DÖNEM: 23 CİLT: 82 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
20’nci
Birleşim
24 Kasım 2010 Çarşamba
(Bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge
ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV. - OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- TBMM Başkan
Vekili Sadık Yakut’un, 24 Kasım Öğretmenler Günü münasebetiyle konuşması
V.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Konya
Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu’nun, Kadına Yönelik Şiddeti Kınama Günü’ne
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- İzmir
Milletvekili Oğuz Oyan’ın, dış politika sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, 24 Kasım Öğretmenler
Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı
VI.-
AÇIKLAMALAR
1.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması
2.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, 24 Kasım Öğretmenler
Günü’ne ilişkin
açıklaması
3.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, 24 Kasım Öğret-menler Günü’ne ilişkin açıklaması
4.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması
5.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması
6.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, 24 Kasım Öğretmenler
Günü’ne ilişkin
açıklaması
7.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması
8.- Mersin
Milletvekili Kadir Ural’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması
9.- Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın, Türk Ticaret Kanunu’yla ilgili sözlerine ilişkin
açıklaması
10.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakık’ın, AK PARTİ Grubu
önerisiyle ilgili grubuna söz verilmediğine ilişkin açıklaması
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Makedonya
Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Teuta Arifi
ve beraberindeki Parlamento heyetinin ülkemizi ziyaretine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/1341)
2.- TBMM
Dışişleri Komisyonu Başkanı Murat Mercan’ın, Libya Arap Halk Sosyalist Büyük Cemahiriyesi Genel Halk Kongresi Dış İlişkiler Sekreteri Suliman Elshahomy’nin vaki
davetine icabet etmek üzere, beraberinde bir Parlamento heyetiyle Libya’ya
resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1342)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, eğitim sisteminin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/921)
2.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin,
cezaevlerinde meydana gelen insan hakları ihlallerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/922)
3.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 32 milletvekilinin, maden ocaklarında yaşanan
kazaların nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/923)
4.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 32 milletvekilinin,
avukatların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlen-mesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/924)
VIII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/298) esas
numaralı Meclis
Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 24/11/2010 Çarşamba
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
2.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel tarafından, kamyoncu esnafının sorunlarının araştırılması
amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesininin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 24/11/2010
Çarşamba günkü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
3.- Genel Kurulun
çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK PARTİ Grubu
önerisi
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Van
Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu’nun, Van Milletvekili Özdal
Üçer’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Van Milletvekili Kayhan
Türkmen-oğlu’nun, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
3.- Van
Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu’nun, Van Milletvekili Özdal
Üçer’in, şahsına tekrar sataşması nedeniyle konuşması
4.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Yozgat Milletvekili
Bekir Bozdağ’ın, partisine sataşması nedeniyle
konuşması
5.- Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Tunceli Milletvekili
Kamer Genç’in, partisine sataşması nedeniyle konuşması
X.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLAR-DAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi (TÜRKSOY)
Arasında Türksoya İlave Arsa Tahsisi Hakkında
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/423) (S. Sayısı: 532)
2.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
3.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
4.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği
Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/594) (S. Sayısı: 510)
5.- Kütahya
Milletvekili Soner Aksoy'un; Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik
Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu Raporu (2/340) (S. Sayısı: 395)
6.- Konya
Milletvekili Kerim Özkul ile 7 Milletvekilinin; Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/781, 1/958) (S.
Sayısı: 571)
XI.-
USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- 532 S. Sayılı
Kanun Tasarısı’nın 19’uncu Birleşimde yapılan açık oylamasından sonra kabul
edildiğinin açıklanması, ancak verilen aradan sonraki oturumda, tasarının
oylamasında üç bakanın vekâleten oy kullandığı ve bu nedenle toplantı yeter
sayısının olmadığı anlaşıldığından açık oylamanın Başkanlıkça tekrarlandığı; İç
Tüzük’ün 13’üncü maddesine göre, öncelikle usul görüşmesi açması gerektiği
hâlde, bu hususa uymadığı gerekçesiyle Başkanın tutumu hakkında
XII.-
OYLAMALAR
1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi (TÜRKSOY)
Arasında Türksoya İlave Arsa Tahsisi Hakkında
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının Oylaması
XIII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, DSİ 12. Şube
Müdürlüğüne ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/16422)
2.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Orhaneli’de çıkan orman yangınına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/16423)
3.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Simav Çayı’nın
kirliliğine ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/16424)
4.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, Manisa-Kütahya-İzmir
planlama bölgesi çevre düzeni planına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/16533)
5.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, Karadeniz’e ulaşması beklenen kimyasal kızıl
çamurun olası etkilerine karşı alınan önlemlere ilişkin sorusu ve Çevre ve
Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/16534)
6.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in Seferihisar’da orkinos besi çiftliği kurulacağı
iddialarına ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/16535)
7.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, Karadeniz kıyılarına ulaşacağı söylenen kızıl
çamurun etkilerine ve alınan önlemlere ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
(7/16634)
8.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, basın özgürlüğüne
ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/16689)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.00’te açılarak üç oturum yaptı.
Şanlıurfa
Milletvekili Mustafa Kuş’un vefatı münasebetiyle bir dakikalık saygı duruşunda
bulunuldu.
Şanlıurfa
Milletvekili Yahya Akman, Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Kuş’un vefatı
münasebetiyle, gündem dışı bir konuşma yaptı.
Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü’nün, Tekirdağ ilindeki
hızlı nüfus artışı ve su kıtlığına,
Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, harp malulü
gaziler ile yakınlarının sorunlarına,
İlişkin gündem
dışı konuşmalarına Millî Savunma Bakanı Mehmet Vecdi Gönül cevap verdi.
İzmir
Milletvekili Oktay Vural, Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Kuş’un vefatına;
Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü,
Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmaz,
Millî Savunma
Bakanı Mehmet Vecdi Gönül’ün gündem dışı konuşmalarına verdiği cevaba;
Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan, Burdur ili köylerinin iç yollarına ve
elektrik borçlarına,
Tekirdağ
Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut, Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü’nün, Tekirdağ’ın hızlı nüfus artışı ve su
kıtlığına ilişkin yaptığı gündem dışı konuşmasına,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Karadağ Meclis
Başkan Yardımcısı ve Karadağ-Türkiye Parlamentolararası
Dostluk Grubu Başkanı ve beraberindeki parlamento heyetinin Türkiye Büyük
Millet Meclisinin konuğu olarak resmî temaslarda bulunmak üzere ülkemizi
ziyaretlerine ilişkin Başkanlık Tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin:
ÖSYM’nin yaptığı
sınavlarla ilgili usulsüzlük iddialarının ve sınava dayalı eğitim sisteminin
sorunlarının (10/917),
Zorunlu göçe tabi
tutulanların sorunlarının (10/918),
Ana dilde eğitim konusunun (10/920);
BDP Grubu adına
Grup Başkanvekili Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın, çocuk ve gençlerin
bilgisayar ve İnternet bağımlılığının nedenlerinin (10/919),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki
yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Başkanı Dr. Hasan Bozer’in
davetine icabetle, KKTC’nin 27’nci Kuruluş Yıldönümü kutlamalarına Türkiye
Büyük Millet Meclisini temsilen TBMM Başkan Vekili Kayseri Milletvekili Sadık
Yakut’un resmî bir ziyarette bulunmasına,
TBMM Dışişleri
Komisyonu Başkanı Murat Mercan’ın, Rusya Federasyonu Konseyi Dışişleri
Komisyonunun vaki davetine icabetle, beraberinde bir Parlamento heyetiyle
Rusya’ya resmî ziyarette bulunmasına,
Türkiye ile
Kamerun Meclisi arasında parlamentolararası dostluk
grubu kurulmasına,
Türkiye ile Kongo
Demokratik Cumhuriyeti Ulusal Meclisi arasında parlamentolararası
dostluk grubu kurulmasına,
İlişkin Başkanlık
tezkeleri kabul edildi.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan
571, 502 ve 459 sıra sayılı kanun tasarı ve tekliflerinin bu kısmın 5, 6 ve
7’nci sırasına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesine; Genel Kurulun, 7 Aralık 2010 Salı günü bir saat sözlü sorulardan
sonra diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin
görüşülmesine, 1 ve 8 Aralık 2010 Çarşamba günkü birleşimlerinde ise sözlü
soruların görüşülmemesine; Genel Kurulun, 7 Aralık 2010 Salı günü saat 15.00 –
21.00 saatleri arasında, 1, 2, 8 ve 9 Aralık 2010 Çarşamba ve Perşembe günkü
birleşimlerinde ise 14.00-20.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine;
571 sıra sayılı kanun teklifinin, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel
kanun olarak görüşülmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi yapılan görüşmelerden
sonra kabul edildi.
Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, İş Kanunu’nda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi’nin (2/405) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Gündemin “Sözlü
Sorular” kısmının:
1’inci sırasında bulunan (6/1118),
2’nci ” ” (6/1123),
3’üncü ” ” (6/1127),
6’ncı ” ” (6/1164),
10’uncu ” ” (6/1206),
14’üncü ” ” (6/1249),
22’nci ” ” (6/1286),
44’üncü ” ” (6/1381),
45’inci ” ” (6/1385),
52’nci ” ” (6/1427),
53’üncü ” ” (6/1428),
57’nci ” ” (6/1437),
58’inci ” ” (6/1439),
59’uncu ” ” (6/1440),
69’uncu ” ” (6/1461),
71’inci sırasında bulunan (6/1467),
97’nci ” ” (6/1537),
103’üncü ” ” (6/1546),
106’ncı ” ” (6/1556),
108’inci ” ” (6/1558),
120’nci ” ” (6/1581),
121’inci ” ” (6/1582),
122’nci ” ” (6/1585),
125’inci ” ” (6/1589),
127’nci ” ” (6/1592),
132’nci ” ” (6/1606),
133’üncü ” ” (6/1607),
134’üncü ” ” (6/1608),
136’ncı ” ” (6/1610),
137’nci ” ” (6/1611),
140’ıncı ” ” (6/1618),
142’nci ” ” (6/1621),
143’üncü ” ” (6/1622),
204’üncü ” ” (6/1743),
221’inci ” ” (6/1789),
223’üncü ” ” (6/1795),
225’inci ” ” (6/1797),
226’ncı ” ” (6/1798),
227’nci ” ” (6/1799),
248’inci ” ” (6/1850),
253’üncü ” ” (6/1855),
257’nci ” ” (6/1861),
260’ıncı ” ” (6/1865),
271’inci ” ” (6/1883),
272’nci ” ” (6/1890),
429’uncu ” ” (6/2150),
Esas numaralı sözlü sorulara, Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap verdi; soru sahiplerinden Tokat Milletvekili
Reşat Doğru, Giresun Milletvekili Murat Özkan, Kahramanmaraş Milletvekili
Mehmet Akif Paksoy, Gaziantep Milletvekili Hasan
Özdemir, Manisa Milletvekili Mustafa Enöz, Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt cevaplara ilişkin görüşlerini
açıkladılar.
Spor Klüplerinin Sorunları ile Sporda Şiddet Sorununun
Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla kurulan (10/80,
91, 267, 674, 714, 737, 739, 876, 877, 878, 879, 880) esas numaralı Meclis
Araştırma Komisyonu üyeliklerine gruplarınca aday gösterilen milletvekilleri
seçildiler.
Başkanlıkça,
(10/80, 91, 267, 674, 714, 737, 739, 876, 877, 878, 879, 880) esas numaralı
Meclis Araştırma Komisyonunun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini
yapmak üzere toplanacakları gün, saat ve yere ilişkin duyuruda bulunuldu.
Gündemin
“Oylaması Yapılacak İşler” kısmında yer alan, 10/11/2010
tarihli 17’nci Birleşimde görüşmeleri tamamlandıktan sonra tümü üzerinde
elektronik cihazla yapılan her iki açık oylamada da toplantı yeter sayısı
bulunamayan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türk Kültür ve Sanatları Ortak
Yönetimi (TÜRKSOY) Arasında Türksoya İlave Arsa
Tahsisi Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/423) (S. Sayısı: 532) elektronik cihazla yapılan her iki açık
oylamasında da toplantı yeter sayısı bulunamadığından, ertelendi.
24 Kasım 2010
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime
19.26’da son verildi.
|
|
Sadık
YAKUT |
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
|
|
|
|
Murat
ÖZKAN |
|
Harun
TÜFEKCİ |
|
Giresun |
|
Konya |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.:
31
II.- GELEN KÂĞITLAR
24 Kasım 2010 Çarşamba
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Muş Milletvekili M. Nuri
Yaman ve 19 Milletvekilinin, eğitim sisteminin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/921) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.09.2010)
2.- İstanbul Milletvekili
Sebahat Tuncel ve 19 Milletvekilinin, cezaevlerinde
meydana gelen insan hakları ihlâllerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/922) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.10.2010)
3.- İstanbul Milletvekili
Çetin Soysal ve 32 Milletvekilinin, maden ocaklarında yaşanan kazaların
nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/923) (Başkanlığa geliş
tarihi: 05.10.2010)
4.- Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürk ve 32 Milletvekilinin, avukatların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/924) (Başkanlığa geliş
tarihi: 05.10.2010)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Bursa Milletvekili Kemal
Demirel’in, Karaman’daki hastanelerin depreme dayanıklılığına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/15526)
2.- Tokat Milletvekili Orhan
Ziya Diren’in, Tokat’ta taşınan hastanelere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/15527)
3.- Bursa Milletvekili Kemal
Demirel’in, Aksaray’daki hastanelerin depreme dayanıklılığına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/15528)
4.- Bursa Milletvekili Kemal
Demirel’in, Niğde’deki Devlet hastanelerinin depreme dayanıklılığına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/15558)
5.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, Datça Devlet Hastanesine ek bina yapımına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/15598)
24 Kasım 2010 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
14.00
BAŞKAN: Başkan
Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Murat ÖZKAN (Giresun), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 20’nci Birleşimini açıyorum.
III.-Y O K L A
M A
BAŞKAN – Elektronik cihazla
yoklama yapacağız.
Yoklama için beş dakika süre
veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
IV.- OTURUM BAŞKANLARININ
KONUŞMALARI
1.- TBMM Başkan
Vekili Sadık Yakut’un, 24 Kasım Öğretmenler Günü münasebetiyle konuşması
BAŞKAN – Değerli
milletvekilleri, millet mekteplerinin açılışı ve Büyük Önder Atatürk’ün
başöğretmenliği kabul tarihi olan 24 Kasım, Atatürk’ün 100’üncü doğum yılı olan
1981’den beri Öğretmenler Günü olarak kutlanmaktadır.
Öğretmenler tarih boyunca
bilginin, medeniyetin, sevginin, barışın timsali ve örnek insanlar olmuşlardır.
Milletimizin ahlaki ve kültürel yönden güçlü, medeniyet bakımından gelişmiş,
küresel rekabette de başarılı olmasının yolu öğretmenlerimizin üstün
çalışmalarına bağlıdır. Çağdaşlık yarışını kazanmanın anahtarı, toplumu inşa
etme faaliyetini yürüten öğretmenlerin elindedir. Bu nedenle Büyük Önder
Atatürk “Ulusları kurtaracak yalnız ve ancak öğretmenlerdir.” diyerek
öğretmenlere duyduğu saygı ve güveni en anlamlı şekilde ifade etmiştir.
Öğrencilerimizi aklın ve
bilimin öncülüğünde akademik ve sosyal yönden donanımlı bireyler olarak
yetiştiren, kişilik hamurumuza biçim vererek dünyayı kavramamızı sağlayan,
özgürlüğü, bağımsızlığı, ulusal egemenliği, cumhuriyeti ve demokrasiyi koruyan
ve yücelten kuşakları yetiştiren öğretmenlerimize borcumuz oldukça büyüktür.
Bu vesileyle, geçmişte eğitim
ve öğretime hizmet etmiş öğretmenlerimiz başta olmak üzere, yurdumuzun her
köşesinde görev yapan öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü yürekten
kutluyor, ebediyete kavuşmuş öğretmenlerimizi rahmetle anıyor, tüm
öğretmenlerimize başarılar diliyorum.
Sayın milletvekilleri,
gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, “Kadına
Yönelik Şiddeti Kınama Günü” münasebetiyle söz isteyen Konya Milletvekili Ayşe
Türkmenoğlu’na aittir.
Buyurun Sayın Türkmenoğlu.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
V.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Konya
Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu’nun, Kadına Yönelik Şiddeti Kınama Günü’ne
ilişkin gündem dışı konuşması
AYŞE TÜRKMENOĞLU (Konya) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi yarın “Kadına Karşı
Şiddeti Kınama Günü.” Bu konuyla ilgili olarak gündem dışı söz almış
bulunuyorum. Sözlerime başlarken Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle geçmiş Kurban Bayramı’nızı
kutluyorum.
Bugünün Öğretmenler Günü
olması münasebetiyle bütün öğretmenlerimizin “Öğretmenler Günü”nü kutluyor,
Başöğretmen Ulu Önder Atatürk başta olmak üzere Hakk’ın rahmetine kavuşmuş olan
öğretmenlerimizin de aziz hatıralarını saygıyla anıyorum.
Cumhuriyetimizin 100’üncü
yılına yaklaşan bu süreçte, Sayın Başbakanımızın öncülüğünde başlayan
Türkiye’nin ikinci büyük eğitim seferberliğiyle en fazla yatırım eğitime
yapılmış, hem atamalarda hem de öğretmenlerimizin ücretleri ve özlük hakları
konusunda yapılan çalışmalar AK PARTİ İktidarının öğretmenlik mesleği ve
eğitime verdiği önemi bir kez daha ortaya koymuştur. Şimdiye kadar yaklaşık 238
bin öğretmen ataması yapılmış ve ek ders ücretleriyle beraber maaş artış oranı
yüzde 85 olmuştur. Önceki gün başlatılan ve eğitim sisteminde tarihî bir adım
sayılan “Fatih Projesi” ile artık her okula bilgisayar döneminden her sınıfa
bilgisayar dönemine geçilmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; daha önce de belirttiğim gibi, yarın Kadına Yönelik
Şiddeti Kınama Günü. Birleşmiş Milletler Kadına Yönelik
Şiddetin Önlenmesi Bildirgesi’nde kadına yönelik şiddet, “İster kamusal ister
özel yaşamda meydana gelsin, kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik acı veya
ıstırap veren ya da verebilecek olan cinsiyete dayalı bir eylem, uygulama ya da
bu tür eylemlerle tehdit etme, zorlama veya keyfî olarak özgürlükten yoksun
bırakma.” şeklinde tanımlanmaktadır. Kadına yönelik şiddet eylemleri
kadınları en temel insan haklarından ve temel özgürlüklerinden mahrum etmekte,
kadınların fiziksel ve üreme sağlığına ciddi biçimde zarar vermekte, kimi
durumlarında yaşamlarını kaybetmelerine neden olmaktadır. Ülkemizde AK PARTİ
iktidara geldikten sonra kadınlara yönelik pek çok ilke imza atılmış, cinsiyete
dayalı ayrımcılığı önlemek için pek çok adım atılmıştır. Zamanım kısıtlı olduğu
için bu düzenlemelerden, ayrıntılarına girmeden kısaca söz etmek istiyorum.
Değerli Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; AK PARTİ’nin iktidara
geldiği sekiz yıl içinde, 2003’te aile mahkemeleri kurularak aile içi
sorunların bu ihtisas mahkemelerinde evli hâkimler tarafından görülmesine karar
verildi.
Yine aynı yıl çıkarılan İş
Kanunu’nda iş yerlerindeki taciz olayları suç kapmasına alındı ve taciz suçu
işleyenlerin cezalandırılacağı hükme bağlandı.
Ayrıca, eşit işe eşit ücret
getirilerek iş yerlerinde cinsiyet ayrımcılığını önlemek üzere güçlü bir adım
atıldı.
Cumhuriyet tarihinde ilk defa
Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu kuruldu.
2004’te kadın-erkek eşitliği
Anayasa’ya girdi.
Bu yıl, 2010 12 Eylül Anayasa
referandumunda yapılan değişiklikle kadınlar, çocuklar, özürlüler, yaşlılar,
şehitler, dul, yetim ve gazilere pozitif ayrımcılık uygulamasının önü açıldı.
Kadına yönelik pozitif
ayrımcılığın Anayasa’mıza girmesiyle birlikte, eşleri tarafından ihmal edilen,
çocuklarını bir başlarına büyüten ve maddi ya da sosyal güvenceleri olmayan
kadınlar anayasal güvenceye kavuşmuş oldu ve anayasal haklarını bundan böyle
kullanmaya başladılar.
Türk Ceza Kanunu’nda yapılan
değişiklikle töre ve namus gerekçesiyle işlenen suçlar “kişiye bağlı suçlar”
kapsamına alındı ve cezalar ağırlaştırıldı.
Türkiye Büyük Millet
Meclisinde Töre ve Namus Cinayetlerini Araştırma Komisyonu kuruldu ve bunun
raporu ibraz edildi.
Emniyet, sağlık ve adalet
personelleri ile vatani görevini yapan er ve erbaşlara kadına yönelik şiddeti
önlemek amaçlı eğitim faaliyetleri yapıldı.
Şiddete uğrayan kadın ve
çocuklara danışmanlık hizmeti veren “Alo 183” hattı kuruldu.
Belediyeler Kanunu
değiştirilerek kadın ve çocuklar için kendilerini güvende hissedecekleri
sığınma evleri oluşturulması yolunda adımlar atıldı.
“Haydi
Kızlar Okula” ve “Ana-Kız Okuldayız” gibi sosyal kampanyalar başlatılarak 350
bine yakın kız çocuğunun ve kadınların okuma yazma öğrenmesi ve okula gitmesi
sağlandı.
Kadın girişimciliği teşvik
edilerek esnaf ve sanatkârlara sağlanan düşük faizli kredide kadınlara pozitif
ayrımcılık uygulandı. Yine işveren sigorta primlerinde kadın çalışanlara
ayrıcalık tanındı.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerime son verirken kadınlarımızın sorunlarını çözme
konusunda önemli adımlar atıldığını ancak her alanda kadınların hak ettikleri
konumlara gelebilmeleri için…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurun.
AYŞE TÜRKMENOĞLU (Devamla) –
Teşekkür ediyorum efendim.
Kadınlarımızın hak ettikleri
konumlara gelebilmeleri için daha çok çalışmamız gerektiğini ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Türkmenoğlu.
Gündem dışı ikinci söz dış
politika sorunları hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Oğuz Oyan’a aittir.
Buyurun Sayın Oyan. (CHP
sıralarından alkışlar)
2.- İzmir
Milletvekili Oğuz Oyan’ın, dış politika sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
OĞUZ OYAN (İzmir) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; efendim, bu beş dakikalık süre içerisinde dış
politika üzerine birkaç şey söyleyeceğim.
Öncelikle bir soru sorarak
başlayayım siz değerli milletvekillerine: Hükûmetin
dış politikasını nasıl ve neredeyiz diyorsunuz? İzlediğiniz kaynak sadece
medyaysa burada bir sıkıntı var. Bu sadece muhalefet sıralarında oturanlar için
değil, iktidar sıralarında oturanlar için de benzer bir durum olarak ortaya
çıkıyor, hatta ben eminim Bakanlar Kurulu üyelerinin önemli bir bölümü de
medyadan Türkiye'nin dış politikasını izler durumda. Bu çok ciddi sorunlar
yaratıyor değerli arkadaşlarım.
Bir kere bu politikanın
ayakları, ülkede, bölgede ve dünyada gerçekler üzerine basmayan, yani önemli
ölçüde hayalci, hatta zaman zaman maceracı ve
sorumsuz yönlere savrulabiliyor, âdeta bir vals yapıyor Türkiye'nin dış
politikası. Ne yazık ki bu valse, yukarıda bir akil
adam, devlet adamı kimliğine sahip olması gereken Cumhurbaşkanı da zaman zaman katılıyor ve Türkiye dış politikasının bir eksen
kayması içinde olmadığını, asıl eski politikaların yanlış eksende olduğunu
söylüyor.
Ee, o zaman
sormak lazım Sayın Cumhurbaşkanına. Yani Türkiye'nin dış
politikasının ve ulusal savunmasının en önemli unsurlarından biri NATO. Şimdi
oraya değineceğim. Bu NATO altmış yıla yakındır var olan politika. Sizin
buradaki meramınız bundan, bu politikaları değiştirmekse, bunu bilelim, yok
değilse neyi değiştiriyorsunuz, hangi ekseni değiştiriyorsunuz, bunu da
öğrenmek hakkımız.
Aslında Dışişleri Bakanı
diyor ki bu soruya: “NATO’nun tekrar cephe veya kanat ülkesi olmak istemiyoruz.
Çevremizdeki hiçbir komşumuzdan tehdit algılaması içinde değiliz, NATO’ya dönük
de bir tehdit algılaması yoktur.”
Peki, o zaman Sayın Bakana
sormak lazım. Eğer Türkiye ve NATO bir tehdit algılaması içinde değilse, bu
füzesavar sistemleri neyin nesi oluyor ve Türkiye buna niye giriyor, Bakanın
buna bir açıklık getirmesi herhâlde gerekiyor.
Ve burada bir ülkenin isminin
anılmaması, yani İran’ın anılmaması -ki yakın zamana kadar Eylül, Ekim
aylarında Rasmussen, NATO Genel Sekreteri açıkça
İran’ın adını da anıyordu; başka örneklere girmeyeyim- yani şimdi sadece bir
küçük manevra alanı, İran’ın adı anılmamış. Yani bu size ne getiriyor, bunu
gerçekten merak ediyorum. Yani burada eğer İsrail’le İran arasındaki bir
çatışma, muhtemel çatışmaya karşı bir füzesavar kalkanı konuluyorsa,
konulacaksa Türkiye’ye bunu da bizim bilmeye hakkımız var.
Aslında, iktidar birilerini
kandırıyor da kendisini kandırmak dışında, herhâlde İran’ı, NATO’yu
kandıramıyor. Kimi kandırıyor? Aslında haklı kandırıyor, yani halkın bu
konudaki tepkilerini yumuşatmaya çalışıyor ve hatta bir adım daha ileri gidip
buradan bir siyasi avantaj elde edebilir miyim derdinde. Aslında bu politika, yani
iç politikaya alet edilen bir dış politika olabildiğince olumsuz yükler taşıyan
bir politikadır. Bunun iktidar partisine kısa vadede ne gibi faydaları olur,
bunu sizler daha iyi bilirsiniz ama ülkenin çıkarları açısından kesinlikle
olumsuz ve zararlı olduğunu bilmenizi isterim, faydadan çok zarar getirir, bu
ülkenin güvenirlik, inanırlık zaafları oluşur ve giderek iktidarınızı ciddiyete
almakta tereddütler ortaya çıkmaya başlar.
İç politikaya malzeme yapmak
üzere geliştirilen dış politika hamlelerinin en çok da seçime çeyrek kala
dönemlerde çıktığını görüyoruz.
Bunlardan bir tanesini hatırlayınız: Mart 2009, bir Davos
tiyatrosu oynandı bundan üç ay önce. Daha sonra referanduma dört ay kala bir
Mavi Marmara olayı gerçekleşti ve burada 8 vatandaşımız ve 1 yurttaşımız canını
kaybetti. Şimdi tamam, İsrail özür dilesin, tazminat ödesin. Peki, bir devletin
birincil ödevi yurttaşlarının can güvenliğini korumak değil mi? O hâlde, o
yurttaşların ailelerinden özür dilemesi gerekenler içeride de yok mu acaba?
Bunu buradan soruyorum.
Burada ilginç bir şey var.
Dış politika, iktidarlarla gelip değişmez, bir iktidardan diğerine değişmez.
Ciddi ve köklü devletlerde bir dış politika geleneği oluşur. Dış politika,
ilmik ilmik oluşturulan ve sonuç alınan politikalardır. Yani
burada şimdi bizim iktidarımız diyor ki: “Biz her şeyi değiştiriyoruz, sil
baştan yapıyoruz.” Dünyada hiçbir ciddi ülke yoktur ki, dış politikada böyle
bir kof böbürlenmeyle ortaya çıksın.
Değerli arkadaşlarım, bu füze
savunma meselesinde de birkaç şey söyleyeyim.
Sadece radarlar mı konacak?
Yoksa radarları aşan bir şekilde füzeler de konacak mı? Kısa ve orta menzilli
füzelerin…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Oyan.
OĞUZ OYAN (Devamla) – Türkiye
topraklarına füze yerleştirilmesine aslında teknik olarak gerek yok.
Peki, uzun menzilli antibalistik füzelere karşı gemilerden ya da Bulgaristan,
Romanya üzerinden bir füzesavar sisteminin etkinliği nedir? Yani aslında ne
kadar yakınsa hedefe, kalkışta ilk ateşlendiği an ona ne kadar yakınsa o kadar
etkili olabiliyor. Dolayısıyla muhtemelen giderek -Şimdi Trabzon halkı haklı
endişeler içinde- Türkiye’nin doğusuna doğru Türkiye’yi bir cephe ülkesi
yapacak bir yola doğru gidiyoruz. Peki, bu konuda Dışişleri Bakanının çelişkilerini
nasıl açıklayacağız?
Bu ateşleme düğmesinin kimde
olacağı da tam bir komedidir. Değerli arkadaşlarım, yani bu, bir heyete
verilemez. Bu, hatta NATO’nun Başkomutanı Amerikalı generale de verilemez. Eğer
yirmi dört saat uyumayan bir biyonik adam söz konusu değilse -ki, yok- bu,
sonuçta bilgisayar sistemi üzerinden ve yukarıdaki uydulardan alınacak bilgiyle
olabilir bir iştir. Yani Türkiye’yi bunlarla oyalamak gerçekten çok can
sıkıcıdır.
Son olarak şuna değineyim:
Türkiye’de bu NATO zirvesi aşırı abartıldı. Bu zirvenin asıl önemli…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
OĞUZ OYAN (Devamla) –
Bitiriyorum Sayın Başkan. Bir dakika rica ediyorum.
BAŞKAN – Lütfen Sayın Oyan,
teşekkür edin lütfen.
OĞUZ OYAN (Devamla) – Önemli
bir konu çünkü.
BAŞKAN – Teşekkür için
açıyorum Sayın Oyan, lütfen…
OĞUZ OYAN (Devamla) – Bakınız
değerli arkadaşlarım, dünyada bir hegemonya kayması var ve Rusya, şimdi yeni
bir rolle NATO içinde görev alıyor. Türkiye, bunu değerlendirmek durumunda ve
bu, Pakistan, Afganistan, Kuzey Kore ve Çin… Esas odakta Çin var. Türkiye, bu
tartışmanın neresinde? Türkiye, Çin ile ortak askerî tatbikat yaparken bir NATO
üyesi olarak bunu nasıl yapıyor? Bunu birilerinin bize
açıklaması lazım. Yani Türkiye, şu an NATO’nun hedefe koyduğu Çin ile
askerî tatbikat yapıyor. Bunu anlamamız gerekir.
BAŞKAN – Sayın Oyan, lütfen
teşekkür eder misiniz.
OĞUZ OYAN (Devamla) – Ben son
olarak bu 12 mil meselesinde de Sayın Bakanın burada bizleri aydınlatması
gerektiğini düşünüyorum. Biz bütün bunları medyadan öğreniyoruz. Muhalefet
gruplarının bilgilenmeye hakkı vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
OĞUZ OYAN (Devamla) –
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Oyan.
Gündem dışı üçüncü söz,
Öğretmenler Günü münasebetiyle söz isteyen Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’a aittir.
Buyurun Sayın Şandır. (MHP
sıralarından alkışlar)
3.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, 24 Kasım Öğretmenler
Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
bugün Öğretmenler Günü. Öncelikle, şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına tüm öğretmenlerin gününü kutluyor, her öğretmenin ellerinden saygıyla
öpüyoruz.
Benim ilk öğretmenin babamdı,
annemdi, aile büyüklerimdi, komşularımdı. Birçoğu, başta babam olmak üzere, ahirete intikal etti; rahmetler diliyorum, hayatta olanlara
da şükranlarımı sunuyorum.
Ancak, hepimizin, değerli milletvekilleri, hiç unutmadığımız
bir ilkokul öğretmenimiz vardır. Bugün öğretmenlerimize, buradan, isimlerini de
anarak saygılar ve şükranlarımızı sunmak için söz aldım. Benim ilk öğretmenim
Sadık Sınmaz isimli bir hocaydı. Ona ve onun şahsında tüm öğretmenlere saygılar
ve şükranlarımı sunuyor, hepsinin ellerinden öpüyorum.
Millî eğitim camiasına, bugün
dolayısıyla, başta Sayın Bakan olmak üzere, tüm eğitimcilere, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak da saygılar sunuyoruz.
Değerli milletvekilleri,
saygının ve sevginin en anlamlı ve en büyüğüne layık olan öğretmenlerimize
karşı görevlerimizi yeterince yerine getirdiğimizi söyleyebilmek mümkün
değildir. Bu anlamda, Sayın Millî Eğitim Bakanına bazı hususları hatırlatmak
istiyorum. Biliyorsunuz bundan birkaç gün önce “Eğitimde 2023 Vizyonu” konulu
18’inci Millî Eğitim Şûrası yapıldı ve bu şûrada 220 karar alındı. Bu
kararlardan 33 tanesi, öğretmenlerin yetiştirilmesi, istihdamı ve meslek
gelişimi konusunda alınan kararlardır.
Ancak, bugün, millî eğitim
camiasının ve Türk millî eğitim sisteminin temel sorunu, AKP hükûmetlerinin birbiriyle çelişen uygulamaları ve verilen
sözlerin tutulmamış olmasıdır. Maalesef millî eğitim şûrasında ısrarla dile
getirilen bu husus ve alınan kararların uygulanabilirlilik güvenirliliği çok
düşük orandadır. Yapılan bir ankette -üzücü bir sonuç olarak ifade ediyorum-
Sayın Bakanla ilgili, öğretmenlerin güven duyması, memnun olması çok kötü
durumda. Eğitimcilere sorulmuş: “Millî Eğitim Bakanı Sayın Bakandan memnun
musunuz, güveniyor musunuz?” diye soruya öğretmenlerin yüzde 46,7’si “Hiç
memnun değilim.”, yüzde 37,5’i “Memnun değilim.” diye cevap vermiştir. Bu sonuç
çok acı bir sonuçtur. Bu sonucun olduğu yani öğretmenle öğretmenin bakanı
arasındaki bu güvensizlik ortamında hangi kararı alırsanız alınız,
uygulayıcılarla kararlaştıranlar arasındaki bu güvensizlik, millî eğitim
sisteminin, millî eğitim camiasının ve bana göre öğretmenlerin en büyük
sorunudur. Bu konuda söylenecek çok sözler var. Ümit ederim, Sayın Bakan gelip
burada bilgiler verecek. Ama daha öğretmen açığını netleştiremeyen bir Millî
Eğitim Bakanlığıyla karşı karşıyayız, verilen sözlerin yerine getirilmediği bir
millî eğitim yönetimiyle karşı karşıyayız ve birçok konuda maalesef
birbirleriyle çelişen beyanlar, tutulmayan sözlerle millî eğitim camiası
gelecekle ilgili umutsuzluk içerisindedir.
Bu arada, bir öğretmen
sendikası Türk Eğitim-Sen’in yapmış olduğu araştırmanın, yaklaşık 3 bine yakın öğretmen üzerinde
yapılan bir araştırmanın sonuçları, gerçekten öğretmenlerin içinde bulunduğu
durumun ifadesi olarak çok vahim bir ifadedir, göstergedir. Bunları yok
sayamayız ve bu konuda Parlamento olarak, siyaset kurumu olarak almamız gereken
acil tedbirler bulunmaktadır. Bunların da alınmasını ben Öğretmenler Günü
dolayısıyla başta Sayın Hükûmetten, Sayın Bakandan ve
iktidar partisi grubundan talep ediyorum. Arzu edilirdi ki
bugün Sayın Bakan Öğretmenler Günü dolayısıyla burada bir konuşma yapar, hiç
önergeler vermeden -ki biraz sonra, araştırma önergesi verdik, onun üzerinde
konuşacağız- bu acı sözleri söylemeden Bakanın verdiği bilgiler üzerinde toplum
da bilgilenirdi ve bu konuyu ciddiyetle anmış olurduk diye düşünüyorum ama
bugün ne hikmetse Sayın Bakan bu konuda herhangi bir bilgi verme gereğini
duymadı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Şandır, lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Sonuç olarak şunu söylüyorum: Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, tüm
öğretmenlerimizin gününü kutlarken, öğretmenlerle ilgili şu hususları da
dikkatinize sunmak istiyoruz:
Yetersiz ve komik bir hâl
alan ek ders ücretlerinin yükseltilmesi ve tatillerde de verilmesini istiyoruz.
Öğretmenlerin yıpranma
tazminatı mutlaka verilmelidir.
Eğitim ve öğretim
tazminatları yükseltilmelidir.
Öğretmen taban aylığı
artırılmalıdır.
Büyük şehirlerde lojman
imkânı sağlanmalıdır.
Sözleşmeli öğretmenlerin
çoğalan sorunları çözülmelidir ve kadroya geçirilmelidir.
Ve aday öğretmenlerin
atanmalarında bugüne kadar uygulanan bu sistem değiştirilmeli, haksızlıklar
giderilmeli, aynı kurumda çalışan aynı işi yapan öğretmenler arasındaki bu
farklı statü hızla ortadan kaldırılmalıdır ve her şeyden önemlisi, bu konuda
verilen sözler yerine getirilmelidir.
Tekrar Öğretmenler Günü’nü
kutluyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Şandır.
Gündem dışı konuşmaya, Hükûmet adına Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu cevap
vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 24 Kasım 1928’de
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Millet Mektepleri Başöğretmenliğini kabul
edişinin 82’nci yıl dönümünde, bu değerli unvanı hayatı boyunca büyük bir
onurla taşıyan Başöğretmen Atatürk’ü saygı, şükran ve minnet duygularıyla
anıyor, yüce Meclisi bu duygularla saygıyla selamlıyorum.
Sizlerin de bildiği gibi, bu
önemli ve anlamlı günü 1981 yılından bu yana Öğretmenler Günü olarak kutluyoruz.
24 Kasım Öğretmenler Günü, her şeyden önce, bizlere, öğretmenlerimize duyduğumuz
sevgi, şükran ve minnet duygularımızı bir kez daha ifade etme imkânı veriyor.
Bunun yanında, öğretmenin hayatımızdaki ve geleceğimizin şekillenmesindeki,
ülkemizin kalkınmasındaki rolüne bir kez daha dikkat çekmiş oluyoruz. Kuşkusuz
ki, eğitimin ve öğretmenlerimizin sorunlarının kamuoyunda daha etkili bir
şekilde dile getirilmesi ve tartışılmasında bu özel günün ayrı bir önemi var.
Hükûmet olarak
amacımız ve hedefimiz, eğitimin tüm bileşenlerinde niteliği yükseltmek.
Öğretmenlerimizin niteliğinin yükseltilmesi ve çalışma koşullarının, özlük
haklarının daha da iyileştirilmesi ise büyük önem ve öncelik verdiğimiz
hususların başında geliyor.
Son sekiz yılda
öğretmenlerimizin gelir düzeylerini yükseltmek, mesleki ve kişisel
gelişimlerine katkı sağlamak amacıyla kaynaklarımız ve imkânlarımız ölçüsünde,
bazen imkânlarımızı da zorlayarak önemli iyileştirmeler gerçekleştirdik ve
bundan sonra da bunun gayreti içerisinde olacağız.
Eğitimin altyapısına ilişkin
olarak da bütçeden eğitime ayrılan payın rekor düzeye yükselmesi ve toplumun
tüm kesimlerinde eğitimin öneminin farkındalığının
artmasıyla, fiziki ve teknolojik altyapıya ilişkin birçok sorunu neredeyse
çözmüş durumdayız. Kuşkusuz, nicelikteki bu iyileştirme niteliğin
yükseltilmesine de doğrudan etki yapan bir faktördür ve eğitime yapılan devasa
yatırımlar öğretmenlerimizin mesleki gelişimlerine, daha iyi ortamda
öğrencilerimizin yetişmesine katkı sağlayacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Büyük Önder Atatürk, yaşadığı sürece her fırsatta öğretmenlik
mesleğinin önemini vurgulamış ve yeni neslin öğretmenlerin eseri olacağına
inanmıştır. Bu doğrultuda, cumhuriyetimizin ilk yıllarında eğitime yapılan
yatırımlar ve yurt sathında başlatılan eğitim seferberliğiyle içimizdeki
cevheri bulup çıkaran değerli öğretmenler yetişmiştir. O yıllarda, bilimde,
sanatta, kültürde, edebiyatta, fikir hayatında eser verenler aynı zamanda
öğretmenlik mesleğini de inançla, gururla ve sevgiyle yapmışlardır. Bunda en
büyük pay elbette ki cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’ündür. O yüzden ona
“Başöğretmen” unvanı verilmiştir. Onun öğretmenlik mesleğine yakınlığı ve
desteği o yılların öğretmenleri için büyük bir güç ve esin kaynağı olmuştur.
İşte, öğretmenlik mesleğine
yüklenen misyon ve sarsılmaz güven, eli öpülesi, sözü
dinlenesi öğretmenlerimizi, eğitimcileri yetiştirmiş, onlar da en büyük
eserleri olan yeni nesilleri yetiştirme işini inançla, umutla ve azimle ama en
çok da fedakârca yerine getirmişlerdir. Cumhuriyetin yeni nesillerinin
yetiştirilmesi nasıl öğretmenlerimizin eseri olmuşsa bilgi toplumunun hayat
boyu öğrenme yaklaşımını benimsemiş nesilleri de öğretmenlerimiz
yetiştirecektir.
Dünya büyük bir hızla
değişiyor, bilgi toplumunun yarattığı hızlı değişim karşısında öğretmenin
işlevi ve öğrenme ortamları da değişiyor. Bu süreçte eğitim sistemimizi en
etkili ve en önemli unsur olarak gördüğümüz öğretmenlerimizin niteliğini
yükseltmek, eğitimde kaliteyi yükseltmenin olmazsa olmaz unsurlarından biri
olarak görüyoruz. Dolayısıyla, ülkemizin geleceğinde bu kadar önemli rolü olan
öğretmenlerimizin niteliklerini geliştirmeye ve onların kaliteli eğitim
sunabilecekleri ortam ve koşulları sağlamaya çalışıyoruz.
Eğer 21’inci yüzyılda Türkiye
güçlü bir aktör olarak gelişmiş ülkeler arasında yerini alacaksa, bu ancak
21’inci yüzyılın bilgi ve becerisiyle donanmış öğretmenlerimiz sayesinde mümkün
olabilecektir. Hemen belirtmek gerekir ki, Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk’ün
“Milleti kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir” özdeyişi, doğruluğundan,
anlamından hiçbir şey yitirmeden bizlere yol göstermeye devam etmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; cumhuriyet tarihinde ilk kez merkezî yönetim bütçesinden en
büyük katkı payını alarak 34 milyar 112 milyon 163 bin TL olarak öngörülerek bu
yılki bütçede de yine en büyük pay Millî Eğitim Bakanlığının olmuştur.
Çocuklarımızın, gençlerimizin eğitim imkânlarının iyileştirilmesi,
öğretmenlerimizin mesleki gelişimi için kaynaklarımızın tamamının seferber
edildiği, bütçeden en büyük payın eğitime ayrıldığı bu süreç bizleri her geçen
gün aydınlık bir Türkiye’ye doğru ilerletiyor. Bu kapsamda, öğretmenlik
mesleğinin gelişmesine ilişkin her hizmet ve yatırımı, diğer alanlara yapılan
yatırımlardan çok daha önemli, öncelikli ve değerli görüyoruz.
Bugün öğretmeniyle, öğrencisiyle, okuluyla,
dersliği ve bilgisayarıyla eğitimin her kademesindeki okullaşma oranlarıyla ve
seksen bir ile yayılmış üniversitelerimizle cumhuriyet tarihinin en iyi
seviyelerini yakalamışsak, bu, en başta öğretmenlerimizin eseri. Bundan sonra
da öğretmenlerimizle, eğitime gönül vermiş kişi ve kurumlarımızla,
velilerimizle iş birliği içerisinde eğitim sistemimizi geliştirmenin ve daha
iyi noktalara ulaştırmanın gayreti içinde olacağız.
Bu kapsamda son günlerde
hayata geçirdiğimiz -Ulaştırma Bakanlığıyla birlikte- FATİH Projesi ile de bu
üç yıllık süreç içerisinde okullarımızı dünyanın en ileri ülkelerinde
kullanılan bilişim teknolojileriyle donatacağız. Eğitim sistemimizde fırsat eşitliğini
sağlamak, teknolojik eşitsizliği ortadan kaldırmak ve fırsat eşitliğini
yaygınlaştırmak maksadıyla başlattığımız FATİH Projesi, ülkemizin tüm
çocuklarını kucaklayacak ve onları dünya ile ve bilgiyle kavuşturacaktır.
Böylelikle öğretmenlerimiz daha yüksek bir motivasyonla
daha zengin bir içerikte ders yapma imkânına kavuşacaklar.
Projemizin en önemli
ayaklarından birisi öğretmenin hizmet içi eğitimi ve bu kapsamda okullarımızda
görev yapan 608 bin öğretmenimizin yüz yüze ve uzaktan eğitimi yoluyla hizmet
içi eğitim faaliyetlerine katılmalarını sağlayacağız. Sonuç olarak öğretmenlerimiz,
yurdun her yerinde teknolojik altyapıyı kullanabilir ve bu teknolojik altyapı
için hazırlanmış eğitsel içeriği kullanan tüm çocuklarımıza imkân eşitliğinin
verdiği huzurla görevlerini daha iyi yerine getireceklerdir.
Ancak eğitimin mekanik bir
süreç olmadığı ve en gelişmiş sistemin bile bir öğretmen-öğrenci ilişkisi,
öğretmen özverisi olmadan bir anlam ifade etmeyeceği açıktır. Bir sevgi ve
gönül işi olan öğretmenlik mesleğini, geçmişte olduğu gibi bugün de sevgiyle,
inançla, özveriyle yerine getiren öğretmenlerimize ne kadar iyi imkânlar
sunarsak sunalım bir insan yetiştirmek yolunda gösterilen bu çabanın en büyük
karşılığı fedakârlığı budur ve bu fedakârlığın parasal bir karşılığı da yoktur.
“Başöğretmen” unvanını büyük
bir gururla taşıyan Atatürk, bir eğitimci ya da eğitim düşünürü değildi ama
eğitimin sosyal dönüşümünde, değişiminde, Türk toplumunun gelişiminde
oynayacağı rolü biliyordu. Öğretmenlerimiz o büyük insanın bu ülkeye ve bu
ülkenin öğretmenlerine duyduğu güveni ve umudu boşa çıkarmadılar. Onun yaktığı
eğitim meşalesini yeni yüzyılda ve yeni nesillere taşıyan öğretmenlerimiz de
aydınlık geleceğimizin mimarları olarak bu güven ve umudu, bu değerli mirası
sürdüreceklerdir ve dün olduğu gibi bugün de gelecek, öğretmenlerimizin eseri
olacaktır.
Bu duygularla tüm
öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutluyor, başta Mustafa Kemal
Atatürk olmak üzere ebediyete intikal etmiş tüm değerli öğretmenlerimizi
rahmet, minnet ve saygıyla anıyorum.
Yüce Meclisinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Sayın Köse, Sayın Güvel, Sayın Özkan, Sayın Yaman, Sayın Sipahi, Sayın Üçer
ve Sayın Vural’ın İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesi gereğince kısa söz talepleri var.
Sayın Köse, buyurun.
VI.-
AÇIKLAMALAR
1.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
İnsanı diğer canlılardan
ayıran en önemli farklılık düşünme yeteneğinin olmasıdır. İnsanın bu yeteneğini
geliştirmesinin, aklını kullanarak dünyayı değiştirmesinin, içinde yaşadığı
toplumu sosyal, ekonomik olarak geliştirmesinin yolu eğitimden geçmektedir.
Eğitimin en temel ögesi ise öğretmendir. Eğitimde
öğretmenin rolünün ne kadar önemli olduğunu bilen Atatürk “Öğretmenler yeni
nesil sizlerin eseri olacaktır.” demiştir. Öğretmenlik kutsaldır çünkü insan
yetiştirmek zor ve ince bir sanattır, sevgiyi, saygıyı ve sabrı gerektirir.
Ancak bu denli önemli ve kutsal meslek ülkemizde hak ettiği yeri
bulamamaktadır. Binlerce öğretmen açığı varken binlerce öğretmenimiz işsizdir. Hükûmetin öğretmenler üzerinden yürüttüğü politika
yanlıştır. Öğretmenlerin yaşam standartları mutlaka yükseltilmelidir.
Cumhuriyet Halk Partisi
olarak 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutluyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Güvel…
2.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, 24 Kasım Öğretmenler
Günü’ne ilişkin
açıklaması
HULUSİ GÜVEL (Adana) –
Teşekkür ediyorum Başkanım.
Değerli arkadaşlar,
öğretmenlerimiz, yurdun her köşesinde, her iklimde geleceği kurmak için
insanüstü bir özveriyle çalışmaktadırlar. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa
Kemal Atatürk’ün de belirttiği gibi milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak
öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden mahrum bir millet henüz bir millet
adını alma yeteneğini kazanamamıştır. Bu açıdan öğretmenliği yalnızca bir
meslek grubu olarak görmek gerekmemektedir. Evrensel değerlere sahip bireylerin
yetiştirilmesinin tek koşulu, sorunları çözülmüş, toplumda hak ettiği
saygınlığı kazanmış öğretmenlerce yetiştirilmesidir. Bu nedenle her kademedeki
öğretmenlerin, başta ekonomik olmak üzere, sosyal, kurumsal sorunları
çözülmelidir. Atanma ve özlük hakları konusunda tutarlı politikalar üretilmesi
zorunludur. Emekli öğretmenlerimiz de dâhil olmak üzere bütün
öğretmenlerimizin, eğitim emekçilerinin Öğretmenler Günü’nü kutluyor, yüce
heyeti saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Özkan…
3.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur)
– Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Tüm öğretmenlerimizin
Öğretmenler Günü’nü canı yürekten kutluyorum. Öğretmenlerimin ellerinden süt
beyaz duygularla öpüyorum.
Sayın Başkan, bir de
Ulaştırma Bakanlığına bir uyarı ve önerim olacak. Kamyoncularımız, şoför
esnafımız bugünlerde çok dar durumdadır. İş ve yük bulamamaktan muzdariptirler.
Bu anlamda K1, K2, L belgesi, R belgesi, SRC belgeleriyle ilgili, Ulaştırma
Bakanlığından yüzde 50’lik bir indirim istemektedirler. Bu şoförlerimiz ki 10
numara yağ yakmaktadır, kaplama lastikle ömür tüketmektedir.
Bu dilek ve temennilerini
Meclisimizle paylaşmak istedim. Bu uyarıları Meclisimiz dikkate alır, şoför
esnafımızın sorunlarına çözüm bulursa en büyük mutluluğumuz olacaktır.
Söz verdiğiniz için teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Yaman….
4.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması
M. NURİ YAMAN (Muş) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ben de eğitim emekçileri
değerli öğretmen kardeşlerimle otuz dokuz yıllık bir süre mülki idare amiri
olarak birlikte çalışan bir kardeşleri olarak bu anlamlı ve önemli günlerini
kutluyorum.
Diliyor ve umuyorum ki bundan
böyle eğitimin sadece talim ve terbiye konusu olmaktan çıkarılıp, eğitilen
kişilerin nasıl sorgulayıcı ve eleştirel bir yapıya kavuşturulması ve toplum
sorunlarıyla, gündemlerine bunu nasıl taşıyacakları bir şekilde yetişmeleri ve
yetiştirdikleri öğrencileri bu bilinçle eğitmeleridir.
Yine bu süre içinde, içinde
bulundukları ekonomik koşulları ve özlük haklarıyla ilgili konuları üç yılı
aşkın bir süredir bu Mecliste sık sık dile
getirmemize rağmen, hâlen yarınını düşünen, ders verirken…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Sipahi…
5.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de öğretmenlerimize saygı
sunuyorum. Öğretmenlerimiz öğrencilerine hak aramayı, haksızlığa karşı durmayı
öğretirler. Şu anda İzmir’in Tire ilçesinde Öğretmenler Günü’nü 30 kadar
öğretmenimiz mahkeme kapısında kutluyorlar. Suçları, geçen yıl soğuk su
havuzlarına atılıp, kış ortasında gaz taarruzuna uğrayan Tekel işçilerimize
yapılan insanlık dışı davranışlara karşı destek verdikleri içindir. Dolayısıyla
AKP’nin mahkeme kapılarında işkenceye karşı çıkan öğretmenlerimize nasıl bir
Öğretmenler Günü kutlattığını da yüce Meclisin bilgilerine sunuyorum.
Teşekkür ediyorum.
ALİ KOÇAL (Zonguldak) –
Bunlar Sayın Bakanı ilgilendirmiyor galiba!
BAŞKAN – Sayın Üçer…
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın
Başkan kaç kişi konuşacak?
6.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, 24 Kasım Öğretmenler
Günü’ne ilişkin
açıklaması
ÖZDAL ÜÇER (Van) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Ben de bütün
öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü içtenlikle kutluyorum.
Sosyal yaşam koşulları
itibarıyla sorunlara boğulmuş öğretmenlerimizin yaşamış oldukları sıkıntıların
tümünün temel kaynağı AKP Hükûmetinin eğitime dönük
politikalarıdır. Özelleştirme politikalarına, ticari politikalara kurban
ettikleri eğitim camiasının yaşam sorunlarını çözmek için geç kalınmış
değildir. Bütün öğretmenlerin içtenlikle, fedakârca çalıştığını biliyoruz ve
hatta atanmayı hak edip de yüz binlerce öğretmenin atanmadan kölelik
koşullarında öğretmenlik mesleğini icra ettiğini biliyoruz. Öğretmenlik
mesleğinin onuruna yaraşır bir standardın oluşturulması dileğiyle bütün
öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü kutluyorum ilk öğretmenim Sayın Gülsüm Umma’ya saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Vural…
7.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biz de Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu olarak 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutluyoruz.
Tabii, Sayın Bakanın,
milletvekillerinin bu konuda söylediklerine ilgisiz kalması, aslında öğretmen
camiasına nasıl baktığını ortaya koyması bakımından son derece önemli.
Kameralar çekse de burada sayın milletvekilinin öğretmenler hakkında
söylediklerini Sayın Bakanın dinlememesini kınıyorum, öğretmenlerimize yönelik
ve milletvekillerimize yönelik bir saygısızlık olarak gördüğümü de ifade etmek
istiyorum.
Tabii, Sayın Bakan, gündem
dışı konuşma yaptı ama 24 Kasım ve gündem! Gönül isterdi ki Sayın Bakan,
öğretmen sorunlarıyla ilgili, öğretmenlere bakış açısıyla ilgili bir bakan
olarak burada gündeme taşıma iradesini ortaya koysaydı. Yirmi dakikalık sürenin
sadece on dakikasını kullanması bile Sayın Bakanın öğretmenlere ve millî eğitim
camiasına ne kadar yabancı olduğunu ortaya koyması bakımından son derece ilginç
bir örnek teşkil ediyor. Hâlen Sayın Bakan bu konuları konuşmuyor, dinlemiyor
ve milletvekillerine ve Genel Kurula yapılan bu saygısızlığını da kınıyorum ve
öğretmenlerimize yaptığı bu saygısızlığı da kınıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın Ural ve son söz.
8.- Mersin
Milletvekili Kadir Ural’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması
KADİR URAL (Mersin) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; bir öğretmen olarak bütün Türkiye’deki ve yurt dışında görev
yapan öğretmen arkadaşlarımızın hepsinin Öğretmenler Günü’nü kutluyorum şahsım
adına. Daha iyi bir hayat standardına ulaşmaları dileğiyle bütün öğretmenlerimizin
günlerini kutluyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Makedonya
Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Teuta Arifi
ve beraberindeki Parlamento heyetinin ülkemizi ziyaretine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/1341)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Makedonya Meclisi Dış
İlişkiler Komisyonu Başkanı Sayın Teuta Arifi ve
beraberindeki parlamento heyetinin ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlık Divanı’nın 31 Mayıs 2010 tarih ve 73 sayılı kararı ile uygun
bulunmuştur:
Söz konusu heyetin ülkemizi
ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkındaki 3620 sayılı Kanun’un 7. Maddesi gereğince Genel Kurul’un bilgilerine
sunulur.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, eğitim sisteminin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/921)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2010-2011 Eğitim ve Öğretim
Yılı arifesinde halen devam etmekte olan ve artık bir kangrene dönüşen eğitim
sorunlarının ayrıntılı bir biçimde araştırılması ve gerekli önlemlerin alınması
için Anayasa'nın 98'inci, TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri uyarınca
Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla.
1) M.
Nuri Yaman (Muş)
2)
Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat
Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Akın Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Fatma Kurtulan (Van)
9) Hasip
Kaplan (Şırnak)
10) Hamit Geylani (Hakkâri)
11) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
12) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal
Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir
Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe: Her geçen gün içten
içe çürüyerek bir enkaz haline getirilmiş eğitim sistemimiz eğitim
emekçilerinin çabaları ile okullarda yürütülmeye çalışılmaktadır. İlköğretimden
başlayarak tam anlamıyla bir yarış içine sokulan çocuklarımız ve gençlerimiz
arasındaki eğitim rekabeti, dershanelerle daha da artmış, oluşan dershane
sistemi okullarda verilen eğitimin niteliğini tamamen yitirmesine, en temel
işlevlerini bile yerine getiremez duruma gelmesine neden olmuştur.
Eğitim, tüm dünya çapında
evrensel bir insan hakkı olarak kabul edilmektedir. Bunun altında yatan en
önemli etken eğitimin; insan kişiliğinin tüm yönleriyle gelişmesinde çok önemli
bir faktör ve insanların kendilerini gerçekleştirmeleri ve özgürleşmeleri ile
doğrudan ilişkili bir süreç olmasıdır.
Öğretmenlik mesleği giderek
değersizleştirilmiştir. Öğretmen açıkları giderilmemiş, sayıları 400 bini bulan
işsiz öğretmenlerin atamaları yapılmadığı gibi, mevcut öğretmen açıkları,
sayılarının yüz bini aştığını tahmin ettiğimiz ücretli ve vekil öğretmenler
aracılığıyla kapatılmaya çalışılmaktadır. Öğretmen açığı evrensel ve bilimsel kriterlere göre hesaplanmamaktadır.
Eğitim kamusal hak olmaktan
çıkmış paralı hâle getirilmiştir. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nde
eğitimin; cinsiyet, ırk, etnik yapı ve ulus gibi ayrımlar gözetilmeksizin her
bireyin hakkı olduğu açıklanmıştır. Eğitimin temel bir insan hakkı olması, kamusal
sorumluluğu, yani devletin herhangi bir ayrım gözetmeden herkese, eşit ve
nitelikli eğitimi parasız olarak sunmasını gerektirmektedir. Her tür ve düzey
eğitim; sınıf, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, politik görüş, ulus, etnik köken
gibi ayrımlar yapılmadan herkese sağlanmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti hükûmetleri imzaladığı eğitim hakkıyla ilgili ve eğitimde
ayrımcılığın önlenmesine ilişkin uluslararası anlaşmalar ve Anayasa ve ilgili
yasalardaki hükümler gereği, eğitim hakkının kullanımının önündeki engelleri
aşmak üzere etkin çalışmalar yürütmek zorundadır. Oysa devletin kamu
hizmetlerini büyük ölçüde gözden çıkarmış olması, bugüne kadar geniş halk
kesimlerini olduğu kadar eğitim sistemini ve eğitimin bileşenlerini de olumsuz
etkilemiştir.
2010-2011 eğitim ve öğretim
yılının ekonomik yükü yine velilerin omuzlarına yüklenmiştir. Okullar açılırken
okulların fiziksel sorunları giderilmemiştir. Türkiye'de okul ve derslik sayısı
öğrenci sayısına paralel olarak ve ihtiyaca yanıt veren düzeyde değildir.
Okulların üçte ikisinde ikili eğitim yapılmakta, birleştirilmiş eğitim ve
taşımalı eğitim uygulamaları sürmektedir.
Ders kitaplarının ücretsiz
dağıtımı, İktidarın rant dağıtım aracına dönüşmüştür.
Kalabalık sınıflarda eğitim hem öğretmenler hem de öğrenciler açısından önemli
bir sorun olmayı sürdürmektedir. Okulların fiziki yapı ve donanım açısından
yaşadığı eksiklikler sağlıklı bir eğitim hizmetinin verilmesini güçleştiren
önemli bir unsurdur.
İlköğretimde okullaşma oranı
%98'ler düzeyindedir. Ortaöğretimde ise okullaşma oranının %60'lar civarında
kalması düşündürücüdür. Okula gitmeyenlerin önemli bir bölümünü kız çocukları
oluşturmaktadır.
Bireylerin kendi
anadillerinde eğitim görme hakkı önündeki engeller sürmektedir. Eğitim ve bilim
emekçilerinin ekonomik, demokratik, sosyal ve özlük haklarında kayda değer bir
iyileştirme yapılmamıştır. Eğitimde eşitsizlik ve adaletsizliğin en önemli
göstergelerinden birisi olarak bölgeler ve iller arası gelir dağılımındaki
eşitsizlik devam etmektedir. Ekonomik imkânların kısıtlılığı, çocuğun okula
devamını engelleyen en önemli faktördür.
Genel liselerin Anadolu
liselerine dönüştürülmesi sürecinin eğitim sürecine etkileri öğrenciler ve
genel liselerde görev yapan öğretmenler açısından çok sayıda mağduriyet
yaratacaktır. Eğitimin herhangi bir alanında düzenleme yapılırken eğitim
sendikalarının görüşlerine başvurulmaması, yaşanacak mağduriyetleri daha da
arttırmaktadır. Öğretmenliğin kariyer basamaklarına ayrılmasına yol açan 5204
Sayılı Yasa (başöğretmen, uzman öğretmen vb.) öğretmenler arasında çatışmalara,
ayrımcılığa, adaletsizliğe, huzursuzluğa yol açmaktadır.
2.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin,
cezaevlerinde meydana gelen insan hakları ihlallerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/922)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye'de cezaevlerindeki
tüm hak ihlalleri ve değişmeyen olumsuz koşullarının araştırılması,
cezaevlerinden gelen başvuruların yerinde incelenmesi, özellikle hasta
tutukluların durumlarını iyileştirecek adımların atılması için gerekli hukuksal
ve idari düzenlemelerin belirlenmesi ve F tipi cezaevleri başta olmak üzere tüm
cezaevi koşullarının düzeltilmesi ve yönetmeliklerinin uluslararası
standartlara ulaştırılması için bir meclis araştırma komisyonu kurulması amacıyla
Anayasanın 98'inci, İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılması için gereğini arz ederiz. 01.10.2010
1) Sebahat Tuncel (İstanbul)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan
Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat
Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Akın Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Fatma Kurtulan (Van)
9) Hasip
Kaplan (Şırnak)
10) Hamit Geylani (Hakkâri)
11) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
12) M. Nuri Yaman (Muş)
13) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
14) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
15) Osman Özçelik (Siirt)
16) Özdal
Üçer (Van)
17) Pervin Buldan (Iğdır)
18) Sevahir
Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Dünyada birçok ülkede olduğu
gibi Türkiye'de de insan hakları ihlallerinin en yoğun ve derin bir şekilde
yaşandığı yerler cezaevleri olmuştur. Türkiye'de cezaevi sorunu, askerî
darbeler ve çatışmalı ortama paralel olarak uzun bir süredir yaşanmaktadır. Bu nedenle
insan hakları örgütlerinin en önemli gündem maddesi cezaevi koşulları ve
cezaevlerindeki hak ihlalleridir.
İnsan Hakları Derneği'nin
raporunda, Doğu ve Güneydoğu illerindeki cezaevlerinde sadece 2009 yılında
1.008 hak ihlali gerçekleştiğini, 15 cezaevinde 5 kişinin hayatını
kaybettiğini, 76 kişinin de işkenceye maruz kaldığını belirtmiştir.
Uluslararası Af Örgütü 2010 raporunda, Türkiye'de cezaevi koşullarında
iyileştirme olmadığı, aksine cezaevine nakil sırasında kötü muamele
iddialarının süregeldiği, tutukluların uygun tıbbi tedaviye erişemediği
belirtildi. Raporda üç yıllık bir cezaevinde tutulan Emrah Alişan'ın
sağlık durumuna dair raporları olmasına rağmen tedavisinin mümkün olabileceği
bir yere nakli yapılmadığına dikkat çekilmektedir. İHD, benzer bir durumun
hâlen cezaevinde bulunan ve ağır sağlık koşullarında bulunan Taylan Çintay için geçerli olduğunu, ağır hastalığı dikkate
alınmadan kötü koşullarda tutulduğunu açıklamıştır. Güler Zere olayıyla gündeme
gelen hasta tutukluların durumuna dair ise hiçbir ilerleme bulunmamaktadır. THİV'in yıllık insan hakları raporunda, 2000 yılından bu
yana gözaltı ve cezaevinde bilinen toplam 351 ölüm vakası yaşandığı
kaydedilmiştir. THİV, özellikle son iki senede cezaevlerinde yaşam hakkı dâhil
insan hakları ihlallerinin yoğunlaştığını belirtmektedir. 2009 AB İlerleme
raporunda, Türkiye'nin İşkenceye Karşı BM Sözleşmesinin İhtiyari Protokolü'nün
koşullarını tam uygulamadığı belirtilmiştir. Raporda, telefonlarda Türkçe
dışında bir dil kullanmanın kısıtlandığı, ziyaret etme koşullarının
kısıtlandığı, bazı davalarda sürekli tedavi isteyen hastalıklar tahliye
gerekçesi olarak kabul edilmediği, cezaevlerinde kötü muamele yapıldığı
belirtilmektedir. Ayrıca Türkiye'de tutuklu yargılama süresinin çok uzun
olmasının bir sorun olduğu da kaydedilmiştir. Türkiye'de cezaevleri içerisinde
F tipi cezaevlerinin koşulları ve bu cezaevinde yaşanan hak ihlalleri çok daha
ciddi bir boyuttadır. 1992 yılında, 17 cezaevi için 60 Milyon Dolar yatırım
yapılarak koğuş tipi cezaevi yerine hücre tipi cezaevi sistemini getiren 11
yeni cezaevi F tipi olarak inşa edilmiştir. Siyasi mahkûmların bulunduğu F tipi
cezaevlerinde İHD, Mazlum-Der gibi sivil toplum örgütlerinin ilk incelemesinde,
hücre kapılarında bir sürgü olduğu, havalandırma, çıkışının tümüyle cezaevi
yönetiminin kontrolünde olduğu, tek kişilik odaların tecrit koşullarının
olduğunu açıklamıştır. Diğer tüm cezaevlerinde meydana gelen işkence, şiddet,
iletişim hakkının ihlal edilmesi, yönetimin keyfi uygulamalarda bulunması,
hasta tutukluların tedavilerinin eksik yapılması ya da yapılmaması gibi
ihlaller F tipi cezaevlerinde, bulunan mevcut hukuksal boşluk da kullanılarak
daha da ağırlaştırılmış bir şekilde uygulanmaktadır.
Uluslararası Af Örgütü,
çocukların cezaevlerinde yetişkinlerle aynı yerde tutulduğunu ve yetişkinlere
uygulanan cezaevi rejiminin aynısının uygulandığını söylemektedir. Raporda,
çocuk mahkûmların eğitimlerini devam ettirebilecek koşulların olmadığı da
belirtilmektedir. Özellikle, TMK'dan cezaevlerinde
bulunan çocukların sorunları halen devam etmektedir. Cezaevlerinde kadınlar bu
belirtilen sorunlarla birlikte kadın olmaktan kaynaklı birçok sorunla karşı
karşıya kalmaktadırlar. Yönetmelikler kadınların özgün durumları göz önüne
alınarak düzenlenmemiştir. Özellikle siyasi kadın tutuklu ve hükümlüler
mahkemelere ve hastane gidişlerinde ciddi sorunlar yaşamaktadırlar. Kadın
tutuklular doktora gittiklerinde elleri kelepçeli olarak muayene edildiklerini,
askerlerin önünde soyunmak zorunda bırakıldıkları bu uygulamadan dolayı tedavi
olamadıklarını ifade etmektedirler. Ayrıca cezaevlerinde, küçük çocukları olan
kadınların, çocukları kendileriyle birlikte cezaevlerinde yaşamak zorunda
kalırken, çocukların eğitim ve sosyal ihtiyaçları karşılanmamaktadır. Türkiye'de cezaevlerindeki tüm hak ihlalleri ve değişmeyen olumsuz
koşullarının araştırılması, cezaevlerinden gelen başvuruların incelenmesi,
özellikle hasta tutukluların durumlarını iyileştirecek adımların atılması için
gerekli hukuksal ve idari düzenlemelerin belirlenmesi ve F tipi cezaevleri
başta olmak üzere tüm cezaevlerindeki koşulların düzeltilmesi ve
yönetmeliklerin uluslararası standartlara ulaştırılması amacıyla bir Meclis
araştırma komisyonun kurulmasını önermekteyiz.
3.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 32 milletvekilinin, maden ocaklarında yaşanan
kazaların nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/923)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Son 1 yıl içinde maden
ocaklarında yaşanan kazalarda önemli bir artış yaşanmıştır. 2010 yılında
yaşanan kazalarda 77 kişi hayatını kaybetmiştir. Bursa, Balıkesir ve
Zonguldak'ta maden ocaklarında yaşanan ölümlerin ardından son olarak Edirne
Keşan'da meydana gelen maden kazası nedeniyle 3 işçi hayatını kaybetmiştir.
Maden ocaklarında yaşanan
kazaların % 98'nin önlenebilir nitelikte olduğunun konusunda uzaman kişi ve
kurumlarca bilimsel verilere dayanarak açıklanmasına rağmen yaşanan ölümleri,
madencilik mesleğinin kaderi olarak açıklayan anlayışı kabul etmek mümkün
değildir. Dünyada pek çok yerde yapılan madencilik incelendiğinde ölümlerin
kader olmadığı ortaya çıkacaktır. Maden işletmeciliğinin taşeron şirketlere
devredilmesi iş kazalarının arttığı rakamlarla sabittir. Maliyeti düşürüp, kâr
payını arttırma çabası içinde olan taşeron şirketler işçi sağlığı ve iş
güvenliği önlemlerinden fedakârlık yapmayı tercih etmektedir.
İşçi sağlığı ve iş güvenliği
önlemelerinin alınması, çalışma saatleri ile ücretlerin insana yakışan bir
şekilde düzenlenmesi hâlinde maden kazaları önemli oranda düşecektir. Maden
ocaklarında bugün işçiler hâlâ daha eskimiş bir teknoloji ile üretim yapmaya
zorlanmaktadır. İleri teknolojinin kullanılması, modern ölçüm cihazlarıyla
risklerin tespit edilmesi ve teknolojinin istisnasız her maden ocağında
kullanılması gerekmektedir.
Türkiye'de kamu ya da özel
sektörün işlettiği maden ocaklarının nerelerde olduğu, bu ocaklarda meydana
gelebilecek genel ya da o ocağa ilişkin risklerin tespit edilmesi mümkündür.
Tespit edilen riskler çerçevesinde işçi sağlığı ve iş güvenliği koşullarının
uygulanması gerekmektedir. Maden ocaklarının uyması gereken koşullar,
kullanılan ileri teknoloji dışında, etkin bir şekilde denetim yapılması da gerekmektedir.
Bu sayede maden işçilerinin hayatlarını kurtarmak mümkün olacaktır. Trakya'da,
Orta Anadolu'da, Soma’da bulunan maden ocaklarında, yerinde yapılan incelemeler
sonucunda gerekli önlemlerin alınmaması hâlinde yakın gelecekte acı olayların
yaşanması kaçınılmazdır. Bu durumda önlem alınmaması cinayete ortak olmakla eş
değerdedir.
Ülkemizde pek çok alanda
olduğu gibi madencilikte de kayıt dışılık önemli bir sorundur. Madenlerin
özelleştirilmesi ile birlikte sektördeki kayıt dışılık artmıştır. Maden işçileri
çok düşük ücretler karşılığında son derece ağır olan bu işi yapmaktadır.
Sektörde özel işletmeler
tarafından işletilen maden ocaklarında çalışan işçilerin, işçi sağlığı ve iş
güvenliği açısından yaşadıkları sıkıntılar çok yüksektir. Bu nedenle yapılacak
düzenlemelerde işçi güvenliği ve iş sağlığı önlemleri yanında ücret açısından
da tüm iş yerlerini kapsayacak nitelikte olmasına dikkat edilmelidir.
Maden ocaklarında meydana
gelen kazaların nedenleri, maden ocaklarında çalışan işçilerin yaşadıkları sorunların
nedenleri ve alınacak tedbirlerin tespiti amacıyla, Anayasa’nın 98. ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104. ve 105. maddeleri gereğince meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 14/07/2010
1) Çetin Soysal (İstanbul)
2) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
3) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
4) Hüseyin Pazarcı (Balıkesir)
5) Fevzi Topuz (Muğla)
6) Bayram Ali Meral (İstanbul)
7) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
8) Osman Coşkunoğlu
(Uşak)
9) Ferit Mevlüt
Aslanoğlu (Malatya)
10) Rasim Çakır (Edirne)
11) Hüsnü Çöllü (Antalya)
12) Hüseyin Ünsal (Amasya)
13) Rahmi Güner
(Ordu)
14) Ahmet Ersin (İzmir)
15) Osman Kaptan (Antalya)
16) Yaşar Ağyüz
(Gaziantep)
17) Ergün Aydoğan
(Balıkesir)
18) Durdu Özbolat
(Kahramanmaraş)
19) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
20) Nevingaye
Erbatur (Adana)
21) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
22) Şevket Köse (Adıyaman)
23) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
24) Tayfur Süner (Antalya)
25) Atila
Emek (Antalya)
26) Malik Ecder
Özdemir (Sivas)
27) İsa Gök (Mersin)
28) Mustafa Özyürek (İstanbul)
29) Engin Altay (Sinop)
30) Bİrgen
Keleş (İstanbul)
31) Ali Arslan
(Muğla)
32) Mevlüt
Coşkuner (Isparta)
33) Ahmet Küçük (Çanakkale)
4.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 32 milletvekilinin,
avukatların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/924)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na
1136 sayılı kanunun 1
maddesinde; avukatlık, kamu hizmeti ve serbest bir meslek olarak tanımlanmış,
Avukatın, yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe
temsil ettiği belirtilmiştir. 2. maddesinde ise, Avukatlığın amacı; hukuki
münasebetlerin düzenlenmesini, her türlü hukuki mesele ve anlaşmazlıkların
adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesini ve hukuk kurallarının tam
olarak uygulanmasını her derecede yargı organları, hakemler, resmî ve özel
kişi, kurul ve kurumlar nezdinde sağlamak olarak düzenlenmiştir. Aynı maddenin 2. fıkrasında; Avukatın, bu amaçla hukuki bilgi ve
tecrübelerini adalet hizmetine ve kişilerin yararlanmasına tahsis edeceği
öngörülmüş ve 3. fıkrasında ise; Yargı organları, emniyet makamları, diğer kamu
kurum ve kuruluşları ile kamu iktisadi teşebbüsleri, özel ve kamuya ait
bankalar, noterler, sigorta şirketleri ve vakıflar avukatlara görevlerinin
yerine getirilmesinde yardımcı olmak zorunluluğu getirilmiştir.
Oysa uygulamada bürokratik ve
mevzuattan kaynaklı pek çok engel nedeniyle avukatlar, görevlerini yasada
öngörülen şekilde sürdüremez hâle gelmiştir.
Avukatlar görevlerini
yaparken kimi zaman tehdit, hakaret ve darp gibi eylemlere maruz kalmakta,
uğradıkları saldırılar sonunda öldürülmektedirler. Kimi zaman mahkemelerde
savunma hakkının kullanılmasına bağlı olarak söyledikleri sözlerden dolayı
haklarında soruşturma ve kovuşturma açılmakta, hatta son zamanlarında sıkça
rastlanılan örneklerde olduğu gibi avukatlar tutuklanmaktadır. Böylece savunma
ve avukatlar baskı altına alınarak sindirilmeye çalışılmaktadır.
Gerek kamuda, gerekse serbest
çalışan avukatların sorunları her geçen gün çığ gibi büyümektedir. Avukat
olmadan savunma olmaz. Savunma olmadan demokrasi olmaz. Demokratik yargılama
olmaz.
Avukatların çoğu, bürosunun
kirasını ve zorunlu giderleri dahi ödeyecek kadar kazanmadığı ve sırf avukatlık
mesleğini sürdürmek için çalıştığı halde avukatlar, potansiyel vergi kaçakçısı
olarak görülmekte, vergi dairelerinin baskıları sonucu kazanmadıkları paraların
da vergisini vermek zorunda kalmaktadırlar.
Stajyer avukatlar, hastalık,
iş kazası ve meslek hastalığı gibi sosyal güvenceye tabi olmaksızın
çalıştırılmaktadır. Avukat stajyerlerinin yapabileceği işler dar
yorumlanmaktadır.
Yasa ile avukat olarak
çalışabilmek için Baro'larca ruhsatnamesi verilmesine rağmen yönetmeliklerle
Belediyelerce işyeri ruhsatına tabi kılınmaktadırlar.
Görev mahalli olan kamu
binalarına girişlerde Avukatların üzeri kanuna aykırı olarak aranmakta, GBT
sorgulaması ile rencide edilmektedirler.
Avukatların büro ve evleri
hukuka aykırı şekilde aranmaktadır.
Hâkim veya savcılar,
avukatlara karşı etik kurallara ve Avukatlık Kanununa aykırı şekilde
davranmaktadırlar.
Avukatlara yasa ile tanınan
belge inceleme yetkisi, yönetmelik ya da kurum içi düşünce yazıları ile fiilen
ortadan kaldırılmaktadır.
Cumhuriyet Başsavcılıklarında
soruşturma aşamasında olan dosyaların avukatların incelemesine izin
verilmemekte, vekâlet sunulması istenmektedir.
Terörle Mücadele Kanunu ve
Kalem Yönetmeliği gibi mevzuatlarla ceza yargılamasında müdafiin dosya inceleme
yetkisi tamamıyla kısıtlanabilmektedir.
Emniyet ve jandarmada ifade
tutanaklarında müdafilerin şerhlerinin tutanağa geçirilmemekte, Emniyet ve
Jandarmada karakollarda şüpheli müdafi için ayrı bir görüşme odası bulunmamaktadır.
Şüpheli için hazırlanan
şüpheli ifade tutanağına Yakalama gözaltına alma ve ifade alma Yönetmeliğinin
23/d bendinin eklenmesi ve söz konusu bendin avukata ifade edilmesi,
hatırlatılması, bu durum avukatı, psikolojik olarak baskı altına almaktadır.
CMK uyarınca Barolarca
görevlendirilen avukatlara asgari ücretin dahi altında ücret ödenmekte, üstelik
ücretleri çok geç ödenmektedir. CMK avukatları makbuz kestiği anda vergiyi
ödemekte, böylece alamadığı ya da çok sonra aldığı ücrete peşinen vergi ödemektedir.
CMK avukatlarına, lüzumlu
olan dosya sureti için gider ödemesi yapılmamaktadır. Duyuru ve görüş yoluyla
avukatlığın saygınlığına yakışmayan ulaşım vasıtalarıyla görevin sürdürümü istenmektedir.
Mahkemelerce duruşma
saatlerine riayet edilmemekte, aynı saate birden fazla duruşma konulmakta,
duruşmalara zamanında çıkılmamakta ve avukatlar akşama kadar bir tek dosya için
adliyede beklemek zorunda kalmaktadır.
Hacizlere Adalet Teşkilatını
Güçlendirme Vakfının araçları ile çıkılması, söz konusu araçlar taksilere
oranla çok daha pahalı olup, haciz mahalline gidilmesine ve avukat kendi imkânı
ile geri dönmesine karşı gidiş dönüş yol parası alınmaktadır.
Avukatlık kimliği yasa ile
resmî kimlik olmasına rağmen yönetmeliklerle bankacılık işlemlerinde avukatlık
kimlikleri resmî kimlik olarak kabul edilmemektedir.
Yetki belgeleri yorum yoluyla
harca tabi kılınmaktadır.
Tapu ve Vergi daireleri,
Noterlerde ve bazı resmî kurum ve kuruluşlarda ve bankalarda, avukatlara,
yasaya aykırı olarak bilgi verilmemekte ve evrak gösterilmemektedir.
Adil bir yargılamanın temini
için avukatların yaşadıkları sorunların tespiti ve gereken ve çözüm yollarının
belirlenmesi, gerekli yasal düzenlemelerin yapılması amacıyla Anayasanın 98.
TBMM İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
2) Ahmet Tan (İstanbul)
3) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
4) Harun Öztürk (İzmir)
5) Hüseyin Pazarcı (Balıkesir)
6) Hüsnü Çöllü (Antalya)
7) Ali Arslan (Muğla)
8) Yaşar Tüzün (Bilecik)
9) Fatma Nur Serter (İstanbul)
10) Turgut Dibek (Kırklareli)
11) Rasim Çakır (Edirne)
12) Hüseyin Ünsal (Amasya)
13) Rahmi Güner (Ordu)
14) Ahmet Ersin (İzmir)
15) Osman Kaptan (Antalya)
16) Yaşar Ağyüz (Gaziantep)
17) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
18) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
19) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
20) Nevingaye Erbatur (Adana)
21) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
22) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
23) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
24) Şevket Köse (Adıyaman)
25) Tayfur Süner (Antalya)
26) Atila Emek (Antalya)
27) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
28) İsa Gök (Mersin)
29) Mustafa Özyürek (İstanbul)
30) Engin Altay (Sinop)
31) Birgen Keleş (İstanbul)
32) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
33) Ahmet Küçük (Çanakkale)
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım:
A) Tezkereler (Devam)
2.- TBMM
Dışişleri Komisyonu Başkanı Murat Mercan’ın, Libya Arap Halk Sosyalist Büyük Cemahiriyesi Genel Halk Kongresi Dış İlişkiler Sekreteri Suliman Elshahomy’nin vaki
davetine icabet etmek üzere, beraberinde bir Parlamento heyetiyle Libya’ya
resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1342)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Libya Arap Halk Sosyalist
Büyük Cemahiriyesi Genel Halk Kongresi Dış İlişkiler
Sekreteri Sayın Suliman Elshahomy,
TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Sayın Murat Mercan ve beraberindeki Parlamento
heyetini Libya’ya davet etmektedir.
Söz konusu davete icabet edilmesi
hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında
3620 Sayılı Kanun’un 6. Maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Karar yeter sayısının aranmasını istiyorum.
BAŞKAN – Oylarınıza
sunuyorum, karar yeter sayısını arayacağım: Kabul edenler... Etmeyenler...
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati : 15.09
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
15.22
BAŞKAN: Başkan
Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Murat ÖZKAN (Giresun), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20’nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının tezkeresinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi tezkereyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler...
Kâtip üyeler arasında tenakuz
olduğu için elektronik sistemle oylama yapacağız.
Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır ve tezkere kabul edilmiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır,
okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/298)
esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 24/11/2010 Çarşamba
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu’nun 24.11.2010
Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında, Siyasi Parti Grupları arasında
oybirliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisini İçtüzüğün 19 uncu
Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Oktay
Vural
İzmir
MHP
Grup Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan 10/298 esas numaralı,
“Öğretmen atamalarındaki haksızlık ve usulsüzlük iddialarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla” Anayasanın 98. ve İçtüzüğün
104 ve 105. Maddeleri Gereğince Meclis Araştırması önergemizin görüşmelerinin
Genel Kurulun 24.11.2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket
Partisi Grup önerisi lehinde söz isteyen Ahmet Duran Bulut, Balıkesir
Milletvekili.
Buyurun Sayın Bulut.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Öğretmenlerimiz, düşünce
ufkumuzun mimarları, toplumsal barışın harçları öğretmenlerimiz; duygu dolu,
bilgi dolu, sevgi dolu gönül fatihleri, sevgi alperenleri öğretmenlerimiz;
çocuklarımızın alnından geri kalmışlık çizgisini silmek için başöğretmenimiz
Mustafa Kemal Atatürk’ün direktifleriyle muasır medeniyet seviyesine çıkartmak
için çalışan, çırpınan, ekonomik ve sosyal sıkıntılarını sınıfın dışında
bırakan, Atlantik’i keşfeden, elektriği bulan, aya ayak basan öğretmenlerimiz
tarihe hep onlar yön verdiler.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, Genel Kurulda çok gürültü var.
BAŞKAN – Sayın Bulut bir
saniye…
Sayın milletvekilleri, Genel
Kurulda büyük bir uğultu var, lütfen…
Buyurun Sayın Bulut.
AHMET DURAN BULUT (Devamla) –
Tarihe hep öğretmenler yön verdiler. Sarı Hoca olmasaydı Malazgirt
kazanılabilir miydi, Anadolu’ya girebilir miydi Alparslan? Şeyh Edebali’yi dinlemeseydi Osmanlıyı kurabilir miydi,
beylikleri toplayabilir miydi, tarihin en büyük imparatorluğunu kurabilir miydi
Osman Bey? Olmasaydı Akşemseddin, olmasaydı Molla Gürani olur muydu hiç Fatih, bir çağı kapatıp bir çağı
açabilir miydi? Mustafa’ya vermeseydi Kemal adını, anlatmasaydı Türklüğün
başına gelen belaları, göstermeseydi ona aklın, bilimin yolunu yetişir miydi
Başkomutan, Başöğretmen Mustafa Kemal, kırabilir miydi Türk’ün kötü talihini,
silebilir miydi acı kaderini, kurabilir miydi Türk’ün bağımsız devletini? Minnet, şükran ve hürmet tüm öğretmenlerimize.
Öğretmenler… Değerli
milletvekilleri…
Sayın Başkan,
dinlemeyeceklerse ben konuşmayayım burada. Efendim, konuşuyorlar.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
Buyurun.
AHMET DURAN BULUT (Devamla) –
Öğretmenler vatanseverdirler. Türk milletine mensubiyet şuuruyla
başöğretmenlerinin yolunda, esen şer rüzgârlara rağmen yıkılmadan dimdik,
cumhuriyetin amansız savunucularıdırlar. Öğretmenlerde kin, garez, nefret ve
ihanet olmaz. İnsan bu çirkinliklerden arınmadıkça öğretmen olamaz.
Herkesin bildiği “Öğretmenim,
canım benim” şarkısına terörün kanı bulaşmıştır. Kundaktaki bebeklerin kanına
doymayan çakal sürüleri Diyarbakır Çavuşlu katliamında, Diyarbakır Hantepe’de Nesrin, Cuma, Saadettin ve Uğur öğretmenleri
şehit ettiler. Nevzat Akdemir henüz yirmi yedi yaşındayken Tunceli’nin
Çemişgezek ilçesinin Tekeli köyünde eşinin ve öğrencilerinin gözleri önünde
kurşuna dizildi. Neşe Altan, Şarköylü genç kız, Uludağ Üniversitesi mezunu,
yirmi iki yaşında öğretmen olmuş, üç ay sonra Diyarbakır’ın Çavuşlu köyüne
öğretmen olarak gitmişti. “Gitme” dedikleri hâlde gitmişti çünkü o öğretmendi,
cehaleti, ihaneti yenecek, genç beyinlere birlikte yaşamanın erdemini, vatan
sevgisini, bilimin önemini anlatacaktı. Olmadı, gücü yetmedi, o alçak el onu da
katletti. Diyarbakır’ın Kökeksu köyünden kaçırılıp
birkaç gün sonra arkasından üç el ateş edilerek öldü diye bırakılan sevgili
öğretmenimiz Aydemir Özkaya “Tayinim çıksa aynı köye
yine giderim.” demiştir.
Sayısız felaketler atlatmış,
iç ve dış oyunlar ile bölünmelere sahne olmuş Türkiye’miz, verdiğimiz binlerce
öğretmen, polis, asker şehadetiyle mi bölünecek ya da
parçalanacak? Elbette ki hayır. Bilge Kağan Orhun
Abideleri’nde “Gök çökmedikçe, yer yarılmadıkça Türk birliğini kim bozabilir
ki?” demiştir. Türk öğretmeni bu şuur ve inançla milletinin birliğini ve
vatanın bütünlüğünü canı pahasına savunmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti,
öğretmenlerin gösterdikleri çabalarla bugünlere gelmiştir. Karanlığı aydınlığa,
cehaleti bilgiye, ilkelliği çağdaşlığa döndürme çabalarında hep öğretmenden güç
alınmıştır. Mutlu yarınlara ancak eğitim meşalesini elimizde tuttuğumuz sürece
varacağımızı biliyoruz. Öğretmenlerimiz yürüttükleri bu mücadelede, AKP hükûmetlerinin yıllardır siyasallaştırma, haksız kadrolaşma
çabalarından bıkmış durumdadırlar. Akraba ve yandaş kayırmacılığı öğretmenlerin
adalet duygusunu sarsmaktadır. Sürgün rüzgârlarıyla savrulan, mahkemelerde hak
arama mücadelesi sürdüren, aileleri bölünmüş, mevzuat kargaşasına boğulmuş
öğretmenlerimiz, şimdi de şûra kararlarının şokunu yaşamaktadırlar.
Çocuklarımıza Ant ve İstiklal Marşı’nı söylemeyi zorunlu olmaktan çıkartmayı
hangi cesaretle karar altına alıyor Millî Eğitim Şûrası? Bu ne hadsizliktir!
İşgal mi edildik, istilaya mı uğradık? Bu ne kepazeliktir!
Türk öğretmeninin zaten canı
sıkılıyor. Haksızlıklar, ekonomik sıkıntılar, öğretmenler arasında statü
tartışması, kategori kargaşası, bir de “millî eğitim” adını taşıyan bir
bakanlığın oluşturduğu heyetin garip kararları öğretmenlerin içini acıtıyor.
Öğretmenler madden sıkıntı
içindedirler değerli milletvekilleri. Bunu düzeltiniz lütfen. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak bu konuda tam desteğiz.
Öğretmenlik mesleğinin
onuruyla oynamayı bırakın. Tüm öğretmenleri kadrolu ve eşit haklara sahip hâle
getirin. Öğretmenler için personel kanunu hazırlayıp, mutlaka çıkartın.
Herkes her şey olabilir ama
herkes öğretmen olmamalıdır, olamamalıdır. Öğretmenlik “Hiçbir şey olamazsam
öğretmen olurum.” tercihinden çıkartılmalıdır, özendirilmelidir. Ülkede
öğretmen açığı had safhadadır. Bir an önce bu kadroları doldurun.
Eğitim fakültesi açmayı dil
öğretmenliği savunmasına girmeden sınırlayın.
Ülkenin ihtiyaçlarını tespit
ederek, eğitimin geleceği hakkında plan yapın ama ne yapıp yapıp
üniversiteleri “Öğretmen olacağım.” diye
bitiren, bugün sayıları 375 bin olan bu “Öğretmen olacağım.” diyen gençleri
istihdam edin, yerleştirin.
2007’de eğitim fakültelerinin
kontenjanını 33 bin, 2008’de 45 bin, 2009’da 50 bin yaptınız. Bu kadar eğitim
fakültesi mezununa nasıl iş bulacaksınız? Bu yanlış politikalarınızla ülkede
gençleri işsiz bırakıyorsunuz. OECD raporlarına göre Bakanlığın 240.343
öğretmene ihtiyacı var, Bakanlığın resmî ifadesine göre de 133 bin açığı var.
40 bin öğretmenle bu açığı nasıl kapatacaksınız?
Türk milleti eğitimin önemini
bilen bir millettir; bilen ve bilmeyenin bir olmadığı, ilmin Çin’de de olsa
gidip alınması gerektiği, kendisine bir harf öğretene kırk yıl kölelik etmeye
razı olması kültürümüzün temelidir. Ancak, bu temeller son yıllarda ciddi bir
biçimde sarsılmış, harf öğreten kıymetli öğretmenlerimiz çaresiz, moralsiz,
borç batağında mutsuz hâle getirilmiştir.
“Çelik-Çubuk” zihniyetinizle
mesleklerine olan sevgilerini kaybeden öğretmenler hakkında Türk Eğitim-Sen bir
kamuoyu araştırması yapıyor. Ankete katılan öğretmenlerin yüzde 79’u bankalara
borçlu, yüzde 58’i kirada, yüzde 50’si öğretmen olduğuna pişman; yüzde 2,4’ü
Sayın Bakanı başarılı buluyor, yüzde 15’i kısmen başarılı buluyor. Ankete
katılanların yüzde 82’si Sayın Bakan Çubukçu’yu
başarısız buluyor.
Öğretmenlere “Millî Eğitim
Bakanlığında yaşanan en büyük sorun nedir?” diye soruyorlar, yüzde 35’i “Millî
Eğitim Bakanlığının siyasallaştırılması ve kadrolaşması.” diyor, yüzde 29’u
Bakan Çubukçu ve bürokratlarının eğitim sorunlarına hâkim olmadığını söylüyor,
yüzde 25’i Eğitim Bakanlığında öğretmenler için bir çalışmanın yapılmadığını
ifade ediyor.
Değerli milletvekilleri,
maaşlar konusunda, OECD ülkelerinde 28 bin dolar iken öğretmenlerin aldığı
yıllık maaş, Türkiye’de bunun yarısıdır; 14.063 dolar almaktadır Türkiye’de
öğretmenler. Ek ders ücretleri sıkıntısı vardır. Sayın Çelik 2005 yılında “9
bin lira yapacağım saat ücretini.” dediği hâlde bunu yerine getirmemiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bulut, lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
AHMET DURAN BULUT (Devamla) –
Değerli milletvekilleri, biz Parlamento olarak bu insanlara yapılan haksızlığın
farkında mıyız? Sınıfta huzursuz, öğretmenler odasında huzursuz, sokakta
huzursuz, evde huzursuz.
Bir öğretmen olarak verdiğim
tekliflerin, önergelerin AKP Hükûmeti bakanları ve
Meclis Grubunca dikkate alınmadığını belirtiyorum. Mecliste her çalışma, her
mücadele milletvekili sayısı oranında olmaktadır. Bizler öğretmenlerimizi
seviyoruz ve haklarının mutlaka verilmesini istiyoruz. İşte buradayız;
öğretmenlerin lehine getirdikleri her tasarıyı, teklifi desteklemeye hazırız.
Öğretmenlerimize buradan
sesleniyoruz: Halep oradaysa, sandık 12 Hazirandadır. 12 Haziran, öğretmenleri
asil, vekil, kadrolu, ücretli diye kategorilere ayıran, haklarını vermeyen,
siyasi kadrolaşma, yandaş kayırmacılığını had safhaya getiren AKP’den sandıkta
hesap sorma tarihidir.
Bu vesileyle Hükûmeti 12 Haziranı da düşünerek bu yanlış yoldan dönmeye,
öğretmenlerin haklarını düşünüp, vermeye davet ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET DURAN BULUT (Devamla) –
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Bulut.
Milliyetçi Hareket Partisi
grup önerisi aleyhinde söz isteyen Özdal Üçer, Van
Milletvekili.
Buyurun Sayın Üçer.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlar; usulen aleyhinde söz almak zorunda
kaldık ama, bu, Meclis İç Tüzüğü’müzle
ilgili sorundan kaynaklı.
Öğretmenlerin mesleki
sorunlarının, kişisel sorunlarının, sosyal, ekonomik sorunlarının çözümü için
MHP Grubunun vermiş olduğu öneriyi esastan destekleyerek konuşmama devam etmek
istiyorum.
Öğretmenlik mesleğinin
gerekliliği, önemi, kutsiyeti ve benzeri manevi değerleri üzerine, tek ayak
üzerinde herkes çok şey söylüyor ama mesleki sorunların çözümü, eğitim
sorunlarının çözümü ve öğretmenlerin etkilemiş olduğu gençler ve çocukların
yaşamış olduğu eğitim sorunlarının çözümü için gerekenlerin yapılması
sırasında, başta Hükûmet olmak üzere, birçok idari
mekanizmanın yerine getirmesi gereken sorumlulukları yerine getirmediği
gerçekliğiyle her zaman yüz yüze kalmışızdır.
Gerçi, eğitim sorunlarına ne
kadar duyarsız olduğunu gayet iyi bilmekteyiz. Sayın Bakanın, böylesi bir
araştırma önergesinin tartışıldığı bir ortamda, dinleme nezaketinde bulunmayışı
bile apayrı bir sorun. Gerçi, o kadar çok önemli bir sorun değil, zaten Hüseyin
Çelik Millî Eğitim Bakanlığını otomatiğe bağlamıştı, herhâlde o otomatik
işleyiş devam ediyor! Bu anlamda, öğretmenlerin yaşamış olduğu sorunlar da
devam ediyor!
Atamayı bekleyen
öğretmenlerimizin yaşamış olduğu sorunlar ve yaşadıkları dramlarla ilgili çok
fazla şey söylemeye gerek yok. Derhâl atamanın yapılmış olması lazım. Millî
Eğitim bütçesinde çok özel bir ödeneğin ayrılması lazım. Burada -hem AKP Hükûmetinin hem muhalefet partilerinin- bu bütçe sürecinde,
atamayı bekleyen 350 bine yakın, 400 bine yakın öğretmenin mutlak surette
atamasının yapılması için bir özel bütçenin ayrılması gerekiyor.
Sayın Bakan çok tozpembe
içerikli bir konuşma yaptı. Sanki millî eğitim camiasında öğretmenlerin yaşamış
olduğu hiçbir sorun yokmuş, yüksek teknolojili sınıflar donatacaklarmış da…
Bölgemizde, yüzlerce okulun okul bahçe duvarı yok, öğrencilerin en temel
ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri tuvaletler yok ama bilgisayarlar gönderilmiş
kimi okullara. O okullara gönderilen bilgisayarların ihalesiyle ilgili birçok
sorun yaşanmakta. Maalesef o bilgisayarların çoğu kullanılamaz düzeyde arızalı
olmakta. Yoksa şu an “Bilgi teknoloji sınıfı donatıyoruz.” diye yeni ihaleler
açıp birilerini zenginleştirme projesi mi yapılıyor? Bunu sormaktan
alıkoyamıyoruz kendimizi. Evet, birileri zenginleştirildi, öğretmenler
yoksullaşırken Bakanın kardeşinin ortak olduğu, fiilî ortak olduğu, resmî
yönetici olduğu ve şu an milletvekili olan, Van Milletvekili Sayın Kayhan
Türkmenoğlu’nu da açıkça belirtebiliriz. Volkswagen bayisinin Millî Eğitim
Müdürlüğünden almış olduğu ihalelerle ya da millî eğitim müdürlüklerinin
firmalardan almış olduğu ihalelerle ilgili bilgiler de şeffaf bir şekilde
sunulmalı.
Şimdi, neden öğretmenler
yoksullaşıyor? Neden eğitim sektöründe iş gören şirketler zenginleşiyor ve bu
zenginleşenler neden AKP’ye siyasi yandaşlık yapıyor? Bunların
hepsini tartışmak lazım. Eğer bunlar tartışılmazsa öğretmenlerin gerçek
manada yaşamış oldukları sorunlar ve öğretmenlerin yaşamış olduğu sorunlardan
kaynaklı eğitim kurumlarında öne çıkan problemler ve bu problemlerden dolayı
çocuklarımızın kaliteli eğitimiyle ilgili sorunları biz çok fazla çözümleyici
olamayız. Buyursunlar fiilî bir araştırma kurulu oluşturulalım, gidelim
okullara, herhangi bir okula, herhangi bir öğretmenimize soralım: “Sen
öğretmenlik mesleğini icra ederken vicdanen rahat mısın?” Şunu söyler -hangi
görüşte olursa olsun, hangi partiye oy vermiş olursa olsun- bu anlamda der ki:
“Ben vicdanen öğretmenlik mesleğini yaparken rahatım ama çocuklarıma karşı
sorumluluklarımı yerine getirememekten dolayı eziklik hissediyorum.” Hiçbir
öğretmenin fedakârlık anlayışı Sayın Bakanın süslü sözleriyle izah edilebilecek
düzeyde değildir. Hangi ideolojiyi sahiplenmiş olursa olsun, hangi siyasi
partiye oy vermiş olursa olsun bütün öğretmenlerin gençlere ve çocuklara azami
düzeyde duyarlılık sergileyerek fedakârca çalıştığını hepimiz biliyoruz. Ama
peki, Hükûmet başta olmak üzere, Sayın Başbakan,
Millî Eğitim Bakanı ve idari yetkililer başta olmak üzere, öğretmenler için en
ufak bir fedakârlıkta bulunma gayreti görülüyor mu?
Millî Eğitim Şûrası’nda
öğretmenler bayram havasına dönüşecek bir kararlaşmayı medyadan duydular,
umutlandılar; Öğretmenler Günü’nde bir maaş ikramiye verilecekti.
Öğretmenlerin, bilerek politikalarınızla yoksullaştırdığınız öğretmenlerin
yoksulluğundan medet umar duruma düşmeniz nedendir? Eğer bir maaş ikramiye
verilecekse bu öğretmenlik mesleğinin onuru doğrultusunda, Öğretmenler Günü’nün
jesti olarak, öğretmenleri ekonomik darboğazdan kurtarabiliriz gayretiyle değil
öğretmenlere ne kadar hediye verilirse verilsin yeridir... Hatta,
bugün, keşke bütün öğretmenlerimize çok daha büyük armağanlar sunabilmiş
olsaydık ya da Hükûmet bunu yapabilmiş olsaydı. O
zaman çıkardık derdik ki: “Tebrik ediyoruz Sayın Başbakanı, Sayın Millî Eğitim Bakanını, ve AKP Hükûmetini.” Ama
şu an biz bunu yapabilmekten geri kalıyoruz, çünkü böyle bir şey yok. AKP’ye
belli umutlarla oy veren öğretmenlere sorun, TOKİ vaatleriyle belli sendikalara
yönlendirilen öğretmenlere ya da eğitim emekçilerine bir sorun.
Şimdi, öğretmenlerin, eğitim
emekçilerinin sorunlarını defalarca anlatmak, sorunu çözmek demek değildir.
Sorun çözülecekse öğretmenlerin karşılığında yaşamlarını sürdürdükleri
ücretlerine yaşam standartlarına uygun zamlar yapmak gerekir, bütün eğitim
emekçilerine. Onların eğitim ortamının iyileştirilmesi için eğitime yapılan
yardımın güçlendirilmesi gerekmektedir. Ama bunlarla ilgili herhangi proje var
mı? Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinde ilişkin özel bir program geliştirme
süreci var mı? Hayır.
Usulen aleyhte söz almıştık
ama Sayın Hatibimizin konuşması içerisinde belirtmiş olduğu şûra kararının,
işte, Andımız’ın zorunluluktan çıkarılması görüşüne
de karşı bir görüş belirtmek isterim. Evet, bu ülke hepimizin
ülkesi, bu ülkede birlikte yaşamak için hepimiz üzerimize düşen birliktelik
fedakârlığını yapmak zorundayız ve bu ülkede tam demokratik bir yaşamın tesisi
için herkesin kimliğinin özgürce tanındığı ve herkesin kendi kimliğini, dilini,
kültürünü, ananevi değerlerini özgürce yaşayabildiği ve hiç kimsenin varlığının
inkâr edilmediği bir ortamın yaşatılması lazım. Kürt, Arap, Laz, Çerkez,
farklı din ve kültürlere sahip, benzeri onlarca etnik kültüre sahip insanların
bu coğrafyada bir arada yaşadığını inkâr etmemek lazım ve ben Kürt’üm, ben
Arap’ım, ben Çerkez’im, Laz’ım diyebilen insanlara, dili farklı olan insanlara
ana dilde eğitim hakkının bir hak olarak tanınması lazım. Onlara okul sıraları
önünde militarist bir anlayışla dizilip sabahın köründe “Türk'üm, doğruyum,
çalışkanım...” dedirtmemek lazım. Türk olmayıp “Türk'üm” diyenlerin doğru
olmayacağını bilmemiz lazım, doğru olmayanların çalışkan olamayacağını bilmemiz
lazım. O yüzden, bu ülkede herkesin, Kürt’se Kürt gibi, Türk’se Türk gibi,
Laz’sa Laz gibi, Arap’sa Arap gibi yaşama hakkına sahip olması gerekiyor. Bütün
öğretmenlerin de bu ülkede bilimsel eğitim yapabilmesi için özlük haklarının
geliştirilmesi ve mesleki onuruna saygı duyulması gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Bütün
öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutluyorum. Aynı zamanda bir
meslektaşları olarak bütün öğretmenlerimize, fedakârca yapmış oldukları
çalışmalardan dolayı teşekkür ediyorum. Ama bu ülkede, başta öğretmenler olmak
üzere herkesin umutlu ve herkesin geleceğe dair umutlu olması gerektiğini
belirterek, başta ilk öğretmenim Sayın Gülsün Umman’ın ellerinden öpüyorum,
bütün öğretmenlerimize selam, saygılarımı iletiyorum, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Üçer.
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Türkmenoğlu,
buyurun.
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) –
Sayın Başkanım, bir sataşma var.
BAŞKAN – Ne diye sataşma var?
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) –
Arkadaşımız, şahsımla ilgili bir konu hakkında yalan beyanda bulundu, onu
anlatmak istiyorum.
BAŞKAN – Anladım da, ne
söyledi Sayın Türkmenoğlu sizinle ilgili?
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) –
Ailemle ilgili, ticari ilişkilerini ismen söyleyerek…
ÖZDAL ÜÇER (Van) – İhalelerle
ilgili, yalan değil ben doğru söyledim de…
BAŞKAN – Buyurun, yeni bir
sataşmaya mahal vermeden İç Tüzük’ün 69’uncu maddesi gereğince üç dakikalık
süre veriyorum.
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Van
Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu’nun, Van Milletvekili Özdal
Üçer’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) –
Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; dünyada en basit iş, en
kolay iş çamur atmak, eleştiri yapmaktır. Dünyanın en basit işlerinden
birisidir, ama icraat yapmak her babayiğidin harcı değil.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Tabii,
tabii!
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla)
– Bakın, net olarak söylüyorum; siyaseti rant aracı
olarak kullananları burada lanetliyorum.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Biz de.
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla)
– Siyaset rant aracı olmadığı hâlde iftira atanları da
lanetliyorum.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Biz de
lanetliyoruz.
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla)
– Benim aile geçmişimi bir Van bilir.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Bilmez
miyiz canım, bilmez miyiz!
BAŞKAN – Sayın Üçer, lütfen…
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla)
– Hiçbir şekilde benim ailemin… Sütte leke vardır, benim ailemde leke yoktur
değerli arkadaşlarım.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Gel
gidelim de Van’a beraber soralım.
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla)
– Böyle çıkıp ulu orta… Sen bir eğitimcisin, o eğitimciliğinin dışında, götür
insanlara eğitim öğret, taş atmayı öğretme arkadaşım.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Yüreğiniz
yetiyorsa gel beraber Van’a gidelim.
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla)
– Siyasetin de bir ilkesi vardır, çözüm üretmek istiyorsan, gelirsin çözüm
üretirsin, laf üretmeyi bırak.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Yüreğin
yetiyorsa gel beraber Van’a gidelim, halkın içinde sokakta yan yana yürüyelim.
BAŞKAN – Sayın Üçer, lütfen…
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla)
– Biz servet kazanmaya gelmedik, hizmet etmeye geldik arkadaşım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Neden
servetin artıyor, hizmet artmıyor?
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla)
– Benim hiçbir servetim artmamıştır, benim yedi sülaleden… Benim ticaret
hayatımı bırakın, benim kardeşimin ticaret hayatı senin yaşınla ilgilidir,
senin yaşınla eş ayardadır.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın
Başkan, üslup konusuyla ilgili Hatibi uyarır mısınız.
BAŞKAN – Sayın Üçer, lütfen
bir dinleyin.
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla)
– Hiçbir şekilde hiçbir siyasetçiyle de benim ilişkim yoktur, hiçbir Çelik
ailesiyle de bir ilişkim yoktur. Sakın ola böyle bir şeyi bir daha gelip burada
yalan yanlış yapma ve zaten hukukta hakkımı arayacağım.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Ramazan
Çelik senin ortağın değil mi?
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla)
- Freni patlamış araç gibi önüne geleni suçlama arkadaşım!
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Nasıl
milletvekili olduğunu herkes biliyor!
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla)
– Bakın, gidersin bir yere çarparsın, kendine zarar vermenin ötesinde,
yazıktır, partine zarar verirsin.
Ben bu duygu, düşüncelerle
değerli arkadaşlarım…
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Senin
gibilerle arkadaş olmam, üzülmem de!
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla)
- …bu konuyla ilgili söz aldım. Benim siyaset ve ticaret hayatım her zaman
şeffaftır, her zaman bununla ilgili hesap vermeye hazırım.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Belgelerle
konuşalım, belgelerle.
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla)
- Yaptığım ticaret de helaldir. Hiçbir şekilde ben siyasetimi asla ve asla
ticaretime alet etmedim ve etmem de arkadaşlarım.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Gel
beraber gidelim ihaleleri araştıralım.
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla)
– Yapabilirseniz, bu tür şeyleri zaten çıkarırsın, belgeyle açıklarsın.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın
Başkan, konuşmasında “çamur atmak, iftira etmek” dedi. İftira bir suçtur. Çamur
atmak ahlakla ilgili bir konudur. Bunlar da sataşmadır. Ben bu sataşmalardan
dolayı söz talep ediyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Üçer.
Yeni sataşmaya mahal yok
yalnız.
2.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Van Milletvekili Kayhan
Türkmenoğlu’nun, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlar; Hatip iftiradan bahsetti. İftira bir
suçtur, ben böyle bir suç işlemem. Kendisi yalan beyanlarla yaptıklarını
örtmeye çalışan bir duruma düşmüştür.
İkincisi, çamur atmak bizim
genel kültürümüze, genel ahlakımıza yakışmaz. Böyle bir yaklaşımı dile
getirirken basit, rüküş söylemlerle kendini kurtarmaya dönük bir çabadır bu.
Bizim söylediklerimizin olup olmadığına ilişkin tarafsız bir şekilde 1
milletvekili AKP Grubundan,
1 milletvekili CHP Grubundan, 1 milletvekili MHP Grubundan, 1
milletvekili de BDP Grubundan gidelim Van İl Özel İdaresinde yapılmış olan
ihalelere bir bakalım.
YAHYA DOĞAN (Gümüşhane) –
Neden savcılığa vermiyorsun?
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Millî
Eğitim Müdürlüğünde yapılan ihalelere bir bakalım, Bakana vermiş olduğumuz soru
önergelerine vermiş olduğu sorular var elimde. Savcıya veriyoruz, AKP’nin Van
Belediyesi döneminde savcılığa verilmiş kırk iki tane dava vardır. Bunların hiçbiri…
Adalet Bakanlığının o zaman savcılık makamı üzerinde etkisi mi vardır diye
sorarız.
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) –
Hayır, ne alakası var, bununla ne alakası var?
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) - Neden
davalar açılmıyor? Biz dava açacağız. Bunun şeffaflığı noktasında sizin
ailenizin ortak olduğu şirketlerin kaç ihale aldığı, bu ihalelerin hangisinin
açık usulle yapıldığı, hangisinin yapılmadığı, hangisine ne teklif verildiği ve
hangisine ne kadar ekonomik ödenek verildiğini açıklarlar. Bu konuda
şeffaflıktan bahsediyorsanız şeffaflık belgelerle olur. Bütün ihale belgelerini
alırız, karşılarız, bununla ilgili ne olup bittiğini yaparız.
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) –
Yap.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) -
Bununla ilgili savcılığa da suç duyurusunda bulunuruz.
MUHARREM İNCE (Yalova) –
CHP’den ben gelirim.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Evet,
beraber açıklarız.
Ben şu örneği vermek isterim:
Evet, herkes kendisi kadardır. Varsa, yüreğiniz yetiyorsa, bizim şahsımızla
ilgili kınama… Eğer iftira atanları kınıyorsanız biz de kınarız, söylediklerimizin
iftira olmadığını beyan ederiz. Eğer birilerine çamur atılıyorsa, bu, hiç
kusura bakma, sen olmazsın. Sen zaten baştan ayağa ne olduğu belli olan
birisisin.
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) –
Öyle mi?
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) - Bu
konuda haddini aşma, bunu söylerim. Herkes kendisi kadardır.
Teşekkür ediyorum.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) –
Aşsa ne olur?
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) –
Sayın Başkan, sadece bir şey söyleyeceğim.
BAŞKAN – Sayın Türkmenoğlu,
böyle karşılıklı sataşmalarla Genel Kurulda bunun sonu gelmez.
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) –
Efendim, sadece bir konuyu dile getireceğim.
BAŞKAN – Ama bir dakika süre
veriyorum Sayın Türkmenoğlu. Lütfen, yeni bir sataşmaya mahal vermeden.
Buyurun.
3.- Van
Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu’nun, Van Milletvekili Özdal
Üçer’in, şahsına tekrar sataşması nedeniyle konuşması
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) –
Sayın Başkanım, bizim yetmiş yıllık ticari yaşantımızda, demin de ifade ettim,
hiçbir şekilde lekemiz yoktur Allah’a hamdolsun. Ama ben bir şeyi ifade etmek
istiyorum: Demin arkadaşım burada hakikaten üslubu bozuk bir şekilde tehditvari bir laf kullandı.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Arkadaşın
değilim, haddini bil, terbiyesizlik yapma!
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla)
- Bakın, ben buradan tüm ülkemin insanlarına söylüyorum: Daha önce de telefonla
beni arkadaşım tehdit etmiştir. Ve o telefonda tehdit edildiğim şekilde o
telefon tehdit mesajları da benim elimde vardır. Ben ve aileme gelebilecek en
ufak bir hadiseden Sayın Özdal Üçer sorumludur. Benim
ailemi tehdit edecek, benim şahsımı tehdit edecek ve her bir miting yaptığında
benim bütün camlarımı indirecek… Bütün bunların sorumluluğunu bundan sonra
arkadaşıma…
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Tamam!
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla)
- Herkes huzurunda arkadaşım yetkilidir.
Yani öyle tehdit etmeyle, şununla bununla olmaz arkadaşlar burada. Yani böyle ulu
orta laflarla konuşmaya gerek yok. İcraatını göster.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Türkmenoğlu.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Ben onu
öyle aleni söylüyorum: Sen bu halka hesap vereceksin! Bunu tehdit olarak
algılamana gerek yok. Zaten sana zarar veren, vermek isterse verir. Hiç sorun
değil.
VIII.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- (10/298)
esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 24/11/2010 Çarşamba
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN - Milliyetçi Hareket
Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Muharrem İnce, Yalova Milletvekili.
Buyurun Sayın İnce. (CHP
sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hiçbir siyasi polemiğe girmeden, neden eğitimimiz sorunlu, eğitim bir
davranış ve bilinç düzenleme faaliyetiyse, neden bu sorunları çözemiyoruz,
bunlar üzerinde doğru tespitlerde bulunmaya çalışacağım.
Birincisi şudur: Biz eğitim
sorunlarını ideolojik çözmeye çalışıyoruz. Sorunu doğru bilemediğimiz için
çözümü de yapamıyoruz. Bakınız, bir: Öğretmenlerimizin durumu neyse…
Sayın Başkan, bu şekilde
konuşmam mümkün değil. Köy kahvesine benzetti arkadaşlar arka tarafı! Lütfen
uyarır mısınız?
BAŞKAN – Sayın İnce, lütfen
benzetmeyi doğru yapalım.
Sayın milletvekilleri, Genel
Kurulda uğultu var, lütfen sessiz olalım. Sayın Hatibin konuşması
anlaşılamamakta.
Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Devamla) –
Öğretmenlerimizin durumu neyse, eğitimimizin durumu da odur.
Birincisi: Türkiye’de bir
kadro istikrarı yoktur. Ankara’da 40 civarında öğretmen arkadaşıma sordum, son
on yıl içerisinde 4 kez yerleri değişmiş. Bir öğretmenin verimli olup olmadığı,
etkinliğinin sonuçlarının belirlenmesi en az beş yılı bulur. Dolayısıyla, sürekli,
öğretmenler yer değiştirirse, göçebe pozisyonunda olurlarsa eğitimimiz verimli
olmaz.
Bir başkası: Bizim eğitim
sistemimizde iş barışı yoktur. Bakınız, bir Genelkurmay Başkanında, iyi bir
koşucu, iyi bir nişancı bir gencin yapması gereken bütün şeyleri aramazsınız,
geçmişinde öyledir ya da değildir. Ama öğretmenler küçük birimlerle çalışır.
Siz, bir okul müdürü yapacağınız kişi, iyi matematikçi, iyi fizikçi, iyi
kimyacı değilse o okuldaki iyi matematikçileri, iyi fizikçileri ezmiş
olursunuz. Dolayısıyla, okul yöneticisi bir teğmen gibidir, küçük bir birimin
sorumlusudur. Bir teğmen hem iyi atıcı olmalıdır hem iyi koşucu olmalıdır hem
iyi yüzücü olmalıdır. Okul müdürü yaptığınız kişiyi siyasi söylemlerle
yaparsanız, onun siyasetine, dünya görüşüne bakarak müdür yaparsanız, ders
anlatamayan kişiyi müdür yaparsanız iş barışını bozarsınız.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye’deki eğitimin önemli bir sorunu da ne yazık ki yöneticilik sınıfın
önüne geçmiştir. Bizim yapmamız gereken, sınıfa girmeyi özendirmeliyiz. Bunu
yapmadığımız sürece bu sorunlar devam edecektir.
Bir başka, eğitimimizin temel
sorunu da imaj ve algı sorunudur: “Bu öğretmenlik mesleğini herkes yapar.” Bunu
devlet yerleştirdi ne yazık ki. Sütçülük, besicilik mezununu öğretmen yaptı bu devlet.
Bir de algı sorunu var. Şöyle
bir algı var: “Öğretmenlik boş zamanı en fazla olan meslektir.” Bu baştan aşağı
yalandır çünkü öğretmenlik hazırlık gerektiren bir iştir, o hazırlık asıl
yaptığınız faaliyetten daha fazla sürmektedir. Yani öğretmenlik, zamanı bol
olan, tatili bol olan bir meslek değildir.
Bir başka konu: Öğretmenlerde
gelecek kaygısı vardır. Bakanın iki dudağının arasındadır her şey. Bir anda
resim dersini azaltabilirsiniz, bir anda fizik dersini artırabilirsiniz. Siz
bir anda boşa çıkan bir öğretmen olursunuz. Resim, müzik dersi azaltılır, siz
bir anda fazlalık olursunuz ve sizin bütün gelecek planlamalarınız boşa gider,
sizi alırlar bir ilden başka ile gönderirler.
Kendini yetiştirmeyle ilgili
teşvik problemi vardır eğitim sistemimizin. Yani bu ülkede yüksek lisans yapan,
doktora yapan öğretmenlere ders ücretleri daha fazla veriliyordu, ne yazık ki
bunlar kısıldı. Bizim, bu ülkede, artık -lise müdürlerinden- doçent, profesör
olan arkadaşlarımız lise müdürü olmalıdırlar. Bunun örneklerini çoğaltmalıyız,
Galatasaray Lisesinde olduğu gibi. Bu da bizim eksikliklerimizden birisidir.
Öğretmenlik mesleği ne yazık
ki politize edilmiştir. Eğitim özü itibarıyla
politiktir, devletin kuruluş felsefesini ve temel ilkelerini içerir. Devletin
temel kuruluş felsefesiyle eğitim barışıktır. O ilkeleri savunan, öğreten,
geliştiren, geleceğe taşıyan kişidir öğretmen. Öğretmen laiklik karşıtı olamaz,
cumhuriyete karşı olamaz, bilime karşı olamaz. Öğretmen İstiklal Marşı’na karşı
olamaz. Öğretmen Andımız’a karşı olamaz. Ama ne yazık
ki eğitimle tek alakası veli olmak olan Sayın Bakan, bugün Andımız’ı
tartışıyor.
Sayın milletvekilleri, bu
milletin kürsüsünden şu Andımız meselesini bir dakika içinde sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Semboller ve simgeler bir
davranış, bir duruş, bir etkinlik, simgesel bir özellik kazanmışsa artık bunun
içeriğine bakılmaz, artık -bu duruş- o simgenin çağrışımlarına bakılır. Bir
Hıristiyan için çan sesi ibadeti çağrıştırır, bir Müslüman için ezan sesi
ibadeti çağrıştırır. O ezan sesini duyan bir Müslüman “Bu ne diyor, ne demek
istiyor?” ayrıntılarına girmez, o simgeyi, o çağrışımı hisseder.
Bakınız, İngiltere’nin,
Fransa’nın millî marşlarına bakınız, öyle ırkçı söylemler vardır ki -yıllar
önce yazılmıştır bu marşlar- ama hiçbir Fransız, o Fransız Millî Marşı’nın
içeriğine bakmaz, ona çağrıştırdığı duygulara bakar. Bir İngiliz, İngiliz Millî
Marşı’nı duyduğunda tüyleri diken diken olur, onun ne
söylediğine bakmaz, çağrışımına bakar.
Amerika Birleşik
Devletleri’nde her sabah çocuklara şöyle söylettirilir: “Ben Amerika Birleşik
Devletleri Bayrağına bağlılığımı bildiriyorum. Bu cumhuriyet, Tanrı’nın altında
sonsuza kadar yaşayacaktır. Özgürlük ve adalet hepimize.” diye, Amerika
Birleşik Devletleri’nde, İspanyol olsun, Meksikalı olsun, Alman olsun, İngiliz
olsun, bütün, Amerika’daki, öğrenciler bu andımızı söylerler. Türkiye’de de bu
söylenir.
Japonya’da bırakınız
ilköğretim çocuklarını, fabrikalarda işçiler her sabah ant içerler. Bu
simgeseldir, bu dayanışmadır, bu güçtür. Bunlarla uğraşılamaz.
SIRRI SAKIK (Muş) – Ama senin
And’ın ırkçıdır, faşisttir.
MUHARREM İNCE (Devamla) –
Bakınız, Millî Eğitim Şûrası toplanıyor. Millî Eğitim Şûrasının 17 tanesi hep
Şûra Salonunda toplanmıştır. Neden Şûra Salonunda toplanmıştır, biliyor
musunuz? Olası bir tartışmada Bakanlıktan hemen gelsin, evrak alınsın diye ama
şimdi Kızılcahamam’da yapıyoruz.
“220 tane karar aldık.”
diyor. O şûrada alınan karar sayısı 5’i geçmemeli, 10’u geçmemeli. 220 karar
alıyorsan, sen boşa çalışıyorsun demektir, boş işler yapıyorsun demektir.
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, ısrarla Demokrat Partinin devamı olduğunuzu söylüyorsunuz, oralardan
güç aldığınızı söylüyorsunuz. Bu Andımız 23 Nisan 1933’te ilk kez Reşit Galip
tarafından söylenmiştir ve 1933’te Talim Terbiye Kurulunun 101 no.lu Kararıyla
metin hâline geçmiştir. Bu metni yazanların tümü Demokrat Partiden
milletvekilliği yapmışlardır. Bu nasıl tutarsızlık, sizleri anlayabilmiş
değilim.
Şimdi, bir başka konu değerli
arkadaşlarım, bakınız, bu ülkede 300 bin öğretmen atanamamış durumda. Şöyle bir
algı yerleşti Türk toplumunda: “Biz bunları planlama yapmadık, bu kadar
öğretmene ihtiyacımız yoktu, bunları okuttuk, şimdi bunlara ders yok.” Bu tam
bir yalandır, bu tam bir kandırmacadır. Tam tersine, bizim 500 bin öğretmene
ihtiyacımız var yani biz bu 300 bin öğretmenin atamasını yapalım, sorunumuzu
çözmüyoruz yine. Yani bu çocukları… “Planlamayı yanlış yaptık, fazladan
öğretmen yetiştirdik.” Bu doğru değil.
Bakınız, bu ülkede 359 bin
öğrenci birleştirilmiş sınıflarda eğitim görüyor. Öğrencilerimizin yüzde 51,8’i
yani 5,5 milyon öğrencimiz ikili eğitim görüyor. 668 bin öğrencimiz taşımalı
eğitim görüyor. Okula devam etmeyen, ilköğretim çağında 200 bin çocuğumuz var. Ortaöğretimde brüt okullaşma oranımız yüzde 84,2. Bütün bunları
kaldırırsak, taşımalıyı kaldırırsak, ikili eğitimi kaldırırsak, birleştirilmiş
sınıfları kaldırırsak, derslik başına öğrenci sayımız ilköğretimde, köylerde
32, şehirlerde 37; ortaöğretimde 33, bütün bunları 20-24’e çekersek, bizim,
bırakın o 300 bin öğretmeni, daha 200 bin öğretmene ihtiyacımız var ama
Türkiye'de ne yazık ki bunlar doğru anlatılmıyor, Millî Eğitim Bakanlığı iyi
yönetilmiyor. TOKİ okul yapıyor, Millî Eğitim Bakanlığı TOKİ’ye öğretmen atamasını unutuyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Devamla) –
Öğretmenler garsonluk yapıyor, bu yaz denk geldim, “Ben öğretmenim.” dedi. Bu
planlamaları yapacak kişiler…
Ben Türk halkından bir de
şunu istiyorum: Yani, arabanızı tamir ettirirken bile iyi tamirci ararsınız. Bence öğretmenlerin haklarını öğretmenler aramamalıdır;
öğretmenlerin haklarını veliler aramalıdır, veliler sokaklara düşmelidir,
“Benim çocuğumu, en değerli varlığımı emanet ettiğim öğretmene bunu
yapamazsın.” deyip siyaset kurumuna baskı kurmalıdır veliler ama ne yazık ki bu
ülkede veliler –kusura bakmasın hiçbirisi- baskıyı siyaset kurumuna,
iktidarlara kuracaklarına okul müdürlerine baskı kuruyorlar, öğretmenlerin
kendilerine baskı kuruyorlar. Bütün velileri uyarıyorum.
Türkiye'de bir FATİH
Projesi’dir, gidiyor. Hiç itirazım yok, “Fatih” ismini eleştirenlere de
kızıyorum, “Fatih” ismi bizim utanılacak bir ismimiz değil, gurur duyulacak bir
ismimiz ama şunun farkında olmalıyız: Biz çocuklarımızın gelişimini, bedensel,
bilişsel gelişimlerine göre mi düzenleyeceğiz, yoksa her gün değişen
teknolojiye göre mi düzenleyeceğiz?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUHARREM İNCE (Devamla)
- Başkanım, bir dakika verirseniz…
BAŞKAN - Sayın İnce, buyurun.
MUHARREM İNCE (Devamla)
- Bunun ayırdında
olmamız lazım. Teknoloji iyidir, güzeldir, hoştur ama ben biraz araştırdım, bu
projeyi sosyologlar, psikologlar, bu konunun uzmanları, çocuklarımızı o
teknolojinin içinde kaybeder miyiz diye yeterince araştırdılar mı, bunun
önlemleri alındı mı; gerçekten kuşkularım var. Bunu söylerken teknoloji karşıtı
birisi olduğum anlaşılmasın ama şunu unutmayınız, o akıllı tahtalardan bir yıl
sonra vazgeçecekler, tekrar tebeşire dönecekler. “Ne dedi?” dersiniz.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu önerisi aleyhinde söz isteyen Van Milletvekili Kerem Altun.
Buyurun Sayın Altun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KEREM ALTUN (Van) – Sayın
Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; Milliyetçi Hareket Partisinin,
öğretmen atamalarıyla ilgili Meclis araştırması açılması talebi üzerine aleyhte
söz aldım. Konuşmama başlamadan önce, kısa bir süre önce aramızdan ayrılan,
kendisini Türkiye’nin aydınlık geleceğine adamış bir sevgi insanı, bir gönül
insanı değerli milletvekilimiz merhum Mustafa Kuş’u rahmetle, saygıyla
anıyorum.
Bugün 24 Kasım Öğretmenler
Günü. Öğretmene ve öğretmenlik mesleğine olan saygımdan dolayı, günün
mehabetine uygun konuşmak istiyorum, karamsarlık pompalamayacağım, ancak bu
Öğretmenler Günü’nde bir de teşekkür borcum var: Van Milletvekilimiz Sayın
Kayhan Türkmenoğlu ve ailesi, ülkemizin en modern okullarından birini, bir
Anadolu lisesini eğitime kazandırdılar. Kendilerine Van adına teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Öğretmen okullarının
merdivenlerinin alınlarında “Mutluyum çünkü öğretmen olacağım.” sözünü her gün
okuyarak havasını soluyan, her kademesinde onurla görev yapan bir öğretmen
olarak, bütün öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutlamanın engin
heyecanını yaşıyor, konuşmamın başında, yüce Meclisi ve çok değerli
öğretmenlerimi en derin sevgi ve saygıyla anıyorum, aynı zamanda selamlıyorum.
Geçmişten bugüne öğretmen
yetiştiren kurumlarımız, öğretmenlerimize, vatan, millet, bayrak ve insan
sevgisinin yanı sıra mesleki coşku ve bağlılığın kazandırıldığı, moral
değerlerinin yükseltildiği, şartlar ne olursa olsun fedakârlık, heyecan ve
kararlılıkla bu değerlere sahip çıkma bilincinin işlendiği bilim yuvaları
olmuştur. Öğretmen, sabır ve cesaretiyle her türlü güçlüğü göğüslemeye,
kardeşlik ve birlikten yana tavırlarıyla barışa, bilimsel aydınlanmaya
sağladığı katkıyla da çağdaşlaşma yolundaki bütün çabalara öncülük etmiştir. Bu
anlamlı günde, istikbal savaşı için hayatlarının en güzel yıllarını feda eden
irfan ordusunun asil kurmaylarının, öğretmenlerimizin ve öğretmen olacak
gençlerimizin yüreklerinde yeşerecek barış, dostluk ve sevgiye dair güzel
duyguların daha da farklı bir anlam kazanacağına inanıyorum. Öğretmenlik gibi
çok anlamlı, kutsal ve saygın olmanın yanı sıra, aynı ölçüde sorumluluk,
fedakârlık ve sürekli çalışma gerektiren bir mesleğe yönelen ve tercihlerini bu
yönde kullanan öğretmenlerimizi gönülden kutluyorum. Öğretmen, Türkiye’nin
aydınlık geleceği, hepimizin umudu ve güven kaynağıdır.
Burada bulunan herkesin çok
iyi bildiği gibi, eğitim, toplumsal hayatın ihmal edilemez, ertelenemez ve
vazgeçilemez en dinamik süreçlerinden birisidir. Sayın Başbakanımızın bir
konuşmasında ifade ettikleri gibi, eğitim, toprakta tohum, buğdayda başak,
hamurda maya gibidir. Bu sebeple, eğitimin günün şartlarına uygun bir amaçla
hizmete sunulmasında onun en temel unsurlarından biri olan öğretmenin elbette
ki rolü tartışılamaz. Bu yönüyle, evrensel kabullerin ötesinde kültür hayatımız
için daha farklı bir anlam taşıyan öğretmenlerimizin, ülke ve insan sevgisiyle
donatılması, onların bu anlayış ve birikimle yetiştirilerek hizmete
hazırlanması devletimizin sağladığı eğitim ortamı sayesinde mümkün
olabilecektir.
Emanetinize verilen çocuk ve
gençlerimize sevgiyle yaklaşarak sevmeyi, onurlu ve kişiliğiyle her şeyden önce
bir insan olduğunu hatırlatarak kendine ve çevresine saygılı olmayı, onların
ruhsal ve bedensel, zihinsel gelişimlerini sağlıklı bir şekilde
tamamlayabilmesi konusunda her türlü çabayı sarf edeceğinizi, bilgiye ulaşmanın
ve bunu paylaşmanın yollarını göstererek onları hayata ve geleceğe en iyi
şekilde hazırlamanın gayreti içinde olacağınızı biliyoruz sevgili öğretmenim. Demokrasi
yolunda büyük mücadeleler veren, bedeller ödeyen ülkemizde öğretmenlerimize
bugün her zamankinden daha çok görevler düşmektedir.
Hayata dar şablonlarla
bakmayan, sorgulayan, eleştirel bakabilen, haktan yana tavır koyan, demokratik
cumhuriyete yürekten inanmış, millî iradeyi her şeyin üstünde tutan, Atatürk’ün
“Öğretmenden, eğitimciden yoksun bir millet henüz millet yeteneğini
kazanmamıştır, ona ‘gelişigüzel bir topluluk’ denir.” düsturunu kendisine şiar
edinmiş nesiller yetiştirmeliyiz ki bu ülke gerçekten layık olduğu muasır
medeniyetler seviyesinin üstüne çıkabilsin.
Değerli milletvekilleri,
öğretmenlerimizin mali haklarıyla ilgili birçok değerlendirme yapıldı. Tek bir
örnek vereceğim: 9’un 1’inde olan bir öğretmenimiz 2002 yılında ek ders
ücretleriyle beraber 635 lira alırken, 2010 yılında eline geçen -ek ders
ücretiyle beraber- 1.809 TL olmuştur. Yeterli midir? Elbette, gönül daha çok
almasını ister. Öğretmenlerin emek-ücret ilişkisi bütünlüğündeki aylık ve diğer
özlük haklarında devletin ekonomik imkânları, kalkınma planları çerçevesinde
dengeli bir iyileştirme yapıldığını biliyoruz. Onların bu anlayış ve birikimle
yetiştirilerek “Ülkenin neresinde olursa olsun görev yaparım.” anlayışıyla
hizmete hazırlanması, devletimizin sağladığı eğitim ortamı sayesinde mümkün
olmuştur. Öğretmenler, ülkemizin uzak bir köşesinde kaybolup gidecek binlerce
yeteneği -şair, yazar, sanatçı, bilim adamını- birer aydın olarak insanlığa
kazandıran insanlardır.
Değerli milletvekilleri,
Virginia Üniversitesinde bulunan bir güneş saatinin üzerinde yer aldığı
söylenen ve beni de her zaman çok etkileyen bir sözü sizlerle paylaşmak
istiyorum: “Zaman, bekleyenler için çok yavaş, korkaklar için çok hızlı, yas
tutanlar için çok uzun, sevinenler için çok kısadır ama sevenler için
sonsuzluktur.” Öğretmenlik mesleği de zamanı sonsuzlaştıran, daha doğrusu
sonsuzlaştırması gereken bir meslektir. Teknolojideki onca gelişmeye rağmen,
değerinden ve eğitim için taşıdığı önemden hiçbir şey kaybetmeyen; aksine,
hızla mekanikleşen dünyada insan olma ve hep insan kalabilme meziyetinin
kazandırılması konusunda yeri daha da belirginleşen öğretmenlerin özellikle,
ülkemiz ve insanımız için daha farklı bir anlam taşıdığı bir gerçektir.
Değerli öğretmenlerim, millet
mekteplerinin açılışı ve Atatürk’ün başöğretmenliğinin kabulünün bir yıl
dönümünde daha Öğretmenler Günü’nü kutlamanın mutluluğunu yaşıyor, Öğretmenler
Günü’nüzü en içten duygularımla kutluyorum; ebediyete intikal etmiş bütün öğretmen
ve eğitimcileri rahmetle anıyorum; aileniz, çalışma arkadaşlarınız ve
öğrencilerinizle daha mutlu, başarılı ve huzurlu olmanızı diliyorum. Siz,
yalnızca 24 Kasımlarda değil, her zaman değerlisiniz ve öyle kalacaksınız.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – O
iş lafla olmuyor.
KEREM ALTUN (Devamla) –
Büyüyen her fidanda, açan her çiçekte kokunuz, geçmişte ve gelecekte iziniz
var. Bilimin ve aklın ışığında sevgi dolu yolun açık olsun, bahtın açık olsun
fedakâr öğretmenim.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Altun.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Sayın Başkan…
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –
Edebiyatla olmuyor o iş, lafla olmuyor.
BAŞKAN – Sayın Milletvekilim,
müsaade ederseniz Sayın Anadol’u dinleyeceğiz.
Buyurun Sayın Anadol.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Oylamaya mı geçeceksiniz?
BAŞKAN – Evet.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN - Milliyetçi Hareket
Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım ancak bir yoklama talebi var, onu
yerine getireceğim.
Sayın Anadol,
Sayın Ünsal, Sayın Karaibrahim, Sayın Tan, Sayın
Keleş, Sayın Köse, Sayın Güvel, Sayın Ekici, Sayın Aydoğan, Sayın Oksal, Sayın Süner,
Sayın Özkan, Sayın Emek, Sayın Hacaloğlu, Sayın Güner, Sayın Coşkuner, Sayın
Altay, Sayın İçli, Sayın Demirel, Sayın Ağyüz ve
Sayın Pazarcı.
Üç dakika süre veriyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- (10/298)
esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 24/11/2010 Çarşamba
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket
Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır,
okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:
2.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel tarafından, kamyoncu esnafının sorunlarının
araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis
araştırması önergesininin, Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 24/11/2010
Çarşamba günkü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
24/11/2010
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu’nun, 24/11/2010 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında,
siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
M.
Akif Hamzaçebi
Trabzon
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
23 Kasım 2010 tarihinde,
Bursa Milletvekili Kemal Demirel tarafından; (427 sıra nolu)
“Kamyoncu esnafının sorunlarının araştırılması” amacıyla, Türkiye Büyük Millet
Meclisi’ne verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin, Genel Kurul’un bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 24/11/2010
Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Kemal Demirel, Bursa Milletvekili.
Buyurun Sayın Demirel. (CHP
sıralarından alkışlar)
KEMAL DEMİREL (Bursa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün 24 Kasım Öğretmenler
Günü. Öncelikle, Başöğretmen Sevgili Mustafa Kemal Atatürk ve tüm
öğretmenlerimize sonsuz şükran, saygı ve sevgilerimizi sunuyor ve tüm
öğretmenlerimizin bu gününü kutluyoruz ama gerçekten bugün hâlâ ülkemizde on
binlerce, yüz binlerce öğretmenimiz öğretmen olarak atanmayı bekliyor.
İnşallah, en kısa zaman içerisinde bu öğretmenlerimizin atamaları gerçekleşir.
Değerli milletvekilleri,
araştırma önergemiz -kamyoncu ve taşıma kooperatiflerinin sorunlarıyla ilgili
verdiğim araştırma önergesi- adına söz almış bulunuyorum.
Bugün ülkemizde kamyoncu
esnafımızın birçok sorunu bulunmaktadır. 4925 sayılı Kanun’un 2003’te
çıkarılması ile rahatlayacağı beklenen kamyoncu esnafının… Maalesef, çıkarılan
yönetmelikler bu sorunları azaltacağı yerde, aksine, kamyoncu esnafının
sorunları azalmamış, artmış ve hâlâ sorunlar bir yumak gibi kamyoncu esnafının
ve kamyonculuk yapan şoför kardeşlerimizin üzerinde bir yük olarak devam
etmektedir.
Genel olarak baktığımız
zaman, bu yasalar hazırlanırken, Avrupa uyum yasalarıyla beraber Türkiye’ye
uygulanmaya kalkışılmış ama maalesef, Türkiye gerçekleri Avrupa gerçekleriyle
örtüşmediği için, çıkarılan yasalarda esnafımızın, kamyoncularımızın ve
şoförlerimizin sorunlarını çözme noktasında gerekli mesafeyi katettiğini söylemekten uzak olduğunuzu özellikle
vurgulamak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, şu
anda ülkemizde hâlen kamyonlarımızın ne kadar olduğu, kaç tane bulunduğu ve ne
şekilde ticaret yaptığıyla ilgili yeterli bilgiler de elimizde bulunmamaktadır.
Kimine göre 850 bin, kimine göre 800 bin, kimine göre 700 bin… Bu da
kamyoncuların sayısı konusunda yeterli bir envanter
çalışması yapılmadığını açıkça ortaya koyuyor.
Bu sektör genellikle tahıl ve
taşımacılıkla ilgili konularda taşımacılık yaptığı için, bu ürünlerin yoğun
olduğu zamanlarda iş olmakta ama yoğunluk azaldığı zaman iş azalmaktadır. O
zaman da kamyoncu esnafı bu konuda büyük sıkıntılar yaşamaktadır.
Değerli milletvekilleri, bu
konuda, özellikle 2003 yılında çıkarılan, 2006 yılında da çıkarılan yönetmelik
gereği, taşıma kooperatiflerinden R1 ve K1 belgesi alan kamyon sahipleri dışında
herhangi bir belge almadan ulaşım ve ticaret yapılmaması gerektiği özellikle
yapılmak istenmiş ama maalesef, yeterli denetimler olmadığı için, bunun dışında
-K1 ve R1 belgesi dışında- taşımacılık yapılmasından kooperatifler ve şirketler
mustarip olduklarını özellikle vurgulamak istemektedirler.
Bugün ülkemizde bireysel
kamyonculuk da yapılması gereklidir ama ne yazık ki çıkarılan yasalarla, K1
yetki belgesinde olduğu gibi, 25 ton kapasitesi olanların bunu yapması
gerektiğini söylüyorlar. Şunu da özellikle vurgulamak isteriz: 25 ton
kapasiteli kamyon imali yapılmamaktadır. Yani siz bir yönetmelik
çıkarıyorsunuz, kapasite 25 ton olacak ama üretimde 25 ton yok, öyle bir kamyon
yok. O zaman ne oluyor? Diyorlar ki: “Efendim, ya tır alacaksın ya da ikinci bir
kamyon alacaksın.” Zaten kamyoncu esnafı çok zor şartlar altında ekonomik
mücadelesini veriyor, zor yaşam şartlarında ayakta kalmaya çalışıyor. Çocuğuna
bir parça ekmek, bir parça çorba içirebilmenin mutluluğunu yaşamak için çaba
sarf eden bu insanlar ikinci bir kamyonu nereden alacaklar? O yüzden, bu
düzenlemelerin bir kez daha gözden geçirilmesini ve bu konuda bir çözüm yolu
bulunmasını vurgulamak istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
kamyoncularımızın eskiyen kamyonlarının hurdaya çıkarılmasında gerekli desteğin
verileceğini söyleyenlerin, hâlâ bu desteğin hangi anlamda ve nasıl verildiğini
açıklamalarını da beklemek istiyorum. Yani biz bu yollarda seyahat eden
kamyoncu esnafının, o şoförlerimizin daha iyi şartlarda seyahat etmelerini
sağlayabilecek anlamda düzenlemelere ihtiyaç varsa önce bu araçların hurdaya
çıkarılacağı zaman o fiyatların çok daha fazla üstünde, onlara değer verip o
araçların yenilenmesinin önünü açmamız gerektiğini özellikle vurgulamak
istiyorum. Çünkü bu anlamda toplanan paraların da hurdaya çıkan araçlara hak
ettiğinin verilip verilmediği noktasında da şüphelerimiz var. Bizim aldığımız
bilgiler taşıyıcı kooperatiflerinden, gerçekten hak ettiklerini alamadıkları
noktasında.
Ben daha evvel bir kanun
teklifi vermiştim taksilerin yenilenmesinde bir kereye mahsus ÖTV ve KDV alınmasın, can
ve mal güvenliği sağlanacak yeni araçlarla seyahat edebilsinler, ticaret
yapabilsinler, insanlarımıza hizmet verebilsinler diye fakat bu, maalesef,
gündeme geldiğinde Parlamentoda AKP’li vekiller tarafından reddedilmişti.
Ben bugün buradan bir kez
daha şunu gündeme getirmek istiyorum: Taksicilerde olduğu gibi kamyon
şoförlerimizin, kamyon esnafımızın araçlarını yenilemek, daha iyi araçlarla
seyahat edebilmeleri, yük taşıyabilmeleri konusunda onlara kolaylık
sağlayabilmek için araçlarını bir kereye mahsus yenilemeleri açısından ÖTV ve KDV’de
indirimlere gidilmesi ve araçlarını yenilemelerinin önünün açılmasını özellikle
vurgulamak istiyorum.
Bir diğer konu da: 2006
yılında çıkarılan uluslararası taşımacılık belgesi olan firmalar hem yurt
dışında hem de yurt içinde taşıma yapabilmektedirler. Ama yurt dışından içeri
girerken oradan almış oldukları mazotlar 1,5 lira iken içeride ticaret yapmak
isteyen esnafımızın aldığı mazot 3 lira. Şimdi bu şartlar altında birbirleriyle
rekabet yapma şansları yok. O yüzden bu konuda da gerekli düzenlemelerin ve
içeride de ticaret yapan kamyon esnafına sahip çıkılması için bu düzenlemeleri
ve kullandığı mazotta da bu konuda ÖTV, KDV’de indirimler yapılarak destek
olunmasını istiyorum.
Bir diğer konu ise kamyoncu
esnafımız ve şoför kardeşlerimiz gerçekten zor şartlarda ticaret yapıyorlar
dedik, yük taşıyorlar dedik ama bunu yaparken inanın boğaz tokluğuna
yapıyorlar, bazen de zararına bu işi yapıyorlar. O zaman ne oluyor biliyor musunuz
arkadaşlar? Mazotun dışında yağ kullanmaya başlıyorlar. Aslında bunu
kullandıkları zaman hem motora zarar veriyorlar hem de çevreye zarar
veriyorlar. Bu açıdan bu yağları kullanmamaları için bu mazotlarda, kamyoncu
esnafının kullandığı mazotlarda ÖTV ve KDV’de indirime gidilmesi gerektiğini
bir kez daha vurgulamak istiyorum.
Bir diğer önemli konu da
değerli arkadaşlarım, vergilendirme uygulamalarında motorlu taşıt vergileri.
Şimdi, kamyoncu esnafımız, motorlu taşıt vergisinden dolayı borcu varsa fennî
muayene için gittiği zaman TÜV’lere borcu karşısına
çıkıyor ve bu borcu karşısına çıktığı zaman muayene yapılmıyor. Muayene
yapılmadığı için o kamyoncu esnafımız, şoförümüz kalkıp da ticaret yapamıyor ya
da yapmaya kalktığı zaman bir kontrolde arabası bağlanıyor.
Şimdi, biz diyoruz ki motorlu
taşıt vergisi borcu olan bu kamyoncu esnafının mutlaka… “Yapılandırma” diyorlar
işte vergilerin borçlanmasıyla ilgili ama biz onu geçici olarak değil, her ne
şekilde olursa olsun motorlu taşıt vergisi borcu olan kamyoncu esnafı fennî
muayenesini mutlaka yapabilmeli. Eğer yapamıyorsa üretemeyecek, üretemediği
zaman da borcunu ödeyemeyecek, ödeyemediği için de evine bir parça ekmek
götüremeyecek. O insanların evine aş götürebilmesi için, çoluğunu
çocuğunu doyurabilmesi için mutlaka bu fennî muayenelerini yaptırması
gerektiğini bir kez daha vurgulamak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
kamyoncu esnafının ve şoförünün gerçekten sorunları çok büyük. Bu sorunların
çözülmesi için mutlaka ve mutlaka Parlamentonun, yani vekillerin, asillerin
sorununa çare olması gerektiğini vurgulamak istiyorum. Hatta şunu da
söyleyebilirim: Bana iletilen bilgilerde kamyoncu esnafının ve şoförlerimizin
en az -vergi dilimi olarak- yirmi beş kalem vergi ödediklerini söylüyorlar. Ben
soruyorum: Hangi iş kolu bunu yapabiliyor?
Biraz evvel değindiğim konuya
tekrar girmek istiyorum. Fennî muayenesini borcu olduğu için yapamayan bir
kamyoncu çalışamıyor. Peki soruyorum: Hangi iş kolunda
vergi borcu olduğu için dükkân kapanıyor, işletme kapanıyor? Evet, soruyorum:
Var mı bir iş kolu? Yok. O zaman kamyoncu esnafımızın da fennî muayene borcu,
motorlu taşıtlar vergisi borcu olduğu için fennî muayenesi yapılamıyor diye bu
düzenlemenin kalkması gerektiğini özellikle vurgulamak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, ben bu
konuyu gündeme getirdikten sonra inanıyorum ki Parlamentomuz bu konudaki
hassasiyetini ortaya koyacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Demirel,
lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
KEMAL DEMİREL (Devamla) –
Ayrıca TÜV’lere gittikleri zaman, fennî muayeneye
gittikleri zaman kasa genişliğinden sıkıntıları var. Ben diyorum ki bu kasa
genişliği sıkıntılarının giderilmesi gerekiyor. 2011 yılına kadar müsaadesi var
demişler. Eski kasası olan vatandaşlarımız bu eski kasalarını tamamen kaldırana
kadar bu devam etsin çünkü bir eski kasayı yenilemek en az 2-3 milyara mal
oluyor. Zaten borç içerisinde yürüyen esnaf kardeşimiz bunu yapamaz noktada.
Ben sözlerimi bağlamadan
evvel, kamyoncularımızın hangi hâletiruhiye içerisinde olduğunu, kamyonların
arkasında yazılan yazılarla dile getirmek istiyorum. Bakın, ne diyor:
“Kaderimse çekerim”, “Batsın bu dünya”, “Bir sabah uykusuna, bir de senin
gözlerine hasret kaldım.” diyor. O hasret kaldığı eşi, hasret kaldığı
çocukları, hasret kaldığı evi, hasret kaldığı yuvası. Bu insanları, o seyahat
ederken, o ticaret yaparken…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Demirel.
KEMAL DEMİREL (Devamla) –
Sayın Başkanım, yarım dakika daha…
BAŞKAN – Lütfen Sayın
Demirel…
Teşekkür ediyorum.
KEMAL DEMİREL (Devamla) – En
son sözüm şu, bunu özellikle vurgulamak istiyorum: “Bas gaza, frene, debriyaja,
kazandığını ver vergiye, stopaja.” Bu, bizim esnaf kardeşimize yakışmıyor.
Parlamentonun da bu hassasiyeti göstermesini istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Demirel,
teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisi aleyhinde söz isteyen Emin Nedim Öztürk,
Eskişehir Milletvekili.
Buyurun Sayın Öztürk.
EMİN NEDİM ÖZTÜRK (Eskişehir)
– Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin kamyoncu
esnafının sorunlarıyla ilgili olarak vermiş olduğu araştırma önergesinin
aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
2003 yılında yani 4925 sayılı
Kanun yürürlüğe konuluncaya kadar kara yolu taşımacılık sektörü ülkemizde
gelişmiş ülkelerin çok üzerinde bir pazar payına, yaklaşık yüzde 94’lük bir
pazar payına sahip olarak ciddi bir düzenleme ve denetime tabi tutulmamış, bu
alana ilişkin herhangi bir politika ve strateji maalesef oluşturulmadan faaliyet
edilmiştir.
4925 sayılı Karayolu Taşıma
Kanunu yasalaşmadan önce, kara yolu taşımacılık faaliyetlerini düzenleyen bu
alana münhasır özel bir kanun bulunmamaktaydı. Konuya ilişkin mevzuat
düzenlemeleri, 3348 sayılı Ulaştırma Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun’un bazı maddelerine istinaden çıkarılan iki ayrı yönetmelik ile
dar kapsamlı olarak yapılmaktaydı.
Yine 2004 tarihli mülga
Karayolu Taşıma Yönetmeliği’nin yürürlüğe girdiği tarihte yürürlükten
kaldırılan iki ayrı yönetmelik ile sadece kara yoluyla yapılan uluslararası
yolcu ve eşya taşımacılığı ve şehirler arası yolcu
taşımacılığı ve bu konulardaki acentelik ve komisyonculuk faaliyetleri
düzenlenmiştir.
Yürürlükten kaldırılan bu
yönetmeliklerle, trafiğe ticari olarak kayıt ve tescil edilerek ticari
taşımacılıkta kullanılan toplam 321.456 adet yolcu taşımaya mahsus aracın
yaklaşık yüzde 3,2’sine tekabül eden 10 bin adedi trafiğe ticari, resmî ve
hususi olarak kayıt ve tescil edilerek eşya taşımacılığında kullanılan eşya
taşımaya mahsus toplam 727.400 kamyon, bu çekici, özel amaçlı taşıt, römork
gibi ve yarı römork aracından yaklaşık 93 bini düzenlemeye tabi tutulmuştu. Yani
ticari yolcu ve eşya taşımaya mahsus 1 milyon 48 bin 856 adet taşıtın yetki
belgesine kayıtlı olarak yaklaşık 103 bin 675’i yetki belgesiyle Ulaştırma
Bakanlığının mevzuatına, kapsamına alınarak kayıt ve denetim altına
alınabilmiştir. Türkiye’de yurt içi yolcu ve eşya taşımalarında yaklaşık yüzde
94’ü kara yolu, geriye kalan yüzde 6’sı diğer taşıma türleri olan demir yolu,
deniz yolu ve hava yoluyla yapılmaktaydı.
Yukarıda belirttiğim taşıt
sayıları ve ulaştırma türlerinin pazardaki pay oranları göz önüne alındığında
demir yolu, deniz yolu ve hava yolu taşımacılığının tamamının düzenlemeye tabi
tutulduğu varsayılsa bile toplam ulaştırma faaliyetlerinin sadece yaklaşık
yüzde 15,9’u düzenlemeye tabi tutularak kayıt ve denetim altına alınabilmişti.
Yaklaşık 8.500 kilometre kıyı şeridi uzunluğu, 10.940 kilometre demir yolu
şebekesi, 40 adet sivil hava alanına sahip olan ülkemizin ulaşım hizmetlerinde
neredeyse tek taşıma türü olarak kara yolu taşımacılığı kullanılmış ve
bulunmaktaydı.
İktidarımızdan önceki durum
diğer bir deyişle şu şekildeydi: Mesleğe giriş ve faaliyet süresince aranması
gereken mali yeterlilik, mesleki yeterlilik, mesleki saygılılık ilkelerine
uygun ön kriter bulunan herhangi bir mevzuat yoktu.
Kara yolu taşımacılık faaliyetlerinin tümünü devletçe verilen izin, yetki,
lisans belgesine bağlayan herhangi bir hukuki düzenleme bulunmamaktaydı. Yine
taşımacılık faaliyetlerinde kullanılacak taşıt, araç, gereç, bina, tesis,
terminal ve benzeri şeylerin niteliklerini, durumlarını belirten bir mevzuat
bulunmamaktaydı. Yine kara yolu taşımacılık faaliyetlerinde bulunanlar bu
işlerde istihdam edilenler ile bu hizmetlerden yararlananların hakları,
yükümlülükleri ve sorumluluklarını belirleyen bir mevzuat bulunmamaktaydı. Bu
hususlara uyulmaması hâlinde uygulanacak müeyyideleri belirleyen hükümlerin yer
aldığı bir yasal ve hukuki düzenlemenin yapılması hükûmetimizin
döneminde gerçekleşmiştir.
Yukarıda arz edilen içerikte
ve kapsamda bir yasal, hukuki düzenlemenin bulunmayışı kara yolu taşımacılık
faaliyetlerine kolay ve bilinçsiz girişlere imkân sağlamış ve bunun sonucunda âtıl kapasite oranı çok yüksek olan, hizmet kalite ve
standardı ile verimi çok düşük bireysel ve küçük işletmelerin hâkim olduğu,
risk alıp araç yatırımı yapmak suretiyle taşımayı bizzat gerçekleştiren, araç
sahibi ferdî taşımacıların işlerini uzun süre devam ettirebilecek kadar gelir
elde edemediği, kurumsallaşmamış bir taşımacılık sektörü oluşmuştu. Hiç
şüphesiz bu sektörün bununla birlikte getirdiği sorunlar da mevcuttu. Tekniğe
ve usule uygun araç muayene sisteminin bulunmayışı, araç filosunun yarısına
yakınının ekonomik ve teknik ömrünü doldurmuş olması, herhangi bir mesleki
bilgi ve beceri aranmaması, yeterli fiziki altyapıya sahip bir denetim
sisteminin bulunmaması bütün bu olumsuz faktörlerin sebebiydi.
3348 sayılı Kanun’la kara
yolu taşımacılık faaliyetleriyle ilgili olarak Hükûmetimiz
görev, yetki ve sorumlulukların daha etkin ve verimli ve güçlü şekilde yerine
getirilmesini teminen özel bir çerçeve kanun şeklinde
Karayolu Taşıma Kanunu Tasarısı’nı hazırlamış ve Türkiye Büyük Millet Meclisine
sevk etmiştir. Söz konusu kanun tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisinde 10
Temmuz 2003 tarihinde oy birliğiyle kabul edilmiş ve 4925 sayılı Karayolu
Taşıma Kanunu adıyla yasalaşmıştır. Bu Kanun içeriğinde mesleğe giriş ve
faaliyet süresince aranması gereken mali yeterlilik, mesleki yeterlilik,
mesleki saygınlık ilkelerine uygun ön şart ve kriterler
bulunan, kara yolu taşımacılık faaliyetlerinin tümünü devletçe verilen izin,
yetki ve lisans belgesine bağlayan, taşımacılık faaliyetlerinde kullanılacak
taşıt, araç, gereç, bina, tesis ve terminal gibi benzeri şeylerin
niteliklerini, durumlarını belirleyen, kara yolu taşımacılık faaliyetlerinde
bulunan ve bu işlerde istihdam edilenler ile bu hizmetlerden yararlananların
hakları, yükümlülükleri, sorumluluklarını belirleyen bütün müeyyideler ortaya
konulmuştur.
4925 sayılı Karayolu Taşıma
Kanunu ve Karayolu Taşıma Yönetmeliği hükümleri gereğince düzenlenecek yetki
belgeleri için asgari şartlar açık bir şekilde kanunda tarif edilmiştir.
Bununla birlikte kara yolu taşımacılık sektöründe faaliyet gösteren firmaların
sayıları, sermayeleri, istihdam ettikleri mesleki yeterlilik belgesine sahip
yönetici, yetki belgesinde kayıtlı taşıt sayıları, taşıt cinsleri, taşıt
kapasiteleri Ulaştırma Bakanlığınca oluşturulan U-Net Otomasyon Sistemi’yle
takip edilmekte ve söz konusu veriler artık ilgili anlık olarak istatistiki bir rapor alınabilmektedir. Ayrıca, Karayolu
Taşıma Yönetmeliği çerçevesinde faaliyette bulunacak motorlu taşıtlar
kooperatifleriyle ilgili olarak Ulaştırma Bakanlığından L1 yetki belgesi alan
kooperatiflerin, üyelerine ait taşıtları sözleşmeli olarak taşıt belgelerine
ilave ettirmeleri mümkün olmakta, söz konusu taşıtların ilave işlemleri
sırasında taşıt sahibinin kooperatif üyesi olduğunun belgelenmesi yeterli
görülmektedir.
Değerli milletvekilleri,
ülkemizde motorlu araçların tescili ve sürücü belgesi verme işlemleri uzun
yıllar aynı organizasyon, süreç ve teknik altyapıya bağlı olarak yürütülmekte
olduğundan, günümüz koşullarına biraz önce saydığım nedenlerden dolayı uyum
sağlayamamaktaydı. Yürürlüğe girdikleri dönemin koşullarında
ihtiyaçları karşılayan ve sağlıklı işleyen araç tescil ve sürücü belgesi
verilmesine ilişkin yasal düzenlemeler, teknolojideki baş döndürücü
ilerlemeler, bilişim sistemindeki gelişmeler, nüfus artışı, kentleşme, araç
parkının büyümesi, kişi başına düşen araç sayısının artması, kullanılmış araç
satış ve devirlerindeki çok büyük artışların olması gibi nedenlerle ihtiyaçları
karşılayamaz duruma gelmişti. Bürokrasi ve kırtasiyeciliğin azaltılmasıyla
maliyetlerin asgari düzeye indirilmesi, vatandaşların söz konusu kamu hizmetini
en kısa sürede ve en az giderle karşılayabilmesi için günümüzde bilgi, iletişim
ve bilgisayar teknolojisini en iyi seviyede kullanan yeni bir sistemin
kurulması zorunlu hâle geldiğinden, biraz önce belirttiğim araç tescil ve
sürücü belgesi işlem merkezinin kurulması öngörülmüştü.
Bugün Türkiye'de taşıt türüne
göre yetki belgelerine kayıtlı çekici 105.201, otomobil 2.795, römork 5.954,
kamyonet 399.239, motosiklet 1.861, kamyon 364.194, otobüs 27.741, yarı römork
120.556 olmak üzere toplam 1 milyon 28 bin taşıt vardır.
Kamyoncu esnafının
sorunlarını çözmek için yaptığımız düzenlemeler sonucunda kırtasiyecilik
azalmış ve kamyoncu esnafına yönelik verilen hizmetler hızlandırılmıştır. Yük
taşımacılığının güvenli ve hızlı bir şekilde sürmesi sağlanmıştır.
Bu vesileyle bütün kamyoncu
esnafımıza çalışmalarında başarılar diler, güvenli yolculuklar temenni eder,
yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Öztürk.
Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisi lehinde söz isteyen İzzettin Yılmaz, Hatay Milletvekili.
Buyurun Sayın Yılmaz.
İZZETTİN YILMAZ (Hatay) –
Sayın Başkan, çok kıymetli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
vermiş olduğu önergenin lehine söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, 24
Kasım Öğretmenler Günü münasebetiyle bizleri yetiştiren, geleceğimizi imar eden
kıymetli öğretmenlerimizi saygıyla anıyor, günlerini kutluyorum.
Bildiğiniz üzere, nakliyat
sektörü bütün diğer iş kollarını etkileyen, ticaretin göbeğinden bağlı olduğu
çok önemli bir sektördür. Nakliyeci esnafının yaşadığı sıkıntılar öyle
üstünkörü geçilebilecek sorunlar değildir. Bu bakımdan, şoför esnafımızı
rahatlatacak önlemler almak hayati önem taşımaktadır.
Kıymetli milletvekilleri,
5384 sayılı Karayolu Taşıma Yönetmeliği hükümleri gereğince, 1/1/2008
tarihinden itibaren yirmi yaş üstü araçlara yurt dışı yasağı getirilmiştir.
Sadece Hatay’da Orta Doğu ve Irak hattında çalışan yaklaşık 2.800, Türkiye
genelinde ise 11.500 araç bulunmaktadır. Bu uygulamayla geçimlerini bu yolla
sağlayan esnafımız mağdur olmuştur. Ayrıca, millî servetin atıl durumda
bırakılması ve ziyan edilmesine sebep olduğu gibi ihracatımızın aksamalarına da
neden olacağı göz önüne getirilememiştir.
Değerli arkadaşlar, bu kadar
aracın bir anda nakliyat sektöründen çekilmesi ihracatçıyı ve nakliyeciyi
darboğaza sürüklemiştir. Şimdi bu araç sahiplerine yurt içinde çalışın
diyorsunuz ama bu araçların çalıştıkları ülke araçlarına böyle bir uygulama
yapmıyorsunuz. Bakanlık Suriye’yi mi, Arabistan’ı mı yoksa Ürdün’ü mü
düşünüyor? Bu ülkelerin elli yaşındaki araçları ülkemize giriyor, bizimle
rekabet ediyor. Artık bırakalım kendi kendimize ambargo koymayı, çalışanımızın
önünü kapatmayı. Bunların önünü açalım. Bu araç sahipleri kendi kendilerine
istihdam sağlıyor, vergisini ödüyor, ailesini geçindiriyor, ihracatımızın
gelişmesine yardımcı oluyor, üstelik ülkemize navlun geliriyle döviz
kazandırıyor. İşsizliğin bu kadar yoğun olarak yaşandığı ülkemizde kendi kendini
istihdam eden çalışanımızı işsizliğe sürüklemenin bir anlamı yoktur.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye’nin en eski şehirlerinden biri olan Hatay, gerek jeopolitik konumuyla
gerekse medeniyetlere ev sahipliği yapmasıyla Türkiye’nin ve dünyanın en önemli
merkezlerinden biri sayılmaktadır. Hatay, nakliyat sektöründe nüfus oranına
göre 1’inci, iller bazında ise İstanbul’dan sonra araç potansiyeli bakımından
2’nci sıradadır. Türkiye’de 1.500 civarında C-2 yetki belgesine sahip taşımacı
firmanın 200’ü Hatay’da bulunmaktadır. Cilvegözü
Sınır Kapısı’nın ilimizde bulunması ve Orta Doğu’ya açılan üçüncü büyük sınır
kapısı olması özelliğiyle taşımacılık sektörünün gelişmesine büyük katkı
sağlamıştır. Ancak, gelişen taşımacılık sektörüyle birlikte çözüm bekleyen sorunlar
da zamanla daha da büyümüştür.
Değerli arkadaşlarım,
kamyoncular gelir vergisi, motorlu taşıtlar vergisi, araç muayenesi, egzoz
pulu, geçici vergi gibi birçok vergi çeşidiyle boğuşurken bir de üzerine K1,
SRC gibi belgelerle uğraşmaktadır. Örneğin, 25 ton için verilen K1 belgesinin
maliyeti 12 bin TL civarındadır. Tonaj ve yüksek maliyetleri karşılayamayan
şoför esnafı ya sefere çıkamamakta ya da büyük cezalar ödemektedir. K1
belgesinde tonaj aşağıya mutlaka çekilmelidir, belge maliyeti de mutlaka ve
mutlaka düşürülmelidir. K1 belgesinden üç kez ceza kesilen bir şoför esnafının,
aracını satsa bile cezayı karşılayacak gücü bulunmamaktadır. Kamyon
garajlarında her gün onlarca araç vergi borcundan dolayı bağlanmakta ve
haczedilmektedir.
Burada şoför esnafının
sorunlarını anlatmaya ne vaktimiz ne de nefesimiz yeter ama Hükûmet,
şoförlerin sorunlarını çözmek yerine sıkıntılarını sürekli ötelemektedir. Şoför
esnafına üvey evlat muamelesi yapılmaktadır.
4925 sayılı Karayolu Taşıma
Kanunu ve Yönetmeliği ulaştırma sektörü için şoför, minibüsçü, servisçi,
nakliyeci esnafın yerine getiremeyeceği kadar ağır şartlar öngörmektedir.
Taşımacılık yapabilmek için zorunlu olan yetki belgelerinin ücretleri çok
yüksektir. Ayrıca, söz konusu Kanun’un ve Yönetmelik’in
uygulanmasında pek çok problemle karşılaşılmaktadır. Söz konusu Yönetmelik’in sadeleştirilmesi, esnaf ve sanatkârları
mağdur eden düzenlemelerin kaldırılması zorunludur.
Bu bağlamda, şehirlerarası
yük ve yolcu taşımacılığı yapan taşımacı esnafımızın yeni taşıma mevzuatı
hükümleri çerçevesinde faaliyette bulunabilmeleri için, K1 türü yetki belgesi
almış ya da alacak kooperatiflere, üyeleriyle sözleşme yapma ve üyelerine ait
kamyonlarını taşıt listesinde gösterme hakkı verilmelidir. K belgelerinin
ücretlerinin yüksek olması esnafımızı zor durumda bırakmaktadır. K1 belgesinin
en önemli sorunlarından bir tanesi de devredilememesidir. Bu tür belgeler
arabanın satışıyla birlikte devredilebilmelidir. K1 türü yetki belgesi almak
isteyen taşıyıcı kooperatiflerinden en az 75 ton istiap haddine sahip öz mal
taşıt filosu istenmesi ve üyelerine ait araçları sözleşmeli olarak çalıştırma
hakkının verilmemesi, bu kooperatifleri kara yolu taşımacılığında devre dışı
bırakmış, komisyonculara ve organizatörlere mahkûm hâle getirmiştir. Taşıyıcı
kooperatiflerde -gerçek kişilerde olduğu gibi- 25 ton istiap haddine sahip öz
mal taşıt şartı aranmalı, üyelerine ait tüm taşıtları taşıt listesinde gösterme
yetkisi verilmelidir.
Şoför esnafının sorunlarını
ve sorunlara ilişkin çözüm yollarını sıralayacak olursak nakliyeci esnafına
mutlaka indirimli akaryakıt verilmesi, şoför, minibüsçü ve servisçi esnafına
bir defaya mahsus olmak üzere KDV ve ÖTV alınmadan araçlarını yenileme imkânı
tanınması, esnafın yanında çalışanlarına sosyal güvenlik primlerinde indirim
sağlanması, taksici esnafımızın en önemli sorunlarından bir tanesi olan can
güvenliğinin… Son yıllarda taksici esnafımıza yönelik
saldırı, gasp ve cinayetlerde çok ciddi bir artış görülmektedir. Özellikle gece
nöbetlerinde taksici esnafımız büyük bir tehlike altında hizmetlerine devam
etmektedirler. Bu sorunun çözümü, İngiltere’de olduğu gibi, kurşungeçirmez
camlı, koruma kabinli taksilerin hizmete girmesiyle mümkün olabilecektir.
Ancak, ne var ki söz konusu taksilerin üretim maliyetleri son derece yüksektir.
Bu maliyetlere yüksek oranda ÖTV ve KDV eklendiğinde esnafımızın bu taksileri
satın alma imkânı kalmamaktadır. Nitekim otomobil üreticileri yapmış oldukları
araştırmalar neticesinde talebin yetersiz kalacağını görmüşler ve seri üretime
geçmemişlerdir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye'nin en önemli sorunlarından biri olan, hepimizin
yüreklerini dağlayan trafik kazalarıyla ilgili de birkaç söz etmek istiyorum.
Ülkemizde herkesin şikâyet ettiği ama çözüm noktasında tarafların yetersiz
kaldığı bu sorun, can kaybı ve ekonomik açıdan değerlendirildiğinde inanılmaz
sonuçlar ortaya çıkarmaktadır ve artık bu yıkımın önüne geçmek için ciddi
anlamda önlemler almak gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri,
trafikte eğitim faktörü sorunun çözümünde çok önemlidir. Hayatımızın önemli bir
parçası olan trafiğin beşikten mezara kadar toplumun her kesimini
ilgilendirdiği unutulmamalıdır. Bu amaçla, trafik eğitiminin okul öncesi eğitimle
başlayarak sürekliliği sağlanmalıdır. Bu doğrultuda, özellikle görsel medyada
trafik eğitim ve bilinçlendirilmesine ağırlık verilmelidir. Bu noktada, Radyo
ve Televizyon Üst Kuruluna büyük görev düşmektedir. İzleyicinin yoğun olduğu
saatlerde trafik ile ilgili bilgilendirmelere yer verilmelidir. Zira, eğitimin sosyal sorumluluğu artıran en önemli unsur
olduğu unutulmamalıdır. Lütfen, trafik eğitimini ciddiye alalım, artık kimsenin
ocağına ateş düşmesin. Unutulmamalıdır ki ekranlarda trafik eğitimi verildiği
müddetçe biz televizyonlarda kaza haberleri izlemeyeceğiz, yoksa millî sevinç
günlerimiz olan bayramlarda milletçe kazaları izleyerek kahrolacağız. Geçen son
iki bayramın kaza bilançosu Türkiye genelinde 300’ü aşkın ölü, 1.500 civarında
yaralı olmuştur. Bu herkesi kahreden bir tablodur.
Değerli milletvekilleri, 2009
yılının kaza bilançosuna baktığımızda, 1 milyon 34 bin 435 trafik kazasında
4.300 ölü, 200.405 yaralı olarak istatistiklere yansımıştır. 2010 yılında ise
bu sayının artarak devam ettiğini yüreğimiz kanayarak görmekteyiz. Meydana
gelen kazaların en önemli nedeni “Bana bir şey olmaz.” mantığıyla emniyet kural
ve ikazlarını dikkate almamaktır. Trafik kazalarını tek bir nedene bağlamak
sorunun çözümüne bir katkı sağlamaz. Birçok nedene bağlı olarak gerçekleşen bu
yıkım, kazaya karışanların değişkenliği açısından da oldukça önemlidir. Yani
her sürücü bir yaya olduğu gibi, her yaya da bir sürücü adayıdır. Aslında bu,
karşılıklı hoşgörünün gerçekleştirilmesi için çok önemli bir fırsattır. Yaya
iken sürücülerden beklediğin saygıyı direksiyon başında yayalara göstermek
sorunun çözümünde altın adım olacaktır.
Trafik kazaları dediğimiz bu
millî belanın nedenleri ve çözümleriyle ilgili görüşlerimizi sunarken
sorumluluğu her kesime yaydık.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yılmaz, lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
İZZETTİN YILMAZ (Devamla) –
Yalnız bu sorumluluğun en büyüğü, iktidarı elinde tutan hükûmetlere
düşmektedir. İnsanların yaşamlarını kurtaracak, sakat kalmalarını önleyecek pek
çok önlem düşünülebilir. Ancak burada temel olan, siyasi irade ve kararlılıktır
ve bunlar olmadan pek az bir şey yapılabilir. Artık harekete geçme zamanıdır.
Nerede olurlarsa olsunlar yolları kullananlar daha iyi, daha güvenli bir
yolculuğu hak etmektedirler.
Bu duygu ve düşüncelerle,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisi aleyhinde söz isteyen, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç.
Buyurun Sayın Tunç. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin
aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Ben de öncelikle, tüm
öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü tebrik ediyorum. Yarınlarımızın
bekçisi çocuklarımızı emanet ettiğimiz öğretmenlerimiz, ülkemizin dört bir
yanına bilimin ve medeniyetin ışığını yaymak için çalışarak kutsal ve şerefli bir
mesleği icra etmektedirler.
AK PARTİ İktidarında, her
alanda olduğu gibi eğitim alanında da önceki iktidarlarla kıyaslanamayacak
kadar çok büyük hizmetler gerçekleştirilmiştir. Bütçede en fazla para eğitime
ayrılmış, şu anda görev yapan 600 bin öğretmenin 250 bini son sekiz yıl
içerisinde göreve başlamıştır. 2002 yılında 635 bin lira olan, yani 350 dolar
olan -ek ders dâhil- en düşük öğretmen maaşı, bugün 1.809 liraya, yani 1.250
dolara çıkarılmıştır. Öğretmenlerimizin alım gücü 2002 yılına göre 4 kat daha
artmıştır.
Bugün eğitimle ilgili ve
öğretmenlerimizle ilgili olarak AK PARTİ’yi
eleştirenler, iktidar oldukları 2002 yılında öğretmenlerimize aylık sadece ve
sadece 350 doları layık görmüşlerdi. Bugün bu rakamı 1.250 dolara, 4 katına
çıkaran AK PARTİ İktidarını eleştirirken öğretmenlerimizin geçmişi unuttuğunu
mu zannediyorsunuz?
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Yeterli
mi peki?
YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Biz
diyoruz ki, öğretmenlerimiz için ne yapsak azdır.
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) –
Yapın o zaman.
YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Çünkü
geleceğimiz onların ellerinde şekillenmektedir.
Bir kez daha 24 Kasım
Öğretmenler Günü’nü kutluyor, tüm öğretmenlerimize sağlık ve başarılarla dolu
bir meslek hayatı diliyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisiyle ilgili olarak
Eskişehir Milletvekilimiz Sayın Emin Nedim Öztürk
gerekli açıklamaları yaptılar. Grup önerisi, bundan öncekilerde olduğu gibi
Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmalarını aksatmaya yönelik bir öneridir.
Muhalefet partilerimiz Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde bulunan
yasaların çıkmaması, geciktirilmesi için grup önerisi verme yöntemini sıkça
kullanmaktadırlar.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –
Çoğunluğu niye sağlayamıyorsunuz, çoğunluğu?
YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Oysa
gündemimizde bekleyen yasa tasarısı ve teklifleri bu ülke ve milletimiz için
önemli konuları içermektedir.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep)
– Çoğunluğu sağla, muhalefeti suçlama!
YILMAZ TUNÇ (Devamla) –
Bunların geciktirilmesine yönelik bir çaba içerisinde olmak muhalefete hiçbir
şey kazandırmayacaktır.
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) –
İftira atma, yakışmıyor!
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –
Ağlamayın! Ağlamayın!
BAŞKAN - Sayın Ağyüz,
lütfen…
YILMAZ TUNÇ (Devamla) –
Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma programı oldukça yoğundur.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –
Çoğunluğu sağlayamıyorsunuz, çoğunluğu, 184’ü bulamıyorsunuz.
YILMAZ TUNÇ (Devamla) –
Önümüzdeki günlerde bütçe görüşmeleri başlayacak ve bütçenin hemen ardından 12
Eylül tarihinde gerçekleşen halk oylaması sonucunda Anayasa’mızda yapılan
değişikliklerin uyum yasaları gündemimize gelecektir. Ayrıca, görüşmelerine başladığımız
ancak muhalefetin engellemeleriyle yarım kalan ve toplumun geniş kesimlerini
ilgilendiren önemli yasa tasarısı ve tekliflerinin görüşmelerinin yapılması da
gerekmektedir.
Bu nedenle, Türkiye Büyük
Millet Meclisi gündemini aksatmaya yönelik olarak verilmiş olan Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisinin aleyhinde olduğumu belirtiyor, hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Tunç.
Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul
edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri,
birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
17.03
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:
17.20
BAŞKAN: Başkan
Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Murat ÖZKAN (Giresun), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20’nci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
3.- Genel
Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK PARTİ
Grubu önerisi
Sayı: 847 24/11/2010
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 24.11.2010
Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantıda, siyasi parti grupları arasında
oybirliği sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Bekir
Bozdağ
Yozgat
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Genel Kurulun; 24.11.2010
Çarşamba günü (bugün) saat 23:00'e kadar, 25 Kasım ile
1, 2, 8 ve 9 Aralık 2010 Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde 13:00 -
23:00 saatleri arasında, 30 Kasım ile 7 Aralık 2010 Salı günkü birleşimlerinde
saat 15:00 - 23:00 saatleri arasında,
Genel Kurulun; 26 Kasım ile 3
ve 10 Aralık 2010 Cuma günlerinde de saat 14:00'te
toplanarak gündemin kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer
işlerin görüşülmesi ve bu birleşimlerde de saat 23:00'e kadar çalışmalarını sürdürmesi,
Önerilmiştir.
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma
Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Abdurrahman
Arıcı, Antalya Milletvekili.
Buyurun Sayın Arıcı. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ABDURRAHMAN ARICI (Antalya) –
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; önümüzde yoğun bir çalışma temposu
var, çıkaracağımız kanun tasarıları var. Bunlarla ilgili hem muhalefete hem de
biz iktidar milletvekillerine büyük görev düşmektedir. Bu konuda destek veren
tüm milletvekillerimize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Arıcı.
Adalet ve Kalkınma Partisi
grup önerisi aleyhinde söz isteyen Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın Şandır. (MHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün özel bir gün. Her
haftanın ilk gününde Genel Kurulun çalışma saatlerini belirliyorduk, bu hafta
ikinci gün, ikinci Danışma Kurulu. Birincisi ittifakla alınmış bir öneriydi,
hepimizin imzaladığı, çalışma saatlerini ve çalışma önceliklerini
belirlediğimiz bir Danışma Kurulu kararımız vardı. Şimdi o karar bozuldu, bugün
her grubun kendine ait önerisi, üç grubun önerisi geldi ve bu haftanın ve
bundan sonraki haftaların çalışma saatlerini ve çalışma takvimini belirlemek
üzere ayrı ayrı öneriler getirdik.
Tabii, niye böyle, buna
ihtiyaç duyuldu? Zannediyorum dün akşam iktidar partisi grubunun yapmış olduğu
toplantıda Sayın Başbakanın talimatıyla böyle bir karar oluşturuldu.
Değerli arkadaşlar, her
defasında söylüyoruz yani komisyonlarıyla beraber bu Genel Kurulu birlikte
çalıştıracağız. Demokrasi muhalefetsiz olmaz, Meclis muhalefetsiz olmaz.
Çalışma şartlarını, çalışma programını, gündemini birlikte belirleyeceğiz;
mümkün olabilirse uzlaşmayla belirlememiz lazım ama her hâlükârda birbirimize
danışarak, birbirimizi yok saymadan, birlikte. Sizler iktidar partisi grubu
olarak kanunların önceliklerini belirleme hakkına sahipsiniz, Türkiye’yi siz
yönetiyorsunuz, Türk milleti adına siz yönetiyorsunuz; kendi programınız
doğrultusunda, halka verdiğiniz sözler doğrultusunda çıkarılması gereken
kanunların öncelik sırasını belirlemek yetkisi size aittir, sizin
takdirinizdir, buna biz saygı duyuyoruz, buna itirazımız yok. Ama çalışma
saatlerinin belirlenmesi birlikte olacağı için, birlikte çalışacağı için bizim
de onayımızın alınması gerekiyor.
Değerli arkadaşlar,
oturuyoruz karar veriyoruz. Diyoruz ki: “Şu saatler arasında çalışalım.” Sonra
bir gerekçe geliştiriyorsunuz. Gerekçenizi bizimle de paylaşmadan -belki sizin
o gerekçenize biz de katılırız- sonuç itibarıyla çalışma saatlerini ve gün
sayısını değiştiriyorsunuz. Bunun doğru bir üslup olmadığını, hatta kârlı bir
üslup olmadığını da ifade ediyorum. Bu doğru değil.
Değerli arkadaşlar, bakınız,
çok basit bir hesap yapalım. Şimdi bugün -henüz daha bir saat- grup önerileri
konuşacağız işte, başladık. Veya en az yarım saat. Dolayısıyla saat altı
olacak. Yani üç saattir bu konuyu, grup önerilerini tartışıyoruz. Bu karardan sonra oluşan bir süreç, bir yeni durum. Şimdi
getirdiğiniz öneriyle diyorsunuz ki: “Haftanın dört günü çalışalım, üç günü
günde 10 saat çalışalım.” Değerli milletvekilleri, sizin için alınan bir karar
var, yani günde 10 saat çalışacaksınız haftanın üç günü. Diğer bir günü de 8
saat çalışacaksınız. Bunun toplamı 38 saat yapıyor. Çok basit bir hesap olarak
söylüyorum: İşte bugün olduğu gibi -yarın, muhtemel, diğer grubunuz da
katılacak- her gün burada bu grup önerilerini görüşeceğiz, en az 3 saat. Gece
23.00’e kadar da çalışılacağı için 1 saat de ara verilecek, 4 saat. Eğer dört günde 4 saat
üzerinden 16 saati çıkartırsanız, getirdiğiniz öneriyle kendi gerekçeniz
doğrultusunda tanzim ettiğiniz yeni çalışma mesaisiyle bir haftada 22 saat
çalışacaksınız. Ama bu gergin ortamda da çalışılacak; karar yeter sayısı,
toplantı yeter sayısı, tartışma, toplantı yeter sayısını toplayıp toplayamamak,
cuma günü insanları burada bulundurup bulunduramamak, tüm bunlar sizin
sorumluluğunuzda ama bir başka hesap daha var, birlikte uzlaştığımız,
kararlaştırdığımız bir durum daha var; dün kararlaştırdık, birlikte imzaladık.
Nedir? İşte, haftanın iki günü 14.00’te başlıyor artık, 13.00’e çekebiliriz
bunu; çok mahzuru yok, 13.00’e çekebiliriz. 13.00’le 20.00 arası 14 saat yani
günde 7’şer saatten 14 saat, iki günde. Salı günü de 15.00’le 21.00 arası -yine
bu da kararlaştırdığımız, alıştığımız bir saat- 6 saat de o, toplam 20 saat.
Haftada üç gün çalışarak ve
makul saatlerde çalışarak, gece mesaisi de yapmadan yani bir angaryaya da bu
milleti koşmadan, anlamlı, birlikte uzlaşarak, birlikte çalışarak bir program
yapmış olsak haftada yirmi saat çalışacağız. Sizin getirdiğiniz bir anlamda
dayatma. Gerekçeniz de doğru değil. Şimdi onu da söyleyeceğim. Bir anlamdaki bu
dayatmayla yirmi iki saat çalışacaksınız. Değer mi değerli arkadaşlar? Yani
niye bu düzeni ikide bir bozuyorsunuz da bu gerginliğe, bu tartışmaya sebep
oluyorsunuz? İki saat… İki saat uyumlu çalışalım, beraber, ittifakla çalışalım.
Önergesi var bunun, maddelerde konuşması var. Yani muhalefeti veya
milletvekillerini veya Genel Kurulu böyle metazori gece çalışmasına zorlayarak
bir şey elde edemezsiniz yani bu doğru değil, doğru hesap değil, faydalı değil,
uygun değil. Dönemin sonuna geliyoruz ama nedense bu meseleyi bir türlü
çözemedik burada değerli arkadaşlar, kusura bakmayınız. Bu doğru değil ya! Yani
bu millete bir angarya mahiyetinde “Gece çalışacaksınız, günde on saat
çalışacaksınız…” Yapmayın arkadaşlar, bir sonuç alamazsınız. Bakın, yani sizi
milletime şikâyet ediyorum, halkıma şikâyet ediyorum.
Bakın, Türk Ticaret Kanunu
yaklaşık iki yıldır burada bekliyor.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Onu
siz engelliyorsunuz.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) -
Bakın, değerli arkadaşlar, Meclis Başkanına -şahitler var burada, grup başkan
vekili arkadaşlarımız var- 2 defa arz ettim. Bu konunun başlangıcında -çok
ısrar edilmeyen- bir uzlaşmazlık doğdu dili üzerinde ve madde sıralaması
üzerinde. Aşılmaz bir uzlaşmazlık değildi ama iktidar partisi ısrar etmedi,
çekti kanunu. Şimdi ben teklif ediyorum. İş hayatı bu kanunları bekliyor.
Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu ve bunların uygulamalarıyla ilgili iki kanun. İş
hayatı bunları istiyor, TÜSİAD istiyor, MÜSİAD istiyor, yani ekonomik hayat
istiyor. Sizin sorumlu olduğunuz alan istiyor.
Meclis Başkanına ben
söyledim: “Sayın Meclis Başkanı, çağır bu grupları, bu konuda Komisyon Başkanı
gayret gösterdi, bir uzlaşma temin edilemedi ama siz çağırın, toplumun talebi,
sektörün talebi olarak bu kanunları çıkartalım.” Yani, şu dönemin bir eseri
olsun değerli arkadaşlar. Türk Ticaret Kanunu, Türk Borçlar Kanunu mutlak
çıkartılması gereken iki temel kanun. Bundan dolayı iş hayatında kaybımız çok
fazla. Bu kaybın ülkeyi yöneten iktidar olarak sorumlusu sizsiniz, hesap sizden
sorulacak. Gelin bunları çıkartalım. Ben teklif ediyorum, bayramdan önce
söyledim, Danışma Kurulunda söyledim, bir daha söyledim. Meclis Başkanıyla bir
özel ziyarete gittiğimizde Sayın Elitaş da vardı,
Sayın Kemal Anadol da vardı, birlikte tekrar
söyledik, dedik ki: “Gelin bunları çıkartalım. Uzlaşmaz bir noktada değiliz,
uzlaşırız bu konuda.” Ama şimdi duyuyoruz ki, Türk Ticaret Kanunu ve Borçlar
Kanunu 2011 seçimlerinden sonra çıkartılacak. Niye değerli arkadaşlar? Burası
demokrasiyle mi yönetiliyor krallıkla mı yönetiliyor? Niye? Siz toplumun
ihtiyaçlarına dayalı olarak bir gündem belirlemek mecburiyetinde değil misiniz?
Toplum sizden istiyor bunu, sektör istiyor, ekonomi istiyor ve muhalefet diyor
ki: “Gelin bunları çıkartalım.” Samimi söylüyorum, başlangıçtaki uzlaşmazlığı
aşmak noktasında bir ısrar göstermediniz. Ama şimdi geliyorsunuz… Neyi
görüşeceğimiz de belli değil. Yani hangi kanunları görüşmek üzere Meclisi gece
mesaisine zorladığınızın gerekçesinde hangi kanunları görüşeceğiniz de belli
değil.
Yani bu yenilenebilir
enerjiyle ilgili kanunu niye öteliyorsunuz? Bu tebligatla ilgili kanun
değişikliğini niye öteliyorsunuz? Hangi kanunları görüşeceksiniz burada?
Muhalefet olarak teklif ediyoruz: Yahu, gelin şu Anayasa değişikliği konusunda
topluma verdiğiniz sözlerin gereği komisyonu kurup çalışalım, Anayasa’yla
ilgili hazırlık yapalım, çalışalım, eyvallah. Milliyetçi Hareket Partisi olarak
asla çalışmaktan kaçmıyoruz ama bu çalışmayı birlikte yapacağız değerli
arkadaşlar, birlikte. Birbirimizi yok sayarak, birbirimize rağmen, vardığımız,
oluşturduğumuz mutabakatı çiğneyerek… Yani kelime bulamıyorum. Yani bu
birbirimizin hukukuna saygısızlık, birbirimizin varlığına saygısızlık niye?
Bundan hiç kimse bir şey ütmez, hiç kimsenin faydası olmaz. Ama her şeyden önce
şunu unutmayın: Bu ülkeyi siz yönetiyorsunuz, topluma karşı siz sorumlusunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Affedersiniz…
BAŞKAN – Sayın Şandır, lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Bunu üç yıldır burada söylüyoruz değerli arkadaşlar. Bu Genel Kurulun
çalışmasını birlikte tanzim edeceğiz. Birlikte çalışıyoruz. Benim çalışma
saatlerimle ilgili bana bir dayatmada bulunma hakkınız yok. Beraber
kararlaştıracağız bunu. Beraber kararlaştırdığımız mesaiyi değiştirirken
birlikte düşüneceğiz, gerekçenizi anlatacaksınız. Şimdi iktidar partisinin grup
önerisi lehinde konuşan arkadaşımız çok veciz üç kelimelik, üç cümlelik bir
gerekçe sundu.
Değerli milletvekilleri, angarya
yasak. Angarya Anayasa’ya göre de yasak, evrensel hukuka
göre de yasak. Birilerinin “Ben istedim oldu.”, “Ben söyledim olacak.” diye
dayatmasına insan onuru gereği itiraz etmemiz gerekiyor. Bence doğru
yapmıyorsunuz. Dediğim gibi, yaptığım hesabı tekrar yapın. Bu dayatmayla dört
günde yirmi iki saat çalışacağız, kararlaştırdığımız düzenle çalışırsak yirmi
saat çalışacağız üç gün ve uzlaşmayla çalışacağız, bir gerginlik de
yaşamayacağız.
Bunu tekrar düşünmenize
sunuyor, saygılar sunuyorum arkadaşlar. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –Teşekkür ediyorum
Sayın Şandır.
Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu önerisi lehinde söz isteyen Bekir Bozdağ,
Yozgat Milletvekili.
Buyurun Sayın Bozdağ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan,
öneri okunduğunda ilk müracaat eden bendim.
BAŞKAN – Sayın Sakık, bir saniye… Sayın Bozdağ’a
söz verdim ama. Sözünü bitirsin ondan sonra.
SIRRI SAKIK (Muş) – Bir
dakika….
BAŞKAN – Hayır, lütfen... Söz
verdim.
SIRRI SAKIK (Muş) – Özür
dileyerek bir şey söylüyorum. Adil davranmanız lazım.
BAŞKAN – Kürsüde Sayın Sakık…
SIRRI SAKIK (Muş) – Efendim,
biraz adil davranın. Sayın Şandır’ı ben uyardım, “Söz
ister misin?” dedim. Benden önce Şandır’a verdiniz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Daha
önce kararlaştırmıştık.
SIRRI SAKIK (Muş) – Efendim,
ama ilk müracaat eden benim. Bizi niye yok sayıyorsunuz Sayın Başkan?
BAŞKAN – Hayır, Sayın Sakık, bir defa, sizi yok sayan yok; bir. İkincisi...
İkincisi...
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Başkan, ilk müracaat eden benim.
BAŞKAN – Bir saniye dinler
misiniz Sayın Sakık.
SIRRI SAKIK (Muş) –
Arkadaşlarımız okur okumaz ilk müracaat eden benim.
BAŞKAN – İkincisi, konu
tamamen Başkanlık Divanının haricinde grup başkan vekilleri ve bürokratlar
arasında olan bir hadise.
SIRRI SAKIK (Muş) – Burada
bir anlaşma yok.
BAŞKAN – Meclis Başkan
Vekilinin, Kâtip Üyelerin bu konuyla hiçbir ilgisi ve alakası yok. Lütfen, her
olayda “Adil davranır mısınız” demeye sizin hakkınız yok. Bizim dışımızdaki bir
olayla ilgili.
SIRRI SAKIK (Muş) – Efendim,
ilk müracaat eden benim, ilk söz talep eden benim. Hatta Sayın Şandır’ı da uyaran benim. Ama buna rağmen bizi yok
sayıyorsunuz.
BAŞKAN – Ama kendi aranızdaki
mevzu, bizim değil ki.
SIRRI SAKIK (Muş) – Size
gücümüz yetmiyorsa ne yapabiliriz ya!
BAŞKAN – Sayın Sakık, lütfen sözlerinizi geri alın. Çünkü...
SIRRI SAKIK (Muş) – Tamam da
o zaman ne yapalım yani? Sitemimizi de böyle söylemeyelim mi yani? Grubumuzu
yok sayıyorsunuz.
BAŞKAN – Çünkü,
burada ben olayı dinledim. Kendi aranızdaki, dört grup başkan vekilinin
arasındaki anlaşmayı Başkanlık Divanının bir olayıymış gibi yansıtmak hakkınız
değil.
Buyurun Sayın Bozdağ...
SIRRI SAKIK (Muş) – Sizin de
adil olmak hakkınız.
BAŞKAN – Ben adilim.
SIRRI SAKIK (Muş) – Adil
değilsiniz!
BAŞKAN – Önce siz adil olmayı
bir öğrenin.
SIRRI SAKIK (Muş) – Yani
sürekli grubu yok sayan bir anlayış var.
BAŞKAN – Buyurun.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ grup önerisinin lehinde söz aldım. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün görüşeceğimiz bu üçüncü
grup önerisi. Dün Parlamentonun bu haftaki çalışma saatlerini
belirledik. Muhalefet partilerimizle de görüştük. Onlar Danışma Kuruluna imza
vermediler ama çalışma saatlerine muvafakat gösterdiler ve grup önerimizi o
çerçevede getirdik. Bugün yeniden grup önerisi verme gerekçemiz şudur: Bugün
iki tane partimiz, grubumuz grup önerisi getirdi. Yarın da getirecek siyasi
partilerimiz var. Öyle olunca iki tane grup önerisini dün akşam saat 19.00
sularına kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi tartıştı, konuştu ama tabii
muhalefetin şeyi yok, biz de yeter sayıyı bulamadığımız için Türkiye Büyük
Millet Meclisi çalışamadı. Ben şöyle geçmişe dönük bakmıyorum. Sadece 1 Ekim
2010’dan bu yana yaptığımız müzakerelere baktığımız zaman, anlaştığımız
uluslararası sözleşmeler haricinde Mecliste fazlaca bir mesafe alamadık. Grup
önerileri çoğaldığı zaman, konuşmalar yapıldığı zaman bir sorunu konuşuyorsunuz
ama çözüm bekleyen sorunlara çözüm getiren kanun tasarı ve tekliflerini
görüşemiyoruz. Baktığımızda bir tane kanun görüşmüş oluyoruz,
neticelendirdiğimiz bir tane var. Sayıştay Kanunu’na başladık, bir netice
alamadık ve kanunların hepsi kısım kısım kaldı. O
zaman biz ne yapıyoruz? Biz diyoruz ki, bu saatleri hem grup önerisi olduğu
zaman onları görüşecek kadar genişletelim hem de kanun tasarı ve tekliflerini
görüşmek için de makul bir zaman ayarlayalım, ikisini beraber yapalım.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Daha
kanun görüşemedik ki. Dört saat…
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Biz
bu noktada baktığımız zaman rakamlara, bugüne kadar, Cumhuriyet Halk Partisi 48
tane grup önerisi getirmiş bu yasama döneminde, Milliyetçi Hareket Partisi 56
tane grup önerisi getirmiş, Barış ve Demokrasi Partisi 28 tane grup önerisi
getirmiş, AK PARTİ 35 tane grup önerisi getirmiş. Yani grup önerileri
noktasında da rakamlar burada, diğer konularda da burada. Ama biz istiyoruz ki
Parlamento hem denetim görevini layıkı veçhile yapsın
hem bu arada da gündemindeki konuları görüşsün. Şimdiye kadarki görüşmelere
baktığınız zaman, bir anlaşma olduğunda Parlamento gayet güzel çalışıyor. Bizim
gönlümüzde, gruplar arası anlaşma yaparak, belli bir mutabakat içerisinde işi
götürmek, belli bir mutabakat içerisinde yasaları yasalaştırmak var. Elbette
herkes eleştirilerini yapacak, elbette herkes söyleyeceklerini söyleyecek.
Burası zaten onun için var. Ama engellemeler olduğu zaman, obstrüksiyonlar
olduğu zaman Parlamento ne yapıyor? Çalışmasını yapamıyor. O zaman bizim de
gündemde çözüm bekleyen sorunları çözüme kavuşturmak için ne yapmamız
gerekiyor? Çalışma saatleriyle zaman zaman oynamamız
gerekiyor. Bu bir zaruretten kaynaklanmıştır. Eğer siyasi partilerimizin
değerli grup yöneticileriyle bir mutabakatımız olursa…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Oldu ya, dün oldu!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – …o
mutabakat çerçevesinde bu çalışma saatlerinin ona göre de ayarlaması
yapılabilir. Bu bir.
İkincisi: Ticaret Kanunu,
Borçlar Kanunu, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ve bunların tatbikatlarına
ilişkin üç adet kanun olmak üzere toplam altı tane kanun var, gündemde
bekliyor. Ticaret Kanunu’na başladık, iki bölüm görüşüldü, duruyor; Borçlar
Kanunu’na başladık, duruyor ve bunların görüşmeleri Parlamentonun huzurunda
yapıldı, iki kanunun da. O süreçte bütün siyasi partilerimizin gruplarıyla
görüşmelerimiz oldu. Ticaret Kanunu’nun siyasal bir rengi yok. AK PARTİ olarak
Borçlar Kanunu’nda, Ticaret Kanunu’nda, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda
bizim “Olmazsa olmaz” dediğimiz hiçbir şey yok, bizim “Değiştirtmeyiz,
noktasına, virgülüne dokundurtmayız.” dediğimiz hiçbir şey yok. Burada siyasi
bir tartışma da yok, tamamen teknik konular, tamamen teknik sorunlara çözüm
bulan ve teknik bir alanı düzenleyen konular, işin ideolojik rengi de yok,
siyasal rengi de yok. Onun üzerine değişik komisyonlar kurduk -burada komisyon
başkanımız var, komisyonlardan üye arkadaşlarımız var- Cumhuriyet Halk
Partisinden, BDP’den, Milliyetçi Hareket Partisinden
ve AK PARTİ’den milletvekillerimiz katıldı, biz dedik
ki: “Anlaşsınlar, ne diyorlarsa biz ona varız.”
Bir defa anlaşıldı ama
yürümedi; ikinci defa yine kuruldu, yine yürümedi; üçüncü defa yine kuruldu,
yine yürümedi. Üçünde de “Komisyon ne diyorsa biz ona varız.” dedik, hiç
itirazımız olmadı. Burada bu kanunların görüşülmesini engelleyen -tutanaklar
burada şahittir- Milliyetçi Hareket Partisidir. Hiç burada “Biz engellemiyoruz,
getirin konuşalım.” demeye gerek yok, tutanaklar şahit.
Buradan ben de şunu
söylüyorum: Borçlar Kanunu, Ticaret Kanunu, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ve
bunların tatbikat kanunlarına ilişkin bir uzlaşma olduğu zaman biz bu kanunları
çıkarmak için bugün de varız. Ben de buradan çağrı yapıyorum -tekrar tekrar
diyorum bütün partilerimize- diyorum ki: Gelin, bu kanunda ne itirazınız varsa
değerlendirilsin, bir komisyon kuralım, yine eski usulde olduğu gibi
anlaşılsın, biz bu kanunları süratle yasalaştıralım.
Geçen dönemde Ceza Kanunu ve
ceza adalet sistemine ilişkin temel yasaları böyle değiştirdik ama bu dönemde
bunu yapamadık. CHP’liler bu noktada itirazlarını, eleştirilerini söylediler
ama engelleyici bir tutum içine girmediler, BDP de girmedi, haklarını teslim
etmem lazım ama Milliyetçi Hareket Partili sözcülerin bu divanda söyledikleri
hep kayıt altındadır.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
İftira atıyorsun iftira! Bırak iftirayı!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) –
Buradan bir kez daha söylüyorum: Eğer Sayın Şandır, anlaşma varsa, Milliyetçi
Hareket Partisi, diğer siyasi parti gruplarımız diyorlarsa ki “Bu kanunları,
anlaşalım, çıkaralım.” biz gündemdeki bütün kanun tasarı ve tekliflerinin
görüşülmesini bırakıp bunları görüşüp yasalaştırmaya varız.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Hangi sözüne güveneceğiz?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Tamam, varız!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Onun
için, hiç, başka yerde başka konuşup kürsüde başka konuşmaya gerek yok.
Varsanız, buradan ben de diyorum: Meclis Başkanlık Divanıyla da tekrar
konuşalım -Başkanımızla da- kursun komisyonu, biz hemen öne alalım, bu yasaları
görüşelim, hiç itirazımız yok. Ama maalesef bu yasayı…
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Kanun çıkarmaya sayınız mı yetmiyor, niye böyle söylüyorsun? Ne işiniz var dışarıda,
oturun burada çalışın.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) –
Bakın, bu yasaları engelleyen…
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Bu
yasaları engelleyen sizsiniz.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) –
Bütün Türkiye bilsin: Bu yasalar çıkmadıysa Milliyetçi Hareket Partisinin tavrı
nedeniyle çıkmamıştır. Çok net.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Milliyetçi Hareket Partisi kadar taş düşsün başına!
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Hâlâ âcizlik konuşmaları yapıyorsunuz, daha ne kadar
milletvekili istiyorsunuz?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Ben
bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Yeni çalışma takvimimizin hayırlı
uğurlu olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Bozdağ.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, Sayın Hatip “Milliyetçi Hareket Partisi” diyerek grubumu ilzam
edici, doğru olmayan sözler söyledi.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) –
Hayır, ne doğru olmayan? Bunların hepsi doğru, tanıkları var.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Ya, bir sefer de doğru bir şey söyleyin!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, bir saniye…
Ne söyleyerek doğru olmayan
sözler söyledi Sayın Şandır, ne söyledi de…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
“Engelleyen Milliyetçi Hareket Partisi” dedi. Bu dediği doğru değil, cevabını
vermek istiyorum.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ya,
tutanaklar burada. Sayın Faruk Bal ayet okudu, hadis okudu, dünya kadar
söyledikleri var.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Şandır
İç Tüzük’ün 69’uncu maddesi gereğince. (MHP sıralarından alkışlar)
İki dakika Sayın Şandır.
IX.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Yozgat Milletvekili
Bekir Bozdağ’ın, partisine sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkçe konuşuyoruz. Bakın arkadaşlar, 5
tane grup başkan vekiliniz var. Ben sizin grup başkan
vekillerinizin olduğu resmî toplantıda, Danışma Kurulu toplantısında Başkanın
önünde, bu kanunların çıkması gerektiğini, bu kanunlarla ilgili bir uzlaşma
temin edilmesi gerektiğini, bu konuda Komisyon Başkanının teşebbüslerinin
netice almaması üzerine bunun Meclis Başkanı tarafından yapılması gerektiğini,
sizin söylediğiniz o 10 Ekim tarihinden çok önce ifade ettim; 2 defa ifade
ettim, bayramdan sonra bir daha ifade ettim ve Sayın Bekir Bozdağ
kendi grup başkan vekili…
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın
Başkan, daha önce kaç komisyon kurduk söyler misin? Kaç komisyon kurduk sizin
de bilginizle, onayınızla, söyler misiniz?
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Efendim, müsaade edin, konuştunuz burada.
“Bu kanunları Milliyetçi
Hareket Partisi engellemiştir.” Bu söz çok haksız bir söz, propaganda
yapıyorsun…
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) –
Getireceğim tutanakları.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Yani sorumlu olan sizsiniz, Milliyetçi Hareket Partisini de ikna etme,
uzlaşmaya ikna etmek sorumluluğu da sizin.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – 1.535
maddelik bir kanundan bahsediyoruz.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sayın Bozdağ, bu ülkeyi siz yönetiyorsunuz, bu ülkenin ekonomisi
sizden soruluyor.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ama
itham etmeyin.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bu
kanunlar gerekliyse, bu kanunların çıkması noktasında Milliyetçi Hareket
Partisinin ifade ettiği hassasiyetlerin cevabını vermek sizin sorumluluğunuzda.
Biz diyoruz ki, biz o günkü itirazımızı… Üç defa komisyon toplanmadı, o doğru
değil.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Üç
defa üç, Adalet Komisyonu Başkanımız burada.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bir
defa toplandık.
Yani bu işlerin içerisinde
biz de varız, ne milleti kandıralım ne bu sayın milletvekillerini kandıralım
ama oraya çizgiyi çekelim. Diyoruz ki şimdi, bunu önce ben söylüyorum, bunu
Sayın Genel Başkanımız söylüyor; bu kanun çıkmalıdır, bu kanunlar çıkmalıdır.
Meclis Başkanına bunu ben bir ay önce söyledim, bugüne kadar bir teşebbüste
bulunmamış olmasının sorumluluğu bizim üzerimizde mi? Hangi gayretiniz var, bu
konuda Milliyetçi Hareket Partisinin endişelerini ifade edecek veya tatmin
edecek hangi öneriniz var?
Değerli arkadaşlar, bakın
size bir şey söyleyeyim, yani bazı konuları siyaset malzemesi, seçim malzemesi
yapmamak lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) –
Herkes biliyor Sayın Şandır, onu sen de biliyorsun, herkes de biliyor.
BAŞKAN - Sayın Şandır, lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Yani, 2011 seçimlerinin sonuna erteleyerek birtakım vaatlerle, umutlarla bu
milleti yanıltmanın hakkı yok, bunun nezaketi yok. Biz diyoruz ki bu kanunlar
çıkmalı, ekonominin ihtiyacı var, sektörlerin ihtiyacı var. Bu kanunların
çıkması için aramızda işte bazı anlaşmazlık noktaları var. Bu
anlaşmazlıkları aşabilmek sorumluluğu size ait. Milliyetçi Hareket
Partisi olarak irade ifade ediyoruz burada. Burada söylüyorum, kalkıp da
Milliyetçi Hareket Partisini suçlayarak uzlaşma temin edemezsiniz. Ben
söylüyorum ve bunu ilk defa söylüyorum, bir ay önce iki defa söyledim, davet
yaptım, teklif yaptım, gelin bir uzlaşma temin edilsin, bu kanunlar çıkarılsın
diye, ama sizin kendi aranızda bile bir ağız birliği yok. Benim konuştuğum Grup
Başkan Vekili arkadaşınızla konuşmadınız mı siz?
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) –
Konuştum, biliyorum.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Şimdi kalkıp burada Milliyetçi Hareket Partisini suçlamaya kalkmak, uzlaşmayı
dinamitlemek demektir. Siz bu kanunların çıkmasını istemiyorsunuz. Bu
kanunların çıkmasıyla ilgili 2011 seçimlerinde bunu bir propaganda malzemesi
yapmaya çalışıyorsunuz. İşin özü budur.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Baş örtüsü meselesi gibi onu da 2011’e bıraktılar.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Sizi ekonomi dünyası da izliyor, milletimiz de izliyor. Bu noktada Milliyetçi
Hareket Partisini suçlamaya hakkınız yok.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Ben
teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu önerisi aleyhinde söz isteyen Mustafa Özyürek,
İstanbul Milletvekili.
Buyurun.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın
Başkan, bir şey söyleyeceğim müsaade ederseniz.
BAŞKAN – Lütfen Sayın Bozdağ, karşılıklı götüremeyiz bunu.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) –
Hayır, yerimden bir şey söyleyeceğim, müsaade edin.
BAŞKAN – Sayın Özyürek’in konuşması bittikten sonra vereceğim Sayın Bozdağ, lütfen oturun.
VIII.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- Genel
Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK PARTİ
Grubu önerisi (Devam)
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) –
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisinin grup
önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, geçen
haftayı izleyen insanlar, halkımız, burada kimin çoğunluğu sağladığını, kimin
çalışmaları engellediğini bir güzel görmüştür. Burada, hacda olan insanların
yerine sahte oy pusulalarıyla oy kullanılarak çoğunluk sağlanmaya çalışıldı.
Anayasa’yı değiştirecek kadar çoğunluğa sahip olan iktidar partisi burada
yeterli milletvekilini bulunduramıyor, ondan sora, gece yarılarına kadar bu
Meclisi çalıştırmak üzere grup önerisi getiriyor, faturayı muhalefete çıkarıyor,
bu doğru değil arkadaşlarım. Geçen bütün haftayı heba ettiniz. Sıradan
uluslararası anlaşmalarda bile sahte oy pusulalarıyla çoğunluk sağlamaya
çalıştınız.
Ben Plan ve Bütçe Komisyonu
üyesiyim, orada 20 tane üyeniz var, 14 milletvekilini hazır bulunduramıyorsunuz.
Bütçesini anlatmak, müzakerelere katılmak üzere gelen bakanlar saatlerce orada
bekliyorlar, sonra da bunun suçunu muhalefete yüklüyorsunuz, bu kabul
edilebilir bir anlayış değildir değerli arkadaşlarım.
Kısa bir süre önce, 14.00’te
başlayıp 20.00’de çalışmaların bitirilmesi üzerinde bir mutabakat olmadı mı
gruplar arasında? Oldu ama dün Sayın Başbakan topladı grup başkan vekillerini,
verdi talimatını, şimdi Bekir Bey gayet şirin bir şekilde konuyu takdim ederek
hepimizi kandırmaya çalışıyor.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Emir demiri keser.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) –
Belli, “Emir demiri keser.” diyor Sayın Anadol,
gerçekten de öyledir. Emir verilmiştir, eski mutabakat ortadan kalkmıştır.
Şimdi, AKP, dayatma suretiyle bir çalışma günü, bir çalışma saati belirliyor.
Muhalefet olarak bizim bunu kabul etmemiz mümkün değildir ve bir uzlaşma
sağlamadan da bu Meclisi çalıştıramıyorsunuz değerli arkadaşlarım. Görmedik mi?
Ne olacak şimdi? Bir süre sonra gene yoklama istediğimizde burada yeterli
çoğunluğu bulunduramayacaksınız ve istediğiniz sonuca ulaşamayacaksınız. Öyle
anlaşılıyor ki AKP’li milletvekili arkadaşlarımız seçim telaşına düşmüşlerdir,
o nedenle de, artık, Meclis çalışmaları onlar için ikinci plana düşmüştür.
Şimdi, bu Türk Ticaret
Kanunu’yla ilgili olarak -bize, diğer muhalefet partilerine gelen- TOBB gibi,
TÜSİAD gibi, MÜSİAD gibi sivil toplum örgütlerine iktidar hep dedi ki: “Biz bu
kanunun çıkarılmasından yanayız, bunu istiyoruz fakat muhalefet bunu
engelliyor.” Biz de her defasında dedik ki: “Biz de bu kanunun çıkmasını
istiyoruz, herhangi bir engellememiz de söz konusu değildir ama siz gidin,
iktidar partisine anlatın ki o kavgalı, dövüşlü tartışmalar sonunda Anayasa
değişikliği yapan bir çoğunluk niçin kanun çıkaramıyor, bunu sorgulamak lazım.”
Şimdi, burada, bir muhalefet partisine suçu atarak, 330’dan fazla milletvekili
olan bir grup, kanun çıkarma sorumluluğundan kaçabilir mi? Belli oldu ki Türk
Ticaret Kanunu’nu AKP bu dönemde çıkarmak istemiyor. Borçlar Kanunu’nu AKP bu
dönemde çıkarmak istemiyor. Sayın Başbakan, pek çok konuda olduğu gibi her şeyi
seçim sonrasına erteliyor. Özellikle belli çevrelerin yakından ilgilendiği,
belli çevrelere bazı çözümler getirecek olan bütün tasarılar, teklifler erteleniyor.
Değerli arkadaşlarım, zaten
bir süre sonra bütçe gelecek buraya. Bütçede zaten pek çoğunluk filan aramadan
bir çalışma temposu yürütüyoruz. Onun için, bu gruplar arası uzlaşmayı bozacak
bir kararın gerçekten hem mantığı yok hem de nezaket kurallarına uygun değil.
Kısa bir süre önce, biz bir mutabakat sağladık, “14.00 ile 20.00 arasında
Meclis çalışsın.” dedik, bizim grup başkan vekillerimiz de kabul etti. Niçin
bunu şimdi bozuyorsunuz?
Değerli arkadaşlarım, peki,
acaba ne görüşeceğiz bu gece yarılarına kadar çalışarak, belli mi? Hayır,
burada bir şey yok. Mesela, esnafı çok yakından ilgilendiren, büyük mağazaların
hiç yoksa pazar günü kapatılması için, bundan böyle şehir merkezlerinde büyük
mağazalar açılmaması için Mecliste bekleyen kanun teklifleri var, bunları
görüşecek miyiz? Esnafa bir nefes aldıracak mıyız? Hayır. Yenilenebilir enerji,
uzun zamandır, komisyondan geçtiği hâlde burada bekliyor, bunu görüşecek miyiz?
Hayır.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Petrol borçları…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Çiftçi borçları…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) –
Çünkü petrol lobisine teslim olmuştur AKP; ülkenin doğal kaynaklarını,
güneşini, rüzgârını kullanmak istemiyor. Bunları kullanmak istemeyeceksiniz,
Karadeniz’in o güzelim ormanlarını tahrip ederek, o derelerini tahrip ederek HES’ler kuracaksınız! Bunları mı yapmak istiyorsunuz
değerli arkadaşlarım? Öyle anlaşılıyor ki AKP ülke yararına, halkın yararına
çözümler, tasarılar yerine, kendi önceliklerini buraya dayatıyor ve muhalefeti
yok sayarak burada bir gündem belirliyor. Bu, AKP’nin bir alışkanlığıdır,
huyudur.
Değerli arkadaşlarım,
milletvekilleri sadece burada bulunmak durumunda değildirler. Milletvekilinin
vatandaşıyla, seçmeniyle sürekli iç içe olması gerekir, çeşitli sivil toplum
örgütlerinin toplantılarında, kongrelerinde bulunması gerekir. Siz diyorsunuz
ki: “Gece yarılarına kadar gelin, burada çalışın, halkla teması bırakın.” Böyle
bir milletvekilliği olmaz. Yıllardır belli günler çalışıyoruz, salıdan
perşembeye kadar çalışıyoruz. Bu İç Tüzük’ü yaparken herkes bunları düşünmüş,
günleri hesaplamış ama AKP, ağustos böceği gibi burada devam etmiyor, günleri
boşa geçiriyor, ondan sonra Sayın Başbakan “Nerede bu kanunlar? Niye çoğunluk
yok?” deyince gelip hemen bir önergeyle “Gece yarılarına kadar çalışalım.” diyorsunuz.
Bunu bizim kabul etmemiz mümkün değildir.
Değerli arkadaşlarım, bugün,
biliyorsunuz Öğretmenler Günü, bazı arkadaşlarım da dile getirdiler. Ben,
Öğretmenler Günü nedeniyle bütün öğretmenlerimizin bu günlerini kutluyorum. Ama
mesela öğretmenlerimizin sorunlarıyla ilgili bir çözüm gelecek mi? Yukarıda,
Plan ve Bütçe Komisyonunda Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi görüşülürken de biz
ifade ettik, mesela sözleşmeli öğretmenleri kadroya geçirmek için bir adım
atacak mısınız? Artık işportacılık yapmak durumunda kalan, mevcut maaşlarıyla
geçinemeyen öğretmenlerimizin sorunlarını çözecek bir adım atacak mısınız?
Bunların hiçbiri yok. Geniş kitleleri ilgilendiren, emekliyi ilgilendiren,
esnafı ilgilendiren, memuru ilgilendiren hiçbir şey yok, sadece AKP’nin kendi
öncelikleri var.
Değerli arkadaşlarım, biz
Cumhuriyet Halk Partisi olarak Sayın Grup Başkan Vekilimizin de dediği gibi,
gelin, Türk Ticaret Kanunu’nu birlikte çıkaralım; gelin, Borçlar Kanunu’nu
birlikte çıkaralım; gelin, esnafla ilgili, çiftçi borçlarıyla ilgili… Yukarıda,
Plan ve Bütçe Komisyonundan geçirdik, enerji KİT’lerinin borçlarının takas ve
mahsubu anlamında, yani su birliklerinin borçlarının silinmesi anlamında,
çeşitli belediyelerin borçlarının taksitlendirilmesi anlamında bir tasarı
çıktı, burada bekliyor. Ne zaman gündeme gelecek? Bunlarla ilgili bir işaret
var mı?
Mali kural diye, günlerce,
haftalarca, Plan ve Bütçe Komisyonunu gece yarılarına kadar çalıştırdınız, alt
komisyonlarda görev yaptık, çalıştık. Sonra, Ali Babacan’ın elinde kaldı
tasarı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özyürek, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) –
Toparlıyorum.
Sayın Başbakan “Ben, bu mali
kuralı istemiyorum.” dedi. E, o zaman niye çalıştırıyorsunuz bu komisyonları
filan? Yani Sayın Başbakanın iradesi egemense, sadece ve sadece onun dediği
olacaksa, Meclise filan lüzum yok, soralım Sayın Başbakana, ne istiyorsa,
burada AKP’liler gelsinler, ellerini kaldırsınlar, bu işi tamamlayalım.
Değerli arkadaşlarım, AKP’nin
getirdiği, çalışma saatlerini yeniden düzenleyen yani 23.00’e kadar bu Meclisin
çalışmasını öngören teklife karşı çıkıyoruz. Bunun gerçekçi olmadığını, bunun
uygulanabilir olmadığını, bunun gruplar arası nezakete de sığmadığını ifade
ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Özyürek.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın
Başkan, İç Tüzük 60’a göre söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bozdağ, açtım.
VI.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
9.- Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın, Türk Ticaret Kanunu’yla ilgili sözlerine ilişkin
açıklaması
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın
Başkanım, Sayın Şandır konuşmasında, Ticaret Kanunu’yla ilgili, Grup Başkan
Vekili arkadaşımızla konuştuğunu söylediler. Doğrudur, bizim de buna itirazımız
yok. Biz o çerçevede bir çalışmanın yapılmasına taraftarız. Ama,
bir hususun altını çizmekte fayda var, o nedenle elimde bir tutanak var:
23’üncü Dönem, Üçüncü Yasama Yılı, 22’nci Birleşim, 26 Kasım 2008 Çarşamba. Tutanakta,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Faruk Bal konuşuyor ve
konuşmasında diyor ki: “Bu kanunun iyileştirilmesi gerekmektedir. Kanunu
külliyen ortadan kaldırmak çare değildir. İşte, birinci olarak, Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, hukuk hafızasını reddeden, hukuk kültürünü reddeden,
mevcut uygulamayla elde edilmiş alışkanlıkları sıfırlayan bir anlayışa, bu
şekildeki bir kanunlaştırmaya karşıyız. Çünkü, bu
tasarı kabul edildiği takdirde yargı boşluğa düşecektir, ekonomi boşluğa
düşecektir. Her iki boşluktan ortaya çıkan sonuç gayet nettir, hepimiz
görüyoruz.” diyor ve “Biz bunun kanunlaştırılmasına karşıyız.” diyor.
Biz onun üzerine dedik ki:
“Komisyon kuralım.” Üç tane komisyon kuruldu bu konuyla ilgili. “Uzlaşılsın, ne
denirse biz varız.” dedik, şimdi tekrar yineliyorum: AK PARTİ Grubu olarak,
bundan sonra kurulacak bir başka komisyonun -Meclis Başkanımızın riyasetinde
veya uygun gördüğü şekilde- uzlaştığı metne biz varız, bizim itiraz ettiğimiz
hiçbir şey yok. Yalnız, Milliyetçi Hareket Partisinin de burada verdiği sözün
arkasında durması lazım.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Bozdağ.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Bekir Bey, siz durun sözünüzün arkasında.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Sayın Başkan…
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Sen bu sözü söylerken önce Başbakana bir sor.
BAŞKAN – Sayın Çelik, söz
talebiniz var. Ne için istemiştiniz?
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Grup
önerisi üzerinde bir görüşümü belirtmek istedim.
BAŞKAN – Böyle bir usul yok
ki Sayın Çelik, böyle bir usulümüz yok. Grup önerisiyle ilgili 4 milletvekili…
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Bir
dakikada bitireceğim.
BAŞKAN – Olur mu Sayın Çelik!
İç Tüzük gereği 4 milletvekiline, 2 lehte, 2 aleyhte olmak üzere 4 kişiye söz
verdik, 4 sayın milletvekiline.
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Ama
Bekir Bey’e söz verdiniz!
BAŞKAN – Hayır, onunki
sataşmayla ilgili. Grup Başkan Vekili…
Sayın Sakık,
sizin söz talebiniz niye?
SIRRI SAKIK (Muş) – 60’a göre
söz istiyorum. Yanlış bir anlaşılma var, grubumuzla bir uzlaşma olduğu
söyleniyor.
BAŞKAN – Sayın Sakık, buyurun.
10.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakık’ın, AK PARTİ Grubu
önerisiyle ilgili grubuna söz verilmediğine ilişkin açıklaması
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Şimdi, bu öneri okunduğunda
ilk müracaat eden bendim. Sonra grupların kendi aralarında anlaşma olduğu
söyleniyor. Eğer anlaşma olmuş olsaydı bizim grubumuzdan da bir arkadaşımızın
çıkıp bizim düşüncelerimizi ifade etmesi gerekiyordu. Ne yazık ki zaman zaman Adalet Kalkınma Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi ve
Milliyetçi Hareket Partisi uzlaşınca bütün Parlamento uzlaşmış gibi gözüküyor,
bu adil değil. Onun için “Adil olun.” dedim ve ilk ben seslendiğimde de diğer
gruplardan kimse seslenmemişti ama bizi yok saydınız, bizi görmediniz. Yani
grubumuza karşı bu tutumunuzu kınıyorum.
BAŞKAN – Sayın Sakık, ben de sizi kınıyorum! Çünkü olay Başkanlık Divanı
ve Meclis Başkanının yönetimiyle ilgili değil, sizin de ifade ettiğiniz gibi, 3
grup başkan vekilinin ve sizin kendi aranızdaki anlaşmayla ilgili.
Teşekkür ediyorum.
SIRRI SAKIK (Muş) – Efendim,
bizim Grup Başkanımızın bu konuda uzlaşısı yok, Grup Başkanımızla görüşülmemiş.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın
Başkanım, BDP Grup Başkan Vekiliyle bu uzlaşmayı yaptık.
SIRRI SAKIK (Muş) – Söyleyen
arkadaşlarımız haksızlık ediyorlar. Ben Grup Başkanıyla görüştüm, böyle bir
görüşmenin olmadığını söylüyorlar.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın
Başkanım, BDP Grubu Başkan Vekili Ayla Akat Ata
Hanımefendi’yle de görüşüldü.
SIRRI SAKIK (Muş) – Bu konuyu
görüşmediniz.
III.-YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma
Partisi grup önerisini…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Yoklama yapın, yoklama…
BAŞKAN - …oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Yoklama yapın! Sesleniyorum, “yoklama” diyorum!
BAŞKAN – Tamam, yoklama
talebiniz varsa yerine getiririz Sayın Anadol.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Deminden beri söylüyorum Sayın Başkan!
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Efendim Sayın Çelik?
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) –
Yerimden bir açıklama yapmak isterim.
BAŞKAN – Sayın Çelik, İç
Tüzük’e bakarsak…
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) –
Efendim, baktım.
BAŞKAN – İç Tüzük hükümlerini
biz uyguladık.
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Kısa
bir açıklama yapmak isterim. İç Tüzük müsaade ediyor.
BAŞKAN – Hayır, olmaz Sayın
Çelik. Başka bir konuda isteyebilirsiniz. Bu konuyla ilgili İç Tüzük hükmü
açık.
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – İç
Tüzük belli, 69’a göre…
BAŞKAN – Sayın Çelik, siz, İç
Tüzük’te olmayan hakları vermemizi istiyorsunuz! Bu mümkün değil.
Yoklama talebinde bulunan
sayın milletvekillerinin isimlerini tespit edeceğim: Sayın Anadol,
Sayın Okay, Sayın Aslanoğlu,
Sayın Altay, Sayın Keleş, Sayın Süner, Sayın Özyürek, Sayın Ekici, Sayın Barış, Sayın Tütüncü, Sayın Oksal,
Sayın Ünsal, Sayın Genç, Sayın Koçal, Sayın Hacaloğlu, Sayın İçli, Sayın Güner,
Sayın Susam, Sayın Ağyüz ve Sayın Köktürk.
Yoklama için üç dakika süre
veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- Genel
Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK PARTİ
Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma
Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Gündemin “Oylaması Yapılacak
İşler” kısmında yer alan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türk Kültür ve
Sanatları Ortak Yönetimi (TÜRKSOY) Arasında Türksoya
İlave Arsa Tahsisi Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı’nın açık oylamasına başlıyoruz.
X.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi (TÜRKSOY)
Arasında Türksoya İlave Arsa Tahsisi Hakkında
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/423) (S. Sayısı: 532) (x)
BAŞKAN - Daha önce açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılması kabul edilmişti.
Şimdi oylama için üç dakika
süre vereceğim.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylamaya
başlandı)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, bu konudaki tutumunuz hakkında söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu
konuda, bu oylamalarla ilgili tutumunuz hakkında, dün yaptığınız hata
dolayısıyla, 63’üncü maddeye göre tutumunuz hakkında…
BAŞKAN – Sayın Genç, dün hata
yapmadım. O dün, dünde kaldı. Ben oylamayı başlattım.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır
efendim, dün yaptığınız iş hatalı.
BAŞKAN – Sayın Genç…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bakın,
İç Tüzük’ün 13’üncü maddesinin ikinci fıkrası var. Lütfen usul tartışmasını
açın. Ben 63’üncü maddeye göre tutumunuz hakkında söz istiyorum çünkü çok açık
bir hata yaptınız, çok açık bir hata.
BAŞKAN – Sayın Genç,
Başkanlık Divanı hata yapmadı.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hem
oylamada hata yaptınız…
BAŞKAN - Sayın bakanlar, 3
bakan, 3 sayın bakan…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bakın,
Sayın Başkan, bir Meclis Başkanı “Kanun kabul edilmiştir.” dedikten sonra kendi
kendisine gelip de o oylamayı iptal edemez. 13’üncü maddenin…
BAŞKAN – Sizin söylemenizle
mi iptal edeceğiz Sayın Başkan?
KAMER GENÇ (Tunceli) – 13’üncü
maddenin ikinci fıkrasını okursanız orada der ki: “Eğer oylamalarda hata
yapılmışsa, birleşim içinde anlaşılırsa Başkan usul tartışması açar, ona göre
karar verir.”
Bakın, 13’üncü maddenin
ikinci fıkrasını okuyun. Siz, oylama yapılmış, ilan etmişsiniz, “Kabul edildi.”
dediniz. Arkasından geldiniz “Ben
oylamayı iptal ediyorum…” Bu sizin yetkinizde değil. Onun için lütfen bu konuda
bir tartışma açın.
BAŞKAN – Sayın Genç, o konu
dünde kaldı, tam yirmi dört saat önceydi. Teşekkür ediyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Efendim, dünle ilgisi yok. Efendim, burada öyle dün mün
yok. Bakın, İç Tüzük’ü bilmiyorsunuz. Bari hiç olmazsa bileni, doğru söyleyeni
dinleyin.
BAŞKAN – Sayın Genç, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda sayın milletvekillerine, Başkanlık
Divanına hitap ederken bir defa hitap tarzınızı düzeltin lütfen.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Efendim, bakın, Sayın Başkan, size doğrusunu söylüyorum.
BAŞKAN – Biliyorsunuz,
bilmiyorsunuz… Bunu siz bilecek değilsiniz.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Efendim, bakın, dün usul hatası yaptınız. Siz Türkiye Büyük Millet Meclisinde
bir kanun kabul edilmiştir dedikten sonra oradan dönüp de o kanunu yeniden
oylayamazsınız.
BAŞKAN – Sayın Genç, yargı
yolu vardır, yargıya gidersiniz.
KAMER GENÇ (Tunceli) - İç
Tüzük’ün 13’üncü maddesini okuyun efendim. İç Tüzük’ün 13’üncü maddesinin
ikinci fıkrasını okuyun, okuyun efendim. Ancak bu konuda Genel Kurul karar
verebilir. Yani siz kabul edildiğini ilan ettiğiniz bir kanunda…
BAŞKAN – Sayın Genç, yargı
yolu açık biliyorsunuz, yargıya gidebilirsiniz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Yargı
yoluyla ilgisi yok Sayın Başkan. Burada usulsüzlük yapıyorsunuz. Tutumunuz
hakkında 63’üncü maddeye göre söz istiyorum; söz vermek zorundasınız.
BAŞKAN – Sayın Genç, oylama
devam ediyor, oturun yerinize lütfen.
KAMER GENÇ (Tunceli) -
Efendim, tutumunuz hakkında söz istiyorum, 63’üncü maddeye göre söz istiyorum
efendim.
BAŞKAN – Oturun lütfen.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Efendim?
BAŞKAN - Oylama bitsin,
oturun lütfen.
KAMER GENÇ (Tunceli) -
Oylamadan sonra verin, peki.
(Elektronik cihazla oylamaya
devam edildi)
BAŞKAN - Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi (TÜRKSOY) Arasında Türksoya İlave Arsa Tahsisi Hakkında Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın ikinci açık oylaması
sonucu:
“Kullanılan
oy sayısı : 194
Kabul : 194 (x)
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
|
Murat Özkan |
Harun Tüfekci |
|
Giresun |
Konya” |
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, ben yine isteğimde ısrar ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun,
İç Tüzük’ün 63’ üncü maddesi gereğince üç dakika süre veriyorum tutumum
hakkında.
Buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Peki,
teşekkür ederim, sağ olun.
BAŞKAN - Lehte mi, aleyhte
mi?
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Aleyhte efendim.
SIRRI SAKIK (Muş) – Ben de
lehte-aleyhte bir şey istiyorum yani.
XI.- USUL
HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- 532 S. Sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu Birleşimde yapılan açık
oylamasından sonra kabul edildiğinin açıklanması, ancak verilen aradan sonraki
oturumda, tasarının oylamasında üç bakanın vekâleten oy kullandığı ve bu
nedenle toplantı yeter sayısının olmadığı anlaşıldığından açık oylamanın
Başkanlıkça tekrarlandığı; İç Tüzük’ün 13’üncü maddesine göre, öncelikle usul
görüşmesi açması gerektiği hâlde, bu hususa uymadığı gerekçesiyle Başkanın
tutumu hakkında
KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Büyük Millet Meclisinde herkesin görevini İç Tüzük’e, Anayasa’ya göre
uygun yapması lazım; bu, yaptığımız yeminin de bir gereği.
Şimdi, dün burada çok vahim
bir hata işlendi. Evvela bir oylama yapıldı. Oylamayı Sayın Meclis Başkan
Vekilimiz açıkladı: “Toplantıya 185 kişi katılmış, 183 kabul, 2 ret; kanun
kabul edilmiştir.” dedi ve bizim itirazlarımızı daha dinlemeden oturumu
kapattı, çıktı dışarı. Biz de ondan sonra geldik, baktık ki bu 185 oy içinde 3
tane bakana vekâleten oy kullanılmış. Şimdi, bakanlar vekâleten oy
kullanabilir. Dolayısıyla bakana vekâleten kullanılan oy karar yeter sayısında
sayılır ama toplantı yeter sayısında sayılmaz arkadaşlar. Anayasa’nın 96’ncı
maddesine göre Türkiye Büyük Millet Meclisi üçte 1 çoğunlukla toplanır, bu da
184 kişi. Şimdi, Sayın Başkan -bunu gayet biliyordur, bilmesi de lazım- burada
182 kişiyle “Kanun kabul edilmiştir.” dedi. Şimdi, biz itiraz ettik, kendisi
altıyı yirmi geçe, dün, beş dakika ara verdi, tam yediyi on beş geçeye kadar biz burada bekledik, elli beş dakika arkadaşlar.
Yani, şimdi AKP getiriyor “Saat 23.00’e kadar çalışalım.” diyor; bu haksızlık.
Siz dün beş saat Meclisi çalıştırmadınız, gelmediniz, gitmediniz, Başkanınızın
keyfî davranışları üzerine. Şimdi burada Meclis Başkanı ikinci oturumu açınca
dedi ki: “Efendim, bu ‘Kabul edilmiştir.’ diye deklare ettiğim kanunun
oylamasını iptal ediyorum.” Bunu yapamaz arkadaşlar. İç Tüzük’ümüzün 13’üncü
maddesinin ikinci fıkrasında der ki: “Oylamalarda hata yapılmışsa, birleşim
esnasında bu hata anlaşılırsa Başkan usul tartışması açar, takip edilecek yolu
belirler.”
Burada yapılması gereken konu
şuydu: Başkan usul tartışması açardı. Yani, usul tartışması neydi? Toplantı
yeter sayısı olmadığı hâlde, farkına varmadan ben hata ettim, “Kanun kabul
edilmiştir.” dedim… O zaman ne yapmamız lazım? Genel Kurulun oyuna başvurması
lazım, çünkü değerli arkadaşlar eğer bu yolu açarsak, yani Meclis Başkan Vekili
veya Meclis Başkanı kabul edilmiş bir kanunu kendi iradesiyle bir oturum sonra
gelip derse ki… “Yeniden oylama yapalım.” diyebilir mi? Bu, Genel Kurulun
iradesine bağlı bir durumdur.
O bakımdan, şimdi kendisinin tekrar Genel
Kurulda usul tartışması açması lazımdı ve yeniden bir oylamaya gitmesi lazımdı.
Bunlar İç Tüzük’ün gerekleridir. Onun için, evvela burada İç Tüzük’ü… Meclisi
doğru dürüst yönetelim. Arkadaşlar, dürüstlük parayla satılmıyor ki alıp
sizlere verelim. Maalesef, işte dürüstlük parayla satılsa alıp vereceğiz ama
satılmıyor. O bakımdan yani…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) – Evet,
Sayın Başkan cümlemizi tamamlayayım.
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın
lütfen.
KAMER GENÇ (Devamla) – Evet,
onun için, yani her makamdan her yerde bulunan arkadaşlarımızın bu makamı
dürüst, tarafsız şekilde yapması lazım. İşte, dürüstlük ve tarafsızlık parayla
satılmadığı için, bunu alıp da bazı kişilere vermek imkânımız olmadığı için,
bunu artık insanların kendi ruhlarında ve benliklerinde buna alıştırmaları
lazım.
Şimdi, saat 23.00’e kadar,
burada her gün getirip de grup kararıyla bu Meclisi saatlerce meşgul
edeceğinize gelin burada oturun, burada kararları, kanunları çıkaralım. Tayyip
Bey, şimdi kendisi keyfi istediği için Avrupa’ya gidiyor, yandaşlarını
dolduruyor, aile efradıyla uçaklara dolduruyor gidiyor, gönül eğlendiriyor; biz
de saat 23.00’e kadar burada kanun çıkaracağız! Böyle bir şey olur mu arkadaşlar?
Gelsin otursunlar. Buyurun, kaç tane bakan var? Böyle bir şey olur mu
arkadaşlar ya! Ya, bu Hükûmet nerede?
MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN
(Balıkesir) – Sana ne ya!
KAMER GENÇ (Devamla) – Evvela
bu Hükûmetin gelip bir sorumluluk duygusunu taşıması
lazım, gelip burada oturması lazım. Kendileri gidip de keyif çatıyorlar,
milletvekilleri sanki paryadır diye gelip burada, efendim, 23.00’e kadar
kalsınlar! Böyle bir şey olmaz sayın milletvekilleri.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) – Bu Hükûmete böyle bir hak tanımamak lazım. Saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Genç.
Tutumum lehinde söz isteyen
Sırrı Sakık, Muş Milletvekili.
Buyurun Sayın Sakık.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; biraz önce Adalet ve Kalkınma Partisinin önerisi
burada okunurken gruplar arası bir uzlaşı olduğu söyleniyor, oysaki grubumuz
orada oturuyor, bir uzlaşı yok. Üç parti anlaşıyor, “Uzlaşı var.” deniliyor.
Sonra, ilk müracaat eden ben
oluyorum. Sayın Başkan, bu benim hakkımdır, bir lütuf olarak bize
sunulmamalıdır. Yani gruplar kendi arasında anlaşsa bile benim önerimi dikkate
almak zorundasınız, ama ne yazık ki siz geldiğiniz günden bugüne kadar militan
ruhla hareket ediyorsunuz. İlk önce bir vicdan nakli yapmalısınız. Bir grubu
görmemezlikten gelemezsiniz, hakkımızı gasbedemezsiniz.
Yani siz orada tarafsız olmalısınız. Siz ve oradaki bütün Divan üyeleri ne
yazık ki taraflısınız BDP’ye karşı. Ondan sonra da dönüyorsunuz
bize zaman zaman “Ya, ne oluyor!” İşte, bu oluyor.
Bakın, ne oluyor? Siz saat
23.00’e kadar süreyi uzatmaya çalışıyorsunuz. Peki, seçimlere gideceğiz. Bu
yasalarla, bu Anayasa’yla, bu mevcut Siyasi Partiler Yasası’yla seçim olur mu?
Yani hepinizin kaderi Sayın Başbakanın iki dudağı arasında. Böyle bir demokrasi
olur mu? Hepinizin eli yüzünüzde, kaderinizi nasıl tayin edecek 3 tane genel
başkan; bunlar tartışılmıyor, bunlar konuşulmuyor. Geliyoruz burada farklı
şeyler tartışıp konuşuyoruz.
Üç parti. Tabii, bu ülkenin
üç beyazları kendi aralarında hazineden pay alıyor. Bakın, Adalet ve Kalkınma
Partisi 186 trilyon 500 milyar, Cumhuriyet Halk Partisi 83 trilyon 500 milyar,
Milliyetçi Hareket Partisi 57 trilyon para alıyorsunuz.
Peki, bu parti veyahut da
grubu olmayan partiler sizin köleniz midirler? Bu nasıl bir demokrasi? Gelin,
işte bunları değiştirelim. Gelin, adil bir seçim yasası, yüzde 10’luk barajı
oturup konuşalım. Ama bunları yapmıyorsunuz, yeniden nasıl nemalanırız, yeniden
nasıl iktidar olabiliriz… Vallahi, bir yer yerden para çalmakla bir yerden oy
çalmak arasında hiçbir fark yoktur ve siz yıllardır halkın iradesine ipotek
koyarak, halkın oyunu çalarak burada iktidarınızı sürdürüyorsunuz.
Dün Sayın Başbakan grubunda
söylüyor: “Siyaset ilkeli olmalı.” Evet, ilkeli olmalıdır, adil olmalıdır ama
ahlaklı da olmalıdır. Yani siz nemalanacaksınız diye dünyanın hiçbir yerinde
olmayan yüzde 10’luk barajı getireceksiniz, mağdurların önüne bir set gibi
çekeceksiniz, sonra da ilkeden, adaletten, haktan, hukuktan bahsedeceksiniz!
Bu, hak ve hukuk, adalet değildir.
Zaman açısından sıkıntım var.
Eğer gerçekten önümüzdeki
dönem Türkiye’yi demokratikleştirme süreci olarak görülüyorsa…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Sakık, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Yeni
bir Anayasa’dan bahsediyorsak bütün renklerin, bütün iradelerin bu Parlamentoya
yansıması gerekir. Onun için, bu önemli yasaları birlikte değiştirelim. Yoksa
holdinglere yeniden yasalar, yeniden aflar çıkararak, yeniden seçimler için
halkın ağzına bir parmak bal ve diğer taraftan asıl yeni arka bahçeler
yaratarak seçimlere gitmek bu ülkede özgürlükleri hayata geçirmez. Onun için,
Parlamentoyu göreve davet ediyoruz. Herkesin yüreğinde bir vicdan nakli yaparak
önümüzdeki dönem halkın iradesinin Parlamentoya yansıması gerekir,
renklerimizin Parlamentoya yansıması gerekir; olmazsa, yeniden Türkiye acı dolu
günler, yıllar yaşar. Buna hiç kimsenin hakkı yoktur. Yani iktidar uğruna,
Türkiye'nin iç barışıyla hiç kimsenin oynamaya hakkı yoktur. Kimse diktatörlüğe
doğru değil herkes demokrasiye doğru hareket hâlinde olmalıdır.
Teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Sakık.
Tutumum aleyhinde söz isteyen
Behiç Çelik, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın Çelik.
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinize saygılar sunuyorum.
Biraz önce burada grup başkan
vekilleri, iktidar partisinin grup önerisi üzerinde görüşlerini beyan ettiler.
Bu grup önerisi üzerinde ben de bir milletvekili olarak kendi görüşlerimi yüce
heyetinize arz etmek istedim, ancak bu mümkün olmadı.
Buradan şunu ifade etmek
isterim ki, maalesef hem Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma yapısı, ortamı
hem yürütmenin, icranın başında olan Hükûmetin
çalışma esas ve usulleri ve Hükûmete bağlı olan
bürokrasinin çalışma esas ve usulleri, Türkiye’nin neresine gidersek gidelim,
gördüğümüz tablo, ne yazık ki, AKP İktidarının Türkiye’yi otokratik
bir yönetime doğru sürüklediği imajını bütün halkımıza ve kamuoyuna veriyor.
Şimdi otokrasi, otokrasiye
teşebbüs eden, diktatöryal eğilimlere yönelen kim
olursa olsun en büyük zararı önce kendisine verir ve ülkelerine yazık ederler,
milletine yazık ederler.
Şimdi burada, biz, özellikle
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak iktidar partisinin yöneticilerini
sürekli olarak bu hususta uyarıyoruz. Ancak bu kale alınmıyor. Çünkü elde
edilen güç öyle kullanılıyor ki, bu güç, insanları, kendi dengelerini dahi
şaşırtarak artık kontrolden çıkartıyor. Tarihte nice gücünü, elindeki
imkânlarını kontrol edemeyen ve yüce Allah’tan korkmayan ve insanlara zulmeden
zavallılarla doludur tarih. Yani biz arzu ederiz ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin
aynı zamanda vatandaşı olan Başbakanın ve ekibinin de böyle bir zavallı
konumuna düşmemesini yürekten biz MHP olarak arzu ederiz.
SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) –
Sensin zavallı!
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) –
Değerli milletvekilleri, dün Tarım Bakanı sorulara cevap verdi bu kürsüden.
Bayramda dolaştık. Köylü perişan, çiftçi perişan. Limon
25 kuruş -Anamur’a gidiyoruz- muzun kilosu 110 kuruş ve çiftçinin yarıdan
fazlası icralık duruma girmiş ve en son, yine bir eğitim iş kolundaki
sendikanın…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) -
…vermiş olduğu istatistikler, bugün Öğretmenler Günü olmasına rağmen,
öğretmenlerimizin büyük bir borç batağı içerisinde olduğunu, yüzde 80’e
yakınının kredi kullandığını ve perişanlık içinde olduğunu bir tablo olarak
bize gösteriyor.
Haydi, bu Genel Kurul olarak,
AKP Grubuyla birlikte, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu, CHP Grubu el ele
verelim, bu sorunları çözelim. Buna tevessül edilmiyor. Birileri dayatıyor
“Şunu yapacağız, bunu yapacağız.” ve Genel Kurula angarya çalışması şeklinde bunlar
dayatılıyor.
Ben bu görüşlerimi bir
dakikadan az bir sürede ifade etmek için, arz etmek için söz almıştım. Sayın
Başkan ne yazık ki bu hakkı tanımadı.
Demokraside en zirveye
ulaşalım, el ele verelim, Türkiye’mizi yüceltelim, büyük Türk milletini, mazisinde
olduğu gibi, şanlı ve müreffeh kılalım el ele ama buna tevessül edilmiyor. Onun
için, bu konularda dikkatinizi çekmek istedim.
Teşekkür ederim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Çelik.
Tutumum lehinde söz isteyen
Tayfun İçli, Eskişehir Milletvekili.
Buyurun Sayın İçli.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) –
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, sizleri saygıyla selamlıyorum.
Divanın tutumunun lehinde söz
aldım. Niçin söz aldım değerli arkadaşlarım? Çünkü,
son dönemlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi Divanındaki uygulamalar, fiilî
uygulamalar, artık gelenek hâline geldi. Divan, Anayasa, yasa ve İç Tüzük
hükümlerini bir tarafa bırakarak kendi uygulamasını, çoğunluk oyuyla yani AKP
oylarıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinin geneline bir açıdan fiilî olarak
kabul ettiriyor.
Değerli arkadaşlarım, burada
hep konuşuldu, birçok hatip bunu dile getirdi. Geçtiğimiz hafta Türkiye Büyük
Millet Meclisinde uluslararası sözleşmelerle ilgili kanun oylamaları yapılıyordu.
85 milletvekili arkadaşımız, bir tarafta hacda iken bir tarafta Türkiye Büyük
Millet Meclisinde oy kullandı ve o yeterli oy kabul edilmek suretiyle birçok
kanun teklifi, tasarısı burada kanunlaştı. Şimdi, biraz evvel Sayın Kamer
Genç’in dile getirdiği başka bir uygulamada da bunu net olarak görüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, İç
Tüzük’ümüzün 13’üncü maddesinin birinci fıkrası “Başkanlık Divanı, kanunlar ve
İçtüzük gereğince verilen görevleri yerine getirir.” hükmünü taşımaktadır ve
devam etmektedir ikinci fıkradaki düzenleme, “Genel Kuruldaki oylamalarda ve
seçimlerde önemli bir yanlışlık olduğu iddia edilirse, Başkan usul görüşmesi
açabilir ve gerekirse oya başvurarak düzeltme yapar. Yanlışlık birleşimden
sonra anlaşılırsa Meclis Başkanı, Divanı toplayarak takip edilecek yolu
kararlaştırır.” dedikten sonra diğer amir hükümleri de bu İç Tüzük’ün 13’üncü
maddesinde çok açık olarak ortaya koyar.
Şimdi, bakıyoruz, bu, bugün
gündeme getirilen konuda bir açık İç Tüzük ihlali var. Ama biraz evvel size
aktardığım, okuduğum İç Tüzük’ün 13’üncü maddesine göre, geçtiğimiz hafta
yapılan oylamada da… Çünkü gazeteler yazdı, çünkü Türkiye Büyük Millet
Meclisinde açık oylama yapılmıştır, hangi milletvekilinin oy kullandığı çok
açık olarak burada gözükmektedir. Ama aynı şekilde bazı milletvekillerinin
-pasaport kontrolünden, İçişleri Bakanlığından istendiği takdirde- o tarihlerde
Suudi Arabistan’a gittikleri, Suudi Arabistan’da oldukları da kayıt altındadır.
O zaman, İç Tüzük’ün 13’üncü maddesinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanınca... Başkan vekilince değil… Bu, açıkça kanuna, İç Tüzük’e aykırılık…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın İçli.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) –
“…oylamalarda ve seçimlerde önemli bir yanlışlık olduğu iddia edilirse…” Bu
artık iddianın da ötesine geçmiştir. Bunun derhâl Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanınca işleme alınması ve bunun gereğinin yapılması lazım.
Ama değerli arkadaşlarım
-biraz evvel de lehinde onun için söz aldım- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanı, Anayasa ve İç Tüzük’ü hiçe saymakta, kendi uygulamalarını bir
gelenek olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna dayatmaktadır. O
açıdan, “Sayın Başkan Vekilinin uygulaması, Divanın uygulaması yerindedir.”
diyorum, burada ironi yapıyorum, gelenek hâline getirilmektedir. Bu, kabul
edilemez değerli arkadaşlarım.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, dünkü
19’uncu Birleşimde 532 sıra sayılı Kanun Tasarısı oylanmış ve oylama sonucu
“kabul” olarak açıklanmıştı. Ancak oylamanın ardından Divanca yapılan
incelemede, 3 bakanın vekâleten oy kullandığı ve bu nedenle toplantı yeter
sayısının olmadığı anlaşılmıştır. Başkanlık, toplantı yeter sayısının
olmadığının anlaşılması üzerine, usul tartışmasına da gerek görmeden oylamayı
tekrarlattırmıştır. Tutumum doğrudur, tutumumda bir değişiklik olmamıştır.
Sayın milletvekilleri,
birleşime kırk beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
18.32
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:
19.16
BAŞKAN: Başkan
Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Yusuf COŞKUN (Bingöl), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20’nci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
Alınan karar gereğince sözlü soru
önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1'inci sırada yer alan, Türk
Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
X.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Türk
Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2'nci sırada yer alan, Türk
Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
3.- Türk
Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer alan,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği
Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
4.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği
Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/594) (S. Sayısı: 510)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer alan,
Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un; Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının
Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
5.- Kütahya
Milletvekili Soner Aksoy'un; Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik
Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu Raporu (2/340) (S. Sayısı: 395)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5’inci sırada yer alan, Konya
Milletvekili Kerim Özkul ile 7 Milletvekilinin; Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız.
6.- Konya
Milletvekili Kerim Özkul ile 7 Milletvekilinin; Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/781, 1/958) (S. Sayısı: 571) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 571 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan
karar gereğince bu teklif İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun
olarak görüşülecektir. Bu nedenle, teklif, tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde
görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı
oylanacaktır.
Teklifin tümü üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Engin Altay, Sinop Milletvekili.
Buyurun Sayın Altay.
Sayın Altay süreniz yirmi
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY
(Sinop) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Tabii, bugün burada
görüştüğümüz kanun teklifi bir torba kanun. Bir maddesi Millî
Savunma Bakanını, bir maddesi Devlet Bakanını, bir maddesi Millî Eğitim
Bakanını, bir maddesi İçişleri Bakanını, bir maddesi Tarım Bakanını
ilgilendiriyor, ama biz bunu, hem torba hem temel kanun olarak görüşüyoruz; 6
bakanı ilgilendiren bir kanun görüşüyoruz, Genel Kurul sıraları boş, Hükûmet sıraları boş, Hükûmeti
temsilen bir Sayın Devlet Bakanımız yerinde.
Sayın milletvekilleri, bugün
Öğretmenler Günü. Bir öğretmen milletvekili olarak Millî Eğitim Bakanlığıyla
ilgili maddeler de barındırdığı için önce müsaade ederseniz bu konuda birkaç
söz etmek istiyorum.
Şimdi, Sayın Başbakan her
vesileyle “Öğretmenlerin hayat standartlarını artırmak için büyük hamleler
yaptık.” diyor ancak nedense Resmî Gazete dâhil, Millî Eğitim Bakanlığı kaynakları,
verileri dâhil hiçbir resmî belge Başbakanı doğrulamıyor. Dolayısıyla Başbakan
hem öğretmenlere hem Parlamentoya hem aziz milletimize eksik ve yanlış bilgi
veriyor. Bakın çok net, çok somut bir iddia ortaya koyuyorum: 2002 yılında
ortalama bir öğretmen maaşı, yoksulluk sınırı endeksine göre öğretmenin maaşı
giderlerinin yüzde 52’sini karşılıyor idi, 2002’de, sizin Türkiye’yi
devraldığınız senede. Bugün itibarıyla, hatta 2009 itibarıyla bu sayı daha da
arttı, 2010 verileri elimde yok ama, 2010 yılında bir
öğretmen maaşı giderlerinin yüzde 46’sını karşılıyor.
Sayın milletvekilleri, bu
nasıl öğretmenin hayat standardını artırmaktır, ben bunu anlamadım!
Her 24 Kasımda öğretmenlerle
ilgili hamaset yaparak öğretmenlere saygısızlık yapıyoruz; milletvekilleri
olarak biz de yapıyoruz, Hükûmet de yapıyor. Rica
ederim! Öğretmene verilen değer cumhuriyetin ilk yıllarındaki gibi olsa,
öğretmenin toplumdaki konumu cumhuriyetin ilk yıllarındaki gibi olsa bugün
Türkiye’de yaşanan hemen hemen hiçbir olumsuz olay
yaşanmamış olurdu.
Eskiden, öğretmen,
cumhuriyetin ilk yıllarında hâkim kadar, savcı kadar, kaymakam kadar saygın bir
meslek erbabıydı, bugün yeri geldi mi yetiştirdiği polisi tarafından coplanan,
biber gazına maruz bırakılan, yeri geldi mi tutuklanan, cezaevine atılan şüpheli,
suçlu, potansiyel suçlu gibi görülen bir konumda.
Sayın milletvekilleri, sizden
önce, AKP’den önce Türkiye’de senede ortalama 8 bin öğretmen emekli olur idi,
sizinle birlikte öğretmenleri mesleğinden, Millî Eğitim camiasından o kadar
soğuttunuz ki bu rakam 18 binlerde. AKP ortalaması budur, 2003’ten 2010’a
kadar.
Şimdi, bu nasıl hayat
standardı yükseltmek? Yani mutsuz, borçlu, kendini geliştirmeyen, verimi düşük,
saygınlıktan yoksun bir kutsal mesleği burada anmak marifet değil. Siyasetle
gelinen yerler çözüm üretme yerleridir, ağlama yerleri değildir. Hep söylenir
“Dev yatırımlar yaptık…” Ne diyor Millî Eğitim Bakanımız bugün: “Devasa
yatırımlar yaptık. Bütçedeki payımız rekor düzeyde.”
Şimdi, sayın milletvekilleri,
konsolide bütçe yatırım ödeneğinden, konsolide bütçe
yatırımından Millî Eğitim Bakanlığı yatırımlarına ayrılan payı 2011
Programı’nın kırk sekizinci sayfasını açın bakın, 1998’de yüzde 37 ayrılmış. Hadi “O zaman sekiz yıllığa geçiş vardı.” diyebilirsiniz,
devraldığınız 2002’de yüzde 22. Sizden sonra bu sürekli, periyodik olarak
düşmüş ve 2011’de yüzde 9! Allah aşkına yüzde 22’den devralıp, yüzde 9’a
düşürüp “Devasa yatırım yaptık.” denir mi? Böyle bir şey söylenebilir mi? Hangi
ahlakla, hangi anlayışla, hangi nezaket üslubuyla bunu söyler bir Hükûmet yetkilisi? Yalandır, yalandır.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Ne iş
yapıldığına bak sen.
ENGİN ALTAY (Devamla) – Fikri
Bey, bir şey biliyorsan gel burada konuş kardeşim!
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Ne iş
yapıldığına bak sen. Kaç derslik yapıldığına bak sen.
BAŞKAN – Sayın Milletvekili,
lütfen…
ENGİN ALTAY (Devamla) –
Şimdi, bu konuda örnekleri çoğaltmak mümkün. Gayrisafi
yurt içi hasıla, konsolide bütçenin Millî Eğitim
Bakanlığı bütçesinin oranlarına bakıyoruz, gözle görülür, elle tutulur bir
artışınız yok. Ha, şimdi diyorsunuz ki: “Efendim, biz 150 bin derslik yaptık.” Yıllardır söylüyorum, bir Millî Eğitim Bakanlığı yetkilisi bu
kürsüye gelsin; gerek yok, bir Hükûmet partisinden
milletvekili gelsin, Millî Eğitim Bakanlığının 2002 yılı İstatistik
Yıllığı’ndaki derslik sayısını göstersin, Millî Eğitim Bakanlığı 2010
İstatistik Yıllığı’ndaki derslik sayısını göstersin, eğer 150 bin tane artış
var ise resmî olarak, ben bu salonu terk ederim. Yok böyle bir şey
kardeşim! Şimdi bu ayrı…
Asıl can alıcı noktamız -bu
kürsüden hızlı girdik- Millî Eğitim Bakanlığı bünyesindeki, özel öğretim
kurumlarındaki, cezaevlerindeki, üniversitelerdeki tüm öğretmenlerimin ben de
gününü kutluyor, hepsinin ellerinden öpüyorum. Ama geçen sene 24 Kasımda
söylediğimi gene söylüyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir üyesi olarak,
sekiz yıldır burada bulunan bir üye olarak, sekiz yılda öğretmen sorunlarının
çözümü noktasında bir arpa boyu yol alamamış bir Meclisin üyesi olarak ben
kendi payıma Türkiye'nin öğretmenlerinden özür diliyorum. Beklerim ki Hükûmet de özür dilesin. En azından bugüne kadar
yapamadıkları için özür dilesin.
Şimdi “Öğretmenlik kutsal
meslektir.” demekle bu iş olmaz. Öğretmenlik kategorize edilemez, parametrelere
bölünemez.
Şimdi Türkiye’de kanayan iki
tane yara var: Bir sözleşmeli öğretmenler var, bir de atanmayan öğretmenler
var. Sistem dışında 300 bin, sistem içinde 70 bin öğretmen kan ağlıyor. Bu
toplumsal bir sorun. Müteaddit defalar söyledim, söyledik: “Bir hükûmet bu soruna duyarsız kalamaz, kalmamalı.” dedik, “Bu
konuda verilmiş sözler var.” dedik, “Sayın Başbakanın 2002’de İzmir’de,
Antep’te, Samsun’da, İstanbul’da verdiği sözler var, çok ciddi sözler var,
bunlar yerine getirilsin.” dedik, yok. 27 Aralık 2008’de önceki Millî Eğitim
Bakanı ne dedi: “Üç yıl sözleşmeli çalış, kadronu al kardeşim.” dedi. Böyle bir
işportacı mantığı zaten olmaz ama hani işportacı bir mantık bile olsa, ne oldu?
Aldı mı sözleşmeli öğretmenler kadro?
12 Mart 2010’da Maliye Bakanı
Şimşek ne dedi? “Kadro işi tamam.” dedi. Ne oldu?
13 Mart 2010’da Nimet Çubukçu
ne demişti? “Haziranda kadro işi tamam.”
Ya ayıptır! 1 Başbakan, 3
bakan 70 bin insana yalan söylüyor ya da verdiği sözü tutmuyor. Seçilmiş,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde Bakanlar Kurulu sıralarında oturma hak ve
salahiyetini kazanmış.
Burada iki şey lazım: Ya
sözlerini tutacaklar ya bu kürsüye gelecekler, 67 bin sözleşmeli öğretmenden
özür dileyecekler. O zaman ben onların siyasi ahlakına, etiğine inanırım,
onlara siyasetçi olarak saygı duyarım. Bu şekliyle, bir milletvekili, hele de
öğretmen bir milletvekili olarak benim bu bakanlara ve Başbakana saygı duyma
şartlarım ortadan kalkmıştır. Şimdi, bu bir manzara.
Sayın milletvekilleri, bu
Meclis bir gecede 320 bin geçici işçiyi kadroya aldı mı sizden önce? Aldı. Bu
Meclis bir saatte 6 bin vekil imamı kadroya geçirdi mi? Geçirdi. Bu Meclis iki
ayda da olsa Anayasa değiştirdi mi? Değiştirdi.
Şunu söylemek istiyorum:
Meclis muktedirdir. Peki, bu konuda bunca verilmiş söz varken, Türkiye'nin
seksen ilinden gelen iktidar milletvekilleri olarak sizin önünüze pazarda,
çarşıda, ilde, ilçede hiç bu sözleşmeli öğretmenler, atanmayan öğretmenler
durup da “Kardeşim, nedir bizim bu hâlimiz, buna bir çare.” demiyorlar mı?
Diyorlar. Siz bunları Hükûmete nakletmiyor musunuz?
Yok, siz Hükûmete bir şey söyleyemezsiniz, Hükûmet size söyler. Allah selamet versin ama 700 gündür
söz verip tutmayanların artık benim için saygınlıkları ortadan kalkmıştır.
327 bin eğitim fakültesi
mezunu var. Bu kanun içinde iki tane de üniversite açıyoruz, burada da yine
fen-edebiyat fakülteleri kuruyoruz. Kuralım. Köye okul açmak bile eskiden daha
ciddi bir işti. Karpuz yetiştirir gibi, kültür mantarı yapar gibi üniversite
yapıyoruz, çok yanlıştır. Karşı da çıkmayız, ayrı; yüksek öğretimde okullaşma
oranının artmasından yanayız, hiç tereddüt yok. Ama şu FATİH Projesi’nde olduğu
gibi temel var, kolonlar yapılmış, ne tuğla, ne kapı, ne çerçeve hiçbir şey
yok; temel, kolon, üstüne çatı; böyle bir mantık olabilir mi? Buna tek
kelimeyle şöyle derler bizde: “Ayranı yok içmeye atla gidiyor çeşmeye.”
Yaptığınız budur.
Şimdi bu 300 bin atanamayan
öğretmenin günahı, vebali 23’üncü dönem AK PARTİ Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyelerine aittir, bunların ahı, bedduası hepsi
üzerinizedir. Bir kere daha söyledim, sayın milletvekilleri, işsiz insan sudan
çıkmış balık gibidir. Balık yemesini biliyorsunuz. Balığı
gözünüzde canlandırsanıza. Bu çocuklar öğretmen olmuş, anneleri,
babaları türlü fedakârlıklar yapmış, “Çocuğum öğretmen olacak.” demiş ve daha
hazini sistemde 133 bin açık görülüyor. Hadi 300 binden geçtik, 133 bin
öğretmenin derhâl atanması lazım, derhâl. Fakat nedense, bu konularda IMF
dayatmaları, IMF politikaları, IMF hegemonyası Hükûmetin
de maalesef elini kolunu bağlamıştır. Ne hazin bir manzaradır! Tarımımızı,
ekonomimizi tamam da yani Millî Eğitim Bakanlığı Teşkilat Kanunu’nu, kadro kanununu da IMF’ye
teslim etmiş bir hükûmet olur mu sayın
milletvekilleri?
“Açık yok.” diyebilir mi
Sayın Bakan? “133 bin öğretmene ihtiyaç yok.” diyebilir mi? Dışarıda da 300 bin
öğretmen var. Bu nasıl bir iştir? Bu Millî Eğitim Bakanlığı ile Yükseköğretim
Kurulu arasında hiç mi bir koordinasyon olmaz, bir iş gücü planlaması hiç mi
olmaz? Bir yandan patır patır öğretmen yetiştirmeye
de devam ediyoruz.
Bakın, Sayın Cumhurbaşkanının
beğendiğim bir sözü var, size okuyayım: “Türkiye'nin içine düştüğü her
problemin arkasında öğretmene gösterdiğimiz ilgisizlik yatıyor.” İşin
ilgilileri olan size duyurulur.
Şimdi, Sayın Başbakan
eğitimle ilgili her vesileyle çok hamaset yapıp böyle janjanlı kampanyalar
açmakla meşgul, bunu da seviyor. Şimdi, bu sabah ya da dün dedi ki: “Benim
okuduğum ilkokulda 70 kişi bir derslikte ders gördük.” dedi. Başbakan,
sanıyorum, ilköğretimi herhâlde bir kırk yıl önce falan okumuştur. Şimdi, bu Hükûmet “150 bin derslik yaptık.” diye hep övünür. Sayın
Başbakan, senin okuduğun yıl zor yıllardı. Teknoloji gelişti, inşaat yapma
tekniği gelişti, Türkiye güçleniyor ama bugün Şanlıurfa’da 53 kişi bir
derslikte ders yapıyor; Bursa’da 38, İstanbul’da 46, Van’da 45, Adana’da 39.
Bunlar muhalefetin iddiaları değil, bunlar Millî Eğitim Bakanlığı kaynaklarının
rakamları sayın milletvekilleri. Manzara bu iken “Eğitimde çağ atladık.”
denilebilir mi?
FATİH Projesi’ne Sayın İnce
de değindi. Elbette teknolojiye karşı değiliz ama bugün itibarıyla
uygulanabilirliği olası olmayan bir proje ortaya getirildi, ütopik
bir proje. Benim aklıma şu geliyor: Şimdi burada firmanın ismini vermeyeceğim,
Grup Başkan Vekilime de birazdan söyleyeceğim. Bu işi bir firma alacak.
Türkiye’de ve dünyada bir sürü yazılım firması var, bilişim firmaları var ama
bu işi bir kişi alacak, bir firma alacak, bir malum firma alacak. 53 kişilik
derslikte 53 öğrencinin hepsinin e-mail adresi varsa bunu kur kardeşim. Sen
daha bugün yine Sayın Başbakanın söylediği ikili eğitim konusunda o kadar kötü
bir noktadasın ki önce mümkünse bunu çöz.
Bakın, sayın milletvekilleri,
Hükûmeti çürütüyorum kendi rakamlarıyla. 2002’de
ortaöğretimde 459 okulumuzda ikili eğitim vardı, sabahçı-öğlenci. Başbakan bu
sabah dedi ki “Tekli eğitim için büyük hamle yaptık, büyük yol katettik.” diye bir laf etti. Şimdi, katettiği
yola bakın Başbakanın. 2002’de 459 okulumuzda ikili eğitim var, 2010’da kaç
olsa iyi? 962. Bu nasıl yol alma? Bu tekli eğitimde nasıl yol alma, bu bir
hezimet, bu bir felaket!
Okul öncesindeki manzara
ibretliktir. Pedagojik olarak okul öncesinde ikili eğitim de olmaz ama bunlar
okullaşma oranını yüksek göstermek için böyle bir yola tevessül ettiler. Şimdi,
2002’de Türkiye’de 3.114 eğitim kurumunda, okul öncesi kurumda ikili eğitim
vardı. 2009’da kaç, biliyor musunuz? 8.588, bu… Bu çağda ikili eğitim. Ondan
sonra, FATİH Projesi… Al başına çal FATİH Projeni! Önce bu işi düzelt, eğitimin
temeli bu.
İlköğretime gelelim: 2002’de
8.526, 2010’da 7.540, bin düşüklük var. Nerede peki, bu 150 bin derslik nerede
kardeşim? Bu 150 bin dersliği görmek istiyorum. Yok, yalan, inanmıyorum.
Gelelim, görüştüğümüz kanun
tasarısının Kredi Yurtlar Kurumu Kanunu kısmına.
Şimdi, Türkiye’de
yükseköğretim bir kangren, yükseköğretimin çeşitli sorunları var. Bunlardan
birisi de barınma sorunu ve devlet ve Anayasa bu konuda Bakanlığı, devleti ve
Kredi Yurtlar Kurumunu görevlendirmiş. Önce Kredi Yurtlar Kurumunun şunu
yapması lazım: Gelirlerine sahip çıkamayan bir kurumla karşı karşıyayız bir
kere, gelirlerine. Şimdi, 2008 Kesin Hesap Kanunu görüldü bu Mecliste, bitti.
Bu Kanuna göre Kredi Yurtlar Kurumunun Spor Toto, loto, at yarışı vesairden alması gereken 21 milyarlık pay nerede, nerede bu
pay? Hazinece gasp edilmiş. Nereye kullanıldı, bedava kömüre mi kullanıldı? Onu
bilmiyorum. Şimdi, bu parayla, sadece bu parayla 15 adet tam donanımlı yurt
yaparsınız. Bu parayla on beş yurt yapar da sayın milletvekilleri, şu anda Kocaeli’de Zekiye Gündoğdu
Yurdunda, Yavuz Selim Yurdunda -Türkiye’deki yurtların isimlerini hepsini
neredeyse öğrendik- kazan dairesinde öğrenciler yatıyor, kazan dairesinde.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – 2.500
kişilik…
ENGİN ALTAY (Devamla) – Çok
ayıp ediyorsun, çok. Bak ağır laf söylerim sana. Konuşma, gel buradan konuş.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Orada
da konuşurum.
BAŞKAN – Sayın Işık, lütfen.
ENGİN ALTAY (Devamla) – Gel,
yüreğin yetiyorsa konuş. Şu söylediklerimden bir tanesini çürüt.
BAŞKAN – Sayın Altay, lütfen
Genel Kurula hitap edin.
ENGİN ALTAY (Devamla) –
Şimdi, bu kanun ne getiriyor biliyor musunuz?
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) –
Konuşma.
BAŞKAN – Sayın Işık…
ENGİN ALTAY (Devamla) – Sayın
Başkan, İç Tüzük’ü uygulayın lütfen Sayın Milletvekiline.
BAŞKAN – Söylüyorum.
Sayın Işık, lütfen…
ENGİN ALTAY (Devamla) – Ayıp
ediyorsun.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ya
rahatsızsa dışarı çıksın ya.
ENGİN ALTAY (Devamla) -
Dışarı çık hava al biraz.
Şimdi, bakın, sayın
milletvekilleri, Türkiye’de 236 tane yurt var, 230 bin yatak kapasitesi var ama
her sene 280 bin öğrenci yurt başvurusu yapıyor. Biz bunu çözememişiz, 3 milyon
300 bin öğrencimiz var yükseköğretimde yani mevcut yükseköğretim öğrencisinin
sadece ve sadece yüzde 7’sine hizmet verebilen bir KYK var. Şimdi bu kanunla
size deniyor ki: KYK yurt dışında da yurt yapsın. İyi, oldu canım! Böyle şey
olur mu kardeşim? Kazan dairesinde öğrenci yatıran devlet yurt dışında yurt mu
yapar ya? Buna nasıl “evet” dersiniz sayın milletvekilleri, olur mu böyle bir
şey? Yurt dışında okuyan öğrenci zaten büyük çoğunluğu belli gelir düzeyinin
üstündeki öğrenciler. Şimdi, biz Kıbrıs’ta okuyan öğrenciye örneğin ya da
Kazakistan’da -bunun ucu Pensilvanya’ya kadar gider
de- yurt yapacağız. Ya bunu ne insaf…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ENGİN ALTAY (Devamla) – Sayın
Başkan, bugün Öğretmenler Günü, ben de öğretmenim, iki dakika verir misiniz?
BAŞKAN – Sayın Altay, buyurun
bir dakikanızı veriyorum.
Buyurun.
ENGİN ALTAY (Devamla) –
Canınız sağ olsun Sayın Başkanım!
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
ENGİN ALTAY (Devamla) –
Doğrular sizi de ürkütüyorsa ben ne yapayım?
BAŞKAN – Sayın Altay, lütfen…
ENGİN ALTAY (Devamla) – Sayın
Başkan, üslubunuz böyle çok sertleşmesin lütfen.
BAŞKAN – Ama sizin tavrınız…
ENGİN ALTAY (Devamla) – Ben
siyaset yapıyorum.
BAŞKAN – Başkanlık Divanına
yapamazsınız ki bunu.
ENGİN ALTAY (Devamla) – Niye
yapamam? Siz yaparsanız ben de yaparım.
BAŞKAN – Hayır, ben
yapmıyorum ki siz başlatıyorsunuz bunu.
ENGİN ALTAY (Devamla) – Bugün
Öğretmenler Günü, ben öğretmenim iki dakika verir misiniz dedim. Ben sizin yedi
dakika verdiğiniz oturumları da biliyorum.
BAŞKAN – Lütfen…
ENGİN ALTAY (Devamla) – Sayın
milletvekilleri, tabii öğretmenlerin sorununa çok dalınca KYK’ya
giremedik ama işin özü budur. Diğer, teşkilat kanunu vesaire, bunlar yapılsın
ama sizi vicdanınıza başvurmaya davet ediyorum. Kazan dairesinde öğrenci
yatıran devlet Kazakistan’da yurt yapamaz kardeşim, yapamaz; yanlıştır, acelesi
yoktur. Bir gün o günler de gelir, büyük devlet oluruz, dünyanın her yerine
yaparız ama Türkiye hâlen gelişmekte olan bir ülke. Lütfen, Parlamentoyu bu
konuda sağduyuya davet ediyorum.
Bu vesileyle, bütün
öğretmenlerimizin gününü tekrar kutluyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Altay.
Teklifin tümü üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Beytullah
Asil, Eskişehir Milletvekili.
Buyurun Sayın Asil. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz
571 sıra sayılı kanun hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini dile
getirmek için söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e “başöğretmenlik”
unvanının verilişinin ve bu anlamlı günün Öğretmenler Günü olarak kutlanmaya
başlanmasının yıl dönümü olan 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü bir öğretmen olarak
öğretmen arkadaşlarıma hayırlar getirmesi dileğiyle tebrik ediyorum.
Görevleri başında etrafını
aydınlatma çabası içindeyken kendileri eriyen, bu ulvi görevi huzur içinde
tamamlamış, bunun onuru ile ebediyete intikal eden öğretmenlerimize,
bulundukları yörelerde yaşayan gençlerimizi, çocuklarımızı eğiterek ileride
özgür, bağımsız, vatanına milletine katkı sağlayan bireyler olarak yetişmesinin
dışında hiçbir gayeleri yok iken görevleri başında PKK terör örgütünün hunhar
saldırılarında şehitlik mertebesine ulaşmış kahraman öğretmenlerimizi rahmet ve
şükran duygularımla anıyorum. Kabirleri nur, mekânları
cennet olsun. Büyük zorluklar içerisinde hayatlarını sürdürmeye çalışan emekli
öğretmenlerimize minnet hissiyatımla hayırlı, sağlıklı uzun ömürler diliyorum.
Geleceğimizin güvenceleri
olan çocuklarımızı hayata hazırlayan, bilgiyle tanıştıran, sahip oldukları
bilgi, kültür ve tecrübeyi anlatarak, göstererek, benimseterek çocuklarımıza
kazandıran, böylece kuşaklar arası sürekliliğin sağlanmasına da büyük bir katkı
sağlayan öğretmenlerimiz bu özelliklerinden dolayı yaşadıkları çevrenin
öncüsüdürler.
Çocuklarımızın millet ve
devlet hayatındaki hak ve yükümlülüklerinin farkına varmaları öğretmenlerimiz
sayesinde gerçekleşmektedir. Onların fedakâr ve özverili çalışmalarını,
milletimizin gelişmesi ve aydınlanması amacıyla gösterdikleri eşsiz çabayı
takdir etmenin yanı sıra ekonomik ve sosyal alanda boğuştukları sorunlara
dikkat çekmek ve kamuoyu oluşmasına katkıda bulunmak da istiyorum.
Kısıtlı imkânlar çerçevesinde
ve hayatın getirdiği birçok zorluklara takılmadan gelecek nesillerin
hazırlanmasını ve yetişmesini sağlayan öğretmenlerimizin gereken ilgiliye
mazhar olduklarını söylemekten çok uzak olduğumuz bir gerçektir. Türk
Eğitim-Sen’in 24 Kasım 2010 Öğretmenler Günü dolayısıyla öğretmenlerin
sosyoekonomik durumuyla ilgili anket çalışması gerçekleri daha açık görmemize
vesile olmuştur. Maddi sorunların baskısı altında ezilen, itibar ve saygınlığı
her geçen gün zayıflayan bir mesleğin, Türkiye’nin güçlenmesi, milletimizin
ilerlemesi yolunda ne denli katkı sağlayacağı tartışmalı bir konu olarak
karşımızdadır.
Öğretmenlerimizin yüzde
79,9’u kredi kartı borcu, yüzde 79,7’si banka kredisi borcu bulunduğunu ifade
etmiştir. Her şeyin en iyisine layık olan öğretmenlerimizin hâlâ en temel
ihtiyaçlarını gidermekte zorluk çekmeleri, ekonomik zorluklar karşısında
çaresiz kalmaları en başta iktidar partisinin bir ayıbıdır. Sözünü ettiğim
ankette öğretmenlerimize sorulan “Maddi olarak hayatınızdaki en büyük lüks
nedir?” sorusuna öğretmenlerimizin yüzde 39,4’ü “Lüksüm yok.” diye cevap
vermiş, geri kalanı da en temel ihtiyaç olan tatile gitmeyi, işe arabayla
gitmeyi, dışarıda akşam yemeği yemeyi, ayda birkaç kez sinemaya gitmeyi lüks
diye tanımlamışlardır.
Hepimizin üzerinde eşsiz
hakları olan öğretmenlerin katlanan ve derinleşen sorunlarına çözüm ve çare
bulunamazsa, 50,3’ü “Öğretmen olduğumuza pişman mısınız?” sorusuna “Pişmanım.”
diye cevap veriyorsa geleceğin mutlu ve müreffeh ülke idealine ulaşmamız imkânsız
olacaktır.
Eğer ülkemizi yeniden ayağa
kaldırmak, sözü dinlenen ve kudretli bir konuma getirmek istiyorsak mutlaka
eğitim ve öğretim sorunlarını ve öğretmenlerimizin sıkıntılarını bitirmek
zorundayız.
Değerli arkadaşlarım,
geçtiğimiz hafta içerisinde rahmeti Rahman’a kavuşan arkadaşımıza Allah’tan
rahmet, kederli ailesine, başta AKP Grubu olmak üzere tüm arkadaşlarıma baş
sağlığı ve sağlıklı, uzun bir ömür diliyorum. Bu vesileyle, başta Başöğretmen
Atatürk olmak üzere öğretmenlerimize ve bu çatı altında görev almış ve rahmeti
Rahman’a kavuşmuş bütün parlamenterlerimize ve çalışanlarımıza rahmet
diliyorum; kabirleri nur, mekânları cennet olsun.
Değerli milletvekilleri,
bugün görüşmekte olduğumuz bu yasa teklifinin Kredi Yurtlar Kurumuyla ilgili
bölümü 22 Ağustos 1961 tarihinde yürürlüğe giren 351 sayılı Yükseköğrenim Kredi
ve Yurtlar Kurumu Kanunu’nda, günün değişen ve gelişen şartları karşısında
kanunun öncelikle yönetim yapısı ile hizmetlerin daha çabuk verilmesini
sağlamak gayesiyle yurt yapımı ile ilgili hükümlerin değiştirilmesi gerektiği
genel gerekçesiyle Komisyonumuza gelmiş, kurulan Alt Komisyonda yapılan son
derece titiz bir çalışmayla büyük ölçüde mutabakat sağlanarak 495 sıra
sayısıyla Genel Kurul gündemine alınmıştı.
Bayram öncesinde aynı kanun,
Kredi Yurtlar Kurumuna, yurt dışında yükseköğrenim gören öğrencilerin de Kurum
hizmetlerinden yararlanması imkânıyla birlikte, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar
Kurumu Genel Müdürlüğünün yurt dışında öğrenim gören Türk vatandaşı
öğrencilerin barınma, burs, kredi işlemleriyle ilgili görevlerin mahallinde
yerine getirilmesini temin etmek maksadıyla personel istihdamının sağlanması ve
yurt dışında yükseköğrenim gören Türk vatandaşı öğrencilere de kredi verilmesi
gerekçesiyle ve birazdan değineceğim bazı kanunlarda değişiklik yapan teklif ve
tasarılar eklenerek tekrar gündemimize geldi.
Değerli milletvekilleri,
Kredi Yurtlar Kurumu bugün 136 bini erkek, 95 bini kız olmak üzere yaklaşık 231
bin öğrenciye hizmet verebilmektedir. Buna karşılık Kredi Yurtlar Kurumundan
hizmet bekleyen, hizmet talep eden öğrenci sayısı 1 milyonun üzerindedir. Bu da
gösteriyor ki yurt içinde talep edilenin ancak beşte 1’i karşılanabilmektedir.
Yasal sınırlamalar nedeniyle Kredi Yurtlar Kurumundan hizmet talep edemeyen 1,5
milyonu aşkın açık öğretim ve diğerlerini kattığımızda ortaya çıkan tablo daha
vahim bir hâl almaktadır.
Hâl böyleyken, yurt içinde
ihtiyacın yüzde 10’unu dahi karşılamaktan uzak Kredi Yurtlar Kurumuna yurt
dışında hizmet görevi yüklemek ne derece doğrudur; üstelik bunun sınırlarını
çizmeden, yurt dışından hizmet satın almayı teşvik edeceği düşünülmeden?
Öğrencilerimizin yurt dışında öğrenim görmesi ülke menfaatleri açısından
gerekliyse, devletin ihtiyaç ve imkânları içerisinde bu faaliyet zaten
yıllardır yerine getiriliyor. Bunun sınırları çizilerek sadece Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti’yle sınırlı tutulması ülke gerçekleri ve imkânların yurt
içinde kullanılması gerektiği düşüncesiyle yerinde olacaktır.
Değerli milletvekilleri,
görüşmekte olduğumuz bu teklifin 9’uncu maddesiyle Yüksek Öğrenim Kredi ve
Yurtlar Kurumunca gerekli görülen hâllerde hizmet binası, yurt binası ve
tesislerinin Toplu Konut İdaresine, özel teşebbüse yaptırılıp kiralanabileceği
hükme bağlanmaktadır. Yukarıda sözünü ettiğim yurt ihtiyacının karşılanmasında
çekilen güçlükler nedeniyle bu teşebbüsü olumlu buluyoruz. Ancak Tasarının
9’uncu maddesine eklenen fıkralar mülkiyeti kuruma ya da hazineye ait olup
kuruma tahsis edilen taşınmazların üzerine ihaleyle belirlenecek gerçek veya
özel hukuk tüzel kişiliklerine kırk dokuz yılı geçmemek şartıyla belirli süre
ve bedel üzerinden kiralama karşılığı yurt yaptırılabileceğini düzenlemektedir.
Aynı maddeye eklenen üçüncü paragrafında ise “Kira bedeli ve kiralama süresinin
tespitinde kiralama konusu taşınmazın üzerindeki tesislerin bir kısmının veya tamamının
işletilmesinin kiralayana verilip verilmeyeceği hususları dikkate alınır.”
denilerek mevcut yurt binalarının işletmesinin de özel şirketlere kiralanmasının
önü açılmaktadır. Böyle bir amaç güdülmüyor ise ilgili maddede yanlış yorumları
ortadan kaldıracak düzenlemeler mutlaka yapılmalıdır.
Bu kanunla genç nüfusumuzun
yükseköğretim talebini karşılamaya destek olacak iki yeni vakıf üniversitesinin
kurulmasına da onay vereceğiz. Nitelikli bir nüfus oluşturma hedefinde çok
önemsediğimiz vakıf üniversitelerinin birinin üç büyük kentimiz dışında şirin
Karadeniz ilimiz Trabzon’da kuruluyor olmasının vakıf üniversitelerinin Anadolu
coğrafyasına yayılmasına öncülük etmesini diliyorum.
İzmir’de kurulan Şifa
Üniversitesi, otuz yıla yakın hastanecilik deneyimi, modern tesisleri, kaliteli
yetişmiş uzman kadroları olan, sadece sağlık alanında eğitim vererek bünyesinde
tıp fakültesi, diş hekimliği fakültesi, sağlık bilimleri fakültesi ve
enstitüsünü barındıracak olan ve Ege insanına kaliteli sağlık hizmeti sunmada
hedefleri olan bir vakfımızdır.
“Hedefimiz, Şifa
Üniversitesinin gerek Türkiye’de gerekse dünya çapında yetiştirdiği birey,
verdiği hizmet, topluma ve insanlığa sağladığı katma değerlerle takdir toplayan
bir üniversite olmasıdır.” diyerek büyük düşündüklerini ortaya koyan heyeti
kutluyorum.
Kurulan Şifa Üniversitesi ile
Avrasya Üniversitesinin ülkemize ve kurulacağı iller olan İzmir ve
Trabzonlulara hayırlı olmasını diliyorum. Bu vakıfların kurulmasında görev
alan, bağışlarıyla destek veren tüm mensuplarını tebrik ediyorum. Mütevelli
heyetlerine ve çalışma arkadaşlarına çıktıkları bu hayırlı yolda başarılar
diliyorum.
Değerli milletvekilleri,
konuşmamın bu bölümünde, ülke olarak çok önemsediğimiz, geleceğimiz açısından
güven duymamızı sağlayan genç bir nüfusa yaptığımız haksızlıklar üzerinde durmak
istiyorum.
Bilgiyi üreten ve etkin
kullanan sayılı ülkeler arasında yer alabilmek özellikle yükseköğretimde
nicelik ve nitelik açısından sağlanan başarıyla mümkündür diyoruz.
Yükseköğretim, bir kamusal sorumluluktur. Ülkemizin entelektüel, kültürel,
sosyal ve teknik boyutlarını güçlendirmeli ve bilgi toplumunu bu boyutlar
üzerinde inşa etmeliyiz. Bu boyutlar gelişmelerinde de büyük rol oynayan
üniversiteler tarafından şekillendirilmelidir diye nutuklar atıyoruz. Ancak bu
gençliği yükseköğrenime başlatmak için aldığımız sınavın güvenilirliği
konusunda gençlerimizi ve toplumu endişeden kurtaramamışız. ÖSYM sınavlarından
sonra ortaya atılan iddialar ve yapılan tetkikler maalesef bu acı sonucu
gösteriyor. Mezun etmişiz, öğretmen olarak, memur olarak atamak için sınava almışız;
bu sınavın güvenliğini sağlayamamışız, kopya iddialarının gerçeğe dönüşmesiyle
sınavı iptal etmişiz. Ortada suç var maalesef suçluya ulaşamıyoruz, tıpkı Deniz
Feneri gibi.
Dönüp baktığımızda, barınma
sorununu halledemediği için üniversite kaydını donduran öğrencileri görüyoruz.
2008’de bu Parlamento çok kapsamlı bir üniversite affı getirmiş olmasına
rağmen, “Üniversite affı çıksın.” diye hepimize gelen öğrencilerin sayısı
belli. Bu öğrencilerin hemen hemen tamamı, atılma
nedenlerini “Okumak için çalışmak zorundaydım.” diye izah ediyorlar. “Hem çalışır hem okurum zannettim.” diyen bu öğrenciler, sekiz
yıllık iktidarınızda uyguladığınız yanlış politikalar nedeniyle topraktan
umudunu keserek şehre göç eden çiftçi çocukları, lojistik firmalarına
verdiğiniz destekle yok ettiğiniz şoför esnafının çocukları, şehrin göbeklerine
açılmasına izin verdiğiniz alışveriş merkezlerinin kepenk kapattırdığı
esnafların çocukları, yoksulluğa mahkûm ettiğiniz işçi emeklilerinin, esnaf
emeklilerinin, memur emeklilerinin çocukları, emekli yetimleri. Hükûmet, kaybolan bu güveni tekrar tesis etmek zorundadır.
Gençliğimiz, her şeye rağmen, devletine güvenmek istiyor. Bu feryadı duymayan
kulaklara bu kürsüden, bir kez daha, onlar adına sesleniyorum: Gençlik
devletine güvenmek istiyor.
Değerli milletvekilleri,
görüşmekte olduğumuz teklifin 20’nci maddesiyle getirilen değişikliğin üzerinde
de durmak istiyorum. Değişiklik yapılmak istenen 4 Mayıs 2007
tarihli ve 5648 sayılı Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş
Kanunu’nun 14’üncü maddesinin 4’üncü fıkrası aynen şöyle: “Merkez teşkilatında;
Başkan, genel koordinatör, birinci hukuk müşaviri, koordinatör, uzman, denetçi
ve avukat pozisyonlarında istihdam edileceklerin İngilizce, Almanca veya
Fransızca dillerinde yapılan Kamu Personeli Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit
Sınavında asgari (C), mütercim pozisyonunda istihdam edileceklerin (A), il
koordinatörlüklerinde il koordinatörü, uzman ve denetçi pozisyonunda istihdam
edileceklerin ise asgari (D) düzeyinde puan almış olmaları veya dil yeterliliği
bakımından buna denkliği kabul edilen uluslararası geçerliliği olan bir belgeye
sahip olmaları zorunludur. Kurumun nitelikli personel ihtiyacının
karşılanabilmesi amacıyla istihdam edilecek personel için 31/12/2010
tarihine kadar, yabancı dil yeterliliği şartı aranmayabilir. Bu tarihe kadar bu
fıkrada öngörülen dil yeterliliği belgesini ibraz etmeyenlerin sözleşmeleri
yenilenmez.” Metin bu. Bu kuruma alınacaklarda yabancı dil bilgisi aranması
gerekirken alınan dil bilmeyen yandaş memurların durumunu düzeltmek için,
üzülerek ifade ediyorum ki, Parlamentonun partizanlığa alet edilmesidir. Bunu
kabul etmemiz mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri,
çekincelerimiz giderildiğinde pek çok maddesine destek olacağımız bu kanunun
başta ilgililerimiz olmak üzere ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyor,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Asil.
Teklifin tümü üzerinde Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Van Milletvekili Özdal Üçer.
Buyurun Sayın Üçer. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA ÖZDAL ÜÇER
(Van) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarının tümü üzerinde grubumuz
adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi içtenlikle selamlarım.
Aslında, AKP icraatlarına
baktığımızda “paket” ve “torba” sözleri çok geçiyor. İşte, paket paket demokrasiler, torba torba
yasalar… Torba yasa teklifleri içerisinde birbiriyle ilgili, ilgisiz birçok
konuyu oldubittiye getiren kalitesiz bir yasama faaliyeti. 2007’den bu yana
birlikte yapmış olduğumuz yasama faaliyetlerinde hiçbir görüş ve önerimizin
kayda alınmayışı ve “Cami ne kadar büyük olursa olsun imam bildiğini okur.”
hesabı AKP’nin her şeyi kendisinin önceden tasarlayıp alt komisyona getirmesi,
alt komisyonlarda tartıştırması, tartışmalarda yapılandırmaksızın Genel Kurula
getirmesi bizim yasama faaliyetlerine içtenlikle katılma sıkıntımızı yaratıyor.
Çünkü, yapıcı anlamda yapmış olduğumuz önerilerin
hiçbiri kayda alınmamakta; fakat kayda alınmayacağını bilmekle beraber, bu
konularla ilgili partimizin, grubumuzun, şahsımızın görüşlerini belirtmek üzere
söz hakkımızı kullanıyoruz.
Bu yasa tasarısında
askerlikle ilgili bir düzenleme var; Kredi ve Yurtlar Kurumunun yurt
yapımlarıyla ilgili, öğrencilere verdikleri burslarla ilgili, öğrencilere
verdikleri bursların geri alımıyla ilgili; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanunu’nda değişiklik yaparak vakıf üniversitesi kurmakla ilgili, özel eğitim
kurumları için iş yeri açma ruhsatıyla ilgili düzenlemeler var. Her bir konu,
üzerinde çok derinlikli düşünülmesi ve sağlam adımların atılması gereken
konular. Fakat nedense, her konuda olduğu gibi burada da bir oldubittiye
getirme ve kurumları, devletin bütün kurumları, halkın olan kurumları, halk
için uğraşı içerisinde, hizmet içerisinde olması gereken kurumları belli bir
zümreye, belli bir siyasi kliğe yani peşkeş çeker düzeyde yapılandırmaya dönük
girişimler bunlar.
Burada, askerlere verilen
izinle ilgili konuyu ayrı bir şekilde değerlendirmek gerekiyor, apayrı
değerlendirmek gerekiyor. Evet, muvazzaf askerlerin birinci dereceden
yakınlarını kaybetme durumu içerisinde… Ki onlara verilen on günlük izin süresi
bir hak kapsamında değerlendirilmelidir ve askerde sadece izin hakkı değil, on
beş aylık zorunlu askerlik süreci içerisinde askerliğin zorunlu olması konusu
bile tartışılmalıdır bu ülkede. Milyona varır düzeyde asker kaçağı konumunda
insan var ve insanların büyük bir çoğunluğu askerî uygulamalardaki haksızlık ve
adaletsizliklerden dolayı askere gitmeme eylemselliği içerisindedir. Birçok
kişi vicdani retçidir, birçok kişi askerlik zorunlu hizmeti yapmak yerine kamu
görevi yapmayı talep etmektedir, birçok kişi hiç askere gitmemeyi, birçok kişi
askerde kendisine yapılan kötü muameleye karşı korunmayı talep etmektedir.
Basına yansıyan birçok olayda ne tür kötü muamelelere tabi kaldıkları
görülmektedir. Bunun dışında, zorunlu askerlikten dolayı hayatının en güzel
dönemini, üretken, verimli dönemini birilerine sadece özel hizmet konumunda
geçiren 200 bine yakın insan var yani birilerinin hizmetçisi konumunda
çalıştırılan ve askerlik görevi yapıyor diye kendisine zorunlu görev dayatılan
200 bine yakın insan var.
Bu sebeple, askerlikle
ilgili, birincil olarak başta vicdani ret hakkının evrensel bir insan hakkı
olduğu öngörüsüyle bir yasal düzenleme yapılmalı, bu konuyla ilgili bizim
grubumuz adına sunmuş olduğumuz yasa teklifimiz Meclis komisyonlarına
yönlendirilmeli ve komisyonda değerlendirmeye alınıp Genel Kurula gelmelidir.
Askerlikle ilgili en önemli
sorunlardan biri, askerlikteki, askerlik görevini yapan yurttaşlarımızın
şüpheli ölümleri. Kimisinin kaza olduğu,
kimisinin intihar olduğu ifadeleriyle geçiştirildi ve üzerinde sağlıklı
araştırmaların, soruşturmaların yapılmadığı asker ölümleri. Bu ölen insanlar
bizim insanlarımız, bizim çocuklarımız, bizim gençlerimiz. Biz bunların
ölümlerine duyarlı olmayacağız da kimlerin ölümüne duyarlı olacağız? Eğer varsa
bir haksızlık, bu haksızlığın üzerine gidecek ilk kurum Türkiye Büyük Millet
Meclisidir. Eğer bütün bunlara rağmen soruşturmaların aksatılması,
soruşturmaların bir şekilde açığa kavuşturulmaması için bir gayret sarf
ediliyorsa, bu konuda ayrı şeyler düşünülür.
Kredi ve Yurtlar Kurumundaki
gençlerimizle ilgili, yükseköğretim kurumlarındaki gençlerimizle ilgili…
Yükseköğretim Kurumunda, başta sınav sistemi olmak üzere gençlerimiz çok büyük
haksızlıklara maruz kalmaktadır. Bildiğiniz üzere, merkezî düzeyde uygulanan
sınavların hepsine cemaatlerin müdahil olduğu, çok büyük kopya şebekelerinin
oluştuğu ve bu konuda gerekli şeffaf soruşturmaların yapılmadığı kamuoyunun
bütünün bilincindedir.
Sınav sistemiyle haksızlığa
uğrayan gençlerimiz, zor bela, bir nevi iğneyle kuyu kazma çabası içerisinde
üniversite sınavını kazanıyor ama üniversite sınavını kazanan insanlarımızın
büyük bir çoğunluğu ekonomik koşullarından dolayı yükseköğrenimini
tamamlayamıyor ya da yükse-
köğrenimini çok büyük güçlükler yaşayarak
gerekli bilimsel donanımı sağlamadan bitiriyor. Ama hem
askerlikte hem üniversitede, ilginçtir, parası olan yurt dışında bir tedbir
bulabiliyor ya da parası olan kendi eğitim hakkını güvence altına alabiliyor
ama yoksul halkın çocukları hem zorunlu askerlik yapmak zorunda kalıyor hem de
eğitim hakkından mahrum kalmak zorunda kalıyor ya da güç bela okuduğu
okullardan mezun olduktan sonra atanamıyor. Atanamayan yüz binlerce
öğretmen bunun en somut örneğidir.
Kredi ve Yurtlar Kurumunun
genel müdürlüklere verilen kontenjanları açısından sormak isterim ve
cevaplandırılmasını beklerim. Her nedense Hükûmet
cevap vermekten kaçınır. Genel Müdürlüğün özel kontenjanına
verilmiş ve yurt müdürleri tarafından öğrencilere açıkça ifade edilerek “Gidin,
eğer hatırı sayılır, saygın kişiler referans edebiliyorsanız öyle gelin.”
deniyorsa, boş kontenjan bulunuyor da Niğde’den Van’a okumak için gelen
öğrenciler yurt bulamıyorsa, bu çelişkinin ne anlama geldiğinin yanıtlanmasını
istiyoruz ya da Van’dan İstanbul’a okumak için gidenler Kredi ve Yurtlar
Kurumunda boş oda olmasına, boş yatak olmasına rağmen neden Kredi ve Yurtlar
Kurumunda yer bulamadığının açıklanması gerekiyor ya da özel kontenjana tabi
tutulmuş Kredi ve Yurtlar Kurumunda kaç oda var? Böyle bir eşitsizlik
olur mu? Dünyanın hangi ülkesinde olur? Hiçbir ülkesinde yoktur. Eşitlik
ilkesine aykırıdır.
Beraber bir inceleme
komisyonu oluşturalım… Kredi ve Yurtlar Kurumunda inanın birçok yurtta özel
olarak donatılmış, özel kişilere tahsis edilmiş odalar vardır, kimilerine de
ikinci sınıf, üçüncü sınıf insan muamelesi yapılmaktadır. Bu
haksızlıkları idari yöntemlerle çözebilmek mümkünken ve yurt içinde birçok
yurda gereksinim varken, yurt dışında da çok daha ekonomik yöntemlerle
öğrencilerin barınma ihtiyaçları giderilebilirken böyle bir yatırımı yurt içine
yapmaktansa, yurt içinde kiralama yöntemini, hazine arazisini özele tahsis etme
gibi bir yasayı onaylıyoruz, onaylayacağız ya da onaylamamız bekleniyor ama
yurt dışında da Fethullah okullarına hizmet edecek
yurtlar kurmaya çalışıyoruz. Yok öyle yağma! Din istismarı yaparak
kendine ekonomik bir sömürge alanı oluşturan hiçbir cemaate hiçbir vicdanlı
kişi onay vermemelidir. Bu ülkenin çiftçilerinin çocukları Türkiye'nin en iyi
okullarında, dünyanın en iyi okullarında eğitim görme hakkına sahip olmalı ve
bunu bizzat devlet desteklemelidir. Bu ülkenin işçilerinin, memurlarının,
yoksullarının, emekçilerinin, emeklilerinin çocukları en iyi eğitim
koşullarında eğitim görme hakkına sahip olmalıdır. Ama öyle midir? Değildir.
Birilerinin çocukları Amerika’larda okurken birilerinin köyünde okul
olmamaktadır ve birileri kalkıp Fatih Projesi’nden bahsetmektedir.
Bilgisayarlarla donatılacak okulların çoğunda -az evvel de belirttim- tuvalet
olmayışı “Uzay çağında olsa bir ayağımız/Ham çarık, kıl çorapta olsa da biri”
diye şiir yazmış çok değerli bir şair Ahmed Arif’in
dizelerini akla getiriyor. Böylesi çelişkiler bu ülkede varsa oturup enikonu
tartışmak lazım.
Her sınır köyüne bir karakol
yapma bilincinde güvenlik sendromuyla hareket eden bir
devlet mekanizması başarıya ulaşmaz. O karakollar döşediğiniz köylere eğer ana
dilde eğitim yapan okullar yapılmış olsa bu ülke çok daha çabuk kalkınır, çok
daha çabuk büyük bir güç olma özelliğine kavuşur.
Şimdi, vakıf
üniversiteleriyle ilgili çok büyük bir lütuf yapıyorlarmış gibi vakıflara
göndermelerde bulunuyoruz. Vakıf ne demektir? Vakıf, bireyin birikmiş
mülkiyetinin kamu hizmetine sunulması demektir. Peki, sorarız: Bu torba
yasalarla kurulmuş vakıf üniversitelerinin hangisi kaç lira bütçe ayırmıştır
eğitime? Hangisi kendi mali gücünü açık, şeffaf bir şekilde belirtmiştir
veyahut hangisine devlet, kamu olanaklarının ne kadarı tanınmıştır? Bunlar
yanıtlanabilir mi? Aslında istenirse yanıtlanır ama yanıtlandığı takdirde bu
ülkedeki eğitim sektörünün… Eğitim sektörü diyorum, eğitim bir sektör değildir,
eğitim bir olgudur ama sektöre, ekonomik sektöre dönüştürülüyor ve burada yükseköğrenimlerin
özerk yapısından kaynaklı bir denetimsiz alan oluşturulmaya çalışılıyor, sistem
kurulmaya çalışılıyor ve bunlar da cemaatlere peşkeş çekiliyor. Bu cemaatler de
kalkıp ta İzmir’den Van’ın Norduz köyüne et dağıtmaya
geliyorlar ki sadece bundan yirmi yıl öncesinde yetiştirmiş olduğu Norduz koyunlarıyla belki Orta Doğu’nun et ihtiyacının
tamamını karşılar nitelikteydi. Ama köylerin çoğu boşaltıldığı için şu an o
köyden metropollere sürgün gelmiş insanlar belki
yiyecek et bulamıyorlar, kahvaltıda çocuklarına bir çift yumurta kıramıyorlar.
Yoksullaştırma, yoksullukla
terbiye etmek AKP’nin siyasi kültürü içerisinde bir olguya dönüştü. Yazıktır,
günahtır, ayıptır! İnsanların…
SONER AKSOY (Kütahya) –
Günahı…
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Varsa
bir sözünüz, gelirsiniz söz alırsınız, kürsüden konuşursunuz.
SONER AKSOY (Kütahya) –
“Günah” deme!
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Tabii,
size göre konuşmak gerekiyor değil mi? Gerçekleri söylemek zorunuza gider! O
anlamda, biz, zorunuza gitse de gitmese de gerçekleri söyleyeceğiz. Bu konuda
rahat olun! Alnımız ak, başımız dik, yüreğimiz açık, her şeyi söyleyeceğiz.
Söylediklerimizden utanmayacağız, çekinmeyeceğiz çünkü söylediklerimizin bu
ülkede yaşayan her bir birey için ortak menfaat sağladığının bilincindeyiz
çünkü bu halkın malını mülkünü çalıp çırpanlardan olmayacağız.
Evet, öğrencilere verilen
kredilerle ilgili, vergilerle ilgili aflar geliyor. Evet, vatandaşa her türlü
kolaylığın sağlanmasından yanayız ama peki, kredi borcunu, yüksek faizlerle
düzenlenmiş ödeme planını gerçekleştirmek için, borcunu ödemek için ağır faizli
borçlara giren çalışanlara ne diyeceğiz? Vergisini düzenli ödeyen yurttaşlara
ne diyeceğiz? O zaman Vergi Yasası’nda bir yeniden düzenlemeye ihtiyaç vardır. Herkesin emeğince ödeyebileceği bir vergi düzeni oturtmak lazım. Öyle
bir vergi sistemimiz var ki, zengini az vergi veriyor, yoksulu çok vergi
veriyor. Gelin de bu işin içinde adaletten bahsedin. Öyle bir kredi sistemi var
ki üniversite öğrencilerine, torpili olan Başbakanlık bursu alıyor, oradan
buradan burs alıyor, vakıftan burs alıyor, cemaatten burs alıyor, vesaire;
torpili olmayan gidip devletten faizli kredi çekiyor.
Devlet, verecekse kredi
vermemeli, özel sektör kredi versin. Devlet, bütün yükseköğrenim öğrencilerinin
ihtiyacını karşılayacak düzeyde burs vermelidir. Eğer sosyal bir devletten
bahsedeceksek bunu bahsedelim. Yoksa “Biz öğrencilere kredi affı uyguladık,
bağışladık, gelin bütün kredileri bursa dönüştürelim…” Ama bu
konuda bir tutarsızlık söz konusu.
Nedense, İhale Kanunu’yla ilgili
bir düzenleme yapılır ve sözleşme gereği milyonlarca doları kendi kur farkından
dolayı kazanan -emeksiz iş adamı statüsünde işveren çevrelerine karşı haklarını
göz ardı eden bir söylem değil bu, haksızlıklara yönelik bir söylem- yapay müteahhitlere, yapay iş adamlarına, paravan şirketlere
milyonlarca, milyarlarca devlet kaynağı hibe edilirken, öğrenciler için 50
liranın, 100 liranın hesabının yapılması yaman bir çelişkidir. O yüzden,
ailesinin ekonomik durumu ne olursa olsun, yükseköğrenim gören ve ihtiyacı olan
bütün öğrencilere devlet olanakları çerçevesinde burs verilmeli ve olanaklar
arttırılmalıdır.
Millî Eğitim bütçesini
arttırdık diye, derslik sayısını arttırdık diye, okullara hizmeti arttırdık
diye söylemlerde bulunuluyor. Hayır, öyle değil; yardımsever kurumlar okullar
yapıyor, AKP bunu devlet hizmeti gibi gösteriyor, Hükûmet
hizmeti gibi gösteriyor ve vergiden muaf tutuluyor. O okulların ihaleleriyle
ilgili kimi malzemelerle ilgili sorunlar çıkıyor, bunlar da denetimsiz kalıyor.
Özel okullar yapılıyor. Okullar Yönetmeliği’ne göre okulların tabelasının Yönetmelik
dâhilinde belli bir boyutta, belli bir renkte olması gerekirken ama vergiden
kaçırarak iş adamı statüsüyle Millî Eğitimle yakın teması oldu diye, okul
yaptım diye bu halkın vergisini, okula hizmet yapıp daha sonra kendisi için
koca bir reklam tablosuyla okul ismi asan insanlara sesleniyoruz burada. Van’da
da var böyleleri. Malum insanlar bunu bu şekilde yapıyorlar. Eğer yapacaksan,
kendi servetinden yap da görelim ya da milletvekili olmadan veyahut da kamu
ihalesini almadan önce ne kadar servetin vardı, kamu ihalelerinden sonra,
milletvekilliğinden sonra ne kadar servetin oldu, bunu açıkla da bilelim.
Bunların hepsini bir bütünüyle değerlendirdiğimizde ortada çıplak gerçekliğiyle
Türkiye’de sosyal devlet olgusunun hiçe sayıldığı, yok sayıldığı bir ortam
oluşuyor. Torpil mekanizmasının ayyuka çıktığı, yolsuzlukların ayyuka çıktığı
ve yoksulun daha çok yoksullaştığı, zenginin ise daha çok zenginleştiği bir
sistemle karşı karşıyayız. Ondan sonra da birlik, beraberlik, millî birlik
projeleriyle bu ülkenin gerçek sorunlarını çözümsüzlüğe kavuşturacak bazı
atılımlar yapılıyor. Bu ülkenin gerçek sorunlarını çözmek için gerçek projeler
üretmek lazım. Bu ülkede, ülkemizde emeğiyle geçinen insanlar sömürülmekte,
emeksiz insanlar palazlanmakta ve bunun da en temel sorumlusu AKP Hükûmeti olmakta. Tabii ki, emeğe saygısı olanlara bizim de
saygımız vardır, tabii ki usulsüzlük, yolsuzluk yapmayanlara karşı böyle bir
ithamda bulunma nezaketsizliğinde bulunmayacağız. Ama usulsüzlük, yolsuzluk
yaparak bu halkın malını, mülkünü kendi özel emelleri için kullananlara da
taviz vermeyeceğiz.
İş yeri açma ruhsatı neden
yerel yönetimlerden alınıyor, ruhsatı verme yetkisi belediyelerden alınıyor?
Çünkü hasbelkader bir belediye MHP’li olur da AKP’nin istediği, dayattığı özel
hibelerle verdiği bir peşkeş durumuna izin vermez. Hasbelkader
bir belediye CHP’li, DSP’li ya da BDP’li olur da
onların yolsuzluklarına mahal vermemek için o iş yeri özel donatılmış, hem de
özel muameleye tabi tutulmuş birçok devlet ekonomik kaynağının peşkeş çekildiği
kurumlara ruhsat verilmez kaygısıyla bakanlığa bu yetki devredilmeye
çalışılıyor ama bakanlığa devredilse bile bakanlıklar her zaman AKP’li olacak
diye bir gerçeklik söz konusu değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız Sayın Özdal.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Başta
Kürt sorunu olmak üzere bu ülkenin çözüm bekleyen birçok sorunu vardır ve bu
sorunlardan biri yolsuzluklar, bunlardan birkaçı usulsüzlüklerdir. Bütün bu
sorunları çözme sorumluluğu da bu Meclistedir. Eğer
biz bir arada, güçlü, kardeşçe ve özgür ve eşitçe yaşamak istiyorsak, gelin,
sorumluluklarımızı yerine getirelim. Yok, oldu bittiye
getirip bu halkı kandırmaya dönük oluşumları nasıl bir dönem için imzadan
geçiririz kaygısındaysanız orada durun deriz çünkü biz hiçbir usulsüzlüğe,
hiçbir haksızlığa ortak olmayacağız.
Tekrardan, ataması yapılmayan
öğretmenlerin atamasının yapılması dileğiyle bütün eğitim emekçilerinin Öğretmenler
Günü’nü kutluyorum.
Teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Üçer.
Teklifin tümü üzerinde AK
PARTİ Grubu adına söz isteyen Yüksel Özden, Muğla Milletvekili.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA YÜKSEL
ÖZDEN (Muğla) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte
olan tasarı hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama geçmeden önce,
bugün 608 bin öğretmenimizin günü, öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü
kutluyorum. İnsan sevgisiyle, büyük özveriyle çalışan öğretmenlerimizin önünde
saygıyla eğiliyorum.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sözleşmeli
öğretmenlerimizle birlikte 800 bin öğretmendir, kimisini kutlamadınız.
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) –
Bizim eğitim sistemine yaptığımız 150 bini aşkın derslik ve bilgisayar, bina,
donanım; hepsi bir yana, bu sistemin asıl değeri, asıl kaynağı, asıl gücü
öğretmenlerimizdedir. Bu nedenle, öğretmenlerimizi bir kez daha saygıyla
anıyorum ve öğretmenlerimize sekiz yıllık iktidarımız boyunca yaptığımız her
türlü iyileştirme, koşullarını iyileştirme, çalıştıkları ortamları iyileştirme,
yaptıkları, içinde çalıştıkları sistemi çağa uygun hâle getirme doğrultusunda
yaptıklarımızın, ücretlerin artışında yaptıklarımızın yeterli olmadıklarını
biliyoruz, dahası için de hep birlikte çalışacağız.
Bugünkü görüştüğümüz tasarıda
temel olarak iki konumuz var: Birincisi, iki yeni vakıf üniversitesi açıyoruz,
diğeri de Kredi ve Yurtlar Kurumu Kanunu’nda, yapısında ve görevlerinde
birtakım düzenlemeler yapıyoruz.
Ben geldiğimiz durumu, önce
üniversitelerle ilgili bir tabloyu çizmek istiyorum. Burada sorunları, konuları
gündeme getireceğiz ama gerçekten, bu tabloyu hazırlarken gördüğüm, bu
konuşmayı hazırlarken çıkardığımız tabloyu sizlerle kısaca paylaşmak istiyorum.
Türkiye’nin ilk üniversitesi,
İstanbul’daki Darülfünun’un İstanbul Üniversitesi adını almasıyla 1933 yılında
açıldı.
Çok kıymetli
milletvekillerimiz, 1933 ve 2003 yılları arasında, yetmiş yıllık dönemde 76
tane üniversitemiz açıldı. Her biriyle gurur duyuyoruz. Her biri, her türlü
koşullara, eksikliklere, yetersizliklere rağmen, hocalarımızla, oradaki tüm
yöneticilerimizle fedakârane bir şekilde
çalışmaktadır. 2003-2010 yılları arasında, yedi yılda da 78 tane üniversite
açtık. Bugün 102 devlet üniversitesi, 52 vakıf üniversitesiyle, sistemimizde
toplam 154 üniversite mevcuttur. Şehirlerimize bir bakalım. Konuşmaya buraya
gelmeden önce epey arkadaşıma sordum: İstanbul’da kaç üniversite var, Ankara’da
kaç üniversite var? Bugün, değerli arkadaşlarım, Ankara’da 13, İstanbul’da 39,
İzmir’de 8, Kayseri’de 4, Konya’da 4, Mersin’de 3, Gaziantep’te 3, Antalya,
Bursa, Erzurum, Eskişehir, Samsun’da 2’şer adet ve diğer kalan illerimizin her
birinde de birer üniversitemiz var. Toplam öğrenci sayımız 3,5 milyon, açık öğretim
dâhil. Bu öğrencilerin yüzde 56’sı örgün eğitimde ve yüzde 44’ü de açık
öğretimde eğitim görmekte. Gene, ülkenin kalkınması için, ara insan gücü için
meslek yüksekokullarımızda da 1 milyonu aşkın öğrencimiz var, bunların da yüzde
59’u örgün eğitimde, yüzde 41’i de açık öğretimde görev almaktadır.
Üniversite açılışıyla ilgili
her seferinde birtakım eksikliklerin olduğu, yeterince öğretim üyesi
yetiştirilemediği gibi konular hep gündeme gelmiştir ama bu konu zaten her
üniversite açılışında bu ülkede konuşulmuş. Bakın, 1955 yılında -bugün
tartışmıyoruz artık- İzmir’e Ege Üniversitesi açıldığında “İzmir’e de
üniversite mi açılır?” konuşması olmuş ama biz bunları çok geçtik. Bugün, Türk
üniversiteleri dünya üniversiteleriyle yarışır bir noktaya gelmiştir. Yedi
yıllık dönem içerisinde yapılanlarla kalite geliştirmesinde, öğretim üyesi
yetiştirmesinde büyük adımlar atılmış. Bir tarafta Millî Eğitim Bakanlığımız
yurt dışına yılda bin olmak üzere beş yılda 5 bin öğrenci gönderme hedefiyle
çalışmaya başlamış ve bu devam etmektedir, diğer tarafta da üniversitelerimiz,
2 binden fazla öğretim üyesi yetiştirme programlarında, yüksek lisans ve
doktora programlarında eleman yetiştirmektedir.
Çok kıymetli arkadaşlarım,
biz istatistiklere baktığımız zaman, millî eğitim istatistikleri, yükseköğretim
istatistikleri şu şekilde düzenlenir: Bir tarafta 1923, diğer tarafta da o yıl,
geçerli yıl, örneğin 2010 ve buradaki gelişmelerle baktığımızda her yıla göre
birtakım gelişmeler vardır. Hele hele geçmiş on,
yirmi, otuz, kırk yıl öncesine göre baktığımızda da büyük gelişmeleri her zaman
koyabiliriz. Örneğin, sadece üniversitedeki okullaşma oranında -son on yıldan
bahsedelim- on yıla baktığımızda 2000’de yüzde 21 olan okullaşma oranı
2005’te yüzde 30’a, 2008’de yüzde 38’e, 2010’da da yüzde 53’e çıkmış durumda.
Fakat bu bizim övündüğümüz, gurur duyduğumuz, yeterli gördüğümüz bir tablo
değildir. Biraz da yarışmakta olduğumuz çağdaş dünya ülkelerine baktığımızda
-bu rakamları biraz da öyle değerlendirmemiz gerekiyor- okullaşma oranlarına
ilişkin farklı ülkeler farklı kriterler kullanıyor;
eğitim sistemi farklı, üniversite yaşı farklı. Bu nedenle, OECD’nin rakamlarına
bakacağız.
OECD’nin rakamlarına
baktığımızda, yirmi-yirmi dokuz yaş grubu net okullaşmasına baktığımızda
Türkiye yüzde 12, OECD ortalaması yüzde 25, AB ortalaması yüzde 25. Yani şu an
Türkiye’de açılan üniversite sayılarını bu okullaşmayı hızlı ve hazırlıksız
görenlerin bir kez daha değerlendirmesi lazım çünkü bu rakamlar hâlâ olması
gereken yerlerin yarısında.
Değerli milletvekilleri, biz
bugün geçmiş iktidar
dönemleriyle, geçmişte yaptıklarımızla “A tarihinde yapılan bu
kadardı, biz bu kadar yapıyoruz”u değil dünyayla
yarışıyoruz.
Gelişmiş ülkelerden yine
UNESCO’nun brüt oranlarını vereceğim: Türkiye yüzde 38, Amerika Birleşik
Devletleri yüzde 83, İngiltere yüzde 57, Fransa yüzde 55, Japonya yüzde 58,
Meksika yüzde 27, İran yüzde 36, Mısır yüzde 38, Brezilya yüzde 34, Avustralya
yüzde 77. Yani buradan baktığımızda gerçekten eleştirmeyi, eksiklerini aramayı
bir kenara bırakıp hızla bu işleri daha güzel bir şekilde nasıl yapabilirizin derdine düşmek durumundayız.
Bugün görüşmekte olduğumuz
her iki konuyu en yakından ilgilendiren yani hem üniversite konusuna hem de
kredi yurtlar konusuna biz şu pencereden bakıyoruz: Türkiye nüfusu 2025
yılından itibaren yaşlanma eğilimine girecek olan bir trend
gösteriyor. Yani bugünden baktığımızda önümüzde bir on beş yıllık fırsat
penceresi var. Bu on beş yıl içerisinde biz ne yapıp edip gençlerimizi eğitmek
ve onlar için çok hızlı bir şekilde yurt temin etmek durumundayız. 2025’ten
sonra baktığımızda… 2025’te gelecek olduğumuz oran şudur: 15-64 yaş grubunun
toplam nüfusa oranı yüzde 69 civarında olacak ve ondan sonraki her senede bu
oran gittikçe aşağı düşecektir. Yani “Biz bu işleri aceleye getirmeyelim,
şimdiki koşullar bu, bu kadar yapabiliriz, bu kadar niye hızlı gidiyorsunuz?”
dediğinizde, o yıllara geldiğimizde ne -bir tarafta- yetişecek genç
bulabileceğiz ne de -diğer tarafta- onların bu maliyetini karşılayacak çalışan
nüfus bulabileceğiz. Onun için, hızla bu konudaki çalışmaları daha da artırarak
devam etmek durumundayız. Cumhuriyetin 100’üncü yılına geldiğimizde ben 250
üniversitenin Türkiye’ye az geleceğini düşünüyorum.
Bugün görüştüğümüz diğer konu
Kredi Yurtlar Kurumuyla ilgilidir. Kredi Yurtlar Kurumunun da şöyle bir
tablosunu çizelim. Bazen gözümüzden kaçırdığımız, kanıksadığımız rakamları
sizlerle paylaşmak istiyorum. 81 ilde, 107 ilçede toplam 244 bin yatak
kapasitesinden bahsediyoruz Kredi Yurtlar Kurumu dediğimizde. 234 bin öğrenciye
burs veren, 718 bin öğrenciye kredi veren yani toplamda 961 bin öğrenciye burs
veya kredi veren bir kurumdan bahsediyoruz. Ayrıca 528 bin öğrenciye katkı
kredisi veren bir kurumdan bahsediyoruz. Fakat daha da önemlisi bugünkü
tasarıyla değiştirdiğimiz bir durum. Eskiden Kredi Yurtlar
Kurumunun genel kurulu, yıllık toplantılarında uzun uzun
ve çok hararetli tartışmalarla hangi bilim dalına, hangi ana bilim dalındaki
öğrencilere ne kadar kredi verileceğini tartışırmış ve onun kontenjanı bu kadar
olacak, bunun kontenjanı bu kadar olacak, hoca edebiyatçıysa kendisine kayırmak
istiyor, öbürü fizik daha önemli, diğeri matematik daha önemli diye çatır çatır pazarlıkların, kavgaların olduğu bir genel kuruldan,
bugün, isteyen herkese, müracaat eden herkese kredi veren bir kurum hâline
gelmiştir ve üstelik bu kredi miktarı 45 liradan 2002’de, bugün, önümüzdeki yıl
240 bin liraya çıkıyor. (MHP sıralarından “240 lira” sesi)
240 liraya çıkıyor. Özür
dilerim. Alıştık rakamlara. 240 liraya çıkıyor. Önceki trendlere
baktığımızda sadece 90-100 lira olabilecek bir rakam bugün 240 liraya çıkmıştır
ve kredinin yanında, başarılı olan ihtiyaç sahibi her öğrenciye de başarısı ve
ihtiyaç sahibi olması durumunda da burs verilebilmektedir.
Burada dinledik, Kredi
Yurtlar Kurumunun kapasitesi aktarılırken işte sadece ve sadece belli bir
oranın, çok cüzi bir oranda, 7 yüzde 7 gibi bir rakamın tekabül ettirildiği
söylendi. Buraya gelirken milleti yanıltmaya, farklı bilgi vermeye, kimsenin
önüne başka bir tablo çizmeye kimsenin hakkı yok. Bugün sistemimizde 3,5 milyon
öğrenci var ama 3,5 milyon öğrencinin 1,5 milyonu açık öğretimde. Allah aşkına,
diğer tarafta herkes başka bir şehirde mi okuyor? Artık -işte saydım biraz
önce- İstanbul’da 39, Ankara’da 14 tane üniversitemiz var ve ayrıca her ilde
üniversite var.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Her ilde
bir rektör var ama üniversite yok. Üniversite kâğıt üstünde.
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) – Yani
birçok öğrencimiz kendi ilinde okuyabilmekte ve 3,5 milyon öğrencinin her biri
yurda başvurma durumunda değil zaten. 1,5 milyonu sadece, açık öğretimde,
diğerleri de kendi programlarında devam etmekte. O rakamları da ortaya koyalım.
O rakamları da koyalım, mevcut öğrenci sayısı, bu yıl itibarıyla baktığımızda 2
milyon 100 civarında Kredi Yurtlar Kurumunda öğrenci adedimiz var, 2 milyon 100
civarında.
Peki, yeni kayıt ne kadar?
Çünkü en çok yurda ihtiyaç duyan öğrenci, daha okula yeni başlayan, etrafı
tanımayan, arkadaşlarıyla, kiminle beraber kalabileceğini belirlemeyen öğrenciler,
yeni de 550 bin civarında öğrenci başlıyor. Her yıl örgün eğitime, dört
yıllığı, iki yıllığı, birinci öğretimi, ikinci öğretimi dâhil, 550 bin
civarında öğrenci başvuruyor, bunlardan yurt için başvuranların oranı 256 bin.
İlk etapta, ilk yerleştirmede
bunun ne kadarı karşılanmış? 106 bini yerleştirilmiş, daha sonraki ek
yerleştirmelerle, kendi arasındaki hareketlilikle, bugün itibarıyla
baktığımızda 181 bin öğrenci yurtlara yerleştirilmiş durumdadır.
Şimdi, konu üzerinden siyaset
yapacaksak, konuyla ilgili çalışmamızı da, rakamları da, ciddi olarak
hazırlığımızı yapalım ve o şekilde gelelim. Bu rakamların içerisinde itirazı
olan varsa söyleyebilir. 256 bin öğrenci başvurdu ve bugün itibarıyla 181 bin.
Kalan ne kadar? Kalan da 75 bin öğrencimiz var.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Az mı?
Bazı ülkelerin nüfusu kadardır.
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) –
Peki, biz burada birçok ülkenin nüfusunu katlayan bir öğrenci grubuna…
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Yurt
odaları boşken neden 75 bin öğrenci açıkta?
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) –
Kıymetli arkadaşım, biraz önce sen konuşurken ben burada dinledim, notlarımı
aldım.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Ama onu
açıklama zorunluluğu olduğu için söylüyorum.
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) –
Burada konuşmak güzel ama susmayı da, dinlemeyi de bilmek gerekiyor biraz.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Hükûmet olarak açıklama zorunluluğundasın!
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) –
Şimdi, biz bugün neyi açıklıyoruz, bugün neyin derdindeyiz?
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Ben buraya
susmaya değil, konuşmaya geldim. Seni denetlemeye geldim.
MEHMET SALİH ERDOĞAN (Denizli)
– Dinle, dinle!
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) –
Evet, bu 75 bin öğrenci bizim derdimiz. 75 bin öğrencinin yurt bulamaması,
odalara girememesi bizim derdimiz.
İşte, bugün getirdiğimiz
tasarıyı okusaydın orada görecektin, tasarıyı okumadan buraya geliyorsun, ondan
sonra diyorsun ki… Tasarıda bahsediyoruz, borç geri ödemesinde müthiş bir
kolaylık getiriyoruz, ondan haberin yok. Bu tasarıyla daha hızlı, daha çabuk
yurt yapabilmek için yenilik getiriyoruz, ondan haberin yok, oturduğun yerden
konuşuyorsun.
Neyi yapıyoruz? TOKİ
marifetiyle, TOKİ’nin şu ana kadar edindiği
birikimle, kendi yetenekleriyle, Türkiye'de ne kadar hızlı konut yapabildiğini
hepimiz biliyoruz. İşte bundan sonra yaptığımız şeyde, yeni yurt binası yapmada
daha esnek, daha hızlı hareket edebilmemizi gerektiren bir koşul hazırlıyoruz.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Zaten bu
laubaliliğiniz sizi bu hâle getirdi.
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) - Biz,
hepimiz şahit olacağız, bugünkü değişiklikten sonra, daha 2012 yılına varmadan
Kredi ve Yurtlar Kurumumuz 80 bine yakın ek kapasite yaratacaktır.
Arkadaşlar, başka bir şey
daha var.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Biz, bu
tür nezaketsizlikleri kabul etmiyoruz.
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) -
Yurtlarda yakınları kalan, yeğenleri kalan, tanıdıkları kalanlar çok iyi
biliyor, bizim yurtlarımız eskiden koğuş sistemiydi, hamamlar vardı. Çocukların
gitmekten, inmekten çekindikleri, doğru dürüst gidemedikleri, doğru dürüst
yıkanamadıkları yerlerden, biz, bugün oda sistemine geçtik. Artık ranzalara son
verdik ve çocukların katlarında duşlar var. Yani, Kredi ve Yurtlar Kurumundaki
kapasiteyi eskisi gibi koğuş sistemi, ranza sistemi yapsaydık, şu an yaptığımız
yatak -rakam ortada- 64.333 yatak yapılmış…
AKİF AKKUŞ (Mersin) –
70’lerde de vardı onlar 70’lerde.
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) -
Bunun üstüne birer tane ranza koysanız, fazla değil sadece üstüne bir kat ranza
eklediğinizde bu 128.666’ya çıkardı. İşte, bugün biz bunu getiriyoruz.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sen
ilkokul öğrencisiyle mi konuşuyorsun?
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) - Biz,
çocuklarımızı geçmişiyle avunan, işte “Hiç yoktu, bu daha iyiydi.” değil, dünya
ülkesi …
ÖZDAL ÜÇER (Van) –
Terbiyesiz! Laubali olma!
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) -
…dünyanın herhangi bir ülkesine gittiğinde rahat bir şekilde çalışabilecek
beklentide, vizyonda ve donanımda yetiştirmeye çalışıyoruz.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Çok
mükemmelsiniz! Mükemmellik sizin ruhunuzda var! Terbiyesiz!
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) -
Burada mevzu edilen kredi veya burs geri ödemesiyle ilgili birkaç cümle
söylemek istiyorum.
Bugün, dört yıl içerisinde,
dört yıl kredi alan öğrenciler bunu iki yılda ödemekte mevcut durumda ve
herhangi bir zaman dilimi içerisinde belli bir sürede SGK’ya
kaydolan, geçici bir yerde çalışarak SGK’ya kaydolan
bir gencin kredi borç erteleme işlemi yapılmamakta çünkü sistemde kayıtlı
gözüküyor. Biz ne yapıyoruz bugün? Bugün getirdiğimiz sistemle, dört yılda
aldığı krediyi dört yılda ödeyebilmesinin yolunu açıyoruz yani aylık ödediği
miktarı yarıya düşünüyoruz. Artı, başvurduğu dönemde SGK’ya
kayıtlı değilse ÜFE artışıyla herkese borcunu erteleyebilme imkânı sunuyoruz.
Bu kimi ilgilendiriyor? Bu, burada bu rakamları çalışmadan, bu tasarının içinde
bunların olduğunu bilmeden konuşanlar bunun farkında olmayabilir ama bugün 565
bin öğrenci, mezun, öğrenim kredisi, 274 bin kişi de katkı kredisini ödemek
durumunda, yani toplam 839 bin kişiyi ilgilendiren bir durum.
Şimdi, kalan sürem
içerisinde, Sayın Başkanım da biraz süre verirse bir şey eklemek istiyorum.
Öğretmen maaşlarının siyaseti
yapılıyor. Sözleşmeli öğretmen, atanamayan öğretmenler kavramı üzerinde
konuşmaya burada girmeyeceğim. Yani atanamayan öğretmen, sınıf mevcutlarıyla
ilgili ve ürettiğimiz projeler üzerinden laflar ediyorsunuz. Bir kez de bizi
şaşırtın. Bir kez de yoksulluk edebiyatı yapmayı, Türkiye’deki 15 milyonu aşkın
öğrenciden, bir yerlerden bulduğunuz kalorifer dairesini ve eskiden 50 mevcutlu
sınıf bulabilmek için çok uğraşırken -çoğu çok üstünde- bugün 53 mevcutlu bir
yeri biliyorsun, 40 mevcutlu bir yer, 39 mevcutlu bir yer yapar… Konuşarak
yoksulluk edebiyatı yapmak değil, bir dünya ülkesi olmak için neler yapmamız
gerekiyor?
ÖZDAL ÜÇER (Van) –
Van’dakilerin hepsi 50 mevcutludur. Görmek istersen gel götüreyim seni!
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) – Bir
dünya ülkesi olmak için bizim, bu gençlerimize sunduğumuz imkânlar üzerinde
konuşsaydık ben çok daha mutlu olurdum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özden, lütfen
sözlerinizi tamamlayın.
Buyurun.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Yanlış
bilgi. Pembe tablo çiziyorsun.
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) –
Pembe tablo çizmiyorum, rakamları ortaya koyuyorum.
ENGİN ALTAY (Sinop) –
Gerçekleri söyle, gerçekleri!
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) –
Yüzde 7 gerçek değil. yüzde 7’nin gerçek olmadığını
söylüyorum da bir kez daha söyleyeyim.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Ne
yüzde 7’si ya!
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) – 3,5
milyon öğrenciyi alırsan yurt kapasitesi yüzde 20 ama 3,5 milyon öğrencinin 1,5
milyonu açık öğretimde. Bunu, millete, milletimize yanlış rakamlar vererek
bizim yaptığımızı küçük göstermeye çalışabilirsin ama milletimiz görüyor. 150
bini aşkın dersliği sen görmeyebilirsin ama milletimiz görüyor; bu da bize
yeterli.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Özden.
Teklifin tümü üzerinde şahsı
adına söz isteyen Abdullah Çalışkan, Kırşehir milletvekili.
Buyurun Sayın Çalışkan. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 571 sıra sayılı Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’miz ve
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
sözlerime başlamadan önce, tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutluyor,
bizlerin yetişmesinde ve bugüne gelmesinde emeği geçen tüm öğretmenlerimizin
ellerinden öpüyoruz.
Değerli milletvekilleri,
vermiş olduğumuz kanun teklifi ile bazı kanunlarda değişiklik yapılması
öngörülmüştür. Öncelikle, askerlik görevlerini yerine getirirken anne, baba,
kardeş, eş veya çocuk gibi birinci dereceden yakınları vefat eden erbaş ve
erlere, akrabalarına karşı son görevlerini yerine getirebilmeleri ve bu acılı
günlerinde sevdikleriyle birlikte olabilmeleri için, askerlik hizmetinden
sayılmak üzere on günlük ek izin hakkı verilmektedir. Askerlik hizmetini yapan
vatandaşlarımız bu görevlerini yerine getirirken bir yakınlarını kaybettikleri
zaman, eğer yasal izinlerini kullanmış iseler, bu acılı günlerinde izin
almalarıyla ilgili sıkıntılar olduğu için böyle bir değişiklik yapılmasıyla bu
sorunun çözülmesi öngörülmüştür.
Değerli milletvekilleri,
sekiz yıllık AK PARTİ İktidarının en önemli hizmetlerinden birisi de eğitim
alanında yapmış olduğu çalışmalardır. İktidarlarımız döneminde eğitime ayrılan
bütçe, ilk defa, savunma harcamalarının önüne geçmiştir. Eğitime yapılan
yatırımın çok önemli olduğuna inanıyoruz. Çocuklarımızın ve gençlerimizin en
iyi fiziksel şartlar içinde, geleceğe en iyi ve en donanımlı şekilde
hazırlanmaları için gayret gösteriyoruz. Bu çerçevede, üniversite eğitimine
ayrı bir önem verdik. Her ilimizde en az bir devlet üniversitesinin olmasını
sağladık ve üniversitelerimizin gerçek bir bilim yuvası olması için çalıştık.
AK PARTİ İktidarı olarak temel hedefimiz her vatandaşımızın kendine yakışır bir
şekilde üniversite öğrenimini tamamlaması ve Hükûmetin
de maddi desteğiyle ülkemize hizmet edecek fikri hür, vicdanı hür, aydın
nesillerin yetişmesidir.
Üniversite gençliğine hizmet
eden Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunun amacı, yükseköğrenim gören
öğrencilerimize kredi vermek, bu öğrencilerimiz için yurtlar yaptırmak ve yurt
işletmesini sağlamak suretiyle Türk gençlerinin yükseköğrenimlerini ve sosyal,
kültürel gelişimlerini sağlamaktır. Kurumumuzun 2011 bütçesi 2002 yılına
kıyasla 7 kat artırılmıştır. Kurumumuz, sosyal devlet anlayışı çerçevesinde
yaptığı çalışmalarla yurtlarımızda ranza sistemini kaldırmış, üniversite
öğrencilerimizin beş yıldızlı otel konforunda barınmaları sağlanmıştır. 2002
yılında 187 bin olan yatak kapasitemiz, yapılan 153 yurt veya blok ile
243.690’a yükseltilmiştir.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
– Siz hiç yurt gördünüz mü?
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) -
Yurtlara başvuran öğrenciler maddi durumuna göre bir puanlama esası dâhilinde
yurtlara kayıt yaptırabilmektedir. Artık her ilimizde ve 107 ilçemizde 270 adet
yurdumuz hizmet vermektedir. 2010 yatırım programımızda 58 il ve 50 ilçeye
78.900 yatak kapasiteli yeni yurt projelerimiz yer almaktadır.
Değerli milletvekilleri, 2004
yılında yaptığımız değişiklik ile diğer kurum ve kuruluşların burs ve kredi
verme yetkileri kaldırılmış, burs ve kredi hizmetlerini yürütme görevi Yüksek
Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna verilerek kurum burs ve kredi verme konusunda
tek yetkili kılınmıştır. Böylece mükerrerlik önlenerek daha fazla sayıda
öğrenciye daha fazla miktarda yardım yapılması imkânı sağlanmıştır. Maddi
durumuna göre tamamen objektif kriterler esas alınarak
her öğrenci Kurumdan burs veya öğrenim kredisi alabilmektedir, katkı kredisine
başvuran her öğrenci de Kurumdan mutlaka katkı kredisi almaktadır. 2002 yılında
burs veya öğrenim kredisi alan öğrenci sayısı 451.550 iken 2010 yılında bu
rakam 2 katına çıkarak 961.227’ye yükselmiştir. Yine katkı kredisi alan öğrenci
sayısı 2002’de 405.791 iken 2010’da bu rakam 528.103’e yükselmiştir. Diğer
yandan, 2002 yılında 45 TL olan burs veya kredi miktarı 4,5 kat artarak 2010
yılında 200 TL olarak verilmiştir. Önümüzdeki yıllarda bu miktarı daha da
artırmayı planlıyoruz.
Değerli milletvekilleri, bu
kanun teklifimizle yapmış olduğumuz en önemli değişiklik, Yükseköğrenim Kredi
ve Yurtlar Kurumundan öğrenim kredisi alan üniversite öğrencilerimizin bu
kredileri geri öderken çekmiş oldukları sıkıntıları gidermektir. Daha önce
kredi alan bir öğrenci, mezun olduktan iki yıl sonra başlamak suretiyle, almış
olduğu krediyi, kredi aldığı sürenin yarısı kadar zamanda geri ödemek
zorundaydı. Bu kanun teklifimiz sizlerin desteğiyle yasalaştığı zaman, her
öğrencimizin kredi borcunu geri ödeme süresi kredi alınan süre kadar olacaktır.
Yani, dört yıl boyunca kredi alan bir öğrenci, mezun olduktan iki yıl sonra
başlayacak şekilde yine dört yıl boyunca kredi borcunu geri ödeyecektir. Mevcut
durumla kıyaslandığı zaman, kredi borcunu geri ödeme süresi 2 katına çıkmış
bulunmaktadır ve aynı şekilde kredi taksitleri de yarı yarıya düşmektedir. Bu
değişiklik üniversite öğrencilerimiz için çok önemlidir. Bu uygulama, şu anda
kredi alan, aldığı krediyi henüz ödemeye başlamayan ve kredi borcunu düzenli
olarak ödemekte olan herkesi de kapsamaktadır. Kredi ödeme zamanı başlayıp borç
taksitlerini aksatmadan ödemekte olanlar, bakiye borçlarını kalan taksit
süresinin 2 katı sürede ödeyeceklerdir. Yani, borcunu düzenli olarak ödeyen ve
sekiz ay taksiti kalmış olan bir öğrencinin bu borçlarını geri ödeme süresi, bu
yasa kabul edildiği zaman otomatikman on altı aya çıkacaktır ve ödenecek
taksitler de otomatikman yarı yarıya düşecektir. Kişinin Kuruma başvurmasına
gerek kalmadan bu düzenlemeyi Kurumumuz kendisi yapacaktır.
Ayrıca, daha önce bir
üniversite öğrencisinin öğrenim görürken SSK kaydı varsa, mezun olduktan iki
yıl sonra SSK kaydı olmasa yani işsiz bile olsa kredi borcunu mutlaka geri
ödemeye başlaması gerekiyordu. Yeni düzenleme ile bir kişi mezun olduktan iki
yıl sonra eğer bir işe girmemiş ise Kuruma müracaat ederek kredi geri ödeme
süresini birer yıllık sürelerle uzatabilmektedir. Yine aynı şekilde, işe giren
ve kredi borcunu geri ödemeye başlayan bir kişi işsiz kalması durumunda yine
Kuruma başvurarak kredi ödeme süresini bir yıl sonraya erteleyebilmektedir.
Kişinin işi varken, bir geliri varken kredi borcunu geri ödemesi esası
getirilmektedir.
Diğer yandan, kanun
teklifimizle öngörülen bir diğer önemli değişiklik ise yurt dışında
yükseköğrenim gören vatandaşlarımızın da Kurumdan burs veya kredi
alabilmesidir. Şu anda resmî veya özel, yurt dışında öğrenim gören
vatandaşlarımızın sayısı 23.921’dir. Kurum, bu vatandaşlarımızın barınma ve
burs, kredi işlemleri için yurt dışında personel istihdam edebilecektir.
Değerli milletvekilleri,
bildiğiniz gibi, iktidarımız döneminde yaptığımız çalışmalar ile artık, her
ilimizde en az bir devlet üniversitesi bulunmaktadır. Bunun yanında vakıf
üniversitelerimiz de hızla çoğalmaktadır. 2002 yılından bu yana 49 devlet
üniversitesi ve 29 vakıf üniversitesi olmak üzere toplam 78 üniversite eğitim
hayatına başlamıştır. Şu anda toplam 102 devlet üniversitemiz ve 52 vakıf
üniversitemiz bulunmaktadır. Bu üniversitelerde okuyan öğrencilerimizin yurt
taleplerini karşılamak için yeni yurt binalarının bir an önce yapılması en
önemli önceliklerimizdendir. Bu kanun teklifimizde yurt binalarının TOKİ
tarafından yapılabilmesinin önü açılmaktadır. Ayrıca, isteyen kişi ve
kuruluşlar Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu ile iş birliği içinde Kuruma
ait veya hazine tarafından Kuruma tahsis edilen arsalara yurt inşa edip kırk
dokuz yıl boyunca belli bir bedel üzerinden bu yurtları Kuruma
kiralayabileceklerdir. Bu süre sonunda yurt binası kuruma devredilecektir.
Kendi arazisi üzerine yurt inşa eden veya mevcut binaları olan kişiler de yine
aynı şekilde beş yıl süreyle binaları kuruma yurt olarak işletilmek üzere
kiralayabileceklerdir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çalışkan,
lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) –
Değerli milletvekilleri, kanun teklifimiz ile ayrıca İzmir’de Şifa Üniversitesi
ve Trabzon’da Avrasya Üniversitesi kurulması da öngörülmektedir.
Diğer yandan, özel okulların
açılması önündeki bazı bürokratik engellerin kaldırılması da kanun teklifimizin
içeriğinde yer almaktadır.
Yine aynı şekilde, Tarım ve
Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu aracılığıyla Avrupa Birliği kaynaklı 900
milyon avro hibe fonunun kullanılması amacıyla gerekli personelin
yetiştirilmesi amacına yönelik olarak ek süre verilmesi de yine bu kanun
teklifimizde öngörülmüştür.
Kanun teklifimize destek
vereceğinizi ümit ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Çalışkan.
Teklifin tümü üzerinde şahsı
adına söz isteyen Durdu Özbolat,
Kahramanmaraş Milletvekili.
Buyurun Sayın Özbolat. (CHP sıralarından alkışlar)
DURDU ÖZBOLAT (Kahramanmaraş)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 571 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’yla ilgili olarak şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bugün 24 Kasım Öğretmenler
Günü. 24 Kasım 1928 tarihi, aynı zamanda Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün millet
mektepleri başöğretmeni olduğu tarihtir. Büyük kurtarıcı, ulusal kurtuluşu gerçekleştirdikten
sonra Türkiye’nin çağdaşlaşma ve demokratikleşme sürecinde en önemli rolü
öğretmenlere biçmiştir. Onun “Ulusları kurtaranlar yalnız ve ancak
öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğitimciden yoksun bir ulus kendi adını alma
yeteneğini kazanamamıştır, ona basbayağı bir topluluk denir, ulus denemez. Bir
topluluğun ulus olabilmesi için kesinlikle eğitimcilere ihtiyacı vardır.” sözü
öğretmenlere verdiği önemi ve öğretmenlerden beklentilerini çok güzel bir
biçimde ortaya koymaktadır. Hepimizin hayatında çok önemli yeri olan
öğretmenlerimizi, üzülerek belirteyim ki, bugün süslü sözler ve seremonilerle
oyalayıp bir yıllarını daha geçiştireceğiz.
Sevgili öğretmenlerim, keşke
bu Mecliste atama bekleyen öğretmen adaylarını göreve başlatacak çalışmalar
yapabilseydik, sözleşmeli öğretmenlerimizin tümünü kadroya geçirebilseydik,
öğretmenlerimize mesleklerinin onuruna yakışan bir ücret artışı
sağlayabilseydik, Millî Eğitim Bakanının 18’inci Millî Eğitim Şûrası’nda dile
getirdiği bir maaş ikramiyeyi bugün hesabınıza yatırabilseydik, öğretmenler
arasında çalışma barışını bozan kariyer basamakları gibi uygulamalara son
verebilseydik, ek ders ücretlerinizi 2 katına çıkarabilseydik, emekli
öğretmenlerimizin maaşlarını insanca yaşayabilecekleri bir seviyeye
çekebilseydik. Gerçekleştiremediğimiz bütün bu “keşke”lere rağmen, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür
nesiller yetiştiren siz sevgili öğretmenlerimin önünde saygıyla eğiliyor,
Öğretmenler Günü’nüzü kutluyorum.
Bu tasarı kanunlaşırsa
üniversite sayımız 156’ya çıkacak. AKP’nin iktidarda olduğu 2002-2010 yılları
arasında 49’u devlet, 31’i de vakıf üniversitesi olmak üzere toplam 80
üniversite açılmış. Sayı epey kabarık görülüyor.
Üniversite açalım, bizim buna
hiçbir itirazımız yok. Yükseköğrenimdeki okullaşma oranının çağdaş dünyadaki
ölçülere ulaşması bizim de isteğimiz. Bu konularla ilgili getirdiğiniz her
öneriyi de destekledik, sorumlu muhalefetin gereğini yerine getirdik.
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak bilimsel, mali ve idari özerkliği olan, Türkiye gerçeğinden kopmayan
ancak her alanda evrenselliği yakalayan akademik, rekabet ve demokratik katılım
ilkelerini benimseyen bilgi çağının üniversitelerini hedefliyoruz. Bu,
bizlerin, üniversite kurulması ve çalıştırılmasıyla ilgili temel felsefemiz.
Şimdi burada doğrudan Sayın
Bakana ve dolaylı olarak YÖK Başkanına soruyorum: 156 üniversiteden kaç tanesi
bu ölçülere uyuyor? Bu ölçüye itirazınız yoksa, gelin,
hep beraber, sadece sayıyla değil nitelikleriyle övüneceğimiz üniversiteler
kuralım, kurulmuş olanların standartlarını olması gereken yerlere yükseltelim.
Ben, şu an burada bulunan, bulunmayan milletvekili arkadaşlarımızın hiçbirinin
itiraz etmeyeceğini düşündüğüm bir çıta koymak istiyorum. Açılmış olan ya da
açılacak üniversiteleri kendi çocuklarımızı gönül rahatlığıyla
gönderebileceğimiz, göğsümüzü gere gere “Benim
çocuğum şu üniversitede okuyor.” diyebileceğimiz niteliğe kavuşturalım. Bunları
gerçekleştirdiğimizde dünyada yeri olan üniversitelere sahip olacağız, o zaman
biz de Sayın Bakanın övünçlerinin bir kısmına katılmış olacağız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şimdi sizlere üniversitelerimizde ders veren hocalarımızla
yaptığım sohbetler ve onların tespit ettiği sorunların bir kısmını
dikkatlerinize sunmak istiyorum:
1) Üniversitelerimizde kalite
sorunu var mı?
2) Üniversitelerimiz mevcut statükoya bağlı hantal kurumlar hâline gelmişler mi?
3) Üniversitelerimizde
bilimsel araştırma programları yeterli mi?
4) Üniversitelerimiz
gerçekten evrensel mi?
5) Üniversitelerimizde
kayırmacılık sorunu var mı?
6) Üniversitelerimizin
nitelikli öğretim elemanı sorunu var mı?
7) Üniversitelerimizin
araştırma fonu yeterli mi?
8) Üniversitelerimizin yayın
kalitesi ne durumda?
9) Üniversitelerimizde
altyapı sorunları var mı?
10) Yüksek lisans ve doktora
eğitiminde çağı yakaladık mı?
11) Üniversiteler nitelikli
öğrenci bulmada sorun yaşıyor mu?
12) Yabancı dil sorunu
çözülebildi mi?
13) Öğretim elemanlarının
özlük sorunları çözüldü mü?
14) Öğrencilerin ve öğretim
elemanlarının örgütlenme sorunları çözüldü mü?
Toplamı otuz beş madde olan
bu sorunları zaman darlığı nedeniyle burada sonlandırdım, biraz da vakıf
üniversiteleri üzerinde durmak istiyorum.
Bugün görüşeceğimiz Şifa ve
Avrasya üniversiteleriyle birlikte özel üniversite sayımızı elli dörde
çıkaracağız. Şifa Üniversitesi, İzmir’de Türkiye Tabipler Vakfı tarafından
kuruluyor; Tıp Fakültesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi,
Sağlık Bilimleri Enstitüsünden oluşuyor. Böyle ihtisas üniversitelerinin kurulmasını
olumlu bulduğumu belirtmek istiyorum, teşvik edelim yenileri de açılsın.
Kaliteli vakıf üniversiteleri kuruldukça öğrencilerimizin, doğal olarak
kaynaklarımızın da ülke dışına çıkmasına engel olacağız. Bu üniversitelerimiz
arasında Bilkent, Koç, Sabancı, Bilgi üniversiteleri gibi seçkin eğitim
kurumları var. Ancak, bütün vakıf üniversiteleri böyle mi? Bizim ciddi
tereddütlerimiz ve tespitlerimiz var değerli arkadaşlarım. Bu üniversitelerde
ders veren hocalarımızdan başlayalım. Bunların iş güvenceleri var mı? Yoksa, bunlar işçi statüsünde mi çalışıyor? Bu hocaların
geleceği patronun iki dudağının arasında mı, değil mi? “İki yüz üniversite
açacağım.” diye övünen YÖK Başkanı biraz da öğretim elemanlarının maaş ve özlük
sorunlarıyla ilgilensin. İktidar da Meclise bu konularla ilgili iyileştirmeler
ve düzenlemeler getirsin, biz de destek olalım.
Bu üniversitelerde okuyan
öğrenciler okulları parayla diploma alacakları yerler olarak mı görüyorlar
yoksa görmüyorlar mı? Bu üniversitelerimizin çoğu yabancı dille eğitim yapıyor.
Bu eğitim yeterli mi, değil mi? Bu üniversitelerimizde gerçekten İngilizce eğitim
yapılıyor mu? Bu üniversitelerimizin hazırlık sınıfından sonra başarısız
olanlar belli bir ücret karşılığında yaz okullarına gidiyorlar mı? Yaz
okulundan da başarısız olanların durumları ne oluyor? Hazırlık atlama
sınavlarını devlet, vakıf, YÖK merkezî bir sınavla yapamaz mı? Hazırlık
sınavında başarısız olan öğrenciler Türkçe eğitime geçebiliyorlar mı? Bu konuda
sıkıntılı durumlar var mı? YÖK vakıf üniversitelerini yeterince denetliyor mu,
daha doğrusu denetleyebiliyor mu? Denetimi yapılan kurumlara yaptırım
uygulanabiliyor mu? Üniversitelerimiz arasında “yandaş olmayan” üniversite
ayrımı yapılıyor mu? İktidarın çalışmalarını ve politikalarını eleştiren
öğretim görevlilerinin üniversitelerine baskı uygulanıyor mu, örneğin
kontenjanlarında azalmaya gidiliyor mu? Bu söylediklerim yaptığım çalışmalar
sonundaki tespitlerimdir.
Değerli milletvekilleri, bu
tabloyu yaşayan hoca mutlu mu, öğrenci mutlu mu, bir sorunuz. Ben sordum,
cevabımı aldım. Gelin, beraberce bir daha soralım. YÖK Başkanına ve sayın bakanlara,
çalışırlarsa epeyce ipucu verdim. Dilerim gereğini yaparlar.
Kahramanmaraş Sütçü İmam
Üniversitesi Tıp Fakültesi bundan on yıl önce kadro yasası da olmadan kuruldu.
Kadrosunu diğer fakültelerden öğretim üyeleri kaydırarak yürütüyor
çalışmalarını.
Kahramanmaraş 1 milyon 100
bine yakın nüfusu olan bir ilimiz. Bir araştırma ve bir üniversite hastanesine
çok acil ihtiyacı var. Buna rağmen on yıldır kadro sorununu çözemediği için ne
yazık ki yeteri kadar hizmet veremiyor. Daha önce de kaç kez dile getirmemize
rağmen 1.150 kadroya ihtiyacı olmasına rağmen bu kadro şimdiye kadar verilmedi.
Şimdi rektörün görev süresi bitti, yeni rektör atandı. Dilerim, bu yeni rektör
döneminde en azından Kahramanmaraş’a, bu üniversitemize, tıp fakültemize yeteri
kadar kadro verilir.
Kamu ve üniversitelerin tümü
dünyadaki çağdaş üniversiteler düzeyine yükselene kadar üniversitelerimiz kendi
aralarında yarışan, toplumla ve bulundukları yöreyle bütünleşen, sanayi
kesimleri ve sivil toplum örgütleriyle iş birliği yapan kurumlar hâline getirilmelidir.
YÖK kaldırılmalıdır,
Üniversitelerarası Kurul etkin duruma getirilmelidir. Akademik yükseltmelerde
temel kriter, araştırma performansı olmalıdır.
Üniversitelerimizde lisansüstü eğitim gören öğrenciler desteklenmelidir.
Üniversiteler ve araştırma kuruluşlarımıza gerekli kadro ve kaynak
sağlanmalıdır.
Ben, bütün bunların
olabileceği bir düzenlemenin, yönetimin ülkemize çok yarar sağlayacağına
inanıyorum ve Cumhuriyet Halk Partisinin iktidarında da bunları yapacağımızı
herkesin bilmesini istiyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Özbolat.
Şimdi, yirmi dakika süreyle
soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sisteme giren sayın
milletvekillerine birer dakika süre verilecektir.
Sayın Tankut,
buyurun.
YILMAZ TANKUT (Adana) –
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, Türkiye'nin
genel manada öğretmen açığı nedir? Atama bekleyen öğretmen sayısı nedir?
Kadroya geçmesi planlanan sözleşmeli öğretmen sayısı nedir? Millî Eğitim Bakanı
ve Başbakanın müteaddit defalar vaat ettiği, söz verdiği sözleşmeli ve diğer
statüdeki öğretmenlerin kadroya alınmaları ne zaman gerçekleştirilecektir?
Diğer sorum: Kredi Yurtlar
Kurumundan kredi alıp ödeme yapamayan veya yapma şansı ve maddiyatı bulunmayan
öğrenci sayısı nedir? Ödenmeyen toplam kredi tutarı nedir? Bu teklif
kanunlaştığı takdirde aldıkları kredileri ödeyemeyenler borçlarını ödeyebilecek
midir veya bu teklifle ödenmeyen kredi borçlarının ne kadarlık
bir bölümünün tahsil edilmesi hedeflenmektedir? Öğrencilerin kredilerini
ödeyememelerinin en temel nedeni nedir? Bu konuda Hükûmet
olarak herhangi bir araştırma ve tespitiniz mevcut mudur?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Tankut.
Sayın Paksoy…
MEHMET AKİF PAKSOY
(Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, ülkemizin
yükseköğrenim öğrenci sayısı 3 milyon 300 bin civarındadır. Yurtların hâlihazır
kapasitesi 230 bindir. Bu da toplam öğrenci kapasitesinin yüzde 7’sine karşılık
gelmektedir. Böyle bir tablo içerisinde her sene öğrenci velileri çocuklarını
yurtlara yerleştirmek için büyük çaba sarf etmektedirler. Bizler de her sene bu
kaosun içerisinde kalmaktayız. Bilhassa bu
öğrencilerin yurt sorunlarının acilen çözülmesi gerekir, kız öğrencilerin yurt
sorunlarının acilen çözülmesi gerekir. Bu konuda bu konunun çözümü için 2011
yılı yatırımını ve ileriki yıllardaki projeksiyonunuzu
açıklar mısınız?
Ayrıca, 2011 yılında
Kahramanmaraş ilimizi de yatırım programına almayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın İnan…
MÜMİN İNAN (Niğde) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, ben de bugün
Öğretmenler Günü münasebetiyle bütün öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü
kutluyorum, onlara sağlıklı ve başarılı, hayırlı ömürler temenni ediyorum.
Niğde’mizde, defalarca
sormamıza, söylememize rağmen birçok okulumuzda hâlâ öğretmen açığı
bulunmaktadır. Türkiye’de mezun olup boş gezen, atama bekleyen öğretmenlerimiz
varken, maalesef, bazı okullarımız hâlâ yedek öğretmenlerle doldurulmaya
çalışılmakta ve eğitim yapılmaya çalışılmaktadır.
Diğer taraftan, Niğde
Üniversitesinde artan öğrenci sayısına paralel olarak Niğde’de, merkezde ve Bor
ilçemizde yeni yurt yapmayı planlıyor musunuz? Çünkü yeni bölümler açıldı, yeni
gece eğitimi açıldı. Dolayısıyla, ihtiyaç hızla artmaktadır. Ne zaman yapmayı
düşünüyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU (Tokat) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Askerlik Kanunu’nda yapılan
değişiklikle erbaş ve erlerin yakınlarının vefatında on gün izin verilmesi
öneriliyor. Bu izinle beraber yol giderleri, yolluk da beraberinde verilemez
mi?
İkinci sorum: Tokat il ve
ilçelerinde büyük oranda yurt ihtiyacı vardır. Önümüzdeki dönem içerisinde
Tokat il ve ilçelerine yurt yapmayı düşünüyor musunuz?
Üçüncü sorum: Tokat ilinin
dört büyük ilçesi olan Zile, Turhal, Erbaa ve Niksar’da altyapı mevcut olup
buralarda da vakıf üniversitesi kurulması halk tarafından beklenmektedir.
Buralarda da vakıf üniversiteleri kurmayı düşünür müsünüz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Tütüncü…
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu tasarıyla Tarım ve Kırsal
Kalkınma Destekleme Fonu’ndaki personelin dil eğitimi için bir yıllık ek süre
verilmektedir. 900 milyon euroluk Avrupa Birliği
Fonu’nu kullanacak. Bir yıl gecikiyor, bu 900 milyon euroluk
bu fonu bir yıl gecikmeyle kullanacağız.
Şunu sormak istiyorum: Kaç
tane personel, dil bilmeyen personel alınmıştır? 900 kişi istihdam ediliyor.
Neden Avrupa Birliğinin talep ettiği, akreditasyon açısından talep ettiği
nitelikte dil bilen eleman alınmamıştır ve bu hibe fonu, 900 milyonluk fon neden
böyle…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Genç…
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aslında bu öğrencilerin yurda
alınmasındaki kıstas nedir bilmiyorum. Yani benim memleketimde, Tunceli’de, bir
bakıyorsunuz, üç kardeş okuyor, üçünün ekonomik durumu çok zayıf; bir
bakıyorsunuz, yurtlar kurasında üç yüzüncü yedekte, bilmem kaçıncı yedekte.
Hâlbuki bunun belirli bir kurala bağlanması lazım. Evvela
ekonomik durumu zayıf olan öğrencilerin hiç böyle kuraya tabi tutulmadan,
normal bir kıstas kabul edilirse bunlara normal olarak yurt çıkması lazım. Bir
bakıyorsunuz, bu öğrencilere haksız olarak birtakım kayırmalar yapılıyor. Ondan
sonra milletvekili olarak gidiyorsunuz, birileri geliyor, yüz tane, iki yüz
tane, sıradan, kendi öğrencilerini veyahut da yerlerindeki öğrencileri yurtlara
alıyor, maalesef, muhtaç olan öğrenciler yurtlara alınmıyor.
Şimdi, bir diğer sorun: Bu
kanunla kaç tane yurt dışı…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Güvel,
buyurun.
HULUSİ GÜVEL (Adana) –
Teşekkür ediyorum Başkanım.
Sayın Bakan, Adana’da bulunan
Çukurova Üniversitesinde yaklaşık 40 bin civarında öğrenci öğrenim görmektedir
ancak Adana’daki yurt kapasitesinin sayısı 3.800-4.000 civarındadır. Defalarca
dile getirmemize rağmen yeni bir yurt yaptıramadık Adana’ya. 2002 yılından
bugüne kadar Adana’ya kaç kişilik öğrenci yurdu yapılmıştır? Bir yıl önce yine
burada sözünü verdiğiniz ve Nisan 2010 yılında ihalesini yapacağınız bin kişilik
öğrenci yurdu, 2010 yılı bitmek üzere olmasına rağmen hâlâ ihalesi
yapılmamıştır. Bu yatırımdan vaz mı geçilmiştir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bulut…
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
– Sayın Bakan, kredi ödemelerinin tamamı borcun türüne göre farklı havuzlarda
toplanmakta ve yapılan herhangi bir yanlışlıkta borçlunun yapılandırılması
iptal edilip icra takibine alınarak mağdur edilmektedirler. Örneğin, kasım
ayına dair öğrenim ve katkı kredisi borcu için ödenmesi gereken taksitleri
toplam 200 lira olan bir borçlu bu miktarın tamamını yanlışlıkla katkı kredisi
borcuna dair havuza yatırması durumunda, sistemde “öğrenim kredisi borcu
ödenmedi” şeklinde görüldüğü için yapılandırılması sonlandırılmaktadır. Katkı
kredisi borcu hesabının yatırılmış olduğu fazla para da kendisine geri
ödenmemektedir.
Sayın Bakan, siz Kırıkkale’de
herhangi bir yurdu gezdiniz mi? Onu da soruyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Yaman…
NURİ YAMAN (Muş) – Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, 19’uncu
maddede yaptığınız değişiklikle iş yeri açma ve çalışma ruhsatları yetkisini
belediyelerden ve özel idarelerden aldınız. Bunlar, ilgili yasaların,
büyükşehir belediyelerinin 7’nci maddesinde, il özel idarelerinin ve yine de
ilçe belediyelerinin, il belediyelerinin 15’inci maddelerinde belediye
yetkileri arasında sayılan görevleridir. Bu görevleri bunlardan alarak hem bir
gelir kaybına hem de yetki gasbına neden olduğunuzu
kabul ediyor musunuz? Bu konudaki düşüncenizi öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Sakık…
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
2008 yılında İstanbul Teknik
Üniversitesinin açılışına konuk olan Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı
protesto etmek amacıyla toplanan bir grup öğrenci, parasız eğitim talep
ettikleri için her biri bir yıl üç ay ceza aldılar. Bir taraftan özgürlüklerden
bahsederken, bir taraftan… Yani öğrencilerin en tabii hakkı olan parasız
eğitimi talep ettikleri için bu cezayı nasıl buluyorsunuz?
İkinci sorum: Geçen gün Plan
ve Bütçede de dile getirmiştim. Zannediyordum ki sadece benimle ilgili ama
grubumuzdaki bütün milletvekilleriyle aynı noktada… Kredi ve Yurtlar Kurumu
Genel Müdürünü dört yıldır aramamıza rağmen hiçbir gün telefonlarımıza cevap
vermemektedir. Oysaki iktidar milletvekillerinin sekreteryasının
nasıl kâğıtlar üzerinde, gidip öğrencileri yerleştirdiğini biliyoruz. Biz de
yoksul illerin milletvekilleriyiz. Bu ayrımcı tutumu nasıl içinize
sindirebiliyorsunuz, BDP’ye karşı bu tavrınızı nasıl
izah edebiliyorsunuz?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Çelik, buyurun.
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Bu vesileyle 24 Kasım
Öğretmenler Günü’nü kutlamak istiyorum. Ayrıca öğretmenlerimizin her anlamda
statülerinin yükseltilmesi temennimizdir.
Benim sorum, Türkiye
genelinde yükseköğrenim öğrencilerimizin ciddi barınma sorunu var, bütün
vekillerimiz de buna değindiler. Ancak kendi ilim olan Mersin öyle zannediyorum
ki Türkiye ortalamasından daha fazla bu sorunla karşı karşıya. Özellikle
Mersin’in gerek Mersin’in, gerek Mersin Üniversitesi kapsamında gerekse
Tarsus’tan Anamur’a kadar olan bütün ilçeleri büyük ilçeler ve oralarda
yüksekokullar var ancak öğrencilerin barınma sorunu had safhada. Bu konuda
herhangi bir çalışma ya da yatırım var mı? Bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Çelik.
Sayın Akkuş...
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın
Başkan, Sayın Bakan; Tarsus’ta 1 fakülte ile 2 yüksekokul vardır. Bu fakülte ve yüksekokulda yaklaşık 2 bin
öğrenci bulunmaktadır. Sadece kiralama ile ortaya çıkmış yüz elli yataklı bir
yurt bulunmaktadır. Yeni bir yurt yapılması konusunda ne düşünüyorsunuz? Tarsus
üniversitesinin kurulmasına nasıl bakıyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Selamoğlu...
Son soru.
MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) –
Sayın Bakanım, 2011 yılı içerisinde Niğde Üniversitemizin kampüsü içerisine yapacağınız 500 kişilik
öğrenci yurdu için ilim adına teşekkür ediyorum. Aynı zamanda Bor ve Ulukışla
ilçemizdeki yüksekokullar için de programa aldığınızı biliyorum. Şu anda Niğde
Üniversitesi kampüsü içerisine yapılacak olan
yurdumuzun arsa yeri de temin edilmiştir. Bu hususta gereken hassasiyeti
göstererek bir an önce temelinin atılmasını rica ediyorum efendim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
Sekiz dakika süreniz var.
DEVLET BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de tüm
öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutluyorum, hepsini saygıyla
selamlıyorum.
Buradaki eleştirilerimizin
tümü öğrencilerimizin daha iyi bir ortamda barınmaları, beslenmeleri,
öğrenimlerini daha iyi şartlarda devam ettirebilmeleri konusunda herkesle
hemfikir olduğumuzu düşünüyoruz. Tabii birdenbire üniversite sayısı 2 kat
artınca ve buradaki kontenjanlar artınca mutlaka yurt sorunu olduğu doğrudur
ama bütün bunlara rağmen şunu söylemem lazım: Ülkemizde 250 bin yatağa ulaştık.
Onun dışında, 150 bin özel sektör yatağı var, 50 bin de üniversite yurtlarımız
var, 450 bin. 2 milyonluk bir öğrenci kapasitemiz var, Açık Öğretim hariç. 450
bin bölü 2 milyon, yaklaşık yüzde 17, 18, 19’lara varan bir rakamı var. Bu,
tabii, yeter mi? Yeter değil. Onun için, yeni finansman modelleri oluşturmaya
çalışıyoruz. Bir tanesi de bugünkü yasamızda TOKİ’ye
yaptırmaya çalışıyoruz. TOKİ’nin bu konuda
uzmanlığından ve hızından faydalanmak istiyoruz. Diğeri, bütçemizdeki artışı,
sağ olsun Hükûmetimiz bu sene diğer bakanlıklara
oranla daha fazla artırdı, daha fazla bu işe önem veriyor. Onun dışında,
yap-kirala-devret modellerini, kirala modellerini denemek istiyoruz. Onu
söylemek isterim.
Şu anda 29 adet 22.590
kapasiteli yurt projesinin inşaatı devam etmekte. 10 tanesi bunun 9.500
kapasiteli, tamamlandı. 11 adet 6.400 kapasiteli yurt projesi sözleşme
aşamasında. 16 adet 11.800 kapasiteli yurt projesi inşaat ihalesi aşamasında.
13 adet 8.600 kapasiteli yurt projesinin proje adaptasyon çalışmaları devam
etmekte. 42 adet 21.010 kapasiteli yurt projesinin arsa tahsis ve arsa hukuki
ve fiziki bilgilerini toplama çalışmaları devam etmekte. 119 adet 78.900 yatak
kapasiteli yurt projesi velhasıl bulunmakta.
Şimdi, özellikle Tunceli
iliyle… Ben bir ay evvel Tunceli iline gitmiştim. Orada gezdim, gördüm.
Gerçekten çok mutlu oldum. Burada son iki yıl içerisinde 240 kapasiteli yurt
hizmete açıldı. 600 kapasiteli yurt daha hizmete sunduk. Daha sonra 600
kapasiteli açılan yurdumuzda 314 kapasite artırımı yaparak bugün itibarıyla 584
kız, 570 erkek olmak üzere 1.154 kapasiteli yurdumuzla hizmet veriyoruz. Şu
anda 90 tane boş yatağımız var Tunceli’de arkadaşlar. Bugün teyit ettik. Biz
her yere çok önem veriyoruz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Bakan, yanlış bilgi veriyorsunuz.
DEVLET BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) – Ayrıca, 2010 yılı yatırım programında 500 kapasiteli yurt
projemiz de bulunmakta. İnşallah 2010 yılı Aralık ayı sonunda ilana çıkacağız.
Özellikle son sekiz yıldır
müracaatta bulunan öğrencilerin başarılı ve ihtiyaç sahibi olanlarına burs,
geriye kalanların tamamına öğrenim kredisi veriyoruz.
Burs tahsis edilen
öğrencilerin değerlendirilmesinde öğrencinin başarı durumu, aile geliri ve
sosyal durumu dikkate alınmakta olup herhangi bir öğrencinin kayırılması mümkün
değildir. Öncelikli olarak şehit ve gazi çocukları, 5510 sayılı Kanun
kapsamında malullük aylığı alanlar, özürlü öğrenciler, anne ve babası vefat
edenler, Darüşşafaka Lisesi mezunu ve ortaöğrenimi yetiştirme
yurtlarında barınarak tamamlayanlar, amatör millî sporcular, ÖSYM sınavı
sonucunda ilk 100’e girenler, 3717 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında
köyleri boşaltılanlar desteklenmektedir. Burs kontenjanının bir bölümü
üniversitelere ayrılıyor ve kontenjandan yararlanacak öğrenciler ise
üniversiteler tarafından seçilmekte.
Tokat ili bilgileri: 2010
tarihi itibarıyla Tokat il merkezi ve ilçeleri 3.248’dir. Mevcut yurtlarımızın
iyileştirme çalışmaları doğrultusunda 200 kapasite düşümü yapıldı. Tokat’ta
2010 yılı yatırımında 750 kapasitelik yurt projesi yer almakta, 26/11/2010’da inşaat ihalesi yapılacak. 2010 yılı yatırım
programında Niksar’da 500 kapasitelik yurt projesi yer almakta. Bunun da
ihalesi yapıldı, şu anda sözleşme aşamasında. Tokat-Turhal’da 500 kapasiteli
yurt projesi yer almakta, arsa bilgilerini topluyoruz. Velhasıl Tokat ili ve
ilçelerinde toplam kapasite artış oranı yüzde 139.
Niğde’de, biliyorsunuz, 500
kişilik yurt kapasitemiz var ve 2010 yılı yatırım programına dahil
edildi. Millî Piyango Yurdu’muzun yanında üniversite tarafından verilen 20 bin
metrekarelik alanın kurumumuza tahsis onayını Millî Emlak Genel Müdürlüğünden
bekliyoruz.
Kahramanmaraş ilinde şu anda
3.294 kapasitemiz var. 2010 yılı yatırım programında Kahramanmaraş ilinde bin
kapasiteli yurt projemiz yer almakta olup on ikinci ayın 7’sinde ihale
ediyoruz. Yine Göksun’da 300 kapasiteli yurt projesi yer almakta. Bunun arsa bilgilerini
toplamaktayız ve yüzde 92’ye ulaşıyoruz artışla.
Adana ilinde, mülkiyeti
kurumumuza ait 194 bin metrekarelik alan üzerinde yer alan Fevzi Çakmak
Yurdu’nun 30 bin metrekarelik kısmı üzerinde inşa edeceğiz.
Kayseri’deki bin kişilik yurt
projesini adapte edeceğiz, 2010 yılı sonuna kadar, yani bir ay içinde ilana
çıkacak.
Yine şunu söyleyeyim: Tahsilatla ilgili bir eleştiri yapıldı. 1962 yılından 2002
yılına kadar kırk yılda 27 milyon lira tahsilat
yapıldı YURTKUR’da ama biz yedi yılda 2,5 milyar tahsilat
yaptık, gecikmiş tahsilatı, değerli arkadaşlar. Bu
hassasiyetinin bir sonucu. Ve yüzde 4,4’tü, 1962 ile 2002 yılları
arasında kredi katkı, ödenenle oranı ortalama yüzde 4 iken şu anda yüzde 43’e
çıktı. Bunu da söylemek istiyorum.
Kocaeli 500 kişilik yurt
projesi, özellikle Yavuz Selim Yurdu’nun bulunduğu alanın üst kısmında 15 bin
metrekarelik alana inşa edeceğiz, bu kapasiteyi 750’ye çıkaracağız, 23/11 yani
bugün ihalesi yapılmış olacak.
Yine, Enis Bey’in sorduğu
soruya şöyle cevap vereyim: Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumunda ne
kadarı yabancı dil biliyor? Mevcut personelin yüzde 45’i biliyor ve dolayısıyla
bu parayı kullanmak için bunu uzatmak istiyoruz sizlerin de tensibiyle.
Ben şunu söyleyeyim: Kız
öğrencilere çok önem veriyoruz. Özellikle kız öğrencilerimizin dışarıda
kalmamasını istiyoruz.
Özel sektörü desteklemek
istiyoruz. Özel sektör belli bölgelerde yurt yapsın ve belki de belli yıl vergi
ödemesin, bununla ilgili bir çalışmamız var. Çünkü şunu
görüyoruz ki ne kadar çok üniversite açmışsak o kadar da özel sektör yurt
yapımında böyle niyetli görünüyor ve biz özel sektörün de yurt yapmasını
istiyoruz ama tabii ki bizim yapmış olduğumuz yurtlardan çok az miktarda aylık
alıyoruz, her gün 4 milyon lira da öğrencilerimize yemek sübvanse etmemiz
nedeniyle bizim yurtlarımız çok tercih ediliyor. Şu anda 1 kişilik ve 3
kişilik odalarımız üç yıldızlı oteller gibi ve gerçekten çok sayıda talep var
ve bütün 6 kişilik, 8 kişilik odalarımızı da, bu koğuş sistemini de böyle
normal, içinde banyosu, tuvaleti olan odalara çevirmek istiyoruz.
O bakımdan çok fazla sayıda
talep var ama katiyen kazan dairesinde barınan bir öğrencimiz yoktur. Daha
evvel bir televizyonda da “Efendim, ben 60 kişilik odada kalıyorum.” diyen bir
öğrenci toplumu yanıltmıştır. Bu da doğru değildir.
Ben teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Bakan, ben
teşekkür ediyorum.
Teklifin tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Bakan, bürokratlarınızın o ayrımcı tutumlarından dolayı biz sizden bir şey
istiyoruz. Eğer…
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 21.26
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
21.34
BAŞKAN: Başkan
Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Yusuf COŞKUN (Bingöl), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20’nci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
571 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Birinci bölüm üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ali Koçal,
Zonguldak Milletvekili.
Buyurun Sayın Koçal.
CHP GRUBU ADINA ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 571 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi’nin birinci bölümüyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi adına
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
bugün Öğretmenler Günü. Öğretmenler Günü’yle ilgili, konuşmacı arkadaşlarım,
görüşlerini sizlerle paylaştı. Ben de Öğretmenler Günü’nü, tüm öğretmen
arkadaşlarımın Öğretmenler Günü’nü kutluyorum. Başta Başöğretmen Atatürk olmak
üzere, eğitime katkı veren, görevi başında şehit olan öğretmenlerimizi saygıyla
anıyorum. Bu onurlu görevi sürdüren öğretmenlerimize başarılar, emeklilerimize
de sağlık ve esenlikler diliyorum.
Çağdaş ve nitelikli bir
eğitimin gerçekleşmesinde öğretmenlerimizin önemi, kuşkusuz, büyüktür.
Geleceğimizin aydınlık olabilmesi için, öğretmenlerimizin en doğru biçimde
yetiştirilmesi ve toplumda hak ettiği yere gelmesi gereklidir. Ne var ki, AKP
döneminde, nitelikli, çağdaş ve laik eğitim rafa kaldırılmış, liyakatsiz
kadrolar prim yapmıştır. AKP, öğretmenlerin direncini kırmak, örgütlenmesini
engellemek ve korku salarak istediğini yaptırmak amacıyla kadrolu öğretmen
yerine “ücretli, sözleşmeli, vekil öğretmen” gibi atama uygulamaları icat
etmiştir. Bu uygulama tamamen yanlıştır ve siyasi amaçlıdır. Öğretmenlik
mesleğini parçalara ayıranlar, kuşkusuz, bunun bedelini öderler. Dolayısıyla
tüm öğretmenler derhâl kadrolu öğretmen statüsüne dönüştürülmelidir.
Değerli milletvekilleri, bu Hükûmet döneminde hiçbir Öğretmeler Günü’nde öğretmenlerin
gerçek sorunları tartışılmamış, yüz binlerce eğitim emekçisinin sosyal ve
ekonomik sorunlarının çözümü yönünde herhangi bir adım atılmamıştır ne yazık ki
ve özellikle grevli, toplu sözleşmeli sendika tüm eğitim emekçilerimizin
hakkıdır. Eğitim ve eğitimcilerimizin sorunlarını çözmek hepimizin görevi
olmalıdır. Cumhuriyet Halk Partisinin demokratik, laik ve sosyal hukuk
devletini benimseyen, cumhuriyet ve Atatürk devrimlerinden yana olan ve bu
devrimlerin bekçisi olan çağdaş öğretmenlerimizin yanında olduğunu bir kez daha
ifade etmek istiyor ve sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
hepimiz biliyoruz ki eğitimin ve eğitimcilerimizin çok önemli, çok ciddi sorunları
vardır. Bugüne kadar iki dönemdir iktidarda bulunan Hükûmetin
bu sorunlarla ilgili söylemden öteye geçemediği, eyleme söylemlerini
dönüştürmediği hepimiz tarafından bilinmektedir. Öğretmenlerimizin çok ciddi
sorunları vardır, eğitim emekçilerimizin ve eğitimin çok ciddi sorunları
vardır. Bu sorunlara çözüm bulmak, kuşkusuz bu Meclisin, öncelikle de hükûmetlerin ve o hükûmetlerde
bakanlık yapanların görevleridir ama bugünkü Öğretmenler Günü’ndeki
konuşmalardan anlıyoruz ve görüyoruz ki, İktidarın, öğretmenlerin ve eğitimin
sorunlarını çözmeye yönelik hiçbir çabası yoktur, esas çabası kendi
ideolojisini gerçekleştirmektir. Bugün, burada, Sayın Millî Eğitim Bakanı,
kendisine ayrılan yirmi dakikalık sürenin ancak on dakikalık bölümünü
kullanarak Meclisten ayrılmıştır, buradaki bu tartışmaları izlememiştir, bu
tartışmaları önemsememiştir. Çünkü öteden beri zaten yapılan budur. İktidar,
hiçbir zaman için muhalefetin önerilerini ve öngörülerini önemsememiş, dikkate
almamış, daima kendi bildiğini yapmakla meşgul olmuştur. Bu gerçekten
Parlamento adına, ülkemiz adına son derece kaygı vericidir. Öğretmenlerimizin
de sorunları vardır, eğitimin de sorunları vardır, bunları çözme görevi de
hepimizindir ve bugün Türkiye’mizde öğretmenlik görevini güç koşullar altında
yapan arkadaşlarımızın çalışma barışı yoktur, kendi aralarında çok büyük
sıkıntıları vardır. Hem çalışma barışı yoktur hem de ekonomik olarak
öğretmenlerimiz yoksulluk sınırının altındadır. Her defasında, her Öğretmenler
Günü’nde, her 24 Kasımda yetkililerimiz ve etkililerimiz güzel sözlerle
öğretmenlerimizi avutmaya çalışmaktadır. Bu, doğru değildir. Herkesin,
özellikle de yetkili mevkilerde oturanların öğretmenlerin sorunlarına mutlaka
çözüm bulucu çalışmalar içerisinde olmaları gereklidir.
Bu çalışmalardan bir tanesi
de öğretmenlerin kendi içinde, eğitim içi, hizmet içi çalışması yapmasıdır.
Hizmet içi çalışması epey zamandır yoktur. Öğretmenlerin grevli toplu sözleşme
hakkı yoktur.
Öğretmenlerimizin, özellikle
de yönetim kademelerinde bulunan öğretmenlerimizin atama yönetmeliği durmadan
değiştirilmekte ve öğretmenler, yöneticiler mağdur edilmektedir. Senenin
ortasında hiç gereği yokken, anlamı yokken yasal olmayan birtakım atamalar vardır.
Bu atamalardan son günlerde ilköğretim ve ortaöğretim yöneticilerinin aynı
okulda beş yıl yöneticilik yapmış olmaları nedeniyle aralarında yapılan
değişikliği dikkate alacak olursak, bu değişiklikte belli bir sendika
üyelerinin çok daha verimli, kapasitesi yüksek ve herkes tarafından takdirle
anılan okullara verilmiş olması düşündürücüdür. Ve yine, ne yazık ki, bu
öğretmenlerimiz ve bu yöneticilerimiz atanırken liyakate dikkat edilmemektedir.
Oysaki öğretmenlerin ve yöneticilerin huzurlu olması demek, onların iyi öğrenci
yetiştirmesi demektir, iyi insan yetiştirmesi demektir; ahlaklı, temiz insan
yetiştirmesi demektir, ulusunu ve ülkesini seven insan yetiştirmesi demektir.
Bunu sağlayabilmemiz için önce yöneticilerimizin ve öğretmenlerimizin huzurlu olması
gerekiyor.
Tabii, görev başındaki
öğretmenlerimizin sorunları var, atanmasını bekleyen öğretmenlerimizin
sorunları var. 300 bin öğretmenimiz de atanmasını bekliyor ama 300 bin öğretmen
atanmasını beklerken ne yazık ki bazı okullarımızda din kültürü ve ahlak
bilgisi derslerine cami imamlarına sokmaktan ve onları değerlendirmekten de
geri kalmıyor bu İktidar. Bu dikkate değerdir, önemlidir, ciddidir çünkü bu
kadar öğretmen açıktayken, bu kadar öğretmen aş beklerken, iş beklerken cami
imamlarımızı esas görevlerinden alıp onları din kültürü ve ahlak derslerinde
değerlendirmek bir gaflettir.
MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) –
Sizin döneminizde öyle mi oluyordu?
ALİ KOÇAL (Devamla) – Değerli
arkadaşlar, burada, tabii, ücretli, sözleşmeli ve vekil öğretmenlik statüsünü
de tamamen ortadan kaldırmak gerekiyor. Bu konuda verilmiş olan sözler vardır,
bu sözler mutlaka yerine getirilmelidir.
Bu arada, yakın geçmişte,
hatırlayacaksınız 18’inci Millî Eğitim Şûrası oldu. 18’inci
Millî Eğitim Şûrası, ne yazık ki, 1.200 kişilik tam donanımlı Millî Eğitim Şûra
Salonu olmuş olmasına karşın Kızılcahamam’da bir otelde yapılmıştır ve Millî
Eğitimin paraları oraya aktarılmıştır ve uzakta tutulmuş olmakla asıl, Şûranın
içinde bulunması gerekenler Şûranın dışında tutulmuş, Şûranın içinde olmaması
gerekenler, görüş bildirmemesi gerekenler Şûranın içerisinde yer almıştır. Yanlış
olmuştur. Bu yanlışı mutlaka önümüzdeki süreçte düzeltmek gerekir ve bunun
gerekçesini de kamuoyuna açıklamak gerekir.
Ayrıca, bu Şûrada 5 farklı
komisyonda 220 tavsiye kararı alındığı bildiriliyor ama bu 220 tavsiye
kararının ne olduğunu ne yazık ki bilmiyoruz, bilemiyoruz, henüz hiçbir şekilde
yayınlanmamış vaziyette. Ama şunu görüyorum değerli milletvekilleri: 5 ayrı
komisyonda eğer 220 tavsiye kararı alınmışsa bu Millî Eğitim Bakanlığı batmış
demektir, çökmüş demektir. Çünkü bu kadar karar alınıyorsa eğer, demek ki bu
Millî Eğitim Bakanlığı hiçbir şey yapmıyor, sekiz yıldır, dokuz yıldır hiçbir
şey yapamadı, bundan sonraki süreçte bir şeyler yapabilmenin çabası içerisinde
veya eksiklerinin var olduğunu kendisi bu şekliyle kanıtlamış durumdadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Koçal, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
ALİ KOÇAL (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, tabii, burada 571 sıra sayılı yasayla değiştirdiğimiz birtakım
yasalardaki maddeler vardır. Bu maddelerden en önemlisi iki tane vakıf
üniversitesinin açılmasıdır. Bu doğrudur, bunu destekliyoruz, ancak YURTKUR’un önemli bir değişiklik maddesi vardır. Yurt
içinde, YURTKUR, Kredi ve Yurtlar Kurumu görevini tam anlamıyla yapmış,
layıkıyla yerine getirmiş, artık yurt dışına açılıyor. Burada bir şey var
değerli arkadaşlar: Burada gizli bir gündem vardır, burada bu işi yapanların
kafalarının arkasında başka projeler var olduğu açık ve nettir. Önce biz kendi
ülkemizdeki sorunlarımızı çözmek durumundayız, dolayısıyla bunun çok iyi
incelenmesi ve irdelenmesi gerekiyor.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Akif Akkuş, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın Akkuş. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Ulu Önder Atatürk’e
başöğretmen unvanının verilmesi dolayısıyla kabul edilen Öğretmenler Günü’nün
milletimize ve tüm öğretmenlere hayırlı olmasını diliyorum.
Tabii, burada benden önce
konuşan arkadaşlarımız sık sık öğretmenlerin
sorunlarıyla ilgili sözler söylediler, bunların birçoğuna katılmamak mümkün
değil. Özellikle öğretmen atamalarındaki birtakım sıkıntılar gerçekten
öğretmenleri bizar ettiriyor. Bunlar içerisinde sözleşmeli öğretmenler âdeta
köle muamelesi görüyor yöneticiler tarafından.
Daha önceki konuşmalarımız
sırasında Sayın Bakan sözleşmeli öğretmenlerin artık kadrolu öğretmenler hâline
getirileceği konusunda birtakım konuşmalar yapmıştı, sözler vermişti, bunların
da yerine getirilmediğini belirtmek istiyorum. Deniyor ki: Sözleşmeli
öğretmenler de yine belli bir kadro dâhilinde ücret alıyorlar. O zaman niye
kadrolu öğretmen yapılmıyor? Anlaşılır gibi değil.
Tabii, bu sorunların yanında,
ben 571 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum ve yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, son
zamanlarda yasa tasarıları “torba kanun” adı altında birbiriyle alakalı veya
alakasız farklı konuların bir araya toplanmasıyla teklif edilmektedir ki bu
kanun teklifi de böyle bir teklif. Bu da yasa tasarılarının detaya inilmeden,
enine boyuna incelenmeden geçmesine sebep olmakta, uygulanma sırasında da bazı
hatalar içerdiği dikkatlerden kaçmamaktadır. Dolayısıyla herhangi bir kanun defaatle gündeme gelmekte, yeni ek ve değişikliklerle
içinden çıkılmaz bir hâl almaktadır. Bu da böyle bir tekliftir.
Bu yasayla, birinci dereceden
yakınları vefat eden erbaş ve erlere izin verilmesi, Kredi ve Yurtlar Genel
Müdürlüğünün yeniden yapılandırılması, Başbakanlığa bağlanması ve iki adet yeni
vakıf üniversitesinin kurulması teklif edilmektedir.
Kanun teklifinin 1’inci
maddesiyle 1927 tarihli 1111 sayılı Kanun’un 77’nci maddesine bir fıkra
eklenmektedir. Buna göre muvazzaflık döneminden sayılmak üzere birinci
dereceden yakınları vefat eden askerlerimize on günlük izin verilmekte ve bu
izin süreleri de muvazzaflık süresinden sayılmaktadır.
Bu, gerçekten de askerlik
hizmetini ifa eden askerlerimizi zaman zaman telafisi
olmayan sıkıntılara sokmakta idi. Bu yasa teklifiyle birinci dereceden
yakınının cenazesine katılma ve taziyeleri kabul etme gibi bir durum söz konusu
olacaktır. Bu da o askerimizin daha iyi görev yapmasına ve moralini
yükseltmesine sebep olacaktır diyorum. Ancak bu durumda olan er ve erbaşa
ayrıca yolluk ödenmesi de yerinde olacaktır, çünkü unutmayalım vatandaş
gittikçe fakirleşiyor.
Kanun teklifinin 3’üncü
maddesiyle, 351 sayılı Kanun’un 2’nci maddesinde kurumun amacı değiştirilerek
yurt dışında da yükseköğrenim gören öğrencilerin kurum imkânlarından
yararlanabilmesi imkânı verilmeye çalışılmaktadır. Buna bağlı olarak yurt
dışındaki öğrenci ihtiyaçlarının giderilebilmesi için görevlerin mahallinde
yerine getirilmesini teminen personel istihdamının
sağlanması öngörülmektedir.
Değerli milletvekilleri,
burada bir şeye dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu ülke seksen yedi yıldır
cumhuriyetle idare ediliyor ve seksen yedi yıl öncesinden bugünümüze fevkalade
önemli değişiklikler, gelişmeler oldu, gelişmeler yaşandı. AKP sözcüsü
arkadaşım konuşması esnasında “Kredi ve Yurtlar Kurumu yurtlarında ranza
sistemini biz kaldırdık. Yani kaldırmasaydık binlerce öğrencinin daha yurtlarda
kalması söz konusu olabilirdi.” dedi. Bunları duyunca gerçekten üzülüyorum.
Ben, 1968-1970 yıllarında İstanbul’daki Kadırga Yurdu’nda, 1970-1971 yıllarında
da Edirnekapı Yurdu’nda kaldım. Her iki yurtta da ranza değil, somya sistemi vardı
daha o zamanda. Ancak ülkenin bir kısım yerlerindeki yurtlarda, belirttiği
gibi, ranza sistemi vardı, bugün de ranza sisteminin olduğu yerler mevcut, var.
Sizlere de birçok öğrenci özellikle barınma ihtiyacı, burs ve kredi ihtiyacı
için müracaat etmiştir. Dolayısıyla, biz elimizdeki imkânları evvela
ülkemizdeki öğrenciler için kullanmalıyız. Çünkü yurt dışına eğitim-öğretim
için giden öğrencilerin büyük bir kısmı zaten burs alarak gitmektedir ve almış
olduğu bursla ihtiyaçlarını karşılamaktadır. O burslar hesap edilerek
verilmektedir. Bunun yanında yurt dışına gidenlerin bir kısmı ülkemizdeki
üniversiteleri kazanamayan öğrenciler, bir kısmı da yurt dışında çalışan Türk
vatandaşlarının çocuklarıdır. Dolayısıyla, ülkemiz üniversitelerini
kazanamayanlar böylece ödüllendirilecek ve haksız rekabet meydana gelecektir.
Bu yüzden, burs veya kredi verilmesi için kesin kurallar belirlenmeli. Bunların
işlemlerini ülkemizde yaptırmaları ve bunların işlerini yerine getirmek üzere
yurt dışına yurt yapılması ve burada personel görevlendirilmesi ülkemize
gereksiz bir maddi yük getireceği gibi, olumsuz dedikoduların da önünü
açacaktır.
Bu kanunla yasal zemin
kazanacak olan yurt dışında Kredi ve Yurtlar Kurumu yurt inşa etme ve işletme
yetkisine bağlı olarak bu yurtlar nerelerde ve hangi kıstaslara göre kurulacak?
Yurt kurulan merkezlere öğrenci akışı mı sağlanacak? Yani devlet oraları işaret
mi edecek bir şekilde? “Buralara gidin.” mi diyecek yoksa dünyanın her tarafına
yurt mu yapılacak?
Kanun teklifinin 6’ncı
maddesiyle “Genel Müdürlüğün yurt dışında kuracağı yurtlarla ilgili görevleri
yerine getirmek üzere, Genel Müdürlükçe önerilen personel, 6004 sayılı
Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 10 uncu maddesinin
altıncı fıkrasına göre uzman müşavir olarak atanır.” denmektedir. Değerli
milletvekilleri, Genel Müdürlük bu personeli neye göre önerecek? Eğer belli kriterler olmazsa bu personel yandaş, bol maaşlı ama bu
konuyla ilgisinin ne kadar olduğu veya olmadığı belli olmayan kişiler olabilir.
Niye bunlar uzman müşavir olarak atanıyorlar? Ülkemizde genellikle müşavirlik
kadroları “boş” tabir edilen kadrolardır. Yani birisini, bir müdürü görevden
aldığınızda onu müşavir olarak atarsınız. Yani ne iş yaptıkları pek bilinmez.
Bunlar hem uzman hem de müşavir olacak. Sanki bu unvan onlara olağanüstü maaş
verebilmek için veriliyor gibi. Bu, vatandaş arasında da maalesef konuşuluyor.
Dolayısıyla, buralarda görev
alacakların belirli kurallarının mutlaka burada belirlenmesi uygun olur. Mesela
buraya önerilen personelin KPSS imtihanına girmiş olması, yabancı dil
sınavından en az 70 puan ve üzeri almış olması ve belli bir süre, mesela sekiz
on yıl gibi devlet memurluğu yapmış olması şartları aranmalıdır en azından.
Aksi takdirde, ilgisiz, alakasız ama yandaş birçok kişi buralarda
görevlendirilir ve temsil kabiliyetleri olmadığından ülkemizin imajına zarar
verirler.
Bu yüzden ülkemiz
üniversitelerini kazanma başarısını göstermiş öğrencilerimiz için iaşe ve ibate
imkânlarının artırılması sağlanmalıdır. Yani buralara yapacağımız yatırımlarla
Türkiye’deki yatırımları, yurt sayısını artırmalıyız, yatak sayısını
artırmalıyız ve bunların hem beslenmesini hem de barınmasını daha iyi şartlar
içerisinde yapmasını sağlamalıyız.
Bir de değerli
milletvekilleri, bu kanun tasarısıyla, yurt dışında öğrenim gören öğrencilere…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Akkuş,
sözlerinizi tamamlayınız lütfen.
AKİF AKKUŞ (Devamla) - …burs
veya kredi verilmesi sırasında kefil alınması hususu getirilmektedir ancak eğer
devlet okullarından birini kazandıysa çocuk, bu da kredi alıyor ama kredi
alırken bundan kefil istenmiyor ama yurt dışına gidiyorsa bu çocuk bundan kefil
isteniyor.
Şimdi, bu devirde kefil
bulmak kolay mı? Ben üniversite hocası olmam hasebiyle on beş-yirmi sene önceki
geçmişte birçok öğrenciye kefil oldum ve onların kefalet paraları, aldıkları
kredilerin geri ödenmesi benim tarafımdan yapıldı.
Şimdi, bu günümüzde insanların
sıkıntısının daha çok olduğunu ve birtakım sahtekârlık olaylarının daha fazla
olduğunu bildiğimize göre, çocukların kefil bulması söz konusu olmayacak, kefil
bulamayınca kefil bulanlar gidecek. Kim bulacak? Kefiller bir yerlerin kontrol
ettiği kişiler olacaktır diyor, bu yüzden bu yurt dışı hadisesinin gündemden
çıkmasını istiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Akkuş.
Bölüm üzerinde Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Nuri Yaman, Muş Milletvekili.
Buyurun Sayın Yaman.
BDP GRUBU ADINA M.NURİ YAMAN
(Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 571 sıra sayılı Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Teklifi ve Yükseköğrenim Kurumları
Teşkilatı Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü
üzerine Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu nedenle
hepinizi en içten duygularımla selamlarım.
Tabii, sabahtan beri Genel
Kurulun çalışma süresi içinde hep bir konu üzerinde bütün hatipler vurgulamada
bulundular, dileklerini dile getirdiler. Ben de uzun süre öğretmenler eğitim
ordusuyla birlikte çalışan bir kişi olarak değerli öğretmenlerin bu mutlu
günlerini kutluyorum ve benim yıllar önce ilkokul öğretmenim olan Denizlili Sayın
Hasan Ürün’ün de buradan uzun ömürler dileyerek saygıyla ellerinden öpüyorum.
Değerli milletvekilleri, bu
torba kanununda yaklaşık sekiz kanunla ilgili değişiklikler bugün Meclisin
önüne apar topar gelmiş bulunmakta. Tabii, çok önemli
değişikliklerin yanında, ben, özellikle, bu Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar
Kurumu Kanunu’nun da gündeme gelmesinden dolayı dört yıldır peşinde koştuğum
ancak şu anda Meclisin çatısı altında karşımda gördüğüm çok çok
Sayın -tırnak içinde diyorum- Genel Müdürün bulunduğu bir ortamda yaşadığım
olayları siz değerli milletvekillerine ve AKP’nin nasıl partizanca, nasıl
yandaş bir kadroyla bu hizmetleri yürüttüğünü gözlerinizin önüne sermek
istiyorum.
Evet, değerli
milletvekilleri, biz gerçekten Kredi ve Yurtlar Kurumuna çok ihtiyaç duyan bir
bölgenin milletvekilleriyiz. Muş Milletvekili olarak beni Sayın Genel Müdürü
dört yıldır kovalıyorum, deyim aynen bu. Üzülerek bu sözcüğü kullanıyorum.
Bürokraside uzun süre yıllarını veren bir mülki idare amiri olarak, burnu
tavanda ve Kafdağı’nda olan bir Genel Müdürün tutumunu sizlerin gözlerinin
önüne tanıklarıyla, isimleriyle sermek istiyorum. Evet, çok Sayın Genel Müdür
herhâlde soyadından ve belki de -Sayın Bakanım beni affetsinler- Sayın
Bakanımın hemşehrisi olarak Trabzonlu olmanın verdiği
o Kafdağı’ndaki burnuyla, bir milletvekilinin dört yıl içinde özel sekreterini
de bürosuna göndermesine rağmen görüşmemenin ve onunla muhatap olmamanın
hesabını burada mümkünse Sayın Bakan versin.
BAŞKAN – Sayın Yaman,
bürokratların biliyorsunuz cevap verme hakkı yok bu kürsüde, lütfen…
M. NURİ YAMAN (Devamla) –
Hayır, ben Sayın Bakandan istiyorum.
NECAT BİRİNCİ (İstanbul) –
Bürokratların cevap verme hakkı yoktur. Yapmayın ya!
M. NURİ YAMAN (Devamla) –
Sayın Hocam, müsteşarlık yapmış olan bir insansınız.
NECAT BİRİNCİ (İstanbul) –
Bakana söyleyin, Genel Müdüre söylemeyin. Burada konuşma hakkı yok. Konuşma
hakkı olanlara söyleyin.
BAŞKAN – Sayın Milletvekili,
lütfen, oturur musunuz.
NECAT BİRİNCİ (İstanbul) –
Ayıptır yahu!
BAŞKAN – Sayın Birinci, oturur
musunuz lütfen.
M. NURİ YAMAN (Devamla) – Bir
genel müdür bir milletvekilinin sekreteryasını dahi
kapı dışarı kovamaz.
SIRRI SAKIK (Muş) – Dört yıl
size dönmese ayıp değil mi? Dört yıl cevap vermemiş.
NECAT BİRİNCİ (İstanbul) –
Bakana söyleyin; bürokrata değil.
SIRRI SAKIK (Muş) – Bakana
soruyor zaten.
M. NURİ YAMAN (Devamla) –
Bakana diyorum ben, Bakana diyorum.
Bakandan da şunu istiyorum:
Tutanaklara geçirerek, ilgili kişi hakkında, 657 sayılı Yasa’nın o tarafsızlık
ilkesini ihlal eden o Sayın Genel Müdür hakkında işlem yapılmasını istiyorum.
SIRRI SAKIK (Muş) – Biz özel
bir şey mi istiyoruz?
M. NURİ YAMAN (Devamla) – Siz
kendinizi ne sanıyorsunuz?
BAŞKAN – Sayın Yaman, lütfen…
Sayın Bakana hitaben konuşur musunuz Sayın Yaman.
M. NURİ YAMAN (Devamla) –
Benim sekreterim üç gün sizin özel kaleminiz Sayın Serap Hanım’ın odasında bir
dileğimizi, bir isteğimizi iletmeye gittiğinde kapı dışarı ediliyor, kapı
dışarı. Bu, olacak şey mi?
AVNİ ERDEMİR (Amasya) –
Muhatabın kim, muhatabın?
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Muhatabı
sen değilsin. Sen niye bağırıyorsun?
M. NURİ YAMAN (Devamla)
– Ben tanıklı konuşuyorum, ben ispatlı
konuşuyorum. Dört yıl Sayın Genel Müdüre biz birtakım isteklerimizi bildirmek
için başvurduğumuzda hiçbir kapıyı açamadık. Sağ olsunlar, Sayın Bakanıma
bizzat kendim verdim ve teşekkür ediyorum. Hatırlarlarsa, aynı akşam, gece saat
11.30’da beni aradılar, teşekkür ediyorum. Yine, o yoksul ailelerin çocukları
için biz yurt isteklerini Sayın Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç
Bey’in özel kalemine ve kendisine vermek suretiyle kendisine ilettik ve Sayın
Başbakan Yardımcımız, Sayın Arınç ertesi gün özel
kalemiyle bizi arayarak isteklerimizin ilgili kişiye iletildiğini söyledi.
Bakın, bir muhalefet
milletvekili olarak, sizler beni dinlerken keyifleriniz yerinde. Gayet rahat,
sizin yazdığınız yazılarla, sizin özel kuryelerinizle nasıl oraya
isteklerinizin gittiklerini bilen bir kişiyim. Bunun yolunu da bürokrasiden
gelen bir kişi olarak çok iyi biliyorum. Sayın Karaman Milletvekili komşum,
eğer Sayın Mevlüt Akgün buradaysa, özel kalemiyle
beraber, onun istekleriyle beraber, onun imzasıyla beraber bu ricalarımı da
yine burnu Kafdağlarında olan o “Sayın Genel
Müdürüne” gönderdiğimizi de burada sayın arkadaşımızın da kanıtlamasını
istiyorum.
Allah aşkına, nedir sizin bu
kibriniz? Nedir sizin bu kendinizde olan, bu Kafdağlarda
dolaşan bu yapınız. Yoksa, Albayrak
soyadından mı yararlanıyorsunuz? Evet, Albayrakların
ayrıcalıklarını biliyoruz. Sayın Başbakanın dünürlerinin her alanda, medyada,
özel birtakım ihalelerde, hele hele belediyelerin
taşıma ihalelerinde neler yaptığını gayet iyi biliyorum.
SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) –
Sayın Başkan…
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın
Başkanım…
BAŞKAN – Sayın Yaman… Sayın
Yaman, lütfen…
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın
Başkan, şimdi, Hatip, cevap verme hakkı olmayan insanlara, konuşmasına cevap
hakkı verilemeyecek kişilere sataşıyor.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın
Başbakan hazretleri burada olsun, yanıtlasın.
M. NURİ YAMAN (Devamla) –
Hayır. Bunlar afaki şeyler değil, bunlar soyut şeyler
değil.
KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane)
– Demokraside yasama, yürütme üzerinde baskı kurmaz. Yasama-yürütme ayrılığı
var, onu iyi biliyorsunuz siz.
M. NURİ YAMAN (Devamla) -
Bakın, bunlar dayanağı olan şeylerdir. Ben doğruları söylüyorum.
Evet; Albayrak
soyadı eğer size bu ayrıcalığı tanıyorsa ve eğer siz sadece AKP’nin yandaşı bir
bürokrat olarak bu hizmetleri yürütüyorsanız, bir bürokrat olarak sizi
kınıyorum ve Sayın Bakanımdan da bu bürokrat hakkında en kısa sürede işlem
yapılmasını, burada yüce Meclisin huzurunda ve Türk milletinin önünde dile
getirmek istiyorum.
Bu konuya değinirken, evet,
yine önemli bir konuda, eğitim ve öğretim konusunda da yine yakınmalarımı dile
getirmek istiyorum. Biz, biraz önce de belirttiğim gibi gelişmişlik düzeyi
bakımından ve millî gelirden pay alma ve insanca yaşama sınırları bakımından en
alt düzeyde bulunan bir ilin temsilcileri olarak her alanda dertliyiz. Muş
iliyle ilgili olarak eğitim ve öğretim konularında da birçok dertlerimiz var.
Bu dertlerimizi de biraz önce dile getirdiğim gibi Sayın Millî Eğitim Bakanımıza
zaman zaman -ve tarihlerini de vererek söylemek
istiyorum, 5/9/2010 tarihinde, yine 24/10/2010
tarihinde- ilimizin millî eğitimle ilgili sorunlarını dile getirmemize rağmen
-buradan da tutanaklara geçmesi için diyorum- bugüne değin herhangi bir yanıt
almış değiliz. Bunları niçin söylüyorum? Şunun için söylüyorum: Siz, hiç gece
yarısı saat bir, bir buçukta yatağınızdan uyandırılacak şekilde bir yurt
öğrencisinin telefonuna muhatap oldunuz mu? Ben çok yakın bir tarihte oldum.
Mazlum Sezer, bir hafta önce beni aradı. Malazgirt Alparslan Lisesinin
pansiyonunda kalıyor, lise öğrencisi. Beni ararken ne dedi biliyor musunuz?
“Sayın Vekilim, çok üzülüyorum. Bu saatte sizi aradığım için çok üzgünüm ama
inanın ki soğuklar başladı, inanın ki donuyorum.” dedi ve içim burkuldu. Sizi temin
ederim sabaha kadar uyuyamadım. Mazlum Sezer “Biz battaniyelere dayalı olarak
Malazgirt Alparslan Pansiyonunda, şu anda, kışı karşılıyoruz, kaloriferlerimiz
yanmıyor.” dedi.
Bakın, bu olayı geçen sene de
ben Sayın Millî Eğitim Bakanımıza bildirdim ve bundan önceki il gezimde de yine
ilçemdeki bu öğrenci kardeşimle de buluştum ve kendisine dedim ki: “Ben konu
üzerinde duruyorum. İnşallah, bu önümüzdeki kış böyle bir soğukla karşılaşmayacaksın
ve senin sıcak bir ortamda eğitim ve öğretimini yapacağını sağlayacağıma
inanıyorum.” dedim. Ama üzgünüm, bir hafta önce bu Mazlum Sezer beni gece
yarısı aradığında “Sayın Vekilim, hâlen kaloriferlerimiz yanmıyor, hâlen
soğukla cebelleşiyoruz.” dedi.
Köylere çıktım, köy
okullarına uğradım, öğrencilerle görüştüm.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yaman, lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
M. NURİ YAMAN (Devamla) –
Bakın, Malazgirt’in birçok köyünde, doğunun birçok köyünde -arkadaşlarım, doğu
kökenli milletvekilleri buradadır- hiçbir okulun tuvaleti çalışmıyor.
Öğrenciler teneffüslerde ihtiyaçlarını köyün içindeki evlerinden gideriyor. Bu,
bir utanç tablosudur. Bu utanç tablosu ortada dururken kalkıp o yüce insanın, o
değerli insanın, Fatih’in projesinden allandırarak pullandırarak bahsetmek
politika olmamalıdır. Bunlar güzel şeyler ama Türkiye’den bu manzaraları
görmeden, Türkiye’de daha hâlâ okulların, köy okullarının birçoğunda ikili
eğitim yapılırken -ben altmış yıl önce ikili eğitimle okulu bitirdim-
Malazgirt’in şu anda merkezde 2, köylerinde 68 olmak üzere 70 tane okulunda...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Yaman.
M. NURİ YAMAN (Devamla) –
Sürem bitti mi Sayın Başkan?
BAŞKAN – Bitti Sayın Yaman.
M. NURİ YAMAN (Devamla) –
...hâlen o utanç tablosu devam ediyor.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde şahsı adına
söz isteyen Reşat Doğru, Tokat Milletvekili.
Buyurun Sayın Doğru. (MHP
sıralarından alkışlar)
REŞAT DOĞRU (Tokat) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 571 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin başında, 24 Kasım
Öğretmenler Günü’nü kutluyor, sağlık ve sıhhat içerisinde başarılı yeni günler
gelmesini temenni ediyorum. Gerçi öğretmenlerimiz yine büyük sıkıntılar
içerisinde Öğretmenler Günü’nü kutluyorlar. İnanıyorum ki, inşallah, önümüzdeki
dönemlerde bu sıkıntılar giderilir.
Sayın milletvekilleri,
görüşülmekte olan bu kanun bir torba kanun olup, üniversite kurulması, Kredi ve
Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü Genel Kurulunun yapısı ve Askerlik Kanunu’nun
bir maddesiyle ilgilidir. Öncelikle Askerlik Kanunu’nda yapılacak olan bu
değişiklikten yararlanacak erbaş ve erlerin izin süresinin uzatılmasını olumlu
karşılıyorum ancak bu izinle beraber bu insanların ihtiyaçları olanlarının yol
giderlerinin karşılanması ve güvenliğinin sağlanması noktasında da bir şeyler
yapılabilir mi diye bir ay önce soru sormuştum ama cevap verilmemiştir.
Bir milleti ayakta tutan,
yetişkin ve yeterli devlet adamı, âlim ve yönetici kadrolarına bağlıdır. Bu da
eğitimden geçer. Osmanlı Devletinin son dönemlerinde, bilhassa tanzimattan sonra yeterli ehliyette devlet, siyaset adamı
yetişmemiştir. Üç kıtaya hâkim olan Osmanlı Devleti dünyanın en güçlü
devletiyken ilimden, fenden, dirayetli devlet ve siyaset adamlarından mahrum
bırakılarak yıkılışa gitmiştir. Burada da eğitim müesseselerinin Avrupalılar
tarafından zayıflatıldığı enderun mektepleri başta
olmak üzere eğitim ve öğretim müesseselerinin yozlaşmasında bunu görüyoruz.
Sonuçta ilim, siyaset ve devlet adamı yetişmeyen Osmanlı Devleti yıkılıp
gitmiştir.
2007 yılından itibaren tüm
illerimize üniversiteler kurulmuş, böylece ülkemizde üniversitesi bulunmayan
neredeyse il kalmamıştır ancak bu üniversiteler kampüs,
akademik personel ve bina yönünden de büyük sıkıntılar içerisinde
bulunmaktadır. Gerek yeni açılan gerekse hâlihazırda öğrenimine devam eden
üniversitelerde geçmişten bugüne kadar yaşanan bir yurt sorunu vardır.
Öğrencilere üniversite sınavını kazandıktan sonra daha büyük bir engel şeklinde
karışımıza çıkmaktadır. Bu da kalacak yer sorunudur. Büyük şehirlerde
kendilerine yurt çıkmayan gençlerimiz hiç bilmedikleri bu yerlerde ya yüksek
ücretle özel yurtlara kayıt yaptırmakta ya da sağlıksız ev koşullarında öğrenim
görmek mecburiyetinde kalmaktadır. Aynı şekilde yurtlarda sağlık problemiyle
ilgili yetkili doktor ve sağlık personeline de şiddetle ihtiyaç vardır.
Üniversite ve yüksek
okulların kontenjanlarının artırılmasıyla birlikte öğrencilerimizin barınma
problemlerinin olmaması için Kredi Yurtlara bağlı yurtların acil olarak
yapılması gerekmektedir. Konu önceden birlikte ele alınmış olsaydı belki de iki
yıldan beri birçok konu çözümlenmiş olacaktı.
Kamuya ait, yurt olabilecek,
atıl vaziyette bekleyen binalar belirlenip bunların mutlaka yurt hâline
çevrilmesiyle ilgili çalışmalar yapılabilir. Özellikle Tokat ilinden
bahsediyorum: Tokat ilinde sigara fabrikasının kapanmasıyla beraber Yaprak
Tütün İşletme Müdürlüklerinin atıl binaları ortaya çıkmıştır. Mesela buralar,
Kredi Yurtlar Kurumuna devredilip öğrenci yurtları şekline çevrilebilir mi?
Özellikle küçük yerlerde
yaşanan yurt sıkıntısı, öğrenciler için ucuz yerde pahalı eğitim sıkıntısı
yaratmaktadır. Hiçbir özelliği bulunmayan, tek odalı kullanışsız mekânlar
öğrencilere fahiş fiyatlarla kiralanmaya çalışılmaktadır. Yurtta kalan
öğrencilerin de hatta 5-6 kişinin aynı odada da kalmış olduklarını da hep
beraber görüyoruz.
Ayrıca ülke içerisinde on
binlerce yurt odasına ihtiyaç varken ve henüz de bunlar tamamlanmamış iken,
Yükseköğrenim ve Kredi Yurtlar Kurumunun, şu an için ülke dışında yurt yapmasını
da ben tam anlamış değilim. Bakınız, bununla ilgili, şu anda yurt dışıyla
ilgili olarak TİKA diye bir kuruluşumuz vardır. TİKA kuruluşuna acaba -yurt
dışındaki yurtlar yapılacaksa- bu görevi veremez miyiz? Yani TİKA marifetiyle
yurt yaptırılabilir mi? Bunu da tabii bir görüntü olarak söylemek istiyorum.
Bugün 250 kişilik kapasitesi
olan bir öğrenci yurdunda neredeyse 150-200 kişiye yakın yedekte bekleyen
öğrenciler vardır. Dolayısıyla Kredi Yurtlar Kurumunun, yurt dışından ziyade
yurt içiyle ilgili çalışmalar yapmasının daha uygun olacağını düşünüyorum.
Şu anda ülkemizin yaşamış
olduğu ekonomik kriz öğrencilerimizi direkt olarak etkilemektedir.
Öğrencilerimize verilen burs ücretleri onların eğitimlerine yeterli desteği
sağlamamaktadır. Bu yüzden öğrencilerimize verilen kredi miktarları
arttırılmalıdır. Okullarını bitiren kredi alan öğrenciler iş sahibi
olamadıkları için geri ödeme de yapamıyorlar. Bu insanlara destek olunması
noktasında işe başlayınca ödeme yapmalarının sağlanmasını, beş sene içerisinde
işe başlayamayan öğrencilerimizin kredi borçlarının…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Doğru.
REŞAT DOĞRU (Devamla) –
Teşekkür ederim.
…silinmesi noktasında da bir
çalışma yapılmasını bekliyoruz, çünkü kredi borcu olan öğrenciler dar gelirli
insanların çocuklarıdır. Geri ödemede, genç bir de iş bulamamışsa aile tamamen
bir yıkım içerisine girmektedir, bu noktada da en azından beş yıl içerisinde
bir iş bulamamışsa, bu öğrencilerden bu paranın alınmaması noktasında bu
kanunların bir bölümüne bir madde konabilir mi?
Bu sıkıntılar aşıldığı
takdirde yükseköğrenim gören genç beyinlerimiz daha sağlıklı ve rahat
ortamlarda eğitimlerine devam edecekler diyor, bu kanunun ülkemize ve
milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Doğru.
Bölüm üzerinde şahsı adına
söz isteyen Sırrı Sakık, Muş Milletvekili.
Buyurun Sayın Sakık. (BDP sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce Muş
Milletvekilimiz Nuri Yaman konuşurken çok büyük tepkiler AKP Grubundan geldi.
Hep burada deriz: “Ya, bir miktar empati yapın.” Yani
biz dört yıldır eğer devletin kurumlarına ulaşamıyorsak ve yoksul illerin
milletvekilleriysek, burada bireysel bir talebimiz yok, halkımızla ilgili
taleplerimiz var.
Üzülerek izledim, Muş
Milletvekilimiz de tepki gösteriyordu. Bugüne kadar bir tek vekilin ismini
vererek burada konuşma yapmadık, çok şık da bulmadık, ama o arkadaşımız şunu
iyi bilsin -soyadı Karayağız- bu cumhuriyet, son
dönemlerden bugüne kadar, 1925’lerde de, Şeyh Sait İsyanı’nda Şark İstiklal
Mahkemeleri kurulduğunda da onun gibi kara yağız birilerini Türkçe bilmedikleri
için ipe astılar. Bunu Savcı Süreyya anılarında anlatır. Üzülerek söylüyorum.
Yani bu ülkede Kürtlere farklı politikalar uygulandığını en çok sizler de
biliyorsunuz. Benim ilimin milletvekilinin kendi ilinin vekiline tepki
göstermesini gerçekten anlamakta zorluk çekiyorum. Biz, burada, ilin
sorunlarını ve Türkiye'nin sorunlarını gündeme getiriyoruz. Onun için, biraz
vicdan.
Burada tartışmalar ve
konuşmalar, bugün, bütün gün boyu, bütün Türklük üzerine her şey şekilleniyor.
Bir grup sözcüsü de kalktı dedi ki: “Siz Allah rızası için Ant’tan ne
istiyorsunuz?” Mesela ne diyor? “Türk’üm, doğruyum, çalışkanım. Varlığım Türk
varlığına armağan olsun. Ne mutlu Türk'üm diyene.”
Kardeşim, ben Türk değilim.
Benim varlığım niye Türk varlığına armağan olsun?
Amerika’dan örnekler veriyor,
“Amerika, şunları yapıyor.” Amerika bütün halkların Amerika’sı olmayı başarmış
bir Amerika’dır. Biz de bütün Türkiye’deki halkların Türkiye’sini oluşturmak
istiyoruz. Onun için…
Sayın Başbakan bize “Platonik
aşk yaşıyorsunuz.” diyor. Sayın Başbakan da şunu iyi bilsin: Biz siyaseten
platonik aşk yaşamayız. Biz, feda kültüründen geliriz, bir halkın özgürlüğü
için özgürlüğümüzü feda ederiz, bir halkın dili ve kültürü için kendi
bedenimizi ölüme yatırırız. Bunu siz çok iyi bilirsiniz. Onun için, çok ahlaki,
Türkiye demokrasi güçlerinin birliğini savunduğumuz için Sayın Başbakanın çıkıp
bunları söylemeye hakkı yok. Platonik aşk kimler yaşıyorsa o onların sorunudur.
Biz platonik milatonik yaşamayız, bu işin bedelini de
öderiz. 1990’lardan bugüne kadar alın bakın, Barış ve Demokrasi Partisi ve
geldiği gelenek, nasıl bedenini… Cezaeviyse cezaevi, ölümse ölüm, ne bedelse bu
bedeli ödüyor. Onun için, biz platonik aşk değil, biz kurtlarla dans ediyoruz
halkımızın özgürlük mücadelesi için. Kimse bizi bu boyutuyla suçlamasın. Bunun
bedeli ağırdır. Tercihimiz değil. Bu tekçi, bu Türkçü politikalar devam ettiği
müddetçe biz bu mücadelemizde Türkiye demokrasi güçleriyle birlik olacağız. Ama
biz birkaç partinin birliğinden bahsederken bazı partiler beyninde bir bahar
temizliği yapabilirse, biz, onlarla, Türkiye demokrasi güçleriyle buluşmaya
hazırız. Ama beyninde bahar temizliği yapmazsa, dönüp hâlen “Varlığım Türk
varlığına armağan olsun.” anlayışıyla hareket edenlerle işimiz olmaz. Biz,
özgürlük ve demokrasi mücadelesinde bu noktada birlikte olabilecek yol
arkadaşlarımızı biliyoruz. Biz, dünden bugüne kadar da, eğer bizi iyi
tanıyorsanız, bizi iyi takip ediyorsanız, biz 1995’lerden bugüne kadar, sevgili
arkadaşlar, parti olarak, bağımsız olarak grup kurma şansımız varken, Türkiye
demokrasi güçlerinin birliği adına 1995’ten 2007’ye kadar bu sol blokla hareket
ettik. Bundan da hiçbir pişmanlığımız yok. Biz ilkeliyiz ama ilkesiz olan,
halkın iradesinin karşısına barikatlar oluşturanlardır. İlkesiz olanlar, halkın
renginin bu Parlamentoya yansımasının önünde 12 Eylül’ün, Kenan Evren’in Siyasi
Partiler Yasası ve Seçim Kanunu’na sığınanlardır. Onun için biz ilkeliyiz.
Herkes bizi bu noktada iyi bilir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız Sayın Sakık.
YAHYA DOĞAN (Gümüşhane) –
Anayasa’ya katılmadınız, değişikliğe. Neden katılmadınız? Kenan Evren diyorsunuz …
SIRRI SAKIK (Devamla) – Şimdi
sevgili kardeşlerim, Anayasa’da -bunu kendinize soracaksınız- Anayasa
oylamasında 8’inci madde görüşülürken, burada sandıklar kurulurken beş
arkadaşımız –sizin partinin yetkili kurulları bilir- gelip görüştüler ve beş
arkadaşımız da geldi, oy kullandı. Ama sizde o yürek yok. Çıkıp dışarıda
dediniz ki: “BDP’liler geldi, aleyhte oy kullandı.”
Şimdi siz, eğer bu yürekliliği göstermiyorsanız, siz değişim, dönüşümden yana
değilseniz, BDP’nin de bedeninin ve beyninin efendisi
olamazsınız. Biz beynimizin ve bedenimizin efendisiyiz. Biz inandığımız siyaset
doğrultusunda gideriz, oyumuzu öyle kullanırız ve şunu da iyi bilin: Bundan
sonra da hayatın her alanında, içinde olmadığımız anayasal ve yasal
değişikliklerde, dün olduğu gibi bugün de boykotla karşılaşırsınız. Onun için,
uzlaşı varsa uzlaşıdan da yanayız ama uzlaşı da olmazsa BDP hiç kimsenin yedeği
değildir.
İyi akşamlar diliyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Sakık.
Şimdi soru-cevap işlemi
yapılacaktır.
Sayın Tütüncü, buyurun.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben, bundan önceki bölümde
bir soru sormuştum. Sayın Başkan, sorum anlaşılamadı. Bana sadece, personelin
yüzde 45’inin lisan bildiği söylendi. Ben aslında, burada, Tarım ve Kırsal
Kalkınma Destekleme Fonu’nun bir yıl geciktirilmesi sonucu bu 900 milyon euroluk fon kullanımının neden geciktirildiğini, bunun bir
sorumlusunun olması gerektiğini, neden böyle yapıldığını, zamanında neden lisan
bilen kişilerin buraya alınmadığı sordum. Bu soruya, lütfen, cevap istiyorum, tam
cevap istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Tankut…
YILMAZ TANKUT (Adana) –
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, önceki bölümde,
soru-cevap kısmında, atama bekleyen öğretmen sayısı, Türkiye'nin genel
anlamdaki, genel manadaki öğretmen açığı, sözleşmeli öğretmenlerin kadroya
geçirilmesiyle ilgili suallerime cevap alamadığımı hatırlatmak istiyorum ve bu
bölümle ilgili olarak da geçtiğimiz dönemde yedi ile yedi devlet üniversitesi
kurulmasıyla ilgili kanun tasarısı görüşmelerinde maalesef Adana ilimiz göz
ardı edilmiş ve dikkate alınmamış idi. Şimdi sormak istiyorum: Önümüzdeki
dönemde Hükûmetinizin yeni devlet üniversiteleri
kurma çalışma ve projesi olacak mıdır? Eğer
olacak ise 2 milyon nüfusa ve sadece tek bir üniversiteye sahip olan Adana
ilimizi bu defa dikkate almayı düşünecek misiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın İnan…
MÜMİN İNAN (Niğde) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, bugün
Öğretmenler Günü münasebetiyle birçok arkadaşımız öğretmenlerimizin ekonomik ve
sosyal sorunlarını dile getirdiler ve Milliyetçi Hareket Partisi de bu konuda
bir araştırma önergesi verdi, maalesef AKP’nin oylarıyla reddedildi. Ortalama
maaşları açlık sınırının altında olan öğretmenlerin durumları çok mu iyidir,
bunların araştırılması niye düşünülmedi? Yoksa siz buna katılmıyor,
öğretmenlerin gerçekten ekonomik desteğe ihtiyacı olduğuna inanıyor ve bunu
kısa sürede çözmeyi planlıyor musunuz? Birinci sorum bu.
İkinci sorum da Niğde İl Özel
İdaresine bağlı, geçmişte, -iki İstanbul’da ve Ankara’da- yurdumuz vardı, daha
sonra Kredi ve Yurtlar Kurumuna devredildi; belli kontenjanlar kullanmak
suretiyle. Özellikle şehir dışında okuyan Niğdeli öğrencilere bu kontenjanı
artırmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bulut…
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
– Sayın Bakanım, deminki soruma cevap alamadım.
Kredi borçlarının geri
ödenmesinde bu borcun farklılığına göre farklı havuzların olması öğrencilerin
mağduriyetine yol açmaktadır, bu havuzun birleştirilmesini düşünüyor musunuz?
İkincisi, bir soru soruyorum:
Özel üniversitelerin öğrencileri devlete ait yurtlarda kalabilir mi?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Çelik…
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, yapılan
değerlendirmelere göre Türkiye’de bir yükseköğrenim öğrencisinin rahat eğitim
öğretim görebilmesi için ortalama -yani Türkiye ekonomik, sosyal ve kültürel
şartlarında- 400 TL civarında bir paraya ihtiyacı olduğu gözüküyor, bu kredi
miktarının bu bağlamda yetersiz olduğu anlaşılıyor; birincisi bu.
Diğer yönden, herhangi bir
öğrencimizin mutlaka gittiği kentte yurtta kalmasını temin edecek yatırımın
boyutu ve bu yatırımların ne kadar sürede tamamlanacağı hususu.
Bir önceki sorumda da Mersin
iliyle ilgili bir soru tevcih etmiştim, ona cevap vermediniz,
cevaplandırırsanız memnun olurum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
DEVLET BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; ben evvela Mersin’le
ilgili bilgi vereyim: 2.890 merkez ve ilçeler toplam kapasitemiz. Mersin Taşucu’nda 450, Tarsus’ta 240, tekrar Mersin’de 507,
Tarsus’ta 192 yatak kapasiteli yurtları hizmete açtık 2008’de ve 2009’da. 2010
Yılı Yatırım Programı’nda Mersin’de bin kapasiteli yurt projemiz yer almakta. 15/03/2010’da inşaata başlandı, inşaatı devam etmekte,
Aralık 2010’da, yani bir ay sonra hizmete girecek. Mersin Mezitli’de
348 kapasiteli yurdu hizmete açma çalışmaları devam ediyor. Mersin’le ilgili
söyleyeceklerim bunlar.
Diğerini şöyle söyleyelim:
2002’de 45 lira olan bir kredi miktarı var ve 451 bin öğrenciye öğrenim kredisi
veriliyor. 2010 yılında 718 bin öğrenciye çıkıyor bu sayı, ayrıca 243 bin
öğrenciye de burs veriliyor. Yani yüzde 112 oranında bir artış var. Nerede?
Sayıda. Bütün bunlara rağmen 45’ten 200’e çıkan bir rakam var. Bu da aşağı
yukarı 4,5 katıdır, ki inşallah 2011’de biraz daha
artıracağız. Takdir edersiniz ki, 400 lira yeter yetmez, doğrudur ama biz,
yurtta kalan arkadaşlarımıza 120 lira da yemek ve kahvaltı sübvanse ediyoruz.
200+120=320, demek oluyor ki sizin dediğinizin yüzde 80’ini karşılayabiliyoruz.
Hafta sonları da yoktu, bunları da yapabildik.
Biraz evvel bir arkadaşımız,
“Tüm öğrencilere karşılıksız burs verilsin...” Doğru, ideali bu ama bu imkân
Türkiye’de yok, dünyanın hiçbir yerinde belki de yok bütün öğrencilere burs
vermek. Onun belli kriterleri var.
Özel üniversitede okuyanlar
yurtlarda kalabiliyorlar.
Kredi borcunun geri
ödenmesinde birtakım sorunlar yaşandı, yapılandırma yaptık.
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Önceden
çalışkan olması gerekiyordu Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) – Evet.
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Özel
üniversiteye giriyorsa çalışkan değildir, kazanamamıştır devlet üniversitesini.
DEVLET BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) – Ama bunun tersi de var Sayın Milletvekilim, tersi de var
efendim. Yani, yurt dışında okuyanları da hep zengin çocuğu zannettik, hâlbuki
Türkiye’de kazanamayan, babası, annesi her türlü imkânını kullanarak onları
okutanlar da var. Onlarla ilgili de bilgi vereyim. Bakanlığımızın bursuyla da
gidiyor.
Bakın, “Neden yurt dışında bu
imkânları sağlayacaksınız, bu yasayı niye değiştiriyorsunuz?” 2009-2013
Stratejik Planı’nda hedeflerden biri, 2011 yılı sonuna kadar yurt dışında
eğitim gören yüksekokul öğrencilerimize yönelik olarak barınma modeli
geliştirmek, Erasmus Projesi kapsamında
üniversitelerimiz ile Avrupa Birliği arası öğrenci değişim programları
uygulanmakta. Bunlar zengin öğrenciler değil, bunlar başarılı öğrenciler. Bu
kapsamda 87’den bugüne kadar 1,5 milyondan fazla yükseköğrenim öğrencisi Avrupa
ülkesinde öğrenim hayatının bir dönemini geçirdi. 2012 yılı itibarıyla Erasmus öğrencisini 3 milyona tamamlayacağız. Ayrıca, Millî
Eğitim Bakanlığımızca 2006 yılında başlatılan yurt dışında lisansüstü eğitim
almak ve sonrasında üniversitelerde görevlendirmek üzere her yıl bin öğrenci
gönderiyoruz. Bu ülkelere giden öğrencilerimiz barınma sorunlarıyla karşılaşıyorlar
ve yer bulurlarsa otellerde, bulamazlarsa o ülkelerin ailelerinin yanında
kalıyorlar. Kurumumuz bin ve daha fazla öğrencinin gittiği ülkelerde yurt
kiralamayı hedefliyor; yapmayı değil, bakın, kiralamayı.
2009-2010 yılında
Azerbaycan’da 4.294, ABD’de 4.098, Bulgaristan’da 2.858, Almanya’da 2.612,
İngiltere’de 1.847, Avusturya’da 1.451, Fransa’da ise 1.181 öğrenci hâlen
eğitim görmekte. Şimdi, Kıbrıs’ta, Yakın Doğu Üniversitesi, Doğu Akdeniz
Üniversitesi, Lefke Avrupa Üniversitesi, Girne
Amerikan Üniversitesi, ODTÜ KKTC Kampüsü ve
Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi olmak üzere altı tane üniversite bulunmakta.
Çukurova ve İTÜ de burada kampüs açmak için protokol
imzaladı. Hâlen bu üniversitelerde 43 bin öğrenci var, bunun 28.600’ü
ülkemizden. Buna mukabil 11.360 kapasite var ve burada yurt sorunu yaşanıyor. O
bakımdan, bu düşüncemiz buradan kaynaklanıyor.
Kredi borcunun geri
ödenmesinde bir yapılandırma yaptık, 2,5 milyarlık bir geri ödeme alabildik.
Bunlar gecikmiş ödemelerdi. Birtakım problemler var, o problemleri de
önümüzdeki aylarda huzurunuza getirecek olduğumuz yeniden yapılandırmalarla
ilgili yasamızla inşallah çözmeye çalışacağız.
Şimdi, özellikle
öğretmenlerimizle ilgili birtakım sorular var. Takdir edersiniz ki benim burada
şifahen cevap vermem çok doğru olmayabilir. Müsaade ederseniz yazılı olarak
bunu Sayın Bakanımıza arz edelim, size versin.
Teşekkür ediyorum.
Enis Bey’in söylediğini de
ben Tarım Bakanımızdan alıp kendisine ileteceğim müsaade ederse.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
– Kırıkkale’deki yurtları gezdiniz mi Sayın Bakanım?
DEVLET BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) – Ben Kırıkkale’de kiraladığımız yurtları gezdim, süper bir
yurttu.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
– Devletin yurdu…
DEVLET BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) – Hayır. Ben ilk açılışa da gitmiştim üç sene evvel, devletin
yurdunu gezmedim.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
– Gidin, çocuklar nerede kalıyorlar bir görün efendim.
DEVLET BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) – Ama, abartıldığı gibi değil. Yani,
kazan dairesinde Türkiye’de hiçbir talebe kalmaz -efendim 20 kişilik odalar da
konuşuldu- hiç kalmaz; en fazlası 6 ila 8’dir, onları da giderek
iyileştiriyoruz.
YILMAZ TANKUT (Adana) – Kazan
dairesinde kazanı kaldırmışlar Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) – Hayır, altı ila sekiz kişilik bu koğuş sistemi de, her odada
bir lavabo, tuvalet olmak üzere 1 kişilik ve 3 kişilik odalara dönüşmektedir.
Bugün talep artmıştır, gerçekten çok ucuza, çok iyi şartlarda vatandaşlarımızı,
talebelerimizi barındırmaya çalışıyoruz.
Enis Bey’in sorusuyla ilgili
cevap geldi. Fonların kullanımının bir yıl gecikmesinin dil şartıyla bağlantısı
bulunmamakta. Dil şartı olursa, personelin sözleşmesi fesholacak. 2011 yılında
fonlar kullanılacak. Türkiye’de dil ile açılan sınavlarda personel istihdamını
tamamlamak mümkün olmamıştır. Kars, Diyarbakır gibi illerde dil bilen personel
bulmak oldukça zordur. Yeterlidir, değildir, ama ben size gene takdim edeceğim.
Teşekkür ederim efendim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Birinci bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi birinci bölümde yer
alan maddeleri varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı
ayrı oylarınıza sunacağım.
1’inci madde üzerinde
Komisyonun bir düzeltme talebi vardır.
Sayın Başkan buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK
VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Sayın Başkanım,
1’inci maddenin hemen ikinci paragrafın ikinci cümlesinde “eş veya çocuğa”
denmiş, “eş veya çocuğu” olacak. Yani “a” harfi “u” ile değiştirilecek. Bunu
arz ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
1’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
2’nci madde üzerinde bir
önerge vardır, okutup işleme alacağım.
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 571 sıra
sayılı kanun teklifinin 2. maddesinin son fıkrasında “bir bakan aracılığı ile
kullanabilir” ifadesinin “bir Devlet Bakanı aracılığı ile kullanabilir”
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Behiç Çelik |
Beytullah Asil |
Mümin İnan |
|
Mersin |
Eskişehir |
Niğde |
|
Hasan Çalış |
Yılmaz Tankut |
M. Akif Paksoy |
|
Karaman |
Adana |
Kahramanmaraş |
|
|
Reşat Doğru |
|
|
|
Tokat |
|
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK
VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Behiç Çelik, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın Çelik. (MHP
sıralarından alkışlar)
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 571 sıra sayılı Teklif’in 2’nci maddesi
üzerinde vermiş olduğumuz önerge hakkında konuşma yapmak üzere söz aldım. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, daha
önce Sayın Başkanın tutumu hakkında konuşmamda da ifade etmiştim, özellikle
ülkemizde ekonomik krizin etkileri, tarımın çökertilmesi, çiftçilerin büyük
mağduriyetler içerisine sokulmasına değinmiştim ancak o konuya değinmek
isterken, ondan önce ülkemizin şu anda en fazla ihtiyaç duyduğu bir hususa
dikkatinizi çekmek istiyorum, o da siyasal ahlak. Siyasi etik yasasından yoksun
olan Türkiye’miz, ne yazık ki siyaset kurumunun, ahlakı, hem kişisel bazda hem de kurumsal bazda oturtamamış olması ve
yaşadığımız son sekiz yılda da AKP İktidarının özellikle hükûmet
etmiş olması, bu konuda, yani siyasal ahlak konusunda büyük bir eksikliği bugün
için bütün kamuoyunda ve Türk milleti nezdinde bize hatırlatmaktadır.
Şimdi, eğer siyaset kurumu
temel ahlak normlarını kendisine ilke edinir, buna göre davranmazsa bundan
özellikle devlet kurumları önemli ölçüde nasibini alır ve kirlenme buradan
başlayarak kurumlara sirayet eder, bütün toplum kesimlerine, Türkiye’mizin
geneline yayılır. O zaman, devlet, felsefi manada, teorik manada aşırı ölçüde
yıpranmaya başlar. Bir devletin inkırazı, yıkılışı önce kafalarda, zihinlerde
teşekkül eder. İşte, böyle bir tabloyu şu anda maalesef çok kötü bir şekilde
yaşıyoruz, bundan süratle kurtulmamız gerekiyor. Siyaset kurumunun başat
aktörleri ağızlarından çıkan kelimeleri dikkatle seçmek zorundadır. Özellikle
Sayın Başbakanın dünya devletlerinin yöneticilerine ve Türkiye’mizde de diğer
siyasi partilere yönelik konuşmalarında, içinde yoğun olarak polemik
kokan, saptıran, gerçekleri göz ardı ettirmeye çalışan, kamuflaj özelliğini de
çok aşırı ölçüde kullanan bir tarzı her zaman tercih ediyor. Bu, insanların
nefret duygularını aşırı ölçüde kabartıyor, buna hiç lüzum yok. Sonuçta bu
ülkede yaşayan herkes yani 73 milyon, bizim vatandaşlarımız, konumu ne olursa
olsun, yaşı veya cinsiyeti ne olursa olsun böyle bir kirlenmeye maruz
bırakılmamalı, bunu hak etmiyorlar. Hep birlikte bunu ülkeyi geleceğe, aydınlık
Türkiye'nin geleceğine çok iyi hazırlamamız gerekiyor. Bu konuda iktidar
partisinin ve Başbakanın ciddi eksiklerinin olduğunu bir milletvekili
kardeşiniz olarak görüyorum, bundan sıyrılmak gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım, tarım
konusunda, tekrar tekrar söylüyorum, bayramda
gerçekten tespitlerimiz çok kötü oldu, içler acısı, insanlar icralık duruma
gelmiş. Son üç yılda, biliyor musunuz, 43 bin kişi tutuklu veya hükümlü
sayısında artış meydana gelmiş. 200 bin kişi de sırada bekliyor, yakalanacak ve
cezaevine konulacak diye. Türkiye'nin tablosu herkesin, sizlerin zannettiğiniz
gibi değil, gerçekten karanlık ama Tarım Bakanı burada günlük güneşlik bir
Türkiye’yi anlatıyor ve ne konuştuğunu da yarı yarıya anlayamıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çelik, lütfen
tamamlayınız.
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – O
zaman bu Tarım Bakanı -iktidar partisi mensuplarına özellikle hatırlatmak
istiyorum- derhâl istifa ettirilmelidir. Yönetemiyor çünkü. Tarım çökertilmiş,
göç nedeniyle kırsal boşalmış. Köylerden gelen bu insanlar, tarımın tam
kompetanı olan bu insanlar kentlere geldiği zaman işsizler ordusu hâline
geliyor. Bunlara iş veremiyorlar ve kentlerde mutsuz ve aç insanlar maalesef
yığınlar hâlinde bulunuyor. Onun için, arabesk icraatlar yerine gerçekten Türk
uygarlığına, Türk-İslam uygarlığına uygun bir şekilde davranmak, siyaset
kurumunu takviye etmek ve icraatları da bu toprağın fikriyatına uygun hâlde
yapmak sanırım hepimizin hayrına olacaktır.
Bu duygularla önergemize
desteklerinizi bekler, hepinize saygılarımı sunarım. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Çelik.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
3’üncü madde üzerinde bir
önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
TBMM Başkanlığına
571 sıra sayılı kanun
teklifinde yer alan 3. maddenin metinden çıkarılmasını arz ederiz.
|
A. Duran Bulut |
Reşat Doğru |
Nevzat Korkmaz |
|
Balıkesir |
Tokat |
Isparta |
|
Şenol Bal |
Mehmet Serdaroğlu |
|
|
İzmir |
Kastamonu |
|
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK
VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili, buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 571 sıra sayılı Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Yükseköğretim Kurumları
Teşkilat Kanunu’nda değişiklik içeren Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinin
metinden çıkarılması için verdiğimiz önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin başında tüm
öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutluyor, ebediyete intikal eden
öğretmenlerimize Allah’tan rahmet diliyorum; hayatta olan, çalışan
öğretmenlerimize de aileleriyle birlikte huzur, mutluluk ve başarı dileklerimi
iletiyorum.
Değerli milletvekilleri, bu
söyleyeceklerim, biliyorum ki hepinizce malum çünkü herkesin başında, hangi
partiden olursa olsun. Üniversiteler açıldığında her milletvekilinin kapısı
çalınıyor “Aman, oğluma, kızıma bir yurt, dışarıda kalmasın, maddi durumumuz
zayıf, aman bir ilgilenin…” Tabii, vatandaş ne yapsın.
Yükseköğrenimde yurt
ihtiyacının neredeyse on beşte 1’ini karşılayacak bir imkâna sahibiz.
Yükseköğretimdeki öğrenci sayımız 3 milyon 325 bin. Kredi Yurtlar Kurumunun
yatak sayısı ise 230 bine tekabül ediyor. Bu demektir ki yurtta kalan şanslı
öğrencilerden belki 14-15 katı da dışarıda, devletin kendisine uzatacağı müşfik
eli bekliyor. Geçim sıkıntısının had safhaya ulaştığı günümüzde üniversitede
çocuk okutmak âdeta kahramanlık gibi algılanıyor.
Devlet ne yapıyor? İçerideki
bu yurt ihtiyacını gidermek, bu öğrencileri yurtlara yerleştirmek yerine yurt
dışına yurt açmaya gidiyor. Denilebilir ki: “Şöyle faydası var, böyle faydası
var…” Olabilir ancak bizim gibi kaynakları kıt olan ve geleceğini, eğitimi
yükseltmekte gören bir ülke için asıl meziyet bu kaynakları yerinde kullanmak,
hatta son kör kuruşunu eğitime ayırmak, eğitime harcamaktır. Vergisini veren
her Türk vatandaşının evladı için devletten barınacak yer istemesinden daha
doğal ne olabilir ki.
Değerli milletvekilleri, yurt
dışına giden öğrenci elbette desteklenmelidir ancak bina yapmak, parayı
binaları kiralamaya ayırmak ve birilerini zengin etmek, herhâlde burada en son
düşünülecek şey olmalıdır.
Bu öğrencilerin devletten
aldıkları burs miktarını artırırsınız yahut gittikleri ülkelerin
üniversiteleriyle anlaşmalar yapar, daha çok barınma kontenjanları temin
edersiniz. Bu gençleri desteklemenin yolu budur.
Haa, kendi
imkânlarıyla özel üniversitelere giden gençler zaten genel olarak hâli vakti yerinde
olan ailelerin çocukları olduğu için, bu gençlerin desteklenmesine gelinceye
kadar sahip çıkılması gereken, fakruzaruret içinde
olan o kadar çok çocuğumuz vardır ki, sanırım bunlara bugünlerde sıra bile
gelmeyecektir. Sorarım sizlere: Siz hiç ülkemizde Almanyalıların,
Pakistanlıların, Suriyelilerin vesaire, yurtlarına şahit oldunuz mu? Hayır.
Peki, bu zihnî sinir projesi nereden çıktı kıymetli arkadaşlar?
Değerli milletvekilleri,
meselenin bir de şu yönü var: Eğitim-öğretim hedeflerimizden biri de ülkemizin
eğitimde kalite sıralamasında dünya ligindeki konumunu yukarılara taşımak olmalıdır, ki bu da fiziki imkânları, yani barınma, beslenme
ve bina yeterliliklerini artırmaktan geçer. Şayet böyle yaparsanız, ülkemiz
dışarıya öğrenci gönderen değil, tıpkı İngiltere, Almanya, Slovenya gibi
dışarıdan öğrenci kabul eden ülkelerden biri hâline gelir. Basiretli yönetimin
bir özelliği de milletin kaynaklarını doğru yerlerde harcamaktır. Kendi
ülkesindeki eğitim altyapısını bırakıp da diğer ülkelerin altyapısına yatırım
yapan bir başka Hükûmet gördünüz mü değerli
milletvekilleri? Bu, olsa olsa başka mahfillerin,
başka ağızların talebi olsa gerektir. Hükûmetin bu
kadar temel bir doğruyu bilmediğini düşünmüyorum. Herhâlde seçimlere beş kala
tehdit ve zorda kalsalar gerek, böyle bir yola tevessül ediyorlar, ancak bu
karar doğru olmayacaktır. Ülkemizde bu kadar ihtiyaç varken diğer ülkelere yurt
yapma girişimi, olsa olsa yine birtakım mahfillerin
kendi hareket alanı gördükleri eğitim sektöründen devleti tamamen çıkarmak
istemelerinden kaynaklanmaktadır. Unutmayalım ki çağdaş eğitim insanlara
alternatifli, zıttı ile birlikte çok yönlü diyalektik düşünmeyi öğretmek amacı
gütmelidir. Hiç kimsenin eğitime yatırım yapmasını çok görmeyiz, yadırgamayız,
hatta memnuniyet duyarız. Ancak bir tek çıkış yolu olan bir sistemin
dayatılmasına da devlet fırsat vermemelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Korkmaz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) –
Kim nerede eğitim görecek, kim nerede barınacak, yiyip içecek, bu hususlar
gönüllülük ve hür iradeyle yapılacak tercih esas alınarak bir çözüme
kavuşturulmalıdır, yani devlet alternatifler sunan devlet olmalıdır.
Değerli milletvekilleri,
tabii, söz sırası gelmişken şu hususa da değinmemiz gerekiyor: Dün gençlerimiz
için sadece başını sokacakları bir yer temin edilmesi, karnının bir şekilde
doyurulması yeterliydi. Ancak gelişen ihtiyaçlarla bugün talepler arttı,
çeşitlenmeler oldu. Öğrencilerin çeşitli sportif, kültürel, moral
ihtiyaçlarını, iletişim ve sanatsal taleplerini bunlara örnek verebiliriz.
Dolayısıyla Hükûmet sadece yapılan yurtları ve yatak
sayısını artırmayı yeterli görüyorsa yanılıyor. Öğrencilerin sadece bedensel
ihtiyaçlarını değil, beyinsel ve zihinsel ihtiyaçlarını çözmeyi kendisine
meşgale edinmelidir. Yurtların barınma kalitesini, yaşanabilirlik seviyesini
artırması gerekmektedir. Değerli AKP milletvekilleri, sizler de farkındasınız
ki bu yanlış bir uygulama olacaktır.
Bu düşünceyle, vermiş
olduğumuz bu önergeye desteğinizi bekliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
4’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
5’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
6’ncı madde üzerinde bir adet
önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 571 sıra
sayılı yasa teklifinin 6. maddesinin sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz
ederiz.
Cümle: Bu suretle atanacak
personel atandığı ülkenin ana dilini en iyi bildiğini kanıtlaması ve bu konuda
kurulacak yabancı diller imtihanını başarı ile geçmesi şarttır.
|
Kamer Genç |
Şevket Köse |
Hulusi Güvel |
|
Tunceli |
Adıyaman |
Adana |
|
Enis Tütüncü |
Ali İhsan Köktürk |
|
|
Tekirdağ |
Zonguldak |
|
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK
VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Kamer Genç, Tunceli Milletvekili.
Buyurun Sayın Genç. (CHP
sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 571 sayılı Yasa Tasarısı’nın 6’ncı maddesiyle
ilgili olarak verdiğim önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi, sayın milletvekilleri,
bu maddeyle yurt dışında öğrenci yurtları kurulacak. Bu öğrenci yurtlarına
atanacak kişiler de Dışişleri Bakanlığıyla ilgili çıkardığımız kanunun 10’uncu
maddesinde belirtilen uzman müşavir olarak atanır. Yani herhangi bir, yurt
dışında bir yurt kuracaksınız, bu yurda atayacağınız personel de Dışişleri
teşkilatında uzman müşavir olarak atanır. Bu, tamamen mahiyeti anlaşılmayan,
birtakım kişilere özel imtiyaz için getirilen bir kanun teklifidir.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, evvela, gençlerimiz için, gençlerimizin okuması ve onların
barınması için yapmamız gereken bütün özverilerde bulunmamız lazım çünkü
gençlik bizim canımızdır, kanımızdır, her şeyimizdir. En sağlıklı şekilde
yetişen gençliği… Gençliğin sağlıklı yetişmesi bir ülkenin geleceğinin de o
derecede parlak olması demektir ama AKP’yle beraber gençlik sindirildi,
silikleştirildi.
Bakın, İstanbul’da Tayyip
Erdoğan bir üniversite açılışına gitti. Öğrenciler orada ufak bir gösteriş
yaptılar, her birisini mahkemeye verdiniz, on beş ay hapis cezası verdiniz.
MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN
(Balıkesir) – Biz mi verdik mahkemeye?
KAMER GENÇ (Devamla) – Böyle
bir ilkellik olur mu? Bunu yapan bir ilkel kafa, geri zekâlı kafa, bu
memleketin gençliğine ne verir arkadaşlar ya? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen…
Sayın Genç…
ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) –
Aynen iade ediyoruz.
KAMER GENÇ (Devamla) – Bu
memleketin gençliğine ne verir?
BAŞKAN – Sayın Genç…
ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) –
Aynen iade ediyoruz sana.
KAMER GENÇ (Devamla) - Eğer
bir genç çıkıyorsa, ben parasız eğitim istiyorum diyorsa…
BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen
temiz bir dille konuşur musunuz. Lütfen Sayın Genç…
KAMER GENÇ (Devamla) - …bunu
mahkemeye verip de hapislere vermenin bir çağdaşlıkla ilgisi var mıdır?
Şimdi, bununla getirilen bir
anlam da şu.
AHMET YENİ (Samsun) – Kim
mahkemeye vermiş? Mahkemeye veren kim?
KAMER GENÇ (Devamla) – Yurt
dışında tarikatlar var, bu tarikatlara, cemaatlere kadro oluşturmaya
çalışıyorsunuz.
MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Kim
mahkemeye vermiş ya?
AHMET YENİ (Samsun) –
Mahkemeye veren kim?
KAMER GENÇ (Devamla) – Bakın,
ben İsviçre’deydim bu hafta. Orada, İsviçre’de bu Pazar günü bir yasa
çıkarılıyor.
MEHMET OCAKDEN (Bursa) –
Bilmediğin şeyleri konuşuyorsun.
KAMER GENÇ (Devamla) - Bu
yasada, Türk vatandaşları eğer orada bir kadın…
CEVDET ERDÖL (Trabzon) –
Mahkemelerden özür dilemeniz lazım.
KAMER GENÇ (Devamla) - …şey
dışı çalışırsa, eğer, yani İsviçre makamlarına bildirmeden bir gidip, bir
temizlik yaparsa bile sınır dışı ediliyor. Yine, Avrupa Birliği ülkeleri hariç
eğer oradaki gençler tutup da bir seneden fazla bir suç işlerse bunu sınır dışı
ediyorlar, hem de on sekiz yaşından küçükse ailesiyle birlikte ediyor. Türk Hükûmeti yok ortada, Türkiye büyükelçiliği yok orada. Ya,
şimdi orada, buradaki büyük… Var mı Türkiye’de, basında bir satırlık bir şey
var?(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Ya, bağırmanın bir anlamı yok
ki. Ben size bir şey veriyorum. Bakın, bu Pazar günü İsviçre’de Türk
vatandaşlarının İsviçre’de sınır dışı edilmesini kolaylaştıran bir referandum
yapılıyor. Bu tamamen insan haklarına aykırı bir şey. Nerede
Hükûmet? Ondan sonra Abdullah Gül İsviçre’ye
gidecekmiş. Ben Luzern’e gittim, orada bir vatandaş
dedi ki: “Bana iki kişi geldi, işte, Abdullah Bey gelecek, gelin dinleyin,
yemekler bizden olsun.” İşte, sizin anlayışınız bu. Sizin cemaatler ve
tarikatları geliştirme ve güçlendirme dışında ülkeye kazandıracağınız bir şey
yok. Bu kanunun… Evvela yurt içindeki öğrencilere siz yurt bulmazken, yurt
içindekilere sağlıklı bir barınma imkânları tanımazken hangi ülkeye, kaç
ülkeye, hangi şartlara yurt yapacaksınız? Böyle bir madde olur mu arkadaşlar?
Yani siz yurt dışında, belirteceksiniz, hangi ülkelerde ne şartlarda yurt
yapacağını belirtmeniz lazım.
Şimdi, bunu belirtmeden,
ondan sonra yurt dışında çeşitli yerlerde yurt açılacak. Böyle bir kanun
maddesi olamaz.
Getirdiğiniz bu kanunla yeni yeni kurullar oluşturuyorsunuz. Yönetim kurulu
getiriyorsunuz, 20 bin yan gösterge getiriyorsunuz. Ya, gerek yok. Birtakım
yandaşlarınıza iş arayacağınıza evvela sağlıklı bir hizmet yapın. Şimdi, biraz
önce Sayın Bakan dedi ki: “Tunceli’de 90 tane öğrenci yurdu boş.” Yok öyle bir şey. Ben, işte, bayramda oradaydım, yani
öğrencilerin bir kısmı geldi orada yer bulmadı, kayıtlarını da dondurdu gitti.
Yani, şimdi, niye, bunu böyle, kamuoyuna, insanlara yanlış bilgi veriyorsunuz?
O bakımdan, maalesef Türkiye’den…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
KAMER GENÇ (Devamla) –
…ülkenin gerçeklerinden habersiz bir Hükûmet. Ne
yaptığı belli değil. Sadece, işte, çıkıp da basına konuşan, kamuoyunda yalan
söyleyen, gerçekleri tahrif eden bir siyasi iktidar.
AHMET YENİ (Samsun) – Yalanı
siz söylüyorsunuz!
KAMER GENÇ (Devamla) - Siz bu
hâlinizle bu memleketi yönetemezsiniz. Bu memleketin gerçeklerini
kavramamışsınız ki. Türkiye’nin uluslararası düzeyde itibarını artıracak bir
davranışınız yok ki. Hükûmetinizin dışarıda yaptığı
söylemlerle, oradaki görüntüsüyle Türkiye’de birkaç tane basın patronunu
emrinize almakla Türkiye’yi yönetemezsiniz, büyütemezsiniz, itibarınızı
artıramazsınız. Türkiye’yi iktidarı devraldığınız günden bugüne getirdiğiniz
seviye bellidir. Türkiye’deki bugünkü öğrencilerin eğitim seviyesi bellidir.
Burada önemli bir kanun
müzakere ediyoruz, Millî Eğitim Bakanı yok. Nerede bu Millî Eğitim Bakanı? Bir
defa böyle bir laçkalık görülmez yani, görülmemiştir, bir hükûmet
görülmemiştir. Hiçbir bakanınız kendisiyle ilgili müzakere edilen bir kanunda
burada bulunmaz, birçok bakan da zaten Meclisin huzuruna gelmez çünkü yüzü yok.
Gelse burada söyleyecek lafları...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) -
Önergemin kabulünü diliyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın
Başkan...
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bozdağ.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın
Başkan, Hatip konuşurken grubumuza ve Grup Başkanımıza dönük kabul edilemez
ithamda bulunmuştur. Uygun görürseniz cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN – İç Tüzük’ün 69’uncu
maddesi gereğince iki dakika Sayın Bozdağ.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
5.- Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Tunceli Milletvekili
Kamer Genç’in, partisine sataşması nedeniyle konuşması
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, bu kürsüden biz her zaman söylüyoruz. Doğruları söylemek lazım. Bir konu doğruysa bu kürsüye
getirip ifade edeceğiz ve milletimiz de bundan istifade edecek ama siyasi
düşüncemizle veyahut da siyaseten karşı olduğumuz bir kişi veya kişiler
nedeniyle gerçekleri özünden saptırarak takdim edersek, bu başkasından çok bize
zarar verir. İstanbul Teknik Üniversitesinde yaşanan olayla alakalı başka
vesilelerle de sorular soruldu. Protesto yapan kimi öğrencilerle ilgili
soruşturma açıldı, yargılama yapıldı, ceza verildi. Bunların
hepsi doğru. Hiç itiraz yok ama ortada Sayın Başbakanımızın veya AK PARTİ’den herhangi birisinin şikâyeti var mı? Yok.
Soruşturmayı kim açıyor? Cumhuriyet savcıları.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Kim
yaptırıyor?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bir
dakika… Söylüyorum ben.
Cumhuriyet savcıları. Neden?
Resen soruşturmaya tabi bir konu olduğu için cumhuriyet savcıları soruşturma
açıyor, yargılamayı mahkeme yapıyor ama faturayı biz ödüyoruz, “geri zekâlı”
yaftasını bizim boynumuza takıyor. Yani aynada kendini görüp konuştuğunu
düşünüyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yoksa gerçek bundan ibarettir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Bozdağ.
Çalışma süremizin tamamlanmış
olması sebebiyle, kanun tasarı ve teklifleriyle komisyonlardan gelen diğer
işleri sırasıyla görüşmek için, 25 Kasım 2010 Perşembe günü, alınan karar
gereğince, saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.