DÖNEM: 23 YASAMA
YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 79
6’ncı Birleşim
13 Ekim 2010 Çarşamba
(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler
tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMA
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Denizli
Milletvekili Mehmet Yüksel’in, Ahilik ve Kültür Haftası ile Esnaf Bayramı’na
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Algan Hacaloğlu’nun,
çağdaş siyasi etik ve ahlâk kurallarının ülkemizde uygulamaya konulmasına
ilişkin gündem dışı konuşması
3.- İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlak’ın, ülkemizde ve İstanbul’da yaşanması olası deprem
riski ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündem dışı konuşması
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Ankara’nın başkent ilan edilişine ilişkin
açıklaması
2.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Mecliste bekleyen
siyasi etik yasa teklifine ilişkin açıklaması
3.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halis’in, Elâzığ depreminden etkilenen Tunceli’ye
negatif ayrımcılık uygulandığına ilişkin açıklaması
4.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Ankara’nın başkent ilan edilişine ilişkin
açıklaması
5.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Ankara’nın başkent
ilan edilişine ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur
ve 27 milletvekilinin, maden ve taş ocaklarında çalışan işçilerde görülen pnömokonyoz hastalığının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/868)
2.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen ve 29 milletvekilinin,
çocuklara yönelik cinsel istismar konusunun araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/869)
3.- Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal ve 19 milletvekilinin,
nükleer enerji santrali kurulması konusunun araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/870)
4.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 21 milletvekilinin,
12 Haziran 1980’de İzmir İnciraltı Öğrenci Yurdunda
meydana gelen olayın araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/871)
B)
TEZKERELER
1.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Mehmet Ali Şahin’in, Japonya Temsilciler Meclisi Başkanı
Takahiro Yokomichi’nin
davetine icabetle, beraberinde bir Parlamento heyetiyle Japonya’ya resmî
ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1311)
VII.-
ÖNERİLER
A)
SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- (10/390) esas numaralı Meclis araştırması
önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 13/10/2010
Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
VIII.-
SEÇİMLER
A)
ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİKLERİNE SEÇİM
1.- Anayasa Mahkemesine
üye seçimi
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
3- Devlet
Yardımlarının İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa
Birliği Uyum ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/818) (S. Sayısı: 523)
4.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği
Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/594) (S. Sayısı: 510)
5.- Kamu Hastane
Birlikleri Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/439) (S.
Sayısı: 493)
6.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Şili Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/853) (S. Sayısı: 517)
7.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Ürdün Haşimi Krallığı Arasında
Serbest Ticaret Alanı Tesis Eden Ortaklık Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/893) (S. Sayısı: 540)
8.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kalkınma
İşbirliği ve TİKA Kosova Program Koordinasyon Ofisinin Statüsüne İlişkin
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/846) (S. Sayısı: 551)
X.-
OYLAMALAR
1.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Şili Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması
2.- Türkiye Cumhuriyeti ile Ürdün Haşimi
Krallığı Arasında Serbest Ticaret Alanı Tesis
Eden Ortaklık Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı’nın oylaması
3.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kalkınma
İşbirliği ve TİKA Kosova Program Koordinasyon Ofisinin Statüsüne İlişkin
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması
XI.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, hac organizasyonu müracaat
ve kayıt yenileme ücretlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Çelik’in
cevabı (7/15501)
2.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, TRT ile ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
(7/15608)
3.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekici’nin, TRT’nin aylık dergisine
ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
cevabı (7/15630)
4.- Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, TRT’deki sözleşmeli
personele ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
cevabı (7/15631)
5.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, TRT’ye yapılan bir atamaya ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/15634)
6.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, TRT’nin bazı yayınlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/15707)
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.00’te açılarak dört oturum yaptı.
Birinci Oturum
Kırşehir
Milletvekili Mikail Arslan, Ahilik Bayramı ve
Ahilik’in merkezi Kırşehir’e;
Kırşehir
Milletvekili Metin Çobanoğlu,
Kırşehir
Milletvekili Abdullah Çalışkan,
Ahilik Haftası’na,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse, Ahilik Haftası’na,
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru, Ahi birliklerinin bugünkü karşılığı olan esnaf ve
sanatkârlar odası üyelerinin zor durumda olduklarına, dükkânlarını ve iş
yerlerini kapattıklarına,
İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam, Parlamentoda Ahilik Haftası kutlanırken esnaf
sorunlarının Parlamentoya getirilip tartışılması gerektiğine,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halis ve 19 milletvekilinin, TSK’da
yaşanan asker ölümlerinin (10/864),
Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ve 23
milletvekilinin, taşeron şirketler aracılığıyla kamuya hizmet veren işçilerin
sorunlarının (10/865),
Niğde
Milletvekili Mümin İnan ve 20 milletvekilinin, dericilik sektörünün
sorunlarının (10/866),
Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsal ve 27 milletvekilinin, Atatürk Orman Çiftliği ile
ilgili bazı konuların (10/867),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin
gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı
açıklandı.
Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmak’ın KİT Komisyonu
üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmında yer alan 493, 517 ve 540 sıra sayılı Kanun Tasarılarının
bu kısmın 5, 6 ve 7’nci sıralarına alınmasına; bugünkü gelen kâğıtlarda yayınlanan
ve dağıtılan 551 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 48 saat geçmeden gündemin
8’inci kısmının 8’inci sırasına alınmasına, diğer işlerin sırasının buna göre
teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun, 12 Ekim 2010 Salı günkü birleşiminde
sözlü soruların görüşülmemesine ve Anayasa’nın 146’ncı ve geçici 18’inci
maddeleri gereğince Türkiye Barolar Birliği Başkanlığınca bildirilen 3 aday
arasından Anayasa Mahkemesine 1 üyelik için yapılacak seçimin 13 Ekim 2010
Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ve bu birleşimde seçimin tamamlanmasına
ilişkin Danışma Kurulu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.
Türk Silahlı
Kuvvetlerinin, Irak’ın Kuzeyinden Ülkemize Yönelik Terör Tehdidinin ve
Saldırılarının Bertaraf Edilmesi Amacıyla, Sınır Ötesi Harekât ve Müdahalede
Bulunmak Üzere, Irak’ın PKK Teröristlerinin Yuvalandıkları Kuzey Bölgesi ile
Mücavir Alanlara Gönderilmesi ve Görevlendirilmesi İçin Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 17/10/2007 Tarih ve 903 Sayılı Kararıyla Hükûmete Verilen ve 8/10/2008 ve 6/10/2009 Tarihli 929 ve
948 Sayılı Kararları ile Birer Yıl Uzatılan İzin Süresinin Anayasa’nın 92’nci
Maddesi, Uyarınca 17/10/2010 Tarihinden İtibaren Bir Yıl Daha Uzatılmasına Dair
Başbakanlık Tezkeresi’nin (3/1309) görüşmelerinin, İç Tüzük’ün 70’inci maddesine
göre kapalı oturumda yapılmasına ilişkin Hükûmetin
önergesi üzerine, kapalı oturuma geçildi.
Birleşime saat
16.13’te ara verildi.
İkinci Oturum
(Kapalıdır)
Üçüncü, Dördüncü Oturum
Kapalı oturumda
açık oylaması yapılan (3/1309) esas numaralı Başbakanlık Tezkeresi’nin kabul
edildiği açıklandı.
Muğla
Milletvekili Gürol Ergin’in, (2/489) esas numaralı Kanun Teklifi’nin İç
Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesinin,
yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği açıklandı.
İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve
57 milletvekilinin, Seviye Belirleme Sınavı uygulamasında görevini kötüye
kullanarak ve yetkisini suistimal ederek öğrenciler
ve ailelerin mağduriyetine ve kamunun zararına neden olduğu, bu eylemlerinin
Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesine uyduğu iddiasıyla Millî Eğitim eski
Bakanı Hüseyin Çelik hakkında Anayasa’nın 100’üncü ve İç Tüzük’ün 107’nci
maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin (9/3) esas
numaralı önergesi üzerindeki görüşmeler tamamlandı; yapılan gizli oylamadan
sonra Meclis soruşturması açılmasının kabul edilmediği açıklandı.
13 Ekim 2010
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime
21.52’de son verildi.
Nevzat
PAKDİL
Başkan
Vekili
Bayram
ÖZÇELİK Yaşar
TÜZÜN
Burdur Bilecik
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Yusuf
COŞKUN Gülşen
ORHAN
Bingöl Van
Kâtip Üye Kâtip
Üye
No.: 8
II.- GELEN KÂĞITLAR
13 Ekim 2010 Çarşamba
Raporlar
1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askeri Alanda
Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/825)
(S.Sayısı: 552) (Dağıtma tarihi: 13.10.2010) (GÜNDEME)
2.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında
İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/771) (S. Sayısı: 553)
(Dağıtma tarihi: 13.10.2010) (GÜNDEME)
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/751) (S. Sayısı: 554) (Dağıtma tarihi:
13.10.2010) (GÜNDEME)
4.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük
Konularında İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/889) (S.
Sayısı: 555) (Dağıtma tarihi: 13.10.2010) (GÜNDEME)
5.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Karayoluyla
Uluslararası Yük ve Yolcu Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/939) (S.
Sayısı: 556) (Dağıtma tarihi: 13.10.2010) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur ve 27
Milletvekilinin, maden ve taş ocaklarında çalışan işçilerde görülen pnömokonyoz hastalığının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/868) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.06.2010)
2.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen ve 29 Milletvekilinin,
çocuklara yönelik cinsel istismar konusunun araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/869) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.06.2010)
3.- Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal ve 19 Milletvekilinin,
nükleer enerji santrali kurulması konusunun araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/870) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.06.2010)
4.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 21 Milletvekilinin,
12 Haziran 1980’de İzmir İnciraltı Öğrenci Yurdunda
meydana gelen olayın araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/871) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.06.2010)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, bazı tatlandırıcıların zararlarına ve ithalatına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14790)
2.- Şırnak Milletvekili Sevahir
Bayındır’ın, bir hastanede kadın çalışanlara yönelik şiddet iddialarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14832)
13 Ekim 2010 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Gülşen ORHAN (Van), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6’ncı Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN –
Elektronik cihazla yoklama yapacağım.
Yoklama için dört
dakika süre vereceğim.
Sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını,
görevli personel aracılığıyla, dört dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk
söz Ahilik ve Kültür Haftası ile Esnaf Bayramı münasebetiyle söz isteyen
Denizli Milletvekili Mehmet Yüksel’e aittir.
Sayın Yüksel,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Denizli Milletvekili Mehmet Yüksel’in, Ahilik ve Kültür
Haftası ile Esnaf Bayramı’na ilişkin gündem dışı konuşması
MEHMET YÜKSEL
(Denizli) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; gündem dışı söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, dünkü gündem dışı konuşmalarda 3 değerli
milletvekili arkadaşımız Ahilik ve Ahilik Haftası’yla ilgili birbirinden güzel
konuşmalar yaptılar ve Ahiliğin misyonuyla ilgili
bilgiler verdiler. Ben de bugün aynı şeyleri tekrar etmeyeceğim. Ahilik
konusunda Kayseri, Kırşehir, Konya gibi, Tokat gibi, Kütahya gibi Denizli
ilimizin de Ahilik konusunda önemli birikimleri olduğunu, önemli kazanımları
olduğunu kısaca size aktarmaya çalışacağım.
1300’lü yıllarda
Ahi Evran vefatından önce Konya’dan sonra Denizli’ye
gelir ve Denizli’de Ahi Sinan debbağ yani dericiyi, Ahi Duman demirci ustasını
Ahilik teşkilatı konusunda yetiştirir ve Denizli’den Ahilik teşkilatını
kurduktan sonra ayrılır ve Denizli şu anda Ahi Sinan ve Ahi Duman iki hocasıyla
Ahilik Haftası’nı bugüne kadar kutlayarak gelmiştir. Denizli’de debbağlık,
dokumacılıkta, dericilikte, demircilikte, bakırcılıkta, keçecilikte,
nalbantçılıkta olduğu gibi o günden bugüne kadar gelen ürünlerimizden,
mesleklerimizden bir tanesidir. Artık şu anda Denizli’de dericilik yapan,
debbağlık yapan 25-30 civarında dericimiz kalmıştır. Bunlar da şu anda yine
Türkiye’de tektirler, yaptıkları üretim sebebiyle tektirler. O da sadece
ayakkabı, kösele derisi üretmektedirler ve şu anda, bu anlamda, ayakkabı,
kösele, deri üretiminde Türkiye’nin yüzde 70-80 ihtiyacını bu 25-30 tane
esnafımız karşılamaktadır. Dolayısıyla, bu mesleğin devamı bizim için çok
önemlidir. Bu anlamda, Denizli’de Deri Organize Sanayisi kurulmuştur ve
dericilerimiz yıl sonuna kadar bu Deri Organize
Sanayisine taşınacaklardır ama onların içinde bulundukları ekonomik şartlar
sebebiyle taşınma noktasında da Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızdan KOSGEB
vasıtasıyla hibe destekler beklenmektedir.
Değerli
dostlarım, Ahilik, evet, dünyada daha önce tüketici hakları ve standartlar
konusunda, kalite konusunda sanki ilki dünyada yapılmış ve Türkiye’ye gelmiş
gibi bilinen bu önemli sektörler aslında yedi yüz yıl önce ülkemizde hem
tüketici hakları anlamında hem de standartlar anlamında Ahilik teşkilatıyla var
olmuştur ve var olmaya devam etmektedir. Biz, Denizli’mizde
yine Ahilik konusunda yıllar önce Ahi Sinan Caddesi, yıllar sonra da yine
Denizli Ticaret Odamız vasıtasıyla yaptırılan ilköğretim okuluna “Ahi Sinan
İlköğretim Okulu” adını vermekle ilköğretime giden öğrencilerimizin daha o
yaştan itibaren Ahiliğin ne olduğunu, atalarla ilgili, geleneklerle ilgili
bilgi, ahlak anlamında, kültür anlamında Ahi Sinan’ı, Ahi Duman’ı, Ahi Evran’ı ve Ahiliği anlayabilmesi anlamında daha ilkokul
çağlarında öğrenebilmesini sağlamak amacıyla okulumuza bu ismi verdik. Daha
sonra iş hanlarımıza yine “Ahi Sinan” isimleri verilmekte. Ahiliğin
yaşatılması, devam ettirilmesi konusunda da büyük gayretler sarf edilmektedir.
Şimdi yine, bu
tüketici haklarıyla ve standartlarla ilgili olarak ilk kanun 1502 yılında II. Bayezid zamanında, yine bizler, Osmanlılar tarafından bizim
zamanımızda çıkartılmış ve bu çıkan yasada ilk gıda maddeleri nizamnamesi, ilk
standartlar kanunu, ilk çevre nizamnamesi, 1502 ile 1507 yılları arası çıkmış
ve burada kısa bir anekdotu ben size aktararak sözümü
bitirmek istiyorum. Bu kanunda yazı şöyle:
“Ve mahkeme
kararıyla yiyecek ve içecek ve giyecek ve hububat ki; çarşıda ve pazarda
vardır, gözedilüb her meslek sahibi teftiş oluna.
Eğer terazide ve kilede ve arşunda eksük bulunursa, muhtesib
(belediye başkanı) haklarından gele.
Ekmekçiler,
standart olarak alınan ekmeği narh üzerine pâk
eyleyeler, eksik ve çiğ olmaya. Ekmek içinde kara bulunursa ve çiğ olursa,
tabanına let oluna; eksük
olursa tahta külâh uralar veyahud
para ile cezalandırıla.”
Ayrıca yine
karaborsayı önlemek anlamında o dönemde çıkan yasada:
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Yüksel, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET YÜKSEL
(Devamla) – “Ve her ekmekçinin elinde iki aylık, en az bir aylık un buluna. Tâ ki aniden bazara un gelmeyüb Müslümanlara darlık göstermeyeler. Eğer muhalefet
edecek olurlarsa, cezalandırıla. Eyle olıcak ekmek
gayet eyü ve arı olmak gerekdir.”
diye yine karaborsa için de bu dönemde yani beş yüz yıl önce çıkmış bir kanun
ve yasa vardır.
Ben buradan şuna
gelmek istiyorum: Her şeyiyle Avrupa hayranı olan vatandaşlarımıza
sesleniyorum. Bizim ülkemizde değerlerimize eğer biz sahip çıkacak olursak,
eğer biz kendi değerlerimizin ne olduğunu anlayıp bilip bunları yaşatacak
olursak, el birliğiyle, iktidarıyla muhalefetiyle, sivil toplum örgütleriyle bu
değerlerimizin gelecek nesillere mutlaka aktarılması gerekir. Bu anlamda,
Sanayi ve Ticaret Bakanlığımıza, Kültür ve Turizm Bakanlığımıza, illerde
yapılan etkinliklerin daha canlı, daha görkemli olması noktasında da önerilerim
var.
Hepinize teşekkür
ediyorum, sevgi, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Gündem dışı
ikinci söz, çağdaş siyasi etik ve ahlak kurallarının ülkemizde uygulamaya
konulması ve Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde siyasi etik kurulu
kurulması konusunda söz isteyen İstanbul Milletvekili Algan
Hacaloğlu’na aittir.
Sayın Hacaloğlu, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu’nun, çağdaş siyasi etik ve ahlâk kurallarının
ülke-mizde uygulamaya konulmasına ilişkin gündem dışı
konuşması
ALGAN HACALOĞLU
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; ülkemiz ne yazık ki son sekiz
yıldır kuralsızlık, hukuksuzluk, yolsuzluk batağına saplanmış durumdadır. Bunun
temelinde sekiz yıldır ülkemizi yönetmekte olan AKP İktidarının genetik
yapısının “temiz siyaset, dürüst toplum” ilkelerine uyum sağlayamaması
yatmaktadır.
Değerli AKP
milletvekilleri, Anayasa’da keyfinize göre, yargı bağımsızlığını umursamayan
değişiklikler yaptınız ama belli ki genetik yapınız elvermediği için olsa gerek
Anayasa’nın 82’nci ve 83’üncü maddelerine dokunmadınız.
SONER AKSOY
(Kütahya) – Sen kendi genetik yapına bak!
ALGAN HACALOĞLU
(Devamla) – 83’üncü madde bilindiği gibi milletvekillerine adi suçlar
karşısında dahi koruma sağlayan bir dokunulmazlık maddesidir. 82’nci madde ise
milletvekillerine milletvekilliği dışında hemen her alanda para karşılığı iş
yapabilme olanağını tanıyan bir düzenlemedir. Bu her iki madde de
demokrasimizin, parlamenter rejimimizin günümüzde yüz karası olan maddelerdir.
Böyle bir uygulama ne Hindistan veya Yunanistan parlamentolarında ne de
Amerika’da veya Avrupa ülkelerinde vardır.
Değerli
milletvekilleri, parlamenter sistemimizin siyasi etik, ahlak kurallarını,
demokrasi ilkeleri standartlarını yükseltebilmek için Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekilleri olarak bugüne değin 24 Aralık 2002’de yasa teklifi verdik ama
iktidar umursamadı, teklifimizin Meclis gündemine gelmesini engelledi. Keza 12
Şubat 2007’de teklifimizi yineledik, yine umursamadı, yine iktidar,
teklifimizin Meclis gündemine gelmesini engelledi, yasalaşmasını engelledi. Bu
dönemde ise 9 Ağustos 2007’de Siyasi (Etik) Ahlak Yasa Teklifi’mizi
bir kez daha yineledik fakat beklendiği gibi, AKP İktidarı keyfî ve aymaz
tavrını devam ettirmekte. Bu kürsüden iktidarı defaatle
uyarmamıza rağmen umursamamakta ısrar ediyor.
Sadece bizi
değil, AB’yi de umursamıyorsunuz değerli Hükûmet temsilcileri,
Hükûmetin çok sayın üyeleri. Milletvekili
dokunulmazlığının kürsü masuniyetiyle sınırlandırılmasını, siyasi etik
kurallarının Avrupa parlamentoları düzeyine çıkarılmasını öngören AB’yi de
dikkate almıyorsunuz.
Değerli
milletvekilleri, size bu konuda iki ülkeden bazı örnekler vermek istiyorum.
Amerika Birleşik Devletleri’nde, Kongre üyelerinin mesleklerini icra etmeleri,
özel kuruluşlarda kazanç karşılığı görev kabul etmeleri yasaktır. Milletvekili
maaşı dışında, toplam kazançları ikinci baremdeki devlet memurunun aldığı
maaşın yüzde 15’ini geçemez. Bir yılda mal ve hizmet olarak kabul
edebilecekleri hediye toplamı 250 doları aşamaz. Keza, her yıl mayıs ayında tüm
mal varlıklarını topluma açıklamakla yükümlüdürler. Fransa’da ise
milletvekilleri, devlet desteği alan şirketlerde, finans kurumlarında, halka
açık şirketlerde, kamuya veya yabancı devletlere mal ve hizmet satan
şirketlerde, arazi alım satımı yapan veya gayrimenkul inşaatı yapan şirketlerde
para karşılığı yöneticilik yapamazlar, çalışamazlar ve milletvekili maaşları
dışındaki tüm kazançlarını her yıl beyan etmekle yükümlüdürler. Bizde ise
durumun böyle olmadığını hepimiz çok açık bilmekteyiz.
Değerli
milletvekilleri, siyaset bir zenginleşme aracı değildir, olamaz, olmamalıdır.
Siyaset bir kamusal görev alanıdır, bir toplumsal özveri alanıdır, bir hizmet
ve fazilet yarışıdır, öyle de olmalıdır. Bizde ise ne yazık ki bu evrensel
demokrasi kuralları tam işlememektedir, işlememesine de AKP İktidarı âdeta
çanak tutmaktadır.
Temiz siyaset
için, siyasi etik kurallarının yürürlüğe konulması, milletvekili
dokunulmazlığının kürsü masuniyetiyle sınırlandırılması, siyasetin ve siyasi
partilerin finansmanının Batı demokrasileri uygulamaları çerçevesi içinde
denetlenmesi Parlamentomuzun da mutlaka çözümlemesi gereken en önemli üç
sorundur. Bu alanda bir reformun en büyük engelini oluşturan AKP iktidarı bu
tutumuyla demokrasimizin en büyük kamburu hâline gelmiştir. AKP’nin bu büyük
ayıbı demokrasimizin derhâl aşılması gereken eksikliğidir, zaafıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun,
bir dakikalık süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayınız.
ALGAN HACALOĞLU
(Devamla) – Ne yazık ki AKP iktidarı bu sorunları çözmekten korkmakta,
çekinmekte, bu nedenle temiz siyaset için verdiğimiz yasa tekliflerini komisyon
dolaplarında hapsetmeye devam etmektedir.
Bu, bugün dağıtılan gündem. Aradan beş yıl geçmiş, hâlâ beş yıl evvel verdiğimiz yasa teklifi
bu gündeme girmemiştir. Bilinmelidir ki Siyasi (Etik) Ahlak Yasa Teklifi’mizi yüce Meclisten kaçırmanın sonu yoktur. Nereye
kadar kaçarsanız kaçınız “Bir ülkede namuslular da en az namussuzlar kadar
cesaret sahibi olmalıdır.” demiş olan İsmet İnönü’nün izinden gitmekte olan
CHP’liler olarak sizi sonuna kadar kovalayacağız. Yine biliniz ki korkunun,
gerçeklerden kaçışın ecele faydası yoktur. Mecliste bizden kaçmayı başarsanız
dahi bulaştığınız tüm kuralsızlıkların, hukuksuzlukların ve yolsuzlukların
hesabını sandıkta, tarih önünde, halkın vicdanında vermekten kaçamayacaksınız.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Daha sandıktan yeni çıktık, sen nereden çıktığının farkında
değilsin. Millet sandıkta ibra etti daha yeni.
ALGAN HACALOĞLU
(Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Gündem dışı
üçüncü söz, yaşanması olası deprem riski ve alınması gereken önlemler konusunda
söz isteyen İstanbul Milletvekili Durmuş Ali Torlak’a aittir.
Sayın Torlak,
buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
3.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlak’ın, ülkemizde ve
İstanbul’da yaşanması olası deprem riski ve alınması gereken önlemlere ilişkin
gündem dışı konuşması
D. ALİ TORLAK
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde ve özellikle
İstanbul ilimiz civarında yaşanması olası bir depremle ilgili olarak gündem dışı
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bildiğiniz gibi, ülkemiz deprem kuşağındadır. Bu nedenle
geçmişte meydana gelen doğal afetlerin, depremlerin sonuçları ülkemiz için çok
ağır olmuştur. Büyük bir bölümü deprem kuşağı içinde yer alan ülkemizde 1999
yılında Marmara ve Düzce’de meydana gelen depremlerin ardından İstanbul’da
meydana gelebilecek deprem olasılığı o tarihten bu yana yoğun bir şekilde
tartışılmaktadır. Dolayısıyla geçmişte meydana gelen depremlerde yıkılan evler,
yetim kalan çocuklar, sönen hayaller deprem felaketi hakkında hepimize bir
fikir vermektedir.
Yaşanan bu
felaketlerden sonra İstanbul merkezli bir depremle ilgili olarak uzmanlar
tarafından birçok uyarılar yapılmıştır. Bu depremin 7’nin üzerinde olacağı
ifade edilmektedir. Bu anlamda geçtiğimiz günlerde meydana gelen sarsıntı,
başta İstanbul ve Marmara Bölgesi’nde olmak üzere deprem riskinin ne kadar
fazla olduğunu göstermektedir. Ancak durumun bu şekilde olmasına karşılık
gerekli ve yeterli tedbirleri bugüne kadar aldığımızı söylemek mümkün değildir.
Marmara ve Düzce depremlerinin verdiği can ve mal kaybı ile sebep olduğu
ekonomik hasar canlı bir örnek olarak önümüzde dururken aradan geçen on bir
yılın ardından bu konuda hiçbir şey yapılmamış olmasının mazur görülecek veya
gösterilecek bir tarafı yoktur.
Değerli
milletvekilleri, ülkemiz dünyanın aktif deprem kuşaklarından biri üzerinde
bulunduğu hâlde depremlere karşı tedbir almayı hâlâ başaramıyoruz. Yani deprem
olduğu zaman depremin her türlü riskiyle karşı karşıya kalıyoruz ama bir dahaki
depreme kadar sadece mevcut sorunları tespit ederek vakit harcamaktan ve hamasi
konuşma, nutuklardan öte gidemiyoruz. Yani depremi her afetten sonra yeniden
hatırlayan ve yeni afetlere kadar tekrar unutan bir ülke görüntüsü vermekten
bir türlü kurtarılamıyoruz.
Burada dikkate
alınması gereken bir gerçek var ki o da Türkiye'nin bir deprem ülkesi olduğunu
kabullenmemiz, bununla yaşamayı öğrenmemiz gerekmektedir. Bu durumu kabullenirken
deprem konusunda yerel ve merkezî yönetimlerin yasal ve yapısal her türlü
tedbirleri alması gerekmektedir.
Depremle ilgili
hemen her konunun ayrı bir önemi bulunmaktadır. Geleceğe daha güvenli bakmak
açısından yapı denetim sisteminin tam ve eksiksiz olarak işler hâle getirilmesi
gerekmektedir. Depremin can ve mal kaybına yol açmaması için yapı denetim
sisteminde boşluk bulunmamalıdır. Doğal afet riskinin en az düzeyde olduğu
Avrupa ülkelerinde bile yapı denetimi konusunda kurallar getirilmişken, büyük depremleri
yaşayan ülkemizde konu gerek kamuoyu gerekse Hükûmet
nezdinde hak ettiği ilgiyi görmemektedir. Mevcut iktidarın da bu duruma
2003’ten bu yana ilgisiz kaldığı, bu konuda vurdumduymaz bir tavır takındığı da
görülmektedir. Bu durumun en açık örneği Deprem Araştırma Komisyonunda
görülmüştür.
Geçtiğimiz yasama
yılında oluşturulan Deprem Araştırma Komisyonunun kurulması için siyasi parti
gruplarının yanı sıra AKP’nin de vermiş olduğu Meclis araştırma önergesinden
size çok çarpıcı bir tespit sunacağım. Önergede aynen şöyle diyor: “Hükûmetimizin tabii afetlere yönelik alınması gerekli
tedbirler konusundaki hassasiyetini, bu konuyla ilgili çeşitli çalışmaları
olduğunu, gerek yerel yönetimler açısından gerekse merkezî yönetimler açısından
bazı tedbirler almakta olduğunu, yasal düzenlemeleri kısmen de olsa yaptığını
takdirle bilmekteyiz. Ancak çarpık, plansız yapılaşmalar ve depreme dayanıksız,
kontrolsüz kentleşmeler, deprem gibi tabii afetlere karşı riskleri
artırmaktadır. Özellikle İstanbul ilimizde bu riskin daha da ürkütücü boyutlara
çıktığı aşikârdır.” Yani mevcut durum sekiz yıldır iktidarda bulunan AKP Hükûmeti tarafından da ifade edildiği gibi çok vahim bir
noktaya ulaşmıştır.
Değerli
milletvekilleri, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı tarafından 29 Eylül-1 Ekim 2004
tarihleri arasında Türkiye’de ilk defa Deprem Şûrası toplanmıştır. Bu şûra
sonuçlarına göre otuz beş madde tespit edilmiştir ancak hiçbir çalışma devamı
söz konusu olmamıştır. Aynı şekilde depremin riskleri ve alınması gereken
tedbirler ile ilgili Meclis Araştırma Komisyonu 20 Ocak 2010’da kurulmuş, ilk
toplantısını 28 Ocak 2010’da yapmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Torlak, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
D. ALİ TORLAK
(Devamla) – Teşekkür ederim.
Komisyonda
yaptığımız tespitlere göre, kurumlar ve bilim adamları dinlenmiştir. Konunun
bilincinde olunmasına rağmen, maalesef tam hazırlıklı olunduğunu söylemek
mümkün değildir. Dolayısıyla kısa zaman içinde gerekli tedbirlerin alınmasını
sağlamak, bugün Türkiye’yi yöneten AKP İktidarının görevidir ve bu görev
mutlaka ifa edilmelidir.
Değerli
milletvekilleri, AKP Hükûmetinin bu ilgisizlik ve
karar alma eksikliğinden dolayı, Türkiye’de başta İstanbul ilimiz olmak üzere
deprem sebebiyle yaşanabilecek maddi ve manevi kayıpların tüm siyasi ve vicdani
sorumluluğunun AKP İktidarına ait olacağını bildiriyor, yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Hamzaçebi, buyurun efendim.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Ankara’nın başkent ilan edilişine ilişkin
açıklaması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün Ankara’nın
başkent olarak ilan edilişinin 87’nci yıl dönümünü yaşıyoruz. 29 Ekim 1923
tarihinde cumhuriyetin ilanından önce, 13 Ekim 1923 tarihinde, o zamanın
Parlamentosu kabul etmiş olduğu bir kanunla Ankara’nın Türkiye Cumhuriyeti’nin
başkenti olmasına karar vermiştir. Cumhuriyeti kuran, Ankara’yı başkent ilan
eden başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere dönemin Parlamentosunu, onun
mensuplarını şükranla anıyorum.
Bugün ayrıca, her
yıl ekim ayının ilk pazartesi günü olarak dünyada kutlanan ”Konut Günü”
Türkiye’de 13 Ekim tarihinde kutlanmaktadır. Bu yıl Birleşmiş Milletlerin “Daha
iyi kent, daha iyi bir yaşam.” teması çerçevesinde kutlanan bugünün,
Türkiye’nin de konut politikalarına ışık tutmasını diliyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Hamzaçebi.
Sayın Kaplan…
2.- Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan’ın, Mecliste bekleyen siyasi etik yasa teklifine ilişkin açıklaması
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Mecliste bekleyen
Siyasi Etik Yasası Teklifi’nin dışında, daha önce siyasi partilerce de bu
konuda bazı çalışmaların olduğunu biliyoruz ancak siyasi etik gibi önemli bir
konuda bütün Meclisteki grupların ortak bir komisyon kurarak bir çalışma yapıp
böylesi bir yasayı çıkarıp bir kurul oluşturmasında son derece yarar vardır.
Örneğin, Anayasa’nın 83’üncü maddesine göre dokunulmazlık olmasına rağmen, BDP
milletvekilleri için bu söz konusu değil, zorla ifadeye çağrılabiliniyor ve
gıyaplarında yargılanarak hüküm kurulabiliniyor. Bu ve benzeri çifte
standartları ortadan kaldırmak için de bu siyasi etik kuruluna uygun bir
düzenlemenin yapılması gerektiğini düşünüyoruz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kaplan.
Sayın Halis...
3.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis’in, Elâzığ
depreminden etkilenen Tunceli’ye negatif ayrımcılık uygulandığına ilişkin
açıklaması
ŞERAFETTİN HALİS
(Tunceli) – Ülkemizin bir deprem kuşağı üzerinde olduğu biliniyor. Bugüne kadar
büyük acılar ve afetler yaşandı. Tabii,
bu afet ve acıların yaşanmaması için devlete büyük sorumluluk ve görev düşüyor
ancak bakıldığında, Hükûmet ülkede yaşanabilecek,
beklenti içinde olunan acılara seyirci kalıyor.
Geçen yıl
Elâzığ’da bir deprem yaşandı, yine acılar vardı. O depremden Bingöl ve Tunceli
de aynı derecede etkilendi. Yapılan raporlar sonucunda binlerce ağır hasarlı
bina rapor edildi -incelemeler sonucunda-ancak afet kapsamına alınmadı.
Şimdi, afet
kapsamına alınmadığı için ağır hasarlı binalara 3’er bin lira para veriliyor.
Tabii, 3’er bin lira parayla ne yapılır diye düşünüyoruz. Hükûmetin
bu konuda Tunceli’ye bir negatif ayrımcılık yaptığını iddia ediyoruz
–söylemiyorsa- Tunceli halkını ölümle karşı karşıya bıraktığını söylüyoruz.
Eğer böyle olmadığını söylüyorsa bu iddialarımızı dikkate almak zorundadır.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Şandır...
4.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Ankara’nın başkent ilan edilişine ilişkin
açıklaması
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, biz de bugün 13 Ekim
Ankara’nın başkent olarak ilan edilmesinin 87’nci yıl dönümü, bunu çok önemsiyoruz,
çok değerli buluyoruz, kutluyoruz çünkü Ankara’nın başkent olması Türkiye
Cumhuriyeti devletinin kuruluş hukukunun değiştirilemez bir hususudur. Bunu bu
anlamda özümsemek, bu anlamda kabul etmek ve kutlamak gerekiyor. Milliyetçi Hareket Partisi olarak Ankara’nın başkent ilan
edilmesine sebep teşkil eden millî mücadeleyi verenleri başta Gazi Mustafa
Kemal Atatürk olmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisinin o günkü değerli
üyelerini, tüm Türk Silahlı Kuvvetlerini ve şehitleriyle, gazileriyle milletimizi
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak yürekten kutluyor, şehitlerimize rahmet
diliyor, gazilerimize şükranlarımızı sunuyoruz ve Ankara’nın başkent olmasını
tüm Türk milleti adına, Ankaralılar adına Milliyetçi Hareket Partisi olarak
yürekten kutluyor, söz verdiğiniz için sizlere de teşekkür ediyorum efendim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Şandır.
Sayın Elitaş.
5.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın,
Ankara’nın başkent ilan edilişine ilişkin açıklaması
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Bugün Ankara’nın
başkent oluşunun yıl dönümünü hep birlikte idrak ediyoruz. İstiklal Savaşı’mızın başlangıcının ilk temellerinin atıldığı,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin kurulduğu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin kurulduğu
bir sürecin yaşanmasında ve Ankara’nın başkent olmasında başta Gazi Mustafa
Kemal ve arkadaşları olmak üzere hepsine şükranlarımızı ve saygılarımızı
iletiyor, kendilerini rahmetle anıyoruz, başkent oluşunun yıl dönümünü kutluyoruz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Elitaş.
Saygıdeğer
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı
okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 27 milletvekilinin, maden ve taş ocaklarında
çalışan işçilerde görülen pnömokonyoz hastalığının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/868)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Maden ocaklarında çalışan maden işçileri ile taş ocaklarında
çalışan işçilerin risk grubunu oluşturduğu "pnomokonyoz"
hastalığının nasıl önlenebileceği ve bu hastalığa yakalanan işçilerin
tedavilerinin sosyal güvenlik çatısı kapsamında gerçekleştirilip
gerçekleştirilmediğinin Meclis çatısı altında araştırılması ve konunun
detaylıca incelenebilmesi ve çözüm önerilerinin uzmanların fikrinin de alınması
yoluyla ortaya konabilmesi için TBMM içtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri ve
Anayasanın 98. maddesi gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Nevingaye Erbatur (Adana)
2) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
3) Şevket Köse (Adıyaman)
4) Rasim Çakır (Edirne)
5) Ali Oksal (Mersin)
6)Rahmi Güner (Ordu)
7) Bilgin Paçarız (Edirne)
8) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
9) Hulusi Güvel (Adana)
10) Sacid Yıldız (İstanbul)
11) Tayfur Süner (Antalya)
12) Osman Kaptan (Antalya)
13) Atila Emek (Antalya)
14) Tekin Bingöl (Ankara)
15) Abdulaziz Yazar (Hatay)
16) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
17) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
18) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
19) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
20) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
21) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
22) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
23) Kemal Demirel (Bursa)
24) Necla Arat (İstanbul)
25) Gökhan Durgun (Hatay)
26) Hüsnü Çöllü (Antalya)
27) İsa Gök (Mersin)
28) Mehmet Ali Susam (İzmir)
Gerekçe:
Cisimlerin
parçalanmaları, kırılmaları ve ezilmeleri sırasında o cismin özelliklerini
taşıyan küçük parçacıklar oluşur. Bu parçacıklar toz diye adlandırılır.
İşyerlerinde oluşup, işyeri havasında yer alarak işçi sağlığı konusunda önemli
bir sorun olan pnömokonyoz hastalığını meydana
getirir. Pnömokonyoz latin
dili kökenli solunum yoluyla akciğerlere alınan tozlardan oluşan hastalıkların
genel adıdır.
Pnömokonyoz bilhassa kömür
madencilerinin tutulabildikleri önemli bir meslekî hastalıktır, ince taş ve
kömür tozlarının akciğerde alveollere yerleşmesiyle, fiziksel ve kimyasal
etkileri sonucu akciğer tahrip etmekte ve hastanın vital
kapasitesini büyük ölçüde azaltmakta ve tüberküloz gibi tehlikeli hastalıklarla
ihtilât yaratmaktadır. İşveren müesseselerin bu tehlikeye karşı
1- İlk işe
girişte genç ve sağlam işçileri işe almak,
2- Periyodik
radyografik muayenelerle işçilerin sağlıklarını kontrol altında tutmak,
3- Yeraltında
tozlarla gerekli mücadeleyi yeterli bir seviyede tutmak suretiyle devam etmek,
gibi tedbirlerle bu meslek hastalığını asgari seviyede tutmak ödevidir.
Pnömokonyoz olasılığı, her
işçiye göre değişir. En önemli faktörler işçinin yaşı, beden gücü, beslenmesi
olarak ortaya çıkar. Her ulus kendi insanının bu değerini çeşitli açılardan
inceleyerek bir sonuca ulaşmak çabasındadır. Ulaşılan noktalarda yurdun,
işçinin, sanayinin, devlet sağlık kuruluşlarının işverenlerin, araştırma
enstitülerinin gereksinimleri, bulguları düğümlenir ve toz standartları ortaya
çıkar.
Ülkemizde de
madencilik çoğu zaman aile mesleği hâline gelen önemli bir iş kolu olduğu da
düşünüldüğünde, belirtilen hastalığın artış göstermemesi için alınması gereken
tedbirlerin varlığının önemi daha iyi anlaşılabilir. Ancak ülkemizde madencilik
sektöründe geçtiğimiz günlerde yaşanan üzüntü ve elem veren can kayıpları ve
sonrasında hükûmet kanadından yapılan "ölmek
madencinin kaderinde var" gibi açıklamalar sektörde madencilerin can
güvenliği ve fiziki sağlıklarının korunabilmesi için gereken tedbirlerin
layığıyla alınamadığı şüphesini yaratmıştır.
Maden sektöründe
yoğun biçimde görülen pnömokomyoz hastalığı ile
ilgili olumsuz bir durum da hastalığın önlenebilmesi ya da erken teşhisi için
gerekli olan düzenli kontrollerin ihmal edilmesi ve hastalığa yakalanan
emekçilerin maluliyetlerinin tespitinde SSK'nın ilgili tüzüğü yanlış
yorumlayarak maluliyet oranlarını düşük hesaplaması ve işçilerin mağdur
edilmesidir.
Yukarıda
özetlenen sebeplerle, maden işçilerinin ve taş ocaklarında çalışan işçilerin
yakalanma riski taşıdıkları pnömonkonyoz hastalığının
nedenlerinin ve nasıl önlenebileceğinin araştırılması ve işçilerinin SSK'nın
ilgili tüzüğü yanlış yorumlaması sebebiyle mağdur olup olmadıklarının tespiti
için ilgili sendikaların, uzmanların ve işçilerin görüşlerine de başvurularak
tartışılabilmesi amacıyla bu araştırmanın açılmasının uygun olacağı
düşünülmektedir.
2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen
ve 29 milletvekilinin, çocuklara yönelik cinsel istismar konusunun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/869)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye henüz Siirt
ve Manisa'daki çocuklara yönelik tecavüz skandallarını tartışırken bir başka
benzer olayın da, Van'ın Erciş ilçesinde yaşandığı ortaya çıkmıştır. Basına
yansıyan haberlere göre, Erciş Kız Meslek Lisesi'nde okuyan 15 yaşındaki bir
kız çocuğunun, Erciş Belediyesi'nde zabıta olarak çalıştığı iddia edilen Ömer Aslaner isimli şahıs tarafından tehdit ve şantajla
defalarca tecavüze uğradığı ve bu zabıta memuru tarafından başka kişilere de
para karşılığında pazarlandığı ortaya çıkmıştır. Zabıta memurunun lise
öğrencisini kandırarak zorla kamera ile çıplak görüntülerini çektiği ve
ortaokuldan beri bu çocuğa tecavüz ettiği söylenmiştir.
Okuldaki diğer
öğrencilerin ifadelerinde, zabıta memurunun başka arkadaşlarıyla birlikte
sürekli okula geldiğini belirtirken, adı geçen zabıta memurunun okuldan başka
kızlarla da ilişki içerisinde olduğuna ve okul yönetiminin de bu durumdan
haberdar olduğuna vurgu yapmışlardır. Olayın duyulmasının ardından ise, emniyet
yetkililerinin durumu aydınlığa çıkarmak, soruşturmak yerine kapatılması için
kıza ve aileye baskı yaptığı söylenmektedir.
Türkiye son
yıllarda benzer olaylara sık sık sahne olmakta, son
olarak Siirt'te, Manisa'da yaşanan tecavüz olayların izleri silinmeden başka
şehirlerden de aynı haberler gelmektedir. Sadece basına yansıyan bu olaylar
bile göstermektedir ki ortada ciddi bir fuhuş şebekesi vardır. Çocuklar ne
devlet güvencesi altında ne de korumasında, aciz ve savunmasız bırakılmaktadır.
Çocuklara karşı
artan cinsel istismar olaylarının önüne geçmek, engellemek için kapsamlı ve
ciddi bir çalışma yapılması, sorumluların ortaya çıkarılması, alınacak
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98, TBMM İç Tüzüğü'nün 104 ve 105.
maddeleri uyarınca Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 09/06/2010
1) Mehmet Sevigen (İstanbul)
2) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
3) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
4) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
5) Mevlüt Coşkuner
(Isparta)
6) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
7) Osman Kaptan (Antalya)
8) Nevingaye Erbatur
(Adana)
9) Erol Tınastepe (Erzincan)
10) Birgen Keleş (İstanbul)
11) Şevket Köse (Adıyaman)
12) Rasim Çakır (Edirne)
13) Rahmi Güner (Ordu)
14) Bilgin Paçarız (Edirne)
15) Hulusi Güvel (Adana)
16) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
17) Sacid Yıldız (İstanbul)
18) Tayfur Süner (Antalya)
19) Atila Emek (Antalya)
20) Tekin Bingöl (Ankara)
21) Abdulaziz Yazar (Hatay)
22) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
23) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
24) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
25) Kemal Demirel (Bursa)
26) Necla Arat (İstanbul)
27) Gökhan Durgun (Hatay)
28) Hüsnü Çöllü (Antalya)
29) İsa Gök (Mersin)
30) Mehmet Ali Susam (İzmir)
3.- Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal ve 19 milletvekilinin,
nükleer enerji santrali kurulması konusunun araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/870)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye'ye
nükleer enerji ve nükleer santralin gerekip gerekmediğinin açığa çıkarılması
ile nükleer santral kurulması durumunda ne gibi zarar ve kayıplarla
karşılaşılacağının araştırılması için Anayasanın 98'nci, İçtüzük'ün 104 ve
105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını dilerim. 23/05/2010
1) Akın Birdal (Diyarbakır)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Emine Ayna (Mardin)
7) Fatma Kurtulan (Van)
8) Hasip Kaplan (Şırnak)
9) Hamit Geylani (Hakkâri)
10) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
11) M. Nuri Yaman (Muş)
12) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
12 Mayıs 2010
tarihinde Türkiye ile Rusya arasında Mersin Akkuyu'da
yapılacak olan ve 4800 MW gücünde dört nükleer reaktörden oluşan nükleer
santral yapımı için devletlerarası bir anlaşma imzalanmıştır.
Bu anlaşmayla
sermayesinin tamamı Rusya'ya ait olan bir şirket tarafından yapılacak olan bu
santralin bedeli 20 milyar dolardır ve 7 yıl içinde yapımı tamamlanacaktır.
Oysa başta bilim
insanları olmak üzere meslek odaları, sivil toplum kuruluşları, (santralin
kurulacağı) Akkuyu halkı bu santrale karşı çıkmakta,
ülke için hiçbir yararının olmayacağını aksine çok fazla olumsuz etki
yaratacağını söylemektedirler.
Bu olumsuzluklar
şunlardır:
Nükleer santralde
enerji üretilirken her yıl tonlarca radyoaktif atık üretilir. Yüz binlerce yıl
radyasyon yaymaya devam eden bu atıkların nasıl saklanması gerektiğini hiçbir
ülke bulabilmiş değildir. Bu nedenle nükleer enerji en kirletici, insan
yaşamını ve doğayı en fazla tehdit eden enerji üretim biçimidir. Kazalardan,
atıklardan ve normal işleyişten yayılan radyasyon kanserin, doğumsal anomalilerin ve başka sağlık sorunlarının en önemli
nedenidir. Yaşanan kazaların sonuçları kuşaklar boyunca sürer ve geri dönüşü
yoktur.
Nükleer enerji
son derece pahalı bir yatırımdır. ABD'de 1000 mw
büyüklüğünde bir santral en az 7 milyar dolara mal olmaktadır. Bu yatırım
maliyeti kazaları önleyecek güvenlik önlemleri nedeniyle giderek artmaktadır.
Ancak hükümetin yaptığı son anlaşmaya göre Rusya 1000 MW'lık
santrali yaklaşık 4 milyar dolara mal edecektir. Bu düşük fiyat güvenliksiz bir
teknolojinin kullanılacağını akla getirmektedir.
Türkiye Rusya'ya
15 yıl boyunca kws başına 12,35 cent
ödeyecektir. Avrupa'da bu fiyat 6-7 cent'dir.
Türkiye Rusya'ya
petrolde %66; doğalgazda %33 oranında bağımlıdır. Nükleer enerji ile bu
bağımlılık %10 daha artarak, yaklaşık %80 civarına çıkacaktır. Böylece enerji
alanında tek ülkeye tamamen bağımlı hâle gelinmektedir.
Nükleer enerji
nükleer silahlanmanın ilk adımıdır. Çoğu ülke için nükleer santrale sahip olmak
nükleer silahlara sahip olmanın bir parçasıdır. Bu anlamda nükleer enerji barış
politikalarına da aykırıdır.
Nükleer santralın yapılmak istendiği Mersin-Akkuyu
için alınan yer lisansı üzerinden tam 35 yıl geçmiştir. Lisansı verenlerden
Prof. Dr. Tolga Yarman, artık bu lisansın geçersiz olduğunu, yeniden
güncellenerek, bugünkü teknolojik ölçümler ve koşullara göre yenilenmesi
gerektiğini belirtmektedir.
Santralde soğutma
suyu olarak kullanılacak Akdeniz suyunun sıcaklığı uygun olmamasının yanı sıra
bölgedeki balıkçılık, tarım ve turizm potansiyelinin olumsuz etkilenecek olması
gibi nedenlerle de Akkuyu uygun bir yer değildir.
Nükleer santral
gibi tehlikeli ve pahalı bir yatırım ihalesiz, rekabetsiz, şartnamesiz bir
şekilde yaptırılamaz. Hükümetin şu anki uygulaması her türlü yargı denetiminden
de, teknik denetimden de kaçmak anlamına gelmektedir. Yapılan anlaşmanın kapalı
kapılar ardında yapılması, ihale ve yargı süreçlerinden kaçırılması, anlaşmanın
içeriğinin belli olmaması, toplumdaki ve yöredeki nükleer karşıtlığının dikkate
alınmaması nedeniyle bu anlaşma her şeyden önce demokrasiye aykırıdır. Bu
anlaşma yapılış biçimi ve içeriğiyle antidemokratiktir.
Bütün bu
gerekçelerle Türkiye'nin nükleer enerjiye gereksinimi olup olmadığının, nükleer
santral kurulması durumunda ne gibi zarar ve kayıplarla karşılaşılacağının
araştırılması için bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını dilerim.
4.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk
ve 21 milletvekilinin, 12 Haziran 1980’de İzmir İnciraltı
Öğrenci Yurdunda meydana gelen olayın araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/871)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı’na
13 Haziran 1980
tarihinde yapılacak Üniversite Seçme Sınavına girmek için İzmir'e gelen
öğrencilerin konaklama ve barınma ihtiyaçları, Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı
öğrenci yurtlarında karşılanmıştır.
İzmir İnciraltı Öğrenci Yurdundaki öğrenciler, Üniversite Seçme
Sınavına girecek öğrenci arkadaşları için sınavdan bir gece önce, 12 Haziran
1980 tarihinde yurt bahçesinde bir moral gecesi düzenlediler. Bu gecede,
çeşitli yörelere ait folklor oyunları sergilenmiş ve türküler söylenmiştir.
Şenliğin devam
ettiği sırada, saat 21.00 ile 21.30 sıralarında yurt bahçe kapısından içeri
giren silahlı askerler, bahçede bulunan öğrencilerin üzerine ateş açmışlar ve
resmi açıklamalara göre 5 öğrenciyi öldürüp onlarca öğrenciyi de
yaralamışlardır.
Bu saldırı
nedeniyle; İsmail Baytak, Mehmet Ali Arun, Mustafa Uslu, A. İhsan Tan ve Hüseyin Akdağ isimli öğrencilerin öldükleri,
Erhan Üstbaş, Emel Şahin Toprak, Sait Cacur, Hüseyin Özbaş, Orhan Zahur, Mahmut Çalışkan, Ömer Sarıtoprak,
Oğuz Sayır, Murat Çalıkuşu, Bekir Sıtkı Şenyurt, Oğuz Şahin, Orhan Zabun,
Hasan Nergis, Ahmet Kamil Utkan, Hakan Erez, Cevdet İnci, İbrahim Morkacı, İbrahim Toy, Harun Azyit,
Lütfü Zafer Demirel, Selahattin Öcal, Muhsin Okuyan, Sahir
Erdoğan, Berkan Usbaş isimli öğrencilerin de
yaralandıkları gazete haberlerine yansımıştır.
Olayın ardından
açılan dava, 3,5 yıl sürmüştür. Ancak, sadece iki ailenin ifadesi alınmış,
avukatlar baskı nedeniyle davadan çekilmiş, sonunda sıkıyönetim dönemindeki
faaliyetlerinden dolayı askerlerin yargılanamayacağı hükmünü getiren yasayla
dosya ortadan kaldırılmıştır.
Katliama ilişkin
gerçeklerin açığa çıkartılması ve sorumlularının yargılanması için uzunca bir
süredir çalışma yürüten İzmir 78'liler Dayanışma ve Araştırma Derneği,
katliamın 30. yılında dosyayı yeniden gündeme getirerek, geçtiğimiz yıl
katliamın tanıklarına çağrı yaparak, memur suçlarına bakan savcılığa suç
duyurusunda bulunmak istemiş ancak dilekçeleri kabul edilmemişti.
Davanın zaman
aşımına uğramaması için suç duyurusunda bulunan İzmir 78'liler Dayanışma ve
Araştırma Derneği, yarım saat süren katliam anını şöyle anlatıyor:
"Bir grup
asker jandarma panzerleriyle öğrencilerin kaldıkları blokların çevresini
sarmış, yurtların kapı önüne kadar girmiş, sirenlerini sürekli açık tutmuş ve
1000'in üzerinde yurt bahçesinde şarkı söyleyip, halay çeken öğrenciyi
kuşatmışlardır. Saat 21.00 gibi megafonla anons yaparak öğrencilere genel arama
yapılacağını duyurmuşlardır. Anonsun yapılmasından sonra araçlardan inen
jandarma çavuşun verdiği emir ile bahçedeki öğrencileri 3 dakika süreyle
taramışlardır. Bir anda savaş alanına dönen öğrenci yurtlarında kurşun yağmuru
altında öğrenciler kaçışmaya başlamışlardır."
Devleti esas alan
"devletin hukuku" yerine, yurttaşı esas alan “hukuk devleti"nin önündeki engellerin kaldırılması için 12
Haziran 1980 tarihindeki İnciraltı Öğrenci
Yurdu'ndaki öğrenci katliamının; neden, nasıl, kimler tarafından ve hangi
yöntemlerle yapıldığının; faillerin neden bulunamadığının, devletin
sorumluluktan nasıl sıyrıldığının, yargısal sürecin nasıl ve hangi yöntemlerle
tıkandığının, ülkemizdeki faaliyeti ile hükümetleri devirip, sivil ya da askerî
darbelerle anayasal demokratik düzeni işlemez hâle getirdiği; sosyal, kültürel,
etnik, dinî, mezhepsel gibi farklıları ve yaraları kaşıyarak halkı birbiriyle
çatıştırıp, cinayet ve katliamlarla ülkede kaos
yaratıp, istediği yönetimleri işbaşına geçirdiği söylenen emperyalizmin, 12
Haziran 1980'deki İnciraltı Öğrenci Yurdu'ndaki
öğrenci katliamı öncesinde, oluşunda, sonrasında olaylardaki bağlantısı ve
rolünün araştırılması ve tespiti demokratik hukuk devletinin asli görevidir.
Demokratik hukuk devletinde, hangi nedenle olursa olsun demokrasiye ve halkın
iradesine yönelik tüm müdahalelere karşı çıkmak, demokrasiyi ve hukuku savunmak
herkesin asli ödevidir. Demokrasiye müdahaleyi zemin hazırlayan karanlık
olayların aydınlatılması, devlet içindeki yasa dışı örgütlenme ve yapıların
açığa çıkarılması; TBMM'nin öncelikli ödevidir.
Açıklanan nedenlerle
Anayasanın ve İçtüzüğün ilgili hükümleri uyarınca 12 Haziran 1980 İnciraltı Öğrenci Yurdu'ndaki öğrenci katliamı hakkında
Meclis Araştırması yapılmasını dileriz.
1) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
2) Tansel Barış (Kırklareli)
3) Tayfur Süner (Antalya)
4) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
5) Şevket Köse (Adıyaman)
6) Ahmet Küçük (Çanakkale)
7) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
8) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
9) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
10) Osman Kaptan (Antalya)
11) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
12) Nevingaye Erbatur
(Adana)
13) Çetin Soysal (İstanbul)
14) Mevlüt Coşkuner
(Isparta)
15) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
16) Turgut Dibek (Kırklareli)
17) Sacid Yıldız (İstanbul)
18) Kemal Demirel (Bursa)
19) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
20) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
21) Ensar Öğüt (Ardahan)
22) Atila Emek (Antalya)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutuyorum:
B) TEZKERELER
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mehmet Ali
Şahin’in, Japonya Temsilciler Meclisi Başkanı Takahiro
Yokomichi’nin davetine icabetle, beraberinde bir
Parlamento heyetiyle Japonya’ya resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/1311)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
TBMM Başkanı
Mehmet Ali Şahin’in, Japonya Temsilciler Meclisi Başkanı Takahiro
YOKOMICHI’nin vaki davetine icabet etmek üzere,
beraberinde bir Parlamento heyetiyle, Japonya’ya resmî ziyarette bulunması
hususu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında
3620 sayılı Kanun’un 6. Maddesi uyarınca Genel Kurul’un tasviplerine sunulur.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN -
Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutuyorum:
VII.- ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- (10/390) esas
numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 13/10/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
MHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu;
13.10.2010 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından Grubumuzun aşağıdaki
önerisinin, İçtüzüğün 19’uncu Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına
sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Gündeminin, Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
Kısmında yer alan 10/390 esas numaralı, “Hayvancılık sektöründeki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla” Anayasanın 98.
ve İçtüzüğün 104 ve 105. Maddeleri Gereğince Meclis Araştırması önergemizin
görüşmelerinin Genel Kurulun 13.10.2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN –
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin lehinde Abdülkadir
Akcan, Afyonkarahisar Milletvekili.
Buyurun Sayın
Akcan. (MHP sıralarından alkışlar)
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisi olan, Türkiye
hayvancılığının sorunları ile ilgili olarak açılması talep edilen Meclis
araştırma önergesi görüşmeleriyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma şekli, yürütmenin
yaptığı faaliyetleri denetlemek, Türkiye’nin genel sorunları üzerinde,
çözülemeyen sorunları üzerinde çözüm aramak olarak düşünülebilir,
değerlendirilebilir, özetlenebilir.
Değerli
milletvekilleri, eğer yürütme sağlıklı şekilde, üstlendiği görevi yapamazsa,
bunun denetlenmesiyle ilgili değişik yollardan biri Meclis araştırması açılması
ve üzerinde durulan konuyla ilgili sorunların tespit edilerek, buna mümkün olan
en doğru, en gerçekçi yolla çözüm önerileri ve çözüm yolları üretmektir.
Maalesef, sekiz yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarında Türk tarım
sektörü, maalesef diyorum, milletvekillerimiz âdeta kendi kendilerini hipnotize
ederek, kendi kendilerini bir yanlışa ikna ederek, inandırarak yanlış
yönetilmesine de sebep olmuşlar, bugüne kadar Türk tarım sektörü, çöktü
denecek, çökme noktasına değil, çöktü denecek noktaya gelmiştir. Çöktü denecek
noktaya gelmiştir ki, Türkiye, potansiyel hayvansal ürün ihracatçısı ve hayvan
ihracatçısıyken, et amaçlı hayvansal üretimle geçimini temin eden, işsizliğin
bir boyutunu bu yolla ortadan kaldıran bir ülke iken, şimdi et ithal eder
durumdayız. Ben, size, olayın vahametini, mutlaka bu araştırma komisyonunun
kurularak soruna Hükûmeti doğru yönlendirme adına
çözüm aramak amacıyla, sağlıklı bir şekilde yaklaşılmasını temin etmek için,
yürütmenin, ilgili sektör olan tarım sektörünün başındaki Sayın Bakanın görüş
ve önerilerini arz ederek konuya açıklık getirmeye çalışacağım.
12 Ekim 2009…
Bütün gazetelerde Sayın Bakanın demeci var.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Bir sene önce…
ABDÜLKADİR AKCAN
(Devamla) – Tam bir sene önce.
“Sayın Bakan,
kırmızı et fiyatlarının bir yılda yüzde 50 artmasını Türkiye’deki sığırların
İran ve Irak pazarına kaydırılmasına bağladı. Türkiye'nin kırmızı ve beyaz ette
rekabetçi olamadığına dikkat çeken Eker, avantajlı alanlarımız
meyve sebze ve bakliyat dedi.”
Yani Sayın Bakan
hayvansal üretimi Türkiye'nin rekabetçi olma şansına sahip olacak olanaklara sahip olmadığı gerekçesiyle
gözden çıkılması gereken bir sektör olarak ilan etti. Sabah gazetesi, 12
Ekim 2009.
“Kırmızı et
fiyatlarında son bir yılda yaşanan yüzde 50’lik artışı İran ve Irak
piyasalarına sığır gönderilmesine bağlayan Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehdi Eker, özellikle İran’ın bu konuda önemli teşvikler verdiğini
belirtti.”
Yani Sayın Bakan
aslında hayvancılığın nasıl kurtarılacağının işaretini de veriyor. “Teşviklerin sağlıklı olmadan yapılması veya yetersiz kalması
herhangi bir sektörün, teşvik edilmesi gereken sektörün çökmesine sebep olur”u
teyit eden bir ifadedir ve biz bu Mecliste bu kürsüden konuşan iktidar partisi
milletvekili arkadaşlarımızdan kendilerini hipnotize eden mantıkla ifade
ettiklerini söylediğim “Nereden nereye?” şarkılarını dinleyerek sekiz yılın
geçirildiğini, bunun 2007’den sonrasına MHP milletvekilleri olarak ama 2002’den
bu tarafa Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleriyle, bu kürsü aracılığıyla,
TRT3 aracılığıyla bütün insanlarımız şahit olarak bu sekiz yılı yaşadık
maalesef.
Sayın Eker “İran
ve Irak piyasasına kayma var.” diyor ve ben “Ne kadar kaymış?” diye soruyorum.
Gümrük Müsteşarlığından sorumlu Devlet Bakanı Sayın Hayati Yazıcı’nın
imzasıyla yazılı soru önergemize
gelen cevap: İran
ve Irak sınırlarındaki gümrük
kapılarından 2008 ve -30 Eylül 2009’a kadar- 2009 yılında bir tek hayvan
dahi ihracatının olmadığını söylüyor Sayın Yazıcı resmî yazıyla. O zaman, bu
hayvanlar kaçak mı gitti Sayın Bakan?
Talihsizliklerden
bir başka boyutu da gösteriyor bu durum, yani Hükûmetin
gümrükten sorumlu Bakanı ile tarımdan, tarımsal üretimden sorumlu Bakanı farklı
farklı şeyler söylüyor. Hükûmetin
kendi içerisinde tutarsızlığını, uyumsuzluğunu sektörün bugünkü ithal eden, et
ithal eden, hayvansal ürün ithal eden, hayvan ithal eden duruma gelmesinin ana
sorunu olarak görmemek mümkün mü acaba?
Değerli
milletvekilleri, Sayın Bakan devamen aynı
konuşmasında, beyaz ette Avrupa’ya ihracat yapabilme sıkıntısının aşıldığını
anlatıyor, “Zaman zaman kırmızı et ve sütte de ihracatla ilgili sıkıntılarımız
oluyor.” diyor. Yani Türkiye, AKP iktidarlarından önce de potansiyel olarak,
Avrupa Birliği de dâhil, ihracat yapabilme kabiliyetine sahipken bugün ithal
eden duruma geldiyse bunun sebepleri vardır ve bu sebeplerin mutlak surette
açıklığa kavuşması ve Türk milletinin bu sektörle ilgili önünün açılması
gerektiğini Sayın Bakan bizzat kendi sözleriyle teyit etmektedir değerli
milletvekilleri.
Sayın Bakanın 6
Haziran 2010 tarihinde Amasya’nın Suluova ilçesinde konuşmasına şahit oluyoruz.
Bakan Eker, et fiyatındaki artışı yemin pahalı olmasına bağlayarak “Dünya
genelinde fiyatlardaki farklılığın nedeni bizde yemin pahalı oluşu. Besicilik
yapan dış ülkelerde ise yağmurun bol oluşu, otların fazla oluşu maliyetleri
düşürmektedir.” diyor. Demek ki maliyetlerin düşürülebilmesi için yemin ucuza
mal edilmesi lazım; bir.
Özellikle geviş getiren hayvan yetiştiriciliğinde kaliteli kaba
yemin bol ve ucuza mal edilerek üretilmesi şart. Bütün bu şartları “Nereden nereye?” laflarıyla kamufle
eden iktidar anlayışının… Gerçekleri görerek, sağlıklı bir hayvansal üretimin
zemininin ne olduğunun araştırılmasının şart olduğunu iktidar
milletvekillerinin de kabul etmesi gerekir. İnanınız değerli milletvekilleri,
böyle bir araştırma komisyonu kurulursa, Türkiye hayvancılığının sorunları
tespit edilirse, bu en fazla iktidarın işine yarar. Alınacak tedbirlerin neler
olduğu konusunda… Kurulacak komisyonda zaten çoğunluk iktidar
milletvekillerinden oluşuyor. “Nereden nereye?” şarkıları söyleyen
arkadaşlarımız belki komisyon içinde yer alarak, neyin sorun olduğunu, neyin
hatalı olduğunu, nerede yanlışın yapıldığını anlamaları mümkün hâle gelir diye
düşünüyoruz.
Değerli
milletvekilleri, geldiğimiz noktada yaşadığımız sıkıntıları aşmak için Sayın
Bakan özellikle “Ne güzel ettik, bakın, hayvansal üretimle ilgili hibeler
veriyoruz.” diyor. Peki, sanayi sektöründe bu hibeleri niye vermiyoruz? İhtiyaç
yok da onun için. Ölen bir sanayiden bahsetmek mümkün değil, onun için. Ama
tarım sektörünü öldüren politikalar uygulana uygulana
bugüne geldiğimiz için, şimdi, vatandaşımız, yüzde 60 sübvansiyonlu faizle
verilen… Hayvansal üretimle ilgili, damızlık üretimiyle ilgili, işletme
kredileriyle ilgili Ziraat Bankası kredilerinin faizsiz hâle, sıfır faizli hâle
dönüştürülmesi bu sektörün öldüğünü ve ölen sektörü ayağa kaldırmak için de,
bunun, gerekli ve şart olduğunu kabul eden bir anlayıştır sıfır faizli kredi
vermek. Peki sıfır faizli kredi verildiğinde
vatandaşımız bunu alabiliyor mu? Önemli olan bu. Niye?
Vatandaş hayvansal üretimde önünü göremiyor. “Acaba benim başıma ne gelir,
bilemiyorum.” diyor. Niçin? Verilecek kredi faizsiz de olsa, mutlaka kredi
verme şartları yerine getirildikten sonra kendisine verilecek. Sıfır faizli
kredi verilmeden önce hazine tarafından faizinin yüzde 60’ı sübvanse edilen
krediler alınırken damızlık hayvanın bir tanesi, gebe düve, 2.500 ile 3 bin TL
arasındaydı değerli milletvekilleri. Şimdi, 4 bin liraya, 4.500 liraya varsa
damızlık hayvan getirin, taliplisi çok fazla. 6 bin, 6.500, 7 bin lira farklı ırklara göre, 6 bin TL’nin altında damızlık
hayvan yok.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun,
konuşmanızı tamamlayınız.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Devamla) – Şimdi, bu şartlarda “Keşke, ben, sıfır faizli olmasa da makul
faizli olsa ama uygun fiyatla damızlık hayvan alabilsem.” diyor. “Eğer ben,
şimdi, bu sıfır faizli krediyle 6-7 bin liradan damızlık hayvanımı ahıra
bağlarsam, önümüzdeki periyotta hayvansal ürünlerin
fiyatlarında dalgalanma olursa, 2007’de sütün litresi 85 kuruşa satılırken
tıpkı 2008’de olduğu gibi 35 kuruşa düşerse, bu sefer krediyi almak için ipotek
ettiğim evimi barkımı, tarlamı tapanımı elimden icra yoluyla bankaya devretmek
zorunda kalır, kaybederim.” diyor ve sıfır faizli kredinize talip olmuyor
değerli milletvekilleri. İşte, içinde bulunulan durum, Türkiye hayvancılık
sektörünün ciddi şekilde araştırılması gününün geldiği durumdur ve gündür.
Bu itibarla, bu
önergenin desteklenerek, Türkiye hayvancılığının sorunlarının ne olduğunu
tespit edip çözüm önerilerinin geliştirilmesine katkı sağlamak hepimizin
görevidir, borcudur diyor, desteklerinizi bekliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akcan.
Grup önerisinin
aleyhinde Adıyaman Milletvekili Sayın Mehmet Erdoğan.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET ERDOĞAN
(Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisinin grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, tarım çok önemli bir sektör. Tarım sektörü ülkemiz için Avrupa
Birliği üyesi ülkelerin çoğundan daha önemli. Çünkü millî gelirin yüzde 10’una
yakın bir bölümü hâlâ bu sektörde üretilir iken, nüfusumuzun dörtte 1’i,
istihdamın beşte 1’i hâlâ bu sektörde.
2002 senesinde
Türkiye dünyanın 11’inci tarımsal üretim yapan ülkesi ve üretim değeri yaklaşık
24 milyar dolar. 2008’de 58 milyar dolar, 2009’da 51 milyar dolar. ABD, Çin ve
Hindistan gibi büyük tarımsal üretim yapan ülkeleri saymıyorum. Ama 2002 yılına
göre Fransa 35 milyar, İtalya 28 milyar, İspanya 25 milyar dolar gibi oranlarla
bizim önümüzdeler. 2008 senesine geldiğimizde Türkiye'nin tarımsal üretim
değeri açısından dünyada 8’inci ülke konumuna yükseldiğini görüyoruz. Daha az
tarım çalışanıyla tarımsal üretimde nispi bir ilerleme kaydediyor ve bu üç
Avrupa Birliği ülkesini geride bırakıyoruz, AB’de 1’inci sıradayız.
Tarım, üzerinde
negatif anlamda en fazla popülizmin yapılabildiği bir
alan ama son senelerde bu sektörde önemli iyileştirmeler yaşanıyor. Dolar
kuruyla mukayese edersek, Türkiye'nin tarımsal üretim değerinde Fransa,
İspanya, İtalya’yı sollaması önemli bir gelişmedir.
Teknoloji ne
kadar gelişirse gelişsin, insanların beslenme, barınma, giyinme gibi zorunlu
temel ihtiyaçlarının kaynağı olan tarım sektörünün önemi azalmayacaktır. Tarım,
ekonominin de halkın sağlıklı ve dengeli beslenmesinin de temelidir. Et
için de ekmek için de süt için de halkımızın yeterli ve dengeli beslenmesi,
gıda güvenliğiyle makul bir fiyatla besin temin edebilmesi için de isabetli,
sürekli, etkili tarım politikalarının olması ve mutlaka tarımın desteklenmesi
şarttır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öncelikle koyun ve keçide olmak üzere hayvan sayısını
artıracak önlemler alınmalı. Çünkü kırmızı et üretimi hızının artırılması
gerekmektedir.
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sekiz senede ne yaptınız?
MEHMET ERDOĞAN
(Devamla) – Koyun, keçi, sığır sayısını artırmak kadar aynı zamanda karkas
ağırlığı ve verimliliği artırmak da önemlidir. Piyasa istikrarı sağlamanın
üretim artışına katkısı kısa süreli fiyat artışlarından daha yüksektir. Et ve
süt piyasasında istikrar sağlayacak önlemler sadece hayvan sayısındaki erozyonu
durdurmayacak, üretim ve sayı artışına da imkân verecektir. Üretim artış hızına
bağlı olarak bir müddet sonra da fiyatlar makul seviyeye inecektir çünkü küçük
ölçekli işletmelerin varlığını koruyacak politikalar Türkiye kırmızı et
üretiminde istihdama katkı sağlayacaktır. 73 milyon vatandaşımızın hayvansal
protein ihtiyacını giderirken üreticiyi de tüketiciyi de korumak bizim temel
amacımızdır. Hedefimiz üretimi kolaylaştırmak, verimli, kârlı hâle getirmektir.
Son dönemde yaşananlardan da kısmen size bahsetmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, Hükûmetimiz döneminde hayvancılık
üvey evlat olmaktan çıkarılmıştır. Evet “Nereden
nereye geldi şarkılarını hep söylüyorsunuz.” diyorlar. Herhâlde yapılan
hizmetleri, güzel çalışmaları anlatmak kadar olgunluk, kâmillik olmaz diye
düşünürüm ama sabırlı olun siz millete sırtınızı döndüğünüz sürece zaten yüzde
58’le millet size bunu bir daha hatırlatmış oldu.
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Bu mu siyaset!
MEHMET ERDOĞAN
(Devamla) - Biz artık cumhuriyet tarihi boyunca yapılanlar ve AK PARTİ
iktidarında yapılanları da bahsedeceğiz, herhâlde o zaman daha çok ifade
edersiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya) -
Sattıklarınızdan da bahsedin biraz.
MEHMET ERDOĞAN
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, büyükbaş hayvan varlığı 2002 yılında 9,8
milyon, 2010 yılında 10,8 milyon. Toplam süt üretimi 8,5 milyon tondan 12,5
milyon tona çıkmış. Hayvan başına ortalama süt verimi 1.705 litreden 2.802
litreye çıkmış. Hayvan başına ortalama et verimi 183 kilogramdan 217 kilograma
çıkmış.
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) - Rakamlar çok güzel!
MEHMET ERDOĞAN
(Devamla) - Bunlar niye olmuş, verimlilik niye artmış, niye bereketlenmiş?
Evet, suni tohumlama sayısını artırmışız. 614 bin baş hayvana suni tohumlama
yapılırken, biz 2,18 milyon baş hayvana suni tohumlama yaptırmışız, toplam
artış 3,5 kat artıştır.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) - O kadar hayvan kalmadı memlekette!
MEHMET ERDOĞAN
(Devamla) - Artı bu verimlilik niye böyledir? Çünkü kültür ırkı sığır
oranlarımız 2002 yılında yüzde 19 iken bu yapılan çalışmalarla yüzde 35’e
çıkartmışız.
Hayvancılık destekleri… Yani siz de bahsedin
de “Nereden nereye?” derken Allah aşkına bahsedeceğiniz bir şeyi söyleyin. 2002
yılında sadece hayvancılıkla ilgili yapılan toplam destekleme 83 milyon TL.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Sayın Erdoğan, et ithalatı var mı?
MEHMET ERDOĞAN
(Devamla) - Peki, 2010 yılında ne kadar? Eski parayla 1 katrilyon 251 trilyon,
hayvancılığa yapılan destekleme.
Hayvancılık
desteklerinin toplam desteklemeler içerisindeki payı ne kadar? Nereden nereye…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
İthalatı yapan firmalardan bahset.
MEHMET ERDOĞAN
(Devamla) - Yüzde 4,4 sizin döneminizde ama AK PARTİ döneminde yüzde 22,3’e
yükseltmişiz.
Sığır türünde
ıslah amacına yönelik kayıt sistemini faaliyete geçirmişiz. Soy kütüğü
kayıtları 178 bin baştan 2 milyon başa çıkmış. 50 başın üzerinde hayvan
barındıran işletme sayısı 4.300 iken 2010 yılında 18.650’ye çıkmış.
Yem bitkileri
üretimi: Otla eti birbirinden ayıramayız. 50 milyon tonluk kaba yem
ihtiyacımızın 2002 yılında yüzde 50’sini, 25 milyon tonunu karşılarken 2010
yılında yüzde 75 seviyesine getirmişiz, 37 milyon ton kaba yem ihtiyacını
karşılar durumdayız.
Sadece bunlar mı?
Dedim ya “Ot ve et, toprakla koyun, gerisi oyun.” der atalarımız. Biz mera
ıslah çalışmalarına da önem vermişiz. 2002 yılında 6.800 hektarda çalışma
yapılırken 2009’da 30.800 hektarda, tam 5 misli bir artışla mera ıslah
çalışmaları yapmışız; İktidarımız döneminde 335 bin hektarda mera ıslah
çalışmalarını yapmışız.
Bu da yetmemiş,
yem bitkilerine destek vermişiz. 1999-2002 sizin döneminiz, sadece yem
bitkilerine olan desteğiniz 55 milyon TL ama AK PARTİ İktidarı döneminde 2
milyar 179 milyon, yem bitkilerine destekleme yapmışız.
Bu da yetmemiş,
kırsal kalkınma yatırımları destekleme projeleri kapsamında 445 proje
desteklenmiş, 71 milyon TL hibe verilen bu çalışmada 5 bin küsur istihdam
oluşturulmuş.
Bu da yetmemiş,
kooperatifler desteklenmiş. Süt sığırcılığında 65 bin aileye 168 bin baş gebe
düve teslim edildi, 10.290 aileye 335 bin damızlık koyun ve koç teslim edildi,
550 aileye 5.500 besi danası verildi. Hayvancılıkla ilgili makine, ekipman desteklemelerinde 9.294 projeye 86 milyon TL hibe
verildi.
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Netice, netice… Mehmet Bey, netice ne?
MEHMET ERDOĞAN
(Devamla) – Ziraat Bankası faiz oranları yüzde 59, AK PARTİ İktidarında yüzde
0,975 aralığında. Hayvancılığa verilen kredi miktarı
2002’de 47,4 milyon, 2009’da 2 milyar 468 milyon TL. Ziraat Bankasından kredi
kullanan çiftçimizin 2002’de sayısı 16 bin, 2009’da 202 bin çitçimiz kullanmış.
2010 yılında bir uygulama başlatmışız -1 Ağustos 2010 tarihinde- yedi yıl
vadeli sıfır faizli, hayvancılığın ve üretimin önünü açacak bir proje. Ne kadar
kullanılmış biliyor musunuz? 13.934 üreticiye yaklaşık 1 milyar TL’lik kredi
kullandırılmış. İşte bu istihdam demek, işte bu kırmızı et üretiminin artışı
demek.
Bunlara ilaveten
GAP ve DAP bölgesinde damızlık sığır yatırımlarıyla ilgili, sütçü ve etçi
damızlıklarla ilgili, GAP bölgesinde 112 projeye 17 bin baş, DAP bölgesinde 105
projeye 7 bin baş, hayvan alımında yüzde 40, makine alımında yüzde 40, inşaat
yapımında yüzde 30 hibe oranlarıyla desteklemede bulunuyoruz.
Değerli milletvekilleri,
bunlar da yetmemiş, süt de önemli dedik. Koyun ve keçi sütüne, sığır sütüne
göre 2,5 kat ilave destek verdik. Süt fiyat istikrarı için süt tozu destek
uygulaması başlatıldı. Karkas et standardı belirlendi. Et Balık Kurumuna piyasa
düzenleme görevleri belirlendi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Erdoğan, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.
Buyurun.
MEHMET ERDOĞAN
(Devamla) – İthalattaki vergi oranları düşürüldü. Süt sığırcılığı işletmesi
kurmak veya kapasite artırımı için 10 baş ve üzeri, damızlık et sığırcılığı
işletmesi için 50 baş ve üzeri, büyükbaş hayvan yetiştiriciliğinde ise 10 baş,
koyun için 50 baş, keçi için en az 25 baş kapasiteli işletme kurmak isteyenlere
kredi kullandırılacak. İşte bunun da vatandaşımız tarafından makul olduğu,
müspet olduğu, yaklaşık 1 milyar TL’lik kredi talebiyle bu projelerin gündemde
olduğu meydandadır.
Siz istediğiniz
kadar söyleyin. Güneş balçıkla sıvanmaz. Yaptığımız çok güzel çalışmalar var.
İftiharla 2002’den bu yana söylüyoruz ama dediğim gibi, isterseniz “cumhuriyet
tarihinden bu yana” deriz. Herhâlde o zaman da ne söylersiniz bilemiyorum ama
son sözü söyleyen milletimizdir. Milletimiz “Durmak yok, yola devam.” demiştir.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Cumhuriyet tarihinde ilk defa et
ithal ediliyor Sayın Erdoğan. Vatandaş sizi dinliyor ve hayırla yâd etmiyor.
MEHMET ERDOĞAN
(Devamla) – MHP’nin grup önerisinin aleyhinde olduğumu bildiriyor, sizleri
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Grup önerisinin
lehinde Ramazan Kerim Özkan, Burdur Milletvekili.
Buyurun Sayın
Özkan. (CHP sıralarından alkışlar)
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Hayvancılığın
sorunlarının tespiti ile çözüm yollarının bulunması için Anayasa’nın 98,
Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince
bir araştırma önergesi verdi Milliyetçi Hareket Partisi. Bunun lehinde ve bu
araştırma önergesinin kabulü yönünde desteklerinizi bekliyorum.
Değerli
arkadaşlar, bu işte ulusal mutabakata ihtiyaç var. Bakın, bu işi başaramadınız.
Şu anda 160 bin kurbanlık nereden geliyor? Kafalarınızı kaldırın, bir dinleyin.
160 bin kurbanlık geliyor değerli arkadaşlarım. Bu nereden geliyor? Şu anda 6/10/2010 tarihinde süt, süt tozu, tereyağı yurt dışından
2.500 ton, 2 bin ton… Değerli Bakanım, istiyorsanız biz bunu üç günde
Burdur’dan göndeririz. Bizim Burdur’un 800 ton sütü var günde. Üç günlük
ihtiyacınızı biz karşılarız. Niçin bu ithalata izin veriyorsunuz? Bu,
hayvancılığa verilen kurşundur.
Et… Canlı hayvan
bitti, düve bitti, şimdi karkas hayvanlar geldi, kesilmiş etler geldi gümrüğe.
Bunlar niçin geliyor arkadaşlar?
Bu rakamlara
katılıyorum, Mehmet Bey’i kutluyorum. Çok doğru, hep verdiklerinizi
söylüyorsunuz. Mazottan özel tüketim vergisi ne kadar aldınız? Gübreden KDV ne
kadar aldınız? İlaçtan KDV ne kadar aldınız? İneğin ağzından giren yemden ne
kadar KDV aldınız? İneğin memesinden çıkan sütten ne kadar KDV aldınız?
Türkiye’yi üzmeyen İstatistik Kurumuna bir görev verin, buralardan ne kadar
para toplandı, bunun ne kadarı Türk köylüsüne döndü bir tespit edin. Tarım alet
ve makinelerini söylemiyorum, veteriner ücretlerini söylemiyorum, ilacı
söylemiyorum, yonca üretim maliyetlerini söylemiyorum, tohumu söylemiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, hep verdiklerinizi konuşuyorsunuz, aldıklarınızı niye
konuşmuyorsunuz? Türk çiftçisinden ne aldınız bugüne kadar, bunu niçin
değerlendirmiyorsunuz? Rakamlar çok güzel, bakanlar da çok güzel. Rakamlar…
Değerli
arkadaşlarım, yüzde 57 faizle traktör aldı benim köylüm, şakır şakır borcunu ödedi ama şimdi 0,99 diyor sayın milletvekili
arkadaşım, şu anda yediemin depoları traktörle dolu, tarım alet ve
makineleriyle dolu. Bu güzel ekonomi düzeldi de neden bunlar yediemin
depolarında şu anda? Pulluk var pulluk, saban var. Bir şey bulamamış, koca 50
NC tır gidiyor, köyden, vatandaşın bir şeyini bulamamış, evinde kırık bir
mobilet bulmuş, mobileti getiriyor. İcra kapıları niçin, icra dosyaları niçin
çoğaldı?
Değerli
arkadaşlarım, sıfır faizli kredi verdiniz, sıfır faizli. Faiz haram, tabii ki
sıfır olacak ama bu komisyon neyin nesi? Yüzde 2 komisyon neyin nesi?
Komisyonun adı faiz mi oldu, faizin adı komisyon mu oldu? Bu ne? Yüzde 25’i,
verdiğiniz paranın, bankada bloke ediliyor. Bu çiftçiye şunu söylüyorsunuz,
diyorsunuz ki: “Çiftçi kardeşim, ben sana güvenmiyorum, sen gelecek yıl
batacaksın. Onun için, ben sana 60 milyar para veriyorum ama -60 bin lira yeni
parayla- dört tane kefil bulacaksın, bu kefillerin bankalara kırmızı
çizgisi olmayacak. Yetmedi, 100 dönüm arazi göstereceksin çünkü ben sana
güvenmiyorum, bu uygulanan tarım hayvancılık politikasına güvenmiyorum. Gelecek
sene batarsan banka mağdur olmasın.” diyorsunuz ama bize telefon geliyor,
“sayın vekil” filan demiyor, aynen arıyor, telefonda bankalar: “Sayın Özkan,
bir imzayla, nüfus cüzdanınızla gelin istediğiniz kadar kredi verelim.” diyor.
Köylüye niçin denmiyor bu? Köylüye niçin güvenmiyorsunuz? Onun için, değerli
arkadaşlarım, oturacağız, Milliyetçi Hareket Partisi, Barış ve Demokrasi
Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi ve Adalet ve Kalkınma Partisi, bu iş başa
düştü, bu işi beraber çözeceğiz. Beraber çözmezsek hâlimiz harap, hâlimiz
harap.
Bu ülke Suudi
Arabistan’a her yıl on binlerce kurbanlık gönderiyordu değerli arkadaşlarım.
Bunun içinde keçi de vardı, koyun da vardı, inek de vardı. Şimdi, Trakya
bölgesine 160 bin kurbanlık geliyor. E, bu hayvancılık bu kadar güzel de, koyun
bu kadar iyi oldu da… Sayın Başbakana kepenek giydirdiniz Afyon’da, “Evet”
yazılı. Çok güzel, yakışmış, tebrik ediyorum. Değerli arkadaşlarım, o kepenek
Türk çiftçisinin yorganı, Türk çiftçisinin arkadaşı, yatağı. O, çiftçinin; o,
çobanın gerçek dostu. Ama memlekette çoban bırakmadınız kepenek giyecek. (CHP
ve MHP sıralarından alkışlar) Sayın Başbakana o kepenek yakışıyor mu? O,
çobanın arkadaşı; o, çobanın dostu; o, çobanın yatağı; o, çobanın ekmeği. O
kepeneği çobanlarımız giyecek.
Sürüler görürdüm
ben Konya Ovası’nda, Polatlı Ovası’nda. Nereye gitti bu sürüler bu kadar güzel
de? Bu kadar destek verildi, bu destekler niye yerine varmadı? Üretim çok
güzel, niçin bu süt, tereyağı, süt tozu ithal ediliyor bu ülkemizde? Bunları
masaya yatırmamız gerekiyor. Onun için sizlerden rica ediyorum değerli
arkadaşlarım, bu iş başa düştü, hep beraber bu işi araştıracağız çözüm için.
Bakın, uyarı, öneri yapıyoruz; siyaset yapmıyoruz. Uyarı, öneri… Rakamlar çok
güzel, ağzınıza yakışıyor ama bu yakışan rakamların, gerçeğini, o vatandaşın
arasına bir gidelim, bir soralım.
6.600 kişi bu
sıfır faizli kredi talebinde bulunmuş. Değerli arkadaşlarım, hemen o talep…
Sıfır faizli kredi uyguladığınızda inekler yüzde 100 fiyat yaptı. 7 milyar şu
anda bir damızlık düve, 7 milyar. Seneye bu hayvan… Sürdürülebilir olması
gerekiyor tarım ve hayvancılığın. Seneye bu fiyat kendisini koruyacak mı? Bu
güvenceyi veriyorsanız hiçbir sorun yok demektir ama bu güvence verilmiyor.
Bakıyorsunuz et geliyor, bakıyorsunuz süt geliyor, bakıyorsunuz yaş meyve sebze
geliyor. “Her ülke ithalat yapıyormuş.” Her ülke ithalat yapıyor ama benim
ülkem tarım ve hayvancılık ülkesi. Benim ülkem ancak bununla değer bulur. Artık
ülkeler araçtan, füzeden, silahtan bahsetmiyor. “Bir ülkenin doğal zenginliği
buğdaysa, suysa, etse, sütse o ülkenin belini kimse bükemez.” diyorlar.
Bükülmez çünkü milyarlık o uçak, trilyonluk o uçak o benzini koymadığınız zaman
uçmuyor. O cipleriniz bir litre mazotu bulamadığı zaman yürümüyor. Onun için,
bunu bir masaya yatırıp tarım ve hayvancılığı konuşmamız gerekiyor.
Bütçe geliyor.
Geçen yıl, geçen dönem gayrisafi millî hasılanın yüzde
1’ini tarım ve hayvancılığa destek olarak ayırmıştık. İşte, sorun önümüzde.
Yüzde 2 yapalım ve bu parayı da verelim çiftçiye. Bu parayı çiftçiyle
buluşturalım, gününde buluşturalım. Ben, “Bize koca lazım, bu gece lazım.”
dediğimde eleştirdiniz burada. İşte, gün bugün. Biz
bugünleri dünden gördük. Bakın, bu bacasız fabrikalar, bu inekler kesime
gidiyor dediğimizde süt 40 kuruştu. 4 kuruş destek verdiniz o zaman. O 20 kuruş
desteği verseydiniz, bugün ne kurbanlık inek arayacaktık ne kurbanlık koyun
arayacaktık ne de süt, tereyağı yurt dışından gelecekti. O desteği vermediniz gününde. O destek
verilmediği için bugün bu sorunları yaşıyoruz. O gayrisafi millî hasılamızın yüzde 2’sini tarım ve hayvancılığa ayıralım.
“Toprakla koyun.”
dedi Mehmet Bey, aynen katılıyorum “Toprakla koyun, gerisi oyun.” tabii ki.
Toprağa sahip çıkacağız, meralarımıza sahip çıkacağız, hayvancılığımıza sahip
çıkacağız. Bu şekilde ülke kalkınacak. Bunlar bizim gelir ve getiri
kaynaklarımız.
Geçmişte kuş
gribi çıktı, hayvancılık, kanatlı sektörü... Ne oldu kuş gribi şimdi? Ne oldu,
göçmen kuşlar gelmiyor mu? Bu göçmen kuşlar şu anda işemiyor
mu? Ne oldu bu virüs? Nereye gitti virüs? Bir anda bütün Türkiye’de -benim
köyüm de dâhil, Burdur dâhil- her yerde binlerce hayvan, binlerce kanatlı
toprağa gömüldü “Tedbir alıyoruz.” adı altında. Ama şimdi göçmen kuşlar geliyor
yine aynı şekilde, sazlıklarımıza iniyor, göllerimize iniyor ama kuş gribi yok.
Değerli
arkadaşlarım, bu dışarıdan aldığınız etten brusella
gelir, tüberküloz gelir, ibele gelir. Her ne kadar
kontrol yapıyorsanız, bunların beslenmesi sorundur. Müslüman mahallesinde
salyangoz satılmaz. Sizi uyarıyoruz. Bakın, Müslüman mahallesinde salyangoz
satılmaz. Kestiğiniz kurbanlıklara dikkat edin, yediğiniz ete dikkat edin. O
şekilde üzerine sadece “helal” yazmakla helal olmuyor. “Helal” yazıyor. Her
yere yazılır “helal”. Yaz, domatesin üzerini de yaz, biberin üzerini de yaz,
etin üzerini de yaz, kanatlının üzerini de yaz. Yazmakla helal olmuyor.
Dikkatlerinizi çekiyorum. Onun için, hep beraber oturacağız, Sayın Bakana da
yardımcı olacağız. Demek ki o para yetmiyor. Üvey evlat muamelesi görülmeyecek,
ortak aklı hep beraber kullanacağız. Bu şekilde tarım ve hayvancılığın
sorunları çözülmüş olur. Bu olmazsa Türk çiftçisinin iki eli yakanızdadır. O
şekilde “efendim, ben ‘evet’ oylarını çok aldım, Türk çiftçisi bizi
destekliyor, onun için, bak bizim yaptığımız güzel” demeyin değerli
arkadaşlarım. Bizim rakibimiz sizler değildiniz. Bizim rakibimiz greyderdi,
bizim rakibimiz su borusuydu, kanaldı, göletti, yoldu, çeşmeydi, okuldu,
camiydi. Biz bunlarla yarıştık, sizlerle yarışmadık. Vatandaşın gündemi oydu.
Vatandaşın gündemi işsizlikti, köyünün sorunuydu, çeşmesiydi. O oylar sizi
yanıltmasın. Bu sorunlara hep beraber eğilelim ve bu sorunları Türkiye Büyük
Millet Meclisi olarak çözelim. Biz buraya çözüm üretmeye geldik.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Özkan.
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, biz buraya çözüm üretmeye geldik.
Siyaset sorun çözme sanatı. Bugün, hayvancılıkta bir sorun var, sütte sorun
var, ette sorun var, kurbanlıkta sorun var. Onun için, gelin, hep beraber
elinizi vicdanınıza koyun, bu araştırma önergemizi destekleyin, hem siz kendinizi
kurtarın hem çiftçimizi kurtaralım hem Türkiye’yi kurtaralım.
Saygılar
sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Grup önerisinin
aleyhinde Sırrı Sakık, Muş Milletvekili.
Buyurun. (BDP
sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de her ne kadar aleyhte söz aldıysam,
biz de bu önergenin desteklenmesi gerektiğini söylüyoruz.
Şimdi, niye bu
hâle geldik, neden bu kadar verimli topraklarda… Geçmişe bir dönüp bakarsak,
nasıl buradan Orta Doğu ülkelerine et ihraç ettiğimizi, canlı hayvan ihraç
ettiğimizi, bugün de geldiğimiz noktayı bir miktar mercek altına alırsak
aslında nedenler ortaya çıkar.
Biraz önce
burada, AKP Grubu adına konuşan arkadaşımız çok güllük gülistanlık bir tablo
sundu. Sanki bu ülkede etin kilosu 30 bin lira değil. Süt
alabildiğine pahalı. Yoksullar ne et ne süt tüketemiyorlar. Bu bizim
gerçeğimiz. Ama burada o kadar verilerle konuştu ki, halkın verileriyle sizin
verileriniz birbiriyle uyuşmuyor. Yani bütün sıkıntı da
burada.
Şimdi, bakın,
geçmişte 1980’li yıllar… Yani canlı tanığıyım, Orta Doğu’ya canlı hayvan ihraç
edenlerden biriyim. Yani Gaziantep milletvekilleri buradaysa bu olayı çok iyi
bilirler. Özellikle bölgeden, Hakkâri’den tutun Şırnak’a kadar, her gün, hem
Gaziantep’e hem de Mersin’e binlerce canlı hayvan gelir. Bu canlı hayvanların
büyük bir çoğunluğu Katar’dan tutun Abu Dabi’ye, Suudi Arabistan’a, Suriye’ye,
Kuveyt’e, yani birçok ülkeye ihraç edilirdi. Ben ihracatçıydım, canlı hayvan
yanında da hububat ve saman ihraç ederdik. Ama şimdi geldiğimiz noktada, ihraç
ettiğimiz bu canlı hayvanların yerini Irak’tan, İran’dan, Suriye’den kaçak
hayvanlar alıyor ve yine et ithali yapılıyor, yine etin kilosu alabildiğine
pahalı. Peki, niye bu noktaya geldik? Hiç kimse… Bu noktaya niye geldiğimizi
üstünü örterek söylemeye çalışıyor. 1980 ve 90’da özellikle yeni bir sürece
girdik. Birileri rahatsız oluyordu, yani o Kürt coğrafyasında ciddi, her gün on
binlerce hayvan ihraç ediliyor, oradan yeni bir zengin tabaka Türkiye’ye “merhaba”
diyordu. Gidip ilk işleri ne oldu? Gidip yaylaları yaktılar, gittiler köyleri
yaktılar. Yani hâlen, on yedi yıldır yaylalar yasaklı, yakılıp yıkılan köyler
var ve bu köylere kimse gidemiyor, canlı hayvan orada üretilmiyor, orada
insanlar kendi mesleklerini sürdüremiyorlar. Bu kürsüden zaman zaman seslendik. Sayın İçişleri Bakanımız hep çıkar
“İnşallah, maşallah.” der, saatlerce konuşur, hiçbir şey söylemez. On yedi
yıldır yakılıp yıkılan köyler var ve yaylalara çıkılmıyor. O köylerin zararları
ödenecekti ama on yedi yıldır bu insanlar… Evet, devletin güvenlik birimleri
gidip köyleri yakmış, yani bunu kimse inkâr edemez ki. Onların zararları
karşılanacak ama hâlen yapılmıyor. Bölgede görevli olan ve söylediğimiz gibi
sizin emrinizde olan o il valileri, emin olun… Geçmişte, hep söylersiniz ya,
Cumhuriyet Halk Partisi döneminde, tek parti döneminde valiler müfettişti, il
başkanıydı. Emin olun, şu anda sizin de valileriniz aynen il başkanı gibi
davranıyor ve o yakılıp yıkılan köylerin zararlarını tazmin etmiyor.
Bakın, bölgede
açlık ve sefalet alabildiğine insanların ruhunu çürütüyor ve insanlar işsiz.
Onun içindir ki gençlerin zaman zaman nasıl hareket
edip nereye doğru gittiğinin, sokaklarda sisteme karşı nasıl tepkili
olduklarının bir göstergesi de budur. Yani siz hayatın bütün alanında
birilerini ötekileştirirseniz, sağlıkta, beslenmede, eğitimde, hiçbir noktada
eşit koşullarda olmazlarsa insanlar ne yaparlar? Onlar da farklı alanlarda
kendilerini ifade ederler. İşte, bizim coğrafyamızda bu yaşandı.
Şimdi buradan
size sesleniyoruz: İktidarsınız, bu dönemde yapılan haksızlığa, hukuksuzluğa
karşı bu insanların hakkını, hukukunu yerli yerine oturtun. Valiler çağırıyor
onları, on yedi yıl geçmiş, diyor ki: “Efendim, sizin 25 milyar ama size 8
milyar verirsek kabul eder misiniz?” Şimdi, böyle bir sosyal devlet olur mu
Allah aşkına? Yani, vali orada on yedi yıldır zulme uğrayan bir insanla oturup
pazarlık etme hakkını nasıl kendisinde bulabilir? İktidar milletvekilleriyle
zaman zaman paylaşıyoruz bunları, “Lütfen, ne olur,
siz de yardımcı olun, şu insanların hakkını, hukukunu bir an önce ödesin bu
devlet.” diyoruz ama ne hikmetse bununla ilgili herhangi bir şey yapılmıyor.
Sayın Tarım
Bakanımız burada, aynı bölgedeniz. Yani hayvancılık öldü, diğer alternatif ürünler
de ortadan kaldırıldı. Mesela, Muş benim seçim bölgem, tütün vardı, tütüncülüğü
kaldırdınız, “Alternatif ürün sunacağız.” dediniz ama şu ana kadar tütünün
yerine koyabileceğiniz bir ürünü Muş halkına sunmadınız. Aynı şekilde pancar;
kotalar getirildi. Şu anda, peki, tarım ölecek, hayvancılık ölecek, bu insanlar
neyle geçinecek Sayın Bakanım?
Bölgede, bakın,
tarımla uğraşan insanların hiçbiri arazilerini ipotek ederek tek lira para
alamıyorlar. Neden? Çatışma ve kavga var. Peki, bu çatışmayı, kavgayı
durdurmanın yollarını arayalım… O da yok.
Peki, ilinizde,
ilçenizde… Bismil ilçesinde tarımla uğraşan insanlar, gerçekten, gidip Ziraat
Bankasından, Halk Bankasından arazilerini ipotek ederek para alabiliyorlar mı?
Alamıyorlar.
Şimdi, bu da bu
ülkenin yüz karasıdır, ayıbıdır. Bir ülkede nasıl çifte standart olur? Hayatın
her alanında çifte standart olduğunu söylediğimizde işte bunları örnek
göstererek söylüyoruz. Yani bir an önce bunların da ortadan kaldırılması
gerektiğini söylüyoruz ve buna uygun adımlar atılması gerekir.
Yine, Sayın
Başbakan dün açıklama yaptı SSK ve BAĞ-KUR emeklileri için, sanki bir lütufmuş
gibi yani 4 liradan bilmem 60 milyon liraya kadar bir zammı anlata anlata… Peki, bununla ne kadar et alınabilir Allah rızası
için? Sizin evinize et, süt gerekliyse şu yoksul insanların evine de bu
gerekmiyor mu? Bu adaletsizliği nasıl ortadan kaldırabiliriz?
Ben dün Sayın
Başbakanı dinlerken gerçekten daha çok, böyle, hayata dair, umutlara dair bir
şeylerin yeşerebileceğini düşünmüştüm ama ne yazık ki bunların hiçbirinin
hayata geçmediğini…
Şimdi,
kooperatifler var. Efendim, krediler veriliyor. Kime veriliyor? Vallahi size
yandaş olanlara veriliyor. Yani kıyametleri koparıyoruz, kıyametler
koparılıyor, kıyametleri koparıyoruz, aylardır uğraşıyoruz ama bir tek bizimle,
bizim başvurumuz üzerinde hiçbir şey hayata geçmiyor. Size yakın olan kesimlere
bu noktada, evet, devletin bütün olanaklarını sunuyorsunuz, hem Bakanlık
düzeyinde sunuyorsunuz hem de KÖYDES, BELDES’te
bunları sunuyorsunuz. Biz mesela il genel meclisi üyeliğinde iktidarız ama
bölgede KÖYDES ve BELDES’in oradaki rantlarını sizin valilerinizin elinden kurtaramıyoruz. Bütün
köy muhtarlarını tek tek alıp getiriyorlar, tehdit
ediyor, karakol komutanı tehdit ediyor, vali tehdit ediyor, kaymakam tehdit
ediyor; bunu da bir rant olarak sunuyor ve sonra
seçimlerde eşit koşullarda siyaset yaptığımızı da söylüyorsunuz.
Onun için,
lütfen, adil ve adaletli olalım. Lütfen… Yani bu tür şeyleri siyasal iktidarın
hizmetinden değil, tam tersine bu konuda mağdur olan insanlarımıza sunalım ve
yayla yasaklarını kaldıralım. Bu yayla yasaklarından dolayı binlerce insan
mağdur ve o dönemde yakılıp yıkılan üç bin beş yüz köy var. Bunların inşası
için yeniden projeler üretelim ve koçerler var. Bütün
hayatları yani onların ana yurdu yollardır, dağlardır. Onların barındığı tek
yer dağlardır. Onlara yeni hayat alanları açalım. Onların çocukları, onların
geleceğiyle ilgili yeni bir çalışma sürdürelim. Bu Meclis araştırma önergesine
bunları da dâhil ederek hep birlikte ülkemizin geleceğiyle ilgili ortak bir
platformda buluşalım yani iktidar ve muhalefet. Sürekli iktidar muhalefetin
getirdiği önergeleri reddetmek gibi bir görevle karşı karşıya değil.
Ortaklaşalım. Yani faili meçhul cinayetleri getiriyoruz, bunları reddediyorsunuz,
hayvancılıkla ilgili getiriyoruz, onları reddediyorsunuz. Peki, nasıl
uzlaşacağız? Nasıl bir iklim…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Sakık,
konuşmanızı tamamlayınız.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Yani, uzlaşı için
daha çok özveri, daha çok hoşgörüyle, yani muhalefetin getirdiği bu önerilere
de “evet” diyerek, ortaklaşarak sorunlarımızı çözebileceğimizi düşünüyoruz. Biz
grup olarak bu önergeye “evet” oyu vereceğiz.
Teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Ertugay.
ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
milletvekilleri, zannediyorum, bu yüce Mecliste en çok konuştuğumuz konulardan
birisi hayvancılık ve onun problemleri. Bu konuda sadece yüce Meclis değil,
Türk milletinin tamamı, tüketicisi, üreticisi, besicisi herkes hemfikir ki,
Türkiye hayvancılığı gerçekten büyük bir çöküşte ve büyük bir kaosa doğru gidiyor. Türkiye dönüşü olmayan bir yola
sokulmuş vaziyette. Son iki haftadır, Meclis açıldı açılalı bu konuyu çeşitli
vesilelerle gündeme getirdik. Bu konuda gelinen noktaya hangi sebeplerle
gelindi, o kadar önemli değil, ama şu anda gelinen nokta, Türkiye’nin kurbanlık
ithal eder noktaya gelmesi, et ithal eder noktaya gelmesi, Türkiye hayvancılığı
için bir daha geri dönüşü olmayan bir yola sokulduğunu ve tehlike çanlarının
çaldığını gösteriyor. Bu yüce Meclisin temel görevlerinden biri denetim
görevidir. Eğer biz bu konuda da, hayvancılığın sorunları nedir, Meclis olarak
bir araştırma yapıp, üzerinde genel bir komisyon kurup çözüm üretemeyeceksek,
bu yüce Meclis görevini iyi yapamıyor demektir. O bakımdan Hükûmet…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN -
Teşekkür ediyorum Sayın Ertugay.
Buyurun Sayın Serdaroğlu.
MEHMET SERDAROĞLU
(Kastamonu) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakan,
hayvancılığımız yanlış politikalarınız sonucu iflas ettirilmiştir. “Yaptık,
ettik, destek verdik.” diyerek hem halkımızı hem de kendi kendinizi aldattınız,
daha doğrusu kandırdınız. Hayvan varlığımız küçükbaşta yüzde 70, büyükbaşta
yüzde 40 azalmıştır. Türkiye’yi et satan ülke iken et alan ülke hâline
getirdiniz. Son kararnameyle, etten sonra 2.500 ton süt, 2 bin ton tereyağı
ithaline müsaade verdiniz.
Sonuç olarak,
hayvancılığımızı bu duruma düşürerek, ne olduğu, nasıl olduğu şüphelerle dolu
et ve sütü milletimize layık gördüğünüzden dolayı istifa etmeyi düşünüyor
musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Arkadaşlar, ben de size teşekkür ederim de bakınız, burada gündemle ilgili
olarak bir husus için söz alıyorsunuz, ondan sonra başka mecralara giriyor. Bu
böyle giderse ben de bu mikrofonu maalesef bu tip şeyler için kapatacağım yani.
Teşekkür
ediyorum.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Saygıdeğer arkadaşlarım, kimin ne hususta olacağı belli, yerimizden lütfen
konularla ilgili konuşalım.
Grup önerisi
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul
edilmemiştir. [MHP sıralarından alkışlar (!)]
Saygıdeğer
milletvekilleri, gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.
VIII.- SEÇİMLER
A) ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİKLERİNE SEÇİM
1.- Anayasa Mahkemesine üye seçimi
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Anayasa’nın 146’ncı ve geçici 18’inci
maddeleri gereğince Türkiye Barolar Birliği Başkanlığınca bildirilen 3 aday
arasından Anaya Mahkemesine 1 üyenin seçimi gizli oyla yapılacaktır.
Üye seçilebilmek
için ilk oylamada üye tam sayısının üçte 2 çoğunluğu yani 367 oy, ikinci
oylamada ise üye tam sayısının salt çoğunluğu yani 276 oy aranacaktır. İkinci
oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa bu oylamada en çok oy alan 2 aday için
üçüncü oylama yapılacak ve üçüncü oylamada en fazla oy alan aday Anayasa
Mahkemesine üye seçilmiş olacaktır.
Gizli oylamanın
ne şekilde yapılacağı hepinizin malumudur, sadece birkaç hususu arz ediyorum:
Kullanılacak oylar -malumunuz olduğu üzere- burada verilecek ve orada adaylar
için her milletvekilimiz bir işaretleme yapacaktır, sonra Başkanlık Divanının
önündeki kutulara oylarını atacaktır. Kabinlere aynı renk tükenmez kalemler
konulmuştur, sayın üyeler bu kalemleri kullanacaklardır.
Şimdi kâtip
üyelerin yerlerini almalarını rica ediyorum.
Birinci oylamada
kullanılacak tek mühürlü birleşik oy pusulaları ve zarflar sayın kâtip üyelere
teslim edilsin.
Oylamanın sayım
ve dökümü için ad çekme suretiyle 5 kişilik bir Tasnif Komisyonu tespit
edeceğim.
Sayın Fatma
Kurtulan? Yok.
Sayın Mustafa
Kemal Cengiz? Burada.
Sayın Ahmet Kenan
Tanrıkulu? Yok.
Sayın Muharrem Selamoğlu? Burada.
Sayın Mehmet Sevigen? Yok.
Sayın Mustafa
Kuş? Yok.
Sayın Mahmut
Dede? Yok.
Sayın Mehmet
Fatih Atay? Yok.
Sayın Hamit Geylani? Yok.
Sayın Ali İhsan Merdanoğlu? Burada.
Sayın Hakkı Suha Okay? Yok.
Sayın Hasan Angı? Burada.
Sayın Mustafa
Kalaycı? Yok.
Sayın Süreyya
Sadi Bilgiç? Yok.
Sayın Abdurrezzak Erten? Yok.
Sayın Vahap Seçer? Yok.
Sayın Mehmet
Erdem? Yok.
Sayın Kemalettin Aydın? Yok.
Sayın Mehmet Hanifi Alır? Yok.
Sayın Tekin
Bingöl? Yok.
Sayın Mehmet
Salih Erdoğan? Burada.
Tasnif
Heyetindeki üye arkadaşların isimlerini tekrar okuyorum: Sayın Mehmet Salih
Erdoğan, Denizli; Sayın Ali İhsan Merdanoğlu,
Diyarbakır; Sayın Hasan Angı, Konya; Sayın Muharrem Selamoğlu, Niğde; Sayın Mustafa Kemal Cengiz, Çanakkale
milletvekilleri.
Oylamaya Adana
ilinden başlıyoruz.
(Oyların
toplanmasına başlandı)
BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Ali Babacan’ın yerine Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, Çevre ve
Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun yerine Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
yerine Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Ulaştırma Bakanı
Binali Yıldırım’ın yerine Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker, Bayındırlık ve İskân
Bakanı Mustafa Demir’in yerine Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın yerine Devlet Bakanı
Faruk Nafız Özak, Millî
Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun yerine İçişleri
Bakanı Beşir Atalay, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in yerine Devlet Bakanı Faruk
Çelik, Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın yerine Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Ömer Dinçer, Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek’in yerine Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan’ın yerine Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç vekâleten oy kullanacaklardır.
(Oyların
toplanmasına devam edildi)
BAŞKAN – Genel
Kurulda oyunu kullanmayan milletvekili arkadaşımız var mı efendim?
Kâtip üye
arkadaşlarımız oylarını kullandılar mı?
Sayın
milletvekilleri, oylama işlemi tamamlanmıştır.
Oy kutularının
kaldırılmasını rica ediyorum.
Tasnif Komisyonu
üyeleri lütfen yerlerini alsınlar.
Tasnif Komisyonu
üyelerinin adlarını tekrar okuyorum: Mustafa Kemal Cengiz, Çanakkale; Muharrem Selamoğlu, Niğde; Hasan Angı,
Konya; Ali İhsan Merdanoğlu, Diyarbakır; Mehmet Salih
Erdoğan, Denizli.
(Oyların ayrımı
yapıldı)
BAŞKAN – Saygıdeğer
milletvekilleri, Tasnif Komisyonu tutanağı gelmiştir, arz ediyorum:
“Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası’nın 146’ncı ve geçici 18’inci maddeleri gereğince Türkiye
Barolar Birliği Başkanlığınca bildirilen 3 aday içinden Anayasa Mahkemesine
seçilecek 1 üye için yapılan birinci oylamaya 353 üye katılmış, kullanılan
oyların dağılımı aşağıda gösterilmiştir.
Saygıyla arz
olunur.
Tasnif Komisyonu:
Üye Üye Üye
Muharrem Selamoğlu Mehmet
Salih Erdoğan Mustafa Kemal Cengiz
Niğde Denizli Çanakkale
Üye Üye
Hasan Angı Ali İhsan Merdanoğlu
Konya
Diyarbakır
Kullanılan oy sayısı : 353
Celal Mümtaz Akıncı : 242
Ali Dilber
: 9
Sait Sever
: 61
Geçersiz : 25
Boş
: 16”
BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, bu
sonuca göre, Anayasa’nın geçici 18’inci maddesinde öngörülen üçte 2 oy
çoğunluğu bulunamamıştır.
Şimdi ikinci
oylamaya başlıyoruz.
Bu oylamada
Anayasa Mahkemesine üye seçilebilmek için üye tam sayısının salt çoğunluğu,
yani 276 oy aranacaktır.
Kâtip üyelerden
yerlerini almalarını rica ediyorum.
İkinci oylamada
kullanılacak çift mühürlü birleşik oy pusulaları ve zarfların sayın kâtip
üyelere teslim edilmesini rica ediyorum.
Yine birinci
oylamada olduğu gibi 5 kişilik bir Tasnif Komisyonu tespit edeceğiz.
Sayın Vahap Seçer? Yok.
Sayın Mustafa
Kuş? Yok.
Sayın Mahmut
Dede? Yok.
Sayın Mehmet
Fatih Atay? Yok.
Sayın Yüksel
Özden?
Sayın Ahmet
Orhan?
Sayın Mustafa Özbayrak?
Sayın İbrahim
Binici? Burada.
Sayın İdris
Güllüce?
Sayın Mustafa Kabakcı?
Sayın Fevzi Şanverdi?
Sayın Haluk Koç?
Sayın Mustafa Özyürek? Sayın Başkanım buradalar.
Sayın Mehmet
Erdoğan, Gaziantep? Burada.
Sayın İrfan
Gündüz?
Bihlun Tamaylıgil? Yok.
Sayın Mevlüt Coşkuner? Yok.
Sayın Mikail Arslan? Burada.
Sayın Toskay? Yok.
Sayın Şevket Gürsoy? Yok.
Sayın Mehmet
Ceylan, Karabük? Burada.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, oylamaya Adana ilinden başlıyoruz; buyurun.
(Oyların
toplanmasına başlandı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, sayın bakanların kime vekâleten oy kullandığını bir daha arz
ediyorum:
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın yerine Sanayi
ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
yerine Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız,
Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın yerine Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım’ın yerine Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet
Mehdi Eker, Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in yerine Kültür ve
Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Devlet Bakanı Cevdet
Yılmaz’ın yerine Devlet Bakanı Faruk Nafız Özak, Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun
yerine İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in yerine
Devlet Bakanı Faruk Çelik, Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın yerine Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in yerine Devlet Bakanı Zafer Çağlayan,
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yerine Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç vekâleten oy kullanacaklardır.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, oy kullanmayan üye var mı Genel Kurulda efendim?
Kâtip üyeler
oylarını kullandılar mı?
(Oyların
toplanmasına devam edildi)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, oylama işlemi tamamlanmıştır.
Oy kutularını
kaldıralım.
Tasnif Komisyonu
üyesi arkadaşlarımız lütfen yerlerini alsınlar.
Tasnif Komisyonu
üyelerinin isimlerini tekrar okuyorum: Mehmet Erdoğan, Gaziantep; Mehmet
Ceylan, Karabük; Mustafa Özyürek, İstanbul; Mikail Arslan, Kırşehir; İbrahim Binici, Şanlıurfa
milletvekilleri.
(Oyların ayrımı
yapıldı)
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekilleri, Tasnif Komisyonu tutanağı gelmiştir.
“Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 146 ncı ve geçici 18 inci
maddeleri gereğince, Türkiye Barolar Birliği Başkanlığınca bildirilen üç aday
içinden Anayasa Mahkemesine seçilecek bir üye için yapılan ikinci oylamaya 385
üye katılmış, kullanılan oyların dağılımı aşağıda gösterilmiştir.
Saygıyla arz
olunur.
Tasnif Komisyonu:
İbrahim Binici Mehmet Erdoğan Mustafa Özyürek
Şanlıurfa Gaziantep İstanbul
Mikail Arslan Mehmet
Ceylan
Kırşehir Karabük
Kullanılan Oy Sayısı : 385
1) Celal Mümtaz Akıncı : 290
2) Ali Dilber
: 5
3) Sait Sever
: 29
Geçersiz
: 3
Boş
: 58”
Saygıdeğer
milletvekilleri, bu sonuca göre Sayın Celal Mümtaz Akıncı ikinci oylamada
Anayasa’da öngörülen çoğunluğu sağlamış ve 290 oyla Anayasa Mahkemesine üye
seçilmiştir. Sayın Akıncı’nın kendisi için, Anayasa
Mahkememiz için, yargı camiası için ve milletimiz için hayırlı olmasını
diliyorum.
Sayın
milletvekilleri, birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.11
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.36
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6’ncı Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Alınan karar
gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer
alan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer
alan Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/499) (S. Sayısı: 321)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer
alan Devlet Yardımlarının İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile
Avrupa Birliği Uyum ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
3.- Devlet Yardımlarının İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında
Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/818) (S. Sayısı: 523) (x)
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet? Yerinde.
Geçen birleşimde
İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen tasarının
birinci bölümünde yer alan maddelerinin oylamaları tamamlanmıştı.
Şimdi ikinci
bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm,
geçici madde 1, 2, 3, 4, 5 dâhil olmak üzere 13 ila 19’uncu maddeleri
kapsamaktadır.
(x)
523 S. Sayılı Basmayazı 07/10/2010
tarihli 4’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.
İkinci bölüm
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ferit Mevlüt
Aslanoğlu, Malatya Milletvekili; Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Mehmet Günal, Antalya Milletvekili;
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Nezir Karabaş, Bitlis Milletvekili.
Şahısları adına, Hasan Angı, Konya Milletvekili;
Behiç Çelik, Mersin Milletvekili.
İlk söz
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’na aittir.
Sayın Aslanoğlu, buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
hepinize saygılar sunuyorum.
Çok değerli
milletvekilleri, tabii bu yasa özellikle Avrupa Birliği ve gümrük birliğiyle ilgili
bölünmez bir yasa. Bir kere bu yasaya böyle bakın lütfen. Bu yasaya, Avrupa
Birliği, gümrük birliği ve Türkiye’deki yatırımların teşvikinde üçlü olarak
bakın. Yani bu yasa, bu üç konuyu çok ilgilendiren bir yasa. Şimdi, önce şunu
soruyorum ilgililere: Acaba Avrupa Birliğine giren ülkeler -en son ülkelere
bakın- devlet yardımlarının izlenmesiyle ilgili yasayı ne zaman kabul ettiler
meclislerinde? Değerli arkadaşlarım, daha ortada fol yok, yumurta yok. Avrupa
Birliğine en son giren ülkelere bakın, hangi fasıllar görüşülmüş, hangi
fasıllar açılmış, hangi fasıllar kabul edilmiş? Acaba bu yasayı ne zaman kabul
etmişler ilgili ülkeler? Daha ortada fol yok, yumurta yok. Avrupa Birliğiyle
ilgili açılan fasılları siz benden daha iyi biliyorsunuz. Şimdi, bu, bir kere,
çok erken alınan bir karardır. Hiç gereği yokken -aynen gümrük birliğine, biraz
sonra anlatacağım- hiç gereksizken çok önceden, daha Avrupa Birliğinin
fasıllarının f’si daha ortada yokken biz aynı gümrük
birliğindeki gibi hataya düşüyoruz, aynı hataya düşüyoruz arkadaşlar. Bu yasa
kabul edilmeli, biz bu yasaya karşı değiliz, yasanın bir bütününe karşı değiliz
ama bu yasanın ne zamanı ne zemini. Bakın, rica ediyorum sizden, Avrupa
Birliğine giren ülkelere bakın, acaba bu yasayı hangi fasıllar bittikten sonra
kabul etmişler? Yani kapı açılmış, girmelerine bir adım kala bu yasayı kabul
etmiş insanlar. Şimdi, bu nedenle çok erken alınan bir karar, çok erken kabul
ettiğimiz bir yasa arkadaşlar. Bir kere bunu söylemek zorundayım.
Tabii, ikinci bir
konu gümrük birliği arkadaşlar. Hazmedemiyorum, yine söylüyorum. Gümrük
birliğini o gün kabul etmemizle, bizim kabul etmemizle Avrupa Birliğinin -daha
fol yok, yumurta yok- biz gümrük birliğine girdik. Ama biliyor musunuz
arkadaşlar, gümrük birliğinin bir ticari komitesi var, ticaret komitesi. Gümrük
birliği ile ilgili tüm kararlar bu ticaret komitesinde alınır ama maalesef
gümrük birliğinde olup da ticaret komitesinde yer almayan tek ülkeyiz
arkadaşlar. Yani benimle ilgili kararları, gümrük birliğiyle ilgili kararları
maalesef ben veremiyorum. Oradaki on sekiz ülkenin on yedisi gümrük birliği
ticaret komitesi üyesi ama maalesef Türkiye bu komitenin üyesi değil
arkadaşlar. Bu bir acıdır arkadaşlar ama biraz zorlasak biz buraya gireceğiz
her ne hikmetse. Bu bizim hakkımız. Biz, bir birlikte olacağız, o birlikte
olmamıza rağmen o birliğin ticari komitesinde olmayacağız, aklınız eriyor mu
sizin arkadaşlar? Yani benim aklım ermiyor bu konuya. Onun için, gümrük birliği
ticaret komitesinde, eğer ben gümrük birliğinde isem orada alınan kararlarda
benim de dahlim olmalı, benim de dahlim
olmayan kararları bize kabul ettirmeyi de hakikaten vicdanen kabul edemiyorum
arkadaşlar. Bir kere ikinci olay bu arkadaşlar. Birinci olay, çok erken bir
yasa, ikinci olay ise bu, arkadaşlar. Yine söylüyorum, gümrük birliği bizim
elimizi, kolumuzu, her tarafımızı bağlayan, özellikle üçüncü dünya ülkeleriyle
yaptığımız ticarette bizi kendilerinden biri gibi, Avrupa Birliğinin bir üyesi
gibi görüp -ama hep iyiler kendilerine- Türkiye'nin de her türlü hakkını
kısıtlayan bir birlik arkadaşlar. Maalesef, elimiz, ayağımız, kolumuz bağlı. Bu
nedenle, bu konuda ben yetkilileri uyarıyorum. Özellikle
gümrük birliği ticaret komitesinde mutlaka Türkiye'nin olması lazım. Gümrük
birliğine girmemizin -artık size
anlatmayayım- ülkeye neler kaybettirdiğini, neler kaybettiğimizi ben size
anlatmak istemiyorum, hepiniz benden daha iyi biliyorsunuz.
Tabii, bir başka
konu, hep özellikle şu soruyu soruyorum: Acaba biz Avrupa Birliği ülkeleriyle
eş değer konumda mıyız? Özellikle imalat sanayisinde, imalatta bizim rekabet
edebilme koşullarımız acaba aynı mı arkadaşlar? Çok basit diyorum, acaba bizim
enerji girdilerimiz, yani bir üretimdeki enerji girdilerimiz Avrupa Birliği
ülkeleriyle aynı mı arkadaşlar? Avrupa’da mazotudur, elektriğidir kaç dolar
veya kaç euro, acaba bizim imalatçılarımız bunu ne
kadar bir maliyetle kullanıyor, dikkatlerinize sunuyorum. Bir kere, rekabet
şansımız ortadan kalkıyor arkadaşlar.
Şimdi, demir
çelik sektöründen bir örnek vereceğim. Bana birisi desin ki biz bu anlaşmayla
Avrupa Birliğinde demir çelik sektöründe rekabet edecek bir yapıya geliyoruz.
Bir kere, demir çelik sektöründe biz haksız rekabeti kendimiz yaratıyoruz. Siz,
hiçbir ülkede olmayan, her ne hikmetse, bir çevre vergisi koyuyorsunuz. Bu
vergiyi koyan biziz. Önce sen evinin önündeki sorunları, ayrıkları temizle. Sen
bunları temizlemeden hâlâ daha demir çelik sektörünün ülke için ne kadar önemli
bir sektör olduğunu, ülkede demir çelik sektöründe istihdamı çok iyi
biliyorsunuz ama siz daha bu yasa yürürlüğe girecek ama demir çelik sektörünün
önündeki hiçbir şeyi açmıyorsunuz. Türkiye'nin bir kere demir çelik sektörünün
önündeki tıkanıklıkları gidermek zorundasınız.
Geleyim başka bir
sektöre, yurt dışı müteahhitlik sektörü.
Değerli arkadaşlarım,
yurt dışı müteahhitlik sektörü, bu ülke için çok
önemli bir sektör. Yurt dışında iş alan, dürüst, namuslu herkesin önünde
saygıyla eğiliyorum, saygıyla eğiliyorum. Neden?
1) İstihdam
yaratıyor.
2) Yurt dışında
harcayacağı tüm malzemeleri, çok önemli kısmını bu ülkeden götürüyor.
Yani, bu ülkeye
iki türlü hizmet veriyor bu insanlar. Ama Libya’da bir yurt dışı müteahhidi
yüzde 44 vergi ödüyor arkadaşlar, 40+4 vergi ödüyor kazancından. Fakat, eğer yurt dışı müteahhidimiz bu kazancını, Libya’daki
vergiden sonra getirdiği kazancı Türkiye’ye getirip Türkiye’de kâr dağıtımı
yaparsa “Hey, bir dakika!” diyorsun “Sen vergiye tabisin.” Şimdi, yüzde 44
zaten bu ülkede vergi ödüyor. Bu nedenle -ben söylüyorum- yurt dışı müteahhitlerimiz, hiçbiri yurt dışında kazandığı parayı
Türkiye’ye getirmiyor. Bir şekilde borç gibi getiriyor, harcamalarında borç
gibi kullanıyor ama kârlarını dağıtmıyorlar. Bir kere, bu insanların önünü aç.
Bu insanlar “Ben oğlumun düğününü yapmak istiyorum. Kârımı dağıtıp ortaklarıma
kâr vermek istiyorum. Ortaklarıma her sefer borç vermek istemiyorum.” diyor ama
maalesef bu sorun yıllardır çözülmüyor.
Bir kere, eğer
siz bu yasayı önümüze getiriyorsanız önce Türkiye’deki sektörlerin içeride
olduğu koşullarda önünü açmak zorundasınız. Önünü açmayacaksın, ondan sonra da
sen daha Avrupa Birliğine ne zaman gireceğimiz belli olmaksızın pat diye yine
gümrük birliği gibi elimizi kolumuzu bağlayan bir yasayı kabul edeceksin. Ben
bunu hazmedemiyorum arkadaşlar. Bu yasa çok erken.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) –
Gene söylüyorum: Biz bu yasanın bütününe karşı değiliz ama ülke
menfaatleri, ülkenin geleceği, sektörlerin geleceği ve Hükûmet
olarak özellikle Avrupa Birliğinde KOBİ başı 200 bin euro
teşvik olmasına rağmen, Avrupa Birliğinde KOBİ başı 1,5 milyon euro teşvik olmasına rağmen bunların hiçbirini dikkate
almayacaksın, Türkiye’de, Türk ekonomisinde işleyecek gerçek bir teşvik kanunu
getirmeyeceksin, Türkiye’deki KOBİ’ler, küçük esnaf veya sanayici için
uygulanabilir hiçbir teşvik olmayacak, ondan sonra biri eline böyle bir şey
verecek, bunu kabul edeceksin; hazmedemiyorum.
Hepinize teşekkür
ediyorum, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Mehmet Günal.
Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bu görüştüğümüz, sonradan değiştirilen adıyla Devlet
Yardımlarının İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı tali komisyon
olarak da Avrupa Birliği Uyum Komisyonuna gitmiş, yani Avrupa Birliğine uyum
çerçevesinde çıkardığımız yasalardan bir tanesi.
Genel gerekçeye
baktığımız zaman, burada Katılım Ortaklığı Belgesi’nden, ilerleme
raporlarından, birtakım Avrupa Birliği mevzuatından bahsedilerek bu konuda bir
düzenleme yapılması gerektiği, ulusal bazda da devlet
yardımları izleme biriminin kurulması gerektiği söyleniyor. Nerede? Hazine
Müsteşarlığı bünyesinde de bir genel müdürlük aracılığıyla sekreteryasının
yürütülmesi ve kurulun oluşturulması söyleniyor. Yani temel
gerekçe Avrupa Birliğine uyum.
Peki, Sayın Başbakan daha birkaç gün önce “Bizi oyalamayın
kardeşim!” diye bir çıkış yaptı ve bu konuda bize imtiyazlı ortaklık öneren bir
ülkenin başbakanıyla görüştükten sonra yaptı ve yine aynı şekilde bugün bizler
de sabahleyin Alman-Türk Parlamentolararası Dostluk
Grubu olarak -Sayın Başkanımı göremiyorum- Almanya’dan gelen uyum heyetiyle bir
görüşme yaptık, onlara da aynı şekilde endişelerimizi illettik. Şu anda bu kanun tasarısının acelesi nedir? Kaç tane fasıl açıldı?
Sayın Bakanım, niye bunu şimdi getirdiniz? Başlarken de söyledik: Mali yılla
ilgili çalışmalar duruyor. Yine aynı şekilde, mali kuralla ilgili çalışmalar
gelmişti, geri çekildi. Bir kere, burada bir tutarsızlık var.
Değerli
arkadaşlarım, bir taraftan mali kuralı rafa kaldırıp geri çekerken, “IMF
istiyordu, Avrupa Birliği istiyordu.” derken, öbür taraftan bizi de “Avrupa
Birliğine uyum.” diye sıkıştırırken bir de bakıyoruz, yine Güney Kıbrıs Rum
Yönetimi’nin çekinceleriyle, Fransa’nın, Almanya’nın maddelerle ilgili
çekinceleriyle karşı karşıyayız. Acelesi nedir bunun? Şu anda devlet
yardımlarında bir şey mi var, yani bir aksama mı var? Desteklemede bir sıkıntı
mı var? Eğer bunu çıkarmazsak Avrupa Birliği bize ne verecek? Ne götürecek?
Diğerleri çıktı mı ki? Otuz üç fasıldan kaç tanesini açabildik? Bunun neye faydası
olacak? Ve de varsa da burada tutarlı olmamız lazım. Tam da bu kanun
görüşülürken Sayın Başbakanın “Bizi oylamayın…” Biz de diyoruz “Bizi
oyalamayın.” Ona katılıyoruz da bunu söylerken bir taraftan böyle bir kanun
tasarısı için Meclisin gündeminin işgal edilmesini anlamadığımı söylüyorum.
Yoksa o konuda gerçekten eğer Türkiye bu şekilde oyalanacaksa biz de o
tavrının, Sayın Başbakanın arkasındayız. Bizi oyalamasınlar, varsa da bir an
önce gümrük birliği de dâhil olmak üzere bütün süreci sorgulayalım, ona
itirazımız yok.
Değerli
arkadaşlarım, burada önemli olan şey, ikinci bölümde ve bizim de daha önce
arkadaşlarımızla komisyonda tartışırken söylediğimiz bir geçiçi
5’inci madde var. Bu orijinal, geldiği zaman aynen şöyle kısacık bir şeymiş: “31/12/2001 tarihinden önce düzenlenmiş ve yatırım süresi
bitmiş yatırım teşvik belgesi kapsamında yer alan yatırımlar, herhangi bir
işlem yapılmaksızın gerçekleşmiş haliyle tamamlanmış sayılır.” Tabii o anda
arkadaşlarımıza sorduk, uzman arkadaşlarımız bizi bilgilendirdiler -çünkü
doğrudan baktığımız zaman bir af niteliğinde, daha önce kimin ne yaptığı, ne
yapmadığı belli değil- bazı endişelerimizi giderdiler, bize bazı rakamlar da
verdiler. Hatta bu eksik belgelerin nasıl tamamlandığını, vizenin ne olduğunu,
süre uzatımları konusunda da bizi bilgilendirdiler ama hâlâ burada netleşmemiş
bazı hususlar var. Sonrasında ne yaptık? Bu eleştirimiz üzerine arkadaşlarımız:
“Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce iptal edilenler, yap-işlet-devret
modeli kapsamında gerçekleştirilen yatırımlar için düzenlemeler ve kaynak
kullanımı destekleme primi ihtiva edenler hariç diğerleri -yine- ile herhangi
bir işlem yapılmaksızın gerçekleşmiş haliyle tamamlanmış sayılır.” diyor.
Şimdi değerli
arkadaşlar -buraya baktığımız zaman arkadaşlarımızın verdiği dökümde- 11.781
tane hâlâ tamamlama vizesi yapılmamış belge duruyor. Bunun tutarı da yaklaşık
10 milyara tekabül ediyor, 9,7 yatırım tutarı olarak sabit yatırım değeri.
Benim anlamadığım burada birkaç tane husus var. Onu sizlerle hâlâ bu yaptığımız
düzeltmeye rağmen kafa karışıklığımızın giderilemediğini paylaşmak istiyorum.
Sayın Bakandan veya bürokratlardan eğer bir düzeltme gelirse de memnun
olacağım.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, “Resen tamamlanmış olur.” deniliyor sonunda yani bunları
kapatacağız, tamamlanmasa da bu hâliyle kabul ettik diyoruz. Burada verilen
notta -makine ve teçhizat satışına ilişkin arkadaşlarımız bize kısa bir
değerlendirme notu verdiler- önce on yıl
olarak makine teçhizatın satışı yasakmış. 86 yılında çıktığında -kısa geçiyorum
vaktimiz sınırlı olduğu için- 88 sayılı Kararla 2002 arasında, geçenlerde beş
yıla düşmüş, sonra 2006’da üç yıla düşürülmüş makine satışının serbestlik
süresi, 2009’da tekrar beş yıl olmuş. Bu kadar süre içerisinde kaç tane
değişiklik yapılmış? Bu kadar süre içerisinde insanlar bu kadar ağır makine
teçhizatın gelip işlemini kapatıp satmamışlar. Yani buradan söylediğimiz şeyden
birincisi bu.
Tamamlama
vizesiyle ilgili de yine arkadaşlarımızın notları var, sektör bazında bize
söylediler. 2002-2009 arasında yapılan işlemlerden 10.732 adedi 2000 öncesi
yıllarda düzenlenen teşvik belgelerine aittir. Yani bu arada da kapanan teşvik
belgeleri olmuş.
Peki, şimdi asıl
sorun… “Burada zorluklar yaşıyoruz.” diyor arkadaşlarımız. 2001 yılından önce
düzenlenmiş olanlara 2007 yılının Mayıs ayında yazı yazmışlar, 12.466 adet.
Müracaatlar istenmiş, 4.031 adet firma adresinde bulunamadığı için iade
edilmiş. Yani nasıl bu konularda çalıştığımızı ben gerçekten anlayamıyorum.
Yani bu tamamlama vizeleri alınmadan da makinelerini satamıyorlar, “Bunlara bir
yol bulalım.” diyorlar.
Peki, notta
arkadaşlarımız diyor ki: “Firmalar yatırımı yapıp makineleri de uygun şekilde
kullanmış olmalarına rağmen çoğu defa tamamlama vizesi şartını ve bundan önceki
satış yasağını bilmediklerinden aradan geçen uzun zaman nedeniyle amortisman değerini kaybetmiş veya teknolojisi değişmiş
makineleri elden çıkarmış durumdadırlar.” Ya nasıl olur da bir teşvik belgesi
alınırken bunun şartlarında gereklilikleri bilmeden bu işlemler yapılır, ben
bunu anlayamıyorum. Anlayamadığım zaman bazı arkadaşlarım hemen “Anlayamazsın.”
diye kızıyorlar. Burada da yine niye anlamadığımı tekrar edeyim: Merkez
Bankasında memuriyete başladığımda ilk çalıştığım birim Mali Tahliller
Servisiydi ve bu teşvik belgelerine istinaden verilen reeskont
kredilerine -kısa vadeli ve orta vadeli- bakardık ve bu parayı banka vermesine
rağmen, biz, Merkez Bankası olarak reeskont kredisi veriyor olmamıza rağmen,
bütün yatırımları gider, yerinde görür, neler yapılmış, neler yapılmamış,
yatırım süresince üç aylık, tamamlanmasından sonra altı aylık, daha sonra borç
bitinceye kadar da her sene bir yıllık çeklerini yapardık.
Sayın Müsteşar
Yardımcım, siz de o zamandan biliyorsunuz.
Yani, e, peki,
nasıl oluyor da devletin bir birimi bunları böyle yaparken bunların adresi yok,
bulunamıyor? Üç tane, dört defa uzatma çıkarılmış, kısaltma çıkarılmış, satış
yasağı kaldırılmış, hâlâ yok. E şimdi de “Bunları affedelim.” Açıkçası, ben
bunu daha önce, kapatmalarını yapanlara… Her ne kadar arkadaşlarımız bazı
bilgileri verseler de şu anda boşlukta kalan… Bunların dökümü yok. Kimin teşvik
belgeleri bunun içinde kapatılıyor, ben onu bilemiyorum. Toplam rakamımız var
burada.
E bu kadar
sorumsuzluğun arkasından, “Efendim, arkadaşlarımız satamıyorlar, atıl kalan
makine…” Hangi makine kalır? 2001’den önce alınmış makinenin ekonomik ömrü kaç
sene? Ona göre zaten satış yasağını kaldırma süresi vermişiz. 10’dan 5’e
düşmüş, 3’e düşmüş, tekrar 5’e çıkarmışız, sürekli oynamışız.
Dolayısıyla,
değerli arkadaşlarım, burada, aklımızda maalesef sorular kalıyor. Onun için de
bunun, böyle, Avrupa Birliğine uyum çerçevesinde çok da bir acelesi olmadığını
düşünüyorum ama başka acelesi olanlar varsa onu bilemiyorum.
Bu çerçevede,
tasarının genel olarak gerekliliği başka bir şey, içerisinde geçen madde,
tartıştığımız ve kısmen düzeltilen madde hâlâ orada duruyor. Benim bu konuda
endişelerim tam olarak giderilmedi. O dökümlerde kimlerin olduğunu bilemiyorum,
toplam rakam var sadece. Size de miktarını ve toplam yatırım tutarını ancak
verebiliyorum Hazineden gelen rakamlar çerçevesinde. Böyle bir ortamda da sanki
birileri yine kısmen de olsa affediliyormuş gibi geliyor.
Öte yandan da
dediğim gibi, Avrupa Birliği ile ilgili mali kural tasarısını geri çekip bir
taraftan “Biz seçime gidiyoruz, fazla sıkışmayalım.”, öbür taraftan ama devlet
yardımlarıyla ilgili şeyde “AB’ye uyum çerçevesinde bize lazım, yapalım.”
diyoruz. Bu konuda da tutarsızlık görüyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Günal.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Tabii, seçim arifesinde, yeni, dün Sayın Başbakan memur emekli ve
işçi emeklilerinin maaşlarını açıklarken de söyledi: “Efendim, -sonunda ilginç
bir şey söyledi- orta vadeli planda, programda ve mali planda var.” dedi. Ben
baktım, orada hiç gelirlerle ilgili bir şey yok; sadece toplam bir rakam var,
bir de özelleştirme geliri var, giderler yukarıdan aşağıya yazılmış.
Bütçe rakamlarına
bakıyoruz: Bu yıl yüzde 7,6 önümüzdeki yıl için reel artış öngörüyorsunuz,
2011’de de yine aynı şekilde, 2012’de düşüyor yavaş yavaş.
Dolayısıyla burada bir seçim ekonomisi uygulamak üzere birtakım çalışmaların
yapıldığını görüyoruz, onun dışındakiler dostlar alışverişte görsün oluyor.
Avrupa Birliğinde de sadece bu kanun tasarısını çıkararak bir faslın açılıp
kapanacağını da düşünmüyorum.
Bu vesileyle
teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Günal.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Nuri Yaman.
Buyurun efendim.
BDP GRUBU ADINA
M. NURİ YAMAN (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 523 sıra sayılı
Devlet Yardımlarının İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın
ikinci bölümü üzerine Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle hepinizi en içten duygularımla selamlarım.
Bu yasanın geçen
hafta görüşülmesi sırasında birinci bölümle ilgili söylenmesi gereken konuları
net ve açık bir şekilde söyledik. Hem komisyonlardaki görüşmelerde ilgili
arkadaşlarımızın eleştirileri kapsamında hem de bizim o günkü konuşmamızda
değindiğimiz gibi, bu genelde bir aç-kapama yapacak şekilde Avrupa uyum
yasalarına benzetme ve uyumu sağlamanın ötesinde doğru dürüst bir amaç
taşımadığını ve içindeki çelişkilere de yine o bölümde net olarak değindik. Ancak, Türkiye’de, ülkemizde yıllardan beri devletin yapmış olduğu
bu yardımlar, sadece bu sanayi yatırımlarının gelişmesine ilişkin yapılan
yardımlar değil, bir de devletin ve hükûmetlerin
yatırım programları ve bunların bir bakıma sosyal amaçlı birtakım hizmetlerin
ve projelerin gerçekleşmesi amacıyla dünyadaki çeşitli örgütlerden,
kuruluşlardan sağladıkları fonlar ve yardımlar, hibe yardımlarıyla yürüttüğü
devlet yardımları da var. Bunların başında -hepimiz kendi
bölgelerimizde- bilhassa Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı
tarafından her ilde ve her ilçede kurulan bu vakıfların eliyle yürütülen ve
içler acısı olup aynı zamanda siyasi iktidarın bir rant
yolu olarak, seçimlerde bir noktada, bir rüşvet kapısı olarak yürüttüğü devlet
yardımları vardır. Bunlar zaman zaman medyada da çok
komik durumlara düşecek birtakım uygulamalarla hepimizin bilgisi dâhilinde.
Bu yardımları
yürüten değerli meslektaşlarımın büyük bir çoğunluğu da vali ve kaymakamlar. Ne
yazık ki AKP İktidarı döneminde o, devletin, halkın hizmetinde olan, yasaların
uygulanmasından sorumlu olan, o meslektaşlarımın zaman zaman
nasıl komik durumlara düşürülmeye çalışıldığını ve bizzat Sayın Başbakanın
ağzından “Valiyi o aile yardımlarında, kömür yardımını yaparken ben o kamyonun
başında görmek istiyorum. O kaymakamın o gece eğer bir sağlık
yardımı, bir giyecek veya barındırma yardımı verecekse o mahalledeki yoksul
vatandaşın evinde olmasını isterim.” demesini fırsat bilen bazı meslektaşlarım
ne yazık ki bunu çok hoş da olmayan görüntülerle de uyguladılar ve seçimlerin
arifesinde İçişleri Bakanlığı tarihinde belki ilk kez olan, bir sayın valinin,
benim de yakından tanıdığım bir arkadaşımın, elektriği olmayan köye nasıl
buzdolabı ve suyu olmayan köye çamaşır makinesi dağıttığı karikatürize edilecek
şekilde medyaya konu oldu. Bu arkadaşımız ne yazık ki yaptığı bu
yardımları da sırf iktidarın sanki bu konuda bir hizmetiymiş gibi
değerlendirerek de belki İçişleri Bakanlığı tarihinde de ilk defa Yargıtayda yargılanıp ceza alma durumuyla da karşı karşıya
kaldı.
O nedenle
bilhassa Avrupa Birliği fonlarından ve yatırım…
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Hiç anlamamışsın ya, onunla ilgisi yok bunun kardeşim!
M. NURİ YAMAN
(Devamla) – Tabii ki bunların ilgisi vardır yani devlet yardımı dediği zaman
sadece sanayiyle ilgili yapılacak olan…
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Hiç anlamadan konuşuyorsun! Bununla ilgisi yok onun.
M. NURİ YAMAN
(Devamla) – …sanayiyle olan yardımları değil, sizin…
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Bir baksan, şunu bir okusan ve bununla ilgili konuşsan
çok iyi olur.
M. NURİ YAMAN (Devamla) –
Sayın İçişleri Bakanı, sizin de başında bulunduğunuz o vali ve
kaymakamlar birtakım fonlardan sağlanan paraları da bu halka yardım olarak
götürüyorlar ama bu yardımları götürürken ne yazık ki bazıları sizin açtığınız
bu yoldan dolayı o yüce mesleği böyle çok acıklı durumlara kadar düşürme
durumlarını içimiz almadığı için bugün burada dile getiriyoruz.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR
ATALAY (Ankara) – Yazıklar olsun!
M. NURİ YAMAN
(Devamla) – Bir vali, bir kaymakam evvela halkının hizmetinde olacak, evvela
kanunların uygulamasından sorumlu olacak. Onun beğendiği veya Hükûmete veya iktidara yaranmak için birtakım şeylerde
bulunmayacak.
Şimdi, bu yardımların da bu dağınıklıklarının giderilmesi lazım,
bir düzene bağlanması lazım.
Şartlı nakdî
yardım transferleriyle ilgili olarak, AKP yapılan bu çocuk ve aile yardımlarını
her seçimde istismar etmiştir. Ben kendi seçim bölgemde karşılaştığım
insanların aynen şu şekilde bana hitap ettiklerini hatırlıyorum. Bakın, sanki
bu yardım AKP’nin yardımıymış gibi, sanki Sayın Başbakanın bir lütfuymuş gibi,
bir sadakasıymış gibi çocuklara yapılan yardım annelere verilmekte ve anneler
de ilköğretimde olan erkek ve kız çocuklarına göre 20-25 lira, ortaöğretimdeki
çocuklara da 30-35 liralık parayı alırken, bunu sanki o Hükûmetin
bir sadakasıymış gibi değerlendirip, seçimlerde sizin gerçekten kamu
görevlerinizi nasıl istismar ettiklerini ben bizzat yaşamış ve oradan gelen bir
insanım. Bu nedenle, sadece bu yasayla göstermelik de olsa belki sanayi
yardımlarıyla ilgili devletin bu yardımları bir düzene konmuş olacak, ama o
düzenlemede de görüyoruz ki bunu denetleyecek olan ilgili genel müdür, aynı
Hazine Müsteşarlığının bu fonlarının, bu yardımlarının izlenmesini ve
denetlenmesini, kendi başında bulunan müsteşara rağmen onun yanlışlıklarını
nasıl ortaya koyacak, nasıl rapor edecek, doğrusu merak ediyorum.
Bu nedenle, ta
1984’lerden bu yana devlet tarafından yürütülen yiyecek yardımı, yakacak
yardımı ve okullarla ilgili yapılan, hem taşımalı eğitimde hem de SRAP projesi
kapsamındaki sosyal riski azaltmaya yönelik şartlı nakit yardımlarının,
buralardan, bu değerli meslektaşlarım tarafından bu yardımların devlet adına
yapıldığını, devletin sosyal devlet olma ilkesinden, hukuk devleti olması
ilkesinden dolayı bir partinin veya bir partinin siyasi düşüncesi kapsamında
yapmadıklarını bundan sonra sağlamalarını diliyorum.
Yine bu Avrupa
Birliği fonları kapsamında Tarım Bakanlığının yapacağı yardımlarla ilgili çok
sayıda verilen yardımlar var. Bu yardımlardan önemli bulduğum bir kısmı da
kırsal kalkınma projeleri kapsamında, kırsal kalkınmalarda hayvancılığın
geliştirilmesine yönelik olarak verilen projelerdir.
Bu projelerle
ilgili de yine bölgemde yaşanan çok olumsuz olayları bire bir yaşamış ve bunu
da Sayın Tarım Bakanı burada olsaydı ismini de belirterek kendisine sunmak
isterdim.
Bu projelerin,
Dünya Bankasının bu hibe yardımlarının hayata geçirilmesinde sadece belki
başvuruyla ilgili bir yasal düzenleme, bir yönetmelik hazırlanmıştır. Ancak,
onun seçilmesinde ve o yardımın sağlanmasında, ne yazık ki, siyasi iktidarın
başındaki Sayın Bakanın iki dudağı arasından çıkacak “Evet” veya “Hayır” ile
Muş özelinde hangi projelerin hayata geçirildiğini, hangilerinin de göz ardı
edildiğini biliyoruz. Ancak, zaman zaman Sayın Bakana
da belirttik, gerçekten Doğu Anadolu’nun tarımsal kalkınması ve hayvancılığın
temel bir motor olarak ele alınması için bilhassa kırsal kalkınma
kooperatiflerinin -ki, her biri 30 kişiden aşağı değildir- behemehâl
sayılarının artırılarak bu bölgede hayata geçirilmesi lazım. Şu anda geçmişten
gelen ve hâlen de devam eden Muş’ta üç tane proje, bizim de zaman zaman kendilerine katkı sunmamız ve moral destek vermemizle
hayata geçirilmek üzeredir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Yaman, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
M. NURİ YAMAN
(Devamla) – Burada olsaydı Sayın Bakana onu sormak isterdim. Siz eğer bu
öngörüyle hareket etmezseniz, siz bu kırsal kalkınma amaçlı köy
kooperatiflerinin, tarımsal kooperatiflerin bu kredilerini belli bir bölgede,
hayvancılığın geliştirilmesi için büyük potansiyele sahip bulunan Kürt
coğrafyasındaki illerde bunu değerlendirmezseniz etin kilosunu ileride 50
liraya da 60 liraya da alacaksınız ve ithalat suretiyle getirdiğiniz bu
etlerinizin de ileride çeşitli saiklerle kullanamadan
çürümeye bırakılacağını da göreceksiniz.
Bu nedenle, vakit
geçmeden Hükûmetten ve Sayın Tarım Bakanlığından bu
tür yardımların, bu tür kredilerin buraya başvuran yüzlerce kooperatife bir an
önce verilmesini diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Şahsı adına
Karaman Milletvekili Sayın Lutfi Elvan.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
LUTFİ ELVAN
(Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Biraz önce, demir
çelik sektörüne yönelik bir konu gündeme getirildi; ona yönelik birkaç şey
söylemek istiyorum.
1995 yılındaki
bulunan Hükûmet tarafından Avrupa Birliğine verilmiş
olan bir söz var. Nedir o söz? 2001 yılı itibarıyla demir çelik sektörünün
yeniden yapılandırılması ve bu yapılandırılmaya 2001 sonu itibarıyla
geçilmesiydi. Ancak 2001 yılına kadar bu gerçekleşmedi ve 2001 yılı sonrası,
yani bizim Hükûmetimiz döneminde demir çelik
sektörünün yeniden yapılandırılmasına yönelik bir çalışma başlatıldı ve bu
çalışma hâlen devam ediyor. Dolayısıyla biz, bu sürenin uzatılması yönünde
gerekli girişimlerde bulunuyoruz, gerekli görüşmeler devam ediyor ve bu devlet
yardımlarıyla demir çelik sektörünü ve bu yeniden yapılandırmayı doğrudan
ilişkilendirmenin çok doğru olduğunu düşünmüyorum; birincisi bu.
İkinci husus:
“Efendim, neden Hazine Müsteşarlığı? Neden Rekabet Kurumu veya başka bir kurum
değil?” sorusu.
Değerli
arkadaşlar, devlet yardımları konusu sadece rekabeti ilgilendiren bir husus
değildir. Bunun ekonomi boyutu vardır. Küçük ve orta boy işletmeler vardır.
Birçok alanla, makroekonomiyle ilişkisi vardır, mikroekonomiyle ilişkisi
vardır. Dolayısıyla oluşacak olan yapının içerisinde hem Hazine Müsteşarlığı
olmalıdır, DPT Müsteşarlığı olmalıdır, Dış Ticaret Müsteşarlığı olmalıdır,
Maliye Bakanlığı olmalıdır; yapılan da budur.
Burada işlevsel
bağımsızlık konusu gündeme gelmiştir. İşlevsel olarak bağımsız olmadığı
söylenmiştir. İşlevsel bağımsızlığın ne anlama geldiğini iyi bilmemiz gerekir.
Bu konuda ilgili kurumlarımız Avrupa Birliği ile Avrupa Komisyonu ile gerekli
görüşmeleri yapmışlardır ve bu oluşturulan kurul işlevsel açıdan bağımsızdır.
Bu konuda hiçbir tereddüt söz konusu değildir.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sen de inanmıyorsun!
LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Bu sadece bizim görüşümüz değil, bu, Avrupa Birliğinin de kabul
ettiği bir görüştür.
İkinci husus, bir
başka husus: “Efendim, bu Devlet Yardımları Yasası için çok erken…”
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Evet…
LUTFİ ELVAN
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, Avrupa Birliğine aday olan tüm ülkeler üye
olmadan önce devlet yardımları yasa tasarısını geçirmiştir.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Ne kadar önce? Hangi ülke?
LUTFİ ELVAN
(Devamla) - Hepsini geçirmiştir.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Listesini versene bize! Hangi tarihte, ne kadar önce?
LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Bugün bana…
Hepsini veririm.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Hangi sene? Kaç
ay, kaç yıl?
LUTFİ ELVAN
(Devamla) - Şu anda yanımda yok ama hepsini vereyim. Bugün bana bir tane ülke
gösteremezsiniz ki üye olduğu zaman bu…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – “Üye olduğu zaman…” demiyor.
LUTFİ ELVAN
(Devamla) - …veya üye olma aşamasında söyleyin, üye olma aşamasında olsun.
Bakın, değerli arkadaşlar, eğer biz bu yasa tasarısını geçirmezsek belki şuna
da zorlanacağız.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Aynı gümrük birliği gibi olacak.
LUTFİ ELVAN
(Devamla) - Biz, doğrudan komisyona bildirim yapmak zorunda kalacağız. Hâlbuki
şu anda, bildirimi biz ilgili kurula yapacağız. Bunu da göz ardı etmeyin ve bu
sözü veren de biz değiliz, onu da söyleyeyim. Bu sözü veren, 1995 yılındaki Hükûmettir. Ortaklık Konseyi kararıyla şu söylenmiştir:
“2001 yılı itibarıyla biz devlet yardımları konusunda tüm bildirimlerimizi
yapacağız.”
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Hoşuna gitmiyorsa vazgeçseydin!
LUTFİ ELVAN
(Devamla) - O dönemdeki hükûmetler bunu yerine
getirmemiştir değerli arkadaşlar.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Peki, AB yerine getirmiş mi söylediklerini?
LUTFİ ELVAN
(Devamla) - Bir başka husus: Avrupa Birliğine üyelik söz konusu olsun veya
olmasın, böyle bir kurumun oluşması Türkiye açısından son derecede yararlıdır
arkadaşlar. Neden yararlıdır? Birçok kurum ve kuruluş devlet yardımı, devlet
destekleri veriyor ve bunları bir bütün olarak değerlendirmenin, analiz
etmenin, koordine etmenin ne zararı var? Vermiş olduğumuz devlet yardımlarının
ne kadar etkin olduğunu görebileceğiz bu yolla.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Nerede görüyorsun? İptal ediyorsun yapılanları.
LUTFİ ELVAN
(Devamla) - Biz bu yolla göreceğiz. Nasıl göreceğiz? Biz…
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Daha, bak, adresi bile yokmuş!
LUTFİ ELVAN
(Devamla) - Lütfen… Lütfen…
MEHMET GÜNAL
(Antalya) - Adresi bile yokmuş!
LUTFİ ELVAN
(Devamla) - Biz şunu göreceğiz arkadaşlar: Bütüncül bir bakış açısına sahip
olmak, o alanda. Biz, şu, şu, şu, alanlarda destek vermişiz, acaba bu alanlarda
vermiş olduğumuz destekten ne kadar fayda elde etmişiz? Gerçekten bu vermiş
olduğumuz desteği biz ektin olarak kullanabilmiş miyiz? Bunu da görebilme
imkânımız olacak. Bu kötü bir şey mi arkadaşlar? Soruyorum size, kötü bir şey
mi bu? Şeffaf bir yapı getiriliyor arkadaşlar. Tüm kurumların, tüm firmaların
almış oldukları destekleri açık ve net olarak görebileceksiniz. Mükerrer hiçbir
uygulama ile karşılaşmayacaksınız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Bu kanun çıkmasa göremiyor muyuz, teknoloji müsait değil mi?
BAŞKAN – Sayın
Elvan, konuşmanızı tamamlar mısınız.
LUTFİ ELVAN
(Devamla) - Örneğin bir kurum KOSGEB’den bir destek almıştır, TÜBİTAK’tan başka
bir destek almıştır. Bu destekleri bir bütün olarak görebilme imkânına
kavuşacaksınız.
Son olarak bir
şey söylemek istiyorum. Yine eleştirilerden bir tanesi “Esnek bir yapı değil.”
eleştirisi. Buna da cevap vermek istiyorum müsaade ederseniz.
Değerli
arkadaşlar, bu tasarı son derece esnek bir yapıdadır. Hangi alana ne kadar
destek vereceğimizi, bunun alt ve üst sınırlarının neler olacağını tamamıyla
biz belirleyeceğiz, Avrupa Birliği belirlemeyecektir. Bugün, biz, zor durumda
olan bir sektöre devlet yardımı yapmak istesek belki Dünya Ticaret Örgütünün ve
Avrupa Komisyonunun karşı çıkışlarıyla, müdahaleleriyle karşı karşıya
kalacağız. Ama şu Devlet Yardımları Yasa Tasarısı’nın çıkmasıyla birlikte, eğer
ekonomik alanda herhangi bir sektörde zor durumda kalan bir firma veya firma
grubu varsa bunları destekleme imkânımız ortaya çıkıyor. Dolayısıyla hangi açıdan
bakarsanız bakın Türkiye açısından son derece yararlı bir tasarıdır.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Listeleri istiyoruz Sayın Elvan, listeleri! Listeleri bir gönderin
bize! Kim, ne zaman imzalamış?
BAŞKAN – Şahsı
adına Mersin Milletvekili Behiç Çelik.
Sayın Çelik,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 523 sıra
sayılı Tasarı’nın ikinci bölümü üzerinde şahsım adına konuşma yapmak üzere söz
aldım. Hepinizi bu vesileyle saygılarımla selamlıyorum.
Bu bölüm, Devlet
Yardımlarını İzleme ve Denetleme Kurulu tarafından hazırlanacak yıllık rapor
bölümü, ilgili yönetmelik, Devlet Yardımları Genel Müdürlüğünün kurulmasına
ilişkin hüküm, anılan genel müdürlüğün görevlerine ilişkin hüküm, kadro
düzenlemeleri ve diğer uygulamalardan ibaret.
Değerli
arkadaşlar, bugün Türkiye bu hususa dikkat çekerken Hükûmet
kanalıyla, aslında Avrupa Birliği adaylık sürecinde olan Türkiye'nin şu anda
nasıl bir ekonomik ve sosyal tablo içerisinde olduğunu hatırlamakta yarar var.
Türkiye, 2007-2010 döneminde tarihinin en dramatik daralmasını yaşamıştır ve bu
daralmanın faturasını geniş halk kitleleri ödemiştir ve karanlık bir dönemi
idrak etmiştir. Her ne kadar son bir yılda makroekonomik verilerde iyileşme
görülse de bu durum geçici ve yanıltıcıdır. Türkiye'nin daha da
bağımlılaşmasına yol açan kararlar, bu dönemin en önemli kanıtlarıdır. Kısaca,
Türkiye, uygulanan politikalarla bağımlılaştırılmaktadır, diz çöktürülmektedir
ve Türkiye pazarlanmaktadır. Bu ekonomik politikaların devamının dış
politikaya, güvenliğe, millî savunmaya, velhasıl her alana menfi etkiler
bırakacağı açıktır. O zaman şunu rahatlıkla diyebiliriz: Bir bütün olarak
Türkiye, cumhuriyet tarihinin en karanlık yolunda hedefsiz, çaresiz, ezbere
yürümeye devam ediyor.
Bir an için
düşünelim: Türkiye’de her çocuk 6.700 dolar borçla doğuyor. Son sekiz yılda
özelleştirmeden sağlanan gelir 44 milyar 300 milyon TL, bugünkü parayla 66
milyar 450 bin TL’ye tekabül ediyor. Bu tutarın nerelere harcandığına dair bir
belge, bir tablo, bir cetvel sunulabilmiş değil.
Kamuda istihdam
oranı yüzde 13,52’ye geriledi. Bu tutarın da nasıl yapıldığını, istihdam
oranının nasıl düşürüldüğünü açıklayamıyorlar. Ama gelişmiş ülkelere baktığımız
zaman bu oranlar yüzde 20 ila 40 aralığında cereyan etmektedir. Türkiye'de iş
gücü sekiz yıllık AKP İktidarında olağanüstü ucuzlamıştır, saat başına -imalat
sektöründe- 2,5 dolara gelmektedir.
Demek ki AKP
İktidarı bir taraftan dünyanın 17’nci büyük ekonomisi olarak Türkiye'yi överken
bir taraftan ülkemizin 17’nci büyük pazar hâline getirildiğini ifade etmiyor ve
açık veren, düşük kur politikası uygulayan, dayatmalara boyun eğen bir ülkede,
aynı zamanda ihracat ithalatın altında kalmaya mahkûmdur.
Aslında burada
önemli olan, ekonominin büyüklüğünü gösteren, küresel rekabet edebilirliktir.
Buna baktığımızda Türkiye'nin çok gerilerde olduğunu da müşahede ediyoruz. O
zaman, halk nasıl geçiniyor, buna bakmamız gerekiyor. Tüketici kredileri borcu
Türkiye'de yüzde 225 artmış, takibe düşen tüketici kredilerinde artış yüzde
951’e çıkmış ve AKP’nin TÜİK’inin düzenlemiş
verilerine rağmen işsizlik hâlâ en büyük sorun olarak karşımıza çıkıyor ve
çalışanların yüzde 43,3’ü kayıt dışı, bütçe açığı ilk altı ay içerisinde 15,5
milyar dolar ve kredi kartı borçları ise karşımıza 38,8 milyar TL olarak
çıkmakta.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Çelik.
BEHİÇ ÇELİK
(Devamla) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Bu, Türkiye’nin
ekonomik, sosyal tablosu. Daha fazla rakam verebilirim ama süre
yetersizliğinden veremiyorum. Böyle bir tablo içerisinde devlet yardımlarına
ilişkin bir tasarı önümüze geliyor ve bunu konuşuyoruz. Burada, Avrupa
Birliğinin bir dayatmasını yine görüyoruz. O hâlde burada şunu söyleyebiliriz:
Avrupa Birliği, demek ki, bu tasarı yasalaştığı zaman devlet yardımlarını
denetleyebilecek, yönlendirebilecek ve yeni bir bağımlılaşma koridorunu kendi
ellerimizle açmış olacağız. Onun için, siz değerli milletvekilleri, Türkiye’nin
her anlamda bağımsız olmasını sağlayıcı mevzuat çalışmalarını yapmanızı
yürekten diliyorum.
Bu vesileyle
hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çelik.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz. Gerçi bir
arkadaşımız girmiş sisteme.
Sayın Günal, buyurun.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakan
değişmiş ama yine bürokratlar cevaplayacak. Demin sorumu sordum, dikkate alındı
mı bilmiyorum. Somut olarak bir rakam öğrenmek istiyorum. Bu, tamamlanmamış,
vizesi yapılmamış işlemlerin içerisinde “diğer” dediğimiz kısmı acaba ne
kadardır? Arkadaşlarımız biliyorlar, kestirmeden, zamanım olmadığı için… 9,737
olanın içerisinde, maddede değiştirdiğimiz “diğerleri” yazan kısmın bir
ayrıntısı var mıdır?
Bir de, vize
verdikleri notta şöyle bir ibare vardı: “Tamamlama vizesiyle haksız kullanım
oluşmaz.” diyorlar. Gerekçe olarak da “Gerçekleşme değerleri üzerinden
uygulanmakta olduğundan herhangi bir harcama yapılmadan teşvik alınmasına imkân
bulunmuyor.” diyorlar, ama burada harcamanın yapıldığını belgeler üzerinden
görüyorsunuz. Siz makinelerin bile olup olmadığını bilmiyorsunuz. Gerçekte
bunun gerçekleşmiş olduğunu nereden bileceğiz? Uygun şekilde kullanılıp
kullanılmadığını nereden bileceğiz? 4.031 tanesinin adresinde bulunamadığı
söyleniyor, bu konuda açıklayıcı bilgi varsa…
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Genç…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Daha önce
defalarca dile getirdim, 8 Martta Elâzığ’da meydana gelen deprem sonucunda
Elâzığ’a komşu il olan Tunceli’de de 873 tane ağır hasar, 1.300 tane orta hasar
ve 1.500 tane de hafif hasarlı bina tespit edilmiştir. Bu tespitler devletin
teknik elemanları tarafından tespit edilmiş, bu ağır hasarlı bina sahiplerine
de çadır verilmiştir. Daha bugüne kadar bu insanlarımıza herhangi bir yardım
yapılmamıştır ve maalesef bu insanlar kışa girerken kışı dışarıda geçirecekler.
Bu Hükûmete defalarca sordum ve bir de siyah çelenk
getirdim Başbakanlığa bıraktım. Şimdi bu insanlar kışı nasıl geçirecekler?
Karşımızda muhatap olarak Hükûmetin buna bir cevap
vermesi lazım, biz bu insanlara şu yardımı yapacağız… Bir prefabrik evden
bahsediliyor. Maalesef -daha şimdiye kadar- nasıl bir prefabrik ev, nasıl
verilecek, o da belli değil. Yani şu Türkiye Cumhuriyeti devleti sınırları
içindeki Tunceli ilindeki vatandaşları, Türkiye Cumhuriyeti devletinin
vatandaşlarını kabul etmiyorsanız, onları o zaman buradan da başka bir yere göç
ettirelim. Sayın Başkan çok ciddi bir mesele. Kışa girerken bu insanlarımız
dışarıda. Defalarca bana telefon ediyorlar: Bu kışı nasıl geçireceğiz? Şu Hükûmet bize bir cevap versin efendim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Tamam
efendim.
Teşekkür ederim.
Başka bir soru
yok.
Sayın Bakanım,
buyurun efendim.
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; arkadaşlarımdan aldığım not gereği
özellikle bu tamamlama vizesi yapılan ve iptal edilenlerle alakalı rakamları bu
vesileyle vermek isterim. 1985 ila 2001 yılı sonu arasında düzenlenen teşvik
belgesi adedi 55.637, sabit yatırım cari fiyatlarla 65 milyar TL görülüyor.
Tamamlama vizesi yapılan 34.929, iptal edilen 8.940 adet. Miktarı ise yine
sabit yatırım cari fiyatlarla 8,4 milyar TL. Tamamlama vizesi yapılanlarda 46,3
milyar TL.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Onlar var zaten bizde Sayın Bakan, içeriğini soruyoruz.
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Şimdi oraya geliyorum.
Kanun taslağı
kapsamına giren 8.067 ve bu döneme ait olup kanun taslağı kapsamına alınmayan
belge sayısı, yap-işlet-devret modeliyle yapılan yatırımlar ile kaynak
kullanımı destekleme primi öngörülenler ise 3.701 adet, bu kapsama girmeyen.
Aynı şekilde,
1985 ila 2009 yılları arasında tamamlama vizesi yapılmayan adet ise 24.822; 133
milyar TL’lik de cari fiyatlarla bir sabit yatırım miktarı var.
Sayın Başkan, bir
not daha alıyorum arkadaşlarımdan. Makinelerin aktifinde tutma sürelerini
gördüğümüzü söyledi arkadaşlar, defter kayıtlarında da bunların görüldüğünü
aktardılar. Problem, gerekli asgari sürelerde makine kullanılmasına rağmen,
tamamlama vizesi yapılmadan satıştan kaynaklandığı belirtiliyor çünkü süre ne
olursa olsun, tamamlama vizesi öncesi satış yasaklandığı için böyle bir gerekçe
öne sürülüyor.
Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, benim sorumun cevabı yok orada. Orada Bakan olarak Hükûmeti temsil ediyorsan cevabını verin. Bilmeyen
oturmasın oraya.
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Şöyle, yanıltıcı bilgi vermemek
açısından da, ben bütün detaylarını şu anda bilemediğim için yazılı olarak
sizin tarafınıza aktarılacak.
Arz ediyorum
Sayın Başkan.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sen orada Hükûmeti temsil etmiyor musun?
BAŞKAN – Sayın
Genç, herhâlde bu, Afet Acil Yönetimiyle ilgili bir husus.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, bu sorunu defalarca dile getirdim. İnsanların ızdırabını dinlemeyen bir Hükûmet
olur mu? Hükûmeti orada temsil etme niteliği olmayan
insan oturmasın efendim.
BAŞKAN – Bu arada
bilgi alırlarsa verirler ümit ediyorum Sayın Genç.
Teşekkür
ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, şimdi, ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde
üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra, ayrı ayrı
oylarınıza sunacağım.
13’üncü madde
üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
T.B.M.M
Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan
523 sıra sayılı yasa tasarısının 13. maddesinin sonundaki “en az bir defa”
ifadesinin “en az iki defa” olarak değiştirilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
M. Akif Hamzaçebi Ferit Mevlüt Aslanoğlu Hikmet Erenkaya
Trabzon Malatya Kocaeli
Eşref Karaibrahim Tayfur
Süner
Giresun Antalya
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan, 523 sıra sayılı Kanun Tasarısının 13 üncü maddesinde geçen “Yardım”
ibaresinin “Destek” olarak, “yardımına” ibaresinin “desteğine” olarak, “devlet
yardımlarına ve desteklere” ibaresinin “devlet desteklerine” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Nurettin
Canikli
Giresun
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Kanun
Tasarısının başlığında yapılan değişikliğe paralel olarak önergenin
verilmesinin uygun olacağı düşünülmüştür.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Peki.
KAMER GENÇ
(Tunceli) - Madem bizim sorularımıza cevap vermiyorsa bu Hükûmet,
bundan sonra engelleyeceğim.
BAŞKAN – Evet,
önergeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısını arayacağım.
Önergeyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.34
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.47
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6’ncı Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
Giresun
Milletvekili Sayın Nurettin Canikli’nin önergesinin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi, önergeyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmiştir.
523 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
13’üncü madde
üzerindeki diğer önergeyi okutuyorum:
T.B.M.M.
Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan
523 sıra sayılı yasa tasarısının 13. maddesinin sonundaki “en az bir defa”
ifadesinin “en az iki defa” olarak değiştirilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
Mehmet
Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Hamzaçebi. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; önerge maddede küçük
bir düzeltmeyi öngörüyor. Önerge vesilesiyle tasarının daha iyi anlaşılabilmesi
amacıyla bazı konularda Genel Kurulu bilgilendirmeyi görev saydım, o nedenle
huzurunuzdayım.
Tasarı, devlet
yardımını, kamu kaynaklı veya kamu tarafından belirli teşebbüslere veya belirli
malların üretimine yönelik olarak verilen her türlü destek ve teşvik olarak
tanımlıyor. Bu çerçevede, örneğin, Türkiye’de uygulanan teşvik sistemi
çerçevesinde öngörülen vergi indirimi, sigorta primi indirimi bir devlet
yardımıdır. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Tasarının amacı, Türkiye'nin vermekte
olduğu bu yardımların Avrupa Birliğiyle olan uyumunu sağlamaktır. Çünkü her
türlü yardım piyasada birtakım teşebbüslere belirli malların üretimine yönelik
olarak belirli bir avantajın sağlanmasını amaçlar. Bu avantajı eğer Avrupa
Birliğinden daha fazla oranda verirseniz, Avrupa Birliğindeki teşebbüslere
kıyasla Türkiye’deki teşebbüslere daha fazla avantaj sağlamış olursunuz. Şimdi
tasarının hedefi, Avrupa Birliğinden daha fazla bir teşviki Türkiye’de vermemektir.
Dolayısıyla, böyle bir tasarının Avrupa Birliğine üyeliğin gerçekleştiği tarihe
kadar yasalaşma imkânı vardır. Yani bu tasarı ne kadar geç yasalaşırsa
Türkiye'nin o kadar lehinedir. Ama bu kürsüden yapılan açıklamalarda sanki
bunun bir an önce yasalaşmasının ekonominin lehine, Türkiye'nin lehine olduğu
gibi bir izlenim verildi. Bu doğru değil. Türkiye'nin bunu gündemine alma
nedeni, Avrupa Birliğiyle olan görüşmelerde rekabet faslının açılması için
Avrupa Birliğinin bu kanunun çıkmasını şart görmüş olmasıdır. Neden budur.
Türkiye tezini iyi savunamamıştır. Savunamadığı için, daha önünde uzun bir
zaman olmasına rağmen bu tasarıyı yasalaştırma zorunluluğuyla karşı karşıya
kalmıştır. Avrupa Birliğiyle “rekabet” faslının müzakeresini Türkiye iyi götürememiştir,
bu onun sonucudur. Bunu tespit edelim.
İkinci olarak,
burada kurulan yapının, devlet yardımlarını izleyecek olan yapının Avrupa
Birliğine uyumlu olduğunu söylemek mümkün değildir. Ama bu kürsüden bunları
duydum ben. Bu yanlış. Devlet yardım veriyor. Bu yardımları izlemek üzere bir
Devlet Yardımları Genel Müdürlüğü kuruluyor. Bu Genel Müdürlük Hazine
Müsteşarlığı bünyesinde kuruluyor. Bu yardımları izleyecek olan Devlet
Yardımları İzleme ve Denetleme Kurulu da Hazine Müsteşarlığında kuruluyor. Kurulun
başkanlığını da bu genel müdür yürütecek. Şimdi hem uygulamayı hem denetimi
aynı kişiye verirseniz bu yapının saydam olduğunu söylemek mümkün müdür? Mümkün
değildir. Ama şunu ifade edeyim: Yani “Bağımsız bir yapı olsun mu?” derseniz,
hayır, bağımsız bir yapı olmasını da ben Türkiye’nin Avrupa Birliğine
üyeliğinin gerçekleştiği tarihe kadar istemem. Belki burada bir manevra alanı
olacaktır Türkiye’nin bu yapı nedeniyle ama bu yapıyı çok saydam bir yapı
olarak burada anlatmak da doğruyu ifade etmemek olur. Ben bunları ifade etmek
için huzurunuzdayım.
Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Biraz önce kabul
ettiğimiz önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
14’üncü madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Tasarının 14 üncü maddesinde yer alan “Bakanlıkça” ibaresinin “Bakan onayı ile”
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Elitaş Suat
Kınıklıoğlu Veysi Kaynak
Kayseri Çankırı Kahramanmaraş
Ertekin Çolak Mehmet
Ceylan
Artvin Karabük
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
2 nci maddede yapılan değişiklik paralelinde bu değişikliğin
yapılma ihtiyacı doğmuştur.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
15’inci madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan, 523 sıra sayılı Kanun Tasarısının 15 inci maddesinde geçen “Yardımları”
ibaresinin “Destekleri” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Nurettin
Canikli
Giresun
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Kanun
Tasarısının başlığında yapılan değişikliğe paralel olarak önergenin
verilmesinin uygun olacağı düşünülmüştür.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge istikametinde 15’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
16’ncı madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan, 523 sıra sayılı Kanun Tasarısının 16 ncı
maddesiyle 4059 sayılı Kanunun ikinci maddesine eklenen ı) bendinde geçen
"yardımlarının" ibarelerinin "desteklerinin" olarak,
"yardımları" ibarelerinin "destekleri" olarak,
"yardımlarını" ibarelerinin "desteklerini" olarak,
"yardımlarına" ibaresinin "desteklerine" olarak,
"uygulanan devlet yardımları ve desteklere" ibaresinin
"uygulanan devlet desteklerine" olarak, "yardımı"
ibaresinin "desteği" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Nurettin
Canikli
Giresun
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Kanun
Tasarısının başlığında yapılan değişikliğe paralel olarak önergenin
verilmesinin uygun olacağı düşünülmüştür.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
17’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Geçici madde 1
üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan, 523 sıra sayılı Kanun Tasarısının Geçici Madde 1'de geçen
"yardımlarının" ibaresinin "desteklerinin" olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Nurettin
Canikli
Giresun
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Kanun
Tasarısının başlığında yapılan değişikliğe paralel olarak önergenin
verilmesinin uygun olacağı düşünülmüştür.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Önerge
istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Geçici madde 2’yi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Geçici madde 3
üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan, 523 sıra sayılı Kanun Tasarısının Geçici Madde 3'ün başlığında geçen
"yardımları" ibaresinin "destekleri" olarak, 1'inci
fıkrasında geçen "yardımlarına" ibaresinin "desteklerine"
olarak, “yardımı” ibaresinin “desteği” olarak, ikinci fıkrasında geçen
"yardımı" ibarelerinin "desteği" olarak,
"yardımın" ibaresinin "desteğin" olarak,
"yardımının" ibaresinin "desteğinin" olarak, üçüncü fıkrada
geçen "yardımı" ibarelerinin "desteği" olarak,
"yardıma" ibaresinin "desteğe" olarak, "yardımın"
ibaresinin "desteğin" olarak, "yardım" ibaresinin
"destek" olarak, dördüncü fıkrada geçen "yardım" ibaresinin
"destek" olarak, "yardımlardan" ibaresinin
"desteklerden" olarak, "yardımlar" ibarelerinin
"destekler" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Nurettin
Canikli
Giresun
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Kanun
Tasarısının başlığında yapılan değişikliğe paralel olarak önergenin
verilmesinin uygun olacağı düşünülmüştür.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge istikametinde geçici madde 3’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Geçici madde 4
üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan, 523 sıra sayılı Kanun Tasarısının Geçici Madde 4’te geçen
"yardımlarının" ibaresinin "desteklerinin" olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Nurettin
Canikli
Giresun
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Kanun
Tasarısının başlığında yapılan değişikliğe paralel olarak önergenin
verilmesinin uygun olacağı düşünülmüştür.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge istikametinde geçici madde 4’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Geçici madde 5
üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
TBMM
Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan
523 sıra sayılı Kanun Tasarısının Geçici 5. maddesinin birinci fıkrasının
sonuna aşağıdaki cümlenin ve yeni fıkra olarak ikinci fıkranın eklenmesini arz
ve teklif ederiz.
Harun Öztürk Kamer
Genç Osman Kaptan
İzmir Tunceli Antalya
Abdulaziz Yazar Vahap Seçer Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
Hatay Mersin Malatya
“Herhangi bir
işlem yapılmaksızın gerçekleşmiş hâliyle tamamlanmış sayılan teşvik belgelerine
ilişkin işlemin ödenmiş veya yapılmış olan tarhiyatlar nedeniyle ödenmesi
gereken her türlü vergiye şümulü yoktur.
2) Birinci fıkra
hükmünden yararlanan gerçek ve tüzel kişiler uygun araçlarla kamuoyunun bilgisine
sunulur. Bu bilgi sunma işlemi ticari sırrın ya da vergi mahremiyetinin ihlali
olarak değerlendirilmez.”
TBMM
Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan
523 sıra sayılı yasa tasarısının Geçici 5. maddesinin tasarı metninden
çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Şevket Köse Fehmi Murat Sönmez
Malatya Adıyaman Eskişehir
Hüsnü Çöllü Rıza
Yalçınkaya
Antalya Bartın
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara)– Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, buyurun efendim.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli üyeler; biz bu ülkede dürüst,
namuslu, şerefli her yatırımcıya saygı duyan kişileriz. Kim dürüst, namuslu,
şereflice yatırımını tamamlamışsa, yapmışsa ve eksik kalmışsa bunlara çok saygı
duyuyoruz. Bu madde de Komisyonda görüşülürken “Bu madde de özellikle bu yasa
metninde yer almasın.” dedik. Neden, onu anlatacağım. Daha sonra arkadaşlarım
başka bir önerge verdiler ama -biraz önce okundu- acaba Komisyonla, Hükûmetle, gruplar arasında bir mutabakat sağlayabilir
miyiz dedik ama maalesef onu da sağlayamadık. Yoksa ben önergemi geri
çekmiştim.
Değerli
arkadaşlarım, eğer dürüst, namuslu yatırımcıyla dürüst olmayan insanı aynı
kefeye koyduğunuz sürece bu ülkede hiçbir şey düzelmez. Şimdi burada, adama
vergi tarhiyatı… Yatırımını yapamamış, gitmiş demiş ki: “Ben yatırımımı
yapamadım.” Vergi tarhiyatı yapılmış, vergisini ödemiş, şimdi siz bu adamlara
kötülük yapıyorsunuz. Devletten bu adamlar gidip parasını geri alacak, bu madde
böyle geçerse. Dürüst ile dürüst olmayanı lütfen ayırın ve siz dürüst ile
dürüst olmayanı aynı kefeye koyuyorsunuz. Benim size başka hiç söyleyecek lafım
yok.
Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
TBMM
Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan
523 sıra sayılı Kanun Tasarısının Geçici 5. maddesinin birinci fıkrasının
sonuna aşağıdaki cümlenin ve yeni fıkra olarak ikinci fıkranın eklenmesini arz
ve teklif ederiz.
Harun
Öztürk (İzmir ) ve arkadaşları
“Herhangi bir
işlem yapılmaksızın gerçekleşmiş hâliyle tamamlanmış sayılan teşvik belgelerine
ilişkin işlemin ödenmiş veya yapılmış olan tarhiyatlar nedeniyle ödenmesi
gereken her türlü vergiye şümulü yoktur.
(2) Birinci fıkra
hükmünden yararlanan gerçek ve tüzel kişiler uygun araçlarla kamuoyunun
bilgisine sunulur. Bu bilgi sunma işlemi ticari sırrın ya da vergi
mahremiyetinin ihlali olarak değerlendirilmez.”
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 520 sıra sayılı Yasa
Tasarısı’nın geçici 5’inci maddesiyle ilgili olarak verdiğimiz önerge üzerinde
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Önergemiz gayet
açık. Geçmişte teşvik belgesini alıp da gereğini yerine getirmeyenlerin, bir
kısmını yerine getirip de ödediği vergilerin kendilerine geri verilmemesi
konusunda önergede bu hususu açıklığa kavuşturuyoruz. Bence normal bir önerge.
Yani şimdi, bu, zaten daha önce taahhütlerini yerine getirmemiş ve vergisini
ödemiş insanlara eğer bu istisnayı getirmezseniz bunlara vergi iadesini
yaparsınız ki, şimdiye kadarki hiçbir uygulamada böyle bir sistem yoktur ama
aksini iddia ediyorsanız, işte, burada Komisyon var. Komisyon desin ki, hayır
desin. Yani “Ödenmiş vergiler iade edilmez.” derse, o zaman mesele hallolmuş
oluyor.
Şimdi, sayın
milletvekilleri, burada bir Hükûmet oturuyor, Hükûmeti temsilen birileri oturuyor. Burada
milletvekiliyiz, diyoruz ki: “Bu kanunun ismi yardım kanunu. Bir deprem meydana
gelmiş. Bizim ilimizde meydana gelen bu deprem nedeniyle insanlar dışarıda;
evleri yıkılmış, çadır verilmiş. Bu insanlar ne olacak?” Burada oturan bakan
mıdır, bakan yardımcısı mıdır veyahut da kimse bize cevap vermek zorundadır.
Ben soru soruyorum hiç kale almıyor. Yahu sen Hükûmet
temsilcisi değil misin? O zaman oturma burada.
Şimdi,
düşünebiliyor musunuz ekim ayına gelmişiz, deprem martta meydana gelmiş.
İnsanlar dışarıda. Çadır verilmiş. Diyoruz ki: “Ya, bu insanların derdine bir
çare bulacak mısınız, bulmayacak mısınız?” Yok. Karşımızda sağır bir Hükûmet var. Aynı zamanda AKP Grubu da sağır. Yani bunu
bana söyletmeden sizin söylemeniz lazım ya! Bu arkadaşın… Yani Tunceli’de
AKP’ye de oy veren insanlar var. Ya, bunların hepsi yani size karşı insanlar
değil ki. Diyoruz burada: “Ya orada oturmayın ya oturuyorsanız milletvekilinin
sözlerine cevap verin.” Diyoruz ki: “Bu insanlar kışa girecek. Ne yapacak?”
Açıyoruz telefonu, efendim, işte “Bazı kişilere 42 metrekarelik prefabrik ev
vereceğiz.” Ya kardeşim, ne zaman vereceksin?
Ayrıca,
vatandaşın evi yok. Diyor ki: “Kardeşim, sosyal güvenlik yani yaşlılık aylığı
alıyorsunuz.” Beyler, bakın, adamın evi yıkılmış, bana inanmıyorsanız İl Afet
Müdürüne açıp sorabilirsiniz. “Efendim, sen yaşlılık aylığı alıyorsun.” Kaç
lira yaşlılık aylığı alıyor? “Evin yıkılmış ama sen yaşlılık aylığı alıyorsun.”
diyor. “Sen bu yardımdan yararlanamazsın, yani depremde sana yardım edemeyiz.”
Ya arkadaşlar, böyle bir şey olur mu ya! Ya, bir yaşlılık aylığı veya velev ki
emekli aylığını alan birisi, nasıl… Deprem meydana gelmiş, evi yıkılmış “Buna
bir kuruş yardım yapamayız.” diyor. Ya, bu devlet bu kadar fakir mi arkadaşlar?
Bu devlet o kadar zengin bir devlet ki. Bakın, ben size söyleyeyim: Halk
Bankası, Merkez Bankası, Vakıflar Bankası TOKİ’ye 1
katrilyon lira para veriyor, TOKİ’ye, TOKİ’ye. Niye veriyor biliyor musunuz? TOKİ gitmiş,
İstanbul’da devlete ait bir arsayı almış. Vakıflar Bankası, Halk Bankası,
Merkez Bankası buna, TOKİ’ye 1 katrilyon lira
veriyor, devletin arazisi... Bu paraların bir kısmıyla bizim oradaki insanlara
yardım edin yahu. Deprem var arkadaş, dışarıda... Peki, ne yapacak bu adam? Bu
adamın çaresizliğini burada dile getiren bir milletvekili olarak, burada, bu
sıralarda oturan adamlar sağırlık yaparsa peki ben buna nasıl cevap vereyim?
Böyle bir şey olur mu arkadaşlar yahu? Bu, ne vicdana sığar ne insanlığa sığar
ne insan haysiyetine sığar. Ondan sonra, gel, orada otur, gül, git... Yahu,
çocuklar da güler. Yani büyüyen insanların çocuklardan farklı olduğunu
göstermeleri lazım arkadaşlar. Yani sağırlar da susar. Yani burada oturan
kişilerin sağırdan farklı olduğunu belirtmesi lazım. Bu neyle belirtilir?
Sözle, ağızdan çıkan sözle arkadaşlar. Bunu defalarca dile getirdik. Getirdik,
siyah çelenk bırakmaya kalktık. Yani arkadaşlar mecbur muyum her gün bu
konuları burada dile getirip de karşımızdaki insanlar da böyle susacak.
Peki, AKP’liler,
size soruyorum yahu: Yani sizin memleketinizde böyle bir şey olsa, insanlar
karda kışta kalsa, siz “Bu insanlar karda kışta kalsın.” mı diyeceksiniz? Yani
Pakistan’a yardım yapıyorsunuz da, Gazze’ye yardım
yapıyorsunuz da, peki Tunceli’deki vatandaş Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı değil
mi? O da Müslüman değil mi?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Genç, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
KAMER GENÇ
(Devamla) – İnsanlar önce kendi vatandaşına yardım eder arkadaş. Bu adamlar depremde
evlerini kaybetmiş, dışarıda oturuyor. Ee, bize cevap
verin. Vermezseniz ne olacak peki? Ne yapacağız arkadaşlar? Yani gidip bu
insanlar hırsızlık mı yapacak? Gidip başkasının evine mi saldırsın, o evde mi
kalsın? İsterseniz, getirelim bu vatandaşları, Çankaya Köşkü’ne gitsin
yerleşsinler arkadaşlar. Zaten Abdullah Gül oraya gitmiyor. Hariciye Köşkü’nde
oturuyor. Oradaki insanlar gelsin, burada otursun, bu kışı öyle geçirsinler.
Herhâlde öyle istiyorsunuz değil mi? Böyle bir şey olur mu arkadaşlar?
Bakın, AKP Grubu
bir sorumluluk duygusunu taşıyarak burada Hükûmeti
temsil ediyorsa, burada konuşulan sorunlara cevap vermek zorundadır. Susarak
bir yere gidemezsiniz. Susarsanız biz de susan insanlara karşı elbette
verilmesi gereken cevapları burada söyleriz.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Geçici Madde 5’i
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
18’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
19’uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, ikinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları
tamamlanmıştır.
Tasarının
görüşmeleri tamamlanmıştır.
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Başkanım, bir düzeltme
talebimiz var.
BAŞKAN – Evet,
Komisyonun bir düzeltme talebi var.
Buyurun.
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Başkanım, birinci
bölümün 4’üncü maddesindeki madde başlığı olan “kurul” ifadesi madde metninde
bazı yerlerde sehven “yönetim kurulu” olarak yazılmıştır; değiştirilmesini
talep ediyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Gerekli notlar
alınmıştır.
Evet, saygıdeğer
arkadaşlarım, tasarının tümünü oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Evet, milletimiz
için hayırlı olmasını diliyorum.
Sayın
milletvekilleri, 4’üncü sırada yer alan 510 sıra sayılı Sayıştay Kanunu Teklifi
ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının
görüşmelerine başlayacağız.
4.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat
Kılıç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa
Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/594) (S. Sayısı: 510)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5’inci sırada yer
alan 493 sıra sayılı Kamu Hastane Birlikleri Pilot Uygulaması Hakkında Kanun
Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
5.- Kamu Hastane Birlikleri Pilot Uygulaması Hakkında Kanun
Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/439) (S. Sayısı: 493)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın
milletvekilleri, 6’ncı sırada yer alan Türkiye Cumhuriyeti ile Şili Cumhuriyeti
Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
6.- Türkiye Cumhuriyeti ile Şili Cumhuriyeti Arasında
Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/853) (S. Sayısı: 517) (x)
(x)
517 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
BAŞKAN –
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon raporu
517 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Garip bir
tesadüf, bugün de Şili’deki yer altındaki göçükte kalan işçilerin sağ salim
dünya yüzüne çıkarılmaları da söz konusu. O insanlara da, Şili’ye de “Geçmiş
olsun.” diyoruz.
Tasarının tümü
üzerinde söz talebi yok.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ İLE ŞİLİ CUMHURİYETİ ARASINDA SERBEST TİCARET ANLAŞMASININ
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN
TASARISI
MADDE 1- (1) 14
Temmuz 2009 tarihinde Santiago’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti ile Şili
Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşması”nın onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN – 1’inci
madde üzerinde söz talebi yok.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Söz
talebi yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Söz
talebi yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekilleri,
tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Saygıdeğer
arkadaşlarım, oylama için üç dakika süre veriyorum ve oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Şili Cumhuriyeti Arasında Serbest
Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık
oylama sonucunu arz ediyorum:
“Kullanılan oy
sayısı : 224
Kabul :
224 (x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Bayram Özçelik Yaşar
Tüzün
Burdur Bilecik”
Böylece anlaşma
yasalaşmıştır. Her iki ülke için de hayırlı olmasını diliyorum.
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
Bu vesileyle
Şili’de göçük altında kurtulmayı bekleyen ve bugün gün yüzüne çıkan işçilere de
geçmiş olsun diyorum.
Sayın
milletvekilleri, 7’nci sırada yer alan Türkiye Cumhuriyeti ile Ürdün Haşimi Krallığı Arasında Serbest Ticaret Alanı Tesis Eden
Ortaklık Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile
Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
7.- Türkiye Cumhuriyeti ile Ürdün Haşimi
Krallığı Arasında Serbest Ticaret Alanı Tesis Eden Ortaklık Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/893) (S. Sayısı: 540) (x)
BAŞKAN - Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu
540 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü
üzerinde söz talebi yoktur.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ İLE ÜRDÜN HAŞİMİ KRALLIĞI ARASINDA SERBEST TİCARET ALANI TESİS EDEN
ORTAKLIK ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ
UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 1 Aralık 2009 tarihinde Amman’da
imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti ile Ürdün Haşimi
Krallığı Arasında Serbest Ticaret Alanı Tesis Eden Ortaklık Anlaşması”nın
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama için iki
dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
(x)
540 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Ürdün Haşimi
Krallığı Arasında Serbest Ticaret Alanı Tesis Eden Ortaklık Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucunu arz
ediyorum:
“Kullanılan oy
sayısı : 232
Kabul : 232 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Bayram Özçelik Yaşar
Tüzün
Burdur
Bilecik”
Anlaşmanın her
iki ülkeye de hayırlar getirmesini diliyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, 8’inci sırada yer alan Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti
ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kalkınma İşbirliği ve TİKA Kosova
Program Koordinasyon Ofisinin Statüsüne İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız.
8.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Kalkınma İşbirliği ve TİKA Kosova Program Koordinasyon
Ofisinin Statüsüne İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/846) (S. Sayısı: 551) (xx)
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Tasarının tümü
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Balıkesir Milletvekili Hüseyin
Pazarcı.
Sayın Pazarcı,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
HÜSEYİN PAZARCI (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
Cumhuriyeti ile Kosova arasındaki Kalkınma İşbirliği ve TİKA Kosova Program
Koordinasyonu Ofisi kurulması konusundaki protokol ve bunun hakkındaki uygun
bulma yasası konusunda Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yeni kurulan ve
yakın tarihsel ve kültürel bağımız bulunan Kosova için böyle bir kalkınma iş
birliği programı yapılması Türkiye ile Kosova arasında ve bunun TİKA
aracılığıyla kurulacak ofisimiz vasıtasıyla yürütülmesini Cumhuriyet Halk
Partisi olarak olumlu buluyoruz, destekliyoruz. Dolayısıyla, bunun, bu uygun
bulma kanununun geçmesi konusunda herhangi bir özel eleştirimiz yok.
Ancak, sayın
milletvekilleri, bu Kosova vesilesiyle, Türkiye için çok önemli olan,
diplomasimiz bakımından bizim temel düzenimizi etkileyecek etkileri bulunan bir
veriye dokunmak istiyorum burada. Şöyle ki: Bu çerçevede Kosova’nın
bağımsızlığını ilanı olayına baktığımızda, Kosova Geçici Yönetimi Meclisi 17
Şubat 2008’de bağımsızlığını ilan ediyor. Türkiye Cumhuriyeti olarak -bunu
bütün halkımız da desteklemiştir genelinde- 18 Şubatta, yani ertesi gün biz
Kosova’yı, onun bağımsızlığını tanıyoruz. Burada, Kosova’yı tanımanın,
desteklemenin de Türkiye olarak gururunu duyuyoruz tabii.
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 551 S. Sayılı Basmayazı
tutanağa eklidir.
Ancak, Kosova’nın
bu bağımsızlık ilanından sonra olay Birleşmiş Milletlere gidiyor ve Birleşmiş
Milletlerde şöyle bir sorunla karşılaşılıyor: Birleşmiş Milletler Genel Kurulu
Kosova’nın bu bağımsızlık ilanında bazı sorunlar gören devletlerin bulunduğunu
tespit ediyor ve bunun üzerine, Kosova’nın, Kosova Meclisinin tek taraflı
bağımsızlık ilanı üzerine, bu soruna ilişkin olarak Uluslararası Adalet
Divanının danışma görüşünün alınmasının gerekli olduğu kanısına varıyor. Sorun
bu çerçevede Uluslararası Adalet Divanı önüne taşınıyor ve danışma görüşü
isteniyor.
Şimdi, bu
çerçevede Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Uluslararası Adalet Divanından,
Kosova Meclisinin bu bağımsızlık ilanının uluslararası hukuka uygun olup
olmadığını soruyor, bunun meşruiyetinin doğru olup olmadığını soruyor.
Buraya kadar bu
iş, Kosova’nın bağımsızlığına önem veren, onu destekleyen bir devlet olan
Türkiye olarak bizi tabii ki ilgilendiriyor ama değerli milletvekilleri, bundan
daha önce, bundan daha da önemli konumda olan bir durum var. Bu çerçevede,
Uluslararası Adalet Divanı kendisine sorulan bu soruyu, danışma görüşünde, 22
Temmuz 2010 tarihinde cevaplıyor ve danışma görüşünde, Kosova’nın bağımsızlık
ilanının uluslararası hukuka uygun olduğunu beyan ediyor Divan. Bu, çok, bizim
tasvip edeceğimiz bir şey ve şunu da belirteyim ki, bu vesileyle Türkiye’de,
biraz bu işlerden anlayan çevrelerde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin de bir
gün böyle bir durumda kalırsa yani şu andaki görüşmeler sonuçlanmazsa, o zaman,
bunun, Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bakımından da örnek
gösterilebileceği düşünülmeye başlanıyor kararın ilk sonucu sadece
bilindiğinde. Ancak, sayın milletvekilleri, bu olayı yani Uluslararası Adalet
Divanının danışma görüşünü incelediğimiz zaman durumun hiç de Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti lehine olmadığını görüyoruz.
Şimdi, temel
verilerini size açıklama yoluna gideceğim: En başta, bu danışma görüşünün
81’inci paragrafında, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin Kıbrıs’a ilişkin
1983 tarihli kararıyla, KKTC’nin bağımsızlık ilanını kınadığını, reddettiğini
ifade ediyor bu danışma görüşü, metnin bizzat içinde ve bunun gerekçesi olarak
da, bunun kabul edilmemesinin, kuvvete başvurularak bir bağımsızlık ilanı
yoluna gidildiğini belirtiyor, yani burada “Türkiye Cumhuriyeti’ni de
uluslararası hukuka aykırı bir yolla bir KKTC cumhuriyetinin ilanını doğru yapmadığı”
şeklinde değerlendirildiğini görüyoruz. Olay, sadece, üstelik KKTC’yi
ilgilendirmiyor, doğrudan Türkiye Cumhuriyeti’ni de ilgilendiriyor ve bu görüş,
sadece seksen birinci paragrafından bunu ifade etmekle kalmıyor, ileriye
yönelik olarak Kıbrıs sorununun çözümü konusunda nasıl bir devlet olması
gerektiği unsuruna da işaret ediyor, Kosova vesilesiyle bunları yapıyor. Yani
“Kosova’da bu yoktu ama örneğin KKTC’de, Kıbrıs’ta bu vardı.” şeklinde ve yüz
on dördüncü paragrafta da 1251 sayılı, 1999 tarihli Güvenlik Konseyi Kararı’nda
Güvenlik Konseyinin Kıbrıs devletinin ancak egemen, uluslararası tek bir
kişiliğe sahip yani “tekil”, “üniter” dediğimiz
devlet olma mecburiyetini öngören, tek vatandaşlığı tanıyan, çifte
vatandaşlığın söz konusu olamayacağı Kıbrıs cumhuriyeti dedikleri devlet
biriminde bağımsız ve ülke bütünlüğü garanti edilmiş bir devlet öngörüldüğünü
ifade ediyor. Kosova için böyle bir şey öngörülmediği için böyle bir kararı
Meclisinin alabileceğini ama örneğin KKTC için bunun uluslararası hukuka da
uygun düşmeyeceğini ifade ediyor.
Şimdi, sayın
milletvekilleri, Kosova vesilesiyle bu kararı ele aldığımızda Kosova
vesilesiyle verilmiş bulunan danışma görüşü Kıbrıs sorununu çözümüne ilişkin
olarak olumsuz bir karar niteliği taşıyor. Türkiye'nin ve Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti’nin isteklerini zayıflatan veya yok sayma yolunu seçen bir sonuca
götürür nitelikte hükümler, cümleler içeriyor ve dolayısıyla, Kosova konusunda
verilen bu karar, KKTC konusunda, KKTC aleyhine olumsuz bir karar niteliği taşıyor.
Şimdi, bu
vesileyle şunu sormamız gerekiyor tabii: Peki, bunun önüne geçebilmek olanaklı
değil miydi? Uluslararası Adalet Divanı Statüsü’nü incelediğimizde bunun önüne
geçebilmeyi belki garanti edemezdik ama Türkiye Cumhuriyeti’nin, Dışişleri Bakanlığımızın
-ki, maalesef bir tek yetkilisini dahi şurada göremiyorum- bunları dinlemeleri
ve birazcık bazı verilere bu ülkenin çıkarları açısından daha dikkatli olmaları
bakımından.
Şuna olanak
vardı: Uluslararası Adalet Divanı bir danışma görüşü istendiğinde, bunu
özellikle Birleşmiş Milletler Genel Kurulu da istediğinde, bu vesileyle üye
devletlerin her birine görüşünü açıklama hakkı tanıyor ve bu görüşlerini hem
yazılı hem sözlü aşamada ifade edebileceklerini söylüyor. Üstelik daha da
önemlisi, eğer bir devlet böyle bir danışma görüşü çerçevesinde müdahil olma
yolunu seçmişse, başka devletlerin, üçüncü devletlerin bu konuda verecekleri
görüşlerini de cevaplama hakkını tanıyor Uluslararası Adalet Divanı Statüsü
66’ncı maddesinin dördüncü paragrafında. Yani, bir başka devlet, örneğin Kosova
vesilesiyle KKTC’ye, Kıbrıs’a, Türkiye’ye yönelik birtakım iddialarda bulunursa
eğer, biz, Türkiye Cumhuriyeti olarak bu danışma görüşü vesilesiyle Divana
görüş ifade edeceğimizi bildirseydik bu hakka sahip olacaktık ama maalesef,
değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti
ve Dışişleri Bakanlığı, nedir gerekçesi bilemiyorum, belki “Orada bu konuyu
tartışmayalım.” gibi bir gerekçe olabilir… Ama bu konu orada tartışılmıştır ve
bizim devletimiz, Hükûmetimiz gerekli önlemi
almamıştır. Tam kırk civarı devlet görüş bildirmiştir bu konuda ve bunların
arasında Güney Kıbrıs Rum Yönetimi açıkça -gözlemlerini okuduğunuz zaman-
işgalciliğimizden, kuvvet kullanmadan, Kuzey Kıbrıs’ın bir azınlığı
barındırdığından Kıbrıs Cumhuriyeti içinde, tırnak içinde, kendilerinin temsil
ettiği birçok şeyi söylemiştir ama danışma görüşünde de işte bunun bir anlamda
hülasasını oluşturan bazı veriler yer almıştır ve Türkiye Cumhuriyeti bu konuda
herhangi bir önlem almamıştır.
Ben genelde, özellikle
dış ilişkilerimizde, Hükûmeti tabii ki eleştireceğim,
muhalefet partisinin bir elemanıyım ama ülke yararına olan konularda pek fazla
da üzerine gitmeyi sevmiyorum ama burada, arkadaşlar, sizlere de
hatırlatıyorum, bütün cihanda, nerede uluslararası sorun varsa “Ben Türkiye
olarak büyük devletim, araya girmeye, arabuluculuk yapmaya, işi
kolaylaştırmaya, sorunu çözmeye talibim.” diyen Hükûmetimiz
ve Bakanlığımız, maalesef, bu konuda parmağını oynatma durumunda, konumunda
olmamıştır ve böyle bir danışma görüşü bugün çıkmıştır. Danışma görüşü
bağlayıcı değildir ama uluslararası hukukun yorumunda içtihat oluşturur ve
dolayısıyla, bu artık, sadece bugün Kıbrıs’la ilgili gelişmelerde önümüze
çıkarılacak bir husus değildir. Yarın Avrupa Birliği çerçevesinde -hani az önce
Avrupa Birliğine uyum esası çerçevesinde neler savunulma yoluna gidildi- bu,
önümüze çıkarılan, çıkarılacak bir durumdur, bir karardır. Dolayısıyla, bu
konuda Hükûmetimizin bundan sonra en azından, bu
danışma görüşündeki görüşleri, verileri biraz daha zayıflatacak, lehimize
çevirecek bir şekle dönüştürülmesi zorunluluğu vardır. Kosova ile yapılan bu
anlaşma çerçevesinde bunu ifade ediyorum. Zannediyorum ki, Hükûmet
yetkililerimiz önümüzdeki günlerde Kosova’ya gidecekler veyahut bu anlaşmaların
uygun bulunduğunu daha sonra da bütün işlemleri tamamlanarak onaylandığını
ifade ettiklerinde işin bu yanına ilişkin olarak açıklama yapmaları ve daha
sonra hukuki ve siyasi olarak bu danışma görüşünü daha anlaşılır, hukuken ve
siyaseten Kıbrıs Türk’ü ve Türkiye bakımından kabul edilir hâle getirmek belki
zor ama, en azından daha yerine koyacak çalışmaların yapılması Hükûmetimiz ve Dışişleri Bakanlığı tarafından gereklidir.
Bu durumu bu vesileyle sizlere sunmak istiyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Pazarcı.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan.
Buyurun Sayın
Kaplan.
BDP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 551 sıra sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Kosova Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Kalkınma İşbirliği ve TİKA Kosova Program Koordinasyon
Ofisinin Statüsüne İlişkin Protokol nedeniyle Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
“Kosova” denince
Türkiye açısından tabii ki tarih, kültür, ticaret, sosyal, savaşlar, göçler,
akrabalıklar, bütün bunlar geçmiş bir yedi yüz yılın verisi olarak önümüze
çıkıyor. Birinci Kosova Savaşı’ndan sonra Osmanlı topraklarına katılan Kosova,
1912’de Sırbistan’a bağlanıyor. Şimdilerde “Kosova” denince Avrupa’nın 50’nci
devleti akla gelir ama “Kosova” denince Uluslararası Adalet Divanının aldığı
karar akla gelir, “Kosova” denince dış müdahaleler akla gelir, “Kosova” denince
Kosova’daki yeni yönetimle Türkiye'nin ilişkileri akla gelir. Çünkü Kosova’da
1912’de göç eden ve şu an Kosova’da yaşayanların sayısına eşdeğer Arnavut,
Boşnak, Türk kökenli yurttaşımızın hâlâ akrabalıkları sürmekte.
Bu anlamda
böylesi teknik bir sözleşmeye parti olarak bizim elbette ki bir diyeceğimiz
olmaz. Teknik olarak bu tür sözleşmeleri destekleriz ama iki noktaya, üç
noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum.
Birincisi, 18
Şubat 2008 tarihinde bağımsızlığını ilan ediyor, Türkiye bir gün sonra hemen
tanıyor. Türkiye’den önce tanıyan, elini çabuk tutan ülkeler var, onu da
biliyoruz. Ama şu gerçeğin altını çizelim: Kosova gibi ülkeler, Karadağ’dan
sonra kurulan 50’nci devlettir, dış müdahalelerin sonucu genellikle bu tür
devletler kuruluyor ve burada da bir dış müdahale var. 1999 yılından 2008
yılına kadar yine Birleşmiş Milletlerin, Avrupa Birliği ülkelerinden 1.900
polis ve yargı mensubunun burada görev yaptığını ve daha sonra bağımsızlığını
ilan ettiğini biliyoruz.
Burada
Uluslararası Adalet Divanı kararıyla Kosova, uluslararası hukuk sözleşmeleri
açısından son derece önemli bir kararın konusu. Self determinasyon hakkının,
sınırların değişmezliği olayının, halkların kendi kaderini tayin hakkının en
çok konuşulduğu, tartışıldığı bir karardır. Uluslararası Adalet Divanı,
Kosova’nın bağımsızlığını meşru görmüştür. Evet, bu bir tavsiye kararıdır ama
bu bir içtihattır ve uluslararası hukukta buna benzer kararların çıkması çok
zordur.
Burada iki yanlış
var. Türkiye, artı ve eksileriyle bunu değerlendirebiliyor mu? Örneğin, Kosova
kararı Kıbrıs için de bir emsal olur mu? Buradan, Kıbrıs’tan da bir Kosova
benzeri karar çıkabilir mi? O süreçleri izlediğimiz kadar, maalesef, Türkiye o
dönemlerde bunu hesaba katamamış. Dışişleri bu konuda etkin bir çalışma
yapmadığı gibi, Rum kesimi, Yunanistan bu konuda gayet gayretli bir çalışma
yapmışlar ve görüşlerini, raporlarını sunmuşlar.
Şimdi, burada,
şöyle bir tartışma da yaşanıyor: Sayısı 2 milyonu dahi bulmayan Arnavutların,
Boşnakların, Sırpların yaşadığı; sayısal olarak da AGİT’in, nüfus kayıtlarına
göre milliyetini sorarak, “Nedir milliyetiniz?” sorusu sonucu 60 bin kişinin
cevap verdiği Türk’ün yaşadığı ama diğer verilerle, başka verilerle 250 bin
civarında Türk’ün yaşadığı bir Kosova’dan bahsediyoruz. Arnavutlar ile
Boşnakların bizimle ortak bağlarında biraz din bağının, Müslüman olma
özelliğinin öne çıktığını görebiliyoruz.
Bazı stratejistler, uzmanlar bunun kıyaslamasını yapıyor. Evet, Kosava-Kıbrıs’ı kıyaslayanlar da var, Kosova, Kıbrıs’ın
dışında da, başka ülkelerde başka stratejiler de Türkiye’deki Kürt sorununu
kıyaslıyorlar. Böyle bir gerçekliği de var. Yani, biz bu gerçekliğimizi göz
ardı edip, örtbas ettiğimiz zaman başkaları konuşmayacak anlamına gelmiyor veya
başkalarının stratejileri, hesapları olmayacak anlamına da gelmiyor. Oluyor,
dünyada bunu görüyoruz, nasıl müdahaleler oluyor, yeşil hatlar çiziliyor.
Buradan ders
çıkarılması gereken bir durum var: Beş yüz yıl Osmanlı topraklarında yaşanılan
bir birlikteliğin, kültürün şekillendirdiği, kopmazlığın getirdiği bir
dayanışma sonucu tabii ki bir Kosova’yla ilgili birtakım şeylerin olması doğal
ama bunu TİKA düzeyinde asgari bir ilişki olarak değil de, keşke bu daha çok
devlet düzeyinde, Dışişleri düzeyinde daha farklı, daha geniş şeyler olsaydı.
Bu sözleşmede teknik olarak TİKA’nın boyunu, boyutunu
aşan çok şey var. Şu enerji konusu… TİKA’nın işi
değil enerji arkadaşlar. Başka sayayım: Eğitim, sağlık... Birtakım konular var
ki, bunların hiçbirisi değil. Ama şunu biliyoruz ki, orada kurulan
üniversitelerde çalışmalar yapılıyor, bu çalışmaların getirdiği bir durum söz
konusu.
Şimdi burada
yaşayan halkın durumuyla ilgili baktığımızda şöyle bir durumla karşı
karşıyayız: Özellikle Prizren Üniversitesinde… Burada
çok dillilik var, Arnavutça, Türkçe ve Boşnakça dillerinde öğrenim görüleceğini
örneğin, söyleyen Enver Hocay TİKA’yla
imzalanan anlaşmanın da sahibi. Oysaki biz 60 bin Türk’ün veya gayriresmî 250 bin Türk’ün yaşadığı Kosova’da 60 bin veya
250 bin kişi için bir resmî dil -ki göreceksiniz biraz ileride anlatacağım-
kazanılan belediyelerde resmî dil olarak Türkçe’nin
hayata geçtiğini görürsünüz. Şimdi, buradaki bu örnekten yol aldığımız zaman 20
milyonu aşkın Kürt yurttaşımız Türkiye’de yaşarken burada sadece Artuklu Üniversitesinde adını bile koymadığımız bir
ürkeklikte “Konuşulan Diller Enstitüsü” diye, dalga geçer gibi, milyonlarca
insanın gözünün içine baka baka bir tespitler
yapılıyor, politikalar yapılıyor Türkiye’de. Bir taraftan bu politikalar
geliştirilirken bir taraftan da bu yapılıyor. Sonra Başbakan gidiyor “Sayın Merkel, iki dilli eğitim istiyoruz Almanya’da, Almanca da olsun -1 milyonu aşkın
yurttaşımız var- Türkçe de olsun.” diyor. İyi hoş da, geliyor Türkiye’ye
“Benden ikinci dilde, ana dilde eğitim isteniyor, bu mümkün değil.” diyor. Yani
bu bir çelişkiler yumağı. Bu çelişkiler yumağı içinde bir taraftan onu savunup,
bir taraftan gelip gerçeklerle yüzleşildiğinde de
bunu inkâr etmek son derece tehlikeli, toplumsal güveni sarsıcı bir yaklaşım
tarzıdır.
Bakın arkadaşlar,
şöyle bir örnek vermek istiyorum: Türkçe, bugün Kosova’da, Prizren’de,
Mamuşa’da, Priştina’da, Mitroviça’da, Vucitrn ve Gilan belediyelerinde resmî statüye sahip ama Diyarbakır’da
Sur Belediye Başkanımız ve bütün belediye meclis üyeleri, içinde muhalefet
parti belediye meclis üyeleri de çok dilli belediyecilikle ilgili bir çalışma
yaptıkları için belediye başkanı ve bütün belediye meclis üyeleri görevden
alındı arkadaşlar. Oysaki Alanya Belediyesi veya Fethiye Belediyesi veya
Antalya Belediyesi çok rahatlıkla Rusça, İngilizce, Fransızca ve Arapça
broşürler basıp dağıtabiliyordu. Şimdi, bu gerçekliğimizle yüzleştiğimiz zaman
gerçekten bir tutarlılık konusunun olmadığını görüyoruz. Burada Sur Belediyesi
görevden alındı, İçişleri Bakanımız aldı, aynı İçişleri Bakanımız görevde. Aynı
Sur Belediye Başkanı ve belediye meclis üyeleri tekrar seçime girdiler ve
tekrar seçildiler geldiler şimdi. Şimdi, burada biraz siyaset yaparken önümüzü
görmek lazım, önümüzdeki süreçleri görmek lazım, politika ve stratejileri ona
göre çizmek lazım, gerçekçi olmak lazım. Yani külliyen inkâr, külliyen retten,
birlikte yaşamanın güvenini zedelemenin hiçbir anlamı yok.
Şimdi Kosova
Cumhuriyeti’nin dilleri Arnavutça ve Sırpça. Bunun yanında, işte dedik ki
Kosova Belediyesi, Kosova Anayasası’nda Türkçe, Boşnakça, Romca, bu dillerde
statülerine göre resmî dil hüviyeti elde edebiliyorlar. Yani bu belediyelerin
olduğu yönetimlerde çoğunluk vardır, bu dillerde resmî dil olarak faaliyet
yürütebiliyorlar. Ve Kosova Cumhuriyeti Anayasası “Diller” diye bir başlık,
madde 5: “Kosova Cumhuriyeti resmî dilleri Arnavutça ve Sırpçadır.” diyor.
Hemen altında “Türkçe, Boşnakça ve Romca dilleri belediyeler seviyesinde resmî
statüye sahiptir ve yasalara uygun şekilde herhangi bir seviyede resmî
kullanımda kullanılır.” diyor. Burada şunu ifade etmek istiyorum: Bosna-Hersek’te Sırplar, Hırvatlar, Boşnaklar; altı yıllık
cumhurbaşkanlığı görev süresinde iki yıl Sırp bir cumhurbaşkanı, iki yıl
Boşnak, iki yıl Hırvat bir cumhurbaşkanı sırayla görev yapıyor. Farklılıklar ve
aidiyetler konusunda, kimlikler ve diller konusunda çok kültürlülük ve
çoğulculuk konusunda bizim Kosova’yla ilgili görüş alışverişi yaparken
alacağımız çokça ders var. Bu derslerden yola çıkarsak kendi ülkemizde kendi
sorunlarımızı daha sağlıklı konuşabilme, değerlendirme imkânına sahip
olabiliriz.
Biz, Makedonya’dan
tutun Bosna’ya, Karadağ’dan Kosova’ya kadar bütün Balkan ülkeleri için güçlü
bir Türkiye'nin, iç barışını sağlamış çok güçlü bir Türkiye'nin bir güvence
olacağını düşünüyoruz. Ve aynı şeyi Kafkaslar için söylüyoruz. Biliyoruz ki,
TİKA çalışıyor ama en son Sayın Cumhurbaşkanımızın Türki cumhuriyetlerle
yaptığı toplantıda altı Türki cumhuriyetinin ortak kullandığı dilin Rusça
olduğu gerçeğini de göz ardı etmeden birtakım çalışmalarımızı sürdürmemiz
gerekiyor. Bu anlamda benim görüşüm, benim tavsiyem, benim partimin görüşü,
arkadaşlar, bu çok kültürlülük, çok dillilik, çoğulculuk konusunda hem
Balkanlara hem Kafkaslara hem Ortadoğu’ya da eşit mesafede aynı yaklaşımı
gösterdiğimiz zaman TİKA’nın da Kerkük’te, Erbil’de, Süleymaniye’de, Duhok’ta
benzer faaliyetlerini geliştirdiği zaman Türkiye’nin rolünün artacağını
düşünüyoruz. Daha güçlü bir Türkiye olacağını, Türkiye’nin bu zenginlikler
içinde kendi iç barışını da sağlayabileceğini, Meclisimizin de bu olgunluğa
eriştiğini düşünüyoruz.
Geç oldu hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Partim adına da desteklediğimizi de ifade etmiştim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, gruplar arasında mutabakat var, süremiz
de azaldı ama tahmin ediyorum ki bu anlaşmanın herhâlde bitimine kadar bir süre
alabiliriz.
Reşat Bey siz de
kısa mı konuşacaksınız?
Önce bir, bu
uluslararası anlaşmanın bitimine kadar çalışma süremizin uzatılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Tokat Milletvekili Sayın Reşat Doğru.
Buyurun Sayın
Doğru. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; 551 sıra sayılı Kosova Cumhuriyetinde TİKA ofisi
kurulmasıyla ilgili kanun teklifi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, TİKA
ofisleri hepimizin de malumu olduğu şekliyle 90’lı yıllarda Orta Asya’daki Türk
cumhuriyetlerinin bağımsızlığını kazanmasıyla beraber kurulan önemli
kuruluşlardan bir tanesidir. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra önce büyük
Atatürk, daha sonraki yıllarda da Türk dünyası lideri Alparslan Türkeş’in
ısrarla sahiplendiği “Türkiye’nin dışında da Türkler vardır.” sözü gerçekleşmiş
ve 90’lı yıllardan itibaren de bağımsızlığını kazanan Türk devletleri ortaya
çıkmıştır. Bağımsızlığı kazanmasıyla beraber bir anda tabii, Türk dünyasında
çok güzel bir heyecan ortaya konmuş ve Türk dünyası Adriyatik’ten Çin Seddi’ne
kadar geniş bir coğrafyayı söyler konuma gelmiş ve herkesin ağzından da “Acaba
bu Türk devletlerine neler yapabiliriz?” şeklinde bir söylemler gelişmiştir.
İşte, bunlar
içerisinde kurulmuş olan kuruluşlardan bir tanesi de TİKA’dır.
Şu anda Kosova’da işte o kurulmuş olan TİKA kuruluşunun ofisinin onayını biz
burada görüşüyoruz. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu kuruluşun
onaylanmasını arzu ediyoruz, inşallah onaylanacak.
Tabii, Kosova
hepimizin de bildiği gibi Türk tarihinde önemli bir yeri olan bir coğrafya
parçasıdır. Kosova’da Türk’ün, Osmanlının çok önemli eserleri vardır, Türk’ün
vatan değerleri vardır, gözyaşları vardır, şehit kanları vardır, gazilerin
emekleri vardır. Gerçi, en son kaybedilen, Trakya bölgesinde en son kaybedilen
yerlerin başında da burası gelmektedir.
TİKA kuruluşunun
orada kurulmasıyla beraber, inanıyorum ki oradaki eserlerin ortaya konması da
Türk’ün birçok güzelliklerinin ortaya konması da bir noktada gerçekleşmiş
olacaktır.
Geçmiş
dönemlerde, 2002 senesinde, Kosova’da, Prizren’de
Fatih Sultan Mehmet Han Hazretleri zamanında Türk ordusunun, Osmanlı ordusunun
kullanmış olduğu Kırık Cami restore edilmiş ve -TİKA marifetiyle restore
edilmiş- hizmete sunulmuştu. O açılış töreninde oradaki insanların gözlerinin
yaşlarla dolduğunu, Osmanlının yeniden dirilmiş şeklinde bir görüntüsünün
olduğunu hatırlıyoruz.
Prizren, Priştine, Mamuşa Türklerin
yaşamış olduğu, Osmanlının yaşamış olduğu yerlerdir. Prizren’e
bir sabah gittiğiniz zaman, bir sabah hadisesini yaşamış olduğunuz zaman
oradaki camilerden ezan seslerini duyarsınız, Anadolu’daki bir kasabanın
görüntüsünü orada görürsünüz.
Prizren’e yakın olan Mamuşa kentine gitmiş olduğunuz zaman -Mamuşa
yaklaşık olarak 5 bin nüfuslu bir yerdir- o 5 bin nüfuslu Mamuşa’da,
insanların hepsinin bir İstanbul Türkçesi konuştuğunu ve Türkçenin her türlü
güzelliklerini yaşadığını, sanki Anadolu’daki bir Türk şehrinde olmuş gibi
olduğunuzu görürsünüz.
Mamuşa Belediyesi bir
Türk tarafından yönetilmektedir birçok yerde olduğu gibi. Yani Mamuşa’daki insanlara sorduğunuz zaman, “Nereden geldiniz
siz buraya?” diye sorduğumuz zaman bize söylemiş oldukları: “Biz Karaman’dan
geldik.”, “Biz Niksar’dan geldik.” hatta “Tokat’tan geldik.” söylemine bile
rastlamış olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Yani Kosova bu kadar önemli bir bölgedir.
2008 senesinde bağımsızlığını kazanmıştır. Şu an itibarıyla orada, onların
meclislerinde, Türk milletvekilleri vardır, Türk bakanlar vardır, yani Türkler
orada azınlık olarak kabul edilmekte ve azınlık haklarından da en iyi şekilde
faydalanan bir millet olarak bulunmaktadır.
Sayın
milletvekilleri, TİKA burada ofis açıyor. İnanıyorum ki, inşallah, bu ofisler
vasıtasıyla çok güzel hizmetler yapılacak. TİKA’nın
kuruluşlarının hepsini yakinen takip ediyoruz. Şu anda üç kıtada otuz sekiz
ülkede TİKA’nın ofisleri var. Bu ofisler marifetiyle
çok önemli görevler yapıyor. Ancak, son zamanlarda, özellikle AKP İktidarı
zamanında TİKA’nın kuruluş amacının dışına çıkmakta
olduğunu da görüyoruz. Yani bir yerde Dışişleri Bakanlığının görevini yapma
konumuyla karşı karşıya, bir yardım kuruluşu şeklinde çalışmakta olduğunu da
görüyoruz. Hâlbuki, TİKA’nın esas kuruluş amaçları
-Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi- yani bağımsızlığını kazanan Türk
devletleri arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi, orada çeşitli faaliyetlerin
yapılması, Türkiye Cumhuriyeti devleti ile o devletler arasındaki ilişkilerin
geliştirilmesi şeklinde özetlenebilir. Ama son zamanlarda bakıyorsunuz TİKA
ofislerini Senegal’de açıyor, Afrika ülkelerinin çeşitli yerlerinde açıyor.
Bakınız, şu anda
Türk dünyasında çok önemli problemlerin olduğunu da hep beraber görüyoruz.
İşte, şu anda, hepimizin bildiği gibi, Kuzey Irak’ta, Kerkük’te, Musul’da, Telafer’de Türkmenler çok büyük sıkıntı içerisinde
bulunuyorlar. Amerika Birleşik Devletleri’nin Irak’ı işgal etmesiyle beraber
orada öldürülen insanlar içerisinde binlerce Türkmen kardeşimiz vardır.
Özellikle Kerkük’teki demografik yapının Peşmergeler
tarafından bozulmasıyla beraber Kerkük’e, Musul’a çeşitli yerlere Peşmergelerin yerleşmekte olduğunu ve Türkmenlerin
buralardan zorla göç ettirilmiş olduğunu görüyoruz. İşte, TİKA marifetiyle
buralara hizmetler götürülebilir, TİKA marifetiyle buradaki insanlara sahip
çıkılabilir, oralarda ofisler açılarak en azından Kuzey Irak Türkmenlerine
karşı birtakım hizmetler yerine getirilebilir.
Tabii bunun
yanında yine, bakınız, şu anda Doğu Türkistan’da, Sincan- Uygur bölgesinde çok
büyük katliamların olduğunu ve Türklere karşı, Uygur Türklerine karşı çok büyük
katliamlar olduğunu görüyoruz. Uygur Türklerine karşı soykırımlar uygulanıyor.
Nükleer denemelerin hepsinin yapılmış olduğu yerler Uygur Türklerinin yaşamış
olduğu yerlerdir. Geliniz, TİKA marifetiyle oradaki Türkmen kardeşlerimize bazı
yardımlar götürelim, oradaki Türkmenlerin problemlerinin çözümünde onlara
destek olalım.
Yine, bakınız, şu
anda Ahıska Türkleri konusu vardır. Ahıska Türkleri işte Gürcistan’da Ahıska
bölgesine yerleşme noktasında, Avrupa Konseyinin vermiş olduğu karar
doğrultusunda oraya izin verildi ve yerleşmeleri gerekiyor. Bakınız, şu an
itibarıyla vatan cemiyetlerini Ahıska Türkleri,
Rusya’nın çeşitli yerlerinde kurmuşlar, özlem içerisinde oraya yerleşmeye
çalışıyorlar ama yerleşemiyorlar. Şu an itibarıyla diyorum, bakınız, o bölgeye
Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak ciddi manada bir destek vermiş olabilseydik
oraya Ahıska Türkleri yerleşmiş olacaktı. Geçmiş
dönemlerde Kırım Tatarlarına, Kırım Türklerine bu yönlü destekler TİKA
marifetiyle verilmiştir ve TİKA oralarda ne yapmıştır, Kırım’da? Orada evler
almıştır, araziler almıştır ve almış olduğu evleri ve arazileri Kırım
Türklerine vermiş ve oraya dönüşleriyle ilgili olarak da bir cazibe merkezi
hâline getirmiştir.
Peki, TİKA
marifetiyle biz aynı cazibe durumunu Ahıska
Türklerine neden yapmıyoruz? Ahıska Türkleri de Ahılkelek bölgesine, o özellikle Ahıska
bölgesine yerleşsinler. Bakınız, Ahıska Türkleri
Stalin’in 1944’lü yıllardan itibaren çok ağır bir zulmüne maruz kalmışlardır,
zorla göç ettirilmişlerdir ve geriye dönüşü sağlanmayan tek olarak, tek grup
olarak şu anda bulunmaktadırlar. Ahıska Türklerinin
özellikle Rusya’nın Krasnodar bölgesinde çekmiş
olduğu sıkıntıları hep beraber çok iyi biliyoruz. Krasnodar
bölgesinde yaklaşık olarak 5 binin üzerinde Ahıska
Türkü çok büyük bir ezayla karşılaşmışlar ve Amerika Birleşik Devletleri’nin
kabul etmesiyle beraber Amerika Birleşik Devletleri’ne gönderilmişlerdir. Ama
Amerika Birleşik Devletleri nasıl almış? Amerika Birleşik Devletleri onları
alarak hepsini Amerika’nın çeşitli yerlerine, neredeyse birbirleriyle irtibat
sağlamasın diyerek dağıtmışlardır ama biz Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak,
acaba Ahıska bölgesine, Kırım’daki o Kırım Türklerine
uygulamış olduğumuz sistemi, yani arazi almayı, ev almayı, o bölgeye
gelişleriyle ilgili, cazip hâle gelişleriyle ilgili çalışma yapabilmiş
olsaydık, şu anda Ahıska bölgesine Türklerin
yerleşmiş olduğunu görürdük. İşte, TİKA marifetiyle bunlar yapılmalıdır. TİKA’nın esas, asli görevleri bunlardır.
Bakınız, TİKA
daha önceki zamanlarda Kazakistan’da, Kırgızistan’da, Özbekistan’da,
Azerbaycan’da çok önemli projelere imza atmıştır. Bakınız, Azerbaycan’da yapmış
olduğu projelerin bir tanesi, Haçmaz bölgesine,
yaklaşık olarak 300 dönüm üzerindeki bir yere numune çiftlikler kurmuştur. Bu
numune çiftlikleri neden kurmuştur? Oradaki Azerbaycan Türkü bu çiftliklerden
modern tarımı görsün, modern tarımla karşılaşsın ve de geçim durumunu düzeltsin
şeklinde olmuştur. Yani numune bir çiftlik oluşturulmuştur ve bunu TİKA
yapmıştır. TİKA orada laboratuvarlar kurmuştur,
toprak analizleri yapmıştır, Azerbaycan Türkü’nün kalkınması ve gelişmesinde
çok büyük emekleri olmuştur. Hatta Ermenistan sınırında yeni bir çiftliğin
kurulması ve YAYÇEP dediğimiz yaygın çiftçi eğitimlerinin orada yapılması bile
planlanmıştı. Yani TİKA kuruluşunun o Türk dünyasında çok önemli hizmetler
yapmış olduğunu görüyoruz.Bakınız, Kırgızistan’da da çok önemli hizmetleri
olmuştur. Kırgızistan’da KOBİ faaliyetlerinin yerleştirilmesi, küçük ölçekli
sanayilerin geliştirilmesi konusunda TİKA’nın çok
önemli hizmetleri vardır. İşte, biz bu Hükûmetten
bunları bekliyoruz. Yani TİKA marifetiyle Türk dünyasının her tarafına ulaşmak
mecburiyetindeyiz çünkü Türk dünyası bizim geleceğimiz olmalıdır. Türk dünyası
Türkiye Cumhuriyeti devletini yakinen takip ediyor, Kıbrıs’taki gelişmeleri
yakinen takip ediyor. Bakın, Azerbaycan’la olan ilişkilerimizi gayet yakinen
takip ediyor -Ahıska Türkleri meselesi- özellikle
Kuzey Irak’taki Türkmenlerin durumlarını gayet yakinen takip ediyor. Bunlar
bizim soydaşlarımızın olduğu yerlerdir. Bu bölgelere mutlaka Türk devleti
olarak sahip çıkmak mecburiyetindeyiz.
1991’li, 1992’li
yıllar, yani 90’lı yılların başlangıcı Türk milleti için çok önemli yıllar
olmuştur ama o kurulan devletlerin hepsi genç devletlerdir. İşte, 2010 yılı,
yaklaşık olarak on sekiz, yirmi yıllık devletlerdir. Bu yirmi yıllık devletlere
her noktasında bizim çeşitli projelerle gitmek mecburiyetimiz vardır. Nasıl
Manas Üniversitesi Kırgızistan’a kurulmuşsa, nasıl Ahmet Yesevi
Üniversitesi, işte, Kazakistan’a Yesi şehrinde
kurulmuşsa aynı şekilde TİKA marifetiyle çok şeyler yapabiliriz. Bakınız, TİKA,
Ahmet Yesevi Hazretleri Türbesi’ni restore etmiştir.
Sultan Sencer Türbesi’ni, Türkmenistan’da Merv
şehrindeki o Sultan Sencer Türbesi’nin restorasyonu TİKA marifetiyle
yapılmıştır. Yani TİKA’nın yapacağı Türk dünyasında
çok önemli hizmetler vardır ama siz Türk dünyasındaki hizmetlerin yanında onu
bırakıp da Dışişleri Bakanlığı şeklinde bir faaliyetlerin yapılmasını,
hizmetlerin yapılmasını uygulama içerisine koyarsanız o zaman kuruluş amacının
dışına çıkmış olursunuz. İnanıyorum ki, inşallah önümüzdeki dönemlerde bunların
yanında, yani, işte, Kosova’daki kuruluşlar yanında, diğer çeşitli şehirlerde
kuruluşların yanında Türk dünyasının her tarafına kuruluş amacına yönelen bir
şekliyle TİKA faaliyetlerine devam eder diye düşünüyorum.
Söylenecek çok
söz var ama sözlerimi burada bitiriyor, çıkartmakta olduğumuz kanunun
Kosova’ya, Türkiye Cumhuriyeti devletine hayırlar getirmesini temenni ediyorum
ve saygılar sunuyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Doğru.
Tasarının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE KOSOVA CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA KALKINMA
İŞBİRLİĞİ VE TİKA KOSOVA PROGRAM KOORDİNASYON OFİSİNİN STATÜSÜNE İLİŞKİN
PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA
DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 2
Şubat 2010 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Kalkınma ve İşbirliği ve TİKA Kosova Program Koordinasyon Ofisinin
Statüsüne İlişkin Protokol” ün onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN –
Komisyonun bir düzeltme talebi var.
Buyurun.
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Sayın Başkanım, burada bir
maddi, yazılım düzeltme önerimiz var. 1’inci maddenin dördüncü satırındaki ilk
“ve” ifadesi olmaması gerekiyor “Kalkınma İşbirliği” olarak devam etmesi
gerekiyor.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Gerektiği şekilde
düzeltilecektir.
Maddeyi kabul
edilen düzeltme şekliyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
elektronik oylama cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için iki
dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kalkınma İşbirliği ve TİKA Kosova Program
Koordinasyon Ofisinin Statüsüne İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucunu arz ediyorum:
“Kullanılan oy sayısı : 234
Kabul : 234
(x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Bayram Özçelik Yaşar Tüzün
Burdur Bilecik”
Evet, bu
anlaşmanın her iki ülke için de hayırlar getirmesini temenni ediyorum.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için 14 Ekim 2010 Perşembe günü, alınan karar
gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Sizlere ve
bizleri izleyen sevgili vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum.
Kapanma Saati : 20.14
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren
tablo tutanağa eklidir.