Normal 25669 2 2 2010-11-08T08:35:00Z 2010-11-08T08:35:00Z 53 33805 192694 TBMM 1605 452 226047 12.00 Clean Clean false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                            CİLT: 78                    YASAMA YILI: 5

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

4’üncü Birleşim

7 Ekim 2010 Perşembe

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

   II. - GELEN KÂĞITLAR

 III. - YOKLAMALAR

 IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, organ nakli ve Malatya Üniversitesine ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay’ın, hayvancılık sektörünün sorunları ve et ithalatına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Malatya Milletvekili Ömer Faruk Öz’ün, Ankara Kültür Merkezi’nde düzenlenecek olan “Malatya Günleri”ne ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, organ bağışı ve nakline ilişkin açıklaması

2.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, organ bağışı ve nakline ilişkin açıklaması

3.- Mersin Milletvekili Vahap Seçer’in, hayvancılık sektörüne ilişkin açıklaması

4.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman ve Malatya’nın kültürüne ilişkin açıklaması

5.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, hayvancılık sektörüne ilişkin açıklaması

6.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, KİT Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma saatleri içinde çalışması için Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının bir kararı bulunup bulunmadığına ilişkin açıklaması

7.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, KİT Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma saatleri içinde çalışması için Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının bir kararı bulunup bulunmadığına ilişkin açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız ve 32 milletvekilinin, hemşirelik mesleğinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/860)

2.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 19 milletvekilinin, güvenlik güçlerince toplumsal gösterilerde kullanılan plastik mermi, gaz bombası ve biber gazının yol açtığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/861)

3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 22 milletvekilinin, erozyon ve çölleşmenin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/862)

4.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ve 22 milletve-kilinin, ulusal ve uluslararası fonlardan finansman sağlanan projelerin uygunluğunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/863)

 

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYON-LARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

 

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

3.- Devlet Yardımlarının İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/818) (S. Sayısı: 523)

 

4.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/594) (S. Sayısı: 510)

5.- Irak’a Komşu Devletler Hükümetleri ile Irak Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Terörizm, Sınırlardan Yasadışı Sızmalar ve Örgütlü Suçlarla Mücadele Konularında Güvenlik İşbirliğine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/347) (S. Sayısı: 73)

 

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Ünal Kacır’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, İstanbul Milletvekili Ünal Kacır’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, otistik çocukların eğitim ve öğrenimlerine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/15176)

2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, YÖK’ün bazı unvanları teknik hizmetler sınıfına almasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/15330)

3.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, işten çıkarılan bir kişiyle ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/15344) (Ek cevap)

4.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, Yatağan’daki bir liseye isim verilmesine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/15379)

5.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Giresun Üniversitesinin bir arsa alımına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/15591)

6.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, kamu görevlileri hakkındaki ihbar ve şikâyetlere ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/15616)

7.- Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş’ın, TMSF’ye devredilen bankaların borçlularına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı  Ali Babacan’ın cevabı (7/15682)

8.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, maden ocaklarında meydana gelen kazalara  ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/15713)

9.- Kocaeli Milletvekili Cevdet Selvi’nin, ölümlü iş kazalarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/15716)

10.- Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş’ın, Bitlis Hizan ilçesi Ürünveren Köyü Yapağı Mezrasındaki ilköğretim okulu sorununa ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/15750)

11.- Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın, ÖSYM’nin sınav sistemine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/15754)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 14.06’da açılarak üç oturum yaptı.

 

Birinci Oturum

Mersin Milletvekili Vahap Seçer, hayvancılık sektöründe yaşanan sorunlara,

Tokat Milletvekili Reşat Doğru, Tokat ilinin sorunlarına,

İstanbul Milletvekili Ahmet Tan, aile sağlığı konusuna,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

 

Adana Milletvekili Hulusi Güvel,

Muş Milletvekili M. Nuri Yaman,

Hayvancılık sektörüne;

Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl, doktorlara ve hastanelerde çalışanlara,

Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, kurban kesimine,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in (6/2149) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun geri verildiği bildirildi.

 

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 20 milletvekilinin, engelli vatandaşların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/856),

CHP Grubu adına Grup Başkanvekilleri Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, İstanbul’da yaşanan sel felaketinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/857),

Giresun Milletvekili Murat Özkan ve 21 milletvekilinin, okul çağındaki çocukların sağlıksız beslenme alışkanlıklarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/858),

Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 27 milletvekilinin, 16 Mart 1978’de Beyazıt Meydanı’nda meydana gelen olayın araştırılması (10/859),

Amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

Dışişleri Komisyonunda açık bulunan 1 üyeliğe, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunca aday gösterilen Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı,

Plan ve Bütçe Komisyonunda açık bulunan 1 üyeliğe, Barış ve Demokrasi Partisi Grubunca aday gösterilen Siirt Milletvekili Osman Özçelik,

Seçildiler.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 146’ncı ve geçici 18’inci maddeleri gereğince Sayıştay Genel Kurulunca gösterilen 3 aday içinden Anayasa Mahkemesine seçilecek 1 üye için yapılan birinci tur gizli oylamada üye tam sayısının üçte 2, ikinci tur gizli oylamada da üye tam sayısının salt çoğunluğunun bulunmadığı açıklandı.

Anayasa Mahkemesine seçilecek 1 üye için yapılan birinci tur gizli oylamada oy kullanan milletvekili sayısı 367 olmadığından ikinci tur oylamaya geçilip geçilemeyeceğine ilişkin açılan usul tartışması sonucunda Oturum Başkanı tutumunda bir değişiklik olmadığını açıkladı.

Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak, oylama sonucuyla ilgili bir açıklamada bulundu.

 

Birleşime saat 16.57’de ara verildi.

 

 

Meral AKŞENER

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Yusuf COŞKUN

 

Harun TÜFEKCİ

 

Bingöl

 

Konya

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

İkinci Oturum

Anayasa Mahkemesine seçilecek 1 üye için yapılan ikinci tur gizli oylamada ikinci ve üçüncü aday aynı sayıda oy aldığından en çok oy alan ikinci aday belirlenemediği için ikinci tur oylamanın tekrar yapılıp yapılamayacağı konusunda açılan usul tartışması sonucunda Oturum Başkanı tutumunda bir değişiklik olmadığını açıkladı.

 

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 146’ncı ve Geçici 18’inci maddeleri gereğince Sayıştay Genel Kurulunca gösterilen 3 aday içinden Anayasa Mahkemesine seçilecek 1 üye için yapılan ikinci tur gizli oylamada ikinci ve üçüncü adaylar eşit sayıda oy aldıklarından üçüncü tur gizli oylamaya katılacak ikinci aday belirlenemediği için yeniden yapılan ikinci tur gizli oylama sonucunda da üye tam sayısının salt çoğunluğu bulunamadığından, en çok oy alan 2 aday arasında  yapılan üçüncü tur gizli oylamada Hicabi Dursun’un seçildiği açıklandı.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),

3’üncü sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Devlet Yardımlarının İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının (1/818) (S. Sayısı: 523),

Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

 

7 Ekim 2010 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere, birleşime 19.40’ta son verildi.

 

 

Nevzat PAKDİL

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Yusuf COŞKUN

 

Harun TÜFEKCİ

 

Bingöl

 

Konya

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

No.: 5

II.- GELEN KÂĞITLAR

7 Ekim 2010 Perşembe

Tezkere

1.- Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, Irak’ın Kuzeyinden Ülkemize Yönelik Terör Tehdidinin ve Saldırılarının Bertaraf Edilmesi Amacıyla, Sınır Ötesi Harekat ve Müdahalede Bulunmak Üzere, Irak’ın PKK Teröristlerinin Yuvalandıkları Kuzey Bölgesi ile Mücavir Alanlara Gönderilmesi ve Görevlendirilmesi İçin Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17.10.2007 Tarih ve 903 Sayılı Kararıyla Hükümete Verilen ve 8.10.2008 ve 6.10.2009 Tarihli 929 ve 948 Sayılı Kararları ile Birer Yıl Uzatılan İzin Süresinin Anayasa’nın 92 nci Maddesi Uyarınca 17.10.2010 Tarihinden İtibaren Bir Yıl Daha Uzatılmasına Dair Başbakanlık Tezkeresi (3/1309) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.10.2010)

 

Yazılı Soru Önergesi

1.-    Denizli  Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, bazı polisler hakkındaki iddialara ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/16324) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/09/2010)

 

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız ve 32 Milletvekilinin, hemşirelik mesleğinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/860) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.06.2010)

2.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 19 Milletvekilinin, güvenlik güçlerince toplumsal gösterilerde kullanılan plastik mermi, gaz bombası ve biber gazının yol açtığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/861) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.06.2010)

3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 22 Milletvekilinin, erozyon ve çölleşmenin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/862) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.06.2010)

4.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ve 22 Milletvekilinin, ulusal ve uluslararası fonlardan finansman sağlanan projelerin uygunluğunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/863) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.06.2010)  

 

Geri Alınan Sözlü Soru Önergesi

1.- Kütahya Milletvekili Alim Işık, insani yardım taşıyan gemi konvoyuna yapılan saldırıya ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesini 07/10/2010 tarihinde geri almıştır (6/2170)

7 Ekim 2010 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

                       

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4’üncü Birleşimini açıyorum.

 

III.-YOKLAMA

 

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını, görevli personel aracılığıyla, üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN -  Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

                                                                                                                                                Kapanma Saati: 14.07


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.21

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III.-YOKLAMA

BAŞKAN – Yapılan ilk yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi elektronik cihazla yeniden yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, organ nakli ve Malatya İnönü Üniversitesi hakkında söz isteyen Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, Sayın Hatip sözlerine başlamadan evvel… Gerçekten Genel Kurulda çok büyük bir uğultu var, o konuda sükûneti temin edebilirsek çok iyi olacak.

Buyurun Sayın Aslanoğlu.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, organ nakli ve Malatya Üniversitesine ilişkin gündem dışı konuşması

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de organ nakli konusunda önemli merkezler oluşmuştur. Bu merkezlerde dünyadaki organ nakilleriyle boy ölçüşecek ve en az onların kalitesi kadar kaliteli organ nakli yapılmaktadır. Dünyada tıp adına organ nakli konusunda Türkiye’deki merkezler özellikle böbrek ve karaciğer nakli konusunda çok önemli mesafeler katetmişlerdir. Bu nedenle, emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri -özellikle karaciğer naklinde- ülkemizde yılda 600 civarında karaciğer nakli yapılmaktadır. Bunların bir kısmı canlıdan canlıya, bir kısmı ise kadavradan yapılmaktadır. Tabii, en önemli sorun burada, Türkiye’de kadavradan yapılan nakillerde kadavra temin etmek çok zordur. Bu, Avrupa’da milyonda 20 kişidir, İspanya’da milyonda 33 kişiye kadavradan nakil yapılmaktadır, Amerika’da milyonda 28 kişi ama Türkiye’de kadavradan yapılan nakiller milyonda 3 kişidir. Yani en büyük sorun, kadavra bulmakta, kadavradan alınan karaciğer bulmaktadır. Böbrekte de aynı şey, yine Türkiye’de milyonda 3 kadavranın böbreği alınabiliyor. Fakat karaciğer naklinde canlıdan canlıya konusunda özellikle Malatya İnönü Üniversitesi çok büyük başarı elde etmiştir. Türkiye’de yapılan yaklaşık 600 karaciğer naklinin 150 tanesi Malatya İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezinde  yapılmaktadır ve Türkiye’de önemli bir merkez olmuştur, bir marka olmuştur. Artık, bu merkezimiz, dünyanın her tarafında canlıdan canlıya yapılan karaciğer nakli konusunda çok üstün başarılar elde etmiştir.  Bu nedenle, oradaki hekim arkadaşlarımı yürekten kutluyorum, oradaki emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, karaciğer nakli dünyada Amerika’da yaklaşık 250 bin dolar civarında yapılmasına rağmen, Türkiye’de bu nakiller yaklaşık 50 bin dolar civarındadır. Özellikle Malatya İnönü Üniversitesinde 50 bin dolar civarında bir maliyetle yapılmaktadır. O nedenle, Sağlık Bakanlığının, Avrupa’da ve özellikle bölgemizde, tüm bu bölgede önemli bir merkez olan, karaciğer nakli konusunda önemli bir merkez olan tüm merkezlerimizi dünyaya tanıtması gerekiyor çünkü tıbben onların seviyesinden daha üstün bir seviyede ameliyat yapılmaktadır. Bu açıdan, bu merkezlerimize Hükûmetimizin destek olması lazım. Özellikle kadavradan yapılan nakiller konusunda farklı teşvikler getirmek lazım. Çünkü, milyonda 3 kişinin kadavrasından karaciğer veya böbrek alınabiliyor.

Yine, böbrekte Antalya hakikaten -oradaki arkadaşlarıma da teşekkür ediyorum- çok önemli yollar kat etmiştir. Yine, Türkiye’de şu anda çok sayıda, yaklaşık 60 bin kişi böbrek nakli beklemektedir arkadaşlar, 60 bin kişi! Her yıl da yaklaşık 11-12 bin kişi böbrek nakline yönelik hasta olmaktadır yani her yıl ilave 12 bin kişi gelmektedir. Bu gidişle, bu kadavra konusunda bu oranlarla, 2015 yılında yaklaşık 100 bin böbrek hastası böbrek nakli bekleyecektir.

Değerli milletvekilleri, tabii bu hastalar hepimizin hastası. Bir hastanın sağlığına kavuşması hepimizi mutlu eder. Bir kişi hasta iken ailesi de hastadır. Yani özellikle böbrek konusunda, her gün diyalize giden insanların ailesinin ve kendisinin psikolojik durumunu ben takdirlerinize sunuyorum. Bu nedenle, bir böbrek, bir diyaliz hastasının yılda devlete ve aileye maliyeti yaklaşık 25 bin dolar civarında. Diyaliz merkezlerine giden bir böbrek hastasının yani eğer sigortalı ise yılda devlete maliyeti veya aileye maliyeti 25 bin dolar civarında. Bu nedenle tek çözüm böbrek nakli. Bu konuda çok önemli bir merkez olan Antalya’daki tüm hekim arkadaşlarımı kutluyorum. Yani Türkiye’de daha farklı merkezler var ama bu konuda özellikle Sağlık Bakanlığının gerek karaciğer nakli konusunda gerek böbrek nakli konusunda çok önemli, farklı bir teşvik sistemi getirmesi lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Özellikle kadavradan alınması gereken böbrek ve karaciğer konusunda mutlaka farklı bir yola gitmeliyiz. Çünkü bu oran İspanya’da milyonda 33 kişi. Ama Türkiye bu konuda çok başarılı, her iki konuda gerek böbrek nakli konusunda gerek karaciğer nakli konusunda.

Ben iddia ediyorum, söylüyorum, hekim arkadaşlarım söylüyor, Avrupa’da ve bu bölgenin tümünde çok önemli bir merkezdir Türkiye. Özellikle Sağlık Bakanlığının bu marka olan şehirlerimize, marka olan merkezlerimize dünyadan ve diğer bölgelerden gelecek hastaları teşvik etmesi gerekiyor. Şu anda Malatya İnönü Üniversitesinde -yaklaşık 40-50 hekim- Pakistan’dan, Bosna’dan, diğer ülkelerden gelen ve karaciğer nakli konusunda eğitim alan hekimler var. Biz bu cazibe merkezlerimizi korumak, kollamak zorundayız. Önemli bir marka olmuş bu her iki konuyu da dünya sağlık turizmine sunmak zorundayız.

Teşekkür ederim arkadaşlar, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.

Gündem dışı ikinci söz, hayvancılık sektörünün sorunları ve et ithalatı hakkında söz isteyen Erzurum Milletvekili Sayın Zeki Ertugay’a aittir.

Buyurun Sayın Ertugay. (MHP sıralarından alkışlar)

2.- Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay’ın, hayvancılık sektörünün sorunları ve et ithalatına ilişkin gündem dışı konuşması

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Hükûmetin uyguladığı yanlış ve tutarsız tarım politikaları sonucu hayvancılıkta ve kırmızı et sektöründe ülkemizde bugün son yılların en büyük problemi, daha doğrusu en büyük krizi yaşanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, durumu kısaca özetleyecek olursak: Yanlış ve yetersiz destekleme politikaları, yüksek girdi, özellikle yüksek yem fiyatları, buna karşılık seyreden düşük süt fiyatları sonucu üretimde bulunan on binlerce damızlık ve süt hayvanı kesime gitti, hayvan sayısı düştü, son bir yılda et fiyatları neredeyse enflasyonun 6 katı oranında -yüzde 100’lerin üzerinde- arttı. Geçen yıl 15 lira civarında olan et fiyatı 32 liralara çıktı. Bu fiyat, sadece Avrupa’nın değil, zengin fakir birçok ülkenin de en yüksek rakamıdır.

Gelinen nokta o kadar vahimdir ki çayır, mera potansiyeli ve hayvan varlığı bakımından dünyanın sayılı ülkelerinden biri olan ve bölgesinde mutlak söz sahibi olan bu ülke, son on beş yıldır 1 gram et ithal etmeyen bu ülke et ithal eder duruma gelmiştir.

Hükûmete ve Sayın Bakana sesleniyorum: Bu konuda hiçbir ikazımızı dikkate almadınız. Önce Türkiye hayvancılığının ölüm fermanı olan kasaplık canlı hayvan ithal ettiniz, yetmedi, karkas et ithal ettiniz. Türkiye’yi dönüşü olmayan bir yola soktunuz. Şimdi yaklaşan Kurban Bayramı için kurbanlık ithal ediyorsunuz. Yani bu ülke, sayenizde, cumhuriyet tarihi boyunca ilk defa, mübarek Kurban Bayramı’nda Avrupa’dan ithal koyun kesecektir.

Bakın, bu ülkeyi nereden nereye getirdiniz: Yakın zamana kadar hacılarımızın Suudi Arabistan’da kestiği hayvanlar bu ülkeden gidiyordu, şimdi bu ülkeye kurbanlık hayvan geliyor. Durum bu kadar acıdır, bu kadar vahimdir. Bunun anlamı, AKP’nin uyguladığı tarım politikalarının ve hayvancılık politikasının iflasıdır.

Bu yüce Mecliste yaptığımız bütün konuşmalarda ve basın toplantılarında -gün ve saat veririz bu toplantılar için- ısrarla dedik ki: “Hayvancılık alarm veriyor, hayvan sayısı düşüyor, damızlık hayvanlar, süt hayvanları kesime gidiyor, süt ve et üretimi süratle azalıyor, yüksek yem fiyatları üreticiyi zorluyor, derhâl tedbir alın ve ithalat yapmayın.” Bunları hiç dikkate almadığınız gibi, bilakis, bu yüce Mecliste, milletin gözüne baka baka, “Hayvancılıkta durum gayet iyi, verim ve üretimde problem yok, gayet yüksek, artış var.” diyerek bugünleri hazırladınız.

Bu ithalatın 31 Aralık 2010’a kadar devam edeceği biliniyor. Görünen o ki burada da  durmayacak. Bundan sonra Türkiye sürekli et ithal eder durumda olacak ve maalesef dışarıya sürekli bağımlı kalacaktır. Zira, et ithalatçı yabancı firmalar şimdiden Ankara’da, Türkiye'nin birçok yerinde kalıcı irtibat ofislerini açmışlardır. Aslında size bu kürsüden “Et ithalatı pirinç ithalatına benzemez, ciddi tedbirler alın, bu ithalata izin vermeyin, bir defa başladınız mı önünü alamazsınız.” derken bu endişeleri taşıyorduk.

Değerli milletvekilleri, gelinen nokta milyonlarca tüketiciyi mağdur etti. Türk halkı bir ramazan boyunca et kuyruklarında çile çekti. İthalata rağmen et fiyatları bırakın düşmeyi yükselişe geçti. Bırakın dar gelirlinin, orta gelirlinin bile alamayacağı noktalara çıktı. Zaten kişi başına et tüketimi düşük olan Türk halkı, bu Hükûmet sayesinde, sayenizde etin tadını unuttu.

Sayın milletvekilleri, et fiyatları yükseldi de para üreticinin, besicinin cebine mi gitti? Hayır, o da perişan oldu, silindi gitti çünkü et ithalatı gündeme geldiği andan itibaren üretici elindeki avucundaki hayvanını çıkardı, bırakın bunu hayvan bakıcısı çobanı bile işsiz kaldı.

Sayın Bakana defalarca ifade ettim, sayın milletvekilleri, ben bu çekilen sıkıntıları çok iyi bilen biriyim. Ekonomisi büyük ölçüde hayvancılığa dayalı bir ilin, Erzurum’un milletvekiliyim. Çayır, mera ve büyükbaş hayvan varlığı bakımından son zamanlara kadar Türkiye'nin bir numaralı ili olan Erzurum’da kasaplar sayenizde kesecek hayvan bulamıyor. Eğer Erzurum’da kasaplar kesecek hayvan bulamıyorsa ve batıdan gelecek ete umut bağlamışsa varın gerisini siz hesap edin. Şu anda para etse bile üreticinin elinde hayvan yok. Ben yeni, bu illerden…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

…Erzurum, Kars, Ardahan’dan geliyorum. Bu feryatları lütfen Bakanınız ve Hükûmet yetkilileri, sayın milletvekilleri, siz de gidin yerinde görün.

Bugün bu ülke hayvancılığının çok önemli bir başka problemi var. Bu ülke çok ciddi bir şap tehdidi altındadır. Avrupa’nın ve Orta Doğu’nun en büyük şap enstitüsüne sahip ve şap aşısı ihraç eden bu ülkede şap tehdidi var. Şaptan dolayı son üç ayda yirmi dört ilimizde -bunların içerisinde seçim çevrem Erzurum ve dokuz ilçesi de var- hayvan pazarları kapatıldı ve siz, şaptan dolayı kurbanlık ithalatını sadece Trakya’yla sınırlı kıldınız. Esas bunlara tedbir getirin. Bu ölçüde hastalık tehdidi olan bir ülkede hayvancılık kalır mı?

Sayın Bakana son bir sözüm var: Yaşanan krizi bu ülkenin besicisine, üreticisine yüklemekten lütfen vazgeçin. Bu ülkenin üreticisi spekülasyon yapmaz, yapamaz. Bu, eşyanın tabiatına aykırıdır çünkü besi hayvanının süresi dolunca bir dakika dahi beklemez. Siz spekülasyonu, haksız kazancı başka yerlerde arayın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) – Sayın Başkanım, selamlamak için on beş saniye rica ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) – Hükûmete tavsiyemiz şudur: Bu yanlış uygulamaları derhâl durdurun, yazboz tahtasına çevirdiğiniz uygulamalardan vazgeçin, süt ve et üreticisine gerçekten işe yarar destek verin.

Sayın Bakanın bu salonda olmasını ve bunlara gerçekten daha önce verdiği cevaplar gibi değil ama bu Meclisi ikna edici cevaplar vermesini çok arzu ederdim çünkü her çıkışımda “Kriz tellallığı yapıyorsunuz, bunları nereden çıkarıyorsunuz, bu ülke hayvancılığı gayet iyi, verim de yükseliyor, problem yok.” diye savunmalar yaptı. Eğer gelinen nokta bu ise bunu çok ikna edici bir şekilde açıklamak zorundadır.

Sayın Başkan ve sayın yüce Meclisin değerli üyeleri; sabrınız için teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ertugay.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım, Sayın Bakan cevap versin. Hükûmet adına belki Sayın Bakan cevap verir.

BAŞKAN – Ben de bekliyorum…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Bakan, cevap vermeyecek misiniz Hükûmet adına?

BAŞKAN - Gündem dışı üçüncü söz Ankara Atatürk Kültür Merkezinde düzenlenecek olan Malatya günleriyle ilgili söz isteyen Malatya Milletvekili Sayın Ömer Faruk Öz’e aittir.

Buyurun Sayın Öz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- Malatya Milletvekili Ömer Faruk Öz’ün, Ankara Kültür Merkezi’nde düzenlenecek olan “Malatya Günleri”ne ilişkin gündem dışı konuşması

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 7-10 Ekim tarihleri arasında Malatya Atatürk Kültür Merkezinde düzenlenmiş bulunan “Malatya Günleri”yle ilgili gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir noktada, Malatya, medeniyetlerin buluştuğu bir noktadır. Malatya, geçmişte var olan özelliklerini bugün de aynen devam ettirmektedir. Malatya, onlarca medeniyetin hüküm sürdüğü tarih ve kültür şehridir. Malatya tarih boyunca çeşitli kültür ve medeniyetlere de ev sahipliği yapmıştır.

Arapgir ilçemizdeki Osmanlı ve Selçuklu mimarileri; Darende ilçemizdeki, yine, aynı şekilde Osmanlı-Selçuklu mimarisi, birçok cami, medrese, külliye, hamamlar; aynı şekilde, yine, Abdurrahman Erzincani Camisi, Seyit Abdurrahman Gazi Camisi, Maşattepe Tümülüsü ve Dulkadıroğulları’na ait birçok tarihî eserimiz bulunmaktadır.

Destanla günümüze kadar gelen ilçemiz, ismiyle yaşatılan Battal Gazi ve Battalgazi ilçemizdeki Anadolu’nun ilk camilerinden biri olan Ulucami, Malatya Kalesi, IV. Murat dönemi vezirlerinden Silâhtar Mustafa Paşa tarafından yaptırılan kervansarayımız hâlâ eski canlılığını korumaktadır.

Yine, aynı şekilde, Malatya’nın birçok ilçesinde tarihî eserlerin, Selçukluların izini görmek de mümkündür. Aynı şekilde, Selçuklulardan, Osmanlılardan öteye giderek Eski Tunç, Asur, Hitit, Roma, Bizans devirlerine ait de birçok tarihî kalıntı bulunmaktadır.

Malatya aynı zamanda bir tarım şehridir. Malatya, dünya kuru kayısı tüketiminin yaklaşık yüzde 80’ini karşılayan bir şehirdir. Bu özelliği ile de Malatya’mız millî ürünü olarak kayısıyı tanımlamaktadır.

Yine aynı şekilde, Malatya’nın kültür, sanat, folklor konusunda çok çeşitli kültürel zenginlikleri vardır. “Aşağıdan gelir omuz omuza”, “Malatya, Malatya”, “Yüksek ayvanlarda bülbüller öter”,“Bahçenize bir taş attım vişneye”, “Çiçekten harman olmaz”, “Mevlam birçok dert vermiş” gibi ruhu okşayan Malatya türküleri ülkemizin her ilinde zevkle şevkle dinlenmektedir.

Yine aynı şekilde, şu anda da Malatya’mızın Sultansuyu, Sürgü Çayı vadileri, bir taraftan Akdeniz’e uzanan Tohma Vadisi, İç Anadolu’ya bağlayan Fırat Vadisi ve Doğu Anadolu’ya açılan birçok vadilerimiz mevcuttur.

Malatya’da Atatürk Kültür Merkezinde düzenlenmiş olan “Malatya Günleri” çerçevesinde Malatya’nın kültür ve turizm potansiyelini ulusal ve uluslararası düzeyde tanıtarak, Malatya’nın zengin, sağlıklı, mutfak kültürü ve damak tadını başkentte ülkemize duyurarak, Malatya’yla beraber aynı zamanda tanıtım ile ülke ekonomisine de katkıda bulunmuş olacağız.

Malatya, cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye’nin kalkınma çabalarına paralel bir gelişme göstermiştir. Yetiştirmiş olduğu her düşünceye sahip insanlar, bu ülkeye millî şuur anlamında çok değerler katmışlardır.

Bakın, Evliya Çelebi Malatya’yı nasıl tarif etmiştir: “Suyu ve havası gayet latiftir. Denizde ve karada dolaşan seyyahların beyanına göre havası Tebriz’in iç çekici havasına benzemektedir, belki daha da üstündür. Havasının güzelliğinden halkı dinç, güçlü, kuvvetli ve rahatına düşkün, güzel tenli ve güzel yüzlüdürler.”

Dünyanın en eski şehir devleti olarak kabul edilen bir kentin, dünya kayısı başkenti Malatya’nın 7-10 Ekim tarihleri arasında Ankara’da gerçekleştirilecek olan “Malatya Günleri”ne başta tüm milletvekillerimizi ve tüm başkentlileri ve ekranları başında bizleri izleyen tüm hemşehrilerimizi, tüm vatandaşlarımızı beklemekteyiz.

Malatya kayısısı deyince sadece bir kuru yemiş olarak adlandırılmamalıdır. Malatya kayısının kalp yetmezliğinden böbrek hastalıkları, cilt bozuklukları ve şeker hastalığına kadar iyi gelen birçok şifahi özellikleri mevcuttur.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Hiç görmedik!

ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ankaralı hemşehrilerimi Malatya’nın bu güzelliklerini görmek üzere, bugünden itibaren başlayarak pazar gününe kadar devam edecek olan şenliklerimize geldiklerinde hem damak tatlarına hem de güzel Arguvan türkülerimize...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) - ...kulak vereceğimizi belirtmiş oluyorum.

Ben, burada, bu güzel organizasyonu yapan başta Malatya Valimize, Malatya milletvekillerimize, Malatya Belediyemize, Sanayi ve Ticaret Odamıza, Ticaret Borsamıza ve emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Bugün açılışına gelerek bizleri onurlandıran Başbakan Yardımcımız Sayın Bülent Arınç’a da teşekkür ediyorum.

Sizleri Atatürk Kültür Merkezinde, “Malatya Günleri”nde ağırlamaktan mutluluk duyduğumuzu belirtir, hepinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öz.

60’ıncı maddeye göre pek kısa söz talepleri vardır.

Sayın Doğru, bir dakika süre veriyorum.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, organ bağışı ve nakline ilişkin açıklaması

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ülkemizde böbrek nakli başta olmak üzere, on binlerce insan organ bağışı ve nakli için sıra beklemektedir ancak organ nakli çok kısıtlı yapılmaktadır.

“Organ nakli” denince unutulmaması ve hakkı verilmesi gereken insan, ülkemizde ilk böbrek naklini yapan, yüzlerce hastayı sağlığına kavuşturan, haksız ve hukuksuz şekilde tutuklanan, Başkent Üniversitesi Rektörü Profesör Doktor Mehmet Haberal’ı anmadan geçmemek lazımdır çünkü organ nakline, özellikle böbrek hastalıklarıyla ilgili nakillerde çok büyük emeği geçmiştir.

Ülkemizde organ ve doku nakli bölge koordinasyon merkezleri sayısı mutlaka artırılmalı, kuruluşlar ve hastaneler desteklenmelidir. Teşvik edilirse ve özendirilirse tahmin ediyorum ki önümüzdeki dönemlerde de organ nakline daha fazla değer verilir ve daha fazla hasta bundan faydalanmış olur diyor, teşekkürlerimi sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Yıldız...

2.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, organ bağışı ve nakline ilişkin açıklaması

SACİD YILDIZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de bu konuya değineceğim. Organ naklinin kadavradan olması çok önemli. Avrupa’da yüzde 80 kadavradan oluyor, bizde dörtte 1’i kadavradan oluyor. Daha bugün haber kanallarına yansıyan bir dramı hepiniz görmüşsünüzdür, “Bir annenin zor seçimi” diye. İki çocuğu böbrek hastası, böbreğini büyük kızına verebiliyor. Oysaki kadavradan nakil olsa bu olmaz.

Diğer bir konu da bu organ naklinde çığır açan Mehmet Haberal bir buçuk yıldır hapiste, tutuklu ve diğer... Malatya’yı da örnek gösterdi arkadaşımız Mevlüt Aslanoğlu, orada da organ naklini, karaciğer, böbrek naklini başlatan Fatih Hilmioğlu ne yazık ki hasta ve tutuklu. Yani biz bunları Türkiye’ye kazandıran, organ naklini başlatan insanlara bu şekilde mi vefa borcumuzu ödeyeceğiz? Daha dün arkadaşımız, yanımda, sağımda oturan Malik arkadaşımız her ikisini de ziyaret etti ve çok zor koşullarda olduğunu, ciddi hasta olduklarını söyledi ve Mehmet Haberal’ı da buradan kutluyorum Meclis’te, Amerikan Cerrahlar Birliğinin “Seçkin Cerrah” ödülünü aldı. Biz bu insanlarımızı hapiste çürütüyoruz.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Sayın Seçer…

3.- Mersin Milletvekili Vahap Seçer’in, hayvancılık sektörüne ilişkin açıklaması

VAHAP SEÇER (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, iki gündür burada hayvancılık sektörüyle ilgili sorunları görüşüyoruz. Toplumun büyük bir kesimini ilgilendiren, toplumun temel besin maddelerinden biri olan etteki fiyat artışlarını konuşuyoruz ama Sayın Bakanı yani bizim siyasi muhatabımızı Türkiye Büyük Millet Meclisinde göremiyoruz. Ortada bir sorun varsa bunun müsebbibi Tarım Bakanıdır ve bu konuda Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi vermek zorundadır. Ben Sayın Bakanı istifaya davet ediyorum.  Türkiye Büyük Millet Meclisini bundan sonra yaşanacak sorunlarda muhatap alan, bilgi verecek bir bakanın Sayın Başbakan tarafından atanmasını istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Köse…

4.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman ve Malatya’nın kültürüne ilişkin açıklaması

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biraz önceki milletvekili arkadaşımıza Malatya’yla ilgili yaptığı konuşmadan dolayı kendisine çok teşekkür ediyorum. Adıyaman ilimiz 1954 yılına kadar Malatya iline bağlıydı. Dolayısıyla ben de her yönüyle kendimi bir Malatyalı olarak hissediyorum.

Malatya’nın tabii ki siyasi, kültürel ve ekonomik yönden çok yeri vardır Türkiye’de.  Ekonomik yönden tabii kayısı, elma ve siyah üzümüyle çok ünlüdür. Siyasi ünlüler: Rahmetlik 2’nci Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü ve Sayın Turgut Özal da çok ünlüdür. Bu anlamda tarihî, ekonomik ve siyasi yönleriyle Adıyaman Malatya’dan kopuk değildir. Ben bu duygularımı ifade etmek istedim, bir.

Ayrıca, Malatya’nın kültürel yönünde Arguvan türkülerinden bahsetmek istiyorum. Türkü deyince Türkiye’de Malatya ve Arguvan akla gelmektedir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Sakık

5.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, hayvancılık sektörüne ilişkin açıklaması

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, ben de teşekkür ediyorum.

Konu hayvancılık olunca, aslında hayvancılığın bu noktaya nasıl geldiğini hepimiz çok iyi biliyoruz. Hayvancılığın ana yurdu Kürt coğrafyasıydı, yani uzun yıllardır orada devam eden yayla yasağından, kavgadan, şiddetten, yakılıp yıkılan 3.500 köyün ülkeye nasıl yansıdığının bir fotoğrafıdır aslında, ama ne yazık ki hiç kimse bu gerçekleri görmeden, yani afaki şeyler söyleyerek hayvancılığın nasıl öldüğünü söylüyorlar.

Ben hayvancılık konusunda bir miktar uzman olduğumu söyleyebilirim. Orta Doğu ülkeleri, Katar’dan Abu Dhabi’ye kadar her yıl on binlerce hayvan ihraç ettiğimiz alanlardır. Bu hayvanların büyük bir bölümü Kürt coğrafyasında yetişiyordu, ama devletin uyguladığı bu şiddet politikalarından dolayı hayvancılık bu noktadadır. Asıl çözülmesi gereken sorunlarımızdır, iç barışımızdır, yani iç barışımız sağlanmadığı müddetçe hayatımızın her alanına bunun yansıyacağını biliyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız ve 32 milletvekilinin, hemşirelik mesleğinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/860)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Hemşirelik mesleği, doğası itibariyle gece çalışmasını, ağır ve tehlikeli iş nitelemesini, çoğunlukta kadın işgücü istihdamını barındıran bir meslektir. Ancak ülkemizde toplum sağlığını doğrudan etkilediği bilinen bu özgün mesleğin mensupları, mesleğin içerdiği bu önemli hassasiyetlere rağmen çalışma koşulları, ekonomik ve sosyal hakları açısından diğer mesleklerin mensuplarından farklı bir düzenlemeye tabi tutulmamışlardır.

Sağlıkta dönüşüm adıyla Hükümet tarafından yürütülen politikalar genel olarak sağlık çalışanlarını olumsuz etkilemiştir. Performansa dayalı döner sermaye uygulaması ile gereksiz tetkik ve girişimlere bağlı olarak maliyet artışı olmuş, ekip çalışması zayıflayarak yerini rekabete bırakmış, koruyucu sağlık hizmetlerine daha az önem verilir olmuştur. Hastanelerde sağlık çalışanları arasında yaratılan rekabet çalışma barışının bozulmasını ve daha fazla çalışmayı da beraberinde getirmiştir. Ülkemizdeki hemşireler sayılarının yetersiz olması nedeniyle çok sık nöbet tutmakta, bu nedenle daha fazla çalışmaktadırlar.

Gece çalışmasının zararlı etkileri (Dünya Sağlık Örgütüne göre muhtemel kanserojenler listesindedir ve yaşanan melatonin eksikliği birçok farklı hastalığa da neden olmaktadır.) bilinmesine rağmen bu konuda hemen hemen hiçbir düzenleme yoktur. Gece çalışmasının fiziksel, psikolojik ve sosyal etkilerini bilen hemşireler insani bir güdüyle kendilerini korumak için gece çalışması yapılmayan kurumları, birimleri hatta hemşirelik dışı işleri tercih etmektedirler. Dolayısıyla hemşirelik hizmetleri olan hasta bakımı çok ciddi zarar görmekte ve hasta güvenliği tehlikeye girmektedir. Ayrıca çalışma barışı bozulmakta, aynı kurumda çalışan hemşirelerin önemli bir kısmı sürekli nöbet tutarken bir kısmı hiç nöbet tutmamaktadır.

Sağlık hizmetlerinde ana hedef insan sağlığıdır. Hemşirelerde, sağlık hizmeti veren en önemli ekip üyeleri olmalarına rağmen ne yazık ki hak ettikleri önemi görememektedirler. Ülkemizdeki hemşirelerin büyük bir kısmı tedavi edici sağlık hizmetlerinde çalışmaktadır. Tedavi edici sağlık hizmetleri ise çok az sayıda hemşire ile yürütülmektedir. Kamusal alandaki istihdamın daraltılması hemşirelerin işsiz kalmasına, özel sektöre yönelmelerine ya da kamuda sözleşmeli statüde çalışmalarına neden olmaktadır. Ülkemizdeki piyasacı sağlık politikaları ise özel sağlık kurumlarında çalışan hemşire sayısının giderek artmasına neden olmaktadır.

Özel sektörde iş kanununa tabi çalışanlar için gece çalışması, kadın işgücünün istihdamı, ağır ve tehlikeli işler, gebe ve emzirenler hakkında birtakım düzenlemeler söz konusudur. Fakat uygulamada iş kanununa tabi çalışanlar haklarını bilmedikleri ya da çeşitli sebeplerle haklarını aramaktan vazgeçtikleri için mevzuata rağmen kabul edilemez koşullarda çalıştırılmaktadırlar.

Sağlık kuruluşlarının çok riskli çalışma alanları olduğu bilinmektedir. Çünkü kan ve vücut sıvıları ile çok sayıda mikroorganizma insandan insana geçebilmektedir. O nedenle buralarda çalışanların diğer sivil çalışanlara göre enfeksiyon hastalıklarına yakalanma riskleri çok daha yüksektir. Ülkemizde, meslek hastalıkları ve risklerine karşı koruyucu önlemlerin yetersiz oluşu da başta hemşireler olmak üzere tüm sağlık çalışanlarını bu risklerle karşı karşıya bırakmaktadır.

Ülkemizdeki hemşirelerin temel eğitimden sonra öğretim kurumları dışında branşlaşma imkânları yoktur. Uzun yıllar yoğun bakım hemşireliği yapan bir kişi yoğunluk nedeniyle farklı alanlarda da çalıştırılmaktadır. Bu durum ise hemşirelerin mesleklerinden gerekli doyumu alamamalarına neden olmaktadır. Hemşirelerin büyük bir kısmı ücret yetersizliği, görev, yetki ve sorumluluklarının tam anlamıyla belli olmaması, risk fazlalığı, meslekte ilerleyememe, yoğun çalışma temposu ve istedikleri branşta çalışamamaktan şikâyet etmektedir.

Yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı mesleğin barındırdığı hassasiyetler de göz önünde tutularak, uluslararası antlaşmalar ve anayasamız ışığında hemşirelik mesleğinde yaşanan sorunların çözülebilmesi için gerekli olan sağlık politikalarının yeniden düzenlenmesi, ekonomik ve sosyal haklarının ayrı bir statüde değerlendirilmesi, çalışma koşullarının iyileştirilerek tespit edilen sorunlara kalıcı çözüm yollarının sağlanması amacıyla Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nün 104. ve 105. maddeleri uyarınca Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Sacid Yıldız                                                 (İstanbul)

2) Şevket Köse                                                (Adıyaman)

3) Birgen Keleş                                               (İstanbul)

4) Enis Tütüncü                                               (Tekirdağ)

5) Ali Rıza Öztürk                                           (Mersin)

6) Tayfur Süner                                               (Antalya)

7) Hulusi Güvel                                               (Adana)

8) Fevzi Topuz                                                (Muğla)

9) Ferit Mevlüt Aslanoğlu                               (Malatya)

10) Gökhan Durgun                                        (Hatay)

11) Ali Arslan                                                 (Muğla)

12) Atila Emek                                                (Antalya)

13) Kemal Demirel                                          (Bursa)

14) Tekin Bingöl                                             (Ankara)

15) Çetin Soysal                                              (İstanbul)

16) Erol Tınastepe                                           (Erzincan)

17) Osman Kaptan                                          (Antalya)

18) Gürol Ergin                                               (Muğla)

19) Tansel Barış                                              (Kırklareli)

20) Tacidar Seyhan                                          (Adana)

21) Ergün Aydoğan                                         (Balıkesir)

22) Durdu Özbolat                                          (Kahramanmaraş)

23) Ramazan Kerim Özkan                             (Burdur)

24) Mehmet Ali Özpolat                                  (İstanbul)

25) Ahmet Küçük                                            (Çanakkale)

26) Rahmi Güner                                             (Ordu)

27) Ali Rıza Ertemür                                       (Denizli)

28) Hüsnü Çöllü                                              (Antalya)

29) Bülent Baratalı                                           (İzmir)

30) Canan Arıtman                                          (İzmir)

31) Nevingaye Erbatur                                    (Adana)

32) Rasim Çakır                                              (Edirne)

33) Mevlüt Coşkuner                                      (Isparta)

2.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 19 milletvekilinin, güvenlik güçlerince toplumsal gösterilerde kullanılan plastik mermi, gaz bombası ve biber gazının yol açtığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/861)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na

Güvenlik güçleri tarafından toplumsal gösterilerde yaygın olarak kullanılan biber gazı, gaz bombası ve plastik merminin yol açtığı yaralanma, sakatlanma ve ölüm gibi ağır sonuçların bütün boyutlarıyla araştırılması, temel yaşam hakkını tehdit eden bu orantısız güç kullanımının önlenmesi için alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98'inci, İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederim. 14.06.2010

1) Hasip Kaplan                                              (Şırnak)

2) Selahattin Demirtaş                                     (Diyarbakır)

3) Gültan Kışanak                                           (Diyarbakır)

4) Ayla Akat Ata                                             (Batman)

5) Bengi Yıldız                                                (Batman)

6) Akın Birdal                                                 (Diyarbakır)

7) Emine Ayna                                                (Mardin)

8) Fatma Kurtulan                                           (Van)

9) Hamit Geylani                                             (Hakkâri)

10) İbrahim Binici                                           (Şanlıurfa)

11) M. Nuri Yaman                                         (Muş)

12) Mehmet Nezir Karabaş                             (Bitlis)

13) Mehmet Ufuk Uras                                   (İstanbul)

14) Osman Özçelik                                          (Siirt)

15) Özdal Üçer                                                (Van)

16) Pervin Buldan                                           (Iğdır)

17) Sebahat Tuncel                                          (İstanbul)

18) Sevahir Bayındır                                       (Şırnak)

19) Sırrı Sakık                                                 (Muş)

20) Şerafettin Halis                                          (Tunceli)

 

Gerekçe:

Türkiye'de demokratik hak ve özgürlüklerin kullanılmasında, işçi sendikalarının eylemlerinde, siyasi partilerin faaliyetleri esnasında; eylem ve etkinlikleri dağıtmak amacıyla polisin kullandığı plastik mermiler, gaz bombası ve biber gazı ölüm saçıyor. 2000 yılından beri onlarca kişinin ölümüne yol açan ve son olarak Şırnak'ın Cizre İlçesi'nde 18 aylık Mehmet Uytun'un yaşamına mal olmuştur.

İnsan yaşamını ve sağlığını tehdit eden ve güvenlik güçlerinin eylem ve etkinliklerde en önemli 'dağıtma' aracı olarak bilinen göz yaşartıcı, bayıltıcı, nefes kesici gibi gazlar, insanların yaralanmasına ve ölümlerine yol açıyor. Hekimler, özellikle biber gazlarının yoğun olarak kullanılması halinde, fiziksel rahatsızlık, kan basıncında yükselme gibi rahatsızlıkların yanı sıra ölüme bile neden olabileceğine dikkat çekiyor. Yine biber gazının hipertansiyon krizi de yol açabileceğine dikkat çeken hekimler, özellikle alerjik bünyeli kişiler, astım ve benzeri solunum sistemi hastaları ile kalp hastaları tarafından yüksek oranda solunması halinde ise, ölümün kaçınılmaz olduğuna işaret ediyor.

Avrupa İşkence ve Kötü Muamelenin Önlenmesi Komitesi (CPT), 2001 yılında yayınlandığı bir raporda, biber gazının potansiyel olarak tehlikeli bir madde olduğunu belirtirken, kapalı alanlarda kullanılmaması gerektiği, açık havada kullanılması konusunda da çekinceleri olduğunu kaydetmişti. Türkiye'de polisin bolca kullandığı biber gazı (CS) ve gaz bombaları, öldürücü kabul edilmese de son yıllarda ortaya çıkan tablo bunun bu kadar masum bir silah olmadığını da ortaya koyuyor. İstanbul'da 1 Mayıs 2007'de yaşanan olaylarda polisin Taksim-Gülleci Sokakta attığı gaz bombası, bir kahvehanenin önünde oturan 75 yaşındaki İbrahim Sevindik'in fenalaşmasına ve hayatını kaybetmesine neden olmuştu. Son olarak 6 Ekim'de İstanbul'daki IMF protestoları sırasında Taksim'de polisin kullandığı gaz bombaları sonucu 55 yaşındaki İshak Kalvo kalp krizi geçirerek yaşamını yitirdi. İstanbul'da 29 Mart 2006'da Ümraniye İlçesi'ne bağlı 1 Mayıs Mahallesi'nde yapılan bir anma töreninde polisin onlarca gaz bombası kullanarak yaptığı müdahalede, Hüseyin Demir (24) adlı yurttaş gaz zehirlenmesi sonucunda yaşamını yitirdi.

Kullanılan gaz bombalarının cinsi kamuoyuna açıklanmasa da yaşamını yitirenlerin çoğunun beyinlerinin patlaması sonucu ölmesi, bombanın insan vücuduna isabet etmesi sonucunda kurşundan daha tehlikeli bir etkiye sahip olduğunu ortaya koyuyor. 28 Mart 2006'da Diyarbakır'da 3 gün süren olaylarda kullanılan gaz bombaları 2 kişinin yaşamını yitirmesine yol açtı. Döner başlıklı gaz bombası 22 yaşındaki Tarık Atakaya adlı mobilya işçisinin başına isabet etti. Başının sol kısmından içeri giren gaz bombası Atakaya'nın yaşamını yitirmesine yol açarken, gaz bombası otopsi ile başından çıkarıldı. 30 Mart günü de Mahsum Mızrak adlı genç de polisin attığı gaz bombalarının hedefi oldu. Otopsi tutanağına göre, Mızrak'ın başına isabet eden gaz bombasının yol açtığı yaralanmaya bağlı olarak beyin harabiyeti ve kanaması sonucu yaşamını yitirdiği belirtildi. Hükümetin muhaliflerin hak aramasını engellemesi, yasalardan kaynaklanan gösteri ve düşünce açıklama hürriyetlerini engellemesi dikkat çekici şekilde artmaktadır.Taş atan çocuklara izinsiz gösteriler nedeniyle verilen ağır cezalar kamu vicdanını rahatsız etmektedir.

Gaz bombası, gaz fişeği, biber gazlı saldırı en son 4 haziran 2010 da Silopi'de BDP Milletvekilleri Sevahir Bayındır, Hasip Kaplan, Hamit Geylani'ye, Belediye Başkanlarına ve halka karşı kullanıldı, otuz aşkın kişi yaralandı. Demokratik toplum olmanın gereği yapılan gösteri ve açıklamalarda, hükümetin taraf tuttuğu, İsrail olaylarında olduğu gibi haftalarca bazı kesimleri kayırdığı destek verdiği, diğer taraftan muhaliflerine karşı acımasızca saldırıda bulunduğu görülmektedir. Bu nedenle Meclis araştırması açılması ve araştırma Komisyonu kurulmasında yarar bulunmaktadır.

3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 22 milletvekilinin, erozyon ve çölleşmenin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/862)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

"Ülkemizde meydana gelen erozyon ve kuraklığa bağlı olarak oluşan çölleşmenin engellenmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi" amacıyla, aşağıda belirtilen gerekçelerle Anayasa'mızın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Mehmet Şandır                                  (Mersin)

2) Ali Uzunırmak                                   (Aydın)

3) Mithat Melen                                     (İstanbul)

4) Behiç Çelik                                        (Mersin)

5) İzzettin Yılmaz                                   (Hatay)

6) Muharrem Varlı                                 (Adana)

7) Mümin İnan                                       (Niğde)

8) Necati Özensoy                                  (Bursa)

9) Mustafa Kemal Cengiz                      (Çanakkale)

10) Mehmet Akif Paksoy                       (Kahramanmaraş)

11) Zeki Ertugay                                    (Erzurum)

12) Hüseyin Yıldız                                 (Antalya)

13) Kadir Ural                                        (Mersin)

14) Cumali Durmuş                               (Kocaeli)

15) Ümit Şafak                                       (İstanbul)

16) Ahmet Deniz Bölükbaşı                   (Ankara)

17) Kamil Erdal Sipahi                           (İzmir)

18) Süleyman Nevzat Korkmaz             (Isparta)

19) Reşat Doğru                                     (Tokat)

20) Osman Durmuş                               (Kırıkkale)

21) Hakan Coşkun                                 (Osmaniye)

22) Metin Çobanoğlu                             (Kırşehir)

23) Ahmet Kenan Tanrıkulu                  (İzmir)

 

Gerekçe:

Her yıl milyonlarca ton verimli toprağın denizlere karışması sonucu oluşan erozyon, ülkemizin 89,11'ini çölleşme ile karşı karşıya bırakmıştır. Bu topraklarımızın yüzde 36,84'ü çok şiddetli, yüzde 23,6'sı şiddetli, yüzde 23,19'u orta şiddetli ve yüzde 5,48'i hafif şiddetli erozyona uğramış topraklardır.

Türkiye'nin toprak potansiyeli zengin değildir ve topraklarımızın sadece %15'i üstün verime sahiptir. Ne var ki, yılların ihmali sonucunda kader olarak kabul edilen erozyonun tahrip ettiği alanların içinde bu verimli topraklar önemli bir yer tutmaktadır.

Her yıl kaybedilen 1 milyar 400 milyon ton toprağın 500 milyon tonu maalesef tarım alanlarından gitmektedir.

Toprak üretilemeyen bir kaynaktır. 1 cm verimli toprak ancak ortalama 500 yılda oluşmaktadır. Tarım yapılabilmesi için gereken asgari 40 cm toprağın oluşması ortalama 20 bin yıl sürmektedir.

Konumu itibariyle dünyanın en iyi yerinde bulunduğu kabul edilen ülkemizde toprağın değerinin anlaşılmadığını şu rakamlar ortaya koymaktadır:

Fırat Nehri, yılda 108 milyon ton, Yeşilırmak 55 milyon ton toprak taşımaktadır. Her yıl Keban Barajı'nda 32 milyon, Karakaya Barajı'nda 31 milyon ton toprak birikmektedir.

Her gün 400 bin kamyon dolusu, her yıl da 1 milyar 400 milyon ton civarında verimli toprak erozyon sonucunda kaybedilmektedir. Her yıl erozyonla kaybedilen 1 milyar 400 milyon ton toprakla İzmit ve Bursa illeri 18 cm kalınlığında toprak ile kaplanması mümkün olabilmektedir.

Çeşitli şiddetlerde yaşanmakta olan ülkemizdeki toprak erozyonu Avrupa'nın 17, Kuzey Amerika'nın 6 katıdır.

ABD'nin yüzölçümü ülkemizin 12 katı olmasına rağmen erozyonla kaybedilen toprak miktarı ABD'de 1,7 milyar ton iken Türkiye'de 1,4 milyar tondur.

Ülkemizde 1960 yılında kişi başına düşen tahıl ekim alanı 1 hektar iken, 2000 yılında bu alan 0,35 hektara düştü.

Erozyonun yanı sıra toprakların sağlıksız ve aşırı kullanımı, ormanların yakımı ve tahribi, hayvanların aşırı ve bilinçsiz otlatılması; bitki örtüsünü eritmekte ve çevremizin ekolojik dengesini bozmaktadır.

Cumhuriyetin ilanından bu yana 44 milyon hektar mera alanımız, hatalı yerleşimler başta olmak üzere, yanlış kullanımlar sonucu 12,3 milyon hektara kadar gerilemiştir.

Ekolojik dengenin bozulmasına bağlı olarak iklimlerde yaşanan değişiklikler sonucu ülkemizde yetişen 2 bine yakın bitki türü yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Üst yüzey toprak kaybı yavaş, sessiz, ancak tam olarak algılanmamış gerçek bir krizdir, afettir.

Tüm bu sorunların sebepleri ve sonuçlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98'inci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

4.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ve 22 milletvekilinin, ulusal ve uluslararası fonlardan finansman sağlanan projelerin uygunluğunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/863)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bilindiği gibi kamudaki bir kısım projelere Dünya Bankası, Avrupa Birliği Fonları ile diğer uluslar arası veya ulusal fonlardan finansman sağlanmaktadır. Bu finansmanların bir bölümü de faiz karşılığı kullanılan kredilerden oluşmaktadır. Bu kapsamdaki projelerin sayısı, büyüklüğü ve ne kadarının amacına (proje bileşenlerine) uygun kullanıldığı ve sonuçlandırıldığı konularında kamuoyunda çeşitli şüphe ve iddialar yer almaktadır. Belirtilen hususların araştırılması ile Araştırma Komisyonu kurulduğu takdirde tespit edilecek hususların Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulmak üzere, Türkiye Cumhuriyeti Anayasanın 98 inci maddesinin 3 üncü fıkrası ile İçtüzüğün 104 üncü maddelerine istinaden "Meclis Araştırması" açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Mehmet Akif Paksoy                                  (Kahramanmaraş)

2) Beytullah Asil                                             (Eskişehir)

3) Akif Akkuş                                                 (Mersin)

4) Hakan Coşkun                                            (Osmaniye)

5) Oktay Vural                                                (İzmir)

6) Ahmet Duran Bulut                                     (Balıkesir)

7) Hasan Çalış                                                 (Karaman)

8) Recep Taner                                                (Aydın)

9) Kamil Erdal Sipahi                                      (İzmir)

10) Süleyman Latif Yunusoğlu                       (Trabzon)

11) Necati Özensoy                                         (Bursa)

12) Reşat Doğru                                              (Tokat)

13) Şenol Bal                                                   (İzmir)

14) Ahmet Orhan                                            (Manisa)

15) Yılmaz Tankut                                           (Adana)

16) Rıdvan Yalçın                                           (Ordu)

17) Metin Çobanoğlu                                      (Kırşehir)

18) Muharrem Varlı                                        (Adana)

19) Süleyman Nevzat Korkmaz                       (Isparta)

20) Mehmet Şandır                                          (Mersin)

21) Osman Ertuğrul                                         (Aksaray)

22) Kadir Ural                                                 (Mersin)

23) Mustafa Kemal Cengiz                              (Çanakkale)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Devlet Yardımlarının İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Plan ve Bütçe komisyonları raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

3.- Devlet Yardımlarının İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/818) (S. Sayısı: 523) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon Raporu 523 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp, maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Tasarının tümü üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Sayın Faik Öztrak’a aittir.

Sayın Öztrak, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 523 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın geneli üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu düzenlemenin Avrupa Birliğiyle yürütülen üyelik müzakereleri kapsamında rekabet faslının müzakereye açılabilmesinin ön koşulu olduğu anlaşılmaktadır. Getirilen tasarıyla, sanayi sektörüne verilen devlet yardımlarının Türkiye ile Avrupa toplulukları arasındaki anlaşmalara uygun olarak düzenlenmesi, izlenmesi ve denetlenmesine ilişkin yasal çerçeve oluşturulmaktadır.

Cumhuriyet Halk Partisinin maddeler üzerindeki görüşlerini arkadaşlarım açıklayacaklar ancak tasarıda önemli gördüğüm birkaç husus üzerinde durmadan geçemeyeceğim.

Tasarıda tanımlanan görevlerin işlevsel bağımsızlığa sahip bir kurul aracılığıyla yerine getirilmesi öngörülmektedir ancak öngörülen düzenlemeyle Türk kamu yönetiminde eşine rastlanmayan bir uygulamaya imza atılmaktadır. Devlet yardımlarını düzenleme, yardımları inceleme, gerektiğinde yardımları durdurma ve geri alma konularında kesin karar yetkisiyle donatılan kurul, Hazine Müsteşarlığında kurulmakta, başına da müsteşara bağlı bir genel müdür getirilmektedir. Oysa aynı Müsteşarlık bünyesinde teşviklerden sorumlu bir genel müdürlük de bulunmaktadır. Bu durumda Hazine Müsteşarlığına bağlı bu genel müdürden devlet yardımlarına ilişkin Hazine Müsteşarlığının yapmış olduğu iş ve işlemleri incelemesi, denetlemesi nasıl beklenmektedir? Atanacak genel müdürün sicil amirinin Hazine Müsteşarı olduğu düşünüldüğünde bu genel müdürün bağımsız karar alması mümkün müdür? Böyle bir yapılanma içinde ortaya çıkacak çıkar çatışması kurulun karar ve işlemlerinde bağımsızlığının ve tarafsızlığının sorgulanmasına neden olacaktır. Avrupa Birliğinin ilerleme raporlarında atıfta bulunulan işlevsel bağımsızlık da sağlanamayacaktır.

Değerli milletvekilleri, diğer taraftan, bu düzenlemeyle, 31/12/2001 tarihinden önce düzenlenmiş ve yatırım süresi bitmiş, yatırım teşvik belgesi kapsamında yer alan yatırımların tamamlanıp tamamlanmadığına bakılmaksızın tamamlanmış sayılması hükme bağlanmaktadır. Her ne kadar Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edilen hâliyle sınırları daraltılmış olsa da bu açıkça bir af maddesidir. Söz konusu af maddesinden hangi işletmeler yararlanacaktır? Bu sorunun cevabı Genel Kurulda açıklanmalıdır. Ayrıca, bunun bir vergi iadesi sorununa yol açıp açmayacağı konusu da mutlaka değerlendirilmelidir.

Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Avrupa Birliğine üyelik hedefi doğrultusunda bu tür teknik düzenlemeleri desteklemektedir. Bu düzenlemeler Avrupa Birliği standartlarına ulaşmanın yanı sıra ülkemizin dünyayla bütünleşmesinde, ekonomik, sosyal, hukuki altyapısını dünya standartlarına ulaştırmasında önemli bir araç olarak görülmektedir. Bununla beraber ülkemizin rekabet gücünü ilgilendiren işsizlik sorununun çözümünde önemli bir rol oynaması gereken devlet yardımlarıyla ilgili düzenlemelerde içinde bulunduğunuz küresel konjonktürün olağanüstülüğü ve Avrupa Birliğine üyelik sürecinin niteliklerinin de dikkate alınması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, küresel krizden çıkışta ülkelerin rekabet güçlerini artırmak maksadıyla yoğun çaba gösterdiği günlerden geçiyoruz. Bu olağanüstü günlerde uyum için uğraştığımız Avrupa Birliği mevzuatının yine Avrupa Birliği ülkeleri tarafından ciddi şekilde esnetildiğine şahit olduk. Kriz sürecinde çok sayıda finansal kuruluşa devlet kaynakları aktarıldı. Almanya sadece Opel markasını kurtarabilmek için çok ciddi kamu destekleri verdi. Böyle bir ortamda küresel koşulların olağanüstülüğünü de dikkate alarak Türkiye'nin mevcut politika esnekliklerini korumalıyız. Katı kurallarla elimizi kolumuzu bağlayacak düzenlemelerden kaçınmalıyız.

Diğer taraftan, Avrupa Birliğiyle yürütülen üyelik müzakerelerinin başlamasından bu yana beş yıl geçmiştir. Buna karşı kat edilen mesafe oldukça sınırlıdır. Toplam 35 fasıldan sadece 13 başlık açılabilmiştir. Yine, açılabilen bu başlıklardan sadece “bilim ve araştırma” başlığı kapatılabilmiştir. Buna karşın, müzakere sürecinde bizimle beraber aynı zamanda yola çıkan Hırvatistan 35 müzakere başlığının tamamını açtırmıştır. Açılan bu fasılların 22’sini kapattırmıştır. Bu tablo Türkiye’yle yürütülen üyelik müzakerelerinin ucu açık yapısını açıkça gözler önüne sermektedir.

Bugün, Avrupa Birliği bazı sektörlerden vazgeçmektedir. Vazgeçilen bu sektörler için Avrupa Birliği devlet yardımları konusunda daha katı kurallar uygulayabilir. Ancak Avrupa Birliğinin bıraktığı bu sektörlerin bazılarına Türkiye’nin talip olması pekâlâ mümkündür. Avrupa Birliğinin kendi önceliklerine göre ele aldığı devlet yardımları mevzuatını hemen kendi mevzuatımıza yansıtmamız, belirli geçiş sürelerini öngörmememiz hâlinde Avrupa Birliğinin vazgeçtiği bu sektörlerin Türkiye yerine Asya’ya kayması oldukça yüksek bir olasılıktır. “Teknik düzenlemeleri içeren fasılları öncelikle tamamlayalım, siyasi nitelikteki konuları daha sonra ele alalım.” gibi bir yaklaşımla bu olağanüstü küresel konjonktürde Türkiye’yi belirli esnekliklerden mahrum bırakmamalıyız. Bu kapsamda yapılacak düzenlemeleri sektörlerimizin rekabet gücünü de dikkate alarak yapmalı, geçiş dönemleri tanımlayabilmeliyiz.

Değerli milletvekilleri, bugün başta gelişmiş ülkeler olmak üzere tüm ülkelerin birinci önceliği rekabet gücü, bunun korunması ve küresel krize  bağlı olarak ortaya çıkmış işsizlik sorununun bir an önce çözülmesidir. Ülkeler bugün bu güçlerini koruyabilmek amacıyla kur ve ticaret savaşlarını dahi göze alabilmektedirler. Amerika Birleşik Devletleri ve Çin arasında süregiden tartışmalar, Japonya’nın parasını değerlendirmeme çabası, Avrupa Merkez Bankasının döviz piyasasına yönelik örtülü müdahaleleri, Brezilya’nın sermaye akımlarına yönelik tedbirleri, Kore’nin döviz cinsinden türev araçlara getirdiği sınırlar bu ülkelerin rekabet güçlerini koruma konusundaki kararlılıklarıyla ilgili son, yakın dönemde karşılaşılan örneklerdir. Tüm bu çabaların gerisinde, yaratılan talebin mümkün olduğunca yurt içinde tutulması, net ihracat öncülüğünde yüksek büyüme hızlarının yakalanması, iş ve istihdam sorununu hafifletme gayreti bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, dünya 2007-2009 döneminde daha önceki krizlere pek benzemeyen bir krizle karşılaşmıştır. Son dönemdeki krizler gelişmekte olan ülkelerde çıkarken, bu kriz küresel kapitalizmin merkezinde çıkmıştır. Daha önceki krizler gelişmekte olan ülkelerin kur ve faizlerinde ciddi sıçramalar şeklinde kendini gösterirken, bu krizde gelişmiş ülkelerin merkez bankalarının faizleri sıfırlaması, likiditeyi salması tüm dünyada kur ve faizlerin sıçramasını engellemiştir ancak yaşanan bu krizin etkisi özellikle iki alanda görülmüştür. Bunlar ekonomik daralma ve işsizliktir.

Geçen yıl Türkiye, dünyanın en hızlı daralan ülkelerinden biri olmuştur. Dolayısıyla, büyüme anlamında, küresel krizde en yüksek bedellerden birini Türkiye ödemiştir. Benzer tablo iş ve istihdam boyutunda da yaşanmıştır.

Bize benzeyen yüz elli ekonomi küresel krizin yaşandığı 2008-2009 döneminde ortalama yüzde 4,2 büyümüştür. Türkiye ise bu dönemde yüzde 2,1 oranında daralmıştır. Yine bu dönemde Türkiye G 20 ekonomileri içinde en hızlı daralan beşinci ekonomi olmuştur.

OECD içinde iş ve istihdam kayıplarında Türkiye, finansal krizi yaşamış, zehirli finansal varlıklarla boğuşmuş, ekonomileri bu süreçte neredeyse çökme noktasına gelmiş İspanya, İrlanda, İzlanda ve Amerika Birleşik Devletleri gibi ekonomilerin ardından en yüksek işsizliği yaratan ekonomi olmuştur.

Bunlara rağmen Hükûmetin, gelişmekte olan ülkelerde daha önce yaşanan krizlerin nitelik ve yapısını kullanarak -yani geçmişteki hatıraları kullanarak- Türkiye’ye krizin de teğet geçtiğini söylemesi oldukça ilginçtir. Bu söylemler, kriz sürecinde işsiz kalan, üretim dışına itilen tüm vatandaşlarımızın ödediği ağır bedeli saklama çabasından başka bir şey değildir. Türkiye bu krizde en yüksek bedel ödeyen ülkelerden biri olmuştur, yılın ilk yarısında yaşanan yüksek büyüme hızları bile Türkiye’yi düştüğü çukurdan çıkarmaya yetmemiştir.

Geçtiğimiz yılın ilk yarısında yüzde 11 daralan ekonomi bu şiddetle daralmanın üzerine bu yılın ilk yarısında yüzde 11 büyümüştür. Bu elbette sevindiricidir ancak bu büyüme rakamlarını abartmamakta, istismar etmemekte de yarar vardır.

İlk yarıdaki büyüme rakamlarına bakılarak Çin’le yarıştığımız ifade edilmektedir. Çin, küresel krize rağmen 2008 yılının ilk yarısına göre yüzde 19 oranında büyümüştür. Türkiye'nin geliri ise hâlâ 2008’in ilk yarısındaki gelirinin altındadır. Bu nasıl bir yarıştır sayın milletvekilleri, Çin 100 metre yarışında bize 20 metre fark atmış, Hükûmetimiz 20 metre geriden “İpi ben göğüsledim.” diye bağırıyor?

Değerli milletvekilleri, Türkiye toparlanmaya rağmen, maalesef hızla kriz öncesinin sorunlu ekonomik dengelerine dönüş sinyalleri vermektedir. Dış açık yaratan ve finanse edildiği müddetçe sorun olmadığı düşünülen yapı yeniden belirginleşiyor. Küresel ekonomide merkez bankalarının pompaladığı milyarca dolar likidite ve yine bu ülkelerin izlediği fiilî sıfır faiz politikası bizim gibi ülkelere akacak ciddi bir spekülatif kaynak havuzunu oluşturuyor. Bu havuzdan Türkiye’ye de para giriyor. Son dönemde bu spekülatif akımlardaki hızlanma neticesinde dolar kuru iki yıl önceki sorun yaratan düzeylerine geliyor. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin tamamı, paralarının değerlenmemesi, rekabet güçlerinin aşınmaması için yoğun çaba gösteriyorlar. Böyle bir dönemde dünya üzerinde bir tek Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı kendi parasının değerli olmasından memnun olduğunu açıklıyor. Ortada bir yanlış olduğu muhakkak, ya tüm dünya bir yanlışın peşine düşmüş gitmektedir ya da bizim bulunduğumuz noktada ciddi bir yanlışlık vardır.

Değerli milletvekilleri, Türk lirasındaki değerlenmenin spekülatif fon akımları açısından iştah açıcı etkisini size bir örnekle özetleyeyim: Son bir ayda Türkiye’ye 1 milyon dolar getiren yabancı bir yatırımcı parasını Hazine borçlanma kâğıdına yatırsın ve 25 Nisan 2012 vadeli tahvile yatırsın, bugün bu kâğıdı satıp Türkiye’den çıkmak isterse 56 bin dolarlık kâr cebine giriyor. 1 milyon dolarda 56 bin dolar yani yüzde 5’i aşıyor ve bu 56 bin dolarlık kârın 2.700 doları sadece faiz gelirinden, geriye kalan 53.300 doları Türk lirasındaki değerlenmeden eline geçiyor. Dünyanın neresinde bir ayda dolar cinsinden yüzde 5’in üzerinde getiri sağlayabilirsiniz? Sayın Başbakanın çok övündüğü değerlenen Türk lirası yabancı yatırımcının cebine bir ayda 53.300 dolar koymuştur. Aynı dönemde 1 milyon dolarlık ihracat yapan ihracatçı 75.300 Türk lirası kaybetmiştir, 1 milyon dolarlık ithalat ise 75.300 lira ucuzlamıştır.

Değerli milletvekilleri, bu tabloyla Türkiye’nin rekabet gücünü koruması, net ihracatını artırması mümkün müdür? Böyle bir tabloda dış açıkların hızla artması da kaçınılmazdır. Nitekim cari açık bu yılın ilk yedi ayında geçen yılın aynı dönemine göre 3 kat artarak 24,2 milyar dolar olmuştur. Artan bu açıkla beraber finansman kalitesi de hızla bozulmuştur. Geçen yılın ilk yedi ayında cari açığın yüzde 64’ü doğrudan yatırımlarla karşılanırken bu yılın aynı döneminde açığın ancak yüzde 18’i doğrudan yatırımlarla karşılanmaktadır. Kriz öncesi dönem olan 2008’in ilk yedi ayında ise bu oran yüzde 37’dir. Portföy yatırımlarının cari açığa oranı ise 2009 yılının ilk yedi ayı ile bu yılın aynı dönemi arasında yüzde 29’dan yüzde 48’e çıkmıştır. Bilindiği gibi portföy yatırımları en hızlı gelen ve ekonomiden de en hızlı çıkabilecek olan yatırımlardır.

Açıklanan son dış ticaret verileri de iç açıcı değildir. Ağustos ayına ilişkin ihracat, ithalat ve dış açık rakamları ekonominin rekabet gücündeki aşınmayı gözler önüne sermektedir. Ağustos ayında ihracatın ithalatı karşılama oranı 2005 yılının Ağustos ayından bu yana en düşük seviye olan yüzde 55,4’e gerilemiştir. Yine 2010 yılının ilk sekiz ayında dış ticaret açığı geçen yılın aynı dönemine göre yaklaşık 2 kat artmış, enerji hariç dış açık neredeyse 2008 yılının ilk sekiz ayındaki düzeyine gelmiştir. Dış dengede ortaya çıkan bu tablo uluslararası yatırımcı kuruluşların da dikkatini çekmektedir. Dünyanın en büyük yatırım bankalarından olan Japon Nomura’nın hazırladığı küresel kırılganlık endeksine göre, 2010 yılının ikinci üç ayı ile 2009’un aynı dönemi arasında kur riski en hızlı artan ülke Türkiye’dir. Bu artışla Türkiye, İzlanda ve Vietnam’dan sonra riski en yüksek üçüncü ekonomi seviyesine ulaşmıştır.

Değerli milletvekilleri, geçen gün, kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s Türkiye’nin görünümünü durağandan pozitife çıkardı. Bu karar, çok daha önce alınması gereken gecikmiş bir karardır ancak görünümdeki düzeltmeye karşın Moody’s Türkiye’nin kredi notunu artırmadı. Gerekçe Türkiye’nin yüksek cari açığı, bu açığın düşük finansman kalitesi ve Türkiye’nin kamu maliyesinde daha güçlü temellere ihtiyaç duyması olarak ifade edildi.

Dış dengedeki bozulma, finansman kalitesindeki gerileme ve yabancı yatırımcı raporlarında artan hassasiyet endişe vericidir. Bu endişeleri giderici adımları atmak Hükûmetin görevidir. Bu çerçevede döviz cinsinden kredi kullanımı ve şirket açık pozisyonları yakından izlenmelidir.

Diğer önemli bir husus ise malî disiplindir. Kriz yılı referans alınarak yapılan değerlendirmeler malî disiplindeki gevşemeyi saklayabilmektedir ancak 2008 yılının ilk sekiz ayı ile 2010 yılının aynı dönemi mukayese edildiğinde faiz dışı harcamalarda oldukça yüksek reel artışların bulunduğu dikkati çekmektedir. Buna karşın vergi gelirlerindeki reel artışlar ise çok sınırlıdır.

Değerli milletvekilleri, küresel ekonomide kur ve dış ticaret savaşlarının tartışıldığı bir dönemde Türkiye büyüyen dış açık sorununa bir de iç açık sorununu eklememelidir ancak gelişmeler bu alanda da kaygıları artırmaktadır. Seçimler yaklaşmaktadır. Hükûmet seçimlere giderken elini serbest bırakmak amacıyla, daha önce söz verdiği, bizim de ilke olarak desteklediğimiz malî kuralı bir kenara itmiştir. Malî kuralı çıkarmayan Hükûmet, mevcut örtülü malî kuralları da yok saymaktadır. Ekim ayı gelmesine karşın, kanunen mayıs sonu ve haziran ortasında açıklanması gereken orta vadeli program ile orta vadeli malî program hâlen ortada yoktur. Ekim ayı ortasında bütçe Türkiye Büyük Millet Meclisi huzuruna gelecektir ancak kamu kurumlarına yönelik bütçe çağrısı hâlen yapılmamış, bütçe gizlenerek, saklanarak yapılmaya çalışılmaktadır. Böyle bir tablo ile Türkiye ilk defa karşılaşmaktadır. Bu gelişmelerin ciddiyetle bağdaşır bir yanı da yoktur. İçinde bulunduğumuz konjonktürde, ekonomi yönetiminde ciddiyet ve ihtiyatlılığın elden bırakılmamasına her zamankinden daha fazla ihtiyaç bulunmaktadır. Ekonomi yönetimi, mevcut kurallara uyumu da bir yana bırakmış, mali disiplinin geleceğini Sayın Başbakanın iki dudağının arasından çıkan sözlere emanet etmiştir. Bu ancak padişahlıklarda olur.

Değerli milletvekilleri, gelişmiş ekonomilerin kırılganlıkları aşmak için finansal sisteme likiditeyi pompalamaya devam ettiği bir dönemde seçimlere kadar spekülatif fon girişlerine dayanarak ekonomide yalancı bir bahar yaşatılabilir. Hükûmet seçimlere kadar durumu bu şekilde idare etmeyi de tercih edebilir. Ancak ekonomideki kırılganlıklar her geçen gün artmaktadır. Bu kırılganlıkların artması sonucunda seçimlerden sonra karşımıza ateşten gömlek giyme ihtiyacı gelebilir. Bunun sonucunda kaybeden en başta toplumun yoksul kesimleri olacaktır. Bu sebeple İktidarın bir an önce ekonomi gündemine dönmesi gerekmektedir.

Bu çerçevede, yine, İktidarı, bu sorumluluğu göstermek suretiyle ekonomide alınması gereken tedbirleri bir an önce almaya davet ediyor, sözlerimi tamamlarken Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztrak.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Sayın Emin Haluk Ayhan.

Buyurun Sayın Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 523 sıra sayılı Devlet Yardımlarının İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın geneli üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tasarının genel gerekçesinde 18/2/2008 tarihli Katılım Ortaklığı Belgesi’nin ve hazırlanan Ulusal Program’da yükümlülüklerimizin ne şekilde ve ne zamanda ortaya koyulacağının belirtildiği ifade edilmektedir. Gerek bunların gerekse 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı’nda topluluk uygulamasına paralel bir şekilde düzenlenmesi gereken bir alanın da devlet yardımları olduğu ifade edilmektedir.

Devlet yardımları görev alanı olan büyüme, bölgesel farklılıkların giderilmesi, işsizlik gibi konularda izlenebilen ana politikaları benimseyen ve bu politikaların olumlu etkilerini artıran uygulamalar olduğu belirtilmektedir. Genel nitelikte devlet yardımı programları dışında makro hedefli uygulamaları çözümü desteklemek için, ülkedeki ekonomik ve sosyal sorunların giderilmesi için devlet yardımına kuşkusuz ihtiyaç vardır. Bunların özellikleri ise piyasa mekanizması dışı kaynak tahsisi, belirli bir ekonomik ve sosyal hedefe yönelik olması, piyasa mekanizmasında yaratılan tahribatın üzerinde bir dışsal getiridir. Bunların rekabeti bozduğu bir gerçektir. Aslında, yapılan çalışmalar bu işin bir çerçeve kanunu olarak ele alınmasının gerektiğini resmî dokümanlar da ifade etmektedir.

Şimdi, bunların uygulama alanları ve bu alanlara yönelik temel problemlerin belirlenmesi, teşvik tedbirleri, uluslararası ilişkiler, diğer ülke uygulamalarına karşı önlemlerin kapsama dâhil edilmesi veya kanunda yer alması gerekir. Devlet Planlama Teşkilatı Özel İhtisas Komisyonunda “Devlet yardımlarının vizyonu, ülke ekonomisinin uluslararası alanda rekabet gücünü artırmak, bölgeler arası sosyoekonomik farklılıkları gidermek ve ülke kaynaklarını katma değeri yüksek, ileri ve uygun teknolojileri kullanan alanlara yönlendirmektir.” denilmektedir. Vizyona dönük temel amaçlar ise -bu raporda- bunların özelliklerinin, genel nitelikli uygulamalar ile devlet yardımlarının ayrılması, teşvik sisteminin etkinliğinin artırılması, kamusal açıdan fayda ve maliyet analizinin yapılabilmesinin temini, uluslararası anlaşmalara uyum sağlanması, uygulamaların birleştirilmesi ve uyumlaştırılması, sisteme merkezî idare dışı birimlerin dâhil edilmesi, şeffaflık, yardım uygulamaları için gerekli istatistiki altyapının kurulması, devlet yardımlarını Türkiye’nin uluslararası rekabet gücünü artıracak faaliyet alanlarına yoğunlaştırmak, bu özelliğini kaybetmiş olanları uygulamadan kaldırmak, devlet yardımlarının verilmesinde çarpan etkisini yapacak mekanizmaları geliştirmek gibi hususlar sayılmaktadır. Aslında bu sayılan hususların içinde Hükûmetin özellikle bu tasarı üzerinde durduğu hadise, sadece Avrupa Birliğine verdiği taahhüdün yerine getirilmesidir. Aksi hâlde bunun milletle, bunun sanayiciyle, bunun diğer desteklenmesi gereken gruplarla yapılmasını düşündüğü kanaatinde de değiliz. Böyle bir şeyi de görmüyoruz.

Şimdi, Devlet Yardımlarının İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın amacı, tasarıda devlet yardımlarının Türkiye ile Avrupa Toplulukları arasındaki anlaşmalara uygun olarak düzenlenmesi ve ilgili mercilere bildirimi sağlamak üzere ilke ve prensiplerini belirleyerek yardımların izlenmesi, denetlenmesine ilişkin usul ve esasların tespit edilmesi olarak belirlenmiştir. Tarım ve balıkçılık ve hizmet sektörleri kapsamda yer almamıştır.

Genel gerekçede, AB’nin ekonomik, sosyal sistemleriyle uyum sağlamak için Topluluk müktesebatını iç yasal düzenlemelere aktarmak üzere bazı yasal yükümlülüklerin üstlenildiği ifade edilmektedir. Diğer taraftan, rekabet faslının müzakereye açılış kriterleri arasında devlet yardımlarıyla ilgili genel ilkelerin belirlenmesi ve uygulanmasının denetlenmesine yönelik yasanın çıkarılarak uygulamaya konulması hususunun yer aldığı da ifade edilmektedir. Ülkemizde devlet yardımlarının farklı mevzuatlarla farklı kuruluşlarca hazırlanıp yürütüldüğü dikkate alınarak böyle bir tasarının hazırlandığı konusu da tasarıda yer alan hususlardandır.

Bu kanun tasarısı ve diğer ikincil mevzuatın uygulanmasıyla ülkemizde uygulanan, uygulanacak devlet yardımları AB kriterlerine göre denetimden geçecek, böylece Avrupa Birliği sistemiyle uyumlu bir devlet yardımları sistemi getirilmiş olacaktır. Ancak devlet yardımları uygulamaları tam üye olmadan AB kurallarıyla sınırlandırılmış olacaktır. Yeni üye ülkelerde bu sınırlamaların tam üyeliğe yakın bir zamanda yapıldığı dikkate alınmamıştır. Hatta biraz önce ifade edildiği gibi, bu ülkelerin, kriz esnasında üye ülkelerin bile bu kurallara uymadığı çok açık ve net bir şekilde görülmüştür.

Ekonomik gelişmenin hızlandırılması, bölgesel ya da sektörel sorunların çözülmesi, araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin artırılması, işsizliğin azaltılması, çevresel sorunların azaltılması gibi nedenlerle bu yardımlar verilebilmektedir. Dolayısıyla devlet yardımları, ekonomi ve kalkınma politikasının en temel amaçlarından birisidir ve tasarının kalkınma politikası çerçevesinde yapılması önem arz etmektedir. Bu husus, Türkiye gibi gelişmekte olan ve kendine has ihtiyaçları olan bir ülke için daha da önemlidir. Ama bu tasarının bu sonuçlarını doğurmayacağını çok açık ve net bir şekilde ifade etmek de mümkündür.

Tasarıyla oluşturulan kurul yapısı, mevcut hâliyle devlet yardımları izlenmesi ve denetlenmesi işlevini eksiksiz olarak yerine getirebilecek idari ve işlevsel bağımsızlıktan yoksundur. Kuruluşun devlet yardımları politikasını belirleyip hem de denetimi yapması uygun görülmemektedir. Devlet yardımlarının izlenmesi ve denetlenmesi görevi bağımsız bir kurul tarafından yerine getirilmelidir. Bu tasarının yürürlüğe girmesiyle devlet yardımı programlarını uygulayan kamu kuruluşlarının durumunda bir değişiklik olmayacaktır. Ancak bunlar mevcut programlarını kurulun denetimine sunacaklar ve istenen değişiklikleri yapacaklar, bundan sonra çıkacak destek programlarını ise bu kanun ve ikincil mevzuat hükümlerine uygun olarak hazırlayacaklar ve kurulun onayını aldıktan sonra uygulamaya koyabileceklerdir. Dolayısıyla yeni devlet yardımları uygulanmadan önce izin alınması gerektiğinden, yardımların uygulanmaya başlaması ek süre ve daha fazla bürokrasiye neden olacaktır. Mevcut devlet yardımlarının bazılarının kanunun uygulamaya konulmasından belli bir süre sonra AB kurallarına uyumlu hâle getirilmek üzere değiştirilmesi de gerekebilecektir. Bu kapsamda, özellikle ihracat destekleri kapsamında uzun süreli yardım programları, KİT’lere yapılan kaynak transferleri, özelleştirilmesi safhasında sağlanan çeşitli yardımlar, enerji desteği gibi işletme yardımları ile yeni yatırım teşvik sisteminin değerlendirilmesi gerekmektedir.

AB’ye tam üyeliğin gerçekleşmesi hâlinde kurulun görevlerini Avrupa Komisyonu devralacak ancak kurul sekreteryasının yürütmesi gereken izleme, koordinasyon, bilgilendirme, raporlama, müzakere ve bildirim gibi işlevler devam edecektir. Söz konusu otoritenin kurulmasının ardından AB denetleme mevzuatının çevirisi yapılarak Türk mevzuatına eklenecek ve bu mevzuata göre devlet yardımları denetlemeden geçerek uygulanacaktır. Böylece rekabet faslının en önemli açılış kriteri ile AB’ye karşı olan bir yükümlülüğümüzün yerine getirilebileceği ifade edilmekle birlikte, devlet yardımları AB kuralları ile sınırlandırılacaktır. Esneklik, uygulama esnekliği imkânımız ortadan kalkacaktır. Türkiye'nin AB’nin karar alma mekanizmasına ne zaman dâhil olabileceği ile ilgili bir belirsizlik ortadadır. Bunu, gayet açık ve net, Hükûmet yetkililerinden de işitiyoruz. Bu süre içinde AB Komisyonu denetleme mevzuatını belirlerken Türkiye'nin ihtiyaçlarını ne ölçüde dikkate alacağı kesin olmadığından uygulamaların sağlayacağı fayda sınırlı olacak veya faydası olmayacaktır. Devlet yardımları ile ilgili olarak AB tarafına bildirimde bulunulacaktır. Uygulamalarda ek bir bürokrasi oluşacaktır. Yeni bir genel müdürlük ve AKP’nin çok arzu ettiği bir kadrolaşma oluşacaktır. Yardımların geri alınması söz konusu olabilecektir. Farklı kurumlar tarafından uygulanan devlet yardımlarının bir merkezî denetleme ve takibe tabi tutulmasının faydalı olacağı ve devlet yardımlarında etkinliğinin artacağı düşünülmekle birlikte, devlet yardımlarının uygunluğunu incelemek, izlemek ve denetlemekle görevli bir kurulun sekreterya hizmetini yürütmesinin isabetli olmayacağı, bu görevin daha özerk bir idari teşkilat yapısıyla yerine getirilmesinin daha uygun olacağı düşünülmektedir. Gerçekten de durum budur.

Tasarının geçici 5’inci maddesiyle yapılmak istenen düzenleme, uzun süredir devam eden ve çözülmesi gereken problem olmakla birlikte af niteliği taşıması, kamuoyunu tatmin edecek nitelikte aydınlatıcı bilginin ortaya konulamaması, buna ilave olarak yasal yükümlülüklerini yerine getirmeyenlerin mükafatlandırılması izlenimini vermesinin -vatandaşlarda yaratacağı- vatandaşları rahatsız edeceğinin düşünülmesi nedeniyle uygun görülmemektedir.

Tasarıyla temel olarak bir kurul oluşturuluyor. Kurul sekreteryası, hazine bünyesinde ana hizmet birimi olarak Devlet Yardımları Genel Müdürlüğü oluşturuluyor. Mevzuat ve uygulama böylece AB ilke ve prensipleriyle uyumlu olacak.

Tabii ki bu önemli. Hükûmeti ve Sayın Bakanı tebrik etmek lazım. Bu kanunun gerçekten aciliyeti mi vardı? Vardıysa tebrik ediyoruz ancak Komisyonda iki ayağımızı bir pabuca soktunuz. Şimdi bakıyoruz… Memleketin çok önemli meseleleri var diyorduk. Ne var diyorduk? Sayın Bakan söylüyordu, “Mali kural var.” diyordu. “Biz bu kanunla AB’ye yükümlülüklerimizi yerine getireceğiz.”

Fakat Sayın Bakanın ifadesiyle -mali kural görüşülürken Komisyonda Sayın Bakanın bize söylediği bir şey vardı- G-20 ülkeleri, Avrupa Birliği ülkeleri ve diğer ülkeler, OECD ülkeleri bizim bu mali kuralın formülünden istifade etmek için âdeta yarışıyorlardı fakat onları biz bu işten mahrum ettik. Mali kuraldan kendimiz de ne yaptık? İstifade edemiyoruz, çok üzüldük.

Birden Sayın Bakanın sesi kesildi. Şimdi, Sayın Bakanın özellikle mali kural konusunda konuşmaması gerçekten ıstırap verici, azap verici. Şu Meclise bir bilgi verin, bir bilgilendirin. Şurada Sayın Bakanın mali kuralla ilgili aşağı yukarı elli sayfaya yakın, Komisyonda konuşması var. Şimdi, bu kadar bu işin önceliği var iken siz bunları bırakıp Avrupa Birliğinin her dediğini yapacağız diye, önceliği var diye bunu buraya getirmenin âlemi var mı? Şimdi, gerçekten önemliyse, birinci önceliği varsa yapalım ama maalesef… Ne yapıyorsunuz? Bunu yapmıyorsunuz, çok farklı bir şeyler söylüyorsunuz.

Bakın, biraz önce, benden önceki Sayın Konuşmacı söyledi: Orta vadeli plan. 5018 sayılı Kanun’a göre, kendi çıkardığımız kanuna göre ne yapmamız lazım? Buna uyum sağlamamız lazım ve bunu beş ay önce açıklamamız lazım. Siz burnunuzun dibini görmüyorsunuz, göremiyorsunuz, korkuyorsunuz, “Ortaya koyacağımız rakamlar yanlış olur, yanlış çıkar.” diye o rakamları ortaya koymaktan kaçıyorsunuz. Bu millet -madem önümüz bu kadar şeffaf, bu kadar açık, özel sektörün önünü açıyoruz- özel sektör hangi rakama göre davranışlarını belirleyecek önümüzdeki sene için? Beş ay geçti hâlâ daha ortaya bir şey koymadınız, yok. Yarın, bütçe 17’sinde gelecek buraya. Ben sizin için üzülmüyorum. Hükûmetin bunu yapamayacağını, beceremeyeceğini çok açık ve net bir şekilde biz bunu biliyorduk. Ama birkaç gün önce, yirmi sene orada çalışmakla gurur duyduğum, onur duyduğum Devlet Planlama Teşkilatının kuruluş yıl dönümüne gittik. Şimdi, o Teşkilatı sizin sayenizde bir orta vadeli plan çıkaramayacak hâle, milletin önünde soktuk. Bu ızdırap verici bir şeydir. O Teşkilatın çalışan bir insanı olarak, ben o kurumun çalışan bir mensubu olarak bunu söylüyorum. Şimdi, burada başka arkadaşlarım da var Devlet Planlama Teşkilatında çalışan. Bu sorumluluk bizim değil, bu sorumluluk kamunun değil, bu bürokrasinin sorumluluğu değil. Biz ortaya rakam koymaktan çekiniyoruz, utanıyoruz yanlış çıkacak bu rakamlar diye.

Şimdi, siz bunları söylemiyorsunuz, olacak olmayacak her şeyinizi boynunuzdan bağlatıp AB’ye veriyorsunuz. Birinci öncelikse yapalım. Zaten bunlara yapılan muhalefet de muhalefet partileri tarafından öyle çok asılınan şeyler değil. Getirdiğiniz evine evcir hadisesi böyle devam ediyor. Hiç sesiniz çıkmadı, ben açıklama yaptım, “Sayın Babacan dut yemiş bülbüle döndü mali kural konusunda.” dedim. Bunu, dutu çok yiyen bülbülün sırt üstü yatıp konuşmaması anlamında söylemedim. Bunun anlamı, o dutu yiyen bülbülün, onun içindeki bir maddenin sesini kısması kuşun. Şimdi sizin sesinizi kısan ne var? Nedir hadise? Neden bunu açıklayamıyorsunuz? Neden bundan vazgeçtiniz? Şimdi Sayın Bakanlar çok farklı şeyler söylüyor. Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı, Sanayi Bakanı, Ulaştırma Bakanı, Maliye Bakanı bu konularda çok farklı şeyler söylüyor. Sayın Babacan topluma doğruyu söylemeye çalıştığı ve mali kurala sahip çıktığı imajını vermek için ne yapıyor? Sesini çıkarmıyor, “Bu konuda daha fazla konuşmayacağım.” Peki, güzel. Arkasından Maliye Bakanı ihtiyatlı gözüküp Sayın Başbakanın tabiriyle orta sahada top çeviriyor. Burada Komisyona mensup, iktidar  grubuna mensup arkadaşlarla görüştüğümüzde bu iş neredeyse yani şakanın da ötesinde -burada ifade etmek istemiyorum- alay meselesi hâline geldi.

Devam ediyorum.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Başbakan öyle talimat verdiyse   o ne yapsın!

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) -  Şimdi, Başbakan öyle talimat verdi ama Başbakan o tasarıyı da buraya getirirken altına imza attı, ilgili bakanlar da attı. Demek ki sizin oradaki formülünüzde bir arıza vardı. İyi ki erken farkına vardınız, G-20 ülkeleri bundan zarar görecekti, OECD ülkeleri sizden alacaktı, sıraya girdi, zarar görecekti, AB ülkeleri alacaktı, zarar görecekti. Ya biz ne olacağız? Onların hatırına Türk milleti bu sıkıntıyı çeksin o zaman. Sizin söylediğiniz bu. Bunu bir şekilde ne yapmak lazım? Millete anlatmanız lazım gelip bu kürsülerden. Yani susarak bu meseleyi bizim çözmemiz mümkün değil, milletin bilmesi lazım.

Şimdi daha da ötede. Nerede bu orta vadeli plan? Şimdi “Bazılarında hedeflerin de ilerisindeyiz.” diyorsunuz. Hedeflerin ilerisinde olmak doğruyu yaptığınızı göstermez, sizin dengelerinizin arızalı olduğunu gösterir. Yani bir şeyden bir düşünürken beş gelirse o Allah’ın inayetiyle olmuş bir şey, sizin becerinizle olmuş bir iş değil. Kaldı ki onun öyle olup olmadığını da bir tartışmamız gerekir.

Şimdi “Hedeflerin üzerinde performansımız var.” diyebilirsiniz. Hâkim değilsiniz, her şey sizin kontrolünüzün dışında. 1,60 dediğiniz kur geçen sene hedefiniz -hedefimiz de yok diyeceksiniz ama hesaplamalardan öyle çıkıyor, herkes de biliyor bunu- 1,40. Daha bugün sabahleyin televizyonda tartışıyorlardı. Şimdi, 3,5 dediğiniz büyüme 7 oluyor. Siz hedefi aşıyorsunuz. Takdir etmek lazım hakikaten onu ama ben nerede yanlış hesap yaptım diye de insan bir döner bakar. Hiç böyle bir düşündüğünüz, baktığınız yok. Zaten, orta vadeli planı da bunun için ortaya koyamıyorsunuz. Bazı ne alacağınızı bilemiyorsunuz. Önümüzdeki sene ne yapacağınızı bilemiyorsunuz. Tabii sizin düşündüklerinizden belki bir cari açık biraz sizi üzebiliyor falan. Şimdi, cari açık üzüyor da işe hâkimmiş gibi caka satmanın bir anlamı yok. Halep oradaysa arşın burada. Vergi borçlarını ertelemeye çalışıyorsunuz, sigorta primlerini ertelemeye çalışıyorsunuz. Onu referandum öncesi siyasi olarak kullanıyorsunuz, bir de şimdi seçim öncesi kullanacaksınız.

Bakın, burada, Sayın Bakan gitti Denizli’ye. Denizli, tahsilat tahakkuk oranları açısından ağustos ayı itibarıyla vergilerde sondan on birinciydi arkadaşlar. Ekonominin motoru dediğimiz il bu ya! Biz böyle deyince, “Denizli’de 180 bin haciz var, merkezde 150 bin hane var.” deyince herkes kızıyor “Denizli’yi kötülüyorsunuz, bankalar o zaman kredi vermiyor.” diyor. Ya, bankalar kredi verirken bizim konuşmamıza mı bakıyor? Yoo. Adama getir bilançoyu diyor. Şimdi, bir de bunlara bakmak lazım. Adam ihracat yapıyor kâr edemiyor, adam sırf ayakta durmak için ihracatını yapıyor. Biraz önce, benden önceki konuşmacı açıkladı, dışarıdan 1 milyon dolar getirenin bir ay sonra ne götürdüğünü söyledi size. Tabii bunlarla sizin ilginiz yok. Siz Denizli’ye gidiyorsunuz, Diyarbakır’la Denizli’deki işsizlik sorununun aynı olduğunu söylüyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Ekonomik Sosyal Konseyi oraya koyacağız diyorsunuz, Ekonomik Sosyal Konseyi Denizli’de toplarken bir tane muhalefet milletvekili çağırmıyorsunuz. Çağıramazsınız, korkuyorsunuz çünkü. Yaptıklarınız meydanda o ile. Her şey kapalı kapılar ardında olup çıkıp gidiyor.

Şimdi, hadiseyi böyle değerlendirdiğimizde bizim ne yapmamız lazım? Bakın, devletten yardım alanların yüzde 43’ü, üç ila dört yıldır yardım alıyor, fakir fukara. İki yıldan beri yardım alanlar da yüzde 23. İkisi 66’yı geçiyor. Bu fakir fukaranın derdine bir çare bulun. Şu getirdiğiniz tasarıların hiçbir önemi, önceliği yok. Sadece kendinizi tatmin ediyorsunuz.

Ben hepinize saygılar sunuyorum. Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan. (BDP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Kaplan.

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 523 sıra sayılı Devlet Yardımlarının İzlenmesi Hakkındaki Kanun Tasarısı üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Avrupa Birliği üyelik süreci içinde teknik konulardan birisi bu. Katılım Ortaklığı Belgesi’nde var, 2008 Ulusal Program’da var. Ancak biliyoruz ki hem Katılım Ortaklığı Belgesi’nde hem ilerleme raporlarında hem de Ulusal Program’da yapılması gereken çokça konu var ancak Hükûmet istediklerini zaman zaman bu şekilde, acele bir şekilde Plan Bütçe Komisyonuna götürüyor, arkasından da Meclise indiriveriyor. Bir kısmı çok aceleyle getiriliyor, öteleniyor mali kural gibi -belli ki seçimden sonraki bir tarihe- veya onun dışındaki önemli konular donduruluyor.

Şimdi, bu konudaki devlet yardımlarının belli bir şekilde yapılandırılması konusunda -rekabet faslının bir şartı bu- bu açıdan baktığımız zaman da şunu ifade etmek istiyoruz: Evet, yeni bir genel müdürlük kurulacak. Bu genel müdürlükte devlet yardımlarını veya desteklerini izleme ve denetleme kurulu oluşturulacak, yeni bir bürokratik mekanizma oluşturulacak. Bu bürokratik mekanizma da Avrupa Birliği süreciyle ilişkili. Olaya bu kadar basit ve dar bakamıyoruz biz. Barış ve Demokrasi Partisi olarak, elbette ki Avrupa Birliği sürecini destekleyen ama bunu her alanda destekleyen, siyasi kriterlerinden adalete, demokrasiden azınlık haklarına kadar çok kapsamlı bakan bir partiyiz.

Burada baktığımız bu teknik yapılandırma, Avrupa Birliğiyle ilgili bir konu. Avrupa Birliği, son küresel kriz döneminde en çok etkilenen ülkelerden oluşuyor. Türkiye'nin Avrupa Birliği ile ilgili biliyoruz ki ithalat ve ihracatının payı yüzde 50’lerin üzerindeydi ancak bu kriz sonrası yüzde 40’lara çekildi, büyük oranda ithalat ve ihracatını da Avrupa Birliğiyle ilgili yapıyor. Ancak burada samimi olarak bir duygumu ifade etmek istiyorum: 1995 yılından bu yana, Türkiye Gümrük Birliğini imzaladığından bu yana, Türkiye'nin kayıpları ekonomik olarak neler olmuştur? Bunun bir fotoğrafı elimizde yok. Keşke olsaydı! 1995, bugün 2010. On beş sene boyunca hangi ürünlerde, Türkiye, vatandaşına hangi vergileri verdirtmiş, hangi hak kayıpları olmuş, bunun bir fotoğrafı yok. Yine bu devlet yardımları veya destekleriyle ilgili olarak da bir fotoğraf göremiyoruz. Burada sosyal yardımlardan, sosyal devletten, tüketicilere ilişkin haklardan bahsediliyor. Doğrusunu isterseniz, bugüne kadar Hükûmetin icraatında tüketicilere yönelik sosyal devlet ve sosyal hak anlamında Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi  olarak, Mecliste bulunan bir arkadaşınız olarak tek bir kalem görmedim. Oysaki 21’inci yüzyılın en anlamlı tartışma konularından birisi sosyal devlet, sosyal adalet arayışıdır. Bugün Avrupa’daki tartışmalar -Avrupa anayasası tartışılırken dahi- bu noktada, liberal ekonomilerle sosyal devlet arasında tartışmalar bu eksende yürüyordu.

Şimdi, bütün bunlara baktığımız zaman tasarıdaki devlet yardımları, işte teşvikler, vergi indirimleri, bazı ürünlerde, şirketlerde uygulamalar söz konusu olduğu zaman Avrupa Birliğinin biraz daha kendisi açısından bir kontrollü sisteminin getirildiğini görüyoruz. Peki, “Türkiye ekonomisi küresel krizden etkilenmedi.” derken, “Biraz iyileşme var.” derken Türkiye'nin şu an uygulamakta olduğu ekonomi politik strateji nedir? Yani “Neyin üzerine oturuyor?” dediğimiz zaman maalesef Türkiye’nin bir ekonomi politika konusunda bir stratejisinin olmadığını görüyoruz. O zaman neyi görüyoruz? Pratik atılan adımlardan Türkiye'nin bu kriz sonrası açıldığı -ki doğru bulduğumuz, bunu özellikle söylüyoruz- ekonomi alanında Uzak Doğu’ya doğru, Hindistan’a, Çin’e ve Uzak Doğu ülkelerine yönelik ekonomi politikasında bir açılım olmasını son derece doğru buluyoruz ve bu konudaki ihracat rakamlarında ve ithalat rakamlarında bir hareketlilik olduğunu da görüyoruz. Bir örnek vermek gerekirse dünyanın yüzde 70 bor madenine sahip olan Türkiye'nin bor madeni ile ilgili olarak yaptığı ihracatının son zamanlarda 300 milyon dolar kalemlerine ulaşmasının Çin’le olan ilişkilerinden olduğunu görüyoruz. Yine, bu gelişmelerde Afrika’daki yatırımların ve bu konudaki gelişmelerin, Orta Doğu’da komşularımızla olan ilişkilerin doğru bir seyir içinde olduğunu ve bu doğru seyir içindeki ekonomik stratejide Güney Amerika, Brezilya ve Latin Amerika ülkeleriyle de geliştirilecek olan ekonominin de son derece doğru olduğunu düşünüyoruz. Bu konuda da zaman zaman gelen kanun teklifleri ve düşüncelere de hep pozitif muhalefet anlayışıyla baktık. Ancak, takdir edersiniz ki ekonomiyi salt dış faktörlere, konjonktüre bakarak iyileştirmek mümkün değil. Ülke içindeki sosyoekonomik durumu, ekonomik kalemleri, harcamaları iyi görmek lazım.

Orta vadeli programın hâlâ belirlenmemiş olması, orta vadeli programda neler olduğunu bilemeyişimiz ve şu andan 2011 bütçesiyle ilgili vergilerin artırılacağı, dolaylı vergilerin artırılacağı, KDV’nin artırılacağı izlenimlerinin verilmesi, bütün bu ekonomik trafikte yurttaşlarımıza fatura edilen, emekçilere fatura edilen, tüketicilere fatura edilen, çalışanlara fatura edilen bir ekonomi politikasında öncelikle iş birlikçi bir ekonomik politikanın uygulandığını ve dünya sermayesiyle olan birlikteliğin bu şekilde sürdürüldüğünü görüyoruz.

Bu açıdan baktığımız zaman, Türkiye’deki ekonominin canlanmasının, gelişmesinin en önemli noktalarından birisi Türkiye’deki toplumsal barıştır arkadaşlar. Eğer ülkemizdeki toplumsal barışı hayata geçirebilirsek savunma harcamalarına ayırdığımız çokça büyük bir kalem dilimini ekonomiye ve toplumun yaralarını sarmaya yönlendirmek mümkün olduğu gibi bugün et ithal eder duruma gelen Türkiye'nin ki hayvancılık ve tarımda dünyada sayılı ülkelerden birisi olan ve et ithal eder duruma gelen Türkiye’de, Doğu Anadolu Bölgesi’nde, güneydoğuda Et ve Balık Kurumlarının nasıl kapatıldığını, yayla yasaklarından, oradaki üreticilerin yaşadıkları zorluklardan, baskılardan gün gün, milyon milyon rakamların nasıl küçüldüğünü çok rahatlıkla, yakın bir zaman dilimine bakarsak görebiliriz. Peki, bütün bunları göremedikten sonra Latin Amerika’dan, Avrupa’dan -Kurban Bayramı yaklaşıyor- Kurban Bayramı’nda dışarıdan kurbanlıklar ithal eden bir Türkiye durumuna getirilmesini, gelinmesini… Biz Türkiye'nin ekonomide iyi bir durumda olduğunu, 16’ncı büyük ekonomi olduğunu söyleyebilir miyiz arkadaşlar? Mümkün değil, bunu söylemek doğru da değil.

Şimdi, bu yardımlarla ilgili devlet alacağı kararları denetlemesi için kendi bünyesinde genel müdürlük kuracak ve bu genel müdürlüğün kendi bünyesinde bir denetim kurulu kuracak. Bu denetim kurulunun, arkadaşlar, bağımsızlığı var mı? Yok. İdari özerkliği var mı? Yok. Mali özerkliği var mı? Yok. O zaman hani “Sen, sen pişir; sen, sen ye.” misali oldu bu da. Hem genel müdürlüğünü kur hem denetlemesini de kendin yap. Böyle bir durum, böyle bir anlayış, böyle bir mantık ekonomide mali kuralı da öteleyen bir anlayışın da alt zeminini oluşturuyor.

Şimdi, devlet yardımları denilince hibeler, uygun koşullu krediler, özel yatırımcılardan elde edilemeyecek koşullardaki sermaye katkılarından tutun da devlet tarafından güvence verilen -ki yakın zamanda biliyoruz- özel bankaların teminat konuları, yine, finans krizi odağında dönen likidite konusundaki, para akışı konusundaki destekler ki Avrupa Birliğini en çok ilgilendiren konular bunlardır. Avrupa Birliği, Gümrük Birliğinden, 95’ten bu yana Türkiye’den alıyor vergileri, kendi merkez hazinesine paraları koyuyor. 95’ten bu yana on altı senedir biz buraya para ödüyoruz ama o para ödediğimiz, o Avrupa Birliği merkez hazinesine giden o vergilerin, o paraların Türkiye’ye yatırım olarak dönüşümünü, hibesiz olarak gelişini bir türlü sağlıklı bir şekilde organize edemiyoruz.

Arkadaşlar, bu yardım konusunun teknik noktalarına girmeye gerek de duymuyorum, Roma Anlaşması’na, Ortaklık Konseyine, 1/95... Bu konulardaki akademik bir tartışmanın da çokça anlamlı olduğunu düşünmüyorum. Ülkemizde para trafiği nasıl işliyor, denetimi nasıl olacak, mali kural nasıl olacak, Sayıştay Kanunu geliyor, denetimler Meclis adına kadar sağlıklı yapılacak, bütün bunlar çokça önemli konular. Bizim, partimizin bu konulara bakış açımız, emekçiler, çalışanlar, işçiler ve onların cebine uzanan eldir. Dolaylı vergilerle bu bütçenin birinci derecede, birinci kalem vergileri oluşturulurken çok kazanan holdinglerin ve bankaların bu çalışanların yarısı kadar vergi vermediğini bilen bir parti olarak bu ekonomik politika anlayışına karşı bir duruşumuz vardır.

Biz Avrupa Birliği sürecinde bu tür teknik değişiklikler yapılırken şunu da görmek istiyoruz… Sayın Başbakan, dün, bakıyoruz, Haliç Kongre Merkezinde iş dünyasına yönelik görüşlerini açıklıyor ve “Ya Allah, bismillah.” sloganları altında… 5 bin tane iş adamı denildi Haliç Kongre Merkezinde. “Ya Allah, bismillah.” nidaları ve sloganları altında kürsüye Başbakan geliyor ve bir rest çekiyor Sayın Başbakan, Avrupa Birliğine diyor ki: “Bak, ya bizi alırsınız… Ya bizi oyalamayınız, yoksa biz biliriz ne yapacağımızı.” (AK PARTİ sıralarından Sivas Milletvekili Osman Kılıç alkışladı)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Alkışla, alkışla, sana yakışan o!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Şimdi, briç bilenler çok iyi bilirler, zekâ oyunudur briç. Bir sözleşme üzerine kurulur ve birisi der ki “Bunu yapacağım.”, diğeri der ki “Kontr, yapamazsın.”, o da “Sürkontr.” der. Komutanlara onun için kimse kontr çekemiyor. Cumhuriyet tarihi de hep böyledir, politikacılar hep çekememiştir kontr ama şunu söylemek istiyorum: Şimdi bu fasıl önemli arkadaşlar. Şimdi bu fasıl önemliyse elimde ilerleme raporu var, 10 Kasımda yenisi çıkacak, 2010. Peki, demokrasi ve hukukun üstünlüğü diye bir fasıl yok mu arkadaşlar? Var. Peki, demokrasi ve hukukun üstünlüğünün hayata geçmesinin temeli temsil değil midir? Temsil. Yüzde 10 barajını niye kaldırmıyorsunuz? Var raporda, ilerleme raporunda. Siyasi Partiler Yasası’nı niye değiştirmiyorsunuz? Var bu ilerleme raporunda. Üstelik de yıllar önce, 2003 Katılım Ortaklığı Belgesi’nde var. Sadece yardım denilince şirketler ve holdinglere yardımı anlıyor Hükûmet. Peki, siyasi partilere hazine yardımı niye Mecliste grubu bulunan partimize yok? Yüzde 7 barajı getiriliyor.

Arkadaşlar, şimdi vicdan vicdan konuşacağız yani şimdi açık konuşacağız. Avrupa Birliğine kükremek kolay ama yüzde 7 barajını getirirken Kenan Evren bile: “İnsaf…” demişti. Grubu olan partiye hazine yardımı yapılır. Yani Kenan Evren’den de insafsız olan bir anlayışın karşısında siz Avrupa Birliğine neyin meydanını okuyorsunuz. Yüzde 10 barajı temsilin önüne geçerek vatandaşın özgürce milletvekilini seçmesini engelleyerek Avrupa Birliğine neyle kafa tutuyorsunuz? Gizli dinlemeyle mi Avrupa Birliğine kafa tutacaksınız? Her gün hayalî çeteler yaratarak insanları üst mevkilerden tutun da sade vatandaşa kadar varsayım ve senaryolarla içeri atarak mı bunun uyumunu sağlayacaksınız?

Arkadaşlar, “yeni Anayasa” dediniz, 13 Eylülde Başbakan dedi ki: “Yeni Anayasa sürecini başlatıyoruz.” 4 Ekimde, 2011 seçimlerinden sonraya öteledi. İşte, ilerleme raporu yeni Anayasa diyor. Bunu öteleyerek mi Avrupa Birliğine gireceksiniz? 2011’de seçim var, iyi… 2012’de de Cumhurbaşkanlığı var, 2014’de de yerel seçim var. Bu memlekette seçim bitmez ki. Öteleyerek Avrupa Birliğine giremezsiniz.

Şimdilik adil yargılanmanın olmadığı bir ülkede, insanların senelerce tutuklu kaldığı, tutukluluğun cezaya dönüştüğü bir ülkede, insanların iki sene boyunca hâkim önüne çıkıp neyle suçlandığını bilmediği bir ülkede, sen adalet reformunu yapmayacaksın. Avrupa Birliğinin Katılım Ortaklığı Belgesi’nde, ilerleme raporlarında bunlar yer alacak, ondan sonra kafa tutacaksın, rest çekeceksin Avrupa Birliğine.

Ya arkadaşlar, kırmızıbiber sevenler derneğinin de bir tüzüğü vardır, bir amacı vardır. Avrupa Birliğinin de amacı vardır, tüzüğü vardır, Kopenhag Kriterleri vardır, siyasi kriterleri vardır. Siz, bu siyasi kriterlerin işinize geleni yapacaksınız, yasalarını getireceksiniz, ondan sonra da Avrupa Birliğine kafa tutacaksınız. Avrupa Birliği bunları yemez. Bu yaptıklarınızı da önüne 2010 Kasımında koyar.

Bakın arkadaşlar, parlamentoyla ilgili getirdikleri kriterler var. Parlamentoyla ilgili getirilen bu kriterlerden hiçbirisi hayata geçmedi. Güvenlik güçlerinin siyasi denetimiyle ilgili kriter hayata geçirildi mi? Geçirilmedi. Güvenlik güçlerinin modernizasyonu sağlandı mı? Sağlanmadı. Güvenlik güçleri artık cemaatlerin, tarikatların, hükûmetlerin siyasi iradesi ve emri altında operasyonel bir güce dönüşmeye başladı. Adalet ve güvenlik polise, kolluğa bırakılmayacak kadar kutsal kavramlardır arkadaşlardır. Siz bu uyum süreciyle ilgili kriteri de yapmayacaksınız ama Avrupa Birliğine kafa tutacaksınız.

Bakın arkadaşlar, Sayıştay Kanunu bekliyor. Askerî harcamaları denetlemeyeceksiniz, İsrail’den ne aldığınızı, Heronlara ne ödediğinizi, F16’larda, F35’lerde ne ödendiğini, kobralara, Skorskylere neler ödendiğini söylemeyeceksiniz. Nereye para verdiniz, Savunma Fonu nerede ne kadar para aldı? Bu ülkenin vergisini, bu ülkenin emekçisinin, işçisinin, öğretmeninin, esnafının, memurunun vergisini hazineden öderken bu Meclis bilmeyecek, denetlemeyeceksiniz, ondan sonra çıkıp Avrupa Birliğine kafa tutacaksınız. Avrupa Birliğine kafa tutmanız için ekonomik olarak şeffaflığınızı da onların kriterlerine ve açtıkları başlıklara göre yapmak zorundasınız.

Yargı sistemi sizlere şunu hatırlatır: Adaletin olmadığı yerde herkes suçlu duruma düşebilir. Şanlıurfa’da bizim kadın meclisimiz –partimizin- sosyal bir acı vakada -bir kadın ulaştırılmış- ve son derece zor bir durumunda elini uzatıyor, sığınma evine getiriyor, SHÇK’ye getiriyor; polis kalkıyor, “Dağa götürüyorlar.” diye operasyon yapıp tutuklatıyorlar.

Burada, bu ülkemin vatandaşlarının bu kadar sahipsiz olduğunu düşünen bir başbakan Avrupa Birliğine kafa tutacak! Avrupa Birliğine kafa tutup rest çekebilmek için o insana, o düşürülmüş insanımıza sahip çıkacak. Onu kullanıp, “Bunu da dağa çıkarıyorlar.” diye kendi basınlarında haber edip, kendi polisine jurnalleyip, kendi polisine yalan yanlış bilgiler sunup…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

HASİP KAPLAN (Devamla) – …yalan yanlış bilgiyle vatandaşını tutuklatan bir anlayışla Avrupa Birliği sana “Buyurun, kapıları açtım.” demez. Avrupa Birliği, gelişmiş, çağdaş demokrasilerin gelişmiş, eşit, özgür vatandaşlarının özgür seçildikleri bir demokratik rejimi asgari ölçüde hayata geçiren ve Avrupa anayasasıyla tüm üye ülkelerin anayasasını oluşturan bir rejime doğru giderken; Türkiye, Bulgaristan’ın, Romanya’nın, Hırvatistan’ın, Çekoslovakya’nın gerisinden gidiyor, Sırbistan’ın gerisine düşecek, Kosova’nın gerisine düşecek. Böyle kabadayı başbakanların “Bizi almazsanız…” diye restlerini görecek… Öyle siyasetçiler göreceksiniz ki…

10 Kasımda bu raporu burada okuyacağız arkadaşlar. Gelin, birlikte bunların hepsini yapalım. Meclis bu kriterleri ayırarak, seçerek değil, bir bütün olarak yaptığı zaman demokrasiye hizmet eder.

Bu duygularla, bu çekincelerimizle bu yasaya muhalefet şerhi koyduğumuzu saygıyla bildiririz.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

6.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, KİT Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma saatleri içinde çalışması için Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının bir kararı bulunup bulunmadığına ilişkin açıklaması

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, ben bir şey sormak istiyorum.

Efendim, şimdi KİT Komisyonu çalışıyor, ben de KİT Komisyonu üyesiyim. Şimdi, İç Tüzük’ümüzün 35’inci maddesi der ki, komisyonların Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışma saatleri içinde çalışabilmeleri için Meclis Başkanlık Divanının karar alması lazım. Şimdi, öyle bir yeteneksiz bir Komisyon Başkanı var ki dün “Yok böyle bir karar.” dedi, bugün de diyor ki “Var.” Şimdi ben size soruyorum: KİT Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma saatleri içinde çalışması için Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının bir kararı var mıdır, yok mudur efendim? Ben öğrenmek istiyorum bunu.

BAŞKAN – Şimdi ben ona baktırayım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama bize Komisyon… Ne zaman imzalandı efendim?

BAŞKAN – Hemen, hemen… Şimdi baktırıp size bilgi olarak da aktaracağım, tamam mı?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Peki, verin o zaman.

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Size niye soruyor ki? Yazılı olarak Meclis Başkanlığına sorsun.

BAŞKAN – Sayın Genç, dün imzalandığına dair bir bilgi var ama ben göreyim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama efendim, yani ne zaman çıktı?

BAŞKAN – Bakın, ben göreyim, bilmiyorum. Göreyim, örneği getirecekler.

KAMER GENÇ (Tunceli) – O zaman, efendim, Başkanlık Divanında daha imza tamamlanmamışsa Başkanlık Divanı böyle bir karar almamıştır.

BAŞKAN – Sayın Genç, bilmiyorum, sizi bilgilendireceğim. Sayın Genç, tamam mı?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Başkanlığa yazılı soru versin efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Kardeşim, sen neyin avukatlığını yapıyorsun? Ben soruyorum Başkana.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ben Sayın Başkana buradan fikirlerimi ifade ediyorum, Sayın Başkan bana cevap verir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen ne karışıyorsun benim konuşmama?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sen ne karışıyorsun?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır efendim, ben…

BAŞKAN – Şimdi arkadaşlar hemen gittiler. Sizi de bilgilendireceğim. (AK PARTİ sıralarından “Genel Kurul çalışmalarını sabote ediyor.” sesi)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya, ne sabotesi kardeşim? Burada hukuka uygun konuşun ve çalışın. İç Tüzük hükmü açık. Yani İç Tüzük hükmü açıkken neden siz İç Tüzük’ü kale almıyorsunuz? Daha karar çıkmamış.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Devlet Yardımlarının İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/818) (S. Sayısı: 523) (Devam)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Halil Aydoğan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Aydoğan.

AK PARTİ GRUBU ADINA HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 523 sıra sayılı Devlet Yardımlarının İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın geneli üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlarken sizi, yüce Meclisimizi ve halkımızı saygıyla selamlıyorum.

Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkiler ekonomik ve ticari açıdan yakınlaşmayı kapsayan ve 1963 yılında imzalanan Ankara Anlaşması’yla başlamıştır.

1996 yılında yürürlüğü giren 6 Mart 1995 tarih ve 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı, diğer adıyla Gümrük Birliği, ekonomik ve ticari ilişkilerin şekil ve şartlarını belirlemiştir.

Gümrük Birliği kapsamı dışında kalan kömür ve çelik ürünlerinin ticaretine yönelik hususları içeren Türkiye-Avrupa Kömür Çelik Topluluğu Serbest Ticaret Anlaşması’nın 25/7/1996 tarihinde imzalanması ile birlikte malların serbest dolaşımını tesis edecek düzenlemelerin hayata geçirilmesi tamamlanmıştır.

Ülkemizin 1999 yılında Helsinki Zirvesi neticesinde aday ülke statüsünü kazanması ile birlikte, söz konusu ekonomik ve ticari ortaklık, siyasi ve sosyal bir boyut da kazanmıştır.

Bu gelişmelerin sonucu olarak ülkemiz, Avrupa Birliğinin ekonomik ve sosyal sistemleri ile uyum sağlamak üzere diğer tüm aday ülkelerde olduğu gibi Avrupa Birliğinin müktesebatını iç yasal düzenlemelerine aktarma yükümlülüğünü üstlenmiştir.

Avrupa Birliğine katılım, Türkiye'nin stratejik hedeflerinden biridir. Bu hedefi benimsememizin nedeni, Türkiye'nin ileri demokrasi ve hukuk normlarına ulaşmasını, refah ve kalkınmayı gerçekleştirmesini sağlamak, Türk halkının temel hak ve özgürlüklerini geliştirmektir.

1959 yılında başlayan bu süreçte 17 Aralık Brüksel Zirvesi, en önemli dönemeçlerden biri olmuştur.

Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldiği andan itibaren bir yandan gereken reformları peş peşe hayata geçirirken diğer yandan Avrupa Birliği üyesi ülkeleri ziyaret ederek süreci hızlandırma çabasında olmuştur.

17 Aralık Zirvesi’nde Türk heyetinin olağanüstü çabası ve Sayın Başbakanımızın tartışılmaz liderliği ve müzakere yeteneğiyle hak ettiğimiz sonuca ulaşmayı başardık ve müzakere tarihini aldık. 17 Aralık günü Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği yolundaki en önemli kazanımı elde ettiği tarihtir. Türkiye o günden beri bazı Avrupalı liderlerin umut kırıcı yaklaşımlarına rağmen tutumunda sapma göstermeden aynı kararlılıkla Avrupa Birliği yolunda üzerine düşeni yapmaktadır. Katılım Ortaklığı Belgesi ile Türkiye'nin uyum sürecinde sağladığı gelişmeleri değerlendiren ilerleme raporlarında da devlet yardımları alanında tam uyumun ve şeffaflığın sağlanabilmesi için Avrupa Birliği kriterlerine dayalı devlet yardımlarının kontrolünü etkin bir şekilde sağlayacak ulusal bir devlet yardımları izleme biriminin kurulmasının gerektiği vurgulanmaktadır. 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı ve Türkiye Avrupa Kömür Çelik Topluluğu Serbest Ticaret Anlaşması’nda ülkemizdeki devlet yardımları sisteminin Avrupa Birliğindeki devlet yardımlarıyla ilgili çerçeve, ilke ve esaslara uygun hâle getirilmesi ve Avrupa Birliğine bildirilmesi yükümlülüklerimiz arasında yer almaktadır.

Diğer taraftan, Avrupa Birliğine aday olan tüm ülkelerde devlet yardımları alanında uyumun sağlanabilmesi için yardımların izlenmesine olanak sağlayan bir yapı oluşturulması şart koşulmuştur. Ülkemiz için de tam üyelik sürecinde devlet yardımları konusunun da dâhil olduğu rekabet faslının müzakereye açılabilmesi için benzer şekilde devlet yardımlarının çerçeve, ilke ve esaslarının belirlenmesi ve izlenmesini sağlayacak işlevsel bağımsızlığı olan bir yapının oluşturulması en önemli kriter olarak belirlenmiştir. Bu nedenle Avrupa Birliğiyle ikili anlaşmalardan kaynaklanan yükümlülüğümüzü karşılamak ve rekabet faslının müzakereye açılmasını sağlamak üzere devlet yardımlarının izlenmesi ve denetlenmesi işlevini yerine getirecek olan bir birimin kurulması için şu anda görüşeceğimiz Devlet Yardımlarının İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkındaki Kanun Tasarısı hazırlanmıştır.

Kanun tasarısının amacı devletin sunduğu destek, teşvik ve benzeri uygulamaların, diğer bir ifadeyle devlet yardımlarının karar alma ve uygulama süreçlerinde etkinliğini ve verimliliğini artırmaya, alternatif maliyetlerini azaltmaya da yönelik olmak üzere devlet yardımları sisteminin evrensel standartlara çıkarılmasını ve Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki anlaşmalara uygun olarak düzenlenmesini sağlamak için, çerçeve, ilke ve esasların belirlenerek yardımların izlenmesi ve denetlenmesine ilişkin usul ve esasları tespit etmektir. Tasarının kapsamı ise belirli sektörlerde Türkiye'nin ihtiyaçlarına uygun devlet yardımları mekanizması oluşturmaktır.

Kanun tasarısıyla esas olarak hangi hâllerde ve şartlarda devlet yardımlarının verilebileceğine ilişkin kurallar tanımlanarak, çeşitli kurum ve kuruluşlar tarafından verilen devlet yardımları belirlenen ilke ve esaslar çerçevesinde değerlendirilecek ve devlet yardımlarının Avrupa Birliği çerçeve mevzuatına uyumlaştırılması sağlanacaktır.

Ülkemizde mevcut durumda devlet yardımları değişik kurum ve kuruluşlarca ayrı ayrı hazırlanan çeşitli mevzuat kapsamında yürütülmektedir. Bu kanunla, ülkemizde devlet yardımı kapsamına giren uygulamaları yürüten tüm kurum ve kuruluşlar, hazırlayacakları yardım programlarına ilişkin mevzuat taslaklarını kurulacak olan kurula bildirmekle yükümlü olacaklardır. Bu sayede ülkemizde uygulanan tüm devlet yardımlarının kayıtları tek merkezde belirlenecek izleme standartları dahilinde toplanabilecektir. Böylece farklı kurum ve kuruluşlarca uygulanan devlet yardımlarının ölçülebilirliği temin edilecek ve ülkemizde uygulanan tüm devlet yardımlarına ilişkin bilgiler gerektiğinde tek bir kurumdan aynı standartta temin edilebilecektir. Ayrıca, hâlihazırda sıkça rastlanan mükerrer yardımların verilmesi gibi bir durumun önüne geçilmesi de mümkün olabilecektir.

Bu kanun tasarısıyla esas olarak rekabeti bozan veya bozma tehdidi oluşturan yardımlar, Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki anlaşmalara uygun olarak belirlenmekte, hangi hâllerde ve hangi şartlarda devlet yardımlarının verilebileceğine ilişkin istisnalar tanımlanmakta, bunlarla ilgili kurallar ve ölçütler oluşturulmaktadır. Böylelikle, ülkemizin sahip olduğu kıt kaynakların en etkin şekilde kullanılması temin edilerek yardımların kapsadığı alan genişletilebilecek, buna bağlı olarak daha fazla yardımın desteklenmesine imkân yaratılacak, bunun paralelinde istihdam, üretim ve ihracat artışı sağlanabilecektir.

Ayrıca, kanun tasarısıyla kanun kapsamı dışındaki sektörlerde uygulanan devlet yardımları ve desteklerin de genel müdürlük tarafından izlenmesi öngörülmektedir. Böylece, tüm sektörlerde uygulanan yardımların sonuçları da yine belirli standartta tek merkezde toplanacak ve gerektiğinde ilgili birimler bu yardım uygulamalarını daha kolay ve analiz edilebilir nitelikte temin edebileceklerdir.

Uluslararası yükümlülüklerimizi yerine getirmediğimiz için uyguladığımız devlet yardımı programları Avrupa Birliği Komisyonunda eleştirilmekte, devlet yardımlarının tek elden yönetilmemesi ve söz konusu alanda yeterli istatistiki verilerin oluşturulamaması nedeniyle uygun olan yardım programlarımız dahi sorgulanabilmektedir. Kurulacak kurulla birlikte uygulanacak devlet yardımlarının uluslararası yükümlülüklerimize uygunluğu mevzuat aşamasında sağlanacağından, ileride ortaya çıkabilecek ihtilafların önüne geçilebilecektir. Kaynakların en etkin biçimde kullanılmasına imkân veren, uluslararası yükümlülüklerimizi karşılayan bağımsız, merkezî bir devlet yardımı otoritesinin kurulması bu yönüyle zaruri olduğu kadar faydalı da olacaktır.

Devlet yardımları sürecinin üç bileşeni bulunmaktadır. Devlet yardımları politikası, genel anlamda ilgili bakanlıklarla koordine edilerek Hükûmet ve Başbakanlığımız tarafından yerine getirilecektir. Devlet yardımları uygulaması ise ilgili bakanlık, kurum ve kuruluşlar tarafından gerçekleştirilecektir. Böylece, yerel yönetimler de dâhil olmak üzere tüm kamu kurum ve kuruluşları veya kamu adına aracı kurumlar ve kuruluşlar tarafından verilen devlet yardımları ile kanun, kararname, tebliğ ve diğer her türlü mevzuat uyarınca gerçekleştirilen uygulamalar kapsama alınarak kanunun ve kanuna dayanılarak yürürlüğe konulan mevzuatın uygulanmasıyla ülkemizde Avrupa Birliği devlet yardımı kurallarıyla uyumlu bir devlet yardımı sistemi getirilmiş olacaktır.

Bu kanun tasarısı ile devlet yardımlarının izlenmesi ve denetlenmesi işlevini yerine getirmek üzere işlevsel yönden bağımsız olacak şekilde teşkil edilen Devlet Yardımlarını İzleme ve Denetleme Kurulu ile kurulun sekreterya hizmetlerini yürütmek üzere Hazine Müsteşarlığı bünyesinde Devlet Yardımları Genel Müdürlüğü kurulması öngörülmektedir.

Kurul, Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki anlaşmalara uygun olarak devlet yardımlarının ilke ve esaslarının belirlenmesi, çerçeve mevzuatın hazırlanması, kanun hükümleri çerçevesinde bildirimi yapılan devlet yardımlarının uygunluğunun incelenmesi, izlenmesi ve denetlenmesi, Avrupa Birliği Komisyonuna ve ilgili mercilere gerekli bildirimlerin yapılması işlevlerini yürütecektir.

Bu kanun tasarısının kabulü ve yayımını müteakip devlet yardımı veren kurum ve kuruluşlar mevcut uygulamalarını kurula bildireceklerdir. Yapılacak yeni düzenlemelere ilişkin mevzuat taslaklarının ise yürürlüğe konulmadan önce kurula bildirilmesi ve Kurulun uygunluk görüşünün alınması esası getirilmektedir.

Kurul, kararlarında bağımsız olup alınan kararların kesin olma hükmü getirilerek kurulun işlevsel bağımsızlığı temin edilmektedir.

Kanun tasarısının yasalaşmasını müteakiben kurul teşkil olunacak, kurulun teşkiline paralel olarak sekreterya hizmetlerini yürütmekle sorumlu genel müdürlüğün teşekkülü tamamlanacak, Avrupa Birliği Komisyonu ile iş birliği içerisinde birimde görevlendirilecek personelin eğitimleri sağlanacak ve Avrupa Birliği mevzuatına paralel olarak devlet yardımlarının çerçeve, ilke ve esaslarını belirleyen mevzuat kurulun teşkilini müteakip en geç dokuz ay içerisinde yürürlüğe konulacaktır. Yönetmeliklerin yürürlüğe girmesini müteakiben kanuna göre devlet yardımı kapsamına giren mevcut tüm tedbirler uygulamacı kurumlar tarafından üç ay içerisinde kurula bildirilecektir. Bu yardımlar kurul tarafından incelenerek uygun olup olmadıkları konusunda değerlendirme yapılacak ve uygun hâle gelmesi için gerekli değişikliklerin yapılması sağlanacaktır. Hâlihazırda Avrupa Birliği Anlaşması’nın 107/1 fıkrasına göre devlet yardımı kapsamına girebilecek teşvik tedbirleri ile diğer kamu müdahale araçlarının önemli bir kısmı 4059 sayılı Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlıkları Teşkilat Kanunu ile verilen yetkiye dayanılarak Hazine Müsteşarlığı tarafından uygulanmaktadır. Devlet yardımlarının izlenmesi ve denetlenmesine ilişkin yetkilerin toplanacağı yeni idari yapılanmanın üstleneceği işlevlerin de devlet yardımları mevzuatı hazırlanması ve uygulamasının yanı sıra uluslararası mevzuat konusunda birikim, tecrübe ve uzmanlığa sahip olan Hazine Müsteşarlığı bünyesinde etkin bir biçimde yerine getirilebileceği düşünülmektedir. Avrupa Birliği üyesi ülkelerin her birinde kendi özel koşulları çerçevesinde farklı yapılanmalar söz konusudur. Örneğin, ilgili otorite Bulgaristan’da ekonomi bakanlığının, Çek Cumhuriyeti’nde rekabet otoritesinin altında, bazı ülkelerde maliye bakanlığının altında, bazı ülkelerde bağımsız otorite olarak teşekkül ettirilmiştir.

Tekrar belirtmek gerekirse, kanun tasarısında hangi hâl ve şartlarda devlet yardımı verilebileceğini belirleyen temel kurallar belirlenmektedir. Bu kurallar belirlenirken de devlet yardımı vermek suretiyle kamu müdahalesi yapılarak piyasa işleyişini bozacak uygulamalardan kaçınılması esas alınmakta, devlet yardımları aracılığıyla yapılan piyasa müdahalesinin gerekli olduğu hâllerdeyse bu müdahaleyi dengeleyecek nitelikte bir kamusal faydanın elde edilmesi kuralı gözetilmektedir. Bu nedenle de bu kanun tasarısının kanunlaşmasıyla devlet yardımlarının verilemeyeceği veya kaldırılacağı endişesinin oluşmasına gerek yoktur. Aksine, bölgeler arası gelişmişlik farklarını giderecek yatırım ve faaliyetlerin, araştırma geliştirmenin, çevre koruma önlemlerinin, küçük ve orta boy işletmelerin ve girişimciliğin gelişmesine katkı sağlayacak devlet yardımı uygulamalarının önü daha da çok açılacaktır.

Çok yakın bir geçmişte dünya küresel kriz yaşadı. Tabii ki ister istemez krizin etkileri ülkemizde de gözlemlendi. Bu krizin etkilerini aşmak için akla ilk gelen yollardan biri de kamusal müdahale aracı olarak devlet yardımı uygulamalarıdır.

İşte bu kanun tasarısı istisnai olarak bu tür olağanüstü hâl ve durumlarda devlet yardımı uygulamalarına imkân sağlayan hükümleri de bünyesinde barındırmaktadır.

Bugün geldiğimiz noktada Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarının sağladığı siyasi ve ekonomik istikrar sonucu krizin olumsuz etkilerini bertaraf ederek 2010 yılının ilk yarısında dünyanın en hızlı büyüyen 3’üncü ekonomisi olduk. IMF Türkiye ile ilgili 2010 yılı için büyüme tahminini yüzde 6,1’den yüzde 7,8’e yükseltti.

Kredi derecelendirme kuruluşu Moody's, Türkiye'nin “Ba2” olan kredi notunun görünümünü “durağan”dan “pozitif”e yükseltirken ekonomistlere göre görünümdeki bu değişiklik gelecek yıl haziran ayında yapılması beklenen genel seçimleri de içine alan on iki aylık bir süreçte kredi notunun Moody’s tarafından artırılması ihtimalini kuvvetlendirdi.

Moody’s yaptığı açıklamada “Türkiye ekonomisi beklenmedik şekilde sağlam, güçlü olduğunu ortaya koydu, kanıtladı.” demiştir.

Küresel krizin olumsuz etkileri sonucu Şubat 2009 itibarıyla yüzde 16,1’e kadar yükselen işsizlik oranı Haziran 2010 itibarıyla yüzde 10,5’a kadar düşürülmüştür.

Siyasi istikrarı halkımız sağlıyor. İki genel seçimde, iki yerel seçimde ve iki referandumda halkımız Adalet ve Kalkınma Partisinden yana tercihini ortaya koyarak siyasi istikrarı sağlamış Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı da halkımızdan aldığı güçle ekonomik istikrarı gerçekleştirmiştir.

Siyasi ve ekonomik istikrarın öneminin farkında olmayanların, olamayanların 2010 yılının ilk yarısında gerçekleşen ekonomik büyüme başarısını ve derecelendirme kuruluşlarının derece yükseltmelerini anlamaları da, kabullenmeleri de mümkün değildir.

Tasarının geçici 5’inci maddesi ile 31/12/2001 tarihinden önce düzenlenen yatırım teşvik belgelerinin mevcut hâlleriyle tamamlanmış sayılması öngörülmektedir.

1984 yılından önce düzenlenmiş teşvik belgelerinde tamamlama vizesi şartı bulunmamakta iken bu tarihten itibaren düzenlenen teşvik belgelerinde tamamlama vizesi şartı getirilmiştir.

1985-2001 yılları arasında düzenlenmiş olan toplam 53.637 adet teşvik belgesinden 34.929 adedinin tamamlama vizesi yapılmış, 8.940 adedi iptal edilmiş, 11.768 adedinin ise hâlen tamamlama vizesi yapılmamıştır. Bu kanun tasarısı uygun görüldüğü takdirde, tamamlanmış sayılacak olan belge sayısı da 8.067’dir.

Aradan geçen uzun yıllar dikkate alındığında, 2001 öncesi düzenlenen teşvik belgeleri kapsamındaki makine ve teçhizatın çoğunun amortisman değerlerini kaybettiği ve teknolojik olarak kullanım olanağı bulunmadığı görülmektedir. Yapılan incelemelerde, firmaların bilgi eksikliği sonucu çoğu makinenin elden çıkarıldığı veya satış yapılmasa dahi hurdaya atıldığı ve yatırım mahallinde bulunmadığı tespit edilmektedir. Benzer şekilde, çoğu teşvik belgelerine ait harcamalara ilişkin yasal kayıt ve belge saklama süreleri dolduğundan bunlara ulaşmakta zorluk çekilmekte, çoğu defa ulaşılamamaktadır. Kaldı ki 6/10/2006 tarihinden önce düzenlenen teşvik belgelerinin tamamlama vizeleri, Bakanlar Kurulu kararı gereğince yatırımın bütünlüğü ve tamamlanma şartı aranmaksızın zaten gerçekleşme değerleri üzerinden yapılabilmektedir.

Diğer yandan, uygulanan teşvikler yapılan yatırımla orantılı olmakla birlikte, bu yatırımların herhangi bir teşvikten fazladan yararlanmış olmasının sonradan tespiti hâlinde dahi maddede yer alan hükümle gerekli müeyyideler uygulanacaktır.

Ayrıca, 2001 yılı öncesinde düzenlenen teşvik belgelerinden yap-işlet-devret modeliyle gerçekleştirilen yatırımlar için düzenlenen belgeler projenin büyüklüğüne ve hassasiyetine binaen, kaynak kullanımı destekleme primini ihtiva eden belgeler ise hibe şeklinde nakit destek unsuru uygulandığından kapsama dâhil edilmemişlerdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

HALİL AYDOĞAN (Devamla) - Tasarıda yer alan bu maddeyle yatırımcılara herhangi bir af veya muafiyet getirilmeyip zaten mevcut hâliyle tamamlama vizesi yapılabilecek olan çok sayıdaki belge için sadece işlem muafiyeti getirilmekte ve bu sayede daha güncel teşvik belgelerinin takip ve kontrolüne imkân sağlanmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği üyelik sürecinde bir yükümlülüğümüzü yerine getirecek ve ülkemizde devlet yardımları alanında daha etkin uygulamaların gerçekleştirilmesini sağlayacak olan tasarı, sizlerin de katkılarıyla son hâlini alacaktır.

Sözlerime son verirken, Devlet Yardımlarının İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın, yüce Meclisimiz tarafından uygun görüldüğü takdirde, ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olmasını dilerken, tekrar, yüce Meclisimizi ve halkımızı saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydoğan.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.33


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.58

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

523 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet burada.

Şimdi, söz sırası, şahısları adına konuşacak milletvekillerinden ilk söz Bursa Milletvekili Sayın Sedat Kızılcıklı’da.

Buyurun Sayın Kızılcıklı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SEDAT KIZILCIKLI (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Devlet Yardımlarının İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, hepimizin bildiği gibi, Avrupa Birliği sürecimizin zeminini teşkil eden ilk anlaşma 1963 Ankara Anlaşması’dır ve 1963 Ankara Anlaşması’ndan itibaren de bu süreç başlatılmış ve bugün de devam ettirilmektedir. Tabii, bu sürece baktığımız zaman önemli dönemlerin, önemli anlaşmaların, önemli kavşakların olduğunu hep beraber biliyoruz. Yine, hepinizin bildiği gibi, bunlardan birisi 1996 yılında yürürlüğe giren gümrük birliği dönemidir, 6 Mart 1995 tarihli ve 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı’dır. Yine, 1999 yılında imzalanan Helsinki Zirvesi’nde Türkiye'nin aday ülke statüsünü kazanmasını da çok önemli bir kavşak olarak görmekteyiz. Yine,     18 Şubat 2008 tarihli Katılım Ortaklığı Belgesi ve hemen akabinde yayınlanan Ulusal Program’la da gerçekten çok önemli çalışmalar önemli bir sürece getirilmiştir.

Bu anlaşmaların her birinde, yapılan bu çalışmaların her birinde Topluluk uygulamalarına paralel bir şekilde düzenlenmesi gereken kanunlar vardır, yükümlülükler vardır; bu Hükûmet imzalamıştır, bundan önceki hükûmetler imzalamıştır. İfade ettiğim gibi, 1963 yılından itibaren bu süreç bütün hükûmetler tarafından devamlı takip edilmekte ve âdeta Avrupa Birliği projesi bir devlet projesi olarak görülmektedir. Bütün hükûmetler de buna katkı koymuşlardır.

Tabii, bu paralel düzenlemelerden birisinin de devlet yardımları sistemi olduğunu burada ifade etmek istiyorum ve bugün devlet yardımlarıyla ilgili bu kanunu hep beraber görüşüyoruz.

Değerli arkadaşlar, devletimizin yardımları, devletimizin destekleri, bildiğiniz gibi, bazen sektörler arası haksız rekabeti önlemek, hatta bazen aynı sektördeki haksız rekabeti önlemek üzerine de yapılabiliyor. Ben hatırlıyorum, burada yine 57’nci Hükûmet döneminde seramik sektörüne bir doğal gaz teşviki verilmiştir. Çünkü bazı seramikçiler üretimini doğal gazla, bazıları da mazotla yapmak durumunda kalıyorlardı. Dolayısıyla, bazıları maliyetini çok yüksek yapıyordu. Doğal gazın gitmediği illerde bu anlamda büyük sıkıntılar çıkıyordu. Ama hem 57’nci Hükûmet hem 58’inci Hükûmet bu anlamda bu teşvikleri, bu yardımları yapmıştı.

Yine, bölgeler arası gelişmişlik farkı var hepimizin bildiği gibi. Maalesef bunu hemen önleyemiyorsunuz. Bütün hükûmetler bu gelişmişlik farkını ortadan kaldırabilme adına devlet teşvikleri ve devlet desteklerini yapmışlar, çıkarmışlar ve bunu uygulamışlardır.

Yine, ihracatı artırmak için yapılan devlet teşvikleri vardır, ithalatı azaltmak için yapılan devlet teşvikleri vardır ki, ithal edilen ürünleri ülkemizde üretebilir miyiz ve bu şekilde, bu yolla dövizimizin yurt dışına çıkmasını engelleyebilir miyiz diye yapılan çalışmalar vardır.

Yine, istihdamı artırmak için verilen teşvikler, verilen destekler vardır ve yine ülkemizin daha fazla teknolojiyle tanışabilmesi için ARGE çalışmalarına yapılan katkılar bunlardan bazılarıdır ve önemli kısmını da temsil etmektedir.

Fakat, ülkemizde devlet yardımları çeşitli mevzuat kapsamında değişik kurum ve kuruluşlarca ayrı ayrı hazırlanmakta ve yürütülmektedir. Bu kuruluşların sadece ilgili Avrupa Birliği mevzuatını esas alarak mevcut düzenlemelerini değiştirmeleri, Avrupa Birliği devlet yardımları kurallarına uygun bir devlet yardımı sistemi oluşturmaları için yeterli olmamaktadır. Bu konuda tam uyumun sağlanabilmesi, devlet yardımı uygulamalarını ülke genelinde bir bütünsellik içerisinde takip edecek etkin bir izleme ve denetleme sisteminin kurulmasıyla gerçekleştirilebilecektir. Bu itibarla Devlet Yardımlarını İzleme ve Denetleme Kurulu bu yasa kabul edildiğinde oluşturulacaktır. Hazine Müsteşarlığı bünyesinde “Devlet Yardımları Genel Müdürlüğü” adı altında yeni bir ana hizmet birimi kurulacaktır, çünkü birçok kurumumuz devlet yardımı, devlet desteği vermekte, birbirinden habersiz olarak vermekte, bazıları mükerrer olmakta, bazıları belki de yanlış -ölçülme imkânı da olmadığı için- değerlendirilmekte ve dolayısıyla bu da istenilen faydayı üretmemekte, istenilen faydayı sağlamamaktadır. Dolayısıyla böyle bir birimle tek elden bu işlerin yürütülecek olması gerçekten önemli bir aşamadır diye düşünüyorum, çünkü burada kriterler belirlenecek, esaslar belirlenecek ve devlet yardımları bu kriter ve esaslar çerçevesinde verilecektir. Belki de hiç yapmadığımız yıllık rapor hazırlanacaktır. Devlet yardımını veren kurumlar, kuruluşlar takip eden yılın ilk üç ayında Genel Müdürlüğe bu konuda bilgi verecekler. Genel Müdürlük yetkilileri de haziran ayı içerisinde,  haziran sonuna kadar, bir önceki yıl verilen devlet yardımlarının hangi katkıyı sağladıklarını, hangi faydayı temin ettiklerini ifade eden bir rapor hazırlayacaklar, bu raporu ilgili yerlere iletecekler, Plan ve Bütçe Komisyonu vasıtasıyla Türkiye Büyük Millet Meclisini de bilgilendirmiş olacaklar. Dolayısıyla bu yıllık raporlar Plan ve Bütçe Komisyonunda da değerlendirilecek ve görüşülecektir. Tabii, bu yardımlarda herhangi bir aksaklık, yanlışlık, haksız bir yardım yapılması gibi bir konu gündeme gelirse o zaman da bu yardımların belli bir zaman aralığında geri alınması mümkün olacaktır. Böylelikle bu yardımı, haksız yardımı alandan bu da tazmin edilecektir.

Bu arada tarımla ilgili, balıkçılıkla ilgili ve hizmet sektörleriyle ilgili devlet yardımları bu kanun kapsamının dışında tutulacaktır. Dolayısıyla onunla da ilgili bir çelişki olmaması adına bunu da ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepimizin gördüğü gibi, bütün dünyanın kabul ettiği gibi, küresel kriz 2009 yılında Türkiye tarafından doğru yönetilmiştir, iyi yönetilmiştir ve bunu bütün dünya, Avrupa ülkeleri, finans çevreleri, herkes kabul etmekte ve bunu sürekli kendi ülkelerinde ya da Türkiye’ye geldiklerinde açıklamaktadırlar. Türkiye ilk defa bir kriz döneminde kredi notunu yükseltmeyi başarmış bir ülke olmuştur. Bir kriz döneminde, krizin olmadığı dönemlerde bile kredi notunun yükselmediği ülkemizde…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – “Teğet geçti.” dediniz, niçin kabulleniyorsunuz?

SEDAT KIZILCIKLI (Devamla) - …kriz döneminde, kriz yılında kredi notunun yükselmiş olması herhâlde hepimizi sevindirmiş olması gerekir diye düşünüyorum.

Bugün ülkemize baktığımız zaman işsizliğin göreceli olarak gerçekten çok net olarak azalıyor olması, yine faizlerin düşüyor olması -Türkiye Cumhuriyeti devletinin borçlanma faizlerinin düşüyor olması- daha düşük faizlerle borçlanıyor olması, ekonomimize duyulan güveni çok açıkça ortaya koymaktadır.

Bakın, Hükûmetimiz son aldığı kararla bir yıldan az vadeli esnaf kredilerinde Halkbank kredi faiz oranını yüzde 10’a indirdi. Devletin de buna sübvansiyonu, desteği, yarıya kadarı da -yüzde 50’si de- devlet tarafından karşılandığı için bu kredi faiz oranı yüzde 5’e düştü yani yüzde 50 oranlarında faizle kredi alan esnafımız bugün yüzde 5 oranlarla kredi alır ve buna faiz öder duruma gelmiştir. Enflasyonun yüzde 5 üzerinde olduğunu da düşünürseniz aslında Hükûmetimiz bu faizlerin düşmesiyle birlikte esnafımızdan faiz istememektedir. Enflasyon farkının bile altında bir rakamı kendisinden geriye istemektedir. Bu da gerçekten, faizlerin düşmesinin ne kadar önemli olduğunu, hem devletin borçlanmasına hem de esnafımıza önemli desteklerin olduğunu göstermektedir.

Diğer taraftan, üretimin artıyor olması, sanayide kapasite kullanım oranlarının yükseliyor olması ve bunların hepsinin de IMF’siz bir dönemde gerçekleşiyor olması gerçekten hepimizi sevindirmektedir. Düşünün ki Türkiye krizden önce üst üste yirmi yedi çeyrek büyümeyi gerçekleştirmiş bir ülkedir ve bugün üç çeyrektir yine üst üste büyüme dönemi başlamıştır. Bütün bunları yaparken mali kuralımız yok ama geçmiş sekiz yıldır iktidardayız, mali kural o gün de yoktu. Mali kuralsız ama mali disiplinden taviz vermeden, seçim bütçesi uygulanmadan bu çalışmalar yapılmaktadır.

Bu başarılı çalışmaların artması temennisiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kızılcıklı.

Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç.

Buyurun Sayın Genç. (CHP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, televizyon Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarını vermiyor. Niye acaba vermiyor? AKP herhâlde milletten çok korkuyor, kendileri de bunun altına sığınıyorlar. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)  Ama olmaz böyle yani. Bir kural alınmışsa bu kuralı uygulamak lazım. Onun için bu kuralı Başkanlık Divanının uygulaması lazım. Niye TRT’yi susturuyorsunuz? Yani, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmalarını susturuyorsunuz?

Şimdi, Sayın Başkanım, biraz önce KİT Komisyonu vardı, öğleden evvel çalıştık, dün de çalıştık. KİT Komisyonu, biliyorsunuz… Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nün 35’inci maddesinde der ki: “Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonları, Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışma saatleri içinde, Başkanlık Divanında alınmış karar olmadıkça çalışamazlar.” Bu, çok açık, net, kesin bir hüküm. Dün KİT Komisyonu Başkanına sordum “Yok.” dedi, “Ama uydururuz usulüne.” dedi. Bugün de gittim, dedim ki: “Sayın Başkan…” Yani, o kadar laubali davranıyor ki; yahu, soruyorum, gülüyor o karşıdan. Yahu diyor “Var.” “E, ver, varsa kararın tarihini, numarasını.” diyorum, yok… Yani, şimdi, Sayın Başkan, biz burada milletvekiliyiz. Bir milletvekili ciddiyeti içinde olmayan insanların ne burada ne de komisyonda bulunma hakları yok.

Şimdi, ben size soruyorum: Ben size biraz önce Divan kararını sordum. Peki, siz Divan olarak toplandınız mı? Toplanmadınız. Şimdi, bir karar, dünkü tarihle alınmış bir karar… Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisine yakışır mı arkadaşlar? Yani, bu ne demektir? Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisini sahtekârlığa teşvik etmektir arkadaşlar. Sen kararı ne zaman almışsan o zaman geçerli. Böyle bir şey olur mu? Yani, geçmiş tarihle elden karar olur mu arkadaşlar? Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Mehmet Ali Şahin’in biz neyine güveneceğiz bundan sonra? Başkanlık Divanının neyine güveneceğiz arkadaşlar? Böyle bir şey olur mu ya! Karar, çıktığı tarihten itibaren geçerli olur.

Arkadaşlar, biz çalışmaktan çekinmiyoruz. Anayasa’ya ve hukuka riayeti, sadakati, şerefi ve namusu üzerine yemin etmiş bir milletvekili olarak her attığım adımda şerefim ve namusum üzerine yaptığım yeminin gereğini yapmaya çalışan bir milletvekiliyim ve başta Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı dâhil olmak üzere Başkanlık Divanı üyelerinin ve bütün milletvekillerinin bu Anayasa’ya ve hukuka sadakat yeminlerini kendilerine hatırlatıyorum.

Arkadaşlar, geçmiş tarihli karar olur mu ya! Olur mu böyle? Söyleyin yani. Ey gruplar, olur mu böyle? Bu bir sahtekârlıktır. Arkadaşlar, olmaz böyle bir şey. Bir şeyi bir anda imar etmek… İşte Komisyon Başkanı karşımda oturuyor, gülüyor devamlı. Gülünecek bir şey mi söylüyorum? Ben sana diyorum ki: “Bu kararı, varsa göster bana.” “Efendim, karar yok…” Sonra “Var…” E, şimdi tabii eski tarihli karar alırsan olur.

Arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ciddiyetinde böyle bir şey yoktur. Dolayısıyla böyle gayriciddi insanların olduğu yerde de millet adına konuşmak da fuzuli. Şimdi televizyonda vermeyi de şey ediyorlar.

Şimdi, devlet yardımlarıyla ilgili bir kanun var. Arkadaşlar, elbette ki sosyal politikalar gereği devletin yoksul vatandaşlara ve devlet kaynaklarından bazı hâllerde de zarar gören insanlara yardım yapılması gayet doğal, devletin görevi.

Şimdi, ben kendi ilimle ilgili bir şey söyleyeyim. Bakın, 6 Mart 2010’da Elâzığ’da bir deprem meydana geldi. Bu deprem sonucunda Tunceli’nin Mazgirt, merkezin bazı köylerinde, Mazgirt’in merkez ve bazı köylerinde, Nazımiye’nin merkez ve bazı köylerinde, Pertek’in bazı köylerinde önemli miktarda hasarlar meydana geldi. Bu hasarlar nasıl tespit edildi? Devletin teknik elemanları, Afet İşlerinin teknik elemanları gitti, köyleri gezdi, ilk belirlemelere göre 873 tane ağır hasarlı bina var -Bunu yazan kim? Oraya giden, devletin fen elemanları- 1.340 tane orta hasarlı ev var ve 1.700 tane de hafif hasarlı var.

Şimdi, Elâzığ depremi olduğu zaman, tabii ki Hükûmet boy gösterisi yaptı, hepsi oraya gitti ama Tunceli’ye bir tane gitmedi daha şimdiye kadar, bir tane, bu olaydan dolayı. Ben hemen, depremden iki gün sonra gittim, gezdim. Köyleri gezdik, zarar olan yerleri tespit ettik; vatandaş hâlâ çadırda. Geldim, soru önergesi verdim, ses çıkmadı. Ondan sonra CHP’ye katıldım, bir Meclis araştırma önergesi verdim, bir şey çıkmadı. Meclis araştırma önergesinin gündeme alınması için çıktım, burada konuştum. Yahu, dedim ki: “Beyler, insansak, insanlık duygusunu taşıyorsak, kış yaklaşıyor, bu insanların evleri yıkılmış, dışarıda kalmışlar. Ey Hükûmet, sağır hükûmet misin, kulakların duyuyor mu? Bu insanlar… Daha kar yağmadan bunlara bir çare bulun.” dedik. Yok, kimse duymadı yine bir şey. Tuttum, bir siyah çelenk yaptım, gittim, Başbakanlığın… Hani, bu AKP’liler iktidara gelmeden önce öyle bir yiğitlikler yapıyorlardı ki… Rahmetli Ecevit zamanında biliyorsunuz, bir kasa masa atılmıştı, dışarıda biraz engeller koymuşlardı. Hemen dediler, “Ne demek yahu?” dediler, “Her tarafımız vatandaşlara açık.” dediler, bizi Başbakanlığın dış kapısında 50 tane polis karşıladı. “Yahu bırakın, ben içeri gireceğim kardeşim. Yani nasıl bırakmıyorsunuz?” Ben onlarla şey ederken, polisin birisi benim arabamın arka bagajını açtı, çelengi alıp kaçtı.

Arkadaşlar, böyle bir anlayış olur mu ya? Ya, bu o kadar iğrenç, o kadar vahşice bir olay ki… Düşünebiliyor musunuz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin mensubu bir milletvekilinin bagajı açılıyor, arkasındaki bir malı çalınıyor, gasbediliyor. Bunun ismi gasp. Bu devlette böyle bir şey olur mu? Tayyip Erdoğan, sana soruyorum: Bunun sorumlusu sensin. Benim çelengimi geri getir! Benim çelengimi geri getirmek zorunda arkadaşlar, ben o çelenge para verdim, para. Para verdim o çelenge, o benim malım. O çelengimi geri getirip koyacaksın.

Şimdi, dolayısıyla, arkadaşlar, bakın, şimdi, bu insanlar ne yapıyor? Her gün bana telefon ediyorlar. Buyurun vereyim isterseniz, AKP’liler size vereyim. Grup başkan vekilleri, bu insanlar ne yapacak kardeşim? Evi yıkılmış, devlet tutanak tutmuş, hâlâ dışarıda yaşıyor. Bu insanlar nerede kışı geçirecekler arkadaşlar? Sonradan, efendim, birkaç, işte, 50 kişi veya 35 kişiye güya bir ev yapıp vereceklermiş. Şu tahta evlerden -ismini unuttum- prefabrik evden yani 40 metrekarelik bir prefabrik ev.

Arkadaşlar, yani, 800 küsur ev nerede, sen getiriyorsun 35 kişiye şey veriyorsun. Arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti devletinin hudutları içinde yaşayan her vatandaş Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşıdır. Her vatandaş, Türkiye Cumhuriyeti hükûmetleri tarafından korunması ve kollanması ve zor durumdayken yardım edilmesi lazım. Bazı arkadaşlara diyorlarmış ki, bazı evi yıkılan kişilere: “Ya, sen yaşlılık aylığını alıyorsun.” Yaşlılık aylığı kaç lira? 300-350 milyon lira. Yani bir kişi 350 milyon lira yaşlılık aylığı alıyorsa… Ondan sonra, yok efendim, “Senin evin yıkılmış ama senin ekonomik durumun iyidir, sana yardım yapmayız.” diyorlar. Ya arkadaşlar, o ilin bir milletvekili olarak ben şimdi ne yapayım? Soruyorum ya, bana bir çare söyleyin arkadaşlar.

Şimdi, her gün vatandaş bana telefon ediyor, arkadaş, kış, bize yardım yapılmıyor… Bana inanmıyorsanız, buyurun, gelin, beraber gidelim Tunceli’ye. Ya, bu insanlar ne yapacak kışın arkadaş, dışarıda mı kalacak? Bunun sorumlusu kim? İşte, Hükûmet sırasında oturan bey bakan, ne yapacak bu vatandaşlar? Gülmekle bu iş olmuyor. Artistik de yapmaya gerek yok. Gülüyorsun. Gülmek de bir şey ifade etmez ki. Sana soru soruyorum, soru: Bu vatandaş ne yapacak kışın kardeşim, nasıl geçirecek kışı? Bu adam nasıl geçirecek kışı, onu soruyorum size. Hadi, devlet yardımları kanunu çıkarıyorsun, işte, afete uğramış insanlara yardım edeceğim diyor. Niye yapmıyorsunuz bu insanlara? Bunlar Türkiye Cumhuriyeti devleti vatandaşı değil mi? Bunlar Türkiye Cumhuriyeti devletine askerlik hizmetini yapmıyorlar mı? Bunlar Türkiye Cumhuriyeti devletine gerektiği zaman vergi de veriyorlar. Ondan sonra “Yok, Tunceli bize oy vermemiş, biz onun için yapmıyoruz.” Kışın getirdiniz, buzdolabı ve çamaşır makinesini verdiniz, belediye başkanlıklarından oy almaya çalıştınız. Bari, mademki bir şey, hani bir menfaat karşılığı yapmıyorsanız, o zaman bu insanlara da, arkadaş, bir yardım edin yahu. Bu, insani görevdir, bir vicdani görevdir. Bu insanlara nasıl, şimdi ne yapacağız? Ben de gerçekten bunalıma giriyorum arkadaşlar. Yahu, böyle bir şey olur mu? Her gün insanlar beni arıyor ve sıkıntısını söylüyor arkadaşlar. Acı içinde kıvranan insanların sıkıntısını anlamak için insanlık duygusunu taşımak lazım, insan olmak lazım yahu. İnsan olmayan kişi hiçbir şeyin farkında değil, onlar sadece güler.  Onlar için yani her şeyde düğün bayram, ama ben bu insanların bana telefonlarında vicdan azabı çekiyorum.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

KAMER GENÇ (Devamla) - Onun için, şimdi yine soruyorum: Bu Hükûmet bu insanlarıma bir çare bulmazsa ben yine ciddi bir eylem yapacağım arkadaşlar, bak onu da söyleyeyim size. Böyle bir şey olmaz yahu. Benim insanım orada karda, kışta, dışarıda soğukta yatarken, ondan sonra devletin imkânlarını o insanlardan esirgeyen siyasi iktidara karşı elbette ki bizim de söyleyecek sözümüz olur yani.

Bunun çaresi, bizi bu duruma düşürmeden herkesi görevini yapmaya davet ediyorum ve bu insanlara yardım edilmesini diliyorum. Bunu, oradaki... Efendim, üç adam, işte, evi yıkılmış... “Senin sigortadan emekli maaşın var, sana yardım yapmayacağım.” diyor. Yani ona gelinceye kadar çok var da, gitmişler, tespit etmişler, bir de onları ayıklıyorlar. “Efendim, sen yaşlılık maaşını alıyorsun, sosyal sigortalardan emekli maaşını alıyorsun, sana ev yapmayacağız.” Böyle bir şey olmaz arkadaşlar yahu. Bu devlet bu kadar ilkel zihniyetle, bu kadar basit zihniyetle yönetilemez.

Saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Bir saniye... Sadece bir bilgilendireyim.

Televizyon yayınlarıyla ilgili şimdi arkadaşlarımdan bilgi aldım. Televizyon veriyor. Sadece Çankaya bölgesinde, o da Kablo TV’de teknik bir sorun olduğunu, onu da gidermeye çalıştıklarını söylediler. Ben de sayın milletvekillerini bilgilendirmek istedim.

Buyurun Sayın Kacır.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Konuşmacı az önce şahsımı da itham ederek bir şeyler söyledi, cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

Size üç dakika süre veriyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Ünal Kacır’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Az önce konuşma yapan Sayın Genç, KİT Komisyonu Başkanı olarak oradaki faaliyetlerimizle ilgili burada yanıltıcı bilgiler vermiştir. Ben bu konuda sizleri bilgilendirmek üzere huzurlarınızdayım.

Beşinci yasama yılımızın ilk komisyon toplantısını dün sabah saat on bucukta programlamıştık ve gerçekleştirdik. Mutat olduğu üzere KİT Komisyonu olarak her yasama yılının ilk toplantısında bazı kararlar alırız. Bunlardan bir tanesi de, Meclis İç Tüzüğü’müzün 35’inci maddesi gereğince, Meclisin çalışma saatlerinde de, eğer programımız sarkmışsa, KİT Komisyonu çalışmalarını sürdürebilsin diye, Başkanlık Divanından, İç Tüzük’ün 35’inci maddesine göre karar almasını talep etmek üzere Komisyonda karar çıkarttık ve hemen, zaten hazır olan dilekçemizi de Meclis Başkanlığına sunduk ve öğleden önce birinci denetlediğimiz kuruluşun toplantısını tamamladıktan sonra da, öğleden sonra ikinci denetleyeceğimiz kurumun toplantısını yapmak da mümkün olamadı çünkü dün Türkiye Büyük Millet Meclisindeki seçimlerin arkasından toplantıyı yapacaktık, seçimler de uzadığı için gerçekleştiremedik ama dün de, bu arada, bizim dilekçemiz doğrultusunda Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı KİT Komisyonunun çalışmalarını Meclis çalışma saatlerinde de sürdürebilmesi doğrultusunda karar almış bulunmaktadır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ne zaman almış?

ÜNAL KACIR (Devamla) – Karar dün alınmıştır ve bugün öğleden önce toplantımızı gerçekleştirdik, öğleden sonraki toplantımızda da Sayın Genç usul hakkında söz talep etti ve kendisine söz verdim. Meclis Başkanlık Divanının kararının olup olmadığını sordu. “Olmadığı hâlde çalışamazsınız, çalışamayız.” dedi ve ben de böyle bir kararın olduğunu kendisine söyledim. Tarih ve numara istedi. Ben de “Toplantı bitince ben size tarihini, numarasını veririm.” dedim. Ama buna rağmen, trafik polisinin bir ehliyetsiz şoförü yakalaması gibi “İlla şimdi bana tarih, numarasını ver.” gibi… Dedim ki: “Toplantıdan sonra veririm. Bakın, bizim buradaki konuşmalarımız, yani komisyondaki konuşmalarımız tam tutanaktır, her konuştuğumuz tutanağa geçiyor, var demişsek vardır ama tarih, numarasını da size veririm.” dedim ve ondan sonra, buraya gelmiş ve benim beceriksizliğimden, yeteneksizliğimden bahsetmiş. Ben, heyetin takdirine sunuyorum. Becerimiz ve yeteneğimiz arkadaşlarımızın...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜNAL KACIR (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Evet, teşekkür ederim Sayın Kacır.

ÜNAL KACIR (Devamla) – Bitiriyorum efendim.

BAŞKAN – Bakın, bu sataşmayla ilgili sözlere hep üç dakika verip bir dakika uzatmıyorum ama normal, iki dakika veriliyor, bir dakikayı uzatıyorsunuz, hep hesap aynı oluyor ama ben insicam bozulmasın diye bugüne kadar öyle bir şey yapmadım.

ÜNAL KACIR (Devamla) – Hayır, cümlemi...

BAŞKAN – Hadi size bir dakika ama sadece selamlayın.

ÜNAL KACIR (Devamla) – Teşekkür ederim efendim.

Netice itibarıyla halkımızın takdirindedir bu hususlar. Benim burada söylemek istediğim ayrıca şudur: Ben anlayamıyorum. KİT Komisyonu bir denetim komisyonudur, yürütmenin denetimiyle ilgilidir. Ben, bir muhalefet milletvekilinin, denetim komisyonunun çalışmasını arzu edip orada da denetim faaliyetinin içerisinde yer almasını beklerken, denetim komisyonunun çalışmasını engellemeye çalışma hususunu da halkımızın takdirine sunuyorum.

Saygılarımı sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Kacır, yakışmıyor yani! Yakışmıyor, yaşınıza, başınıza yakışmıyor!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, konuşmacı “Muhalefet partisi milletvekilinin denetimi yapması lazım, kaçıyor.” dedi. Bu bir sataşmadır. Uygun görürseniz ben kendisine cevap vereceğim.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Kalktı, cevap veriyor efendim. Sayın Başkan, sataşma yok.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Müsaade ederseniz...

BAŞKAN – Sayın Genç, yapmayın Allah aşkına!

KAMER GENÇ (Tunceli) – İki dakika efendim.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sataşma yok Sayın Başkan.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Ama ismini de söyledi Sayın Başkan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sataştı efendim.

BAŞKAN – Buyurun.

O ek bir dakikanın nelere kadir olduğunu gördünüz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, yetkinizi kullansaydınız bu kadar olmazdı.

BAŞKAN – Buyurun.

2.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, İstanbul Milletvekili Ünal Kacır’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, şu Parlamentoda herkes bilir ki en fazla çalışmayı seven benim. Kendisi de bilir ki KİT Komisyonunun açıldığı dakikada ben oradaydım. Ondan sonra kapanış saatine kadar oradaydım. Bugün de yine gittim, hatta iki üç defa gittim.

Ben hukuka saygılı bir insanım. Bak, sizin anlamadığınız ve kavramadığınız konu bu. Ben ne dedim? Burada konuşmamı dinleseydiniz… Biz burada milletvekili yemini yaparken Anayasa’ya sadakatle çalışacağımıza namusumuz ve şerefimiz üzerine yemin ettik.

İç Tüzük diyor ki: “Meclisin çalışma saatleri içinde komisyonların çalışabilmesi için Başkanlık Divanının karar alması lazım.” Başkanlık Divanı kararı yoktu, burada Başkanlık Divanı toplanmamıştı; Sayın Başkanımıza sorduk. Bunları sizin partililerden elden almışlar.

Sırrı Bey, sen ne zaman imzaladın?

SIRRI SAKIK (Muş) – İmzalamadım.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ee, imzalamışsın, orada imzan görünüyor. Demek ki bakın, yerine imza da atıyorlarmış. Maşallah, maşallah! Vallahi çok güzel.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Islak imza mı?

KAMER GENÇ (Devamla) – Onun için, ben… Sayın Başkan, bakın,  KİT Komisyonu Başkanısınız. Bizim istediğimiz, her şey şeffaf olsun. Ben, Sayın Başkan, soruyorum kendisine “Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanlık Divanının bir kararı var mı, gösterin.” diyorum. Hep gülüyor, alaya alıyor. O karar o zaman size gelmedi. Ya, şimdi doğru konuşmak lazım arkadaşım, o karar olsaydı niye ben şey edeyim? Ben çalışmayı seven bir insanım. Onun için, yani efendim, muhalefet partisi milletvekilinin çalışmadan kaçınması diye bir şey söz konusu değil. Ben geldim, oturdum, İç Tüzük’e riayet eden bir milletvekili olarak, “Sayın Başkan, böyle bir karar varsa bana göster.” dedim, siz de alay etmeye çalıştınız.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – “Var.” dedim, “Var.”

KAMER GENÇ (Devamla) – “Var.” demedin, “Var.” demedin!

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Tutanaklar var orada!

KAMER GENÇ (Devamla) – Ya, tutanakta var da alaylı dedin.

BAŞKAN – Sayın Genç, Sayın Kacır, karşılıklı konuşmayın.

Sayın Genç, siz sataşmaya cevap verdiniz, lütfen.

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkanım, bakın, insanlar vicdanı…

Ben size soruyorum Sayın Başkanım: Siz Başkanlık Divanında böyle bir karar aldınız mı, almadınız mı?

BAŞKAN – Sayın Genç, benim imzam yok.

KAMER GENÇ (Devamla) – O zaman demek ki Başkanlık Divanı bu konuda toplanmamış. Olur mu, yalnız AKP’li milletvekillerine git, eski tarihle karar al, bu sığar mı Türkiye Büyük Millet Meclisinin itibarına ve güvenilirliğine? Benim kabul etmediğim bu. Dün bu karar yoktu, bugün de yoktu. Dolayısıyla benim çalışmama durumum söz konusu değil. Ben çalışmayı seven ve bu Parlamentoyu en iyi takip eden bir kişiyim ama çıkıp da burada doğruları söylerseniz… Yalnız, size şu üç senede, üç buçuk senede bir doğruluğu öğretemedim, ona yanıyorum.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Başkan, ben de KİT Komisyonu üyesiyim. Sayın KİT Komisyonu Başkanı…

BAŞKAN – Sayın Genç’in ismini verdi Sayın Yıldız, ne olur…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – “Muhalefet milletvekilleri.” dedi efendim.

BAŞKAN – Yani sizden rica ediyorum -Sayın Genç’i işaret ederek- ne olur…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – “Komisyon üyesi muhalefet milletvekilleri.” dedi.

BAŞKAN – Yani bakın, özel rica ediyorum… Lütfen…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Tamam Başkanım, ben ona başka türlü anlatırım.

Sayın Başkan, size bu yakışmadı; yaşınıza, başınıza bu söylediğiniz yalanlar yakışmadı.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ne yalanı ya!

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – KİT Komisyonunda…

BAŞKAN – Evet… Lütfen…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Hangi yalan ya? Neresi yalan ya?

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sen hangi yalanı söylediğini biliyorsun.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ben yalan söylemedim, hangi yalan olduğunu çık, söyle.

BAŞKAN – Sayın Kacır, Sayın Yıldız, lütfen, rica ediyorum…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Söz verin efendim, söylesin.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Devlet Yardımlarının İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/818) (S. Sayısı: 523) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi soru-cevap işlemine geçiyorum.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Söz verin söylesin, neresi yalan? Hayret bir şey ya!

BAŞKAN – Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, görüşmekte olduğumuz tasarının geçici 5’inci maddesiyle yapılmak istenen düzenleme bir af niteliğinde midir, değil midir?

İkinci sorum: Bu tasarının kanunlaşmasıyla kısa dönemde sanayiciye, tüccara, esnafa, çiftçiye, işsize ne gibi faydaları olacaktır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, Avrupa Birliğine girmeden imzalamış olduğumuz Gümrük Birliği Anlaşması’nın ülke ekonomisine verdiği zararlar ortadayken, kalkınmakta olan bir ülke olarak şu anda Avrupa Birliği üyeliğinin sonucunun ne olduğunun belli olmadığı bir süreçte hazırladığımız bu tasarı neticesinde ülkeye ne tür faydalar sağlanacaktır?

2) Görüştüğümüz tasarının yeterli olduğunu ve AB ile görüşmelerde rekabet faslının açılması için ön koşulun yerine getirilmiş sayılacağını düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Akkuş…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakan; görüşmekte olduğumuz Devlet Yardımlarının İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı “Fak  Fuk Fonu” adı verilen Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Vakfı aracılığıyla yapılan yardımları da denetim altına alacak mıdır? Almayacaksa, bir önergeyle Fak Fuk Fonu’nun da bu denetime tabi tutulması teklifini destekler misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Torlak…

D. ALİ TORLAK (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, zor durumda olan Türk denizciliğinin desteklenmesi amacıyla yaklaşık on ay evvel AKP Hükûmeti kararnameyle Kredi Garanti Fonu’nda bir kredi oluşturdu. Ancak bu kredi aradan geçen bu zaman içerisinde kullandırılabilir hâle getirilemedi. Bu kapsamda, bu kredi için başvuru sayısı ve miktarı nedir? Bu krediden hiç kullanan olmuş mudur? Hiç kullanan yok ise nedeni nedir? Ne zaman kullandırmayı düşünüyorsunuz? Yoksa bu krediyi tüm denizciler battıktan, gemiler ve tesisler yok pahasına el değiştirdikten sonra mı kullandırmayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, kanun tasarısında yer alan devlet yardımları kapsamına tarım, balıkçılık ve hizmet sektörlerinin dâhil edilmemiş olması sektörler arasında haksız rekabete yol açmayacak mıdır? Kapsam dışı tutulan bu sektörlerde de vatandaşlarımızın devlet tarafından desteklenmesine yönelik bir çalışmanız var mıdır? Özellikle ekonomik krizin de etkisiyle taahhüdü ihlal gerekçesiyle cezaevlerine giren veya cezaevine girmekten kaçan çiftçi ve esnafın durumunun düzeltilmesine yönelik bir çalışmanız söz konusu mudur?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Paksoy

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, söz konusu kanun teklifi daha önce Meclise getirilip de görüşülemeyen Mali Kural Yasası’ndan daha mı önemlidir? Sizce hangi kanun teklifi vatandaşın lehinedir? Vergi ve SSK borçlarının ertelenmesini Meclise getirmeyi düşünüyor musunuz? Getirecekseniz bir tarih verir misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bulut…

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakan, Balıkesir desteklemede ikinci bölge kapsamına alındı. Manisa ili Balıkesir’den daha kalkınmış bir il olmasına rağmen, Manisa’nın üçüncü bölge olarak teşvikten destek almış olmasının gerekçesi acaba Balıkesirli bir bakanın Kabinede bulunmaması olabilir mi?

BAŞKAN – Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ülkemizin en önemli sorununun başında işsizlik ve fakirlik gelmektedir. Son yıllarda esnaflar ve çiftçiler yoğun bir şekilde, özellikle borçlarından dolayı büyük sıkıntı içerisine girmişlerdir. Esnaflar vergilerini ödeyemiyorlar, BAĞ-KUR primlerini ödeyemiyorlar, hatta günlük nafakalarını bile çıkartamıyorlar. Çiftçiler de üretimde gerekli olan desteği alamadıkları için -ürünlerinin yeterince değerlendirilmemesinden dolayı olarak- büyük sıkıntı içerisindedirler. Acaba önümüzdeki dönemde banka borçları, tarım kredi borçları gibi çeşitli borçlarla ilgili bir yapılandırma yaptırmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN -  Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, son bir yılda Adana ölçeğinde devlet yardımları miktarı nedir, kaç vatandaşımıza ne miktarda yardım yapılmıştır? Yine, 2002 yılından bu zamana kadar, yani son sekiz yılda iktidarınız döneminde ülkemiz insanına “devlet yardımı” adı altında ne ölçüde yardım yapılmıştır? Bunların miktarları ne ölçüde fazlalaşmıştır? Bu fazlalaşma, insanımızın sosyal refah düzeyinin artmasına mı, yoksa insanımızın yardıma muhtaç hâle düşmesine mi  işaret etmektedir? Bu konudaki değerlendirmenizi almak istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN -  Sayın Bakan…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzerinde çalışmakta olduğumuz yasa tasarısı taslağı, Avrupa Birliği müzakerelerinde 8 numaralı fasıl, yani rekabet politikası faslının bir açılış kriteridir. Bu yasanın tamamlanmasıyla beraber, bu yasanın içerdiği unsurları da dikkate aldığımızda bize bildirilmiş olan üç açılış kriterini bu yasayla beraber tamamlamış oluyoruz. Bir yandan biz bunu Avrupa Birliği süreci açısından gerekli bir düzenleme olarak görüyoruz ama öte yandan da kendi devlet desteklerimizle, devlet yardımlarımızla tek elden derleme, toplama, raporlama ve bir bakıma merkezî bir izlemeye alma açısından da son derece faydalı görüyoruz.

Biz geçenlerde KOBİ destekleriyle ilgili bir çalışma yaptık, acaba devlet KOBİ’lere ne destek veriyor diye. Üç aylık bir çalışma sonucunda 10’un üzerinde kuruluşun belki 60-70 çeşit desteği olduğunu ancak bir envanter hâline getirebildi arkadaşlar ve devlet desteklerinin derli toplu yayımlanması, izlenmesi, raporlanması hem vatandaşlarımızın bu desteklerden daha kolay yararlanmasının önünü açacak ve uygulamada da bizim bu konuda daha derli toplu devam etmemizi sağlayacak.

Bu yasa tasarısının içerisinde sosyal yardımlar yok çünkü sosyal yardımlar apayrı bir konu, bunun mevzuatı da ayrı. Ayrıca, Avrupa Birliği müzakereleri çerçevesinde gündemde olan bir mevzu da değil bu.

Tarım ve balıkçılık da yine bizim Avrupa Birliğine yardımlarımızı bildirmekle yükümlü olduğumuz bir alan değil ancak biz bu Genel Müdürlüğe bununla ilgili bilgi toplama yetkisi veriyoruz bu yasa tasarısıyla ancak bu toplanan bilgileri Avrupa Birliğine bildirmekle ilgili bir yükümlülüğümüz söz konusu değil. Şunu da söylemek lazım ki bu birim aslında bizim tam üye oluncaya kadar çalışacak bir birimimiz yani Avrupa Birliğine tam üye olduktan sonra bu birime artık ihtiyaç kalmayacak, başka birimler, Avrupa Birliğinin başka yapıları bu fonksiyonu üstlenmiş olacak. Bir bakıma geçici bir yapılanma, üye oluncaya kadar sürecek bir yapılanma olduğunu da ben burada özellikle ifade etmek istiyorum.

Şimdiye kadar bu kapsamda devlet yardımı olarak ne kadar ödenmiştir, bunun kapsamı nedir? Tabii bu rakamlar şu anda önümde yok ama bununla ilgili bir çalışma yapıp sizlere en kısa zamanda yazılı olarak cevap vermeye çalışalım.

“Bölgesel ve sektörel teşvik programında Balıkesir neden ikinci bölge, Manisa neden üçüncü bölge?” diye bir soru vardı. Biliyorsunuz, biz, geçen sene haziran ayında açıkladığımız teşvik programına göre artık illere göre değil, illerin içerisinde olduğu NUTS-II standartlarına göre belirlenmiş bölgelere göre teşvik veriyoruz ve o bölgelerin tek bir ilini değil, o ilin içinde bulunduğu o küçük bölgenin sosyoekonomik gelişmişlik endeksine göre bir sıralama yaptık ve sosyoekonomik gelişmişlik endeksi sırası neyse o, oradaki kriter çok objektif, açık ve 2003, 2004 yıllarında Devlet Planlama Teşkilatı tarafından belirlenen kriterlere göre objektif kriter dışında herhangi bir kriter de bu sıralamalarda kullanılmadı. Zaten biz yasa tasarısını açıkladığımızda da burada Mecliste görüşülürken de bunlar detaylı bir şekilde açıklanmıştı.

Kredi Garanti Fonu iki ayrı metotta çalışıyor. Birincisi, Kredi Garanti Fonu AŞ’nin kendisinin risk alarak yaptığı işlemler. Burada yüzde 80 riski Kredi Garanti Fonu üstleniyor, yüzde 20 risk bankalarda kalıyor. Ancak Kredi Garanti Fonu’na da aynen bankaya kredi müracaatı yapılır gibi bir kredi müracaatı gerekiyor. Bizim geçen sene başlattığımız Kredi Garanti Fonu uygulamasında ise başvuru sadece bankaya yapılıyor ve riskin yüzde 65’i hazine üzerinde, yüzde 35’i banka üzerinde kalıyor. Sistem kurulmuş durumda. Sistemin kurulması aşamasında bankalarla reel sektör arasında bazı teknik konularda uzlaşmazlıklar vardı, bunların çözümü biraz süre aldı ama şu anda sistem kurulmuş ve faal durumda.

Vergi ve sosyal güvenlik borçlarıyla ilgili, sosyal güvenlik primi borçlarıyla ilgili bir yeniden yapılandırma çalışması şu anda yapıyoruz, üzerinde çalıştığımız bir konu. Biz burada hem Gelir İdaremizin hem Gümrük Müsteşarlığımızın hem de Sosyal Güvenlik Kurumumuzun birikmiş alacaklarının faizlerinin düşürülmesi ve alacaklarının tahsilinde de vadede kolaylık sağlanması suretiyle yeni bir yasal düzenleme yapmak istiyoruz. Bunu da en kısa zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisine sunacağız.

Yasa tasarısında 2001 yılı öncesindeki teşviklerle alakalı bir konu var bildiğiniz gibi. “Bu bir af mıdır?” diye bir soru vardı. Düzenlemede mali sorumluluklara ilişkin herhangi bir af hükmü yok. Sadece bu belgelerin teker teker tamamlama işlemini bu düzenlemeyle, yasal düzenlemeyle kaldırmış oluyoruz. 1984-2001 dönemine ait bu belgelerin tamamlama vizesi işlemlerinde fiziki problem yaşandığı için bu tür bir düzenlemeye gitme ihtiyacı oluşmuştur. Zaten Plan Bütçe Komisyonunda da çok detaylı bir şekilde bu görüştüğümüz bir konu. Alt komisyonda da milletvekili arkadaşlarımızın yine detaylı bir şekilde çalıştığı bir konu. Yükümlülüklerle ilgili bir ihlal tespit edilirse müeyyide uygulanacağı yine taslakta yer alıyor.

Sanırım soruların hepsine, bir soru hariç, cevap vermiş oldum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi, birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm 1 ila 12’nci maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde söz isteyen gruplardan ilk söz hakkı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Harun Öztürk’e aittir.

Buyurun Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 523 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım, bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, mevcut Rekabet Kanunu’muz mal ve hizmet piyasalarını düzenleyerek işleyen bir rekabet sistemi temin etmeyi, dolayısıyla serbest ticareti güvence altına almayı hedeflemektedir. Bu açıdan, Rekabet Kanunu’yla kurulan Rekabet Kurumu devlet yardımları konusunda yetki sahibi değildir. Oysa rekabet düzenlemelerinin AB’ye uyum süreci içinde ele alınması gereken önemli konularından biri de devlet yardımlarıdır. Şimdi görüşülmekte olan tasarıyla bu boşluk giderilmeye çalışılmaktadır. Bu nedenle, tasarı ilke olarak olumlu değerlendirilmektedir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, gümrük birliğini oluşturan 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi kararı ile rekabet kurallarına ilişkin mevzuatını AB müktesebatıyla uyumlu hâle getirmeyi taahhüt etmiştir. Bu çerçevede, ilk olarak, devlet yardımlarının izlenmesine ilişkin otoritenin 2003 yılı içinde DPT bünyesinde oluşturulacağı Ulusal Program’da öngörülmüştü. 2007 yılında kabul edilen Katılım Ortaklığı Belgesi’nde ise AB müktesebatıyla uyumlu, faaliyetlerinde bağımsız, devlet yardımları alanında şeffaflığı temin edecek bir izleme otoritesinin kanunla kurulacağı, Topluluğun yürürlükteki tüm yardımlardan haberdar edileceği ve verilecek yeni yardımların da Topluluğa önceden bildirileceği belirtilmiştir. Daha sonra hem Ulusal Program’da hem de 2008 yılında kabul edilen Katılım Öncesi Ekonomik Program’da sözü edilen yasal düzenlemenin 2009 yılı içinde gerçekleştirileceği ifade edilmişti, kısmet bugüneymiş.

Değerli milletvekilleri, AB ortak rekabet politikasının temel amacı, rekabeti bozduğu kabul edilen eylemleri engelleyerek piyasa güçlerinin hâkim olduğu iyi işleyen bir ortak pazarın oluşmasını sağlamaktır. Bu amaca ulaşmaya çalışılırken AB şirketlerinin dünya piyasasındaki rekabet güçlerini azaltmamak hatta artırmak durumunda olduğu da unutulmamalıdır. İşte bu alanda düzenleme yapılırken birbiriyle çelişen bu iki hedefin kendi içinde dengelenmesine ihtiyaç vardır.

Değerli milletvekilleri, burada AB ile ilişkilerde Türkiye açısından var olan bir açmaza da işaret etmek istiyorum. Henüz aday statüsündeyken gümrük birliğine dâhil olduğumuz için AB’nin ortak rekabet politikası çerçevesinde üçüncü ülkelerle yaptığı bütün gümrük anlaşmalarına uymak zorunluluğumuz bulunmaktadır. Bu zorunluluk, bizim, söz konusu devlet yardımlarını üçüncü ülkelere karşı rekabet ortamımızı iyileştirmek üzere kullanmamızı da engellemektedir.

Değerli milletvekilleri, bu genel çerçeveyi bu şekilde çizdikten sonra henüz aday statüsünde olan ülkemize, Topluluk kurucu anlaşmalarının devlet yardımları konusunda bir esneklik tanıyıp tanımadığına da bakmamız gerekir. Bu bağlamda Hükûmet, tasarı ile ülkemizin çıkarlarını koruma konusunda üstüne düşen sorumluluğu yerine getirmiş midir? Henüz aday statüsünde bile değilken gümrük birliğini kabul etmiş bir ülke olarak bazı devlet yardımlarını sürdürmemiz gerektiği konusunda Toplulukla yeterli müzakereler yapılmış mıdır yoksa “Uyum için salt böyle bir tasarıyı kabul etmemiz gerekiyor.” anlayışıyla mı hareket edilmiştir? “Katılım Ortaklığı Belgesi ve Ulusal Program’daki taahhütlerimiz çerçevesinde bu tasarıyı kabul etmek durumundayız.” demek tek başına yeterli değildir. Bizlerin ve milletimizin, Hükûmetin ülke çıkarlarını korumak üzere bu konuları sonuna kadar müzakere ettiğinden emin olmamız gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, Avrupa Topluluğunu kuran anlaşmanın 87 ile 89’uncu maddeleri, devlet yardımlarını düzenlemektedir. Rekabeti sınırlandırdığı için yasaklanacak devlet yardımları, nakit desteği, bağışlar, kredi, faiz ve vergi indirimi, ürün ve hizmetlerin devlet tarafından istenen koşullarda sağlanması şeklinde tarif edilmektedir. Ancak, yasaklanan devlet yardımlarının yanı sıra, izin verilen devlet yardımlarının da olduğunu görüyoruz. İzin verilen yardımlar arasında şu yardımlar sayılmaktadır: Tek tek tüketicilere verilen sosyal nitelikli yardımlar; doğal afet ya da olağanüstü durumların yol açtığı zararların telafisi için verilen yardımlar; az gelişmiş bölgelerde ekonomik gelişmeyi hızlandırmak, tüm kamuoyunun yararlanabileceği bir projenin uygulanmasını desteklemek ya da herhangi bir üye devletin ciddi bir ekonomik sorununu gidermek, belirli faaliyetlerin ya da alanların gelişimini kolaylaştırmak, kültür ve mirasın korunmasını desteklemek amacıyla yapılan yardımlar bu aradadır.

İlgili mevzuat, üye devletler tarafından yapılan yardımların anlaşmaya uygun olup olmadığına veya ortak pazarın işleyişine engel teşkil edip etmediğine karar verme yetkisini üye devlete değil komisyona bırakmaktadır. Bu nedenledir ki kural olarak her türlü yardımın önceden komisyona bildirilmesi gerekir. Ayrıca, yardımın yürürlüğe konulması için komisyon tarafından onaylanması da gerekmektedir. Sadece, yardımın ekonomik olarak az gelişmiş bölgelere, ARGE’ye, istihdam ve eğitim ile KOBİ’lere, çevreye, zor durumda olan şirketlerin yeniden yapılandırılmasına yapılacağına karar verilmesi hâlinde onay alınmak üzere bildirim yükümlülüğü bulunmamaktadır. Bu demek değildir ki komisyon bu yardımları rekabeti bozucu etkileri açısından incelemeyecektir. Komisyon, ister resen ister şikâyet üzerine olsun, sayılan bu yardımları da ortak pazarda rekabeti bozup bozmayacağı açısından inceleyip, yapılıp yapılmamasına karar verebilecektir. Hatta geniş bir yorumla, kamu harcamaları dahi rekabet bozucu etkileri açısından Komisyonun değerlendirmesine konu olabilecektir.

Komisyon ortak pazarla bağdaşmayan bir yardımı alan taraftan yardımın geri ödenmesini de talep edebilecektir. Bütün bu hususlar kesin üye olmadan egemenlik haklarını kullanmaktan bir vazgeçişe işaret etmektedir.

Değerli milletvekilleri, AB mevzuatında yapılmasına izin verilen bazı devlet yardımlarının tasarı ile oluşturulan kurulun ön incelemesine bırakılmasının yerindeliği de tartışılmalıdır. Bu durum AB mevzuatının üye ülke hükûmetlerine bıraktığı bir yetkinin bürokrasiyi artıracak bir biçimde bir kurula devredilmesi anlamına gelmektedir ki bunun doğru olmayacağını düşünmekteyim.

Tasarının 1’inci maddesinde tarım, balıkçılık ve hizmet sektöründeki devlet yardımlarının kapsam dışına çıkarılmış olması tasarı hazırlanırken Hükûmetin ülke çıkarlarını sonuna kadar gözettiği şeklinde de anlaşılmamalıdır. Hükûmet güya bu hükümle tarım sektörünü AB tarım sektörüne karşı koruyacağını söylemektedir. Uygulamaya baktığımızda AKP’nin söylem ve eyleminin bu konuda da taban tabana zıt olduğunu görüyoruz. Hükûmet göreve geldiği günden beri tarım sektörüne millî gelirden yasanın emrettiği desteğin ancak yarısını vermiştir. 2010 yılının ilk sekiz ayında merkezî yönetim bütçesinden tarım sektörüne yapılan destek 2008 yılının aynı dönemine göre yüzde 4,8 daha az gerçekleşmiştir. Bu rakamlar Hükûmetin tarım sektörünü AB tarım sektörü rekabetine “Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir.” anlayışı içinde zaten terk etmiş olduğunu ortaya koymaktadır.

Değerli milletvekilleri, tasarının kapsamını belirleyen 2’nci maddede “devlet yardımı” tanımı öylesine geniş yapılmıştır ki bu tanımın içine her türlü yardımı sokmanız ve AB’nin denetim ve gözetimine terk etmeniz mümkündür. Bu yargıya, maddede yapılan “devlet yardımı” tanımına bakarak varıyoruz çünkü maddede devlet yardımı “Türkiye ile AB arasındaki ticareti etkilediği ölçüde doğrudan kamu tarafından veya kamu kaynakları aracılığıyla herhangi bir şekilde sağlanan, belirli teşebbüslere veya belirli ürünlerin üretimine ayrıcalık tanıyarak rekabeti bozan veya bozma tehdidi oluşturan ve yararlanana mali fayda sağlayan her türlü tedbir.” olarak tanımlanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu arada, devlet yardımlarıyla ilgili üzerinde durmamız gereken birkaç hususa da işaret etmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

HARUN ÖZTÜRK (Devamla) -  Teşekkür ederim.

Ülkemiz açısından, devlet yardımlarının, sürdürülebilir kalkınma için vazgeçilmez araçlardan biri olduğu unutulmamalıdır. Bu tasarının uygulamada bu aracı kısmen veya tamamen etkisiz kılabileceği öngörülmelidir.

Bu yardımların AB tarafından denetlenmesinin yanı sıra bizim bir başka değerlendirmeyi daha yapmamız gerekir. Devlet yardımları ile ekonomik göstergelerdeki iyileşme arasında hangi ölçüde ilişki olduğu üzerinde yeterince araştırma yapılmış değildir. “Bir devlet yardımı yaptığımıza göre, herhâlde faydası oluyordur.” diye genel bir kabulümüzün olduğunu görüyoruz. Devlet yardımlarının katma değer, ihracat, sabit sermaye yatırımları, istihdam ve kapasite kullanım oranları gibi göstergeler üzerinde belirgin bir etkisi olup olmadığını tespit etmiş değiliz. Sonuçta ortaya çıkan iyileşme eğilimlerine bakarak, bunların bir kısmının yapılan yardımlardan kaynaklanabileceğinin ötesinde, bugüne kadar somut bir ilişki ortaya konulabilmiş değildir. Aksine, kalkınmada öncelikli yörelere yönelik yıllardır yapılan devlet yardımlarının bölgeler arası gelişmişlik farkını ortadan kaldırmadığı açıktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HARUN ÖZTÜRK (Devamla) – Tasarının hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Kenan Tanrıkulu.

Buyurun Sayın Tanrıkulu. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 523 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin AB üyeliğini destekleyen ve 1 Temmuz 2010’a kadar AB Dönem Başkanlığını yürüten İspanya bize demiştir ki: “Teknik olarak size açılabilecek dört fasılda hemen her yardımı yapmaya hazırım.” Bu fasıllar nelerdir? Bir tanesi kamu alımlarına yönelik olan fasıl, bir diğeri bugün görüştüğümüz tasarıya temel teşkil edecek olan rekabet politikası faslı, bir diğeri gıda güvenliği, veterinerlik ve bitki sağlığıyla ilgili olan fasıl ve nihayet sosyal politikalar ve istihdam konusundaki fasıllar.

Şimdi, Türkiye bu kadar değişik, bu kadar fazla fasıl içerisinden bula bula sadece bu fasla yönelik bugünkü tasarıyı görüşebilme yetkisi alabilmiştir. Zaten İspanya’nın dönem başkanlığında da ancak gıda güvenliği, veterinerlik ve bitki sağlığına yönelik olan faslı tam olarak açabilmiştik. Ülkemizin bu kadar ağır aksak ilerleyebilmesi AB yolunda, bu konudaki sorumluları rekabet politikasına yönelik olarak faslın açılabilmesi için  gerekli ve önemli bir şart olan  bugün görüştüğümüz tasarıya ancak getirebilmekle övünmüşlerdir.

Değerli arkadaşlar, tabii bunda Avrupa Birliğinin tam üyelik görüşmelerinde zaten çok yavaş ilerlediğinden şikâyetçi olan Türkiye'yi  devlet yardımları konusunda hassas davranmamakla suçlamasının da çok büyük rolü olduğunu düşünüyorum.

Teknik olarak -biraz önce de belirttiğim gibi- açılabilecek üç fasıl varken iktidar bunların arasından cımbızla çekerek bir tek rekabet politikası faslına odaklanmış  ve bunun sebeplerini de bugün kamuoyuyla belki paylaşmanın faydalı olacağı kanaatindeyim.

Bu üç fasıldan ikincisi olan kamu alımları faslının açılış kriterlerinden birinde şöyle yazıyor Avrupa Birliği: Farklı  kanunlarla Kamu İhale Kanunu’nun uygulamasına getirilen ve Topluluk mevzuatıyla uyumlu olmayan bütün istisnaların yürürlükten kaldırılmasını istiyor.

Şimdi, bu konuda biliyoruz ki siyasi iktidar herhangi bir adım atmaktan çekinmektedir çünkü bu istisnaların sayısı 2002 yılından bugüne kadar bütün çabalarımıza ve bütün, ısrarla uyarılarımıza rağmen şu ana kadar yaklaşık yetmişi bulmuştur yani istisna sayısı Kamu İhale Kanunu’nda yetmiş kadardır.

Değerli milletvekilleri, üçüncü fasıl olan sosyal politika ve istihdam faslında ise Türkiye’de kamu ve özel sektördeki sendikal hakların AB ve Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) normlarıyla uyumlu hâle getirilmesi istenmektedir. Bu konuda da Hükûmetin samimi adımlar atmasını çok beklemek yersiz olur diye düşünüyorum. Zira 22’nci Dönemde ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik şartlar ileri sürülerek Avrupa Sosyal Şartı Sözleşmesi bu İktidar tarafından imzalanmamıştır.

Değerli milletvekilleri, belki bu gerekçelere birtakım kişiler inanabilirler ama TÜİK’in resmî verilerine göre, bugün baktığımız zaman, en yoksul ve en zengin dediğimiz veyahut da üst gelir grubu ile en alt gelir grubundan pay alanlara baktığımız zaman arada âdeta bir uçurum olduğunu görüyoruz. Eğer bu noktada ciddi olarak bir mukayese yapma şansı varsa, üst gelir grubu toplam gelir pastasından yüzde 46,7 pay alırken en alttaki yoksullar, en düşük gelirli grupsa ancak yüzde 5,8 pay alabilmektedir. Çalışanların, emeklilerin durumu zaten ortadadır.

Yine, TÜİK, temmuz ayında yaptığı bir başka çalışmada satın alma gücü paritesini kullanarak kişi başına gayrisafi yurt içi hasıla hacim endeksi hesaplamıştır. Bu endekse göre, en yüksek endeks değeri 268’le Lüksemburg’tur. 37 tane ülke mukayese yapılmıştır. Türkiye 46 endeks puanıyla ancak 30’uncu sırada yer alabilmiştir. Zaten bu endeksin en altında da Arnavutluk bulunmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, o hâlde ekonomi yönetiminin “Türkiye dünyanın 17’nci büyük ekonomisidir.” gibi bir söylemin arkasına çok da sığınmaya hakkı yoktur diye düşünüyorum. Eğer bu söylemi kullanmaya devam edecekseniz, bunun arkasını yeterli gerekçelerle de doldurmanız gerekmektedir.

Görüşmekte olduğumuz bu tasarının işlevselliği, kapsayıcılığı, şeffaflığı ve her şeyden önemlisi bağımsızlığı hâlen tartışma götürmektedir. Tasarının 1’inci maddesinin ikinci fıkrasına baktığımız zaman, devlet yardımları denetiminin yalnızca sanayi sektörüne yönelik olduğunu görüyoruz. Hâlbuki Türkiye ekonomisinde yaklaşık olarak yüzde 60 hizmetler sektörü bugün götürülmektedir. Demek ki ekonominin yüzde 60’ını ilgilendiren kısmını bu tasarı zaten daha ilk baştan görmemektedir.

Avrupa Birliği ülkelerinde böyle bir ayrım, böyle bir yapay, suni ayrım bulunmamaktadır. Yasa tasarısı meseleye gümrük birliği açısından yaklaşmaktadır, böyle bir yaklaşımın içerisinde bulunmaktadır, o yüzden de sanayi sektörüyle bunu sınırlı tutmaktadır. Ancak bu tasarıyı hazırlayanlar ve getirenler eğer bu nitelikteki bir tasarının genelde Türk ekonomisi için yararlı olup olmadığını değerlendireceklerse ve buna yönelik bir fayda-maliyet analizi yapacaklarsa o zaman bunun sonucunda hizmetler sektörünün de sanayi sektörüyle birlikte olup olmamasını belki önümüzdeki günlerde getirebilirler diye düşünüyorum.

Biliyorsunuz, 4054 sayılı Rekabet Kanunu’muz var. Bu Kanun da AB’ye uyum açısından çıkarılmış bir kanundur ve bu Kanun’da hizmetler sektörü veyahut sınai sektörler gibi bir ayrım da gözetilmemektedir.

Değerli milletvekilleri, bu tasarının 2’nci maddesinin (b) bendi çerçevesinde, kanun kapsamında Türkiye-AB arasında ticareti etkileyen devlet yardımlarının ele alındığını görüyoruz. Buna göre Türkiye içerisindeki ticaret üzerinde etki yapan devlet yardımları bu kapsamın dışında tutulmaktadır. Bu bentteki, AB’ye yapılan referansın kaldırılarak kanun kapsamının bütün devlet yardımlarını içerecek şekilde değiştirilmesi bu tasarının daha da kapsayıcı olmasına yol açacaktır.

Yine, tasarının 4’üncü maddesine baktığımız zaman, devlet yardımlarını izleme ve denetlemeye yönelik bir kurulun kurulduğunu görüyoruz.

Bu düzenlemeyle, çok ilginçtir -Türk bürokrasi tarihinde belki de hemen hemen ilklerden biridir- devlet hem yardımı veren hem de bu yardımı denetleyen konumuna gelmektedir.

Uyumlaşma hedeflenen AB rekabet hukukunun temel prensibi olan özerklik yine burada ayaklar altına alınmıştır.

Diğer yandan, rekabet faslının müzakere açılış kriterleri arasında gözüken, işlevsel anlamda bağımsız bir devlet yardımı biriminin kurulması hususu da burada yine görüyoruz ki hiç de dikkate alınmış gözükmüyor. Ancak bu tasarıdaki kurulan kurulun başkanlığına, yine Hazine Müsteşarlığı içerisinde bir birim oluşturarak, bir ayrı genel müdürlük oluşturarak bu genel müdürün başkanlığında bu faaliyetlerin denetlenmesi ve izlenmesi istenmektedir. Bir sicil amiri, müsteşar ve onun bağlı olduğu bakanın nasıl bir genel müdür tarafından denetleneceği de ayrıca bir tartışma konusudur.

Değerli milletvekilleri, ne ilginçtir ki bu Hükûmetin bağlı olduğu kuruluşlardan biri olan Devlet Planlama Teşkilatı hem 2004 yılında hem de 2007 yılında devlet yardımlarına yönelik özel ihtisas komisyonu raporları hazırlamıştır. Bunlar böyle kalın kalın, büyük, hacimli dosyalar hâlindedir ve çok değerli, Türkiye’deki özel sektör ve kamu sektör uzmanlarından müteşekkil bir kurul tarafından yapılmıştır. Bu raporlar demektedir ki bu tasarıya yönelik önceden yaptığı öngörülerde, bazı önerilerde ve tedbirlerin alınmasında ısrarcı olmuştur. Ancak gene Hükûmet kendi kurumlarının hazırladığı bu raporu yine bir kenara atarak bildiğini okumuş ve bu tasarıyı karşımıza getirmiştir.

Değerli arkadaşlarım, bir yandan devlet yardımlarını denetlemeyi AB normlarına uyumlaştıracağız ama öbür tarafta AB’deki gibi devlet yardımlarının niteliğini ve niceliğini de artırmamız gerekir diye düşünüyorum. Ayrıca, bu devlet yardımlarındaki uyumun temini için yine Avrupa Birliğinde bugün uygulanan bölgesel gelişmişlik haritasının ve istatistiki birimlerinin de bir an önce kurulması gerekmektedir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, mevcut Teşvik Yasası’nın yeniden kurgulanmaya ihtiyacı var. Bakın, bu raporlarda da bahsediyor, sektörel ve bölgesel politikaların uygulanması gerektiği söyleniyor ancak bunların hiçbirisi özde değil...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

AHMET KENAN TANRIKULU (Devamla) – Teşekkür ederim.

...sadece sözde kalan tedbirler oluyor. Bu noktada da ekonomimizin ve Türkiye’deki sosyal hayatın bel kemiğini teşkil eden ve yaklaşık Türk işletmecilik yapısının yüzde 99’unu teşkil eden KOBİ’lere yönelik bir teşvik sisteminin uygulanması gerekir. Yoksa 2009 yılında Bakanlar Kurulunun önümüze getirdiği ve Türkiye’de sadece yüzde 1 çok büyük işletmelere yönelik teşvik sistemiyle, Türkiye’de KOBİ’leri veyahut da orta gelirli insanların ekonomik hayatını geliştirmeyi düşünemezsiniz.

Geldiğimiz noktada gerçek manada sektörel ve bölgesel bir teşvike ihtiyaç vardır diye düşünüyorum. Aslında, girişimcilerimizin beklentisi ve hedefi de budur.

Biz de Milliyetçi Hareket Partisi olarak, ekonomik bağlamda geri kalmış bölge ve illerimizin kalkınma sürecine girmesini temin etmek üzere bu işsizliğin önlenmesini, yerel ve bölgesel kaynakların ülke kaynaklarına katma değer üretmesini sağlayacak olan tedbirlerin bir an önce alınmasını diliyoruz ve yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tanrıkulu.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Nuri Yaman.

Buyurun Sayın Yaman.

BDP GRUBU ADINA M. NURİ YAMAN (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 523 sıra sayılı Devlet Yardımlarının İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın birinci bölümüyle ilgili görüşlerimi, Barış ve Demokrasi Partisi adına görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu nedenle hepinizi saygıyla selamlarım.

Tabii, öncelikle bu yasayla ilgili kapsam içinde, bu yasanın amaçladığı sanayi yatırımlarının izlenmesi ve denetiminin yanında, ben, devlet  tarafından yapılan –vaktim müsait olduğu takdirde diğer yardımların da- yardımların ne durumda olduğunu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bilindiği gibi, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarından itibaren değişik amaçları gerçekleştirmek için birçok teşvik aracı bugüne değin kullanagelmiştir. Bu teşvikler ülke ekonomisinin gelişmesinde her ne kadar çeşitli yararlar da sağlamışsa fakat farklı bölgelerde ülke ekonomisindeki hızlı gelişmeler ve Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin bir bölümünde bilinçli olarak yatırımların yapılmaması  ve ihmali sonucu da beraberinde bölgesel birtakım sorunları ve dengesizlikleri de ne yazık ki doğurmuştur. Bu bölgesel dengesizlikleri azaltmaya yönelik uygulamaya konulan teşvikler ise âdeta bir seçim rüşvetine dönüştürülerek iktidara yakın kesimlerce sürekli istismar edilegelmiştir. Bunun çok sayıdaki örneklerini de hepimiz 80’li ve 90’lı yıllarda birlikte Anadolu’nun, bu coğrafyanın çok ilinde Batman’da, Ağrı’da, Van’da yarı kalmış tesisleri görerek geçmişte gördük ve izledik.

Avrupa Birliğinin 2009 yılı Türkiye İlerleme Raporu’nda, devlet yardımlarının şeffaf olmayan biçimde verilmesine devam edilmekte olduğu bu raporda belirtilmiştir. Bu da önemli bir belirlemedir. Bu nedenle Hükûmet, şu anda görüşmekte olduğumuz bu Devlet Yardımlarının İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Yasa Tasarısı’nı hazırlamaya bir bakıma mecbur kılınmıştır.

Devlet yardımları halka ve yoksula verilen yardımlar ile yatırımlara ve işletmelere verilen destekleri ifade eder bugün günümüzde. Herkes tarafından bilinmektedir ki Türkiye’de devlet yardımları düzensizdir ve yapılan yardımlar arasında da bir koordinasyonsuzluk söz konusudur. Yine, yapılan sosyal yardımlarda da siyasi popülizm ve kayırmacılık hâkim olagelmiştir. Bugün sosyal yardımlar, devlet yardımı yerine, âdeta bölgelerde AKP yardımı şekline dönüşmüş ve bunun propagandası yapılageliyor. Aynı düzensizlik belediyelerin yaptığı yardımlarda da söz konusudur. Yine, hangi kurumun hangi yardımları yapacakları konusunda da ülkemizde bir birlik ve bir koordinasyon oluşumu bugüne kadar sağlanamamıştır. Sosyal nitelikli yardımlar yoksul kimselere yiyecek, giyecek, yakacak, ilaç ve barınma yerleri yapılması şeklinde olması gerekirken, bunlar ne yazık ki başka amaçlar için kullanılmıştır. Oysa günümüzde, bu İktidarın, suyu olmayan köye çamaşır makinesi, elektrik olmayan köye de buzdolabını dağıtma gibi bir aymazlık içinde olduğunu da hep izleyegeldik. Üstelik bu tasarıda yasal yardımlar için “Ürünlerin veya hizmetlerin menşei ile ilgili ayırımcılık yapılmaksızın” şeklinde bir ifadenin yer alması, var olan istismarı iyice derinleştirecektir.

Açık bir şekilde anlaşılmaktadır ki bu kanun tasarısı sadece AB uyum yasaları çerçevesinde hazırlanmıştır ve var olan sorunlara çözüm getirmekten de oldukça uzaktır. Bu tasarının yerine devlet yardımları ve devlet desteğinin prensiplerini yeniden belirleyen, merkezî devlet ve mahallî idarelerin bu konuda yetki ve sorumluluğunu yeniden düzenleyen ve bu arada AB’yle de uyumlu olabilecek yeni bir tasarı vakit geçirilmeden hazırlanması gerekir.

Bu bağlamda devlet yardımları, sosyal yardımlar ve ekonomik destekler olmak üzere ikiye ayrılmalı; sosyal yardımlar, hazine ve mahallî idareler tarafından, ekonomik yardımların da plan ve programlara uyumlu ve koordineli bir şekilde yıllarını bu yerde birikimleriyle geçiren Devlet Planlama Teşkilatı tarafından organize edilmesi gerekir.

Değerli arkadaşlar, tasarıda çok önemli bir çelişkiyi de şu şekilde belirtmeden geçemeyeceğim. Her ne kadar konuşan hatipler de aynı konuya değindilerse de fakat bu aymazlığın ilgililer tarafından bundan sonra göz ardı edilmemesi amacıyla buna değiniyorum.

Tasarıya göre Devlet Yardımlarını İzleme ve Denetleme Kurulu oluşturulmakta, bu Kurulun sekreterya hizmetlerini yürütmek maksadıyla da Hazine Müsteşarlığı bünyesinde “Devlet Yardımları Genel Müdürlüğü” adı altında yeni bir hizmet birimi kurulmaktadır. Bu birimin başındaki genel müdürün sicil amiri aynı zamanda bu yardımları yapan Hazine Müsteşarı olduğuna göre, söz konusu genel müdürün Hazinenin yapmış olduğu yardımlarda gerekli inceleme ve denetlemeleri tarafsız ve bağımsız bir şekilde yapması sizce mümkün müdür?

Tasarıyla devlet yardımlarının dağıtımındaki çok başlılığın giderilmesinin öngörüldüğü iddia edilmektedir. Ancak, ister tek başlı ister çok başlı olsun, Hükûmetin yandaşlarına nasıl da tereddüt etmeden kaynak aktardığını hepimiz bilmekte ve bunu zaman zaman da yaşamaktayız. Bu konuda, Türkiye'nin her yerinde ciddi huzursuzluk ve endişeler yaşanmaktadır. Bir örnek vermek gerekirse: 2009 Aralık ayında Maliye Bakanlığı tarafından belde belediyelerine nüfuslarına göre para dağıtıldığı haberleri basında ve her tarafta seslendirilmeye başlanmıştı. Ancak bu kaynaktan sadece iktidar partisine mensup belediyeler haberdar edilmiş, diğer belde belediyeleri girişimde bulunduklarında da kendilerine öncelikle böyle bir kaynağın söz konusu olmadığı söylenmiştir, daha sonra ise belde belediyelerinin talepleri doğrultusunda yardımların yapıldığı ancak başvuru süresi geçtiği için de yeni taleplerin kabul edilmediği söylenmiştir. İşte, kayırma ve gerçekten siyasi amaçlı yardımların en bariz örneklerinden biri de budur.

Artık Türkiye’de bütün kaynak aktarımlarında olduğu gibi devlet yatırımlarında da AKP’nin sadece yandaşları lehine çalıştığı çok iyi bir şekilde halk tarafından da anlaşılmıştır.

Yine, başka bir önemli husus da tasarının 1’inci maddesinin ikinci bendinde ifade edildiği gibi, hizmet sektörünün devlet yardımları kapsamının dışında tutulmuş olmasıdır. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde zaten ayakları üzerinde durmakta epey zorlanan hizmet sektörü bu yardımlardan da mahrum kaldığı takdirde tam bir yıkıma uğrayacaktır. Belki ülkenin güney ve batı kesimlerinde bundan böyle yıldızlı otellere ihtiyaç olmayabilir ancak Kürt coğrafyasına devlet yardım ve teşviki sağlanamazsa bu tür nitelikli otellerin yapılması bu durumda imkânsız hâle gelecektir. Bu durum, bölgeler arası kalkınmışlık açısından Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri aleyhine işleyen uçurumu daha da derinleştirecek bir düzenlemedir. Oysa Türkiye’nin en temel sorunlarından biri de bölgeler arası dengesizliktir ve bunun giderilmesi amaçlıdır.

Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde hazırlandığı belirtilen bu kanun tasarısında Birliğin temel amaçlarının dikkate alınmadığı açık bir şekilde görülmektedir. Avrupa Birliğinin ilk adımı olan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğunun kurulduğu 1951 yılından bu yana tek amaç, üye ülkelerde yaşayan insanların demokrasi ve özgürlükler konusunda ileri bir seviyeye gelmesini sağlamak olmuş ve bu nedenle gelir düzeyi eşitsizliğinin aşılması gereken en önemli amaçlardan biri olduğu kararlarına geçmiştir. Bunun için de bizim bölgeler arası dengesizlikleri ortadan kaldıracak politikaların üretilmesini sağlamamız gerekir.

Değerli arkadaşlar, peki bu kanunun konusu olan sanayi yatırımlarına yapılacak yardımı düzenleyen durum böyle iken, acaba Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünün yardımları ile belediyelerin yapmış oldukları sosyal amaçlı yardımların durumu ülkemizde ne durumdadır? Bu konulara da değinmeden geçemeyeceğim. Ben bu konuyla ilgili olarak… Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünün 2010 yılında yapmış olduğu araştırmaya göre, devlet yardımlarından yararlanan kişilerin yüzde 85’i Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünden, yüzde 35’i ise belediyelerden yardım almaktadırlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayın.

M. NURİ YAMAN (Devamla) – Ayrıca, bu kişilerin yüzde 43’ü üç ila dört yıldır yardım alırken, yüzde 23’ü yedi yıl ve daha uzun süredir yardım almaktadır. İki yıldan beri yardım alanların oranı ise yüzde 23’tür.

Yine, şu önemli saptamalar da göz önüne alındığında, araştırma sonucuna göre, biz bu ülkede ne yazık ki, bu tür sosyal amaçlı yapılan yardımları bir sadaka kültürüne dönüştürdük ve bu sadaka kültürüne dayalı olarak da bugün, bölgelerde insanlarımız ne yazık ki çalışmayanlardan oluşan bir çalışmayanlar ordusu hâline dönüşmüştür.

Bu nedenle, bu yardımların tekrar, yeniden ele alınarak ülke çapında yapılan, sanayiye yönelik devlet yardımlarıyla sosyal yardımların bir düzene getirilmesi gerektiğini belirtiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yaman.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Başkan, biraz önceki görüşmeler esnasında, KİT Komisyonunun çalışma saatlerinin belirlenmesiyle ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı kararının olup olmadığıyla ilgili yapılan tartışma esnasında KİT Komisyonu Başkanımız Sayın Ünal Kacır’ın konuşmasında, bu kararın olduğunu ancak bir muhalefet milletvekilinin…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yıldız.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Efendim, buradan konuştuğum için buradan açıklamak istiyorum.

BAŞKAN – Yok, ben size buradan söz vereceğim, buyurun.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) - Efendim, buradan konuştuğum için...

BAŞKAN - Hayır, buradan söz veriyorum. Talep ettiniz, buradan söz veriyorum.

Üç dakikalık süreniz var, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

7.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, KİT Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma saatleri içinde çalışması için Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının bir kararı bulunup bulunmadığına ilişkin açıklaması

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce yasanın geneli üzerinde görüşmeler yapılırken bir milletvekilimizin Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunun çalışma saatleriyle ilgili Başkanlık Divanı kararı olup olmadığına dair talebi üzerine çıkan tartışmada KİT Komisyonu Başkanımız Sayın Ünal Kacır Bey’in konuşmasında, bu kararın olduğunu, “Muhalefet milletvekilinin çalışmaları engellediği...” sözü üzerine, bütün KİT Komisyonu toplantılarına katılan ve sonuna kadar bu çalışmalara tüzük ve yasalarla katkı vermeye çalışan bir milletvekili olarak alındığımdan, Sayın Ünal Kacır’a, buradaki, kürsü dışındaki konuşmamda “Yalan söylüyorsunuz.” diye hitap ettim. Kendisiyle beraber yaptığımız araştırmada, Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunun çalışma süreleriyle ilgili kararın hem şimdi hem de daha önceki süreçlerde alındığını ancak Sayın Ünal Kacır, benimle konuşmasında, bizleri kastetmediğini bu kararla ilgili soru soran milletvekilini kastettiğini ifade etti. Durumu düzeltiyorum.

Teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldız.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Yani yalan söylemediğim ortada. Teşekkür ederim.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Devlet Yardımlarının İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/818) (S. Sayısı: 523) (Devam)

BAŞKAN - Şahıslar adına İzmir Milletvekili Sayın Tuğrul Yemişci. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Devlet Yardımlarının İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü hakkında şahsım adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasa tasarısının birinci bölümü on iki maddeden oluşmakta ve bu maddeler amaç, tanımlar, uygun devlet yardımı tarifleri, Kurul, Kurulun görevleri ve yetkileri, Kurulun kararları, başvuru, inceleme gibi maddeleri kapsamaktadır.

Kanun tasarısının amacı, devlet yardımlarının Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki anlaşmalara uygun olarak düzenlenmesini sağlamak için çerçeve ilke ve esasların belirlenerek, yardımların izlenmesi ve denetlenmesine ilişkin usul ve esasları tespit etmektir.

Tasarıda hangi hâl ve şartlar altında devlet yardımı verilebileceğini belirleyen temel kurallar belirlenmektedir. Bu kurallar belirlenirken de devlet yardımı vermek suretiyle kamu müdahalesi yapılarak piyasa işleyişini bozacak uygulamalardan kaçınılması esas alınmakta, devlet yardımları aracılığıyla yapılan piyasa müdahalesinin gerekli olduğu hâllerde ise bu müdahaleyi dengeleyecek nitelikte bir kamusal faydanın elde edilmesi kuralı gözetlenmektir.

Tasarı, kapsamında tarım, balıkçılık ve hizmet sektörleri hariç olmak üzere tüm sektörleri içermektedir. Ülkemizde mevcut durumda devlet yardımları birbirinden farklı kurum ve kuruluşlar tarafından hazırlanan çeşitli mevzuat kapsamında yürütülmektedir. Bu kanunla, ülkemizde devlet yardımı kapsamına giren uygulamaları yürüten tüm kurum ve kuruluşlar hazırlayacakları devlet yardımı tedbirlerini içeren mevzuat taslaklarını öncelikle kurulacak olan Kurula bildirmekle yükümlü olacaktır. Benden önceki konuşmacıları da izledim, dikkatle dinledim. Devlet yardımlarının kaynağına ulaşmadığından ve koordinasyon bozukluklarından şikâyet edildi. İşte bu tasarı kanunlaştığı zaman bu aksaklıkların giderilebileceğini rahatlıkla görmekteyiz.

Ayrıca, tasarı ile kanun kapsamı dışındaki sektörlerde uygulanan devlet yardımları ve desteklerin de Genel Müdürlük tarafından izlenmesi öngörülmektedir. Böylece, tüm sektörlere sağlanan yardımların uygulama sonuçları da yine belirli standartta tek merkezde toplanacak ve gerektiğinde ilgili birimler bu yardım uygulamalarına ilişkin uygulama sonuçlarını daha kolay ve analize elverişli nitelikte temin edebileceklerdir.

Kurul, 7 kişiden oluşmakta. Tabii ki başkanı Hazine Müsteşarlığından ve ilgili yardımı yapan bakanlıkların, ülkemizde bunlar sırasıyla… Kurul 6 kişiden teşekkül ediyor. Maliye Bakanlığını, Sanayi ve Ticaret Bakanlığını, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığını, Hazine Müsteşarlığını, Dış Ticaret Müsteşarlığını ve Rekabet Kurumunu temsilen 1’er üye olmak üzere, tamamı 6 üyeden teşkil edilmektedir. Kurulun sekreterya hizmetlerini ise Hazine Müsteşarlığı bünyesindeki Devlet Yardımları Genel Müdürlüğü yürütecektir.

Genel Müdürlüğün yönetmeliklerle çıkaracağı görevleri; bunları da kısaca sayarsak: Mevcut ve yeni yardımları izlemek, değerlendirmek ve Kurulun denetimine sunmak, Avrupa Birliğinin ilgili mevzuatını ve diğer ilgili uluslararası mevzuatı takip etmek, devlet yardımları çerçeve ilke ve prensiplerini belirlemek üzere araştırma ve çalışmalarda bulunmak, yıllık rapor hazırlıklarını yürütmek, Kurul tarafından uygun bulunan yıllık raporu Avrupa Birliği Komisyonu ve gerekli görülecek diğer mercilere iletmek olarak tasarlanmıştır.

Aslında, bu görevlerin hepsi Avrupa Birliği uyum yasalarıyla ilgili olmasına rağmen Avrupa Birliğinin tarım, balıkçılık ve hizmet sektörünü bu kapsam dışında bırakmasına rağmen, Bakanlığımızın getirdiği bu tasarı, Hükûmetimizin getirdiği bu tasarı ülkemizde bu sektörlerde de yapılan yardımların tek elden izlenmesi yani Avrupa Birliğinin bize şart koştuğu diğer sektörlerin dışında da tek elden bütün yardımların izlenebilirliğini sağlayacağı için tasarının kanunlaşması…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum.

Buyurun.

TUĞRUL YEMİŞCİ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Bu sayede Avrupa Birliğinin bize önermediği koşullarda diğer sektörlerin de izlenebilirliği ve koordinasyonunun sağlanması bu şekilde temin edilecektir.

Dolayısıyla, kanunun birinci bölümü ve diğer bölümleriyle tamamlanıp yasalaşmasını temenni ederken ülkemize ve ilgili kurumlara hayırlı olmasını temenni ediyorum. Bu vesileyle yüce heyeti tekrar selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ederim Sayın Yemişci.

İstanbul Milletvekili Sayın Algan Hacaloğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Hacaloğlu.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Birinci bölüme ilişkin şahsım adına söz almış bulunmaktayım.

Değerli arkadaşlar, devlet yardımları, piyasa ekonomilerinde ekonomilerin performansını yükseltmek, artırmak için yaygın olarak kullanılan araçlardan biridir. Partimin yani Cumhuriyet Halk Partisinin sosyal haklara duyarlı, örgütlü ve rekabetçi, sosyal piyasa ekonomisi yapısı içinde de kamu yardımlarının özel önemi vardır.

Üretimde verimliliğin, işletmelerde rasyonelliğin, ekonomide etkinliğin artırılması için özel kesim ve girişimcilere kamu kesiminin işlev ve sorumluluklarını aksatmamak kaydıyla kamu yardımlarının yapılması çok doğal ve gereklidir.

Keza, içinde bulunduğumuz bilgi toplumu yapılanması sürecinde de, ileri teknoloji düzeyinde yapılanma için, bunun gereği olan araştırma, geliştirme ve inovasyon çalışmalarında yeterli düzeylere ulaşabilmek için gerekli kamu yardımlarının seferber edilmesi, kullanılması bir zorunluluktur. Benzeri şekilde, dışa bağımlılığı ve dış açığı en aza indiren, dış ticaret hacmini ve ihracatı artıran, istihdam yaratan, reel sektörü ve üretimi özendiren ulusal politikaların etkin olarak uygulanmasında devlet yardımları keza önemli bir araçtır, bir enstrümandır. Hem üretim, ihracat ve istihdamda artış hem de adil bölüşüm için, dengeli, sürdürülebilir, dışa açık büyüme modeli uygulaması ile ülke ekonomisinin uluslararası rekabet gücünün artırılmasında devlet yardımlarının keza çok önemli işlevleri vardır.

Tabii -yinelemeye belki gerek yok- devlet yardımları dediğimiz zaman, bunlar, özel sektörün, girişimcilerin belirttiğimiz alanlardaki faaliyetlerini desteklemek, onları özendirmek, onları motive etmek için devlet kaynaklarıyla, belirli kurallar içinde teşvik mekanizmaları dediğimiz araçlar ile desteklemektir. Bu, yıllardır belirli çerçeveler içinde yapılmaktadır, belli kurallar içinde yapılmaktadır. Zaman zaman bunların denetimi, bunların uygulamasının sektörel, bölgesel ve kullanılan enstrümanların ve teşvik mekanizmalarının öze ve amaca yönelik olup olmaması nedenleriyle uygulamada türlü eksiklikler yaşanmıştı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Efendim, kaç dakikam var?

BAŞKAN – Ben yanlışlıkla size on dakika vermişim, onu düzelttik iki dakikanız var. Bir de artı bir dakikanız olacak dolayısıyla.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Ben onun için yavaşladım, konuya ilaveye başladım onu görünce.

BAŞKAN – Ben hata yaptım.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Rica ederim, peki.

Ancak bilindiği gibi AKP İktidarının son sekiz yıllık iktidarında yabancı sıcak sermaye girişlerine teslim olarak yüksek reel faizin cazibesi ve aşırı iç ve dış borçlanmaya dayalı istihdam yaratma özürlü iktisat politikaları uygulanmış ve uygulanmaya devam etmektedir. Böylece yaratılan içi kof, istikrarsız, dengesiz, sürdürülebilme yeteneğinden yoksun büyüme süreci önümüzdeki dönemlerde sabit sermaye yatırımlarına yönelik kamu desteklerinde sektörel ve coğrafi niteliklerin çok özenli bir şekilde denetlenmesini zorunlu hâle getirmiştir.

Kıt olan kamu kaynaklarının devlet yardımları olarak kullanılmasının gereceğince denetlenmesi büyük önem taşımaktadır. Özellikle AKP İktidarında kuralsızlık, hukuksuzluk ve yolsuzlukların kamu idaresini âdeta derinden kuşatması, devlet yardımlarının gerçekten bağımsız siyasi müdahalelerden arındırılmış kurullar tarafından denetlenmesini bir zorunluluğa dönüştürmüştür.

Tasarının 4’üncü maddesiyle Hazine Müsteşarlığı bünyesinde kurulması öngörülen Devlet Yardımlarını İzleme ve Denetleme Kurulunun, bakanın, Başbakanın âdeta ağzına bakan, iktidarın güdümüne giren bir kurul olmaktan, AKP yandaşlarına kamu kaynaklarını aktarmaktan öteye bir işlevi ne yazık ki olmayacaktır.

Evet, Türkiye (1/95) sayılı Ortaklık Kararı uyarınca devlet yardımları alanında AB mevzuatına uyma yükümlülüğünü üstlenmiştir. Söz konusu denetim kurullarının oluşturulmasının rekabet faslında müzakerenin açılması için bir ön şart olduğunu biliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayınız.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Bildiği bilmediği her konuda polemik yapmayı bir alışkanlık hâline getirmiş olan Sayın Başmüzakereci Egemen Bağış’ı bu noktada göreve çağırıyorum. Türkiye'nin AB’ye eşit koşullu tam üyeliği konusunda ne yazık ki etkisi ve duruşu yetersiz bulunmaktadır, etkisi olmamaktadır.

Sayın Bağış, Sayın Babacan, Sayın Başbakan; sizden beklediğimiz, AB’nin her talebine “evet” demek değil, Türkiye'nin AB’ye eşit koşullu tam üyeliği önüne duvar çekenlere, Türkiye’ye ancak imtiyazlı ortaklığı öngörenlere karşı göğüs germenizdir.

Aynı tarihte müzakerelere başladığımız Hırvatistan tam üyeliğe yakında adım atacaktır. Türkiye ise son altı yılda AB ile üyelik müzakerelerinin zorunlu koşullarını oluşturan 35 fasıldan sadece 12’sini müzakereye açabilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Hacaloğlu, ben size şimdi bir dakika ek süre vereceğim ama lütfen selamlayın.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum, yarım dakika istiyorum efendim çünkü insicamım bozuldu.

BAŞKAN – Buyurun.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Yani Hırvatistan altı yılda üyelik yolunu arşınladı, biz ise üyelik yolunda sürünüyoruz âdeta.

Buradan Hükûmeti bir kez daha uyarıyorum: Türkiye ile oyun oynayanların oyununa gelmeye artık son veriniz.

Buradan AKP İktidarına bir kez daha hatırlatıyorum: Türkiye'nin haklarını, onurunu koruyunuz. Aksi hâlde halkımız bunun hesabını sizden sandık başında mutlaka soracaktır.

Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Hacaloğlu.

Soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, hükûmetleriniz döneminde Kütahya iline yapılan devlet yardımı toplamı ne kadar olmuştur? Diğer illerle kıyaslandığında bu açıdan Kütahya’nın yeri sizce doğru mudur? Özellikle seçim yıllarında devlet yardımlarının artırılmasını etik buluyor musunuz?

İkinci sorum: Bu tasarıyla kurulan Devlet Yardımlarını İzleme ve Denetleme Kurulunun AB üyelerindeki eş değerleri daha özerk ve bağımsız bir yapıda değil midirler? Niçin bu tasarıda söz konusu Kurul, Müsteşarlığa bağlı bir kurul olarak kurulmuştur?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Devletin yaptığı sosyal yardımların içinde belediyelere yapılan yardımların oranı nedir?

Devlet Yardımlarını İzleme ve Denetleme Kurulu belediyelerin yaptığı sosyal yardımları da izleme ve denetleme kapsamına alacak mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, görüşmekte olduğumuz tasarı özel ihtisas komisyonları uygulamasına uygun mudur?

İki: Devlet yardımını yapan kamu kuruluşlarının durumlarında herhangi bir değişikliğe sebep olacak mıdır?

Üç: Tasarıdaki devlet yardımları tanımının net olarak yapılmamasından dolayı yarınlarda tarım, hayvancılık, balıkçılık gibi zaten yetersiz olan desteklerde acaba bir sıkıntı yaşanacak mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, iktidarınız döneminde kişi başına devlet yardımları miktarı illere göre nasıl değişmiştir? Adana’nın bu değişimdeki sıralaması ve yeri nedir? Yani kişi başına verilen yardımlar baz alındığında Adana kaçıncı sıradadır ve hak ettiği devlet yardımlarını alabilmiş midir? Örneğin, sosyal nitelikteki yardımlar dışında, teşvik, prim gibi diğer devlet yardım ve desteklerinden Adana hak ettiği ölçüde faydalanmış mıdır?

Diğer taraftan, az önce sorduğum ancak cevap alamadığım sualimi bir de size yöneltmek istiyorum: İktidarınız döneminde özellikle sosyal nitelikli yardım miktarlarının yükselmesini ülkemizin gelişmesi, sosyal refah düzeyinin de yükselmesi olarak mı, yoksa yardım almadan yaşayamaz bir toplum hâline gelmemiz olarak mı görmektesiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Akkuş…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakan; görüşülmekte olan yasa tasarısıyla getirilmekte olan Devlet Yardımlarını İzleme ve Denetleme Kurulunun daha gerçekçi denetim yapabilmesi için Hazine Müsteşarlığı yerine doğrudan doğruya özerk bir kurul olması gerekmez mi? Birçok kurumumuzu ve federasyonlarımızı ısrarla devletten bağımsız, yeminli denetim kurullarının denetimine açarken, bu kurulu neden bağımsız bir kurul hâline getirmiyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle şunu ifade edeyim: Tabii, Kütahya’ya hakikaten devlet yardımları yapılmıştır ama onun miktarını bir tablo hâlinde size yazılı olarak vereceğiz, onu özellikle belirtmek istiyorum. Ama ben de Kütahya’yı çok iyi tanıyorum, fahri de hemşehrisiyim yani Kütahya’ya hakikaten devletimiz gerçekten büyük yardımlar yapıyor. Bunu da size bir liste hâlinde vereceğiz.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Olması gereken yerde değil Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Tabii, bu denetleme kurulunun bir özerk kurum olması şeklinde, milletvekillerimizden bazıları, Sayın Akkuş da ifade etti. Efendim, Hazine Müsteşarlığına bağlanmasının bir gerekçesi var. Yani Hazine Müsteşarlığı bu mali yardımları kontrol eden, dağıtan birim. Dolayısıyla bu kuruma bağlanmasının, bence, doğru olduğu kanaatindeyim. Özerk kurum olursa paraların transferi vesaire de bazı meseleler olabilir diye düşünüyorum.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Kurula ne gerek vardı Sayın Bakanım?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Bu konuda şunu ifade edeyim: Yani bu yaptığımız bütün uygulamalar Avrupa Birliğinin mevzuatına uygun hâle getirildiği için Avrupa Birliğinde de zaten buna uygundur diye düşünüyorum.

Sayın Taner’in ifade ettiği husus: “Özel ihtisas komisyonları, kamu kurumlarına yardımlar ve tarım ve hayvancılıkla ilgili yardımları acaba engelleyecek mi?” diye bir ifadede bulundu. Bu yardımlar zaten aynen devam edecek. Bu tarım, hayvancılık ve diğer yardımlarda herhangi bir azalma olmayacağı kanaatindeyiz.

Sayın Tankut’un Adana için bir sorusu vardı. “Adana’da illere göre nasıl değişmiştir?” şeklinde bir sorusu vardı. Efendim, tabii ki elimizde şu anda bu rakam yok, sizlere yazılı olarak bu konudaki bilgiyi sunacağız.

Ayrıca, sosyal yardımlar… Tabii, sosyal yardımlar tamamen fakir fukara insanlar için yapılmaktadır.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Bakanım, bunların artması iyi mi, kötü mü?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Şimdi, şöyle ifade edeyim: Devletin zaten temel prensiplerinden birisi sosyal devlet anlayışıyla hareket ettiği için fakir fukara, garip gurebaya el atmaktan daha tabii ne olabilir ki. Onu ifade etmek istiyorum. Dolayısıyla sosyal yardımlar elbette devam edecektir. Onu özellikle vurgulamak istiyorum.

Sayın Akkuş’a zaten cevap vermiştim diğer sayın milletvekilimizle birlikte.

Efendim, hepinize çok teşekkür ediyorum, sağ olun.

BAŞKAN – Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi 1’inci bölümde yer alan maddeleri, varsa o maddeler üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

1’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 523 sıra sayılı Kanun Tasarısının başlığında, ekinde ve 1 inci maddesinin birinci fıkrasında geçen “yardımlarının” ibaresinin “desteklerinin” olarak, “yardımların” ibaresinin “desteklerin” olarak, yine aynı maddenin ikinci fıkrasında geçen “yardımlarını” ibaresinin “desteklerini” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                                Nurettin Canikli

                                                                                                                      Giresun

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu önergeye?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Katılıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Canikli, gerekçeyi mi okutayım?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Kanun Tasarısının başlığında yapılan değişikliğe paralel olarak önergenin verilmesinin uygun olacağı düşünülmüştür.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge çerçevesi içinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 523 sıra sayılı Kanun Tasarısının 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin “Bakan: Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan” olarak, (b) bendinde geçen “yardımı” ibaresinin “desteği” olarak, (c) bendinde geçen “yardımının” ibaresinin “desteğinin” olarak, (ç) bendinde geçen “yardımı” ibaresinin “desteği” olarak, aynı bentte geçen “yardımlarını” ibaresinin “desteklerini” olarak, (d) bendinde geçen “Yardımlarını” ibaresinin “Desteklerini” olarak, (e) bendinde geçen “yardım” ibarelerinin “destek” olarak, aynı bentte geçen “yardımlarını” ibaresinin “desteklerini” olarak, (ğ) bendinde geçen “Yardım” ibaresinin “Destek” olarak, aynı bentte geçen “yardımı” ibaresinin “desteği” olarak, (h) bendinde geçen “yardımı” ibarelerinin “desteği” olarak, (ı) bendinde geçen “Yardımı” ibaresinin “Desteği” olarak, aynı bentte geçen “yardım” ibaresinin “destek” olarak, (i) bendinde geçen “Yardımın” ibaresinin “Desteğin” olarak, aynı bentte geçen “yardımı” ibarelerinin “desteği” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                                Nurettin Canikli

                                                                                                                      Giresun

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Katılıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Canikli?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Gerekçe.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Kanun Tasarısının başlığında yapılan değişikliğe paralel olarak önergenin verilmesinin uygun olacağı düşünülmüştür.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge çerçevesi içinde 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddede bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 523 sıra sayılı Kanun Tasarısının 3’üncü maddesinin başlığında geçen “yardımı” ibaresinin “desteği” olarak, birinci fıkrasının birinci cümlesinde geçen “yardımları” ibaresinin “destekleri” olarak, aynı cümlede geçen “yardımı” ibaresinin “desteği” olarak, birinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerinde geçen “yardımlar” ibarelerinin  “destekler” olarak, ikinci fıkrasının ilk cümlesinde geçen “yardımları” ibarelerinin “destekleri” olarak, ikinci fıkrasının “(a), (b), (c), (ç), (d), (e) ve (f) bentlerinde geçen “yardımlar” ibarelerinin “destekler” olarak, aynı fıkranın (a) bendinde geçen “desteklemek” ibaresinin “sağlamak”, (c) ve (d) bentlerinde geçen “desteklemeye” ibaresinin “sağlamaya” olarak, üçüncü fıkrasında geçen “yardımlarına” ibaresinin “desteklerine” olarak, aynı fıkrada geçen “yardımlarının” ibaresinin “desteklerinin” olarak, yine aynı fıkrada geçen “yardımı” ibaresinin “desteği” olarak, dört ve beşinci fıkralarında geçen “yardımı” ibarelerinin “desteği” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                                Nurettin Canikli

                                                                                                                      Giresun

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılıyoruz  Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Kanun Tasarısının başlığında yapılan değişikliğe paralel olarak önergenin verilmesinin uygun olacağı düşünülmüştür.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge çerçevesinde madde 3’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 4’te bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 523 sıra sayılı Kanun Tasarısının 4’üncü maddesinin birinci fıkrasında geçen “Yardımlarını” ibaresinin “Desteklerini” olarak, ikinci, dokuzuncu ve onikinci fıkralarında geçen “Yardımları” ibarelerinin “Destekleri” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                                Nurettin Canikli

                                                                                                                       Giresun

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – İştirak ediyoruz, katılıyoruz. 

BAŞKAN – Sayın Canikli?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun)- Gerekçe…

BAŞKAN- Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Kanun Tasarısının başlığında yapılan değişikliğe paralel olarak önergenin verilmesinin uygun olacağı düşünülmüştür.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge çerçevesi içinde madde 4’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 5’te bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 523 sıra sayılı Kanun Tasarısının 5’inci maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerinde geçen “yardımlarının” ibarelerinin “desteklerinin” olarak, (c) bendinde ve ikinci fıkrasında geçen “yardımı” ibaresinin “desteği” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                                Nurettin Canikli

                                                                                                                       Giresun

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Kanun Tasarısının başlığında yapılan değişikliğe paralel olarak önergenin verilmesinin uygun olacağı düşünülmüştür.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge çerçevesi içinde madde 5’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 7’de bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 523 sıra sayılı Kanun Tasarısının 7 nci maddesinin başlığında geçen "yardımlarına" ibaresinin "desteklerine" olarak, birinci ve ikinci fıkrasında geçen "yardımı" ibarelerinin "desteği" olarak, yine birinci fıkrasında geçen "yardımına" ibaresinin "desteğine" olarak, üçüncü fıkrasında geçen "yardımının" ibaresinin "desteğinin" olarak, üçüncü fıkrasının (a), (b) ve (c) bentlerinde ve fıkranın son cümlesinde geçen "yardımı" ibarelerinin "desteği" olarak, dördüncü fıkrasında geçen "yardımının" ibaresinin "desteğinin" olarak, aynı fıkrada geçen "yardımı" ibarelerinin "desteği" olarak, beşinci fıkrasında geçen "yardımının" ibaresinin "desteğinin" olarak, aynı fıkranın (a), (b) ve (c) bentlerinde geçen "yardımı" ibarelerinin "desteği" olarak, altıncı fıkrasında geçen "yardımı" ibarelerinin "desteği" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                                Nurettin Canikli

                                                                                                                      Giresun

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Kanun Tasarısının başlığında yapılan değişikliğe paralel olarak önergenin verilmesinin uygun olacağı düşünülmüştür.

 BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge çerçevesi içinde madde 7’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 8’de bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 523 sıra sayılı Kanun Tasarısının 8 inci maddesinde geçen 'Yardımı" ibaresinin "Desteği" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                                Nurettin Canikli

                                                                                                                      Giresun

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Kanun Tasarısının başlığında yapılan değişikliğe paralel olarak önergenin verilmesinin uygun olacağı düşünülmüştür.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge çerçevesi içinde madde 8’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 9’da bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 523 sıra sayılı Kanun Tasarısının 9 uncu maddesinde geçen “yardımı" ibarelerinin "desteği" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                                Nurettin Canikli

                                                                                                                      Giresun

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Takdire bırakıyoruz efendim.

BAŞKAN- Hükûmet katılıyor mu?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Kanun Tasarısının başlığında yapılan değişikliğe paralel olarak önergenin verilmesinin uygun olacağı düşünülmüştür.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge çerçevesi içinde madde 9’u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 10’da bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 523 sıra sayılı Kanun Tasarısının 10 uncu maddesinin başlığında geçen "yardımı" ibaresinin "desteği" olarak, "yardımın" ibaresinin "desteğin" olarak, birinci fıkrasında geçen "yardımı" ibarelerinin "desteği" olarak, yine birinci fıkrasında geçen "yardımıyla" ibaresinin "desteğiyle" olarak, ikinci fıkrasında geçen "yardımın" ibarelerinin "desteğin" olarak, "yardımı" ibarelerinin "desteği" olarak, üçüncü fıkrasında geçen "yardımın" ibarelerinin "desteğin" olarak, "yardımı" ibarelerinin "desteği" olarak, dördüncü fıkrasında geçen "yardımının" ibaresinin "desteğinin" olarak, "yardımdan" ibaresinin "destekten" olarak, "Yardımı" ibaresinin "Desteği" olarak, "yardımın" ibaresinin "desteğin" olarak, beşinci fıkrasında geçen "yardımı" ibarelerinin "desteği" olarak, "yardımın" ibarelerinin "desteğin" olarak, "yardıma" ibarelerinin "desteğe" olarak, "yardımlara" ibaresinin "desteklere" olarak, "yardımlar" ibaresinin "destekler" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                                Nurettin Canikli

                                                                                                                      Giresun

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Sayın Başkan, hiç anlaşılmıyor.

BAŞKAN – Buna itiraz etmeyeceğinize dair Grup Başkan Vekilinizin sözü var.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Kanun tasarısının başlığında yapılan değişikliğe paralel olarak önergenin verilmesinin uygun olacağı düşünülmüştür.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge çerçevesi içinde madde 10’u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 11’de bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 523 sıra sayılı Kanun Tasarısının 11 inci maddesinin başlığında geçen “Yardımın” ibaresinin “Desteğin” olarak, maddede geçen “yardımlarının” ibaresinin “desteklerinin” olarak, “yardımın” ibaresinin “desteğin” olarak, “yardımı” ibaresinin “desteği” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                                Nurettin Canikli

                                                                                                                      Giresun

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Katılıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Kanun tasarısının başlığında yapılan değişikliğe paralel olarak önergenin verilmesinin uygun olacağı düşünülmüştür.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge çerçevesi içinde madde 11’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 12’de bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 523 sıra sayılı Kanun Tasarısının 12 nci maddesinin başlığında geçen “yardımının” ibaresinin “desteğinin” olarak, maddede geçen “yardımının” ibaresinin “desteğinin” olarak, “yardımı” ibarelerinin “desteği” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                                Nurettin Canikli

                                                                                                                      Giresun

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

 

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara)– Katılıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun.

Gerekçe: Kanun tasarısının başlığında yapılan değişikliğe paralel olarak önergenin verilmesinin uygun olacağı düşünülmüştür.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge çerçevesi içinde madde 12’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.48
DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.55

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

523 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları’nın görüşmelerine başlıyoruz.

4.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/594) (S. Sayısı: 510)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

5’inci sırada yer alan, Irak’a Komşu Devletler Hükümetleri ile Irak Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Terörizm, Sınırlardan Yasadışı Sızmalar ve Örgütlü Suçlarla Mücadele Konularında Güvenlik İşbirliğine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

5.- Irak’a Komşu Devletler Hükümetleri ile Irak Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Terörizm, Sınırlardan Yasadışı Sızmalar ve Örgütlü Suçlarla Mücadele Konularında Güvenlik İşbirliğine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/347) (S. Sayısı: 73)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Komisyonların bundan sonra da bulunmayacağı anlaşıldığından, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Irak'ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidinin ve saldırılarının bertaraf edilmesi amacıyla sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere, Irak'ın PKK teröristlerinin yuvalandıkları kuzey bölgesi ile mücavir alanlara gönderilmesi ve görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17/10/2007 tarih ve 903 sayılı Kararıyla Hükûmete verilen ve 8/10/2008 ve 6/10/2009 tarihli ve 929 ve 948 sayılı kararları ile birer yıl uzatılan izin süresinin, Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca 17/10/2010 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına dair Başbakanlık Tezkeresi ile alınan karar gereğince Millî Eğitim eski Bakanı Hüseyin Çelik hakkında verilen (9/3) esas numaralı Meclis soruşturma önergesinin görüşmelerini yapmak için, 12 Ekim 2010 Salı günü 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 18.57