DÖNEM: 23 CİLT: 81 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
17’nci Birleşim
10 Kasım 2010 Çarşamba
(Bu Tutanak Dergisi’nde yer
alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - ÖLÜM, SAYGI DURUŞU VE TAZİYELER
1.- Gazi Mustafa Kemal
Atatürk’ün ölümünün 72’nci yıl dönümü münasebetiyle iki dakikalık saygı duruşu
IV. - OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- TBMM Başkan Vekili Nevzat
Pakdil’in, ebediyete intikal eden Mustafa Kemal
Atatürk’ü, silah arkadaşlarını ve Birinci Mecliste ve daha sonrasında görev
yapan milletvekillerini rahmetle, minnetle, şükranla yâd ettiğine ilişkin
konuşması
V. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALARI
1.- İstanbul Milletvekili
İbrahim Yiğit’in, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 72’nci yıl dönümüne
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- İzmir Milletvekili Oktay
Vural’ın, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 72’nci yıl dönümüne ilişkin
gündem dışı konuşması
3.- Çanakkale Milletvekili
Ahmet Küçük’ün, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün
ölümünün 72’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
VI. - AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Ufuk Uras’ın, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 72’nci yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
2.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 72’nci yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
3.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün
ölümünün 72’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
4.- Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli’nin, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün
ölümünün 72’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
5.- Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil’in, Kütahya’da üniversitede meydana gelen
olaylara ilişkin açıklaması
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Hakkâri Milletvekili
Hamit Geylani ve 19 milletvekilinin, dershanelerde
çalışan öğretmenlerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/913)
2.- Kırklareli Milletvekili
Tansel Barış ve 22 milletvekilinin, yerel basın ve yayın kuruluşlarının
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/914)
3.- İstanbul Milletvekili
Çetin Soysal ve 25 milletvekilinin, İstanbul’un tarihî ve kültürel mirasının
korunmasında yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/915)
4.- Kastamonu Milletvekili
Mehmet Serdaroğlu ve 21 milletvekilinin, ÖSYM’nin
yaptığı sınavlarla ilgili usulsüzlük iddialarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/916)
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/910) esas numaralı
Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 10/11/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
CHP Grubu önerisi
IX.- MECLİS ARAŞTIRMASI
A) Ön Görüşmeler
1.- Edirne Milletvekili Rasim
Çakır ve 21 milletvekilinin, Trakyabirliğin
uygulamalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/910)
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
3.- Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ,
Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay
Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(2/594) (S. Sayısı: 510)
4.- Kütahya Milletvekili
Soner Aksoy'un; Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi
Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu
Raporu (2/340) (S. Sayısı: 395)
5.- Kamu Hastane Birlikleri
Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (1/439) (S. Sayısı: 493)
6.- Teknoloji Geliştirme
Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/869)
(S. Sayısı: 521)
7.- Mali Kural Kanunu
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/891) (S. Sayısı: 525)
8.- İller Bankası Anonim
Şirketi Hakkında Kanun Tasarısı ile 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Hükmünde Kararname ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/371,
1/101) (S. Sayısı: 477)
9.- Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/820) (S. Sayısı: 502)
10.- Tebligat Kanunu ile Adlî
Sicil Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Kahramanmaraş
Milletvekili Veysi Kaynak’ın; Tebligat Kanunu ile
Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/742, 2/546) (S. Sayısı: 474)
11.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi (TÜRKSOY) Arasında Türksoya İlave Arsa Tahsisi Hakkında Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/423) (S. Sayısı: 532)
XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Ankara Milletvekili
Yılmaz Ateş’in, akaryakıt kaçakçılığının önlenmesine ilişkin Başbakandan sorusu
ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/15892)
2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, durdurulan yatırımların yeniden yapılandırılmasına
ilişkin Maliye Bakanından sorusu ve Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı
(7/16060)
3.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, bazı doktorların tayinlerine ilişkin sorusu ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/16102)
4.- Balıkesir Milletvekili
Hüseyin Pazarcı’nın, Allianoi
Antik Kentine ilişkin Başbakandan sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/16171)
5.- İstanbul Milletvekili
Sebahat Tuncel’in, İran’da recm
cezasına çarptırılan bir kadının cezasının engellenmesine ilişkin Başbakandan
sorusu ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı
(7/16180)
6.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Türk Cumhuriyetlerinden gelen yabancı
öğrencilerin harç ücretlerinin artırılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı
(7/16201)
7.- İstanbul Milletvekili
Ahmet Tan’ın, yedek öğrenci kontenjanı uygulamasına ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/16296)
8.- Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürk’ün, bir köşe yazısında yer alan iddiaya
ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun
cevabı (7/16319)
9.- Bartın Milletvekili
Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Savarona
Yatı ile ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Kültür ve Turizm
Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/16333)
10.- Denizli Milletvekili
Hasan Erçelebi’nin, Doğu Karadeniz Turizm Mastır
Planına ilişkin Başbakandan sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/16335)
11.- Adıyaman Milletvekili
Şevket Köse’nin, Nemrut Dağı yolunun birleştirilmesiyle ilgili protokole
ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın
cevabı (7/16363)
12.- Kars Milletvekili Gürcan
Dağdaş’ın, Kars Hekim Evi binasının restorasyonuna ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/16364)
13.- Gaziantep Milletvekili
Yaşar Ağyüz’ün, Zeugma Antik Kenti’nde bulunan
eserlerin turizm açısından değerlendirilmesine ilişkin sorusu ve Kültür ve
Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/16366)
14.- Bursa Milletvekili Onur Öymen’in, Fransa’da bir Türk vatandaşının evine yapılan
saldırıya ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun
cevabı (7/16392)
15.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın, Ani Harabelerinde cuma namazı
kılanlardan giriş ücreti alındığı iddialarına ilişkin sorusu ve Kültür ve
Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/16455)
16.- İzmir Milletvekili Kamil
Erdal Sipahi’nin, İzmir’in EXPO 2020 adaylığına ilişkin sorusu ve Kültür ve
Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/16456)
17.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, bir köyün kamulaştırılacağı iddialarına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/16547)
18.- Niğde Milletvekili Mümin
İnan’ın, doğalgaz ve elektriğe zam yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/16548)
19.- Niğde Milletvekili Mümin
İnan’ın, motorin ve benzin fiyatlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/16550)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat
15.00’te açılarak iki oturum yaptı.
Düzce Milletvekili Yaşar
Yakış, Düzce depreminin yıl dönümüne,
Denizli Milletvekili Emin
Haluk Ayhan, Denizli iline bağlı belde belediyelerinin sorunlarına,
İlişkin gündem dışı birer
konuşma yaptılar.
Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Çukurova’da tarım sektöründe yaşanan sorunlara
ilişkin gündem dışı konuşmasına Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap verdi.
Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan, tarımda yaşanan sorunlardan zeytin üreticilerinin
de etkilendiğine,
Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır, Mersin ve Antalya’daki narenciye üreticilerinin ürünlerini
satabilmeleri için gerekli tedbirlerin alınmasına,
Adana Milletvekili Yılmaz Tankut, Çukurova’daki çiftçilerin sorunlarına,
Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak, pamuk ve incir üreticilerinin sorunlarına,
İlişkin birer açıklamada
bulundular.
Tokat Milletvekili Reşat
Doğru ve 19 milletvekilinin, çiftçilerin sorunlarının (10/909),
Edirne Milletvekili Rasim
Çakır ve 21 milletvekilinin, Trakyabirliğin
uygulamalarının (10/910),
BDP Grubu adına Grup
Başkanvekili Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın,
ticari taksi esnafının sorunlarının (10/911),
Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 22 milletvekilinin, Kayseri ve Civarı Elektrik
T.A.Ş. ile ilgili iddiaların (10/912),
Araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki
yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Ankara Milletvekili Yılmaz
Ateş’in, 28/3/1983 Tarih ve 2809 Sayılı Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanunu’nda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin
(2/468) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Gündemin “Sözlü Sorular”
kısmının:
1’inci sırasında bulunan (6/1105),
2’nci ” ” (6/1117),
4’üncü ” ” (6/1120),
11’inci ” ” (6/1176),
25’inci sırasında bulunan (6/1282),
26’ncı ” ” (6/1283),
29’uncu ” ” (6/1287),
36’ncı ” ” (6/1306),
37’nci ” ” (6/1307),
41’inci ” ” (6/1318),
44’üncü ” ” (6/1329),
47’nci ” ” (6/1335),
51’inci ” ” (6/1351),
52’nci ” ” (6/1363),
80’inci ” ” (6/1457),
191’inci ” ” (6/1694),
279’uncu ” ” (6/1871),
292’nci ” ” (6/1896),
367’nci ” ” (6/2034),
432’nci ” ” (6/2118),
434’üncü ” ” (6/2120),
Esas numaralı sözlü sorulara,
Devlet Bakanı Hayati Yazıcı cevap verdi; soru sahiplerinden Tunceli
Milletvekili Kamer Genç, Tokat Milletvekili Reşat Doğru, Malatya Milletvekili
Ferit Mevlüt Aslanoğlu
cevaplara ilişkin görüşlerini açıkladı.
Gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında bulunan ve
İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak
bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2’nci sırasında bulunan ve İç
Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak
bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),
3’üncü
sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek
temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği
Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının (2/594) (S. Sayısı: 510),
4’üncü sırasında bulunan,
Kütahya Milletvekili Soner Aksoy’un; Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının
Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun (2/340) (S. Sayısı: 395),
5’inci sırasında bulunan ve
İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak
bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Kamu Hastane Birlikleri Pilot
Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporlarının (1/439) (S. Sayısı: 493),
6’ncı sırasında bulunan,
Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu Raporu’nun (1/869) (S. Sayısı: 521),
7’nci sırasında bulunan ve İç
Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak
bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen,
Mali Kural Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun
(1/891) (S. Sayısı: 525),
8’inci
sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek
temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, İller Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun
Tasarısı ile 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde
Kararname ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının (1/371,
1/101) (S. Sayısı: 477),
9’uncu sırasında bulunan ve
İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak
bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm Komisyonu Raporu’nun (1/820) (S. Sayısı: 502),
10’uncu
sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek
temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Tebligat Kanunu
ile Adlî Sicil Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın; Tebligat
Kanunu ile Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/742, 2/546) (S. Sayısı: 474),
11’inci sırasında bulunan,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi
(TÜRKSOY) Arasında Türksoya İlave Arsa Tahsisi
Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/423) (S. Sayısı: 532),
12’nci sırasında bulunan,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı (TÜRKSOY)
Arasında Evsahibi Ülke Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/866)
(S. Sayısı: 534),
13’üncü sırasında bulunan,
Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hukukuna Göre Kurulmuş
Olan Üniversitelerin Karşılıklı Tanınmasına Dair Milletlerarası Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun
(1/725) (S. Sayısı: 563),
14’üncü sırasında bulunan,
Irak’a Komşu Devletler Hükümetleri ile Irak Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Terörizm, Sınırlardan Yasadışı Sızmalar ve Örgütlü Suçlarla Mücadele
Konularında Güvenlik İşbirliğine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/347) (S.
Sayısı: 73),
15’inci sırasında bulunan,
İşkenceye ve Diğer Zalimane, Gayriinsanî veya Küçültücü Muamele veya Cezaya
Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek İhtiyari Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/752)
(S. Sayısı: 522),
22’nci sırasında bulunan,
Uyuşturucu ve Psikotrop Maddelerin Kaçakçılığına
Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin 17 nci
Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Deniz Yoluyla Yapılan Kaçakçılıkla Mücadele
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun (1/295) (S. Sayısı: 78),
23’üncü sırasında bulunan,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı Yardımlaşma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun (1/302) (S. Sayısı: 80),
24’üncü sırasında bulunan,
Avrupa Konseyi Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/339) (S.
Sayısı: 62),
25’inci sırasında bulunan,
Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı ile Amerika Birleşik Devletleri
Savunma Bakanlığı Arasında Savunma Uzay İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/395)
(S. Sayısı: 136),
29’uncu sırasında bulunan,
Türkiye Cumhuriyeti ile Arjantin Cumhuriyeti Arasında Veterinerlik Alanında
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/299) (S. Sayısı: 79),
30’uncu sırasında bulunan,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Ukrayna Hükümeti Arasında Enerji Alanında
İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/317) (S. Sayısı: 286),
41’inci sırasında bulunan, Türkiye
Cumhuriyeti ile İsveç Krallığı Arasında 30 Haziran 1978 Tarihinde İmzalanan
Sosyal Güvenlik Sözleşmesini Değiştiren Ek Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/270) (S.
Sayısı: 434),
45’inci sırasında bulunan,
Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı ile Irak Cumhuriyeti Savunma
Bakanlığı Arasında Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği
Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/781) (S. Sayısı: 459),
46’ncı sırasında bulunan,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Avustralya Hükümeti Arasında Diplomatik Misyon
ve Konsolosluklarda Çalışan Diplomatik ve Konsüler
Kadro ile İdari ve Teknik Personel Yakınlarının İstihdamına İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun (1/659) (S. Sayısı: 464),
Görüşmeleri komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
16’ncı sırasında, bulunan,
Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölgesel Ofisi ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Türkiye’de Bir DSÖ Ülke Ofisi Kurulması Üzerine Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun (1/614) (S. Sayısı: 341),
17’nci sırasında bulunan,
Türkiye Cumhuriyeti ile Yemen Cumhuriyeti Arasında Denizcilik Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun (1/580) (S. Sayısı: 346),
18’inci sırasında bulunan,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tunus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Madencilik
ve Jeoloji Alanlarında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/408) (S. Sayısı: 347),
19’uncu sırasında bulunan,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tunus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kadının,
Ailenin ve Çocukların Statülerinin Geliştirilmesi Üzerine İşbirliği
Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun (1/547) (S. Sayısı: 348),
20’nci sırasında bulunan,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Tunus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Görsel-İşitsel ve Yazılı İletişim ile Belgelendirme Alanlarında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun (1/634) (S. Sayısı: 349),
21’inci sırasında bulunan,
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ile Tunus
Cumhuriyeti Milli Arşivi Arasında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/658) (S.
Sayısı: 350),
26’ncı sırasında bulunan,
Türkiye Cumhuriyeti ile Amerika Devletleri Örgütü Genel Sekreterliği Arasında
Çerçeve İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/287) (S. Sayısı: 39),
27’nci sırasında bulunan,
Çocuklarla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair Avrupa Sözleşmesinin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/304) (S. Sayısı: 59),
28’inci sırasında bulunan,
Güneydoğu Avrupa Sivil-Asker Acil Durum Planlama Konseyi Kurulması Hakkında
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun (1/300) (S. Sayısı: 66),
31’inci sırasında bulunan,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kırgız Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kırgız
Cumhuriyetindeki TİKA Program Koordinasyon Ofisinin Faaliyetine İlişkin
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun (1/600) (S. Sayısı: 363),
32’nci sırasında bulunan,
Türkiye Cumhuriyeti ile Slovakya Cumhuriyeti Arasında Sosyal Güvenlik
Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun (1/471) (S. Sayısı: 365),
33’üncü sırasında bulunan,
Karadeniz Çevre Karayolunun Koordineli Olarak Geliştirilmesine Dair Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun (1/667) (S. Sayısı: 368),
34’üncü sırasında bulunan, Karadenize Sahildar Devletlerin Sınır/Sahil Güvenlik
Makamları Arasındaki İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/665) (S. Sayısı: 369),
35’inci sırasında bulunan,
Türkiye Cumhuriyeti ile Hırvatistan Cumhuriyeti Arasında Sosyal Güvenlik
Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun (1/369) (S. Sayısı: 398),
36’ncı sırasında bulunan,
Türkiye Cumhuriyeti ile Kırgız Cumhuriyeti Arasında Hukuki, Ticari ve Cezai
Konularda Adli İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/370) (S. Sayısı: 399),
37’nci sırasında bulunan,
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ile Haşimi Ürdün Krallığı Kraliyet Dokümantasyon Merkezi
Arasında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/555) (S. Sayısı: 405),
38’inci sırasında bulunan,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında
Deniz Ulaştırması Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/697) (S.
Sayısı: 406),
39’uncu sırasında bulunan,
Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Makedonya Cumhuriyeti Kültür
Bakanlığı Arasında Makedonya Cumhuriyetinde Yer Alan Bazı Osmanlı Dönemi
Eserlerinin Onarımı ve Rekonstrüksiyonuna Yönelik Yapılan Görüşmelere İlişkin
Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/362) (S. Sayısı: 422),
40’ıncı sırasında bulunan,
2007 Uluslararası Kahve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/741) (S. Sayısı: 425),
42’nci sırasında bulunan,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Uluslararası Karayolu Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/352) (S.
Sayısı: 435),
43’üncü sırasında bulunan,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gelişen Sekiz Ülke Sekretaryası Arasında
Merkez Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/701) (S. Sayısı: 438),
44’üncü sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Kuveyt Devleti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında Karşılıklı
Yardım ve İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/660) (S. Sayısı: 451),
Görüşmeleri tamamlanarak
yapılan açık oylamalardan sonra kabul edildi.
10 Kasım 2010 Çarşamba günü,
alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime 19.09’da son
verildi.
Nevzat
PAKDİL
Başkan
Vekili
Bayram
ÖZÇELİK Yaşar
TÜZÜN
Burdur Bilecik
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Harun
TÜFEKCİ
Konya
Kâtip
Üye
No.: 26
II.- GELEN KÂĞITLAR
10 Kasım 2010 Çarşamba
Rapor
1.- Avrupa Konseyi Çocukların
Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı Korunması Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/935)
(S.Sayısı: 567) (Dağıtma tarihi: 10.11.2010) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Hakkari
Milletvekili Hamit Geylani ve 19 Milletvekilinin,
dershanelerde çalışan öğretmenlerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/913) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.07.2010)
2.- Kırklareli Milletvekili
Tansel Barış ve 22 Milletvekilinin, yerel basın ve yayın kuruluşlarının
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/914) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.07.2010)
3.- İstanbul Milletvekili
Çetin Soysal ve 25 Milletvekilinin, İstanbul’un tarihi ve kültürel mirasının
korunmasında yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/915)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.07.2010)
4.- Kastamonu Milletvekili
Mehmet Serdaroğlu ve 21 Milletvekilinin, ÖSYM’nin
yaptığı sınavlarla ilgili usulsüzlük iddialarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/916) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.09.2010)
10 Kasım 2010 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşimini
açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır;
görüşmelere başlıyoruz.
III.- ÖLÜM, SAYGI DURUŞU VE TAZİYELER
1.- Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 72’nci yıl dönümü
münasebetiyle iki dakikalık saygı duruşu
BAŞKAN - Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, bugün, Ulu Önder Atatürk’ün ölümünün 72’nci yıl
dönümüdür. Genel Kurulumuzu Yüce Atatürk’ün aziz hatırası önünde iki dakikalık
saygı duruşuna davet ediyorum.
Buyurun efendim.
(Saygı duruşunda bulunuldu)
BAŞKAN – Ruhu şad olsun.
IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- TBMM Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in,
ebediyete intikal eden Mustafa Kemal Atatürk’ü, silah arkadaşlarını ve Birinci
Mecliste ve daha sonrasında görev yapan milletvekillerini rahmetle, minnetle,
şükranla yâd ettiğine ilişkin konuşması
BAŞKAN – Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, bu vesileyle, Mustafa Kemal Atatürk’ü, silah
arkadaşlarını, Birinci Mecliste görev yapan saygıdeğer milletvekillerini ve
daha sonrasında görev yapan milletvekili arkadaşlarımızı rahmetle, minnetle,
şükranla yâd ediyorum.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekili arkadaşıma gündem dışı söz vereceğim. Gündem dışı
konuşmalar, bugün, tabii ki, özel bir gün olduğu için, “10 Kasım Atatürk’ü
anma” vesilesiyle yapılacaktır.
Arkadaşlarımıza ben
müsamahalı davranacağım bugünün özel bir gün olması vesilesiyle ama
arkadaşlarımızın da konuşmalarında daha dikkatli olmalarını rica edeceğim.
Tabii ki gruplardan
hassasiyetini ifade etmek isteyen arkadaşlar olur ama her gruptan -bu
arkadaşlarımız grup başkan vekilleri olabilir veya bir milletvekili arkadaşımız
olabilir- sadece bir kişiye bu hususta, talepleri hâlinde, yine mikrofonlarını
açarak söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, 10 Kasım Atatürk’ü Anma Günü
münasebetiyle söz isteyen İstanbul Milletvekili İbrahim Yiğit’e aittir.
Sayın Yiğit, buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili İbrahim Yiğit’in, Gazi Mustafa Kemal
Atatürk’ün ölümünün 72’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) –
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Büyük Önder Atatürk’ün aramızdan
ayrılışının 72’nci yıl dönümü vesilesiyle gündem dışı söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
sözlerime başlamadan önce, Büyük Önder’in aramızdan ayrılışının yıl dönümü olan
bugünde kendisini bir kez daha şükran ve minnetle anıyoruz.
Büyük Atatürk, yok olma
sürecindeki bir imparatorluktan çağdaş bir ülke ortaya çıkararak dünyaya
kendisini kabul ettirmiş ve eşsiz dehasıyla, imkânsızlıklar içerisinde, bizlere
çağdaş Türkiye Cumhuriyeti devletini teslim etmiştir. Bize düşen en büyük
görevse ülkemizi öncelikle onun istediği seviyeye ulaştırmaktır.
Onu anmanın en güzel şekli,
tüm dünyanın hayranlıkla ve övgüyle söz ettiği Büyük Önder’i anlamaya
çalışmaktır. Bu önemli günde hüzünlü törenler düzenlemek, ağıtlar yakmak onun
istediği şeyler değildir. Büyük Önder “Beni görmek demek, yüzümü görmek demek
değildir. Benim düşüncelerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve bunu hissediyorsanız
bu yeterlidir.” diyerek bunu bizlere yıllar öncesinden söylemiştir.
Birçok alanda önemli
devrimler gerçekleştirmiş olan Büyük Önder, en başta bunların iyi anlaşılması,
uygulanması ve daha ileri seviyelere çıkartılması için çaba göstermemizi
istemiştir. Yani Atatürk’ü sevmenin temel felsefesi bu olmalıdır.
Büyük Önder kurduğu
cumhuriyetle bütün bireylerin ülke yönetiminde söz sahibi olmalarını sağlamış
ve egemenlik hakkını kayıtsız şartsız millete vererek çağdaşlık yolunda
tarihteki en güzel ve en saygın yerini almıştır. Bilimi temel alan söylem ve
uygulamalarıyla ve karar alma süreçlerindeki araştırmacı kişilik özellikleriyle
sürekli ilerlemeye ve gelişmeye dönük adımlar atan Büyük Önder, gençlerimize de
bilim ve aklın ışığında hareket etmeleri yönünde önemli öğütlerde bulunmuştur.
Çok akıllı bir dış politika
izleyen Atatürk, bu özelliğiyle birçok dünya liderinin saygısını kazanmıştır.
Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış” sözleri ancak özgürlüklerin önünü
açmakla, demokrasiyi geliştirmekle, toplumun refah düzeyini yükseltmekle ve
toplumsal barışı sağlamakla mümkün olacaktır. Korkakların da en büyük
paranoyası barıştır.
Atatürk’ün değişik kökten ve
değişik inanç gruplarından bütün vatandaşlarımızı yanına alarak, aynı acıyı
paylaşarak, kan dökerek kurduğu ülkenin adı Türkiye Cumhuriyeti’dir.
Değerli milletvekilleri,
Büyük Önder aynı zamanda eğitime özel bir önem vermiş, cumhuriyetin ilanından
hemen sonra, neredeyse yüzde 90’a yakını okuma yazma bilmeyen halkı için Mart
1924’te öğretim birliğinin kabulüyle öğretimdeki ikili uygulamaya son
vermiştir. “Kadının eğitilmesi, milletin yücelmesi” diyerek, yüzyıllar boyu
eğitimden yoksun
bırakılan kadınlarımız lehine eğitimde kadın-erkek farkı
uygulamasından vazgeçilmesini sağlamıştır. Aynı zamanda harf devrimini
gerçekleştirerek ve okuma yazma seferberlikleri başlatarak, kurduğu yeni
devletin diğer milletler nezdinde daha güçlü ve daha çağdaş olması yolunda
önemli adımlar atmıştır. Bütün bunları yaparken topluma yararlı, çağdaş insanı
ortaya çıkarmaya çalışmış ve ülkenin geleceğinde eğitimin, bilimin, kültürün ne
kadar önemli olduğunu, önemini vurgulayarak kendi deyimiyle muasır medeniyetler
seviyesine ulaşmayı amaçlamıştır. Muasır medeniyetler seviyesinin üstüne ülkeyi
çıkarmak için, aynı zamanda, ekonomiyi anlayan, teknolojiyi kullanan,
küreselleşme gerçeklerini yakalayan ve dinamik hayatın koşullarını oluşturan
çağdaş, demokratik, özgürlükçü bir ülke olmanın çabası içinde olduğumuz bir
gerçektir.
Değerli arkadaşlar, Atatürk
ve silah arkadaşları, halkımızı da yanlarına alarak bağımsızlık ve özgürlük
savaşını verirken bağımsızlık hamurunu kanlarıyla yoğurup özgürlük konusunda
tutsak ülkelere örnek olmuşlardır. Ülkemizde her on yılda bir yapılan
antidemokratik uygulamalara ve darbelere rağmen halkımızın hakkını, onurunu
korumuş ve bugün de olduğu gibi demokrasiye sahip çıkmıştır.
Değerli milletvekilleri,
elbette Büyük Önder’i bu kadar kısa süre içerisinde bir kez daha anlatmak
mümkün değildir. Önemli olan onu ölüm yıl dönümünde ve benzeri önemli günlerde
hatırlamak değil, önemli olan her zaman hatırlamak ve çizmiş olduğu yolu daha
iyi anlayarak bunu geliştirmek ve ilerletmek olmalıdır.
Değerli milletvekilleri,
Atatürk cumhuriyeti ilan ettiğinde bir gazeteci şu soruyu sorar: “Paşam,
cumhuriyeti ilan ettiniz ama nedir bu cumhuriyet, anlayamadık?” Atatürk’ün
yanıtı şu olur: “Cumhuriyet, kimsesizlerin kimsesidir.” Önemli olan, bu
kimsesizlerin önüne yeni hedefler, yeni öneriler, yeni projeler, yeni çözümler koymaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle hem
Büyük Önder’i hem de onunla birlikte kurtuluş mücadelesi vermiş olan
şehitlerimizi bir kez daha şükran ve minnetle anarken yüce Meclise saygılarımı
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Yiğit,
teşekkür ediyorum.
Gündem dışı ikinci söz, aynı
konuda söz isteyen İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural’a aittir.
Sayın Vural, buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
2.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün
ölümünün 72’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
OKTAY VURAL (İzmir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
bağımsızlık ve istiklalimizi, varlığımızı ve kimliğimizi yok etmeye yönelen
yedi düvele karşı Millî Mücadele’mizin önderi olan, Türkiye Cumhuriyeti
devletinin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ebediyete intikalinin 72’nci
yılında rahmet, minnet ve şükran duygularımla anıyor, hepinize saygılarımı
sunuyorum.
Aradan geçen yetmiş iki
yıllık sürede, hem şahsına hem de eserlerine yönelik içeriden ve dışarıdan
yapılan hayâsız saldırılara rağmen, onun aziz hatırası, milletimizle beraber
Millî Mücadele’yle çizdiği yol haritası ve kurumları hâlâ dimdik ayaktadır ve
onun en büyük eseri olan Türkiye Cumhuriyeti de ilelebet payidar kalacaktır.
Biz buna yürekten inanıyoruz ve bu konuda da kararlıyız.
O, bu ülkeyi müreffeh,
saygın, bu milleti mutlu ve mesut yaşatmak için varını yoğunu ortaya koymuş bir
devlet ve ülkü adamıydı. Bugün millî egemenliği millet adına kullanan Türkiye
Büyük Millet Meclisinde bunun anlam ve önemini, değerini ve temelini
milletvekilleri olarak iyi idrak etmemiz gerektiği açıktır.
Atatürk’ün milletinin
değerlerine, inancına, kimliğine, benliğine, diline ve geleceğine sarsılmaz bir
imanla bağlı mücadelesi şüphesiz ki hem Millî Mücadele’nin kazanılmasını hem de
Türkiye Cumhuriyeti’nin sarsılmaz temellerde kurulmasını temin etmiştir.
Sayın milletvekilleri, İzmir
Milletvekili olarak, bugün, Atatürk’ün 2 Şubat 1923 günü İzmir’de halka yapmış
olduğu altı saatlik konuşmada yaptığı bazı vurguları, günümüzün güncel
gelişmelerini sağlıklı yorumlamak açısından sizinle paylaşmak istiyorum.
Atatürk bu konuşmaya
başlarken bakınız ne diyor: “Benim sizinle bulunmaktan maksadım doğrudan
doğruya halkça, kardeşçe sohbette bulunmaktır. Yalnız benim değil, sizin dahi
söylemenizi arzu ediyorum. Bunun üzerine bu şekilde görüşeceğiz. Diğer bir
noktayı da arz edeyim. Bu dakikada karşınızda bulunan, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Reisi veya Başkumandan değildir; sadece Mebus Mustafa Kemal’dir ve sizi
çok seven hemşehriniz Mustafa Kemal’dir. Şimdi sözü
tekrar ediyorum. Benden ne öğrenmek istiyorsanız, ne sormak istiyorsanız, çok
istirham ederim, tam cesaret ve özgürlükle sorunuz. Ben de kudretim olduğu
kadarıyla sizi doyurmağa çalışacağım.”
Evet, millet iradesi demek
millete saygı göstermektir, millete efendi olmak, sultan olmak, Ali kıran baş
kesen olmak, kral olmak değildir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün
uluslararası itibar hakkındaki şu ifadeleri ne kadar ibret vericidir: “Dünyanın
bize hürmet etmesini istiyorsak, evvela biz, kendi benliğimize hürmet edelim.
Benliğimize ve milliyetimize bu hürmeti hissen, fikren, fiilen, bütün ef’al ve hareketimizle gösterelim. Bilelim ki millî
benliğini bulamayan milletler, başka milletlerin şikârıdır.”
Evet, gerçek itibar, millî
benliğe sahip çıkmakla olur. Milleti yamalı bohçaya dönüştüren anlayışla, millî
benliğe yapılan saldırılarla, dışarıdan gelecek alkışlarla, ödüllerle itibar
kazanamazsınız, olsa olsa milletin intizarını
alırsınız. Tarihle, vicdanla, milletle ağır helalleşme sorunları yaşarsınız.
Kimliğini ve benliğini
tartıştırarak, çatıştırarak, parçalayarak itibar kazanılmaz. Yabancı
başkentlerde planlanan küresel projelerle Türkiye itibar kazanmaz.
Sayın milletvekilleri,
Atatürk milletine bedel ödettirmemek, milleti sonu gelmeyecek maceralara
sürüklememek siyasetini yapmıştır.
“Herhangi bir millet hayatını
muhafaza için hayatiyet sebeplerini elde etmek, düzenlemek için adım attığı
zaman seçtiği amaç hayalî olursa herhâlde muvaffak olamaz.” derken ham
hayallerle yola çıkanların hüsrana uğrayacağını ifade etmekten çekinmemiştir.
Mesuliyetli bir siyaset
gütmüş, kendi hevâ ve heveslerine milletin geleceğini
heba etmemiştir. Bu nedenle “Her insan kütlesinin, makul olan, mantıklı olan,
bir hudut içinde tamamen bağımsız yani dıştan gelecek her türlü maddi ve manevi
baskıdan korunmuş olarak, varlıklı ve mutlu olmak için çalışmayı temin etmesi
gerektiğini, aklın kabul edeceği bir siyaseti takip etmiş olacağını” söylerken
de buna dikkat çekmektedir.
Atatürk “Bu siyasetin içinde
hem millî hem manevi siyaset” olduğunu ifade ederek siyaset doğrultusunu
belirlemiştir.
Atatürk içeride ve dışarıda
başarının yolunu da şu şekilde ifade etmiştir…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural.
OKTAY VURAL (Devamla) –
“Efendiler, bütün bu dediğim şeylerde muvaffak olmak ve muvaffakları kuvvetle,
selametle yürütebilmek için kuvvetli seciye sahibi olmalıdır. Bizim kuvvetli
seciyemiz tabii millî seciyemizdir. Daima ve daima bu millî seciyemizi
yükseltmek, muhafaza etmek lazımdır. Belki bu ifadeden milliyetperverlik çıkar.
O çıkar. Ancak bunu diğer vatandaşlarımızın birbirine karşı kötü yorumlamasına
mahal yoktur. Millî seciyelerini yükseltmek, bütün teşebbüslerinde bu
sağlamlığı göstermek lazımdır. Bu noktada tembellik büyük felaketlerin sebebi,
yapıcısı olur.
Milliyet duygusu, başlı başına bir içtimai
heyete kuvvet veren, hayat kabiliyetini genişleten bir keyfiyettir. Bunda cahil
olan, bunda gafil olan insanlardan kurulu bir içtimai heyet ve böyle bir
heyetin içinde zaten lüzumu kadar iyilik ve kuvvet olamaz ve böyle bir heyet ve
böyle bir millet devlet yapamaz.”
Ona göre dışarıya karşı
bağımsızlığı sağlamanın, dışarıya karşı güçlü olmanın tek çaresi içerideki
bütünlüğü tesis etmektir.
Onun bu tavrının arkasında
somut bir gerçeklik vardır. Verdiği örnek âdeta ibretliktir.
Mustafa Kemal diyor ki: “Bana
bu milletin içinde senelerce bulunmuş, ekmeğiyle, parasıyla yetinmiş, büyük
makamlara çıkmış birisi ‘Efendi, senin maksadın, zaten harp olmuş; sonuna kadar
harp mi ettirmektir? Bu akıl, mantığın kabul ettirdiği şey, düşmanlarımızın
dediğini kabul edelim. Bunun sonunda bağımsızlığımız elden gidecektir. Fazla
zarar yok ama sonra tekrar bağımsızlığımıza kavuşabiliriz.’ demiştir. Ben
onlara şu cevabı verdim: Orta yerde namustan, şereften, istiklalden ve hâkimiyetten
yüz çevirmeyi gerektiren bir meskenet vardır. Bir alçaklık vardır. Fakat
efendiler, bu meskenet ve alçaklık…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Vural, lütfen
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
OKTAY VURAL (Devamla) - …bu
necip ve ulvi milletin kalbinde değildir, senin kalbinde ve senin habis
dimağındadır.”
Sayın milletvekilleri,
Atatürk’ün yaptığı bu konuşmada gerçekten dikkate alınması gereken çok önemli
hususlar vardır ve bu konuda tarih ve var oluş, süreklilik arz eden halkaların
birbirine güç, ülkü, heyecan ve eserlerin aktarılmasıyla mümkündür. Yalnızca
hasta ruhlu insanlar, tarihin ve hizmetin kendisiyle başladığını, kendisiyle
sona ereceğini iddia edebilirler.
Bugün, bu vesileyle, bu marazi
bakış sahiplerine de mücadelesini benliğine değil, bizliğine bağlamış
Atatürk’ün bir sözüyle tamamlamak istiyorum: “Arkadaşlar, milletten çok şey
istemeye hakkımız yoktur. Millete görev yapmaya mecburuz. Herhangi birimiz bu
millete ne yaptık? En çok vazife yapmış olanlarımız ne yapmışlardır? Böyle bir
his yoktur ve olmamalıdır. Hizmet eden vazifesini, namus vazifesini yapmıştır.”
Hepinize saygılarımı arz
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Gündem dışı üçüncü söz, aynı
konuda söz isteyen Çanakkale Milletvekili Sayın Ahmet Küçük’e
aittir.
Sayın Küçük, buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
3.- Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün,
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 72’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) –
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün 10 Kasım, Mustafa
Kemal’i, Atatürk’ü, kurtarıcımızı, Büyük Önder’i anıyoruz. Her gün yaşadığımız,
eseri üzerinde bir ülke yarattığımız Türkiye’de, 10 Kasımda Atatürk’ü bir kez
daha anıyoruz.
Atatürk’ü beş dakikada
anlatmak herhâlde en zordur. Çok bilinen bir konuyu beş dakikada anlatmak çok
zordur. Bir de hiç bilinmeyen bir konuyu beş dakikada anlatmak çok zordur ama
burada beş dakikada Atatürk’ü anlatmaktan ziyade, Atatürk’ü belli konularda
hatırlatmak daha doğru olur diye düşünüyorum.
Atatürk,
ülkesini kurtarmaya niyetlendiği ve kurtarma gereği duyduğu, bu görevin
kendisine artık verildiğini anladığı anda -milleti tarafından- arkasında tarih
boyunca hiç bağımsızlık dışı kalmamış, devleti olmadan yaşamamış bir toplumun
önderliğine soyunduğunu biliyordu ve onun için kuracağı ülkenin bağımsız, tam
bağımsız bir ülke olması için yola çıktı ve onun için “Bağımsızlık ve özgürlük
benim karakterimdir.” düşünce ve anlayışıyla hareket etti ve kuracağı ülkede
bir cumhuriyet kurmak istiyordu, halka dayanan bir cumhuriyet ve “Kimsesizlerin
kimsesidir.” diye tarif etti cumhuriyeti ve “İki büyük eser bırakıyorum bu
millete. Birisi Cumhuriyet Halk Partisi, birisi de Türkiye
Cumhuriyeti.” dedi. Bu da kurduğu cumhuriyetin siyasal organizasyona ne kadar
ihtiyacı olduğunu ve ne kadar önemli olduğunu ortaya çıkaran bir ifadeydi.
Kurduğu
cumhuriyetin kalkınması, ekonomik olarak gelişmesi gerektiğini biliyordu, ama
elinde altyapısı hiç olmayan ve karasabanla öküzü olan köylülerden başka
kimsesi olmayan bir toplum, millet vardı, onun için üreten köylüye sahip çıktı
ve onun için köylüyü “Bu milletin efendisidir.” diye tarif etti ve ülkenin
bütün zenginliklerini onların karasabanının ucundan çıkardığı katma değerlerin
üzerine kurdu ve ülkesini sanayileştirdi, altyapısını oluşturdu ve ekonomik
anlamda da kurtarılması ve kurulması için elinden geleni yaptı.
Eğitmesi
gerekiyordu insanları, öğretmenlere sahip çıktı, kendisi dünyada başöğretmen
olan tek öğretmen oldu ve dünyada esas mesleği askerlik olup da matematik
kitabı yazan, geometri kitabı yazan tek lider oldu ve geometri bilimine Türkçe
yirmi sekiz tane ifade kazandırdı ve bilime, eğitime önem verdi ve yeni nesli
öğretmenlere emanet etti ve “Sizin eseriniz olacaktır.” dedi ve toplumunu
bilime çabuk kaynaştırmak ve anlamasını kolaylaştırmak için Harf Devrimi’ni
gerçekleştirdi.
Toplumunu dönüştürdü, bir
ümmet toplumu almıştı ve bu toplumu bir din devleti, ümmet toplumu olmaktan
çıkarıp gerçek bir millet yapmayı kafaya koymuştu.
Türkiye’de
bir ulus yaratmak adına “Türkiye’de yaşayan herkesin bu ülkenin tapusunda eşit
payı vardır.” anlayışı içerisinde hareket etti ve dini bu toplumun geleceğine,
kaderine egemen olmaktan çıkarıp toplumun benliğine ve geleceğine sahip çıkması
adına, hepsini eşit şartlarda değerlendirdiğini ifade etmek adına “Ne mutlu
Türk olana.” demedi “Ne mutlu Türk’üm diyene.” diyerek, ırkçılığı reddeden,
bütün toplumu ırkçılık üstü bir anlayış içinde kucaklayan bir ifadeyle tarif
etti.
SIRRI SAKIK (Muş) – A’dan Z’ye ırkçıdır o söylem.
AHMET
KÜÇÜK (Devamla) – Ata’mız, dini insanların vicdanlarında özgürce yaşamaları
için laikliği temel aldı, laikliği bu ülkenin çimentosu yaptı çünkü laiklik
temel olmazsa dinin bu toplumu yönetmek isteyenlerin aracı olarak, bir güç alma
aracı olarak kullanılabileceğini bildiği için laikliği vazgeçilmez temel unsur
yaptı ve onun için Türkiye Cumhuriyeti bugün dünyada çoğunluğu Müslüman olup da
laik olan ve demokratik olan tek ülkedir. Bu,
rastgele bir şey değildir, Mustafa Kemal’in ileri görüşlülüğüdür ve Mustafa
Kemal’in ne kadar ileriyi görerek, nasıl bir Türkiye Cumhuriyeti yapmak
istediğinin işaretidir. Bunu da ifade etmek adına…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Küçük.
AHMET
KÜÇÜK (Devamla) – “Efendiler ve ey millet, biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti
şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz.” diyerek, bu
memleketin dinden güç alınarak yönetilmemesini ve bu ülkede dinin gerçekten
vicdanlardaki temiz yerini korumasını ve herkesin dinini en özgürce ve bilerek
yaşamasını sağlamak adına bu memlekette ilk defa Kur'an-ı
Kerim’i Türkçeye çevirtmiştir.
Değerli arkadaşlarım, bugün
onu anlamayan, yeteri kadar anlaşılmasını istemeyen, onu sıradanlaştırmak
isteyen, onun büyüklüğünün, özelliklerinin görülmemesi için belki gayret sarf
eden insanlarımız var. O, elbette bir insandı bizim gibi, insani özellikleri
vardı ama elbette aynı zamanda çok büyük bir önder ve bir liderdi ve onun ve
bilimin aydınlık yolunda doğudan batıya, medeniyete kararlı bir şekilde
yürüyeceğiz. Aydınlığını gelecek yüzyıllarda da ülkemizin üstünden eksik
etmeyeceğiz.
Mustafa Kemal’in ve silah
arkadaşlarının ruhu şad olsun, Türk milletinin başı sağ olsun. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Küçük,
teşekkür ediyorum.
Sayın Uras, buyurun efendim.
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, Gazi Mustafa Kemal
Atatürk’ün ölümünün 72’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
MEHMET UFUK URAS (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli vekiller; ben de Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
bütün yurttaşlarımızın 10 Kasım’da Mustafa Kemal’i andıkları bu günde çalışma
arkadaşları ve Mustafa Kemal’i saygıyla anıyorum.
Tabii, bizim Mustafa Kemal’i
nasıl andığımız kadar Mustafa Kemal’in bizi nasıl andığı da önemli. Yıllarca
İstanbul Üniversitesinde “devrim tarihi” dersi verdiğim için Nutuk’un,
Söylev’in en sevdiğim cümlesi “Benim havarilerim yoktur.” cümlesidir ama
ortalık havariden geçilmiyor. Ortalık mirasyedilerden geçilmiyor. Ortalık reddi
miras yapanlardan geçilmiyor. 29 Ekim’den 10 Kasım’a demokratik, sosyal bir
cumhuriyeti kurma hedefiyle belki Mustafa Kemal’i en iyi anabiliriz diye
düşünüyorum.
Egemenliğin kaynağının halk
olmasıyla halkın kendi kendini yönetmesi birbirini tamamlayan ilkelerdir.
“Cumhuriyeti kim denetler?” sorusunun bir tek yanıtı demokrasilerde vardır.
Cumhuriyeti Mustafa Kemal kurdu, demokratik, sosyal bir cumhuriyeti yaratmak
hâlâ bizim önümüzde hedeftir. Söylediklerimizle yaptıklarımız arasındaki farkla
yüzleşmek bizim hedefimizdir. Ulus devlet nasıl neoliberal
devlete dönüştü? Nasıl herkesin kendi kimliği, kültürü, dini ve diliyle
yaşayacağı ve Lozan ilkesinin tek dille bağdaşmadığı bir zeminde, bu dönüşümü
nasıl yapacağımız meselesini önümüze alırsak, gündemimize getirirsek 10 kasımları daha hayırla anarız diye düşünüyorum.
Mustafa Kemal’in en sevdiği
şair Tevfik Fikret de, o da diyordu ki:
“Eğilmek, esaret zincirinden
beterdir boynuma,
Kendi gökyüzümde, kendi kanatlarımda,
kendim uçarım.”
Kendi gökyüzünde, kendi
kanatlarında, kendi başına uçanlara selam olsun diyorum 10 Kasım’da. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Uras
Sayın İnce…
2.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Gazi Mustafa Kemal
Atatürk’ün ölümünün 72’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Atatürk, millî mücadeledir,
başkaldırıdır, Kurtuluş Savaşı’dır, direniştir, bağımsızlıktır, özgürlüktür,
cumhuriyettir, millet iradesidir, kadın haklarıdır, kalkınmadır, eğitimdir,
çağdaşlaşmadır, üniversite reformudur, hukuk reformudur.
Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın başkomutanı, bağımsızlığımızın mimarı,
cumhuriyetimizin kurucusu ve devrimlerin önderi Mustafa Kemal Atatürk’ü,
ölümünün 72’nci yıl dönümünde bir kez daha sevgi ve saygıyla anıyoruz.
Mustafa Kemal Atatürk’ün
eserleri ve ilkeleri sadece yaşadığı dönemde değil, aradan yetmiş iki yıl
geçmesine rağmen, günümüzde de öneminden hiçbir şey kaybetmemiş, tam tersine,
her gün daha fazla değer kazanmıştır. 10 Kasım, bu yüzden, kazanımlarımızı
sahiplenme, koruma, güçlendirme ve geleceğe taşıma günüdür. 10 Kasım, bir
kararlılık günüdür. 10 Kasım, dünya tarihinin, yokluklar içinde en başarılı
mücadelesini vermiş bir ordunun başkomutanı ve devrim yapmış, devlet kurmuş,
ulusuna muasır medeniyetlerin üstüne çıkma hedefini göstermiş, aklın ve bilimin
öncülüğünde ilerlemeyi öğütlemiş bir önderin gösterdiği yolun ve koyduğu
hedeflerin her zamankinden daha fazla sahiplenilmesi gerektiği gündür.
Bizler, Cumhuriyet Halk
Partililer olarak ilke ve devrimlerine bağlılığımızı bir kez daha ifade ediyor,
aramızdan ayrılışının 72’nci yıl dönümünde, anısı önünde saygıyla eğiliyoruz.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın İnce.
Sayın Şandır…
3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın,
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 72’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok
teşekkür ediyorum.
Biz de Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak Büyük Atatürk’ü rahmetle, şükranla ve saygıyla anıyoruz.
Aslında Atatürk’ün ölüm yıl
dönümü hüzün ifade ediyor. Aslında doğum gününü iyi anlamak ve Türk milletinin
bir yaratıcı gücünün ifadesi olarak, umuda açılan bir pencere olarak daha çok
anılmasını önemsiyoruz.
Değerli milletvekilleri,
millî mücadelenin başlatılması ve başarılmasında Büyük Atatürk’ün kişiliği ve
fikirleri çok önemlidir. Atatürk’ü anlamak için, anlatabilmek için o fikirlere
iyi bakmak gerekiyor. 20’nci yüzyılın ilk başında, küresel
güçlerin ülkemizi işgal edip devletimizi yıktığı o dönemde, o günde, birtakım
güçlerin, kişilerin, aydınların Amerikan mandası istedikleri, Avrupa, İngiliz
mandası istedikleri o günde, Büyük Atatürk’ün Türk milletinin istiklalini ve
istikbalini milletin azim ve kararına bağlayan o iradesi, bugünkü
cumhuriyetimizin kuruluşunu ve bugünkü cumhuriyetimizin karakterini belirleyen
çok temel bir faktördür. Atatürk, bu devleti, bu topraklarda yaşayan
halkın adı olarak tanımladığı Türk milletinin üzerinde bir millî devlet olarak
kurmuştur. Şimdi, bu kurucu hukuku değiştirmeye dönük siyaset ve hukuk
geliştirmenin Atatürk’ün iradesine, Atatürk’ün hatırasına haksızlık olacağı kanaatindeyiz.
Onun için, Atatürk’ü rahmetle anarken Atatürk’ün tam bağımsızlık karakterini,
Atatürk’ün Türk milletinin kimliğine, değerlerine sahip çıkma iradesini, sahip
çıkma kararlılığını yeniden hatırlatmayı çok önemsiyoruz ve tekrar, Büyük
Atatürk’ü, kurduğu devletten, kurduğu cumhuriyetten dolayı şükranla, minnetle
anıyoruz ve bir hakkı teslim olarak, cumhuriyetin kuruluşu bir mucizedir,
yaşatılması bir mucizedir. Ülkemizin ve milletimizin geldiği bu noktayı çok
ciddi bir başarı olarak görüyorum. Bu başarıyı, inşallah, yeni bir yüzyılın ilk
çeyreğinde lider ülke Türkiye hâline getirecek bir siyasetin, bir millî
siyasetin, bir Atatürk iradesine paralel bir siyasetin yeniden hayata
geçirilmesini de tekrar temenni ediyor, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak
Büyük Atatürk’e rahmetler, şükranlar sunarak teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Şandır.
Sayın Canikli…
4.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin,
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 72’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biz de AK PARTİ Grubu olarak,
Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün ebediyete intikal edişinin 72’nci yıl
dönümünde kendisini, silah arkadaşlarını ve Türkiye Cumhuriyeti devletini
kuranları şükranla, minnetle ve rahmetle anıyoruz.
Biz inanıyoruz ki, bu ekibin,
bu ileri görüşlü ekibin bize en büyük armağanı, cumhuriyettir. Tabii,
cumhuriyet, başlı başına bir amaç değil. Hiç kuşkusuz cumhuriyetin temel amacı,
milletimizin mutluluğu ve milletimizin refah seviyesinin yükseltilmesidir,
ve Mustafa Kemal Atatürk de bunu, hedef olarak muasır medeniyet seviyesine
ulaşmak olarak ortaya koymuştur. Bunu biraz açtığımızda, cumhuriyetin gerçek
anlamıyla hayata geçirilmesinin ileri demokrasiyle taçlandırılması, milletin
daha özgür bir ortamda kendisini ifade edebilmesinin imkânının sağlanması ve
Batı medeniyetlerinin insanlığın ulaştığı en müreffeh toplum seviyesine
ulaşılması olarak içeriğini doldurmamız gerekir, bu şekilde anlamamız gerekir.
Gerçek anlamda bu iradeyi ortaya koyanların hatırasına eğer samimi olarak saygı
duyacak ve izinden gideceksek, bu biraz önce ifade ettiğim hususların yerine
getirilmesi gerekir. Bir başka ifadeyle bunları yerine getirebildiğimiz ölçüde
Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının hedeflerine ulaşma imkânımız olur ve
onların hatıralarına gerçek anlamda saygı duymuş ve sahip çıkmış oluruz.
Bugün
itibarıyla bakıldığında, bu yolda Türkiye Cumhuriyeti devletinin önemli
mesafeler aldığını, hem tam bağımsızlığın önemli ölçütlerinden, vazgeçilmez
ölçütlerinden bir tanesi olan ekonomik özgürlüğün sağlanması ve Türkiye
Cumhuriyeti devletinin her alanda kendi kendine yeter noktaya getirilmesi hem
de daha ileri demokrasiye, evrensel demokrasiye evrensel kuralların monte
edilmesi ve hayata geçirilmesi açısından bakıldığında önemli mesafeler
alındığını buradan gerçekten memnuniyetle ifade etmek gerekir. Bu yolda,
hiç kuşkusuz çalışmaların sürmesi gerekir; bu, nihai nokta değildir. Mustafa
Kemal Atatürk ve arkadaşlarının hedef olarak koyduğu bu doğrultuda, biz,
çalışmalarımıza samimiyetle devam edeceğiz.
Bunları yaparken de hiç
kuşkusuz millet iradesinin yönetime tam ve eksiksiz intikal ettirilmesi
gerekir, yansıtılması gerekir. Bütün bunlar yapılabildiği takdirde biz bu
iradenin gereğini ve saygı anlamında, gerçek anlamda saygı ifadesini ortaya
koymuş oluruz.
AK PARTİ Grubu olarak tekrar
Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurulmasında emeği geçen başta Büyük Önderimiz
Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bütün şehitlerimize, silah arkadaşlarına
buradan tekrar, bugün, Mustafa Kemal Atatürk’ün ebediyete intikalinin 72’nci
yıl dönümünde şükranlarımızı arz ediyoruz, minnet duygularımızı arz ediyoruz ve
onları tekrar rahmetle anıyoruz.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
(AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Canikli.
Saygıdeğer arkadaşlarım, söz
istemek için sisteme giren arkadaşlarımız var ama baştan da her grup adına
sadece 1 milletvekili arkadaşımıza söz vereceğimi ifade ettim ve onların da söz
sürelerini hiç kesmedim. Bunun için, o arkadaşlarımızın beni mazur görmelerini
istirham ediyorum ve burada konuşmaları nihayetlendiriyoruz.
Tekrar Mustafa Kemal
Atatürk’ü ve silah arkadaşlarını rahmetle, minnetle, şükranla anıyorum.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani ve 19
milletvekilinin, dershanelerde çalışan öğretmenlerin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/913)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Dershane öğretmenlerinin
karşılaştıkları sorunların araştırılması amacıyla Anayasa’nın 98, TBMM
İçtüzüğü’nün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Araştırma Komisyonu’nun
kurulmasını saygılarımızla arz ederiz.
1) Hamit Geylani (Hakkâri)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan
Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat
Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Akın Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Fatma Kurtulan (Van)
9) Hasip
Kaplan (Şırnak)
10) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
11) M. Nuri Yaman (Muş)
12) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik
(Siirt)
15) Özdal
Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir
Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık
(Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
İş güvencesi, ücret güvencesi
ve istihdam koşulları açısından en olumsuz koşullardaki eğitim emekçilerinin
başında dershane öğretmenleri gelmektedir.
Ülkemizde eğitim sisteminin
çarpıklığı yüzünden dershanecilik sistemi giderek büyüyen kârlı bir sektör halini
almıştır. Dershaneciliğin kârlı bir sektör olmasında, öğretmen işsizliğinin ve
ücret politikasının önemli bir payı bulunmaktadır. Bu sektörü büyüten faktörler
arasında eğitim sisteminin sınava endeksli olması, MEB ile YÖK arasındaki
koordine karmaşasıdır.
Mesleği isteyerek tercih
etmiş olmalarına rağmen, dershane öğretmenleri çalışma koşullarından kaynaklı
olarak mesleğe yabancılaşma, mesleki tatminsizlik ve öz saygının aşınması
sorunlarını yaşamaktadırlar.
İşsizlik baskısı altındaki
dershane öğretmenleri iş güvencesi ve sosyal haklar açısından kadrolu,
sözleşmeli ve ücretli öğretmenlere göre daha olumsuz koşullarda
çalışmaktadırlar. Sözleşmeleri dönemsel yapılmakta ve çoğunlukla sigortasız bir
şekilde çalışmaktadırlar. Onun için, dershane öğretmenlerini yılın belli
aylarında işsizlik sorunu ile karşı karşıya bırakmakta, sürekli belirsizlik
içinde kalmalarına yol açmaktadır.
Dershane sahipleri birisi
MEB'e verilmek üzere resmî fakat kâğıt üzerinde kalan, diğeri ise öğretmenle
aralarındaki asıl ilişkiyi belirleyen iki ayrı sözleşme yapmaktadır. Stajyerlik
sorunu dershane öğretmenlerini, dershane yöneticileri ve sahipleri karşısında
son derece savunmasız bir duruma sokmakta ve angarya dahil
istismar edilmelerine yol açmaktadır.
Stajyerliğin kaldırılmasında
işverenin inisiyatif sahibi olması ek bir stres
kaynağıdır. Özellikle yeni mezun ve dershane öğretmenliği deneyimi bulunmayan
işsiz öğretmenler asgari ücret ve altında ücretlerle çalıştırılmaktadırlar.
Hatta bazı durumlarda stajyerliklerinin başlatılması amacıyla ücret almadan
dahi çalışmaktadırlar. Sektörde öğretmenlerin ücretleri arasında astronomik
farklar bulunmaktadır.
Dershane öğretmenlerinin
ücretlerle ilgili başka bir sorunu ise ücretlerinin genellikle zamanında
ödenmemesidir. Çalışma koşullarının son derece olumsuz olması, bazen sezon
ortasında öğretmenlerin işi bırakmasına neden olmaktadır. Böylesi bir sorunla
karşılaşmak isteyemeyen dershane yöneticileri, sözleşme yaparken öğretmenlere
boş senet imzalatmaktadırlar. Aslında suç teşkil etmekte olan bu durum dershane
öğretmenlerine, dershane yönetimine köle gibi uymak dışında bir seçenek
bırakmamaktadır.
Sigortaları yapılmış olan
dershane öğretmenleri bütün sigortalılarla aynı sağlık güvencesine sahip
olmalarına rağmen, hastalandıklarında istirahat haklarını kullanamamaktadırlar.
Öğretmenler içinde bulundukları olumsuz koşullara rağmen mesleklerinden
ayrılmak istemiyorlar. Bunun yerine çalışma koşullarının, ücretlerinin ve özlük
haklarının iyileştirilmesini talep ediyorlar. KPSS, işsiz öğretmenler açısından
büyük bir kaygı, endişe ve stres kaynağına dönüşmüş bulunmaktadır. Gelecekleri
açısından belirsizlik duygusu yaşamaktadırlar. Kaygıları mesleklerine olan
bağlanmışlıklarını ortadan kaldırıyor. Maddi ve manevi iş tatmini bulunmadığı
için iyi eğitim vermekte, kendilerini geliştirmekte zorlanmaktadırlar.
Bu nedenle dershane
öğretmenlerinin yaşadığı sorunların araştırılması ve çözüm yollarının bulunması
açısından bir Meclis Araştırma Komisyonun kurulması gerekmektedir.
2.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 22 milletvekilinin, yerel
basın ve yayın kuruluşlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/914)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Basın, toplumun yaşananlardan
haberdar olabilme ihtiyacından ortaya çıkmış ve yüzyıllardır insan yaşamında
önemli bir yer edinmiştir.
Ülkemizde gazeteciliğin
başlangıcı, "Takvim-i Vakayı” adıyla 1831 yıllarına dayanmaktadır. Tarihi
bu kadar uzun bir geçmişe dayanmasına karşın, gazete; dünyada aydınlar arasında
en etkili kitle haberleşme aracı özelliğini korurken, ülkemizde oynadığı rol ve
taşıdığı önem bakımından üzerinde durulması ve tartışılması gereken bir olgudur.
Basınımız, Ulusal ve Yerel
Basın olarak adlandırılırken, genellikle, Yerel Basın, Ulusal Basının yan kolu
şeklinde algılanmıştır. Ulusal Basın; bireylere, ulaşamadıkları ve
düşünemedikleri dünyayı ayaklarına getirirken, Yerel Basın yayımlandığı yörede,
kişilerin sorunlarını çözmelerine yardımcı olurken, kişiler arasındaki
ilişkilerin olumlu yönde gelişmesini sağlamak, yerel düzeydeki kamuoyunun
oluşmasına katkıda bulunmak ve bir ölçüde yerel yönetimleri denetleyerek,
eleştirerek kamu görevi de yapmaktadırlar. Yerel Basın, Ulusal Basın kadar
geniş çaplı olmasa da il, ilçe ve beldelerde günlük, haftalık ya da daha fazla
aralıklarla çıkan, dar çevrede bölge haberlerine yer vererek, yöresel gelişmeyi
ve sorunları ön planda tutmaya çalışmaktadır.
Bugün ulusal bir gazetenin
çektiği sıkıntılar veya eksiklikler, yerel gazete için de geçerlidir. Aslında
hiçbir zaman sorunları birbirlerinden bağımsız değildir. Sayıları 700-900 arasında değişen, çeşitli kent ve kasabalarda çıkan
yerel gazetelerin kendilerine özgü pek çok farklı sorunları vardır. Sadece
kendi çevresiyle ilgili olaylara ilgi duymakla yetinmeyen yerel gazete, siyasi,
adli, mülki veya kentteki diğer kamu kuruluşlarıyla bire bir ilişkili olması
sebebiyle haber kaynağına ulaşmada ve bunun sunumunda fazla zorluk
çekmemektedir. Ancak bu kurumlardaki yöneticilerin bir kısmı; Gazeteci, haberci
ve habere gereği kadar değer vermediğinden kentteki yerel gazetecilik olayı
kısır bir döngüye dönmekte ve bu durum da yerel gazeteciliğin gelişmesini
engellemektedir. Bugün yerel gazetecilik mesleğini yerine getirmeye çalışan
gazeteciler vali, kaymakam ya da belediye başkanlarının aleyhinde bir haber
yaptıklarında, ya o kentte habercilik yapmalarının önüne birçok engel
çıkarılmakta, ya da çalıştığı basın kuruluşu birçok engellemelerle
karşılaşmaktadır. Bu durum da yerel gazeteciliğin gelişimini olumsuz yönde
etkilemektedir.
Yerel Basınımızın sorunu
sadece bununla sınırlı değildir saymakla bitiremeyeceğimiz pek çok sorunları
vardır. Haber toplamak, haberi basmak, kitlelere duyurmak ve ayakta kalabilmek
için her şeyden önce maddi bir güce ihtiyaç vardır. Maddi sıkıntı çeken gazete
tecrübeli ve eğitimli eleman çalıştıramamaktadır. Eğitimli eleman eksikliği,
teknolojik alanda yetersizlik, halkın yerel gazeteyi yeterince benimsememesi,
haber akışının ve sunumunun tatmin edici düzeyde olmaması gibi konularda da
yerel gazeteler oldukça sıkıntılıdır. Ayrıca resmî ilan pastasından yeterince
pay alamamak, ticari ilan ve reklam yetersizliği, gazetenin ham maddesi olan
kağıdı temin etme zorluğu, tiraj sorunu ve devletin
yerel gazetelere yeterince destek vermemesi gibi birçok sorunları vardır.
İl, ilçe
ve beldelerimizde halkımızın dünyaya açılan gözü, kulağı olan, yerel düzeydeki
kamuoyunun oluşmasına katkıda bulunan ve bir ölçüde yerel yönetimleri
denetleyerek, eleştirerek kamu görevi yapan yerel gazetelerimizin sorunlarının
ortaya çıkarılarak, ayakta durabilmeleri için alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasamızın 98. İçtüzüğümüzün 104 ve 105. maddeleri
gereğince bir Komisyon kurularak konunun tüm boyutlarıyla Araştırılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
1) Tansel Barış (Kırklareli)
2) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
3) Sacid
Yıldız (İstanbul)
4) Gökhan Durgun (Hatay)
5) Yaşar Ağyüz (Gaziantep)
6) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
7) Ferit Mevlüt
Aslanoğlu (Malatya)
8) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
9) Abdulaziz
Yazar (Hatay)
10) Ali Koçal (Zonguldak)
11) Şevket Köse (Adıyaman)
12) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
13) Ahmet Küçük (Çanakkale)
14) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
15) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
16) Atila
Emek (Antalya)
17) Hüseyin Pazarcı (Balıkesir)
18) Fevzi Topuz (Muğla)
19) Bayram Ali Meral (İstanbul)
20) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
21) Osman Coşkunoğlu (Uşak)
22) Selçuk Ayhan (İzmir)
23) Mevlüt
Coşkuner (Isparta)
3.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 25 milletvekilinin,
İstanbul’un tarihî ve kültürel mirasının korunmasında yaşanan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/915)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İstanbul sahip olduğu tarihî
ve doğal güzellikleri ile eşsiz bir kenttir. Bu nedenle tarihî ve kültürel
mirasın korunması son derece önemlidir. Bilindiği gibi İstanbul 2010 Avrupa
Kültür Başkenti seçilmiştir. Kültür Başkenti seçilmesinin ardından bununla
ilgili yasal düzenlemeler Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde yapılmıştır. Tarihî
ve kültürel mirasın ortaya çıkarılması, bunların dünya ile buluşması amacıyla
yapılacak çalışmalar için benzinin litresinden 1 kuruş, motorinin litresinden
ise 1,5 kuruş kaynak aktarılmasına karar verilmiştir. Yapılan iyi niyetli
çalışmalara ve sağlanan kaynağa rağmen İstanbul'un tarihî, kültürel mirası bu
süreçte de talan edilmiş, sağlanan kaynaklar ise yolsuzluklarla birilerine rant sağlayacak şekilde kullanılmıştır.
Birleşmiş Milletler Eğitim ve
Kültür Örgütü UNESCO raporuna göre 2010 Kültür Başkenti olan İstanbul, kültür
ve tarihî mirasları koruyamadığı için "Tehlike Altındaki Miras
Listesi"ne alınacaktır. Temmuz ayında görüşülecek raporun kabul edilmesi
İstanbul'daki tarihî ve kültürel mirasın korunamadığının tescili olacaktır.
Üç büyük imparatorluğa
başkentlik yapmış İstanbul'un bugün getirildiği nokta son derece büyük
olumsuzlukları barındırmaktadır. Ancak dünyanın en zengin kültür miraslarından
birine sahip olan İstanbul'da yapılanlar bir utanç tablosunu ortaya
çıkarmaktadır. Tarihî yarımadada kentsel dönüşüm projeleri adı altında bir
katliam yaşanmıştır, yaşanmaktadır.
Sulukule Kentsel
Yenileme Projesi, Dünya Miras Alanı içinde yer almaktadır. Tarihî Yarımada'da
bulunan bu bölgede ortaya çıkan buluntuların son derece önemli olduğu bölgede
inceleme yapan konusunda uzman kişi ve kurumlarca ifade edilmektedir. Bu
nedenle sabırlı ve özenli bir çalışma yapılması, geçmişe dair önemli izlerin
ortaya çıkarılması açısından önemlidir. Osmanlı, Bizans Dönemi'nden izlerin,
buluntuların ortaya çıktığı, tarihe tanıklık edilen bu bölgeye, tarihe,
özellikle Kültür Başkenti olan bir kentte sahip çıkılması daha da büyük bir
önem teşkil etmektedir.
Kültür ve Tabiat Varlıkları
Bölge Koruma Kurulu, Sulukule'de aldığı karar
doğrultusunda inşaat izni verilmemiştir. Ancak buna rağmen Sulukule'de
dozerlerle kazı yapılmakta, inşaat temeli atılmaktadır. Bölgede arkeologlarla
birlikte yapılan incelemelerde yüzeyde Bizans Dönemi'ne ait kalıntılar tespit
edilmiştir. Sulukule'de arkeolojik kazılar devam
ederken, temel atılmıştır. Kültür Başkenti olan bir kentte yaşanan bu manzara
vicdan sahibi olan herkesin içini sızlatacak niteliktedir. Sulukule'deki
tarihî ve kültürel mirasa sahip çıkılmalıdır. Sulukule'de
yasalar, hukuk dozerlerle, kepçelerle çiğnenmekte, cahilce bir anlayış
sergilenmektedir.
Ancak İstanbul'da tarihi ve
kültürel mirasın korunması bir yana yüzeyde bulunan ve tarihe ışık tutacak
buluntuların üzerinden dozerlerle, kepçelerle inşaat çalışmalarının yapıldığı
bir kent hâline gelmiştir. Bu nedenle tarihi ve kültürel mirasın yok olmaması,
korunması için radikal önlemlerin alınması gerekmektedir.
Avrupa Kültür Başkenti olan
İstanbul'da tarih ve kültürün korunması için ayrılan kaynağın duyarsızca
kullanılması, tarihi yarımadada neredeyse yüzeyde bulunan buluntuların olduğu
alanda dozerlerin, kepçelerin çalışabilmesi, surların hemen dibine yapılan
inşaatlar kent adına, tarihî ve kültürel miras adına son derece büyük bir
eksikliktir.
İstanbul'un tarihî ve
kültürel mirasının bilgisiz, cahilce ve duyarsız bir anlayış içinde ortadan
kaldırıldığına tanık oluyoruz.
Bu
nedenle İstanbul'daki tarihî, kültürel mirasın yok edilmesinin nedenleri ile bu
nedenlerin ortadan kaldırılması için alınacak önlemler ve tarihî, kültürel
mirasın korunması için yapılacakların, tedbirlerin tespiti amacıyla,
Anayasa'nın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104. ve 105.
maddeleri gereğince meclis araştırması açılmasını arz ve teklif
ederiz.13.07.2010
1) Çetin Soysal (İstanbul)
2) Ahmet Küçük (Çanakkale)
3) Abdullah Özer (Bursa)
4) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
5) Bayram Ali Meral (İstanbul)
6) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
7) Gürol Ergin (Muğla)
8) Fevzi Topuz (Muğla)
9) Sacid
Yıldız (İstanbul)
10) Gökhan Durgun (Hatay)
11) Yaşar Ağyüz (Gaziantep)
12) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
13) Abdulaziz
Yazar (Hatay)
14) Ali Koçal (Zonguldak)
15) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
16) Ferit Mevlüt
Aslanoğlu (Malatya)
17) Şevket Köse (Adıyaman)
18) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
19) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
20) Atila
Emek (Antalya)
21) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
22) Hüseyin Pazarcı (Balıkesir)
23) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
24) Osman Coşkunoğlu (Uşak)
25) Selçuk Ayhan (İzmir)
26) Mevlüt
Coşkuner (Isparta)
4.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu
ve 21 milletvekilinin, ÖSYM’nin yaptığı sınavlarla ilgili usulsüzlük
iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/916)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Öğrenci Seçme ve Yerleştirme
Merkezi tarafından yapılan sınavlarda ortaya çıkan usulsüzlüklerin
araştırılarak ortaya konulması ve sınav sisteminin usulsüzlük yapılamayacak bir
yapıya kavuşturulmasını sağlamak amacıyla alınacak önlemlerin belirlenmesi için
Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince, bir Meclis
Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.
1) Mehmet Serdaroğlu (Kastamonu)
2) Mehmet Şandır (Mersin)
3) Süleyman Turan Çirkin (Hatay)
4) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
5) Şenol Bal (İzmir)
6) Mehmet Günal (Antalya)
7) Alim
Işık (Kütahya)
8) Reşat Doğru (Tokat)
9) Ali Uzunırmak (Aydın)
10) Süleyman Nevzat Korkmaz (Isparta)
11) Hasan Çalış (Karaman)
12) Hamza Hamit Homriş (Bursa)
13) Beytullah
Asil (Eskişehir)
14) Cemaleddin
Uslu (Edirne)
15) Yıldırım Tuğrul Türkeş (Ankara)
16) Atila
Kaya (İstanbul)
17) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
18) Ahmet Bukan (Çankırı)
19) Behiç Çelik (Mersin)
20) Sabahattin Çakmakoğlu (Kayseri)
21) Akif Akkuş (Mersin)
22) Mustafa Kemal Cengiz (Çanakkale)
Gerekçe:
Öğrenci Seçme ve Yerleştirme
Merkezi, yıllarca üniversite sınavlarındaki başarısı ile tanınan, milletimizin
en fazla güven duyduğu kurumlarımızdan birisi olmuştur.
ÖSYM'nin sınavlardaki bu
başarısı ve sahip olduğu güven, KPSS, LYS, TUS gibi pek çok sınavın ÖSYM
tarafından yapılması taleplerini ortaya çıkarmış ve bu tür sınavlar ÖSYM'ne
verilmiştir.
Ancak, son yapılan KPSS
sınavında, sorulan 120 sorunun tamamını cevaplayan ve birbiriyle akrabalıkları
ya da tanışlıkları bulunan 350 kişinin olması, sınavla ilgili şüpheler
uyandırmış, araştırmaların derinleştirilmesi neticesinde, soruların sınavdan
önce e-posta yoluyla bazı adaylara ulaştırıldığı ortaya çıkmıştır.
En son olarak,
usulsüzlüklerin sadece KPSS sınavı ile kalmadığı, pek çok sınavda soruların ya
da cevapların bazı adaylara ulaştırıldığı tespit edilmiştir.
Toplumumuzun bütünü,
gençlerimizin geleceğini ilgilendiren böylesine önemli bir konuda Türkiye Büyük
Millet Meclisi’nin duyarsız kalması düşünülemez. Üniversitelere girişte ve işe
yerleştirmede belirleyici olan sınavların güvenliğinin tartışılmaya başlanması,
toplumsal adalet duygusunda da büyük bir sarsıntıya yol açmıştır. ÖSYM her ne
kadar özerk bir kuruluş olsa da, adalet duygusunda yaşanan bu sarsıntının
giderilmesi görevi ÖSYM'ye bırakılamaz. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin
sorumluluk alması, usulsüzlüklerin bütünüyle ortaya çıkarılması ve bir daha
usulsüzlük yapılamaması için ÖSYM'nin yapısının incelenerek, alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi acil bir gereklilik olmuştur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından kurulacak bir Araştırma Komisyonu konuyu en ince detaylarına kadar
incelemeli, alınacak önlemleri ortaya koymalı ve bu çalışma ışığında gerekli
anayasal ve yasal değişiklikleri bir an önce yapmalıdır.
Tüm bu gerekçelerle Öğrenci
Seçme ve Yerleştirme Merkezi tarafından yapılan sınavlarda ortaya çıkan
usulsüzlüklerin araştırılarak ortaya konulması ve sınav sisteminin usulsüzlük
yapılamayacak bir yapıya kavuşturulmasını sağlamak amacıyla alınacak önlemlerin
belirlenmesi için Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince,
bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup
oylarınıza sunacağım.
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/910) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön
görüşmelerinin Genel Kurulun 10/11/2010 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu; 10.11.2010
Çarşamba günü (Bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin,
İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
M.
Akif Hamzaçebi
Trabzon
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan (Trakyabirliğin
uygulamış olduğu politikaların üreticiye verdiği zararların araştırılması);
(10/910) esas numaralı Meclis Araştırma Önergesinin görüşmelerinin, Genel
Kurulun, 10.11.2010 Çarşamba günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Önergenin lehinde
Edirne Milletvekili Sayın Rasim Çakır, buyurun efendim.
RASİM ÇAKIR (Edirne) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; Trakyabirliğin bu sezonda alım
politikalarının yanlışlığıyla ilgili bir Meclis araştırmasının açılmasını
önerdik, ben ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu arkadaşlarımız.
Öncelikle niçin böyle bir
ihtiyaç ortaya çıktı? Yani koskoca Türkiye Büyük Millet Meclisi başka işi gücü
yok da Trakyabirliğin alım ve üretim politikasını mı
tartışsın? Çünkü Trakyabirliğin bir denetim
mekanizması var, bir Sanayi Bakanlığı var Trakyabirliği
denetleyecek, üreticinin haklarını ve menfaatlerini koruyacak ama görünen o ki,
böyle bir görev sağlıklı bir biçimde yapılmamış veya yapılanlar Sanayi
Bakanlığıyla el ele, kol kola yapılmış; iki türlü de yorumlanabilir. Neden
ihtiyaç hissettik? Şunun için ihtiyaç hissettik: Trakyabirlik,
ayçiçeği üreticisinin menfaatlerini korumakla görevli olan, Türkiye’de yağ
sektöründe önemli bir üretim potansiyeli olan ve fiyatların belirlenmesinde,
üreticinin hak ve menfaatlerinin korunmasında önemli bir argüman
olan kuruluş.
Bugün 10 Kasım, uzun uzun Mustafa Kemal Atatürk’le ilgili konuşmalar yapıldı.
Bence Mustafa Kemal Atatürk’ün en önemli özelliği antiemperyalist olması,
emperyalizme karşı bir ulusal duruş sergilemesi ve emperyalizme karşı bir ulus
ortaya çıkarabilmiş olması. Biz Mustafa Kemal’i uzun uzun
anlatıyoruz ama cumhuriyetin en önemli, aydınlanmaya dönük kurumlarından bir
tanesi Trakyabirlik… Bu genç cumhuriyet kendi
içinden, kendi bünyesinden “Trakyabirlik” diye bir
kurum oluşturmuş ve bu kurumu da tabandaki üreticinin hak ve menfaatini korumak
adına görevlendirmiş. Trakyabirlik aydınlanma
döneminin en önemli, en güzel örneklerindendir ve Türkiye Cumhuriyetinin de göz
bebeğidir. Ayçiçeği üreticilerinin de el emeğidir, göz nurudur. O bakımdan Trakyabirliğe sahip çıkmak, o bakımdan Trakyabirliğin
etkinliğinin ve öneminin arttırılmasını sağlamaya çalışmak önemlidir. Çünkü
ülkemizde, bugün, yağ sektörü yüzde 50 civarında uluslararası tekelci
sermayenin egemenliği altına girmeye başlamıştır. Eğer bu oran Trakyabirliğin aleyhine, uluslararası tekelci sermayenin
lehine bu denge bozulmaya devam ederse yarın bu ülkede ayçiçeği üreticisinin
hak ve menfaatini savunacak, onun alın terini değerlendirecek ne bir Trakyabirlik bulabiliriz ne de ulusal yağ sanayicisi
bulabiliriz. Bu gidişi böyle gördüğümüz içindir ki bu konuyu önemsedik ve bir
Meclis araştırması açılmasını istedik. Mesele sadece Trakyabirlik
değil, Trakyabirlik gibi cumhuriyetin aydınlanma
döneminin oluşturduğu, vatandaşın günlük menfaatini ve refahını oluşturmaya
yönelik ortaya çıkardığı kurumları, göz bebeği kurumları koruyabilmektir aslolan. Pankobirlik de bunun
içindedir, diğer birliklerimiz de bunun içindedir ama maalesef 22’nci Dönem
Parlamentosunda birliklerin özerk hâle getirilmesi ile ilgili kanun şu
Meclisten geçince -biz o zaman da söyledik, tutanaklara bakılabilir- “Eğer
birlikler özerk hâle getirilirse yarın öbür gün bu birlikler giderek
etkisizleşir ve yok olur. Onun için, birliklerin özerk hâle getirilmesi
politikası yanlıştır.” dedik ve bugünleri o günlerden öngördük ve Sayın Genel
Kurula da ifade ettik, söyledik ama muhalefet olarak bizim söylediklerimiz
maalesef iktidar milletvekilleri grubunda çok etkili yer yapamadığı için,
dinlenilmediğimiz için bugünlerin habercisi olduğumuz hâlde maalesef
sözlerimizin gereği yerine getirilmedi.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
ne oldu, nasıl bir politika oldu da biz zarar görüldüğünü iddia ediyoruz? 1/9/2010 tarihinden bugüne kadar ayçiçeğinin Uzunköprü
borsasında aşağı ve yukarı fiyatlarıyla satışını gösterir bir tablo: 1/9’da 83
kuruş en düşük limit, 92 kuruş en yüksek limit. 2 Eylülde piyasa hızlı
-insanlar harman döneminde- mal çıkıyor, borsaya gidiyor; hiç ellenmese hızla
fiyat yükselecek, ihtiyaç var, talep fazla ama 2 Eylülde Trakyabirlik
diyor ki: “Ben avans fiyat açıklıyorum ve bu fiyatım da 81 kuruş.” Yani borsada
83 kuruş olan malı Trakyabirlik “81 kuruşa alacağım
avans fiyatıyla.” diye açıklıyor. Açıkladıktan sonra ne oluyor? Borsa hızla
düşmeye başlıyor, 3 Eylülde 74 kuruş. 83 kuruştan 74 kuruş yani 9 kuruş birden
düşüyor. Dolayısıyla malını Trakyabirlikte değil
borsada değerlendiren ayçiçeği üreticilerimiz de bu anlamda mağdur oluyor.
Bizim o günlerde Trakyabirliğe, “Aman daha fiyat
açıklamayın, bırakın piyasa iyi gidiyor, siz durun bakalım.” dememize rağmen,
maalesef dinletemedik, neden olduğunu da bu politikanın anlayamadık. Daha
sonra, talepten dolayı borsa yine toparlanmaya başlıyor. Borsa 16 Eylülde 80
kuruş, Trakyabirlik satış fiyatı açıklıyor, diyor ki
“Ben 152 bin ton mal satacağım, bunun da fiyatı 84 kuruş.” Satış fiyatı
açıklıyor. Yani diyor ki “Borsaya gidip üzülmeyin sanayiciler, gelin benden
alın, mal da hazır, kuru da, örttüm üzerini de.” Ve bu ilanla ihale yapmadan
toplam 152 bin ton mal satıyor. Bu malın önemli bir bölümünü uluslararası iki
yabancı firma alıyor, bir bölümünü yerli sanayicilerimiz alıyor.
Ben bir yolsuzluk demiyorum
-bakın, dikkat edin- bir usulsüzlük demiyorum, politikada bir yanlışlığı
anlatmaya çalışıyorum. Tabii ki, iktidar partisinin bir milletvekili de
alabilir. Parası vardır, çıkarır, verir, alır. Kimse de niye alıyorsun diyemez
ama siyasi anlamda, etik anlamda muhakkak ki bunun da değerlendirilmesi
gerekir.
Bunun üzerine arkadaşlar,
bugünkü günde ayçiçeğinin geldiği durum 99,8 kuruş en düşük fiyat. Bugünkü Uzunköprü borsasından alınan rakam.
Şimdi, tabii, bu süreç böyle
olunca bizim aklımıza birtakım sorular geliyor. Bu sorulara cevap arıyoruz.
Nerede arayacağız cevabı? Milletvekili olarak, halkın temsilcisi olarak burada
arayacağız, sizlerin desteğiyle arayacağız, sizlerin yardımıyla arayacağız.
Bugün, tabii, bu sattığı ayçiçeğinin karşılığında Trakyabirlik
dâhilde işleme rejimi sebebiyle belirli bir miktar ayçiçeğini ithal edebilme
hakkına sahip. O gün 84 kuruşa sattığı ayçiçeğini bugün 1 liranın üzerinde bir
fiyatla Bulgaristan’dan almaya çalışıyor Trakyabirlik.
Şimdi, madem 1 liranın üzerinde bir fiyatla alacaksın niye o gün 84 kuruş,
ortalama fiyat 88 kuruşa sattın? Yani yönetim kurulu başkanı sanayicilere
yalvarıyor, diyor ki: “Aman Bulgaristan’a gidip de fiyatları yükseltmeyin;
bırakın, fiyatlar düşecek.”
Şimdi, geçen gün, yine Trakyabirlik prim miktarını açıkladı. Yani açıklamış olduğu
81 kuruş avans fiyatıydı, prim miktarını açıkladı ve yüzde 40 yağ oranlı
ayçiçeği ek primle beraber Trakyabirliğe 92 kuruşa
mal oldu. 92 kuruşa mal oldu. Ee kaç paraya sattın
sen? Cargill’e kaça sattın? 84 kuruşa. Bunge’ye kaça sattın, Edip Bey’e kaça sattın? 84 kuruşa,
ortalama 88 kuruşa. O zaman 92 kuruşa aldığın aradaki zararı kim ödeyecek, kim
verecek? Bunun bir cevabı olması lazım. Bunun bir yanıtının olması lazım. Muhakkak
ki verilecektir.
Bugün, değerli arkadaşlarım,
yüzde 50 yağ oranlı ayçiçeğiyle ilgili 1.058 TL gibi bir fiyat açıklanmış. Bu,
tamamen milletin kafasını karıştırmaya yönelik. Çünkü yüzde 50 yağ oranıyla ne
alınan miktar belli, satılan miktar belli, piyasaya olan etkisi belli. Tamamen
insanların kafasını karıştırmaya yönelik bir durumdur. Yani işin aslını
kesinlikle ifade etmez.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
bu şekilde bir politikayla Trakyabirlik..
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın
Çakır, konuşmanızı tamamlayınız efendim.
RASİM ÇAKIR (Devamla) –
...önemli bir oranda para transferini uluslararası sanayiciye ve yerli
sanayicilere yapmıştır, hak etmedikleri hâlde; sadece ve sadece öngörüleri
yanlış olduğu için, sadece ve sadece dünya piyasalarını ve fiyatlarını doğru
okuyamadıkları için, sadece ve sadece yarınların ne olabileceğini
öngöremedikleri için. Tabii öyle olunca, sıkışan Trakyabirlik,
referandumda işte bizim Trakyabirliğin oylarının
hepsi cebinde ya Trakyabirliğin kararı “evettir.” Bir
de üzerine siyaset yapıyor arkadaşlarımız, sanki Trakyabirliğin
bütün oyları kendi cebindeymiş gibi!
O bakımdan, biz üreticinin
mağdur olduğuna inanıyoruz, biz ayçiçeği üreticisinin mağdur olduğuna
inanıyoruz. Biz Trakyabirliğin zarar ettirildiğine
inanıyoruz. Bu politikalarla Trakyabirliğin çok uzun
yıllar Türkiye’deki ayçiçeği üreticisine hizmet edemeyeceğine inanıyoruz ve bu
anlamda açmak istediğimiz Meclis araştırmasına iktidar partisinin değerli milletvekillerinin
de desteğini ve katkılarını ifade ediyor, Sayın Başkana da çok teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın
Çakır.
Evet, grup önerisi aleyhinde
Tekirdağ Milletvekili Sayın Kemalettin Nalcı,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu
araştırma önergesinin, Trakyabirliğin uygulamış
olduğu politikaların üreticiye verdiği zararların araştırılmasıyla ilgili
araştırma önergesinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, ben bu
konuşmayı daha çok Ergene Nehri üzerinde yapmak istiyorum. Ergene
Nehri bilindiği üzere Trakya’nın kalbi ve can damarı. Trakya’da üç ili
birlikte 264 kilometre kat ederek ve bu bölgede bundan yirmi sene öncesine
kadar Ergene Nehri’nden alınan suyla tarım yapılan bir bölge. Ergene Nehri,
Saray’da Yıldız dağlarından başlayan ve en son yolculuğunu Meriç’te Ege’ye
dökülerek sürdüren bir nehrimizdir ve bu Ergene Nehri, “Ergene havzası”
dediğimiz Trakya’nın yaklaşık yüzde 55 alanını kapsayan ve verimli toprakların
da yüzde 90’ını içinde bulunduran bir bölgedir. “Ergene havzası” dediğimiz
zaman sadece Ergene Nehri’yle sınırlı değil, aynı zamanda, Ergene yer altı suyu
havzalarıyla da önem arz etmektedir.
Şimdi, bir bakacak olursak,
Ergene, son yirmi yıl içinde, otuz yıl içinde Trakya’nın kâbusu hâline geldi.
Neden bu noktaya gelindi? İstanbul gibi büyük bir metropolün
kenarında bulunan Tekirdağ’da hızlı sanayileşme, hızlı göç alışı, bu bölgedeki
kontrolsüz yapılaşma ve sanayi yapıları, belediyelerin kendi sanayi bölgelerini
kurması, bugün, Trakya’daki bu Ergene sorununu gündeme getirdi.
Saygıdeğer milletvekilleri,
Ergene için “kirli” kelimesini kullanmak burada haksızlık olur, Ergene resmen
zehir saçıyor, Ergene resmen ölüm saçıyor. Ergene’nin bugün geldiği noktada,
orada yaşayan insanlar artık Ergene’den kaçmak istiyor. Bundan bir ay önce
Uzunköprü’de bir eylem yapıldı. Bu -kamuoyu olarak- sayın
milletvekillerinin dikkatini çekti mi bilmiyorum ama biz 23’üncü Dönem
milletvekilleri olarak bu Meclise geldiğimiz zaman -ben ilk defa geliyordum o
zaman- bir araştırma önergesi üzerine, hatırlarsınız, küresel ısınma araştırma
önergeleri üzerine -ki burada CHP Grubunda Rasim Çakır Bey de vardı, burada AKP
milletvekillerimiz de vardı- bir araştırma komisyonu kuruldu. Ergene’ye
gittik. Arkasından, yetmedi, bir çevre komisyonu yine kuruldu. Türkiye’de
Ergene dâhil çoğu bölgelere gidildi. Aradan üç buçuk sene geçti, biz buna
feveran ederken öğrendik ki 22’nci dönemde de aynı raporlar, aynı araştırmalar
yapılmış ve Meclis Genel Kurulundan geçtikten sonra tozlu raflara kalkmıştır.
Değerli milletvekilleri,
Trakya’da tarım bitiyor. Trakya’da, çiftçi, hem Ergene
konusunda hem bu ağır yönetim ve uygulanan, ektiğinin karşılığını alamama
noktasında zor durumda. Tabii, o bölgede yaşamayan insanlar o bölgenin
durumunu bilemez. Bu kirlenme… Biz bununla ilgili çok konuşmalar yaptık. Meclis
araştırma önergeleri verdik. Hatta, daha ileri
gidilip, bu Meclise, Trakya’daki su havzalarının tek elden yönetilmesi için bir
kanun tasarısı getirildi ama bu kabul edilmedi.
Trakya’da Tekirdağ’dan
başlayan, akabinde Uzunköprü ve Edirne kıyılarından, Meriç’ten geçen bu
Ergene’nin zehir akıtması, bugün, yemiş olduğumuz tahıllara da geçmekte, fakat
bunu, bu konuyu hiçbir zaman için burada Sayın Çevre Bakanımıza kabul
ettiremedik. Ama şunu çok gönül rahatlığıyla söylüyorum: Trakya, bunun vebalini
sizden soracak. Ve bunun çözümü de, buraya sadece Ergene konusunu gündem olarak
getirip sorunları konuşmak değil, çözümleri de burada söylemekle mükellefiz.
Bunun çözümü çok basittir: Aynı bölgede hem evsel hem sanayi atıklarını
toplayacak bir veya iki tane ana arıtma sistemi kurarsın - kirlenme zaten ilk
30 kilometrede gündeme geldiği için- ve buradan çıkan suyu da tarımda veya
sanayide geri kullanma durumu var.
Sayın milletvekilleri, sekiz
sene içinde bu konuyla ilgili hiçbir şey yapılmadı. Trakya,
bu konuyla ilgili sizlere ve bizlere çok kırgın. Bizler muhalefet
milletvekili olmamıza rağmen, Ergene konusu gündeme geldiği zaman, insanlar
bize kızgınlıklarını dile getiriyor. Ergene çevresinde -ki 264 kilometre
boyunca uzanan bu çevrede- tarım şu anda yapılamıyor. Bazen, oluşan sel ve
taşkınlardan dolayı bu zehir, çeltik üreticilerinin üretmiş olduğu çeltiklere
kadar sirayet ediyor. Bunlar, ağır metalleri içeren, zehirli atıkları içeren
maddelerdir.
Sayın milletvekilleri, bu
sorunu çözmek, sekiz sene içinde -ki ben üç buçuk senedir bu Meclisteyim,
Ergene konusu en azından 5 kere, 6 kere geldi- zannediyorum 10 kere gelmiştir
ama bu Meclis hiçbir adım atmadı.
Saygıdeğer milletvekilleri,
tabii ki Trakya’nın problemleri bunlarla bitmiyor. Trakya, doğusuyla,
batısıyla, güneyiyle ayrı bir özellik gösteren bölgemizdir; doğusuna bakacak
olursak tamamen tarımla geçimini sağlayan, güney kısmına bakacak olursak yarı
turizm dediğimiz, İstanbul’un yazlık kısımlarının bulunduğu kesim ve doğusu da,
İstanbul’a yakın olan kısım da İstanbul’un sanayisini taşıyan kısımdır.
Eğer, bugünlerde biz bu
önlemleri almasak ve İstanbul Metroplanın yapmış
olduğu yeni TRAKAP projeleri gündeme geldiği zaman, Trakya’nın, Tekirdağ’ın
doğusuna önümüzdeki on yıl içinde 2 milyon insanın kaydırılması düşünülüyor.
Burada, biliyorsunuz, havaalanının kaydırılması, limanların kaydırılması,
serbest bölgelerin kaydırılmasıyla ve bu bölgelerde Ergene’yle birlikte
başlayan, Ergene yer altı havzalarının sanayide aşırı tüketilmesinden
kaynaklanan yaşamsal bir bozukluk ortaya çıkacak. Bunun çözümü belli: Bugün,
burada, yapılması gereken barajlar ve yer üstü kaynaklarından sanayiye
ayrılacak olan suyun tahsisi… Yer altı sularının sadece şehirlerin yaşamsal
kaynakları için bırakılması lazım. Bugün Çerkezköy sanayisi yılda 60 milyon
metreküp, Çorlu sanayisi ve Büyükkarıştıran sanayisi
yılda 200 milyon metreküp su kullanmaktadır.
Saygıdeğer milletvekilleri,
bu 260 milyon metreküp suyun 260 milyon metreküpü de işte bu Ergene’ye
akmaktadır ama 260 milyon metreküp suyun 200 milyon metreküpünden fazlası
sanayide, tekstilde “soğutma” diye adlandırdığımız, sadece soğutmada kullanılan
sudur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Nalcı.
KEMALETTİN NALCI (Devamla) –
Bunun geri dönüşümü çok basittir. Eğer, Ergene’ye iki kuşaklama hattı yapılıp
Çorlu ve Muratlı ekseninde oluşturulacak iki tane merkezî arıtma sistemiyle hem
bölgedeki evsel atıkları hem sanayi atıklarını toplayarak bu suların geri
dönüşümünü sağlama imkânımız var. Bu sayede hem bölgeyi, Ergene’yi kurtarmış
oluruz hem bölgenin yer altı kaynaklarının israfının önüne geçmiş oluruz hem de
Trakya’yı ilerisi için yaşanabilecek bir yerleşim yeri olarak bırakırız.
Bu duygu ve düşüncelerle,
beni dinlediğiniz için, herkese teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Nalcı.
Grup önerisinin lehinde
Edirne Milletvekili Sayın Cemalleddin Uslu.
Sayın Uslu, buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
CEMALEDDİN USLU (Edirne) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu
grup önerisinin lehinde söz aldım. Bu vesileyle, sizleri saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu
hususu açıklamazdan önce, birtakım istatistiki
değerler, bilgiler vermek istiyorum. Özellikle yağlı tohumlarla ilgili dünya ve
Türkiye üretimleri, tüketimleri, bu mevzunun biraz daha açılmasına fayda teşkil
edecektir.
Dünya üzerinde yağlı tohum
üretimine baktığımızda, 248 milyon ton soya üretimi var, 58 milyon ton kanola üretimi var, 31 milyon ton ayçiçeği üretimi var.
Bunların ham yağ bazında değerlendirmesini yaptığımızda, soya 42 milyon ton, palm yağı 46 milyon ton, kanola
21 milyon ton, ayçiçeği 11 milyon ton. Bunlar, üretim değerleri sıralaması
itibarıyla.
İç piyasada yani Türkiye’de
yağ tüketimine baktığımızda, ayçiçeği yağının önde geldiğini görüyoruz, 665 bin
ton ayçiçeği yağı tüketimi var, kanola 98 bin ton,
mısır 87 bin ton, pamuk 30 bin ton, soya 22 bin ton. Yani, dünya geneline
baktığımızda, soya, palm yağları, kanola
yağı daha öncelikli olmasına rağmen Türk insanının, bizim vatandaşlarımızın
tercihi, yemeklik yağ tercihi ayçiçeği yağında olmaktadır.
Türkiye'nin 2009 yılı
itibarıyla rakamlarına baktığımızda, ayçiçeği tohumu üretimi 800 bin ton
seviyelerinde olmuştur. 2010 yılı itibarıyla, bu üretimin 900-950
bin ton seviyelerinde olduğunu biliyoruz. Bu rakamlar genelinde -2009 yılı
itibarıyla bu rakamları veriyorum- ayçiçeği tohum ithalatı 600 bin ton
seviyesinde oldu, ayçiçeği ham yağ ithalatı da 340 bin ton seviyesinde oldu.
Yani, bunu ayçiçeği bazında değerlendirdiğimizde, 1 milyon tonun üzerinde,
Türkiye yine iç üretimine ilaveten dışarıdan ayçiçeği tohumu ithal etmiş oldu.
Yani, bu neden böyle oluyor? Türkiye tüketimine baktığımızda, ne yazık ki iç
üretimimiz kâfi gelmiyor ve mutlaka Türkiye dışarıdan ayçiçeği veya ham yağını
ithal etmek zorunda kalıyor. Bu bitkisel yağ bazında ithalat rakamını
değerlendirdiğimizde de 2 milyar doların üzerinde bir bitkisel yağ ithalatı söz
konusu. Bunu ayçiçeği bazında değerlendirdiğimizde de yaklaşık 1 milyar doların
üzerinde ayçiçeği ve ham yağına bir bedel ödüyoruz. Bu
gerçekten önemli bir miktar, Türkiye'nin her hâlükârda bu üretimini biraz
artırması lazım.
Bunun yapılması için de tabii
üreticinin ciddi şekilde desteklenmesi lazım, üreticinin bu faaliyetinden
dolayı para kazanması lazım. İşte, zaman zaman
üretici fiyatlarının yüksek seyretmesi, üreticinin alın terini değerlendirmesi
bakımından da tarife kontenjanları uygulanarak her yıl üreticinin üretimine
destek olunmaya çalışılmaktadır. Bu sene de yine -geçen sene de 650 bin ton-
650 bin ton üzerinden tarife kontenjanı uygulaması söz konusu olacak.
Şimdi, üreticinin kazanamadığını
söyledik. Üreticinin hangi rakamlar üzerinden kazanamadığını da bir tespit
etmemiz lazım. Üreticinin maliyetlerini değerlendirdiğimizde, tarla hazırlama,
ekim, üretim masrafları, bakım işleri gibi birçok değeri üst üste koyduğumuzda,
üretici dekara yaklaşık 170 lira bir giderde bulunuyor. Buna üreticinin yüzde
30 seviyesinde refah payını da ilave etmemiz lazım. O takdirde dekara 221 TL
bir maliyet söz konusu. Eğer üretici dekarda ortalama 200 kilogram ürün
alıyorsa 1.105 lira gibi -ton itibarıyla fiyatları söylüyorum veya kilogram
bazında baktığınızda 110 kuruşa denk gelecektir, 200 kilogram verimde- bir
maliyet söz konusu. 220 kilogram ortalama verim alırsa 105, 180 kilogram -ki bu
daha uygun bir rakamdır- alırsa bunun da karşılığı 1.227 TL’ye geliyor. Yani
üretici 1 kilogram ayçiçeğini ancak 122 kuruşa mal edebiliyor.
Şimdi, Trakyabirlik
bir fiyat açıkladı, avans alım fiyatı bu. Yüzde 40’lık yağlık ayçiçeğine
indirgediğimizde bunun karşılığı da 940 liraya denk geliyor. Yani üreticiden
alış fiyatını bu şekilde belirledi.
Şimdi, 23 kuruş, daha doğrusu
230 lira da ton başına bir prim desteği var, bunun karşılığı da 1.150’ye
geliyor. Yani maliyetiniz -ortalama 180 kilogram itibarıyla söylüyorum- 1.227.
Bu sene Trakyabirlik fiyatlarıyla üreticinin bu üründen
elde ettiği bedel de prim dâhil 1.150, yani altında kalıyor.
Bunu bir de buğdayla ilgili
değerlendirmek lazım yani buğdayla ayçiçeği arasında bir parite
vardır. Üretici bu pariteye göre, buğday fiyatına göre
ayçiçeği fiyatından memnun olup olmadığını da ortaya koymak durumundadır.
Bugünlerde Edirne Borsasında
ortalama buğday fiyatı 625 TL. Yani buna 50 lira da bir prim desteği koymamız
lazım, 675. En az parite 2 olması lazım, 2,2’dir ama
en az 2 olması lazım. Bunu düşündüğümüzde de 1.350. Yani 1.350, buğday ve
ayçiçeğiyle ilgili olarak bu şartlarda ayçiçeği üreticisini memnun eden bir
fiyat olması lazım ama gelin görün ki 1.350’nin altında bir fiyat teşekkül
etmiştir. Bu şartlarda -1.150 fiyatı- üretici ayçiçeği ekiminden vazgeçmek
durumunda kalacaktır.
Şimdi bu yıl Trakyabirliğin yani bu Meclis araştırmasına konu olan bu
önergeyle ilgili Trakyabirliğin uygulamasını şöyle
bir kısaca ifade etmek istiyorum: Piyasalar açıldığında özellikle Türkiye
içerisinde bu rakamlar 930 ve yukarısında seyrediyordu. Trakyabirlik
2 Eylülde bir fiyat açıkladı, bu fiyat 810 TL, bu avans alım fiyatıdır ama
gelin görün ki piyasalarda hâkim bir fiyat olmuştur ve süratle bu fiyatların da
aşağıya yani 930 ve üzerinde giden piyasa fiyatlarının aşağıya düşmesine sebep
olmuştur. Sezon başında 930 ve yukarısında seyreden fiyatları dünya fiyatlarıyla
değerlendirdiğimizde mutlaka bir eşdeğer fiyat olduğunu da görüyoruz. Yani dış
piyasalarda o günlerde yaklaşık 570-600 arasında dolar
CIF fiyatlarla bir fiyat söz konusuydu, bu fiyatı yüzde 40 yağ bazına
indirgediğinizde gümrük vergileriyle ilgili ve diğer masraflarını da ilave
ettiğinizde yine 900’ün üzerinde bir fiyat ortaya çıkıyordu 880-900
seviyelerinde. Yani 81 kuruştu, yani 810 bin liralık fiyatın
doğrusu hiçbir tutarlı tarafı yoktu ve süratle fiyatların aşağıya inmesine
sebep oldu ve bu bir tarafa, 2 Eylülde açıklanan, Trakyabirliğin
açıkladığı fiyatlar, henüz daha 150 bin ton kadar bir ayçiçeği ürün almışken
süratle 840 liradan yani 84 kuruştan -kilogram itibarıyla söylüyorum- bir satış
fiyatı açıkladılar. Hem bu fiyatı da piyasada test etmeden açıkladılar
yani herhangi bir ihale etmeden “Doğrudan doğruya bu fiyattan satışa
çıkıyoruz.” dediler. 6 Eylülde 72 bin ton, 13 Eylül, 20 Eylül, 27 Eylül ve 28
Eylülde de 20’şer bin ton olmak üzere toplamda 152 bin ton ayçiçeğini bu
fiyatlardan sattılar. Daha sonra 84 kuruş yukarıya doğru fiyatlar çıktı belki
ama netice itibarıyla da 152 bin ton ayçiçeğini –ortalama itibarıyla
söylüyorum- 88 kuruştan, 881 liradan falan sattılar.
Şimdi gelelim işin bir diğer
tarafına. Ortalama 88 kuruştan satılan bir ayçiçeğini ne yazık ki üreticiden
alım fiyatı olarak, üreticiyi memnun etme açısından alım fiyatı olarak 94
kuruştan aldılar. Bunu yüzde 40 yağ bazında söylüyorum. Trakyabirliğin
bu sene uygulamış olduğu yağ yüzdesine göre fiyatlandırma, derecelendirme
sistemi içerisinde yüzde 40 bazda söylediğim
fiyatlardır bunlar. Yani bu şartlarda baktığınızda, Trakyabirlik,
ortalama 152 bin ton ayçiçeğiyle ilgili 40 lira bir zarar etmiştir veya 40
kuruş kilogram başında bir zarar etmiştir. Bu da önemli bir sebeptir gerçekten.
Şimdi, bugünkü şartlarda
ayçiçeği fiyatlarına baktığımızda, dünya piyasaları 700 dolar ve üzerinde. Trakyabirlik, ne yazık ki bunu daha önceden 560 dolar
seviyesinde sattı, şimdi bugün piyasalardan almaya kalktığında dış piyasalardan
yaklaşık 700 dolar seviyesinde alacaktır. Bu önemli bir kayıptır gerçekten Trakyabirlik için.
Bir şehir efsanesi var. Bunu
Sevgili Milletvekilim Rasim Çakır ifade etmeye çalıştı sözlerinde. Ne yazık ki
piyasalarda 930 lira seviyesinde giderken bu ayçiçeği alımları, bazı önemli
uluslararası firmalar piyasalara girerek birdenbire fiyatları 100 lira aşağıya
indirdiler, 10 kuruş aşağıya indirdiler ve akabinde Trakyabirlik
birkaç gün sonra fiyatını kilogram başına 81 kuruş olarak açıkladı. Bu
gerçekten araştırılması gereken bir konudur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –Sayın Uslu, buyurun
efendim.
CEMALEDDİN USLU (Devamla) – Trakyabirliğe bu konuda baskı yapıldığı ifadeleri var,
özellikle sanayiciler tarafından ikna edildi, kandırıldı ifadeleri var ve
açıkçası, Sevgili Milletvekilim de bahsetti, Trakyabirlik
öngörüde bulunamamıştır, dünya piyasalarını net bir şekilde okuyamamıştır,
üretici lehine gelişecek uygulamaları da doğrusu belirleyememiştir.
Netice itibarıyla Trakyabirliğin kendi uygulamasıdır. Trakyabirlik
özerk bir kuruluştur belki, kendi üreticisine genel kurullarında hesap vermek
zorundadır ancak yaptığı uygulama ile özel sektöre, özellikle tonajlı mal alan
birkaç sanayiciye ciddi şekilde bir finans aktarımında bulunmuştur. Bunun
araştırılması lazım. Üretici malını daha iyi fiyatla satabilecekken Trakyabirliğin bu uygulaması sayesinde malını daha düşük
fiyata satmıştır. Bu ciddi bir kayıptır. Bütün bunların üzerine bir de ihale
edilmeden bu satışın yapılması da Trakyabirlik
açısından çok doğru olmamıştır. Sanayicinin bakış açısı, üreticinin bakış açısı
Trakyabirliğe karşı menfidir.
İşte bu sebeplerden dolayı bu
Meclis araştırmasının açılması fevkalade önemlidir. Milliyetçi Hareket Partisi
olarak da bu konuda Meclis araştırmasının açılması yönünde oy vereceğimizi
beyan ediyorum, sizleri saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Uslu.
Son konuşmacı, grup
önerisinin aleyhinde Edirne Milletvekili Sayın Necdet Budak.
Buyurun efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
NECDET BUDAK (Edirne) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Trakyabirliğin
uyguladığı politikalarla ilgili alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önerge üzerinde AK PARTİ
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
ülkemiz ve Trakya bölgesi tarımsal üretim içerisinde büyük öneme sahip
ayçiçeğinde. AK PARTİ Hükûmetimiz ayçiçeği
primlerinde ciddi artışlar yapmış, 2002 yılında kilogram başına 8,5 kuruş olan
prim yaklaşık 3 kat artırılmış ve 2010 yılında 23 kuruşa çıkmıştır.
Yine, gübre ve mazot
desteklemelerinde ciddi artışlar sağlanmıştır. Özellikle yağlı tohumlarda
ayçiçeği, tahıllardan farklı tutularak mazot ve gübre desteği daha fazla
verilmiştir. Örneğin dekara 5,5 TL gübre desteği ve 5,5 TL de mazot desteği
verilmiştir. Toprak analizi yapılan çiftçilere de 2,5 TL ödeme ilk kez bu
dönemde uygulamaya konulmuştur.
Ülkemiz yağlı tohumlar
üretiminde yaşadığı arz açığı sonucu olarak, 2008 yılında yağlı tohum ve
türevleri ithalatında yaklaşık 3 milyar dolar, 2009 yılında ise yaklaşık 2
milyar dolar döviz ödemek durumunda kalmıştır. Bu nedenle, Hükûmetimizce
yerli üretimin artırılmasına yönelik olarak gerek desteklemelerde ciddi
artışlar yapılmış gerekse üretim planlamasında etkin ve verimli kılınmak adına
tarımda havza bazlı üretim modeline geçilmiştir.
Ayçiçeği üreticilerimizin
korunmasına yönelik olarak hâlen yağlık ayçiçeği ve ham yağ ithalatında Dünya
Ticaret Örgütü taahhütlerinde gümrük vergisi olarak en üst gümrük vergisini
uygulamaktayız.
Yine, hasat döneminde
yapılacak ithalatın yerli ürün üzerinden fiyat baskısı oluşturmaması, ayçiçeği
tohumu üretimini olumsuz yönde etkilememesi, yerli üretimin düşük fiyatlı
ithalata karşı korunması ve vergi kaybının önüne geçilmesini teminen bu yıl ve geçen yıl referans fiyat uygulamasını
yaptık Hükûmet olarak. Yerli üretici bu şekilde
korunmaya çalışılmıştır.
Ayrıca, tarife kontenjanı
uygulaması da dış ticaret açısından önemlidir.
Yine, biliyorsunuz, bu birlikler
özerk hâle geldi, 2000 yılında yapılandırıldı. Bu yapılandırma gereği bütün
birliklerin DFİF kredi borçları –ben Trakyabirliği
bildiğim için söylüyorum- 180 trilyon DFİF kredi borcu AK PARTİ Hükûmeti döneminde ödenmiştir ve çok fazla eleman alınmış,
işçi çalıştırılmış ve siyasi amaçlı bu birlikler kullanılmış açıkçası ve bu
fazla işçi ve rantabl olmayan bu birlik yapısı
nedeniyle işçiler çıkartılmış ve bu işçilerin tazminat borçlarını da Hükûmetimiz ödemiştir.
2006-2008
yıllarında yüce Meclisimizin onayıyla yağlı tohumlar ve ayçiçeğiyle ilgili
olarak araştırma komisyonları kurulmuştur. Bu ürünlere ilişkin olarak kurulan
ilk araştırma komisyonları olmasının yanı sıra millî ekonomiye doğrudan katkısı
olan ve bu tür konularda çalışma yapan komisyonların kurulması ülkemiz için son
derece önemli olmuştur. Komisyon raporlarında yağlı tohumlar ve ayçiçeğine
ilişkin olarak ayrıntılı tespitler ve değerlendirmeler yapılmış, bu kapsamda
önemli bir çalışma gerçekleştirilmiştir.
Türkiye'de sözü edilen ancak
gerçekleştirilemeyen destekleme miktarlarının, üretime başlamadan önce, yani
ayçiçeği üretimine başlamadan önce primin açıklanması konusunda da ilk kez bu
dönemde adım atılmıştır. Ayçiçeği ürettiğimiz kadar ithal etmek zorunda
olduğumuz bir ürün, bu nedenle de sulama projeleri bu ekiş alanlarının artması
ve üretimin artması açısından çok önemli. Ülkemizde 2002 yılında 850 bin ton
olan üretim, sulama projeleri ve ayçiçeği üretimine olan ilgiyle birlikte 1,1
milyon tona ulaşmıştır. Yani ayçiçeği ürününün yaklaşık yüzde 25’inin
gerçekleştiği Edirne ilinde üretim yüzde 32 oranında artmıştır ve sulama
projelerine sadece Edirne’de ayçiçeği tarımını teşvik ve ithalatı engellemek
adına 700 milyon TL Hükûmetimizce yatırım
yapılmıştır.
Değerli
arkadaşlar, ayçiçeği üreticilerimizin örgütü olan Trakyabirliğe
üreticilerimiz adına destek olmak bizim asli görevlerimizden birisidir ancak Trakyabirlik, özellikle konu Trakyabirlik
olunca bizler iktidar-muhalefet hepimiz özel bir hassasiyet göstermemiz lazım
çiftçilerimiz adına ve elimizden geleni el birliğiyle Parlamentoda yapmamız
gerekiyor, çünkü Trakyabirlik çiftçilerimizin ve
Trakya halkının emeği ve sermayesiyle kurulmuş, onlara hizmet eden bir kuruluş.
Ben de açıkçası bir çiftçi çocuğu olarak, onların,
çiftçilerimizin oyuyla seçilmiş bir milletvekiliyim. Böyle olmasına rağmen,
biliyorsunuz, özellikle Trakyabirliğin siyasetin
dışında tutulmasına, siyasete alet edilmemesine ve birlik yönetiminde yer almış
ya da yer alanların bundan sonra da siyasi rant
sağlamalarına hiçbir şekilde siyasi olarak sıcak bakmadım, her fırsatta da bunu
dile getirdim. Siyasetçilerin Trakyabirliği siyasetin
içine çekmelerine de hiçbir şekilde prim vermememiz gerekiyor. Haklılık payları
olsa bile farklı değerlendirmelere neden olan basın yoluyla değil sizlerle bunu
paylaşmayı burada bir görev biliyorum. Sonuçta, üreten de yöneten de bizim
insanımız ve bu çiftçiler bizim, kol kırılır yen içinde kalır.
Merkezi Edirne’de olan, tek
kuruluş amacı ayçiçeği üreticisinin hak ve menfaatlerini korumak olan bir kuruluş,
48 kooperatifi var, yaklaşık 59 bin ortağı var ve bu 59 bin üretici şu anda,
bütün Türkiye'nin çeşitli bölgelerinden, başta Trakya olmak üzere, bu araştırma
önergesinin kapsamında bu komisyonun kurulup kurulmayacağını bekliyorlar.
Tabii ki siyasi anlamda bunu
söylemekle beraber Trakyabirlik bir özerk kurum.
Burada, araştırma önergesinde dile getirilen, özerk bir kurum, kime, nereye, ne
sattı? İhaleye mecbur mu değil mi? Bütün bunlar tabii ki Trakyabirliğin
direkt yönetimini ilgilendiriyor.
Burada, biz Hükûmet olarak, Parlamento olarak çiftçi adına neler
yapıyoruz? Bu yıl, Trakyabirlik 810 kuruş avans fiyat
açıkladı, daha sonra toplamda 110 kuruş daha ilave etti 920 kuruş, 230 kuruş da
primi var; 1,150’ye geliyor. Şu anda da çiftçilerimiz, tabii ki, ilk anda bu
810 kuruşa bir tepki gösterdiler fakat borsa fiyat değerlendirmelerine da
baktığımız zaman, Edirne Borsasında da Trakyabirliğin
verdiği fiyatın yaklaşık ya da ortalamasına yakın bir değerde fiyat verildiğini
görüyoruz.
Trakyabirliğin 2008,
2009, 2010 yıllarında ne kadar ürün aldığına baktığımızda da 2009
yılında bir düşme olmakla beraber, yine 2007, 2008, 2009, 2010’da kâr
durumlarını irdelediğimizde, 2008’de 34 milyon TL, 2009’da 3,8 milyon, 2010’da
4,6 milyon TL kâr elde ettiklerini beyan etmişlerdir.
Açıkçası, bir tarımcı olarak,
Hükûmet olarak biz Trakyabirliğe
sahip çıktık, fazlasıyla sahip çıkıyoruz. 18 birliğin bütün DFİF kredi
borçlarına -yaklaşık 3 katrilyondan fazla olabilir- çok ciddi destek olduk,
primlerde 3 kat artış oldu. Ayçiçeğinde birim alanda yapılan masrafın yaklaşık
yüzde 40-50’sini desteklerle desteklemeye çalıştık. Bütün bunlara rağmen
Türkiye’nin hâlen yağ ithal ediyor durumda olmasını açıkçası sindirmemiz mümkün
değil. Bu, cari açığa da olumsuz etkide bulunuyor.
O bakımdan, benim şahsi
düşüncem ve grubum adına konuşurken grup başkan vekillerimizle de bunu
irdelediğimizde, grup olarak, şahsım olarak bu araştırma komisyonunun
kurulmasında benim için hiçbir sakınca yok. İrdelensin, daha iyi neler
yapılabilir? Trakyabirliği Türkiye sahiplensin,
Türkiye Büyük Millet Meclisi sahiplensin. Bu komisyonun kurulmasında herhangi
bir endişe görmüyorum, fayda olduğunu düşünüyorum.
O bakımdan, komisyonu dile
getiren, bu araştırma komisyonunun kurulması yönünde önerge veren sayın
milletvekili arkadaşımıza da, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili arkadaşımıza
da teşekkür ediyorum.
Tabii,
çok hızlı bir gündem var ve de bunun bugün geleceğini bilseydik bütün parti
grupları bu konuda araştırma önergesi verip beraber sunmayı açıkçası yeğlerdik,
fakat aramızdaki bu iletişim kopukluğu nedeniyle bugün hem Milliyetçi Hareket
Partisi hem de AK PARTİ Grubu olarak bu araştırma önergelerini, araştırma
komisyonu kurulmasıyla ilgili önergeleri gündemin hızlı ve acil olması
nedeniyle veremedik.
O bakımdan Türkiye Büyük
Millet Meclisinin takdirine sunuyorum. Saygılarımı sunuyorum. Hayırlısı olsun
diyorum. Sağ olun, var olun. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekilleri,
biraz önce Genel Kurulumuzun almış olduğu karar gereğince gündemin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmına geçiyoruz.
Bu kısmın 785’inci sırasında
yer alan, Trakyabirliğin uygulamalarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın
98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesinin ön görüşmesine başlıyoruz.
IX.- MECLİS ARAŞTIRMASI
A) Ön Görüşmeler
1.- Edirne Milletvekili Rasim Çakır ve 21 milletvekilinin, Trakyabirliğin uygulamalarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/910)
BAŞKAN – Hükûmet?
Yerinde.
Meclis araştırması önergesi
Genel Kurulun 9/11/2010 tarihli 16’ncı Birleşiminde
okunduğundan tekrar okutmuyorum.
İç Tüzük'ümüze göre, Meclis
araştırması açılıp açılmaması hususunda sırasıyla Hükûmete,
siyasi parti gruplarına ve önergedeki birinci imza sahibine veya onun
göstereceği bir diğer imza sahibine söz verilecektir, talepleri olduğu
takdirde.
Konuşma süreleri Hükûmet ve gruplar için yirmişer dakika, önerge sahipleri
için onar dakika olacaktır.
Saygıdeğer milletvekilleri,
şu ana kadar Meclis araştırmasıyla ilgili olarak bir söz talebi Başkanlık
Divanına ulaşmamıştır.
Sayın milletvekilleri,
dolayısıyla, Meclis araştırması önergesi üzerindeki ön görüşmeler tamamlanmış
olmaktadır.
Meclis araştırması açılıp
açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım. Meclis araştırması açılmasını kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Meclis araştırmasını yapacak
komisyonun 16 üyeden kurulmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Komisyonun çalışma süresinin
başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi tarihinden başlamak üzere
üç ay olmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Komisyonun gerektiğinde
Ankara dışında da çalışabilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Komisyonumuza hayırlı
çalışmalar diliyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri,
İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre Eskişehir Milletvekili Sayın Beytullah Asil’in bir söz talebi vardır, onu yerine
getireceğim.
Sayın Asil, buyurun efendim.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
5.- Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil’in,
Kütahya’da üniversitede meydana gelen olaylara ilişkin açıklaması
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Kütahya Milletvekilimiz Sayın
Alim Işık’ın yurt dışında olması nedeniyle Kütahya’da
meydana gelen elim olaya dikkat çekmek için söz aldım.
Bu millete faydalı olmaktan
başka hiçbir düşüncesi olmayan üniversite öğrencisi Hasan Şimşek isimli
gencimiz bölücüler tarafından kalbinden bıçaklanarak öldürülmüştür. Kütahya’da
sıcak gelişmeler geçen hafta başlamış, emniyet görevlilerine, savcılığa
Kütahya’mızı karıştırmak isteyenlerle ilgili ihbarda bulunulmasına rağmen
gerekli tedbirler alınmamış, neticesinde de bu olay meydana gelmiştir. Bu
olayda ihmali olan yetkililer bunun hesabını vermek zorundadır. Bunun takipçisi
olacağız. Bu ülkeyi karıştırmaya, kardeşliğimizi bozmaya yeltenenler şunu
bilsinler ki döktükleri kanda boğulacak, bunun hesabını da iki cihanda mutlaka
vereceklerdir.
Görevinin bilincinde olmayan
yetkililere de seslenmek istiyorum. Kanunların size verdiği yetkiyi kullanma,
bu ülkeyi korumakla yükümlüsünüz. Hükümeti göreve çağırıyorum, ülkemizdeki
huzur ortamını bozmaya yeltenenlere fırsat verilmemelidir. Hasan Şimşek
kardeşime Allah’tan rahmet, ailesine ve aziz milletime başsağlığı diliyorum.
Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Biz de vefat eden
kardeşimize, gencimize Allah’tan rahmet, kederli ailesine başsağlığı diliyoruz
ve ülkemizde bir daha böyle olayların olmamasını da temenni ediyoruz.
Sayın milletvekilleri,
birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.49
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.05
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Alınan karar gereğince,
gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan, Türk
Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S.
Sayısı: 96)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer alan, Türk
Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S.
Sayısı: 321)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü
sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat
Kılıç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa
Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili
Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği
Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/594) (S. Sayısı: 510)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer alan,
Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un; Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının
Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
4.- Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un; Yenilenebilir Enerji
Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (2/340) (S. Sayısı: 395)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5’inci sırada yer alan, Kamu
Hastane Birlikleri Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporlarının
görüşmelerine başlayacağız.
5.- Kamu Hastane Birlikleri Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı
ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporları (1/439) (S. Sayısı: 493)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
6’ncı sırada yer alan,
Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
6.- Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu Raporu (1/869) (S. Sayısı: 521)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
7’nci sırada yer alan, Mali
Kural Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız.
7.- Mali Kural Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/891) (S. Sayısı: 525)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
8’inci sırada yer alan, İller
Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Tasarısı ile 190 Sayılı Genel Kadro ve
Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri ile Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
8.- İller Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Tasarısı ile 190 Sayılı
Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri ile Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/371, 1/101) (S. Sayısı: 477)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
9’uncu sırada yer alan, Tapu
ve Kadastro Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız.
9.- Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu
(1/820) (S. Sayısı: 502)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
10’uncu sırada yer alan,
Tebligat Kanunu ile Adlî Sicil Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Kahramanmaraş Milletvekili Veysi
Kaynak’ın; Tebligat Kanunu ile Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
10.- Tebligat Kanunu ile Adlî Sicil Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Kahramanmaraş Milletvekili Veysi
Kaynak’ın; Tebligat Kanunu ile Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/742, 2/546) (S.
Sayısı: 474)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
11’inci sırada yer alan,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi
(TÜRKSOY) Arasında Türksoya İlave Arsa Tahsisi
Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
11.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türk Kültür ve Sanatları Ortak
Yönetimi (TÜRKSOY) Arasında Türksoya İlave Arsa
Tahsisi Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/423) (S. Sayısı: 532) (x)
BAŞKAN - Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon raporu 532 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz
talebi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Şenol Bal’a
aittir.
Sayın Bal, buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ŞENOL BAL
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi (TÜRKSOY) Arasında Türksoya İlave Arsa Tahsisi Hakkında Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
sözlerime başlamadan önce, ebediyete intikalinin 72’nci yılında
cumhuriyetimizin kurucusu ve banisi, İstiklal Savaşı’mızın
muzaffer komutanı Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ümüzü rahmetle, minnetle ve
şükranla anıyor, aziz ruhu önünde saygıyla eğiliyorum. Büyük
Atatürk, kurduğun cumhuriyetin temel ilke ve değerleriyle millî ve üniter devlet yapımızın, kendini bilmez sözde demokrasi
aymazları, rakamlı cumhuriyetçiler, etnik bölücüler, günümüzün mandacıları, Ali
Kemal’leri, Sait Molla’ları, Damat Ferit’leri tarafından tartışmaya açıldığı,
altının oyulduğu bugünlerde, bu milletin evlatları olarak ve bu milletin
temsilcileri olarak her ahval ve şerait içinde dahi Türk istiklali ve Türk
cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa edeceğimizi bilmenizi istiyoruz. Cumhuriyeti
siz kurdunuz ve onu yaşatacak bizleriz.
Seni unutmadık, unutmayacağız
ve unutturmayacağız. Seni unutanlara ve unutturmak isteyenlere de daima
hatırlatacağız. Rahat uyu, ruhun şad olsun diyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri,
Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını
kazanmalarının ardından yaklaşık yirmi yıl geçti. Türk cumhuriyetleri, tüm diğer
eski sosyalist planlı ekonomiler gibi, merkezî planlı siyasi ekonomik sistemden
özel mülkiyete yer verilen bir siyasi ekonomik sisteme geçiş amacıyla kapsamlı
reformlar yaptılar. İzlenilen ekonomik reformların derinliği, kapsamı,
zamanlaması ve hızı açısından her ülke kendisine göre ayrı bir strateji
izlemekle birlikte, yirmi yıllık süreçte bölge ülkeleri, siyasi, sosyal,
ekonomik ve tarihî açıdan topyekûn karmaşık ve sancılı bir değişim sürecini
tecrübe ettiler. Bu sürecin hâlâ tam olarak nihayetlenmediği, eski sosyalist
sistemin tortularının tamamen ortadan kalkmadığı görülmektedir. Türk
cumhuriyetlerinin ani bağımsızlıkları, hem küreselleşme sürecinin hem de
bölgesel küresel entegrasyon hareketlerinin hızlandığı
bir döneme denk gelmiştir. Türk cumhuriyetleri, Kuzey Amerika serbest ticaret
sahası olan NAFTA, Avrupa toplulukları ile Asya Pasifik bölgesindeki entegrasyon hareketleriyle Dünya Ticaret Örgütünün kuruluş
çalışmalarının yoğunlaştığı, İnternet, bilişim ve telekomünikasyon
teknolojilerinin kalkışa geçtiği bir dönemde bağımsızlıklarını kazanmışlardır.
Türk cumhuriyetlerinin, diğer
devletler uluslararası sistemin önemli aktörleri olan sivil toplum örgütleriyle
ilk defa ilişki kurmaları, sadece ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel çok
çetrefilli bir dönüşüm sürecini de başlatmış oldu. Dolayısıyla Türk
cumhuriyetlerini son on dokuz–yirmi yıllık değişim ve dönüşüm sürecinin
karmaşık, zor ve sancılı bir süreç olduğunun altının çizilmesini uygun
görüyorum.
Ancak Türk cumhuriyetlerinin
bağımsızlık döneminde “küreselleşme” olarak da adlandırılan son yirmi yıllık
sürece baktığımızda, bu sürecin şiddeti de dikkate alındığında, bazı menfi
gelişmeler dışında cumhuriyetlerin genel olarak bağımsızlıklarını
perçinledikleri, devletle bürokrasilerini kurumsallaştırdıkları, dış dünyaya
açıldıkları ve ekonomik sistemlerini eski sistemden şu veya bu şekilde
uzaklaştırdıkları görülmektedir.
Değerli milletvekilleri,
küresel stratejiler doğrultusunda uluslararası birlikteliklerin kurulduğu dünya
siyasetinde Türk coğrafyasındaki Türk devlet ve topluluklarının iktisadi,
sosyal, kültürel ve stratejik yönden kurumsallaşacağı iş birliği yapısının çok
önemli bir yer tutacağı ve küreselleşmeye yeni bir anlam yükleyeceği ortadadır.
Türk coğrafyasında yaşayan Türk halkları ve akrabalarının geçmişten gelen
tecrübe, bilgi ve birikimleri vardır.
İktisadi, sosyal, kültürel ve
stratejik bir Türk dünyası iş birliği sağlıklı bir birlikteliktir. Bu sağlam
temellere dayalı olacak iş birliği Türk coğrafyasında yaşayan en az 250 milyon
Türk’ün kader ortaklığı hâline gelmelidir. Bu birliktelikte tabii ki duyguların
yeri çok önemlidir. Kardeşlik hukukundan, samimiyetten, heyecandan yoksun bir
iş birliği kısa vadeli kâr ve zarar hesabına dayalı olmaktan öteye geçemez ve
sürdürülebilir olamaz, aynen bugünkü gibi. Ancak bunun sadece duygusal bir olay
olmadığının da şuurunda olmalıyız. Bu iş birliğinin, sürekli olarak gelişen ve
değişen şartlara dayalı olarak geliştirilmeye, yenileştirilmeye, ilerletilmeye
ve iyileştirilmeye yönelik olarak stratejik bir bilinçle de desteklenmesi
gerekir.
“Türk dünyası” kavramı
içeriğinde yer alan siyasi, ekonomik, kültürel ve coğrafik alanları kapsayan
Türk devlet ve toplulukları iş birliği konseptinin
Türkiye ve bağımsız Türk devletlerinin genel siyasi yapısında bir an evvel en
öncelikli konu olarak yer bulması en büyük temennimizdir. Zaten var olan inanç
birliği, soy birliği, tarih birliği, kültürel birlik bizim en büyük
avantajımızdır. Hedef, bu birlik bağlarının güçlendirilmesi olmalıdır.
Türk coğrafyasında soydaş ve
akraba topluluklarla biz bir bütünün parçalarıyız. Türkiye, tarihî ve
sosyolojik açıdan parçaların en büyük kısmını ve en önemli kısmını teşkil
ediyor. Bu coğrafyaya “Türk coğrafyası” denmesinin sebebinin, binlerce yıldır
bu coğrafyada yaşayan, etnik kökeni ve inanç sistemi ne olursa olsun,
birbiriyle et ve tırnak gibi kaynaşmış bu milletin adının “Türk” diye
anılmasının tarihî miras ve gerçeklik olduğunun farkına varmalıyız. Özellikle
iktidardaki yöneticilere bu konuyu ithaf ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
TÜRKSOY, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından bağımsızlığını kazanan
Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ile Türkiye
Cumhuriyeti kültür bakanlarının 1992 yılında İstanbul ve Bakü’de bir araya
gelerek kültürel iş birliği yapma kararıyla ortaya çıkmıştır. O yıllar, Türk
kökenli halkların tarihsel ve kültürel kimlik arayışlarının olduğu, bağımsızlık
ve manevi uyanış hareketlerinin başladığı dönemlerdi.
12 Temmuz 1993 tarihinde Almaata’da TÜRKSOY’un kuruluşu ve
faaliyetleri hakkında anlaşma imzalandı. TÜRKSOY’un
açılımı Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi iken şimdiki açılım
Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı olmuştur, merkezi Ankara’dadır.
“Gözlemci üye ülke” statüsü
adı altında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yine Rusya Federasyonu’na bağlı
Altay, Başkurdistan, Tataristan, Hakas, Saha, Tıva
cumhuriyetleri ile Gagavuz Özerk Bölgesi bu kuruluşa üyedir yani 14 üye ülke TÜRKSOY’un çatısı altına toplanmıştır.
Bu ülkelerde, beşerî
ilimlerde bilim adamları, ressamlar, fotoğrafçılar, müzisyenler, tiyatro ve
opera sanatçıları, film yapımcıları TÜRKSOY çatısı altında onlarca faaliyet
gerçekleştirmişlerdir. Türk kültür mirası üzerine sempozyumlar,
resim, fotoğraf sergileri, Türk dünyasının tarihe mal olmuş şahsiyetleri, bilim
insanları için anma günleri, ortak bilimsel araştırmalar, Türk destanları
konusunda birçok çalışma yapılmıştır.
Bugün TÜRKSOY, Türk dili
konuşan ülkelerin kültür ve sanat alanlarında iş birliğini sağlayan, üye
ülkelerin yönetimine, iç ve dış politikalarına karışmayan uluslararası bir
teşkilat durumundadır.
Sayın milletvekilleri, Batı
kültürünün dünyanın dört bir yanına çeşitli yollarla taşındığı ve baskın hâle
geldiği gerçeği ortadadır ama artık dünyaya sunabilecekleri yeni orijinal
değerler silsilesi neredeyse kalmamıştır. Dünya kültür mirası için yeni
katkılar sağlayacak, Türk kültür mirasının engin zenginliklerini tüm insanlığa
tanıtabilme ve yaygın hâle getirebilmenin yolları bulunmalıdır. Türkiye ve bağımsız Türk cumhuriyetleri Türk kültür mirasının
dinamiklerini nasıl harekete geçirmelidir, bugün Türk dünyasında iktisadi
büyüme ve kültür etkileşimi sürecinde kültür unsurunu dikkate alan bir yaklaşım
nasıl olmalıdır, Türkiye ve Türk cumhuriyetleri arasındaki ekonomik
münasebetlere hars, kültür perspektifinden nasıl bir ivme kazandırılmalıdır
gibi sorulara mutlaka cevap bulmalıyız ve bu konular mutlaka tartışılmalıdır.
Değerli milletvekilleri,
Sovyetler dağıldıktan sonra bağımsız Türk devletleri ve Türkiye devlet
başkanlarının ilk buluşması hatırlarsanız 1992’de gerçekleşti. Bu, ilk devlet
başkanları zirvesiydi. Tüm bağımsız devletlerin başkanlarının katıldığı bu
zirveler devam ederek 6’ncı Devlet Başkanları Zirvesi Nisan 2000’de yapıldı.
2001’deki 7’nci Zirveye Özbekistan yaşanan bir sıkıntı nedeniyle katılmadı.
AKP’nin iktidarı döneminde beş sene bu toplantılar maalesef gerçekleştirilmedi çünkü o dönemde
biliyorsunuz küresel politikalara ve projelere yönelinmişti,
iman derecesinde o projelere bağlanılmıştı. Beş sene aradan sonra 8’inci Devlet
Başkanları Zirvesi Antalya’da 2006’da gerçekleşti. Bu zirveye Özbekistan ve
Türkmenistan katılmadı. 2009’da Nahçıvan’da 9’uncu
Devlet Başkanları Zirvesi yapıldı. Türkmenistan, devlet başkan yardımcısını
yolladı, Özbekistan ise hiç katılmadı ve nihayetinde Türk Dili Konuşan Ülkeler
İşbirliği Konseyi Protokolü imzalandı ama Özbekistan ve Türkmenistan bu Konseye
katılmadı. Sekiz yıllık AKP İktidarında bu tür bir kurumsal atağın ancak yedi yıl sonunda yapılmış olması aslında Türk dünyası ve birlik
düşüncelerinin yeterince iktidar partisi tarafından içselleştirilmediğinin ve
önemsenmediğinin bir göstergesidir.
Yine, Türk Dili Konuşan
Ülkeler Parlamenterler Asamblesi yani TÜRKPA, 21 Kasım 2008’de Kazakistan
lideri Nursultan Nazarbayev’in
teklifi, yapıcı ve istekli oluşuyla gerçekleştirildi. Türkmenistan ve
Özbekistan bu asamblede maalesef yine yer almadı.
Sayın milletvekilleri, Avrupa
Birliği, ABD, Orta Doğu, Balkanlarla olan ilişkiler tabii ki ihmal edilmesin.
Ama Orta Asya Türk devletleriyle ilişkiler sağlam olmazsa diğer ülkelerle olan
diplomatik, ekonomik, stratejik ilişkiler bugünün dünya şartlarında başarıya
ulaşamaz.
Soykırım iftirasını atan ve
bundan hiç vazgeçmeyen Ermenistan’ın Devlet Başkanıyla futbol diplomasisiyle
ilişki kurup kebap partileri yapan Sayın Gül’ün Özbekistan ve Türkmenistan
liderleriyle de bir şekilde samimiyet ve dostluk tesis etmesini temenni
ediyoruz. Yine Berlusconi, Papandreu
ve Karamanlis ile aile dostluğunu çocuklarının nikâh
şahitliğini yaptıracak şekilde ilerleten Başbakanın Türk cumhuriyetlerindeki
muadilleriyle hiç olmazsa dostluklarını bir şekilde ilerletmesini isterdik.
Yine, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Mehmet Ali Şahin
milletvekillerinin denetim hakkını engellemek adına soru önergelerini geri iade
edebilmek için verdiği mesai yerine “TÜRKPA’ya
Özbekistan ve Türkmenistan parlamentolarının katılımlarını nasıl sağlamalıyım?”
konusunda mesai harcarsa, kafa yorarsa çok daha hayırlı bir iş yapar.
Sayın milletvekilleri, yine
Türk dünyasıyla ilgili çok önemli bir kuruluş olan Türk İşbirliği ve Kalkınma
İdaresi Başkanlığı, biliyorsunuz 1992’de kuruldu. 1999’da Başbakanlığa bağlı
bir teşkilat hâline geldi. Bugün Devlet Bakanlığına bağlı
sorumlu ve tüzel bir kişilik durumunda. TİKA, biliyorsunuz, başta Türk
dilinin konuşulduğu ülkeler ve Türkiye’ye komşu ülkeler olmak üzere gelişme
yolundaki ülkelerin kalkınmalarına yardımcı olmak, bu ülkelerle ekonomik,
ticari, teknik, sosyal, kültürel eğitim alanlarında iş birliğini projeler ve
programlar aracılığıyla geliştirmek amacıyla kurulmuş bir yapıdır. Bugün TİKA’nın şekli ve şemaili değişmiştir. Artık TİKA,
genellikle Türk dili konuşan ülkelere değil, Türk dili konuşmayan Afrika ve
Orta Doğu ülkelerine birikimlerini aktarmaktadır.
Sayın milletvekilleri,
objektif olarak meseleleri masaya yatırdığımızda, şimdiye kadar gerçekleşen
zirvelerin ve kurumların faaliyetlerini değerlendirdiğimizde ortak politikalar
üretilmediği gerçeğiyle karşılaşıyoruz. Aynı sözlerin söylendiğini, alınan
kararların hayata geçirilmediğini, devlet politikaları hâline getirilmediğini
görüyoruz. Yirmi yıla yakın bir süre Türk devletlerine, uzaktan akraba ziyareti
yapar gibi gidip gelinilmesi, bir noktada yasak savmak gibi nitelenebilecek bir
yaklaşım, kolaycılık ve göz boyama oluyor.
Özellikle tabii ki TÜRKSOY’un yapmış olduğu çalışmaları, üniversitelerin
yapmış olduğu çalışmaları ve bazı STK’ların kültürel
ve bilimsel katkılarını göz ardı etmiyorum. Gerçekten çok büyük hizmetler
yapılıyor. Söylemek istediğim, ortaya konan kültür değerlerimizin,
kitaplaştırılmış, dergileştirilmiş bu değerlerin, belli kütüphane raflarında
kalmaması veya sadece belli kesimlere sunulmak yerine topluma ve dünyaya mal
etmek, hatta bu değerleri yaratıcı ekonomi faaliyetlerine dönüştürerek daha
yaygın kullanılabilir hâle gelebilecek mekanizmaların oluşturulmasının önemine
işaret etmek için bu konuları değerlendirmeye çalıştım.
Değerli milletvekilleri,
TÜRKSOY ile Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti arasında
yapılan bu protokol anlaşmasının hayırlı ve uğurlu olması dileğiyle hepinizi
saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Şahsı adına Tunceli
Milletvekili Sayın Kamer Genç.
Buyurun Sayın Genç. (CHP
sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti
ile Türk Kültür ve Sanat Ortak Yönetimi (TÜRKSOY) arasında yapılan protokol
anlaşmasının onaylanmasının uygun bulunduğuna dair kanun tasarısı üzerinde söz
almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
Kanun tasarısı belli: Türk
Kültür ve Sanat Ortak Yönetimi Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve
Özbekistan’da bir kültür birliği oluşturulmuş. Bu kültür birliğine 1999’da
galiba bin metrekarelik bir arazi tahsis edilmiş. Sonradan bu tahsis edilen
arazi yetersiz kaldığı için, bunu yerine bin metrekarelik yeni bir arsa tahsisi
öngörülüyor. Genel olarak, tabii ki biz buna karşı çıkmamız mümkün değil,
yerinde bir tasarruf ancak bu vesileyle, AKP Hükûmetinin
Türkiye’nin dış politikasına ve iç politikasına getirdiği bazı sorunlarla
ilgili düşüncelerimizi dile getirmek istiyoruz.
Şimdi, Abdullah Gül
İngiltere’ye gitti, bir ödül aldı ama kimden alıyor? Ermenilerin soykırımı
olduğuna dair Mavi Kitap’ı yazan kuruluştan alıyor.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, devletin belli bir kademesinde bulunan insanların, evvela o
devleti korumuyorlarsa, o devletin içeride ve dışarıda itibarını korumuyorlarsa
kim koruyacak devletin itibarını? Bir parlamentoda bir devletin itibarı
korunmuyorsa, kurumları korunmuyorsa kim koruyacak? Hükûmet
korumuyorsa kim koruyacak? Maalesef, AKP İktidarıyla beraber Türkiye
Cumhuriyeti devleti hem içte hem dışta savunmasız kalan bir devlet hâline
gelmiş. Bu nedenle de çok büyük sıkıntılar içine girmiş bir devlettir. Tayyip
Bey diyor ki: “Biz dışarıya gidince dışarıdaki ülkeler bize itibar
gösteriyorlar, Türkiye’de bize itibar gösterilmiyor.” Sen tabii ki dış
devletlerin hoşuna gidecek şeyler yaparsan elbette ki onlar sana itibar
gösterirler ama önemli olan, bu ülkede hakikaten hizmete ihtiyaç duyulan,
hizmet yapılması gereken insanlara hizmet ediyor musun? Dürüst bir yönetim
gösteriyor musun? Devletin kurumlarını dürüst yönetiyor musun?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Yönetiyor tabii, dürüst yönetiyor. Ne biçim konuşuyorsun!
KAMER GENÇ (Devamla) – Hak ve
özgürlükleri uygun tatbik ediyor musun? Buna göre, böyle bir keyfîlik
içindeysen, böyle bir şeysen tabii ki senin Türkiye’de itibarın olmaz.
Şimdi, Elâzığ’a 8 Mart
depreminden dolayı yapılan 1.474 tane evin tapusunu daha doğrusu afet
konutlarını dağıtmaya gittik. Teşekkür ederiz, bizim komşu vilayetimiz.
Hakikaten bir deprem meydana geldi, bu depremden dolayı zarar gören
insanlarımıza ev yapmak hükûmetin doğal görevidir, dahasını da yapması lazım. Ama orada bir 30 kilometre
ileride, 40 kilometre ileride bir Tunceli var. 8 Mart tarihindeki depremde,
defalarca bu kürsüde dile getirdim, 873 tane ağır hasarlı bina var, 1.400 tane
orta hasarlı bina var, 1.700 tane de hafif hasarlı bina var. Bugüne kadar bu Hükûmetten buraya bir ses çıkmadı kardeşim. Peki niye acaba? Şimdi, Tayyip Bey Elâzığ’da diyor ki:
“Efendim, biz herkese karşı tarafsızız. Yüzde 58’i de koruyoruz, yüzde 42’yi de
koruyoruz -bilmiyorum Elâzığ’da yüzde 82 mi “evet” çıkmış- yüzde 82’yi de
koruyoruz, yüzde 18’i de koruyoruz.” Peki, Tayyip Bey, sen koruyorsan, işte, bitişikteki
Tunceli, Tunceli’de referandumda yüzde 82 ret çıktı diye o insanları
cezalandırıyor musun?
AHMET YENİ (Samsun) –
Üniversite yaptık oraya, üniversite.
KAMER GENÇ (Devamla) – Ya,
sen şimdi ne karışıyorsun üniversiteye? Senin aklın ermez böyle şeylere.
Şimdi, üniversite yapmak ayrı
bir şey, depremde ev, dışarıda oturup… Şimdi, senin, Samsun’da deprem olsaydı,
insanlar dışarıda olsaydı sen gelip de buna ev yapmayan insanları tebrik mi
ederdin Ahmet Efendi, öyle mi yapacaktın? Ya, siz, iyi ki benim, bu dışarıda
yatan insanlar kar kış içinde yatsınlar… Ben size, bakın… Vicdanı olan insanlar
benim konuşmamın ne anlama geldiğini bilir.
Şimdi, orada 873 tane ağır
hasarlı tespit yapılmış. Kim yapmış? Devletin teknik elemanları yapmış. Ne
zaman yapmış? 8 Martta yapmış. Ben burada defalarca bunu dile getirdim.
Getirmedim mi kardeşim? “Hükûmet, ey sağır Hükûmet, niye sesin çıkmıyor, senin sesinin çıkması için
sana ne yapmak lazım?” dedim. Hükûmet suspus. Ee, Tayyip Bey, madem ki
milletvekiliyiz, burada konuşuyoruz, oraya, Elâzığ’a gittin, iki adım da
Tunceli’ye gitseydin. Bacaklarına mı acıdın? Sana bacaklarının kirasını da
verirdik. Git bakalım, o adamlar şimdi, kış geldi, dışarıdalar. Ne olacak peki?
Yahu, arkadaşlar, insanları
bu kadar acılı olaylar karşısında hâlâ alaya almaları için onur ve haysiyetten
yoksun olmaları lazım. Böyle bir şey olur mu yani? Şimdi, adam dışarıda -zabıt
tutulmuş- bu adamın evi ağır hasarlı; devlet çadır vermiş, adam dışarıda
oturuyor. Yahu, bu devletin parası yok mu kardeşim? Size gelince var. Her gün
uçakları tutuyorsunuz, dışarıya gidiyorsunuz. Abdullah Bey her yurt dışına
gidişinde 500 bin dolar harcıyor. Ayrıca da şimdiye kadar harcadığı para 40
küsur milyon doları geçmiş.
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş)
– Başkaları harcamamış mıydı? Daha öncekiler harcamadı mı? Kesesinden mi gitti?
Konuşuyorsun...
KAMER GENÇ (Devamla) - Bunu
soru önergesiyle verdik. Tayyip Bey 100 milyon doları geçmiş. Yahu, bu insanlar
da Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşları arkadaşlar. Niye peki bunlara
şey etmiyor?
Sonra, efendim, benim,
burada, işte, Başbakanlığa getirip de siyah çelenk bırakmaya kalkıştığım zaman
onu da benim arabamdan çaldılar, el koydular polisler. Tabii, onun da hesabını
soracağım. Onun üzerine bir, 47 metrekarelik bir prefabrik ev, o da 60-70 tane. Güya prefabrik ev... Yahu, arkadaş, sen şimdi
depremde evi yıkılan adama 47 metrekarelik prefabrik ev, o da 40-50 tane... Daha ne olduğu da bize söylenmiyor. Yahu
arkadaşlar, bakın, ben size, vicdanlarınıza sesleniyorum. Yani bu kış
gelmişken, bu insanlar depremde evleri yıkılmışken niye bu insanlara el
uzatılmıyor? Ben soruyorum size, iktidarsınız, buyurun, gelin Tunceli’ye
gidelim. Ben size söyleyeyim. Yani yalan söylüyorsam o zaman
milletvekilliğinden istifa ederim arkadaş. Buyurun, açın, kendi valinize sorun,
il afet işleri genel müdürüne sorun, açın, sorun. Peki, bana diyorlar ki:
“Efendim, 6 büyüklüğünde bir deprem Elâzığ’da meydana geldi, o çapta Tunceli’ye
etkisini gösteremez.” Peki, bu evler neden yıkıldı? Bana il afet genel müdürü
diyor ki: “Yahu, vallahi ölen yok, yaralanan yok.” “Senin hatırın için birkaç
tane adam öldürelim.” dedim, ne olacak yani onu şey etmek için.
Peki, Bingöl vilayetimiz
Tunceli’ye nazaran, oraya nazaran en azından bir 100 kilometre ileride.
Bingöl’de de 1.400 tane afet konutu yapıyorsunuz. Bence daha fazlasını yapın
ama şimdi Bingöl’deki arkadaşlarımıza yapıyorsunuz da, peki Tunceli’dekine niye
yapmıyorsunuz değerli arkadaşlarım? Yani bakın, o kadar keyfîliğiniz yüzünüzden
akıyor ki, bu siyasi iktidarın o kadar yüzünden akıyor ki hak yok, adalet yok,
keyfîlik almış yürümüş.
Şimdi, Abdullah Gül diyor
ki... Yahu, arkadaşlar, bakın, bu, sizin bir yerlere getirdiğiniz adamlar diyor
ki: “Ben Alevi de rektör seçtim.” Şimdi, 25 milyon Alevi var. Alevilerin içinde
de Fethullahçı var, Fethullah
Gülenci var. Şimdi, sen gitmişsin, birisini… Demiyor ki, ben rektör seçerken
bilimsel kariyeri yerinde, bilgisi yerinde, liyakati yerinde insanları seçtim.
“Alevi de seçtim.” diyor.
Peki, bu lafı söyleyen adamı
başka bir ülkede olsa orada oturtmazlar. İstifa eder, istifa eder arkadaşlar.
Kullandığı kelimenin ne anlama geldiğini idrakten yoksun insanların devleti
dışarıda temsil niteliği olamaz zaten. Yani bizim Hükûmet
ve işte belli temsilciler yurt dışına gittikleri zaman, o yurt dışındaki aklı
başındaki insanlarla konuştukları zaman “Tüü, bunlar
ne biçim adamlar; bu Türkiye bize nasıl adam göndermiş, kişiliği, bunlar buysa,
bu devleti nasıl yönetirler?” diyorlar.
AHMET YENİ (Samsun) – Hakaret
etme.
KAMER GENÇ (Devamla) – Ben
hakaret etmiyorum. Gerçek kişiliklerini koyuyorum ortaya.
AHMET YENİ (Samsun) – Hep
hakaret ediyorsun.
KAMER GENÇ (Devamla) –
Dolayısıyla, yani, insanlar neyle ölçülüyor? Bir yabancı ülkeye gittiğiniz
zaman, sizin temsilci olarak gönderdiğiniz insanlar aklı başında, hakikaten
oradaki insanların gözünde göz dolduracak nitelikte söz ve davranışlarda
bulunduğu zaman, onlar size karşı bir saygı duyarlar ama bakıyorlar ki, yani
öyle laflar söyleniyor ki, yani dam üstünde saksağan, vur beline kazma. Böyle bir
şey olur mu yani? Bu tür şeyler söyleniyor değerli arkadaşlar. Onlar da
olmadığı gibi…
Ben şimdi Tunceli vilayetinde
bu deprem evlerinin yapılmasını istiyorum arkadaş. Efendim, bize zaman zaman…
AHMET YENİ (Samsun) – Ne
anlattın? Ne anlattığın belli değil.
KAMER GENÇ (Devamla) – Bu
uluslararası anlaşmadır. Senin aklın ermezse gel sana öğreteyim bunları.
Şimdi, arkadaş, il afet
müdürüne gidiyor arkadaşlar, evi yıkılmış, diyor ki: “Senin sosyal güvencen
var.” Neymiş? Sigortadan emekliymiş. Arkadaş, adamın evi yıkılmış, sosyal
güvencesi olsa ne olacak yani. 500-600 milyon liralık
emekli maaşı olması bunu engeller mi? Yani Tunceli hudutları içinde maalesef
AKP İktidarıyla beraber hak denilen şey kalmadı, hukuk denilen şey kalmadı,
keyfîlikler aldı yürüdü. Ben, şimdi, bu kadar açıkça, defalarca bunu dile
getirdim. Ben AKP grup başkan vekilleri ve milletvekillerinin yerinde olsaydım,
giderdim şu Hükûmetin böyle, yakasına yapışırdım: Ya,
arkadaş, bu insan bir milletvekili, bir ilde olan sıkıntıyı dile getiriyor. Sizde
hiç mi vicdan yok?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) – Ee, “Bir el atın buna.” deyin. Demek gerekmiyor mu
arkadaşlar? Demek gerekmiyor mu? Ee, şimdi yok.
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş)
– Biz araştırıyoruz.
KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi
kışa da giriyorlar, bu adamlar ne yapacak? Hayır, ne yapacak, yani dışarıda
nasıl kalacak bu insanlar?
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş)
– Araştırmaya başladılar. Varsa öyle bir şey gereken yapılacak.
BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı
tamamlayınız Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Devamla) – Ya,
“varsa” ne demek? Ben elli defa bunu dile getirdim burada. Bakın, burada gündem
dışı konuşma verdim, soru önergesini verdim, Meclis araştırma önergesini
verdim, yetmedi, baktım susuyor, bu Hükûmeti
konuşturmak için bir siyah çelenk yaptırdım getirdim Başbakanlık kapısına
bırakmak için gittim, çelengi arabamızdan aldılar. Daha ne diyeyim arkadaş?
Yani başka bir eylem mi yapmamı istiyorsunuz? Onun için, bundan önce benim...
Bakın, siz diyorsunuz ki: “Konuşuyorsun.” Ee, tabii
konuşurum ya! Benim insanım sıkıntı içinde olursa ben niye konuşmayayım? Öte
taraftan devletin paraları birtakım yandaşlarınızın cebine gidiyor. Bir TOKİ
yapmışsınız, getirmişsiniz Halk Bankasından, Merkez Bankasından, Vakıflar
Bankasından 1 katrilyonun üzerinde para veriyorsunuz. Bu getirsin bari hiç
olmazsa burada deprem evlerinde bir katkıda bulunsun arkadaşlar ya? Yani bu
bizim hakkımız değil mi? Bu insanlar insan değil mi? Bunlar Türkiye Cumhuriyeti
devletinin vatandaşı değil mi? Ee, ne olacak şimdi bu
insanların hâli? Sizde vicdan varsa işte siz müdahale edin ya! Açın Tunceli
Valisine, söyleyin bakalım kaç tane ağır hasarlı...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) – ...kaç
tane orta hasarlı, kaç tane hafif hasarlı bina var arkadaşlar. Sekiz tane
orta...
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Genç. (CHP sıralarından alkışlar)
Tasarının maddelerine
geçilmesini...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Siz de mi bu maddede
konuşacaksınız Sayın Aslanoğlu?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Bütçeye çıkacağım için Sayın Başkan, tümü üzerinde konuşacağım.
BAŞKAN – Şahsı adına Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Malatya
Milletvekili.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar
sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, bütçeden
indim, baktım bir arsa tahsisi var burada. Yani TÜRKSOY’a
arsa tahsisi. Güzel. Size bir hikâye anlatacağım ben. Bir ülkede tapu, devletin
verdiği tapudur. Sakın ola ki bu TÜRKSOY’a verdiğiniz
arsaya yirmi beş yıl sonra birileri gelip iptal davası açmasın. Onun için sizi
uyarıyorum.
Şimdi, arsa tahsis edeceksin,
orman özelliğini kaybetmiş arazileri geleceksin, inceleyeceksin, gerek mahkeme
kararıyla gerekse Tapu Kadastronun tespit ettiği arazilerin tapularını
vereceksin insanlara. Yirmi beş yıl önce veriyorsun, “Al sana tapu, bu tapu
senin, bu mal senin, ananın, babanın ak sütü helal olsun.” Yirmi beş yıl önce
vereceksin, tapu vereceksin. Tapu vereceksin, mahkeme kararıyla vereceksin,
kadastro elemanları tarafından fiilen tespit edilip Kadastro verecek
arkadaşlar. 1986 yılında tapu veriyorsun. Malatya’nın Doğanşehir ilçesinin
yaklaşık Küçüklü, Polatdere, Altıntop, Elmalı, Kadılı
köylerine yirmi beş yıl önce, 1986’da veriyorsun tapuları. Devlet vatandaşına
eziyet etmez, “Al sana bir ihbarname, mahkeme ilamı, ben sana tapu iptal davası
açıyorum.” Ya, bana bu tapuları kim verdi kardeşim? Devlet verdi. Devlet verdi
ya, bana sen verdin bunu. Ben sana inanmayacağım, kime inanacağım? Ve sorgusuz
sualsiz, hiç kimseye bir şey sormadan, insanları çağırın… ”Benim hatam ne,
benim kabahatim ne, ben bu tapuyu almakta hata mı işledim?” “Yok, al sana bir
iptal davası.”
Arkadaşlar, böyle şey olur
mu? Böyle şey olur mu arkadaşlar ya? Ya, ben kime güveneceğim? Devlete
güvenmeyip kime güveneceğim arkadaşlar? Devlet bana vermiş, kimseden zorla
almamışım, bir başkasının tapusunu almamışım. Mahkeme kararıyla verilmiş,
kadastro müdürlüğünün tespitiyle verilmiş bana bu tapu. Ben bu tapuyu almışım,
birine satmışım, o başkasına satmış. Acaba, diyorum ki, burada birileri bir
oyun mu oynuyor? Burada mal mı toplayacaklar, buranın değerini yok edip,
nasılsa burada mallar ayıplı mal, bu tapular ayıplı tapu deyip, herhâlde
birileri gidip burada bağ bahçe mi toplayacak?” Bunlar hepsi bağ bahçe, yirmi
beş yıldır, daha önce yani elli yıldır, yetmiş yıldır hep bağ bahçeymiş, orman
özelliği asla yok. Yirmi beş yılda insanlar buralarda bağ bahçe yani elma
üretiyor -Doğanşehir’in elması çok meşhurdur- kayısı üretiyor. Arkadaşlar, ben
hakikaten kime inanacağımı bilmiyorum. Bu devlet bizim devletimiz değil mi?
Değerli arkadaşlarım, Tapu
Kadastronun cuma günü bütçesi var, yarın da burada Tapu Kadastro Kanunu var.
Ben devletime güvenmek istiyorum. Bu şekilde ben devletime güvenmiyorum. Sizi
uyarıyorum, gidip bir yerden bir bahçe alıp buranın tapusunu aldığınız zaman
“Bu mal benimdir.” diyemezsiniz, yarın bir iptalle karşı karşıya gelirsiniz,
sizi uyarıyorum. Bu arsa tahsisi var ya, önce, tahsis edilen değil tapusu
verilen arsaya vatandaşı inandırın arkadaşlar ya.
Hepinize saygılar sunuyorum,
teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Aslanoğlu.
Tasarının maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE TÜRK KÜLTÜR VE SANATLARI ORTAK
YÖNETİMİ (TÜRKSOY) ARASINDA TÜRKSOYA İLAVE ARSA TAHSİSİ HAKKINDA PROTOKOLÜN
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 12 Temmuz 2006
tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türk Kültür ve
Sanatları Ortak Yönetimi (TÜRKSOY) Arasında TÜRKSOY’a
İlave Arsa Tahsisi Hakkında Protokol”ün onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Madde üzerinde Hükûmet adına Devlet Bakanı Sayın Cevdet Yılmaz.
Buyurun Sayın Bakanım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ
(Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Esas itibarıyla, konuştuğumuz
kanunla ilgili değil de başka konular gündeme geldi, ben de doğrusu onlarla
ilgili birkaç şey söylemek istiyorum çünkü aynı zamanda benim seçim bölgemle de
ilgili bir konu gündeme getirildi.
Sayın Kamer Genç deprem
konusunda Tunceli’de bir haksızlık olduğunu ifade etti. Baktığınız zaman,
tabii, deprem bölgesi noktasal olarak belli. Bu, deprem etkinlik raporu
dediğimiz bir rapor çerçevesinde de hangi alanları birinci derecede etkilediği
yörede değil objektif olarak belirleniyor. Depremin merkez üssü ve etkilediği
alan, rakamsal olarak, teknik olarak zaten belirlenen bir şey, burada keyfî bir
karar verilmesi söz konusu değil. Bingöl’le de sınır olan bir bölge. Depremin
gerçekleştiği bölge, Bingöl sınırına çok yakın bir bölge. Kovancılar dediğimiz
alanda -Palu, Kovancılar- bunlar,
bazı köyler arasında çok az bir mesafe var Bingöl sınırıyla bu depremin
gerçekleştiği yer arasında. Dolayısıyla, kısmen, Bingöl’ün bazı köyleri de o
deprem etkinlik raporunda, depremin etkilediği alana girdiği için orada da
tespit çalışmaları yapıldı, yüz seksen dokuz -yanlış hatırlamıyorsam-
konutun ihalesi yapıldı deprem anlamında. Yalnız, bunlar, artık, eskisi gibi de
değil yani bazen tespit yapılıyor, hasar tespit ediliyor, bazı köylüler bunu
istemeyebiliyorlar çünkü bir bedeli var karşılığında, bu böyle bedava yapılıp
dağıtılan bir şey de değil.
Sonuçta, TOKİ aracılığıyla
veya özel idare aracılığıyla bu deprem konutları yapıldığı zaman, belli bir
bedel, elbette uygun koşullarda, uzun vadeli geri ödeme sistemi olacak şekilde
bir sistemle vatandaşlarımızın ihtiyaçları çok hızlı bir şekilde karşılandı.
Geçmişte, tabii, neler
yaşandığını hepimiz biliyoruz. Uzun yıllar, on yıllar boyu, deprem sonrası,
vatandaşımızın ihtiyacı karşılanmazken bizim hükûmetlerimiz
bu konularda son derece hızlı bir şekilde hareket ediyor ve vatandaşlarımızın
sorunlarını çözüyorlar ama bunu yaparken -tabii, burası bir hukuk devleti-
hukuk neyi emrediyorsa, hangi çerçevede emrediyorsa o çerçevede hareket
ediliyor.
Tunceli’ye dönük kesinlikle
ve kesinlikle hiçbir şekilde ayrımcı bir muamele söz konusu değildir. Deprem
etkinlik raporlarında çıkan sonuç neyse, nereyi etkilemişse oralara bu
uygulamalar yapılmaktadır. Tabii, deprem olmasa da bazı alanlarda, kırsal
alanlarda yerleşim birimlerimizin çok sağlıklı olmadığını biliyoruz; bu, sadece
Tunceli’ye özgü değil, Bingöl’de de var, başka alanlarımızda da var. Maalesef,
yapılarımızdan, özellikle kırsal alanda, yeterli sağlamlıkta olmayan çok ciddi
bir yapı stokumuzun da varlığından haberdarız. Burada da bir dönüşüm süreci
yaşıyor Türkiye aslında. İnsanımızın gelir düzeyi arttıkça, belli
mekanizmalarla belli bir dönüşüm yaşanıyor ama o dönüşümü henüz tamamlayabilmiş
değiliz. Tunceli’de, bildiğim kadarıyla, Özel İdaremiz aracılığıyla, bu kapsama
girmediği hâlde, aslında bir ayrıcalık gibi, pozitif bir ayrıcalık gibi bir
uygulama yapıldı.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Yok
canım öyle şey!
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ
(Devamla) - Yeterli bulmayabilirsiniz ama belli bir kaynak ayrıldı ve orada da
vatandaşlarımızın, işte böyle, deprem bağlantılı değil ama daha sağlıklı, daha
sağlam bir yapıda yaşaması için, özellikle dar gelirli vatandaşlarımız için,
valiliğimiz kanalıyla bir uygulama gerçekleştiriliyor.
Ayrıca, ben Tunceli’ye
defalarca gittim bir Bakan olarak, benim de komşu ilim ve sevdiğim, değer
verdiğim bir bölge, defalarca da Bakan olarak gittim, ziyaret ettim, yerinde
sorunlarını da dinledim. Üniversiteye çok ciddi yatırımlar yapıyoruz, hem
ödenek anlamında hem yıl içi ek ödenekler anlamında Tunceli’ye çok ciddi yatırımlar
yapıyoruz. TOKİ ve Tunceli Üniversitemiz arasında bir protokol yaptık. TOKİ,
inşallah, oradaki yatırımları çok hızlı bir şekilde gerçekleştirecek, bu da
özel bir model. Yani Tunceli’de uyguladığımız, hızlı bir şekilde bütün kampüs altyapısını ve üstyapısını tamamlasın diye ciddi
ödeneklerle desteklediğimiz bir program.
Diğer yandan, duble yol çalışmaları, KÖYDES ve SODES gibi programlarda
kişi başına bakarsanız aldığı rakama, çok çok iyi
olduğunu görürsünüz, diğer illere göre çok daha ayrıcalıklı bir şekilde destek
aldığını görürsünüz. Biz, kesinlikle, Tunceli’den bir milletvekilimiz yok,
oraya farklı bir şekilde davranalım diye hiçbir şekilde bakmadık, hiçbir
şekilde de bakmayacağız. Tunceli halkına da elimizden gelen tüm imkânlarla
hizmet edeceğiz ama elbette ki hizmet ederken tüm bölgelerimizde olduğu gibi,
Tunceli için de imkânlar var, ihtiyaçlar var, bunlar arasında da bir denge
kurmak durumundayız. Her şeyi bir anda çözmek de mümkün değil ama Hükûmet olarak, geçmişte hiçbir dönemde, ben iddia
ediyorum, hiçbir dönemde yapılmadığı ölçüde Tunceli’ye kamu olarak, devlet
olarak yatırım yaptık, yapmaya da devam edeceğiz. Bunun altını çizmek için söz
aldım.
Burada ayrıca “Kalkınma
Ajansı” diye bir yapı da kurduk Tunceli, Elâzığ, Bingöl ve Malatya illerini
kapsayan. O kapsamda da yine Tunceli ilimizin Valisi şu anda bunun Geçici Dönem
Başkanı, Başkanlığını Tunceli Valimiz yapıyor şu anda. Kalkınma Ajansımız
aracılığıyla da özellikle girişimciliği destekleme, üretkenliği destekleme
anlamında yatırımlar yapıyoruz. Tabii, Tunceli gibi illerimizin sorunlarını
biliyoruz, ben de o bölgenin insanıyım. Nüfus oldukça azalmış durumda,
girişimcilik istediğimiz, arzu ettiğimiz ölçüde değil, birtakım diğer, huzurla,
asayişle, güvenlikle ilgili maalesef hâlâ belli ölçüde sorunlarımız var. Bunlar
da belli ölçüde çözüldüğü zaman inanıyorum ki Tunceli o güzel doğasıyla, o
derin kültürüyle ve özellikleriyle gelecekte çok çok
daha iyi noktalara gelecek kalkınma anlamında, biz de buna destek olmaya devam
edeceğiz. Ama burada tabii, Hükûmet olarak, devlet
olarak tüm Türkiye’ye, bütün bölgelerimize belli kıstaslarla hizmet etmek
durumundayız ve onu da yapıyoruz. Bunu açıklama ihtiyacı hissettim.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkanım, kişisel söz istiyorum madde üzerinde.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç.
Hayır, ne dediğinizi bir
anlayayım.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Kişisel söz değil mi madde de? Bakan madde üzerinde söz istedi, ben de söz
istiyorum kişisel.
BAŞKAN – Hayır, madde
üzerinde şahsınız adına söz isteyebilirsiniz…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Tabii,
şahsım adına…
BAŞKAN - …şu anda gruplar
adına söz talebi var.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Varsa
tamam, mesele yok.
BAŞKAN - Lütfen yerinize
oturunuz, ondan sonra yani… Yani “istiyorum, buyur kürsüye…”
Madde üzerinde Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Sırrı Sakık.
Buyurun Sayın Sakık. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK
(Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu maddeler görüşülürken
evet, ülkeler arası hukuk ve ilişkiler önemli çünkü yaptığınız anlaşmalarla
ülkeler arası hem bir köprü oluşturuyorsunuz, halklar arası bir köprü
oluşturuyorsunuz ama diğer taraftan da kendi halkınızla hâlen barışık
olmadığınızı siz de biliyorsunuz, biz de biliyoruz.
Birkaç gündür Türkiye
kamuoyunda tartışılıp konuşulan ve uzun süredir partili arkadaşlarımızın
yargılandığı, Diyarbakır’da bir dava var. Kendi ana dilleriyle kendilerini
savunmak istiyorlar ama oradaki yargıçlar “Bilinmeyen bir dil.” diyor. Daha
önce de burada… Yani, bir atasözümüz var, “Balık baştan kokar.” ya, işte
Türkiye Büyük Millet Meclisi tutanaklarına eğer siz “Bilinmeyen bir dil.”
olarak bunu dâhil ederseniz yargıçlar da aynı şeyi söyler.
Şimdi, vicdanlarınıza böyle
bir danışırsanız, birlikte yaşadığınız bir halk, Orta Doğu’da 40 milyon insan
ve hâlen “Bilinmeyen bir dil.” Kendi aranızdaki hukuku oluşturmadan diğer
halklarla, ülkelerle bir hukuk oluşturmaya çalışırsınız. E, siz iç barışınızı
sağlamadan nasıl bir hukuk oluşturabilirsiniz? Onun için, on dokuz aydır
yargılanan… Neden dolayı yargılanıyor? Dilinden ve kültüründen dolayı
yargılanıyor. Ben yargılandığım dilimden kendimi savunmak istiyorum, “Hayır,
siz kendi dilinizi kullanamazsınız.” diyor. Kim diyor? İşte, yargıçlar diyor.
Kim diyor? Meclis Başkanı diyor. Kim diyor? Sayın Cumhurbaşkanı diyor.
Olaylar o kadar birbirini
takip ediyor ki… Diyarbakır’da İl Genel Meclisi üyeleri bir karar alıyor. Sözüm
ona, bir açılımdan bahsediyoruz -demokratik bir açılım- Kürt sorununun barışçıl
bir şekilde çözülmesi için çaba sarf ettiğimizi söylüyoruz ve İl Genel Meclisi
üyeleri bir karar alıyor, Türkçenin yanında, doksan bir tane köyün Kürtçe
ismini koymak istiyor. Oradaki bir bürokrat, Vali hemen bunu reddediyor ve bu
kararı alan İl Genel Meclisi üyeleriyle ilgili yasal işlemlere başvuruyor.
İşte, biz de hep söylüyoruz, Adalet ve Kalkınma Partisinin çözümle ilgili bir
projesi yok.
Vali bunu yapıyor, burada
bugün Meclis Başkanımız ne yapıyor? Meclis Başkanımız da… Dün, bir tepki olsun
diye, bu dile saygısızlık yapıldı diye, Grup Başkan Vekilimiz bir açılışta, Kürtçe bir dildir, buna
herkesin saygı göstermesi gerektiğini söyledi, hemen arkasından Meclis
Başkanımızın açıklamasına bakalım, diyor ki: “Türkiye Büyük Millet Meclisinin İç Tüzüğü’nün
67’nci maddesinin kaba ve yaralayıcı söz söylememeyi ve temiz bir dille
siyaset yapmayı amir olduğunu hatırlatan Şahin, şöyle konuştu: Dolayısıyla
toplumun önderleri durumundaki siyasi partilerimiz ve onların değerli
yöneticileri kaba ve yaralayıcı söz söylemekten uzak durmalı ve temiz bir dille
konuşmaları gerekir.”
Şimdi, Sayın Meclis
Başkanımıza sormak gerekir, kaba ve yaralayıcı söz nedir? Bir halkın dilini,
kültürünü, kimliğini yok sayarsanız bu kaba ve yaralayıcı değil midir? Siz hiç
aynanın karşısına geçip bunları söylerken kendinizi aynada gördünüz mü? Sizin
bu sözleriniz emir kipleriyle bir halkı yok saymaktır. Sayın Meclis Başkanı,
sizin bize bu konuda ders vermeye hakkınız yoktur. Hele hele
yasalar, Anayasa bir dili, bir kimliği reddediyorsa biz o Anayasa’nın da o
yasaların da değişmesi için bu kadar çaba ve emek sarf ediyoruz.
Bugün içeride olan, KCK’den yargılanan arkadaşlarımız ne yaptı? Ellerinde silah
mı vardı? Hayır, bu dilin özgürleşmesi için on sekiz yirmi aydır cezaevinde,
daha önce de yirmi yıl, yirmi beş yıl cezaevinde kalarak bu dilin özgürleşmesi
için bedel ödemişler. Ve savcılar iddianameyi izlerken aynen şunu söylüyor,
1980’lerdeki askerî savcıların söylemi neyse bugün aradan otuz yıl geçmiş,
hâlen Diyarbakır’daki savcıların iddiası aynı, klişe sözler: İşte “Bağımsız
birleşik kürdistan isteyen PKK” diyor, “Marksist-Leninist
bir örgüt.” PKK bağımsız birleşik kürdistan’dan
vazgeçti, ortak bir vatan istiyor. Kendi dilinin, kültürünün, kimliğinin…
Yasalar ve Anayasa düzeyinde güvence istiyor ama ne yazık ki hâlen, savcılar,
1930’lardaki Rus savcılarının mantığıyla orada Kürtleri yargılamaya çalışıyor
ve muhalif olan herkesi cezalandırmaya çalışıyor ve arkadaşlarımız da buna
direniyor. Arkadaşlarımız siyaseten birer aktör. Sizler ne kadar siyaseten
halkın vicdanında aklanmışsanız, o arkadaşlarımız da bir o kadar halkın vicdanından
oyla gelen belediye başkanlarımızdır, yöneticilerimizdir. Ve iddia makamı şunu
diyor: “Efendim, bunlar hukuk komisyonu oluşturdular, bunlar seçim komisyonu
oluşturdular.” Bunlar ne yaptılar? Diyor ki: “Osman Baydemir,
Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Avrupa’ya gitti, Avrupa’daki Kürt iş
adamlarına ‘Gelin Diyarbakır’da yatırım yapın.’ diyor.” Yuh be! Yani bir ilin
belediye başkanı eğer çıkıp gidiyorsa Avrupa’ya “Gelin buraya, bu ilde yatırım
yapın.” diyorsa, bununla ilgili iddianame açılıyor ve bir halk yargılanıyorsa o
savcılara yuh derim. Başka söylenecek bir şey yok. Çünkü Başbakandan
Cumhurbaşkanına ve sayın bakanlarımıza kadar her gün uluslararası seyahatleri
var, gidiyorlar, iş adamlarından, sadece Türk iş adamlarından değil, uluslararası
sermayeden de destek isteyerek “Gelin, bizim ülkemizde yatırım yapın.” diyorlar
ama ne yazık ki bizim belediye başkanımızın bu talepleri bir örgüt üyeliğiyle
cezalandırılmak isteniyor.
Şimdi, bilinmeyen bir dil…
Peki, sevgili arkadaşlar, biz bugünlerde çok önemli bir süreçten hep
geçtiğimizi söylüyoruz. Bir eylemsizlik kararı var ve bu eylemsizlik kararında
çözülmeyen bir sorunumuzun çözümü için diyalog oluşturuyoruz ve bizim
dışımızdaki aktörler görüşmeler yapıyor ama siyaset dünyasının bu noktada yapabileceği
bir şey yok mudur? Biz, silahlar sustuğunda, geçmişten bugüne kadar, eğer Kürt
sorununda silahlar susuyorsa sorun yoktur anlayışıyla hareket edemeyiz.
Yıllarca silahlar sustu ve sorunu yok saydık. Biz bugün bu rehavete
kapılmamalıyız. Sorunumuz var. Sorunun adı Kürt sorunudur. Sorunun çözüm yeri
Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Onun için diyalog ve müzakere sürecinin
Parlamentoda başlaması gerektiğini yani bu sorunu yeniden önümüzdeki seçimlerde
heba etmeye hakkımızın olmadığını söylüyoruz. Geçmişten bugüne kadar sekiz kez
devam eden, zaman zaman eylemsizlik kararı, zaman zaman silahlı güçlerin ülke dışına çıkması ve dört yıllık
bir süreci heba eden bir dönemi birlikte yaşadık. Onun için bugünkü dönemde de
siyaset sırtını bu soruna dönmemelidir. Hep birlikte, yani, evet, seçimler var,
seçimler devam ediyor ama biz de bu süreç içerisinde sorunun çözümüyle ilgili
görüş alışverişinde bulunmalıyız ve diyalog ve müzakereleri birlikte sürdürmeliyiz.
Şimdi, bize burada örf ve adeti, yasaları hatırlatan Sayın Meclis Başkanımız, peki,
bugün, Karma Komisyonunda BDP’nin 2.500 yılla nasıl
yargılandığını bilmiyor mu? Şimdi, hepimizle ilgili yüzlerce dosya var. Her
arkadaşımız 100 yıl, 150 yıl… Hatta 165 yılla yargılanan arkadaşlarımız var.
Şimdi, 2.500 yıl ceza istenen
bir parti… Biz ne yaptık burada? Düşüncelerimizi ifade ettiğimiz içindir
hakkımızda bu kadar davalar açılıyor. Eğer biz zaten bunlardan, yani bu
antidemokratik yasalardan korkmuş olsaydık, bu ret ve inkârcı politikalara
boyun eğmiş olsaydık hakkımızda bu davalar açılmamış olacaktı ama Sayın Meclis
Başkanı hâlen bunu görmemektedir. Yani Barış ve Demokrasi Partisinin bu tür
yasalara ve bu tür antidemokratik yasalara boyun eğmeyeceğini en çok Meclis…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Sakık, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Teşekkür ediyorum, sağ olun.
Şimdi, Sayın Meclis Başkanı
diyor ki: “Bindikleri dalı kesiyorlar.”
Şimdi biz de buradan Sayın Meclis Başkanına soruyoruz: Allah rızası için Sayın
Meclis Başkanımız, siz tek dallı bir ağaç gördünüz mü? Demek ki ağacın dalları
vardır. Siz bu dalları yok saydığınız için... Ama siz bindiğiniz dalı
kesebilirsiniz, siz işte Diyarbakır’daki Vali... Asıl niyetinizi ortaya
koyuyorsunuz. Biz hep de söyledik, ciddi bir proje olmadığı için bunlar
gerçekten Kürt sorununu çözmek için çaba sarf etmiyorlar, sadece Kürt sorununu
siyaseten ranta nasıl dönüştürebilirim… Bu ülkeye
yapılabilecek en büyük haksızlık da budur. Kürt sorunu acımasız siyasetin
kurbanı olmamalıdır, siyaseten ranta
dönüştürülmemelidir. Hepimiz bir ortak dil bulmalıyız, ortak bir dil
geleceğimizi birlikte inşa etmelidir, hepimiz geçmişten bugüne kadar
kazandığımız o paslı, kirli dilden kendimizi kurtararak daha çok kucaklayıcı
bir dil yaratmalıyız.
Teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Sakık.
Şahsı adına Tunceli
Milletvekili Sayın Kamer Genç.
Buyurun efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ben, tabii, tasarının tümü üzerinde yaptığım
konuşmaya Sayın Bakan karşılık verdiği için söz aldım. Bu vesileyle hepinize
saygılarımı sunuyorum.
Sayın Bakan, tabii, hemşehrimiz. Hemşehrimizin bakan
olmasından da gurur duyduk. Sayın Bakanımız, evet, Tunceli’ye birkaç defa geldi
ama Sayın Bakan, Tunceli halkı sizden sadaka istemiyor.
Bir deprem olmuş. Diyorsunuz
ki: “Depremin etkileşim alanı dışında.” Peki, 8 Martta meydana gelen bu deprem
dolayısıyla sizin teknik elemanlar gitti, yani başkası gitmedi. Devletin İl
Afet Müdürlüğünden ve Ankara’dan giden teknik elemanlar burada tespit yapmış.
Sekiz yüz yetmiş üç tane ev ağır hasarlı. Yani şimdi hizmet başka yere gitmiş
meselesi ayrı bir olay da... Peki, bu sekiz yüz yetmiş üç ev ağır hasarlı ve
içinde oturulmuyorsa Hükûmetin yapması gereken nedir?
Bunlar için deprem evi yapmak. Yani bunun başka bir çaresi var mı arkadaşlar?
Yok. Siz de gittiniz ama gitmediniz köye, görmediniz bunları. Yani, tamam, vilayete
gidiyorsunuz, ondan sonra bir iki ilçeye de uğrayıp, gelip veya uğradınız mı
ilçelere bilmiyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
burada gün gibi açık, aşikâr. Deprem olmuş. Sayın Bakan diyor ki: “Etkileşim
alanı dışında.” Sayın Bakanım, sizin Bingöl bizim Tunceli’ye göre Elâzığ’a çok
daha uzak, 100 kilometre daha ileride. Sizin orada, yani bakın, Bingöl’de -o
evlerin- herhâlde 350- 400 tane afet konutu yapıyorsunuz. Keşke, 1.500 tane
vatandaş müracaat etmiş, hepsine yapsaydı. Ben, bakın, onun için kıskanmıyorum
ama bu Tunceli’ye de 10 tane hiç olmazsa deprem evini yapsaydınız canım yani!
Bu kadar adaletsizliği vurgulamak için söylüyorum.
Bakın, diyorsunuz ki: “Duble
yol yapılmış.” Sayın Bakanım, Tunceli hudutları içinde yapılan duble yol 20 kilometre, Seyitler Köprüsü ile Mazgirt Köprüsü
arasında. Şimdi, Ulaştırma Bakanı Erzincanlı, siz Bingöllüsünüz, 2 tane hemşehrimiz yani komşu vilayetin milletvekilleri bakan.
Bizim bütün ilçe yollarımız çok kötü durumda. Çemişgezek yolumuzu devamlı
burada dile getire getire bu sene daha yeni iade
edildi, yapıldı. Öteki Nazımiye’si de, Pülümür’ü de, ondan sonra Mazgirt’i de,
Ovacık yolları da çok kötü vaziyette, yani kara yolları. Bunlar asırlık
ilçelerimiz.
O bakımdan, tabii ki orada
üniversitelerin yapılması doğal bir şey. Şimdi, seksen bir ile üniversite
yapmışsınız. Yani seksen ile yapıp da herhâlde Tunceli’yi de bunun dışında
tutamazdınız değil mi? Yani tutacaksanız tutsaydınız. Onun için, zaten benim
1990’da Tunceli’de üniversite yapılması için teklifim var. O zaman yapılmadı.
Bizim istediğimiz, bakın,
açık seçik ve net söylüyorum: Bu deprem burada yıkım tesiri yapmıştır. Bu
insanların depremden hemen sonra yani 8 Mart depreminden sonra bu evleri
yıkılmıştır veya ağır hasar görmüştür. Bunlara bir çare bulalım diyoruz. Yani
biz başka sadaka istemiyoruz. Üniversite yapıldı. Tabii, yurt sıkıntısı var,
biliyorum ama yani bunu tabii yeni olduğu için ben de çok şey etmiyorum. Bakın,
ama eskiden orada Millî Savunmaya devredilen 500 kişilik bir yurt vardı. İşte,
burada defalarca bunu dile getirmem sonucunda Millî Savunma Bakanlığı bunu
üniversiteye devretti. Yani bizim çabalarımızla bunlar oldu. Yani şurada önemli
olan acil ihtiyaç neyse ona çözüm bulalım. Vatandaş şimdi kışa giriyor, çadırda
mı yaşayacak, evde mi yaşayacak? Eğer… Peki, orada, o evlere diyorsunuz ki şey
dışı bir yardım ettik. Böyle şey dışı olmaz ki. Benim buradaki çabalarım
üzerine, tuttunuz, galiba önce 1 trilyon gönderdiniz veyahut arkasından da 1-2 trilyon bir para gitmiş ama bunu da orada, işte, 47 metre
büyüklüğünde 60-70 tane prefabrik ev yapıyorsunuz. Mesela Elâzığ’da yapılan
afet konutlarının altı ahır, üstü ev. Doğal olarak böyle
yapılması lazım. Peki, bu ayrımcılık değil de nedir yani? Biz sormak
istiyoruz, yani burada siz Hükûmetsiniz. Diyorum ki:
Buyurun, hangi teknik elemanlarınız varsa gidelim, o evlerin durumuna bakalım.
Daha önce de söyledim. İl Afet Genel Müdürü olan arkadaş daha önce bizim ilçede
kaymakamlık yapmış, “Yahu, orası uzak.” diyor. Yahu, kardeşim bu uzaklık
yakınlık meselesi değil ki yıkılmış işte. Senin teknik elemanın gidip zabıt
tutmuş. Benim buradaki konuşmalarım üzerine beni yalancı çıkarmak için
defalarca teknik eleman göndermişsiniz ve yine ben doğru çıkmışım. Diyoruz ki
bu insanlara hizmet götürmek lazım, kışta bu insanları karın altından, kışın
altından kurtarmak lazım Sayın Bakan. Yani bizim istediğimiz o. Başka, efendim,
KÖYDES, BELDES’miş, yani çok öyle fazla da para
gitmemiş. Gel gidelim, işte gezelim köylerimizi Sayın Bakanım, Tunceli’nin kaç
tane köy yolunda asfalt var, kaç tane yerine doğru dürüst hizmet gitmiş…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Genç,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
KAMER GENÇ (Devamla) – Bu
eski Tunceli Valisi olan kişi gitti, Yargıtayda
göreviyle ilgili suiistimal yaptığına dair ceza aldı, siz hâlâ valilikte
tutuyorsunuz. Yani böyle bir şey olur mu! Vali ceza
aldı ya, Yargıtayda ceza aldı! Neden dolayı ceza
aldı? Görevini kötü kullanmaktan ceza aldı. Size göre… Yani Sayın Erbakan dedi
ya “Bizimle beraber olan herkes, ne kadar suç işlerse işlesin sütten çıkmış ak
kaşık gibi.” Yani sizin felsefenize göre birisi sizden yanaysa ne kadar ağır
suç işlerse işlesin, o sütten çıkmış ak kaşık kadar tertemiz. Sizin inancınız
bu, düşünceniz bu, davranışınız bu, işlemlerinizde temel gerekçe bu.
O bakımdan, bir komşu ilin
milletvekili olarak… Kaldı ki ben Bingöl’de de görev yaptım, Bingöllülere de
büyük saygı duyuyorum, oraya ne kadar hizmet götürürseniz o insanlarımız layık
ama oralara götürdüğünüz hizmetin zekâtını da bizim Tunceli’ye verin arkadaş
ya! Ne olacak yani? Bundan ne kaybedersiniz? Madem Müslümansak,
Müslümanlıkta zekât vermek de sevaptır. Müslümanlığın şeylerinden…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) - Trabzon’a, Rize’ye verdiğiniz, yaptığınız
hizmetlerin zekâtını da bize verin. Ne olacak?
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Genç.
1’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Madde üzerinde
İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Ataş.
Buyurun efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Biraz önce konuşan arkadaşımızın Tunceli’yle ilgili verdiği
bilgiler üzerine söz aldım.
Bizim siyasiler olarak,
milletvekilleri olarak kamuoyunu doğru bilgilendirmek gibi bir sorumluluğumuz
var ama maalesef biraz önce konuşan arkadaşımız kamuoyunu doğru bilgilendirmek
yerine eksik bilgilerle, maalesef doğru olmayan bilgilerle kamuoyunu
yanıltmaktadır.
Dolayısıyla, AK PARTİ
İktidarı döneminde Tunceli’ye sanki hiçbir şey yapılmamış gibi birtakım
ifadelerle, suçlamalarla AK PARTİ hükûmetlerinin
hizmet yapmadığından bahsetmekte.
En son, geçen yıl
Elâzığ-Kovancılar ilçesinde yaşanan deprem nedeniyle Tunceli-Mazgirt ilçesinde
de birtakım evlerin hasar gördüğünden bahsedildi ve oradaki depremzedelerin
mağduriyetlerinden bahsetti. Biraz önce Vali Bey’den bilgi aldım, ayrıca Acil
Afet İşleri Müdürlüğünden bilgi aldım. Şu anda, Tunceli’de çadırda yaşayan bir
tane vatandaşımız yoktur. Çadırların tamamı…
KAMER GENÇ (Tunceli) – İspat
edersek ne olacak? Gidelim, orayı gezelim.
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş)
– Ben bir saatte çadır kurarım. Ne var ki?
MUSTAFA ATAŞ (Devamla) -
Çadırların tamamı…
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Tarih belli. Benim verdiğim tarih belli!
MUSTAFA ATAŞ (Devamla) -
…yaşayan vatandaşlarımıza ağır hasarlı binalardan 192 tanesi teslim edilmiş,
yapılmış, yapılıyor, 120 tanesinin onarımı yapılmış, 246 tanesine onarım
desteği verilmiş. Yani sadece depremden dolayı Tunceli’ye yapılan yardım 5
trilyon 420 milyon TL -eski Türk lirasına göre söylüyorum- 5 trilyon. Yani siz,
5 trilyonu… Hiçbir şey yapılmadı diye, kamuoyunu yanlış bilgilendirerek bir şey
yapılmamış gibi bir bilgi vermek siyasi ahlakın neresine sığar? Sayın
vatandaşlarımızın, milletvekillerimizin takdirine sunuyorum.
15 tane çadır varmış şu anda
ve bu çadırların içerisinde de oturan kimse yok. Sayın Valimizden aldığımız
bilgi ki vali, devletin valisidir, siyasi bir kimlik değildir.
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) –
Acaba?
MUSTAFA ATAŞ (Devamla) - Siz
de açarsınız, Vali Bey’den bilgi alırsınız. Şu anda çadırlar, kurulu olan
çadırlarda hayvanlar yaşıyor, hayvan barınağı olarak kullanılıyor veya araçlar
için garaj olarak kullanılıyor.
Dolayısıyla bu bilgiler doğru
değil değerli arkadaşlar. Ben daha önceki konuşmalarımda da Tunceli ile ilgili
söyledim. Sayın Milletvekilimiz yetmiş yaşında ama AK PARTİ İktidarının yedi
yıllık döneminde yetmiş yılda almadığı hizmeti Tunceli almış. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bunu bir kez daha övünerek söylemek durumundayım.
Eğitimde, sağlıkta, adalette, ulaşımda yıllardan beridir ihmal edilen Tunceli,
bizim iktidarlarımız döneminde hiçbir iktidarda verilmeyen hizmetler almış.
Bunların hepsi açık ve net bir şekilde ortadadır. Bunu çok kıymetli hemşehrilerimizle, vatandaşlarımızla paylaşmak istiyorum.
Sataşmaktan asla hoşlanmıyorum. Sadece siyaseti insanlarımıza doğru bir şekilde
yapılabilir bir meslek olarak sevdirmek mecburiyetindeyiz hepimiz. Siyaset
insanların nefret ettiği bir kurum olmamalıdır, siyaset herkesin zevkle yaptığı
bir işlem olmalıdır ama biz maalesef doğru vermediğimiz bilgilerle siyasetten
insanları uzaklaştırıyoruz. Böyle bir şeye hakkımız yok diye düşünüyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç,
ne söyledi?
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Efendim, kişisel söz istiyorum.
BAŞKAN – Efendim Sayın Genç,
dinliyorum sizi.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, efendim, şimdi madde üzerinde kişisel söz almadı mı arkadaş? Ben de
kişisel söz istiyorum.
BAŞKAN - Söz istiyorsunuz,
tamam. Ben konuşmanızı anlamadım.
Buyurun efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bakın, otuz seneden beri bu Parlamentodayım.
Bu Parlamentoda yanlış konuşmadım, bu Parlamentoda daima doğruları konuştum. Bu
doğruları konuştuğum için halk beni buraya gönderiyor. Yiğitliğiniz varsa,
buyurun, gelin... Mustafa Bey, sana diyorum: Gel, Tunceli’de karşımda aday ol.
Mademki çok hizmet getirdin yani o kadar çok hizmet getirdin ki gel, Tunceli’de
karşımda aday ol arkadaş. Doğrusu bu değil mi? Yani, madem sen çok hizmet
getirdin oraya…
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Doğru söylüyor.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Şimdi, bakın arkadaşlar, bu arkadaşımız -hemşehrimizdir,
saygı duyuyorum ama- gidiyor, köyleri geziyor. Bakın, Çemişgezek’in bir köyüne
gidiyor, diyor ki: “Bu Kamer Genç dinimize küfrediyor.” Söyledin mi söylemedin
mi? Söyledin.
MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) –
Söylemedim, hayır.
KAMER GENÇ (Devamla) – Ben de
çıktım vatandaşlara dedim ki…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
“Söylemedim.” diyor bak.
KAMER GENÇ (Devamla) - “Onun
diniyle…” Bakın, “Onun diniyle…” Yani bir insan…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
“Söylemedim.” diyor ama bak!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
“Söylemedim.” diyor.
KAMER
GENÇ (Devamla) - Efendim, söylediği adam belli, tamam mı! Söylediği
kişi…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Ama “Söylemedim.” diyor.
KAMER GENÇ (Devamla) –
Efendim, söyledi. Yahu, bakın, beyefendi, bizi dinleyenler var. Ben de dedim ki
insanlara: Aklı başında olan hangi insan kendi dinine küfreder? Ben de
Müslüman’ım o da Müslüman. Yani, ben, o insanların dinine nasıl... Yani, bu
kadar, iftiranın çirkini anlatılıyor arkadaşlar.
Şimdi, bakın, validen
telefon… Ben de valiye kaç defa söyledim, bize bilgi vermiyorlar. Şimdi, diyor
ki kendisi evvela: “Deprem meydana gelmemiş burada, 5 milyar para gönderilmiş.”
Yahu, tamam da 47 metrekarelik birkaç tane şey yapılıyor, o da kime ihale
edildiği belli değil. Ben de diyorum ki: “Bu insanları, kışın, en azından bir
dört duvar içine sokalım.” Siz diyorsunuz ki: “Şu anda çadırda yaşayan yok.”
Değil mi? Ben size şimdi, Mazgirt’in Karabulut ve Kızılkale
köylerinden evvelsi gün bana telefon eden iki tane vatandaş var, telefonunu
vereyim, “Biz çadırdayız.” diyor. Ben şimdi… Veyahut da Sayın Bakan buyursun,
beraber gidelim, Tunceli’nin köylerini gezelim arkadaşlar.
Yahu, şimdi, arkadaşlar, biz
buraya iftira atmak için gelmiyoruz. Bakın diyor ki: “Deprem olmadı.” Sayın
Bakan diyor ki: “Depremin etki alanı dışında.” Ama sekiz yüz yetmiş üç tane ev
burada yıkılmış.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
tabii ki yani dokuz yıldır iktidarda AKP. Cumhuriyet kurulduğundan beri aşağı
yukarı seksen küsur yıl olmuş, bunun dokuzda 1’ini sen kullanmışsın ya, dokuzda
1’ini sen kullanmışsın. Bütün cumhuriyet döneminde yapılan bütün KİT’leri
satmışsın, ondan sonra devletin iç ve dış borcunu 3 misline çıkarmışsın, ondan
sonra vergileri toplamışsın. E bu paralar nereye gitmiş? Yani iki tane duble yol yapmışsın da köye bir BELDES ve KÖYDES diye bir
hizmet getirmişsiniz, çok mu bir şey? Sonra gidelim, senin Çemişgezek’inin de
köylerini de gezelim. Bakın, Çemişgezek’e elektriği ben götürmüşüm, asfaltı ben
götürmüşüm, ondan sonra telefonu ben getirmiştim. (AK PARTİ sıralarından
gülüşmeler) Kendi hâlinize gülün. Arkadaş, bunlar, hepsi sizin iktidardan önce
gitti. Ha, şimdi, sizin İktidarınız zamanında da bazı şeyler olabilir.
Yani bakın, bu Mustafa Bey, Ulukale köyünde TOKİ kanalıyla, arkadaşlar, bir ev
yaptılar, 16 trilyon 250 milyar liraya ihaleyi İstanbul’daki bir yandaşları
belediye meclis üyesine verdiler. Ben gittim, bunları gördüm, dedim ki: El
insaf! Sizin Çemişgezek’in içinde TOKİ bir evi 50-60
milyar liraya yaparken Ulukale’nin bir köyünde nasıl
oluyor da 192 milyar liraya yapıyorsunuz? Benim bu ikazım üzeri TOKİ uyandı, o
16 trilyon 250 milyar liralık ihaleyi getirdi 8,5 trilyona indirdi. Doğru mu
yanlış mı?
MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) –
Evler kaç katlıydı? Kaç katlıydı evler, onu da söyleyin lütfen!
KAMER GENÇ (Devamla) – Ha,
sonra bana da teşekkür yazısını yazdı.
MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) – Kaç
metrekareydi, onu da söyleyeceksin.
KAMER GENÇ (Devamla) – “Yahu,
Kamer Bey, iyi ki bizi ikaz ettin ve biz burada ihaleyi yarı yarıya indirdik.”
dedi.
MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) –
Altyapısı nasıl bir alt yapıydı, onu da söyleyeceksin.
KAMER GENÇ (Devamla) – Ben
acaba müdahale etmeseydim…
MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) –
Yanlış bilgi verme, bilgilerini tam ver, doğru ver! Eksik bilgiyle kamuoyunu
yanlış yönlendirme!
KAMER GENÇ (Devamla) – O müteahhit sizin de aynı zamanda belediye meclis üyesi. Bu
İstanbul’da da imardan sorumlu belediye meclis üyesini getiriyorlar arkadaşlar,
sanki Tunceli’de adam yok, oradaki adama hem de afet konutu yaptırıyorlar.
Orada o ihalenin yapıldığı tarihte afet yok. Sırf ihaleyi davetiye usulüyle
yapmak için afete sokuyorlar. Ondan sonra da 162 milyar liraya -arsa parası
yok, bir şey yok- ona ihale ediyorlar. Ben ondan sonra müdahale edince bu 8,5
trilyona iniyor. Yahu arkadaşlar, vatandaşlar da bizi dinliyor. Yani bu kadar
bu insanlara yapılan, yani kendi yandaşlarını zengin yapmak için…. İnsaf edin biraz, Allah’tan korkun, “Yukarıda Allah var.”
deyin. Tavuk bile su içerken Allah korkusunu hissetmek için yukarıya bakar. Siz
yukarıya da bakmıyorsunuz. Böyle bir şey olur mu?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç,
konuşmanızı tamamlayınız.
MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) –
Bilgileri doğru ver! 1 kişiye iki katlı bina veriliyordu, fiyat onun için
yüksek.
KAMER GENÇ (Devamla) – Onun
için, şimdi, dolayısıyla, arkadaşlar…
MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) –
Şimdi 2 kişiye bir bina veriliyor, onun için düştü.
KAMER GENÇ (Devamla) – Bakın,
eğer iddia ediyorsan Mustafa Bey, buyurun gelin, işte Tunceli’den aday olun
karşımda. Yiğitlik bu değil mi? Madem sen çok hizmet getirmişsin, ondan sonra
buyur gel, gidelim, orada vatandaşlar oy verirse ben de seni tebrik ederim
arkadaş. Daha değil mi? Haa, hizmeti…
MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) – 1
kişiye iki katlı bina verilirken şimdi 2 kişiye bir bina veriliyor, fiyat onun
için düştü.
KAMER GENÇ (Devamla) –
Getirdiğiniz hizmetlerden işte bir TOKİ’ye getirip de
8,5 trilyon lira, yüzde 50 tenzilat yapıyorsanız, TOKİ 35 katrilyon ihale
yapmış, katrilyonluk ihale yapmış. Acaba o ihalelerde kaç lira ceplere gitti?
MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) –
Orada bile bilgiler doğru değil! Orada bile yanıltıyorsun kamuoyunu!
KAMER GENÇ (Devamla) –
Allah’tan hiç olmazsa ben müdahale ettim, devletin 8,5 trilyon lira faydası
oldu arkadaşlar.
MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) –
Orada bile bilgiler doğru değil!
KAMER GENÇ (Devamla) –
Bunları söyledik ama hiç olmazsa benim bu kadar faydam oldu. Senin ne faydan
oldu?
Saygılar sunuyorum.
MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) –
Orada bile bilgilerin doğru değil.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Açık oylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, oylama
için iki dakikalık süre veriyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türk Kültür ve Sanatları
Ortak Yönetimi (TÜRKSOY) Arasında Türksoya İlave Arsa
Tahsisi Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı açık oylama sonucu:
“Kullanılan oy sayısı : 165
Kabul : 165
Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
Yaşar Tüzün Bayram
Özçelik |
Bilecik Burdur” |
Böylece toplantı yeter
sayısına ulaşılmamış olduğundan oylamayı tekrarlayacağım.
Şimdi birleşime on beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.28
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.48
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Saygıdeğer
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
532 sıra sayılı Kanun
Tasarısı açık oylamasında toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi oylamayı
tekrarlayacağım.
Oylama için üç dakika süre
veriyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN – Saygıdeğer
milletvekilleri, 532 sıra sayılı Tasarı’nın tümünün açık oylama sonucunu arz
ediyorum:
“Kullanılan Oy Sayısı : 164
Kabul : 164
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Yaşar Tüzün Bayram
Özçelik
Bilecik Burdur”
Böylece, yapılan ikinci açık
oylamada da toplantı yeter sayısı bulunamadığından kanun tasarı ve teklifleri
ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 11 Kasım 2010
Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Sizlere ve bizleri izleyen
vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum.
Kapanma Saati: 17.54