DÖNEM: 23 CİLT: 78 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
5’inci
Birleşim
12 Ekim 2010 Salı
(Bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile
konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş
alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN
KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Kırşehir
Milletvekili Mikail Arslan’ın, Ahilik Bayramı ve
Ahilik’in merkezi Kırşehir’e ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Kırşehir
Milletvekili Metin Çobanoğlu’nun, Ahilik Haftası’na ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Kırşehir
Milletvekili Abdullah Çalışkan’ın, Ahilik Haftası’na ilişkin gündem dışı
konuşması
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Ahilik Haftası’na ilişkin açıklaması
2.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Ahi birliklerinin bugünkü karşılığı olan esnaf ve
sanatkârlar odası üyelerinin zor durumda olduklarına, dükkânlarını ve iş
yerlerini kapattıklarına ilişkin açıklaması
3.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, Parlamentoda Ahilik Haftası kutlanırken esnaf
sorunlarının Parlamentoya getirilip tartışılması gerektiğine ilişkin açıklaması
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halis ve 19 milletvekilinin, TSK’da
yaşanan asker ölümlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/864)
2.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ve 23
milletvekilinin, taşeron şirketler aracılığıyla kamuya hizmet veren işçilerin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/865)
3.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan ve 20 milletvekilinin, dericilik sektörünün
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/866)
4.- Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsal ve 27 milletvekilinin, Atatürk Orman Çiftliği ile
ilgili bazı konuların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/867)
B) Önergeler
1.- Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, KİT Komisyonu
üyeliğinden çekildiğine ilişkin, İzmir Milletvekili ve MHP Grup Başkan Vekili
Oktay Vural’ın önergesi (4/234)
2.- Muğla
Milletvekili Gürol Ergin’in, (2/489) esas numaralı Kanun Teklifi’nin doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/233)
C) Tezkereler
1.- Türk Silahlı
Kuvvetlerinin, Irak’ın Kuzeyinden Ülkemize Yönelik Terör Tehdidinin ve
Saldırılarının Bertaraf Edilmesi Amacıyla, Sınır Ötesi Harekât ve Müdahalede
Bulunmak Üzere, Irak’ın PKK Teröristlerinin Yuvalandıkları Kuzey Bölgesi ile
Mücavir Alanlara Gönderilmesi ve Görevlendirilmesi İçin Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 17/10/2007 Tarih ve 903 Sayılı Kararıyla Hükûmete Verilen ve 8/10/2008 ve 6/10/2009 Tarihli 929 ve
948 Sayılı Kararları ile Birer Yıl Uzatılan İzin Süresinin Anayasa’nın 92’nci
Maddesi Uyarınca 17/10/2010 Tarihinden İtibaren Bir Yıl Daha Uzatılmasına Dair
Başbakanlık Tezkeresi (3/1309)
VI.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Gündemdeki
sıralamanın yeniden düzenlenmesine; Anayasa Mahkemesine 1 üyelik için yapılacak
seçimin Genel Kurulun 13 Ekim 2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ve
bu birleşimde seçimin tamamlanmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi
VII.- KAPALI OTURUMLAR
(İkinci Oturum
kapalıdır)
VIII.- MECLİS SORUŞTURMASI
A) Ön Görüşmeler
1.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen ve 57 milletvekilinin,
Seviye Belirleme Sınavı uygulamasında görevini kötüye kullanarak ve yetkisini suistimal ederek öğrenciler ve ailelerin mağduriyetine ve
kamunun zararına neden olduğu iddiasıyla Millî Eğitim eski Bakanı Hüseyin Çelik
hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/3)
IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, Suudi Arabistan’dan para girişi iddialarına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali
Babacan’ın cevabı (7/15122)
2.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, İşsizlik Sigortası
Fonu’nun kullanımına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali
Babacan’ın cevabı (7/15145)
3.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, bazı bankaların merkezlerinin İstanbul’a
taşınmasına ve arsa alımlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/15146)
4.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Bingöl’deki hastanelere ilişkin sorusu ve Sağlık
Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/15189)
5.- Aydın
Milletvekili Recep Taner’in, il sağlık müdür yardımcısı atamalarına ilişkin
sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
(7/15295)
6.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Edremit Devlet Hastanesindeki doktor
ihtiyacına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı (7/15384)
7.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, bazı illerdeki kayıt dışı istihdama ve çocuk
işçiliğine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/15432)
8.- Trabzon
Milletvekili M. Akif Hamzaçebi’nin, su kullanım hakkı
anlaşmasıyla devredilen HES’lere ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
(7/15437)
9.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, KEY ödemelerine ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/15569)
10.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Ceyhan Enerji İhtisas
Endüstri Bölgesine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün
cevabı (7/15686)
11.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, mera vasfındaki bir araziyle ilgili iddialara
ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/15690)
12.- Bitlis
Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş’ın, madencilik sektöründeki çalışma
sorunlarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/15710)
13.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, Bingöl mitinginde kullanıldığı iddia edilen uçak
ve helikoptere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/15805)
14.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, mitinglerde kullanılan
araçlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Cemil Çiçek’in cevabı (7/15818)
15.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, mal varlığına ve mal varlığındaki artışa yönelik
iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Cemil Çiçek’in cevabı (7/15862)
16.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, örtülü ödeneğin
kullanılmasıyla ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/15891)
17.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, TBMM tarafından
gerçekleştirilen gezi programlarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı
(7/16166)
18.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, bazı polisler
hakkındaki iddialara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan
Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/16324)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 14.03’te açılarak dört oturum yaptı.
Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu,
organ nakli ve Malatya Üniversitesine,
Erzurum
Milletvekili Zeki Ertugay, hayvancılık sektörünün
sorunları ve et ithalatına,
Malatya
Milletvekili Ömer Faruk Öz, Ankara Kültür Merkezi’nde düzenlenecek olan “Malatya
Günleri”ne,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru,
İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız,
Organ bağışı ve
nakline;
Mersin
Milletvekili Vahap Seçer,
Muş Milletvekili
Sırrı Sakık,
Hayvancılık
sektörüne;
Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse, Adıyaman ve Malatya’nın kültürüne,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız ve 32 milletvekilinin,
hemşirelik mesleğinin sorunlarının (10/860),
Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan ve 19 milletvekilinin,
güvenlik güçlerince toplumsal gösterilerde kullanılan plastik mermi, gaz
bombası ve biber gazının yol açtığı sorunların (10/861),
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve 22 milletvekilinin, erozyon ve çölleşmenin
nedenlerinin (10/862),
Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ve 22
milletvekilinin, ulusal ve uluslararası fonlardan finansman sağlanan projelerin
uygunluğunun (10/863),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin
gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı
açıklandı.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2’nci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),
4’üncü sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği
Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının (2/594) (S. Sayısı: 510)
5’inci sırasında
bulunan, Irak’a Komşu Devletler Hükümetleri ile Irak Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Terörizm, Sınırlardan Yasadışı Sızmalar ve Örgütlü Suçlarla Mücadele
Konularında Güvenlik İşbirliğine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/347) (S.
Sayısı: 73)
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
3’üncü sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Devlet Yardımlarının
İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve
Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının (1/818) (S. Sayısı: 523) tümü
üzerindeki görüşmeleri tamamlanarak, birinci bölümü kabul edildi.
Tunceli
Milletvekili Kamer Genç,
Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız,
KİT Komisyonunun
Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma saatleri içinde çalışması için Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının bir kararı bulunup bulunmadığına
ilişkin bir açıklamada bulundular.
İstanbul
Milletvekili Ünal Kacır, Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in şahsına sataşması nedeniyle,
Tunceli
Milletvekili Kamer Genç, İstanbul Milletvekili Ünal Kacır’ın
şahsına sataşması nedeniyle,
Birer konuşma
yaptılar.
12 Ekim 2010 Salı
günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 18.57’de son verildi.
|
|
|
|
|
|
Meral
AKŞENER |
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
|
|
|
|
Harun
TÜFEKCİ |
|
Yusuf
COŞKUN |
|
Konya |
|
Bingöl |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.: 6
II.- GELEN KÂĞITLAR
11 Ekim 2010 Pazartesi
Teklif
1.- Ankara Milletvekili Ahmet
İyimaya’nın; Türk Borçlar Kanunu, Türk Ticaret Kanunu
ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarılarının Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulunda Görüşülmesine İlişkin Geçici İçtüzük Teklifi (2/752) (Anayasa
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.10.2010)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, sağlık çalışanlarının özlük
haklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14736)
2.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Van’daki hastanelerin depreme
karşı dayanıklılığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14738)
3.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Siirt’teki hastanelerin
depreme karşı dayanıklılığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14739)
4.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bingöl’deki hastanelerin
depreme karşı dayanıklılığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14740)
5.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Muş’taki hastanelerin depreme karşı
dayanıklılığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14741)
No.: 7
12 Ekim 2010 Salı
Tezkere
1.- Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 146 ncı ve Geçici 18 inci Maddeleri
Gereğince Türkiye Barolar Birliği Başkanlığınca Bildirilen 3 Aday İçinden
Anayasa Mahkemesine Seçilecek Bir Üye İçin Yapılacak Seçime İlişkin Türkiye
Barolar Birliği Başkanlığı Tezkeresi (3/1310) (Başkanlığa geliş tarihi:
8.10.2010)
Rapor
1.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kalkınma İşbirliği ve TİKA
Kosova Program Koordinasyon Ofisinin Statüsüne İlişkin Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/846) (S. Sayısı: 551) (Dağıtma tarihi: 12.10.2010)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Tunceli Milletvekili
Şerafettin Halis ve 19 Milletvekilinin, TSK’da
yaşanan asker ölümlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/864) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.06.2010)
2.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ve 23
Milletvekilinin, taşeron şirketler aracılığıyla kamuya hizmet veren işçilerin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/865) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16.06.2010)
3.- Niğde Milletvekili Mümin
İnan ve 20 Milletvekilinin, dericilik sektörünün sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/866) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.06.2010)
4.- Amasya Milletvekili
Hüseyin Ünsal ve 27 Milletvekilinin, Atatürk Orman Çiftliği ile ilgili bazı
konuların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/867) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.06.2010)
12 Ekim 2010 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar
TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5’inci Birleşimini
açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz Ahilik Bayramı ve Ahiliğin merkezi Kırşehir hakkında söz isteyen
Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan’a aittir.
Sayın Arslan, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan’ın, Ahilik Bayramı ve Ahilik’in merkezi Kırşehir’e
ilişkin gündem dışı konuşması
MİKAİL
ARSLAN (Kırşehir) – Sayın Başkan, yüce Meclisimizin değerli üyeleri; her yıl
ekim ayının ikinci haftasında kutlanan Ahilik ve Esnaf Bayramı nedeniyle gündem
dışı söz almış bulunuyorum. Bu nedenle Parlamentomuzun siz değerli üyelerini
saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime
başlamadan evvel bu yıl yapılan kutlamalarda farklılık sağlayan ve önemli
destekler veren Sanayi ve Ticaret Bakanımıza, sayın müsteşarlarımıza, Merkez
Yürütme Kurulumuzun değerli üyelerine, TESK ve TESKOMB Başkanına, Kırşehir
Valisi, Belediye Başkanı, Sanayi ve Ticaret Odası ve Esnaf Odası Başkanımıza ve emeği
geçen herkese teşekkür ediyorum.
Yine, bu
haftanın bütün esnaf ve sanatkâr camiamıza hayırlı olmasını, bereketli işlerine
vesile olmasını Cenabı Allah’tan temenni ediyor ve bütün esnaflarımızı
kutluyorum.
Bu yıl
illerin teklifi ve Merkez Yürütme Kurulunda yapılan değerlendirmeler sonucu
Adana’da yaşayan ve ilk defa TSE belgeli üretim yapan terzi esnafı Sayın Bayram
Özer yılın Ahisi seçilmiştir. Kendisini buradan tebrik ediyorum.
Ahiliğin
merkezi odaklı kutlamalar Kırşehir’de, Ahiliğin başkenti ve Ahi Evran Veli’nin yaşadığı ve metfun bulunduğu şehir olan
Kırşehir’de kutlanırken diğer illerimizde de önemli kutlamalar yapılmaktadır.
Ankara, İstanbul, Kayseri, Trabzon, Denizli, Çankırı gibi bütün illerimizde bu
kutlamalar yıllardır sürdürülmektedir. Ahiliğin bütün Türkiye genelinde
kutlanmasında, Ahilik inanç ve felsefesinin bütün Anadolu Yarımadası’nda hâkim
ve geçerli olmasının rolü büyüktür. İbni Batu’da ve
Evliya Çelebi seyahatnamelerinde şehirlerimizdeki Ahilik yaşamı ile ilgili
önemli bilgiler verilmektedir. Bu seyahatnamelerde ahilerin cömertliği,
yardımseverliği, yiğitliği, konukseverliği, ticaret ahlakı ve sanat sahibi
olmaları gibi birçok husus anlatılmaktadır.
Aslında
“alperen” tarifi tam da ahiler için olsa gerektir. Çünkü ahiler, geceleri
ibadet ve taatle geçirirken, gündüzleri barış
zamanında ticaret, sanat ve halkın ihtiyaç duyduğu hizmetlerle uğraşırken,
savaş zamanında da savaşa iştirak eder, vatan savunmasıyla uğraşırlardı. Yani
geceleri âbid, gündüzleri mücahit idiler. Ahiyanı Rum, Gaziyanı Rum, Baciyanı Rum ve Abdalanı Rum’un
hepsi aslında hem hizmet hem de askerî teşkilatlardır.
Osmanlının
kuruluş ve gelişiminde ahiler çok büyük rol oynamışlardır. Şeyh Edebali, Ertuğrul Gazi, Osman Gazi, Orhan Gazi, Murat Hüdavendigâr, Ahi Hasan, Ahi Mahmut, Çandarlı
Kara Halil, Dursun Fakih, Ahi Şemsettin ve Ahi Musa, Tokatlı Hacı İvaz Paşa,
hepsi Ahiliğe mensup olan Ahi büyüklerindendir. Allah hepsinden razı olsun ve
ruhları şad olsun.
Aslında
Ahilik, sivil toplum hareketidir, gücünü halktan alır. Halk ise benimsediği ve
inandığı hareketlere ve fikirlere devamlı destek verir; boş, kof ve kuru sözler
peşinden gitmez ve değer vermez; değerlerine değer verenin, inançlarına saygı
gösterenin, halkın ortak paydalarını koruyanların peşinden gider. Dayatmacı,
yönlendirici, belirleyici, emredici, eleştirici, aşağılayıcı ve suçlayıcı
hiçbir otoriteye halk boyun eğmez. Nasıl ki demokrasinin vazgeçilmez unsuru
olan partiler ancak halkın desteğiyle ayakta kalabilir ve yaşayabilirler ise
sivil halk hareketleri de ancak halkın kabul ve desteğiyle ayakta kalabilirler.
Devletler
gücünü yazılı bir metinden, kanundan ve kamu binalarından almaz. Devletler
gücünü milletten alır. Devlet milletine saygı gösterecek, millet de devletine
sahip çıkacaktır. İşte devlet-millet kaynaşması da budur. Demokrasinin, insan
haklarının, özgürlüklerin, devlet-millet kaynaşmasının, geleceğe emin ve
kararlı adımlarla yürümenin sırrı ve gücü işte tam buradadır. Aslında tarihî
süreç de bunu kanıtlamaktadır.
Her büyük
göç hareketinin ardından siviller tarafından büyük devletler inşa edilmiştir.
Mısır Medeniyeti, Amerika, Büyük Selçuklu İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu
böyle kurulmuştur. Göç dalgalarına katılan bireylerin ihtiyaçları gerçekçi
çözümler ortaya konularak giderilmiştir. Halkın istek ve arzularına göre yeni
yönetimler şekillenmiştir. Halkı oluşturan toplum katmanlarını ise bireyler
oluşturmaktadır. O yüzden, her bir bireyin düşüncesi, fikri, inancı,
kabiliyeti, sosyal faaliyetlere katılım arzusu son derece önemlidir ve asla
yadsınamaz ve bu bireyler her türlü saygıyı hak ederler. İşte Ahiliği oluşturan
güç de tam buradadır. O yüzden Ahilik bir devlettir. O yüzden Ahilik milletin
ta kendisidir. O yüzden Ahilik Anadolu insanı için sürekli bir modeldir. O
yüzden Ahilik bir ahlaki ve mesleki eğitim veren okuldur…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.
MİKAİL
ARSLAN (Devamla) – …Müslüman Türkmen halkını Haçlı ve Moğol ordularından
koruyan, askerî eğitim veren bir kışladır. Ticaretle uğraşan esnafları
örgütleyen bir esnaf teşkilatıdır.
Bugünkü
organize sanayi bölgelerinin, ticaretin, borsaların, esnaf odalarının, esnaf
birliklerinin, sosyal dayanışma vakıflarının, sigorta sisteminin, standart ve
kaliteli mal üretiminin, toplam kalitenin, aşevlerinin, bankacılığın ve ucuz
kredi uygulamalarının, yardım sandıklarının, olağanüstü hâl tekniklerinin,
örtülü ödenek için bütçe temininin, ombudsmanlığın
(kamu denetçiliğinin) hepsi Ahilik sistem ve uygulamaları içerisinde
bulunmaktadır.
Ahiler,
kişiyi eğiterek üretici hâle getirmeyi, toplumda laik olduğu en uygun hâle
getirmeyi, ahlaklı ve millî şuuru olan bir toplum hâline getirmeyi
amaçlamışlardır. Zengin-fakir, üretici-tüketici, emek-sermaye, halk-devlet
ilişkilerini düzenlemişlerdir. Seferde kahraman birer asker, yolculukta her
elinde bin hüner, haksızlık karşısında yiğit bir nefer, Anadolu için güzel bir
eserdir ahiler.
Ahilerin
değişmez prensipleri ise şunlardır: Ahiliğin alnı, kalbi, eli, sofrası ve
kapısı açıktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Arslan, teşekkür ediyorum efendim.
MİKAİL
ARSLAN (Devamla) – Ahinin dili, gözü ve beli bağlıdır.
BAŞKAN –
Mikail Bey, sadece teşekkür için alayım.
Arkadaşlar,
lütfen konuşmalarımızı ona göre ayarlayalım.
Teşekkür
cümlenizi alayım, buyurun.
MİKAİL
ARSLAN (Devamla) – “Aydınlığa hizmete, doğruluk ve dürüstlüğe, sevgi ve saygıya
açığız; karanlığa, tembele, aldatma ve yalana kapalıyız.” diyor, Ahi şehri
Kırşehir olarak hepinizi tekrar saygıyla selamlıyoruz. (AK PARTİ ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Gündem
dışı ikinci söz, aynı konuda söz isteyen Kırşehir Milletvekili Metin
Çobanoğlu’na aittir.
Sayın
Çobanoğlu, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
2.- Kırşehir Milletvekili Metin Çobanoğlu’nun,
Ahilik Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması
METİN
ÇOBANOĞLU (Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde her yıl
kutlanmakta olan Ahilik Haftası dolayısıyla söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, piri piran, azizi azizan, Hazreti Pir Ahi Evranı
Veli Hazretlerinin yüce adı ve anısına hürmeten düzenlenen Esnaf Bayramı’nın
46’ncısını, Ahilik Haftası’nın da 23’üncüsünü bu hafta idrak ediyoruz. Bu
vesileyle bu Ahilik Haftası’nı, Esnaf Bayramı’nı başlangıcından itibaren gün
ışığına çıkaran başta Rahmetli Ahi Refik Soykut ve
Mustafa Karagüllü’yü de buradan şükranla anmak
istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, Ahilik, dört temel prensibi akıl, ahlak, bilim ve çalışma
olan, kaynağını İslam’dan alan ve Türk’e has bir sistemdir. Bu sistemin en
önemli vurgusu, çalışma hayatına bir düzen getirmiştir bundan sekiz yüz yıl
önce. O dönemi bir düşünecek olursak Anadolu’daki Türkmen aşiretleri göçebe,
bütün sanat, ticaret gayrimüslimlerin elinde, Anadolu’da bir Moğol istilası söz
konusu, devlet otoritesi zayıflamış. Böyle bir ortamda pirimiz Ahi Evranı Veli Hazretleri Horasan’dan Anadolu’ya gelip
Anadolu’nun birçok yerini dolaştıktan sonra Kırşehir’de dergâhını ve Ahi
teşkilatını kurmuş, devlet otoritesinin olmadığı dönemlerde devlet otoritesi
yerine geçmiş, özellikle Moğol istilası döneminde de Kayseri Kalesi’nin
savunmasında, Anadolu’nun savunmasında da çok önemli, faydalı hizmetlerde
bulunmuştur.
Ahiler
bir sivil toplum örgütüdür ve özellikle esnafımızın arasında teşkilatlanmış,
üretim ve özellikle usta-kalfa-çırak ilişkilerinde çok önemli bir sistem
kurmuş, Osmanlının kuruluşuna altlık hazırlamış ve çok uzun yıllar üç kıtada
hüküm sürmesine de neden olmuştur. Özellikle esnafımızın üretim yaptığı
konularda kaliteli üretim yapılmasını, usta-çırak ilişkilerini, özellikle
bugün, modern çağımızdaki sigortacılığı, yardımlaşmayı o dönemlerde sağlamış,
Türkmen aşiretlerinin yerleşik toplum hâline geçmesinde, esnaf ve ticaret
hayatında yer almalarında çok önemli bir görev ifa etmişlerdir. Bunu şu
dörtlükle açıklamamız mümkün:
“Hak ile
sabır dileyip bize gelen bizdendir,
Akıl ve
ahlak ile çalışıp bizi geçen bizdendir.”
Yani
ahiler çalışmayı bir inanç gibi görüp çeşitli prensipler etrafında çalışmayı
hep teşvik etmişler, tabiri caizse her “Allah” dedikçe çalışmışlar, her
çalışmada da “Allah” demişlerdir. Bunun sonucu itibarıyla da Türkiye’de,
Anadolu’da üretilen o zamanki ticari meta Türkiye’den, Anadolu’dan, Osmanlı
topraklarından Avrupa saraylarına kadar gitmiş ve bu ülkede doymuş,
yardımlaşan, şükretmesini bilen, birbiriyle rekabet ederken birbirini düşünen
esnaflar ortaya çıkmıştır.
Bakın,
bugün içinde bulunduğumuz şartlarda birbirini yok eden rekabeti düşündüğümüzde,
o dönemde “Ben siftahımı yaptım, siz komşumdan alışveriş yapın.” diyebilen bir
esnaf kesimi ortaya çıkmıştır. Bu neyi sağlamıştır? Bu tabii ki sosyal adaleti,
gelir dağılımındaki adaleti sağlamış, insanları, şükreden, mutlu, huzur
içerisinde yaşayan bireyler hâline getirmiştir. İşte, Osmanlının kuruluşunun
fikir babası olan Şeyh Edebali Hazretleri de
Kırşehir’de yaşamış ve bir Ahi şeyhidir. Pirimiz Ahi Evranı
Veli Hazretlerinin geliş yeri de Horasan’ın Hoy şehri
ama yetiştiği yer de Piri Türkistan Hoca Ahmet Yesevi
Dergâhı’dır diğer bütün Anadolu erenleri gibi.
Şimdi,
kırk altı yıldır Esnaf Bayramı’mızı kutluyoruz. Yirmi
üç yıldır da “Ahi Haftası” olarak kutlanıyor. Pirimizin mezarı Kırşehir’dedir,
Ahiliğin manevi merkezi Kırşehir’dedir ama Anadolu’nun dört bir tarafında bütün
illerimiz bu Ahiliğe sahip çıkmaktadır. Biz bundan ayrıca memnuniyet
duymaktayız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Çobanoğlu, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
METİN
ÇOBANOĞLU (Devamla) – Fakat şunu her zaman ifade ediyorum: Ahilik
kutlamalarında, Ahilik haftalarında bunu kutlayacağız ama bundan da günümüze
uyarlanabilecek konularda da mutlaka faydalanmamız gerektiği kanaatindeyim.
İşte bugün “kamu denetçiliği” ve “ombudsmanlık”
dediğimiz hadise yüzyıllar önce ahilerin uyguladığı, ecdadımızın uyguladığı bir
sistemdir. İsveç Kralı XII. Karl Rus ordusuna yenildikten sonra Türkiye'de
Osmanlının himayesinde kaldığı dönemde buradaki vatandaşımızın huzurunu ve
esnafımızın içinde bulunduğu şartları görünce bunu incelemiş ve bizden aldığı
bu tecrübeyle İsveç’te ombudsmanlığı
gerçekleştirmiştir. Biz bugün onlardan bu ombudsmanlığı
alma gayreti içerisindeyiz ama bunun kaynağı Ahiliktir, bunun kaynağı
Anadoluludur, bunun kaynağı Osmanlıdır.
Ben bu
vesileyle bir kere daha bütün emeği geçenleri kutluyor, hepinize saygılarımı
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Gündem
dışı üçüncü söz, aynı konuda söz isteyen Kırşehir Milletvekili Abdullah
Çalışkan’a aittir.
Buyurun
Sayın Çalışkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
3.- Kırşehir Milletvekili Abdullah
Çalışkan’ın, Ahilik Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması
ABDULLAH
ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her yıl ekim
ayının ikinci haftası, Kırşehir merkez olmak üzere tüm Türkiye genelinde
kutlanan Ahilik Haftası nedeniyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Ahilik teşkilatı, Ahi Evran
tarafından 13’üncü yüzyılda Anadolu topraklarında zamanın esnaf ve sanatkârları
arasında kurulmuş, ekonomik, sosyal, askerî ve kültürel boyutları olan bir
sivil toplum yapılanmasıdır. Ahilik anlayışı, Anadolu’nun Türk yurdu olmasında
Osmanlı devletinin kuruluşunda ve yaşamasında en önemli temellerden birisi
olmuştur.
Yüzyıllar
boyunca Türk toplumunun sosyal, siyasal ve ekonomik hayatında etkin bir rol
oynamış Ahiliği, günümüzde en iyi şekilde anlamak, anlatmak ve yaşatmak hepimiz
açısından önemli bir görevdir. Her zamankinden daha çok ihtiyacımız olan
birliği ve dayanışmayı yüzyıllar önce atalarımız nasıl başarmış ise biz de her
zaman bir olmayı, diri olmayı ve güçlü olmayı hep birlikte başarmalıyız. Kelime
anlamı “kardeşlik” demek olan Ahilikte var olan “bize gelen bizdendir ve gelmeyene
gideceksin” anlayışını hâkim kılmalıyız. Benlik anlayışından sıyrılarak yeri
geldiğinde “biz” diyebilmeliyiz. Ahilik sisteminin sağladığı verimlilikten,
uyguladığı kalite kontrol ve mesleki eğitim sisteminden, yetiştirdiği kalifiye
iş gücünden ve üretim sistemine getirdiği etik değerlerden Türk ekonomisi
yararlanmalıdır.
Bugün
mevcut ekonomik ve sosyal toplum dinamiklerimiz içinde Ahilik anlayışının
ilkelerini ve prensiplerini esnaf, sanatkâr ve iş adamlarımız arasında
yaşatabilmemiz gerekmektedir. İnsanlar arasındaki ticari ve toplumsal
ilişkilerde dürüstlük, güvenilirlik, iş ve meslek ahlakına saygı, hak ve hukuka
riayet etme, saygılı, şefkatli, cömert ve güler yüzlü olma ilkelerini esas alan
Ahilik sistemini uygulamayı bugün de tam anlamıyla başarabilirsek günümüzde
yaşadığımız birçok sorun kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Kendisi kadar
komşusunu da düşünen, alırken satıcının, satarken alıcının haklarını gözeten,
tüketicinin kaliteli mal alması için kendi arasında kalite kontrol sistemi
kuran bir ecdadın torunu olarak bizler bugün de aynı ruhu yaşatmak için gayret
göstermeliyiz. Ahi Evran’ın yüzyıllar önce söylediği
şu söz sadece iş dünyası için değil, hepimiz için örnek olması gereken bir
çizgidir: “Hak ile sabır dileyip bize gelen bizdendir. Akıl ve ahlak ile
çalışıp bizi geçen bizdendir.”
Değerli
milletvekilleri, iş hayatında var olan rekabet, maliyet, satış ve verimlilik
gibi terimlerin yanına akıl ve ahlak kavramlarını da ekleyen Ahi Evran’ı örnek alarak birbirimizi yok edici, tasfiye edici
anlayıştan, dayanışma hâlinde birlikte kazanma anlayışına geçmemiz
gerekmektedir. Hükûmetimizin Ahilik anlayışına sahip
çıkması ülkemiz için çok önemli bir adım olmuştur. Daha önce Kültür ve Turizm
Bakanlığı bünyesinde kültürel bir etkinlik olarak ülke genelinde kutlanan
Ahilik Haftası, 2008 yılından itibaren, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının
koordinasyonunda Kırşehir merkezli olarak kutlanmaya başlanmıştır. Kırşehir’de
Ahilik Haftası etkinlikleri dün yaptığımız açılış ile başlamıştır. Hafta
boyunca yapılacak birçok etkinlik ile Ahilik anlayışının topluma yaygınlaştırılmasına
çalışılacaktır, düzenlenen panellerle Ahilik tüm yönleriyle tartışılacaktır. Bu
yıl, ilk defa, Ahilik kutlamaları uluslararası bir boyut kazanmıştır. Özellikle
Orta Asya ülkelerinden katılımlar kutlamaları renklendirmiştir. Türkiye’nin
dört bir köşesinden gelen esnaf ve sanatkârlarımız Kırşehir’de ürünlerini ve el
emeklerini sergilemektedirler. Önümüzdeki yıllarda da dünya genelinde esnaf ve
sanatkârlarımızı Kırşehir’e davet etmeyi planlıyoruz.
Ahilik
Haftası kutlamalarına cumartesi günü Meclis Başkanımız Sayın Mehmet Ali Şahin
Bey teşrif edeceklerdir. Ayrıca, başta Sanayi ve Ticaret Bakanımız, ilgili
bürokratlarımız, Türkiye genelindeki tüm esnaf ve sanatkâr kuruluşlarının,
ticaret ve sanayi odalarının başkanlarının da katılımıyla cumartesi günü Ahilik
Haftası kutlamaları sona erecektir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Çalışkan, konuşmanızı tamamlayınız.
ABDULLAH
ÇALIŞKAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, başta tüm esnaf ve
sanatkârlarımız olmak üzere tüm halkımızın Ahilik Haftası’nı ve Esnaf
Bayramı’nı kutluyorum. Bu yıl 3’üncüsü düzenlenen Ahilik Haftası kutlamaları
için 16 Ekim Cumartesi günü sizleri Kırşehir’e davet ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Sayın
Köse, buyurun efendim.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin,
Ahilik Haftası’na ilişkin açıklaması
ŞEVKET
KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, Ahilik kurumu Kırşehir ile özdeşleşmiş olmakla birlikte Ahilik kurumunu
Kırşehir ile bunun dışında Anadolu’nun ortak anlayışı olarak biliyoruz.
Hepimizin kültürü ve tarihî birikimidir. Ahilik konusunu yalnızca ekonomik
anlamda düşünmek de yanlıştır. Ahilik aynı zamanda bir toplumsal yapının da
ifadesidir. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak Anadolu’nun ruhu olduğunu
biliyoruz Ahiliğin. Bu sayede Ahilik, liyakat anlamında ön plana çıkmalıdır.
Ekonominin dengede gitmesi sağlanmıştır Ahiliğin sayesinde. El sanatları
kuşaktan kuşağa geçmiştir. Bu nedenle, Ahilik hassasiyetle ele alınmalıdır.
Ahilik
Haftası hepimize, özellikle esnaf arkadaşlarımıza ve Türkiye’mize kutlu olsun
diyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Köse.
Sayın
Doğru, buyurun.
2.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Ahi
birliklerinin bugünkü karşılığı olan esnaf ve sanatkârlar odası üyelerinin zor
durumda olduklarına, dükkânlarını ve iş yerlerini kapattıklarına ilişkin
açıklaması
REŞAT
DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ahilik,
13’üncü yüzyıla kadar uzanan Anadolu’daki esnaf ve sanatkârın oluşturduğu bir
örgütlenmedir. Ahi birliklerinin günümüzdeki resmî sıfatı “Esnaf ve Sanatkârlar
Odaları Birliği” olmaktadır. Ancak günümüzde esnaf ve sanatkâr çok zor
durumdadır. Örneğin, Tokat Esnaf Odaları Birlik Başkanı Mehmet Bekçi diğer
birlikler gibi haykırıyor: “Ülkemizin her yeri gibi Tokat ili esnafı çok zor
durumda olup dükkânlarını ve iş yerlerini bir bir
kapatıyorlar. Hükûmet acil önlem almazsa korkarım ki
önümüzdeki Ahilik haftalarında kutlanacak esnaf kalmayacaktır.” diyor, Ahilik
Haftası’nı tebrik ediyor, tüm esnaflarımızın bu güzel gününü kutluyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Buyurun
Sayın Susam.
3.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın,
Parlamentoda Ahilik Haftası kutlanırken esnaf sorunlarının Parlamentoya
getirilip tartışılması gerektiğine ilişkin açıklaması
MEHMET ALİ
SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, ben de Ahilik Haftası nedeniyle tüm esnaf ve
sanatkârlarımızın bu haftasını kutluyorum.
Ahiliğin
tanımında olduğu gibi “Akılla çalışan ve bizi geçen bizdendir.” sözü aslında
Ahiliği sadece nostaljik olarak almak yerine bilimi,
aklı ve fenni kabul edip çağdaş bir yorumunu yapmaktan geçmektedir. Ahilik
Haftası’nı kutladığımız bugünlerde bu Parlamentoda Ahilik Haftası kutlanırken
söylenmesi gereken birkaç şeyin olduğunu düşünüyorum. Onların başında,
ahilerin, yani esnaf, sanatkârların vergi borçlarının taksitlendirilmesi,
hipermarket yasasının çıkartılması ve benzeri esnaf kanunlarının bu
Parlamentoya gelip burada konuşulması Ahilik Haftası’na yapılacak en büyük
katkıdır diye düşünüyor, Ahilik Haftası nedeniyle tüm esnaf, sanatkârlarımızı canıyürekten kutluyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı
okutacağım.
İlk
okutacağım Meclis araştırması önergesi 500 kelimeden fazla olduğu için önerge
özeti okunacaktır ancak önergenin tam metni tutanak dergisine eklenecektir.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması
Önergeleri
1.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis ve
19 milletvekilinin, TSK’da yaşanan asker ölümlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/864) (*)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
TSK
bünyesinde yaşanan ve intihar olarak açıklanan kuşkulu asker ölümlerinin bütün
boyutlarıyla araştırılarak, alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasa’nın 98'inci, İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis
Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 06.09.2010
1)
Şerafettin Halis (Tunceli)
2)
Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Bengi
Yıldız (Batman)
6) Akın Birdal (Diyarbakır)
7) Emine
Ayna (Mardin)
8) Fatma
Kurtulan (Van)
9) Hasip Kaplan (Şırnak)
10) Hamit
Geylani (Hakkâri)
11)
İbrahim Binici (Şanlıurfa)
12) M.
Nuri Yaman (Muş)
13)
Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
14)
Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
15) Osman
Özçelik (Siirt)
16) Özdal Üçer (Van)
17)
Pervin Buldan (Iğdır)
18)
Sebahat Tuncel (İstanbul)
19) Sevahir Bayındır (Şırnak)
20) Sırrı
Sakık (Muş)
Gerekçe
Özeti:
TSK
bünyesinde yaklaşık son on beş yıldan bu yana yaşanan kuşkulu asker ölümleri,
2007 yılının ilk aylarından itibaren daha da çoğalarak dikkat çekmeye başladı.
2007
yılında 23 ölü 30 yaralı, 2008 yılında 20 ölü 13 yaralı, 2009 Ekim ayının ilk
haftası itibariyle ise 35 askerin yaşamını yitirdiği basına yansımıştı.
(*) (10/864) esas numaralı Meclis Araştırması
Önergesi’nin tam metni tutanağa eklidir.
2010
yılında da bu kuşkulu asker ölümleri aynı hızla devam ediyor.
Yaşanan
ölümlerin kamuoyuna tam ve doğru yansımadığı kanaati oluşmaktadır.
Yaklaşık
son beş ay içerisinde basına yansıyan 13 "kuşkulu" asker ölümü daha
meydana geldi. Ancak gerçek sayının ne olduğu tam ve kesin olarak
bilinmemektedir.
İntihar
ettiği ileri sürülen askerler arasında Kürt ve Alevi kökenlilerin yoğunlukta
olması, "öldürüldükleri kuşkusunu" daha da arttırmaktadır.
Yaşanan
asker ölümleri ailelerine çelişkili açıklamalarla sunulmakta, dolayısıyla
kuşkular daha da artmaktadır. Örneğin; intihar olarak gösterilen ölüm
olaylarında askerin sırtından vurulduğuna tanık olunmakta, çoğu kez cenazeler
ailelerine gösterilmeden defin edilmektedir. Askerler neden intihar ediyor?
Bu
ölümler gerçekten intihar olsa bile, askerlerin intihar nedenlerinin açığa
çıkartılması gerekmektedir.
Bu ölüm
olaylarının nedenlerinin araştırılarak açığa çıkarılmaları için bir Meclis
Araştırma Komisyonunun kurulmasını arz ve teklif ederiz.
2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ve 23 milletvekilinin, taşeron şirketler
aracılığıyla kamuya hizmet veren işçilerin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/865)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Kamuda çalışan taşeron işçilerin sorunlarının tartışılması, bu istihdam
şeklinin en azından bir bölümünün Anayasamız başta olmak üzere yürüklükteki
mevzuatımıza uygun olmamasından dolayı kamuda yol açtığı ve ileride yol
açabilecek bir takım sorunların önlenebilmesi ile Araştırma Komisyonu kurulduğu
takdirde tespit edilecek hususların Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
sunulmak üzere Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 98 inci maddesinin 3 üncü
fıkrası ile İçtüzüğün 104 üncü maddelerine istinaden "Meclis
Araştırması" açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Mehmet
Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
2) Akif
Akkuş (Mersin)
3) Beytullah Asil (Eskişehir)
4) Hakan
Coşkun (Osmaniye)
5) Oktay
Vural (İzmir)
6) Ahmet
Duran Bulut (Balıkesir)
7) Recep
Taner (Aydın)
8) Necati
Özensoy (Bursa)
9) Reşat
Doğru (Tokat)
10) Hasan
Çalış (Karaman)
11)
Süleyman Lâtif Yunusoğlu (Trabzon)
12) Şenol
Bal (İzmir)
13)
Muharrem Varlı (Adana)
14) Ahmet
Orhan (Manisa)
15)
Yılmaz Tankut (Adana)
16) Kamil
Erdal Sipahi (İzmir)
17) Osman
Durmuş (Kırıkkale)
18) Metin
Çobanoğlu (Kırşehir)
19)
Süleyman Nevzat Korkmaz (Isparta)
20)
Mehmet Şandır (Mersin)
21)
Rıdvan Yalçın (Ordu)
22) Osman
Ertuğrul (Aksaray)
23) Kadir
Ural (Mersin)
24)
Mustafa Kemal Cengiz (Çanakkale)
Gerekçe:
Kamudaki
çeşitli hizmetlerde taşeron şirketler kanalıyla istihdam edilen personel
sayısının 300 bin civarında olduğu tahmin edilmektedir. Taşeron şirketler
kanalıyla personel istihdamı 657 sayılı Yasa'da tanımlanmış istihdam
şekillerinden değildir. Günümüzde kamunun memurlar vasıtasıyla yapılması
zorunlu olmayan bir kısım hizmetlerinin ki bunların başında temizlik hizmetleri
yer almaktadır, dışarıdan hizmet satın alınması yoluyla karşılanması makul
karşılanabilir.
Ancak
taşeron şirketler aracılığıyla kamuda istihdam edilen personelin amaçları
dışında kullanıldığı ve her geçen gün bu sayının arttığı bilinen bir vakıadır.
Bugün hangi kamu kurumuna gitseniz Anayasa ve Yasalarla memurlar eliyle
yapılması hükme bağlanan bir kısım hizmetlerde taşeron personelin istihdam
edildiğini görmek mümkündür.
Bu
personelin yürürlükteki mevzuatımıza göre istihdamı mümkün olmadığı gibi,
herhangi bir sorumlulukları, imza yetkileri bulunmamaktadır. Bu personelin
mağduriyetine de sebebiyet verilmemesi açısından en azından kamu kurumlarında
idari hizmetlerde yararlanılan personelin sözleşmeli personel statüsüne
geçirilmesi düşünülebilir.
Öte
yandan taşeron şirketlerde yıllarca çalışan işçilerin sendikal haklarının
bulunmadığı, kıdem tazminatlarının girdi-çıktı yöntemiyle zayi edildiği
bilinmektedir. Bu uygulama Türkiye Cumhuriyeti Devletinin sosyal bir hukuk
devleti olduğuna dair Anayasa Hükmüne açıkça aykırılık teşkil etmektedir.
Ayrıca
ihale yöntemiyle yapılan bu tür hizmet alımlarında da çeşitli sıkıntılar
yaşanmaktadır. İhaleye giren şirketler, ihaleyi kazanabilmek için en uygun
teklifi sunmak amacıyla fiyatları kırmaktadır. Bunun sonucu olarak da ihaleyi
kazandıklarında ya çalıştırdıkları personelin haklarından kesintiye gitmekte,
bir kısım yöntemlerle kanuna karşı hile yöntemlerine başvurmakta veya
yükümlülüklerini tam olarak yerine getirmekten imtina etmekte, daha doğrusu
yerine getirememektedirler. Son olarak da bir kısım şirketler aldıkları
ihaleden zarar ettikleri için işi bırakmak zorunda kalmaktadırlar. Bu durumda
ülke ekonomisi zarara uğramakta, hizmetlerin aksaması sonucu doğmaktadır.
Hükümet
bu taşeron istihdamın mahzurlarını ayıklamak bir yana, kamu görevlileri ihaleyi
alan şirkete çeşitli fiili yöntemlere müdahale ederek şirkete çalıştıracağı
personeli seçme hakkı tanımamakta, çalışacak personeli bizatihi tespit
etmektedir. Bu uygulama başta milletvekillerimiz olmak üzere tüm kamuoyunun
malumu olup eşitlik, tarafsızlık ve hakkaniyet ilkelerine aykırılık teşkil
etmektedir.
Gerekçemizde
belirttiğimiz hususlar muvacehesinde teklifimizin kabul edilmesini arz ve
teklif ederiz.
3.- Niğde Milletvekili Mümin İnan ve 20
milletvekilinin, dericilik sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/866)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gerekçesini
ekte sunduğumuz, geçmişte üretiminin yüzde 95'ini ihraç ederek, ülkemiz toplam
ihracatının % 4-5'i gibi önemli bir payına sahip olan Türk dericilik sektörü,
maalesef son zamanlarda küresel krizin etkileri ve uygulanan yanlış döviz
politikası yüzünden uzak doğudan yapılan ithalatlarla, çok zor duruma
düşürülmüştür. Bu sektörde istihdam edilen yüz binlerce çalışan ve sektörün
ihraç kabiliyeti dikkate alındığında, bu sektörün çığlıklarına bir an önce
kulak verilmesi gerekmektedir.
Ülkemizde
dericilik sektörünün geliştirilmesi ve üretilen ürünlerin, dünya pazarlarında
hak ettiği değeri bulması amacıyla, alınması gereken tedbirlerin ve bunlara
ilişkin yapılacak düzenlemelerin ele alınabilmesi için, Anayasa'nın 98'inci,
TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince, Meclis Araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Mümin
İnan (Niğde)
2) Oktay
Vural (İzmir)
3) Yılmaz
Tankut (Adana)
4) Abdülkadir Akcan (Afyonkarahisar)
5) Alim Işık (Kütahya)
6) Ahmet
Duran Bulut (Balıkesir)
7)
İzzettin Yılmaz (Hatay)
8) Şenol
Bal (İzmir)
9) D. Ali
Torlak (İstanbul)
10) Cemaleddin Uslu (Edirne)
11) Kemalettin Nalcı (Tekirdağ)
12)
Muharrem Varlı (Adana)
13) Ahmet
Kenan Tanrıkulu (İzmir)
14) Osman
Durmuş (Kırıkkale)
15) Kamil
Erdal Sipahi (İzmir)
16)
Süleyman Nevzat Korkmaz (Isparta)
17) Zeki Ertugay (Erzurum)
18)
Rıdvan Yalçın (Ordu)
19) Hasan
Çalış (Karaman)
20) Osman
Ertuğrul (Aksaray)
21) Akif
Akkuş (Mersin)
Gerekçe:
Deri,
dünyada her zaman en özellikli ürünlerden biri olagelmiştir. Derinin giysilik
veya ayakkabılık deri ya da eşyada kullanılabilecek bir malzeme haline
getirilmesi süreci, uzun, zahmetli ve özen gösterilmesi gereken bir süreçtir.
Ülkemizde,
geçmişten kaynaklanan güçlü bir deri işleme geleneği bulunmaktadır. Bu
gelenekten yola çıkarak Türkiye, bugün kaliteli deri üretiminde dünyanın en
iddialı ülkelerinden biri durumundadır. Özellikle küçükbaş deri işlemede,
Avrupa'da İtalya'nın ardından 2'inci, dünyada ise İtalya, Çin ve Hindistan'ın
ardından 4'üncü büyük ülke konumundadır.
Deri
İşverenleri sendikası yetkililerinin yaptığı açıklamalara göre; Türk deri
sektörünün en büyük sorunlarından birisi ham deri teminidir. Türk deri ürünleri
üretiminde kullanılan büyükbaş hayvan derilerinin yüzde 46'sı, küçükbaş hayvan
derilerinin ise yüzde 75'i ithalatla karşılanmaktadır. İthalat aşamasında
ortaya çıkan sorunlar ise hem zaman hem de para kaybına neden olarak
maliyetleri artırırken deri sanayicisinin pazara vereceği tepkiyi de
geciktirmektedir. Hammadde tedarikinde yaşanan problemlerin giderilmesi
amacıyla sektörün bu konudaki yurtdışı bağımlılığının azaltılması
gerekmektedir. Türkiye'nin hayvan varlığının sayısal ve nitelik olarak yeterli
hale getirilebilmesi için hayvancılık sektörü desteklenmelidir. T.C. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın bu konuda gerekli çalışmaları
yapmasının sağlanması, ayrıca, sektörde kullanılan kimyasallar, bu
kimyasallarla çalışmada dikkat edilecek hususlar, kimyasalların insan sağlığına
verebileceği zararlar, bu zararlardan korunma yolları vs. konularını içeren
kapsamlı ve sürekli eğitim, bilgilendirme ve danışmanlık çalışmalarının
gerçekleştirilmesi, gerektiği ifade edilmektedir. İşverenlerin bu konuları dile
getirmeleri, çok ağır şartlarda çalışmak zorunda olan işçilerin çalışma
şartlarının geliştirilmesi açısından önemli bir yaklaşımdır. Ancak bunun sadece
sözde kalmayıp, hayata geçirilmesi için bizlerin de ivedilikle gerekli yasal
düzenlemeleri hayata geçirmemiz şarttır.
Bugün
yaklaşık 500 bin kişinin istihdam edildiği düşünülen dericilik sektörü,
geçmişte üretiminin yüzde 95'ini ihraç ederek ülkenin toplam ihracatında önemli
bir paya sahip iken, maalesef son yıllarda uygulanan yanlış ekonomik
politikalar yüzünden sürekli gerileyerek küçülmektedir. 1990'lı yıllarda ülke
toplam ihracatının % 4-5'ini gerçekleştiren dericilik sektörünün 2009 yılında
gerçekleştirdiği ihracat, ülke ihracatının % 1'ine bile ulaşamamıştır.
Türkiye
Deri Vakfı (TÜRDEV) Yönetiminin yaptığı açıklamalara göre; "İhracatçılar
Birliği üzerinden gerçekleşen beyannameli ihracat tutarı; 2008 yılında bir
milyar ABD dolarının üzerindeyken, 2009 yılında 750 milyon ABD dolarına kadar
gerilemiş, kapasite kullanım oranları da % 40 oranında düşmüştür. Benzer
düşüşler bavul ticaretinde ve Turizm bölgelerinde yapılan satışlarda da tespit
edilmiştir." Dünya Dericilik sektörünün 150 milyar doların üzerinde bir
büyüklüğe sahip olduğu dikkate alındığında, Türkiye’nin bu sektörden yeteri
kadar pay alamadığı açıkça ortadadır. Ülkemizin bu alandaki sanayi geçmişi ve
sahip olduğu imkânlar göz önüne alındığında, Türkiye’nin bu pazardan en az 8-10
milyar dolar pay alması gerekmektedir.
Yukarıda
açıklanan sorunların çözümü için alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla bir
Meclis Araştırması açılması gerekmektedir.
4.- Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal ve 27
milletvekilinin, Atatürk Orman Çiftliği ile ilgili bazı konuların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/867)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Atatürk
Orman Çiftliği 1925 yılında Mustafa Kemal Atatürk tarafından Ankara ve
çevresine yeşil alanlar kazandırma ve kendi deyimi ile "Eğlenecek ve
dinlenecek sıhhi yerler, hilesiz ve nefis gıda maddeleri temin eylemek"
amacı ile kurulmuştur.
Gazi
Mustafa Kemal Atatürk 11.06.1937 günü çiftliği hazineye hediye etmiştir.
24.03.1950
tarih ve 5639 sayı ile Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğü Kuruluş Kanunu kabul
edilmiştir.
5659
sayılı Kanunun 9. maddesi müdürlüğün bütün malları Devlet Malı hükmündedir. Bu
mallar aleyhine suç işleyenler Devlet Malları aleyhine suç işleyenler gibi ceza
görür hükmü vardır. 10. maddesi ise gayrimenkullerin gerçek veya tüzel kişilere
devri özel bir kanunla izin alınmasına bağlar.
Hâl böyle
iken Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi yapmak amacı ile 2093/3, 2095/1, 2096/30,
35, 61, 83 nolu parselleri üniversiteye devir
edilmesini talep etmiştir.
24.05.1983
tarih ve 2823 sayılı kararla kanun kabul edilerek ilgili parseller Gazi
Üniversitesine tespit edilecek bedelle satışına izin vermiştir.
Gazi
Üniversitesi bir kısım alanları satın almıştır.
Bakiye
kalan kısımlar için Gazi Üniversitesinin yatırması gereken 5.934.420.- TL A.O.Ç
hesabına Kuzu Toplu Konut İnşaat Ltd. Şti. ile Park Gazi İnşaat Yatırım A.Ş
unvanlı iki özel şirket tarafından yatırılmıştır. Bu konu Başbakanlık Yüksek
Denetleme Kurulu A.O.Ç 2008 yılı raporunda tenkit edilmiştir. Bir inşaat
şirketinin Gazi Üniversitesi adına arsa bedeli yatırması şüpheli bir durumdur.
Durum
böyle iken;
Ankara
Büyük Şehir Belediye Meclisi değişik zamanlarda bu alanlar için Kentsel Dönüşüm
Projesi adı altında konut alanına çevrilmek istenmiş ve imar tadilatı yapılmak
istenmiştir.
Bu imar
uygulamaları İdare Mahkemelerince sürekli iptal edilmiştir. İdare Mahkemesi
iptal kararında kamu hilafına imar uygulaması yapılamayacağı, kamu yararı
görülmediği defalarca ifade edilmesine rağmen imar tadilatı 4 kez belediye
meclisince karar altına alınmıştır. Hukuk ve yargı kararları hiçe sayılmıştır.
A.O.Ç
üzerinde oynanmak istenen bu oyun Atatürk'ün Mirasına ve kentsel planlama
bütünlüğüne, arsaların devir amacına uygun değildir.
Ayrıca
Atatürk'ün mirası üzerinde oynanmak istenen ve özel inşaat şirketlerince Gazi
Üniversitesi adına bedelin yatırılması tamamen 5424, 5659, 2823 sayılı yasalara
aykırı bir durumdur.
Yukarıda
belirttiğim durumlarda hukuksuzluk, usulsüzlük ve yolsuzlukların açığa
çıkarılması ve çözüme kavuşturulması amacı ile Anayasanın 98. maddesi,
İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince meclis araştırması açılmasını arz ve
teklif ederim.
1)
Hüseyin Ünsal (Amasya)
2) Şevket
Köse (Adıyaman)
3) Şahin Mengü (Manisa)
4) Oğuz
Oyan (İzmir)
5) Osman
Kaptan (Antalya)
6) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
7) Haluk
Koç (Samsun)
8)
Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
9) Engin
Altay (Sinop)
10) Ali
Rıza Ertemür (Denizli)
11) Rasim
Çakır (Edirne)
12)
Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
13) Ahmet
Küçük (Çanakkale)
14)
Derviş Günday (Çorum)
15) Hüsnü
Çöllü (Antalya)
16) Osman
Coşkunoğlu (Uşak)
17)
Zekeriya Akıncı (Ankara)
18) Ali Koçal (Zonguldak)
19) Metin
Arifağaoğlu (Artvin)
20)
Gökhan Durgun (Hatay)
21)
Şükran Güldal Mumcu
(İzmir)
22)
Hüseyin Pazarcı (Balıkesir)
23) Fehmi
Murat Sönmez (Eskişehir)
24) Algan Hacaloğlu (İstanbul)
25) İlhan
Kesici (İstanbul)
26)
Mustafa Özyürek
(İstanbul)
27)
Mehmet Fatih Atay (Aydın)
28) Yaşar
Tüzün (Bilecik)
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın
milletvekilleri, komisyondan çekilme tezkeresi vardır, okutuyorum:
B) Önergeler
1.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın,
KİT Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin, İzmir Milletvekili ve MHP Grup
Başkan Vekili Oktay Vural’ın önergesi (4/234)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi: 20
Temmuz 2010 tarih, A.01.0.GNS.0.10.00.02/24102 sayılı
yazınız.
KİT
Komisyonu üyelerimizden Aydın milletvekili Ali Uzunırmak
komisyon üyeliğinden çekilmiştir.
Bilgilerinize
arz ederim.
Oktay
Vural
İzmir
Milletvekili
MHP
Grup Başkanvekili
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Danışma
Kurulunun bir önerisi vardır. Okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:
VI.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu
Önerileri
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine;
Anayasa Mahkemesine 1 üyelik için yapılacak seçimin Genel Kurulun 13 Ekim 2010
Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ve bu birleşimde seçimin tamamlanmasına
ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma
Kurulu Önerisi
No: Tarihi:
12/10/2010
Danışma
Kurulunun yaptığı toplantıda, ekteki önerinin Genel Kurulun onayına sunulması
uygun görülmüştür.
|
|
|
Sadık Yakut |
|
|
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi |
|
|
|
Başkanı V. |
|
Mustafa Elitaş |
|
Mehmet Akif Hamzaçebi |
|
Adalet ve Kalkınma Partisi |
|
Cumhuriyet Halk Partisi |
|
Grubu Başkanvekili |
|
Grubu Başkanvekili |
|
Mehmet Şandır |
|
Ayla Akat Ata |
|
Milliyetçi Hareket Partisi |
|
Barış ve Demokrasi Partisi |
|
Grubu Başkanvekili |
|
Grubu Başkanvekili |
Öneri:
Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmında yer alan 493, 517 ve 540 sıra sayılı kanun tasarılarının bu kısmın 5,
6 ve 7 nci sıralarına alınması,
Bugünkü
Gelen Kâğıtlarda yayınlanan ve dağıtılan 551 sıra sayılı Kanun Tasarısının 48
saat geçmeden Gündemin 8 inci Kısmının 8 inci sırasına alınması, diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,
Genel
Kurulun; 12 Ekim 2010 Salı günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesi ve
Anayasanın 146 ncı ve geçici 18 inci maddeleri
gereğince Türkiye Barolar Birliği Başkanlığınca bildirilen 3 aday arasından
Anayasa Mahkemesine 1 üyelik için yapılacak seçimin 13 Ekim 2010 Çarşamba günkü
Birleşiminde yapılması ve bu Birleşimde seçimin tamamlanması,
Önerilmiştir.
BAŞKAN –
Danışma Kurulu önerisinin aleyhinde Sayın Akın Birdal.
Buyurun
efendim. (BDP sıralarından alkışlar)
AKIN
BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öneri üzerine
usulen, aleyhte, Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunuyorum ama güncel
konu üzerine ve sürece ilişkin görüşlerimizi size sunacağız. Saygıyla hepinizi
selamlıyorum.
Bugün
yine Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine sınır ötesi bir operasyon için,
tezkere için izin alınacak ve bu getiriliyor. Daha önce 2 kez getirilmişti. Biz
Demokratik Toplum Partisi olarak ve daha sonra da Barış ve Demokrasi Partisi
olarak bu tezkerenin izin verilmesine karşı çıkmıştık çünkü sorunların
demokratik, barışçıl çözümünün, insan haklarına dayalı ve demokrasiye bağlı,
farklı olanların bir arada yaşamasını esas alan bir yaklaşımın dikkate alınarak
kalıcı çözüm olacağını söylemiştik. Ama ne yazık ki azınlıkta oluşumuz, bu
karşı çıkış gerekçelerimizi değerli milletvekilleri düşünmeye, dikkate almaya
değer bulmadılar ve tezkereye izin verdiler.
Şimdi,
yeniden, üçüncü kez sınır ötesi operasyonu için çatışma, şiddet, savaş ve yeni
acılara ve gözyaşlarına yol açacak yeni bir tezkerenin izni isteniyor.
Şimdi, bu
tezkere, Kürt sorununun demokratik, barışçıl çözümsüzlüğünde bir inattır. Bu
tezkerede bu kadar ısrarlı olunması doğrusu uluslararası konsepte boyun mu
eğiliyor, diye insanın aklına geliyor.
Yine,
küresel dünyada Orta Doğu politikaları açısından sorunun gerçekten Türkiye’ye
biçilen rolünü mü yerine getiriyor da bu konuda, tezkere konusunda inat mı
ediyor, diye insanın aklına geliyor.
Bu
tezkerenin militarizmin her nedenle üzerinde birtakım tartışmalar oluyorsa da
-ki biz buna elbette ki anlam veriyoruz- 1980 faşist darbe anayasasının
ardından getirilen militarist, vesayetçi sistemin hâlâ otoritesini ve onun
muktedir olduğunu mu acaba akla getiriyor, diye de insan düşünmeden edemiyor.
Bu
tezkere, barış ister gibi görünüp, sorunların demokratik çözümünü ister gibi
görünüp, savaş konusunda, şiddet ve askerî çözümde ısrarı ve kışkırtıcılığı mı
akla getiriyor?
Bu
tezkere, zenginlerin daha çok savaş rantını artırırken
yoksulları daha yoksullaştırıcı neoliberal,
kapitalist bir tercihin sonucu mudur, diye akla getiriyor.
Bu, Kürt
halkının siyasi, toplumsal iradesini dışlayıcı ve halkı yalnızlaştırıcı bir
tezkere olduğunu biz defalarca söyledik.
Birinci
tezkereyle ikinci tezkere sonrası kaç kişi yaşamını yitirmiştir, kaç asker
öldürülmüştür, kaç PKK’li öldürülmüştür, kaç asker, PKK’li ve sivil mayın patlamasında yaşamını yitirmiştir?
Bunların acaba parti grupları olarak bir araştırmasını yaptık mı ya da bunun
çetelesi çıkarıldı mı? Bu konuda bilgimiz var mı? Varsa yeniden izin verilecek
tezkerenin karşılığının ne olacağını bile bile de el
kaldırılması gerçekten demokratik bir irade açısından, vicdan açısından
sorgulamaya değer değil midir? Şimdi, ayrıca tabii bu savaşın, çatışmanın
Türkiye ekonomisine de kaça mal olduğu, neye mal olduğunun da herhâlde bir
bilançosunu bize çıkarırlar ilgililer. Şimdi, bu soruların yanıtını kim verecek
sayın milletvekilleri? Elbette ki bu tezkereye izin verenlerin vermesi gerekir
ya da bu savaş tezkeresine el kaldıranların yanıt vermesi gerekir. Şiddet,
çatışma ve savaştaki inadın Kürt sorununu çözümsüzlüğe götürdüğü herkesçe
bilinmektedir.
Şimdi,
bakın birkaç gün sonra yaklaşık bir buçuk yıl önce başlayan bir
operasyonun duruşması var. 18 Ekimde, KCK adı altında ve Diyarbakır’da
başlayacak bir duruşma var. Şimdi, örneğin kimi güvenlik güçleri gözetim altına
alındığı zaman kimileri arıyorlar, eşlerini ya da kendilerini arayarak “geçmiş
olsun” diyorlar. Acaba kimi kamu görevlileri ya da güvenlik görevlileri
uğradığı hukuksuzluk olarak değerlendirilerek aranıyorsa demokrasinin olmazsa
olmazı olan siyasi parti yöneticilerinin on sekiz aydır özgürlüklerinden yoksun
bırakılmış olması o siyasetçileri ya da demokrasi anlayışı sahiplerini rahatsız
etmiyor mu? Bugüne değin doğrusu aranmamışızdır ve bu sürece ilişkin kimse de
bizden bilgi sormamıştır ne oluyor, ne bitiyor diye. Hiç
değilse 18 Ekimdeki KCK adı altında, aralarında seçilmişlerin olduğu,
Demokratik Toplum Kongresi’nin Eş Başkanı, belediye başkanlarımız, İnsan
Hakları Derneğimizin Genel Başkan Yardımcısı ve Diyarbakır Şube Başkanımız
Avukat Muharrem Erbey’in olduğu ve başka emek
örgütlerinin, sendikaların, sivil toplum örgütlerinin, yani bilgi becerisini
emekçi halkıyla birlikte birleştirmiş ve çözümü onlarla birlikte arayan
demokratik kitle örgütü yöneticilerinin özgürlüklerinden yoksun bırakılmış
olmasına, gelin ayın 18’inde birlikte tanıklık edelim.
Şimdi,
Sayın Cumhurbaşkanı da söyledi, gerçekten bu herkes için söz konusu. Bunu bu
çatı altında defalarca söyledik, insan hakları konusunda bir çifte standardımız
yok. Gerçekten kim neyle suçlanıyorsa bir an önce adil, bağımsız yargının önüne
çıkarılmalı, herkes savunma hakkını kullanmalı, yargılanma hakkını kullanmalı
ve suçluysa yasaların gereği yerine getirilmeli, eğer suçsuzsa da evine, işine,
hayata geri gönderilmeli. Bu, Silivri’de de böyle ve işte, bizim Diyarbakır’da
da, Maraş’ta da, Çorum’da da, Şırnak’ta da, Urfa’da da böyle.
Şimdi,
tabii, Silivri deyince, orada da özgürlüğünden yoksun bırakılmış, “Geciken
adalet adalet değil.” anlayışında elbette ki insanlar
var, ama Silivri deyince, şimdi Silivri’ye, oraya başkaları da gönderildi.
Yaklaşık bir buçuk yıl önce devrimci karargâh adı altında -ki o operasyon
sırasında tanık olunan yargısız infazı bu Genel Kurula taşımıştık- Bostancı’da
Orhan Yılmazkaya diye devrimci karargâh’ın lideri
olduğu söylenen biri evde kıstırıldı ve güvenlik güçlerinin ateşiyle öldürüldü.
O ara, tabii, on beş yaşında Diyarbakırlı bir çalışan çocuk da yaşamını yitirdi
ve onun da hangi kurşunla, kimin açtığı ateşle öldürüldüğüne dair sorumuz
bugüne değin yanıtsız kaldı. Ki daha önce yargısız infazlara tanık olunmuştur
çok, ama ne yazık ki yaşatan değil, öldüren bir devlet anlayışını, despotik,
baskıcı, yasakçı ve korku üreten bir devlet anlayışını sürdürmekte ısrar
ediyoruz.
Örneğin Sayın Başbakan, referandum çalışmalarında, otuz yıl önce bu
sisteme itiraz eden ve sonra darağacına gönderilen Necdet Adalı ve yaşı da bir
yıl büyütülerek idam edilen Erdal Eren için gözyaşlarını sunarken, o duygusal
retoriği sürdürürken, kendi dönemlerinde örneğin, üç ay önce -ki, iki gün sonra
onun da duruşması var Eskişehir’de, halkın da böyle gözünden kaçırarak- Uğur
Ceylan’da, Ceylan Önkol’da bunları yaşıyoruz. Şimdi, Şerzan Kurt, üniversiteli bir genç. Kimin? Güvenlik
güçlerinin açtığı ateşle öldürüldü. Onun için bir şey söylemiyorlar ya da iki
yıl önce Dicle Üniversitesinde Aydın Erdem, onun için bir şey söylenmiyor.
Şimdi,
Orhan Yılmazkaya sağ ele geçirilip devrimci karargâha
ilişkin kimin ilişkisi var-yok öğrenilip soruşturma gerçekten sağlıklı
yürütülebilecekken öldürdüler. Nasıl ki, Kürt muhalefetini KCK adı altında bir
operasyonla etkisizleştirmeye ve iradeyi halktan yalnızlaştırmaya ve koparmaya
çalışıyorlarsa şimdi devrimci karargâh adı altında da Türkiye'nin devrimci
demokrat, sol, sosyalist güçlerini ve onların muhalefetini etkisizleştirmeye
çalışıyorlar.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bakın şimdi, geçtiğimiz günlerde, 21 Eylülde
yeni bir operasyon oldu.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Birdal, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.
Buyurun.
AKIN
BİRDAL (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan. Teşekkür ederim.
Devrimci karargâhla ilişkilendirilerek -ki, daha önce biz telefon
konuşmaları, çay içmeleri nedeniyle gazeteci arkadaşlarımızın bu davadan
alıkonulup bir yıl sonra bırakıldıklarına tanık olduk- şimdi Sosyalist
Demokrasi Partisi, Toplumsal Özgürlük Platformu, demokratik siyaset yapan,
gerçekten insan hakları için, demokrasi için, emek için, barış ve özgürlük için
ve kardeşlik için mücadele eden bir siyasi partinin ve bir platformun yöneticileri
de sabaha karşı kapıları kırılarak derdest içeri alınmıştır.
Bakın,
örneğin, sosyalistlerin, solun birliğinden mi kaygı duymaktadırlar ya da boykot
cephesinde Kürt siyasi hareketiyle yan yana olmuş olması mı
cezalandırılmaktadır ya da Demokrasi İçin Birlik Hareketi, yani Türkiye’de
ezilenlerin ve emekçilerin birliği yolunda bir çatı hareketinin, bir birlik
hareketinin buluşmasından mı kaygı duyulmaktadır?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkür cümlenizi alayım Sayın Birdal.
Buyurun
efendim.
AKIN
BİRDAL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Bitiriyorum, son cümlemi
söylüyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi şuna dikkatinizi çekmek istiyoruz:
Birincisi;
KCK adı altında gerçekten Kürt halkını onun iradesinden uzaklaştırmak ve
yalnızlaştırmak isteyen ya da başka bir deyimle tasfiye hareketinin getireceği
hiçbir şey yok.
İkincisi;
onlarla birlikte demokrasi, barış, eşitlik ve özgürlük mücadelesi yürüten emek
ve demokrasi güçlerini Kürt siyasi hareketinden, onların özgürlüğünden yoksun
bırakarak, cezaevlerine tıkarak yine bu halkı ve iradesini
yalnızlaştıracaklarını sanıyorlarsa bu da sonuç vermeyecek. Çünkü onların enternasyonalist, halkların kardeşliği, işçilerin birliği
yolundaki dayanışması mutlaka er geç bu Türkiye’ye demokrasiyi, barışı, hukukun
üstünlüğünü ve kardeşliği getirecektir. Bunda hiçbir kuşkumuz yoktur. Bu umutla
hepinizi saygıyla selamlıyor ve bu tezkereye bir kez artık izin vermemenizi
diliyoruz.
Saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım; verilen ek süre sadece bir teşekkür konuşmasını
tamamlamak içindir, cümleleri. Lütfen, bunu vesile kılarak, tekrar bütün
arkadaşlarımız için söylüyorum, böyle yapılsın ve böyle bir talepte de
bulunulmasın; istirhamımdır.
Evet,
Danışma Kurulu önerisinin aleyhinde Sayın Sırrı Sakık,
Muş Milletvekili; buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
SIRRI
SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de Danışma Kurulu önerisi
aleyhinde konuşacağım. Her ne kadar Grup Başkan Vekilimizin imzası olsa da biz
bugün burada cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar, cumhuriyetle yaşıt olan
Kürt sorununu bir kez daha konuşacağız, bir kez daha ya “barış” diyeceğiz ya da
yeniden, çatışmalar için burada tezkerelere onay vereceğiz.
O vesileyle,
biz ne düşünüyoruz, bunu zaman zaman sizlerle
paylaşıp konuşuyoruz. Tezkerelerin çözüm olmadığını, ne sınır
ötesi operasyonlar ne de sınır içi operasyonların sorunları çözmediğini burada
bütün arkadaşlarımız, grubumuz, bin kez belki dile getirdi ve burada, 2007-2008
yıllarında tezkere çıktığında, sınır ötesi operasyonda, o dönem Demokratik
Toplum Partisinin dışındaki bütün milletvekilleri yani üç grubu bulunanlar, DSP
ve diğer bağımsız milletvekilleri dâhil olmak üzere, herkes el kaldırdı, savaşa
“evet” dedi. Oysaki savaşın ne kadar can aldığını, savaşın sorunlarımızı
çözmediğini hayat bir kez daha bize gösterdi.
Şimdi, o dönem sınır ötesi
yapan, birlikler aynen şunu söylüyordu bir televizyon programında, “daha çok
gidin” diyen siyasetçilere: “Eğer yüreğiniz yetiyorsa siz gelin.” diyordu,
“Türk Silahlı Kuvvetleri bir bütün olarak Kandil’e de gitse sorun çözülmez.”
diyordu, savaşanlar diyordu, savaşın başındaki aktörler aynı şeyi söylüyorlardı
ve dönüp bir muhasebe yaptığımızda bu üç dört yıllık sürenin nasıl heba
olduğunu, nasıl yoksul Anadolu çocuklarının, yeniden, yaşamına neden olduğu bir
tezkeredir.
Şimdi
bugün bunu burada konuşacağız, bunları tartışacağız. Peki, niye gizli bir
celseyle, niye gizli bir oturumla konuşuyoruz? Sayın Başbakan dün Suriye’deydi.
Suriye’de açık, net olarak bunları konuşuyor, Amerika’da bunları konuşuyor,
Almanya’da konuşuyor, İran’da konuşuyor ve bu işin bedelini ödeyen yoksul
Anadolu çocuklarıyla, Kürt ve Türk halkıyla konuşmuyor. Onun için, eğer gizli
saklı bir şey yoksa, halkımız bunu bilmelidir. Siz,
gerçekten, iktidarınız, sekiz dokuz yıllık iktidarınız döneminde bu sorunu
nasıl çözdünüz? Bu sorunu yani gizli görüşmelerle, sınır ötesi operasyonlarla
veyahut da sınır içi operasyonlarla çözemediğiniz açık ve net. Siz, bu kapalı
oturumdaki görüşmeleri Millî Güvenlik Kuruluyla oturup konuşacaksınız,
gideceksiniz askerî, sivil bürokratla oturup konuşacaksınız ama bunu halktan
saklayacaksınız. O vesileyle, biz, “Halkımızdan saklı gizli bir şey yoktur.”
diyoruz. Halkımız bu sorunu açıkça bilmelidir. Bu sorun sadece Parlamentoda
bulunan 550 milletvekilinin sorunu değil, sadece grubu bulunan
milletvekillerinin sorunu değil veyahut da iktidar partisiyle Barış ve
Demokrasi Partisinin sorunu değil. Bu sorunda biz halk olarak hepimiz ağır
bedeller ödüyoruz, sorun Türkiye halkının sorunudur. Onun için Türkiye
halkından saklayacağımız, gizleyeceğimiz hiçbir şeyimiz olmamalıdır ama ne
hikmetse bugün yeniden halktan saklanan, gizlenen çok şey vardır.
Sevgili
arkadaşlar, bakın, sınır ötesi operasyonlar, 1990’lardan bugüne kadar, daha
önce birçok kez sınır ötesi operasyonlar yapıldı. İçinde dış güçlerin, Amerika
Birleşik Devletleri’nin de desteği olan sınır ötesi operasyonlar oldu yani
Avrupa Birliğinin bazı ülkelerinin desteği vardı, lojistik desteği vardı,
İsrail’in vardı, hatta hatta güneyli Kürtlerin, KDP’nin, Yekiti’nin cephe savaşı
vardı. Ne oldu, sonuç alabildik mi? Yine binlerce ölüm, yine sorun kapıda
bekliyor. Şimdi, hayat bu kadar bize gerçekleri göstermesine rağmen dış güçlerle
oturup konuşmak, hatta dış güçlerle cephe savaşı açmak bu sorunu çözmediyse
bizim oturup artık politikalarımızı yeniden gözden geçirmemiz gerekir. Yeniden
politikalarımızı gözden geçirmek, geçmişin argümanları
ve silah ve şiddetle olmadığını hayat hepimize gösterdi. Silahın ve şiddetin
dışında bir çözümünüz varsa hep birlikte konuşalım, ama yok, silahın ve
şiddetin dışında bir çözüm sunmayacaksanız, yeniden bu tezkerelerden yoksul
Anadolu çocukları ölecekse, gücünüz varsa ilk önce bizi öldürün. Eğer siyaset
dünyası savaş kararları alacaksa, ilk önce, siyasi aktörler -evet, biz bu
konuda tarafız- gücünüz yetiyorsa Anadolu çocuklarını ölümün üzerine değil bizi
ölümün üzerine götürün. Risk alın ve siz de artık bir miktar empati
yapın. Çünkü bu savaşta -hep söyledik, bu kürsüde hep söyledik- yoksul insanlar
öldü, sizin çocuklarınızın -gül gibi, hep gözünüz gibi kollayıp korudunuz-
hiçbiri bu savaşta bedel ödemedi. Şimdi, silahlı güçler açık ve net olarak
diyorlar ki: “Biz, siyasallaşmak istiyoruz, silahlara veda etmek istiyoruz.”
Ama siyaset dünyasında şiddetten ve kandan beslenenler “Hayır, PKK siz silahtan
kendinizi arındıramazsınız...”
Ne
yapılıyor? Demokratik zeminde siyaset yapan bizim arkadaşlarımız, parti
yöneticilerimiz, kadrolarımız tutuklanıyor. Bir taraftan da Adalet ve Kalkınma
Partisi “Biz, demokratik bir açılım…” diyor. İki şeyin bir arada olmadığını
biliyoruz. Yani gerçekten “demokratik açılım” diyorsanız demokratik açılımın
ruhuna uygun şeyler yapın. Bakın, PKK’nin 31 Ekimde
bitecek eylemsizlik kararını, bugün Parlamento, yeniden ters düz edebilir, eğer
bu savaş tezkeresine “hayır” derse onlar da kendilerini yeniden dizayn ederler. Ve bizim hepimizin amacı, Türkiye’yi bir
aylık, bir yıllık çatışma ortamından kurtarmak değil. Tamamen, yani Kandil’in
eteklerine silahları bırakıp Türkiye coğrafyasında demokratik zeminde bu
insanların kendisini ifade edebilecek yasal düzenlemelere ihtiyaç var. Ama bunu
bunlar isterken diğer taraftan demokratik zeminde siyaset yapanlara karşı
uygulanan politikaları hep birlikte biliyoruz.
Sevgili
arkadaşlar, geçmişte önemli görevlerde bulunan eski generaller, kuvvet
komutanlarının açıklamalarına bakın, hepsi emekli olduktan sonra bir özür borcu
var ve şunu söylüyor: “Evet, Kürt sorunu şiddetle çözülmez.” diyorlar. O dönemin
Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt “Bütün ordumuzu
göndersek yine çözülmez.” diyordu ve buna benzer, birçok aktör aynı şeyi
söyledi. Yine bir eski general çıktı dedi ki: “Biz 1990’lı yıllardaki faili
meçhul cinayetleri siyasi erkten talimat alarak yaptık.” O dönemin siyasi erki
kimdi, aktörü kimdi? Süleyman Demirel’di, Çiller’di. O dönem kim ki görev
yaptıysa bu halka karşı suç işledi ve iki gün önce Sayın Demirel’in açıklamaları: “Efendim,
Evren, Köşk’e kan üzerinde çıktı.” Doğrudur. Peki, sen Köşk’e kan üzerinde
çıkmadın mı? Senin döneminde 17.500 faili meçhul cinayet var. Siz kan üzerinde
siyaset yapmadınız mı? İşte bu noktada hepinizin, o dönemde siyaset yapan bütün
aktörlerin Kürtlere karşı bir özür borcu vardır, demokrasiye karşı bir özür
borcu vardır. Bunun yolu yöntemi yeni kanalların açılmasıdır, yeni alanlarla
barışa yeni eller uzatılmalıdır ve barış yeniden örülmelidir. Bu örülmediği
müddetçe sorunlarımızla hep cebelleşeceğiz.
Oralara
sefer yapabilirsiniz, gidip Şam’dan, başka yerlerden sorunun çözümü, çözümü
değil de sorunu boğarak… İran’da görüştüğünüz aktörler, o aktörler Kürt
halkının düşmanlarıdır. Oradaki Kürt demokratları nasıl darağaçlarında infaz
ettiklerini hepimiz biliyoruz. Yani dün Suriye’de görüştüğünüz Hafız Esad’ın oğlu, evet, Kürtlere karşı onlar da suç işlemiştir.
Şimdi, Kürtlere karşı suç işleyenlerin bir birlikteliği Kürt sorununu çözmüyor.
Oralarda gidip sorunun çözümüyle ilgili çaba sarf etmek beyhude bir çabadır.
Oralara sefer düzenlemek de zafer kazandırtmaz. Sefer yapabilirsiniz ama zafer
asla yoktur çünkü bu savaş, bu kavga çocuklarımızla olan bir kavgadır. Kendi
çocuklarımızın…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Sakık, konuşmanızı tamamlayınız; buyurun
efendim.
SIRRI
SAKIK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Kendi
çocuklarımızın ölümüne karşı bir barikat oluşturmalıyız. Bu savaşın dilini, bu
kirli ve kanlı ellerle de artık diyalog kurarak Kürt sorununun çözülmeyeceğini…
Kürt sorununun çözüm yeri Türkiye Büyük Millet Meclisidir, Türkiye
coğrafyasıdır, geçmişte Kürtlere zulüm politikası uygulayan aktörlerle Kürt
sorunu çözülmez.
Yani,
tekrar söylüyorum; bu tür kavgalar ve bu tür seferler düzenleyerek sonuç
alınmayacağını hayat hepimize gösterdi. Bir elimizde güvercin bir elimizde de
silahla bu ülkede barışı sağlayamayız. Onun için, elimizdeki güvercinleri
çoğaltarak barışa doğru daha da ortak payda, ortak bir dil bulmalıyız. Daha çok
acı çektik, çekmek istemiyoruz.
Bu ülkede
barışın ve huzurun egemen olacağı bir yıl diliyorum ve bugün, herkesin elini
vicdanına koyarak, savaşa değil barışa karşı bir vicdan borcu olduğunu
düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Öneri kabul edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Anayasa’nın 92’nci maddesine göre Başbakanlığın bir tezkeresi
vardır, okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
C) Tezkereler
1.- Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Irak’ın
Kuzeyinden Ülkemize Yönelik Terör Tehdidinin ve Saldırılarının Bertaraf
Edilmesi Amacıyla, Sınır Ötesi Harekât ve Müdahalede Bulunmak Üzere, Irak’ın
PKK Teröristlerinin Yuvalandıkları Kuzey Bölgesi ile Mücavir Alanlara
Gönderilmesi ve Görevlendirilmesi İçin Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17/10/2007 Tarih ve 903 Sayılı Kararıyla Hükûmete
Verilen ve 8/10/2008 ve 6/10/2009 Tarihli 929 ve 948 Sayılı Kararları ile Birer
Yıl Uzatılan İzin Süresinin Anayasa’nın 92’nci Maddesi Uyarınca 17/10/2010
Tarihinden İtibaren Bir Yıl Daha Uzatılmasına Dair Başbakanlık Tezkeresi
(3/1309)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/10/2010
Irak'ın
kuzey bölgesinde yuvalanmış bulunan PKK terör unsurlarından kaynaklanan ve Türk
halkının huzur ve güvenliğiyle ülkesinin millî birliğine, güvenliğine ve toprak
bütünlüğüne yöneltilmiş terörist saldırılar ve açık tehdit devam etmektedir.
Dost ve
kardeş Irak'ın toprak bütünlüğünün, millî birliğinin ve istikrarının
korunmasına büyük önem atfeden Türkiye, PKK teröristlerinin Irak'ın kuzeyindeki
mevcudiyetine ve terörist saldırılarına son verilmesini sağlamak amacıyla
askerî faaliyetlerini başarıyla yürütmekte, siyasi ve diplomatik girişimlerini
ve uyarılarını sürdürmektedir.
Türkiye'ye
yönelik olarak devam eden terörist saldırılara ve tehdide karşı, terörizmle
mücadelenin bir parçası olarak uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli
tedbirleri almak üzere, hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe
belirlenecek şekilde, Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının, Irak'ın kuzeyinden
ülkemize yönelik terör tehdidinin ve saldırılarının bertaraf edilmesi amacıyla,
sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere, Irak'ın PKK teröristlerinin
yuvalandıkları kuzey bölgesi ile mücavir alanlara gönderilmesi ve
görevlendirilmesi için Genel Kurulun 17/10/2007
tarihli ve 903 sayılı Kararıyla Hükûmete verilen ve
son olarak 6/10/2009 tarihli ve 948 sayılı Kararı ile bir yıl uzatılan izin
süresinin, 17/10/2010 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasını Anayasanın
92 nci maddesi uyarınca arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresinin kapalı oturumda
görüşülmesine dair İç Tüzük’ün 70’inci maddesine göre verilmiş bir önerge
vardır.
Kapalı
oturumda Genel Kurul salonunda bulunabilecek sayın üyeler dışındaki
dinleyicilerin ve görevlilerin dışarıya çıkmaları gerekmektedir. Sayın idare
amirlerinden salonun boşaltılmasını temin etmelerini rica ediyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresinin kapalı oturumda görüşülmesine dair İç
Tüzük’ün 70’inci maddesine göre verilmiş olan önerge bir Hükûmet
önergesidir. Bilgilerinize arz ederim.
Saygıdeğer
milletvekilleri, yeminli stenografların ve yeminli görevlilerin salonda
kalmalarını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Kapanma Saati:16.13
VII.- KAPALI OTURUMLAR
(İkinci Oturum kapalıdır)
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.55
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar
TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5’inci Birleşiminin
kapalı oturumdan sonraki Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Kapalı
durumda oylanan Başbakanlık tezkeresinin oylamasına 451 üye katılmış, 428 üye
kabul, 18 üye ret, 1 üye çekimser oy kullanmış ve tezkere kabul edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan
gündeme alınma önergesi vardır. Önergeyi okutup işleme alacağım.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Önergeler (Devam)
2.- Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, (2/489)
esas numaralı Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi
(4/233)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
(2/489)
Esas Numaralı kanun teklifimin İçtüzüğün 37. Maddesine göre görüşülmesini saygılarımla
arz ederim.
Gürol
Ergin
Muğla
BAŞKAN –
İç Tüzük 37’nci maddeye göre, önerge sahibi olarak Gürol Ergin, Muğla
Milletvekili.
Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
GÜROL
ERGİN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu’nun
89’uncu maddesinin sekizinci fıkrasına bir cümle eklenmesi hakkında verdiğim
kanun teklifimin İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınması
konusunda söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken Sayın Başkan sizi, değerli
milletvekillerini ve yüce Türk ulusunu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, devlet memurlarının emekli ikramiyelerine ilişkin konular,
5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu’nun 89’uncu maddesinde düzenlenmiştir. İlgili
maddenin sondan önceki fıkrasında “Bu madde gereğince ödenecek emeklilik
ikramiyesi ödendikçe onayı veren kurum tarafından yazı ile istenilmesi üzerine
en çok iki ay içinde faturası karşılığında Sandığa ödenir.” denilmekte, Emekli
Sandığı, bu hüküm uyarınca ödediği emeklilik ikramiyelerinin bedelini emeklilik
onayı veren kurumdan talep etmektedir. Bu uygulamada, emekli olan memura ödenen
emeklilik ikramiyesinin tamamı, memurun Emekli Sandığı kapsamına giren başka
kurumlarda çalışmış olup olmadığına bakılmaksızın emeklilik onayı veren son kurumdan
talep edilmektedir.
Kamu
kuruluşlarının tümü ödemelerini devlet bütçesinden yapmakta olduğundan bu durum
onlar için sorun yaratmamakta ancak belediyelerin her biri ayrı bir bütçeye
sahip olduğundan her belediye ödemeyi kendi bütçesinden yapmaktadır. Bu
nedenle, uygulama, birçoğu maddi sıkıntı içinde bulunan belediyeleri daha yoğun
sıkıntıya sokmaktadır. Çünkü, bir belediye herhangi
bir resmî kurum ya da bir başka belediyeden 657 sayılı Yasa’ya göre çalışan bir
memuru nakil yoluyla aldığında, naklen atama yoluyla gelen o memurun emeklilik
ikramiyesi, en son çalıştığı belediye tarafından Emekli Sandığı aracılığıyla
ödenmektedir. Üstlendikleri külfetin farkında olan belediyeler, yararlanmayı
düşündükleri ancak başka bir belediye ya da resmî kurumda çalışan nitelikli
elemanı naklen almakta tereddüt göstermekte, ihtiyaç duydukları zorunlu
durumlarda bile naklen atamaya sıcak bakamamaktadırlar. Ancak birçok belediye
bu durumun farkında da değildir.
Yaşanan
duruma açıklık kazandırmak için Muğla Belediyesinden yakın tarihli bir örnek
vermek isterim. 19 Aralık 2007 tarihinde Belediyeye ataması yapılan bir iç
denetçi 19 Temmuz 2010 tarihinde bu Belediyeden emekli olmuştur. Bu kişi Muğla
Belediyesinde yalnızca iki yıl yedi ay çalışmıştır. Sosyal Güvenlik Kurumu
tarafından bu kişinin toplam yirmi dokuz yıllık hizmet bedeli olarak 53.943
lira ikramiye tahakkuk ettirilmiş ve Belediyeden bu bedeli ödemesi istenmiştir.
Burada çok açık bir haksızlık bulunmaktadır. Emekli Sandığı Kanunu’nun 89’uncu
maddesinin sekizinci fıkrasının sonuna eklenecek aşağıdaki cümleyle bu
haksızlığı tüm belediyeler için ortadan kaldırmak mümkün olacaktır.
Bu kanun teklifimizle maddeye eklenmesini istediğimiz cümle şöyledir:
“Fiilî hizmet süresi birden fazla kurumda geçen ve son defa belediye
başkanlıklarından ayrılarak emekli, adi malullük, vazife malullüğü aylığı
bağlanan ya da toptan ödeme yapılan iştirakçilere ödenen emekli ikramiyeleri bu
kurumlarda geçen fiilî hizmet sürelerinin emekli ikramiyesinin hesabında
dikkate alınan toplam fiilî hizmet süresi içindeki oranları esas alınarak
ilgili kurumlardan tahsil olunur.”
Değerli
milletvekilleri, Türkiye Belediyeler Birliği bu konuda gerekli düzenlemenin
yapılabilmesi amacıyla 19/12/2008 tarihinde Sosyal
Güvenlik Kurumu Başkanlığına, 6/2/2008 tarihinde de Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına yazı ile başvurmuştur. Ciddi bir haksızlığın ortadan
kaldırılması açısından kanun teklifimin doğrudan gündeme alınması konusunda
desteklerinizi bekler, Sayın Başkan, sizi, değerli milletvekillerini ve yüce
milletimi tekrar saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Ergin.
Şahsı
adına Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz.
Sayın Ağyüz, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
belediyelerde çalışan ve emekliliğine az bir süre kalan memurların özellikle
geçmişte çalıştıkları yerlere bakılmadan, ikramiye ödemeleri o geçmişte
çalıştıkları birimlere dağıtılmadan belediyelere ağır yük getiren bir emekli ikramiyesi
ödemesini belediyelerin üstünden kaldırmak için Sayın Gürol Ergin tarafından
verilen kanun teklifi üzerinde şahsım adına söz aldım.
Değerli
arkadaşlar, belediyeler gerçekten güç durumda. Özellikle
nüfusu küçük, kendi yağıyla kavrulmaya çalışan ve ek ekonomik kaynak
yaratamayan belediyelere personel ödemeleri ve üstüne üstlük bu tür emekli yükü
çok ağır bir yük getirmektedir ve dolayısıyla, bu belediyeler hizmet yapamaz,
yetenekli eleman çalıştıramaz hâle gelmişler ve naklen eleman alımında -eğer başarılı,
yetenekli eleman var ise- çekingen davranmaya başlamışlardır.
Gerçi,
AKP Hükûmeti “emekli” lafını duyunca pek tedirgin
oluyor -bugün Sayın Başbakanın konuşmasında da dinledik- ama bu emeklilere
ekonomik olarak bir şeyler vermememiz, emeklilerin gelecek yaşamını iktidar
olarak koruyamamamız, büyük sosyal değişimlere, sosyal tepkilere neden olacak
bir konumdur. O nedenle, emeklilerimizi her alanda korurken, onların yaşamını
kolaylaştıracak, ekonomik yaşamına katkıda bulunacak önlemleri alırken, özellikle
maaşlarında eşitliği sağlarken belediyelerdeki bu emekliliğin yarattığı
sıkıntıyı da gidermek zorundadır Hükûmet.
Biz bu
öneriyi bu nedenle verdik ve bu önerinin kabul edilerek belediyelerin bu yükten
kurtulması, özellikle hizmet bekleyen, yörelerinde hizmet bekleyen
vatandaşlarımıza daha büyük ekonomik olanaklar sağlayacağı için o yöredeki
insanlara özellikle hizmet olarak dönecektir. Ayrıca, belediyelerin en büyük
şikâyeti de siyasi ayrımcılıktır. Bu siyasi ayrımcılığın nedeni, bazı
belediyelere hibe olarak -nüfusuna bakılmaksızın- 100 milyar, 60 milyar gibi
paralar gönderiliyor ama maalesef muhalefet partili belediyelerin çoğundan bu
yardımlar esirgeniyor veya iş olsun diye sembolik olarak gönderilen, bazı
belediyeler de, yetersiz olarak bu yardımı alıyorlar. Bu
dengesizliğin ortadan kalkması lazım. Büyükşehir belediyelerine
özellikle çok büyük ayrıcalık tanıdınız. Onların yarım kalmış ulaşımlarını
devlet üstlenerek geçmişin hesabını sormadan büyük yükten kurtardı ama bu
emekli ikramiyelerini bile ödeyemeyecek durumda olan belediyelerimizi maalesef
düşünmedik, düşünme konumunda kalmadık.
“Kaynak
yok.” dersek, kaynak var. Bakın geçenlerde televizyonda izliyorum, DSİ reklam
vermiş: “Toplu açılışlar, büyük yatırımlar…” Televizyonlara, gazetelere... Ne
alaka? Devlet Su İşleri bir devlet kurumu. Bugüne
kadar böyle bir alışkanlığı yoktu. Trilyonları reklam uğruna niye akıtıyor bu
DSİ? Emlak Gayrimenkul Ortaklığı, kırk yıldır var olan bir kurum, reklama ne
ihtiyacı var? Her gün gazetelerde çarşaf çarşaf…
Trilyonlarca para… Reklama besleniyor... Bazen de yandaş basını beslemek için
bu tür kurumlar araç olarak kullanılıyor. Kaynak yok dersek yanılırız. Devlet
Su İşlerinin bu kaynağını reklama harcamak oradaki elemanların ekonomik
yaşamından esirgediğiniz parayı bu tür şekilde çarçur etmektir. Emlak
Gayrimenkul Ortaklığının parasını bu şekilde reklama vermeniz oradaki kaynağı
çarçur etmenizdir. O nedenle bizim beklentimiz, belediyelerin ve belediyeden
emekli olan insanların belediyeye yük getirmesini önlemek ve tüm emeklilerimizin ekonomik
yaşamını çıkarılacak intibak yasasıyla… Özellikle 2000 öncesi emekliler çok
büyük sıkıntı çekmektedirler. Bu yasa vesilesiyle ben bekliyorum ki AKP iktidar
grubundan böyle bir öneri gelir ve gelin emeklilerimizin yaşamını hep birlikte
kolaylaştıracak, intibak yasasıysa intibak yasası, eşitlik ise eşitlik, refah
payı vermekse refah payı diye bir öneri gelir diye bekliyorum. Çünkü siz çok
demokrat, çok sosyal, seçimden seçime sadaka devleti olma özelliğini
taşıdığınız için bu önerinin de geleceğini sanmıyorum.
Hepinize
saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Ağyüz.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum…
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Karar yeter sayısı Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Karar yeter sayısını arayacağım, önergeyi oylarınıza sunup…
Kabul
edenler… Kabul etmeyenler…
GÜROL
ERGİN (Muğla) – Belediyeler CHP’nin belediyeleri değil ya!
BAŞKAN -
Evet, karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.08
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.15
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Gülşen
ORHAN (Van)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5’inci Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
İç
Tüzük’ün 37’nci maddesi uyarınca verilen önergenin oylamasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı. Şimdi oylamayı tekrarlayacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Önergeyi
kabul edenler… Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
VIII.- MECLİS SORUŞTURMASI
A) Ön Görüşmeler
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 57 milletvekilinin, Seviye Belirleme Sınavı
uygulamasında görevini kötüye kullanarak ve yetkisini suistimal
ederek öğrenciler ve ailelerin mağduriyetine ve kamunun zararına neden olduğu
iddiasıyla Millî Eğitim eski Bakanı Hüseyin Çelik hakkında Meclis soruşturması
açılmasına ilişkin önergesi (9/3)
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekilleri, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmına
geçiyoruz.
Bu kısımda yer alan, İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen
ve 57 milletvekilinin; Seviye Belirleme Sınavı uygulamasında görevini kötüye
kullanarak ve yetkisini suistimal ederek öğrenciler
ve ailelerin mağduriyetine ve kamunun zararına neden olduğu, bu eylemlerinin
Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesine uyduğu iddiasıyla Millî Eğitim eski
Bakanı Hüseyin Çelik hakkında Anayasa’nın 100’üncü ve İç Tüzük’ün 107’nci
maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin (9/3) esas
numaralı önergesi üzerinde görüşmelere başlıyoruz.
Bu
görüşmede, sırasıyla, önergeyi verenlerden ilk imza sahibine veya onun
göstereceği bir diğer imza sahibine, şahısları adına üç üyeye ve son olarak da
hakkında soruşturma açılması istenmiş bulunan bakana söz verilecektir. Konuşma
süreleri onar dakikadır.
Meclis
soruşturma önergesi Genel Kurulun 20/7/2010 tarihli ve
137’nci Birleşiminde okunmuş ve bastırılarak sayın üyelere dağıtılmıştır. Bu
nedenle soruşturma önergesini tekrar okutmuyorum.
Şimdi
şahısları adına söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Önerge
sahipleri adına Mehmet Sevigen, İstanbul
Milletvekili…
AYHAN
YILMAZ (Ordu) - Sayın Başkan, sesiniz gelmiyor.
BAŞKAN –
Evet, ya benim sesimde bir durum var yahut sizin kulaklarınızda. Biraz
yaklaşayım bakayım.
Evet,
şahsı adına birinci sırada Mersin Milletvekili Akif Akkuş, ikinci sırada Amasya
Milletvekili Avni Erdemir, üçüncü sırada Kocaeli
Milletvekili Fikri Işık. İlgili Bakan, Millî Eğitim eski Bakanı Sayın Hüseyin
Çelik.
Sayın Sevigen, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; önce
hepinizi sevgi, saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama
geçmeden önce, Millî Eğitim eski Bakanımızla ilgili görüşme olduğu için, Millî
Eğitim Bakanlığını da ilgilendirdiği için son bu KPSS’de
olan olayları, sırf tutanaklara geçsin diye… Yüzlerce adayın puanını yanlış
hesaplamasından dolayı kazananlar, kaybedenler, mağdur olanlar oldu. Bunu
Başbakan Yardımcısı da bir rezalet olarak belirtti. Bundan sonra, Anadolu
liseleriyle ilgili puan ve kontenjanlar duyurulmadan 21-22 Eylül tarihlerinde
sisteme yarım saat açıldı ve kapandı. Bu arada 490-500 puan almaya çalışan
çocuklar 200-300 puanlarla buralara girdiler. “Sistem kitlendi.” dediler, kimin
girip kimin girmediği de belli değil. Burada büyük skandallar olduğunu, büyük
haksızlıklar yapıldığını… Sırf tutanaklara girsin diye bunları hatırlatmakta
fayda görüyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; KPSS’yle
ilgili Sayın Bakanın, Hüseyin Çelik’in “Tarihî bir devrim.” dediği ve kimseye
sormadan tamamen kendi uzmanlarının, AKP’li yöneticilerin, AKP’li uzmanların,
milletvekillerinin, bürokratların, arkadaşların, hepsinin birden “devrim” diye
sunduğu KPSS’yle ilgili yapılan yanlışlıklarla ilgili
Sayın Çelik’in uygulamalarına yönelik verdiğimiz araştırmayla ilgili söz aldım.
Hüseyin
Çelik deyince akla, gelir gelmez, Bakanlığa gelir gelmez “Bakanlığı yerle bir
edeceğim.” diye ilk demeci budur sayın milletvekilleri. On beş günlük demeçte
“Bakanlığı yerle bir edeceğim.” demiştir.
“800 bin
lirayla geçinemiyorum.” diyen bir öğretmene, “Geçinemiyorsan bırakıp git
kardeşim!” demiştir.
Bütün
sendikalarla kavga etmiştir. Türk Eğitim Sendikasıyla, eğitim sendikalarıyla
ilgili; sizler bilirsiniz.
Atama
isteyen öğretmenlere “Cehenneme kadar yolunuz var!” diye söyleyebilmiştir bir
Bakan, atama isteyen bir öğretmene “Cehenneme kadar yolunuz var!”
diyebilmiştir.
Kadrolaşmanın en fazla olduğu bir Bakanlık. Bine
yakın kadrolaşma yapıldı son dönemlerde. Sayın Nimet Çubukçu Bakanlığa
geldikten sonra... Şurada, elimde bu liste var, vereceğim, bu listede kimler
var, kimler yok, kimin yakınları, kimin akrabaları, işte, hangi dostlar,
hangi... İnsanların liyakatine bakmadan, bilgisine, becerisine bakmadan kimler
atandı, son, giderayak? Elimizde binlerce bu listeler var, bunları da Sayın
Bakanlık istediği zaman kendilerine vereceğim biraz sonra.
Bütçede en yüksek paya sahip bir Bakanlık ama okulların doğal
gazlarının paralarını velilerden toplayan bir dönem.
İhalelerde kıyımların, baskıların yapıldığı bir dönem.
Sınavlardaki
usulsüzlüklerin en çok olduğu bir dönem yaşadık Hüseyin Çelik döneminde.
Atanmayan öğretim görevlilerinin, üniversitenin açıldığı bir dönem.
Okullarda
şiddetin, çeteleşmenin en çok arttığı bir dönemde Sayın Bakan, on iki günlük
tatile gitti. Gazetelerin manşetlerinde var zaten, “İyi tatiller Sayın Bakan.”
diyor. O dönemde de, sevgili arkadaşlarım, okulda şiddet, olaylar,
uyuşturucunun en yoğun olduğu bir dönemde Sayın Bakan on iki günlük tatile
gidiyor arkadaşlarıyla. Böyle bir dönemi yaşadık Sayın Bakan döneminde.
Tacizlerin,
tecavüzlerin -hep bunu okuduk, komisyonlar kuruldu- okullarda yaşandığı, en
büyük sorunların yaşandığı bir dönemde 2.452 tane soru önergesinin verildiği ve
bunun bine yakınının cevaplandırılmadığı bir dönem.
Ana
muhalefet partisi milletvekilleri kendi iline gittiği zaman, oradaki
milletvekillerini, o partinin genel başkanını yuhalatacak kadar militan olmuş
bir bakan, militan olmuş bir bakan. Sevgili arkadaşlarım, Van’da -gittiğimiz-
olayları biliyorsunuz, o olaylarda yaşadıklarımızı biliyorsunuz. Böylesine,
acımasızca, bütün devlet adamlığını bir tarafa bırakmış, militanlık yapmış bir
bakan.
Giderayak
“Başım dik, alnım açık diyerek ayrılıyorum, sizlere eser bıraktım.” diyen Sayın
Bakanın eserlerini biraz sonra göreceğiz.
Bürokratların en çok görevlerinden dolayı hapis cezası aldığı bir
dönem. Bir milletvekili arkadaşımız da var içimizde, onu da
söylemek istemiyorum, cezası kesinleşmiş, sonra milletvekili oldu. Hocama da
burada ismini söyleyerek haksızlık yapmak istemiyorum, o kendini biliyor.
Hâlen,
Millî Eğitim Bakanlığından ayrıldığı zaman “Otomatiğe bağladım, gidiyorum.”
diyen, kendisinden sonra gelen kendi partisinin milletvekilini, kendi
partisinin bakanlığını sanki işe yaramaz diyen, aşağılayan, yaşadığımız bir
dönem. “Ben bakanlığı otomatiğe bağladım, gidiyorum.” diyen bir bakan.
Hatırlarsanız,
Nimet Çubukçu geldikten sonra 16 tane genel müdürle ilgili atama yaptı, Köşke
gitti, uzun süre bekledi Köşkte ve bu atamalar Köşkte onaylanmadan geri geldi
sevgili arkadaşlarım. Bu dönemi hatırlarsınız.
Okulların
kantinlerini, servislerini, makam arabalarının hangileri tarafından
kiralandığını, kırtasiyelerin, kitap işlerinin, Millî Eğitime bağlı matbaaların
kapandığını ve bu matbaalarda kitapların devletten sonra hangi matbaalardan
bakanlığına kadar… Söylemeye gerek yok, bunları toparladığınız zaman Sayın
Hüseyin Çelik döneminde Millî Eğitim Bakanlığı tarihler dolusu, sayfalar dolusu
kitap yazabilecek bir döneme geliyoruz sevgili arkadaşlarım.
Sayın
Bakanın “En büyük eserim.” dediği (SBS) Seviye Belirleme Sınavı’yla ilgili…
Hasan Âli
Yücel’den sonra, sevgili arkadaşlarım, Millî Eğitim Bakanlığı koltuğunda en çok
oturan Sayın Bakan. Bırakın hükûmetleri, eskiden hükûmetler değiştiği zaman Millî Eğitim Bakanlığı bile
değişmiyordu ama maalesef şimdi aynı hükûmetin
içinde, aynı partinin içerisinde bir bakan değiştiği zaman, arkadan başka bir
bakan geldiği zaman, o millî eğitim dediğimiz Hükûmet
yazboz tahtasına çevriliyor. Bu sekiz dönemde Millî Eğitim Bakanlığı maalesef
yazboz tahtasına çevrilmiştir ve biraz sonra iki bakan arasındaki bu çelişkilerle
ilgili sizlere bilgi sunmaya çalışacağım.
Uzmanların görüşü alınmadan, kimseye sorulmadan, araştırma yapılmadan,
dershane sahipleriyle hangi konularda görüşüp karar verildiği gibi bu uzman
yazarların ve velilerin bütün feryatlarına rağmen, “hiç, gözüm kara, ben,
devrim” diye uyguladığı ve sonradan gelen Sayın Bakanın kaldırdığı SBS’yle ilgili, bakın, burada veliler ne diyor: Bir veli
“Yaşadıklarım değil yaşamadıklarımın bedelini kim ödeyecek?” diye Özlem Turhan
diye bir veli soruyor bunu feryat ederek. Gönül Gültekin isminde bir veli arkadaşımız “Oğlumun hem şoförü
hem menajeri oldum hem öğretmen oldum, inanın evimin
kirasını ödemedim, gittim dershane parası verdim.” diyor. “Sınavda zorlandığım
için, okuyamadığım için okuldan kaçtım, günlerce okula gitmedim.” diyen bir
öğrenci arkadaşımız.
Sayın
Abbas Güçlü bir köşesinde yine öğretmenlerle, kendi çocuklarıyla ilgili bir
yazı yazmış. “Hasan Âli Yücel’den sonra en uzun bakanlığı Hüseyin Çelik yaptı.
Çok çalıştığını inkâr edemeyiz, ama eğitime katkısını aynı oranda söylemek
olanaksızdır. Türk eğitim sistemine öylesine bir zarar verdi ki bu konuda hiç
kimse eline su dökemez. Partisinin, İktidarının, Millî Eğitim Bakanlığının
ötesinde bir de kendi gündemi vardı ki bütün önergelerde bütün önceliklerini
ona verdi. Ne Başbakanın istekleri umurundaydı ne de Türk eğitim sisteminin
değerleri. Hepsini altüst etti. Yapmaktan çok bozdu, yıktı, rakamlarla oynadı,
laf cambazlığı yaptı, akı kara, karayı ak gösterdi, ama Allah’ı var bu konuda
çok başarılı oldu.” diye bu konuda uzman arkadaşlarımızdan bir tanesinin
görüşü.
Yine
profesör bir arkadaşımızın görüşü… (Van Milletvekili Hüseyin Çelik’in
anlaşılamayan bir müdahalesi)
Sayın
Bakanım, söylersiniz gelirsiniz burada, ben sadece bilgi veriyorum milletvekili
arkadaşlarıma.
Okul,
etüt, test, dershane derken öğrencilerine haftanın bir gününü bile tatil
yaptırmadığını söyleyen matematik profesörü Ali Nesin “Patronlar çocuklarımız
kadar çalışmamızı isteseler ülkede isyan çıkardı. Ankara’ya kadar yürürüz, ama
çocuklarımızı köle gibi çalıştırmakta bir sorun görmüyoruz, sesleri bile
çıkmıyor yavrucakların.” diye feryadını dile getirmiştir.
Yine bir
başka köşe yazarı arkadaşım, kendi çocuğuyla ilgili “Oğlum kobay oldu, kobay
olarak kullandılar. Milyonlarca çocuğun iki yılını yediniz. Peki, oğluma nasıl
hesap vereceğim?” diye feryat ediyor ve “O kendini daha öğrenci zannediyor.”
diyor.
Benim
oğlum da SBS imtihanlarına girdi, belki, ben de şimdi burada düşünüyorum,
çocuğa ne kadar büyük baskılar yaptım, ne kadar büyük kavgalar yaptım, okula
gönderdim, kurs aldırdım, özel okula gönderdim, kurs aldırdım, SBS’ye faydası var diye. Çocuk o puanları alır, daha
ileride bir başarı sağlar diye, inanın evde, kendi ailemden biliyorum, büyük
kavgalar yaptık, büyük çabalar sarf ettik. Eğer ben bu kadar milletvekili
maaşıyla, bu kadar yaptığımız işlerle bu kadar zor durumda kaldıysak, o fakir
fukara, garip gureba ne yapacak diye merak ediyorum.
Yine,
sevgili arkadaşlarım, bu olaylardan sonra iki bakan arasında… SBS’yle ilgili “devrim” diyen Hüseyin Çelik diyor ki: “SBS
Türk eğitim tarihinin en önemli reformlarından biridir. SBS öğrenciyi
dershaneye mahkûm eden bir sınav tipi değildir.”
Sayın Nimet
Çubukçu basın toplantısı yapıyor SBS’yi kaldırdığı
zaman “Var olan sistem öğrencileri dershanelere yöneltmiştir.” diyor.
Sayın
Hüseyin Çelik “SBS ile öğrenciler üzerindeki sınav kaygısı azalacak,
öğrencilerin sosyal ve kişisel gelişmelerine zaman ayarlaması sağlanacaktır.”
diyor. Nimet Çubukçu “Çocuklar sınav odaklı yaşamaktan sosyal etkinliklere
vakit bulamıyor. Çocuklar sokağa çıkamıyor.” diyor.
Yine
Hüseyin Çelik “Okulların dış kurumlara olan bağımlılıkları azalacak.” diyor.
Ama yine Nimet Çubukçu burada diyor ki: “Okul dışı kaynaklara yönelim burada
çok artmıştır.”
Yine
Hüseyin Çelik “Öğrenciyi sınava boğan bir sistem söz konusu değildir.” diyor.
Sayın Nimet Çubukçu “Sınavın öğrenci, veli üzerinde olumsuz etkileri oldukça
büyüktür.” diye çaba sarf ediyor.
Sevgili
arkadaşlarım, bu çelişkileri saymakla bitiremeyiz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız efendim.
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum.
İnanın,
bu kadar çok çelişki var, yani arkadaşlarıma veririm bu çelişkilerle ilgili…
SBS’ye girebilmek için… Dershanelerde parasını
ödemeyen Kütahya’da bir öğrencimiz var sevgili arkadaşlarım, Yalçın Öktem, on dört yaşında, intihar etmiştir. Sevgili
arkadaşlarım, bilin diye söylüyorum.
Sayın
Bakan, gerçekten siz bunu biliyor musunuz? SBS’de,
imtihanda başarısız oldu diye ailesinden korkarak, on dört yaşındaki bir çocuk
intihar etmiştir.
Yine bir
çocuk, Mersin Cumhuriyet İlkokulunda, Tansu Özdemir isminde on dört yaşında bir
çocuk ailesiyle tarlaya gidiyor, bu imtihanda başarısız olduğu için, ailesinden
korktuğu için gidiyor tarlada kendini asıyor Sayın Bakan. Bunlardan haberiniz
var mı? Bu mu sizin devrim dediğiniz niteliğe getirdiğiniz SBS sistemi? Madem
bu kadar iyiydi Nimet Çubukçu bunu niye kaldırdı? Niye bu insanlarla, bu fakir
fukarayla bu kadar oynuyorsunuz? Parası yok, pulu yok, işi yok, okulu yok,
yiyecek ekmeği yok, kirayı vermiyor, götürüyor kursa veriyor, özel öğretmene
veriyor, taşımaya veriyor.
Sevgili
arkadaşlarım, işte dershanedeki… Görüyorsunuz, ölümlerin feryatları, bu,
günlerce gazetelerde çıktı.
Son
olarak, sevgili arkadaşlarım, devlet bu konuda büyük zarara uğramıştır. Birinci
yıl, ikinci yıl, üçüncü yıl, bunların hepsinin toplamı yaklaşık 10 trilyon…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) – Sayın Başkan, hemen bitiriyorum.
BAŞKAN –
Sayın Sevigen, son defa mikrofonunuzu açıyorum.
Tabii, size verince diğer arkadaşlara da verme durumu olacak. Lütfen konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) – Hemen bitiyorum. Çok teşekkür ediyorum. Şimdi, SBS’yle ilgili olduğu için.
Başka bir
şey, Bakanın geçmişiyle ilgili, ailesiyle ilgili, Van’da yaptıklarıyla ilgili,
Bakanlığıyla ilgili, yolsuzluklar, ihalelerle ilgili o kadar çok şey var,
onları söylemiyoruz. Biz, burada, SBS’yle ilgili
vermiştik bu soru önergesini, SBS’den mağdur olan
insanları anlatmaya çalıştık. Siz Sayın Çelik’in ne olduğunu benden daha iyi
biliyorsunuz. Kendiniz içinde neler yaptığını benden daha iyi biliyorsunuz.
Bunu söylememe gerek yok. Burada gensoru Sayın Çelik hakkında verilmiş,
önergeler Sayın Çelik hakkında verilmiş ama bütün bunları deşmenin bana göre
bir anlamı yok. Bugün biz SBS’den zarar gören
vatandaşlarımızın dertlerinden dolayı Sayın Çelik’in görevi kötüye kullanmasını
anlatıyoruz.
Bu
bakımdan ben, Nimet Çubukçu’nun bu kadar eleştirdiği
bir bakana nasıl oy verecek veyahut da vekil bıraktığı arkadaşımız nasıl oy
verecek diye merak ediyorum ve hepinize sevgiler, saygılar sunuyor başarılar
diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Mersin
Milletvekili Sayın Akif Akkuş.
Sayın
Akkuş, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Akkuş, arkadaşımız on iki dakika konuştu. Ben on bir dakikanızı verdim, eğer
tamamlayamazsanız bir dakikayı ilave edeceğim size.
Buyurun
efendim.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; SBS, yani seviye
belirleme sınavı… Bu konuda verilmiş olan Meclis araştırma önergesi hakkında
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, 2007-2008 öğretim yılından itibaren uygulanmakta olan SBS
imtihanları ilk günden bugüne tartışılan bir imtihan olarak karşımıza çıkmış
bulunmaktadır. Niye tartışıldı? Kimi zaman soruların yanlışlığıyla tartışıldı,
kimi zaman soruların değerlendirilmesiyle alakalı olarak tartışıldı. Velhasıl
birçok konuda tartışıldı ve nihayet kaldırıldı.
28/6/2010 günü Millî Eğitim Bakanı
Sayın Nimet Çubukçu tarafından uygulamadan kaldırıldığı duyurulmuş olan SBS
imtihanlarının uygulanması sırasında öğrenci, aile, sistem ve okullar
üzerindeki olumsuz etkilerini kısaca belirtmenin uygun olacağı kanaatindeyim.
Değerli
milletvekilleri, seviye belirleme sınavı, ilköğretim altı, yedi ve sekizinci
sınıflarda öğrencinin derslerden o yılın müfredatında belirtilen kazanımları
elde etme seviyesinin ölçülebileceği, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından her yıl
haziran ayında ders kesiminden sonra düzenlenen merkezî sistem bir
sınavdır.
İlk defa
21-22 Haziran 2008 tarihinde ilköğretim öğrencileri bu yeni sınavın heyecanını
yaşadı. OKS’nin yerine düzenlenen ilk seviye
belirleme sınavına altıncı sınıfta okuyanlar katıldı. Adaylara, Türkçe,
matematik, fen ve teknoloji, sosyal bilgiler, yabancı dil alanlarında seksen
soru yöneltildi ve bu altıncı sınıfta imtihana giren öğrencilerin sayısı
991.573 kişi idi. Bir gün sonra yedinci sınıflar girdi, bunlar da 990.774 kişi
olarak belirlendi. Ancak, bu tarihlerde bu sınıflarda okuyan öğrencilerin
sayısına baktığımız zaman bunların çok daha fazla olduğunu görüyoruz. Buradan
da anlaşılıyor ki öğrencilerimizden bir kısmı bu sınavlara girmedi yahut da bu
sınavlara alınmadı, çünkü seviye belirleme sınavı zorunlu bir sınav değildir.
Ancak, merkezî sistemde öğrenci alan ortaöğretim kurumlarına yerleştirmede
kullanılacak puana etkisi bakımından öğrencilerin bu sınavlara girmesi tavsiye
edilmektedir. Yani, bir imtihan düşünün, bütün öğrencileri kapsamıyor ancak
bunların bir kısmını kapsıyor. Elbette ki bu imtihan sisteminin takdir edilmesi
yahut hoş karşılanması düşünülemezdi. “Bunlar, bu imtihan 2007’de başladı.”
demiştik, nihayet 2010-2011’de ise sadece sekizinci sınıflar bu imtihanlara
girecek.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ilköğretimden üniversite sonuna kadar bir
öğrencinin ortalama 740 defa imtihana girdiği belirtiliyor yani çocuklarımız
sürekli bir imtihan stresi içerisinde. Şu denilebilir tabii: Yani 3 tane SBS’yi kaldırmakla bu 740 defa tekrarlanan imtihanın 3
tanesi eksilebilir, gerisi duracaktır. Doğrudur ama öteki imtihanlar, çocuğun
sınıfta gördüğü dersler sırasında kendi öğretmeni ve kendi arkadaşları
tarafından sınıf içerisinde yapılan imtihanlardır çoğu. Ancak “SBS imtihanı” dediğimiz
imtihan, çocukların âdeta at yarışındaki gibi koşturulduğu, hazırlandığı bir
imtihan sistemidir. Çocuk hem okuluna gidiyor hem de okuldan kalan diğer
vakitlerinde bu SBS hazırlığı için dershanelere gidiyor. Yani bakıyorsunuz daha
henüz on yaşını yeni geçmiş, on bir yaşını doldurmamış çocuklarımız bile
sabahın köründe ya okula gidiyor ya dershaneye gidiyor, sonra, akşama doğru da
tekrar ya dershaneye ya okula gidiyor. Bu da, tabii, bu çocuklarımızın
gelişmesinde son derece olumsuz etkilerin meydana gelmesine sebep oluyor.
Böylece millî eğitim sistemimiz bugün imtihan odaklı bir sistem hâline
gelmiştir. Uzmanlara göre imtihan odaklı bu sistemin ezberci bir sistem olduğu
ifade edilmekte, ayrıca hiçbir insani, bilimsel ve kalıcı yönünün bulunmadığı belirtilmektedir.
Elbette ki biraz önce belirttiğim gibi çocuk sabahın köründe evinden çıkar,
okul veya dershaneye gider, akşam saat yedi buçuk sekizde evine dönerse, bu
çocuğun hem psikososyal gelişimini sağlayacak hem
bedenî gelişmesini sağlayacak birtakım aktivitelerde bulunması söz konusu
olamaz, bu da çocuğun demek ki eksik yetişmesine sebep olacak diyoruz.
Sınav,
âdeta bir araç olmaktan çıkmış, ulaşılması zor bir amaç hâlini almıştır. Bu,
araç olarak icat edilen paranın bugün amaç hâline gelmesi gibi bir şeydir
maalesef ya da İngilizlerin Hintlilere logaritma cetvellerini ezberletmesi gibi
bir şeydir diye belirtebiliriz.
Liseye
girmek için on bir yaşında milyonlarca çocuğun birbirini geçmek üzere bir
yarışa sokulması son derece yanlış olmuştur. Yani o çocuklukta kazanılan
birtakım dostluk, arkadaşlık, insanlık duygularının ortaya çıkması âdeta
engellenmiştir. Bu da maalesef millî eğitim sistemimiz tarafından
yapılmaktadır. Dünyanın başka yerlerinde de bir üst eğitim kurumuna geçenler
bulunmaktadır. Ancak, ülkemiz dışında çok az ülkede ilköğretim okullarında her
yıl yenilenen böyle bir imtihan, maalesef, bulunmaktadır.
Ortaöğretim
kurumlarına öğrenciler ortaöğretim yerleştirme puanıyla girmektedirler.
Ortaöğretim yerleştirme puanına göre Türkiye sıralamasında nedense ilk 100
içerisinde yer alan devlet okulu yok gibidir. Ancak burada bazı özel okullar
kendi başarılarını kanıtlamak için yıl boyunca başarılı olan öğrencileri
imtihana soktuğu, diğer öğrencilerini ise imtihanlardan uzak tuttuğu
dedikodularına da muhatap olmaktadır. Yani okullar, özellikle özel okullar, bir
dahaki seneye daha fazla yeni öğrenci alabilmek, öğrenci çekebilmek için
kendini göstermek istiyor. Çalışkan, zeki yahut da fırsatı yakalayarak çalışkan
olmuş öğrencileri imtihana sokuyor, ama ötekilere diyor ki: “Siz girmeyin,
zaten kazanamazsınız.” Onlar da böylece girmiyorlar. Tabii, bu, eğitim
kurumlarında düşünülemeyecek bir şey ama maalesef bunlar böyle.
Değerli
milletvekilleri, seviye belirleme sınavı bugün öğrencileri ortaöğretime
yerleştirmek amacıyla yapılmaktadır. Hâlbuki bu imtihanlar, öğrencinin
seviyesini belirleyerek eksikliklerinin tespit edilmesi ve bu eksikliklerin
giderilmesi amacıyla ara imtihanlara benzer bir şekilde yapılmalıydı. Ayrıca,
bu imtihanlar zorunlu hâle getirilerek bütün ilköğretim öğrencilerinin girmesi
sağlanmalı ve ücretsiz olmalıydı. Yani o zaman bu mutlaka bir işe yarayacaktı, çocuklar
eksikliklerini gördükleri için belki o yaz aylarında bu eksikliklerini
tamamlamak üzere özellikle okulun açtığı kurslara gidecekler yahut onlara göre
öğretmenleri tarafından yönlendirilecek ve neticede bu faydalı olacaktı.
“Parasız olması gerekir.” diyoruz çünkü bu imtihanlar için genellikle okul 5 TL
almaktadır, 10 TL de ÖSYM almaktadır. Tabii, 15 lira gerçekten bugün bize çok
görünmeyebilir ama birçok ailenin bu 15 lirayı veremeyeceği de bir gerçektir.
Değerli
milletvekilleri, SBS’lerin, iki yıl önce, ortaöğretim
kurumları sınavının yerine getirildiği belirtilerek bir sınav sistemi
değişikliğine gidildiğinde bu değişikliklerin sonuçlarını kısa vadede görmenin
mümkün olmadığı işaret edilmişti. Yani buna itirazlar yapıldı, ancak bu
itirazlar sonucu özellikle o zamanki Millî Eğitim Bakanımız Hüseyin Çelik sık sık televizyona çıktı yahut da gündemde yer aldı “Bunların
meyvesini hemen almamız söz konusu değildir, bekleyin bakalım, bunların
meyvesini alacağız.” dedi ve “Bu fevkalade bir değişiklik, fevkalade önemli bir
sistem.” diye belirtti. Ancak, kendisinden sonra bakan olan Sayın Nimet Çubukçu
bu konuda 28/6/2010 tarihinde bir açıklama yaptı ve bu
açıklamasında, bu imtihan sistemini, SBS’leri âdeta
yerden yere vurdu.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Akkuş, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.
Buyurun.
AKİF
AKKUŞ (Devamla) - Dolayısıyla, değerli milletvekilleri, burada şunu görüyoruz:
Bir Hükûmetin kısa aralıklarla bakanlığa gelmiş 2
mensubu, bu imtihanların zararlarını yahut faydalarını ortaya koymaya çalışan
bir çelişki içerisinde bulunuyor.
Bütün bunlardan
dolayı bu imtihanların kaldırılmasının iyi olduğunu belirtmekte fayda var.
Ancak şunu da belirteyim: Bir yazarın belirttiği gibi, SBS AKP içinde Hüseyin
Çelik için bir yol kazası mıdır? Çünkü SBS’yi gündeme
getiren bir önceki Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik çok olumlu şeyler
söylemişti biraz önce belirttiğim gibi, Sayın Nimet Çubukçu ise bunun
eksikliklerini söylemiştir.
Sözlerime
burada son veriyor...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Lütfen teşekkür ediniz efendim, iki dakikalık süreniz doldu.
AKİF
AKKUŞ (Devamla) – Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Şahsı
adına Amasya Milletvekili Sayın Avni Erdemir, buyurun
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AVNİ
ERDEMİR (Amasya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk
Partili milletvekillerinin eski Millî Eğitim Bakanımız Sayın Hüseyin Çelik
hakkında vermiş olduğu soruşturma önergesinin aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, konuşmamda, hakkında soruşturma açılması talep edilen Sayın
Bakanımız Hüseyin Çelik ve Bakanı olduğu AK PARTİ Hükûmeti
döneminde Türk millî eğitimi nereden nereye gelmiştir; Sayın Bakanımız,
soruşturma açılmayı mı yoksa teşekkür ve takdirle anılmayı mı hak etmiştir,
bütün bunları somut örneklerle, yüce Meclisimiz ve aziz milletimizle paylaşmaya
çalışacağım.
Değerli
arkadaşlarım, Hükûmetimiz kurulduğu günden beri
eğitimde kalitenin artırılması ve gerçek anlamda fırsat eşitliğinin sağlanması
için önemli gayretler sarf etmiş, bütçeden en büyük payı hep eğitime
ayırmıştır. 2003-2009 yılları eğitimde fiziki altyapıda ve uygulamada değişim,
dönüşüm yılları olmuştur. Sadece yapılanların ismini saymaya kalksak inanın
saatler alır. Ben önemli bulduğum bazı projeleri, çalışmaları sizlerle
paylaşmaya çalışıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, yıl 2003 yılı başı. Başkanımız diyor ki: “Bilişim teknolojisi
sınıfı olmayan okul kalmayacak, çocuklarımız bilgisayarla tanışacak. Eğitimde
bilgi teknolojisinden yararlanılacak.” Sayın Bakanımız bu talimat doğrultusunda
kollarını sıvıyor, devletin imkânlarıyla milletin imkânlarını buluşturuyor,
Eğitime Yüzde Yüz Destek Kampanyası’nı başlatıyor ve milletimizle devletimiz
hakikaten buluşuyor, yirmi 29.408 bilişim teknoloji sınıfı kuruluyor, 27 bin
okul web adresi alıyor.
Değerli
arkadaşlarım, o dönemde millî eğitim müdürü olarak Sayın Bakanımızın bu konuda
ne kadar özenle, gayretle çalıştığını biliyorum ve şu sözünü hiç unutmuyorum:
“Ben şahsım için toplu iğne isterken yüzüm kızarır ama milletim ve milletimin
çocukları için gerekirse dilenirim.” sözünü gayet iyi hatırlıyorum o günlerin
bir bürokratı olarak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, evet, devlet uygulamalarında Millî Eğitim Bakanlığında çok önemli
değişiklikler oldu. Tüm yatırım işlemleri, öğretmenlerimizin tüm atama ve yer
değiştirme işlemleri, öğrencilerin sınav başvuru işlemleri, kayıt işlemleri,
burs işlemleri, yurt başvuru işlemleri, kısaca millî eğitimde bütün işler
e-devlet kapsamı içerisinde yapılır oldu.
Değerli
arkadaşlarım, yine öğretmen merkezli eğitim programları uygulanıyordu,
ülkemizin 1970’li yıllarının gerçeklerine göre hazırlanmış programlar. Evet,
beş yüz doksan dokuz dersin müfredatı öğrenci merkezli olarak yeniden
değiştirildi. Yine, Edirne’den Kars’a, Ardahan’a kadar, yavrularımızda ortak
kelime dağarcığı, ortak estetik, zevk ve düşünce ufku oluşsun diye
ortaöğretimde 100, ilköğretimde 100, toplam 200 temel eser belirlendi.
Yine,
çocuğun gelişmesinde sıfır-altı yaşın önemi kavrandı. Okullaşma oranı özellikle
okul öncesi öğretimde yüzde 11’den yüzde 33’lere geldi ve neticede, bugün otuz
iki ilimizde zorunlu eğitim olarak uygulanmaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, yine, 2003-2009 yılları arasında 41’i devlet, 22’si vakıf
üniversitesi olmak üzere toplam 63 yeni üniversite kuruldu.
Üniversitelere
öğretim adamı yetiştirmek üzere Millî Eğitim Bakanlığı ve YÖK tarafından toplam
2.054 araştırma görevlisi yurt dışına gönderildi.
Yine,
2002 yılında ilk ve ortaöğretim öğrencileri için 1.441 yurtluk ve 319 bin
öğrencilik kapasite varken yedi yılda 587 yurt yapıldı ve kapasite 423 binin
üzerine çıkarıldı. Bütün bunlar 20-30 kişilik koğuş sisteminden 4 kişilik, en
fazla 8 kişilik sisteme geçerken ve bu seviye öğrenci sayıları artarken
yapıldı.
Değerli
arkadaşlarım, yine, çocuklara kitap almakta zorlanan velilerimizi evlatlarının
karşısında çaresiz bırakmamak üzere ücretsiz kitap dağıtımı başlandı ve hâlâ
devam edilmektedir.
Özel
eğitim ve rehabilitasyon merkezlerine devam eden tüm
özürlülerin özel eğitim giderleri karşılandı.
Yine,
değerli arkadaşlarım, özel eğitime ihtiyaç duyan öğrencilerin okullara ücretsiz
taşınmasıyla AK PARTİ İktidarında tanışıldı.
Yine,
ağır özürlü olup da okula gidemeyen çocuklar okullarına ücretsiz taşındı.
Yine, AK
PARTİ İktidarında özel eğitim kurumlarına gelemeyecek durumda olan yavrularımız
evlerinde eğitim imkânıyla tanıştı. Evet, şartlı nakil transferiyle
çocuklarımızın okula gönderilmesi özendirildi.
2002
yılında ilköğretimde net okullaşma oranı yüzde 90 iken yüzde 96’ya çıkarıldı.
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) – Bakana da anlatacak bir şey bırak!
AVNİ
ERDEMİR (Devamla) - 2002 yılında ortaöğretimde net okullaşma oranı yüzde 51
iken 2009’da yüzde 59’a yükseldi.
Değerli
arkadaşlarım, 2002 yılı sonu itibarıyla Türkiye genelinde 362 bin derslik
vardı, yedi yıl içinde 133 bin derslik ilave edildi. Derslik başına düşen
öğrenci sayılarında önemli aşamalar kaydedildi, 2003’ten 2009’a, ilk öğretimde 36’dan 32’ye, genel ortaöğretimde 34’ten 29’a
düşürüldü. Bütün bunlar okullaşma oranı ve öğrenci sayısı yükselirken
gerçekleştirildi.
Liselerin
öğretim süresi üç yıldan dört yıla çıkarıldı. Öğretmen sayıları artırılmaya
çalışıldı. Değerli arkadaşlarım, “Haydi Kızlar Okula!” diyerek, 350 bin eğitim
dışında kalmış kız evladımız eğitimle buluşturuldu. Çanakkale eğitim gezileri,
cumhuriyet gezileriyle öğrencilerin tarih bilinçleri geliştirildi.
2007-2008
eğitim ve öğretim yılında Türkiye'nin farklı bölgelerinde eğitimini sürdüren
ilköğretim ve ortaöğretim öğrencilerinin ülkemizi daha iyi tanımaları,
kardeşliğin ve aynı ülke vatandaşı olma bilincinin geliştirilmesi için,
birbirleriyle kaynaşmaları için “Gönül Köprüsü Projesi” başlatıldı.
Yine,
2003’te mesleki teknik öğretimin ortaöğretim içerisindeki payı yüzde 32 iken
yüzde 43’lere ulaşıldı.
Değerli
arkadaşlarım, işte bütün bu yapılan çalışmalar, atılan adımlar meyvesini
vermiş, Birleşmiş Milletler İnsani Gelişim Endeksi’ne göre 2002’de 102’nci
sırada olan ülkemiz 28 basamak atlayarak 2009’da 74’üncü sıraya yükselmiştir.
Unutmayalım: Hiçbir başarı tesadüf değildir. Yine unutmayalım ki harcına alın
teri damlamamış hiçbir bina gösteremezsiniz.
Bundan
bir ay önce, 13 Eylül 2010’da yayınlanan OECD’nin PISA Raporu’nda Türkiye'nin
eğitim alanındaki performansı nasıl övülüyor gelin ona bir bakalım. Evet, bu
raporda deniyor ki: “Türkiye bu kadar kısa sürede bu eğitim hamlesini nasıl
gerçekleştirdi?” “Bu başarı dünyadaki eğitim politikası üretenlerinin dikkatini
çekecektir.” deniyor. “Ülkenizde gerçekleştirdiğiniz bu eğitim hamlelerinin
sebeplerini ümit ediyoruz ki açıklarsınız, dünyayla paylaşırsınız.” deniyor.
Evet,
değerli arkadaşlar, 2003-2009 yılları arasında eğitimde yapılanları siz
görmeseniz de dünya görüyor, her şeyden önemlisi, yüce milletimiz görüyor ve
takdir ediyor.
Bütün bu
yapılanlar yeterli mi? Elbette değil. Milletimiz her şeyin daha iyisine, daha
güzeline layık ama unutmayalım ki, başarı, neyi nereden alıp nereye
getirdiğinize bağlıdır. Evet, tekrar ediyorum: Sayın Hüseyin Çelik’in Millî
Eğitim Bakanı olduğu AK PARTİ Hükûmeti döneminde
Birleşmiş Milletler İnsani Gelişim Endeksi’ne göre Türkiye, 2002-2009 yılları
arasında 28 basamak yükselmiştir. OECD raporlarında Türkiye’nin eğitim
performansı övülmüş, “Bunu nasıl başardınız, bu başarı hikâyesini dünyayla
paylaşın.” denmiştir.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Ya bu kadar başarılıydı da Millî Eğitim Bakanlığı
görevinden niye aldı Sayın Başbakan?
AVNİ
ERDEMİR (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, söz konusu olan SBS ile ilgili de bir
iki hususa değinmek istiyorum. O yıllarda eğitimin her kademesinde çalışmış bir
arkadaşınız olarak şunlar söyleniyordu: İlköğretim sekizinci sınıfta uygulanan,
öğrenci başarısını hiç dikkate almayan OKS sistemi, toplumun geniş kesimlerince
hep tartışılmış, bilim adamlarınca hep eleştirilmiştir. Evet, o günleri çabuk
unuttuk. Yapılan tartışmaları, “Bu sistem değişsin.” diyen toplumsal talebi,
bilimsel toplantıları çabuk unuttuk. Hani derler ya, hafızayı beşer nisyan ile
maluldür. O gün bu ülkede herkes ama herkesten sesler
yükseliyordu.”Çocuklarımızın sekiz yıllık bilgi birikimini, çocuklarımızın
geleceğini tek sınavla nasıl 120 dakikaya sıkıştırıyorsunuz?” sesleri
yükseliyordu o gün. “Çocuklarımızın hasta olma hakkı yok mu? Niçin sadece
sekizinci sınıfta sınav yaptırıyorsunuz?” deniyordu o günlerde. O gün toplumdan
“Gelin çocukların üzerindeki sınav yükünü sınıflara paylaştıralım, onların
yükünü hafifletin.” diye sesler geliyordu.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN -
Sayın Erdemir, son dakikanız, bir daha uzatılmayacak.
Buyurun
efendim.
AVNİ
ERDEMİR (Devamla) - Evet, o gün herkes
”Gelin sadece sınava dayalı bir sistem değil, okul başarısını dikkate alan,
bütün dersleri ders olarak gören bir eğitim anlayışını eğitim sistemine hâkim
kılalım.” deniyordu. İşte, SBS bu toplumsal talepten ve ihtiyaçtan doğmuştu.
Geldiğimiz bu noktada, Millî Eğitim Bakanımız Sayın Nimet Çubukçu uygulamayı
izledi, değerlendirmeler yaptı, günümüzün toplumsal taleplerini dikkate aldı ve
uygulamanın özüne dokunmadan kısmi bir düzenleme gerçekleştirdi.
Bu
değişimden niçin rahatsız oluyorsunuz? Amacınız ne? Eski sistemi mi
savunuyorsunuz? Yeni sistemi mi savunuyorsunuz? Yoksa siz, Sayın Bakanımız
Hüseyin Çelik’in uygulamalarının ebediyen değişmeden devamını mı istiyorsunuz?
Değerli
arkadaşlar, değişimden, yenilikten korkmayalım. Ne diyordu büyük hünkâr Hacı Bektaş Veli “Ara bul.” diyordu “Yerinde dur.”, “Uygula
dur.”, “Değiştirme dur.” demiyordu. Neyi arayacağız? Güzeli arayacağız. Evet,
unutmayalım, eğitim yeniliktir, değişiklikler peşinde koşmaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AVNİ
ERDEMİR (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bütün bu yapılanlar, bu icraatlar…
BAŞKAN –
Sayın Erdemir… Sayın Erdemir…
AVNİ
ERDEMİR (Devamla) – …bu başarılar sebebiyle Sayın Bakanımız soruşturmayı değil,
teşekkürü, takdiri, alkışlanmayı hak etmiştir. Gelin, hep birlikte bu başarıyı
alkışlayalım diyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. [AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP sıralarından
alkışlar (!)]
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Şahsı
adına son konuşmacı, Kocaeli Milletvekili Sayın Fikri Işık.
Buyurun
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul Milletvekili
Sayın Mehmet Sevigen ve 54 milletvekilinin, Millî
Eğitim eski Bakanı Sayın Hüseyin Çelik hakkında Meclis soruşturması açılmasına
ilişkin önergesi üzerine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Tabii 55
milletvekili, şu anda İlhan Kesici Bey Cumhuriyet Halk Partisinden ayrıldığı
için 54 milletvekili Cumhuriyet Halk Partisine mensup; dolayısıyla, bu önergeyi
Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini de yansıtan bir önerge olarak
zannediyorum alabiliriz, yani Cumhuriyet Halk Partisinin görüşleridir. Dolayısıyla,
önergeyi sadece 55 arkadaşın değil de Cumhuriyet Halk Partisinin önergesi
olarak değerlendirmenin doğru olacağını düşünüyorum.
Değerli
arkadaşlarım, tabii, bir soruşturma önergesi verildiği zaman bu soruşturma
önergesinde iki nokta çok önemli olur: Birisi içeriği, diğeri mesnedi.
Dolayısıyla biz de öncelikle bu önergenin, soruşturma önergesinin içeriğinde ne
var, buna bir bakalım dedik. Zira, eğer içerik
anlaşılmazsa, mesnet anlaşılmazsa önergeyle ilgili sağlıklı bir değerlendirme
yapılamaz.
Şimdi,
değerli arkadaşlarımızın, 55 milletvekili arkadaşımızın iddiası şu, çok özet
olarak söylüyorum: Sayın Hüseyin Çelik bir yıl olan sınavı üç yıla çıkarmıştır.
Vatandaşı mağdur etmiştir. Bundan dolayı görevini kötüye kullanmıştır. Bundan
dolayı yargılanmalıdır. İçerik bu. Yani zannediyorum, herhâlde, bu Meclisin
tarihinde bir daha böyle bir soruşturma önergesi gelir mi bilemem. Niye? Sınav
sistemini birden üçe çıkarıyor diye bir bakana ve bakanlığa gensorunun kapısını
açabilecek veya işte Yüce Divanın kapısını açabilecek bir soruşturma önergesi
vermek, zannediyorum, bu Meclis tarihinde ilktir.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) – Ölen çocukları saymıyor musunuz?
FİKRİ
IŞIK (Devamla) – Şimdi, bakın, eğer bu önerge gerçekten haklıysa değerli
arkadaşlarım…
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) – 4 tane çocuk öldü. Ölen çocukları saymıyor musunuz?
FİKRİ
IŞIK (Devamla) - …yani üç sınav halkı mağdur ediyorsa, o zaman bir sınavın da
halkı mağdur etmesi lazım. Doğru mu? Her sınav bir mağduriyet oluşturur.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) – Niye değiştiriyorsunuz?
FİKRİ
IŞIK (Devamla) - O zaman bugüne kadar bu anadolu
lisesini açanları, bu sınav sistemini Türk eğitim sistemine yerleştirenleri
yargılamak gerekmez mi? Madem sınav mağduriyet oluşturuyorsa, o zaman gelin
bunu, sınav sistemini tamamen kaldıralım.
TURGUT
DİBEK (Kırklareli) – Lütfen biraz inandırıcı olalım.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) – Bakınız, Türkiye’de sınav sisteminin olmadığı dönem var mı?
Var. Ne zaman? 1960’lı yıllar. 1960’lı yıllara kadar özellikle fakülteler
öğrencilerini sınavsız alıyor. Neden? Arz talepten fazla. 60’lı
yıllarla birlikte talep artıyor, üniversiteler kendi öğrencilerini kendi
sınavlarıyla alıyorlar. Bu, 1974 yılına kadar devam ediyor. 1974’te ÖSYM’nin
kurulmasıyla birlikte Türkiye’de merkezî sınav sistemi başlıyor ve 1980 yılına
kadar tek aşamalı sınav sistemi var. Bir sınava giriyorsunuz -katsayı falan
yok- o sınavda aldığınız puan sizin üniversitede nereye gireceğinizi
belirliyor. 1980 yılında alınan bir kararla 1998 yılına kadar iki aşamalı sınav
sistemine geçiyoruz ama 1998 yılında bir karar daha alınıyor, tekrar tek
aşamalı sınav sistemine dönülüyor. Ne zamana kadar? Taa,
2010 yılına kadar. Bu yıl özellikle üniversitelerin yoğun talebi ve baskısı
sonucunda sınav sistemi tekrar iki aşamalı sınav sistemine döndü hem de ikinci
sınav tam beş oturumda yapılıyor.
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, bunlardan birini doğru, birini yanlış saymak mümkün mü?
Yani “Birden ikiye çıkardı diye gelin bunları yargılayalım.” veya tersi “İkiden
bire düşürdü diye gelin bunları yargılayalım.” demenin bir mantığı var mı?
Değerli
arkadaşlarım, şimdi, üzülerek ifade edeyim, bu içerik noktasında gerçekten
acemice, daha doğrusu, hızlı ve acele hazırlanmış bir önerge diye bakıyorum.
İkincisi, mesnet. Ha, bu arada şunu da söyleyeyim, ben Orta Doğu mezunuyum. Her
üniversite zamanla, bazen mesela hiç vize yapmadan, quiz
yapmadan final yapardı. Sonra sistemi değiştirdiler iki quiz,
üç quiz veya iki vize, üç vize yaptılar sonra
finalleri yaptılar. Bazı üniversiteler yaz okulu uygulaması yapıyor, bazı
üniversiteler bütünleme sınavı uygulaması yapıyor. Şimdi bunların birine
“doğru”, birine “yanlış” demek mümkün mü? Hayır. Eğitim o kadar dinamik bir
süreç ki her yılı, bırakın her yılı her ayı takip edip ona göre gerekli
önlemleri almak artık çağdaş eğitimin bir gereği, bunu kabullenmek
durumundayız.
Değerli
arkadaşlarım, bugün öyle ülkeler var ki PISA sınavında ikincilikten üçüncülüğe
düştü diye bütün eğitim sistemini baştan sona yeniliyor, bütün eğitim
sistemini. Eğer orada bizim bu arkadaşlarımız, muhalefet olsa direkt Yüce
Divana giderler bu arkadaşlar, direkt Yüce Divana giderler, başka bir şey
olmaz.
Şimdi
değerli arkadaşlarım, mesnet ne? Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci
maddesi. Nedir bu Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesi? Efendim,
görevini yerine getirmeyerek… İşte, görevini kötüye kullanma, haksız kazanç
temin etme, ihmal, kişisel çıkar. Ya, Allah’ınızı severseniz, ya, sınav
sisteminin sayısını değiştirmekle görevi kötüye kullanmak arasında nasıl bir
ilişki var. İkinci bir mesnet: Türk millî eğitiminin genel amaçlarına aykırı
davranmak. Ya, sınav sisteminin sayısını artırıp eksiltmek, Türk millî
eğitiminin genel amaçlarıyla nasıl bağdaştırılıyor, bunu anlayabilmiş değilim.
Değerli
arkadaşlar, şimdi…
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) – Niye değiştirdiniz sistemi doğruydu da?
FİKRİ
IŞIK (Devamla) – Ya, tabii ki, tabii ki değiştirilecek. Bakın ne diyorum: Her
ülkenin, dünyada gelişmiş ülkelerin eğitimini, bırakın yıllık, aylık
değerlendirdiği bir dünyada siz üç yıl sonunda bir
değerlendirme yapmazsanız asıl işte o zaman eğitim sisteminiz önce
durağanlaşır, sonra geriler ve ülke çok ağır bedel öder. Dün yapılan da
doğruydu, bugün yapılan da doğrudur. Dün yapılan, gerçekten çok iyi niyetle,
halisane olarak sınav sisteminin stresini yaymak açısından doğruydu. Elde
edilen sonuçlar oluşmayınca, evet, bir değişikliğe gidilmesi de eğitimin
dinamizminin bir gereğidir.
Değerli
arkadaşlarım, tabii burada, acaba dedim, Cumhuriyet Halk Partisi bu konuda ne
öneriyor? Yani, bu arkadaşlarımız bu önergeyi vermiş, evet, en temel haklarını
kullanıyorlar, Meclisin denetim yapma yetkisini arkadaşlarımız kullanıyorlar,
teşekkür ediyoruz kendilerine ama ya, acaba, Cumhuriyet Halk Partisi, eğitim
sistemiyle ilgili ne demiş? Üç ayrı belgeye baktım. Birisi, 2002 yılı seçim
beyannamesi.
Değerli
arkadaşlar, 2002 yılı Seçim Beyannamesi’nde Cumhuriyet Halk Partisi sekiz
yıllık ilköğretim artı dört yıllık liseyi zorunlu eğitim olarak önermiş. Bakın,
2002 yılı önerisi: Sekiz yıllık zorunlu ilköğretim, dört yıl zorunlu lise. 2007
yılına gelmiş: Liseden vazgeçmiş, İki yıllık okul öncesi eğitim zorunlu
olmayacak, on yıllık temel eğitim. Lise ortada yok. 2008 yılında… Zannediyorum,
arkadaşlarımızın revize ettikleri, 2007 yılının Seçim Beyannamesi. Bu da 2008 yılının…
Zannediyorum, 2008 yılında revize ettiniz programınızı değil mi, Cumhuriyet
Halk Partisinin programını? Bu programda da iki yıl okul öncesi artı on yıl
temel eğitim zorunlu hâle gelmiş.
Şimdi,
bakın, 2002’den 2008’e üç defa bir partinin en temel dokümanlarında değişiklik
olmuş. Yani, şimdi, bu yanlış mı? Hayır, yanlış değil. Ama bu yanlış değilse
bugün verilen önerge yanlış. Neden? Eğitim dinamik bir süreçtir, dünya
değiştikçe siz kendi koşullarınızı buna göre ayarlamak durumundasınız. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi,
arkadaşlar, “Acaba Cumhuriyet Halk Partisi sınavlarla ilgili ne öneriyor?”
dedim. Zira, bir muhalefet partisinin en önemli
özelliği: Tabii ki yanlışları, eksikleri, hataları gösterecek ama ondan sonra
da alternatif sunacak, “Ben iktidara gelirsem şunu, şunu, şunu yapacağım.” diyecek.
Ben şimdi, Cumhuriyet Halk Partisinin programlarına baktım, özellikle ne
önermişler sınavlarla ilgili?
Değerli
arkadaşlarım, evet, “SBS’yi kaldıracağız ama yerine
-neydi ismi? Şimdi, bazı şeylerin kısaltması olduğu için- GDS
getireceğiz, yani genel değerlendirme sınavı getireceğiz; ÖSS’yi kaldıracağız,
ÖSS yerine DPDS -eğer yanlış bakmıyorsam- düşünce, problem çözme gibi bir
sistem getireceğiz ve ATS, alan tespit sınavı getireceğiz, hem de bunu on
yıllık temel eğitimden sonraki iki yıllık akademik lise içerisinde ve iki yılda
tam dört sınav yaparak uygulayacağız.” diyorlar.
Şimdi,
Sayın Çelik’i siz üç yılda üç sınav yapmakla milleti mağdur etti diye
suçlayacaksınız…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Işık, bir dakikalık süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) – Peki, teşekkür ediyorum.
...iki
yılda dört sınav yapmayı siz kendi programınıza yazmış olacaksınız.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) – Çok saptırıyorsunuz.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) – Ha, şu doğrudur: Eğer bir ülkede talep arzdan çoksa mutlaka bir
eliminasyon, bir ölçme değerlendirme yapmak
zorundasınız. Cumhuriyet Halk Partisinin programı yanlıştır demiyorum. Yanlış
olan nedir? Bu gerekçelerle bugün Meclis soruşturması açılması için önerge
vermektir.
Ha, bunun
amacı, bana göre, gerçekten Hüseyin Çelik’in hataları değil; bir siyasi polemik oluşturmak, iki bakanı birbirine düşürmek,
aralarında bir husumet, bir çekişme, bir kavga zemini oluşturmak ve biraz da
gündemde kalmak.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) – Haksızlık yapıyorsunuz.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) – Ben, değerli arkadaşlarım, bu soruşturma önergesinin gerçekten
mesnetsiz ve içerik olarak çok zayıf bir önerge olduğunu düşünüyorum. Oyumun
renginin “ret” olduğunu belirtiyorum ve bu vesileyle hepinizi en içten
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Saygıdeğer
milletvekilleri, son söz, hakkında soruşturma açılması istenen Millî Eğitim
eski Bakanı Sayın Hüseyin Çelik’e aittir.
Sayın
Bakanım, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN
ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Sayın İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen ve 54 arkadaşının
hakkımda vermiş olduğu soruşturma önergesiyle ilgili olarak yöneltilen
ithamlara cevap vermek, aslında cevap verilecek çok fazla bir şey olmamakla
birlikte, Meclise ve Meclisin değerli mensuplarına duyduğum saygıdan dolayı
açıklamalar yapmak üzere huzurlarınızdayım.
Değerli
arkadaşlarım, gerek Amasya Milletvekilimiz Sayın Avni Erdemir
Bey, gerek Kocaeli Milletvekilimiz Sayın Fikri Işık Bey aslında benim konuşmama
hiç ihtiyaç bırakmayacak şekilde meseleyi ortaya koydular.
Bu
soruşturma önergesinin veriliş amacı çok bellidir, içerik diye bir şey söz
konusu değildir ve görüyorum ki arkadaşlar, eğitimdeki sürekliliği, temel paradigmalarla yöntemleri birbirine karıştırıyorlar.
Değerli
arkadaşlarım, halefim Sayın Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu Hanımefendi,
aslında bizim getirdiğimiz sınav sisteminin dayandığı temel paradigmalarla
ilgili en ufak bir değişiklik yapmamıştır, soru stiliyle ilgili en ufak bir
değişiklik yapmamıştır. Bakın, soruların ağırlığı, dayandığı dersler,
ilköğretim başarı puanı gibi aslında SBS’de getirilen
esaslarla ilgili en ufak bir değişiklik yapılmamıştır. OKS’de
ne vardı arkadaşlar? OKS’de Türkçe, matematik, fen ve
sosyaldan soru soruluyordu, ilköğretim başarı puanı
diye bir şey yoktu.
Değerli
arkadaşlarım, okulda yabancı dil dersi öğrenciler tarafından gereksiz
görülüyordu; tasarım ve teknoloji gereksiz görülüyordu; beden eğitimi, müzik,
resim dersi gereksiz görülüyordu; bilgisayar, trafik, çevre dersi gereksiz
görülüyordu. Çocuklar “Beni Anadolu lisesine taşıyacak, fen lisesine taşıyacak
olan ders önemlidir, gerisi önemli değil.” gibi bir mantığa kapılmışlardı. O
öğretmenler de, bu derslerin öğretmenleri de öğretmenliklerinden haz
duymuyorlardı. Bir kere yapılıyordu, çocuk treni kaçırdığı zaman arkasından başka tren
de gelmiyordu.
Sayın
Fikri Işık gayet güzel fade etti, quizler,
vizeler; sınavın ağırlığı bölme esasına dayalıdır. Bunlar ifade edildiği için
ben bu detaylara girmeyeceğim. Yalnız bu soruşturma önergesinde üzerinde en çok
ısrar edilen şey “hiç kimseye sormadan, kendi başına” gibi ifadeleri
yadırgadığımı ifade etmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, 10 Temmuz 2006 tarihinde süreç başlatılmıştır. Bir buçuk yıl sanal
ortamda, İnternet
ortamında, yüz yüze yapılan görüşmelerde bu sistemle ilgili
olgunlaşma, demlenme ve meselenin pişmesi takip edilmiştir ve bu süreç
tanınmıştır. 44.148 öğrenci üzerinde anket yapılmıştır, 3.158 öğretmen üzerinde
anket yapılmıştır. Öğrencilerin yüzde 86’sı sınavların üç yıla ayrılmasını ve
üç yıl ayrı ayrı yapılmasını istemiştir,
öğretmenlerin yüzde 88’i bunu istemiştir. EARGED, Millî Eğitim Bakanlığı
Eğitimi Araştırma ve Geliştirme Dairesi Başkanlığının şu klasör büyüklüğünde
yaptığı bir araştırma vardır. İsteyen bütün arkadaşlarıma bunu takdim etmeye
hazırım.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, işin bu tarafına girmeyeceğim. Sayın Sevigen
burada bütün referandum boyunca Cumhuriyet Halk Partili arkadaşların bir
yaptığını bir daha tekrarladı. Bunu siyaset kurumu adına ayıplıyorum. Birisinin
yolsuzluğundan eğer dem vurursanız, birinin ihaleye fesat karıştırmasından dem
vurursanız bunu ispat etmekle mükellefsiniz, aksi takdirde müfteri yani
iftiracı olursunuz.
Ben şunu
söyledim bütün çıktığım televizyon programlarında: Sayın Başbakanımızla, Hükûmetimizle, bakanlarımızla, partimizin değerli
mensuplarıyla ilgili -sekiz yıldır merkezî hükûmette,
iktidardayız, 2004’ten beri de mahallî idarelerde iktidardayız- bizi
yolsuzlukla itham edenler bizimle ilgili kaç dosyayı cumhuriyet savcılıklarına
teslim ettiniz?
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Memlekette cumhuriyet savcısı kaldı mı?
HÜSEYİN
ÇELİK (Devamla) – Eğer bildiğiniz bir yolsuzluk varsa siz bunu ispat
etmiyorsanız, bunu mahkemelere teslim etmiyorsanız bu suça ortaksınız demektir,
ortaksınız, muhalefet görevinizi yapmıyorsunuz demektir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Şimdi,
burada bir laf atacaksın, bir şey söyleyeceksin, çekip gideceksin.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Denetimi kaldırdınız, denetimi…
HÜSEYİN
ÇELİK (Devamla) – Arkadaşlar, çamur at, tutmazsa duvarda izi kalır mantığını
halk yüzde 58’lik oy oranıyla size iade etmiştir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bu siyaset sistemi iflas etmiştir. Bırakın, varsa bildiğiniz…
Ben,
Meclisin huzurunda şunu söylüyorum: Bakın, ben, bir buçuk yıl oldu Millî Eğitim
Bakanlığından ayrılalı. Eğer bir buçuk yıl sonra bile Sayın Mehmet Sevigen’in rüyalarına giriyorsam, bravo bana, demek ki çok
güzel işler yapmışım ben. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, bakın, Ziya Paşa’nın bir beyti var…
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) – Ölen çocuklar nasıl öldüler? Neyi değiştirdiler?
HÜSEYİN
ÇELİK (Devamla) – …diyor ki: “Âyinesi iştir kişinin,
lafa bakılmaz/ Görünür kişinin mertebe-i aklı eserinde.” Biz eserlerimizle
konuşuyoruz.
Sayın
Avni Erdemir Bey söyledi, OECD 2009 yılı raporunda
diyor ki…
Bakın,
Lokman Ayva, bizim, normal, bildiğimiz gözü görmeyen, gönül gözüyle gören
insan, bu son raporu bana elektronik postayla gönderdi. Lokman Ayva bunu gördü
de arkadaşlar, siz niçin bunu görmüyorsunuz? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bakın,
OECD’nin son raporu ne diyor, biliyor musunuz: “Türkiye'nin 2003’ten 2009’a
kadar sergilediği başarıyı tebrik ediyoruz. Bunu dünyayla paylaşın.” İngilizce
metin şu anda yanımda -biraz önce Mehmet Sağlam Hocama verdim, “Hocam, bir de
siz bakın.” dedim- hepinizle paylaşmaya hazırım.
Birleşmiş
Milletler İnsani Gelişim Endeksi’ne göre Türkiye 2002’den 2009 yılına kadar,
eğitimde, değerli arkadaşlar, ülke sıralamasında 102’nci sıradayken 74’üncü
sıraya çıkmıştır, 28 basamak birden çıkmıştır. 28 basamak sıçrama yapmıştır
millî eğitimde bu ülke. Bunu görmek lazım ama ille de bir şeyi
eleştirecekseniz…
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Millî eğitimi bitirdiniz.
HÜSEYİN
ÇELİK (Devamla) – Değerli arkadaşlar,
bakın, amaç…
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) – Sayın Bakan, biraz şu çocuklardan bahseder misiniz?
HÜSEYİN
ÇELİK (Devamla) – …benim halefim olan Değerli Bakan arkadaşımla benim aramı
açmak, AK PARTİ’lilerin arasına fitne sokmaktır.
MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Devlet ne kadar zarara uğradı, onu bir
söyler misiniz. Sadece o kadar, başka bir şey
istemiyorum.
HÜSEYİN
ÇELİK (Devamla) – Yalnız size şunu söyleyeyim: Bu fitneler AK PARTİ’nin pazarında müşteri bulmaz.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) – Sayın Bakanım, devlet ne kadar zarara uğradı? Sadece bunu
söyle, o kadar, başka bir şey istemiyorum, kaç para harcadı?
HÜSEYİN
ÇELİK (Devamla) – Bizim partimizi tanımamışsınız siz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Tekrar
altını çiziyorum: Sayın Nimet Çubukçu’nun yaptığı, üç
sınavı bire indirmektir. Yabancı dilden soru soruluyordu, yine soruluyor.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) – Ne kadar zarara uğradı şimdi devlet bundan? Sayın Bakanım,
onu söyle sadece.
HÜSEYİN
ÇELİK (Devamla) – Yüzde 25 ilköğretim başarı puanı var. Bu neyi sağladı,
biliyor musunuz?
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) – Kaç tane çocuk öldü ve kaç para zarara uğradı devlet?
Sadece bunu söyle, başka bir şey istemiyoruz.
HÜSEYİN
ÇELİK (Devamla) – Beden eğitimi de, müzik de, efendim, resim dersi de,
teknoloji-tasarım da, çevre de, bilgisayar dersi de, din kültürü ve ahlak
bilgisi dersi de, bütün derslerin öğrenciler tarafından önemsenmesi, bu
derslerin öğretmenlerinin de gerçek anlamda öğretmenlikten haz duyması sonucunu
doğurdu.
Şimdi,
bunu görmeden: Aa, biz bir şey bulduk. Eski bakan şöyle
dedi, yeni bakan böyle dedi…
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) – SBS ile ilgili konuşuyoruz Sayın Bakanım, SBS’den zarar gören vatandaşlarla ilgili konuşuyoruz.
HÜSEYİN
ÇELİK (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, bir iddia ortaya atarken
araştırın. Ben Sayın Başbakanımızın talimatıyla Avustralya’ya gittim.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) – Devlet ne kadar zarara uğradı, onu söyleyin diyorum
sadece, başka bir şey söylemiyorum. Millî Eğitimi anlatma!
HÜSEYİN
ÇELİK (Devamla) – Bakın, Sayın Sevigen, ben sizi
yerimden sükûnetle dinledim
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, karşılıklı konuşmayalım.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) – Bunu söyle Sayın Bakanım, sadece bunu söyle!
BAŞKAN –
Sayın Sevigen, istirham ediyorum.
HÜSEYİN
ÇELİK (Devamla) – Bakın, sizi Meclis adabına uymaya davet ediyorum.
BAŞKAN -
Sayın Çelik, lütfen Genel Kurula konuşun.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) – Başka bir şey anlatıyorsun Sayın Bakanım.
BAŞKAN –
Sayın Sevigen…
HÜSEYİN
ÇELİK (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Sayın Başbakanın talimatıyla
Avustralya’ya gittim. Bir gazete manşet attı ve bu atılan manşet de edepsizce
bir manşetti: “İyi tatiller Bakan Bey.” Ben resmî görevle Avustralya’ya
gidiyorum ve ben bunu tekzip ettim. Bunu tekzip etmeme rağmen ”Bakan tatile
gidiyordu.” Benim nasıl çalıştığımı halkım biliyor, milletvekili arkadaşlarım
biliyor.
Değerli
arkadaşlar, ikincisi, efendim, biz Hüseyin Çelik’in şusunu
busunu biliriz, yolsuzluklar, vesair. Meclisin
huzurunda ben size meydan okuyorum, diyorum ki: Benim Bakanlık yaptığım dönemde
Millî Eğitim Bakanlığında her yıl 23 bin kalem ihale yapılırdı. Benim Allah’a
da milletime de milletin vekillerine de verilmeyecek hesabım yoktur ama çamur
atma siyasetini lütfen terk edin, siyaset kurumuna bu yakışmıyor değerli
arkadaşlar.
Bakanlıktan
ayrılırken dedim ki: “Millî Eğitim Bakanlığında kurumsal yapı
güçlendirilmiştir, iş ve işlemler prensiplere bağlanmıştır. Şahısların inisiyatifinden ziyade Millî Eğitim Bakanlığında kurallar
hâkim kılınmıştır. Tabiri caizse, Millî Eğitim Bakanlığı otomatik pilota
bağlanmıştır.” İçinde pilot olmadan otomatik pilota bağlanan bir uçak yoktur.
Ben ne dediğimi çok iyi biliyorum. Ben Türkçeciyim, hepinize de ders veririm,
bunu bilmenizi isterim.
Yüce
Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Meclis soruşturması önergesi üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi,
Millî Eğitim eski Bakanı Hüseyin Çelik hakkında Meclis soruşturması açılıp
açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım.
Anayasa’nın
100’üncü maddesi gereğince oylamayı gizli oylama şeklinde yapacağız.
Oylama
başlamadan önce oylamanın yöntemiyle ilgili olarak bazı açıklamalarda
bulunacağım.
Gizli oylamanın ne şekilde yapılacağını arz ediyorum: Komisyon ve Hükûmet sıralarında yer alan kâtip üyelerden, Komisyon
sırasındaki kâtip üye Adana ilinden başlayarak İstanbul’a kadar -İstanbul
dâhil- Hükûmet sırasındaki kâtip üye ise İzmir’den
başlayarak Zonguldak’a kadar -Zonguldak dâhil- adı okunan milletvekiline biri
beyaz, biri yeşil, biri de kırmızı olmak üzere üç yuvarlak pul ile mühürlü zarf
verecek ve pul ve zarf verilen milletvekilini ad defterinde işaretleyecektir. Milletvekilleri,
Başkanlık kürsüsünün sağında ve solunda yer alan kabinlerden başka yerde
oylarını kullanmayacaklardır.
Vekâleten
oy kullanacak bakanlar da, yerine oy kullanacakları bakanın ilinin bulunduğu
bölümde oylarını kullanacaklardır.
Bildiğiniz
üzere, bu pullardan beyaz olanı kabul, kırmızı olanı ret, yeşil olanı ise
çekimser oyu ifade etmektedir.
Oyunu
kullanacak sayın üye, kâtip üyeden bu pulları alacak ve kabinde oyunu
kullanacaktır.
Oylamada
adı okunmayan milletvekiline pul ve zarf verilmeyecektir.
Şimdi,
gizli oylamaya Adana ilinden başlıyoruz.
(Oyların
toplanmasına başlandı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Ali Babacan’ın yerine Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlu’nun yerine Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız, Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
yerine Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Ulaştırma Bakanı
Binali Yıldırım’ın yerine Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker, Maliye Bakanı Mehmet
Şimşek’in yerine Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf, Bayındırlık ve İskân Bakanı
Mustafa Demir’in yerine Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz, Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun yerine Devlet Bakanı Hayati Yazıcı, Devlet
Bakanı Faruk Çelik’in yerine Devlet Bakanı Mehmet Aydın, Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in yerine Devlet Bakanı Egemen Bağış, Sanayi ve
Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün yerine Devlet Bakanı Faruk Nafız
Özak vekâleten oy kullanacaklardır.
(Oyların
toplanmasına devam edildi)
BAŞKAN –
Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.
Oy
kullanma işlemi tamamlanmıştır.
Kupalar
kaldırılsın.
(Oyların
ayrımı yapıldı)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, (9/3) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin
gizli oylama sonucunu arz ediyorum:
“Oy sayısı |
: |
326 |
Kabul |
: |
30 |
Ret |
: |
285 |
Çekimser |
: |
9 |
Boş |
: |
- |
Geçersiz |
: |
2 |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
|
Gülşen Orhan |
Yaşar Tüzün |
|
Van |
Bilecik” |
Bu
neticeye göre Meclis soruşturması açılması kabul edilmemiştir.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, alınan karar gereğince,
Anayasa’nın 146’ncı ve geçici 18’inci maddeleri uyarınca Türkiye Barolar
Birliği tarafından bildirilen 3 aday içinden Anayasa Mahkemesi üyeliğine
seçilecek 1 üyenin seçimini yapmak ve kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 13 Ekim 2010
Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Sizlere
ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum.
Kapanma Saati: 21.52