Normal 26011 2 2 2010-12-10T09:18:00Z 2010-12-10T09:18:00Z 37 20846 118823 TBMM 990 278 139391 12.00 Clean Clean false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                            CİLT: 78                    YASAMA YILI: 5

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

5’inci Birleşim

12 Ekim 2010 Salı

 

(Bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile

konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak

yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

   I. -  GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III.-   GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan’ın, Ahilik Bayramı ve Ahilik’in merkezi Kırşehir’e ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Kırşehir Milletvekili Metin Çobanoğlu’nun, Ahilik Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Kırşehir Milletvekili Abdullah Çalışkan’ın, Ahilik Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Ahilik Haftası’na ilişkin açıklaması

2.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Ahi birliklerinin bugünkü karşılığı olan esnaf ve sanatkârlar odası üyelerinin zor durumda olduklarına, dükkânlarını ve iş yerlerini kapattıklarına ilişkin açıklaması

3.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, Parlamentoda Ahilik Haftası kutlanırken esnaf sorunlarının Parlamentoya getirilip tartışılması gerektiğine ilişkin açıklaması

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis ve 19 milletvekilinin, TSK’da yaşanan asker ölümlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/864)

2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ve 23 milletvekilinin, taşeron şirketler aracılığıyla kamuya hizmet veren işçilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/865)

3.- Niğde Milletvekili Mümin İnan ve 20 milletvekilinin, dericilik sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/866)

4.- Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal ve 27 milletvekilinin, Atatürk Orman Çiftliği ile ilgili bazı konuların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/867)

B) Önergeler

1.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, KİT Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin, İzmir Milletvekili ve MHP Grup Başkan Vekili Oktay Vural’ın önergesi (4/234)

2.- Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, (2/489) esas numaralı Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/233)

C) Tezkereler

1.- Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Irak’ın Kuzeyinden Ülkemize Yönelik Terör Tehdidinin ve Saldırılarının Bertaraf Edilmesi Amacıyla, Sınır Ötesi Harekât ve Müdahalede Bulunmak Üzere, Irak’ın PKK Teröristlerinin Yuvalandıkları Kuzey Bölgesi ile Mücavir Alanlara Gönderilmesi ve Görevlendirilmesi İçin Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17/10/2007 Tarih ve 903 Sayılı Kararıyla Hükûmete Verilen ve 8/10/2008 ve 6/10/2009 Tarihli 929 ve 948 Sayılı Kararları ile Birer Yıl Uzatılan İzin Süresinin Anayasa’nın 92’nci Maddesi Uyarınca 17/10/2010 Tarihinden İtibaren Bir Yıl Daha Uzatılmasına Dair Başbakanlık Tezkeresi (3/1309)

VI.- ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine; Anayasa Mahkemesine 1 üyelik için yapılacak seçimin Genel Kurulun 13 Ekim 2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ve bu birleşimde seçimin tamamlanmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

 

VII.- KAPALI OTURUMLAR

(İkinci Oturum kapalıdır)

 

VIII.- MECLİS SORUŞTURMASI

A) Ön Görüşmeler

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 57 milletvekilinin, Seviye Belirleme Sınavı uygulamasında görevini kötüye kullanarak ve yetkisini suistimal ederek öğrenciler ve ailelerin mağduriyetine ve kamunun zararına neden olduğu iddiasıyla Millî Eğitim eski Bakanı Hüseyin Çelik hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/3)

 

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, Suudi Arabistan’dan para girişi iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/15122)

2.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, İşsizlik Sigortası Fonu’nun kullanımına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/15145)

3.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, bazı bankaların merkezlerinin İstanbul’a taşınmasına ve arsa alımlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/15146)

4.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bingöl’deki hastanelere ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/15189)

5.- Aydın Milletvekili Recep Taner’in, il sağlık müdür yardımcısı atamalarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/15295)

6.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Edremit Devlet Hastanesindeki doktor ihtiyacına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/15384)

7.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, bazı illerdeki kayıt dışı istihdama ve çocuk işçiliğine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/15432)

8.- Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi’nin, su kullanım hakkı anlaşmasıyla devredilen HES’lere ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/15437)

9.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, KEY ödemelerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/15569)

10.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Ceyhan Enerji İhtisas Endüstri Bölgesine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/15686)

11.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, mera vasfındaki bir araziyle ilgili iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/15690)

12.- Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş’ın, madencilik sektöründeki çalışma sorunlarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/15710)

13.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Bingöl mitinginde kullanıldığı iddia edilen uçak ve helikoptere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/15805)

14.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, mitinglerde kullanılan araçlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/15818)

15.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, mal varlığına ve mal varlığındaki artışa yönelik iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/15862)

16.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, örtülü ödeneğin kullanılmasıyla ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/15891)

17.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, TBMM tarafından gerçekleştirilen gezi programlarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/16166)

18.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, bazı polisler hakkındaki iddialara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/16324)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.03’te açılarak dört oturum yaptı.

 

Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, organ nakli ve Malatya Üniversitesine,

Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay, hayvancılık sektörünün sorunları ve et ithalatına,

Malatya Milletvekili Ömer Faruk Öz, Ankara Kültür Merkezi’nde düzenlenecek olan “Malatya Günleri”ne,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

 

Tokat Milletvekili Reşat Doğru,

İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız,

Organ bağışı ve nakline;

Mersin Milletvekili Vahap Seçer,

Muş Milletvekili Sırrı Sakık,

Hayvancılık sektörüne;

Adıyaman Milletvekili Şevket Köse, Adıyaman ve Malatya’nın kültürüne,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız ve 32 milletvekilinin, hemşirelik mesleğinin sorunlarının (10/860),

Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 19 milletvekilinin, güvenlik güçlerince toplumsal gösterilerde kullanılan plastik mermi, gaz bombası ve biber gazının yol açtığı sorunların (10/861),

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 22 milletvekilinin, erozyon ve çölleşmenin nedenlerinin (10/862),

Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ve 22 milletvekilinin, ulusal ve uluslararası fonlardan finansman sağlanan projelerin uygunluğunun (10/863),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),

4’üncü sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının (2/594) (S. Sayısı: 510)

5’inci sırasında bulunan, Irak’a Komşu Devletler Hükümetleri ile Irak Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Terörizm, Sınırlardan Yasadışı Sızmalar ve Örgütlü Suçlarla Mücadele Konularında Güvenlik İşbirliğine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/347) (S. Sayısı: 73)

Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

 

3’üncü sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Devlet Yardımlarının İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının (1/818) (S. Sayısı: 523) tümü üzerindeki görüşmeleri tamamlanarak, birinci bölümü kabul edildi.

 

Tunceli Milletvekili Kamer Genç,

Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız,

KİT Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma saatleri içinde çalışması için Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının bir kararı bulunup bulunmadığına ilişkin bir açıklamada bulundular.

 

İstanbul Milletvekili Ünal Kacır, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in şahsına sataşması nedeniyle,

Tunceli Milletvekili Kamer Genç, İstanbul Milletvekili Ünal Kacır’ın şahsına sataşması nedeniyle,

Birer konuşma yaptılar.

 

12 Ekim 2010 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 18.57’de son verildi.

 

 

 

 

 

 

Meral AKŞENER

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

 

 

 

 

Harun TÜFEKCİ

 

Yusuf COŞKUN

 

Konya

 

Bingöl

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

                                                                                                                                                 No.:    6

II.- GELEN KÂĞITLAR

11 Ekim 2010 Pazartesi

Teklif

 

1.- Ankara Milletvekili Ahmet İyimaya’nın; Türk Borçlar Kanunu, Türk Ticaret Kanunu ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarılarının Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda Görüşülmesine İlişkin Geçici İçtüzük Teklifi (2/752) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.10.2010)

 

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.-    Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, sağlık çalışanlarının özlük haklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14736)

2.-    Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Van’daki hastanelerin depreme karşı dayanıklılığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14738)

3.-    Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Siirt’teki hastanelerin depreme karşı dayanıklılığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14739)

4.-    Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bingöl’deki hastanelerin depreme karşı dayanıklılığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14740)

5.-    Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in,  Muş’taki hastanelerin depreme karşı dayanıklılığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14741)

 

 

                                                                                                                                                 No.:    7

12 Ekim 2010 Salı

Tezkere

1.- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 146 ncı ve Geçici 18 inci Maddeleri Gereğince Türkiye Barolar Birliği Başkanlığınca Bildirilen 3 Aday İçinden Anayasa Mahkemesine Seçilecek Bir Üye İçin Yapılacak Seçime İlişkin Türkiye Barolar Birliği Başkanlığı Tezkeresi (3/1310) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.10.2010)

 

Rapor

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kalkınma İşbirliği ve TİKA Kosova Program Koordinasyon Ofisinin Statüsüne İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/846) (S. Sayısı: 551) (Dağıtma tarihi: 12.10.2010)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis ve 19 Milletvekilinin, TSK’da yaşanan asker ölümlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/864) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.06.2010)

2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ve 23 Milletvekilinin, taşeron şirketler aracılığıyla kamuya hizmet veren işçilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/865) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.06.2010)

3.- Niğde Milletvekili Mümin İnan ve 20 Milletvekilinin, dericilik sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/866) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.06.2010)

4.- Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal ve 27 Milletvekilinin, Atatürk Orman Çiftliği ile ilgili bazı konuların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/867) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.06.2010)

 

 

12 Ekim 2010 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz Ahilik Bayramı ve Ahiliğin merkezi Kırşehir hakkında söz isteyen Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan’a aittir.

Sayın Arslan, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan’ın, Ahilik Bayramı ve Ahilik’in merkezi Kırşehir’e ilişkin gündem dışı konuşması

MİKAİL ARSLAN (Kırşehir) – Sayın Başkan, yüce Meclisimizin değerli üyeleri; her yıl ekim ayının ikinci haftasında kutlanan Ahilik ve Esnaf Bayramı nedeniyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu nedenle Parlamentomuzun siz değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan evvel bu yıl yapılan kutlamalarda farklılık sağlayan ve önemli destekler veren Sanayi ve Ticaret Bakanımıza, sayın müsteşarlarımıza, Merkez Yürütme Kurulumuzun değerli üyelerine, TESK ve TESKOMB Başkanına, Kırşehir Valisi, Belediye Başkanı, Sanayi ve Ticaret Odası  ve Esnaf Odası Başkanımıza ve emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.

Yine, bu haftanın bütün esnaf ve sanatkâr camiamıza hayırlı olmasını, bereketli işlerine vesile olmasını Cenabı Allah’tan temenni ediyor ve bütün esnaflarımızı kutluyorum.

Bu yıl illerin teklifi ve Merkez Yürütme Kurulunda yapılan değerlendirmeler sonucu Adana’da yaşayan ve ilk defa TSE belgeli üretim yapan terzi esnafı Sayın Bayram Özer yılın Ahisi seçilmiştir. Kendisini buradan tebrik ediyorum.

Ahiliğin merkezi odaklı kutlamalar Kırşehir’de, Ahiliğin başkenti ve Ahi Evran Veli’nin yaşadığı ve metfun bulunduğu şehir olan Kırşehir’de kutlanırken diğer illerimizde de önemli kutlamalar yapılmaktadır. Ankara, İstanbul, Kayseri, Trabzon, Denizli, Çankırı gibi bütün illerimizde bu kutlamalar yıllardır sürdürülmektedir. Ahiliğin bütün Türkiye genelinde kutlanmasında, Ahilik inanç ve felsefesinin bütün Anadolu Yarımadası’nda hâkim ve geçerli olmasının rolü büyüktür. İbni Batu’da ve Evliya Çelebi seyahatnamelerinde şehirlerimizdeki Ahilik yaşamı ile ilgili önemli bilgiler verilmektedir. Bu seyahatnamelerde ahilerin cömertliği, yardımseverliği, yiğitliği, konukseverliği, ticaret ahlakı ve sanat sahibi olmaları gibi birçok husus anlatılmaktadır.

Aslında “alperen” tarifi tam da ahiler için olsa gerektir. Çünkü ahiler, geceleri ibadet ve taatle geçirirken, gündüzleri barış zamanında ticaret, sanat ve halkın ihtiyaç duyduğu hizmetlerle uğraşırken, savaş zamanında da savaşa iştirak eder, vatan savunmasıyla uğraşırlardı. Yani geceleri âbid, gündüzleri mücahit idiler. Ahiyanı Rum, Gaziyanı Rum, Baciyanı Rum ve Abdalanı Rum’un hepsi aslında hem hizmet hem de askerî teşkilatlardır.

Osmanlının kuruluş ve gelişiminde ahiler çok büyük rol oynamışlardır. Şeyh Edebali, Ertuğrul Gazi, Osman Gazi, Orhan Gazi, Murat Hüdavendigâr, Ahi Hasan, Ahi Mahmut, Çandarlı Kara Halil, Dursun Fakih, Ahi Şemsettin ve Ahi Musa, Tokatlı Hacı İvaz Paşa, hepsi Ahiliğe mensup olan Ahi büyüklerindendir. Allah hepsinden razı olsun ve ruhları şad olsun.

Aslında Ahilik, sivil toplum hareketidir, gücünü halktan alır. Halk ise benimsediği ve inandığı hareketlere ve fikirlere devamlı destek verir; boş, kof ve kuru sözler peşinden gitmez ve değer vermez; değerlerine değer verenin, inançlarına saygı gösterenin, halkın ortak paydalarını koruyanların peşinden gider. Dayatmacı, yönlendirici, belirleyici, emredici, eleştirici, aşağılayıcı ve suçlayıcı hiçbir otoriteye halk boyun eğmez. Nasıl ki demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan partiler ancak halkın desteğiyle ayakta kalabilir ve yaşayabilirler ise sivil halk hareketleri de ancak halkın kabul ve desteğiyle ayakta kalabilirler.

Devletler gücünü yazılı bir metinden, kanundan ve kamu binalarından almaz. Devletler gücünü milletten alır. Devlet milletine saygı gösterecek, millet de devletine sahip çıkacaktır. İşte devlet-millet kaynaşması da budur. Demokrasinin, insan haklarının, özgürlüklerin, devlet-millet kaynaşmasının, geleceğe emin ve kararlı adımlarla yürümenin sırrı ve gücü işte tam buradadır. Aslında tarihî süreç de bunu kanıtlamaktadır.

Her büyük göç hareketinin ardından siviller tarafından büyük devletler inşa edilmiştir. Mısır Medeniyeti, Amerika, Büyük Selçuklu İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu böyle kurulmuştur. Göç dalgalarına katılan bireylerin ihtiyaçları gerçekçi çözümler ortaya konularak giderilmiştir. Halkın istek ve arzularına göre yeni yönetimler şekillenmiştir. Halkı oluşturan toplum katmanlarını ise bireyler oluşturmaktadır. O yüzden, her bir bireyin düşüncesi, fikri, inancı, kabiliyeti, sosyal faaliyetlere katılım arzusu son derece önemlidir ve asla yadsınamaz ve bu bireyler her türlü saygıyı hak ederler. İşte Ahiliği oluşturan güç de tam buradadır. O yüzden Ahilik bir devlettir. O yüzden Ahilik milletin ta kendisidir. O yüzden Ahilik Anadolu insanı için sürekli bir modeldir. O yüzden Ahilik bir ahlaki ve mesleki eğitim veren okuldur…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

MİKAİL ARSLAN (Devamla) – …Müslüman Türkmen halkını Haçlı ve Moğol ordularından koruyan, askerî eğitim veren bir kışladır. Ticaretle uğraşan esnafları örgütleyen bir esnaf teşkilatıdır.

Bugünkü organize sanayi bölgelerinin, ticaretin, borsaların, esnaf odalarının, esnaf birliklerinin, sosyal dayanışma vakıflarının, sigorta sisteminin, standart ve kaliteli mal üretiminin, toplam kalitenin, aşevlerinin, bankacılığın ve ucuz kredi uygulamalarının, yardım sandıklarının, olağanüstü hâl tekniklerinin, örtülü ödenek için bütçe temininin, ombudsmanlığın (kamu denetçiliğinin) hepsi Ahilik sistem ve uygulamaları içerisinde bulunmaktadır.

Ahiler, kişiyi eğiterek üretici hâle getirmeyi, toplumda laik olduğu en uygun hâle getirmeyi, ahlaklı ve millî şuuru olan bir toplum hâline getirmeyi amaçlamışlardır. Zengin-fakir, üretici-tüketici, emek-sermaye, halk-devlet ilişkilerini düzenlemişlerdir. Seferde kahraman birer asker, yolculukta her elinde bin hüner, haksızlık karşısında yiğit bir nefer, Anadolu için güzel bir eserdir ahiler.

Ahilerin değişmez prensipleri ise şunlardır: Ahiliğin alnı, kalbi, eli, sofrası ve kapısı açıktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Arslan, teşekkür ediyorum efendim.

MİKAİL ARSLAN (Devamla) – Ahinin dili, gözü ve beli bağlıdır.

BAŞKAN – Mikail Bey, sadece teşekkür için alayım.

Arkadaşlar, lütfen konuşmalarımızı ona göre ayarlayalım.

Teşekkür cümlenizi alayım, buyurun.

MİKAİL ARSLAN (Devamla) – “Aydınlığa hizmete, doğruluk ve dürüstlüğe, sevgi ve saygıya açığız; karanlığa, tembele, aldatma ve yalana kapalıyız.” diyor, Ahi şehri Kırşehir olarak hepinizi tekrar saygıyla selamlıyoruz. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündem dışı ikinci söz, aynı konuda söz isteyen Kırşehir Milletvekili Metin Çobanoğlu’na aittir.

Sayın Çobanoğlu, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

2.- Kırşehir Milletvekili Metin Çobanoğlu’nun, Ahilik Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması

METİN ÇOBANOĞLU (Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde her yıl kutlanmakta olan Ahilik Haftası dolayısıyla söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, piri piran, azizi azizan, Hazreti Pir Ahi Evranı Veli Hazretlerinin yüce adı ve anısına hürmeten düzenlenen Esnaf Bayramı’nın 46’ncısını, Ahilik Haftası’nın da 23’üncüsünü bu hafta idrak ediyoruz. Bu vesileyle bu Ahilik Haftası’nı, Esnaf Bayramı’nı başlangıcından itibaren gün ışığına çıkaran başta Rahmetli Ahi Refik Soykut ve Mustafa Karagüllü’yü de buradan şükranla anmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Ahilik, dört temel prensibi akıl, ahlak, bilim ve çalışma olan, kaynağını İslam’dan alan ve Türk’e has bir sistemdir. Bu sistemin en önemli vurgusu, çalışma hayatına bir düzen getirmiştir bundan sekiz yüz yıl önce. O dönemi bir düşünecek olursak Anadolu’daki Türkmen aşiretleri göçebe, bütün sanat, ticaret gayrimüslimlerin elinde, Anadolu’da bir Moğol istilası söz konusu, devlet otoritesi zayıflamış. Böyle bir ortamda pirimiz Ahi Evranı Veli Hazretleri Horasan’dan Anadolu’ya gelip Anadolu’nun birçok yerini dolaştıktan sonra Kırşehir’de dergâhını ve Ahi teşkilatını kurmuş, devlet otoritesinin olmadığı dönemlerde devlet otoritesi yerine geçmiş, özellikle Moğol istilası döneminde de Kayseri Kalesi’nin savunmasında, Anadolu’nun savunmasında da çok önemli, faydalı hizmetlerde bulunmuştur.

Ahiler bir sivil toplum örgütüdür ve özellikle esnafımızın arasında teşkilatlanmış, üretim ve özellikle usta-kalfa-çırak ilişkilerinde çok önemli bir sistem kurmuş, Osmanlının kuruluşuna altlık hazırlamış ve çok uzun yıllar üç kıtada hüküm sürmesine de neden olmuştur. Özellikle esnafımızın üretim yaptığı konularda kaliteli üretim yapılmasını, usta-çırak ilişkilerini, özellikle bugün, modern çağımızdaki sigortacılığı, yardımlaşmayı o dönemlerde sağlamış, Türkmen aşiretlerinin yerleşik toplum hâline geçmesinde, esnaf ve ticaret hayatında yer almalarında çok önemli bir görev ifa etmişlerdir. Bunu şu dörtlükle açıklamamız mümkün:

“Hak ile sabır dileyip bize gelen bizdendir,

Akıl ve ahlak ile çalışıp bizi geçen bizdendir.”

Yani ahiler çalışmayı bir inanç gibi görüp çeşitli prensipler etrafında çalışmayı hep teşvik etmişler, tabiri caizse her “Allah” dedikçe çalışmışlar, her çalışmada da “Allah” demişlerdir. Bunun sonucu itibarıyla da Türkiye’de, Anadolu’da üretilen o zamanki ticari meta Türkiye’den, Anadolu’dan, Osmanlı topraklarından Avrupa saraylarına kadar gitmiş ve bu ülkede doymuş, yardımlaşan, şükretmesini bilen, birbiriyle rekabet ederken birbirini düşünen esnaflar ortaya çıkmıştır.

Bakın, bugün içinde bulunduğumuz şartlarda birbirini yok eden rekabeti düşündüğümüzde, o dönemde “Ben siftahımı yaptım, siz komşumdan alışveriş yapın.” diyebilen bir esnaf kesimi ortaya çıkmıştır. Bu neyi sağlamıştır? Bu tabii ki sosyal adaleti, gelir dağılımındaki adaleti sağlamış, insanları, şükreden, mutlu, huzur içerisinde yaşayan bireyler hâline getirmiştir. İşte, Osmanlının kuruluşunun fikir babası olan Şeyh Edebali Hazretleri de Kırşehir’de yaşamış ve bir Ahi şeyhidir. Pirimiz Ahi Evranı Veli Hazretlerinin geliş yeri de Horasan’ın Hoy şehri ama yetiştiği yer de Piri Türkistan Hoca Ahmet Yesevi Dergâhı’dır diğer bütün Anadolu erenleri gibi.

Şimdi, kırk altı yıldır Esnaf Bayramı’mızı kutluyoruz. Yirmi üç yıldır da “Ahi Haftası” olarak kutlanıyor. Pirimizin mezarı Kırşehir’dedir, Ahiliğin manevi merkezi Kırşehir’dedir ama Anadolu’nun dört bir tarafında bütün illerimiz bu Ahiliğe sahip çıkmaktadır. Biz bundan ayrıca memnuniyet duymaktayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çobanoğlu, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

METİN ÇOBANOĞLU (Devamla) – Fakat şunu her zaman ifade ediyorum: Ahilik kutlamalarında, Ahilik haftalarında bunu kutlayacağız ama bundan da günümüze uyarlanabilecek konularda da mutlaka faydalanmamız gerektiği kanaatindeyim. İşte bugün “kamu denetçiliği” ve “ombudsmanlık” dediğimiz hadise yüzyıllar önce ahilerin uyguladığı, ecdadımızın uyguladığı bir sistemdir. İsveç Kralı XII. Karl Rus ordusuna yenildikten sonra Türkiye'de Osmanlının himayesinde kaldığı dönemde buradaki vatandaşımızın huzurunu ve esnafımızın içinde bulunduğu şartları görünce bunu incelemiş ve bizden aldığı bu tecrübeyle İsveç’te ombudsmanlığı gerçekleştirmiştir. Biz bugün onlardan bu ombudsmanlığı alma gayreti içerisindeyiz ama bunun kaynağı Ahiliktir, bunun kaynağı Anadoluludur, bunun kaynağı Osmanlıdır.

Ben bu vesileyle bir kere daha bütün emeği geçenleri kutluyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündem dışı üçüncü söz, aynı konuda söz isteyen Kırşehir Milletvekili Abdullah Çalışkan’a aittir.

Buyurun Sayın Çalışkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- Kırşehir Milletvekili Abdullah Çalışkan’ın, Ahilik Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her yıl ekim ayının ikinci haftası, Kırşehir merkez olmak üzere tüm Türkiye genelinde kutlanan Ahilik Haftası nedeniyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Ahilik teşkilatı, Ahi Evran tarafından 13’üncü yüzyılda Anadolu topraklarında zamanın esnaf ve sanatkârları arasında kurulmuş, ekonomik, sosyal, askerî ve kültürel boyutları olan bir sivil toplum yapılanmasıdır. Ahilik anlayışı, Anadolu’nun Türk yurdu olmasında Osmanlı devletinin kuruluşunda ve yaşamasında en önemli temellerden birisi olmuştur.

Yüzyıllar boyunca Türk toplumunun sosyal, siyasal ve ekonomik hayatında etkin bir rol oynamış Ahiliği, günümüzde en iyi şekilde anlamak, anlatmak ve yaşatmak hepimiz açısından önemli bir görevdir. Her zamankinden daha çok ihtiyacımız olan birliği ve dayanışmayı yüzyıllar önce atalarımız nasıl başarmış ise biz de her zaman bir olmayı, diri olmayı ve güçlü olmayı hep birlikte başarmalıyız. Kelime anlamı “kardeşlik” demek olan Ahilikte var olan “bize gelen bizdendir ve gelmeyene gideceksin” anlayışını hâkim kılmalıyız. Benlik anlayışından sıyrılarak yeri geldiğinde “biz” diyebilmeliyiz. Ahilik sisteminin sağladığı verimlilikten, uyguladığı kalite kontrol ve mesleki eğitim sisteminden, yetiştirdiği kalifiye iş gücünden ve üretim sistemine getirdiği etik değerlerden Türk ekonomisi yararlanmalıdır.

Bugün mevcut ekonomik ve sosyal toplum dinamiklerimiz içinde Ahilik anlayışının ilkelerini ve prensiplerini esnaf, sanatkâr ve iş adamlarımız arasında yaşatabilmemiz gerekmektedir. İnsanlar arasındaki ticari ve toplumsal ilişkilerde dürüstlük, güvenilirlik, iş ve meslek ahlakına saygı, hak ve hukuka riayet etme, saygılı, şefkatli, cömert ve güler yüzlü olma ilkelerini esas alan Ahilik sistemini uygulamayı bugün de tam anlamıyla başarabilirsek günümüzde yaşadığımız birçok sorun kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Kendisi kadar komşusunu da düşünen, alırken satıcının, satarken alıcının haklarını gözeten, tüketicinin kaliteli mal alması için kendi arasında kalite kontrol sistemi kuran bir ecdadın torunu olarak bizler bugün de aynı ruhu yaşatmak için gayret göstermeliyiz. Ahi Evran’ın yüzyıllar önce söylediği şu söz sadece iş dünyası için değil, hepimiz için örnek olması gereken bir çizgidir: “Hak ile sabır dileyip bize gelen bizdendir. Akıl ve ahlak ile çalışıp bizi geçen bizdendir.”

Değerli milletvekilleri, iş hayatında var olan rekabet, maliyet, satış ve verimlilik gibi terimlerin yanına akıl ve ahlak kavramlarını da ekleyen Ahi Evran’ı örnek alarak birbirimizi yok edici, tasfiye edici anlayıştan, dayanışma hâlinde birlikte kazanma anlayışına geçmemiz gerekmektedir. Hükûmetimizin Ahilik anlayışına sahip çıkması ülkemiz için çok önemli bir adım olmuştur. Daha önce Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde kültürel bir etkinlik olarak ülke genelinde kutlanan Ahilik Haftası, 2008 yılından itibaren, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının koordinasyonunda Kırşehir merkezli olarak kutlanmaya başlanmıştır. Kırşehir’de Ahilik Haftası etkinlikleri dün yaptığımız açılış ile başlamıştır. Hafta boyunca yapılacak birçok etkinlik ile Ahilik anlayışının topluma yaygınlaştırılmasına çalışılacaktır, düzenlenen panellerle Ahilik tüm yönleriyle tartışılacaktır. Bu yıl, ilk defa, Ahilik kutlamaları uluslararası bir boyut kazanmıştır. Özellikle Orta Asya ülkelerinden katılımlar kutlamaları renklendirmiştir. Türkiye’nin dört bir köşesinden gelen esnaf ve sanatkârlarımız Kırşehir’de ürünlerini ve el emeklerini sergilemektedirler. Önümüzdeki yıllarda da dünya genelinde esnaf ve sanatkârlarımızı Kırşehir’e davet etmeyi planlıyoruz.

Ahilik Haftası kutlamalarına cumartesi günü Meclis Başkanımız Sayın Mehmet Ali Şahin Bey teşrif edeceklerdir. Ayrıca, başta Sanayi ve Ticaret Bakanımız, ilgili bürokratlarımız, Türkiye genelindeki tüm esnaf ve sanatkâr kuruluşlarının, ticaret ve sanayi odalarının başkanlarının da katılımıyla cumartesi günü Ahilik Haftası kutlamaları sona erecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çalışkan, konuşmanızı tamamlayınız.

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, başta tüm esnaf ve sanatkârlarımız olmak üzere tüm halkımızın Ahilik Haftası’nı ve Esnaf Bayramı’nı kutluyorum. Bu yıl 3’üncüsü düzenlenen Ahilik Haftası kutlamaları için 16 Ekim Cumartesi günü sizleri Kırşehir’e davet ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Köse, buyurun efendim.

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Ahilik Haftası’na ilişkin açıklaması

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Ahilik kurumu Kırşehir ile özdeşleşmiş olmakla birlikte Ahilik kurumunu Kırşehir ile bunun dışında Anadolu’nun ortak anlayışı olarak biliyoruz. Hepimizin kültürü ve tarihî birikimidir. Ahilik konusunu yalnızca ekonomik anlamda düşünmek de yanlıştır. Ahilik aynı zamanda bir toplumsal yapının da ifadesidir. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak Anadolu’nun ruhu olduğunu biliyoruz Ahiliğin. Bu sayede Ahilik, liyakat anlamında ön plana çıkmalıdır. Ekonominin dengede gitmesi sağlanmıştır Ahiliğin sayesinde. El sanatları kuşaktan kuşağa geçmiştir. Bu nedenle, Ahilik hassasiyetle ele alınmalıdır.

Ahilik Haftası hepimize, özellikle esnaf arkadaşlarımıza ve Türkiye’mize kutlu olsun diyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köse.

Sayın Doğru, buyurun.

2.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Ahi birliklerinin bugünkü karşılığı olan esnaf ve sanatkârlar odası üyelerinin zor durumda olduklarına, dükkânlarını ve iş yerlerini kapattıklarına ilişkin açıklaması

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ahilik, 13’üncü yüzyıla kadar uzanan Anadolu’daki esnaf ve sanatkârın oluşturduğu bir örgütlenmedir. Ahi birliklerinin günümüzdeki resmî sıfatı “Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliği” olmaktadır. Ancak günümüzde esnaf ve sanatkâr çok zor durumdadır. Örneğin, Tokat Esnaf Odaları Birlik Başkanı Mehmet Bekçi diğer birlikler gibi haykırıyor: “Ülkemizin her yeri gibi Tokat ili esnafı çok zor durumda olup dükkânlarını ve iş yerlerini bir bir kapatıyorlar. Hükûmet acil önlem almazsa korkarım ki önümüzdeki Ahilik haftalarında kutlanacak esnaf kalmayacaktır.” diyor, Ahilik Haftası’nı tebrik ediyor, tüm esnaflarımızın bu güzel gününü kutluyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Susam.

3.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, Parlamentoda Ahilik Haftası kutlanırken esnaf sorunlarının Parlamentoya getirilip tartışılması gerektiğine ilişkin açıklaması

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, ben de Ahilik Haftası nedeniyle tüm esnaf ve sanatkârlarımızın bu haftasını kutluyorum.

Ahiliğin tanımında olduğu gibi “Akılla çalışan ve bizi geçen bizdendir.” sözü aslında Ahiliği sadece nostaljik olarak almak yerine bilimi, aklı ve fenni kabul edip çağdaş bir yorumunu yapmaktan geçmektedir. Ahilik Haftası’nı kutladığımız bugünlerde bu Parlamentoda Ahilik Haftası kutlanırken söylenmesi gereken birkaç şeyin olduğunu düşünüyorum. Onların başında, ahilerin, yani esnaf, sanatkârların vergi borçlarının taksitlendirilmesi, hipermarket yasasının çıkartılması ve benzeri esnaf kanunlarının bu Parlamentoya gelip burada konuşulması Ahilik Haftası’na yapılacak en büyük katkıdır diye düşünüyor, Ahilik Haftası nedeniyle tüm esnaf, sanatkârlarımızı canıyürekten kutluyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı okutacağım.

İlk okutacağım Meclis araştırması önergesi 500 kelimeden fazla olduğu için önerge özeti okunacaktır ancak önergenin tam metni tutanak dergisine eklenecektir.

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis ve 19 milletvekilinin, TSK’da yaşanan asker ölümlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/864) (*)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TSK bünyesinde yaşanan ve intihar olarak açıklanan kuşkulu asker ölümlerinin bütün boyutlarıyla araştırılarak, alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98'inci, İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 06.09.2010

1) Şerafettin Halis                                  (Tunceli)

2) Selahattin Demirtaş                           (Diyarbakır)

3) Gültan Kışanak                                 (Diyarbakır)

4) Ayla Akat Ata                                   (Batman)

5) Bengi Yıldız                                      (Batman)

6) Akın Birdal                                       (Diyarbakır)

7) Emine Ayna                                      (Mardin)

8) Fatma Kurtulan                                 (Van)

9) Hasip Kaplan                                    (Şırnak)

10) Hamit Geylani                                 (Hakkâri)

11) İbrahim Binici                                 (Şanlıurfa)

12) M. Nuri Yaman                               (Muş)

13) Mehmet Nezir Karabaş                   (Bitlis)

14) Mehmet Ufuk Uras                         (İstanbul)

15) Osman Özçelik                                (Siirt)

16) Özdal Üçer                                      (Van)

17) Pervin Buldan                                 (Iğdır)

18) Sebahat Tuncel                                (İstanbul)

19) Sevahir Bayındır                             (Şırnak)

20) Sırrı Sakık                                       (Muş)

Gerekçe Özeti:

TSK bünyesinde yaklaşık son on beş yıldan bu yana yaşanan kuşkulu asker ölümleri, 2007 yılının ilk aylarından itibaren daha da çoğalarak dikkat çekmeye başladı.

2007 yılında 23 ölü 30 yaralı, 2008 yılında 20 ölü 13 yaralı, 2009 Ekim ayının ilk haftası itibariyle ise 35 askerin yaşamını yitirdiği basına yansımıştı.

                           

(*) (10/864) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin tam metni tutanağa eklidir.

2010 yılında da bu kuşkulu asker ölümleri aynı hızla devam ediyor.

Yaşanan ölümlerin kamuoyuna tam ve doğru yansımadığı kanaati oluşmaktadır.

Yaklaşık son beş ay içerisinde basına yansıyan 13 "kuşkulu" asker ölümü daha meydana geldi. Ancak gerçek sayının ne olduğu tam ve kesin olarak bilinmemektedir.

İntihar ettiği ileri sürülen askerler arasında Kürt ve Alevi kökenlilerin yoğunlukta olması, "öldürüldükleri kuşkusunu" daha da arttırmaktadır.

Yaşanan asker ölümleri ailelerine çelişkili açıklamalarla sunulmakta, dolayısıyla kuşkular daha da artmaktadır. Örneğin; intihar olarak gösterilen ölüm olaylarında askerin sırtından vurulduğuna tanık olunmakta, çoğu kez cenazeler ailelerine gösterilmeden defin edilmektedir. Askerler neden intihar ediyor?

Bu ölümler gerçekten intihar olsa bile, askerlerin intihar nedenlerinin açığa çıkartılması gerekmektedir.

Bu ölüm olaylarının nedenlerinin araştırılarak açığa çıkarılmaları için bir Meclis Araştırma Komisyonunun kurulmasını arz ve teklif ederiz.

2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ve 23 milletvekilinin, taşeron şirketler aracılığıyla kamuya hizmet veren işçilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/865)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kamuda çalışan taşeron işçilerin sorunlarının tartışılması, bu istihdam şeklinin en azından bir bölümünün Anayasamız başta olmak üzere yürüklükteki mevzuatımıza uygun olmamasından dolayı kamuda yol açtığı ve ileride yol açabilecek bir takım sorunların önlenebilmesi ile Araştırma Komisyonu kurulduğu takdirde tespit edilecek hususların Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulmak üzere Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 98 inci maddesinin 3 üncü fıkrası ile İçtüzüğün 104 üncü maddelerine istinaden "Meclis Araştırması" açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Mehmet Akif Paksoy                             (Kahramanmaraş)

2) Akif Akkuş                                            (Mersin)

3) Beytullah Asil                                        (Eskişehir)

4) Hakan Coşkun                                       (Osmaniye)

5) Oktay Vural                                           (İzmir)

6) Ahmet Duran Bulut                               (Balıkesir)

7) Recep Taner                                           (Aydın)

8) Necati Özensoy                                      (Bursa)

9) Reşat Doğru                                           (Tokat)

10) Hasan Çalış                                          (Karaman)

11) Süleyman Lâtif Yunusoğlu                  (Trabzon)

12) Şenol Bal                                             (İzmir)

13) Muharrem Varlı                                   (Adana)

14) Ahmet Orhan                                       (Manisa)

15) Yılmaz Tankut                                     (Adana)

16) Kamil Erdal Sipahi                               (İzmir)

17) Osman Durmuş                                   (Kırıkkale)

18) Metin Çobanoğlu                                 (Kırşehir)

19) Süleyman Nevzat Korkmaz                 (Isparta)

20) Mehmet Şandır                                    (Mersin)

21) Rıdvan Yalçın                                      (Ordu)

22) Osman Ertuğrul                                   (Aksaray)

23) Kadir Ural                                            (Mersin)

24) Mustafa Kemal Cengiz                        (Çanakkale)

Gerekçe:

Kamudaki çeşitli hizmetlerde taşeron şirketler kanalıyla istihdam edilen personel sayısının 300 bin civarında olduğu tahmin edilmektedir. Taşeron şirketler kanalıyla personel istihdamı 657 sayılı Yasa'da tanımlanmış istihdam şekillerinden değildir. Günümüzde kamunun memurlar vasıtasıyla yapılması zorunlu olmayan bir kısım hizmetlerinin ki bunların başında temizlik hizmetleri yer almaktadır, dışarıdan hizmet satın alınması yoluyla karşılanması makul karşılanabilir.

Ancak taşeron şirketler aracılığıyla kamuda istihdam edilen personelin amaçları dışında kullanıldığı ve her geçen gün bu sayının arttığı bilinen bir vakıadır. Bugün hangi kamu kurumuna gitseniz Anayasa ve Yasalarla memurlar eliyle yapılması hükme bağlanan bir kısım hizmetlerde taşeron personelin istihdam edildiğini görmek mümkündür.

Bu personelin yürürlükteki mevzuatımıza göre istihdamı mümkün olmadığı gibi, herhangi bir sorumlulukları, imza yetkileri bulunmamaktadır. Bu personelin mağduriyetine de sebebiyet verilmemesi açısından en azından kamu kurumlarında idari hizmetlerde yararlanılan personelin sözleşmeli personel statüsüne geçirilmesi düşünülebilir.

Öte yandan taşeron şirketlerde yıllarca çalışan işçilerin sendikal haklarının bulunmadığı, kıdem tazminatlarının girdi-çıktı yöntemiyle zayi edildiği bilinmektedir. Bu uygulama Türkiye Cumhuriyeti Devletinin sosyal bir hukuk devleti olduğuna dair Anayasa Hükmüne açıkça aykırılık teşkil etmektedir.

Ayrıca ihale yöntemiyle yapılan bu tür hizmet alımlarında da çeşitli sıkıntılar yaşanmaktadır. İhaleye giren şirketler, ihaleyi kazanabilmek için en uygun teklifi sunmak amacıyla fiyatları kırmaktadır. Bunun sonucu olarak da ihaleyi kazandıklarında ya çalıştırdıkları personelin haklarından kesintiye gitmekte, bir kısım yöntemlerle kanuna karşı hile yöntemlerine başvurmakta veya yükümlülüklerini tam olarak yerine getirmekten imtina etmekte, daha doğrusu yerine getirememektedirler. Son olarak da bir kısım şirketler aldıkları ihaleden zarar ettikleri için işi bırakmak zorunda kalmaktadırlar. Bu durumda ülke ekonomisi zarara uğramakta, hizmetlerin aksaması sonucu doğmaktadır.

Hükümet bu taşeron istihdamın mahzurlarını ayıklamak bir yana, kamu görevlileri ihaleyi alan şirkete çeşitli fiili yöntemlere müdahale ederek şirkete çalıştıracağı personeli seçme hakkı tanımamakta, çalışacak personeli bizatihi tespit etmektedir. Bu uygulama başta milletvekillerimiz olmak üzere tüm kamuoyunun malumu olup eşitlik, tarafsızlık ve hakkaniyet ilkelerine aykırılık teşkil etmektedir.

Gerekçemizde belirttiğimiz hususlar muvacehesinde teklifimizin kabul edilmesini arz ve teklif ederiz.

3.- Niğde Milletvekili Mümin İnan ve 20 milletvekilinin, dericilik sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/866)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gerekçesini ekte sunduğumuz, geçmişte üretiminin yüzde 95'ini ihraç ederek, ülkemiz toplam ihracatının % 4-5'i gibi önemli bir payına sahip olan Türk dericilik sektörü, maalesef son zamanlarda küresel krizin etkileri ve uygulanan yanlış döviz politikası yüzünden uzak doğudan yapılan ithalatlarla, çok zor duruma düşürülmüştür. Bu sektörde istihdam edilen yüz binlerce çalışan ve sektörün ihraç kabiliyeti dikkate alındığında, bu sektörün çığlıklarına bir an önce kulak verilmesi gerekmektedir.

Ülkemizde dericilik sektörünün geliştirilmesi ve üretilen ürünlerin, dünya pazarlarında hak ettiği değeri bulması amacıyla, alınması gereken tedbirlerin ve bunlara ilişkin yapılacak düzenlemelerin ele alınabilmesi için, Anayasa'nın 98'inci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince, Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Mümin İnan                                      (Niğde)

2) Oktay Vural                                      (İzmir)

3) Yılmaz Tankut                                   (Adana)

4) Abdülkadir Akcan                             (Afyonkarahisar)

5) Alim Işık                                           (Kütahya)

6) Ahmet Duran Bulut                           (Balıkesir)

7) İzzettin Yılmaz                                  (Hatay)

8) Şenol Bal                                           (İzmir)

9) D. Ali Torlak                                     (İstanbul)

10) Cemaleddin Uslu                             (Edirne)

11) Kemalettin Nalcı                              (Tekirdağ)

12) Muharrem Varlı                              (Adana)

13) Ahmet Kenan Tanrıkulu                  (İzmir)

14) Osman Durmuş                               (Kırıkkale)

15) Kamil Erdal Sipahi                          (İzmir)

16) Süleyman Nevzat Korkmaz             (Isparta)

17) Zeki Ertugay                                    (Erzurum)

18) Rıdvan Yalçın                                 (Ordu)

19) Hasan Çalış                                     (Karaman)

20) Osman Ertuğrul                               (Aksaray)

21) Akif Akkuş                                     (Mersin)

Gerekçe:

Deri, dünyada her zaman en özellikli ürünlerden biri olagelmiştir. Derinin giysilik veya ayakkabılık deri ya da eşyada kullanılabilecek bir malzeme haline getirilmesi süreci, uzun, zahmetli ve özen gösterilmesi gereken bir süreçtir.

Ülkemizde, geçmişten kaynaklanan güçlü bir deri işleme geleneği bulunmaktadır. Bu gelenekten yola çıkarak Türkiye, bugün kaliteli deri üretiminde dünyanın en iddialı ülkelerinden biri durumundadır. Özellikle küçükbaş deri işlemede, Avrupa'da İtalya'nın ardından 2'inci, dünyada ise İtalya, Çin ve Hindistan'ın ardından 4'üncü büyük ülke konumundadır.

Deri İşverenleri sendikası yetkililerinin yaptığı açıklamalara göre; Türk deri sektörünün en büyük sorunlarından birisi ham deri teminidir. Türk deri ürünleri üretiminde kullanılan büyükbaş hayvan derilerinin yüzde 46'sı, küçükbaş hayvan derilerinin ise yüzde 75'i ithalatla karşılanmaktadır. İthalat aşamasında ortaya çıkan sorunlar ise hem zaman hem de para kaybına neden olarak maliyetleri artırırken deri sanayicisinin pazara vereceği tepkiyi de geciktirmektedir. Hammadde tedarikinde yaşanan problemlerin giderilmesi amacıyla sektörün bu konudaki yurtdışı bağımlılığının azaltılması gerekmektedir. Türkiye'nin hayvan varlığının sayısal ve nitelik olarak yeterli hale getirilebilmesi için hayvancılık sektörü desteklenmelidir. T.C. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın bu konuda gerekli çalışmaları yapmasının sağlanması, ayrıca, sektörde kullanılan kimyasallar, bu kimyasallarla çalışmada dikkat edilecek hususlar, kimyasalların insan sağlığına verebileceği zararlar, bu zararlardan korunma yolları vs. konularını içeren kapsamlı ve sürekli eğitim, bilgilendirme ve danışmanlık çalışmalarının gerçekleştirilmesi, gerektiği ifade edilmektedir. İşverenlerin bu konuları dile getirmeleri, çok ağır şartlarda çalışmak zorunda olan işçilerin çalışma şartlarının geliştirilmesi açısından önemli bir yaklaşımdır. Ancak bunun sadece sözde kalmayıp, hayata geçirilmesi için bizlerin de ivedilikle gerekli yasal düzenlemeleri hayata geçirmemiz şarttır.

Bugün yaklaşık 500 bin kişinin istihdam edildiği düşünülen dericilik sektörü, geçmişte üretiminin yüzde 95'ini ihraç ederek ülkenin toplam ihracatında önemli bir paya sahip iken, maalesef son yıllarda uygulanan yanlış ekonomik politikalar yüzünden sürekli gerileyerek küçülmektedir. 1990'lı yıllarda ülke toplam ihracatının % 4-5'ini gerçekleştiren dericilik sektörünün 2009 yılında gerçekleştirdiği ihracat, ülke ihracatının % 1'ine bile ulaşamamıştır.

Türkiye Deri Vakfı (TÜRDEV) Yönetiminin yaptığı açıklamalara göre; "İhracatçılar Birliği üzerinden gerçekleşen beyannameli ihracat tutarı; 2008 yılında bir milyar ABD dolarının üzerindeyken, 2009 yılında 750 milyon ABD dolarına kadar gerilemiş, kapasite kullanım oranları da % 40 oranında düşmüştür. Benzer düşüşler bavul ticaretinde ve Turizm bölgelerinde yapılan satışlarda da tespit edilmiştir." Dünya Dericilik sektörünün 150 milyar doların üzerinde bir büyüklüğe sahip olduğu dikkate alındığında, Türkiye’nin bu sektörden yeteri kadar pay alamadığı açıkça ortadadır. Ülkemizin bu alandaki sanayi geçmişi ve sahip olduğu imkânlar göz önüne alındığında, Türkiye’nin bu pazardan en az 8-10 milyar dolar pay alması gerekmektedir.

Yukarıda açıklanan sorunların çözümü için alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis Araştırması açılması gerekmektedir.

4.- Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal ve 27 milletvekilinin, Atatürk Orman Çiftliği ile ilgili bazı konuların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/867)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Atatürk Orman Çiftliği 1925 yılında Mustafa Kemal Atatürk tarafından Ankara ve çevresine yeşil alanlar kazandırma ve kendi deyimi ile "Eğlenecek ve dinlenecek sıhhi yerler, hilesiz ve nefis gıda maddeleri temin eylemek" amacı ile kurulmuştur.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk 11.06.1937 günü çiftliği hazineye hediye etmiştir.

24.03.1950 tarih ve 5639 sayı ile Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğü Kuruluş Kanunu kabul edilmiştir.

5659 sayılı Kanunun 9. maddesi müdürlüğün bütün malları Devlet Malı hükmündedir. Bu mallar aleyhine suç işleyenler Devlet Malları aleyhine suç işleyenler gibi ceza görür hükmü vardır. 10. maddesi ise gayrimenkullerin gerçek veya tüzel kişilere devri özel bir kanunla izin alınmasına bağlar.

Hâl böyle iken Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi yapmak amacı ile 2093/3, 2095/1, 2096/30, 35, 61, 83 nolu parselleri üniversiteye devir edilmesini talep etmiştir.

24.05.1983 tarih ve 2823 sayılı kararla kanun kabul edilerek ilgili parseller Gazi Üniversitesine tespit edilecek bedelle satışına izin vermiştir.

Gazi Üniversitesi bir kısım alanları satın almıştır.

Bakiye kalan kısımlar için Gazi Üniversitesinin yatırması gereken 5.934.420.- TL A.O.Ç hesabına Kuzu Toplu Konut İnşaat Ltd. Şti. ile Park Gazi İnşaat Yatırım A.Ş unvanlı iki özel şirket tarafından yatırılmıştır. Bu konu Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu A.O.Ç 2008 yılı raporunda tenkit edilmiştir. Bir inşaat şirketinin Gazi Üniversitesi adına arsa bedeli yatırması şüpheli bir durumdur.

Durum böyle iken;

Ankara Büyük Şehir Belediye Meclisi değişik zamanlarda bu alanlar için Kentsel Dönüşüm Projesi adı altında konut alanına çevrilmek istenmiş ve imar tadilatı yapılmak istenmiştir.

Bu imar uygulamaları İdare Mahkemelerince sürekli iptal edilmiştir. İdare Mahkemesi iptal kararında kamu hilafına imar uygulaması yapılamayacağı, kamu yararı görülmediği defalarca ifade edilmesine rağmen imar tadilatı 4 kez belediye meclisince karar altına alınmıştır. Hukuk ve yargı kararları hiçe sayılmıştır.

A.O.Ç üzerinde oynanmak istenen bu oyun Atatürk'ün Mirasına ve kentsel planlama bütünlüğüne, arsaların devir amacına uygun değildir.

Ayrıca Atatürk'ün mirası üzerinde oynanmak istenen ve özel inşaat şirketlerince Gazi Üniversitesi adına bedelin yatırılması tamamen 5424, 5659, 2823 sayılı yasalara aykırı bir durumdur.

Yukarıda belirttiğim durumlarda hukuksuzluk, usulsüzlük ve yolsuzlukların açığa çıkarılması ve çözüme kavuşturulması amacı ile Anayasanın 98. maddesi, İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederim.

1) Hüseyin Ünsal                               (Amasya)

2) Şevket Köse                                   (Adıyaman)

3) Şahin Mengü                                  (Manisa)

4) Oğuz Oyan                                     (İzmir)

5) Osman Kaptan                               (Antalya)

6) Ergün Aydoğan                              (Balıkesir)

7) Haluk Koç                                      (Samsun)

8) Muhammet Rıza Yalçınkaya          (Bartın)

9) Engin Altay                                    (Sinop)

10) Ali Rıza Ertemür                          (Denizli)

11) Rasim Çakır                                 (Edirne)

12) Mehmet Şevki Kulkuloğlu           (Kayseri)

13) Ahmet Küçük                               (Çanakkale)

14) Derviş Günday                             (Çorum)

15) Hüsnü Çöllü                                 (Antalya)

16) Osman Coşkunoğlu                     (Uşak)

17) Zekeriya Akıncı                            (Ankara)

18) Ali Koçal                                      (Zonguldak)

19) Metin Arifağaoğlu                        (Artvin)

20) Gökhan Durgun                           (Hatay)

21) Şükran Güldal Mumcu                 (İzmir)

22) Hüseyin Pazarcı                           (Balıkesir)

23) Fehmi Murat Sönmez                   (Eskişehir)

24) Algan Hacaloğlu                          (İstanbul)

25) İlhan Kesici                                  (İstanbul)

26) Mustafa Özyürek                         (İstanbul)

27) Mehmet Fatih Atay                      (Aydın)

28) Yaşar Tüzün                                 (Bilecik)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, komisyondan çekilme tezkeresi vardır, okutuyorum:

B) Önergeler

1.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, KİT Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin, İzmir Milletvekili ve MHP Grup Başkan Vekili Oktay Vural’ın önergesi (4/234)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: 20 Temmuz 2010 tarih, A.01.0.GNS.0.10.00.02/24102 sayılı yazınız.

KİT Komisyonu üyelerimizden Aydın milletvekili Ali Uzunırmak komisyon üyeliğinden çekilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

                                                                                                              Oktay Vural

                                                                                                          İzmir Milletvekili

                                                                                                    MHP Grup Başkanvekili

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır. Okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

VI.- ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine; Anayasa Mahkemesine 1 üyelik için yapılacak seçimin Genel Kurulun 13 Ekim 2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ve bu birleşimde seçimin tamamlanmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No:                                                                                                   Tarihi: 12/10/2010

Danışma Kurulunun yaptığı toplantıda, ekteki önerinin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

 

 

 

Sadık Yakut

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

 

Başkanı V.

 

Mustafa Elitaş

 

Mehmet Akif Hamzaçebi

 

Adalet ve Kalkınma Partisi

 

Cumhuriyet Halk Partisi

 

Grubu Başkanvekili

 

Grubu Başkanvekili

 

Mehmet Şandır

 

Ayla Akat Ata

 

Milliyetçi Hareket Partisi

 

Barış ve Demokrasi Partisi

 

Grubu Başkanvekili

 

Grubu Başkanvekili

Öneri:

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan 493, 517 ve 540 sıra sayılı kanun tasarılarının bu kısmın 5, 6 ve 7 nci sıralarına alınması,

Bugünkü Gelen Kâğıtlarda yayınlanan ve dağıtılan 551 sıra sayılı Kanun Tasarısının 48 saat geçmeden Gündemin 8 inci Kısmının 8 inci sırasına alınması, diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,

Genel Kurulun; 12 Ekim 2010 Salı günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesi ve Anayasanın 146 ncı ve geçici 18 inci maddeleri gereğince Türkiye Barolar Birliği Başkanlığınca bildirilen 3 aday arasından Anayasa Mahkemesine 1 üyelik için yapılacak seçimin 13 Ekim 2010 Çarşamba günkü Birleşiminde yapılması ve bu Birleşimde seçimin tamamlanması,

Önerilmiştir.

BAŞKAN – Danışma Kurulu önerisinin aleyhinde Sayın Akın Birdal.

Buyurun efendim. (BDP sıralarından alkışlar)

AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öneri üzerine usulen, aleyhte, Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunuyorum ama güncel konu üzerine ve sürece ilişkin görüşlerimizi size sunacağız. Saygıyla hepinizi selamlıyorum.

Bugün yine Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine sınır ötesi bir operasyon için, tezkere için izin alınacak ve bu getiriliyor. Daha önce 2 kez getirilmişti. Biz Demokratik Toplum Partisi olarak ve daha sonra da Barış ve Demokrasi Partisi olarak bu tezkerenin izin verilmesine karşı çıkmıştık çünkü sorunların demokratik, barışçıl çözümünün, insan haklarına dayalı ve demokrasiye bağlı, farklı olanların bir arada yaşamasını esas alan bir yaklaşımın dikkate alınarak kalıcı çözüm olacağını söylemiştik. Ama ne yazık ki azınlıkta oluşumuz, bu karşı çıkış gerekçelerimizi değerli milletvekilleri düşünmeye, dikkate almaya değer bulmadılar ve tezkereye izin verdiler.

Şimdi, yeniden, üçüncü kez sınır ötesi operasyonu için çatışma, şiddet, savaş ve yeni acılara ve gözyaşlarına yol açacak yeni bir tezkerenin izni isteniyor.

Şimdi, bu tezkere, Kürt sorununun demokratik, barışçıl çözümsüzlüğünde bir inattır. Bu tezkerede bu kadar ısrarlı olunması doğrusu  uluslararası konsepte boyun mu eğiliyor, diye insanın aklına geliyor.

Yine, küresel dünyada Orta Doğu politikaları açısından sorunun gerçekten Türkiye’ye biçilen rolünü mü yerine getiriyor da bu konuda, tezkere konusunda inat mı ediyor, diye insanın aklına geliyor.

Bu tezkerenin militarizmin her nedenle üzerinde birtakım tartışmalar oluyorsa da -ki biz buna elbette ki anlam veriyoruz- 1980 faşist darbe anayasasının ardından getirilen militarist, vesayetçi sistemin hâlâ otoritesini ve onun muktedir olduğunu mu acaba akla getiriyor, diye de insan düşünmeden edemiyor.

Bu tezkere, barış ister gibi görünüp, sorunların demokratik çözümünü ister gibi görünüp, savaş konusunda, şiddet ve askerî çözümde ısrarı ve kışkırtıcılığı mı akla getiriyor?

Bu tezkere, zenginlerin daha çok savaş rantını artırırken yoksulları daha yoksullaştırıcı neoliberal, kapitalist bir tercihin sonucu mudur, diye akla getiriyor.

Bu, Kürt halkının siyasi, toplumsal iradesini dışlayıcı ve halkı yalnızlaştırıcı bir tezkere olduğunu biz defalarca söyledik.

Birinci tezkereyle ikinci tezkere sonrası kaç kişi yaşamını yitirmiştir, kaç asker öldürülmüştür, kaç PKK’li öldürülmüştür, kaç asker, PKK’li ve sivil mayın patlamasında yaşamını yitirmiştir? Bunların acaba parti grupları olarak bir araştırmasını yaptık mı ya da bunun çetelesi çıkarıldı mı? Bu konuda bilgimiz var mı? Varsa yeniden izin verilecek tezkerenin karşılığının ne olacağını bile bile de el kaldırılması gerçekten demokratik bir irade açısından, vicdan açısından sorgulamaya değer değil midir? Şimdi, ayrıca tabii bu savaşın, çatışmanın Türkiye ekonomisine de kaça mal olduğu, neye mal olduğunun da herhâlde bir bilançosunu bize çıkarırlar ilgililer. Şimdi, bu soruların yanıtını kim verecek sayın milletvekilleri? Elbette ki bu tezkereye izin verenlerin vermesi gerekir ya da bu savaş tezkeresine el kaldıranların yanıt vermesi gerekir. Şiddet, çatışma ve savaştaki inadın Kürt sorununu çözümsüzlüğe götürdüğü herkesçe bilinmektedir.

Şimdi, bakın birkaç gün sonra yaklaşık bir  buçuk yıl önce başlayan bir operasyonun duruşması var. 18 Ekimde, KCK adı altında ve Diyarbakır’da başlayacak bir duruşma var. Şimdi, örneğin kimi güvenlik güçleri gözetim altına alındığı zaman kimileri arıyorlar, eşlerini ya da kendilerini arayarak “geçmiş olsun” diyorlar. Acaba kimi kamu görevlileri ya da güvenlik görevlileri uğradığı hukuksuzluk olarak değerlendirilerek aranıyorsa demokrasinin olmazsa olmazı olan siyasi parti yöneticilerinin on sekiz aydır özgürlüklerinden yoksun bırakılmış olması o siyasetçileri ya da demokrasi anlayışı sahiplerini rahatsız etmiyor mu? Bugüne değin doğrusu aranmamışızdır ve bu sürece ilişkin kimse de bizden bilgi sormamıştır ne oluyor, ne bitiyor diye. Hiç değilse 18 Ekimdeki KCK adı altında, aralarında seçilmişlerin olduğu, Demokratik Toplum Kongresi’nin Eş Başkanı, belediye başkanlarımız, İnsan Hakları Derneğimizin Genel Başkan Yardımcısı ve Diyarbakır Şube Başkanımız Avukat Muharrem Erbey’in olduğu ve başka emek örgütlerinin, sendikaların, sivil toplum örgütlerinin, yani bilgi becerisini emekçi halkıyla birlikte birleştirmiş ve çözümü onlarla birlikte arayan demokratik kitle örgütü yöneticilerinin özgürlüklerinden yoksun bırakılmış olmasına, gelin ayın 18’inde birlikte tanıklık edelim.

Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı da söyledi, gerçekten bu herkes için söz konusu. Bunu bu çatı altında defalarca söyledik, insan hakları konusunda bir çifte standardımız yok. Gerçekten kim neyle suçlanıyorsa bir an önce adil, bağımsız yargının önüne çıkarılmalı, herkes savunma hakkını kullanmalı, yargılanma hakkını kullanmalı ve suçluysa yasaların gereği yerine getirilmeli, eğer suçsuzsa da evine, işine, hayata geri gönderilmeli. Bu, Silivri’de de böyle ve işte, bizim Diyarbakır’da da, Maraş’ta da, Çorum’da da, Şırnak’ta da, Urfa’da da böyle.

Şimdi, tabii, Silivri deyince, orada da özgürlüğünden yoksun bırakılmış, “Geciken adalet adalet değil.” anlayışında elbette ki insanlar var, ama Silivri deyince, şimdi Silivri’ye, oraya başkaları da gönderildi. Yaklaşık bir buçuk yıl önce devrimci karargâh adı altında -ki o operasyon sırasında tanık olunan yargısız infazı bu Genel Kurula taşımıştık- Bostancı’da Orhan Yılmazkaya diye devrimci karargâh’ın lideri olduğu söylenen biri evde kıstırıldı ve güvenlik güçlerinin ateşiyle öldürüldü. O ara, tabii, on beş yaşında Diyarbakırlı bir çalışan çocuk da yaşamını yitirdi ve onun da hangi kurşunla, kimin açtığı ateşle öldürüldüğüne dair sorumuz bugüne değin yanıtsız kaldı. Ki daha önce yargısız infazlara tanık olunmuştur çok, ama ne yazık ki yaşatan değil, öldüren bir devlet anlayışını, despotik, baskıcı, yasakçı ve korku üreten bir devlet anlayışını sürdürmekte ısrar ediyoruz.

Örneğin Sayın Başbakan, referandum çalışmalarında, otuz yıl önce bu sisteme itiraz eden ve sonra darağacına gönderilen Necdet Adalı ve yaşı da bir yıl büyütülerek idam edilen Erdal Eren için gözyaşlarını sunarken, o duygusal retoriği sürdürürken, kendi dönemlerinde örneğin, üç ay önce -ki, iki gün sonra onun da duruşması var Eskişehir’de, halkın da böyle gözünden kaçırarak- Uğur Ceylan’da, Ceylan Önkol’da bunları yaşıyoruz. Şimdi, Şerzan Kurt, üniversiteli bir genç. Kimin? Güvenlik güçlerinin açtığı ateşle öldürüldü. Onun için bir şey söylemiyorlar ya da iki yıl önce Dicle Üniversitesinde Aydın Erdem, onun için bir şey söylenmiyor.

Şimdi, Orhan Yılmazkaya sağ ele geçirilip devrimci karargâha ilişkin kimin ilişkisi var-yok öğrenilip soruşturma gerçekten sağlıklı yürütülebilecekken öldürdüler. Nasıl ki, Kürt muhalefetini KCK adı altında bir operasyonla etkisizleştirmeye ve iradeyi halktan yalnızlaştırmaya ve koparmaya çalışıyorlarsa şimdi devrimci karargâh adı altında da Türkiye'nin devrimci demokrat, sol, sosyalist güçlerini ve onların muhalefetini etkisizleştirmeye çalışıyorlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakın şimdi, geçtiğimiz günlerde, 21 Eylülde yeni bir operasyon oldu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Birdal, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

Buyurun.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan. Teşekkür ederim.

Devrimci karargâhla ilişkilendirilerek -ki, daha önce biz telefon konuşmaları, çay içmeleri nedeniyle gazeteci arkadaşlarımızın bu davadan alıkonulup bir yıl sonra bırakıldıklarına tanık olduk- şimdi Sosyalist Demokrasi Partisi, Toplumsal Özgürlük Platformu, demokratik siyaset yapan, gerçekten insan hakları için, demokrasi için, emek için, barış ve özgürlük için ve kardeşlik için mücadele eden bir siyasi partinin ve bir platformun yöneticileri de sabaha karşı kapıları kırılarak derdest içeri alınmıştır.

Bakın, örneğin, sosyalistlerin, solun birliğinden mi kaygı duymaktadırlar ya da boykot cephesinde Kürt siyasi hareketiyle yan yana olmuş olması mı cezalandırılmaktadır ya da Demokrasi İçin Birlik Hareketi, yani Türkiye’de ezilenlerin ve emekçilerin birliği yolunda bir çatı hareketinin, bir birlik hareketinin buluşmasından mı kaygı duyulmaktadır?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür cümlenizi alayım Sayın Birdal.

Buyurun efendim.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Bitiriyorum, son cümlemi söylüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi şuna dikkatinizi çekmek istiyoruz:

Birincisi; KCK adı altında gerçekten Kürt halkını onun iradesinden uzaklaştırmak ve yalnızlaştırmak isteyen ya da başka bir deyimle tasfiye hareketinin getireceği hiçbir şey yok.

İkincisi; onlarla birlikte demokrasi, barış, eşitlik ve özgürlük mücadelesi yürüten emek ve demokrasi güçlerini Kürt siyasi hareketinden, onların özgürlüğünden yoksun bırakarak, cezaevlerine tıkarak yine bu halkı ve iradesini yalnızlaştıracaklarını sanıyorlarsa bu da sonuç vermeyecek. Çünkü onların enternasyonalist, halkların kardeşliği, işçilerin birliği yolundaki dayanışması mutlaka er geç bu Türkiye’ye demokrasiyi, barışı, hukukun üstünlüğünü ve kardeşliği getirecektir. Bunda hiçbir kuşkumuz yoktur. Bu umutla hepinizi saygıyla selamlıyor ve bu tezkereye bir kez artık izin vermemenizi diliyoruz.

Saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; verilen ek süre sadece bir teşekkür konuşmasını tamamlamak içindir, cümleleri. Lütfen, bunu vesile kılarak, tekrar bütün arkadaşlarımız için söylüyorum, böyle yapılsın ve böyle bir talepte de bulunulmasın; istirhamımdır.

Evet, Danışma Kurulu önerisinin aleyhinde Sayın Sırrı Sakık, Muş Milletvekili; buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de Danışma Kurulu önerisi aleyhinde konuşacağım. Her ne kadar Grup Başkan Vekilimizin imzası olsa da biz bugün burada cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar, cumhuriyetle yaşıt olan Kürt sorununu bir kez daha konuşacağız, bir kez daha ya “barış” diyeceğiz ya da yeniden, çatışmalar için burada tezkerelere onay vereceğiz.

O vesileyle, biz ne düşünüyoruz, bunu zaman zaman sizlerle paylaşıp konuşuyoruz. Tezkerelerin çözüm olmadığını, ne sınır ötesi operasyonlar ne de sınır içi operasyonların sorunları çözmediğini burada bütün arkadaşlarımız, grubumuz, bin kez belki dile getirdi ve burada, 2007-2008 yıllarında tezkere çıktığında, sınır ötesi operasyonda, o dönem Demokratik Toplum Partisinin dışındaki bütün milletvekilleri yani üç grubu bulunanlar, DSP ve diğer bağımsız milletvekilleri dâhil olmak üzere, herkes el kaldırdı, savaşa “evet” dedi. Oysaki savaşın ne kadar can aldığını, savaşın sorunlarımızı çözmediğini hayat bir kez daha bize gösterdi.

Şimdi, o dönem  sınır ötesi yapan, birlikler aynen şunu söylüyordu bir televizyon programında, “daha çok gidin” diyen siyasetçilere: “Eğer yüreğiniz yetiyorsa siz gelin.” diyordu, “Türk Silahlı Kuvvetleri bir bütün olarak Kandil’e de gitse sorun çözülmez.” diyordu, savaşanlar diyordu, savaşın başındaki aktörler aynı şeyi söylüyorlardı ve dönüp bir muhasebe yaptığımızda bu üç dört yıllık sürenin nasıl heba olduğunu, nasıl yoksul Anadolu çocuklarının, yeniden, yaşamına neden olduğu bir tezkeredir.

Şimdi bugün bunu burada konuşacağız, bunları tartışacağız. Peki, niye gizli bir celseyle, niye gizli bir oturumla konuşuyoruz? Sayın Başbakan dün Suriye’deydi. Suriye’de açık, net olarak bunları konuşuyor, Amerika’da bunları konuşuyor, Almanya’da konuşuyor, İran’da konuşuyor ve bu işin bedelini ödeyen yoksul Anadolu çocuklarıyla, Kürt ve Türk halkıyla konuşmuyor. Onun için, eğer gizli saklı bir şey yoksa, halkımız bunu bilmelidir. Siz, gerçekten, iktidarınız, sekiz dokuz yıllık iktidarınız döneminde bu sorunu nasıl çözdünüz? Bu sorunu yani gizli görüşmelerle, sınır ötesi operasyonlarla veyahut da sınır içi operasyonlarla çözemediğiniz açık ve net. Siz, bu kapalı oturumdaki görüşmeleri Millî Güvenlik Kuruluyla oturup konuşacaksınız, gideceksiniz askerî, sivil bürokratla oturup konuşacaksınız ama bunu halktan saklayacaksınız. O vesileyle, biz, “Halkımızdan saklı gizli bir şey yoktur.” diyoruz. Halkımız bu sorunu açıkça bilmelidir. Bu sorun sadece Parlamentoda bulunan 550 milletvekilinin sorunu değil, sadece grubu bulunan milletvekillerinin sorunu değil veyahut da iktidar partisiyle Barış ve Demokrasi Partisinin sorunu değil. Bu sorunda biz halk olarak hepimiz ağır bedeller ödüyoruz, sorun Türkiye halkının sorunudur. Onun için Türkiye halkından saklayacağımız, gizleyeceğimiz hiçbir şeyimiz olmamalıdır ama ne hikmetse bugün yeniden halktan saklanan, gizlenen çok şey vardır.

Sevgili arkadaşlar, bakın, sınır ötesi operasyonlar, 1990’lardan bugüne kadar, daha önce birçok kez sınır ötesi operasyonlar yapıldı. İçinde dış güçlerin, Amerika Birleşik Devletleri’nin de desteği olan sınır ötesi operasyonlar oldu yani Avrupa Birliğinin bazı ülkelerinin desteği vardı, lojistik desteği vardı, İsrail’in vardı, hatta hatta güneyli Kürtlerin, KDP’nin, Yekiti’nin cephe savaşı vardı. Ne oldu, sonuç alabildik mi? Yine binlerce ölüm, yine sorun kapıda bekliyor. Şimdi, hayat bu kadar bize gerçekleri göstermesine rağmen dış güçlerle oturup konuşmak, hatta dış güçlerle cephe savaşı açmak bu sorunu çözmediyse bizim oturup artık politikalarımızı yeniden gözden geçirmemiz gerekir. Yeniden politikalarımızı gözden geçirmek, geçmişin argümanları ve silah ve şiddetle olmadığını hayat hepimize gösterdi. Silahın ve şiddetin dışında bir çözümünüz varsa hep birlikte konuşalım, ama yok, silahın ve şiddetin dışında bir çözüm sunmayacaksanız, yeniden bu tezkerelerden yoksul Anadolu çocukları ölecekse, gücünüz varsa ilk önce bizi öldürün. Eğer siyaset dünyası savaş kararları alacaksa, ilk önce, siyasi aktörler -evet, biz bu konuda tarafız- gücünüz yetiyorsa Anadolu çocuklarını ölümün üzerine değil bizi ölümün üzerine götürün. Risk alın ve siz de artık bir miktar empati yapın. Çünkü bu savaşta -hep söyledik, bu kürsüde hep söyledik- yoksul insanlar öldü, sizin çocuklarınızın -gül gibi, hep gözünüz gibi kollayıp korudunuz- hiçbiri bu savaşta bedel ödemedi. Şimdi, silahlı güçler açık ve net olarak diyorlar ki: “Biz, siyasallaşmak istiyoruz, silahlara veda etmek istiyoruz.” Ama siyaset dünyasında şiddetten ve kandan beslenenler “Hayır, PKK siz silahtan kendinizi arındıramazsınız...”

Ne yapılıyor? Demokratik zeminde siyaset yapan bizim arkadaşlarımız, parti yöneticilerimiz, kadrolarımız tutuklanıyor. Bir taraftan da Adalet ve Kalkınma Partisi “Biz, demokratik bir açılım…” diyor. İki şeyin bir arada olmadığını biliyoruz. Yani gerçekten “demokratik açılım” diyorsanız demokratik açılımın ruhuna uygun şeyler yapın. Bakın, PKK’nin 31 Ekimde bitecek eylemsizlik kararını, bugün Parlamento, yeniden ters düz edebilir, eğer bu savaş tezkeresine “hayır” derse onlar da kendilerini yeniden dizayn ederler. Ve bizim hepimizin amacı, Türkiye’yi bir aylık, bir yıllık çatışma ortamından kurtarmak değil. Tamamen, yani Kandil’in eteklerine silahları bırakıp Türkiye coğrafyasında demokratik zeminde bu insanların kendisini ifade edebilecek yasal düzenlemelere ihtiyaç var. Ama bunu bunlar isterken diğer taraftan demokratik zeminde siyaset yapanlara karşı uygulanan politikaları hep birlikte biliyoruz.

Sevgili arkadaşlar, geçmişte önemli görevlerde bulunan eski generaller, kuvvet komutanlarının açıklamalarına bakın, hepsi emekli olduktan sonra bir özür borcu var ve şunu söylüyor: “Evet, Kürt sorunu şiddetle çözülmez.” diyorlar. O dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt “Bütün ordumuzu göndersek yine çözülmez.” diyordu ve buna benzer, birçok aktör aynı şeyi söyledi. Yine bir eski general çıktı dedi ki: “Biz 1990’lı yıllardaki faili meçhul cinayetleri siyasi erkten talimat alarak yaptık.” O dönemin siyasi erki kimdi, aktörü kimdi? Süleyman Demirel’di, Çiller’di. O dönem kim ki görev yaptıysa bu halka karşı suç işledi ve iki gün önce Sayın  Demirel’in açıklamaları: “Efendim, Evren, Köşk’e kan üzerinde çıktı.” Doğrudur. Peki, sen Köşk’e kan üzerinde çıkmadın mı? Senin döneminde 17.500 faili meçhul cinayet var. Siz kan üzerinde siyaset yapmadınız mı? İşte bu noktada hepinizin, o dönemde siyaset yapan bütün aktörlerin Kürtlere karşı bir özür borcu vardır, demokrasiye karşı bir özür borcu vardır. Bunun yolu yöntemi yeni kanalların açılmasıdır, yeni alanlarla barışa yeni eller uzatılmalıdır ve barış yeniden örülmelidir. Bu örülmediği müddetçe sorunlarımızla hep cebelleşeceğiz.

Oralara sefer yapabilirsiniz, gidip Şam’dan, başka yerlerden sorunun çözümü, çözümü değil de sorunu boğarak… İran’da görüştüğünüz aktörler, o aktörler Kürt halkının düşmanlarıdır. Oradaki Kürt demokratları nasıl darağaçlarında infaz ettiklerini hepimiz biliyoruz. Yani dün Suriye’de görüştüğünüz Hafız Esad’ın oğlu, evet, Kürtlere karşı onlar da suç işlemiştir. Şimdi, Kürtlere karşı suç işleyenlerin bir birlikteliği Kürt sorununu çözmüyor. Oralarda gidip sorunun çözümüyle ilgili çaba sarf etmek beyhude bir çabadır. Oralara sefer düzenlemek de zafer kazandırtmaz. Sefer yapabilirsiniz ama zafer asla yoktur çünkü bu savaş, bu kavga çocuklarımızla olan bir kavgadır. Kendi çocuklarımızın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Sakık, konuşmanızı tamamlayınız; buyurun efendim.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Kendi çocuklarımızın ölümüne karşı bir barikat oluşturmalıyız. Bu savaşın dilini, bu kirli ve kanlı ellerle de artık diyalog kurarak Kürt sorununun çözülmeyeceğini… Kürt sorununun çözüm yeri Türkiye Büyük Millet Meclisidir, Türkiye coğrafyasıdır, geçmişte Kürtlere zulüm politikası uygulayan aktörlerle Kürt sorunu çözülmez.

Yani, tekrar söylüyorum; bu tür kavgalar ve bu tür seferler düzenleyerek sonuç alınmayacağını hayat hepimize gösterdi. Bir elimizde güvercin bir elimizde de silahla bu ülkede barışı sağlayamayız. Onun için, elimizdeki güvercinleri çoğaltarak barışa doğru daha da ortak payda, ortak bir dil bulmalıyız. Daha çok acı çektik, çekmek istemiyoruz.

Bu ülkede barışın ve huzurun egemen olacağı bir yıl diliyorum ve bugün, herkesin elini vicdanına koyarak, savaşa değil barışa karşı bir vicdan borcu olduğunu düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, Anayasa’nın 92’nci maddesine göre Başbakanlığın bir tezkeresi vardır, okutuyorum:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

C) Tezkereler

1.- Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Irak’ın Kuzeyinden Ülkemize Yönelik Terör Tehdidinin ve Saldırılarının Bertaraf Edilmesi Amacıyla, Sınır Ötesi Harekât ve Müdahalede Bulunmak Üzere, Irak’ın PKK Teröristlerinin Yuvalandıkları Kuzey Bölgesi ile Mücavir Alanlara Gönderilmesi ve Görevlendirilmesi İçin Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17/10/2007 Tarih ve 903 Sayılı Kararıyla Hükûmete Verilen ve 8/10/2008 ve 6/10/2009 Tarihli 929 ve 948 Sayılı Kararları ile Birer Yıl Uzatılan İzin Süresinin Anayasa’nın 92’nci Maddesi Uyarınca 17/10/2010 Tarihinden İtibaren Bir Yıl Daha Uzatılmasına Dair Başbakanlık Tezkeresi (3/1309)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

                                                                                                                1/10/2010

Irak'ın kuzey bölgesinde yuvalanmış bulunan PKK terör unsurlarından kaynaklanan ve Türk halkının huzur ve güvenliğiyle ülkesinin millî birliğine, güvenliğine ve toprak bütünlüğüne yöneltilmiş terörist saldırılar ve açık tehdit devam etmektedir.

Dost ve kardeş Irak'ın toprak bütünlüğünün, millî birliğinin ve istikrarının korunmasına büyük önem atfeden Türkiye, PKK teröristlerinin Irak'ın kuzeyindeki mevcudiyetine ve terörist saldırılarına son verilmesini sağlamak amacıyla askerî faaliyetlerini başarıyla yürütmekte, siyasi ve diplomatik girişimlerini ve uyarılarını sürdürmektedir.

Türkiye'ye yönelik olarak devam eden terörist saldırılara ve tehdide karşı, terörizmle mücadelenin bir parçası olarak uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli tedbirleri almak üzere, hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe belirlenecek şekilde, Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının, Irak'ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidinin ve saldırılarının bertaraf edilmesi amacıyla, sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere, Irak'ın PKK teröristlerinin yuvalandıkları kuzey bölgesi ile mücavir alanlara gönderilmesi ve görevlendirilmesi için Genel Kurulun 17/10/2007 tarihli ve 903 sayılı Kararıyla Hükûmete verilen ve son olarak 6/10/2009 tarihli ve 948 sayılı Kararı ile bir yıl uzatılan izin süresinin, 17/10/2010 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasını Anayasanın 92 nci maddesi uyarınca arz ederim.

                                                                                                      Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                                Başbakan

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresinin kapalı oturumda görüşülmesine dair İç Tüzük’ün 70’inci maddesine göre verilmiş bir önerge vardır.

Kapalı oturumda Genel Kurul salonunda bulunabilecek sayın üyeler dışındaki dinleyicilerin ve görevlilerin dışarıya çıkmaları gerekmektedir. Sayın idare amirlerinden salonun boşaltılmasını temin etmelerini rica ediyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresinin kapalı oturumda görüşülmesine dair İç Tüzük’ün 70’inci maddesine göre verilmiş olan önerge bir Hükûmet önergesidir. Bilgilerinize arz ederim.

Saygıdeğer milletvekilleri, yeminli stenografların ve yeminli görevlilerin salonda kalmalarını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kapanma Saati:16.13

VII.- KAPALI OTURUMLAR

 

(İkinci Oturum kapalıdır)

 

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.55

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5’inci Birleşiminin kapalı oturumdan sonraki Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Kapalı durumda oylanan Başbakanlık tezkeresinin oylamasına 451 üye katılmış, 428 üye kabul, 18 üye ret, 1 üye çekimser oy kullanmış ve tezkere kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır. Önergeyi okutup işleme alacağım.

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Önergeler (Devam)

2.- Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, (2/489) esas numaralı Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/233)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(2/489) Esas Numaralı kanun teklifimin İçtüzüğün 37. Maddesine göre görüşülmesini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                              Gürol Ergin

                                                                                                                   Muğla

BAŞKAN – İç Tüzük 37’nci maddeye göre, önerge sahibi olarak Gürol Ergin, Muğla Milletvekili.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

GÜROL ERGİN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu’nun 89’uncu maddesinin sekizinci fıkrasına bir cümle eklenmesi hakkında verdiğim kanun teklifimin İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınması konusunda söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken Sayın Başkan sizi, değerli milletvekillerini ve yüce Türk ulusunu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, devlet memurlarının emekli ikramiyelerine ilişkin konular, 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu’nun 89’uncu maddesinde düzenlenmiştir. İlgili maddenin sondan önceki fıkrasında “Bu madde gereğince ödenecek emeklilik ikramiyesi ödendikçe onayı veren kurum tarafından yazı ile istenilmesi üzerine en çok iki ay içinde faturası karşılığında Sandığa ödenir.” denilmekte, Emekli Sandığı, bu hüküm uyarınca ödediği emeklilik ikramiyelerinin bedelini emeklilik onayı veren kurumdan talep etmektedir. Bu uygulamada, emekli olan memura ödenen emeklilik ikramiyesinin tamamı, memurun Emekli Sandığı kapsamına giren başka kurumlarda çalışmış olup olmadığına bakılmaksızın emeklilik onayı veren son kurumdan talep edilmektedir.

Kamu kuruluşlarının tümü ödemelerini devlet bütçesinden yapmakta olduğundan bu durum onlar için sorun yaratmamakta ancak belediyelerin her biri ayrı bir bütçeye sahip olduğundan her belediye ödemeyi kendi bütçesinden yapmaktadır. Bu nedenle, uygulama, birçoğu maddi sıkıntı içinde bulunan belediyeleri daha yoğun sıkıntıya sokmaktadır. Çünkü, bir belediye herhangi bir resmî kurum ya da bir başka belediyeden 657 sayılı Yasa’ya göre çalışan bir memuru nakil yoluyla aldığında, naklen atama yoluyla gelen o memurun emeklilik ikramiyesi, en son çalıştığı belediye tarafından Emekli Sandığı aracılığıyla ödenmektedir. Üstlendikleri külfetin farkında olan belediyeler, yararlanmayı düşündükleri ancak başka bir belediye ya da resmî kurumda çalışan nitelikli elemanı naklen almakta tereddüt göstermekte, ihtiyaç duydukları zorunlu durumlarda bile naklen atamaya sıcak bakamamaktadırlar. Ancak birçok belediye bu durumun farkında da değildir.

Yaşanan duruma açıklık kazandırmak için Muğla Belediyesinden yakın tarihli bir örnek vermek isterim. 19 Aralık 2007 tarihinde Belediyeye ataması yapılan bir iç denetçi 19 Temmuz 2010 tarihinde bu Belediyeden emekli olmuştur. Bu kişi Muğla Belediyesinde yalnızca iki yıl yedi ay çalışmıştır. Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından bu kişinin toplam yirmi dokuz yıllık hizmet bedeli olarak 53.943 lira ikramiye tahakkuk ettirilmiş ve Belediyeden bu bedeli ödemesi istenmiştir. Burada çok açık bir haksızlık bulunmaktadır. Emekli Sandığı Kanunu’nun 89’uncu maddesinin sekizinci fıkrasının sonuna eklenecek aşağıdaki cümleyle bu haksızlığı tüm belediyeler için ortadan kaldırmak mümkün olacaktır.

Bu kanun teklifimizle maddeye eklenmesini istediğimiz cümle şöyledir: “Fiilî hizmet süresi birden fazla kurumda geçen ve son defa belediye başkanlıklarından ayrılarak emekli, adi malullük, vazife malullüğü aylığı bağlanan ya da toptan ödeme yapılan iştirakçilere ödenen emekli ikramiyeleri bu kurumlarda geçen fiilî hizmet sürelerinin emekli ikramiyesinin hesabında dikkate alınan toplam fiilî hizmet süresi içindeki oranları esas alınarak ilgili kurumlardan tahsil olunur.”

Değerli milletvekilleri, Türkiye Belediyeler Birliği bu konuda gerekli düzenlemenin yapılabilmesi amacıyla 19/12/2008 tarihinde Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığına, 6/2/2008 tarihinde de Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına yazı ile başvurmuştur. Ciddi bir haksızlığın ortadan kaldırılması açısından kanun teklifimin doğrudan gündeme alınması konusunda desteklerinizi bekler, Sayın Başkan, sizi, değerli milletvekillerini ve yüce milletimi tekrar saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ergin.

Şahsı adına Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz.

Sayın Ağyüz, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; belediyelerde çalışan ve emekliliğine az bir süre kalan memurların özellikle geçmişte çalıştıkları yerlere bakılmadan, ikramiye ödemeleri o geçmişte çalıştıkları birimlere dağıtılmadan belediyelere ağır yük getiren bir emekli ikramiyesi ödemesini belediyelerin üstünden kaldırmak için Sayın Gürol Ergin tarafından verilen kanun teklifi üzerinde şahsım adına söz aldım.

Değerli arkadaşlar, belediyeler gerçekten güç durumda. Özellikle nüfusu küçük, kendi yağıyla kavrulmaya çalışan ve ek ekonomik kaynak yaratamayan belediyelere personel ödemeleri ve üstüne üstlük bu tür emekli yükü çok ağır bir yük getirmektedir ve dolayısıyla, bu belediyeler hizmet yapamaz, yetenekli eleman çalıştıramaz hâle gelmişler ve naklen eleman alımında -eğer başarılı, yetenekli eleman var ise- çekingen davranmaya başlamışlardır.

Gerçi, AKP Hükûmeti “emekli” lafını duyunca pek tedirgin oluyor -bugün Sayın Başbakanın konuşmasında da dinledik- ama bu emeklilere ekonomik olarak bir şeyler vermememiz, emeklilerin gelecek yaşamını iktidar olarak koruyamamamız, büyük sosyal değişimlere, sosyal tepkilere neden olacak bir konumdur. O nedenle, emeklilerimizi her alanda korurken, onların yaşamını kolaylaştıracak, ekonomik yaşamına katkıda bulunacak önlemleri alırken, özellikle maaşlarında eşitliği sağlarken belediyelerdeki bu emekliliğin yarattığı sıkıntıyı da gidermek zorundadır Hükûmet.

Biz bu öneriyi bu nedenle verdik ve bu önerinin kabul edilerek belediyelerin bu yükten kurtulması, özellikle hizmet bekleyen, yörelerinde hizmet bekleyen vatandaşlarımıza daha büyük ekonomik olanaklar sağlayacağı için o yöredeki insanlara özellikle hizmet olarak dönecektir. Ayrıca, belediyelerin en büyük şikâyeti de siyasi ayrımcılıktır. Bu siyasi ayrımcılığın nedeni, bazı belediyelere hibe olarak -nüfusuna bakılmaksızın- 100 milyar, 60 milyar gibi paralar gönderiliyor ama maalesef muhalefet partili belediyelerin çoğundan bu yardımlar esirgeniyor veya iş olsun diye sembolik olarak gönderilen, bazı belediyeler de, yetersiz olarak bu yardımı alıyorlar. Bu dengesizliğin ortadan kalkması lazım. Büyükşehir belediyelerine özellikle çok büyük ayrıcalık tanıdınız. Onların yarım kalmış ulaşımlarını devlet üstlenerek geçmişin hesabını sormadan büyük yükten kurtardı ama bu emekli ikramiyelerini bile ödeyemeyecek durumda olan belediyelerimizi maalesef düşünmedik, düşünme konumunda kalmadık.

“Kaynak yok.” dersek, kaynak var. Bakın geçenlerde televizyonda izliyorum, DSİ reklam vermiş: “Toplu açılışlar, büyük yatırımlar…” Televizyonlara, gazetelere... Ne alaka? Devlet Su İşleri bir devlet kurumu. Bugüne kadar böyle bir alışkanlığı yoktu. Trilyonları reklam uğruna niye akıtıyor bu DSİ? Emlak Gayrimenkul Ortaklığı, kırk yıldır var olan bir kurum, reklama ne ihtiyacı var? Her gün gazetelerde çarşaf çarşaf… Trilyonlarca para… Reklama besleniyor... Bazen de yandaş basını beslemek için bu tür kurumlar araç olarak kullanılıyor. Kaynak yok dersek yanılırız. Devlet Su İşlerinin bu kaynağını reklama harcamak oradaki elemanların ekonomik yaşamından esirgediğiniz parayı bu tür şekilde çarçur etmektir. Emlak Gayrimenkul Ortaklığının parasını bu şekilde reklama vermeniz oradaki kaynağı çarçur etmenizdir. O nedenle bizim beklentimiz, belediyelerin ve belediyeden emekli olan insanların belediyeye yük getirmesini önlemek ve tüm emeklilerimizin  ekonomik yaşamını çıkarılacak intibak yasasıyla… Özellikle 2000 öncesi emekliler çok büyük sıkıntı çekmektedirler. Bu yasa vesilesiyle ben bekliyorum ki AKP iktidar grubundan böyle bir öneri gelir ve gelin emeklilerimizin yaşamını hep birlikte kolaylaştıracak, intibak yasasıysa intibak yasası, eşitlik ise eşitlik, refah payı vermekse refah payı diye bir öneri gelir diye bekliyorum. Çünkü siz çok demokrat, çok sosyal, seçimden seçime sadaka devleti olma özelliğini taşıdığınız için bu önerinin de geleceğini sanmıyorum.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ağyüz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Karar yeter sayısı Sayın Başkan…

BAŞKAN – Karar yeter sayısını arayacağım, önergeyi oylarınıza sunup…

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

GÜROL ERGİN (Muğla) – Belediyeler CHP’nin belediyeleri değil ya!

BAŞKAN - Evet, karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.08

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.15

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

İç Tüzük’ün 37’nci maddesi uyarınca verilen önergenin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi oylamayı tekrarlayacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi kabul edenler…  Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

VIII.- MECLİS SORUŞTURMASI

A) Ön Görüşmeler

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 57 milletvekilinin, Seviye Belirleme Sınavı uygulamasında görevini kötüye kullanarak ve yetkisini suistimal ederek öğrenciler ve ailelerin mağduriyetine ve kamunun zararına neden olduğu iddiasıyla Millî Eğitim eski Bakanı Hüseyin Çelik hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/3)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmına geçiyoruz.

Bu kısımda yer alan, İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 57 milletvekilinin; Seviye Belirleme Sınavı uygulamasında görevini kötüye kullanarak ve yetkisini suistimal ederek öğrenciler ve ailelerin mağduriyetine ve kamunun zararına neden olduğu, bu eylemlerinin Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesine uyduğu iddiasıyla Millî Eğitim eski Bakanı Hüseyin Çelik hakkında Anayasa’nın 100’üncü ve İç Tüzük’ün 107’nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin (9/3) esas numaralı önergesi üzerinde görüşmelere başlıyoruz.

Bu görüşmede, sırasıyla, önergeyi verenlerden ilk imza sahibine veya onun göstereceği bir diğer imza sahibine, şahısları adına üç üyeye ve son olarak da hakkında soruşturma açılması istenmiş bulunan bakana söz verilecektir. Konuşma süreleri onar dakikadır.

Meclis soruşturma önergesi Genel Kurulun 20/7/2010 tarihli ve 137’nci Birleşiminde okunmuş ve bastırılarak sayın üyelere dağıtılmıştır. Bu nedenle soruşturma önergesini tekrar okutmuyorum.

Şimdi şahısları adına söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Önerge sahipleri adına Mehmet Sevigen, İstanbul Milletvekili…

AYHAN YILMAZ (Ordu) - Sayın Başkan, sesiniz gelmiyor.

BAŞKAN – Evet, ya benim sesimde bir durum var yahut sizin kulaklarınızda. Biraz yaklaşayım bakayım.

Evet, şahsı adına birinci sırada Mersin Milletvekili Akif Akkuş, ikinci sırada Amasya Milletvekili Avni Erdemir, üçüncü sırada Kocaeli Milletvekili Fikri Işık. İlgili Bakan, Millî Eğitim eski Bakanı Sayın Hüseyin Çelik.

Sayın Sevigen, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; önce hepinizi sevgi, saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama geçmeden önce, Millî Eğitim eski Bakanımızla ilgili görüşme olduğu için, Millî Eğitim Bakanlığını da ilgilendirdiği için son bu KPSS’de olan olayları, sırf tutanaklara geçsin diye… Yüzlerce adayın puanını yanlış hesaplamasından dolayı kazananlar, kaybedenler, mağdur olanlar oldu. Bunu Başbakan Yardımcısı da bir rezalet olarak belirtti. Bundan sonra, Anadolu liseleriyle ilgili puan ve kontenjanlar duyurulmadan 21-22 Eylül tarihlerinde sisteme yarım saat açıldı ve kapandı. Bu arada 490-500 puan almaya çalışan çocuklar 200-300 puanlarla buralara girdiler. “Sistem kitlendi.” dediler, kimin girip kimin girmediği de belli değil. Burada büyük skandallar olduğunu, büyük haksızlıklar yapıldığını… Sırf tutanaklara girsin diye bunları hatırlatmakta fayda görüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; KPSS’yle ilgili Sayın Bakanın, Hüseyin Çelik’in “Tarihî bir devrim.” dediği ve kimseye sormadan tamamen kendi uzmanlarının, AKP’li yöneticilerin, AKP’li uzmanların, milletvekillerinin, bürokratların, arkadaşların, hepsinin birden “devrim” diye sunduğu KPSS’yle ilgili yapılan yanlışlıklarla ilgili Sayın Çelik’in uygulamalarına yönelik verdiğimiz araştırmayla ilgili söz aldım.

Hüseyin Çelik deyince akla, gelir gelmez, Bakanlığa gelir gelmez “Bakanlığı yerle bir edeceğim.” diye ilk demeci budur sayın milletvekilleri. On beş günlük demeçte “Bakanlığı yerle bir edeceğim.” demiştir.

“800 bin lirayla geçinemiyorum.” diyen bir öğretmene, “Geçinemiyorsan bırakıp git kardeşim!” demiştir.

Bütün sendikalarla kavga etmiştir. Türk Eğitim Sendikasıyla, eğitim sendikalarıyla ilgili; sizler bilirsiniz.

Atama isteyen öğretmenlere “Cehenneme kadar yolunuz var!” diye söyleyebilmiştir bir Bakan, atama isteyen bir öğretmene “Cehenneme kadar yolunuz var!” diyebilmiştir.

Kadrolaşmanın en fazla olduğu bir Bakanlık. Bine yakın kadrolaşma yapıldı son dönemlerde. Sayın Nimet Çubukçu Bakanlığa geldikten sonra... Şurada, elimde bu liste var, vereceğim, bu listede kimler var, kimler yok, kimin yakınları, kimin akrabaları, işte, hangi dostlar, hangi... İnsanların liyakatine bakmadan, bilgisine, becerisine bakmadan kimler atandı, son, giderayak? Elimizde binlerce bu listeler var, bunları da Sayın Bakanlık istediği zaman kendilerine vereceğim biraz sonra.

Bütçede en yüksek paya sahip bir Bakanlık ama okulların doğal gazlarının paralarını velilerden toplayan bir dönem.

İhalelerde kıyımların, baskıların yapıldığı bir dönem.

Sınavlardaki usulsüzlüklerin en çok olduğu bir dönem yaşadık Hüseyin Çelik döneminde.

Atanmayan öğretim görevlilerinin, üniversitenin açıldığı bir dönem.

Okullarda şiddetin, çeteleşmenin en çok arttığı bir dönemde Sayın Bakan, on iki günlük tatile gitti. Gazetelerin manşetlerinde var zaten, “İyi tatiller Sayın Bakan.” diyor. O dönemde de, sevgili arkadaşlarım, okulda şiddet, olaylar, uyuşturucunun en yoğun olduğu bir dönemde Sayın Bakan on iki günlük tatile gidiyor arkadaşlarıyla. Böyle bir dönemi yaşadık Sayın Bakan döneminde.

Tacizlerin, tecavüzlerin -hep bunu okuduk, komisyonlar kuruldu- okullarda yaşandığı, en büyük sorunların yaşandığı bir dönemde 2.452 tane soru önergesinin verildiği ve bunun bine yakınının cevaplandırılmadığı bir dönem.

Ana muhalefet partisi milletvekilleri kendi iline gittiği zaman, oradaki milletvekillerini, o partinin genel başkanını yuhalatacak kadar militan olmuş bir bakan, militan olmuş bir bakan. Sevgili arkadaşlarım, Van’da -gittiğimiz- olayları biliyorsunuz, o olaylarda yaşadıklarımızı biliyorsunuz. Böylesine, acımasızca, bütün devlet adamlığını bir tarafa bırakmış, militanlık yapmış bir bakan.

Giderayak “Başım dik, alnım açık diyerek ayrılıyorum, sizlere eser bıraktım.” diyen Sayın Bakanın eserlerini biraz sonra göreceğiz.

Bürokratların en çok görevlerinden dolayı hapis cezası aldığı bir dönem. Bir milletvekili arkadaşımız da var içimizde, onu da söylemek istemiyorum, cezası kesinleşmiş, sonra milletvekili oldu. Hocama da burada ismini söyleyerek haksızlık yapmak istemiyorum, o kendini biliyor.

Hâlen, Millî Eğitim Bakanlığından ayrıldığı zaman “Otomatiğe bağladım, gidiyorum.” diyen, kendisinden sonra gelen kendi partisinin milletvekilini, kendi partisinin bakanlığını sanki işe yaramaz diyen, aşağılayan, yaşadığımız bir dönem. “Ben bakanlığı otomatiğe bağladım, gidiyorum.” diyen bir bakan.

Hatırlarsanız, Nimet Çubukçu geldikten sonra 16 tane genel müdürle ilgili atama yaptı, Köşke gitti, uzun süre bekledi Köşkte ve bu atamalar Köşkte onaylanmadan geri geldi sevgili arkadaşlarım. Bu dönemi hatırlarsınız.

Okulların kantinlerini, servislerini, makam arabalarının hangileri tarafından kiralandığını, kırtasiyelerin, kitap işlerinin, Millî Eğitime bağlı matbaaların kapandığını ve bu matbaalarda kitapların devletten sonra hangi matbaalardan bakanlığına kadar… Söylemeye gerek yok, bunları toparladığınız zaman Sayın Hüseyin Çelik döneminde Millî Eğitim Bakanlığı tarihler dolusu, sayfalar dolusu kitap yazabilecek bir döneme geliyoruz sevgili arkadaşlarım.

Sayın Bakanın “En büyük eserim.” dediği (SBS) Seviye Belirleme Sınavı’yla ilgili…

Hasan Âli Yücel’den sonra, sevgili arkadaşlarım, Millî Eğitim Bakanlığı koltuğunda en çok oturan Sayın Bakan. Bırakın hükûmetleri, eskiden hükûmetler değiştiği zaman Millî Eğitim Bakanlığı bile değişmiyordu ama maalesef şimdi aynı hükûmetin içinde, aynı partinin içerisinde bir bakan değiştiği zaman, arkadan başka bir bakan geldiği zaman, o millî eğitim dediğimiz Hükûmet yazboz tahtasına çevriliyor. Bu sekiz dönemde Millî Eğitim Bakanlığı maalesef yazboz tahtasına çevrilmiştir ve biraz sonra iki bakan arasındaki bu çelişkilerle ilgili sizlere bilgi sunmaya çalışacağım.

Uzmanların görüşü alınmadan, kimseye sorulmadan, araştırma yapılmadan, dershane sahipleriyle hangi konularda görüşüp karar verildiği gibi bu uzman yazarların ve velilerin bütün feryatlarına rağmen, “hiç, gözüm kara, ben, devrim” diye uyguladığı ve sonradan gelen Sayın Bakanın kaldırdığı SBS’yle ilgili, bakın, burada veliler ne diyor: Bir veli “Yaşadıklarım değil yaşamadıklarımın bedelini kim ödeyecek?” diye Özlem Turhan diye bir veli soruyor bunu feryat ederek. Gönül Gültekin isminde bir veli arkadaşımız “Oğlumun hem şoförü hem menajeri oldum hem öğretmen oldum, inanın evimin kirasını ödemedim, gittim dershane parası verdim.” diyor. “Sınavda zorlandığım için, okuyamadığım için okuldan kaçtım, günlerce okula gitmedim.” diyen bir öğrenci arkadaşımız.

Sayın Abbas Güçlü bir köşesinde yine öğretmenlerle, kendi çocuklarıyla ilgili bir yazı yazmış. “Hasan Âli Yücel’den sonra en uzun bakanlığı Hüseyin Çelik yaptı. Çok çalıştığını inkâr edemeyiz, ama eğitime katkısını aynı oranda söylemek olanaksızdır. Türk eğitim sistemine öylesine bir zarar verdi ki bu konuda hiç kimse eline su dökemez. Partisinin, İktidarının, Millî Eğitim Bakanlığının ötesinde bir de kendi gündemi vardı ki bütün önergelerde bütün önceliklerini ona verdi. Ne Başbakanın istekleri umurundaydı ne de Türk eğitim sisteminin değerleri. Hepsini altüst etti. Yapmaktan çok bozdu, yıktı, rakamlarla oynadı, laf cambazlığı yaptı, akı kara, karayı ak gösterdi, ama Allah’ı var bu konuda çok başarılı oldu.” diye bu konuda uzman arkadaşlarımızdan bir tanesinin görüşü.

Yine profesör bir arkadaşımızın görüşü… (Van Milletvekili Hüseyin Çelik’in anlaşılamayan bir müdahalesi)

Sayın Bakanım, söylersiniz gelirsiniz burada, ben sadece bilgi veriyorum milletvekili arkadaşlarıma.

Okul, etüt, test, dershane derken öğrencilerine haftanın bir gününü bile tatil yaptırmadığını söyleyen matematik profesörü Ali Nesin “Patronlar çocuklarımız kadar çalışmamızı isteseler ülkede isyan çıkardı. Ankara’ya kadar yürürüz, ama çocuklarımızı köle gibi çalıştırmakta bir sorun görmüyoruz, sesleri bile çıkmıyor yavrucakların.” diye feryadını dile getirmiştir.

Yine bir başka köşe yazarı arkadaşım, kendi çocuğuyla ilgili “Oğlum kobay oldu, kobay olarak kullandılar. Milyonlarca çocuğun iki yılını yediniz. Peki, oğluma nasıl hesap vereceğim?” diye feryat ediyor ve “O kendini daha öğrenci zannediyor.” diyor.

Benim oğlum da SBS imtihanlarına girdi, belki, ben de şimdi burada düşünüyorum, çocuğa ne kadar büyük baskılar yaptım, ne kadar büyük kavgalar yaptım, okula gönderdim, kurs aldırdım, özel okula gönderdim, kurs aldırdım, SBS’ye faydası var diye. Çocuk o puanları alır, daha ileride bir başarı sağlar diye, inanın evde, kendi ailemden biliyorum, büyük kavgalar yaptık, büyük çabalar sarf ettik. Eğer ben bu kadar milletvekili maaşıyla, bu kadar yaptığımız işlerle bu kadar zor durumda kaldıysak, o fakir fukara, garip gureba ne yapacak diye merak ediyorum.

Yine, sevgili arkadaşlarım, bu olaylardan sonra iki bakan arasında… SBS’yle ilgili “devrim” diyen Hüseyin Çelik diyor ki: “SBS Türk eğitim tarihinin en önemli reformlarından biridir. SBS öğrenciyi dershaneye mahkûm eden bir sınav tipi değildir.”

Sayın Nimet Çubukçu basın toplantısı yapıyor SBS’yi kaldırdığı zaman “Var olan sistem öğrencileri dershanelere yöneltmiştir.” diyor.

Sayın Hüseyin Çelik “SBS ile öğrenciler üzerindeki sınav kaygısı azalacak, öğrencilerin sosyal ve kişisel gelişmelerine zaman ayarlaması sağlanacaktır.” diyor. Nimet Çubukçu “Çocuklar sınav odaklı yaşamaktan sosyal etkinliklere vakit bulamıyor. Çocuklar sokağa çıkamıyor.” diyor.

Yine Hüseyin Çelik “Okulların dış kurumlara olan bağımlılıkları azalacak.” diyor. Ama yine Nimet Çubukçu burada diyor ki: “Okul dışı kaynaklara yönelim burada çok artmıştır.”

Yine Hüseyin Çelik “Öğrenciyi sınava boğan bir sistem söz konusu değildir.” diyor. Sayın Nimet Çubukçu “Sınavın öğrenci, veli üzerinde olumsuz etkileri oldukça büyüktür.” diye çaba sarf ediyor. 

Sevgili arkadaşlarım, bu çelişkileri saymakla bitiremeyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum.

İnanın, bu kadar çok çelişki var, yani arkadaşlarıma veririm bu çelişkilerle ilgili…

SBS’ye girebilmek için… Dershanelerde parasını ödemeyen Kütahya’da bir öğrencimiz var sevgili arkadaşlarım, Yalçın Öktem, on dört yaşında, intihar etmiştir. Sevgili arkadaşlarım, bilin diye söylüyorum.

Sayın Bakan, gerçekten siz bunu biliyor musunuz? SBS’de, imtihanda başarısız oldu diye ailesinden korkarak, on dört yaşındaki bir çocuk intihar etmiştir.

Yine bir çocuk, Mersin Cumhuriyet İlkokulunda, Tansu Özdemir isminde on dört yaşında bir çocuk ailesiyle tarlaya gidiyor, bu imtihanda başarısız olduğu için, ailesinden korktuğu için gidiyor tarlada kendini asıyor Sayın Bakan. Bunlardan haberiniz var mı? Bu mu sizin devrim dediğiniz niteliğe getirdiğiniz SBS sistemi? Madem bu kadar iyiydi Nimet Çubukçu bunu niye kaldırdı? Niye bu insanlarla, bu fakir fukarayla bu kadar oynuyorsunuz? Parası yok, pulu yok, işi yok, okulu yok, yiyecek ekmeği yok, kirayı vermiyor, götürüyor kursa veriyor, özel öğretmene veriyor, taşımaya veriyor.

Sevgili arkadaşlarım, işte dershanedeki… Görüyorsunuz, ölümlerin feryatları, bu, günlerce gazetelerde çıktı.

Son olarak, sevgili arkadaşlarım, devlet bu konuda büyük zarara uğramıştır. Birinci yıl, ikinci yıl, üçüncü yıl, bunların hepsinin toplamı yaklaşık 10 trilyon…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Sayın Başkan, hemen bitiriyorum.

BAŞKAN – Sayın Sevigen, son defa mikrofonunuzu açıyorum. Tabii, size verince diğer arkadaşlara da verme durumu olacak. Lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Hemen bitiyorum. Çok teşekkür ediyorum. Şimdi, SBS’yle ilgili olduğu için.

Başka bir şey, Bakanın geçmişiyle ilgili, ailesiyle ilgili, Van’da yaptıklarıyla ilgili, Bakanlığıyla ilgili, yolsuzluklar, ihalelerle ilgili o kadar çok şey var, onları söylemiyoruz. Biz, burada, SBS’yle ilgili vermiştik bu soru önergesini, SBS’den mağdur olan insanları anlatmaya çalıştık. Siz Sayın Çelik’in ne olduğunu benden daha iyi biliyorsunuz. Kendiniz içinde neler yaptığını benden daha iyi biliyorsunuz. Bunu söylememe gerek yok. Burada gensoru Sayın Çelik hakkında verilmiş, önergeler Sayın Çelik hakkında verilmiş ama bütün bunları deşmenin bana göre bir anlamı yok. Bugün biz SBS’den zarar gören vatandaşlarımızın dertlerinden dolayı Sayın Çelik’in görevi kötüye kullanmasını anlatıyoruz.

Bu bakımdan ben, Nimet Çubukçu’nun bu kadar eleştirdiği bir bakana nasıl oy verecek veyahut da vekil bıraktığı arkadaşımız nasıl oy verecek diye merak ediyorum ve hepinize sevgiler, saygılar sunuyor başarılar diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Mersin Milletvekili Sayın Akif Akkuş.

Sayın Akkuş, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Akkuş, arkadaşımız on iki dakika konuştu. Ben on bir dakikanızı verdim, eğer tamamlayamazsanız bir dakikayı ilave edeceğim size.

Buyurun efendim.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; SBS, yani seviye belirleme sınavı… Bu konuda verilmiş olan Meclis araştırma önergesi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 2007-2008 öğretim yılından itibaren uygulanmakta olan SBS imtihanları ilk günden bugüne tartışılan bir imtihan olarak karşımıza çıkmış bulunmaktadır. Niye tartışıldı? Kimi zaman soruların yanlışlığıyla tartışıldı, kimi zaman soruların değerlendirilmesiyle alakalı olarak tartışıldı. Velhasıl birçok konuda tartışıldı ve nihayet kaldırıldı.

28/6/2010 günü Millî Eğitim Bakanı Sayın Nimet Çubukçu tarafından uygulamadan kaldırıldığı duyurulmuş olan SBS imtihanlarının uygulanması sırasında öğrenci, aile, sistem ve okullar üzerindeki olumsuz etkilerini kısaca belirtmenin uygun olacağı kanaatindeyim.

Değerli milletvekilleri, seviye belirleme sınavı, ilköğretim altı, yedi ve sekizinci sınıflarda öğrencinin derslerden o yılın müfredatında belirtilen kazanımları elde etme seviyesinin ölçülebileceği, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından her yıl haziran ayında ders kesiminden sonra düzenlenen merkezî sistem bir sınavdır. 

İlk defa 21-22 Haziran 2008 tarihinde ilköğretim öğrencileri bu yeni sınavın heyecanını yaşadı. OKS’nin yerine düzenlenen ilk seviye belirleme sınavına altıncı sınıfta okuyanlar katıldı. Adaylara, Türkçe, matematik, fen ve teknoloji, sosyal bilgiler, yabancı dil alanlarında seksen soru yöneltildi ve bu altıncı sınıfta imtihana giren öğrencilerin sayısı 991.573 kişi idi. Bir gün sonra yedinci sınıflar girdi, bunlar da 990.774 kişi olarak belirlendi. Ancak, bu tarihlerde bu sınıflarda okuyan öğrencilerin sayısına baktığımız zaman bunların çok daha fazla olduğunu görüyoruz. Buradan da anlaşılıyor ki öğrencilerimizden bir kısmı bu sınavlara girmedi yahut da bu sınavlara alınmadı, çünkü seviye belirleme sınavı zorunlu bir sınav değildir. Ancak, merkezî sistemde öğrenci alan ortaöğretim kurumlarına yerleştirmede kullanılacak puana etkisi bakımından öğrencilerin bu sınavlara girmesi tavsiye edilmektedir. Yani, bir imtihan düşünün, bütün öğrencileri kapsamıyor ancak bunların bir kısmını kapsıyor. Elbette ki bu imtihan sisteminin takdir edilmesi yahut hoş karşılanması düşünülemezdi. “Bunlar, bu imtihan 2007’de başladı.” demiştik, nihayet 2010-2011’de ise sadece sekizinci sınıflar bu imtihanlara girecek.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilköğretimden üniversite sonuna kadar bir öğrencinin ortalama 740 defa imtihana girdiği belirtiliyor yani çocuklarımız sürekli bir imtihan stresi içerisinde. Şu denilebilir tabii: Yani 3 tane SBS’yi kaldırmakla bu 740 defa tekrarlanan imtihanın 3 tanesi eksilebilir, gerisi duracaktır. Doğrudur ama öteki imtihanlar, çocuğun sınıfta gördüğü dersler sırasında kendi öğretmeni ve kendi arkadaşları tarafından sınıf içerisinde yapılan imtihanlardır çoğu. Ancak “SBS imtihanı” dediğimiz imtihan, çocukların âdeta at yarışındaki gibi koşturulduğu, hazırlandığı bir imtihan sistemidir. Çocuk hem okuluna gidiyor hem de okuldan kalan diğer vakitlerinde bu SBS hazırlığı için dershanelere gidiyor. Yani bakıyorsunuz daha henüz on yaşını yeni geçmiş, on bir yaşını doldurmamış çocuklarımız bile sabahın köründe ya okula gidiyor ya dershaneye gidiyor, sonra, akşama doğru da tekrar ya dershaneye ya okula gidiyor. Bu da, tabii, bu çocuklarımızın gelişmesinde son derece olumsuz etkilerin meydana gelmesine sebep oluyor. Böylece millî eğitim sistemimiz bugün imtihan odaklı bir sistem hâline gelmiştir. Uzmanlara göre imtihan odaklı bu sistemin ezberci bir sistem olduğu ifade edilmekte, ayrıca hiçbir insani, bilimsel ve kalıcı yönünün bulunmadığı belirtilmektedir. Elbette ki biraz önce belirttiğim gibi çocuk sabahın köründe evinden çıkar, okul veya dershaneye gider, akşam saat yedi buçuk sekizde evine dönerse, bu çocuğun hem psikososyal gelişimini sağlayacak hem bedenî gelişmesini sağlayacak birtakım aktivitelerde bulunması söz konusu olamaz, bu da çocuğun demek ki eksik yetişmesine sebep olacak diyoruz.

Sınav, âdeta bir araç olmaktan çıkmış, ulaşılması zor bir amaç hâlini almıştır. Bu, araç olarak icat edilen paranın bugün amaç hâline gelmesi gibi bir şeydir maalesef ya da İngilizlerin Hintlilere logaritma cetvellerini ezberletmesi gibi bir şeydir diye belirtebiliriz.

Liseye girmek için on bir yaşında milyonlarca çocuğun birbirini geçmek üzere bir yarışa sokulması son derece yanlış olmuştur. Yani o çocuklukta kazanılan birtakım dostluk, arkadaşlık, insanlık duygularının ortaya çıkması âdeta engellenmiştir. Bu da maalesef millî eğitim sistemimiz tarafından yapılmaktadır. Dünyanın başka yerlerinde de bir üst eğitim kurumuna geçenler bulunmaktadır. Ancak, ülkemiz dışında çok az ülkede ilköğretim okullarında her yıl yenilenen böyle bir imtihan, maalesef, bulunmaktadır.

Ortaöğretim kurumlarına öğrenciler ortaöğretim yerleştirme puanıyla girmektedirler. Ortaöğretim yerleştirme puanına göre Türkiye sıralamasında nedense ilk 100 içerisinde yer alan devlet okulu yok gibidir. Ancak burada bazı özel okullar kendi başarılarını kanıtlamak için yıl boyunca başarılı olan öğrencileri imtihana soktuğu, diğer öğrencilerini ise imtihanlardan uzak tuttuğu dedikodularına da muhatap olmaktadır. Yani okullar, özellikle özel okullar, bir dahaki seneye daha fazla yeni öğrenci alabilmek, öğrenci çekebilmek için kendini göstermek istiyor. Çalışkan, zeki yahut da fırsatı yakalayarak çalışkan olmuş öğrencileri imtihana sokuyor, ama ötekilere diyor ki: “Siz girmeyin, zaten kazanamazsınız.” Onlar da böylece girmiyorlar. Tabii, bu, eğitim kurumlarında düşünülemeyecek bir şey ama maalesef bunlar böyle.

Değerli milletvekilleri, seviye belirleme sınavı bugün öğrencileri ortaöğretime yerleştirmek amacıyla yapılmaktadır. Hâlbuki bu imtihanlar, öğrencinin seviyesini belirleyerek eksikliklerinin tespit edilmesi ve bu eksikliklerin giderilmesi amacıyla ara imtihanlara benzer bir şekilde yapılmalıydı. Ayrıca, bu imtihanlar zorunlu hâle getirilerek bütün ilköğretim öğrencilerinin girmesi sağlanmalı ve ücretsiz olmalıydı. Yani o zaman bu mutlaka bir işe yarayacaktı, çocuklar eksikliklerini gördükleri için belki o yaz aylarında bu eksikliklerini tamamlamak üzere özellikle okulun açtığı kurslara gidecekler yahut onlara göre öğretmenleri tarafından yönlendirilecek ve neticede bu faydalı olacaktı. “Parasız olması gerekir.” diyoruz çünkü bu imtihanlar için genellikle okul 5 TL almaktadır, 10 TL de ÖSYM almaktadır. Tabii, 15 lira gerçekten bugün bize çok görünmeyebilir ama birçok ailenin bu 15 lirayı veremeyeceği de bir gerçektir.

Değerli milletvekilleri, SBS’lerin, iki yıl önce, ortaöğretim kurumları sınavının yerine getirildiği belirtilerek bir sınav sistemi değişikliğine gidildiğinde bu değişikliklerin sonuçlarını kısa vadede görmenin mümkün olmadığı işaret edilmişti. Yani buna itirazlar yapıldı, ancak bu itirazlar sonucu özellikle o zamanki Millî Eğitim Bakanımız Hüseyin Çelik sık sık televizyona çıktı yahut da gündemde yer aldı “Bunların meyvesini hemen almamız söz konusu değildir, bekleyin bakalım, bunların meyvesini alacağız.” dedi ve “Bu fevkalade bir değişiklik, fevkalade önemli bir sistem.” diye belirtti. Ancak, kendisinden sonra bakan olan Sayın Nimet Çubukçu bu konuda 28/6/2010 tarihinde bir açıklama yaptı ve bu açıklamasında, bu imtihan sistemini, SBS’leri âdeta yerden yere vurdu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akkuş, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

Buyurun.

AKİF AKKUŞ (Devamla) - Dolayısıyla, değerli milletvekilleri, burada şunu görüyoruz: Bir Hükûmetin kısa aralıklarla bakanlığa gelmiş 2 mensubu, bu imtihanların zararlarını yahut faydalarını ortaya koymaya çalışan bir çelişki içerisinde bulunuyor.

Bütün bunlardan dolayı bu imtihanların kaldırılmasının iyi olduğunu belirtmekte fayda var. Ancak şunu da belirteyim: Bir yazarın belirttiği gibi, SBS AKP içinde Hüseyin Çelik için bir yol kazası mıdır? Çünkü SBS’yi gündeme getiren bir önceki Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik çok olumlu şeyler söylemişti biraz önce belirttiğim gibi, Sayın Nimet Çubukçu ise bunun eksikliklerini söylemiştir.

Sözlerime burada son veriyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen teşekkür ediniz efendim, iki dakikalık süreniz doldu.

AKİF AKKUŞ (Devamla) – Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına Amasya Milletvekili Sayın Avni Erdemir, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin eski Millî Eğitim Bakanımız Sayın Hüseyin Çelik hakkında vermiş olduğu soruşturma önergesinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, konuşmamda, hakkında soruşturma açılması talep edilen Sayın Bakanımız Hüseyin Çelik ve Bakanı olduğu AK PARTİ Hükûmeti döneminde Türk millî eğitimi nereden nereye gelmiştir; Sayın Bakanımız, soruşturma açılmayı mı yoksa teşekkür ve takdirle anılmayı mı hak etmiştir, bütün bunları somut örneklerle, yüce Meclisimiz ve aziz milletimizle paylaşmaya çalışacağım.

Değerli arkadaşlarım, Hükûmetimiz kurulduğu günden beri eğitimde kalitenin artırılması ve gerçek anlamda fırsat eşitliğinin sağlanması için önemli gayretler sarf etmiş, bütçeden en büyük payı hep eğitime ayırmıştır. 2003-2009 yılları eğitimde fiziki altyapıda ve uygulamada değişim, dönüşüm yılları olmuştur. Sadece yapılanların ismini saymaya kalksak inanın saatler alır. Ben önemli bulduğum bazı projeleri, çalışmaları sizlerle paylaşmaya çalışıyorum.

Değerli arkadaşlarım, yıl 2003 yılı başı. Başkanımız diyor ki: “Bilişim teknolojisi sınıfı olmayan okul kalmayacak, çocuklarımız bilgisayarla tanışacak. Eğitimde bilgi teknolojisinden yararlanılacak.” Sayın Bakanımız bu talimat doğrultusunda kollarını sıvıyor, devletin imkânlarıyla milletin imkânlarını buluşturuyor, Eğitime Yüzde Yüz Destek Kampanyası’nı başlatıyor ve milletimizle devletimiz hakikaten buluşuyor, yirmi 29.408 bilişim teknoloji sınıfı kuruluyor, 27 bin okul web adresi alıyor.

Değerli arkadaşlarım, o dönemde millî eğitim müdürü olarak Sayın Bakanımızın bu konuda ne kadar özenle, gayretle çalıştığını biliyorum ve şu sözünü hiç unutmuyorum: “Ben şahsım için toplu iğne isterken yüzüm kızarır ama milletim ve milletimin çocukları için gerekirse dilenirim.” sözünü gayet iyi hatırlıyorum o günlerin bir bürokratı olarak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, evet, devlet uygulamalarında Millî Eğitim Bakanlığında çok önemli değişiklikler oldu. Tüm yatırım işlemleri, öğretmenlerimizin tüm atama ve yer değiştirme işlemleri, öğrencilerin sınav başvuru işlemleri, kayıt işlemleri, burs işlemleri, yurt başvuru işlemleri, kısaca millî eğitimde bütün işler e-devlet kapsamı içerisinde yapılır oldu.

Değerli arkadaşlarım, yine öğretmen merkezli eğitim programları uygulanıyordu, ülkemizin 1970’li yıllarının gerçeklerine göre hazırlanmış programlar. Evet, beş yüz doksan dokuz dersin müfredatı öğrenci merkezli olarak yeniden değiştirildi. Yine, Edirne’den Kars’a, Ardahan’a kadar, yavrularımızda ortak kelime dağarcığı, ortak estetik, zevk ve düşünce ufku oluşsun diye ortaöğretimde 100, ilköğretimde 100, toplam 200 temel eser belirlendi.

Yine, çocuğun gelişmesinde sıfır-altı yaşın önemi kavrandı. Okullaşma oranı özellikle okul öncesi öğretimde yüzde 11’den yüzde 33’lere geldi ve neticede, bugün otuz iki ilimizde zorunlu eğitim olarak uygulanmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, yine, 2003-2009 yılları arasında 41’i devlet, 22’si vakıf üniversitesi olmak üzere toplam 63 yeni üniversite kuruldu.

Üniversitelere öğretim adamı yetiştirmek üzere Millî Eğitim Bakanlığı ve YÖK tarafından toplam 2.054 araştırma görevlisi yurt dışına gönderildi.

Yine, 2002 yılında ilk ve ortaöğretim öğrencileri için 1.441 yurtluk ve 319 bin öğrencilik kapasite varken yedi yılda 587 yurt yapıldı ve kapasite 423 binin üzerine çıkarıldı. Bütün bunlar 20-30 kişilik koğuş sisteminden 4 kişilik, en fazla 8 kişilik sisteme geçerken ve bu seviye öğrenci sayıları artarken yapıldı.

Değerli arkadaşlarım, yine, çocuklara kitap almakta zorlanan velilerimizi evlatlarının karşısında çaresiz bırakmamak üzere ücretsiz kitap dağıtımı başlandı ve hâlâ devam edilmektedir.

Özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerine devam eden tüm özürlülerin özel eğitim giderleri karşılandı.

Yine, değerli arkadaşlarım, özel eğitime ihtiyaç duyan öğrencilerin okullara ücretsiz taşınmasıyla AK PARTİ İktidarında tanışıldı.

Yine, ağır özürlü olup da okula gidemeyen çocuklar okullarına ücretsiz taşındı.

Yine, AK PARTİ İktidarında özel eğitim kurumlarına gelemeyecek durumda olan yavrularımız evlerinde eğitim imkânıyla tanıştı. Evet, şartlı nakil transferiyle çocuklarımızın okula gönderilmesi özendirildi.

2002 yılında ilköğretimde net okullaşma oranı yüzde 90 iken yüzde 96’ya çıkarıldı.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Bakana da anlatacak bir şey bırak!

AVNİ ERDEMİR (Devamla) - 2002 yılında ortaöğretimde net okullaşma oranı yüzde 51 iken 2009’da yüzde 59’a yükseldi.

Değerli arkadaşlarım, 2002 yılı sonu itibarıyla Türkiye genelinde 362 bin derslik vardı, yedi yıl içinde 133 bin derslik ilave edildi. Derslik başına düşen öğrenci sayılarında önemli aşamalar kaydedildi, 2003’ten 2009’a, ilk öğretimde 36’dan 32’ye, genel ortaöğretimde 34’ten 29’a düşürüldü. Bütün bunlar okullaşma oranı ve öğrenci sayısı yükselirken gerçekleştirildi.

Liselerin öğretim süresi üç yıldan dört yıla çıkarıldı. Öğretmen sayıları artırılmaya çalışıldı. Değerli arkadaşlarım, “Haydi Kızlar Okula!” diyerek, 350 bin eğitim dışında kalmış kız evladımız eğitimle buluşturuldu. Çanakkale eğitim gezileri, cumhuriyet gezileriyle öğrencilerin tarih bilinçleri geliştirildi.

2007-2008 eğitim ve öğretim yılında Türkiye'nin farklı bölgelerinde eğitimini sürdüren ilköğretim ve ortaöğretim öğrencilerinin ülkemizi daha iyi tanımaları, kardeşliğin ve aynı ülke vatandaşı olma bilincinin geliştirilmesi için, birbirleriyle kaynaşmaları için “Gönül Köprüsü Projesi” başlatıldı.

Yine, 2003’te mesleki teknik öğretimin ortaöğretim içerisindeki payı yüzde 32 iken yüzde 43’lere ulaşıldı.

Değerli arkadaşlarım, işte bütün bu yapılan çalışmalar, atılan adımlar meyvesini vermiş, Birleşmiş Milletler İnsani Gelişim Endeksi’ne göre 2002’de 102’nci sırada olan ülkemiz 28 basamak atlayarak 2009’da 74’üncü sıraya yükselmiştir. Unutmayalım: Hiçbir başarı tesadüf değildir. Yine unutmayalım ki harcına alın teri damlamamış hiçbir bina gösteremezsiniz.

Bundan bir ay önce, 13 Eylül 2010’da yayınlanan OECD’nin PISA Raporu’nda Türkiye'nin eğitim alanındaki performansı nasıl övülüyor gelin ona bir bakalım. Evet, bu raporda deniyor ki: “Türkiye bu kadar kısa sürede bu eğitim hamlesini nasıl gerçekleştirdi?” “Bu başarı dünyadaki eğitim politikası üretenlerinin dikkatini çekecektir.” deniyor. “Ülkenizde gerçekleştirdiğiniz bu eğitim hamlelerinin sebeplerini ümit ediyoruz ki açıklarsınız, dünyayla paylaşırsınız.” deniyor.

Evet, değerli arkadaşlar, 2003-2009 yılları arasında eğitimde yapılanları siz görmeseniz de dünya görüyor, her şeyden önemlisi, yüce milletimiz görüyor ve takdir ediyor.

Bütün bu yapılanlar yeterli mi? Elbette değil. Milletimiz her şeyin daha iyisine, daha güzeline layık ama unutmayalım ki, başarı, neyi nereden alıp nereye getirdiğinize bağlıdır. Evet, tekrar ediyorum: Sayın Hüseyin Çelik’in Millî Eğitim Bakanı olduğu AK PARTİ Hükûmeti döneminde Birleşmiş Milletler İnsani Gelişim Endeksi’ne göre Türkiye, 2002-2009 yılları arasında 28 basamak yükselmiştir. OECD raporlarında Türkiye’nin eğitim performansı övülmüş, “Bunu nasıl başardınız, bu başarı hikâyesini dünyayla paylaşın.” denmiştir.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ya bu kadar başarılıydı da Millî Eğitim Bakanlığı görevinden niye aldı Sayın Başbakan?

AVNİ ERDEMİR (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, söz konusu olan SBS ile ilgili de bir iki hususa değinmek istiyorum. O yıllarda eğitimin her kademesinde çalışmış bir arkadaşınız olarak şunlar söyleniyordu: İlköğretim sekizinci sınıfta uygulanan, öğrenci başarısını hiç dikkate almayan OKS sistemi, toplumun geniş kesimlerince hep tartışılmış, bilim adamlarınca hep eleştirilmiştir. Evet, o günleri çabuk unuttuk. Yapılan tartışmaları, “Bu sistem değişsin.” diyen toplumsal talebi, bilimsel toplantıları çabuk unuttuk. Hani derler ya, hafızayı beşer nisyan ile maluldür. O gün bu ülkede herkes ama herkesten sesler yükseliyordu.”Çocuklarımızın sekiz yıllık bilgi birikimini, çocuklarımızın geleceğini tek sınavla nasıl 120 dakikaya sıkıştırıyorsunuz?” sesleri yükseliyordu o gün. “Çocuklarımızın hasta olma hakkı yok mu? Niçin sadece sekizinci sınıfta sınav yaptırıyorsunuz?” deniyordu o günlerde. O gün toplumdan “Gelin çocukların üzerindeki sınav yükünü sınıflara paylaştıralım, onların yükünü hafifletin.” diye sesler geliyordu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Erdemir, son dakikanız, bir daha uzatılmayacak.

Buyurun efendim.

AVNİ ERDEMİR (Devamla) -  Evet, o gün herkes ”Gelin sadece sınava dayalı bir sistem değil, okul başarısını dikkate alan, bütün dersleri ders olarak gören bir eğitim anlayışını eğitim sistemine hâkim kılalım.” deniyordu. İşte, SBS bu toplumsal talepten ve ihtiyaçtan doğmuştu. Geldiğimiz bu noktada, Millî Eğitim Bakanımız Sayın Nimet Çubukçu uygulamayı izledi, değerlendirmeler yaptı, günümüzün toplumsal taleplerini dikkate aldı ve uygulamanın özüne dokunmadan kısmi bir düzenleme gerçekleştirdi.

Bu değişimden niçin rahatsız oluyorsunuz? Amacınız ne? Eski sistemi mi savunuyorsunuz? Yeni sistemi mi savunuyorsunuz? Yoksa siz, Sayın Bakanımız Hüseyin Çelik’in uygulamalarının ebediyen değişmeden devamını mı istiyorsunuz?

Değerli arkadaşlar, değişimden, yenilikten korkmayalım. Ne diyordu büyük hünkâr Hacı Bektaş Veli “Ara bul.” diyordu “Yerinde dur.”, “Uygula dur.”, “Değiştirme dur.” demiyordu. Neyi arayacağız? Güzeli arayacağız. Evet, unutmayalım, eğitim yeniliktir, değişiklikler peşinde koşmaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AVNİ ERDEMİR (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bütün bu yapılanlar, bu icraatlar…

BAŞKAN – Sayın Erdemir… Sayın Erdemir

AVNİ ERDEMİR (Devamla) – …bu başarılar sebebiyle Sayın Bakanımız soruşturmayı değil, teşekkürü, takdiri, alkışlanmayı hak etmiştir. Gelin, hep birlikte bu başarıyı alkışlayalım diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. [AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP sıralarından alkışlar (!)]

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına son konuşmacı, Kocaeli Milletvekili Sayın Fikri Işık.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Sevigen ve 54 milletvekilinin, Millî Eğitim eski Bakanı Sayın Hüseyin Çelik hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi üzerine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Tabii 55 milletvekili, şu anda İlhan Kesici Bey Cumhuriyet Halk Partisinden ayrıldığı için 54 milletvekili Cumhuriyet Halk Partisine mensup; dolayısıyla, bu önergeyi Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini de yansıtan bir önerge olarak zannediyorum alabiliriz, yani Cumhuriyet Halk Partisinin görüşleridir. Dolayısıyla, önergeyi sadece 55 arkadaşın değil de Cumhuriyet Halk Partisinin önergesi olarak değerlendirmenin doğru olacağını düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, tabii, bir soruşturma önergesi verildiği zaman bu soruşturma önergesinde iki nokta çok önemli olur: Birisi içeriği, diğeri mesnedi. Dolayısıyla biz de öncelikle bu önergenin, soruşturma önergesinin içeriğinde ne var, buna bir bakalım dedik. Zira, eğer içerik anlaşılmazsa, mesnet anlaşılmazsa önergeyle ilgili sağlıklı bir değerlendirme yapılamaz.

Şimdi, değerli arkadaşlarımızın, 55 milletvekili arkadaşımızın iddiası şu, çok özet olarak söylüyorum: Sayın Hüseyin Çelik bir yıl olan sınavı üç yıla çıkarmıştır. Vatandaşı mağdur etmiştir. Bundan dolayı görevini kötüye kullanmıştır. Bundan dolayı yargılanmalıdır. İçerik bu. Yani zannediyorum, herhâlde, bu Meclisin tarihinde bir daha böyle bir soruşturma önergesi gelir mi bilemem. Niye? Sınav sistemini birden üçe çıkarıyor diye bir bakana ve bakanlığa gensorunun kapısını açabilecek veya işte Yüce Divanın kapısını açabilecek bir soruşturma önergesi vermek, zannediyorum, bu Meclis tarihinde ilktir.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Ölen çocukları saymıyor musunuz?

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Şimdi, bakın, eğer bu önerge gerçekten haklıysa değerli arkadaşlarım…

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – 4 tane çocuk öldü. Ölen çocukları saymıyor musunuz?

FİKRİ IŞIK (Devamla) - …yani üç sınav halkı mağdur ediyorsa, o zaman bir sınavın da halkı mağdur etmesi lazım. Doğru mu? Her sınav bir mağduriyet oluşturur.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Niye değiştiriyorsunuz?

FİKRİ IŞIK (Devamla) - O zaman bugüne kadar bu anadolu lisesini açanları, bu sınav sistemini Türk eğitim sistemine yerleştirenleri yargılamak gerekmez mi? Madem sınav mağduriyet oluşturuyorsa, o zaman gelin bunu, sınav sistemini tamamen kaldıralım.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Lütfen biraz inandırıcı olalım.

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Bakınız, Türkiye’de sınav sisteminin olmadığı dönem var mı? Var. Ne zaman? 1960’lı yıllar. 1960’lı yıllara kadar özellikle fakülteler öğrencilerini sınavsız alıyor. Neden? Arz talepten fazla. 60’lı yıllarla birlikte talep artıyor, üniversiteler kendi öğrencilerini kendi sınavlarıyla alıyorlar. Bu, 1974 yılına kadar devam ediyor. 1974’te ÖSYM’nin kurulmasıyla birlikte Türkiye’de merkezî sınav sistemi başlıyor ve 1980 yılına kadar tek aşamalı sınav sistemi var. Bir sınava giriyorsunuz -katsayı falan yok- o sınavda aldığınız puan sizin üniversitede nereye gireceğinizi belirliyor. 1980 yılında alınan bir kararla 1998 yılına kadar iki aşamalı sınav sistemine geçiyoruz ama 1998 yılında bir karar daha alınıyor, tekrar tek aşamalı sınav sistemine dönülüyor. Ne zamana kadar? Taa, 2010 yılına kadar. Bu yıl özellikle üniversitelerin yoğun talebi ve baskısı sonucunda sınav sistemi tekrar iki aşamalı sınav sistemine döndü hem de ikinci sınav tam beş oturumda yapılıyor.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bunlardan birini doğru, birini yanlış saymak mümkün mü? Yani “Birden ikiye çıkardı diye gelin bunları yargılayalım.” veya tersi “İkiden bire düşürdü diye gelin bunları yargılayalım.” demenin bir mantığı var mı?

Değerli arkadaşlarım, şimdi, üzülerek ifade edeyim, bu içerik noktasında gerçekten acemice, daha doğrusu, hızlı ve acele hazırlanmış bir önerge diye bakıyorum. İkincisi, mesnet. Ha, bu arada şunu da söyleyeyim, ben Orta Doğu mezunuyum. Her üniversite zamanla, bazen mesela hiç vize yapmadan, quiz yapmadan final yapardı. Sonra sistemi değiştirdiler iki quiz, üç quiz veya iki vize, üç vize yaptılar sonra finalleri yaptılar. Bazı üniversiteler yaz okulu uygulaması yapıyor, bazı üniversiteler bütünleme sınavı uygulaması yapıyor. Şimdi bunların birine “doğru”, birine “yanlış” demek mümkün mü? Hayır. Eğitim o kadar dinamik bir süreç ki her yılı, bırakın her yılı her ayı takip edip ona göre gerekli önlemleri almak artık çağdaş eğitimin bir gereği, bunu kabullenmek durumundayız.

Değerli arkadaşlarım, bugün öyle ülkeler var ki PISA sınavında ikincilikten üçüncülüğe düştü diye bütün eğitim sistemini baştan sona yeniliyor, bütün eğitim sistemini. Eğer orada bizim bu arkadaşlarımız, muhalefet olsa direkt Yüce Divana giderler bu arkadaşlar, direkt Yüce Divana giderler, başka bir şey olmaz.

Şimdi değerli arkadaşlarım, mesnet ne? Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesi. Nedir bu Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesi? Efendim, görevini yerine getirmeyerek… İşte, görevini kötüye kullanma, haksız kazanç temin etme, ihmal, kişisel çıkar. Ya, Allah’ınızı severseniz, ya, sınav sisteminin sayısını değiştirmekle görevi kötüye kullanmak arasında nasıl bir ilişki var. İkinci bir mesnet: Türk millî eğitiminin genel amaçlarına aykırı davranmak. Ya, sınav sisteminin sayısını artırıp eksiltmek, Türk millî eğitiminin genel amaçlarıyla nasıl bağdaştırılıyor, bunu anlayabilmiş değilim.

Değerli arkadaşlar, şimdi…

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Niye değiştirdiniz sistemi doğruydu da?

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Ya, tabii ki, tabii ki değiştirilecek. Bakın ne diyorum: Her ülkenin, dünyada gelişmiş ülkelerin eğitimini, bırakın yıllık, aylık değerlendirdiği bir dünyada siz üç yıl sonunda bir değerlendirme yapmazsanız asıl işte o zaman eğitim sisteminiz önce durağanlaşır, sonra geriler ve ülke çok ağır bedel öder. Dün yapılan da doğruydu, bugün yapılan da doğrudur. Dün yapılan, gerçekten çok iyi niyetle, halisane olarak sınav sisteminin stresini yaymak açısından doğruydu. Elde edilen sonuçlar oluşmayınca, evet, bir değişikliğe gidilmesi de eğitimin dinamizminin bir gereğidir.

Değerli arkadaşlarım, tabii burada, acaba dedim, Cumhuriyet Halk Partisi bu konuda ne öneriyor? Yani, bu arkadaşlarımız bu önergeyi vermiş, evet, en temel haklarını kullanıyorlar, Meclisin denetim yapma yetkisini arkadaşlarımız kullanıyorlar, teşekkür ediyoruz kendilerine ama ya, acaba, Cumhuriyet Halk Partisi, eğitim sistemiyle ilgili ne demiş? Üç ayrı belgeye baktım. Birisi, 2002 yılı seçim beyannamesi.

Değerli arkadaşlar, 2002 yılı Seçim Beyannamesi’nde Cumhuriyet Halk Partisi sekiz yıllık ilköğretim artı dört yıllık liseyi zorunlu eğitim olarak önermiş. Bakın, 2002 yılı önerisi: Sekiz yıllık zorunlu ilköğretim, dört yıl zorunlu lise. 2007 yılına gelmiş: Liseden vazgeçmiş, İki yıllık okul öncesi eğitim zorunlu olmayacak, on yıllık temel eğitim. Lise ortada yok. 2008 yılında… Zannediyorum, arkadaşlarımızın revize ettikleri, 2007 yılının  Seçim Beyannamesi. Bu da 2008 yılının… Zannediyorum, 2008 yılında revize ettiniz programınızı değil mi, Cumhuriyet Halk Partisinin programını? Bu programda da iki yıl okul öncesi artı on yıl temel eğitim zorunlu hâle gelmiş.

Şimdi, bakın, 2002’den 2008’e üç defa bir partinin en temel dokümanlarında değişiklik olmuş. Yani, şimdi, bu yanlış mı? Hayır, yanlış değil. Ama bu yanlış değilse bugün verilen önerge yanlış. Neden? Eğitim dinamik bir süreçtir, dünya değiştikçe siz kendi koşullarınızı buna göre ayarlamak durumundasınız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 

Şimdi, arkadaşlar, “Acaba Cumhuriyet Halk Partisi sınavlarla ilgili ne öneriyor?” dedim. Zira, bir muhalefet partisinin en önemli özelliği: Tabii ki yanlışları, eksikleri, hataları gösterecek ama ondan sonra da alternatif sunacak, “Ben iktidara gelirsem şunu, şunu, şunu yapacağım.” diyecek. Ben şimdi, Cumhuriyet Halk Partisinin programlarına baktım, özellikle ne önermişler sınavlarla ilgili?

Değerli arkadaşlarım, evet, “SBS’yi kaldıracağız ama yerine -neydi ismi? Şimdi, bazı şeylerin kısaltması olduğu için- GDS getireceğiz, yani genel değerlendirme sınavı getireceğiz; ÖSS’yi kaldıracağız, ÖSS yerine DPDS -eğer yanlış bakmıyorsam- düşünce, problem çözme gibi bir sistem getireceğiz ve ATS, alan tespit sınavı getireceğiz, hem de bunu on yıllık temel eğitimden sonraki iki yıllık akademik lise içerisinde ve iki yılda tam dört sınav yaparak uygulayacağız.” diyorlar.

Şimdi, Sayın Çelik’i siz üç yılda üç sınav yapmakla milleti mağdur etti diye suçlayacaksınız…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Işık, bir dakikalık süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Peki, teşekkür ediyorum.

...iki yılda dört sınav yapmayı siz kendi programınıza yazmış olacaksınız.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Çok saptırıyorsunuz.

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Ha, şu doğrudur: Eğer bir ülkede talep arzdan çoksa mutlaka bir eliminasyon, bir ölçme değerlendirme yapmak zorundasınız. Cumhuriyet Halk Partisinin programı yanlıştır demiyorum. Yanlış olan nedir? Bu gerekçelerle bugün Meclis soruşturması açılması için önerge vermektir.

Ha, bunun amacı, bana göre, gerçekten Hüseyin Çelik’in hataları değil; bir siyasi polemik oluşturmak, iki bakanı birbirine düşürmek, aralarında bir husumet, bir çekişme, bir kavga zemini oluşturmak ve biraz da gündemde kalmak.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Haksızlık yapıyorsunuz.

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Ben, değerli arkadaşlarım, bu soruşturma önergesinin gerçekten mesnetsiz ve içerik olarak çok zayıf bir önerge olduğunu düşünüyorum. Oyumun renginin “ret” olduğunu belirtiyorum ve bu vesileyle hepinizi en içten saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Saygıdeğer milletvekilleri, son söz, hakkında soruşturma açılması istenen Millî Eğitim eski Bakanı Sayın Hüseyin Çelik’e aittir.

Sayın Bakanım, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Sayın İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 54 arkadaşının hakkımda vermiş olduğu soruşturma önergesiyle ilgili olarak yöneltilen ithamlara cevap vermek, aslında cevap verilecek çok fazla bir şey olmamakla birlikte, Meclise ve Meclisin değerli mensuplarına duyduğum saygıdan dolayı açıklamalar yapmak üzere huzurlarınızdayım.

Değerli arkadaşlarım, gerek Amasya Milletvekilimiz Sayın Avni Erdemir Bey, gerek Kocaeli Milletvekilimiz Sayın Fikri Işık Bey aslında benim konuşmama hiç ihtiyaç bırakmayacak şekilde meseleyi ortaya koydular.

Bu soruşturma önergesinin veriliş amacı çok bellidir, içerik diye bir şey söz konusu değildir ve görüyorum ki arkadaşlar, eğitimdeki sürekliliği, temel paradigmalarla yöntemleri birbirine karıştırıyorlar.

Değerli arkadaşlarım, halefim Sayın Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu Hanımefendi, aslında bizim getirdiğimiz sınav sisteminin dayandığı temel paradigmalarla ilgili en ufak bir değişiklik yapmamıştır, soru stiliyle ilgili en ufak bir değişiklik yapmamıştır. Bakın, soruların ağırlığı, dayandığı dersler, ilköğretim başarı puanı gibi aslında SBS’de getirilen esaslarla ilgili en ufak bir değişiklik yapılmamıştır. OKS’de ne vardı arkadaşlar? OKS’de Türkçe, matematik, fen ve sosyaldan soru soruluyordu, ilköğretim başarı puanı diye bir şey yoktu.

Değerli arkadaşlarım, okulda yabancı dil dersi öğrenciler tarafından gereksiz görülüyordu; tasarım ve teknoloji gereksiz görülüyordu; beden eğitimi, müzik, resim dersi gereksiz görülüyordu; bilgisayar, trafik, çevre dersi gereksiz görülüyordu. Çocuklar “Beni Anadolu lisesine taşıyacak, fen lisesine taşıyacak olan ders önemlidir, gerisi önemli değil.” gibi bir mantığa kapılmışlardı. O öğretmenler de, bu derslerin öğretmenleri de öğretmenliklerinden haz duymuyorlardı. Bir kere yapılıyordu, çocuk treni kaçırdığı zaman arkasından  başka tren de gelmiyordu.

Sayın Fikri Işık gayet güzel fade etti, quizler, vizeler; sınavın ağırlığı bölme esasına dayalıdır. Bunlar ifade edildiği için ben bu detaylara girmeyeceğim. Yalnız bu soruşturma önergesinde üzerinde en çok ısrar edilen şey “hiç kimseye sormadan, kendi başına” gibi ifadeleri yadırgadığımı ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, 10 Temmuz 2006 tarihinde süreç başlatılmıştır. Bir buçuk yıl sanal ortamda, İnternet  ortamında, yüz yüze yapılan görüşmelerde bu sistemle ilgili olgunlaşma, demlenme ve meselenin pişmesi takip edilmiştir ve bu süreç tanınmıştır. 44.148 öğrenci üzerinde anket yapılmıştır, 3.158 öğretmen üzerinde anket yapılmıştır. Öğrencilerin yüzde 86’sı sınavların üç yıla ayrılmasını ve üç yıl ayrı ayrı yapılmasını istemiştir, öğretmenlerin yüzde 88’i bunu istemiştir. EARGED, Millî Eğitim Bakanlığı Eğitimi Araştırma ve Geliştirme Dairesi Başkanlığının şu klasör büyüklüğünde yaptığı bir araştırma vardır. İsteyen bütün arkadaşlarıma bunu takdim etmeye hazırım.

Şimdi, değerli arkadaşlar, işin bu tarafına girmeyeceğim. Sayın Sevigen burada bütün referandum boyunca Cumhuriyet Halk Partili arkadaşların bir yaptığını bir daha tekrarladı. Bunu siyaset kurumu adına ayıplıyorum. Birisinin yolsuzluğundan eğer dem vurursanız, birinin ihaleye fesat karıştırmasından dem vurursanız bunu ispat etmekle mükellefsiniz, aksi takdirde müfteri yani iftiracı olursunuz.

Ben şunu söyledim bütün çıktığım televizyon programlarında: Sayın Başbakanımızla, Hükûmetimizle, bakanlarımızla, partimizin değerli mensuplarıyla ilgili -sekiz yıldır merkezî hükûmette, iktidardayız, 2004’ten beri de mahallî idarelerde iktidardayız- bizi yolsuzlukla itham edenler bizimle ilgili kaç dosyayı cumhuriyet savcılıklarına teslim ettiniz?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Memlekette cumhuriyet savcısı kaldı mı?

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Eğer bildiğiniz bir yolsuzluk varsa siz bunu ispat etmiyorsanız, bunu mahkemelere teslim etmiyorsanız bu suça ortaksınız demektir, ortaksınız, muhalefet görevinizi yapmıyorsunuz demektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, burada bir laf atacaksın, bir şey söyleyeceksin, çekip gideceksin.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Denetimi kaldırdınız, denetimi…

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Arkadaşlar, çamur at, tutmazsa duvarda izi kalır mantığını halk yüzde 58’lik oy oranıyla size iade etmiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu siyaset sistemi iflas etmiştir. Bırakın, varsa bildiğiniz…

Ben, Meclisin huzurunda şunu söylüyorum: Bakın, ben, bir buçuk yıl oldu Millî Eğitim Bakanlığından ayrılalı. Eğer bir buçuk yıl sonra bile Sayın Mehmet Sevigen’in rüyalarına giriyorsam, bravo bana, demek ki çok güzel işler yapmışım ben. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bakın, Ziya Paşa’nın bir beyti var…

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Ölen çocuklar nasıl öldüler? Neyi değiştirdiler?

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – …diyor ki: “Âyinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz/ Görünür kişinin mertebe-i aklı eserinde.” Biz eserlerimizle konuşuyoruz.

Sayın Avni Erdemir Bey söyledi, OECD 2009 yılı raporunda diyor ki…

Bakın, Lokman Ayva, bizim, normal, bildiğimiz gözü görmeyen, gönül gözüyle gören insan, bu son raporu bana elektronik postayla gönderdi. Lokman Ayva bunu gördü de arkadaşlar, siz niçin bunu görmüyorsunuz? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bakın, OECD’nin son raporu ne diyor, biliyor musunuz: “Türkiye'nin 2003’ten 2009’a kadar sergilediği başarıyı tebrik ediyoruz. Bunu dünyayla paylaşın.” İngilizce metin şu anda yanımda -biraz önce Mehmet Sağlam Hocama verdim, “Hocam, bir de siz bakın.” dedim- hepinizle paylaşmaya hazırım.

Birleşmiş Milletler İnsani Gelişim Endeksi’ne göre Türkiye 2002’den 2009 yılına kadar, eğitimde, değerli arkadaşlar, ülke sıralamasında 102’nci sıradayken 74’üncü sıraya çıkmıştır, 28 basamak birden çıkmıştır. 28 basamak sıçrama yapmıştır millî eğitimde bu ülke. Bunu görmek lazım ama ille de bir şeyi eleştirecekseniz…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Millî eğitimi bitirdiniz.

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) –  Değerli arkadaşlar, bakın, amaç…

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Sayın Bakan, biraz şu çocuklardan bahseder misiniz?

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – …benim halefim olan Değerli Bakan arkadaşımla benim aramı açmak, AK PARTİ’lilerin arasına fitne sokmaktır.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Devlet ne kadar zarara uğradı, onu bir söyler misiniz. Sadece o kadar, başka bir şey istemiyorum.

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Yalnız size şunu söyleyeyim: Bu fitneler AK PARTİ’nin pazarında müşteri bulmaz.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Sayın Bakanım, devlet ne kadar zarara uğradı? Sadece bunu söyle, o kadar, başka bir şey istemiyorum, kaç para harcadı?

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Bizim partimizi tanımamışsınız siz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Tekrar altını çiziyorum: Sayın Nimet Çubukçu’nun yaptığı, üç sınavı bire indirmektir. Yabancı dilden soru soruluyordu, yine soruluyor.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Ne kadar zarara uğradı şimdi devlet bundan? Sayın Bakanım, onu söyle sadece.

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Yüzde 25 ilköğretim başarı puanı var. Bu neyi sağladı, biliyor musunuz?

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Kaç tane çocuk öldü ve kaç para zarara uğradı devlet? Sadece bunu söyle, başka bir şey istemiyoruz.

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Beden eğitimi de, müzik de, efendim, resim dersi de, teknoloji-tasarım da, çevre de, bilgisayar dersi de, din kültürü ve ahlak bilgisi dersi de, bütün derslerin öğrenciler tarafından önemsenmesi, bu derslerin öğretmenlerinin de gerçek anlamda öğretmenlikten haz duyması sonucunu doğurdu.

Şimdi, bunu görmeden: Aa, biz bir şey bulduk. Eski bakan şöyle dedi, yeni bakan böyle dedi…

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – SBS ile ilgili konuşuyoruz Sayın Bakanım, SBS’den zarar gören vatandaşlarla ilgili konuşuyoruz.

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, bir iddia ortaya atarken araştırın. Ben Sayın Başbakanımızın talimatıyla Avustralya’ya gittim.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Devlet ne kadar zarara uğradı, onu söyleyin diyorum sadece, başka bir şey söylemiyorum. Millî Eğitimi anlatma!

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Bakın, Sayın Sevigen, ben sizi yerimden sükûnetle dinledim

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karşılıklı konuşmayalım.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Bunu söyle Sayın Bakanım, sadece bunu söyle!

BAŞKAN – Sayın Sevigen, istirham ediyorum.

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Bakın, sizi Meclis adabına uymaya davet ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Çelik, lütfen Genel Kurula konuşun.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Başka bir şey anlatıyorsun Sayın Bakanım.

BAŞKAN – Sayın Sevigen

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Sayın Başbakanın talimatıyla Avustralya’ya gittim. Bir gazete manşet attı ve bu atılan manşet de edepsizce bir manşetti: “İyi tatiller Bakan Bey.” Ben resmî görevle Avustralya’ya gidiyorum ve ben bunu tekzip ettim. Bunu tekzip etmeme rağmen ”Bakan tatile gidiyordu.” Benim nasıl çalıştığımı halkım biliyor, milletvekili arkadaşlarım biliyor.

Değerli arkadaşlar, ikincisi, efendim, biz Hüseyin Çelik’in şusunu busunu biliriz, yolsuzluklar, vesair. Meclisin huzurunda ben size meydan okuyorum, diyorum ki: Benim Bakanlık yaptığım dönemde Millî Eğitim Bakanlığında her yıl 23 bin kalem ihale yapılırdı. Benim Allah’a da milletime de milletin vekillerine de verilmeyecek hesabım yoktur ama çamur atma siyasetini lütfen terk edin, siyaset kurumuna bu yakışmıyor değerli arkadaşlar.

Bakanlıktan ayrılırken dedim ki: “Millî Eğitim Bakanlığında kurumsal yapı güçlendirilmiştir, iş ve işlemler prensiplere bağlanmıştır. Şahısların inisiyatifinden ziyade Millî Eğitim Bakanlığında kurallar hâkim kılınmıştır. Tabiri caizse, Millî Eğitim Bakanlığı otomatik pilota bağlanmıştır.” İçinde pilot olmadan otomatik pilota bağlanan bir uçak yoktur. Ben ne dediğimi çok iyi biliyorum. Ben Türkçeciyim, hepinize de ders veririm, bunu bilmenizi isterim.

Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Saygıdeğer milletvekilleri, Meclis soruşturması önergesi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, Millî Eğitim eski Bakanı Hüseyin Çelik hakkında Meclis soruşturması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım.

Anayasa’nın 100’üncü maddesi gereğince oylamayı gizli oylama şeklinde yapacağız.

Oylama başlamadan önce oylamanın yöntemiyle ilgili olarak bazı açıklamalarda bulunacağım.

Gizli oylamanın ne şekilde yapılacağını arz ediyorum: Komisyon ve Hükûmet sıralarında yer alan kâtip üyelerden, Komisyon sırasındaki kâtip üye Adana ilinden başlayarak İstanbul’a kadar -İstanbul dâhil- Hükûmet sırasındaki kâtip üye ise İzmir’den başlayarak Zonguldak’a kadar -Zonguldak dâhil- adı okunan milletvekiline biri beyaz, biri yeşil, biri de kırmızı olmak üzere üç yuvarlak pul ile mühürlü zarf verecek ve pul ve zarf verilen milletvekilini ad defterinde işaretleyecektir. Milletvekilleri, Başkanlık kürsüsünün sağında ve solunda yer alan kabinlerden başka yerde oylarını kullanmayacaklardır.

Vekâleten oy kullanacak bakanlar da, yerine oy kullanacakları bakanın ilinin bulunduğu bölümde oylarını kullanacaklardır.

Bildiğiniz üzere, bu pullardan beyaz olanı kabul, kırmızı olanı ret, yeşil olanı ise çekimser oyu ifade etmektedir.

Oyunu kullanacak sayın üye, kâtip üyeden bu pulları alacak ve kabinde oyunu kullanacaktır.

Oylamada adı okunmayan milletvekiline pul ve zarf verilmeyecektir.

Şimdi, gizli oylamaya Adana ilinden başlıyoruz.

(Oyların toplanmasına başlandı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın yerine Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun yerine Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın yerine Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın yerine Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in yerine Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf, Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in yerine Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz, Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun yerine Devlet Bakanı Hayati Yazıcı, Devlet Bakanı Faruk Çelik’in yerine Devlet Bakanı Mehmet Aydın, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in yerine Devlet Bakanı Egemen Bağış, Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün yerine Devlet Bakanı Faruk Nafız Özak vekâleten oy kullanacaklardır.

(Oyların toplanmasına devam edildi)

BAŞKAN – Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.

Oy kullanma işlemi tamamlanmıştır.

Kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayrımı yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, (9/3) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin gizli oylama sonucunu arz ediyorum:

“Oy sayısı

:

326

Kabul

:

 30

Ret

:

285

Çekimser

:

  9

Boş

:

   -

Geçersiz

:

  2

 

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

Gülşen Orhan

Yaşar Tüzün

 

Van

Bilecik”

Bu neticeye göre Meclis soruşturması açılması kabul edilmemiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, alınan karar gereğince, Anayasa’nın 146’ncı ve geçici 18’inci maddeleri uyarınca Türkiye Barolar Birliği tarafından bildirilen 3 aday içinden Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçilecek 1 üyenin seçimini yapmak ve kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 13 Ekim 2010 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Sizlere ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum.

 

Kapanma Saati: 21.52