Normal 25669 2 3 2010-12-20T14:42:00Z 2010-12-20T14:42:00Z 30 57578 328198 TBMM 2734 770 385006 12.00 Clean Clean false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                            CİLT: 82                    YASAMA YILI: 5

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

20’nci Birleşim

24 Kasım 2010 Çarşamba

 

(Bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

 III. - YOKLAMALAR

 IV. - OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- TBMM Başkan Vekili Sadık Yakut’un, 24 Kasım Öğretmenler Günü münasebetiyle konuşması 

 

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu’nun, Kadına Yönelik Şiddeti Kınama Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- İzmir Milletvekili Oğuz Oyan’ın, dış politika sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve  Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı 

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin  açıklaması

2.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin  açıklaması

3.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, 24 Kasım Öğret-menler Günü’ne ilişkin  açıklaması

4.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin  açıklaması

5.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin  açıklaması

6.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin  açıklaması

7.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin  açıklaması

8.- Mersin Milletvekili Kadir Ural’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin  açıklaması

9.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Türk Ticaret Kanunu’yla ilgili sözlerine  ilişkin açıklaması

10.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, AK PARTİ Grubu önerisiyle ilgili grubuna söz verilmediğine ilişkin açıklaması

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Makedonya Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Teuta Arifi ve beraberindeki Parlamento heyetinin ülkemizi ziyaretine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1341)

2.- TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Murat Mercan’ın, Libya Arap Halk Sosyalist Büyük Cemahiriyesi Genel Halk Kongresi Dış İlişkiler Sekreteri Suliman Elshahomy’nin vaki davetine icabet etmek üzere, beraberinde bir Parlamento heyetiyle Libya’ya resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1342)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, eğitim sisteminin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/921)

2.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin, cezaevlerinde meydana gelen insan hakları ihlallerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/922)

3.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 32 milletvekilinin, maden ocaklarında yaşanan kazaların nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/923)

4.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 32 milletvekilinin, avukatların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlen-mesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/924)

 

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

 

1.- (10/298) esas numaralı  Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 24/11/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

2.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel tarafından, kamyoncu esnafının sorunlarının araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesininin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 24/11/2010 Çarşamba günkü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

3.- Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi

 

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu’nun, Van Milletvekili Özdal Üçer’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Van Milletvekili Kayhan Türkmen-oğlu’nun, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu’nun, Van Milletvekili Özdal Üçer’in, şahsına tekrar sataşması nedeniyle konuşması

4.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, partisine sataşması nedeniyle konuşması

5.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLAR-DAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

 

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi (TÜRKSOY) Arasında Türksoya İlave Arsa Tahsisi Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/423) (S. Sayısı: 532)

2.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

3.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

4.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/594) (S. Sayısı: 510)

5.- Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un; Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (2/340) (S. Sayısı: 395)

6.- Konya Milletvekili Kerim Özkul ile 7 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/781, 1/958) (S. Sayısı: 571)

 

XI.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- 532 S. Sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu Birleşimde yapılan açık oylamasından sonra kabul edildiğinin açıklanması, ancak verilen aradan sonraki oturumda, tasarının oylamasında üç bakanın vekâleten oy kullandığı ve bu nedenle toplantı yeter sayısının olmadığı anlaşıldığından açık oylamanın Başkanlıkça tekrarlandığı; İç Tüzük’ün 13’üncü maddesine göre, öncelikle usul görüşmesi açması gerektiği hâlde, bu hususa uymadığı gerekçesiyle Başkanın tutumu hakkında

 

XII.- OYLAMALAR

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi (TÜRKSOY) Arasında Türksoya İlave Arsa Tahsisi Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının Oylaması

 

XIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, DSİ 12. Şube Müdürlüğüne ilişkin sorusu ve  Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun  cevabı (7/16422)

2.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Orhaneli’de çıkan orman yangınına ilişkin sorusu ve  Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/16423)

3.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Simav Çayı’nın kirliliğine ilişkin sorusu ve  Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun  cevabı (7/16424)

4.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, Manisa-Kütahya-İzmir planlama bölgesi çevre düzeni planına ilişkin sorusu ve  Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/16533)

5.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Karadeniz’e ulaşması beklenen kimyasal kızıl çamurun olası etkilerine karşı alınan önlemlere ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun  cevabı (7/16534)

6.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in Seferihisar’da orkinos besi çiftliği kurulacağı iddialarına ilişkin sorusu ve  Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun  cevabı (7/16535)

7.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, Karadeniz kıyılarına ulaşacağı söylenen kızıl çamurun etkilerine ve alınan önlemlere ilişkin sorusu ve  Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun  cevabı (7/16634)

8.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, basın özgürlüğüne ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/16689)


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak üç oturum yaptı.

Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Kuş’un vefatı münasebetiyle bir dakikalık saygı duruşunda bulunuldu.

 

Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman, Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Kuş’un vefatı münasebetiyle, gündem dışı bir konuşma yaptı.

Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün, Tekirdağ ilindeki hızlı nüfus artışı ve su kıtlığına,

Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, harp malulü gaziler ile yakınlarının sorunlarına,

İlişkin gündem dışı konuşmalarına Millî Savunma Bakanı Mehmet Vecdi Gönül cevap verdi.

 

İzmir Milletvekili Oktay Vural, Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Kuş’un vefatına;

Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü,

Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz,

Millî Savunma Bakanı Mehmet Vecdi Gönül’ün gündem dışı konuşmalarına verdiği cevaba;

Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan, Burdur ili köylerinin iç yollarına ve elektrik borçlarına,

Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut, Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün,  Tekirdağ’ın hızlı nüfus artışı ve su kıtlığına ilişkin yaptığı gündem dışı konuşmasına,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

Karadağ Meclis Başkan Yardımcısı ve Karadağ-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı ve beraberindeki parlamento heyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak resmî temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyaretlerine ilişkin Başkanlık Tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

 

İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin:

ÖSYM’nin yaptığı sınavlarla ilgili usulsüzlük iddialarının ve sınava dayalı eğitim sisteminin sorunlarının (10/917),

Zorunlu göçe tabi tutulanların sorunlarının (10/918),

 Ana dilde eğitim konusunun (10/920);

BDP Grubu adına Grup Başkanvekili Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın, çocuk ve gençlerin bilgisayar ve İnternet bağımlılığının nedenlerinin (10/919),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Başkanı Dr. Hasan Bozer’in davetine icabetle, KKTC’nin 27’nci Kuruluş Yıldönümü kutlamalarına Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen TBMM Başkan Vekili Kayseri Milletvekili Sadık Yakut’un resmî bir ziyarette bulunmasına,

TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Murat Mercan’ın, Rusya Federasyonu Konseyi Dışişleri Komisyonunun vaki davetine icabetle, beraberinde bir Parlamento heyetiyle Rusya’ya resmî ziyarette bulunmasına,

Türkiye ile Kamerun Meclisi arasında parlamentolararası dostluk grubu kurulmasına,

Türkiye ile Kongo Demokratik Cumhuriyeti Ulusal Meclisi arasında parlamentolararası dostluk grubu kurulmasına,

İlişkin Başkanlık tezkeleri kabul edildi.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan 571, 502 ve 459 sıra sayılı kanun tasarı ve tekliflerinin bu kısmın 5, 6 ve 7’nci sırasına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun, 7 Aralık 2010 Salı günü bir saat sözlü sorulardan sonra diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer  İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine, 1 ve 8 Aralık 2010 Çarşamba günkü birleşimlerinde ise sözlü soruların görüşülmemesine; Genel Kurulun, 7 Aralık 2010 Salı günü saat 15.00 – 21.00 saatleri arasında, 1, 2, 8 ve 9 Aralık 2010 Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde ise 14.00-20.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine; 571 sıra sayılı kanun teklifinin, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.

 

Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, İş Kanunu’nda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/405) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

 

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmının:

1’inci           sırasında bulunan       (6/1118),

2’nci                                                            (6/1123),

3’üncü                                         (6/1127),

6’ncı                                                            (6/1164),

10’uncu                                       (6/1206),

14’üncü                                       (6/1249),

22’nci                                          (6/1286),

44’üncü                                       (6/1381),

45’inci                                         (6/1385),

52’nci                                          (6/1427),

53’üncü                                       (6/1428),

57’nci                                          (6/1437),

58’inci                                         (6/1439),

59’uncu                                       (6/1440),

69’uncu                                       (6/1461),

71’inci        sırasında bulunan          (6/1467),

97’nci                                          (6/1537),

103’üncü                                     (6/1546),

106’ncı                                        (6/1556),

108’inci                                       (6/1558),

120’nci                                        (6/1581),

121’inci                                       (6/1582),

122’nci                                        (6/1585),

125’inci                                       (6/1589),

127’nci                                        (6/1592),

132’nci                                        (6/1606),

133’üncü                                     (6/1607),

134’üncü                                     (6/1608),

136’ncı                                        (6/1610),

137’nci                                        (6/1611),

140’ıncı                                       (6/1618),

142’nci                                        (6/1621),

143’üncü                                     (6/1622),

204’üncü                                     (6/1743),

221’inci                                       (6/1789),

223’üncü                                     (6/1795),

225’inci                                       (6/1797),

226’ncı                                        (6/1798),

227’nci                                        (6/1799),

248’inci                                       (6/1850),

253’üncü                                     (6/1855),

257’nci                                        (6/1861),

260’ıncı                                       (6/1865),

271’inci                                       (6/1883),

272’nci                                        (6/1890),

429’uncu                                     (6/2150),

 

Esas numaralı sözlü sorulara, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap verdi; soru sahiplerinden Tokat Milletvekili Reşat Doğru, Giresun Milletvekili Murat Özkan, Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy, Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir, Manisa Milletvekili Mustafa Enöz, Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt cevaplara ilişkin görüşlerini açıkladılar.

Spor Klüplerinin Sorunları ile Sporda Şiddet Sorununun Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla kurulan (10/80, 91, 267, 674, 714, 737, 739, 876, 877, 878, 879, 880) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonu üyeliklerine gruplarınca aday gösterilen milletvekilleri seçildiler.

Başkanlıkça, (10/80, 91, 267, 674, 714, 737, 739, 876, 877, 878, 879, 880) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonunun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yapmak üzere toplanacakları gün, saat ve yere ilişkin duyuruda bulunuldu.

 

Gündemin “Oylaması Yapılacak İşler” kısmında yer alan, 10/11/2010 tarihli 17’nci Birleşimde görüşmeleri tamamlandıktan sonra tümü üzerinde elektronik cihazla yapılan her iki açık oylamada da toplantı yeter sayısı bulunamayan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi (TÜRKSOY) Arasında Türksoya İlave Arsa Tahsisi Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/423) (S. Sayısı: 532) elektronik cihazla yapılan her iki açık oylamasında da toplantı yeter sayısı bulunamadığından, ertelendi.

 

24 Kasım 2010 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime 19.26’da son verildi.

       

 

 

Sadık YAKUT

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

 

 

 

 

Murat ÖZKAN

 

Harun TÜFEKCİ

 

Giresun

 

Konya

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 


No.: 31

II.- GELEN KÂĞITLAR

24 Kasım 2010 Çarşamba

 

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 Milletvekilinin, eğitim sisteminin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/921) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.09.2010)

2.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 Milletvekilinin, cezaevlerinde meydana gelen insan hakları ihlâllerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/922) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.10.2010)

3.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 32 Milletvekilinin, maden ocaklarında yaşanan kazaların nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/923) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.10.2010)

4.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 32 Milletvekilinin, avukatların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/924) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.10.2010)  

 

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Karaman’daki hastanelerin depreme dayanıklılığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/15526)

2.- Tokat Milletvekili Orhan Ziya Diren’in, Tokat’ta taşınan hastanelere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/15527)

3.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Aksaray’daki hastanelerin depreme dayanıklılığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/15528)

4.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Niğde’deki Devlet hastanelerinin depreme dayanıklılığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/15558)

5.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, Datça Devlet Hastanesine ek bina yapımına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/15598)


24 Kasım 2010 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20’nci Birleşimini açıyorum.

III.-Y O K L A M A

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için beş dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- TBMM Başkan Vekili Sadık Yakut’un, 24 Kasım Öğretmenler Günü münasebetiyle konuşması 

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, millet mekteplerinin açılışı ve Büyük Önder Atatürk’ün başöğretmenliği kabul tarihi olan 24 Kasım, Atatürk’ün 100’üncü doğum yılı olan 1981’den beri Öğretmenler Günü olarak kutlanmaktadır.

Öğretmenler tarih boyunca bilginin, medeniyetin, sevginin, barışın timsali ve örnek insanlar olmuşlardır. Milletimizin ahlaki ve kültürel yönden güçlü, medeniyet bakımından gelişmiş, küresel rekabette de başarılı olmasının yolu öğretmenlerimizin üstün çalışmalarına bağlıdır. Çağdaşlık yarışını kazanmanın anahtarı, toplumu inşa etme faaliyetini yürüten öğretmenlerin elindedir. Bu nedenle Büyük Önder Atatürk “Ulusları kurtaracak yalnız ve ancak öğretmenlerdir.” diyerek öğretmenlere duyduğu saygı ve güveni en anlamlı şekilde ifade etmiştir.

Öğrencilerimizi aklın ve bilimin öncülüğünde akademik ve sosyal yönden donanımlı bireyler olarak yetiştiren, kişilik hamurumuza biçim vererek dünyayı kavramamızı sağlayan, özgürlüğü, bağımsızlığı, ulusal egemenliği, cumhuriyeti ve demokrasiyi koruyan ve yücelten kuşakları yetiştiren öğretmenlerimize borcumuz oldukça büyüktür.

Bu vesileyle, geçmişte eğitim ve öğretime hizmet etmiş öğretmenlerimiz başta olmak üzere, yurdumuzun her köşesinde görev yapan öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü yürekten kutluyor, ebediyete kavuşmuş öğretmenlerimizi rahmetle anıyor, tüm öğretmenlerimize başarılar diliyorum.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, “Kadına Yönelik Şiddeti Kınama Günü” münasebetiyle söz isteyen Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Türkmenoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu’nun, Kadına Yönelik Şiddeti Kınama Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

AYŞE TÜRKMENOĞLU (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi yarın “Kadına Karşı Şiddeti Kınama Günü.” Bu konuyla ilgili olarak gündem dışı söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle geçmiş Kurban Bayramı’nızı kutluyorum.

Bugünün Öğretmenler Günü olması münasebetiyle bütün öğretmenlerimizin “Öğretmenler Günü”nü kutluyor, Başöğretmen Ulu Önder Atatürk başta olmak üzere Hakk’ın rahmetine kavuşmuş olan öğretmenlerimizin de aziz hatıralarını saygıyla anıyorum.

Cumhuriyetimizin 100’üncü yılına yaklaşan bu süreçte, Sayın Başbakanımızın öncülüğünde başlayan Türkiye’nin ikinci büyük eğitim seferberliğiyle en fazla yatırım eğitime yapılmış, hem atamalarda hem de öğretmenlerimizin ücretleri ve özlük hakları konusunda yapılan çalışmalar AK PARTİ İktidarının öğretmenlik mesleği ve eğitime verdiği önemi bir kez daha ortaya koymuştur. Şimdiye kadar yaklaşık 238 bin öğretmen ataması yapılmış ve ek ders ücretleriyle beraber maaş artış oranı yüzde 85 olmuştur. Önceki gün başlatılan ve eğitim sisteminde tarihî bir adım sayılan “Fatih Projesi” ile artık her okula bilgisayar döneminden her sınıfa bilgisayar dönemine geçilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; daha önce de belirttiğim gibi, yarın Kadına Yönelik Şiddeti Kınama Günü. Birleşmiş Milletler Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Bildirgesi’nde kadına yönelik şiddet, “İster kamusal ister özel yaşamda meydana gelsin, kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik acı veya ıstırap veren ya da verebilecek olan cinsiyete dayalı bir eylem, uygulama ya da bu tür eylemlerle tehdit etme, zorlama veya keyfî olarak özgürlükten yoksun bırakma.” şeklinde tanımlanmaktadır. Kadına yönelik şiddet eylemleri kadınları en temel insan haklarından ve temel özgürlüklerinden mahrum etmekte, kadınların fiziksel ve üreme sağlığına ciddi biçimde zarar vermekte, kimi durumlarında yaşamlarını kaybetmelerine neden olmaktadır. Ülkemizde AK PARTİ iktidara geldikten sonra kadınlara yönelik pek çok ilke imza atılmış, cinsiyete dayalı ayrımcılığı önlemek için pek çok adım atılmıştır. Zamanım kısıtlı olduğu için bu düzenlemelerden, ayrıntılarına girmeden kısaca söz etmek istiyorum.

Değerli Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; AK PARTİ’nin iktidara geldiği sekiz yıl içinde, 2003’te aile mahkemeleri kurularak aile içi sorunların bu ihtisas mahkemelerinde evli hâkimler tarafından görülmesine karar verildi.

Yine aynı yıl çıkarılan İş Kanunu’nda iş yerlerindeki taciz olayları suç kapmasına alındı ve taciz suçu işleyenlerin cezalandırılacağı hükme bağlandı.

Ayrıca, eşit işe eşit ücret getirilerek iş yerlerinde cinsiyet ayrımcılığını önlemek üzere güçlü bir adım atıldı.

Cumhuriyet tarihinde ilk defa Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu kuruldu.

2004’te kadın-erkek eşitliği Anayasa’ya girdi.

Bu yıl, 2010 12 Eylül Anayasa referandumunda yapılan değişiklikle kadınlar, çocuklar, özürlüler, yaşlılar, şehitler, dul, yetim ve gazilere pozitif ayrımcılık uygulamasının önü açıldı.

Kadına yönelik pozitif ayrımcılığın Anayasa’mıza girmesiyle birlikte, eşleri tarafından ihmal edilen, çocuklarını bir başlarına büyüten ve maddi ya da sosyal güvenceleri olmayan kadınlar anayasal güvenceye kavuşmuş oldu ve anayasal haklarını bundan böyle kullanmaya başladılar.

Türk Ceza Kanunu’nda yapılan değişiklikle töre ve namus gerekçesiyle işlenen suçlar “kişiye bağlı suçlar” kapsamına alındı ve cezalar ağırlaştırıldı.

Türkiye Büyük Millet Meclisinde Töre ve Namus Cinayetlerini Araştırma Komisyonu kuruldu ve bunun raporu ibraz edildi.

Emniyet, sağlık ve adalet personelleri ile vatani görevini yapan er ve erbaşlara kadına yönelik şiddeti önlemek amaçlı eğitim faaliyetleri yapıldı.

Şiddete uğrayan kadın ve çocuklara danışmanlık hizmeti veren “Alo 183” hattı kuruldu.

Belediyeler Kanunu değiştirilerek kadın ve çocuklar için kendilerini güvende hissedecekleri sığınma evleri oluşturulması yolunda adımlar atıldı.

Haydi Kızlar Okula” ve “Ana-Kız Okuldayız” gibi sosyal kampanyalar başlatılarak 350 bine yakın kız çocuğunun ve kadınların okuma yazma öğrenmesi ve okula gitmesi sağlandı.

Kadın girişimciliği teşvik edilerek esnaf ve sanatkârlara sağlanan düşük faizli kredide kadınlara pozitif ayrımcılık uygulandı. Yine işveren sigorta primlerinde kadın çalışanlara ayrıcalık tanındı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son verirken kadınlarımızın sorunlarını çözme konusunda önemli adımlar atıldığını ancak her alanda kadınların hak ettikleri konumlara gelebilmeleri için…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

AYŞE TÜRKMENOĞLU (Devamla) – Teşekkür ediyorum efendim.

Kadınlarımızın hak ettikleri konumlara gelebilmeleri için daha çok çalışmamız gerektiğini ifade ediyor,  hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Türkmenoğlu.

Gündem dışı ikinci söz dış politika sorunları hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Oğuz Oyan’a aittir.

Buyurun Sayın Oyan. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- İzmir Milletvekili Oğuz Oyan’ın, dış politika sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

OĞUZ OYAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; efendim, bu beş dakikalık süre içerisinde dış politika üzerine birkaç şey söyleyeceğim.

Öncelikle bir soru sorarak başlayayım siz değerli milletvekillerine: Hükûmetin dış politikasını nasıl ve neredeyiz diyorsunuz? İzlediğiniz kaynak sadece medyaysa burada bir sıkıntı var. Bu sadece muhalefet sıralarında oturanlar için değil, iktidar sıralarında oturanlar için de benzer bir durum olarak ortaya çıkıyor, hatta ben eminim Bakanlar Kurulu üyelerinin önemli bir bölümü de medyadan Türkiye'nin dış politikasını izler durumda. Bu çok ciddi sorunlar yaratıyor değerli arkadaşlarım.

Bir kere bu politikanın ayakları, ülkede, bölgede ve dünyada gerçekler üzerine basmayan, yani önemli ölçüde hayalci, hatta zaman zaman maceracı ve sorumsuz yönlere savrulabiliyor, âdeta bir vals yapıyor Türkiye'nin dış politikası. Ne yazık ki bu valse, yukarıda bir akil adam, devlet adamı kimliğine sahip olması gereken Cumhurbaşkanı da zaman zaman katılıyor ve Türkiye dış politikasının bir eksen kayması içinde olmadığını, asıl eski politikaların yanlış eksende olduğunu söylüyor.

Ee, o zaman sormak lazım Sayın Cumhurbaşkanına. Yani Türkiye'nin dış politikasının ve ulusal savunmasının en önemli unsurlarından biri NATO. Şimdi oraya değineceğim. Bu NATO altmış yıla yakındır var olan politika. Sizin buradaki meramınız bundan, bu politikaları değiştirmekse, bunu bilelim, yok değilse neyi değiştiriyorsunuz, hangi ekseni değiştiriyorsunuz, bunu da öğrenmek hakkımız.

Aslında Dışişleri Bakanı diyor ki bu soruya: “NATO’nun tekrar cephe veya kanat ülkesi olmak istemiyoruz. Çevremizdeki hiçbir komşumuzdan tehdit algılaması içinde değiliz, NATO’ya dönük de bir tehdit algılaması yoktur.”

Peki, o zaman Sayın Bakana sormak lazım. Eğer Türkiye ve NATO bir tehdit algılaması içinde değilse, bu füzesavar sistemleri neyin nesi oluyor ve Türkiye buna niye giriyor, Bakanın buna bir açıklık getirmesi herhâlde gerekiyor.

Ve burada bir ülkenin isminin anılmaması, yani İran’ın anılmaması -ki yakın zamana kadar Eylül, Ekim aylarında Rasmussen, NATO Genel Sekreteri açıkça İran’ın adını da anıyordu; başka örneklere girmeyeyim- yani şimdi sadece bir küçük manevra alanı, İran’ın adı anılmamış. Yani bu size ne getiriyor, bunu gerçekten merak ediyorum. Yani burada eğer İsrail’le İran arasındaki bir çatışma, muhtemel çatışmaya karşı bir füzesavar kalkanı konuluyorsa, konulacaksa Türkiye’ye bunu da bizim bilmeye hakkımız var.

Aslında, iktidar birilerini kandırıyor da kendisini kandırmak dışında, herhâlde İran’ı, NATO’yu kandıramıyor. Kimi kandırıyor? Aslında haklı kandırıyor, yani halkın bu konudaki tepkilerini yumuşatmaya çalışıyor ve hatta bir adım daha ileri gidip buradan bir siyasi avantaj elde edebilir miyim derdinde. Aslında bu politika, yani iç politikaya alet edilen bir dış politika olabildiğince olumsuz yükler taşıyan bir politikadır. Bunun iktidar partisine kısa vadede ne gibi faydaları olur, bunu sizler daha iyi bilirsiniz ama ülkenin çıkarları açısından kesinlikle olumsuz ve zararlı olduğunu bilmenizi isterim, faydadan çok zarar getirir, bu ülkenin güvenirlik, inanırlık zaafları oluşur ve giderek iktidarınızı ciddiyete almakta tereddütler ortaya çıkmaya başlar.

İç politikaya malzeme yapmak üzere geliştirilen dış politika hamlelerinin en çok da seçime çeyrek kala dönemlerde çıktığını görüyoruz.  Bunlardan bir tanesini hatırlayınız: Mart 2009, bir Davos tiyatrosu oynandı bundan üç ay önce. Daha sonra referanduma dört ay kala bir Mavi Marmara olayı gerçekleşti ve burada 8 vatandaşımız ve 1 yurttaşımız canını kaybetti. Şimdi tamam, İsrail özür dilesin, tazminat ödesin. Peki, bir devletin birincil ödevi yurttaşlarının can güvenliğini korumak değil mi? O hâlde, o yurttaşların ailelerinden özür dilemesi gerekenler içeride de yok mu acaba? Bunu buradan soruyorum.

Burada ilginç bir şey var. Dış politika, iktidarlarla gelip değişmez, bir iktidardan diğerine değişmez. Ciddi ve köklü devletlerde bir dış politika geleneği oluşur. Dış politika, ilmik ilmik oluşturulan  ve sonuç alınan politikalardır. Yani burada şimdi bizim iktidarımız diyor ki: “Biz her şeyi değiştiriyoruz, sil baştan yapıyoruz.” Dünyada hiçbir ciddi ülke yoktur ki, dış politikada böyle bir kof böbürlenmeyle ortaya çıksın.

Değerli arkadaşlarım, bu füze savunma meselesinde de birkaç şey söyleyeyim.

Sadece radarlar mı konacak? Yoksa radarları aşan bir şekilde füzeler de konacak mı? Kısa ve orta menzilli füzelerin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Oyan.

OĞUZ OYAN (Devamla) – Türkiye topraklarına füze yerleştirilmesine aslında teknik olarak gerek yok.

Peki, uzun menzilli antibalistik füzelere karşı gemilerden ya da Bulgaristan, Romanya üzerinden bir füzesavar sisteminin etkinliği nedir? Yani aslında ne kadar yakınsa hedefe, kalkışta ilk ateşlendiği an ona ne kadar yakınsa o kadar etkili olabiliyor. Dolayısıyla muhtemelen giderek -Şimdi Trabzon halkı haklı endişeler içinde- Türkiye’nin doğusuna doğru Türkiye’yi bir cephe ülkesi yapacak bir yola doğru gidiyoruz. Peki, bu konuda Dışişleri Bakanının çelişkilerini nasıl açıklayacağız?

Bu ateşleme düğmesinin kimde olacağı da tam bir komedidir. Değerli arkadaşlarım, yani bu, bir heyete verilemez. Bu, hatta NATO’nun Başkomutanı Amerikalı generale de verilemez. Eğer yirmi dört saat uyumayan bir biyonik adam söz konusu değilse -ki, yok- bu, sonuçta bilgisayar sistemi üzerinden ve yukarıdaki uydulardan alınacak bilgiyle olabilir bir iştir. Yani Türkiye’yi bunlarla oyalamak gerçekten çok can sıkıcıdır.

Son olarak şuna değineyim: Türkiye’de bu NATO zirvesi aşırı abartıldı. Bu zirvenin asıl önemli…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OĞUZ OYAN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan. Bir dakika rica ediyorum.

BAŞKAN – Lütfen Sayın Oyan, teşekkür edin lütfen.

OĞUZ OYAN (Devamla) – Önemli bir konu çünkü.

BAŞKAN – Teşekkür için açıyorum Sayın Oyan, lütfen…

OĞUZ OYAN (Devamla) – Bakınız değerli arkadaşlarım, dünyada bir hegemonya kayması var ve Rusya, şimdi yeni bir rolle NATO içinde görev alıyor. Türkiye, bunu değerlendirmek durumunda ve bu, Pakistan, Afganistan, Kuzey Kore ve Çin… Esas odakta Çin var. Türkiye, bu tartışmanın neresinde? Türkiye, Çin ile ortak askerî tatbikat yaparken bir NATO üyesi olarak bunu nasıl yapıyor? Bunu birilerinin bize açıklaması lazım. Yani Türkiye, şu an NATO’nun hedefe koyduğu Çin ile askerî tatbikat yapıyor. Bunu anlamamız gerekir.

BAŞKAN – Sayın Oyan, lütfen teşekkür eder misiniz.

OĞUZ OYAN (Devamla) – Ben son olarak bu 12 mil meselesinde de Sayın Bakanın burada bizleri aydınlatması gerektiğini düşünüyorum. Biz bütün bunları medyadan öğreniyoruz. Muhalefet gruplarının bilgilenmeye hakkı vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OĞUZ OYAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Oyan.

Gündem dışı üçüncü söz, Öğretmenler Günü münasebetiyle söz isteyen Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’a aittir.

Buyurun Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)

3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve  Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı 

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün Öğretmenler Günü. Öncelikle, şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına tüm öğretmenlerin gününü kutluyor, her öğretmenin ellerinden saygıyla öpüyoruz.

Benim ilk öğretmenin babamdı, annemdi, aile büyüklerimdi, komşularımdı. Birçoğu, başta babam olmak üzere, ahirete intikal etti; rahmetler diliyorum, hayatta olanlara da şükranlarımı sunuyorum.

Ancak, hepimizin,  değerli milletvekilleri, hiç unutmadığımız bir ilkokul öğretmenimiz vardır. Bugün öğretmenlerimize, buradan, isimlerini de anarak saygılar ve şükranlarımızı sunmak için söz aldım. Benim ilk öğretmenim Sadık Sınmaz isimli bir hocaydı. Ona ve onun şahsında tüm öğretmenlere saygılar ve şükranlarımı sunuyor, hepsinin ellerinden öpüyorum.

Millî eğitim camiasına, bugün dolayısıyla, başta Sayın Bakan olmak üzere, tüm eğitimcilere, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak da saygılar sunuyoruz.

Değerli milletvekilleri, saygının ve sevginin en anlamlı ve en büyüğüne layık olan öğretmenlerimize karşı görevlerimizi yeterince yerine getirdiğimizi söyleyebilmek mümkün değildir. Bu anlamda, Sayın Millî Eğitim Bakanına bazı hususları hatırlatmak istiyorum. Biliyorsunuz bundan birkaç gün önce “Eğitimde 2023 Vizyonu” konulu 18’inci Millî Eğitim Şûrası yapıldı ve bu şûrada 220 karar alındı. Bu kararlardan 33 tanesi, öğretmenlerin yetiştirilmesi, istihdamı ve meslek gelişimi konusunda alınan kararlardır.

Ancak, bugün, millî eğitim camiasının ve Türk millî eğitim sisteminin temel sorunu, AKP hükûmetlerinin birbiriyle çelişen uygulamaları ve verilen sözlerin tutulmamış olmasıdır. Maalesef millî eğitim şûrasında ısrarla dile getirilen bu husus ve alınan kararların uygulanabilirlilik güvenirliliği çok düşük orandadır. Yapılan bir ankette -üzücü bir sonuç olarak ifade ediyorum- Sayın Bakanla ilgili, öğretmenlerin güven duyması, memnun olması çok kötü durumda. Eğitimcilere sorulmuş: “Millî Eğitim Bakanı Sayın Bakandan memnun musunuz, güveniyor musunuz?” diye soruya öğretmenlerin yüzde 46,7’si “Hiç memnun değilim.”, yüzde 37,5’i “Memnun değilim.” diye cevap vermiştir. Bu sonuç çok acı bir sonuçtur. Bu sonucun olduğu yani öğretmenle öğretmenin bakanı arasındaki bu güvensizlik ortamında hangi kararı alırsanız alınız, uygulayıcılarla kararlaştıranlar arasındaki bu güvensizlik, millî eğitim sisteminin, millî eğitim camiasının ve bana göre öğretmenlerin en büyük sorunudur. Bu konuda söylenecek çok sözler var. Ümit ederim, Sayın Bakan gelip burada bilgiler verecek. Ama daha öğretmen açığını netleştiremeyen bir Millî Eğitim Bakanlığıyla karşı karşıyayız, verilen sözlerin yerine getirilmediği bir millî eğitim yönetimiyle karşı karşıyayız ve birçok konuda maalesef birbirleriyle çelişen beyanlar, tutulmayan sözlerle millî eğitim camiası gelecekle ilgili umutsuzluk içerisindedir.

Bu arada, bir öğretmen sendikası Türk Eğitim-Sen’in yapmış olduğu araştırmanın, yaklaşık          3 bine yakın öğretmen üzerinde yapılan bir araştırmanın sonuçları, gerçekten öğretmenlerin içinde bulunduğu durumun ifadesi olarak çok vahim bir ifadedir, göstergedir. Bunları yok sayamayız ve bu konuda Parlamento olarak, siyaset kurumu olarak almamız gereken acil tedbirler bulunmaktadır. Bunların da alınmasını ben Öğretmenler Günü dolayısıyla başta Sayın Hükûmetten, Sayın Bakandan ve iktidar partisi grubundan talep ediyorum. Arzu edilirdi ki bugün Sayın Bakan Öğretmenler Günü dolayısıyla burada bir konuşma yapar, hiç önergeler vermeden -ki biraz sonra, araştırma önergesi verdik, onun üzerinde konuşacağız- bu acı sözleri söylemeden Bakanın verdiği bilgiler üzerinde toplum da bilgilenirdi ve bu konuyu ciddiyetle anmış olurduk diye düşünüyorum ama bugün ne hikmetse Sayın Bakan bu konuda herhangi bir bilgi verme gereğini duymadı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şandır, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sonuç olarak şunu söylüyorum: Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, tüm öğretmenlerimizin gününü kutlarken, öğretmenlerle ilgili şu hususları da dikkatinize sunmak istiyoruz:

Yetersiz ve komik bir hâl alan ek ders ücretlerinin yükseltilmesi ve tatillerde de verilmesini istiyoruz.

Öğretmenlerin yıpranma tazminatı mutlaka verilmelidir.

Eğitim ve öğretim tazminatları yükseltilmelidir.

Öğretmen taban aylığı artırılmalıdır.

Büyük şehirlerde lojman imkânı sağlanmalıdır.

Sözleşmeli öğretmenlerin çoğalan sorunları çözülmelidir ve kadroya geçirilmelidir.

Ve aday öğretmenlerin atanmalarında bugüne kadar uygulanan bu sistem değiştirilmeli, haksızlıklar giderilmeli, aynı kurumda çalışan aynı işi yapan öğretmenler arasındaki bu farklı statü hızla ortadan kaldırılmalıdır ve her şeyden önemlisi, bu konuda verilen sözler yerine getirilmelidir.

Tekrar Öğretmenler Günü’nü kutluyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şandır.

Gündem dışı konuşmaya, Hükûmet adına Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 24 Kasım 1928’de Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Millet Mektepleri Başöğretmenliğini kabul edişinin 82’nci yıl dönümünde, bu değerli unvanı hayatı boyunca büyük bir onurla taşıyan Başöğretmen Atatürk’ü saygı, şükran ve minnet duygularıyla anıyor, yüce Meclisi bu duygularla saygıyla selamlıyorum.

Sizlerin de bildiği gibi, bu önemli ve anlamlı günü 1981 yılından bu yana Öğretmenler Günü olarak kutluyoruz. 24 Kasım Öğretmenler Günü, her şeyden önce, bizlere, öğretmenlerimize duyduğumuz sevgi, şükran ve minnet duygularımızı bir kez daha ifade etme imkânı veriyor. Bunun yanında, öğretmenin hayatımızdaki ve geleceğimizin şekillenmesindeki, ülkemizin kalkınmasındaki rolüne bir kez daha dikkat çekmiş oluyoruz. Kuşkusuz ki, eğitimin ve öğretmenlerimizin sorunlarının kamuoyunda daha etkili bir şekilde dile getirilmesi ve tartışılmasında bu özel günün ayrı bir önemi var.

Hükûmet olarak amacımız ve hedefimiz, eğitimin tüm bileşenlerinde niteliği yükseltmek. Öğretmenlerimizin niteliğinin yükseltilmesi ve çalışma koşullarının, özlük haklarının daha da iyileştirilmesi ise büyük önem ve öncelik verdiğimiz hususların başında geliyor.

Son sekiz yılda öğretmenlerimizin gelir düzeylerini yükseltmek, mesleki ve kişisel gelişimlerine katkı sağlamak amacıyla kaynaklarımız ve imkânlarımız ölçüsünde, bazen imkânlarımızı da zorlayarak önemli iyileştirmeler gerçekleştirdik ve bundan sonra da bunun gayreti içerisinde olacağız.

Eğitimin altyapısına ilişkin olarak da bütçeden eğitime ayrılan payın rekor düzeye yükselmesi ve toplumun tüm kesimlerinde eğitimin öneminin farkındalığının artmasıyla, fiziki ve teknolojik altyapıya ilişkin birçok sorunu neredeyse çözmüş durumdayız. Kuşkusuz, nicelikteki bu iyileştirme niteliğin yükseltilmesine de doğrudan etki yapan bir faktördür ve eğitime yapılan devasa yatırımlar öğretmenlerimizin mesleki gelişimlerine, daha iyi ortamda öğrencilerimizin yetişmesine katkı sağlayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Büyük Önder Atatürk, yaşadığı sürece her fırsatta öğretmenlik mesleğinin önemini vurgulamış ve yeni neslin öğretmenlerin eseri olacağına inanmıştır. Bu doğrultuda, cumhuriyetimizin ilk yıllarında eğitime yapılan yatırımlar ve yurt sathında başlatılan eğitim seferberliğiyle içimizdeki cevheri bulup çıkaran değerli öğretmenler yetişmiştir. O yıllarda, bilimde, sanatta, kültürde, edebiyatta, fikir hayatında eser verenler aynı zamanda öğretmenlik mesleğini de inançla, gururla ve sevgiyle yapmışlardır. Bunda en büyük pay elbette ki cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’ündür. O yüzden ona “Başöğretmen” unvanı verilmiştir. Onun öğretmenlik mesleğine yakınlığı ve desteği o yılların öğretmenleri için büyük bir güç ve esin kaynağı olmuştur.

İşte, öğretmenlik mesleğine yüklenen misyon ve sarsılmaz güven, eli öpülesi, sözü dinlenesi öğretmenlerimizi, eğitimcileri yetiştirmiş, onlar da en büyük eserleri olan yeni nesilleri yetiştirme işini inançla, umutla ve azimle ama en çok da fedakârca yerine getirmişlerdir. Cumhuriyetin yeni nesillerinin yetiştirilmesi nasıl öğretmenlerimizin eseri olmuşsa bilgi toplumunun hayat boyu öğrenme yaklaşımını benimsemiş nesilleri de öğretmenlerimiz yetiştirecektir.

Dünya büyük bir hızla değişiyor, bilgi toplumunun yarattığı hızlı değişim karşısında öğretmenin işlevi ve öğrenme ortamları da değişiyor. Bu süreçte eğitim sistemimizi en etkili ve en önemli unsur olarak gördüğümüz öğretmenlerimizin niteliğini yükseltmek, eğitimde kaliteyi yükseltmenin olmazsa olmaz unsurlarından biri olarak görüyoruz. Dolayısıyla, ülkemizin geleceğinde bu kadar önemli rolü olan öğretmenlerimizin niteliklerini geliştirmeye ve onların kaliteli eğitim sunabilecekleri ortam ve koşulları sağlamaya çalışıyoruz.

Eğer 21’inci yüzyılda Türkiye güçlü bir aktör olarak gelişmiş ülkeler arasında yerini alacaksa, bu ancak 21’inci yüzyılın bilgi ve becerisiyle donanmış öğretmenlerimiz sayesinde mümkün olabilecektir. Hemen belirtmek gerekir ki, Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk’ün “Milleti kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir” özdeyişi, doğruluğundan, anlamından hiçbir şey yitirmeden bizlere yol göstermeye devam etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cumhuriyet tarihinde ilk kez merkezî yönetim bütçesinden en büyük katkı payını alarak 34 milyar 112 milyon 163 bin TL olarak öngörülerek bu yılki bütçede de yine en büyük pay Millî Eğitim Bakanlığının olmuştur. Çocuklarımızın, gençlerimizin eğitim imkânlarının iyileştirilmesi, öğretmenlerimizin mesleki gelişimi için kaynaklarımızın tamamının seferber edildiği, bütçeden en büyük payın eğitime ayrıldığı bu süreç bizleri her geçen gün aydınlık bir Türkiye’ye doğru ilerletiyor. Bu kapsamda, öğretmenlik mesleğinin gelişmesine ilişkin her hizmet ve yatırımı, diğer alanlara yapılan yatırımlardan çok daha önemli, öncelikli ve değerli görüyoruz.

 Bugün öğretmeniyle, öğrencisiyle, okuluyla, dersliği ve bilgisayarıyla eğitimin her kademesindeki okullaşma oranlarıyla ve seksen bir ile yayılmış üniversitelerimizle cumhuriyet tarihinin en iyi seviyelerini yakalamışsak, bu, en başta öğretmenlerimizin eseri. Bundan sonra da öğretmenlerimizle, eğitime gönül vermiş kişi ve kurumlarımızla, velilerimizle iş birliği içerisinde eğitim sistemimizi geliştirmenin ve daha iyi noktalara ulaştırmanın gayreti içinde olacağız.

Bu kapsamda son günlerde hayata geçirdiğimiz -Ulaştırma Bakanlığıyla birlikte- FATİH Projesi ile de bu üç yıllık süreç içerisinde okullarımızı dünyanın en ileri ülkelerinde kullanılan bilişim teknolojileriyle donatacağız. Eğitim sistemimizde fırsat eşitliğini sağlamak, teknolojik eşitsizliği ortadan kaldırmak ve fırsat eşitliğini yaygınlaştırmak maksadıyla başlattığımız FATİH Projesi, ülkemizin tüm çocuklarını kucaklayacak ve onları dünya ile ve bilgiyle kavuşturacaktır. Böylelikle öğretmenlerimiz daha yüksek bir motivasyonla daha zengin bir içerikte ders yapma imkânına kavuşacaklar.

Projemizin en önemli ayaklarından birisi öğretmenin hizmet içi eğitimi ve bu kapsamda okullarımızda görev yapan 608 bin öğretmenimizin yüz yüze ve uzaktan eğitimi yoluyla hizmet içi eğitim faaliyetlerine katılmalarını sağlayacağız. Sonuç olarak öğretmenlerimiz, yurdun her yerinde teknolojik altyapıyı kullanabilir ve bu teknolojik altyapı için hazırlanmış eğitsel içeriği kullanan tüm çocuklarımıza imkân eşitliğinin verdiği huzurla görevlerini daha iyi yerine getireceklerdir.

Ancak eğitimin mekanik bir süreç olmadığı ve en gelişmiş sistemin bile bir öğretmen-öğrenci ilişkisi, öğretmen özverisi olmadan bir anlam ifade etmeyeceği açıktır. Bir sevgi ve gönül işi olan öğretmenlik mesleğini, geçmişte olduğu gibi bugün de sevgiyle, inançla, özveriyle yerine getiren öğretmenlerimize ne kadar iyi imkânlar sunarsak sunalım bir insan yetiştirmek yolunda gösterilen bu çabanın en büyük karşılığı fedakârlığı budur ve bu fedakârlığın parasal bir karşılığı da yoktur.

“Başöğretmen” unvanını büyük bir gururla taşıyan Atatürk, bir eğitimci ya da eğitim düşünürü değildi ama eğitimin sosyal dönüşümünde, değişiminde, Türk toplumunun gelişiminde oynayacağı rolü biliyordu. Öğretmenlerimiz o büyük insanın bu ülkeye ve bu ülkenin öğretmenlerine duyduğu güveni ve umudu boşa çıkarmadılar. Onun yaktığı eğitim meşalesini yeni yüzyılda ve yeni nesillere taşıyan öğretmenlerimiz de aydınlık geleceğimizin mimarları olarak bu güven ve umudu, bu değerli mirası sürdüreceklerdir ve dün olduğu gibi bugün de gelecek, öğretmenlerimizin eseri olacaktır.

Bu duygularla tüm öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutluyor, başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere ebediyete intikal etmiş tüm değerli öğretmenlerimizi rahmet, minnet ve saygıyla anıyorum.

Yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın Köse, Sayın Güvel, Sayın Özkan, Sayın Yaman, Sayın Sipahi, Sayın Üçer ve Sayın Vural’ın İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesi gereğince kısa söz talepleri var.

Sayın Köse, buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin  açıklaması

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli farklılık düşünme yeteneğinin olmasıdır. İnsanın bu yeteneğini geliştirmesinin, aklını kullanarak dünyayı değiştirmesinin, içinde yaşadığı toplumu sosyal, ekonomik olarak geliştirmesinin yolu eğitimden geçmektedir. Eğitimin en temel ögesi ise öğretmendir. Eğitimde öğretmenin rolünün ne kadar önemli olduğunu bilen Atatürk “Öğretmenler yeni nesil sizlerin eseri olacaktır.” demiştir. Öğretmenlik kutsaldır çünkü insan yetiştirmek zor ve ince bir sanattır, sevgiyi, saygıyı ve sabrı gerektirir. Ancak bu denli önemli ve kutsal meslek ülkemizde hak ettiği yeri bulamamaktadır. Binlerce öğretmen açığı varken binlerce öğretmenimiz işsizdir. Hükûmetin öğretmenler üzerinden yürüttüğü politika yanlıştır. Öğretmenlerin yaşam standartları mutlaka yükseltilmelidir.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutluyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Güvel

2.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin  açıklaması

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Değerli arkadaşlar, öğretmenlerimiz, yurdun her köşesinde, her iklimde geleceği kurmak için insanüstü bir özveriyle çalışmaktadırlar. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün de belirttiği gibi milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden mahrum bir millet henüz bir millet adını alma yeteneğini kazanamamıştır. Bu açıdan öğretmenliği yalnızca bir meslek grubu olarak görmek gerekmemektedir. Evrensel değerlere sahip bireylerin yetiştirilmesinin tek koşulu, sorunları çözülmüş, toplumda hak ettiği saygınlığı kazanmış öğretmenlerce yetiştirilmesidir. Bu nedenle her kademedeki öğretmenlerin, başta ekonomik olmak üzere, sosyal, kurumsal sorunları çözülmelidir. Atanma ve özlük hakları konusunda tutarlı politikalar üretilmesi zorunludur. Emekli öğretmenlerimiz de dâhil olmak üzere bütün öğretmenlerimizin, eğitim emekçilerinin Öğretmenler Günü’nü kutluyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Özkan…

3.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin  açıklaması

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü canı yürekten kutluyorum. Öğretmenlerimin ellerinden süt beyaz duygularla öpüyorum.

Sayın Başkan, bir de Ulaştırma Bakanlığına bir uyarı ve önerim olacak. Kamyoncularımız, şoför esnafımız bugünlerde çok dar durumdadır. İş ve yük bulamamaktan muzdariptirler. Bu anlamda K1, K2, L belgesi, R belgesi, SRC belgeleriyle ilgili, Ulaştırma Bakanlığından yüzde 50’lik bir indirim istemektedirler. Bu şoförlerimiz ki 10 numara yağ yakmaktadır, kaplama lastikle ömür tüketmektedir.

Bu dilek ve temennilerini Meclisimizle paylaşmak istedim. Bu uyarıları Meclisimiz dikkate alır, şoför esnafımızın sorunlarına çözüm bulursa en büyük mutluluğumuz olacaktır.

Söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Yaman….

4.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin  açıklaması

M. NURİ YAMAN (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ben de eğitim emekçileri değerli öğretmen kardeşlerimle otuz dokuz yıllık bir süre mülki idare amiri olarak birlikte çalışan bir kardeşleri olarak bu anlamlı ve önemli günlerini kutluyorum.

Diliyor ve umuyorum ki bundan böyle eğitimin sadece talim ve terbiye konusu olmaktan çıkarılıp, eğitilen kişilerin nasıl sorgulayıcı ve eleştirel bir yapıya kavuşturulması ve toplum sorunlarıyla, gündemlerine bunu nasıl taşıyacakları bir şekilde yetişmeleri ve yetiştirdikleri öğrencileri bu bilinçle eğitmeleridir.

Yine bu süre içinde, içinde bulundukları ekonomik koşulları ve özlük haklarıyla ilgili konuları üç yılı aşkın bir süredir bu Mecliste sık sık dile getirmemize rağmen, hâlen yarınını düşünen, ders verirken…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Sipahi…

5.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin  açıklaması

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de öğretmenlerimize saygı sunuyorum. Öğretmenlerimiz öğrencilerine hak aramayı, haksızlığa karşı durmayı öğretirler. Şu anda İzmir’in Tire ilçesinde Öğretmenler Günü’nü 30 kadar öğretmenimiz mahkeme kapısında kutluyorlar. Suçları, geçen yıl soğuk su havuzlarına atılıp, kış ortasında gaz taarruzuna uğrayan Tekel işçilerimize yapılan insanlık dışı davranışlara karşı destek verdikleri içindir. Dolayısıyla AKP’nin mahkeme kapılarında işkenceye karşı çıkan öğretmenlerimize nasıl bir Öğretmenler Günü kutlattığını da yüce Meclisin bilgilerine sunuyorum.

Teşekkür ediyorum.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Bunlar Sayın Bakanı ilgilendirmiyor galiba!

BAŞKAN – Sayın Üçer…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan kaç kişi konuşacak?

6.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin  açıklaması

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Ben de bütün öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü içtenlikle kutluyorum.

Sosyal yaşam koşulları itibarıyla sorunlara boğulmuş öğretmenlerimizin yaşamış oldukları sıkıntıların tümünün temel kaynağı AKP Hükûmetinin eğitime dönük politikalarıdır. Özelleştirme politikalarına, ticari politikalara kurban ettikleri eğitim camiasının yaşam sorunlarını çözmek için geç kalınmış değildir. Bütün öğretmenlerin içtenlikle, fedakârca çalıştığını biliyoruz ve hatta atanmayı hak edip de yüz binlerce öğretmenin atanmadan kölelik koşullarında öğretmenlik mesleğini icra ettiğini biliyoruz. Öğretmenlik mesleğinin onuruna yaraşır bir standardın oluşturulması dileğiyle bütün öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü kutluyorum ilk öğretmenim Sayın Gülsüm Umma’ya saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Vural…

7.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin  açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biz de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutluyoruz.

Tabii, Sayın Bakanın, milletvekillerinin bu konuda söylediklerine ilgisiz kalması, aslında öğretmen camiasına nasıl baktığını ortaya koyması bakımından son derece önemli. Kameralar çekse de burada sayın milletvekilinin öğretmenler hakkında söylediklerini Sayın Bakanın dinlememesini kınıyorum, öğretmenlerimize yönelik ve milletvekillerimize yönelik bir saygısızlık olarak gördüğümü de ifade etmek istiyorum.

Tabii, Sayın Bakan, gündem dışı konuşma yaptı ama 24 Kasım ve gündem! Gönül isterdi ki Sayın Bakan, öğretmen sorunlarıyla ilgili, öğretmenlere bakış açısıyla ilgili bir bakan olarak burada gündeme taşıma iradesini ortaya koysaydı. Yirmi dakikalık sürenin sadece on dakikasını kullanması bile Sayın Bakanın öğretmenlere ve millî eğitim camiasına ne kadar yabancı olduğunu ortaya koyması bakımından son derece ilginç bir örnek teşkil ediyor. Hâlen Sayın Bakan bu konuları konuşmuyor, dinlemiyor ve milletvekillerine ve Genel Kurula yapılan bu saygısızlığını da kınıyorum ve öğretmenlerimize yaptığı bu saygısızlığı da kınıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Ural ve son söz.

8.- Mersin Milletvekili Kadir Ural’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin  açıklaması

KADİR URAL (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; bir öğretmen olarak bütün Türkiye’deki ve yurt dışında görev yapan öğretmen arkadaşlarımızın hepsinin Öğretmenler Günü’nü kutluyorum şahsım adına. Daha iyi bir hayat standardına ulaşmaları dileğiyle bütün öğretmenlerimizin günlerini kutluyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Makedonya Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Teuta Arifi ve beraberindeki Parlamento heyetinin ülkemizi ziyaretine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1341)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Makedonya Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Sayın Teuta Arifi ve beraberindeki parlamento heyetinin ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı’nın 31 Mayıs 2010 tarih ve 73 sayılı kararı ile uygun bulunmuştur:

Söz konusu heyetin ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanun’un 7. Maddesi gereğince Genel Kurul’un bilgilerine sunulur.

                                                                                                         Mehmet Ali Şahin

                                                                                                Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                 Başkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, eğitim sisteminin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/921)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2010-2011 Eğitim ve Öğretim Yılı arifesinde halen devam etmekte olan ve artık bir kangrene dönüşen eğitim sorunlarının ayrıntılı bir biçimde araştırılması ve gerekli önlemlerin alınması için Anayasa'nın 98'inci, TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla.

1) M. Nuri Yaman                      (Muş)

2) Selahattin Demirtaş                 (Diyarbakır)

3) Gültan Kışanak                       (Diyarbakır)

4) Ayla Akat Ata                          (Batman)

5) Bengi Yıldız                             (Batman)

6) Akın Birdal                              (Diyarbakır)

7) Emine Ayna                             (Mardin)

8) Fatma Kurtulan                        (Van)

9) Hasip Kaplan                           (Şırnak)

10) Hamit Geylani                        (Hakkâri)

11) İbrahim Binici                        (Şanlıurfa)

12) Mehmet Nezir Karabaş          (Bitlis)

13) Mehmet Ufuk Uras                (İstanbul)

14) Osman Özçelik                       (Siirt)

15) Özdal Üçer                             (Van)

16) Pervin Buldan                        (Iğdır)

17) Sebahat Tuncel                       (İstanbul)

18) Sevahir Bayındır                    (Şırnak)

19) Sırrı Sakık                              (Muş)

20) Şerafettin Halis                       (Tunceli)

Gerekçe: Her geçen gün içten içe çürüyerek bir enkaz haline getirilmiş eğitim sistemimiz eğitim emekçilerinin çabaları ile okullarda yürütülmeye çalışılmaktadır. İlköğretimden başlayarak tam anlamıyla bir yarış içine sokulan çocuklarımız ve gençlerimiz arasındaki eğitim rekabeti, dershanelerle daha da artmış, oluşan dershane sistemi okullarda verilen eğitimin niteliğini tamamen yitirmesine, en temel işlevlerini bile yerine getiremez duruma gelmesine neden olmuştur.

Eğitim, tüm dünya çapında evrensel bir insan hakkı olarak kabul edilmektedir. Bunun altında yatan en önemli etken eğitimin; insan kişiliğinin tüm yönleriyle gelişmesinde çok önemli bir faktör ve insanların kendilerini gerçekleştirmeleri ve özgürleşmeleri ile doğrudan ilişkili bir süreç olmasıdır.

Öğretmenlik mesleği giderek değersizleştirilmiştir. Öğretmen açıkları giderilmemiş, sayıları 400 bini bulan işsiz öğretmenlerin atamaları yapılmadığı gibi, mevcut öğretmen açıkları, sayılarının yüz bini aştığını tahmin ettiğimiz ücretli ve vekil öğretmenler aracılığıyla kapatılmaya çalışılmaktadır. Öğretmen açığı evrensel ve bilimsel kriterlere göre hesaplanmamaktadır.

Eğitim kamusal hak olmaktan çıkmış paralı hâle getirilmiştir. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nde eğitimin; cinsiyet, ırk, etnik yapı ve ulus gibi ayrımlar gözetilmeksizin her bireyin hakkı olduğu açıklanmıştır. Eğitimin temel bir insan hakkı olması, kamusal sorumluluğu, yani devletin herhangi bir ayrım gözetmeden herkese, eşit ve nitelikli eğitimi parasız olarak sunmasını gerektirmektedir. Her tür ve düzey eğitim; sınıf, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, politik görüş, ulus, etnik köken gibi ayrımlar yapılmadan herkese sağlanmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti hükûmetleri imzaladığı eğitim hakkıyla ilgili ve eğitimde ayrımcılığın önlenmesine ilişkin uluslararası anlaşmalar ve Anayasa ve ilgili yasalardaki hükümler gereği, eğitim hakkının kullanımının önündeki engelleri aşmak üzere etkin çalışmalar yürütmek zorundadır. Oysa devletin kamu hizmetlerini büyük ölçüde gözden çıkarmış olması, bugüne kadar geniş halk kesimlerini olduğu kadar eğitim sistemini ve eğitimin bileşenlerini de olumsuz etkilemiştir.

2010-2011 eğitim ve öğretim yılının ekonomik yükü yine velilerin omuzlarına yüklenmiştir. Okullar açılırken okulların fiziksel sorunları giderilmemiştir. Türkiye'de okul ve derslik sayısı öğrenci sayısına paralel olarak ve ihtiyaca yanıt veren düzeyde değildir. Okulların üçte ikisinde ikili eğitim yapılmakta, birleştirilmiş eğitim ve taşımalı eğitim uygulamaları sürmektedir.

Ders kitaplarının ücretsiz dağıtımı, İktidarın rant dağıtım aracına dönüşmüştür. Kalabalık sınıflarda eğitim hem öğretmenler hem de öğrenciler açısından önemli bir sorun olmayı sürdürmektedir. Okulların fiziki yapı ve donanım açısından yaşadığı eksiklikler sağlıklı bir eğitim hizmetinin verilmesini güçleştiren önemli bir unsurdur.

İlköğretimde okullaşma oranı %98'ler düzeyindedir. Ortaöğretimde ise okullaşma oranının %60'lar civarında kalması düşündürücüdür. Okula gitmeyenlerin önemli bir bölümünü kız çocukları oluşturmaktadır.

Bireylerin kendi anadillerinde eğitim görme hakkı önündeki engeller sürmektedir. Eğitim ve bilim emekçilerinin ekonomik, demokratik, sosyal ve özlük haklarında kayda değer bir iyileştirme yapılmamıştır. Eğitimde eşitsizlik ve adaletsizliğin en önemli göstergelerinden birisi olarak bölgeler ve iller arası gelir dağılımındaki eşitsizlik devam etmektedir. Ekonomik imkânların kısıtlılığı, çocuğun okula devamını engelleyen en önemli faktördür.

Genel liselerin Anadolu liselerine dönüştürülmesi sürecinin eğitim sürecine etkileri öğrenciler ve genel liselerde görev yapan öğretmenler açısından çok sayıda mağduriyet yaratacaktır. Eğitimin herhangi bir alanında düzenleme yapılırken eğitim sendikalarının görüşlerine başvurulmaması, yaşanacak mağduriyetleri daha da arttırmaktadır. Öğretmenliğin kariyer basamaklarına ayrılmasına yol açan 5204 Sayılı Yasa (başöğretmen, uzman öğretmen vb.) öğretmenler arasında çatışmalara, ayrımcılığa, adaletsizliğe, huzursuzluğa yol açmaktadır.

2.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin, cezaevlerinde meydana gelen insan hakları ihlallerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/922)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye'de cezaevlerindeki tüm hak ihlalleri ve değişmeyen olumsuz koşullarının araştırılması, cezaevlerinden gelen başvuruların yerinde incelenmesi, özellikle hasta tutukluların durumlarını iyileştirecek adımların atılması için gerekli hukuksal ve idari düzenlemelerin belirlenmesi ve F tipi cezaevleri başta olmak üzere tüm cezaevi koşullarının düzeltilmesi ve yönetmeliklerinin uluslararası standartlara ulaştırılması için bir meclis araştırma komisyonu kurulması amacıyla Anayasanın 98'inci, İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması için gereğini arz ederiz. 01.10.2010

1) Sebahat Tuncel                           (İstanbul)

2) Selahattin Demirtaş                    (Diyarbakır)

3) Gültan Kışanak                          (Diyarbakır)

4) Ayla Akat Ata                            (Batman)

5) Bengi Yıldız                               (Batman)

6) Akın Birdal                                (Diyarbakır)

7) Emine Ayna                               (Mardin)

8) Fatma Kurtulan                          (Van)

9) Hasip Kaplan                             (Şırnak)

10) Hamit Geylani                          (Hakkâri)

11) İbrahim Binici                          (Şanlıurfa)

12) M. Nuri Yaman                        (Muş)

13) Mehmet Nezir Karabaş            (Bitlis)

14) Mehmet Ufuk Uras                  (İstanbul)

15) Osman Özçelik                         (Siirt)

16) Özdal Üçer                               (Van)

17) Pervin Buldan                          (Iğdır)

18) Sevahir Bayındır                      (Şırnak)

19) Sırrı Sakık                                (Muş)

20) Şerafettin Halis                         (Tunceli)

Gerekçe:

Dünyada birçok ülkede olduğu gibi Türkiye'de de insan hakları ihlallerinin en yoğun ve derin bir şekilde yaşandığı yerler cezaevleri olmuştur. Türkiye'de cezaevi sorunu, askerî darbeler ve çatışmalı ortama paralel olarak uzun bir süredir yaşanmaktadır. Bu nedenle insan hakları örgütlerinin en önemli gündem maddesi cezaevi koşulları ve cezaevlerindeki hak ihlalleridir.

İnsan Hakları Derneği'nin raporunda, Doğu ve Güneydoğu illerindeki cezaevlerinde sadece 2009 yılında 1.008 hak ihlali gerçekleştiğini, 15 cezaevinde 5 kişinin hayatını kaybettiğini, 76 kişinin de işkenceye maruz kaldığını belirtmiştir. Uluslararası Af Örgütü 2010 raporunda, Türkiye'de cezaevi koşullarında iyileştirme olmadığı, aksine cezaevine nakil sırasında kötü muamele iddialarının süregeldiği, tutukluların uygun tıbbi tedaviye erişemediği belirtildi. Raporda üç yıllık bir cezaevinde tutulan Emrah Alişan'ın sağlık durumuna dair raporları olmasına rağmen tedavisinin mümkün olabileceği bir yere nakli yapılmadığına dikkat çekilmektedir. İHD, benzer bir durumun hâlen cezaevinde bulunan ve ağır sağlık koşullarında bulunan Taylan Çintay için geçerli olduğunu, ağır hastalığı dikkate alınmadan kötü koşullarda tutulduğunu açıklamıştır. Güler Zere olayıyla gündeme gelen hasta tutukluların durumuna dair ise hiçbir ilerleme bulunmamaktadır. THİV'in yıllık insan hakları raporunda, 2000 yılından bu yana gözaltı ve cezaevinde bilinen toplam 351 ölüm vakası yaşandığı kaydedilmiştir. THİV, özellikle son iki senede cezaevlerinde yaşam hakkı dâhil insan hakları ihlallerinin yoğunlaştığını belirtmektedir. 2009 AB İlerleme raporunda, Türkiye'nin İşkenceye Karşı BM Sözleşmesinin İhtiyari Protokolü'nün koşullarını tam uygulamadığı belirtilmiştir. Raporda, telefonlarda Türkçe dışında bir dil kullanmanın kısıtlandığı, ziyaret etme koşullarının kısıtlandığı, bazı davalarda sürekli tedavi isteyen hastalıklar tahliye gerekçesi olarak kabul edilmediği, cezaevlerinde kötü muamele yapıldığı belirtilmektedir. Ayrıca Türkiye'de tutuklu yargılama süresinin çok uzun olmasının bir sorun olduğu da kaydedilmiştir. Türkiye'de cezaevleri içerisinde F tipi cezaevlerinin koşulları ve bu cezaevinde yaşanan hak ihlalleri çok daha ciddi bir boyuttadır. 1992 yılında, 17 cezaevi için 60 Milyon Dolar yatırım yapılarak koğuş tipi cezaevi yerine hücre tipi cezaevi sistemini getiren 11 yeni cezaevi F tipi olarak inşa edilmiştir. Siyasi mahkûmların bulunduğu F tipi cezaevlerinde İHD, Mazlum-Der gibi sivil toplum örgütlerinin ilk incelemesinde, hücre kapılarında bir sürgü olduğu, havalandırma, çıkışının tümüyle cezaevi yönetiminin kontrolünde olduğu, tek kişilik odaların tecrit koşullarının olduğunu açıklamıştır. Diğer tüm cezaevlerinde meydana gelen işkence, şiddet, iletişim hakkının ihlal edilmesi, yönetimin keyfi uygulamalarda bulunması, hasta tutukluların tedavilerinin eksik yapılması ya da yapılmaması gibi ihlaller F tipi cezaevlerinde, bulunan mevcut hukuksal boşluk da kullanılarak daha da ağırlaştırılmış bir şekilde uygulanmaktadır.

Uluslararası Af Örgütü, çocukların cezaevlerinde yetişkinlerle aynı yerde tutulduğunu ve yetişkinlere uygulanan cezaevi rejiminin aynısının uygulandığını söylemektedir. Raporda, çocuk mahkûmların eğitimlerini devam ettirebilecek koşulların olmadığı da belirtilmektedir. Özellikle, TMK'dan cezaevlerinde bulunan çocukların sorunları halen devam etmektedir. Cezaevlerinde kadınlar bu belirtilen sorunlarla birlikte kadın olmaktan kaynaklı birçok sorunla karşı karşıya kalmaktadırlar. Yönetmelikler kadınların özgün durumları göz önüne alınarak düzenlenmemiştir. Özellikle siyasi kadın tutuklu ve hükümlüler mahkemelere ve hastane gidişlerinde ciddi sorunlar yaşamaktadırlar. Kadın tutuklular doktora gittiklerinde elleri kelepçeli olarak muayene edildiklerini, askerlerin önünde soyunmak zorunda bırakıldıkları bu uygulamadan dolayı tedavi olamadıklarını ifade etmektedirler. Ayrıca cezaevlerinde, küçük çocukları olan kadınların, çocukları kendileriyle birlikte cezaevlerinde yaşamak zorunda kalırken, çocukların eğitim ve sosyal ihtiyaçları karşılanmamaktadır. Türkiye'de cezaevlerindeki tüm hak ihlalleri ve değişmeyen olumsuz koşullarının araştırılması, cezaevlerinden gelen başvuruların incelenmesi, özellikle hasta tutukluların durumlarını iyileştirecek adımların atılması için gerekli hukuksal ve idari düzenlemelerin belirlenmesi ve F tipi cezaevleri başta olmak üzere tüm cezaevlerindeki koşulların düzeltilmesi ve yönetmeliklerin uluslararası standartlara ulaştırılması amacıyla bir Meclis araştırma komisyonun kurulmasını önermekteyiz.

3.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 32 milletvekilinin, maden ocaklarında yaşanan kazaların nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/923)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Son 1 yıl içinde maden ocaklarında yaşanan kazalarda önemli bir artış yaşanmıştır. 2010 yılında yaşanan kazalarda 77 kişi hayatını kaybetmiştir. Bursa, Balıkesir ve Zonguldak'ta maden ocaklarında yaşanan ölümlerin ardından son olarak Edirne Keşan'da meydana gelen maden kazası nedeniyle 3 işçi hayatını kaybetmiştir.

Maden ocaklarında yaşanan kazaların % 98'nin önlenebilir nitelikte olduğunun konusunda uzaman kişi ve kurumlarca bilimsel verilere dayanarak açıklanmasına rağmen yaşanan ölümleri, madencilik mesleğinin kaderi olarak açıklayan anlayışı kabul etmek mümkün değildir. Dünyada pek çok yerde yapılan madencilik incelendiğinde ölümlerin kader olmadığı ortaya çıkacaktır. Maden işletmeciliğinin taşeron şirketlere devredilmesi iş kazalarının arttığı rakamlarla sabittir. Maliyeti düşürüp, kâr payını arttırma çabası içinde olan taşeron şirketler işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinden fedakârlık yapmayı tercih etmektedir.

İşçi sağlığı ve iş güvenliği önlemelerinin alınması, çalışma saatleri ile ücretlerin insana yakışan bir şekilde düzenlenmesi hâlinde maden kazaları önemli oranda düşecektir. Maden ocaklarında bugün işçiler hâlâ daha eskimiş bir teknoloji ile üretim yapmaya zorlanmaktadır. İleri teknolojinin kullanılması, modern ölçüm cihazlarıyla risklerin tespit edilmesi ve teknolojinin istisnasız her maden ocağında kullanılması gerekmektedir.

Türkiye'de kamu ya da özel sektörün işlettiği maden ocaklarının nerelerde olduğu, bu ocaklarda meydana gelebilecek genel ya da o ocağa ilişkin risklerin tespit edilmesi mümkündür. Tespit edilen riskler çerçevesinde işçi sağlığı ve iş güvenliği koşullarının uygulanması gerekmektedir. Maden ocaklarının uyması gereken koşullar, kullanılan ileri teknoloji dışında, etkin bir şekilde denetim yapılması da gerekmektedir. Bu sayede maden işçilerinin hayatlarını kurtarmak mümkün olacaktır. Trakya'da, Orta Anadolu'da, Soma’da bulunan maden ocaklarında, yerinde yapılan incelemeler sonucunda gerekli önlemlerin alınmaması hâlinde yakın gelecekte acı olayların yaşanması kaçınılmazdır. Bu durumda önlem alınmaması cinayete ortak olmakla eş değerdedir.

Ülkemizde pek çok alanda olduğu gibi madencilikte de kayıt dışılık önemli bir sorundur. Madenlerin özelleştirilmesi ile birlikte sektördeki kayıt dışılık artmıştır. Maden işçileri çok düşük ücretler karşılığında son derece ağır olan bu işi yapmaktadır.

Sektörde özel işletmeler tarafından işletilen maden ocaklarında çalışan işçilerin, işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından yaşadıkları sıkıntılar çok yüksektir. Bu nedenle yapılacak düzenlemelerde işçi güvenliği ve iş sağlığı önlemleri yanında ücret açısından da tüm iş yerlerini kapsayacak nitelikte olmasına dikkat edilmelidir.

Maden ocaklarında meydana gelen kazaların nedenleri, maden ocaklarında çalışan işçilerin yaşadıkları sorunların nedenleri ve alınacak tedbirlerin tespiti amacıyla, Anayasa’nın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104. ve 105. maddeleri gereğince meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 14/07/2010

1) Çetin Soysal                                (İstanbul)

2) Ali Rıza Öztürk                           (Mersin)

3) Ali İhsan Köktürk                       (Zonguldak)

4) Hüseyin Pazarcı                          (Balıkesir)

5) Fevzi Topuz                                (Muğla)

6) Bayram Ali Meral                       (İstanbul)

7) Ramazan Kerim Özkan               (Burdur)

8) Osman Coşkunoğlu                    (Uşak)

9) Ferit Mevlüt Aslanoğlu               (Malatya)

10) Rasim Çakır                              (Edirne)

11) Hüsnü Çöllü                              (Antalya)

12) Hüseyin Ünsal                          (Amasya)

13) Rahmi Güner                             (Ordu)

14) Ahmet Ersin                              (İzmir)

15) Osman Kaptan                          (Antalya)

16) Yaşar Ağyüz                             (Gaziantep)

17) Ergün Aydoğan                         (Balıkesir)

18) Durdu Özbolat                          (Kahramanmaraş)

19) Ali Rıza Ertemür                       (Denizli)

20) Nevingaye Erbatur                    (Adana)

21) Enis Tütüncü                             (Tekirdağ)

22) Şevket Köse                              (Adıyaman)

23) Mehmet Ali Özpolat                  (İstanbul)

24) Tayfur Süner                             (Antalya)

25) Atila Emek                                (Antalya)

26) Malik Ecder Özdemir                (Sivas)

27) İsa Gök                                     (Mersin)

28) Mustafa Özyürek                      (İstanbul)

29) Engin Altay                               (Sinop)

30) Bİrgen Keleş                             (İstanbul)

31) Ali Arslan                                 (Muğla)

32) Mevlüt Coşkuner                      (Isparta)

33) Ahmet Küçük                            (Çanakkale)

 

4.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 32 milletvekilinin, avukatların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/924)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na

1136 sayılı kanunun 1 maddesinde; avukatlık, kamu hizmeti ve serbest bir meslek olarak tanımlanmış, Avukatın, yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil ettiği belirtilmiştir. 2. maddesinde ise, Avukatlığın amacı; hukuki münasebetlerin düzenlenmesini, her türlü hukuki mesele ve anlaşmazlıkların adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesini ve hukuk kurallarının tam olarak uygulanmasını her derecede yargı organları, hakemler, resmî ve özel kişi, kurul ve kurumlar nezdinde sağlamak olarak düzenlenmiştir. Aynı maddenin 2. fıkrasında; Avukatın, bu amaçla hukuki bilgi ve tecrübelerini adalet hizmetine ve kişilerin yararlanmasına tahsis edeceği öngörülmüş ve 3. fıkrasında ise; Yargı organları, emniyet makamları, diğer kamu kurum ve kuruluşları ile kamu iktisadi teşebbüsleri, özel ve kamuya ait bankalar, noterler, sigorta şirketleri ve vakıflar avukatlara görevlerinin yerine getirilmesinde yardımcı olmak zorunluluğu getirilmiştir.

Oysa uygulamada bürokratik ve mevzuattan kaynaklı pek çok engel nedeniyle avukatlar, görevlerini yasada öngörülen şekilde sürdüremez hâle gelmiştir.

Avukatlar görevlerini yaparken kimi zaman tehdit, hakaret ve darp gibi eylemlere maruz kalmakta, uğradıkları saldırılar sonunda öldürülmektedirler. Kimi zaman mahkemelerde savunma hakkının kullanılmasına bağlı olarak söyledikleri sözlerden dolayı haklarında soruşturma ve kovuşturma açılmakta, hatta son zamanlarında sıkça rastlanılan örneklerde olduğu gibi avukatlar tutuklanmaktadır. Böylece savunma ve avukatlar baskı altına alınarak sindirilmeye çalışılmaktadır.

Gerek kamuda, gerekse serbest çalışan avukatların sorunları her geçen gün çığ gibi büyümektedir. Avukat olmadan savunma olmaz. Savunma olmadan demokrasi olmaz. Demokratik yargılama olmaz.

Avukatların çoğu, bürosunun kirasını ve zorunlu giderleri dahi ödeyecek kadar kazanmadığı ve sırf avukatlık mesleğini sürdürmek için çalıştığı halde avukatlar, potansiyel vergi kaçakçısı olarak görülmekte, vergi dairelerinin baskıları sonucu kazanmadıkları paraların da vergisini vermek zorunda kalmaktadırlar.

Stajyer avukatlar, hastalık, iş kazası ve meslek hastalığı gibi sosyal güvenceye tabi olmaksızın çalıştırılmaktadır. Avukat stajyerlerinin yapabileceği işler dar yorumlanmaktadır.

Yasa ile avukat olarak çalışabilmek için Baro'larca ruhsatnamesi verilmesine rağmen yönetmeliklerle Belediyelerce işyeri ruhsatına tabi kılınmaktadırlar.

Görev mahalli olan kamu binalarına girişlerde Avukatların üzeri kanuna aykırı olarak aranmakta, GBT sorgulaması ile rencide edilmektedirler.

Avukatların büro ve evleri hukuka aykırı şekilde aranmaktadır.

Hâkim veya savcılar, avukatlara karşı etik kurallara ve Avukatlık Kanununa aykırı şekilde davranmaktadırlar.

Avukatlara yasa ile tanınan belge inceleme yetkisi, yönetmelik ya da kurum içi düşünce yazıları ile fiilen ortadan kaldırılmaktadır.

Cumhuriyet Başsavcılıklarında soruşturma aşamasında olan dosyaların avukatların incelemesine izin verilmemekte, vekâlet sunulması istenmektedir.

Terörle Mücadele Kanunu ve Kalem Yönetmeliği gibi mevzuatlarla ceza yargılamasında müdafiin dosya inceleme yetkisi tamamıyla kısıtlanabilmektedir.

Emniyet ve jandarmada ifade tutanaklarında müdafilerin şerhlerinin tutanağa geçirilmemekte, Emniyet ve Jandarmada karakollarda şüpheli müdafi için ayrı bir görüşme odası bulunmamaktadır.

Şüpheli için hazırlanan şüpheli ifade tutanağına Yakalama gözaltına alma ve ifade alma Yönetmeliğinin 23/d bendinin eklenmesi ve söz konusu bendin avukata ifade edilmesi, hatırlatılması, bu durum avukatı, psikolojik olarak baskı altına almaktadır.

CMK uyarınca Barolarca görevlendirilen avukatlara asgari ücretin dahi altında ücret ödenmekte, üstelik ücretleri çok geç ödenmektedir. CMK avukatları makbuz kestiği anda vergiyi ödemekte, böylece alamadığı ya da çok sonra aldığı ücrete peşinen vergi ödemektedir.

CMK avukatlarına, lüzumlu olan dosya sureti için gider ödemesi yapılmamaktadır. Duyuru ve görüş yoluyla avukatlığın saygınlığına yakışmayan ulaşım vasıtalarıyla görevin sürdürümü istenmektedir.

Mahkemelerce duruşma saatlerine riayet edilmemekte, aynı saate birden fazla duruşma konulmakta, duruşmalara zamanında çıkılmamakta ve avukatlar akşama kadar bir tek dosya için adliyede beklemek zorunda kalmaktadır.

Hacizlere Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfının araçları ile çıkılması, söz konusu araçlar taksilere oranla çok daha pahalı olup, haciz mahalline gidilmesine ve avukat kendi imkânı ile geri dönmesine karşı gidiş dönüş yol parası alınmaktadır.

Avukatlık kimliği yasa ile resmî kimlik olmasına rağmen yönetmeliklerle bankacılık işlemlerinde avukatlık kimlikleri resmî kimlik olarak kabul edilmemektedir.

Yetki belgeleri yorum yoluyla harca tabi kılınmaktadır.

Tapu ve Vergi daireleri, Noterlerde ve bazı resmî kurum ve kuruluşlarda ve bankalarda, avukatlara, yasaya aykırı olarak bilgi verilmemekte ve evrak gösterilmemektedir.

Adil bir yargılamanın temini için avukatların yaşadıkları sorunların tespiti ve gereken ve çözüm yollarının belirlenmesi, gerekli yasal düzenlemelerin yapılması amacıyla Anayasanın 98. TBMM İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

 

1)   Ali Rıza Öztürk                          (Mersin)

2)   Ahmet Tan                                 (İstanbul)

3)   Ferit Mevlüt Aslanoğlu              (Malatya)

4)   Harun Öztürk                             (İzmir)

5)   Hüseyin Pazarcı                         (Balıkesir)

6)   Hüsnü Çöllü                              (Antalya)

7)   Ali Arslan                                  (Muğla)

8)   Yaşar Tüzün                              (Bilecik)

9)   Fatma Nur Serter                       (İstanbul)

10) Turgut Dibek                             (Kırklareli)

11) Rasim Çakır                               (Edirne)

12) Hüseyin Ünsal                           (Amasya)

13) Rahmi Güner                             (Ordu)

14) Ahmet Ersin                               (İzmir)

15) Osman Kaptan                           (Antalya)

16) Yaşar Ağyüz                              (Gaziantep)

17) Ergün Aydoğan                         (Balıkesir)

18) Durdu Özbolat                           (Kahramanmaraş)

19) Ali Rıza Ertemür                        (Denizli)

20) Nevingaye Erbatur                     (Adana)

21) Ramazan Kerim Özkan              (Burdur)

22) Enis Tütüncü                              (Tekirdağ)

23) Mehmet Ali Özpolat                  (İstanbul)

24) Şevket Köse                               (Adıyaman)

25) Tayfur Süner                              (Antalya)

26) Atila Emek                                 (Antalya)

27) Malik Ecder Özdemir                 (Sivas)

28) İsa Gök                                      (Mersin)

29) Mustafa Özyürek                       (İstanbul)

30) Engin Altay                              (Sinop)

31) Birgen Keleş                            (İstanbul)

32) Mevlüt Coşkuner                     (Isparta)

33) Ahmet Küçük                           (Çanakkale)

 

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım:

A) Tezkereler (Devam)

2.- TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Murat Mercan’ın, Libya Arap Halk Sosyalist Büyük Cemahiriyesi Genel Halk Kongresi Dış İlişkiler Sekreteri Suliman Elshahomy’nin vaki davetine icabet etmek üzere, beraberinde bir Parlamento heyetiyle Libya’ya resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1342)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Libya Arap Halk Sosyalist Büyük Cemahiriyesi Genel Halk Kongresi Dış İlişkiler Sekreteri Sayın Suliman Elshahomy, TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Sayın Murat Mercan ve beraberindeki Parlamento heyetini Libya’ya davet etmektedir.

Söz konusu davete icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 Sayılı Kanun’un 6. Maddesi uyarınca Genel  Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                                                        Mehmet Ali Şahin

                                                                                               Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                Başkanı

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısının aranmasını istiyorum.

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısını arayacağım: Kabul edenler... Etmeyenler... Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 15.09


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.22

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının tezkeresinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi tezkereyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler...

Kâtip üyeler arasında tenakuz olduğu için elektronik sistemle oylama yapacağız.

Üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı) 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır ve tezkere kabul edilmiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- (10/298) esas numaralı  Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 24/11/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu’nun 24.11.2010 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında, Siyasi Parti Grupları arasında oybirliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisini İçtüzüğün 19 uncu Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                              Oktay Vural

                                                                                                                    İzmir

                                                                                                    MHP Grup Başkanvekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan 10/298 esas numaralı, “Öğretmen atamalarındaki haksızlık ve usulsüzlük iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla” Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. Maddeleri Gereğince Meclis Araştırması önergemizin görüşmelerinin Genel Kurulun 24.11.2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grup önerisi lehinde söz isteyen Ahmet Duran Bulut, Balıkesir Milletvekili.

Buyurun Sayın Bulut.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Öğretmenlerimiz, düşünce ufkumuzun mimarları, toplumsal barışın harçları öğretmenlerimiz; duygu dolu, bilgi dolu, sevgi dolu gönül fatihleri, sevgi alperenleri öğretmenlerimiz; çocuklarımızın alnından geri kalmışlık çizgisini silmek için başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün direktifleriyle muasır medeniyet seviyesine çıkartmak için çalışan, çırpınan, ekonomik ve sosyal sıkıntılarını sınıfın dışında bırakan, Atlantik’i keşfeden, elektriği bulan, aya ayak basan öğretmenlerimiz tarihe hep onlar yön verdiler.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, Genel Kurulda çok gürültü var.

BAŞKAN – Sayın Bulut bir saniye…

Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda büyük bir uğultu var, lütfen…

Buyurun Sayın Bulut.

AHMET DURAN BULUT (Devamla) – Tarihe hep öğretmenler yön verdiler. Sarı Hoca olmasaydı Malazgirt kazanılabilir miydi, Anadolu’ya girebilir miydi Alparslan? Şeyh Edebali’yi dinlemeseydi Osmanlıyı kurabilir miydi, beylikleri toplayabilir miydi, tarihin en büyük imparatorluğunu kurabilir miydi Osman Bey? Olmasaydı Akşemseddin, olmasaydı Molla Gürani olur muydu hiç Fatih, bir çağı kapatıp bir çağı açabilir miydi? Mustafa’ya vermeseydi Kemal adını, anlatmasaydı Türklüğün başına gelen belaları, göstermeseydi ona aklın, bilimin yolunu yetişir miydi Başkomutan, Başöğretmen Mustafa Kemal, kırabilir miydi Türk’ün kötü talihini, silebilir miydi acı kaderini, kurabilir miydi Türk’ün bağımsız devletini? Minnet, şükran ve hürmet tüm öğretmenlerimize.

Öğretmenler… Değerli milletvekilleri…

Sayın Başkan, dinlemeyeceklerse ben konuşmayayım burada. Efendim, konuşuyorlar.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

Buyurun.

AHMET DURAN BULUT (Devamla) – Öğretmenler vatanseverdirler. Türk milletine mensubiyet şuuruyla başöğretmenlerinin yolunda, esen şer rüzgârlara rağmen yıkılmadan dimdik, cumhuriyetin amansız savunucularıdırlar. Öğretmenlerde kin, garez, nefret ve ihanet olmaz. İnsan bu çirkinliklerden arınmadıkça öğretmen olamaz.

Herkesin bildiği “Öğretmenim, canım benim” şarkısına terörün kanı bulaşmıştır. Kundaktaki bebeklerin kanına doymayan çakal sürüleri Diyarbakır Çavuşlu katliamında, Diyarbakır Hantepe’de Nesrin, Cuma, Saadettin ve Uğur öğretmenleri şehit ettiler. Nevzat Akdemir henüz yirmi yedi yaşındayken Tunceli’nin Çemişgezek ilçesinin Tekeli köyünde eşinin ve öğrencilerinin gözleri önünde kurşuna dizildi. Neşe Altan, Şarköylü genç kız, Uludağ Üniversitesi mezunu, yirmi iki yaşında öğretmen olmuş, üç ay sonra Diyarbakır’ın Çavuşlu köyüne öğretmen olarak gitmişti. “Gitme” dedikleri hâlde gitmişti çünkü o öğretmendi, cehaleti, ihaneti yenecek, genç beyinlere birlikte yaşamanın erdemini, vatan sevgisini, bilimin önemini anlatacaktı. Olmadı, gücü yetmedi, o alçak el onu da katletti. Diyarbakır’ın Kökeksu köyünden kaçırılıp birkaç gün sonra arkasından üç el ateş edilerek öldü diye bırakılan sevgili öğretmenimiz Aydemir Özkaya “Tayinim çıksa aynı köye yine giderim.” demiştir.

Sayısız felaketler atlatmış, iç ve dış oyunlar ile bölünmelere sahne olmuş Türkiye’miz, verdiğimiz binlerce öğretmen, polis, asker şehadetiyle mi bölünecek ya da parçalanacak? Elbette ki hayır. Bilge Kağan Orhun Abideleri’nde “Gök çökmedikçe, yer yarılmadıkça Türk birliğini kim bozabilir ki?” demiştir. Türk öğretmeni bu şuur ve inançla milletinin birliğini ve vatanın bütünlüğünü canı pahasına savunmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti, öğretmenlerin gösterdikleri çabalarla bugünlere gelmiştir. Karanlığı aydınlığa, cehaleti bilgiye, ilkelliği çağdaşlığa döndürme çabalarında hep öğretmenden güç alınmıştır. Mutlu yarınlara ancak eğitim meşalesini elimizde tuttuğumuz sürece varacağımızı biliyoruz. Öğretmenlerimiz yürüttükleri bu mücadelede, AKP hükûmetlerinin yıllardır siyasallaştırma, haksız kadrolaşma çabalarından bıkmış durumdadırlar. Akraba ve yandaş kayırmacılığı öğretmenlerin adalet duygusunu sarsmaktadır. Sürgün rüzgârlarıyla savrulan, mahkemelerde hak arama mücadelesi sürdüren, aileleri bölünmüş, mevzuat kargaşasına boğulmuş öğretmenlerimiz, şimdi de şûra kararlarının şokunu yaşamaktadırlar. Çocuklarımıza Ant ve İstiklal Marşı’nı söylemeyi zorunlu olmaktan çıkartmayı hangi cesaretle karar altına alıyor Millî Eğitim Şûrası? Bu ne hadsizliktir! İşgal mi edildik, istilaya mı uğradık? Bu ne kepazeliktir!

Türk öğretmeninin zaten canı sıkılıyor. Haksızlıklar, ekonomik sıkıntılar, öğretmenler arasında statü tartışması, kategori kargaşası, bir de “millî eğitim” adını taşıyan bir bakanlığın oluşturduğu heyetin garip kararları öğretmenlerin içini acıtıyor.

Öğretmenler madden sıkıntı içindedirler değerli milletvekilleri. Bunu düzeltiniz lütfen. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bu konuda tam desteğiz.

Öğretmenlik mesleğinin onuruyla oynamayı bırakın. Tüm öğretmenleri kadrolu ve eşit haklara sahip hâle getirin. Öğretmenler için personel kanunu hazırlayıp, mutlaka çıkartın.

Herkes her şey olabilir ama herkes öğretmen olmamalıdır, olamamalıdır. Öğretmenlik “Hiçbir şey olamazsam öğretmen olurum.” tercihinden çıkartılmalıdır, özendirilmelidir. Ülkede öğretmen açığı had safhadadır. Bir an önce bu kadroları doldurun.

Eğitim fakültesi açmayı dil öğretmenliği savunmasına girmeden sınırlayın.

Ülkenin ihtiyaçlarını tespit ederek, eğitimin geleceği hakkında plan yapın ama ne yapıp yapıp üniversiteleri  “Öğretmen olacağım.” diye bitiren, bugün sayıları 375 bin olan bu “Öğretmen olacağım.” diyen gençleri istihdam edin, yerleştirin.

2007’de eğitim fakültelerinin kontenjanını 33 bin, 2008’de 45 bin, 2009’da 50 bin yaptınız. Bu kadar eğitim fakültesi mezununa nasıl iş bulacaksınız? Bu yanlış politikalarınızla ülkede gençleri işsiz bırakıyorsunuz. OECD raporlarına göre Bakanlığın 240.343 öğretmene ihtiyacı var, Bakanlığın resmî ifadesine göre de 133 bin açığı var. 40 bin öğretmenle bu açığı nasıl kapatacaksınız?

Türk milleti eğitimin önemini bilen bir millettir; bilen ve bilmeyenin bir olmadığı, ilmin Çin’de de olsa gidip alınması gerektiği, kendisine bir harf öğretene kırk yıl kölelik etmeye razı olması kültürümüzün temelidir. Ancak, bu temeller son yıllarda ciddi bir biçimde sarsılmış, harf öğreten kıymetli öğretmenlerimiz çaresiz, moralsiz, borç batağında mutsuz hâle getirilmiştir.

“Çelik-Çubuk” zihniyetinizle mesleklerine olan sevgilerini kaybeden öğretmenler hakkında Türk Eğitim-Sen bir kamuoyu araştırması yapıyor. Ankete katılan öğretmenlerin yüzde 79’u bankalara borçlu, yüzde 58’i kirada, yüzde 50’si öğretmen olduğuna pişman; yüzde 2,4’ü Sayın Bakanı başarılı buluyor, yüzde 15’i kısmen başarılı buluyor. Ankete katılanların yüzde 82’si Sayın Bakan Çubukçu’yu başarısız buluyor.

Öğretmenlere “Millî Eğitim Bakanlığında yaşanan en büyük sorun nedir?” diye soruyorlar, yüzde 35’i “Millî Eğitim Bakanlığının siyasallaştırılması ve kadrolaşması.” diyor, yüzde 29’u Bakan Çubukçu ve bürokratlarının eğitim sorunlarına hâkim olmadığını söylüyor, yüzde 25’i Eğitim Bakanlığında öğretmenler için bir çalışmanın yapılmadığını ifade ediyor.

Değerli milletvekilleri, maaşlar konusunda, OECD ülkelerinde 28 bin dolar iken öğretmenlerin aldığı yıllık maaş, Türkiye’de bunun yarısıdır; 14.063 dolar almaktadır Türkiye’de öğretmenler. Ek ders ücretleri sıkıntısı vardır. Sayın Çelik 2005 yılında “9 bin lira yapacağım saat ücretini.” dediği hâlde bunu yerine getirmemiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bulut, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

AHMET DURAN BULUT (Devamla) – Değerli milletvekilleri, biz Parlamento olarak bu insanlara yapılan haksızlığın farkında mıyız? Sınıfta huzursuz, öğretmenler odasında huzursuz, sokakta huzursuz, evde huzursuz.

Bir öğretmen olarak verdiğim tekliflerin, önergelerin AKP Hükûmeti bakanları ve Meclis Grubunca dikkate alınmadığını belirtiyorum. Mecliste her çalışma, her mücadele milletvekili sayısı oranında olmaktadır. Bizler öğretmenlerimizi seviyoruz ve haklarının mutlaka verilmesini istiyoruz. İşte buradayız; öğretmenlerin lehine getirdikleri her tasarıyı, teklifi desteklemeye hazırız.

Öğretmenlerimize buradan sesleniyoruz: Halep oradaysa, sandık 12 Hazirandadır. 12 Haziran, öğretmenleri asil, vekil, kadrolu, ücretli diye kategorilere ayıran, haklarını vermeyen, siyasi kadrolaşma, yandaş kayırmacılığını had safhaya getiren AKP’den sandıkta hesap sorma tarihidir.

Bu vesileyle Hükûmeti 12 Haziranı da düşünerek bu yanlış yoldan dönmeye, öğretmenlerin haklarını düşünüp, vermeye davet ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET DURAN BULUT (Devamla) – Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bulut.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Özdal Üçer, Van Milletvekili.

Buyurun Sayın Üçer.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlar; usulen aleyhinde söz almak zorunda kaldık ama, bu, Meclis İç Tüzüğü’müzle ilgili sorundan kaynaklı.

Öğretmenlerin mesleki sorunlarının, kişisel sorunlarının, sosyal, ekonomik sorunlarının çözümü için MHP Grubunun vermiş olduğu öneriyi esastan destekleyerek konuşmama devam etmek istiyorum.

Öğretmenlik mesleğinin gerekliliği, önemi, kutsiyeti ve benzeri manevi değerleri üzerine, tek ayak üzerinde herkes çok şey söylüyor ama mesleki sorunların çözümü, eğitim sorunlarının çözümü ve öğretmenlerin etkilemiş olduğu gençler ve çocukların yaşamış olduğu eğitim sorunlarının çözümü için gerekenlerin yapılması sırasında, başta Hükûmet olmak üzere, birçok idari mekanizmanın yerine getirmesi gereken sorumlulukları yerine getirmediği gerçekliğiyle her zaman yüz yüze kalmışızdır.

Gerçi, eğitim sorunlarına ne kadar duyarsız olduğunu gayet iyi bilmekteyiz. Sayın Bakanın, böylesi bir araştırma önergesinin tartışıldığı bir ortamda, dinleme nezaketinde bulunmayışı bile apayrı bir sorun. Gerçi, o kadar çok önemli bir sorun değil, zaten Hüseyin Çelik Millî Eğitim Bakanlığını otomatiğe bağlamıştı, herhâlde o otomatik işleyiş devam ediyor! Bu anlamda, öğretmenlerin yaşamış olduğu sorunlar da devam ediyor!

Atamayı bekleyen öğretmenlerimizin yaşamış olduğu sorunlar ve yaşadıkları dramlarla ilgili çok fazla şey söylemeye gerek yok. Derhâl atamanın yapılmış olması lazım. Millî Eğitim bütçesinde çok özel bir ödeneğin ayrılması lazım. Burada -hem AKP Hükûmetinin hem muhalefet partilerinin- bu bütçe sürecinde, atamayı bekleyen 350 bine yakın, 400 bine yakın öğretmenin mutlak surette atamasının yapılması için bir özel bütçenin ayrılması gerekiyor.

Sayın Bakan çok tozpembe içerikli bir konuşma yaptı. Sanki millî eğitim camiasında öğretmenlerin yaşamış olduğu hiçbir sorun yokmuş, yüksek teknolojili sınıflar donatacaklarmış da… Bölgemizde, yüzlerce okulun okul bahçe duvarı yok, öğrencilerin en temel ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri tuvaletler yok ama bilgisayarlar gönderilmiş kimi okullara. O okullara gönderilen bilgisayarların ihalesiyle ilgili birçok sorun yaşanmakta. Maalesef o bilgisayarların çoğu kullanılamaz düzeyde arızalı olmakta. Yoksa şu an “Bilgi teknoloji sınıfı donatıyoruz.” diye yeni ihaleler açıp birilerini zenginleştirme projesi mi yapılıyor? Bunu sormaktan alıkoyamıyoruz kendimizi. Evet, birileri zenginleştirildi, öğretmenler yoksullaşırken Bakanın kardeşinin ortak olduğu, fiilî ortak olduğu, resmî yönetici olduğu ve şu an milletvekili olan, Van Milletvekili Sayın Kayhan Türkmenoğlu’nu da açıkça belirtebiliriz. Volkswagen bayisinin Millî Eğitim Müdürlüğünden almış olduğu ihalelerle ya da millî eğitim müdürlüklerinin firmalardan almış olduğu ihalelerle ilgili bilgiler de şeffaf bir şekilde sunulmalı.

Şimdi, neden öğretmenler yoksullaşıyor? Neden eğitim sektöründe iş gören şirketler zenginleşiyor ve bu zenginleşenler neden AKP’ye siyasi yandaşlık yapıyor? Bunların hepsini tartışmak lazım. Eğer bunlar tartışılmazsa öğretmenlerin gerçek manada yaşamış oldukları sorunlar ve öğretmenlerin yaşamış olduğu sorunlardan kaynaklı eğitim kurumlarında öne çıkan problemler ve bu problemlerden dolayı çocuklarımızın kaliteli eğitimiyle ilgili sorunları biz çok fazla çözümleyici olamayız. Buyursunlar fiilî bir araştırma kurulu oluşturulalım, gidelim okullara, herhangi bir okula, herhangi bir öğretmenimize soralım: “Sen öğretmenlik mesleğini icra ederken vicdanen rahat mısın?” Şunu söyler -hangi görüşte olursa olsun, hangi partiye oy vermiş olursa olsun- bu anlamda der ki: “Ben vicdanen öğretmenlik mesleğini yaparken rahatım ama çocuklarıma karşı sorumluluklarımı yerine getirememekten dolayı eziklik hissediyorum.” Hiçbir öğretmenin fedakârlık anlayışı Sayın Bakanın süslü sözleriyle izah edilebilecek düzeyde değildir. Hangi ideolojiyi sahiplenmiş olursa olsun, hangi siyasi partiye oy vermiş olursa olsun bütün öğretmenlerin gençlere ve çocuklara azami düzeyde duyarlılık sergileyerek fedakârca çalıştığını hepimiz biliyoruz. Ama peki, Hükûmet başta olmak üzere, Sayın Başbakan, Millî Eğitim Bakanı ve idari yetkililer başta olmak üzere, öğretmenler için en ufak bir fedakârlıkta bulunma gayreti görülüyor mu?

Millî Eğitim Şûrası’nda öğretmenler bayram havasına dönüşecek bir kararlaşmayı medyadan duydular, umutlandılar; Öğretmenler Günü’nde bir maaş ikramiye verilecekti. Öğretmenlerin, bilerek politikalarınızla yoksullaştırdığınız öğretmenlerin yoksulluğundan medet umar duruma düşmeniz nedendir? Eğer bir maaş ikramiye verilecekse bu öğretmenlik mesleğinin onuru doğrultusunda, Öğretmenler Günü’nün jesti olarak, öğretmenleri ekonomik darboğazdan kurtarabiliriz gayretiyle değil öğretmenlere ne kadar hediye verilirse verilsin yeridir... Hatta, bugün, keşke bütün öğretmenlerimize çok daha büyük armağanlar sunabilmiş olsaydık ya da Hükûmet bunu yapabilmiş olsaydı. O zaman çıkardık derdik ki: “Tebrik ediyoruz Sayın Başbakanı, Sayın Millî Eğitim Bakanını, ve AKP Hükûmetini.” Ama şu an biz bunu yapabilmekten geri kalıyoruz, çünkü böyle bir şey yok. AKP’ye belli umutlarla oy veren öğretmenlere sorun, TOKİ vaatleriyle belli sendikalara yönlendirilen öğretmenlere ya da eğitim emekçilerine bir sorun.

Şimdi, öğretmenlerin, eğitim emekçilerinin sorunlarını defalarca anlatmak, sorunu çözmek demek değildir. Sorun çözülecekse öğretmenlerin karşılığında yaşamlarını sürdürdükleri ücretlerine yaşam standartlarına uygun zamlar yapmak gerekir, bütün eğitim emekçilerine. Onların eğitim ortamının iyileştirilmesi için eğitime yapılan yardımın güçlendirilmesi gerekmektedir. Ama bunlarla ilgili herhangi proje var mı? Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinde ilişkin özel bir program geliştirme süreci var mı? Hayır.

Usulen aleyhte söz almıştık ama Sayın Hatibimizin konuşması içerisinde belirtmiş olduğu şûra kararının, işte, Andımız’ın zorunluluktan çıkarılması görüşüne de karşı bir görüş belirtmek isterim. Evet, bu ülke hepimizin ülkesi, bu ülkede birlikte yaşamak için hepimiz üzerimize düşen birliktelik fedakârlığını yapmak zorundayız ve bu ülkede tam demokratik bir yaşamın tesisi için herkesin kimliğinin özgürce tanındığı ve herkesin kendi kimliğini, dilini, kültürünü, ananevi değerlerini özgürce yaşayabildiği ve hiç kimsenin varlığının inkâr edilmediği bir ortamın yaşatılması lazım. Kürt, Arap, Laz, Çerkez, farklı din ve kültürlere sahip, benzeri onlarca etnik kültüre sahip insanların bu coğrafyada bir arada yaşadığını inkâr etmemek lazım ve ben Kürt’üm, ben Arap’ım, ben Çerkez’im, Laz’ım diyebilen insanlara, dili farklı olan insanlara ana dilde eğitim hakkının bir hak olarak tanınması lazım. Onlara okul sıraları önünde militarist bir anlayışla dizilip sabahın köründe “Türk'üm, doğruyum, çalışkanım...” dedirtmemek lazım. Türk olmayıp “Türk'üm” diyenlerin doğru olmayacağını bilmemiz lazım, doğru olmayanların çalışkan olamayacağını bilmemiz lazım. O yüzden, bu ülkede herkesin, Kürt’se Kürt gibi, Türk’se Türk gibi, Laz’sa Laz gibi, Arap’sa Arap gibi yaşama hakkına sahip olması gerekiyor. Bütün öğretmenlerin de bu ülkede bilimsel eğitim yapabilmesi için özlük haklarının geliştirilmesi ve mesleki onuruna saygı duyulması gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Bütün öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutluyorum. Aynı zamanda bir meslektaşları olarak bütün öğretmenlerimize, fedakârca yapmış oldukları çalışmalardan dolayı teşekkür ediyorum. Ama bu ülkede, başta öğretmenler olmak üzere herkesin umutlu ve herkesin geleceğe dair umutlu olması gerektiğini belirterek, başta ilk öğretmenim Sayın Gülsün Umman’ın ellerinden öpüyorum, bütün öğretmenlerimize selam, saygılarımı iletiyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Üçer.

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Türkmenoğlu, buyurun.

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Sayın Başkanım, bir sataşma var.

BAŞKAN – Ne diye sataşma var?

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Arkadaşımız, şahsımla ilgili bir konu hakkında yalan beyanda bulundu, onu anlatmak istiyorum.

BAŞKAN – Anladım da, ne söyledi Sayın Türkmenoğlu sizinle ilgili?

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Ailemle ilgili, ticari ilişkilerini ismen söyleyerek…

ÖZDAL ÜÇER (Van) – İhalelerle ilgili, yalan değil ben doğru söyledim de…

BAŞKAN – Buyurun, yeni bir sataşmaya mahal vermeden İç Tüzük’ün 69’uncu maddesi gereğince üç dakikalık süre veriyorum.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu’nun, Van Milletvekili Özdal Üçer’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; dünyada en basit iş, en kolay iş çamur atmak, eleştiri yapmaktır. Dünyanın en basit işlerinden birisidir, ama icraat yapmak her babayiğidin harcı değil.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Tabii, tabii!

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla) – Bakın, net olarak söylüyorum; siyaseti rant aracı olarak kullananları burada lanetliyorum.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Biz de.

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla) – Siyaset rant aracı olmadığı hâlde iftira atanları da lanetliyorum.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Biz de lanetliyoruz.

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla) – Benim aile geçmişimi bir Van bilir.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Bilmez miyiz canım, bilmez miyiz!

BAŞKAN – Sayın Üçer, lütfen…

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla) – Hiçbir şekilde benim ailemin… Sütte leke vardır, benim ailemde leke yoktur değerli arkadaşlarım.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Gel gidelim de Van’a beraber soralım.

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla) – Böyle çıkıp ulu orta… Sen bir eğitimcisin, o eğitimciliğinin dışında, götür insanlara eğitim öğret, taş atmayı öğretme arkadaşım.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Yüreğiniz yetiyorsa gel beraber Van’a gidelim.

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla) – Siyasetin de bir ilkesi vardır, çözüm üretmek istiyorsan, gelirsin çözüm üretirsin, laf üretmeyi bırak.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Yüreğin yetiyorsa gel beraber Van’a gidelim, halkın içinde sokakta yan yana yürüyelim.

BAŞKAN – Sayın Üçer, lütfen…

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla) – Biz servet kazanmaya gelmedik, hizmet etmeye geldik arkadaşım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Neden servetin artıyor, hizmet artmıyor?

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla) – Benim hiçbir servetim artmamıştır, benim yedi sülaleden… Benim ticaret hayatımı bırakın, benim kardeşimin ticaret hayatı senin yaşınla ilgilidir, senin yaşınla eş ayardadır.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın Başkan, üslup konusuyla ilgili Hatibi uyarır mısınız.

BAŞKAN – Sayın Üçer, lütfen bir dinleyin.

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla) – Hiçbir şekilde hiçbir siyasetçiyle de benim ilişkim yoktur, hiçbir Çelik ailesiyle de bir ilişkim yoktur. Sakın ola böyle bir şeyi bir daha gelip burada yalan yanlış yapma ve zaten hukukta hakkımı arayacağım.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Ramazan Çelik senin ortağın değil mi?

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla) - Freni patlamış araç gibi önüne geleni suçlama arkadaşım!

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Nasıl milletvekili olduğunu herkes biliyor!

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla) – Bakın, gidersin bir yere çarparsın, kendine zarar vermenin ötesinde, yazıktır, partine zarar verirsin.

Ben bu duygu, düşüncelerle değerli arkadaşlarım…

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Senin gibilerle arkadaş olmam, üzülmem de!

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla) - …bu konuyla ilgili söz aldım. Benim siyaset ve ticaret hayatım her zaman şeffaftır, her zaman bununla ilgili hesap vermeye hazırım.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Belgelerle konuşalım, belgelerle.

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla) - Yaptığım ticaret de helaldir. Hiçbir şekilde ben siyasetimi asla ve asla ticaretime alet etmedim ve etmem de arkadaşlarım.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Gel beraber gidelim ihaleleri araştıralım.

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla) – Yapabilirseniz, bu tür şeyleri zaten çıkarırsın, belgeyle açıklarsın.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın Başkan, konuşmasında “çamur atmak, iftira etmek” dedi. İftira bir suçtur. Çamur atmak ahlakla ilgili bir konudur. Bunlar da sataşmadır. Ben bu sataşmalardan dolayı söz talep ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Üçer.

Yeni sataşmaya mahal yok yalnız.

2.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu’nun, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlar; Hatip iftiradan bahsetti. İftira bir suçtur, ben böyle bir suç işlemem. Kendisi yalan beyanlarla yaptıklarını örtmeye çalışan bir duruma düşmüştür.

İkincisi, çamur atmak bizim genel kültürümüze, genel ahlakımıza yakışmaz. Böyle bir yaklaşımı dile getirirken basit, rüküş söylemlerle kendini kurtarmaya dönük bir çabadır bu. Bizim söylediklerimizin olup olmadığına ilişkin tarafsız bir şekilde 1 milletvekili AKP Grubundan,                 1 milletvekili CHP Grubundan, 1 milletvekili MHP Grubundan, 1 milletvekili de BDP Grubundan gidelim Van İl Özel İdaresinde yapılmış olan ihalelere bir bakalım.

YAHYA DOĞAN (Gümüşhane) – Neden savcılığa vermiyorsun?

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Millî Eğitim Müdürlüğünde yapılan ihalelere bir bakalım, Bakana vermiş olduğumuz soru önergelerine vermiş olduğu sorular var elimde. Savcıya veriyoruz, AKP’nin Van Belediyesi döneminde savcılığa verilmiş kırk iki tane dava vardır. Bunların hiçbiri… Adalet Bakanlığının o zaman savcılık makamı üzerinde etkisi mi vardır diye sorarız.

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Hayır, ne alakası var, bununla ne alakası var?

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) - Neden davalar açılmıyor? Biz dava açacağız. Bunun şeffaflığı noktasında sizin ailenizin ortak olduğu şirketlerin kaç ihale aldığı, bu ihalelerin hangisinin açık usulle yapıldığı, hangisinin yapılmadığı, hangisine ne teklif verildiği ve hangisine ne kadar ekonomik ödenek verildiğini açıklarlar. Bu konuda şeffaflıktan bahsediyorsanız şeffaflık belgelerle olur. Bütün ihale belgelerini alırız, karşılarız, bununla ilgili ne olup bittiğini yaparız.

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Yap.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) - Bununla ilgili savcılığa da suç duyurusunda bulunuruz.

MUHARREM İNCE (Yalova) – CHP’den ben gelirim.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Evet, beraber açıklarız.

Ben şu örneği vermek isterim: Evet, herkes kendisi kadardır. Varsa, yüreğiniz yetiyorsa, bizim şahsımızla ilgili kınama… Eğer iftira atanları kınıyorsanız biz de kınarız, söylediklerimizin iftira olmadığını beyan ederiz. Eğer birilerine çamur atılıyorsa, bu, hiç kusura bakma, sen olmazsın. Sen zaten baştan ayağa ne olduğu belli olan birisisin.

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Öyle mi?

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) - Bu konuda haddini aşma, bunu söylerim. Herkes kendisi kadardır.

Teşekkür ediyorum.

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Aşsa ne olur?

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Sayın Başkan, sadece bir şey söyleyeceğim.

BAŞKAN – Sayın Türkmenoğlu, böyle karşılıklı sataşmalarla Genel Kurulda bunun sonu gelmez.

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Efendim, sadece bir konuyu dile getireceğim.

BAŞKAN – Ama bir dakika süre veriyorum Sayın Türkmenoğlu. Lütfen, yeni bir sataşmaya mahal vermeden.

Buyurun.

3.- Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu’nun, Van Milletvekili Özdal Üçer’in, şahsına tekrar sataşması nedeniyle konuşması

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Sayın Başkanım, bizim yetmiş yıllık ticari yaşantımızda, demin de ifade ettim, hiçbir şekilde lekemiz yoktur Allah’a hamdolsun. Ama ben bir şeyi ifade etmek istiyorum: Demin arkadaşım burada hakikaten üslubu bozuk bir şekilde tehditvari bir laf kullandı.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Arkadaşın değilim, haddini bil, terbiyesizlik yapma!

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla) - Bakın, ben buradan tüm ülkemin insanlarına söylüyorum: Daha önce de telefonla beni arkadaşım tehdit etmiştir. Ve o telefonda tehdit edildiğim şekilde o telefon tehdit mesajları da benim elimde vardır. Ben ve aileme gelebilecek en ufak bir hadiseden Sayın Özdal Üçer sorumludur. Benim ailemi tehdit edecek, benim şahsımı tehdit edecek ve her bir miting yaptığında benim bütün camlarımı indirecek… Bütün bunların sorumluluğunu bundan sonra arkadaşıma…

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Tamam!

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla) - Herkes huzurunda arkadaşım yetkilidir.

Yani öyle tehdit etmeyle, şununla bununla olmaz arkadaşlar burada. Yani böyle ulu orta laflarla konuşmaya gerek yok. İcraatını göster.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Türkmenoğlu.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Ben onu öyle aleni söylüyorum: Sen bu halka hesap vereceksin! Bunu tehdit olarak algılamana gerek yok. Zaten sana zarar veren, vermek isterse verir. Hiç sorun değil.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- (10/298) esas numaralı  Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 24/11/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Muharrem İnce, Yalova Milletvekili.

Buyurun Sayın İnce. (CHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hiçbir siyasi polemiğe girmeden, neden eğitimimiz sorunlu, eğitim bir davranış ve bilinç düzenleme faaliyetiyse, neden bu sorunları çözemiyoruz, bunlar üzerinde doğru tespitlerde bulunmaya çalışacağım.

Birincisi şudur: Biz eğitim sorunlarını ideolojik çözmeye çalışıyoruz. Sorunu doğru bilemediğimiz için çözümü de yapamıyoruz. Bakınız, bir: Öğretmenlerimizin durumu neyse…

Sayın Başkan, bu şekilde konuşmam mümkün değil. Köy kahvesine benzetti arkadaşlar arka tarafı! Lütfen uyarır mısınız?

BAŞKAN – Sayın İnce, lütfen benzetmeyi doğru yapalım.

Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda uğultu var, lütfen sessiz olalım. Sayın Hatibin konuşması anlaşılamamakta.

Buyurun Sayın İnce.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Öğretmenlerimizin durumu neyse, eğitimimizin durumu da odur.

Birincisi: Türkiye’de bir kadro istikrarı yoktur. Ankara’da 40 civarında öğretmen arkadaşıma sordum, son on yıl içerisinde 4 kez yerleri değişmiş. Bir öğretmenin verimli olup olmadığı, etkinliğinin sonuçlarının belirlenmesi en az beş yılı bulur. Dolayısıyla, sürekli, öğretmenler yer değiştirirse, göçebe pozisyonunda olurlarsa eğitimimiz verimli olmaz.

Bir başkası: Bizim eğitim sistemimizde iş barışı yoktur. Bakınız, bir Genelkurmay Başkanında, iyi bir koşucu, iyi bir nişancı bir gencin yapması gereken bütün şeyleri aramazsınız, geçmişinde öyledir ya da değildir. Ama öğretmenler küçük birimlerle çalışır. Siz, bir okul müdürü yapacağınız kişi, iyi matematikçi, iyi fizikçi, iyi kimyacı değilse o okuldaki iyi matematikçileri, iyi fizikçileri ezmiş olursunuz. Dolayısıyla, okul yöneticisi bir teğmen gibidir, küçük bir birimin sorumlusudur. Bir teğmen hem iyi atıcı olmalıdır hem iyi koşucu olmalıdır hem iyi yüzücü olmalıdır. Okul müdürü yaptığınız kişiyi siyasi söylemlerle yaparsanız, onun siyasetine, dünya görüşüne bakarak müdür yaparsanız, ders anlatamayan kişiyi müdür yaparsanız iş barışını bozarsınız.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye’deki eğitimin önemli bir sorunu da ne yazık ki yöneticilik sınıfın önüne geçmiştir. Bizim yapmamız gereken, sınıfa girmeyi özendirmeliyiz. Bunu yapmadığımız sürece bu sorunlar devam edecektir.

Bir başka, eğitimimizin temel sorunu da imaj ve algı sorunudur: “Bu öğretmenlik mesleğini herkes yapar.” Bunu devlet yerleştirdi ne yazık ki. Sütçülük, besicilik mezununu öğretmen yaptı bu devlet.

Bir de algı sorunu var. Şöyle bir algı var: “Öğretmenlik boş zamanı en fazla olan meslektir.” Bu baştan aşağı yalandır çünkü öğretmenlik hazırlık gerektiren bir iştir, o hazırlık asıl yaptığınız faaliyetten daha fazla sürmektedir. Yani öğretmenlik, zamanı bol olan, tatili bol olan bir meslek değildir.

Bir başka konu: Öğretmenlerde gelecek kaygısı vardır. Bakanın iki dudağının arasındadır her şey. Bir anda resim dersini azaltabilirsiniz, bir anda fizik dersini artırabilirsiniz. Siz bir anda boşa çıkan bir öğretmen olursunuz. Resim, müzik dersi azaltılır, siz bir anda fazlalık olursunuz ve sizin bütün gelecek planlamalarınız boşa gider, sizi alırlar bir ilden başka ile gönderirler.

Kendini yetiştirmeyle ilgili teşvik problemi vardır eğitim sistemimizin. Yani bu ülkede yüksek lisans yapan, doktora yapan öğretmenlere ders ücretleri daha fazla veriliyordu, ne yazık ki bunlar kısıldı. Bizim, bu ülkede, artık -lise müdürlerinden- doçent, profesör olan arkadaşlarımız lise müdürü olmalıdırlar. Bunun örneklerini çoğaltmalıyız, Galatasaray Lisesinde olduğu gibi. Bu da bizim eksikliklerimizden birisidir.

Öğretmenlik mesleği ne yazık ki politize edilmiştir. Eğitim özü itibarıyla politiktir, devletin kuruluş felsefesini ve temel ilkelerini içerir. Devletin temel kuruluş felsefesiyle eğitim barışıktır. O ilkeleri savunan, öğreten, geliştiren, geleceğe taşıyan kişidir öğretmen. Öğretmen laiklik karşıtı olamaz, cumhuriyete karşı olamaz, bilime karşı olamaz. Öğretmen İstiklal Marşı’na karşı olamaz. Öğretmen Andımız’a karşı olamaz. Ama ne yazık ki eğitimle tek alakası veli olmak olan Sayın Bakan, bugün Andımız’ı tartışıyor.

Sayın milletvekilleri, bu milletin kürsüsünden şu Andımız meselesini bir dakika içinde sizlerle paylaşmak istiyorum.

Semboller ve simgeler bir davranış, bir duruş, bir etkinlik, simgesel bir özellik kazanmışsa artık bunun içeriğine bakılmaz, artık -bu duruş- o simgenin çağrışımlarına bakılır. Bir Hıristiyan için çan sesi ibadeti çağrıştırır, bir Müslüman için ezan sesi ibadeti çağrıştırır. O ezan sesini duyan bir Müslüman “Bu ne diyor, ne demek istiyor?” ayrıntılarına girmez, o simgeyi, o çağrışımı hisseder.

Bakınız, İngiltere’nin, Fransa’nın millî marşlarına bakınız, öyle ırkçı söylemler vardır ki -yıllar önce yazılmıştır bu marşlar- ama hiçbir Fransız, o Fransız Millî Marşı’nın içeriğine bakmaz, ona çağrıştırdığı duygulara bakar. Bir İngiliz, İngiliz Millî Marşı’nı duyduğunda tüyleri diken diken olur, onun ne söylediğine bakmaz, çağrışımına bakar.

Amerika Birleşik Devletleri’nde her sabah çocuklara şöyle söylettirilir: “Ben Amerika Birleşik Devletleri Bayrağına bağlılığımı bildiriyorum. Bu cumhuriyet, Tanrı’nın altında sonsuza kadar yaşayacaktır. Özgürlük ve adalet hepimize.” diye, Amerika Birleşik Devletleri’nde, İspanyol olsun, Meksikalı olsun, Alman olsun, İngiliz olsun, bütün, Amerika’daki, öğrenciler bu andımızı söylerler. Türkiye’de de bu söylenir.

Japonya’da bırakınız ilköğretim çocuklarını, fabrikalarda işçiler her sabah ant içerler. Bu simgeseldir, bu dayanışmadır, bu güçtür. Bunlarla uğraşılamaz.

SIRRI SAKIK (Muş) – Ama senin And’ın ırkçıdır, faşisttir.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Bakınız, Millî Eğitim Şûrası toplanıyor. Millî Eğitim Şûrasının 17 tanesi hep Şûra Salonunda toplanmıştır. Neden Şûra Salonunda toplanmıştır, biliyor musunuz? Olası bir tartışmada Bakanlıktan hemen gelsin, evrak alınsın diye ama şimdi Kızılcahamam’da yapıyoruz.

“220 tane karar aldık.” diyor. O şûrada alınan karar sayısı 5’i geçmemeli, 10’u geçmemeli. 220 karar alıyorsan, sen boşa çalışıyorsun demektir, boş işler yapıyorsun demektir.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, ısrarla Demokrat Partinin devamı olduğunuzu söylüyorsunuz, oralardan güç aldığınızı söylüyorsunuz. Bu Andımız 23 Nisan 1933’te ilk kez Reşit Galip tarafından söylenmiştir ve 1933’te Talim Terbiye Kurulunun 101 no.lu Kararıyla metin hâline geçmiştir. Bu metni yazanların tümü Demokrat Partiden milletvekilliği yapmışlardır. Bu nasıl tutarsızlık, sizleri anlayabilmiş değilim.

Şimdi, bir başka konu değerli arkadaşlarım, bakınız, bu ülkede 300 bin öğretmen atanamamış durumda. Şöyle bir algı yerleşti Türk toplumunda: “Biz bunları planlama yapmadık, bu kadar öğretmene ihtiyacımız yoktu, bunları okuttuk, şimdi bunlara ders yok.” Bu tam bir yalandır, bu tam bir kandırmacadır. Tam tersine, bizim 500 bin öğretmene ihtiyacımız var yani biz bu 300 bin öğretmenin atamasını yapalım, sorunumuzu çözmüyoruz yine. Yani bu çocukları… “Planlamayı yanlış yaptık, fazladan öğretmen yetiştirdik.” Bu doğru değil.

Bakınız, bu ülkede 359 bin öğrenci birleştirilmiş sınıflarda eğitim görüyor. Öğrencilerimizin yüzde 51,8’i yani 5,5 milyon öğrencimiz ikili eğitim görüyor. 668 bin öğrencimiz taşımalı eğitim görüyor. Okula devam etmeyen, ilköğretim çağında 200 bin çocuğumuz var. Ortaöğretimde brüt okullaşma oranımız yüzde 84,2. Bütün bunları kaldırırsak, taşımalıyı kaldırırsak, ikili eğitimi kaldırırsak, birleştirilmiş sınıfları kaldırırsak, derslik başına öğrenci sayımız ilköğretimde, köylerde 32, şehirlerde 37; ortaöğretimde 33, bütün bunları 20-24’e çekersek, bizim, bırakın o 300 bin öğretmeni, daha 200 bin öğretmene ihtiyacımız var ama Türkiye'de ne yazık ki bunlar doğru anlatılmıyor, Millî Eğitim Bakanlığı iyi yönetilmiyor. TOKİ okul yapıyor, Millî Eğitim Bakanlığı TOKİ’ye öğretmen atamasını unutuyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın İnce.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Öğretmenler garsonluk yapıyor, bu yaz denk geldim, “Ben öğretmenim.” dedi. Bu planlamaları yapacak kişiler…

Ben Türk halkından bir de şunu istiyorum: Yani, arabanızı tamir ettirirken bile iyi tamirci ararsınız. Bence öğretmenlerin haklarını öğretmenler aramamalıdır; öğretmenlerin haklarını veliler aramalıdır, veliler sokaklara düşmelidir, “Benim çocuğumu, en değerli varlığımı emanet ettiğim öğretmene bunu yapamazsın.” deyip siyaset kurumuna baskı kurmalıdır veliler ama ne yazık ki bu ülkede veliler –kusura bakmasın hiçbirisi- baskıyı siyaset kurumuna, iktidarlara kuracaklarına okul müdürlerine baskı kuruyorlar, öğretmenlerin kendilerine baskı kuruyorlar. Bütün velileri uyarıyorum.

Türkiye'de bir FATİH Projesi’dir, gidiyor. Hiç itirazım yok, “Fatih” ismini eleştirenlere de kızıyorum, “Fatih” ismi bizim utanılacak bir ismimiz değil, gurur duyulacak bir ismimiz ama şunun farkında olmalıyız: Biz çocuklarımızın gelişimini, bedensel, bilişsel gelişimlerine göre mi düzenleyeceğiz, yoksa her gün değişen teknolojiye göre mi düzenleyeceğiz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHARREM İNCE (Devamla) -  Başkanım, bir dakika verirseniz…

BAŞKAN -  Sayın İnce, buyurun.

MUHARREM İNCE (Devamla) -  Bunun ayırdında olmamız lazım. Teknoloji iyidir, güzeldir, hoştur ama ben biraz araştırdım, bu projeyi sosyologlar, psikologlar, bu konunun uzmanları, çocuklarımızı o teknolojinin içinde kaybeder miyiz diye yeterince araştırdılar mı, bunun önlemleri alındı mı; gerçekten kuşkularım var. Bunu söylerken teknoloji karşıtı birisi olduğum anlaşılmasın ama şunu unutmayınız, o akıllı tahtalardan bir yıl sonra vazgeçecekler, tekrar tebeşire dönecekler. “Ne dedi?” dersiniz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisi aleyhinde söz isteyen Van Milletvekili Kerem Altun.

Buyurun Sayın Altun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KEREM ALTUN (Van) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; Milliyetçi Hareket Partisinin, öğretmen atamalarıyla ilgili Meclis araştırması açılması talebi üzerine aleyhte söz aldım. Konuşmama başlamadan önce, kısa bir süre önce aramızdan ayrılan, kendisini Türkiye’nin aydınlık geleceğine adamış bir sevgi insanı, bir gönül insanı değerli milletvekilimiz merhum Mustafa Kuş’u rahmetle, saygıyla anıyorum.

Bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü. Öğretmene ve öğretmenlik mesleğine olan saygımdan dolayı, günün mehabetine uygun konuşmak istiyorum, karamsarlık pompalamayacağım, ancak bu Öğretmenler Günü’nde bir de teşekkür borcum var: Van Milletvekilimiz Sayın Kayhan Türkmenoğlu ve ailesi, ülkemizin en modern okullarından birini, bir Anadolu lisesini eğitime kazandırdılar. Kendilerine Van adına teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Öğretmen okullarının merdivenlerinin alınlarında “Mutluyum çünkü öğretmen olacağım.” sözünü her gün okuyarak havasını soluyan, her kademesinde onurla görev yapan bir öğretmen olarak, bütün öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutlamanın engin heyecanını yaşıyor, konuşmamın başında, yüce Meclisi ve çok değerli öğretmenlerimi en derin sevgi ve saygıyla anıyorum, aynı zamanda selamlıyorum.

Geçmişten bugüne öğretmen yetiştiren kurumlarımız, öğretmenlerimize, vatan, millet, bayrak ve insan sevgisinin yanı sıra mesleki coşku ve bağlılığın kazandırıldığı, moral değerlerinin yükseltildiği, şartlar ne olursa olsun fedakârlık, heyecan ve kararlılıkla bu değerlere sahip çıkma bilincinin işlendiği bilim yuvaları olmuştur. Öğretmen, sabır ve cesaretiyle her türlü güçlüğü göğüslemeye, kardeşlik ve birlikten yana tavırlarıyla barışa, bilimsel aydınlanmaya sağladığı katkıyla da çağdaşlaşma yolundaki bütün çabalara öncülük etmiştir. Bu anlamlı günde, istikbal savaşı için hayatlarının en güzel yıllarını feda eden irfan ordusunun asil kurmaylarının, öğretmenlerimizin ve öğretmen olacak gençlerimizin yüreklerinde yeşerecek barış, dostluk ve sevgiye dair güzel duyguların daha da farklı bir anlam kazanacağına inanıyorum. Öğretmenlik gibi çok anlamlı, kutsal ve saygın olmanın yanı sıra, aynı ölçüde sorumluluk, fedakârlık ve sürekli çalışma gerektiren bir mesleğe yönelen ve tercihlerini bu yönde kullanan öğretmenlerimizi gönülden kutluyorum. Öğretmen, Türkiye’nin aydınlık geleceği, hepimizin umudu ve güven kaynağıdır.

Burada bulunan herkesin çok iyi bildiği gibi, eğitim, toplumsal hayatın ihmal edilemez, ertelenemez ve vazgeçilemez en dinamik süreçlerinden birisidir. Sayın Başbakanımızın bir konuşmasında ifade ettikleri gibi, eğitim, toprakta tohum, buğdayda başak, hamurda maya gibidir. Bu sebeple, eğitimin günün şartlarına uygun bir amaçla hizmete sunulmasında onun en temel unsurlarından biri olan öğretmenin elbette ki rolü tartışılamaz. Bu yönüyle, evrensel kabullerin ötesinde kültür hayatımız için daha farklı bir anlam taşıyan öğretmenlerimizin, ülke ve insan sevgisiyle donatılması, onların bu anlayış ve birikimle yetiştirilerek hizmete hazırlanması devletimizin sağladığı eğitim ortamı sayesinde mümkün olabilecektir.

Emanetinize verilen çocuk ve gençlerimize sevgiyle yaklaşarak sevmeyi, onurlu ve kişiliğiyle her şeyden önce bir insan olduğunu hatırlatarak kendine ve çevresine saygılı olmayı, onların ruhsal ve bedensel, zihinsel gelişimlerini sağlıklı bir şekilde tamamlayabilmesi konusunda her türlü çabayı sarf edeceğinizi, bilgiye ulaşmanın ve bunu paylaşmanın yollarını göstererek onları hayata ve geleceğe en iyi şekilde hazırlamanın gayreti içinde olacağınızı biliyoruz sevgili öğretmenim. Demokrasi yolunda büyük mücadeleler veren, bedeller ödeyen ülkemizde öğretmenlerimize bugün her zamankinden daha çok görevler düşmektedir.

Hayata dar şablonlarla bakmayan, sorgulayan, eleştirel bakabilen, haktan yana tavır koyan, demokratik cumhuriyete yürekten inanmış, millî iradeyi her şeyin üstünde tutan, Atatürk’ün “Öğretmenden, eğitimciden yoksun bir millet henüz millet yeteneğini kazanmamıştır, ona ‘gelişigüzel bir topluluk’ denir.” düsturunu kendisine şiar edinmiş nesiller yetiştirmeliyiz ki bu ülke gerçekten layık olduğu muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkabilsin.

Değerli milletvekilleri, öğretmenlerimizin mali haklarıyla ilgili birçok değerlendirme yapıldı. Tek bir örnek vereceğim: 9’un 1’inde olan bir öğretmenimiz 2002 yılında ek ders ücretleriyle beraber 635 lira alırken, 2010 yılında eline geçen -ek ders ücretiyle beraber- 1.809 TL olmuştur. Yeterli midir? Elbette, gönül daha çok almasını ister. Öğretmenlerin emek-ücret ilişkisi bütünlüğündeki aylık ve diğer özlük haklarında devletin ekonomik imkânları, kalkınma planları çerçevesinde dengeli bir iyileştirme yapıldığını biliyoruz. Onların bu anlayış ve birikimle yetiştirilerek “Ülkenin neresinde olursa olsun görev yaparım.” anlayışıyla hizmete hazırlanması, devletimizin sağladığı eğitim ortamı sayesinde mümkün olmuştur. Öğretmenler, ülkemizin uzak bir köşesinde kaybolup gidecek binlerce yeteneği -şair, yazar, sanatçı, bilim adamını- birer aydın olarak insanlığa kazandıran insanlardır.

Değerli milletvekilleri, Virginia Üniversitesinde bulunan bir güneş saatinin üzerinde yer aldığı söylenen ve beni de her zaman çok etkileyen bir sözü sizlerle paylaşmak istiyorum: “Zaman, bekleyenler için çok yavaş, korkaklar için çok hızlı, yas tutanlar için çok uzun, sevinenler için çok kısadır ama sevenler için sonsuzluktur.” Öğretmenlik mesleği de zamanı sonsuzlaştıran, daha doğrusu sonsuzlaştırması gereken bir meslektir. Teknolojideki onca gelişmeye rağmen, değerinden ve eğitim için taşıdığı önemden hiçbir şey kaybetmeyen; aksine, hızla mekanikleşen dünyada insan olma ve hep insan kalabilme meziyetinin kazandırılması konusunda yeri daha da belirginleşen öğretmenlerin özellikle, ülkemiz ve insanımız için daha farklı bir anlam taşıdığı bir gerçektir.

Değerli öğretmenlerim, millet mekteplerinin açılışı ve Atatürk’ün başöğretmenliğinin kabulünün bir yıl dönümünde daha Öğretmenler Günü’nü kutlamanın mutluluğunu yaşıyor, Öğretmenler Günü’nüzü en içten duygularımla kutluyorum; ebediyete intikal etmiş bütün öğretmen ve eğitimcileri rahmetle anıyorum; aileniz, çalışma arkadaşlarınız ve öğrencilerinizle daha mutlu, başarılı ve huzurlu olmanızı diliyorum. Siz, yalnızca 24 Kasımlarda değil, her zaman değerlisiniz ve öyle kalacaksınız.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – O iş lafla olmuyor.

KEREM ALTUN (Devamla) – Büyüyen her fidanda, açan her çiçekte kokunuz, geçmişte ve gelecekte iziniz var. Bilimin ve aklın ışığında sevgi dolu yolun açık olsun, bahtın açık olsun fedakâr öğretmenim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Altun.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Edebiyatla olmuyor o iş, lafla olmuyor.

BAŞKAN – Sayın Milletvekilim, müsaade ederseniz Sayın Anadol’u dinleyeceğiz.

Buyurun Sayın Anadol.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Oylamaya mı geçeceksiniz?

BAŞKAN – Evet.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yoklama istiyoruz.

BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım ancak bir yoklama talebi var, onu yerine getireceğim.

Sayın Anadol, Sayın Ünsal, Sayın Karaibrahim, Sayın Tan, Sayın Keleş, Sayın Köse, Sayın Güvel, Sayın Ekici, Sayın Aydoğan, Sayın Oksal, Sayın Süner, Sayın Özkan, Sayın Emek, Sayın Hacaloğlu, Sayın Güner, Sayın Coşkuner, Sayın Altay, Sayın İçli, Sayın Demirel, Sayın Ağyüz ve Sayın Pazarcı.

Üç dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- (10/298) esas numaralı  Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 24/11/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

2.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel tarafından, kamyoncu esnafının sorunlarının araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesininin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 24/11/2010 Çarşamba günkü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

                                                                                                                        24/11/2010

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu’nun, 24/11/2010 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                    M. Akif Hamzaçebi

                                                                                                             Trabzon

                                                                                                    Grup Başkan Vekili

Öneri:

23 Kasım 2010 tarihinde, Bursa Milletvekili Kemal Demirel tarafından; (427 sıra nolu) “Kamyoncu esnafının sorunlarının araştırılması” amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin, Genel Kurul’un bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 24/11/2010 Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Kemal Demirel, Bursa Milletvekili.

Buyurun Sayın Demirel. (CHP sıralarından alkışlar)

KEMAL DEMİREL (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü. Öncelikle, Başöğretmen Sevgili Mustafa Kemal Atatürk ve tüm öğretmenlerimize sonsuz şükran, saygı ve sevgilerimizi sunuyor ve tüm öğretmenlerimizin bu gününü kutluyoruz ama gerçekten bugün hâlâ ülkemizde on binlerce, yüz binlerce öğretmenimiz öğretmen olarak atanmayı bekliyor. İnşallah, en kısa zaman içerisinde bu öğretmenlerimizin atamaları gerçekleşir.

Değerli milletvekilleri, araştırma önergemiz -kamyoncu ve taşıma kooperatiflerinin sorunlarıyla ilgili verdiğim araştırma önergesi- adına söz almış bulunuyorum.

Bugün ülkemizde kamyoncu esnafımızın birçok sorunu bulunmaktadır. 4925 sayılı Kanun’un 2003’te çıkarılması ile rahatlayacağı beklenen kamyoncu esnafının… Maalesef, çıkarılan yönetmelikler bu sorunları azaltacağı yerde, aksine, kamyoncu esnafının sorunları azalmamış, artmış ve hâlâ sorunlar bir yumak gibi kamyoncu esnafının ve kamyonculuk yapan şoför kardeşlerimizin üzerinde bir yük olarak devam etmektedir.

Genel olarak baktığımız zaman, bu yasalar hazırlanırken, Avrupa uyum yasalarıyla beraber Türkiye’ye uygulanmaya kalkışılmış ama maalesef, Türkiye gerçekleri Avrupa gerçekleriyle örtüşmediği için, çıkarılan yasalarda esnafımızın, kamyoncularımızın ve şoförlerimizin sorunlarını çözme noktasında gerekli mesafeyi katettiğini söylemekten uzak olduğunuzu özellikle vurgulamak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, şu anda ülkemizde hâlen kamyonlarımızın ne kadar olduğu, kaç tane bulunduğu ve ne şekilde ticaret yaptığıyla ilgili yeterli bilgiler de elimizde bulunmamaktadır. Kimine göre 850 bin, kimine göre 800 bin, kimine göre 700 bin… Bu da kamyoncuların sayısı konusunda yeterli bir envanter çalışması yapılmadığını açıkça ortaya koyuyor.

Bu sektör genellikle tahıl ve taşımacılıkla ilgili konularda taşımacılık yaptığı için, bu ürünlerin yoğun olduğu zamanlarda iş olmakta ama yoğunluk azaldığı zaman iş azalmaktadır. O zaman da kamyoncu esnafı bu konuda büyük sıkıntılar yaşamaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu konuda, özellikle 2003 yılında çıkarılan, 2006 yılında da çıkarılan yönetmelik gereği, taşıma kooperatiflerinden R1 ve K1 belgesi alan kamyon sahipleri dışında herhangi bir belge almadan ulaşım ve ticaret yapılmaması gerektiği özellikle yapılmak istenmiş ama maalesef, yeterli denetimler olmadığı için, bunun dışında -K1 ve R1 belgesi dışında- taşımacılık yapılmasından kooperatifler ve şirketler mustarip olduklarını özellikle vurgulamak istemektedirler.

Bugün ülkemizde bireysel kamyonculuk da yapılması gereklidir ama ne yazık ki çıkarılan yasalarla, K1 yetki belgesinde olduğu gibi, 25 ton kapasitesi olanların bunu yapması gerektiğini söylüyorlar. Şunu da özellikle vurgulamak isteriz: 25 ton kapasiteli kamyon imali yapılmamaktadır. Yani siz bir yönetmelik çıkarıyorsunuz, kapasite 25 ton olacak ama üretimde 25 ton yok, öyle bir kamyon yok. O zaman ne oluyor? Diyorlar ki: “Efendim, ya tır alacaksın ya da ikinci bir kamyon alacaksın.” Zaten kamyoncu esnafı çok zor şartlar altında ekonomik mücadelesini veriyor, zor yaşam şartlarında ayakta kalmaya çalışıyor. Çocuğuna bir parça ekmek, bir parça çorba içirebilmenin mutluluğunu yaşamak için çaba sarf eden bu insanlar ikinci bir kamyonu nereden alacaklar? O yüzden, bu düzenlemelerin bir kez daha gözden geçirilmesini ve bu konuda bir çözüm yolu bulunmasını vurgulamak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, kamyoncularımızın eskiyen kamyonlarının hurdaya çıkarılmasında gerekli desteğin verileceğini söyleyenlerin, hâlâ bu desteğin hangi anlamda ve nasıl verildiğini açıklamalarını da beklemek istiyorum. Yani biz bu yollarda seyahat eden kamyoncu esnafının, o şoförlerimizin daha iyi şartlarda seyahat etmelerini sağlayabilecek anlamda düzenlemelere ihtiyaç varsa önce bu araçların hurdaya çıkarılacağı zaman o fiyatların çok daha fazla üstünde, onlara değer verip o araçların yenilenmesinin önünü açmamız gerektiğini özellikle vurgulamak istiyorum. Çünkü bu anlamda toplanan paraların da hurdaya çıkan araçlara hak ettiğinin verilip verilmediği noktasında da şüphelerimiz var. Bizim aldığımız bilgiler taşıyıcı kooperatiflerinden, gerçekten hak ettiklerini alamadıkları noktasında.

Ben daha evvel bir kanun teklifi vermiştim taksilerin yenilenmesinde bir kereye mahsus ÖTV ve  KDV alınmasın, can ve mal güvenliği sağlanacak yeni araçlarla seyahat edebilsinler, ticaret yapabilsinler, insanlarımıza hizmet verebilsinler diye fakat bu, maalesef, gündeme geldiğinde Parlamentoda AKP’li vekiller tarafından reddedilmişti.

Ben bugün buradan bir kez daha şunu gündeme getirmek istiyorum: Taksicilerde olduğu gibi kamyon şoförlerimizin, kamyon esnafımızın araçlarını yenilemek, daha iyi araçlarla seyahat edebilmeleri, yük taşıyabilmeleri konusunda onlara kolaylık sağlayabilmek için araçlarını bir kereye mahsus  yenilemeleri açısından ÖTV ve KDV’de indirimlere gidilmesi ve araçlarını yenilemelerinin önünün açılmasını özellikle vurgulamak istiyorum.

Bir diğer konu da: 2006 yılında çıkarılan uluslararası taşımacılık belgesi olan firmalar hem yurt dışında hem de yurt içinde taşıma yapabilmektedirler. Ama yurt dışından içeri girerken oradan almış oldukları mazotlar 1,5 lira iken içeride ticaret yapmak isteyen esnafımızın aldığı mazot 3 lira. Şimdi bu şartlar altında birbirleriyle rekabet yapma şansları yok. O yüzden bu konuda da gerekli düzenlemelerin ve içeride de ticaret yapan kamyon esnafına sahip çıkılması için bu düzenlemeleri ve kullandığı mazotta da bu konuda ÖTV, KDV’de indirimler yapılarak destek olunmasını istiyorum.

Bir diğer konu ise kamyoncu esnafımız ve şoför kardeşlerimiz gerçekten zor şartlarda ticaret yapıyorlar dedik, yük taşıyorlar dedik ama bunu yaparken inanın boğaz tokluğuna yapıyorlar, bazen de zararına bu işi yapıyorlar. O zaman ne oluyor biliyor musunuz arkadaşlar? Mazotun dışında yağ kullanmaya başlıyorlar. Aslında bunu kullandıkları zaman hem motora zarar veriyorlar hem de çevreye zarar veriyorlar. Bu açıdan bu yağları kullanmamaları için bu mazotlarda, kamyoncu esnafının kullandığı mazotlarda ÖTV ve KDV’de indirime gidilmesi gerektiğini bir kez daha vurgulamak istiyorum.

Bir diğer önemli konu da değerli arkadaşlarım, vergilendirme uygulamalarında motorlu taşıt vergileri. Şimdi, kamyoncu esnafımız, motorlu taşıt vergisinden dolayı borcu varsa fennî muayene için gittiği zaman TÜV’lere borcu karşısına çıkıyor ve bu borcu karşısına çıktığı zaman muayene yapılmıyor. Muayene yapılmadığı için o kamyoncu esnafımız, şoförümüz kalkıp da ticaret yapamıyor ya da yapmaya kalktığı zaman bir kontrolde arabası bağlanıyor.

Şimdi, biz diyoruz ki motorlu taşıt vergisi borcu olan bu kamyoncu esnafının mutlaka… “Yapılandırma” diyorlar işte vergilerin borçlanmasıyla ilgili ama biz onu geçici olarak değil, her ne şekilde olursa olsun motorlu taşıt vergisi borcu olan kamyoncu esnafı fennî muayenesini mutlaka yapabilmeli. Eğer yapamıyorsa üretemeyecek, üretemediği zaman da borcunu ödeyemeyecek, ödeyemediği için de evine bir parça ekmek götüremeyecek. O insanların evine aş götürebilmesi için, çoluğunu çocuğunu doyurabilmesi için mutlaka bu fennî muayenelerini yaptırması gerektiğini bir kez daha vurgulamak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, kamyoncu esnafının ve şoförünün gerçekten sorunları çok büyük. Bu sorunların çözülmesi için mutlaka ve mutlaka Parlamentonun, yani vekillerin, asillerin sorununa çare olması gerektiğini vurgulamak istiyorum. Hatta şunu da söyleyebilirim: Bana iletilen bilgilerde kamyoncu esnafının ve şoförlerimizin en az -vergi dilimi olarak- yirmi beş kalem vergi ödediklerini söylüyorlar. Ben soruyorum: Hangi iş kolu bunu yapabiliyor?

Biraz evvel değindiğim konuya tekrar girmek istiyorum. Fennî muayenesini borcu olduğu için yapamayan bir kamyoncu çalışamıyor. Peki soruyorum: Hangi iş kolunda vergi borcu olduğu için dükkân kapanıyor, işletme kapanıyor? Evet, soruyorum: Var mı bir iş kolu? Yok. O zaman kamyoncu esnafımızın da fennî muayene borcu, motorlu taşıtlar vergisi borcu olduğu için fennî muayenesi yapılamıyor diye bu düzenlemenin kalkması gerektiğini özellikle vurgulamak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, ben bu konuyu gündeme getirdikten sonra inanıyorum ki Parlamentomuz bu konudaki hassasiyetini ortaya koyacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Demirel, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

KEMAL DEMİREL (Devamla) – Ayrıca TÜV’lere gittikleri zaman, fennî muayeneye gittikleri zaman kasa genişliğinden sıkıntıları var. Ben diyorum ki bu kasa genişliği sıkıntılarının giderilmesi gerekiyor. 2011 yılına kadar müsaadesi var demişler. Eski kasası olan vatandaşlarımız bu eski kasalarını tamamen kaldırana kadar bu devam etsin çünkü bir eski kasayı yenilemek en az 2-3 milyara mal oluyor. Zaten borç içerisinde yürüyen esnaf kardeşimiz bunu yapamaz noktada.

Ben sözlerimi bağlamadan evvel, kamyoncularımızın hangi hâletiruhiye içerisinde olduğunu, kamyonların arkasında yazılan yazılarla dile getirmek istiyorum. Bakın, ne diyor: “Kaderimse çekerim”, “Batsın bu dünya”, “Bir sabah uykusuna, bir de senin gözlerine hasret kaldım.” diyor. O hasret kaldığı eşi, hasret kaldığı çocukları, hasret kaldığı evi, hasret kaldığı yuvası. Bu insanları, o seyahat ederken, o ticaret yaparken…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Demirel.

KEMAL DEMİREL (Devamla) – Sayın Başkanım, yarım dakika daha…

BAŞKAN – Lütfen Sayın Demirel…

Teşekkür ediyorum.

KEMAL DEMİREL (Devamla) – En son sözüm şu, bunu özellikle vurgulamak istiyorum: “Bas gaza, frene, debriyaja, kazandığını ver vergiye, stopaja.” Bu, bizim esnaf kardeşimize yakışmıyor. Parlamentonun da bu hassasiyeti göstermesini istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Demirel, teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Emin Nedim Öztürk, Eskişehir Milletvekili.

Buyurun Sayın Öztürk.

EMİN NEDİM ÖZTÜRK (Eskişehir) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin kamyoncu esnafının sorunlarıyla ilgili olarak vermiş olduğu araştırma önergesinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

2003 yılında yani 4925 sayılı Kanun yürürlüğe konuluncaya kadar kara yolu taşımacılık sektörü ülkemizde gelişmiş ülkelerin çok üzerinde bir pazar payına, yaklaşık yüzde 94’lük bir pazar payına sahip olarak ciddi bir düzenleme ve denetime tabi tutulmamış, bu alana ilişkin herhangi bir politika ve strateji maalesef oluşturulmadan faaliyet edilmiştir.

4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu yasalaşmadan önce, kara yolu taşımacılık faaliyetlerini düzenleyen bu alana münhasır özel bir kanun bulunmamaktaydı. Konuya ilişkin mevzuat düzenlemeleri, 3348 sayılı Ulaştırma Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un bazı maddelerine istinaden çıkarılan iki ayrı yönetmelik ile dar kapsamlı olarak yapılmaktaydı.

Yine 2004 tarihli mülga Karayolu Taşıma Yönetmeliği’nin yürürlüğe girdiği tarihte yürürlükten kaldırılan iki ayrı yönetmelik ile sadece kara yoluyla yapılan uluslararası yolcu ve eşya taşımacılığı ve şehirler arası yolcu taşımacılığı ve bu konulardaki acentelik ve komisyonculuk faaliyetleri düzenlenmiştir.

Yürürlükten kaldırılan bu yönetmeliklerle, trafiğe ticari olarak kayıt ve tescil edilerek ticari taşımacılıkta kullanılan toplam 321.456 adet yolcu taşımaya mahsus aracın yaklaşık yüzde 3,2’sine tekabül eden 10 bin adedi trafiğe ticari, resmî ve hususi olarak kayıt ve tescil edilerek eşya taşımacılığında kullanılan eşya taşımaya mahsus toplam 727.400 kamyon, bu çekici, özel amaçlı taşıt, römork gibi ve yarı römork aracından yaklaşık 93 bini düzenlemeye tabi tutulmuştu. Yani ticari yolcu ve eşya taşımaya mahsus 1 milyon 48 bin 856 adet taşıtın yetki belgesine kayıtlı olarak yaklaşık 103 bin 675’i yetki belgesiyle Ulaştırma Bakanlığının mevzuatına, kapsamına alınarak kayıt ve denetim altına alınabilmiştir. Türkiye’de yurt içi yolcu ve eşya taşımalarında yaklaşık yüzde 94’ü kara yolu, geriye kalan yüzde 6’sı diğer taşıma türleri olan demir yolu, deniz yolu ve hava yoluyla yapılmaktaydı.

Yukarıda belirttiğim taşıt sayıları ve ulaştırma türlerinin pazardaki pay oranları göz önüne alındığında demir yolu, deniz yolu ve hava yolu taşımacılığının tamamının düzenlemeye tabi tutulduğu varsayılsa bile toplam ulaştırma faaliyetlerinin sadece yaklaşık yüzde 15,9’u düzenlemeye tabi tutularak kayıt ve denetim altına alınabilmişti. Yaklaşık 8.500 kilometre kıyı şeridi uzunluğu, 10.940 kilometre demir yolu şebekesi, 40 adet sivil hava alanına sahip olan ülkemizin ulaşım hizmetlerinde neredeyse tek taşıma türü olarak kara yolu taşımacılığı kullanılmış ve bulunmaktaydı.

İktidarımızdan önceki durum diğer bir deyişle şu şekildeydi: Mesleğe giriş ve faaliyet süresince aranması gereken mali yeterlilik, mesleki yeterlilik, mesleki saygılılık ilkelerine uygun ön kriter bulunan herhangi bir mevzuat yoktu. Kara yolu taşımacılık faaliyetlerinin tümünü devletçe verilen izin, yetki, lisans belgesine bağlayan herhangi bir hukuki düzenleme bulunmamaktaydı. Yine taşımacılık faaliyetlerinde kullanılacak taşıt, araç, gereç, bina, tesis, terminal ve benzeri şeylerin niteliklerini, durumlarını belirten bir mevzuat bulunmamaktaydı. Yine kara yolu taşımacılık faaliyetlerinde bulunanlar bu işlerde istihdam edilenler ile bu hizmetlerden yararlananların hakları, yükümlülükleri ve sorumluluklarını belirleyen bir mevzuat bulunmamaktaydı. Bu hususlara uyulmaması hâlinde uygulanacak müeyyideleri belirleyen hükümlerin yer aldığı bir yasal ve hukuki düzenlemenin yapılması hükûmetimizin döneminde gerçekleşmiştir.

Yukarıda arz edilen içerikte ve kapsamda bir yasal, hukuki düzenlemenin bulunmayışı kara yolu taşımacılık faaliyetlerine kolay ve bilinçsiz girişlere imkân sağlamış ve bunun sonucunda âtıl kapasite oranı çok yüksek olan, hizmet kalite ve standardı ile verimi çok düşük bireysel ve küçük işletmelerin hâkim olduğu, risk alıp araç yatırımı yapmak suretiyle taşımayı bizzat gerçekleştiren, araç sahibi ferdî taşımacıların işlerini uzun süre devam ettirebilecek kadar gelir elde edemediği, kurumsallaşmamış bir taşımacılık sektörü oluşmuştu. Hiç şüphesiz bu sektörün bununla birlikte getirdiği sorunlar da mevcuttu. Tekniğe ve usule uygun araç muayene sisteminin bulunmayışı, araç filosunun yarısına yakınının ekonomik ve teknik ömrünü doldurmuş olması, herhangi bir mesleki bilgi ve beceri aranmaması, yeterli fiziki altyapıya sahip bir denetim sisteminin bulunmaması bütün bu olumsuz faktörlerin sebebiydi.

3348 sayılı Kanun’la kara yolu taşımacılık faaliyetleriyle ilgili olarak Hükûmetimiz görev, yetki ve sorumlulukların daha etkin ve verimli ve güçlü şekilde yerine getirilmesini teminen özel bir çerçeve kanun şeklinde Karayolu Taşıma Kanunu Tasarısı’nı hazırlamış ve Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk etmiştir. Söz konusu kanun tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisinde 10 Temmuz 2003 tarihinde oy birliğiyle kabul edilmiş ve 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu adıyla yasalaşmıştır. Bu Kanun içeriğinde mesleğe giriş ve faaliyet süresince aranması gereken mali yeterlilik, mesleki yeterlilik, mesleki saygınlık ilkelerine uygun ön şart ve kriterler bulunan, kara yolu taşımacılık faaliyetlerinin tümünü devletçe verilen izin, yetki ve lisans belgesine bağlayan, taşımacılık faaliyetlerinde kullanılacak taşıt, araç, gereç, bina, tesis ve terminal gibi benzeri şeylerin niteliklerini, durumlarını belirleyen, kara yolu taşımacılık faaliyetlerinde bulunan ve bu işlerde istihdam edilenler ile bu hizmetlerden yararlananların hakları, yükümlülükleri, sorumluluklarını belirleyen bütün müeyyideler ortaya konulmuştur.

4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu ve Karayolu Taşıma Yönetmeliği hükümleri gereğince düzenlenecek yetki belgeleri için asgari şartlar açık bir şekilde kanunda tarif edilmiştir. Bununla birlikte kara yolu taşımacılık sektöründe faaliyet gösteren firmaların sayıları, sermayeleri, istihdam ettikleri mesleki yeterlilik belgesine sahip yönetici, yetki belgesinde kayıtlı taşıt sayıları, taşıt cinsleri, taşıt kapasiteleri Ulaştırma Bakanlığınca oluşturulan U-Net Otomasyon Sistemi’yle takip edilmekte ve söz konusu veriler artık ilgili anlık olarak istatistiki bir rapor alınabilmektedir. Ayrıca, Karayolu Taşıma Yönetmeliği çerçevesinde faaliyette bulunacak motorlu taşıtlar kooperatifleriyle ilgili olarak Ulaştırma Bakanlığından L1 yetki belgesi alan kooperatiflerin, üyelerine ait taşıtları sözleşmeli olarak taşıt belgelerine ilave ettirmeleri mümkün olmakta, söz konusu taşıtların ilave işlemleri sırasında taşıt sahibinin kooperatif üyesi olduğunun belgelenmesi yeterli görülmektedir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde motorlu araçların tescili ve sürücü belgesi verme işlemleri uzun yıllar aynı organizasyon, süreç ve teknik altyapıya bağlı olarak yürütülmekte olduğundan, günümüz koşullarına biraz önce saydığım nedenlerden dolayı uyum sağlayamamaktaydı. Yürürlüğe girdikleri dönemin koşullarında ihtiyaçları karşılayan ve sağlıklı işleyen araç tescil ve sürücü belgesi verilmesine ilişkin yasal düzenlemeler, teknolojideki baş döndürücü ilerlemeler, bilişim sistemindeki gelişmeler, nüfus artışı, kentleşme, araç parkının büyümesi, kişi başına düşen araç sayısının artması, kullanılmış araç satış ve devirlerindeki çok büyük artışların olması gibi nedenlerle ihtiyaçları karşılayamaz duruma gelmişti. Bürokrasi ve kırtasiyeciliğin azaltılmasıyla maliyetlerin asgari düzeye indirilmesi, vatandaşların söz konusu kamu hizmetini en kısa sürede ve en az giderle karşılayabilmesi için günümüzde bilgi, iletişim ve bilgisayar teknolojisini en iyi seviyede kullanan yeni bir sistemin kurulması zorunlu hâle geldiğinden, biraz önce belirttiğim araç tescil ve sürücü belgesi işlem merkezinin kurulması öngörülmüştü.

Bugün Türkiye'de taşıt türüne göre yetki belgelerine kayıtlı çekici 105.201, otomobil 2.795, römork 5.954, kamyonet 399.239, motosiklet 1.861, kamyon 364.194, otobüs 27.741, yarı römork 120.556 olmak üzere toplam 1 milyon 28 bin taşıt vardır.

Kamyoncu esnafının sorunlarını çözmek için yaptığımız düzenlemeler sonucunda kırtasiyecilik azalmış ve kamyoncu esnafına yönelik verilen hizmetler hızlandırılmıştır. Yük taşımacılığının güvenli ve hızlı bir şekilde sürmesi sağlanmıştır.

Bu vesileyle bütün kamyoncu esnafımıza çalışmalarında başarılar diler, güvenli yolculuklar temenni eder, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen İzzettin Yılmaz, Hatay Milletvekili.

Buyurun Sayın Yılmaz. 

İZZETTİN YILMAZ (Hatay) – Sayın Başkan, çok kıymetli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun vermiş olduğu önergenin lehine söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, 24 Kasım Öğretmenler Günü münasebetiyle bizleri yetiştiren, geleceğimizi imar eden kıymetli öğretmenlerimizi saygıyla anıyor, günlerini kutluyorum.

Bildiğiniz üzere, nakliyat sektörü bütün diğer iş kollarını etkileyen, ticaretin göbeğinden bağlı olduğu çok önemli bir sektördür. Nakliyeci esnafının yaşadığı sıkıntılar öyle üstünkörü geçilebilecek sorunlar değildir. Bu bakımdan, şoför esnafımızı rahatlatacak önlemler almak hayati önem taşımaktadır.

Kıymetli milletvekilleri, 5384 sayılı Karayolu Taşıma Yönetmeliği hükümleri gereğince, 1/1/2008 tarihinden itibaren yirmi yaş üstü araçlara yurt dışı yasağı getirilmiştir. Sadece Hatay’da Orta Doğu ve Irak hattında çalışan yaklaşık 2.800, Türkiye genelinde ise 11.500 araç bulunmaktadır. Bu uygulamayla geçimlerini bu yolla sağlayan esnafımız mağdur olmuştur. Ayrıca, millî servetin atıl durumda bırakılması ve ziyan edilmesine sebep olduğu gibi ihracatımızın aksamalarına da neden olacağı göz önüne getirilememiştir.

Değerli arkadaşlar, bu kadar aracın bir anda nakliyat sektöründen çekilmesi ihracatçıyı ve nakliyeciyi darboğaza sürüklemiştir. Şimdi bu araç sahiplerine yurt içinde çalışın diyorsunuz ama bu araçların çalıştıkları ülke araçlarına böyle bir uygulama yapmıyorsunuz. Bakanlık Suriye’yi mi, Arabistan’ı mı yoksa Ürdün’ü mü düşünüyor? Bu ülkelerin elli yaşındaki araçları ülkemize giriyor, bizimle rekabet ediyor. Artık bırakalım kendi kendimize ambargo koymayı, çalışanımızın önünü kapatmayı. Bunların önünü açalım. Bu araç sahipleri kendi kendilerine istihdam sağlıyor, vergisini ödüyor, ailesini geçindiriyor, ihracatımızın gelişmesine yardımcı oluyor, üstelik ülkemize navlun geliriyle döviz kazandırıyor. İşsizliğin bu kadar yoğun olarak yaşandığı ülkemizde kendi kendini istihdam eden çalışanımızı işsizliğe sürüklemenin bir anlamı yoktur.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin en eski şehirlerinden biri olan Hatay, gerek jeopolitik konumuyla gerekse medeniyetlere ev sahipliği yapmasıyla Türkiye’nin ve dünyanın en önemli merkezlerinden biri sayılmaktadır. Hatay, nakliyat sektöründe nüfus oranına göre 1’inci, iller bazında ise İstanbul’dan sonra araç potansiyeli bakımından 2’nci sıradadır. Türkiye’de 1.500 civarında C-2 yetki belgesine sahip taşımacı firmanın 200’ü Hatay’da bulunmaktadır. Cilvegözü Sınır Kapısı’nın ilimizde bulunması ve Orta Doğu’ya açılan üçüncü büyük sınır kapısı olması özelliğiyle taşımacılık sektörünün gelişmesine büyük katkı sağlamıştır. Ancak, gelişen taşımacılık sektörüyle birlikte çözüm bekleyen sorunlar da zamanla daha da büyümüştür.

Değerli arkadaşlarım, kamyoncular gelir vergisi, motorlu taşıtlar vergisi, araç muayenesi, egzoz pulu, geçici vergi gibi birçok vergi çeşidiyle boğuşurken bir de üzerine K1, SRC gibi belgelerle uğraşmaktadır. Örneğin, 25 ton için verilen K1 belgesinin maliyeti 12 bin TL civarındadır. Tonaj ve yüksek maliyetleri karşılayamayan şoför esnafı ya sefere çıkamamakta ya da büyük cezalar ödemektedir. K1 belgesinde tonaj aşağıya mutlaka çekilmelidir, belge maliyeti de mutlaka ve mutlaka düşürülmelidir. K1 belgesinden üç kez ceza kesilen bir şoför esnafının, aracını satsa bile cezayı karşılayacak gücü bulunmamaktadır. Kamyon garajlarında her gün onlarca araç vergi borcundan dolayı bağlanmakta ve haczedilmektedir.

Burada şoför esnafının sorunlarını anlatmaya ne vaktimiz ne de nefesimiz yeter ama Hükûmet, şoförlerin sorunlarını çözmek yerine sıkıntılarını sürekli ötelemektedir. Şoför esnafına üvey evlat muamelesi yapılmaktadır.

4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu ve Yönetmeliği ulaştırma sektörü için şoför, minibüsçü, servisçi, nakliyeci esnafın yerine getiremeyeceği kadar ağır şartlar öngörmektedir. Taşımacılık yapabilmek için zorunlu olan yetki belgelerinin ücretleri çok yüksektir. Ayrıca, söz konusu Kanun’un ve Yönetmelik’in uygulanmasında pek çok problemle karşılaşılmaktadır. Söz konusu Yönetmelik’in sadeleştirilmesi, esnaf ve sanatkârları mağdur eden düzenlemelerin kaldırılması zorunludur.

Bu bağlamda, şehirlerarası yük ve yolcu taşımacılığı yapan taşımacı esnafımızın yeni taşıma mevzuatı hükümleri çerçevesinde faaliyette bulunabilmeleri için, K1 türü yetki belgesi almış ya da alacak kooperatiflere, üyeleriyle sözleşme yapma ve üyelerine ait kamyonlarını taşıt listesinde gösterme hakkı verilmelidir. K belgelerinin ücretlerinin yüksek olması esnafımızı zor durumda bırakmaktadır. K1 belgesinin en önemli sorunlarından bir tanesi de devredilememesidir. Bu tür belgeler arabanın satışıyla birlikte devredilebilmelidir. K1 türü yetki belgesi almak isteyen taşıyıcı kooperatiflerinden en az 75 ton istiap haddine sahip öz mal taşıt filosu istenmesi ve üyelerine ait araçları sözleşmeli olarak çalıştırma hakkının verilmemesi, bu kooperatifleri kara yolu taşımacılığında devre dışı bırakmış, komisyonculara ve organizatörlere mahkûm hâle getirmiştir. Taşıyıcı kooperatiflerde -gerçek kişilerde olduğu gibi- 25 ton istiap haddine sahip öz mal taşıt şartı aranmalı, üyelerine ait tüm taşıtları taşıt listesinde gösterme yetkisi verilmelidir.

Şoför esnafının sorunlarını ve sorunlara ilişkin çözüm yollarını sıralayacak olursak nakliyeci esnafına mutlaka indirimli akaryakıt verilmesi, şoför, minibüsçü ve servisçi esnafına bir defaya mahsus olmak üzere KDV ve ÖTV alınmadan araçlarını yenileme imkânı tanınması, esnafın yanında çalışanlarına sosyal güvenlik primlerinde indirim sağlanması, taksici esnafımızın en önemli sorunlarından bir tanesi olan can güvenliğinin… Son yıllarda taksici esnafımıza yönelik saldırı, gasp ve cinayetlerde çok ciddi bir artış görülmektedir. Özellikle gece nöbetlerinde taksici esnafımız büyük bir tehlike altında hizmetlerine devam etmektedirler. Bu sorunun çözümü, İngiltere’de olduğu gibi, kurşungeçirmez camlı, koruma kabinli taksilerin hizmete girmesiyle mümkün olabilecektir. Ancak, ne var ki söz konusu taksilerin üretim maliyetleri son derece yüksektir. Bu maliyetlere yüksek oranda ÖTV ve KDV eklendiğinde esnafımızın bu taksileri satın alma imkânı kalmamaktadır. Nitekim otomobil üreticileri yapmış oldukları araştırmalar neticesinde talebin yetersiz kalacağını görmüşler ve seri üretime geçmemişlerdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin en önemli sorunlarından biri olan, hepimizin yüreklerini dağlayan trafik kazalarıyla ilgili de birkaç söz etmek istiyorum. Ülkemizde herkesin şikâyet ettiği ama çözüm noktasında tarafların yetersiz kaldığı bu sorun, can kaybı ve ekonomik açıdan değerlendirildiğinde inanılmaz sonuçlar ortaya çıkarmaktadır ve artık bu yıkımın önüne geçmek için ciddi anlamda önlemler almak gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, trafikte eğitim faktörü sorunun çözümünde çok önemlidir. Hayatımızın önemli bir parçası olan trafiğin beşikten mezara kadar toplumun her kesimini ilgilendirdiği unutulmamalıdır. Bu amaçla, trafik eğitiminin okul öncesi eğitimle başlayarak sürekliliği sağlanmalıdır. Bu doğrultuda, özellikle görsel medyada trafik eğitim ve bilinçlendirilmesine ağırlık verilmelidir. Bu noktada, Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna büyük görev düşmektedir. İzleyicinin yoğun olduğu saatlerde trafik ile ilgili bilgilendirmelere yer verilmelidir. Zira, eğitimin sosyal sorumluluğu artıran en önemli unsur olduğu unutulmamalıdır. Lütfen, trafik eğitimini ciddiye alalım, artık kimsenin ocağına ateş düşmesin. Unutulmamalıdır ki ekranlarda trafik eğitimi verildiği müddetçe biz televizyonlarda kaza haberleri izlemeyeceğiz, yoksa millî sevinç günlerimiz olan bayramlarda milletçe kazaları izleyerek kahrolacağız. Geçen son iki bayramın kaza bilançosu Türkiye genelinde 300’ü aşkın ölü, 1.500 civarında yaralı olmuştur. Bu herkesi kahreden bir tablodur.

Değerli milletvekilleri, 2009 yılının kaza bilançosuna baktığımızda, 1 milyon 34 bin 435 trafik kazasında 4.300 ölü, 200.405 yaralı olarak istatistiklere yansımıştır. 2010 yılında ise bu sayının artarak devam ettiğini yüreğimiz kanayarak görmekteyiz. Meydana gelen kazaların en önemli nedeni “Bana bir şey olmaz.” mantığıyla emniyet kural ve ikazlarını dikkate almamaktır. Trafik kazalarını tek bir nedene bağlamak sorunun çözümüne bir katkı sağlamaz. Birçok nedene bağlı olarak gerçekleşen bu yıkım, kazaya karışanların değişkenliği açısından da oldukça önemlidir. Yani her sürücü bir yaya olduğu gibi, her yaya da bir sürücü adayıdır. Aslında bu, karşılıklı hoşgörünün gerçekleştirilmesi için çok önemli bir fırsattır. Yaya iken sürücülerden beklediğin saygıyı direksiyon başında yayalara göstermek sorunun çözümünde altın adım olacaktır.

Trafik kazaları dediğimiz bu millî belanın nedenleri ve çözümleriyle ilgili görüşlerimizi sunarken sorumluluğu her kesime yaydık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yılmaz, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

İZZETTİN YILMAZ (Devamla) – Yalnız bu sorumluluğun en büyüğü, iktidarı elinde tutan hükûmetlere düşmektedir. İnsanların yaşamlarını kurtaracak, sakat kalmalarını önleyecek pek çok önlem düşünülebilir. Ancak burada temel olan, siyasi irade ve kararlılıktır ve bunlar olmadan pek az bir şey yapılabilir. Artık harekete geçme zamanıdır. Nerede olurlarsa olsunlar yolları kullananlar daha iyi, daha güvenli bir yolculuğu hak etmektedirler.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç.

Buyurun Sayın Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Ben de öncelikle, tüm öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü tebrik ediyorum. Yarınlarımızın bekçisi çocuklarımızı emanet ettiğimiz öğretmenlerimiz, ülkemizin dört bir yanına bilimin ve medeniyetin ışığını yaymak için çalışarak kutsal ve şerefli bir mesleği icra etmektedirler.

AK PARTİ İktidarında, her alanda olduğu gibi eğitim alanında da önceki iktidarlarla kıyaslanamayacak kadar çok büyük hizmetler gerçekleştirilmiştir. Bütçede en fazla para eğitime ayrılmış, şu anda görev yapan 600 bin öğretmenin 250 bini son sekiz yıl içerisinde göreve başlamıştır. 2002 yılında 635 bin lira olan, yani 350 dolar olan -ek ders dâhil- en düşük öğretmen maaşı, bugün 1.809 liraya, yani 1.250 dolara çıkarılmıştır. Öğretmenlerimizin alım gücü 2002 yılına göre 4 kat daha artmıştır.

Bugün eğitimle ilgili ve öğretmenlerimizle ilgili olarak AK PARTİ’yi eleştirenler, iktidar oldukları 2002 yılında öğretmenlerimize aylık sadece ve sadece 350 doları layık görmüşlerdi. Bugün bu rakamı 1.250 dolara, 4 katına çıkaran AK PARTİ İktidarını eleştirirken öğretmenlerimizin geçmişi unuttuğunu mu zannediyorsunuz?

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Yeterli mi peki?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Biz diyoruz ki, öğretmenlerimiz için ne yapsak azdır.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Yapın o zaman.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Çünkü geleceğimiz onların ellerinde şekillenmektedir.

Bir kez daha 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutluyor, tüm öğretmenlerimize sağlık ve başarılarla dolu bir meslek hayatı diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisiyle ilgili olarak Eskişehir Milletvekilimiz Sayın Emin Nedim Öztürk gerekli açıklamaları yaptılar. Grup önerisi, bundan öncekilerde olduğu gibi Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmalarını aksatmaya yönelik bir öneridir. Muhalefet partilerimiz Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde bulunan yasaların çıkmaması, geciktirilmesi için grup önerisi verme yöntemini sıkça kullanmaktadırlar.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Çoğunluğu niye sağlayamıyorsunuz, çoğunluğu?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Oysa gündemimizde bekleyen yasa tasarısı ve teklifleri bu ülke ve milletimiz için önemli konuları içermektedir.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –  Çoğunluğu sağla, muhalefeti suçlama!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Bunların geciktirilmesine yönelik bir çaba içerisinde olmak muhalefete hiçbir şey kazandırmayacaktır.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – İftira atma, yakışmıyor!

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Ağlamayın! Ağlamayın!

BAŞKAN -  Sayın Ağyüz, lütfen…

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma programı oldukça yoğundur.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Çoğunluğu sağlayamıyorsunuz, çoğunluğu, 184’ü bulamıyorsunuz.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Önümüzdeki günlerde bütçe görüşmeleri başlayacak ve bütçenin hemen ardından 12 Eylül tarihinde gerçekleşen halk oylaması sonucunda Anayasa’mızda yapılan değişikliklerin uyum yasaları gündemimize gelecektir. Ayrıca, görüşmelerine başladığımız ancak muhalefetin engellemeleriyle yarım kalan ve toplumun geniş kesimlerini ilgilendiren önemli yasa tasarısı ve tekliflerinin görüşmelerinin yapılması da gerekmektedir.  

Bu nedenle, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemini aksatmaya yönelik olarak verilmiş olan Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde olduğumu belirtiyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tunç.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.03


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.20

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

3.- Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi

 

Sayı: 847                                                                                                         24/11/2010

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 24.11.2010 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantıda, siyasi parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                                                            Bekir Bozdağ

                                                                                                                 Yozgat

                                                                                             AK PARTİ Grup Başkan Vekili

Öneri:

Genel Kurulun; 24.11.2010 Çarşamba günü (bugün) saat 23:00'e kadar, 25 Kasım ile 1, 2, 8 ve 9 Aralık 2010 Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde 13:00 - 23:00 saatleri arasında, 30 Kasım ile 7 Aralık 2010 Salı günkü birleşimlerinde saat 15:00 - 23:00 saatleri arasında,

Genel Kurulun; 26 Kasım ile 3 ve 10 Aralık 2010 Cuma günlerinde de saat 14:00'te toplanarak gündemin kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işlerin görüşülmesi ve bu birleşimlerde de saat 23:00'e kadar çalışmalarını sürdürmesi,

Önerilmiştir.

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Abdurrahman Arıcı, Antalya Milletvekili.

Buyurun Sayın Arıcı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ABDURRAHMAN ARICI (Antalya) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; önümüzde yoğun bir çalışma temposu var, çıkaracağımız kanun tasarıları var. Bunlarla ilgili hem muhalefete hem de biz iktidar milletvekillerine büyük görev düşmektedir. Bu konuda destek veren tüm milletvekillerimize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Arıcı.

Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili.

Buyurun Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün özel bir gün. Her haftanın ilk gününde Genel Kurulun çalışma saatlerini belirliyorduk, bu hafta ikinci gün, ikinci Danışma Kurulu. Birincisi ittifakla alınmış bir öneriydi, hepimizin imzaladığı, çalışma saatlerini ve çalışma önceliklerini belirlediğimiz bir Danışma Kurulu kararımız vardı. Şimdi o karar bozuldu, bugün her grubun kendine ait önerisi, üç grubun önerisi geldi ve bu haftanın ve bundan sonraki haftaların çalışma saatlerini ve çalışma takvimini belirlemek üzere ayrı ayrı öneriler getirdik.

Tabii, niye böyle, buna ihtiyaç duyuldu? Zannediyorum dün akşam iktidar partisi grubunun yapmış olduğu toplantıda Sayın Başbakanın talimatıyla böyle bir karar oluşturuldu.

Değerli arkadaşlar, her defasında söylüyoruz yani komisyonlarıyla beraber bu Genel Kurulu birlikte çalıştıracağız. Demokrasi muhalefetsiz olmaz, Meclis muhalefetsiz olmaz. Çalışma şartlarını, çalışma programını, gündemini birlikte belirleyeceğiz; mümkün olabilirse uzlaşmayla belirlememiz lazım ama her hâlükârda birbirimize danışarak, birbirimizi yok saymadan, birlikte. Sizler iktidar partisi grubu olarak kanunların önceliklerini belirleme hakkına sahipsiniz, Türkiye’yi siz yönetiyorsunuz, Türk milleti adına siz yönetiyorsunuz; kendi programınız doğrultusunda, halka verdiğiniz sözler doğrultusunda çıkarılması gereken kanunların öncelik sırasını belirlemek yetkisi size aittir, sizin takdirinizdir, buna biz saygı duyuyoruz, buna itirazımız yok. Ama çalışma saatlerinin belirlenmesi birlikte olacağı için, birlikte çalışacağı için bizim de onayımızın alınması gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, oturuyoruz karar veriyoruz. Diyoruz ki: “Şu saatler arasında çalışalım.” Sonra bir gerekçe geliştiriyorsunuz. Gerekçenizi bizimle de paylaşmadan -belki sizin o gerekçenize biz de katılırız- sonuç itibarıyla çalışma saatlerini ve gün sayısını değiştiriyorsunuz. Bunun doğru bir üslup olmadığını, hatta kârlı bir üslup olmadığını da ifade ediyorum. Bu doğru değil.

Değerli arkadaşlar, bakınız, çok basit bir hesap yapalım. Şimdi bugün -henüz daha bir saat- grup önerileri konuşacağız işte, başladık. Veya en az yarım saat. Dolayısıyla saat altı olacak. Yani üç saattir bu konuyu, grup önerilerini tartışıyoruz. Bu karardan sonra oluşan bir süreç, bir yeni durum. Şimdi getirdiğiniz öneriyle diyorsunuz ki: “Haftanın dört günü çalışalım, üç günü günde 10 saat çalışalım.” Değerli milletvekilleri, sizin için alınan bir karar var, yani günde 10 saat çalışacaksınız haftanın üç günü. Diğer bir günü de 8 saat çalışacaksınız. Bunun toplamı 38 saat yapıyor. Çok basit bir hesap olarak söylüyorum: İşte bugün olduğu gibi -yarın, muhtemel, diğer grubunuz da katılacak- her gün burada bu grup önerilerini görüşeceğiz, en az 3 saat. Gece 23.00’e kadar da çalışılacağı için 1 saat de ara verilecek, 4 saat. Eğer dört  günde 4 saat üzerinden 16 saati çıkartırsanız, getirdiğiniz öneriyle kendi gerekçeniz doğrultusunda tanzim ettiğiniz yeni çalışma mesaisiyle bir haftada 22 saat çalışacaksınız. Ama bu gergin ortamda da çalışılacak; karar yeter sayısı, toplantı yeter sayısı, tartışma, toplantı yeter sayısını toplayıp toplayamamak, cuma günü insanları burada bulundurup bulunduramamak, tüm bunlar sizin sorumluluğunuzda ama bir başka hesap daha var, birlikte uzlaştığımız, kararlaştırdığımız bir durum daha var; dün kararlaştırdık, birlikte imzaladık. Nedir? İşte, haftanın iki günü 14.00’te başlıyor artık, 13.00’e çekebiliriz bunu; çok mahzuru yok, 13.00’e çekebiliriz. 13.00’le 20.00 arası 14 saat yani günde 7’şer saatten 14 saat, iki günde. Salı günü de 15.00’le 21.00 arası -yine bu da kararlaştırdığımız, alıştığımız bir saat- 6 saat de o, toplam 20 saat.

Haftada üç gün çalışarak ve makul saatlerde çalışarak, gece mesaisi de yapmadan yani bir angaryaya da bu milleti koşmadan, anlamlı, birlikte uzlaşarak, birlikte çalışarak bir program yapmış olsak haftada yirmi saat çalışacağız. Sizin getirdiğiniz bir anlamda dayatma. Gerekçeniz de doğru değil. Şimdi onu da söyleyeceğim. Bir anlamdaki bu dayatmayla yirmi iki saat çalışacaksınız. Değer mi değerli arkadaşlar? Yani niye bu düzeni ikide bir bozuyorsunuz da bu gerginliğe, bu tartışmaya sebep oluyorsunuz? İki saat… İki saat uyumlu çalışalım, beraber, ittifakla çalışalım. Önergesi var bunun, maddelerde konuşması var. Yani muhalefeti veya milletvekillerini veya Genel Kurulu böyle metazori gece çalışmasına zorlayarak bir şey elde edemezsiniz yani bu doğru değil, doğru hesap değil, faydalı değil, uygun değil. Dönemin sonuna geliyoruz ama nedense bu meseleyi bir türlü çözemedik burada değerli arkadaşlar, kusura bakmayınız. Bu doğru değil ya! Yani bu millete bir angarya mahiyetinde “Gece çalışacaksınız, günde on saat çalışacaksınız…” Yapmayın arkadaşlar, bir sonuç alamazsınız. Bakın, yani sizi milletime şikâyet ediyorum, halkıma şikâyet ediyorum.

Bakın, Türk Ticaret Kanunu yaklaşık iki yıldır burada bekliyor.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Onu siz engelliyorsunuz.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Bakın, değerli arkadaşlar, Meclis Başkanına -şahitler var burada, grup başkan vekili arkadaşlarımız var- 2 defa arz ettim. Bu konunun başlangıcında -çok ısrar edilmeyen- bir uzlaşmazlık doğdu dili üzerinde ve madde sıralaması üzerinde. Aşılmaz bir uzlaşmazlık değildi ama iktidar partisi ısrar etmedi, çekti kanunu. Şimdi ben teklif ediyorum. İş hayatı bu kanunları bekliyor. Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu ve bunların uygulamalarıyla ilgili iki kanun. İş hayatı bunları istiyor, TÜSİAD istiyor, MÜSİAD istiyor, yani ekonomik hayat istiyor. Sizin sorumlu olduğunuz alan istiyor.

Meclis Başkanına ben söyledim: “Sayın Meclis Başkanı, çağır bu grupları, bu konuda Komisyon Başkanı gayret gösterdi, bir uzlaşma temin edilemedi ama siz çağırın, toplumun talebi, sektörün talebi olarak bu kanunları çıkartalım.” Yani, şu dönemin bir eseri olsun değerli arkadaşlar. Türk Ticaret Kanunu, Türk Borçlar Kanunu mutlak çıkartılması gereken iki temel kanun. Bundan dolayı iş hayatında kaybımız çok fazla. Bu kaybın ülkeyi yöneten iktidar olarak sorumlusu sizsiniz, hesap sizden sorulacak. Gelin bunları çıkartalım. Ben teklif ediyorum, bayramdan önce söyledim, Danışma Kurulunda söyledim, bir daha söyledim. Meclis Başkanıyla bir özel ziyarete gittiğimizde Sayın Elitaş da vardı, Sayın Kemal Anadol da vardı, birlikte tekrar söyledik, dedik ki: “Gelin bunları çıkartalım. Uzlaşmaz bir noktada değiliz, uzlaşırız bu konuda.” Ama şimdi duyuyoruz ki, Türk Ticaret Kanunu ve Borçlar Kanunu 2011 seçimlerinden sonra çıkartılacak. Niye değerli arkadaşlar? Burası demokrasiyle mi yönetiliyor krallıkla mı yönetiliyor? Niye? Siz toplumun ihtiyaçlarına dayalı olarak bir gündem belirlemek mecburiyetinde değil misiniz? Toplum sizden istiyor bunu, sektör istiyor, ekonomi istiyor ve muhalefet diyor ki: “Gelin bunları çıkartalım.” Samimi söylüyorum, başlangıçtaki uzlaşmazlığı aşmak noktasında bir ısrar göstermediniz. Ama şimdi geliyorsunuz… Neyi görüşeceğimiz de belli değil. Yani hangi kanunları görüşmek üzere Meclisi gece mesaisine zorladığınızın gerekçesinde hangi kanunları görüşeceğiniz de belli değil.

Yani bu yenilenebilir enerjiyle ilgili kanunu niye öteliyorsunuz? Bu tebligatla ilgili kanun değişikliğini niye öteliyorsunuz? Hangi kanunları görüşeceksiniz burada? Muhalefet olarak teklif ediyoruz: Yahu, gelin şu Anayasa değişikliği konusunda topluma verdiğiniz sözlerin gereği komisyonu kurup çalışalım, Anayasa’yla ilgili hazırlık yapalım, çalışalım, eyvallah. Milliyetçi Hareket Partisi olarak asla çalışmaktan kaçmıyoruz ama bu çalışmayı birlikte yapacağız değerli arkadaşlar, birlikte. Birbirimizi yok sayarak, birbirimize rağmen, vardığımız, oluşturduğumuz mutabakatı çiğneyerek… Yani kelime bulamıyorum. Yani bu birbirimizin hukukuna saygısızlık, birbirimizin varlığına saygısızlık niye? Bundan hiç kimse bir şey ütmez, hiç kimsenin faydası olmaz. Ama her şeyden önce şunu unutmayın: Bu ülkeyi siz yönetiyorsunuz, topluma karşı siz sorumlusunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Affedersiniz…

BAŞKAN – Sayın Şandır, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bunu üç yıldır burada söylüyoruz değerli arkadaşlar. Bu Genel Kurulun çalışmasını birlikte tanzim edeceğiz. Birlikte çalışıyoruz. Benim çalışma saatlerimle ilgili bana bir dayatmada bulunma hakkınız yok. Beraber kararlaştıracağız bunu. Beraber kararlaştırdığımız mesaiyi değiştirirken birlikte düşüneceğiz, gerekçenizi anlatacaksınız. Şimdi iktidar partisinin grup önerisi lehinde konuşan arkadaşımız çok veciz üç kelimelik, üç cümlelik bir gerekçe sundu.

Değerli milletvekilleri, angarya yasak. Angarya Anayasa’ya göre de yasak, evrensel hukuka göre de yasak. Birilerinin “Ben istedim oldu.”, “Ben söyledim olacak.” diye dayatmasına insan onuru gereği itiraz etmemiz gerekiyor. Bence doğru yapmıyorsunuz. Dediğim gibi, yaptığım hesabı tekrar yapın. Bu dayatmayla dört günde yirmi iki saat çalışacağız, kararlaştırdığımız düzenle çalışırsak yirmi saat çalışacağız üç gün ve uzlaşmayla çalışacağız, bir gerginlik de yaşamayacağız.

Bunu tekrar düşünmenize sunuyor, saygılar sunuyorum arkadaşlar. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN –Teşekkür ediyorum Sayın Şandır.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi lehinde söz isteyen Bekir Bozdağ, Yozgat Milletvekili.

Buyurun Sayın Bozdağ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, öneri okunduğunda ilk müracaat eden bendim.

BAŞKAN – Sayın Sakık, bir saniye… Sayın Bozdağ’a söz verdim ama. Sözünü bitirsin ondan sonra.

SIRRI SAKIK (Muş) – Bir dakika….

BAŞKAN – Hayır, lütfen... Söz verdim.

SIRRI SAKIK (Muş) – Özür dileyerek bir şey söylüyorum. Adil davranmanız lazım.

BAŞKAN – Kürsüde Sayın Sakık

SIRRI SAKIK (Muş) – Efendim, biraz adil davranın. Sayın Şandır’ı ben uyardım, “Söz ister misin?” dedim. Benden önce Şandır’a verdiniz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Daha önce kararlaştırmıştık.

SIRRI SAKIK (Muş) – Efendim, ama ilk müracaat eden benim. Bizi niye yok sayıyorsunuz Sayın Başkan?

BAŞKAN – Hayır, Sayın Sakık, bir defa, sizi yok sayan yok; bir. İkincisi... İkincisi...

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, ilk müracaat eden benim.

BAŞKAN – Bir saniye dinler misiniz Sayın Sakık.

SIRRI SAKIK (Muş) – Arkadaşlarımız okur okumaz ilk müracaat eden benim.

BAŞKAN – İkincisi, konu tamamen Başkanlık Divanının haricinde grup başkan vekilleri ve bürokratlar arasında olan bir hadise.

SIRRI SAKIK (Muş) – Burada bir anlaşma yok.

BAŞKAN – Meclis Başkan Vekilinin, Kâtip Üyelerin bu konuyla hiçbir ilgisi ve alakası yok. Lütfen, her olayda “Adil davranır mısınız” demeye sizin hakkınız yok. Bizim dışımızdaki bir olayla ilgili.

SIRRI SAKIK (Muş) – Efendim, ilk müracaat eden benim, ilk söz talep eden benim. Hatta Sayın Şandır’ı da uyaran benim. Ama buna rağmen bizi yok sayıyorsunuz.

BAŞKAN – Ama kendi aranızdaki mevzu, bizim değil ki.

SIRRI SAKIK (Muş) – Size gücümüz yetmiyorsa ne yapabiliriz ya!

BAŞKAN – Sayın Sakık, lütfen sözlerinizi geri alın. Çünkü...

SIRRI SAKIK (Muş) – Tamam da o zaman ne yapalım yani? Sitemimizi de böyle söylemeyelim mi yani? Grubumuzu yok sayıyorsunuz.

BAŞKAN – Çünkü, burada ben olayı dinledim. Kendi aranızdaki, dört grup başkan vekilinin arasındaki anlaşmayı Başkanlık Divanının bir olayıymış gibi yansıtmak hakkınız değil.

Buyurun Sayın Bozdağ...

SIRRI SAKIK (Muş) – Sizin de adil olmak hakkınız.

BAŞKAN – Ben adilim.

SIRRI SAKIK (Muş) – Adil değilsiniz!

BAŞKAN – Önce siz adil olmayı bir öğrenin.

SIRRI SAKIK (Muş) – Yani sürekli grubu yok sayan bir anlayış var.

BAŞKAN – Buyurun.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ grup önerisinin lehinde söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün görüşeceğimiz bu üçüncü grup önerisi. Dün Parlamentonun  bu haftaki çalışma saatlerini belirledik. Muhalefet partilerimizle de görüştük. Onlar Danışma Kuruluna imza vermediler ama çalışma saatlerine muvafakat gösterdiler ve grup önerimizi o çerçevede getirdik. Bugün yeniden grup önerisi verme gerekçemiz şudur: Bugün iki tane partimiz, grubumuz grup önerisi getirdi. Yarın da getirecek siyasi partilerimiz var. Öyle olunca iki tane grup önerisini dün akşam saat 19.00 sularına kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi tartıştı, konuştu ama tabii muhalefetin şeyi yok, biz de yeter sayıyı bulamadığımız için Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışamadı. Ben şöyle geçmişe dönük bakmıyorum. Sadece 1 Ekim 2010’dan bu yana yaptığımız müzakerelere baktığımız zaman, anlaştığımız uluslararası sözleşmeler haricinde Mecliste fazlaca bir mesafe alamadık. Grup önerileri çoğaldığı zaman, konuşmalar yapıldığı zaman bir sorunu konuşuyorsunuz ama çözüm bekleyen sorunlara çözüm getiren kanun tasarı ve tekliflerini görüşemiyoruz. Baktığımızda bir tane kanun görüşmüş oluyoruz, neticelendirdiğimiz bir tane var. Sayıştay Kanunu’na başladık, bir netice alamadık ve kanunların hepsi kısım kısım kaldı. O zaman biz ne yapıyoruz? Biz diyoruz ki, bu saatleri hem grup önerisi olduğu zaman onları görüşecek kadar genişletelim hem de kanun tasarı ve tekliflerini görüşmek için de makul bir zaman ayarlayalım, ikisini beraber yapalım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Daha kanun görüşemedik ki. Dört saat…

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Biz bu noktada baktığımız zaman rakamlara, bugüne kadar, Cumhuriyet Halk Partisi 48 tane grup önerisi getirmiş bu yasama döneminde, Milliyetçi Hareket Partisi 56 tane grup önerisi getirmiş, Barış ve Demokrasi Partisi 28 tane grup önerisi getirmiş, AK PARTİ 35 tane grup önerisi getirmiş. Yani grup önerileri noktasında da rakamlar burada, diğer konularda da burada. Ama biz istiyoruz ki Parlamento hem denetim görevini layıkı veçhile yapsın hem bu arada da gündemindeki konuları görüşsün. Şimdiye kadarki görüşmelere baktığınız zaman, bir anlaşma olduğunda Parlamento gayet güzel çalışıyor. Bizim gönlümüzde, gruplar arası anlaşma yaparak, belli bir mutabakat içerisinde işi götürmek, belli bir mutabakat içerisinde yasaları yasalaştırmak var. Elbette herkes eleştirilerini yapacak, elbette herkes söyleyeceklerini söyleyecek. Burası zaten onun için var. Ama engellemeler olduğu zaman, obstrüksiyonlar olduğu zaman Parlamento ne yapıyor? Çalışmasını yapamıyor. O zaman bizim de gündemde çözüm bekleyen sorunları çözüme kavuşturmak için ne yapmamız gerekiyor? Çalışma saatleriyle zaman zaman oynamamız gerekiyor. Bu bir zaruretten kaynaklanmıştır. Eğer siyasi partilerimizin değerli grup yöneticileriyle bir mutabakatımız olursa…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Oldu ya, dün oldu!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – …o mutabakat çerçevesinde bu çalışma saatlerinin ona göre de ayarlaması yapılabilir. Bu bir.

İkincisi: Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ve bunların tatbikatlarına ilişkin üç adet kanun olmak üzere toplam altı tane kanun var, gündemde bekliyor. Ticaret Kanunu’na başladık, iki bölüm görüşüldü, duruyor; Borçlar Kanunu’na başladık, duruyor ve bunların görüşmeleri Parlamentonun huzurunda yapıldı, iki kanunun da. O süreçte bütün siyasi partilerimizin gruplarıyla görüşmelerimiz oldu. Ticaret Kanunu’nun siyasal bir rengi yok. AK PARTİ olarak Borçlar Kanunu’nda, Ticaret Kanunu’nda, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda bizim “Olmazsa olmaz” dediğimiz hiçbir şey yok, bizim “Değiştirtmeyiz, noktasına, virgülüne dokundurtmayız.” dediğimiz hiçbir şey yok. Burada siyasi bir tartışma da yok, tamamen teknik konular, tamamen teknik sorunlara çözüm bulan ve teknik bir alanı düzenleyen konular, işin ideolojik rengi de yok, siyasal rengi de yok. Onun üzerine değişik komisyonlar kurduk -burada komisyon başkanımız var, komisyonlardan üye arkadaşlarımız var- Cumhuriyet Halk Partisinden, BDP’den, Milliyetçi Hareket Partisinden ve AK PARTİ’den milletvekillerimiz katıldı, biz dedik ki: “Anlaşsınlar, ne diyorlarsa biz ona varız.”

Bir defa anlaşıldı ama yürümedi; ikinci defa yine kuruldu, yine yürümedi; üçüncü defa yine kuruldu, yine yürümedi. Üçünde de “Komisyon ne diyorsa biz ona varız.” dedik, hiç itirazımız olmadı. Burada bu kanunların görüşülmesini engelleyen -tutanaklar burada şahittir- Milliyetçi Hareket Partisidir. Hiç burada “Biz engellemiyoruz, getirin konuşalım.” demeye gerek yok, tutanaklar şahit.

Buradan ben de şunu söylüyorum: Borçlar Kanunu, Ticaret Kanunu, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ve bunların tatbikat kanunlarına ilişkin bir uzlaşma olduğu zaman biz bu kanunları çıkarmak için bugün de varız. Ben de buradan çağrı yapıyorum -tekrar tekrar diyorum bütün partilerimize- diyorum ki: Gelin, bu kanunda ne itirazınız varsa değerlendirilsin, bir komisyon kuralım, yine eski usulde olduğu gibi anlaşılsın, biz bu kanunları süratle yasalaştıralım.

Geçen dönemde Ceza Kanunu ve ceza adalet sistemine ilişkin temel yasaları böyle değiştirdik ama bu dönemde bunu yapamadık. CHP’liler bu noktada itirazlarını, eleştirilerini söylediler ama engelleyici bir tutum içine girmediler, BDP de girmedi, haklarını teslim etmem lazım ama Milliyetçi Hareket Partili sözcülerin bu divanda söyledikleri hep kayıt altındadır.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – İftira atıyorsun iftira! Bırak iftirayı!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Buradan bir kez daha söylüyorum: Eğer Sayın Şandır, anlaşma varsa, Milliyetçi Hareket Partisi, diğer siyasi parti gruplarımız diyorlarsa ki “Bu kanunları, anlaşalım, çıkaralım.” biz gündemdeki bütün kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesini bırakıp bunları görüşüp yasalaştırmaya varız.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Hangi sözüne güveneceğiz?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Tamam, varız!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Onun için, hiç, başka yerde başka konuşup kürsüde başka konuşmaya gerek yok. Varsanız, buradan ben de diyorum: Meclis Başkanlık Divanıyla da tekrar konuşalım -Başkanımızla da- kursun komisyonu, biz hemen öne alalım, bu yasaları görüşelim, hiç itirazımız yok. Ama maalesef bu yasayı…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Kanun çıkarmaya sayınız mı yetmiyor, niye böyle söylüyorsun? Ne işiniz var dışarıda, oturun burada çalışın.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bakın, bu yasaları engelleyen…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Bu yasaları engelleyen sizsiniz.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bütün Türkiye bilsin: Bu yasalar çıkmadıysa Milliyetçi Hareket Partisinin tavrı nedeniyle çıkmamıştır. Çok net.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Milliyetçi Hareket Partisi kadar taş düşsün başına!

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Hâlâ âcizlik konuşmaları yapıyorsunuz, daha ne kadar milletvekili istiyorsunuz?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Ben bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Yeni çalışma takvimimizin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bozdağ.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Şandır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Hatip “Milliyetçi Hareket Partisi” diyerek grubumu ilzam edici, doğru olmayan sözler söyledi.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Hayır, ne doğru olmayan? Bunların hepsi doğru, tanıkları var.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Ya, bir sefer de doğru bir şey söyleyin!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bir saniye…

Ne söyleyerek doğru olmayan sözler söyledi Sayın Şandır, ne söyledi de…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – “Engelleyen Milliyetçi Hareket Partisi” dedi. Bu dediği doğru değil, cevabını vermek istiyorum.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ya, tutanaklar burada. Sayın Faruk Bal ayet okudu, hadis okudu, dünya kadar söyledikleri var.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Şandır İç Tüzük’ün 69’uncu maddesi gereğince. (MHP sıralarından alkışlar)

İki dakika Sayın Şandır.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkçe konuşuyoruz. Bakın arkadaşlar, 5 tane grup başkan vekiliniz var. Ben sizin grup başkan vekillerinizin olduğu resmî toplantıda, Danışma Kurulu toplantısında Başkanın önünde, bu kanunların çıkması gerektiğini, bu kanunlarla ilgili bir uzlaşma temin edilmesi gerektiğini, bu konuda Komisyon Başkanının teşebbüslerinin netice almaması üzerine bunun Meclis Başkanı tarafından yapılması gerektiğini, sizin söylediğiniz o 10 Ekim tarihinden çok önce ifade ettim; 2 defa ifade ettim, bayramdan sonra bir daha ifade ettim ve Sayın Bekir Bozdağ kendi grup başkan vekili…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, daha önce kaç komisyon kurduk söyler misin? Kaç komisyon kurduk sizin de bilginizle, onayınızla, söyler misiniz?

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Efendim, müsaade edin, konuştunuz burada.

“Bu kanunları Milliyetçi Hareket Partisi engellemiştir.” Bu söz çok haksız bir söz, propaganda yapıyorsun…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Getireceğim tutanakları.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Yani sorumlu olan sizsiniz, Milliyetçi Hareket Partisini de ikna etme, uzlaşmaya ikna etmek sorumluluğu da sizin.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – 1.535 maddelik bir kanundan bahsediyoruz.

 MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sayın Bozdağ, bu ülkeyi siz yönetiyorsunuz, bu ülkenin ekonomisi sizden soruluyor.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ama itham etmeyin.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bu kanunlar gerekliyse, bu kanunların çıkması noktasında Milliyetçi Hareket Partisinin ifade ettiği hassasiyetlerin cevabını vermek sizin sorumluluğunuzda. Biz diyoruz ki, biz o günkü itirazımızı… Üç defa komisyon toplanmadı, o doğru değil.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Üç defa üç, Adalet Komisyonu Başkanımız burada.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bir defa toplandık.

Yani bu işlerin içerisinde biz de varız, ne milleti kandıralım ne bu sayın milletvekillerini kandıralım ama oraya çizgiyi çekelim. Diyoruz ki şimdi, bunu önce ben söylüyorum, bunu Sayın Genel Başkanımız söylüyor; bu kanun çıkmalıdır, bu kanunlar çıkmalıdır. Meclis Başkanına bunu ben bir ay önce söyledim, bugüne kadar bir teşebbüste bulunmamış olmasının sorumluluğu bizim üzerimizde mi? Hangi gayretiniz var, bu konuda Milliyetçi Hareket Partisinin endişelerini ifade edecek veya tatmin edecek hangi öneriniz var?

Değerli arkadaşlar, bakın size bir şey söyleyeyim, yani bazı konuları siyaset malzemesi, seçim malzemesi yapmamak lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Herkes biliyor Sayın Şandır, onu sen de biliyorsun, herkes de biliyor.

BAŞKAN -  Sayın Şandır, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Yani, 2011 seçimlerinin sonuna erteleyerek birtakım vaatlerle, umutlarla bu milleti yanıltmanın hakkı yok, bunun nezaketi yok. Biz diyoruz ki bu kanunlar çıkmalı, ekonominin ihtiyacı var, sektörlerin ihtiyacı var. Bu kanunların çıkması için aramızda işte bazı anlaşmazlık noktaları var. Bu anlaşmazlıkları aşabilmek sorumluluğu size ait. Milliyetçi Hareket Partisi olarak irade ifade ediyoruz burada. Burada söylüyorum, kalkıp da Milliyetçi Hareket Partisini suçlayarak uzlaşma temin edemezsiniz. Ben söylüyorum ve bunu ilk defa söylüyorum, bir ay önce iki defa söyledim, davet yaptım, teklif yaptım, gelin bir uzlaşma temin edilsin, bu kanunlar çıkarılsın diye, ama sizin kendi aranızda bile bir ağız birliği yok. Benim konuştuğum Grup Başkan Vekili arkadaşınızla konuşmadınız mı siz?

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Konuştum, biliyorum.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Şimdi kalkıp burada Milliyetçi Hareket Partisini suçlamaya kalkmak, uzlaşmayı dinamitlemek demektir. Siz bu kanunların çıkmasını istemiyorsunuz. Bu kanunların çıkmasıyla ilgili 2011 seçimlerinde bunu bir propaganda malzemesi yapmaya çalışıyorsunuz. İşin özü budur.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Baş örtüsü meselesi gibi onu da 2011’e bıraktılar.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sizi ekonomi dünyası da izliyor, milletimiz de izliyor. Bu noktada Milliyetçi Hareket Partisini suçlamaya hakkınız yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şandır.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Ben teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi aleyhinde söz isteyen Mustafa Özyürek, İstanbul Milletvekili.

Buyurun.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, bir şey söyleyeceğim müsaade ederseniz.

BAŞKAN – Lütfen Sayın Bozdağ, karşılıklı götüremeyiz bunu.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Hayır, yerimden bir şey söyleyeceğim, müsaade edin.

BAŞKAN – Sayın Özyürek’in konuşması bittikten sonra vereceğim Sayın Bozdağ, lütfen oturun.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi (Devam)

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisinin grup önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, geçen haftayı izleyen insanlar, halkımız, burada kimin çoğunluğu sağladığını, kimin çalışmaları engellediğini bir güzel görmüştür. Burada, hacda olan insanların yerine sahte oy pusulalarıyla oy kullanılarak çoğunluk sağlanmaya çalışıldı. Anayasa’yı değiştirecek kadar çoğunluğa sahip olan iktidar partisi burada yeterli milletvekilini bulunduramıyor, ondan sora, gece yarılarına kadar bu Meclisi çalıştırmak üzere grup önerisi getiriyor, faturayı muhalefete çıkarıyor, bu doğru değil arkadaşlarım. Geçen bütün haftayı heba ettiniz. Sıradan uluslararası anlaşmalarda bile sahte oy pusulalarıyla çoğunluk sağlamaya çalıştınız.

Ben Plan ve Bütçe Komisyonu üyesiyim, orada 20 tane üyeniz var, 14 milletvekilini hazır bulunduramıyorsunuz. Bütçesini anlatmak, müzakerelere katılmak üzere gelen bakanlar saatlerce orada bekliyorlar, sonra da bunun suçunu muhalefete yüklüyorsunuz, bu kabul edilebilir bir anlayış değildir değerli arkadaşlarım.

Kısa bir süre önce, 14.00’te başlayıp 20.00’de çalışmaların bitirilmesi üzerinde bir mutabakat olmadı mı gruplar arasında? Oldu ama dün Sayın Başbakan topladı grup başkan vekillerini, verdi talimatını, şimdi Bekir Bey gayet şirin bir şekilde konuyu takdim ederek hepimizi kandırmaya çalışıyor.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Emir demiri keser.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Belli, “Emir demiri keser.” diyor Sayın Anadol, gerçekten de öyledir. Emir verilmiştir, eski mutabakat ortadan kalkmıştır. Şimdi, AKP, dayatma suretiyle bir çalışma günü, bir çalışma saati belirliyor. Muhalefet olarak bizim bunu kabul etmemiz mümkün değildir ve bir uzlaşma sağlamadan da bu Meclisi çalıştıramıyorsunuz değerli arkadaşlarım. Görmedik mi? Ne olacak şimdi? Bir süre sonra gene yoklama istediğimizde burada yeterli çoğunluğu bulunduramayacaksınız ve istediğiniz sonuca ulaşamayacaksınız. Öyle anlaşılıyor ki AKP’li milletvekili arkadaşlarımız seçim telaşına düşmüşlerdir, o nedenle de, artık, Meclis çalışmaları onlar için ikinci plana düşmüştür.

Şimdi, bu Türk Ticaret Kanunu’yla ilgili olarak -bize, diğer muhalefet partilerine gelen- TOBB gibi, TÜSİAD gibi, MÜSİAD gibi sivil toplum örgütlerine iktidar hep dedi ki: “Biz bu kanunun çıkarılmasından yanayız, bunu istiyoruz fakat muhalefet bunu engelliyor.” Biz de her defasında dedik ki: “Biz de bu kanunun çıkmasını istiyoruz, herhangi bir engellememiz de söz konusu değildir ama siz gidin, iktidar partisine anlatın ki o kavgalı, dövüşlü tartışmalar sonunda Anayasa değişikliği yapan bir çoğunluk niçin kanun çıkaramıyor, bunu sorgulamak lazım.” Şimdi, burada, bir muhalefet partisine suçu atarak, 330’dan fazla milletvekili olan bir grup, kanun çıkarma sorumluluğundan kaçabilir mi? Belli oldu ki Türk Ticaret Kanunu’nu AKP bu dönemde çıkarmak istemiyor. Borçlar Kanunu’nu AKP bu dönemde çıkarmak istemiyor. Sayın Başbakan, pek çok konuda olduğu gibi her şeyi seçim sonrasına erteliyor. Özellikle belli çevrelerin yakından ilgilendiği, belli çevrelere bazı çözümler getirecek olan bütün tasarılar, teklifler erteleniyor.

Değerli arkadaşlarım, zaten bir süre sonra bütçe gelecek buraya. Bütçede zaten pek çoğunluk filan aramadan bir çalışma temposu yürütüyoruz. Onun için, bu gruplar arası uzlaşmayı bozacak bir kararın gerçekten hem mantığı yok hem de nezaket kurallarına uygun değil. Kısa bir süre önce, biz bir mutabakat sağladık, “14.00 ile 20.00 arasında Meclis çalışsın.” dedik, bizim grup başkan vekillerimiz de kabul etti. Niçin bunu şimdi bozuyorsunuz?

Değerli arkadaşlarım, peki, acaba ne görüşeceğiz bu gece yarılarına kadar çalışarak, belli mi? Hayır, burada bir şey yok. Mesela, esnafı çok yakından ilgilendiren, büyük mağazaların hiç yoksa pazar günü kapatılması için, bundan böyle şehir merkezlerinde büyük mağazalar açılmaması için Mecliste bekleyen kanun teklifleri var, bunları görüşecek miyiz? Esnafa bir nefes aldıracak mıyız? Hayır. Yenilenebilir enerji, uzun zamandır, komisyondan geçtiği hâlde burada bekliyor, bunu görüşecek miyiz? Hayır.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Petrol borçları…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Çiftçi borçları…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Çünkü petrol lobisine teslim olmuştur AKP; ülkenin doğal kaynaklarını, güneşini, rüzgârını kullanmak istemiyor. Bunları kullanmak istemeyeceksiniz, Karadeniz’in o güzelim ormanlarını tahrip ederek, o derelerini tahrip ederek HES’ler kuracaksınız! Bunları mı yapmak istiyorsunuz değerli arkadaşlarım? Öyle anlaşılıyor ki AKP ülke yararına, halkın yararına çözümler, tasarılar yerine, kendi önceliklerini buraya dayatıyor ve muhalefeti yok sayarak burada bir gündem belirliyor. Bu, AKP’nin bir alışkanlığıdır, huyudur.

Değerli arkadaşlarım, milletvekilleri sadece burada bulunmak durumunda değildirler. Milletvekilinin vatandaşıyla, seçmeniyle sürekli iç içe olması gerekir, çeşitli sivil toplum örgütlerinin toplantılarında, kongrelerinde bulunması gerekir. Siz diyorsunuz ki: “Gece yarılarına kadar gelin, burada çalışın, halkla teması bırakın.” Böyle bir milletvekilliği olmaz. Yıllardır belli günler çalışıyoruz, salıdan perşembeye kadar çalışıyoruz. Bu İç Tüzük’ü yaparken herkes bunları düşünmüş, günleri hesaplamış ama AKP, ağustos böceği gibi burada devam etmiyor, günleri boşa geçiriyor, ondan sonra Sayın Başbakan “Nerede bu kanunlar? Niye çoğunluk yok?” deyince gelip hemen bir önergeyle “Gece yarılarına kadar çalışalım.” diyorsunuz. Bunu bizim kabul etmemiz mümkün değildir.

Değerli arkadaşlarım, bugün, biliyorsunuz Öğretmenler Günü, bazı arkadaşlarım da dile getirdiler. Ben, Öğretmenler Günü nedeniyle bütün öğretmenlerimizin bu günlerini kutluyorum. Ama mesela öğretmenlerimizin sorunlarıyla ilgili bir çözüm gelecek mi? Yukarıda, Plan ve Bütçe Komisyonunda Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi görüşülürken de biz ifade ettik, mesela sözleşmeli öğretmenleri kadroya geçirmek için bir adım atacak mısınız? Artık işportacılık yapmak durumunda kalan, mevcut maaşlarıyla geçinemeyen öğretmenlerimizin sorunlarını çözecek bir adım atacak mısınız? Bunların hiçbiri yok. Geniş kitleleri ilgilendiren, emekliyi ilgilendiren, esnafı ilgilendiren, memuru ilgilendiren hiçbir şey yok, sadece AKP’nin kendi öncelikleri var.

Değerli arkadaşlarım, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak Sayın Grup Başkan Vekilimizin de dediği gibi, gelin, Türk Ticaret Kanunu’nu birlikte çıkaralım; gelin, Borçlar Kanunu’nu birlikte çıkaralım; gelin, esnafla ilgili, çiftçi borçlarıyla ilgili… Yukarıda, Plan ve Bütçe Komisyonundan geçirdik, enerji KİT’lerinin borçlarının takas ve mahsubu anlamında, yani su birliklerinin borçlarının silinmesi anlamında, çeşitli belediyelerin borçlarının taksitlendirilmesi anlamında bir tasarı çıktı, burada bekliyor. Ne zaman gündeme gelecek? Bunlarla ilgili bir işaret var mı?

Mali kural diye, günlerce, haftalarca, Plan ve Bütçe Komisyonunu gece yarılarına kadar çalıştırdınız, alt komisyonlarda görev yaptık, çalıştık. Sonra, Ali Babacan’ın elinde kaldı tasarı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özyürek, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Toparlıyorum.

Sayın Başbakan “Ben, bu mali kuralı istemiyorum.” dedi. E, o zaman niye çalıştırıyorsunuz bu komisyonları filan? Yani Sayın Başbakanın iradesi egemense, sadece ve sadece onun dediği olacaksa, Meclise filan lüzum yok, soralım Sayın Başbakana, ne istiyorsa, burada AKP’liler gelsinler, ellerini kaldırsınlar, bu işi tamamlayalım.

Değerli arkadaşlarım, AKP’nin getirdiği, çalışma saatlerini yeniden düzenleyen yani 23.00’e kadar bu Meclisin çalışmasını öngören teklife karşı çıkıyoruz. Bunun gerçekçi olmadığını, bunun uygulanabilir olmadığını, bunun gruplar arası nezakete de sığmadığını ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özyürek.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, İç Tüzük 60’a göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bozdağ, açtım.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

9.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Türk Ticaret Kanunu’yla ilgili sözlerine  ilişkin açıklaması

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, Sayın Şandır konuşmasında, Ticaret Kanunu’yla ilgili, Grup Başkan Vekili arkadaşımızla konuştuğunu söylediler. Doğrudur, bizim de buna itirazımız yok. Biz o çerçevede bir çalışmanın yapılmasına taraftarız. Ama, bir hususun altını çizmekte fayda var, o nedenle elimde bir tutanak var: 23’üncü Dönem, Üçüncü Yasama Yılı, 22’nci Birleşim,             26 Kasım 2008 Çarşamba. Tutanakta, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Faruk Bal konuşuyor ve konuşmasında diyor ki: “Bu kanunun iyileştirilmesi gerekmektedir. Kanunu külliyen ortadan kaldırmak çare değildir. İşte, birinci olarak, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, hukuk hafızasını reddeden, hukuk kültürünü reddeden, mevcut uygulamayla elde edilmiş alışkanlıkları sıfırlayan bir anlayışa, bu şekildeki bir kanunlaştırmaya karşıyız. Çünkü, bu tasarı kabul edildiği takdirde yargı boşluğa düşecektir, ekonomi boşluğa düşecektir. Her iki boşluktan ortaya çıkan sonuç gayet nettir, hepimiz görüyoruz.” diyor ve “Biz bunun kanunlaştırılmasına karşıyız.” diyor.

Biz onun üzerine dedik ki: “Komisyon kuralım.” Üç tane komisyon kuruldu bu konuyla ilgili. “Uzlaşılsın, ne denirse biz varız.” dedik, şimdi tekrar yineliyorum: AK PARTİ Grubu olarak, bundan sonra kurulacak bir başka komisyonun -Meclis Başkanımızın riyasetinde veya uygun gördüğü şekilde- uzlaştığı metne biz varız, bizim itiraz ettiğimiz hiçbir şey yok. Yalnız, Milliyetçi Hareket Partisinin de burada verdiği sözün arkasında durması lazım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bozdağ.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Bekir Bey, siz durun sözünüzün arkasında.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sen bu sözü söylerken önce Başbakana bir sor.

BAŞKAN – Sayın Çelik, söz talebiniz var. Ne için istemiştiniz?

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Grup önerisi üzerinde bir görüşümü belirtmek istedim.

BAŞKAN – Böyle bir usul yok ki Sayın Çelik, böyle bir usulümüz yok. Grup önerisiyle ilgili 4 milletvekili…

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Bir dakikada bitireceğim.

BAŞKAN – Olur mu Sayın Çelik! İç Tüzük gereği 4 milletvekiline, 2 lehte, 2 aleyhte olmak üzere 4 kişiye söz verdik, 4 sayın milletvekiline.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Ama Bekir Bey’e söz verdiniz!

BAŞKAN – Hayır, onunki sataşmayla ilgili. Grup Başkan Vekili…

Sayın Sakık, sizin söz talebiniz niye?

SIRRI SAKIK (Muş) – 60’a göre söz istiyorum. Yanlış bir anlaşılma var, grubumuzla bir uzlaşma olduğu söyleniyor.

BAŞKAN – Sayın Sakık, buyurun.

10.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, AK PARTİ Grubu önerisiyle ilgili grubuna söz verilmediğine ilişkin açıklaması

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Şimdi, bu öneri okunduğunda ilk müracaat eden bendim. Sonra grupların kendi aralarında anlaşma olduğu söyleniyor. Eğer anlaşma olmuş olsaydı bizim grubumuzdan da bir arkadaşımızın çıkıp bizim düşüncelerimizi ifade etmesi gerekiyordu. Ne yazık ki zaman zaman Adalet Kalkınma Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi uzlaşınca bütün Parlamento uzlaşmış gibi gözüküyor, bu adil değil. Onun için “Adil olun.” dedim ve ilk ben seslendiğimde de diğer gruplardan kimse seslenmemişti ama bizi yok saydınız, bizi görmediniz. Yani grubumuza karşı bu tutumunuzu kınıyorum.

BAŞKAN – Sayın Sakık, ben de sizi kınıyorum! Çünkü olay Başkanlık Divanı ve Meclis Başkanının yönetimiyle ilgili değil, sizin de ifade ettiğiniz gibi, 3 grup başkan vekilinin ve sizin kendi aranızdaki anlaşmayla ilgili.

Teşekkür ediyorum.

SIRRI SAKIK (Muş) – Efendim, bizim Grup Başkanımızın bu konuda uzlaşısı yok, Grup Başkanımızla görüşülmemiş.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, BDP Grup Başkan Vekiliyle bu uzlaşmayı yaptık.

SIRRI SAKIK (Muş) – Söyleyen arkadaşlarımız haksızlık ediyorlar. Ben Grup Başkanıyla görüştüm, böyle bir görüşmenin olmadığını söylüyorlar.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, BDP Grubu Başkan Vekili Ayla Akat Ata Hanımefendi’yle de görüşüldü.

SIRRI SAKIK (Muş) – Bu konuyu görüşmediniz.

III.-YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisini…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yoklama yapın, yoklama…

BAŞKAN - …oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yoklama yapın! Sesleniyorum, “yoklama” diyorum!

BAŞKAN – Tamam, yoklama talebiniz varsa yerine getiririz Sayın Anadol.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Deminden beri söylüyorum Sayın Başkan!

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim Sayın Çelik?

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Yerimden bir açıklama yapmak isterim.

BAŞKAN – Sayın Çelik, İç Tüzük’e bakarsak…

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Efendim, baktım.

BAŞKAN – İç Tüzük hükümlerini biz uyguladık.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Kısa bir açıklama yapmak isterim. İç Tüzük müsaade ediyor.

BAŞKAN – Hayır, olmaz Sayın Çelik. Başka bir konuda isteyebilirsiniz. Bu konuyla ilgili İç Tüzük hükmü açık.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – İç Tüzük belli, 69’a göre…

BAŞKAN – Sayın Çelik, siz, İç Tüzük’te olmayan hakları vermemizi istiyorsunuz! Bu mümkün değil.

Yoklama talebinde bulunan sayın milletvekillerinin isimlerini tespit edeceğim: Sayın Anadol, Sayın Okay, Sayın Aslanoğlu, Sayın Altay, Sayın Keleş, Sayın Süner, Sayın Özyürek, Sayın Ekici, Sayın Barış, Sayın Tütüncü, Sayın Oksal, Sayın Ünsal, Sayın Genç, Sayın Koçal, Sayın Hacaloğlu, Sayın İçli, Sayın Güner, Sayın Susam, Sayın Ağyüz ve Sayın Köktürk.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Gündemin “Oylaması Yapılacak İşler” kısmında yer alan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi (TÜRKSOY) Arasında Türksoya İlave Arsa Tahsisi Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylamasına başlıyoruz.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi (TÜRKSOY) Arasında Türksoya İlave Arsa Tahsisi Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/423) (S. Sayısı: 532) (x)

BAŞKAN - Daha önce açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılması kabul edilmişti.

Şimdi oylama için üç dakika süre vereceğim.

Oylama işlemini başlatıyorum. 

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bu konudaki tutumunuz hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu konuda, bu oylamalarla ilgili tutumunuz hakkında, dün yaptığınız hata dolayısıyla, 63’üncü maddeye göre tutumunuz hakkında…

BAŞKAN – Sayın Genç, dün hata yapmadım. O dün, dünde kaldı. Ben oylamayı başlattım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır efendim, dün yaptığınız iş hatalı.

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bakın, İç Tüzük’ün 13’üncü maddesinin ikinci fıkrası var. Lütfen usul tartışmasını açın. Ben 63’üncü maddeye göre tutumunuz hakkında söz istiyorum çünkü çok açık bir hata yaptınız, çok açık bir hata.

BAŞKAN – Sayın Genç, Başkanlık Divanı hata yapmadı.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hem oylamada hata yaptınız…

BAŞKAN - Sayın bakanlar, 3 bakan, 3 sayın bakan…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bakın, Sayın Başkan, bir Meclis Başkanı “Kanun kabul edilmiştir.” dedikten sonra kendi kendisine gelip de o oylamayı iptal edemez. 13’üncü  maddenin

BAŞKAN – Sizin söylemenizle mi iptal edeceğiz Sayın Başkan?

KAMER GENÇ (Tunceli) – 13’üncü maddenin ikinci fıkrasını okursanız orada der ki: “Eğer oylamalarda hata yapılmışsa, birleşim içinde anlaşılırsa Başkan usul tartışması açar, ona göre karar verir.”

Bakın, 13’üncü maddenin ikinci fıkrasını okuyun. Siz, oylama yapılmış, ilan etmişsiniz, “Kabul edildi.” dediniz.  Arkasından geldiniz “Ben oylamayı iptal ediyorum…” Bu sizin yetkinizde değil. Onun için lütfen bu konuda bir tartışma açın.

BAŞKAN – Sayın Genç, o konu dünde kaldı, tam yirmi dört saat önceydi. Teşekkür ediyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, dünle ilgisi yok. Efendim, burada öyle dün mün yok. Bakın, İç Tüzük’ü bilmiyorsunuz. Bari hiç olmazsa bileni, doğru söyleyeni dinleyin.

BAŞKAN – Sayın Genç, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda sayın milletvekillerine, Başkanlık Divanına hitap ederken bir defa hitap tarzınızı düzeltin lütfen.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, bakın, Sayın Başkan, size doğrusunu söylüyorum.

BAŞKAN – Biliyorsunuz, bilmiyorsunuz… Bunu siz bilecek değilsiniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, bakın, dün usul hatası yaptınız. Siz Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir kanun kabul edilmiştir dedikten sonra oradan dönüp de o kanunu yeniden oylayamazsınız.

BAŞKAN – Sayın Genç, yargı yolu vardır, yargıya gidersiniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) - İç Tüzük’ün 13’üncü maddesini okuyun efendim. İç Tüzük’ün 13’üncü maddesinin ikinci fıkrasını okuyun, okuyun efendim. Ancak bu konuda Genel Kurul karar verebilir. Yani siz kabul edildiğini ilan ettiğiniz bir kanunda…

BAŞKAN – Sayın Genç, yargı yolu açık biliyorsunuz, yargıya gidebilirsiniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yargı yoluyla ilgisi yok Sayın Başkan. Burada usulsüzlük yapıyorsunuz. Tutumunuz hakkında 63’üncü maddeye göre söz istiyorum; söz vermek zorundasınız.

BAŞKAN – Sayın Genç, oylama devam ediyor, oturun yerinize lütfen.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, tutumunuz hakkında söz istiyorum, 63’üncü maddeye göre söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – Oturun lütfen.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim?

BAŞKAN - Oylama bitsin, oturun lütfen.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Oylamadan sonra verin, peki.

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

BAŞKAN - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi (TÜRKSOY) Arasında Türksoya İlave Arsa Tahsisi Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın ikinci açık oylaması sonucu:

 

“Kullanılan oy sayısı         :       194

Kabul                                :       194  (x)

 

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

Murat Özkan

Harun Tüfekci

 

Giresun

Konya”

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben yine isteğimde ısrar ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun, İç Tüzük’ün 63’ üncü maddesi gereğince üç dakika süre veriyorum tutumum hakkında.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Peki, teşekkür ederim, sağ olun.

BAŞKAN - Lehte mi, aleyhte mi?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Aleyhte efendim.

SIRRI SAKIK (Muş) – Ben de lehte-aleyhte bir şey istiyorum yani.

XI.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- 532 S. Sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu Birleşimde yapılan açık oylamasından sonra kabul edildiğinin açıklanması, ancak verilen aradan sonraki oturumda, tasarının oylamasında üç bakanın vekâleten oy kullandığı ve bu nedenle toplantı yeter sayısının olmadığı anlaşıldığından açık oylamanın Başkanlıkça tekrarlandığı; İç Tüzük’ün 13’üncü maddesine göre, öncelikle usul görüşmesi açması gerektiği hâlde, bu hususa uymadığı gerekçesiyle Başkanın tutumu hakkında

KAMER GENÇ (Tunceli)  - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinde herkesin görevini İç Tüzük’e, Anayasa’ya göre uygun yapması lazım; bu, yaptığımız yeminin de bir gereği.

Şimdi, dün burada çok vahim bir hata işlendi. Evvela bir oylama yapıldı. Oylamayı Sayın Meclis Başkan Vekilimiz açıkladı: “Toplantıya 185 kişi katılmış, 183 kabul, 2 ret; kanun kabul edilmiştir.” dedi ve bizim itirazlarımızı daha dinlemeden oturumu kapattı, çıktı dışarı. Biz de ondan sonra geldik, baktık ki bu 185 oy içinde 3 tane bakana vekâleten oy kullanılmış. Şimdi, bakanlar vekâleten oy kullanabilir. Dolayısıyla bakana vekâleten kullanılan oy karar yeter sayısında sayılır ama toplantı yeter sayısında sayılmaz arkadaşlar. Anayasa’nın 96’ncı maddesine göre Türkiye Büyük Millet Meclisi üçte 1 çoğunlukla toplanır, bu da 184 kişi. Şimdi, Sayın Başkan -bunu gayet biliyordur, bilmesi de lazım- burada 182 kişiyle “Kanun kabul edilmiştir.” dedi. Şimdi, biz itiraz ettik, kendisi altıyı yirmi geçe, dün, beş dakika ara verdi, tam yediyi on beş geçeye kadar biz burada bekledik, elli beş dakika arkadaşlar. Yani, şimdi AKP getiriyor “Saat 23.00’e kadar çalışalım.” diyor; bu haksızlık. Siz dün beş saat Meclisi çalıştırmadınız, gelmediniz, gitmediniz, Başkanınızın keyfî davranışları üzerine. Şimdi burada Meclis Başkanı ikinci oturumu açınca dedi ki: “Efendim, bu ‘Kabul edilmiştir.’ diye deklare ettiğim kanunun oylamasını iptal ediyorum.” Bunu yapamaz arkadaşlar. İç Tüzük’ümüzün 13’üncü maddesinin ikinci fıkrasında der ki: “Oylamalarda hata yapılmışsa, birleşim esnasında bu hata anlaşılırsa Başkan usul tartışması açar, takip edilecek yolu belirler.”

Burada yapılması gereken konu şuydu: Başkan usul tartışması açardı. Yani, usul tartışması neydi? Toplantı yeter sayısı olmadığı hâlde, farkına varmadan ben hata ettim, “Kanun kabul edilmiştir.” dedim… O zaman ne yapmamız lazım? Genel Kurulun oyuna başvurması lazım, çünkü değerli arkadaşlar eğer bu yolu açarsak, yani Meclis Başkan Vekili veya Meclis Başkanı kabul edilmiş bir kanunu kendi iradesiyle bir oturum sonra gelip derse ki… “Yeniden oylama yapalım.” diyebilir mi? Bu, Genel Kurulun iradesine bağlı bir durumdur.

 O bakımdan, şimdi kendisinin tekrar Genel Kurulda usul tartışması açması lazımdı ve yeniden bir oylamaya gitmesi lazımdı. Bunlar İç Tüzük’ün gerekleridir. Onun için, evvela burada İç Tüzük’ü… Meclisi doğru dürüst yönetelim. Arkadaşlar, dürüstlük parayla satılmıyor ki alıp sizlere verelim. Maalesef, işte dürüstlük parayla satılsa alıp vereceğiz ama satılmıyor. O bakımdan yani…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Evet, Sayın Başkan cümlemizi tamamlayayım.

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın lütfen.

KAMER GENÇ (Devamla) – Evet, onun için, yani her makamdan her yerde bulunan arkadaşlarımızın bu makamı dürüst, tarafsız şekilde yapması lazım. İşte, dürüstlük ve tarafsızlık parayla satılmadığı için, bunu alıp da bazı kişilere vermek imkânımız olmadığı için, bunu artık insanların kendi ruhlarında ve benliklerinde buna alıştırmaları lazım.

Şimdi, saat 23.00’e kadar, burada her gün getirip de grup kararıyla bu Meclisi saatlerce meşgul edeceğinize gelin burada oturun, burada kararları, kanunları çıkaralım. Tayyip Bey, şimdi kendisi keyfi istediği için Avrupa’ya gidiyor, yandaşlarını dolduruyor, aile efradıyla uçaklara dolduruyor gidiyor, gönül eğlendiriyor; biz de saat 23.00’e kadar burada kanun çıkaracağız! Böyle bir şey olur mu arkadaşlar? Gelsin otursunlar. Buyurun, kaç tane bakan var? Böyle bir şey olur mu arkadaşlar ya! Ya, bu Hükûmet nerede?

MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Sana ne ya!

KAMER GENÇ (Devamla) – Evvela bu Hükûmetin gelip bir sorumluluk duygusunu taşıması lazım, gelip burada oturması lazım. Kendileri gidip de keyif çatıyorlar, milletvekilleri sanki paryadır diye gelip burada, efendim, 23.00’e kadar kalsınlar! Böyle bir şey olmaz sayın milletvekilleri.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Bu Hükûmete böyle bir hak tanımamak lazım. Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

Tutumum lehinde söz isteyen Sırrı Sakık, Muş Milletvekili.

Buyurun Sayın Sakık.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; biraz önce Adalet ve Kalkınma Partisinin önerisi burada okunurken gruplar arası bir uzlaşı olduğu söyleniyor, oysaki grubumuz orada oturuyor, bir uzlaşı yok. Üç parti anlaşıyor, “Uzlaşı var.” deniliyor.

Sonra, ilk müracaat eden ben oluyorum. Sayın Başkan, bu benim hakkımdır, bir lütuf olarak bize sunulmamalıdır. Yani gruplar kendi arasında anlaşsa bile benim önerimi dikkate almak zorundasınız, ama ne yazık ki siz geldiğiniz günden bugüne kadar militan ruhla hareket ediyorsunuz. İlk önce bir vicdan nakli yapmalısınız. Bir grubu görmemezlikten gelemezsiniz, hakkımızı gasbedemezsiniz. Yani siz orada tarafsız olmalısınız. Siz ve oradaki bütün Divan üyeleri ne yazık ki taraflısınız BDP’ye karşı. Ondan sonra da dönüyorsunuz bize zaman zaman “Ya, ne oluyor!” İşte, bu oluyor.

Bakın, ne oluyor? Siz saat 23.00’e kadar süreyi uzatmaya çalışıyorsunuz. Peki, seçimlere gideceğiz. Bu yasalarla, bu Anayasa’yla, bu mevcut Siyasi Partiler Yasası’yla seçim olur mu? Yani hepinizin kaderi Sayın Başbakanın iki dudağı arasında. Böyle bir demokrasi olur mu? Hepinizin eli yüzünüzde, kaderinizi nasıl tayin edecek 3 tane genel başkan; bunlar tartışılmıyor, bunlar konuşulmuyor. Geliyoruz burada farklı şeyler tartışıp konuşuyoruz.

Üç parti. Tabii, bu ülkenin üç beyazları kendi aralarında hazineden pay alıyor. Bakın, Adalet ve Kalkınma Partisi 186 trilyon 500 milyar, Cumhuriyet Halk Partisi 83 trilyon 500 milyar, Milliyetçi Hareket Partisi 57 trilyon para alıyorsunuz.

Peki, bu parti veyahut da grubu olmayan partiler sizin köleniz midirler? Bu nasıl bir demokrasi? Gelin, işte bunları değiştirelim. Gelin, adil bir seçim yasası, yüzde 10’luk barajı oturup konuşalım. Ama bunları yapmıyorsunuz, yeniden nasıl nemalanırız, yeniden nasıl iktidar olabiliriz… Vallahi, bir yer yerden para çalmakla bir yerden oy çalmak arasında hiçbir fark yoktur ve siz yıllardır halkın iradesine ipotek koyarak, halkın oyunu çalarak burada iktidarınızı sürdürüyorsunuz.

Dün Sayın Başbakan grubunda söylüyor: “Siyaset ilkeli olmalı.” Evet, ilkeli olmalıdır, adil olmalıdır ama ahlaklı da olmalıdır. Yani siz nemalanacaksınız diye dünyanın hiçbir yerinde olmayan yüzde 10’luk barajı getireceksiniz, mağdurların önüne bir set gibi çekeceksiniz, sonra da ilkeden, adaletten, haktan, hukuktan bahsedeceksiniz! Bu, hak ve hukuk, adalet değildir.

Zaman açısından sıkıntım var.

Eğer gerçekten önümüzdeki dönem Türkiye’yi demokratikleştirme süreci olarak görülüyorsa…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Sakık, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Yeni bir Anayasa’dan bahsediyorsak bütün renklerin, bütün iradelerin bu Parlamentoya yansıması gerekir. Onun için, bu önemli yasaları birlikte değiştirelim. Yoksa holdinglere yeniden yasalar, yeniden aflar çıkararak, yeniden seçimler için halkın ağzına bir parmak bal ve diğer taraftan asıl yeni arka bahçeler yaratarak seçimlere gitmek bu ülkede özgürlükleri hayata geçirmez. Onun için, Parlamentoyu göreve davet ediyoruz. Herkesin yüreğinde bir vicdan nakli yaparak önümüzdeki dönem halkın iradesinin Parlamentoya yansıması gerekir, renklerimizin Parlamentoya yansıması gerekir; olmazsa, yeniden Türkiye acı dolu günler, yıllar yaşar. Buna hiç kimsenin hakkı yoktur. Yani iktidar uğruna, Türkiye'nin iç barışıyla hiç kimsenin oynamaya hakkı yoktur. Kimse diktatörlüğe doğru değil herkes demokrasiye doğru hareket hâlinde olmalıdır.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sakık.

Tutumum aleyhinde söz isteyen Behiç Çelik, Mersin Milletvekili.

Buyurun Sayın Çelik.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinize saygılar sunuyorum.

Biraz önce burada grup başkan vekilleri, iktidar partisinin grup önerisi üzerinde görüşlerini beyan ettiler. Bu grup önerisi üzerinde ben de bir milletvekili olarak kendi görüşlerimi yüce heyetinize arz etmek istedim, ancak bu mümkün olmadı.

Buradan şunu ifade etmek isterim ki, maalesef hem Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma yapısı, ortamı hem yürütmenin, icranın başında olan Hükûmetin çalışma esas ve usulleri ve Hükûmete bağlı olan bürokrasinin çalışma esas ve usulleri, Türkiye’nin neresine gidersek gidelim, gördüğümüz tablo, ne yazık ki, AKP İktidarının Türkiye’yi otokratik bir yönetime doğru sürüklediği imajını bütün halkımıza ve kamuoyuna veriyor.

Şimdi otokrasi, otokrasiye teşebbüs eden, diktatöryal eğilimlere yönelen kim olursa olsun en büyük zararı önce kendisine verir ve ülkelerine yazık ederler, milletine yazık ederler.

Şimdi burada, biz, özellikle Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak iktidar partisinin yöneticilerini sürekli olarak bu hususta uyarıyoruz. Ancak bu kale alınmıyor. Çünkü elde edilen güç öyle kullanılıyor ki, bu güç, insanları, kendi dengelerini dahi şaşırtarak artık kontrolden çıkartıyor. Tarihte nice gücünü, elindeki imkânlarını kontrol edemeyen ve yüce Allah’tan korkmayan ve insanlara zulmeden zavallılarla doludur tarih. Yani biz arzu ederiz ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin aynı zamanda vatandaşı olan Başbakanın ve ekibinin de böyle bir zavallı konumuna düşmemesini yürekten biz MHP olarak arzu ederiz.

SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) – Sensin zavallı!

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Değerli milletvekilleri, dün Tarım Bakanı sorulara cevap verdi bu kürsüden. Bayramda dolaştık. Köylü perişan, çiftçi perişan. Limon 25 kuruş -Anamur’a gidiyoruz- muzun kilosu 110 kuruş ve çiftçinin yarıdan fazlası icralık duruma girmiş ve en son, yine bir eğitim iş kolundaki sendikanın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) - …vermiş olduğu istatistikler, bugün Öğretmenler Günü olmasına rağmen, öğretmenlerimizin büyük bir borç batağı içerisinde olduğunu, yüzde 80’e yakınının kredi kullandığını ve perişanlık içinde olduğunu bir tablo olarak bize gösteriyor.

Haydi, bu Genel Kurul olarak, AKP Grubuyla birlikte, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu, CHP Grubu el ele verelim, bu sorunları çözelim. Buna tevessül edilmiyor. Birileri dayatıyor “Şunu yapacağız, bunu yapacağız.” ve Genel Kurula angarya çalışması şeklinde bunlar dayatılıyor.

Ben bu görüşlerimi bir dakikadan az bir sürede ifade etmek için, arz etmek için söz almıştım. Sayın Başkan ne yazık ki bu hakkı tanımadı.

Demokraside en zirveye ulaşalım, el ele verelim, Türkiye’mizi yüceltelim, büyük Türk milletini, mazisinde olduğu gibi, şanlı ve müreffeh kılalım el ele ama buna tevessül edilmiyor. Onun için, bu konularda dikkatinizi çekmek istedim.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.

Tutumum lehinde söz isteyen Tayfun İçli, Eskişehir Milletvekili.

Buyurun Sayın İçli.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, sizleri saygıyla selamlıyorum.

Divanın tutumunun lehinde söz aldım. Niçin söz aldım değerli arkadaşlarım? Çünkü, son dönemlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi Divanındaki uygulamalar, fiilî uygulamalar, artık gelenek hâline geldi. Divan, Anayasa, yasa ve İç Tüzük hükümlerini bir tarafa bırakarak kendi uygulamasını, çoğunluk oyuyla yani AKP oylarıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinin geneline bir açıdan fiilî olarak kabul ettiriyor.

Değerli arkadaşlarım, burada hep konuşuldu, birçok hatip bunu dile getirdi. Geçtiğimiz hafta Türkiye Büyük Millet Meclisinde uluslararası sözleşmelerle ilgili kanun oylamaları yapılıyordu. 85 milletvekili arkadaşımız, bir tarafta hacda iken bir tarafta Türkiye Büyük Millet Meclisinde oy kullandı ve o yeterli oy kabul edilmek suretiyle birçok kanun teklifi, tasarısı burada kanunlaştı. Şimdi, biraz evvel Sayın Kamer Genç’in dile getirdiği başka bir uygulamada da bunu net olarak görüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, İç Tüzük’ümüzün 13’üncü maddesinin birinci fıkrası “Başkanlık Divanı, kanunlar ve İçtüzük gereğince verilen görevleri yerine getirir.” hükmünü taşımaktadır ve devam etmektedir ikinci fıkradaki düzenleme, “Genel Kuruldaki oylamalarda ve seçimlerde önemli bir yanlışlık olduğu iddia edilirse, Başkan usul görüşmesi açabilir ve gerekirse oya başvurarak düzeltme yapar. Yanlışlık birleşimden sonra anlaşılırsa Meclis Başkanı, Divanı toplayarak takip edilecek yolu kararlaştırır.” dedikten sonra diğer amir hükümleri de bu İç Tüzük’ün 13’üncü maddesinde çok açık olarak ortaya koyar.

Şimdi, bakıyoruz, bu, bugün gündeme getirilen konuda bir açık İç Tüzük ihlali var. Ama biraz evvel size aktardığım, okuduğum İç Tüzük’ün 13’üncü maddesine göre, geçtiğimiz hafta yapılan oylamada da… Çünkü gazeteler yazdı, çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisinde açık oylama yapılmıştır, hangi milletvekilinin oy kullandığı çok açık olarak burada gözükmektedir. Ama aynı şekilde bazı milletvekillerinin -pasaport kontrolünden, İçişleri Bakanlığından istendiği takdirde- o tarihlerde Suudi Arabistan’a gittikleri, Suudi Arabistan’da oldukları da kayıt altındadır. O zaman, İç Tüzük’ün 13’üncü maddesinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanınca... Başkan vekilince değil… Bu, açıkça kanuna, İç Tüzük’e aykırılık…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın İçli.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – “…oylamalarda ve seçimlerde önemli bir yanlışlık olduğu iddia edilirse…” Bu artık iddianın da ötesine geçmiştir. Bunun derhâl Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanınca işleme alınması ve bunun gereğinin yapılması lazım.

Ama değerli arkadaşlarım -biraz evvel de lehinde onun için söz aldım- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı, Anayasa ve İç Tüzük’ü hiçe saymakta, kendi uygulamalarını bir gelenek olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna dayatmaktadır. O açıdan, “Sayın Başkan Vekilinin uygulaması, Divanın uygulaması yerindedir.” diyorum, burada ironi yapıyorum, gelenek hâline getirilmektedir. Bu, kabul edilemez değerli arkadaşlarım.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, dünkü 19’uncu Birleşimde 532 sıra sayılı Kanun Tasarısı oylanmış ve oylama sonucu “kabul” olarak açıklanmıştı. Ancak oylamanın ardından Divanca yapılan incelemede, 3 bakanın vekâleten oy kullandığı ve bu nedenle toplantı yeter sayısının olmadığı anlaşılmıştır. Başkanlık, toplantı yeter sayısının olmadığının anlaşılması üzerine, usul tartışmasına da gerek görmeden oylamayı tekrarlattırmıştır. Tutumum doğrudur, tutumumda bir değişiklik olmamıştır.

Sayın milletvekilleri, birleşime kırk beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.32


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.16

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1'inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2'nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3'üncü sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

4.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/594) (S. Sayısı: 510)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan, Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un; Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

5.- Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un; Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (2/340) (S. Sayısı: 395)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

5’inci sırada yer alan, Konya Milletvekili Kerim Özkul ile 7 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

6.- Konya Milletvekili Kerim Özkul ile 7 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/781, 1/958)      (S. Sayısı: 571) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon raporu 571 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu teklif İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle, teklif, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Teklifin tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Engin Altay, Sinop Milletvekili.

Buyurun Sayın Altay.

Sayın Altay süreniz yirmi dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (Sinop) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Tabii, bugün burada görüştüğümüz kanun teklifi bir torba kanun. Bir maddesi Millî Savunma Bakanını, bir maddesi Devlet Bakanını, bir maddesi Millî Eğitim Bakanını, bir maddesi İçişleri Bakanını, bir maddesi Tarım Bakanını ilgilendiriyor, ama biz bunu, hem torba hem temel kanun olarak görüşüyoruz; 6 bakanı ilgilendiren bir kanun görüşüyoruz, Genel Kurul sıraları boş, Hükûmet sıraları boş, Hükûmeti temsilen bir Sayın Devlet Bakanımız yerinde.

Sayın milletvekilleri, bugün Öğretmenler Günü. Bir öğretmen milletvekili olarak Millî Eğitim Bakanlığıyla ilgili maddeler de barındırdığı için önce müsaade ederseniz bu konuda birkaç söz etmek istiyorum.

Şimdi, Sayın Başbakan her vesileyle “Öğretmenlerin hayat standartlarını artırmak için büyük hamleler yaptık.” diyor ancak nedense Resmî Gazete dâhil, Millî Eğitim Bakanlığı kaynakları, verileri dâhil hiçbir resmî belge Başbakanı doğrulamıyor. Dolayısıyla Başbakan hem öğretmenlere hem Parlamentoya hem aziz milletimize eksik ve yanlış bilgi veriyor. Bakın çok net, çok somut bir iddia ortaya koyuyorum: 2002 yılında ortalama bir öğretmen maaşı, yoksulluk sınırı endeksine göre öğretmenin maaşı giderlerinin yüzde 52’sini karşılıyor idi, 2002’de, sizin Türkiye’yi devraldığınız senede. Bugün itibarıyla, hatta 2009 itibarıyla bu sayı daha da arttı, 2010 verileri elimde yok ama, 2010 yılında bir öğretmen maaşı giderlerinin yüzde 46’sını karşılıyor.

Sayın milletvekilleri, bu nasıl öğretmenin hayat standardını artırmaktır, ben bunu anlamadım!

Her 24 Kasımda öğretmenlerle ilgili hamaset yaparak öğretmenlere saygısızlık yapıyoruz; milletvekilleri olarak biz de yapıyoruz, Hükûmet de yapıyor. Rica ederim! Öğretmene verilen değer cumhuriyetin ilk yıllarındaki gibi olsa, öğretmenin toplumdaki konumu cumhuriyetin ilk yıllarındaki gibi olsa bugün Türkiye’de yaşanan hemen hemen hiçbir olumsuz olay yaşanmamış olurdu.

Eskiden, öğretmen, cumhuriyetin ilk yıllarında hâkim kadar, savcı kadar, kaymakam kadar saygın bir meslek erbabıydı, bugün yeri geldi mi yetiştirdiği polisi tarafından coplanan, biber gazına maruz bırakılan, yeri geldi mi tutuklanan, cezaevine atılan şüpheli, suçlu, potansiyel suçlu gibi görülen bir konumda.

Sayın milletvekilleri, sizden önce, AKP’den önce Türkiye’de senede ortalama 8 bin öğretmen emekli olur idi, sizinle birlikte öğretmenleri mesleğinden, Millî Eğitim camiasından o kadar soğuttunuz ki bu rakam 18 binlerde. AKP ortalaması budur, 2003’ten 2010’a kadar.

Şimdi, bu nasıl hayat standardı yükseltmek? Yani mutsuz, borçlu, kendini geliştirmeyen, verimi düşük, saygınlıktan yoksun bir kutsal mesleği burada anmak marifet değil. Siyasetle gelinen yerler çözüm üretme yerleridir, ağlama yerleri değildir. Hep söylenir “Dev yatırımlar yaptık…” Ne diyor Millî Eğitim Bakanımız bugün: “Devasa yatırımlar yaptık. Bütçedeki payımız rekor düzeyde.”

Şimdi, sayın milletvekilleri, konsolide bütçe yatırım ödeneğinden, konsolide bütçe yatırımından Millî Eğitim Bakanlığı yatırımlarına ayrılan payı 2011 Programı’nın kırk sekizinci sayfasını açın bakın, 1998’de yüzde 37 ayrılmış. Hadi “O zaman sekiz yıllığa geçiş vardı.” diyebilirsiniz, devraldığınız 2002’de yüzde 22. Sizden sonra bu sürekli, periyodik olarak düşmüş ve 2011’de yüzde 9! Allah aşkına yüzde 22’den devralıp, yüzde 9’a düşürüp “Devasa yatırım yaptık.” denir mi? Böyle bir şey söylenebilir mi? Hangi ahlakla, hangi anlayışla, hangi nezaket üslubuyla bunu söyler bir Hükûmet yetkilisi? Yalandır, yalandır.

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Ne iş yapıldığına bak sen.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Fikri Bey, bir şey biliyorsan gel burada konuş kardeşim!

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Ne iş yapıldığına bak sen. Kaç derslik yapıldığına bak sen.

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, lütfen…

ENGİN ALTAY (Devamla) – Şimdi, bu konuda örnekleri çoğaltmak mümkün. Gayrisafi yurt içi hasıla, konsolide bütçenin Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinin oranlarına bakıyoruz, gözle görülür, elle tutulur bir artışınız yok. Ha, şimdi diyorsunuz ki: “Efendim, biz 150 bin derslik yaptık.” Yıllardır söylüyorum, bir Millî Eğitim Bakanlığı yetkilisi bu kürsüye gelsin; gerek yok, bir Hükûmet partisinden milletvekili gelsin, Millî Eğitim Bakanlığının 2002 yılı İstatistik Yıllığı’ndaki derslik sayısını göstersin, Millî Eğitim Bakanlığı 2010 İstatistik Yıllığı’ndaki derslik sayısını göstersin, eğer 150 bin tane artış var ise resmî olarak, ben bu salonu terk ederim. Yok böyle bir şey kardeşim! Şimdi bu ayrı…

Asıl can alıcı noktamız -bu kürsüden hızlı girdik- Millî Eğitim Bakanlığı bünyesindeki, özel öğretim kurumlarındaki, cezaevlerindeki, üniversitelerdeki tüm öğretmenlerimin ben de gününü kutluyor, hepsinin ellerinden öpüyorum. Ama geçen sene 24 Kasımda söylediğimi gene söylüyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir üyesi olarak, sekiz yıldır burada bulunan bir üye olarak, sekiz yılda öğretmen sorunlarının çözümü noktasında bir arpa boyu yol alamamış bir Meclisin üyesi olarak ben kendi payıma Türkiye'nin öğretmenlerinden özür diliyorum. Beklerim ki Hükûmet de özür dilesin. En azından bugüne kadar yapamadıkları için özür dilesin.

Şimdi “Öğretmenlik kutsal meslektir.” demekle bu iş olmaz. Öğretmenlik kategorize edilemez, parametrelere bölünemez.

Şimdi Türkiye’de kanayan iki tane yara var: Bir sözleşmeli öğretmenler var, bir de atanmayan öğretmenler var. Sistem dışında 300 bin, sistem içinde 70 bin öğretmen kan ağlıyor. Bu toplumsal bir sorun. Müteaddit defalar söyledim, söyledik: “Bir hükûmet bu soruna duyarsız kalamaz, kalmamalı.” dedik, “Bu konuda verilmiş sözler var.” dedik, “Sayın Başbakanın 2002’de İzmir’de, Antep’te, Samsun’da, İstanbul’da verdiği sözler var, çok ciddi sözler var, bunlar yerine getirilsin.” dedik, yok. 27 Aralık 2008’de önceki Millî Eğitim Bakanı ne dedi: “Üç yıl sözleşmeli çalış, kadronu al kardeşim.” dedi. Böyle bir işportacı mantığı zaten olmaz ama hani işportacı bir mantık bile olsa, ne oldu? Aldı mı sözleşmeli öğretmenler kadro?

12 Mart 2010’da Maliye Bakanı Şimşek ne dedi? “Kadro işi tamam.” dedi. Ne oldu?

13 Mart 2010’da Nimet Çubukçu ne demişti? “Haziranda kadro işi tamam.”

Ya ayıptır! 1 Başbakan, 3 bakan 70 bin insana yalan söylüyor ya da verdiği sözü tutmuyor. Seçilmiş, Türkiye Büyük Millet Meclisinde Bakanlar Kurulu sıralarında oturma hak ve salahiyetini kazanmış.

Burada iki şey lazım: Ya sözlerini tutacaklar ya bu kürsüye gelecekler, 67 bin sözleşmeli öğretmenden özür dileyecekler. O zaman ben onların siyasi ahlakına, etiğine inanırım, onlara siyasetçi olarak saygı duyarım. Bu şekliyle, bir milletvekili, hele de öğretmen bir milletvekili olarak benim bu bakanlara ve Başbakana saygı duyma şartlarım ortadan kalkmıştır. Şimdi, bu bir manzara.

Sayın milletvekilleri, bu Meclis bir gecede 320 bin geçici işçiyi kadroya aldı mı sizden önce? Aldı. Bu Meclis bir saatte 6 bin vekil imamı kadroya geçirdi mi? Geçirdi. Bu Meclis iki ayda da olsa Anayasa değiştirdi mi? Değiştirdi.

Şunu söylemek istiyorum: Meclis muktedirdir. Peki, bu konuda bunca verilmiş söz varken, Türkiye'nin seksen ilinden gelen iktidar milletvekilleri olarak sizin önünüze pazarda, çarşıda, ilde, ilçede hiç bu sözleşmeli öğretmenler, atanmayan öğretmenler durup da “Kardeşim, nedir bizim bu hâlimiz, buna bir çare.” demiyorlar mı? Diyorlar. Siz bunları Hükûmete nakletmiyor musunuz? Yok, siz Hükûmete bir şey söyleyemezsiniz, Hükûmet size söyler. Allah selamet versin ama 700 gündür söz verip tutmayanların artık benim için saygınlıkları ortadan kalkmıştır.

327 bin eğitim fakültesi mezunu var. Bu kanun içinde iki tane de üniversite açıyoruz, burada da yine fen-edebiyat fakülteleri kuruyoruz. Kuralım. Köye okul açmak bile eskiden daha ciddi bir işti. Karpuz yetiştirir gibi, kültür mantarı yapar gibi üniversite yapıyoruz, çok yanlıştır. Karşı da çıkmayız, ayrı; yüksek öğretimde okullaşma oranının artmasından yanayız, hiç tereddüt yok. Ama şu FATİH Projesi’nde olduğu gibi temel var, kolonlar yapılmış, ne tuğla, ne kapı, ne çerçeve hiçbir şey yok; temel, kolon, üstüne çatı; böyle bir mantık olabilir mi? Buna tek kelimeyle şöyle derler bizde: “Ayranı yok içmeye atla gidiyor çeşmeye.” Yaptığınız budur.

Şimdi bu 300 bin atanamayan öğretmenin günahı, vebali 23’üncü dönem AK PARTİ Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerine aittir, bunların ahı, bedduası hepsi üzerinizedir. Bir kere daha söyledim, sayın milletvekilleri, işsiz insan sudan çıkmış balık gibidir. Balık yemesini biliyorsunuz. Balığı gözünüzde canlandırsanıza. Bu çocuklar öğretmen olmuş, anneleri, babaları türlü fedakârlıklar yapmış, “Çocuğum öğretmen olacak.” demiş ve daha hazini sistemde 133 bin açık görülüyor. Hadi 300 binden geçtik, 133 bin öğretmenin derhâl atanması lazım, derhâl. Fakat nedense, bu konularda IMF dayatmaları, IMF politikaları, IMF hegemonyası Hükûmetin de maalesef elini kolunu bağlamıştır. Ne hazin bir manzaradır! Tarımımızı, ekonomimizi tamam da yani Millî Eğitim Bakanlığı Teşkilat Kanunu’nu, kadro kanununu  da IMF’ye teslim etmiş bir hükûmet olur mu sayın milletvekilleri? 

“Açık yok.” diyebilir mi Sayın Bakan? “133 bin öğretmene ihtiyaç yok.” diyebilir mi? Dışarıda da 300 bin öğretmen var. Bu nasıl bir iştir? Bu Millî Eğitim Bakanlığı ile Yükseköğretim Kurulu arasında hiç mi bir koordinasyon olmaz, bir iş gücü planlaması hiç mi olmaz? Bir yandan patır patır öğretmen yetiştirmeye de devam ediyoruz.

Bakın, Sayın Cumhurbaşkanının beğendiğim bir sözü var, size okuyayım: “Türkiye'nin içine düştüğü her problemin arkasında öğretmene gösterdiğimiz ilgisizlik yatıyor.” İşin ilgilileri olan size duyurulur.

Şimdi, Sayın Başbakan eğitimle ilgili her vesileyle çok hamaset yapıp böyle janjanlı kampanyalar açmakla meşgul, bunu da seviyor. Şimdi, bu sabah ya da dün dedi ki: “Benim okuduğum ilkokulda 70 kişi bir derslikte ders gördük.” dedi. Başbakan, sanıyorum, ilköğretimi herhâlde bir kırk yıl önce falan okumuştur. Şimdi, bu Hükûmet “150 bin derslik yaptık.” diye hep övünür. Sayın Başbakan, senin okuduğun yıl zor yıllardı. Teknoloji gelişti, inşaat yapma tekniği gelişti, Türkiye güçleniyor ama bugün Şanlıurfa’da 53 kişi bir derslikte ders yapıyor; Bursa’da 38, İstanbul’da 46, Van’da 45, Adana’da 39. Bunlar muhalefetin iddiaları değil, bunlar Millî Eğitim Bakanlığı kaynaklarının rakamları sayın milletvekilleri. Manzara bu iken “Eğitimde çağ atladık.” denilebilir mi?

FATİH Projesi’ne Sayın İnce de değindi. Elbette teknolojiye karşı değiliz ama bugün itibarıyla uygulanabilirliği olası olmayan bir proje ortaya getirildi, ütopik bir proje. Benim aklıma şu geliyor: Şimdi burada firmanın ismini vermeyeceğim, Grup Başkan Vekilime de birazdan söyleyeceğim. Bu işi bir firma alacak. Türkiye’de ve dünyada bir sürü yazılım firması var, bilişim firmaları var ama bu işi bir kişi alacak, bir firma alacak, bir malum firma alacak. 53 kişilik derslikte 53 öğrencinin hepsinin e-mail adresi varsa bunu kur kardeşim. Sen daha bugün yine Sayın Başbakanın söylediği ikili eğitim konusunda o kadar kötü bir noktadasın ki önce mümkünse bunu çöz.

Bakın, sayın milletvekilleri, Hükûmeti çürütüyorum kendi rakamlarıyla. 2002’de ortaöğretimde 459 okulumuzda ikili eğitim vardı, sabahçı-öğlenci. Başbakan bu sabah dedi ki “Tekli eğitim için büyük hamle yaptık, büyük yol katettik.” diye bir laf etti. Şimdi, katettiği yola bakın Başbakanın. 2002’de 459 okulumuzda ikili eğitim var, 2010’da kaç olsa iyi? 962. Bu nasıl yol alma? Bu tekli eğitimde nasıl yol alma, bu bir hezimet, bu bir felaket!

Okul öncesindeki manzara ibretliktir. Pedagojik olarak okul öncesinde ikili eğitim de olmaz ama bunlar okullaşma oranını yüksek göstermek için böyle bir yola tevessül ettiler. Şimdi, 2002’de Türkiye’de 3.114 eğitim kurumunda, okul öncesi kurumda ikili eğitim vardı. 2009’da kaç, biliyor musunuz? 8.588, bu… Bu çağda ikili eğitim. Ondan sonra, FATİH Projesi… Al başına çal FATİH Projeni! Önce bu işi düzelt, eğitimin temeli bu.

İlköğretime gelelim: 2002’de 8.526, 2010’da 7.540, bin düşüklük var. Nerede peki, bu 150 bin derslik nerede kardeşim? Bu 150 bin dersliği görmek istiyorum. Yok, yalan, inanmıyorum.

Gelelim, görüştüğümüz kanun tasarısının Kredi Yurtlar Kurumu Kanunu kısmına.

Şimdi, Türkiye’de yükseköğretim bir kangren, yükseköğretimin çeşitli sorunları var. Bunlardan birisi de barınma sorunu ve devlet ve Anayasa bu konuda Bakanlığı, devleti ve Kredi Yurtlar Kurumunu görevlendirmiş. Önce Kredi Yurtlar Kurumunun şunu yapması lazım: Gelirlerine sahip çıkamayan bir kurumla karşı karşıyayız bir kere, gelirlerine. Şimdi, 2008 Kesin Hesap Kanunu görüldü bu Mecliste, bitti. Bu Kanuna göre Kredi Yurtlar Kurumunun Spor Toto, loto, at yarışı vesairden alması gereken 21 milyarlık pay nerede, nerede bu pay? Hazinece gasp edilmiş. Nereye kullanıldı, bedava kömüre mi kullanıldı? Onu bilmiyorum. Şimdi, bu parayla, sadece bu parayla 15 adet tam donanımlı yurt yaparsınız. Bu parayla on beş yurt yapar da sayın milletvekilleri, şu anda Kocaeli’de Zekiye Gündoğdu Yurdunda, Yavuz Selim Yurdunda -Türkiye’deki yurtların isimlerini hepsini neredeyse öğrendik- kazan dairesinde öğrenciler yatıyor, kazan dairesinde.

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – 2.500 kişilik…

ENGİN ALTAY (Devamla) – Çok ayıp ediyorsun, çok. Bak ağır laf söylerim sana. Konuşma, gel buradan konuş.

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Orada da konuşurum.

BAŞKAN – Sayın Işık, lütfen.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Gel, yüreğin yetiyorsa konuş. Şu söylediklerimden bir tanesini çürüt.

BAŞKAN – Sayın Altay, lütfen Genel Kurula hitap edin.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Şimdi, bu kanun ne getiriyor biliyor musunuz?

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Konuşma.

BAŞKAN – Sayın Işık…

ENGİN ALTAY (Devamla) – Sayın Başkan, İç Tüzük’ü uygulayın lütfen Sayın Milletvekiline.

BAŞKAN – Söylüyorum.

Sayın Işık, lütfen…

ENGİN ALTAY (Devamla) – Ayıp ediyorsun.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ya rahatsızsa dışarı çıksın ya.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Dışarı çık hava al biraz.

Şimdi, bakın, sayın milletvekilleri, Türkiye’de 236 tane yurt var, 230 bin yatak kapasitesi var ama her sene 280 bin öğrenci yurt başvurusu yapıyor. Biz bunu çözememişiz, 3 milyon 300 bin öğrencimiz var yükseköğretimde yani mevcut yükseköğretim öğrencisinin sadece ve sadece yüzde 7’sine hizmet verebilen bir KYK var. Şimdi bu kanunla size deniyor ki: KYK yurt dışında da yurt yapsın. İyi, oldu canım! Böyle şey olur mu kardeşim? Kazan dairesinde öğrenci yatıran devlet yurt dışında yurt mu yapar ya? Buna nasıl “evet” dersiniz sayın milletvekilleri, olur mu böyle bir şey? Yurt dışında okuyan öğrenci zaten büyük çoğunluğu belli gelir düzeyinin üstündeki öğrenciler. Şimdi, biz Kıbrıs’ta okuyan öğrenciye örneğin ya da Kazakistan’da -bunun ucu Pensilvanya’ya kadar gider de- yurt yapacağız. Ya bunu ne insaf…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (Devamla) – Sayın Başkan, bugün Öğretmenler Günü, ben de öğretmenim, iki dakika verir misiniz?

BAŞKAN – Sayın Altay, buyurun bir dakikanızı veriyorum.

Buyurun.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Canınız sağ olsun Sayın Başkanım!

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Doğrular sizi de ürkütüyorsa ben ne yapayım?

BAŞKAN – Sayın Altay, lütfen…

ENGİN ALTAY (Devamla) – Sayın Başkan, üslubunuz böyle çok sertleşmesin lütfen.

BAŞKAN – Ama sizin tavrınız…

ENGİN ALTAY (Devamla) – Ben siyaset yapıyorum.

BAŞKAN – Başkanlık Divanına yapamazsınız ki bunu.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Niye yapamam? Siz yaparsanız ben de yaparım.

BAŞKAN – Hayır, ben yapmıyorum ki siz başlatıyorsunuz bunu.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Bugün Öğretmenler Günü, ben öğretmenim iki dakika verir misiniz dedim. Ben sizin yedi dakika verdiğiniz oturumları da biliyorum.

BAŞKAN – Lütfen…

ENGİN ALTAY (Devamla) – Sayın milletvekilleri, tabii öğretmenlerin sorununa çok dalınca KYK’ya giremedik ama işin özü budur. Diğer, teşkilat kanunu vesaire, bunlar yapılsın ama sizi vicdanınıza başvurmaya davet ediyorum. Kazan dairesinde öğrenci yatıran devlet Kazakistan’da yurt yapamaz kardeşim, yapamaz; yanlıştır, acelesi yoktur. Bir gün o günler de gelir, büyük devlet oluruz, dünyanın her yerine yaparız ama Türkiye hâlen gelişmekte olan bir ülke. Lütfen, Parlamentoyu bu konuda sağduyuya davet ediyorum.

Bu vesileyle, bütün öğretmenlerimizin gününü tekrar kutluyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Altay.

Teklifin tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Beytullah Asil, Eskişehir Milletvekili.

Buyurun Sayın Asil. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 571 sıra sayılı kanun hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini dile getirmek için söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e “başöğretmenlik” unvanının verilişinin ve bu anlamlı günün Öğretmenler Günü olarak kutlanmaya başlanmasının yıl dönümü olan 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü bir öğretmen olarak öğretmen arkadaşlarıma hayırlar getirmesi dileğiyle tebrik ediyorum.

Görevleri başında etrafını aydınlatma çabası içindeyken kendileri eriyen, bu ulvi görevi huzur içinde tamamlamış, bunun onuru ile ebediyete intikal eden öğretmenlerimize, bulundukları yörelerde yaşayan gençlerimizi, çocuklarımızı eğiterek ileride özgür, bağımsız, vatanına milletine katkı sağlayan bireyler olarak yetişmesinin dışında hiçbir gayeleri yok iken görevleri başında PKK terör örgütünün hunhar saldırılarında şehitlik mertebesine ulaşmış kahraman öğretmenlerimizi rahmet ve şükran duygularımla anıyorum. Kabirleri nur, mekânları cennet olsun. Büyük zorluklar içerisinde hayatlarını sürdürmeye çalışan emekli öğretmenlerimize minnet hissiyatımla hayırlı, sağlıklı uzun ömürler diliyorum.

Geleceğimizin güvenceleri olan çocuklarımızı hayata hazırlayan, bilgiyle tanıştıran, sahip oldukları bilgi, kültür ve tecrübeyi anlatarak, göstererek, benimseterek çocuklarımıza kazandıran, böylece kuşaklar arası sürekliliğin sağlanmasına da büyük bir katkı sağlayan öğretmenlerimiz bu özelliklerinden dolayı yaşadıkları çevrenin öncüsüdürler.

Çocuklarımızın millet ve devlet hayatındaki hak ve yükümlülüklerinin farkına varmaları öğretmenlerimiz sayesinde gerçekleşmektedir. Onların fedakâr ve özverili çalışmalarını, milletimizin gelişmesi ve aydınlanması amacıyla gösterdikleri eşsiz çabayı takdir etmenin yanı sıra ekonomik ve sosyal alanda boğuştukları sorunlara dikkat çekmek ve kamuoyu oluşmasına katkıda bulunmak da istiyorum.

Kısıtlı imkânlar çerçevesinde ve hayatın getirdiği birçok zorluklara takılmadan gelecek nesillerin hazırlanmasını ve yetişmesini sağlayan öğretmenlerimizin gereken ilgiliye mazhar olduklarını söylemekten çok uzak olduğumuz bir gerçektir. Türk Eğitim-Sen’in 24 Kasım 2010 Öğretmenler Günü dolayısıyla öğretmenlerin sosyoekonomik durumuyla ilgili anket çalışması gerçekleri daha açık görmemize vesile olmuştur. Maddi sorunların baskısı altında ezilen, itibar ve saygınlığı her geçen gün zayıflayan bir mesleğin, Türkiye’nin güçlenmesi, milletimizin ilerlemesi yolunda ne denli katkı sağlayacağı tartışmalı bir konu olarak karşımızdadır.

Öğretmenlerimizin yüzde 79,9’u kredi kartı borcu, yüzde 79,7’si banka kredisi borcu bulunduğunu ifade etmiştir. Her şeyin en iyisine layık olan öğretmenlerimizin hâlâ en temel ihtiyaçlarını gidermekte zorluk çekmeleri, ekonomik zorluklar karşısında çaresiz kalmaları en başta iktidar partisinin bir ayıbıdır. Sözünü ettiğim ankette öğretmenlerimize sorulan “Maddi olarak hayatınızdaki en büyük lüks nedir?” sorusuna öğretmenlerimizin yüzde 39,4’ü “Lüksüm yok.” diye cevap vermiş, geri kalanı da en temel ihtiyaç olan tatile gitmeyi, işe arabayla gitmeyi, dışarıda akşam yemeği yemeyi, ayda birkaç kez sinemaya gitmeyi lüks diye tanımlamışlardır.

Hepimizin üzerinde eşsiz hakları olan öğretmenlerin katlanan ve derinleşen sorunlarına çözüm ve çare bulunamazsa, 50,3’ü “Öğretmen olduğumuza pişman mısınız?” sorusuna “Pişmanım.” diye cevap veriyorsa geleceğin mutlu ve müreffeh ülke idealine ulaşmamız imkânsız olacaktır.

Eğer ülkemizi yeniden ayağa kaldırmak, sözü dinlenen ve kudretli bir konuma getirmek istiyorsak mutlaka eğitim ve öğretim sorunlarını ve öğretmenlerimizin sıkıntılarını bitirmek zorundayız.

Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz hafta içerisinde rahmeti Rahman’a kavuşan arkadaşımıza Allah’tan rahmet, kederli ailesine, başta AKP Grubu olmak üzere tüm arkadaşlarıma baş sağlığı ve sağlıklı, uzun bir ömür diliyorum. Bu vesileyle, başta Başöğretmen Atatürk olmak üzere öğretmenlerimize ve bu çatı altında görev almış ve rahmeti Rahman’a kavuşmuş bütün parlamenterlerimize ve çalışanlarımıza rahmet diliyorum; kabirleri nur, mekânları cennet olsun.

Değerli milletvekilleri, bugün görüşmekte olduğumuz bu yasa teklifinin Kredi Yurtlar Kurumuyla ilgili bölümü 22 Ağustos 1961 tarihinde yürürlüğe giren 351 sayılı Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Kanunu’nda, günün değişen ve gelişen şartları karşısında kanunun öncelikle yönetim yapısı ile hizmetlerin daha çabuk verilmesini sağlamak gayesiyle yurt yapımı ile ilgili hükümlerin değiştirilmesi gerektiği genel gerekçesiyle Komisyonumuza gelmiş, kurulan Alt Komisyonda yapılan son derece titiz bir çalışmayla büyük ölçüde mutabakat sağlanarak 495 sıra sayısıyla Genel Kurul gündemine alınmıştı.

Bayram öncesinde aynı kanun, Kredi Yurtlar Kurumuna, yurt dışında yükseköğrenim gören öğrencilerin de Kurum hizmetlerinden yararlanması imkânıyla birlikte, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğünün yurt dışında öğrenim gören Türk vatandaşı öğrencilerin barınma, burs, kredi işlemleriyle ilgili görevlerin mahallinde yerine getirilmesini temin etmek maksadıyla personel istihdamının sağlanması ve yurt dışında yükseköğrenim gören Türk vatandaşı öğrencilere de kredi verilmesi gerekçesiyle ve birazdan değineceğim bazı kanunlarda değişiklik yapan teklif ve tasarılar eklenerek tekrar gündemimize geldi.

Değerli milletvekilleri, Kredi Yurtlar Kurumu bugün 136 bini erkek, 95 bini kız olmak üzere yaklaşık 231 bin öğrenciye hizmet verebilmektedir. Buna karşılık Kredi Yurtlar Kurumundan hizmet bekleyen, hizmet talep eden öğrenci sayısı 1 milyonun üzerindedir. Bu da gösteriyor ki yurt içinde talep edilenin ancak beşte 1’i karşılanabilmektedir. Yasal sınırlamalar nedeniyle Kredi Yurtlar Kurumundan hizmet talep edemeyen 1,5 milyonu aşkın açık öğretim ve diğerlerini kattığımızda ortaya çıkan tablo daha vahim bir hâl almaktadır.

Hâl böyleyken, yurt içinde ihtiyacın yüzde 10’unu dahi karşılamaktan uzak Kredi Yurtlar Kurumuna yurt dışında hizmet görevi yüklemek ne derece doğrudur; üstelik bunun sınırlarını çizmeden, yurt dışından hizmet satın almayı teşvik edeceği düşünülmeden? Öğrencilerimizin yurt dışında öğrenim görmesi ülke menfaatleri açısından gerekliyse, devletin ihtiyaç ve imkânları içerisinde bu faaliyet zaten yıllardır yerine getiriliyor. Bunun sınırları çizilerek sadece Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’yle sınırlı tutulması ülke gerçekleri ve imkânların yurt içinde kullanılması gerektiği düşüncesiyle yerinde olacaktır.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz bu teklifin 9’uncu maddesiyle Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunca gerekli görülen hâllerde hizmet binası, yurt binası ve tesislerinin Toplu Konut İdaresine, özel teşebbüse yaptırılıp kiralanabileceği hükme bağlanmaktadır. Yukarıda sözünü ettiğim yurt ihtiyacının karşılanmasında çekilen güçlükler nedeniyle bu teşebbüsü olumlu buluyoruz. Ancak Tasarının 9’uncu maddesine eklenen fıkralar mülkiyeti kuruma ya da hazineye ait olup kuruma tahsis edilen taşınmazların üzerine ihaleyle belirlenecek gerçek veya özel hukuk tüzel kişiliklerine kırk dokuz yılı geçmemek şartıyla belirli süre ve bedel üzerinden kiralama karşılığı yurt yaptırılabileceğini düzenlemektedir. Aynı maddeye eklenen üçüncü paragrafında ise “Kira bedeli ve kiralama süresinin tespitinde kiralama konusu taşınmazın üzerindeki tesislerin bir kısmının veya tamamının işletilmesinin kiralayana verilip verilmeyeceği hususları dikkate alınır.” denilerek mevcut yurt binalarının işletmesinin de özel şirketlere kiralanmasının önü açılmaktadır. Böyle bir amaç güdülmüyor ise ilgili maddede yanlış yorumları ortadan kaldıracak düzenlemeler mutlaka yapılmalıdır.

Bu kanunla genç nüfusumuzun yükseköğretim talebini karşılamaya destek olacak iki yeni vakıf üniversitesinin kurulmasına da onay vereceğiz. Nitelikli bir nüfus oluşturma hedefinde çok önemsediğimiz vakıf üniversitelerinin birinin üç büyük kentimiz dışında şirin Karadeniz ilimiz Trabzon’da kuruluyor olmasının vakıf üniversitelerinin Anadolu coğrafyasına yayılmasına öncülük etmesini diliyorum.

İzmir’de kurulan Şifa Üniversitesi, otuz yıla yakın hastanecilik deneyimi, modern tesisleri, kaliteli yetişmiş uzman kadroları olan, sadece sağlık alanında eğitim vererek bünyesinde tıp fakültesi, diş hekimliği fakültesi, sağlık bilimleri fakültesi ve enstitüsünü barındıracak olan ve Ege insanına kaliteli sağlık hizmeti sunmada hedefleri olan bir vakfımızdır.

“Hedefimiz, Şifa Üniversitesinin gerek Türkiye’de gerekse dünya çapında yetiştirdiği birey, verdiği hizmet, topluma ve insanlığa sağladığı katma değerlerle takdir toplayan bir üniversite olmasıdır.” diyerek büyük düşündüklerini ortaya koyan heyeti kutluyorum.

Kurulan Şifa Üniversitesi ile Avrasya Üniversitesinin ülkemize ve kurulacağı iller olan İzmir ve Trabzonlulara hayırlı olmasını diliyorum. Bu vakıfların kurulmasında görev alan, bağışlarıyla destek veren tüm mensuplarını tebrik ediyorum. Mütevelli heyetlerine ve çalışma arkadaşlarına çıktıkları bu hayırlı yolda başarılar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, konuşmamın bu bölümünde, ülke olarak çok önemsediğimiz, geleceğimiz açısından güven duymamızı sağlayan genç bir nüfusa yaptığımız haksızlıklar üzerinde durmak istiyorum.

Bilgiyi üreten ve etkin kullanan sayılı ülkeler arasında yer alabilmek özellikle yükseköğretimde nicelik ve nitelik açısından sağlanan başarıyla mümkündür diyoruz. Yükseköğretim, bir kamusal sorumluluktur. Ülkemizin entelektüel, kültürel, sosyal ve teknik boyutlarını güçlendirmeli ve bilgi toplumunu bu boyutlar üzerinde inşa etmeliyiz. Bu boyutlar gelişmelerinde de büyük rol oynayan üniversiteler tarafından şekillendirilmelidir diye nutuklar atıyoruz. Ancak bu gençliği yükseköğrenime başlatmak için aldığımız sınavın güvenilirliği konusunda gençlerimizi ve toplumu endişeden kurtaramamışız. ÖSYM sınavlarından sonra ortaya atılan iddialar ve yapılan tetkikler maalesef bu acı sonucu gösteriyor. Mezun etmişiz, öğretmen olarak, memur olarak atamak için sınava almışız; bu sınavın güvenliğini sağlayamamışız, kopya iddialarının gerçeğe dönüşmesiyle sınavı iptal etmişiz. Ortada suç var maalesef suçluya ulaşamıyoruz, tıpkı Deniz Feneri gibi.

Dönüp baktığımızda, barınma sorununu halledemediği için üniversite kaydını donduran öğrencileri görüyoruz. 2008’de bu Parlamento çok kapsamlı bir üniversite affı getirmiş olmasına rağmen, “Üniversite affı çıksın.” diye hepimize gelen öğrencilerin sayısı belli. Bu öğrencilerin hemen hemen tamamı, atılma nedenlerini “Okumak için çalışmak zorundaydım.” diye izah ediyorlar. “Hem çalışır hem okurum zannettim.” diyen bu öğrenciler, sekiz yıllık iktidarınızda uyguladığınız yanlış politikalar nedeniyle topraktan umudunu keserek şehre göç eden çiftçi çocukları, lojistik firmalarına verdiğiniz destekle yok ettiğiniz şoför esnafının çocukları, şehrin göbeklerine açılmasına izin verdiğiniz alışveriş merkezlerinin kepenk kapattırdığı esnafların çocukları, yoksulluğa mahkûm ettiğiniz işçi emeklilerinin, esnaf emeklilerinin, memur emeklilerinin çocukları, emekli yetimleri. Hükûmet, kaybolan bu güveni tekrar tesis etmek zorundadır. Gençliğimiz, her şeye rağmen, devletine güvenmek istiyor. Bu feryadı duymayan kulaklara bu kürsüden, bir kez daha, onlar adına sesleniyorum: Gençlik devletine güvenmek istiyor.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz teklifin 20’nci maddesiyle getirilen değişikliğin üzerinde de durmak istiyorum. Değişiklik yapılmak istenen 4 Mayıs 2007 tarihli ve 5648 sayılı Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş Kanunu’nun 14’üncü maddesinin 4’üncü fıkrası aynen şöyle: “Merkez teşkilatında; Başkan, genel koordinatör, birinci hukuk müşaviri, koordinatör, uzman, denetçi ve avukat pozisyonlarında istihdam edileceklerin İngilizce, Almanca veya Fransızca dillerinde yapılan Kamu Personeli Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavında asgari (C), mütercim pozisyonunda istihdam edileceklerin (A), il koordinatörlüklerinde il koordinatörü, uzman ve denetçi pozisyonunda istihdam edileceklerin ise asgari (D) düzeyinde puan almış olmaları veya dil yeterliliği bakımından buna denkliği kabul edilen uluslararası geçerliliği olan bir belgeye sahip olmaları zorunludur. Kurumun nitelikli personel ihtiyacının karşılanabilmesi amacıyla istihdam edilecek personel için 31/12/2010 tarihine kadar, yabancı dil yeterliliği şartı aranmayabilir. Bu tarihe kadar bu fıkrada öngörülen dil yeterliliği belgesini ibraz etmeyenlerin sözleşmeleri yenilenmez.” Metin bu. Bu kuruma alınacaklarda yabancı dil bilgisi aranması gerekirken alınan dil bilmeyen yandaş memurların durumunu düzeltmek için, üzülerek ifade ediyorum ki, Parlamentonun partizanlığa alet edilmesidir. Bunu kabul etmemiz mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, çekincelerimiz giderildiğinde pek çok maddesine destek olacağımız bu kanunun başta ilgililerimiz olmak üzere ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Asil.

Teklifin tümü üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Van Milletvekili Özdal Üçer.

Buyurun Sayın Üçer. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarının tümü üzerinde grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi içtenlikle selamlarım.

Aslında, AKP icraatlarına baktığımızda “paket” ve “torba” sözleri çok geçiyor. İşte, paket paket demokrasiler, torba torba yasalar… Torba yasa teklifleri içerisinde birbiriyle ilgili, ilgisiz birçok konuyu oldubittiye getiren kalitesiz bir yasama faaliyeti. 2007’den bu yana birlikte yapmış olduğumuz yasama faaliyetlerinde hiçbir görüş ve önerimizin kayda alınmayışı ve “Cami ne kadar büyük olursa olsun imam bildiğini okur.” hesabı AKP’nin her şeyi kendisinin önceden tasarlayıp alt komisyona getirmesi, alt komisyonlarda tartıştırması, tartışmalarda yapılandırmaksızın Genel Kurula getirmesi bizim yasama faaliyetlerine içtenlikle katılma sıkıntımızı yaratıyor. Çünkü, yapıcı anlamda yapmış olduğumuz önerilerin hiçbiri kayda alınmamakta; fakat kayda alınmayacağını bilmekle beraber, bu konularla ilgili partimizin, grubumuzun, şahsımızın görüşlerini belirtmek üzere söz hakkımızı kullanıyoruz.

Bu yasa tasarısında askerlikle ilgili bir düzenleme var; Kredi ve Yurtlar Kurumunun yurt yapımlarıyla ilgili, öğrencilere verdikleri burslarla ilgili, öğrencilere verdikleri bursların geri alımıyla ilgili; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu’nda değişiklik yaparak vakıf üniversitesi kurmakla ilgili, özel eğitim kurumları için iş yeri açma ruhsatıyla ilgili düzenlemeler var. Her bir konu, üzerinde çok derinlikli düşünülmesi ve sağlam adımların atılması gereken konular. Fakat nedense, her konuda olduğu gibi burada da bir oldubittiye getirme ve kurumları, devletin bütün kurumları, halkın olan kurumları, halk için uğraşı içerisinde, hizmet içerisinde olması gereken kurumları belli bir zümreye, belli bir siyasi kliğe yani peşkeş çeker düzeyde yapılandırmaya dönük girişimler bunlar.

Burada, askerlere verilen izinle ilgili konuyu ayrı bir şekilde değerlendirmek gerekiyor, apayrı değerlendirmek gerekiyor. Evet, muvazzaf askerlerin birinci dereceden yakınlarını kaybetme durumu içerisinde… Ki onlara verilen on günlük izin süresi bir hak kapsamında değerlendirilmelidir ve askerde sadece izin hakkı değil, on beş aylık zorunlu askerlik süreci içerisinde askerliğin zorunlu olması konusu bile tartışılmalıdır bu ülkede. Milyona varır düzeyde asker kaçağı konumunda insan var ve insanların büyük bir çoğunluğu askerî uygulamalardaki haksızlık ve adaletsizliklerden dolayı askere gitmeme eylemselliği içerisindedir. Birçok kişi vicdani retçidir, birçok kişi askerlik zorunlu hizmeti yapmak yerine kamu görevi yapmayı talep etmektedir, birçok kişi hiç askere gitmemeyi, birçok kişi askerde kendisine yapılan kötü muameleye karşı korunmayı talep etmektedir. Basına yansıyan birçok olayda ne tür kötü muamelelere tabi kaldıkları görülmektedir. Bunun dışında, zorunlu askerlikten dolayı hayatının en güzel dönemini, üretken, verimli dönemini birilerine sadece özel hizmet konumunda geçiren 200 bine yakın insan var yani birilerinin hizmetçisi konumunda çalıştırılan ve askerlik görevi yapıyor diye kendisine zorunlu görev dayatılan 200 bine yakın insan var.

Bu sebeple, askerlikle ilgili, birincil olarak başta vicdani ret hakkının evrensel bir insan hakkı olduğu öngörüsüyle bir yasal düzenleme yapılmalı, bu konuyla ilgili bizim grubumuz adına sunmuş olduğumuz yasa teklifimiz Meclis komisyonlarına yönlendirilmeli ve komisyonda değerlendirmeye alınıp Genel Kurula gelmelidir.

Askerlikle ilgili en önemli sorunlardan biri, askerlikteki, askerlik görevini yapan yurttaşlarımızın şüpheli ölümleri. Kimisinin kaza olduğu, kimisinin intihar olduğu ifadeleriyle geçiştirildi ve üzerinde sağlıklı araştırmaların, soruşturmaların yapılmadığı asker ölümleri. Bu ölen insanlar bizim insanlarımız, bizim çocuklarımız, bizim gençlerimiz. Biz bunların ölümlerine duyarlı olmayacağız da kimlerin ölümüne duyarlı olacağız? Eğer varsa bir haksızlık, bu haksızlığın üzerine gidecek ilk kurum Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Eğer bütün bunlara rağmen soruşturmaların aksatılması, soruşturmaların bir şekilde açığa kavuşturulmaması için bir gayret sarf ediliyorsa, bu konuda ayrı şeyler düşünülür.

Kredi ve Yurtlar Kurumundaki gençlerimizle ilgili, yükseköğretim kurumlarındaki gençlerimizle ilgili… Yükseköğretim Kurumunda, başta sınav sistemi olmak üzere gençlerimiz çok büyük haksızlıklara maruz kalmaktadır. Bildiğiniz üzere, merkezî düzeyde uygulanan sınavların hepsine cemaatlerin müdahil olduğu, çok büyük kopya şebekelerinin oluştuğu ve bu konuda gerekli şeffaf soruşturmaların yapılmadığı kamuoyunun bütünün bilincindedir.

Sınav sistemiyle haksızlığa uğrayan gençlerimiz, zor bela, bir nevi iğneyle kuyu kazma çabası içerisinde üniversite sınavını kazanıyor ama üniversite sınavını kazanan insanlarımızın büyük bir çoğunluğu ekonomik koşullarından dolayı yükseköğrenimini tamamlayamıyor ya da yükse-                 köğrenimini çok büyük güçlükler yaşayarak gerekli bilimsel donanımı sağlamadan bitiriyor. Ama hem askerlikte hem üniversitede, ilginçtir, parası olan yurt dışında bir tedbir bulabiliyor ya da parası olan kendi eğitim hakkını güvence altına alabiliyor ama yoksul halkın çocukları hem zorunlu askerlik yapmak zorunda kalıyor hem de eğitim hakkından mahrum kalmak zorunda kalıyor ya da güç bela okuduğu okullardan mezun olduktan sonra atanamıyor. Atanamayan yüz binlerce öğretmen bunun en somut örneğidir.

Kredi ve Yurtlar Kurumunun genel müdürlüklere verilen kontenjanları açısından sormak isterim ve cevaplandırılmasını beklerim. Her nedense Hükûmet cevap vermekten kaçınır. Genel Müdürlüğün özel kontenjanına verilmiş ve yurt müdürleri tarafından öğrencilere açıkça ifade edilerek “Gidin, eğer hatırı sayılır, saygın kişiler referans edebiliyorsanız öyle gelin.” deniyorsa, boş kontenjan bulunuyor da Niğde’den Van’a okumak için gelen öğrenciler yurt bulamıyorsa, bu çelişkinin ne anlama geldiğinin yanıtlanmasını istiyoruz ya da Van’dan İstanbul’a okumak için gidenler Kredi ve Yurtlar Kurumunda boş oda olmasına, boş yatak olmasına rağmen neden Kredi ve Yurtlar Kurumunda yer bulamadığının açıklanması gerekiyor ya da özel kontenjana tabi tutulmuş Kredi ve Yurtlar Kurumunda kaç oda var? Böyle bir eşitsizlik olur mu? Dünyanın hangi ülkesinde olur? Hiçbir ülkesinde yoktur. Eşitlik ilkesine aykırıdır.

Beraber bir inceleme komisyonu oluşturalım… Kredi ve Yurtlar Kurumunda inanın birçok yurtta özel olarak donatılmış, özel kişilere tahsis edilmiş odalar vardır, kimilerine de ikinci sınıf, üçüncü sınıf insan muamelesi yapılmaktadır. Bu haksızlıkları idari yöntemlerle çözebilmek mümkünken ve yurt içinde birçok yurda gereksinim varken, yurt dışında da çok daha ekonomik yöntemlerle öğrencilerin barınma ihtiyaçları giderilebilirken böyle bir yatırımı yurt içine yapmaktansa, yurt içinde kiralama yöntemini, hazine arazisini özele tahsis etme gibi bir yasayı onaylıyoruz, onaylayacağız ya da onaylamamız bekleniyor ama yurt dışında da Fethullah okullarına hizmet edecek yurtlar kurmaya çalışıyoruz. Yok öyle yağma! Din istismarı yaparak kendine ekonomik bir sömürge alanı oluşturan hiçbir cemaate hiçbir vicdanlı kişi onay vermemelidir. Bu ülkenin çiftçilerinin çocukları Türkiye'nin en iyi okullarında, dünyanın en iyi okullarında eğitim görme hakkına sahip olmalı ve bunu bizzat devlet desteklemelidir. Bu ülkenin işçilerinin, memurlarının, yoksullarının, emekçilerinin, emeklilerinin çocukları en iyi eğitim koşullarında eğitim görme hakkına sahip olmalıdır. Ama öyle midir? Değildir. Birilerinin çocukları Amerika’larda okurken birilerinin köyünde okul olmamaktadır ve birileri kalkıp Fatih Projesi’nden bahsetmektedir. Bilgisayarlarla donatılacak okulların çoğunda -az evvel de belirttim- tuvalet olmayışı “Uzay çağında olsa bir ayağımız/Ham çarık, kıl çorapta olsa da biri” diye şiir yazmış çok değerli bir şair Ahmed Arif’in dizelerini akla getiriyor. Böylesi çelişkiler bu ülkede varsa oturup enikonu tartışmak lazım.

Her sınır köyüne bir karakol yapma bilincinde güvenlik sendromuyla hareket eden bir devlet mekanizması başarıya ulaşmaz. O karakollar döşediğiniz köylere eğer ana dilde eğitim yapan okullar yapılmış olsa bu ülke çok daha çabuk kalkınır, çok daha çabuk büyük bir güç olma özelliğine kavuşur.

Şimdi, vakıf üniversiteleriyle ilgili çok büyük bir lütuf yapıyorlarmış gibi vakıflara göndermelerde bulunuyoruz. Vakıf ne demektir? Vakıf, bireyin birikmiş mülkiyetinin kamu hizmetine sunulması demektir. Peki, sorarız: Bu torba yasalarla kurulmuş vakıf üniversitelerinin hangisi kaç lira bütçe ayırmıştır eğitime? Hangisi kendi mali gücünü açık, şeffaf bir şekilde belirtmiştir veyahut hangisine devlet, kamu olanaklarının ne kadarı tanınmıştır? Bunlar yanıtlanabilir mi? Aslında istenirse yanıtlanır ama yanıtlandığı takdirde bu ülkedeki eğitim sektörünün… Eğitim sektörü diyorum, eğitim bir sektör değildir, eğitim bir olgudur ama sektöre, ekonomik sektöre dönüştürülüyor ve burada yükseköğrenimlerin özerk yapısından kaynaklı bir denetimsiz alan oluşturulmaya çalışılıyor, sistem kurulmaya çalışılıyor ve bunlar da cemaatlere peşkeş çekiliyor. Bu cemaatler de kalkıp ta İzmir’den Van’ın Norduz köyüne et dağıtmaya geliyorlar ki sadece bundan yirmi yıl öncesinde yetiştirmiş olduğu Norduz koyunlarıyla belki Orta Doğu’nun et ihtiyacının tamamını karşılar nitelikteydi. Ama köylerin çoğu boşaltıldığı için şu an o köyden metropollere sürgün gelmiş insanlar belki yiyecek et bulamıyorlar, kahvaltıda çocuklarına bir çift yumurta kıramıyorlar.

Yoksullaştırma, yoksullukla terbiye etmek AKP’nin siyasi kültürü içerisinde bir olguya dönüştü. Yazıktır, günahtır, ayıptır! İnsanların…

SONER AKSOY (Kütahya) – Günahı…

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Varsa bir sözünüz, gelirsiniz söz alırsınız, kürsüden konuşursunuz.

SONER AKSOY (Kütahya) – “Günah” deme!

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Tabii, size göre konuşmak gerekiyor değil mi? Gerçekleri söylemek zorunuza gider! O anlamda, biz, zorunuza gitse de gitmese de gerçekleri söyleyeceğiz. Bu konuda rahat olun! Alnımız ak, başımız dik, yüreğimiz açık, her şeyi söyleyeceğiz. Söylediklerimizden utanmayacağız, çekinmeyeceğiz çünkü söylediklerimizin bu ülkede yaşayan her bir birey için ortak menfaat sağladığının bilincindeyiz çünkü bu halkın malını mülkünü çalıp çırpanlardan olmayacağız.

Evet, öğrencilere verilen kredilerle ilgili, vergilerle ilgili aflar geliyor. Evet, vatandaşa her türlü kolaylığın sağlanmasından yanayız ama peki, kredi borcunu, yüksek faizlerle düzenlenmiş ödeme planını gerçekleştirmek için, borcunu ödemek için ağır faizli borçlara giren çalışanlara ne diyeceğiz? Vergisini düzenli ödeyen yurttaşlara ne diyeceğiz? O zaman Vergi Yasası’nda bir yeniden düzenlemeye ihtiyaç vardır. Herkesin emeğince ödeyebileceği bir vergi düzeni oturtmak lazım. Öyle bir vergi sistemimiz var ki, zengini az vergi veriyor, yoksulu çok vergi veriyor. Gelin de bu işin içinde adaletten bahsedin. Öyle bir kredi sistemi var ki üniversite öğrencilerine, torpili olan Başbakanlık bursu alıyor, oradan buradan burs alıyor, vakıftan burs alıyor, cemaatten burs alıyor, vesaire; torpili olmayan gidip devletten faizli kredi çekiyor.

Devlet, verecekse kredi vermemeli, özel sektör kredi versin. Devlet, bütün yükseköğrenim öğrencilerinin ihtiyacını karşılayacak düzeyde burs vermelidir. Eğer sosyal bir devletten bahsedeceksek bunu bahsedelim. Yoksa “Biz öğrencilere kredi affı uyguladık, bağışladık, gelin bütün kredileri bursa dönüştürelim…” Ama bu konuda bir tutarsızlık söz konusu.

Nedense, İhale Kanunu’yla ilgili bir düzenleme yapılır ve sözleşme gereği milyonlarca doları kendi kur farkından dolayı kazanan -emeksiz iş adamı statüsünde işveren çevrelerine karşı haklarını göz ardı eden bir söylem değil bu, haksızlıklara yönelik bir söylem- yapay müteahhitlere, yapay iş adamlarına, paravan şirketlere milyonlarca, milyarlarca devlet kaynağı hibe edilirken, öğrenciler için 50 liranın, 100 liranın hesabının yapılması yaman bir çelişkidir. O yüzden, ailesinin ekonomik durumu ne olursa olsun, yükseköğrenim gören ve ihtiyacı olan bütün öğrencilere devlet olanakları çerçevesinde burs verilmeli ve olanaklar arttırılmalıdır.

Millî Eğitim bütçesini arttırdık diye, derslik sayısını arttırdık diye, okullara hizmeti arttırdık diye söylemlerde bulunuluyor. Hayır, öyle değil; yardımsever kurumlar okullar yapıyor, AKP bunu devlet hizmeti gibi gösteriyor, Hükûmet hizmeti gibi gösteriyor ve vergiden muaf tutuluyor. O okulların ihaleleriyle ilgili kimi malzemelerle ilgili sorunlar çıkıyor, bunlar da denetimsiz kalıyor.

Özel okullar yapılıyor. Okullar Yönetmeliği’ne göre okulların tabelasının Yönetmelik dâhilinde belli bir boyutta, belli bir renkte olması gerekirken ama vergiden kaçırarak iş adamı statüsüyle Millî Eğitimle yakın teması oldu diye, okul yaptım diye bu halkın vergisini, okula hizmet yapıp daha sonra kendisi için koca bir reklam tablosuyla okul ismi asan insanlara sesleniyoruz burada. Van’da da var böyleleri. Malum insanlar bunu bu şekilde yapıyorlar. Eğer yapacaksan, kendi servetinden yap da görelim ya da milletvekili olmadan veyahut da kamu ihalesini almadan önce ne kadar servetin vardı, kamu ihalelerinden sonra, milletvekilliğinden sonra ne kadar servetin oldu, bunu açıkla da bilelim. Bunların hepsini bir bütünüyle değerlendirdiğimizde ortada çıplak gerçekliğiyle Türkiye’de sosyal devlet olgusunun hiçe sayıldığı, yok sayıldığı bir ortam oluşuyor. Torpil mekanizmasının ayyuka çıktığı, yolsuzlukların ayyuka çıktığı ve yoksulun daha çok yoksullaştığı, zenginin ise daha çok zenginleştiği bir sistemle karşı karşıyayız. Ondan sonra da birlik, beraberlik, millî birlik projeleriyle bu ülkenin gerçek sorunlarını çözümsüzlüğe kavuşturacak bazı atılımlar yapılıyor. Bu ülkenin gerçek sorunlarını çözmek için gerçek projeler üretmek lazım. Bu ülkede, ülkemizde emeğiyle geçinen insanlar sömürülmekte, emeksiz insanlar palazlanmakta ve bunun da en temel sorumlusu AKP Hükûmeti olmakta. Tabii ki, emeğe saygısı olanlara bizim de saygımız vardır, tabii ki usulsüzlük, yolsuzluk yapmayanlara karşı böyle bir ithamda bulunma nezaketsizliğinde bulunmayacağız. Ama usulsüzlük, yolsuzluk yaparak bu halkın malını, mülkünü kendi özel emelleri için kullananlara da taviz vermeyeceğiz.

İş yeri açma ruhsatı neden yerel yönetimlerden alınıyor, ruhsatı verme yetkisi belediyelerden alınıyor? Çünkü hasbelkader bir belediye MHP’li olur da AKP’nin istediği, dayattığı özel hibelerle verdiği bir peşkeş durumuna izin vermez. Hasbelkader bir belediye CHP’li, DSP’li ya da BDP’li olur da onların yolsuzluklarına mahal vermemek için o iş yeri özel donatılmış, hem de özel muameleye tabi tutulmuş birçok devlet ekonomik kaynağının peşkeş çekildiği kurumlara ruhsat verilmez kaygısıyla bakanlığa bu yetki devredilmeye çalışılıyor ama bakanlığa devredilse bile bakanlıklar her zaman AKP’li olacak diye bir gerçeklik söz konusu değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Özdal.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Başta Kürt sorunu olmak üzere bu ülkenin çözüm bekleyen birçok sorunu vardır ve bu sorunlardan biri yolsuzluklar, bunlardan birkaçı usulsüzlüklerdir. Bütün bu sorunları çözme sorumluluğu da bu Meclistedir. Eğer biz bir arada, güçlü, kardeşçe ve özgür ve eşitçe yaşamak istiyorsak, gelin, sorumluluklarımızı yerine getirelim. Yok, oldu bittiye getirip bu halkı kandırmaya dönük oluşumları nasıl bir dönem için imzadan geçiririz kaygısındaysanız orada durun deriz çünkü biz hiçbir usulsüzlüğe, hiçbir haksızlığa ortak olmayacağız.

Tekrardan, ataması yapılmayan öğretmenlerin atamasının yapılması dileğiyle bütün eğitim emekçilerinin Öğretmenler Günü’nü kutluyorum.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Üçer.

Teklifin tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz isteyen Yüksel Özden, Muğla Milletvekili.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA YÜKSEL ÖZDEN (Muğla) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan tasarı hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama geçmeden önce, bugün 608 bin öğretmenimizin günü, öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutluyorum. İnsan sevgisiyle, büyük özveriyle çalışan öğretmenlerimizin önünde saygıyla eğiliyorum.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sözleşmeli öğretmenlerimizle birlikte 800 bin öğretmendir, kimisini kutlamadınız.

YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) – Bizim eğitim sistemine yaptığımız 150 bini aşkın derslik ve bilgisayar, bina, donanım; hepsi bir yana, bu sistemin asıl değeri, asıl kaynağı, asıl gücü öğretmenlerimizdedir. Bu nedenle, öğretmenlerimizi bir kez daha saygıyla anıyorum ve öğretmenlerimize sekiz yıllık iktidarımız boyunca yaptığımız her türlü iyileştirme, koşullarını iyileştirme, çalıştıkları ortamları iyileştirme, yaptıkları, içinde çalıştıkları sistemi çağa uygun hâle getirme doğrultusunda yaptıklarımızın, ücretlerin artışında yaptıklarımızın yeterli olmadıklarını biliyoruz, dahası için de hep birlikte çalışacağız.

Bugünkü görüştüğümüz tasarıda temel olarak iki konumuz var: Birincisi, iki yeni vakıf üniversitesi açıyoruz, diğeri de Kredi ve Yurtlar Kurumu Kanunu’nda, yapısında ve görevlerinde birtakım düzenlemeler yapıyoruz.

Ben geldiğimiz durumu, önce üniversitelerle ilgili bir tabloyu çizmek istiyorum. Burada sorunları, konuları gündeme getireceğiz ama gerçekten, bu tabloyu hazırlarken gördüğüm, bu konuşmayı hazırlarken çıkardığımız tabloyu sizlerle kısaca paylaşmak istiyorum.

Türkiye’nin ilk üniversitesi, İstanbul’daki Darülfünun’un İstanbul Üniversitesi adını almasıyla 1933 yılında açıldı.

Çok kıymetli milletvekillerimiz, 1933 ve 2003 yılları arasında, yetmiş yıllık dönemde 76 tane üniversitemiz açıldı. Her biriyle gurur duyuyoruz. Her biri, her türlü koşullara, eksikliklere, yetersizliklere rağmen, hocalarımızla, oradaki tüm yöneticilerimizle fedakârane bir şekilde çalışmaktadır. 2003-2010 yılları arasında, yedi yılda da 78 tane üniversite açtık. Bugün 102 devlet üniversitesi, 52 vakıf üniversitesiyle, sistemimizde toplam 154 üniversite mevcuttur. Şehirlerimize bir bakalım. Konuşmaya buraya gelmeden önce epey arkadaşıma sordum: İstanbul’da kaç üniversite var, Ankara’da kaç üniversite var? Bugün, değerli arkadaşlarım, Ankara’da 13, İstanbul’da 39, İzmir’de 8, Kayseri’de 4, Konya’da 4, Mersin’de 3, Gaziantep’te 3, Antalya, Bursa, Erzurum, Eskişehir, Samsun’da 2’şer adet ve diğer kalan illerimizin her birinde de birer üniversitemiz var. Toplam öğrenci sayımız 3,5 milyon, açık öğretim dâhil. Bu öğrencilerin yüzde 56’sı örgün eğitimde ve yüzde 44’ü de açık öğretimde eğitim görmekte. Gene, ülkenin kalkınması için, ara insan gücü için meslek yüksekokullarımızda da 1 milyonu aşkın öğrencimiz var, bunların da yüzde 59’u örgün eğitimde, yüzde 41’i de açık öğretimde görev almaktadır.

Üniversite açılışıyla ilgili her seferinde birtakım eksikliklerin olduğu, yeterince öğretim üyesi yetiştirilemediği gibi konular hep gündeme gelmiştir ama bu konu zaten her üniversite açılışında bu ülkede konuşulmuş. Bakın, 1955 yılında -bugün tartışmıyoruz artık- İzmir’e Ege Üniversitesi açıldığında “İzmir’e de üniversite mi açılır?” konuşması olmuş ama biz bunları çok geçtik. Bugün, Türk üniversiteleri dünya üniversiteleriyle yarışır bir noktaya gelmiştir. Yedi yıllık dönem içerisinde yapılanlarla kalite geliştirmesinde, öğretim üyesi yetiştirmesinde büyük adımlar atılmış. Bir tarafta Millî Eğitim Bakanlığımız yurt dışına yılda bin olmak üzere beş yılda 5 bin öğrenci gönderme hedefiyle çalışmaya başlamış ve bu devam etmektedir, diğer tarafta da üniversitelerimiz, 2 binden fazla öğretim üyesi yetiştirme programlarında, yüksek lisans ve doktora programlarında eleman yetiştirmektedir.

Çok kıymetli arkadaşlarım, biz istatistiklere baktığımız zaman, millî eğitim istatistikleri, yükseköğretim istatistikleri şu şekilde düzenlenir: Bir tarafta 1923, diğer tarafta da o yıl, geçerli yıl, örneğin 2010 ve buradaki gelişmelerle baktığımızda her yıla göre birtakım gelişmeler vardır. Hele hele geçmiş on, yirmi, otuz, kırk yıl öncesine göre baktığımızda da büyük gelişmeleri her zaman koyabiliriz. Örneğin, sadece üniversitedeki okullaşma oranında -son on yıldan bahsedelim- on yıla baktığımızda  2000’de yüzde 21 olan okullaşma oranı 2005’te yüzde 30’a, 2008’de yüzde 38’e, 2010’da da yüzde 53’e çıkmış durumda. Fakat bu bizim övündüğümüz, gurur duyduğumuz, yeterli gördüğümüz bir tablo değildir. Biraz da yarışmakta olduğumuz çağdaş dünya ülkelerine baktığımızda -bu rakamları biraz da öyle değerlendirmemiz gerekiyor- okullaşma oranlarına ilişkin farklı ülkeler farklı kriterler kullanıyor; eğitim sistemi farklı, üniversite yaşı farklı. Bu nedenle, OECD’nin rakamlarına bakacağız.

OECD’nin rakamlarına baktığımızda, yirmi-yirmi dokuz yaş grubu net okullaşmasına baktığımızda Türkiye yüzde 12, OECD ortalaması yüzde 25, AB ortalaması yüzde 25. Yani şu an Türkiye’de açılan üniversite sayılarını bu okullaşmayı hızlı ve hazırlıksız görenlerin bir kez daha değerlendirmesi lazım çünkü bu rakamlar hâlâ olması gereken yerlerin yarısında.

Değerli milletvekilleri, biz bugün geçmiş iktidar  dönemleriyle, geçmişte yaptıklarımızla “A tarihinde yapılan bu kadardı, biz bu kadar yapıyoruz”u değil dünyayla yarışıyoruz. 

Gelişmiş ülkelerden yine UNESCO’nun brüt oranlarını vereceğim: Türkiye yüzde 38, Amerika Birleşik Devletleri yüzde 83, İngiltere yüzde 57, Fransa yüzde 55, Japonya yüzde 58, Meksika yüzde 27, İran yüzde 36, Mısır yüzde 38, Brezilya yüzde 34, Avustralya yüzde 77. Yani buradan baktığımızda gerçekten eleştirmeyi, eksiklerini aramayı bir kenara bırakıp hızla bu işleri daha güzel bir şekilde nasıl yapabilirizin derdine düşmek durumundayız.

Bugün görüşmekte olduğumuz her iki konuyu en yakından ilgilendiren yani hem üniversite konusuna hem de kredi yurtlar konusuna biz şu pencereden bakıyoruz: Türkiye nüfusu 2025 yılından itibaren yaşlanma eğilimine girecek olan bir trend gösteriyor. Yani bugünden baktığımızda önümüzde bir on beş yıllık fırsat penceresi var. Bu on beş yıl içerisinde biz ne yapıp edip gençlerimizi eğitmek ve onlar için çok hızlı bir şekilde yurt temin etmek durumundayız. 2025’ten sonra baktığımızda… 2025’te gelecek olduğumuz oran şudur: 15-64 yaş grubunun toplam nüfusa oranı yüzde 69 civarında olacak ve ondan sonraki her senede bu oran gittikçe aşağı düşecektir. Yani “Biz bu işleri aceleye getirmeyelim, şimdiki koşullar bu, bu kadar yapabiliriz, bu kadar niye hızlı gidiyorsunuz?” dediğinizde, o yıllara geldiğimizde ne -bir tarafta- yetişecek genç bulabileceğiz ne de -diğer tarafta- onların bu maliyetini karşılayacak çalışan nüfus bulabileceğiz. Onun için, hızla bu konudaki çalışmaları daha da artırarak devam etmek durumundayız. Cumhuriyetin 100’üncü yılına geldiğimizde ben 250 üniversitenin Türkiye’ye az geleceğini düşünüyorum.

Bugün görüştüğümüz diğer konu Kredi Yurtlar Kurumuyla ilgilidir. Kredi Yurtlar Kurumunun da şöyle bir tablosunu çizelim. Bazen gözümüzden kaçırdığımız, kanıksadığımız rakamları sizlerle paylaşmak istiyorum. 81 ilde, 107 ilçede toplam 244 bin yatak kapasitesinden bahsediyoruz Kredi Yurtlar Kurumu dediğimizde. 234 bin öğrenciye burs veren, 718 bin öğrenciye kredi veren yani toplamda 961 bin öğrenciye burs veya kredi veren bir kurumdan bahsediyoruz. Ayrıca 528 bin öğrenciye katkı kredisi veren bir kurumdan bahsediyoruz. Fakat daha da önemlisi bugünkü tasarıyla değiştirdiğimiz bir durum. Eskiden Kredi Yurtlar Kurumunun genel kurulu, yıllık toplantılarında uzun uzun ve çok hararetli tartışmalarla hangi bilim dalına, hangi ana bilim dalındaki öğrencilere ne kadar kredi verileceğini tartışırmış ve onun kontenjanı bu kadar olacak, bunun kontenjanı bu kadar olacak, hoca edebiyatçıysa kendisine kayırmak istiyor, öbürü fizik daha önemli, diğeri matematik daha önemli diye çatır çatır pazarlıkların, kavgaların olduğu bir genel kuruldan, bugün, isteyen herkese, müracaat eden herkese kredi veren bir kurum hâline gelmiştir ve üstelik bu kredi miktarı 45 liradan 2002’de, bugün, önümüzdeki yıl 240 bin liraya çıkıyor. (MHP sıralarından “240 lira” sesi)

240 liraya çıkıyor. Özür dilerim. Alıştık rakamlara. 240 liraya çıkıyor. Önceki trendlere baktığımızda sadece 90-100 lira olabilecek bir rakam bugün 240 liraya çıkmıştır ve kredinin yanında, başarılı olan ihtiyaç sahibi her öğrenciye de başarısı ve ihtiyaç sahibi olması durumunda da burs verilebilmektedir.

Burada dinledik, Kredi Yurtlar Kurumunun kapasitesi aktarılırken işte sadece ve sadece belli bir oranın, çok cüzi bir oranda, 7 yüzde 7 gibi bir rakamın tekabül ettirildiği söylendi. Buraya gelirken milleti yanıltmaya, farklı bilgi vermeye, kimsenin önüne başka bir tablo çizmeye kimsenin hakkı yok. Bugün sistemimizde 3,5 milyon öğrenci var ama 3,5 milyon öğrencinin 1,5 milyonu açık öğretimde. Allah aşkına, diğer tarafta herkes başka bir şehirde mi okuyor? Artık -işte saydım biraz önce- İstanbul’da 39, Ankara’da 14 tane üniversitemiz var ve ayrıca her ilde üniversite var.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Her ilde bir rektör var ama üniversite yok. Üniversite kâğıt üstünde.

YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) – Yani birçok öğrencimiz kendi ilinde okuyabilmekte ve 3,5 milyon öğrencinin her biri yurda başvurma durumunda değil zaten. 1,5 milyonu sadece, açık öğretimde, diğerleri de kendi programlarında devam etmekte. O rakamları da ortaya koyalım. O rakamları da koyalım, mevcut öğrenci sayısı, bu yıl itibarıyla baktığımızda 2 milyon 100 civarında Kredi Yurtlar Kurumunda öğrenci adedimiz var, 2 milyon 100 civarında.

Peki, yeni kayıt ne kadar? Çünkü en çok yurda ihtiyaç duyan öğrenci, daha okula yeni başlayan, etrafı tanımayan, arkadaşlarıyla, kiminle beraber kalabileceğini belirlemeyen öğrenciler, yeni de 550 bin civarında öğrenci başlıyor. Her yıl örgün eğitime, dört yıllığı, iki yıllığı, birinci öğretimi, ikinci öğretimi dâhil, 550 bin civarında öğrenci başvuruyor, bunlardan yurt için başvuranların oranı 256 bin.

İlk etapta, ilk yerleştirmede bunun ne kadarı karşılanmış? 106 bini yerleştirilmiş, daha sonraki ek yerleştirmelerle, kendi arasındaki hareketlilikle, bugün itibarıyla baktığımızda 181 bin öğrenci yurtlara yerleştirilmiş durumdadır.

Şimdi, konu üzerinden siyaset yapacaksak, konuyla ilgili çalışmamızı da, rakamları da, ciddi olarak hazırlığımızı yapalım ve o şekilde gelelim. Bu rakamların içerisinde itirazı olan varsa söyleyebilir. 256 bin öğrenci başvurdu ve bugün itibarıyla 181 bin. Kalan ne kadar? Kalan da 75 bin öğrencimiz var.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Az mı? Bazı ülkelerin nüfusu kadardır.

YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) – Peki, biz burada birçok ülkenin nüfusunu katlayan bir öğrenci grubuna…

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Yurt odaları boşken neden 75 bin öğrenci açıkta?

YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) – Kıymetli arkadaşım, biraz önce sen konuşurken ben burada dinledim, notlarımı aldım.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Ama onu açıklama zorunluluğu olduğu için söylüyorum.

YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) – Burada konuşmak güzel ama susmayı da, dinlemeyi de bilmek gerekiyor biraz.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Hükûmet olarak açıklama zorunluluğundasın!

YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) – Şimdi, biz bugün neyi açıklıyoruz, bugün neyin derdindeyiz?

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Ben buraya susmaya değil, konuşmaya geldim. Seni denetlemeye geldim.

MEHMET SALİH ERDOĞAN (Denizli) – Dinle, dinle!

YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) – Evet, bu 75 bin öğrenci bizim derdimiz. 75 bin öğrencinin yurt bulamaması, odalara girememesi bizim derdimiz.

İşte, bugün getirdiğimiz tasarıyı okusaydın orada görecektin, tasarıyı okumadan buraya geliyorsun, ondan sonra diyorsun ki… Tasarıda bahsediyoruz, borç geri ödemesinde müthiş bir kolaylık getiriyoruz, ondan haberin yok. Bu tasarıyla daha hızlı, daha çabuk yurt yapabilmek için yenilik getiriyoruz, ondan haberin yok, oturduğun yerden konuşuyorsun.

Neyi yapıyoruz? TOKİ marifetiyle, TOKİ’nin şu ana kadar edindiği birikimle, kendi yetenekleriyle, Türkiye'de ne kadar hızlı konut yapabildiğini hepimiz biliyoruz. İşte bundan sonra yaptığımız şeyde, yeni yurt binası yapmada daha esnek, daha hızlı hareket edebilmemizi gerektiren bir koşul hazırlıyoruz.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Zaten bu laubaliliğiniz sizi bu hâle getirdi.

YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) - Biz, hepimiz şahit olacağız, bugünkü değişiklikten sonra, daha 2012 yılına varmadan Kredi ve Yurtlar Kurumumuz 80 bine yakın ek kapasite yaratacaktır.

Arkadaşlar, başka bir şey daha var.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Biz, bu tür nezaketsizlikleri kabul etmiyoruz.

YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) - Yurtlarda yakınları kalan, yeğenleri kalan, tanıdıkları kalanlar çok iyi biliyor, bizim yurtlarımız eskiden koğuş sistemiydi, hamamlar vardı. Çocukların gitmekten, inmekten çekindikleri, doğru dürüst gidemedikleri, doğru dürüst yıkanamadıkları yerlerden, biz, bugün oda sistemine geçtik. Artık ranzalara son verdik ve çocukların katlarında duşlar var. Yani, Kredi ve Yurtlar Kurumundaki kapasiteyi eskisi gibi koğuş sistemi, ranza sistemi yapsaydık, şu an yaptığımız yatak -rakam ortada- 64.333 yatak yapılmış…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – 70’lerde de vardı onlar 70’lerde.

YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) - Bunun üstüne birer tane ranza koysanız, fazla değil sadece üstüne bir kat ranza eklediğinizde bu 128.666’ya çıkardı. İşte, bugün biz bunu getiriyoruz.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sen ilkokul öğrencisiyle mi konuşuyorsun?

YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) - Biz, çocuklarımızı geçmişiyle avunan, işte “Hiç yoktu, bu daha iyiydi.” değil, dünya ülkesi …

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Terbiyesiz! Laubali olma!

YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) - …dünyanın herhangi bir ülkesine gittiğinde rahat bir şekilde çalışabilecek beklentide, vizyonda ve donanımda yetiştirmeye çalışıyoruz.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Çok mükemmelsiniz! Mükemmellik sizin ruhunuzda var! Terbiyesiz!

YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) - Burada mevzu edilen kredi veya burs geri ödemesiyle ilgili birkaç cümle söylemek istiyorum.

Bugün, dört yıl içerisinde, dört yıl kredi alan öğrenciler bunu iki yılda ödemekte mevcut durumda ve herhangi bir zaman dilimi içerisinde belli bir sürede SGK’ya kaydolan, geçici bir yerde çalışarak SGK’ya kaydolan bir gencin kredi borç erteleme işlemi yapılmamakta çünkü sistemde kayıtlı gözüküyor. Biz ne yapıyoruz bugün? Bugün getirdiğimiz sistemle, dört yılda aldığı krediyi dört yılda ödeyebilmesinin yolunu açıyoruz yani aylık ödediği miktarı yarıya düşünüyoruz. Artı, başvurduğu dönemde SGK’ya kayıtlı değilse ÜFE artışıyla herkese borcunu erteleyebilme imkânı sunuyoruz. Bu kimi ilgilendiriyor? Bu, burada bu rakamları çalışmadan, bu tasarının içinde bunların olduğunu bilmeden konuşanlar bunun farkında olmayabilir ama bugün 565 bin öğrenci, mezun, öğrenim kredisi, 274 bin kişi de katkı kredisini ödemek durumunda, yani toplam 839 bin kişiyi ilgilendiren bir durum.

Şimdi, kalan sürem içerisinde, Sayın Başkanım da biraz süre verirse bir şey eklemek istiyorum.

Öğretmen maaşlarının siyaseti yapılıyor. Sözleşmeli öğretmen, atanamayan öğretmenler kavramı üzerinde konuşmaya burada girmeyeceğim. Yani atanamayan öğretmen, sınıf mevcutlarıyla ilgili ve ürettiğimiz projeler üzerinden laflar ediyorsunuz. Bir kez de bizi şaşırtın. Bir kez de yoksulluk edebiyatı yapmayı, Türkiye’deki 15 milyonu aşkın öğrenciden, bir yerlerden bulduğunuz kalorifer dairesini ve eskiden 50 mevcutlu sınıf bulabilmek için çok uğraşırken -çoğu çok üstünde- bugün 53 mevcutlu bir yeri biliyorsun, 40 mevcutlu bir yer, 39 mevcutlu bir yer yapar… Konuşarak yoksulluk edebiyatı yapmak değil, bir dünya ülkesi olmak için neler yapmamız gerekiyor?

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Van’dakilerin hepsi 50 mevcutludur. Görmek istersen gel götüreyim seni!

YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) – Bir dünya ülkesi olmak için bizim, bu gençlerimize sunduğumuz imkânlar üzerinde konuşsaydık ben çok daha mutlu olurdum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özden, lütfen sözlerinizi tamamlayın.

Buyurun.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Yanlış bilgi. Pembe tablo çiziyorsun.

YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) – Pembe tablo çizmiyorum, rakamları ortaya koyuyorum.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Gerçekleri söyle, gerçekleri!

YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) – Yüzde 7 gerçek değil. yüzde 7’nin gerçek olmadığını söylüyorum da bir kez daha söyleyeyim.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Ne yüzde 7’si ya!

YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) – 3,5 milyon öğrenciyi alırsan yurt kapasitesi yüzde 20 ama 3,5 milyon öğrencinin 1,5 milyonu açık öğretimde. Bunu, millete, milletimize yanlış rakamlar vererek bizim yaptığımızı küçük göstermeye çalışabilirsin ama milletimiz görüyor. 150 bini aşkın dersliği sen görmeyebilirsin ama milletimiz görüyor; bu da bize yeterli.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özden.

Teklifin tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen Abdullah Çalışkan, Kırşehir milletvekili.

Buyurun Sayın Çalışkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 571 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’miz ve Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, sözlerime başlamadan önce, tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutluyor, bizlerin yetişmesinde ve bugüne gelmesinde emeği geçen tüm öğretmenlerimizin ellerinden öpüyoruz.

Değerli milletvekilleri, vermiş olduğumuz kanun teklifi ile bazı kanunlarda değişiklik yapılması öngörülmüştür. Öncelikle, askerlik görevlerini yerine getirirken anne, baba, kardeş, eş veya çocuk gibi birinci dereceden yakınları vefat eden erbaş ve erlere, akrabalarına karşı son görevlerini yerine getirebilmeleri ve bu acılı günlerinde sevdikleriyle birlikte olabilmeleri için, askerlik hizmetinden sayılmak üzere on günlük ek izin hakkı verilmektedir. Askerlik hizmetini yapan vatandaşlarımız bu görevlerini yerine getirirken bir yakınlarını kaybettikleri zaman, eğer yasal izinlerini kullanmış iseler, bu acılı günlerinde izin almalarıyla ilgili sıkıntılar olduğu için böyle bir değişiklik yapılmasıyla bu sorunun çözülmesi öngörülmüştür.

Değerli milletvekilleri, sekiz yıllık AK PARTİ İktidarının en önemli hizmetlerinden birisi de eğitim alanında yapmış olduğu çalışmalardır. İktidarlarımız döneminde eğitime ayrılan bütçe, ilk defa, savunma harcamalarının önüne geçmiştir. Eğitime yapılan yatırımın çok önemli olduğuna inanıyoruz. Çocuklarımızın ve gençlerimizin en iyi fiziksel şartlar içinde, geleceğe en iyi ve en donanımlı şekilde hazırlanmaları için gayret gösteriyoruz. Bu çerçevede, üniversite eğitimine ayrı bir önem verdik. Her ilimizde en az bir devlet üniversitesinin olmasını sağladık ve üniversitelerimizin gerçek bir bilim yuvası olması için çalıştık. AK PARTİ İktidarı olarak temel hedefimiz her vatandaşımızın kendine yakışır bir şekilde üniversite öğrenimini tamamlaması ve Hükûmetin de maddi desteğiyle ülkemize hizmet edecek fikri hür, vicdanı hür, aydın nesillerin yetişmesidir.

Üniversite gençliğine hizmet eden Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunun amacı, yükseköğrenim gören öğrencilerimize kredi vermek, bu öğrencilerimiz için yurtlar yaptırmak ve yurt işletmesini sağlamak suretiyle Türk gençlerinin yükseköğrenimlerini ve sosyal, kültürel gelişimlerini sağlamaktır. Kurumumuzun 2011 bütçesi 2002 yılına kıyasla 7 kat artırılmıştır. Kurumumuz, sosyal devlet anlayışı çerçevesinde yaptığı çalışmalarla yurtlarımızda ranza sistemini kaldırmış, üniversite öğrencilerimizin beş yıldızlı otel konforunda barınmaları sağlanmıştır. 2002 yılında 187 bin olan yatak kapasitemiz, yapılan 153 yurt veya blok ile 243.690’a yükseltilmiştir.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Siz hiç yurt gördünüz mü?

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) - Yurtlara başvuran öğrenciler maddi durumuna göre bir puanlama esası dâhilinde yurtlara kayıt yaptırabilmektedir. Artık her ilimizde ve 107 ilçemizde 270 adet yurdumuz hizmet vermektedir. 2010 yatırım programımızda 58 il ve 50 ilçeye 78.900 yatak kapasiteli yeni yurt projelerimiz yer almaktadır.

Değerli milletvekilleri, 2004 yılında yaptığımız değişiklik ile diğer kurum ve kuruluşların burs ve kredi verme yetkileri kaldırılmış, burs ve kredi hizmetlerini yürütme görevi Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna verilerek kurum burs ve kredi verme konusunda tek yetkili kılınmıştır. Böylece mükerrerlik önlenerek daha fazla sayıda öğrenciye daha fazla miktarda yardım yapılması imkânı sağlanmıştır. Maddi durumuna göre tamamen objektif kriterler esas alınarak her öğrenci Kurumdan burs veya öğrenim kredisi alabilmektedir, katkı kredisine başvuran her öğrenci de Kurumdan mutlaka katkı kredisi almaktadır. 2002 yılında burs veya öğrenim kredisi alan öğrenci sayısı 451.550 iken 2010 yılında bu rakam 2 katına çıkarak 961.227’ye yükselmiştir. Yine katkı kredisi alan öğrenci sayısı 2002’de 405.791 iken 2010’da bu rakam 528.103’e yükselmiştir. Diğer yandan, 2002 yılında 45 TL olan burs veya kredi miktarı 4,5 kat artarak 2010 yılında 200 TL olarak verilmiştir. Önümüzdeki yıllarda bu miktarı daha da artırmayı planlıyoruz.

Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifimizle yapmış olduğumuz en önemli değişiklik, Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumundan öğrenim kredisi alan üniversite öğrencilerimizin bu kredileri geri öderken çekmiş oldukları sıkıntıları gidermektir. Daha önce kredi alan bir öğrenci, mezun olduktan iki yıl sonra başlamak suretiyle, almış olduğu krediyi, kredi aldığı sürenin yarısı kadar zamanda geri ödemek zorundaydı. Bu kanun teklifimiz sizlerin desteğiyle yasalaştığı zaman, her öğrencimizin kredi borcunu geri ödeme süresi kredi alınan süre kadar olacaktır. Yani, dört yıl boyunca kredi alan bir öğrenci, mezun olduktan iki yıl sonra başlayacak şekilde yine dört yıl boyunca kredi borcunu geri ödeyecektir. Mevcut durumla kıyaslandığı zaman, kredi borcunu geri ödeme süresi 2 katına çıkmış bulunmaktadır ve aynı şekilde kredi taksitleri de yarı yarıya düşmektedir. Bu değişiklik üniversite öğrencilerimiz için çok önemlidir. Bu uygulama, şu anda kredi alan, aldığı krediyi henüz ödemeye başlamayan ve kredi borcunu düzenli olarak ödemekte olan herkesi de kapsamaktadır. Kredi ödeme zamanı başlayıp borç taksitlerini aksatmadan ödemekte olanlar, bakiye borçlarını kalan taksit süresinin 2 katı sürede ödeyeceklerdir. Yani, borcunu düzenli olarak ödeyen ve sekiz ay taksiti kalmış olan bir öğrencinin bu borçlarını geri ödeme süresi, bu yasa kabul edildiği zaman otomatikman on altı aya çıkacaktır ve ödenecek taksitler de otomatikman yarı yarıya düşecektir. Kişinin Kuruma başvurmasına gerek kalmadan bu düzenlemeyi Kurumumuz kendisi yapacaktır.

Ayrıca, daha önce bir üniversite öğrencisinin öğrenim görürken SSK kaydı varsa, mezun olduktan iki yıl sonra SSK kaydı olmasa yani işsiz bile olsa kredi borcunu mutlaka geri ödemeye başlaması gerekiyordu. Yeni düzenleme ile bir kişi mezun olduktan iki yıl sonra eğer bir işe girmemiş ise Kuruma müracaat ederek kredi geri ödeme süresini birer yıllık sürelerle uzatabilmektedir. Yine aynı şekilde, işe giren ve kredi borcunu geri ödemeye başlayan bir kişi işsiz kalması durumunda yine Kuruma başvurarak kredi ödeme süresini bir yıl sonraya erteleyebilmektedir. Kişinin işi varken, bir geliri varken kredi borcunu geri ödemesi esası getirilmektedir.

Diğer yandan, kanun teklifimizle öngörülen bir diğer önemli değişiklik ise yurt dışında yükseköğrenim gören vatandaşlarımızın da Kurumdan burs veya kredi alabilmesidir. Şu anda resmî veya özel, yurt dışında öğrenim gören vatandaşlarımızın sayısı 23.921’dir. Kurum, bu vatandaşlarımızın barınma ve burs, kredi işlemleri için yurt dışında personel istihdam edebilecektir.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, iktidarımız döneminde yaptığımız çalışmalar ile artık, her ilimizde en az bir devlet üniversitesi bulunmaktadır. Bunun yanında vakıf üniversitelerimiz de hızla çoğalmaktadır. 2002 yılından bu yana 49 devlet üniversitesi ve 29 vakıf üniversitesi olmak üzere toplam 78 üniversite eğitim hayatına başlamıştır. Şu anda toplam 102 devlet üniversitemiz ve 52 vakıf üniversitemiz bulunmaktadır. Bu üniversitelerde okuyan öğrencilerimizin yurt taleplerini karşılamak için yeni yurt binalarının bir an önce yapılması en önemli önceliklerimizdendir. Bu kanun teklifimizde yurt binalarının TOKİ tarafından yapılabilmesinin önü açılmaktadır. Ayrıca, isteyen kişi ve kuruluşlar Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu ile iş birliği içinde Kuruma ait veya hazine tarafından Kuruma tahsis edilen arsalara yurt inşa edip kırk dokuz yıl boyunca belli bir bedel üzerinden bu yurtları Kuruma kiralayabileceklerdir. Bu süre sonunda yurt binası kuruma devredilecektir. Kendi arazisi üzerine yurt inşa eden veya mevcut binaları olan kişiler de yine aynı şekilde beş yıl süreyle binaları kuruma yurt olarak işletilmek üzere kiralayabileceklerdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çalışkan, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, kanun teklifimiz ile ayrıca İzmir’de Şifa Üniversitesi ve Trabzon’da Avrasya Üniversitesi kurulması da öngörülmektedir.

Diğer yandan, özel okulların açılması önündeki bazı bürokratik engellerin kaldırılması da kanun teklifimizin içeriğinde yer almaktadır.

Yine aynı şekilde, Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu aracılığıyla Avrupa Birliği kaynaklı 900 milyon avro hibe fonunun kullanılması amacıyla gerekli personelin yetiştirilmesi amacına yönelik olarak ek süre verilmesi de yine bu kanun teklifimizde öngörülmüştür.

Kanun teklifimize destek vereceğinizi ümit ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çalışkan.

Teklifin tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen Durdu Özbolat, Kahramanmaraş Milletvekili.

Buyurun Sayın Özbolat. (CHP sıralarından alkışlar)

DURDU ÖZBOLAT (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 571 sıra sayılı Kanun Tasarısı’yla ilgili olarak şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü. 24 Kasım 1928 tarihi, aynı zamanda Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün millet mektepleri başöğretmeni olduğu tarihtir. Büyük kurtarıcı, ulusal kurtuluşu gerçekleştirdikten sonra Türkiye’nin çağdaşlaşma ve demokratikleşme sürecinde en önemli rolü öğretmenlere biçmiştir. Onun “Ulusları kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğitimciden yoksun bir ulus kendi adını alma yeteneğini kazanamamıştır, ona basbayağı bir topluluk denir, ulus denemez. Bir topluluğun ulus olabilmesi için kesinlikle eğitimcilere ihtiyacı vardır.” sözü öğretmenlere verdiği önemi ve öğretmenlerden beklentilerini çok güzel bir biçimde ortaya koymaktadır. Hepimizin hayatında çok önemli yeri olan öğretmenlerimizi, üzülerek belirteyim ki, bugün süslü sözler ve seremonilerle oyalayıp bir yıllarını daha geçiştireceğiz.

Sevgili öğretmenlerim, keşke bu Mecliste atama bekleyen öğretmen adaylarını göreve başlatacak çalışmalar yapabilseydik, sözleşmeli öğretmenlerimizin tümünü kadroya geçirebilseydik, öğretmenlerimize mesleklerinin onuruna yakışan bir ücret artışı sağlayabilseydik, Millî Eğitim Bakanının 18’inci Millî Eğitim Şûrası’nda dile getirdiği bir maaş ikramiyeyi bugün hesabınıza yatırabilseydik, öğretmenler arasında çalışma barışını bozan kariyer basamakları gibi uygulamalara son verebilseydik, ek ders ücretlerinizi 2 katına çıkarabilseydik, emekli öğretmenlerimizin maaşlarını insanca yaşayabilecekleri bir seviyeye çekebilseydik. Gerçekleştiremediğimiz bütün bu “keşke”lere rağmen, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştiren siz sevgili öğretmenlerimin önünde saygıyla eğiliyor, Öğretmenler Günü’nüzü kutluyorum.

Bu tasarı kanunlaşırsa üniversite sayımız 156’ya çıkacak. AKP’nin iktidarda olduğu 2002-2010 yılları arasında 49’u devlet, 31’i de vakıf üniversitesi olmak üzere toplam 80 üniversite açılmış. Sayı epey kabarık görülüyor.

Üniversite açalım, bizim buna hiçbir itirazımız yok. Yükseköğrenimdeki okullaşma oranının çağdaş dünyadaki ölçülere ulaşması bizim de isteğimiz. Bu konularla ilgili getirdiğiniz her öneriyi de destekledik, sorumlu muhalefetin gereğini yerine getirdik.

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bilimsel, mali ve idari özerkliği olan, Türkiye gerçeğinden kopmayan ancak her alanda evrenselliği yakalayan akademik, rekabet ve demokratik katılım ilkelerini benimseyen bilgi çağının üniversitelerini hedefliyoruz. Bu, bizlerin, üniversite kurulması ve çalıştırılmasıyla ilgili temel felsefemiz.

Şimdi burada doğrudan Sayın Bakana ve dolaylı olarak YÖK Başkanına soruyorum: 156 üniversiteden kaç tanesi bu ölçülere uyuyor? Bu ölçüye itirazınız yoksa, gelin, hep beraber, sadece sayıyla değil nitelikleriyle övüneceğimiz üniversiteler kuralım, kurulmuş olanların standartlarını olması gereken yerlere yükseltelim. Ben, şu an burada bulunan, bulunmayan milletvekili arkadaşlarımızın hiçbirinin itiraz etmeyeceğini düşündüğüm bir çıta koymak istiyorum. Açılmış olan ya da açılacak üniversiteleri kendi çocuklarımızı gönül rahatlığıyla gönderebileceğimiz, göğsümüzü gere gere “Benim çocuğum şu üniversitede okuyor.” diyebileceğimiz niteliğe kavuşturalım. Bunları gerçekleştirdiğimizde dünyada yeri olan üniversitelere sahip olacağız, o zaman biz de Sayın Bakanın övünçlerinin bir kısmına katılmış olacağız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi sizlere üniversitelerimizde ders veren hocalarımızla yaptığım sohbetler ve onların tespit ettiği sorunların bir kısmını dikkatlerinize sunmak istiyorum:

1) Üniversitelerimizde kalite sorunu var mı?

2) Üniversitelerimiz mevcut statükoya bağlı hantal kurumlar hâline gelmişler mi?

3) Üniversitelerimizde bilimsel araştırma programları yeterli mi?

4) Üniversitelerimiz gerçekten evrensel mi?

5) Üniversitelerimizde kayırmacılık sorunu var mı?

6) Üniversitelerimizin nitelikli öğretim elemanı sorunu var mı?

7) Üniversitelerimizin araştırma fonu yeterli mi?

8) Üniversitelerimizin yayın kalitesi ne durumda?

9) Üniversitelerimizde altyapı sorunları var mı?

10) Yüksek lisans ve doktora eğitiminde çağı yakaladık mı?

11) Üniversiteler nitelikli öğrenci bulmada sorun yaşıyor mu?

12) Yabancı dil sorunu çözülebildi mi?

13) Öğretim elemanlarının özlük sorunları çözüldü mü?

14) Öğrencilerin ve öğretim elemanlarının örgütlenme sorunları çözüldü mü?

Toplamı otuz beş madde olan bu sorunları zaman darlığı nedeniyle burada sonlandırdım, biraz da vakıf üniversiteleri üzerinde durmak istiyorum.

Bugün görüşeceğimiz Şifa ve Avrasya üniversiteleriyle birlikte özel üniversite sayımızı elli dörde çıkaracağız. Şifa Üniversitesi, İzmir’de Türkiye Tabipler Vakfı tarafından kuruluyor; Tıp Fakültesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsünden oluşuyor. Böyle ihtisas üniversitelerinin kurulmasını olumlu bulduğumu belirtmek istiyorum, teşvik edelim yenileri de açılsın. Kaliteli vakıf üniversiteleri kuruldukça öğrencilerimizin, doğal olarak kaynaklarımızın da ülke dışına çıkmasına engel olacağız. Bu üniversitelerimiz arasında Bilkent, Koç, Sabancı, Bilgi üniversiteleri gibi seçkin eğitim kurumları var. Ancak, bütün vakıf üniversiteleri böyle mi? Bizim ciddi tereddütlerimiz ve tespitlerimiz var değerli arkadaşlarım. Bu üniversitelerde ders veren hocalarımızdan başlayalım. Bunların iş güvenceleri var mı? Yoksa, bunlar işçi statüsünde mi çalışıyor? Bu hocaların geleceği patronun iki dudağının arasında mı, değil mi? “İki yüz üniversite açacağım.” diye övünen YÖK Başkanı biraz da öğretim elemanlarının maaş ve özlük sorunlarıyla ilgilensin. İktidar da Meclise bu konularla ilgili iyileştirmeler ve düzenlemeler getirsin, biz de destek olalım.

Bu üniversitelerde okuyan öğrenciler okulları parayla diploma alacakları yerler olarak mı görüyorlar yoksa görmüyorlar mı? Bu üniversitelerimizin çoğu yabancı dille eğitim yapıyor. Bu eğitim yeterli mi, değil mi? Bu üniversitelerimizde gerçekten İngilizce eğitim yapılıyor mu? Bu üniversitelerimizin hazırlık sınıfından sonra başarısız olanlar belli bir ücret karşılığında yaz okullarına gidiyorlar mı? Yaz okulundan da başarısız olanların durumları ne oluyor? Hazırlık atlama sınavlarını devlet, vakıf, YÖK merkezî bir sınavla yapamaz mı? Hazırlık sınavında başarısız olan öğrenciler Türkçe eğitime geçebiliyorlar mı? Bu konuda sıkıntılı durumlar var mı? YÖK vakıf üniversitelerini yeterince denetliyor mu, daha doğrusu denetleyebiliyor mu? Denetimi yapılan kurumlara yaptırım uygulanabiliyor mu? Üniversitelerimiz arasında “yandaş olmayan” üniversite ayrımı yapılıyor mu? İktidarın çalışmalarını ve politikalarını eleştiren öğretim görevlilerinin üniversitelerine baskı uygulanıyor mu, örneğin kontenjanlarında azalmaya gidiliyor mu? Bu söylediklerim yaptığım çalışmalar sonundaki tespitlerimdir.

Değerli milletvekilleri, bu tabloyu yaşayan hoca mutlu mu, öğrenci mutlu mu, bir sorunuz. Ben sordum, cevabımı aldım. Gelin, beraberce bir daha soralım. YÖK Başkanına ve sayın bakanlara, çalışırlarsa epeyce ipucu verdim. Dilerim gereğini yaparlar.

Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Tıp Fakültesi bundan on yıl önce kadro yasası da olmadan kuruldu. Kadrosunu diğer fakültelerden öğretim üyeleri kaydırarak yürütüyor çalışmalarını.

Kahramanmaraş 1 milyon 100 bine yakın nüfusu olan bir ilimiz. Bir araştırma ve bir üniversite hastanesine çok acil ihtiyacı var. Buna rağmen on yıldır kadro sorununu çözemediği için ne yazık ki yeteri kadar hizmet veremiyor. Daha önce de kaç kez dile getirmemize rağmen 1.150 kadroya ihtiyacı olmasına rağmen bu kadro şimdiye kadar verilmedi. Şimdi rektörün görev süresi bitti, yeni rektör atandı. Dilerim, bu yeni rektör döneminde en azından Kahramanmaraş’a, bu üniversitemize, tıp fakültemize yeteri kadar kadro verilir.

Kamu ve üniversitelerin tümü dünyadaki çağdaş üniversiteler düzeyine yükselene kadar üniversitelerimiz kendi aralarında yarışan, toplumla ve bulundukları yöreyle bütünleşen, sanayi kesimleri ve sivil toplum örgütleriyle iş birliği yapan kurumlar hâline getirilmelidir.

YÖK kaldırılmalıdır, Üniversitelerarası Kurul etkin duruma getirilmelidir. Akademik yükseltmelerde temel kriter, araştırma performansı olmalıdır. Üniversitelerimizde lisansüstü eğitim gören öğrenciler desteklenmelidir. Üniversiteler ve araştırma kuruluşlarımıza gerekli kadro ve kaynak sağlanmalıdır.

Ben, bütün bunların olabileceği bir düzenlemenin, yönetimin ülkemize çok yarar sağlayacağına inanıyorum ve Cumhuriyet Halk Partisinin iktidarında da bunları yapacağımızı herkesin bilmesini istiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özbolat.

Şimdi, yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sisteme giren sayın milletvekillerine birer dakika süre verilecektir.

Sayın Tankut, buyurun.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, Türkiye'nin genel manada öğretmen açığı nedir? Atama bekleyen öğretmen sayısı nedir? Kadroya geçmesi planlanan sözleşmeli öğretmen sayısı nedir? Millî Eğitim Bakanı ve Başbakanın müteaddit defalar vaat ettiği, söz verdiği sözleşmeli ve diğer statüdeki öğretmenlerin kadroya alınmaları ne zaman gerçekleştirilecektir?

Diğer sorum: Kredi Yurtlar Kurumundan kredi alıp ödeme yapamayan veya yapma şansı ve maddiyatı bulunmayan öğrenci sayısı nedir? Ödenmeyen toplam kredi tutarı nedir? Bu teklif kanunlaştığı takdirde aldıkları kredileri ödeyemeyenler borçlarını ödeyebilecek midir veya bu teklifle ödenmeyen kredi borçlarının ne kadarlık bir bölümünün tahsil edilmesi hedeflenmektedir? Öğrencilerin kredilerini ödeyememelerinin en temel nedeni nedir? Bu konuda Hükûmet olarak herhangi bir araştırma ve tespitiniz mevcut mudur?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tankut.

Sayın Paksoy

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, ülkemizin yükseköğrenim öğrenci sayısı 3 milyon 300 bin civarındadır. Yurtların hâlihazır kapasitesi 230 bindir. Bu da toplam öğrenci kapasitesinin yüzde 7’sine karşılık gelmektedir. Böyle bir tablo içerisinde her sene öğrenci velileri çocuklarını yurtlara yerleştirmek için büyük çaba sarf etmektedirler. Bizler de her sene bu kaosun içerisinde kalmaktayız. Bilhassa bu öğrencilerin yurt sorunlarının acilen çözülmesi gerekir, kız öğrencilerin yurt sorunlarının acilen çözülmesi gerekir. Bu konuda bu konunun çözümü için 2011 yılı yatırımını ve ileriki yıllardaki projeksiyonunuzu açıklar mısınız?

Ayrıca, 2011 yılında Kahramanmaraş ilimizi de yatırım programına almayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın İnan…

MÜMİN İNAN (Niğde) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, ben de bugün Öğretmenler Günü münasebetiyle bütün öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutluyorum, onlara sağlıklı ve başarılı, hayırlı ömürler temenni ediyorum.

Niğde’mizde, defalarca sormamıza, söylememize rağmen birçok okulumuzda hâlâ öğretmen açığı bulunmaktadır. Türkiye’de mezun olup boş gezen, atama bekleyen öğretmenlerimiz varken, maalesef, bazı okullarımız hâlâ yedek öğretmenlerle doldurulmaya çalışılmakta ve eğitim yapılmaya çalışılmaktadır.

Diğer taraftan, Niğde Üniversitesinde artan öğrenci sayısına paralel olarak Niğde’de, merkezde ve Bor ilçemizde yeni yurt yapmayı planlıyor musunuz? Çünkü yeni bölümler açıldı, yeni gece eğitimi açıldı. Dolayısıyla, ihtiyaç hızla artmaktadır. Ne zaman yapmayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Askerlik Kanunu’nda yapılan değişiklikle erbaş ve erlerin yakınlarının vefatında on gün izin verilmesi öneriliyor. Bu izinle beraber yol giderleri, yolluk da beraberinde verilemez mi?

İkinci sorum: Tokat il ve ilçelerinde büyük oranda yurt ihtiyacı vardır. Önümüzdeki dönem içerisinde Tokat il ve ilçelerine yurt yapmayı düşünüyor musunuz?

Üçüncü sorum: Tokat ilinin dört büyük ilçesi olan Zile, Turhal, Erbaa ve Niksar’da altyapı mevcut olup buralarda da vakıf üniversitesi kurulması halk tarafından beklenmektedir. Buralarda da vakıf üniversiteleri kurmayı düşünür müsünüz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Tütüncü…

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu tasarıyla Tarım ve Kırsal Kalkınma Destekleme Fonu’ndaki personelin dil eğitimi için bir yıllık ek süre verilmektedir. 900 milyon euroluk Avrupa Birliği Fonu’nu kullanacak. Bir yıl gecikiyor, bu 900 milyon euroluk bu fonu bir yıl gecikmeyle kullanacağız.

Şunu sormak istiyorum: Kaç tane personel, dil bilmeyen personel alınmıştır? 900 kişi istihdam ediliyor. Neden Avrupa Birliğinin talep ettiği, akreditasyon açısından talep ettiği nitelikte dil bilen eleman alınmamıştır ve bu hibe fonu, 900 milyonluk fon neden böyle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aslında bu öğrencilerin yurda alınmasındaki kıstas nedir bilmiyorum. Yani benim memleketimde, Tunceli’de, bir bakıyorsunuz, üç kardeş okuyor, üçünün ekonomik durumu çok zayıf; bir bakıyorsunuz, yurtlar kurasında üç yüzüncü yedekte, bilmem kaçıncı yedekte. Hâlbuki bunun belirli bir kurala bağlanması lazım. Evvela ekonomik durumu zayıf olan öğrencilerin hiç böyle kuraya tabi tutulmadan, normal bir kıstas kabul edilirse bunlara normal olarak yurt çıkması lazım. Bir bakıyorsunuz, bu öğrencilere haksız olarak birtakım kayırmalar yapılıyor. Ondan sonra milletvekili olarak gidiyorsunuz, birileri geliyor, yüz tane, iki yüz tane, sıradan, kendi öğrencilerini veyahut da yerlerindeki öğrencileri yurtlara alıyor, maalesef, muhtaç olan öğrenciler yurtlara alınmıyor.

Şimdi, bir diğer sorun: Bu kanunla kaç tane yurt dışı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Güvel, buyurun.

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Sayın Bakan, Adana’da bulunan Çukurova Üniversitesinde yaklaşık 40 bin civarında öğrenci öğrenim görmektedir ancak Adana’daki yurt kapasitesinin sayısı 3.800-4.000 civarındadır. Defalarca dile getirmemize rağmen yeni bir yurt yaptıramadık Adana’ya. 2002 yılından bugüne kadar Adana’ya kaç kişilik öğrenci yurdu yapılmıştır? Bir yıl önce yine burada sözünü verdiğiniz ve Nisan 2010 yılında ihalesini yapacağınız bin kişilik öğrenci yurdu, 2010 yılı bitmek üzere olmasına rağmen hâlâ ihalesi yapılmamıştır. Bu yatırımdan vaz mı geçilmiştir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bulut…

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakan, kredi ödemelerinin tamamı borcun türüne göre farklı havuzlarda toplanmakta ve yapılan herhangi bir yanlışlıkta borçlunun yapılandırılması iptal edilip icra takibine alınarak mağdur edilmektedirler. Örneğin, kasım ayına dair öğrenim ve katkı kredisi borcu için ödenmesi gereken taksitleri toplam 200 lira olan bir borçlu bu miktarın tamamını yanlışlıkla katkı kredisi borcuna dair havuza yatırması durumunda, sistemde “öğrenim kredisi borcu ödenmedi” şeklinde görüldüğü için yapılandırılması sonlandırılmaktadır. Katkı kredisi borcu hesabının yatırılmış olduğu fazla para da kendisine geri ödenmemektedir.

Sayın Bakan, siz Kırıkkale’de herhangi bir yurdu gezdiniz mi? Onu da soruyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Yaman…

NURİ YAMAN (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, 19’uncu maddede yaptığınız değişiklikle iş yeri açma ve çalışma ruhsatları yetkisini belediyelerden ve özel idarelerden aldınız. Bunlar, ilgili yasaların, büyükşehir belediyelerinin 7’nci maddesinde, il özel idarelerinin ve yine de ilçe belediyelerinin, il belediyelerinin 15’inci maddelerinde belediye yetkileri arasında sayılan görevleridir. Bu görevleri bunlardan alarak hem bir gelir kaybına hem de yetki gasbına neden olduğunuzu kabul ediyor musunuz? Bu konudaki düşüncenizi öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Sakık

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

2008 yılında İstanbul Teknik Üniversitesinin açılışına konuk olan Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı protesto etmek amacıyla toplanan bir grup öğrenci, parasız eğitim talep ettikleri için her biri bir yıl üç ay ceza aldılar. Bir taraftan özgürlüklerden bahsederken, bir taraftan… Yani öğrencilerin en tabii hakkı olan parasız eğitimi talep ettikleri için bu cezayı nasıl buluyorsunuz?

İkinci sorum: Geçen gün Plan ve Bütçede de dile getirmiştim. Zannediyordum ki sadece benimle ilgili ama grubumuzdaki bütün milletvekilleriyle aynı noktada… Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürünü dört yıldır aramamıza rağmen hiçbir gün telefonlarımıza cevap vermemektedir. Oysaki iktidar milletvekillerinin sekreteryasının nasıl kâğıtlar üzerinde, gidip öğrencileri yerleştirdiğini biliyoruz. Biz de yoksul illerin milletvekilleriyiz. Bu ayrımcı tutumu nasıl içinize sindirebiliyorsunuz, BDP’ye karşı bu tavrınızı nasıl izah edebiliyorsunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Çelik, buyurun.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Bu vesileyle 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutlamak istiyorum. Ayrıca öğretmenlerimizin her anlamda statülerinin yükseltilmesi temennimizdir.

Benim sorum, Türkiye genelinde yükseköğrenim öğrencilerimizin ciddi barınma sorunu var, bütün vekillerimiz de buna değindiler. Ancak kendi ilim olan Mersin öyle zannediyorum ki Türkiye ortalamasından daha fazla bu sorunla karşı karşıya. Özellikle Mersin’in gerek Mersin’in, gerek Mersin Üniversitesi kapsamında gerekse Tarsus’tan Anamur’a kadar olan bütün ilçeleri büyük ilçeler ve oralarda yüksekokullar var ancak öğrencilerin barınma sorunu had safhada. Bu konuda herhangi bir çalışma ya da yatırım var mı? Bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.

Sayın Akkuş...

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakan; Tarsus’ta 1 fakülte ile 2 yüksekokul vardır.  Bu fakülte ve yüksekokulda yaklaşık 2 bin öğrenci bulunmaktadır. Sadece kiralama ile ortaya çıkmış yüz elli yataklı bir yurt bulunmaktadır. Yeni bir yurt yapılması konusunda ne düşünüyorsunuz? Tarsus üniversitesinin kurulmasına nasıl bakıyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Selamoğlu... Son soru.

MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) – Sayın Bakanım, 2011 yılı içerisinde Niğde Üniversitemizin kampüsü  içerisine yapacağınız 500 kişilik öğrenci yurdu için ilim adına teşekkür ediyorum. Aynı zamanda Bor ve Ulukışla ilçemizdeki yüksekokullar için de programa aldığınızı biliyorum. Şu anda Niğde Üniversitesi kampüsü içerisine yapılacak olan yurdumuzun arsa yeri de temin edilmiştir. Bu hususta gereken hassasiyeti göstererek bir an önce temelinin atılmasını rica ediyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, buyurun.

Sekiz dakika süreniz var.

DEVLET BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de tüm öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutluyorum, hepsini saygıyla selamlıyorum.

Buradaki eleştirilerimizin tümü öğrencilerimizin daha iyi bir ortamda barınmaları, beslenmeleri, öğrenimlerini daha iyi şartlarda devam ettirebilmeleri konusunda herkesle hemfikir olduğumuzu düşünüyoruz. Tabii birdenbire üniversite sayısı 2 kat artınca ve buradaki kontenjanlar artınca mutlaka yurt sorunu olduğu doğrudur ama bütün bunlara rağmen şunu söylemem lazım: Ülkemizde 250 bin yatağa ulaştık. Onun dışında, 150 bin özel sektör yatağı var, 50 bin de üniversite yurtlarımız var, 450 bin. 2 milyonluk bir öğrenci kapasitemiz var, Açık Öğretim hariç. 450 bin bölü 2 milyon, yaklaşık yüzde 17, 18, 19’lara varan bir rakamı var. Bu, tabii, yeter mi? Yeter değil. Onun için, yeni finansman modelleri oluşturmaya çalışıyoruz. Bir tanesi de bugünkü yasamızda TOKİ’ye yaptırmaya çalışıyoruz. TOKİ’nin bu konuda uzmanlığından ve hızından faydalanmak istiyoruz. Diğeri, bütçemizdeki artışı, sağ olsun Hükûmetimiz bu sene diğer bakanlıklara oranla daha fazla artırdı, daha fazla bu işe önem veriyor. Onun dışında, yap-kirala-devret modellerini, kirala modellerini denemek istiyoruz. Onu söylemek isterim.

Şu anda 29 adet 22.590 kapasiteli yurt projesinin inşaatı devam etmekte. 10 tanesi bunun 9.500 kapasiteli, tamamlandı. 11 adet 6.400 kapasiteli yurt projesi sözleşme aşamasında. 16 adet 11.800 kapasiteli yurt projesi inşaat ihalesi aşamasında. 13 adet 8.600 kapasiteli yurt projesinin proje adaptasyon çalışmaları devam etmekte. 42 adet 21.010 kapasiteli yurt projesinin arsa tahsis ve arsa hukuki ve fiziki bilgilerini toplama çalışmaları devam etmekte. 119 adet 78.900 yatak kapasiteli yurt projesi velhasıl bulunmakta.

Şimdi, özellikle Tunceli iliyle… Ben bir ay evvel Tunceli iline gitmiştim. Orada gezdim, gördüm. Gerçekten çok mutlu oldum. Burada son iki yıl içerisinde 240 kapasiteli yurt hizmete açıldı. 600 kapasiteli yurt daha hizmete sunduk. Daha sonra 600 kapasiteli açılan yurdumuzda 314 kapasite artırımı yaparak bugün itibarıyla 584 kız, 570 erkek olmak üzere 1.154 kapasiteli yurdumuzla hizmet veriyoruz. Şu anda 90 tane boş yatağımız var Tunceli’de arkadaşlar. Bugün teyit ettik. Biz her yere çok önem veriyoruz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Bakan, yanlış bilgi veriyorsunuz.

DEVLET BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Ayrıca, 2010 yılı yatırım programında 500 kapasiteli yurt projemiz de bulunmakta. İnşallah 2010 yılı Aralık ayı sonunda ilana çıkacağız.

Özellikle son sekiz yıldır müracaatta bulunan öğrencilerin başarılı ve ihtiyaç sahibi olanlarına burs, geriye kalanların tamamına öğrenim kredisi veriyoruz.

Burs tahsis edilen öğrencilerin değerlendirilmesinde öğrencinin başarı durumu, aile geliri ve sosyal durumu dikkate alınmakta olup herhangi bir öğrencinin kayırılması mümkün değildir. Öncelikli olarak şehit ve gazi çocukları, 5510 sayılı Kanun kapsamında malullük aylığı alanlar, özürlü öğrenciler, anne ve babası vefat edenler, Darüşşafaka Lisesi mezunu ve ortaöğrenimi yetiştirme yurtlarında barınarak tamamlayanlar, amatör millî sporcular, ÖSYM sınavı sonucunda ilk 100’e girenler, 3717 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında köyleri boşaltılanlar desteklenmektedir. Burs kontenjanının bir bölümü üniversitelere ayrılıyor ve kontenjandan yararlanacak öğrenciler ise üniversiteler tarafından seçilmekte.

Tokat ili bilgileri: 2010 tarihi itibarıyla Tokat il merkezi ve ilçeleri 3.248’dir. Mevcut yurtlarımızın iyileştirme çalışmaları doğrultusunda 200 kapasite düşümü yapıldı. Tokat’ta 2010 yılı yatırımında 750 kapasitelik yurt projesi yer almakta, 26/11/2010’da inşaat ihalesi yapılacak. 2010 yılı yatırım programında Niksar’da 500 kapasitelik yurt projesi yer almakta. Bunun da ihalesi yapıldı, şu anda sözleşme aşamasında. Tokat-Turhal’da 500 kapasiteli yurt projesi yer almakta, arsa bilgilerini topluyoruz. Velhasıl Tokat ili ve ilçelerinde toplam kapasite artış oranı yüzde 139.

Niğde’de, biliyorsunuz, 500 kişilik yurt kapasitemiz var ve 2010 yılı yatırım programına dahil edildi. Millî Piyango Yurdu’muzun yanında üniversite tarafından verilen 20 bin metrekarelik alanın kurumumuza tahsis onayını Millî Emlak Genel Müdürlüğünden bekliyoruz.

Kahramanmaraş ilinde şu anda 3.294 kapasitemiz var. 2010 yılı yatırım programında Kahramanmaraş ilinde bin kapasiteli yurt projemiz yer almakta olup on ikinci ayın 7’sinde ihale ediyoruz. Yine Göksun’da 300 kapasiteli yurt projesi yer almakta. Bunun arsa bilgilerini toplamaktayız ve yüzde 92’ye ulaşıyoruz artışla.

Adana ilinde, mülkiyeti kurumumuza ait 194 bin metrekarelik alan üzerinde yer alan Fevzi Çakmak Yurdu’nun 30 bin metrekarelik kısmı üzerinde inşa edeceğiz.

Kayseri’deki bin kişilik yurt projesini adapte edeceğiz, 2010 yılı sonuna kadar, yani bir ay içinde ilana çıkacak.

Yine şunu söyleyeyim: Tahsilatla ilgili bir eleştiri yapıldı. 1962 yılından 2002 yılına kadar kırk yılda 27 milyon lira tahsilat yapıldı YURTKUR’da ama biz yedi yılda 2,5 milyar tahsilat yaptık, gecikmiş tahsilatı, değerli arkadaşlar. Bu hassasiyetinin bir sonucu. Ve yüzde 4,4’tü, 1962 ile 2002 yılları arasında kredi katkı, ödenenle oranı ortalama yüzde 4 iken şu anda yüzde 43’e çıktı. Bunu da söylemek istiyorum.

Kocaeli 500 kişilik yurt projesi, özellikle Yavuz Selim Yurdu’nun bulunduğu alanın üst kısmında 15 bin metrekarelik alana inşa edeceğiz, bu kapasiteyi 750’ye çıkaracağız, 23/11 yani bugün ihalesi yapılmış olacak.

Yine, Enis Bey’in sorduğu soruya şöyle cevap vereyim: Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumunda ne kadarı yabancı dil biliyor? Mevcut personelin yüzde 45’i biliyor ve dolayısıyla bu parayı kullanmak için bunu uzatmak istiyoruz sizlerin de tensibiyle.

Ben şunu söyleyeyim: Kız öğrencilere çok önem veriyoruz. Özellikle kız öğrencilerimizin dışarıda kalmamasını istiyoruz.

Özel sektörü desteklemek istiyoruz. Özel sektör belli bölgelerde yurt yapsın ve belki de belli yıl vergi ödemesin, bununla ilgili bir çalışmamız var. Çünkü şunu görüyoruz ki ne kadar çok üniversite açmışsak o kadar da özel sektör yurt yapımında böyle niyetli görünüyor ve biz özel sektörün de yurt yapmasını istiyoruz ama tabii ki bizim yapmış olduğumuz yurtlardan çok az miktarda aylık alıyoruz, her gün 4 milyon lira da öğrencilerimize yemek sübvanse etmemiz nedeniyle bizim yurtlarımız çok tercih ediliyor. Şu anda 1 kişilik ve 3 kişilik odalarımız üç yıldızlı oteller gibi ve gerçekten çok sayıda talep var ve bütün 6 kişilik, 8 kişilik odalarımızı da, bu koğuş sistemini de böyle normal, içinde banyosu, tuvaleti olan odalara çevirmek istiyoruz.

O bakımdan çok fazla sayıda talep var ama katiyen kazan dairesinde barınan bir öğrencimiz yoktur. Daha evvel bir televizyonda da “Efendim, ben 60 kişilik odada kalıyorum.” diyen bir öğrenci toplumu yanıltmıştır. Bu da doğru değildir.

Ben teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan, ben teşekkür ediyorum.

Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Bakan, bürokratlarınızın o ayrımcı tutumlarından dolayı biz sizden bir şey istiyoruz. Eğer…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati:  21.26
BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.34

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

571 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Birinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ali Koçal, Zonguldak Milletvekili.

Buyurun Sayın Koçal.

CHP GRUBU ADINA ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 571 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin birinci bölümüyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün Öğretmenler Günü. Öğretmenler Günü’yle ilgili, konuşmacı arkadaşlarım, görüşlerini sizlerle paylaştı. Ben de Öğretmenler Günü’nü, tüm öğretmen arkadaşlarımın Öğretmenler Günü’nü kutluyorum. Başta Başöğretmen Atatürk olmak üzere, eğitime katkı veren, görevi başında şehit olan öğretmenlerimizi saygıyla anıyorum. Bu onurlu görevi sürdüren öğretmenlerimize başarılar, emeklilerimize de sağlık ve esenlikler diliyorum.

Çağdaş ve nitelikli bir eğitimin gerçekleşmesinde öğretmenlerimizin önemi, kuşkusuz, büyüktür. Geleceğimizin aydınlık olabilmesi için, öğretmenlerimizin en doğru biçimde yetiştirilmesi ve toplumda hak ettiği yere gelmesi gereklidir. Ne var ki, AKP döneminde, nitelikli, çağdaş ve laik eğitim rafa kaldırılmış, liyakatsiz kadrolar prim yapmıştır. AKP, öğretmenlerin direncini kırmak, örgütlenmesini engellemek ve korku salarak istediğini yaptırmak amacıyla kadrolu öğretmen yerine “ücretli, sözleşmeli, vekil öğretmen” gibi atama uygulamaları icat etmiştir. Bu uygulama tamamen yanlıştır ve siyasi amaçlıdır. Öğretmenlik mesleğini parçalara ayıranlar, kuşkusuz, bunun bedelini öderler. Dolayısıyla tüm öğretmenler derhâl kadrolu öğretmen statüsüne dönüştürülmelidir.

Değerli milletvekilleri, bu Hükûmet döneminde hiçbir Öğretmeler Günü’nde öğretmenlerin gerçek sorunları tartışılmamış, yüz binlerce eğitim emekçisinin sosyal ve ekonomik sorunlarının çözümü yönünde herhangi bir adım atılmamıştır ne yazık ki ve özellikle grevli, toplu sözleşmeli sendika tüm eğitim emekçilerimizin hakkıdır. Eğitim ve eğitimcilerimizin sorunlarını çözmek hepimizin görevi olmalıdır. Cumhuriyet Halk Partisinin demokratik, laik ve sosyal hukuk devletini benimseyen, cumhuriyet ve Atatürk devrimlerinden yana olan ve bu devrimlerin bekçisi olan çağdaş öğretmenlerimizin yanında olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyor ve sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, hepimiz biliyoruz ki eğitimin ve eğitimcilerimizin çok önemli, çok ciddi sorunları vardır. Bugüne kadar iki dönemdir iktidarda bulunan Hükûmetin bu sorunlarla ilgili söylemden öteye geçemediği, eyleme söylemlerini dönüştürmediği hepimiz tarafından bilinmektedir. Öğretmenlerimizin çok ciddi sorunları vardır, eğitim emekçilerimizin ve eğitimin çok ciddi sorunları vardır. Bu sorunlara çözüm bulmak, kuşkusuz bu Meclisin, öncelikle de hükûmetlerin ve o hükûmetlerde bakanlık yapanların görevleridir ama bugünkü Öğretmenler Günü’ndeki konuşmalardan anlıyoruz ve görüyoruz ki, İktidarın, öğretmenlerin ve eğitimin sorunlarını çözmeye yönelik hiçbir çabası yoktur, esas çabası kendi ideolojisini gerçekleştirmektir. Bugün, burada, Sayın Millî Eğitim Bakanı, kendisine ayrılan yirmi dakikalık sürenin ancak on dakikalık bölümünü kullanarak Meclisten ayrılmıştır, buradaki bu tartışmaları izlememiştir, bu tartışmaları önemsememiştir. Çünkü öteden beri zaten yapılan budur. İktidar, hiçbir zaman için muhalefetin önerilerini ve öngörülerini önemsememiş, dikkate almamış, daima kendi bildiğini yapmakla meşgul olmuştur. Bu gerçekten Parlamento adına, ülkemiz adına son derece kaygı vericidir. Öğretmenlerimizin de sorunları vardır, eğitimin de sorunları vardır, bunları çözme görevi de hepimizindir ve bugün Türkiye’mizde öğretmenlik görevini güç koşullar altında yapan arkadaşlarımızın çalışma barışı yoktur, kendi aralarında çok büyük sıkıntıları vardır. Hem çalışma barışı yoktur hem de ekonomik olarak öğretmenlerimiz yoksulluk sınırının altındadır. Her defasında, her Öğretmenler Günü’nde, her 24 Kasımda yetkililerimiz ve etkililerimiz güzel sözlerle öğretmenlerimizi avutmaya çalışmaktadır. Bu, doğru değildir. Herkesin, özellikle de yetkili mevkilerde oturanların öğretmenlerin sorunlarına mutlaka çözüm bulucu çalışmalar içerisinde olmaları gereklidir.

Bu çalışmalardan bir tanesi de öğretmenlerin kendi içinde, eğitim içi, hizmet içi çalışması yapmasıdır. Hizmet içi çalışması epey zamandır yoktur. Öğretmenlerin grevli toplu sözleşme hakkı yoktur.

Öğretmenlerimizin, özellikle de yönetim kademelerinde bulunan öğretmenlerimizin atama yönetmeliği durmadan değiştirilmekte ve öğretmenler, yöneticiler mağdur edilmektedir. Senenin ortasında hiç gereği yokken, anlamı yokken yasal olmayan birtakım atamalar vardır. Bu atamalardan son günlerde ilköğretim ve ortaöğretim yöneticilerinin aynı okulda beş yıl yöneticilik yapmış olmaları nedeniyle aralarında yapılan değişikliği dikkate alacak olursak, bu değişiklikte belli bir sendika üyelerinin çok daha verimli, kapasitesi yüksek ve herkes tarafından takdirle anılan okullara verilmiş olması düşündürücüdür. Ve yine, ne yazık ki, bu öğretmenlerimiz ve bu yöneticilerimiz atanırken liyakate dikkat edilmemektedir. Oysaki öğretmenlerin ve yöneticilerin huzurlu olması demek, onların iyi öğrenci yetiştirmesi demektir, iyi insan yetiştirmesi demektir; ahlaklı, temiz insan yetiştirmesi demektir, ulusunu ve ülkesini seven insan yetiştirmesi demektir. Bunu sağlayabilmemiz için önce yöneticilerimizin ve öğretmenlerimizin huzurlu olması gerekiyor.

Tabii, görev başındaki öğretmenlerimizin sorunları var, atanmasını bekleyen öğretmenlerimizin sorunları var. 300 bin öğretmenimiz de atanmasını bekliyor ama 300 bin öğretmen atanmasını beklerken ne yazık ki bazı okullarımızda din kültürü ve ahlak bilgisi derslerine cami imamlarına sokmaktan ve onları değerlendirmekten de geri kalmıyor bu İktidar. Bu dikkate değerdir, önemlidir, ciddidir çünkü bu kadar öğretmen açıktayken, bu kadar öğretmen aş beklerken, iş beklerken cami imamlarımızı esas görevlerinden alıp onları din kültürü ve ahlak derslerinde değerlendirmek bir gaflettir.

MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) – Sizin döneminizde öyle mi oluyordu?

ALİ KOÇAL (Devamla) – Değerli arkadaşlar, burada, tabii, ücretli, sözleşmeli ve vekil öğretmenlik statüsünü de tamamen ortadan kaldırmak gerekiyor. Bu konuda verilmiş olan sözler vardır, bu sözler mutlaka yerine getirilmelidir.

Bu arada, yakın geçmişte, hatırlayacaksınız 18’inci Millî Eğitim Şûrası oldu. 18’inci Millî Eğitim Şûrası, ne yazık ki, 1.200 kişilik tam donanımlı Millî Eğitim Şûra Salonu olmuş olmasına karşın Kızılcahamam’da bir otelde yapılmıştır ve Millî Eğitimin paraları oraya aktarılmıştır ve uzakta tutulmuş olmakla asıl, Şûranın içinde bulunması gerekenler Şûranın dışında tutulmuş, Şûranın içinde olmaması gerekenler, görüş bildirmemesi gerekenler Şûranın içerisinde yer almıştır. Yanlış olmuştur. Bu yanlışı mutlaka önümüzdeki süreçte düzeltmek gerekir ve bunun gerekçesini de kamuoyuna açıklamak gerekir.

Ayrıca, bu Şûrada 5 farklı komisyonda 220 tavsiye kararı alındığı bildiriliyor ama bu 220 tavsiye kararının ne olduğunu ne yazık ki bilmiyoruz, bilemiyoruz, henüz hiçbir şekilde yayınlanmamış vaziyette. Ama şunu görüyorum değerli milletvekilleri: 5 ayrı komisyonda eğer 220 tavsiye kararı alınmışsa bu Millî Eğitim Bakanlığı batmış demektir, çökmüş demektir. Çünkü bu kadar karar alınıyorsa eğer, demek ki bu Millî Eğitim Bakanlığı hiçbir şey yapmıyor, sekiz yıldır, dokuz yıldır hiçbir şey yapamadı, bundan sonraki süreçte bir şeyler yapabilmenin çabası içerisinde veya eksiklerinin var olduğunu kendisi bu şekliyle kanıtlamış durumdadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Koçal, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

ALİ KOÇAL (Devamla) - Değerli arkadaşlar, tabii, burada 571 sıra sayılı yasayla değiştirdiğimiz birtakım yasalardaki maddeler vardır. Bu maddelerden en önemlisi iki tane vakıf üniversitesinin açılmasıdır. Bu doğrudur, bunu destekliyoruz, ancak YURTKUR’un önemli bir değişiklik maddesi vardır. Yurt içinde, YURTKUR, Kredi ve Yurtlar Kurumu görevini tam anlamıyla yapmış, layıkıyla yerine getirmiş, artık yurt dışına açılıyor. Burada bir şey var değerli arkadaşlar: Burada gizli bir gündem vardır, burada bu işi yapanların kafalarının arkasında başka projeler var olduğu açık ve nettir. Önce biz kendi ülkemizdeki sorunlarımızı çözmek durumundayız, dolayısıyla bunun çok iyi incelenmesi ve irdelenmesi gerekiyor.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Akif Akkuş, Mersin Milletvekili.

Buyurun Sayın Akkuş. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Ulu Önder Atatürk’e başöğretmen unvanının verilmesi dolayısıyla kabul edilen Öğretmenler Günü’nün milletimize ve tüm öğretmenlere hayırlı olmasını diliyorum.

Tabii, burada benden önce konuşan arkadaşlarımız sık sık öğretmenlerin sorunlarıyla ilgili sözler söylediler, bunların birçoğuna katılmamak mümkün değil. Özellikle öğretmen atamalarındaki birtakım sıkıntılar gerçekten öğretmenleri bizar ettiriyor. Bunlar içerisinde sözleşmeli öğretmenler âdeta köle muamelesi görüyor yöneticiler tarafından.

Daha önceki konuşmalarımız sırasında Sayın Bakan sözleşmeli öğretmenlerin artık kadrolu öğretmenler hâline getirileceği konusunda birtakım konuşmalar yapmıştı, sözler vermişti, bunların da yerine getirilmediğini belirtmek istiyorum. Deniyor ki: Sözleşmeli öğretmenler de yine belli bir kadro dâhilinde ücret alıyorlar. O zaman niye kadrolu öğretmen yapılmıyor? Anlaşılır gibi değil.

Tabii, bu sorunların yanında, ben 571 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, son zamanlarda yasa tasarıları “torba kanun” adı altında birbiriyle alakalı veya alakasız farklı konuların bir araya toplanmasıyla teklif edilmektedir ki bu kanun teklifi de böyle bir teklif. Bu da yasa tasarılarının detaya inilmeden, enine boyuna incelenmeden geçmesine sebep olmakta, uygulanma sırasında da bazı hatalar içerdiği dikkatlerden kaçmamaktadır. Dolayısıyla herhangi bir kanun defaatle gündeme gelmekte, yeni ek ve değişikliklerle içinden çıkılmaz bir hâl almaktadır. Bu da böyle bir tekliftir.

Bu yasayla, birinci dereceden yakınları vefat eden erbaş ve erlere izin verilmesi, Kredi ve Yurtlar Genel Müdürlüğünün yeniden yapılandırılması, Başbakanlığa bağlanması ve iki adet yeni vakıf üniversitesinin kurulması teklif edilmektedir.

Kanun teklifinin 1’inci maddesiyle 1927 tarihli 1111 sayılı Kanun’un 77’nci maddesine bir fıkra eklenmektedir. Buna göre muvazzaflık döneminden sayılmak üzere birinci dereceden yakınları vefat eden askerlerimize on günlük izin verilmekte ve bu izin süreleri de muvazzaflık süresinden sayılmaktadır.

Bu, gerçekten de askerlik hizmetini ifa eden askerlerimizi zaman zaman telafisi olmayan sıkıntılara sokmakta idi. Bu yasa teklifiyle birinci dereceden yakınının cenazesine katılma ve taziyeleri kabul etme gibi bir durum söz konusu olacaktır. Bu da o askerimizin daha iyi görev yapmasına ve moralini yükseltmesine sebep olacaktır diyorum. Ancak bu durumda olan er ve erbaşa ayrıca yolluk ödenmesi de yerinde olacaktır, çünkü unutmayalım vatandaş gittikçe fakirleşiyor.

Kanun teklifinin 3’üncü maddesiyle, 351 sayılı Kanun’un 2’nci maddesinde kurumun amacı değiştirilerek yurt dışında da yükseköğrenim gören öğrencilerin kurum imkânlarından yararlanabilmesi imkânı verilmeye çalışılmaktadır. Buna bağlı olarak yurt dışındaki öğrenci ihtiyaçlarının giderilebilmesi için görevlerin mahallinde yerine getirilmesini teminen personel istihdamının sağlanması öngörülmektedir.

Değerli milletvekilleri, burada bir şeye dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu ülke seksen yedi yıldır cumhuriyetle idare ediliyor ve seksen yedi yıl öncesinden bugünümüze fevkalade önemli değişiklikler, gelişmeler oldu, gelişmeler yaşandı. AKP sözcüsü arkadaşım konuşması esnasında “Kredi ve Yurtlar Kurumu yurtlarında ranza sistemini biz kaldırdık. Yani kaldırmasaydık binlerce öğrencinin daha yurtlarda kalması söz konusu olabilirdi.” dedi. Bunları duyunca gerçekten üzülüyorum. Ben, 1968-1970 yıllarında İstanbul’daki Kadırga Yurdu’nda, 1970-1971 yıllarında da Edirnekapı Yurdu’nda kaldım. Her iki yurtta da ranza değil, somya sistemi vardı daha o zamanda. Ancak ülkenin bir kısım yerlerindeki yurtlarda, belirttiği gibi, ranza sistemi vardı, bugün de ranza sisteminin olduğu yerler mevcut, var. Sizlere de birçok öğrenci özellikle barınma ihtiyacı, burs ve kredi ihtiyacı için müracaat etmiştir. Dolayısıyla, biz elimizdeki imkânları evvela ülkemizdeki öğrenciler için kullanmalıyız. Çünkü yurt dışına eğitim-öğretim için giden öğrencilerin büyük bir kısmı zaten burs alarak gitmektedir ve almış olduğu bursla ihtiyaçlarını karşılamaktadır. O burslar hesap edilerek verilmektedir. Bunun yanında yurt dışına gidenlerin bir kısmı ülkemizdeki üniversiteleri kazanamayan öğrenciler, bir kısmı da yurt dışında çalışan Türk vatandaşlarının çocuklarıdır. Dolayısıyla, ülkemiz üniversitelerini kazanamayanlar böylece ödüllendirilecek ve haksız rekabet meydana gelecektir. Bu yüzden, burs veya kredi verilmesi için kesin kurallar belirlenmeli. Bunların işlemlerini ülkemizde yaptırmaları ve bunların işlerini yerine getirmek üzere yurt dışına yurt yapılması ve burada personel görevlendirilmesi ülkemize gereksiz bir maddi yük getireceği gibi, olumsuz dedikoduların da önünü açacaktır.

Bu kanunla yasal zemin kazanacak olan yurt dışında Kredi ve Yurtlar Kurumu yurt inşa etme ve işletme yetkisine bağlı olarak bu yurtlar nerelerde ve hangi kıstaslara göre kurulacak? Yurt kurulan merkezlere öğrenci akışı mı sağlanacak? Yani devlet oraları işaret mi edecek bir şekilde? “Buralara gidin.” mi diyecek yoksa dünyanın her tarafına yurt mu yapılacak?

Kanun teklifinin 6’ncı maddesiyle “Genel Müdürlüğün yurt dışında kuracağı yurtlarla ilgili görevleri yerine getirmek üzere, Genel Müdürlükçe önerilen personel, 6004 sayılı Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 10 uncu maddesinin altıncı fıkrasına göre uzman müşavir olarak atanır.” denmektedir. Değerli milletvekilleri, Genel Müdürlük bu personeli neye göre önerecek? Eğer belli kriterler olmazsa bu personel yandaş, bol maaşlı ama bu konuyla ilgisinin ne kadar olduğu veya olmadığı belli olmayan kişiler olabilir. Niye bunlar uzman müşavir olarak atanıyorlar? Ülkemizde genellikle müşavirlik kadroları “boş” tabir edilen kadrolardır. Yani birisini, bir müdürü görevden aldığınızda onu müşavir olarak atarsınız. Yani ne iş yaptıkları pek bilinmez. Bunlar hem uzman hem de müşavir olacak. Sanki bu unvan onlara olağanüstü maaş verebilmek için veriliyor gibi. Bu, vatandaş arasında da maalesef konuşuluyor.

Dolayısıyla, buralarda görev alacakların belirli kurallarının mutlaka burada belirlenmesi uygun olur. Mesela buraya önerilen personelin KPSS imtihanına girmiş olması, yabancı dil sınavından en az 70 puan ve üzeri almış olması ve belli bir süre, mesela sekiz on yıl gibi devlet memurluğu yapmış olması şartları aranmalıdır en azından. Aksi takdirde, ilgisiz, alakasız ama yandaş birçok kişi buralarda görevlendirilir ve temsil kabiliyetleri olmadığından ülkemizin imajına zarar verirler.

Bu yüzden ülkemiz üniversitelerini kazanma başarısını göstermiş öğrencilerimiz için iaşe ve ibate imkânlarının artırılması sağlanmalıdır. Yani buralara yapacağımız yatırımlarla Türkiye’deki yatırımları, yurt sayısını artırmalıyız, yatak sayısını artırmalıyız ve bunların hem beslenmesini hem de barınmasını daha iyi şartlar içerisinde yapmasını sağlamalıyız.

Bir de değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısıyla, yurt dışında öğrenim gören öğrencilere…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akkuş, sözlerinizi tamamlayınız lütfen.

AKİF AKKUŞ (Devamla) - …burs veya kredi verilmesi sırasında kefil alınması hususu getirilmektedir ancak eğer devlet okullarından birini kazandıysa çocuk, bu da kredi alıyor ama kredi alırken bundan kefil istenmiyor ama yurt dışına gidiyorsa bu çocuk bundan kefil isteniyor.

Şimdi, bu devirde kefil bulmak kolay mı? Ben üniversite hocası olmam hasebiyle on beş-yirmi sene önceki geçmişte birçok öğrenciye kefil oldum ve onların kefalet paraları, aldıkları kredilerin geri ödenmesi benim tarafımdan yapıldı.

Şimdi, bu günümüzde insanların sıkıntısının daha çok olduğunu ve birtakım sahtekârlık olaylarının daha fazla olduğunu bildiğimize göre, çocukların kefil bulması söz konusu olmayacak, kefil bulamayınca kefil bulanlar gidecek. Kim bulacak? Kefiller bir yerlerin kontrol ettiği kişiler olacaktır diyor, bu yüzden bu yurt dışı hadisesinin gündemden çıkmasını istiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akkuş.

Bölüm üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Nuri Yaman, Muş Milletvekili.

Buyurun Sayın Yaman.

BDP GRUBU ADINA M.NURİ YAMAN (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 571 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Teklifi ve Yükseköğrenim Kurumları Teşkilatı Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerine Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu nedenle hepinizi en içten duygularımla selamlarım.

Tabii, sabahtan beri Genel Kurulun çalışma süresi içinde hep bir konu üzerinde bütün hatipler vurgulamada bulundular, dileklerini dile getirdiler. Ben de uzun süre öğretmenler eğitim ordusuyla birlikte çalışan bir kişi olarak değerli öğretmenlerin bu mutlu günlerini kutluyorum ve benim yıllar önce ilkokul öğretmenim olan Denizlili Sayın Hasan Ürün’ün de buradan uzun ömürler dileyerek saygıyla ellerinden öpüyorum.

Değerli milletvekilleri, bu torba kanununda yaklaşık sekiz kanunla ilgili değişiklikler bugün Meclisin önüne apar topar gelmiş bulunmakta. Tabii, çok önemli değişikliklerin yanında, ben, özellikle, bu Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Kanunu’nun da gündeme gelmesinden dolayı dört yıldır peşinde koştuğum ancak şu anda Meclisin çatısı altında karşımda gördüğüm çok çok Sayın -tırnak içinde diyorum- Genel Müdürün bulunduğu bir ortamda yaşadığım olayları siz değerli milletvekillerine ve AKP’nin nasıl partizanca, nasıl yandaş bir kadroyla bu hizmetleri yürüttüğünü gözlerinizin önüne sermek istiyorum.

Evet, değerli milletvekilleri, biz gerçekten Kredi ve Yurtlar Kurumuna çok ihtiyaç duyan bir bölgenin milletvekilleriyiz. Muş Milletvekili olarak beni Sayın Genel Müdürü dört yıldır kovalıyorum, deyim aynen bu. Üzülerek bu sözcüğü kullanıyorum. Bürokraside uzun süre yıllarını veren bir mülki idare amiri olarak, burnu tavanda ve Kafdağı’nda olan bir Genel Müdürün tutumunu sizlerin gözlerinin önüne tanıklarıyla, isimleriyle sermek istiyorum. Evet, çok Sayın Genel Müdür herhâlde soyadından ve belki de -Sayın Bakanım beni affetsinler- Sayın Bakanımın hemşehrisi olarak Trabzonlu olmanın verdiği o Kafdağı’ndaki burnuyla, bir milletvekilinin dört yıl içinde özel sekreterini de bürosuna göndermesine rağmen görüşmemenin ve onunla muhatap olmamanın hesabını burada mümkünse Sayın Bakan versin.

BAŞKAN – Sayın Yaman, bürokratların biliyorsunuz cevap verme hakkı yok bu kürsüde, lütfen…

M. NURİ YAMAN (Devamla) – Hayır, ben Sayın Bakandan istiyorum.

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Bürokratların cevap verme hakkı yoktur. Yapmayın ya!

M. NURİ YAMAN (Devamla) – Sayın Hocam, müsteşarlık yapmış olan bir insansınız.

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Bakana söyleyin, Genel Müdüre söylemeyin. Burada konuşma hakkı yok. Konuşma hakkı olanlara söyleyin.

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, lütfen, oturur musunuz.

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Ayıptır yahu!

BAŞKAN – Sayın Birinci, oturur musunuz lütfen.

M. NURİ YAMAN (Devamla) – Bir genel müdür bir milletvekilinin sekreteryasını dahi kapı dışarı kovamaz.

SIRRI SAKIK (Muş) – Dört yıl size dönmese ayıp değil mi? Dört yıl cevap vermemiş.

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Bakana söyleyin; bürokrata değil.

SIRRI SAKIK (Muş) – Bakana soruyor zaten.

M. NURİ YAMAN (Devamla) – Bakana diyorum ben, Bakana diyorum.

Bakandan da şunu istiyorum: Tutanaklara geçirerek, ilgili kişi hakkında, 657 sayılı Yasa’nın o tarafsızlık ilkesini ihlal eden o Sayın Genel Müdür hakkında işlem yapılmasını istiyorum.

SIRRI SAKIK (Muş) – Biz özel bir şey mi istiyoruz?

M. NURİ YAMAN (Devamla) – Siz kendinizi ne sanıyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Yaman, lütfen… Sayın Bakana hitaben konuşur musunuz Sayın Yaman.

M. NURİ YAMAN (Devamla) – Benim sekreterim üç gün sizin özel kaleminiz Sayın Serap Hanım’ın odasında bir dileğimizi, bir isteğimizi iletmeye gittiğinde kapı dışarı ediliyor, kapı dışarı. Bu, olacak şey mi?

AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Muhatabın kim, muhatabın?

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Muhatabı sen değilsin. Sen niye bağırıyorsun?

M. NURİ YAMAN (Devamla) –  Ben tanıklı konuşuyorum, ben ispatlı konuşuyorum. Dört yıl Sayın Genel Müdüre biz birtakım isteklerimizi bildirmek için başvurduğumuzda hiçbir kapıyı açamadık. Sağ olsunlar, Sayın Bakanıma bizzat kendim verdim ve teşekkür ediyorum. Hatırlarlarsa, aynı akşam, gece saat 11.30’da beni aradılar, teşekkür ediyorum. Yine, o yoksul ailelerin çocukları için biz yurt isteklerini Sayın Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç Bey’in özel kalemine ve kendisine vermek suretiyle kendisine ilettik ve Sayın Başbakan Yardımcımız, Sayın Arınç ertesi gün özel kalemiyle bizi arayarak isteklerimizin ilgili kişiye iletildiğini söyledi.

Bakın, bir muhalefet milletvekili olarak, sizler beni dinlerken keyifleriniz yerinde. Gayet rahat, sizin yazdığınız yazılarla, sizin özel kuryelerinizle nasıl oraya isteklerinizin gittiklerini bilen bir kişiyim. Bunun yolunu da bürokrasiden gelen bir kişi olarak çok iyi biliyorum. Sayın Karaman Milletvekili komşum, eğer Sayın Mevlüt Akgün buradaysa, özel kalemiyle beraber, onun istekleriyle beraber, onun imzasıyla beraber bu ricalarımı da yine burnu Kafdağlarında olan o “Sayın Genel Müdürüne” gönderdiğimizi de burada sayın arkadaşımızın da kanıtlamasını istiyorum.

Allah aşkına, nedir sizin bu kibriniz? Nedir sizin bu kendinizde olan, bu Kafdağlarda dolaşan bu yapınız. Yoksa, Albayrak soyadından mı yararlanıyorsunuz? Evet, Albayrakların ayrıcalıklarını biliyoruz. Sayın Başbakanın dünürlerinin her alanda, medyada, özel birtakım ihalelerde, hele hele belediyelerin taşıma ihalelerinde neler yaptığını gayet iyi biliyorum.

SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) – Sayın Başkan…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Yaman… Sayın Yaman, lütfen…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, şimdi, Hatip, cevap verme hakkı olmayan insanlara, konuşmasına cevap hakkı verilemeyecek kişilere sataşıyor.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın Başbakan hazretleri burada olsun, yanıtlasın.

M. NURİ YAMAN (Devamla) – Hayır. Bunlar afaki şeyler değil, bunlar soyut şeyler değil.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Demokraside yasama, yürütme üzerinde baskı kurmaz. Yasama-yürütme ayrılığı var, onu iyi biliyorsunuz siz.

M. NURİ YAMAN (Devamla) - Bakın, bunlar dayanağı olan şeylerdir. Ben doğruları söylüyorum.

Evet; Albayrak soyadı eğer size bu ayrıcalığı tanıyorsa ve eğer siz sadece AKP’nin yandaşı bir bürokrat olarak bu hizmetleri yürütüyorsanız, bir bürokrat olarak sizi kınıyorum ve Sayın Bakanımdan da bu bürokrat hakkında en kısa sürede işlem yapılmasını, burada yüce Meclisin huzurunda ve Türk milletinin önünde dile getirmek istiyorum.

Bu konuya değinirken, evet, yine önemli bir konuda, eğitim ve öğretim konusunda da yine yakınmalarımı dile getirmek istiyorum. Biz, biraz önce de belirttiğim gibi gelişmişlik düzeyi bakımından ve millî gelirden pay alma ve insanca yaşama sınırları bakımından en alt düzeyde bulunan bir ilin temsilcileri olarak her alanda dertliyiz. Muş iliyle ilgili olarak eğitim ve öğretim konularında da birçok dertlerimiz var. Bu dertlerimizi de biraz önce dile getirdiğim gibi Sayın Millî Eğitim Bakanımıza zaman zaman -ve tarihlerini de vererek söylemek istiyorum, 5/9/2010 tarihinde, yine 24/10/2010 tarihinde- ilimizin millî eğitimle ilgili sorunlarını dile getirmemize rağmen -buradan da tutanaklara geçmesi için diyorum- bugüne değin herhangi bir yanıt almış değiliz. Bunları niçin söylüyorum? Şunun için söylüyorum: Siz, hiç gece yarısı saat bir, bir buçukta yatağınızdan uyandırılacak şekilde bir yurt öğrencisinin telefonuna muhatap oldunuz mu? Ben çok yakın bir tarihte oldum. Mazlum Sezer, bir hafta önce beni aradı. Malazgirt Alparslan Lisesinin pansiyonunda kalıyor, lise öğrencisi. Beni ararken ne dedi biliyor musunuz? “Sayın Vekilim, çok üzülüyorum. Bu saatte sizi aradığım için çok üzgünüm ama inanın ki soğuklar başladı, inanın ki donuyorum.” dedi ve içim burkuldu. Sizi temin ederim sabaha kadar uyuyamadım. Mazlum Sezer “Biz battaniyelere dayalı olarak Malazgirt Alparslan Pansiyonunda, şu anda, kışı karşılıyoruz, kaloriferlerimiz yanmıyor.” dedi.

Bakın, bu olayı geçen sene de ben Sayın Millî Eğitim Bakanımıza bildirdim ve bundan önceki il gezimde de yine ilçemdeki bu öğrenci kardeşimle de buluştum ve kendisine dedim ki: “Ben konu üzerinde duruyorum. İnşallah, bu önümüzdeki kış böyle bir soğukla karşılaşmayacaksın ve senin sıcak bir ortamda eğitim ve öğretimini yapacağını sağlayacağıma inanıyorum.” dedim. Ama üzgünüm, bir hafta önce bu Mazlum Sezer beni gece yarısı aradığında “Sayın Vekilim, hâlen kaloriferlerimiz yanmıyor, hâlen soğukla cebelleşiyoruz.” dedi.

Köylere çıktım, köy okullarına uğradım, öğrencilerle görüştüm.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yaman, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

M. NURİ YAMAN (Devamla) – Bakın, Malazgirt’in birçok köyünde, doğunun birçok köyünde -arkadaşlarım, doğu kökenli milletvekilleri buradadır- hiçbir okulun tuvaleti çalışmıyor. Öğrenciler teneffüslerde ihtiyaçlarını köyün içindeki evlerinden gideriyor. Bu, bir utanç tablosudur. Bu utanç tablosu ortada dururken kalkıp o yüce insanın, o değerli insanın, Fatih’in projesinden allandırarak pullandırarak bahsetmek politika olmamalıdır. Bunlar güzel şeyler ama Türkiye’den bu manzaraları görmeden, Türkiye’de daha hâlâ okulların, köy okullarının birçoğunda ikili eğitim yapılırken -ben altmış yıl önce ikili eğitimle okulu bitirdim- Malazgirt’in şu anda merkezde 2, köylerinde 68 olmak üzere 70 tane okulunda...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yaman.

M. NURİ YAMAN (Devamla) – Sürem bitti mi Sayın Başkan?

BAŞKAN – Bitti Sayın Yaman.

M. NURİ YAMAN (Devamla) – ...hâlen o utanç tablosu devam ediyor.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Bölüm üzerinde şahsı adına söz isteyen Reşat Doğru, Tokat Milletvekili.

Buyurun Sayın Doğru. (MHP sıralarından alkışlar)

REŞAT DOĞRU (Tokat) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 571 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutluyor, sağlık ve sıhhat içerisinde başarılı yeni günler gelmesini temenni ediyorum. Gerçi öğretmenlerimiz yine büyük sıkıntılar içerisinde Öğretmenler Günü’nü kutluyorlar. İnanıyorum ki, inşallah, önümüzdeki dönemlerde bu sıkıntılar giderilir.

Sayın milletvekilleri, görüşülmekte olan bu kanun bir torba kanun olup, üniversite kurulması, Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü Genel Kurulunun yapısı ve Askerlik Kanunu’nun bir maddesiyle ilgilidir. Öncelikle Askerlik Kanunu’nda yapılacak olan bu değişiklikten yararlanacak erbaş ve erlerin izin süresinin uzatılmasını olumlu karşılıyorum ancak bu izinle beraber bu insanların ihtiyaçları olanlarının yol giderlerinin karşılanması ve güvenliğinin sağlanması noktasında da bir şeyler yapılabilir mi diye bir ay önce soru sormuştum ama cevap verilmemiştir.

Bir milleti ayakta tutan, yetişkin ve yeterli devlet adamı, âlim ve yönetici kadrolarına bağlıdır. Bu da eğitimden geçer. Osmanlı Devletinin son dönemlerinde, bilhassa tanzimattan sonra yeterli ehliyette devlet, siyaset adamı yetişmemiştir. Üç kıtaya hâkim olan Osmanlı Devleti dünyanın en güçlü devletiyken ilimden, fenden, dirayetli devlet ve siyaset adamlarından mahrum bırakılarak yıkılışa gitmiştir. Burada da eğitim müesseselerinin Avrupalılar tarafından zayıflatıldığı enderun mektepleri başta olmak üzere eğitim ve öğretim müesseselerinin yozlaşmasında bunu görüyoruz. Sonuçta ilim, siyaset ve devlet adamı yetişmeyen Osmanlı Devleti yıkılıp gitmiştir.

2007 yılından itibaren tüm illerimize üniversiteler kurulmuş, böylece ülkemizde üniversitesi bulunmayan neredeyse il kalmamıştır ancak bu üniversiteler kampüs, akademik personel ve bina yönünden de büyük sıkıntılar içerisinde bulunmaktadır. Gerek yeni açılan gerekse hâlihazırda öğrenimine devam eden üniversitelerde geçmişten bugüne kadar yaşanan bir yurt sorunu vardır. Öğrencilere üniversite sınavını kazandıktan sonra daha büyük bir engel şeklinde karışımıza çıkmaktadır. Bu da kalacak yer sorunudur. Büyük şehirlerde kendilerine yurt çıkmayan gençlerimiz hiç bilmedikleri bu yerlerde ya yüksek ücretle özel yurtlara kayıt yaptırmakta ya da sağlıksız ev koşullarında öğrenim görmek mecburiyetinde kalmaktadır. Aynı şekilde yurtlarda sağlık problemiyle ilgili yetkili doktor ve sağlık personeline de şiddetle ihtiyaç vardır.

Üniversite ve yüksek okulların kontenjanlarının artırılmasıyla birlikte öğrencilerimizin barınma problemlerinin olmaması için Kredi Yurtlara bağlı yurtların acil olarak yapılması gerekmektedir. Konu önceden birlikte ele alınmış olsaydı belki de iki yıldan beri birçok konu çözümlenmiş olacaktı.

Kamuya ait, yurt olabilecek, atıl vaziyette bekleyen binalar belirlenip bunların mutlaka yurt hâline çevrilmesiyle ilgili çalışmalar yapılabilir. Özellikle Tokat ilinden bahsediyorum: Tokat ilinde sigara fabrikasının kapanmasıyla beraber Yaprak Tütün İşletme Müdürlüklerinin atıl binaları ortaya çıkmıştır. Mesela buralar, Kredi Yurtlar Kurumuna devredilip öğrenci yurtları şekline çevrilebilir mi?

Özellikle küçük yerlerde yaşanan yurt sıkıntısı, öğrenciler için ucuz yerde pahalı eğitim sıkıntısı yaratmaktadır. Hiçbir özelliği bulunmayan, tek odalı kullanışsız mekânlar öğrencilere fahiş fiyatlarla kiralanmaya çalışılmaktadır. Yurtta kalan öğrencilerin de hatta 5-6 kişinin aynı odada da kalmış olduklarını da hep beraber görüyoruz.

Ayrıca ülke içerisinde on binlerce yurt odasına ihtiyaç varken ve henüz de bunlar tamamlanmamış iken, Yükseköğrenim ve Kredi Yurtlar Kurumunun, şu an için ülke dışında yurt yapmasını da ben tam anlamış değilim. Bakınız, bununla ilgili, şu anda yurt dışıyla ilgili olarak TİKA diye bir kuruluşumuz vardır. TİKA kuruluşuna acaba -yurt dışındaki yurtlar yapılacaksa- bu görevi veremez miyiz? Yani TİKA marifetiyle yurt yaptırılabilir mi? Bunu da tabii bir görüntü olarak söylemek istiyorum.

Bugün 250 kişilik kapasitesi olan bir öğrenci yurdunda neredeyse 150-200 kişiye yakın yedekte bekleyen öğrenciler vardır. Dolayısıyla Kredi Yurtlar Kurumunun, yurt dışından ziyade yurt içiyle ilgili çalışmalar yapmasının daha uygun olacağını düşünüyorum.

Şu anda ülkemizin yaşamış olduğu ekonomik kriz öğrencilerimizi direkt olarak etkilemektedir. Öğrencilerimize verilen burs ücretleri onların eğitimlerine yeterli desteği sağlamamaktadır. Bu yüzden öğrencilerimize verilen kredi miktarları arttırılmalıdır. Okullarını bitiren kredi alan öğrenciler iş sahibi olamadıkları için geri ödeme de yapamıyorlar. Bu insanlara destek olunması noktasında işe başlayınca ödeme yapmalarının sağlanmasını, beş sene içerisinde işe başlayamayan öğrencilerimizin kredi borçlarının…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Doğru.

REŞAT DOĞRU (Devamla) – Teşekkür ederim.

…silinmesi noktasında da bir çalışma yapılmasını bekliyoruz, çünkü kredi borcu olan öğrenciler dar gelirli insanların çocuklarıdır. Geri ödemede, genç bir de iş bulamamışsa aile tamamen bir yıkım içerisine girmektedir, bu noktada da en azından beş yıl içerisinde bir iş bulamamışsa, bu öğrencilerden bu paranın alınmaması noktasında bu kanunların bir bölümüne bir madde konabilir mi?

Bu sıkıntılar aşıldığı takdirde yükseköğrenim gören genç beyinlerimiz daha sağlıklı ve rahat ortamlarda eğitimlerine devam edecekler diyor, bu kanunun ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Doğru.

Bölüm üzerinde şahsı adına söz isteyen Sırrı Sakık, Muş Milletvekili.

Buyurun Sayın Sakık. (BDP sıralarından alkışlar)

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce Muş Milletvekilimiz Nuri Yaman konuşurken çok büyük tepkiler AKP Grubundan geldi. Hep burada deriz: “Ya, bir miktar empati yapın.” Yani biz dört yıldır eğer devletin kurumlarına ulaşamıyorsak ve yoksul illerin milletvekilleriysek, burada bireysel bir talebimiz yok, halkımızla ilgili taleplerimiz var.

Üzülerek izledim, Muş Milletvekilimiz de tepki gösteriyordu. Bugüne kadar bir tek vekilin ismini vererek burada konuşma yapmadık, çok şık da bulmadık, ama o arkadaşımız şunu iyi bilsin -soyadı Karayağız- bu cumhuriyet, son dönemlerden bugüne kadar, 1925’lerde de, Şeyh Sait İsyanı’nda Şark İstiklal Mahkemeleri kurulduğunda da onun gibi kara yağız birilerini Türkçe bilmedikleri için ipe astılar. Bunu Savcı Süreyya anılarında anlatır. Üzülerek söylüyorum. Yani bu ülkede Kürtlere farklı politikalar uygulandığını en çok sizler de biliyorsunuz. Benim ilimin milletvekilinin kendi ilinin vekiline tepki göstermesini gerçekten anlamakta zorluk çekiyorum. Biz, burada, ilin sorunlarını ve Türkiye'nin sorunlarını gündeme getiriyoruz. Onun için, biraz vicdan.

Burada tartışmalar ve konuşmalar, bugün, bütün gün boyu, bütün Türklük üzerine her şey şekilleniyor. Bir grup sözcüsü de kalktı dedi ki: “Siz Allah rızası için Ant’tan ne istiyorsunuz?” Mesela ne diyor? “Türk’üm, doğruyum, çalışkanım. Varlığım Türk varlığına armağan olsun. Ne mutlu Türk'üm diyene.”

Kardeşim, ben Türk değilim. Benim varlığım niye Türk varlığına armağan olsun?

Amerika’dan örnekler veriyor, “Amerika, şunları yapıyor.” Amerika bütün halkların Amerika’sı olmayı başarmış bir Amerika’dır. Biz de bütün Türkiye’deki halkların Türkiye’sini oluşturmak istiyoruz. Onun için…

Sayın Başbakan bize “Platonik aşk yaşıyorsunuz.” diyor. Sayın Başbakan da şunu iyi bilsin: Biz siyaseten platonik aşk yaşamayız. Biz, feda kültüründen geliriz, bir halkın özgürlüğü için özgürlüğümüzü feda ederiz, bir halkın dili ve kültürü için kendi bedenimizi ölüme yatırırız. Bunu siz çok iyi bilirsiniz. Onun için, çok ahlaki, Türkiye demokrasi güçlerinin birliğini savunduğumuz için Sayın Başbakanın çıkıp bunları söylemeye hakkı yok. Platonik aşk kimler yaşıyorsa o onların sorunudur. Biz platonik milatonik yaşamayız, bu işin bedelini de öderiz. 1990’lardan bugüne kadar alın bakın, Barış ve Demokrasi Partisi ve geldiği gelenek, nasıl bedenini… Cezaeviyse cezaevi, ölümse ölüm, ne bedelse bu bedeli ödüyor. Onun için, biz platonik aşk değil, biz kurtlarla dans ediyoruz halkımızın özgürlük mücadelesi için. Kimse bizi bu boyutuyla suçlamasın. Bunun bedeli ağırdır. Tercihimiz değil. Bu tekçi, bu Türkçü politikalar devam ettiği müddetçe biz bu mücadelemizde Türkiye demokrasi güçleriyle birlik olacağız. Ama biz birkaç partinin birliğinden bahsederken bazı partiler beyninde bir bahar temizliği yapabilirse, biz, onlarla, Türkiye demokrasi güçleriyle buluşmaya hazırız. Ama beyninde bahar temizliği yapmazsa, dönüp hâlen “Varlığım Türk varlığına armağan olsun.” anlayışıyla hareket edenlerle işimiz olmaz. Biz, özgürlük ve demokrasi mücadelesinde bu noktada birlikte olabilecek yol arkadaşlarımızı biliyoruz. Biz, dünden bugüne kadar da, eğer bizi iyi tanıyorsanız, bizi iyi takip ediyorsanız, biz 1995’lerden bugüne kadar, sevgili arkadaşlar, parti olarak, bağımsız olarak grup kurma şansımız varken, Türkiye demokrasi güçlerinin birliği adına 1995’ten 2007’ye kadar bu sol blokla hareket ettik. Bundan da hiçbir pişmanlığımız yok. Biz ilkeliyiz ama ilkesiz olan, halkın iradesinin karşısına barikatlar oluşturanlardır. İlkesiz olanlar, halkın renginin bu Parlamentoya yansımasının önünde 12 Eylül’ün, Kenan Evren’in Siyasi Partiler Yasası ve Seçim Kanunu’na sığınanlardır. Onun için biz ilkeliyiz. Herkes bizi bu noktada iyi bilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Sakık.

YAHYA DOĞAN (Gümüşhane) – Anayasa’ya katılmadınız, değişikliğe. Neden katılmadınız? Kenan Evren diyorsunuz …

SIRRI SAKIK (Devamla) – Şimdi sevgili kardeşlerim, Anayasa’da -bunu kendinize soracaksınız- Anayasa oylamasında 8’inci madde görüşülürken, burada sandıklar kurulurken beş arkadaşımız –sizin partinin yetkili kurulları bilir- gelip görüştüler ve beş arkadaşımız da geldi, oy kullandı. Ama sizde o yürek yok. Çıkıp dışarıda dediniz ki: “BDP’liler geldi, aleyhte oy kullandı.” Şimdi siz, eğer bu yürekliliği göstermiyorsanız, siz değişim, dönüşümden yana değilseniz, BDP’nin de bedeninin ve beyninin efendisi olamazsınız. Biz beynimizin ve bedenimizin efendisiyiz. Biz inandığımız siyaset doğrultusunda gideriz, oyumuzu öyle kullanırız ve şunu da iyi bilin: Bundan sonra da hayatın her alanında, içinde olmadığımız anayasal ve yasal değişikliklerde, dün olduğu gibi bugün de boykotla karşılaşırsınız. Onun için, uzlaşı varsa uzlaşıdan da yanayız ama uzlaşı da olmazsa BDP hiç kimsenin yedeği değildir.

İyi akşamlar diliyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sakık.

Şimdi soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın Tütüncü, buyurun.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben, bundan önceki bölümde bir soru sormuştum. Sayın Başkan, sorum anlaşılamadı. Bana sadece, personelin yüzde 45’inin lisan bildiği söylendi. Ben aslında, burada, Tarım ve Kırsal Kalkınma Destekleme Fonu’nun bir yıl geciktirilmesi sonucu bu 900 milyon euroluk fon kullanımının neden geciktirildiğini, bunun bir sorumlusunun olması gerektiğini, neden böyle yapıldığını, zamanında neden lisan bilen kişilerin buraya alınmadığı sordum. Bu soruya, lütfen, cevap istiyorum, tam cevap istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, önceki bölümde, soru-cevap kısmında, atama bekleyen öğretmen sayısı, Türkiye'nin genel anlamdaki, genel manadaki öğretmen açığı, sözleşmeli öğretmenlerin kadroya geçirilmesiyle ilgili suallerime cevap alamadığımı hatırlatmak istiyorum ve bu bölümle ilgili olarak da geçtiğimiz dönemde yedi ile yedi devlet üniversitesi kurulmasıyla ilgili kanun tasarısı görüşmelerinde maalesef Adana ilimiz göz ardı edilmiş ve dikkate alınmamış idi. Şimdi sormak istiyorum: Önümüzdeki dönemde Hükûmetinizin yeni devlet üniversiteleri kurma çalışma ve projesi olacak mıdır? Eğer olacak ise 2 milyon nüfusa ve sadece tek bir üniversiteye sahip olan Adana ilimizi bu defa dikkate almayı düşünecek misiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın İnan…

MÜMİN İNAN (Niğde) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, bugün Öğretmenler Günü münasebetiyle birçok arkadaşımız öğretmenlerimizin ekonomik ve sosyal sorunlarını dile getirdiler ve Milliyetçi Hareket Partisi de bu konuda bir araştırma önergesi verdi, maalesef AKP’nin oylarıyla reddedildi. Ortalama maaşları açlık sınırının altında olan öğretmenlerin durumları çok mu iyidir, bunların araştırılması niye düşünülmedi? Yoksa siz buna katılmıyor, öğretmenlerin gerçekten ekonomik desteğe ihtiyacı olduğuna inanıyor ve bunu kısa sürede çözmeyi planlıyor musunuz? Birinci sorum bu.

İkinci sorum da Niğde İl Özel İdaresine bağlı, geçmişte, -iki İstanbul’da ve Ankara’da- yurdumuz vardı, daha sonra Kredi ve Yurtlar Kurumuna devredildi; belli kontenjanlar kullanmak suretiyle. Özellikle şehir dışında okuyan Niğdeli öğrencilere bu kontenjanı artırmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bulut…

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakanım, deminki soruma cevap alamadım.

Kredi borçlarının geri ödenmesinde bu borcun farklılığına göre farklı havuzların olması öğrencilerin mağduriyetine yol açmaktadır, bu havuzun birleştirilmesini düşünüyor musunuz?

İkincisi, bir soru soruyorum: Özel üniversitelerin öğrencileri devlete ait yurtlarda kalabilir mi?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Çelik…

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, yapılan değerlendirmelere göre Türkiye’de bir yükseköğrenim öğrencisinin rahat eğitim öğretim görebilmesi için ortalama -yani Türkiye ekonomik, sosyal ve kültürel şartlarında- 400 TL civarında bir paraya ihtiyacı olduğu gözüküyor, bu kredi miktarının bu bağlamda yetersiz olduğu anlaşılıyor; birincisi bu.

Diğer yönden, herhangi bir öğrencimizin mutlaka gittiği kentte yurtta kalmasını temin edecek yatırımın boyutu ve bu yatırımların ne kadar sürede tamamlanacağı hususu.

Bir önceki sorumda da Mersin iliyle ilgili bir soru tevcih etmiştim, ona cevap vermediniz, cevaplandırırsanız memnun olurum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, buyurun.

DEVLET BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; ben evvela Mersin’le ilgili bilgi vereyim: 2.890 merkez ve ilçeler toplam kapasitemiz. Mersin Taşucu’nda 450, Tarsus’ta 240, tekrar Mersin’de 507, Tarsus’ta 192 yatak kapasiteli yurtları hizmete açtık 2008’de ve 2009’da. 2010 Yılı Yatırım Programı’nda Mersin’de bin kapasiteli yurt projemiz yer almakta. 15/03/2010’da inşaata başlandı, inşaatı devam etmekte, Aralık 2010’da, yani bir ay sonra hizmete girecek. Mersin Mezitli’de 348 kapasiteli yurdu hizmete açma çalışmaları devam ediyor. Mersin’le ilgili söyleyeceklerim bunlar.

Diğerini şöyle söyleyelim: 2002’de 45 lira olan bir kredi miktarı var ve 451 bin öğrenciye öğrenim kredisi veriliyor. 2010 yılında 718 bin öğrenciye çıkıyor bu sayı, ayrıca 243 bin öğrenciye de burs veriliyor. Yani yüzde 112 oranında bir artış var. Nerede? Sayıda. Bütün bunlara rağmen 45’ten 200’e çıkan bir rakam var. Bu da aşağı yukarı 4,5 katıdır, ki inşallah 2011’de biraz daha artıracağız. Takdir edersiniz ki, 400 lira yeter yetmez, doğrudur ama biz, yurtta kalan arkadaşlarımıza 120 lira da yemek ve kahvaltı sübvanse ediyoruz. 200+120=320, demek oluyor ki sizin dediğinizin yüzde 80’ini karşılayabiliyoruz. Hafta sonları da yoktu, bunları da yapabildik.

Biraz evvel bir arkadaşımız, “Tüm öğrencilere karşılıksız burs verilsin...” Doğru, ideali bu ama bu imkân Türkiye’de yok, dünyanın hiçbir yerinde belki de yok bütün öğrencilere burs vermek. Onun belli kriterleri var.

Özel üniversitede okuyanlar yurtlarda kalabiliyorlar.

Kredi borcunun geri ödenmesinde birtakım sorunlar yaşandı, yapılandırma yaptık.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Önceden çalışkan olması gerekiyordu Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Evet.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Özel üniversiteye giriyorsa çalışkan değildir, kazanamamıştır devlet üniversitesini.

DEVLET BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Ama bunun tersi de var Sayın Milletvekilim, tersi de var efendim. Yani, yurt dışında okuyanları da hep zengin çocuğu zannettik, hâlbuki Türkiye’de kazanamayan, babası, annesi her türlü imkânını kullanarak onları okutanlar da var. Onlarla ilgili de bilgi vereyim. Bakanlığımızın bursuyla da gidiyor.

Bakın, “Neden yurt dışında bu imkânları sağlayacaksınız, bu yasayı niye değiştiriyorsunuz?” 2009-2013 Stratejik Planı’nda hedeflerden biri, 2011 yılı sonuna kadar yurt dışında eğitim gören yüksekokul öğrencilerimize yönelik olarak barınma modeli geliştirmek, Erasmus Projesi kapsamında üniversitelerimiz ile Avrupa Birliği arası öğrenci değişim programları uygulanmakta. Bunlar zengin öğrenciler değil, bunlar başarılı öğrenciler. Bu kapsamda 87’den bugüne kadar 1,5 milyondan fazla yükseköğrenim öğrencisi Avrupa ülkesinde öğrenim hayatının bir dönemini geçirdi. 2012 yılı itibarıyla Erasmus öğrencisini 3 milyona tamamlayacağız. Ayrıca, Millî Eğitim Bakanlığımızca 2006 yılında başlatılan yurt dışında lisansüstü eğitim almak ve sonrasında üniversitelerde görevlendirmek üzere her yıl bin öğrenci gönderiyoruz. Bu ülkelere giden öğrencilerimiz barınma sorunlarıyla karşılaşıyorlar ve yer bulurlarsa otellerde, bulamazlarsa o ülkelerin ailelerinin yanında kalıyorlar. Kurumumuz bin ve daha fazla öğrencinin gittiği ülkelerde yurt kiralamayı hedefliyor; yapmayı  değil, bakın, kiralamayı.

2009-2010 yılında Azerbaycan’da 4.294, ABD’de 4.098, Bulgaristan’da 2.858, Almanya’da 2.612, İngiltere’de 1.847, Avusturya’da 1.451, Fransa’da ise 1.181 öğrenci hâlen eğitim görmekte. Şimdi, Kıbrıs’ta, Yakın Doğu Üniversitesi, Doğu Akdeniz Üniversitesi, Lefke Avrupa Üniversitesi, Girne Amerikan Üniversitesi, ODTÜ KKTC Kampüsü ve Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi olmak üzere altı tane üniversite bulunmakta. Çukurova ve İTÜ de burada kampüs açmak için protokol imzaladı. Hâlen bu üniversitelerde 43 bin öğrenci var, bunun 28.600’ü ülkemizden. Buna mukabil 11.360 kapasite var ve burada yurt sorunu yaşanıyor. O bakımdan, bu düşüncemiz buradan kaynaklanıyor.

Kredi borcunun geri ödenmesinde bir yapılandırma yaptık, 2,5 milyarlık bir geri ödeme alabildik. Bunlar gecikmiş ödemelerdi. Birtakım problemler var, o problemleri de önümüzdeki aylarda huzurunuza getirecek olduğumuz yeniden yapılandırmalarla ilgili yasamızla inşallah çözmeye çalışacağız.

Şimdi, özellikle öğretmenlerimizle ilgili birtakım sorular var. Takdir edersiniz ki benim burada şifahen cevap vermem çok doğru olmayabilir. Müsaade ederseniz yazılı olarak bunu Sayın Bakanımıza arz edelim, size versin.

Teşekkür ediyorum.

Enis Bey’in söylediğini de ben Tarım Bakanımızdan alıp kendisine ileteceğim müsaade ederse.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Kırıkkale’deki yurtları gezdiniz mi Sayın Bakanım?

DEVLET BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Ben Kırıkkale’de kiraladığımız yurtları gezdim, süper bir yurttu.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Devletin yurdu…

DEVLET BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Hayır. Ben ilk açılışa da gitmiştim üç sene evvel, devletin yurdunu gezmedim.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Gidin, çocuklar nerede kalıyorlar bir görün efendim.

DEVLET BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Ama, abartıldığı gibi değil. Yani, kazan dairesinde Türkiye’de hiçbir talebe kalmaz -efendim 20 kişilik odalar da konuşuldu- hiç kalmaz; en fazlası 6 ila 8’dir, onları da giderek iyileştiriyoruz.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Kazan dairesinde kazanı kaldırmışlar Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Hayır, altı ila sekiz kişilik bu koğuş sistemi de, her odada bir lavabo, tuvalet olmak üzere 1 kişilik ve 3 kişilik odalara dönüşmektedir. Bugün talep artmıştır, gerçekten çok ucuza, çok iyi şartlarda vatandaşlarımızı, talebelerimizi barındırmaya çalışıyoruz.

Enis Bey’in sorusuyla ilgili cevap geldi. Fonların kullanımının bir yıl gecikmesinin dil şartıyla bağlantısı bulunmamakta. Dil şartı olursa, personelin sözleşmesi fesholacak. 2011 yılında fonlar kullanılacak. Türkiye’de dil ile açılan sınavlarda personel istihdamını tamamlamak mümkün olmamıştır. Kars, Diyarbakır gibi illerde dil bilen personel bulmak oldukça zordur. Yeterlidir, değildir, ama ben size gene takdim edeceğim.

Teşekkür ederim efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi birinci bölümde yer alan maddeleri varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

1’inci madde üzerinde Komisyonun bir düzeltme talebi vardır.

Sayın Başkan buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Sayın Başkanım, 1’inci maddenin hemen ikinci paragrafın ikinci cümlesinde “eş veya çocuğa” denmiş, “eş veya çocuğu” olacak. Yani “a” harfi “u” ile değiştirilecek. Bunu arz ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

2’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutup işleme alacağım.

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 571 sıra sayılı kanun teklifinin 2. maddesinin son fıkrasında “bir bakan aracılığı ile kullanabilir” ifadesinin “bir Devlet Bakanı aracılığı ile kullanabilir” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Behiç Çelik

Beytullah Asil

Mümin İnan

 

Mersin

Eskişehir

Niğde

 

Hasan Çalış

Yılmaz Tankut

M. Akif Paksoy

 

Karaman

Adana

Kahramanmaraş

 

 

Reşat Doğru

 

 

 

Tokat

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Behiç Çelik, Mersin Milletvekili.

Buyurun Sayın Çelik. (MHP sıralarından alkışlar)

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 571 sıra sayılı Teklif’in 2’nci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge hakkında konuşma yapmak üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, daha önce Sayın Başkanın tutumu hakkında konuşmamda da ifade etmiştim, özellikle ülkemizde ekonomik krizin etkileri, tarımın çökertilmesi, çiftçilerin büyük mağduriyetler içerisine sokulmasına değinmiştim ancak o konuya değinmek isterken, ondan önce ülkemizin şu anda en fazla ihtiyaç duyduğu bir hususa dikkatinizi çekmek istiyorum, o da siyasal ahlak. Siyasi etik yasasından yoksun olan Türkiye’miz, ne yazık ki siyaset kurumunun, ahlakı, hem kişisel bazda hem de kurumsal bazda oturtamamış olması ve yaşadığımız son sekiz yılda da AKP İktidarının özellikle hükûmet etmiş olması, bu konuda, yani siyasal ahlak konusunda büyük bir eksikliği bugün için bütün kamuoyunda ve Türk milleti nezdinde bize hatırlatmaktadır.

Şimdi, eğer siyaset kurumu temel ahlak normlarını kendisine ilke edinir, buna göre davranmazsa bundan özellikle devlet kurumları önemli ölçüde nasibini alır ve kirlenme buradan başlayarak kurumlara sirayet eder, bütün toplum kesimlerine, Türkiye’mizin geneline yayılır. O zaman, devlet, felsefi manada, teorik manada aşırı ölçüde yıpranmaya başlar. Bir devletin inkırazı, yıkılışı önce kafalarda, zihinlerde teşekkül eder. İşte, böyle bir tabloyu şu anda maalesef çok kötü bir şekilde yaşıyoruz, bundan süratle kurtulmamız gerekiyor. Siyaset kurumunun başat aktörleri ağızlarından çıkan kelimeleri dikkatle seçmek zorundadır. Özellikle Sayın Başbakanın dünya devletlerinin yöneticilerine ve Türkiye’mizde de diğer siyasi partilere yönelik konuşmalarında, içinde yoğun olarak polemik kokan, saptıran, gerçekleri göz ardı ettirmeye çalışan, kamuflaj özelliğini de çok aşırı ölçüde kullanan bir tarzı her zaman tercih ediyor. Bu, insanların nefret duygularını aşırı ölçüde kabartıyor, buna hiç lüzum yok. Sonuçta bu ülkede yaşayan herkes yani 73 milyon, bizim vatandaşlarımız, konumu ne olursa olsun, yaşı veya cinsiyeti ne olursa olsun böyle bir kirlenmeye maruz bırakılmamalı, bunu hak etmiyorlar. Hep birlikte bunu ülkeyi geleceğe, aydınlık Türkiye'nin geleceğine çok iyi hazırlamamız gerekiyor. Bu konuda iktidar partisinin ve Başbakanın ciddi eksiklerinin olduğunu bir milletvekili kardeşiniz olarak görüyorum, bundan sıyrılmak gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, tarım konusunda, tekrar tekrar söylüyorum, bayramda gerçekten tespitlerimiz çok kötü oldu, içler acısı, insanlar icralık duruma gelmiş. Son üç yılda, biliyor musunuz, 43 bin kişi tutuklu veya hükümlü sayısında artış meydana gelmiş. 200 bin kişi de sırada bekliyor, yakalanacak ve cezaevine konulacak diye. Türkiye'nin tablosu herkesin, sizlerin zannettiğiniz gibi değil, gerçekten karanlık ama Tarım Bakanı burada günlük güneşlik bir Türkiye’yi anlatıyor ve ne konuştuğunu da yarı yarıya anlayamıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çelik, lütfen tamamlayınız.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – O zaman bu Tarım Bakanı -iktidar partisi mensuplarına özellikle hatırlatmak istiyorum- derhâl istifa ettirilmelidir. Yönetemiyor çünkü. Tarım çökertilmiş, göç nedeniyle kırsal boşalmış. Köylerden gelen bu insanlar, tarımın tam kompetanı olan bu insanlar kentlere geldiği zaman işsizler ordusu hâline geliyor. Bunlara iş veremiyorlar ve kentlerde mutsuz ve aç insanlar maalesef yığınlar hâlinde bulunuyor. Onun için, arabesk icraatlar yerine gerçekten Türk uygarlığına, Türk-İslam uygarlığına uygun bir şekilde davranmak, siyaset kurumunu takviye etmek ve icraatları da bu toprağın fikriyatına uygun hâlde yapmak sanırım hepimizin hayrına olacaktır.

Bu duygularla önergemize desteklerinizi bekler, hepinize saygılarımı sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

3’üncü madde üzerinde bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

TBMM Başkanlığına

571 sıra sayılı kanun teklifinde yer alan 3. maddenin metinden çıkarılmasını arz ederiz.

 

A. Duran Bulut

Reşat Doğru

Nevzat Korkmaz

 

Balıkesir

Tokat

Isparta

 

Şenol Bal

Mehmet Serdaroğlu

 

 

İzmir

Kastamonu

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 571 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Yükseköğretim Kurumları Teşkilat Kanunu’nda değişiklik içeren Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinin metinden çıkarılması için verdiğimiz önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında tüm öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutluyor, ebediyete intikal eden öğretmenlerimize Allah’tan rahmet diliyorum; hayatta olan, çalışan öğretmenlerimize de aileleriyle birlikte huzur, mutluluk ve başarı dileklerimi iletiyorum.

Değerli milletvekilleri, bu söyleyeceklerim, biliyorum ki hepinizce malum çünkü herkesin başında, hangi partiden olursa olsun. Üniversiteler açıldığında her milletvekilinin kapısı çalınıyor “Aman, oğluma, kızıma bir yurt, dışarıda kalmasın, maddi durumumuz zayıf, aman bir ilgilenin…” Tabii, vatandaş ne yapsın.

Yükseköğrenimde yurt ihtiyacının neredeyse on beşte 1’ini karşılayacak bir imkâna sahibiz. Yükseköğretimdeki öğrenci sayımız 3 milyon 325 bin. Kredi Yurtlar Kurumunun yatak sayısı ise 230 bine tekabül ediyor. Bu demektir ki yurtta kalan şanslı öğrencilerden belki 14-15 katı da dışarıda, devletin kendisine uzatacağı müşfik eli bekliyor. Geçim sıkıntısının had safhaya ulaştığı günümüzde üniversitede çocuk okutmak âdeta kahramanlık gibi algılanıyor.

Devlet ne yapıyor? İçerideki bu yurt ihtiyacını gidermek, bu öğrencileri yurtlara yerleştirmek yerine yurt dışına yurt açmaya gidiyor. Denilebilir ki: “Şöyle faydası var, böyle faydası var…” Olabilir ancak bizim gibi kaynakları kıt olan ve geleceğini, eğitimi yükseltmekte gören bir ülke için asıl meziyet bu kaynakları yerinde kullanmak, hatta son kör kuruşunu eğitime ayırmak, eğitime harcamaktır. Vergisini veren her Türk vatandaşının evladı için devletten barınacak yer istemesinden daha doğal ne olabilir ki.

Değerli milletvekilleri, yurt dışına giden öğrenci elbette desteklenmelidir ancak bina yapmak, parayı binaları kiralamaya ayırmak ve birilerini zengin etmek, herhâlde burada en son düşünülecek şey olmalıdır.

Bu öğrencilerin devletten aldıkları burs miktarını artırırsınız yahut gittikleri ülkelerin üniversiteleriyle anlaşmalar yapar, daha çok barınma kontenjanları temin edersiniz. Bu gençleri desteklemenin yolu budur.

Haa, kendi imkânlarıyla özel üniversitelere giden gençler zaten genel olarak hâli vakti yerinde olan ailelerin çocukları olduğu için, bu gençlerin desteklenmesine gelinceye kadar sahip çıkılması gereken, fakruzaruret içinde olan o kadar çok çocuğumuz vardır ki, sanırım bunlara bugünlerde sıra bile gelmeyecektir. Sorarım sizlere: Siz hiç ülkemizde Almanyalıların, Pakistanlıların, Suriyelilerin vesaire, yurtlarına şahit oldunuz mu? Hayır. Peki, bu zihnî sinir projesi nereden çıktı kıymetli arkadaşlar?

Değerli milletvekilleri, meselenin bir de şu yönü var: Eğitim-öğretim hedeflerimizden biri de ülkemizin eğitimde kalite sıralamasında dünya ligindeki konumunu yukarılara taşımak olmalıdır, ki bu da fiziki imkânları, yani barınma, beslenme ve bina yeterliliklerini artırmaktan geçer. Şayet böyle yaparsanız, ülkemiz dışarıya öğrenci gönderen değil, tıpkı İngiltere, Almanya, Slovenya gibi dışarıdan öğrenci kabul eden ülkelerden biri hâline gelir. Basiretli yönetimin bir özelliği de milletin kaynaklarını doğru yerlerde harcamaktır. Kendi ülkesindeki eğitim altyapısını bırakıp da diğer ülkelerin altyapısına yatırım yapan bir başka Hükûmet gördünüz mü değerli milletvekilleri? Bu, olsa olsa başka mahfillerin, başka ağızların talebi olsa gerektir. Hükûmetin bu kadar temel bir doğruyu bilmediğini düşünmüyorum. Herhâlde seçimlere beş kala tehdit ve zorda kalsalar gerek, böyle bir yola tevessül ediyorlar, ancak bu karar doğru olmayacaktır. Ülkemizde bu kadar ihtiyaç varken diğer ülkelere yurt yapma girişimi, olsa olsa yine birtakım mahfillerin kendi hareket alanı gördükleri eğitim sektöründen devleti tamamen çıkarmak istemelerinden kaynaklanmaktadır. Unutmayalım ki çağdaş eğitim insanlara alternatifli, zıttı ile birlikte çok yönlü diyalektik düşünmeyi öğretmek amacı gütmelidir. Hiç kimsenin eğitime yatırım yapmasını çok görmeyiz, yadırgamayız, hatta memnuniyet duyarız. Ancak bir tek çıkış yolu olan bir sistemin dayatılmasına da devlet fırsat vermemelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Korkmaz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Kim nerede eğitim görecek, kim nerede barınacak, yiyip içecek, bu hususlar gönüllülük ve hür iradeyle yapılacak tercih esas alınarak bir çözüme kavuşturulmalıdır, yani devlet alternatifler sunan devlet olmalıdır.

Değerli milletvekilleri, tabii, söz sırası gelmişken şu hususa da değinmemiz gerekiyor: Dün gençlerimiz için sadece başını sokacakları bir yer temin edilmesi, karnının bir şekilde doyurulması yeterliydi. Ancak gelişen ihtiyaçlarla bugün talepler arttı, çeşitlenmeler oldu. Öğrencilerin çeşitli sportif, kültürel, moral ihtiyaçlarını, iletişim ve sanatsal taleplerini bunlara örnek verebiliriz. Dolayısıyla Hükûmet sadece yapılan yurtları ve yatak sayısını artırmayı yeterli görüyorsa yanılıyor. Öğrencilerin sadece bedensel ihtiyaçlarını değil, beyinsel ve zihinsel ihtiyaçlarını çözmeyi kendisine meşgale edinmelidir. Yurtların barınma kalitesini, yaşanabilirlik seviyesini artırması gerekmektedir. Değerli AKP milletvekilleri, sizler de farkındasınız ki bu yanlış bir uygulama olacaktır.

Bu düşünceyle, vermiş olduğumuz bu önergeye desteğinizi bekliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

6’ncı madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 571 sıra sayılı yasa teklifinin 6. maddesinin sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ederiz.

Cümle: Bu suretle atanacak personel atandığı ülkenin ana dilini en iyi bildiğini kanıtlaması ve bu konuda kurulacak yabancı diller imtihanını başarı ile geçmesi şarttır.

 

Kamer Genç

Şevket  Köse

Hulusi Güvel

 

Tunceli

Adıyaman

Adana

 

Enis Tütüncü

Ali İhsan Köktürk

 

 

Tekirdağ

Zonguldak

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Kamer Genç, Tunceli Milletvekili.

Buyurun Sayın Genç. (CHP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 571 sayılı Yasa Tasarısı’nın 6’ncı maddesiyle ilgili olarak verdiğim önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, sayın milletvekilleri, bu maddeyle yurt dışında öğrenci yurtları kurulacak. Bu öğrenci yurtlarına atanacak kişiler de Dışişleri Bakanlığıyla ilgili çıkardığımız kanunun 10’uncu maddesinde belirtilen uzman müşavir olarak atanır. Yani herhangi bir, yurt dışında bir yurt kuracaksınız, bu yurda atayacağınız personel de Dışişleri teşkilatında uzman müşavir olarak atanır. Bu, tamamen mahiyeti anlaşılmayan, birtakım kişilere özel imtiyaz için getirilen bir kanun teklifidir.

Şimdi, değerli milletvekilleri, evvela, gençlerimiz için, gençlerimizin okuması ve onların barınması için yapmamız gereken bütün özverilerde bulunmamız lazım çünkü gençlik bizim canımızdır, kanımızdır, her şeyimizdir. En sağlıklı şekilde yetişen gençliği… Gençliğin sağlıklı yetişmesi bir ülkenin geleceğinin de o derecede parlak olması demektir ama AKP’yle beraber gençlik sindirildi, silikleştirildi.

Bakın, İstanbul’da Tayyip Erdoğan bir üniversite açılışına gitti. Öğrenciler orada ufak bir gösteriş yaptılar, her birisini mahkemeye verdiniz, on beş ay hapis cezası verdiniz.

MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Biz mi verdik mahkemeye?

KAMER GENÇ (Devamla) – Böyle bir ilkellik olur mu? Bunu yapan bir ilkel kafa, geri zekâlı kafa, bu memleketin gençliğine ne verir arkadaşlar ya? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen… Sayın Genç…

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Aynen iade ediyoruz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bu memleketin gençliğine ne verir?

BAŞKAN – Sayın Genç…

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Aynen iade ediyoruz sana.

KAMER GENÇ (Devamla) - Eğer bir genç çıkıyorsa, ben parasız eğitim istiyorum diyorsa…

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen temiz bir dille konuşur musunuz. Lütfen Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Devamla) - …bunu mahkemeye verip de hapislere vermenin bir çağdaşlıkla ilgisi var mıdır?

Şimdi, bununla getirilen bir anlam da şu.

AHMET YENİ (Samsun) – Kim mahkemeye vermiş? Mahkemeye veren kim?

KAMER GENÇ (Devamla) – Yurt dışında tarikatlar var, bu tarikatlara, cemaatlere kadro oluşturmaya çalışıyorsunuz.

MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Kim mahkemeye vermiş ya?

AHMET YENİ (Samsun) – Mahkemeye veren kim?

KAMER GENÇ (Devamla) – Bakın, ben İsviçre’deydim bu hafta. Orada, İsviçre’de bu Pazar günü bir yasa çıkarılıyor.

MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Bilmediğin şeyleri konuşuyorsun.

KAMER GENÇ (Devamla) - Bu yasada, Türk vatandaşları eğer orada bir kadın…

CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Mahkemelerden özür dilemeniz lazım.

KAMER GENÇ (Devamla) - …şey dışı çalışırsa, eğer, yani İsviçre makamlarına bildirmeden bir gidip, bir temizlik yaparsa bile sınır dışı ediliyor. Yine, Avrupa Birliği ülkeleri hariç eğer oradaki gençler tutup da bir seneden fazla bir suç işlerse bunu sınır dışı ediyorlar, hem de on sekiz yaşından küçükse ailesiyle birlikte ediyor. Türk Hükûmeti yok ortada, Türkiye büyükelçiliği yok orada. Ya, şimdi orada, buradaki büyük… Var mı Türkiye’de, basında bir satırlık bir şey var?(AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Ya, bağırmanın bir anlamı yok ki. Ben size bir şey veriyorum. Bakın, bu Pazar günü İsviçre’de Türk vatandaşlarının İsviçre’de sınır dışı edilmesini kolaylaştıran bir referandum yapılıyor. Bu tamamen insan haklarına aykırı bir şey. Nerede Hükûmet? Ondan sonra Abdullah Gül İsviçre’ye gidecekmiş. Ben Luzern’e gittim, orada bir vatandaş dedi ki: “Bana iki kişi geldi, işte, Abdullah Bey gelecek, gelin dinleyin, yemekler bizden olsun.” İşte, sizin anlayışınız bu. Sizin cemaatler ve tarikatları geliştirme ve güçlendirme dışında ülkeye kazandıracağınız bir şey yok. Bu kanunun… Evvela yurt içindeki öğrencilere siz yurt bulmazken, yurt içindekilere sağlıklı bir barınma imkânları tanımazken hangi ülkeye, kaç ülkeye, hangi şartlara yurt yapacaksınız? Böyle bir madde olur mu arkadaşlar? Yani siz yurt dışında, belirteceksiniz, hangi ülkelerde ne şartlarda yurt yapacağını belirtmeniz lazım.

Şimdi, bunu belirtmeden, ondan sonra yurt dışında çeşitli yerlerde yurt açılacak. Böyle bir kanun maddesi olamaz.

Getirdiğiniz bu kanunla yeni yeni kurullar oluşturuyorsunuz. Yönetim kurulu getiriyorsunuz, 20 bin yan gösterge getiriyorsunuz. Ya, gerek yok. Birtakım yandaşlarınıza iş arayacağınıza evvela sağlıklı bir hizmet yapın. Şimdi, biraz önce Sayın Bakan dedi ki: “Tunceli’de 90 tane öğrenci yurdu boş.” Yok öyle bir şey. Ben, işte, bayramda oradaydım, yani öğrencilerin bir kısmı geldi orada yer bulmadı, kayıtlarını da dondurdu gitti. Yani, şimdi, niye, bunu böyle, kamuoyuna, insanlara yanlış bilgi veriyorsunuz? O bakımdan, maalesef Türkiye’den…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – …ülkenin gerçeklerinden habersiz bir Hükûmet. Ne yaptığı belli değil. Sadece, işte, çıkıp da basına konuşan, kamuoyunda yalan söyleyen, gerçekleri tahrif eden bir siyasi iktidar.

AHMET YENİ (Samsun) – Yalanı siz söylüyorsunuz!

KAMER GENÇ (Devamla) - Siz bu hâlinizle bu memleketi yönetemezsiniz. Bu memleketin gerçeklerini kavramamışsınız ki. Türkiye’nin uluslararası düzeyde itibarını artıracak bir davranışınız yok ki. Hükûmetinizin dışarıda yaptığı söylemlerle, oradaki görüntüsüyle Türkiye’de birkaç tane basın patronunu emrinize almakla Türkiye’yi yönetemezsiniz, büyütemezsiniz, itibarınızı artıramazsınız. Türkiye’yi iktidarı devraldığınız günden bugüne getirdiğiniz seviye bellidir. Türkiye’deki bugünkü öğrencilerin eğitim seviyesi bellidir.

Burada önemli bir kanun müzakere ediyoruz, Millî Eğitim Bakanı yok. Nerede bu Millî Eğitim Bakanı? Bir defa böyle bir laçkalık görülmez yani, görülmemiştir, bir hükûmet görülmemiştir. Hiçbir bakanınız kendisiyle ilgili müzakere edilen bir kanunda burada bulunmaz, birçok bakan da zaten Meclisin huzuruna gelmez çünkü yüzü yok. Gelse burada söyleyecek lafları...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) - Önergemin kabulünü diliyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bozdağ.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, Hatip konuşurken grubumuza ve Grup Başkanımıza dönük kabul edilemez ithamda bulunmuştur. Uygun görürseniz cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – İç Tüzük’ün 69’uncu maddesi gereğince iki dakika Sayın Bozdağ.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

5.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, partisine sataşması nedeniyle konuşması

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, bu kürsüden biz her zaman söylüyoruz. Doğruları söylemek lazım. Bir konu doğruysa bu kürsüye getirip ifade edeceğiz ve milletimiz de bundan istifade edecek ama siyasi düşüncemizle veyahut da siyaseten karşı olduğumuz bir kişi veya kişiler nedeniyle gerçekleri özünden saptırarak takdim edersek, bu başkasından çok bize zarar verir. İstanbul Teknik Üniversitesinde yaşanan olayla alakalı başka vesilelerle de sorular soruldu. Protesto yapan kimi öğrencilerle ilgili soruşturma açıldı, yargılama yapıldı, ceza verildi. Bunların hepsi doğru. Hiç itiraz yok ama ortada Sayın Başbakanımızın veya AK PARTİ’den herhangi birisinin şikâyeti var mı? Yok. Soruşturmayı kim açıyor? Cumhuriyet savcıları.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Kim yaptırıyor?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bir dakika… Söylüyorum ben.

Cumhuriyet savcıları. Neden? Resen soruşturmaya tabi bir konu olduğu için cumhuriyet savcıları soruşturma açıyor, yargılamayı mahkeme yapıyor ama faturayı biz ödüyoruz, “geri zekâlı” yaftasını bizim boynumuza takıyor. Yani aynada kendini görüp konuştuğunu düşünüyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yoksa gerçek bundan ibarettir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bozdağ.

Çalışma süremizin tamamlanmış olması sebebiyle, kanun tasarı ve teklifleriyle komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 25 Kasım 2010 Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 22.59