Normal 45115 2 5 2010-12-16T16:30:00Z 2010-12-16T16:30:00Z 47 26815 152848 TBMM 1273 358 179305 12.00 Clean Clean false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                            CİLT: 81                    YASAMA YILI: 5

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

17’nci Birleşim

10 Kasım 2010 Çarşamba

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

   

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. - GELEN KÂĞITLAR

III.  - ÖLÜM, SAYGI DURUŞU VE TAZİYELER

1.- Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 72’nci yıl dönümü münasebetiyle iki dakikalık saygı duruşu

IV.   - OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- TBMM Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in, ebediyete intikal eden Mustafa Kemal Atatürk’ü, silah arkadaşlarını ve Birinci Mecliste ve daha sonrasında görev yapan milletvekillerini rahmetle, minnetle, şükranla yâd ettiğine ilişkin konuşması 

V. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- İstanbul Milletvekili İbrahim Yiğit’in, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 72’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 72’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 72’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

VI. - AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 72’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

2.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 72’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 72’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

4.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 72’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

5.- Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil’in, Kütahya’da üniversitede meydana gelen olaylara ilişkin açıklaması

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani ve 19 milletvekilinin, dershanelerde çalışan öğretmenlerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/913)

2.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 22 milletvekilinin, yerel basın ve yayın kuruluşlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/914)

3.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 25 milletvekilinin, İstanbul’un tarihî ve kültürel mirasının korunmasında yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/915)

4.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 21 milletvekilinin, ÖSYM’nin yaptığı sınavlarla ilgili usulsüzlük iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/916)

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- (10/910) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 10/11/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

IX.- MECLİS ARAŞTIRMASI

A) Ön Görüşmeler

1.- Edirne Milletvekili Rasim Çakır ve 21 milletvekilinin, Trakyabirliğin uygulamalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/910)

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/594) (S. Sayısı: 510)

4.- Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un; Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (2/340) (S. Sayısı: 395)

5.- Kamu Hastane Birlikleri Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (1/439) (S. Sayısı: 493)

6.- Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/869) (S. Sayısı: 521)

7.- Mali Kural Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/891) (S. Sayısı: 525)

8.- İller Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Tasarısı ile 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/371, 1/101) (S. Sayısı: 477)

9.- Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/820) (S. Sayısı: 502)

10.- Tebligat Kanunu ile Adlî Sicil Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın; Tebligat Kanunu ile Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/742, 2/546) (S. Sayısı: 474)

11.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi (TÜRKSOY) Arasında Türksoya İlave Arsa Tahsisi Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/423) (S. Sayısı: 532)

XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, akaryakıt kaçakçılığının önlenmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/15892)

2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, durdurulan yatırımların yeniden yapılandırılmasına ilişkin Maliye Bakanından sorusu ve Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/16060)

3.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, bazı doktorların tayinlerine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/16102)

4.- Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, Allianoi Antik Kentine ilişkin Başbakandan sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/16171)

5.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, İran’da recm cezasına çarptırılan bir kadının cezasının engellenmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı (7/16180)

6.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Türk Cumhuriyetlerinden gelen yabancı öğrencilerin harç ücretlerinin artırılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/16201)

7.- İstanbul Milletvekili Ahmet Tan’ın, yedek öğrenci kontenjanı uygulamasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/16296)

8.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, bir köşe yazısında yer alan iddiaya ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı (7/16319)

9.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Savarona Yatı ile ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/16333)

10.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, Doğu Karadeniz Turizm Mastır Planına ilişkin Başbakandan sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/16335)

11.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Nemrut Dağı yolunun birleştirilmesiyle ilgili protokole ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/16363)

12.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars Hekim Evi binasının restorasyonuna ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/16364)

13.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Zeugma Antik Kenti’nde bulunan eserlerin turizm açısından değerlendirilmesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/16366)

14.- Bursa Milletvekili Onur Öymen’in, Fransa’da bir Türk vatandaşının evine yapılan saldırıya ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı (7/16392)

15.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Ani Harabelerinde cuma namazı kılanlardan giriş ücreti alındığı iddialarına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/16455)

16.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, İzmir’in EXPO 2020 adaylığına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/16456)

17.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, bir köyün kamulaştırılacağı iddialarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/16547)

18.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, doğalgaz ve elektriğe zam yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/16548)

19.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, motorin ve benzin fiyatlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/16550)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı.

 

Düzce Milletvekili Yaşar Yakış, Düzce depreminin yıl dönümüne,

Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan, Denizli iline bağlı belde belediyelerinin sorunlarına,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Çukurova’da tarım sektöründe yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı konuşmasına Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap verdi.

Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan, tarımda yaşanan sorunlardan zeytin üreticilerinin de etkilendiğine,

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, Mersin ve Antalya’daki narenciye üreticilerinin ürünlerini satabilmeleri için gerekli tedbirlerin alınmasına,

Adana Milletvekili Yılmaz Tankut, Çukurova’daki çiftçilerin sorunlarına,

Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak, pamuk ve incir üreticilerinin sorunlarına,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 19 milletvekilinin, çiftçilerin sorunlarının (10/909),

Edirne Milletvekili Rasim Çakır ve 21 milletvekilinin, Trakyabirliğin uygulamalarının (10/910),

BDP Grubu adına Grup Başkanvekili Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, ticari taksi esnafının sorunlarının (10/911),

Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 22 milletvekilinin, Kayseri ve Civarı Elektrik T.A.Ş. ile ilgili iddiaların (10/912),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, 28/3/1983 Tarih ve 2809 Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu’nda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/468) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

 

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmının:

1’inci           sırasında bulunan        (6/1105),

2’nci                                                            (6/1117),

4’üncü                                         (6/1120),

11’inci                                         (6/1176),

25’inci         sırasında bulunan        (6/1282),

26’ncı                                          (6/1283),

29’uncu                                       (6/1287),

36’ncı                                          (6/1306),

37’nci                                          (6/1307),

41’inci                                         (6/1318),

44’üncü                                       (6/1329),

47’nci                                          (6/1335),

51’inci                                         (6/1351),

52’nci                                          (6/1363),

80’inci                                         (6/1457),

191’inci                                       (6/1694),

279’uncu                                     (6/1871),

292’nci                                        (6/1896),

367’nci                                        (6/2034),

432’nci                                        (6/2118),

434’üncü                                     (6/2120),

Esas numaralı sözlü sorulara, Devlet Bakanı Hayati Yazıcı cevap verdi; soru sahiplerinden Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Tokat Milletvekili Reşat Doğru, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu cevaplara ilişkin görüşlerini açıkladı.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),

3’üncü sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının (2/594) (S. Sayısı: 510),

4’üncü sırasında bulunan, Kütahya Milletvekili Soner Aksoy’un; Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun (2/340) (S. Sayısı: 395),

5’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Kamu Hastane Birlikleri Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporlarının (1/439) (S. Sayısı: 493),

6’ncı sırasında bulunan, Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun (1/869) (S. Sayısı: 521),

7’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen,  Mali Kural Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/891) (S. Sayısı: 525),

8’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen,  İller Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Tasarısı ile 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının (1/371, 1/101) (S. Sayısı: 477),

9’uncu sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun (1/820) (S. Sayısı: 502),

10’uncu sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Tebligat Kanunu ile Adlî Sicil Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın; Tebligat Kanunu ile Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/742, 2/546) (S. Sayısı: 474),

11’inci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi (TÜRKSOY) Arasında Türksoya İlave Arsa Tahsisi Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/423) (S. Sayısı: 532),

12’nci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı (TÜRKSOY) Arasında Evsahibi Ülke Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/866) (S. Sayısı: 534),

13’üncü sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hukukuna Göre Kurulmuş Olan Üniversitelerin Karşılıklı Tanınmasına Dair Milletlerarası Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/725) (S. Sayısı: 563),

14’üncü sırasında bulunan, Irak’a Komşu Devletler Hükümetleri ile Irak Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Terörizm, Sınırlardan Yasadışı Sızmalar ve Örgütlü Suçlarla Mücadele Konularında Güvenlik İşbirliğine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/347) (S. Sayısı: 73),

15’inci sırasında bulunan, İşkenceye ve Diğer Zalimane, Gayriinsanî veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek İhtiyari Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/752) (S. Sayısı: 522),

22’nci sırasında bulunan, Uyuşturucu ve Psikotrop Maddelerin Kaçakçılığına Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin 17 nci Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Deniz Yoluyla Yapılan Kaçakçılıkla Mücadele Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/295) (S. Sayısı: 78),

23’üncü sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı Yardımlaşma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/302) (S. Sayısı: 80),

24’üncü sırasında bulunan, Avrupa Konseyi Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/339) (S. Sayısı: 62),

25’inci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı ile Amerika Birleşik Devletleri Savunma Bakanlığı Arasında Savunma Uzay İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/395) (S. Sayısı: 136),

29’uncu sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti ile Arjantin Cumhuriyeti Arasında Veterinerlik Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/299) (S. Sayısı: 79),

30’uncu sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Ukrayna Hükümeti Arasında Enerji Alanında İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/317) (S. Sayısı: 286),

41’inci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti ile İsveç Krallığı Arasında 30 Haziran 1978 Tarihinde İmzalanan Sosyal Güvenlik Sözleşmesini Değiştiren Ek Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/270) (S. Sayısı: 434),

45’inci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı ile Irak Cumhuriyeti Savunma Bakanlığı Arasında Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/781) (S. Sayısı: 459),

46’ncı sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Avustralya Hükümeti Arasında Diplomatik Misyon ve Konsolosluklarda Çalışan Diplomatik ve Konsüler Kadro ile İdari ve Teknik Personel Yakınlarının İstihdamına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/659) (S. Sayısı: 464),

Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

 

16’ncı sırasında, bulunan, Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölgesel Ofisi ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türkiye’de Bir DSÖ Ülke Ofisi Kurulması Üzerine Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/614) (S. Sayısı: 341),

17’nci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti ile Yemen Cumhuriyeti Arasında Denizcilik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/580) (S. Sayısı: 346),

18’inci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tunus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Madencilik ve Jeoloji Alanlarında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun  (1/408) (S. Sayısı: 347),

19’uncu sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tunus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kadının, Ailenin ve Çocukların Statülerinin Geliştirilmesi Üzerine İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/547) (S. Sayısı: 348),

20’nci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Tunus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Görsel-İşitsel ve Yazılı İletişim ile Belgelendirme Alanlarında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/634) (S. Sayısı: 349),

21’inci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ile Tunus Cumhuriyeti Milli Arşivi Arasında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/658) (S. Sayısı: 350),

26’ncı sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti ile Amerika Devletleri Örgütü Genel Sekreterliği Arasında Çerçeve İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/287) (S. Sayısı: 39),

27’nci sırasında bulunan, Çocuklarla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair Avrupa Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun  (1/304) (S. Sayısı: 59),

28’inci sırasında bulunan, Güneydoğu Avrupa Sivil-Asker Acil Durum Planlama Konseyi Kurulması Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/300) (S. Sayısı: 66),

31’inci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kırgız Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kırgız Cumhuriyetindeki TİKA Program Koordinasyon Ofisinin Faaliyetine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/600) (S. Sayısı: 363),

32’nci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti ile Slovakya Cumhuriyeti Arasında Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/471) (S. Sayısı: 365),

33’üncü sırasında bulunan, Karadeniz Çevre Karayolunun Koordineli Olarak Geliştirilmesine Dair Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/667) (S. Sayısı: 368),

34’üncü sırasında bulunan, Karadenize Sahildar Devletlerin Sınır/Sahil Güvenlik Makamları Arasındaki İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/665) (S. Sayısı: 369),

35’inci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti ile Hırvatistan Cumhuriyeti Arasında Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/369) (S. Sayısı: 398),

36’ncı sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti ile Kırgız Cumhuriyeti Arasında Hukuki, Ticari ve Cezai Konularda Adli İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/370) (S. Sayısı: 399),

37’nci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ile Haşimi Ürdün Krallığı Kraliyet Dokümantasyon Merkezi Arasında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/555) (S. Sayısı: 405),

38’inci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında Deniz Ulaştırması Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/697) (S. Sayısı: 406),

39’uncu sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Makedonya Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı Arasında Makedonya Cumhuriyetinde Yer Alan Bazı Osmanlı Dönemi Eserlerinin Onarımı ve Rekonstrüksiyonuna Yönelik Yapılan Görüşmelere İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/362) (S. Sayısı: 422),

40’ıncı sırasında bulunan, 2007 Uluslararası Kahve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/741) (S. Sayısı: 425),

42’nci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Uluslararası Karayolu Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/352) (S. Sayısı: 435),

43’üncü sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gelişen Sekiz Ülke Sekretaryası Arasında Merkez Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/701) (S. Sayısı: 438),

 44’üncü sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuveyt Devleti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında Karşılıklı Yardım ve İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/660) (S. Sayısı: 451),

Görüşmeleri tamamlanarak yapılan açık oylamalardan sonra kabul edildi.

 

10 Kasım 2010 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime 19.09’da son verildi.

 

                                                                   Nevzat PAKDİL

                                                                    Başkan Vekili

 

         Bayram ÖZÇELİK                                                                     Yaşar TÜZÜN

                  Burdur                                                                                     Bilecik

                Kâtip Üye                                                                                Kâtip Üye

 

                                                          Harun TÜFEKCİ

                                                                  Konya

                                                                Kâtip Üye


No.: 26

II.- GELEN KÂĞITLAR

10 Kasım 2010 Çarşamba

Rapor

1.- Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı Korunması Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/935) (S.Sayısı: 567) (Dağıtma tarihi: 10.11.2010) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Hakkari Milletvekili Hamit Geylani ve 19 Milletvekilinin, dershanelerde çalışan öğretmenlerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/913) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.07.2010)

2.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 22 Milletvekilinin, yerel basın ve yayın kuruluşlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/914) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.07.2010)

3.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 25 Milletvekilinin, İstanbul’un tarihi ve kültürel mirasının korunmasında yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/915) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.07.2010)

4.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 21 Milletvekilinin, ÖSYM’nin yaptığı sınavlarla ilgili usulsüzlük iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/916) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.09.2010)

 

10 Kasım 2010 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

III.- ÖLÜM, SAYGI DURUŞU VE TAZİYELER

1.- Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 72’nci yıl dönümü münasebetiyle iki dakikalık saygı duruşu

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, bugün, Ulu Önder Atatürk’ün ölümünün 72’nci yıl dönümüdür. Genel Kurulumuzu Yüce Atatürk’ün aziz hatırası önünde iki dakikalık saygı duruşuna davet ediyorum.

Buyurun efendim.

(Saygı duruşunda bulunuldu)

BAŞKAN – Ruhu şad olsun.

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- TBMM Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in, ebediyete intikal eden Mustafa Kemal Atatürk’ü, silah arkadaşlarını ve Birinci Mecliste ve daha sonrasında görev yapan milletvekillerini rahmetle, minnetle, şükranla yâd ettiğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, bu vesileyle, Mustafa Kemal Atatürk’ü, silah arkadaşlarını, Birinci Mecliste görev yapan saygıdeğer milletvekillerini ve daha sonrasında görev yapan milletvekili arkadaşlarımızı rahmetle, minnetle, şükranla yâd ediyorum.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekili arkadaşıma gündem dışı söz vereceğim. Gündem dışı konuşmalar, bugün, tabii ki, özel bir gün olduğu için, “10 Kasım Atatürk’ü anma” vesilesiyle yapılacaktır.

Arkadaşlarımıza ben müsamahalı davranacağım bugünün özel bir gün olması vesilesiyle ama arkadaşlarımızın da konuşmalarında daha dikkatli olmalarını rica edeceğim.

Tabii ki gruplardan hassasiyetini ifade etmek isteyen arkadaşlar olur ama her gruptan -bu arkadaşlarımız grup başkan vekilleri olabilir veya bir milletvekili arkadaşımız olabilir- sadece bir kişiye bu hususta, talepleri hâlinde, yine mikrofonlarını açarak söz vereceğim.

Gündem dışı  ilk söz, 10 Kasım Atatürk’ü Anma Günü münasebetiyle söz isteyen İstanbul Milletvekili İbrahim Yiğit’e aittir.

Sayın Yiğit, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili İbrahim Yiğit’in, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 72’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Büyük Önder Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 72’nci yıl dönümü vesilesiyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, sözlerime başlamadan önce, Büyük Önder’in aramızdan ayrılışının yıl dönümü olan bugünde kendisini bir kez daha şükran ve minnetle anıyoruz.

Büyük Atatürk, yok olma sürecindeki bir imparatorluktan çağdaş bir ülke ortaya çıkararak dünyaya kendisini kabul ettirmiş ve eşsiz dehasıyla, imkânsızlıklar içerisinde, bizlere çağdaş Türkiye Cumhuriyeti devletini teslim etmiştir. Bize düşen en büyük görevse ülkemizi öncelikle onun istediği seviyeye ulaştırmaktır.

Onu anmanın en güzel şekli, tüm dünyanın hayranlıkla ve övgüyle söz ettiği Büyük Önder’i anlamaya çalışmaktır. Bu önemli günde hüzünlü törenler düzenlemek, ağıtlar yakmak onun istediği şeyler değildir. Büyük Önder “Beni görmek demek, yüzümü görmek demek değildir. Benim düşüncelerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve bunu hissediyorsanız bu yeterlidir.” diyerek bunu bizlere yıllar öncesinden söylemiştir.

Birçok alanda önemli devrimler gerçekleştirmiş olan Büyük Önder, en başta bunların iyi anlaşılması, uygulanması ve daha ileri seviyelere çıkartılması için çaba göstermemizi istemiştir. Yani Atatürk’ü sevmenin temel felsefesi bu olmalıdır.

Büyük Önder kurduğu cumhuriyetle bütün bireylerin ülke yönetiminde söz sahibi olmalarını sağlamış ve egemenlik hakkını kayıtsız şartsız millete vererek çağdaşlık yolunda tarihteki en güzel ve en saygın yerini almıştır. Bilimi temel alan söylem ve uygulamalarıyla ve karar alma süreçlerindeki araştırmacı kişilik özellikleriyle sürekli ilerlemeye ve gelişmeye dönük adımlar atan Büyük Önder, gençlerimize de bilim ve aklın ışığında hareket etmeleri yönünde önemli öğütlerde bulunmuştur.

Çok akıllı bir dış politika izleyen Atatürk, bu özelliğiyle birçok dünya liderinin saygısını kazanmıştır. Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış” sözleri ancak özgürlüklerin önünü açmakla, demokrasiyi geliştirmekle, toplumun refah düzeyini yükseltmekle ve toplumsal barışı sağlamakla mümkün olacaktır. Korkakların da en büyük paranoyası barıştır.

Atatürk’ün değişik kökten ve değişik inanç gruplarından bütün vatandaşlarımızı yanına alarak, aynı acıyı paylaşarak, kan dökerek kurduğu ülkenin adı Türkiye Cumhuriyeti’dir.

Değerli milletvekilleri, Büyük Önder aynı zamanda eğitime özel bir önem vermiş, cumhuriyetin ilanından hemen sonra, neredeyse yüzde 90’a yakını okuma yazma bilmeyen halkı için Mart 1924’te öğretim birliğinin kabulüyle öğretimdeki ikili uygulamaya son vermiştir. “Kadının eğitilmesi, milletin yücelmesi” diyerek, yüzyıllar boyu eğitimden yoksun  bırakılan kadınlarımız lehine eğitimde kadın-erkek farkı uygulamasından vazgeçilmesini sağlamıştır. Aynı zamanda harf devrimini gerçekleştirerek ve okuma yazma seferberlikleri başlatarak, kurduğu yeni devletin diğer milletler nezdinde daha güçlü ve daha çağdaş olması yolunda önemli adımlar atmıştır. Bütün bunları yaparken topluma yararlı, çağdaş insanı ortaya çıkarmaya çalışmış ve ülkenin geleceğinde eğitimin, bilimin, kültürün ne kadar önemli olduğunu, önemini vurgulayarak kendi deyimiyle muasır medeniyetler seviyesine ulaşmayı amaçlamıştır. Muasır medeniyetler seviyesinin üstüne ülkeyi çıkarmak için, aynı zamanda, ekonomiyi anlayan, teknolojiyi kullanan, küreselleşme gerçeklerini yakalayan ve dinamik hayatın koşullarını oluşturan çağdaş, demokratik, özgürlükçü bir ülke olmanın çabası içinde olduğumuz bir gerçektir.

Değerli arkadaşlar, Atatürk ve silah arkadaşları, halkımızı da yanlarına alarak bağımsızlık ve özgürlük savaşını verirken bağımsızlık hamurunu kanlarıyla yoğurup özgürlük konusunda tutsak ülkelere örnek olmuşlardır. Ülkemizde her on yılda bir yapılan antidemokratik uygulamalara ve darbelere rağmen halkımızın hakkını, onurunu korumuş ve bugün de olduğu gibi demokrasiye sahip çıkmıştır.

Değerli milletvekilleri, elbette Büyük Önder’i bu kadar kısa süre içerisinde bir kez daha anlatmak mümkün değildir. Önemli olan onu ölüm yıl dönümünde ve benzeri önemli günlerde hatırlamak değil, önemli olan her zaman hatırlamak ve çizmiş olduğu yolu daha iyi anlayarak bunu geliştirmek ve ilerletmek olmalıdır. 

Değerli milletvekilleri, Atatürk cumhuriyeti ilan ettiğinde bir gazeteci şu soruyu sorar: “Paşam, cumhuriyeti ilan ettiniz ama nedir bu cumhuriyet, anlayamadık?” Atatürk’ün yanıtı şu olur: “Cumhuriyet, kimsesizlerin kimsesidir.” Önemli olan, bu kimsesizlerin önüne yeni hedefler, yeni öneriler, yeni projeler, yeni çözümler  koymaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle hem Büyük Önder’i hem de onunla birlikte kurtuluş mücadelesi vermiş olan şehitlerimizi bir kez daha şükran ve minnetle anarken yüce Meclise saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Yiğit, teşekkür ediyorum.

Gündem dışı ikinci söz, aynı konuda söz isteyen İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural’a aittir.

Sayın Vural, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

2.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 72’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, bağımsızlık ve istiklalimizi, varlığımızı ve kimliğimizi yok etmeye yönelen yedi düvele karşı Millî Mücadele’mizin önderi olan, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ebediyete intikalinin 72’nci yılında rahmet, minnet ve şükran duygularımla anıyor, hepinize saygılarımı sunuyorum.

Aradan geçen yetmiş iki yıllık sürede, hem şahsına hem de eserlerine yönelik içeriden ve dışarıdan yapılan hayâsız saldırılara rağmen, onun aziz hatırası, milletimizle beraber Millî Mücadele’yle çizdiği yol haritası ve kurumları hâlâ dimdik ayaktadır ve onun en büyük eseri olan Türkiye Cumhuriyeti de ilelebet payidar kalacaktır. Biz buna yürekten inanıyoruz ve bu konuda da kararlıyız.

O, bu ülkeyi müreffeh, saygın, bu milleti mutlu ve mesut yaşatmak için varını yoğunu ortaya koymuş bir devlet ve ülkü adamıydı. Bugün millî egemenliği millet adına kullanan Türkiye Büyük Millet Meclisinde bunun anlam ve önemini, değerini ve temelini milletvekilleri olarak iyi idrak etmemiz gerektiği açıktır.

Atatürk’ün milletinin değerlerine, inancına, kimliğine, benliğine, diline ve geleceğine sarsılmaz bir imanla bağlı mücadelesi şüphesiz ki hem Millî Mücadele’nin kazanılmasını hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin sarsılmaz temellerde kurulmasını temin etmiştir.

Sayın milletvekilleri, İzmir Milletvekili olarak, bugün, Atatürk’ün 2 Şubat 1923 günü İzmir’de halka yapmış olduğu altı saatlik konuşmada yaptığı bazı vurguları, günümüzün güncel gelişmelerini sağlıklı yorumlamak açısından sizinle paylaşmak istiyorum.

Atatürk bu konuşmaya başlarken bakınız ne diyor: “Benim sizinle bulunmaktan maksadım doğrudan doğruya halkça, kardeşçe sohbette bulunmaktır. Yalnız benim değil, sizin dahi söylemenizi arzu ediyorum. Bunun üzerine bu şekilde görüşeceğiz. Diğer bir noktayı da arz edeyim. Bu dakikada karşınızda bulunan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi veya Başkumandan değildir; sadece Mebus Mustafa Kemal’dir ve sizi çok seven hemşehriniz Mustafa Kemal’dir. Şimdi sözü tekrar ediyorum. Benden ne öğrenmek istiyorsanız, ne sormak istiyorsanız, çok istirham ederim, tam cesaret ve özgürlükle sorunuz. Ben de kudretim olduğu kadarıyla sizi doyurmağa çalışacağım.”

Evet, millet iradesi demek millete saygı göstermektir, millete efendi olmak, sultan olmak, Ali kıran baş kesen olmak, kral olmak değildir.

Mustafa Kemal Atatürk’ün uluslararası itibar hakkındaki şu ifadeleri ne kadar ibret vericidir: “Dünyanın bize hürmet etmesini istiyorsak, evvela biz, kendi benliğimize hürmet edelim. Benliğimize ve milliyetimize bu hürmeti hissen, fikren, fiilen, bütün ef’al ve hareketimizle gösterelim. Bilelim ki millî benliğini bulamayan milletler, başka milletlerin şikârıdır.”

Evet, gerçek itibar, millî benliğe sahip çıkmakla olur. Milleti yamalı bohçaya dönüştüren anlayışla, millî benliğe yapılan saldırılarla, dışarıdan gelecek alkışlarla, ödüllerle itibar kazanamazsınız, olsa olsa milletin intizarını alırsınız. Tarihle, vicdanla, milletle ağır helalleşme sorunları yaşarsınız.

Kimliğini ve benliğini tartıştırarak, çatıştırarak, parçalayarak itibar kazanılmaz. Yabancı başkentlerde planlanan küresel projelerle Türkiye itibar kazanmaz.

Sayın milletvekilleri, Atatürk milletine bedel ödettirmemek, milleti sonu gelmeyecek maceralara sürüklememek siyasetini yapmıştır.

“Herhangi bir millet hayatını muhafaza için hayatiyet sebeplerini elde etmek, düzenlemek için adım attığı zaman seçtiği amaç hayalî olursa herhâlde muvaffak olamaz.” derken ham hayallerle yola çıkanların hüsrana uğrayacağını ifade etmekten çekinmemiştir.

Mesuliyetli bir siyaset gütmüş, kendi hevâ ve heveslerine milletin geleceğini heba etmemiştir. Bu nedenle “Her insan kütlesinin, makul olan, mantıklı olan, bir hudut içinde tamamen bağımsız yani dıştan gelecek her türlü maddi ve manevi baskıdan korunmuş olarak, varlıklı ve mutlu olmak için çalışmayı temin etmesi gerektiğini, aklın kabul edeceği bir siyaseti takip etmiş olacağını” söylerken de buna dikkat çekmektedir.

Atatürk “Bu siyasetin içinde hem millî hem manevi siyaset” olduğunu ifade ederek siyaset doğrultusunu belirlemiştir.

Atatürk içeride ve dışarıda başarının yolunu da şu şekilde ifade etmiştir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural.

OKTAY VURAL (Devamla) – “Efendiler, bütün bu dediğim şeylerde muvaffak olmak ve muvaffakları kuvvetle, selametle yürütebilmek için kuvvetli seciye sahibi olmalıdır. Bizim kuvvetli seciyemiz tabii millî seciyemizdir. Daima ve daima bu millî seciyemizi yükseltmek, muhafaza etmek lazımdır. Belki bu ifadeden milliyetperverlik çıkar. O çıkar. Ancak bunu diğer vatandaşlarımızın birbirine karşı kötü yorumlamasına mahal yoktur. Millî seciyelerini yükseltmek, bütün teşebbüslerinde bu sağlamlığı göstermek lazımdır. Bu noktada tembellik büyük felaketlerin sebebi, yapıcısı olur.

 Milliyet duygusu, başlı başına bir içtimai heyete kuvvet veren, hayat kabiliyetini genişleten bir keyfiyettir. Bunda cahil olan, bunda gafil olan insanlardan kurulu bir içtimai heyet ve böyle bir heyetin içinde zaten lüzumu kadar iyilik ve kuvvet olamaz ve böyle bir heyet ve böyle bir millet devlet yapamaz.”

Ona göre dışarıya karşı bağımsızlığı sağlamanın, dışarıya karşı güçlü olmanın tek çaresi içerideki bütünlüğü tesis etmektir.

Onun bu tavrının arkasında somut bir gerçeklik vardır. Verdiği örnek âdeta ibretliktir.

Mustafa Kemal diyor ki: “Bana bu milletin içinde senelerce bulunmuş, ekmeğiyle, parasıyla yetinmiş, büyük makamlara çıkmış birisi ‘Efendi, senin maksadın, zaten harp olmuş; sonuna kadar harp mi ettirmektir? Bu akıl, mantığın kabul ettirdiği şey, düşmanlarımızın dediğini kabul edelim. Bunun sonunda bağımsızlığımız elden gidecektir. Fazla zarar yok ama sonra tekrar bağımsızlığımıza kavuşabiliriz.’ demiştir. Ben onlara şu cevabı verdim: Orta yerde namustan, şereften, istiklalden ve hâkimiyetten yüz çevirmeyi gerektiren bir meskenet vardır. Bir alçaklık vardır. Fakat efendiler, bu meskenet ve alçaklık…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Vural, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

OKTAY VURAL (Devamla) - …bu necip ve ulvi milletin kalbinde değildir, senin kalbinde ve senin habis dimağındadır.”

Sayın milletvekilleri, Atatürk’ün yaptığı bu konuşmada gerçekten dikkate alınması gereken çok önemli hususlar vardır ve bu konuda tarih ve var oluş, süreklilik arz eden halkaların birbirine güç, ülkü, heyecan ve eserlerin aktarılmasıyla mümkündür. Yalnızca hasta ruhlu insanlar, tarihin ve hizmetin kendisiyle başladığını, kendisiyle sona ereceğini iddia edebilirler.

Bugün, bu vesileyle, bu marazi bakış sahiplerine de mücadelesini benliğine değil, bizliğine bağlamış Atatürk’ün bir sözüyle tamamlamak istiyorum: “Arkadaşlar, milletten çok şey istemeye hakkımız yoktur. Millete görev yapmaya mecburuz. Herhangi birimiz bu millete ne yaptık? En çok vazife yapmış olanlarımız ne yapmışlardır? Böyle bir his yoktur ve olmamalıdır. Hizmet eden vazifesini, namus vazifesini yapmıştır.”

Hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gündem dışı üçüncü söz, aynı konuda söz isteyen Çanakkale Milletvekili Sayın Ahmet Küçük’e aittir.

Sayın Küçük, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 72’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün 10 Kasım, Mustafa Kemal’i, Atatürk’ü, kurtarıcımızı, Büyük Önder’i anıyoruz. Her gün yaşadığımız, eseri üzerinde bir ülke yarattığımız Türkiye’de, 10 Kasımda Atatürk’ü bir kez daha anıyoruz.

Atatürk’ü beş dakikada anlatmak herhâlde en zordur. Çok bilinen bir konuyu beş dakikada anlatmak çok zordur. Bir de hiç bilinmeyen bir konuyu beş dakikada anlatmak çok zordur ama burada beş dakikada Atatürk’ü anlatmaktan ziyade, Atatürk’ü belli konularda hatırlatmak daha doğru olur diye düşünüyorum.

Atatürk, ülkesini kurtarmaya niyetlendiği ve kurtarma gereği duyduğu, bu görevin kendisine artık verildiğini anladığı anda -milleti tarafından- arkasında tarih boyunca hiç bağımsızlık dışı kalmamış, devleti olmadan yaşamamış bir toplumun önderliğine soyunduğunu biliyordu ve onun için kuracağı ülkenin bağımsız, tam bağımsız bir ülke olması için yola çıktı ve onun için “Bağımsızlık ve özgürlük benim karakterimdir.” düşünce ve anlayışıyla hareket etti ve kuracağı ülkede bir cumhuriyet kurmak istiyordu, halka dayanan bir cumhuriyet ve “Kimsesizlerin kimsesidir.” diye tarif etti cumhuriyeti ve “İki büyük eser bırakıyorum bu millete. Birisi Cumhuriyet Halk Partisi, birisi de Türkiye Cumhuriyeti.” dedi. Bu da kurduğu cumhuriyetin siyasal organizasyona ne kadar ihtiyacı olduğunu ve ne kadar önemli olduğunu ortaya çıkaran bir ifadeydi.

Kurduğu cumhuriyetin kalkınması, ekonomik olarak gelişmesi gerektiğini biliyordu, ama elinde altyapısı hiç olmayan ve karasabanla öküzü olan köylülerden başka kimsesi olmayan bir toplum, millet vardı, onun için üreten köylüye sahip çıktı ve onun için köylüyü “Bu milletin efendisidir.” diye tarif etti ve ülkenin bütün zenginliklerini onların karasabanının ucundan çıkardığı katma değerlerin üzerine kurdu ve ülkesini sanayileştirdi, altyapısını oluşturdu ve ekonomik anlamda da kurtarılması ve kurulması için elinden geleni yaptı.

Eğitmesi gerekiyordu insanları, öğretmenlere sahip çıktı, kendisi dünyada başöğretmen olan tek öğretmen oldu ve dünyada esas mesleği askerlik olup da matematik kitabı yazan, geometri kitabı yazan tek lider oldu ve geometri bilimine Türkçe yirmi sekiz tane ifade kazandırdı ve bilime, eğitime önem verdi ve yeni nesli öğretmenlere emanet etti ve “Sizin eseriniz olacaktır.” dedi ve toplumunu bilime çabuk kaynaştırmak ve anlamasını kolaylaştırmak için Harf Devrimi’ni gerçekleştirdi.

Toplumunu dönüştürdü, bir ümmet toplumu almıştı ve bu toplumu bir din devleti, ümmet toplumu olmaktan çıkarıp gerçek bir millet yapmayı kafaya koymuştu.

Türkiye’de bir ulus yaratmak adına “Türkiye’de yaşayan herkesin bu ülkenin tapusunda eşit payı vardır.” anlayışı içerisinde hareket etti ve dini bu toplumun geleceğine, kaderine egemen olmaktan çıkarıp toplumun benliğine ve geleceğine sahip çıkması adına, hepsini eşit şartlarda değerlendirdiğini ifade etmek adına “Ne mutlu Türk olana.” demedi “Ne mutlu Türk’üm diyene.” diyerek, ırkçılığı reddeden, bütün toplumu ırkçılık üstü bir anlayış içinde kucaklayan bir ifadeyle tarif etti.

SIRRI SAKIK (Muş) – A’dan Z’ye ırkçıdır o söylem.

AHMET KÜÇÜK (Devamla) – Ata’mız, dini insanların vicdanlarında özgürce yaşamaları için laikliği temel aldı, laikliği bu ülkenin çimentosu yaptı çünkü laiklik temel olmazsa dinin bu toplumu yönetmek isteyenlerin aracı olarak, bir güç alma aracı olarak kullanılabileceğini bildiği için laikliği vazgeçilmez temel unsur yaptı ve onun için Türkiye Cumhuriyeti bugün dünyada çoğunluğu Müslüman olup da laik olan ve demokratik olan tek ülkedir. Bu, rastgele bir şey değildir, Mustafa Kemal’in ileri görüşlülüğüdür ve Mustafa Kemal’in ne kadar ileriyi görerek, nasıl bir Türkiye Cumhuriyeti yapmak istediğinin işaretidir. Bunu da ifade etmek adına…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Küçük.

AHMET KÜÇÜK (Devamla) – “Efendiler ve ey millet, biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz.” diyerek, bu memleketin dinden güç alınarak yönetilmemesini ve bu ülkede dinin gerçekten vicdanlardaki temiz yerini korumasını ve herkesin dinini en özgürce ve bilerek yaşamasını sağlamak adına bu memlekette ilk defa Kur'an-ı Kerim’i Türkçeye çevirtmiştir.

Değerli arkadaşlarım, bugün onu anlamayan, yeteri kadar anlaşılmasını istemeyen, onu sıradanlaştırmak isteyen, onun büyüklüğünün, özelliklerinin görülmemesi için belki gayret sarf eden insanlarımız var. O, elbette bir insandı bizim gibi, insani özellikleri vardı ama elbette aynı zamanda çok büyük bir önder ve bir liderdi ve onun ve bilimin aydınlık yolunda doğudan batıya, medeniyete kararlı bir şekilde yürüyeceğiz. Aydınlığını gelecek yüzyıllarda da ülkemizin üstünden eksik etmeyeceğiz.

Mustafa Kemal’in ve silah arkadaşlarının ruhu şad olsun, Türk milletinin başı sağ olsun. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Küçük, teşekkür ediyorum.

Sayın Uras, buyurun efendim.

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 72’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

MEHMET UFUK URAS (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli vekiller; ben de Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına bütün yurttaşlarımızın 10 Kasım’da Mustafa Kemal’i andıkları bu günde çalışma arkadaşları ve Mustafa Kemal’i saygıyla anıyorum.

Tabii, bizim Mustafa Kemal’i nasıl andığımız kadar Mustafa Kemal’in bizi nasıl andığı da önemli. Yıllarca İstanbul Üniversitesinde “devrim tarihi” dersi verdiğim için Nutuk’un, Söylev’in en sevdiğim cümlesi “Benim havarilerim yoktur.” cümlesidir ama ortalık havariden geçilmiyor. Ortalık mirasyedilerden geçilmiyor. Ortalık reddi miras yapanlardan geçilmiyor. 29 Ekim’den 10 Kasım’a demokratik, sosyal bir cumhuriyeti kurma hedefiyle belki Mustafa Kemal’i en iyi anabiliriz diye düşünüyorum.

Egemenliğin kaynağının halk olmasıyla halkın kendi kendini yönetmesi birbirini tamamlayan ilkelerdir. “Cumhuriyeti kim denetler?” sorusunun bir tek yanıtı demokrasilerde vardır. Cumhuriyeti Mustafa Kemal kurdu, demokratik, sosyal bir cumhuriyeti yaratmak hâlâ bizim önümüzde hedeftir. Söylediklerimizle yaptıklarımız arasındaki farkla yüzleşmek bizim hedefimizdir. Ulus devlet nasıl neoliberal devlete dönüştü? Nasıl herkesin kendi kimliği, kültürü, dini ve diliyle yaşayacağı ve Lozan ilkesinin tek dille bağdaşmadığı bir zeminde, bu dönüşümü nasıl yapacağımız meselesini önümüze alırsak, gündemimize getirirsek 10 kasımları daha hayırla anarız diye düşünüyorum.

Mustafa Kemal’in en sevdiği şair Tevfik Fikret de, o da diyordu ki:

“Eğilmek, esaret zincirinden beterdir boynuma,

Kendi gökyüzümde, kendi kanatlarımda, kendim uçarım.”

Kendi gökyüzünde, kendi kanatlarında, kendi başına uçanlara selam olsun diyorum 10 Kasım’da. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uras

Sayın İnce…

2.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 72’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Atatürk, millî mücadeledir, başkaldırıdır, Kurtuluş Savaşı’dır, direniştir, bağımsızlıktır, özgürlüktür, cumhuriyettir, millet iradesidir, kadın haklarıdır, kalkınmadır, eğitimdir, çağdaşlaşmadır, üniversite reformudur, hukuk reformudur.

Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın başkomutanı, bağımsızlığımızın mimarı, cumhuriyetimizin kurucusu ve devrimlerin önderi Mustafa Kemal Atatürk’ü, ölümünün 72’nci yıl dönümünde bir kez daha sevgi ve saygıyla anıyoruz.

Mustafa Kemal Atatürk’ün eserleri ve ilkeleri sadece yaşadığı dönemde değil, aradan yetmiş iki yıl geçmesine rağmen, günümüzde de öneminden hiçbir şey kaybetmemiş, tam tersine, her gün daha fazla değer kazanmıştır. 10 Kasım, bu yüzden, kazanımlarımızı sahiplenme, koruma, güçlendirme ve geleceğe taşıma günüdür. 10 Kasım, bir kararlılık günüdür. 10 Kasım, dünya tarihinin, yokluklar içinde en başarılı mücadelesini vermiş bir ordunun başkomutanı ve devrim yapmış, devlet kurmuş, ulusuna muasır medeniyetlerin üstüne çıkma hedefini göstermiş, aklın ve bilimin öncülüğünde ilerlemeyi öğütlemiş bir önderin gösterdiği yolun ve koyduğu hedeflerin her zamankinden daha fazla sahiplenilmesi gerektiği gündür.

Bizler, Cumhuriyet Halk Partililer olarak ilke ve devrimlerine bağlılığımızı bir kez daha ifade ediyor, aramızdan ayrılışının 72’nci yıl dönümünde, anısı önünde saygıyla eğiliyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İnce.

Sayın Şandır…

3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 72’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok teşekkür ediyorum.

Biz de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak Büyük Atatürk’ü rahmetle, şükranla ve saygıyla anıyoruz.

Aslında Atatürk’ün ölüm yıl dönümü hüzün ifade ediyor. Aslında doğum gününü iyi anlamak ve Türk milletinin bir yaratıcı gücünün ifadesi olarak, umuda açılan bir pencere olarak daha çok anılmasını önemsiyoruz.

Değerli milletvekilleri, millî mücadelenin başlatılması ve başarılmasında Büyük Atatürk’ün kişiliği ve fikirleri çok önemlidir. Atatürk’ü anlamak için, anlatabilmek için o fikirlere iyi bakmak gerekiyor. 20’nci yüzyılın ilk başında, küresel güçlerin ülkemizi işgal edip devletimizi yıktığı o dönemde, o günde, birtakım güçlerin, kişilerin, aydınların Amerikan mandası istedikleri, Avrupa, İngiliz mandası istedikleri o günde, Büyük Atatürk’ün Türk milletinin istiklalini ve istikbalini milletin azim ve kararına bağlayan o iradesi, bugünkü cumhuriyetimizin kuruluşunu ve bugünkü cumhuriyetimizin karakterini belirleyen çok temel bir faktördür. Atatürk, bu devleti, bu topraklarda yaşayan halkın adı olarak tanımladığı Türk milletinin üzerinde bir millî devlet olarak kurmuştur. Şimdi, bu kurucu hukuku değiştirmeye dönük siyaset ve hukuk geliştirmenin Atatürk’ün iradesine, Atatürk’ün hatırasına haksızlık olacağı kanaatindeyiz. Onun için, Atatürk’ü rahmetle anarken Atatürk’ün tam bağımsızlık karakterini, Atatürk’ün Türk milletinin kimliğine, değerlerine sahip çıkma iradesini, sahip çıkma kararlılığını yeniden hatırlatmayı çok önemsiyoruz ve tekrar, Büyük Atatürk’ü, kurduğu devletten, kurduğu cumhuriyetten dolayı şükranla, minnetle anıyoruz ve bir hakkı teslim olarak, cumhuriyetin kuruluşu bir mucizedir, yaşatılması bir mucizedir. Ülkemizin ve milletimizin geldiği bu noktayı çok ciddi bir başarı olarak görüyorum. Bu başarıyı, inşallah, yeni bir yüzyılın ilk çeyreğinde lider ülke Türkiye hâline getirecek bir siyasetin, bir millî siyasetin, bir Atatürk iradesine paralel bir siyasetin yeniden hayata geçirilmesini de tekrar temenni ediyor, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak Büyük Atatürk’e rahmetler, şükranlar sunarak teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.

Sayın Canikli

4.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 72’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biz de AK PARTİ Grubu olarak, Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün ebediyete intikal edişinin 72’nci yıl dönümünde kendisini, silah arkadaşlarını ve Türkiye Cumhuriyeti devletini kuranları şükranla, minnetle ve rahmetle anıyoruz.

Biz inanıyoruz ki, bu ekibin, bu ileri görüşlü ekibin bize en büyük armağanı, cumhuriyettir. Tabii, cumhuriyet, başlı başına bir amaç değil. Hiç kuşkusuz cumhuriyetin temel amacı, milletimizin mutluluğu ve milletimizin refah seviyesinin yükseltilmesidir, ve Mustafa Kemal Atatürk de bunu, hedef olarak muasır medeniyet seviyesine ulaşmak olarak ortaya koymuştur. Bunu biraz açtığımızda, cumhuriyetin gerçek anlamıyla hayata geçirilmesinin ileri demokrasiyle taçlandırılması, milletin daha özgür bir ortamda kendisini ifade edebilmesinin imkânının sağlanması ve Batı medeniyetlerinin insanlığın ulaştığı en müreffeh toplum seviyesine ulaşılması olarak içeriğini doldurmamız gerekir, bu şekilde anlamamız gerekir. Gerçek anlamda bu iradeyi ortaya koyanların hatırasına eğer samimi olarak saygı duyacak ve izinden gideceksek, bu biraz önce ifade ettiğim hususların yerine getirilmesi gerekir. Bir başka ifadeyle bunları yerine getirebildiğimiz ölçüde Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının hedeflerine ulaşma imkânımız olur ve onların hatıralarına gerçek anlamda saygı duymuş ve sahip çıkmış oluruz.

Bugün itibarıyla bakıldığında, bu yolda Türkiye Cumhuriyeti devletinin önemli mesafeler aldığını, hem tam bağımsızlığın önemli ölçütlerinden, vazgeçilmez ölçütlerinden bir tanesi olan ekonomik özgürlüğün sağlanması ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin her alanda kendi kendine yeter noktaya getirilmesi hem de daha ileri demokrasiye, evrensel demokrasiye evrensel kuralların monte edilmesi ve hayata geçirilmesi açısından bakıldığında önemli mesafeler alındığını buradan gerçekten memnuniyetle ifade etmek gerekir. Bu yolda, hiç kuşkusuz çalışmaların sürmesi gerekir; bu, nihai nokta değildir. Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının hedef olarak koyduğu bu doğrultuda, biz, çalışmalarımıza samimiyetle devam edeceğiz.

Bunları yaparken de hiç kuşkusuz millet iradesinin yönetime tam ve eksiksiz intikal ettirilmesi gerekir, yansıtılması gerekir. Bütün bunlar yapılabildiği takdirde biz bu iradenin gereğini ve saygı anlamında, gerçek anlamda saygı ifadesini ortaya koymuş oluruz.

AK PARTİ Grubu olarak tekrar Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurulmasında emeği geçen başta Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bütün şehitlerimize, silah arkadaşlarına buradan tekrar, bugün, Mustafa Kemal Atatürk’ün ebediyete intikalinin 72’nci yıl dönümünde şükranlarımızı arz ediyoruz, minnet duygularımızı arz ediyoruz ve onları tekrar rahmetle anıyoruz.

Teşekkür ederim Sayın Başkan. (AK PARTİ  sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Canikli.

Saygıdeğer arkadaşlarım, söz istemek için sisteme giren arkadaşlarımız var ama baştan da her grup adına sadece 1 milletvekili arkadaşımıza söz vereceğimi ifade ettim ve onların da söz sürelerini hiç kesmedim. Bunun için, o arkadaşlarımızın beni mazur görmelerini istirham ediyorum ve burada konuşmaları nihayetlendiriyoruz.

Tekrar Mustafa Kemal Atatürk’ü ve silah arkadaşlarını rahmetle, minnetle, şükranla anıyorum.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani ve 19 milletvekilinin, dershanelerde çalışan öğretmenlerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/913)

Türkiye Büyük Millet Meclisi  Başkanlığına

Dershane öğretmenlerinin karşılaştıkları sorunların araştırılması amacıyla Anayasa’nın 98, TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Araştırma Komisyonu’nun kurulmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Hamit Geylani                             (Hakkâri)

2) Selahattin Demirtaş                     (Diyarbakır)

3) Gültan Kışanak                           (Diyarbakır)

4) Ayla Akat Ata                             (Batman)

5) Bengi Yıldız                                (Batman)

6) Akın Birdal                                 (Diyarbakır)

7) Emine Ayna                                (Mardin)

8) Fatma Kurtulan                           (Van)                      

9) Hasip Kaplan                              (Şırnak)

10) İbrahim Binici                           (Şanlıurfa)

11) M. Nuri Yaman                         (Muş)

12) Mehmet Nezir Karabaş             (Bitlis)

13) Mehmet Ufuk Uras                   (İstanbul)

14) Osman Özçelik                          (Siirt)

15) Özdal Üçer                                (Van)

16) Pervin Buldan                           (Iğdır)

17) Sebahat Tuncel                          (İstanbul)

18) Sevahir Bayındır                       (Şırnak)

19) Sırrı Sakık                                 (Muş)

20) Şerafettin Halis                          (Tunceli)

Gerekçe:

İş güvencesi, ücret güvencesi ve istihdam koşulları açısından en olumsuz koşullardaki eğitim emekçilerinin başında dershane öğretmenleri gelmektedir.

Ülkemizde eğitim sisteminin çarpıklığı yüzünden dershanecilik sistemi giderek büyüyen kârlı bir sektör halini almıştır. Dershaneciliğin kârlı bir sektör olmasında, öğretmen işsizliğinin ve ücret politikasının önemli bir payı bulunmaktadır. Bu sektörü büyüten faktörler arasında eğitim sisteminin sınava endeksli olması, MEB ile YÖK arasındaki koordine karmaşasıdır.

Mesleği isteyerek tercih etmiş olmalarına rağmen, dershane öğretmenleri çalışma koşullarından kaynaklı olarak mesleğe yabancılaşma, mesleki tatminsizlik ve öz saygının aşınması sorunlarını yaşamaktadırlar.

İşsizlik baskısı altındaki dershane öğretmenleri iş güvencesi ve sosyal haklar açısından kadrolu, sözleşmeli ve ücretli öğretmenlere göre daha olumsuz koşullarda çalışmaktadırlar. Sözleşmeleri dönemsel yapılmakta ve çoğunlukla sigortasız bir şekilde çalışmaktadırlar. Onun için, dershane öğretmenlerini yılın belli aylarında işsizlik sorunu ile karşı karşıya bırakmakta, sürekli belirsizlik içinde kalmalarına yol açmaktadır.

Dershane sahipleri birisi MEB'e verilmek üzere resmî fakat kâğıt üzerinde kalan, diğeri ise öğretmenle aralarındaki asıl ilişkiyi belirleyen iki ayrı sözleşme yapmaktadır. Stajyerlik sorunu dershane öğretmenlerini, dershane yöneticileri ve sahipleri karşısında son derece savunmasız bir duruma sokmakta ve angarya dahil istismar edilmelerine yol açmaktadır.

Stajyerliğin kaldırılmasında işverenin inisiyatif sahibi olması ek bir stres kaynağıdır. Özellikle yeni mezun ve dershane öğretmenliği deneyimi bulunmayan işsiz öğretmenler asgari ücret ve altında ücretlerle çalıştırılmaktadırlar. Hatta bazı durumlarda stajyerliklerinin başlatılması amacıyla ücret almadan dahi çalışmaktadırlar. Sektörde öğretmenlerin ücretleri arasında astronomik farklar bulunmaktadır.

Dershane öğretmenlerinin ücretlerle ilgili başka bir sorunu ise ücretlerinin genellikle zamanında ödenmemesidir. Çalışma koşullarının son derece olumsuz olması, bazen sezon ortasında öğretmenlerin işi bırakmasına neden olmaktadır. Böylesi bir sorunla karşılaşmak isteyemeyen dershane yöneticileri, sözleşme yaparken öğretmenlere boş senet imzalatmaktadırlar. Aslında suç teşkil etmekte olan bu durum dershane öğretmenlerine, dershane yönetimine köle gibi uymak dışında bir seçenek bırakmamaktadır.

Sigortaları yapılmış olan dershane öğretmenleri bütün sigortalılarla aynı sağlık güvencesine sahip olmalarına rağmen, hastalandıklarında istirahat haklarını kullanamamaktadırlar. Öğretmenler içinde bulundukları olumsuz koşullara rağmen mesleklerinden ayrılmak istemiyorlar. Bunun yerine çalışma koşullarının, ücretlerinin ve özlük haklarının iyileştirilmesini talep ediyorlar. KPSS, işsiz öğretmenler açısından büyük bir kaygı, endişe ve stres kaynağına dönüşmüş bulunmaktadır. Gelecekleri açısından belirsizlik duygusu yaşamaktadırlar. Kaygıları mesleklerine olan bağlanmışlıklarını ortadan kaldırıyor. Maddi ve manevi iş tatmini bulunmadığı için iyi eğitim vermekte, kendilerini geliştirmekte zorlanmaktadırlar.

Bu nedenle dershane öğretmenlerinin yaşadığı sorunların araştırılması ve çözüm yollarının bulunması açısından bir Meclis Araştırma Komisyonun kurulması gerekmektedir.

2.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 22 milletvekilinin, yerel basın ve yayın kuruluşlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/914)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Basın, toplumun yaşananlardan haberdar olabilme ihtiyacından ortaya çıkmış ve yüzyıllardır insan yaşamında önemli bir yer edinmiştir.

Ülkemizde gazeteciliğin başlangıcı, "Takvim-i Vakayı” adıyla 1831 yıllarına dayanmaktadır. Tarihi bu kadar uzun bir geçmişe dayanmasına karşın, gazete; dünyada aydınlar arasında en etkili kitle haberleşme aracı özelliğini korurken, ülkemizde oynadığı rol ve taşıdığı önem bakımından üzerinde durulması ve tartışılması gereken bir olgudur.

Basınımız, Ulusal ve Yerel Basın olarak adlandırılırken, genellikle, Yerel Basın, Ulusal Basının yan kolu şeklinde algılanmıştır. Ulusal Basın; bireylere, ulaşamadıkları ve düşünemedikleri dünyayı ayaklarına getirirken, Yerel Basın yayımlandığı yörede, kişilerin sorunlarını çözmelerine yardımcı olurken, kişiler arasındaki ilişkilerin olumlu yönde gelişmesini sağlamak, yerel düzeydeki kamuoyunun oluşmasına katkıda bulunmak ve bir ölçüde yerel yönetimleri denetleyerek, eleştirerek kamu görevi de yapmaktadırlar. Yerel Basın, Ulusal Basın kadar geniş çaplı olmasa da il, ilçe ve beldelerde günlük, haftalık ya da daha fazla aralıklarla çıkan, dar çevrede bölge haberlerine yer vererek, yöresel gelişmeyi ve sorunları ön planda tutmaya çalışmaktadır.

Bugün ulusal bir gazetenin çektiği sıkıntılar veya eksiklikler, yerel gazete için de geçerlidir. Aslında hiçbir zaman sorunları birbirlerinden bağımsız değildir. Sayıları 700-900 arasında değişen, çeşitli kent ve kasabalarda çıkan yerel gazetelerin kendilerine özgü pek çok farklı sorunları vardır. Sadece kendi çevresiyle ilgili olaylara ilgi duymakla yetinmeyen yerel gazete, siyasi, adli, mülki veya kentteki diğer kamu kuruluşlarıyla bire bir ilişkili olması sebebiyle haber kaynağına ulaşmada ve bunun sunumunda fazla zorluk çekmemektedir. Ancak bu kurumlardaki yöneticilerin bir kısmı; Gazeteci, haberci ve habere gereği kadar değer vermediğinden kentteki yerel gazetecilik olayı kısır bir döngüye dönmekte ve bu durum da yerel gazeteciliğin gelişmesini engellemektedir. Bugün yerel gazetecilik mesleğini yerine getirmeye çalışan gazeteciler vali, kaymakam ya da belediye başkanlarının aleyhinde bir haber yaptıklarında, ya o kentte habercilik yapmalarının önüne birçok engel çıkarılmakta, ya da çalıştığı basın kuruluşu birçok engellemelerle karşılaşmaktadır. Bu durum da yerel gazeteciliğin gelişimini olumsuz yönde etkilemektedir.

Yerel Basınımızın sorunu sadece bununla sınırlı değildir saymakla bitiremeyeceğimiz pek çok sorunları vardır. Haber toplamak, haberi basmak, kitlelere duyurmak ve ayakta kalabilmek için her şeyden önce maddi bir güce ihtiyaç vardır. Maddi sıkıntı çeken gazete tecrübeli ve eğitimli eleman çalıştıramamaktadır. Eğitimli eleman eksikliği, teknolojik alanda yetersizlik, halkın yerel gazeteyi yeterince benimsememesi, haber akışının ve sunumunun tatmin edici düzeyde olmaması gibi konularda da yerel gazeteler oldukça sıkıntılıdır. Ayrıca resmî ilan pastasından yeterince pay alamamak, ticari ilan ve reklam yetersizliği, gazetenin ham maddesi olan kağıdı temin etme zorluğu, tiraj sorunu ve devletin yerel gazetelere yeterince destek vermemesi gibi birçok sorunları vardır.

İl, ilçe ve beldelerimizde halkımızın dünyaya açılan gözü, kulağı olan, yerel düzeydeki kamuoyunun oluşmasına katkıda bulunan ve bir ölçüde yerel yönetimleri denetleyerek, eleştirerek kamu görevi yapan yerel gazetelerimizin sorunlarının ortaya çıkarılarak, ayakta durabilmeleri için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasamızın 98. İçtüzüğümüzün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Komisyon kurularak konunun tüm boyutlarıyla Araştırılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Tansel Barış                                                (Kırklareli)

2) Ali Rıza Öztürk                           (Mersin)

3) Sacid Yıldız                                 (İstanbul)

4) Gökhan Durgun                          (Hatay)

5) Yaşar Ağyüz                               (Gaziantep)

6) Halil Ünlütepe                             (Afyonkarahisar)

7) Ferit Mevlüt Aslanoğlu               (Malatya)

8) Ergün Aydoğan                           (Balıkesir)

9) Abdulaziz Yazar                          (Hatay)

10) Ali Koçal                                   (Zonguldak)

11) Şevket Köse                              (Adıyaman)

12) Durdu Özbolat                          (Kahramanmaraş)

13) Ahmet Küçük                            (Çanakkale)

14) Ali Rıza Ertemür                       (Denizli)

15) Mehmet Ali Özpolat                  (İstanbul)

16) Atila Emek                                (Antalya)

17) Hüseyin Pazarcı                        (Balıkesir)

18) Fevzi Topuz                              (Muğla)

19) Bayram Ali Meral                     (İstanbul)

20) Ramazan Kerim Özkan             (Burdur)

21) Osman Coşkunoğlu                  (Uşak)

22) Selçuk Ayhan                            (İzmir)

23) Mevlüt Coşkuner                      (Isparta)

 

3.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 25 milletvekilinin, İstanbul’un tarihî ve kültürel mirasının korunmasında yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/915)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İstanbul sahip olduğu tarihî ve doğal güzellikleri ile eşsiz bir kenttir. Bu nedenle tarihî ve kültürel mirasın korunması son derece önemlidir. Bilindiği gibi İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti seçilmiştir. Kültür Başkenti seçilmesinin ardından bununla ilgili yasal düzenlemeler Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde yapılmıştır. Tarihî ve kültürel mirasın ortaya çıkarılması, bunların dünya ile buluşması amacıyla yapılacak çalışmalar için benzinin litresinden 1 kuruş, motorinin litresinden ise 1,5 kuruş kaynak aktarılmasına karar verilmiştir. Yapılan iyi niyetli çalışmalara ve sağlanan kaynağa rağmen İstanbul'un tarihî, kültürel mirası bu süreçte de talan edilmiş, sağlanan kaynaklar ise yolsuzluklarla birilerine rant sağlayacak şekilde kullanılmıştır.

Birleşmiş Milletler Eğitim ve Kültür Örgütü UNESCO raporuna göre 2010 Kültür Başkenti olan İstanbul, kültür ve tarihî mirasları koruyamadığı için "Tehlike Altındaki Miras Listesi"ne alınacaktır. Temmuz ayında görüşülecek raporun kabul edilmesi İstanbul'daki tarihî ve kültürel mirasın korunamadığının tescili olacaktır.

Üç büyük imparatorluğa başkentlik yapmış İstanbul'un bugün getirildiği nokta son derece büyük olumsuzlukları barındırmaktadır. Ancak dünyanın en zengin kültür miraslarından birine sahip olan İstanbul'da yapılanlar bir utanç tablosunu ortaya çıkarmaktadır. Tarihî yarımadada kentsel dönüşüm projeleri adı altında bir katliam yaşanmıştır, yaşanmaktadır.

Sulukule Kentsel Yenileme Projesi, Dünya Miras Alanı içinde yer almaktadır. Tarihî Yarımada'da bulunan bu bölgede ortaya çıkan buluntuların son derece önemli olduğu bölgede inceleme yapan konusunda uzman kişi ve kurumlarca ifade edilmektedir. Bu nedenle sabırlı ve özenli bir çalışma yapılması, geçmişe dair önemli izlerin ortaya çıkarılması açısından önemlidir. Osmanlı, Bizans Dönemi'nden izlerin, buluntuların ortaya çıktığı, tarihe tanıklık edilen bu bölgeye, tarihe, özellikle Kültür Başkenti olan bir kentte sahip çıkılması daha da büyük bir önem teşkil etmektedir.

Kültür ve Tabiat Varlıkları Bölge Koruma Kurulu, Sulukule'de aldığı karar doğrultusunda inşaat izni verilmemiştir. Ancak buna rağmen Sulukule'de dozerlerle kazı yapılmakta, inşaat temeli atılmaktadır. Bölgede arkeologlarla birlikte yapılan incelemelerde yüzeyde Bizans Dönemi'ne ait kalıntılar tespit edilmiştir. Sulukule'de arkeolojik kazılar devam ederken, temel atılmıştır. Kültür Başkenti olan bir kentte yaşanan bu manzara vicdan sahibi olan herkesin içini sızlatacak niteliktedir. Sulukule'deki tarihî ve kültürel mirasa sahip çıkılmalıdır. Sulukule'de yasalar, hukuk dozerlerle, kepçelerle çiğnenmekte, cahilce bir anlayış sergilenmektedir.

Ancak İstanbul'da tarihi ve kültürel mirasın korunması bir yana yüzeyde bulunan ve tarihe ışık tutacak buluntuların üzerinden dozerlerle, kepçelerle inşaat çalışmalarının yapıldığı bir kent hâline gelmiştir. Bu nedenle tarihi ve kültürel mirasın yok olmaması, korunması için radikal önlemlerin alınması gerekmektedir.

Avrupa Kültür Başkenti olan İstanbul'da tarih ve kültürün korunması için ayrılan kaynağın duyarsızca kullanılması, tarihi yarımadada neredeyse yüzeyde bulunan buluntuların olduğu alanda dozerlerin, kepçelerin çalışabilmesi, surların hemen dibine yapılan inşaatlar kent adına, tarihî ve kültürel miras adına son derece büyük bir eksikliktir.

İstanbul'un tarihî ve kültürel mirasının bilgisiz, cahilce ve duyarsız bir anlayış içinde ortadan kaldırıldığına tanık oluyoruz.

Bu nedenle İstanbul'daki tarihî, kültürel mirasın yok edilmesinin nedenleri ile bu nedenlerin ortadan kaldırılması için alınacak önlemler ve tarihî, kültürel mirasın korunması için yapılacakların, tedbirlerin tespiti amacıyla, Anayasa'nın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri gereğince meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.13.07.2010

1) Çetin Soysal                                (İstanbul)

2) Ahmet Küçük                              (Çanakkale)

3) Abdullah Özer                             (Bursa)

4) Halil Ünlütepe                             (Afyonkarahisar)

5) Bayram Ali Meral                       (İstanbul)

6) Mehmet Ali Özpolat                    (İstanbul)

7) Gürol Ergin                                 (Muğla)

8) Fevzi Topuz                                                (Muğla)

9) Sacid Yıldız                                 (İstanbul)

10) Gökhan Durgun                        (Hatay)

11) Yaşar Ağyüz                             (Gaziantep)

12) Ergün Aydoğan                         (Balıkesir)

13) Abdulaziz Yazar                        (Hatay)

14) Ali Koçal                                   (Zonguldak)

15) Durdu Özbolat                          (Kahramanmaraş)

16) Ferit Mevlüt Aslanoğlu             (Malatya)

17) Şevket Köse                              (Adıyaman)

18) Ali Rıza Ertemür                       (Denizli)

19) Ali İhsan Köktürk                     (Zonguldak)

20) Atila Emek                                (Antalya)

21) Ali Rıza Öztürk                         (Mersin)

22) Hüseyin Pazarcı                        (Balıkesir)

23) Ramazan Kerim Özkan             (Burdur)

24) Osman Coşkunoğlu                  (Uşak)

25) Selçuk Ayhan                            (İzmir)

26) Mevlüt Coşkuner                      (Isparta)

 

4.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 21 milletvekilinin, ÖSYM’nin yaptığı sınavlarla ilgili usulsüzlük iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/916)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi tarafından yapılan sınavlarda ortaya çıkan usulsüzlüklerin araştırılarak ortaya konulması ve sınav sisteminin usulsüzlük yapılamayacak bir yapıya kavuşturulmasını sağlamak amacıyla alınacak önlemlerin belirlenmesi için Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince, bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

1) Mehmet Serdaroğlu                     (Kastamonu)

2) Mehmet Şandır                            (Mersin)

3) Süleyman Turan Çirkin               (Hatay)

4) Ahmet Kenan Tanrıkulu              (İzmir)

5) Şenol Bal                                     (İzmir)

6) Mehmet Günal                            (Antalya)

7) Alim Işık                                     (Kütahya)

8) Reşat Doğru                                                (Tokat)

9) Ali Uzunırmak                            (Aydın)

10) Süleyman Nevzat Korkmaz       (Isparta)

11) Hasan Çalış                               (Karaman)

12) Hamza Hamit Homriş               (Bursa)

13) Beytullah Asil                           (Eskişehir)

14) Cemaleddin Uslu                       (Edirne)

15) Yıldırım Tuğrul Türkeş             (Ankara)

16) Atila Kaya                                 (İstanbul)

17) Ahmet Duran Bulut                   (Balıkesir)

18) Ahmet Bukan                            (Çankırı)

19) Behiç Çelik                                (Mersin)

20) Sabahattin Çakmakoğlu             (Kayseri)

21) Akif Akkuş                               (Mersin)

22) Mustafa Kemal Cengiz              (Çanakkale)

Gerekçe:

Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi, yıllarca üniversite sınavlarındaki başarısı ile tanınan, milletimizin en fazla güven duyduğu kurumlarımızdan birisi olmuştur.

ÖSYM'nin sınavlardaki bu başarısı ve sahip olduğu güven, KPSS, LYS, TUS gibi pek çok sınavın ÖSYM tarafından yapılması taleplerini ortaya çıkarmış ve bu tür sınavlar ÖSYM'ne verilmiştir.

Ancak, son yapılan KPSS sınavında, sorulan 120 sorunun tamamını cevaplayan ve birbiriyle akrabalıkları ya da tanışlıkları bulunan 350 kişinin olması, sınavla ilgili şüpheler uyandırmış, araştırmaların derinleştirilmesi neticesinde, soruların sınavdan önce e-posta yoluyla bazı adaylara ulaştırıldığı ortaya çıkmıştır.

En son olarak, usulsüzlüklerin sadece KPSS sınavı ile kalmadığı, pek çok sınavda soruların ya da cevapların bazı adaylara ulaştırıldığı tespit edilmiştir.

Toplumumuzun bütünü, gençlerimizin geleceğini ilgilendiren böylesine önemli bir konuda Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin duyarsız kalması düşünülemez. Üniversitelere girişte ve işe yerleştirmede belirleyici olan sınavların güvenliğinin tartışılmaya başlanması, toplumsal adalet duygusunda da büyük bir sarsıntıya yol açmıştır. ÖSYM her ne kadar özerk bir kuruluş olsa da, adalet duygusunda yaşanan bu sarsıntının giderilmesi görevi ÖSYM'ye bırakılamaz. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin sorumluluk alması, usulsüzlüklerin bütünüyle ortaya çıkarılması ve bir daha usulsüzlük yapılamaması için ÖSYM'nin yapısının incelenerek, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi acil bir gereklilik olmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kurulacak bir Araştırma Komisyonu konuyu en ince detaylarına kadar incelemeli, alınacak önlemleri ortaya koymalı ve bu çalışma ışığında gerekli anayasal ve yasal değişiklikleri bir an önce yapmalıdır.

Tüm bu gerekçelerle Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi tarafından yapılan sınavlarda ortaya çıkan usulsüzlüklerin araştırılarak ortaya konulması ve sınav sisteminin usulsüzlük yapılamayacak bir yapıya kavuşturulmasını sağlamak amacıyla alınacak önlemlerin belirlenmesi için Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince, bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- (10/910) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 10/11/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu; 10.11.2010 Çarşamba günü (Bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                       M. Akif Hamzaçebi

                                                                                                                                Trabzon

                                                                                                                        Grup Başkanvekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan (Trakyabirliğin uygulamış olduğu politikaların üreticiye verdiği zararların araştırılması); (10/910) esas numaralı Meclis Araştırma Önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun, 10.11.2010 Çarşamba günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önergenin lehinde Edirne Milletvekili Sayın Rasim Çakır, buyurun efendim.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Trakyabirliğin bu sezonda alım politikalarının yanlışlığıyla ilgili bir Meclis araştırmasının açılmasını önerdik, ben ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu arkadaşlarımız.

Öncelikle niçin böyle bir ihtiyaç ortaya çıktı? Yani koskoca Türkiye Büyük Millet Meclisi başka işi gücü yok da Trakyabirliğin alım ve üretim politikasını mı tartışsın? Çünkü Trakyabirliğin bir denetim mekanizması var, bir Sanayi Bakanlığı var Trakyabirliği denetleyecek, üreticinin haklarını ve menfaatlerini koruyacak ama görünen o ki, böyle bir görev sağlıklı bir biçimde yapılmamış veya yapılanlar Sanayi Bakanlığıyla el ele, kol kola yapılmış; iki türlü de yorumlanabilir. Neden ihtiyaç hissettik? Şunun için ihtiyaç hissettik: Trakyabirlik, ayçiçeği üreticisinin menfaatlerini korumakla görevli olan, Türkiye’de yağ sektöründe önemli bir üretim potansiyeli olan ve fiyatların belirlenmesinde, üreticinin hak ve menfaatlerinin korunmasında önemli bir argüman olan kuruluş.

Bugün 10 Kasım, uzun uzun Mustafa Kemal Atatürk’le ilgili konuşmalar yapıldı. Bence Mustafa Kemal Atatürk’ün en önemli özelliği antiemperyalist olması, emperyalizme karşı bir ulusal duruş sergilemesi ve emperyalizme karşı bir ulus ortaya çıkarabilmiş olması. Biz Mustafa Kemal’i uzun uzun anlatıyoruz ama cumhuriyetin en önemli, aydınlanmaya dönük kurumlarından bir tanesi Trakyabirlik… Bu genç cumhuriyet kendi içinden, kendi bünyesinden “Trakyabirlik” diye bir kurum oluşturmuş ve bu kurumu da tabandaki üreticinin hak ve menfaatini korumak adına görevlendirmiş. Trakyabirlik aydınlanma döneminin en önemli, en güzel örneklerindendir ve Türkiye Cumhuriyetinin de göz bebeğidir. Ayçiçeği üreticilerinin de el emeğidir, göz nurudur. O bakımdan Trakyabirliğe sahip çıkmak, o bakımdan Trakyabirliğin etkinliğinin ve öneminin arttırılmasını sağlamaya çalışmak önemlidir. Çünkü ülkemizde, bugün, yağ sektörü yüzde 50 civarında uluslararası tekelci sermayenin egemenliği altına girmeye başlamıştır. Eğer bu oran Trakyabirliğin aleyhine, uluslararası tekelci sermayenin lehine bu denge bozulmaya devam ederse yarın bu ülkede ayçiçeği üreticisinin hak ve menfaatini savunacak, onun alın terini değerlendirecek ne bir Trakyabirlik bulabiliriz ne de ulusal yağ sanayicisi bulabiliriz. Bu gidişi böyle gördüğümüz içindir ki bu konuyu önemsedik ve bir Meclis araştırması açılmasını istedik. Mesele sadece Trakyabirlik değil, Trakyabirlik gibi cumhuriyetin aydınlanma döneminin oluşturduğu, vatandaşın günlük menfaatini ve refahını oluşturmaya yönelik ortaya çıkardığı kurumları, göz bebeği kurumları koruyabilmektir aslolan. Pankobirlik de bunun içindedir, diğer birliklerimiz de bunun içindedir ama maalesef 22’nci Dönem Parlamentosunda birliklerin özerk hâle getirilmesi ile ilgili kanun şu Meclisten geçince -biz o zaman da söyledik, tutanaklara bakılabilir- “Eğer birlikler özerk hâle getirilirse yarın öbür gün bu birlikler giderek etkisizleşir ve yok olur. Onun için, birliklerin özerk hâle getirilmesi politikası yanlıştır.” dedik ve bugünleri o günlerden öngördük ve Sayın Genel Kurula da ifade ettik, söyledik ama muhalefet olarak bizim söylediklerimiz maalesef iktidar milletvekilleri grubunda çok etkili yer yapamadığı için, dinlenilmediğimiz için bugünlerin habercisi olduğumuz hâlde maalesef sözlerimizin gereği yerine getirilmedi.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, ne oldu, nasıl bir politika oldu da biz zarar görüldüğünü iddia ediyoruz? 1/9/2010 tarihinden bugüne kadar ayçiçeğinin Uzunköprü borsasında aşağı ve yukarı fiyatlarıyla satışını gösterir bir tablo: 1/9’da 83 kuruş en düşük limit, 92 kuruş en yüksek limit. 2 Eylülde piyasa hızlı -insanlar harman döneminde- mal çıkıyor, borsaya gidiyor; hiç ellenmese hızla fiyat yükselecek, ihtiyaç var, talep fazla ama 2 Eylülde Trakyabirlik diyor ki: “Ben avans fiyat açıklıyorum ve bu fiyatım da 81 kuruş.” Yani borsada 83 kuruş olan malı Trakyabirlik “81 kuruşa alacağım avans fiyatıyla.” diye açıklıyor. Açıkladıktan sonra ne oluyor? Borsa hızla düşmeye başlıyor, 3 Eylülde 74 kuruş. 83 kuruştan 74 kuruş yani 9 kuruş birden düşüyor. Dolayısıyla malını Trakyabirlikte değil borsada değerlendiren ayçiçeği üreticilerimiz de bu anlamda mağdur oluyor. Bizim o günlerde Trakyabirliğe, “Aman daha fiyat açıklamayın, bırakın piyasa iyi gidiyor, siz durun bakalım.” dememize rağmen, maalesef dinletemedik, neden olduğunu da bu politikanın anlayamadık. Daha sonra, talepten dolayı borsa yine toparlanmaya başlıyor. Borsa 16 Eylülde 80 kuruş, Trakyabirlik satış fiyatı açıklıyor, diyor ki “Ben 152 bin ton mal satacağım, bunun da fiyatı 84 kuruş.” Satış fiyatı açıklıyor. Yani diyor ki “Borsaya gidip üzülmeyin sanayiciler, gelin benden alın, mal da hazır, kuru da, örttüm üzerini de.” Ve bu ilanla ihale yapmadan toplam 152 bin ton mal satıyor. Bu malın önemli bir bölümünü uluslararası iki yabancı firma alıyor, bir bölümünü yerli sanayicilerimiz alıyor.

Ben bir yolsuzluk demiyorum -bakın, dikkat edin- bir usulsüzlük demiyorum, politikada bir yanlışlığı anlatmaya çalışıyorum. Tabii ki, iktidar partisinin bir milletvekili de alabilir. Parası vardır, çıkarır, verir, alır. Kimse de niye alıyorsun diyemez ama siyasi anlamda, etik anlamda muhakkak ki bunun da değerlendirilmesi gerekir.

Bunun üzerine arkadaşlar, bugünkü günde ayçiçeğinin geldiği durum 99,8 kuruş en düşük fiyat. Bugünkü Uzunköprü borsasından alınan rakam.

Şimdi, tabii, bu süreç böyle olunca bizim aklımıza birtakım sorular geliyor. Bu sorulara cevap arıyoruz. Nerede arayacağız cevabı? Milletvekili olarak, halkın temsilcisi olarak burada arayacağız, sizlerin desteğiyle arayacağız, sizlerin yardımıyla arayacağız. Bugün, tabii, bu sattığı ayçiçeğinin karşılığında Trakyabirlik dâhilde işleme rejimi sebebiyle belirli bir miktar ayçiçeğini ithal edebilme hakkına sahip. O gün 84 kuruşa sattığı ayçiçeğini bugün 1 liranın üzerinde bir fiyatla Bulgaristan’dan almaya çalışıyor Trakyabirlik. Şimdi, madem 1 liranın üzerinde bir fiyatla alacaksın niye o gün 84 kuruş, ortalama fiyat 88 kuruşa sattın? Yani yönetim kurulu başkanı sanayicilere yalvarıyor, diyor ki: “Aman Bulgaristan’a gidip de fiyatları yükseltmeyin; bırakın, fiyatlar düşecek.”

Şimdi, geçen gün, yine Trakyabirlik prim miktarını açıkladı. Yani açıklamış olduğu 81 kuruş avans fiyatıydı, prim miktarını açıkladı ve yüzde 40 yağ oranlı ayçiçeği ek primle beraber Trakyabirliğe 92 kuruşa mal oldu. 92 kuruşa mal oldu. Ee kaç paraya sattın sen? Cargill’e kaça sattın? 84 kuruşa. Bunge’ye kaça sattın, Edip Bey’e kaça sattın? 84 kuruşa, ortalama 88 kuruşa. O zaman 92 kuruşa aldığın aradaki zararı kim ödeyecek, kim verecek? Bunun bir cevabı olması lazım. Bunun bir yanıtının olması lazım. Muhakkak ki verilecektir.

Bugün, değerli arkadaşlarım, yüzde 50 yağ oranlı ayçiçeğiyle ilgili 1.058 TL gibi bir fiyat açıklanmış. Bu, tamamen milletin kafasını karıştırmaya yönelik. Çünkü yüzde 50 yağ oranıyla ne alınan miktar belli, satılan miktar belli, piyasaya olan etkisi belli. Tamamen insanların kafasını karıştırmaya yönelik bir durumdur. Yani işin aslını kesinlikle ifade etmez.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu şekilde bir politikayla Trakyabirlik..

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Çakır, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

RASİM ÇAKIR (Devamla) – ...önemli bir oranda para transferini uluslararası sanayiciye ve yerli sanayicilere yapmıştır, hak etmedikleri hâlde; sadece ve sadece öngörüleri yanlış olduğu için, sadece ve sadece dünya piyasalarını ve fiyatlarını doğru okuyamadıkları için, sadece ve sadece yarınların ne olabileceğini öngöremedikleri için. Tabii öyle olunca, sıkışan Trakyabirlik, referandumda işte bizim Trakyabirliğin oylarının hepsi cebinde ya Trakyabirliğin kararı “evettir.” Bir de üzerine siyaset yapıyor arkadaşlarımız, sanki Trakyabirliğin bütün oyları kendi cebindeymiş gibi!

O bakımdan, biz üreticinin mağdur olduğuna inanıyoruz, biz ayçiçeği üreticisinin mağdur olduğuna inanıyoruz. Biz Trakyabirliğin zarar ettirildiğine inanıyoruz. Bu politikalarla Trakyabirliğin çok uzun yıllar Türkiye’deki ayçiçeği üreticisine hizmet edemeyeceğine inanıyoruz ve bu anlamda açmak istediğimiz Meclis araştırmasına iktidar  partisinin değerli milletvekillerinin de desteğini ve katkılarını ifade ediyor, Sayın Başkana da çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çakır.

Evet, grup önerisi aleyhinde Tekirdağ Milletvekili Sayın Kemalettin Nalcı, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu araştırma önergesinin, Trakyabirliğin uygulamış olduğu politikaların üreticiye verdiği zararların araştırılmasıyla ilgili araştırma önergesinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, ben bu konuşmayı daha çok Ergene Nehri üzerinde yapmak istiyorum. Ergene Nehri bilindiği üzere Trakya’nın kalbi ve can damarı. Trakya’da üç ili birlikte 264 kilometre kat ederek ve bu bölgede bundan yirmi sene öncesine kadar Ergene Nehri’nden alınan suyla tarım yapılan bir bölge. Ergene Nehri, Saray’da Yıldız dağlarından başlayan ve en son yolculuğunu Meriç’te Ege’ye dökülerek sürdüren bir nehrimizdir ve bu Ergene Nehri, “Ergene havzası” dediğimiz Trakya’nın yaklaşık yüzde 55 alanını kapsayan ve verimli toprakların da yüzde 90’ını içinde bulunduran bir bölgedir. “Ergene havzası” dediğimiz zaman sadece Ergene Nehri’yle sınırlı değil, aynı zamanda, Ergene yer altı suyu havzalarıyla da önem arz etmektedir.

Şimdi, bir bakacak olursak, Ergene, son yirmi yıl içinde, otuz yıl içinde Trakya’nın kâbusu hâline geldi. Neden bu noktaya gelindi? İstanbul gibi büyük bir metropolün kenarında bulunan Tekirdağ’da hızlı sanayileşme, hızlı göç alışı, bu bölgedeki kontrolsüz yapılaşma ve sanayi yapıları, belediyelerin kendi sanayi bölgelerini kurması, bugün, Trakya’daki bu Ergene sorununu gündeme getirdi.

Saygıdeğer milletvekilleri, Ergene için “kirli” kelimesini kullanmak burada haksızlık olur, Ergene resmen zehir saçıyor, Ergene resmen ölüm saçıyor. Ergene’nin bugün geldiği noktada, orada yaşayan insanlar artık Ergene’den kaçmak istiyor. Bundan bir ay önce Uzunköprü’de bir eylem yapıldı. Bu -kamuoyu olarak- sayın milletvekillerinin dikkatini çekti mi bilmiyorum ama biz 23’üncü Dönem milletvekilleri olarak bu Meclise geldiğimiz zaman -ben ilk defa geliyordum o zaman- bir araştırma önergesi üzerine, hatırlarsınız, küresel ısınma araştırma önergeleri üzerine -ki burada CHP Grubunda Rasim Çakır Bey de vardı, burada AKP milletvekillerimiz de vardı- bir araştırma komisyonu kuruldu. Ergene’ye gittik. Arkasından, yetmedi, bir çevre komisyonu yine kuruldu. Türkiye’de Ergene dâhil çoğu bölgelere gidildi. Aradan üç buçuk sene geçti, biz buna feveran ederken öğrendik ki 22’nci dönemde de aynı raporlar, aynı araştırmalar yapılmış ve Meclis Genel Kurulundan geçtikten sonra tozlu raflara kalkmıştır.

Değerli milletvekilleri, Trakya’da tarım bitiyor. Trakya’da, çiftçi, hem Ergene konusunda hem bu ağır yönetim ve uygulanan, ektiğinin karşılığını alamama noktasında zor durumda. Tabii, o bölgede yaşamayan insanlar o bölgenin durumunu bilemez. Bu kirlenme… Biz bununla ilgili çok konuşmalar yaptık. Meclis araştırma önergeleri verdik. Hatta, daha ileri gidilip, bu Meclise, Trakya’daki su havzalarının tek elden yönetilmesi için bir kanun tasarısı getirildi ama bu kabul edilmedi.

Trakya’da Tekirdağ’dan başlayan, akabinde Uzunköprü ve Edirne kıyılarından, Meriç’ten geçen bu Ergene’nin zehir akıtması, bugün, yemiş olduğumuz tahıllara da geçmekte, fakat bunu, bu konuyu hiçbir zaman için burada Sayın Çevre Bakanımıza kabul ettiremedik. Ama şunu çok gönül rahatlığıyla söylüyorum: Trakya, bunun vebalini sizden soracak. Ve bunun çözümü de, buraya sadece Ergene konusunu gündem olarak getirip sorunları konuşmak değil, çözümleri de burada söylemekle mükellefiz. Bunun çözümü çok basittir: Aynı bölgede hem evsel hem sanayi atıklarını toplayacak bir veya iki tane ana arıtma sistemi kurarsın - kirlenme zaten ilk 30 kilometrede gündeme geldiği için- ve buradan çıkan suyu da tarımda veya sanayide geri kullanma durumu var.

Sayın milletvekilleri, sekiz sene içinde bu konuyla ilgili hiçbir şey yapılmadı. Trakya, bu konuyla ilgili sizlere ve bizlere çok kırgın. Bizler muhalefet milletvekili olmamıza rağmen, Ergene konusu gündeme geldiği zaman, insanlar bize kızgınlıklarını dile getiriyor. Ergene çevresinde -ki 264 kilometre boyunca uzanan bu çevrede- tarım şu anda yapılamıyor. Bazen, oluşan sel ve taşkınlardan dolayı bu zehir, çeltik üreticilerinin üretmiş olduğu çeltiklere kadar sirayet ediyor. Bunlar, ağır metalleri içeren, zehirli atıkları içeren maddelerdir.

Sayın milletvekilleri, bu sorunu çözmek, sekiz sene içinde -ki ben üç buçuk senedir bu Meclisteyim, Ergene konusu en azından 5 kere, 6 kere geldi- zannediyorum 10 kere gelmiştir ama bu Meclis hiçbir adım atmadı.

Saygıdeğer milletvekilleri, tabii ki Trakya’nın problemleri bunlarla bitmiyor. Trakya, doğusuyla, batısıyla, güneyiyle ayrı bir özellik gösteren bölgemizdir; doğusuna bakacak olursak tamamen tarımla geçimini sağlayan, güney kısmına bakacak olursak yarı turizm dediğimiz, İstanbul’un yazlık kısımlarının bulunduğu kesim ve doğusu da, İstanbul’a yakın olan kısım da İstanbul’un sanayisini taşıyan kısımdır.

Eğer, bugünlerde biz bu önlemleri almasak ve İstanbul Metroplanın yapmış olduğu yeni TRAKAP projeleri gündeme geldiği zaman, Trakya’nın, Tekirdağ’ın doğusuna önümüzdeki on yıl içinde 2 milyon insanın kaydırılması düşünülüyor. Burada, biliyorsunuz, havaalanının kaydırılması, limanların kaydırılması, serbest bölgelerin kaydırılmasıyla ve bu bölgelerde Ergene’yle birlikte başlayan, Ergene yer altı havzalarının sanayide aşırı tüketilmesinden kaynaklanan yaşamsal bir bozukluk ortaya çıkacak. Bunun çözümü belli: Bugün, burada, yapılması gereken barajlar ve yer üstü kaynaklarından sanayiye ayrılacak olan suyun tahsisi… Yer altı sularının sadece şehirlerin yaşamsal kaynakları için bırakılması lazım. Bugün Çerkezköy sanayisi yılda 60 milyon metreküp, Çorlu sanayisi ve Büyükkarıştıran sanayisi yılda 200 milyon metreküp su kullanmaktadır.

Saygıdeğer milletvekilleri, bu 260 milyon metreküp suyun 260 milyon metreküpü de işte bu Ergene’ye akmaktadır ama 260 milyon metreküp suyun 200 milyon metreküpünden fazlası sanayide, tekstilde “soğutma” diye adlandırdığımız, sadece soğutmada kullanılan sudur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Nalcı.

KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Bunun geri dönüşümü çok basittir. Eğer, Ergene’ye iki kuşaklama hattı yapılıp Çorlu ve Muratlı ekseninde oluşturulacak iki tane merkezî arıtma sistemiyle hem bölgedeki evsel atıkları hem sanayi atıklarını toplayarak bu suların geri dönüşümünü sağlama imkânımız var. Bu sayede hem bölgeyi, Ergene’yi kurtarmış oluruz hem bölgenin yer altı kaynaklarının israfının önüne geçmiş oluruz hem de Trakya’yı ilerisi için yaşanabilecek bir yerleşim yeri olarak bırakırız.

Bu duygu ve düşüncelerle, beni dinlediğiniz için, herkese teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Nalcı.

Grup önerisinin lehinde Edirne Milletvekili Sayın Cemalleddin Uslu.

Sayın Uslu, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu grup önerisinin lehinde söz aldım. Bu vesileyle, sizleri saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu hususu açıklamazdan önce, birtakım istatistiki değerler, bilgiler vermek istiyorum. Özellikle yağlı tohumlarla ilgili dünya ve Türkiye üretimleri, tüketimleri, bu mevzunun biraz daha açılmasına fayda teşkil edecektir.

Dünya üzerinde yağlı tohum üretimine baktığımızda, 248 milyon ton soya üretimi var, 58 milyon ton kanola üretimi var, 31 milyon ton ayçiçeği üretimi var. Bunların ham yağ bazında değerlendirmesini yaptığımızda, soya 42 milyon ton, palm yağı 46 milyon ton, kanola 21 milyon ton, ayçiçeği 11 milyon ton. Bunlar, üretim değerleri sıralaması itibarıyla.

İç piyasada yani Türkiye’de yağ tüketimine baktığımızda, ayçiçeği yağının önde geldiğini görüyoruz, 665 bin ton ayçiçeği yağı tüketimi var, kanola 98 bin ton, mısır 87 bin ton, pamuk 30 bin ton, soya 22 bin ton. Yani, dünya geneline baktığımızda, soya, palm yağları, kanola yağı daha öncelikli olmasına rağmen Türk insanının, bizim vatandaşlarımızın tercihi, yemeklik yağ tercihi ayçiçeği yağında olmaktadır.

Türkiye'nin 2009 yılı itibarıyla rakamlarına baktığımızda, ayçiçeği tohumu üretimi 800 bin ton seviyelerinde olmuştur. 2010 yılı itibarıyla, bu üretimin 900-950 bin ton seviyelerinde olduğunu biliyoruz. Bu rakamlar genelinde -2009 yılı itibarıyla bu rakamları veriyorum- ayçiçeği tohum ithalatı 600 bin ton seviyesinde oldu, ayçiçeği ham yağ ithalatı da 340 bin ton seviyesinde oldu. Yani, bunu ayçiçeği bazında değerlendirdiğimizde, 1 milyon tonun üzerinde, Türkiye yine iç üretimine ilaveten dışarıdan ayçiçeği tohumu ithal etmiş oldu. Yani, bu neden böyle oluyor? Türkiye tüketimine baktığımızda, ne yazık ki iç üretimimiz kâfi gelmiyor ve mutlaka Türkiye dışarıdan ayçiçeği veya ham yağını ithal etmek zorunda kalıyor. Bu bitkisel yağ bazında ithalat rakamını değerlendirdiğimizde de 2 milyar doların üzerinde bir bitkisel yağ ithalatı söz konusu. Bunu ayçiçeği bazında değerlendirdiğimizde de yaklaşık 1 milyar doların üzerinde ayçiçeği ve ham yağına bir bedel ödüyoruz. Bu gerçekten önemli bir miktar, Türkiye'nin her hâlükârda bu üretimini biraz artırması lazım.

Bunun yapılması için de tabii üreticinin ciddi şekilde desteklenmesi lazım, üreticinin bu faaliyetinden dolayı para kazanması lazım. İşte, zaman zaman üretici fiyatlarının yüksek seyretmesi, üreticinin alın terini değerlendirmesi bakımından da tarife kontenjanları uygulanarak her yıl üreticinin üretimine destek olunmaya çalışılmaktadır. Bu sene de yine -geçen sene de 650 bin ton- 650 bin ton üzerinden tarife kontenjanı uygulaması söz konusu olacak.

Şimdi, üreticinin kazanamadığını söyledik. Üreticinin hangi rakamlar üzerinden kazanamadığını da bir tespit etmemiz lazım. Üreticinin maliyetlerini değerlendirdiğimizde, tarla hazırlama, ekim, üretim masrafları, bakım işleri gibi birçok değeri üst üste koyduğumuzda, üretici dekara yaklaşık 170 lira bir giderde bulunuyor. Buna üreticinin yüzde 30 seviyesinde refah payını da ilave etmemiz lazım. O takdirde dekara 221 TL bir maliyet söz konusu. Eğer üretici dekarda ortalama 200 kilogram ürün alıyorsa 1.105 lira gibi -ton itibarıyla fiyatları söylüyorum veya kilogram bazında baktığınızda 110 kuruşa denk gelecektir, 200 kilogram verimde- bir maliyet söz konusu. 220 kilogram ortalama verim alırsa 105, 180 kilogram -ki bu daha uygun bir rakamdır- alırsa bunun da karşılığı 1.227 TL’ye geliyor. Yani üretici 1 kilogram ayçiçeğini ancak 122 kuruşa mal edebiliyor.

Şimdi, Trakyabirlik bir fiyat açıkladı, avans alım fiyatı bu. Yüzde 40’lık yağlık ayçiçeğine indirgediğimizde bunun karşılığı da 940 liraya denk geliyor. Yani üreticiden alış fiyatını bu şekilde belirledi.

Şimdi, 23 kuruş, daha doğrusu 230 lira da ton başına bir prim desteği var, bunun karşılığı da 1.150’ye geliyor. Yani maliyetiniz -ortalama 180 kilogram itibarıyla söylüyorum- 1.227. Bu sene Trakyabirlik fiyatlarıyla üreticinin bu üründen elde ettiği bedel de prim dâhil 1.150, yani altında kalıyor.

Bunu bir de buğdayla ilgili değerlendirmek lazım yani buğdayla ayçiçeği arasında bir parite vardır. Üretici bu pariteye göre, buğday fiyatına göre ayçiçeği fiyatından memnun olup olmadığını da ortaya koymak durumundadır.

Bugünlerde Edirne Borsasında ortalama buğday fiyatı 625 TL. Yani buna 50 lira da bir prim desteği koymamız lazım, 675. En az parite 2 olması lazım, 2,2’dir ama en az 2 olması lazım. Bunu düşündüğümüzde de 1.350. Yani 1.350, buğday ve ayçiçeğiyle ilgili olarak bu şartlarda ayçiçeği üreticisini memnun eden bir fiyat olması lazım ama gelin görün ki 1.350’nin altında bir fiyat teşekkül etmiştir. Bu şartlarda -1.150 fiyatı- üretici ayçiçeği ekiminden vazgeçmek durumunda kalacaktır.

Şimdi bu yıl Trakyabirliğin yani bu Meclis araştırmasına konu olan bu önergeyle ilgili Trakyabirliğin uygulamasını şöyle bir kısaca ifade etmek istiyorum: Piyasalar açıldığında özellikle Türkiye içerisinde bu rakamlar 930 ve yukarısında seyrediyordu. Trakyabirlik 2 Eylülde bir fiyat açıkladı, bu fiyat 810 TL, bu avans alım fiyatıdır ama gelin görün ki piyasalarda hâkim bir fiyat olmuştur ve süratle bu fiyatların da aşağıya yani 930 ve üzerinde giden piyasa fiyatlarının aşağıya düşmesine sebep olmuştur. Sezon başında 930 ve yukarısında seyreden fiyatları dünya fiyatlarıyla değerlendirdiğimizde mutlaka bir eşdeğer fiyat olduğunu da görüyoruz. Yani dış piyasalarda o günlerde yaklaşık 570-600 arasında dolar CIF fiyatlarla bir fiyat söz konusuydu, bu fiyatı yüzde 40 yağ bazına indirgediğinizde gümrük vergileriyle ilgili ve diğer masraflarını da ilave ettiğinizde yine 900’ün üzerinde bir fiyat ortaya çıkıyordu 880-900 seviyelerinde. Yani 81 kuruştu, yani 810 bin liralık fiyatın doğrusu hiçbir tutarlı tarafı yoktu ve süratle fiyatların aşağıya inmesine sebep oldu ve bu bir tarafa, 2 Eylülde açıklanan, Trakyabirliğin açıkladığı fiyatlar, henüz daha 150 bin ton kadar bir ayçiçeği ürün almışken süratle 840 liradan yani 84 kuruştan -kilogram itibarıyla söylüyorum- bir satış fiyatı açıkladılar. Hem bu fiyatı da piyasada test etmeden açıkladılar yani herhangi bir ihale etmeden “Doğrudan doğruya bu fiyattan satışa çıkıyoruz.” dediler. 6 Eylülde 72 bin ton, 13 Eylül, 20 Eylül, 27 Eylül ve 28 Eylülde de 20’şer bin ton olmak üzere toplamda 152 bin ton ayçiçeğini bu fiyatlardan sattılar. Daha sonra 84 kuruş yukarıya doğru fiyatlar çıktı belki ama netice itibarıyla da 152 bin ton ayçiçeğini –ortalama itibarıyla söylüyorum- 88 kuruştan, 881 liradan falan sattılar.

Şimdi gelelim işin bir diğer tarafına. Ortalama 88 kuruştan satılan bir ayçiçeğini ne yazık ki üreticiden alım fiyatı olarak, üreticiyi memnun etme açısından alım fiyatı olarak 94 kuruştan aldılar. Bunu yüzde 40 yağ bazında söylüyorum. Trakyabirliğin bu sene uygulamış olduğu yağ yüzdesine göre fiyatlandırma, derecelendirme sistemi içerisinde yüzde 40 bazda söylediğim fiyatlardır bunlar. Yani bu şartlarda baktığınızda, Trakyabirlik, ortalama 152 bin ton ayçiçeğiyle ilgili 40 lira bir zarar etmiştir veya 40 kuruş kilogram başında bir zarar etmiştir. Bu da önemli bir sebeptir gerçekten.

Şimdi, bugünkü şartlarda ayçiçeği fiyatlarına baktığımızda, dünya piyasaları 700 dolar ve üzerinde. Trakyabirlik, ne yazık ki bunu daha önceden 560 dolar seviyesinde sattı, şimdi bugün piyasalardan almaya kalktığında dış piyasalardan yaklaşık 700 dolar seviyesinde alacaktır. Bu önemli bir kayıptır gerçekten Trakyabirlik için.

Bir şehir efsanesi var. Bunu Sevgili Milletvekilim Rasim Çakır ifade etmeye çalıştı sözlerinde. Ne yazık ki piyasalarda 930 lira seviyesinde giderken bu ayçiçeği alımları, bazı önemli uluslararası firmalar piyasalara girerek birdenbire fiyatları 100 lira aşağıya indirdiler, 10 kuruş aşağıya indirdiler ve akabinde Trakyabirlik birkaç gün sonra fiyatını kilogram başına 81 kuruş olarak açıkladı. Bu gerçekten araştırılması gereken bir konudur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN –Sayın Uslu, buyurun efendim.

CEMALEDDİN USLU (Devamla) – Trakyabirliğe bu konuda baskı yapıldığı ifadeleri var, özellikle sanayiciler tarafından ikna edildi, kandırıldı ifadeleri var ve açıkçası, Sevgili Milletvekilim de bahsetti, Trakyabirlik öngörüde bulunamamıştır, dünya piyasalarını net bir şekilde okuyamamıştır, üretici lehine gelişecek uygulamaları da doğrusu belirleyememiştir.

Netice itibarıyla Trakyabirliğin kendi uygulamasıdır. Trakyabirlik özerk bir kuruluştur belki, kendi üreticisine genel kurullarında hesap vermek zorundadır ancak yaptığı uygulama ile özel sektöre, özellikle tonajlı mal alan birkaç sanayiciye ciddi şekilde bir finans aktarımında bulunmuştur. Bunun araştırılması lazım. Üretici malını daha iyi fiyatla satabilecekken Trakyabirliğin bu uygulaması sayesinde malını daha düşük fiyata satmıştır. Bu ciddi bir kayıptır. Bütün bunların üzerine bir de ihale edilmeden bu satışın yapılması da Trakyabirlik açısından çok doğru olmamıştır. Sanayicinin bakış açısı, üreticinin bakış açısı Trakyabirliğe karşı menfidir.

İşte bu sebeplerden dolayı bu Meclis araştırmasının açılması fevkalade önemlidir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak da bu konuda Meclis araştırmasının açılması yönünde oy vereceğimizi beyan ediyorum, sizleri saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uslu.

Son konuşmacı, grup önerisinin aleyhinde Edirne Milletvekili Sayın Necdet Budak.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NECDET BUDAK (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Trakyabirliğin uyguladığı politikalarla ilgili alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önerge üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, ülkemiz ve Trakya bölgesi tarımsal üretim içerisinde büyük öneme sahip ayçiçeğinde. AK PARTİ Hükûmetimiz ayçiçeği primlerinde ciddi artışlar yapmış, 2002 yılında kilogram başına 8,5 kuruş olan prim yaklaşık 3 kat artırılmış ve 2010 yılında 23 kuruşa çıkmıştır.

Yine, gübre ve mazot desteklemelerinde ciddi artışlar sağlanmıştır. Özellikle yağlı tohumlarda ayçiçeği, tahıllardan farklı tutularak mazot ve gübre desteği daha fazla verilmiştir. Örneğin dekara 5,5 TL gübre desteği ve 5,5 TL de mazot desteği verilmiştir. Toprak analizi yapılan çiftçilere de 2,5 TL ödeme ilk kez bu dönemde uygulamaya konulmuştur.

Ülkemiz yağlı tohumlar üretiminde yaşadığı arz açığı sonucu olarak, 2008 yılında yağlı tohum ve türevleri ithalatında yaklaşık 3 milyar dolar, 2009 yılında ise yaklaşık 2 milyar dolar döviz ödemek durumunda kalmıştır. Bu nedenle, Hükûmetimizce yerli üretimin artırılmasına yönelik olarak gerek desteklemelerde ciddi artışlar yapılmış gerekse üretim planlamasında etkin ve verimli kılınmak adına tarımda havza bazlı üretim modeline geçilmiştir.

Ayçiçeği üreticilerimizin korunmasına yönelik olarak hâlen yağlık ayçiçeği ve ham yağ ithalatında Dünya Ticaret Örgütü taahhütlerinde gümrük vergisi olarak en üst gümrük vergisini uygulamaktayız.

Yine, hasat döneminde yapılacak ithalatın yerli ürün üzerinden fiyat baskısı oluşturmaması, ayçiçeği tohumu üretimini olumsuz yönde etkilememesi, yerli üretimin düşük fiyatlı ithalata karşı korunması ve vergi kaybının önüne geçilmesini teminen bu yıl ve geçen yıl referans fiyat uygulamasını yaptık Hükûmet olarak. Yerli üretici bu şekilde korunmaya çalışılmıştır.

Ayrıca, tarife kontenjanı uygulaması da dış ticaret açısından önemlidir.

Yine, biliyorsunuz, bu birlikler özerk hâle geldi, 2000 yılında yapılandırıldı. Bu yapılandırma gereği bütün birliklerin DFİF kredi borçları –ben Trakyabirliği bildiğim için söylüyorum- 180 trilyon DFİF kredi borcu AK PARTİ Hükûmeti döneminde ödenmiştir ve çok fazla eleman alınmış, işçi çalıştırılmış ve siyasi amaçlı bu birlikler kullanılmış açıkçası ve bu fazla işçi ve rantabl olmayan bu birlik yapısı nedeniyle işçiler çıkartılmış ve bu işçilerin tazminat borçlarını da Hükûmetimiz ödemiştir.

2006-2008 yıllarında yüce Meclisimizin onayıyla yağlı tohumlar ve ayçiçeğiyle ilgili olarak araştırma komisyonları kurulmuştur. Bu ürünlere ilişkin olarak kurulan ilk araştırma komisyonları olmasının yanı sıra millî ekonomiye doğrudan katkısı olan ve bu tür konularda çalışma yapan komisyonların kurulması ülkemiz için son derece önemli olmuştur. Komisyon raporlarında yağlı tohumlar ve ayçiçeğine ilişkin olarak ayrıntılı tespitler ve değerlendirmeler yapılmış, bu kapsamda önemli bir çalışma gerçekleştirilmiştir.

Türkiye'de sözü edilen ancak gerçekleştirilemeyen destekleme miktarlarının, üretime başlamadan önce, yani ayçiçeği üretimine başlamadan önce primin açıklanması konusunda da ilk kez bu dönemde adım atılmıştır. Ayçiçeği ürettiğimiz kadar ithal etmek zorunda olduğumuz bir ürün, bu nedenle de sulama projeleri bu ekiş alanlarının artması ve üretimin artması açısından çok önemli. Ülkemizde 2002 yılında 850 bin ton olan üretim, sulama projeleri ve ayçiçeği üretimine olan ilgiyle birlikte 1,1 milyon tona ulaşmıştır. Yani ayçiçeği ürününün yaklaşık yüzde 25’inin gerçekleştiği Edirne ilinde üretim yüzde 32 oranında artmıştır ve sulama projelerine sadece Edirne’de ayçiçeği tarımını teşvik ve ithalatı engellemek adına 700 milyon TL Hükûmetimizce yatırım yapılmıştır.

Değerli arkadaşlar, ayçiçeği üreticilerimizin örgütü olan Trakyabirliğe üreticilerimiz adına destek olmak bizim asli görevlerimizden birisidir ancak Trakyabirlik, özellikle konu Trakyabirlik olunca bizler iktidar-muhalefet hepimiz özel bir hassasiyet göstermemiz lazım çiftçilerimiz adına ve elimizden geleni el birliğiyle Parlamentoda yapmamız gerekiyor, çünkü Trakyabirlik çiftçilerimizin ve Trakya halkının emeği ve sermayesiyle kurulmuş, onlara hizmet eden bir kuruluş. Ben de açıkçası bir çiftçi çocuğu olarak, onların, çiftçilerimizin oyuyla seçilmiş bir milletvekiliyim. Böyle olmasına rağmen, biliyorsunuz, özellikle Trakyabirliğin siyasetin dışında tutulmasına, siyasete alet edilmemesine ve birlik yönetiminde yer almış ya da yer alanların bundan sonra da siyasi rant sağlamalarına hiçbir şekilde siyasi olarak sıcak bakmadım, her fırsatta da bunu dile getirdim. Siyasetçilerin Trakyabirliği siyasetin içine çekmelerine de hiçbir şekilde prim vermememiz gerekiyor. Haklılık payları olsa bile farklı değerlendirmelere neden olan basın yoluyla değil sizlerle bunu paylaşmayı burada bir görev biliyorum. Sonuçta, üreten de yöneten de bizim insanımız ve bu çiftçiler bizim, kol kırılır yen içinde kalır.

Merkezi Edirne’de olan, tek kuruluş amacı ayçiçeği üreticisinin hak ve menfaatlerini korumak olan bir kuruluş, 48 kooperatifi var, yaklaşık 59 bin ortağı var ve bu 59 bin üretici şu anda, bütün Türkiye'nin çeşitli bölgelerinden, başta Trakya olmak üzere, bu araştırma önergesinin kapsamında bu komisyonun kurulup kurulmayacağını bekliyorlar.

Tabii ki siyasi anlamda bunu söylemekle beraber Trakyabirlik bir özerk kurum. Burada, araştırma önergesinde dile getirilen, özerk bir kurum, kime, nereye, ne sattı? İhaleye mecbur mu değil mi? Bütün bunlar tabii ki Trakyabirliğin direkt yönetimini ilgilendiriyor.

Burada, biz Hükûmet olarak, Parlamento olarak çiftçi adına neler yapıyoruz? Bu yıl, Trakyabirlik 810 kuruş avans fiyat açıkladı, daha sonra toplamda 110 kuruş daha ilave etti 920 kuruş, 230 kuruş da primi var; 1,150’ye geliyor. Şu anda da çiftçilerimiz, tabii ki, ilk anda bu 810 kuruşa bir tepki gösterdiler fakat borsa fiyat değerlendirmelerine da baktığımız zaman, Edirne Borsasında da Trakyabirliğin verdiği fiyatın yaklaşık ya da ortalamasına yakın bir değerde fiyat verildiğini görüyoruz.

Trakyabirliğin 2008, 2009, 2010 yıllarında ne kadar  ürün aldığına baktığımızda da 2009 yılında bir düşme olmakla beraber, yine 2007, 2008, 2009, 2010’da kâr durumlarını irdelediğimizde, 2008’de 34 milyon TL, 2009’da 3,8 milyon, 2010’da 4,6 milyon TL kâr elde ettiklerini beyan etmişlerdir.

Açıkçası, bir tarımcı olarak, Hükûmet olarak biz Trakyabirliğe sahip çıktık, fazlasıyla sahip çıkıyoruz. 18 birliğin bütün DFİF kredi borçlarına -yaklaşık 3 katrilyondan fazla olabilir- çok ciddi destek olduk, primlerde 3 kat artış oldu. Ayçiçeğinde birim alanda yapılan masrafın yaklaşık yüzde 40-50’sini desteklerle desteklemeye çalıştık. Bütün bunlara rağmen Türkiye’nin hâlen yağ ithal ediyor durumda olmasını açıkçası sindirmemiz mümkün değil. Bu, cari açığa da olumsuz etkide bulunuyor.

O bakımdan, benim şahsi düşüncem ve grubum adına konuşurken grup başkan vekillerimizle de bunu irdelediğimizde, grup olarak, şahsım olarak bu araştırma komisyonunun kurulmasında benim için hiçbir sakınca yok. İrdelensin, daha iyi neler yapılabilir? Trakyabirliği Türkiye sahiplensin, Türkiye Büyük Millet Meclisi sahiplensin. Bu komisyonun kurulmasında herhangi bir endişe görmüyorum, fayda olduğunu düşünüyorum.

O bakımdan, komisyonu dile getiren, bu araştırma komisyonunun kurulması yönünde önerge veren sayın milletvekili arkadaşımıza da, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili arkadaşımıza da teşekkür ediyorum.

Tabii, çok hızlı bir gündem var ve de bunun bugün geleceğini bilseydik bütün parti grupları bu konuda araştırma önergesi verip beraber sunmayı açıkçası yeğlerdik, fakat aramızdaki bu iletişim kopukluğu nedeniyle bugün hem Milliyetçi Hareket Partisi hem de AK PARTİ Grubu olarak bu araştırma önergelerini, araştırma komisyonu kurulmasıyla ilgili önergeleri gündemin hızlı ve acil olması nedeniyle veremedik.

O bakımdan Türkiye Büyük Millet Meclisinin takdirine sunuyorum. Saygılarımı sunuyorum. Hayırlısı olsun diyorum. Sağ olun, var olun. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, biraz önce Genel Kurulumuzun almış olduğu karar gereğince gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmına geçiyoruz.

Bu kısmın 785’inci sırasında yer alan, Trakyabirliğin uygulamalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin ön görüşmesine başlıyoruz.

IX.- MECLİS ARAŞTIRMASI

A) Ön Görüşmeler

1.- Edirne Milletvekili Rasim Çakır ve 21 milletvekilinin, Trakyabirliğin uygulamalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/910)

BAŞKAN – Hükûmet? Yerinde.

Meclis araştırması önergesi Genel Kurulun 9/11/2010 tarihli 16’ncı Birleşiminde okunduğundan tekrar okutmuyorum.

İç Tüzük'ümüze göre, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunda sırasıyla Hükûmete, siyasi parti gruplarına ve önergedeki birinci imza sahibine veya onun göstereceği bir diğer imza sahibine söz verilecektir, talepleri olduğu takdirde.

Konuşma süreleri Hükûmet ve gruplar için yirmişer dakika, önerge sahipleri için onar dakika olacaktır.

Saygıdeğer milletvekilleri, şu ana kadar Meclis araştırmasıyla ilgili olarak bir söz talebi Başkanlık Divanına ulaşmamıştır.

Sayın milletvekilleri, dolayısıyla, Meclis araştırması önergesi üzerindeki ön görüşmeler tamamlanmış olmaktadır.

Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım. Meclis araştırması açılmasını kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Meclis araştırmasını yapacak komisyonun 16 üyeden kurulmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Komisyonun çalışma süresinin başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi tarihinden başlamak üzere üç ay olmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Komisyonun gerektiğinde Ankara dışında da çalışabilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Komisyonumuza hayırlı çalışmalar diliyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre Eskişehir Milletvekili Sayın Beytullah Asil’in bir söz talebi vardır, onu yerine getireceğim.

Sayın Asil, buyurun efendim.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

5.- Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil’in, Kütahya’da üniversitede meydana gelen olaylara ilişkin açıklaması

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Kütahya Milletvekilimiz Sayın Alim Işık’ın yurt dışında olması nedeniyle Kütahya’da meydana gelen elim olaya dikkat çekmek için söz aldım.

Bu millete faydalı olmaktan başka hiçbir düşüncesi olmayan üniversite öğrencisi Hasan Şimşek isimli gencimiz bölücüler tarafından kalbinden bıçaklanarak öldürülmüştür. Kütahya’da sıcak gelişmeler geçen hafta başlamış, emniyet görevlilerine, savcılığa Kütahya’mızı karıştırmak isteyenlerle ilgili ihbarda bulunulmasına rağmen gerekli tedbirler alınmamış, neticesinde de bu olay meydana gelmiştir. Bu olayda ihmali olan yetkililer bunun hesabını vermek zorundadır. Bunun takipçisi olacağız. Bu ülkeyi karıştırmaya, kardeşliğimizi bozmaya yeltenenler şunu bilsinler ki döktükleri kanda boğulacak, bunun hesabını da iki cihanda mutlaka vereceklerdir.

Görevinin bilincinde olmayan yetkililere de seslenmek istiyorum. Kanunların size verdiği yetkiyi kullanma, bu ülkeyi korumakla yükümlüsünüz. Hükümeti göreve çağırıyorum, ülkemizdeki huzur ortamını bozmaya yeltenenlere fırsat verilmemelidir. Hasan Şimşek kardeşime Allah’tan rahmet, ailesine ve aziz milletime başsağlığı diliyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Biz de vefat eden kardeşimize, gencimize Allah’tan rahmet, kederli ailesine başsağlığı diliyoruz ve ülkemizde bir daha böyle olayların olmamasını da temenni ediyoruz.

Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 15.49
 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.05

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN            

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/594) (S. Sayısı: 510)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan, Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un; Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

4.- Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un; Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (2/340) (S. Sayısı: 395)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

5’inci sırada yer alan, Kamu Hastane Birlikleri Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

5.- Kamu Hastane Birlikleri Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (1/439) (S. Sayısı: 493)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

6’ncı sırada yer alan, Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

6.- Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/869) (S. Sayısı: 521)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

7’nci sırada yer alan, Mali Kural Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

7.- Mali Kural Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/891) (S. Sayısı: 525)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

8’inci sırada yer alan, İller Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Tasarısı ile 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

8.- İller Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Tasarısı ile 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/371, 1/101) (S. Sayısı: 477)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

9’uncu sırada yer alan, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

9.- Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/820) (S. Sayısı: 502)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

10’uncu sırada yer alan, Tebligat Kanunu ile Adlî Sicil Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın; Tebligat Kanunu ile Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

10.- Tebligat Kanunu ile Adlî Sicil Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın; Tebligat Kanunu ile Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/742, 2/546) (S. Sayısı: 474)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

11’inci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi (TÜRKSOY) Arasında Türksoya İlave Arsa Tahsisi Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

11.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi (TÜRKSOY) Arasında Türksoya İlave Arsa Tahsisi Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/423) (S. Sayısı: 532) (x)

BAŞKAN - Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon raporu 532 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz talebi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Şenol Bal’a aittir.

Sayın Bal, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ŞENOL BAL (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi (TÜRKSOY) Arasında Türksoya İlave Arsa Tahsisi Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, sözlerime başlamadan önce, ebediyete intikalinin 72’nci yılında cumhuriyetimizin kurucusu ve banisi, İstiklal Savaşı’mızın muzaffer komutanı Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ümüzü rahmetle, minnetle ve şükranla anıyor, aziz ruhu önünde saygıyla eğiliyorum. Büyük Atatürk, kurduğun cumhuriyetin temel ilke ve değerleriyle millî ve üniter devlet yapımızın, kendini bilmez sözde demokrasi aymazları, rakamlı cumhuriyetçiler, etnik bölücüler, günümüzün mandacıları, Ali Kemal’leri, Sait Molla’ları, Damat Ferit’leri tarafından tartışmaya açıldığı, altının oyulduğu bugünlerde, bu milletin evlatları olarak ve bu milletin temsilcileri olarak her ahval ve şerait içinde dahi Türk istiklali ve Türk cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa edeceğimizi bilmenizi istiyoruz. Cumhuriyeti siz kurdunuz ve onu yaşatacak bizleriz.

Seni unutmadık, unutmayacağız ve unutturmayacağız. Seni unutanlara ve unutturmak isteyenlere de daima hatırlatacağız. Rahat uyu, ruhun şad olsun diyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını kazanmalarının ardından yaklaşık yirmi yıl geçti. Türk cumhuriyetleri, tüm diğer eski sosyalist planlı ekonomiler gibi, merkezî planlı siyasi ekonomik sistemden özel mülkiyete yer verilen bir siyasi ekonomik sisteme geçiş amacıyla kapsamlı reformlar yaptılar. İzlenilen ekonomik reformların derinliği, kapsamı, zamanlaması ve hızı açısından her ülke kendisine göre ayrı bir strateji izlemekle birlikte, yirmi yıllık süreçte bölge ülkeleri, siyasi, sosyal, ekonomik ve tarihî açıdan topyekûn karmaşık ve sancılı bir değişim sürecini tecrübe ettiler. Bu sürecin hâlâ tam olarak nihayetlenmediği, eski sosyalist sistemin tortularının tamamen ortadan kalkmadığı görülmektedir. Türk cumhuriyetlerinin ani bağımsızlıkları, hem küreselleşme sürecinin hem de bölgesel küresel entegrasyon hareketlerinin hızlandığı bir döneme denk gelmiştir. Türk cumhuriyetleri, Kuzey Amerika serbest ticaret sahası olan NAFTA, Avrupa toplulukları ile Asya Pasifik bölgesindeki entegrasyon hareketleriyle Dünya Ticaret Örgütünün kuruluş çalışmalarının yoğunlaştığı, İnternet, bilişim ve telekomünikasyon teknolojilerinin kalkışa geçtiği bir dönemde bağımsızlıklarını kazanmışlardır.

Türk cumhuriyetlerinin, diğer devletler uluslararası sistemin önemli aktörleri olan sivil toplum örgütleriyle ilk defa ilişki kurmaları, sadece ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel çok çetrefilli bir dönüşüm sürecini de başlatmış oldu. Dolayısıyla Türk cumhuriyetlerini son on dokuz–yirmi yıllık değişim ve dönüşüm sürecinin karmaşık, zor ve sancılı bir süreç olduğunun altının çizilmesini uygun görüyorum.

Ancak Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlık döneminde “küreselleşme” olarak da adlandırılan son yirmi yıllık sürece baktığımızda, bu sürecin şiddeti de dikkate alındığında, bazı menfi gelişmeler dışında cumhuriyetlerin genel olarak bağımsızlıklarını perçinledikleri, devletle bürokrasilerini kurumsallaştırdıkları, dış dünyaya açıldıkları ve ekonomik sistemlerini eski sistemden şu veya bu şekilde uzaklaştırdıkları görülmektedir.

Değerli milletvekilleri, küresel stratejiler doğrultusunda uluslararası birlikteliklerin kurulduğu dünya siyasetinde Türk coğrafyasındaki Türk devlet ve topluluklarının iktisadi, sosyal, kültürel ve stratejik yönden kurumsallaşacağı iş birliği yapısının çok önemli bir yer tutacağı ve küreselleşmeye yeni bir anlam yükleyeceği ortadadır. Türk coğrafyasında yaşayan Türk halkları ve akrabalarının geçmişten gelen tecrübe, bilgi ve birikimleri vardır.

İktisadi, sosyal, kültürel ve stratejik bir Türk dünyası iş birliği sağlıklı bir birlikteliktir. Bu sağlam temellere dayalı olacak iş birliği Türk coğrafyasında yaşayan en az 250 milyon Türk’ün kader ortaklığı hâline gelmelidir. Bu birliktelikte tabii ki duyguların yeri çok önemlidir. Kardeşlik hukukundan, samimiyetten, heyecandan yoksun bir iş birliği kısa vadeli kâr ve zarar hesabına dayalı olmaktan öteye geçemez ve sürdürülebilir olamaz, aynen bugünkü gibi. Ancak bunun sadece duygusal bir olay olmadığının da şuurunda olmalıyız. Bu iş birliğinin, sürekli olarak gelişen ve değişen şartlara dayalı olarak geliştirilmeye, yenileştirilmeye, ilerletilmeye ve iyileştirilmeye yönelik olarak stratejik bir bilinçle de desteklenmesi gerekir.

“Türk dünyası” kavramı içeriğinde yer alan siyasi, ekonomik, kültürel ve coğrafik alanları kapsayan Türk devlet ve toplulukları iş birliği konseptinin Türkiye ve bağımsız Türk devletlerinin genel siyasi yapısında bir an evvel en öncelikli konu olarak yer bulması en büyük temennimizdir. Zaten var olan inanç birliği, soy birliği, tarih birliği, kültürel birlik bizim en büyük avantajımızdır. Hedef, bu birlik bağlarının güçlendirilmesi olmalıdır.

Türk coğrafyasında soydaş ve akraba topluluklarla biz bir bütünün parçalarıyız. Türkiye, tarihî ve sosyolojik açıdan parçaların en büyük kısmını ve en önemli kısmını teşkil ediyor. Bu coğrafyaya “Türk coğrafyası” denmesinin sebebinin, binlerce yıldır bu coğrafyada yaşayan, etnik kökeni ve inanç sistemi ne olursa olsun, birbiriyle et ve tırnak gibi kaynaşmış bu milletin adının “Türk” diye anılmasının tarihî miras ve gerçeklik olduğunun farkına varmalıyız. Özellikle iktidardaki yöneticilere bu konuyu ithaf ediyorum.

Sayın milletvekilleri, TÜRKSOY, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından bağımsızlığını kazanan Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ile Türkiye Cumhuriyeti kültür bakanlarının 1992 yılında İstanbul ve Bakü’de bir araya gelerek kültürel iş birliği yapma kararıyla ortaya çıkmıştır. O yıllar, Türk kökenli halkların tarihsel ve kültürel kimlik arayışlarının olduğu, bağımsızlık ve manevi uyanış hareketlerinin başladığı dönemlerdi.

12 Temmuz 1993 tarihinde Almaata’da TÜRKSOY’un kuruluşu ve faaliyetleri hakkında anlaşma imzalandı. TÜRKSOY’un açılımı Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi iken şimdiki açılım Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı olmuştur, merkezi Ankara’dadır.

“Gözlemci üye ülke” statüsü adı altında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yine Rusya Federasyonu’na bağlı Altay, Başkurdistan, Tataristan, Hakas, Saha, Tıva cumhuriyetleri ile Gagavuz Özerk Bölgesi bu kuruluşa üyedir yani 14 üye ülke TÜRKSOY’un çatısı altına toplanmıştır.

Bu ülkelerde, beşerî ilimlerde bilim adamları, ressamlar, fotoğrafçılar, müzisyenler, tiyatro ve opera sanatçıları, film yapımcıları TÜRKSOY çatısı altında onlarca faaliyet gerçekleştirmişlerdir. Türk kültür mirası üzerine sempozyumlar, resim, fotoğraf sergileri, Türk dünyasının tarihe mal olmuş şahsiyetleri, bilim insanları için anma günleri, ortak bilimsel araştırmalar, Türk destanları konusunda birçok çalışma yapılmıştır.

Bugün TÜRKSOY, Türk dili konuşan ülkelerin kültür ve sanat alanlarında iş birliğini sağlayan, üye ülkelerin yönetimine, iç ve dış politikalarına karışmayan uluslararası bir teşkilat durumundadır.

Sayın milletvekilleri, Batı kültürünün dünyanın dört bir yanına çeşitli yollarla taşındığı ve baskın hâle geldiği gerçeği ortadadır ama artık dünyaya sunabilecekleri yeni orijinal değerler silsilesi neredeyse kalmamıştır. Dünya kültür mirası için yeni katkılar sağlayacak, Türk kültür mirasının engin zenginliklerini tüm insanlığa tanıtabilme ve yaygın hâle getirebilmenin yolları bulunmalıdır. Türkiye ve bağımsız Türk cumhuriyetleri Türk kültür mirasının dinamiklerini nasıl harekete geçirmelidir, bugün Türk dünyasında iktisadi büyüme ve kültür etkileşimi sürecinde kültür unsurunu dikkate alan bir yaklaşım nasıl olmalıdır, Türkiye ve Türk cumhuriyetleri arasındaki ekonomik münasebetlere hars, kültür perspektifinden nasıl bir ivme kazandırılmalıdır gibi sorulara mutlaka cevap bulmalıyız ve bu konular mutlaka tartışılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, Sovyetler dağıldıktan sonra bağımsız Türk devletleri ve Türkiye devlet başkanlarının ilk buluşması hatırlarsanız 1992’de gerçekleşti. Bu, ilk devlet başkanları zirvesiydi. Tüm bağımsız devletlerin başkanlarının katıldığı bu zirveler devam ederek 6’ncı Devlet Başkanları Zirvesi Nisan 2000’de yapıldı. 2001’deki 7’nci Zirveye Özbekistan yaşanan bir sıkıntı nedeniyle katılmadı. AKP’nin iktidarı döneminde beş sene bu toplantılar maalesef gerçekleştirilmedi çünkü  o dönemde biliyorsunuz küresel politikalara ve projelere yönelinmişti, iman derecesinde o projelere bağlanılmıştı. Beş sene aradan sonra 8’inci Devlet Başkanları Zirvesi Antalya’da 2006’da gerçekleşti. Bu zirveye Özbekistan ve Türkmenistan katılmadı. 2009’da Nahçıvan’da 9’uncu Devlet Başkanları Zirvesi yapıldı. Türkmenistan, devlet başkan yardımcısını yolladı, Özbekistan ise hiç katılmadı ve nihayetinde Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi Protokolü imzalandı ama Özbekistan ve Türkmenistan bu Konseye katılmadı. Sekiz yıllık AKP İktidarında bu tür bir kurumsal atağın ancak yedi yıl sonunda yapılmış olması aslında Türk dünyası ve birlik düşüncelerinin yeterince iktidar partisi tarafından içselleştirilmediğinin ve önemsenmediğinin bir göstergesidir.

Yine, Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenterler Asamblesi yani TÜRKPA, 21 Kasım 2008’de Kazakistan lideri Nursultan Nazarbayev’in teklifi, yapıcı ve istekli oluşuyla gerçekleştirildi. Türkmenistan ve Özbekistan bu asamblede maalesef yine yer almadı.

Sayın milletvekilleri, Avrupa Birliği, ABD, Orta Doğu, Balkanlarla olan ilişkiler tabii ki ihmal edilmesin. Ama Orta Asya Türk devletleriyle ilişkiler sağlam olmazsa diğer ülkelerle olan diplomatik, ekonomik, stratejik ilişkiler bugünün dünya şartlarında başarıya ulaşamaz.

Soykırım iftirasını atan ve bundan hiç vazgeçmeyen Ermenistan’ın Devlet Başkanıyla futbol diplomasisiyle ilişki kurup kebap partileri yapan Sayın Gül’ün Özbekistan ve Türkmenistan liderleriyle de bir şekilde samimiyet ve dostluk tesis etmesini temenni ediyoruz. Yine Berlusconi, Papandreu ve Karamanlis ile aile dostluğunu çocuklarının nikâh şahitliğini yaptıracak şekilde ilerleten Başbakanın Türk cumhuriyetlerindeki muadilleriyle hiç olmazsa dostluklarını bir şekilde ilerletmesini isterdik. Yine, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Mehmet Ali Şahin milletvekillerinin denetim hakkını engellemek adına soru önergelerini geri iade edebilmek için verdiği mesai yerine “TÜRKPA’ya Özbekistan ve Türkmenistan parlamentolarının katılımlarını nasıl sağlamalıyım?” konusunda mesai harcarsa, kafa yorarsa çok daha hayırlı bir iş yapar.

Sayın milletvekilleri, yine Türk dünyasıyla ilgili çok önemli bir kuruluş olan Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı, biliyorsunuz 1992’de kuruldu. 1999’da Başbakanlığa bağlı bir teşkilat hâline geldi. Bugün Devlet Bakanlığına bağlı sorumlu ve tüzel bir kişilik durumunda. TİKA, biliyorsunuz, başta Türk dilinin konuşulduğu ülkeler ve Türkiye’ye komşu ülkeler olmak üzere gelişme yolundaki ülkelerin kalkınmalarına yardımcı olmak, bu ülkelerle ekonomik, ticari, teknik, sosyal, kültürel eğitim alanlarında iş birliğini projeler ve programlar aracılığıyla geliştirmek amacıyla kurulmuş bir yapıdır. Bugün TİKA’nın şekli ve şemaili değişmiştir. Artık TİKA, genellikle Türk dili konuşan ülkelere değil, Türk dili konuşmayan Afrika ve Orta Doğu ülkelerine birikimlerini aktarmaktadır.

Sayın milletvekilleri, objektif olarak meseleleri masaya yatırdığımızda, şimdiye kadar gerçekleşen zirvelerin ve kurumların faaliyetlerini değerlendirdiğimizde ortak politikalar üretilmediği gerçeğiyle karşılaşıyoruz. Aynı sözlerin söylendiğini, alınan kararların hayata geçirilmediğini, devlet politikaları hâline getirilmediğini görüyoruz. Yirmi yıla yakın bir süre Türk devletlerine, uzaktan akraba ziyareti yapar gibi gidip gelinilmesi, bir noktada yasak savmak gibi nitelenebilecek bir yaklaşım, kolaycılık ve göz boyama oluyor.

Özellikle tabii ki TÜRKSOY’un yapmış olduğu çalışmaları, üniversitelerin yapmış olduğu çalışmaları ve bazı STK’ların kültürel ve bilimsel katkılarını göz ardı etmiyorum. Gerçekten çok büyük hizmetler yapılıyor. Söylemek istediğim, ortaya konan kültür değerlerimizin, kitaplaştırılmış, dergileştirilmiş bu değerlerin, belli kütüphane raflarında kalmaması veya sadece belli kesimlere sunulmak yerine topluma ve dünyaya mal etmek, hatta bu değerleri yaratıcı ekonomi faaliyetlerine dönüştürerek daha yaygın kullanılabilir hâle gelebilecek mekanizmaların oluşturulmasının önemine işaret etmek için bu konuları değerlendirmeye çalıştım.

Değerli milletvekilleri, TÜRKSOY ile Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti arasında yapılan bu protokol anlaşmasının hayırlı ve uğurlu olması dileğiyle hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç.

Buyurun Sayın Genç. (CHP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Türk Kültür ve Sanat Ortak Yönetimi (TÜRKSOY) arasında yapılan protokol anlaşmasının onaylanmasının uygun bulunduğuna dair kanun tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.

Kanun tasarısı belli: Türk Kültür ve Sanat Ortak Yönetimi Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’da bir kültür birliği oluşturulmuş. Bu kültür birliğine 1999’da galiba bin metrekarelik bir arazi tahsis edilmiş. Sonradan bu tahsis edilen arazi yetersiz kaldığı için, bunu yerine bin metrekarelik yeni bir arsa tahsisi öngörülüyor. Genel olarak, tabii ki biz buna karşı çıkmamız mümkün değil, yerinde bir tasarruf ancak bu vesileyle, AKP Hükûmetinin Türkiye’nin dış politikasına ve iç politikasına getirdiği bazı sorunlarla ilgili düşüncelerimizi dile getirmek istiyoruz.

Şimdi, Abdullah Gül İngiltere’ye gitti, bir ödül aldı ama kimden alıyor? Ermenilerin soykırımı olduğuna dair Mavi Kitap’ı yazan kuruluştan alıyor.

Şimdi, değerli milletvekilleri, devletin belli bir kademesinde bulunan insanların, evvela o devleti korumuyorlarsa, o devletin içeride ve dışarıda itibarını korumuyorlarsa kim koruyacak devletin itibarını? Bir parlamentoda bir devletin itibarı korunmuyorsa, kurumları korunmuyorsa kim koruyacak? Hükûmet korumuyorsa kim koruyacak? Maalesef, AKP İktidarıyla beraber Türkiye Cumhuriyeti devleti hem içte hem dışta savunmasız kalan bir devlet hâline gelmiş. Bu nedenle de çok büyük sıkıntılar içine girmiş bir devlettir. Tayyip Bey diyor ki: “Biz dışarıya gidince dışarıdaki ülkeler bize itibar gösteriyorlar, Türkiye’de bize itibar gösterilmiyor.” Sen tabii ki dış devletlerin hoşuna gidecek şeyler yaparsan elbette ki onlar sana itibar gösterirler ama önemli olan, bu ülkede hakikaten hizmete ihtiyaç duyulan, hizmet yapılması gereken insanlara hizmet ediyor musun? Dürüst bir yönetim gösteriyor musun? Devletin kurumlarını dürüst yönetiyor musun?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Yönetiyor tabii, dürüst yönetiyor. Ne biçim konuşuyorsun!

KAMER GENÇ (Devamla) – Hak ve özgürlükleri uygun tatbik ediyor musun? Buna göre, böyle bir keyfîlik içindeysen, böyle bir şeysen tabii ki senin Türkiye’de itibarın olmaz.

Şimdi, Elâzığ’a 8 Mart depreminden dolayı yapılan 1.474 tane evin tapusunu daha doğrusu afet konutlarını dağıtmaya gittik. Teşekkür ederiz, bizim komşu vilayetimiz. Hakikaten bir deprem meydana geldi, bu depremden dolayı zarar gören insanlarımıza ev yapmak hükûmetin doğal görevidir, dahasını da yapması lazım. Ama orada bir 30 kilometre ileride, 40 kilometre ileride bir Tunceli var. 8 Mart tarihindeki depremde, defalarca bu kürsüde dile getirdim, 873 tane ağır hasarlı bina var, 1.400 tane orta hasarlı bina var, 1.700 tane de hafif hasarlı bina var. Bugüne kadar bu Hükûmetten buraya bir ses çıkmadı kardeşim. Peki niye acaba? Şimdi, Tayyip Bey Elâzığ’da diyor ki: “Efendim, biz herkese karşı tarafsızız. Yüzde 58’i de koruyoruz, yüzde 42’yi de koruyoruz -bilmiyorum Elâzığ’da yüzde 82 mi “evet” çıkmış- yüzde 82’yi de koruyoruz, yüzde 18’i de koruyoruz.” Peki, Tayyip Bey, sen koruyorsan, işte, bitişikteki Tunceli, Tunceli’de referandumda yüzde 82 ret çıktı diye o insanları cezalandırıyor musun?

AHMET YENİ (Samsun) – Üniversite yaptık oraya, üniversite.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ya, sen şimdi ne karışıyorsun üniversiteye? Senin aklın ermez böyle şeylere.

Şimdi, üniversite yapmak ayrı bir şey, depremde ev, dışarıda oturup… Şimdi, senin, Samsun’da deprem olsaydı, insanlar dışarıda olsaydı sen gelip de buna ev yapmayan insanları tebrik mi ederdin Ahmet Efendi, öyle mi yapacaktın? Ya, siz, iyi ki benim, bu dışarıda yatan insanlar kar kış içinde yatsınlar… Ben size, bakın… Vicdanı olan insanlar benim konuşmamın ne anlama geldiğini bilir.

Şimdi, orada 873 tane ağır hasarlı tespit yapılmış. Kim yapmış? Devletin teknik elemanları yapmış. Ne zaman yapmış? 8 Martta yapmış. Ben burada defalarca bunu dile getirdim. Getirmedim mi kardeşim? “Hükûmet, ey sağır Hükûmet, niye sesin çıkmıyor, senin sesinin çıkması için sana ne yapmak lazım?” dedim. Hükûmet suspus. Ee, Tayyip Bey, madem ki milletvekiliyiz, burada konuşuyoruz, oraya, Elâzığ’a gittin, iki adım da Tunceli’ye gitseydin. Bacaklarına mı acıdın? Sana bacaklarının kirasını da verirdik. Git bakalım, o adamlar şimdi, kış geldi, dışarıdalar. Ne olacak peki?

Yahu, arkadaşlar, insanları bu kadar acılı olaylar karşısında hâlâ alaya almaları için onur ve haysiyetten yoksun olmaları lazım. Böyle bir şey olur mu yani? Şimdi, adam dışarıda -zabıt tutulmuş- bu adamın evi ağır hasarlı; devlet çadır vermiş, adam dışarıda oturuyor. Yahu, bu devletin parası yok mu kardeşim? Size gelince var. Her gün uçakları tutuyorsunuz, dışarıya gidiyorsunuz. Abdullah Bey her yurt dışına gidişinde 500 bin dolar harcıyor. Ayrıca da şimdiye kadar harcadığı para 40 küsur milyon doları geçmiş.

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) – Başkaları harcamamış mıydı? Daha öncekiler harcamadı mı? Kesesinden mi gitti? Konuşuyorsun...

KAMER GENÇ (Devamla) - Bunu soru önergesiyle verdik. Tayyip Bey 100 milyon doları geçmiş. Yahu, bu insanlar da Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşları arkadaşlar. Niye peki bunlara şey etmiyor?

Sonra, efendim, benim, burada, işte, Başbakanlığa getirip de siyah çelenk bırakmaya kalkıştığım zaman onu da benim arabamdan çaldılar, el koydular polisler. Tabii, onun da hesabını soracağım. Onun üzerine bir, 47 metrekarelik bir prefabrik ev, o da 60-70 tane. Güya prefabrik ev... Yahu, arkadaş, sen şimdi depremde evi yıkılan adama 47 metrekarelik prefabrik ev, o da 40-50 tane... Daha ne olduğu da bize söylenmiyor. Yahu arkadaşlar, bakın, ben size, vicdanlarınıza sesleniyorum. Yani bu kış gelmişken, bu insanlar depremde evleri yıkılmışken niye bu insanlara el uzatılmıyor? Ben soruyorum size, iktidarsınız, buyurun, gelin Tunceli’ye gidelim. Ben size söyleyeyim. Yani yalan söylüyorsam o zaman milletvekilliğinden istifa ederim arkadaş. Buyurun, açın, kendi valinize sorun, il afet işleri genel müdürüne sorun, açın, sorun. Peki, bana diyorlar ki: “Efendim, 6 büyüklüğünde bir deprem Elâzığ’da meydana geldi, o çapta Tunceli’ye etkisini gösteremez.” Peki, bu evler neden yıkıldı? Bana il afet genel müdürü diyor ki: “Yahu, vallahi ölen yok, yaralanan yok.” “Senin hatırın için birkaç tane adam öldürelim.” dedim, ne olacak yani onu şey etmek için.

Peki, Bingöl vilayetimiz Tunceli’ye nazaran, oraya nazaran en azından bir 100 kilometre ileride. Bingöl’de de 1.400 tane afet konutu yapıyorsunuz. Bence daha fazlasını yapın ama şimdi Bingöl’deki arkadaşlarımıza yapıyorsunuz da, peki Tunceli’dekine niye yapmıyorsunuz değerli arkadaşlarım? Yani bakın, o kadar keyfîliğiniz yüzünüzden akıyor ki, bu siyasi iktidarın o kadar yüzünden akıyor ki hak yok, adalet yok, keyfîlik almış yürümüş.

Şimdi, Abdullah Gül diyor ki... Yahu, arkadaşlar, bakın, bu, sizin bir yerlere getirdiğiniz adamlar diyor ki: “Ben Alevi de rektör seçtim.” Şimdi, 25 milyon Alevi var. Alevilerin içinde de Fethullahçı var, Fethullah Gülenci var. Şimdi, sen gitmişsin, birisini… Demiyor ki, ben rektör seçerken bilimsel kariyeri yerinde, bilgisi yerinde, liyakati yerinde insanları seçtim. “Alevi de seçtim.” diyor.

Peki, bu lafı söyleyen adamı başka bir ülkede olsa orada oturtmazlar. İstifa eder, istifa eder arkadaşlar. Kullandığı kelimenin ne anlama geldiğini idrakten yoksun insanların devleti dışarıda temsil niteliği olamaz zaten. Yani bizim Hükûmet ve işte belli temsilciler yurt dışına gittikleri zaman, o yurt dışındaki aklı başındaki insanlarla konuştukları zaman “Tüü, bunlar ne biçim adamlar; bu Türkiye bize nasıl adam göndermiş, kişiliği, bunlar buysa, bu devleti nasıl yönetirler?” diyorlar.

AHMET YENİ (Samsun) – Hakaret etme.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben hakaret etmiyorum. Gerçek kişiliklerini koyuyorum ortaya.

AHMET YENİ (Samsun) – Hep hakaret ediyorsun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Dolayısıyla, yani, insanlar neyle ölçülüyor? Bir yabancı ülkeye gittiğiniz zaman, sizin temsilci olarak gönderdiğiniz insanlar aklı başında, hakikaten oradaki insanların gözünde göz dolduracak nitelikte söz ve davranışlarda bulunduğu zaman, onlar size karşı bir saygı duyarlar ama bakıyorlar ki, yani öyle laflar söyleniyor ki, yani dam üstünde saksağan, vur beline kazma. Böyle bir şey olur mu yani? Bu tür şeyler söyleniyor değerli arkadaşlar. Onlar da olmadığı gibi…

Ben şimdi Tunceli vilayetinde bu deprem evlerinin yapılmasını istiyorum arkadaş. Efendim, bize zaman zaman

AHMET YENİ (Samsun) – Ne anlattın? Ne anlattığın belli değil.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bu uluslararası anlaşmadır. Senin aklın ermezse gel sana öğreteyim bunları.

Şimdi, arkadaş, il afet müdürüne gidiyor arkadaşlar, evi yıkılmış, diyor ki: “Senin sosyal güvencen var.” Neymiş? Sigortadan emekliymiş. Arkadaş, adamın evi yıkılmış, sosyal güvencesi olsa ne olacak yani. 500-600 milyon liralık emekli maaşı olması bunu engeller mi? Yani Tunceli hudutları içinde maalesef AKP İktidarıyla beraber hak denilen şey kalmadı, hukuk denilen şey kalmadı, keyfîlikler aldı yürüdü. Ben, şimdi, bu kadar açıkça, defalarca bunu dile getirdim. Ben AKP grup başkan vekilleri ve milletvekillerinin yerinde olsaydım, giderdim şu Hükûmetin böyle, yakasına yapışırdım: Ya, arkadaş, bu insan bir milletvekili, bir ilde olan sıkıntıyı dile getiriyor. Sizde hiç mi vicdan yok?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Ee, “Bir el atın buna.” deyin. Demek gerekmiyor mu arkadaşlar? Demek gerekmiyor mu? Ee, şimdi yok.

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) – Biz araştırıyoruz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi kışa da giriyorlar, bu adamlar ne yapacak? Hayır, ne yapacak, yani dışarıda nasıl kalacak bu insanlar?

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) – Araştırmaya başladılar. Varsa öyle bir şey gereken yapılacak.

BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ya, “varsa” ne demek? Ben elli defa bunu dile getirdim burada. Bakın, burada gündem dışı konuşma verdim, soru önergesini verdim, Meclis araştırma önergesini verdim, yetmedi, baktım susuyor, bu Hükûmeti konuşturmak için bir siyah çelenk yaptırdım getirdim Başbakanlık kapısına bırakmak için gittim, çelengi arabamızdan aldılar. Daha ne diyeyim arkadaş? Yani başka bir eylem mi yapmamı istiyorsunuz? Onun için, bundan önce benim... Bakın, siz diyorsunuz ki: “Konuşuyorsun.” Ee, tabii konuşurum ya! Benim insanım sıkıntı içinde olursa ben niye konuşmayayım? Öte taraftan devletin paraları birtakım yandaşlarınızın cebine gidiyor. Bir TOKİ yapmışsınız, getirmişsiniz Halk Bankasından, Merkez Bankasından, Vakıflar Bankasından 1 katrilyonun üzerinde para veriyorsunuz. Bu getirsin bari hiç olmazsa burada deprem evlerinde bir katkıda bulunsun arkadaşlar ya? Yani bu bizim hakkımız değil mi? Bu insanlar insan değil mi? Bunlar Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşı değil mi? Ee, ne olacak şimdi bu insanların hâli? Sizde vicdan varsa işte siz müdahale edin ya! Açın Tunceli Valisine, söyleyin bakalım kaç tane ağır hasarlı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – ...kaç tane orta hasarlı, kaç tane hafif hasarlı bina var arkadaşlar. Sekiz tane orta...

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç. (CHP sıralarından alkışlar)

Tasarının maddelerine geçilmesini...

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Siz de mi bu maddede konuşacaksınız Sayın Aslanoğlu?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Bütçeye çıkacağım için Sayın Başkan, tümü üzerinde konuşacağım.

BAŞKAN – Şahsı adına Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Malatya Milletvekili.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, bütçeden indim, baktım bir arsa tahsisi var burada. Yani TÜRKSOY’a arsa tahsisi. Güzel. Size bir hikâye anlatacağım ben. Bir ülkede tapu, devletin verdiği tapudur. Sakın ola ki bu TÜRKSOY’a verdiğiniz arsaya yirmi beş yıl sonra birileri gelip iptal davası açmasın. Onun için sizi uyarıyorum.

Şimdi, arsa tahsis edeceksin, orman özelliğini kaybetmiş arazileri geleceksin, inceleyeceksin, gerek mahkeme kararıyla gerekse Tapu Kadastronun tespit ettiği arazilerin tapularını vereceksin insanlara. Yirmi beş yıl önce veriyorsun, “Al sana tapu, bu tapu senin, bu mal senin, ananın, babanın ak sütü helal olsun.” Yirmi beş yıl önce vereceksin, tapu vereceksin. Tapu vereceksin, mahkeme kararıyla vereceksin, kadastro elemanları tarafından fiilen tespit edilip Kadastro verecek arkadaşlar. 1986 yılında tapu veriyorsun. Malatya’nın Doğanşehir ilçesinin yaklaşık Küçüklü, Polatdere, Altıntop, Elmalı, Kadılı köylerine yirmi beş yıl önce, 1986’da veriyorsun tapuları. Devlet vatandaşına eziyet etmez, “Al sana bir ihbarname, mahkeme ilamı, ben sana tapu iptal davası açıyorum.” Ya, bana bu tapuları kim verdi kardeşim? Devlet verdi. Devlet verdi ya, bana sen verdin bunu. Ben sana inanmayacağım, kime inanacağım? Ve sorgusuz sualsiz, hiç kimseye bir şey sormadan, insanları çağırın… ”Benim hatam ne, benim kabahatim ne, ben bu tapuyu almakta hata mı işledim?” “Yok, al sana bir iptal davası.”

Arkadaşlar, böyle şey olur mu? Böyle şey olur mu arkadaşlar ya? Ya, ben kime güveneceğim? Devlete güvenmeyip kime güveneceğim arkadaşlar? Devlet bana vermiş, kimseden zorla almamışım, bir başkasının tapusunu almamışım. Mahkeme kararıyla verilmiş, kadastro müdürlüğünün tespitiyle verilmiş bana bu tapu. Ben bu tapuyu almışım, birine satmışım, o başkasına satmış. Acaba, diyorum ki, burada birileri bir oyun mu oynuyor? Burada mal mı toplayacaklar, buranın değerini yok edip, nasılsa burada mallar ayıplı mal, bu tapular ayıplı tapu deyip, herhâlde birileri gidip burada bağ bahçe mi toplayacak?” Bunlar hepsi bağ bahçe, yirmi beş yıldır, daha önce yani elli yıldır, yetmiş yıldır hep bağ bahçeymiş, orman özelliği asla yok. Yirmi beş yılda insanlar buralarda bağ bahçe yani elma üretiyor -Doğanşehir’in elması çok meşhurdur- kayısı üretiyor. Arkadaşlar, ben hakikaten kime inanacağımı bilmiyorum. Bu devlet bizim devletimiz değil mi?

Değerli arkadaşlarım, Tapu Kadastronun cuma günü bütçesi var, yarın da burada Tapu Kadastro Kanunu var. Ben devletime güvenmek istiyorum. Bu şekilde ben devletime güvenmiyorum. Sizi uyarıyorum, gidip bir yerden bir bahçe alıp buranın tapusunu aldığınız zaman “Bu mal benimdir.” diyemezsiniz, yarın bir iptalle karşı karşıya gelirsiniz, sizi uyarıyorum. Bu arsa tahsisi var ya, önce, tahsis edilen değil tapusu verilen arsaya vatandaşı inandırın arkadaşlar ya.

Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE TÜRK KÜLTÜR VE SANATLARI ORTAK YÖNETİMİ (TÜRKSOY) ARASINDA TÜRKSOYA İLAVE ARSA TAHSİSİ HAKKINDA PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR                         KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 12 Temmuz 2006 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi (TÜRKSOY) Arasında TÜRKSOY’a İlave Arsa Tahsisi Hakkında Protokol”ün onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Madde üzerinde Hükûmet adına Devlet Bakanı Sayın Cevdet Yılmaz.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Esas itibarıyla, konuştuğumuz kanunla ilgili değil de başka konular gündeme geldi, ben de doğrusu onlarla ilgili birkaç şey söylemek istiyorum çünkü aynı zamanda benim seçim bölgemle de ilgili bir konu gündeme getirildi.

Sayın Kamer Genç deprem konusunda Tunceli’de bir haksızlık olduğunu ifade etti. Baktığınız zaman, tabii, deprem bölgesi noktasal olarak belli. Bu, deprem etkinlik raporu dediğimiz bir rapor çerçevesinde de hangi alanları birinci derecede etkilediği yörede değil objektif olarak belirleniyor. Depremin merkez üssü ve etkilediği alan, rakamsal olarak, teknik olarak zaten belirlenen bir şey, burada keyfî bir karar verilmesi söz konusu değil. Bingöl’le de sınır olan bir bölge. Depremin gerçekleştiği bölge, Bingöl sınırına çok yakın bir bölge. Kovancılar dediğimiz alanda         -Palu, Kovancılar- bunlar, bazı köyler arasında çok az bir mesafe var Bingöl sınırıyla bu depremin gerçekleştiği yer arasında. Dolayısıyla, kısmen, Bingöl’ün bazı köyleri de o deprem etkinlik raporunda, depremin etkilediği alana girdiği için orada da tespit çalışmaları yapıldı, yüz seksen dokuz                -yanlış hatırlamıyorsam- konutun ihalesi yapıldı deprem anlamında. Yalnız, bunlar, artık, eskisi gibi de değil yani bazen tespit yapılıyor, hasar tespit ediliyor, bazı köylüler bunu istemeyebiliyorlar çünkü bir bedeli var karşılığında, bu böyle bedava yapılıp dağıtılan bir şey de değil.

Sonuçta, TOKİ aracılığıyla veya özel idare aracılığıyla bu deprem konutları yapıldığı zaman, belli bir bedel, elbette uygun koşullarda, uzun vadeli geri ödeme sistemi olacak şekilde bir sistemle vatandaşlarımızın ihtiyaçları çok hızlı bir şekilde karşılandı.

Geçmişte, tabii, neler yaşandığını hepimiz biliyoruz. Uzun yıllar, on yıllar boyu, deprem sonrası, vatandaşımızın ihtiyacı karşılanmazken bizim hükûmetlerimiz bu konularda son derece hızlı bir şekilde hareket ediyor ve vatandaşlarımızın sorunlarını çözüyorlar ama bunu yaparken -tabii, burası bir hukuk devleti- hukuk neyi emrediyorsa, hangi çerçevede emrediyorsa o çerçevede hareket ediliyor.

Tunceli’ye dönük kesinlikle ve kesinlikle hiçbir şekilde ayrımcı bir muamele söz konusu değildir. Deprem etkinlik raporlarında çıkan sonuç neyse, nereyi etkilemişse oralara bu uygulamalar yapılmaktadır. Tabii, deprem olmasa da bazı alanlarda, kırsal alanlarda yerleşim birimlerimizin çok sağlıklı olmadığını biliyoruz; bu, sadece Tunceli’ye özgü değil, Bingöl’de de var, başka alanlarımızda da var. Maalesef, yapılarımızdan, özellikle kırsal alanda, yeterli sağlamlıkta olmayan çok ciddi bir yapı stokumuzun da varlığından haberdarız. Burada da bir dönüşüm süreci yaşıyor Türkiye aslında. İnsanımızın gelir düzeyi arttıkça, belli mekanizmalarla belli bir dönüşüm yaşanıyor ama o dönüşümü henüz tamamlayabilmiş değiliz. Tunceli’de, bildiğim kadarıyla, Özel İdaremiz aracılığıyla, bu kapsama girmediği hâlde, aslında bir ayrıcalık gibi, pozitif bir ayrıcalık gibi bir uygulama yapıldı.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yok canım öyle şey!

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) - Yeterli bulmayabilirsiniz ama belli bir kaynak ayrıldı ve orada da vatandaşlarımızın, işte böyle, deprem bağlantılı değil ama daha sağlıklı, daha sağlam bir yapıda yaşaması için, özellikle dar gelirli vatandaşlarımız için, valiliğimiz kanalıyla bir uygulama gerçekleştiriliyor.

Ayrıca, ben Tunceli’ye defalarca gittim bir Bakan olarak, benim de komşu ilim ve sevdiğim, değer verdiğim bir bölge, defalarca da Bakan olarak gittim, ziyaret ettim, yerinde sorunlarını da dinledim. Üniversiteye çok ciddi yatırımlar yapıyoruz, hem ödenek anlamında hem yıl içi ek ödenekler anlamında Tunceli’ye çok ciddi yatırımlar yapıyoruz. TOKİ ve Tunceli Üniversitemiz arasında bir protokol yaptık. TOKİ, inşallah, oradaki yatırımları çok hızlı bir şekilde gerçekleştirecek, bu da özel bir model. Yani Tunceli’de uyguladığımız, hızlı bir şekilde bütün kampüs altyapısını ve üstyapısını tamamlasın diye ciddi ödeneklerle desteklediğimiz bir program.

Diğer yandan, duble yol çalışmaları, KÖYDES ve SODES gibi programlarda kişi başına bakarsanız aldığı rakama, çok çok iyi olduğunu görürsünüz, diğer illere göre çok daha ayrıcalıklı bir şekilde destek aldığını görürsünüz. Biz, kesinlikle, Tunceli’den bir milletvekilimiz yok, oraya farklı bir şekilde davranalım diye hiçbir şekilde bakmadık, hiçbir şekilde de bakmayacağız. Tunceli halkına da elimizden gelen tüm imkânlarla hizmet edeceğiz ama elbette ki hizmet ederken tüm bölgelerimizde olduğu gibi, Tunceli için de imkânlar var, ihtiyaçlar var, bunlar arasında da bir denge kurmak durumundayız. Her şeyi bir anda çözmek de mümkün değil ama Hükûmet olarak, geçmişte hiçbir dönemde, ben iddia ediyorum, hiçbir dönemde yapılmadığı ölçüde Tunceli’ye kamu olarak, devlet olarak yatırım yaptık, yapmaya da devam edeceğiz. Bunun altını çizmek için söz aldım.

Burada ayrıca “Kalkınma Ajansı” diye bir yapı da kurduk Tunceli, Elâzığ, Bingöl ve Malatya illerini kapsayan. O kapsamda da yine Tunceli ilimizin Valisi şu anda bunun Geçici Dönem Başkanı, Başkanlığını Tunceli Valimiz yapıyor şu anda. Kalkınma Ajansımız aracılığıyla da özellikle girişimciliği destekleme, üretkenliği destekleme anlamında yatırımlar yapıyoruz. Tabii, Tunceli gibi illerimizin sorunlarını biliyoruz, ben de o bölgenin insanıyım. Nüfus oldukça azalmış durumda, girişimcilik istediğimiz, arzu ettiğimiz ölçüde değil, birtakım diğer, huzurla, asayişle, güvenlikle ilgili maalesef hâlâ belli ölçüde sorunlarımız var. Bunlar da belli ölçüde çözüldüğü zaman inanıyorum ki Tunceli o güzel doğasıyla, o derin kültürüyle ve özellikleriyle gelecekte çok çok daha iyi noktalara gelecek kalkınma anlamında, biz de buna destek olmaya devam edeceğiz. Ama burada tabii, Hükûmet olarak, devlet olarak tüm Türkiye’ye, bütün bölgelerimize belli kıstaslarla hizmet etmek durumundayız ve onu da yapıyoruz. Bunu açıklama ihtiyacı hissettim.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, kişisel söz istiyorum madde üzerinde.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç.

Hayır, ne dediğinizi bir anlayayım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Kişisel söz değil mi madde de? Bakan madde üzerinde söz istedi, ben de söz istiyorum kişisel.

BAŞKAN – Hayır, madde üzerinde şahsınız adına söz isteyebilirsiniz…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tabii, şahsım adına…

BAŞKAN - …şu anda gruplar adına söz talebi var.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Varsa tamam, mesele yok.

BAŞKAN - Lütfen yerinize oturunuz, ondan sonra yani… Yani “istiyorum, buyur kürsüye…”

Madde üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Sırrı Sakık.

Buyurun Sayın Sakık. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu maddeler görüşülürken evet, ülkeler arası hukuk ve ilişkiler önemli çünkü yaptığınız anlaşmalarla ülkeler arası hem bir köprü oluşturuyorsunuz, halklar arası bir köprü oluşturuyorsunuz ama diğer taraftan da kendi halkınızla hâlen barışık olmadığınızı siz de biliyorsunuz, biz de biliyoruz.

Birkaç gündür Türkiye kamuoyunda tartışılıp konuşulan ve uzun süredir partili arkadaşlarımızın yargılandığı, Diyarbakır’da bir dava var. Kendi ana dilleriyle kendilerini savunmak istiyorlar ama oradaki yargıçlar “Bilinmeyen bir dil.” diyor. Daha önce de burada… Yani, bir atasözümüz var, “Balık baştan kokar.” ya, işte Türkiye Büyük Millet Meclisi tutanaklarına eğer siz “Bilinmeyen bir dil.” olarak bunu dâhil ederseniz yargıçlar da aynı şeyi söyler.

Şimdi, vicdanlarınıza böyle bir danışırsanız, birlikte yaşadığınız bir halk, Orta Doğu’da 40 milyon insan ve hâlen “Bilinmeyen bir dil.” Kendi aranızdaki hukuku oluşturmadan diğer halklarla, ülkelerle bir hukuk oluşturmaya çalışırsınız. E, siz iç barışınızı sağlamadan nasıl bir hukuk oluşturabilirsiniz? Onun için, on dokuz aydır yargılanan… Neden dolayı yargılanıyor? Dilinden ve kültüründen dolayı yargılanıyor. Ben yargılandığım dilimden kendimi savunmak istiyorum, “Hayır, siz kendi dilinizi kullanamazsınız.” diyor. Kim diyor? İşte, yargıçlar diyor. Kim diyor? Meclis Başkanı diyor. Kim diyor? Sayın Cumhurbaşkanı diyor.

Olaylar o kadar birbirini takip ediyor ki… Diyarbakır’da İl Genel Meclisi üyeleri bir karar alıyor. Sözüm ona, bir açılımdan bahsediyoruz -demokratik bir açılım- Kürt sorununun barışçıl bir şekilde çözülmesi için çaba sarf ettiğimizi söylüyoruz ve İl Genel Meclisi üyeleri bir karar alıyor, Türkçenin yanında, doksan bir tane köyün Kürtçe ismini koymak istiyor. Oradaki bir bürokrat, Vali hemen bunu reddediyor ve bu kararı alan İl Genel Meclisi üyeleriyle ilgili yasal işlemlere başvuruyor. İşte, biz de hep söylüyoruz, Adalet ve Kalkınma Partisinin çözümle ilgili bir projesi yok.

Vali bunu yapıyor, burada bugün Meclis Başkanımız ne yapıyor? Meclis Başkanımız da… Dün, bir tepki olsun diye, bu dile saygısızlık yapıldı diye, Grup Başkan Vekilimiz  bir açılışta, Kürtçe bir dildir, buna herkesin saygı göstermesi gerektiğini söyledi, hemen arkasından Meclis Başkanımızın açıklamasına bakalım, diyor ki: “Türkiye  Büyük Millet Meclisinin  İç Tüzüğü’nün  67’nci maddesinin kaba ve yaralayıcı söz söylememeyi ve temiz bir dille siyaset yapmayı amir olduğunu hatırlatan Şahin, şöyle konuştu: Dolayısıyla toplumun önderleri durumundaki siyasi partilerimiz ve onların değerli yöneticileri kaba ve yaralayıcı söz söylemekten uzak durmalı ve temiz bir dille konuşmaları gerekir.”

Şimdi, Sayın Meclis Başkanımıza sormak gerekir, kaba ve yaralayıcı söz nedir? Bir halkın dilini, kültürünü, kimliğini yok sayarsanız bu kaba ve yaralayıcı değil midir? Siz hiç aynanın karşısına geçip bunları söylerken kendinizi aynada gördünüz mü? Sizin bu sözleriniz emir kipleriyle bir halkı yok saymaktır. Sayın Meclis Başkanı, sizin bize bu konuda ders vermeye hakkınız yoktur. Hele hele yasalar, Anayasa bir dili, bir kimliği reddediyorsa biz o Anayasa’nın da o yasaların da değişmesi için bu kadar çaba ve emek sarf ediyoruz.

Bugün içeride olan, KCK’den yargılanan arkadaşlarımız ne yaptı? Ellerinde silah mı vardı? Hayır, bu dilin özgürleşmesi için on sekiz yirmi aydır cezaevinde, daha önce de yirmi yıl, yirmi beş yıl cezaevinde kalarak bu dilin özgürleşmesi için bedel ödemişler. Ve savcılar iddianameyi izlerken aynen şunu söylüyor, 1980’lerdeki askerî savcıların söylemi neyse bugün aradan otuz yıl geçmiş, hâlen Diyarbakır’daki savcıların iddiası aynı, klişe sözler: İşte “Bağımsız birleşik kürdistan isteyen PKK” diyor, “Marksist-Leninist bir örgüt.” PKK bağımsız birleşik kürdistan’dan vazgeçti, ortak bir vatan istiyor. Kendi dilinin, kültürünün, kimliğinin… Yasalar ve Anayasa düzeyinde güvence istiyor ama ne yazık ki hâlen, savcılar, 1930’lardaki Rus savcılarının mantığıyla orada Kürtleri yargılamaya çalışıyor ve muhalif olan herkesi cezalandırmaya çalışıyor ve arkadaşlarımız da buna direniyor. Arkadaşlarımız siyaseten birer aktör. Sizler ne kadar siyaseten halkın vicdanında aklanmışsanız, o arkadaşlarımız da bir o kadar halkın vicdanından oyla gelen belediye başkanlarımızdır, yöneticilerimizdir. Ve iddia makamı şunu diyor: “Efendim, bunlar hukuk komisyonu oluşturdular, bunlar seçim komisyonu oluşturdular.” Bunlar ne yaptılar? Diyor ki: “Osman Baydemir, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Avrupa’ya gitti, Avrupa’daki Kürt iş adamlarına ‘Gelin Diyarbakır’da yatırım yapın.’ diyor.” Yuh be! Yani bir ilin belediye başkanı eğer çıkıp gidiyorsa Avrupa’ya “Gelin buraya, bu ilde yatırım yapın.” diyorsa, bununla ilgili iddianame açılıyor ve bir halk yargılanıyorsa o savcılara yuh derim. Başka söylenecek bir şey yok. Çünkü Başbakandan Cumhurbaşkanına ve sayın bakanlarımıza kadar her gün uluslararası seyahatleri var, gidiyorlar, iş adamlarından, sadece Türk iş adamlarından değil, uluslararası sermayeden de destek isteyerek “Gelin, bizim ülkemizde yatırım yapın.” diyorlar ama ne yazık ki bizim belediye başkanımızın bu talepleri bir örgüt üyeliğiyle cezalandırılmak isteniyor.

Şimdi, bilinmeyen bir dil… Peki, sevgili arkadaşlar, biz bugünlerde çok önemli bir süreçten hep geçtiğimizi söylüyoruz. Bir eylemsizlik kararı var ve bu eylemsizlik kararında çözülmeyen bir sorunumuzun çözümü için diyalog oluşturuyoruz ve bizim dışımızdaki aktörler görüşmeler yapıyor ama siyaset dünyasının bu noktada yapabileceği bir şey yok mudur? Biz, silahlar sustuğunda, geçmişten bugüne kadar, eğer Kürt sorununda silahlar susuyorsa sorun yoktur anlayışıyla hareket edemeyiz. Yıllarca silahlar sustu ve sorunu yok saydık. Biz bugün bu rehavete kapılmamalıyız. Sorunumuz var. Sorunun adı Kürt sorunudur. Sorunun çözüm yeri Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Onun için diyalog ve müzakere sürecinin Parlamentoda başlaması gerektiğini yani bu sorunu yeniden önümüzdeki seçimlerde heba etmeye hakkımızın olmadığını söylüyoruz. Geçmişten bugüne kadar sekiz kez devam eden, zaman zaman eylemsizlik kararı, zaman zaman silahlı güçlerin ülke dışına çıkması ve dört yıllık bir süreci heba eden bir dönemi birlikte yaşadık. Onun için bugünkü dönemde de siyaset sırtını bu soruna dönmemelidir. Hep birlikte, yani, evet, seçimler var, seçimler devam ediyor ama biz de bu süreç içerisinde sorunun çözümüyle ilgili görüş alışverişinde bulunmalıyız ve diyalog ve müzakereleri birlikte sürdürmeliyiz.

Şimdi, bize burada örf ve adeti, yasaları hatırlatan Sayın Meclis Başkanımız, peki, bugün, Karma Komisyonunda BDP’nin 2.500 yılla nasıl yargılandığını bilmiyor mu? Şimdi, hepimizle ilgili yüzlerce dosya var. Her arkadaşımız 100 yıl, 150 yıl… Hatta 165 yılla yargılanan arkadaşlarımız var.

Şimdi, 2.500 yıl ceza istenen bir parti… Biz ne yaptık burada? Düşüncelerimizi ifade ettiğimiz içindir hakkımızda bu kadar davalar açılıyor. Eğer biz zaten bunlardan, yani bu antidemokratik yasalardan korkmuş olsaydık, bu ret ve inkârcı politikalara boyun eğmiş olsaydık hakkımızda bu davalar açılmamış olacaktı ama Sayın Meclis Başkanı hâlen bunu görmemektedir. Yani Barış ve Demokrasi Partisinin bu tür yasalara ve bu tür antidemokratik yasalara boyun eğmeyeceğini en çok Meclis…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Sakık, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Teşekkür ediyorum, sağ olun.

Şimdi, Sayın Meclis Başkanı diyor ki:  “Bindikleri dalı kesiyorlar.” Şimdi biz de buradan Sayın Meclis Başkanına soruyoruz: Allah rızası için Sayın Meclis Başkanımız, siz tek dallı bir ağaç gördünüz mü? Demek ki ağacın dalları vardır. Siz bu dalları yok saydığınız için... Ama siz bindiğiniz dalı kesebilirsiniz, siz işte Diyarbakır’daki Vali... Asıl niyetinizi ortaya koyuyorsunuz. Biz hep de söyledik, ciddi bir proje olmadığı için bunlar gerçekten Kürt sorununu çözmek için çaba sarf etmiyorlar, sadece Kürt sorununu siyaseten ranta nasıl dönüştürebilirim… Bu ülkeye yapılabilecek en büyük haksızlık da budur. Kürt sorunu acımasız siyasetin kurbanı olmamalıdır, siyaseten ranta dönüştürülmemelidir. Hepimiz bir ortak dil bulmalıyız, ortak bir dil geleceğimizi birlikte inşa etmelidir, hepimiz geçmişten bugüne kadar kazandığımız o paslı, kirli dilden kendimizi kurtararak daha çok kucaklayıcı bir dil yaratmalıyız.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sakık.

Şahsı adına Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç.

Buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, tabii, tasarının tümü üzerinde yaptığım konuşmaya Sayın Bakan karşılık verdiği için söz aldım. Bu vesileyle hepinize saygılarımı sunuyorum.

Sayın Bakan, tabii, hemşehrimiz. Hemşehrimizin bakan olmasından da gurur duyduk. Sayın Bakanımız, evet, Tunceli’ye birkaç defa geldi ama Sayın Bakan, Tunceli halkı sizden sadaka istemiyor.

Bir deprem olmuş. Diyorsunuz ki: “Depremin etkileşim alanı dışında.” Peki, 8 Martta meydana gelen bu deprem dolayısıyla sizin teknik elemanlar gitti, yani başkası gitmedi. Devletin İl Afet Müdürlüğünden ve Ankara’dan giden teknik elemanlar burada tespit yapmış. Sekiz yüz yetmiş üç tane ev ağır hasarlı. Yani şimdi hizmet başka yere gitmiş meselesi ayrı bir olay da... Peki, bu sekiz yüz yetmiş üç ev ağır hasarlı ve içinde oturulmuyorsa Hükûmetin yapması gereken nedir? Bunlar için deprem evi yapmak. Yani bunun başka bir çaresi var mı arkadaşlar? Yok. Siz de gittiniz ama gitmediniz köye, görmediniz bunları. Yani, tamam, vilayete gidiyorsunuz, ondan sonra bir iki ilçeye de uğrayıp, gelip veya uğradınız mı ilçelere bilmiyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, burada gün gibi açık, aşikâr. Deprem olmuş. Sayın Bakan diyor ki: “Etkileşim alanı dışında.” Sayın Bakanım, sizin Bingöl bizim Tunceli’ye göre Elâzığ’a çok daha uzak, 100 kilometre daha ileride. Sizin orada, yani bakın, Bingöl’de -o evlerin- herhâlde 350- 400 tane afet konutu yapıyorsunuz. Keşke, 1.500 tane vatandaş müracaat etmiş, hepsine yapsaydı. Ben, bakın, onun için kıskanmıyorum ama bu Tunceli’ye de 10 tane hiç olmazsa deprem evini yapsaydınız canım yani! Bu kadar adaletsizliği vurgulamak için söylüyorum.

Bakın, diyorsunuz ki: “Duble yol yapılmış.” Sayın Bakanım, Tunceli hudutları içinde yapılan duble yol 20 kilometre, Seyitler Köprüsü ile Mazgirt Köprüsü arasında. Şimdi, Ulaştırma Bakanı Erzincanlı, siz Bingöllüsünüz, 2 tane hemşehrimiz yani komşu vilayetin milletvekilleri bakan. Bizim bütün ilçe yollarımız çok kötü durumda. Çemişgezek yolumuzu devamlı burada dile getire getire bu sene daha yeni iade edildi, yapıldı. Öteki Nazımiye’si de, Pülümür’ü de, ondan sonra Mazgirt’i de, Ovacık yolları da çok kötü vaziyette, yani kara yolları. Bunlar asırlık ilçelerimiz.

O bakımdan, tabii ki orada üniversitelerin yapılması doğal bir şey. Şimdi, seksen bir ile üniversite yapmışsınız. Yani seksen ile yapıp da herhâlde Tunceli’yi de bunun dışında tutamazdınız değil mi? Yani tutacaksanız tutsaydınız. Onun için, zaten benim 1990’da Tunceli’de üniversite yapılması için teklifim var. O zaman yapılmadı.

Bizim istediğimiz, bakın, açık seçik ve net söylüyorum: Bu deprem burada yıkım tesiri yapmıştır. Bu insanların depremden hemen sonra yani 8 Mart depreminden sonra bu evleri yıkılmıştır veya ağır hasar görmüştür. Bunlara bir çare bulalım diyoruz. Yani biz başka sadaka istemiyoruz. Üniversite yapıldı. Tabii, yurt sıkıntısı var, biliyorum ama yani bunu tabii yeni olduğu için ben de çok şey etmiyorum. Bakın, ama eskiden orada Millî Savunmaya devredilen 500 kişilik bir yurt vardı. İşte, burada defalarca bunu dile getirmem sonucunda Millî Savunma Bakanlığı bunu üniversiteye devretti. Yani bizim çabalarımızla bunlar oldu. Yani şurada önemli olan acil ihtiyaç neyse ona çözüm bulalım. Vatandaş şimdi kışa giriyor, çadırda mı yaşayacak, evde mi yaşayacak? Eğer… Peki, orada, o evlere diyorsunuz ki şey dışı bir yardım ettik. Böyle şey dışı olmaz ki. Benim buradaki çabalarım üzerine, tuttunuz, galiba önce 1 trilyon gönderdiniz veyahut arkasından da 1-2 trilyon bir para gitmiş ama bunu da orada, işte, 47 metre büyüklüğünde 60-70 tane prefabrik ev yapıyorsunuz. Mesela Elâzığ’da yapılan afet konutlarının altı ahır, üstü ev. Doğal olarak böyle yapılması lazım. Peki, bu ayrımcılık değil de nedir yani? Biz sormak istiyoruz, yani burada siz Hükûmetsiniz. Diyorum ki: Buyurun, hangi teknik elemanlarınız varsa gidelim, o evlerin durumuna bakalım. Daha önce de söyledim. İl Afet Genel Müdürü olan arkadaş daha önce bizim ilçede kaymakamlık yapmış, “Yahu, orası uzak.” diyor. Yahu, kardeşim bu uzaklık yakınlık meselesi değil ki yıkılmış işte. Senin teknik elemanın gidip zabıt tutmuş. Benim buradaki konuşmalarım üzerine beni yalancı çıkarmak için defalarca teknik eleman göndermişsiniz ve yine ben doğru çıkmışım. Diyoruz ki bu insanlara hizmet götürmek lazım, kışta bu insanları karın altından, kışın altından kurtarmak lazım Sayın Bakan. Yani bizim istediğimiz o. Başka, efendim, KÖYDES, BELDES’miş, yani çok öyle fazla da para gitmemiş. Gel gidelim, işte gezelim köylerimizi Sayın Bakanım, Tunceli’nin kaç tane köy yolunda asfalt var, kaç tane yerine doğru dürüst hizmet gitmiş…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bu eski Tunceli Valisi olan kişi gitti, Yargıtayda göreviyle ilgili suiistimal yaptığına dair ceza aldı, siz hâlâ valilikte tutuyorsunuz. Yani böyle bir şey olur mu! Vali ceza aldı ya, Yargıtayda ceza aldı! Neden dolayı ceza aldı? Görevini kötü kullanmaktan ceza aldı. Size göre… Yani Sayın Erbakan dedi ya “Bizimle beraber olan herkes, ne kadar suç işlerse işlesin sütten çıkmış ak kaşık gibi.” Yani sizin felsefenize göre birisi sizden yanaysa ne kadar ağır suç işlerse işlesin, o sütten çıkmış ak kaşık kadar tertemiz. Sizin inancınız bu, düşünceniz bu, davranışınız bu, işlemlerinizde temel gerekçe bu.

O bakımdan, bir komşu ilin milletvekili olarak… Kaldı ki ben Bingöl’de de görev yaptım, Bingöllülere de büyük saygı duyuyorum, oraya ne kadar hizmet götürürseniz o insanlarımız layık ama oralara götürdüğünüz hizmetin zekâtını da bizim Tunceli’ye verin arkadaş ya! Ne olacak yani? Bundan ne kaybedersiniz? Madem Müslümansak, Müslümanlıkta zekât vermek de sevaptır. Müslümanlığın şeylerinden…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) -  Trabzon’a, Rize’ye verdiğiniz, yaptığınız hizmetlerin zekâtını da bize verin. Ne olacak? 

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Ataş.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Biraz önce konuşan arkadaşımızın Tunceli’yle ilgili verdiği bilgiler üzerine söz aldım.

Bizim siyasiler olarak, milletvekilleri olarak kamuoyunu doğru bilgilendirmek gibi bir sorumluluğumuz var ama maalesef biraz önce konuşan arkadaşımız kamuoyunu doğru bilgilendirmek yerine eksik bilgilerle, maalesef doğru olmayan bilgilerle kamuoyunu yanıltmaktadır.

Dolayısıyla, AK PARTİ İktidarı döneminde Tunceli’ye sanki hiçbir şey yapılmamış gibi birtakım ifadelerle, suçlamalarla AK PARTİ hükûmetlerinin hizmet yapmadığından bahsetmekte.

En son, geçen yıl Elâzığ-Kovancılar ilçesinde yaşanan deprem nedeniyle Tunceli-Mazgirt ilçesinde de birtakım evlerin hasar gördüğünden bahsedildi ve oradaki depremzedelerin mağduriyetlerinden bahsetti. Biraz önce Vali Bey’den bilgi aldım, ayrıca Acil Afet İşleri Müdürlüğünden bilgi aldım. Şu anda, Tunceli’de çadırda yaşayan bir tane vatandaşımız yoktur. Çadırların tamamı…

KAMER GENÇ (Tunceli) – İspat edersek ne olacak? Gidelim, orayı gezelim.

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) – Ben bir saatte çadır kurarım. Ne var ki?

MUSTAFA ATAŞ (Devamla) - Çadırların tamamı…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tarih belli. Benim verdiğim tarih belli!

MUSTAFA ATAŞ (Devamla) - …yaşayan vatandaşlarımıza ağır hasarlı binalardan 192 tanesi teslim edilmiş, yapılmış, yapılıyor, 120 tanesinin onarımı yapılmış, 246 tanesine onarım desteği verilmiş. Yani sadece depremden dolayı Tunceli’ye yapılan yardım 5 trilyon 420 milyon TL -eski Türk lirasına göre söylüyorum- 5 trilyon. Yani siz, 5 trilyonu… Hiçbir şey yapılmadı diye, kamuoyunu yanlış bilgilendirerek bir şey yapılmamış gibi bir bilgi vermek siyasi ahlakın neresine sığar? Sayın vatandaşlarımızın, milletvekillerimizin takdirine sunuyorum.

15 tane çadır varmış şu anda ve bu çadırların içerisinde de oturan kimse yok. Sayın Valimizden aldığımız bilgi ki vali, devletin valisidir, siyasi bir  kimlik değildir.

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Acaba?

MUSTAFA ATAŞ (Devamla) - Siz de açarsınız, Vali Bey’den bilgi alırsınız. Şu anda çadırlar, kurulu olan çadırlarda hayvanlar yaşıyor, hayvan barınağı olarak kullanılıyor veya araçlar için garaj olarak kullanılıyor.

Dolayısıyla bu bilgiler doğru değil değerli arkadaşlar. Ben daha önceki konuşmalarımda da Tunceli ile ilgili söyledim. Sayın Milletvekilimiz yetmiş yaşında ama AK PARTİ İktidarının yedi yıllık döneminde yetmiş yılda almadığı hizmeti Tunceli almış. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunu bir kez daha övünerek söylemek durumundayım. Eğitimde, sağlıkta, adalette, ulaşımda yıllardan beridir ihmal edilen Tunceli, bizim iktidarlarımız döneminde hiçbir iktidarda verilmeyen hizmetler almış. Bunların hepsi açık ve net bir şekilde ortadadır. Bunu çok kıymetli hemşehrilerimizle, vatandaşlarımızla paylaşmak istiyorum. Sataşmaktan asla hoşlanmıyorum. Sadece siyaseti insanlarımıza doğru bir şekilde yapılabilir bir meslek olarak sevdirmek mecburiyetindeyiz hepimiz. Siyaset insanların nefret ettiği bir kurum olmamalıdır, siyaset herkesin zevkle yaptığı bir işlem olmalıdır ama biz maalesef doğru vermediğimiz bilgilerle siyasetten insanları uzaklaştırıyoruz. Böyle bir şeye hakkımız yok diye düşünüyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç, ne söyledi?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, kişisel söz istiyorum.

BAŞKAN – Efendim Sayın Genç, dinliyorum sizi.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, efendim, şimdi madde üzerinde kişisel söz almadı mı arkadaş? Ben de kişisel söz istiyorum.

BAŞKAN - Söz istiyorsunuz, tamam. Ben konuşmanızı anlamadım.

Buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakın, otuz seneden beri bu Parlamentodayım. Bu Parlamentoda yanlış konuşmadım, bu Parlamentoda daima doğruları konuştum. Bu doğruları konuştuğum için halk beni buraya gönderiyor. Yiğitliğiniz varsa, buyurun, gelin... Mustafa Bey, sana diyorum: Gel, Tunceli’de karşımda aday ol. Mademki çok hizmet getirdin yani o kadar çok hizmet getirdin ki gel, Tunceli’de karşımda aday ol arkadaş. Doğrusu bu değil mi? Yani, madem sen çok hizmet getirdin oraya…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Doğru söylüyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) -  Şimdi, bakın arkadaşlar, bu arkadaşımız    -hemşehrimizdir, saygı duyuyorum ama- gidiyor, köyleri geziyor. Bakın, Çemişgezek’in bir köyüne gidiyor, diyor ki: “Bu Kamer Genç dinimize küfrediyor.” Söyledin mi söylemedin mi? Söyledin.

MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) – Söylemedim, hayır.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben de çıktım vatandaşlara dedim ki…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – “Söylemedim.” diyor bak.

KAMER GENÇ (Devamla) - “Onun diniyle…” Bakın, “Onun diniyle…” Yani bir insan…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – “Söylemedim.” diyor ama bak!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – “Söylemedim.” diyor.

KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, söylediği adam belli, tamam mı! Söylediği kişi…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ama “Söylemedim.” diyor.

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, söyledi. Yahu, bakın, beyefendi, bizi dinleyenler var. Ben de dedim ki insanlara: Aklı başında olan hangi insan kendi dinine küfreder? Ben de Müslüman’ım o da Müslüman. Yani, ben, o insanların dinine nasıl... Yani, bu kadar, iftiranın çirkini anlatılıyor arkadaşlar.

Şimdi, bakın, validen telefon… Ben de valiye kaç defa söyledim, bize bilgi vermiyorlar. Şimdi, diyor ki kendisi evvela: “Deprem meydana gelmemiş burada, 5 milyar para gönderilmiş.” Yahu, tamam da 47 metrekarelik birkaç tane şey yapılıyor, o da kime ihale edildiği belli değil. Ben de diyorum ki: “Bu insanları, kışın, en azından bir dört duvar içine sokalım.” Siz diyorsunuz ki: “Şu anda çadırda yaşayan yok.” Değil mi? Ben size şimdi, Mazgirt’in Karabulut ve Kızılkale köylerinden evvelsi gün bana telefon eden iki tane vatandaş var, telefonunu vereyim, “Biz çadırdayız.” diyor. Ben şimdi… Veyahut da Sayın Bakan buyursun, beraber gidelim, Tunceli’nin köylerini gezelim arkadaşlar.

Yahu, şimdi, arkadaşlar, biz buraya iftira atmak için gelmiyoruz. Bakın diyor ki: “Deprem olmadı.” Sayın Bakan diyor ki: “Depremin etki alanı dışında.” Ama sekiz yüz yetmiş üç tane ev burada yıkılmış.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, tabii ki yani dokuz yıldır iktidarda AKP. Cumhuriyet kurulduğundan beri aşağı yukarı seksen küsur yıl olmuş, bunun dokuzda 1’ini sen kullanmışsın ya, dokuzda 1’ini sen kullanmışsın. Bütün cumhuriyet döneminde yapılan bütün KİT’leri satmışsın, ondan sonra devletin iç ve dış borcunu 3 misline çıkarmışsın, ondan sonra vergileri toplamışsın. E bu paralar nereye gitmiş? Yani iki tane duble yol yapmışsın da köye bir BELDES ve KÖYDES diye bir hizmet getirmişsiniz, çok mu bir şey? Sonra gidelim, senin Çemişgezek’inin de köylerini de gezelim. Bakın, Çemişgezek’e elektriği ben götürmüşüm, asfaltı ben götürmüşüm, ondan sonra telefonu ben getirmiştim. (AK PARTİ sıralarından gülüşmeler) Kendi hâlinize gülün. Arkadaş, bunlar, hepsi sizin iktidardan önce gitti. Ha, şimdi, sizin İktidarınız zamanında da bazı şeyler olabilir.

Yani bakın, bu Mustafa Bey, Ulukale köyünde TOKİ kanalıyla, arkadaşlar, bir ev yaptılar, 16 trilyon 250 milyar liraya ihaleyi İstanbul’daki bir yandaşları belediye meclis üyesine verdiler. Ben gittim, bunları gördüm, dedim ki: El insaf! Sizin Çemişgezek’in içinde TOKİ bir evi 50-60 milyar liraya yaparken Ulukale’nin bir köyünde nasıl oluyor da 192 milyar liraya yapıyorsunuz? Benim bu ikazım üzeri TOKİ uyandı, o 16 trilyon 250 milyar liralık ihaleyi getirdi 8,5 trilyona indirdi. Doğru mu yanlış mı?

MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) – Evler kaç katlıydı? Kaç katlıydı evler, onu da söyleyin lütfen!

KAMER GENÇ (Devamla) – Ha, sonra bana da teşekkür yazısını yazdı.

MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) – Kaç metrekareydi, onu da söyleyeceksin.

KAMER GENÇ (Devamla) – “Yahu, Kamer Bey, iyi ki bizi ikaz ettin ve biz burada ihaleyi yarı yarıya indirdik.” dedi.

MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) – Altyapısı nasıl bir alt yapıydı, onu da söyleyeceksin.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben acaba müdahale etmeseydim…

MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) – Yanlış bilgi verme, bilgilerini tam ver, doğru ver! Eksik bilgiyle kamuoyunu yanlış yönlendirme!

KAMER GENÇ (Devamla) – O müteahhit sizin de aynı zamanda belediye meclis üyesi. Bu İstanbul’da da imardan sorumlu belediye meclis üyesini getiriyorlar arkadaşlar, sanki Tunceli’de adam yok, oradaki adama hem de afet konutu yaptırıyorlar. Orada o ihalenin yapıldığı tarihte afet yok. Sırf ihaleyi davetiye usulüyle yapmak için afete sokuyorlar. Ondan sonra da 162 milyar liraya -arsa parası yok, bir şey yok- ona ihale ediyorlar. Ben ondan sonra müdahale edince bu 8,5 trilyona iniyor. Yahu arkadaşlar, vatandaşlar da bizi dinliyor. Yani bu kadar bu insanlara yapılan, yani kendi yandaşlarını zengin yapmak için…. İnsaf edin biraz, Allah’tan korkun, “Yukarıda Allah var.” deyin. Tavuk bile su içerken Allah korkusunu hissetmek için yukarıya bakar. Siz yukarıya da bakmıyorsunuz. Böyle bir şey olur mu?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç, konuşmanızı tamamlayınız.

MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) – Bilgileri doğru ver! 1 kişiye iki katlı bina veriliyordu, fiyat onun için yüksek.

KAMER GENÇ (Devamla) – Onun için, şimdi, dolayısıyla, arkadaşlar…

MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) – Şimdi 2 kişiye bir bina veriliyor, onun için düştü.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bakın, eğer iddia ediyorsan Mustafa Bey, buyurun gelin, işte Tunceli’den aday olun karşımda. Yiğitlik bu değil mi? Madem sen çok hizmet getirmişsin, ondan sonra buyur gel, gidelim, orada vatandaşlar oy verirse ben de seni tebrik ederim arkadaş. Daha değil mi? Haa, hizmeti…

MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) – 1 kişiye iki katlı bina verilirken şimdi 2 kişiye bir bina veriliyor, fiyat onun için düştü.

KAMER GENÇ (Devamla) – Getirdiğiniz hizmetlerden işte bir TOKİ’ye getirip de 8,5 trilyon lira, yüzde 50 tenzilat yapıyorsanız, TOKİ 35 katrilyon ihale yapmış, katrilyonluk ihale yapmış. Acaba o ihalelerde kaç lira ceplere gitti?

MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) – Orada bile bilgiler doğru değil! Orada bile yanıltıyorsun kamuoyunu!

KAMER GENÇ (Devamla) – Allah’tan hiç olmazsa ben müdahale ettim, devletin 8,5 trilyon lira faydası oldu arkadaşlar.

MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) – Orada bile bilgiler doğru değil!

KAMER GENÇ (Devamla) – Bunları söyledik ama hiç olmazsa benim bu kadar faydam oldu. Senin ne faydan oldu?

Saygılar sunuyorum.

MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) – Orada bile bilgilerin doğru değil.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, oylama için iki dakikalık süre veriyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi (TÜRKSOY) Arasında Türksoya İlave Arsa Tahsisi Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı       : 165

Kabul                               : 165

                                             

                                      Kâtip Üye                                           Kâtip Üye

                                    Yaşar Tüzün                                    Bayram Özçelik

                                         Bilecik                                               Burdur”

                                             

Böylece toplantı yeter sayısına ulaşılmamış olduğundan oylamayı tekrarlayacağım.

Şimdi birleşime on beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 17.28
 


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.48

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

532 sıra sayılı Kanun Tasarısı açık oylamasında toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi oylamayı tekrarlayacağım.

Oylama için üç dakika süre veriyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, 532 sıra sayılı Tasarı’nın tümünün açık oylama sonucunu arz ediyorum:

“Kullanılan Oy Sayısı      : 164

Kabul                               : 164

                                             

                                      Kâtip Üye                                           Kâtip Üye

                                    Yaşar Tüzün                                    Bayram Özçelik

                                         Bilecik                                               Burdur”

Böylece, yapılan ikinci açık oylamada da toplantı yeter sayısı bulunamadığından kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 11 Kasım 2010 Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Sizlere ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum.

                                                               

Kapanma Saati: 17.54