Normal 44162 2 4 2010-12-14T12:04:00Z 2010-12-14T12:04:00Z 36 22350 127400 TBMM 1061 298 149452 12.00 Clean Clean false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                            CİLT: 79                    YASAMA YILI: 5

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

10’uncu Birleşim

21 Ekim 2010 Perşembe

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Konya Milletvekili Orhan Erdem’in, sosyal yardımlara ilişkin gündem dışı konuşması  ve Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı

2.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, 2010 Avrupa Yoksulluk ve Sosyal Dışlanmışlıkla Mücadele Yılı’na ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı

3.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, partisine mensup milletvekillerine yapılan saldırılara ilişkin gündem dışı konuşması

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın yapılan sosyal yardımlar hususundaki konuşmasına ilişkin açıklaması

2.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, ülkenin ve Tokat ilinin en önemli sorununun işsizlik ve yoksulluk olduğuna ilişkin açıklaması

3.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Silopi’de Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’a yapılan saldırıdan sonra, İçişleri Bakanlığının ve Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun bu konuda herhangi bir işlem yapmadığına ilişkin açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, Akkuyu Nükleer Santrali’nin olası etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/885)

2.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür ve 24 milletvekilinin, şiddet ve intihar olaylarının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/886)

3.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 20 milletvekilinin, sınava dayalı eğitim sisteminin yol açtığı sorunların  araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/887)

4.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 23 milletvekilinin, usta öğreticilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/888)

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- (10/215) esas numaralı, Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 21/10/2010 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

2.- (10/806) esas numaralı, Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 21/10/2010 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

 

VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Kıbrıs Türk Hava Yollarının uçuş izinlerinin iptaline ilişkin Başbakandan sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/15325)

2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Kahramanmaraş bağlantılı bazı yol çalışmalarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/15388)

3.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, PTT personelinin özlük haklarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/15390)

4.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Mavi Marmara gemisine ilişkin Başbakandan sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/15403)

5.- Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu’nun, Deriner Barajı kapsamındaki bir yol ve viyadük inşaatına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/15481)

6.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya-Simav karayolu çalışmalarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/15486)

7.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, sabit telefon aboneliğinin kapatılması işlemlerine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/15489)

8.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, THY’de yabancı pilot çalıştırıldığı iddiasına ilişkin Ulaştırma Bakanından sorusu  ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/15522)

9.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Ankara-Çankırı karayolunun yapımına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/15525)

10.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, erişim engeli uygulamasına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/15601)

11.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, bisiklet kullanımını artırmaya yönelik çalışmalara ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/15602)

12.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Karaelmas yolcu treninin seferlerinin iptal edilmesine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/15673)

13.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Ege Ekspresinin seferlerinin iptal edilmesine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/15674)

14.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bozüyük-Kütahya arasındaki yol çalışmalarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/15675)

15.- Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, TCDD’nin faaliyetlerine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/15677)

16.- Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, TCDD’deki kadrolaşma ve yüklenici firmalara yönelik iddialara ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/15678)

17.- İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın, Türk Telekom imtiyaz sözleşmesine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/15762)

18.- İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın, Türk Telekom hisselerinin satışına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/15763)

19.- İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın,  Danıştay’ın Türk  Telekom’la ilgili kararlarına  ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/15766)

20.- İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın, Türk Telekom’un sözleşmelerine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/15768)

21.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, SGK’nın yaptığı bir sınava ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/15879)

22.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir köydeki tapu sorununa ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskan Bakanı Mustafa Demir’in cevabı (7/15895)

23.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Sosyal Güvenlik Kurumundaki bir kısım uygulamalara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı   (7/15910)

24.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Sosyal Güvenlik Kurumunun bazı uygulamalarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/15911)

25.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, SGK’nın stratejik plan hazırlamamasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/15918)

26.- Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan’ın, patates ihracatının teşvik edilmesine ilişkin Devlet Bakanından sorusu ve  Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın cevabı (7/15957)

27.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da sınır ticaret merkezi kurulmasına ilişkin Devlet Bakanından sorusu ve  Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın cevabı (7/15958)

28.- Bursa Milletvekili Onur Öymen’in, bir devlet başkanının sözde Ermeni Soykırım Anıtını ziyaret etmesine ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı (7/15970)

29.- Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün, SGK’da gerçekleştirilen atamalara ve personel yönetimine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/16227)


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.02’de açılarak sekiz oturum yaptı.

Gümüşhane Milletvekili Kemalettin Aydın, Gümüşhane ilinde eğitim ve spor alanında gösterilmiş olan başarılara,

Zonguldak Milletvekili Ali Koçal, Zonguldak’ta 17 Mayıs 2010 tarihinde  meydana gelen grizu patlamasına,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, 16 Ekim Dünya Gıda Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşmasına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap verdi.

Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay, 16 Ekim Dünya Gıda Günü’ne;

Muğla Milletvekili Gürol Ergin,

İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi,

Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in konuşmasına;

İlişkin birer açıklamada bulundular.

Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, afete uğrayan çiftçilerin sorunlarının (10/881),

Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, Turhal ilçesinin sorunlarının (10/882),

Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, trafik kazalarının nedenlerinin (10/883),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi,

BDP Grubu adına Grup Başkanvekili Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın, bazı şahısların mezar yerlerinin araştırılması (10/884),

Amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

“Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan (Faili Meçhul cinayetlerin aydınlanması) (10/618) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 20/10/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

Muş Milletvekili Sırrı Sakık, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın “bu ülkede faili meçhul cinayetler kalmadı” sözüne ilişkin bir açıklamada bulundu.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),

Görüşmeleri;

3’üncü sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen ve görüşmelerine devam edilen Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının (2/594) (S. Sayısı: 510) birinci bölümünün 5’inci maddesine kadar kabul edildi, verilen aradan sonra;

Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

Sayıştay Kanunu Teklifi’nin görüşmeleri sırasında bir önergeyle Sayıştayın performans denetiminin ortadan kaldırılmasının hukuk bozuculuğu olduğuna ve Başkanlık Divanının buna müsaade etmemesi gerektiğine ilişkin Oturum Başkanının tutumu hakkında açılan usul tartışması sonunda, Oturum Başkanı tutumunda bir değişiklik olmadığını açıkladı.

İzmir Milletvekili Oktay Vural, milletin kaynaklarının verimli ve doğru kullanılıp kullanılmadığına,

Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Sayıştayın performans denetimi yapıp yapamayacağına,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

4’üncü sırasında bulunan, Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Arasında İstanbul, Türkiye’de Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu Doğu Avrupa ve Orta Asya Bölgesel Ofisi Kurulması Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/942) (S. Sayısı: 557) görüşmeleri tamamlanarak yapılan açık oylamadan sonra kabul edildi.

21 Ekim 2010 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime 19.54’te son verildi.

 

                                                                    Sadık YAKUT

                                                                    Başkan Vekili

 

                Bayram ÖZÇELİK                                                                     Murat ÖZKAN

                          Burdur                                                                                    Giresun

                       Kâtip Üye                                                                                Kâtip Üye

No.: 14

II.- GELEN KÂĞITLAR

21 Ekim 2010 Perşembe

Raporlar

1.- Türk-Arap İşbirliği Forumu Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/581) (S. Sayısı: 558) (Dağıtma tarihi: 21.10.2010) (GÜNDEME)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Somali Hükümeti Arasında Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/925) (S. Sayısı: 559) (Dağıtma tarihi: 21.10.2010) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 Milletvekilinin, Akkuyu Nükleer Santrali’nin olası etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/885) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.06.2010)

2.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür ve 24 Milletvekilinin, şiddet ve intihar olaylarının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/886) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.07.2010)

3.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 20 Milletvekilinin, sınava dayalı eğitim sisteminin yol açtığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/887) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.07.2010)

4.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 23 Milletvekilinin, usta öğreticilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/888) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.07.2010)  

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Hüseyin Mert’in, LYME hastalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/15085)

2.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, Muğla’daki hastane yatak sayısının artırılmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/15086)

3.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis’in, bir türbenin yakınına taş ocağı açılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15322)

4.- Hatay Milletvekili İzzettin Yılmaz’ın, terör mağduru özel güvenlik görevlilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15331)

5.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, İsrail’in Mavi Marmara Gemisine saldırısına karşı yapılan girişimlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15332)

6.- Kocaeli Milletvekili Hikmet Erenkaya’nın, kamulaştırma ödemelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15333)

7- Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün, Mavi Marmara gemisine yapılan saldırıya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15335)

8.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, G-20 zirvesindeki görüşmelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15339)

9.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis’in, insan hakları ihlallerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15340)

10.-  Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Abant Platformundaki bir açıklamaya ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/15343)

11.-  Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, TRT’ye naklen yapılan atamalara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/15349)

12.-  Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, istisnai memuriyet kadrolarının kullanımına ve TRT’ye naklen yapılan atamalara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/15352)

13.-  Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, TRT’ye naklen atanan personele ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/15353)

14.-  İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, terör olaylarının oluşturduğu mağduriyete ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15360)

15.-  Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, açılım projesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15364)

16.-  Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, açılım kapsamında düşünülen bazı konulara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15367)

17.-  Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, gelir uzmanlarının bazı sorunlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/15370)

18.-  Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, bazı lise müdürleri hakkındaki iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/15372)

19.-  Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, okullarda başarıyı artırmaya ve özel okul adlarında kullanılan bazı kelimelere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/15373)

20.-  Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Milli Eğitim Şuralarına ve suç oranı artışına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/15378)

21.-  Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, Çankırı-Kastamonu yolu İndağı geçişinin yapımına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/15391)

22.-  Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, sınırla ilgili bir açıklamaya ilişkin Devlet Bakanından (Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi (7/15394)

23.-  Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, bazı kadın ölüm olaylarına ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/15395)

24.-  Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemur’un, parçalanan ailelere ve korunmaya muhtaç çocuklara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15396)

25.-  Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, kural dışı taşımacılık hizmetlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15402)

26.-  Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, Burdur’daki özürlü istihdamına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15406)

27.-  Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Ulusal Program kapsamındaki yargıyla ilgili kanun tasarısı taslaklarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15407)

28.-  Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Ulusal Program kapsamındaki yargıyla ilgili bazı hususlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15408)

29.-  Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Ulusal Program kapsamında öngörülen bir yasal düzenlemeye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15411)

30.-  Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Rize Belediye Başkanının bir açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15416)

31.-  İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, eğlence mekanlarındaki müzik kapanış saati uygulamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15418)

32.-  Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, bir sendikanın Öğretmenler Gününde yaptığı bir faaliyete ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15424)

33.-  Siirt Milletvekili Osman Özçelik’in, bir etkinlikte güvenlik güçlerinin orantısız güç kullandığı iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15446)

34.-  Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, canlı bomba olduğu şeklinde habere konu olan bir kadına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15447)

35.-  Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Ankara Büyükşehir Belediyesinin bir restorasyon işine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15450)

36.-  Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Reşadiye ve Ladik ilçelerindeki terör olaylarına yönelik iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15452)

37.-  Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, bir otelde gerçekleştirilen etkinliklere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15453)

38.-  Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Rize Belediye Başkanının bir ifadesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15454)

39.-  Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’daki Hazine arazilerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/15461)

40.-  Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, meslek yüksek okullarının işlevine ve akademik personeline ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/15464)

41.-  İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, eğitim sistemine ve yatırımlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/15465)

42.-  Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Adana’daki öğretmen ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/15468)

43.-  Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, bir felsefe ders kitabının incelenmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/15472)

44.-  Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Madımak Otelinin müze yapılmasına ve Alevi açılımına ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Çelik) yazılı soru önergesi (7/15500)


21 Ekim 2010 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10’uncu Birleşimini açıyorum.

 

III.- Y O K L A M A

 

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Beş dakika süre vereceğim.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

 

Kapanma Saati: 14.08


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.15

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Murat ÖZKAN (Giresun)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN – Yapılan ilk yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, elektronik cihazla yeniden yoklama yapacağız.

Yoklama için beş dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, sosyal yardımlarla ilgili söz isteyen Konya Milletvekili Orhan Erdem’e aittir.

Buyurun Sayın Erdem.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Konya Milletvekili Orhan Erdem’in, sosyal yardımlara ilişkin gündem dışı konuşması  ve Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı

ORHAN ERDEM (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ dönemiyle ilgili sosyal yardımlar konusunda gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gelir dağılımındaki eşitsizlikten daha az pay alanların yarattığı bir sonuca yoksulluk diyoruz. Bu, parasal bir sebeptir. Parasal olmayan boyutları ise temel insan faaliyetlerini sürdürmek için gerekli olan sağlık, eğitim, karar alma süreçlerine katılım gibi konulardaki eksikliklere de yoksunluk demekteyiz. Yoksulluk ve yoksunluk sosyal dışlanmayla bir kesimi karşı karşıya getirmektedir.

Çok şükür 2002’den bu yana ülkemizde yoksulluk oranları her yıl belli bir oranda düşmekte. 2002’de 28,1 olan bu oran, 2005’te yüzde 20’lere, 2008’de de yüzde 17’lerin altına inmiştir. Her yıl bir önceki yıla göre yaklaşık 300 bin kişi yoksulluk sınıfından kurtulmaktadır. Yıllar itibarıyla yoksulluk oranı kırsalda ve kentte azalış göstermektedir. Yeterli midir? Değildir ama iyileşmenin dönemimizde olduğunu belirtmek istiyorum. AK PARTİ döneminde 1 doların altında günlük harcaması olan fert kalmamıştır. 2,15 ve 4 dolar civarındaki dilimlere ise hızla yükselme ve daha yukarı oranlara çıkma artmaktadır.

AK PARTİ İktidarı kimsesizlerin kimsesi olma hedefiyle gelmiş ve bu hedefi de hızla yerine getirmektedir. Beş dakika içinde sosyal iyileşmeleri, politikaları anlatamayacağımı biliyorum ama ana başlıklarla…

Kişi başı millî gelir 2002 yılında 3.500 dolarken 2010 yılında 10 bin dolarların üzerine çıkmıştır. Asgari ücret 2002 yılında 184 TL iken 2010 yılında 599 TL’ye, en düşük memur maaşı 2002’de 392 TL iken 2010’da 1.298’e, yine en düşük SSK emekli aylığı 2002’de 157 TL iken 2010’da 692’ye çıkmış, son yapılan iyileştirmelerle de bu rakamların üzerine yaklaşık 100 TL’ye yakın iyileşmeler olmuştur.

Yoksullukla eğitimsizlik paraleldir. Bunun bilincinde olan Hükûmetimiz eğitime önem vermiş, 2002’de 7,5 milyar TL olan bütçeyi 2010 yılında 28,3 milyar TL’ye çıkarmış, aynı zamanda nitelikli eleman yetiştirme noktasında da eğitimde anlayışı değiştirmiştir.

Sosyal politikalarımızın en önemli ayağını Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü yoluyla yürütmekteyiz. Gıda, yakacak, barınma, eğitim yardımları yapılmakta. Bunlardan en önemlileri, seçimlerde sanki yapılıyormuş gibi gösterilen bu iyileşmeler sekiz yıldır düzenli olarak yapılmakta. 2010 yılında da, bu yıl, 2 milyon140 bin 841 aileye 2 milyon ton civarında kömür dağıtılacaktır.

Eğitimde şartlı nakit transferi çok önemlidir. Eğitime katılamayan çocuklarımızın bu noktadaki eksiklikleri maddi yardımlarla yerine getirilmiştir. Yükseköğrenim bursları 2002’de 45 TL iken 2010 yılında 961 bin kişiye ulaşmış ve 200 TL olarak artmıştır. Yine yurtlarımızdaki yavrularımıza, gençlerimize 2002’deki rakamla 50 kuruş yerine, 2010’da 4 TL gibi bir yemek yardımı yapılmakta. 2004’ten bu yana okullarımızda kitaplar ücretsiz olarak öğrencilerimize dağıtılmakta. Özürlü öğrenciler okullara ücretsiz taşınmakta.

Engelli kardeşlerimize yönelik çok ciddi iyileşmeler yapıldı, evde bakım maaşları verildi; 300 bin kişi bundan faydalanmakta.

Altmış beş yaş aylığı 2002 yılında 24 lira idi ve özürlü aylığı da böyleydi. Bugün bu rakam 194 lira ile yüzde 70 özürlülerde 291 TL’ye çıktı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Erdem, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

ORHAN ERDEM (Devamla) – Özel eğitimde 16 bin öğrenci eğitim görürken 216 bin kişi eğitim görmekte.

Kısacası, yoksullukta iyileşmeler var ama AK PARTİ İktidarı yoksunluğu neredeyse bitirmiştir. Sağlıkta artık hastane kapılarında vatandaşımız kalmamıştır. On sekiz yaşın altındaki tüm kardeşlerimiz hastanelerden ücretsiz hizmet alabilmektedir. Ambulanslarımız 2002 yılına göre 3-4 katına çıkarılmış, artık helikopterlerle taşınmaya başlanmıştır.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Yeşil kart sayısı ne kadar, yeşil kart?

ORHAN ERDEM (Devamla) – Kısacası, AK PARTİ İktidarı sosyal politikalarda ülkemizde bir devrim başlatmış ve bunu yürüten başta Başbakanımız, bakanlarımıza, genel başkanlarımıza ve tabii ki sizlere teşekkür ediyoruz halkımız adına. Bu güzel hizmetleri birlikte yapma imkânı bulduğumuz için hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Erdem.

Gündem dışı ikinci söz, 2010 Avrupa Yoksulluk ve Sosyal Dışlanmışlıkla Mücadele Yılı münasebetiyle söz isteyen Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’ye aittir.

Buyurun Sayın Köse. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, 2010 Avrupa Yoksulluk ve Sosyal Dışlanmışlıkla Mücadele Yılı’na ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Yoksulluk ve Sosyal Dışlanmışlıkla Mücadele Yılı konusunda gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, sözlerime başlamadan önce sizleri ve televizyonları başında bizi izleyen vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Avrupa için 2010 yılının özel bir anlamı oldu. Yoksulluk ve sosyal dışlanmışlıkla mücadele ön plana alınmıştır. Maalesef, ülkemizde, bu konuda ciddi çalışmalar yapılmamıştır. Aksine, bu yılın anlamının ve öneminin vurgulanacağı çalışmalara da rastlayamadık. Üstelik, yoksulluk ve sosyal dışlanma ülkemizde önemli boyutlarda olmasına rağmen çalışmaların olmaması ayrıca manidar bir durumdur.

Değerli arkadaşlar, rakamlara fazla girmek istemiyorum ancak konuşmama temel olacak şu rakamları duymamız da yararlı olacaktır: Türkiye İstatistik Kurumu gelir ve yaşam koşulları araştırması yapmıştır. Buradaki rakamlar içimizi karartmaktadır. Bu araştırmaya göre, yoksulluk sınırı 3 bin liranın üzerine çıkmıştır, yoksulluk riski altında olanların sayısı 11 milyonu aşmıştır. Bu rakamlar resmî olanlarıdır. Başka bir ifadeyle, şu an ülkemizde 20 milyon civarında yoksul insan yaşamaktadır. Bu derece yoksulluğun olduğu bir ülkede, aynı zamanda sosyal düşmanlık da artar. Şüphesiz, çocuklar ve kadınlar bu durumdan en kötü payı alırlar, refah düzeyi düşer, huzur azalır, kardeşlik bozulur ve her geçen gün insanlarımızın endişeleri artar; tıpkı ülkemiz Türkiye’de olduğu gibi.

Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliğinin yoksulluk ve sosyal dışlanmışlıkla mücadele ve bilinçlendirme amacıyla ayırdığı bütçe, 17 milyar avrodur. Bu rakamlar bile ilgili konuda ülkemizde gerçekten bir şey yapılmadığının da belirli göstergesidir. Eşitsizliklerle, dışlanmayla, yoksullukla mücadele için konuşulacak o kadar çok şey var ki bu konuda Hükûmetin sessiz kalmasını da anlamış değiliz.

Değerli arkadaşlar, Hükûmet yalnızca “Zengin sayısı arttı.” derken sesini çıkarıyor. Bu konuda defalarca kez sorduk: “Zengin sayısı artarken yoksulların durumu ne oluyor, aradaki uçurum ne hâle geliyor?  Yoksul sayısı azalmıyor.” dedik. Oysa sadaka kültürünü kurtarıcı zanneden Hükûmet, bu yolla yoksulluğu azaltmak yerine kendine bağlı milyonlar yaratmayı amaçlamıştır.

Sayın milletvekilleri, hep savunduğumuz gibi, topluma balık vermeyin, balık tutmasını öğretin. Eğer yoksullukla mücadele istiyorsanız istihdam sağlamanız gerekmektedir. Örneğin, GAP bölgesine devlet eliyle fabrikalar açmadıkça oradaki yoksulluk asla bitmeyecektir. Oradaki eşitsizlik ve dengesizlik sosyal sorunları da beraberinde getiriyor. Bildiğiniz gibi yoksulluk, sosyal sorunların temel nedenidir. Bunların başında da depresyon sıklığı gelmektedir. Her 5 kadından 1’i ve her 7-8 erkekten 1’i yaşam boyu en az 1 defa depresyon geçirmektedir. 2002 yılında, Dünya Sağlık Örgütüne göre, dünyada en acil sağlık sorunları içinde ikinci sırada depresyon olacaktır denilmektedir. Depresyonun kadınlarda erkeklerden 2 kat sık görüldüğü de bilinmektedir. Ayrıca cinsiyet eşitliği açısından 115 ülkeden 109’uncu sırada yer almaktayız. Ne kadar acınacak bir durum değil mi? Bu ölçütler, demokrasinin yaşatılmasına ve ilerlemesine engel teşkil etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde gelir dağılımı adaletsizliğinin de önüne geçilebilmiş değildir. Bu konuda ciddi girişimlerin yapıldığını söylemek yanlış olacaktır. Hiç şüphesiz, Güneydoğu Anadolu Bölgesi bu eşitsizliğin merkezi durumundadır. Hatta Güneydoğu Anadolu Bölgesi haricinde çok sayıda ilimiz de aynı sorunlarla mücadele etmektedir.

Sayın milletvekilleri, AKP İktidarı ülkemizi sosyal patlamanın eşiğine getirmiştir. Bunun vebalini acaba nasıl ödeyecek diye merak ediyorum.

Değerli arkadaşlar, Avrupa, yoksulluk ve sosyal dışlanmışlıkla mücadeleyi bu kadar önemli bir konu olarak ele almış iken ülkemizde bu  durumun göz ardı edilmesi bence doğru değildir. Bir Meclis araştırması komisyonu kurup bu konuda çalışmalar yapılmalıydı. Hâlâ şansınız var, ben bu konuda bir Meclis araştırması önergesi hazırladım ve Meclise de sunmuş bulunmaktayım. Hepimizin desteğiyle yoksulluğun ve sosyal dışlanmışlığın önüne geçebilmek için gerekli olan politikaları tespit etmemiz gerekir diye düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Köse, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

ŞEVKET KÖSE (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yoksulluğun ve sosyal dışlanmışlığın olmadığı, huzur ve barışın bulunduğu daha aydın, daha demokratik bir Türkiye umuduyla hepinize en içten sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Köse.

Gündem dışı konuşmaya, Hükûmet adına Devlet Bakanı Hayati Yazıcı cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündem dışı, sosyal konuları ve yoksullukla alakalı değerlendirme yapan her iki arkadaşıma teşekkür ediyorum. Tabii ki, burada, doğru bilgileri paylaşmak, yapılmış olanları da takdir etmek önemlidir. Konuşmamın başında bunu ifade etmek istiyorum.

Arkadaşlarımızın da ifade ettiği gibi, gerçekten, 2010 yılını, Avrupa Birliği ve Avrupa Parlamentosu, Dışlanma ve Yoksullukla Mücadele Yılı olarak ilan etmiştir ve bu çerçevede devletlerin yoksullukla mücadele bağlamında görevli ve yetkili birimlerinin ve ayrıca ulusların bu alanla ilgili faaliyet yürüten sivil toplum kuruluşlarının bu konuları gündemlerine alıp çözüm önerileri üretmeleri noktasında çağrıda bulunulmuştur ve Hükûmetimiz, gerçekten bu çerçevede bu konuyu bu boyutuyla da ciddi olarak ele almış ve Türkiye’de kamu idareleri arasında birçok bakanlık, birçok kamu idaresi sosyal politikalara ilişkin projeler üretirken, işlevler ortaya koyarken, bu alanda spesifik çalışma yürüten Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü, Avrupa Birliğinin Dışlanma ve Yoksullukla Mücadele Yılı kapsamında 2010 yılı içerisinde yaptığı çalışmalar neticesinde, bu alana ilişkin olarak hemen bu ay içerisinde, geçen hafta içerisinde, ayın 13-14’ünde İstanbul Haliç Kültür Merkezi’nde Uluslararası Yoksullukla Yeni Stratejiler Sempozyumu düzenlemiştir. Bu sempozyuma kırk beş ülkeyi temsilen uzmanlar katılmıştır. 70 dolayında tebliğ sunulmuş, bu tebliğlerden 45 tanesi tartışma olarak süreçlerle müzakere edilmiş ve sempozyum sonrası, bu sempozyumda yapılan konuşmalar, sunulan tebliğler ve tartışmalar bir kitap hâline getirilerek elbette ki kamuoyuna takdim edilecek. Bu, olayın teorik kısmı, takip kısmı.

Şunun altını özellikle çizmek istiyorum: Anayasa’nın 2’nci maddesinde cumhuriyetin nitelikleri arasında yer alan sosyal devlet olma gerçeğini ve gerekliliğini, Hükûmetimiz, emaneti aldığı günden bu yana, 3 Kasım 2002 tarihinden bu yana, Hükûmeti kurduğu 18 Kasımdan bu yana Hükûmet programlarında, acil eylem planlarında, sosyal politikalara hedefler göstererek, üç aylık, altı aylık, yıllık periyotlar belirlemek suretiyle sosyal politikalara öncelik vermiş ve gerçekten devletin sosyal refleksine ve sosyal devlet olma gereğine dönük projeleri üretmiş ve hayata geçirmiştir.

Çalışmalarımız son derece objektif olarak, gerçekten sosyal güvenceden yoksun vatandaşlarımızın soluğu olmak… Sadece onların günlük yaşantılarını sürdürebilme değil, elbette ki bu kesimde, bu kategoride yer alan insanlarımızdan, çalışma gücü yerinde olduğu hâlde maddi imkânsızlık dolayısıyla iş kurmaktan yoksun vatandaşlarımıza projeler geliştirmek suretiyle iş kurmalarını, iş edinmelerini ve geleceğe yönelik kendi hayatlarını sürdürebilmelerine imkân sağlayan proje destekleri verilmiştir. İktidarı devraldığımızda, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu’nun bu amaçla tahsis ettiği kaynak yüzde 1,5-2 dolayında iken, bugün itibarıyla bu oran yüzde                          16 düzeyindedir, proje destekleri. Amacımız, elbette ki bu oranı daha da artırmak ve böylece, bir taraftan vatandaşlarımızın iş edinmelerini sağlamak ve dolaylı olarak da Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu’nun muhatap kitlesini azaltmak hedeflerimiz arasında bulunuyor. Türkiye’de yaptığımız çalışmalar sonucu, gerçekten dünyada 1 milyar insan günlük yaşantısını 1 doların altında gelirle sürdürürken, Türkiye’de bu kategoride hiçbir birey bulunmamaktadır. Dolayısıyla günlük geliri 1 doların altında olan hiçbir vatandaş yok.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – En az kaç dolar Sayın Bakan?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) - Biz bu çalışmalarımızı çok detaylı bir biçimde, eğitim alanında, gıda yardımı alanında, özürlülere dönük, onların okula taşınması ve yeme içme ihtiyaçlarının karşılanması bağlamında ve demin de ifade ettiğim gibi, hem bireysel olarak hem de “KASDEP” diye nitelediğimiz “Kırsal Alanda Sosyal Destek Projeleri” ismi altında vatandaşlarımızın iş edinmesine dönük bu fonu, sosyal devlet olmanın gereği olarak somut projelerle hayata geçiriyoruz. İnşallah, bütçe görüşmeleri döneminde, bütçe müzakerelerinde bunları çok detaylı olarak sizlere arz etme imkânımız ve fırsatımız olacak.

Şunun altını çizmek istiyorum: Her yıl, yıl sonunda, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünün fon kaynaklarını tahsis etmek suretiyle yaptığı faaliyetleri içeren kitapçıkları il il kategorilere ayırmak suretiyle bütün milletvekillerimizin ofislerine göndermekteyiz, bu sene de göndereceğiz. 2010 yılı sona erince, 2010 yılında hangi ile hangi kategoride ne kadar fon tahsis edildi, ne kadar proje desteği yapıldı, bunları tekrar sizlere göndereceğim.

Bu vesileyle şunun da altını çizmek istiyorum: Geçenlerde bir arkadaşımın, -yazılı cevap vereceğim kendisine, göndereceğim- Atilla Kart Bey’in basında yer alan, Kâğıthane ilçesindeki Sosyal Yardımlaşma Vakfıyla alakalı usulsüzlük yapıldığına dönük demecini okudum.

Değerli arkadaşlar, doğrudur ama Sayın Kart onu da yeni öğrenmiş, keşke bizimle de temas kursaydı. Biz, bu konuyla alakalı inceleme, araştırma, soruşturma talimatımızı şubat ayında vermişiz, 2010’un şubat ayında ve orada, yasa gereği denetlemekle görevli Vakıflar Genel Müdürlüğünün 2 müfettişi o günden bu yana, yani şubat ayının ortasından bu yana çalışmalarını sürdürüyor, her işlemi tek tek inceliyor, irdeliyorlar. Orada bazı yanlış yapmalar olmuş, elbette ki rapor sonuçlanınca suçlu olanlar hakkında, varsa, gerekli işlem yapılacak.

Ama şunu da özellikle belirtmek isterim: Geçen yıl devreye koyduğumuz, SOYBİS olarak nitelediğimiz Sosyal Yardım Bilgi Sistemi programıyla, artık sosyal yardımlaşma vakıflarının, sosyal güvenceden yoksun, yeni yasa gereği, yardım almaması gerekenlere yanlışlıkla da olsa yardım verilmesinin önüne geçmiş bulunuyoruz. SOYBİS’le hemen yedi saniye içerisinde yaptığımız sorgulama sonucu, varsa bir yanlış uygulama anında ortaya çıkıyor ve Genel Müdürlük, hem merkezden hem vakıflar aracılığıyla müdahalelerini yapmak suretiyle kaynağın doğru kullanımına ilişkin yönlendirme görevini de yapıyor.

Hepinize teşekkür ediyorum. İnşallah, sosyal konulara ilişkin çalışmalarımız hep bugüne kadar gündemimiz oldu, bundan böyle de hükûmetlerimizin gündemlerinin en önemli yerinde yer almak suretiyle çalışmalarımızı sürdüreceğiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Gündem dışı üçüncü söz, milletvekillerine saldırılar hakkında söz isteyen Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’a aittir.

Buyurun Sayın Buldan. (BDP sıralarından alkışlar)

3.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, partisine mensup milletvekillerine yapılan saldırılara ilişkin gündem dışı konuşması

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; milletvekillerimize yapılan saldırılar hakkında konuşmak üzere söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, Parlamentoya girdiğimiz günden bu yana milletvekillerimiz sürekli saldırıların hedefi hâline getirilmiştir. Kamuoyunun da gözlerinin önünde meydana gelen bu saldırılar, parlamenter olarak çalışmalarımızı yürüttüğümüz yaklaşık dört yıllık süre içerisinde kesintisiz olarak devam etmiştir ve âdeta bu uygulamalar devlet politikası hâline getirilmiştir. Kürt siyasal mücadelesinin başlangıcından bu yana, kapatılmış olan yedi partimiz ve bu partilerimizin üyeleri, çalışanları, seçmenleri ve milletvekilleri her türlü devlet şiddetine maruz bırakılmıştır. Partilerimiz kapatılmakla kalmamış, parti binalarımıza saldırılar düzenlenmiş, binlerce parti üyemiz tutuklanmış, faili meçhul tutulan cinayetlerde canları alınmış ve kolluk kuvvetlerinin orantısız şiddetine uğratılmışlardır. İşte, siyasi geleneğimizin en son neferi olan Barış ve Demokrasi Partisinin belediye başkanları, il başkanları ve çeşitli kademelerde çalışan üyeleri bir yandan tutuklanırken diğer yandan il binalarımıza organize saldırılar düzenlenmiştir ve milletvekillerimizin neredeyse tamamı hem bizzat devletin güvenlik güçlerinin ve hem de organize edilen saldırıların hedefi olmuştur.

Van milletvekillerimiz Sayın Fatma Kurtulan ve Sayın Özdal Üçer, yine Batman milletvekillerimiz Sayın Ayla Akat Ata ve Bengi Yıldız defalarca polis saldırılarının hedefi olmuştur. Ardahan’da, İzmir’de, Erzurum’da, içerisinde milletvekillerimizin de bulunduğu araçların üzerine taşlı saldırılar organize edilmiştir. Milletvekilliği sona erdirilen Sayın Ahmet Türk Samsun’da yumruklu saldırıya uğramıştır ve saldırıyı gerçekleştiren kişi iki ay beş gün, kısa bir süre tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakılmıştır. Faili meçhul tutulmak üzere organize edilen bir cinayet teşebbüsünün kurşunlarını hâlâ bedeninde taşıyan Sayın Akın Birdal’a Bursa’da yumruklu bir saldırı düzenlenmiştir ve saldırgan, ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu çirkin saldırılardan bir diğeri ise yine altı ay önce, Parlamentonun iradesini hiçe sayarak, halkın seçilmiş temsilcilerine karşı yapılmış olanıdır. Partimizin Silopi İlçe Başkanlığının askerî operasyonları protesto etmek amacıyla 3 Haziran 2010 tarihinde gerçekleştirdiği, polisin hukuksuz müdahalesi sonucu, milletvekillerimizin de aralarında bulunduğu onlarca kişi yaralanmıştır. Şırnak Milletvekilimiz Sayın Sevahir Bayındır, Sayın Hasip Kaplan ve Hakkâri Milletvekilimiz Sayın Hamit Geylani’nin kitlenin önünde olmalarına ve güvenlik görevlileri tarafından durumun kesin bir biçimde bilinmesine rağmen hiçbir uyarıda bulunulmadan, anayasal bir hak olan gösteri-yürüyüş hakkını kullanan topluluğa tazyikli su, biber gazı, cop ve gaz bombalarıyla müdahalede bulunulmuştur. Panzerlerin halkın üzerine sürüldüğü müdahale, hedef gözetilerek kullanılan tazyikli suya maruz kalan Şırnak Milletvekilimiz Sayın Sevahir Bayındır yaralanmış, kalçasında sol femur boyun kırığı oluşmuştur. Sayın Sevahir Bayındır maruz kaldığı şiddet nedeniyle yürüyemez duruma gelmiş ve Meclis çalışmalarına katılması fiilî olarak engellenmiştir. Üzerinden dört aydan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen, Sayın Sevahir Bayındır hâlâ desteksiz yürüyemez durumdadır. Bir parlamenterin Meclis çalışmalarına başlayamaması ve buna neden olan bir saldırının hâlen aydınlatılamamış, sorumluların yargı önüne çıkartılmamış olması, demokrasi ve hukuk devleti ilkesinin ne denli ayaklar altında olduğunun açık bir göstergesidir.

Sayın Bayındır’ı olay sonrası arayıp geçmiş olsun dileğini ileten Sayın Meclis Başkanı daha sonra kendisini aramamış, Parlamentonun bir vekiline yapılan bu çirkin saldırıyla ilgili olarak Meclis adına herhangi bir girişimde bulunmamıştır. Vekilimize yapılan saldırının siyasi sorumlusu olan Sayın İçişleri Bakanının da sorumluların yargı önüne çıkartılmasına yönelik hiçbir girişimi olmamıştır. Bu saldırıyı gerçekleştirenler, bu saldırının emrini verenler siyasi irade tarafından korunmuştur. Bir spor müsabakası sırasında Sayın Başbakanı yuhalayan bir kişi didik didik araştırılıyor ancak bir milletvekiline saldıranlar, o saldırının bizzat emrini verenler bilinmesine ve hâlen görevinin başında tutuluyor olmasına rağmen ortaya çıkartılamıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Buldan, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

PERVİN BULDAN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada önemli olan nokta bu saldırıların halkın iradesine karşı yapılmış olmasıdır ve yapılan her saldırının aslında ülke demokrasisini yaralamasıdır. Vahim olan durum, sivil siyasetin bir halk için olanaksız hâle getirilmesinin çabasıdır. Eğer biz bu ülkede sivil siyasete inanmayacaksak, bu ülke için daha iyi bir geleceği hangi yollardan sağlayacağız? Bu sorunun cevabını Hükûmetten bekliyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Yaman, Sayın Doğru ve Sayın Kaplan, kısa bir açıklama talepleriniz var,birer dakika süre vereceğim.

Sayın Yaman, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın yapılan sosyal yar-dımlar hususundaki konuşmasına ilişkin açıklaması

M. NURİ YAMAN (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, Sayın AKP’li Milletvekili ve Sayın Devlet Bakanımız devletin yapmış olduğu bu sosyal yardımlarla ilgili yaptıkları açıklamalarda, sanki şimdiye kadar bu sosyal yardımlar hiç yapılmıyormuş gibi, sadece AKP yönetimi döneminde yapılan yardımlarmış gibi ve refahın yükseltildiğine ilişkin bilgiler verdiler. Oysaki halkımız gayet iyi biliyor ve buradaki parlamenterlerimizin hepsi de biliyor ki, 1984 yılında rahmetli Özal döneminde çıkarılan, halk deyimiyle Fak Fuk Fon Kanunu’ndan bu yana bu sayılan yardımlar bu ülkede yapılıyor. Dokuz yüz yirmi üç ilçe ve seksen bir ilde kurulan bu vakıflar, hem yakacak yardımını hem eğitim yardımını ve hem de benzer yardımları yapagelmektedir. Üstelik bu yardımlar sadece bu devletin sağladığı bütçeden kaynaklarla değil, Avrupa Birliğinin uyum yasaları, yine Dünya Sağlık Örgütünün, uluslararası kuruluşların...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Doğru...

2.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, ülkenin ve Tokat ilinin en önemli sorununun işsizlik ve yoksulluk olduğuna ilişkin açıklaması

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Avrupa Yoksulluk ve Dışlanma Günü ile ilgili söz aldım.

Ülkemizin ve milletvekili olduğum Tokat ilinin en önemli sorunu işsizlik, yoksulluk ve fakirliktir. Konu, Hükûmetin anlattığı gibi değildir. İnsanlar ekmek bulamıyor, iş bulamıyor. Esnaf, işçi, iş adamı, çiftçi işini kaybediyor. Her gün işsiz sayısı resmî rakamların dışında büyüyor büyüyor. Özellikle Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu’ndan kömür, paket alanların sayısı her geçen gün daha fazla artıyor. Açlık, fakirlik ve yoksulluk insanların psikolojisini de bozduğundan dolayı umutsuz hâle getiriyor. Bu an itibarıyla Türkiye’nin her tarafında, özellikle Tokat ilini de söylemek istiyorum, intiharların artmış olduğu ve hayatına son vermeye çalışan insanların da yoğun bir şekilde sayısının artmış olduğu bir durumu görüyoruz. Bu vesileyle, acil olarak yoksullara, fakirlere ve işsiz insanlara bir şeyler yapılması gerekir diyor; söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Kaplan…

 3.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Silopi’de Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’a yapı-lan saldırıdan sonra, İçişleri Bakanlığının ve Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun bu konuda herhangi bir işlem yapmadığına ilişkin açıklaması

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Silopi’deki saldırı sonrası altı aydır ayakları yere basamayan Sayın Sevahir Bayındır üç dört ay daha muhtemelen Meclise gelemeyecek ve bize saldıran, sorumluların hepsi terfi ettirildiler, güzel illere gönderildiler. İçişleri Bakanlığının müfettişleri bir şey yapmadı, Meclis İnsan Hakları Komisyonu bir karar almadı, orada gereği yapılmadı, yargı işlemedi, Adalet Bakanı çalışmadı ama Silopi’deki Kaymakam, Emniyet Müdürü ve Savcılık bizim hakkımızda soruşturma açıp fezleke gönderdiler Meclise. Buyurun…

Kişi güvenlik ve özgürlüğünün olmadığı bir ülkede parlamenterler saldırının odağı durumuna gelirken bu kadar vurdumduymaz, bu kadar açıkça saldırıya karşı da avukatlarımız gereğini yapıyor. Bu hukuksuzluğun, bu adaletsizliğin siyasi olarak sorumluluğunu üstlenen ve bu konuda gereğini yapmayan Hükûmetin, Sayın İçişleri Bakanının özellikle bu konuda etkili bir çalışma yapmadığını gördük.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına dair dört önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, Akkuyu Nükleer Santrali’nin olası etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/885)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Mersin İlinde yapılması planlanan Akkuyu Nükleer Santralinin başta sağlık alanında olmak üzere yaratacağı bütün olumsuzlukların en ince ayrıntısına kadar incelenmesi hususunda Anayasanın 98 inci ve TBMM İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) M. Nuri Yaman                          (Muş)

2) Selahattin Demirtaş                    (Diyarbakır)

3) Gültan Kışanak                          (Diyarbakır)

4) Ayla Akat Ata                            (Batman)

5) Bengi Yıldız                               (Batman)

6) Akın Birdal                                (Diyarbakır)

7) Emine Ayna                               (Mardin)

8) Fatma Kurtulan                          (Van)

9) Hasip Kaplan                             (Şırnak)

10) Hamit Geylani                          (Hakkâri)

11) İbrahim Binici                          (Şanlıurfa)

12) Mehmet Nezir Karabaş            (Bitlis)

13) Mehmet Ufuk Uras                  (İstanbul)

14) Osman Özçelik                         (Siirt)

15) Özdal Üçer                               (Van)

16) Pervin Buldan                          (Iğdır)

17) Sebahat Tuncel                         (İstanbul)

18) Sevahir Bayındır                      (Şırnak)

19) Sırrı Sakık                                (Muş)

20) Şerafettin Halis                         (Tunceli)

Gerekçe:

Türkiye ile Rusya arasında 12 Mayıs 2010 tarihinde imzalanan anlaşma ile Türkiye'nin ilk nükleer santralinin kurulacağı konusunda ilk adım atılmıştır. Bu kapsamda yapılmış olan 20 milyar dolarlık anlaşmada, Mersin'in Gülnar ilçesine bağlı Büyükeceli Beldesi yakınlarında 4 bin 800 MW'lık kapasiteye sahip dört üniteden oluşan Akkuyu Nükleer Santrali kurulması amaçlanmaktadır.

Bilindiği üzere; söz konusu santralin inşası, 1976'dan beri sürekli olarak gündeme gelmiş ancak çevre örgütlerinin baskılarıyla ertelenmiştir.

Nükleer santrallerde atom çekirdekleri parçalanarak enerji sağlanır. Atomun çıkardığı ısı enerjisi yüksektir ama çıkardığı radyasyon ancak özel binalarda veya kurşun mezarlarda saklanır ve uzun yıllar radyasyon yaymaya devam eder.

Nükleer santrallerden oluşabilecek radyoaktif etkiler iki farklı yolla çevreye ve insanlar dâhil tüm canlılara ulaşmaktadır. Birinci yol; bacalardan çıkan emisyonların atmosferde taşınımı ile yer yüzeyine ve yer yüzeyindeki canlılara ulaşması, ikinci yol; santralden çıkan sıvı ve katı atıkların nehirler, göller veya denizlere ulaşması ile bu ortamlarda yaşayan canlıların ve yer altı sularının bu atıklardan etkilenmesidir. Yer yüzeyinde yaşayan insanların ve hayvanların doğal yaşamın sirkülasyonu nedeniyle her iki yol ile nükleer santralden oluşabilecek radyoaktiviteden etkilenmesi mümkün olabilmektedir.

Dolayısıyla santrallerdeki ufak bir sızıntı milyonlarca canlının radyasyona maruz kalmasına sebep olacaktır. Örneğin; 1986 yılında Rusya'da Çernobil Nükleer Santrali'ndeki sızıntıdan dolayı 3 milyon insan radyasyona maruz kalmış ve olumsuz etkileri Karadeniz kıyılarına kadar ulaşmıştır.

Bu santrallerin kurulması diğer santrallerden daha pahalıdır. Üstelik 30-40 yıl içinde yeniden sökülmesi gerekir. Oysa diğer tür santraller sürdürülebilir enerji sağlarlar; kurulmasından sonra düzenli bakımları sürekli kullanımlarını sağlar. Ayrıca nükleer santrallerin atıklarını yok edecek bir teknoloji henüz keşfedilebilmiş değildir. Nükleer santraller hem çalışmaları sırasında hem de sökümlerinden sonra yüzlerce yıl boyunca çevreleri için zararlı ve tehlikelidirler. Gelişmiş ülkeler bile nükleer santral kazalarını önleyememektedirler. Bırakın 16 yıl önceki Çernobil kazasını, 2000'li yılların eşiğinde bile içinde ABD ve Japonya dâhil pek çok yerde önemli nükleer santral kazaları yaşanmıştır.

Bunların yanında santralin deprem riski taşımayan bir alanda inşa edilmesi gerekmektedir. Bilindiği üzere Türkiye deprem kuşağı üzerinde bulunmaktadır. Bunun yanı sıra Akkuyu'yu depremsellik açısından inceleyen yeni bir rapor bulunmamaktadır. Saha lisansı çeyrek asır önce verilmiştir. Türkiye deprem haritası ise 24 yılda değişkenlik göstermiştir. Daha da ilginç olanı; Akkuyu'da kurulması planlanan santralin 25 km açığından Ecemiş Fayı geçmektedir Yerbilimciler, bu fay hattının Akkuyu bölgesine doğru ilerlediğini bildirmektedir. Son yıllarda Akdeniz'deki deprem hareketliliğini buna bağlamaktadır. Bu açıdan bakıldığında, ülkemizde nükleer santraller konusundaki ısrar kaygıları arttırıcı niteliktedir.

Ayrıca söz konusu bölge Türkiye'nin önemli bir turizm alanıdır. Mersin'in Silifke İlçesi'nden Antalya'nın Gazipaşa İlçesi'ne kadar olan kıyı şeridi bu yatırımdan olumsuz bir biçimde etkilenecek, yöre insanının en önemli geçim kaynağı ellerinden alınmış olacaktır.

Bölge turizminin sekteye uğramasının yanında yine tarım ve hayvancılık sektöründe de tam bir yıkım yaşanacak ve nihayetinde söz konusu yatırım yörenin insansızlaştırılmasına neden olacaktır.

2.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür ve 24 milletvekilinin, şiddet ve intihar olaylarının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/886)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2002 yılından bu yana Türkiye’de görülen ekonomik krizlerin sonucu olarak ortaya çıkan yoksulluk, işsizlik, geçim sıkıntısı, toplumumuzda son zamanlarda şiddet ve intihar olaylarında belirgin bir şekilde artışa sebep olmaktadır.

Gerek yazılı gerekse görsel medyada son aylarda sayıca fazla yer tutan şiddet ve intihar haberleri toplumsal gerilime yol açmaktadır.

Dolayısı ile toplumumuzda yaşanan ekonomik kriz ve geçim sıkıntısı sebebiyle artan şiddet ve intihar vakalarını en aza indirebilmek ve ivedi olarak önleyici hangi tedbirlerin alınması gerektiğini saptamak üzere Anayasa’nın 98 inci, TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105. maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

1) Ali Rıza Ertemür                        (Denizli)

2) Sacid Yıldız                                (İstanbul)

3) Ali Rıza Öztürk                          (Mersin)

4) Durdu Özbolat                           (Kahramanmaraş)

5) Ahmet Küçük                             (Çanakkale)

6) Ferit Mevlüt Aslanoğlu              (Malatya)

7) İsa Gök                                      (Mersin)

8) Tekin Bingöl                              (Ankara)

9) Ramazan Kerim Özkan              (Burdur)

10) Tayfur Süner                            (Antalya)

11) Halil Ünlütepe                          (Afyonkarahisar)

12) Mehmet Şevki Kulkuloğlu       (Kayseri)

13) Mustafa Özyürek                     (İstanbul)

14) Harun Öztürk                           (İzmir)

15) Gürol Ergin                              (Muğla)

16) Kemal Demirel                         (Bursa)

17) Mehmet Ali Özpolat                 (İstanbul)

18) Mevlüt Coşkuner                     (Isparta)

19) Atila Emek                               (Antalya)

20) Fehmi Murat Sönmez               (Eskişehir)

21) Ali İhsan Köktürk                    (Zonguldak)

22) Abdullah Özer                          (Bursa)

23) Ali Koçal                                  (Zonguldak)

24) Rahmi Güner                            (Ordu)

25) Abdulaziz Yazar                       (Hatay)

Gerekçe :

Şiddet kısaca maddi ve manevi çıkar ve menfaatlerin elde edilmesini sağlamak amacını güden davranışların tümü olarak tanımlanabilir. İntihar ise sonucu ölüme kadar varabilen kişinin kendisinin, kendi vücut bütünlüğüne karşı bilerek yaptığı eylemdir. İntihar düşüncesi genellikle insanın başa çıkamayacağından daha ağır bir duygusal çöküntüden kaynaklanır.

2002 yılından günümüze yaklaşık 8 yıldır ülkemizi yöneten AKP Hükümeti ekonomik sorunlara çare bulamamış ve yurdumuzda giderek derinleşen ekonomik krizler ortaya çıkmıştır. Bu krizlerin sonucunda birçok vatandaşımız işini kaybetmiş, çoğu iş bulamamış ya da fabrika sahibi müteşebbislerimiz işyerlerini kapatmak zorunda kalmışlardır.

Son zamanlarda var olan işsizlik, yoksulluk ve geçim sıkıntısı vatandaşlarımız üzerindeki psikolojik ağırlığını giderek arttırmış bunun sonucunda şiddet ve intihar vakalarında büyük bir artış yaşanmıştır.

Türkiye Psikiyatri Derneği 2009 yılından beri konuyla ilgili çeşitli araştırmalar yapmaktadır. Bu araştırmalar sonucunda, işsizliğin, yoksulluğun ve güvencesiz çalışma koşullarının ruh sağlığını olumsuz etkilediği belirlenmiştir.

Ayrıca, söz konusu araştırmalara göre, işsiz bireylerin depresyon riski iki kat, intihar riski ise üç kat artmaktadır ve bireyler alkol ve madde kullanımına yönelebilmektedir. Özellikle sonradan oluşan maddi kayıplar ve sosyoekonomik sınıf kaymalarının depresyon ve intihar ile ilişkili olduğu bilinmektedir. İşsizlikle doğrudan ilişkili olan yoksulluğun da depresyon ve intihar riskini artırdığı yapılan araştırmalarla gösterilmiştir.

Bununla birlikte, son aylarda gerek yazılı ve gerekse görsel medyamızda yer alan haberler de anılan araştırmaları doğrular niteliktedir. Özellikle, ataması yapılmadığı için atanamayan öğretmenlerin intiharları, çocuğunun dershane parasını ödeyemediği için hapis cezası alan ebeveynler, bu durumu ruhsal olarak atlatamayıp intihar eden çocuklar, iş bulamadığı ya da işini kaybettiği için intihara kalkışan şahıslar, çeklerini ödeyemediği için bunalıma girip intihar eden özel okul sahipleri bu bağlamda örnek olarak gösterilebilir.

Elbette, tüm bu yaşanan olayların sorumlusu AKP Hükümetinin uyguladığı neo-liberal ekonomik politikalardır. Söz konusu politikalar kısaca, emek kesiminin daha fazla ezilmesine neden olan, toplumun tuzu kuru diye nitelendirilen varlıklı kesimlerine daha çok para kazandırmaya yönelen politikalar olarak tanımlanabilir. Bu politikalar, AKP Hükümeti tarafından keyfî bir şekilde yapılan özelleştirmeler, kapatılan fabrikalar, sokağa ve açlığa terk edilen, âdeta Başkente girişleri bile yasaklanan emekçiler, kapatılmaya zorlanan bakkallar olarak karşımıza çıkmaktadır.

Sonuç olarak, yukarıda da anlatıldığı üzere AKP Hükümetinin belirtilen sorunları çözme noktasındaki beceriksizliğinden bahisle, ortaya çıkacak şiddet ve intihar olaylarının nedenlerinin araştırılması, bu olayların önlenmesi için gereken tedbirlerin alınması, konuyla ilgili olarak doğru politikaların oluşturulması ülkemizin geleceği açısından yaşamsal önemdedir.

3.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 20 milletvekilinin, sınava dayalı eğitim sisteminin yol açtığı sorunların  araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/887)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye’de, orta ve yükseköğretime geçiş sınavlarının; eğitim ve öğretim süreci, öğrenci ve aileler üzerindeki etkileri ile harcanan kaynaklar açısından, geniş bir şekilde araştırılması gerekmektedir.

Bu konuda yapılan özel araştırma bulguları, eğitim ve öğretimin sınav odaklı hale geldiğini, sınava girmeye hazırlanan çocukların, çocukluklarını yaşayamadığını, sınav baskısı altında bunaldığını, ailelerin bu sınavlar uğruna çok büyük bütçeler harcamak zorunda kaldığını, gözler önüne sermiştir. İlk, orta ve yükseköğretimdeki yapısal dengesizlikler ile yetersizlikler, eğitim sisteminin dışında, sınava hazırlık sektörünün oluşmasına neden olmuştur.

Orta ve yükseköğretime geçiş için uygulanmakta olan sınavlar; öğrenciler, veliler ve öğretmenler için önemli bir baskı aracı oluşturmakta, öğrenciler; sosyal, sportif, sanatsal etkinliklerden tamamen uzaklaşmakta ve her yıl 5 milyona yakın aile çocuklarıyla birlikte sınav stresi yaşamaktadır.

İlköğretimden, ortaöğretime geçişte, öğrencilerin okullara yerleştirilmesinin Seviye Belirleme Sınavlarına (SBS) göre yapılması, daha ilköğretimde öğrencileri, öğretmenleri ve aileleri baskı altına almaktadır. Dolayısıyla bu sistem şu anki şekliyle çağın gereklerine uymayan bir sistem olup, kaliteli ve her bir bireye eşit şekilde erişim olanağı sağlayan bir ortaöğretim yapılandırılmasına gerek duyulmaktadır. SBS baskısının nedeni, öğrencilerin Anadolu liselerine girebilme yarışıdır. Halbuki öğrencilerin, ilköğretimdeki başarıya dayalı olarak gruplandırılması ve bu başarıya dayalı olarak okullara yönlendirilmeleri, devlet eliyle yaratılan bir ayrımcılık olarak ortaya çıkmaktadır. Anadolu Liselerine girişin Üniversiteye girmenin garantisiymiş gibi algılanması, ortaöğretimde mevcut yapılanmanın sorgulanması ve değiştirilmesi önünde, büyük bir engel teşkil etmektedir. SBS uygulaması öğrencilerin ve ailelerin sosyo-ekonomik özelliklerinden kaynaklanan eşitsizliklerin, okulda daha da derinleşmesine ve toplumdaki eşitsizliğin eğitim aracılığıyla sürekliliğin sağlanmasına hizmet etmektedir. Anadolu Liseleri ve Fen Liseleri dışında kalan öğrenciler ise "kazanamayanlar" ve ileride de "kazanamayacaklar" sendromu yaşamaktadır.

Öğrencilerin sınava hazırlık amacıyla, dershane, kurs ve özel derslere yönelmesi, dershane sektörünün sürekli büyümesine neden olmuştur. 2009 yılında SBS sınavı için yaklaşık 3 milyon öğrenci, üniversite giriş sınavı için ise yaklaşık 1,5 milyon aday başvuru yapmıştır. 2010 yılına kadar 1.864 olan dershane sayısı 4.193'e, 523 bin olan dershaneye kayıtlı öğrenci sayısı ise, 1 milyon 174 bin'e çıkmıştır.

Ayrıca; sınavlara hazırlık; okulların boşalmasına neden olmakta, öğrenciler okul yerine dershanelere devam etmeyi tercih etmektedirler. Yine sınavlar; müzik, beden eğitimi, görsel sanatlar, teknoloji-tasarım, gibi derslerin gereksiz olduğu izlenimini yaratmaktadır. Öğrencilerin çoğu anne, babalarının evde sınavlar ve testlerle ilgili konuştuklarını, aile içinde sınavlar nedeniyle tartışmaların yaşandığını belirtmişlerdir.

Aileler her yıl sınavlara hazırlık için, büyük meblağlarda harcamalar yapmaktadırlar. Ortaöğretime geçiş sınavları için; yaklaşık 8 milyar TL, Üniversiteye giriş sınavları için ise yaklaşık 8,5 milyar TL. Yani toplamda 16,5 milyar TL. sınavlara giriş için harcamaktadır. Bu harcamaların alanları ise, dershane, kitap, dergi, test ve buna benzer materyaller ile etüt ve kurs ödemeleri, ulaşım, yemek, özel ders ücretlerinden oluşmaktadır. Anlaşılacağı üzere, sınava hazırlık için harcanan kaynaklar, yüksek öğretim bütçesinin iki katına yaklaşmaktadır. Bu çok üzücü ve düşündürücü bir durumdur.

Yukarıda kısaca özetlenen gerekçeler ışığında; Orta ve yükseköğretime geçiş uygulamalarında artık daha radikal kararlar alınmalı, eğitimin kalitesi arttırılmalı, okullar arası başarı farklılıkları ve eşitsizlikler azaltılmalıdır. Genel liselerin tek çatı altında toplanması gerekmektedir. Mesleki-teknik eğitim veren liselerle ilgili yeniden yapılandırmaya gidilmelidir. Yükseköğretime geçiş sisteminde ise; gençlerin yükseköğretim talebi karşılanmalı, mesleki ve teknik eğitime yönelmeyi teşvik edecek iyileştirmeler gerçekleştirilmeli, dershanelerin yerine okulda eğitime daha fazla önem verilmelidir. Etkili bir rehberlik hizmeti sağlanarak sınavların öğrenciler ve ailelerin üzerinde oluşturduğu baskılar önlenmelidir.

Sonuç olarak; yukarıda kısaca özetlemeye çalışılan, ortaöğretime ve yükseköğretime geçiş sisteminin, Türkiye Büyük Millet Meclisince detaylı bir şekilde araştırılarak, alınması gerekli önlemlerin tespit edilmesi amacıyla, Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri gereğince "Meclis Araştırması" açılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz.                                                                                                                         30/06/2010

1) Muhammet Rıza Yalçınkaya      (Bartın)

2) Ali Koçal                                    (Zonguldak)

3) Abdullah Özer                            (Bursa)

4) Rahmi Güner                              (Ordu)

5) Abdulaziz Yazar                         (Hatay)

6) Ferit Mevlüt Aslanoğlu              (Malatya)

7) Şevket Köse                               (Adıyaman)

8) Engin Altay                                (Sinop)

9) Akif Ekici                                   (Gaziantep)

10) Sacid Yıldız                              (İstanbul)

11) Atila Emek                               (Antalya)

12) Ahmet Küçük                           (Çanakkale)

13) Fehmi Murat Sönmez               (Eskişehir)

14) Ali İhsan Köktürk                    (Zonguldak)

15) Durdu Özbolat                         (Kahramanmaraş)

16) Ramazan Kerim Özkan            (Burdur)

17) Ali Rıza Ertemür                      (Denizli)

18) Hüseyin Ünsal                         (Amasya)

19) Mehmet Ali Özpolat                 (İstanbul)

20) Mevlüt Coşkuner                     (Isparta)

21) Faik Öztrak                              (Tekirdağ)

4.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 23 milletvekilinin, usta öğreticilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/888)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Usta öğreticiler; Çıraklık Yaygın Eğitim Genel Müdürlüğü'ne bağlı Halk Eğitim Merkezlerinde, Okul Öncesi Genel Müdürlüğüne bağlı kurum ve kuruluşlarda, Ticaret ve Turizm Öğretimi Genel Müdürlüğüne bağlı kurum ve kuruluşlarda, ek ders ücreti karşılığı çalışan, Bilgisayar, Giyim, Makine Nakışları, El Sanatları, Kuaförlük, Anasınıfı öğreticisi vb. branşlarda uygulamalı meslek eğitimi veren kişilerdir. Türkiye genelinde 20 bine yakın Halk Eğitim Merkezlerinde, 20 bine yakın okul öncesi eğitimde ve 10 bine yakın da Ticaret ve Turizm Öğretimi Genel Müdürlüğü'ne bağlı kurum ve kuruluşlarda görev yapmak üzere toplam 50 bine yakın çalışan usta öğreticiler vardır.

Yaygın Eğitim kurumlarında öğretmen ihtiyacı sebebiyle, öğretmeni bulunmayan meslek dallarında herhangi bir kadroya bağlı olmaksızın ek ders ücreti sayılı Devlet Memurları kanununun 89 uncu maddesine göre çıkarılan 16.12.2006 tarih ve 26378 sayılı resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Bakanlar Kurulu kararı eki Milli Eğitim Bakanlığı öğretmen ve yöneticilerin ders ve ek ders saatlerine ilişkin esasların 9. maddesine göre geçici personel olarak istihdam edilmektedirler.

Usta öğreticinin aldığı brüt ücret, asgari ücretin seviyesi altında ise 7,5 saatlik çalışmanın bir gün baz alınması ile sigortaları ödenmektedir. Dolayısıyla ortalama 8 ay boyunca usta öğreticisinin aldığı ücret resmi tatiller, bayramlar vb. günlerde kesintiye uğradığından hem aldıkları ücret asgari ücret seviyesinin altında kalmakta hem de SSK primi her ay için 30 gün üzerinden yatırılmamaktadır.

Aynı mekânlarda aynı işi yapan Kadrolu Usta Öğreticiler 657 sayılı kanunun tanıdığı tüm haklardan yararlanırken, ücretlilerin sosyal güvencelerinin olmayışı, hiçbir güvenlik sisteminde tam ve açık olarak tarif edilmemiş olmaları çalışanlar arasında ayrıma neden olmaktadır.

Bakanlığa bağlı her derece türdeki örgün ve yaygın eğitim kurumlarının öğretmen ihtiyacını karşılamak amacıyla bir ders yılında 10 ayı geçmemek üzere öğretici görevlendirmesi yapılabilmektedir. Oysa statüsüz çalıştırılan ücretli usta öğreticilerin, Halk Eğitim Merkez Müdürlerinin inisiyatifleri doğrultusunda bazı illerde 6 veya 8 ay bazı illerde ise 10 veya 11 ay olarak, haftada 15 saat ya da 30 saat arasında görevlendirmeleri yapılmaktadır. Bu adaletsiz dağılım hem ücretlerde hem de SSK prim ve gün sayılarında eşitsizliğe neden olmaktadır.

Yıllardır kadro tahsisi yapılmadan, ücretli usta öğreticiler sadece genelgeler doğrultusunda kamu hizmeti vermiştir. Yetişmiş, deneyimli çalışanların Halk Eğitimci sıfatıyla başarılı çalışmaları takdir görmemiştir.

Yetişkin Eğitimi, Meslek Eğitimi ve bu amaçla yapılan tüm kursların önemi gün geçtikçe artmaktadır. Halk Eğitim Merkezlerinde Sosyal, Kültürel ve Mesleki Eğitim alanında düzenlemeler ve kurs merkezleri ile ilgili yenilikler bugüne kadar tam anlamıyla yapılamadığı gibi çalışanların da Sosyal Güvenceleri göz ardı edilmiş ve mağduriyetleri devam etmiştir.

Bu uygulamalar sonucunda:

1- Usta öğreticiler, yıllardır çalıştığı kurumlarda her yıl görev alıp alamama kaygısı yaşanmakta, iş güvencesinden yoksun çalıştırılmaktadır.

2- Yönetmelik ve yönergelerde kullanılan esnek ifadelerle, idarecilerin görevlendirmelerde inisiyatif kullanmalarına neden olmakta ve görevlendirme keyfiyete dayandırılmaktadır.

3- Bu dönem uygulanmaya konulan modüler program sistemini özümsemeyen, yeniliklere uyum sağlayamayan, yeni programları kavrayamayan idarecilerin engeline maruz bırakılmakta, usta öğreticilerin görev almasına engel olunmaktadır.

4- Yetişkin eğitimi verilen merkezlerde eğitimin, hâlihazırda ortalama %80’i sigortalı çalışan tarafından karşılanmaktadır. Tam gün ve tam yıl eğitim verilen kurumlarda, ödenek sıkıntısı bahanesiyle kursların hem geç açılması hem de erken zamanda kapatılması eğitimi aksatmakta ve yetişkin eğitiminin amaç ve kapsamına uygun hareket edilmemesine neden olmaktadır. Yaşam boyu eğitimin önemi ve gerekliliği her geçen gün artmakta ve bu önemli hizmeti ne yazık ki sosyal ve özlük hakları verilmemiş çalışanlarla karşılanmaktadırlar.

5- Usta öğreticilerden işsizlik sigorta primleri kesilmediği için çalışmadıkları dönemlerde işsizlik sigortasından yararlanamamaktadır.

6- Ve en önemlisi geçmiş dönemlerde çalışan usta öğreticilerin, geriye dönük eksik ödenen primlerini, kendileri veya bakanlıkça ödeme hakkı verilmemiş, emekliliği gelmiş çalışanların emekli olma hakları engellenmiştir.

Yukarıda maddeler hâlinde bahsedilen usta öğreticilerin sorunlarının kapsamlı olarak araştırılıp, bu sorunların bir an önce çözüme kavuşturulması amacı ile Anayasa'nın 98 ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü'nün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Ali Rıza Öztürk                          (Mersin)

2) Engin Altay                                (Sinop)

3) Mehmet Şevki Kulkuloğlu         (Kayseri)

4) Hüsnü Çöllü                               (Antalya)

5) Halil Ünlütepe                            (Afyonkarahisar)

6) Ali İhsan Köktürk                      (Zonguldak)

7) Atila Emek                                 (Antalya)

8) Fehmi Murat Sönmez                 (Eskişehir)

9) Şevket Köse                               (Adıyaman)

10) Abdullah Özer                          (Bursa)

11) Ali Koçal                                  (Zonguldak)

12) Rahmi Güner                            (Ordu)

13) Abdulaziz Yazar                       (Hatay)

14) Ferit Mevlüt Aslanoğlu            (Malatya)

15) Sacid Yıldız                              (İstanbul)

16) Akif Ekici                                 (Gaziantep)

17) Hüseyin Ünsal                         (Amasya)

18) Ahmet Küçük                           (Çanakkale)

19) Ramazan Kerim Özkan            (Burdur)

20) Durdu Özbolat                         (Kahramanmaraş)

21) Ali Rıza Ertemür                      (Denizli)

22) Mehmet Ali Özpolat                 (İstanbul)

23) Mevlüt Coşkuner                     (Isparta)

24) Faik Öztrak                              (Tekirdağ)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 15.13


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.21

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Fatih METİN (Bolu)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- (10/215) esas numaralı, Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 21/10/2010 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

                                                                                                        Tarih: 21.10.2010

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu; 21.10.2010 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisini, İçtüzüğün 19 uncu Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                              Oktay Vural

                                                                                                                    İzmir

                                                                                                   MHP Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan 10/215 esas numaralı, "Gıda güvenliğini tehdit eden hormonlar, katkı maddeleri, genetiği değiştirilmiş ve insan sağlığına etkileri ile 10/167, esas numaralı gıda fiyatlarında meydana gelen hızlı artışın nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla" Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. Maddeleri Gereğince Meclis Araştırması önergelerimizin görüşmelerinin Genel Kurulun 21.10.2010 Perşembe günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Zeki Ertugay, Erzurum Milletvekili.

Buyurun Sayın Ertugay. (MHP sıralarından alkışlar)

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, milletimizi çok yakından alakadar eden, ülkemizin gündemindeki temel meseleleri verdiğimiz araştırma önergeleriyle yüce Meclisin gündemine getirmeye çalışıyoruz çünkü amacımız, vatandaşımızın gerçek gündemindeki önemli problemlerine, sıkıntılarına yüce Meclisin dikkatini çekmek ve çözümler üretmektir. Bu konuda, özellikle yaşadığımız hafta itibarıyla da… Bu hafta, 16 Ekim… Her yılın 16 Ekim günü Dünya Gıda Günü olarak anılmaktadır. Bu bakımdan, gıda konusunda, gıda fiyatları konusunda, Türkiye’de yaşanan bu konudaki sıkıntılar konusunda da bu önergemizin gündeme alınıp görüşülmesi amacıyla bugün bu öneriyi getirdik.

Geçen hafta yine bu açıdan önemli bir önergemiz vardı. Hayvancılıkla ilgili bir önergemiz vardı ve son bir yılda Türkiye hayvancılığında yaşanan sıkıntılar, hayvan sayısının azalmasından, yüksek maliyetlerden kaynaklanan ve vatandaşımızın, halkımızın, milyonlarca insanın en önemli protein kaynağı ete ulaşım hakkının engellenmesi, yüksek fiyatlardan dolayı sofrasında eti bulamaması gibi sorunları dile getirip yüce Meclisin dikkatine sunmuştuk ancak reddedildi. Hiç değilse, bu hafta, önemli bir mesele olan gıda konusunu yüce Meclisin ele almasını canıgönülden istiyoruz ve pozitif bir anlayışla meseleye yaklaşmasını öneriyoruz.

Değerli milletvekilleri, bugün, gerçekten, dünyada büyük bir sıkıntı var, açlık var -1 milyar insan aç- ama Türkiye gibi bir ülke de bu açlıktan, bu yoksulluktan, bu sefaletten, gıdaya erişim hakkının engellenmesinden dolayı büyük bir trajedi yaşamaktadır. Bugün 15 milyon insan yoksulluk sınırının altındadır. İnsanlar bu ülkede et yiyemiyor, süt içemiyor. Domates 10 liraya dayanmış. Sürekli olarak, üretimde hiçbir problemin olmaması gereken bir üründe dahi insanlar o ürünü tüketemiyor ve artık et insanlar için lüks bir gıda oldu, kimse sofrasında -özellikle orta halli- bulamıyor ve Türkiye yiyeceğimiz eti de keseceğimiz kurbanı da dışarıdan ithal etmek zorunda kalmış. Bu tabii feci bir tablo, çok kötü bir tablo.

Değerli milletvekilleri, bu yüce Mecliste ısrarla dile getirdiğimiz bir husus var, o da şudur: Bu ülke tarımsal üretim potansiyeli çok yüksek bir ülkedir. 24 milyon hektarın üzerinde işlenmeye müsait, verimli tarım arazisi vardır. Bu ülkenin hayvancılığı daha son on yıllara kadar, bu iktidar dönemine kadar Avrupa’daki yirmi yedi ülkenin toplam hayvan sayısı kadar küçükbaş hayvan sayısı olan bir ülkeydi ve bu ülkenin bu kaynakları sadece kendisini değil bölgesini de besleyecek, iyi idare edildiği takdirde çok önemli bir ihraç kaynağı olduğunu defalarca ifade ettik.

Yine yüce Mecliste defalarca söyledik, bizim elimizdeki tarımsal üretim potansiyeli bizim için en büyük zenginliktir ve bu konuda Hükûmeti defalarca ikaz ettik “Tarım alarm veriyor, buna dikkat edin, tedbir alın.” dedik, hiçbir şekilde aldırmadı. “Tarım toprakları boşalıyor.” dedik, aldırmadı. “Tarımdan nüfus kaçışı var.” dedik, aldırmadı. “Üretici karnını doyuramıyor, çiftçi karnını doyuramıyor, yüksek maliyetler altında eziliyor.” dedik, aldırmadı ve bugün gelinen noktada Türkiye’de gerçekten tüketicinin en temel hakkı olan yeterli ve dengeli beslenme hakkından -Türkiye için- Türkiye’de  bir mahrumiyet yaşanmaktadır.

Şimdi bakın değerli milletvekilleri, Sayın Bakan dün daha bu Mecliste bir konuşma yaptı ve talihsiz bir ifadede bulundu. Bizim yaptığımız konuşmalara cevaben Bakanın ifadesi aynen şöyle              -Türkiye bir zamanlar kendi kendine yeterken hatta ihraç ederken bugün ne hâllere düştü arkadaşlar- “Hiçbir zaman Türkiye kendi kendine yeterli olmadı. O bir masaldı!”

Şimdi, değerli milletvekilleri, buraya bir defa daha dikkat edin. Geçen yıl, 16 Kasımda Roma’da bir Gıda Zirvesi yapılıyor ve Sayın Başbakanın Roma’daki zirvede aynen ifadesi şu, tutanaklardan alıyorum: “Türkiye 72 milyonluk nüfusuyla temel besin maddeleri bakımından kendine yeten bir ülke olmanın yanında küresel gıda güvenliğine de katkı sağlayacak durumda olan bir ülke.” Bu ifade aynen Sayın Başbakana ait.

Şimdi, hangisi masal anlatıyor buna bir karar vermek lazım. Bana göre, Başbakan doğru söylüyor ama eksik söylüyor. Son sekiz yıla kadar Türkiye böyle bir ülkeydi ama sayenizde uygulanan o tutarsız politikaların sonucunda Türkiye bugün artık fiilen kendine yetmez, kendi başının çaresine bakamaz hâle düşmüştür.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – O zaman Bakan doğru söylüyor!

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) - Bu bakımdan, Sayın Bakanın bizim buradaki eleştirilerimizi, o günü, o saati, o oturumu kurtarmak adına suni veya o anlık çözümler üretmek yerine gerçekten ülke tarımına, ülkedeki yaşanan sıkıntılara cidden kafa yormasını kendisinden rica ediyoruz.

Şimdi, bir başka hususu daha yine ifade edeyim. Sayın Bakan yine bu kürsüden bize dönerek “Yanlış bilgiler veriyorsunuz, kamuoyunun zihnini bulandırıyorsunuz.” dedi ve Türkiye'nin 11,2 milyar dolarlık tarım ürünü ihracatı olduğunu söyleyerek “Türkiye, 72 milyonu besliyor, 30 milyon da turist besliyor.” dedi. Hayır, 72 milyonu  beslemediğinin de, 30 milyon turistin beslenmesinde de çok büyük bir problem yaşandığını bu millet çok iyi biliyor. Bu doğru değil.

Şimdi, gelelim şu ihracat rakamlarına. Dün bu Mecliste verdi ve bu rakamlar doğru rakamlar değil değerli milletvekilleri. Bakın, 2002’yle sürekli mukayese ediyorsunuz ya, 2002 yılında Türkiye'nin 102 milyon dolar bir dış ticaret fazlası var yani ihracatı ithalatından 102 milyon dolar fazla. 2008 yılında 2 milyar 265 milyon dolar eksiği var; ihracatı az, ithalatı fazla yani dış ticaret açığı var. 2009 yılında bu açık -ziraat odalarınınki daha yüksek de, ben TÜİK rakamlarını veriyorum- 89 milyon dolardır.

Şimdi, bakın, daha gerçekçi olsun diye ifade edeyim: 2002 yılında Türkiye'nin tarımsal ürün ihracatı… Bu, işlenmemiş tarımsal üründür, Bakan burada da -kavram kargaşalığı- zihinleri bulandırıyor, işlenmişi de veririm, işlenmişte de Türkiye'nin aleyhine bir durum var. İşlenmemiş tarım ürünleri bakımından 2002 yılında tarımsal ihracatımız 1 milyar 800 milyon dolar, ithalatımız 1 milyar 700 milyon dolar; 102 milyon dolar, ifade ettim. 2003 yılında eksi 336 milyon dolarlık bir açığımız var, yani ihracat az, ithalat fazla. Nedir rakam? 2 milyar 200 milyon dolarlık ihracata karşılık 2,5 milyar dolarlık, hatta 2 milyar 538 milyon dolarlık bir ithalatımız var.

Rakamları bütün yıllar itibarıyla verebilirim, en son 2008’i veriyorum. 2008’de işlenmemiş tarımsal ürünler bakımından 4 milyar 168 milyon dolarlık tarımsal ihracatımız var, buna karşılık ithalat 6 milyar 433 milyondur. Yani dış ticaret açığımız, Türkiye'nin aleyhine 2 milyar 265 milyon dolardır saygıdeğer milletvekilleri.

Şimdi, bunu, bu yüce Mecliste, Sayın Bakanın burada olmasını ve “Bu rakamları nereden aldınız?” diye sormasını çok isterdim. Bunlar TÜİK’in rakamlarıdır, çok net olarak ifade ediyorum.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hangi TÜİK, AKP TÜİK değil mi?

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) – Şimdi, değerli milletvekilleri, efendim, tarımsal destekleri ne kadar artırırsanız artırın, bu kötü politikayla, bu gidişatla, çiftçiye eğer dünyanın en pahalı girdisini kullandırıyorsanız, bırakın ürünü değer fiyatına satmayı, zaman zaman tarlasından kaldıracak mecali olmayacak hâle getiriyorsanız o destekleri boşa atıyorsunuz demektir. Kaldı ki destekler yazboz tahtasına çevrilmiştir ve cumhuriyet tarihinin en kötü destekleme politikasıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ertugay, sözlerinizi lütfen tamamlayınız.

Buyurun.

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Esasında vaktimiz sınırlı, daha çok söyleyecek sözümüz var.

Şimdi, bir de son olarak Sayın Bakandan bir ricam var… Bundan üç ay kadar önce, Türkiye’deki ithalat noktasında -et konusunda- sürekli problemi spekülatörlere havale eden, üç beş insana yükleyen bir insafsız yaklaşımı vardı, ondan vazgeçmiş görünüyor. Şimdi de yeni bir yaklaşım tarzı ortaya koydu, aynen ifadesi veya benzer: “Türk halkı zenginleşti, ete olan talep arttı, et tüketimi fazlalaştı, bunun için Türkiye’de bir kriz yaşanıyor.”

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Yalandan kim ölmüş!

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) – Güler misin ağlar mısın, bilmiyorum ama gerçekten ben bunu bir Bakanın ağzından, sorumlu bir kişinin ağzından böyle bir yaklaşımı duyduğuma hem üzüldüm hem de Türk milleti için bir komedi sergileniyor diye cidden dehşete kapıldım.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Kendi çevresinden bahsediyor.

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) – Bunun rakamları meydanda, zamanım sınırlı olduğu için ifade edemiyorum. Şu anda et tüketimi ne kadardır, protein tüketimi ne kadardır, bütün bunlar elimizde.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) - Önerimize destek vermenizi yüce Meclisten talep ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ertugay.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Ali Koyuncu, Bursa Milletvekili.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi sevgiyle, saygıyla, dostlukla selamlıyorum.

MHP’nin grup önerisi aleyhinde söz aldım. Tabii ki tarım sektörü zor bir sektör. Tarımla uğraşan insanlarımız yazın 40 derece sıcakta tarlada çalışırlar; bu insanların gıda ihtiyacını, beslenme ihtiyacını karşılamak için o 40 derece sıcakta alınlarındaki terle birlikte üretim yaparlar. Kışın da karın altında eksi 2’lerde, 3’lerde, 3 derecelerde o soğukta ciddi anlamda bu ülkenin insanlarının gıda ihtiyacının karşılanmasıyla ilgili mücadele ederler. Öncelikle tarım sektöründe çalışan, tarım sektöründe yazın sıcağında, kışın soğuğunda üretim yapan insanları da tebrik ediyorum, onlara teşekkür ediyorum. Tabii ki ülkeyi yöneten insanların, ülkede yaşayan insanların gıda ihtiyacının karşılanması noktasında tedbirler alması gerekir. Hem üretici fiyatlarının dengeli bir şekilde kâr etmesiyle ilgili hem de tüketici fiyatlarının da dengeli bir şekilde olmasıyla ilgili de tedbirler alır değerli kardeşlerimiz.

Ülkemizde gıda fiyatlarında yaşanan artışlar global olup et fiyatları 2010 Temmuz ayında dünyada yüzde 23, Amerika Birleşik Devletleri’nde yüzde 15,8 oranında artmıştır. Ayrıca yine, dünyadaki buğday fiyatlarına baktığınızda 180 dolardan 300 dolarlara çıkmıştır değerli kardeşlerim. Pamuk fiyatları da aynı şekilde yüzde 22 artmış, Amerika Birleşik Devletleri’nde de bu pamuk fiyatlarındaki artış yüzde 53,4 oranında olmuştur. Tüm dünyadaki üretici fiyatları Ocak 2010’dan bu yana yüzde 30’la yüzde 35 oranında artmıştır.

Ayrıca tabii ki bizim, az önce Meclisimizde Milliyetçi Hareket Partisinin çok değerli sözcüsü ifade ettiler, hayvan ithalatı yaptığımızı ifade ettiler, acaba AK PARTİ İktidarından önce bu ülkede gelmiş geçmiş iktidarlar hayvan ithalatı yapmadılar mı veyahut da Avrupa Birliği ülkeleri -her ne kadar ihraç etse de- hayvansal ürünlerle ilgili ithalat yapmıyorlar mı? Bunları çok iyi bilmesine rağmen maalesef doğruları burada söyleyemiyoruz. Arkadaşlar, doğruları ahirette söylemekten vazgeçelim, önemli olan bu dünyada söylemektir. (MHP sıralarından gürültüler)

Bakın, Avrupa Birliği ülkeleri, 350 bin ton et ihraç ederken ne kadar ithalat yapmış? 150 bin ton da değerli arkadaşlarımız, ithalat yapmıştır. Amerika Birleşik Devletleri 900 bin ton et ihraç ederken ne kadar ithal etmiş?

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sen Türkiye’ye gel, Türkiye’ye!

ALİ KOYUNCU (Devamla) - 1.200 ton da et ithalatını gerçekleştirmiştir değerli arkadaşlarım.

Şimdi, buradaki fiyatları hep birlikte göreceğiz değerli kardeşlerim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Et yok ki görelim.

ALİ KOYUNCU (Devamla) - Şimdi, burada bir şey var, elimde, gazete, 5 Ocak 2002 tarihli gazete. Bakın, okuma yazma bilen herkes bunu okuyabilir, ”Gıda enflasyonu üç haneli.” diyor. Değerli kardeşlerim, 5 Ocak 2002.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hangi gazete?

ALİ KOYUNCU (Devamla) - Yeni Şafak gazetesi.

Bir saniye, şimdi geliyorum, geliyorum.

Burada, tamam, Yeni Şafak gazetesine inanmıyorsunuz, doğru bir basındır. NTV değerli kardeşlerim, NTV değerli milletvekilleri: “Mutfaktaki fiyatlar enflasyonu solladı. 2001 yılında enflasyon yüzde 88,6 olurken zorunlu gıda tüketiminde fiyatlar enflasyonu geride bıraktı…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, plak takılmış, hep 2002’ye takılmış da atlama yaptırmak lazım.

ALİ KOYUNCU (Devamla) - …İstanbul’da ayçiçeği yağında artış yüzde 173, toz şeker yüzde 147.” Arkadaşlar, yani bunu yeni nesiller de anlamayabilir ama yüzde 147. NTV’nin haberlerini söylüyorum değerli kardeşlerim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Domatesi anlat bakalım, domatesi.

ALİ KOYUNCU (Devamla) - Evet, 4 Ocak 2002, İstanbul’da toz şeker yüzde 147, un yüzde 140, yumurta...

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Kaç lira?

ALİ KOYUNCU (Devamla) - ...yüzde 127 artışı gerçekleştirmiş. Ne zaman? Sizin İktidarınız döneminde, bunlar sizin İktidarınız döneminde oldu değerli kardeşlerim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Kaç lira, kaç lira?

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Şimdi…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sütten bahset, sütten!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Geliyorum, geliyorum.

Onun akabinde, tabii ki bu ülke o dönemde IMF’e verilen stand-by anlaşmalarıyla, iyi niyet mektuplarıyla, değerli kardeşlerim, yönetiliyordu.

OKTAY VURAL (İzmir) – Karacabey’den bahset!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Hani vardı ya, IMF’e, efendime söyleyeyim, işte “uyuyorsunuz, IMF müsaade etmez” falan deniliyordu ya, o dönemlerdeydi. Artık IMF’le anlaşma da bitti. O dönemde de tarımla ilgili iyi niyet mektubu vermişiz. Ne zaman vermişiz? Onu da söylüyorum değerli kardeşlerim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yahu, sen bırak ya! Ne keseceksin?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Uruguay’dan dana geliyor.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Evet, 10/3/2000 tarihli iyi niyet mektubunda neler yazıyor, neler yazıyor? Bakın, diyorlar ki…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Yahu, 2010’a gel 2010’a Ali Bey!

AKİF AKKUŞ (Mersin) – On sene geçti, on sene, ne yaptın?

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Bakın, bakın o mektupta “tarım politikaları” diyor. Bu ülkede tarım politikasının nasıl olacağını, çiftçi kardeşlerimizin bu ülkede tarımsal faizlerinin ne olacağını önceki iktidarlar belirleyemedi.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – İleriye bak, geriye bakma!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Kim belirledi? IMF belirledi. Belgesi? Al sana belge, belge burada, tamam mı? Biz belgesiz konuşmuyoruz.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Oku, oku, ne yazıyor o belgede?

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Okuyacağım, okuyacağım.

Tabii, şimdi diyor ki: “Aşağıdaki maddeyle 1999 yılına göre yüzde 65 oranında verilen desteklerde azaltma yoluna gidilecektir. Ayrıca zirai faizlerin oranları da özel bankalardaki gibi gerçek piyasa oranlarına çekilecektir.” Çektiniz, ne yaptınız? Yüzde 59 yaptınız o zaman. Temerrüt faizini ne yaptınız? Yüzde 174’e çıkarttınız değerli kardeşlerim. Çiftçiler ödeyemediler o dönemde. Müteselsil kefillikler vardı. Arabalara çiftçi kardeşlerimiz dolduruluyordu. Mahpushaneler dolmuştu. Ondan sonra AK PARTİ İktidarı geldi.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Şimdi hepsini boşalttınız!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Bir saniye…

AK PARTİ İktidarı geldi, geldikten sonra bu müteselsil kefillikleri kaldırdık, dedik ki: “Müteselsil kefil olmaz.” Nedir bu, biliyor musunuz müteselsil kefilliği? Bilmiyorsunuz. Gittiniz Ziraat Bankasına, gittiniz tarım kredi kooperatifine, o gün alışveriş yaptınız.

Ramazan Bey biliyorum diyor, Ali Koyuncu Kardeşim doğru söylüyor diyor, kafasını sallıyor. Tabii ki doğru söylüyoruz, yanlış söylemeyiz ki. Doğruları söyleyeceğiz burada.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Yaşa Ali, yaşa! Bravo! Çok heyecanlısın Ali.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Gittiniz tarım krediden alışveriş yapmaya 20 tane insan. Birbirinizi tanımıyorsunuz, bir tanesi A köyünden, bir tanesi B köyünden, bir tanesi C köyünden. Birbirinize sizi bağlıyorlar.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yahu, tarlalar hacizli, ipotekli ya, millette mal bırakmadınız!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Ondan sonra da IMF’in tarım politikalarıyla faizleri yükseltiyorlar, çiftçi kardeşlerimiz güm! Güm! Çiftçileri gümlettiniz o dönemde, biz biliyoruz, temerrüt faizleri uyguladınız yüzde 174.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Ali, gel bunları Bursa’da anlat!

AHMET BUKAN (Çankırı) – Bizim dönemimizin birikimlerini yiyorsunuz be! Yazıklar olsun!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Tabii, tabii, tabii!

Ayrıca, bakın, yine o IMF politikaları çerçevesinde…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – 2010’a gel, 2010’a.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Kardeşim, gerçekleri söylüyoruz, doğruları söylüyoruz. Biz sizi dinledik.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Biz sizi dinledik, şimdi de söylüyoruz.

Siz değil misiniz ki 6/6/2002 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, yine IMF politikaları çerçevesinde, vermiş olduğunuz iyi niyet mektubu çerçevesinde, 6/6/2002 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde özel tüketim vergisini çıkarttıran kimler? Aydan mı geldi bu insanlar? Yani bu ülkede, tarih veriyorum, kayıtları belli, kanun tarihi belli, ondan sonra çıkıyorsunuz, diyorsunuz ki “İşte, mozot.” Ben “mozot” diyorum, birileri “mazot” der, ben “mozot” diyorum kardeşim, tamam mı? Mozota verilen ve uygulanan özel tüketim vergisini siz çıkarttınız diye, sizin milletvekiliniz bana burada konuşurken söylüyor. O milletvekilimize de söylüyorum: 6/6/2002 tarihinde bu özel tüketim vergisi akaryakıta bu dönemde çıkartıldı, 12/8/2002 tarihinde de çeşitli ürünlerde Bakanlar Kurulu kararıyla özel tüketim vergisi uygulandı değerli kardeşlerim.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sen daha orada mısın Ali, daha 2002’de misin?

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Şimdi, tabii ki bu desteklemelere baktığınızda, siz biliyor musunuz…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Domatese gel, domatese!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Tabii ki hayal bile edilemeyen bir olayla karşı karşıyayız. Nedir?

Şimdi dedik ki: ”Hayvancılıkta destekleme.” 83 milyon TL veriyordunuz, 83 milyon. Şu anda 1.251 milyon, yani 1 katrilyon 251 trilyon lira biz hayvancılığa destek veriyoruz. (MHP sıralarından gürültüler) Ee, yalansa yanlış deyin. Ya, bu doğruları söylemeyecek miyiz arkadaşlar? Bu doğruları bizler söyleyeceğiz. Bu destekleri veriyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Koyuncu, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Peki, total anlamda ne veriyordunuz? 1,8. Şu anda ne kadar veriliyor?

ENGİN ALTAY (Sinop) – 6!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – 5,7 veriliyor! 5,7 veriliyor!

Değerli kardeşlerim, şimdi sıfır faizle veriyoruz. Buradan çiftçi kardeşlerimize söylüyoruz: Artık yüzde 59 falan değil, sıfır faiz. Ne kadar vade? Yedi yıl. Yüzde 8 bin faizler vardı, ben gece uyuyamıyordum, dolar ne olacak, mark ne olacak? Ben de bir ticaret adamıydım, uykularımız kaçıyordu. Artık rahat uyuyoruz. Faiz yok. Faiz yok değerli kardeşlerimiz. Yüzde 8 bin faizler falan, onlar bitti artık, sıfır faizle iki yıl ödemesiz yedi yıl vadeli hayvancılık kredileri veriyoruz.

Ama çıksaydınız, şurada şunu söyleseydiniz sizi takdir edecektim: Bu kredileri sıfır faizli veriyorsunuz ama çiftçi kardeşlerimizde teminat problemi var, gelin, bu teminat problemimizi çözelim. Ruhsat problemi var, köylü kardeşlerimizin bu krediyi aldıktan sonra tesisle ilgili ruhsat problemleri var, bunu çözelim deseydiniz, var ya, elinizi ayağınızı öpecektim. Ama bunu çözmek için de yine AK PARTİ Grubu olarak bizler mücadeleyi veriyoruz değerli kardeşlerim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Angus mu keseceksin koyun mu keseceksin bayramda?

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Tabii ki, kurbanlık fiyatlarıyla alakalı, efendime söyleyeyim… 

BAŞKAN – Sayın Koyuncu, lütfen… Teşekkür için açtım Sayın Koyuncu, teşekkür edin.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Koyuncu.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Ramazan Kerim Özkan, Burdur Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu önergenin lehinde söz aldım.

Sayın Ali Kardeşime şunu söyleyeceğim: Hoca, hoca okuyuşun çok güzel ama çocuk ölüyor. Çocuk öldü değerli kardeşlerim, çocuk öldü. Hayvancılık bitti.

Rakamlar çok güzel. Rakamlar karın doyurmuyor Değerli Ali Kardeşim. Süt Üreticileri Birliği Başkanlığı yaptınız. Şu anda yurt dışından süt tozu alıyoruz, tereyağı alıyoruz; ne acı. Canlı hayvan alıyoruz, kurbanlık alıyoruz; ne acı. Gıda güvenliği diyoruz. Rakamları söylerken ağzınıza kaşık sığmıyor.

Bakın, 12 Eylül öncesi, referandumdan önce 10 inek için 65 milyar para ayırdınız; sıfır faizli kredi. Sıfır faizli!.. Faizin adı komisyon oldu, yüzde 2 komisyon aldınız. Artı, 65 bin liranın yüzde 25’ini bankada bloke ettiniz. Hayvanların değeri o dönemde 3-4 milyar civarındaydı, hayvanlar birden inekler, damızlık inekler 7 milyara çıktı. Vatandaşımız gitti, bu krediyi aldılar. Dosyalarını götürdüler okul çocukları gibi, verdiler. 4 kefili buldular, 100 dönüm araziyi buldular ve hem de bu kefillerin diğer bankalara borcu olmayacak. O kadar zorlandılar ki, ama o insanları buldular. Bunları bankaya teslim ettiler. Para verildi ama şimdi para… Ne diyoruz? Değerli kardeşim, seçim bitti, öküz öldü, ortaklık bitti, 12 Eylül geçti. Ben sana damızlık düve başına, pedigrili ise 5 bin TL veririm, inek başına 4 bin TL veririm. Kayıtlı değil ise düve başına 2 bin TL veririm.

Değerli kardeşlerim, bu vatandaşlarımız 6,5 milyardan, 7 milyardan -7 bin liradan yani şu andaki parayla- hayvanlarını getirdiler ahırına… Bu parayı bekliyorlardı. Ama diyorsunuz ki “Hayır, ben 4 bin liraya düşürdüm. 5 bin liraya düşürdüm, 2 bin liraya düşürdüm.” Ne bu? Vatandaşla alay mı ediyorsunuz, köylüyle, çiftçiyle alay mı ediyorsunuz? Çiftçilerinizi bir dinleyin.

Domates “Dolma dolma biberler/ Tramvaya binerler/ Domates dokuz buçuk/ Yesinler çoluk çocuk.” Nasıl yiyecek çocuk bu domatesi? 9,5!.. Bakın, bunun gelişini Denizli Ziraat Odası Başkanı, Antalya Ziraat Odası Başkanı, Burdur Ziraat Odası Başkanı, Isparta Ziraat Odası Başkanı ve diğer oda başkanları “Bakın, domates güvesi, tuta absoluta geliyor; domates önümüzdeki günlerde 5 lira olacak.” dediler, uyardılar üç ay önce, dört ay önce. Niye ulusal bir politika uygulamadık bu domateste? “Geliyor.” dediler. Şu anda da sizi uyarıyoruz: Şu anda bu hastalık marula geliyor, karnabahara geliyor, ıspanağa geliyor, lahanaya geliyor. Uyarıyoruz, tedbir alın. Nerede bu ziraat mühendisleri?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Doktorları yok mu bunların?

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Seyrediyorlar!

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Şap hastalığı; Sayın Bakan dün konuşuyor, diyor ki: “Kurbandan önce, bir aydan önce hayvan pazarı olmaz.” Günaydın Sayın Bakanım! Hayvan pazarları altı aydır kurbanlık satıyor, yedi aydır kurbanlık satıyor ama bu hayvan pazarlarının yaklaşık elli üç tanesi Türkiye’de kapalı. Neden kapalı? Şap hastalığından. Niye tedbir almadınız? Hangi yüzyılda yaşıyoruz? Hangi yüzyılda yaşıyoruz?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Dinle Ali dinle!

OKTAY VURAL (İzmir) – Sana söylüyor!

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Nerede koruyucu hekimlik? Ne oldu koruyucu hekimliğe? Ne oldu Şap Enstitüsüne? Sıfır faizli kredi…

Değerli Ali Kardeşim, senin traktör sattığın, o zirve yaptığın günlerde o Türk köylüsü traktör alıyordu ama hiçbir traktör yediemin  deposuna gitmiyordu. Şimdi yediemin depoları sadece traktör değil, saban, pulluk, mibzer, patoz, biçerdöver…

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Sen küçükken mazot kuyruğunda kaldın mı? Ben kaldım.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Yaşın yetmez o günlere, kaç yaşındaydın o günlerde?

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Neredeyse çapasını alacaksınız elinden, çiftçinin çapasını alacaksınız elinden. Zaten kepeneği aldınız, kepeneği aldınız.  Hep verdiklerinizi söylüyorsunuz değerli arkadaşlarım, aldıklarınızı niye konuşmuyorsunuz? 5 milyar dolar sadece mazottan, bu ülkede özel tüketim vergisi alındı.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Sen küçükken hiç mazot kuyruğu bekledin mi? 

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Ali dinle! Dinle Ali!

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Onlar geçti, o günler olmasaydı bugünleri göremezdik.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Ben bekledim, sabaha kadar…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – O günleri konuşmayın. Şimdi, o günleri hâlâ konuşuyorlar, bana “47’yi hatırlatma.” diyorlar. O günler geçti, o günler olmasaydı bugünleri görmemiz mümkün değildi. O aşar vergisini konuşuyorsunuz. Şimdi, içtiğin suda vergi, içtiğin çayda vergi, yürüdüğün yolda vergi. Değerli arkadaşlarım, vergi cenneti olduk. Sudan, sudan, Allah’ın suyundan para alıyoruz, KDV alıyoruz.

Şurada bakın, Mecliste, elmanın tanesi 1 lira, çıkın dışarıya, elmanın tanesi 1 lira. Şu anda, bölgelerimizde elmanın kilosu 50 kuruş, 60 kuruş. 6 elma 1 kilo gelir. Demek ki burada 6 bin lira kilosu. Çivril’in, Isparta’nın, Korkuteli’nin, Elmalı’nın, Burdur’un elmaları ne olacak? Şimdiden uyarıyoruz bakın, yarın yine elma…

Değerli arkadaşlarım, bu yıl domatesi yaşıyoruz, gelecek yıl patates, öbür yıl soğan. Her yıl bunları yaşamak zorunda mıyız? Kaç yıldır iktidarsınız? Sekiz yıldır iktidarsınız. Sekiz yıldır havza bazlı projeleri konuşuyorsunuz, havza bazlı proje. Hangi mallar, kimler için, ne kadar üretilecek? Niye bu denetimi yapamadınız değerli arkadaşlarım? Niye yapamadınız?

Bakın, patates… Bolu’daydık geçen gün, 30 kilo patates 1 kilo mazot. Yazık değil mi bu üreticiye? Toprak verilmez bu paraya, toprak, Allah’ın toprağı verilmez. 30 kilo pancar 1 kilo mazot. Verilir mi değerli arkadaşlarım? Biz “düzenleyelim” diyoruz. Biz zikzak istemiyoruz, ”w” istemiyoruz, istikrar istiyoruz. İstikrar, istikrar, istikrar! Tarım ve hayvancılıkta istikrar, üretimde istikrar, buğdayda istikrar. Buğdayın üretim maliyeti bu sene kaç kuruştu? 65 kuruş, üretim maliyeti. Kaç kuruş fiyat verdiniz? 52 kuruş. 52 kuruşa buğday satan oldu mu bu memlekette? Şu anda buğday 75-80 kuruş. Kimde kaldı? Çiftçinin elinde var mı? Çiftçi, eli hamur karnı aç. Çiftçi perişan. “Efendim, edebiyat yapmayın.” diyorlar, edebiyat yapmıyoruz değerli arkadaşlarım, gerçek bu. Bu gerçeği niçin görmüyoruz? Rakamlar karın doyurmuyor değerli arkadaşlarım. Bakan Bey: “Efendim, kendi kendine yetebilen…” Kavga mı edelim şimdi, yedi ülkeydi, sekiz ülkeydi, değildi. Sen şu anda tarım ve hayvancılık ülkesi olarak kendi kendine yetebiliyor musun? Niçin alıyorsun 2.500 ton süt tozu? 2.500 ton süt tozu 25 bin ton süt yapıyor. Çiğ süt varken, niçin? Bu süt tozuna “melamin” diye bir madde giriyor. “Gıda güvenliği” diyoruz, bu madde kanserojen, Çin’de çocukları öldürdü. Bu süt tozunu niçin alıyorsunuz? Süt tozuna niçin destek verdiniz o zaman? Süt tozuna geçen dönem, geçen yıl içerisinde süt tozu elinde kalmasın diye destek verdiniz, bu fabrikalarım süt tozu yaptı. Kendi süt tozumuz duruyorken, kendi tereyağımız duruyorken… Ama dediğimizde “Böyle bir şey yok.” dediniz. Çünkü 2006 yılında Avrupa Birliği ülkelerine taahhüt verdiniz; Sayın Başbakanın imzası var, Sayın Tarım Bakanının imzası var bu taahhütlerin altında. Kiraz suyundan, vişne suyundan, elmadan, armuttan, yaş meyve-sebzeden, sirkeden, gülden, çiçekten, bu taahhütleri verdiniz. Niçin verdiniz bunları? Tarım ve hayvancılık ülkesi olan… Türk köylüsüne bu kurşun değil midir? Biz bunun mücadelesini yapıyoruz. Biz, zikzak istemiyoruz, istikrarlı bir üretim istiyoruz, istikrarlı bir tüketim istiyoruz. Fiyat düştüğünde de konuşuyoruz, fiyat çıktığında da. Fiyat düştüğünde üretici adına konuşuyoruz, fiyat çıktığında tüketici adına konuşuyoruz çünkü bu sorunları çözmemiz gerekiyor. Tüketici değil miyiz?

MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) – Elma, elma!

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bakın bu sene rekolte çok güzel elmada. Değerli Isparta Milletvekilimiz “elma” diyor. Çünkü ateş düştüğü yeri yakıyor. Isparta’nın geçim kaynağı, Burdur’un geçim kaynağı, Antalya’nın varoşlarındaki, bölgelerindeki geçim kaynağı elma, Çivril’in geçim kaynağı elma. Bakın, elmacı şu anda elmayı dalından topluyor, soğuk hava deposuna koyuyor; alıcı gelmiş, “50 kuruş.” diyor. Hemen askeriye, devlet daireleri, okullarımız… Ali Bey her zaman söyler “okul sütü”, “okul elması…” Niye yapmıyoruz? Okul sütünü yapalım, niye başlatmadınız okul sütünü?

OKTAY VURAL (İzmir) – İthal olsa yaparlar.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Çünkü okul sütü, düşünen, üreten beyinleri yaratır. Süt doğal gıda, süt protein, süt içen çocuk zeki olur.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Anne sütünün parasını kestiler!

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Ama biz bunu çocuklarımızdan esirgiyoruz, gençliğimizden esirgiyoruz, askerimizden esirgiyoruz. Esirgemeyelim değerli arkadaşlarım, burada politika yapmıyoruz. Sayın Bakan Bey çıkıyor, beş dakika konuşuyoruz, yirmi dakika cevap yetiştiriyor. Ne gerek var? Çık sahaya git, kardeşim Anadolu’ya git; buğday üreticisi ne oldu, arpa üreticisi ne oldu, mısır ne oldu? Bak, mısırı daha hâlâ yurt dışından alıyorsun, soyayı yurt dışından alıyorsun, ayçiçeğini yurt dışından alıyorsun, pirinci yurt dışından alıyorsun. Biz, tarım ve hayvancılık ülkesiyiz, almayın bunları. Hâlâ Kaliforniya cevizi yiyoruz, Şili bademi yiyoruz değerli arkadaşlarım. Ben sokakta, pazarda Şili bademini gördüğüm zaman tüylerim diken diken oluyor, o Kaliforniya cevizini gördüğüm zaman tüylerim diken diken oluyor. Benim cevizimi 6 liraya alan yok, Kaliforniya’nın…

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Serbest piyasa ekonomisi!

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Böyle serbest piyasa ekonomisi olmaz değerli arkadaşlarım.

Boyalı ayakkabı gibi o cevizler, geliyor. Bunların güvenliği nedir?

Şimdi, hayvan… Eti getiriyoruz. Değerli arkadaşlarım, isim vermeyeceğim, bir ilimizde gerçekleşiyor, kasap kardeşim telefon ediyor sabahleyin -mesleğimden dolayı, ben veteriner hekimim biliyorsunuz- diyor ki: “İnekler geldi. Vekilim, parçalıyoruz ama çamur gibiydi, parçalıyoruz etleri ama …”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Onlar yemlik et.

NECATİ ÖZENSOY (Balıkesir) – Köpek maması için kullanılıyor onlar.

BAŞKAN – Sayın Özkan, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – “…donmuş gıda olarak geldi bu etler. Parçalarken içim sızladı, bunu insan yiyecek, söylemesi ayıp köpek maması olmaz ama bunlar sucuğa, pastırmaya gitti.”

Bunları araştırın değerli arkadaşlarım, bu araştırma önergeleri bunları gözlerimizle görmek için bir vesile. Onun için diyoruz ki: “Gidelim, araştıralım, sorun çözelim.” Bir sorun var arkadaşlar, bu konuda bir sorun var. Yarın kurbanlıkları alacaksınız, ne olduğunu bilmeyeceksiniz, nasıl beslendiğini bilmeyeceksiniz. Kurban geldi ama fiyatı el yakıyor. Diyor ki: “Efendim, daha belli değil.” El yakıyor değerli arkadaşlarım.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Koç keseceğiz, koç!

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Yani, o koçlar tabii ki kesilecek ama nereden geldi, nasıl beslendi, kimin malı, Hasan’ın mı Hans’ın mı, kimin malı bunu hep beraber öğrenmek zorundayız.

Bunun için, bu araştırma önergemizin kabulü yönünde Sayın Bekir Bozdağ’a görev veriyorum, sadece görev onda, elini kaldırsın, grup elini kaldırır. Sayın Başkanım, size görev düşüyor, bu konuyu araştıralım.

Saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Rüstem Zeydan, Hakkâri Milletvekili.

Buyurun Sayın Zeydan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Bugün tabii, gıda ve gıda güvenliğiyle ilgili birkaç bilgi arz etmek istiyorum.

Tüm dünyada insanların, yaşamak, fiziksel ve mental gelişimlerini sağlamak için yeterli miktarda gıdayı alabilmeleri ve bu gıdaların sağlık yönünden güvenli olması insan haklarının esasını oluşturmaktadır.

Gıda güvenliği, 5179 sayılı Kanun’da, gıdalarda olabilecek fiziksel, kimyasal, biyolojik ve her türlü zararların bertaraf edilmesi için alınan tedbirler bütünü olarak, yine FAO ve Dünya Sağlık Örgütünün Kodeks Alimentarius Uzmanlar Komisyonunca, sağlıklı ve kusursuz gıda üretimini sağlamak amacıyla gıdaların üretim, işleme, muhafaza ve dağıtımları sırasında gerekli kurallara uyulması ve önlemlerin alınması olarak tanımlanmıştır.

Dünya nüfusunun hızla artması, gelişen teknolojiye bağlı çevre kirliliği, ekonomik güçsüzlük ve eğitim yetersizliği beslenme sorunlarını derinleştirmekte ve güvenli gıda teminini zorlaştırmaktadır.

Dünya Sağlık Örgütü küresel gıda güvenliği endişelerini mikrobiyolojik tehlikeler, kimyasal tehlikeler, gıda kaynaklı hastalıkların tanınması ve izlenmesi, yeni teknolojiler, bina kapasiteleri başlıkları altında sınıflandırmıştır.

Günümüz gelişmiş ya da gelişmekte olan toplumlarının tümünde yem ve gıdaya ilişkin hizmetler, devletin insanlara sunduğu temel hizmetler kapsamında kabul edilmektedir. AB ülkeleriyle kıyaslandığında, Türkiye’nin, nüfus ve yüz ölçümü bakımından büyük bir ülke olması, sıcak iklim kuşağında yer alması, özellikle de küçük çaplı üretim yapan kayıt ve kontrol dışı gıda işletmelerinin sayısının fazlalığı, toplumun riskli sayılabilecek gıda tüketim alışkanlıklarının olması, gene toplumun ekonomik ve sosyal yapısı, gıda güvenliğini etkileyen olumsuzluklar arasında yer almaktadır.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı gıda siciline kayıtlı gıda işletmelerinin yanında, merdiven altı tabir edilen, teknik ve hijyenik şartlara uygun üretim yapamayan işletmelerin sayısı oldukça maalesef fazladır. Söz konusu işletmelerin kontrol altında bulundurulması ve tüketiciye güvenli gıda temini için kontrol ve denetim çalışmalarının birincil üretim aşamasından başlayarak tüketime kadar olan tüm aşamalardaki gıda zincirinin tamamında uygulanması da büyük önem arz etmektedir.

Ülkemizde üretilen ve riskli ürün grubunda yer alan et, süt, bal ve su ürünlerinde kalıntı izleme programları; yaş sebze meyvelerde pestisit izleme ve kuru meyvelerde aflatoksin, okratoksin A ve Sudan boyası izleme çalışmaları sürdürülmektedir.

Avrupa Birliğinde de gıda güvenliği kavramı, çiftlikten sofraya gıda güvenliği kriteriyle ele alınmakta ve değerlendirilmektedir. Bu noktadan hareketle, çiftlikten sofraya gıda güvenliğinin temel prensiplerini, hayvan sağlığı, bitki sağlığı, hayvan yemlerinin güvenliği, gıda ürünlerinin güvenliği, gıdaların etiketlenmesi, merkezî yetkili gıda güvenliği otoritesinin kontrolü ve denetimindedir. Bu nedenle, 5179 sayılı Kanun ile Sağlık Bakanlığının gıdaların kontrolü alanındaki görevleri Tarım ve Köyişleri Bakanlığına verilmiştir. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bünyesinde 39 ilimizde il kontrol laboratuvar müdürlüğü, Bursa’da gıda kontrol ve merkez araştırma enstitüsü müdürlüğü, 8 ilimizde de veteriner kontrol ve araştırma enstitüsü müdürlüğü gıda kontrol hizmeti vermektedir.

Ayrıca faaliyet gösteren 19 tane özel gıda kontrol laboratuvarı da mevcuttur ülkemizde. Gene bunlara bağlı olarak, Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı ve Refik Saydam Merkez Hıfzıssıhha Enstitüsünün, Türk Standartları Enstitüsünün, TÜBİTAK’ın, Türk Silahlı Kuvvetleri gıda kontrol müfreze komutanlıklarının ve belediyelerin de bu anlamda gıda kontrol bölümleri ve departmanları mevcuttur.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından hazırlanarak Avrupa Birliğine sunulan Türkiye Gıda Güvenliği ve Kontrol Sisteminin Yeniden Yapılandırılması ve Güçlendirilmesi Projesi kapsamında Ulusal Referans Laboratuvarlarının Kurulması Projesi de yer almaktadır. Kurulması planlanan ulusal referans laboratuvarı, gıda güvenliğinde çok önemli rol oynamaktadır.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığımız tarafından çeşitli ürünlerde kalıntı izleme programları yürütülmektedir. Ayrıca düzenli olarak iç üretim ve ithal gıdaların uygunluk denetimleri yanı sıra gıda güvenliği açısından mikrobiyolojik ve kimyasal -veteriner ilaç kalıntıları- analizler yapılmaktadır.

Dünyada risk analizleri gıda kontrol programlarının belirlenmesinde entegral bir element olarak ele alınır.

Son yıllarda başta AB ülkeleri ve diğer gelişmiş ülkeler olmak üzere, dünyanın her yerinde piyasaya sürülen ürünlere ve çevreye karşı insanlar daha bilinçli bakmaya başlamışlardır.

Ulusal ve uluslararası platformda tüketiciyi koruma altına almak, gıda güvenliği ve bu güvenliğin şartlarını belirlemek, tüketicinin satın alacağı ürünlere karşı güveni artırmak, arz zinciri boyunca en yüksek verim ve kaliteyi elde etmek, başta su ve toprak kirliliği olmak üzere çevre kirliliğini önlemek konularında da birtakım çalışmaların yapılması kararlaştırılmıştır. Bu amaçla yapılan çalışmaların en önemlilerinden birisi de iyi tarım uygulamalarıdır.

Ülkemizde de büyük potansiyele sahip olan organik tarım alanlarından üretilen organik ürünlerin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması önem arz etmektedir.

Bakanlığımız bu anlamda gıda güvenliğine yönelik birtakım çalışmalar başlatmıştır ve devam etmektedir. Bu çalışmalar… 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu 13 Aralık 2010 tarihinde yürürlüğe girecektir.

Bu anlamda, çiftlikten çatala gıda güvenilirliği temel politikamızdır.

İzin, tescil, denetim ve kontrol uygulamalarına yeni yaklaşımlar getirilecektir.

Gıda işleme tesisleri kayıt ve onay olarak iki ana kategorik tescile tabi tutulacaktır.

Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğünün iç yapısı da müzakere sürecine uygun olarak yeniden yapılandırılacaktır.

Alo 174 gıda hattına bugüne kadar 47.500 başvuru olmuştur. Sonuçlanan olarak 44 bin civarında bu duyumlara cevap vardır.

Gıda denetim sonuçları olarak da 2002 yılında 39 bin üretim yeri denetlenmiş, olumsuzluk tespit edilen 1.544 iş yerine idari para cezası uygulanmıştır. Buna karşın, 2009 yılında 350 binin üzerinde üretim, satış ve toplu tüketim yeri denetlenmiş, olumsuzluk tespit edilen 8.361 iş yerine idari para cezası verilmiştir.

Gene, 2010 yılı içerisinde, ağustos ayı itibarıyla, yaklaşık 220 bin işletme denetlenmiş, olumsuzluk tespit edilen 6.761 iş yerine idari para cezası uygulanmıştır.

Gıda kontrol ve denetimleri, 81 il ve yetkilendirilmiş ilçe müdürlüklerinde görev yapan 4.142 gıda denetçisi ve 474 gıda denetçi yardımcısı tarafından yürütülmektedir.

Ulusal gıda referans laboratuvarları olarak da… 11 Kasım 2010 tarihinde açılışını yapacağımız ulusal gıda referans laboratuvarı, gıda alanında çalışan tüm laboratuvarlar ve gıda sanayisi için araştırma yapan rehber bir laboratuvar olacaktır.

Türkiye, FAO başarı öykülerinde yerini almıştır. FAO tarafından yayımlanan “Başarıya Giden Yollar-Tarımsal Üretim ve Gıda Güvenliğinde Başarı Öyküleri” adlı programda Bakanlığımız, Tarım ve Köyişleri Bakanlığımız, tarımda yapısal değişim ve dönüşüm çalışmalarından dolayı övgüyle ifade edilmiştir. Bunlar, gerek kırsal kalkınma destek programları, havza modelleri, tarım sigortaları uygulamaları, tarım danışmanlığı sistemi, organik tarımdan balıkçılığın geliştirilmesine yönelik faaliyetler, tarımsal kredilerde uygulanan politikalar ve tarımsal yayın faaliyetleri gibi sıralanabilir faaliyetlerdir.

Gene, bitki sağlığına yönelik çalışmalarımız vardır. Havadan ilaçlamaların yasaklanması getirilmiştir. Bitkisel üretimde kullanılan kimyasalların kayıt altına alınması başarılmıştır. Metil bromür kullanımının sonlandırılması, tedricen azaltılmıştır. Riskli bitki koruma ürünlerinin yasaklanması getirilmiştir. Bitki koruma ürünlerinin reçeteli satışı başlamıştır. Tarla, bağ veya bahçede bitki koruma ürünleri uygulayıcılarının sertifikalandırılmasına gidilmiştir. Bu çalışmalar sonucunda da 2002 yılında 59 bin ton olan pestisit tüketiminin, 2013 yılı itibarıyla 40 bin tonun altına düşürme hedefi revize edilerek, 2013 yılında 35 bin tonun altına indirilmesi planlanmıştır.

Ayrıca da Ali Bey kardeşimizin burada ifade etmiş olduğu ürünlerin geçmişle bugüne mukayesesinde de dünyadaki gerek ekmeklik buğday gerek diğer, arpa fiyatlarındaki ciddi artışlara rağmen…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Zeydan, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

RÜSTEM ZEYDAN (Devamla) -  Teşekkür ediyorum.

…ülkemizde iyi bir kontrol ve denetim neticesi çerçevesinde dünya fiyatlarının çok altında bir artışla halkın tüketimine sunulmuştur. Bunda da Bakanlığımızın gerçekten ciddi katkıları ve ciddi destekleri ve elbette ki yüce Meclisin bu anlamdaki siyasi iradesinin katkısı da yadsınamaz.

Haziran ayından bugüne kadar olan sürede yurt dışı hububat piyasası fiyatlarında yaşanan fiyat artışlarına karşın ülkemiz fiyatlarının düşük seviyelerde kalması için Toprak Mahsulleri Ofisince bir dizi tedbir alınarak uygulamaya konulmuş ve hâlen de bunlar devam etmektedir.

Bu anlamda daha söylenecek çok söz vardır. Dolayısıyla da Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu önerinin aleyhinde olduğumuzu, en azından benim olduğumu ifade etmek istiyorum müsaadelerinizle. Sizlere de hepinize sevgi dolu saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ediyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Zeydan.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım:

2.- (10/806) esas numaralı, Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 21/10/2010 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu; 21.10.2010 Perşembe günü (Bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                        M. Akif Hamzaçebi

                                                                                                                 Trabzon

                                                                                                         Grup Başkanvekili

Öneri

Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan (Hayvancılık sektöründeki sorunların araştırılması); (10/806) esas numaralı Meclis Araştırma Önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurul’un, 21.10.2010 Perşembe günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Ensar Öğüt, Ardahan Milletvekili.

Buyurun Sayın Öğüt. (CHP sıralarından alkışlar)

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hayvancılığın gelişmesi için vermiş olduğum araştırma önergesi üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, sözlerime başlamadan önce… Şu anda Kurban Bayramı’na yaklaşmaktayız. Anadolu’nun her tarafından büyük şehirlere hayvanlar geliyor, belediye bunlara yer veriyor ve orada insanlar da kurbanlarını satacaklar, dini vazifesini vatandaşlarımız yerine getirecek. Ancak belediyeler tam manasıyla bir soygunculuk yapıyor, buradan söylüyorum. Allah’ın yerini, hazinenin toprağını vererek 3 milyar civarında bir para alması hayvancıdan hakikaten hayvancıyı zor durumda bırakıyor. Zaten hayvancılık bitmiş durumda, hayvan pahalı. Bir de yer kirası denildiği zaman bu da vatandaşa yansıyacaktır. O bakımdan, rica ediyorum, belediyeler bu defa, hayvan getirenlerden satış yerlerinden para almasınlar, hizmet versinler.

İki: Boğaz Köprüsü’nden Anadolu yakasına veya Avrupa yakasına geçişleri yasakladılar. Bununla ilgili çok sayıda bana telefon geliyor. Oradaki vatandaşımız bu tarafa hayvanını geçiremiyor, buradaki vatandaşımız da o tarafa hayvanını geçiremiyor. Yani böyle bir serbest piyasa ekonomisi olabilir mi? Alın tedbirinizi, her sene nasıl geçiriyorsa yine geçirsin, insan istediği yerde istediği hayvanını satsın.

Üç…

ASIM AYKAN (Trabzon) – Şap hastalığı var.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Şap hastalığına da geleceğim. “Şap hastalığı var.” Doğru, çok güzel dedi. Bu defa Tarım Bakanlığı ne iş yapıyor, ben bilmiyorum.

Bakın, sadece ben kendi ilim Ardahan’la vereceğim: 3 bin hayvan şaptan öldü, 3 bin inek. Sadece Posof’ta 900 hayvan öldü. Hanak’ta, Damal’da, Çıldır’da, Göle’de, Hoçvan’da, bu bölgede 3 bin hayvan… Bir hayvan -Ramazan Bey iyi bilir- 5 milyar. 15 trilyon… Yani Ardahan bu sene 15 trilyon hayvancılıktan kaybetti Asım Bey. Niye kaybetti biliyor musunuz? Tarım Bakanlığı şap aşısını soğuk zincirle göndermesi lazım, yani soğuk zincirli, soğuk şeyde göndermesi lazım. Soğuk zincirde göndermediği için, iğneler bozulduğu için, iğne vurdular ama hayvana kâr etmedi kardeşim, bütün hayvanlar öldü. Ben kendim gittim, Posof’ta bir adamın hayvanını ziyaret ettim. İnanın, hayvanın ağzı yara, memeleri yara. İnanın çok üzüldüm; ya, o da canlı bir şey. Bu bakımdan, sadece Posof’ta 900, yani 1.000 hayvan deseniz, 5 trilyon zarar etti, Ardahan genelinde 15 trilyon. Bu, Kars’ta, Erzurum’da, Ağrı’da, Van’da, her yerde oldu değerli arkadaşlar.

En önemlisi bir de, Kurban Bayramı yaklaştığı için hırsızlar korkunç durumda hayvan çalıyorlar, hem Ankara’da hem Ardahan’da hem Türkiye’nin her yerinde. Yani bu jandarma ne iş yapar, polis ne iş yapar, bunu ben anlamış değilim. Sırf Ardahan’da 350 tane hayvan çalındı, 73’ü bulunmuş, gerisi yok. Bana arkadaş söyledi işte, oradaki gazeteci, Fakir Yılmaz aradı, diyor ki: “Biz burada perişanız.” Şimdi, adamın ocağı sönüyor. Çıldır’ın Kenarbel köyünden 14 tane ineğini götürmüşler adamın, adamın ocağı sönmüş bitmiş. Yani “Ben göç etsem nereye gideceğim?” diyor, “Bununla geçiniyordum…” Hayvanını da bulamamışlar. Keza aynı, diğer köyler öyle. Burada mutlak surette tedbir alınsın, mutlak surette asayiş güçleri gece devriye çıksın.

Değerli arkadaşlar, zamanımız daralıyor. Şunu söyleyeyim: Bir tarihe götürmek istiyorum sizi. 16 Temmuz 1937… Mustafa Kemal Atatürk imzalı, İsmet Paşa, Şükrü Saraçoğlu imzalı bir genelge göndermişler Kars’a.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Kararname...

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Kararname...

Doğu ve Cenup Vilayetleri Mıntıkası Canlı Hayvan İhracatçılar Birliği Türk Anonim Şirketi kurulsun, hayvancılık gelişsin diye ve o dönem -hepiniz biliyorsunuz, beni dinleyenler de biliyor, ki Kars bölgesi daha iyi bilir- biz Rusya’ya -benim babam da hayvan ihraç ediyordu- öküz veriyorduk, tosun veriyorduk. Herkes biliyor bunu. Yani 1968’e kadar Türkiye hayvan ihraç ediyordu da şimdi ne oldu Adalet ve Kalkınma Partisinin döneminde? Demin… Orhan Bey nereye gitti? Arkadaşlar, buna bir cevap verin bakalım. Türkiye ne duruma düştü?

Geçen gün FOX TV’yi izledim. Fatih Portakal diye bir arkadaş, sunucu, teşekkür ederim. İthal et geliyor Edirne’den –belki siz de izlediniz, bunu Star TV’de de izledim- yahu eti kontrol eden kimse yok. Dört tane kontrolden geçmesi lazım. Dört tane kontrolden de geçmiyor, göz kararıyla bakıyorlar, veriyorlar ve bu etlerin hepsi, arkadaşlar, mikrop saçıyor, hastalık saçıyor.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hamburger oluyor, hamburger!

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Bunun için Tarım Bakanlığının derhâl buna tedbir alması gerekiyor.

Şimdi, hayvancılık bu duruma niye düştü değerli arkadaşlar?

1) Kaçak hayvan geldi. Sekiz yıldır bu kürsüde söylüyorum: Hindistan’dan, Afganistan’dan gelen kaçak hayvanların, hörgüçlü hayvanların burada resimlerini gösterdim size. O zaman, kaçak gelince köylü dedi ki: “Nasıl olsa kaçak geliyor, mal da ucuz, ben hayvan beslemiyorum, göç ediyorum.” Bu, bir. Hayvan zayıfladı.

2) Dişi hayvanı kestik. Her Kurban Bayramı’nda Türkiye’de 2 milyona yakın hayvan kesilir. Bunların yüzde 40’ı dişi hayvan. Dişi hayvanı kesersen doğum olur mu?

3) Değerli arkadaşlar, süt hayvancılığını biz geliştirmedik. Sütümüz para etmedi, süt para etmeyince insanlar inek saklamadılar, inek saklamayınca inek dana doğurmadı, dana doğmayınca hayvancılık çoğalmadı, azaldı. Sütü çocuklarımıza yani küçük çocuklarımıza süt vermemiz... İngiltere’de, gidin, ilkokul çocuklarına sabahleyin bedava, devlet süt veriyor. Geçen dönem -ben Millî Savunma Komisyonu üyesiyim- Türk Silahlı Kuvvetlerine, Mehmetçiklere sabahleyin süt verelim dedik, AKP oyları reddetti ve kabul etmedi. Hâlbuki Türk Silah Kuvvetlerine, Mehmetçiklerimize, 800 bin kişiye her sabah süt verse devlet, süt üretmek için inek saklayacak, inek sakladığı zaman dana doğacak, dana doğduğu zaman hayvancılık gelişecek. Çoban hesabı yapıyorum size. Daha ne yapayım yani?

Şimdi, değerli arkadaşlar, ben belgelerle konuşacağım. Demin o… Bursa Milletvekili Arkadaşım gitti. Bu, “hayvan haciz tutanağı” diyor bakın burada. Erzurum’da hayvan haciz tutanağı. Erzurum’da hayvan haciz tutanağı, haczedilmiş hayvan 10 tane. Bakın, “yerli sığır düve” diyor haczedilmiş. Belge burada beyler. Bunu haciz yaptırdınız.

Burada, şimdi, Ardahan Tarım Kredi Kooperatifinde… Şimdi, burada durun. Ardahan’ın yüzde 98’i icralık. 460 kişinin borcu var 3,5 trilyon lira. Ardahan merkez bu. Çıldır Tarım Kredi Kooperatifinde 55 kişinin toplam 270 milyar borcu var, şu anda hacizde. Hanak Tarım Kredi Kooperatifi var -Damal, Posof, Ortakent ve Hanak, üçü bir arada- 80 köy, 1.150 kişi icralık. Şu anda herkes icrayla boğuşuyor. Bu insanlar nasıl hayvan yetiştirecek?

Göle Tarım Kredi Kooperatifi, 400 ortaklık, icralık var, 1 trilyon 100 milyar Gölelilerin borcu var Tarım Kredi Kooperatifine. Belgeyle konuşuyorum. Çayırbaşı, Göle’nin bir köyüdür. Çayırbaşı’nda da 116 ortak varmış, 350 milyar lira icralık dosya var arkadaşlar. Bu belgeler varken… Çiftçiyi icraya vermişsiniz.

Bakın, bu Ardahan değil sadece. Konya, 58 milyar lira anapara 280 milyar olmuş. Ziraat Bankası. Beyza İrinci. İsmini söylemekte sakınca bulmadığım için söylüyorum. İşte belge… Yani 280 milyar lirayı, bu adam kendini yaksa, bütün evini satsa ödeyemez. Şimdi, niye et ithal ediyoruz, onu anlatmaya çalışıyorum.

Amasya Suluova, 50 milyar lira 146 milyar olmuş arkadaşlar. İşte burada dosya. Takip burada.

Bakın, Ankara, 46 milyar 167 milyar olmuş beyler. Şimdi, böyle bir durumda hayvancılık gelişir mi Allah aşkına? Biz buradan sekiz yıldır, ben de bütün arkadaşlarım da burada yalvarıyoruz, hayvancılara imkân verin, kredi verin, hayvancılığı geliştirin. Demin arkadaşımız -bol keseden atıyor- diyor ki: “Efendim, işte yedi yıl vadeli kredi veriyoruz.” Ya, şimdi veriyorsun, öldürdün, kapıyı kapattın, hayvancılık bitti, şimdi veriyorsun. Ölüyü diriltemezsin. Mezardan kim çıkmış ki sen bunu yapacaksın. Biz o zaman dedik ki: “Kardeşim…” Bakın, burada dinliyor bütün çiftçiler, gitsinler Ziraat Bankasına, kredi istesinler. 5 milyar, 5 milyar, başka değil. Hemen diyorlar: “İki tane memur kefil, bir de ipotek.” Ya, memur niye gelsin, çiftçiye kefil olsun arkadaşlar? Ama ne oldu? Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı 750 milyon doları ATV ve Sabah’ın alınmasında Çalık grubuna verdi mi vermedi mi? Çiftçiye 5 milyar, 3 milyar vermedi, öteki taraftan 1,5 trilyonu bir kişiye teminatsız verdi. Peki, bu adalet mi, kalkınma mı, hak mı? Bu tamamen insan hakkı yemektir. Bu ne İslamda var ne Müslümanlıkta var ne Hristiyanlıkta var ne Yahudilikte, hiçbir dinde yok arkadaşlar. Ondan sonra “Efendim, hayvancılık gelişmedi.” Tabii ki gelişmez arkadaşlar. Yani çiftçi gidecek Ziraat Bankasına, 5 milyar, 3 milyar istemek için, kredi isteyecek, memur kefil isteyeceksin, ipotek isteyeceksin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ensar, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – ...öteki adama ipoteksiz istediği parayı vereceksin. Bu adalet değil, hak değil arkadaşlar. Bu kul hakkı yemektir. Bunun başka adı, tarifi yoktur. Ben şunu rica ediyorum: Ardahan’da hırsızlık dursun. Buna derhâl, rica ediyorum -Genelkurmaya buradan sesleniyorum- derhâl tedbir alsın. Sadece Ardahan değil, kurban döneminde hayvan çalıntıları çoğaldı, tedbir alınsın.

İki: Hayvancılığı geliştirmek için 50 baş değil… Şimdi bir şey getirilmiş, 50 baş ve üstü, 450 milyar sermaye lazım. Bunu hiçbir köylü veremiyor. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında 10 başa inecek, bütün köylü kalkınacak.

Ben fazla sözümü uzatmak da istemiyorum ama zamanım da bitti. Şunu söyleyeyim değerli arkadaşlar: Bizi halk seçti, buraya gönderdi, kavga etmemizin bir anlamı yok. Ben belgelerle konuştum. Bu belgeleri, bu tutanakları adalet kalkınma bankası, partisi de –banka gibi çalışıyor maşallah- bunu araştırsın ve de buna bir çare, tedbir bulalım.

Önergemin kabulünü rica ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öğüt.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhine söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.

Buyurun Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eğer etin kilosu 40 lirayı aşmışsa ve ülkemizde et ithalatı başlamışsa, hayvancılık sorunları son derece ciddi ve vahim bir noktada demektir. Bu nedenle, söz alırken, bizim, parti olarak, grubumuz olarak bu konudaki hassasiyetimizi dile getirmek istiyorum.

19 Şubatta Meclis araştırması önergesi vermişiz, hayvancılığın ve hayvan üreticilerinin sorunlarının değerlendirilmesiyle ilgili. Yine hayvancılık sektörüyle ilgili sorunların tartışılması ve ülke ekonomisine etkilerinin araştırılması için bir araştırma önergesi vermişim. Arkasından… Ülkemizde hayvancılık denirken hep, sığır, koyun, keçi anlaşılıyor ama üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde balıkçılık sektörü her nedense unutuluyor. Allah öyle bir ülke vermiş ki bize, etin kilosu 40 liraya fırladığı zaman hamsinin kasası da 5 liraya iniyor ve yoksulluk sınırı altındaki 15 milyon insanımız gerçekten bu ülkenin nimetleri olmasa açlığa mahkûm edilecek, gıdasızlığa mahkûm edilecek, sağlıksız beslenmeye mahkûm edilecek durumda. Yine, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki hayvancılık sorunlarıyla ilgili vermiş olduğumuz bir araştırma önergesi var.

Bütün bu araştırma önergeleri üzerinden baktığımız zaman, bir de önümüzde bir Kurban Bayramı var arkadaşlar. Hayvancılık sektörünün bunca sorun yaşadığı ülkemizde zaman zaman Diyanet İşleri Başkanlığının açıklamaları oluyor, diyor ki:”Yeri geldiği zaman kurban kesilmeyebilir.” Türkiye’de 73 milyonu kurban kesimi konusunda, ibadetleri ve inançları konusunda Diyanet İşlerinin doğru bilgilendirmesi gerektiğini de ayrıca düşünüyoruz. Çünkü kurban farz mıdır, hangi koşullarda farzdır, nasıl yerine getirilir, bunun mutlaka anlatılması gerekiyor.

Sadece hac ibadeti olanların hacca giderken kurban kesmesi şeklinde olan fariza, daha sonra hacca gitmeyenlerin de kurban kesmesi şeklinde devam etmiş. Bu, İslam’ın dört mezhebine göre değişiklikler arz ediyor. Örneğin, Maliki, Hanefi, Hanbeli ve Şafii mezheplerinde kurbana yaklaşım tarzı farklıdır. Şafiilerde farz olmadığı için kesimlerin daha az, Hanefilerde daha fazla olduğunu biliyoruz. Bu konuda elbette ki toplumun doğru bilgilendirilmesi gerekiyor.

Hayvancılık derken şunu ifade etmekte yarar var: İnsanoğlunun en temel haklarından birisi şüphesiz beslenme hakkıdır. Yaşamın idame ettirilmesi açısından bu son derece önemlidir. Hayvancılık, insanın dengeli beslenmesi için gerekli olan et ve süt gibi temel ürünleri üretmesinin yanında özellikle kırsal alandaki açık ve gizli işsizliği azaltmak, önlemek bakımından da önemlidir. Bu yönüyle göç olaylarını ve bunun ortaya çıkardığı sosyal sıkıntıları azaltmak ve önlemek gibi önemli ekonomik ve sosyal fonksiyonları da vardır.

Hayvancılık, sektör olarak et, süt, tekstil, deri, kozmetik ve ilaç sanayisi dallarına ham madde sağlayarak dengeli kalkınmaya katkıda bulunduğu gibi, ihracat yoluyla döviz gelirlerini de artırmaktadır. Ülkemiz hayvancılığının giderek gerilediği TÜİK verilerinden anlaşılacağı gibi son aylarda hızla artan et fiyatlarıyla bu konu kanıtlanmaktadır.

Kırmızı etin kilogramına Avrupa Birliği tüketicisi 4-5 dolar öderken, ABD tüketicisi 2-3 dolar öderken ülkemiz tüketicisi 16-17 dolar ödemektedir arkadaşlar. Bu, resmî veriler.

2009 Haziran ayında 18 TL olan dana kıymanın fiyatı 2010 Şubat ayında 24 TL’ye -bu bizim söylediğimiz en düşük rakamlar- 17 TL olan kuzu but fiyatı da 23 TL’ye çıkmış. Bunun pirzola, bonfile vesairede de 30-40, hatta 40’ın üzerine çıktığını da biliyoruz.

Avrupa ülkelerinde kişi başı kırmızı et tüketimi 75 kilogram iken ülkemizde bunun 8 kilogramın altına düştüğü de maalesef bir gerçek.

Mevcut ve önceki iktidarların öngörüsüz ve sığ tarım ve hayvancılık politikaları ülkemizde et tüketimini, fiyatlarının yüksekliği nedeniyle neredeyse lüks tüketime dönüştürmüştür. Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren hayvancılığımızda sürekli denilebilecek bir gelişme sağlanmışken, 24 Ocak  kararlarıyla, 1980, hayvan üretimi ve hayvansal ürünler üretimine verilen teşviklerin kaldırılmasıyla hayvancılığımıza büyük bir darbe vurulmuştur. Hayvancılığa vurulan darbeyi Et ve Balık Kurumu, Süt Endüstrisi Kurumu, Yem Sanayii gibi tarımsal kuruluşların özelleştirilmesi… Bunun yanında, 1952 yılında kurulan Et ve Balık Kurumunun özelleştirilmeye çalışıldığı 1994 yılına gelindiğinde 29 olan kombine mevcudu günümüzde 8’e düşürülmüştür.

Üreticinin yetiştirdiği hayvanların değerlendirilmesi ve hayvan hastalıklarının önlemesi ayrı bir konudur.

Yine, ülkemizde gerilemenin en önemli etkenlerinden biri de maliyetlerin yüzde 78 oranında yem fiyatlarından oluşmasıdır. Yem fiyatları bir yıl içinde yüzde 50-60 civarında artış göstermiştir.

Yem fiyatlarındaki bu artış önlenemediği takdirde sektörden çıkışın önü alınamaz. Vergiler kaldırılmadığı takdirde, teşvikler yapılmadığı takdirde, kredi destekleri sağlanamadığı takdirde de maalesef istenen gelişme sağlanamaz.

83-90 yılları arasında Türkiye’den Orta Doğu ülkelerine yıllık ortalama 2,7 milyon canlı küçükbaş hayvan ihracatı resmen yapılmaktaydı. On beş yıl önce elimizde olan bu yakın pazar, bugün Avustralya, Avrupa Birliği ülkeleri ve ABD’nin eline geçmiştir. Uygulanmakta olan politikalar hayvancılığımızı bitirme noktasına getirmiştir. Türkiye’nin bulunduğu iklim ve arazi koşulları, doğu ve güneydoğudaki yayla yasakları, yine 2008’den itibaren uygulanan politikalar, Avrupa Birliği ilerleme raporlarında da etkili önlemlerin alınmadığını göstermektedir.

Şimdi, durum böyleyken yine dört tarafı denizlerle çevrili olan ülkemizde 3.442 kilometre akarsuyu olan, 1 milyon hektarın üzerinde 200 gölü olan, 178 bin kilometre kıyı şeridi olan ülkemizde balıkçılıkta da SOS işaretleri görülmektedir. Evet, hamsi bugünlerde biraz ucuzladı ama balık türlerinin giderek kaybolduğu, lüferin tanesinin hâlâ 20 liranın altına düşmediği günleri yaşıyoruz. OECD ülkelerinin balıkçılığa ayırdığı harcamalar ve Türkiye’dekileri karşılaştırdığımız zaman, gerçekten… Bir bütçe konuşmasında sormuştum: “KÖYDES var, BELDES var. Niye TARDES’i kurmadınız? Programınızda yok, tarımı destekleme gibi bir projeniz yok.” dediğimde ve sorduğumda, bugüne kadar da bunun bir cevabını alamadım.

Şimdi, bu sorunları konuşuyoruz. Bu sorunları usul tartışmalarına boğmayalım arkadaşlar. Ülkemizin, hepimizin bu konuda uzlaşması gerekiyor. Bugün Cumhuriyet Halk Partisi bu önergeyi verdi diye reddetmenin bir anlamı yok. Grup başkan vekillerimiz burada, bir uzlaşsınlar, maden komisyonu, spor komisyonu gibi bu konuda bir komisyon kurulsun arkadaşlar. Memurun et alamadığı günler yaşıyoruz. İşçinin asgari ücretle bir ayda 1 kilo eti alamadığı günler yaşıyoruz. Kuyumcu dükkânlarının yerine, artık, kasapların, marketlerin soyulduğu ve etlerin alındığı günleri yaşıyor Türkiye.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bağlıyorum.

Şimdi, böylesine ciddi sıkıntılar yaşanırken, et fiyatları altın fiyatlarından bu kadar öte pahalanırken, ithalata gidilirken burada, bu kürsüden kalkıp “AK PARTİ zamanında inekler daha çok süt veriyordu, tavuklar da çift sarılı yumurta yapıyordu.” demek, 73 milyonla dalga geçmekten başka bir şey değil arkadaşlar. Bu sorun ciddi bir sorundur, ülkemizin kalkınma sorunudur, gelecek sorunudur. Hayvancılık ve tarımda çok önemli bir ülke olan Türkiye'nin geleceği ve krizden Uzak Doğu ülkelerine, Afrika’ya, Orta Doğu’ya yöneleceği en önemli sektörlerden birisi budur.

Bu açıdan, biz parti olarak verdiğimiz araştırma önergelerinin çerçevesinde bütün grupların uzlaşarak ortak bir zeminde bir komisyon kurmalarını diliyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Abdülkadir Akcan, Afyonkarahisar Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Akcan.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben bir anımı hatırlatarak sözlerime başlamak istiyorum: 2002 yılında İller Bankası Genel Müdürlüğünün düzenlediği bir toplantıya o gün Adalet ve Kalkınma Partisi Sayın Genel Başkanını da davet etmiştik. Geldi, konuştu, vereceğimiz cevapları dinlemeden toplantıyı terk etti, gitti. Bu, sanki AKP’de bir alışkanlık. Sayın Ali Koyuncu da bir şeyler söyledi, konuştu, gitti.

Ben söyledikleriyle ilgili olarak şunu söylemek istiyorum: 2002 seçimlerinin en temel üç donesi vardı AKP adına. Sayın Genel Başkan şunu söylüyordu: “İktidara gelirsek:

1) IMF’le yapılmış anlaşmaların süresine bakmaksızın tamamını yırtıp atacağız.” İktidara geldikten sonra iki stand-by daha imzalandı.

“2) Mazot başta olmak üzere, önemli girdilerden ÖTV ve KDV’yi kaldıracağız, yeşil mazot vereceğiz.” dedi.

2001 yılında bizim bunu, ÖTV’yi koyduğumuzu söyledi Sayın Koyuncu. Kalktı mı? Kalkmadı. Sayın Ali Koyuncu, elinizi tutan mı var bunu kaldırmak için?

“3) Dokunulmazlıkları kaldıracağım.” dedi. Kalktı mı? Kalkmadı.

Bunu hatırlatarak, AKP’nin yapmış olduğu Kızılcahamam kampındaki toplantıda konuşulanların basına yansıyan bölümüne bir atıfta bulunmak ve okumak istiyorum: “Sayın Bakan sorular üzerine, talepler üzerine etle ilgili, tarımla ilgili bilgiler ve doneler, veriler aktarır, bunu tabloyla ifade eder. Bu durum, tabloyu dikkatle inceleyen Sayın Başbakanının da gözünden kaçmadı.” diye yazıyor haberde. “Eker’in açıklamalarının ardından, Erdoğan’ın kırmızı et üretiminde artış olmamasına dikkat çekerek ‘Hayvancılığa bu kadar destek veriyoruz, niye üretim artmıyor? Ayrıca, bu dağıttığın tablodaki rakamlar çelişkilerle dolu. Ben, matematik bilgimi mi unuttum diye düşündüm. Böyle tablo mu olur? Bu bilgiler vatandaşın kafasını daha da karıştırır. Doğru dürüst bilgilendirme yapalım.’ diyerek tepkisini gösterdi.” diyor basında çıkan haberlerde.

Şimdi, Sayın Başbakan gerçekten doğruyu söylüyor. Hangi konuda? Bu eleştirileri konusunda. Sayın Bakan basın aracılığıyla halkımızı, AKP sözcüleri Meclisimizi, yanlış bilgi, rakam ve tozpembe tablolarla doğru bilgilendirmemektedir. Aslında, bu bakımdan konu incelenirse şu sonuçları görürüz: Hâlen dünyanın öteki ülkelerine göre hayvancılığa verilen destek hem yeterli değildi hem de dağılımı adil değildi. Bu desteklemeleri de tıpkı Türkiye’deki gelir dağılımında olduğu gibi ve sekiz yıllık AKP İktidarının gerçekleştirdiği, zenginin daha zengin, fakirin daha fakir olduğu tabloda olduğu gibi, tıpkı millî gelirin yüzde 80’inin nüfusun sadece yüzde 10’una, millî gelirin yüzde 20’sinin nüfusun yüzde 90’ına dağıtıldığı gibi teşviklerin dağıtıldığını görüyoruz.

Düşünebiliyor musunuz sayın milletvekilleri, Türkiye’nin doğu, güneydoğu bölgelerindeki yirmi altı ilde kurulacak 50 baş ve üzeri her işletmeye alınacak hayvan materyalinin yüzde 40’ı hibe edilecek. Peki, Türkiye’nin öteki, seksen bir ilinde, hayvancılık yapan, geçimini buradan temin eden, hayvancılıkla geçindiği ifade edilen hiç mi ili yok? Burdur neyle, Afyonkarahisar neyle geçinir, Orta Anadolu neyle geçinir? Buranın tarım sektöründe çalışan insanlarının sadece bitkisel üretimle mi geçindiğini düşünüyorsunuz? İşte hata burada yapılıyor, bu düşünülerek yapılıyor. Sanki doğu, güneydoğudan başka illerde hayvancılık yapılmıyormuş gibi verilen teşvikler, maalesef uygulamalar, acı uygulamalar ve milletimiz buğzediyor bu noktada. Nasıl mı? 2005 yılında et üretimini artırmak için karkasa teşvik pirimi verildi, 1 lira. 2006 yılında bu rakam yirmi altı doğu, güneydoğu ilinde verilmeye devam edildi ama öteki illerde kaldırıldı. Bu eleştirileri 2007’de yaparken sanki bu eleştirileri muhalefet, sırf muhalefet olsun diye yapıyormuş gibi algılanarak 1,5 liraya çıkarıldı ama diğer tarafa verilmedi. İşte acı olan, Türkiye’de hayvancılığın çöküşünü hazırlayan bu yanlış politikalardır.

Sayın milletvekilleri, öteki ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de gümrük vergileri ve fonlar kullanılır enstrüman olarak. Niçin? Ülke içindeki iç üretimi korumak için, bu üretimle uğraşan insanların üretimi sürdürebilmelerini temin etmek için. Bakın, ne oldu: Şimdi, Türkiye’de hayvan ve hayvansal ürün için daha önceki yıllarda uygulanmış olan ve şimdi, 2010 yılında uygulanan gümrük vergilerinin nasıl olduğunu ifade etmek istiyorum. Canlı hayvan ithalatında gümrük vergisi yüzde 135 iken şimdi yüzde 20’ye, et ithalinde gümrük vergisi yüzde 225 iken şimdi yüzde 30’a indirildi. Hayvancılığın motoru olan, doğduktan sonra elde edilebilen sütün sürekli elde edilebilirliğini sağlamak için özellikle korunması gerekirdi, özellikle teşvik edilmesi gerekirdi. Sanki birileri bitirmek için görevini yerine getirmek zorundaymış gibi talimat almışçasına, süt tozunda gümrük vergisini sıfıra indirdi. Bunun miktarı üzerinde durmayın, sembolik bir anlamı var. Bu sembolik anlamından dolayı “Eyvah, süt tozu sıfır gümrükle ithal edilir, ucuza gelirse benim sütümü alacak olan sanayici bu sütü almaz, süt tozunu kullanır, öyleyse benim süt üretmeye ihtiyacım yok, kalmadı.“ diyerek sağılan hayvanını kesime gönderir. İşte geldiğimiz sonuç: Doğuran, doğduktan sonra besiye alınacak buzağıyı doğuran inek kalmadı. Arz darlığından, üretim darlığından dolayı, tüketimin sabit kalmasından dolayı, şimdi eti ithal etmek durumunda kalıyoruz. İşin özü, püf noktası budur değerli milletvekilleri.

Sayın milletvekilleri, burada çok söyledik, iş planlamayla ilgili. Bakınız, küresel ısınma var. Bu kürsüden şunları söyledim mayıs, haziran ayları içerisinde: Küresel ısınma nedeniyle, Güney Anadolu Bölgesi’nde ve Batı Anadolu Bölgesi’nde seralar geç fide dikimine başladı. Bu ısınma nedeniyle seranın içerisinde fide kavrulur diye bunu yaptı ve her zaman 15 Ağustostan itibaren başlanan sera içi dikim, 15 Eylüle doğru kaydırıldı ve ihtiyari olarak kaydı. Yaylada da domates azaldığı ve bittiği için, şimdi, bu aradaki eksiklik, bir aylık dönemin açığı, karşımıza, geçen sene o dönemler yani ekim sonu, kasım başında 40 kuruşa mal edilip 35 kuruşa satılmak durumunda kalan domates, şimdi 15 liraya vurdu. Bu, istenmeden olan bir hadise ve konu planlamayla ilgili. Eğer bunun planlamasını… “Elektriği ben daha fazla destekliyorum seralarda. Ey çiftçi, bu elektriği kullanarak, ucuz elektriği kullanarak seranı havalandır, serinlet. Ondan dolayı da bir aylık üretim açığı olmasın. Benim vatandaşım daha yüksek fiyatla domates yemek, sebze yemek zorunda kalmasın.” diye teşvik edilmesi lazımdı. Bunu yapmak için bu işi bilmek lazım, bu işi bilen eller olarak, beyinler olarak planlamak lazım. Şimdi bunu söyleyince yıkıcı muhalefet yapmış oluyoruz iktidara göre. Bu mudur yıkıcı muhalefet değerlendirmesindeki anlayışınız? Önemli olan, işte, planlamak.

Aynı şey hayvansal üretim için de geçerli değerli milletvekilleri. Üretim planlaması yapılmadan bu iş olmaz. Şimdi, AKP iktidarları bu planlamayı yapmadı ise bu alanda görevini yapmamış demektir. Eğer yaptı ise buna rağmen bu hâle geldiysek, yani üretici üretmekten vazgeçmiş ise, 2008’de olduğu gibi 1 milyona yakın damızlık sığır gebe hâlde kesime gitmişse, koyun sayısı sekiz yıllık AKP iktidarları döneminde 10 milyon baş civarında azalmışsa, ahırlar boşalmış ve çiftçi bu işi yapmaktan vazgeçmişse, bütün bunların sonucu Türkiye et ithal eder hâle gelmişse bu sonuç yapılan planlamanın sonucudur ve bu planlama da, sonuçları da ve bu hâle getirenler de sorgulanmalıdır.

Bu kürsüye her çıktığımızda muhalefet olarak uygulanan hayvancılık politikalarının yanlış olduğunu, hayvancılıkla uğraşan çiftçilerimizin bu uğraştan uygulanan bu yanlış politikalar yüzünden vazgeçtiklerini, hayvanlarını gebe olduğuna bakmaksızın kesime sevk ettiklerini, işletmelerini kapattıklarını, bu kapatmaların fabrika şalteri indirmeye benzemediğini, yerine koymanın yıllar alacağını söyledik ama dinletemedik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akcan, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun.

ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – Şimdi yerine taze bir buzağıyı alsanız, bu hayvan üç yaşında doğuracak ve laktasyona girecek. Yani kaybettiklerinizi en erken üç sene sonra telafi edebilirsiniz. Kapattığınız fabrika şalterini kaldırırsınız, iş biter ama hayvancılıkta durum böyle değil.

Sayın Bakan “Sayım yaptırdım üst üste, beside 2 milyon 200 bin baş sığır var.” diyor. Üretimde fert başına ortalama 250 kilogram karkasımız yok. Kabul edin var, 550 bin ton et yapar. Bunu 72 milyona böldüğünüzde fert başına 7,5 kilogram et üretimi gerçekleştiğini görürüz. Bu rakam 12 kilogram idi değerli milletvekilleri. Bu sayı, damızlık sayısının azalmasından kaynaklanan bir azalmadır. Eğer şimdi siz bu azalmayı telafi etmek için desteklemek isteseniz, 2x100 sığırcılık projesini yeniden gündeme getirseniz, 1 milyon hayvanı beş yılda telafi edebilirsiniz en iyi destekleme rakamlarıyla diyor, Cumhuriyet Halk Partisinin Meclis araştırması önergesinin desteklenmesi doğrultusunda oy kullanmanızı rica ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akcan.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde söz isteyen Ahmet Ertürk, Aydın Milletvekili.

Buyurun Sayın Ertürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET ERTÜRK (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten, bugün ülkemizde et ithalatı gibi bir sıkıntıyla, bir sorunla karşı karşıyayız. AK PARTİ Hükûmeti olarak, AK PARTİ’li milletvekilleri olarak bu soruna duyarsız değiliz, bu soruna çözüm ve çare bulmak için yoğun bir şekilde çalışmalarımızı sürdürüyoruz, önerilerimizi aziz çiftçilerimizle paylaşıyoruz.

Sorunun geldisine bir baktığımızda, 2007 yılında ülkemizde çok muazzam bir kuraklık yaşadık. Bu kuraklıkta, gerçekten, üreten insanlarımız üretim mekanizmalarının pek çoğunu kaybettiler, pek çok sıkıntılar yaşandı. Beraber de o zaman bir seçim yapmıştık. 2008 yılında dünyada petrol fiyatlarının çok yükselmesiyle, afaki rakamlara ulaşmasıyla, 150 dolara kadar yükselmesiyle  mazot ve gübre fiyatlarında, dolayısıyla yem bitkileri fiyatlarında da anormal derecede artışlar oldu. Bazen tarımda böyle sıkıntılar olabiliyor, global dünyada karşılaşılan, çiftçilerin iradeleri dışında oluşan olaylar sık sık olabiliyor.

Bunlarla beraber “üretim destekleri” konusunu Hükûmetimiz gündeme getirdi. Gerek kuraklık destekleri gerek afet destekleri ve gerekse mazot, gübre destekleriyle bu sorunları çözme gayreti içerisinde olundu. Bu zaman dilimi içerisinde şöylece bir baktığımızda sadece hayvancılık yapan insanlarımız salt hayvancılıkla değil, aynı zamanda bitkisel üretimle de üretimlerini sürdürmeye çalışıyorlar ve tarımla ilgili pek çok konuda farklı uygulamalar, farklı çalışmalar hem bitkisel üretimde hem hayvancılık üretiminde yapıldı. Şöyle bir hafızalarımızı yokladığımızda: Tarım Kanunu, Tohumculuk Kanunu, Toprak Muhafaza ve Arazi Kullanımı Kanunu, Organik Tarım Kanunu gibi pek çok kanun yasalaştı, gündeme getirildi. Tarımsal ürünlerde, örneğin zeytinyağında, yumurtada, kümes hayvanlarında ihracat destekleri gündeme geldi. Çiftçi kayıt  sistemine dâhil çiftçilere mazot, gübre ve toprak analizi destekleri verildi. Tarım sigortaları gündeme getirilerek yüzde 50 devlet destekli çiftçilerimizin her türlü doğal risklere, afetlere karşı korunması için tarım sigortaları gündeme getirildi ve uygulamaya başlanıldı. İyi tarım uygulamaları, organik tarım desteklemeleri yapıldı. Yağlı tohum destekleri… Şu anda pek çok milletvekilimiz konuştu “Açıklarımız var.” denildi. Evet, şu anda bitkisel yağ ve pamukta açığımız var. Bu iki ürünü ülkemiz üretimiyle sanayicimizin ve insanlarımızın tüketimine yeterli miktarda üretemiyoruz. Bu iki ürün dışında pek çok ürünü de ihraç ediyoruz. Mesela, unda Türkiye  dünyanın ikinci büyük ihracat yapan ülkesidir şu anda. Bu ürünleri de, daha fazla ekilebilmesi için, gerek mısırı gerek pamuğu gerekse ayçiçeğini destekliyoruz yağlı tohum destekleri adı altında. Gene ayrıca hububat destekleri, çay destekleri devam etmektedir. Çiftçilerimizin üretimlerini sürdürebilmesi için kırsal kalkınma destekleri çalıştırılmakta, gerek ekipman alan çiftçilerimiz, alet edevat alan, tarımını daha sağlıklı ve modern makinelerle sürdürmek isteyen çiftçilerimize ekipman destekleri veya tarım ürünlerini ambalajlama, paketleme gibi üretimlerini çağdaş ve modern dünyada tüketicilerin albenisini karşılayabilecek şekilde yapmak isteyen çiftçilerimize, tüccarlarımıza, tacirlerimize, iş adamlarımıza da, kooperatiflerimize, kurum ve kuruluşlarımıza paketleme ve ambalaj desteklerimiz devam etmektedir.

Hayvancılık desteklerinde daha önceki dönemlerden devam edegelen yem bitkileri desteği aynen, daha artırılarak, daha farklı farklı ürünler, hayvan pancarı gibi, yem bitkileri desteğinin içerisinde ikame edilerek sürdürülmektedir.

Arı ve su ürünleri destekleri devam ederken şu anda verilen grup önergesinin gündemini, ana gündemini teşkil eden süt desteklemeleri de bizim Hükûmetimiz döneminde, sekiz yıldan bu yana hiç aksamadan sürdürülmüş, hatta şu anda küçükbaşa 10 kuruş, büyükbaşa da 4 kuruş süt desteği devam etmektedir.

Elbette anne olan ineği yaşatmamız lazım. Anne olan ineği yaşattığımız zaman, ona bakan çiftçilerimize hayat ve fırsat verdiğimiz zaman, sütü veren anne bize her sene en azından bir tane canlı yavru verdiğinde, bu dişi olduğunda damızlık, erkek olduğunda da besilik, kasaplık hayvan materyali olacaktır.

Keza hayvan başına desteklerde şu anda büyükbaşta, sığırda 225 lira, koyunlarda da, koyun ve keçilerde de 10 lira destekleme yapılmaktadır. Eğer soy kütüğüne kayıtlı ise yani çiftçilerimiz bir örgüte kayıtlı ise, bir örgütsel disiplin altında üretimlerini sürdürüyorlarsa bu üreticilerimize artı 50 lira da soy kütük desteği verilmektedir. Buzağı başına, doğan, suni tohumlamadan doğan buzağı başına 60 lira destek verilmektedir. Eğer bu çiftçilerimiz Islah Birliğine, Damızlık Yetiştiricileri Birliğine kayıtlı ise 25 lira daha ıslah desteği verilmektedir. Hatta buzağı ikiz doğsa, üçüz doğsa  dahi her buzağıya ayrı ayrı bu destek verilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, değerli milletvekillerimiz; bütün bunların yanında şu anda Hükûmetimizin gündeme getirdiği ve bu sorunun çözülmesi için çok pratik ve ivedi olarak da sıfır faizli, yedi yıl vadeli, iki yılı ödemesiz… Bakın, bu ilk defa yapılmaktadır. Daha önce sadece damlama sulamada ve yağmurlama sulamada yapılan, bitkisel üretimde yapılan tarımsal destek veya hayvanlar için yapılan, yem bitkileri desteğinde yapılan sıfır faizli damlama sulama desteği şu anda hayvancılık için gündeme getirilmiştir ve 15 bini aşkın çiftçimiz Ziraat Bankalarımız marifetiyle bu destekten yararlanmak istemektedirler. Burada en güzel talep -bu grup önerisinde söylenmiş, o doğrudur, yapılan iş o zaten- öneri, on adede indirilmesi denilmektedir, on adede indirilmiştir şu anda. On baş ve üzeri hayvan almak isteyen çiftçilerimiz Ziraat Bankalarımıza müracaat ederek yedi yıl vadeli, sıfır faizli, iki yılı ödemesiz, beş yıl ödemeli ve doğan buzağılarıyla, doğan buzağılarını yetiştirerek, onları kasaplık hâle getirerek erkek buzağılarının satışıyla, hiç dişi buzağılarını veya başka bitkisel üretimlerini borç ödemek için kullanmaksızın, böyle bir çalışmayı Hükûmetimiz, Türk çiftçilerinin kullanımına sunmuştur. Bu çok önemli bir destektir, ilk defa yapılan bir destektir ve bu destek için şu anda ülkemizde talep eden çiftçilerimizin arz-talep dengesi ölçüsüne baktığımızda, hayvan fiyatlarının 7 bin liraya kadar yükseldiğini görmekteyiz. Onun için ithalat kapısı da açılmıştır.

Tabii, bu terbiyevi bir ithalat olmalıdır. Öyle çok fazla hayvan getirildiği takdirde, süt fiyatlarını rahatsız edecek derecede, ülkemizdeki süt arzını çoğaltarak süt fiyatlarının hak ettiği fiyattan olmasını aşağı düşürecek nispette de olmaması için Hükûmetimiz gerekli özen ve itinayı da göstermektedir. Bu yedi yıllık destekleme sadece hayvan alımı için değildir. Ahır yapımı için, barınak yapımı için, yem bitkileri tesisi için, alet edevat alımı için, ekipman alımı için ve ayrıca işletme desteği olarak da kullanılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kendimizi küçümsememeliyiz. Ülkemiz bugün fındık, kayısı, incir, yumurta, beyaz et, un gibi pek çok ürünü ihraç etmektedir. Elbette, dediğim gibi, yağlı tohumlarda, pamukta ve bitkisel yağlarda da ülkemiz ihtiyacını karşılamak için ithalat yapmak durumu bazen zorunlu hâle gelmektedir ama Hükûmetimizin bu sorunları aşmak için aldığı pek çok tedbir vardır.

Daha geçen hafta Değerli Başbakanımız Aydın ilimizi ziyaret ederek, Çine ilçemizde Çine Adnan Menderes Barajı’nı ve onunla beraber on ilimizde on tane büyük baraj ve sulama tesisini açarak tarıma hem taşkın önleme hem enerji üretme hem de sulama konusunda çok büyük çalışmaları yeni bir açılışlar fırsatıyla Türk çiftçisinin, Türk tarımının hizmetine sunmuştur.

Değerli milletvekilleri, Ulusal Süt Konseyi kurularak hayvancılık konusundaki riskler çözülmeye çalışılmaktadır. Gene söylenen bir beyanda, dâhilde işleme rejimi (DİR) altında süt tozu, tereyağı ithal edilmektedir, krema ithal edilmektedir. Bu 2.500 tondur. Ülkemizde üretim yapan büyük firmalar, çikolatacılar, bisküviciler, yurt dışından “export” fiyatlarıyla, düşük fiyatlarla süt tozu, krema ve tereyağı ithal ederek, bunu ülkemiz üretiminin içerisine sokmadan burada üretim yaparak, bisküvi yaparak, şekerleme yaparak, çikolata yaparak yurt dışına satmaktadırlar. Bu sıkıntıdan kaynaklanması hasebiyle bu konuda da Tarım Bakanlığımız ve Dış Ticaret Müsteşarlığımız yeni bir çalışma yapmakta, dâhilde üretilen sütlerin süt tozu yapılarak, arz fazlası zamanlarda süt tozu yapılarak bu süt tozlarından da bu üretimi yapan şekerlemecilerin, bisküvicilerin ve çikolatacıların ihtiyaçlarının karşılanması suretiyle yeni bir çalışma başlatılmıştır. Bu çalışma, geçtiğimiz sezonda 36 trilyon liralık desteklemeyle ülkemiz üretimine iyi bir fırsat sağlamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ertürk, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

AHMET ERTÜRK (Devamla) – Bir saniye lütfen.

Bir önceki yıl yaşanan süt fiyatlarındaki düşüklük bu sene yaşanmamıştır.

Böylece, tarım ve hayvancılık yapan üreticilerimiz çok güzel günler yaşamaktadırlar, üretimlerinde hak ettikleri fırsatları yakalamaktadırlar. Ancak et fiyatlarında tüketicilerimizi rahatsız eden konu için de Hükûmetimiz terbiyevi mahiyette bir kısım et bir kısım da canlı hayvan, kasaplık hayvan ithalatı yapmaktadır.

Ürettiği ürünlerle toplumumuzu ve insanlarımızı doyuran, besleyen çiftçilerimiz çok önemli insanlardır. Onlara ne kadar hizmet etsek, onların sorunlarını çözmek için ne kadar çok çalışsak azdır. Elbette daha pek çok sorunumuz vardır. Çözüm bekleyen sorunlarımızı çözmek için de İktidarımız gece gündüz çalışmaktadır. Kaderimiz çözümsüzlük ve karamsarlık değildir. Türkiye güzel günlere ve güzel geleceklere layıktır.

Ben bu duygularımla, bu öneri hakkındaki görüşlerimi değerli Genel Kurula ve değerli milletvekillerine sunuyorum.

Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ertürk.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, oylamadan önce yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım ancak yoklama talebi var, yerine getireceğim.

Sayın Anadol, Sayın Aslanoğlu, Sayın Özyürek, Sayın Hamzaçebi, Sayın Süner, Sayın Özkan, Sayın Güner, Sayın Diren, Sayın Paçarız, Sayın Barış, Sayın Ekici, Sayın Çöllü, Sayın Tütüncü, Sayın Öztürk, Sayın Altay, Sayın Ünlütepe, Sayın Tüzün, Sayın Günday, Sayın Yalçınkaya ve Sayın Tamaylıgil.

Üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati:17.02

 

 


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.13

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Murat ÖZKAN (Giresun)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin oylamasına geçilirken yoklama istenmiş ve toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

 

III.- YOKLAMA

 

BAŞKAN – Şimdi elektronik cihazla yeniden yoklama yapacağız ve yoklama için üç dakika süre vereceğim.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.

Sözlü soru önergeleriyle, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 26 Ekim 2010 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 17.16

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Not: Devamı Taramadır.