DÖNEM: 23 CİLT: 79 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
10’uncu
Birleşim
21 Ekim 2010 Perşembe
(Bu Tutanak
Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge
ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMALAR
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Konya
Milletvekili Orhan Erdem’in, sosyal yardımlara ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet
Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı
2.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, 2010 Avrupa Yoksulluk ve Sosyal Dışlanmışlıkla
Mücadele Yılı’na ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı
3.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, partisine mensup milletvekillerine yapılan
saldırılara ilişkin gündem dışı konuşması
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın
yapılan sosyal yardımlar hususundaki konuşmasına ilişkin açıklaması
2.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, ülkenin ve Tokat ilinin en önemli sorununun
işsizlik ve yoksulluk olduğuna ilişkin açıklaması
3.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Silopi’de Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır’a yapılan saldırıdan
sonra, İçişleri Bakanlığının ve Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun bu
konuda herhangi bir işlem yapmadığına ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, Akkuyu
Nükleer Santrali’nin olası etkilerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/885)
2.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür ve 24 milletvekilinin,
şiddet ve intihar olaylarının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/886)
3.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 20
milletvekilinin, sınava dayalı eğitim sisteminin yol açtığı sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/887)
4.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 23 milletvekilinin,
usta öğreticilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/888)
VII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/215) esas
numaralı, Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 21/10/2010 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
MHP Grubu önerisi
2.- (10/806) esas
numaralı, Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 21/10/2010 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
CHP Grubu önerisi
VIII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Kıbrıs Türk Hava
Yollarının uçuş izinlerinin iptaline ilişkin Başbakandan sorusu ve Ulaştırma
Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/15325)
2.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Kahramanmaraş
bağlantılı bazı yol çalışmalarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/15388)
3.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, PTT personelinin özlük haklarına ilişkin
sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı
(7/15390)
4.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Mavi Marmara gemisine
ilişkin Başbakandan sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım’ın cevabı (7/15403)
5.- Artvin
Milletvekili Metin Arifağaoğlu’nun, Deriner Barajı kapsamındaki bir yol ve viyadük
inşaatına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım’ın cevabı (7/15481)
6.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya-Simav karayolu
çalışmalarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım’ın cevabı (7/15486)
7.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, sabit telefon aboneliğinin
kapatılması işlemlerine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım’ın cevabı (7/15489)
8.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, THY’de yabancı pilot çalıştırıldığı iddiasına
ilişkin Ulaştırma Bakanından sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in
cevabı (7/15522)
9.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Ankara-Çankırı karayolunun yapımına ilişkin
sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı
(7/15525)
10.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, erişim engeli
uygulamasına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım’ın cevabı (7/15601)
11.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, bisiklet kullanımını artırmaya yönelik
çalışmalara ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım’ın cevabı (7/15602)
12.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Karaelmas yolcu treninin seferlerinin iptal
edilmesine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım’ın cevabı (7/15673)
13.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Ege Ekspresinin seferlerinin iptal edilmesine
ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın
cevabı (7/15674)
14.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Bozüyük-Kütahya arasındaki yol çalışmalarına
ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın
cevabı (7/15675)
15.- Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekici’nin, TCDD’nin
faaliyetlerine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım’ın cevabı (7/15677)
16.- Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekici’nin, TCDD’deki kadrolaşma
ve yüklenici firmalara yönelik iddialara ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/15678)
17.- İzmir
Milletvekili Şenol Bal’ın, Türk Telekom imtiyaz sözleşmesine ilişkin sorusu ve
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/15762)
18.- İzmir
Milletvekili Şenol Bal’ın, Türk Telekom hisselerinin satışına ilişkin sorusu ve
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/15763)
19.- İzmir
Milletvekili Şenol Bal’ın, Danıştay’ın Türk Telekom’la
ilgili kararlarına ilişkin sorusu ve
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/15766)
20.- İzmir
Milletvekili Şenol Bal’ın, Türk Telekom’un sözleşmelerine ilişkin sorusu ve
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/15768)
21.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, SGK’nın
yaptığı bir sınava ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/15879)
22.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir köydeki tapu sorununa
ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskan Bakanı Mustafa
Demir’in cevabı (7/15895)
23.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un,
Sosyal Güvenlik Kurumundaki bir kısım uygulamalara ilişkin sorusu ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/15910)
24.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un,
Sosyal Güvenlik Kurumunun bazı uygulamalarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/15911)
25.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, SGK’nın stratejik plan hazırlamamasına ilişkin sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in
cevabı (7/15918)
26.- Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir
Akcan’ın, patates ihracatının teşvik edilmesine ilişkin Devlet Bakanından
sorusu ve Devlet
Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın cevabı (7/15957)
27.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da sınır ticaret
merkezi kurulmasına ilişkin Devlet Bakanından sorusu ve Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın
cevabı (7/15958)
28.- Bursa
Milletvekili Onur Öymen’in, bir devlet başkanının
sözde Ermeni Soykırım Anıtını ziyaret etmesine ilişkin sorusu ve Dışişleri
Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı (7/15970)
29.- Ankara
Milletvekili Tekin Bingöl’ün, SGK’da gerçekleştirilen
atamalara ve personel yönetimine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/16227)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 14.02’de açılarak sekiz oturum yaptı.
Gümüşhane
Milletvekili Kemalettin Aydın, Gümüşhane ilinde
eğitim ve spor alanında gösterilmiş olan başarılara,
Zonguldak
Milletvekili Ali Koçal, Zonguldak’ta 17 Mayıs 2010 tarihinde meydana
gelen grizu patlamasına,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, 16 Ekim Dünya
Gıda Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşmasına, Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap verdi.
Erzurum
Milletvekili Zeki Ertugay, 16 Ekim Dünya Gıda
Günü’ne;
Muğla
Milletvekili Gürol Ergin,
İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi,
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
konuşmasına;
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, afete uğrayan çiftçilerin
sorunlarının (10/881),
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, Turhal ilçesinin sorunlarının
(10/882),
Muş Milletvekili
M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, trafik kazalarının nedenlerinin (10/883),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi,
BDP Grubu adına
Grup Başkanvekili Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın, bazı şahısların mezar
yerlerinin araştırılması (10/884),
Amacıyla birer
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
“Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmında yer alan (Faili Meçhul cinayetlerin aydınlanması) (10/618) esas
numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 20/10/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
CHP Grubu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Muş Milletvekili
Sırrı Sakık, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın “bu
ülkede faili meçhul cinayetler kalmadı” sözüne ilişkin bir açıklamada bulundu.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2’nci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),
Görüşmeleri;
3’üncü sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen
ve görüşmelerine devam edilen Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili
Suat Kılıç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi
ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının (2/594) (S.
Sayısı: 510) birinci bölümünün 5’inci maddesine kadar kabul edildi, verilen
aradan sonra;
Komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
Sayıştay Kanunu
Teklifi’nin görüşmeleri sırasında bir önergeyle Sayıştayın
performans denetiminin ortadan kaldırılmasının hukuk bozuculuğu olduğuna ve
Başkanlık Divanının buna müsaade etmemesi gerektiğine ilişkin Oturum Başkanının
tutumu hakkında açılan usul tartışması sonunda, Oturum Başkanı tutumunda bir değişiklik
olmadığını açıkladı.
İzmir
Milletvekili Oktay Vural, milletin kaynaklarının verimli ve doğru kullanılıp
kullanılmadığına,
Trabzon
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Sayıştayın performans denetimi yapıp yapamayacağına,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
4’üncü sırasında bulunan, Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu ve
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Arasında İstanbul, Türkiye’de Birleşmiş Milletler
Nüfus Fonu Doğu Avrupa ve Orta Asya Bölgesel Ofisi Kurulması Hakkında
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun (1/942) (S. Sayısı: 557) görüşmeleri tamamlanarak yapılan
açık oylamadan sonra kabul edildi.
21 Ekim 2010
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime
19.54’te son verildi.
|
Sadık
YAKUT |
Başkan
Vekili |
|
Bayram ÖZÇELİK Murat ÖZKAN |
Burdur Giresun |
Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
No.: 14
II.-
GELEN KÂĞITLAR
21
Ekim 2010 Perşembe
Raporlar
1.- Türk-Arap İşbirliği
Forumu Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/581) (S. Sayısı: 558) (Dağıtma
tarihi: 21.10.2010) (GÜNDEME)
2.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Somali Hükümeti Arasında Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel
İş Birliği Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/925) (S. Sayısı: 559) (Dağıtma tarihi:
21.10.2010) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Muş Milletvekili M. Nuri
Yaman ve 19 Milletvekilinin, Akkuyu Nükleer
Santrali’nin olası etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/885) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.06.2010)
2.- Denizli Milletvekili Ali
Rıza Ertemür ve 24 Milletvekilinin, şiddet ve intihar
olaylarının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/886)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01.07.2010)
3.- Bartın Milletvekili
Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 20 Milletvekilinin,
sınava dayalı eğitim sisteminin yol açtığı sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/887) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.07.2010)
4.- Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürk ve 23 Milletvekilinin, usta öğreticilerin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/888) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02.07.2010)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili
Hüseyin Mert’in, LYME hastalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/15085)
2.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, Muğla’daki hastane yatak sayısının artırılmasına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/15086)
3.- Tunceli Milletvekili
Şerafettin Halis’in, bir türbenin yakınına taş ocağı açılmasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15322)
4.- Hatay Milletvekili
İzzettin Yılmaz’ın, terör mağduru özel güvenlik görevlilerine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15331)
5.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın, İsrail’in Mavi Marmara Gemisine
saldırısına karşı yapılan girişimlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/15332)
6.- Kocaeli Milletvekili
Hikmet Erenkaya’nın, kamulaştırma ödemelerine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15333)
7- Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün, Mavi Marmara gemisine yapılan saldırıya ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15335)
8.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, G-20 zirvesindeki görüşmelere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15339)
9.- Tunceli Milletvekili
Şerafettin Halis’in, insan hakları ihlallerine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/15340)
10.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Abant Platformundaki
bir açıklamaya ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/15343)
11.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, TRT’ye naklen yapılan
atamalara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/15349)
12.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, istisnai memuriyet
kadrolarının kullanımına ve TRT’ye naklen yapılan atamalara ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç)
yazılı soru önergesi (7/15352)
13.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, TRT’ye naklen atanan
personele ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/15353)
14.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, terör olaylarının oluşturduğu
mağduriyete ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15360)
15.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, açılım projesine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/15364)
16.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın,
açılım kapsamında düşünülen bazı konulara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/15367)
17.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, gelir uzmanlarının bazı
sorunlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/15370)
18.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, bazı lise müdürleri
hakkındaki iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/15372)
19.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, okullarda başarıyı
artırmaya ve özel okul adlarında kullanılan bazı kelimelere ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/15373)
20.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Milli Eğitim
Şuralarına ve suç oranı artışına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/15378)
21.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun,
Çankırı-Kastamonu yolu İndağı geçişinin yapımına
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/15391)
22.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın,
sınırla ilgili bir açıklamaya ilişkin Devlet Bakanından (Hayati Yazıcı) yazılı
soru önergesi (7/15394)
23.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, bazı
kadın ölüm olaylarına ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru
önergesi (7/15395)
24.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemur’un,
parçalanan ailelere ve korunmaya muhtaç çocuklara ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/15396)
25.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, kural dışı taşımacılık
hizmetlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15402)
26.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, Burdur’daki özürlü
istihdamına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15406)
27.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Ulusal Program kapsamındaki
yargıyla ilgili kanun tasarısı taslaklarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/15407)
28.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Ulusal Program kapsamındaki
yargıyla ilgili bazı hususlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/15408)
29.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Ulusal Program kapsamında
öngörülen bir yasal düzenlemeye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/15411)
30.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Rize Belediye Başkanının bir
açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15416)
31.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, eğlence mekanlarındaki
müzik kapanış saati uygulamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/15418)
32.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, bir
sendikanın Öğretmenler Gününde yaptığı bir faaliyete ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/15424)
33.- Siirt Milletvekili Osman Özçelik’in, bir
etkinlikte güvenlik güçlerinin orantısız güç kullandığı iddialarına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15446)
34.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın,
canlı bomba olduğu şeklinde habere konu olan bir kadına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/15447)
35.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün,
Ankara Büyükşehir Belediyesinin bir restorasyon işine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15450)
36.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın,
Reşadiye ve Ladik ilçelerindeki terör olaylarına yönelik iddialara ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15452)
37.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, bir
otelde gerçekleştirilen etkinliklere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/15453)
38.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un,
Rize Belediye Başkanının bir ifadesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/15454)
39.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’daki Hazine
arazilerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/15461)
40.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, meslek yüksek okullarının
işlevine ve akademik personeline ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/15464)
41.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, eğitim sistemine ve yatırımlara
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/15465)
42.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un,
Adana’daki öğretmen ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/15468)
43.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, bir felsefe ders kitabının
incelenmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/15472)
44.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün,
Madımak Otelinin müze yapılmasına ve Alevi açılımına ilişkin Devlet Bakanından
(Faruk Çelik) yazılı soru önergesi (7/15500)
21 Ekim 2010 Perşembe
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.03
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 10’uncu Birleşimini açıyorum.
III.-
Y O K L A M A
BAŞKAN -
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Beş dakika süre
vereceğim.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 14.08
İKİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 14.15
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10’uncu Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
III.-
Y O K L A M A
BAŞKAN – Yapılan
ilk yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, elektronik
cihazla yeniden yoklama yapacağız.
Yoklama için beş
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk
söz, sosyal yardımlarla ilgili söz isteyen Konya Milletvekili Orhan Erdem’e
aittir.
Buyurun Sayın
Erdem.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Konya Milletvekili Orhan Erdem’in, sosyal yardımlara ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet
Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı
ORHAN ERDEM
(Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ dönemiyle ilgili
sosyal yardımlar konusunda gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Gelir
dağılımındaki eşitsizlikten daha az pay alanların yarattığı bir sonuca
yoksulluk diyoruz. Bu, parasal bir sebeptir. Parasal olmayan boyutları ise
temel insan faaliyetlerini sürdürmek için gerekli olan sağlık, eğitim, karar
alma süreçlerine katılım gibi konulardaki eksikliklere de yoksunluk demekteyiz.
Yoksulluk ve yoksunluk sosyal dışlanmayla bir kesimi karşı karşıya
getirmektedir.
Çok şükür
2002’den bu yana ülkemizde yoksulluk oranları her yıl belli bir oranda
düşmekte. 2002’de 28,1 olan bu oran, 2005’te yüzde 20’lere, 2008’de de yüzde
17’lerin altına inmiştir. Her yıl bir önceki yıla göre yaklaşık 300 bin kişi
yoksulluk sınıfından kurtulmaktadır. Yıllar itibarıyla yoksulluk oranı kırsalda
ve kentte azalış göstermektedir. Yeterli midir? Değildir ama iyileşmenin
dönemimizde olduğunu belirtmek istiyorum. AK PARTİ döneminde 1 doların altında
günlük harcaması olan fert kalmamıştır. 2,15 ve 4 dolar civarındaki dilimlere
ise hızla yükselme ve daha yukarı oranlara çıkma artmaktadır.
AK PARTİ İktidarı
kimsesizlerin kimsesi olma hedefiyle gelmiş ve bu hedefi de hızla yerine
getirmektedir. Beş dakika içinde sosyal iyileşmeleri, politikaları
anlatamayacağımı biliyorum ama ana başlıklarla…
Kişi başı millî
gelir 2002 yılında 3.500 dolarken 2010 yılında 10 bin dolarların üzerine
çıkmıştır. Asgari ücret 2002 yılında 184 TL iken 2010 yılında 599 TL’ye, en
düşük memur maaşı 2002’de 392 TL iken 2010’da 1.298’e, yine en düşük SSK emekli
aylığı 2002’de 157 TL iken 2010’da 692’ye çıkmış, son yapılan iyileştirmelerle
de bu rakamların üzerine yaklaşık 100 TL’ye yakın iyileşmeler olmuştur.
Yoksullukla
eğitimsizlik paraleldir. Bunun bilincinde olan Hükûmetimiz
eğitime önem vermiş, 2002’de 7,5 milyar TL olan bütçeyi 2010 yılında 28,3
milyar TL’ye çıkarmış, aynı zamanda nitelikli eleman yetiştirme noktasında da
eğitimde anlayışı değiştirmiştir.
Sosyal
politikalarımızın en önemli ayağını Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel
Müdürlüğü yoluyla yürütmekteyiz. Gıda, yakacak, barınma, eğitim yardımları
yapılmakta. Bunlardan en önemlileri, seçimlerde sanki yapılıyormuş gibi
gösterilen bu iyileşmeler sekiz yıldır düzenli olarak yapılmakta. 2010 yılında
da, bu yıl, 2 milyon140 bin 841 aileye 2 milyon ton civarında kömür
dağıtılacaktır.
Eğitimde şartlı
nakit transferi çok önemlidir. Eğitime katılamayan çocuklarımızın bu noktadaki
eksiklikleri maddi yardımlarla yerine getirilmiştir. Yükseköğrenim bursları
2002’de 45 TL iken 2010 yılında 961 bin kişiye ulaşmış ve 200 TL olarak
artmıştır. Yine yurtlarımızdaki yavrularımıza, gençlerimize 2002’deki rakamla
50 kuruş yerine, 2010’da 4 TL gibi bir yemek yardımı yapılmakta. 2004’ten bu
yana okullarımızda kitaplar ücretsiz olarak öğrencilerimize dağıtılmakta.
Özürlü öğrenciler okullara ücretsiz taşınmakta.
Engelli
kardeşlerimize yönelik çok ciddi iyileşmeler yapıldı, evde bakım maaşları
verildi; 300 bin kişi bundan faydalanmakta.
Altmış beş yaş
aylığı 2002 yılında 24 lira idi ve özürlü aylığı da böyleydi. Bugün bu rakam
194 lira ile yüzde 70 özürlülerde 291 TL’ye çıktı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Erdem, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
ORHAN ERDEM
(Devamla) – Özel eğitimde 16 bin öğrenci eğitim görürken 216 bin kişi eğitim
görmekte.
Kısacası,
yoksullukta iyileşmeler var ama AK PARTİ İktidarı yoksunluğu neredeyse
bitirmiştir. Sağlıkta artık hastane kapılarında vatandaşımız kalmamıştır. On
sekiz yaşın altındaki tüm kardeşlerimiz hastanelerden ücretsiz hizmet
alabilmektedir. Ambulanslarımız 2002 yılına göre 3-4 katına çıkarılmış, artık
helikopterlerle taşınmaya başlanmıştır.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Yeşil kart sayısı ne kadar, yeşil kart?
ORHAN ERDEM
(Devamla) – Kısacası, AK PARTİ İktidarı sosyal politikalarda ülkemizde bir
devrim başlatmış ve bunu yürüten başta Başbakanımız, bakanlarımıza, genel
başkanlarımıza ve tabii ki sizlere teşekkür ediyoruz halkımız adına. Bu güzel
hizmetleri birlikte yapma imkânı bulduğumuz için hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Erdem.
Gündem dışı
ikinci söz, 2010 Avrupa Yoksulluk ve Sosyal Dışlanmışlıkla Mücadele Yılı
münasebetiyle söz isteyen Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’ye aittir.
Buyurun Sayın
Köse. (CHP sıralarından alkışlar)
2.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, 2010 Avrupa Yoksulluk ve Sosyal
Dışlanmışlıkla Mücadele Yılı’na ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı
Hayati Yazıcı’nın cevabı
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Yoksulluk ve Sosyal
Dışlanmışlıkla Mücadele Yılı konusunda gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle, sözlerime başlamadan önce sizleri ve televizyonları başında bizi
izleyen vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Avrupa için 2010 yılının özel bir anlamı oldu. Yoksulluk ve
sosyal dışlanmışlıkla mücadele ön plana alınmıştır. Maalesef, ülkemizde, bu
konuda ciddi çalışmalar yapılmamıştır. Aksine, bu yılın anlamının ve öneminin
vurgulanacağı çalışmalara da rastlayamadık. Üstelik,
yoksulluk ve sosyal dışlanma ülkemizde önemli boyutlarda olmasına rağmen
çalışmaların olmaması ayrıca manidar bir durumdur.
Değerli
arkadaşlar, rakamlara fazla girmek istemiyorum ancak konuşmama temel olacak şu
rakamları duymamız da yararlı olacaktır: Türkiye İstatistik Kurumu gelir ve
yaşam koşulları araştırması yapmıştır. Buradaki rakamlar içimizi
karartmaktadır. Bu araştırmaya göre, yoksulluk sınırı 3 bin liranın üzerine
çıkmıştır, yoksulluk riski altında olanların sayısı 11 milyonu aşmıştır. Bu
rakamlar resmî olanlarıdır. Başka bir ifadeyle, şu an ülkemizde 20 milyon
civarında yoksul insan yaşamaktadır. Bu derece yoksulluğun olduğu bir ülkede,
aynı zamanda sosyal düşmanlık da artar. Şüphesiz, çocuklar ve kadınlar bu
durumdan en kötü payı alırlar, refah düzeyi düşer, huzur azalır, kardeşlik
bozulur ve her geçen gün insanlarımızın endişeleri artar; tıpkı ülkemiz
Türkiye’de olduğu gibi.
Değerli
milletvekilleri, Avrupa Birliğinin yoksulluk ve sosyal dışlanmışlıkla mücadele
ve bilinçlendirme amacıyla ayırdığı bütçe, 17 milyar avrodur. Bu rakamlar bile
ilgili konuda ülkemizde gerçekten bir şey yapılmadığının da belirli
göstergesidir. Eşitsizliklerle, dışlanmayla, yoksullukla mücadele için
konuşulacak o kadar çok şey var ki bu konuda Hükûmetin
sessiz kalmasını da anlamış değiliz.
Değerli
arkadaşlar, Hükûmet yalnızca “Zengin sayısı arttı.”
derken sesini çıkarıyor. Bu konuda defalarca kez sorduk: “Zengin sayısı
artarken yoksulların durumu ne oluyor, aradaki uçurum ne hâle geliyor? Yoksul sayısı azalmıyor.” dedik. Oysa sadaka
kültürünü kurtarıcı zanneden Hükûmet, bu yolla
yoksulluğu azaltmak yerine kendine bağlı milyonlar yaratmayı amaçlamıştır.
Sayın
milletvekilleri, hep savunduğumuz gibi, topluma balık vermeyin, balık tutmasını
öğretin. Eğer yoksullukla mücadele istiyorsanız istihdam sağlamanız
gerekmektedir. Örneğin, GAP bölgesine devlet eliyle fabrikalar açmadıkça
oradaki yoksulluk asla bitmeyecektir. Oradaki eşitsizlik ve dengesizlik sosyal
sorunları da beraberinde getiriyor. Bildiğiniz gibi yoksulluk, sosyal
sorunların temel nedenidir. Bunların başında da depresyon sıklığı gelmektedir.
Her 5 kadından 1’i ve her 7-8 erkekten 1’i yaşam boyu en az 1 defa depresyon
geçirmektedir. 2002 yılında, Dünya Sağlık Örgütüne göre, dünyada en acil sağlık
sorunları içinde ikinci sırada depresyon olacaktır denilmektedir. Depresyonun
kadınlarda erkeklerden 2 kat sık görüldüğü de bilinmektedir. Ayrıca cinsiyet
eşitliği açısından 115 ülkeden 109’uncu sırada yer almaktayız. Ne kadar
acınacak bir durum değil mi? Bu ölçütler, demokrasinin yaşatılmasına ve
ilerlemesine engel teşkil etmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemizde gelir dağılımı adaletsizliğinin de önüne
geçilebilmiş değildir. Bu konuda ciddi girişimlerin yapıldığını söylemek yanlış
olacaktır. Hiç şüphesiz, Güneydoğu Anadolu Bölgesi bu eşitsizliğin merkezi
durumundadır. Hatta Güneydoğu Anadolu Bölgesi haricinde çok sayıda ilimiz de
aynı sorunlarla mücadele etmektedir.
Sayın
milletvekilleri, AKP İktidarı ülkemizi sosyal patlamanın eşiğine getirmiştir.
Bunun vebalini acaba nasıl ödeyecek diye merak ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, Avrupa, yoksulluk ve sosyal dışlanmışlıkla mücadeleyi bu kadar
önemli bir konu olarak ele almış iken ülkemizde bu durumun göz ardı edilmesi bence doğru
değildir. Bir Meclis araştırması komisyonu kurup bu konuda çalışmalar
yapılmalıydı. Hâlâ şansınız var, ben bu konuda bir Meclis araştırması önergesi
hazırladım ve Meclise de sunmuş bulunmaktayım. Hepimizin desteğiyle yoksulluğun
ve sosyal dışlanmışlığın önüne geçebilmek için gerekli olan politikaları tespit
etmemiz gerekir diye düşünüyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Köse, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
ŞEVKET KÖSE
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yoksulluğun ve sosyal dışlanmışlığın olmadığı, huzur
ve barışın bulunduğu daha aydın, daha demokratik bir Türkiye umuduyla hepinize
en içten sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Köse.
Gündem dışı
konuşmaya, Hükûmet adına Devlet Bakanı Hayati Yazıcı
cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın
Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündem dışı,
sosyal konuları ve yoksullukla alakalı değerlendirme yapan her iki arkadaşıma
teşekkür ediyorum. Tabii ki, burada, doğru bilgileri paylaşmak, yapılmış
olanları da takdir etmek önemlidir. Konuşmamın başında bunu ifade etmek
istiyorum.
Arkadaşlarımızın
da ifade ettiği gibi, gerçekten, 2010 yılını, Avrupa Birliği ve Avrupa
Parlamentosu, Dışlanma ve Yoksullukla Mücadele Yılı olarak ilan etmiştir ve bu
çerçevede devletlerin yoksullukla mücadele bağlamında görevli ve yetkili
birimlerinin ve ayrıca ulusların bu alanla ilgili faaliyet yürüten sivil toplum
kuruluşlarının bu konuları gündemlerine alıp çözüm önerileri üretmeleri
noktasında çağrıda bulunulmuştur ve Hükûmetimiz,
gerçekten bu çerçevede bu konuyu bu boyutuyla da ciddi olarak ele almış ve
Türkiye’de kamu idareleri arasında birçok bakanlık, birçok kamu idaresi sosyal
politikalara ilişkin projeler üretirken, işlevler ortaya koyarken, bu alanda spesifik çalışma yürüten Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma
Genel Müdürlüğü, Avrupa Birliğinin Dışlanma ve Yoksullukla Mücadele Yılı
kapsamında 2010 yılı içerisinde yaptığı çalışmalar neticesinde, bu alana
ilişkin olarak hemen bu ay içerisinde, geçen hafta içerisinde, ayın 13-14’ünde
İstanbul Haliç Kültür Merkezi’nde Uluslararası Yoksullukla Yeni Stratejiler
Sempozyumu düzenlemiştir. Bu sempozyuma kırk beş
ülkeyi temsilen uzmanlar katılmıştır. 70 dolayında tebliğ sunulmuş, bu
tebliğlerden 45 tanesi tartışma olarak süreçlerle müzakere edilmiş ve sempozyum sonrası, bu sempozyumda yapılan konuşmalar,
sunulan tebliğler ve tartışmalar bir kitap hâline getirilerek elbette ki
kamuoyuna takdim edilecek. Bu, olayın teorik kısmı, takip
kısmı.
Şunun altını
özellikle çizmek istiyorum: Anayasa’nın 2’nci maddesinde cumhuriyetin nitelikleri
arasında yer alan sosyal devlet olma gerçeğini ve gerekliliğini, Hükûmetimiz, emaneti aldığı günden bu yana, 3 Kasım 2002
tarihinden bu yana, Hükûmeti kurduğu 18 Kasımdan bu
yana Hükûmet programlarında, acil eylem planlarında,
sosyal politikalara hedefler göstererek, üç aylık, altı aylık, yıllık periyotlar belirlemek suretiyle sosyal politikalara öncelik
vermiş ve gerçekten devletin sosyal refleksine ve sosyal devlet olma gereğine
dönük projeleri üretmiş ve hayata geçirmiştir.
Çalışmalarımız
son derece objektif olarak, gerçekten sosyal güvenceden yoksun
vatandaşlarımızın soluğu olmak… Sadece onların günlük yaşantılarını
sürdürebilme değil, elbette ki bu kesimde, bu kategoride yer alan
insanlarımızdan, çalışma gücü yerinde olduğu hâlde maddi imkânsızlık dolayısıyla
iş kurmaktan yoksun vatandaşlarımıza projeler geliştirmek suretiyle iş
kurmalarını, iş edinmelerini ve geleceğe yönelik kendi hayatlarını
sürdürebilmelerine imkân sağlayan proje destekleri verilmiştir. İktidarı
devraldığımızda, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu’nun bu amaçla tahsis
ettiği kaynak yüzde 1,5-2 dolayında iken, bugün itibarıyla bu oran yüzde 16 düzeyindedir,
proje destekleri. Amacımız, elbette ki bu oranı daha da artırmak ve böylece,
bir taraftan vatandaşlarımızın iş edinmelerini sağlamak ve dolaylı olarak da
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu’nun muhatap kitlesini azaltmak
hedeflerimiz arasında bulunuyor. Türkiye’de yaptığımız çalışmalar sonucu,
gerçekten dünyada 1 milyar insan günlük yaşantısını 1 doların altında gelirle
sürdürürken, Türkiye’de bu kategoride hiçbir birey bulunmamaktadır. Dolayısıyla
günlük geliri 1 doların altında olan hiçbir vatandaş yok.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – En az kaç dolar Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (Devamla) - Biz bu çalışmalarımızı çok detaylı bir biçimde,
eğitim alanında, gıda yardımı alanında, özürlülere dönük, onların okula
taşınması ve yeme içme ihtiyaçlarının karşılanması bağlamında ve demin de ifade
ettiğim gibi, hem bireysel olarak hem de “KASDEP” diye nitelediğimiz “Kırsal
Alanda Sosyal Destek Projeleri” ismi altında vatandaşlarımızın iş edinmesine
dönük bu fonu, sosyal devlet olmanın gereği olarak somut projelerle hayata
geçiriyoruz. İnşallah, bütçe görüşmeleri
döneminde, bütçe müzakerelerinde bunları çok detaylı olarak sizlere arz etme
imkânımız ve fırsatımız olacak.
Şunun altını
çizmek istiyorum: Her yıl, yıl sonunda, Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünün fon kaynaklarını tahsis etmek
suretiyle yaptığı faaliyetleri içeren kitapçıkları il il
kategorilere ayırmak suretiyle bütün milletvekillerimizin ofislerine
göndermekteyiz, bu sene de göndereceğiz. 2010 yılı sona erince, 2010 yılında
hangi ile hangi kategoride ne kadar fon tahsis edildi, ne kadar proje desteği
yapıldı, bunları tekrar sizlere göndereceğim.
Bu vesileyle
şunun da altını çizmek istiyorum: Geçenlerde bir arkadaşımın, -yazılı cevap
vereceğim kendisine, göndereceğim- Atilla Kart Bey’in basında yer alan,
Kâğıthane ilçesindeki Sosyal Yardımlaşma Vakfıyla alakalı usulsüzlük
yapıldığına dönük demecini okudum.
Değerli
arkadaşlar, doğrudur ama Sayın Kart onu da yeni öğrenmiş, keşke bizimle de
temas kursaydı. Biz, bu konuyla alakalı inceleme, araştırma, soruşturma
talimatımızı şubat ayında vermişiz, 2010’un şubat ayında ve orada, yasa gereği
denetlemekle görevli Vakıflar Genel Müdürlüğünün 2 müfettişi o günden bu yana,
yani şubat ayının ortasından bu yana çalışmalarını sürdürüyor, her işlemi tek tek inceliyor, irdeliyorlar. Orada bazı yanlış yapmalar
olmuş, elbette ki rapor sonuçlanınca suçlu olanlar hakkında, varsa, gerekli
işlem yapılacak.
Ama şunu da
özellikle belirtmek isterim: Geçen yıl devreye koyduğumuz, SOYBİS olarak
nitelediğimiz Sosyal Yardım Bilgi Sistemi programıyla, artık sosyal yardımlaşma
vakıflarının, sosyal güvenceden yoksun, yeni yasa gereği, yardım almaması
gerekenlere yanlışlıkla da olsa yardım verilmesinin önüne geçmiş bulunuyoruz. SOYBİS’le hemen yedi saniye içerisinde yaptığımız sorgulama
sonucu, varsa bir yanlış uygulama anında ortaya çıkıyor ve Genel Müdürlük, hem
merkezden hem vakıflar aracılığıyla müdahalelerini yapmak suretiyle kaynağın
doğru kullanımına ilişkin yönlendirme görevini de yapıyor.
Hepinize teşekkür
ediyorum. İnşallah, sosyal konulara ilişkin çalışmalarımız hep bugüne kadar
gündemimiz oldu, bundan böyle de hükûmetlerimizin gündemlerinin
en önemli yerinde yer almak suretiyle çalışmalarımızı sürdüreceğiz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Gündem dışı
üçüncü söz, milletvekillerine saldırılar hakkında söz isteyen Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’a aittir.
Buyurun Sayın
Buldan. (BDP sıralarından alkışlar)
3.-
Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, partisine mensup milletvekillerine yapılan
saldırılara ilişkin gündem dışı konuşması
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; milletvekillerimize yapılan
saldırılar hakkında konuşmak üzere söz aldım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Bilindiği üzere,
Parlamentoya girdiğimiz günden bu yana milletvekillerimiz sürekli saldırıların
hedefi hâline getirilmiştir. Kamuoyunun da gözlerinin önünde meydana gelen bu
saldırılar, parlamenter olarak çalışmalarımızı yürüttüğümüz yaklaşık dört
yıllık süre içerisinde kesintisiz olarak devam etmiştir ve âdeta bu uygulamalar
devlet politikası hâline getirilmiştir. Kürt siyasal mücadelesinin
başlangıcından bu yana, kapatılmış olan yedi partimiz ve bu partilerimizin
üyeleri, çalışanları, seçmenleri ve milletvekilleri her türlü devlet şiddetine
maruz bırakılmıştır. Partilerimiz kapatılmakla kalmamış, parti binalarımıza saldırılar
düzenlenmiş, binlerce parti üyemiz tutuklanmış, faili meçhul tutulan
cinayetlerde canları alınmış ve kolluk kuvvetlerinin orantısız şiddetine
uğratılmışlardır. İşte, siyasi geleneğimizin en son neferi olan Barış ve
Demokrasi Partisinin belediye başkanları, il başkanları ve çeşitli kademelerde
çalışan üyeleri bir yandan tutuklanırken diğer yandan il binalarımıza organize
saldırılar düzenlenmiştir ve milletvekillerimizin neredeyse tamamı hem bizzat
devletin güvenlik güçlerinin ve hem de organize edilen saldırıların hedefi
olmuştur.
Van
milletvekillerimiz Sayın Fatma Kurtulan ve Sayın Özdal
Üçer, yine Batman milletvekillerimiz Sayın Ayla Akat
Ata ve Bengi Yıldız defalarca polis saldırılarının hedefi olmuştur. Ardahan’da,
İzmir’de, Erzurum’da, içerisinde milletvekillerimizin de bulunduğu araçların
üzerine taşlı saldırılar organize edilmiştir. Milletvekilliği sona erdirilen
Sayın Ahmet Türk Samsun’da yumruklu saldırıya uğramıştır ve saldırıyı
gerçekleştiren kişi iki ay beş gün, kısa bir süre tutuklu kaldıktan sonra
serbest bırakılmıştır. Faili meçhul tutulmak üzere organize edilen bir cinayet
teşebbüsünün kurşunlarını hâlâ bedeninde taşıyan Sayın Akın Birdal’a
Bursa’da yumruklu bir saldırı düzenlenmiştir ve saldırgan, ifadesi alındıktan
sonra serbest bırakılmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu çirkin saldırılardan bir diğeri ise yine altı ay
önce, Parlamentonun iradesini hiçe sayarak, halkın seçilmiş temsilcilerine
karşı yapılmış olanıdır. Partimizin Silopi İlçe Başkanlığının askerî
operasyonları protesto etmek amacıyla 3 Haziran 2010 tarihinde
gerçekleştirdiği, polisin hukuksuz müdahalesi sonucu, milletvekillerimizin de
aralarında bulunduğu onlarca kişi yaralanmıştır. Şırnak Milletvekilimiz Sayın Sevahir Bayındır, Sayın Hasip
Kaplan ve Hakkâri Milletvekilimiz Sayın Hamit Geylani’nin
kitlenin önünde olmalarına ve güvenlik görevlileri tarafından durumun kesin bir
biçimde bilinmesine rağmen hiçbir uyarıda bulunulmadan, anayasal bir hak olan
gösteri-yürüyüş hakkını kullanan topluluğa tazyikli su, biber gazı, cop ve gaz
bombalarıyla müdahalede bulunulmuştur. Panzerlerin halkın üzerine sürüldüğü
müdahale, hedef gözetilerek kullanılan tazyikli suya maruz kalan Şırnak
Milletvekilimiz Sayın Sevahir Bayındır yaralanmış,
kalçasında sol femur boyun kırığı oluşmuştur. Sayın Sevahir Bayındır maruz kaldığı şiddet nedeniyle yürüyemez
duruma gelmiş ve Meclis çalışmalarına katılması fiilî olarak engellenmiştir.
Üzerinden dört aydan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen, Sayın Sevahir Bayındır hâlâ desteksiz yürüyemez durumdadır. Bir
parlamenterin Meclis çalışmalarına başlayamaması ve buna neden olan bir
saldırının hâlen aydınlatılamamış, sorumluların yargı önüne çıkartılmamış
olması, demokrasi ve hukuk devleti ilkesinin ne denli ayaklar altında olduğunun
açık bir göstergesidir.
Sayın Bayındır’ı
olay sonrası arayıp geçmiş olsun dileğini ileten Sayın Meclis Başkanı daha
sonra kendisini aramamış, Parlamentonun bir vekiline yapılan bu çirkin
saldırıyla ilgili olarak Meclis adına herhangi bir girişimde bulunmamıştır.
Vekilimize yapılan saldırının siyasi sorumlusu olan Sayın İçişleri Bakanının da
sorumluların yargı önüne çıkartılmasına yönelik hiçbir girişimi olmamıştır. Bu
saldırıyı gerçekleştirenler, bu saldırının emrini verenler siyasi irade
tarafından korunmuştur. Bir spor müsabakası sırasında Sayın Başbakanı yuhalayan
bir kişi didik didik araştırılıyor ancak bir
milletvekiline saldıranlar, o saldırının bizzat emrini verenler bilinmesine ve
hâlen görevinin başında tutuluyor olmasına rağmen ortaya çıkartılamıyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Buldan, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
PERVİN BULDAN
(Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada önemli olan nokta bu
saldırıların halkın iradesine karşı yapılmış olmasıdır ve yapılan her
saldırının aslında ülke demokrasisini yaralamasıdır. Vahim olan durum, sivil
siyasetin bir halk için olanaksız hâle getirilmesinin çabasıdır. Eğer biz bu
ülkede sivil siyasete inanmayacaksak, bu ülke için daha iyi bir geleceği hangi
yollardan sağlayacağız? Bu sorunun cevabını Hükûmetten
bekliyoruz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Yaman,
Sayın Doğru ve Sayın Kaplan, kısa bir açıklama talepleriniz var,birer
dakika süre vereceğim.
Sayın Yaman,
buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın
yapılan sosyal yar-dımlar hususundaki konuşmasına
ilişkin açıklaması
M. NURİ YAMAN
(Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım,
Sayın AKP’li Milletvekili ve Sayın Devlet Bakanımız devletin yapmış olduğu bu
sosyal yardımlarla ilgili yaptıkları açıklamalarda, sanki şimdiye kadar bu
sosyal yardımlar hiç yapılmıyormuş gibi, sadece AKP yönetimi döneminde yapılan
yardımlarmış gibi ve refahın yükseltildiğine ilişkin bilgiler verdiler. Oysaki
halkımız gayet iyi biliyor ve buradaki parlamenterlerimizin hepsi de biliyor
ki, 1984 yılında rahmetli Özal döneminde çıkarılan, halk deyimiyle Fak Fuk Fon Kanunu’ndan bu yana bu sayılan yardımlar bu ülkede
yapılıyor. Dokuz yüz yirmi üç ilçe ve seksen bir ilde kurulan bu vakıflar, hem
yakacak yardımını hem eğitim yardımını ve hem de benzer yardımları yapagelmektedir. Üstelik bu yardımlar sadece bu devletin
sağladığı bütçeden kaynaklarla değil, Avrupa Birliğinin uyum yasaları, yine
Dünya Sağlık Örgütünün, uluslararası kuruluşların...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Doğru...
2.-
Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, ülkenin ve Tokat ilinin en önemli sorununun
işsizlik ve yoksulluk olduğuna ilişkin açıklaması
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Avrupa Yoksulluk
ve Dışlanma Günü ile ilgili söz aldım.
Ülkemizin ve
milletvekili olduğum Tokat ilinin en önemli sorunu işsizlik, yoksulluk ve
fakirliktir. Konu, Hükûmetin anlattığı gibi değildir.
İnsanlar ekmek bulamıyor, iş bulamıyor. Esnaf, işçi, iş adamı, çiftçi işini
kaybediyor. Her gün işsiz sayısı resmî rakamların dışında büyüyor büyüyor. Özellikle Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma
Fonu’ndan kömür, paket alanların sayısı her geçen gün daha fazla artıyor.
Açlık, fakirlik ve yoksulluk insanların psikolojisini de bozduğundan dolayı
umutsuz hâle getiriyor. Bu an itibarıyla Türkiye’nin her tarafında, özellikle
Tokat ilini de söylemek istiyorum, intiharların artmış olduğu ve hayatına son
vermeye çalışan insanların da yoğun bir şekilde sayısının artmış olduğu bir
durumu görüyoruz. Bu vesileyle, acil olarak yoksullara, fakirlere ve işsiz
insanlara bir şeyler yapılması gerekir diyor; söz verdiğiniz için teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Kaplan…
3.- Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan’ın, Silopi’de Şırnak Milletvekili Sevahir
Bayındır’a yapı-lan saldırıdan sonra, İçişleri
Bakanlığının ve Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun bu konuda herhangi
bir işlem yapmadığına ilişkin açıklaması
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Silopi’deki
saldırı sonrası altı aydır ayakları yere basamayan Sayın Sevahir
Bayındır üç dört ay daha muhtemelen Meclise gelemeyecek ve bize saldıran,
sorumluların hepsi terfi ettirildiler, güzel illere gönderildiler. İçişleri
Bakanlığının müfettişleri bir şey yapmadı, Meclis İnsan Hakları Komisyonu bir
karar almadı, orada gereği yapılmadı, yargı işlemedi, Adalet Bakanı çalışmadı
ama Silopi’deki Kaymakam, Emniyet Müdürü ve Savcılık bizim hakkımızda
soruşturma açıp fezleke gönderdiler Meclise. Buyurun…
Kişi güvenlik ve
özgürlüğünün olmadığı bir ülkede parlamenterler saldırının odağı durumuna
gelirken bu kadar vurdumduymaz, bu kadar açıkça saldırıya karşı da
avukatlarımız gereğini yapıyor. Bu hukuksuzluğun, bu adaletsizliğin siyasi
olarak sorumluluğunu üstlenen ve bu konuda gereğini yapmayan Hükûmetin, Sayın İçişleri Bakanının özellikle bu konuda
etkili bir çalışma yapmadığını gördük.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Kaplan.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına dair dört önerge vardır, ayrı ayrı
okutuyorum:
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, Akkuyu
Nükleer Santrali’nin olası etkilerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/885)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Mersin İlinde
yapılması planlanan Akkuyu Nükleer Santralinin başta
sağlık alanında olmak üzere yaratacağı bütün olumsuzlukların en ince
ayrıntısına kadar incelenmesi hususunda Anayasanın 98 inci ve TBMM İçtüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
1) M. Nuri Yaman (Muş)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Akın Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Fatma Kurtulan
(Van)
9) Hasip Kaplan (Şırnak)
10) Hamit Geylani (Hakkâri)
11) İbrahim
Binici (Şanlıurfa)
12) Mehmet Nezir
Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk
Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin
Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Türkiye ile Rusya
arasında 12 Mayıs 2010 tarihinde imzalanan anlaşma ile Türkiye'nin ilk nükleer
santralinin kurulacağı konusunda ilk adım atılmıştır. Bu kapsamda yapılmış olan
20 milyar dolarlık anlaşmada, Mersin'in Gülnar ilçesine bağlı Büyükeceli Beldesi yakınlarında 4 bin 800 MW'lık kapasiteye sahip dört üniteden oluşan Akkuyu Nükleer Santrali kurulması amaçlanmaktadır.
Bilindiği üzere;
söz konusu santralin inşası, 1976'dan beri sürekli olarak gündeme gelmiş ancak
çevre örgütlerinin baskılarıyla ertelenmiştir.
Nükleer
santrallerde atom çekirdekleri parçalanarak enerji sağlanır. Atomun çıkardığı
ısı enerjisi yüksektir ama çıkardığı radyasyon ancak özel binalarda veya kurşun
mezarlarda saklanır ve uzun yıllar radyasyon yaymaya devam eder.
Nükleer santrallerden
oluşabilecek radyoaktif etkiler iki farklı yolla çevreye ve insanlar dâhil tüm
canlılara ulaşmaktadır. Birinci yol; bacalardan çıkan emisyonların
atmosferde taşınımı ile yer yüzeyine ve yer
yüzeyindeki canlılara ulaşması, ikinci yol; santralden çıkan sıvı ve katı
atıkların nehirler, göller veya denizlere ulaşması ile bu ortamlarda yaşayan
canlıların ve yer altı sularının bu atıklardan etkilenmesidir. Yer yüzeyinde
yaşayan insanların ve hayvanların doğal yaşamın sirkülasyonu
nedeniyle her iki yol ile nükleer santralden oluşabilecek radyoaktiviteden
etkilenmesi mümkün olabilmektedir.
Dolayısıyla
santrallerdeki ufak bir sızıntı milyonlarca canlının radyasyona maruz kalmasına
sebep olacaktır. Örneğin; 1986 yılında Rusya'da Çernobil Nükleer Santrali'ndeki
sızıntıdan dolayı 3 milyon insan radyasyona maruz kalmış ve olumsuz etkileri
Karadeniz kıyılarına kadar ulaşmıştır.
Bu santrallerin
kurulması diğer santrallerden daha pahalıdır. Üstelik 30-40 yıl içinde yeniden
sökülmesi gerekir. Oysa diğer tür santraller sürdürülebilir enerji sağlarlar;
kurulmasından sonra düzenli bakımları sürekli kullanımlarını sağlar. Ayrıca
nükleer santrallerin atıklarını yok edecek bir teknoloji henüz keşfedilebilmiş
değildir. Nükleer santraller hem çalışmaları sırasında hem de sökümlerinden
sonra yüzlerce yıl boyunca çevreleri için zararlı ve tehlikelidirler. Gelişmiş
ülkeler bile nükleer santral kazalarını önleyememektedirler. Bırakın 16 yıl
önceki Çernobil kazasını, 2000'li yılların eşiğinde bile içinde ABD ve Japonya
dâhil pek çok yerde önemli nükleer santral kazaları yaşanmıştır.
Bunların yanında
santralin deprem riski taşımayan bir alanda inşa edilmesi gerekmektedir.
Bilindiği üzere Türkiye deprem kuşağı üzerinde bulunmaktadır. Bunun yanı sıra Akkuyu'yu depremsellik açısından inceleyen yeni bir rapor
bulunmamaktadır. Saha lisansı çeyrek asır önce verilmiştir. Türkiye deprem
haritası ise 24 yılda değişkenlik göstermiştir. Daha da ilginç olanı; Akkuyu'da kurulması planlanan santralin 25 km açığından Ecemiş Fayı geçmektedir Yerbilimciler, bu fay hattının Akkuyu bölgesine doğru ilerlediğini bildirmektedir. Son
yıllarda Akdeniz'deki deprem hareketliliğini buna bağlamaktadır. Bu açıdan
bakıldığında, ülkemizde nükleer santraller konusundaki ısrar kaygıları
arttırıcı niteliktedir.
Ayrıca söz konusu
bölge Türkiye'nin önemli bir turizm alanıdır. Mersin'in Silifke İlçesi'nden
Antalya'nın Gazipaşa İlçesi'ne kadar olan kıyı şeridi bu yatırımdan olumsuz bir
biçimde etkilenecek, yöre insanının en önemli geçim kaynağı ellerinden alınmış
olacaktır.
Bölge turizminin
sekteye uğramasının yanında yine tarım ve hayvancılık sektöründe de tam bir
yıkım yaşanacak ve nihayetinde söz konusu yatırım yörenin
insansızlaştırılmasına neden olacaktır.
2.-
Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür ve 24
milletvekilinin, şiddet ve intihar olaylarının nedenlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/886)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
2002 yılından bu
yana Türkiye’de görülen ekonomik krizlerin sonucu olarak ortaya çıkan
yoksulluk, işsizlik, geçim sıkıntısı, toplumumuzda son zamanlarda şiddet ve
intihar olaylarında belirgin bir şekilde artışa sebep olmaktadır.
Gerek yazılı
gerekse görsel medyada son aylarda sayıca fazla yer tutan şiddet ve intihar
haberleri toplumsal gerilime yol açmaktadır.
Dolayısı ile
toplumumuzda yaşanan ekonomik kriz ve geçim sıkıntısı sebebiyle artan şiddet ve
intihar vakalarını en aza indirebilmek ve ivedi olarak önleyici hangi
tedbirlerin alınması gerektiğini saptamak üzere Anayasa’nın 98 inci, TBMM
İçtüzüğü’nün 104 ve 105. maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz
ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
1) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
2) Sacid Yıldız (İstanbul)
3) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
4) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
5) Ahmet Küçük (Çanakkale)
6) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
7) İsa Gök (Mersin)
8) Tekin Bingöl (Ankara)
9) Ramazan Kerim
Özkan (Burdur)
10) Tayfur Süner (Antalya)
11) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
12) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
13) Mustafa Özyürek (İstanbul)
14) Harun Öztürk (İzmir)
15) Gürol Ergin (Muğla)
16) Kemal Demirel (Bursa)
17) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
18) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
19) Atila Emek (Antalya)
20) Fehmi Murat
Sönmez (Eskişehir)
21) Ali İhsan
Köktürk (Zonguldak)
22) Abdullah Özer (Bursa)
23) Ali Koçal (Zonguldak)
24) Rahmi Güner (Ordu)
25) Abdulaziz Yazar (Hatay)
Gerekçe :
Şiddet kısaca
maddi ve manevi çıkar ve menfaatlerin elde edilmesini sağlamak amacını güden
davranışların tümü olarak tanımlanabilir. İntihar ise sonucu ölüme kadar
varabilen kişinin kendisinin, kendi vücut bütünlüğüne karşı bilerek yaptığı
eylemdir. İntihar düşüncesi genellikle insanın başa çıkamayacağından daha ağır
bir duygusal çöküntüden kaynaklanır.
2002 yılından
günümüze yaklaşık 8 yıldır ülkemizi yöneten AKP Hükümeti ekonomik sorunlara
çare bulamamış ve yurdumuzda giderek derinleşen ekonomik krizler ortaya
çıkmıştır. Bu krizlerin sonucunda birçok vatandaşımız işini kaybetmiş, çoğu iş
bulamamış ya da fabrika sahibi müteşebbislerimiz işyerlerini kapatmak zorunda
kalmışlardır.
Son zamanlarda
var olan işsizlik, yoksulluk ve geçim sıkıntısı vatandaşlarımız üzerindeki
psikolojik ağırlığını giderek arttırmış bunun sonucunda şiddet ve intihar
vakalarında büyük bir artış yaşanmıştır.
Türkiye
Psikiyatri Derneği 2009 yılından beri konuyla ilgili çeşitli araştırmalar
yapmaktadır. Bu araştırmalar sonucunda, işsizliğin, yoksulluğun ve güvencesiz
çalışma koşullarının ruh sağlığını olumsuz etkilediği belirlenmiştir.
Ayrıca, söz
konusu araştırmalara göre, işsiz bireylerin depresyon riski iki kat, intihar
riski ise üç kat artmaktadır ve bireyler alkol ve madde kullanımına
yönelebilmektedir. Özellikle sonradan oluşan maddi kayıplar ve sosyoekonomik
sınıf kaymalarının depresyon ve intihar ile ilişkili olduğu bilinmektedir.
İşsizlikle doğrudan ilişkili olan yoksulluğun da depresyon ve intihar riskini
artırdığı yapılan araştırmalarla gösterilmiştir.
Bununla birlikte,
son aylarda gerek yazılı ve gerekse görsel medyamızda yer alan haberler de
anılan araştırmaları doğrular niteliktedir. Özellikle, ataması yapılmadığı için
atanamayan öğretmenlerin intiharları, çocuğunun dershane parasını ödeyemediği
için hapis cezası alan ebeveynler, bu durumu ruhsal olarak atlatamayıp intihar
eden çocuklar, iş bulamadığı ya da işini kaybettiği için intihara kalkışan
şahıslar, çeklerini ödeyemediği için bunalıma girip intihar eden özel okul
sahipleri bu bağlamda örnek olarak gösterilebilir.
Elbette, tüm bu
yaşanan olayların sorumlusu AKP Hükümetinin uyguladığı neo-liberal
ekonomik politikalardır. Söz konusu politikalar kısaca, emek kesiminin daha
fazla ezilmesine neden olan, toplumun tuzu kuru diye nitelendirilen varlıklı
kesimlerine daha çok para kazandırmaya yönelen politikalar olarak
tanımlanabilir. Bu politikalar, AKP Hükümeti tarafından keyfî bir şekilde
yapılan özelleştirmeler, kapatılan fabrikalar, sokağa ve açlığa terk edilen,
âdeta Başkente girişleri bile yasaklanan emekçiler, kapatılmaya zorlanan
bakkallar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Sonuç olarak,
yukarıda da anlatıldığı üzere AKP Hükümetinin belirtilen sorunları çözme
noktasındaki beceriksizliğinden bahisle, ortaya çıkacak şiddet ve intihar
olaylarının nedenlerinin araştırılması, bu olayların önlenmesi için gereken
tedbirlerin alınması, konuyla ilgili olarak doğru politikaların oluşturulması
ülkemizin geleceği açısından yaşamsal önemdedir.
3.-
Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 20
milletvekilinin, sınava dayalı eğitim sisteminin yol açtığı sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/887)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye’de, orta
ve yükseköğretime geçiş sınavlarının; eğitim ve öğretim süreci, öğrenci ve
aileler üzerindeki etkileri ile harcanan kaynaklar açısından, geniş bir şekilde
araştırılması gerekmektedir.
Bu konuda yapılan
özel araştırma bulguları, eğitim ve öğretimin sınav odaklı hale geldiğini,
sınava girmeye hazırlanan çocukların, çocukluklarını yaşayamadığını, sınav
baskısı altında bunaldığını, ailelerin bu sınavlar uğruna çok büyük bütçeler
harcamak zorunda kaldığını, gözler önüne sermiştir. İlk, orta ve
yükseköğretimdeki yapısal dengesizlikler ile yetersizlikler, eğitim sisteminin
dışında, sınava hazırlık sektörünün oluşmasına neden olmuştur.
Orta ve
yükseköğretime geçiş için uygulanmakta olan sınavlar; öğrenciler, veliler ve
öğretmenler için önemli bir baskı aracı oluşturmakta, öğrenciler; sosyal,
sportif, sanatsal etkinliklerden tamamen uzaklaşmakta ve her yıl 5 milyona
yakın aile çocuklarıyla birlikte sınav stresi yaşamaktadır.
İlköğretimden,
ortaöğretime geçişte, öğrencilerin okullara yerleştirilmesinin Seviye Belirleme
Sınavlarına (SBS) göre yapılması, daha ilköğretimde öğrencileri, öğretmenleri
ve aileleri baskı altına almaktadır. Dolayısıyla bu sistem şu anki şekliyle
çağın gereklerine uymayan bir sistem olup, kaliteli ve her bir bireye eşit
şekilde erişim olanağı sağlayan bir ortaöğretim yapılandırılmasına gerek
duyulmaktadır. SBS baskısının nedeni, öğrencilerin Anadolu liselerine girebilme
yarışıdır. Halbuki öğrencilerin, ilköğretimdeki
başarıya dayalı olarak gruplandırılması ve bu başarıya dayalı olarak okullara
yönlendirilmeleri, devlet eliyle yaratılan bir ayrımcılık olarak ortaya
çıkmaktadır. Anadolu Liselerine girişin Üniversiteye girmenin garantisiymiş
gibi algılanması, ortaöğretimde mevcut yapılanmanın sorgulanması ve
değiştirilmesi önünde, büyük bir engel teşkil etmektedir. SBS uygulaması
öğrencilerin ve ailelerin sosyo-ekonomik
özelliklerinden kaynaklanan eşitsizliklerin, okulda daha da derinleşmesine ve
toplumdaki eşitsizliğin eğitim aracılığıyla sürekliliğin sağlanmasına hizmet
etmektedir. Anadolu Liseleri ve Fen Liseleri dışında kalan öğrenciler ise "kazanamayanlar"
ve ileride de "kazanamayacaklar" sendromu
yaşamaktadır.
Öğrencilerin
sınava hazırlık amacıyla, dershane, kurs ve özel derslere yönelmesi, dershane
sektörünün sürekli büyümesine neden olmuştur. 2009 yılında SBS sınavı için
yaklaşık 3 milyon öğrenci, üniversite giriş sınavı için ise yaklaşık 1,5 milyon
aday başvuru yapmıştır. 2010 yılına kadar 1.864 olan dershane sayısı 4.193'e,
523 bin olan dershaneye kayıtlı öğrenci sayısı ise, 1 milyon 174 bin'e
çıkmıştır.
Ayrıca; sınavlara
hazırlık; okulların boşalmasına neden olmakta, öğrenciler okul yerine
dershanelere devam etmeyi tercih etmektedirler. Yine sınavlar; müzik, beden
eğitimi, görsel sanatlar, teknoloji-tasarım, gibi derslerin gereksiz olduğu
izlenimini yaratmaktadır. Öğrencilerin çoğu anne, babalarının evde sınavlar ve
testlerle ilgili konuştuklarını, aile içinde sınavlar nedeniyle tartışmaların
yaşandığını belirtmişlerdir.
Aileler her yıl
sınavlara hazırlık için, büyük meblağlarda harcamalar yapmaktadırlar.
Ortaöğretime geçiş sınavları için; yaklaşık 8 milyar TL, Üniversiteye giriş
sınavları için ise yaklaşık 8,5 milyar TL. Yani toplamda 16,5 milyar TL. sınavlara giriş için harcamaktadır. Bu harcamaların alanları
ise, dershane, kitap, dergi, test ve buna benzer materyaller ile etüt ve kurs ödemeleri,
ulaşım, yemek, özel ders ücretlerinden oluşmaktadır. Anlaşılacağı üzere, sınava
hazırlık için harcanan kaynaklar, yüksek öğretim bütçesinin iki katına
yaklaşmaktadır. Bu çok üzücü ve düşündürücü bir durumdur.
Yukarıda kısaca
özetlenen gerekçeler ışığında; Orta ve yükseköğretime geçiş uygulamalarında
artık daha radikal kararlar alınmalı, eğitimin kalitesi arttırılmalı, okullar
arası başarı farklılıkları ve eşitsizlikler azaltılmalıdır. Genel liselerin tek
çatı altında toplanması gerekmektedir. Mesleki-teknik eğitim veren liselerle
ilgili yeniden yapılandırmaya gidilmelidir. Yükseköğretime geçiş sisteminde
ise; gençlerin yükseköğretim talebi karşılanmalı, mesleki ve teknik eğitime
yönelmeyi teşvik edecek iyileştirmeler gerçekleştirilmeli, dershanelerin yerine
okulda eğitime daha fazla önem verilmelidir. Etkili bir rehberlik hizmeti
sağlanarak sınavların öğrenciler ve ailelerin üzerinde oluşturduğu baskılar
önlenmelidir.
Sonuç olarak;
yukarıda kısaca özetlemeye çalışılan, ortaöğretime ve yükseköğretime geçiş
sisteminin, Türkiye Büyük Millet Meclisince detaylı bir şekilde araştırılarak,
alınması gerekli önlemlerin tespit edilmesi amacıyla, Anayasanın 98. ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri gereğince "Meclis
Araştırması" açılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz. 30/06/2010
1) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
2) Ali Koçal (Zonguldak)
3) Abdullah Özer (Bursa)
4) Rahmi Güner (Ordu)
5) Abdulaziz Yazar (Hatay)
6) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
7) Şevket Köse (Adıyaman)
8) Engin Altay (Sinop)
9) Akif Ekici (Gaziantep)
10) Sacid Yıldız (İstanbul)
11) Atila Emek (Antalya)
12) Ahmet Küçük (Çanakkale)
13) Fehmi Murat
Sönmez (Eskişehir)
14) Ali İhsan
Köktürk (Zonguldak)
15) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
16) Ramazan Kerim
Özkan (Burdur)
17) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
18) Hüseyin Ünsal (Amasya)
19) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
20) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
21) Faik Öztrak (Tekirdağ)
4.-
Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 23
milletvekilinin, usta öğreticilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/888)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Usta öğreticiler;
Çıraklık Yaygın Eğitim Genel Müdürlüğü'ne bağlı Halk Eğitim Merkezlerinde, Okul
Öncesi Genel Müdürlüğüne bağlı kurum ve kuruluşlarda, Ticaret ve Turizm
Öğretimi Genel Müdürlüğüne bağlı kurum ve kuruluşlarda, ek ders ücreti
karşılığı çalışan, Bilgisayar, Giyim, Makine Nakışları, El Sanatları,
Kuaförlük, Anasınıfı öğreticisi vb. branşlarda
uygulamalı meslek eğitimi veren kişilerdir. Türkiye genelinde 20 bine yakın
Halk Eğitim Merkezlerinde, 20 bine yakın okul öncesi eğitimde ve 10 bine yakın
da Ticaret ve Turizm Öğretimi Genel Müdürlüğü'ne bağlı kurum ve kuruluşlarda
görev yapmak üzere toplam 50 bine yakın çalışan usta öğreticiler vardır.
Yaygın Eğitim
kurumlarında öğretmen ihtiyacı sebebiyle, öğretmeni bulunmayan meslek
dallarında herhangi bir kadroya bağlı olmaksızın ek ders ücreti sayılı Devlet
Memurları kanununun 89 uncu maddesine göre çıkarılan 16.12.2006 tarih ve 26378
sayılı resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Bakanlar Kurulu kararı eki
Milli Eğitim Bakanlığı öğretmen ve yöneticilerin ders ve ek ders saatlerine
ilişkin esasların 9. maddesine göre geçici personel olarak istihdam
edilmektedirler.
Usta öğreticinin
aldığı brüt ücret, asgari ücretin seviyesi altında ise 7,5 saatlik çalışmanın
bir gün baz alınması ile sigortaları ödenmektedir.
Dolayısıyla ortalama 8 ay boyunca usta öğreticisinin aldığı ücret resmi
tatiller, bayramlar vb. günlerde kesintiye uğradığından hem aldıkları ücret
asgari ücret seviyesinin altında kalmakta hem de SSK primi her ay için 30 gün
üzerinden yatırılmamaktadır.
Aynı mekânlarda
aynı işi yapan Kadrolu Usta Öğreticiler 657 sayılı kanunun tanıdığı tüm
haklardan yararlanırken, ücretlilerin sosyal güvencelerinin olmayışı, hiçbir
güvenlik sisteminde tam ve açık olarak tarif edilmemiş olmaları çalışanlar
arasında ayrıma neden olmaktadır.
Bakanlığa bağlı
her derece türdeki örgün ve yaygın eğitim kurumlarının öğretmen ihtiyacını
karşılamak amacıyla bir ders yılında 10 ayı geçmemek üzere öğretici
görevlendirmesi yapılabilmektedir. Oysa statüsüz çalıştırılan ücretli usta
öğreticilerin, Halk Eğitim Merkez Müdürlerinin inisiyatifleri
doğrultusunda bazı illerde 6 veya 8 ay bazı illerde ise 10 veya 11 ay olarak,
haftada 15 saat ya da 30 saat arasında görevlendirmeleri yapılmaktadır. Bu
adaletsiz dağılım hem ücretlerde hem de SSK prim ve gün sayılarında eşitsizliğe
neden olmaktadır.
Yıllardır kadro
tahsisi yapılmadan, ücretli usta öğreticiler sadece genelgeler doğrultusunda
kamu hizmeti vermiştir. Yetişmiş, deneyimli çalışanların Halk Eğitimci
sıfatıyla başarılı çalışmaları takdir görmemiştir.
Yetişkin Eğitimi,
Meslek Eğitimi ve bu amaçla yapılan tüm kursların önemi gün geçtikçe
artmaktadır. Halk Eğitim Merkezlerinde Sosyal, Kültürel ve Mesleki Eğitim
alanında düzenlemeler ve kurs merkezleri ile ilgili yenilikler bugüne kadar tam
anlamıyla yapılamadığı gibi çalışanların da Sosyal Güvenceleri göz ardı edilmiş
ve mağduriyetleri devam etmiştir.
Bu uygulamalar
sonucunda:
1- Usta
öğreticiler, yıllardır çalıştığı kurumlarda her yıl görev alıp alamama kaygısı
yaşanmakta, iş güvencesinden yoksun çalıştırılmaktadır.
2- Yönetmelik ve
yönergelerde kullanılan esnek ifadelerle, idarecilerin görevlendirmelerde inisiyatif kullanmalarına neden olmakta ve görevlendirme
keyfiyete dayandırılmaktadır.
3- Bu dönem
uygulanmaya konulan modüler program sistemini özümsemeyen, yeniliklere uyum
sağlayamayan, yeni programları kavrayamayan idarecilerin engeline maruz
bırakılmakta, usta öğreticilerin görev almasına engel olunmaktadır.
4- Yetişkin
eğitimi verilen merkezlerde eğitimin, hâlihazırda ortalama %80’i sigortalı
çalışan tarafından karşılanmaktadır. Tam gün ve tam yıl eğitim verilen
kurumlarda, ödenek sıkıntısı bahanesiyle kursların hem geç açılması hem de
erken zamanda kapatılması eğitimi aksatmakta ve yetişkin eğitiminin amaç ve
kapsamına uygun hareket edilmemesine neden olmaktadır. Yaşam boyu eğitimin
önemi ve gerekliliği her geçen gün artmakta ve bu önemli hizmeti ne yazık ki
sosyal ve özlük hakları verilmemiş çalışanlarla karşılanmaktadırlar.
5- Usta
öğreticilerden işsizlik sigorta primleri kesilmediği için çalışmadıkları
dönemlerde işsizlik sigortasından yararlanamamaktadır.
6- Ve en önemlisi
geçmiş dönemlerde çalışan usta öğreticilerin, geriye dönük eksik ödenen
primlerini, kendileri veya bakanlıkça ödeme hakkı verilmemiş, emekliliği gelmiş
çalışanların emekli olma hakları engellenmiştir.
Yukarıda maddeler
hâlinde bahsedilen usta öğreticilerin sorunlarının kapsamlı olarak araştırılıp,
bu sorunların bir an önce çözüme kavuşturulması amacı ile Anayasa'nın 98 ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü'nün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca
Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
2) Engin Altay (Sinop)
3) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
4) Hüsnü Çöllü (Antalya)
5) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
6) Ali İhsan
Köktürk (Zonguldak)
7) Atila Emek (Antalya)
8) Fehmi Murat
Sönmez (Eskişehir)
9) Şevket Köse (Adıyaman)
10) Abdullah Özer (Bursa)
11) Ali Koçal (Zonguldak)
12) Rahmi Güner (Ordu)
13) Abdulaziz Yazar (Hatay)
14) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
15) Sacid Yıldız (İstanbul)
16) Akif Ekici (Gaziantep)
17) Hüseyin Ünsal (Amasya)
18) Ahmet Küçük (Çanakkale)
19) Ramazan Kerim
Özkan (Burdur)
20) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
21) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
22) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
23) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
24) Faik Öztrak (Tekirdağ)
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 15.13
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 15.21
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10’uncu Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
VII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
(10/215) esas numaralı, Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel
Kurulun 21/10/2010 Perşembe günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
Tarih:
21.10.2010
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu;
21.10.2010 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından Grubumuzun aşağıdaki
önerisini, İçtüzüğün 19 uncu Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına
sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Oktay
Vural
İzmir
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan 10/215 esas
numaralı, "Gıda güvenliğini tehdit eden hormonlar, katkı maddeleri,
genetiği değiştirilmiş ve insan sağlığına etkileri ile 10/167, esas numaralı
gıda fiyatlarında meydana gelen hızlı artışın nedenlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla" Anayasanın 98. ve
İçtüzüğün 104 ve 105. Maddeleri Gereğince Meclis Araştırması önergelerimizin görüşmelerinin
Genel Kurulun 21.10.2010 Perşembe günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN –
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Zeki Ertugay, Erzurum Milletvekili.
Buyurun Sayın Ertugay. (MHP sıralarından alkışlar)
ZEKİ ERTUGAY (Erzurum)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, milletimizi çok
yakından alakadar eden, ülkemizin gündemindeki temel meseleleri verdiğimiz
araştırma önergeleriyle yüce Meclisin gündemine getirmeye çalışıyoruz çünkü
amacımız, vatandaşımızın gerçek gündemindeki önemli problemlerine,
sıkıntılarına yüce Meclisin dikkatini çekmek ve çözümler üretmektir. Bu konuda,
özellikle yaşadığımız hafta itibarıyla da… Bu hafta, 16 Ekim… Her yılın 16 Ekim
günü Dünya Gıda Günü olarak anılmaktadır. Bu bakımdan, gıda konusunda, gıda
fiyatları konusunda, Türkiye’de yaşanan bu konudaki sıkıntılar konusunda da bu
önergemizin gündeme alınıp görüşülmesi amacıyla bugün bu öneriyi getirdik.
Geçen hafta yine
bu açıdan önemli bir önergemiz vardı. Hayvancılıkla ilgili bir önergemiz vardı
ve son bir yılda Türkiye hayvancılığında yaşanan sıkıntılar, hayvan sayısının
azalmasından, yüksek maliyetlerden kaynaklanan ve vatandaşımızın, halkımızın,
milyonlarca insanın en önemli protein kaynağı ete ulaşım hakkının engellenmesi,
yüksek fiyatlardan dolayı sofrasında eti bulamaması gibi sorunları dile getirip
yüce Meclisin dikkatine sunmuştuk ancak reddedildi. Hiç değilse, bu hafta,
önemli bir mesele olan gıda konusunu yüce Meclisin ele almasını canıgönülden istiyoruz ve pozitif bir anlayışla meseleye
yaklaşmasını öneriyoruz.
Değerli
milletvekilleri, bugün, gerçekten, dünyada büyük bir sıkıntı var, açlık var -1
milyar insan aç- ama Türkiye gibi bir ülke de bu açlıktan, bu yoksulluktan, bu
sefaletten, gıdaya erişim hakkının engellenmesinden dolayı büyük bir trajedi
yaşamaktadır. Bugün 15 milyon insan yoksulluk sınırının altındadır. İnsanlar bu
ülkede et yiyemiyor, süt içemiyor. Domates 10 liraya dayanmış. Sürekli olarak,
üretimde hiçbir problemin olmaması gereken bir üründe dahi insanlar o ürünü
tüketemiyor ve artık et insanlar için lüks bir gıda oldu, kimse sofrasında
-özellikle orta halli- bulamıyor ve Türkiye yiyeceğimiz eti de keseceğimiz
kurbanı da dışarıdan ithal etmek zorunda kalmış. Bu tabii
feci bir tablo, çok kötü bir tablo.
Değerli
milletvekilleri, bu yüce Mecliste ısrarla dile getirdiğimiz bir husus var, o da
şudur: Bu ülke tarımsal üretim potansiyeli çok yüksek bir ülkedir. 24 milyon
hektarın üzerinde işlenmeye müsait, verimli tarım arazisi vardır. Bu ülkenin hayvancılığı daha son on yıllara kadar, bu iktidar
dönemine kadar Avrupa’daki yirmi yedi ülkenin toplam hayvan sayısı kadar
küçükbaş hayvan sayısı olan bir ülkeydi ve bu ülkenin bu kaynakları sadece
kendisini değil bölgesini de besleyecek, iyi idare edildiği takdirde çok önemli
bir ihraç kaynağı olduğunu defalarca ifade ettik.
Yine yüce
Mecliste defalarca söyledik, bizim elimizdeki tarımsal üretim potansiyeli bizim
için en büyük zenginliktir ve bu konuda Hükûmeti
defalarca ikaz ettik “Tarım alarm veriyor, buna dikkat edin, tedbir alın.”
dedik, hiçbir şekilde aldırmadı. “Tarım toprakları boşalıyor.” dedik,
aldırmadı. “Tarımdan nüfus kaçışı var.” dedik, aldırmadı. “Üretici karnını
doyuramıyor, çiftçi karnını doyuramıyor, yüksek maliyetler altında eziliyor.”
dedik, aldırmadı ve bugün gelinen noktada Türkiye’de gerçekten tüketicinin en
temel hakkı olan yeterli ve dengeli beslenme hakkından -Türkiye için- Türkiye’de bir
mahrumiyet yaşanmaktadır.
Şimdi bakın
değerli milletvekilleri, Sayın Bakan dün daha bu Mecliste bir konuşma yaptı ve
talihsiz bir ifadede bulundu. Bizim yaptığımız konuşmalara cevaben Bakanın
ifadesi aynen şöyle -Türkiye
bir zamanlar kendi kendine yeterken hatta ihraç ederken bugün ne hâllere düştü
arkadaşlar- “Hiçbir zaman Türkiye kendi kendine yeterli olmadı. O bir masaldı!”
Şimdi, değerli
milletvekilleri, buraya bir defa daha dikkat edin. Geçen yıl, 16 Kasımda
Roma’da bir Gıda Zirvesi yapılıyor ve Sayın Başbakanın Roma’daki zirvede aynen
ifadesi şu, tutanaklardan alıyorum: “Türkiye 72 milyonluk nüfusuyla temel besin
maddeleri bakımından kendine yeten bir ülke olmanın yanında küresel gıda
güvenliğine de katkı sağlayacak durumda olan bir ülke.” Bu ifade aynen Sayın
Başbakana ait.
Şimdi, hangisi
masal anlatıyor buna bir karar vermek lazım. Bana göre, Başbakan doğru söylüyor
ama eksik söylüyor. Son sekiz yıla kadar Türkiye böyle bir ülkeydi ama
sayenizde uygulanan o tutarsız politikaların sonucunda Türkiye bugün artık
fiilen kendine yetmez, kendi başının çaresine bakamaz hâle düşmüştür.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – O zaman Bakan doğru söylüyor!
ZEKİ ERTUGAY
(Devamla) - Bu bakımdan, Sayın Bakanın bizim buradaki eleştirilerimizi, o günü,
o saati, o oturumu kurtarmak adına suni veya o anlık çözümler üretmek yerine
gerçekten ülke tarımına, ülkedeki yaşanan sıkıntılara cidden kafa yormasını
kendisinden rica ediyoruz.
Şimdi, bir başka
hususu daha yine ifade edeyim. Sayın Bakan yine bu kürsüden bize dönerek
“Yanlış bilgiler veriyorsunuz, kamuoyunun zihnini bulandırıyorsunuz.” dedi ve
Türkiye'nin 11,2 milyar dolarlık tarım ürünü ihracatı olduğunu söyleyerek
“Türkiye, 72 milyonu besliyor, 30 milyon da turist besliyor.” dedi. Hayır, 72 milyonu beslemediğinin
de, 30 milyon turistin beslenmesinde de çok büyük bir problem yaşandığını bu
millet çok iyi biliyor. Bu doğru değil.
Şimdi, gelelim şu
ihracat rakamlarına. Dün bu Mecliste verdi ve bu rakamlar doğru rakamlar değil
değerli milletvekilleri. Bakın, 2002’yle sürekli mukayese ediyorsunuz ya, 2002
yılında Türkiye'nin 102 milyon dolar bir dış ticaret fazlası var yani ihracatı
ithalatından 102 milyon dolar fazla. 2008 yılında 2 milyar 265 milyon dolar
eksiği var; ihracatı az, ithalatı fazla yani dış ticaret açığı var. 2009
yılında bu açık -ziraat odalarınınki daha yüksek de, ben TÜİK rakamlarını
veriyorum- 89 milyon dolardır.
Şimdi, bakın,
daha gerçekçi olsun diye ifade edeyim: 2002 yılında Türkiye'nin tarımsal ürün
ihracatı… Bu, işlenmemiş tarımsal üründür, Bakan burada da -kavram kargaşalığı-
zihinleri bulandırıyor, işlenmişi de veririm, işlenmişte de Türkiye'nin
aleyhine bir durum var. İşlenmemiş tarım ürünleri bakımından 2002 yılında
tarımsal ihracatımız 1 milyar 800 milyon dolar, ithalatımız 1 milyar 700 milyon
dolar; 102 milyon dolar, ifade ettim. 2003 yılında eksi 336 milyon dolarlık bir
açığımız var, yani ihracat az, ithalat fazla. Nedir rakam? 2 milyar 200 milyon
dolarlık ihracata karşılık 2,5 milyar dolarlık, hatta 2 milyar 538 milyon
dolarlık bir ithalatımız var.
Rakamları bütün
yıllar itibarıyla verebilirim, en son 2008’i veriyorum. 2008’de işlenmemiş
tarımsal ürünler bakımından 4 milyar 168 milyon dolarlık tarımsal ihracatımız
var, buna karşılık ithalat 6 milyar 433 milyondur. Yani dış ticaret açığımız,
Türkiye'nin aleyhine 2 milyar 265 milyon dolardır saygıdeğer milletvekilleri.
Şimdi, bunu, bu
yüce Mecliste, Sayın Bakanın burada olmasını ve “Bu rakamları nereden aldınız?”
diye sormasını çok isterdim. Bunlar TÜİK’in
rakamlarıdır, çok net olarak ifade ediyorum.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Hangi TÜİK, AKP TÜİK değil mi?
ZEKİ ERTUGAY
(Devamla) – Şimdi, değerli milletvekilleri, efendim, tarımsal destekleri ne
kadar artırırsanız artırın, bu kötü politikayla, bu gidişatla, çiftçiye eğer
dünyanın en pahalı girdisini kullandırıyorsanız, bırakın ürünü değer fiyatına
satmayı, zaman zaman tarlasından kaldıracak mecali
olmayacak hâle getiriyorsanız o destekleri boşa atıyorsunuz demektir. Kaldı ki
destekler yazboz tahtasına çevrilmiştir ve cumhuriyet tarihinin en kötü
destekleme politikasıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ertugay, sözlerinizi lütfen tamamlayınız.
Buyurun.
ZEKİ ERTUGAY
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Esasında vaktimiz
sınırlı, daha çok söyleyecek sözümüz var.
Şimdi, bir de son
olarak Sayın Bakandan bir ricam var… Bundan üç ay kadar önce, Türkiye’deki
ithalat noktasında -et konusunda- sürekli problemi spekülatörlere
havale eden, üç beş insana yükleyen bir insafsız yaklaşımı vardı, ondan
vazgeçmiş görünüyor. Şimdi de yeni bir yaklaşım tarzı ortaya koydu, aynen
ifadesi veya benzer: “Türk halkı zenginleşti, ete olan talep arttı, et tüketimi
fazlalaştı, bunun için Türkiye’de bir kriz yaşanıyor.”
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Yalandan kim ölmüş!
ZEKİ ERTUGAY
(Devamla) – Güler misin ağlar mısın, bilmiyorum ama gerçekten ben bunu bir
Bakanın ağzından, sorumlu bir kişinin ağzından böyle bir yaklaşımı duyduğuma
hem üzüldüm hem de Türk milleti için bir komedi sergileniyor diye cidden
dehşete kapıldım.
RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – Kendi çevresinden bahsediyor.
ZEKİ ERTUGAY
(Devamla) – Bunun rakamları meydanda, zamanım sınırlı olduğu için ifade
edemiyorum. Şu anda et tüketimi ne kadardır, protein tüketimi ne kadardır,
bütün bunlar elimizde.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ZEKİ ERTUGAY
(Devamla) - Önerimize destek vermenizi yüce Meclisten talep ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Ertugay.
Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Ali Koyuncu, Bursa
Milletvekili.
ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi
sevgiyle, saygıyla, dostlukla selamlıyorum.
MHP’nin grup
önerisi aleyhinde söz aldım. Tabii ki tarım sektörü zor bir sektör. Tarımla
uğraşan insanlarımız yazın 40 derece sıcakta tarlada çalışırlar; bu insanların
gıda ihtiyacını, beslenme ihtiyacını karşılamak için o 40 derece sıcakta
alınlarındaki terle birlikte üretim yaparlar. Kışın da karın altında eksi
2’lerde, 3’lerde, 3 derecelerde o soğukta ciddi anlamda bu ülkenin insanlarının
gıda ihtiyacının karşılanmasıyla ilgili mücadele ederler. Öncelikle tarım
sektöründe çalışan, tarım sektöründe yazın sıcağında, kışın soğuğunda üretim
yapan insanları da tebrik ediyorum, onlara teşekkür ediyorum. Tabii ki ülkeyi
yöneten insanların, ülkede yaşayan insanların gıda ihtiyacının karşılanması
noktasında tedbirler alması gerekir. Hem üretici fiyatlarının dengeli bir
şekilde kâr etmesiyle ilgili hem de tüketici fiyatlarının da dengeli bir
şekilde olmasıyla ilgili de tedbirler alır değerli kardeşlerimiz.
Ülkemizde gıda
fiyatlarında yaşanan artışlar global olup et fiyatları
2010 Temmuz ayında dünyada yüzde 23, Amerika Birleşik Devletleri’nde yüzde 15,8
oranında artmıştır. Ayrıca yine, dünyadaki buğday fiyatlarına baktığınızda 180
dolardan 300 dolarlara çıkmıştır değerli kardeşlerim. Pamuk fiyatları da aynı
şekilde yüzde 22 artmış, Amerika Birleşik Devletleri’nde de bu pamuk
fiyatlarındaki artış yüzde 53,4 oranında olmuştur. Tüm dünyadaki üretici
fiyatları Ocak 2010’dan bu yana yüzde 30’la yüzde 35 oranında artmıştır.
Ayrıca tabii ki
bizim, az önce Meclisimizde Milliyetçi Hareket Partisinin çok değerli sözcüsü
ifade ettiler, hayvan ithalatı yaptığımızı ifade ettiler, acaba AK PARTİ
İktidarından önce bu ülkede gelmiş geçmiş iktidarlar hayvan ithalatı yapmadılar
mı veyahut da Avrupa Birliği ülkeleri -her ne kadar ihraç etse de- hayvansal
ürünlerle ilgili ithalat yapmıyorlar mı? Bunları çok iyi bilmesine rağmen maalesef doğruları burada
söyleyemiyoruz. Arkadaşlar, doğruları ahirette
söylemekten vazgeçelim, önemli olan bu dünyada söylemektir. (MHP sıralarından
gürültüler)
Bakın, Avrupa
Birliği ülkeleri, 350 bin ton et ihraç ederken ne kadar ithalat yapmış? 150 bin
ton da değerli arkadaşlarımız, ithalat yapmıştır. Amerika Birleşik Devletleri
900 bin ton et ihraç ederken ne kadar ithal etmiş?
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sen Türkiye’ye gel, Türkiye’ye!
ALİ KOYUNCU
(Devamla) - 1.200 ton da et ithalatını gerçekleştirmiştir değerli arkadaşlarım.
Şimdi, buradaki
fiyatları hep birlikte göreceğiz değerli kardeşlerim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Et yok ki görelim.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) - Şimdi, burada bir şey var, elimde, gazete, 5 Ocak 2002 tarihli
gazete. Bakın, okuma yazma bilen herkes bunu okuyabilir, ”Gıda enflasyonu üç
haneli.” diyor. Değerli kardeşlerim, 5 Ocak 2002.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Hangi gazete?
ALİ KOYUNCU
(Devamla) - Yeni Şafak gazetesi.
Bir saniye, şimdi
geliyorum, geliyorum.
Burada, tamam,
Yeni Şafak gazetesine inanmıyorsunuz, doğru bir basındır. NTV değerli
kardeşlerim, NTV değerli milletvekilleri: “Mutfaktaki fiyatlar enflasyonu solladı. 2001 yılında enflasyon yüzde 88,6 olurken zorunlu
gıda tüketiminde fiyatlar enflasyonu geride bıraktı…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan, plak takılmış, hep 2002’ye takılmış da atlama yaptırmak
lazım.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) - …İstanbul’da ayçiçeği yağında artış yüzde 173, toz şeker yüzde
147.” Arkadaşlar, yani bunu yeni nesiller de anlamayabilir ama yüzde 147.
NTV’nin haberlerini söylüyorum değerli kardeşlerim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Domatesi anlat bakalım, domatesi.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) - Evet, 4 Ocak 2002, İstanbul’da toz şeker yüzde 147, un yüzde 140,
yumurta...
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Kaç lira?
ALİ KOYUNCU
(Devamla) - ...yüzde 127 artışı gerçekleştirmiş. Ne zaman? Sizin İktidarınız
döneminde, bunlar sizin İktidarınız döneminde oldu değerli kardeşlerim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Kaç lira, kaç lira?
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Şimdi…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sütten bahset, sütten!
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Geliyorum, geliyorum.
Onun akabinde,
tabii ki bu ülke o dönemde IMF’e verilen stand-by anlaşmalarıyla, iyi
niyet mektuplarıyla, değerli kardeşlerim, yönetiliyordu.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Karacabey’den bahset!
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Hani vardı ya, IMF’e, efendime
söyleyeyim, işte “uyuyorsunuz, IMF müsaade etmez” falan deniliyordu ya, o
dönemlerdeydi. Artık IMF’le anlaşma da bitti. O
dönemde de tarımla ilgili iyi niyet mektubu vermişiz. Ne zaman vermişiz? Onu da
söylüyorum değerli kardeşlerim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Yahu, sen bırak ya! Ne keseceksin?
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Uruguay’dan dana geliyor.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Evet, 10/3/2000 tarihli iyi niyet
mektubunda neler yazıyor, neler yazıyor? Bakın, diyorlar ki…
RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – Yahu, 2010’a gel 2010’a Ali Bey!
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – On sene geçti, on sene, ne yaptın?
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Bakın, bakın o mektupta “tarım politikaları” diyor. Bu ülkede tarım
politikasının nasıl olacağını, çiftçi kardeşlerimizin bu ülkede tarımsal
faizlerinin ne olacağını önceki iktidarlar belirleyemedi.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – İleriye bak, geriye bakma!
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Kim belirledi? IMF belirledi. Belgesi? Al sana belge, belge burada,
tamam mı? Biz belgesiz konuşmuyoruz.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Oku, oku, ne yazıyor o belgede?
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Okuyacağım, okuyacağım.
Tabii, şimdi
diyor ki: “Aşağıdaki maddeyle 1999 yılına göre yüzde 65 oranında verilen
desteklerde azaltma yoluna gidilecektir. Ayrıca zirai faizlerin oranları da
özel bankalardaki gibi gerçek piyasa oranlarına çekilecektir.” Çektiniz, ne
yaptınız? Yüzde 59 yaptınız o zaman. Temerrüt faizini ne yaptınız? Yüzde 174’e
çıkarttınız değerli kardeşlerim. Çiftçiler ödeyemediler o dönemde. Müteselsil
kefillikler vardı. Arabalara çiftçi kardeşlerimiz dolduruluyordu. Mahpushaneler
dolmuştu. Ondan sonra AK PARTİ İktidarı geldi.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Şimdi hepsini boşalttınız!
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Bir saniye…
AK PARTİ İktidarı
geldi, geldikten sonra bu müteselsil kefillikleri kaldırdık, dedik ki:
“Müteselsil kefil olmaz.” Nedir bu, biliyor musunuz müteselsil kefilliği?
Bilmiyorsunuz. Gittiniz Ziraat Bankasına, gittiniz tarım kredi kooperatifine, o
gün alışveriş yaptınız.
Ramazan Bey
biliyorum diyor, Ali Koyuncu Kardeşim doğru söylüyor diyor, kafasını sallıyor.
Tabii ki doğru söylüyoruz, yanlış söylemeyiz ki. Doğruları söyleyeceğiz burada.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Yaşa Ali, yaşa! Bravo! Çok heyecanlısın Ali.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Gittiniz tarım krediden alışveriş yapmaya 20 tane insan.
Birbirinizi tanımıyorsunuz, bir tanesi A köyünden, bir tanesi B köyünden, bir
tanesi C köyünden. Birbirinize sizi bağlıyorlar.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Yahu, tarlalar hacizli, ipotekli ya, millette mal bırakmadınız!
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Ondan sonra da IMF’in tarım
politikalarıyla faizleri yükseltiyorlar, çiftçi kardeşlerimiz güm! Güm!
Çiftçileri gümlettiniz o dönemde, biz biliyoruz, temerrüt faizleri uyguladınız
yüzde 174.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Ali, gel bunları Bursa’da anlat!
AHMET BUKAN
(Çankırı) – Bizim dönemimizin birikimlerini yiyorsunuz be! Yazıklar olsun!
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Tabii, tabii, tabii!
Ayrıca, bakın,
yine o IMF politikaları çerçevesinde…
RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – 2010’a gel, 2010’a.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Kardeşim, gerçekleri söylüyoruz, doğruları söylüyoruz. Biz sizi
dinledik.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Biz sizi dinledik, şimdi de söylüyoruz.
Siz değil misiniz
ki 6/6/2002 tarihinde, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde, yine IMF politikaları çerçevesinde, vermiş olduğunuz iyi niyet
mektubu çerçevesinde, 6/6/2002 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde özel
tüketim vergisini çıkarttıran kimler? Aydan mı geldi bu insanlar? Yani bu
ülkede, tarih veriyorum, kayıtları belli, kanun tarihi belli, ondan sonra
çıkıyorsunuz, diyorsunuz ki “İşte, mozot.” Ben “mozot” diyorum, birileri “mazot” der, ben “mozot” diyorum kardeşim, tamam mı? Mozota
verilen ve uygulanan özel tüketim vergisini siz çıkarttınız diye, sizin
milletvekiliniz bana burada konuşurken söylüyor. O milletvekilimize de söylüyorum:
6/6/2002 tarihinde bu özel tüketim vergisi akaryakıta
bu dönemde çıkartıldı, 12/8/2002 tarihinde de çeşitli ürünlerde Bakanlar Kurulu
kararıyla özel tüketim vergisi uygulandı değerli kardeşlerim.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sen daha orada mısın Ali, daha 2002’de misin?
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Şimdi, tabii ki bu desteklemelere baktığınızda, siz biliyor
musunuz…
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Domatese gel, domatese!
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Tabii ki hayal bile edilemeyen bir olayla karşı karşıyayız. Nedir?
Şimdi dedik ki:
”Hayvancılıkta destekleme.” 83 milyon TL veriyordunuz, 83 milyon. Şu anda 1.251
milyon, yani 1 katrilyon 251 trilyon lira biz hayvancılığa destek veriyoruz.
(MHP sıralarından gürültüler) Ee, yalansa yanlış
deyin. Ya, bu doğruları söylemeyecek miyiz arkadaşlar? Bu doğruları bizler
söyleyeceğiz. Bu destekleri veriyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Koyuncu, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Peki, total anlamda ne veriyordunuz? 1,8. Şu anda ne kadar
veriliyor?
ENGİN ALTAY
(Sinop) – 6!
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – 5,7 veriliyor! 5,7 veriliyor!
Değerli
kardeşlerim, şimdi sıfır faizle veriyoruz. Buradan çiftçi kardeşlerimize
söylüyoruz: Artık yüzde 59 falan değil, sıfır faiz. Ne kadar vade? Yedi yıl.
Yüzde 8 bin faizler vardı, ben gece uyuyamıyordum, dolar ne olacak, mark ne
olacak? Ben de bir ticaret adamıydım, uykularımız kaçıyordu. Artık rahat
uyuyoruz. Faiz yok. Faiz yok değerli kardeşlerimiz. Yüzde 8 bin faizler falan,
onlar bitti artık, sıfır faizle iki yıl ödemesiz yedi yıl vadeli hayvancılık
kredileri veriyoruz.
Ama çıksaydınız,
şurada şunu söyleseydiniz sizi takdir edecektim: Bu kredileri sıfır faizli
veriyorsunuz ama çiftçi kardeşlerimizde teminat problemi var, gelin, bu teminat
problemimizi çözelim. Ruhsat problemi var, köylü kardeşlerimizin bu krediyi
aldıktan sonra tesisle ilgili ruhsat problemleri var, bunu çözelim deseydiniz,
var ya, elinizi ayağınızı öpecektim. Ama bunu çözmek için de yine AK PARTİ
Grubu olarak bizler mücadeleyi veriyoruz değerli kardeşlerim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – Angus mu keseceksin koyun mu keseceksin
bayramda?
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Tabii ki, kurbanlık fiyatlarıyla alakalı, efendime söyleyeyim…
BAŞKAN – Sayın
Koyuncu, lütfen… Teşekkür için açtım Sayın Koyuncu, teşekkür edin.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Koyuncu.
Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Ramazan Kerim Özkan, Burdur
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisinin vermiş olduğu önergenin lehinde söz aldım.
Sayın Ali
Kardeşime şunu söyleyeceğim: Hoca, hoca okuyuşun çok güzel ama çocuk ölüyor.
Çocuk öldü değerli kardeşlerim, çocuk öldü. Hayvancılık bitti.
Rakamlar çok
güzel. Rakamlar karın doyurmuyor Değerli Ali Kardeşim. Süt Üreticileri Birliği
Başkanlığı yaptınız. Şu anda yurt dışından süt tozu alıyoruz, tereyağı
alıyoruz; ne acı. Canlı hayvan alıyoruz, kurbanlık alıyoruz; ne acı. Gıda
güvenliği diyoruz. Rakamları söylerken ağzınıza kaşık sığmıyor.
Bakın, 12 Eylül
öncesi, referandumdan önce 10 inek için 65 milyar para ayırdınız; sıfır faizli
kredi. Sıfır faizli!.. Faizin adı komisyon oldu, yüzde
2 komisyon aldınız. Artı, 65 bin liranın yüzde 25’ini bankada bloke ettiniz.
Hayvanların değeri o dönemde 3-4 milyar civarındaydı, hayvanlar birden inekler,
damızlık inekler 7 milyara çıktı. Vatandaşımız gitti, bu krediyi aldılar.
Dosyalarını götürdüler okul çocukları gibi, verdiler. 4 kefili buldular, 100
dönüm araziyi buldular ve hem de bu kefillerin diğer bankalara borcu olmayacak.
O kadar zorlandılar ki, ama o insanları buldular. Bunları bankaya teslim
ettiler. Para verildi ama şimdi para… Ne diyoruz? Değerli kardeşim, seçim
bitti, öküz öldü, ortaklık bitti, 12 Eylül geçti. Ben sana damızlık düve
başına, pedigrili ise 5 bin TL veririm, inek başına 4
bin TL veririm. Kayıtlı değil ise düve başına 2 bin TL veririm.
Değerli
kardeşlerim, bu vatandaşlarımız 6,5 milyardan, 7 milyardan -7 bin liradan yani
şu andaki parayla- hayvanlarını getirdiler ahırına… Bu parayı bekliyorlardı.
Ama diyorsunuz ki “Hayır, ben 4 bin liraya düşürdüm. 5 bin liraya düşürdüm, 2
bin liraya düşürdüm.” Ne bu? Vatandaşla alay mı ediyorsunuz, köylüyle,
çiftçiyle alay mı ediyorsunuz? Çiftçilerinizi bir dinleyin.
Domates “Dolma
dolma biberler/ Tramvaya binerler/ Domates dokuz buçuk/ Yesinler çoluk çocuk.”
Nasıl yiyecek çocuk bu domatesi? 9,5!.. Bakın, bunun
gelişini Denizli Ziraat Odası Başkanı, Antalya Ziraat Odası Başkanı, Burdur
Ziraat Odası Başkanı, Isparta Ziraat Odası Başkanı ve diğer oda başkanları
“Bakın, domates güvesi, tuta absoluta geliyor;
domates önümüzdeki günlerde 5 lira olacak.” dediler, uyardılar üç ay önce, dört
ay önce. Niye ulusal bir politika uygulamadık bu domateste? “Geliyor.” dediler.
Şu anda da sizi uyarıyoruz: Şu anda bu hastalık marula geliyor, karnabahara
geliyor, ıspanağa geliyor, lahanaya geliyor. Uyarıyoruz, tedbir alın. Nerede bu
ziraat mühendisleri?
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Doktorları yok mu bunların?
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Seyrediyorlar!
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) - Şap hastalığı; Sayın Bakan dün konuşuyor, diyor ki:
“Kurbandan önce, bir aydan önce hayvan pazarı olmaz.” Günaydın Sayın Bakanım!
Hayvan pazarları altı aydır kurbanlık satıyor, yedi aydır kurbanlık satıyor ama
bu hayvan pazarlarının yaklaşık elli üç tanesi Türkiye’de kapalı. Neden kapalı?
Şap hastalığından. Niye tedbir almadınız? Hangi yüzyılda yaşıyoruz? Hangi
yüzyılda yaşıyoruz?
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Dinle Ali dinle!
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sana söylüyor!
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Nerede koruyucu hekimlik? Ne oldu koruyucu hekimliğe? Ne oldu
Şap Enstitüsüne? Sıfır faizli kredi…
Değerli Ali
Kardeşim, senin traktör sattığın, o zirve yaptığın günlerde o Türk köylüsü
traktör alıyordu ama hiçbir traktör yediemin deposuna gitmiyordu. Şimdi yediemin
depoları sadece traktör değil, saban, pulluk, mibzer, patoz,
biçerdöver…
ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Sen küçükken mazot kuyruğunda kaldın mı? Ben kaldım.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Yaşın yetmez o günlere, kaç yaşındaydın o günlerde?
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Neredeyse çapasını alacaksınız elinden, çiftçinin çapasını
alacaksınız elinden. Zaten kepeneği aldınız, kepeneği aldınız. Hep verdiklerinizi söylüyorsunuz değerli
arkadaşlarım, aldıklarınızı niye konuşmuyorsunuz? 5 milyar dolar sadece
mazottan, bu ülkede özel tüketim vergisi alındı.
ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Sen küçükken hiç mazot kuyruğu bekledin mi?
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Ali dinle! Dinle Ali!
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Onlar geçti, o günler olmasaydı bugünleri göremezdik.
ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Ben bekledim, sabaha kadar…
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – O günleri konuşmayın. Şimdi, o günleri hâlâ konuşuyorlar,
bana “47’yi hatırlatma.” diyorlar. O günler geçti, o günler olmasaydı bugünleri
görmemiz mümkün değildi. O aşar vergisini konuşuyorsunuz. Şimdi,
içtiğin suda vergi, içtiğin çayda vergi, yürüdüğün yolda vergi. Değerli
arkadaşlarım, vergi cenneti olduk. Sudan, sudan, Allah’ın suyundan para
alıyoruz, KDV alıyoruz.
Şurada bakın,
Mecliste, elmanın tanesi 1 lira, çıkın dışarıya, elmanın tanesi 1 lira. Şu
anda, bölgelerimizde elmanın kilosu 50 kuruş, 60 kuruş. 6 elma 1 kilo gelir.
Demek ki burada 6 bin lira kilosu. Çivril’in, Isparta’nın, Korkuteli’nin,
Elmalı’nın, Burdur’un elmaları ne olacak? Şimdiden uyarıyoruz bakın, yarın yine
elma…
Değerli arkadaşlarım,
bu yıl domatesi yaşıyoruz, gelecek yıl patates, öbür yıl soğan. Her yıl bunları
yaşamak zorunda mıyız? Kaç yıldır iktidarsınız? Sekiz yıldır iktidarsınız.
Sekiz yıldır havza bazlı projeleri konuşuyorsunuz,
havza bazlı proje. Hangi mallar, kimler için, ne kadar üretilecek? Niye bu
denetimi yapamadınız değerli arkadaşlarım? Niye yapamadınız?
Bakın, patates…
Bolu’daydık geçen gün, 30 kilo patates 1 kilo mazot. Yazık değil mi bu
üreticiye? Toprak verilmez bu paraya, toprak, Allah’ın toprağı verilmez. 30
kilo pancar 1 kilo mazot. Verilir mi değerli arkadaşlarım? Biz “düzenleyelim”
diyoruz. Biz zikzak istemiyoruz, ”w” istemiyoruz, istikrar istiyoruz. İstikrar,
istikrar, istikrar! Tarım ve hayvancılıkta istikrar, üretimde istikrar,
buğdayda istikrar. Buğdayın üretim maliyeti bu sene kaç kuruştu? 65 kuruş,
üretim maliyeti. Kaç kuruş fiyat verdiniz? 52 kuruş. 52 kuruşa buğday satan
oldu mu bu memlekette? Şu anda buğday 75-80 kuruş. Kimde kaldı? Çiftçinin
elinde var mı? Çiftçi, eli hamur karnı aç. Çiftçi perişan. “Efendim, edebiyat
yapmayın.” diyorlar, edebiyat yapmıyoruz değerli arkadaşlarım, gerçek bu. Bu
gerçeği niçin görmüyoruz? Rakamlar karın doyurmuyor değerli arkadaşlarım. Bakan
Bey: “Efendim, kendi kendine yetebilen…” Kavga mı edelim şimdi, yedi ülkeydi,
sekiz ülkeydi, değildi. Sen şu anda tarım ve hayvancılık ülkesi olarak kendi
kendine yetebiliyor musun? Niçin alıyorsun 2.500 ton süt tozu? 2.500 ton süt
tozu 25 bin ton süt yapıyor. Çiğ süt varken, niçin? Bu süt tozuna “melamin” diye bir madde giriyor. “Gıda güvenliği” diyoruz,
bu madde kanserojen, Çin’de çocukları öldürdü. Bu süt tozunu niçin alıyorsunuz?
Süt tozuna niçin destek verdiniz o zaman? Süt tozuna geçen dönem, geçen yıl
içerisinde süt tozu elinde kalmasın diye destek verdiniz, bu fabrikalarım süt
tozu yaptı. Kendi süt tozumuz duruyorken, kendi tereyağımız duruyorken… Ama
dediğimizde “Böyle bir şey yok.” dediniz. Çünkü 2006 yılında Avrupa Birliği
ülkelerine taahhüt verdiniz; Sayın Başbakanın imzası var, Sayın Tarım Bakanının
imzası var bu taahhütlerin altında. Kiraz suyundan, vişne suyundan, elmadan,
armuttan, yaş meyve-sebzeden, sirkeden, gülden, çiçekten, bu taahhütleri
verdiniz. Niçin verdiniz bunları? Tarım ve hayvancılık ülkesi olan… Türk
köylüsüne bu kurşun değil midir? Biz bunun mücadelesini yapıyoruz. Biz, zikzak
istemiyoruz, istikrarlı bir üretim istiyoruz, istikrarlı bir tüketim istiyoruz.
Fiyat düştüğünde de konuşuyoruz, fiyat çıktığında da. Fiyat düştüğünde üretici
adına konuşuyoruz, fiyat çıktığında tüketici adına konuşuyoruz çünkü bu sorunları
çözmemiz gerekiyor. Tüketici değil miyiz?
MEVLÜT COŞKUNER
(Isparta) – Elma, elma!
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bakın bu sene rekolte
çok güzel elmada. Değerli Isparta Milletvekilimiz “elma” diyor. Çünkü ateş
düştüğü yeri yakıyor. Isparta’nın geçim kaynağı, Burdur’un geçim kaynağı,
Antalya’nın varoşlarındaki, bölgelerindeki geçim kaynağı elma, Çivril’in geçim
kaynağı elma. Bakın, elmacı şu anda elmayı dalından topluyor, soğuk hava
deposuna koyuyor; alıcı gelmiş, “50 kuruş.” diyor. Hemen askeriye, devlet
daireleri, okullarımız… Ali Bey her zaman söyler “okul sütü”, “okul elması…”
Niye yapmıyoruz? Okul sütünü yapalım, niye başlatmadınız okul sütünü?
OKTAY VURAL
(İzmir) – İthal olsa yaparlar.
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Çünkü okul sütü, düşünen, üreten beyinleri yaratır. Süt doğal
gıda, süt protein, süt içen çocuk zeki olur.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Anne sütünün parasını kestiler!
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Ama biz bunu çocuklarımızdan esirgiyoruz, gençliğimizden esirgiyoruz,
askerimizden esirgiyoruz. Esirgemeyelim değerli arkadaşlarım, burada politika
yapmıyoruz. Sayın Bakan Bey çıkıyor, beş dakika konuşuyoruz, yirmi dakika cevap
yetiştiriyor. Ne gerek var? Çık sahaya git, kardeşim Anadolu’ya git; buğday
üreticisi ne oldu, arpa üreticisi ne oldu, mısır ne oldu? Bak, mısırı daha hâlâ
yurt dışından alıyorsun, soyayı yurt dışından alıyorsun, ayçiçeğini yurt
dışından alıyorsun, pirinci yurt dışından alıyorsun. Biz, tarım ve hayvancılık
ülkesiyiz, almayın bunları. Hâlâ Kaliforniya cevizi yiyoruz, Şili bademi
yiyoruz değerli arkadaşlarım. Ben sokakta, pazarda Şili bademini gördüğüm zaman
tüylerim diken diken oluyor, o Kaliforniya cevizini
gördüğüm zaman tüylerim diken diken oluyor. Benim
cevizimi 6 liraya alan yok, Kaliforniya’nın…
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Serbest piyasa ekonomisi!
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Böyle serbest piyasa ekonomisi olmaz değerli arkadaşlarım.
Boyalı ayakkabı
gibi o cevizler, geliyor. Bunların güvenliği nedir?
Şimdi, hayvan…
Eti getiriyoruz. Değerli arkadaşlarım, isim vermeyeceğim, bir ilimizde
gerçekleşiyor, kasap kardeşim telefon ediyor sabahleyin -mesleğimden dolayı,
ben veteriner hekimim biliyorsunuz- diyor ki: “İnekler geldi. Vekilim,
parçalıyoruz ama çamur gibiydi, parçalıyoruz etleri ama …”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Onlar yemlik et.
NECATİ ÖZENSOY
(Balıkesir) – Köpek maması için kullanılıyor onlar.
BAŞKAN – Sayın
Özkan, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – “…donmuş gıda olarak geldi bu etler. Parçalarken içim
sızladı, bunu insan yiyecek, söylemesi ayıp köpek maması olmaz ama bunlar
sucuğa, pastırmaya gitti.”
Bunları araştırın
değerli arkadaşlarım, bu araştırma önergeleri bunları gözlerimizle görmek için
bir vesile. Onun için diyoruz ki: “Gidelim, araştıralım, sorun çözelim.” Bir
sorun var arkadaşlar, bu konuda bir sorun var. Yarın kurbanlıkları alacaksınız,
ne olduğunu bilmeyeceksiniz, nasıl beslendiğini bilmeyeceksiniz. Kurban geldi
ama fiyatı el yakıyor. Diyor ki: “Efendim, daha belli değil.” El yakıyor
değerli arkadaşlarım.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Koç keseceğiz, koç!
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Yani, o koçlar tabii ki kesilecek ama nereden geldi, nasıl
beslendi, kimin malı, Hasan’ın mı Hans’ın mı, kimin
malı bunu hep beraber öğrenmek zorundayız.
Bunun için, bu
araştırma önergemizin kabulü yönünde Sayın Bekir Bozdağ’a
görev veriyorum, sadece görev onda, elini kaldırsın, grup elini kaldırır. Sayın
Başkanım, size görev düşüyor, bu konuyu araştıralım.
Saygılar
sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Özkan.
Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Rüstem Zeydan,
Hakkâri Milletvekili.
Buyurun Sayın Zeydan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
RÜSTEM ZEYDAN
(Hakkâri) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum.
Bugün tabii, gıda
ve gıda güvenliğiyle ilgili birkaç bilgi arz etmek istiyorum.
Tüm dünyada
insanların, yaşamak, fiziksel ve mental gelişimlerini
sağlamak için yeterli miktarda gıdayı alabilmeleri ve bu gıdaların sağlık
yönünden güvenli olması insan haklarının esasını oluşturmaktadır.
Gıda güvenliği,
5179 sayılı Kanun’da, gıdalarda olabilecek fiziksel, kimyasal, biyolojik ve her
türlü zararların bertaraf edilmesi için alınan tedbirler bütünü olarak, yine
FAO ve Dünya Sağlık Örgütünün Kodeks Alimentarius
Uzmanlar Komisyonunca, sağlıklı ve kusursuz gıda üretimini sağlamak amacıyla
gıdaların üretim, işleme, muhafaza ve dağıtımları sırasında gerekli kurallara
uyulması ve önlemlerin alınması olarak tanımlanmıştır.
Dünya nüfusunun
hızla artması, gelişen teknolojiye bağlı çevre kirliliği, ekonomik güçsüzlük ve
eğitim yetersizliği beslenme sorunlarını derinleştirmekte ve güvenli gıda
teminini zorlaştırmaktadır.
Dünya Sağlık
Örgütü küresel gıda güvenliği endişelerini mikrobiyolojik tehlikeler, kimyasal
tehlikeler, gıda kaynaklı hastalıkların tanınması ve izlenmesi, yeni
teknolojiler, bina kapasiteleri başlıkları altında sınıflandırmıştır.
Günümüz gelişmiş
ya da gelişmekte olan toplumlarının tümünde yem ve gıdaya ilişkin hizmetler,
devletin insanlara sunduğu temel hizmetler kapsamında kabul edilmektedir. AB ülkeleriyle kıyaslandığında, Türkiye’nin, nüfus ve yüz ölçümü
bakımından büyük bir ülke olması, sıcak iklim kuşağında yer alması, özellikle
de küçük çaplı üretim yapan kayıt ve kontrol dışı gıda işletmelerinin sayısının
fazlalığı, toplumun riskli sayılabilecek gıda tüketim alışkanlıklarının olması,
gene toplumun ekonomik ve sosyal yapısı, gıda güvenliğini etkileyen
olumsuzluklar arasında yer almaktadır.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı gıda siciline kayıtlı gıda
işletmelerinin yanında, merdiven altı tabir edilen, teknik ve hijyenik şartlara uygun üretim yapamayan işletmelerin sayısı
oldukça maalesef fazladır. Söz konusu işletmelerin kontrol altında
bulundurulması ve tüketiciye güvenli gıda temini için kontrol ve denetim
çalışmalarının birincil üretim aşamasından başlayarak tüketime kadar olan tüm
aşamalardaki gıda zincirinin tamamında uygulanması da büyük önem arz
etmektedir.
Ülkemizde
üretilen ve riskli ürün grubunda yer alan et, süt, bal ve su ürünlerinde
kalıntı izleme programları; yaş sebze meyvelerde pestisit
izleme ve kuru meyvelerde aflatoksin, okratoksin A ve Sudan boyası izleme çalışmaları
sürdürülmektedir.
Avrupa Birliğinde
de gıda güvenliği kavramı, çiftlikten sofraya gıda güvenliği kriteriyle
ele alınmakta ve değerlendirilmektedir. Bu noktadan hareketle, çiftlikten
sofraya gıda güvenliğinin temel prensiplerini, hayvan sağlığı, bitki sağlığı,
hayvan yemlerinin güvenliği, gıda ürünlerinin güvenliği, gıdaların
etiketlenmesi, merkezî yetkili gıda güvenliği otoritesinin kontrolü ve
denetimindedir. Bu nedenle, 5179 sayılı Kanun ile Sağlık Bakanlığının gıdaların
kontrolü alanındaki görevleri Tarım ve Köyişleri
Bakanlığına verilmiştir. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
bünyesinde 39 ilimizde il kontrol laboratuvar
müdürlüğü, Bursa’da gıda kontrol ve merkez araştırma enstitüsü müdürlüğü, 8
ilimizde de veteriner kontrol ve araştırma enstitüsü müdürlüğü gıda kontrol
hizmeti vermektedir.
Ayrıca faaliyet
gösteren 19 tane özel gıda kontrol laboratuvarı da
mevcuttur ülkemizde. Gene bunlara bağlı olarak, Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı
ve Refik Saydam Merkez Hıfzıssıhha Enstitüsünün, Türk Standartları
Enstitüsünün, TÜBİTAK’ın, Türk Silahlı Kuvvetleri gıda kontrol müfreze
komutanlıklarının ve belediyelerin de bu anlamda gıda kontrol bölümleri ve departmanları mevcuttur.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından hazırlanarak Avrupa
Birliğine sunulan Türkiye Gıda Güvenliği ve Kontrol Sisteminin Yeniden
Yapılandırılması ve Güçlendirilmesi Projesi kapsamında Ulusal Referans Laboratuvarlarının Kurulması Projesi de yer almaktadır.
Kurulması planlanan ulusal referans laboratuvarı,
gıda güvenliğinde çok önemli rol oynamaktadır.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığımız tarafından çeşitli ürünlerde kalıntı
izleme programları yürütülmektedir. Ayrıca düzenli olarak iç üretim ve ithal
gıdaların uygunluk denetimleri yanı sıra gıda güvenliği açısından
mikrobiyolojik ve kimyasal -veteriner ilaç kalıntıları- analizler yapılmaktadır.
Dünyada risk
analizleri gıda kontrol programlarının belirlenmesinde entegral bir element
olarak ele alınır.
Son yıllarda
başta AB ülkeleri ve diğer gelişmiş ülkeler olmak üzere, dünyanın her yerinde
piyasaya sürülen ürünlere ve çevreye karşı insanlar daha bilinçli bakmaya
başlamışlardır.
Ulusal ve
uluslararası platformda tüketiciyi koruma altına almak, gıda güvenliği ve bu
güvenliğin şartlarını belirlemek, tüketicinin satın alacağı ürünlere karşı
güveni artırmak, arz zinciri boyunca en yüksek verim ve kaliteyi elde etmek,
başta su ve toprak kirliliği olmak üzere çevre kirliliğini önlemek konularında
da birtakım çalışmaların yapılması kararlaştırılmıştır. Bu amaçla yapılan
çalışmaların en önemlilerinden birisi de iyi tarım uygulamalarıdır.
Ülkemizde de
büyük potansiyele sahip olan organik tarım alanlarından üretilen organik
ürünlerin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması önem arz etmektedir.
Bakanlığımız bu
anlamda gıda güvenliğine yönelik birtakım çalışmalar başlatmıştır ve devam
etmektedir. Bu çalışmalar… 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı,
Gıda ve Yem Kanunu 13 Aralık 2010 tarihinde yürürlüğe girecektir.
Bu anlamda,
çiftlikten çatala gıda güvenilirliği temel politikamızdır.
İzin, tescil,
denetim ve kontrol uygulamalarına yeni yaklaşımlar getirilecektir.
Gıda işleme
tesisleri kayıt ve onay olarak iki ana kategorik tescile tabi tutulacaktır.
Koruma ve Kontrol
Genel Müdürlüğünün iç yapısı da müzakere sürecine
uygun olarak yeniden yapılandırılacaktır.
Alo 174 gıda
hattına bugüne kadar 47.500 başvuru olmuştur. Sonuçlanan olarak 44 bin
civarında bu duyumlara cevap vardır.
Gıda denetim
sonuçları olarak da 2002 yılında 39 bin üretim yeri denetlenmiş, olumsuzluk
tespit edilen 1.544 iş yerine idari para cezası uygulanmıştır. Buna karşın,
2009 yılında 350 binin üzerinde üretim, satış ve toplu tüketim yeri
denetlenmiş, olumsuzluk tespit edilen 8.361 iş yerine idari para cezası
verilmiştir.
Gene, 2010 yılı
içerisinde, ağustos ayı itibarıyla, yaklaşık 220 bin işletme denetlenmiş,
olumsuzluk tespit edilen 6.761 iş yerine idari para cezası uygulanmıştır.
Gıda kontrol ve
denetimleri, 81 il ve yetkilendirilmiş ilçe müdürlüklerinde görev yapan 4.142
gıda denetçisi ve 474 gıda denetçi yardımcısı tarafından yürütülmektedir.
Ulusal gıda
referans laboratuvarları olarak da… 11 Kasım 2010
tarihinde açılışını yapacağımız ulusal gıda referans laboratuvarı,
gıda alanında çalışan tüm laboratuvarlar ve gıda
sanayisi için araştırma yapan rehber bir laboratuvar
olacaktır.
Türkiye, FAO
başarı öykülerinde yerini almıştır. FAO tarafından yayımlanan “Başarıya Giden
Yollar-Tarımsal Üretim ve Gıda Güvenliğinde Başarı Öyküleri” adlı programda
Bakanlığımız, Tarım ve Köyişleri Bakanlığımız,
tarımda yapısal değişim ve dönüşüm çalışmalarından dolayı övgüyle ifade
edilmiştir. Bunlar, gerek kırsal kalkınma destek programları, havza modelleri,
tarım sigortaları uygulamaları, tarım danışmanlığı sistemi, organik tarımdan
balıkçılığın geliştirilmesine yönelik faaliyetler, tarımsal kredilerde
uygulanan politikalar ve tarımsal yayın faaliyetleri gibi sıralanabilir
faaliyetlerdir.
Gene, bitki
sağlığına yönelik çalışmalarımız vardır. Havadan ilaçlamaların yasaklanması
getirilmiştir. Bitkisel üretimde kullanılan kimyasalların kayıt altına alınması
başarılmıştır. Metil bromür kullanımının sonlandırılması, tedricen
azaltılmıştır. Riskli bitki koruma ürünlerinin yasaklanması getirilmiştir.
Bitki koruma ürünlerinin reçeteli satışı başlamıştır. Tarla, bağ veya bahçede
bitki koruma ürünleri uygulayıcılarının sertifikalandırılmasına gidilmiştir. Bu
çalışmalar sonucunda da 2002 yılında 59 bin ton olan pestisit
tüketiminin, 2013 yılı itibarıyla 40 bin tonun altına düşürme hedefi revize
edilerek, 2013 yılında 35 bin tonun altına indirilmesi planlanmıştır.
Ayrıca da Ali Bey
kardeşimizin burada ifade etmiş olduğu ürünlerin geçmişle bugüne mukayesesinde
de dünyadaki gerek ekmeklik buğday gerek diğer, arpa fiyatlarındaki ciddi
artışlara rağmen…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Zeydan, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
RÜSTEM ZEYDAN
(Devamla) - Teşekkür ediyorum.
…ülkemizde iyi
bir kontrol ve denetim neticesi çerçevesinde dünya fiyatlarının çok altında bir
artışla halkın tüketimine sunulmuştur. Bunda da Bakanlığımızın gerçekten ciddi
katkıları ve ciddi destekleri ve elbette ki yüce Meclisin bu anlamdaki siyasi
iradesinin katkısı da yadsınamaz.
Haziran ayından
bugüne kadar olan sürede yurt dışı hububat piyasası fiyatlarında yaşanan fiyat
artışlarına karşın ülkemiz fiyatlarının düşük seviyelerde kalması için Toprak
Mahsulleri Ofisince bir dizi tedbir alınarak uygulamaya konulmuş ve hâlen de
bunlar devam etmektedir.
Bu anlamda daha
söylenecek çok söz vardır. Dolayısıyla da Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş
olduğu önerinin aleyhinde olduğumuzu, en azından benim olduğumu ifade etmek
istiyorum müsaadelerinizle. Sizlere de hepinize sevgi dolu saygılarımı
sunuyorum.
Teşekkür ediyorum
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Zeydan.
Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup oylarınıza sunacağım:
2.-
(10/806) esas numaralı, Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel
Kurulun 21/10/2010 Perşembe günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu;
21.10.2010 Perşembe günü (Bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki
önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına
sunulmasını saygılarımla arz ederim.
M.
Akif Hamzaçebi
Trabzon
Grup
Başkanvekili
Öneri
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler Kısmında yer alan (Hayvancılık
sektöründeki sorunların araştırılması); (10/806) esas numaralı Meclis Araştırma
Önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurul’un, 21.10.2010 Perşembe günlü
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Ensar
Öğüt, Ardahan Milletvekili.
Buyurun Sayın
Öğüt. (CHP sıralarından alkışlar)
ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hayvancılığın gelişmesi için
vermiş olduğum araştırma önergesi üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygılarımla selamlarım.
Değerli
arkadaşlar, sözlerime başlamadan önce… Şu anda Kurban Bayramı’na
yaklaşmaktayız. Anadolu’nun her tarafından büyük şehirlere hayvanlar geliyor,
belediye bunlara yer veriyor ve orada insanlar da kurbanlarını satacaklar, dini
vazifesini vatandaşlarımız yerine getirecek. Ancak belediyeler tam manasıyla
bir soygunculuk yapıyor, buradan söylüyorum. Allah’ın yerini, hazinenin
toprağını vererek 3 milyar civarında bir para alması hayvancıdan hakikaten
hayvancıyı zor durumda bırakıyor. Zaten hayvancılık bitmiş durumda, hayvan
pahalı. Bir de yer kirası denildiği zaman bu da vatandaşa yansıyacaktır. O
bakımdan, rica ediyorum, belediyeler bu defa, hayvan getirenlerden satış
yerlerinden para almasınlar, hizmet versinler.
İki: Boğaz
Köprüsü’nden Anadolu yakasına veya Avrupa yakasına geçişleri yasakladılar.
Bununla ilgili çok sayıda bana telefon geliyor. Oradaki vatandaşımız bu tarafa
hayvanını geçiremiyor, buradaki vatandaşımız da o tarafa hayvanını geçiremiyor.
Yani böyle bir serbest piyasa ekonomisi olabilir mi? Alın tedbirinizi, her sene
nasıl geçiriyorsa yine geçirsin, insan istediği yerde istediği hayvanını
satsın.
Üç…
ASIM AYKAN
(Trabzon) – Şap hastalığı var.
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Şap hastalığına da geleceğim. “Şap hastalığı var.” Doğru, çok güzel
dedi. Bu defa Tarım Bakanlığı ne iş yapıyor, ben bilmiyorum.
Bakın, sadece ben
kendi ilim Ardahan’la vereceğim: 3 bin hayvan şaptan öldü, 3 bin inek. Sadece
Posof’ta 900 hayvan öldü. Hanak’ta, Damal’da, Çıldır’da, Göle’de, Hoçvan’da, bu bölgede 3 bin hayvan… Bir hayvan -Ramazan Bey
iyi bilir- 5 milyar. 15 trilyon… Yani Ardahan bu sene 15 trilyon hayvancılıktan
kaybetti Asım Bey. Niye kaybetti biliyor musunuz? Tarım Bakanlığı şap aşısını
soğuk zincirle göndermesi lazım, yani soğuk zincirli, soğuk şeyde göndermesi
lazım. Soğuk zincirde göndermediği için, iğneler bozulduğu için, iğne vurdular
ama hayvana kâr etmedi kardeşim, bütün hayvanlar öldü. Ben kendim gittim,
Posof’ta bir adamın hayvanını ziyaret ettim. İnanın, hayvanın ağzı yara,
memeleri yara. İnanın çok üzüldüm; ya, o da canlı bir şey. Bu bakımdan, sadece
Posof’ta 900, yani 1.000 hayvan deseniz, 5 trilyon zarar etti, Ardahan
genelinde 15 trilyon. Bu, Kars’ta, Erzurum’da, Ağrı’da, Van’da, her yerde oldu
değerli arkadaşlar.
En önemlisi bir
de, Kurban Bayramı yaklaştığı için hırsızlar korkunç durumda hayvan çalıyorlar,
hem Ankara’da hem Ardahan’da hem Türkiye’nin her yerinde. Yani bu jandarma ne
iş yapar, polis ne iş yapar, bunu ben anlamış değilim. Sırf Ardahan’da 350 tane
hayvan çalındı, 73’ü bulunmuş, gerisi yok. Bana arkadaş söyledi işte, oradaki
gazeteci, Fakir Yılmaz aradı, diyor ki: “Biz burada perişanız.” Şimdi, adamın
ocağı sönüyor. Çıldır’ın Kenarbel köyünden 14 tane
ineğini götürmüşler adamın, adamın ocağı sönmüş bitmiş. Yani “Ben göç etsem
nereye gideceğim?” diyor, “Bununla geçiniyordum…” Hayvanını da bulamamışlar.
Keza aynı, diğer köyler öyle. Burada mutlak surette tedbir alınsın, mutlak
surette asayiş güçleri gece devriye çıksın.
Değerli
arkadaşlar, zamanımız daralıyor. Şunu söyleyeyim: Bir tarihe götürmek istiyorum
sizi. 16 Temmuz 1937… Mustafa Kemal Atatürk imzalı, İsmet Paşa, Şükrü Saraçoğlu
imzalı bir genelge göndermişler Kars’a.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Kararname...
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Kararname...
Doğu ve Cenup
Vilayetleri Mıntıkası Canlı Hayvan İhracatçılar Birliği Türk Anonim Şirketi
kurulsun, hayvancılık gelişsin diye ve o dönem -hepiniz biliyorsunuz, beni
dinleyenler de biliyor, ki Kars bölgesi daha iyi
bilir- biz Rusya’ya -benim babam da hayvan ihraç ediyordu- öküz veriyorduk,
tosun veriyorduk. Herkes biliyor bunu. Yani 1968’e kadar Türkiye hayvan ihraç
ediyordu da şimdi ne oldu Adalet ve Kalkınma Partisinin döneminde? Demin… Orhan
Bey nereye gitti? Arkadaşlar, buna bir cevap verin bakalım. Türkiye ne duruma
düştü?
Geçen gün FOX
TV’yi izledim. Fatih Portakal diye bir arkadaş, sunucu, teşekkür ederim. İthal
et geliyor Edirne’den –belki siz de izlediniz, bunu Star TV’de de izledim- yahu
eti kontrol eden kimse yok. Dört tane kontrolden geçmesi
lazım. Dört tane kontrolden de geçmiyor, göz kararıyla bakıyorlar,
veriyorlar ve bu etlerin hepsi, arkadaşlar, mikrop saçıyor, hastalık saçıyor.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale)
– Hamburger oluyor, hamburger!
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Bunun için Tarım Bakanlığının derhâl buna tedbir alması gerekiyor.
Şimdi,
hayvancılık bu duruma niye düştü değerli arkadaşlar?
1) Kaçak hayvan
geldi. Sekiz yıldır bu kürsüde söylüyorum: Hindistan’dan, Afganistan’dan gelen
kaçak hayvanların, hörgüçlü hayvanların burada resimlerini gösterdim size. O
zaman, kaçak gelince köylü dedi ki: “Nasıl olsa kaçak geliyor, mal da ucuz, ben
hayvan beslemiyorum, göç ediyorum.” Bu, bir. Hayvan zayıfladı.
2) Dişi hayvanı
kestik. Her Kurban Bayramı’nda Türkiye’de 2 milyona yakın hayvan kesilir. Bunların yüzde 40’ı dişi hayvan. Dişi hayvanı kesersen doğum
olur mu?
3) Değerli
arkadaşlar, süt hayvancılığını biz geliştirmedik. Sütümüz para etmedi, süt para
etmeyince insanlar inek saklamadılar, inek saklamayınca inek dana doğurmadı,
dana doğmayınca hayvancılık çoğalmadı, azaldı. Sütü çocuklarımıza yani küçük
çocuklarımıza süt vermemiz... İngiltere’de, gidin, ilkokul çocuklarına
sabahleyin bedava, devlet süt veriyor. Geçen dönem -ben Millî Savunma Komisyonu
üyesiyim- Türk Silahlı Kuvvetlerine, Mehmetçiklere sabahleyin süt verelim
dedik, AKP oyları reddetti ve kabul etmedi. Hâlbuki Türk Silah Kuvvetlerine,
Mehmetçiklerimize, 800 bin kişiye her sabah süt verse devlet, süt üretmek için
inek saklayacak, inek sakladığı zaman dana doğacak, dana doğduğu zaman
hayvancılık gelişecek. Çoban hesabı yapıyorum size. Daha ne yapayım yani?
Şimdi, değerli
arkadaşlar, ben belgelerle konuşacağım. Demin o… Bursa Milletvekili Arkadaşım
gitti. Bu, “hayvan haciz tutanağı” diyor bakın burada. Erzurum’da
hayvan haciz tutanağı. Erzurum’da hayvan haciz tutanağı, haczedilmiş
hayvan 10 tane. Bakın, “yerli sığır düve” diyor haczedilmiş. Belge burada
beyler. Bunu haciz yaptırdınız.
Burada, şimdi,
Ardahan Tarım Kredi Kooperatifinde… Şimdi, burada durun. Ardahan’ın
yüzde 98’i icralık. 460 kişinin borcu var 3,5 trilyon lira. Ardahan merkez bu. Çıldır Tarım Kredi Kooperatifinde 55
kişinin toplam 270 milyar borcu var, şu anda hacizde. Hanak Tarım Kredi
Kooperatifi var -Damal, Posof, Ortakent ve Hanak, üçü
bir arada- 80 köy, 1.150 kişi icralık. Şu anda herkes icrayla boğuşuyor. Bu
insanlar nasıl hayvan yetiştirecek?
Göle Tarım Kredi
Kooperatifi, 400 ortaklık, icralık var, 1 trilyon 100 milyar Gölelilerin borcu
var Tarım Kredi Kooperatifine. Belgeyle konuşuyorum. Çayırbaşı,
Göle’nin bir köyüdür. Çayırbaşı’nda da 116 ortak
varmış, 350 milyar lira icralık dosya var arkadaşlar. Bu belgeler varken…
Çiftçiyi icraya vermişsiniz.
Bakın, bu Ardahan
değil sadece. Konya, 58 milyar lira anapara 280 milyar olmuş. Ziraat Bankası.
Beyza İrinci. İsmini söylemekte sakınca bulmadığım için söylüyorum. İşte belge…
Yani 280 milyar lirayı, bu adam kendini yaksa, bütün evini satsa ödeyemez.
Şimdi, niye et ithal ediyoruz, onu anlatmaya çalışıyorum.
Amasya Suluova,
50 milyar lira 146 milyar olmuş arkadaşlar. İşte burada
dosya. Takip burada.
Bakın, Ankara, 46
milyar 167 milyar olmuş beyler. Şimdi, böyle bir durumda hayvancılık gelişir mi
Allah aşkına? Biz buradan sekiz yıldır, ben de bütün arkadaşlarım da burada
yalvarıyoruz, hayvancılara imkân verin, kredi verin, hayvancılığı geliştirin.
Demin arkadaşımız -bol keseden atıyor- diyor ki: “Efendim, işte yedi yıl vadeli
kredi veriyoruz.” Ya, şimdi veriyorsun, öldürdün, kapıyı kapattın, hayvancılık
bitti, şimdi veriyorsun. Ölüyü diriltemezsin. Mezardan kim çıkmış ki sen bunu
yapacaksın. Biz o zaman dedik ki: “Kardeşim…” Bakın, burada dinliyor bütün
çiftçiler, gitsinler Ziraat Bankasına, kredi istesinler. 5 milyar, 5 milyar,
başka değil. Hemen diyorlar: “İki tane memur kefil, bir de ipotek.” Ya, memur
niye gelsin, çiftçiye kefil olsun arkadaşlar? Ama ne oldu? Adalet ve Kalkınma
Partisi İktidarı 750 milyon doları ATV ve Sabah’ın alınmasında Çalık grubuna
verdi mi vermedi mi? Çiftçiye 5 milyar, 3 milyar vermedi, öteki taraftan 1,5
trilyonu bir kişiye teminatsız verdi. Peki, bu adalet mi, kalkınma mı, hak mı?
Bu tamamen insan hakkı yemektir. Bu ne İslamda var ne
Müslümanlıkta var ne Hristiyanlıkta var ne
Yahudilikte, hiçbir dinde yok arkadaşlar. Ondan sonra “Efendim, hayvancılık
gelişmedi.” Tabii ki gelişmez arkadaşlar. Yani çiftçi gidecek Ziraat Bankasına,
5 milyar, 3 milyar istemek için, kredi isteyecek, memur kefil isteyeceksin,
ipotek isteyeceksin...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ensar, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – ...öteki adama ipoteksiz istediği parayı vereceksin. Bu adalet
değil, hak değil arkadaşlar. Bu kul hakkı yemektir. Bunun başka adı, tarifi
yoktur. Ben şunu rica ediyorum: Ardahan’da hırsızlık dursun. Buna derhâl, rica
ediyorum -Genelkurmaya buradan sesleniyorum- derhâl tedbir alsın. Sadece
Ardahan değil, kurban döneminde hayvan çalıntıları çoğaldı, tedbir alınsın.
İki: Hayvancılığı
geliştirmek için 50 baş değil… Şimdi bir şey getirilmiş, 50 baş ve üstü, 450
milyar sermaye lazım. Bunu hiçbir köylü veremiyor. Cumhuriyet Halk Partisi
iktidarında 10 başa inecek, bütün köylü kalkınacak.
Ben fazla sözümü
uzatmak da istemiyorum ama zamanım da bitti. Şunu söyleyeyim değerli
arkadaşlar: Bizi halk seçti, buraya gönderdi, kavga etmemizin bir anlamı yok.
Ben belgelerle konuştum. Bu belgeleri, bu tutanakları adalet kalkınma bankası,
partisi de –banka gibi çalışıyor maşallah- bunu araştırsın ve de buna bir çare,
tedbir bulalım.
Önergemin
kabulünü rica ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Öğüt.
Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisi aleyhine söz isteyen Hasip
Kaplan, Şırnak Milletvekili.
Buyurun Sayın
Kaplan.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eğer etin kilosu 40 lirayı
aşmışsa ve ülkemizde et ithalatı başlamışsa, hayvancılık sorunları son derece
ciddi ve vahim bir noktada demektir. Bu nedenle, söz alırken, bizim, parti
olarak, grubumuz olarak bu konudaki hassasiyetimizi dile getirmek istiyorum.
19 Şubatta Meclis
araştırması önergesi vermişiz, hayvancılığın ve hayvan üreticilerinin
sorunlarının değerlendirilmesiyle ilgili. Yine hayvancılık sektörüyle ilgili
sorunların tartışılması ve ülke ekonomisine etkilerinin araştırılması için bir
araştırma önergesi vermişim. Arkasından… Ülkemizde hayvancılık denirken hep,
sığır, koyun, keçi anlaşılıyor ama üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde
balıkçılık sektörü her nedense unutuluyor. Allah öyle bir ülke vermiş ki bize,
etin kilosu 40 liraya fırladığı zaman hamsinin kasası da 5 liraya iniyor ve
yoksulluk sınırı altındaki 15 milyon insanımız gerçekten bu ülkenin nimetleri
olmasa açlığa mahkûm edilecek, gıdasızlığa mahkûm edilecek, sağlıksız
beslenmeye mahkûm edilecek durumda. Yine, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki
hayvancılık sorunlarıyla ilgili vermiş olduğumuz bir araştırma önergesi var.
Bütün bu
araştırma önergeleri üzerinden baktığımız zaman, bir de önümüzde bir Kurban
Bayramı var arkadaşlar. Hayvancılık sektörünün bunca sorun yaşadığı ülkemizde
zaman zaman Diyanet İşleri Başkanlığının açıklamaları
oluyor, diyor ki:”Yeri geldiği zaman kurban kesilmeyebilir.” Türkiye’de 73
milyonu kurban kesimi konusunda, ibadetleri ve inançları konusunda Diyanet
İşlerinin doğru bilgilendirmesi gerektiğini de ayrıca düşünüyoruz. Çünkü kurban
farz mıdır, hangi koşullarda farzdır, nasıl yerine getirilir, bunun mutlaka
anlatılması gerekiyor.
Sadece hac
ibadeti olanların hacca giderken kurban kesmesi şeklinde olan fariza, daha
sonra hacca gitmeyenlerin de kurban kesmesi şeklinde devam etmiş. Bu, İslam’ın
dört mezhebine göre değişiklikler arz ediyor. Örneğin, Maliki, Hanefi, Hanbeli ve Şafii mezheplerinde kurbana yaklaşım tarzı
farklıdır. Şafiilerde farz olmadığı için kesimlerin daha az, Hanefilerde daha
fazla olduğunu biliyoruz. Bu konuda elbette ki toplumun doğru bilgilendirilmesi
gerekiyor.
Hayvancılık
derken şunu ifade etmekte yarar var: İnsanoğlunun en temel haklarından birisi
şüphesiz beslenme hakkıdır. Yaşamın idame ettirilmesi açısından bu son derece
önemlidir. Hayvancılık, insanın dengeli beslenmesi için gerekli olan et ve süt
gibi temel ürünleri üretmesinin yanında özellikle kırsal alandaki açık ve gizli
işsizliği azaltmak, önlemek bakımından da önemlidir. Bu yönüyle göç olaylarını
ve bunun ortaya çıkardığı sosyal sıkıntıları azaltmak ve önlemek gibi önemli
ekonomik ve sosyal fonksiyonları da vardır.
Hayvancılık,
sektör olarak et, süt, tekstil, deri, kozmetik ve ilaç sanayisi dallarına ham
madde sağlayarak dengeli kalkınmaya katkıda bulunduğu gibi, ihracat yoluyla
döviz gelirlerini de artırmaktadır. Ülkemiz hayvancılığının giderek gerilediği
TÜİK verilerinden anlaşılacağı gibi son aylarda hızla artan et fiyatlarıyla bu
konu kanıtlanmaktadır.
Kırmızı etin
kilogramına Avrupa Birliği tüketicisi 4-5 dolar öderken, ABD tüketicisi 2-3
dolar öderken ülkemiz tüketicisi 16-17 dolar ödemektedir arkadaşlar. Bu, resmî
veriler.
2009 Haziran
ayında 18 TL olan dana kıymanın fiyatı 2010 Şubat ayında 24 TL’ye -bu bizim
söylediğimiz en düşük rakamlar- 17 TL olan kuzu but fiyatı da 23 TL’ye çıkmış.
Bunun pirzola, bonfile vesairede de 30-40, hatta
40’ın üzerine çıktığını da biliyoruz.
Avrupa
ülkelerinde kişi başı kırmızı et tüketimi 75 kilogram iken ülkemizde bunun 8
kilogramın altına düştüğü de maalesef bir gerçek.
Mevcut ve önceki
iktidarların öngörüsüz ve sığ tarım ve hayvancılık politikaları ülkemizde et
tüketimini, fiyatlarının yüksekliği nedeniyle neredeyse lüks tüketime
dönüştürmüştür. Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren hayvancılığımızda sürekli
denilebilecek bir gelişme sağlanmışken, 24 Ocak kararlarıyla, 1980, hayvan üretimi ve
hayvansal ürünler üretimine verilen teşviklerin kaldırılmasıyla
hayvancılığımıza büyük bir darbe vurulmuştur. Hayvancılığa vurulan darbeyi Et
ve Balık Kurumu, Süt Endüstrisi Kurumu, Yem Sanayii
gibi tarımsal kuruluşların özelleştirilmesi… Bunun yanında, 1952 yılında
kurulan Et ve Balık Kurumunun özelleştirilmeye çalışıldığı 1994 yılına
gelindiğinde 29 olan kombine mevcudu günümüzde 8’e düşürülmüştür.
Üreticinin
yetiştirdiği hayvanların değerlendirilmesi ve hayvan hastalıklarının önlemesi
ayrı bir konudur.
Yine, ülkemizde
gerilemenin en önemli etkenlerinden biri de maliyetlerin yüzde 78 oranında yem
fiyatlarından oluşmasıdır. Yem fiyatları bir yıl içinde yüzde 50-60 civarında
artış göstermiştir.
Yem
fiyatlarındaki bu artış önlenemediği takdirde sektörden çıkışın önü alınamaz.
Vergiler kaldırılmadığı takdirde, teşvikler yapılmadığı takdirde, kredi
destekleri sağlanamadığı takdirde de maalesef istenen gelişme sağlanamaz.
83-90 yılları
arasında Türkiye’den Orta Doğu ülkelerine yıllık ortalama 2,7 milyon canlı
küçükbaş hayvan ihracatı resmen yapılmaktaydı. On beş yıl önce elimizde olan bu
yakın pazar, bugün Avustralya, Avrupa Birliği ülkeleri ve ABD’nin eline
geçmiştir. Uygulanmakta olan politikalar hayvancılığımızı bitirme noktasına
getirmiştir. Türkiye’nin bulunduğu iklim ve arazi koşulları, doğu ve
güneydoğudaki yayla yasakları, yine 2008’den itibaren uygulanan politikalar,
Avrupa Birliği ilerleme raporlarında da etkili önlemlerin alınmadığını
göstermektedir.
Şimdi, durum
böyleyken yine dört tarafı denizlerle çevrili olan ülkemizde 3.442 kilometre
akarsuyu olan, 1 milyon hektarın üzerinde 200 gölü olan, 178 bin kilometre kıyı
şeridi olan ülkemizde balıkçılıkta da SOS işaretleri görülmektedir. Evet, hamsi
bugünlerde biraz ucuzladı ama balık türlerinin giderek kaybolduğu, lüferin
tanesinin hâlâ 20 liranın altına düşmediği günleri yaşıyoruz. OECD ülkelerinin
balıkçılığa ayırdığı harcamalar ve Türkiye’dekileri karşılaştırdığımız zaman,
gerçekten… Bir bütçe konuşmasında sormuştum: “KÖYDES var, BELDES var. Niye TARDES’i kurmadınız? Programınızda yok, tarımı destekleme
gibi bir projeniz yok.” dediğimde ve sorduğumda, bugüne kadar da bunun bir
cevabını alamadım.
Şimdi, bu
sorunları konuşuyoruz. Bu sorunları usul tartışmalarına boğmayalım arkadaşlar.
Ülkemizin, hepimizin bu konuda uzlaşması gerekiyor. Bugün Cumhuriyet Halk
Partisi bu önergeyi verdi diye reddetmenin bir anlamı yok. Grup başkan
vekillerimiz burada, bir uzlaşsınlar, maden komisyonu, spor komisyonu gibi bu
konuda bir komisyon kurulsun arkadaşlar. Memurun et alamadığı günler yaşıyoruz.
İşçinin asgari ücretle bir ayda 1 kilo eti alamadığı günler yaşıyoruz. Kuyumcu
dükkânlarının yerine, artık, kasapların, marketlerin soyulduğu ve etlerin
alındığı günleri yaşıyor Türkiye.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Kaplan, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Bağlıyorum.
Şimdi, böylesine
ciddi sıkıntılar yaşanırken, et fiyatları altın fiyatlarından bu kadar öte
pahalanırken, ithalata gidilirken burada, bu kürsüden kalkıp “AK PARTİ
zamanında inekler daha çok süt veriyordu, tavuklar da çift sarılı yumurta
yapıyordu.” demek, 73 milyonla dalga geçmekten başka bir şey değil arkadaşlar.
Bu sorun ciddi bir sorundur, ülkemizin kalkınma sorunudur, gelecek sorunudur.
Hayvancılık ve tarımda çok önemli bir ülke olan Türkiye'nin geleceği ve krizden
Uzak Doğu ülkelerine, Afrika’ya, Orta Doğu’ya yöneleceği en önemli sektörlerden
birisi budur.
Bu açıdan, biz
parti olarak verdiğimiz araştırma önergelerinin çerçevesinde bütün grupların
uzlaşarak ortak bir zeminde bir komisyon kurmalarını diliyoruz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Kaplan.
Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Abdülkadir
Akcan, Afyonkarahisar Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın
Akcan.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerime başlarken yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben bir anımı
hatırlatarak sözlerime başlamak istiyorum: 2002 yılında İller Bankası Genel
Müdürlüğünün düzenlediği bir toplantıya o gün Adalet ve Kalkınma Partisi Sayın
Genel Başkanını da davet etmiştik. Geldi, konuştu, vereceğimiz cevapları
dinlemeden toplantıyı terk etti, gitti. Bu, sanki AKP’de bir
alışkanlık. Sayın Ali Koyuncu da bir şeyler söyledi, konuştu, gitti.
Ben
söyledikleriyle ilgili olarak şunu söylemek istiyorum: 2002 seçimlerinin en
temel üç donesi vardı AKP adına. Sayın Genel Başkan
şunu söylüyordu: “İktidara gelirsek:
1) IMF’le yapılmış anlaşmaların süresine bakmaksızın tamamını
yırtıp atacağız.” İktidara geldikten sonra iki stand-by daha imzalandı.
“2) Mazot başta
olmak üzere, önemli girdilerden ÖTV ve KDV’yi kaldıracağız, yeşil mazot
vereceğiz.” dedi.
2001 yılında
bizim bunu, ÖTV’yi koyduğumuzu söyledi Sayın Koyuncu.
Kalktı mı? Kalkmadı. Sayın Ali Koyuncu, elinizi tutan mı var bunu kaldırmak
için?
“3)
Dokunulmazlıkları kaldıracağım.” dedi. Kalktı mı? Kalkmadı.
Bunu
hatırlatarak, AKP’nin yapmış olduğu Kızılcahamam kampındaki toplantıda
konuşulanların basına yansıyan bölümüne bir atıfta bulunmak ve okumak
istiyorum: “Sayın Bakan sorular üzerine, talepler üzerine etle ilgili, tarımla
ilgili bilgiler ve doneler, veriler aktarır, bunu
tabloyla ifade eder. Bu durum, tabloyu dikkatle inceleyen Sayın Başbakanının da
gözünden kaçmadı.” diye yazıyor haberde. “Eker’in
açıklamalarının ardından, Erdoğan’ın kırmızı et üretiminde artış olmamasına
dikkat çekerek ‘Hayvancılığa bu kadar destek veriyoruz, niye üretim artmıyor?
Ayrıca, bu dağıttığın tablodaki rakamlar çelişkilerle dolu. Ben, matematik
bilgimi mi unuttum diye düşündüm. Böyle tablo mu olur? Bu bilgiler vatandaşın
kafasını daha da karıştırır. Doğru dürüst bilgilendirme yapalım.’ diyerek
tepkisini gösterdi.” diyor basında çıkan haberlerde.
Şimdi, Sayın
Başbakan gerçekten doğruyu söylüyor. Hangi konuda? Bu
eleştirileri konusunda. Sayın Bakan basın aracılığıyla halkımızı, AKP
sözcüleri Meclisimizi, yanlış bilgi, rakam ve tozpembe tablolarla doğru
bilgilendirmemektedir. Aslında, bu bakımdan konu incelenirse şu sonuçları
görürüz: Hâlen dünyanın öteki ülkelerine göre hayvancılığa verilen destek hem
yeterli değildi hem de dağılımı adil değildi. Bu desteklemeleri de tıpkı
Türkiye’deki gelir dağılımında olduğu gibi ve sekiz yıllık AKP İktidarının
gerçekleştirdiği, zenginin daha zengin, fakirin daha fakir olduğu tabloda
olduğu gibi, tıpkı millî gelirin yüzde 80’inin nüfusun sadece yüzde 10’una,
millî gelirin yüzde 20’sinin nüfusun yüzde 90’ına dağıtıldığı gibi teşviklerin
dağıtıldığını görüyoruz.
Düşünebiliyor
musunuz sayın milletvekilleri, Türkiye’nin doğu, güneydoğu bölgelerindeki yirmi
altı ilde kurulacak 50 baş ve üzeri her işletmeye alınacak hayvan materyalinin
yüzde 40’ı hibe edilecek. Peki, Türkiye’nin öteki, seksen bir ilinde,
hayvancılık yapan, geçimini buradan temin eden, hayvancılıkla geçindiği ifade
edilen hiç mi ili yok? Burdur neyle, Afyonkarahisar
neyle geçinir, Orta Anadolu neyle geçinir? Buranın tarım sektöründe çalışan
insanlarının sadece bitkisel üretimle mi geçindiğini düşünüyorsunuz? İşte hata
burada yapılıyor, bu düşünülerek yapılıyor. Sanki doğu, güneydoğudan başka
illerde hayvancılık yapılmıyormuş gibi verilen teşvikler, maalesef uygulamalar,
acı uygulamalar ve milletimiz buğzediyor bu noktada.
Nasıl mı? 2005 yılında et üretimini artırmak için karkasa teşvik pirimi
verildi, 1 lira. 2006 yılında bu rakam yirmi altı doğu, güneydoğu ilinde
verilmeye devam edildi ama öteki illerde kaldırıldı. Bu eleştirileri 2007’de
yaparken sanki bu eleştirileri muhalefet, sırf muhalefet olsun diye yapıyormuş
gibi algılanarak 1,5 liraya çıkarıldı ama diğer tarafa verilmedi. İşte acı
olan, Türkiye’de hayvancılığın çöküşünü hazırlayan bu yanlış politikalardır.
Sayın
milletvekilleri, öteki ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de gümrük vergileri ve
fonlar kullanılır enstrüman olarak. Niçin? Ülke
içindeki iç üretimi korumak için, bu üretimle uğraşan insanların üretimi
sürdürebilmelerini temin etmek için. Bakın, ne oldu: Şimdi, Türkiye’de hayvan
ve hayvansal ürün için daha önceki yıllarda uygulanmış olan ve şimdi, 2010
yılında uygulanan gümrük vergilerinin nasıl olduğunu ifade etmek istiyorum.
Canlı hayvan ithalatında gümrük vergisi yüzde 135 iken şimdi yüzde 20’ye, et ithalinde
gümrük vergisi yüzde 225 iken şimdi yüzde 30’a indirildi. Hayvancılığın motoru
olan, doğduktan sonra elde edilebilen sütün sürekli elde edilebilirliğini
sağlamak için özellikle korunması gerekirdi, özellikle teşvik edilmesi
gerekirdi. Sanki birileri bitirmek için görevini yerine getirmek zorundaymış
gibi talimat almışçasına, süt tozunda gümrük vergisini sıfıra indirdi. Bunun
miktarı üzerinde durmayın, sembolik bir anlamı var. Bu sembolik anlamından
dolayı “Eyvah, süt tozu sıfır gümrükle ithal edilir, ucuza gelirse benim sütümü
alacak olan sanayici bu sütü almaz, süt tozunu kullanır, öyleyse benim süt
üretmeye ihtiyacım yok, kalmadı.“ diyerek sağılan hayvanını kesime gönderir.
İşte geldiğimiz sonuç: Doğuran, doğduktan sonra besiye alınacak buzağıyı doğuran
inek kalmadı. Arz darlığından, üretim darlığından dolayı, tüketimin sabit
kalmasından dolayı, şimdi eti ithal etmek durumunda kalıyoruz. İşin özü, püf
noktası budur değerli milletvekilleri.
Sayın
milletvekilleri, burada çok söyledik, iş planlamayla ilgili. Bakınız, küresel
ısınma var. Bu kürsüden şunları söyledim mayıs, haziran ayları içerisinde:
Küresel ısınma nedeniyle, Güney Anadolu Bölgesi’nde ve Batı Anadolu Bölgesi’nde
seralar geç fide dikimine başladı. Bu ısınma nedeniyle seranın içerisinde fide
kavrulur diye bunu yaptı ve her zaman 15 Ağustostan itibaren başlanan sera içi
dikim, 15 Eylüle doğru kaydırıldı ve ihtiyari olarak kaydı. Yaylada da domates
azaldığı ve bittiği için, şimdi, bu aradaki eksiklik, bir aylık dönemin açığı,
karşımıza, geçen sene o dönemler yani ekim sonu, kasım başında 40 kuruşa mal
edilip 35 kuruşa satılmak durumunda kalan domates, şimdi 15 liraya vurdu. Bu, istenmeden olan bir hadise ve konu planlamayla ilgili. Eğer
bunun planlamasını… “Elektriği ben daha fazla destekliyorum seralarda. Ey
çiftçi, bu elektriği kullanarak, ucuz elektriği kullanarak seranı havalandır,
serinlet. Ondan dolayı da bir aylık üretim açığı olmasın. Benim vatandaşım daha
yüksek fiyatla domates yemek, sebze yemek zorunda kalmasın.” diye teşvik
edilmesi lazımdı. Bunu yapmak için bu işi bilmek lazım, bu işi bilen eller
olarak, beyinler olarak planlamak lazım. Şimdi bunu söyleyince yıkıcı muhalefet
yapmış oluyoruz iktidara göre. Bu mudur yıkıcı muhalefet değerlendirmesindeki
anlayışınız? Önemli olan, işte, planlamak.
Aynı şey
hayvansal üretim için de geçerli değerli milletvekilleri. Üretim planlaması
yapılmadan bu iş olmaz. Şimdi, AKP iktidarları bu planlamayı yapmadı ise bu
alanda görevini yapmamış demektir. Eğer yaptı ise buna rağmen
bu hâle geldiysek, yani üretici üretmekten vazgeçmiş ise, 2008’de olduğu gibi 1
milyona yakın damızlık sığır gebe hâlde kesime gitmişse, koyun sayısı sekiz
yıllık AKP iktidarları döneminde 10 milyon baş civarında azalmışsa, ahırlar
boşalmış ve çiftçi bu işi yapmaktan vazgeçmişse, bütün bunların sonucu Türkiye
et ithal eder hâle gelmişse bu sonuç yapılan planlamanın sonucudur ve bu
planlama da, sonuçları da ve bu hâle getirenler de sorgulanmalıdır.
Bu kürsüye her
çıktığımızda muhalefet olarak uygulanan hayvancılık politikalarının yanlış
olduğunu, hayvancılıkla uğraşan çiftçilerimizin bu uğraştan uygulanan bu yanlış
politikalar yüzünden vazgeçtiklerini, hayvanlarını gebe olduğuna bakmaksızın
kesime sevk ettiklerini, işletmelerini kapattıklarını, bu kapatmaların fabrika
şalteri indirmeye benzemediğini, yerine koymanın yıllar alacağını söyledik ama
dinletemedik.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Akcan, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Devamla) – Şimdi yerine taze bir buzağıyı alsanız, bu hayvan üç yaşında
doğuracak ve laktasyona girecek. Yani
kaybettiklerinizi en erken üç sene sonra telafi edebilirsiniz. Kapattığınız
fabrika şalterini kaldırırsınız, iş biter ama hayvancılıkta durum böyle değil.
Sayın Bakan
“Sayım yaptırdım üst üste, beside 2 milyon 200 bin baş sığır var.” diyor.
Üretimde fert başına ortalama 250 kilogram karkasımız yok. Kabul edin var, 550
bin ton et yapar. Bunu 72 milyona böldüğünüzde fert başına 7,5 kilogram et
üretimi gerçekleştiğini görürüz. Bu rakam 12 kilogram idi değerli
milletvekilleri. Bu sayı, damızlık sayısının azalmasından kaynaklanan bir
azalmadır. Eğer şimdi siz bu azalmayı telafi etmek için desteklemek isteseniz,
2x100 sığırcılık projesini yeniden gündeme getirseniz, 1 milyon hayvanı beş
yılda telafi edebilirsiniz en iyi destekleme rakamlarıyla diyor, Cumhuriyet
Halk Partisinin Meclis araştırması önergesinin desteklenmesi doğrultusunda oy
kullanmanızı rica ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Akcan.
Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisinin aleyhinde söz isteyen Ahmet Ertürk,
Aydın Milletvekili.
Buyurun Sayın Ertürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AHMET ERTÜRK
(Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten, bugün ülkemizde et
ithalatı gibi bir sıkıntıyla, bir sorunla karşı karşıyayız. AK PARTİ Hükûmeti olarak, AK PARTİ’li
milletvekilleri olarak bu soruna duyarsız değiliz, bu soruna çözüm ve çare
bulmak için yoğun bir şekilde çalışmalarımızı sürdürüyoruz, önerilerimizi aziz
çiftçilerimizle paylaşıyoruz.
Sorunun geldisine bir baktığımızda, 2007 yılında ülkemizde çok
muazzam bir kuraklık yaşadık. Bu kuraklıkta, gerçekten, üreten insanlarımız
üretim mekanizmalarının pek çoğunu kaybettiler, pek çok sıkıntılar yaşandı.
Beraber de o zaman bir seçim yapmıştık. 2008 yılında dünyada petrol
fiyatlarının çok yükselmesiyle, afaki rakamlara ulaşmasıyla, 150 dolara kadar yükselmesiyle mazot
ve gübre fiyatlarında, dolayısıyla yem bitkileri fiyatlarında da anormal
derecede artışlar oldu. Bazen tarımda böyle sıkıntılar olabiliyor, global dünyada karşılaşılan, çiftçilerin iradeleri dışında
oluşan olaylar sık sık olabiliyor.
Bunlarla beraber
“üretim destekleri” konusunu Hükûmetimiz gündeme
getirdi. Gerek kuraklık destekleri gerek afet destekleri ve gerekse mazot,
gübre destekleriyle bu sorunları çözme gayreti içerisinde olundu. Bu zaman
dilimi içerisinde şöylece bir baktığımızda sadece hayvancılık yapan
insanlarımız salt hayvancılıkla değil, aynı zamanda bitkisel üretimle de
üretimlerini sürdürmeye çalışıyorlar ve tarımla ilgili pek çok konuda farklı
uygulamalar, farklı çalışmalar hem bitkisel üretimde hem hayvancılık üretiminde
yapıldı. Şöyle bir hafızalarımızı yokladığımızda: Tarım Kanunu, Tohumculuk
Kanunu, Toprak Muhafaza ve Arazi Kullanımı Kanunu, Organik Tarım Kanunu gibi
pek çok kanun yasalaştı, gündeme getirildi. Tarımsal ürünlerde, örneğin
zeytinyağında, yumurtada, kümes hayvanlarında ihracat destekleri gündeme geldi.
Çiftçi kayıt sistemine
dâhil çiftçilere mazot, gübre ve toprak analizi destekleri verildi. Tarım
sigortaları gündeme getirilerek yüzde 50 devlet destekli çiftçilerimizin her
türlü doğal risklere, afetlere karşı korunması için tarım sigortaları gündeme
getirildi ve uygulamaya başlanıldı. İyi tarım uygulamaları, organik tarım
desteklemeleri yapıldı. Yağlı tohum destekleri… Şu anda pek çok milletvekilimiz
konuştu “Açıklarımız var.” denildi. Evet, şu anda bitkisel yağ ve pamukta
açığımız var. Bu iki ürünü ülkemiz üretimiyle sanayicimizin ve insanlarımızın
tüketimine yeterli miktarda üretemiyoruz. Bu iki ürün dışında pek çok ürünü de
ihraç ediyoruz. Mesela, unda Türkiye dünyanın ikinci büyük ihracat yapan
ülkesidir şu anda. Bu ürünleri de, daha fazla ekilebilmesi için, gerek mısırı
gerek pamuğu gerekse ayçiçeğini destekliyoruz yağlı tohum destekleri adı
altında. Gene ayrıca hububat destekleri, çay destekleri devam etmektedir.
Çiftçilerimizin üretimlerini sürdürebilmesi için kırsal kalkınma destekleri
çalıştırılmakta, gerek ekipman alan çiftçilerimiz,
alet edevat alan, tarımını daha sağlıklı ve modern makinelerle sürdürmek
isteyen çiftçilerimize ekipman destekleri veya tarım ürünlerini ambalajlama,
paketleme gibi üretimlerini çağdaş ve modern dünyada tüketicilerin albenisini
karşılayabilecek şekilde yapmak isteyen çiftçilerimize, tüccarlarımıza,
tacirlerimize, iş adamlarımıza da, kooperatiflerimize, kurum ve kuruluşlarımıza
paketleme ve ambalaj desteklerimiz devam etmektedir.
Hayvancılık
desteklerinde daha önceki dönemlerden devam edegelen
yem bitkileri desteği aynen, daha artırılarak, daha farklı farklı
ürünler, hayvan pancarı gibi, yem bitkileri desteğinin içerisinde ikame
edilerek sürdürülmektedir.
Arı ve su
ürünleri destekleri devam ederken şu anda verilen grup önergesinin gündemini,
ana gündemini teşkil eden süt desteklemeleri de bizim Hükûmetimiz
döneminde, sekiz yıldan bu yana hiç aksamadan sürdürülmüş, hatta şu anda
küçükbaşa 10 kuruş, büyükbaşa da 4 kuruş süt desteği devam etmektedir.
Elbette anne olan
ineği yaşatmamız lazım. Anne olan ineği yaşattığımız zaman, ona bakan
çiftçilerimize hayat ve fırsat verdiğimiz zaman, sütü veren anne bize her sene
en azından bir tane canlı yavru verdiğinde, bu dişi olduğunda damızlık, erkek
olduğunda da besilik, kasaplık hayvan materyali olacaktır.
Keza hayvan
başına desteklerde şu anda büyükbaşta, sığırda 225 lira, koyunlarda da, koyun
ve keçilerde de 10 lira destekleme yapılmaktadır. Eğer soy kütüğüne kayıtlı ise
yani çiftçilerimiz bir örgüte kayıtlı ise, bir örgütsel disiplin altında
üretimlerini sürdürüyorlarsa bu üreticilerimize artı 50 lira da soy kütük
desteği verilmektedir. Buzağı başına, doğan, suni tohumlamadan doğan buzağı
başına 60 lira destek verilmektedir. Eğer bu çiftçilerimiz Islah Birliğine,
Damızlık Yetiştiricileri Birliğine kayıtlı ise 25 lira daha ıslah desteği
verilmektedir. Hatta buzağı ikiz doğsa, üçüz doğsa dahi her buzağıya ayrı ayrı bu destek verilmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, değerli milletvekillerimiz; bütün bunların yanında şu anda Hükûmetimizin gündeme getirdiği ve bu sorunun çözülmesi
için çok pratik ve ivedi olarak da sıfır faizli, yedi yıl vadeli, iki yılı
ödemesiz… Bakın, bu ilk defa yapılmaktadır. Daha önce sadece damlama sulamada
ve yağmurlama sulamada yapılan, bitkisel üretimde yapılan tarımsal destek veya
hayvanlar için yapılan, yem bitkileri desteğinde yapılan sıfır faizli damlama
sulama desteği şu anda hayvancılık için gündeme getirilmiştir ve 15 bini aşkın
çiftçimiz Ziraat Bankalarımız marifetiyle bu destekten yararlanmak
istemektedirler. Burada en güzel talep -bu grup önerisinde söylenmiş, o
doğrudur, yapılan iş o zaten- öneri, on adede indirilmesi denilmektedir, on
adede indirilmiştir şu anda. On baş ve üzeri hayvan almak
isteyen çiftçilerimiz Ziraat Bankalarımıza müracaat ederek yedi yıl vadeli,
sıfır faizli, iki yılı ödemesiz, beş yıl ödemeli ve doğan buzağılarıyla, doğan
buzağılarını yetiştirerek, onları kasaplık hâle getirerek erkek buzağılarının
satışıyla, hiç dişi buzağılarını veya başka bitkisel üretimlerini borç ödemek
için kullanmaksızın, böyle bir çalışmayı Hükûmetimiz,
Türk çiftçilerinin kullanımına sunmuştur. Bu çok önemli bir destektir,
ilk defa yapılan bir destektir ve bu destek için şu anda ülkemizde talep eden
çiftçilerimizin arz-talep dengesi ölçüsüne baktığımızda, hayvan fiyatlarının 7
bin liraya kadar yükseldiğini görmekteyiz. Onun için ithalat kapısı da
açılmıştır.
Tabii, bu
terbiyevi bir ithalat olmalıdır. Öyle çok fazla hayvan getirildiği takdirde,
süt fiyatlarını rahatsız edecek derecede, ülkemizdeki süt arzını çoğaltarak süt
fiyatlarının hak ettiği fiyattan olmasını aşağı düşürecek nispette de olmaması
için Hükûmetimiz gerekli özen ve itinayı da
göstermektedir. Bu yedi yıllık destekleme sadece hayvan alımı için değildir. Ahır
yapımı için, barınak yapımı için, yem bitkileri tesisi için, alet edevat alımı
için, ekipman alımı için ve ayrıca işletme desteği
olarak da kullanılmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kendimizi küçümsememeliyiz. Ülkemiz bugün fındık,
kayısı, incir, yumurta, beyaz et, un gibi pek çok ürünü ihraç etmektedir.
Elbette, dediğim gibi, yağlı tohumlarda, pamukta ve bitkisel yağlarda da
ülkemiz ihtiyacını karşılamak için ithalat yapmak durumu bazen zorunlu hâle
gelmektedir ama Hükûmetimizin bu sorunları aşmak için
aldığı pek çok tedbir vardır.
Daha geçen hafta
Değerli Başbakanımız Aydın ilimizi ziyaret ederek, Çine ilçemizde Çine Adnan
Menderes Barajı’nı ve onunla beraber on ilimizde on tane büyük baraj ve sulama
tesisini açarak tarıma hem taşkın önleme hem enerji üretme hem de sulama
konusunda çok büyük çalışmaları yeni bir açılışlar fırsatıyla Türk çiftçisinin,
Türk tarımının hizmetine sunmuştur.
Değerli
milletvekilleri, Ulusal Süt Konseyi kurularak hayvancılık konusundaki riskler
çözülmeye çalışılmaktadır. Gene söylenen bir beyanda, dâhilde işleme rejimi
(DİR) altında süt tozu, tereyağı ithal edilmektedir, krema ithal edilmektedir.
Bu 2.500 tondur. Ülkemizde üretim yapan büyük firmalar, çikolatacılar,
bisküviciler, yurt dışından “export” fiyatlarıyla,
düşük fiyatlarla süt tozu, krema ve tereyağı ithal ederek, bunu ülkemiz
üretiminin içerisine sokmadan burada üretim yaparak, bisküvi yaparak, şekerleme
yaparak, çikolata yaparak yurt dışına satmaktadırlar. Bu sıkıntıdan
kaynaklanması hasebiyle bu konuda da Tarım Bakanlığımız ve Dış Ticaret
Müsteşarlığımız yeni bir çalışma yapmakta, dâhilde üretilen sütlerin süt tozu
yapılarak, arz fazlası zamanlarda süt tozu yapılarak bu süt tozlarından da bu
üretimi yapan şekerlemecilerin, bisküvicilerin ve çikolatacıların
ihtiyaçlarının karşılanması suretiyle yeni bir çalışma başlatılmıştır. Bu
çalışma, geçtiğimiz sezonda 36 trilyon liralık desteklemeyle ülkemiz üretimine
iyi bir fırsat sağlamıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ertürk, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
AHMET ERTÜRK
(Devamla) – Bir saniye lütfen.
Bir önceki yıl
yaşanan süt fiyatlarındaki düşüklük bu sene yaşanmamıştır.
Böylece, tarım ve
hayvancılık yapan üreticilerimiz çok güzel günler yaşamaktadırlar,
üretimlerinde hak ettikleri fırsatları yakalamaktadırlar. Ancak et fiyatlarında
tüketicilerimizi rahatsız eden konu için de Hükûmetimiz
terbiyevi mahiyette bir kısım et bir kısım da canlı hayvan, kasaplık hayvan
ithalatı yapmaktadır.
Ürettiği
ürünlerle toplumumuzu ve insanlarımızı doyuran, besleyen çiftçilerimiz çok
önemli insanlardır. Onlara ne kadar hizmet etsek, onların sorunlarını çözmek
için ne kadar çok çalışsak azdır. Elbette daha pek çok sorunumuz vardır. Çözüm
bekleyen sorunlarımızı çözmek için de İktidarımız gece gündüz çalışmaktadır.
Kaderimiz çözümsüzlük ve karamsarlık değildir. Türkiye güzel günlere ve güzel
geleceklere layıktır.
Ben bu
duygularımla, bu öneri hakkındaki görüşlerimi değerli Genel Kurula ve değerli
milletvekillerine sunuyorum.
Yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Ertürk.
III.-
YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkan, oylamadan önce yoklama istiyoruz.
BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım ancak yoklama
talebi var, yerine getireceğim.
Sayın Anadol, Sayın Aslanoğlu, Sayın Özyürek, Sayın Hamzaçebi, Sayın Süner, Sayın Özkan, Sayın Güner,
Sayın Diren, Sayın Paçarız, Sayın Barış, Sayın Ekici, Sayın Çöllü, Sayın
Tütüncü, Sayın Öztürk, Sayın Altay, Sayın Ünlütepe, Sayın Tüzün, Sayın Günday, Sayın Yalçınkaya ve Sayın
Tamaylıgil.
Üç dakika süre
veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati:17.02
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 17.13
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10’uncu Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisinin oylamasına geçilirken yoklama istenmiş ve toplantı
yeter sayısı bulunamamıştı.
III.-
YOKLAMA
BAŞKAN – Şimdi
elektronik cihazla yeniden yoklama yapacağız ve yoklama için üç dakika süre
vereceğim.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.
Sözlü soru
önergeleriyle, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 26 Ekim 2010 Salı
günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 17.16