DÖNEM: 23 CİLT: 78 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
4’üncü
Birleşim
7 Ekim 2010 Perşembe
(Bu Tutanak
Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge
ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun,
organ nakli ve Malatya Üniversitesine ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Erzurum
Milletvekili Zeki Ertugay’ın, hayvancılık sektörünün
sorunları ve et ithalatına ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Malatya
Milletvekili Ömer Faruk Öz’ün, Ankara Kültür Merkezi’nde düzenlenecek olan
“Malatya Günleri”ne ilişkin gündem dışı konuşması
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, organ bağışı ve nakline ilişkin açıklaması
2.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, organ bağışı ve nakline
ilişkin açıklaması
3.- Mersin
Milletvekili Vahap Seçer’in,
hayvancılık sektörüne ilişkin açıklaması
4.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman ve Malatya’nın kültürüne ilişkin
açıklaması
5.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakık’ın, hayvancılık sektörüne
ilişkin açıklaması
6.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, KİT Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin
çalışma saatleri içinde çalışması için Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık
Divanının bir kararı bulunup bulunmadığına ilişkin açıklaması
7.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, KİT Komisyonunun Türkiye Büyük Millet
Meclisinin çalışma saatleri içinde çalışması için Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanının bir kararı bulunup bulunmadığına ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız ve 32 milletvekilinin,
hemşirelik mesleğinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/860)
2.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan ve 19 milletvekilinin,
güvenlik güçlerince toplumsal gösterilerde kullanılan plastik mermi, gaz
bombası ve biber gazının yol açtığı sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/861)
3.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve 22 milletvekilinin, erozyon ve çölleşmenin
nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/862)
4.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ve 22 milletve-kilinin, ulusal ve uluslararası fonlardan
finansman sağlanan projelerin uygunluğunun araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/863)
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYON-LARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
3.- Devlet
Yardımlarının İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği
Uyum ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/818) (S. Sayısı: 523)
4.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği
Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/594) (S. Sayısı: 510)
5.- Irak’a Komşu
Devletler Hükümetleri ile Irak Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Terörizm,
Sınırlardan Yasadışı Sızmalar ve Örgütlü Suçlarla Mücadele Konularında Güvenlik
İşbirliğine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/347) (S. Sayısı: 73)
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Ünal Kacır’ın, Tunceli Milletvekili
Kamer Genç’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, İstanbul Milletvekili Ünal Kacır’ın,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
IX.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, otistik çocukların eğitim ve öğrenimlerine ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun
cevabı (7/15176)
2.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, YÖK’ün bazı unvanları
teknik hizmetler sınıfına almasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/15330)
3.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in, işten çıkarılan bir
kişiyle ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/15344) (Ek cevap)
4.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, Yatağan’daki bir liseye isim verilmesine ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun
cevabı (7/15379)
5.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, Giresun Üniversitesinin bir arsa alımına ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun
cevabı (7/15591)
6.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, kamu görevlileri
hakkındaki ihbar ve şikâyetlere ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/15616)
7.- Trabzon Milletvekili
Kemalettin Göktaş’ın, TMSF’ye devredilen bankaların borçlularına ilişkin sorusu
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/15682)
8.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, maden ocaklarında meydana gelen kazalara ilişkin sorusu
ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in
cevabı (7/15713)
9.- Kocaeli
Milletvekili Cevdet Selvi’nin, ölümlü iş kazalarına
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in
cevabı (7/15716)
10.- Bitlis
Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş’ın, Bitlis Hizan ilçesi Ürünveren
Köyü Yapağı Mezrasındaki ilköğretim okulu sorununa ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/15750)
11.- Batman
Milletvekili Bengi Yıldız’ın, ÖSYM’nin sınav sistemine ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/15754)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 14.06’da açılarak üç oturum yaptı.
Birinci Oturum
Mersin
Milletvekili Vahap Seçer, hayvancılık sektöründe
yaşanan sorunlara,
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru, Tokat ilinin sorunlarına,
İstanbul
Milletvekili Ahmet Tan, aile sağlığı konusuna,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Adana
Milletvekili Hulusi Güvel,
Muş Milletvekili
M. Nuri Yaman,
Hayvancılık
sektörüne;
Trabzon
Milletvekili Cevdet Erdöl, doktorlara ve hastanelerde
çalışanlara,
Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu,
kurban kesimine,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir’in (6/2149) esas numaralı sözlü sorusunu geri
aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun geri verildiği bildirildi.
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve 20 milletvekilinin, engelli vatandaşların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/856),
CHP Grubu adına
Grup Başkanvekilleri Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi
ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, İstanbul’da yaşanan sel felaketinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/857),
Giresun
Milletvekili Murat Özkan ve 21 milletvekilinin, okul çağındaki çocukların
sağlıksız beslenme alışkanlıklarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi (10/858),
Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 27 milletvekilinin,
16 Mart 1978’de Beyazıt Meydanı’nda meydana gelen olayın araştırılması
(10/859),
Amacıyla birer
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Dışişleri
Komisyonunda açık bulunan 1 üyeliğe, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunca aday
gösterilen Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı,
Plan ve Bütçe
Komisyonunda açık bulunan 1 üyeliğe, Barış ve Demokrasi Partisi Grubunca aday
gösterilen Siirt Milletvekili Osman Özçelik,
Seçildiler.
Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası’nın 146’ncı ve geçici 18’inci maddeleri gereğince
Sayıştay Genel Kurulunca gösterilen 3 aday içinden Anayasa Mahkemesine
seçilecek 1 üye için yapılan birinci tur gizli oylamada üye tam sayısının üçte
2, ikinci tur gizli oylamada da üye tam sayısının salt çoğunluğunun bulunmadığı
açıklandı.
Anayasa
Mahkemesine seçilecek 1 üye için yapılan birinci tur gizli oylamada oy kullanan
milletvekili sayısı 367 olmadığından ikinci tur oylamaya geçilip
geçilemeyeceğine ilişkin açılan usul tartışması sonucunda Oturum Başkanı
tutumunda bir değişiklik olmadığını açıkladı.
Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmak, oylama sonucuyla ilgili
bir açıklamada bulundu.
Birleşime saat
16.57’de ara verildi.
|
|
Meral AKŞENER |
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
Yusuf COŞKUN |
|
Harun TÜFEKCİ |
|
Bingöl |
|
Konya |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
İkinci Oturum
Anayasa
Mahkemesine seçilecek 1 üye için yapılan ikinci tur gizli oylamada ikinci ve
üçüncü aday aynı sayıda oy aldığından en çok oy alan
ikinci aday belirlenemediği için ikinci tur oylamanın tekrar yapılıp
yapılamayacağı konusunda açılan usul tartışması sonucunda Oturum Başkanı
tutumunda bir değişiklik olmadığını açıkladı.
Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 146’ncı ve Geçici 18’inci maddeleri gereğince Sayıştay
Genel Kurulunca gösterilen 3 aday içinden Anayasa Mahkemesine seçilecek 1 üye
için yapılan ikinci tur gizli oylamada ikinci ve üçüncü adaylar eşit sayıda oy
aldıklarından üçüncü tur gizli oylamaya katılacak ikinci aday belirlenemediği
için yeniden yapılan ikinci tur gizli oylama sonucunda da üye tam sayısının
salt çoğunluğu bulunamadığından, en çok oy alan 2 aday arasında yapılan üçüncü tur gizli oylamada Hicabi Dursun’un seçildiği
açıklandı.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2’nci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),
3’üncü sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Devlet Yardımlarının
İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve
Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının (1/818) (S. Sayısı: 523),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
7 Ekim 2010
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere, birleşime
19.40’ta son verildi.
|
|
Nevzat PAKDİL |
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
Yusuf COŞKUN |
|
Harun TÜFEKCİ |
|
Bingöl |
|
Konya |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.: 5
II.- GELEN KÂĞITLAR
7 Ekim 2010 Perşembe
Tezkere
1.- Türk Silahlı
Kuvvetleri’nin, Irak’ın Kuzeyinden Ülkemize Yönelik Terör Tehdidinin ve
Saldırılarının Bertaraf Edilmesi Amacıyla, Sınır Ötesi Harekat
ve Müdahalede Bulunmak Üzere, Irak’ın PKK Teröristlerinin Yuvalandıkları Kuzey
Bölgesi ile Mücavir Alanlara Gönderilmesi ve Görevlendirilmesi İçin Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 17.10.2007 Tarih ve 903 Sayılı Kararıyla Hükümete
Verilen ve 8.10.2008 ve 6.10.2009 Tarihli 929 ve 948 Sayılı Kararları ile Birer
Yıl Uzatılan İzin Süresinin Anayasa’nın 92 nci Maddesi
Uyarınca 17.10.2010 Tarihinden İtibaren Bir Yıl Daha Uzatılmasına Dair
Başbakanlık Tezkeresi (3/1309) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.10.2010)
Yazılı Soru Önergesi
1.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, bazı
polisler hakkındaki iddialara ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından
yazılı soru önergesi (7/16324) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/09/2010)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız ve 32 Milletvekilinin, hemşirelik mesleğinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/860) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11.06.2010)
2.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 19 Milletvekilinin, güvenlik güçlerince
toplumsal gösterilerde kullanılan plastik mermi, gaz bombası ve biber gazının
yol açtığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/861)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15.06.2010)
3.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve 22 Milletvekilinin, erozyon ve çölleşmenin nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/862) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.06.2010)
4.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ve 22
Milletvekilinin, ulusal ve uluslararası fonlardan finansman sağlanan projelerin
uygunluğunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/863) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16.06.2010)
Geri Alınan Sözlü Soru Önergesi
1.- Kütahya Milletvekili Alim Işık, insani yardım taşıyan gemi konvoyuna yapılan
saldırıya ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesini 07/10/2010 tarihinde geri
almıştır (6/2170)
7 Ekim 2010 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yusuf
COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN –
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4’üncü Birleşimini açıyorum.
III.-YOKLAMA
BAŞKAN –
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama
için üç dakika süre vereceğim.
Sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını,
görevli personel aracılığıyla, üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
- Toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.07
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.21
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yusuf
COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 4’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
III.-YOKLAMA
BAŞKAN –
Yapılan ilk yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi
elektronik cihazla yeniden yoklama yapacağız.
Yoklama
için üç dakika süre vereceğim.
Yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN –
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, organ nakli ve Malatya İnönü Üniversitesi hakkında söz isteyen
Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu’na aittir.
Buyurun
Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın
milletvekilleri, Sayın Hatip sözlerine başlamadan evvel… Gerçekten Genel
Kurulda çok büyük bir uğultu var, o konuda sükûneti temin edebilirsek çok iyi
olacak.
Buyurun
Sayın Aslanoğlu.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, organ nakli
ve Malatya Üniversitesine ilişkin gündem dışı konuşması
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye’de organ nakli konusunda önemli merkezler oluşmuştur.
Bu merkezlerde dünyadaki organ nakilleriyle boy ölçüşecek ve en az onların
kalitesi kadar kaliteli organ nakli yapılmaktadır. Dünyada tıp adına organ
nakli konusunda Türkiye’deki merkezler özellikle böbrek ve karaciğer nakli
konusunda çok önemli mesafeler katetmişlerdir. Bu
nedenle, emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
Değerli
milletvekilleri -özellikle karaciğer naklinde- ülkemizde yılda 600 civarında
karaciğer nakli yapılmaktadır. Bunların bir kısmı canlıdan canlıya, bir kısmı
ise kadavradan yapılmaktadır. Tabii, en önemli sorun burada, Türkiye’de
kadavradan yapılan nakillerde kadavra temin etmek çok zordur. Bu, Avrupa’da
milyonda 20 kişidir, İspanya’da milyonda 33 kişiye kadavradan nakil
yapılmaktadır, Amerika’da milyonda 28 kişi ama Türkiye’de kadavradan yapılan
nakiller milyonda 3 kişidir. Yani en büyük sorun, kadavra bulmakta, kadavradan
alınan karaciğer bulmaktadır. Böbrekte de aynı şey, yine Türkiye’de milyonda 3
kadavranın böbreği alınabiliyor. Fakat karaciğer naklinde canlıdan canlıya
konusunda özellikle Malatya İnönü Üniversitesi çok büyük başarı elde etmiştir.
Türkiye’de yapılan yaklaşık 600 karaciğer naklinin 150 tanesi Malatya İnönü
Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezinde yapılmaktadır ve Türkiye’de önemli bir
merkez olmuştur, bir marka olmuştur. Artık, bu merkezimiz, dünyanın her
tarafında canlıdan canlıya yapılan karaciğer nakli konusunda çok üstün
başarılar elde etmiştir. Bu nedenle,
oradaki hekim arkadaşlarımı yürekten kutluyorum, oradaki emeği geçen herkese
teşekkür ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, karaciğer nakli dünyada Amerika’da yaklaşık 250 bin dolar
civarında yapılmasına rağmen, Türkiye’de bu nakiller yaklaşık 50 bin dolar
civarındadır. Özellikle Malatya İnönü Üniversitesinde 50 bin dolar civarında
bir maliyetle yapılmaktadır. O nedenle, Sağlık Bakanlığının, Avrupa’da ve
özellikle bölgemizde, tüm bu bölgede önemli bir merkez olan, karaciğer nakli
konusunda önemli bir merkez olan tüm merkezlerimizi dünyaya tanıtması gerekiyor
çünkü tıbben onların seviyesinden daha üstün bir seviyede ameliyat
yapılmaktadır. Bu açıdan, bu merkezlerimize Hükûmetimizin
destek olması lazım. Özellikle kadavradan yapılan nakiller konusunda farklı
teşvikler getirmek lazım. Çünkü, milyonda 3 kişinin
kadavrasından karaciğer veya böbrek alınabiliyor.
Yine,
böbrekte Antalya hakikaten -oradaki arkadaşlarıma da teşekkür ediyorum- çok
önemli yollar kat etmiştir. Yine, Türkiye’de şu anda çok sayıda, yaklaşık 60
bin kişi böbrek nakli beklemektedir arkadaşlar, 60 bin kişi! Her yıl da
yaklaşık 11-12 bin kişi böbrek nakline yönelik hasta olmaktadır yani her yıl
ilave 12 bin kişi gelmektedir. Bu gidişle, bu kadavra konusunda bu oranlarla,
2015 yılında yaklaşık 100 bin böbrek hastası böbrek nakli bekleyecektir.
Değerli
milletvekilleri, tabii bu hastalar hepimizin hastası. Bir hastanın sağlığına
kavuşması hepimizi mutlu eder. Bir kişi hasta iken ailesi de hastadır. Yani
özellikle böbrek konusunda, her gün diyalize giden insanların ailesinin ve
kendisinin psikolojik durumunu ben takdirlerinize sunuyorum. Bu nedenle, bir
böbrek, bir diyaliz hastasının yılda devlete ve aileye maliyeti yaklaşık 25 bin
dolar civarında. Diyaliz merkezlerine giden bir böbrek hastasının yani eğer
sigortalı ise yılda devlete maliyeti veya aileye maliyeti 25 bin dolar
civarında. Bu nedenle tek çözüm böbrek nakli. Bu konuda çok önemli bir merkez
olan Antalya’daki tüm hekim arkadaşlarımı kutluyorum. Yani Türkiye’de daha
farklı merkezler var ama bu konuda özellikle Sağlık Bakanlığının gerek
karaciğer nakli konusunda gerek böbrek nakli konusunda çok önemli, farklı bir
teşvik sistemi getirmesi lazım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Özellikle kadavradan alınması gereken böbrek ve
karaciğer konusunda mutlaka farklı bir yola gitmeliyiz. Çünkü bu oran
İspanya’da milyonda 33 kişi. Ama Türkiye bu konuda çok başarılı, her iki konuda
gerek böbrek nakli konusunda gerek karaciğer nakli konusunda.
Ben iddia
ediyorum, söylüyorum, hekim arkadaşlarım söylüyor, Avrupa’da ve bu bölgenin
tümünde çok önemli bir merkezdir Türkiye. Özellikle Sağlık Bakanlığının bu
marka olan şehirlerimize, marka olan merkezlerimize dünyadan ve diğer
bölgelerden gelecek hastaları teşvik etmesi gerekiyor. Şu anda Malatya İnönü Üniversitesinde
-yaklaşık 40-50 hekim- Pakistan’dan, Bosna’dan, diğer ülkelerden gelen ve
karaciğer nakli konusunda eğitim alan hekimler var. Biz bu cazibe
merkezlerimizi korumak, kollamak zorundayız. Önemli bir marka olmuş bu her iki
konuyu da dünya sağlık turizmine sunmak zorundayız.
Teşekkür
ederim arkadaşlar, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.
Gündem
dışı ikinci söz, hayvancılık sektörünün sorunları ve et ithalatı hakkında söz
isteyen Erzurum Milletvekili Sayın Zeki Ertugay’a
aittir.
Buyurun
Sayın Ertugay. (MHP sıralarından alkışlar)
2.- Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay’ın, hayvancılık sektörünün sorunları ve et
ithalatına ilişkin gündem dışı konuşması
ZEKİ
ERTUGAY (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Hükûmetin uyguladığı yanlış ve
tutarsız tarım politikaları sonucu hayvancılıkta ve kırmızı et sektöründe
ülkemizde bugün son yılların en büyük problemi, daha doğrusu en büyük krizi
yaşanmaktadır.
Değerli milletvekilleri, durumu kısaca özetleyecek olursak: Yanlış ve
yetersiz destekleme politikaları, yüksek girdi, özellikle yüksek yem fiyatları,
buna karşılık seyreden düşük süt fiyatları sonucu üretimde bulunan on binlerce
damızlık ve süt hayvanı kesime gitti, hayvan sayısı düştü, son bir yılda et
fiyatları neredeyse enflasyonun 6 katı oranında -yüzde 100’lerin üzerinde-
arttı. Geçen yıl 15 lira civarında olan et fiyatı 32
liralara çıktı. Bu fiyat, sadece Avrupa’nın değil, zengin fakir birçok ülkenin
de en yüksek rakamıdır.
Gelinen
nokta o kadar vahimdir ki çayır, mera potansiyeli ve hayvan varlığı bakımından
dünyanın sayılı ülkelerinden biri olan ve bölgesinde mutlak söz sahibi olan bu
ülke, son on beş yıldır 1 gram et ithal etmeyen bu ülke et ithal eder duruma
gelmiştir.
Hükûmete ve Sayın Bakana
sesleniyorum: Bu konuda hiçbir ikazımızı dikkate almadınız. Önce Türkiye
hayvancılığının ölüm fermanı olan kasaplık canlı hayvan ithal ettiniz, yetmedi,
karkas et ithal ettiniz. Türkiye’yi dönüşü olmayan bir yola soktunuz. Şimdi
yaklaşan Kurban Bayramı için kurbanlık ithal ediyorsunuz. Yani bu ülke,
sayenizde, cumhuriyet tarihi boyunca ilk defa, mübarek Kurban Bayramı’nda
Avrupa’dan ithal koyun kesecektir.
Bakın, bu
ülkeyi nereden nereye getirdiniz: Yakın zamana kadar hacılarımızın Suudi
Arabistan’da kestiği hayvanlar bu ülkeden gidiyordu, şimdi bu ülkeye kurbanlık
hayvan geliyor. Durum bu kadar acıdır, bu kadar vahimdir. Bunun anlamı, AKP’nin
uyguladığı tarım politikalarının ve hayvancılık politikasının iflasıdır.
Bu yüce
Mecliste yaptığımız bütün konuşmalarda ve basın toplantılarında -gün ve saat
veririz bu toplantılar için- ısrarla dedik ki: “Hayvancılık alarm veriyor,
hayvan sayısı düşüyor, damızlık hayvanlar, süt hayvanları kesime gidiyor, süt
ve et üretimi süratle azalıyor, yüksek yem fiyatları üreticiyi zorluyor, derhâl
tedbir alın ve ithalat yapmayın.” Bunları hiç dikkate almadığınız gibi,
bilakis, bu yüce Mecliste, milletin gözüne baka baka,
“Hayvancılıkta durum gayet iyi, verim ve üretimde problem yok, gayet yüksek,
artış var.” diyerek bugünleri hazırladınız.
Bu
ithalatın 31 Aralık 2010’a kadar devam edeceği biliniyor. Görünen o ki burada da durmayacak. Bundan
sonra Türkiye sürekli et ithal eder durumda olacak ve maalesef dışarıya sürekli
bağımlı kalacaktır. Zira, et ithalatçı yabancı
firmalar şimdiden Ankara’da, Türkiye'nin birçok yerinde kalıcı irtibat
ofislerini açmışlardır. Aslında size bu kürsüden “Et ithalatı pirinç ithalatına
benzemez, ciddi tedbirler alın, bu ithalata izin vermeyin, bir defa başladınız
mı önünü alamazsınız.” derken bu endişeleri taşıyorduk.
Değerli
milletvekilleri, gelinen nokta milyonlarca tüketiciyi mağdur etti. Türk halkı
bir ramazan boyunca et kuyruklarında çile çekti. İthalata rağmen et fiyatları
bırakın düşmeyi yükselişe geçti. Bırakın dar gelirlinin, orta gelirlinin bile
alamayacağı noktalara çıktı. Zaten kişi başına et tüketimi düşük olan Türk
halkı, bu Hükûmet sayesinde, sayenizde etin tadını
unuttu.
Sayın
milletvekilleri, et fiyatları yükseldi de para üreticinin, besicinin cebine mi
gitti? Hayır, o da perişan oldu, silindi gitti çünkü et ithalatı gündeme
geldiği andan itibaren üretici elindeki avucundaki hayvanını çıkardı, bırakın
bunu hayvan bakıcısı çobanı bile işsiz kaldı.
Sayın
Bakana defalarca ifade ettim, sayın milletvekilleri, ben bu çekilen sıkıntıları
çok iyi bilen biriyim. Ekonomisi büyük ölçüde hayvancılığa dayalı bir ilin,
Erzurum’un milletvekiliyim. Çayır, mera ve büyükbaş hayvan varlığı bakımından
son zamanlara kadar Türkiye'nin bir numaralı ili olan Erzurum’da kasaplar
sayenizde kesecek hayvan bulamıyor. Eğer Erzurum’da kasaplar kesecek hayvan
bulamıyorsa ve batıdan gelecek ete umut bağlamışsa varın gerisini siz hesap
edin. Şu anda para etse bile üreticinin elinde hayvan yok. Ben yeni, bu
illerden…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ZEKİ
ERTUGAY (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
…Erzurum,
Kars, Ardahan’dan geliyorum. Bu feryatları lütfen Bakanınız ve Hükûmet yetkilileri, sayın milletvekilleri, siz de gidin
yerinde görün.
Bugün bu
ülke hayvancılığının çok önemli bir başka problemi var. Bu ülke çok ciddi bir
şap tehdidi altındadır. Avrupa’nın ve Orta Doğu’nun en büyük şap enstitüsüne
sahip ve şap aşısı ihraç eden bu ülkede şap tehdidi var. Şaptan dolayı son üç
ayda yirmi dört ilimizde -bunların içerisinde seçim çevrem Erzurum ve dokuz
ilçesi de var- hayvan pazarları kapatıldı ve siz, şaptan dolayı kurbanlık
ithalatını sadece Trakya’yla sınırlı kıldınız. Esas bunlara tedbir getirin. Bu
ölçüde hastalık tehdidi olan bir ülkede hayvancılık kalır mı?
Sayın
Bakana son bir sözüm var: Yaşanan krizi bu ülkenin besicisine, üreticisine
yüklemekten lütfen vazgeçin. Bu ülkenin üreticisi spekülasyon
yapmaz, yapamaz. Bu, eşyanın tabiatına aykırıdır çünkü besi hayvanının süresi
dolunca bir dakika dahi beklemez. Siz spekülasyonu,
haksız kazancı başka yerlerde arayın.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ZEKİ
ERTUGAY (Devamla) – Sayın Başkanım, selamlamak için on beş saniye rica
ediyorum.
BAŞKAN –
Buyurun.
ZEKİ
ERTUGAY (Devamla) – Hükûmete tavsiyemiz şudur: Bu
yanlış uygulamaları derhâl durdurun, yazboz tahtasına çevirdiğiniz
uygulamalardan vazgeçin, süt ve et üreticisine gerçekten işe yarar destek
verin.
Sayın
Bakanın bu salonda olmasını ve bunlara gerçekten daha önce verdiği cevaplar
gibi değil ama bu Meclisi ikna edici cevaplar vermesini çok arzu ederdim çünkü
her çıkışımda “Kriz tellallığı yapıyorsunuz, bunları nereden çıkarıyorsunuz, bu
ülke hayvancılığı gayet iyi, verim de yükseliyor, problem yok.” diye savunmalar
yaptı. Eğer gelinen nokta bu ise bunu çok ikna edici bir şekilde açıklamak
zorundadır.
Sayın
Başkan ve sayın yüce Meclisin değerli üyeleri; sabrınız için teşekkür ediyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Ertugay.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım, Sayın Bakan cevap versin. Hükûmet
adına belki Sayın Bakan cevap verir.
BAŞKAN –
Ben de bekliyorum…
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Bakan, cevap vermeyecek misiniz Hükûmet
adına?
BAŞKAN -
Gündem dışı üçüncü söz Ankara Atatürk Kültür Merkezinde düzenlenecek olan
Malatya günleriyle ilgili söz isteyen Malatya Milletvekili Sayın Ömer Faruk
Öz’e aittir.
Buyurun
Sayın Öz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
3.- Malatya Milletvekili Ömer Faruk Öz’ün,
Ankara Kültür Merkezi’nde düzenlenecek olan “Malatya Günleri”ne ilişkin gündem
dışı konuşması
ÖMER
FARUK ÖZ (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 7-10 Ekim tarihleri
arasında Malatya Atatürk Kültür Merkezinde düzenlenmiş bulunan “Malatya
Günleri”yle ilgili gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir
noktada, Malatya, medeniyetlerin buluştuğu bir noktadır. Malatya, geçmişte var
olan özelliklerini bugün de aynen devam ettirmektedir. Malatya, onlarca
medeniyetin hüküm sürdüğü tarih ve kültür şehridir. Malatya tarih boyunca
çeşitli kültür ve medeniyetlere de ev sahipliği yapmıştır.
Arapgir ilçemizdeki Osmanlı ve Selçuklu mimarileri;
Darende ilçemizdeki, yine, aynı şekilde Osmanlı-Selçuklu mimarisi, birçok cami,
medrese, külliye, hamamlar; aynı şekilde, yine, Abdurrahman
Erzincani Camisi, Seyit Abdurrahman
Gazi Camisi, Maşattepe Tümülüsü ve Dulkadıroğulları’na ait birçok tarihî eserimiz
bulunmaktadır.
Destanla
günümüze kadar gelen ilçemiz, ismiyle yaşatılan Battal Gazi ve Battalgazi
ilçemizdeki Anadolu’nun ilk camilerinden biri olan Ulucami,
Malatya Kalesi, IV. Murat dönemi vezirlerinden Silâhtar Mustafa Paşa tarafından
yaptırılan kervansarayımız hâlâ eski canlılığını korumaktadır.
Yine,
aynı şekilde, Malatya’nın birçok ilçesinde tarihî eserlerin, Selçukluların
izini görmek de mümkündür. Aynı şekilde, Selçuklulardan, Osmanlılardan öteye
giderek Eski Tunç, Asur, Hitit, Roma, Bizans devirlerine ait de birçok tarihî
kalıntı bulunmaktadır.
Malatya
aynı zamanda bir tarım şehridir. Malatya, dünya kuru kayısı tüketiminin
yaklaşık yüzde 80’ini karşılayan bir şehirdir. Bu özelliği ile de Malatya’mız
millî ürünü olarak kayısıyı tanımlamaktadır.
Yine aynı
şekilde, Malatya’nın kültür, sanat, folklor konusunda çok çeşitli kültürel
zenginlikleri vardır. “Aşağıdan gelir omuz omuza”, “Malatya, Malatya”, “Yüksek
ayvanlarda bülbüller öter”,“Bahçenize bir taş attım vişneye”, “Çiçekten harman
olmaz”, “Mevlam birçok dert vermiş” gibi ruhu okşayan
Malatya türküleri ülkemizin her ilinde zevkle şevkle dinlenmektedir.
Yine aynı
şekilde, şu anda da Malatya’mızın Sultansuyu, Sürgü
Çayı vadileri, bir taraftan Akdeniz’e uzanan Tohma
Vadisi, İç Anadolu’ya bağlayan Fırat Vadisi ve Doğu Anadolu’ya açılan birçok
vadilerimiz mevcuttur.
Malatya’da
Atatürk Kültür Merkezinde düzenlenmiş olan “Malatya Günleri” çerçevesinde
Malatya’nın kültür ve turizm potansiyelini ulusal ve uluslararası düzeyde
tanıtarak, Malatya’nın zengin, sağlıklı, mutfak kültürü ve damak tadını
başkentte ülkemize duyurarak, Malatya’yla beraber aynı zamanda tanıtım ile ülke
ekonomisine de katkıda bulunmuş olacağız.
Malatya,
cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye’nin kalkınma çabalarına paralel bir gelişme
göstermiştir. Yetiştirmiş olduğu her düşünceye sahip insanlar, bu ülkeye millî
şuur anlamında çok değerler katmışlardır.
Bakın,
Evliya Çelebi Malatya’yı nasıl tarif etmiştir: “Suyu ve havası gayet latiftir.
Denizde ve karada dolaşan seyyahların beyanına göre havası Tebriz’in iç çekici
havasına benzemektedir, belki daha da üstündür. Havasının güzelliğinden halkı
dinç, güçlü, kuvvetli ve rahatına düşkün, güzel tenli ve güzel yüzlüdürler.”
Dünyanın
en eski şehir devleti olarak kabul edilen bir kentin, dünya kayısı başkenti
Malatya’nın 7-10 Ekim tarihleri arasında Ankara’da gerçekleştirilecek olan
“Malatya Günleri”ne başta tüm milletvekillerimizi ve tüm başkentlileri ve
ekranları başında bizleri izleyen tüm hemşehrilerimizi,
tüm vatandaşlarımızı beklemekteyiz.
Malatya
kayısısı deyince sadece bir kuru yemiş olarak adlandırılmamalıdır. Malatya
kayısının kalp yetmezliğinden böbrek hastalıkları, cilt bozuklukları ve şeker
hastalığına kadar iyi gelen birçok şifahi özellikleri mevcuttur.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Hiç görmedik!
ÖMER
FARUK ÖZ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ankaralı hemşehrilerimi Malatya’nın bu güzelliklerini görmek üzere,
bugünden itibaren başlayarak pazar gününe kadar devam edecek olan
şenliklerimize geldiklerinde hem damak tatlarına hem de güzel Arguvan
türkülerimize...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.
ÖMER
FARUK ÖZ (Devamla) - ...kulak vereceğimizi belirtmiş oluyorum.
Ben,
burada, bu güzel organizasyonu yapan başta Malatya Valimize, Malatya milletvekillerimize,
Malatya Belediyemize, Sanayi ve Ticaret Odamıza, Ticaret Borsamıza ve emeği
geçen herkese teşekkür ediyorum. Bugün açılışına gelerek bizleri onurlandıran
Başbakan Yardımcımız Sayın Bülent Arınç’a da teşekkür
ediyorum.
Sizleri
Atatürk Kültür Merkezinde, “Malatya Günleri”nde ağırlamaktan mutluluk
duyduğumuzu belirtir, hepinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Öz.
60’ıncı
maddeye göre pek kısa söz talepleri vardır.
Sayın
Doğru, bir dakika süre veriyorum.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, organ
bağışı ve nakline ilişkin açıklaması
REŞAT
DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ülkemizde
böbrek nakli başta olmak üzere, on binlerce insan organ bağışı ve nakli için
sıra beklemektedir ancak organ nakli çok kısıtlı yapılmaktadır.
“Organ
nakli” denince unutulmaması ve hakkı verilmesi gereken insan, ülkemizde ilk
böbrek naklini yapan, yüzlerce hastayı sağlığına kavuşturan, haksız ve hukuksuz
şekilde tutuklanan, Başkent Üniversitesi Rektörü Profesör Doktor Mehmet Haberal’ı anmadan geçmemek lazımdır çünkü organ nakline,
özellikle böbrek hastalıklarıyla ilgili nakillerde çok büyük emeği geçmiştir.
Ülkemizde
organ ve doku nakli bölge koordinasyon merkezleri sayısı mutlaka artırılmalı,
kuruluşlar ve hastaneler desteklenmelidir. Teşvik edilirse ve özendirilirse
tahmin ediyorum ki önümüzdeki dönemlerde de organ nakline daha fazla değer
verilir ve daha fazla hasta bundan faydalanmış olur diyor, teşekkürlerimi
sunuyorum.
BAŞKAN –
Sayın Yıldız...
2.- İstanbul Milletvekili Sacid
Yıldız’ın, organ bağışı ve nakline ilişkin açıklaması
SACİD
YILDIZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de bu
konuya değineceğim. Organ naklinin kadavradan olması çok
önemli. Avrupa’da yüzde 80 kadavradan oluyor, bizde dörtte 1’i
kadavradan oluyor. Daha bugün haber kanallarına yansıyan bir dramı hepiniz
görmüşsünüzdür, “Bir annenin zor seçimi” diye. İki çocuğu böbrek hastası,
böbreğini büyük kızına verebiliyor. Oysaki kadavradan nakil olsa bu olmaz.
Diğer bir
konu da bu organ naklinde çığır açan Mehmet Haberal
bir buçuk yıldır hapiste, tutuklu ve diğer... Malatya’yı da örnek gösterdi
arkadaşımız Mevlüt Aslanoğlu,
orada da organ naklini, karaciğer, böbrek naklini başlatan Fatih Hilmioğlu ne yazık ki hasta ve tutuklu. Yani biz bunları
Türkiye’ye kazandıran, organ naklini başlatan insanlara bu şekilde mi vefa
borcumuzu ödeyeceğiz? Daha dün arkadaşımız, yanımda, sağımda oturan Malik
arkadaşımız her ikisini de ziyaret etti ve çok zor koşullarda olduğunu, ciddi
hasta olduklarını söyledi ve Mehmet Haberal’ı da
buradan kutluyorum Meclis’te, Amerikan Cerrahlar Birliğinin “Seçkin Cerrah”
ödülünü aldı. Biz bu insanlarımızı hapiste çürütüyoruz.
Saygılarımla.
BAŞKAN –
Sayın Seçer…
3.- Mersin Milletvekili Vahap
Seçer’in, hayvancılık sektörüne ilişkin açıklaması
VAHAP
SEÇER (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
milletvekilleri, iki gündür burada hayvancılık sektörüyle ilgili sorunları
görüşüyoruz. Toplumun büyük bir kesimini ilgilendiren, toplumun temel besin
maddelerinden biri olan etteki fiyat artışlarını konuşuyoruz ama Sayın Bakanı
yani bizim siyasi muhatabımızı Türkiye Büyük Millet Meclisinde göremiyoruz.
Ortada bir sorun varsa bunun müsebbibi Tarım Bakanıdır ve bu konuda Türkiye
Büyük Millet Meclisine bilgi vermek zorundadır. Ben Sayın Bakanı istifaya davet
ediyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisini
bundan sonra yaşanacak sorunlarda muhatap alan, bilgi verecek bir bakanın Sayın
Başbakan tarafından atanmasını istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Sayın Köse…
4.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin,
Adıyaman ve Malatya’nın kültürüne ilişkin açıklaması
ŞEVKET
KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biraz
önceki milletvekili arkadaşımıza Malatya’yla ilgili yaptığı konuşmadan dolayı
kendisine çok teşekkür ediyorum. Adıyaman ilimiz 1954 yılına kadar Malatya
iline bağlıydı. Dolayısıyla ben de her yönüyle kendimi bir Malatyalı olarak
hissediyorum.
Malatya’nın
tabii ki siyasi, kültürel ve ekonomik yönden çok yeri vardır Türkiye’de. Ekonomik yönden tabii kayısı, elma ve siyah
üzümüyle çok ünlüdür. Siyasi ünlüler: Rahmetlik 2’nci Cumhurbaşkanımız İsmet
İnönü ve Sayın Turgut Özal da çok ünlüdür. Bu anlamda tarihî, ekonomik ve
siyasi yönleriyle Adıyaman Malatya’dan kopuk değildir. Ben bu duygularımı ifade
etmek istedim, bir.
Ayrıca,
Malatya’nın kültürel yönünde Arguvan türkülerinden bahsetmek istiyorum. Türkü
deyince Türkiye’de Malatya ve Arguvan akla gelmektedir.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Sayın Sakık…
5.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın,
hayvancılık sektörüne ilişkin açıklaması
SIRRI
SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, ben de teşekkür ediyorum.
Konu
hayvancılık olunca, aslında hayvancılığın bu noktaya nasıl geldiğini hepimiz
çok iyi biliyoruz. Hayvancılığın ana yurdu Kürt coğrafyasıydı, yani uzun
yıllardır orada devam eden yayla yasağından, kavgadan, şiddetten, yakılıp
yıkılan 3.500 köyün ülkeye nasıl yansıdığının bir fotoğrafıdır aslında, ama ne
yazık ki hiç kimse bu gerçekleri görmeden, yani afaki
şeyler söyleyerek hayvancılığın nasıl öldüğünü söylüyorlar.
Ben
hayvancılık konusunda bir miktar uzman olduğumu söyleyebilirim. Orta Doğu
ülkeleri, Katar’dan Abu Dhabi’ye kadar her yıl on
binlerce hayvan ihraç ettiğimiz alanlardır. Bu hayvanların büyük bir bölümü
Kürt coğrafyasında yetişiyordu, ama devletin uyguladığı bu şiddet
politikalarından dolayı hayvancılık bu noktadadır. Asıl çözülmesi gereken
sorunlarımızdır, iç barışımızdır, yani iç barışımız sağlanmadığı müddetçe
hayatımızın her alanına bunun yansıyacağını biliyoruz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı
okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Sacid
Yıldız ve 32 milletvekilinin, hemşirelik mesleğinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/860)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Hemşirelik
mesleği, doğası itibariyle gece çalışmasını, ağır ve tehlikeli iş nitelemesini,
çoğunlukta kadın işgücü istihdamını barındıran bir meslektir. Ancak ülkemizde
toplum sağlığını doğrudan etkilediği bilinen bu özgün mesleğin mensupları,
mesleğin içerdiği bu önemli hassasiyetlere rağmen çalışma koşulları, ekonomik
ve sosyal hakları açısından diğer mesleklerin mensuplarından farklı bir
düzenlemeye tabi tutulmamışlardır.
Sağlıkta
dönüşüm adıyla Hükümet tarafından yürütülen politikalar genel olarak sağlık
çalışanlarını olumsuz etkilemiştir. Performansa dayalı döner sermaye uygulaması
ile gereksiz tetkik ve girişimlere bağlı olarak maliyet artışı olmuş, ekip
çalışması zayıflayarak yerini rekabete bırakmış, koruyucu sağlık hizmetlerine
daha az önem verilir olmuştur. Hastanelerde sağlık çalışanları arasında
yaratılan rekabet çalışma barışının bozulmasını ve daha fazla çalışmayı da
beraberinde getirmiştir. Ülkemizdeki hemşireler sayılarının yetersiz olması
nedeniyle çok sık nöbet tutmakta, bu nedenle daha fazla çalışmaktadırlar.
Gece
çalışmasının zararlı etkileri (Dünya Sağlık Örgütüne göre muhtemel
kanserojenler listesindedir ve yaşanan melatonin eksikliği birçok farklı
hastalığa da neden olmaktadır.) bilinmesine rağmen bu konuda hemen hemen hiçbir düzenleme yoktur. Gece çalışmasının fiziksel,
psikolojik ve sosyal etkilerini bilen hemşireler insani bir güdüyle kendilerini
korumak için gece çalışması yapılmayan kurumları, birimleri hatta hemşirelik
dışı işleri tercih etmektedirler. Dolayısıyla hemşirelik hizmetleri olan hasta
bakımı çok ciddi zarar görmekte ve hasta güvenliği tehlikeye girmektedir.
Ayrıca çalışma barışı bozulmakta, aynı kurumda çalışan hemşirelerin önemli bir
kısmı sürekli nöbet tutarken bir kısmı hiç nöbet tutmamaktadır.
Sağlık
hizmetlerinde ana hedef insan sağlığıdır. Hemşirelerde, sağlık hizmeti veren en
önemli ekip üyeleri olmalarına rağmen ne yazık ki hak ettikleri önemi
görememektedirler. Ülkemizdeki hemşirelerin büyük bir kısmı tedavi edici sağlık
hizmetlerinde çalışmaktadır. Tedavi edici sağlık hizmetleri ise çok az sayıda
hemşire ile yürütülmektedir. Kamusal alandaki istihdamın daraltılması
hemşirelerin işsiz kalmasına, özel sektöre yönelmelerine ya da kamuda
sözleşmeli statüde çalışmalarına neden olmaktadır. Ülkemizdeki piyasacı sağlık
politikaları ise özel sağlık kurumlarında çalışan hemşire sayısının giderek
artmasına neden olmaktadır.
Özel
sektörde iş kanununa tabi çalışanlar için gece çalışması, kadın işgücünün
istihdamı, ağır ve tehlikeli işler, gebe ve emzirenler hakkında birtakım
düzenlemeler söz konusudur. Fakat uygulamada iş kanununa tabi çalışanlar
haklarını bilmedikleri ya da çeşitli sebeplerle haklarını aramaktan
vazgeçtikleri için mevzuata rağmen kabul edilemez koşullarda çalıştırılmaktadırlar.
Sağlık
kuruluşlarının çok riskli çalışma alanları olduğu bilinmektedir. Çünkü kan ve
vücut sıvıları ile çok sayıda mikroorganizma insandan insana geçebilmektedir. O
nedenle buralarda çalışanların diğer sivil çalışanlara göre enfeksiyon
hastalıklarına yakalanma riskleri çok daha yüksektir. Ülkemizde, meslek
hastalıkları ve risklerine karşı koruyucu önlemlerin yetersiz oluşu da başta
hemşireler olmak üzere tüm sağlık çalışanlarını bu risklerle karşı karşıya
bırakmaktadır.
Ülkemizdeki
hemşirelerin temel eğitimden sonra öğretim kurumları dışında branşlaşma
imkânları yoktur. Uzun yıllar yoğun bakım hemşireliği yapan bir kişi yoğunluk
nedeniyle farklı alanlarda da çalıştırılmaktadır. Bu durum ise hemşirelerin
mesleklerinden gerekli doyumu alamamalarına neden olmaktadır. Hemşirelerin
büyük bir kısmı ücret yetersizliği, görev, yetki ve sorumluluklarının tam
anlamıyla belli olmaması, risk fazlalığı, meslekte ilerleyememe, yoğun çalışma
temposu ve istedikleri branşta çalışamamaktan şikâyet
etmektedir.
Yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı mesleğin barındırdığı
hassasiyetler de göz önünde tutularak, uluslararası antlaşmalar ve anayasamız
ışığında hemşirelik mesleğinde yaşanan sorunların çözülebilmesi için gerekli
olan sağlık politikalarının yeniden düzenlenmesi, ekonomik ve sosyal haklarının
ayrı bir statüde değerlendirilmesi, çalışma koşullarının iyileştirilerek tespit
edilen sorunlara kalıcı çözüm yollarının sağlanması amacıyla Anayasanın 98. ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nün 104. ve 105. maddeleri uyarınca
Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1) Sacid Yıldız (İstanbul)
2) Şevket
Köse (Adıyaman)
3) Birgen
Keleş (İstanbul)
4) Enis
Tütüncü (Tekirdağ)
5) Ali
Rıza Öztürk (Mersin)
6) Tayfur
Süner (Antalya)
7) Hulusi
Güvel (Adana)
8) Fevzi
Topuz (Muğla)
9) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
10)
Gökhan Durgun (Hatay)
11) Ali Arslan (Muğla)
12) Atila Emek (Antalya)
13) Kemal
Demirel (Bursa)
14) Tekin
Bingöl (Ankara)
15) Çetin
Soysal (İstanbul)
16) Erol Tınastepe (Erzincan)
17) Osman
Kaptan (Antalya)
18) Gürol
Ergin (Muğla)
19)
Tansel Barış (Kırklareli)
20) Tacidar Seyhan (Adana)
21) Ergün
Aydoğan (Balıkesir)
22) Durdu
Özbolat (Kahramanmaraş)
23)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
24)
Mehmet Ali Özpolat
(İstanbul)
25) Ahmet
Küçük (Çanakkale)
26) Rahmi
Güner (Ordu)
27) Ali
Rıza Ertemür (Denizli)
28) Hüsnü
Çöllü (Antalya)
29)
Bülent Baratalı (İzmir)
30) Canan
Arıtman (İzmir)
31) Nevingaye Erbatur (Adana)
32) Rasim
Çakır (Edirne)
33) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
2.- Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan ve 19 milletvekilinin, güvenlik güçlerince toplumsal gösterilerde
kullanılan plastik mermi, gaz bombası ve biber gazının yol açtığı sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/861)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na
Güvenlik güçleri tarafından toplumsal gösterilerde yaygın olarak
kullanılan biber gazı, gaz bombası ve plastik merminin yol açtığı yaralanma,
sakatlanma ve ölüm gibi ağır sonuçların bütün boyutlarıyla araştırılması, temel
yaşam hakkını tehdit eden bu orantısız güç kullanımının önlenmesi için alınacak
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98'inci, İçtüzüğün 104 ve 105'inci
maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederim. 14.06.2010
1) Hasip
Kaplan (Şırnak)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan
Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat
Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Akın Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Fatma Kurtulan (Van)
9) Hamit Geylani (Hakkâri)
10) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
11) M. Nuri Yaman (Muş)
12) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal
Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir
Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Türkiye'de
demokratik hak ve özgürlüklerin kullanılmasında, işçi sendikalarının
eylemlerinde, siyasi partilerin faaliyetleri esnasında; eylem ve etkinlikleri
dağıtmak amacıyla polisin kullandığı plastik mermiler, gaz bombası ve biber
gazı ölüm saçıyor. 2000 yılından beri onlarca kişinin ölümüne yol açan ve son
olarak Şırnak'ın Cizre İlçesi'nde 18 aylık Mehmet Uytun'un
yaşamına mal olmuştur.
İnsan
yaşamını ve sağlığını tehdit eden ve güvenlik güçlerinin eylem ve etkinliklerde
en önemli 'dağıtma' aracı olarak bilinen göz yaşartıcı, bayıltıcı, nefes kesici
gibi gazlar, insanların yaralanmasına ve ölümlerine yol açıyor. Hekimler,
özellikle biber gazlarının yoğun olarak kullanılması halinde, fiziksel
rahatsızlık, kan basıncında yükselme gibi rahatsızlıkların yanı sıra ölüme bile
neden olabileceğine dikkat çekiyor. Yine biber gazının hipertansiyon krizi de
yol açabileceğine dikkat çeken hekimler, özellikle alerjik bünyeli kişiler,
astım ve benzeri solunum sistemi hastaları ile kalp hastaları tarafından yüksek
oranda solunması halinde ise, ölümün kaçınılmaz olduğuna işaret ediyor.
Avrupa
İşkence ve Kötü Muamelenin Önlenmesi Komitesi (CPT), 2001 yılında yayınlandığı
bir raporda, biber gazının potansiyel olarak tehlikeli bir madde olduğunu
belirtirken, kapalı alanlarda kullanılmaması gerektiği, açık havada
kullanılması konusunda da çekinceleri olduğunu kaydetmişti. Türkiye'de polisin
bolca kullandığı biber gazı (CS) ve gaz bombaları, öldürücü kabul edilmese de
son yıllarda ortaya çıkan tablo bunun bu kadar masum bir silah olmadığını da
ortaya koyuyor. İstanbul'da 1 Mayıs 2007'de yaşanan olaylarda polisin
Taksim-Gülleci Sokakta attığı gaz bombası, bir kahvehanenin önünde oturan 75
yaşındaki İbrahim Sevindik'in fenalaşmasına ve
hayatını kaybetmesine neden olmuştu. Son olarak 6 Ekim'de İstanbul'daki IMF
protestoları sırasında Taksim'de polisin kullandığı gaz bombaları sonucu 55
yaşındaki İshak Kalvo kalp krizi geçirerek yaşamını
yitirdi. İstanbul'da 29 Mart 2006'da Ümraniye İlçesi'ne bağlı 1 Mayıs
Mahallesi'nde yapılan bir anma töreninde polisin onlarca gaz bombası kullanarak
yaptığı müdahalede, Hüseyin Demir (24) adlı yurttaş gaz zehirlenmesi sonucunda
yaşamını yitirdi.
Kullanılan
gaz bombalarının cinsi kamuoyuna açıklanmasa da yaşamını yitirenlerin çoğunun
beyinlerinin patlaması sonucu ölmesi, bombanın insan vücuduna isabet etmesi
sonucunda kurşundan daha tehlikeli bir etkiye sahip olduğunu ortaya koyuyor. 28
Mart 2006'da Diyarbakır'da 3 gün süren olaylarda kullanılan gaz bombaları 2
kişinin yaşamını yitirmesine yol açtı. Döner başlıklı gaz bombası 22 yaşındaki
Tarık Atakaya adlı mobilya işçisinin başına isabet
etti. Başının sol kısmından içeri giren gaz bombası Atakaya'nın
yaşamını yitirmesine yol açarken, gaz bombası otopsi ile başından çıkarıldı. 30
Mart günü de Mahsum Mızrak adlı genç de polisin
attığı gaz bombalarının hedefi oldu. Otopsi tutanağına göre, Mızrak'ın başına
isabet eden gaz bombasının yol açtığı yaralanmaya bağlı olarak beyin harabiyeti ve kanaması sonucu yaşamını yitirdiği
belirtildi. Hükümetin muhaliflerin hak aramasını engellemesi, yasalardan
kaynaklanan gösteri ve düşünce açıklama hürriyetlerini engellemesi dikkat
çekici şekilde artmaktadır.Taş atan çocuklara izinsiz
gösteriler nedeniyle verilen ağır cezalar kamu vicdanını rahatsız etmektedir.
Gaz
bombası, gaz fişeği, biber gazlı saldırı en son 4 haziran
2010 da Silopi'de BDP Milletvekilleri Sevahir
Bayındır, Hasip Kaplan, Hamit Geylani'ye,
Belediye Başkanlarına ve halka karşı kullanıldı, otuz aşkın kişi yaralandı.
Demokratik toplum olmanın gereği yapılan gösteri ve açıklamalarda, hükümetin
taraf tuttuğu, İsrail olaylarında olduğu gibi haftalarca bazı kesimleri
kayırdığı destek verdiği, diğer taraftan muhaliflerine karşı acımasızca
saldırıda bulunduğu görülmektedir. Bu nedenle Meclis araştırması açılması ve araştırma
Komisyonu kurulmasında yarar bulunmaktadır.
3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 22
milletvekilinin, erozyon ve çölleşmenin nedenlerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/862)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
"Ülkemizde
meydana gelen erozyon ve kuraklığa bağlı olarak oluşan çölleşmenin engellenmesi
için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi" amacıyla, aşağıda
belirtilen gerekçelerle Anayasa'mızın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü'nün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Mehmet Şandır (Mersin)
2) Ali Uzunırmak (Aydın)
3) Mithat Melen (İstanbul)
4) Behiç Çelik (Mersin)
5) İzzettin Yılmaz (Hatay)
6) Muharrem Varlı (Adana)
7) Mümin İnan (Niğde)
8) Necati Özensoy (Bursa)
9) Mustafa Kemal Cengiz (Çanakkale)
10) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
11) Zeki Ertugay (Erzurum)
12) Hüseyin Yıldız (Antalya)
13) Kadir Ural (Mersin)
14) Cumali
Durmuş (Kocaeli)
15) Ümit Şafak (İstanbul)
16) Ahmet Deniz Bölükbaşı (Ankara)
17) Kamil Erdal Sipahi (İzmir)
18) Süleyman Nevzat Korkmaz (Isparta)
19) Reşat Doğru (Tokat)
20) Osman Durmuş (Kırıkkale)
21) Hakan Coşkun (Osmaniye)
22) Metin Çobanoğlu (Kırşehir)
23) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
Gerekçe:
Her yıl
milyonlarca ton verimli toprağın denizlere karışması sonucu oluşan erozyon,
ülkemizin 89,11'ini çölleşme ile karşı karşıya bırakmıştır. Bu topraklarımızın
yüzde 36,84'ü çok şiddetli, yüzde 23,6'sı şiddetli, yüzde 23,19'u orta şiddetli
ve yüzde 5,48'i hafif şiddetli erozyona uğramış topraklardır.
Türkiye'nin
toprak potansiyeli zengin değildir ve topraklarımızın sadece %15'i üstün verime
sahiptir. Ne var ki, yılların ihmali sonucunda kader olarak kabul edilen
erozyonun tahrip ettiği alanların içinde bu verimli topraklar önemli bir yer
tutmaktadır.
Her yıl
kaybedilen 1 milyar 400 milyon ton toprağın 500 milyon tonu maalesef tarım
alanlarından gitmektedir.
Toprak
üretilemeyen bir kaynaktır. 1 cm verimli toprak ancak ortalama 500 yılda
oluşmaktadır. Tarım yapılabilmesi için gereken asgari 40 cm toprağın oluşması
ortalama 20 bin yıl sürmektedir.
Konumu
itibariyle dünyanın en iyi yerinde bulunduğu kabul edilen ülkemizde toprağın
değerinin anlaşılmadığını şu rakamlar ortaya koymaktadır:
Fırat
Nehri, yılda 108 milyon ton, Yeşilırmak 55 milyon ton toprak taşımaktadır. Her
yıl Keban Barajı'nda 32 milyon, Karakaya Barajı'nda
31 milyon ton toprak birikmektedir.
Her gün
400 bin kamyon dolusu, her yıl da 1 milyar 400 milyon ton civarında verimli
toprak erozyon sonucunda kaybedilmektedir. Her yıl erozyonla kaybedilen 1
milyar 400 milyon ton toprakla İzmit ve Bursa illeri 18 cm kalınlığında toprak
ile kaplanması mümkün olabilmektedir.
Çeşitli
şiddetlerde yaşanmakta olan ülkemizdeki toprak erozyonu Avrupa'nın 17, Kuzey
Amerika'nın 6 katıdır.
ABD'nin
yüzölçümü ülkemizin 12 katı olmasına rağmen erozyonla kaybedilen toprak miktarı
ABD'de 1,7 milyar ton iken Türkiye'de 1,4 milyar tondur.
Ülkemizde
1960 yılında kişi başına düşen tahıl ekim alanı 1 hektar iken, 2000 yılında bu
alan 0,35 hektara düştü.
Erozyonun
yanı sıra toprakların sağlıksız ve aşırı kullanımı, ormanların yakımı ve
tahribi, hayvanların aşırı ve bilinçsiz otlatılması; bitki örtüsünü eritmekte
ve çevremizin ekolojik dengesini bozmaktadır.
Cumhuriyetin
ilanından bu yana 44 milyon hektar mera alanımız, hatalı yerleşimler başta
olmak üzere, yanlış kullanımlar sonucu 12,3 milyon hektara kadar gerilemiştir.
Ekolojik
dengenin bozulmasına bağlı olarak iklimlerde yaşanan değişiklikler sonucu
ülkemizde yetişen 2 bine yakın bitki türü yok olma tehlikesiyle karşı
karşıyadır.
Üst yüzey
toprak kaybı yavaş, sessiz, ancak tam olarak algılanmamış gerçek bir krizdir,
afettir.
Tüm bu
sorunların sebepleri ve sonuçlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98'inci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105'inci
maddeleri gereğince Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif
ederiz.
4.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ve 22 milletvekilinin, ulusal ve uluslararası
fonlardan finansman sağlanan projelerin uygunluğunun araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/863)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Bilindiği
gibi kamudaki bir kısım projelere Dünya Bankası, Avrupa Birliği Fonları ile
diğer uluslar arası veya ulusal fonlardan finansman sağlanmaktadır. Bu
finansmanların bir bölümü de faiz karşılığı kullanılan kredilerden
oluşmaktadır. Bu kapsamdaki projelerin sayısı, büyüklüğü ve ne kadarının
amacına (proje bileşenlerine) uygun kullanıldığı ve sonuçlandırıldığı
konularında kamuoyunda çeşitli şüphe ve iddialar yer almaktadır. Belirtilen
hususların araştırılması ile Araştırma Komisyonu kurulduğu takdirde tespit
edilecek hususların Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulmak üzere,
Türkiye Cumhuriyeti Anayasanın 98 inci maddesinin 3 üncü fıkrası ile İçtüzüğün
104 üncü maddelerine istinaden "Meclis Araştırması" açılmasını arz ve
teklif ederiz.
1) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
2) Beytullah
Asil (Eskişehir)
3) Akif Akkuş (Mersin)
4) Hakan Coşkun (Osmaniye)
5) Oktay Vural (İzmir)
6) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
7) Hasan Çalış (Karaman)
8) Recep Taner (Aydın)
9) Kamil Erdal Sipahi (İzmir)
10) Süleyman Latif Yunusoğlu (Trabzon)
11) Necati Özensoy (Bursa)
12) Reşat Doğru (Tokat)
13) Şenol Bal (İzmir)
14) Ahmet Orhan (Manisa)
15) Yılmaz Tankut (Adana)
16) Rıdvan Yalçın (Ordu)
17) Metin Çobanoğlu (Kırşehir)
18) Muharrem Varlı (Adana)
19) Süleyman Nevzat Korkmaz (Isparta)
20) Mehmet Şandır (Mersin)
21) Osman Ertuğrul (Aksaray)
22) Kadir Ural (Mersin)
23) Mustafa Kemal Cengiz (Çanakkale)
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmına geçiyoruz.
1’inci
sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci
sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü
sırada yer alan, Devlet Yardımlarının İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun
Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Plan ve Bütçe komisyonları raporlarının
görüşmelerine başlayacağız.
3.- Devlet Yardımlarının İzlenmesi ve
Denetlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/818) (S. Sayısı: 523) (x)
BAŞKAN –
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon
Raporu 523 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi
kapsamında görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanıp, maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde
görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı
oylanacaktır.
Tasarının
tümü üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Tekirdağ Milletvekili Sayın Faik Öztrak’a aittir.
Sayın Öztrak, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU
ADINA FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 523 sıra
sayılı Yasa Tasarısı’nın geneli üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu düzenlemenin Avrupa Birliğiyle yürütülen üyelik
müzakereleri kapsamında rekabet faslının müzakereye açılabilmesinin ön koşulu
olduğu anlaşılmaktadır. Getirilen tasarıyla, sanayi sektörüne verilen devlet
yardımlarının Türkiye ile Avrupa toplulukları arasındaki anlaşmalara uygun
olarak düzenlenmesi, izlenmesi ve denetlenmesine ilişkin yasal çerçeve
oluşturulmaktadır.
Cumhuriyet
Halk Partisinin maddeler üzerindeki görüşlerini arkadaşlarım açıklayacaklar
ancak tasarıda önemli gördüğüm birkaç husus üzerinde durmadan geçemeyeceğim.
Tasarıda
tanımlanan görevlerin işlevsel bağımsızlığa sahip bir kurul aracılığıyla yerine
getirilmesi öngörülmektedir ancak öngörülen düzenlemeyle Türk kamu yönetiminde
eşine rastlanmayan bir uygulamaya imza atılmaktadır. Devlet yardımlarını
düzenleme, yardımları inceleme, gerektiğinde yardımları durdurma ve geri alma
konularında kesin karar yetkisiyle donatılan kurul, Hazine Müsteşarlığında
kurulmakta, başına da müsteşara bağlı bir genel müdür getirilmektedir. Oysa
aynı Müsteşarlık bünyesinde teşviklerden sorumlu bir genel müdürlük de
bulunmaktadır. Bu durumda Hazine Müsteşarlığına bağlı bu genel müdürden devlet
yardımlarına ilişkin Hazine Müsteşarlığının yapmış olduğu iş ve işlemleri
incelemesi, denetlemesi nasıl beklenmektedir? Atanacak genel müdürün sicil
amirinin Hazine Müsteşarı olduğu düşünüldüğünde bu genel müdürün bağımsız karar
alması mümkün müdür? Böyle bir yapılanma içinde ortaya çıkacak çıkar çatışması
kurulun karar ve işlemlerinde bağımsızlığının ve tarafsızlığının sorgulanmasına
neden olacaktır. Avrupa Birliğinin ilerleme raporlarında atıfta bulunulan
işlevsel bağımsızlık da sağlanamayacaktır.
Değerli
milletvekilleri, diğer taraftan, bu düzenlemeyle, 31/12/2001
tarihinden önce düzenlenmiş ve yatırım süresi bitmiş, yatırım teşvik belgesi
kapsamında yer alan yatırımların tamamlanıp tamamlanmadığına bakılmaksızın
tamamlanmış sayılması hükme bağlanmaktadır. Her ne kadar Plan ve Bütçe
Komisyonunda kabul edilen hâliyle sınırları daraltılmış olsa da bu açıkça bir
af maddesidir. Söz konusu af maddesinden hangi işletmeler yararlanacaktır? Bu
sorunun cevabı Genel Kurulda açıklanmalıdır. Ayrıca, bunun bir vergi iadesi
sorununa yol açıp açmayacağı konusu da mutlaka değerlendirilmelidir.
Değerli
milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Avrupa Birliğine üyelik hedefi
doğrultusunda bu tür teknik düzenlemeleri desteklemektedir. Bu düzenlemeler
Avrupa Birliği standartlarına ulaşmanın yanı sıra ülkemizin dünyayla
bütünleşmesinde, ekonomik, sosyal, hukuki altyapısını dünya standartlarına
ulaştırmasında önemli bir araç olarak görülmektedir. Bununla beraber ülkemizin
rekabet gücünü ilgilendiren işsizlik sorununun çözümünde önemli bir rol
oynaması gereken devlet yardımlarıyla ilgili düzenlemelerde içinde bulunduğunuz
küresel konjonktürün olağanüstülüğü ve Avrupa
Birliğine üyelik sürecinin niteliklerinin de dikkate alınması gerekmektedir.
Değerli
milletvekilleri, küresel krizden çıkışta ülkelerin rekabet güçlerini artırmak
maksadıyla yoğun çaba gösterdiği günlerden geçiyoruz. Bu olağanüstü günlerde
uyum için uğraştığımız Avrupa Birliği mevzuatının yine Avrupa Birliği ülkeleri
tarafından ciddi şekilde esnetildiğine şahit olduk. Kriz sürecinde çok sayıda
finansal kuruluşa devlet kaynakları aktarıldı. Almanya sadece Opel markasını
kurtarabilmek için çok ciddi kamu destekleri verdi. Böyle bir ortamda küresel
koşulların olağanüstülüğünü de dikkate alarak Türkiye'nin mevcut politika
esnekliklerini korumalıyız. Katı kurallarla elimizi kolumuzu bağlayacak
düzenlemelerden kaçınmalıyız.
Diğer
taraftan, Avrupa Birliğiyle yürütülen üyelik müzakerelerinin başlamasından bu
yana beş yıl geçmiştir. Buna karşı kat edilen mesafe oldukça sınırlıdır. Toplam
35 fasıldan sadece 13 başlık açılabilmiştir. Yine, açılabilen bu başlıklardan
sadece “bilim ve araştırma” başlığı kapatılabilmiştir. Buna karşın, müzakere
sürecinde bizimle beraber aynı zamanda yola çıkan Hırvatistan 35 müzakere
başlığının tamamını açtırmıştır. Açılan bu fasılların 22’sini kapattırmıştır.
Bu tablo Türkiye’yle yürütülen üyelik müzakerelerinin ucu açık yapısını açıkça
gözler önüne sermektedir.
Bugün,
Avrupa Birliği bazı sektörlerden vazgeçmektedir. Vazgeçilen bu sektörler için
Avrupa Birliği devlet yardımları konusunda daha katı kurallar uygulayabilir.
Ancak Avrupa Birliğinin bıraktığı bu sektörlerin bazılarına Türkiye’nin talip
olması pekâlâ mümkündür. Avrupa Birliğinin kendi önceliklerine göre ele aldığı
devlet yardımları mevzuatını hemen kendi mevzuatımıza yansıtmamız, belirli
geçiş sürelerini öngörmememiz hâlinde Avrupa Birliğinin vazgeçtiği bu
sektörlerin Türkiye yerine Asya’ya kayması oldukça yüksek bir olasılıktır.
“Teknik düzenlemeleri içeren fasılları öncelikle tamamlayalım, siyasi
nitelikteki konuları daha sonra ele alalım.” gibi bir yaklaşımla bu olağanüstü
küresel konjonktürde Türkiye’yi belirli esnekliklerden
mahrum bırakmamalıyız. Bu kapsamda yapılacak düzenlemeleri sektörlerimizin
rekabet gücünü de dikkate alarak yapmalı, geçiş dönemleri tanımlayabilmeliyiz.
Değerli
milletvekilleri, bugün başta gelişmiş ülkeler olmak üzere tüm ülkelerin birinci
önceliği rekabet gücü, bunun korunması ve küresel krize bağlı olarak ortaya çıkmış işsizlik
sorununun bir an önce çözülmesidir. Ülkeler bugün bu güçlerini koruyabilmek
amacıyla kur ve ticaret savaşlarını dahi göze alabilmektedirler. Amerika
Birleşik Devletleri ve Çin arasında süregiden
tartışmalar, Japonya’nın parasını değerlendirmeme çabası, Avrupa Merkez
Bankasının döviz piyasasına yönelik örtülü müdahaleleri, Brezilya’nın sermaye
akımlarına yönelik tedbirleri, Kore’nin döviz cinsinden türev araçlara
getirdiği sınırlar bu ülkelerin rekabet güçlerini koruma konusundaki
kararlılıklarıyla ilgili son, yakın dönemde karşılaşılan örneklerdir. Tüm bu
çabaların gerisinde, yaratılan talebin mümkün olduğunca yurt içinde tutulması,
net ihracat öncülüğünde yüksek büyüme hızlarının yakalanması, iş ve istihdam
sorununu hafifletme gayreti bulunmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, dünya 2007-2009 döneminde daha önceki krizlere pek benzemeyen
bir krizle karşılaşmıştır. Son dönemdeki krizler gelişmekte olan ülkelerde
çıkarken, bu kriz küresel kapitalizmin merkezinde çıkmıştır. Daha önceki
krizler gelişmekte olan ülkelerin kur ve faizlerinde ciddi sıçramalar şeklinde
kendini gösterirken, bu krizde gelişmiş ülkelerin merkez bankalarının faizleri
sıfırlaması, likiditeyi salması tüm dünyada kur ve faizlerin sıçramasını
engellemiştir ancak yaşanan bu krizin etkisi özellikle iki alanda görülmüştür.
Bunlar ekonomik daralma ve işsizliktir.
Geçen yıl
Türkiye, dünyanın en hızlı daralan ülkelerinden biri olmuştur. Dolayısıyla,
büyüme anlamında, küresel krizde en yüksek bedellerden birini Türkiye
ödemiştir. Benzer tablo iş ve istihdam boyutunda da yaşanmıştır.
Bize
benzeyen yüz elli ekonomi küresel krizin yaşandığı 2008-2009 döneminde ortalama
yüzde 4,2 büyümüştür. Türkiye ise bu dönemde yüzde 2,1 oranında daralmıştır.
Yine bu dönemde Türkiye G 20 ekonomileri içinde en hızlı daralan beşinci
ekonomi olmuştur.
OECD
içinde iş ve istihdam kayıplarında Türkiye, finansal krizi yaşamış, zehirli
finansal varlıklarla boğuşmuş, ekonomileri bu süreçte neredeyse çökme noktasına
gelmiş İspanya, İrlanda, İzlanda ve Amerika Birleşik Devletleri gibi
ekonomilerin ardından en yüksek işsizliği yaratan ekonomi olmuştur.
Bunlara
rağmen Hükûmetin, gelişmekte olan ülkelerde daha önce
yaşanan krizlerin nitelik ve yapısını kullanarak -yani geçmişteki hatıraları
kullanarak- Türkiye’ye krizin de teğet geçtiğini söylemesi oldukça ilginçtir.
Bu söylemler, kriz sürecinde işsiz kalan, üretim dışına itilen tüm vatandaşlarımızın
ödediği ağır bedeli saklama çabasından başka bir şey değildir. Türkiye bu
krizde en yüksek bedel ödeyen ülkelerden biri olmuştur, yılın ilk yarısında
yaşanan yüksek büyüme hızları bile Türkiye’yi düştüğü çukurdan çıkarmaya
yetmemiştir.
Geçtiğimiz
yılın ilk yarısında yüzde 11 daralan ekonomi bu şiddetle daralmanın üzerine bu
yılın ilk yarısında yüzde 11 büyümüştür. Bu elbette sevindiricidir ancak bu
büyüme rakamlarını abartmamakta, istismar etmemekte de yarar vardır.
İlk
yarıdaki büyüme rakamlarına bakılarak Çin’le yarıştığımız ifade edilmektedir.
Çin, küresel krize rağmen 2008 yılının ilk yarısına göre yüzde 19 oranında
büyümüştür. Türkiye'nin geliri ise hâlâ 2008’in ilk yarısındaki gelirinin
altındadır. Bu nasıl bir yarıştır sayın milletvekilleri, Çin 100 metre
yarışında bize 20 metre fark atmış, Hükûmetimiz 20
metre geriden “İpi ben göğüsledim.” diye bağırıyor?
Değerli
milletvekilleri, Türkiye toparlanmaya rağmen, maalesef hızla kriz öncesinin
sorunlu ekonomik dengelerine dönüş sinyalleri vermektedir. Dış açık yaratan ve
finanse edildiği müddetçe sorun olmadığı düşünülen yapı yeniden
belirginleşiyor. Küresel ekonomide merkez bankalarının pompaladığı milyarca
dolar likidite ve yine bu ülkelerin izlediği fiilî sıfır faiz politikası bizim
gibi ülkelere akacak ciddi bir spekülatif kaynak
havuzunu oluşturuyor. Bu havuzdan Türkiye’ye de para giriyor. Son dönemde bu spekülatif akımlardaki hızlanma neticesinde dolar kuru iki
yıl önceki sorun yaratan düzeylerine geliyor. Gelişmiş ve gelişmekte olan
ülkelerin tamamı, paralarının değerlenmemesi, rekabet güçlerinin aşınmaması
için yoğun çaba gösteriyorlar. Böyle bir dönemde dünya üzerinde bir tek Türkiye
Cumhuriyeti Başbakanı kendi parasının değerli olmasından memnun olduğunu
açıklıyor. Ortada bir yanlış olduğu muhakkak, ya tüm dünya bir yanlışın peşine
düşmüş gitmektedir ya da bizim bulunduğumuz noktada ciddi bir yanlışlık vardır.
Değerli
milletvekilleri, Türk lirasındaki değerlenmenin spekülatif
fon akımları açısından iştah açıcı etkisini size bir örnekle özetleyeyim: Son
bir ayda Türkiye’ye 1 milyon dolar getiren yabancı bir yatırımcı parasını
Hazine borçlanma kâğıdına yatırsın ve 25 Nisan 2012 vadeli tahvile yatırsın,
bugün bu kâğıdı satıp Türkiye’den çıkmak isterse 56 bin dolarlık kâr cebine
giriyor. 1 milyon dolarda 56 bin dolar yani yüzde 5’i aşıyor ve bu 56 bin
dolarlık kârın 2.700 doları sadece faiz gelirinden, geriye kalan 53.300 doları
Türk lirasındaki değerlenmeden eline geçiyor. Dünyanın neresinde bir ayda dolar
cinsinden yüzde 5’in üzerinde getiri sağlayabilirsiniz? Sayın Başbakanın çok
övündüğü değerlenen Türk lirası yabancı yatırımcının cebine bir ayda 53.300 dolar
koymuştur. Aynı dönemde 1 milyon dolarlık ihracat yapan ihracatçı 75.300 Türk
lirası kaybetmiştir, 1 milyon dolarlık ithalat ise 75.300 lira ucuzlamıştır.
Değerli
milletvekilleri, bu tabloyla Türkiye’nin rekabet gücünü koruması, net
ihracatını artırması mümkün müdür? Böyle bir tabloda dış açıkların hızla
artması da kaçınılmazdır. Nitekim cari açık bu yılın ilk yedi ayında geçen
yılın aynı dönemine göre 3 kat artarak 24,2 milyar dolar olmuştur. Artan bu
açıkla beraber finansman kalitesi de hızla bozulmuştur. Geçen yılın ilk yedi
ayında cari açığın yüzde 64’ü doğrudan yatırımlarla karşılanırken bu yılın aynı
döneminde açığın ancak yüzde 18’i doğrudan yatırımlarla karşılanmaktadır. Kriz
öncesi dönem olan 2008’in ilk yedi ayında ise bu oran yüzde 37’dir. Portföy
yatırımlarının cari açığa oranı ise 2009 yılının ilk yedi ayı ile bu yılın aynı
dönemi arasında yüzde 29’dan yüzde 48’e çıkmıştır. Bilindiği gibi portföy yatırımları en hızlı gelen ve ekonomiden de en hızlı
çıkabilecek olan yatırımlardır.
Açıklanan
son dış ticaret verileri de iç açıcı değildir. Ağustos ayına ilişkin ihracat,
ithalat ve dış açık rakamları ekonominin rekabet gücündeki aşınmayı gözler
önüne sermektedir. Ağustos ayında ihracatın ithalatı karşılama oranı 2005
yılının Ağustos ayından bu yana en düşük seviye olan yüzde 55,4’e gerilemiştir.
Yine 2010 yılının ilk sekiz ayında dış ticaret açığı geçen yılın aynı dönemine
göre yaklaşık 2 kat artmış, enerji hariç dış açık neredeyse 2008 yılının ilk
sekiz ayındaki düzeyine gelmiştir. Dış dengede ortaya çıkan bu tablo
uluslararası yatırımcı kuruluşların da dikkatini çekmektedir. Dünyanın en büyük
yatırım bankalarından olan Japon Nomura’nın
hazırladığı küresel kırılganlık endeksine göre, 2010 yılının ikinci üç ayı ile
2009’un aynı dönemi arasında kur riski en hızlı artan ülke Türkiye’dir. Bu
artışla Türkiye, İzlanda ve Vietnam’dan sonra riski en yüksek üçüncü ekonomi
seviyesine ulaşmıştır.
Değerli
milletvekilleri, geçen gün, kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s
Türkiye’nin görünümünü durağandan pozitife çıkardı. Bu karar, çok daha önce
alınması gereken gecikmiş bir karardır ancak görünümdeki düzeltmeye karşın Moody’s Türkiye’nin kredi notunu artırmadı. Gerekçe
Türkiye’nin yüksek cari açığı, bu açığın düşük finansman kalitesi ve
Türkiye’nin kamu maliyesinde daha güçlü temellere ihtiyaç duyması olarak ifade
edildi.
Dış
dengedeki bozulma, finansman kalitesindeki gerileme ve yabancı yatırımcı
raporlarında artan hassasiyet endişe vericidir. Bu endişeleri giderici adımları
atmak Hükûmetin görevidir. Bu çerçevede döviz
cinsinden kredi kullanımı ve şirket açık pozisyonları yakından izlenmelidir.
Diğer
önemli bir husus ise malî disiplindir. Kriz yılı referans alınarak yapılan
değerlendirmeler malî disiplindeki gevşemeyi saklayabilmektedir ancak 2008
yılının ilk sekiz ayı ile 2010 yılının aynı dönemi mukayese edildiğinde faiz
dışı harcamalarda oldukça yüksek reel artışların bulunduğu dikkati çekmektedir.
Buna karşın vergi gelirlerindeki reel artışlar ise çok sınırlıdır.
Değerli
milletvekilleri, küresel ekonomide kur ve dış ticaret savaşlarının tartışıldığı
bir dönemde Türkiye büyüyen dış açık sorununa bir de iç açık sorununu
eklememelidir ancak gelişmeler bu alanda da kaygıları artırmaktadır. Seçimler
yaklaşmaktadır. Hükûmet seçimlere giderken elini
serbest bırakmak amacıyla, daha önce söz verdiği, bizim de ilke olarak
desteklediğimiz malî kuralı bir kenara itmiştir. Malî kuralı çıkarmayan Hükûmet, mevcut örtülü malî kuralları da yok saymaktadır.
Ekim ayı gelmesine karşın, kanunen mayıs sonu ve haziran ortasında açıklanması
gereken orta vadeli program ile orta vadeli malî program hâlen ortada yoktur.
Ekim ayı ortasında bütçe Türkiye Büyük Millet Meclisi huzuruna gelecektir ancak
kamu kurumlarına yönelik bütçe çağrısı hâlen yapılmamış, bütçe gizlenerek,
saklanarak yapılmaya çalışılmaktadır. Böyle bir tablo ile Türkiye ilk defa
karşılaşmaktadır. Bu gelişmelerin ciddiyetle bağdaşır bir yanı da yoktur.
İçinde bulunduğumuz konjonktürde, ekonomi yönetiminde
ciddiyet ve ihtiyatlılığın elden bırakılmamasına her zamankinden daha fazla
ihtiyaç bulunmaktadır. Ekonomi yönetimi, mevcut kurallara uyumu da bir yana
bırakmış, mali disiplinin geleceğini Sayın Başbakanın iki dudağının arasından
çıkan sözlere emanet etmiştir. Bu ancak padişahlıklarda olur.
Değerli
milletvekilleri, gelişmiş ekonomilerin kırılganlıkları aşmak için finansal
sisteme likiditeyi pompalamaya devam ettiği bir dönemde seçimlere kadar spekülatif fon girişlerine dayanarak ekonomide yalancı bir
bahar yaşatılabilir. Hükûmet seçimlere kadar durumu
bu şekilde idare etmeyi de tercih edebilir. Ancak ekonomideki kırılganlıklar
her geçen gün artmaktadır. Bu kırılganlıkların artması sonucunda seçimlerden
sonra karşımıza ateşten gömlek giyme ihtiyacı gelebilir. Bunun sonucunda
kaybeden en başta toplumun yoksul kesimleri olacaktır. Bu sebeple İktidarın bir
an önce ekonomi gündemine dönmesi gerekmektedir.
Bu
çerçevede, yine, İktidarı, bu sorumluluğu göstermek suretiyle ekonomide
alınması gereken tedbirleri bir an önce almaya davet ediyor, sözlerimi
tamamlarken Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Öztrak.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Sayın Emin Haluk Ayhan.
Buyurun
Sayın Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU
ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 523 sıra sayılı Devlet
Yardımlarının İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın geneli
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tasarının
genel gerekçesinde 18/2/2008 tarihli Katılım Ortaklığı
Belgesi’nin ve hazırlanan Ulusal Program’da yükümlülüklerimizin ne şekilde ve
ne zamanda ortaya koyulacağının belirtildiği ifade edilmektedir. Gerek bunların
gerekse 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı’nda topluluk uygulamasına paralel
bir şekilde düzenlenmesi gereken bir alanın da devlet yardımları olduğu ifade
edilmektedir.
Devlet
yardımları görev alanı olan büyüme, bölgesel farklılıkların giderilmesi,
işsizlik gibi konularda izlenebilen ana politikaları benimseyen ve bu
politikaların olumlu etkilerini artıran uygulamalar olduğu belirtilmektedir.
Genel nitelikte devlet yardımı programları dışında makro hedefli uygulamaları
çözümü desteklemek için, ülkedeki ekonomik ve sosyal sorunların giderilmesi
için devlet yardımına kuşkusuz ihtiyaç vardır. Bunların özellikleri ise piyasa
mekanizması dışı kaynak tahsisi, belirli bir ekonomik ve sosyal hedefe yönelik
olması, piyasa mekanizmasında yaratılan tahribatın üzerinde bir dışsal
getiridir. Bunların rekabeti bozduğu bir gerçektir. Aslında, yapılan çalışmalar
bu işin bir çerçeve kanunu olarak ele alınmasının gerektiğini resmî dokümanlar
da ifade etmektedir.
Şimdi,
bunların uygulama alanları ve bu alanlara yönelik temel problemlerin
belirlenmesi, teşvik tedbirleri, uluslararası ilişkiler, diğer ülke
uygulamalarına karşı önlemlerin kapsama dâhil edilmesi veya kanunda yer alması
gerekir. Devlet Planlama Teşkilatı Özel İhtisas Komisyonunda “Devlet
yardımlarının vizyonu, ülke ekonomisinin uluslararası
alanda rekabet gücünü artırmak, bölgeler arası sosyoekonomik farklılıkları
gidermek ve ülke kaynaklarını katma değeri yüksek, ileri ve uygun teknolojileri
kullanan alanlara yönlendirmektir.” denilmektedir. Vizyona dönük temel amaçlar
ise -bu raporda- bunların özelliklerinin, genel nitelikli uygulamalar ile
devlet yardımlarının ayrılması, teşvik sisteminin etkinliğinin artırılması,
kamusal açıdan fayda ve maliyet analizinin yapılabilmesinin temini,
uluslararası anlaşmalara uyum sağlanması, uygulamaların birleştirilmesi ve
uyumlaştırılması, sisteme merkezî idare dışı birimlerin dâhil edilmesi,
şeffaflık, yardım uygulamaları için gerekli istatistiki
altyapının kurulması, devlet yardımlarını Türkiye’nin uluslararası rekabet
gücünü artıracak faaliyet alanlarına yoğunlaştırmak, bu özelliğini kaybetmiş
olanları uygulamadan kaldırmak, devlet yardımlarının verilmesinde çarpan
etkisini yapacak mekanizmaları geliştirmek gibi hususlar sayılmaktadır. Aslında
bu sayılan hususların içinde Hükûmetin özellikle bu
tasarı üzerinde durduğu hadise, sadece Avrupa Birliğine verdiği taahhüdün
yerine getirilmesidir. Aksi hâlde bunun milletle, bunun sanayiciyle, bunun
diğer desteklenmesi gereken gruplarla yapılmasını düşündüğü kanaatinde de
değiliz. Böyle bir şeyi de görmüyoruz.
Şimdi,
Devlet Yardımlarının İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın
amacı, tasarıda devlet yardımlarının Türkiye ile Avrupa Toplulukları arasındaki
anlaşmalara uygun olarak düzenlenmesi ve ilgili mercilere bildirimi sağlamak
üzere ilke ve prensiplerini belirleyerek yardımların izlenmesi, denetlenmesine
ilişkin usul ve esasların tespit edilmesi olarak belirlenmiştir. Tarım ve
balıkçılık ve hizmet sektörleri kapsamda yer almamıştır.
Genel
gerekçede, AB’nin ekonomik, sosyal sistemleriyle uyum sağlamak için Topluluk
müktesebatını iç yasal düzenlemelere aktarmak üzere bazı yasal yükümlülüklerin
üstlenildiği ifade edilmektedir. Diğer taraftan, rekabet faslının müzakereye
açılış kriterleri arasında devlet yardımlarıyla ilgili
genel ilkelerin belirlenmesi ve uygulanmasının denetlenmesine yönelik yasanın
çıkarılarak uygulamaya konulması hususunun yer aldığı da ifade edilmektedir.
Ülkemizde devlet yardımlarının farklı mevzuatlarla farklı kuruluşlarca
hazırlanıp yürütüldüğü dikkate alınarak böyle bir tasarının hazırlandığı konusu
da tasarıda yer alan hususlardandır.
Bu kanun
tasarısı ve diğer ikincil mevzuatın uygulanmasıyla ülkemizde uygulanan,
uygulanacak devlet yardımları AB kriterlerine göre
denetimden geçecek, böylece Avrupa Birliği sistemiyle uyumlu bir devlet
yardımları sistemi getirilmiş olacaktır. Ancak devlet yardımları uygulamaları
tam üye olmadan AB kurallarıyla sınırlandırılmış olacaktır. Yeni üye ülkelerde
bu sınırlamaların tam üyeliğe yakın bir zamanda yapıldığı dikkate alınmamıştır.
Hatta biraz önce ifade edildiği gibi, bu ülkelerin, kriz esnasında üye
ülkelerin bile bu kurallara uymadığı çok açık ve net bir şekilde görülmüştür.
Ekonomik
gelişmenin hızlandırılması, bölgesel ya da sektörel
sorunların çözülmesi, araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin artırılması,
işsizliğin azaltılması, çevresel sorunların azaltılması gibi nedenlerle bu
yardımlar verilebilmektedir. Dolayısıyla devlet yardımları, ekonomi ve kalkınma
politikasının en temel amaçlarından birisidir ve tasarının kalkınma politikası
çerçevesinde yapılması önem arz etmektedir. Bu husus, Türkiye gibi gelişmekte
olan ve kendine has ihtiyaçları olan bir ülke için daha da önemlidir. Ama bu
tasarının bu sonuçlarını doğurmayacağını çok açık ve net bir şekilde ifade
etmek de mümkündür.
Tasarıyla
oluşturulan kurul yapısı, mevcut hâliyle devlet yardımları izlenmesi ve
denetlenmesi işlevini eksiksiz olarak yerine getirebilecek idari ve işlevsel
bağımsızlıktan yoksundur. Kuruluşun devlet yardımları politikasını belirleyip
hem de denetimi yapması uygun görülmemektedir. Devlet yardımlarının izlenmesi
ve denetlenmesi görevi bağımsız bir kurul tarafından yerine getirilmelidir. Bu
tasarının yürürlüğe girmesiyle devlet yardımı programlarını uygulayan kamu
kuruluşlarının durumunda bir değişiklik olmayacaktır. Ancak bunlar mevcut
programlarını kurulun denetimine sunacaklar ve istenen değişiklikleri
yapacaklar, bundan sonra çıkacak destek programlarını ise bu kanun ve ikincil
mevzuat hükümlerine uygun olarak hazırlayacaklar ve kurulun onayını aldıktan
sonra uygulamaya koyabileceklerdir. Dolayısıyla yeni devlet yardımları
uygulanmadan önce izin alınması gerektiğinden, yardımların uygulanmaya
başlaması ek süre ve daha fazla bürokrasiye neden olacaktır. Mevcut devlet
yardımlarının bazılarının kanunun uygulamaya konulmasından belli bir süre sonra
AB kurallarına uyumlu hâle getirilmek üzere değiştirilmesi de gerekebilecektir.
Bu kapsamda, özellikle ihracat destekleri kapsamında uzun süreli yardım
programları, KİT’lere yapılan kaynak transferleri, özelleştirilmesi safhasında
sağlanan çeşitli yardımlar, enerji desteği gibi işletme yardımları ile yeni
yatırım teşvik sisteminin değerlendirilmesi gerekmektedir.
AB’ye tam
üyeliğin gerçekleşmesi hâlinde kurulun görevlerini Avrupa Komisyonu devralacak
ancak kurul sekreteryasının yürütmesi gereken izleme,
koordinasyon, bilgilendirme, raporlama, müzakere ve bildirim gibi işlevler
devam edecektir. Söz konusu otoritenin kurulmasının ardından AB denetleme
mevzuatının çevirisi yapılarak Türk mevzuatına eklenecek ve bu mevzuata göre
devlet yardımları denetlemeden geçerek uygulanacaktır. Böylece rekabet faslının
en önemli açılış kriteri ile AB’ye karşı olan bir
yükümlülüğümüzün yerine getirilebileceği ifade edilmekle birlikte, devlet
yardımları AB kuralları ile sınırlandırılacaktır. Esneklik, uygulama esnekliği
imkânımız ortadan kalkacaktır. Türkiye'nin AB’nin karar alma mekanizmasına ne
zaman dâhil olabileceği ile ilgili bir belirsizlik ortadadır. Bunu, gayet açık
ve net, Hükûmet yetkililerinden de işitiyoruz. Bu
süre içinde AB Komisyonu denetleme mevzuatını belirlerken Türkiye'nin
ihtiyaçlarını ne ölçüde dikkate alacağı kesin olmadığından uygulamaların
sağlayacağı fayda sınırlı olacak veya faydası olmayacaktır. Devlet yardımları
ile ilgili olarak AB tarafına bildirimde bulunulacaktır. Uygulamalarda ek bir
bürokrasi oluşacaktır. Yeni bir genel müdürlük ve AKP’nin çok arzu ettiği bir
kadrolaşma oluşacaktır. Yardımların geri alınması söz konusu olabilecektir. Farklı kurumlar tarafından uygulanan devlet yardımlarının bir
merkezî denetleme ve takibe tabi tutulmasının faydalı olacağı ve devlet
yardımlarında etkinliğinin artacağı düşünülmekle birlikte, devlet yardımlarının
uygunluğunu incelemek, izlemek ve denetlemekle görevli bir kurulun sekreterya hizmetini yürütmesinin isabetli olmayacağı, bu
görevin daha özerk bir idari teşkilat yapısıyla yerine getirilmesinin daha
uygun olacağı düşünülmektedir. Gerçekten de durum budur.
Tasarının
geçici 5’inci maddesiyle yapılmak istenen düzenleme, uzun süredir devam eden ve
çözülmesi gereken problem olmakla birlikte af niteliği taşıması, kamuoyunu
tatmin edecek nitelikte aydınlatıcı bilginin ortaya konulamaması, buna ilave
olarak yasal yükümlülüklerini yerine getirmeyenlerin mükafatlandırılması
izlenimini vermesinin -vatandaşlarda yaratacağı- vatandaşları rahatsız
edeceğinin düşünülmesi nedeniyle uygun görülmemektedir.
Tasarıyla
temel olarak bir kurul oluşturuluyor. Kurul sekreteryası,
hazine bünyesinde ana hizmet birimi olarak Devlet Yardımları Genel Müdürlüğü
oluşturuluyor. Mevzuat ve uygulama böylece AB ilke ve prensipleriyle uyumlu
olacak.
Tabii ki bu önemli. Hükûmeti ve Sayın
Bakanı tebrik etmek lazım. Bu kanunun gerçekten aciliyeti
mi vardı? Vardıysa tebrik ediyoruz ancak Komisyonda iki ayağımızı bir pabuca
soktunuz. Şimdi bakıyoruz… Memleketin çok önemli meseleleri var diyorduk. Ne
var diyorduk? Sayın Bakan söylüyordu, “Mali kural var.” diyordu. “Biz bu
kanunla AB’ye yükümlülüklerimizi yerine getireceğiz.”
Fakat
Sayın Bakanın ifadesiyle -mali kural görüşülürken Komisyonda Sayın Bakanın bize
söylediği bir şey vardı- G-20 ülkeleri, Avrupa Birliği ülkeleri ve diğer
ülkeler, OECD ülkeleri bizim bu mali kuralın formülünden istifade etmek için
âdeta yarışıyorlardı fakat onları biz bu işten mahrum ettik. Mali kuraldan
kendimiz de ne yaptık? İstifade edemiyoruz, çok üzüldük.
Birden
Sayın Bakanın sesi kesildi. Şimdi, Sayın Bakanın özellikle mali kural konusunda
konuşmaması gerçekten ıstırap verici, azap verici. Şu Meclise bir bilgi verin,
bir bilgilendirin. Şurada Sayın Bakanın mali kuralla ilgili aşağı yukarı elli
sayfaya yakın, Komisyonda konuşması var. Şimdi, bu kadar bu işin önceliği var
iken siz bunları bırakıp Avrupa Birliğinin her dediğini yapacağız diye, önceliği
var diye bunu buraya getirmenin âlemi var mı? Şimdi, gerçekten önemliyse,
birinci önceliği varsa yapalım ama maalesef… Ne yapıyorsunuz? Bunu
yapmıyorsunuz, çok farklı bir şeyler söylüyorsunuz.
Bakın,
biraz önce, benden önceki Sayın Konuşmacı söyledi: Orta vadeli plan. 5018
sayılı Kanun’a göre, kendi çıkardığımız kanuna göre ne yapmamız lazım? Buna
uyum sağlamamız lazım ve bunu beş ay önce açıklamamız lazım. Siz burnunuzun
dibini görmüyorsunuz, göremiyorsunuz, korkuyorsunuz, “Ortaya koyacağımız
rakamlar yanlış olur, yanlış çıkar.” diye o rakamları ortaya koymaktan
kaçıyorsunuz. Bu millet -madem önümüz bu kadar şeffaf, bu kadar açık, özel
sektörün önünü açıyoruz- özel sektör hangi rakama göre davranışlarını
belirleyecek önümüzdeki sene için? Beş ay geçti hâlâ daha ortaya bir şey
koymadınız, yok. Yarın, bütçe 17’sinde gelecek buraya. Ben sizin için
üzülmüyorum. Hükûmetin bunu yapamayacağını,
beceremeyeceğini çok açık ve net bir şekilde biz bunu biliyorduk. Ama birkaç
gün önce, yirmi sene orada çalışmakla gurur duyduğum, onur duyduğum Devlet
Planlama Teşkilatının kuruluş yıl dönümüne gittik. Şimdi, o Teşkilatı sizin
sayenizde bir orta vadeli plan çıkaramayacak hâle, milletin önünde soktuk. Bu ızdırap verici bir şeydir. O Teşkilatın çalışan bir insanı
olarak, ben o kurumun çalışan bir mensubu olarak bunu söylüyorum. Şimdi, burada
başka arkadaşlarım da var Devlet Planlama Teşkilatında çalışan. Bu sorumluluk
bizim değil, bu sorumluluk kamunun değil, bu bürokrasinin sorumluluğu değil.
Biz ortaya rakam koymaktan çekiniyoruz, utanıyoruz yanlış çıkacak bu rakamlar
diye.
Şimdi,
siz bunları söylemiyorsunuz, olacak olmayacak her şeyinizi boynunuzdan bağlatıp
AB’ye veriyorsunuz. Birinci öncelikse yapalım. Zaten bunlara yapılan muhalefet
de muhalefet partileri tarafından öyle çok asılınan
şeyler değil. Getirdiğiniz evine evcir hadisesi böyle
devam ediyor. Hiç sesiniz çıkmadı, ben açıklama yaptım, “Sayın Babacan dut
yemiş bülbüle döndü mali kural konusunda.” dedim. Bunu, dutu çok yiyen bülbülün
sırt üstü yatıp konuşmaması anlamında söylemedim. Bunun anlamı, o dutu yiyen
bülbülün, onun içindeki bir maddenin sesini kısması kuşun. Şimdi sizin sesinizi
kısan ne var? Nedir hadise? Neden bunu açıklayamıyorsunuz? Neden bundan
vazgeçtiniz? Şimdi Sayın Bakanlar çok farklı şeyler söylüyor. Ekonomiden
Sorumlu Başbakan Yardımcısı, Sanayi Bakanı, Ulaştırma Bakanı, Maliye Bakanı bu
konularda çok farklı şeyler söylüyor. Sayın Babacan topluma doğruyu söylemeye
çalıştığı ve mali kurala sahip çıktığı imajını vermek için ne yapıyor? Sesini
çıkarmıyor, “Bu konuda daha fazla konuşmayacağım.” Peki, güzel. Arkasından
Maliye Bakanı ihtiyatlı gözüküp Sayın Başbakanın tabiriyle orta sahada top
çeviriyor. Burada Komisyona mensup, iktidar grubuna mensup arkadaşlarla
görüştüğümüzde bu iş neredeyse yani şakanın da ötesinde -burada ifade etmek
istemiyorum- alay meselesi hâline geldi.
Devam
ediyorum.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Başbakan öyle talimat verdiyse o ne yapsın!
EMİN
HALUK AYHAN (Devamla) - Şimdi, Başbakan
öyle talimat verdi ama Başbakan o tasarıyı da buraya getirirken altına imza
attı, ilgili bakanlar da attı. Demek ki sizin oradaki formülünüzde bir arıza
vardı. İyi ki erken farkına vardınız, G-20 ülkeleri bundan zarar görecekti,
OECD ülkeleri sizden alacaktı, sıraya girdi, zarar görecekti, AB ülkeleri
alacaktı, zarar görecekti. Ya biz ne olacağız? Onların hatırına Türk milleti bu
sıkıntıyı çeksin o zaman. Sizin söylediğiniz bu. Bunu bir şekilde ne yapmak
lazım? Millete anlatmanız lazım gelip bu kürsülerden. Yani susarak bu meseleyi
bizim çözmemiz mümkün değil, milletin bilmesi lazım.
Şimdi daha da ötede. Nerede bu orta vadeli plan? Şimdi
“Bazılarında hedeflerin de ilerisindeyiz.” diyorsunuz. Hedeflerin ilerisinde
olmak doğruyu yaptığınızı göstermez, sizin dengelerinizin arızalı olduğunu
gösterir. Yani bir şeyden bir düşünürken beş gelirse o Allah’ın inayetiyle
olmuş bir şey, sizin becerinizle olmuş bir iş değil. Kaldı ki onun öyle olup
olmadığını da bir tartışmamız gerekir.
Şimdi
“Hedeflerin üzerinde performansımız var.” diyebilirsiniz. Hâkim değilsiniz, her
şey sizin kontrolünüzün dışında. 1,60 dediğiniz kur geçen sene hedefiniz -hedefimiz
de yok diyeceksiniz ama hesaplamalardan öyle çıkıyor, herkes de biliyor bunu-
1,40. Daha bugün sabahleyin televizyonda tartışıyorlardı. Şimdi, 3,5 dediğiniz
büyüme 7 oluyor. Siz hedefi aşıyorsunuz. Takdir etmek lazım hakikaten onu ama
ben nerede yanlış hesap yaptım diye de insan bir döner bakar. Hiç böyle bir
düşündüğünüz, baktığınız yok. Zaten, orta vadeli planı da bunun için ortaya
koyamıyorsunuz. Bazı ne alacağınızı bilemiyorsunuz. Önümüzdeki sene ne
yapacağınızı bilemiyorsunuz. Tabii sizin düşündüklerinizden belki bir cari açık
biraz sizi üzebiliyor falan. Şimdi, cari açık üzüyor da işe hâkimmiş gibi caka satmanın bir anlamı yok. Halep
oradaysa arşın burada. Vergi borçlarını ertelemeye çalışıyorsunuz,
sigorta primlerini ertelemeye çalışıyorsunuz. Onu referandum öncesi siyasi
olarak kullanıyorsunuz, bir de şimdi seçim öncesi kullanacaksınız.
Bakın,
burada, Sayın Bakan gitti Denizli’ye. Denizli, tahsilat
tahakkuk oranları açısından ağustos ayı itibarıyla vergilerde sondan on
birinciydi arkadaşlar. Ekonominin motoru dediğimiz il bu ya! Biz böyle deyince,
“Denizli’de 180 bin haciz var, merkezde 150 bin hane var.” deyince herkes
kızıyor “Denizli’yi kötülüyorsunuz, bankalar o zaman kredi vermiyor.” diyor.
Ya, bankalar kredi verirken bizim konuşmamıza mı bakıyor? Yoo.
Adama getir bilançoyu diyor. Şimdi, bir de bunlara bakmak lazım. Adam ihracat
yapıyor kâr edemiyor, adam sırf ayakta durmak için ihracatını yapıyor. Biraz
önce, benden önceki konuşmacı açıkladı, dışarıdan 1 milyon dolar getirenin bir
ay sonra ne götürdüğünü söyledi size. Tabii bunlarla sizin ilginiz yok. Siz
Denizli’ye gidiyorsunuz, Diyarbakır’la Denizli’deki işsizlik sorununun aynı
olduğunu söylüyorsunuz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
EMİN
HALUK AYHAN (Devamla) – Ekonomik Sosyal Konseyi oraya koyacağız diyorsunuz,
Ekonomik Sosyal Konseyi Denizli’de toplarken bir tane muhalefet milletvekili
çağırmıyorsunuz. Çağıramazsınız, korkuyorsunuz çünkü. Yaptıklarınız meydanda o
ile. Her şey kapalı kapılar ardında olup çıkıp gidiyor.
Şimdi,
hadiseyi böyle değerlendirdiğimizde bizim ne yapmamız lazım? Bakın, devletten
yardım alanların yüzde 43’ü, üç ila dört yıldır yardım alıyor, fakir fukara.
İki yıldan beri yardım alanlar da yüzde 23. İkisi 66’yı geçiyor. Bu fakir
fukaranın derdine bir çare bulun. Şu getirdiğiniz tasarıların hiçbir önemi,
önceliği yok. Sadece kendinizi tatmin ediyorsunuz.
Ben
hepinize saygılar sunuyorum. Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Ayhan.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip
Kaplan. (BDP sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Kaplan.
BDP GRUBU
ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 523 sıra sayılı
Devlet Yardımlarının İzlenmesi Hakkındaki Kanun Tasarısı üzerine Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Avrupa Birliği üyelik süreci içinde teknik konulardan birisi bu. Katılım
Ortaklığı Belgesi’nde var, 2008 Ulusal Program’da var. Ancak biliyoruz ki hem
Katılım Ortaklığı Belgesi’nde hem ilerleme raporlarında hem de Ulusal
Program’da yapılması gereken çokça konu var ancak Hükûmet
istediklerini zaman zaman bu şekilde, acele bir
şekilde Plan Bütçe Komisyonuna götürüyor, arkasından da Meclise indiriveriyor.
Bir kısmı çok aceleyle getiriliyor, öteleniyor mali kural gibi -belli ki
seçimden sonraki bir tarihe- veya onun dışındaki önemli konular donduruluyor.
Şimdi, bu
konudaki devlet yardımlarının belli bir şekilde yapılandırılması konusunda
-rekabet faslının bir şartı bu- bu açıdan baktığımız zaman da şunu ifade etmek
istiyoruz: Evet, yeni bir genel müdürlük kurulacak. Bu genel müdürlükte devlet
yardımlarını veya desteklerini izleme ve denetleme kurulu oluşturulacak, yeni
bir bürokratik mekanizma oluşturulacak. Bu bürokratik
mekanizma da Avrupa Birliği süreciyle ilişkili. Olaya bu kadar basit ve
dar bakamıyoruz biz. Barış ve Demokrasi Partisi olarak, elbette ki Avrupa
Birliği sürecini destekleyen ama bunu her alanda destekleyen, siyasi kriterlerinden adalete, demokrasiden azınlık haklarına kadar
çok kapsamlı bakan bir partiyiz.
Burada
baktığımız bu teknik yapılandırma, Avrupa Birliğiyle ilgili bir konu. Avrupa
Birliği, son küresel kriz döneminde en çok etkilenen ülkelerden oluşuyor.
Türkiye'nin Avrupa Birliği ile ilgili biliyoruz ki ithalat ve ihracatının payı
yüzde 50’lerin üzerindeydi ancak bu kriz sonrası yüzde 40’lara çekildi, büyük
oranda ithalat ve ihracatını da Avrupa Birliğiyle ilgili yapıyor. Ancak burada
samimi olarak bir duygumu ifade etmek istiyorum: 1995 yılından bu yana, Türkiye
Gümrük Birliğini imzaladığından bu yana, Türkiye'nin kayıpları ekonomik olarak
neler olmuştur? Bunun bir fotoğrafı elimizde yok. Keşke olsaydı! 1995, bugün
2010. On beş sene boyunca hangi ürünlerde, Türkiye, vatandaşına hangi vergileri
verdirtmiş, hangi hak kayıpları olmuş, bunun bir fotoğrafı yok. Yine bu devlet
yardımları veya destekleriyle ilgili olarak da bir fotoğraf göremiyoruz. Burada
sosyal yardımlardan, sosyal devletten, tüketicilere ilişkin haklardan
bahsediliyor. Doğrusunu isterseniz, bugüne kadar Hükûmetin
icraatında tüketicilere yönelik sosyal devlet ve sosyal hak anlamında Plan ve
Bütçe Komisyonu üyesi
olarak, Mecliste bulunan bir arkadaşınız olarak tek bir kalem görmedim.
Oysaki 21’inci yüzyılın en anlamlı tartışma konularından birisi sosyal devlet,
sosyal adalet arayışıdır. Bugün Avrupa’daki tartışmalar -Avrupa anayasası
tartışılırken dahi- bu noktada, liberal ekonomilerle sosyal devlet arasında
tartışmalar bu eksende yürüyordu.
Şimdi,
bütün bunlara baktığımız zaman tasarıdaki devlet yardımları, işte teşvikler,
vergi indirimleri, bazı ürünlerde, şirketlerde uygulamalar söz konusu olduğu
zaman Avrupa Birliğinin biraz daha kendisi açısından bir kontrollü sisteminin getirildiğini
görüyoruz. Peki, “Türkiye ekonomisi küresel krizden etkilenmedi.” derken,
“Biraz iyileşme var.” derken Türkiye'nin şu an uygulamakta olduğu ekonomi
politik strateji nedir? Yani “Neyin üzerine oturuyor?” dediğimiz zaman maalesef
Türkiye’nin bir ekonomi politika konusunda bir stratejisinin olmadığını
görüyoruz. O zaman neyi görüyoruz? Pratik atılan adımlardan Türkiye'nin bu kriz
sonrası açıldığı -ki doğru bulduğumuz, bunu özellikle söylüyoruz- ekonomi
alanında Uzak Doğu’ya doğru, Hindistan’a, Çin’e ve Uzak Doğu ülkelerine yönelik
ekonomi politikasında bir açılım olmasını son derece doğru buluyoruz ve bu
konudaki ihracat rakamlarında ve ithalat rakamlarında bir hareketlilik olduğunu
da görüyoruz. Bir örnek vermek gerekirse dünyanın yüzde 70 bor madenine sahip
olan Türkiye'nin bor madeni ile ilgili olarak yaptığı ihracatının son
zamanlarda 300 milyon dolar kalemlerine ulaşmasının Çin’le olan ilişkilerinden
olduğunu görüyoruz. Yine, bu gelişmelerde Afrika’daki yatırımların ve bu
konudaki gelişmelerin, Orta Doğu’da komşularımızla olan ilişkilerin doğru bir
seyir içinde olduğunu ve bu doğru seyir içindeki ekonomik stratejide Güney
Amerika, Brezilya ve Latin Amerika ülkeleriyle de geliştirilecek olan
ekonominin de son derece doğru olduğunu düşünüyoruz. Bu konuda da zaman zaman gelen kanun teklifleri ve düşüncelere de hep pozitif
muhalefet anlayışıyla baktık. Ancak, takdir edersiniz ki ekonomiyi salt dış
faktörlere, konjonktüre bakarak iyileştirmek mümkün
değil. Ülke içindeki sosyoekonomik durumu, ekonomik kalemleri,
harcamaları iyi görmek lazım.
Orta vadeli programın hâlâ belirlenmemiş olması, orta vadeli programda
neler olduğunu bilemeyişimiz ve şu andan 2011 bütçesiyle ilgili vergilerin
artırılacağı, dolaylı vergilerin artırılacağı, KDV’nin artırılacağı izlenimlerinin
verilmesi, bütün bu ekonomik trafikte yurttaşlarımıza fatura edilen, emekçilere
fatura edilen, tüketicilere fatura edilen, çalışanlara fatura edilen bir
ekonomi politikasında öncelikle iş birlikçi bir ekonomik politikanın
uygulandığını ve dünya sermayesiyle olan birlikteliğin bu şekilde
sürdürüldüğünü görüyoruz.
Bu açıdan
baktığımız zaman, Türkiye’deki ekonominin canlanmasının, gelişmesinin en önemli
noktalarından birisi Türkiye’deki toplumsal barıştır arkadaşlar. Eğer ülkemizdeki toplumsal barışı hayata geçirebilirsek savunma
harcamalarına ayırdığımız çokça büyük bir kalem dilimini ekonomiye ve toplumun
yaralarını sarmaya yönlendirmek mümkün olduğu gibi bugün et ithal eder duruma
gelen Türkiye'nin ki hayvancılık ve tarımda dünyada sayılı ülkelerden birisi
olan ve et ithal eder duruma gelen Türkiye’de, Doğu Anadolu Bölgesi’nde,
güneydoğuda Et ve Balık Kurumlarının nasıl kapatıldığını, yayla yasaklarından,
oradaki üreticilerin yaşadıkları zorluklardan, baskılardan gün gün, milyon milyon rakamların
nasıl küçüldüğünü çok rahatlıkla, yakın bir zaman dilimine bakarsak
görebiliriz. Peki, bütün bunları göremedikten sonra Latin Amerika’dan,
Avrupa’dan -Kurban Bayramı yaklaşıyor- Kurban Bayramı’nda dışarıdan
kurbanlıklar ithal eden bir Türkiye durumuna getirilmesini, gelinmesini… Biz
Türkiye'nin ekonomide iyi bir durumda olduğunu, 16’ncı büyük ekonomi olduğunu
söyleyebilir miyiz arkadaşlar? Mümkün değil, bunu söylemek doğru da değil.
Şimdi, bu
yardımlarla ilgili devlet alacağı kararları denetlemesi için kendi bünyesinde
genel müdürlük kuracak ve bu genel müdürlüğün kendi bünyesinde bir denetim
kurulu kuracak. Bu denetim kurulunun, arkadaşlar, bağımsızlığı var mı? Yok.
İdari özerkliği var mı? Yok. Mali özerkliği var mı? Yok. O zaman hani “Sen, sen
pişir; sen, sen ye.” misali oldu bu da. Hem genel müdürlüğünü kur hem
denetlemesini de kendin yap. Böyle bir durum, böyle bir anlayış, böyle bir
mantık ekonomide mali kuralı da öteleyen bir anlayışın da alt zeminini
oluşturuyor.
Şimdi,
devlet yardımları denilince hibeler, uygun koşullu krediler, özel
yatırımcılardan elde edilemeyecek koşullardaki sermaye katkılarından tutun da
devlet tarafından güvence verilen -ki yakın zamanda biliyoruz- özel bankaların
teminat konuları, yine, finans krizi odağında dönen likidite konusundaki, para
akışı konusundaki destekler ki Avrupa Birliğini en çok ilgilendiren konular
bunlardır. Avrupa Birliği, Gümrük Birliğinden, 95’ten bu yana Türkiye’den
alıyor vergileri, kendi merkez hazinesine paraları koyuyor. 95’ten bu yana on
altı senedir biz buraya para ödüyoruz ama o para ödediğimiz, o Avrupa Birliği
merkez hazinesine giden o vergilerin, o paraların Türkiye’ye yatırım olarak
dönüşümünü, hibesiz olarak gelişini bir türlü sağlıklı bir şekilde organize
edemiyoruz.
Arkadaşlar,
bu yardım konusunun teknik noktalarına girmeye gerek de duymuyorum, Roma
Anlaşması’na, Ortaklık Konseyine, 1/95... Bu konulardaki akademik bir
tartışmanın da çokça anlamlı olduğunu düşünmüyorum. Ülkemizde para trafiği
nasıl işliyor, denetimi nasıl olacak, mali kural nasıl olacak, Sayıştay Kanunu
geliyor, denetimler Meclis adına kadar sağlıklı yapılacak, bütün bunlar çokça
önemli konular. Bizim, partimizin bu konulara bakış açımız, emekçiler,
çalışanlar, işçiler ve onların cebine uzanan eldir. Dolaylı vergilerle bu
bütçenin birinci derecede, birinci kalem vergileri oluşturulurken çok kazanan
holdinglerin ve bankaların bu çalışanların yarısı kadar vergi vermediğini bilen
bir parti olarak bu ekonomik politika anlayışına karşı bir duruşumuz vardır.
Biz
Avrupa Birliği sürecinde bu tür teknik değişiklikler yapılırken şunu da görmek
istiyoruz… Sayın Başbakan, dün, bakıyoruz, Haliç Kongre Merkezinde iş dünyasına
yönelik görüşlerini açıklıyor ve “Ya Allah, bismillah.” sloganları altında… 5
bin tane iş adamı denildi Haliç Kongre Merkezinde. “Ya Allah, bismillah.”
nidaları ve sloganları altında kürsüye Başbakan geliyor ve bir rest çekiyor
Sayın Başbakan, Avrupa Birliğine diyor ki: “Bak, ya bizi alırsınız… Ya bizi
oyalamayınız, yoksa biz biliriz ne yapacağımızı.” (AK PARTİ sıralarından Sivas
Milletvekili Osman Kılıç alkışladı)
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Alkışla, alkışla, sana yakışan o!
HASİP
KAPLAN (Devamla) – Şimdi, briç bilenler çok iyi bilirler, zekâ oyunudur briç.
Bir sözleşme üzerine kurulur ve birisi der ki “Bunu yapacağım.”, diğeri der ki
“Kontr, yapamazsın.”, o da “Sürkontr.”
der. Komutanlara onun için kimse kontr çekemiyor.
Cumhuriyet tarihi de hep böyledir, politikacılar hep çekememiştir kontr ama şunu söylemek istiyorum: Şimdi bu fasıl önemli
arkadaşlar. Şimdi bu fasıl önemliyse elimde ilerleme raporu var, 10 Kasımda
yenisi çıkacak, 2010. Peki, demokrasi ve hukukun üstünlüğü diye bir fasıl yok
mu arkadaşlar? Var. Peki, demokrasi ve hukukun üstünlüğünün hayata geçmesinin
temeli temsil değil midir? Temsil. Yüzde 10 barajını niye kaldırmıyorsunuz? Var
raporda, ilerleme raporunda. Siyasi Partiler Yasası’nı niye değiştirmiyorsunuz?
Var bu ilerleme raporunda. Üstelik de yıllar önce, 2003 Katılım Ortaklığı
Belgesi’nde var. Sadece yardım denilince şirketler ve holdinglere yardımı
anlıyor Hükûmet. Peki, siyasi partilere hazine
yardımı niye Mecliste grubu bulunan partimize yok? Yüzde 7 barajı getiriliyor.
Arkadaşlar,
şimdi vicdan vicdan konuşacağız yani şimdi açık
konuşacağız. Avrupa Birliğine kükremek kolay ama yüzde 7 barajını getirirken
Kenan Evren bile: “İnsaf…” demişti. Grubu olan partiye hazine yardımı yapılır.
Yani Kenan Evren’den de insafsız olan bir anlayışın karşısında siz Avrupa
Birliğine neyin meydanını okuyorsunuz. Yüzde 10 barajı temsilin önüne geçerek
vatandaşın özgürce milletvekilini seçmesini engelleyerek Avrupa Birliğine neyle
kafa tutuyorsunuz? Gizli dinlemeyle mi Avrupa Birliğine kafa tutacaksınız? Her
gün hayalî çeteler yaratarak insanları üst mevkilerden tutun da sade vatandaşa
kadar varsayım ve senaryolarla içeri atarak mı bunun uyumunu sağlayacaksınız?
Arkadaşlar,
“yeni Anayasa” dediniz, 13 Eylülde Başbakan dedi ki: “Yeni Anayasa sürecini
başlatıyoruz.” 4 Ekimde, 2011 seçimlerinden sonraya öteledi. İşte, ilerleme
raporu yeni Anayasa diyor. Bunu öteleyerek mi Avrupa Birliğine gireceksiniz?
2011’de seçim var, iyi… 2012’de de Cumhurbaşkanlığı var, 2014’de de yerel seçim
var. Bu memlekette seçim bitmez ki. Öteleyerek Avrupa Birliğine giremezsiniz.
Şimdilik
adil yargılanmanın olmadığı bir ülkede, insanların senelerce tutuklu kaldığı,
tutukluluğun cezaya dönüştüğü bir ülkede, insanların iki sene boyunca hâkim
önüne çıkıp neyle suçlandığını bilmediği bir ülkede, sen adalet reformunu
yapmayacaksın. Avrupa Birliğinin Katılım Ortaklığı Belgesi’nde, ilerleme
raporlarında bunlar yer alacak, ondan sonra kafa tutacaksın, rest çekeceksin
Avrupa Birliğine.
Ya
arkadaşlar, kırmızıbiber sevenler derneğinin de bir tüzüğü vardır, bir amacı
vardır. Avrupa Birliğinin de amacı vardır, tüzüğü vardır, Kopenhag Kriterleri
vardır, siyasi kriterleri vardır. Siz, bu siyasi kriterlerin işinize geleni yapacaksınız, yasalarını
getireceksiniz, ondan sonra da Avrupa Birliğine kafa tutacaksınız. Avrupa
Birliği bunları yemez. Bu yaptıklarınızı da önüne 2010 Kasımında koyar.
Bakın
arkadaşlar, parlamentoyla ilgili getirdikleri kriterler
var. Parlamentoyla ilgili getirilen bu kriterlerden
hiçbirisi hayata geçmedi. Güvenlik güçlerinin siyasi denetimiyle ilgili kriter hayata geçirildi mi? Geçirilmedi. Güvenlik güçlerinin
modernizasyonu sağlandı mı? Sağlanmadı. Güvenlik güçleri artık cemaatlerin,
tarikatların, hükûmetlerin siyasi iradesi ve emri
altında operasyonel bir güce dönüşmeye başladı.
Adalet ve güvenlik polise, kolluğa bırakılmayacak kadar kutsal kavramlardır
arkadaşlardır. Siz bu uyum süreciyle ilgili kriteri de
yapmayacaksınız ama Avrupa Birliğine kafa tutacaksınız.
Bakın
arkadaşlar, Sayıştay Kanunu bekliyor. Askerî harcamaları denetlemeyeceksiniz,
İsrail’den ne aldığınızı, Heronlara ne ödediğinizi,
F16’larda, F35’lerde ne ödendiğini, kobralara, Skorskylere
neler ödendiğini söylemeyeceksiniz. Nereye para verdiniz, Savunma Fonu nerede
ne kadar para aldı? Bu ülkenin vergisini, bu ülkenin emekçisinin, işçisinin,
öğretmeninin, esnafının, memurunun vergisini hazineden öderken bu Meclis
bilmeyecek, denetlemeyeceksiniz, ondan sonra çıkıp Avrupa Birliğine kafa
tutacaksınız. Avrupa Birliğine kafa tutmanız için ekonomik olarak
şeffaflığınızı da onların kriterlerine ve açtıkları
başlıklara göre yapmak zorundasınız.
Yargı
sistemi sizlere şunu hatırlatır: Adaletin olmadığı yerde herkes suçlu duruma
düşebilir. Şanlıurfa’da bizim kadın meclisimiz –partimizin- sosyal bir acı
vakada -bir kadın ulaştırılmış- ve son derece zor bir durumunda elini uzatıyor,
sığınma evine getiriyor, SHÇK’ye getiriyor; polis
kalkıyor, “Dağa götürüyorlar.” diye operasyon yapıp tutuklatıyorlar.
Burada,
bu ülkemin vatandaşlarının bu kadar sahipsiz olduğunu düşünen bir başbakan
Avrupa Birliğine kafa tutacak! Avrupa Birliğine kafa tutup rest çekebilmek için
o insana, o düşürülmüş insanımıza sahip çıkacak. Onu kullanıp, “Bunu da dağa
çıkarıyorlar.” diye kendi basınlarında haber edip, kendi polisine jurnalleyip,
kendi polisine yalan yanlış bilgiler sunup…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.
HASİP
KAPLAN (Devamla) – …yalan yanlış bilgiyle vatandaşını tutuklatan bir anlayışla
Avrupa Birliği sana “Buyurun, kapıları açtım.” demez. Avrupa Birliği, gelişmiş,
çağdaş demokrasilerin gelişmiş, eşit, özgür vatandaşlarının özgür seçildikleri
bir demokratik rejimi asgari ölçüde hayata geçiren ve Avrupa anayasasıyla tüm
üye ülkelerin anayasasını oluşturan bir rejime doğru giderken; Türkiye,
Bulgaristan’ın, Romanya’nın, Hırvatistan’ın, Çekoslovakya’nın gerisinden gidiyor,
Sırbistan’ın gerisine düşecek, Kosova’nın gerisine düşecek. Böyle kabadayı
başbakanların “Bizi almazsanız…” diye restlerini görecek… Öyle siyasetçiler
göreceksiniz ki…
10
Kasımda bu raporu burada okuyacağız arkadaşlar. Gelin, birlikte bunların hepsini
yapalım. Meclis bu kriterleri ayırarak, seçerek değil,
bir bütün olarak yaptığı zaman demokrasiye hizmet eder.
Bu
duygularla, bu çekincelerimizle bu yasaya muhalefet şerhi koyduğumuzu saygıyla
bildiririz.
Teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
6.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, KİT
Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma saatleri içinde çalışması
için Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının bir kararı bulunup
bulunmadığına ilişkin açıklaması
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, ben bir şey sormak istiyorum.
Efendim,
şimdi KİT Komisyonu çalışıyor, ben de KİT Komisyonu üyesiyim. Şimdi, İç
Tüzük’ümüzün 35’inci maddesi der ki, komisyonların Türkiye Büyük Millet Meclisi
çalışma saatleri içinde çalışabilmeleri için Meclis Başkanlık Divanının karar
alması lazım. Şimdi, öyle bir yeteneksiz bir Komisyon Başkanı var ki dün “Yok
böyle bir karar.” dedi, bugün de diyor ki “Var.” Şimdi ben size soruyorum: KİT
Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma saatleri içinde çalışması
için Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının bir kararı var mıdır, yok
mudur efendim? Ben öğrenmek istiyorum bunu.
BAŞKAN –
Şimdi ben ona baktırayım.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Ama bize Komisyon… Ne zaman imzalandı efendim?
BAŞKAN –
Hemen, hemen… Şimdi baktırıp size bilgi olarak da aktaracağım, tamam mı?
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Peki, verin o zaman.
HASAN
FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Size niye soruyor ki? Yazılı olarak Meclis Başkanlığına
sorsun.
BAŞKAN –
Sayın Genç, dün imzalandığına dair bir bilgi var ama ben göreyim.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Ama efendim, yani ne zaman çıktı?
BAŞKAN –
Bakın, ben göreyim, bilmiyorum. Göreyim, örneği getirecekler.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – O zaman, efendim, Başkanlık Divanında daha imza
tamamlanmamışsa Başkanlık Divanı böyle bir karar almamıştır.
BAŞKAN –
Sayın Genç, bilmiyorum, sizi bilgilendireceğim. Sayın Genç, tamam mı?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Başkanlığa yazılı soru versin efendim.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Kardeşim, sen neyin avukatlığını yapıyorsun? Ben soruyorum
Başkana.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Ben Sayın Başkana buradan fikirlerimi ifade ediyorum, Sayın
Başkan bana cevap verir.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sen ne karışıyorsun benim konuşmama?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sen ne karışıyorsun?
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Hayır efendim, ben…
BAŞKAN –
Şimdi arkadaşlar hemen gittiler. Sizi de bilgilendireceğim. (AK PARTİ
sıralarından “Genel Kurul çalışmalarını sabote ediyor.” sesi)
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Ya, ne sabotesi kardeşim? Burada hukuka uygun konuşun ve
çalışın. İç Tüzük hükmü açık. Yani İç Tüzük hükmü açıkken neden siz İç Tüzük’ü
kale almıyorsunuz? Daha karar çıkmamış.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Devlet Yardımlarının İzlenmesi ve
Denetlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/818) (S. Sayısı: 523) (Devam)
BAŞKAN –
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Afyonkarahisar
Milletvekili Sayın Halil Aydoğan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Aydoğan.
AK PARTİ
GRUBU ADINA HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 523 sıra sayılı Devlet Yardımlarının İzlenmesi
ve Denetlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın geneli üzerinde Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlarken sizi, yüce
Meclisimizi ve halkımızı saygıyla selamlıyorum.
Türkiye
ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkiler ekonomik ve ticari açıdan yakınlaşmayı
kapsayan ve 1963 yılında imzalanan Ankara Anlaşması’yla başlamıştır.
1996
yılında yürürlüğü giren 6 Mart 1995 tarih ve 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi
Kararı, diğer adıyla Gümrük Birliği, ekonomik ve ticari ilişkilerin şekil ve
şartlarını belirlemiştir.
Gümrük
Birliği kapsamı dışında kalan kömür ve çelik ürünlerinin ticaretine yönelik
hususları içeren Türkiye-Avrupa Kömür Çelik Topluluğu Serbest Ticaret
Anlaşması’nın 25/7/1996 tarihinde imzalanması ile
birlikte malların serbest dolaşımını tesis edecek düzenlemelerin hayata
geçirilmesi tamamlanmıştır.
Ülkemizin
1999 yılında Helsinki Zirvesi neticesinde aday ülke statüsünü kazanması ile
birlikte, söz konusu ekonomik ve ticari ortaklık, siyasi ve sosyal bir boyut da
kazanmıştır.
Bu
gelişmelerin sonucu olarak ülkemiz, Avrupa Birliğinin ekonomik ve sosyal
sistemleri ile uyum sağlamak üzere diğer tüm aday ülkelerde olduğu gibi Avrupa
Birliğinin müktesebatını iç yasal düzenlemelerine aktarma yükümlülüğünü
üstlenmiştir.
Avrupa
Birliğine katılım, Türkiye'nin stratejik hedeflerinden biridir. Bu hedefi
benimsememizin nedeni, Türkiye'nin ileri demokrasi ve hukuk normlarına
ulaşmasını, refah ve kalkınmayı gerçekleştirmesini sağlamak, Türk halkının
temel hak ve özgürlüklerini geliştirmektir.
1959
yılında başlayan bu süreçte 17 Aralık Brüksel Zirvesi, en önemli dönemeçlerden
biri olmuştur.
Adalet ve
Kalkınma Partisi iktidara geldiği andan itibaren bir yandan gereken reformları
peş peşe hayata geçirirken diğer yandan Avrupa Birliği üyesi ülkeleri ziyaret
ederek süreci hızlandırma çabasında olmuştur.
17 Aralık
Zirvesi’nde Türk heyetinin olağanüstü çabası ve Sayın Başbakanımızın
tartışılmaz liderliği ve müzakere yeteneğiyle hak ettiğimiz sonuca ulaşmayı
başardık ve müzakere tarihini aldık. 17 Aralık günü Türkiye'nin Avrupa Birliği
üyeliği yolundaki en önemli kazanımı elde ettiği tarihtir. Türkiye o günden
beri bazı Avrupalı liderlerin umut kırıcı yaklaşımlarına rağmen tutumunda sapma
göstermeden aynı kararlılıkla Avrupa Birliği yolunda üzerine düşeni
yapmaktadır. Katılım Ortaklığı Belgesi ile Türkiye'nin uyum sürecinde sağladığı
gelişmeleri değerlendiren ilerleme raporlarında da devlet yardımları alanında
tam uyumun ve şeffaflığın sağlanabilmesi için Avrupa Birliği kriterlerine
dayalı devlet yardımlarının kontrolünü etkin bir şekilde sağlayacak ulusal bir
devlet yardımları izleme biriminin kurulmasının gerektiği vurgulanmaktadır.
1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı ve Türkiye Avrupa Kömür Çelik Topluluğu
Serbest Ticaret Anlaşması’nda ülkemizdeki devlet yardımları sisteminin Avrupa
Birliğindeki devlet yardımlarıyla ilgili çerçeve, ilke ve esaslara uygun hâle
getirilmesi ve Avrupa Birliğine bildirilmesi yükümlülüklerimiz arasında yer
almaktadır.
Diğer
taraftan, Avrupa Birliğine aday olan tüm ülkelerde devlet yardımları alanında
uyumun sağlanabilmesi için yardımların izlenmesine olanak sağlayan bir yapı
oluşturulması şart koşulmuştur. Ülkemiz için de tam üyelik sürecinde devlet
yardımları konusunun da dâhil olduğu rekabet faslının müzakereye açılabilmesi
için benzer şekilde devlet yardımlarının çerçeve, ilke ve esaslarının
belirlenmesi ve izlenmesini sağlayacak işlevsel bağımsızlığı olan bir yapının
oluşturulması en önemli kriter olarak belirlenmiştir.
Bu nedenle Avrupa Birliğiyle ikili anlaşmalardan kaynaklanan yükümlülüğümüzü
karşılamak ve rekabet faslının müzakereye açılmasını sağlamak üzere devlet
yardımlarının izlenmesi ve denetlenmesi işlevini yerine getirecek olan bir
birimin kurulması için şu anda görüşeceğimiz Devlet Yardımlarının İzlenmesi ve
Denetlenmesi Hakkındaki Kanun Tasarısı hazırlanmıştır.
Kanun tasarısının amacı devletin sunduğu destek, teşvik ve benzeri
uygulamaların, diğer bir ifadeyle devlet yardımlarının karar alma ve uygulama
süreçlerinde etkinliğini ve verimliliğini artırmaya, alternatif maliyetlerini
azaltmaya da yönelik olmak üzere devlet yardımları sisteminin evrensel
standartlara çıkarılmasını ve Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki anlaşmalara
uygun olarak düzenlenmesini sağlamak için, çerçeve, ilke ve esasların
belirlenerek yardımların izlenmesi ve denetlenmesine ilişkin usul ve esasları
tespit etmektir. Tasarının kapsamı ise belirli
sektörlerde Türkiye'nin ihtiyaçlarına uygun devlet yardımları mekanizması
oluşturmaktır.
Kanun
tasarısıyla esas olarak hangi hâllerde ve şartlarda devlet yardımlarının
verilebileceğine ilişkin kurallar tanımlanarak, çeşitli kurum ve kuruluşlar
tarafından verilen devlet yardımları belirlenen ilke ve esaslar çerçevesinde
değerlendirilecek ve devlet yardımlarının Avrupa Birliği çerçeve mevzuatına
uyumlaştırılması sağlanacaktır.
Ülkemizde
mevcut durumda devlet yardımları değişik kurum ve kuruluşlarca ayrı ayrı hazırlanan çeşitli mevzuat kapsamında yürütülmektedir.
Bu kanunla, ülkemizde devlet yardımı kapsamına giren uygulamaları yürüten tüm
kurum ve kuruluşlar, hazırlayacakları yardım programlarına ilişkin mevzuat
taslaklarını kurulacak olan kurula bildirmekle yükümlü olacaklardır. Bu sayede
ülkemizde uygulanan tüm devlet yardımlarının kayıtları tek merkezde belirlenecek
izleme standartları dahilinde toplanabilecektir.
Böylece farklı kurum ve kuruluşlarca uygulanan devlet yardımlarının
ölçülebilirliği temin edilecek ve ülkemizde uygulanan tüm devlet yardımlarına
ilişkin bilgiler gerektiğinde tek bir kurumdan aynı standartta temin
edilebilecektir. Ayrıca, hâlihazırda sıkça rastlanan mükerrer yardımların
verilmesi gibi bir durumun önüne geçilmesi de mümkün olabilecektir.
Bu kanun
tasarısıyla esas olarak rekabeti bozan veya bozma tehdidi oluşturan yardımlar,
Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki anlaşmalara uygun olarak belirlenmekte,
hangi hâllerde ve hangi şartlarda devlet yardımlarının verilebileceğine ilişkin
istisnalar tanımlanmakta, bunlarla ilgili kurallar ve ölçütler
oluşturulmaktadır. Böylelikle, ülkemizin sahip olduğu kıt kaynakların en etkin
şekilde kullanılması temin edilerek yardımların kapsadığı alan
genişletilebilecek, buna bağlı olarak daha fazla yardımın desteklenmesine imkân
yaratılacak, bunun paralelinde istihdam, üretim ve ihracat artışı
sağlanabilecektir.
Ayrıca,
kanun tasarısıyla kanun kapsamı dışındaki sektörlerde uygulanan devlet
yardımları ve desteklerin de genel müdürlük tarafından izlenmesi
öngörülmektedir. Böylece, tüm sektörlerde uygulanan yardımların sonuçları da
yine belirli standartta tek merkezde toplanacak ve gerektiğinde ilgili birimler
bu yardım uygulamalarını daha kolay ve analiz edilebilir nitelikte temin
edebileceklerdir.
Uluslararası
yükümlülüklerimizi yerine getirmediğimiz için uyguladığımız devlet yardımı
programları Avrupa Birliği Komisyonunda eleştirilmekte, devlet yardımlarının
tek elden yönetilmemesi ve söz konusu alanda yeterli istatistiki
verilerin oluşturulamaması nedeniyle uygun olan yardım programlarımız dahi
sorgulanabilmektedir. Kurulacak kurulla birlikte uygulanacak devlet
yardımlarının uluslararası yükümlülüklerimize uygunluğu mevzuat aşamasında
sağlanacağından, ileride ortaya çıkabilecek ihtilafların önüne geçilebilecektir.
Kaynakların en etkin biçimde kullanılmasına imkân veren, uluslararası
yükümlülüklerimizi karşılayan bağımsız, merkezî bir devlet yardımı otoritesinin
kurulması bu yönüyle zaruri olduğu kadar faydalı da olacaktır.
Devlet
yardımları sürecinin üç bileşeni bulunmaktadır. Devlet yardımları politikası,
genel anlamda ilgili bakanlıklarla koordine edilerek Hükûmet
ve Başbakanlığımız tarafından yerine getirilecektir. Devlet yardımları
uygulaması ise ilgili bakanlık, kurum ve kuruluşlar tarafından gerçekleştirilecektir.
Böylece, yerel yönetimler de dâhil olmak üzere tüm kamu kurum
ve kuruluşları veya kamu adına aracı kurumlar ve kuruluşlar tarafından verilen
devlet yardımları ile kanun, kararname, tebliğ ve diğer her türlü mevzuat
uyarınca gerçekleştirilen uygulamalar kapsama alınarak kanunun ve kanuna
dayanılarak yürürlüğe konulan mevzuatın uygulanmasıyla ülkemizde Avrupa Birliği
devlet yardımı kurallarıyla uyumlu bir devlet yardımı sistemi getirilmiş
olacaktır.
Bu kanun
tasarısı ile devlet yardımlarının izlenmesi ve denetlenmesi işlevini yerine
getirmek üzere işlevsel yönden bağımsız olacak şekilde teşkil edilen Devlet
Yardımlarını İzleme ve Denetleme Kurulu ile kurulun sekreterya
hizmetlerini yürütmek üzere Hazine Müsteşarlığı bünyesinde Devlet Yardımları
Genel Müdürlüğü kurulması öngörülmektedir.
Kurul,
Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki anlaşmalara uygun olarak devlet
yardımlarının ilke ve esaslarının belirlenmesi, çerçeve mevzuatın hazırlanması,
kanun hükümleri çerçevesinde bildirimi yapılan devlet yardımlarının
uygunluğunun incelenmesi, izlenmesi ve denetlenmesi, Avrupa Birliği Komisyonuna
ve ilgili mercilere gerekli bildirimlerin yapılması işlevlerini yürütecektir.
Bu kanun
tasarısının kabulü ve yayımını müteakip devlet yardımı veren kurum ve
kuruluşlar mevcut uygulamalarını kurula bildireceklerdir. Yapılacak yeni
düzenlemelere ilişkin mevzuat taslaklarının ise yürürlüğe konulmadan önce
kurula bildirilmesi ve Kurulun uygunluk görüşünün alınması esası
getirilmektedir.
Kurul,
kararlarında bağımsız olup alınan kararların kesin olma hükmü getirilerek
kurulun işlevsel bağımsızlığı temin edilmektedir.
Kanun tasarısının yasalaşmasını müteakiben kurul teşkil olunacak,
kurulun teşkiline paralel olarak sekreterya
hizmetlerini yürütmekle sorumlu genel müdürlüğün teşekkülü tamamlanacak, Avrupa
Birliği Komisyonu ile iş birliği içerisinde birimde görevlendirilecek
personelin eğitimleri sağlanacak ve Avrupa Birliği mevzuatına paralel olarak
devlet yardımlarının çerçeve, ilke ve esaslarını belirleyen mevzuat kurulun
teşkilini müteakip en geç dokuz ay içerisinde yürürlüğe konulacaktır. Yönetmeliklerin
yürürlüğe girmesini müteakiben kanuna göre devlet yardımı kapsamına giren
mevcut tüm tedbirler uygulamacı kurumlar tarafından üç ay içerisinde kurula
bildirilecektir. Bu yardımlar kurul tarafından incelenerek uygun olup
olmadıkları konusunda değerlendirme yapılacak ve uygun hâle gelmesi için
gerekli değişikliklerin yapılması sağlanacaktır. Hâlihazırda Avrupa Birliği
Anlaşması’nın 107/1 fıkrasına göre devlet yardımı kapsamına girebilecek teşvik
tedbirleri ile diğer kamu müdahale araçlarının önemli bir kısmı 4059 sayılı
Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlıkları Teşkilat Kanunu ile verilen yetkiye
dayanılarak Hazine Müsteşarlığı tarafından uygulanmaktadır. Devlet yardımlarının
izlenmesi ve denetlenmesine ilişkin yetkilerin toplanacağı yeni idari
yapılanmanın üstleneceği işlevlerin de devlet yardımları mevzuatı hazırlanması
ve uygulamasının yanı sıra uluslararası mevzuat konusunda birikim, tecrübe ve
uzmanlığa sahip olan Hazine Müsteşarlığı bünyesinde etkin bir biçimde yerine
getirilebileceği düşünülmektedir. Avrupa Birliği üyesi ülkelerin her birinde
kendi özel koşulları çerçevesinde farklı yapılanmalar söz konusudur. Örneğin,
ilgili otorite Bulgaristan’da ekonomi bakanlığının, Çek Cumhuriyeti’nde rekabet
otoritesinin altında, bazı ülkelerde maliye bakanlığının altında, bazı
ülkelerde bağımsız otorite olarak teşekkül ettirilmiştir.
Tekrar
belirtmek gerekirse, kanun tasarısında hangi hâl ve şartlarda devlet yardımı
verilebileceğini belirleyen temel kurallar belirlenmektedir. Bu kurallar
belirlenirken de devlet yardımı vermek suretiyle kamu müdahalesi yapılarak
piyasa işleyişini bozacak uygulamalardan kaçınılması esas alınmakta, devlet
yardımları aracılığıyla yapılan piyasa müdahalesinin gerekli olduğu hâllerdeyse
bu müdahaleyi dengeleyecek nitelikte bir kamusal faydanın elde edilmesi kuralı
gözetilmektedir. Bu nedenle de bu kanun tasarısının kanunlaşmasıyla devlet
yardımlarının verilemeyeceği veya kaldırılacağı endişesinin oluşmasına gerek
yoktur. Aksine, bölgeler arası gelişmişlik farklarını giderecek yatırım ve
faaliyetlerin, araştırma geliştirmenin, çevre koruma önlemlerinin, küçük ve
orta boy işletmelerin ve girişimciliğin gelişmesine katkı sağlayacak devlet
yardımı uygulamalarının önü daha da çok açılacaktır.
Çok yakın
bir geçmişte dünya küresel kriz yaşadı. Tabii ki ister istemez krizin etkileri
ülkemizde de gözlemlendi. Bu krizin etkilerini aşmak için akla ilk gelen
yollardan biri de kamusal müdahale aracı olarak devlet yardımı uygulamalarıdır.
İşte bu
kanun tasarısı istisnai olarak bu tür olağanüstü hâl ve durumlarda devlet
yardımı uygulamalarına imkân sağlayan hükümleri de bünyesinde barındırmaktadır.
Bugün
geldiğimiz noktada Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarının sağladığı siyasi ve
ekonomik istikrar sonucu krizin olumsuz etkilerini bertaraf ederek 2010 yılının
ilk yarısında dünyanın en hızlı büyüyen 3’üncü ekonomisi olduk. IMF Türkiye ile
ilgili 2010 yılı için büyüme tahminini yüzde 6,1’den yüzde 7,8’e yükseltti.
Kredi
derecelendirme kuruluşu Moody's, Türkiye'nin “Ba2”
olan kredi notunun görünümünü “durağan”dan “pozitif”e yükseltirken
ekonomistlere göre görünümdeki bu değişiklik gelecek yıl haziran ayında
yapılması beklenen genel seçimleri de içine alan on iki aylık bir süreçte kredi
notunun Moody’s tarafından artırılması ihtimalini
kuvvetlendirdi.
Moody’s yaptığı açıklamada “Türkiye ekonomisi
beklenmedik şekilde sağlam, güçlü olduğunu ortaya koydu, kanıtladı.” demiştir.
Küresel
krizin olumsuz etkileri sonucu Şubat 2009 itibarıyla yüzde 16,1’e kadar
yükselen işsizlik oranı Haziran 2010 itibarıyla yüzde 10,5’a kadar
düşürülmüştür.
Siyasi
istikrarı halkımız sağlıyor. İki genel seçimde, iki yerel seçimde ve iki
referandumda halkımız Adalet ve Kalkınma Partisinden yana tercihini ortaya
koyarak siyasi istikrarı sağlamış Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı da
halkımızdan aldığı güçle ekonomik istikrarı gerçekleştirmiştir.
Siyasi ve
ekonomik istikrarın öneminin farkında olmayanların, olamayanların 2010 yılının
ilk yarısında gerçekleşen ekonomik büyüme başarısını ve derecelendirme
kuruluşlarının derece yükseltmelerini anlamaları da, kabullenmeleri de mümkün
değildir.
Tasarının
geçici 5’inci maddesi ile 31/12/2001 tarihinden önce
düzenlenen yatırım teşvik belgelerinin mevcut hâlleriyle tamamlanmış sayılması
öngörülmektedir.
1984
yılından önce düzenlenmiş teşvik belgelerinde tamamlama vizesi şartı
bulunmamakta iken bu tarihten itibaren düzenlenen teşvik belgelerinde tamamlama
vizesi şartı getirilmiştir.
1985-2001
yılları arasında düzenlenmiş olan toplam 53.637 adet teşvik belgesinden 34.929
adedinin tamamlama vizesi yapılmış, 8.940 adedi iptal edilmiş, 11.768 adedinin
ise hâlen tamamlama vizesi yapılmamıştır. Bu kanun tasarısı uygun görüldüğü
takdirde, tamamlanmış sayılacak olan belge sayısı da 8.067’dir.
Aradan
geçen uzun yıllar dikkate alındığında, 2001 öncesi düzenlenen teşvik belgeleri
kapsamındaki makine ve teçhizatın çoğunun amortisman
değerlerini kaybettiği ve teknolojik olarak kullanım olanağı bulunmadığı
görülmektedir. Yapılan incelemelerde, firmaların bilgi eksikliği sonucu çoğu
makinenin elden çıkarıldığı veya satış yapılmasa dahi hurdaya atıldığı ve
yatırım mahallinde bulunmadığı tespit edilmektedir. Benzer şekilde, çoğu teşvik
belgelerine ait harcamalara ilişkin yasal kayıt ve belge saklama süreleri
dolduğundan bunlara ulaşmakta zorluk çekilmekte, çoğu defa ulaşılamamaktadır.
Kaldı ki 6/10/2006 tarihinden önce düzenlenen teşvik
belgelerinin tamamlama vizeleri, Bakanlar Kurulu kararı gereğince yatırımın
bütünlüğü ve tamamlanma şartı aranmaksızın zaten gerçekleşme değerleri
üzerinden yapılabilmektedir.
Diğer
yandan, uygulanan teşvikler yapılan yatırımla orantılı olmakla birlikte, bu
yatırımların herhangi bir teşvikten fazladan yararlanmış olmasının sonradan
tespiti hâlinde dahi maddede yer alan hükümle gerekli müeyyideler
uygulanacaktır.
Ayrıca,
2001 yılı öncesinde düzenlenen teşvik belgelerinden yap-işlet-devret modeliyle
gerçekleştirilen yatırımlar için düzenlenen belgeler projenin büyüklüğüne ve
hassasiyetine binaen, kaynak kullanımı destekleme primini ihtiva eden belgeler
ise hibe şeklinde nakit destek unsuru uygulandığından kapsama dâhil
edilmemişlerdir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.
HALİL
AYDOĞAN (Devamla) - Tasarıda yer alan bu maddeyle yatırımcılara herhangi bir af
veya muafiyet getirilmeyip zaten mevcut hâliyle tamamlama vizesi yapılabilecek
olan çok sayıdaki belge için sadece işlem muafiyeti getirilmekte ve bu sayede
daha güncel teşvik belgelerinin takip ve kontrolüne imkân sağlanmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği üyelik sürecinde bir
yükümlülüğümüzü yerine getirecek ve ülkemizde devlet yardımları alanında daha
etkin uygulamaların gerçekleştirilmesini sağlayacak olan tasarı, sizlerin de
katkılarıyla son hâlini alacaktır.
Sözlerime
son verirken, Devlet Yardımlarının İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun
Tasarısı’nın, yüce Meclisimiz tarafından uygun görüldüğü takdirde, ülkemiz ve
milletimiz için hayırlı olmasını dilerken, tekrar, yüce Meclisimizi ve
halkımızı saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Aydoğan.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.33
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.58
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yusuf
COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4’üncü Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
523 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon
ve Hükûmet burada.
Şimdi,
söz sırası, şahısları adına konuşacak milletvekillerinden ilk söz Bursa
Milletvekili Sayın Sedat Kızılcıklı’da.
Buyurun
Sayın Kızılcıklı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SEDAT
KIZILCIKLI (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Devlet
Yardımlarının İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa
Birliği Uyum ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Öncelikle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, hepimizin bildiği gibi, Avrupa Birliği sürecimizin zeminini
teşkil eden ilk anlaşma 1963 Ankara Anlaşması’dır ve 1963 Ankara Anlaşması’ndan
itibaren de bu süreç başlatılmış ve bugün de devam ettirilmektedir. Tabii, bu
sürece baktığımız zaman önemli dönemlerin, önemli anlaşmaların, önemli
kavşakların olduğunu hep beraber biliyoruz. Yine, hepinizin bildiği gibi,
bunlardan birisi 1996 yılında yürürlüğe giren gümrük birliği dönemidir, 6 Mart
1995 tarihli ve 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı’dır. Yine, 1999 yılında imzalanan
Helsinki Zirvesi’nde Türkiye'nin aday ülke statüsünü kazanmasını da çok önemli
bir kavşak olarak görmekteyiz. Yine,
18 Şubat 2008 tarihli Katılım Ortaklığı Belgesi ve hemen akabinde
yayınlanan Ulusal Program’la da gerçekten çok önemli çalışmalar önemli bir
sürece getirilmiştir.
Bu
anlaşmaların her birinde, yapılan bu çalışmaların her birinde Topluluk
uygulamalarına paralel bir şekilde düzenlenmesi gereken kanunlar vardır,
yükümlülükler vardır; bu Hükûmet imzalamıştır, bundan
önceki hükûmetler imzalamıştır. İfade ettiğim gibi,
1963 yılından itibaren bu süreç bütün hükûmetler
tarafından devamlı takip edilmekte ve âdeta Avrupa Birliği projesi bir devlet
projesi olarak görülmektedir. Bütün hükûmetler de
buna katkı koymuşlardır.
Tabii, bu
paralel düzenlemelerden birisinin de devlet yardımları sistemi olduğunu burada
ifade etmek istiyorum ve bugün devlet yardımlarıyla ilgili bu kanunu hep
beraber görüşüyoruz.
Değerli
arkadaşlar, devletimizin yardımları, devletimizin destekleri, bildiğiniz gibi,
bazen sektörler arası haksız rekabeti önlemek, hatta bazen aynı sektördeki
haksız rekabeti önlemek üzerine de yapılabiliyor. Ben hatırlıyorum, burada yine
57’nci Hükûmet döneminde seramik sektörüne bir doğal
gaz teşviki verilmiştir. Çünkü bazı seramikçiler üretimini doğal gazla,
bazıları da mazotla yapmak durumunda kalıyorlardı. Dolayısıyla, bazıları
maliyetini çok yüksek yapıyordu. Doğal gazın gitmediği illerde bu anlamda büyük
sıkıntılar çıkıyordu. Ama hem 57’nci Hükûmet hem
58’inci Hükûmet bu anlamda bu teşvikleri, bu
yardımları yapmıştı.
Yine,
bölgeler arası gelişmişlik farkı var hepimizin bildiği gibi. Maalesef bunu
hemen önleyemiyorsunuz. Bütün hükûmetler bu
gelişmişlik farkını ortadan kaldırabilme adına devlet teşvikleri ve devlet
desteklerini yapmışlar, çıkarmışlar ve bunu uygulamışlardır.
Yine,
ihracatı artırmak için yapılan devlet teşvikleri vardır, ithalatı azaltmak için
yapılan devlet teşvikleri vardır ki, ithal edilen ürünleri ülkemizde üretebilir
miyiz ve bu şekilde, bu yolla dövizimizin yurt dışına çıkmasını engelleyebilir
miyiz diye yapılan çalışmalar vardır.
Yine,
istihdamı artırmak için verilen teşvikler, verilen destekler vardır ve yine
ülkemizin daha fazla teknolojiyle tanışabilmesi için ARGE çalışmalarına yapılan
katkılar bunlardan bazılarıdır ve önemli kısmını da temsil etmektedir.
Fakat, ülkemizde devlet yardımları çeşitli mevzuat
kapsamında değişik kurum ve kuruluşlarca ayrı ayrı
hazırlanmakta ve yürütülmektedir. Bu kuruluşların sadece ilgili Avrupa Birliği
mevzuatını esas alarak mevcut düzenlemelerini değiştirmeleri, Avrupa Birliği
devlet yardımları kurallarına uygun bir devlet yardımı sistemi oluşturmaları
için yeterli olmamaktadır. Bu konuda tam uyumun sağlanabilmesi, devlet yardımı
uygulamalarını ülke genelinde bir bütünsellik içerisinde takip edecek etkin bir
izleme ve denetleme sisteminin kurulmasıyla gerçekleştirilebilecektir. Bu
itibarla Devlet Yardımlarını İzleme ve Denetleme Kurulu bu yasa kabul
edildiğinde oluşturulacaktır. Hazine Müsteşarlığı bünyesinde
“Devlet Yardımları Genel Müdürlüğü” adı altında yeni bir ana hizmet birimi
kurulacaktır, çünkü birçok kurumumuz devlet yardımı, devlet desteği vermekte,
birbirinden habersiz olarak vermekte, bazıları mükerrer olmakta, bazıları belki
de yanlış -ölçülme imkânı da olmadığı için- değerlendirilmekte ve dolayısıyla
bu da istenilen faydayı üretmemekte, istenilen faydayı sağlamamaktadır. Dolayısıyla
böyle bir birimle tek elden bu işlerin yürütülecek olması gerçekten önemli bir
aşamadır diye düşünüyorum, çünkü burada kriterler belirlenecek, esaslar
belirlenecek ve devlet yardımları bu kriter ve esaslar
çerçevesinde verilecektir. Belki de hiç yapmadığımız yıllık rapor
hazırlanacaktır. Devlet yardımını veren kurumlar, kuruluşlar takip eden yılın
ilk üç ayında Genel Müdürlüğe bu konuda bilgi verecekler. Genel Müdürlük
yetkilileri de haziran ayı içerisinde,
haziran sonuna kadar, bir önceki yıl verilen devlet yardımlarının hangi
katkıyı sağladıklarını, hangi faydayı temin ettiklerini ifade eden bir rapor
hazırlayacaklar, bu raporu ilgili yerlere iletecekler, Plan ve Bütçe Komisyonu
vasıtasıyla Türkiye Büyük Millet Meclisini de bilgilendirmiş olacaklar.
Dolayısıyla bu yıllık raporlar Plan ve Bütçe Komisyonunda da değerlendirilecek
ve görüşülecektir. Tabii, bu yardımlarda herhangi bir aksaklık, yanlışlık,
haksız bir yardım yapılması gibi bir konu gündeme gelirse o zaman da bu
yardımların belli bir zaman aralığında geri alınması mümkün olacaktır.
Böylelikle bu yardımı, haksız yardımı alandan bu da tazmin edilecektir.
Bu arada
tarımla ilgili, balıkçılıkla ilgili ve hizmet sektörleriyle ilgili devlet
yardımları bu kanun kapsamının dışında tutulacaktır. Dolayısıyla onunla da
ilgili bir çelişki olmaması adına bunu da ifade etmek istiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepimizin gördüğü gibi, bütün
dünyanın kabul ettiği gibi, küresel kriz 2009 yılında Türkiye tarafından doğru
yönetilmiştir, iyi yönetilmiştir ve bunu bütün dünya, Avrupa ülkeleri, finans
çevreleri, herkes kabul etmekte ve bunu sürekli kendi ülkelerinde ya da
Türkiye’ye geldiklerinde açıklamaktadırlar. Türkiye ilk defa bir kriz döneminde
kredi notunu yükseltmeyi başarmış bir ülke olmuştur. Bir kriz döneminde, krizin
olmadığı dönemlerde bile kredi notunun yükselmediği ülkemizde…
AKİF
AKKUŞ (Mersin) – “Teğet geçti.” dediniz, niçin kabulleniyorsunuz?
SEDAT
KIZILCIKLI (Devamla) - …kriz döneminde, kriz yılında kredi notunun yükselmiş
olması herhâlde hepimizi sevindirmiş olması gerekir diye düşünüyorum.
Bugün
ülkemize baktığımız zaman işsizliğin göreceli olarak gerçekten çok net olarak
azalıyor olması, yine faizlerin düşüyor olması -Türkiye Cumhuriyeti devletinin
borçlanma faizlerinin düşüyor olması- daha düşük faizlerle borçlanıyor olması,
ekonomimize duyulan güveni çok açıkça ortaya koymaktadır.
Bakın, Hükûmetimiz son aldığı kararla bir yıldan az vadeli esnaf
kredilerinde Halkbank kredi faiz oranını yüzde 10’a
indirdi. Devletin de buna sübvansiyonu, desteği, yarıya kadarı da -yüzde 50’si
de- devlet tarafından karşılandığı için bu kredi faiz oranı yüzde 5’e düştü
yani yüzde 50 oranlarında faizle kredi alan esnafımız bugün yüzde 5 oranlarla
kredi alır ve buna faiz öder duruma gelmiştir. Enflasyonun yüzde 5 üzerinde
olduğunu da düşünürseniz aslında Hükûmetimiz bu
faizlerin düşmesiyle birlikte esnafımızdan faiz istememektedir. Enflasyon farkının
bile altında bir rakamı kendisinden geriye istemektedir. Bu da gerçekten,
faizlerin düşmesinin ne kadar önemli olduğunu, hem devletin borçlanmasına hem
de esnafımıza önemli desteklerin olduğunu göstermektedir.
Diğer
taraftan, üretimin artıyor olması, sanayide kapasite kullanım oranlarının
yükseliyor olması ve bunların hepsinin de IMF’siz bir dönemde gerçekleşiyor
olması gerçekten hepimizi sevindirmektedir. Düşünün ki Türkiye krizden önce üst
üste yirmi yedi çeyrek büyümeyi gerçekleştirmiş bir ülkedir ve bugün üç çeyrektir yine üst üste büyüme dönemi başlamıştır. Bütün
bunları yaparken mali kuralımız yok ama geçmiş sekiz yıldır iktidardayız, mali
kural o gün de yoktu. Mali kuralsız ama mali disiplinden taviz vermeden, seçim
bütçesi uygulanmadan bu çalışmalar yapılmaktadır.
Bu
başarılı çalışmaların artması temennisiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Kızılcıklı.
Tunceli
Milletvekili Sayın Kamer Genç.
Buyurun
Sayın Genç. (CHP sıralarından alkışlar)
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
Başkan, televizyon Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarını vermiyor. Niye
acaba vermiyor? AKP herhâlde milletten çok korkuyor, kendileri de bunun altına
sığınıyorlar. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Ama olmaz böyle yani. Bir
kural alınmışsa bu kuralı uygulamak lazım. Onun için bu kuralı Başkanlık
Divanının uygulaması lazım. Niye TRT’yi susturuyorsunuz? Yani, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin çalışmalarını susturuyorsunuz?
Şimdi,
Sayın Başkanım, biraz önce KİT Komisyonu vardı, öğleden evvel çalıştık, dün de
çalıştık. KİT Komisyonu, biliyorsunuz… Türkiye Büyük Millet Meclisi İç
Tüzüğü’nün 35’inci maddesinde der ki: “Türkiye Büyük Millet Meclisi
komisyonları, Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışma saatleri içinde, Başkanlık
Divanında alınmış karar olmadıkça çalışamazlar.” Bu, çok açık, net, kesin bir
hüküm. Dün KİT Komisyonu Başkanına sordum “Yok.” dedi, “Ama uydururuz usulüne.”
dedi. Bugün de gittim, dedim ki: “Sayın Başkan…” Yani, o kadar laubali
davranıyor ki; yahu, soruyorum, gülüyor o karşıdan. Yahu diyor “Var.” “E, ver,
varsa kararın tarihini, numarasını.” diyorum, yok… Yani, şimdi, Sayın Başkan,
biz burada milletvekiliyiz. Bir milletvekili ciddiyeti içinde olmayan
insanların ne burada ne de komisyonda bulunma hakları yok.
Şimdi,
ben size soruyorum: Ben size biraz önce Divan kararını sordum. Peki, siz Divan
olarak toplandınız mı? Toplanmadınız. Şimdi, bir karar, dünkü tarihle alınmış
bir karar… Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisine yakışır mı arkadaşlar? Yani, bu
ne demektir? Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisini sahtekârlığa teşvik etmektir
arkadaşlar. Sen kararı ne zaman almışsan o zaman geçerli. Böyle bir şey olur
mu? Yani, geçmiş tarihle elden karar olur mu arkadaşlar? Türkiye Büyük Millet
Meclisinin, Mehmet Ali Şahin’in biz neyine güveneceğiz bundan sonra? Başkanlık
Divanının neyine güveneceğiz arkadaşlar? Böyle bir şey olur mu ya! Karar,
çıktığı tarihten itibaren geçerli olur.
Arkadaşlar,
biz çalışmaktan çekinmiyoruz. Anayasa’ya ve hukuka riayeti,
sadakati, şerefi ve namusu üzerine yemin etmiş bir milletvekili olarak her
attığım adımda şerefim ve namusum üzerine yaptığım yeminin gereğini yapmaya
çalışan bir milletvekiliyim ve başta Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı dâhil
olmak üzere Başkanlık Divanı üyelerinin ve bütün milletvekillerinin bu Anayasa’ya
ve hukuka sadakat yeminlerini kendilerine hatırlatıyorum.
Arkadaşlar,
geçmiş tarihli karar olur mu ya! Olur mu böyle?
Söyleyin yani. Ey gruplar, olur mu böyle? Bu bir sahtekârlıktır. Arkadaşlar,
olmaz böyle bir şey. Bir şeyi bir anda imar etmek… İşte Komisyon Başkanı
karşımda oturuyor, gülüyor devamlı. Gülünecek bir şey mi söylüyorum? Ben sana
diyorum ki: “Bu kararı, varsa göster bana.” “Efendim, karar yok…” Sonra “Var…”
E, şimdi tabii eski tarihli karar alırsan olur.
Arkadaşlar,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin ciddiyetinde böyle bir şey yoktur. Dolayısıyla
böyle gayriciddi insanların olduğu yerde de millet
adına konuşmak da fuzuli. Şimdi televizyonda vermeyi de şey ediyorlar.
Şimdi,
devlet yardımlarıyla ilgili bir kanun var. Arkadaşlar, elbette ki sosyal
politikalar gereği devletin yoksul vatandaşlara ve devlet kaynaklarından bazı
hâllerde de zarar gören insanlara yardım yapılması gayet doğal, devletin
görevi.
Şimdi,
ben kendi ilimle ilgili bir şey söyleyeyim. Bakın, 6 Mart 2010’da Elâzığ’da bir
deprem meydana geldi. Bu deprem sonucunda Tunceli’nin Mazgirt, merkezin bazı
köylerinde, Mazgirt’in merkez ve bazı köylerinde, Nazımiye’nin merkez ve bazı
köylerinde, Pertek’in bazı köylerinde önemli miktarda hasarlar meydana geldi.
Bu hasarlar nasıl tespit edildi? Devletin teknik elemanları, Afet İşlerinin
teknik elemanları gitti, köyleri gezdi, ilk belirlemelere göre 873 tane ağır
hasarlı bina var -Bunu yazan kim? Oraya giden, devletin fen elemanları- 1.340
tane orta hasarlı ev var ve 1.700 tane de hafif hasarlı var.
Şimdi,
Elâzığ depremi olduğu zaman, tabii ki Hükûmet boy
gösterisi yaptı, hepsi oraya gitti ama Tunceli’ye bir tane gitmedi daha şimdiye
kadar, bir tane, bu olaydan dolayı. Ben hemen, depremden iki gün sonra gittim,
gezdim. Köyleri gezdik, zarar olan yerleri tespit ettik; vatandaş hâlâ çadırda.
Geldim, soru önergesi verdim, ses çıkmadı. Ondan sonra CHP’ye katıldım, bir
Meclis araştırma önergesi verdim, bir şey çıkmadı. Meclis araştırma önergesinin
gündeme alınması için çıktım, burada konuştum. Yahu, dedim ki: “Beyler,
insansak, insanlık duygusunu taşıyorsak, kış yaklaşıyor, bu insanların evleri
yıkılmış, dışarıda kalmışlar. Ey Hükûmet, sağır hükûmet misin, kulakların duyuyor mu? Bu insanlar… Daha kar
yağmadan bunlara bir çare bulun.” dedik. Yok, kimse duymadı yine bir şey.
Tuttum, bir siyah çelenk yaptım, gittim, Başbakanlığın… Hani, bu AKP’liler
iktidara gelmeden önce öyle bir yiğitlikler yapıyorlardı ki… Rahmetli Ecevit
zamanında biliyorsunuz, bir kasa masa atılmıştı, dışarıda biraz engeller koymuşlardı.
Hemen dediler, “Ne demek yahu?” dediler, “Her tarafımız vatandaşlara açık.”
dediler, bizi Başbakanlığın dış kapısında 50 tane polis karşıladı. “Yahu
bırakın, ben içeri gireceğim kardeşim. Yani nasıl bırakmıyorsunuz?” Ben onlarla
şey ederken, polisin birisi benim arabamın arka bagajını açtı, çelengi alıp
kaçtı.
Arkadaşlar,
böyle bir anlayış olur mu ya? Ya, bu o kadar iğrenç, o kadar vahşice bir olay
ki… Düşünebiliyor musunuz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin mensubu bir
milletvekilinin bagajı açılıyor, arkasındaki bir malı çalınıyor, gasbediliyor. Bunun ismi gasp. Bu devlette böyle bir şey
olur mu? Tayyip Erdoğan, sana soruyorum: Bunun sorumlusu sensin. Benim
çelengimi geri getir! Benim çelengimi geri getirmek zorunda arkadaşlar, ben o
çelenge para verdim, para. Para verdim o çelenge, o benim malım. O çelengimi
geri getirip koyacaksın.
Şimdi,
dolayısıyla, arkadaşlar, bakın, şimdi, bu insanlar ne yapıyor? Her gün bana
telefon ediyorlar. Buyurun vereyim isterseniz, AKP’liler size vereyim. Grup
başkan vekilleri, bu insanlar ne yapacak kardeşim? Evi yıkılmış, devlet tutanak
tutmuş, hâlâ dışarıda yaşıyor. Bu insanlar nerede kışı geçirecekler arkadaşlar?
Sonradan, efendim, birkaç, işte, 50 kişi veya 35 kişiye güya bir ev yapıp vereceklermiş.
Şu tahta evlerden -ismini unuttum- prefabrik evden yani 40 metrekarelik bir
prefabrik ev.
Arkadaşlar,
yani, 800 küsur ev nerede, sen getiriyorsun 35 kişiye şey veriyorsun.
Arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti devletinin hudutları içinde yaşayan her
vatandaş Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşıdır. Her vatandaş, Türkiye
Cumhuriyeti hükûmetleri tarafından korunması ve
kollanması ve zor durumdayken yardım edilmesi lazım. Bazı arkadaşlara
diyorlarmış ki, bazı evi yıkılan kişilere: “Ya, sen yaşlılık aylığını
alıyorsun.” Yaşlılık aylığı kaç lira? 300-350 milyon lira. Yani bir kişi 350
milyon lira yaşlılık aylığı alıyorsa… Ondan sonra, yok efendim, “Senin evin
yıkılmış ama senin ekonomik durumun iyidir, sana yardım yapmayız.” diyorlar. Ya
arkadaşlar, o ilin bir milletvekili olarak ben şimdi ne yapayım? Soruyorum ya,
bana bir çare söyleyin arkadaşlar.
Şimdi,
her gün vatandaş bana telefon ediyor, arkadaş, kış, bize yardım yapılmıyor…
Bana inanmıyorsanız, buyurun, gelin, beraber gidelim Tunceli’ye. Ya, bu
insanlar ne yapacak kışın arkadaş, dışarıda mı kalacak? Bunun sorumlusu kim?
İşte, Hükûmet sırasında oturan bey bakan, ne yapacak
bu vatandaşlar? Gülmekle bu iş olmuyor. Artistik de yapmaya gerek yok.
Gülüyorsun. Gülmek de bir şey ifade etmez ki. Sana soru soruyorum, soru: Bu
vatandaş ne yapacak kışın kardeşim, nasıl geçirecek kışı? Bu adam nasıl
geçirecek kışı, onu soruyorum size. Hadi, devlet yardımları kanunu
çıkarıyorsun, işte, afete uğramış insanlara yardım edeceğim diyor. Niye
yapmıyorsunuz bu insanlara? Bunlar Türkiye Cumhuriyeti devleti vatandaşı değil
mi? Bunlar Türkiye Cumhuriyeti devletine askerlik hizmetini yapmıyorlar mı?
Bunlar Türkiye Cumhuriyeti devletine gerektiği zaman vergi de veriyorlar. Ondan
sonra “Yok, Tunceli bize oy vermemiş, biz onun için yapmıyoruz.” Kışın
getirdiniz, buzdolabı ve çamaşır makinesini verdiniz, belediye başkanlıklarından
oy almaya çalıştınız. Bari, mademki bir şey, hani bir
menfaat karşılığı yapmıyorsanız, o zaman bu insanlara da, arkadaş, bir yardım
edin yahu. Bu, insani görevdir, bir vicdani görevdir. Bu insanlara nasıl, şimdi
ne yapacağız? Ben de gerçekten bunalıma giriyorum arkadaşlar. Yahu, böyle bir
şey olur mu? Her gün insanlar beni arıyor ve sıkıntısını söylüyor arkadaşlar.
Acı içinde kıvranan insanların sıkıntısını anlamak için insanlık duygusunu
taşımak lazım, insan olmak lazım yahu. İnsan olmayan kişi hiçbir şeyin farkında
değil, onlar sadece güler. Onlar için
yani her şeyde düğün bayram, ama ben bu insanların bana telefonlarında vicdan
azabı çekiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
KAMER
GENÇ (Devamla) - Onun için, şimdi yine soruyorum: Bu Hükûmet
bu insanlarıma bir çare bulmazsa ben yine ciddi bir eylem yapacağım arkadaşlar,
bak onu da söyleyeyim size. Böyle bir şey olmaz yahu. Benim insanım orada
karda, kışta, dışarıda soğukta yatarken, ondan sonra devletin imkânlarını o
insanlardan esirgeyen siyasi iktidara karşı elbette ki bizim de söyleyecek
sözümüz olur yani.
Bunun
çaresi, bizi bu duruma düşürmeden herkesi görevini yapmaya davet ediyorum ve bu
insanlara yardım edilmesini diliyorum. Bunu, oradaki... Efendim, üç adam, işte,
evi yıkılmış... “Senin sigortadan emekli maaşın var, sana yardım yapmayacağım.”
diyor. Yani ona gelinceye kadar çok var da, gitmişler, tespit etmişler, bir de
onları ayıklıyorlar. “Efendim, sen yaşlılık maaşını alıyorsun, sosyal
sigortalardan emekli maaşını alıyorsun, sana ev yapmayacağız.” Böyle bir şey
olmaz arkadaşlar yahu. Bu devlet bu kadar ilkel zihniyetle, bu kadar basit
zihniyetle yönetilemez.
Saygılar
sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Genç.
ÜNAL
KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan...
BAŞKAN –
Bir saniye... Sadece bir bilgilendireyim.
Televizyon
yayınlarıyla ilgili şimdi arkadaşlarımdan bilgi aldım. Televizyon veriyor.
Sadece Çankaya bölgesinde, o da Kablo TV’de teknik bir sorun olduğunu, onu da
gidermeye çalıştıklarını söylediler. Ben de sayın milletvekillerini
bilgilendirmek istedim.
Buyurun
Sayın Kacır.
ÜNAL
KACIR (İstanbul) – Sayın Konuşmacı az önce şahsımı da itham ederek bir şeyler
söyledi, cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN –
Buyurun.
Size üç
dakika süre veriyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Ünal Kacır’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
ÜNAL
KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum.
Az önce
konuşma yapan Sayın Genç, KİT Komisyonu Başkanı olarak oradaki
faaliyetlerimizle ilgili burada yanıltıcı bilgiler vermiştir. Ben bu konuda
sizleri bilgilendirmek üzere huzurlarınızdayım.
Beşinci
yasama yılımızın ilk komisyon toplantısını dün sabah saat on bucukta
programlamıştık ve gerçekleştirdik. Mutat olduğu üzere KİT Komisyonu olarak her
yasama yılının ilk toplantısında bazı kararlar alırız. Bunlardan
bir tanesi de, Meclis İç Tüzüğü’müzün 35’inci maddesi
gereğince, Meclisin çalışma saatlerinde de, eğer programımız sarkmışsa, KİT
Komisyonu çalışmalarını sürdürebilsin diye, Başkanlık Divanından, İç Tüzük’ün
35’inci maddesine göre karar almasını talep etmek üzere Komisyonda karar
çıkarttık ve hemen, zaten hazır olan dilekçemizi de Meclis Başkanlığına sunduk
ve öğleden önce birinci denetlediğimiz kuruluşun toplantısını tamamladıktan
sonra da, öğleden sonra ikinci denetleyeceğimiz kurumun toplantısını yapmak da
mümkün olamadı çünkü dün Türkiye Büyük Millet Meclisindeki seçimlerin
arkasından toplantıyı yapacaktık, seçimler de uzadığı için gerçekleştiremedik
ama dün de, bu arada, bizim dilekçemiz doğrultusunda Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlık Divanı KİT Komisyonunun çalışmalarını Meclis çalışma
saatlerinde de sürdürebilmesi doğrultusunda karar almış bulunmaktadır.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Ne zaman almış?
ÜNAL
KACIR (Devamla) – Karar dün alınmıştır ve bugün öğleden önce toplantımızı
gerçekleştirdik, öğleden sonraki toplantımızda da Sayın Genç usul hakkında söz
talep etti ve kendisine söz verdim. Meclis Başkanlık Divanının kararının olup
olmadığını sordu. “Olmadığı hâlde çalışamazsınız, çalışamayız.” dedi ve ben de
böyle bir kararın olduğunu kendisine söyledim. Tarih ve numara istedi. Ben de
“Toplantı bitince ben size tarihini, numarasını veririm.” dedim. Ama buna
rağmen, trafik polisinin bir ehliyetsiz şoförü yakalaması gibi “İlla şimdi bana
tarih, numarasını ver.” gibi… Dedim ki: “Toplantıdan sonra veririm. Bakın,
bizim buradaki konuşmalarımız, yani komisyondaki konuşmalarımız tam tutanaktır,
her konuştuğumuz tutanağa geçiyor, var demişsek vardır ama tarih, numarasını da
size veririm.” dedim ve ondan sonra, buraya gelmiş ve benim beceriksizliğimden,
yeteneksizliğimden bahsetmiş. Ben, heyetin takdirine sunuyorum. Becerimiz ve
yeteneğimiz arkadaşlarımızın...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÜNAL
KACIR (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Evet, teşekkür ederim Sayın Kacır.
ÜNAL KACIR
(Devamla) – Bitiriyorum efendim.
BAŞKAN –
Bakın, bu sataşmayla ilgili sözlere hep üç dakika verip bir dakika uzatmıyorum
ama normal, iki dakika veriliyor, bir dakikayı uzatıyorsunuz, hep hesap aynı
oluyor ama ben insicam bozulmasın diye bugüne kadar öyle bir şey yapmadım.
ÜNAL
KACIR (Devamla) – Hayır, cümlemi...
BAŞKAN –
Hadi size bir dakika ama sadece selamlayın.
ÜNAL
KACIR (Devamla) – Teşekkür ederim efendim.
Netice
itibarıyla halkımızın takdirindedir bu hususlar. Benim burada söylemek
istediğim ayrıca şudur: Ben anlayamıyorum. KİT Komisyonu bir denetim
komisyonudur, yürütmenin denetimiyle ilgilidir. Ben, bir muhalefet
milletvekilinin, denetim komisyonunun çalışmasını arzu edip orada da denetim
faaliyetinin içerisinde yer almasını beklerken, denetim komisyonunun
çalışmasını engellemeye çalışma hususunu da halkımızın takdirine sunuyorum.
Saygılarımı
sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) – Sayın Kacır, yakışmıyor yani!
Yakışmıyor, yaşınıza, başınıza yakışmıyor!
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, konuşmacı “Muhalefet partisi milletvekilinin
denetimi yapması lazım, kaçıyor.” dedi. Bu bir sataşmadır. Uygun görürseniz ben
kendisine cevap vereceğim.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Kalktı, cevap veriyor efendim. Sayın Başkan, sataşma yok.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Müsaade ederseniz...
BAŞKAN –
Sayın Genç, yapmayın Allah aşkına!
KAMER
GENÇ (Tunceli) – İki dakika efendim.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Sataşma yok Sayın Başkan.
RASİM
ÇAKIR (Edirne) – Ama ismini de söyledi Sayın Başkan.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sataştı efendim.
BAŞKAN –
Buyurun.
O ek bir
dakikanın nelere kadir olduğunu gördünüz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, yetkinizi kullansaydınız bu kadar olmazdı.
BAŞKAN –
Buyurun.
2.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in,
İstanbul Milletvekili Ünal Kacır’ın, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, şu Parlamentoda herkes bilir ki en fazla çalışmayı seven benim. Kendisi
de bilir ki KİT Komisyonunun açıldığı dakikada ben oradaydım. Ondan sonra
kapanış saatine kadar oradaydım. Bugün de yine gittim, hatta iki üç defa
gittim.
Ben
hukuka saygılı bir insanım. Bak, sizin anlamadığınız ve kavramadığınız konu bu.
Ben ne dedim? Burada konuşmamı dinleseydiniz… Biz burada milletvekili yemini
yaparken Anayasa’ya sadakatle çalışacağımıza namusumuz ve şerefimiz üzerine
yemin ettik.
İç Tüzük
diyor ki: “Meclisin çalışma saatleri içinde komisyonların çalışabilmesi için
Başkanlık Divanının karar alması lazım.” Başkanlık Divanı kararı yoktu, burada
Başkanlık Divanı toplanmamıştı; Sayın Başkanımıza sorduk. Bunları sizin
partililerden elden almışlar.
Sırrı
Bey, sen ne zaman imzaladın?
SIRRI
SAKIK (Muş) – İmzalamadım.
KAMER
GENÇ (Devamla) – Ee, imzalamışsın, orada imzan
görünüyor. Demek ki bakın, yerine imza da atıyorlarmış. Maşallah, maşallah! Vallahi çok güzel.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Islak imza mı?
KAMER
GENÇ (Devamla) – Onun için, ben… Sayın Başkan, bakın, KİT Komisyonu Başkanısınız. Bizim
istediğimiz, her şey şeffaf olsun. Ben, Sayın Başkan, soruyorum kendisine
“Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanlık Divanının bir kararı
var mı, gösterin.” diyorum. Hep gülüyor, alaya alıyor. O karar o zaman size
gelmedi. Ya, şimdi doğru konuşmak lazım arkadaşım, o karar olsaydı niye ben şey
edeyim? Ben çalışmayı seven bir insanım. Onun için, yani efendim, muhalefet
partisi milletvekilinin çalışmadan kaçınması diye bir şey söz konusu değil. Ben
geldim, oturdum, İç Tüzük’e riayet eden bir milletvekili olarak, “Sayın Başkan,
böyle bir karar varsa bana göster.” dedim, siz de alay etmeye çalıştınız.
ÜNAL
KACIR (İstanbul) – “Var.” dedim, “Var.”
KAMER
GENÇ (Devamla) – “Var.” demedin, “Var.” demedin!
ÜNAL
KACIR (İstanbul) – Tutanaklar var orada!
KAMER
GENÇ (Devamla) – Ya, tutanakta var da alaylı dedin.
BAŞKAN –
Sayın Genç, Sayın Kacır, karşılıklı konuşmayın.
Sayın
Genç, siz sataşmaya cevap verdiniz, lütfen.
KAMER
GENÇ (Devamla) – Sayın Başkanım, bakın, insanlar vicdanı…
Ben size
soruyorum Sayın Başkanım: Siz Başkanlık Divanında böyle bir karar aldınız mı,
almadınız mı?
BAŞKAN –
Sayın Genç, benim imzam yok.
KAMER
GENÇ (Devamla) – O zaman demek ki Başkanlık Divanı bu konuda toplanmamış. Olur mu, yalnız AKP’li milletvekillerine git, eski tarihle
karar al, bu sığar mı Türkiye Büyük Millet Meclisinin itibarına ve
güvenilirliğine? Benim kabul etmediğim bu. Dün bu karar yoktu, bugün de yoktu.
Dolayısıyla benim çalışmama durumum söz konusu değil. Ben çalışmayı seven ve bu
Parlamentoyu en iyi takip eden bir kişiyim ama çıkıp da burada doğruları
söylerseniz… Yalnız, size şu üç senede, üç buçuk senede bir doğruluğu
öğretemedim, ona yanıyorum.
Saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) – Sayın Başkan, ben de KİT Komisyonu üyesiyim. Sayın KİT
Komisyonu Başkanı…
BAŞKAN –
Sayın Genç’in ismini verdi Sayın Yıldız, ne olur…
MEHMET
GÜNAL (Antalya) – “Muhalefet milletvekilleri.” dedi efendim.
BAŞKAN –
Yani sizden rica ediyorum -Sayın Genç’i işaret ederek- ne olur…
MEHMET
GÜNAL (Antalya) – “Komisyon üyesi muhalefet milletvekilleri.” dedi.
BAŞKAN –
Yani bakın, özel rica ediyorum… Lütfen…
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) – Tamam Başkanım, ben ona başka türlü anlatırım.
Sayın
Başkan, size bu yakışmadı; yaşınıza, başınıza bu söylediğiniz yalanlar
yakışmadı.
ÜNAL
KACIR (İstanbul) – Ne yalanı ya!
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) – KİT Komisyonunda…
BAŞKAN –
Evet… Lütfen…
ÜNAL
KACIR (İstanbul) – Hangi yalan ya? Neresi yalan ya?
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) – Sen hangi yalanı söylediğini biliyorsun.
ÜNAL
KACIR (İstanbul) – Ben yalan söylemedim, hangi yalan olduğunu çık, söyle.
BAŞKAN –
Sayın Kacır, Sayın Yıldız, lütfen, rica ediyorum…
ÜNAL
KACIR (İstanbul) – Söz verin efendim, söylesin.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Devlet Yardımlarının İzlenmesi ve
Denetlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/818) (S. Sayısı: 523) (Devam)
BAŞKAN –
Şimdi soru-cevap işlemine geçiyorum.
ÜNAL
KACIR (İstanbul) – Söz verin söylesin, neresi yalan? Hayret bir şey ya!
BAŞKAN –
Sayın Çalış…
HASAN
ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakan, görüşmekte olduğumuz tasarının geçici 5’inci maddesiyle yapılmak istenen
düzenleme bir af niteliğinde midir, değil midir?
İkinci
sorum: Bu tasarının kanunlaşmasıyla kısa dönemde sanayiciye, tüccara, esnafa,
çiftçiye, işsize ne gibi faydaları olacaktır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Sayın Taner…
RECEP
TANER (Aydın) – Sayın Bakan, Avrupa Birliğine girmeden imzalamış olduğumuz Gümrük
Birliği Anlaşması’nın ülke ekonomisine verdiği zararlar ortadayken, kalkınmakta
olan bir ülke olarak şu anda Avrupa Birliği üyeliğinin sonucunun ne olduğunun
belli olmadığı bir süreçte hazırladığımız bu tasarı neticesinde ülkeye ne tür
faydalar sağlanacaktır?
2)
Görüştüğümüz tasarının yeterli olduğunu ve AB ile görüşmelerde rekabet faslının
açılması için ön koşulun yerine getirilmiş sayılacağını düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Sayın Akkuş…
AKİF
AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakan; görüşmekte olduğumuz Devlet
Yardımlarının İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı “Fak Fuk
Fonu” adı verilen Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Vakfı aracılığıyla yapılan
yardımları da denetim altına alacak mıdır? Almayacaksa, bir önergeyle Fak Fuk Fonu’nun da bu denetime tabi tutulması teklifini
destekler misiniz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Sayın Torlak…
D. ALİ
TORLAK (İstanbul) – Teşekkür ederim.
Sayın
Bakan, zor durumda olan Türk denizciliğinin desteklenmesi amacıyla yaklaşık on
ay evvel AKP Hükûmeti kararnameyle Kredi Garanti
Fonu’nda bir kredi oluşturdu. Ancak bu kredi aradan geçen bu zaman içerisinde
kullandırılabilir hâle getirilemedi. Bu kapsamda, bu kredi için başvuru sayısı
ve miktarı nedir? Bu krediden hiç kullanan olmuş mudur? Hiç kullanan yok ise
nedeni nedir? Ne zaman kullandırmayı düşünüyorsunuz? Yoksa bu krediyi tüm
denizciler battıktan, gemiler ve tesisler yok pahasına el değiştirdikten sonra
mı kullandırmayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın
Bakan, kanun tasarısında yer alan devlet yardımları kapsamına tarım, balıkçılık
ve hizmet sektörlerinin dâhil edilmemiş olması sektörler arasında haksız
rekabete yol açmayacak mıdır? Kapsam dışı tutulan bu sektörlerde de vatandaşlarımızın
devlet tarafından desteklenmesine yönelik bir çalışmanız var mıdır? Özellikle
ekonomik krizin de etkisiyle taahhüdü ihlal gerekçesiyle cezaevlerine giren
veya cezaevine girmekten kaçan çiftçi ve esnafın durumunun düzeltilmesine
yönelik bir çalışmanız söz konusu mudur?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Sayın Paksoy…
MEHMET
AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim.
Sayın
Bakan, söz konusu kanun teklifi daha önce Meclise getirilip de görüşülemeyen
Mali Kural Yasası’ndan daha mı önemlidir? Sizce hangi kanun teklifi vatandaşın lehinedir?
Vergi ve SSK borçlarının ertelenmesini Meclise getirmeyi düşünüyor musunuz?
Getirecekseniz bir tarih verir misiniz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Sayın Bulut…
AHMET
DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakan, Balıkesir desteklemede ikinci bölge
kapsamına alındı. Manisa ili Balıkesir’den daha kalkınmış bir il olmasına
rağmen, Manisa’nın üçüncü bölge olarak teşvikten destek almış olmasının
gerekçesi acaba Balıkesirli bir bakanın Kabinede bulunmaması olabilir mi?
BAŞKAN –
Sayın Doğru…
REŞAT
DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ülkemizin
en önemli sorununun başında işsizlik ve fakirlik gelmektedir. Son yıllarda
esnaflar ve çiftçiler yoğun bir şekilde, özellikle borçlarından dolayı büyük
sıkıntı içerisine girmişlerdir. Esnaflar vergilerini ödeyemiyorlar, BAĞ-KUR
primlerini ödeyemiyorlar, hatta günlük nafakalarını bile çıkartamıyorlar.
Çiftçiler de üretimde gerekli olan desteği alamadıkları için -ürünlerinin
yeterince değerlendirilmemesinden dolayı olarak- büyük sıkıntı
içerisindedirler. Acaba önümüzdeki dönemde banka borçları, tarım kredi borçları
gibi çeşitli borçlarla ilgili bir yapılandırma yaptırmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
- Sayın Tankut…
YILMAZ
TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakan, son bir yılda Adana ölçeğinde devlet yardımları miktarı nedir, kaç
vatandaşımıza ne miktarda yardım yapılmıştır? Yine, 2002 yılından bu zamana
kadar, yani son sekiz yılda iktidarınız döneminde ülkemiz insanına “devlet
yardımı” adı altında ne ölçüde yardım yapılmıştır? Bunların miktarları ne
ölçüde fazlalaşmıştır? Bu fazlalaşma, insanımızın sosyal refah düzeyinin
artmasına mı, yoksa insanımızın yardıma muhtaç hâle düşmesine mi işaret etmektedir?
Bu konudaki değerlendirmenizi almak istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
- Sayın Bakan…
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; üzerinde çalışmakta olduğumuz yasa tasarısı
taslağı, Avrupa Birliği müzakerelerinde 8 numaralı fasıl, yani rekabet
politikası faslının bir açılış kriteridir. Bu yasanın
tamamlanmasıyla beraber, bu yasanın içerdiği unsurları da dikkate aldığımızda
bize bildirilmiş olan üç açılış kriterini bu yasayla
beraber tamamlamış oluyoruz. Bir yandan biz bunu Avrupa Birliği süreci
açısından gerekli bir düzenleme olarak görüyoruz ama öte yandan da kendi devlet
desteklerimizle, devlet yardımlarımızla tek elden derleme, toplama, raporlama
ve bir bakıma merkezî bir izlemeye alma açısından da son derece faydalı
görüyoruz.
Biz
geçenlerde KOBİ destekleriyle ilgili bir çalışma yaptık, acaba devlet KOBİ’lere
ne destek veriyor diye. Üç aylık bir çalışma sonucunda 10’un üzerinde kuruluşun
belki 60-70 çeşit desteği olduğunu ancak bir envanter
hâline getirebildi arkadaşlar ve devlet desteklerinin derli toplu yayımlanması,
izlenmesi, raporlanması hem vatandaşlarımızın bu desteklerden daha kolay
yararlanmasının önünü açacak ve uygulamada da bizim bu konuda daha derli toplu
devam etmemizi sağlayacak.
Bu yasa
tasarısının içerisinde sosyal yardımlar yok çünkü sosyal yardımlar apayrı bir
konu, bunun mevzuatı da ayrı. Ayrıca, Avrupa Birliği müzakereleri çerçevesinde
gündemde olan bir mevzu da değil bu.
Tarım ve
balıkçılık da yine bizim Avrupa Birliğine yardımlarımızı bildirmekle yükümlü
olduğumuz bir alan değil ancak biz bu Genel Müdürlüğe bununla ilgili bilgi
toplama yetkisi veriyoruz bu yasa tasarısıyla ancak bu toplanan bilgileri
Avrupa Birliğine bildirmekle ilgili bir yükümlülüğümüz söz konusu değil. Şunu
da söylemek lazım ki bu birim aslında bizim tam üye oluncaya kadar çalışacak
bir birimimiz yani Avrupa Birliğine tam üye olduktan sonra bu birime artık
ihtiyaç kalmayacak, başka birimler, Avrupa Birliğinin başka yapıları bu
fonksiyonu üstlenmiş olacak. Bir bakıma geçici bir yapılanma, üye oluncaya
kadar sürecek bir yapılanma olduğunu da ben burada özellikle ifade etmek
istiyorum.
Şimdiye
kadar bu kapsamda devlet yardımı olarak ne kadar ödenmiştir, bunun kapsamı
nedir? Tabii bu rakamlar şu anda önümde yok ama bununla ilgili bir çalışma
yapıp sizlere en kısa zamanda yazılı olarak cevap vermeye çalışalım.
“Bölgesel
ve sektörel teşvik programında Balıkesir neden ikinci
bölge, Manisa neden üçüncü bölge?” diye bir soru vardı. Biliyorsunuz, biz,
geçen sene haziran ayında açıkladığımız teşvik programına göre artık illere
göre değil, illerin içerisinde olduğu NUTS-II standartlarına göre belirlenmiş
bölgelere göre teşvik veriyoruz ve o bölgelerin tek bir ilini değil, o ilin
içinde bulunduğu o küçük bölgenin sosyoekonomik gelişmişlik endeksine göre bir
sıralama yaptık ve sosyoekonomik gelişmişlik endeksi sırası neyse o, oradaki kriter çok objektif, açık ve 2003, 2004 yıllarında Devlet
Planlama Teşkilatı tarafından belirlenen kriterlere göre objektif kriter
dışında herhangi bir kriter de bu sıralamalarda kullanılmadı. Zaten biz yasa
tasarısını açıkladığımızda da burada Mecliste görüşülürken de bunlar detaylı
bir şekilde açıklanmıştı.
Kredi
Garanti Fonu iki ayrı metotta çalışıyor. Birincisi, Kredi Garanti Fonu AŞ’nin
kendisinin risk alarak yaptığı işlemler. Burada yüzde 80 riski Kredi Garanti
Fonu üstleniyor, yüzde 20 risk bankalarda kalıyor. Ancak Kredi Garanti Fonu’na
da aynen bankaya kredi müracaatı yapılır gibi bir kredi müracaatı gerekiyor.
Bizim geçen sene başlattığımız Kredi Garanti Fonu uygulamasında ise başvuru
sadece bankaya yapılıyor ve riskin yüzde 65’i hazine üzerinde, yüzde 35’i banka
üzerinde kalıyor. Sistem kurulmuş durumda. Sistemin kurulması aşamasında
bankalarla reel sektör arasında bazı teknik konularda uzlaşmazlıklar vardı,
bunların çözümü biraz süre aldı ama şu anda sistem kurulmuş ve faal durumda.
Vergi ve
sosyal güvenlik borçlarıyla ilgili, sosyal güvenlik primi borçlarıyla ilgili
bir yeniden yapılandırma çalışması şu anda yapıyoruz, üzerinde çalıştığımız bir
konu. Biz burada hem Gelir İdaremizin hem Gümrük Müsteşarlığımızın hem de
Sosyal Güvenlik Kurumumuzun birikmiş alacaklarının faizlerinin düşürülmesi ve
alacaklarının tahsilinde de vadede kolaylık sağlanması suretiyle yeni bir yasal
düzenleme yapmak istiyoruz. Bunu da en kısa zamanda Türkiye Büyük Millet
Meclisine sunacağız.
Yasa
tasarısında 2001 yılı öncesindeki teşviklerle alakalı bir konu var bildiğiniz
gibi. “Bu bir af mıdır?” diye bir soru vardı. Düzenlemede mali sorumluluklara
ilişkin herhangi bir af hükmü yok. Sadece bu belgelerin teker teker tamamlama işlemini bu düzenlemeyle, yasal
düzenlemeyle kaldırmış oluyoruz. 1984-2001 dönemine ait bu belgelerin tamamlama
vizesi işlemlerinde fiziki problem yaşandığı için bu tür bir düzenlemeye gitme
ihtiyacı oluşmuştur. Zaten Plan Bütçe Komisyonunda da çok detaylı bir şekilde
bu görüştüğümüz bir konu. Alt komisyonda da milletvekili
arkadaşlarımızın yine detaylı bir şekilde çalıştığı bir konu. Yükümlülüklerle
ilgili bir ihlal tespit edilirse müeyyide uygulanacağı yine taslakta yer
alıyor.
Sanırım
soruların hepsine, bir soru hariç, cevap vermiş oldum Sayın Başkanım.
BAŞKAN -
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Şimdi,
birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci
bölüm 1 ila 12’nci maddeleri kapsamaktadır.
Birinci
bölüm üzerinde söz isteyen gruplardan ilk söz hakkı, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Harun Öztürk’e
aittir.
Buyurun
Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakika.
CHP GRUBU
ADINA HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 523 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım, bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, mevcut Rekabet Kanunu’muz mal ve
hizmet piyasalarını düzenleyerek işleyen bir rekabet sistemi temin etmeyi,
dolayısıyla serbest ticareti güvence altına almayı hedeflemektedir. Bu açıdan,
Rekabet Kanunu’yla kurulan Rekabet Kurumu devlet yardımları konusunda yetki
sahibi değildir. Oysa rekabet düzenlemelerinin AB’ye uyum süreci içinde ele
alınması gereken önemli konularından biri de devlet yardımlarıdır. Şimdi
görüşülmekte olan tasarıyla bu boşluk giderilmeye çalışılmaktadır. Bu nedenle,
tasarı ilke olarak olumlu değerlendirilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye, gümrük birliğini oluşturan 1/95 sayılı Ortaklık
Konseyi kararı ile rekabet kurallarına ilişkin mevzuatını AB müktesebatıyla
uyumlu hâle getirmeyi taahhüt etmiştir. Bu çerçevede, ilk olarak, devlet
yardımlarının izlenmesine ilişkin otoritenin 2003 yılı içinde DPT bünyesinde
oluşturulacağı Ulusal Program’da öngörülmüştü. 2007 yılında kabul edilen
Katılım Ortaklığı Belgesi’nde ise AB müktesebatıyla uyumlu, faaliyetlerinde bağımsız,
devlet yardımları alanında şeffaflığı temin edecek bir izleme otoritesinin
kanunla kurulacağı, Topluluğun yürürlükteki tüm yardımlardan haberdar edileceği
ve verilecek yeni yardımların da Topluluğa önceden bildirileceği
belirtilmiştir. Daha sonra hem Ulusal Program’da hem de 2008 yılında kabul
edilen Katılım Öncesi Ekonomik Program’da sözü edilen yasal düzenlemenin 2009
yılı içinde gerçekleştirileceği ifade edilmişti, kısmet bugüneymiş.
Değerli
milletvekilleri, AB ortak rekabet politikasının temel amacı, rekabeti bozduğu
kabul edilen eylemleri engelleyerek piyasa güçlerinin hâkim olduğu iyi işleyen
bir ortak pazarın oluşmasını sağlamaktır. Bu amaca ulaşmaya çalışılırken AB
şirketlerinin dünya piyasasındaki rekabet güçlerini azaltmamak hatta artırmak durumunda
olduğu da unutulmamalıdır. İşte bu alanda düzenleme yapılırken birbiriyle
çelişen bu iki hedefin kendi içinde dengelenmesine ihtiyaç vardır.
Değerli
milletvekilleri, burada AB ile ilişkilerde Türkiye açısından var olan bir
açmaza da işaret etmek istiyorum. Henüz aday statüsündeyken gümrük birliğine
dâhil olduğumuz için AB’nin ortak rekabet politikası çerçevesinde üçüncü
ülkelerle yaptığı bütün gümrük anlaşmalarına uymak zorunluluğumuz
bulunmaktadır. Bu zorunluluk, bizim, söz konusu devlet yardımlarını üçüncü
ülkelere karşı rekabet ortamımızı iyileştirmek üzere kullanmamızı da
engellemektedir.
Değerli
milletvekilleri, bu genel çerçeveyi bu şekilde çizdikten sonra henüz aday
statüsünde olan ülkemize, Topluluk kurucu anlaşmalarının devlet yardımları konusunda
bir esneklik tanıyıp tanımadığına da bakmamız gerekir. Bu bağlamda Hükûmet, tasarı ile ülkemizin çıkarlarını koruma konusunda
üstüne düşen sorumluluğu yerine getirmiş midir? Henüz aday statüsünde bile
değilken gümrük birliğini kabul etmiş bir ülke olarak bazı devlet yardımlarını
sürdürmemiz gerektiği konusunda Toplulukla yeterli müzakereler yapılmış mıdır
yoksa “Uyum için salt böyle bir tasarıyı kabul etmemiz gerekiyor.” anlayışıyla
mı hareket edilmiştir? “Katılım Ortaklığı Belgesi ve Ulusal Program’daki
taahhütlerimiz çerçevesinde bu tasarıyı kabul etmek durumundayız.” demek tek
başına yeterli değildir. Bizlerin ve milletimizin, Hükûmetin
ülke çıkarlarını korumak üzere bu konuları sonuna kadar müzakere ettiğinden
emin olmamız gerekmektedir.
Değerli
milletvekilleri, Avrupa Topluluğunu kuran anlaşmanın 87 ile 89’uncu maddeleri,
devlet yardımlarını düzenlemektedir. Rekabeti sınırlandırdığı için yasaklanacak
devlet yardımları, nakit desteği, bağışlar, kredi, faiz ve vergi indirimi, ürün
ve hizmetlerin devlet tarafından istenen koşullarda sağlanması şeklinde tarif
edilmektedir. Ancak, yasaklanan devlet yardımlarının yanı sıra, izin verilen
devlet yardımlarının da olduğunu görüyoruz. İzin verilen
yardımlar arasında şu yardımlar sayılmaktadır: Tek tek
tüketicilere verilen sosyal nitelikli yardımlar; doğal afet ya da olağanüstü
durumların yol açtığı zararların telafisi için verilen yardımlar; az gelişmiş
bölgelerde ekonomik gelişmeyi hızlandırmak, tüm kamuoyunun yararlanabileceği
bir projenin uygulanmasını desteklemek ya da herhangi bir üye devletin ciddi
bir ekonomik sorununu gidermek, belirli faaliyetlerin ya da alanların
gelişimini kolaylaştırmak, kültür ve mirasın korunmasını desteklemek amacıyla
yapılan yardımlar bu aradadır.
İlgili
mevzuat, üye devletler tarafından yapılan yardımların anlaşmaya uygun olup
olmadığına veya ortak pazarın işleyişine engel teşkil edip etmediğine karar
verme yetkisini üye devlete değil komisyona bırakmaktadır. Bu nedenledir ki
kural olarak her türlü yardımın önceden komisyona bildirilmesi gerekir. Ayrıca,
yardımın yürürlüğe konulması için komisyon tarafından onaylanması da
gerekmektedir. Sadece, yardımın ekonomik olarak az gelişmiş bölgelere, ARGE’ye, istihdam ve eğitim ile KOBİ’lere, çevreye, zor
durumda olan şirketlerin yeniden yapılandırılmasına yapılacağına karar
verilmesi hâlinde onay alınmak üzere bildirim yükümlülüğü bulunmamaktadır. Bu
demek değildir ki komisyon bu yardımları rekabeti bozucu etkileri açısından
incelemeyecektir. Komisyon, ister resen ister şikâyet üzerine olsun, sayılan bu
yardımları da ortak pazarda rekabeti bozup bozmayacağı açısından inceleyip,
yapılıp yapılmamasına karar verebilecektir. Hatta geniş bir yorumla, kamu
harcamaları dahi rekabet bozucu etkileri açısından Komisyonun değerlendirmesine
konu olabilecektir.
Komisyon
ortak pazarla bağdaşmayan bir yardımı alan taraftan yardımın geri ödenmesini de
talep edebilecektir. Bütün bu hususlar kesin üye olmadan egemenlik haklarını
kullanmaktan bir vazgeçişe işaret etmektedir.
Değerli
milletvekilleri, AB mevzuatında yapılmasına izin verilen bazı devlet
yardımlarının tasarı ile oluşturulan kurulun ön incelemesine bırakılmasının
yerindeliği de tartışılmalıdır. Bu durum AB mevzuatının üye ülke hükûmetlerine bıraktığı bir yetkinin bürokrasiyi artıracak
bir biçimde bir kurula devredilmesi anlamına gelmektedir ki bunun doğru
olmayacağını düşünmekteyim.
Tasarının
1’inci maddesinde tarım, balıkçılık ve hizmet sektöründeki devlet yardımlarının
kapsam dışına çıkarılmış olması tasarı hazırlanırken Hükûmetin
ülke çıkarlarını sonuna kadar gözettiği şeklinde de anlaşılmamalıdır. Hükûmet güya bu hükümle tarım sektörünü AB tarım sektörüne
karşı koruyacağını söylemektedir. Uygulamaya baktığımızda AKP’nin söylem ve
eyleminin bu konuda da taban tabana zıt olduğunu görüyoruz. Hükûmet
göreve geldiği günden beri tarım sektörüne millî gelirden yasanın emrettiği
desteğin ancak yarısını vermiştir. 2010 yılının ilk sekiz ayında merkezî
yönetim bütçesinden tarım sektörüne yapılan destek 2008 yılının aynı dönemine
göre yüzde 4,8 daha az gerçekleşmiştir. Bu rakamlar Hükûmetin
tarım sektörünü AB tarım sektörü rekabetine “Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir.”
anlayışı içinde zaten terk etmiş olduğunu ortaya koymaktadır.
Değerli
milletvekilleri, tasarının kapsamını belirleyen 2’nci maddede “devlet yardımı”
tanımı öylesine geniş yapılmıştır ki bu tanımın içine her türlü yardımı
sokmanız ve AB’nin denetim ve gözetimine terk etmeniz mümkündür. Bu yargıya, maddede yapılan “devlet yardımı” tanımına bakarak
varıyoruz çünkü maddede devlet yardımı “Türkiye ile AB arasındaki ticareti
etkilediği ölçüde doğrudan kamu tarafından veya kamu kaynakları aracılığıyla
herhangi bir şekilde sağlanan, belirli teşebbüslere veya belirli ürünlerin
üretimine ayrıcalık tanıyarak rekabeti bozan veya bozma tehdidi oluşturan ve
yararlanana mali fayda sağlayan her türlü tedbir.” olarak tanımlanmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, bu arada, devlet yardımlarıyla ilgili üzerinde durmamız
gereken birkaç hususa da işaret etmek istiyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.
HARUN
ÖZTÜRK (Devamla) - Teşekkür ederim.
Ülkemiz
açısından, devlet yardımlarının, sürdürülebilir kalkınma için vazgeçilmez
araçlardan biri olduğu unutulmamalıdır. Bu tasarının uygulamada bu aracı kısmen
veya tamamen etkisiz kılabileceği öngörülmelidir.
Bu
yardımların AB tarafından denetlenmesinin yanı sıra bizim bir başka
değerlendirmeyi daha yapmamız gerekir. Devlet yardımları ile ekonomik
göstergelerdeki iyileşme arasında hangi ölçüde ilişki olduğu üzerinde yeterince
araştırma yapılmış değildir. “Bir devlet yardımı yaptığımıza göre, herhâlde
faydası oluyordur.” diye genel bir kabulümüzün olduğunu görüyoruz. Devlet
yardımlarının katma değer, ihracat, sabit sermaye yatırımları, istihdam ve kapasite
kullanım oranları gibi göstergeler üzerinde belirgin bir etkisi olup olmadığını
tespit etmiş değiliz. Sonuçta ortaya çıkan iyileşme eğilimlerine bakarak,
bunların bir kısmının yapılan yardımlardan kaynaklanabileceğinin ötesinde,
bugüne kadar somut bir ilişki ortaya konulabilmiş değildir. Aksine, kalkınmada
öncelikli yörelere yönelik yıllardır yapılan devlet yardımlarının bölgeler
arası gelişmişlik farkını ortadan kaldırmadığı açıktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HARUN
ÖZTÜRK (Devamla) – Tasarının hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Öztürk.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Kenan Tanrıkulu.
Buyurun
Sayın Tanrıkulu. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU
ADINA AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 523 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci
bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum,
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'nin AB üyeliğini destekleyen ve 1 Temmuz 2010’a kadar
AB Dönem Başkanlığını yürüten İspanya bize demiştir ki: “Teknik olarak size
açılabilecek dört fasılda hemen her yardımı yapmaya hazırım.” Bu fasıllar
nelerdir? Bir tanesi kamu alımlarına yönelik olan fasıl, bir diğeri bugün
görüştüğümüz tasarıya temel teşkil edecek olan rekabet politikası faslı, bir
diğeri gıda güvenliği, veterinerlik ve bitki sağlığıyla ilgili olan fasıl ve
nihayet sosyal politikalar ve istihdam konusundaki fasıllar.
Şimdi,
Türkiye bu kadar değişik, bu kadar fazla fasıl içerisinden bula bula sadece bu fasla yönelik bugünkü tasarıyı görüşebilme
yetkisi alabilmiştir. Zaten İspanya’nın dönem başkanlığında da ancak gıda
güvenliği, veterinerlik ve bitki sağlığına yönelik olan faslı tam olarak
açabilmiştik. Ülkemizin bu kadar ağır aksak ilerleyebilmesi AB yolunda, bu
konudaki sorumluları rekabet politikasına yönelik olarak faslın açılabilmesi için gerekli ve
önemli bir şart olan bugün görüştüğümüz
tasarıya ancak getirebilmekle övünmüşlerdir.
Değerli
arkadaşlar, tabii bunda Avrupa Birliğinin tam üyelik görüşmelerinde zaten çok
yavaş ilerlediğinden şikâyetçi olan Türkiye'yi devlet yardımları konusunda hassas
davranmamakla suçlamasının da çok büyük rolü olduğunu düşünüyorum.
Teknik
olarak -biraz önce de belirttiğim gibi- açılabilecek üç fasıl varken iktidar
bunların arasından cımbızla çekerek bir tek rekabet politikası faslına odaklanmış ve bunun
sebeplerini de bugün kamuoyuyla belki paylaşmanın faydalı olacağı kanaatindeyim.
Bu üç
fasıldan ikincisi olan kamu alımları faslının açılış kriterlerinden birinde
şöyle yazıyor Avrupa Birliği: Farklı kanunlarla Kamu İhale Kanunu’nun
uygulamasına getirilen ve Topluluk mevzuatıyla uyumlu olmayan bütün
istisnaların yürürlükten kaldırılmasını istiyor.
Şimdi, bu
konuda biliyoruz ki siyasi iktidar herhangi bir adım atmaktan çekinmektedir
çünkü bu istisnaların sayısı 2002 yılından bugüne kadar bütün çabalarımıza ve
bütün, ısrarla uyarılarımıza rağmen şu ana kadar yaklaşık yetmişi bulmuştur yani
istisna sayısı Kamu İhale Kanunu’nda yetmiş kadardır.
Değerli
milletvekilleri, üçüncü fasıl olan sosyal politika ve istihdam faslında ise
Türkiye’de kamu ve özel sektördeki sendikal hakların AB ve Uluslararası Çalışma
Örgütü (ILO) normlarıyla uyumlu hâle getirilmesi istenmektedir. Bu konuda da Hükûmetin samimi adımlar atmasını çok beklemek yersiz olur
diye düşünüyorum. Zira 22’nci Dönemde ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik
şartlar ileri sürülerek Avrupa Sosyal Şartı Sözleşmesi bu İktidar tarafından imzalanmamıştır.
Değerli
milletvekilleri, belki bu gerekçelere birtakım kişiler inanabilirler ama TÜİK’in resmî verilerine göre, bugün baktığımız zaman, en
yoksul ve en zengin dediğimiz veyahut da üst gelir grubu ile en alt gelir
grubundan pay alanlara baktığımız zaman arada âdeta bir uçurum olduğunu
görüyoruz. Eğer bu noktada ciddi olarak bir mukayese yapma şansı varsa, üst
gelir grubu toplam gelir pastasından yüzde 46,7 pay alırken en alttaki
yoksullar, en düşük gelirli grupsa ancak yüzde 5,8 pay alabilmektedir.
Çalışanların, emeklilerin durumu zaten ortadadır.
Yine,
TÜİK, temmuz ayında yaptığı bir başka çalışmada satın alma gücü paritesini
kullanarak kişi başına gayrisafi yurt içi hasıla hacim
endeksi hesaplamıştır. Bu endekse göre, en yüksek endeks değeri 268’le Lüksemburg’tur. 37 tane ülke mukayese yapılmıştır. Türkiye
46 endeks puanıyla ancak 30’uncu sırada yer alabilmiştir. Zaten bu endeksin en
altında da Arnavutluk bulunmaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, o hâlde ekonomi yönetiminin “Türkiye dünyanın 17’nci büyük
ekonomisidir.” gibi bir söylemin arkasına çok da sığınmaya hakkı yoktur diye
düşünüyorum. Eğer bu söylemi kullanmaya devam edecekseniz, bunun arkasını
yeterli gerekçelerle de doldurmanız gerekmektedir.
Görüşmekte
olduğumuz bu tasarının işlevselliği, kapsayıcılığı, şeffaflığı ve her şeyden
önemlisi bağımsızlığı hâlen tartışma götürmektedir. Tasarının 1’inci maddesinin
ikinci fıkrasına baktığımız zaman, devlet yardımları denetiminin yalnızca
sanayi sektörüne yönelik olduğunu görüyoruz. Hâlbuki Türkiye ekonomisinde
yaklaşık olarak yüzde 60 hizmetler sektörü bugün götürülmektedir. Demek ki
ekonominin yüzde 60’ını ilgilendiren kısmını bu tasarı zaten daha ilk baştan
görmemektedir.
Avrupa
Birliği ülkelerinde böyle bir ayrım, böyle bir yapay, suni ayrım
bulunmamaktadır. Yasa tasarısı meseleye gümrük birliği açısından
yaklaşmaktadır, böyle bir yaklaşımın içerisinde bulunmaktadır, o yüzden de
sanayi sektörüyle bunu sınırlı tutmaktadır. Ancak bu tasarıyı hazırlayanlar ve
getirenler eğer bu nitelikteki bir tasarının genelde Türk ekonomisi için
yararlı olup olmadığını değerlendireceklerse ve buna yönelik bir fayda-maliyet
analizi yapacaklarsa o zaman bunun sonucunda hizmetler sektörünün de sanayi
sektörüyle birlikte olup olmamasını belki önümüzdeki günlerde getirebilirler
diye düşünüyorum.
Biliyorsunuz,
4054 sayılı Rekabet Kanunu’muz var. Bu Kanun da AB’ye
uyum açısından çıkarılmış bir kanundur ve bu Kanun’da hizmetler sektörü veyahut
sınai sektörler gibi bir ayrım da gözetilmemektedir.
Değerli
milletvekilleri, bu tasarının 2’nci maddesinin (b) bendi çerçevesinde, kanun
kapsamında Türkiye-AB arasında ticareti etkileyen devlet yardımlarının ele
alındığını görüyoruz. Buna göre Türkiye içerisindeki ticaret üzerinde etki yapan
devlet yardımları bu kapsamın dışında tutulmaktadır. Bu bentteki, AB’ye yapılan
referansın kaldırılarak kanun kapsamının bütün devlet yardımlarını içerecek
şekilde değiştirilmesi bu tasarının daha da kapsayıcı olmasına yol açacaktır.
Yine,
tasarının 4’üncü maddesine baktığımız zaman, devlet yardımlarını izleme ve
denetlemeye yönelik bir kurulun kurulduğunu görüyoruz.
Bu
düzenlemeyle, çok ilginçtir -Türk bürokrasi tarihinde belki de hemen hemen ilklerden biridir- devlet hem yardımı veren hem de bu
yardımı denetleyen konumuna gelmektedir.
Uyumlaşma
hedeflenen AB rekabet hukukunun temel prensibi olan özerklik yine burada
ayaklar altına alınmıştır.
Diğer
yandan, rekabet faslının müzakere açılış kriterleri
arasında gözüken, işlevsel anlamda bağımsız bir devlet yardımı biriminin
kurulması hususu da burada yine görüyoruz ki hiç de dikkate alınmış gözükmüyor.
Ancak bu tasarıdaki kurulan kurulun başkanlığına, yine Hazine Müsteşarlığı
içerisinde bir birim oluşturarak, bir ayrı genel müdürlük oluşturarak bu genel
müdürün başkanlığında bu faaliyetlerin denetlenmesi ve izlenmesi istenmektedir.
Bir sicil amiri, müsteşar ve onun bağlı olduğu bakanın nasıl bir genel müdür
tarafından denetleneceği de ayrıca bir tartışma konusudur.
Değerli
milletvekilleri, ne ilginçtir ki bu Hükûmetin bağlı
olduğu kuruluşlardan biri olan Devlet Planlama Teşkilatı hem 2004 yılında hem
de 2007 yılında devlet yardımlarına yönelik özel ihtisas komisyonu raporları
hazırlamıştır. Bunlar böyle kalın kalın, büyük,
hacimli dosyalar hâlindedir ve çok değerli, Türkiye’deki özel sektör ve kamu
sektör uzmanlarından müteşekkil bir kurul tarafından yapılmıştır. Bu raporlar
demektedir ki bu tasarıya yönelik önceden yaptığı öngörülerde, bazı önerilerde
ve tedbirlerin alınmasında ısrarcı olmuştur. Ancak gene Hükûmet
kendi kurumlarının hazırladığı bu raporu yine bir kenara atarak bildiğini
okumuş ve bu tasarıyı karşımıza getirmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, bir yandan devlet yardımlarını denetlemeyi AB normlarına
uyumlaştıracağız ama öbür tarafta AB’deki gibi devlet yardımlarının niteliğini
ve niceliğini de artırmamız gerekir diye düşünüyorum. Ayrıca, bu devlet
yardımlarındaki uyumun temini için yine Avrupa Birliğinde bugün uygulanan
bölgesel gelişmişlik haritasının ve istatistiki
birimlerinin de bir an önce kurulması gerekmektedir diye düşünüyorum.
Değerli
arkadaşlar, mevcut Teşvik Yasası’nın yeniden kurgulanmaya ihtiyacı var. Bakın,
bu raporlarda da bahsediyor, sektörel ve bölgesel
politikaların uygulanması gerektiği söyleniyor ancak bunların hiçbirisi özde değil...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.
AHMET
KENAN TANRIKULU (Devamla) – Teşekkür ederim.
...sadece
sözde kalan tedbirler oluyor. Bu noktada da ekonomimizin ve Türkiye’deki sosyal
hayatın bel kemiğini teşkil eden ve yaklaşık Türk işletmecilik yapısının yüzde
99’unu teşkil eden KOBİ’lere yönelik bir teşvik sisteminin uygulanması gerekir.
Yoksa 2009 yılında Bakanlar Kurulunun önümüze getirdiği ve Türkiye’de sadece
yüzde 1 çok büyük işletmelere yönelik teşvik sistemiyle, Türkiye’de KOBİ’leri
veyahut da orta gelirli insanların ekonomik hayatını geliştirmeyi
düşünemezsiniz.
Geldiğimiz
noktada gerçek manada sektörel ve bölgesel bir
teşvike ihtiyaç vardır diye düşünüyorum. Aslında, girişimcilerimizin beklentisi
ve hedefi de budur.
Biz de
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, ekonomik bağlamda geri kalmış bölge ve
illerimizin kalkınma sürecine girmesini temin etmek üzere bu işsizliğin
önlenmesini, yerel ve bölgesel kaynakların ülke kaynaklarına katma değer
üretmesini sağlayacak olan tedbirlerin bir an önce alınmasını diliyoruz ve yüce
heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Tanrıkulu.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Nuri Yaman.
Buyurun
Sayın Yaman.
BDP GRUBU
ADINA M. NURİ YAMAN (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 523 sıra sayılı Devlet Yardımlarının İzlenmesi
ve Denetlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın birinci bölümüyle ilgili
görüşlerimi, Barış ve Demokrasi Partisi adına görüşlerimi belirtmek üzere söz
almış bulunuyorum. Bu nedenle hepinizi saygıyla selamlarım.
Tabii,
öncelikle bu yasayla ilgili kapsam içinde, bu yasanın amaçladığı sanayi
yatırımlarının izlenmesi ve denetiminin yanında, ben, devlet tarafından yapılan –vaktim müsait
olduğu takdirde diğer yardımların da- yardımların ne durumda olduğunu sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Bilindiği
gibi, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarından itibaren değişik amaçları gerçekleştirmek
için birçok teşvik aracı bugüne değin kullanagelmiştir.
Bu teşvikler ülke ekonomisinin gelişmesinde her ne kadar çeşitli yararlar da
sağlamışsa fakat farklı bölgelerde ülke ekonomisindeki hızlı gelişmeler ve Doğu
ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin bir bölümünde bilinçli olarak yatırımların yapılmaması ve ihmali
sonucu da beraberinde bölgesel birtakım sorunları ve dengesizlikleri de ne
yazık ki doğurmuştur. Bu bölgesel dengesizlikleri azaltmaya yönelik uygulamaya
konulan teşvikler ise âdeta bir seçim rüşvetine dönüştürülerek iktidara yakın
kesimlerce sürekli istismar edilegelmiştir. Bunun çok
sayıdaki örneklerini de hepimiz 80’li ve 90’lı yıllarda birlikte Anadolu’nun,
bu coğrafyanın çok ilinde Batman’da, Ağrı’da, Van’da yarı kalmış tesisleri görerek
geçmişte gördük ve izledik.
Avrupa
Birliğinin 2009 yılı Türkiye İlerleme Raporu’nda, devlet yardımlarının şeffaf
olmayan biçimde verilmesine devam edilmekte olduğu bu raporda belirtilmiştir.
Bu da önemli bir belirlemedir. Bu nedenle Hükûmet, şu
anda görüşmekte olduğumuz bu Devlet Yardımlarının İzlenmesi ve Denetlenmesi
Hakkında Yasa Tasarısı’nı hazırlamaya bir bakıma mecbur kılınmıştır.
Devlet
yardımları halka ve yoksula verilen yardımlar ile yatırımlara ve işletmelere
verilen destekleri ifade eder bugün günümüzde. Herkes tarafından bilinmektedir
ki Türkiye’de devlet yardımları düzensizdir ve yapılan yardımlar arasında da
bir koordinasyonsuzluk söz konusudur. Yine, yapılan sosyal yardımlarda da
siyasi popülizm ve kayırmacılık hâkim olagelmiştir.
Bugün sosyal yardımlar, devlet yardımı yerine, âdeta bölgelerde AKP yardımı
şekline dönüşmüş ve bunun propagandası yapılageliyor.
Aynı düzensizlik belediyelerin yaptığı yardımlarda da söz konusudur. Yine,
hangi kurumun hangi yardımları yapacakları konusunda da ülkemizde bir birlik ve
bir koordinasyon oluşumu bugüne kadar sağlanamamıştır. Sosyal nitelikli
yardımlar yoksul kimselere yiyecek, giyecek, yakacak, ilaç ve barınma yerleri
yapılması şeklinde olması gerekirken, bunlar ne yazık ki başka amaçlar için
kullanılmıştır. Oysa günümüzde, bu İktidarın, suyu olmayan köye çamaşır
makinesi, elektrik olmayan köye de buzdolabını dağıtma gibi bir aymazlık içinde
olduğunu da hep izleyegeldik. Üstelik bu tasarıda
yasal yardımlar için “Ürünlerin veya hizmetlerin menşei ile ilgili ayırımcılık
yapılmaksızın” şeklinde bir ifadenin yer alması, var olan istismarı iyice
derinleştirecektir.
Açık bir
şekilde anlaşılmaktadır ki bu kanun tasarısı sadece AB uyum yasaları
çerçevesinde hazırlanmıştır ve var olan sorunlara çözüm getirmekten de oldukça
uzaktır. Bu tasarının yerine devlet yardımları ve devlet desteğinin
prensiplerini yeniden belirleyen, merkezî devlet ve mahallî idarelerin bu
konuda yetki ve sorumluluğunu yeniden düzenleyen ve bu arada AB’yle de uyumlu
olabilecek yeni bir tasarı vakit geçirilmeden hazırlanması gerekir.
Bu
bağlamda devlet yardımları, sosyal yardımlar ve ekonomik destekler olmak üzere
ikiye ayrılmalı; sosyal yardımlar, hazine ve mahallî idareler tarafından,
ekonomik yardımların da plan ve programlara uyumlu ve koordineli bir şekilde
yıllarını bu yerde birikimleriyle geçiren Devlet Planlama Teşkilatı tarafından
organize edilmesi gerekir.
Değerli
arkadaşlar, tasarıda çok önemli bir çelişkiyi de şu şekilde belirtmeden
geçemeyeceğim. Her ne kadar konuşan hatipler de aynı konuya değindilerse de
fakat bu aymazlığın ilgililer tarafından bundan sonra göz ardı edilmemesi
amacıyla buna değiniyorum.
Tasarıya
göre Devlet Yardımlarını İzleme ve Denetleme Kurulu oluşturulmakta, bu Kurulun sekreterya hizmetlerini yürütmek maksadıyla da Hazine
Müsteşarlığı bünyesinde “Devlet Yardımları Genel Müdürlüğü” adı altında yeni
bir hizmet birimi kurulmaktadır. Bu birimin başındaki genel müdürün sicil amiri
aynı zamanda bu yardımları yapan Hazine Müsteşarı olduğuna göre, söz konusu
genel müdürün Hazinenin yapmış olduğu yardımlarda gerekli inceleme ve
denetlemeleri tarafsız ve bağımsız bir şekilde yapması sizce mümkün müdür?
Tasarıyla
devlet yardımlarının dağıtımındaki çok başlılığın giderilmesinin öngörüldüğü
iddia edilmektedir. Ancak, ister tek başlı ister çok başlı olsun, Hükûmetin yandaşlarına nasıl da tereddüt etmeden kaynak
aktardığını hepimiz bilmekte ve bunu zaman zaman da
yaşamaktayız. Bu konuda, Türkiye'nin her yerinde ciddi huzursuzluk ve endişeler
yaşanmaktadır. Bir örnek vermek gerekirse: 2009 Aralık ayında Maliye Bakanlığı
tarafından belde belediyelerine nüfuslarına göre para dağıtıldığı haberleri
basında ve her tarafta seslendirilmeye başlanmıştı. Ancak bu kaynaktan sadece
iktidar partisine mensup belediyeler haberdar edilmiş, diğer belde belediyeleri
girişimde bulunduklarında da kendilerine öncelikle böyle bir kaynağın söz
konusu olmadığı söylenmiştir, daha sonra ise belde belediyelerinin talepleri
doğrultusunda yardımların yapıldığı ancak başvuru süresi geçtiği için de yeni
taleplerin kabul edilmediği söylenmiştir. İşte, kayırma ve gerçekten siyasi
amaçlı yardımların en bariz örneklerinden biri de budur.
Artık Türkiye’de
bütün kaynak aktarımlarında olduğu gibi devlet yatırımlarında da AKP’nin sadece
yandaşları lehine çalıştığı çok iyi bir şekilde halk tarafından da
anlaşılmıştır.
Yine,
başka bir önemli husus da tasarının 1’inci maddesinin ikinci bendinde ifade edildiği
gibi, hizmet sektörünün devlet yardımları kapsamının dışında tutulmuş
olmasıdır. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde zaten ayakları
üzerinde durmakta epey zorlanan hizmet sektörü bu yardımlardan da mahrum
kaldığı takdirde tam bir yıkıma uğrayacaktır. Belki ülkenin güney ve batı
kesimlerinde bundan böyle yıldızlı otellere ihtiyaç olmayabilir ancak Kürt
coğrafyasına devlet yardım ve teşviki sağlanamazsa bu tür nitelikli otellerin
yapılması bu durumda imkânsız hâle gelecektir. Bu durum, bölgeler arası
kalkınmışlık açısından Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri aleyhine işleyen
uçurumu daha da derinleştirecek bir düzenlemedir. Oysa Türkiye’nin en temel
sorunlarından biri de bölgeler arası dengesizliktir ve bunun giderilmesi
amaçlıdır.
Avrupa
Birliği uyum yasaları çerçevesinde hazırlandığı belirtilen bu kanun tasarısında
Birliğin temel amaçlarının dikkate alınmadığı açık bir şekilde görülmektedir.
Avrupa Birliğinin ilk adımı olan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğunun kurulduğu
1951 yılından bu yana tek amaç, üye ülkelerde yaşayan insanların demokrasi ve
özgürlükler konusunda ileri bir seviyeye gelmesini sağlamak olmuş ve bu nedenle
gelir düzeyi eşitsizliğinin aşılması gereken en önemli amaçlardan biri olduğu
kararlarına geçmiştir. Bunun için de bizim bölgeler arası dengesizlikleri
ortadan kaldıracak politikaların üretilmesini sağlamamız gerekir.
Değerli
arkadaşlar, peki bu kanunun konusu olan sanayi yatırımlarına yapılacak yardımı
düzenleyen durum böyle iken, acaba Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar
Genel Müdürlüğünün yardımları ile belediyelerin yapmış oldukları sosyal amaçlı
yardımların durumu ülkemizde ne durumdadır? Bu konulara da değinmeden
geçemeyeceğim. Ben bu konuyla ilgili olarak… Başbakanlık Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğünün 2010 yılında yapmış olduğu araştırmaya göre,
devlet yardımlarından yararlanan kişilerin yüzde 85’i Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Genel Müdürlüğünden, yüzde 35’i ise belediyelerden yardım
almaktadırlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Bir dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayın.
M. NURİ
YAMAN (Devamla) – Ayrıca, bu kişilerin yüzde 43’ü üç ila dört yıldır yardım
alırken, yüzde 23’ü yedi yıl ve daha uzun süredir yardım almaktadır. İki yıldan
beri yardım alanların oranı ise yüzde 23’tür.
Yine, şu
önemli saptamalar da göz önüne alındığında, araştırma sonucuna göre, biz bu
ülkede ne yazık ki, bu tür sosyal amaçlı yapılan yardımları bir sadaka
kültürüne dönüştürdük ve bu sadaka kültürüne dayalı olarak da bugün, bölgelerde
insanlarımız ne yazık ki çalışmayanlardan oluşan bir çalışmayanlar ordusu
hâline dönüşmüştür.
Bu
nedenle, bu yardımların tekrar, yeniden ele alınarak ülke çapında yapılan,
sanayiye yönelik devlet yardımlarıyla sosyal yardımların bir düzene getirilmesi
gerektiğini belirtiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Yaman.
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) – Sayın Başkan, biraz önceki görüşmeler esnasında, KİT
Komisyonunun çalışma saatlerinin belirlenmesiyle ilgili Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlık Divanı kararının olup olmadığıyla ilgili yapılan tartışma
esnasında KİT Komisyonu Başkanımız Sayın Ünal Kacır’ın
konuşmasında, bu kararın olduğunu ancak bir muhalefet milletvekilinin…
BAŞKAN –
Buyurun Sayın Yıldız.
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) – Efendim, buradan konuştuğum için buradan açıklamak
istiyorum.
BAŞKAN –
Yok, ben size buradan söz vereceğim, buyurun.
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) - Efendim, buradan konuştuğum için...
BAŞKAN -
Hayır, buradan söz veriyorum. Talep ettiniz, buradan söz veriyorum.
Üç
dakikalık süreniz var, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
7.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın,
KİT Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma saatleri içinde
çalışması için Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının bir kararı
bulunup bulunmadığına ilişkin açıklaması
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce yasanın geneli
üzerinde görüşmeler yapılırken bir milletvekilimizin Kamu İktisadi Teşebbüsleri
Komisyonunun çalışma saatleriyle ilgili Başkanlık Divanı kararı olup olmadığına
dair talebi üzerine çıkan tartışmada KİT Komisyonu Başkanımız Sayın Ünal Kacır Bey’in konuşmasında, bu kararın olduğunu, “Muhalefet
milletvekilinin çalışmaları engellediği...” sözü üzerine, bütün KİT Komisyonu
toplantılarına katılan ve sonuna kadar bu çalışmalara tüzük ve yasalarla katkı
vermeye çalışan bir milletvekili olarak alındığımdan, Sayın Ünal Kacır’a, buradaki, kürsü dışındaki konuşmamda “Yalan
söylüyorsunuz.” diye hitap ettim. Kendisiyle beraber yaptığımız
araştırmada, Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunun çalışma süreleriyle ilgili
kararın hem şimdi hem de daha önceki süreçlerde alındığını ancak Sayın Ünal Kacır, benimle konuşmasında, bizleri kastetmediğini bu
kararla ilgili soru soran milletvekilini kastettiğini ifade etti. Durumu
düzeltiyorum.
Teşekkür
ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Yıldız.
ÜNAL
KACIR (İstanbul) – Yani yalan söylemediğim ortada. Teşekkür ederim.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Devlet Yardımlarının İzlenmesi ve
Denetlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/818) (S. Sayısı: 523) (Devam)
BAŞKAN -
Şahıslar adına İzmir Milletvekili Sayın Tuğrul Yemişci.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
TUĞRUL
YEMİŞCİ (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Devlet
Yardımlarının İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın birinci
bölümü hakkında şahsım adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasa tasarısının birinci bölümü on iki
maddeden oluşmakta ve bu maddeler amaç, tanımlar, uygun devlet yardımı
tarifleri, Kurul, Kurulun görevleri ve yetkileri, Kurulun kararları, başvuru,
inceleme gibi maddeleri kapsamaktadır.
Kanun
tasarısının amacı, devlet yardımlarının Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki
anlaşmalara uygun olarak düzenlenmesini sağlamak için çerçeve ilke ve esasların
belirlenerek, yardımların izlenmesi ve denetlenmesine ilişkin usul ve esasları
tespit etmektir.
Tasarıda
hangi hâl ve şartlar altında devlet yardımı verilebileceğini belirleyen temel
kurallar belirlenmektedir. Bu kurallar belirlenirken de devlet yardımı vermek
suretiyle kamu müdahalesi yapılarak piyasa işleyişini bozacak uygulamalardan
kaçınılması esas alınmakta, devlet yardımları aracılığıyla yapılan piyasa
müdahalesinin gerekli olduğu hâllerde ise bu müdahaleyi dengeleyecek nitelikte
bir kamusal faydanın elde edilmesi kuralı gözetlenmektir.
Tasarı,
kapsamında tarım, balıkçılık ve hizmet sektörleri hariç olmak üzere tüm
sektörleri içermektedir. Ülkemizde mevcut durumda devlet yardımları birbirinden
farklı kurum ve kuruluşlar tarafından hazırlanan çeşitli mevzuat kapsamında
yürütülmektedir. Bu kanunla, ülkemizde devlet yardımı kapsamına giren uygulamaları
yürüten tüm kurum ve kuruluşlar hazırlayacakları devlet yardımı tedbirlerini
içeren mevzuat taslaklarını öncelikle kurulacak olan Kurula bildirmekle yükümlü
olacaktır. Benden önceki konuşmacıları da izledim, dikkatle dinledim. Devlet
yardımlarının kaynağına ulaşmadığından ve koordinasyon bozukluklarından şikâyet
edildi. İşte bu tasarı kanunlaştığı zaman bu aksaklıkların giderilebileceğini
rahatlıkla görmekteyiz.
Ayrıca,
tasarı ile kanun kapsamı dışındaki sektörlerde uygulanan devlet yardımları ve
desteklerin de Genel Müdürlük tarafından izlenmesi öngörülmektedir. Böylece,
tüm sektörlere sağlanan yardımların uygulama sonuçları da yine belirli
standartta tek merkezde toplanacak ve gerektiğinde ilgili birimler bu yardım
uygulamalarına ilişkin uygulama sonuçlarını daha kolay ve analize elverişli
nitelikte temin edebileceklerdir.
Kurul, 7
kişiden oluşmakta. Tabii ki başkanı Hazine Müsteşarlığından ve ilgili yardımı
yapan bakanlıkların, ülkemizde bunlar sırasıyla… Kurul 6 kişiden teşekkül
ediyor. Maliye Bakanlığını, Sanayi ve Ticaret Bakanlığını, Devlet Planlama
Teşkilatı Müsteşarlığını, Hazine Müsteşarlığını, Dış Ticaret Müsteşarlığını ve
Rekabet Kurumunu temsilen 1’er üye olmak üzere, tamamı 6 üyeden teşkil
edilmektedir. Kurulun sekreterya hizmetlerini ise Hazine
Müsteşarlığı bünyesindeki Devlet Yardımları Genel Müdürlüğü yürütecektir.
Genel Müdürlüğün yönetmeliklerle çıkaracağı görevleri; bunları da
kısaca sayarsak: Mevcut ve yeni yardımları izlemek, değerlendirmek ve Kurulun
denetimine sunmak, Avrupa Birliğinin ilgili mevzuatını ve diğer ilgili
uluslararası mevzuatı takip etmek, devlet yardımları çerçeve ilke ve
prensiplerini belirlemek üzere araştırma ve çalışmalarda bulunmak, yıllık rapor
hazırlıklarını yürütmek, Kurul tarafından uygun bulunan yıllık raporu Avrupa
Birliği Komisyonu ve gerekli görülecek diğer mercilere iletmek olarak tasarlanmıştır.
Aslında, bu görevlerin hepsi Avrupa Birliği uyum yasalarıyla ilgili
olmasına rağmen Avrupa Birliğinin tarım, balıkçılık ve hizmet sektörünü bu
kapsam dışında bırakmasına rağmen, Bakanlığımızın getirdiği bu tasarı, Hükûmetimizin getirdiği bu tasarı ülkemizde bu sektörlerde
de yapılan yardımların tek elden izlenmesi yani Avrupa Birliğinin bize şart
koştuğu diğer sektörlerin dışında da tek elden bütün yardımların
izlenebilirliğini sağlayacağı için tasarının kanunlaşması…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Bir dakika ek süre veriyorum.
Buyurun.
TUĞRUL
YEMİŞCİ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bu sayede
Avrupa Birliğinin bize önermediği koşullarda diğer sektörlerin de
izlenebilirliği ve koordinasyonunun sağlanması bu şekilde temin edilecektir.
Dolayısıyla,
kanunun birinci bölümü ve diğer bölümleriyle tamamlanıp yasalaşmasını temenni
ederken ülkemize ve ilgili kurumlara hayırlı olmasını temenni ediyorum. Bu
vesileyle yüce heyeti tekrar selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Yemişci.
İstanbul
Milletvekili Sayın Algan Hacaloğlu.
(CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Hacaloğlu.
ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Birinci bölüme ilişkin şahsım adına söz almış
bulunmaktayım.
Değerli
arkadaşlar, devlet yardımları, piyasa ekonomilerinde ekonomilerin performansını
yükseltmek, artırmak için yaygın olarak kullanılan araçlardan biridir. Partimin
yani Cumhuriyet Halk Partisinin sosyal haklara duyarlı, örgütlü ve rekabetçi,
sosyal piyasa ekonomisi yapısı içinde de kamu yardımlarının özel önemi vardır.
Üretimde
verimliliğin, işletmelerde rasyonelliğin, ekonomide etkinliğin artırılması için
özel kesim ve girişimcilere kamu kesiminin işlev ve sorumluluklarını aksatmamak
kaydıyla kamu yardımlarının yapılması çok doğal ve gereklidir.
Keza,
içinde bulunduğumuz bilgi toplumu yapılanması sürecinde de, ileri teknoloji
düzeyinde yapılanma için, bunun gereği olan araştırma, geliştirme ve inovasyon çalışmalarında yeterli düzeylere ulaşabilmek için
gerekli kamu yardımlarının seferber edilmesi, kullanılması bir zorunluluktur.
Benzeri şekilde, dışa bağımlılığı ve dış açığı en aza indiren, dış ticaret
hacmini ve ihracatı artıran, istihdam yaratan, reel sektörü ve üretimi
özendiren ulusal politikaların etkin olarak uygulanmasında devlet yardımları
keza önemli bir araçtır, bir enstrümandır. Hem üretim,
ihracat ve istihdamda artış hem de adil bölüşüm için, dengeli, sürdürülebilir,
dışa açık büyüme modeli uygulaması ile ülke ekonomisinin uluslararası rekabet gücünün
artırılmasında devlet yardımlarının keza çok önemli işlevleri vardır.
Tabii
-yinelemeye belki gerek yok- devlet yardımları dediğimiz zaman, bunlar, özel
sektörün, girişimcilerin belirttiğimiz alanlardaki faaliyetlerini desteklemek,
onları özendirmek, onları motive etmek için devlet kaynaklarıyla, belirli
kurallar içinde teşvik mekanizmaları dediğimiz araçlar ile desteklemektir. Bu,
yıllardır belirli çerçeveler içinde yapılmaktadır, belli kurallar içinde
yapılmaktadır. Zaman zaman bunların denetimi,
bunların uygulamasının sektörel, bölgesel ve
kullanılan enstrümanların ve teşvik mekanizmalarının
öze ve amaca yönelik olup olmaması nedenleriyle uygulamada türlü eksiklikler
yaşanmıştı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALGAN
HACALOĞLU (Devamla) – Efendim, kaç dakikam var?
BAŞKAN –
Ben yanlışlıkla size on dakika vermişim, onu düzelttik iki dakikanız var. Bir
de artı bir dakikanız olacak dolayısıyla.
ALGAN
HACALOĞLU (Devamla) – Ben onun için yavaşladım, konuya ilaveye başladım onu
görünce.
BAŞKAN –
Ben hata yaptım.
ALGAN
HACALOĞLU (Devamla) – Rica ederim, peki.
Ancak
bilindiği gibi AKP İktidarının son sekiz yıllık iktidarında yabancı sıcak
sermaye girişlerine teslim olarak yüksek reel faizin cazibesi ve aşırı iç ve
dış borçlanmaya dayalı istihdam yaratma özürlü iktisat politikaları uygulanmış
ve uygulanmaya devam etmektedir. Böylece yaratılan içi kof, istikrarsız,
dengesiz, sürdürülebilme yeteneğinden yoksun büyüme süreci önümüzdeki
dönemlerde sabit sermaye yatırımlarına yönelik kamu desteklerinde sektörel ve coğrafi niteliklerin çok özenli bir şekilde
denetlenmesini zorunlu hâle getirmiştir.
Kıt olan
kamu kaynaklarının devlet yardımları olarak kullanılmasının gereceğince
denetlenmesi büyük önem taşımaktadır. Özellikle AKP İktidarında kuralsızlık,
hukuksuzluk ve yolsuzlukların kamu idaresini âdeta derinden kuşatması, devlet
yardımlarının gerçekten bağımsız siyasi müdahalelerden arındırılmış kurullar
tarafından denetlenmesini bir zorunluluğa dönüştürmüştür.
Tasarının
4’üncü maddesiyle Hazine Müsteşarlığı bünyesinde kurulması öngörülen Devlet
Yardımlarını İzleme ve Denetleme Kurulunun, bakanın, Başbakanın âdeta ağzına
bakan, iktidarın güdümüne giren bir kurul olmaktan, AKP yandaşlarına kamu
kaynaklarını aktarmaktan öteye bir işlevi ne yazık ki olmayacaktır.
Evet,
Türkiye (1/95) sayılı Ortaklık Kararı uyarınca devlet yardımları alanında AB
mevzuatına uyma yükümlülüğünü üstlenmiştir. Söz konusu denetim kurullarının
oluşturulmasının rekabet faslında müzakerenin açılması için bir ön şart olduğunu
biliyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Bir dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayınız.
ALGAN
HACALOĞLU (Devamla) - Bildiği bilmediği her konuda polemik
yapmayı bir alışkanlık hâline getirmiş olan Sayın Başmüzakereci
Egemen Bağış’ı bu noktada göreve çağırıyorum. Türkiye'nin AB’ye eşit koşullu
tam üyeliği konusunda ne yazık ki etkisi ve duruşu yetersiz bulunmaktadır,
etkisi olmamaktadır.
Sayın
Bağış, Sayın Babacan, Sayın Başbakan; sizden beklediğimiz, AB’nin her talebine
“evet” demek değil, Türkiye'nin AB’ye eşit koşullu tam üyeliği önüne duvar
çekenlere, Türkiye’ye ancak imtiyazlı ortaklığı öngörenlere karşı göğüs
germenizdir.
Aynı
tarihte müzakerelere başladığımız Hırvatistan tam üyeliğe yakında adım
atacaktır. Türkiye ise son altı yılda AB ile üyelik müzakerelerinin zorunlu
koşullarını oluşturan 35 fasıldan sadece 12’sini müzakereye açabilmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Hacaloğlu, ben size şimdi bir dakika ek süre
vereceğim ama lütfen selamlayın.
ALGAN
HACALOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum, yarım dakika istiyorum efendim çünkü
insicamım bozuldu.
BAŞKAN –
Buyurun.
ALGAN
HACALOĞLU (Devamla) – Yani Hırvatistan altı yılda üyelik yolunu arşınladı, biz
ise üyelik yolunda sürünüyoruz âdeta.
Buradan Hükûmeti bir kez daha uyarıyorum: Türkiye ile oyun
oynayanların oyununa gelmeye artık son veriniz.
Buradan
AKP İktidarına bir kez daha hatırlatıyorum: Türkiye'nin haklarını, onurunu
koruyunuz. Aksi hâlde halkımız bunun hesabını sizden sandık başında mutlaka
soracaktır.
Saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Hacaloğlu.
Soru-cevap
işlemine geçiyorum.
Sayın
Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın
Bakan, hükûmetleriniz döneminde Kütahya iline yapılan
devlet yardımı toplamı ne kadar olmuştur? Diğer illerle kıyaslandığında bu
açıdan Kütahya’nın yeri sizce doğru mudur? Özellikle seçim yıllarında devlet
yardımlarının artırılmasını etik buluyor musunuz?
İkinci
sorum: Bu tasarıyla kurulan Devlet Yardımlarını İzleme ve Denetleme Kurulunun
AB üyelerindeki eş değerleri daha özerk ve bağımsız bir yapıda değil midirler?
Niçin bu tasarıda söz konusu Kurul, Müsteşarlığa bağlı bir kurul olarak
kurulmuştur?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Sayın Doğru…
REŞAT
DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Devletin
yaptığı sosyal yardımların içinde belediyelere yapılan yardımların oranı nedir?
Devlet
Yardımlarını İzleme ve Denetleme Kurulu belediyelerin yaptığı sosyal yardımları
da izleme ve denetleme kapsamına alacak mıdır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Sayın Taner…
RECEP
TANER (Aydın) – Sayın Bakan, görüşmekte olduğumuz tasarı özel ihtisas
komisyonları uygulamasına uygun mudur?
İki:
Devlet yardımını yapan kamu kuruluşlarının durumlarında herhangi bir
değişikliğe sebep olacak mıdır?
Üç:
Tasarıdaki devlet yardımları tanımının net olarak yapılmamasından dolayı
yarınlarda tarım, hayvancılık, balıkçılık gibi zaten yetersiz olan desteklerde
acaba bir sıkıntı yaşanacak mıdır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Sayın Tankut…
YILMAZ
TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakan, iktidarınız döneminde kişi başına devlet yardımları miktarı illere göre
nasıl değişmiştir? Adana’nın bu değişimdeki sıralaması ve yeri nedir? Yani kişi
başına verilen yardımlar baz alındığında Adana kaçıncı
sıradadır ve hak ettiği devlet yardımlarını alabilmiş midir? Örneğin, sosyal
nitelikteki yardımlar dışında, teşvik, prim gibi diğer devlet yardım ve
desteklerinden Adana hak ettiği ölçüde faydalanmış mıdır?
Diğer
taraftan, az önce sorduğum ancak cevap alamadığım sualimi bir de size yöneltmek
istiyorum: İktidarınız döneminde özellikle sosyal nitelikli yardım
miktarlarının yükselmesini ülkemizin gelişmesi, sosyal refah düzeyinin de
yükselmesi olarak mı, yoksa yardım almadan yaşayamaz bir toplum hâline gelmemiz
olarak mı görmektesiniz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Sayın Akkuş…
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakan; görüşülmekte olan yasa
tasarısıyla getirilmekte olan Devlet Yardımlarını İzleme ve Denetleme Kurulunun
daha gerçekçi denetim yapabilmesi için Hazine Müsteşarlığı yerine doğrudan
doğruya özerk bir kurul olması gerekmez mi? Birçok kurumumuzu ve
federasyonlarımızı ısrarla devletten bağımsız, yeminli denetim kurullarının
denetimine açarken, bu kurulu neden bağımsız bir kurul hâline getirmiyorsunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Sayın Bakan, buyurun.
ÇEVRE VE
ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle şunu ifade edeyim: Tabii, Kütahya’ya
hakikaten devlet yardımları yapılmıştır ama onun miktarını bir tablo hâlinde
size yazılı olarak vereceğiz, onu özellikle belirtmek istiyorum. Ama ben de
Kütahya’yı çok iyi tanıyorum, fahri de hemşehrisiyim
yani Kütahya’ya hakikaten devletimiz gerçekten büyük yardımlar yapıyor. Bunu da
size bir liste hâlinde vereceğiz.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Olması gereken yerde değil
Sayın Bakan.
ÇEVRE VE
ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Tabii,
bu denetleme kurulunun bir özerk kurum olması şeklinde, milletvekillerimizden
bazıları, Sayın Akkuş da ifade etti. Efendim, Hazine Müsteşarlığına
bağlanmasının bir gerekçesi var. Yani Hazine Müsteşarlığı bu mali yardımları
kontrol eden, dağıtan birim. Dolayısıyla bu kuruma bağlanmasının, bence, doğru
olduğu kanaatindeyim. Özerk kurum olursa paraların transferi vesaire de bazı
meseleler olabilir diye düşünüyorum.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) – Kurula ne gerek vardı Sayın Bakanım?
ÇEVRE VE
ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Bu
konuda şunu ifade edeyim: Yani bu yaptığımız bütün uygulamalar Avrupa
Birliğinin mevzuatına uygun hâle getirildiği için Avrupa Birliğinde de zaten
buna uygundur diye düşünüyorum.
Sayın
Taner’in ifade ettiği husus: “Özel ihtisas komisyonları, kamu kurumlarına
yardımlar ve tarım ve hayvancılıkla ilgili yardımları acaba engelleyecek mi?”
diye bir ifadede bulundu. Bu yardımlar zaten aynen devam edecek. Bu tarım,
hayvancılık ve diğer yardımlarda herhangi bir azalma olmayacağı kanaatindeyiz.
Sayın Tankut’un Adana için bir sorusu vardı. “Adana’da illere
göre nasıl değişmiştir?” şeklinde bir sorusu vardı. Efendim, tabii ki elimizde
şu anda bu rakam yok, sizlere yazılı olarak bu konudaki bilgiyi sunacağız.
Ayrıca,
sosyal yardımlar… Tabii, sosyal yardımlar tamamen fakir fukara insanlar için
yapılmaktadır.
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Sayın Bakanım, bunların artması iyi mi, kötü mü?
ÇEVRE VE
ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Şimdi,
şöyle ifade edeyim: Devletin zaten temel prensiplerinden birisi sosyal devlet
anlayışıyla hareket ettiği için fakir fukara, garip gurebaya
el atmaktan daha tabii ne olabilir ki. Onu ifade etmek istiyorum. Dolayısıyla
sosyal yardımlar elbette devam edecektir. Onu özellikle vurgulamak istiyorum.
Sayın
Akkuş’a zaten cevap vermiştim diğer sayın milletvekilimizle birlikte.
Efendim,
hepinize çok teşekkür ediyorum, sağ olun.
BAŞKAN –
Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi
1’inci bölümde yer alan maddeleri, varsa o maddeler üzerindeki önerge
işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
1’inci
madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan, 523 sıra sayılı Kanun Tasarısının başlığında, ekinde ve 1 inci maddesinin
birinci fıkrasında geçen “yardımlarının” ibaresinin “desteklerinin” olarak,
“yardımların” ibaresinin “desteklerin” olarak, yine aynı maddenin ikinci
fıkrasında geçen “yardımlarını” ibaresinin “desteklerini” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Nurettin
Canikli
Giresun
BAŞKAN –
Komisyon katılıyor mu önergeye?
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Katılıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ÇEVRE VE
ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Sayın Canikli, gerekçeyi mi okutayım?
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun Tasarısının başlığında yapılan değişikliğe paralel olarak önergenin
verilmesinin uygun olacağı düşünülmüştür.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Kabul
edilen önerge çerçevesi içinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci
madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan, 523 sıra sayılı Kanun Tasarısının 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin “Bakan:
Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan” olarak, (b) bendinde geçen “yardımı”
ibaresinin “desteği” olarak, (c) bendinde geçen “yardımının” ibaresinin
“desteğinin” olarak, (ç) bendinde geçen “yardımı” ibaresinin “desteği” olarak,
aynı bentte geçen “yardımlarını” ibaresinin “desteklerini” olarak, (d) bendinde
geçen “Yardımlarını” ibaresinin “Desteklerini” olarak, (e) bendinde geçen
“yardım” ibarelerinin “destek” olarak, aynı bentte geçen “yardımlarını”
ibaresinin “desteklerini” olarak, (ğ) bendinde geçen “Yardım” ibaresinin
“Destek” olarak, aynı bentte geçen “yardımı” ibaresinin “desteği” olarak, (h)
bendinde geçen “yardımı” ibarelerinin “desteği” olarak, (ı) bendinde geçen
“Yardımı” ibaresinin “Desteği” olarak, aynı bentte geçen “yardım” ibaresinin
“destek” olarak, (i) bendinde geçen “Yardımın” ibaresinin “Desteğin” olarak,
aynı bentte geçen “yardımı” ibarelerinin “desteği” olarak değiştirilmesini arz
ve teklif ederim.
Nurettin
Canikli
Giresun
BAŞKAN –
Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Katılıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ÇEVRE VE
ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Sayın Canikli?
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Gerekçe.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun Tasarısının başlığında yapılan değişikliğe paralel olarak önergenin
verilmesinin uygun olacağı düşünülmüştür.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Kabul
edilen önerge çerçevesi içinde 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü
maddede bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan, 523 sıra sayılı Kanun Tasarısının 3’üncü maddesinin
başlığında geçen “yardımı” ibaresinin “desteği” olarak, birinci fıkrasının
birinci cümlesinde geçen “yardımları” ibaresinin “destekleri” olarak, aynı
cümlede geçen “yardımı” ibaresinin “desteği” olarak, birinci fıkrasının (a) ve
(b) bentlerinde geçen “yardımlar” ibarelerinin
“destekler” olarak, ikinci fıkrasının ilk cümlesinde geçen “yardımları”
ibarelerinin “destekleri” olarak, ikinci fıkrasının “(a), (b), (c), (ç), (d), (e)
ve (f) bentlerinde geçen “yardımlar” ibarelerinin “destekler” olarak, aynı
fıkranın (a) bendinde geçen “desteklemek” ibaresinin “sağlamak”, (c) ve (d)
bentlerinde geçen “desteklemeye” ibaresinin “sağlamaya” olarak, üçüncü
fıkrasında geçen “yardımlarına” ibaresinin “desteklerine” olarak, aynı fıkrada
geçen “yardımlarının” ibaresinin “desteklerinin” olarak, yine aynı fıkrada
geçen “yardımı” ibaresinin “desteği” olarak, dört ve beşinci fıkralarında geçen
“yardımı” ibarelerinin “desteği” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Nurettin
Canikli
Giresun
BAŞKAN –
Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ÇEVRE VE
ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun Tasarısının başlığında yapılan değişikliğe paralel olarak önergenin
verilmesinin uygun olacağı düşünülmüştür.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmiştir.
Kabul
edilen önerge çerçevesinde madde 3’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde
4’te bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan, 523 sıra sayılı Kanun Tasarısının 4’üncü maddesinin birinci fıkrasında
geçen “Yardımlarını” ibaresinin “Desteklerini” olarak, ikinci, dokuzuncu ve onikinci fıkralarında geçen “Yardımları” ibarelerinin
“Destekleri” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Nurettin
Canikli
Giresun
BAŞKAN –
Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ÇEVRE VE
ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – İştirak
ediyoruz, katılıyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Canikli?
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun)- Gerekçe…
BAŞKAN-
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun Tasarısının başlığında yapılan değişikliğe paralel olarak önergenin
verilmesinin uygun olacağı düşünülmüştür.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Kabul
edilen önerge çerçevesi içinde madde 4’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde
5’te bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan, 523 sıra sayılı Kanun Tasarısının 5’inci maddesinin birinci fıkrasının
(a) ve (b) bentlerinde geçen “yardımlarının” ibarelerinin “desteklerinin”
olarak, (c) bendinde ve ikinci fıkrasında geçen “yardımı” ibaresinin “desteği”
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Nurettin
Canikli
Giresun
BAŞKAN –
Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ÇEVRE VE
ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun Tasarısının başlığında yapılan değişikliğe paralel olarak önergenin
verilmesinin uygun olacağı düşünülmüştür.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Kabul
edilen önerge çerçevesi içinde madde 5’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
6’ncı
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Madde
7’de bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan, 523 sıra sayılı Kanun Tasarısının 7 nci maddesinin başlığında geçen "yardımlarına"
ibaresinin "desteklerine" olarak, birinci ve ikinci fıkrasında geçen
"yardımı" ibarelerinin "desteği" olarak, yine birinci
fıkrasında geçen "yardımına" ibaresinin "desteğine" olarak,
üçüncü fıkrasında geçen "yardımının" ibaresinin
"desteğinin" olarak, üçüncü fıkrasının (a), (b) ve (c) bentlerinde ve
fıkranın son cümlesinde geçen "yardımı" ibarelerinin
"desteği" olarak, dördüncü fıkrasında geçen "yardımının"
ibaresinin "desteğinin" olarak, aynı fıkrada geçen
"yardımı" ibarelerinin "desteği" olarak, beşinci fıkrasında
geçen "yardımının" ibaresinin "desteğinin" olarak, aynı
fıkranın (a), (b) ve (c) bentlerinde geçen "yardımı" ibarelerinin
"desteği" olarak, altıncı fıkrasında geçen "yardımı"
ibarelerinin "desteği" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Nurettin
Canikli
Giresun
BAŞKAN –
Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ÇEVRE VE
ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun Tasarısının başlığında yapılan değişikliğe paralel olarak önergenin
verilmesinin uygun olacağı düşünülmüştür.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kabul
edilen önerge çerçevesi içinde madde 7’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde
8’de bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan, 523 sıra sayılı Kanun Tasarısının 8 inci maddesinde geçen 'Yardımı"
ibaresinin "Desteği" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Nurettin
Canikli
Giresun
BAŞKAN –
Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ÇEVRE VE
ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun Tasarısının başlığında yapılan değişikliğe paralel olarak önergenin
verilmesinin uygun olacağı düşünülmüştür.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Kabul
edilen önerge çerçevesi içinde madde 8’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde
9’da bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan, 523 sıra sayılı Kanun Tasarısının 9 uncu maddesinde geçen “yardımı"
ibarelerinin "desteği" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Nurettin
Canikli
Giresun
BAŞKAN –
Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Takdire bırakıyoruz
efendim.
BAŞKAN- Hükûmet katılıyor mu?
ÇEVRE VE
ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun Tasarısının başlığında yapılan değişikliğe paralel olarak önergenin
verilmesinin uygun olacağı düşünülmüştür.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Kabul
edilen önerge çerçevesi içinde madde 9’u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde
10’da bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan, 523 sıra sayılı Kanun Tasarısının 10 uncu maddesinin
başlığında geçen "yardımı" ibaresinin "desteği" olarak,
"yardımın" ibaresinin "desteğin" olarak, birinci fıkrasında
geçen "yardımı" ibarelerinin "desteği" olarak, yine birinci
fıkrasında geçen "yardımıyla" ibaresinin "desteğiyle"
olarak, ikinci fıkrasında geçen "yardımın" ibarelerinin
"desteğin" olarak, "yardımı" ibarelerinin
"desteği" olarak, üçüncü fıkrasında geçen "yardımın"
ibarelerinin "desteğin" olarak, "yardımı" ibarelerinin
"desteği" olarak, dördüncü fıkrasında geçen "yardımının"
ibaresinin "desteğinin" olarak, "yardımdan" ibaresinin
"destekten" olarak, "Yardımı" ibaresinin
"Desteği" olarak, "yardımın" ibaresinin
"desteğin" olarak, beşinci fıkrasında geçen "yardımı"
ibarelerinin "desteği" olarak, "yardımın" ibarelerinin
"desteğin" olarak, "yardıma" ibarelerinin
"desteğe" olarak, "yardımlara" ibaresinin
"desteklere" olarak, "yardımlar" ibaresinin
"destekler" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Nurettin
Canikli
Giresun
BAŞKAN –
Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ÇEVRE VE
ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BİLGİN
PAÇARIZ (Edirne) – Sayın Başkan, hiç anlaşılmıyor.
BAŞKAN –
Buna itiraz etmeyeceğinize dair Grup Başkan Vekilinizin sözü var.
Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun tasarısının başlığında yapılan değişikliğe paralel olarak önergenin
verilmesinin uygun olacağı düşünülmüştür.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Kabul
edilen önerge çerçevesi içinde madde 10’u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde
11’de bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan, 523 sıra sayılı Kanun Tasarısının 11 inci maddesinin başlığında geçen
“Yardımın” ibaresinin “Desteğin” olarak, maddede geçen “yardımlarının”
ibaresinin “desteklerinin” olarak, “yardımın” ibaresinin “desteğin” olarak,
“yardımı” ibaresinin “desteği” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Nurettin
Canikli
Giresun
BAŞKAN –
Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Katılıyoruz.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun tasarısının başlığında yapılan değişikliğe paralel olarak önergenin
verilmesinin uygun olacağı düşünülmüştür.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Kabul
edilen önerge çerçevesi içinde madde 11’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde
12’de bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan, 523 sıra sayılı Kanun Tasarısının 12 nci
maddesinin başlığında geçen “yardımının” ibaresinin “desteğinin” olarak,
maddede geçen “yardımının” ibaresinin “desteğinin” olarak, “yardımı”
ibarelerinin “desteği” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Nurettin
Canikli
Giresun
BAŞKAN –
Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara)– Katılıyoruz.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okuyun.
Gerekçe:
Kanun tasarısının başlığında yapılan değişikliğe paralel olarak önergenin
verilmesinin uygun olacağı düşünülmüştür.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Kabul
edilen önerge çerçevesi içinde madde 12’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Birinci
bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.48
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.55
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yusuf
COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4’üncü Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
523 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü
sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat
Kılıç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa
Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları’nın görüşmelerine
başlıyoruz.
4.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ,
Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay
Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(2/594) (S. Sayısı: 510)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5’inci
sırada yer alan, Irak’a Komşu Devletler Hükümetleri ile Irak Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Terörizm, Sınırlardan Yasadışı Sızmalar ve Örgütlü Suçlarla
Mücadele Konularında Güvenlik İşbirliğine İlişkin Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlıyoruz.
5.- Irak’a Komşu Devletler Hükümetleri ile
Irak Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Terörizm, Sınırlardan Yasadışı Sızmalar ve
Örgütlü Suçlarla Mücadele Konularında Güvenlik İşbirliğine İlişkin Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/347) (S. Sayısı: 73)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Komisyonların
bundan sonra da bulunmayacağı anlaşıldığından, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
Irak'ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidinin ve saldırılarının bertaraf
edilmesi amacıyla sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere, Irak'ın PKK
teröristlerinin yuvalandıkları kuzey bölgesi ile mücavir alanlara gönderilmesi
ve görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17/10/2007
tarih ve 903 sayılı Kararıyla Hükûmete verilen ve
8/10/2008 ve 6/10/2009 tarihli ve 929 ve 948 sayılı kararları ile birer yıl
uzatılan izin süresinin, Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca 17/10/2010
tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına dair Başbakanlık Tezkeresi ile
alınan karar gereğince Millî Eğitim eski Bakanı Hüseyin Çelik hakkında verilen
(9/3) esas numaralı Meclis soruşturma önergesinin görüşmelerini yapmak için, 12
Ekim 2010 Salı günü 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.