Normal 17612 2 8 2010-12-10T09:23:00Z 2010-12-10T09:23:00Z 55 31262 178196 TBMM 1484 418 209040 12.00 Clean Clean false 21 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                                                                YASAMA YILI: 5

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 79

6’ncı Birleşim

13 Ekim 2010 Çarşamba

 

(Bu  Tutanak  Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Denizli Milletvekili Mehmet Yüksel’in, Ahilik ve Kültür Haftası ile Esnaf Bayramı’na ilişkin gündem dışı konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu’nun, çağdaş siyasi etik ve ahlâk kurallarının ülkemizde uygulamaya konulmasına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlak’ın, ülkemizde ve İstanbul’da yaşanması olası deprem riski ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin,  Ankara’nın başkent ilan edilişine ilişkin açıklaması

2.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Mecliste bekleyen siyasi etik yasa teklifine ilişkin açıklaması

3.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis’in, Elâzığ depreminden etkilenen Tunceli’ye negatif ayrımcılık uygulandığına ilişkin açıklaması

4.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın,  Ankara’nın başkent ilan edilişine ilişkin açıklaması

5.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Ankara’nın başkent ilan edilişine ilişkin açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 27 milletvekilinin, maden ve taş ocaklarında çalışan işçilerde görülen pnömokonyoz hastalığının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/868)

2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 29 milletvekilinin, çocuklara yönelik cinsel istismar konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/869)

3.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal ve 19 milletvekilinin, nükleer enerji santrali kurulması konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/870)

4.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 21 milletvekilinin, 12 Haziran 1980’de İzmir İnciraltı Öğrenci Yurdunda meydana gelen olayın araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/871)

B) TEZKERELER

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mehmet Ali Şahin’in, Japonya Temsilciler Meclisi Başkanı Takahiro Yokomichi’nin davetine icabetle, beraberinde bir Parlamento heyetiyle Japonya’ya resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1311)

 

VII.- ÖNERİLER

A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

 1.- (10/390) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 13/10/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

VIII.- SEÇİMLER

A) ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİKLERİNE SEÇİM

1.- Anayasa Mahkemesine üye seçimi

 

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

3- Devlet Yardımlarının İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/818) (S. Sayısı: 523)

4.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/594) (S. Sayısı: 510)

5.- Kamu Hastane Birlikleri Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/439) (S. Sayısı: 493)

6.- Türkiye Cumhuriyeti ile Şili Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/853) (S. Sayısı: 517)

7.- Türkiye Cumhuriyeti ile Ürdün Haşimi Krallığı Arasında Serbest Ticaret Alanı Tesis Eden Ortaklık Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair  Kanun  Tasarısı  ile  Dışişleri Komisyonu Raporu (1/893) (S. Sayısı: 540)

8.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kalkınma İşbirliği ve TİKA Kosova Program Koordinasyon Ofisinin Statüsüne İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/846) (S. Sayısı: 551)

 

X.- OYLAMALAR

1.- Türkiye Cumhuriyeti ile Şili Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

2.- Türkiye  Cumhuriyeti  ile Ürdün Haşimi Krallığı Arasında Serbest Ticaret Alanı Tesis  Eden Ortaklık Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kalkınma İşbirliği ve TİKA Kosova Program Koordinasyon Ofisinin Statüsüne İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

 

XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, hac organizasyonu müracaat ve kayıt yenileme ücretlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/15501)

2.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, TRT ile ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve  Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/15608)

3.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, TRT’nin aylık dergisine ilişkin sorusu ve  Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/15630)

4.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, TRT’deki sözleşmeli personele ilişkin sorusu ve  Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/15631)

5.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, TRT’ye yapılan bir atamaya ilişkin sorusu ve  Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/15634)

6.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, TRT’nin bazı yayınlarına  ilişkin Başbakandan sorusu ve  Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/15707)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak dört oturum yaptı.

Birinci Oturum

Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan, Ahilik Bayramı ve Ahilik’in merkezi Kırşehir’e;

Kırşehir Milletvekili Metin Çobanoğlu,

Kırşehir Milletvekili Abdullah Çalışkan,

Ahilik Haftası’na,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

Adıyaman Milletvekili Şevket Köse, Ahilik Haftası’na,

Tokat Milletvekili Reşat Doğru, Ahi birliklerinin bugünkü karşılığı olan esnaf ve sanatkârlar odası üyelerinin zor durumda olduklarına, dükkânlarını ve iş yerlerini kapattıklarına,

İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam, Parlamentoda Ahilik Haftası kutlanırken esnaf sorunlarının Parlamentoya getirilip tartışılması gerektiğine,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis ve 19 milletvekilinin, TSK’da yaşanan asker ölümlerinin (10/864),

Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ve 23 milletvekilinin, taşeron şirketler aracılığıyla kamuya hizmet veren işçilerin sorunlarının (10/865),

Niğde Milletvekili Mümin İnan ve 20 milletvekilinin, dericilik sektörünün sorunlarının (10/866),

Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal ve 27 milletvekilinin, Atatürk Orman Çiftliği ile ilgili bazı konuların (10/867),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın KİT Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan 493, 517 ve 540 sıra sayılı Kanun Tasarılarının bu kısmın 5, 6 ve 7’nci sıralarına alınmasına; bugünkü gelen kâğıtlarda yayınlanan ve dağıtılan 551 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 48 saat geçmeden gündemin 8’inci kısmının 8’inci sırasına alınmasına, diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun, 12 Ekim 2010 Salı günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesine ve Anayasa’nın 146’ncı ve geçici 18’inci maddeleri gereğince Türkiye Barolar Birliği Başkanlığınca bildirilen 3 aday arasından Anayasa Mahkemesine 1 üyelik için yapılacak seçimin 13 Ekim 2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ve bu birleşimde seçimin tamamlanmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Irak’ın Kuzeyinden Ülkemize Yönelik Terör Tehdidinin ve Saldırılarının Bertaraf Edilmesi Amacıyla, Sınır Ötesi Harekât ve Müdahalede Bulunmak Üzere, Irak’ın PKK Teröristlerinin Yuvalandıkları Kuzey Bölgesi ile Mücavir Alanlara Gönderilmesi ve Görevlendirilmesi İçin Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17/10/2007 Tarih ve 903 Sayılı Kararıyla Hükûmete Verilen ve 8/10/2008 ve 6/10/2009 Tarihli 929 ve 948 Sayılı Kararları ile Birer Yıl Uzatılan İzin Süresinin Anayasa’nın 92’nci Maddesi, Uyarınca 17/10/2010 Tarihinden İtibaren Bir Yıl Daha Uzatılmasına Dair Başbakanlık Tezkeresi’nin (3/1309) görüşmelerinin, İç Tüzük’ün 70’inci maddesine göre kapalı oturumda yapılmasına ilişkin Hükûmetin önergesi üzerine, kapalı oturuma geçildi.

Birleşime saat 16.13’te ara verildi.

İkinci Oturum

(Kapalıdır)

 

Üçüncü, Dördüncü Oturum

Kapalı oturumda açık oylaması yapılan (3/1309) esas numaralı Başbakanlık Tezkeresi’nin kabul edildiği açıklandı.

Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, (2/489) esas numaralı Kanun Teklifi’nin İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği açıklandı.

İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 57 milletvekilinin, Seviye Belirleme Sınavı uygulamasında görevini kötüye kullanarak ve yetkisini suistimal ederek öğrenciler ve ailelerin mağduriyetine ve kamunun zararına neden olduğu, bu eylemlerinin Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesine uyduğu iddiasıyla Millî Eğitim eski Bakanı Hüseyin Çelik hakkında Anayasa’nın 100’üncü ve İç Tüzük’ün 107’nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin (9/3) esas numaralı önergesi üzerindeki görüşmeler tamamlandı; yapılan gizli oylamadan sonra Meclis soruşturması açılmasının kabul edilmediği açıklandı.

13 Ekim 2010 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime 21.52’de son verildi.

                                                       Nevzat PAKDİL

                                                         Başkan Vekili

 

   Bayram ÖZÇELİK                                                                           Yaşar TÜZÜN

            Burdur                                                                                            Bilecik

          Kâtip Üye                                                                                      Kâtip Üye

 

     Yusuf COŞKUN                                                                             Gülşen ORHAN

            Bingöl                                                                                              Van

          Kâtip Üye                                                                                      Kâtip Üye

 

 

                                                                                                                                        No.: 8

II.- GELEN KÂĞITLAR

13 Ekim 2010 Çarşamba

Raporlar

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/825) (S.Sayısı: 552) (Dağıtma tarihi: 13.10.2010) (GÜNDEME)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık,  Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/771) (S. Sayısı: 553) (Dağıtma tarihi: 13.10.2010) (GÜNDEME)

3.- Türkiye  Cumhuriyeti  Hükümeti  ile  Kosova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ekonomik İşbirliği  Anlaşmasının  Onaylanmasının  Uygun  Bulunduğuna  Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/751) (S. Sayısı: 554) (Dağıtma tarihi: 13.10.2010) (GÜNDEME)

4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/889) (S. Sayısı: 555) (Dağıtma tarihi: 13.10.2010) (GÜNDEME)

5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Karayoluyla Uluslararası Yük ve Yolcu Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/939) (S. Sayısı: 556) (Dağıtma tarihi: 13.10.2010) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur ve 27 Milletvekilinin, maden ve taş ocaklarında çalışan işçilerde görülen pnömokonyoz hastalığının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/868) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.06.2010)

2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 29 Milletvekilinin, çocuklara yönelik cinsel istismar konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/869) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.06.2010)

3.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal ve 19 Milletvekilinin, nükleer enerji santrali kurulması konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/870) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.06.2010)

4.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 21 Milletvekilinin, 12 Haziran 1980’de İzmir İnciraltı Öğrenci Yurdunda meydana gelen olayın araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/871) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.06.2010)  

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.-    Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, bazı tatlandırıcıların zararlarına ve ithalatına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14790)

2.-    Şırnak  Milletvekili  Sevahir Bayındır’ın, bir hastanede kadın çalışanlara yönelik şiddet iddialarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14832)

 

13 Ekim 2010 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Gülşen ORHAN (Van), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6’ncı Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Yoklama için dört dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını, görevli personel aracılığıyla, dört dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz Ahilik ve Kültür Haftası ile Esnaf Bayramı münasebetiyle söz isteyen Denizli Milletvekili Mehmet Yüksel’e aittir.

Sayın Yüksel, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Denizli Milletvekili Mehmet Yüksel’in, Ahilik ve Kültür Haftası ile Esnaf Bayramı’na ilişkin gündem dışı konuşması

MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, dünkü gündem dışı konuşmalarda 3 değerli milletvekili arkadaşımız Ahilik ve Ahilik Haftası’yla ilgili birbirinden güzel konuşmalar yaptılar ve Ahiliğin misyonuyla ilgili bilgiler verdiler. Ben de bugün aynı şeyleri tekrar etmeyeceğim. Ahilik konusunda Kayseri, Kırşehir, Konya gibi, Tokat gibi, Kütahya gibi Denizli ilimizin de Ahilik konusunda önemli birikimleri olduğunu, önemli kazanımları olduğunu kısaca size aktarmaya çalışacağım.

1300’lü yıllarda Ahi Evran vefatından önce Konya’dan sonra Denizli’ye gelir ve Denizli’de Ahi Sinan debbağ yani dericiyi, Ahi Duman demirci ustasını Ahilik teşkilatı konusunda yetiştirir ve Denizli’den Ahilik teşkilatını kurduktan sonra ayrılır ve Denizli şu anda Ahi Sinan ve Ahi Duman iki hocasıyla Ahilik Haftası’nı bugüne kadar kutlayarak gelmiştir. Denizli’de debbağlık, dokumacılıkta, dericilikte, demircilikte, bakırcılıkta, keçecilikte, nalbantçılıkta olduğu gibi o günden bugüne kadar gelen ürünlerimizden, mesleklerimizden bir tanesidir. Artık şu anda Denizli’de dericilik yapan, debbağlık yapan 25-30 civarında dericimiz kalmıştır. Bunlar da şu anda yine Türkiye’de tektirler, yaptıkları üretim sebebiyle tektirler. O da sadece ayakkabı, kösele derisi üretmektedirler ve şu anda, bu anlamda, ayakkabı, kösele, deri üretiminde Türkiye’nin yüzde 70-80 ihtiyacını bu 25-30 tane esnafımız karşılamaktadır. Dolayısıyla, bu mesleğin devamı bizim için çok önemlidir. Bu anlamda, Denizli’de Deri Organize Sanayisi kurulmuştur ve dericilerimiz yıl sonuna kadar bu Deri Organize Sanayisine taşınacaklardır ama onların içinde bulundukları ekonomik şartlar sebebiyle taşınma noktasında da Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızdan KOSGEB vasıtasıyla hibe destekler beklenmektedir.

Değerli dostlarım, Ahilik, evet, dünyada daha önce tüketici hakları ve standartlar konusunda, kalite konusunda sanki ilki dünyada yapılmış ve Türkiye’ye gelmiş gibi bilinen bu önemli sektörler aslında yedi yüz yıl önce ülkemizde hem tüketici hakları anlamında hem de standartlar anlamında Ahilik teşkilatıyla var olmuştur ve var olmaya devam etmektedir. Biz, Denizli’mizde yine Ahilik konusunda yıllar önce Ahi Sinan Caddesi, yıllar sonra da yine Denizli Ticaret Odamız vasıtasıyla yaptırılan ilköğretim okuluna “Ahi Sinan İlköğretim Okulu” adını vermekle ilköğretime giden öğrencilerimizin daha o yaştan itibaren Ahiliğin ne olduğunu, atalarla ilgili, geleneklerle ilgili bilgi, ahlak anlamında, kültür anlamında Ahi Sinan’ı, Ahi Duman’ı, Ahi Evran’ı ve Ahiliği anlayabilmesi anlamında daha ilkokul çağlarında öğrenebilmesini sağlamak amacıyla okulumuza bu ismi verdik. Daha sonra iş hanlarımıza yine “Ahi Sinan” isimleri verilmekte. Ahiliğin yaşatılması, devam ettirilmesi konusunda da büyük gayretler sarf edilmektedir.

Şimdi yine, bu tüketici haklarıyla ve standartlarla ilgili olarak ilk kanun 1502 yılında II. Bayezid zamanında, yine bizler, Osmanlılar tarafından bizim zamanımızda çıkartılmış ve bu çıkan yasada ilk gıda maddeleri nizamnamesi, ilk standartlar kanunu, ilk çevre nizamnamesi, 1502 ile 1507 yılları arası çıkmış ve burada kısa bir anekdotu ben size aktararak sözümü bitirmek istiyorum. Bu kanunda yazı şöyle:

“Ve mahkeme kararıyla yiyecek ve içecek ve giyecek ve hububat ki; çarşıda ve pazarda vardır, gözedilüb her meslek sahibi teftiş oluna. Eğer terazide ve kilede ve arşunda eksük bulunursa, muhtesib (belediye başkanı) haklarından gele.

Ekmekçiler, standart olarak alınan ekmeği narh üzerine pâk eyleyeler, eksik ve çiğ olmaya. Ekmek içinde kara bulunursa ve çiğ olursa, tabanına let oluna; eksük olursa tahta külâh uralar veyahud para ile cezalandırıla.”

Ayrıca yine karaborsayı önlemek anlamında o dönemde çıkan yasada:

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yüksel, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

MEHMET YÜKSEL (Devamla) – “Ve her ekmekçinin elinde iki aylık, en az bir aylık un buluna. ki aniden bazara un gelmeyüb Müslümanlara darlık göstermeyeler. Eğer muhalefet edecek olurlarsa, cezalandırıla. Eyle olıcak ekmek gayet eyü ve arı olmak gerekdir.” diye yine karaborsa için de bu dönemde yani beş yüz yıl önce çıkmış bir kanun ve yasa vardır.

Ben buradan şuna gelmek istiyorum: Her şeyiyle Avrupa hayranı olan vatandaşlarımıza sesleniyorum. Bizim ülkemizde değerlerimize eğer biz sahip çıkacak olursak, eğer biz kendi değerlerimizin ne olduğunu anlayıp bilip bunları yaşatacak olursak, el birliğiyle, iktidarıyla muhalefetiyle, sivil toplum örgütleriyle bu değerlerimizin gelecek nesillere mutlaka aktarılması gerekir. Bu anlamda, Sanayi ve Ticaret Bakanlığımıza, Kültür ve Turizm Bakanlığımıza, illerde yapılan etkinliklerin daha canlı, daha görkemli olması noktasında da önerilerim var.

Hepinize teşekkür ediyorum, sevgi, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gündem dışı ikinci söz, çağdaş siyasi etik ve ahlak kurallarının ülkemizde uygulamaya konulması ve Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde siyasi etik kurulu kurulması konusunda söz isteyen İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu’na aittir.

Sayın Hacaloğlu, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu’nun, çağdaş siyasi etik ve ahlâk kurallarının ülke-mizde uygulamaya konulmasına ilişkin gündem dışı konuşması

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; ülkemiz ne yazık ki son sekiz yıldır kuralsızlık, hukuksuzluk, yolsuzluk batağına saplanmış durumdadır. Bunun temelinde sekiz yıldır ülkemizi yönetmekte olan AKP İktidarının genetik yapısının “temiz siyaset, dürüst toplum” ilkelerine uyum sağlayamaması yatmaktadır.

Değerli AKP milletvekilleri, Anayasa’da keyfinize göre, yargı bağımsızlığını umursamayan değişiklikler yaptınız ama belli ki genetik yapınız elvermediği için olsa gerek Anayasa’nın 82’nci ve 83’üncü maddelerine dokunmadınız.

SONER AKSOY (Kütahya) – Sen kendi genetik yapına bak!

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – 83’üncü madde bilindiği gibi milletvekillerine adi suçlar karşısında dahi koruma sağlayan bir dokunulmazlık maddesidir. 82’nci madde ise milletvekillerine milletvekilliği dışında hemen her alanda para karşılığı iş yapabilme olanağını tanıyan bir düzenlemedir. Bu her iki madde de demokrasimizin, parlamenter rejimimizin günümüzde yüz karası olan maddelerdir. Böyle bir uygulama ne Hindistan veya Yunanistan parlamentolarında ne de Amerika’da veya Avrupa ülkelerinde vardır.

Değerli milletvekilleri, parlamenter sistemimizin siyasi etik, ahlak kurallarını, demokrasi ilkeleri standartlarını yükseltebilmek için Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak bugüne değin 24 Aralık 2002’de yasa teklifi verdik ama iktidar umursamadı, teklifimizin Meclis gündemine gelmesini engelledi. Keza 12 Şubat 2007’de teklifimizi yineledik, yine umursamadı, yine iktidar, teklifimizin Meclis gündemine gelmesini engelledi, yasalaşmasını engelledi. Bu dönemde ise 9 Ağustos 2007’de Siyasi (Etik) Ahlak Yasa Teklifi’mizi bir kez daha yineledik fakat beklendiği gibi, AKP İktidarı keyfî ve aymaz tavrını devam ettirmekte. Bu kürsüden iktidarı defaatle uyarmamıza rağmen umursamamakta ısrar ediyor.

Sadece bizi değil, AB’yi de umursamıyorsunuz değerli Hükûmet temsilcileri, Hükûmetin çok sayın üyeleri. Milletvekili dokunulmazlığının kürsü masuniyetiyle sınırlandırılmasını, siyasi etik kurallarının Avrupa parlamentoları düzeyine çıkarılmasını öngören AB’yi de dikkate almıyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, size bu konuda iki ülkeden bazı örnekler vermek istiyorum. Amerika Birleşik Devletleri’nde, Kongre üyelerinin mesleklerini icra etmeleri, özel kuruluşlarda kazanç karşılığı görev kabul etmeleri yasaktır. Milletvekili maaşı dışında, toplam kazançları ikinci baremdeki devlet memurunun aldığı maaşın yüzde 15’ini geçemez. Bir yılda mal ve hizmet olarak kabul edebilecekleri hediye toplamı 250 doları aşamaz. Keza, her yıl mayıs ayında tüm mal varlıklarını topluma açıklamakla yükümlüdürler. Fransa’da ise milletvekilleri, devlet desteği alan şirketlerde, finans kurumlarında, halka açık şirketlerde, kamuya veya yabancı devletlere mal ve hizmet satan şirketlerde, arazi alım satımı yapan veya gayrimenkul inşaatı yapan şirketlerde para karşılığı yöneticilik yapamazlar, çalışamazlar ve milletvekili maaşları dışındaki tüm kazançlarını her yıl beyan etmekle yükümlüdürler. Bizde ise durumun böyle olmadığını hepimiz çok açık bilmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, siyaset bir zenginleşme aracı değildir, olamaz, olmamalıdır. Siyaset bir kamusal görev alanıdır, bir toplumsal özveri alanıdır, bir hizmet ve fazilet yarışıdır, öyle de olmalıdır. Bizde ise ne yazık ki bu evrensel demokrasi kuralları tam işlememektedir, işlememesine de AKP İktidarı âdeta çanak tutmaktadır.

Temiz siyaset için, siyasi etik kurallarının yürürlüğe konulması, milletvekili dokunulmazlığının kürsü masuniyetiyle sınırlandırılması, siyasetin ve siyasi partilerin finansmanının Batı demokrasileri uygulamaları çerçevesi içinde denetlenmesi Parlamentomuzun da mutlaka çözümlemesi gereken en önemli üç sorundur. Bu alanda bir reformun en büyük engelini oluşturan AKP iktidarı bu tutumuyla demokrasimizin en büyük kamburu hâline gelmiştir. AKP’nin bu büyük ayıbı demokrasimizin derhâl aşılması gereken eksikliğidir, zaafıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, bir dakikalık süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayınız.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Ne yazık ki AKP iktidarı bu sorunları çözmekten korkmakta, çekinmekte, bu nedenle temiz siyaset için verdiğimiz yasa tekliflerini komisyon dolaplarında hapsetmeye devam etmektedir.

Bu, bugün dağıtılan gündem. Aradan beş yıl geçmiş, hâlâ beş yıl evvel verdiğimiz yasa teklifi bu gündeme girmemiştir. Bilinmelidir ki Siyasi (Etik) Ahlak Yasa Teklifi’mizi yüce Meclisten kaçırmanın sonu yoktur. Nereye kadar kaçarsanız kaçınız “Bir ülkede namuslular da en az namussuzlar kadar cesaret sahibi olmalıdır.” demiş olan  İsmet İnönü’nün izinden gitmekte olan CHP’liler olarak sizi sonuna kadar kovalayacağız. Yine biliniz ki korkunun, gerçeklerden kaçışın ecele faydası yoktur. Mecliste bizden kaçmayı başarsanız dahi bulaştığınız tüm kuralsızlıkların, hukuksuzlukların ve yolsuzlukların hesabını sandıkta, tarih önünde, halkın vicdanında vermekten kaçamayacaksınız.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Daha sandıktan yeni çıktık, sen nereden çıktığının farkında değilsin. Millet sandıkta ibra etti daha yeni.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gündem dışı üçüncü söz, yaşanması olası deprem riski ve alınması gereken önlemler konusunda söz isteyen İstanbul Milletvekili Durmuş Ali Torlak’a aittir.

Sayın Torlak, buyurun efendim.  (MHP sıralarından alkışlar)

3.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlak’ın, ülkemizde ve İstanbul’da yaşanması olası deprem riski ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündem dışı konuşması

D. ALİ TORLAK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde ve özellikle İstanbul ilimiz civarında yaşanması olası bir depremle ilgili olarak gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, ülkemiz deprem kuşağındadır. Bu nedenle geçmişte meydana gelen doğal afetlerin, depremlerin sonuçları ülkemiz için çok ağır olmuştur. Büyük bir bölümü deprem kuşağı içinde yer alan ülkemizde 1999 yılında Marmara ve Düzce’de meydana gelen depremlerin ardından İstanbul’da meydana gelebilecek deprem olasılığı o tarihten bu yana yoğun bir şekilde tartışılmaktadır. Dolayısıyla geçmişte meydana gelen depremlerde yıkılan evler, yetim kalan çocuklar, sönen hayaller deprem felaketi hakkında hepimize bir fikir vermektedir.

Yaşanan bu felaketlerden sonra İstanbul merkezli bir depremle ilgili olarak uzmanlar tarafından birçok uyarılar yapılmıştır. Bu depremin 7’nin üzerinde olacağı ifade edilmektedir. Bu anlamda geçtiğimiz günlerde meydana gelen sarsıntı, başta İstanbul ve Marmara Bölgesi’nde olmak üzere deprem riskinin ne kadar fazla olduğunu göstermektedir. Ancak durumun bu şekilde olmasına karşılık gerekli ve yeterli tedbirleri bugüne kadar aldığımızı söylemek mümkün değildir. Marmara ve Düzce depremlerinin verdiği can ve mal kaybı ile sebep olduğu ekonomik hasar canlı bir örnek olarak önümüzde dururken aradan geçen on bir yılın ardından bu konuda hiçbir şey yapılmamış olmasının mazur görülecek veya gösterilecek bir tarafı yoktur.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz dünyanın aktif deprem kuşaklarından biri üzerinde bulunduğu hâlde depremlere karşı tedbir almayı hâlâ başaramıyoruz. Yani deprem olduğu zaman depremin her türlü riskiyle karşı karşıya kalıyoruz ama bir dahaki depreme kadar sadece mevcut sorunları tespit ederek vakit harcamaktan ve hamasi konuşma, nutuklardan öte gidemiyoruz. Yani depremi her afetten sonra yeniden hatırlayan ve yeni afetlere kadar tekrar unutan bir ülke görüntüsü vermekten bir türlü kurtarılamıyoruz.

Burada dikkate alınması gereken bir gerçek var ki o da Türkiye'nin bir deprem ülkesi olduğunu kabullenmemiz, bununla yaşamayı öğrenmemiz gerekmektedir. Bu durumu kabullenirken deprem konusunda yerel ve merkezî yönetimlerin yasal ve yapısal her türlü tedbirleri alması gerekmektedir.

Depremle ilgili hemen her konunun ayrı bir önemi bulunmaktadır. Geleceğe daha güvenli bakmak açısından yapı denetim sisteminin tam ve eksiksiz olarak işler hâle getirilmesi gerekmektedir. Depremin can ve mal kaybına yol açmaması için yapı denetim sisteminde boşluk bulunmamalıdır. Doğal afet riskinin en az düzeyde olduğu Avrupa ülkelerinde bile yapı denetimi konusunda kurallar getirilmişken, büyük depremleri yaşayan ülkemizde konu gerek kamuoyu gerekse Hükûmet nezdinde hak ettiği ilgiyi görmemektedir. Mevcut iktidarın da bu duruma 2003’ten bu yana ilgisiz kaldığı, bu konuda vurdumduymaz bir tavır takındığı da görülmektedir. Bu durumun en açık örneği Deprem Araştırma Komisyonunda görülmüştür.

Geçtiğimiz yasama yılında oluşturulan Deprem Araştırma Komisyonunun kurulması için siyasi parti gruplarının yanı sıra AKP’nin de vermiş olduğu Meclis araştırma önergesinden size çok çarpıcı bir tespit sunacağım. Önergede aynen şöyle diyor: “Hükûmetimizin tabii afetlere yönelik alınması gerekli tedbirler konusundaki hassasiyetini, bu konuyla ilgili çeşitli çalışmaları olduğunu, gerek yerel yönetimler açısından gerekse merkezî yönetimler açısından bazı tedbirler almakta olduğunu, yasal düzenlemeleri kısmen de olsa yaptığını takdirle bilmekteyiz. Ancak çarpık, plansız yapılaşmalar ve depreme dayanıksız, kontrolsüz kentleşmeler, deprem gibi tabii afetlere karşı riskleri artırmaktadır. Özellikle İstanbul ilimizde bu riskin daha da ürkütücü boyutlara çıktığı aşikârdır.” Yani mevcut durum sekiz yıldır iktidarda bulunan AKP Hükûmeti tarafından da ifade edildiği gibi çok vahim bir noktaya ulaşmıştır.

Değerli milletvekilleri, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı tarafından 29 Eylül-1 Ekim 2004 tarihleri arasında Türkiye’de ilk defa Deprem Şûrası toplanmıştır. Bu şûra sonuçlarına göre otuz beş madde tespit edilmiştir ancak hiçbir çalışma devamı söz konusu olmamıştır. Aynı şekilde depremin riskleri ve alınması gereken tedbirler ile ilgili Meclis Araştırma Komisyonu 20 Ocak 2010’da kurulmuş, ilk toplantısını 28 Ocak 2010’da yapmıştır.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Torlak, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

D. ALİ TORLAK (Devamla) – Teşekkür ederim.

Komisyonda yaptığımız tespitlere göre, kurumlar ve bilim adamları dinlenmiştir. Konunun bilincinde olunmasına rağmen, maalesef tam hazırlıklı olunduğunu söylemek mümkün değildir. Dolayısıyla kısa zaman içinde gerekli tedbirlerin alınmasını sağlamak, bugün Türkiye’yi yöneten AKP İktidarının görevidir ve bu görev mutlaka ifa edilmelidir.

Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmetinin bu ilgisizlik ve karar alma eksikliğinden dolayı, Türkiye’de başta İstanbul ilimiz olmak üzere deprem sebebiyle yaşanabilecek maddi ve manevi kayıpların tüm siyasi ve vicdani sorumluluğunun AKP İktidarına ait olacağını bildiriyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Hamzaçebi, buyurun efendim.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin,  Ankara’nın başkent ilan edilişine ilişkin açıklaması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün Ankara’nın başkent olarak ilan edilişinin 87’nci yıl dönümünü yaşıyoruz. 29 Ekim 1923 tarihinde cumhuriyetin ilanından önce, 13 Ekim 1923 tarihinde, o zamanın Parlamentosu kabul etmiş olduğu bir kanunla Ankara’nın Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti olmasına karar vermiştir. Cumhuriyeti kuran, Ankara’yı başkent ilan eden başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere dönemin Parlamentosunu, onun mensuplarını şükranla anıyorum.

Bugün ayrıca, her yıl ekim ayının ilk pazartesi günü olarak dünyada kutlanan ”Konut Günü” Türkiye’de 13 Ekim tarihinde kutlanmaktadır. Bu yıl Birleşmiş Milletlerin “Daha iyi kent, daha iyi bir yaşam.” teması çerçevesinde kutlanan bugünün, Türkiye’nin de konut politikalarına ışık tutmasını diliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.

Sayın Kaplan…

2.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Mecliste bekleyen siyasi etik yasa teklifine ilişkin açıklaması

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Mecliste bekleyen Siyasi Etik Yasası Teklifi’nin dışında, daha önce siyasi partilerce de bu konuda bazı çalışmaların olduğunu biliyoruz ancak siyasi etik gibi önemli bir konuda bütün Meclisteki grupların ortak bir komisyon kurarak bir çalışma yapıp böylesi bir yasayı çıkarıp bir kurul oluşturmasında son derece yarar vardır. Örneğin, Anayasa’nın 83’üncü maddesine göre dokunulmazlık olmasına rağmen, BDP milletvekilleri için bu söz konusu değil, zorla ifadeye çağrılabiliniyor ve gıyaplarında yargılanarak hüküm kurulabiliniyor. Bu ve benzeri çifte standartları ortadan kaldırmak için de bu siyasi etik kuruluna uygun bir düzenlemenin yapılması gerektiğini düşünüyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

Sayın Halis...

3.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis’in, Elâzığ depreminden etkilenen Tunceli’ye negatif ayrımcılık uygulandığına ilişkin açıklaması

ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Ülkemizin bir deprem kuşağı üzerinde olduğu biliniyor. Bugüne kadar büyük acılar ve afetler yaşandı.  Tabii, bu afet ve acıların yaşanmaması için devlete büyük sorumluluk ve görev düşüyor ancak bakıldığında, Hükûmet ülkede yaşanabilecek, beklenti içinde olunan acılara seyirci kalıyor.

Geçen yıl Elâzığ’da bir deprem yaşandı, yine acılar vardı. O depremden Bingöl ve Tunceli de aynı derecede etkilendi. Yapılan raporlar sonucunda binlerce ağır hasarlı bina rapor edildi -incelemeler sonucunda-ancak afet kapsamına alınmadı.

Şimdi, afet kapsamına alınmadığı için ağır hasarlı binalara 3’er bin lira para veriliyor. Tabii, 3’er bin lira parayla ne yapılır diye düşünüyoruz. Hükûmetin bu konuda Tunceli’ye bir negatif ayrımcılık yaptığını iddia ediyoruz –söylemiyorsa- Tunceli halkını ölümle karşı karşıya bıraktığını söylüyoruz. Eğer böyle olmadığını söylüyorsa bu iddialarımızı dikkate almak zorundadır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Şandır...

4.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın,  Ankara’nın başkent ilan edilişine ilişkin açıklaması

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, biz de bugün 13 Ekim Ankara’nın başkent olarak ilan edilmesinin 87’nci yıl dönümü, bunu çok önemsiyoruz, çok değerli buluyoruz, kutluyoruz çünkü Ankara’nın başkent olması Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş hukukunun değiştirilemez bir hususudur. Bunu bu anlamda özümsemek, bu anlamda kabul etmek ve kutlamak gerekiyor. Milliyetçi Hareket Partisi olarak Ankara’nın başkent ilan edilmesine sebep teşkil eden millî mücadeleyi verenleri başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisinin o günkü değerli üyelerini, tüm Türk Silahlı Kuvvetlerini ve şehitleriyle, gazileriyle milletimizi Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak yürekten kutluyor, şehitlerimize rahmet diliyor, gazilerimize şükranlarımızı sunuyoruz ve Ankara’nın başkent olmasını tüm Türk milleti adına, Ankaralılar adına Milliyetçi Hareket Partisi olarak yürekten kutluyor, söz verdiğiniz için sizlere de teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şandır.

Sayın Elitaş.

5.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Ankara’nın başkent ilan edilişine ilişkin açıklaması

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Bugün Ankara’nın başkent oluşunun yıl dönümünü hep birlikte idrak ediyoruz. İstiklal Savaşı’mızın başlangıcının ilk temellerinin atıldığı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kurulduğu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin kurulduğu bir sürecin yaşanmasında ve Ankara’nın başkent olmasında başta Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşları olmak üzere hepsine şükranlarımızı ve saygılarımızı iletiyor, kendilerini rahmetle anıyoruz, başkent oluşunun yıl dönümünü kutluyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Elitaş.

Saygıdeğer milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 27 milletvekilinin, maden ve taş ocaklarında çalışan işçilerde görülen pnömokonyoz hastalığının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/868)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Maden ocaklarında çalışan maden işçileri ile taş ocaklarında çalışan işçilerin risk grubunu oluşturduğu "pnomokonyoz" hastalığının nasıl önlenebileceği ve bu hastalığa yakalanan işçilerin tedavilerinin sosyal güvenlik çatısı kapsamında gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğinin Meclis çatısı altında araştırılması ve konunun detaylıca incelenebilmesi ve çözüm önerilerinin uzmanların fikrinin de alınması yoluyla ortaya konabilmesi için TBMM içtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri ve Anayasanın 98. maddesi gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Nevingaye Erbatur               (Adana)

2) Mehmet Ali Özpolat            (İstanbul)

3) Şevket Köse                        (Adıyaman)

4) Rasim Çakır                         (Edirne)

5) Ali Oksal                             (Mersin)

6)Rahmi Güner                        (Ordu)

7) Bilgin Paçarız                      (Edirne)

8) Ramazan Kerim Özkan        (Burdur)

9) Hulusi Güvel                       (Adana)

10) Sacid Yıldız                       (İstanbul)

11) Tayfur Süner                     (Antalya)

12) Osman Kaptan                   (Antalya)

13) Atila Emek                         (Antalya)

14) Tekin Bingöl                      (Ankara)

15) Abdulaziz Yazar                (Hatay)

16) Ergün Aydoğan                 (Balıkesir)

17) Durdu Özbolat                   (Kahramanmaraş)

18) Mevlüt Coşkuner               (Isparta)

19) Ali Rıza Ertemür                (Denizli)

20) Halil Ünlütepe                   (Afyonkarahisar)

21) Enis Tütüncü                     (Tekirdağ)

22) Ali Rıza Öztürk                 (Mersin)

23) Kemal Demirel                  (Bursa)

24) Necla Arat                         (İstanbul)

25) Gökhan Durgun                (Hatay)

26) Hüsnü Çöllü                      (Antalya)

27) İsa Gök                              (Mersin)

28) Mehmet Ali Susam            (İzmir)

Gerekçe:

Cisimlerin parçalanmaları, kırılmaları ve ezilmeleri sırasında o cismin özelliklerini taşıyan küçük parçacıklar oluşur. Bu parçacıklar toz diye adlandırılır. İşyerlerinde oluşup, işyeri havasında yer alarak işçi sağlığı konusunda önemli bir sorun olan pnömokonyoz hastalığını meydana getirir. Pnömokonyoz latin dili kökenli solunum yoluyla akciğerlere alınan tozlardan oluşan hastalıkların genel adıdır.

Pnömokonyoz bilhassa kömür madencilerinin tutulabildikleri önemli bir meslekî hastalıktır, ince taş ve kömür tozlarının akciğerde alveollere yerleşmesiyle, fiziksel ve kimyasal etkileri sonucu akciğer tahrip etmekte ve hastanın vital kapasitesini büyük ölçüde azaltmakta ve tüberküloz gibi tehlikeli hastalıklarla ihtilât yaratmaktadır. İşveren müesseselerin bu tehlikeye karşı

1- İlk işe girişte genç ve sağlam işçileri işe almak,

2- Periyodik radyografik muayenelerle işçilerin sağlıklarını kontrol altında tutmak,

3- Yeraltında tozlarla gerekli mücadeleyi yeterli bir seviyede tutmak suretiyle devam etmek, gibi tedbirlerle bu meslek hastalığını asgari seviyede tutmak ödevidir.

Pnömokonyoz olasılığı, her işçiye göre değişir. En önemli faktörler işçinin yaşı, beden gücü, beslenmesi olarak ortaya çıkar. Her ulus kendi insanının bu değerini çeşitli açılardan inceleyerek bir sonuca ulaşmak çabasındadır. Ulaşılan noktalarda yurdun, işçinin, sanayinin, devlet sağlık kuruluşlarının işverenlerin, araştırma enstitülerinin gereksinimleri, bulguları düğümlenir ve toz standartları ortaya çıkar.

Ülkemizde de madencilik çoğu zaman aile mesleği hâline gelen önemli bir iş kolu olduğu da düşünüldüğünde, belirtilen hastalığın artış göstermemesi için alınması gereken tedbirlerin varlığının önemi daha iyi anlaşılabilir. Ancak ülkemizde madencilik sektöründe geçtiğimiz günlerde yaşanan üzüntü ve elem veren can kayıpları ve sonrasında hükûmet kanadından yapılan "ölmek madencinin kaderinde var" gibi açıklamalar sektörde madencilerin can güvenliği ve fiziki sağlıklarının korunabilmesi için gereken tedbirlerin layığıyla alınamadığı şüphesini yaratmıştır.

Maden sektöründe yoğun biçimde görülen pnömokomyoz hastalığı ile ilgili olumsuz bir durum da hastalığın önlenebilmesi ya da erken teşhisi için gerekli olan düzenli kontrollerin ihmal edilmesi ve hastalığa yakalanan emekçilerin maluliyetlerinin tespitinde SSK'nın ilgili tüzüğü yanlış yorumlayarak maluliyet oranlarını düşük hesaplaması ve işçilerin mağdur edilmesidir.

Yukarıda özetlenen sebeplerle, maden işçilerinin ve taş ocaklarında çalışan işçilerin yakalanma riski taşıdıkları pnömonkonyoz hastalığının nedenlerinin ve nasıl önlenebileceğinin araştırılması ve işçilerinin SSK'nın ilgili tüzüğü yanlış yorumlaması sebebiyle mağdur olup olmadıklarının tespiti için ilgili sendikaların, uzmanların ve işçilerin görüşlerine de başvurularak tartışılabilmesi amacıyla bu araştırmanın açılmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 29 milletvekilinin, çocuklara yönelik cinsel istismar konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/869)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye henüz Siirt ve Manisa'daki çocuklara yönelik tecavüz skandallarını tartışırken bir başka benzer olayın da, Van'ın Erciş ilçesinde yaşandığı ortaya çıkmıştır. Basına yansıyan haberlere göre, Erciş Kız Meslek Lisesi'nde okuyan 15 yaşındaki bir kız çocuğunun, Erciş Belediyesi'nde zabıta olarak çalıştığı iddia edilen Ömer Aslaner isimli şahıs tarafından tehdit ve şantajla defalarca tecavüze uğradığı ve bu zabıta memuru tarafından başka kişilere de para karşılığında pazarlandığı ortaya çıkmıştır. Zabıta memurunun lise öğrencisini kandırarak zorla kamera ile çıplak görüntülerini çektiği ve ortaokuldan beri bu çocuğa tecavüz ettiği söylenmiştir.

Okuldaki diğer öğrencilerin ifadelerinde, zabıta memurunun başka arkadaşlarıyla birlikte sürekli okula geldiğini belirtirken, adı geçen zabıta memurunun okuldan başka kızlarla da ilişki içerisinde olduğuna ve okul yönetiminin de bu durumdan haberdar olduğuna vurgu yapmışlardır. Olayın duyulmasının ardından ise, emniyet yetkililerinin durumu aydınlığa çıkarmak, soruşturmak yerine kapatılması için kıza ve aileye baskı yaptığı söylenmektedir.

Türkiye son yıllarda benzer olaylara sık sık sahne olmakta, son olarak Siirt'te, Manisa'da yaşanan tecavüz olayların izleri silinmeden başka şehirlerden de aynı haberler gelmektedir. Sadece basına yansıyan bu olaylar bile göstermektedir ki ortada ciddi bir fuhuş şebekesi vardır. Çocuklar ne devlet güvencesi altında ne de korumasında, aciz ve savunmasız bırakılmaktadır.

Çocuklara karşı artan cinsel istismar olaylarının önüne geçmek, engellemek için kapsamlı ve ciddi bir çalışma yapılması, sorumluların ortaya çıkarılması, alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98, TBMM İç Tüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri uyarınca Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 09/06/2010

1) Mehmet Sevigen                          (İstanbul)

2) Ali Rıza Öztürk                            (Mersin)

3) Durdu Özbolat                              (Kahramanmaraş)

4) Halil Ünlütepe                              (Afyonkarahisar)

5) Mevlüt Coşkuner                         (Isparta)

6) Ali Rıza Ertemür                          (Denizli)

7) Osman Kaptan                             (Antalya)

8) Nevingaye Erbatur                       (Adana)

9) Erol Tınastepe                              (Erzincan)

10) Birgen Keleş                              (İstanbul)

11) Şevket Köse                               (Adıyaman)

12) Rasim Çakır                               (Edirne)

13) Rahmi Güner                             (Ordu)

14) Bilgin Paçarız                             (Edirne)

15) Hulusi Güvel                             (Adana)

16) Ramazan Kerim Özkan              (Burdur)

17) Sacid Yıldız                               (İstanbul)

18) Tayfur Süner                              (Antalya)               

19) Atila Emek                                 (Antalya)

20) Tekin Bingöl                              (Ankara)

21) Abdulaziz Yazar                        (Hatay)

22) Ergün Aydoğan                         (Balıkesir)

23) Mehmet Ali Özpolat                  (İstanbul)

24) Enis Tütüncü                              (Tekirdağ)

25) Kemal Demirel                           (Bursa)

26) Necla Arat                                  (İstanbul)

27) Gökhan Durgun                         (Hatay)

28) Hüsnü Çöllü                              (Antalya)

29) İsa Gök                                      (Mersin)

30) Mehmet Ali Susam                    (İzmir)

 3.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal ve 19 milletvekilinin, nükleer enerji santrali kurulması konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/870)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye'ye nükleer enerji ve nükleer santralin gerekip gerekmediğinin açığa çıkarılması ile nükleer santral kurulması durumunda ne gibi zarar ve kayıplarla karşılaşılacağının araştırılması için Anayasanın 98'nci, İçtüzük'ün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını dilerim. 23/05/2010

1) Akın Birdal                             (Diyarbakır)

2) Selahattin Demirtaş                 (Diyarbakır)

3) Gültan Kışanak                       (Diyarbakır)

4) Ayla Akat Ata                         (Batman)

5) Bengi Yıldız                            (Batman)

6) Emine Ayna                            (Mardin)

7) Fatma Kurtulan                       (Van)

8) Hasip Kaplan                          (Şırnak)

9) Hamit Geylani                         (Hakkâri)

10) İbrahim Binici                       (Şanlıurfa)

11) M. Nuri Yaman                     (Muş)

12) Mehmet Nezir Karabaş         (Bitlis)

13) Mehmet Ufuk Uras               (İstanbul)

14) Osman Özçelik                      (Siirt)

15) Özdal Üçer                            (Van)

16) Pervin Buldan                       (Iğdır)

17) Sebahat Tuncel                      (İstanbul)

18) Sevahir Bayındır                   (Şırnak)

19) Sırrı Sakık                             (Muş)

20) Şerafettin Halis                      (Tunceli)

Gerekçe:

12 Mayıs 2010 tarihinde Türkiye ile Rusya arasında Mersin Akkuyu'da yapılacak olan ve 4800 MW gücünde dört nükleer reaktörden oluşan nükleer santral yapımı için devletlerarası bir anlaşma imzalanmıştır.

Bu anlaşmayla sermayesinin tamamı Rusya'ya ait olan bir şirket tarafından yapılacak olan bu santralin bedeli 20 milyar dolardır ve 7 yıl içinde yapımı tamamlanacaktır.

Oysa başta bilim insanları olmak üzere meslek odaları, sivil toplum kuruluşları, (santralin kurulacağı) Akkuyu halkı bu santrale karşı çıkmakta, ülke için hiçbir yararının olmayacağını aksine çok fazla olumsuz etki yaratacağını söylemektedirler.

Bu olumsuzluklar şunlardır:

Nükleer santralde enerji üretilirken her yıl tonlarca radyoaktif atık üretilir. Yüz binlerce yıl radyasyon yaymaya devam eden bu atıkların nasıl saklanması gerektiğini hiçbir ülke bulabilmiş değildir. Bu nedenle nükleer enerji en kirletici, insan yaşamını ve doğayı en fazla tehdit eden enerji üretim biçimidir. Kazalardan, atıklardan ve normal işleyişten yayılan radyasyon kanserin, doğumsal anomalilerin ve başka sağlık sorunlarının en önemli nedenidir. Yaşanan kazaların sonuçları kuşaklar boyunca sürer ve geri dönüşü yoktur.

Nükleer enerji son derece pahalı bir yatırımdır. ABD'de 1000 mw büyüklüğünde bir santral en az 7 milyar dolara mal olmaktadır. Bu yatırım maliyeti kazaları önleyecek güvenlik önlemleri nedeniyle giderek artmaktadır. Ancak hükümetin yaptığı son anlaşmaya göre Rusya 1000 MW'lık santrali yaklaşık 4 milyar dolara mal edecektir. Bu düşük fiyat güvenliksiz bir teknolojinin kullanılacağını akla getirmektedir.

Türkiye Rusya'ya 15 yıl boyunca kws başına 12,35 cent ödeyecektir. Avrupa'da bu fiyat 6-7 cent'dir.

Türkiye Rusya'ya petrolde %66; doğalgazda %33 oranında bağımlıdır. Nükleer enerji ile bu bağımlılık %10 daha artarak, yaklaşık %80 civarına çıkacaktır. Böylece enerji alanında tek ülkeye tamamen bağımlı hâle  gelinmektedir.

Nükleer enerji nükleer silahlanmanın ilk adımıdır. Çoğu ülke için nükleer santrale sahip olmak nükleer silahlara sahip olmanın bir parçasıdır. Bu anlamda nükleer enerji barış politikalarına da aykırıdır.

Nükleer santralın yapılmak istendiği Mersin-Akkuyu için alınan yer lisansı üzerinden tam 35 yıl geçmiştir. Lisansı verenlerden Prof. Dr. Tolga Yarman, artık bu lisansın geçersiz olduğunu, yeniden güncellenerek, bugünkü teknolojik ölçümler ve koşullara göre yenilenmesi gerektiğini belirtmektedir.

Santralde soğutma suyu olarak kullanılacak Akdeniz suyunun sıcaklığı uygun olmamasının yanı sıra bölgedeki balıkçılık, tarım ve turizm potansiyelinin olumsuz etkilenecek olması gibi nedenlerle de Akkuyu uygun bir yer değildir.

Nükleer santral gibi tehlikeli ve pahalı bir yatırım ihalesiz, rekabetsiz, şartnamesiz bir şekilde yaptırılamaz. Hükümetin şu anki uygulaması her türlü yargı denetiminden de, teknik denetimden de kaçmak anlamına gelmektedir. Yapılan anlaşmanın kapalı kapılar ardında yapılması, ihale ve yargı süreçlerinden kaçırılması, anlaşmanın içeriğinin belli olmaması, toplumdaki ve yöredeki nükleer karşıtlığının dikkate alınmaması nedeniyle bu anlaşma her şeyden önce demokrasiye aykırıdır. Bu anlaşma yapılış biçimi ve içeriğiyle antidemokratiktir.

Bütün bu gerekçelerle Türkiye'nin nükleer enerjiye gereksinimi olup olmadığının, nükleer santral kurulması durumunda ne gibi zarar ve kayıplarla karşılaşılacağının araştırılması için bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını dilerim.

4.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 21 milletvekilinin, 12 Haziran 1980’de İzmir İnciraltı Öğrenci Yurdunda meydana gelen olayın araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/871)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

13 Haziran 1980 tarihinde yapılacak Üniversite Seçme Sınavına girmek için İzmir'e gelen öğrencilerin konaklama ve barınma ihtiyaçları, Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı öğrenci yurtlarında karşılanmıştır.

İzmir İnciraltı Öğrenci Yurdundaki öğrenciler, Üniversite Seçme Sınavına girecek öğrenci arkadaşları için sınavdan bir gece önce, 12 Haziran 1980 tarihinde yurt bahçesinde bir moral gecesi düzenlediler. Bu gecede, çeşitli yörelere ait folklor oyunları sergilenmiş ve türküler söylenmiştir.

Şenliğin devam ettiği sırada, saat 21.00 ile 21.30 sıralarında yurt bahçe kapısından içeri giren silahlı askerler, bahçede bulunan öğrencilerin üzerine ateş açmışlar ve resmi açıklamalara göre 5 öğrenciyi öldürüp onlarca öğrenciyi de yaralamışlardır.

Bu saldırı nedeniyle; İsmail Baytak, Mehmet Ali Arun, Mustafa Uslu, A. İhsan Tan ve Hüseyin Akdağ isimli öğrencilerin öldükleri,

Erhan Üstbaş, Emel Şahin Toprak, Sait Cacur, Hüseyin Özbaş, Orhan Zahur, Mahmut Çalışkan, Ömer Sarıtoprak, Oğuz Sayır, Murat Çalıkuşu, Bekir Sıtkı Şenyurt, Oğuz Şahin, Orhan Zabun, Hasan Nergis, Ahmet Kamil Utkan, Hakan Erez, Cevdet İnci, İbrahim Morkacı, İbrahim Toy, Harun Azyit, Lütfü Zafer Demirel, Selahattin Öcal, Muhsin Okuyan, Sahir Erdoğan, Berkan Usbaş isimli öğrencilerin de yaralandıkları gazete haberlerine yansımıştır.

Olayın ardından açılan dava, 3,5 yıl sürmüştür. Ancak, sadece iki ailenin ifadesi alınmış, avukatlar baskı nedeniyle davadan çekilmiş, sonunda sıkıyönetim dönemindeki faaliyetlerinden dolayı askerlerin yargılanamayacağı hükmünü getiren yasayla dosya ortadan kaldırılmıştır.

Katliama ilişkin gerçeklerin açığa çıkartılması ve sorumlularının yargılanması için uzunca bir süredir çalışma yürüten İzmir 78'liler Dayanışma ve Araştırma Derneği, katliamın 30. yılında dosyayı yeniden gündeme getirerek, geçtiğimiz yıl katliamın tanıklarına çağrı yaparak, memur suçlarına bakan savcılığa suç duyurusunda bulunmak istemiş ancak dilekçeleri kabul edilmemişti.

Davanın zaman aşımına uğramaması için suç duyurusunda bulunan İzmir 78'liler Dayanışma ve Araştırma Derneği, yarım saat süren katliam anını şöyle anlatıyor:

"Bir grup asker jandarma panzerleriyle öğrencilerin kaldıkları blokların çevresini sarmış, yurtların kapı önüne kadar girmiş, sirenlerini sürekli açık tutmuş ve 1000'in üzerinde yurt bahçesinde şarkı söyleyip, halay çeken öğrenciyi kuşatmışlardır. Saat 21.00 gibi megafonla anons yaparak öğrencilere genel arama yapılacağını duyurmuşlardır. Anonsun yapılmasından sonra araçlardan inen jandarma çavuşun verdiği emir ile bahçedeki öğrencileri 3 dakika süreyle taramışlardır. Bir anda savaş alanına dönen öğrenci yurtlarında kurşun yağmuru altında öğrenciler kaçışmaya başlamışlardır."

Devleti esas alan "devletin hukuku" yerine, yurttaşı esas alan “hukuk devleti"nin önündeki engellerin kaldırılması için 12 Haziran 1980 tarihindeki İnciraltı Öğrenci Yurdu'ndaki öğrenci katliamının; neden, nasıl, kimler tarafından ve hangi yöntemlerle yapıldığının; faillerin neden bulunamadığının, devletin sorumluluktan nasıl sıyrıldığının, yargısal sürecin nasıl ve hangi yöntemlerle tıkandığının, ülkemizdeki faaliyeti ile hükümetleri devirip, sivil ya da askerî darbelerle anayasal demokratik düzeni işlemez hâle getirdiği; sosyal, kültürel, etnik, dinî, mezhepsel gibi farklıları ve yaraları kaşıyarak halkı birbiriyle çatıştırıp, cinayet ve katliamlarla ülkede kaos yaratıp, istediği yönetimleri işbaşına geçirdiği söylenen emperyalizmin, 12 Haziran 1980'deki İnciraltı Öğrenci Yurdu'ndaki öğrenci katliamı öncesinde, oluşunda, sonrasında olaylardaki bağlantısı ve rolünün araştırılması ve tespiti demokratik hukuk devletinin asli görevidir. Demokratik hukuk devletinde, hangi nedenle olursa olsun demokrasiye ve halkın iradesine yönelik tüm müdahalelere karşı çıkmak, demokrasiyi ve hukuku savunmak herkesin asli ödevidir. Demokrasiye müdahaleyi zemin hazırlayan karanlık olayların aydınlatılması, devlet içindeki yasa dışı örgütlenme ve yapıların açığa çıkarılması; TBMM'nin öncelikli ödevidir.

Açıklanan nedenlerle Anayasanın ve İçtüzüğün ilgili hükümleri uyarınca 12 Haziran 1980 İnciraltı Öğrenci Yurdu'ndaki öğrenci katliamı hakkında Meclis Araştırması yapılmasını dileriz.

1) Ali Rıza Öztürk                             (Mersin)

2) Tansel Barış                                   (Kırklareli)

3) Tayfur Süner                                 (Antalya)

4) Durdu Özbolat                               (Kahramanmaraş)

5) Şevket Köse                                  (Adıyaman)

6) Ahmet Küçük                                (Çanakkale)

7) Mehmet Ali Özpolat                      (İstanbul)

8) Ali Rıza Ertemür                            (Denizli)

9) Ali İhsan Köktürk                         (Zonguldak)

10) Osman Kaptan                             (Antalya)

11) Halil Ünlütepe                             (Afyonkarahisar)

12) Nevingaye Erbatur                       (Adana)

13) Çetin Soysal                                (İstanbul)

14) Mevlüt Coşkuner                         (Isparta)

15) Ramazan Kerim Özkan                (Burdur)

16) Turgut Dibek                               (Kırklareli)

17) Sacid Yıldız                                 (İstanbul)

18) Kemal Demirel                            (Bursa)

19) Ergün Aydoğan                           (Balıkesir)

20) Muhammet Rıza Yalçınkaya        (Bartın)

21) Ensar Öğüt                                  (Ardahan)

22) Atila Emek                                   (Antalya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutuyorum:

B) TEZKERELER

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mehmet Ali Şahin’in, Japonya Temsilciler Meclisi Başkanı Takahiro Yokomichi’nin davetine icabetle, beraberinde bir Parlamento heyetiyle Japonya’ya resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1311)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin’in, Japonya Temsilciler Meclisi Başkanı Takahiro YOKOMICHI’nin vaki davetine icabet etmek üzere, beraberinde bir Parlamento heyetiyle, Japonya’ya resmî ziyarette bulunması hususu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 6. Maddesi uyarınca Genel Kurul’un tasviplerine sunulur.

                                                                                                       Mehmet Ali Şahin

                                                                                              Türkiye Büyük Millet Meclisi 

                                                                                                               Başkanı

BAŞKAN - Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutuyorum:

VII.- ÖNERİLER

A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

 1.- (10/390) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 13/10/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu; 13.10.2010 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19’uncu Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                                Mehmet Şandır

                                                                                                                       Mersin

                                                                                                        MHP Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan 10/390 esas numaralı, “Hayvancılık sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla” Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. Maddeleri Gereğince Meclis Araştırması önergemizin görüşmelerinin Genel Kurulun 13.10.2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin lehinde Abdülkadir Akcan, Afyonkarahisar Milletvekili.

Buyurun Sayın Akcan. (MHP sıralarından alkışlar)

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisi olan, Türkiye hayvancılığının sorunları ile ilgili olarak açılması talep edilen Meclis araştırma önergesi görüşmeleriyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma şekli, yürütmenin yaptığı faaliyetleri denetlemek, Türkiye’nin genel sorunları üzerinde, çözülemeyen sorunları üzerinde çözüm aramak olarak düşünülebilir, değerlendirilebilir, özetlenebilir.

Değerli milletvekilleri, eğer yürütme sağlıklı şekilde, üstlendiği görevi yapamazsa, bunun denetlenmesiyle ilgili değişik yollardan biri Meclis araştırması açılması ve üzerinde durulan konuyla ilgili sorunların tespit edilerek, buna mümkün olan en doğru, en gerçekçi yolla çözüm önerileri ve çözüm yolları üretmektir. Maalesef, sekiz yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarında Türk tarım sektörü, maalesef diyorum, milletvekillerimiz âdeta kendi kendilerini hipnotize ederek, kendi kendilerini bir yanlışa ikna ederek, inandırarak yanlış yönetilmesine de sebep olmuşlar, bugüne kadar Türk tarım sektörü, çöktü denecek, çökme noktasına değil, çöktü denecek noktaya gelmiştir. Çöktü denecek noktaya gelmiştir ki, Türkiye, potansiyel hayvansal ürün ihracatçısı ve hayvan ihracatçısıyken, et amaçlı hayvansal üretimle geçimini temin eden, işsizliğin bir boyutunu bu yolla ortadan kaldıran bir ülke iken, şimdi et ithal eder durumdayız. Ben, size, olayın vahametini, mutlaka bu araştırma komisyonunun kurularak soruna Hükûmeti doğru yönlendirme adına çözüm aramak amacıyla, sağlıklı bir şekilde yaklaşılmasını temin etmek için, yürütmenin, ilgili sektör olan tarım sektörünün başındaki Sayın Bakanın görüş ve önerilerini arz ederek konuya açıklık getirmeye çalışacağım.

12 Ekim 2009… Bütün gazetelerde Sayın Bakanın demeci var.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Bir sene önce…

ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – Tam bir sene önce.

“Sayın Bakan, kırmızı et fiyatlarının bir yılda yüzde 50 artmasını Türkiye’deki sığırların İran ve Irak pazarına kaydırılmasına bağladı. Türkiye'nin kırmızı ve beyaz ette rekabetçi olamadığına dikkat çeken Eker, avantajlı alanlarımız meyve sebze ve bakliyat dedi.”

Yani Sayın Bakan hayvansal üretimi Türkiye'nin rekabetçi olma şansına sahip olacak olanaklara sahip  olmadığı  gerekçesiyle  gözden çıkılması gereken bir sektör olarak ilan etti. Sabah gazetesi, 12 Ekim 2009.

“Kırmızı et fiyatlarında son bir yılda yaşanan yüzde 50’lik artışı İran ve Irak piyasalarına sığır gönderilmesine bağlayan Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker, özellikle İran’ın bu konuda önemli teşvikler verdiğini belirtti.”

Yani Sayın Bakan aslında hayvancılığın nasıl kurtarılacağının işaretini de veriyor. “Teşviklerin sağlıklı olmadan yapılması veya yetersiz kalması herhangi bir sektörün, teşvik edilmesi gereken sektörün çökmesine sebep olur”u teyit eden bir ifadedir ve biz bu Mecliste bu kürsüden konuşan iktidar partisi milletvekili arkadaşlarımızdan kendilerini hipnotize eden mantıkla ifade ettiklerini söylediğim “Nereden nereye?” şarkılarını dinleyerek sekiz yılın geçirildiğini, bunun 2007’den sonrasına MHP milletvekilleri olarak ama 2002’den bu tarafa Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleriyle, bu kürsü aracılığıyla, TRT3 aracılığıyla bütün insanlarımız şahit olarak bu sekiz yılı yaşadık maalesef.

Sayın Eker “İran ve Irak piyasasına kayma var.” diyor ve ben “Ne kadar kaymış?” diye soruyorum. Gümrük Müsteşarlığından sorumlu Devlet Bakanı Sayın Hayati Yazıcı’nın imzasıyla yazılı  soru  önergemize  gelen  cevap:  İran  ve  Irak  sınırlarındaki  gümrük  kapılarından 2008 ve -30 Eylül 2009’a kadar- 2009 yılında bir tek hayvan dahi ihracatının olmadığını söylüyor Sayın Yazıcı resmî yazıyla. O zaman, bu hayvanlar kaçak mı gitti Sayın Bakan?

Talihsizliklerden bir başka boyutu da gösteriyor bu durum, yani Hükûmetin gümrükten sorumlu Bakanı ile tarımdan, tarımsal üretimden sorumlu Bakanı farklı farklı şeyler söylüyor. Hükûmetin kendi içerisinde tutarsızlığını, uyumsuzluğunu sektörün bugünkü ithal eden, et ithal eden, hayvansal ürün ithal eden, hayvan ithal eden duruma gelmesinin ana sorunu olarak görmemek mümkün mü acaba?

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan devamen aynı konuşmasında, beyaz ette Avrupa’ya ihracat yapabilme sıkıntısının aşıldığını anlatıyor, “Zaman zaman kırmızı et ve sütte de ihracatla ilgili sıkıntılarımız oluyor.” diyor. Yani Türkiye, AKP iktidarlarından önce de potansiyel olarak, Avrupa Birliği de dâhil, ihracat yapabilme kabiliyetine sahipken bugün ithal eden duruma geldiyse bunun sebepleri vardır ve bu sebeplerin mutlak surette açıklığa kavuşması ve Türk milletinin bu sektörle ilgili önünün açılması gerektiğini Sayın Bakan bizzat kendi sözleriyle teyit etmektedir değerli milletvekilleri.

Sayın Bakanın 6 Haziran 2010 tarihinde Amasya’nın Suluova ilçesinde konuşmasına şahit oluyoruz. Bakan Eker, et fiyatındaki artışı yemin pahalı olmasına bağlayarak “Dünya genelinde fiyatlardaki farklılığın nedeni bizde yemin pahalı oluşu. Besicilik yapan dış ülkelerde ise yağmurun bol oluşu, otların fazla oluşu maliyetleri düşürmektedir.” diyor. Demek ki maliyetlerin düşürülebilmesi için yemin ucuza mal edilmesi lazım; bir.

Özellikle geviş getiren hayvan yetiştiriciliğinde kaliteli kaba yemin bol ve ucuza mal edilerek üretilmesi şart. Bütün bu şartları “Nereden nereye?” laflarıyla kamufle eden iktidar anlayışının… Gerçekleri görerek, sağlıklı bir hayvansal üretimin zemininin ne olduğunun araştırılmasının şart olduğunu iktidar milletvekillerinin de kabul etmesi gerekir. İnanınız değerli milletvekilleri, böyle bir araştırma komisyonu kurulursa, Türkiye hayvancılığının sorunları tespit edilirse, bu en fazla iktidarın işine yarar. Alınacak tedbirlerin neler olduğu konusunda… Kurulacak komisyonda zaten çoğunluk iktidar milletvekillerinden oluşuyor. “Nereden nereye?” şarkıları söyleyen arkadaşlarımız belki komisyon içinde yer alarak, neyin sorun olduğunu, neyin hatalı olduğunu, nerede yanlışın yapıldığını anlamaları mümkün hâle gelir diye düşünüyoruz.

Değerli milletvekilleri, geldiğimiz noktada yaşadığımız sıkıntıları aşmak için Sayın Bakan özellikle “Ne güzel ettik, bakın, hayvansal üretimle ilgili hibeler veriyoruz.” diyor. Peki, sanayi sektöründe bu hibeleri niye vermiyoruz? İhtiyaç yok da onun için. Ölen bir sanayiden bahsetmek mümkün değil, onun için. Ama tarım sektörünü öldüren politikalar uygulana uygulana bugüne geldiğimiz için, şimdi, vatandaşımız, yüzde 60 sübvansiyonlu faizle verilen… Hayvansal üretimle ilgili, damızlık üretimiyle ilgili, işletme kredileriyle ilgili Ziraat Bankası kredilerinin faizsiz hâle, sıfır faizli hâle dönüştürülmesi bu sektörün öldüğünü ve ölen sektörü ayağa kaldırmak için de, bunun, gerekli ve şart olduğunu kabul eden bir anlayıştır sıfır faizli kredi vermek. Peki sıfır faizli kredi verildiğinde vatandaşımız bunu alabiliyor mu? Önemli olan bu. Niye? Vatandaş hayvansal üretimde önünü göremiyor. “Acaba benim başıma ne gelir, bilemiyorum.” diyor. Niçin? Verilecek kredi faizsiz de olsa, mutlaka kredi verme şartları yerine getirildikten sonra kendisine verilecek. Sıfır faizli kredi verilmeden önce hazine tarafından faizinin yüzde 60’ı sübvanse edilen krediler alınırken damızlık hayvanın bir tanesi, gebe düve, 2.500 ile 3 bin TL arasındaydı değerli milletvekilleri. Şimdi, 4 bin liraya, 4.500 liraya varsa damızlık hayvan getirin, taliplisi çok fazla. 6 bin, 6.500,  7 bin lira farklı ırklara  göre, 6 bin TL’nin altında damızlık hayvan yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.

ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – Şimdi, bu şartlarda “Keşke, ben, sıfır faizli olmasa da makul faizli olsa ama uygun fiyatla damızlık hayvan alabilsem.” diyor. “Eğer ben, şimdi, bu sıfır faizli krediyle 6-7 bin liradan damızlık hayvanımı ahıra bağlarsam, önümüzdeki periyotta hayvansal ürünlerin fiyatlarında dalgalanma olursa, 2007’de sütün litresi 85 kuruşa satılırken tıpkı 2008’de olduğu gibi 35 kuruşa düşerse, bu sefer krediyi almak için ipotek ettiğim evimi barkımı, tarlamı tapanımı elimden icra yoluyla bankaya devretmek zorunda kalır, kaybederim.” diyor ve sıfır faizli kredinize talip olmuyor değerli milletvekilleri. İşte, içinde bulunulan durum, Türkiye hayvancılık sektörünün ciddi şekilde araştırılması gününün geldiği durumdur ve gündür.

Bu itibarla, bu önergenin desteklenerek, Türkiye hayvancılığının sorunlarının ne olduğunu tespit edip çözüm önerilerinin geliştirilmesine katkı sağlamak hepimizin görevidir, borcudur diyor, desteklerinizi bekliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

 BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akcan.

Grup önerisinin aleyhinde Adıyaman Milletvekili Sayın Mehmet Erdoğan.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, tarım çok önemli bir sektör. Tarım sektörü ülkemiz için Avrupa Birliği üyesi ülkelerin çoğundan daha önemli. Çünkü millî gelirin yüzde 10’una yakın bir bölümü hâlâ bu sektörde üretilir iken, nüfusumuzun dörtte 1’i, istihdamın beşte 1’i hâlâ bu sektörde.

2002 senesinde Türkiye dünyanın 11’inci tarımsal üretim yapan ülkesi ve üretim değeri yaklaşık 24 milyar dolar. 2008’de 58 milyar dolar, 2009’da 51 milyar dolar. ABD, Çin ve Hindistan gibi büyük tarımsal üretim yapan ülkeleri saymıyorum. Ama 2002 yılına göre Fransa 35 milyar, İtalya 28 milyar, İspanya 25 milyar dolar gibi oranlarla bizim önümüzdeler. 2008 senesine geldiğimizde Türkiye'nin tarımsal üretim değeri açısından dünyada 8’inci ülke konumuna yükseldiğini görüyoruz. Daha az tarım çalışanıyla tarımsal üretimde nispi bir ilerleme kaydediyor ve bu üç Avrupa Birliği ülkesini geride bırakıyoruz, AB’de 1’inci sıradayız.

Tarım, üzerinde negatif anlamda en fazla popülizmin yapılabildiği bir alan ama son senelerde bu sektörde önemli iyileştirmeler yaşanıyor. Dolar kuruyla mukayese edersek, Türkiye'nin tarımsal üretim değerinde Fransa, İspanya, İtalya’yı sollaması önemli bir gelişmedir.

Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, insanların beslenme, barınma, giyinme gibi zorunlu temel ihtiyaçlarının kaynağı olan tarım sektörünün önemi azalmayacaktır. Tarım, ekonominin de halkın sağlıklı ve  dengeli beslenmesinin de temelidir. Et için de ekmek için de süt için de halkımızın yeterli ve dengeli beslenmesi, gıda güvenliğiyle makul bir fiyatla besin temin edebilmesi için de isabetli, sürekli, etkili tarım politikalarının olması ve mutlaka tarımın desteklenmesi şarttır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle koyun ve keçide olmak üzere hayvan sayısını artıracak önlemler alınmalı. Çünkü kırmızı et üretimi hızının artırılması gerekmektedir.

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sekiz senede ne yaptınız?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Koyun, keçi, sığır sayısını artırmak kadar aynı zamanda karkas ağırlığı ve verimliliği artırmak da önemlidir. Piyasa istikrarı sağlamanın üretim artışına katkısı kısa süreli fiyat artışlarından daha yüksektir. Et ve süt piyasasında istikrar sağlayacak önlemler sadece hayvan sayısındaki erozyonu durdurmayacak, üretim ve sayı artışına da imkân verecektir. Üretim artış hızına bağlı olarak bir müddet sonra da fiyatlar makul seviyeye inecektir çünkü küçük ölçekli işletmelerin varlığını koruyacak politikalar Türkiye kırmızı et üretiminde istihdama katkı sağlayacaktır. 73 milyon vatandaşımızın hayvansal protein ihtiyacını giderirken üreticiyi de tüketiciyi de korumak bizim temel amacımızdır. Hedefimiz üretimi kolaylaştırmak, verimli, kârlı hâle getirmektir. Son dönemde yaşananlardan da kısmen size bahsetmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Hükûmetimiz döneminde hayvancılık üvey evlat olmaktan çıkarılmıştır. Evet “Nereden nereye geldi şarkılarını hep söylüyorsunuz.” diyorlar. Herhâlde yapılan hizmetleri, güzel çalışmaları anlatmak kadar olgunluk, kâmillik olmaz diye düşünürüm ama sabırlı olun siz millete sırtınızı döndüğünüz sürece zaten yüzde 58’le millet size bunu bir daha hatırlatmış oldu.

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Bu mu siyaset!

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Biz artık cumhuriyet tarihi boyunca yapılanlar ve AK PARTİ iktidarında yapılanları da bahsedeceğiz, herhâlde o zaman daha çok ifade edersiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) - Sattıklarınızdan da bahsedin biraz.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, büyükbaş hayvan varlığı 2002 yılında 9,8 milyon, 2010 yılında 10,8 milyon. Toplam süt üretimi 8,5 milyon tondan 12,5 milyon tona çıkmış. Hayvan başına ortalama süt verimi 1.705 litreden 2.802 litreye çıkmış. Hayvan başına ortalama et verimi 183 kilogramdan 217 kilograma çıkmış.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Rakamlar çok güzel!

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Bunlar niye olmuş, verimlilik niye artmış, niye bereketlenmiş? Evet, suni tohumlama sayısını artırmışız. 614 bin baş hayvana suni tohumlama yapılırken, biz 2,18 milyon baş hayvana suni tohumlama yaptırmışız, toplam artış 3,5 kat artıştır.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) - O kadar hayvan kalmadı memlekette!

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Artı bu verimlilik niye böyledir? Çünkü kültür ırkı sığır oranlarımız 2002 yılında yüzde 19 iken bu yapılan çalışmalarla yüzde 35’e çıkartmışız.

 Hayvancılık destekleri… Yani siz de bahsedin de “Nereden nereye?” derken Allah aşkına bahsedeceğiniz bir şeyi söyleyin. 2002 yılında sadece hayvancılıkla ilgili yapılan toplam destekleme 83 milyon TL.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Erdoğan, et ithalatı var mı?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Peki, 2010 yılında ne kadar? Eski parayla 1 katrilyon 251 trilyon, hayvancılığa yapılan destekleme.

Hayvancılık desteklerinin toplam desteklemeler içerisindeki payı ne kadar? Nereden nereye…

ALİM IŞIK (Kütahya) – İthalatı yapan firmalardan bahset.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Yüzde 4,4 sizin döneminizde ama AK PARTİ döneminde yüzde 22,3’e yükseltmişiz.

Sığır türünde ıslah amacına yönelik kayıt sistemini faaliyete geçirmişiz. Soy kütüğü kayıtları 178 bin baştan 2 milyon başa çıkmış. 50 başın üzerinde hayvan barındıran işletme sayısı 4.300 iken 2010 yılında 18.650’ye çıkmış.

Yem bitkileri üretimi: Otla eti birbirinden ayıramayız. 50 milyon tonluk kaba yem ihtiyacımızın 2002 yılında yüzde 50’sini, 25 milyon tonunu karşılarken 2010 yılında yüzde 75 seviyesine getirmişiz, 37 milyon ton kaba yem ihtiyacını karşılar durumdayız.

Sadece bunlar mı? Dedim ya “Ot ve et, toprakla koyun, gerisi oyun.” der atalarımız. Biz mera ıslah çalışmalarına da önem vermişiz. 2002 yılında 6.800 hektarda çalışma yapılırken 2009’da 30.800 hektarda, tam 5 misli bir artışla mera ıslah çalışmaları yapmışız; İktidarımız döneminde 335 bin hektarda mera ıslah çalışmalarını yapmışız.

Bu da yetmemiş, yem bitkilerine destek vermişiz. 1999-2002 sizin döneminiz, sadece yem bitkilerine olan desteğiniz 55 milyon TL ama AK PARTİ İktidarı döneminde 2 milyar 179 milyon, yem bitkilerine destekleme yapmışız.

Bu da yetmemiş, kırsal kalkınma yatırımları destekleme projeleri kapsamında 445 proje desteklenmiş, 71 milyon TL hibe verilen bu çalışmada 5 bin küsur istihdam oluşturulmuş.

Bu da yetmemiş, kooperatifler desteklenmiş. Süt sığırcılığında 65 bin aileye 168 bin baş gebe düve teslim edildi, 10.290 aileye 335 bin damızlık koyun ve koç teslim edildi, 550 aileye 5.500 besi danası verildi. Hayvancılıkla ilgili makine, ekipman desteklemelerinde 9.294 projeye 86 milyon TL hibe verildi.

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Netice, netice… Mehmet Bey, netice ne?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Ziraat Bankası faiz oranları yüzde 59, AK PARTİ İktidarında yüzde 0,975 aralığında. Hayvancılığa verilen kredi miktarı 2002’de 47,4 milyon, 2009’da 2 milyar 468 milyon TL. Ziraat Bankasından kredi kullanan çiftçimizin 2002’de sayısı 16 bin, 2009’da 202 bin çitçimiz kullanmış. 2010 yılında bir uygulama başlatmışız -1 Ağustos 2010 tarihinde- yedi yıl vadeli sıfır faizli, hayvancılığın ve üretimin önünü açacak bir proje. Ne kadar kullanılmış biliyor musunuz? 13.934 üreticiye yaklaşık 1 milyar TL’lik kredi kullandırılmış. İşte bu istihdam demek, işte bu kırmızı et üretiminin artışı demek.

Bunlara ilaveten GAP ve DAP bölgesinde damızlık sığır yatırımlarıyla ilgili, sütçü ve etçi damızlıklarla ilgili, GAP bölgesinde 112 projeye 17 bin baş, DAP bölgesinde 105 projeye 7 bin baş, hayvan alımında yüzde 40, makine alımında yüzde 40, inşaat yapımında yüzde 30 hibe oranlarıyla desteklemede bulunuyoruz.

Değerli milletvekilleri, bunlar da yetmemiş, süt de önemli dedik. Koyun ve keçi sütüne, sığır sütüne göre 2,5 kat ilave destek verdik. Süt fiyat istikrarı için süt tozu destek uygulaması başlatıldı. Karkas et standardı belirlendi. Et Balık Kurumuna piyasa düzenleme görevleri belirlendi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Erdoğan, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

Buyurun.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – İthalattaki vergi oranları düşürüldü. Süt sığırcılığı işletmesi kurmak veya kapasite artırımı için 10 baş ve üzeri, damızlık et sığırcılığı işletmesi için 50 baş ve üzeri, büyükbaş hayvan yetiştiriciliğinde ise 10 baş, koyun için 50 baş, keçi için en az 25 baş kapasiteli işletme kurmak isteyenlere kredi kullandırılacak. İşte bunun da vatandaşımız tarafından makul olduğu, müspet olduğu, yaklaşık 1 milyar TL’lik kredi talebiyle bu projelerin gündemde olduğu meydandadır.

Siz istediğiniz kadar söyleyin. Güneş balçıkla sıvanmaz. Yaptığımız çok güzel çalışmalar var. İftiharla 2002’den bu yana söylüyoruz ama dediğim gibi, isterseniz “cumhuriyet tarihinden bu yana” deriz. Herhâlde o zaman da ne söylersiniz bilemiyorum ama son sözü söyleyen milletimizdir. Milletimiz “Durmak yok, yola devam.” demiştir.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Cumhuriyet tarihinde ilk defa et ithal ediliyor Sayın Erdoğan. Vatandaş sizi dinliyor ve hayırla yâd etmiyor.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – MHP’nin grup önerisinin aleyhinde olduğumu bildiriyor, sizleri saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Grup önerisinin lehinde Ramazan Kerim Özkan, Burdur Milletvekili.

Buyurun Sayın Özkan. (CHP sıralarından alkışlar)

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Hayvancılığın sorunlarının tespiti ile çözüm yollarının bulunması için Anayasa’nın 98, Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince bir araştırma önergesi verdi Milliyetçi Hareket Partisi. Bunun lehinde ve bu araştırma önergesinin kabulü yönünde desteklerinizi bekliyorum.

Değerli arkadaşlar, bu işte ulusal mutabakata ihtiyaç var. Bakın, bu işi başaramadınız. Şu anda 160 bin kurbanlık nereden geliyor? Kafalarınızı kaldırın, bir dinleyin. 160 bin kurbanlık geliyor değerli arkadaşlarım. Bu nereden geliyor? Şu anda 6/10/2010 tarihinde süt, süt tozu, tereyağı yurt dışından 2.500 ton, 2 bin ton… Değerli Bakanım, istiyorsanız biz bunu üç günde Burdur’dan göndeririz. Bizim Burdur’un 800 ton sütü var günde. Üç günlük ihtiyacınızı biz karşılarız. Niçin bu ithalata izin veriyorsunuz? Bu, hayvancılığa verilen kurşundur.

Et… Canlı hayvan bitti, düve bitti, şimdi karkas hayvanlar geldi, kesilmiş etler geldi gümrüğe. Bunlar niçin geliyor arkadaşlar?

Bu rakamlara katılıyorum, Mehmet Bey’i kutluyorum. Çok doğru, hep verdiklerinizi söylüyorsunuz. Mazottan özel tüketim vergisi ne kadar aldınız? Gübreden KDV ne kadar aldınız? İlaçtan KDV ne kadar aldınız? İneğin ağzından giren yemden ne kadar KDV aldınız? İneğin memesinden çıkan sütten ne kadar KDV aldınız? Türkiye’yi üzmeyen İstatistik Kurumuna bir görev verin, buralardan ne kadar para toplandı, bunun ne kadarı Türk köylüsüne döndü bir tespit edin. Tarım alet ve makinelerini söylemiyorum, veteriner ücretlerini söylemiyorum, ilacı söylemiyorum, yonca üretim maliyetlerini söylemiyorum, tohumu söylemiyorum.

Değerli arkadaşlarım, hep verdiklerinizi konuşuyorsunuz, aldıklarınızı niye konuşmuyorsunuz? Türk çiftçisinden ne aldınız bugüne kadar, bunu niçin değerlendirmiyorsunuz? Rakamlar çok güzel, bakanlar da çok güzel. Rakamlar…

Değerli arkadaşlarım, yüzde 57 faizle traktör aldı benim köylüm, şakır şakır borcunu ödedi ama şimdi 0,99 diyor sayın milletvekili arkadaşım, şu anda yediemin depoları traktörle dolu, tarım alet ve makineleriyle dolu. Bu güzel ekonomi düzeldi de neden bunlar yediemin depolarında şu anda? Pulluk var pulluk, saban var. Bir şey bulamamış, koca 50 NC tır gidiyor, köyden, vatandaşın bir şeyini bulamamış, evinde kırık bir mobilet bulmuş, mobileti getiriyor. İcra kapıları niçin, icra dosyaları niçin çoğaldı?

Değerli arkadaşlarım, sıfır faizli kredi verdiniz, sıfır faizli. Faiz haram, tabii ki sıfır olacak ama bu komisyon neyin nesi? Yüzde 2 komisyon neyin nesi? Komisyonun adı faiz mi oldu, faizin adı komisyon mu oldu? Bu ne? Yüzde 25’i, verdiğiniz paranın, bankada bloke ediliyor. Bu çiftçiye şunu söylüyorsunuz, diyorsunuz ki: “Çiftçi kardeşim, ben sana güvenmiyorum, sen gelecek yıl batacaksın. Onun için, ben sana 60 milyar para veriyorum ama -60 bin lira yeni parayla- dört tane kefil bulacaksın, bu kefillerin bankalara kırmızı çizgisi olmayacak. Yetmedi, 100 dönüm arazi göstereceksin çünkü ben sana güvenmiyorum, bu uygulanan tarım hayvancılık politikasına güvenmiyorum. Gelecek sene batarsan banka mağdur olmasın.” diyorsunuz ama bize telefon geliyor, “sayın vekil” filan demiyor, aynen arıyor, telefonda bankalar: “Sayın Özkan, bir imzayla, nüfus cüzdanınızla gelin istediğiniz kadar kredi verelim.” diyor. Köylüye niçin denmiyor bu? Köylüye niçin güvenmiyorsunuz? Onun için, değerli arkadaşlarım, oturacağız, Milliyetçi Hareket Partisi, Barış ve Demokrasi Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi ve Adalet ve Kalkınma Partisi, bu iş başa düştü, bu işi beraber çözeceğiz. Beraber çözmezsek hâlimiz harap, hâlimiz harap.

Bu ülke Suudi Arabistan’a her yıl on binlerce kurbanlık gönderiyordu değerli arkadaşlarım. Bunun içinde keçi de vardı, koyun da vardı, inek de vardı. Şimdi, Trakya bölgesine 160 bin kurbanlık geliyor. E, bu hayvancılık bu kadar güzel de, koyun bu kadar iyi oldu da… Sayın Başbakana kepenek giydirdiniz Afyon’da, “Evet” yazılı. Çok güzel, yakışmış, tebrik ediyorum. Değerli arkadaşlarım, o kepenek Türk çiftçisinin yorganı, Türk çiftçisinin arkadaşı, yatağı. O, çiftçinin; o, çobanın gerçek dostu. Ama memlekette çoban bırakmadınız kepenek giyecek. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) Sayın Başbakana o kepenek yakışıyor mu? O, çobanın arkadaşı; o, çobanın dostu; o, çobanın yatağı; o, çobanın ekmeği. O kepeneği çobanlarımız giyecek.

Sürüler görürdüm ben Konya Ovası’nda, Polatlı Ovası’nda. Nereye gitti bu sürüler bu kadar güzel de? Bu kadar destek verildi, bu destekler niye yerine varmadı? Üretim çok güzel, niçin bu süt, tereyağı, süt tozu ithal ediliyor bu ülkemizde? Bunları masaya yatırmamız gerekiyor. Onun için sizlerden rica ediyorum değerli arkadaşlarım, bu iş başa düştü, hep beraber bu işi araştıracağız çözüm için. Bakın, uyarı, öneri yapıyoruz; siyaset yapmıyoruz. Uyarı, öneri… Rakamlar çok güzel, ağzınıza yakışıyor ama bu yakışan rakamların, gerçeğini, o vatandaşın arasına bir gidelim, bir soralım.

6.600 kişi bu sıfır faizli kredi talebinde bulunmuş. Değerli arkadaşlarım, hemen o talep… Sıfır faizli kredi uyguladığınızda inekler yüzde 100 fiyat yaptı. 7 milyar şu anda bir damızlık düve, 7 milyar. Seneye bu hayvan… Sürdürülebilir olması gerekiyor tarım ve hayvancılığın. Seneye bu fiyat kendisini koruyacak mı? Bu güvenceyi veriyorsanız hiçbir sorun yok demektir ama bu güvence verilmiyor. Bakıyorsunuz et geliyor, bakıyorsunuz süt geliyor, bakıyorsunuz yaş meyve sebze geliyor. “Her ülke ithalat yapıyormuş.” Her ülke ithalat yapıyor ama benim ülkem tarım ve hayvancılık ülkesi. Benim ülkem ancak bununla değer bulur. Artık ülkeler araçtan, füzeden, silahtan bahsetmiyor. “Bir ülkenin doğal zenginliği buğdaysa, suysa, etse, sütse o ülkenin belini kimse bükemez.” diyorlar. Bükülmez çünkü milyarlık o uçak, trilyonluk o uçak o benzini koymadığınız zaman uçmuyor. O cipleriniz bir litre mazotu bulamadığı zaman yürümüyor. Onun için, bunu bir masaya yatırıp tarım ve hayvancılığı konuşmamız gerekiyor.

Bütçe geliyor. Geçen yıl, geçen dönem gayrisafi millî hasılanın yüzde 1’ini tarım ve hayvancılığa destek olarak ayırmıştık. İşte, sorun önümüzde. Yüzde 2 yapalım ve bu parayı da verelim çiftçiye. Bu parayı çiftçiyle buluşturalım, gününde buluşturalım. Ben, “Bize koca lazım, bu gece lazım.” dediğimde eleştirdiniz burada. İşte, gün bugün. Biz bugünleri dünden gördük. Bakın, bu bacasız fabrikalar, bu inekler kesime gidiyor dediğimizde süt 40 kuruştu. 4 kuruş destek verdiniz o zaman. O 20 kuruş desteği verseydiniz, bugün ne kurbanlık inek arayacaktık ne kurbanlık koyun arayacaktık ne de süt, tereyağı yurt dışından gelecekti.   O desteği vermediniz gününde. O destek verilmediği için bugün bu sorunları yaşıyoruz. O gayrisafi millî hasılamızın yüzde 2’sini tarım ve hayvancılığa ayıralım.

“Toprakla koyun.” dedi Mehmet Bey, aynen katılıyorum “Toprakla koyun, gerisi oyun.” tabii ki. Toprağa sahip çıkacağız, meralarımıza sahip çıkacağız, hayvancılığımıza sahip çıkacağız. Bu şekilde ülke kalkınacak. Bunlar bizim gelir ve getiri kaynaklarımız.

Geçmişte kuş gribi çıktı, hayvancılık, kanatlı sektörü... Ne oldu kuş gribi şimdi? Ne oldu, göçmen kuşlar gelmiyor mu? Bu göçmen kuşlar şu anda işemiyor mu? Ne oldu bu virüs? Nereye gitti virüs? Bir anda bütün Türkiye’de -benim köyüm de dâhil, Burdur dâhil- her yerde binlerce hayvan, binlerce kanatlı toprağa gömüldü “Tedbir alıyoruz.” adı altında. Ama şimdi göçmen kuşlar geliyor yine aynı şekilde, sazlıklarımıza iniyor, göllerimize iniyor ama kuş gribi yok.

Değerli arkadaşlarım, bu dışarıdan aldığınız etten brusella gelir, tüberküloz gelir, ibele gelir. Her ne kadar kontrol yapıyorsanız, bunların beslenmesi sorundur. Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz. Sizi uyarıyoruz. Bakın, Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz. Kestiğiniz kurbanlıklara dikkat edin, yediğiniz ete dikkat edin. O şekilde üzerine sadece “helal” yazmakla helal olmuyor. “Helal” yazıyor. Her yere yazılır “helal”. Yaz, domatesin üzerini de yaz, biberin üzerini de yaz, etin üzerini de yaz, kanatlının üzerini de yaz. Yazmakla helal olmuyor. Dikkatlerinizi çekiyorum. Onun için, hep beraber oturacağız, Sayın Bakana da yardımcı olacağız. Demek ki o para yetmiyor. Üvey evlat muamelesi görülmeyecek, ortak aklı hep beraber kullanacağız. Bu şekilde tarım ve hayvancılığın sorunları çözülmüş olur. Bu olmazsa Türk çiftçisinin iki eli yakanızdadır. O şekilde “efendim, ben ‘evet’ oylarını çok aldım, Türk çiftçisi bizi destekliyor, onun için, bak bizim yaptığımız güzel” demeyin değerli arkadaşlarım. Bizim rakibimiz sizler değildiniz. Bizim rakibimiz greyderdi, bizim rakibimiz su borusuydu, kanaldı, göletti, yoldu, çeşmeydi, okuldu, camiydi. Biz bunlarla yarıştık, sizlerle yarışmadık. Vatandaşın gündemi oydu. Vatandaşın gündemi işsizlikti, köyünün sorunuydu, çeşmesiydi. O oylar sizi yanıltmasın. Bu sorunlara hep beraber eğilelim ve bu sorunları Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak çözelim. Biz buraya çözüm üretmeye geldik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkan.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, biz buraya çözüm üretmeye geldik. Siyaset sorun çözme sanatı. Bugün, hayvancılıkta bir sorun var, sütte sorun var, ette sorun var, kurbanlıkta sorun var. Onun için, gelin, hep beraber elinizi vicdanınıza koyun, bu araştırma önergemizi destekleyin, hem siz kendinizi kurtarın hem çiftçimizi kurtaralım hem Türkiye’yi kurtaralım.

Saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Grup önerisinin aleyhinde Sırrı Sakık, Muş Milletvekili.

Buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de her ne kadar aleyhte söz aldıysam, biz de bu önergenin desteklenmesi gerektiğini söylüyoruz.

Şimdi, niye bu hâle geldik, neden bu kadar verimli topraklarda… Geçmişe bir dönüp bakarsak, nasıl buradan Orta Doğu ülkelerine et ihraç ettiğimizi, canlı hayvan ihraç ettiğimizi, bugün de geldiğimiz noktayı bir miktar mercek altına alırsak aslında nedenler ortaya çıkar.

Biraz önce burada, AKP Grubu adına konuşan arkadaşımız çok güllük gülistanlık bir tablo sundu. Sanki bu ülkede etin kilosu 30 bin lira değil. Süt alabildiğine pahalı. Yoksullar ne et ne süt tüketemiyorlar. Bu bizim gerçeğimiz. Ama burada o kadar verilerle konuştu ki, halkın verileriyle sizin verileriniz birbiriyle uyuşmuyor. Yani bütün sıkıntı da burada.

Şimdi, bakın, geçmişte 1980’li yıllar… Yani canlı tanığıyım, Orta Doğu’ya canlı hayvan ihraç edenlerden biriyim. Yani Gaziantep milletvekilleri buradaysa bu olayı çok iyi bilirler. Özellikle bölgeden, Hakkâri’den tutun Şırnak’a kadar, her gün, hem Gaziantep’e hem de Mersin’e binlerce canlı hayvan gelir. Bu canlı hayvanların büyük bir çoğunluğu Katar’dan tutun Abu Dabi’ye, Suudi Arabistan’a, Suriye’ye, Kuveyt’e, yani birçok ülkeye ihraç edilirdi. Ben ihracatçıydım, canlı hayvan yanında da hububat ve saman ihraç ederdik. Ama şimdi geldiğimiz noktada, ihraç ettiğimiz bu canlı hayvanların yerini Irak’tan, İran’dan, Suriye’den kaçak hayvanlar alıyor ve yine et ithali yapılıyor, yine etin kilosu alabildiğine pahalı. Peki, niye bu noktaya geldik? Hiç kimse… Bu noktaya niye geldiğimizi üstünü örterek söylemeye çalışıyor. 1980 ve 90’da özellikle yeni bir sürece girdik. Birileri rahatsız oluyordu, yani o Kürt coğrafyasında ciddi, her gün on binlerce hayvan ihraç ediliyor, oradan yeni bir zengin tabaka Türkiye’ye “merhaba” diyordu. Gidip ilk işleri ne oldu? Gidip yaylaları yaktılar, gittiler köyleri yaktılar. Yani hâlen, on yedi yıldır yaylalar yasaklı, yakılıp yıkılan köyler var ve bu köylere kimse gidemiyor, canlı hayvan orada üretilmiyor, orada insanlar kendi mesleklerini sürdüremiyorlar. Bu kürsüden zaman zaman seslendik. Sayın İçişleri Bakanımız hep çıkar “İnşallah, maşallah.” der, saatlerce konuşur, hiçbir şey söylemez. On yedi yıldır yakılıp yıkılan köyler var ve yaylalara çıkılmıyor. O köylerin zararları ödenecekti ama on yedi yıldır bu insanlar… Evet, devletin güvenlik birimleri gidip köyleri yakmış, yani bunu kimse inkâr edemez ki. Onların zararları karşılanacak ama hâlen yapılmıyor. Bölgede görevli olan ve söylediğimiz gibi sizin emrinizde olan o il valileri, emin olun… Geçmişte, hep söylersiniz ya, Cumhuriyet Halk Partisi döneminde, tek parti döneminde valiler müfettişti, il başkanıydı. Emin olun, şu anda sizin de valileriniz aynen il başkanı gibi davranıyor ve o yakılıp yıkılan köylerin zararlarını tazmin etmiyor.

Bakın, bölgede açlık ve sefalet alabildiğine insanların ruhunu çürütüyor ve insanlar işsiz. Onun içindir ki gençlerin zaman zaman nasıl hareket edip nereye doğru gittiğinin, sokaklarda sisteme karşı nasıl tepkili olduklarının bir göstergesi de budur. Yani siz hayatın bütün alanında birilerini ötekileştirirseniz, sağlıkta, beslenmede, eğitimde, hiçbir noktada eşit koşullarda olmazlarsa insanlar ne yaparlar? Onlar da farklı alanlarda kendilerini ifade ederler. İşte, bizim coğrafyamızda bu yaşandı.

Şimdi buradan size sesleniyoruz: İktidarsınız, bu dönemde yapılan haksızlığa, hukuksuzluğa karşı bu insanların hakkını, hukukunu yerli yerine oturtun. Valiler çağırıyor onları, on yedi yıl geçmiş, diyor ki: “Efendim, sizin 25 milyar ama size 8 milyar verirsek kabul eder misiniz?” Şimdi, böyle bir sosyal devlet olur mu Allah aşkına? Yani, vali orada on yedi yıldır zulme uğrayan bir insanla oturup pazarlık etme hakkını nasıl kendisinde bulabilir? İktidar milletvekilleriyle zaman zaman paylaşıyoruz bunları, “Lütfen, ne olur, siz de yardımcı olun, şu insanların hakkını, hukukunu bir an önce ödesin bu devlet.” diyoruz ama ne hikmetse bununla ilgili herhangi bir şey yapılmıyor.

Sayın Tarım Bakanımız burada, aynı bölgedeniz. Yani hayvancılık öldü, diğer alternatif ürünler de ortadan kaldırıldı. Mesela, Muş benim seçim bölgem, tütün vardı, tütüncülüğü kaldırdınız, “Alternatif ürün sunacağız.” dediniz ama şu ana kadar tütünün yerine koyabileceğiniz bir ürünü Muş halkına sunmadınız. Aynı şekilde pancar; kotalar getirildi. Şu anda, peki, tarım ölecek, hayvancılık ölecek, bu insanlar neyle geçinecek Sayın Bakanım?

Bölgede, bakın, tarımla uğraşan insanların hiçbiri arazilerini ipotek ederek tek lira para alamıyorlar. Neden? Çatışma ve kavga var. Peki, bu çatışmayı, kavgayı durdurmanın yollarını arayalım… O da yok.

Peki, ilinizde, ilçenizde… Bismil ilçesinde tarımla uğraşan insanlar, gerçekten, gidip Ziraat Bankasından, Halk Bankasından arazilerini ipotek ederek para alabiliyorlar mı? Alamıyorlar.

Şimdi, bu da bu ülkenin yüz karasıdır, ayıbıdır. Bir ülkede nasıl çifte standart olur? Hayatın her alanında çifte standart olduğunu söylediğimizde işte bunları örnek göstererek söylüyoruz. Yani bir an önce bunların da ortadan kaldırılması gerektiğini söylüyoruz ve buna uygun adımlar atılması gerekir.

Yine, Sayın Başbakan dün açıklama yaptı SSK ve BAĞ-KUR emeklileri için, sanki bir lütufmuş gibi yani 4 liradan bilmem 60 milyon liraya kadar bir zammı anlata anlata… Peki, bununla ne kadar et alınabilir Allah rızası için? Sizin evinize et, süt gerekliyse şu yoksul insanların evine de bu gerekmiyor mu? Bu adaletsizliği nasıl ortadan kaldırabiliriz?

Ben dün Sayın Başbakanı dinlerken gerçekten daha çok, böyle, hayata dair, umutlara dair bir şeylerin yeşerebileceğini düşünmüştüm ama ne yazık ki bunların hiçbirinin hayata geçmediğini…

Şimdi, kooperatifler var. Efendim, krediler veriliyor. Kime veriliyor? Vallahi size yandaş olanlara veriliyor. Yani kıyametleri koparıyoruz, kıyametler koparılıyor, kıyametleri koparıyoruz, aylardır uğraşıyoruz ama bir tek bizimle, bizim başvurumuz üzerinde hiçbir şey hayata geçmiyor. Size yakın olan kesimlere bu noktada, evet, devletin bütün olanaklarını sunuyorsunuz, hem Bakanlık düzeyinde sunuyorsunuz hem de KÖYDES, BELDES’te bunları sunuyorsunuz. Biz mesela il genel meclisi üyeliğinde iktidarız ama bölgede KÖYDES ve BELDES’in oradaki rantlarını sizin valilerinizin elinden kurtaramıyoruz. Bütün köy muhtarlarını tek tek alıp getiriyorlar, tehdit ediyor, karakol komutanı tehdit ediyor, vali tehdit ediyor, kaymakam tehdit ediyor; bunu da bir rant olarak sunuyor ve sonra seçimlerde eşit koşullarda siyaset yaptığımızı da söylüyorsunuz.

Onun için, lütfen, adil ve adaletli olalım. Lütfen… Yani bu tür şeyleri siyasal iktidarın hizmetinden değil, tam tersine bu konuda mağdur olan insanlarımıza sunalım ve yayla yasaklarını kaldıralım. Bu yayla yasaklarından dolayı binlerce insan mağdur ve o dönemde yakılıp yıkılan üç bin beş yüz köy var. Bunların inşası için yeniden projeler üretelim ve koçerler var. Bütün hayatları yani onların ana yurdu yollardır, dağlardır. Onların barındığı tek yer dağlardır. Onlara yeni hayat alanları açalım. Onların çocukları, onların geleceğiyle ilgili yeni bir çalışma sürdürelim. Bu Meclis araştırma önergesine bunları da dâhil ederek hep birlikte ülkemizin geleceğiyle ilgili ortak bir platformda buluşalım yani iktidar ve muhalefet. Sürekli iktidar muhalefetin getirdiği önergeleri reddetmek gibi bir görevle karşı karşıya değil. Ortaklaşalım. Yani faili meçhul cinayetleri getiriyoruz, bunları reddediyorsunuz, hayvancılıkla ilgili getiriyoruz, onları reddediyorsunuz. Peki, nasıl uzlaşacağız? Nasıl bir iklim…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN -  Sayın Sakık, konuşmanızı tamamlayınız.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Yani, uzlaşı için daha çok özveri, daha çok hoşgörüyle, yani muhalefetin getirdiği bu önerilere de “evet” diyerek, ortaklaşarak sorunlarımızı çözebileceğimizi düşünüyoruz. Biz grup olarak bu önergeye “evet” oyu vereceğiz.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Ertugay.

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, zannediyorum, bu yüce Mecliste en çok konuştuğumuz konulardan birisi hayvancılık ve onun problemleri. Bu konuda sadece yüce Meclis değil, Türk milletinin tamamı, tüketicisi, üreticisi, besicisi herkes hemfikir ki, Türkiye hayvancılığı gerçekten büyük bir çöküşte ve büyük bir kaosa doğru gidiyor. Türkiye dönüşü olmayan bir yola sokulmuş vaziyette. Son iki haftadır, Meclis açıldı açılalı bu konuyu çeşitli vesilelerle gündeme getirdik. Bu konuda gelinen noktaya hangi sebeplerle gelindi, o kadar önemli değil, ama şu anda gelinen nokta, Türkiye’nin kurbanlık ithal eder noktaya gelmesi, et ithal eder noktaya gelmesi, Türkiye hayvancılığı için bir daha geri dönüşü olmayan bir yola sokulduğunu ve tehlike çanlarının çaldığını gösteriyor. Bu yüce Meclisin temel görevlerinden biri denetim görevidir. Eğer biz bu konuda da, hayvancılığın sorunları nedir, Meclis olarak bir araştırma yapıp, üzerinde genel bir komisyon kurup çözüm üretemeyeceksek, bu yüce Meclis görevini iyi yapamıyor demektir. O bakımdan Hükûmet

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 BAŞKAN -  Teşekkür ediyorum Sayın Ertugay.

Buyurun Sayın Serdaroğlu.

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, hayvancılığımız yanlış politikalarınız sonucu iflas ettirilmiştir. “Yaptık, ettik, destek verdik.” diyerek hem halkımızı hem de kendi kendinizi aldattınız, daha doğrusu kandırdınız. Hayvan varlığımız küçükbaşta yüzde 70, büyükbaşta yüzde 40 azalmıştır. Türkiye’yi et satan ülke iken et alan ülke hâline getirdiniz. Son kararnameyle, etten sonra 2.500 ton süt, 2 bin ton tereyağı ithaline müsaade verdiniz.

Sonuç olarak, hayvancılığımızı bu duruma düşürerek, ne olduğu, nasıl olduğu şüphelerle dolu et ve sütü milletimize layık gördüğünüzden dolayı istifa etmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Arkadaşlar, ben de size teşekkür ederim de bakınız, burada gündemle ilgili olarak bir husus için söz alıyorsunuz, ondan sonra başka mecralara giriyor. Bu böyle giderse ben de bu mikrofonu maalesef bu tip şeyler için kapatacağım yani.

Teşekkür ediyorum.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlarım, kimin ne hususta olacağı belli, yerimizden lütfen konularla ilgili konuşalım.

Grup önerisi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir. [MHP sıralarından alkışlar (!)]

Saygıdeğer milletvekilleri, gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

VIII.- SEÇİMLER

A) ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİKLERİNE SEÇİM

1.- Anayasa Mahkemesine üye seçimi

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Anayasa’nın 146’ncı ve geçici 18’inci maddeleri gereğince Türkiye Barolar Birliği Başkanlığınca bildirilen 3 aday arasından Anaya Mahkemesine 1 üyenin seçimi gizli oyla yapılacaktır.

Üye seçilebilmek için ilk oylamada üye tam sayısının üçte 2 çoğunluğu yani 367 oy, ikinci oylamada ise üye tam sayısının salt çoğunluğu yani 276 oy aranacaktır. İkinci oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa bu oylamada en çok oy alan 2 aday için üçüncü oylama yapılacak ve üçüncü oylamada en fazla oy alan aday Anayasa Mahkemesine üye seçilmiş olacaktır.

Gizli oylamanın ne şekilde yapılacağı hepinizin malumudur, sadece birkaç hususu arz ediyorum: Kullanılacak oylar -malumunuz olduğu üzere- burada verilecek ve orada adaylar için her milletvekilimiz bir işaretleme yapacaktır, sonra Başkanlık Divanının önündeki kutulara oylarını atacaktır. Kabinlere aynı renk tükenmez kalemler konulmuştur, sayın üyeler bu kalemleri kullanacaklardır.

Şimdi kâtip üyelerin yerlerini almalarını rica ediyorum.

Birinci oylamada kullanılacak tek mühürlü birleşik oy pusulaları ve zarflar sayın kâtip üyelere teslim edilsin.

Oylamanın sayım ve dökümü için ad çekme suretiyle 5 kişilik bir Tasnif Komisyonu tespit edeceğim.

Sayın Fatma Kurtulan? Yok.

Sayın Mustafa Kemal Cengiz? Burada.

Sayın Ahmet Kenan Tanrıkulu? Yok.

Sayın Muharrem Selamoğlu? Burada.

Sayın Mehmet Sevigen? Yok.

Sayın Mustafa Kuş? Yok.

Sayın Mahmut Dede? Yok.

Sayın Mehmet Fatih Atay? Yok.

Sayın Hamit Geylani? Yok.

Sayın Ali İhsan Merdanoğlu? Burada.

Sayın Hakkı Suha Okay? Yok.

Sayın Hasan Angı? Burada.

Sayın Mustafa Kalaycı? Yok.

Sayın Süreyya Sadi Bilgiç? Yok.

Sayın Abdurrezzak Erten? Yok.

Sayın Vahap Seçer? Yok.

Sayın Mehmet Erdem? Yok.

Sayın Kemalettin Aydın? Yok.

Sayın Mehmet Hanifi Alır? Yok.

Sayın Tekin Bingöl? Yok.

Sayın Mehmet Salih Erdoğan? Burada.

Tasnif Heyetindeki üye arkadaşların isimlerini tekrar okuyorum: Sayın Mehmet Salih Erdoğan, Denizli; Sayın Ali İhsan Merdanoğlu, Diyarbakır; Sayın Hasan Angı, Konya; Sayın Muharrem Selamoğlu, Niğde; Sayın Mustafa Kemal Cengiz, Çanakkale milletvekilleri.

Oylamaya Adana ilinden başlıyoruz.

(Oyların toplanmasına başlandı)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın yerine Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun yerine Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın yerine Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın yerine Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker, Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in yerine Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın yerine Devlet Bakanı Faruk Nafız Özak, Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun yerine İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in yerine Devlet Bakanı Faruk Çelik, Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın yerine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in yerine Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yerine Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç vekâleten oy kullanacaklardır.

(Oyların toplanmasına devam edildi)

BAŞKAN – Genel Kurulda oyunu kullanmayan milletvekili arkadaşımız var mı efendim?

Kâtip üye arkadaşlarımız oylarını kullandılar mı?

Sayın milletvekilleri, oylama işlemi tamamlanmıştır.

Oy kutularının kaldırılmasını rica ediyorum.

Tasnif Komisyonu üyeleri lütfen yerlerini alsınlar.

Tasnif Komisyonu üyelerinin adlarını tekrar okuyorum: Mustafa Kemal Cengiz, Çanakkale; Muharrem Selamoğlu, Niğde; Hasan Angı, Konya; Ali İhsan Merdanoğlu, Diyarbakır; Mehmet Salih Erdoğan, Denizli.

(Oyların ayrımı yapıldı)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Tasnif Komisyonu tutanağı gelmiştir, arz ediyorum:

“Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 146’ncı ve geçici 18’inci maddeleri gereğince Türkiye Barolar Birliği Başkanlığınca bildirilen 3 aday içinden Anayasa Mahkemesine seçilecek 1 üye için yapılan birinci oylamaya 353 üye katılmış, kullanılan oyların dağılımı aşağıda gösterilmiştir.

Saygıyla arz olunur.

Tasnif Komisyonu:

                           Üye                                          Üye                                       Üye

             Muharrem Selamoğlu              Mehmet Salih Erdoğan         Mustafa Kemal Cengiz

                          Niğde                                      Denizli                                Çanakkale

                           Üye                                                                                        Üye       

                    Hasan  Angı                                                                   Ali  İhsan Merdanoğlu        

                         Konya                                                                                 Diyarbakır

Kullanılan oy sayısı    : 353

Celal Mümtaz Akıncı  : 242

Ali Dilber                    :     9

Sait Sever                    :   61

Geçersiz                      :   25

Boş                             :    16

BAŞKAN –  Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, bu sonuca göre, Anayasa’nın geçici 18’inci maddesinde öngörülen üçte 2 oy çoğunluğu bulunamamıştır.

Şimdi ikinci oylamaya başlıyoruz.

Bu oylamada Anayasa Mahkemesine üye seçilebilmek için üye tam sayısının salt çoğunluğu, yani 276 oy aranacaktır.

Kâtip üyelerden yerlerini almalarını rica ediyorum.

İkinci oylamada kullanılacak çift mühürlü birleşik oy pusulaları ve zarfların sayın kâtip üyelere teslim edilmesini rica ediyorum.

Yine birinci oylamada olduğu gibi 5 kişilik bir Tasnif Komisyonu tespit edeceğiz.

Sayın Vahap Seçer? Yok.

Sayın Mustafa Kuş? Yok.

Sayın Mahmut Dede? Yok.

Sayın Mehmet Fatih Atay? Yok.

Sayın Yüksel Özden?

Sayın Ahmet Orhan?

Sayın Mustafa Özbayrak?

Sayın İbrahim Binici? Burada.

Sayın İdris Güllüce?

Sayın Mustafa Kabakcı?

Sayın Fevzi Şanverdi?

Sayın Haluk Koç?

Sayın Mustafa Özyürek? Sayın Başkanım buradalar.

Sayın Mehmet Erdoğan, Gaziantep? Burada.

Sayın İrfan Gündüz?

Bihlun Tamaylıgil? Yok.

Sayın Mevlüt Coşkuner? Yok.

Sayın Mikail Arslan? Burada.

Sayın Toskay? Yok.

Sayın Şevket Gürsoy? Yok.

Sayın Mehmet Ceylan, Karabük? Burada.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, oylamaya Adana ilinden başlıyoruz; buyurun.

(Oyların toplanmasına başlandı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sayın bakanların kime vekâleten oy kullandığını bir daha arz ediyorum:

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın yerine Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun yerine Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın yerine Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın yerine Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker, Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in yerine Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın yerine Devlet Bakanı Faruk Nafız Özak, Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun yerine İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in yerine Devlet Bakanı Faruk Çelik, Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın yerine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in yerine Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yerine Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç vekâleten oy kullanacaklardır.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, oy kullanmayan üye var mı Genel Kurulda efendim?

Kâtip üyeler oylarını kullandılar mı?

(Oyların toplanmasına devam edildi)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, oylama işlemi tamamlanmıştır.

Oy kutularını kaldıralım.

Tasnif Komisyonu üyesi arkadaşlarımız lütfen yerlerini alsınlar.

Tasnif Komisyonu üyelerinin isimlerini tekrar okuyorum: Mehmet Erdoğan, Gaziantep; Mehmet Ceylan, Karabük; Mustafa Özyürek, İstanbul; Mikail Arslan, Kırşehir; İbrahim Binici, Şanlıurfa milletvekilleri.

(Oyların ayrımı yapıldı)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Tasnif Komisyonu tutanağı gelmiştir.

“Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 146 ncı ve geçici 18 inci maddeleri gereğince, Türkiye Barolar Birliği Başkanlığınca bildirilen üç aday içinden Anayasa Mahkemesine seçilecek bir üye için yapılan ikinci oylamaya 385 üye katılmış, kullanılan oyların dağılımı aşağıda gösterilmiştir.

Saygıyla arz olunur.

Tasnif Komisyonu:

              İbrahim Binici                  Mehmet Erdoğan                   Mustafa Özyürek

                  Şanlıurfa                            Gaziantep                                İstanbul

              Mikail Arslan                                                                  Mehmet Ceylan

                   Kırşehir                                                                            Karabük

Kullanılan Oy Sayısı      : 385

1) Celal Mümtaz Akıncı : 290

2) Ali Dilber                   :     5

3) Sait Sever                   :   29

Geçersiz                          :    3

Boş                                 :   58

Saygıdeğer milletvekilleri, bu sonuca göre Sayın Celal Mümtaz Akıncı ikinci oylamada Anayasa’da öngörülen çoğunluğu sağlamış ve 290 oyla Anayasa Mahkemesine üye seçilmiştir. Sayın Akıncı’nın kendisi için, Anayasa Mahkememiz için, yargı camiası için ve milletimiz için hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın milletvekilleri, birleşime on beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 17.11

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.36

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Gülşen ORHAN (Van)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6’ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan Devlet Yardımlarının İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

3.- Devlet Yardımlarının İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/818) (S. Sayısı: 523) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.

Geçen birleşimde İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen tasarının birinci bölümünde yer alan maddelerinin oylamaları tamamlanmıştı.

Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci bölüm, geçici madde 1, 2, 3, 4, 5 dâhil olmak üzere 13 ila 19’uncu maddeleri kapsamaktadır.

                             

(x) 523 S. Sayılı Basmayazı 07/10/2010 tarihli 4’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.

İkinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Malatya Milletvekili; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mehmet Günal, Antalya Milletvekili; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Nezir Karabaş, Bitlis Milletvekili. Şahısları adına, Hasan Angı, Konya Milletvekili; Behiç Çelik, Mersin Milletvekili.

İlk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’na aittir.

Sayın Aslanoğlu, buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Çok değerli milletvekilleri, tabii bu yasa özellikle Avrupa Birliği ve gümrük birliğiyle ilgili bölünmez bir yasa. Bir kere bu yasaya böyle bakın lütfen. Bu yasaya, Avrupa Birliği, gümrük birliği ve Türkiye’deki yatırımların teşvikinde üçlü olarak bakın. Yani bu yasa, bu üç konuyu çok ilgilendiren bir yasa. Şimdi, önce şunu soruyorum ilgililere: Acaba Avrupa Birliğine giren ülkeler -en son ülkelere bakın- devlet yardımlarının izlenmesiyle ilgili yasayı ne zaman kabul ettiler meclislerinde? Değerli arkadaşlarım, daha ortada fol yok, yumurta yok. Avrupa Birliğine en son giren ülkelere bakın, hangi fasıllar görüşülmüş, hangi fasıllar açılmış, hangi fasıllar kabul edilmiş? Acaba bu yasayı ne zaman kabul etmişler ilgili ülkeler? Daha ortada fol yok, yumurta yok. Avrupa Birliğiyle ilgili açılan fasılları siz benden daha iyi biliyorsunuz. Şimdi, bu, bir kere, çok erken alınan bir karardır. Hiç gereği yokken -aynen gümrük birliğine, biraz sonra anlatacağım- hiç gereksizken çok önceden, daha Avrupa Birliğinin fasıllarının f’si daha ortada yokken biz aynı gümrük birliğindeki gibi hataya düşüyoruz, aynı hataya düşüyoruz arkadaşlar. Bu yasa kabul edilmeli, biz bu yasaya karşı değiliz, yasanın bir bütününe karşı değiliz ama bu yasanın ne zamanı ne zemini. Bakın, rica ediyorum sizden, Avrupa Birliğine giren ülkelere bakın, acaba bu yasayı hangi fasıllar bittikten sonra kabul etmişler? Yani kapı açılmış, girmelerine bir adım kala bu yasayı kabul etmiş insanlar. Şimdi, bu nedenle çok erken alınan bir karar, çok erken kabul ettiğimiz bir yasa arkadaşlar. Bir kere bunu söylemek zorundayım.

Tabii, ikinci bir konu gümrük birliği arkadaşlar. Hazmedemiyorum, yine söylüyorum. Gümrük birliğini o gün kabul etmemizle, bizim kabul etmemizle Avrupa Birliğinin -daha fol yok, yumurta yok- biz gümrük birliğine girdik. Ama biliyor musunuz arkadaşlar, gümrük birliğinin bir ticari komitesi var, ticaret komitesi. Gümrük birliği ile ilgili tüm kararlar bu ticaret komitesinde alınır ama maalesef gümrük birliğinde olup da ticaret komitesinde yer almayan tek ülkeyiz arkadaşlar. Yani benimle ilgili kararları, gümrük birliğiyle ilgili kararları maalesef ben veremiyorum. Oradaki on sekiz ülkenin on yedisi gümrük birliği ticaret komitesi üyesi ama maalesef Türkiye bu komitenin üyesi değil arkadaşlar. Bu bir acıdır arkadaşlar ama biraz zorlasak biz buraya gireceğiz her ne hikmetse. Bu bizim hakkımız. Biz, bir birlikte olacağız, o birlikte olmamıza rağmen o birliğin ticari komitesinde olmayacağız, aklınız eriyor mu sizin arkadaşlar? Yani benim aklım ermiyor bu konuya. Onun için, gümrük birliği ticaret komitesinde, eğer ben gümrük birliğinde isem orada alınan kararlarda benim de dahlim olmalı, benim de dahlim olmayan kararları bize kabul ettirmeyi de hakikaten vicdanen kabul edemiyorum arkadaşlar. Bir kere ikinci olay bu arkadaşlar. Birinci olay, çok erken bir yasa, ikinci olay ise bu, arkadaşlar. Yine söylüyorum, gümrük birliği bizim elimizi, kolumuzu, her tarafımızı bağlayan, özellikle üçüncü dünya ülkeleriyle yaptığımız ticarette bizi kendilerinden biri gibi, Avrupa Birliğinin bir üyesi gibi görüp -ama hep iyiler kendilerine- Türkiye'nin de her türlü hakkını kısıtlayan bir birlik arkadaşlar. Maalesef, elimiz, ayağımız, kolumuz bağlı. Bu nedenle, bu konuda ben yetkilileri uyarıyorum. Özellikle gümrük birliği ticaret komitesinde mutlaka Türkiye'nin olması lazım. Gümrük birliğine girmemizin  -artık size anlatmayayım- ülkeye neler kaybettirdiğini, neler kaybettiğimizi ben size anlatmak istemiyorum, hepiniz benden daha iyi biliyorsunuz.

Tabii, bir başka konu, hep özellikle şu soruyu soruyorum: Acaba biz Avrupa Birliği ülkeleriyle eş değer konumda mıyız? Özellikle imalat sanayisinde, imalatta bizim rekabet edebilme koşullarımız acaba aynı mı arkadaşlar? Çok basit diyorum, acaba bizim enerji girdilerimiz, yani bir üretimdeki enerji girdilerimiz Avrupa Birliği ülkeleriyle aynı mı arkadaşlar? Avrupa’da mazotudur, elektriğidir kaç dolar veya kaç euro, acaba bizim imalatçılarımız bunu ne kadar bir maliyetle kullanıyor, dikkatlerinize sunuyorum. Bir kere, rekabet şansımız ortadan kalkıyor arkadaşlar.

Şimdi, demir çelik sektöründen bir örnek vereceğim. Bana birisi desin ki biz bu anlaşmayla Avrupa Birliğinde demir çelik sektöründe rekabet edecek bir yapıya geliyoruz. Bir kere, demir çelik sektöründe biz haksız rekabeti kendimiz yaratıyoruz. Siz, hiçbir ülkede olmayan, her ne hikmetse, bir çevre vergisi koyuyorsunuz. Bu vergiyi koyan biziz. Önce sen evinin önündeki sorunları, ayrıkları temizle. Sen bunları temizlemeden hâlâ daha demir çelik sektörünün ülke için ne kadar önemli bir sektör olduğunu, ülkede demir çelik sektöründe istihdamı çok iyi biliyorsunuz ama siz daha bu yasa yürürlüğe girecek ama demir çelik sektörünün önündeki hiçbir şeyi açmıyorsunuz. Türkiye'nin bir kere demir çelik sektörünün önündeki tıkanıklıkları gidermek zorundasınız.

Geleyim başka bir sektöre, yurt dışı müteahhitlik sektörü.

Değerli arkadaşlarım, yurt dışı müteahhitlik sektörü, bu ülke için çok önemli bir sektör. Yurt dışında iş alan, dürüst, namuslu herkesin önünde saygıyla eğiliyorum, saygıyla eğiliyorum. Neden?

1) İstihdam yaratıyor.

2) Yurt dışında harcayacağı tüm malzemeleri, çok önemli kısmını bu ülkeden götürüyor.

Yani, bu ülkeye iki türlü hizmet veriyor bu insanlar. Ama Libya’da bir yurt dışı müteahhidi yüzde 44 vergi ödüyor arkadaşlar, 40+4 vergi ödüyor kazancından. Fakat, eğer yurt dışı müteahhidimiz bu kazancını, Libya’daki vergiden sonra getirdiği kazancı Türkiye’ye getirip Türkiye’de kâr dağıtımı yaparsa “Hey, bir dakika!” diyorsun “Sen vergiye tabisin.” Şimdi, yüzde 44 zaten bu ülkede vergi ödüyor. Bu nedenle -ben söylüyorum- yurt dışı müteahhitlerimiz, hiçbiri yurt dışında kazandığı parayı Türkiye’ye getirmiyor. Bir şekilde borç gibi getiriyor, harcamalarında borç gibi kullanıyor ama kârlarını dağıtmıyorlar. Bir kere, bu insanların önünü aç. Bu insanlar “Ben oğlumun düğününü yapmak istiyorum. Kârımı dağıtıp ortaklarıma kâr vermek istiyorum. Ortaklarıma her sefer borç vermek istemiyorum.” diyor ama maalesef bu sorun yıllardır çözülmüyor.

Bir kere, eğer siz bu yasayı önümüze getiriyorsanız önce Türkiye’deki sektörlerin içeride olduğu koşullarda önünü açmak zorundasınız. Önünü açmayacaksın, ondan sonra da sen daha Avrupa Birliğine ne zaman gireceğimiz belli olmaksızın pat diye yine gümrük birliği gibi elimizi kolumuzu bağlayan bir yasayı kabul edeceksin. Ben bunu hazmedemiyorum arkadaşlar. Bu yasa çok erken.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Aslanoğlu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) –  Gene söylüyorum: Biz bu yasanın bütününe karşı değiliz ama ülke menfaatleri, ülkenin geleceği, sektörlerin geleceği ve Hükûmet olarak özellikle Avrupa Birliğinde KOBİ başı 200 bin euro teşvik olmasına rağmen, Avrupa Birliğinde KOBİ başı 1,5 milyon euro teşvik olmasına rağmen bunların hiçbirini dikkate almayacaksın, Türkiye’de, Türk ekonomisinde işleyecek gerçek bir teşvik kanunu getirmeyeceksin, Türkiye’deki KOBİ’ler, küçük esnaf veya sanayici için uygulanabilir hiçbir teşvik olmayacak, ondan sonra biri eline böyle bir şey verecek, bunu kabul edeceksin; hazmedemiyorum.

Hepinize teşekkür ediyorum, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Mehmet Günal.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu görüştüğümüz, sonradan değiştirilen adıyla Devlet Yardımlarının İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı tali komisyon olarak da Avrupa Birliği Uyum Komisyonuna gitmiş, yani Avrupa Birliğine uyum çerçevesinde çıkardığımız yasalardan bir tanesi.

Genel gerekçeye baktığımız zaman, burada Katılım Ortaklığı Belgesi’nden, ilerleme raporlarından, birtakım Avrupa Birliği mevzuatından bahsedilerek bu konuda bir düzenleme yapılması gerektiği, ulusal bazda da devlet yardımları izleme biriminin kurulması gerektiği söyleniyor. Nerede? Hazine Müsteşarlığı bünyesinde de bir genel müdürlük aracılığıyla sekreteryasının yürütülmesi ve kurulun oluşturulması söyleniyor. Yani temel gerekçe Avrupa Birliğine uyum.

Peki, Sayın Başbakan daha birkaç gün önce “Bizi oyalamayın kardeşim!” diye bir çıkış yaptı ve bu konuda bize imtiyazlı ortaklık öneren bir ülkenin başbakanıyla görüştükten sonra yaptı ve yine aynı şekilde bugün bizler de sabahleyin Alman-Türk Parlamentolararası Dostluk Grubu olarak -Sayın Başkanımı göremiyorum- Almanya’dan gelen uyum heyetiyle bir görüşme yaptık, onlara da aynı şekilde endişelerimizi illettik. Şu anda bu kanun tasarısının acelesi nedir? Kaç tane fasıl açıldı? Sayın Bakanım, niye bunu şimdi getirdiniz? Başlarken de söyledik: Mali yılla ilgili çalışmalar duruyor. Yine aynı şekilde, mali kuralla ilgili çalışmalar gelmişti, geri çekildi. Bir kere, burada bir tutarsızlık var.

Değerli arkadaşlarım, bir taraftan mali kuralı rafa kaldırıp geri çekerken, “IMF istiyordu, Avrupa Birliği istiyordu.” derken, öbür taraftan bizi de “Avrupa Birliğine uyum.” diye sıkıştırırken bir de bakıyoruz, yine Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin çekinceleriyle, Fransa’nın, Almanya’nın maddelerle ilgili çekinceleriyle karşı karşıyayız. Acelesi nedir bunun? Şu anda devlet yardımlarında bir şey mi var, yani bir aksama mı var? Desteklemede bir sıkıntı mı var? Eğer bunu çıkarmazsak Avrupa Birliği bize ne verecek? Ne götürecek? Diğerleri çıktı mı ki? Otuz üç fasıldan kaç tanesini açabildik? Bunun neye faydası olacak? Ve de varsa da burada tutarlı olmamız lazım. Tam da bu kanun görüşülürken Sayın Başbakanın “Bizi oylamayın…” Biz de diyoruz “Bizi oyalamayın.” Ona katılıyoruz da bunu söylerken bir taraftan böyle bir kanun tasarısı için Meclisin gündeminin işgal edilmesini anlamadığımı söylüyorum. Yoksa o konuda gerçekten eğer Türkiye bu şekilde oyalanacaksa biz de o tavrının, Sayın Başbakanın arkasındayız. Bizi oyalamasınlar, varsa da bir an önce gümrük birliği de dâhil olmak üzere bütün süreci sorgulayalım, ona itirazımız yok.

Değerli arkadaşlarım, burada önemli olan şey, ikinci bölümde ve bizim de daha önce arkadaşlarımızla komisyonda tartışırken söylediğimiz bir geçiçi 5’inci madde var. Bu orijinal, geldiği zaman aynen şöyle kısacık bir şeymiş: “31/12/2001 tarihinden önce düzenlenmiş ve yatırım süresi bitmiş yatırım teşvik belgesi kapsamında yer alan yatırımlar, herhangi bir işlem yapılmaksızın gerçekleşmiş haliyle tamamlanmış sayılır.” Tabii o anda arkadaşlarımıza sorduk, uzman arkadaşlarımız bizi bilgilendirdiler -çünkü doğrudan baktığımız zaman bir af niteliğinde, daha önce kimin ne yaptığı, ne yapmadığı belli değil- bazı endişelerimizi giderdiler, bize bazı rakamlar da verdiler. Hatta bu eksik belgelerin nasıl tamamlandığını, vizenin ne olduğunu, süre uzatımları konusunda da bizi bilgilendirdiler ama hâlâ burada netleşmemiş bazı hususlar var. Sonrasında ne yaptık? Bu eleştirimiz üzerine arkadaşlarımız: “Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce iptal edilenler, yap-işlet-devret modeli kapsamında gerçekleştirilen yatırımlar için düzenlemeler ve kaynak kullanımı destekleme primi ihtiva edenler hariç diğerleri -yine- ile herhangi bir işlem yapılmaksızın gerçekleşmiş haliyle tamamlanmış sayılır.” diyor.

Şimdi değerli arkadaşlar -buraya baktığımız zaman arkadaşlarımızın verdiği dökümde- 11.781 tane hâlâ tamamlama vizesi yapılmamış belge duruyor. Bunun tutarı da yaklaşık 10 milyara tekabül ediyor, 9,7 yatırım tutarı olarak sabit yatırım değeri. Benim anlamadığım burada birkaç tane husus var. Onu sizlerle hâlâ bu yaptığımız düzeltmeye rağmen kafa karışıklığımızın giderilemediğini paylaşmak istiyorum. Sayın Bakandan veya bürokratlardan eğer bir düzeltme gelirse de memnun olacağım.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, “Resen tamamlanmış olur.” deniliyor sonunda yani bunları kapatacağız, tamamlanmasa da bu hâliyle kabul ettik diyoruz. Burada verilen notta -makine ve teçhizat satışına ilişkin arkadaşlarımız bize kısa bir değerlendirme notu verdiler-  önce on yıl olarak makine teçhizatın satışı yasakmış. 86 yılında çıktığında -kısa geçiyorum vaktimiz sınırlı olduğu için- 88 sayılı Kararla 2002 arasında, geçenlerde beş yıla düşmüş, sonra 2006’da üç yıla düşürülmüş makine satışının serbestlik süresi, 2009’da tekrar beş yıl olmuş. Bu kadar süre içerisinde kaç tane değişiklik yapılmış? Bu kadar süre içerisinde insanlar bu kadar ağır makine teçhizatın gelip işlemini kapatıp satmamışlar. Yani buradan söylediğimiz şeyden birincisi bu.

Tamamlama vizesiyle ilgili de yine arkadaşlarımızın notları var, sektör bazında bize söylediler. 2002-2009 arasında yapılan işlemlerden 10.732 adedi 2000 öncesi yıllarda düzenlenen teşvik belgelerine aittir. Yani bu arada da kapanan teşvik belgeleri olmuş.

Peki, şimdi asıl sorun… “Burada zorluklar yaşıyoruz.” diyor arkadaşlarımız. 2001 yılından önce düzenlenmiş olanlara 2007 yılının Mayıs ayında yazı yazmışlar, 12.466 adet. Müracaatlar istenmiş, 4.031 adet firma adresinde bulunamadığı için iade edilmiş. Yani nasıl bu konularda çalıştığımızı ben gerçekten anlayamıyorum. Yani bu tamamlama vizeleri alınmadan da makinelerini satamıyorlar, “Bunlara bir yol bulalım.” diyorlar.

Peki, notta arkadaşlarımız diyor ki: “Firmalar yatırımı yapıp makineleri de uygun şekilde kullanmış olmalarına rağmen çoğu defa tamamlama vizesi şartını ve bundan önceki satış yasağını bilmediklerinden aradan geçen uzun zaman nedeniyle amortisman değerini kaybetmiş veya teknolojisi değişmiş makineleri elden çıkarmış durumdadırlar.” Ya nasıl olur da bir teşvik belgesi alınırken bunun şartlarında gereklilikleri bilmeden bu işlemler yapılır, ben bunu anlayamıyorum. Anlayamadığım zaman bazı arkadaşlarım hemen “Anlayamazsın.” diye kızıyorlar. Burada da yine niye anlamadığımı tekrar edeyim: Merkez Bankasında memuriyete başladığımda ilk çalıştığım birim Mali Tahliller Servisiydi ve bu teşvik belgelerine istinaden verilen reeskont kredilerine -kısa vadeli ve orta vadeli- bakardık ve bu parayı banka vermesine rağmen, biz, Merkez Bankası olarak reeskont kredisi veriyor olmamıza rağmen, bütün yatırımları gider, yerinde görür, neler yapılmış, neler yapılmamış, yatırım süresince üç aylık, tamamlanmasından sonra altı aylık, daha sonra borç bitinceye kadar da her sene bir yıllık çeklerini yapardık.

Sayın Müsteşar Yardımcım, siz de o zamandan biliyorsunuz.

Yani, e, peki, nasıl oluyor da devletin bir birimi bunları böyle yaparken bunların adresi yok, bulunamıyor? Üç tane, dört defa uzatma çıkarılmış, kısaltma çıkarılmış, satış yasağı kaldırılmış, hâlâ yok. E şimdi de “Bunları affedelim.” Açıkçası, ben bunu daha önce, kapatmalarını yapanlara… Her ne kadar arkadaşlarımız bazı bilgileri verseler de şu anda boşlukta kalan… Bunların dökümü yok. Kimin teşvik belgeleri bunun içinde kapatılıyor, ben onu bilemiyorum. Toplam rakamımız var burada.

E bu kadar sorumsuzluğun arkasından, “Efendim, arkadaşlarımız satamıyorlar, atıl kalan makine…” Hangi makine kalır? 2001’den önce alınmış makinenin ekonomik ömrü kaç sene? Ona göre zaten satış yasağını kaldırma süresi vermişiz. 10’dan 5’e düşmüş, 3’e düşmüş, tekrar 5’e çıkarmışız, sürekli oynamışız.

Dolayısıyla, değerli arkadaşlarım, burada, aklımızda maalesef sorular kalıyor. Onun için de bunun, böyle, Avrupa Birliğine uyum çerçevesinde çok da bir acelesi olmadığını düşünüyorum ama başka acelesi olanlar varsa onu bilemiyorum.

Bu çerçevede, tasarının genel olarak gerekliliği başka bir şey, içerisinde geçen madde, tartıştığımız ve kısmen düzeltilen madde hâlâ orada duruyor. Benim bu konuda endişelerim tam olarak giderilmedi. O dökümlerde kimlerin olduğunu bilemiyorum, toplam rakam var sadece. Size de miktarını ve toplam yatırım tutarını ancak verebiliyorum Hazineden gelen rakamlar çerçevesinde. Böyle bir ortamda da sanki birileri yine kısmen de olsa affediliyormuş gibi geliyor.

Öte yandan da dediğim gibi, Avrupa Birliği ile ilgili mali kural tasarısını geri çekip bir taraftan “Biz seçime gidiyoruz, fazla sıkışmayalım.”, öbür taraftan ama devlet yardımlarıyla ilgili şeyde “AB’ye uyum çerçevesinde bize lazım, yapalım.” diyoruz. Bu konuda da tutarsızlık görüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Günal.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Tabii, seçim arifesinde, yeni, dün Sayın Başbakan memur emekli ve işçi emeklilerinin maaşlarını açıklarken de söyledi: “Efendim, -sonunda ilginç bir şey söyledi- orta vadeli planda, programda ve mali planda var.” dedi. Ben baktım, orada hiç gelirlerle ilgili bir şey yok; sadece toplam bir rakam var, bir de özelleştirme geliri var, giderler yukarıdan aşağıya yazılmış.

Bütçe rakamlarına bakıyoruz: Bu yıl yüzde 7,6 önümüzdeki yıl için reel artış öngörüyorsunuz, 2011’de de yine aynı şekilde, 2012’de düşüyor yavaş yavaş. Dolayısıyla burada bir seçim ekonomisi uygulamak üzere birtakım çalışmaların yapıldığını görüyoruz, onun dışındakiler dostlar alışverişte görsün oluyor. Avrupa Birliğinde de sadece bu kanun tasarısını çıkararak bir faslın açılıp kapanacağını da düşünmüyorum.

Bu vesileyle teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Günal.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Nuri Yaman.

Buyurun efendim.

BDP GRUBU ADINA M. NURİ YAMAN (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 523 sıra sayılı Devlet Yardımlarının İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerine Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi en içten duygularımla selamlarım.

Bu yasanın geçen hafta görüşülmesi sırasında birinci bölümle ilgili söylenmesi gereken konuları net ve açık bir şekilde söyledik. Hem komisyonlardaki görüşmelerde ilgili arkadaşlarımızın eleştirileri kapsamında hem de bizim o günkü konuşmamızda değindiğimiz gibi, bu genelde bir aç-kapama yapacak şekilde Avrupa uyum yasalarına benzetme ve uyumu sağlamanın ötesinde doğru dürüst bir amaç taşımadığını ve içindeki çelişkilere de yine o bölümde net olarak değindik. Ancak, Türkiye’de, ülkemizde yıllardan beri devletin yapmış olduğu bu yardımlar, sadece bu sanayi yatırımlarının gelişmesine ilişkin yapılan yardımlar değil, bir de devletin ve hükûmetlerin yatırım programları ve bunların bir bakıma sosyal amaçlı birtakım hizmetlerin ve projelerin gerçekleşmesi amacıyla dünyadaki çeşitli örgütlerden, kuruluşlardan sağladıkları fonlar ve yardımlar, hibe yardımlarıyla yürüttüğü devlet yardımları da var. Bunların başında -hepimiz kendi bölgelerimizde- bilhassa Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı tarafından her ilde ve her ilçede kurulan bu vakıfların eliyle yürütülen ve içler acısı olup aynı zamanda siyasi iktidarın bir rant yolu olarak, seçimlerde bir noktada, bir rüşvet kapısı olarak yürüttüğü devlet yardımları vardır. Bunlar zaman zaman medyada da çok komik durumlara düşecek birtakım uygulamalarla hepimizin bilgisi dâhilinde.

Bu yardımları yürüten değerli meslektaşlarımın büyük bir çoğunluğu da vali ve kaymakamlar. Ne yazık ki AKP İktidarı döneminde o, devletin, halkın hizmetinde olan, yasaların uygulanmasından sorumlu olan, o meslektaşlarımın zaman zaman nasıl komik durumlara düşürülmeye çalışıldığını ve bizzat Sayın Başbakanın ağzından “Valiyi o aile yardımlarında, kömür yardımını yaparken ben o kamyonun başında görmek istiyorum. O kaymakamın o gece eğer bir sağlık yardımı, bir giyecek veya barındırma yardımı verecekse o mahalledeki yoksul vatandaşın evinde olmasını isterim.” demesini fırsat bilen bazı meslektaşlarım ne yazık ki bunu çok hoş da olmayan görüntülerle de uyguladılar ve seçimlerin arifesinde İçişleri Bakanlığı tarihinde belki ilk kez olan, bir sayın valinin, benim de yakından tanıdığım bir arkadaşımın, elektriği olmayan köye nasıl buzdolabı ve suyu olmayan köye çamaşır makinesi dağıttığı karikatürize edilecek şekilde medyaya konu oldu. Bu arkadaşımız ne yazık ki yaptığı bu yardımları da sırf iktidarın sanki bu konuda bir hizmetiymiş gibi değerlendirerek de belki İçişleri Bakanlığı tarihinde de ilk defa Yargıtayda yargılanıp ceza alma durumuyla da karşı karşıya kaldı.

O nedenle bilhassa Avrupa Birliği fonlarından ve yatırım…

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Hiç anlamamışsın ya, onunla ilgisi yok bunun kardeşim!

M. NURİ YAMAN (Devamla) – Tabii ki bunların ilgisi vardır yani devlet yardımı dediği zaman sadece sanayiyle ilgili yapılacak olan…

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Hiç anlamadan konuşuyorsun! Bununla ilgisi yok onun.

M. NURİ YAMAN (Devamla) – …sanayiyle olan yardımları değil, sizin…

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Bir baksan, şunu bir okusan ve bununla ilgili konuşsan çok iyi olur.

M. NURİ YAMAN (Devamla) –  Sayın İçişleri Bakanı, sizin de başında bulunduğunuz o vali ve kaymakamlar birtakım fonlardan sağlanan paraları da bu halka yardım olarak götürüyorlar ama bu yardımları götürürken ne yazık ki bazıları sizin açtığınız bu yoldan dolayı o yüce mesleği böyle çok acıklı durumlara kadar düşürme durumlarını içimiz almadığı için bugün burada dile getiriyoruz.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Yazıklar olsun!

M. NURİ YAMAN (Devamla) – Bir vali, bir kaymakam evvela halkının hizmetinde olacak, evvela kanunların uygulamasından sorumlu olacak. Onun beğendiği veya Hükûmete veya iktidara yaranmak için birtakım şeylerde bulunmayacak.

Şimdi, bu yardımların da bu dağınıklıklarının giderilmesi lazım, bir düzene bağlanması lazım.

Şartlı nakdî yardım transferleriyle ilgili olarak, AKP yapılan bu çocuk ve aile yardımlarını her seçimde istismar etmiştir. Ben kendi seçim bölgemde karşılaştığım insanların aynen şu şekilde bana hitap ettiklerini hatırlıyorum. Bakın, sanki bu yardım AKP’nin yardımıymış gibi, sanki Sayın Başbakanın  bir lütfuymuş gibi, bir sadakasıymış gibi çocuklara yapılan yardım annelere verilmekte ve anneler de ilköğretimde olan erkek ve kız çocuklarına göre 20-25 lira, ortaöğretimdeki çocuklara da 30-35 liralık parayı alırken, bunu sanki o Hükûmetin bir sadakasıymış gibi değerlendirip, seçimlerde sizin gerçekten kamu görevlerinizi nasıl istismar ettiklerini ben bizzat yaşamış ve oradan gelen bir insanım. Bu nedenle, sadece bu yasayla göstermelik de olsa belki sanayi yardımlarıyla ilgili devletin bu yardımları bir düzene konmuş olacak, ama o düzenlemede de görüyoruz ki bunu denetleyecek olan ilgili genel müdür, aynı Hazine Müsteşarlığının bu fonlarının, bu yardımlarının izlenmesini ve denetlenmesini, kendi başında bulunan müsteşara rağmen onun yanlışlıklarını nasıl ortaya koyacak, nasıl rapor edecek, doğrusu merak ediyorum.

Bu nedenle, ta 1984’lerden bu yana devlet tarafından yürütülen yiyecek yardımı, yakacak yardımı ve okullarla ilgili yapılan, hem taşımalı eğitimde hem de SRAP projesi kapsamındaki sosyal riski azaltmaya yönelik şartlı nakit yardımlarının, buralardan, bu değerli meslektaşlarım tarafından bu yardımların devlet adına yapıldığını, devletin sosyal devlet olma ilkesinden, hukuk devleti olması ilkesinden dolayı bir partinin veya bir partinin siyasi düşüncesi kapsamında yapmadıklarını bundan sonra sağlamalarını diliyorum.

Yine bu Avrupa Birliği fonları kapsamında Tarım Bakanlığının yapacağı yardımlarla ilgili çok sayıda verilen yardımlar var. Bu yardımlardan önemli bulduğum bir kısmı da kırsal kalkınma projeleri kapsamında, kırsal kalkınmalarda hayvancılığın geliştirilmesine yönelik olarak verilen projelerdir.

Bu projelerle ilgili de yine bölgemde yaşanan çok olumsuz olayları bire bir yaşamış ve bunu da Sayın Tarım Bakanı burada olsaydı ismini de belirterek kendisine sunmak isterdim.

Bu projelerin, Dünya Bankasının bu hibe yardımlarının hayata geçirilmesinde sadece belki başvuruyla ilgili bir yasal düzenleme, bir yönetmelik hazırlanmıştır. Ancak, onun seçilmesinde ve o yardımın sağlanmasında, ne yazık ki, siyasi iktidarın başındaki Sayın Bakanın iki dudağı arasından çıkacak “Evet” veya “Hayır” ile Muş özelinde hangi projelerin hayata geçirildiğini, hangilerinin de göz ardı edildiğini biliyoruz. Ancak, zaman zaman Sayın Bakana da belirttik, gerçekten Doğu Anadolu’nun tarımsal kalkınması ve hayvancılığın temel bir motor olarak ele alınması için bilhassa kırsal kalkınma kooperatiflerinin -ki, her biri 30 kişiden aşağı değildir- behemehâl sayılarının artırılarak bu bölgede hayata geçirilmesi lazım. Şu anda geçmişten gelen ve hâlen de devam eden Muş’ta üç tane proje, bizim de zaman zaman kendilerine katkı sunmamız ve moral destek vermemizle hayata geçirilmek üzeredir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yaman, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

M. NURİ YAMAN (Devamla) – Burada olsaydı Sayın Bakana onu sormak isterdim. Siz eğer bu öngörüyle hareket etmezseniz, siz bu kırsal kalkınma amaçlı köy kooperatiflerinin, tarımsal kooperatiflerin bu kredilerini belli bir bölgede, hayvancılığın geliştirilmesi için büyük potansiyele sahip bulunan Kürt coğrafyasındaki illerde bunu değerlendirmezseniz etin kilosunu ileride 50 liraya da 60 liraya da alacaksınız ve ithalat suretiyle getirdiğiniz bu etlerinizin de ileride çeşitli saiklerle kullanamadan çürümeye bırakılacağını da göreceksiniz.

Bu nedenle, vakit geçmeden Hükûmetten ve Sayın Tarım Bakanlığından bu tür yardımların, bu tür kredilerin buraya başvuran yüzlerce kooperatife bir an önce verilmesini diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şahsı adına Karaman Milletvekili Sayın Lutfi Elvan.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LUTFİ ELVAN (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce, demir çelik sektörüne yönelik bir konu gündeme getirildi; ona yönelik birkaç şey söylemek istiyorum.

1995 yılındaki bulunan Hükûmet tarafından Avrupa Birliğine verilmiş olan bir söz var. Nedir o söz? 2001 yılı itibarıyla demir çelik sektörünün yeniden yapılandırılması ve bu yapılandırılmaya 2001 sonu itibarıyla geçilmesiydi. Ancak 2001 yılına kadar bu gerçekleşmedi ve 2001 yılı sonrası, yani bizim Hükûmetimiz döneminde demir çelik sektörünün yeniden yapılandırılmasına yönelik bir çalışma başlatıldı ve bu çalışma hâlen devam ediyor. Dolayısıyla biz, bu sürenin uzatılması yönünde gerekli girişimlerde bulunuyoruz, gerekli görüşmeler devam ediyor ve bu devlet yardımlarıyla demir çelik sektörünü ve bu yeniden yapılandırmayı doğrudan ilişkilendirmenin çok doğru olduğunu düşünmüyorum; birincisi bu.

İkinci husus: “Efendim, neden Hazine Müsteşarlığı? Neden Rekabet Kurumu veya başka bir kurum değil?” sorusu.

Değerli arkadaşlar, devlet yardımları konusu sadece rekabeti ilgilendiren bir husus değildir. Bunun ekonomi boyutu vardır. Küçük ve orta boy işletmeler vardır. Birçok alanla, makroekonomiyle ilişkisi vardır, mikroekonomiyle ilişkisi vardır. Dolayısıyla oluşacak olan yapının içerisinde hem Hazine Müsteşarlığı olmalıdır, DPT Müsteşarlığı olmalıdır, Dış Ticaret Müsteşarlığı olmalıdır, Maliye Bakanlığı olmalıdır; yapılan da budur.

Burada işlevsel bağımsızlık konusu gündeme gelmiştir. İşlevsel olarak bağımsız olmadığı söylenmiştir. İşlevsel bağımsızlığın ne anlama geldiğini iyi bilmemiz gerekir. Bu konuda ilgili kurumlarımız Avrupa Birliği ile Avrupa Komisyonu ile gerekli görüşmeleri yapmışlardır ve bu oluşturulan kurul işlevsel açıdan bağımsızdır. Bu konuda hiçbir tereddüt söz konusu değildir.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sen de inanmıyorsun!

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Bu sadece bizim görüşümüz değil, bu, Avrupa Birliğinin de kabul ettiği bir görüştür.

İkinci husus, bir başka husus: “Efendim, bu Devlet Yardımları Yasası için çok erken…”

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Evet…

LUTFİ ELVAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Avrupa Birliğine aday olan tüm ülkeler üye olmadan önce devlet yardımları yasa tasarısını geçirmiştir.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ne kadar önce? Hangi ülke?

LUTFİ ELVAN (Devamla) - Hepsini geçirmiştir.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Listesini versene bize! Hangi tarihte, ne kadar önce?

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Bugün bana…

Hepsini veririm.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya)  – Hangi sene? Kaç ay, kaç yıl?

LUTFİ ELVAN (Devamla) - Şu anda yanımda yok ama hepsini vereyim. Bugün bana bir tane ülke gösteremezsiniz ki üye olduğu zaman bu…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – “Üye olduğu zaman…” demiyor.

LUTFİ ELVAN (Devamla) - …veya üye olma aşamasında söyleyin, üye olma aşamasında olsun. Bakın, değerli arkadaşlar, eğer biz bu yasa tasarısını geçirmezsek belki şuna da zorlanacağız.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Aynı gümrük birliği gibi olacak.

LUTFİ ELVAN (Devamla) - Biz, doğrudan komisyona bildirim yapmak zorunda kalacağız. Hâlbuki şu anda, bildirimi biz ilgili kurula yapacağız. Bunu da göz ardı etmeyin ve bu sözü veren de biz değiliz, onu da söyleyeyim. Bu sözü veren, 1995 yılındaki Hükûmettir. Ortaklık Konseyi kararıyla şu söylenmiştir: “2001 yılı itibarıyla biz devlet yardımları konusunda tüm bildirimlerimizi yapacağız.”

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Hoşuna gitmiyorsa vazgeçseydin!

LUTFİ ELVAN (Devamla) - O dönemdeki hükûmetler bunu yerine getirmemiştir değerli arkadaşlar.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Peki, AB yerine getirmiş mi söylediklerini?

LUTFİ ELVAN (Devamla) - Bir başka husus: Avrupa Birliğine üyelik söz konusu olsun veya olmasın, böyle bir kurumun oluşması Türkiye açısından son derecede yararlıdır arkadaşlar. Neden yararlıdır? Birçok kurum ve kuruluş devlet yardımı, devlet destekleri veriyor ve bunları bir bütün olarak değerlendirmenin, analiz etmenin, koordine etmenin ne zararı var? Vermiş olduğumuz devlet yardımlarının ne kadar etkin olduğunu görebileceğiz bu yolla.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Nerede görüyorsun? İptal ediyorsun yapılanları.

LUTFİ ELVAN (Devamla) - Biz bu yolla göreceğiz. Nasıl göreceğiz? Biz…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Daha, bak, adresi bile yokmuş!

LUTFİ ELVAN (Devamla) - Lütfen… Lütfen…

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Adresi bile yokmuş!

LUTFİ ELVAN (Devamla) - Biz şunu göreceğiz arkadaşlar: Bütüncül bir bakış açısına sahip olmak, o alanda. Biz, şu, şu, şu, alanlarda destek vermişiz, acaba bu alanlarda vermiş olduğumuz destekten ne kadar fayda elde etmişiz? Gerçekten bu vermiş olduğumuz desteği biz ektin olarak kullanabilmiş miyiz? Bunu da görebilme imkânımız olacak. Bu kötü bir şey mi arkadaşlar? Soruyorum size, kötü bir şey mi bu? Şeffaf bir yapı getiriliyor arkadaşlar. Tüm kurumların, tüm firmaların almış oldukları destekleri açık ve net olarak görebileceksiniz. Mükerrer hiçbir uygulama ile karşılaşmayacaksınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Bu kanun çıkmasa göremiyor muyuz, teknoloji müsait değil mi?

BAŞKAN – Sayın Elvan, konuşmanızı tamamlar mısınız.

LUTFİ ELVAN (Devamla) - Örneğin bir kurum KOSGEB’den bir destek almıştır, TÜBİTAK’tan başka bir destek almıştır. Bu destekleri bir bütün olarak görebilme imkânına kavuşacaksınız.

Son olarak bir şey söylemek istiyorum. Yine eleştirilerden bir tanesi “Esnek bir yapı değil.” eleştirisi. Buna da cevap vermek istiyorum müsaade ederseniz.

Değerli arkadaşlar, bu tasarı son derece esnek bir yapıdadır. Hangi alana ne kadar destek vereceğimizi, bunun alt ve üst sınırlarının neler olacağını tamamıyla biz belirleyeceğiz, Avrupa Birliği belirlemeyecektir. Bugün, biz, zor durumda olan bir sektöre devlet yardımı yapmak istesek belki Dünya Ticaret Örgütünün ve Avrupa Komisyonunun karşı çıkışlarıyla, müdahaleleriyle karşı karşıya kalacağız. Ama şu Devlet Yardımları Yasa Tasarısı’nın çıkmasıyla birlikte, eğer ekonomik alanda herhangi bir sektörde zor durumda kalan bir firma veya firma grubu varsa bunları destekleme imkânımız ortaya çıkıyor. Dolayısıyla hangi açıdan bakarsanız bakın Türkiye açısından son derece yararlı bir tasarıdır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Listeleri istiyoruz Sayın Elvan, listeleri! Listeleri bir gönderin bize! Kim, ne zaman imzalamış?

BAŞKAN – Şahsı adına Mersin Milletvekili Behiç Çelik.

Sayın Çelik, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 523 sıra sayılı Tasarı’nın ikinci bölümü üzerinde şahsım adına konuşma yapmak üzere söz aldım. Hepinizi bu vesileyle saygılarımla selamlıyorum.

Bu bölüm, Devlet Yardımlarını İzleme ve Denetleme Kurulu tarafından hazırlanacak yıllık rapor bölümü, ilgili yönetmelik, Devlet Yardımları Genel Müdürlüğünün kurulmasına ilişkin hüküm, anılan genel müdürlüğün görevlerine ilişkin hüküm, kadro düzenlemeleri ve diğer uygulamalardan ibaret.

Değerli arkadaşlar, bugün Türkiye bu hususa dikkat çekerken Hükûmet kanalıyla, aslında Avrupa Birliği adaylık sürecinde olan Türkiye'nin şu anda nasıl bir ekonomik ve sosyal tablo içerisinde olduğunu hatırlamakta yarar var. Türkiye, 2007-2010 döneminde tarihinin en dramatik daralmasını yaşamıştır ve bu daralmanın faturasını geniş halk kitleleri ödemiştir ve karanlık bir dönemi idrak etmiştir. Her ne kadar son bir yılda makroekonomik verilerde iyileşme görülse de bu durum geçici ve yanıltıcıdır. Türkiye'nin daha da bağımlılaşmasına yol açan kararlar, bu dönemin en önemli kanıtlarıdır. Kısaca, Türkiye, uygulanan politikalarla bağımlılaştırılmaktadır, diz çöktürülmektedir ve Türkiye pazarlanmaktadır. Bu ekonomik politikaların devamının dış politikaya, güvenliğe, millî savunmaya, velhasıl her alana menfi etkiler bırakacağı açıktır. O zaman şunu rahatlıkla diyebiliriz: Bir bütün olarak Türkiye, cumhuriyet tarihinin en karanlık yolunda hedefsiz, çaresiz, ezbere yürümeye devam ediyor.

Bir an için düşünelim: Türkiye’de her çocuk 6.700 dolar borçla doğuyor. Son sekiz yılda özelleştirmeden sağlanan gelir 44 milyar 300 milyon TL, bugünkü parayla 66 milyar 450 bin TL’ye tekabül ediyor. Bu tutarın nerelere harcandığına dair bir belge, bir tablo, bir cetvel sunulabilmiş değil.

Kamuda istihdam oranı yüzde 13,52’ye geriledi. Bu tutarın da nasıl yapıldığını, istihdam oranının nasıl düşürüldüğünü açıklayamıyorlar. Ama gelişmiş ülkelere baktığımız zaman bu oranlar yüzde 20 ila 40 aralığında cereyan etmektedir. Türkiye'de iş gücü sekiz yıllık AKP İktidarında olağanüstü ucuzlamıştır, saat başına -imalat sektöründe- 2,5 dolara gelmektedir.

Demek ki AKP İktidarı bir taraftan dünyanın 17’nci büyük ekonomisi olarak Türkiye'yi överken bir taraftan ülkemizin 17’nci büyük pazar hâline getirildiğini ifade etmiyor ve açık veren, düşük kur politikası uygulayan, dayatmalara boyun eğen bir ülkede, aynı zamanda ihracat ithalatın altında kalmaya mahkûmdur.

Aslında burada önemli olan, ekonominin büyüklüğünü gösteren, küresel rekabet edebilirliktir. Buna baktığımızda Türkiye'nin çok gerilerde olduğunu da müşahede ediyoruz. O zaman, halk nasıl geçiniyor, buna bakmamız gerekiyor. Tüketici kredileri borcu Türkiye'de yüzde 225 artmış, takibe düşen tüketici kredilerinde artış yüzde 951’e çıkmış ve AKP’nin TÜİK’inin düzenlemiş verilerine rağmen işsizlik hâlâ en büyük sorun olarak karşımıza çıkıyor ve çalışanların yüzde 43,3’ü kayıt dışı, bütçe açığı ilk altı ay içerisinde 15,5 milyar dolar ve kredi kartı borçları ise karşımıza 38,8 milyar TL olarak çıkmakta.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN -  Buyurun Sayın Çelik.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Bu, Türkiye’nin ekonomik, sosyal tablosu. Daha fazla rakam verebilirim ama süre yetersizliğinden veremiyorum. Böyle bir tablo içerisinde devlet yardımlarına ilişkin bir tasarı önümüze geliyor ve bunu konuşuyoruz. Burada, Avrupa Birliğinin bir dayatmasını yine görüyoruz. O hâlde burada şunu söyleyebiliriz: Avrupa Birliği, demek ki, bu tasarı yasalaştığı zaman devlet yardımlarını denetleyebilecek, yönlendirebilecek ve yeni bir bağımlılaşma koridorunu kendi ellerimizle açmış olacağız. Onun için, siz değerli milletvekilleri, Türkiye’nin her anlamda bağımsız olmasını sağlayıcı mevzuat çalışmalarını yapmanızı yürekten diliyorum.

Bu vesileyle hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelik.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz. Gerçi bir arkadaşımız girmiş sisteme.

Sayın Günal, buyurun.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakan değişmiş ama yine bürokratlar cevaplayacak. Demin sorumu sordum, dikkate alındı mı bilmiyorum. Somut olarak bir rakam öğrenmek istiyorum. Bu, tamamlanmamış, vizesi yapılmamış işlemlerin içerisinde “diğer” dediğimiz kısmı acaba ne kadardır? Arkadaşlarımız biliyorlar, kestirmeden, zamanım olmadığı için… 9,737 olanın içerisinde, maddede değiştirdiğimiz “diğerleri” yazan kısmın bir ayrıntısı var mıdır?

Bir de, vize verdikleri notta şöyle bir ibare vardı: “Tamamlama vizesiyle haksız kullanım oluşmaz.” diyorlar. Gerekçe olarak da “Gerçekleşme değerleri üzerinden uygulanmakta olduğundan herhangi bir harcama yapılmadan teşvik alınmasına imkân bulunmuyor.” diyorlar, ama burada harcamanın yapıldığını belgeler üzerinden görüyorsunuz. Siz makinelerin bile olup olmadığını bilmiyorsunuz. Gerçekte bunun gerçekleşmiş olduğunu nereden bileceğiz? Uygun şekilde kullanılıp kullanılmadığını nereden bileceğiz? 4.031 tanesinin adresinde bulunamadığı söyleniyor, bu konuda açıklayıcı bilgi varsa…

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Daha önce defalarca dile getirdim, 8 Martta Elâzığ’da meydana gelen deprem sonucunda Elâzığ’a komşu il olan Tunceli’de de 873 tane ağır hasar, 1.300 tane orta hasar ve 1.500 tane de hafif hasarlı bina tespit edilmiştir. Bu tespitler devletin teknik elemanları tarafından tespit edilmiş, bu ağır hasarlı bina sahiplerine de çadır verilmiştir. Daha bugüne kadar bu insanlarımıza herhangi bir yardım yapılmamıştır ve maalesef bu insanlar kışa girerken kışı dışarıda geçirecekler. Bu Hükûmete defalarca sordum ve bir de siyah çelenk getirdim Başbakanlığa bıraktım. Şimdi bu insanlar kışı nasıl geçirecekler? Karşımızda muhatap olarak Hükûmetin buna bir cevap vermesi lazım, biz bu insanlara şu yardımı yapacağız… Bir prefabrik evden bahsediliyor. Maalesef -daha şimdiye kadar- nasıl bir prefabrik ev, nasıl verilecek, o da belli değil. Yani şu Türkiye Cumhuriyeti devleti sınırları içindeki Tunceli ilindeki vatandaşları, Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşlarını kabul etmiyorsanız, onları o zaman buradan da başka bir yere göç ettirelim. Sayın Başkan çok ciddi bir mesele. Kışa girerken bu insanlarımız dışarıda. Defalarca bana telefon ediyorlar: Bu kışı nasıl geçireceğiz? Şu Hükûmet bize bir cevap versin efendim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Tamam efendim.

Teşekkür ederim.

Başka bir soru yok.

Sayın Bakanım, buyurun efendim.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) -  Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; arkadaşlarımdan aldığım not gereği özellikle bu tamamlama vizesi yapılan ve iptal edilenlerle alakalı rakamları bu vesileyle vermek isterim. 1985 ila 2001 yılı sonu arasında düzenlenen teşvik belgesi adedi 55.637, sabit yatırım cari fiyatlarla 65 milyar TL görülüyor. Tamamlama vizesi yapılan 34.929, iptal edilen 8.940 adet. Miktarı ise yine sabit yatırım cari fiyatlarla 8,4 milyar TL. Tamamlama vizesi yapılanlarda 46,3 milyar TL.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Onlar var zaten bizde Sayın Bakan, içeriğini soruyoruz.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Şimdi oraya geliyorum.

Kanun taslağı kapsamına giren 8.067 ve bu döneme ait olup kanun taslağı kapsamına alınmayan belge sayısı, yap-işlet-devret modeliyle yapılan yatırımlar ile kaynak kullanımı destekleme primi öngörülenler ise 3.701 adet, bu kapsama girmeyen.

Aynı şekilde, 1985 ila 2009 yılları arasında tamamlama vizesi yapılmayan adet ise 24.822; 133 milyar TL’lik de cari fiyatlarla bir sabit yatırım miktarı var.

Sayın Başkan, bir not daha alıyorum arkadaşlarımdan. Makinelerin aktifinde tutma sürelerini gördüğümüzü söyledi arkadaşlar, defter kayıtlarında da bunların görüldüğünü aktardılar. Problem, gerekli asgari sürelerde makine kullanılmasına rağmen, tamamlama vizesi yapılmadan satıştan kaynaklandığı belirtiliyor çünkü süre ne olursa olsun, tamamlama vizesi öncesi satış yasaklandığı için böyle bir gerekçe öne sürülüyor.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, benim sorumun cevabı yok orada. Orada Bakan olarak Hükûmeti temsil ediyorsan cevabını verin. Bilmeyen oturmasın oraya.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Şöyle, yanıltıcı bilgi vermemek açısından da, ben bütün detaylarını şu anda bilemediğim için yazılı olarak sizin tarafınıza aktarılacak.

Arz ediyorum Sayın Başkan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen orada Hükûmeti temsil etmiyor musun?

BAŞKAN – Sayın Genç, herhâlde bu, Afet Acil Yönetimiyle ilgili bir husus.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bu sorunu defalarca dile getirdim. İnsanların ızdırabını dinlemeyen bir Hükûmet olur mu? Hükûmeti orada temsil etme niteliği olmayan insan oturmasın efendim.

BAŞKAN – Bu arada bilgi alırlarsa verirler ümit ediyorum Sayın Genç.

Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, şimdi, ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

13’üncü madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:

T.B.M.M Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 523 sıra sayılı yasa tasarısının 13. maddesinin sonundaki “en az bir defa” ifadesinin “en az iki defa” olarak değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

            M. Akif Hamzaçebi     Ferit Mevlüt Aslanoğlu               Hikmet Erenkaya

                     Trabzon                          Malatya                                   Kocaeli

             Eşref Karaibrahim                                                              Tayfur Süner

                     Giresun                                                                           Antalya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 523 sıra sayılı Kanun Tasarısının 13 üncü maddesinde geçen “Yardım” ibaresinin “Destek” olarak, “yardımına” ibaresinin “desteğine” olarak, “devlet yardımlarına ve desteklere” ibaresinin “devlet desteklerine” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                          Nurettin Canikli

                                                                                                                Giresun

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Kanun Tasarısının başlığında yapılan değişikliğe paralel olarak önergenin verilmesinin uygun olacağı düşünülmüştür.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Peki.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Madem bizim sorularımıza cevap vermiyorsa bu Hükûmet, bundan sonra engelleyeceğim.

BAŞKAN – Evet, önergeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısını arayacağım.

Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.34

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.47

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Gülşen ORHAN (Van)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6’ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Giresun Milletvekili Sayın Nurettin Canikli’nin önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi, önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmiştir.

523 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

13’üncü madde üzerindeki diğer önergeyi okutuyorum:

T.B.M.M. Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 523 sıra sayılı yasa tasarısının 13. maddesinin sonundaki “en az bir defa” ifadesinin “en az iki defa” olarak değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

                                                                        Mehmet Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; önerge maddede küçük bir düzeltmeyi öngörüyor. Önerge vesilesiyle tasarının daha iyi anlaşılabilmesi amacıyla bazı konularda Genel Kurulu bilgilendirmeyi görev saydım, o nedenle huzurunuzdayım.

Tasarı, devlet yardımını, kamu kaynaklı veya kamu tarafından belirli teşebbüslere veya belirli malların üretimine yönelik olarak verilen her türlü destek ve teşvik olarak tanımlıyor. Bu çerçevede, örneğin, Türkiye’de uygulanan teşvik sistemi çerçevesinde öngörülen vergi indirimi, sigorta primi indirimi bir devlet yardımıdır. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Tasarının amacı, Türkiye'nin vermekte olduğu bu yardımların Avrupa Birliğiyle olan uyumunu sağlamaktır. Çünkü her türlü yardım piyasada birtakım teşebbüslere belirli malların üretimine yönelik olarak belirli bir avantajın sağlanmasını amaçlar. Bu avantajı eğer Avrupa Birliğinden daha fazla oranda verirseniz, Avrupa Birliğindeki teşebbüslere kıyasla Türkiye’deki teşebbüslere daha fazla avantaj sağlamış olursunuz. Şimdi tasarının hedefi, Avrupa Birliğinden daha fazla bir teşviki Türkiye’de vermemektir. Dolayısıyla, böyle bir tasarının Avrupa Birliğine üyeliğin gerçekleştiği tarihe kadar yasalaşma imkânı vardır. Yani bu tasarı ne kadar geç yasalaşırsa Türkiye'nin o kadar lehinedir. Ama bu kürsüden yapılan açıklamalarda sanki bunun bir an önce yasalaşmasının ekonominin lehine, Türkiye'nin lehine olduğu gibi bir izlenim verildi. Bu doğru değil. Türkiye'nin bunu gündemine alma nedeni, Avrupa Birliğiyle olan görüşmelerde rekabet faslının açılması için Avrupa Birliğinin bu kanunun çıkmasını şart görmüş olmasıdır. Neden budur. Türkiye tezini iyi savunamamıştır. Savunamadığı için, daha önünde uzun bir zaman olmasına rağmen bu tasarıyı yasalaştırma zorunluluğuyla karşı karşıya kalmıştır. Avrupa Birliğiyle “rekabet” faslının müzakeresini Türkiye iyi götürememiştir, bu onun sonucudur. Bunu tespit edelim.

İkinci olarak, burada kurulan yapının, devlet yardımlarını izleyecek olan yapının Avrupa Birliğine uyumlu olduğunu söylemek mümkün değildir. Ama bu kürsüden bunları duydum ben. Bu yanlış. Devlet yardım veriyor. Bu yardımları izlemek üzere bir Devlet Yardımları Genel Müdürlüğü kuruluyor. Bu Genel Müdürlük Hazine Müsteşarlığı bünyesinde kuruluyor. Bu yardımları izleyecek olan Devlet Yardımları İzleme ve Denetleme Kurulu da Hazine Müsteşarlığında kuruluyor. Kurulun başkanlığını da bu genel müdür yürütecek. Şimdi hem uygulamayı hem denetimi aynı kişiye verirseniz bu yapının saydam olduğunu söylemek mümkün müdür? Mümkün değildir. Ama şunu ifade edeyim: Yani “Bağımsız bir yapı olsun mu?” derseniz, hayır, bağımsız bir yapı olmasını da ben Türkiye’nin Avrupa Birliğine üyeliğinin gerçekleştiği tarihe kadar istemem. Belki burada bir manevra alanı olacaktır Türkiye’nin bu yapı nedeniyle ama bu yapıyı çok saydam bir yapı olarak burada anlatmak da doğruyu ifade etmemek olur. Ben bunları ifade etmek için huzurunuzdayım.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Biraz önce kabul ettiğimiz önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

14’üncü madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Tasarının 14 üncü maddesinde yer alan “Bakanlıkça” ibaresinin “Bakan onayı ile” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

             Mustafa Elitaş                   Suat Kınıklıoğlu                       Veysi Kaynak

                  Kayseri                               Çankırı                             Kahramanmaraş

             Ertekin Çolak                                                                   Mehmet Ceylan

                   Artvin                                                                               Karabük

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

2 nci maddede yapılan değişiklik paralelinde bu değişikliğin yapılma ihtiyacı doğmuştur.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

15’inci madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 523 sıra sayılı Kanun Tasarısının 15 inci maddesinde geçen “Yardımları” ibaresinin “Destekleri” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                          Nurettin Canikli

                                                                                                                 Giresun

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Kanun Tasarısının başlığında yapılan değişikliğe paralel olarak önergenin verilmesinin uygun olacağı düşünülmüştür.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge istikametinde 15’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

16’ncı madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:

                Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 523 sıra sayılı Kanun Tasarısının 16 ncı maddesiyle 4059 sayılı Kanunun ikinci maddesine eklenen ı) bendinde geçen "yardımlarının" ibarelerinin "desteklerinin" olarak, "yardımları" ibarelerinin "destekleri" olarak, "yardımlarını" ibarelerinin "desteklerini" olarak, "yardımlarına" ibaresinin "desteklerine" olarak, "uygulanan devlet yardımları ve desteklere" ibaresinin "uygulanan devlet desteklerine" olarak, "yardımı" ibaresinin "desteği" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                          Nurettin Canikli

                                                                                                                Giresun

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Kanun Tasarısının başlığında yapılan değişikliğe paralel olarak önergenin verilmesinin uygun olacağı düşünülmüştür.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

17’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Geçici madde 1 üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:

                Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 523 sıra sayılı Kanun Tasarısının Geçici Madde 1'de geçen "yardımlarının" ibaresinin "desteklerinin" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                          Nurettin Canikli

                                                                                                                Giresun

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Kanun Tasarısının başlığında yapılan değişikliğe paralel olarak önergenin verilmesinin uygun olacağı düşünülmüştür.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Önerge istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Geçici madde 2’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Geçici madde 3 üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 523 sıra sayılı Kanun Tasarısının Geçici Madde 3'ün başlığında geçen "yardımları" ibaresinin "destekleri" olarak, 1'inci fıkrasında geçen "yardımlarına" ibaresinin "desteklerine" olarak, “yardımı” ibaresinin “desteği” olarak, ikinci fıkrasında geçen "yardımı" ibarelerinin "desteği" olarak, "yardımın" ibaresinin "desteğin" olarak, "yardımının" ibaresinin "desteğinin" olarak, üçüncü fıkrada geçen "yardımı" ibarelerinin "desteği" olarak, "yardıma" ibaresinin "desteğe" olarak, "yardımın" ibaresinin "desteğin" olarak, "yardım" ibaresinin "destek" olarak, dördüncü fıkrada geçen "yardım" ibaresinin "destek" olarak, "yardımlardan" ibaresinin "desteklerden" olarak, "yardımlar" ibarelerinin "destekler" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                          Nurettin Canikli

                                                                                                                Giresun

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Kanun Tasarısının başlığında yapılan değişikliğe paralel olarak önergenin verilmesinin uygun olacağı düşünülmüştür.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge istikametinde geçici madde 3’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Geçici madde 4 üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 523 sıra sayılı Kanun Tasarısının Geçici Madde 4’te geçen "yardımlarının" ibaresinin "desteklerinin" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                          Nurettin Canikli

                                                                                                                Giresun

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Kanun Tasarısının başlığında yapılan değişikliğe paralel olarak önergenin verilmesinin uygun olacağı düşünülmüştür.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge istikametinde geçici madde 4’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Geçici madde 5 üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:

TBMM Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 523 sıra sayılı Kanun Tasarısının Geçici 5. maddesinin birinci fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlenin ve yeni fıkra olarak ikinci fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                  Harun Öztürk                        Kamer Genç                     Osman Kaptan

                         İzmir                                   Tunceli                               Antalya

                Abdulaziz Yazar                      Vahap Seçer              Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                         Hatay                                   Mersin                               Malatya

“Herhangi bir işlem yapılmaksızın gerçekleşmiş hâliyle tamamlanmış sayılan teşvik belgelerine ilişkin işlemin ödenmiş veya yapılmış olan tarhiyatlar nedeniyle ödenmesi gereken her türlü vergiye şümulü yoktur.

2) Birinci fıkra hükmünden yararlanan gerçek ve tüzel kişiler uygun araçlarla kamuoyunun bilgisine sunulur. Bu bilgi sunma işlemi ticari sırrın ya da vergi mahremiyetinin ihlali olarak değerlendirilmez.”

TBMM Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 523 sıra sayılı yasa tasarısının Geçici 5. maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

          Ferit Mevlüt Aslanoğlu                 Şevket Köse                 Fehmi Murat Sönmez

                      Malatya                               Adıyaman                            Eskişehir

                  Hüsnü Çöllü                                                                  Rıza Yalçınkaya

                      Antalya                                                                              Bartın

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara)– Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, buyurun efendim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli üyeler; biz bu ülkede dürüst, namuslu, şerefli her yatırımcıya saygı duyan kişileriz. Kim dürüst, namuslu, şereflice yatırımını tamamlamışsa, yapmışsa ve eksik kalmışsa bunlara çok saygı duyuyoruz. Bu madde de Komisyonda görüşülürken “Bu madde de özellikle bu yasa metninde yer almasın.” dedik. Neden, onu anlatacağım. Daha sonra arkadaşlarım başka bir önerge verdiler ama -biraz önce okundu- acaba Komisyonla, Hükûmetle, gruplar arasında bir mutabakat sağlayabilir miyiz dedik ama maalesef onu da sağlayamadık. Yoksa ben önergemi geri çekmiştim.

Değerli arkadaşlarım, eğer dürüst, namuslu yatırımcıyla dürüst olmayan insanı aynı kefeye koyduğunuz sürece bu ülkede hiçbir şey düzelmez. Şimdi burada, adama vergi tarhiyatı… Yatırımını yapamamış, gitmiş demiş ki: “Ben yatırımımı yapamadım.” Vergi tarhiyatı yapılmış, vergisini ödemiş, şimdi siz bu adamlara kötülük yapıyorsunuz. Devletten bu adamlar gidip parasını geri alacak, bu madde böyle geçerse. Dürüst ile dürüst olmayanı lütfen ayırın ve siz dürüst ile dürüst olmayanı aynı kefeye koyuyorsunuz. Benim size başka hiç söyleyecek lafım yok.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 523 sıra sayılı Kanun Tasarısının Geçici 5. maddesinin birinci fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlenin ve yeni fıkra olarak ikinci fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Harun Öztürk (İzmir ) ve arkadaşları

“Herhangi bir işlem yapılmaksızın gerçekleşmiş hâliyle tamamlanmış sayılan teşvik belgelerine ilişkin işlemin ödenmiş veya yapılmış olan tarhiyatlar nedeniyle ödenmesi gereken her türlü vergiye şümulü yoktur.

(2) Birinci fıkra hükmünden yararlanan gerçek ve tüzel kişiler uygun araçlarla kamuoyunun bilgisine sunulur. Bu bilgi sunma işlemi ticari sırrın ya da vergi mahremiyetinin ihlali olarak değerlendirilmez.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 520 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın geçici 5’inci maddesiyle ilgili olarak verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Önergemiz gayet açık. Geçmişte teşvik belgesini alıp da gereğini yerine getirmeyenlerin, bir kısmını yerine getirip de ödediği vergilerin kendilerine geri verilmemesi konusunda önergede bu hususu açıklığa kavuşturuyoruz. Bence normal bir önerge. Yani şimdi, bu, zaten daha önce taahhütlerini yerine getirmemiş ve vergisini ödemiş insanlara eğer bu istisnayı getirmezseniz bunlara vergi iadesini yaparsınız ki, şimdiye kadarki hiçbir uygulamada böyle bir sistem yoktur ama aksini iddia ediyorsanız, işte, burada Komisyon var. Komisyon desin ki, hayır desin. Yani “Ödenmiş vergiler iade edilmez.” derse, o zaman mesele hallolmuş oluyor.

Şimdi, sayın milletvekilleri, burada bir Hükûmet oturuyor, Hükûmeti temsilen birileri oturuyor. Burada milletvekiliyiz, diyoruz ki: “Bu kanunun ismi yardım kanunu. Bir deprem meydana gelmiş. Bizim ilimizde meydana gelen bu deprem nedeniyle insanlar dışarıda; evleri yıkılmış, çadır verilmiş. Bu insanlar ne olacak?” Burada oturan bakan mıdır, bakan yardımcısı mıdır veyahut da kimse bize cevap vermek zorundadır. Ben soru soruyorum hiç kale almıyor. Yahu sen Hükûmet temsilcisi değil misin? O zaman oturma burada.

Şimdi, düşünebiliyor musunuz ekim ayına gelmişiz, deprem martta meydana gelmiş. İnsanlar dışarıda. Çadır verilmiş. Diyoruz ki: “Ya, bu insanların derdine bir çare bulacak mısınız, bulmayacak mısınız?” Yok. Karşımızda sağır bir Hükûmet var. Aynı zamanda AKP Grubu da sağır. Yani bunu bana söyletmeden sizin söylemeniz lazım ya! Bu arkadaşın… Yani Tunceli’de AKP’ye de oy veren insanlar var. Ya, bunların hepsi yani size karşı insanlar değil ki. Diyoruz burada: “Ya orada oturmayın ya oturuyorsanız milletvekilinin sözlerine cevap verin.” Diyoruz ki: “Bu insanlar kışa girecek. Ne yapacak?” Açıyoruz telefonu, efendim, işte “Bazı kişilere 42 metrekarelik prefabrik ev vereceğiz.” Ya kardeşim, ne zaman vereceksin?

Ayrıca, vatandaşın evi yok. Diyor ki: “Kardeşim, sosyal güvenlik yani yaşlılık aylığı alıyorsunuz.” Beyler, bakın, adamın evi yıkılmış, bana inanmıyorsanız İl Afet Müdürüne açıp sorabilirsiniz. “Efendim, sen yaşlılık aylığı alıyorsun.” Kaç lira yaşlılık aylığı alıyor? “Evin yıkılmış ama sen yaşlılık aylığı alıyorsun.” diyor. “Sen bu yardımdan yararlanamazsın, yani depremde sana yardım edemeyiz.” Ya arkadaşlar, böyle bir şey olur mu ya! Ya, bir yaşlılık aylığı veya velev ki emekli aylığını alan birisi, nasıl… Deprem meydana gelmiş, evi yıkılmış “Buna bir kuruş yardım yapamayız.” diyor. Ya, bu devlet bu kadar fakir mi arkadaşlar? Bu devlet o kadar zengin bir devlet ki. Bakın, ben size söyleyeyim: Halk Bankası, Merkez Bankası, Vakıflar Bankası TOKİ’ye 1 katrilyon lira para veriyor, TOKİ’ye, TOKİ’ye. Niye veriyor biliyor musunuz? TOKİ gitmiş, İstanbul’da devlete ait bir arsayı almış. Vakıflar Bankası, Halk Bankası, Merkez Bankası buna, TOKİ’ye 1 katrilyon lira veriyor, devletin arazisi... Bu paraların bir kısmıyla bizim oradaki insanlara yardım edin yahu. Deprem var arkadaş, dışarıda... Peki, ne yapacak bu adam? Bu adamın çaresizliğini burada dile getiren bir milletvekili olarak, burada, bu sıralarda oturan adamlar sağırlık yaparsa peki ben buna nasıl cevap vereyim? Böyle bir şey olur mu arkadaşlar yahu? Bu, ne vicdana sığar ne insanlığa sığar ne insan haysiyetine sığar. Ondan sonra, gel, orada otur, gül, git... Yahu, çocuklar da güler. Yani büyüyen insanların çocuklardan farklı olduğunu göstermeleri lazım arkadaşlar. Yani sağırlar da susar. Yani burada oturan kişilerin sağırdan farklı olduğunu belirtmesi lazım. Bu neyle belirtilir? Sözle, ağızdan çıkan sözle arkadaşlar. Bunu defalarca dile getirdik. Getirdik, siyah çelenk bırakmaya kalktık. Yani arkadaşlar mecbur muyum her gün bu konuları burada dile getirip de karşımızdaki insanlar da böyle susacak.

Peki, AKP’liler, size soruyorum yahu: Yani sizin memleketinizde böyle bir şey olsa, insanlar karda kışta kalsa, siz “Bu insanlar karda kışta kalsın.” mı diyeceksiniz? Yani Pakistan’a yardım yapıyorsunuz da, Gazze’ye yardım yapıyorsunuz da, peki Tunceli’deki vatandaş Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı değil mi? O da Müslüman değil mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) – İnsanlar önce kendi vatandaşına yardım eder arkadaş. Bu adamlar depremde evlerini kaybetmiş, dışarıda oturuyor. Ee, bize cevap verin. Vermezseniz ne olacak peki? Ne yapacağız arkadaşlar? Yani gidip bu insanlar hırsızlık mı yapacak? Gidip başkasının evine mi saldırsın, o evde mi kalsın? İsterseniz, getirelim bu vatandaşları, Çankaya Köşkü’ne gitsin yerleşsinler arkadaşlar. Zaten Abdullah Gül oraya gitmiyor. Hariciye Köşkü’nde oturuyor. Oradaki insanlar gelsin, burada otursun, bu kışı öyle geçirsinler. Herhâlde öyle istiyorsunuz değil mi? Böyle bir şey olur mu arkadaşlar?

Bakın, AKP Grubu bir sorumluluk duygusunu taşıyarak burada Hükûmeti temsil ediyorsa, burada konuşulan sorunlara cevap vermek zorundadır. Susarak bir yere gidemezsiniz. Susarsanız biz de susan insanlara karşı elbette verilmesi gereken cevapları burada söyleriz.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Geçici Madde 5’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

18’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

19’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, ikinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Başkanım, bir düzeltme talebimiz var.

BAŞKAN – Evet, Komisyonun bir düzeltme talebi var.

Buyurun.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Başkanım, birinci bölümün 4’üncü maddesindeki madde başlığı olan “kurul” ifadesi madde metninde bazı yerlerde sehven “yönetim kurulu” olarak yazılmıştır; değiştirilmesini talep ediyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gerekli notlar alınmıştır.

Evet, saygıdeğer arkadaşlarım, tasarının tümünü oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Evet, milletimiz için hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın milletvekilleri, 4’üncü sırada yer alan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

4.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/594) (S. Sayısı: 510)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

5’inci sırada yer alan 493 sıra sayılı Kamu Hastane Birlikleri Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

5.- Kamu Hastane Birlikleri Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/439) (S. Sayısı: 493)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, 6’ncı sırada yer alan Türkiye Cumhuriyeti ile Şili Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

6.- Türkiye Cumhuriyeti ile Şili Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/853) (S. Sayısı: 517)  (x)

                                 

(x) 517 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon raporu 517 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Garip bir tesadüf, bugün de Şili’deki yer altındaki göçükte kalan işçilerin sağ salim dünya yüzüne çıkarılmaları da söz konusu. O insanlara da, Şili’ye de “Geçmiş olsun.” diyoruz.

Tasarının tümü üzerinde söz talebi yok.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE ŞİLİ CUMHURİYETİ ARASINDA SERBEST TİCARET ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN

TASARISI

MADDE 1- (1) 14 Temmuz 2009 tarihinde Santiago’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti ile Şili Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde söz talebi yok.

Oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Söz talebi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Söz talebi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer arkadaşlarım, oylama için üç dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Şili Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucunu arz ediyorum:

“Kullanılan oy sayısı :     224

 Kabul                        :     224 (x)

                   Kâtip Üye                                                              Kâtip Üye

               Bayram Özçelik                                                        Yaşar Tüzün

                      Burdur                                                                   Bilecik”

Böylece anlaşma yasalaşmıştır. Her iki ülke için de hayırlı olmasını  diliyorum.

                                 

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

Bu vesileyle Şili’de göçük altında kurtulmayı bekleyen ve bugün gün yüzüne çıkan işçilere de geçmiş olsun diyorum.

Sayın milletvekilleri, 7’nci sırada yer alan Türkiye Cumhuriyeti ile Ürdün Haşimi Krallığı Arasında Serbest Ticaret Alanı Tesis Eden Ortaklık Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

7.- Türkiye Cumhuriyeti ile Ürdün Haşimi Krallığı Arasında Serbest Ticaret Alanı Tesis Eden Ortaklık Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/893) (S. Sayısı: 540) (x)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon raporu 540 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz talebi yoktur.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE ÜRDÜN HAŞİMİ KRALLIĞI ARASINDA SERBEST TİCARET ALANI TESİS EDEN ORTAKLIK ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ

UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE  1- (1) 1 Aralık 2009 tarihinde Amman’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti ile Ürdün Haşimi Krallığı Arasında Serbest Ticaret Alanı Tesis Eden Ortaklık Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için iki dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

                                

(x) 540 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Ürdün Haşimi Krallığı Arasında Serbest Ticaret Alanı Tesis Eden Ortaklık Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucunu arz ediyorum:

“Kullanılan oy sayısı       : 232

Kabul                               : 232 (x)

                        Kâtip Üye                                                                Kâtip Üye

                   Bayram Özçelik                                                         Yaşar Tüzün

                          Burdur                                                                    Bilecik”

Anlaşmanın her iki ülkeye de hayırlar getirmesini diliyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, 8’inci sırada yer alan Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kalkınma İşbirliği ve TİKA Kosova Program Koordinasyon Ofisinin Statüsüne İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

8.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kalkınma İşbirliği ve TİKA Kosova Program Koordinasyon Ofisinin Statüsüne İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/846) (S. Sayısı: 551)  (xx)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı.

Sayın Pazarcı, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN PAZARCI (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Kosova arasındaki Kalkınma İşbirliği ve TİKA Kosova Program Koordinasyonu Ofisi kurulması konusundaki protokol ve bunun hakkındaki uygun bulma yasası konusunda Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yeni kurulan ve yakın tarihsel ve kültürel bağımız bulunan Kosova için böyle bir kalkınma iş birliği programı yapılması Türkiye ile Kosova arasında ve bunun TİKA aracılığıyla kurulacak ofisimiz vasıtasıyla yürütülmesini Cumhuriyet Halk Partisi olarak olumlu buluyoruz, destekliyoruz. Dolayısıyla, bunun, bu uygun bulma kanununun geçmesi konusunda herhangi bir özel eleştirimiz yok.

Ancak, sayın milletvekilleri, bu Kosova vesilesiyle, Türkiye için çok önemli olan, diplomasimiz bakımından bizim temel düzenimizi etkileyecek etkileri bulunan bir veriye dokunmak istiyorum burada. Şöyle ki: Bu çerçevede Kosova’nın bağımsızlığını ilanı olayına baktığımızda, Kosova Geçici Yönetimi Meclisi 17 Şubat 2008’de bağımsızlığını ilan ediyor. Türkiye Cumhuriyeti olarak -bunu bütün halkımız da desteklemiştir genelinde- 18 Şubatta, yani ertesi gün biz Kosova’yı, onun bağımsızlığını tanıyoruz. Burada, Kosova’yı tanımanın, desteklemenin de Türkiye olarak gururunu duyuyoruz tabii.

                                 

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 551 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Ancak, Kosova’nın bu bağımsızlık ilanından sonra olay Birleşmiş Milletlere gidiyor ve Birleşmiş Milletlerde şöyle bir sorunla karşılaşılıyor: Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Kosova’nın bu bağımsızlık ilanında bazı sorunlar gören devletlerin bulunduğunu tespit ediyor ve bunun üzerine, Kosova’nın, Kosova Meclisinin tek taraflı bağımsızlık ilanı üzerine, bu soruna ilişkin olarak Uluslararası Adalet Divanının danışma görüşünün alınmasının gerekli olduğu kanısına varıyor. Sorun bu çerçevede Uluslararası Adalet Divanı önüne taşınıyor ve danışma görüşü isteniyor.

Şimdi, bu çerçevede Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Uluslararası Adalet Divanından, Kosova Meclisinin bu bağımsızlık ilanının uluslararası hukuka uygun olup olmadığını soruyor, bunun meşruiyetinin doğru olup olmadığını soruyor.

Buraya kadar bu iş, Kosova’nın bağımsızlığına önem veren, onu destekleyen bir devlet olan Türkiye olarak bizi tabii ki ilgilendiriyor ama değerli milletvekilleri, bundan daha önce, bundan daha da önemli konumda olan bir durum var. Bu çerçevede, Uluslararası Adalet Divanı kendisine sorulan bu soruyu, danışma görüşünde, 22 Temmuz 2010 tarihinde cevaplıyor ve danışma görüşünde, Kosova’nın bağımsızlık ilanının uluslararası hukuka uygun olduğunu beyan ediyor Divan. Bu, çok, bizim tasvip edeceğimiz bir şey ve şunu da belirteyim ki, bu vesileyle Türkiye’de, biraz bu işlerden anlayan çevrelerde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin de bir gün böyle bir durumda kalırsa yani şu andaki görüşmeler sonuçlanmazsa, o zaman, bunun, Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bakımından da örnek gösterilebileceği düşünülmeye başlanıyor kararın ilk sonucu sadece bilindiğinde. Ancak, sayın milletvekilleri, bu olayı yani Uluslararası Adalet Divanının danışma görüşünü incelediğimiz zaman durumun hiç de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti lehine olmadığını görüyoruz.

Şimdi, temel verilerini size açıklama yoluna gideceğim: En başta, bu danışma görüşünün 81’inci paragrafında, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin Kıbrıs’a ilişkin 1983 tarihli kararıyla, KKTC’nin bağımsızlık ilanını kınadığını, reddettiğini ifade ediyor bu danışma görüşü, metnin bizzat içinde ve bunun gerekçesi olarak da, bunun kabul edilmemesinin, kuvvete başvurularak bir bağımsızlık ilanı yoluna gidildiğini belirtiyor, yani burada “Türkiye Cumhuriyeti’ni de uluslararası hukuka aykırı bir yolla bir KKTC cumhuriyetinin ilanını doğru yapmadığı” şeklinde değerlendirildiğini görüyoruz. Olay, sadece, üstelik KKTC’yi ilgilendirmiyor, doğrudan Türkiye Cumhuriyeti’ni de ilgilendiriyor ve bu görüş, sadece seksen birinci paragrafından bunu ifade etmekle kalmıyor, ileriye yönelik olarak Kıbrıs sorununun çözümü konusunda nasıl bir devlet olması gerektiği unsuruna da işaret ediyor, Kosova vesilesiyle bunları yapıyor. Yani “Kosova’da bu yoktu ama örneğin KKTC’de, Kıbrıs’ta bu vardı.” şeklinde ve yüz on dördüncü paragrafta da 1251 sayılı, 1999 tarihli Güvenlik Konseyi Kararı’nda Güvenlik Konseyinin Kıbrıs devletinin ancak egemen, uluslararası tek bir kişiliğe sahip yani “tekil”, “üniter” dediğimiz devlet olma mecburiyetini öngören, tek vatandaşlığı tanıyan, çifte vatandaşlığın söz konusu olamayacağı Kıbrıs cumhuriyeti dedikleri devlet biriminde bağımsız ve ülke bütünlüğü garanti edilmiş bir devlet öngörüldüğünü ifade ediyor. Kosova için böyle bir şey öngörülmediği için böyle bir kararı Meclisinin alabileceğini ama örneğin KKTC için bunun uluslararası hukuka da uygun düşmeyeceğini ifade ediyor.

Şimdi, sayın milletvekilleri, Kosova vesilesiyle bu kararı ele aldığımızda Kosova vesilesiyle verilmiş bulunan danışma görüşü Kıbrıs sorununu çözümüne ilişkin olarak olumsuz bir karar niteliği taşıyor. Türkiye'nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin isteklerini zayıflatan veya yok sayma yolunu seçen bir sonuca götürür nitelikte hükümler, cümleler içeriyor ve dolayısıyla, Kosova konusunda verilen bu karar, KKTC konusunda, KKTC aleyhine olumsuz bir karar niteliği taşıyor.

Şimdi, bu vesileyle şunu sormamız gerekiyor tabii: Peki, bunun önüne geçebilmek olanaklı değil miydi? Uluslararası Adalet Divanı Statüsü’nü incelediğimizde bunun önüne geçebilmeyi belki garanti edemezdik ama Türkiye Cumhuriyeti’nin, Dışişleri Bakanlığımızın -ki, maalesef bir tek yetkilisini dahi şurada göremiyorum- bunları dinlemeleri ve birazcık bazı verilere bu ülkenin çıkarları açısından daha dikkatli olmaları bakımından.

Şuna olanak vardı: Uluslararası Adalet Divanı bir danışma görüşü istendiğinde, bunu özellikle Birleşmiş Milletler Genel Kurulu da istediğinde, bu vesileyle üye devletlerin her birine görüşünü açıklama hakkı tanıyor ve bu görüşlerini hem yazılı hem sözlü aşamada ifade edebileceklerini söylüyor. Üstelik daha da önemlisi, eğer bir devlet böyle bir danışma görüşü çerçevesinde müdahil olma yolunu seçmişse, başka devletlerin, üçüncü devletlerin bu konuda verecekleri görüşlerini de cevaplama hakkını tanıyor Uluslararası Adalet Divanı Statüsü 66’ncı maddesinin dördüncü paragrafında. Yani, bir başka devlet, örneğin Kosova vesilesiyle KKTC’ye, Kıbrıs’a, Türkiye’ye yönelik birtakım iddialarda bulunursa eğer, biz, Türkiye Cumhuriyeti olarak bu danışma görüşü vesilesiyle Divana görüş ifade edeceğimizi bildirseydik bu hakka sahip olacaktık ama maalesef, değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ve Dışişleri Bakanlığı, nedir gerekçesi bilemiyorum, belki “Orada bu konuyu tartışmayalım.” gibi bir gerekçe olabilir… Ama bu konu orada tartışılmıştır ve bizim devletimiz, Hükûmetimiz gerekli önlemi almamıştır. Tam kırk civarı devlet görüş bildirmiştir bu konuda ve bunların arasında Güney Kıbrıs Rum Yönetimi açıkça -gözlemlerini okuduğunuz zaman- işgalciliğimizden, kuvvet kullanmadan, Kuzey Kıbrıs’ın bir azınlığı barındırdığından Kıbrıs Cumhuriyeti içinde, tırnak içinde, kendilerinin temsil ettiği birçok şeyi söylemiştir ama danışma görüşünde de işte bunun bir anlamda hülasasını oluşturan bazı veriler yer almıştır ve Türkiye Cumhuriyeti bu konuda herhangi bir önlem almamıştır.

Ben genelde, özellikle dış ilişkilerimizde, Hükûmeti tabii ki eleştireceğim, muhalefet partisinin bir elemanıyım ama ülke yararına olan konularda pek fazla da üzerine gitmeyi sevmiyorum ama burada, arkadaşlar, sizlere de hatırlatıyorum, bütün cihanda, nerede uluslararası sorun varsa “Ben Türkiye olarak büyük devletim, araya girmeye, arabuluculuk yapmaya, işi kolaylaştırmaya, sorunu çözmeye talibim.” diyen Hükûmetimiz ve Bakanlığımız, maalesef, bu konuda parmağını oynatma durumunda, konumunda olmamıştır ve böyle bir danışma görüşü bugün çıkmıştır. Danışma görüşü bağlayıcı değildir ama uluslararası hukukun yorumunda içtihat oluşturur ve dolayısıyla, bu artık, sadece bugün Kıbrıs’la ilgili gelişmelerde önümüze çıkarılacak bir husus değildir. Yarın Avrupa Birliği çerçevesinde -hani az önce Avrupa Birliğine uyum esası çerçevesinde neler savunulma yoluna gidildi- bu, önümüze çıkarılan, çıkarılacak bir durumdur, bir karardır. Dolayısıyla, bu konuda Hükûmetimizin bundan sonra en azından, bu danışma görüşündeki görüşleri, verileri biraz daha zayıflatacak, lehimize çevirecek bir şekle dönüştürülmesi zorunluluğu vardır. Kosova ile yapılan bu anlaşma çerçevesinde bunu ifade ediyorum. Zannediyorum ki, Hükûmet yetkililerimiz önümüzdeki günlerde Kosova’ya gidecekler veyahut bu anlaşmaların uygun bulunduğunu daha sonra da bütün işlemleri tamamlanarak onaylandığını ifade ettiklerinde işin bu yanına ilişkin olarak açıklama yapmaları ve daha sonra hukuki ve siyasi olarak bu danışma görüşünü daha anlaşılır, hukuken ve siyaseten Kıbrıs Türk’ü ve Türkiye bakımından kabul edilir hâle getirmek belki zor ama, en azından daha yerine koyacak çalışmaların yapılması Hükûmetimiz ve Dışişleri Bakanlığı tarafından gereklidir. Bu durumu bu vesileyle sizlere sunmak istiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Pazarcı.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.

Buyurun Sayın Kaplan.

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 551 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kalkınma İşbirliği ve TİKA Kosova Program Koordinasyon Ofisinin Statüsüne İlişkin Protokol nedeniyle Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

“Kosova” denince Türkiye açısından tabii ki tarih, kültür, ticaret, sosyal, savaşlar, göçler, akrabalıklar, bütün bunlar geçmiş bir yedi yüz yılın verisi olarak önümüze çıkıyor. Birinci Kosova Savaşı’ndan sonra Osmanlı topraklarına katılan Kosova, 1912’de Sırbistan’a bağlanıyor. Şimdilerde “Kosova” denince Avrupa’nın 50’nci devleti akla gelir ama “Kosova” denince Uluslararası Adalet Divanının aldığı karar akla gelir, “Kosova” denince dış müdahaleler akla gelir, “Kosova” denince Kosova’daki yeni yönetimle Türkiye'nin ilişkileri akla gelir. Çünkü Kosova’da 1912’de göç eden ve şu an Kosova’da yaşayanların sayısına eşdeğer Arnavut, Boşnak, Türk kökenli yurttaşımızın hâlâ akrabalıkları sürmekte.

Bu anlamda böylesi teknik bir sözleşmeye parti olarak bizim elbette ki bir diyeceğimiz olmaz. Teknik olarak bu tür sözleşmeleri destekleriz ama iki noktaya, üç noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum.

Birincisi, 18 Şubat 2008 tarihinde bağımsızlığını ilan ediyor, Türkiye bir gün sonra hemen tanıyor. Türkiye’den önce tanıyan, elini çabuk tutan ülkeler var, onu da biliyoruz. Ama şu gerçeğin altını çizelim: Kosova gibi ülkeler, Karadağ’dan sonra kurulan 50’nci devlettir, dış müdahalelerin sonucu genellikle bu tür devletler kuruluyor ve burada da bir dış müdahale var. 1999 yılından 2008 yılına kadar yine Birleşmiş Milletlerin, Avrupa Birliği ülkelerinden 1.900 polis ve yargı mensubunun burada görev yaptığını ve daha sonra bağımsızlığını ilan ettiğini biliyoruz.

Burada Uluslararası Adalet Divanı kararıyla Kosova, uluslararası hukuk sözleşmeleri açısından son derece önemli bir kararın konusu. Self determinasyon hakkının, sınırların değişmezliği olayının, halkların kendi kaderini tayin hakkının en çok konuşulduğu, tartışıldığı bir karardır. Uluslararası Adalet Divanı, Kosova’nın bağımsızlığını meşru görmüştür. Evet, bu bir tavsiye kararıdır ama bu bir içtihattır ve uluslararası hukukta buna benzer kararların çıkması çok zordur.

Burada iki yanlış var. Türkiye, artı ve eksileriyle bunu değerlendirebiliyor mu? Örneğin, Kosova kararı Kıbrıs için de bir emsal olur mu? Buradan, Kıbrıs’tan da bir Kosova benzeri karar çıkabilir mi? O süreçleri izlediğimiz kadar, maalesef, Türkiye o dönemlerde bunu hesaba katamamış. Dışişleri bu konuda etkin bir çalışma yapmadığı gibi, Rum kesimi, Yunanistan bu konuda gayet gayretli bir çalışma yapmışlar ve görüşlerini, raporlarını sunmuşlar.

Şimdi, burada, şöyle bir tartışma da yaşanıyor: Sayısı 2 milyonu dahi bulmayan Arnavutların, Boşnakların, Sırpların yaşadığı; sayısal olarak da AGİT’in, nüfus kayıtlarına göre milliyetini sorarak, “Nedir milliyetiniz?” sorusu sonucu 60 bin kişinin cevap verdiği Türk’ün yaşadığı ama diğer verilerle, başka verilerle 250 bin civarında Türk’ün yaşadığı bir Kosova’dan bahsediyoruz. Arnavutlar ile Boşnakların bizimle ortak bağlarında biraz din bağının, Müslüman olma özelliğinin öne çıktığını görebiliyoruz.

Bazı stratejistler, uzmanlar bunun kıyaslamasını yapıyor. Evet, Kosava-Kıbrıs’ı kıyaslayanlar da var, Kosova, Kıbrıs’ın dışında da, başka ülkelerde başka stratejiler de Türkiye’deki Kürt sorununu kıyaslıyorlar. Böyle bir gerçekliği de var. Yani, biz bu gerçekliğimizi göz ardı edip, örtbas ettiğimiz zaman başkaları konuşmayacak anlamına gelmiyor veya başkalarının stratejileri, hesapları olmayacak anlamına da gelmiyor. Oluyor, dünyada bunu görüyoruz, nasıl müdahaleler oluyor, yeşil hatlar çiziliyor.

Buradan ders çıkarılması gereken bir durum var: Beş yüz yıl Osmanlı topraklarında yaşanılan bir birlikteliğin, kültürün şekillendirdiği, kopmazlığın getirdiği bir dayanışma sonucu tabii ki bir Kosova’yla ilgili birtakım şeylerin olması doğal ama bunu TİKA düzeyinde asgari bir ilişki olarak değil de, keşke bu daha çok devlet düzeyinde, Dışişleri düzeyinde daha farklı, daha geniş şeyler olsaydı. Bu sözleşmede teknik olarak TİKA’nın boyunu, boyutunu aşan çok şey var. Şu enerji konusu… TİKA’nın işi değil enerji arkadaşlar. Başka sayayım: Eğitim, sağlık... Birtakım konular var ki, bunların hiçbirisi değil. Ama şunu biliyoruz ki, orada kurulan üniversitelerde çalışmalar yapılıyor, bu çalışmaların getirdiği bir durum söz konusu.

Şimdi burada yaşayan halkın durumuyla ilgili baktığımızda şöyle bir durumla karşı karşıyayız: Özellikle Prizren Üniversitesinde… Burada çok dillilik var, Arnavutça, Türkçe ve Boşnakça dillerinde öğrenim görüleceğini örneğin, söyleyen Enver Hocay TİKA’yla imzalanan anlaşmanın da sahibi. Oysaki biz 60 bin Türk’ün veya gayriresmî 250 bin Türk’ün yaşadığı Kosova’da 60 bin veya 250 bin kişi için bir resmî dil -ki göreceksiniz biraz ileride anlatacağım- kazanılan belediyelerde resmî dil olarak Türkçe’nin hayata geçtiğini görürsünüz. Şimdi, buradaki bu örnekten yol aldığımız zaman 20 milyonu aşkın Kürt yurttaşımız Türkiye’de yaşarken burada sadece Artuklu Üniversitesinde adını bile koymadığımız bir ürkeklikte “Konuşulan Diller Enstitüsü” diye, dalga geçer gibi, milyonlarca insanın gözünün içine baka baka bir tespitler yapılıyor, politikalar yapılıyor Türkiye’de. Bir taraftan bu politikalar geliştirilirken bir taraftan da bu yapılıyor. Sonra Başbakan gidiyor “Sayın Merkel, iki dilli eğitim istiyoruz  Almanya’da, Almanca da olsun -1 milyonu aşkın yurttaşımız var- Türkçe de olsun.” diyor. İyi hoş da, geliyor Türkiye’ye “Benden ikinci dilde, ana dilde eğitim isteniyor, bu mümkün değil.” diyor. Yani bu bir çelişkiler yumağı. Bu çelişkiler yumağı içinde bir taraftan onu savunup, bir taraftan gelip gerçeklerle yüzleşildiğinde de bunu inkâr etmek son derece tehlikeli, toplumsal güveni sarsıcı bir yaklaşım tarzıdır.

Bakın arkadaşlar, şöyle bir örnek vermek istiyorum: Türkçe, bugün Kosova’da, Prizren’de, Mamuşa’da, Priştina’da, Mitroviça’da, Vucitrn ve Gilan belediyelerinde resmî statüye sahip ama Diyarbakır’da Sur Belediye Başkanımız ve bütün belediye meclis üyeleri, içinde muhalefet parti belediye meclis üyeleri de çok dilli belediyecilikle ilgili bir çalışma yaptıkları için belediye başkanı ve bütün belediye meclis üyeleri görevden alındı arkadaşlar. Oysaki Alanya Belediyesi veya Fethiye Belediyesi veya Antalya Belediyesi çok rahatlıkla Rusça, İngilizce, Fransızca ve Arapça broşürler basıp dağıtabiliyordu. Şimdi, bu gerçekliğimizle yüzleştiğimiz zaman gerçekten bir tutarlılık konusunun olmadığını görüyoruz. Burada Sur Belediyesi görevden alındı, İçişleri Bakanımız aldı, aynı İçişleri Bakanımız görevde. Aynı Sur Belediye Başkanı ve belediye meclis üyeleri tekrar seçime girdiler ve tekrar seçildiler geldiler şimdi. Şimdi, burada biraz siyaset yaparken önümüzü görmek lazım, önümüzdeki süreçleri görmek lazım, politika ve stratejileri ona göre çizmek lazım, gerçekçi olmak lazım. Yani külliyen inkâr, külliyen retten, birlikte yaşamanın güvenini zedelemenin hiçbir anlamı yok.

Şimdi Kosova Cumhuriyeti’nin dilleri Arnavutça ve Sırpça. Bunun yanında, işte dedik ki Kosova Belediyesi, Kosova Anayasası’nda Türkçe, Boşnakça, Romca, bu dillerde statülerine göre resmî dil hüviyeti elde edebiliyorlar. Yani bu belediyelerin olduğu yönetimlerde çoğunluk vardır, bu dillerde resmî dil olarak faaliyet yürütebiliyorlar. Ve Kosova Cumhuriyeti Anayasası “Diller” diye bir başlık, madde 5: “Kosova Cumhuriyeti resmî dilleri Arnavutça ve Sırpçadır.” diyor. Hemen altında “Türkçe, Boşnakça ve Romca dilleri belediyeler seviyesinde resmî statüye sahiptir ve yasalara uygun şekilde herhangi bir seviyede resmî kullanımda kullanılır.” diyor. Burada şunu ifade etmek istiyorum: Bosna-Hersek’te Sırplar, Hırvatlar, Boşnaklar; altı yıllık cumhurbaşkanlığı görev süresinde iki yıl Sırp bir cumhurbaşkanı, iki yıl Boşnak, iki yıl Hırvat bir cumhurbaşkanı sırayla görev yapıyor. Farklılıklar ve aidiyetler konusunda, kimlikler ve diller konusunda çok kültürlülük ve çoğulculuk konusunda bizim Kosova’yla ilgili görüş alışverişi yaparken alacağımız çokça ders var. Bu derslerden yola çıkarsak kendi ülkemizde kendi sorunlarımızı daha sağlıklı konuşabilme, değerlendirme imkânına sahip olabiliriz.

Biz, Makedonya’dan tutun Bosna’ya, Karadağ’dan Kosova’ya kadar bütün Balkan ülkeleri için güçlü bir Türkiye'nin, iç barışını sağlamış çok güçlü bir Türkiye'nin bir güvence olacağını düşünüyoruz. Ve aynı şeyi Kafkaslar için söylüyoruz. Biliyoruz ki, TİKA çalışıyor ama en son Sayın Cumhurbaşkanımızın Türki cumhuriyetlerle yaptığı toplantıda altı Türki cumhuriyetinin ortak kullandığı dilin Rusça olduğu gerçeğini de göz ardı etmeden birtakım çalışmalarımızı sürdürmemiz gerekiyor. Bu anlamda benim görüşüm, benim tavsiyem, benim partimin görüşü, arkadaşlar, bu çok kültürlülük, çok dillilik, çoğulculuk konusunda hem Balkanlara hem Kafkaslara hem Ortadoğu’ya da eşit mesafede aynı yaklaşımı gösterdiğimiz zaman TİKA’nın da Kerkük’te, Erbil’de, Süleymaniye’de, Duhok’ta benzer faaliyetlerini geliştirdiği zaman Türkiye’nin rolünün artacağını düşünüyoruz. Daha güçlü bir Türkiye olacağını, Türkiye’nin bu zenginlikler içinde kendi iç barışını da sağlayabileceğini, Meclisimizin de bu olgunluğa eriştiğini düşünüyoruz.

Geç oldu hepinizi saygıyla selamlıyorum. Partim adına da desteklediğimizi de ifade etmiştim. Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, gruplar arasında mutabakat var, süremiz de azaldı ama tahmin ediyorum ki bu anlaşmanın herhâlde bitimine kadar bir süre alabiliriz.

Reşat Bey siz de kısa mı konuşacaksınız?

Önce bir, bu uluslararası anlaşmanın bitimine kadar çalışma süremizin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Tokat Milletvekili Sayın Reşat Doğru.

Buyurun Sayın Doğru. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 551 sıra sayılı Kosova Cumhuriyetinde TİKA ofisi kurulmasıyla ilgili kanun teklifi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, TİKA ofisleri hepimizin de malumu olduğu şekliyle 90’lı yıllarda Orta Asya’daki Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlığını kazanmasıyla beraber kurulan önemli kuruluşlardan bir tanesidir. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra önce büyük Atatürk, daha sonraki yıllarda da Türk dünyası lideri Alparslan Türkeş’in ısrarla sahiplendiği “Türkiye’nin dışında da Türkler vardır.” sözü gerçekleşmiş ve 90’lı yıllardan itibaren de bağımsızlığını kazanan Türk devletleri ortaya çıkmıştır. Bağımsızlığı kazanmasıyla beraber bir anda tabii, Türk dünyasında çok güzel bir heyecan ortaya konmuş ve Türk dünyası Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar geniş bir coğrafyayı söyler konuma gelmiş ve herkesin ağzından da “Acaba bu Türk devletlerine neler yapabiliriz?” şeklinde bir söylemler gelişmiştir.

İşte, bunlar içerisinde kurulmuş olan kuruluşlardan bir tanesi de TİKA’dır. Şu anda Kosova’da işte o kurulmuş olan TİKA kuruluşunun ofisinin onayını biz burada görüşüyoruz. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu kuruluşun onaylanmasını arzu ediyoruz, inşallah onaylanacak.

Tabii, Kosova hepimizin de bildiği gibi Türk tarihinde önemli bir yeri olan bir coğrafya parçasıdır. Kosova’da Türk’ün, Osmanlının çok önemli eserleri vardır, Türk’ün vatan değerleri vardır, gözyaşları vardır, şehit kanları vardır, gazilerin emekleri vardır. Gerçi, en son kaybedilen, Trakya bölgesinde en son kaybedilen yerlerin başında da burası gelmektedir.

TİKA kuruluşunun orada kurulmasıyla beraber, inanıyorum ki oradaki eserlerin ortaya konması da Türk’ün birçok güzelliklerinin ortaya konması da bir noktada gerçekleşmiş olacaktır.

Geçmiş dönemlerde, 2002 senesinde, Kosova’da, Prizren’de Fatih Sultan Mehmet Han Hazretleri zamanında Türk ordusunun, Osmanlı ordusunun kullanmış olduğu Kırık Cami restore edilmiş ve -TİKA marifetiyle restore edilmiş- hizmete sunulmuştu. O açılış töreninde oradaki insanların gözlerinin yaşlarla dolduğunu, Osmanlının yeniden dirilmiş şeklinde bir görüntüsünün olduğunu hatırlıyoruz.

Prizren, Priştine, Mamuşa Türklerin yaşamış olduğu, Osmanlının yaşamış olduğu yerlerdir. Prizren’e bir sabah gittiğiniz zaman, bir sabah hadisesini yaşamış olduğunuz zaman oradaki camilerden ezan seslerini duyarsınız, Anadolu’daki bir kasabanın görüntüsünü orada görürsünüz.

Prizren’e yakın olan Mamuşa kentine gitmiş olduğunuz zaman -Mamuşa yaklaşık olarak 5 bin nüfuslu bir yerdir- o 5 bin nüfuslu Mamuşa’da, insanların hepsinin bir İstanbul Türkçesi konuştuğunu ve Türkçenin her türlü güzelliklerini yaşadığını, sanki Anadolu’daki bir Türk şehrinde olmuş gibi olduğunuzu görürsünüz.

Mamuşa Belediyesi bir Türk tarafından yönetilmektedir birçok yerde olduğu gibi. Yani Mamuşa’daki insanlara sorduğunuz zaman, “Nereden geldiniz siz buraya?” diye sorduğumuz zaman bize söylemiş oldukları: “Biz Karaman’dan geldik.”, “Biz Niksar’dan geldik.” hatta “Tokat’tan geldik.” söylemine bile rastlamış olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Yani Kosova bu kadar önemli bir bölgedir. 2008 senesinde bağımsızlığını kazanmıştır. Şu an itibarıyla orada, onların meclislerinde, Türk milletvekilleri vardır, Türk bakanlar vardır, yani Türkler orada azınlık olarak kabul edilmekte ve azınlık haklarından da en iyi şekilde faydalanan bir millet olarak bulunmaktadır.

Sayın milletvekilleri, TİKA burada ofis açıyor. İnanıyorum ki, inşallah, bu ofisler vasıtasıyla çok güzel hizmetler yapılacak. TİKA’nın kuruluşlarının hepsini yakinen takip ediyoruz. Şu anda üç kıtada otuz sekiz ülkede TİKA’nın ofisleri var. Bu ofisler marifetiyle çok önemli görevler yapıyor. Ancak, son zamanlarda, özellikle AKP İktidarı zamanında TİKA’nın kuruluş amacının dışına çıkmakta olduğunu da görüyoruz. Yani bir yerde Dışişleri Bakanlığının görevini yapma konumuyla karşı karşıya, bir yardım kuruluşu şeklinde çalışmakta olduğunu da görüyoruz. Hâlbuki, TİKA’nın esas kuruluş amaçları -Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi- yani bağımsızlığını kazanan Türk devletleri arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi, orada çeşitli faaliyetlerin yapılması, Türkiye Cumhuriyeti devleti ile o devletler arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi şeklinde özetlenebilir. Ama son zamanlarda bakıyorsunuz TİKA ofislerini Senegal’de açıyor, Afrika ülkelerinin çeşitli yerlerinde açıyor.

Bakınız, şu anda Türk dünyasında çok önemli problemlerin olduğunu da hep beraber görüyoruz. İşte, şu anda, hepimizin bildiği gibi, Kuzey Irak’ta, Kerkük’te, Musul’da, Telafer’de Türkmenler çok büyük sıkıntı içerisinde bulunuyorlar. Amerika Birleşik Devletleri’nin Irak’ı işgal etmesiyle beraber orada öldürülen insanlar içerisinde binlerce Türkmen kardeşimiz vardır. Özellikle Kerkük’teki demografik yapının Peşmergeler tarafından bozulmasıyla beraber Kerkük’e, Musul’a çeşitli yerlere Peşmergelerin yerleşmekte olduğunu ve Türkmenlerin buralardan zorla göç ettirilmiş olduğunu görüyoruz. İşte, TİKA marifetiyle buralara hizmetler götürülebilir, TİKA marifetiyle buradaki insanlara sahip çıkılabilir, oralarda ofisler açılarak en azından Kuzey Irak Türkmenlerine karşı birtakım hizmetler yerine getirilebilir.

Tabii bunun yanında yine, bakınız, şu anda Doğu Türkistan’da, Sincan- Uygur bölgesinde çok büyük katliamların olduğunu ve Türklere karşı, Uygur Türklerine karşı çok büyük katliamlar olduğunu görüyoruz. Uygur Türklerine karşı soykırımlar uygulanıyor. Nükleer denemelerin hepsinin yapılmış olduğu yerler Uygur Türklerinin yaşamış olduğu yerlerdir. Geliniz, TİKA marifetiyle oradaki Türkmen kardeşlerimize bazı yardımlar götürelim, oradaki Türkmenlerin problemlerinin çözümünde onlara destek olalım.

Yine, bakınız, şu anda Ahıska Türkleri konusu vardır. Ahıska Türkleri işte Gürcistan’da Ahıska bölgesine yerleşme noktasında, Avrupa Konseyinin vermiş olduğu karar doğrultusunda oraya izin verildi ve yerleşmeleri gerekiyor. Bakınız, şu an itibarıyla vatan cemiyetlerini Ahıska Türkleri, Rusya’nın çeşitli yerlerinde kurmuşlar, özlem içerisinde oraya yerleşmeye çalışıyorlar ama yerleşemiyorlar. Şu an itibarıyla diyorum, bakınız, o bölgeye Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak ciddi manada bir destek vermiş olabilseydik oraya Ahıska Türkleri yerleşmiş olacaktı. Geçmiş dönemlerde Kırım Tatarlarına, Kırım Türklerine bu yönlü destekler TİKA marifetiyle verilmiştir ve TİKA oralarda ne yapmıştır, Kırım’da? Orada evler almıştır, araziler almıştır ve almış olduğu evleri ve arazileri Kırım Türklerine vermiş ve oraya dönüşleriyle ilgili olarak da bir cazibe merkezi hâline getirmiştir.

Peki, TİKA marifetiyle biz aynı cazibe durumunu Ahıska Türklerine neden yapmıyoruz? Ahıska Türkleri de Ahılkelek bölgesine, o özellikle Ahıska bölgesine yerleşsinler. Bakınız, Ahıska Türkleri Stalin’in 1944’lü yıllardan itibaren çok ağır bir zulmüne maruz kalmışlardır, zorla göç ettirilmişlerdir ve geriye dönüşü sağlanmayan tek olarak, tek grup olarak şu anda bulunmaktadırlar. Ahıska Türklerinin özellikle Rusya’nın Krasnodar bölgesinde çekmiş olduğu sıkıntıları hep beraber çok iyi biliyoruz. Krasnodar bölgesinde yaklaşık olarak 5 binin üzerinde Ahıska Türkü çok büyük bir ezayla karşılaşmışlar ve Amerika Birleşik Devletleri’nin kabul etmesiyle beraber Amerika Birleşik Devletleri’ne gönderilmişlerdir. Ama Amerika Birleşik Devletleri nasıl almış? Amerika Birleşik Devletleri onları alarak hepsini Amerika’nın çeşitli yerlerine, neredeyse birbirleriyle irtibat sağlamasın diyerek dağıtmışlardır ama biz Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak, acaba Ahıska bölgesine, Kırım’daki o Kırım Türklerine uygulamış olduğumuz sistemi, yani arazi almayı, ev almayı, o bölgeye gelişleriyle ilgili, cazip hâle gelişleriyle ilgili çalışma yapabilmiş olsaydık, şu anda Ahıska bölgesine Türklerin yerleşmiş olduğunu görürdük. İşte, TİKA marifetiyle bunlar yapılmalıdır. TİKA’nın esas, asli görevleri bunlardır.

Bakınız, TİKA daha önceki zamanlarda Kazakistan’da, Kırgızistan’da, Özbekistan’da, Azerbaycan’da çok önemli projelere imza atmıştır. Bakınız, Azerbaycan’da yapmış olduğu projelerin bir tanesi, Haçmaz bölgesine, yaklaşık olarak 300 dönüm üzerindeki bir yere numune çiftlikler kurmuştur. Bu numune çiftlikleri neden kurmuştur? Oradaki Azerbaycan Türkü bu çiftliklerden modern tarımı görsün, modern tarımla karşılaşsın ve de geçim durumunu düzeltsin şeklinde olmuştur. Yani numune bir çiftlik oluşturulmuştur ve bunu TİKA yapmıştır. TİKA orada laboratuvarlar kurmuştur, toprak analizleri yapmıştır, Azerbaycan Türkü’nün kalkınması ve gelişmesinde çok büyük emekleri olmuştur. Hatta Ermenistan sınırında yeni bir çiftliğin kurulması ve YAYÇEP dediğimiz yaygın çiftçi eğitimlerinin orada yapılması bile planlanmıştı. Yani TİKA kuruluşunun o Türk dünyasında çok önemli hizmetler yapmış olduğunu görüyoruz.Bakınız, Kırgızistan’da da çok önemli hizmetleri olmuştur. Kırgızistan’da KOBİ faaliyetlerinin yerleştirilmesi, küçük ölçekli sanayilerin geliştirilmesi konusunda TİKA’nın çok önemli hizmetleri vardır. İşte, biz bu Hükûmetten bunları bekliyoruz. Yani TİKA marifetiyle Türk dünyasının her tarafına ulaşmak mecburiyetindeyiz çünkü Türk dünyası bizim geleceğimiz olmalıdır. Türk dünyası Türkiye Cumhuriyeti devletini yakinen takip ediyor, Kıbrıs’taki gelişmeleri yakinen takip ediyor. Bakın, Azerbaycan’la olan ilişkilerimizi gayet yakinen takip ediyor -Ahıska Türkleri meselesi- özellikle Kuzey Irak’taki Türkmenlerin durumlarını gayet yakinen takip ediyor. Bunlar bizim soydaşlarımızın olduğu yerlerdir. Bu bölgelere mutlaka Türk devleti olarak sahip çıkmak mecburiyetindeyiz.

1991’li, 1992’li yıllar, yani 90’lı yılların başlangıcı Türk milleti için çok önemli yıllar olmuştur ama o kurulan devletlerin hepsi genç devletlerdir. İşte, 2010 yılı, yaklaşık olarak on sekiz, yirmi yıllık devletlerdir. Bu yirmi yıllık devletlere her noktasında bizim çeşitli projelerle gitmek mecburiyetimiz vardır. Nasıl Manas Üniversitesi Kırgızistan’a kurulmuşsa, nasıl Ahmet Yesevi Üniversitesi, işte, Kazakistan’a Yesi şehrinde kurulmuşsa aynı şekilde TİKA marifetiyle çok şeyler yapabiliriz. Bakınız, TİKA, Ahmet Yesevi Hazretleri Türbesi’ni restore etmiştir. Sultan Sencer Türbesi’ni, Türkmenistan’da Merv şehrindeki o Sultan Sencer Türbesi’nin restorasyonu TİKA marifetiyle yapılmıştır. Yani TİKA’nın yapacağı Türk dünyasında çok önemli hizmetler vardır ama siz Türk dünyasındaki hizmetlerin yanında onu bırakıp da Dışişleri Bakanlığı şeklinde bir faaliyetlerin yapılmasını, hizmetlerin yapılmasını uygulama içerisine koyarsanız o zaman kuruluş amacının dışına çıkmış olursunuz. İnanıyorum ki, inşallah önümüzdeki dönemlerde bunların yanında, yani, işte, Kosova’daki kuruluşlar yanında, diğer çeşitli şehirlerde kuruluşların yanında Türk dünyasının her tarafına kuruluş amacına yönelen bir şekliyle TİKA faaliyetlerine devam eder diye düşünüyorum.

Söylenecek çok söz var ama sözlerimi burada bitiriyor, çıkartmakta olduğumuz kanunun Kosova’ya, Türkiye Cumhuriyeti devletine hayırlar getirmesini temenni ediyorum ve saygılar sunuyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Doğru.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE KOSOVA CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA KALKINMA İŞBİRLİĞİ VE TİKA KOSOVA PROGRAM KOORDİNASYON OFİSİNİN STATÜSÜNE İLİŞKİN PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN

BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 2 Şubat 2010 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti  Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kalkınma ve İşbirliği ve TİKA Kosova Program Koordinasyon Ofisinin Statüsüne İlişkin Protokol” ün onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Komisyonun bir düzeltme talebi var.

Buyurun.

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Sayın Başkanım, burada bir maddi, yazılım düzeltme önerimiz var. 1’inci maddenin dördüncü satırındaki ilk “ve” ifadesi olmaması gerekiyor “Kalkınma İşbirliği” olarak devam etmesi gerekiyor.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gerektiği şekilde düzeltilecektir.

Maddeyi kabul edilen düzeltme şekliyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için iki dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kalkınma İşbirliği ve TİKA Kosova Program Koordinasyon Ofisinin Statüsüne İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucunu arz ediyorum:

 “Kullanılan oy sayısı :    234

 Kabul                         :    234 (x)

                           Kâtip Üye                                          Kâtip Üye

                       Bayram Özçelik                                    Yaşar Tüzün

                              Burdur                                              Bilecik”

Evet, bu anlaşmanın her iki ülke için de hayırlar getirmesini temenni ediyorum. 

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 14 Ekim 2010 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Sizlere ve bizleri izleyen sevgili vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum.

 

Kapanma Saati : 20.14

 

 

 

 

 

 

 

                                 

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren  tablo tutanağa eklidir.