Normal 25669 2 13 2010-08-19T08:07:00Z 2010-08-19T08:07:00Z 1 76442 435721 TBMM 3631 1022 511141 11.9999 Clean Clean 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                                                                YASAMA YILI: 4

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 76

137’nci Birleşim

20 Temmuz 2010 Salı

(Bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

 

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

 IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, Hükûmetin fındık politikasına ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

2.- Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, Yozgat’ta haziran ayında meydana gelen sel ve dolu afetine ve Yozgat çiftçisinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

3.- Hakkâri Milletvekili Abdulmuttalip Özbek’in, Terörle Mücadele Kanunu kapsamında yargılanan çocukların durumuna ilişkin gündem dışı konuşması

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Hakkâri’nin Çukurca ilçesinde terör örgütünün saldırısı sonucu hayatını kaybeden 6 askere Allah’tan rahmet, ailelerine, yakınlarına, Türk milletine başsağlığı dilediğine ve Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 36’ncı yıl dönümüne ilişkin  açıklaması

2.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Hakkâri’nin Çukurca ilçesinde terör örgütünün saldırısı sonucu hayatını kaybeden 6 askere Allah’tan rahmet, ailelerine, yakınlarına, Türk milletine başsağlığı dilediğine ve Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 36’ncı yıl dönümüne ilişkin  açıklaması

3.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Hakkâri’nin Çukurca ilçesinde terör örgütünün saldırısı sonucu hayatını kaybeden 6 askere Allah’tan rahmet, ailelerine, yakınlarına, Türk milletine başsağlığı dilediğine ve Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 36’ncı yıl dönümüne ilişkin  açıklaması

4.- Trabzon Milletvekili Süleyman Lâtif Yunusoğlu’nun, Rize Milletvekili Bayram Ali Bayramoğlu’nun, konuşmasındaki, çay üreticilerinin problemleri yerine, çay sektörünün problemlerinin araştırılmasının daha doğru olacağı yönündeki ifadelerine ilişkin açıklaması

5.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, 2010 bütçesinden tarıma ayrılan ödeneklere ilişkin açıklaması

6.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin açıklamalarının gerçekleri yansıtmadığına ilişkin açıklaması

7.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, MHP Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın, askerî suçlarla ilgili kanun teklifinin “benzer mahiyetli” diye komisyon tarafından 526 sıra sayılı Kanun Tasarısı’yla birleştirilmesinin yanlış olduğuna ilişkin açıklaması

8.- Adalet Komisyonu Başkanı ve Ankara Milletvekili Ahmet İyimaya’nın, Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın kanun teklifinin 526 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesiyle ilgili olduğu için birleştirildiğine ilişkin açıklaması

9.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü’nün, konuşmasındaki bazı sözlerini kastetmediği anlamda ifade ettiğine ilişkin açıklaması

10.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in, “terör örgütünün bu yasayı istemediği” yönündeki ifadelerine ve açık oylamada İstanbul Milletvekili Mehmet Müezzinoğlu’nun 2 defa oy kullandığına ilişkin açıklaması

11.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, 526 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinde yapılan düzenlemenin af niteliği taşımadığına ilişkin açıklaması

12.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, 526 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinde yapılan düzenlemenin af niteliği taşımadığına ilişkin açıklaması

13.- Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, 526 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinde yapılan düzenlemenin af niteliğinde olduğuna ve buna göre oylama yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

14.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, 526 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinde yapılan düzenlemenin af niteliği taşımadığına ilişkin açıklaması

15.- Adalet Komisyonu Başkanı ve Ankara Milletvekili Ahmet İyimaya’nın, 526 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinde yapılan düzenlemenin af niteliği taşımadığına ilişkin açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 19 milletvekilinin, emeklilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/841)

2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 23 milletvekilinin, Kütahya’daki özelleştirmelerin ekonomik ve sosyal etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/842)

3.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 19 milletvekilinin, yargıdaki bazı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/843)

4.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 19 milletvekilinin, tüketici hakları alanında yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/844)

B) Meclis Soruşturması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 54 milletvekilinin, seviye belirleme sınavı uygulamasında görevini kötüye kullanarak ve yetkisini suistimal ederek öğrenciler ve ailelerin mağduriyetine ve kamunun zararına neden olduğu iddiasıyla Millî Eğitim Eski Bakanı Hüseyin Çelik hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/3)

C) Tezkereler

1.- Çin Halk Cumhuriyeti’nde düzenlenecek olan 2010 Dünya Kanser Liderleri Zirvesine davet edilen, TBMM kanser hastalığı konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Başkanı Kemalettin Aydın’ın davete icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1258)

D) Önergeler

1.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, (2/73) esas numaralı Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/228)

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- (10/646) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 20/7/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

 

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYON-LARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

 

 

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

3.- Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Harçlar Kanununda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Ordu Milletvekili Rahmi Güner'in, 3717 Sayılı Adli Personel ile Devlet Davalarını Takip Edenlere Yol Gideri ve Tazminat Verilmesi ile 492 Sayılı Harçlar Kanununun Bir Maddesinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanun ve 657 Sayılı Kanunun 152 nci Maddesinin "II-Tazminatlar" Kısmının (G) Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Konya Milletvekili Kerim Özkul ve 4 Milletvekilinin, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak'ın, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/886, 1/838, 2/599, 2/712, 2/727) (S. Sayısı: 536)

4.- Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın, Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, Hakkari Milletvekili Hamit Geylani’nin, İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 2 Milletvekilinin; Mardin (Eski) Milletvekili Ahmet Türk ve 20 Milletvekilinin, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ve Batman Milletvekili Mehmet Emin Ekmen’in Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Adalet Komisyonu Raporu (1/775, 2/84, 2/407, 2/477, 2/508, 2/534, 2/711) (S. Sayısı: 526)

 

 

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, AK PARTİ Grubu Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

 

X.- OYLAMALAR

1.- Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın maddelere geçişine ilişkin oylaması

2.- Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesinin oylaması

3.- Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinin oylaması

4.- Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinin oylaması

5.- Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesinin oylaması

6.- Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesinin oylaması

7.- Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesinin oylaması

8.- Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesinin oylaması

 

XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, nükleer santral ihalesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/15107)

2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, BAĞ-KUR emeklilerinin aylıklarına yönelik düzenleme çalışmalarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı  (7/15136)

3.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Van’da İşsizlik Sigortası Fonu’nun kullanımına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/15139)

4.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli-Merkez ve bazı ilçelerindeki yatırımlara ilişkin soruları ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/15151), (7/15152), (7/15153), (7/15154), (7/15155)

5.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, BOTAŞ’ın organize sanayi bölgelerine geriye dönük borç çıkarmasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/15156)

6.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, bazı madencilik faaliyetlerine ve verilen cezalara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/15157)

7.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, arazileri kamulaştırılan kişilerin bir maden işletmesinde istihdamına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı   (7/15261)

8.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, TKİ’ye bağlı bir müessese müdürlüğünün promosyon bedeli kullanımına yönelik iddialara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/15263)

9.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, TKİ’ye bağlı bir müessese müdürlüğünün banka ile yaptığı sözleşmeye ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı   (7/15264)

10.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Irak sınırındaki maden sahasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/15422)

11.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, süresi içerisinde cevaplandırılmayan yazılı soru önergelerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/15605)

 


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak dokuz oturum yaptı.

 

Birinci, İkinci, Üçüncü, Dördüncü, Beşinci, Altıncı Oturumlar

Sakarya Milletvekili Erol Aslan Cebeci, Sakarya ili Sapanca ilçesinin ve Sapanca Gölü’nün durumuna ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı.

Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli’deki tütün üreticilerinin sorunlarına,

Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün, üzüm üreticilerinin sorunlarına,

İlişkin gündem dışı konuşmalarına ve Muş Milletvekili Sırrı Sakık, Adıyaman Milletvekili Şevket Köse, Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy, Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın, İzmir Milletvekili Tuğrul Yemişci’nin açıklamalarına Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap verdi.

 

Muş Milletvekili Sırrı Sakık,

Adıyaman Milletvekili Şevket Köse,

Tütün üreticilerinin sorunlarına;

Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy, et ve besi danası ithalatına,

Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu, çekirdeksiz üzüm üreticilerinin desteklenmesi gerektiğine,

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, Mersin ilindeki üzüm üreticilerinin sorunlarına ve domateste ortaya çıkan yeni bir hastalığa,

Adıyaman Milletvekili Şevket Köse, Adıyaman’ın Besni ve Gölbaşı ilçelerindeki üzüm üreticilerinin desteklenmesi gerektiğine,

Edirne Milletvekili Rasim Çakır, Edirne’de çeltiklerde ortaya çıkan karapas hastalığıyla mücadeleyi Bakanlığın desteklemesi gerektiğine,

Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın, başlayacak olan fındık hasadına ve fındık sektörünün serbest piyasaya terk edildiğine,

Muş Milletvekili Sırrı Sakık, Muş’ta üzüm üretiminin geliştirilmesi gerektiğine,

İzmir Milletvekili Tuğrul Yemişci, Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Yasası’nın uygulanmamasına,

Kütahya Milletvekili Alim Işık, Kütahya’nın bazı ilçe ve köylerinde haziran ve temmuz ayında meydana gelen şiddetli yağış ve doluda zarar gören çiftçilerin tarım kredi kooperatifleri ve Ziraat Bankasına olan borçlarının ertelenmesinin sağlanmasına,

İstanbul Milletvekili Necat Birinci, açıklanan lisans yerleştirme sınavına,

Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz, et ithalatına ve çiftçilerin tarımsal sulama elektrik borçlarına,

Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal, hayvan sağlığı ve Ziraat Bankası kredilerine,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/2092) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun geri verildiği bildirildi.

Manisa Milletvekili Ahmet Orhan ve 22 milletvekilinin, intihar olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/837),

Siirt Milletvekili Osman Özçelik ve 19 milletvekilinin, koruculuk sisteminin araştırılması (10/838),

Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin, tutuklu ve hükümlülerin ailelerinden uzaktaki cezaevlerinde bulunmasının etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/839),

Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, kentsel alanlardaki sağlık hizmetlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/840),

Amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan:

(10/150) esas numaralı, Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun’un uygulanmasında yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 16/7/2010 Cuma günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP,

(10/403) esas numaralı, kamu personel rejimindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 16/7/2010 Cuma günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP;

Grubu önerileri yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

 

Tunceli Milletvekili Kamer Genç, BDP grup önerisine ilişkin bir açıklamada bulundu.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),

Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

 

3’üncü sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen ve görüşmelerine devam olunan, Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Harçlar Kanununda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Ordu Milletvekili Rahmi Güner'in, 3717 Sayılı Adli Personel ile Devlet Davalarını Takip Edenlere Yol Gideri ve Tazminat Verilmesi ile 492 Sayılı Harçlar Kanununun Bir Maddesinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanun ve 657 Sayılı Kanunun 152 nci Maddesinin "II-Tazminatlar" Kısmının (G) Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Konya Milletvekili Kerim Özkul ve       4 Milletvekilinin, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak'ın, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/886, 1/838, 2/599, 2/712, 2/727) (S. Sayısı: 536) birinci bölümünün 18’inci maddesine kadar kabul edildi.

Birleşime saat 19.38’de ara verildi.

 

 

Nevzat PAKDİL

 

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

 

Bayram ÖZÇELİK

 

Harun TÜFEKCİ

 

 

Burdur

 

Konya

 

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

 

Fatih METİN

 

 

 

 

Bolu

 

 

 

 

Kâtip Üye

 

 

 

Yedinci, Sekizinci, Dokuzuncu Oturumlar

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

3’üncü sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen ve görüşmelerine devam olunan, Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Harçlar Kanununda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Ordu Milletvekili Rahmi Güner'in, 3717 Sayılı Adli Personel ile Devlet Davalarını Takip Edenlere Yol Gideri ve Tazminat Verilmesi ile 492 Sayılı Harçlar Kanununun Bir Maddesinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanun ve 657 Sayılı Kanunun 152 nci Maddesinin "II-Tazminatlar" Kısmının (G) Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Konya Milletvekili Kerim Özkul ve       4 Milletvekilinin, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak'ın, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/886, 1/838, 2/599, 2/712, 2/727) (S. Sayısı: 536) ikinci bölümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı; verilen aradan sonra komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından görüşmeleri ertelendi.

 

20 Temmuz 2010 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 22.23’te son verildi.

 

 

Sadık YAKUT

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Fatih METİN

 

Harun TÜFEKCİ

 

Bolu

 

Konya

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

No.: 182

II.- GELEN KÂĞITLAR

19 Temmuz 2010 Pazartesi

 

Rapor

1.- Sayıştayda Boş Bulunan Üyeliklere 832 Sayılı Sayıştay Kanununun 6 ve Ek 8 inci Maddeleri Hükümlerine Göre Yapılacak Seçime Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ve Sayıştay Üyeleri Ön Seçim Geçici Komisyonu Raporu (3/1253) (S. Sayısı: 543) (Dağıtma tarihi: 19.7.2010) (GÜNDEME)

 

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.-    Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, TMSF’ye devredilen bankalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15045) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/06/2010)

2.-    Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, özelleştirilen KİT’lere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15046) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/06/2010)

3.-    Çankırı Milletvekili Ahmet Bukan’ın, bir Yahudi örgütünün verdiği ödülü iade edip etmeyeceğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15047) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/06/2010)

4.-    İstanbul Milletvekili Hüseyin Mert’in, Suudi Arabistan’dan döviz girişi iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15048) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/06/2010)

5.-    Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, bazı tren seferlerinin kaldırılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15050) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/06/2010)

6.-    Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, İnsani Yardım Vakfına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15051) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/06/2010)

7.-    Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Suudi Arabistan’dan para girişi olduğu iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15052) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/06/2010)

8.-    Bursa Milletvekili Necati Özensoy’un, yabancılara taşınmaz satışına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15056) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/06/2010)

9.-    Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Batman’daki belediyelere aktarılan kaynaklara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15057) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/06/2010)

10.-  Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, Oğuzeli Doğanpınar Barajı projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/15063) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/06/2010)

11.-  Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, İstanbul’daki derelerin ıslahına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/15064) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/06/2010)

12.-  İstanbul Milletvekili Durmuşali Torlak’ın, İstanbul’da meydana gelen sel afetlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15071) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/06/2010)

13.-  Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, hayatını kaybeden bir gence ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15072) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/06/2010)

14.-  Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, İstanbul’da şiddetli yağışlar için alınacak tedbirlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15073) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/06/2010)

15.-  Muğla  Milletvekili  Ali  Arslan’ın, Muğla’da trafik kazalarına yönelik önlemlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15074) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/06/2010)

16.-  Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, kendilerinden haber alınamayan bazı teröristlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15075) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/06/2010)

17.-  Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın, üniversitelerdeki güvenlik olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15076) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/06/2010)

18.-  Kars  Milletvekili  Gürcan  Dağdaş’ın,  bir köydeki afet lojmanlarının eksiklerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15077) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/06/2010)

19.-  Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, okul ve okul çevrelerinde çocuklara yönelik cinsel istismar olaylarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/15078) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/06/2010)

20.-  Muğla  Milletvekili Ali Arslan’ın, Muğla’da ilköğretimde öğretmen başına öğrenci sayısının yüksekliğine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/15079) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/06/2010)

21.-  Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın, üniversitelerde yaşanan olaylara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/15080) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/06/2010)

22.-  Giresun  Milletvekili  Murat  Özkan’ın, İsrail’le  yapılan askeri anlaşmalara ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/15083) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/06/2010)

23.-  Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, askeri tatbikatlarda ve bazı harekatlarda yapılan harcamalara  ilişkin  Milli  Savunma  Bakanından yazılı soru önergesi (7/15084) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/06/2010)

24.-  Tekirdağ  Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, İstanbul-Çerkezköy yolcu treni seferlerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/15090) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/06/2010)

25.-  Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, limanlarda bekleyen gemilere ve balıkçıların avlanma  yerlerine  ilişkin  Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/15091) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/06/2010)

26.-  Adana  Milletvekili  Muharrem Varlı’nın, Ceyhan ve Adana’dan geçen tren seferlerinin kaldırılmasına  ilişkin  Ulaştırma  Bakanından  yazılı  soru  önergesi  (7/15092)  (Başkanlığa geliş tarihi: 11/06/2010)

27.-  Mersin  Milletvekili  Behiç  Çelik’in,  vergi denetmenlerinin sorunlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/15093) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/06/2010)

28.-  Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, Süper Lig’de yabancı oyuncu sayısının artırılmasına  ilişkin  Devlet  Bakanından  (Faruk Nafız Özak)  yazılı  soru önergesi (7/15095) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/06/2010)

29.-  Trabzon Milletvekili Süleyman Latif Yunusoğlu’nun, Rize Ticaret Borsası hakkındaki bazı iddialara  ve Çay Kanunu Tasarısı hazırlıklarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/15097) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/06/2010)

30.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, esnafın Halk Bankasından kullandığı  kredilere  ilişkin  Devlet  Bakanı  ve  Başbakan  Yardımcısından  (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/15099) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/06/2010)

No.: 183

20 Temmuz 2010 Salı

 

Meclis Soruşturması Önergesi

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 54 Milletvekilinin; Seviye Belirleme Sınavı Uygulamasında Görevini Kötüye Kullanarak ve Yetkisini Suistimal Ederek Öğrenciler ve Ailelerin Mağduriyetine ve Kamunun Zararına Neden Olduğu, Bu Eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 257 nci Maddesine Uyduğu İddiasıyla Milli Eğitim Eski Bakanı Hüseyin Çelik Hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Soruşturması Açılmasına İlişkin Önergesi (9/3) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/07/2010)

 

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 19 Milletvekilinin, emeklilerin sorunlarının araştırılarak alınması  gereken  önlemlerin  belirlenmesi  amacıyla  bir  Meclis  araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/841) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.05.2010)

2.- Kütahya  Milletvekili  Alim  Işık  ve  23  Milletvekilinin, Kütahya’daki özelleştirmelerin ekonomik ve sosyal etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/842) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.05.2010)

3.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 19 Milletvekilinin, yargıdaki bazı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/843) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.06.2010)

4.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 19 Milletvekilinin, tüketici hakları alanında yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/844) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.06.2010)  

 

 

 

 


20 Temmuz 2010 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.04

BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 137’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Güneydoğudaki terör örgütünün saldırısı nedeniyle kısa bir söz talebim var Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Gündem dışı ilk söz fındıkta uygulanan politikalarla ilgili söz isteyen Muğla Milletvekili Gürol Ergin’e aittir.

Buyurun Sayın Ergin.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, Hükûmetin fındık politikasına ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

GÜROL ERGİN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP’nin fındık politikası konusunda görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken Sayın Başkan sizi, değerli milletvekillerini ve yüce Türk ulusunu saygıyla selamlıyorum.

Hükûmetin geçen yıl uygulamaya koyduğu ve devrim olarak nitelendirdiği fındık politikası, fındık üreticisinin kooperatifçilik sayesinde elde ettiği yetmiş yıllık kazanımlarına karşı yapılan bir karşı devrim olmuştur. Hükûmetin yaptığı, yerli-yabancı sermaye grupları ile alivreci tüccarın isteğini karşılamak, fındık üreticisini ve topyekûn Karadenizliyi yok saymaktır.

AKP Hükûmeti, önce, 2006 yılında “Yöneticileri bizden değil.” diyerek FİSKOBİRLİK’i zora sokmuş, sonra “Yönetimi AKP’den oluşturursanız FİSKOBİRLİK’i yeniden destekleriz.” söylemiyle FİSKOBİRLİK yönetimini ele geçirmiş ama yine de FİSKOBİRLİK’e destek olmamış, FİSKOBİRLİK’i görev yapamaz hâle getirdikten sonra da devreden çıkarıp TMO’yu fındık alımıyla görevlendirmiştir. Böylece, AKP’nin gerçek amacının FİSKOBİRLİK’i güçlendirmek değil, ortadan kaldırmak olduğu açıkça anlaşılmıştır. FİSKOBİRLİK bitirildikten sonra, hiç anlamadığı bir işe sokularak 2 milyar lira görev zararına uğratılan TMO’nun da fındık alımına son verilerek üreticiyi tüccar karşısında tamamen savunmasız bırakan şeytani plan uygulanmıştır. Hükûmetin yaptığı, Karadenizliye ihanet olduğu kadar, hazinenin ihracat gelirini tırpanlamak yani devleti de zarara uğratmaktır. Alıcının birkaç kişi, satıcının yüz binlerce üretici olduğu bir piyasada fiyatı, alım satım koşullarını belirleyen yalnızca tüccar olur. AKP, bu yeni düzenlemeyle zihniyetinin gereğini yapmış, her zaman olduğu gibi, çiftçinin kanını sülük gibi emenlerden yana olduğunu göstermiştir.

Diğer ürünler için DGD’yi kaldıran Hükûmet, fındıkta DGD uygulamasına geçmiş ve bu da bir hinliği ortaya koymuştur. Fındık üreticisi, üç yıl sürecek DGD uygulaması kalktıktan sonra, ortada FİSKOBİRLİK de olmayacağına göre, insafsız alivreci karşısında, fırsatçı tüccar karşısında ne yapacağını düşünmelidir. Yapacağı hiçbir şey yoktur. Nitekim, 2005 yılında fındığını 7-7,5 liradan satan üretici, aynı düşük üretimi yaşadığı bu dönemde fındığını 3-4 liraya satmak zorunda kalmıştır çünkü artık FİSKOBİRLİK ortada yoktur. Fındık üreticisi, ayrıca Hükûmete, 2004 don afetinden kalan 169 milyon lirayı niye ödemediğini de sormalıdır.

Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında biz, FİSKOBİRLİK’i yeniden canlandırıp çiftçinin ürününe sahip çıkmasını sağlayacağız. Fındık taban fiyatını mutlaka hasat başlamadan önce açıklayacağız. Fındık fiyatını hiçbir yıl 6 liranın altına düşürmeyeceğiz. Fındık üretiminde kullanılan mazottan özel tüketim vergisi almayacağız, mazotun fiyatını yarı yarıya indireceğiz. Fındık tarımında kullanılan kireç, ilaç ve gübrede KDV’yi yüzde 1’i düşüreceğiz. Fındık üreticisinin elektrik ücretlerinin eylül-ekim aylarında tahsil edilmesini sağlayacağız. Uluslararası fındık borsasını da Türkiye’de kuracağız.

Şimdi, konuyu biraz değiştiriyorum. Sayın Bakan, sürekli olarak Türkiye’de buğday kalitesinin arttığından ve artık kaliteli buğday ithalatına gerek duyulmadığından söz ediyor. Sayın Bakana yanıtı, Çorum Ticaret ve Sanayi Odası ile Türk Standartları Enstitüsünün eski Başkanı Kenan Malatyalı, dünkü Hürriyet’te şöyle veriyor: “Yedi sekiz ülkeye un satışımız var fakat Çorum ve yakın bölgemizde istediğimiz kalitede buğday bulamıyoruz. Buğdayın yüzde 80’ini Rusya, Ukrayna ve Kazakistan’dan ithal ediyoruz çünkü Çorum’da bu yılki 650-700 bin tonluk rekoltenin büyük bölümü süne emgili ya da paslı. Keşke durum Sayın Bakanın söylediği gibi olsa. Üstelik aldığımız 1’inci sınıf değil, 2’nci sınıf buğday. Buna da mecbur kaldık.” diyor. Ben, Sayın Başkanın bu ifadesine söyleyecek söz bulamıyorum.

Sayın Bakan, bir de her seferinde, hayvancılığa verdikleri büyük destekleri ballandıra ballandıra anlatıyor. O zaman diyorum ki: “Keşke bu Hükûmet zamanında hayvancılığa bu büyük destekler yapılmasaymış!” Bu nasıl desteklemek ki destek arttıkça et üretimi artıp dışarıya satacak et fazlamız olması gerekirken dışarıdan et satın almak zorunda kaldık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ergin.

GÜROL ERGİN (Devamla) – Demek ki bu işte bir terslik var Sayın Bakan. Bu milletin parasını ya haramilere yedirdiniz ya da beceriksizlikten batırdınız. Bu nedenle Sayın Bakan sakın bu kürsüye gelip de yanıt verme zahmetine katlanmasın. Çünkü Sayın Bakanın bu kürsüden anlattığı öyküler karın doyurmuyor. Fındık üreticisinin karnını doyuracak olan Sayın Bakanın abartılı ve gerçeklerden uzak söylemleri değil, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında fındığa mutlaka verilecek olan en az 6 lira fiyat olacaktır.

Sözlerime son verirken Sayın Başkan size, değerli milletvekillerine, yüce Türk ulusuna ve sevgili fındık üreticilerine içten gelen sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ergin.

Sayın Hamzaçebi, zannediyorum terör nedeniyle söz istediniz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Hakkâri’nin Çukurca ilçesinde terör örgütünün saldırısı sonucu hayatını kaybeden 6 askere Allah’tan rahmet, ailelerine, yakınlarına, Türk milletine başsağlığı dilediğine ve Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 36’ncı yıl dönümüne ilişkin  açıklaması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Dün gece Hakkâri’nin Çukurca ilçesinde terör örgütünün saldırısı sonucunda meydana gelen çatışmada 6 askerimiz hayatını kaybetmiştir. Ben hayatını kaybeden askerlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Onların ailelerine, yakınlarına ve milletimize başsağlığı diliyorum ve bu vesileyle şunu ifade etmek istiyorum: Terör, adına hareket ettiğini ifade ettiği Kürt kökenli vatandaşlarımızın kimliklerini özgürce yaşamalarının ve kimliklerini özgürce ifade edebilmelerinin en büyük engelidir. Terör örgütü ulaşmak istediği amaca ulaşmak bir yana, tam tersine, adına hareket ettiği Kürt kökenli vatandaşlarımızın özgürlüklerinin daha az bir düzeyde, daha eksik bir düzeyde yaşanmasına neden olmaktadır terör örgütünün bizatihi kendisi tarafından. Terör örgütünü kınadığımı ifade ediyorum ve 20  Temmuz 1974 tarihinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Yine bugün, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulmasına yol açan, onun başlangıcı sayılan 20 Temmuz 1974 tarihindeki Barış Harekâtı’nın yıl dönümüdür. Bu yıl dönümü nedeniyle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni kutluyorum. Oradaki vatandaşlarımıza buradan selamlarımızı gönderiyorum.

Bu harekâtı gerçekleştiren dönemin Başbakanı Sayın Bülent Ecevit’i rahmetle anıyor, o dönemin Hükûmetini teşekkürle anıyorum. Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Vural.

2.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Hakkâri’nin Çukurca ilçesinde terör örgütünün saldırısı sonucu hayatını kaybeden 6 askere Allah’tan rahmet, ailelerine, yakınlarına, Türk milletine başsağlığı dilediğine ve Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 36’ncı yıl dönümüne ilişkin  açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Biz de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bölücü terör örgütünün hain saldırısı sonucunda şehit olan 6 askerimize Allah’tan rahmet diliyoruz, gazilerimize acil şifalar diliyoruz. Türk Milletinin başı sağ olsun. Şehitlerimizin koruduğu bin yıllık kardeşliğimiz, millî kimliğimiz, üniter yapımız, ulus devletimiz ilelebet yaşayacaktır. Bu bakımdan Hükûmeti, acil olarak bu konularla ilgili elindeki bütün hukuki imkânları kullanarak bu bölücü terör örgütünün bu cüretkâr tavırları karşısında devletin gücünü kullanmaya davet ediyorum.

Ayrıca otuz altı yıl önce bugün Kıbrıs’ta yok sayılmak istenen, öldürülmek istenen, kimliği yok sayılan Kıbrıs Türklerini bir harekâtla o insanların kimliğine, egemenliğine ve devletine kavuşması… Bu süreç içerisinde o harekâtı gerçekleştirenlerden Allah razı olsun diyorum ve bu vesileyle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin devletiyle, halkıyla, bölgesiyle, vatanıyla beraber, birlikte nice yıllar geçirmesini diliyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Canikli, aynı gerekçeyle istediniz zannediyorum.

Buyurun.

3.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Hakkâri’nin Çukurca ilçesinde terör örgütünün saldırısı sonucu hayatını kaybeden 6 askere Allah’tan rahmet, ailelerine, yakınlarına, Türk milletine başsağlığı dilediğine ve Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 36’ncı yıl dönümüne ilişkin  açıklaması

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Son terör saldırısında maalesef 6 tane Mehmetçik’imiz şehit olmuş ve 16 Mehmetçik’imiz yaralanmıştır. Hakk’ın rahmetine kavuşan, şehit olan Mehmetçiklerimize Allah’tan rahmet diliyorum. AK PARTİ Grubu olarak ailelerine ve bütün milletimize başsağlığı diliyoruz. İnşallah yaralı askerlerimiz en kısa sürede sağlıklarına kavuşurlar. Onlara da Allah’tan acil şifalar diliyoruz.

Milletimizin terörle mücadele konusunda tek vücut oluşu bu beladan kurtulmamız için en büyük gücümüzdür. Bu güç devam ettiği sürece, bu kararlılık ortada olduğu sürece terör örgütünün amacına ulaşamayacağı kesindir. Kesinlikle bu meseleyi bu millet halledecek inşallah ve en kısa zamanda halledecek. Buna yürekten inanıyoruz ve bu vesileyle bir daha terör olaylarının olmaması ve şehitlerimizin, fidanlarımızın toprağa düşmemesi için herkesin elinden gelen bütün gayreti gösterdiğini, göstermeye devam edeceğini de burada ifade etmekte fayda var.

Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 36’ncı yılı vesilesiyle bütün Kıbrıslı soydaşlarımızı tebrik ediyoruz. Onların bağımsızlığa kavuşmalarının adımı olan, başlangıcı olan bu tarih nedeniyle onları tebrik ediyoruz.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Canikli.

Gündem dışı ikinci söz, Yozgat ilinde meydana gelen sel ve dolu afetinden zarar gören çiftçilerin durumu hakkında söz isteyen Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’ye aittir. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Ekici.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

2.- Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, Yozgat’ta haziran ayında meydana gelen sel ve dolu afetine ve Yozgat çiftçisinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

MEHMET EKİCİ (Yozgat) – Sayın Başkanı ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bugün 20 Temmuz, Barış ve Özgürlük Bayramı’nın kutlandığı bir günde yaşıyoruz. Dilerim, 20 Temmuzların anlamına uygun kutlayacağımız yüzlerce yılı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti devletinin yaşamasını Cenabıallah’tan niyaz ediyorum.

Yine Hakkâri Çukurca’da 6 şehit ve 10 yaralı verdik dün. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, yaralılara, gazilerimize acil şifalar diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugün Yozgat Merkez, Saraykent, Akdağmadeni, Çekerek, Sorgun, Şefaatli, Sarıkaya ve Kadışehri’nde, toplam seksen iki köyümüzde 5.231 çiftçimizin mağdur olduğu dolu ve sel felaketiyle ilgili olarak söz aldım. Hasar oranları bu seksen iki köyümüzde çok yüksektir, yüzde 20 ile yüzde 100 arasında hasarlar mevcuttur. Bu felaketin tamamı haziran ayı içerisinde gerçekleşen felakettir. Dolayısıyla bu felaketzedelere belli bir tazminat ödeme yükümlülüğü de vardır. Umarım, Hükûmetimiz vakit geçirmeden, çiftçinin ihtiyaçlarını da dikkate alarak bir an önce ödemeyi yaparlar. Değerli milletvekilleri, bu konuda Sayın Başbakana, Başbakanlığa, Yozgat çiftçisinin müracaatı vakidir ancak bugüne kadar henüz bir söz çıkmamıştır. Bu konuda Sayın Bakandan bir hassasiyet istiyorum.

Değinmek istediğim bir başka afet de doğal afet gibi kabul edeceğimiz elektrik borçlarıyla alakalı bir afettir. Bu da bir hükûmet ve devlet afetidir. Söz gelimi, Boğazlıyan ilçemizde 1.100 tarımsal sulama abonesi var. Bunların yüzde 80’i elektrik borcundan dolayı icralık duruma düşmüştür. Burada vahim olan da şudur: 22 trilyon genel borç vardır. Bu 22 trilyon çiftçi borcunun, elektrik borcunun yaklaşık yüzde 65’i faizdir. Dilerim, Cumhuriyet Hükûmeti bu faizler konusunda, çiftçinin belini büken bu faizler konusunda gerekli tedbiri alır, alması gerekir çünkü 2002 yılında 490 liraya satılan buğday bugün piyasada 440’lardan fiyat bulmaktadır. Buğday fiyatı artmamıştır ama gübre fiyatı, mazot fiyatı ve tarımsal girdi fiyatları en az 3 kat artmıştır; buna bir de faizi eklediğiniz zaman bu çiftçi makarna veya yağa muhtaç hâle gelir, üretici olmaktan çıkar. Bu konuda Sayın Bakandan hassasiyet ve bilgi arz ediyorum.

Bir başka konu: Bu kırsal kalkınmada Ziraat Bankası dışındaki diğer bankalar çok ağır şartlar ileri sürüyorlar. Yozgat bir hayvancılık bölgesi olarak hayvancılık alanında son derece kalkınmaya müsait bir bölgemiz olmasına rağmen, sadece zengin çiftçilerimizin faydalanabileceği bir kredi sistemi kurulmuş vaziyette. Bu sistemin ıslahı gerekiyor, zira, köylüden şehirden ipotek isteniyor. Köylü şehirde evi olsa zaten şehirde oturur. Bu noktada Sayın Bakanın dikkatini çekiyorum.

Son olarak arz etmek istediğim husus Toprak Mahsulleri Ofisiyle ilgilidir. Şu anda başta Yozgat çiftçisi olmak üzere TMO’dan, TMO’nun uygulamalarından büyük bir sıkıntı vardır. Toprak Mahsulleri Ofisinin temel görevi buğday almak, hububat almak değildir aslında, Toprak Mahsullerinin asıl fonksiyonu ürün fiyatlarını regüle etmektir. Toprak Mahsulleri Ofisinin başarılı olduğunu kabul edebilmemiz için Türkiye’de oluşan piyasa fiyatlarına ne kadar katkıda bulunduğu ölçüsü önemlidir. Bu regülasyon görevini Toprak Mahsulleri Ofisi yapamıyor. Bu münasebetle şimdi 430 liradan, 420 liradan buğdayını satmak zorundan kalan bir çiftçi var, borsa fiyatlarına ve tüccara mahkûm olmuş bir Yozgat çiftçisi var. Sayın Bakandan da bu konuda bir hassasiyet rica ediyorum.

Ayrıca, son olarak, sertifikalı tohum uygulaması var. Bu doğru bir uygulama. Sertifikalı tohumun kullanıldığı bölgelerde ürün artışı olduğu, yüzde 30’lar civarında ürün artışı olduğu da doğru. Devletin bu tohumluğu desteklediği de doğru. Bunlara itirazımız yok ancak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ekici, buyurun.

MEHMET EKİCİ (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan, teşekkür ederim.

...750-800 lira civarında buğdayı, sertifikalı buğdayı çiftçiye verip de buğdayı eğer -yani sonradan üç ay sonra, beş ay sonra ödemiş olmanıza rağmen- 440 liradan satıyorsa köylü, algılama son derece önemlidir, tohumluğu pahalıya aldığını zanneden bir psikolojik ortam meydana geliyor. Sayın Bakanım, bunu fondan fona geçiş hâlinde, köylüyü hiç muhatap etmeden o desteklemelerinizi sağlayabileceğiniz düşüncesindeyim. Bu konuyu da bir incelemenizi rica ediyorum.

Bu, dolu ve sel felaketi münasebetiyle hasara uğramış olan çiftçimize sağlıklar diliyorum ve Cumhuriyet Hükûmetinden bu felakete uğrayan çiftçilerimize bir an evvel ulaşmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ekici.

Gündem dışı konuşmalara Hükûmet adına Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap verecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Sayın Başkan, bu konuşmalarla ilgili yerimizden söz talebimiz oldu. İsterseniz biz de söyleyelim ondan sonra Sayın Bakan cevap versin.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, bir saniye.

Sayın Ertugay, söz talebinizi gördüm ama İç Tüzük’ün 59’uncu maddesine göre işlem yapıyoruz. Dolayısıyla isteğinize cevap veremiyoruz efendim.

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Sayın Bakan, bütün oturumlarda gündem dışı...

BAŞKAN - Olağanüstü olay olduğu için 3 sayın grup başkan vekiline terör nedeniyle söz verdim.

Buyurun Sayın Bakanım.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben de sözlerimin başında bugün terör saldırısıyla kaybettiğimiz şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, milletimize başsağlığı diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, hububat, hasat dönemindeyiz. Tarımla ilgili ve tarım ürünleriyle ilgili değerli milletvekilleri gündem dışı konuşmalar yapıyorlar, biz de Hükûmet olarak bu konularla ilgili gerek sorulara cevap verme gerekse gelişmeler hakkında yüce Meclisi bilgilendirmek için sizlerin zaman zaman huzuruna bu şekilde çıkıyoruz.

Öncelikle hububatla ilgili, iki sayın milletvekili de değindiğinden dolayı ben de müsaade ederseniz bir açıklamada bulunmak istiyorum.

Şu an itibarıyla Türkiye'de, Akdeniz, güneydoğu Ege’de yüzde 100 oranında hububatta hasat tamamlandı, Marmara’da yüzde 95, İç Anadolu’da yüzde 87, Karadeniz’de yüzde 66, Doğu Anadolu’da yüzde 15 dolayında hasat gerçekleşmiş durumda, tamamlanmış durumda, Türkiye ortalamasında buğdayda yüzde 80, arpada yüzde 89 hasat tamamlanmış durumda.

Biz, 19 Temmuz tarihi itibarıyla, yani dün tarihi itibarıyla, Toprak Mahsulleri Ofisi olarak, Türkiye'de üreticiden 1 milyon 450 bin ton hububat aldık. 1 milyon 450 bin ton. Bu, çiftçimizin yanında olduğumuzun ve hububat piyasalarında, hem piyasayı regüle etmek maksadıyla hem de ihtiyaç hisseden çiftçimizin ürününü satın almak için yanında olduğumuzu göstermesi açısından önemli.

Şimdi, fiyatlarla ilgili de bilgi vereyim. Yani mesela hasat başındaki fiyatlar Türkiye ortalaması 480 ile 535 lira arasında buğdayın tonu değişiyordu. TMO’nun alım fiyatı 575 şu an itibarıyla. Piyasa fiyatları da şu anda 450 ile 590 lira arasında değişiyor. Yani hem üretici açısından piyasada ürününü değer fiyattan, eder fiyattan satma imkânı var hem de Ofise satmak isteyenlere de Toprak Mahsulleri Ofisi, şu anda Türkiye'de ihtiyaç duyulan her yerde, yani talep olan her yerde Toprak Mahsulleri Ofisi kalıcı veya geçici alım merkezleriyle, sabit iş yerleriyle veya açtığımız geçici alım merkezleriyle çiftçimizin yanında.

Şimdi, tabii, buğdayla ilgili hususlarda, hububatla ilgili hususlarda zaman zaman toplumda bazı açıklamalar da yapılıyor. Tabii bunların birçoğu aslında politik açıklamalar, siyasi açıklamalar; aslında gerçekleri biraz çarpıtmaya dönük gibi görünüyor çünkü Türkiye… Şunu söyleyeyim: Benim elimde tablo var. 1990 yılından bugüne Türkiye’de buğdayın üretimi ne, ithalatı ne, ihracatı ne? Hepsi benim elimde. Türkiye, tarihinde ilk defa 2005’te, AK PARTİ Hükûmetiyle dünyada buğday unu ihracatında birinci sıraya çıkmıştır. Hiç ondan önce…

GÜROL ERGİN (Muğla) – Dışarıdan aldığın buğdayı öğütüp satıyorsun…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Öncesinde de var.

GÜROL ERGİN (Muğla) – …Sayın Bakan, ürettiğin buğdayı değil.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Bir dinle ya! Biz seni dinledik.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sabredin.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Karışma oradan!

MUZZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Bir dinle be!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bakın…

GÜROL ERGİN (Muğla) – Sen kim oluyorsun be!

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Sen kim oluyorsun!

BAŞKAN – Sayın Milletvekilleri, lütfen…

GÜROL ERGİN (Muğla) – Benim kim olduğumu sen de biliyorsun, millet de biliyor. Otur oturduğun yerde. 

BAŞKAN - Sayın Ergin, lütfen…

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Terbiyesizlik yapma! Bir sus. Sus da dinle.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Terbiyesiz senin gibi olur!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen sakin olalım.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Ergin, Allah aşkına, yakışıyor mu?

GÜROL ERGİN (Muğla) – Ona söylesene. Bana niye söylüyorsun? Avukat mısın sen?

BAŞKAN – Sayın Ergin…

Sayın Bakan, buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz tabii sabırla dinliyoruz, sabırla da biz dinlenirsek…

GÜROL ERGİN (Muğla) – Ama doğru konuşmuyorsun Sayın Bakan. 

BAŞKAN – Sayın Ergin, lütfen…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Ben doğru konuşuyorum Sayın Vekil. Sizin bana “Doğru konuşmuyorsunuz.” deme hakkınız yok.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Dışarıdan getirdiğin buğdayı satıyorsun. İçeride mi üretiyorsun o buğdayı?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bak, onun açıklamasını yapıyorum. Belgeler burada. Gerçeklerden rahatsız olmayın lütfen. Bunlar gerçekler. Herkese açık…

GÜROL ERGİN (Muğla) – 2009’da kaç milyar dolarlık buğday aldın? 

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Böyle bir şey olur mu Sayın Başkanım?

BAŞKAN – Sayın Ergin, lütfen sabreder misiniz.

Lütfen, Sayın Milletvekili. 

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Herkese açık…

Sayın Başkan, arkadaşlar lütfen tahammül etsinler. Ben devletin gerçek, kayıtlı rakamlarını söylüyorum. Bunlar şeffaftır, herkese açıktır. Dolayısıyla, burada çarpıtma, yalanlama olmaz. Benim tercihimle söylenecek bir şey değildir. Rakamlar burada.

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Sayın Bakan, o rakamların hepsi yanlış.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Ama gerçeklerden de rahatsız olmamak lazım. Yani, illa sizi sevindireceğiz diye kötü rakam mı vereceğiz? Doğru rakam veriyoruz, doğru rakam bu. Siz söylersiniz, hoşunuza gider gitmez, yani o sizin bileceğiniz iş.

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Gerçekleri söylemiyorsunuz.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bakın, 1990’dan örnek veriyorum. Elimde rakam. Gidin bakın, TÜİK rakamlarında. Türkiye’nin üretimi 20 milyon ton buğday; ithalatı 1 milyon 722 bin ton, ihracatı 20 bin 500. Ee, niye dışarıdan aldığını, İthal ettiğini ihraç etmiyor? Etmemiş.

Şimdi, bakın, yıllar itibarıyla bunların hepsinin rakamları var ama ilk defa 2005 yılında Türkiye, eskiden de ithal ediyordu. Her zaman muhtaç olduğundan dolayı da etmiyordu. Türkiye’nin buğday ihtiyacı, 72 milyon insanın buğday ihtiyacı yılda 17,5-18 milyon ton. Yani bunun üzerinde üretim yaptığınız zaman Türkiye’nin ihtiyacı karşılanıyor. Ama önemli olan şey şu: Türkiye’nin ihtiyacının karşılanması yanında, buğday ürünlerinin Türkiye’deki sanayici tarafından işlenip dünyayı satılmasıdır. Şimdi ben rakamları vereceğim, rakamları vereceğim:

Bakın, 2009 yılında Türkiye, 177 ülkeye 1.530 ürün ihraç ediyor. Türkiye’nin genel ulaştığı kapasiteyi göstermesi açısından bu önemli. 2002 yılında 160 ülkeye 1.480 ürün ihraç ediyor. 2009’da 177 ülkeye 1.530 ürün ihraç ediyor.

Şimdi, 87 ülkeye un, 120 ülkeye makarna ihraç ediyor Türkiye. 2005 yılında Türkiye, dünya birincisi olmuş. 2006, 2007’de ikinci, 2009 yılında miktarda dünya ikincisi, değer itibarıyla dünya birincisi. Buğday unundan bahsediyorum ben, buğday unundan… Yani 2002 yılında Türkiye’de 9,3 milyon hektar alanda 19,5 milyon ton buğday üretilmiş. Ortalama verim 210 kilogram ama yüzde 28’lik artış sağlanmış verimde. 2009 yılında 8,1 milyon hektar alan, üretim 20,6; 268 kilograma çıkıyor dekar başına ortalama verim.

Şimdi bu nasıl oluyor? Biraz önce çok değerli milletvekilimiz  söyledi, teşekkür ediyorum kendisine, sertifikalı tohumdan bahsetti. Sertifikalı tohumla, etkin süne mücadelesiyle, emgili dane oranın düşürülmesiyle bunlar sağlandı. Sertifikalı tohumluğa, biz hem kullanımına destek veriyoruz hem üretimine destek veriyoruz. Yani üretene de destek veriyoruz. Bunun yanında, kullanana da ayrıca destek veriyoruz.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bakın, 2009 yılında Türkiye 3,3 milyon ton buğday ithal etti, doğrudur. Ne kadar para verdi? 899 milyon dolar. Şimdi buraya dikkat istiyorum: İhracatı 3,2 milyon ton, 1,2 milyar dolara ihraç ediyor. Kazancı ne? 264 milyon dolar. Yani dışarıdan ucuz buluyor, alıyor, getiriyor dünya piyasalarından, işliyor, dünyaya satıyor. Bu kötü bir şey mi? Bu iyi bir şey. Yani Türkiye daha önce bunu yapamıyordu. Türkiye daha önce bunu yapamıyordu.

Bakın, 90’dan beri veriler elimde. 90 yılında… Yirmi yıllık veri var elimde, burada, listede ama önceki yıllarda bunlar yok, 2005’ten bu yana var. Şimdi, bu kötü bir şey değil, bu iyi bir şey. Türkiye'nin üreticisinin de sanayicisinin de ihracatçısının da aslında, ne kadar, bu manada geliştiğini gösteriyor.

2010 yılının ilk beş ayının rakamını söylüyorum, buğdayla ilgili: Türkiye 1 milyon 170 bin ton ithalat yapıyor, 327 milyon dolara, 1 milyon 728 bin ton da ihracat yapıyor. Yani bakın, ne kadar? 557 bin ton fazla satıyor yani ithal ettiğinden daha fazlasını satıyor Türkiye. Demek ki Türkiye'nin, bu konuda, ilk beş ayda yine ithalat-ihracat farkı buğdayda 264 milyon dolar. Biz Türkiye’de sadece buğday unuyla, buğday ticaretiyle, buğdaydaki üretimle, hububat üretimiyle, buradaki ihracatla değil, diğer, bütün, hayvancılığın, tarım sektörünün bütün gelişmelerinde bunu görüyoruz.

Bakın, geçen gün söyledim, bir daha söylüyorum. Dünya Bankasının verileri var. Dünya Bankasının verileri diyor ki: “Türkiye 2002 yılında tarımsal üretim hasılası açısından dünyanın 11’incisi, 23 milyar dolar hasılayla ama 2008 yılında Türkiye dünyanın 8’inciliğine yükselmiş, 56,6 milyar dolarlık tarımsal gayrisafi yurt içi hasıla değeriyle.” Bunu Dünya Bankası söylüyor.

Şimdi, bir şey daha söyleyeyim. Bakın, Birleşmiş Milletlerin Gıda Tarım Teşkilatı FAO -hepiniz biliyorsunuz- burada, başarıya giden yolları ve Türkiye'nin başarı hikâyesini anlatıyor tarımda, İngilizcesi de Türkçesi de… İsteyene de bunu veririz, herkese de açık, yayınlanmış bir rapor. Birleşmiş Milletler Gıda Tarım Teşkilatının raporu bu, benim değil. Bu, Türkiye’de, hem kırsal kalkınmadaki hem tarım sektöründeki hem meyve sebzedeki, hububattaki, diğer bütün alanlardaki başarılarını burada dünyaya örnek gösteriyor, Türkiye'nin bu alandaki başarı hikâyesini anlatıyor. Tabii, bunlardan da rahatsız olmamak lazım. Gerçekler bizim hoşumuza gitmeyebilir ama bu gerçekler değişecek manasına gelmiyor.

Hayvancılıkla ilgili, doğrudur, söyledim geçen gün, bir daha söylüyorum. Türkiye’de hayvancılıkla ilgili rakamlar da 2002 yılına göre oldukça yüksek. Hayvan sayısında yüzde 9, süt üretiminde yüzde 49,7, süt verimliliğinde hayvan başına yüzde 65, et verimliliğinde yüzde 17,3, suni tohumlamada yüzde 254, kayıtlı süt üretiminde yüzde 237.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Bu rakamlar karın doyurmuyor ki Sayın Bakan!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Kültür ırkı sığır oranında yüzde 82, hayvancılık desteklerinde 15 kat artış var. Bütün bunların hepsi var.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Boş rakamları konuşuyorsun!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) –  Şimdi, tek başına ithalat bir rakam ifade etmiyor.

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) - Niye et ithal ediyorsun, niye?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Ediyoruz. Tabii ediyoruz, herkes ediyor.

AKİF AKKUŞ (Mersin) - Sayın Bakan, herkes kim?

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – On beş yıldır ithal etmiyordu bu ülke.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Avrupa Birliği yılda 595 bin ton et ithal ediyor. Amerika Birleşik Devletleri yılda 1 milyon 192 bin ton et ithal ediyor. Amerika 5 milyon kilometrekare alanda çok geniş tarım alanlarına sahip, şimdi, 1 milyon 192 bin ton et ithal ediyor.

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Sizin İktidarınıza kadar et ithal edilmiyor muydu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Avrupa Birliği 595 bin ton et ithal ediyor bir yılda. Yapmayın. 3,2 ; 3,4 milyon baş hayvan ithal ediyor Amerika, Avrupa Birliği 2,5 milyon. Yapmayın yani.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Neden küçüldük Sayın Bakan? Neden tarımda küçüldük? Türkiye büyürken tarımda neden küçüldük?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, olay, tek başına “Siz şunu aldınız, bunu aldınız.” demekle olmuyor ki. Yani ticaret yapıyorsunuz, dünya ülkesisiniz, ithal de edeceksiniz, ihracat da edeceksiniz.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Niye almak zorunda kaldın, onu söyle! Niye almak zorunda kaldın?

BAŞKAN – Sayın Ergün, lütfen…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Önemli olan ithalatınızla ihracatınız arasındaki dengedir.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Niye o duruma geldin?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) –Bakın, biz, 4 milyon tonluk…

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Sayın Bakan, o kadar iyiydi de, iki sene önce almıyordunuz da şimdi niye alıyorsunuz?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – …4 milyar dolarlık…

OKTAY VURAL (İzmir) – Avrupa Birliği talimatıyla!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – On sene önce de alınıyordu.

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Hayır, on sene önce değil!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – IMF’ye mektubu siz verdiniz, biz değil.

BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen, Genel Kurula hitap eder misiniz.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bakın, onları da çıkarır gösteririm size. IMF’ye mektup sizlerin imzanızla gitti, bizim imzamızla değil. Yani IMF’ye ben mi yazdım mektubu “Gübre desteklerini kaldırıyorum.” diye? Bizden önceki hükûmet kaldırdı, bizden önceki hükûmet kaldırdı, diğer bütün destekleri kaldırdı. Çiftçilere…

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – O gün verilen destekler toplam olarak sizinkilerden yüksekti Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Hayır öyle değil!

Çiftçilere felaket anında, afet anında yapılan tohumluk yardımıyla ilgili kanunu kim kaldırdı? 2001 yılında kim vardı hükümette? Onlar kaldırdı, siz kaldınız. Yapmayın…

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Sayın Bakan, 2004’teki fındık üreticisinin tabii afetten borcunu niye ödemeniz? Onu bir açıklayın!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) –Bakın, benim elimde bütün yıllara ait rakamlar var. Yapmayın gözünüzü seveyim!

Şimdi, inanın, 1996 yılına kadar Türkiye, 330 bin ton karşılığı et ithalatı yapıyor, 1 milyon 400 bin kasaplık hayvan ithal ediyor, besilik hayvan ithal ediyor, lop et ithal ediyor. Yapmayın, bütün bunların hepsi yaşandı. Damızlık hayvan ithalatı ne zaman başladı? 1999 yılında. 1999’da da var, 2000’de de var, 2001’de de var. Yapmayın bunları! Şimdi, yani, orada otururken başka, burada otururken başka konuşulur mu?

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Damızlık almak başka, tüketmek için et ithal etmek başka Sayın Bakan!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Hepsi var, hepsi; hepsi var o dönemde!

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Sektör yüzde 4 neden küçüldü Sayın Bakan?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Türkiye büyürken tarım sektörü neden küçüldü?

BAŞKAN – Sayın Küçük, lütfen…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, bunların hepsi… Rakamlar ortada, Türkiye… Şuna bakacağız: Türkiye'nin tarım sektörü, hayvansal üretim değeri, bizim devraldığımız noktaya göre bugün geride mi, ileride mi? Üretim değerine bak, 23 milyardan 56 milyar dolara çıkmış mı, çıkmamış mı aynı alanda? Bakın, ben, size demin hayvanlarla ilgili rakamları verdim, artış oranlarını, daha onları detaylandırabilirim de. Daha önceki dönemlerde olan biteni de biz biliyoruz, bütün Türkiye de biliyor. Yani buğdaydaki kaliteden bahsetmeyin bana. Türkiye, ekmeklik buğdayının bir kısmını ekmek için, bakın ihraç etmek üzere değil, ekmek yapmak için ithal ediyordu. Ne zamana kadar? 2003-2004 yılına kadar. İhtiyacı vardı.

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Doğru değil Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Yüzde 10 ithal buğdayla …

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Bu doğru değil.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - …yüzde 90 yerli buğdayı paçal yapıyordu…

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Sayın Bakan, bu doğru değil.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Burada ne yazıyor Sayın Bakan?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - … fırıncılara veriyordu. Yapmayın.

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Amerika dünyanın en büyük buğday ihracatçısı, aynı zamanda ithalatçısı.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Hayır, hiç bunlar doğru değil.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Sayın Bakan, bir bak bakayım burada ne yazıyor? Dünkü gazete, ne yazıyor orada? Seni anlatıyor.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Gerçekleri milletten saklamayacağız. Yok, işimize geldiğinde bir türlü, işimize gelmediğinde başka türlü konuşmayacağız arkadaşlar.

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Onu siz yapıyorsunuz.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Doğru söyleyeceğiz. Beni tenkit edebilirsiniz, icraatlarımızı tenkit edebilirsiniz…

GÜROL ERGİN (Muğla) – Yahu şurada ne yazıyor, söylesene!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - … ama bu, gerçekleri saptırmanız için yeterli değildir, gerekçe değildir.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Yahu gerçeği saptıran sensin!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Gerçekleri saptırmayın. Bana başka şey söyleyin, gelin deyin ki, Türkiye'de tarım arazilerinin bölünmesinin önüne geçelim. Bana bunu söyleyin.

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Siz zaten dinlemiyorsunuz ki.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Türkiye'de daha çok toplulaştırma yapalım deyin, onu yapalım.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – “Yapmayın.” diyen mi var? Sayın Bakan, elini tutan mı var? Allah Allah! Elini tutan mı var?

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Sekiz senedir ne yaptınız?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Türkiye'de çiftçinin daha ucuz, daha kolay, girdilere, elektrik enerjisine ulaşmasına imkân sağlayacak düzenlemeleri yapalım deyin.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Barajları bitir, sulama alanlarını geliştir. “Yapma.” diyen mi var sana?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Gelin, onları da sizinle birlikte diyelim. Onları konuşalım.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – GAP’ı bitir, barajları bitir. Elini mi tutuyoruz ya?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Ama böyle, yani olmayan bir şeyi gerçeklerin dışında söyleyince doğru değil.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Elini tutan mı var Sayın Bakan? GAP’ı bitir.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Değerli arkadaşlar, fındıkla ilgili de size bir miktar bilgi sunmak istiyorum.

1990 yılında Türkiye 435 bin hektar alanda 391 bin ton fındık üretimi yaparken 2009 yılında 669 bin hektar alanda 500 bin ton üretim gerçekleştirmiştir.

Burada, tabii, ruhsatlı alan, çiftçi kayıt sistemine dâhil alan ve üretimi yapılan bunların dışında alanlar var ve bunlar giderek Türkiye'de gerçek fındık ekolojisinde üretim yapan üreticilerin aleyhine gelişmeye başladı. Bunu hepimiz biliyoruz. Yıllar itibarıyla fındığın artış dönemlerinde neler yaşandı, nasıl oldu, bunların hepsini toplum bildi.

2006 yılından itibaren bize Toprak Mahsulleri Ofisi olarak bir görev verildi ve biz o süre zarfında çiftçimizin yanında olduk.

RAHMİ GÜNER (Ordu) – FİSKOBİRLİK ne oldu? FİSKOBİRLİK görevini yapmıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Bakın, mesela, 2000-2001 döneminde Türkiye, 682 milyon dolarlık fındık ihracatı gerçekleştirirken, 2009’da 1.259 milyon dolar ihracat gerçekleştirdi.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Peki, FİSKOBİRLİK batmasaydı ne kadar olacaktı?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) –2001’de 636 milyon dolardır bakın bu, 2002’de 593 milyon dolardır. Şimdi son yıllara baktığımızda, 2004-2005’ten itibaren 1,5 milyar dolarlık ihracata çıkmıştır fındık ihracatı, tamam mı?

RAHMİ GÜNER (Ordu) – 2 milyar dolar Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Yok, 2005-2006’da 1.952’dir, 2’yi geçmedi.

RAHMİ GÜNER (Ordu) – 2 milyar dolar 2005 yılında.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – 2’yi geçmedi, rakamlar burada.

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Doğru söylemiyorsun!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Biz, geçen sene bir strateji uygulamaya başladık. Türkiye’de gerçekte fındık dikmesi gereken çiftçilerimizin fındık dikilmesi gereken alanlarda, fındık ekolojisinde dedik ki buradaki kardeşlerimize: “Üreticilerimiz fındık dikmeye devam etsinler.” Onlara, dönüm başına, alan itibarıyla, biz bir para vermeye başladık.

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Bakan, fındığa fiyat ver, fındığa. Bırakın öyle avutma işlerini, kandırmayın.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Değerli kardeşlerim, biz kimseyi kandırmadık. Siz herhalde yaptınız, kendinizi anlatıyorsunuz!

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Üreticinin alın terini, emeğini verin. 3-5 tane ihracatçıya teslim etme, sahip çık!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) –2009, 2010, 2011 yıllarında her yıl için dekar başına 150 lira ödemeyi taahhüt ettik ve geçen sene bunu uyguladık. 2010 yılında 295 bin üreticimize 432 bin hektar alan için 650 milyon lira ödeme yaptık, önümüzdeki yıl da yapacağız, ondan sonraki yıl da yapacağız. Yani orada fındık dikmesi gereken vatandaşlarımıza yardımcı olmaya devam edeceğiz. Fındık dikilmemesi gereken alanlarda, onlara dedik ki: “Size bir alternatif ürün listesi sunuyoruz. Siz…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

MEHMET EKİCİ (Yozgat) – Sayın Bakanım, şu afet yardımına da bir gelsen.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Dedik ki: “İlk yıl dekar başına 300 lira, ikinci ve üçüncü yıl için 150 lira olmak üzere, üç yıl için toplam 600 lira dekar başına biz alternatif ürün desteği veriyoruz her bölge için.”

Biz bir şey daha yaptık: Türkiye’de hangi bölgede, hangi ilde hangi ürünler yetişir, yetiştirilebilir ve hangi verimlilikte yetiştirilebilir bunun haritasını da çıkardık. Ona göre de vatandaşlarımıza dedik ki: “Şu listedeki ürünlerden birini seçin; seçtiğiniz takdirde, biz size bu iş için üç yılda 600 lira para vereceğiz yeni bir ürün yetişinceye kadar.” Stratejimiz bu. Bunun için, bunu uygulamaya bundan sonra da devam edeceğiz.

Kimse, burada, popülist yaklaşımlarla Türkiye’ye hiçbir fayda sağlamamıştır. Şimdi üzülerek görüyorum ki -bir zamanlar, 1991’de “Kim kaç veriyorsa ben 5 fazlasını veririm.” demişlerdi- bu anlayış geri geliyor galiba, geri geliyor fakat bunun hiçbir faydası olmadı, bundan sonra da olmayacak.

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Popülizm bu Sayın Bakan. Siz gerçeği söylemiyorsunuz.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

MEHMET EKİCİ (Yozgat) – Sayın Bakanım, şu afet parasından bahsetmediniz, yirmi dakika konuştunuz afetten bahsetmediniz.

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ertugay.

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Bu Mecliste daha önceki oturumlarda da uygulanageldiği gibi, ben gündem dışı bir konuşmayla ilgili olarak yerimden konuşma talebinde bulundum, yerimden bir açıklama yapma ihtiyacı duydum.

BAŞKAN – Sayın Ertugay, açıklama getireceğim, bir oturur musunuz lütfen. Sizden başka Sayın Özdemir, Sayın Ergin, Sayın Korkmaz ve Sayın Işık da söz istediler.

Şimdi, sayın milletvekilleri, biz, şu anda İç Tüzük’ün 59’uncu maddesine göre işlem yapıyoruz. Yani gündem dışı konuşmalara Hükûmet cevap verdi. İç Tüzük’ün 59’uncu maddesinde deniliyor ki: “Meclis Genel Kuruluna duyurulmasında zaruret görülen olağanüstü acele hallerde beşer dakikayı geçmemek üzere, Başkanın takdiriyle en çok üç kişiye gündem dışı söz verilebilir. Hükûmet bu konuşmalara cevap verebilir.” İşlem burada tamamlanıyor. Sayın milletvekillerinin bu işlemden sonra sisteme girerek söz talep etme hakları bu uygulamada olmadığı gibi; ancak, İç Tüzük’ün 81’inci maddesine göre, kanun tasarı ve teklifleri ile tümü üzerindeki görüşmeler veya maddeler üzerindeki görüşmeler sırasında soru-cevap işlemi yapılırken söz isteme hakları; diğeri ise, İç Tüzük’ün yine 96’ncı maddesine göre, soru sorulduğu zaman sayın bakanlara, bu sorulara cevap verildikten sonra, sayın milletvekillerinin, sayın bakanların verdiği cevapta yeni bir açıklama isteme hakları vardır. Bu da İç Tüzük’ün 98’inci maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenmiş. Bunun haricinde böyle bir uygulama yok. Dolayısıyla, Sayın Özdemir, Sayın Ergin, Sayın Korkmaz, Sayın Ertugay, Sayın Işık ve Sayın Uzunırmak’a bu gerekçelerle söz veremiyorum.

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Sayın Başkanım, bir şeyi arz edebilir miyim?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Ertugay.

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Sayın Başkan, Sayın Bakan beş dakikalık bir gündem dışı konuşmaya İç Tüzük gereği yirmi dakika cevap veriyor.

BAŞKAN – İç Tüzük’ün hükmü.

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Yerimizden bir dakikalık bir konuşma ve katkı yapma imkânını da bize çok görmeyin lütfen efendim.

BAŞKAN – Sayın Ertugay, sayın milletvekilinin beş dakikalık gündem dışı konuşmasına yirmi dakikalık cevap hakkını Sayın Bakana Başkanlık olarak biz vermiyoruz ki; bu hakkı, bu hukuku İç Tüzük tanımış. Yapabileceğimiz bir şey yok, uygulama…

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Tamam efendim, siz de inisiyatifinizi kullanın bir dakika verin.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Korkmaz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, sizin yönetiminizde dahi bunun tersi uygulamalarını birçok kez yaptık.

BAŞKAN – Birçok kez olmadı efendim, doğru; birçok kez olmadı.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Yaptık efendim.

BAŞKAN – Ancak, anlatabilmem için, hatırlıyorum, biliyorum…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Mesela, ben, bir önceki dönemde hatırlarsanız sizinle konuşarak söz aldım ben. Yani burada bizi izleyen kendi seçmenlerimiz var, kendi geldiğimiz bölgeler var, Sayın Bakanı her zaman bulamıyoruz, ne olur birer dakika yerimizden konuşsak da birer dakika cevap verse.

BAŞKAN – Efendim, İç Tüzük hükümlerine göre vermemiz söz konusu değil.

Teşekkür ediyorum.

Şimdi, gündem dışı üçüncü söz…

GÜROL ERGİN (Muğla) – Sayın Başkan, ben 60’ıncı maddeye göre söz istiyorum. Sayın Bakan benim konuyu saptırdığımı söyledi.

BAŞKAN – Sayın Ergin, burada sayın milletvekillerimizin hepsi 60’a göre söz istiyor ama buradaki 60, 59’un devamı değil; 59, gündem dışı beş dakika konuşma ve arkasından hükûmetin konuşmasıyla işlemi tamamlamış.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Efendim, Sayın Bakan benim konuyu saptırdığımı söyledi. Kimin neyi saptırdığını açıklamak istiyorum.

BAŞKAN – Olabilir.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Kim neyi saptırıyor söyleyeceğim. Bütün sözleri saptırmadır.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özdemir.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Başkan, şimdi, lütfetseniz, bundan önceki uygulamalarda olduğu gibi, birkaç milletvekiline, Sayın Bakan hazır buradayken…

BAŞKAN – Hayır Sayın Özdemir, yanlış bir uygulama söz konusuysa buna devam etmek İç Tüzük’e göre mümkün değil efendim.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Başkan, 69’a göre yerimizden söz talebimizi lütfen kabul edin. Sayın Bakanı burada dinledik, birkaç sorumuz var, bir fırsat verirseniz…

BAŞKAN – Ama usul değil Sayın Özdemir, onu anlatıyorum. Burada biz neye göre hükmedeceğiz, neye göre karar vereceğiz? Elimizdeki, uyguladığımız İç Tüzük var, buna göre karar veriyoruz.

Teşekkür ediyorum Sayın Özdemir.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Başkan, Sayın Bakan burada bir çok rakam verdi…

BAŞKAN – Açıklama yaptım Sayın Özdemir.

Teşekkür ediyorum.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ziraat Bankası 3,5 katrilyon lira  kâr etmiş. Sayın Bakana sormak istiyorum.

BAŞKAN – Yazılı soru sorabilirsiniz Sayın Özdemir.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) –  Ziraat Bankası 3,5 katrilyon lirayı neyle, hangi icraatıyla elde etti? Bunu Sayın Bakanın açıklamasını istiyorum.

BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz, Terörle Mücadele Kanunu ile diğer bazı kanunlarda yapılacak değişikler kapsamında yargılanan çocukların durumu hakkında söz isteyen Hakkâri Milletvekili Abdulmuttalip Özbek’e aittir.

Buyurun Sayın Özbek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

GÜROL ERGİN (Muğla) – Sayın Başkan, lütfen şu 60’ıncı maddeyi bir okuyun. İç Tüzük 60’ı bir okuyun.

BAŞKAN – Lütfen Sayın Ergin. Gerekli açıklamayı yaptım efendim. Teşekkür ediyorum.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Kimse bana “Saptırıyorsun konuları.” diyemez. Onun yanıtını vereceğim.

BAŞKAN – Sayın Özbek, buyurun.

3.- Hakkâri Milletvekili Abdulmuttalip Özbek’in, Terörle Mücadele Kanunu kapsamında yargılanan çocukların durumuna ilişkin gündem dışı konuşması

ABDULMUTTALİP ÖZBEK (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamuoyunda “Taş atan çocuklar” diye adlandırılan konuyla ilgili gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, bugün Çukurca’da şehit düşen askerlerimize Allah’tan rahmet, kederli ailelerine başsağlığı diliyorum. Yaralı askerlerimize de yüce Allah’tan acil şifalar diliyorum.

Bugün yüce Meclisimize gelecek olan ve hepimizi çok yakından ilgilendiren bu önemli yasanın Genel Kurulumuza gelmesinde emeği geçen başta Sayın Başbakanımız ve Genel Başkanımız olmak üzere sayın bakanlarımıza, Komisyon Başkanımıza, iktidar ve muhalefetin değerli üyelerine, bürokratlarımıza, sevgili adalet çağırıcılarına ve emeği geçen herkese yürekten teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, bugün binlerce anne ve babanın kucaklaşmayı hasretle beklediği, öte yandan cezaevlerinde “Ben annemi istiyorum.” diyen çocuklarımızın sıcak yuvalarına bir an önce kavuşmasını sağlayacak önemli bir yasayı hep beraber tartışacağız. Özellikle bu olayların yoğun olarak yaşandığı bir bölgenin, aynı bölgenin milletvekili olarak şunu belirtmek isterim ki, hiç kuşkusuz biz huzursuzlukları el birliğiyle bertaraf edecek çocukların taş atma sebeplerini ortadan kaldırmak için sosyal, kültürel ve eğitimle ilgili gerekli düzenlemeleri hayata geçirmekteyiz, ailelerin yaşam standartlarını yükseltmekteyiz. Çocukların çocukluklarını doyasıya yaşayabilecekleri huzurlu bir ortam sağlanmalıdır. Bunu sağlamak birey, aile ve devlet olarak hepimizin görevidir.

Çocuk Hakları Evrensel Beyannamesi’nde belirtildiği gibi “Çocuklar özel olarak korunmalı, yasa ve gerekli kurumların yardımıyla fiziksel, zihinsel, ahlaki, ruhsal ve toplumsal olarak sağlıklı koşullar altında, özgür, onuru zedelenmeyecek şekilde yetişmesi sağlanmalıdır.” denilmektedir.

Kuşkusuz hiç kimse evlatlarının taş atmasını ve daha sonra eziyete uğramasını asla istemez. Tam aksine, çocuklarının topluma ve insanlığa faydalı bir birey olarak yetişmesini ister. Bu sorunların giderilebilmesi için ailelere de çok büyük görev ve sorumluluklar düşmektedir. Sorumluluk sahibi olarak bizlere, bölgedeki kamu görevlilerine çok büyük görevler düşmektedir. Artık bölgede normalleşmenin sağlanabilmesi, huzur içinde bir yaşamın sürdürülebilmesi, karşılıklı saygı ve duygu bağlarının güçlendirilmesi gerekmektedir. Doğusuyla batısıyla gittiğimiz her yerde “Bu kan dursun, artık cenazeler gelmesin.” diyen seslere kulak vermeli, kardeşlik ortamımızı güçlendirmeliyiz.

Ben de buradan yüce Meclisin saygıdeğer üyelerine seslenmek istiyorum. Gelin, bu ateşi hep beraber söndürelim çünkü bu akan kan kardeş kanıdır. Bu mesele sadece AK PARTİ’nin ve Sayın Başbakanımızın değil, bu mesele sorumluluk ve vicdan sahibi olan herkesin ortak meselesidir. Siyasi kaygı ve çıkarlarımızı bir tarafa bırakarak halkımızın omuzlarımıza yüklediği bu tarihî sorumluluğu yerine getirelim. Bu vesileyle bölgedeki sivil toplum örgütlerinin insani ve yapıcı çabalarına herkesin kulak vermesinin ülkemize çok şey kazandıracağına inanıyorum. Farklılıklarımızı tehdit olarak değil, zenginlik olarak görelim. Bizi birleştiren binlerce ortak duygumuzun olduğunu hiçbir zaman unutmayalım. Bakın, değerli milletvekilleri, daha dün, iki gün önce Hakkâri’ye eli kınalı gelen Afyonlu Türk gelinimle Hakkârili Kürt yeğenimi hangi siyasi düşünce ayırabilir? Artık bu gelin kızım benim bir parçam değil midir? Gelin, artık bu ülkenin acılarını değil, güzelliklerini paylaşalım.

Saygıdeğer milletvekilleri, artık bu karanlık günleri geride bırakıyoruz. Yüksekova’da yapılan havaalanının bölgeye sağlayacağı turizm potansiyelini konuşuyoruz. Şemdinli’nin, Derecik’in, Çukurca’nın dünyaya açılacak sınır kapılarını konuşuyoruz. Hakkâri’nin Berçelan yaylalarından gidecek duble yollarını konuşuyoruz. Beş yıldızlı oteller gibi lüks hastaneler yapıyoruz. Her gün ambulans helikopterlerle hastaları taşıyoruz. Köylerinden göç etmek zorunda kalan ve mağdur vatandaşlarımıza hızla köy tazminatlarını ödüyoruz. Bunları görmemek vicdansızlık olur. Kuş, kuştur; suyu içer, göğe bakar. İnsanın da yapılanları görmesi gerçekten de gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özbek.

ABDULMUTTALİP ÖZBEK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Değerli Başkanım.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Siz bir gitseniz, onların hepsi gerçekleşecek. Yaktınız bölgeyi, yaktınız.

ABDULMUTTALİP ÖZBEK (Devamla) - Artık, ekonomisiyle, demokrasisiyle önü kesilemeyecek olan bir ülke konumundayız. İnşallah, hep beraber ülkemizin geleceğini, çocuklarımızın geleceğini hep beraber tesis edeceğiz.

Sizleri ülkemin milletvekilleri olarak, çok değerli milletvekilleri olarak Hakkâri’ye misafir etmek istiyorum. Gelin, hep beraber, çocuğu şehit olan anneden çocuğu dağa çıkan, dağda öldürülen anneye kadar, askerime kadar, polisime kadar herkese gidip oturalım, konuşalım, duygu bağlarımızı güçlendirelim. Sizden ricam -bunu içtenlikle söylüyorum- o ilin en çok acı çeken insanlarıyız ama bu acılarımızı sizlerle de paylaşalım, aynı sofrada oturalım, aynı havayı soluyalım, aynı güzellikleri beraber yaşayalım. İnanıyorum ki, biz bu duyguları beraber yaşarsak birbirimizi daha çok iyi anlayacağız, o kanaatteyim.

Hepinizi saygıyla, sevgiyle, hürmetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özbek.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 19 milletvekilinin, emeklilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/841)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizdeki emeklilerin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal sorunlarının her geçen gün artması ve yaşam kalitelerinin düşmesinin nedenlerinin, araştırılması ve sorunların giderilmesi için Anayasanın 98. İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis araştırması yapılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Reşat Doğru                                 (Tokat)

2) Alim Işık                                      (Kütahya)

3) Oktay Vural                                 (İzmir)

4) Akif Akkuş                                  (Mersin)

5) Recai Yıldırım                              (Adana)

6) Muharrem Varlı                           (Adana)

7) Ali Uzunırmak                             (Aydın)

8) Süleyman Nevzat Korkmaz         (Isparta)

9) Sabahattin Çakmakoğlu               (Kayseri)

10) Recep Taner                               (Aydın)

11) Kemalettin Nalcı                        (Tekirdağ)

12) Rıdvan Yalçın                            (Ordu)

13) Kürşat Atılgan                           (Adana)

14) Mehmet Şandır                          (Mersin)

15) Atila Kaya                                  (İstanbul)

16) Erkan Akçay                              (Manisa)

17) Ahmet Bukan                             (Çankırı)

18) Osman Durmuş                         (Kırıkkale)

19) Yılmaz Tankut                           (Adana)

20) Mustafa Kemal Cengiz              (Çanakkale)

Gerekçe:

Yaşamlarının en önemli en dinamik, verimli çağlarında devletimiz ve milletimiz için emeklerini harcayan emeklilerimiz huzurlu, müreffeh bir yaşam içinde hayatlarını geçirmek istiyorlar. Bu sosyal devlet olma ilkesinin gereği onların hakkıdır. Ancak emeklilerimiz başkalarına muhtaç olmadan geçinmek için can çekişiyorlar.

Bugün içinde bulunduğumuz süreçte emeklilerimiz, dul ve yetimlerimiz, sakat olarak çalışanlar, yaşlı insanlarımız hak ettikleri değeri alamamaktadır.

Emeklilerimizin sağlıktan barınmaya, sosyal koşullardan yasal hak ve güvencelere kadar tüm sorunlarına köklü ve organize çözümler üretilmelidir. Hizmete ve ödenen prime göre, eşit hizmete eşit aylık sistemine geçilmelidir. Emekliler arasındaki farklılığı giderecek norm ve standartları sağlayacak eski emekliler açısından var olan adaletsizliği ortadan kaldıracak intibak yasası çıkarılmalıdır.

Emeklilerimizin %42'sinin aldıkları emekli maaşıyla bakmakla yükümlü oldukları en az bir çocukları, %60'ının işsiz çocukları, %80'inin de emekli maaşından başka geliri bulunmamakta, yaşları, çalışma koşulları nedeniyle emeklilerimizin %48'inin kronik rahatsızlıkları bulunmaktadır. Verilere bakıldığında emeklilerin ne kadar zor şartlarda hayatlarını idame ettirdikleri görülmektedir.

Hükümetin vermiş olduğu zamlarla emeklilerimiz nasıl ihtiyaçlarını karşılayacaklar. Emeklimizin %88 inin geliri, açlık sınırının altında, tüm emeklilere bakıldığında tamamına yakınının yoksulluk sınırının altında olduğu görülmektedir. Bu veriler hükümet tarafından mutlaka göz önüne alınmalıdır. Hükümetin emeklilerimize yapmış olduğu 1 yıllık zam, faturalara gelen 6 aylık zammı bile karşılayamaz hale gelmiş, yapılan zamlar emeklinin cebine girmeden hükümet tarafından geri alınmıştır.

Emeklilerimizden sağlık ocaklarında bile katkı payı alınmaktadır. Ayda birkaç defa doktora gittiğini düşünürseniz o aldıkları 1,83'lük veya 2,5'luk zamlar alınan katkı paylarını bile karşılamamaktadır. İntibak yasalarıyla ilgili sorunları acil giderilmelidir.

Emeklilerin ve yaşlıların toplumda hak ettikleri saygınlığı kavuşmaları hak ettikleri yaşam standartları için problemlerin giderilmesi ve sorunların çözümü için araştırma önergemiz hazırlanmıştır.

2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 23 milletvekilinin, Kütahya’daki özelleştirmelerin ekonomik ve sosyal etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/842)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

"Kütahya'da yapılan ve yapılacak özelleştirmelerin ilin sosyo-ekonomik yapısına olan etkilerinin ve yol açtığı sorunların araştırılarak alınacak önlemlerin belirlenmesi" amacıyla Anayasamızın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü'nün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 26/05/2010

1) Alim Işık                                     (Kütahya)

2) Oktay Vural                                (İzmir)

3) İsmet Büyükataman                     (Bursa)

4) Osman Durmuş                           (Kırıkkale)

5) Sabahattin Çakmakoğlu               (Kayseri)

6) Kamil Erdal Sipahi                      (İzmir)

7) Cemaleddin Uslu                         (Edirne)

8) Reşat Doğru                                (Tokat)

9) Ertuğrul Kumcuoğlu                   (Aydın)

10) Metin Ergun                              (Muğla)

11) Yılmaz Tankut                           (Adana)

12) Recep Taner                              (Aydın)

13) D. Ali Torlak                             (İstanbul)

14) Metin Çobanoğlu                      (Kırşehir)

15) Yıldırım Tuğrul Türkeş             (Ankara)

16) Şenol Bal                                   (İzmir)

17) Atila Kaya                                 (İstanbul)

18) Hakan Coşkun                          (Osmaniye)

19) Ahmet Bukan                            (Çankırı)

20) Mehmet Akif Paksoy                (Kahramanmaraş)

21) Ahmet Orhan                            (Manisa)

22) Kemalettin Nalcı                        (Tekirdağ)

23) Akif Akkuş                               (Mersin)

24) Abdülkadir Akcan                     (Afyonkarahisar)

Gerekçe:

Cumhuriyet tarihi boyunca önceki 57 hükûmet döneminde yapılmış çok sayıdaki Kamu İktisadi Teşekkülü (KİT), AKP'nin tek başına iktidar olduğu son 8 yıllık dönemde, ülkemiz genelinde olduğu gibi Kütahya ilinde de özelleştirme adı altında neredeyse yok pahasına denecek kadar düşük ücretlerle satılmıştır. Bu satışların ardından, özelleştirilen tesislerde çalışan birçok insanımız mağdur edilirken AKP'ye yakın yeni zenginler yaratılmış ve toplumdaki iş barışı bozulmuştur.

AKP döneminde yapılan özelleştirmeler nedeniyle çok sayıda insanımızın mağdur olduğu illerden birisi de hiç şüphesiz ki Kütahya ilidir. AKP'nin iktidara gelir gelmez hemen özelleştirme kapsamına alarak 2004 yılında sattığı Kütahya Şeker Fabrikası, Azot Fabrikası (TÜGSAŞ), Kütahya Manyezit İşletmeleri (KÜMAŞ) ve Eti Gümüş tesislerinde çalışan birçok insanımız ya emekliliğe zorlanarak emekli edilmiş ya da 4/C kapsamında diğer kamu kurum veya kuruluşlarına gönderilmiştir. Kurum ya da kuruluşlarında kalanlar ise çok düşük ücretlerle çalışmaya devam etmek zorunda kalmışlardır.

Kurulduklarından itibaren yıllarca Kütahya ekonomisine ve istihdamına çok önemli katkıları olmuş bu tesisler, Kütahya'daki 6 milletvekilinin tamamının AKP'ye ait olduğu bir dönemde, özelleştirme adıyla rayiç değerlerinin çok altında kalan bedellerle satılmışlardır. Anılan tesislerin satılmasıyla Kütahya ekonomisinde ve istihdamında hızla gerileme başlamış, o tarihlerden bu yana bu ilde ikamet eden 100 bine yakın insanımız başka illere göç etmek zorunda kalmışlardır. Yapılan özelleştirmeler sırasında ve sonrasında yaşanan birçok usulsüzlük ve yolsuzluk iddiaları o günlerden bu günlere Kütahya gündemini meşgul etmeye devam etmektedir.

Kasım-2009'da özelleştirme süreci başlatılan ve devir teslim işlemlerinde son aşamaya gelinen Osmangazi EDAŞ bünyesinde çalışan çok sayıda işçi ve memurun akıbetinin ne olacağına ilişkin belirsizlikler sürmektedir. Anılan işletmeye bağlı İl Müdürlüklerinde kamu görevlisi olarak görev yapan bazı yöneticilerin işletmeye ilişkin devir teslim işlemleri tamamlanmadığı halde emekliliği gelmiş birçok işçiyi emekli olmaya zorladıkları, henüz emeklilik süresini doldurmamış çalışanlara ise çeşitli baskıların yapıldığı iddiaları İl Müdürlüklerinin bulunduğu Kütahya ve diğer komşu illerde önemli rahatsızlıklara yol açmıştır.

Kütahya ilinin ve ülke ekonomisinin önemli kuruluşlarından olan Seyitömer ve Tunçbilek termik santralleriyle birlikte bu santrallere kömür temin edilen Seyitömer Linyit İşletmeleri (SLİ) ve Tavşanlı Garp Linyit İşletmeleri (GLİ) Müessese Müdürlüklerinin de son dönemde özelleştirme kapsamına alınan ve özelleştirme süreci başlatılan enerji tesisleri içerisinde yer alacağına ilişkin haberler ve AKP'ye ait bazı yetkililerin de basına yansıyan demeçleri Kütahya kamuoyunda endişeli bir bekleyişe ve yeni tartışmalara neden olmuştur. Anılan tesislerin de daha öncekilerde olduğu gibi, özelleştirme adı altında iktidara yakın bir grup iş adamına rayiç bedelinin çok altında bedellerle satılacağına ve 8 yıldır bu amaçla çalışan AKP yetkililerinin bulunduğuna ilişkin iddialar, gerek bu işletmeler bünyesinde çalışan gerekse Kütahya'da yaşayan birçok insanımızı tedirgin etmektedir.

Yukarıda belirtilen nedenlerle, Kütahya ilinde AKP iktidarı döneminde yapılmış ve son dönemde yapılması planlanan özelleştirmelerin ilin sosyo-ekonomik yapısına olan olumsuz etkilerinin araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırmasının açılmasında yarar görülmektedir.

3.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 19 milletvekilinin, yargıdaki bazı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/843)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na

"Bağımsız Yargı" sorunlarının araştırılması, bu konuda yürütülecek çalışmaların ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98'nci, İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması için gereğini arz ve talep ederim. 02.06.2010

1)   Hasip Kaplan                            (Şırnak)

2)   Selahattin Demirtaş                   (Diyarbakır)

3)   Gültan Kışanak                         (Diyarbakır)

4)   Ayla Akat Ata                                           (Batman)

5)   Bengi Yıldız                                              (Batman)

6)   Akın Birdal                                               (Diyarbakır)

7)   Emine Ayna                                              (Mardin)

8)   Fatma Kurtulan                         (Van)

9)   Hamit Geylani                          (Hakkâri)

10) İbrahim Binici                           (Şanlıurfa)

11) M. Nuri Yaman                        (Muş)

12) Mehmet Nezir Karabaş             (Bitlis)

13) Mehmet Ufuk Uras                  (İstanbul)

14) Osman Özçelik                         (Siirt)

15) Özdal Üçer                                                (Van)

16) Pervin Buldan                           (Iğdır)

17) Sebahat Tuncel                         (İstanbul)

18) Sevahir Bayındır                       (Şırnak)

19) Sırrı Sakık                                                 (Muş)

20) Şerafettin Halis                         (Tunceli)

Gerekçe:

Bağımsız yargı “adalet mülkün” temelidir, yurttaşın uğradığı haksızlıklar karşısında sığınacağı tek limandır. Ulusal yargı ne kadar sağlıklı işlerse, AİHM’e ulusal üstü yargıya başvurularda o oranda azalacaktır.

Adil bir yargılanma için, hazırlık soruşturmasından, son soruşturma evresine kadar bir bütündür. Bu işleyişin bir çarkında ki sakatlık usulde hatalar esası etkilemektedir. Bu nedenle adli kolluktan, polis ve jandarma kolluğuna kadar; adli personelden yargıç, savcı ve avukatlara kadar; bina, araç, gereç ve kırtasiyeden teknolojiye kadar; eğitimden, staja, içtihatlardan evrensel hukuka bir bütün olarak ele alınması ve sorunlarının irdelenmesi gerekmektedir.

Gizli dinlemeden, Özel Ağır Ceza mahkemelerine, yargının siyasallaşmasına, bürokratlaşmasına, uzun gözaltı ve tutukluluk sürelerine, cezaevlerinde hak ihlallerine, rüşvetten, iş yoğunluğuna, müruru zamana uğrayan davalara; yargıç teminatından bağımsız, tarafsız, hakkaniyete uygun makul sürede yargılamalara sorunların bir bütün olarak ele alınması gerekmektedir.

İstinaf mahkemelerinin kuruluşunun gecikmesinden, Yargıtay’ın yeni yapılanmasına, Anayasa reformundan, HYSK'nin yapılanmasına, baroların vesayetten arınmasına, icra dairelerinin keşmekeş ve rüşvet iddialarından arınmasına, bilirkişilik konusunun ve Adli Tıp yapılanmasına, tebligattan, kararlara, infazlara kadar devasa sorunların araştırılması gerekmektedir.

72,5 milyon nüfusun yükünü taşıyamayan yargı, sorunlar yumağı hâline gelirken, olağanüstü yargıda, çete ve siyasi davalarda siyasi iktidarların tehdidi, ulusal üstü yargı sorunları hükümetin temsili ve yargıç seçimlerine kadar, acil olarak çözülmesi gereken sorunlar bulunmaktadır.

Çocukların yargılanmasından, bilişim suçlarına, özel yetkili mahkemelere, yargı birliğinden, yargıç teminatının her alanda sağlanmasına kadar, sorunların tespiti ve çözümü için yeniden bir planlamaya gidilmesi zorunlu olmuştur.

Adalet Bakanlığının vesayetinin sorgulanması, “kuruyla beraber yaşta yanar” yaygın inanışının kırılması, Duverger'in deyimiyle “adaletin olmadığı yerde herkes suçlu duruma düşebilir” anlayışının kamu vicdanında tartışıldığı günlerden geçiyoruz.

Bu amaçla bağımsız yargı sorunlarının sağlanması ve adil yargılanma koşullarının sağlanması için;

Bir Meclis araştırması açılması ve komisyon kurulması yararlı olacaktır.

4.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 19 milletvekilinin, tüketici hakları alanında yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/844)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

"Tüketici Hakları" alanında yaşanan sorunlarının araştırılması, bu konuda yürütülecek çalışmaların ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98'nci, İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması için gereğini arz ve talep ederim. 02.06.2010

1)   Hasip Kaplan                       (Şırnak)

2)   Selahattin Demirtaş              (Diyarbakır)

3)   Gültan Kışanak                    (Diyarbakır)

4)   Ayla Akat Ata                     (Batman)

5)   Bengi Yıldız                        (Batman)

6)   Akın Birdal                          (Diyarbakır)

7)   Emine Ayna                         (Mardin)

8)   Fatma Kurtulan                    (Van)

9)   Hamit Geylani                     (Hakkâri)

10) İbrahim Binici                      (Şanlıurfa)

11) M. Nuri Yaman                   (Muş)

12) Mehmet Nezir Karabaş        (Bitlis)

13) Mehmet Ufuk Uras             (İstanbul)

14) Osman Özçelik                    (Siirt)

15) Özdal Üçer                          (Van)

16) Pervin Buldan                      (Iğdır)

17) Sebahat Tuncel                    (İstanbul)

18) Sevahir Bayındır                  (Şırnak)

19) Sırrı Sakık                           (Muş)

20) Şerafettin Halis                    (Tunceli)

Gerekçe:

Türkiye de tüketici hakları konusunda yeterli sivil toplum örgütlenmeleri olmadığı gibi, yasal düzenlemeler yetersiz kalmaktadır. Tüketici hareketlerinin zayıf kalması, aralarında yeterli işbirliği ve ortaklığın olmaması sonucu tüketiciler ağır hak ihlallerine uğramaktadır.

Ürün güvenliği konusu sorunludur, ürünlerin piyasa gözetimine ilişkin yönetmelik ve düzenlemeler yetersizdir. Güvenli olmayan ürünlere karşı önleyici tedbirlerin alınması, piyasa gözetimi, riskli ürünlerin tespiti konuları hâlâ sorunludur.

Ticari reklam, ilan ve promosyonlar, banka kredilerini özendirici reklamlar, kampanyalar, yeterince denetlenememekte, müeyyideler caydırıcı olamamaktadır. Aldatıcı, yanıltıcı, dolandırıcı reklam ve promosyonlar konusunda denetim yetersizdir.

Tüketici mevzuatı, mahkemeler, hakem kurulu kararları arasında bir uyum bulunmamaktadır. Tüketici haklarının ihlali sonucu mal kaybı yanı sıra, sağlık sorunları gündeme gelmekte yaşam hakkını ihlal eden ağır sonuçlar doğurmaktadır.

Bulaşıcı hastalıkların önlenmesi, zararlı ürünlerin kullanım ve denetimi, halk sağlığı önleyici tedbirler konusunda yeterli bir ilerleme sağlanamamıştır. Kan, kan ürünleri, doku ve hücreler konularında AB müktesebatı uygulanmamakta, mevzuat uyumu sağlanamamaktadır.

İthal sonucu yurt dışından getirilen malların garanti, güvenlik ve kullanımı konusunda standart koşulların oluşmaması sonucu tüketiciler zarar uğramaktadır.

Elektronik eşyalar, cep telefonları bilgisayarlarda, kaçak, çakma mallar piyasayı sarmış durumdadır. Toplumun güvenliğini, kişilik haklarını ihlal eden, dinleme cihazları, jamer aletler kaldırımlarda, işporta tezgahlarında ekmek peynir gibi rahatlıkla satılmaktadır.

Gıda sektöründe kullanım tarihlerine riayetsizlik, ürünlerin muhafaza ve dolaşımı, genetiği bozulan meyve ve ürünler, ilaçlama ve zehirlenmeler ağır sonuçları her gün basında yer almaktadır.

Sinema, müzik endüstrisi korsan malların üretilmesi ve satılması ile bir yandan telif hakları ihlal edilirken, diğer yandan ürünlerin kalitesiz olması sonucu tüketiciler zarara uğramaktadır.

Tüketicinin ve sağlığın korunması alanında ürün güvenliğinin sağlanması, tüketicilerin uyarılması, hakları konusunda bilinçlendirilmesi, mevzuatın etkinleştirilmesi gerekmektedir.

Bu amaçla bir meclis araştırması açılarak tüketicilerin haklarının korunması için etkin önlemlerin alınması için bir araştırma komisyonu kurulması gerekmektedir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemde yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Bir Meclis soruşturması önergesi vardır. Önerge bastırılıp sayın üyelere bugün dağıtılmıştır.

Meclis soruşturması önergesini okutuyorum:

B) Meclis Soruşturması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 54 milletvekilinin, seviye belirleme sınavı uygulamasında görevini kötüye kullanarak ve yetkisini suistimal ederek öğrenciler ve ailelerin mağduriyetine ve kamunun zararına neden olduğu iddiasıyla Millî Eğitim Eski Bakanı Hüseyin Çelik hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/3)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, "Ortaöğretim Geçiş Sistemi ve Seviye Belirleme Sınavı” hakkında 28 Haziran 2010 tarihinde yaptığı açıklama ile bir önceki Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik tarafından başlatılan ve 3 yıldır uygulanan "Seviye Belirleme Sınavı"nın (SBS) 6. ve 7. sınıflardan kaldırıldığını duyurdu. Sayın Bakan Çubukçu, akademisyenler ve sivil toplum örgütlerince yapılan bilimsel araştırmalar ve raporlar doğrultusunda; öğrenci, veli, öğretmen, okul ve eğitim sistemi üzerinde SBS'nin olumsuz etkileri olduğunu tespit ettiklerini yaptığı bu açıklama ile itiraf etmiştir. Çubukçu açıklamada eski sistemin olumsuz özelliklerini tek tek sıralamış, uygulanan sistemin okul dışı kaynaklara yönelimi artırdığına, okulun eğitim sistemindeki merkeziliğini kaybetmesine yol açtığına ve çocukların sosyo-psikolojik gelişimlerini olumsuz yönde etkilediğini ve kamuoyunda bu şekilde geniş bir uzlaşı bulunduğuna da dikkat çekmiştir. Çubukçu, katıldığı tüm toplantılarda eğitimcilerin, sivil toplum kuruluşlarının, medyanın, öğretmen, öğrenci ve velilerin SBS'nin 11-14 yaş aralığındaki çocukları olumsuz etkilediği konusunda fikir birliği içinde olduklarını gördüğünü vurgulayarak, Bakanlığa ve kendisine konuyla ilgili sayısız mektup geldiğini belirtmiştir. Sayın Bakan, bu hatalı sistemde ısrarcı olamayacaklarını yaptığı basın toplantısında gerekçeleriyle anlatarak SBS'yi kaldırdıklarını açıklamıştır.

Bir önceki Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik tarafından üç yıl önce hiç kimseden görüş  almadan, hiçbir araştırma yapmadan uygulamaya konulan "Ortaöğretim Geçiş Sistemi ve Seviye Belirleme Sınavı” şimdi yeni Bakan Nimet Çubukçu'nun yanlış bir uygulama sözleriyle kaosa dönüşmüştür. Akademisyenler, sivil toplum örgütleri ve hazırlanan raporlarla bu sistemle üç yıldır çocukların kobay olarak kullanıldığı, kazananın sadece dershaneler olduğu vurgulanmaktadır. Çelik tarafından büyük bir yenilik olarak sunulan sınav sistemi tüm eleştirilere rağmen uygulanmış ve milyonlarca öğrenci, aile mağdur edilmiştir.

Çocuklar ders çalışmak, kitap okumak yerine, test çözmeye yönlendirilmiş, resim, müzik, spor, sanat adına ne varsa her şeyden uzaklaştırılmışlardır. Aileler, dershane paralarını ödeyebilmek için, evlerini arabalarını satmış, ödeyemeyenlere haciz gelmiş ve hapishaneler dershane parasını ödeyemeyen anne ve babalarla dolup taşmıştır. Basına da yansıdığı gibi intihar vakaları bile yaşanmıştır. Yani, yaşanan mağduriyetler sadece maddi yönüyle kalmamış, hem öğrenciler, hem veliler psikolojik olarak yıpranmış, telafisi mümkün olmayan manevi mağduriyetler  yaşamışlardır.

Bu işin sorumlusu AKP Genel Başkan Yardımcısı dönemin Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'tir. Çocukların ve ailelerin sosyal yaşamını, aile hayatını öldürmenin hesabını vermelidir. Onun dışında sistemi savunan, arkasında duran olmamış, "ben yaptım oldu" anlayışıyla SBS'nin kaldırılmayacağını, aksine daha da güçlendirileceğini, başarının bu sistemle daha da artacağını savunmuştur. Ancak, sonuç tam bir hüsran olmuş, sıfır alanların sayısı her geçen gün daha da artmıştır. Hüseyin Çelik'in "Türk Eğitim Tarihi'nin en önemli reformlarından birisi" olarak nitelendirdiği SBS sistemi, yine aynı iktidarın bir başka Bakanı Çubukçu tarafından tüm yanlışlıkları belgeleriyle ispat edilerek kaldırılmıştır.

Eski Milli Eğitim Bakanı ve şu anki AKP Genel Başkan Yardımcısı, Hüseyin Çelik'in Bakanlığı döneminde başlayan sınav sistemi neticesinde, kamu yararı ilkesine aykırı olarak, üç yıl boyunca kamu kaynakları israf edilmiş, Türk Ceza Kanunu'nun 257'nci maddesi uyarınca görevini kötüye kullanmış, yetkisini suistimal etmiş, kişilerin (anne-baba-öğrencilerin) mağduriyetine ve kamunun zararına sebep olmuştur. Yine, Milli Eğitim Temel Kanunu'nun, "Türk Milli Eğitiminin Genel Amaçları" ilkesine aykırı davrandığı gerekçesiyle hakkında Anayasa'nın 100'üncü, TBMM İçtüzüğü'nün 107'nci maddeleri gereğince Meclis soruşturması açılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz.

1) Mehmet Sevigen                    (İstanbul)

2) Hüsnü Çöllü                          (Antalya)

3) Tekin Bingöl                          (Ankara)

4) Ali Oksal                               (Mersin)

5) Atila Emek                             (Antalya)

6) Tacidar Seyhan                      (Adana)

7) Tayfur Süner                         (Antalya)

8) Şükrü Elekdağ                       (İstanbul)

9) Halil Ünlütepe                       (Afyonkarahisar)

10) Kemal Demirel                    (Bursa)

11) R. Kerim Özkan                  (Burdur)

12) Akif Ekici                            (Gaziantep)

13) Durdu Özbolat                     (Kahramanmaraş)

14) Ahmet Küçük                      (Çanakkale)

15) İsa Gök                                (Mersin)

16) Birgen Keleş                        (İstanbul)

17) Fevzi Topuz                         (Muğla)

18) Ali Rıza Öztürk                   (Mersin)

19) Rasim Çakır                         (Edirne)

20) Çetin Soysal                        (İstanbul)

21) Mustafa Özyürek                 (İstanbul)

22) Osman Kaptan                     (Antalya)

23) Tansel Barış                         (Kırklareli)

24) Ali İhsan Köktürk               (Zonguldak)

25) M. Rıza Yalçınkaya             (Bartın)

26) Sacid Yıldız                         (İstanbul)

27) Hüseyin Pazarcı                   (Balıkesir)

28) Derviş Günday                    (Çorum)

29) Selçuk Ayhan                      (İzmir)

30) Bülent Baratalı                     (İzmir)

31) Ali Rıza Ertemür                  (Denizli)

32) Ali Arslan                            (Muğla)

33) Hulusi Güvel                       (Adana)

34) M. Şevki Kulkuloğlu           (Kayseri)

35) Ferit Mevlüt Aslanoğlu       (Malatya)

36) Yaşar Tüzün                        (Bilecik)

37) Hikmet Erenkaya                 (Kocaeli)

38) Ahmet Ersin                        (İzmir)

39) Fatih Atay                            (Aydın)

40) Atilla Kart                            (Konya)

41) Enis Tütüncü                       (Tekirdağ)

42) Turgut Dibek                       (Kırklareli)

43) Abdullah Özer                     (Bursa)

44) Algan Hacaloğlu                  (İstanbul)

45) F. Nur Serter                       (İstanbul)

46) Bihlun Tamaylıgil                (İstanbul)

47) Cevdet Selvi                        (Kocaeli)

48) İlhan Kesici                         (İstanbul)

49) Erol Tınastepe                      (Erzincan)

50) Mehmet Ali Susam              (İzmir)

51) Ali Koçal                             (Zonguldak)

52) Hüseyin Ünsal                     (Amasya)

53) Abdulaziz Yazar                  (Hatay)

54) Ergün Aydoğan                   (Balıkesir)

55) Ahmet Tan                           (İstanbul)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Anayasa’nın 100’üncü maddesindeki “Meclis, bu istemi en geç bir ay içinde görüşür ve … karara bağlar.” hükmü uyarınca Meclis soruşturması önergesinin görüşülme gününe dair Danışma Kurulu önerisi daha sonra Genel Kurulun onayına sunulacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

Okutuyorum:

C) Tezkereler

1.- Çin Halk Cumhuriyeti’nde düzenlenecek olan 2010 Dünya Kanser Liderleri Zirvesine davet edilen, TBMM kanser hastalığı konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Başkanı Kemalettin Aydın’ın davete icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1258)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

18-21 Ağustos 2010 tarihleri arasında Çin Halk Cumhuriyeti’nde düzenlenecek olan 2010 Dünya Kanser Liderleri Zirvesi’ne, TBMM Kanser Hastalığı Konusunun Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Başkanı Sayın Kemalettin Aydın davet edilmiştir.

Davete icabet edilmesi hususu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 9. Maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                                                     Nevzat Pakdil

                                                                                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                       Başkanı V.

BAŞKAN – Kabul edenler…

MUHARREM VARLI (Adana) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Karar yeter sayısını arayacağım.

Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.18


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.24

BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 137’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, tezkereyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır ve kabul edilmiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Okutuyorum:

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- (10/646) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 20/7/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

                                                                                                        Tarih: 20/07/2010

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu; 20/07/2010 Salı günü (bugün) toplanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                          Oktay Vural

                                                                                                               İzmir

                                                                                               MHP Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan 10/646 esas numaralı “Çay üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla” Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. Maddeleri Gereğince Meclis Araştırması önergelerinin görüşmelerinin Genel Kurulun 20/07/2010 Salı günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen, Süleyman Lâtif Yunusoğlu, Trabzon Milletvekili.

Buyurun Sayın Yunusoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

SÜLEYMAN LÂTİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğu Karadeniz’in en önemli ürünlerinden birini teşkil eden çay ürününün üreticilerinin problemlerinin araştırılması, çözüm yollarının bulunması amacıyla vermiş olduğumuz Meclis araştırma komisyonu kurulması önergesi için Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Konuşmama başlamadan evvel, hain terör saldırıları neticesinde Çukurca’da şehit verdiğimiz Mehmetçiklerimizin ailelerine başsağlığı diliyor, kendilerine Yüce Allah’tan rahmetler temenni ediyorum. Yüce Türk milletinin de terörün sonlandırılması için üzerine düşen görevi en iyi şekilde yapacağı inancıyla yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün, başta Rize olmak üzere Artvin, Trabzon, Giresun illerimizde geçimlerini çay üretimine bağlamış bulunan üreticilerimiz yaş çay kampanyasında ikinci sürgün dönemini yaşamaktadırlar. Önceki yıllarda çayın en verimli dönemini teşkil eden ikinci sürgünde kazancını ve evlerine ekmek götürmenin huzurunu yaşayan Doğu Karadenizli müstahsiller bugün büyük bir sıkıntı içerisinde bulunmakta, ülkede yaşandığı söylenen bolluk ve refah onların hanelerine uğramamaktadır. Asıl konunun, başta Türk çiftçisi olmak üzere vatandaşlarımızın yaşadığı sıkıntılar olması gerekirken, bunun yerine ülkenin gündemi suni başlıklar ile işgal edilmekte, gizli ajanda ve okyanus ötesi projeler ile halkın yönlendirilmesi ve amaca hizmet edecek şekilde speküle edilmesi amaçlanmaktadır.

Diğer yandan, 2010 çay sezonu çay üreticileri açısından son yıllarda her dönem olduğu gibi yine sıkıntılarla başlamış, Milliyetçi Hareket Partisi ve üretici birliklerince yapılan açıklamalar ve bunların dayanağı hesaplamalara göre kilogram fiyatının en az 1,25 TL olması gereken yaş çaya verilen fiyat üreticinin beklentisinin çok altında kalırken, başta gübre fiyatları olmak üzere girdilerin aşırı zamlanması üreticileri maalesef zor durumda bırakmıştır. Ayrıca, hava şartlarından dolayı rekoltede düşme yaşanması, toplanmanın çok zor geçmesi çay üreticilerini bu yıl da oldukça mağdur etmiştir. Bütün bu sorunların üzerine bir de konulan dekar başına günlük 10 kilo kota veya kontenjan eziyetleri işin tuzu biberi olmaktadır. Doğu Karadeniz yöremizin  vazgeçilmez ekmek teknesi olan çayda yaşanan  tüm bu sorunların AKP İktidarının en önemli gündem maddelerinin birini teşkil etmesi gerekirken Sayın Tarım Bakanı, Türk çayını ve ÇAYKUR’u ortadan kaldırmayı kendini şiar edinmiş bir zihniyetin çok önceden belirlediği düşük ve üreticiyi mağdur eden bedeli açıklamak için Rize’ye gidebilmektedir.

Diğer yandan Avrupa Birliği ile müzakere yürüten bir ülkenin Tarım Bakanının bilmesi gereken en önemli husus, küresel ekonominin beraberinde getirdiği şartlar sebebiyle tarımın devlet desteği olmadan yaşayamayacağıdır. Her fırsatta Türk milletinin yararına olmayan amaçları için AB mevzuatına sığınanlar, her ne hikmetse iş Türk müstahsiline gelince bunun örneklerini görmezden gelmektedirler.

Avrupa Birliği sağladığı destekleriyle çiftçisini refah içerisinde yaşatıp stratejik tarımsal ürünlerini emniyet altına alırken AKP İktidarı Türk tarımını yok etmek, her şeyi ithal getirip yandaşlarına kâr sağlayıp ülkeyi de tamamen bağımlı kılmak için ne gerekiyorsa yapmaktadır.Dün mısır, pirinç, şeker şurubu ithalatıyla başlatılan oyun, Yunanistan’dan pamuk alımıyla devam ettirilmiş, tütün piyasası tamamen yabancılara teslim edilmiş; bugün yurt dışından et getirilirken yarın çay ithalatıyla işe devam edileceği de açık bir şekilde ortaya konmuş bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, yaş çaya 2008 yılında 11,3 kuruş, 2009 yılında 11,5 kuruş ve 2010 yılında ise gene 11,5 kuruş olarak verilen ve hiçbir artışa gidilmeyen destekleme priminin bütün bunların dışında açıklanması mümkün değildir. Bazı kesimler için sonuna kadar seferber edilen kaynaklar, Doğu Karadeniz insanından esirgenmekte, halkımız açlığa ve göçe mahkûm edilmektedir. Ayrıca, tüm olumsuzluklara ve kısıtlamalara rağmen ÇAYKUR’un müstahsiller açısından ne denli önemli olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır. Fırsattan istifade eden özel sektör, üreticiden aldığı yaş çayın bedelini 50-60 kuruş düzeylerine düşürmüş, ödeme vadelerini ise neredeyse bir yıla çıkarmış bulunmaktadır. Bu bağlamda yaş çay fiyatı içerisinde yer alan destekleme priminin düşük kalmasındaki sakıncalar bir kez daha ortaya çıkmıştır.

Bütün bunlardan, üç acil konuda girişim yapılmasının önemi ortaya çıkmaktadır. Birincisi, yaş çay destekleme primi artırılmalı ve yaş çay üretimini sağlıklı bir şekilde teminat altına alacak olan, kilogramda asgari 40-45 kuruş düzeyine çıkarılmalıdır. İkincisi, ihmal edilen ve verimleri düşen yaşlı çaylıkların yenilenmesi projesine devlet tarafından acilen başlanmalıdır. Üçüncüsü, çay konusunda bugüne kadar ihmal edilen ARGE faaliyetlerine hız verecek, sektörün sorunlarına akademik düzeyde çözüm üretecek bir araştırma enstitüsü Rize Üniversitesi bünyesinde kurulmalı, başta Rize Ticaret Borsası olmak üzere yetkisiz, konu ile ilgisi bulunmayan ve art niyetli kuruluşların eline düşen kaynak ile imkânlar acilen kurtarılarak bu enstitüye devredilmeli, çay üretimi ve çay üreticisi odaklı proje çalışmalarına bir an evvel başlanmalıdır.

Değerli milletvekilleri, 1 milyonu aşkın Türk insanının ekmek teknesi olan çay sektörü acil çözüm beklemektedir. Bu bakımdan bu önergemizin dikkate alınmasını yüce Meclisten istirham ediyorum.

Bu arada, çay üreticisinin mağdur edilmesinde, çayın problemlerinin başında, ülkemizin tükettiği çayın neredeyse yüzde 30’unun kaçak yollarla Türkiye’ye gelmesi ve kaçak olarak tüketilmesi gelmektedir.

27 Mart 2010 tarihinde Şanlıurfa’daydım. Urfa’yı gezerken çok enteresan bir durumla karşılaştım. Kapalıçarşı’da bir esnafın dükkânı önünde bir çay çuvalı, üzerinde de bir etiket vardı. Bu etiket dikkatimi çekti. Bu etikette aynen şu yazıyordu: “Garantili kaçak çay.” O esnaf arkadaşa sordum: “Garantili kaçak çay ne demek?” “Garantisi var, kesin kaçak, karışığı yok.” dedi. Maalesef, Güneydoğu halkımız ÇAYKUR çayının lezzetini bilmiyor. O gün oradan çıktım ve bir lokantada yemek yedikten sonra garson bir çay getirdi. Çayı içtikten sonra, ikinci çay için “Bir daha çay arzu eder misiniz?” dediğinde “Bu ne çayı?” dedim. “Kaçak çay efendim.”dedi. “Peki, Rize çayı yok mu?” dedim. “Hayır efendim, burada kimse istemiyor.” “Patronuna söyle, bir demlik de Rize çayı demlesin. Bir dahaki sefer Şanlıurfa’ya geldiğimde o çaydan isteyeceğim.” dedim. “Siz yapın, bakalım vatandaşlar istiyor mu istemiyor mu?” Acilen devletin, kaçak çayı önlemesinin tedbirlerini alması gerektiğine inanıyoruz. O bakımdan da bizim araştırma komisyonumuz çok büyük ehemmiyet ifade etmektedir.

Çay fiyatları konusundaki açıklamalar da dikkate alınması gerekiyor zannediyorum. Rize eski Milletvekilimiz Sayın Ahmet Kabil, bu en son verilen fiyat üzerinde yapmış olduğu açıklamada “Verilen fiyat göçü tetikler.” demektedir. Evet, çay üreticisi alın terinin karşılığını alamayınca, memleketinden, topraklarından büyük şehirlere göçü düşünmekte ve büyük şehirlerde sağlıksız bir hayat devam ettirme peşine düşmektedir. Bu, mutlaka engellenmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yunusoğlu, lütfen tamamlayınız.

Buyurun.

SÜLEYMAN LÂTİF YUNUSOĞLU (Devamla) - Yine Rize’den bir örnek daha vereceğim: Rize Saadet Partisi İl Başkanı Sayın Cemil Çolak “Taban fiyatını anlamakta güçlük çekiyorum.” demiştir.

Bir tepki daha: Yine Demokrat Parti Rize İl Başkanı Sayın Arif Kopuz, “Başbakan sözünü sekiz yıl sonra hatırladı.” demiştir ve ardından yaptığı açıklamada “Rize Cumhuriyet Meydanı’nda sekiz yıl evvel çayı 750 olarak belirleyen Başbakan, bunu sekiz yıl sonra hatırladı, ancak sekiz yıl sonra çayın fiyatı 1 lira oldu.” demiştir. Nitekim, 14/6/2010 tarihinde ben basına yaptığım bir açıklamada çayın fiyatının en az 1 lira 25 kuruş, artı, destekleme fiyatı olması gerektiğini söylemiştim. Aynı, bu benim görüşüm, ziraat odalarının, çay müstahsil derneklerinin de açıkladığı fiyatla uygunluk arz ediyordu. Dolayısıyla çay üreticimizin üretiminde akıtmış olduğu alın terinin karşılığını alabilmesi için, bu Meclis araştırma komisyonunun kurulması için, desteklerinizi bekliyor ve saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yunusoğlu.

Grup önerisi aleyhinde söz isteyen Abdurrahman Arıcı, Antalya Milletvekili…

ABDURRAHMAN ARICI (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu tarafından verilen, çay üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilen Meclis araştırma önergesi aleyhine şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Yine, Hakkâri Çukurca’da şehit olan askerlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum. Yine, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kuruluş yıl dönümünü de kutluyorum.

Meclis Genel Kurulumuz yoğun gündemi nedeniyle bu hafta da çalışacaktır ve önümüzdeki gündemimizdeki tasarıları görüşerek kanunlaştırmaya çalışacağız. Hep beraber bunları sağlamaya, beraberce gündemimizdeki bütün kanun tasarılarını, tüm grupların inşallah katkılarıyla, bu hafta da çalışarak hafta sonunda da tatile gireceğiz.

Bu vesileyle, Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin aleyhinde olduğumu bildirir, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Arıcı.

Grup önerisi lehinde söz isteyen Akif Hamzaçebi, Trabzon Milletvekili.

Buyurun Sayın Hamzaçebi. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun vermiş olduğu çay sektörünün, çay üreticilerinin sorunlarının araştırılmasına yönelik önergenin lehinde söz aldım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğu Karadeniz Bölgesi’nin iki temel tarımsal ürünü vardır: Bunlardan birisi çaydır, diğeri fındıktır. Bugün, çayı, burada, konuşuyoruz ama zaman izin verirse belki bir miktar da fındığa değinmek isteyeceğim.

Biraz önce Sayın Tarım Bakanını burada dinledik. Hemen her gün Mecliste yapılan konuşmalara veya soru önergelerine verdiği cevapta tarım sektörüne AKP hükûmetlerinin vermiş olduğu olağanüstü destekten söz ediyor. Doğrusu, tabii, tek yanlı bir konuşma olunca Sayın Tarım Bakanının konuşması, oturduğumuz yerden onun konuşmalarını düzeltme veya ona katkı verme imkânı bulunmuyor.

“Tarım sektörüne verilen destekler.” deyince ben bütçe rakamlarını anlarım değerli arkadaşlar, bütçe dışında herhangi bir sözü ben geçerli kabul etmem. 2010 yılı bütçesi, yani Sayın Tarım Bakanının imzası bulunan 2010 yılı bütçesinde tarım sektörüne verilen desteklerin toplamı, verilmesi öngörülen -verilip verilmeyeceğini de bilmiyoruz- toplam 5,6 milyar TL’dir. Bu rakam 2007 yılı rakamına eşittir. 2007 yılı rakamı da 5,5 milyar TL’dir, hatta 5 milyar 555 milyon TL’dir, yani aynı rakam. Bırakın oransal olarak artmayı bir kenara, 2007 yılı rakamını 2010 yılında Hükûmet ancak yakalayacak.

Şimdi, böyle bir tabloda, çay olsun, fındık olsun, diğer tarımsal ürünler olsun, hayvancılık olsun, Hükûmetin “Ben tarıma iyi destek veriyorum. Tarımda, tarım üretiminde rekorları zorluyoruz, rekorlar kırıyoruz.” açıklamalarının bir geçerliliği olabilir mi? Olmaz.

Çaya gelirsek: Çay Doğu Karadeniz Bölgesi’nde toplam 209 bin üretici aileyi ilgilendirmektedir ve Türkiye çay üretiminde dünya 5’incisidir, Avrupa’ya da en yakın çay üreticisi olan ülke Türkiye’dir. Çok önemli avantajları vardır.

1,1 milyon tonluk, bir miktar bunun üzerinde seyreden bir yaş çay üretimi vardır Türkiye'nin. Aşağı yukarı bunun yüzde 55-56’sını ÇAYKUR alır, yüzde 44-45’ini de özel sektör satın alır. 210 bin ton civarında, bunu bir miktar aşan bir kuru çay üretimi söz konusudur. Yine bunun yüzde 55-56’sını ÇAYKUR üretir, 44-45’ini de özel sektör üretir. 90 bin hektar alanda Türkiye çay üretimi yapmaktadır, bunun 77 bin hektarı kayıtlıdır, tahminen 13 bin hektarı da kayıt dışıdır.

Çay fiyatına gelirsek -temel belirleyici olan unsurlardan birisi odur- çay fiyatı 88,5 kuruştur kiloda, 11,5 kuruş da destekleme primi vardır, toplam 1 TL’dir fiyat, aşağı yukarı 1 TL’dir, bir önceki yıl fiyatıyla ve destekleme primiyle kıyaslarsak, yüzde 10 civarında bir artış söz konusudur.

Şimdi, 204 bin çay işletmecisi, çay üreticisi var dedik. Bunu Türkiye'de çay üretimi yapılan alana oranladığımızda, bir işletmenin, bir üreticinin ortalama 4-4,5 dekarlık bir çay üretim alanı olduğu ortaya çıkar. Ee, bu miktardan yılda elde edilen çay miktarı 4,8 tondur. 4,8 ton çay elde edilir bu kadar alandan.

Şimdi, bunu fiyatla çarparsak, aile başına bölersek, aşağı yukarı aile başına aylık 400 TL gibi bir çay geliri düşer. Rakam budur. Bu rakam, Türk-İş’in, Türkiye İstatistik Kurumunun yayınladığı rakamlarla kıyaslandığında neredeyse açlık sınırına yakın bir rakamdır.

Şimdi, bir yandan Tarım Bakanı tarım sektöründe pembe tablolar çiziyor, öbür tarafta çay üreticisi almış olduğu gelirle hayatını idame ettirmekte zorluk çekiyor. Girdi fiyatlarındaki artışa baktığımızda, gübre fiyatındaki artışa baktığımızda, çay fiyatında bu yıl meydana gelen yüzde 10’luk artışın bir anlam ifade etmediği ortaya çıkacaktır. Gübre fiyatlarında son iki yıllık artışı lütfen Sayın Tarım Bakanı dikkate alsın, bir değerlendirme yapsın.

Yine, destekleme priminde yaşanan bir sorun vardır. Destekleme priminde yaşanan sorun, çay üreticisi bugüne kadar ne kadar çay üretmiş ve bunu satmış ise bu miktar üzerinden destekleme primi alırken, şimdi yapılan bir uygulamayla 2 tonla sınırlandırılmıştır. Evet, bazı özel sektör firmalarının kötü uygulamaları nedeniyle belki buna gidilmek zorunda kalındığını Hükûmet açıklayacaktır, ama bunun önlemi çay üreticisinin cezalandırılmasına neden olmamalıdır. O nedenle, bu önlem gözden geçirilmelidir.

Bir de Ulusal Çay Konseyi vardır değerli arkadaşlar, çay sektörünün sorunlarına çözüm üretecek, üreticinin sorunlarını Parlamentoya, Hükûmete taşıyacak. Ulusal Çay Konseyinin Başkanlığını bir değerli AKP milletvekili yürütmektedir. Ama öte taraftan, Ulusal Çay Konseyinin yapmış olduğu uygulamalara baktığımızda, üreticinin aleyhine sonuç verecek, Türkiye’deki çay üretiminin aleyhine sonuç verecek düzenlemelere imza attığını görüyoruz.

Tarım Bakanlığı, 2008 yılında Siyah Çay Kodeksi Tebliği’ni yayınladı. Bu konuyu daha önce de Parlamento kürsüsünden sizlerin, vatandaşlarımın dikkatine sundum, bir kez daha sunmakta yarar görüyorum. Siyah Çay Kodeksi Tebliği’nde sektörün talebi Konsey tarafından Bakanlığa iletilmemiştir, sahiplenilmemiştir, tam tersine bir tutum sergilenmiştir. Sektör şunu istemiştir: Bir çay paketinin üzerinde, o paketin içindeki çayın menşeinin ne olduğunu gösteren bir ibare, bir açıklama yer alsın. Yani “Bu çayın yüzde 15’i ithaldir, yüzde 85’i Karadeniz çayıdır.” Gayet güzel, doğru bir öneri. Ama her ne olduysa, Resmî Gazete’ye gidene kadar bu ibare oradan çıktı, bunun zorunlu olmasından vazgeçildi. Bunu bu kürsüden sordum. Sayın Tarım Bakanına Plan ve Bütçe Komisyonunda sordum. Soru önergeleri verdim. Ben bugüne kadar bunun cevabını alabilmiş değilim.

Şimdi, Tarım Bakanı hangi hakla acaba çıkıp da “Tarım sektöründe atılımlar yaptık.” diyebilmektedir?

Bu vesileyle, Tarım Bakanına fındık konusunda şunları da sormak isterim, Parlamentonun bilgisine, yüce Meclisin bilgisine sunmak isterim bu konuyu:

Sayın Tarım Bakanı fındık üreticisinin 2004 yılında meydana gelen don afetinden kaynaklanan alacağını bugüne kadar ödememiştir, ödememekte ısrar etmektedir. 2004 yılındaki don afetinden dolayı Karadenizli fındık üreticisinin Hükûmetten 169 milyon TL alacağı vardır. 169 milyon TL alacağı Hükûmet ödemiyor.

Şunu ifade edeyim: Bunun adı gasptır değerli arkadaşlar. Bu sözüm çok ağır bir kelime. Hükûmet normal olarak vatandaşın alacağını gasbetmez. Buna bence Sayın Tarım Bakanının, Hükûmetin, ilgililerin itiraz etmesi gerekir ama maalesef benim bu iddiam karşısında “Hayır, bu bir gasp değildir. Biz bunu ödeyeceğiz. Bu bizim borcumuzdur.” diyebilecek bir Hükûmet yetkilisi çıkmamaktadır. İşte kürsü burada; bekliyorum.

Yine bugün rakamları teyit ettim, 169 milyon TL’lik alacak 2004 yılından beri durmaktadır. Sayın Tarım Bakanı 2009 yılı bütçesine bir hüküm koymuştu. “Bu yıl ne ödedik ödedik, kalanı bizi ilgilendirmez.” anlamında bir hüküm. Yani bunun halk tabiriyle ifadesi üstüne yatmaktır. Yani “169 milyon TL’nin üstüne yattım.” demek istiyor Hükûmet, 2009 yılı Bütçe Kanunu’yla.

Tabii ki, denilecektir ki “Efendim, bütçe kanunları yıllıktır, o yılla ilgilidir.” Ben de öyle anlıyorum, 2010 yılında bunun ödenmesi mümkün. Burada bu rakamın ödeneceğini ifade ederlerse, sadece mutluluğumu ifade ederim, teşekkürlerimi ifade ederim, fındık üreticisi adına.

Değerli milletvekilleri, fındık, Türkiye'nin dünyada söz sahibi olduğu bir tarımsal üründür. Dünya üretiminin yaklaşık yüzde 75-80’i Türkiye’de gerçekleştirilir. Yine, Türkiye, fındık üretiminin yüzde 75-80’ini ihraç eder. Bu ihracattan 2 milyar dolara kadar gelir elde ettiği yıllar vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Bazı yıllarda bu gelir 600 milyon dolara kadar düşmüştür. İçinde bulunduğumuz sezonda, bir önceki sezonun ihracat gelirine bakarsak bunun yaklaşık 900 milyon dolar düzeyinde olduğunu görürüz, yani 1,1 milyar dolarlık bir gelirden Türkiye vazgeçmiş demektir, politikaları nedeniyle.

2004 yılındaki don afetinin Türkiye’ye öğrettiği bir gerçek vardır. O yıl don afeti nedeniyle üretim düştü, üretim düşünce ekonominin temel kuralı devreye girdi, fiyatlar yükseldi. Anlaşıldı ki Türkiye fındıkta belirleyicidir. Bunu anlamak için don afetinin olmasına gerek yoktu ama anlamayanlar için belki bu önemliydi ama hâlâ Türkiye bu konuda ağırlığını, gücünü kullanamamaktadır. Hükûmet, geçen yıl ilan etmiş olduğu fındık stratejisinde “Hükûmet piyasada görev almayacaktır.” demek suretiyle fındığı piyasanın şartlarına terk etmiştir. Bu, doğru bir yaklaşım değildir. Hükûmet mutlaka piyasalarda müdahil olma yönünde bir görev üstlenmelidir.

Sözlerimi burada bitirirken hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.

Grup önerisinin aleyhinde söz isteyen Bayram Ali Bayramoğlu, Rize Milletvekili… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu grup önerisinin aleyhine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Ben de konuşmama başlamadan önce, özellikle, Hakkâri’de şehit olan kardeşlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerine ve tüm ülkemize de başsağlığı diliyorum.

Doğu Karadeniz Bölgesi’nin hakikaten son derece önemli geçim kaynaklarından bir tanesi çay ürünü. Az evvel, benden evvel konuşma yapan Sayın Grup Başkan Vekilinin de söylediği gibi Doğu Karadeniz’in tarım açısından iki tane önemli ürünü var, bunlardan bir tanesi fındık, bir tanesi çay.

Yalnız bilgileri tazelemek ve gerçek anlamda çay sektörünün nerede olduğunu bilmek açısından bazı yanlış bilgileri düzelterek ilk önce sözlerime başlamakta fayda görüyorum. Sizlerce de bilindiği gibi, Türkiye, 1984 senesine kadar çay sektörünü sadece Tekel bünyesinde, yani ÇAYKUR bünyesinde hem üretim hem de imalat kısmını yürütmüş, ilk defa 1984 senesinde, çay, özelleştirilmek suretiyle özel sektöre açılmıştır. ÇAYKUR’un toplam günlük kapasitesi 6.500 ton yaş çay işleme kapasitesidir. Bunun yanında, o zamanki gerekli düzenlemeler zamanında yapılmadığı için, özel sektör olarak Giresun, Trabzon, Rize ve Artvin vilayetlerinde olmak üzere 360’a yakın irili ufaklı özel sektör fabrikası, yaklaşık 10 bin ton kapasiteli özel sektör fabrikası kurulmuş, maalesef bu fabrikaların şu anda yarısından çoğu çalışmıyor, çalışanların da belirli bir kısmı yüzde 100 kapasiteleriyle çalışmıyor.

Son beş yıllık sürece baktığımız zaman “toplam yaş yaprak alımı” dediğimiz miktar yaklaşık 1,2 milyon ton civarında. Bu, 1 milyon 210 bin, 1 milyon 220 bin, 1 milyon 190 bin tonlar civarında seyrediyor, geçtiğimiz yıl da 1 milyon 200 bin ton civarında oldu. İlk söz alan MHP sözcüsü Süleyman Bey’in söylediği gibi bu sene rekoltede herhangi bir düşüklük söz konusu değil. Birinci sürgünde şu anda toplanan, yani mayıs ve haziran ayında toplanan çay 396 bin ton -ki birinci sürgün bu- yaklaşık 3,5 sürgün ürün alındığı için bu seneki beklenen rekolte de yine 1,2 milyon ton civarında gerçekleşmiş olacak.

Aslında, burada, öncelikle üzerinde durmamız gereken ana konulardan bir tanesi şu: “Çay sektörü yaş yaprak olarak gerçekten çay çiftçisini geçindirebilecek bir ürün müdür değil midir?” konusunu netleştirmemiz lazım. Benden önce de söylendi, toplam 210 bin aile çay sektörüyle ilgileniyor. Yaklaşık 1 milyon 200 bin tonluk rekolteyi 210 bine bölerseniz, yılda 5,6 ton çay verebilir her aile. 5,6 ton çayın bugünkü fiyatları, desteklemeleriyle beraber 5.600 lira. İşte gübrelemelerini, vesairelerini çıkartırsanız diyelim ki 4.800 lira olsa aylık girdisi 400 liraya tekabül ediyor. Peki, bunun fiyatını mevcut hâliyle değil de 2 katına çıkarmış olsak, 1 lira değil de 2 lira yapmış olsak bir geçim kaynağı olabilir mi? Yine olamaz, o zaman da 800 lira almış olur. İşte, çay sektörünün yalnız başına bir geçim kaynağı olmadığını ve dolaylı olarak sektörden, özel sektör marifetiyle ve ÇAYKUR’da çalışan, emekli olan insanlar vasıtasıyla bir gayrisafi millî hasıla oluşturduğunu öncelikle iyi bilmemiz lazım.

İkinci nokta: Bölgemizde yaşayan nüfusun, özellikle yaşlı nüfus vefat ettikten sonraki tarımsal alanların sistematik olarak bölünmesinin getirdiği sonuç da maalesef çaylık alanlarını heba etmiş durumda. 300 metrekare, 500 metrekare, 600 metrekare, 800 metrekare gibi alanlar bölündükten sonra bir geçim kaynağı olmadığı için bakımsızlık ürünü hâline gelebilmişlerdir.

İşte, bu noktada verilen önergenin içerisinde “çay üreticilerinin sorunlarının araştırılarak” yerine “çay sektörünün sorunlarının araştırılması” gibi bir ifade kullanılmış olsaydı bence çok daha doğru bir araştırma önergesi olabilirdi, çünkü çay sektörünün problemi sadece üreticiden kaynaklanmıyor. ÇAYKUR’un kendi bünyesinde problemi var, özel sektörün kendi bünyesinde problemi var. Bu ve benzeri problemlerin çözümüne yönelik de yapılmış bir dizi çalışmalar var.

Bakın, Sayın Akif Hamzaçebi’nin az evvel söylediği Ulusal Çay Konseyi Başkanı benim ve 2008 senesinde, özellikle Resmî Gazete’de, bütün konseyleri bir araya getirmek suretiyle ve özellikle de konseyleri daha aktif hâle getirebilmek için, Başbakanlıkla, Tarım Bakanlığında yaptığımız bir çalışmadan sonra son derece önemli bir konsey konsepti ortaya koyduk ve bu Konsey, diğer kurulmuş konseylere ve bizden sonra kurulan konseylere de örnek teşkil etti. Yani, bir manada sadece konsey statüsünde değil, aynı zamanda üst kurul statüsünde gibi çalışabilecek özelliklere haiz hâle getirdik.

Yine Sayın Hamzaçebi’nin söylemiş olduğu, şu andaki gıda kodeksi dâhil olmak üzere her konuda, Ulusal Çay Konseyi, bu meseleleri anında Tarım Bakanlığına ve ilgili birimlerin tamamına göndermiştir ve onlarla ilgili bütün bilgileri ve dokümanları da her an size sunmaya hazırım. Ancak buradaki yanlış anlaşılan nokta şudur: Bir paketin üzerine, hangi tesiste üretildiği ibaresini yazmak çok kolay bir şey değildir çay sektöründe. Sektörü bilirseniz öyledir. Çünkü neden? Bir firma paketlemecidir, on tane ayrı üreticiden mal alır. On tane üreticinin hangisinin pakete koyulduğu meselesi bilinebilir özelliğe sahip bir özellik değildir. Ya bunları tek tek harmanlama yapacaksınız, ki o zaman lezzet problemi yaşarsınız, sürgünlerin lezzet farklılıklarından kaynaklanan problemler yaşarsınız… O nedenle, paketleme ve kodeks konusuyla ilgili biz Ulusal Çay Konseyi olarak ayrıca bir fikir geliştirerek bunu, zaten, ilgili birimlere de ulaştırdık. Ancak bundan çok daha önemli bir konuyu hazır yeri gelmişken sizlerle paylaşmak istiyorum.

Geçtiğimiz senenin başında olmak üzere, çay sektörüyle ilgili ne kadar sivil toplum kuruluşu var ise, buna siyasi partiler de dâhil olmak üzere, Ulusal Çay Konseyi ve Rize Ticaret Borsası, Trabzon Ticaret Borsası dâhil olmak üzere, yaklaşık yüz seksen saatlik bir çay kanunu taslağı çalışması yaptık. Bunun içerisine özel sektör problemleri, üretici problemleri, tekel olarak ÇAYKUR’un problemleri, markalaşma problemleri, uluslararası arenadaki gelişmelerin problemleri, hepsini masaya yatırdık ve bir kanun taslağını ortaya çıkardık. Bu kanun taslağını, Türkiye genelinde toplam 800 tane kuruma görüş sunmaları üzere gönderdik, buna siyasi partiler dâhil, yani Karadeniz Bölgesi’yle ilgili olan vilayetlerdeki bütün partiler de dâhil, sivil toplumlar da dâhil. 800 tane görüşe sunduğumuz kurumdan 112 tane görüş geldi bize, cevap. Bu gelen 112 tane cevabın içerisinde ortak özellikleri ayırdık ve 65 tane kurumu, görüş veren bütün kurumların hepsini tekrar topladık. Bu görüşlerinizi hangi gayeyle veriyorsunuz, bunlardaki beklentileriniz nelerdir, çözüm önerileriniz nelerdir konusuyla ilgili görüşlerini tek tek bütün herkese sorduk. Onlardan gelen nihai görüşleri, tekrar, yine Ulusal Çay Konseyi, Rize Ticaret Borsası ve Trabzon Ticaret Borsası olarak, en son nihai kanun taslağı hâline getirmek suretiyle ilgili kurumların yine görüşüne açtık. Ancak, ilk günden son güne kadar olayı hiçbir zaman siyasallaştırma düşüncesinde olmadığımız için, bir sivil toplum çalışması olarak yürüttüğümüz için, özellikle hem borsalar hem de Ulusal Çay Konseyi olarak gündeme getirdiğimiz çalışmayı, hatta ki hatta, bu konuyla ilgili dünyadaki tecrübeli olan ülkeler dediğimiz Sri Lanka, Hindistan, Kenya, Çin, Endonezya gibi ülkelerin bir kısmını yerinde ziyaret etmek suretiyle ve partilerin il başkanları da dahil olmak üzere, yerinde ziyaret etmek suretiyle değerlendirmelerini yaptık. Ama iş ne zaman ki siyasi cenaha çekilmeye başlandı, bir sivil toplum çalışmasından öteye çıktı, biz de bu ana kadar yapılmış olan çalışmayı, bir sivil toplum çalışmasından çıkartılmaması için geçici bir süreyle geriye çektik.

Ama, ben inanıyorum ki, er veya geç, çay sektörünün -sadece üretici açısından değil- bu problemini çözecek olan bu kanun, sadece çay sektörüne hizmet etmeyecek, fındığa da hizmet edecek, kayısıya da hizmet edecek, pamuğa da, üzüme de, hepsine de hizmet edecek ve siyasetin etkisinden tamamen tarımı çekebilecek bir mekanizmadır. Eğer bu konuyla ilgili araştırma merakınız varsa, Rize Ticaret Borsasının sitesine girebilirsiniz, yoksa taslağı benden istiyorsanız hepinize bunu mail yoluyla da gönderebilirim.

Şuna inanıyoruz ki, bu çalışmanın sonucu Türkiye’nin tarımını kurtaracak önemli çalışmalardan bir tanesidir. Velev ki bunun içerisinde kurulmasını hedef olarak göstermiş olduğumuz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

Bunun kurulmasında hedef olarak gündeme getirdiğimiz üst kurulda da bir üst kurul karmaşası yaşanmaması için nihai hedef olarak üç, beş, on tane üst kurul kurulmasındansa bir tane tarım ve gıda üst kurulu kurulmasını, onların altında daire başkanlıkları statüsünde şu gün var olan tütün gibi, şeker gibi, çay ve diğer tarımsal ürünleri de daire başkanlıkları statüsünde, bunun altında derleyip toparlayacak bir mekanizmayı önerdik. Eğer istiyorsanız, bence, bu çalışmayı bir daha değerlendirin arkadaşlar. Bunun üzerine bir daha konuşalım, bakalım bir araştırmaya ihtiyaç var mı, yoksa bu kanun hakikaten problemlerimizi çözecek mi diyor ve bu nedenle bu önergeye karşı olduğumu söylüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bayramoğlu.

Sayın Yunusoğlu, söz talebiniz var, buyurun.

SÜLEYMAN LÂTİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – Yerimden konuyla ilgili kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Ama İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre zaten on dakika konuştunuz Sayın Yunusoğlu.

SÜLEYMAN LÂTİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – Ama çok kısa bir açıklama yapacağım.

BAŞKAN – Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

4.- Trabzon Milletvekili Süleyman Lâtif Yunusoğlu’nun, Rize Milletvekili Bayram Ali Bayramoğlu’nun, konuşmasındaki, çay üreticilerinin problemleri yerine, çay sektörünün problemlerinin araştırılmasının daha doğru olacağı yönündeki ifadelerine ilişkin açıklaması

SÜLEYMAN LÂTİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak çay üreticilerinin problemlerinin araştırılması için verdiğimiz Meclis önergesi üzerinde sayın konuşmacıların yaptıkları açıklamalar için kendilerine teşekkür ediyorum. Ancak bu konuşmacılardan Sayın Ali Bayramoğlu, konuşmasında “Çay üreticilerinin problemleri yerine, çay sektörünün problemlerinin araştırılması konusunda bir Meclis araştırması gündeme getirilseydi daha doğru olurdu.” diye söylemişti, bu doğrudur. Biz daha önceki beyanlarımızda ve basın toplantılarımızda çay sektörünün problemlerini dile getirmiştik ancak yapılan bütün çalışmalar çay müstahsili yerine, çay üreticileri yerine daha çok çay sanayicilerinin problemlerini ele aldığı için çay üreticilerinin problemleri hep göz ardı edilmektedir. Biz bu konuyla ilgili çay üreticilerimizin de haklarını savunmak maksadıyla bu araştırma önergesini verdik. Bu açıklamayı yapmakta lüzum hissettim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yunusoğlu.

Sayın Canikli, sizin de bir söz talebiniz var, buyurun.

5.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, 2010 bütçesinden tarıma ayrılan ödeneklere ilişkin açıklaması

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biraz önce 2010 bütçesinden tarıma yapılan destek rakamıyla ilgili bir bilgi verildi. Bu bilginin eksik olduğunu öncelikle ifade etmek istiyorum. 2010 bütçesinden tarım için ayrılan ödenek toplamı 8,4 milyar liradır. Bahsi geçen 5,6 milyar lira, sadece Tarım Bakanlığı bütçesinden tarımı desteklemek amacıyla yapılması planlanan harcamayı kapsamaktadır.

Bunun dışında, bu rakamın dışında, yine tarım ve tarım kesimine yönelik olarak ayrılan ödenekler şu şekildedir: Tarımsal kredi faiz desteği 532 milyon lira. Yani, normal piyasa faizi oranının altında tarım kesimine verilen kredi desteğinin sübvansiyonu için aktarılan rakam 532 milyon lira, 5,6 milyar liranın dışında. Tarımsal sübvansiyon amaçlı 1,369 milyar lira. Tarımsal ürünler ihracat desteği 302 milyon lira. Tarımsal KİT’lere sermaye desteği olarak 192 milyon lira. Tarımsal amaçlı kooperatiflere kredi desteği 135 milyon lira. GAP eylem planı kırsal kalkınma ve hayvancılık işletme desteği 108 milyon lira. Tütün alım desteği 35 milyon lira. Aciz vesikası karşılığı yapılan yardımlar 129 milyon lira. Tarım kesimine 2010 bütçesinde ayrılan ödenek toplamı 8 milyar 428 milyon liradır. Bu rakamın, 2002 bütçesinde ayrılan 1,8 milyar lirayla kıyaslandığında yaklaşık 6 kat artış olduğu anlamına gelir, yüzde 600’lük bir artış olduğu anlamına gelir.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun yerinizden Sayın Hamzaçebi.

6.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin açıklamalarının gerçekleri yansıtmadığına ilişkin açıklaması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Adalet ve Kalkınma Partisi Sayın Grup Başkan Vekilinin yapmış olduğu açıklama gerçekleri yansıtmamaktadır. Sayın Grup Başkan Vekili gayet iyi bilmektedir ki, elma ile armutlar kıyaslanmaz. 2002 yılının 1,8 milyar TL’lik tarımsal teşvikini 2010 yılının 5,6 milyar TL’lik tarımsal teşvikiyle kıyaslarsınız.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hepsi dâhil.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) -  Bakın, sözünü ettiğiniz diğer uygulamaları, 2010 yılı için sözünü ettiğiniz diğer tarımsal destekleri 2002 yılı için de ayrıca alıp toplarsanız o rakamları kıyaslarsınız.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Yok denecek kadar az.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Rakam yok denecek kadar az değil. Gerçek rakamları söyleyin öyle konuşalım.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Rakam 1,9.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Rakam 1,868 milyar TL’dir 2002 yılı için, 2010 yılı için 5,6 milyar TL’dir, gayrisafi yurt içi hasıla oranları da 0,53 ile 0,54’tür, aynıdır.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Aynı değil, 1,9’dan 8,4’e çıkmıştır.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Hayır, hayır. Siz, şimdi “2010 yılında ayrıca şunlar vardır.” derseniz, “2002 yılında da ayrıca şunlar vardır.” demek gerekir. Sayın Grup Başkan Vekili, bunları gayet iyi biliyorsunuz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.

III.- Y O K L A M A

(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, yoklama talep ediyoruz.

BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım ancak bir yoklama talebi var onu yerine getireceğim.

Sayın Vural, Sayın Bal, Sayın Akcan, Sayın Akkuş, Sayın Çalış, Sayın Faruk Bal, Sayın Yalçın, Sayın Yıldız, Sayın Enöz, Sayın Taner, Sayın Özensoy, Sayın Yunusoğlu, Sayın Korkmaz, Sayın Ayhan, Sayın Tankut, Sayın Orhan, Sayın Coşkun, Sayın Işık, Sayın Varlı ve Sayın Bölükbaşı.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- (10/646) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 20/7/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Şimdi, İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır. Okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

D) Önergeler

1.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, (2/73) esas numaralı Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/228)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/73 esas numaralı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifim havale edildiği Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunca 45 gün içinde görüşülmediğinden İçtüzüğün 37. maddesine göre doğrudan Genel Kurul gündemine alınması hususunda gereğini arz ederim. 12.10.2009

                                                                                                        Hasan Erçelebi

                                                                                                              Denizli

BAŞKAN – Önerge sahibi adına Hasan Erçelebi, Denizli Milletvekili.

Buyurun.

HASAN ERÇELEBİ (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi Demokratik Sol Parti ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlarken Hakkâri Çukurca’da şehit düşen 6 vatan evladına Allah’tan rahmet diliyor, yüce milletimize başsağlığı diliyorum.

28 Kasım 2007 tarihinde vermiş olduğumuz kanun teklifi şehitlerimizin çocukları, gazilerimiz ve gazilerimizin çocuklarının üniversitelere sınavsız girmesiyle ilgiliydi. Bugün yürürlükte olan uygulamaya göre beden eğitimi bölümlerine yüzde 10 millî sporcular kontenjanı ayrılmaktadır. Biz de istiyoruz ki bu vatan uğruna şehit olmuş askerlerimizin, polislerimizin çocuklarına, gazilerimize ve gazi çocuklarına hiç olmazsa binde 1 kontenjan ayrılsın. Şehit ve gazilerimize yönelik terörist mayınları ve terörist kurşunları adres sormuyor, şehitlik ve gazilik sınavla olmuyor. 2010 yılı üniversite kontenjanlarının sayısı 708 bindi. Binde 1 kontenjan ayırsak 700 çocuğumuzu üniversiteye kazandırmış oluruz. Biz bu 708 bin kontenjandan binde 1 kontenjan ayırsak, değerli milletvekilleri, kıyamet kopar mı? Bin üniversite gencinden birisi şehidimizin çocuğu olsa, gazimiz olsa, gazimizin çocuğu olsa ne olur Allah aşkına?

Sayın Başbakan bugün grupta gerçekten çok duygusaldı. Televizyonda onu izlerken biz de çok duygulandık.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sanaldır!

HASAN ERÇELEBİ (Devamla) - Bu duygusallık, bu göz yaşları acaba sizin için de, şehitlerimiz için, gazilerimiz için, onların çocukları için de söz konusu mu acaba?

AHMET YENİ (Samsun) – Evet.

HASAN ERÇELEBİ (Devamla) – “Evet” sesleri duyuyorum, bu sevindirici.

Şimdi sizler, sayın iktidar partisi milletvekilleri, şehitlerimizin ve gazilerimizin çocukları için umarım gözleriniz yaşarıyor, duygu yüklüsünüz.

Biraz sonra, bugün, taş atan çocuklar için seve seve olumlu oy vereceksiniz. Şehitlerimizin ve gazilerimizin çocuklarıyla ilgili benim kanun teklifime biraz sonra acaba hangi oyu vereceksiniz, gerçekten merak ediyorum. İşte o yüzden, bu kanun teklifim bu ülke için yararlı bir kanun teklifidir. 2007’den bu yana birkaç kez sizin oylarınızla reddedildi. Umuyorum bu sefer kabul edeceksiniz ve yüce Meclisin Genel Kurulunda doğrudan görüşülme imkânı sağlayacaksınız. Yani bu vereceğiniz oylarla kanunlaştırmış olmayacaksınız.

Değerli milletvekilleri, şehit ve gazilerimizin çocuklarının üniversiteye sınavsız girmeleriyle ilgili kanun teklifimi sizin vicdanlarınıza ve oylarınıza, sizi de yüce milletimize ve Allah’a havale ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Bir milletvekili adına söz isteyen Ayşe Jale Ağırbaş, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Ağırbaş. (CHP sıralarından alkışlar)

AYŞE JALE AĞIRBAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Demokratik Sol Parti Denizli Milletvekili Sayın Erçelebi’nin Yükseköğretim Kanunu’nda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasına ilişkin söz almış bulunuyorum, konuşmama başlamadan önce yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Hakkâri’nin Çukurca ilçesinden gelen şehit haberleri hepimizin yüreğine ateş düşürmüştür. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, acılı ailelerine ve Türk milletine sabır ve başsağlığı, gazilerimize de acil şifalar diliyorum.

Ülkemizin insan kaybına tahammülü kalmamıştır. Hükûmet acilen terörle mücadele konusunda tedbirleri almalıdır, akan kan durmalıdır. Kürtler ve Türkler et ile tırnak gibidirler, birbiriyle herhangi bir sorunları yoktur. Birbiriyle derdi olanlar terör örgütünün finansman kaynağı olan uyuşturucu, silah ve insan kaçakçılığının ortaya çıkardığı ranttan pay alma kavgasında olanlardır. Hükûmet akan kanı durduracak tedbirleri ivedilikle almalı, terörün destek kaynaklarını kurutmalıdır.

Değerli milletvekilleri, bugün Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 36’ncı yıl dönümü ile Barış ve Özgürlük Bayramı’dır. Bülent Ecevit’in bütün dünyaya meydan okuyarak gerçekleştirdiği Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 36’ncı yıl dönümüdür. Barış Harekâtı’nda şehit düşen Mehmetçiklerimize Allah’tan rahmet, gazilerimizi şükranla anıyorum. Kıbrıs Türk halkının 20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramı’nı da kutluyorum.

Demokratik Sol Parti Denizli Milletvekili Sayın Erçelebi’nin kanun teklifi şehit ve gazi çocuklarının ve gazilerin vakıf ile devlet üniversitelerine sınavsız alınmasını öngörmektedir. Bazı kişiler tarafından üniversiteye sınavsız giriş yadırgansa da, ben, bu kanun teklifinin sağladığı üstünlüğün şehit ve gazi ailelerine sahip çıkılması adına bir gereklilik olduğuna inanıyorum.

Vatanın bekası için şehit ya da gazi olanların ailelerine ve çocuklarına sahip çıkmak hepimizin boynunun borcudur. Bugün ülkemizde vatandaşlarımız geleceğe güvenle bakabiliyorsa bunun yegâne güvencesi her bir yurttaşımızın içinde bulunan vatanı uğrunda hiçbir fedakârlıktan kaçmaması duygusu ve düşüncesidir. Bu ulvi düşünce ve davranışa karşılık ne yaparsak bu fedakârlığın karşılığını ödeyemeyiz.

Ülkemizin içinde bulunduğu koşullar maalesef ki yaşam koşullarını gün geçtikçe ağırlaştırmaktadır. Yoksulluk sınırında, hatta açlık sınırında yaşayan vatandaşlarımızın sayısı giderek artmaktadır. Vatandaşlarımız zaruri ihtiyaçlarını borçlanarak karşılamaktadır. Açlık ve yoksulluk sınırında yaşam mücadelesi veren toplum kesimlerinin başında şehit ve gazi aileleri gelmektedir. Genç yaşta babasını kaybeden hayatın çetin ve ağır koşullarını erken yaşında omuzlarında hisseden şehit çocuklarıyla, gazi olduğu için çalışamayan, çalışacak iş bulamayan evlatlarımızın durumu herkesçe bilinmektedir. Şehit ve gazi ailelerine bağlanan aylıklar onların hayatlarını rahatlıkla idame ettirecek tutarda değildir. Şehit ve gazi ailelerini açlık sınırında yaşamaya mahkûm eden aylık miktarları en kısa zamanda iyileştirilmelidir. Ayrıca, şehit ve gazi çocuklarının eğitim ve istihdamlarında gerekli kolaylaştırıcı mekanizmalar devreye sokulmalıdır.

Bunları gerçekleştirmek her birimizin üzerine düşen bir borçtur diye düşünüyorum. Kişi, şehit ya da gazi olabileceği bilinciyle vatani görevini yaparken, vazifesini icra ederken gözü arkada kalmamalıdır. “Bana bir şey olursa aileme, çocuklarıma devletim sahip çıkacaktır” diye düşünmelidir. Biz, bu hususta üzerimize düşen görevi yerine getirmeliyiz.

Bu çerçevede gazilere verilen haklar, özürlü statüsünden çıkartılarak onlara ayrı bir statü verilmelidir. Terörle Mücadele Kanunu kapsamındaki malullük tespiti yetkisi Sosyal Güvenlik Kurumundan alınarak Millî Savunma Bakanlığına verilmelidir. Gazilik maaşları iyileştirilmelidir.

Devlet Övünç Madalyası sahibi şehit aileleri ve gazilere madalya maaşı ve yeşil pasaport hakkı verilmelidir.

Doğrudan Genel Kurul gündemine alınması talep edilen kanun teklifinde öngörüldüğü gibi üniversitelerde şehit ve gazi çocuklarına kontenjan ayrılmalı, üniversitelere sınavsız girebilmeleri sağlanmalıdır.

Vatanı için bedenlerini, canları gözlerini bile kırpmadan bir çırpıda feda eden kahramanların geride bıraktığı gözü yaşlı yetimlerine...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ağırbaş, lütfen tamamlayınız sözlerinizi.

Buyurun.

AYŞE JALE AĞIRBAŞ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

...gazilere ve gazi çocuklarına hiçbir zaman yalnız olmadıklarını göstermek şu anda elimizdedir. Vatanımızın bölünmez bütünlüğü için canlarını feda eden aziz şehitlerimizin bizlere emaneti olan çocuklarının ve kahraman gazilerimizin çocuklarının üniversite eğitimlerine desteklerinizi esirgemeyeceğinize inanıyorum.

Teklifin, Genel Kurul gündemine alınması, bir an önce yasalaşması temennisiyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (Bağımsızlar ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.24


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.38

BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 137’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Harçlar Kanununda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Ordu Milletvekili Rahmi Güner'in; 3717 Sayılı Adli Personel ile Devlet Davalarını Takip Edenlere Yol Gideri ve Tazminat Verilmesi ile 492 Sayılı Harçlar Kanununun Bir Maddesinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanun ve 657 Sayılı Kanunun 152 nci Maddesinin "II-Tazminatlar" Kısmının (G) Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Konya Milletvekili Kerim Özkul ve 4 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak'ın; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Harçlar Kanununda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Ordu Milletvekili Rahmi Güner'in, 3717 Sayılı Adli Personel ile Devlet Davalarını Takip Edenlere Yol Gideri ve Tazminat Verilmesi ile 492 Sayılı Harçlar Kanununun Bir Maddesinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanun ve 657 Sayılı Kanunun 152 nci Maddesinin "II-Tazminatlar" Kısmının (G) Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Konya Milletvekili Kerim Özkul ve 4 Milletvekilinin, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak'ın, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/886, 1/838, 2/599, 2/712, 2/727) (S. Sayısı: 536)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın; Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın; Hakkari Milletvekili Hamit Geylani’nin; İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 2 Milletvekilinin; Mardin (Eski) Milletvekili Ahmet Türk ve 20 Milletvekilinin; Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ve Batman Milletvekili Mehmet Emin Ekmen’in Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

4.- Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın, Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, Hakkari Milletvekili Hamit Geylani’nin, İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 2 Milletvekilinin; Mardin (Eski) Milletvekili Ahmet Türk ve 20 Milletvekilinin, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ve Batman Milletvekili Mehmet Emin Ekmen’in Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Adalet Komisyonu Raporu (1/775, 2/84, 2/407, 2/477, 2/508, 2/534, 2/711) (S. Sayısı: 526) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon raporu 526 sıra sayısı ile bastırılıp dağıtılmıştır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Bir saniye…

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında görüşülecektir. Bu nedenle tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Buyurun Sayın Vural, bir şey söyleyeceksiniz.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

7.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, MHP Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın, askerî suçlarla ilgili kanun teklifinin “benzer mahiyetli” diye komisyon tarafından 526 sıra sayılı Kanun Tasarısı’yla birleştirilmesinin yanlış olduğuna ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, kanunun ismi biraz önce burada okundu. İç Tüzük’ümüze göre biliyorsunuz komisyonlar benzer mahiyetteki teklifleri birleştirerek görüşebiliyorlar. Bizim de Milliyetçi Hareket Partisi Samsun Milletvekili Sayın Osman Çakır’ın bir önergesi var ama bu konuyla uzaktan yakından alakası yok. Yani askerî suçlarla ilgili tutuklama sebepleriyle ilgili bir teklifi alıp burada görüşüyor ve… Benzer mahiyete koymanın anlamı nedir Sayın Başkan? Yani böyle bir benzerlik, illiyet bağı nasıl kurulmuş? Yani, şimdi, kamuoyunda Terörle Mücadele Kanunu’nda, taş atan çocuklarla ilgili bir kanun, bizim milletvekilimizin verdiği kanun teklifi askerî komutanlıkların gaspı, siyasal ve askerî casusluk suçlarının tutuklama sebebi…

BAŞKAN – Sayın Vural, isterseniz oturun, yerinizden buyurun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, teşekkür ederim.

Sayın Başkanım, tabii, bugün burada bu raporu görüşüyoruz ve bizim Samsun Milletvekilimiz Osman Çakır’ın teklifi de benzer mahiyetli diye birleştirilmiş. Bu birleştirme işlemi son derece doğru olmamıştır, yanlıştır. Dolayısıyla, bugün böyle bir adla, birleştirilerek görüşülen bir kanun teklifinin görüşülmesi söz konusu değildir. Çünkü, Komisyon yanlış işlem yapmıştır. Osman Çakır’ın verdiği teklif, tutuklama sebepleriyle ilgili askerî casusluk suçunun tutuklama suçları içerisinde yer almasını amirken, bu, “taş atan çocuklar”! Yani bu, milletvekilinin iradesini saptırmak demektir. Dolayısıyla, Komisyonun çekmesini ve bu düzeltmeyi yapmasını istirham ediyorum. Bu konuda milletvekillerimizin verdiği bir kanun teklifi söz konusu değildir. Sayın Komisyonun bu konuda gerekli düzeltme işlemini yapmasını istirham ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum, Sayın Vural, sözleriniz, tutanaklara geçmiştir. İsterseniz şimdi Sayın Komisyona söz verelim ve bir açıklama yapsın. Ama kararı komisyon aldı.

Buyurun Sayın Başkanım.

8.- Adalet Komisyonu Başkanı ve Ankara Milletvekili Ahmet İyimaya’nın, Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın kanun teklifinin 526 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesiyle ilgili olduğu için birleştirildiğine ilişkin açıklaması

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli Başkanım, tasarının 5’inci maddesi ile teklif sahibi Osman Çakır’ın istihdaf ettiği madde Türk Ceza Kanunu, muhakeme, yani Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun -şimdi Ceza Muhakemeleri Kanunu- 100’üncü maddesine ilişkindir; irtibat değil, doğrudan ilgi vardır. 35’inci madde anlamında Komisyonun tesis ettiği işlem, İç Tüzük hükümlerine uygundur.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın, Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, Hakkari Milletvekili Hamit Geylani’nin, İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 2 Milletvekilinin; Mardin (Eski) Milletvekili Ahmet Türk ve 20 Milletvekilinin, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ve Batman Milletvekili Mehmet Emin Ekmen’in Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Adalet Komisyonu Raporu (1/775, 2/84, 2/407, 2/477, 2/508, 2/534, 2/711) (S. Sayısı: 526) (Devam)

BAŞKAN – Tasarının tümü üzerinde Hükûmet adına Adalet Bakanı Sadullah Ergin söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasaya ilişkin görüşlerimi sizlerle paylaşmadan önce, bugün gerek Hakkâri Çukurca’da gerek Van’da meydana gelen menfur saldırılar sonucu şehit olan güvenlik güçlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum ve bu hain saldırıları yapanların kesinlikle bu ihanetlerinin yanlarına kalmayacağını da ifade ediyorum.

 

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 526 sıra sayılı Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Yasa Tasarısı hakkında Hükûmetimiz adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi şahsım ve Hükûmetimiz adına saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, hukuk, yaşayan, dinamik bir bilim dalıdır. Bu özelliğinin gereği olarak, toplumun değişen ihtiyaçları karşısında sürekli kendini yenilemesi ve ihtiyaçlara cevap verebilmesi önemlidir. Bunu başaran medeniyetler ve devletler, yaşayan ve gelişen hukuk sistemleriyle var olmuş ve yaşadıkları çağa model teşkil etmişlerdir. Hukuk sistemlerinin en önemli uğraş alanlarından birini oluşturan suç, tarih boyunca tüm toplumlarda rastlanan sosyal bir olgudur. Bu olgu sosyal yaşamın bir sonucu olduğundan, suçun algılanış biçimi, hangi eylemlerin suç sayılması gerektiği, suç işleyen kişilere karşı nasıl bir toplumsal savunma mekanizması geliştirileceği hususunda her toplum farklı çözümler üretmeye çalışmıştır. Bu kapsamda, eski ceza adalet anlayışında suçluyu cezalandırma ve toplumdan dışlama anlayışı hâkim iken modern ceza adaletinde suçlunun ıslahı ve topluma yeniden kazandırılması anlayışı öne çıkmaktadır.

Toplumsal koşulların bireylerin suç işlemesinde etkin rol oynadığı bilinen bir gerçektir, bu durum çocuklar bakımından bariz bir şekilde öne çıkmaktadır. Hiç kuşku yok ki çocuklar toplumların en kıymetli değeridir, bu değeri akıllı biçimde idare ederek büyüten toplumlar o ölçüde geleceğe umutla, güvenle bakmakta, bilinçsizce tüketen toplumlar ise ciddi tehditlerle yüz yüze kalabilmektedir. Bu doğrultuda, suça sürüklenen çocukların toplumdan soyutlanmadan, aile yanında ve sosyal çevresiyle uyumlu bir şekilde muhafazası, hayata katılımlarının sağlanması, kendileri ve çevreleriyle uyumlu bireyler olarak yetişmelerine katkıda bulunulması büyük önem taşımaktadır.

Bu önemin bir sonucu olarak, tarih boyunca, bedensel, zihinsel ve psikolojik özellikleriyle yetişkinlerden farklı olan çocuklara ayrı yöntem ve uygulamalarla yaklaşılmıştır. Bu uygulamalara ilişkin örneklere baktığımızda, Babil Kralı Hammurabi’nin çıkardığı Kanun’da çocukların uygun olmayan davranışlarının yetişkin suçlulardan ayrı bir sorun olarak ele alındığı, Sümer ve Hunlara ait yazıtlarda ise çocukların korunmasına ilişkin hükümlere yer verildiği, İbrani hukukuyla eski İngiliz ve Osmanlı hukuklarında da çocukların yetişkinlerden ayrı tutulduğu ve onlara farklı yaptırımların uygulandığı görülmektedir. Çocuğu yetişkinden ayıran bu yaklaşımın günümüzde de ön plana çıktığı herkesin malumudur. Öte yandan, ceza adalet sisteminde suçlunun ıslahı önem taşımaktadır. Bu tutum, geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızın toplum dışına itilmemesi ve yasa dışı örgütlerin etkisi altında kalmaması için de önemlidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özgürlük-güvenlik dengesi ayarlanırken vatandaşlarımızın hayatlarını sürdürmelerini zorlaştıracak düzenlemelerden kaçınmanın önemli olduğu açıktır. Bu noktada, sizlere ünlü düşünür Benjamin Franklin’in “Geçici güvenlik için özgürlüğünü feda edenler ne özgürlüğü ne de güvenliği elde edebilirler.” sözünü hatırlatmak isterim. Öte yandan, suçluluk, toplumsal bir sorundur ve çocuk suçluluğu da bu sorunun önemli bir parçasıdır. Bahsetmiş olduğum özgürlük-güvenlik dengesinin, çocuk suçluluğu bakımından daha özenle korunması gerekmektedir. Zira, çocuk suçluluğu, çocuk koruma sisteminin bir parçası olarak değerlendirilmelidir. Bu sistem içerisinde en önemli adım, çocuğu okulda tutmayı, okuldan ayrılma riski olan çocuklara ve gençlere ulaşacak geniş ölçekli bir sisteme sahip olmayı, uyuşturucuya ve suça eğilimi olan çocukları kucaklamayı, bu çocukların gereksinimlerine etkili ve zamanında yanıt vermeyi amaçlayacak eğitim sistemlerinin geliştirilmesi önemlidir. Şüphesiz, bu koruma sistemi içerisinde ailenin her yönüyle desteklenmesi ve çocuklara aktif katılım fırsatını sağlayacak güvenli ortamlar sunulması önemlidir.

Öte yandan, çocukların suç ve suçluluk karşısında maddi ceza hukuku, yargılama hukuku ve infaz hukukunda özel kurallara tabi olmalarının gerektiği ilgili uluslararası sözleşme ve belgelerde kabul gören bir durumdur.

Ulusların ortak aklı konumunda olan uluslararası kuruluşların düzenlemelerine baktığımızda, çocuk suçluluğuna ayrı bir önem verildiğini görmekteyiz. 20 Kasım 1989 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca kabul edilen ve ülkemiz tarafından da 1995 yılında onaylanan Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 40’ıncı maddesinde, taraf devletlere, hakkında ceza yasasını ihlal ettiği iddiası ileri sürülen, bununla itham edilen ya da ihlal ettiği kabul olunan çocuklar bakımından, yalnızca bunlara uygulanabilir yasaların, usullerin ve bunlarla ilgili makam ve kuruluşların oluşturulmasını teşvik etme görevi yüklenmiştir. Buna ilave olarak, Avrupa Birliği müktesebatı arasında yer alan Avrupa Konseyi tavsiye kararlarında da özellikle, çocuk adalet sisteminde iyileştirici uygulamaların yerleştirilmesi gereği vurgulanmaktadır. Bu bağlamda, 2003/20 sayılı tavsiye kararında, üye devletlerden, çocuklara karşı uygulanan yaptırımlarda çok disiplinli bir yaklaşım tarzı benimsenerek yaptırımların belirlenmesinde ve uygulanmasında toplumun, bireyin, ailenin ve okulun aktif bir rol oynayacağı sistemlerin geliştirilmesi istenmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hukukun en üstün değeri olan eşitlik ve adalet ilkesi de çocukların özel olarak korunmasını gerektirmektedir ancak bu koruma tamamen cezasızlık veya sorumsuzluk şeklinde değil, çocuklara özgü ıslah edici, koruyucu ve destekleyici tedbirleri kapsamaktadır. Bu yaklaşımın sonucu olarak, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren yeni ceza mevzuatında korunma ihtiyacı içinde olan çocuklar ve mağdur çocuklar ile suça sürüklenen çocuklar bakımından özel kurallara yer verilmiştir ancak ceza mevzuatımızın yaklaşık beş yıllık uygulamasının sonucunda bazı sorunlarla karşılaşılmıştır. Bu sorunlar yargının hızlı işlemesini engellediği gibi, bazı hak ihlallerine de neden olmaktadır.

Diğer yandan, uygulamadan kaynaklanan sorunlar nedeniyle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince ülkemiz aleyhine sonuçlanmış ve sonuçlanma olasılığı olan davalar söz konusudur. Yeni ceza mevzuatımızın beş yıllık uygulaması sonucunda ortaya çıkan sorun ve eksikliklerin giderilmesi amacıyla Bakanlığımızca hazırlanan Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuş ve komisyon çalışmalarından sonra şu anda önümüze gelmiş durumdadır.

Bugün görüşmekte olduğumuz bu kanun tasarısı, kamuoyunda “Taş Atan Çocuklar Kanun Tasarısı” ismiyle tanınmış olsa da geleceğimizin teminatı olan çocuklarımıza ilişkin uluslararası hukukun kabul ettiği temel ilkeler doğrultusunda yeni düzenlemeler getirmekle birlikte, içerdiği hükümler sadece bunlarla sınırlı değildir. Çocuklara ilişkin hükümler yanında, uluslararası toplumun üyesi olmamızın bir sonucu olarak infaz hâkimliğinin disiplin cezalarına ilişkin başvurularda yapacağı incelemede uyacağı esaslara ilişkin hükümler ile göçmen ticaretiyle ilgili düzenlemeleri de içermektedir bu tasarı. Bunlara ilave olarak bu tasarıda, hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesesinde uygulamada ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkını zaafa uğratan sorunları giderici hükümlere de yer verilmiştir.

Şimdi sizlere, tasarıyla somut olarak yapılması öngörülen düzenlemeler hakkında kısaca bilgi arz etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Terörle Mücadele Kanunu’nda yer alan, çocuklara verilecek cezalar ile yargılanacakları mahkemeler konusundaki bazı istisnalar kaldırılmak suretiyle çocuklar lehine düzenlemeler getirilmektedir. 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nda 2006 yılında 5532 sayılı Yasa’yla yapılan değişikliklerle, çocuklara verilecek cezalar ile yargılanacakları mahkemeler konusunda bazı istisnalara yer verilmiştir. Tasarıyla, bu istisnaların kaldırılması öngörülmektedir. Buna göre:

a) Çocukların işlediği terör suçları nedeniyle ayrıca cezalarında yarı oranında artırım yapılmaması, bu tasarıyla öngörülen düzenlemeler içerisinde.

b) Çocukların tamamının çocuk mahkemelerinde yargılanmaları,

c) Çocukların işlediği tüm suçlarda hükmün açıklanmasının geri bırakılması, seçenek yaptırımlara çevirme ve erteleme kararı verilebilmesi sağlanması öngörülmektedir.

Terör suçu işleyen çocukların koşullu salıverilme süreleri de 3/4’ten 2/3’e indirilmektedir.

Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde ve diğer uluslararası mevzuatta çocuklar hakkında en son çare olarak hapis cezası verilmesi, çocukların ceza infaz kurumlarından mümkün olan en kısa sürede tahliye edilmesi ilkeleri benimsenmiş, ayrıca, çocukların yararının her zaman üstün tutulması gerektiği kabul edilmiştir.

Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yasa’nın 107’nci maddesinde yapılan düzenlemeyle çocuklar bakımından 3/4 infaz süresinin uygulanmaması ve bu sürenin 2/3 olarak uygulanması öngörülmektedir.

2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 32 ve 33’üncü maddelerinde yer alan suçlar yeni Türk Ceza Yasası’yla uyumlu hâle getirilmekte, ayrıca, cezalar ceza hukukunun temel ilkelerinden biri olan ve Türk Ceza Yasası’nın “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” kenar başlıklı 3’üncü maddesinde de hükme bağlanan, suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunacağına ilişkin düzenleme nedeniyle indirim yapılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu değişiklikle, disiplin cezalarına karşı yapılan şikâyet başvurusu üzerine infaz hâkiminin tutuklu veya hükümlünün savunmasını aldıktan sonra karar vermesi öngörülmektedir. Bilindiği üzere, 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Yasası’nın 6’ncı maddesinde şikâyet üzerine infaz hâkiminin yapacağı işlemler ve verebileceği kararlar düzenlenmiştir. Buna göre, infaz hâkimi duruşma yapmaksızın dosya üzerinde yaptığı incelemeden sonra karar vermektedir. Hükümlüler hakkında verilen disiplin cezalarına karşı yapılan şikâyet başvuruları da aynı usulle incelenmekte ve sonuçlandırılmaktadır. Bu hüküm ve uygulamalar, savunma hakkını ihlal ettiği gerekçesiyle eleştirilmiştir. Bu konuda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 20 Mayıs 2008 tarihinde ülkemiz aleyhine başvuruda bulunan Ali Gülmez’le ilgili olarak vermiş olduğu kararında disiplin cezalarına karşı yapılan itirazlarda da demokratik bir toplumun temel ilkelerinden biri olan ve sözleşmenin 6’ncı maddesiyle güvence altına alınan adil yargılanma hakkının gereği olarak tutuklu ve hükümlülere savunma yapması için imkân tanınmamasından dolayı ülkemiz hakkında ihlal kararı verilmiştir. Benzer mahiyette Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde ülkemiz aleyhine 567 adet başvuru dosyası beklemektedir. Tasarıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin söz konusu kararı ve aynı mahiyetteki başvurular ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının kapsam ve mahiyeti dikkate alınarak disiplin cezalarına karşı yapılan şikâyet başvurusu üzerine infaz hâkiminin tutuklu veya hükümlünün savunmasını aldıktan sonra karar vermesi öngörülmektedir.

Getirilen bu düzenlemenin temel amacı, vatandaşlarımızın karşılaştıkları sorunları ülkemizde çözmek ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde bekleyen dosyaların sonuçlandırılmasını da sağlamaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; getirilen bu tasarıyla yapılan bir diğer önemli düzenleme ise Türk Ceza Yasamızın 79’uncu maddesinde düzenlenen göçmen kaçakçılığı suçunun cezasının artırılmasıdır. Bilindiği üzere ülkemiz tarafından da onaylanan Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi ile ek protokol hükümleri gereğince mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2002 yılında  4771 sayılı Yasa ile göçmen kaçakçılığı suçunu düzenleyen  201/a maddesi eklenmiş idi. Yeni Türk Ceza Yasa’mızın 79’uncu maddesinde de göçmen kaçakçılığı suç olarak düzenlenmiş olup, maddenin yaklaşık beş yıllık uygulaması sonunda bazı sorunlarla karşılaşıldığı gözlemlenmiştir.

Göçmen kaçakçılığı yasa dışı yollardan organize suç örgütleri tarafından yapılmaktadır. Kaçak göçmenleri ülkelerine geri gönderme işlemlerinin zorluğundan kaynaklanan önemli sorunlar yaşanmaktadır, hem devletimiz hem de suçun mağdurları bakımından zorluklarla karşılaşılmaktadır. Bu kişilerin pasaportları veya bir kimliklerinin bulunmaması nedeniyle hangi ülke vatandaşı oldukları bilinememekte ve geçici olarak ülkemizde kalmaktadırlar. Bu durum, ülkemiz açısından güvenlik sorunu oluşturabilmekte, ayrıca mağdurları bakımından da belirsizlik içermektedir.

Diğer yandan, kaçak göçmenler ekonomik veya başka yönlerden sömürülmekte ve vergi vermeden kayıt dışı çalıştırılmaktadır. Ülkemiz, hem hedef hem de transit ülke konumunda olmasından dolayı da yasa dışı göç hareketlerinin sosyal, ekonomik ve politik etkilerine maruz kalmakta ve uluslararası platformlardan yasa dışı göçle etkin mücadele edilmediği yönünde eleştirilere muhatap olmaktadır.

Göçmen kaçakçılığı suçunun ülkemiz içerisinde veya karasularımız kapsamında işlenmesi durumunda, mahkemelerce suçun teşebbüs aşamasında kaldığı kabul edilmekte ve ceza indirimi yapılmaktadır. Bu durumda, yakalanan şüpheliler çoğunlukla tutuksuz yargılanmakta ve kısa süre içinde yeniden aynı suçu işleyebilmektedirler. Bu durum, ülkemizi göçmen kaçakçılığıyla mücadele etmeyen bir ülke konumuna sokmakta ve komşularımızla ilişkileri olumsuz yönde etkilemektedir.

Avrupa Birliğinin müzakere fasıllarından biri olan 24 numaralı “Adalet, Özgürlük ve Güvenlik” faslının kapsamında yer alan yasa dış göç ve göçmen kaçakçılığıyla etkin bir şekilde mücadele edilmesinin gereği de açıktır. Günümüzde ulaşılan insan hakları bilinci de bunu gerektirmektedir. Bu sebeple, göçmen kaçakçılığı suçuyla etkin mücadele etmek amacıyla Türk Ceza Yasamızın 79’uncu maddesinde de değişiklik öngörülmektedir.

Tasarıyla yapılan düzenlemelerden bir diğeri ise, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilmesi için sanığın kabul etmesi şartının getirilmesidir. Ceza Muhakemesi Yasası’nın 231’inci maddesine göre, hâkim iki yıl ve daha aşağı bir cezaya hükmettiği takdirde, bu ceza bakımından hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verebilmektedir. Bu kararlar itiraza tabidir. İtiraz mercisi, bu kararları incelerken davanın esasına girmemekte ve sanığın gerçekten bu suçu işleyip işlemediğini değerlendirememekte, usul bakımından inceleme yapmakla yetinmektedir. Bu incelemelerde sadece maddede belirtilen şekil şartların var olup olmadığına bakılmakta ve genellikle itirazlar reddedilmektedir. Bu durum, beraat edeceğini düşünen sanıkların etkin bir şekilde yasa yoluna müracaat hakkını kullanmalarını engellemekte ve adil yargılanma hakkının ihlali sonucunu doğurmaktadır. Bu sebeple, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231’inci maddesine eklenen hükümle sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesini kabul etmemesi durumunda bu müessese hakkında uygulanamayacak ve sanığa kanun yoluna başvurma hakkı tanınmış olacaktır. Tasarıyla, mahkemelerce daha önce verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarına karşı da temyiz yasa yolunun açılması suretiyle adil yargılanma hakkı ve hak arama özgürlüğü konusunda ileri bir adım atılmış olacaktır.

Sayın milletvekilleri, insanlığın yarınlarını belirleyecek ve geleceğimizin teminatı olan çocuklarımız için ne yapsak azdır. Bu nedenle, tasarıyla çocuklar lehine birçok düzenleme yapmak suretiyle onları yarınlara daha iyi hazırlama gayreti içindeyiz. Yaptığımız bu düzenlemeler hem çocuklar hem de ülkemiz lehine bir kazanım olacaktır.

Öte yandan, tasarının diğer hükümleriyle de savunma hakkı ve adil yargılanma hakkının gereği olarak disiplin cezalarına karşı tutuklu ve hükümlülere savunma hakkı tanınmakta ve hak arama özgürlüğünün sonucu olarak da hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilmesi için sanığın bunu kabul etmesi şartı getirilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada özellikle ifade etmek isterim ki getirdiğimiz düzenlemeyle taş atan çocukları kurtarma gibi geçici çözümler değil, geleceğimiz olan çocuklarımızı iyileştirici tedbirlerle korumayı ve geleceğe hazırlamayı hedeflemekteyiz. Genç kuşaklar için toplumdan soyutlanmayı gerektirecek düzenlemeler, gerilimi artıracak ifadeler yerine çocukları topluma kazandıracak adımların peşindeyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Bakan.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Çocuklarımıza, evlatlarımıza şefkatle yaklaşmak, onlar için eğitici ve koruyucu tedbirler almak, hatta bu uğurda gerekirse pozitif ayrımcılık yapmak geleceğe güvenle bakan, sağlıklı bir nesil oluşturmak isteyen devletin görevidir. Bizler bu sorumluluğumuzun gereği olarak tarihî bir adım atıyoruz. Çocuklarımızı kazanmak ve birer evlat olarak yetişmeleri sürecine katkı sağlamak istiyoruz. Çocuklarımızı öfkenin ağından kurtarıp umutların güzelliğine taşımak için çabalıyoruz. İktidar ve muhalefet, hep birlikte bu adımları atmaktan yanayız, birlikte bu adımları atalım ki tarih önünde sorumluluğunu yerine getiren, çocuklarına sahip çıkan bir Meclis olarak hatırlanalım.

Bu açıklamalar ışığında, görüşülecek olan bu yasanın ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamuoyunda “taş atan çocuklar” olarak bilinen Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve tekliflerinin tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, konuşmama başlamadan önce Milliyet gazetesinden Sayın Mehveş Evin’in Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yaptığı bazı tespitlerden okuyarak söze girmek istiyorum: “Peki, başınızın derde gireceği hâlde neden taş atıyorsunuz? diye soruyorum.” diyor. “Hep bir ağızdan heyecanla konuşuyorlar: ‘Yirmi dört yılla bile yargılanan çocuklar var. Devlet taş atan çocuğa bunu yapıyor. Eğer bedeli buysa yaşamaya hazırız’ diyor. ‘Derdimiz polisle. Gece baskın yapıp çocukları evlerinden alıyorlar. Güvenliğimiz yok. Yaşlıya bile saygı duymuyorlar’ diyor.” Yine “Taş atmakla nereye varacaksınız?” sorusuna bir çocuk “Vardığı yere kadar gideriz.” diyor ve bu taş atma eyleminden dolayı da ailelerinin çoğu kez haberlerinin olmadığını söylüyorlar.

Değerli milletvekilleri, 21 Haziranda Gümüşhane’nin Kelkit ilçesinde ölü olarak ele geçirilen PKK mensubunun annesi, anne Gülistan Dağhan da “Asker annelerine sesleniyorum. Onlar beni anlıyor, biliyorum. Onlar da seslensin. Yeter artık bitsin. Bu çocukları ne zorluklarla büyüttük, okuttuk. Bu iş çözülsün. Gençler ölmesin.” diyor.

Yine, babası “Ben oğluma kurşun sıkanı öldüremem.” diyen baba Mehmet Dağhan “Israrla barış istiyoruz. Slogan atmak kolay, yaşamak zor. Başka analar babalar bu acıyı yaşamasın. Tek istediğimiz budur. Silah hak arama aracı olmaktan çıksın, sorun silahsız çözülsün.” diyor.

Değerli arkadaşlarım, daha önce bu kürsüde yaptığım konuşmada Batman’da bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne katıldığı nedeniyle -polise taş attı ya da atmadı- sırf toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılmış olması nedeniyle örgüt üyeliğinden ve diğer Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’na muhalefetten yaşından daha büyük, yedi yıl dokuz ay ceza alan Berivan’ın feryatlarını bu kürsüye taşımıştım ve ilk defa bir milletvekili olarak ve Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili olarak bu konuya duyarlılık gösterilmesi gerektiğini ben düşünmüştüm ama bu getirilen, Hükûmetin getirdiği bu tasarı ne yazık ki Batman’da tutuklu bulunan Berivan’ın derdine çözüm bulmuyor değerli arkadaşlarım. Bunu, şimdi, birazdan hep beraber konuşacağız.

Terörle Mücadele Kanunu 2006 yılında değiştiriliyor ve Terörle Mücadele Kanunu’nun 5’inci maddesine cezaların artırımı öngörülüyor ve bu çocuklar için de öngörülüyor ve yine, çocukların özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde yargılanması öngörülüyor. Bu, 2006 yılında yapılıyor. 2006 yılında iktidarda kim vardı? AKP vardı.

Şimdi de Sayın Başbakan, 2006 yılında yaptıkları uygulamayı bugün kaldırırken sanki lütfediyor. Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesi ve uluslararası belgelere aykırı bir şekilde çocukların zaten özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde yargılanması kabul edilmezken, düzeltme olayını, kendilerinin getirdiği bir yanlışlığı bir lütufmuş gibi sunuyor değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlar, Başbakan her şeyden şikâyet ediyor, herkese kızıyor ve Başbakan artık ağlamaya başlıyor. Dün bir kadın derneği temsilcisi “Başörtülü kadınların sorunlarına gösterdiğiniz hassasiyeti neden Kürt kadınına, Kürt sorununa göstermiyorsunuz?” deyince, bu soruya Sayın Başbakan çok kızıyor ve Sayın Başbakan söylemlerinde, 12 Eylül Anayasası ilk defa değiştirilmiş gibi topluma bir yanlış sunumda bulunuyor. 12 Eylül Anayasası bundan önce de 15 kez değiştirilmiş ve 2001 yılında yapılan 4709 sayılı Yasa’yla başlangıç metni dâhil tam 32 maddesi değiştirilmiştir. Yani değerli arkadaşlarım, 12 Eylül Anayasası ilk defa değiştirilmiyor. Onun için, topluma böyle bayram ve düğün eder gibi sunmak doğru değildir.

Türkiye, OECD ülkeleri arasında çocuk yoksulluğu en yüksek olan ülkedir. Bugün sadece taş atan çocukların sorunu yoktur, aynı zamanda mendilci çocukların sorunu da vardır. Sosyal adalet olmadan demokrasi olmaz, ama en kötü durumda olanlar… Doğu, Güneydoğu bölgelerinden göçle büyük şehirlere gelmiş olan ilkokul çağındaki mevsimlik işçi çocuklar sorunu can yakmaktadır. Hem çocuk işçiliği bir insanlık suçudur. Diyarbakır, Batman, Adana, Adıyaman, Şanlıurfa, Gaziantep’te mevsimlik tarım işçisi toplam çocuk sayısı 23.683’tür değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlar, bu yasa tasarısının eksikliklerine geçmeden önce, bir kere, doğduğu andan reşit olduğu ana kadar geçen süre, insan açısından çocuktur. Çocuk bir yetişkin insan değildir ya da insanın küçük bir modeli değildir. Çocuğun çevreyi ve toplumsal olayları algılaması ile büyüğün çevreyi ve toplumsal olayları algılaması birbirinden farklıdır. O nedenle, hem uluslararası belgelerde hem de Türk Ceza Kanunu’nda, ergin bile olsa on sekiz yaşını doldurmayan kişi çocuk sayılmıştır değerli arkadaşlarım. Kanunların ne kadar güzel ve ne kadar iyi olduğu değil, bunu uygulayanların ne kadar bilgili, ne kadar basiretli olduğu daha önemlidir.

Ülkemizin hukuk politikalarına bakıldığında, hâkimlerin takdir yetkilerini çoğu kez bu tür suçlarda ne yönde kullandığını hepimiz bilmekteyiz. Delilsiz suçlamalar, haksız ve keyfî aramalar, yakalamalar, gözaltına almalar, delilsiz cezalandırmalar, savcı iddianamelerine ters düşmesiyle pek karşılaşılmayan mahkeme kararları, iddianamelerin çoğu kez Emniyet fezlekelerinden “kopyala yapıştır” yöntemiyle hazırlanması, bugün ülkemizde kural hâline gelmiş olan kuralsızlıklardır.

Bugün, gösterilerde tesadüfen bulunan çocukların ve heyecanla taş atan bir çocuğun yargılanması, yaşından katbekat fazla ceza alarak çocukluğunu hatta gençlik yıllarını cezaevlerinde geçirmesi ne kadar doğrudur; bunu toplumun vicdanına sunuyorum. Ne kadar tüyler ürpertici ve ilginç bir durumdur ki, biz, bugün, burada geleceğimiz olan çocuklarımız için en güzel cezaları tartışmaktayız yani cezanın en güzelini tartışmaktayız, tıpkı ölümlerin en güzelini tartıştığımız gibi. Olacak şey değil arkadaşlar. Hâlbuki, aslolan şey çocuklara ceza vermemek değil midir?

Filistinli bir çocuk annesine “Anne, İsrail askerleri küçük çocukları küçük mermilerle mi öldürüyor?” diye soruyor. İşte, bizim de bugün burada yaptığımız tam da budur, küçük çocukların küçük suç ve cezalarla cezalandırılmalarını sağlamaya çalışmak.

Herkes biliyor ki, bugün bu ülkede hukuk katlediliyor, hem de hukuk kurallarını uygulamakla görevli olan insanların eliyle katlediliyor. Haksız ve delilsiz suçlamalar, haksız ve keyfî aramalar, yakalamalar, gözaltına almalar ve yıllardır süren tutuklamalar, Emniyet fezlekelerinin iddianamelere aynen yansıması, delilsiz cezalar ve iddianameye uygun cezalar. Bu yöntemler, bugün ülkemizde sadece çocuklar ve siyasi suçlular için değil herkese uygulanan bir kural hâline gelmiştir.

Adil yargılanma hakkı ihlalinde Türkiye dünya 1’incisi, yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki dosyaların yüzde 10’undan fazlası Türkiye’ye ait. 2010 Ocak ayı itibarıyla, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi toplam dosya sayısı 119.300; bu dosyaların 13.100 tanesi Türkiye’nin. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin baktığı her 9 davadan 1’i Türkiye’ye ait. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği ihlal kararlarının yüzde 18’i Türkiye’ye ait. Türkiye, hak ihlalinde Rusya, Ukrayna ve Romanya ile birlikte dünyanın en üst ülkelerinde. Özgürlük ve güvenlik hakkı ihlalinde 436 dosya mevcut.

Ülkenin hukuk anlayışı değişmedikçe daha çok çocuğumuz, pek çok vatandaşımız mağdur olmaya devam edecektir.

Değerli arkadaşlarım, hukukun temeli adalettir. Bir ülkede adalet, gücünü her şeyden önce toplum vicdanından alır. Hukuk devletinde toplum vicdanını acıtan ve adalete dayanmayan hukuk sisteminin varlığı kabul edilemez. Bu nedenle, yasal düzenlemeler yapılırken hukukun temelini oluşturan, adalete güç veren toplumsal vicdanın sızlatılmamasına özen gösterilmesi gerekir.

Bu nedenle, kural olarak “Suça sürüklenen çocuk” deyince sadece terör suçuna sürüklenen çocuk değil, başka suçlara sürüklenen çocukların varlığını da unutmamak gerekir.

Kamuoyunda “Taş atan çocuklar” olarak anılan çocuklara, sırf toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılmış olmalarından ötürü yaşlarından daha fazla ceza verilmesi, çocukluk ve gençlik yıllarını cezaevinde geçirmesi toplum vicdanını kanatmakta, canını acıtmakta ve bu durum hiçbir suretle de kabul edilemez bir durum olmaktadır.

Bu nedenle, terör suçuna sürüklenen çocukların sorunlarının hak ve adalet duygularını sızlatmayacak şekilde çözülmesi Cumhuriyet Halk Partisinin en temel dileğidir.

Hukuk devletinde, çocuk ya da büyük hiçbir kimsenin şiddete başvurmadığı takdirde sırf ve toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılmış olmasından dolayı yakalanması, gözaltına alınması, tutuklanması ve cezalandırılması kabul edilemez bir durumdur. Bunun içindir ki, ister çocuk olsun ister büyük olsun bir kimsenin sırf toplantı ve gösteri yürüyüşüne katıldığından dolayı cezalandıran hükümlerin kaldırılması gerektiğini düşünmekteyiz.

Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde taş atmayı güvenlik güçlerine karşı silahlı direnme sayarak, taşla mukavemet eden çocukların bile son derece ağır cezalarla cezalandırılmasına olanak tanıyan bir yasal mevzuatımızın bulunduğu açıktır. Ancak, bu düzenlemeyi yaparken bir yandan çocuk ceza adalet sisteminin temel amacına uygun olarak çocuğun durumunun iyileştirilmesi, çocuğa “orantılılık” ilkesine uygun yaptırımların uygulanması hedeflerini gözetirken öbür yandan da terörle mücadeleyi zafiyete uğratmamak gerekiyor. Demek ki Cumhuriyet Halk Partisinin hassas olduğu konulardan birisi, bu tip düzenlemeleri yaparken terörle mücadelenin zaafa uğratılmasını sağlayacak düzenlemelerden özenle kaçınmaktır.

Değerli arkadaşlarım, ister çocuk ister büyük her kim olursa olsun, biz suç işleyen herkesin, hangi suçtan olursa olsun, özel, olağanüstü mahkemeler yerine “doğal yargıçlık” ilkesine uygun bir şekilde, doğal mahkemelerde yargılanmasını istiyoruz. O nedenle, devlet güvenlik mahkemelerinin yerine kurulmuş olan ve 12 Eylül hukukunu devam ettiren bugün özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde sadece çocukların değil büyüklerin de yargılanmaması gerektiğini düşünmekteyiz.

Tasarıyı değerlendirdiğimizde, Hükûmet, bu kanun tasarısını kamuoyunda “taş atan çocuklar” olarak anılan terör sorununa sürüklenmiş çocukların sorunlarına çözüm bulmak için getirdiğini iddia etmekteyse de bu tasarı, toplumda oluşturulan beklentileri karşılamaktan çok uzaktır değerli arkadaşlarım. Ülkedeki konjonktüre göre yasa yapılmaz. Yasa, ülkedeki toplumsal ihtiyaca göre yapılır. Ancak, bu yasanın, bu terörle mücadelede mağdur olan çocukların, gerçekten vicdanları kanatan şekilde ceza almaları üzerine toplumda var olan tepkiyi ve duyarlılığı önlemek amacıyla ve kısa da olsa, bir anlık da olsa örtmek amacıyla getirildiği çok açıktır. AKP Hükûmeti, her konuda olduğu gibi, bu konuda da “–mış” yaparak, sorunları çözüyormuş gibi gözükerek bu konuya yaklaşmaktadır ve bu tutanaklar tarihsel tutanaklardır. Bugün, temel iddia, yola çıkış iddiası olan, bu “taş atan çocuklar” olarak bilinen Terörle Mücadele Kanunu mağduru çocukların sorunlarının hiçbir şekilde çözülmeyeceğini bu tasarı çıktıktan sonra da göreceğiz değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlar, amaç gerçekten bu sorunları çözmek olsaydı bu çocukların sorunlu olduğu maddelerle ilgili düzenleme yapılırdı. Bu çocukların, başta Terörle Mücadele Kanunu’nun 2’nci maddesiyle Türk Ceza Kanunu’nun 314’üncü maddesiyle 220/6’ncı maddesiyle 220/8’inci maddesiyle sorunları vardır. Yani bu çocukların bu kadar ağır cezalara mahkûm olmalarının nedeni bu saydığım maddelerdir. Bu saydığım maddelerde hiçbir değişiklik yapılmadan bu çocukların sorunlarının çözüleceğini iddia etmek ve buna bizim inanmamızı beklemek son derece yanlıştır değerli arkadaşlarım.

Bugün, adı üstünde, “Terörle Mücadele Kanunu mağduru çocuklar” deniliyor, o zaman bu tasarının neresinde Terörle Mücadele Kanunu’nda düzenlenmiş, çocuklarla ilgili düzenlenmiş cezalarda bir indirim söz konusudur, Terörle Mücadele Kanunu’nun 5’inci maddesinin dışında? Bu çocukların en ağır ceza almalarının nedeni, Terörle Mücadele Kanunu’nun 2/2’nci maddesinin ve Türk Ceza Kanunu’nun 220/6, 7’nci yollaması ile Türk Ceza Kanunu’nun 314’üncü maddesinin dördüncü bölümünden yani silahlı örgüt üyeliğinden aldıkları cezadır değerli arkadaşlarım. Bu cezayı bu Yasa’da koruduğunuz müddetçe bu çocukların sorunlarını çözmeniz mümkün değildir. O zaman, bu çocukların sorunlarını çözüyormuş gibi göstermek doğru değildir. Belki kısa vadede bu tasarıyla, siz, toplumda yükselen tepkileri dindirebilirsiniz. Amacımız, toplumda yükselen tepkileri zahirî olarak dindirmek midir, yoksa gerçekten yürekleri kanatan bu çocukların sorunlarını köklü olarak çözmek midir?

Değerli arkadaşlarım, Hükûmetin her konuda yaptığı gibi bu konuda da gerçekten bu çocukların sorunlarının başlıca nedenleri olan Terörle Mücadele Kanunu’nda, Türk Ceza Kanunu’ndaki ana maddelerdeki cezalarla ilgili hiçbir düzenleme yapmaksızın, orada hiçbir değişiklik getirmeksizin olayın kıyısından, çevresinden kıvranması aslında Hükûmetin bu çocukların sorunlarıyla ilgilenmek yerine, asıl amacının başka olduğu konusunda bizi düşünceye itmektedir.

Nitekim, değerli arkadaşlarım, bu kanun tasarısı öncelikle Hükûmet tasarısı olarak 2009’un Kasım ayı içerisinde geldi. O zamandan beri bekletildi, buzdolabına konuldu. 2010 Mart ayı içerisinde görüşmeler yapıldı, 31 Mart günü bu alt komisyonda görüşüldü. Açıkça yetersiz olan bu tasarının yetersiz olduğunu kendileri de anlamış olacaklar ki, hemen AKP’li 2 vekil arkadaşımıza hazırlattıkları teklif ile yeni bir düzenleme yoluna gidildi. Ne yazık ki, o getirilen teklif de bu çocukların sorununu çözmeye yetecek değildir değerli arkadaşlarım.

Şimdi, önerilen değişiklik de çocuklardan daha çok büyüklerin işine yaramaktadır. Bir kere Terörle Mücadele Kanunu’nda, demin de söyledim, 5’inci maddede terör suçlarının çocuklar açısından artırımının uygulanmayacağı öngörülmüştür. Bu, zaten olması gereken bir düzenlemedir, uluslararası hukuk belgelerine uygundur. Öbür yandan, özel yetkili mahkemelerde çocukların yargılanmaması… Vallahi teşekkür ediyoruz, lütfettiniz, zaten özel yetkili mahkemeler “doğal yargıçlık” ilkesine aykırı olan mahkemelerdir.

Bir de yeni getirilen teklifle, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’nın 32, 33 ve 34’üncü maddelerinde değişiklik getirildi. Şimdi, gerçekten bu getirilen değişiklik ile çocukların sorunlarını çözüyor muyuz, çözmüyor muyuz; ben, bunu hem yüce Meclisimizin hem de Türk milletinin takdirlerine sunuyorum.

Bugün itibarıyla cezaevlerinde yatan kişi sayısı 119.925, cezaevlerinde yatan çocuk sayısı 2.460. Bu 2.460 çocuktan adli suçlu çocuk sayısı 2.264, Terörle Mücadele Kanunu ve 2911 sayılı Kanun’a dayalı suçlardan çocuk sayısı 196. Yani, bizim burada tartıştığımız konu 196 çocuğu mu ilgilendiriyor? Hayır, onu da ilgilendirmiyor değerli arkadaşlarım. Yani, bu yasa tasarısı çıktığı zaman bu 196 çocuğun hapishanelerden çıkacağını falan sanmamak lazım. Burada 2911 sayılı Yasa’nın 32 ve 33’üncü maddelerinden tutuklu, hükümlü sayısı toplamı 168 kişi. Bu 168 kişinin sadece 11 tanesi çocuk, 157 tanesi büyük. Tekrar ediyorum: 11 tanesi çocuk değerli arkadaşlarım ve 157 tanesi büyük. 11 çocuktan 8 tanesi tutuklu, 1 tanesi hüküm özlü, 2 tanesi hükümlüdür. Bunun da 1 tanesi çocuk, 11 tanesi büyük olmak üzere 12 kişisi 32’nci maddeye muhalefetten; 10 tanesi çocuk, 146 tanesi büyük olmak üzere 156 tanesi de 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’nın 33’üncü maddesine muhalefetten tutuklu bulunmaktadırlar.

Değerli arkadaşlarım,  bu tasarının, bu çocukların sorunlarını hiçbir tarzda çözmeyeceği ayan beyan ortadadır. Hâl böyleyken Hükûmetin, çocukların bu sorununu çözüyormuş gibi toplumda gerçekten büyük beklentiler oluşturması yanlıştır. Esas olan konu, ürkerek, çekingen davranarak, korkarak olaya yaklaşmak değildir. Eğer siyasi iktidarın bu konudaki iradesi gerçekten “taş atan çocuklar” olarak bilinen bu çocukların cezaevlerinden kurtulmalarını sağlamaksa bunların sorunlarını çözmekse o zaman yapması gereken şey daha cesaretli, daha kararlı davranarak bu çocukların sorunlarına yol açan Terörle Mücadele Kanunu’na ve Türk Ceza Kanunu’nun ilgili maddelerine neşter vurmaktır. Bunu vurmadığınız müddetçe olayları çözemezsiniz.

Değerli arkadaşlarım, eğer, siz, hâlâ daha, bugün getirdiğiniz bu tasarıda, sırf toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılmış olmayı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlar mısınız Sayın Öztürk.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - … örgüt üyeliği olarak kabul ederseniz, bu anlayışı devam ettirirseniz, sizin bunu çözme iradesinde olmadığınız anlaşılır ve siz, bugün hâlâ daha bu tasarıda bu taşla silahı aynı araç kabul eden ve polise taşla mukavemeti ateşli silahla direnme sayan bir hukuksal düzenlemeyi mevzuatınızda ısrarla sürdürmeye çalışırsanız, bu konuda samimi değilsiniz demektir.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, bugün, Türkiye'nin demokratikleştirilmesine ve özgürleştirilmesine ihtiyaç vardır ve bunun için hiç zaman uzatmaya gerek yoktur, hukuk  devleti ilkesinin güçlendirilmesi için bu demokratikleşme, özgürleşme bir aciliyettir ve bu -gazetenin manşetinde söylenildiği gibi- hemen şimdi yapılmalıdır, yarına bırakılmamalıdır. Eğer gerçekten demokratikleşme Türkiye’nin önünü açacaksa, bunları yarına bırakamayız diye düşünüyorum. Hükûmeti, çocukların sorunlarını gerçekten çözecek bir şekilde düzenleme yapmaya davet ediyorum.

Bu vesileyle, Cumhuriyet Halk Partisi olarak beni dinlediğiniz için hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Tasarının tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Rıdvan Yalçın, Ordu Milletvekili.

Buyurun Sayın Yalçın. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; 526 sıra sayılı Tasarı’nın geneli üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle konuşmamın başında yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, maalesef, yine bir güne büyük acılarla uyandık. Tabii, bu kürsülerden defalarca sözün bittiği yerde olduğumuz ifade edildi ama, ne yazık ki burada kınamaktan başka da bir imkân elimizde bulunmuyor, ama ateş düştüğü yeri yakıyor, maalesef 6 vatan evladı daha kara toprağa düşmüş bulunuyor.

Değerli milletvekilleri, şimdi hemen şunu ifade etmek istiyorum: Burada bugün Terörle Mücadele Kanunu üzerinde konuşuyoruz, Ceza Kanunu üzerinde, Ceza Muhakemesi Kanunu üzerinde. Şimdi acaba, Sayın Cumhurbaşkanının “Güzel şeyler olacak” diyerek başlattığı, Sayın Başbakanın, o Habur görüntülerinden sonra “Umut verici gelişmeler” diye tanımladığı bu yıkım projesinde bugüne kadar 150’ye yakın şehidimiz varken ve maalesef bugün ülkemizin sokakları tekrar teröristler tarafından kesilebiliyor, insan kaçırılabiliyorken, terör eylemleri büyük şehirlerde bile hayatı tehdit eder hâle gelmişken, acaba vatandaşımız, burada bizden, Terörle Mücadele Kanunu görüşmesinde ne bekliyor, ne talep ediyor diye sorduğumuzda, değerli arkadaşlar, benim aklıma şunlar geliyor: Mutlaka böyle bir atmosferde, bu Kanun’da bir şey görüşülecekse, orada tekrar asayişi sağlayacak bir olağanüstü hâl uygulamasının geri gelmesinin görüşülüyor olması gerektiğini düşündüğünü zannediyorum milletimizin. En azından, burada bugün biz kapsamlı ve sonuç alıcı bir sınır ötesi harekâtın, kara harekâtının tezkeresini görüşüyor olmalıydık; en azından, terörle ilişkili suçlar bakımından idamın geri getiriliyor olmasını görüşüyor olabilmeliydik fakat değerli milletvekilleri, ne yazık ki iktidar grubunun dayatmasıyla -görüyorum ki ana muhalefet de bu konuda iktidarla yarış içerisine girmiş- böyle bir günde, henüz 6 şehidimizin mübarek bedenleri toprağa verilmeden, biz, burada bir teröre zafiyet yasasını, teröre taviz yasasını, terör örgütünü zafer kazandığı edasına sokacak bir taviz yasasını görüşüyoruz. Bütün samimiyetimle, bütün içtenliğimle söylüyorum, İktidara, Sayın Bakana ve AKP Grubuna bütün içtenliğimle söylüyorum: Gelin, böyle bir günde şehitlerimizin aziz hatıralarını ve acılı ailelerini incitmeyelim, bu tasarıyı geri çekin. Var mısınız Sayın Bakanım? Biz, samimi olarak bunu talep ediyoruz sizden.

ŞENOL BAL (İzmir) – Öyle bir dertleri yok onların.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Yarın görüşelim.

RIDVAN YALÇIN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bu konunun diğer teferruatlarına geçmeden önce, biraz safahatıyla ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Aylar önce bu tasarı Komisyona geldi ve bir alt komisyon kurulmuştu o zaman. İlk getirildiği hâlinde, bugün getirildiği gibi af önerisi değil, çocuklar için ceza indirimleri öngörüyordu fakat tasarı içerisinde teröristbaşının tekrar yargılanmasına da imkân sağlayabilecek bir madde bulunmaktaydı. Bu konuda hem ana muhalefet partisi hem Milliyetçi Hareket Partisi yoğun muhalefet ettikten sonra alt komisyonda bu madde tasarıdan çıkartıldı. Daha sonra artan terör eylemleri sebebiyle de zannediyorum epey bir zaman beklemeye alındıktan sonra bugün artık iflas etmiş, tükenmiş bir yıkım projesinin, açılım projesinin varlığının ispatı olarak tekrar burada Genel Kurula dayatılmak isteniyor.

Şimdi, değerli milletvekilleri, alt komisyonda, esas komisyonda Sayın Hakkı Köylü, Sayın Ahmet İyimaya Bey’den özellikle bir şeyi rica ettim. Burada bir terör meselesini konuşuyoruz. Bu konuyu konuşurken sosyologlarla konuşmayacak mıyız? Psikologlarla, pedagoglarla, terör uzmanlarıyla, cezaevi müdürleriyle konuşmayacak mıyız değerli milletvekilleri? Şimdi buradan bu çocukları salıvereceğiz. Bununla beraber, biraz sonra arz edeceğim, yetişkinleri salıvereceğiz. Peki, bu nasıl algılanacak, nasıl yansıyacak? Bu toplum, bu millet, terör örgütü ya da içi yanan milletimizin fertleri bunu nasıl karşılayacak, nasıl değerlendirecek, nasıl reaksiyon verecek? Acaba biz bu çocuklara iyi bir şey mi yapıyoruz, yoksa iyi bir şey yapıyor zannederek daha çok çocuğun terör örgütü tarafından istismarına imkân mı sağlıyoruz? Bunları tartışabileceğimiz uzman insanlar getirin dedik ama maalesef kimi temsil ettiği bilinmeyen, neyi temsil ettiği bilinmeyen birtakım propagandistler, bu Meclise, komisyona ne şekilde geldiği, kimin referansıyla geldiği belli olmayan birtakım propagandistler o komisyonlarda görüş ifade ettiler ama devletimizin bu uzmanları maalesef komisyonlara davet edilmediler değerli milletvekilleri.

Şimdi, arkadaşlar, bir üzüntümü yine sizlerle paylaşmak istiyorum. Sayın Ahmet İyimaya’nın  -Burhan Hoca burada mı bilmiyorum- hukukçu arkadaşların, Sayın Meclis Başkanlığımızın da dikkatini çekmek istiyorum. Arkadaşlar, görüştüğümüz kanun tasarısı 10 madde, yürütme, yürürlükle beraber 12 madde ve biz bu kanun tasarısını burada temel kanun olarak görüşüyoruz. Şimdi, arkadaşlar, bakın, İç Tüzük, temel kanunla ilgili ne söylüyor: “Bir hukuk dalını sistematik olarak bütünüyle veya kapsamlı olarak değiştirecek biçimde genel ilkeleri içermesi, kişisel veya toplumsal yaşamın büyük bir bölümünü ilgilendirmesi, kendi alanındaki özel kanunların dayandığı temel kavramları göstermesi, özel kanunlar arasında uygulamada ahenk sağlaması, düzenlediği alan yönünden bütünlüğü ve maddeler arasındaki bağlantıların korunması…” diye devam ediyor. Şimdi, arkadaşlar, hiç mi içinizde vicdanı olan hukukçu yoktur? Şu kanunu, 10 maddelik bir kanunu bu Genel Kurula temel kanun diye getirmek, millete de, millet iradesine de, Türkiye Büyük Millet Meclisine de yapılacak saygısızlıkların en büyüğüdür değerli arkadaşlar. Olur mu böyle bir şey? Yani Türkiye Büyük Millet Meclisi, kendi Tüzük’üne, kendi iç hukukuna riayet etmiyor, bu ölçüde kötüye kullanıyorsa nasıl milletimizden hukuka riayet etmesini isteyecek, bekleyecek? Meclis Başkanlığının bu kötü istismar için mutlaka bir önlem alması gerektiğini düşünüyorum değerli arkadaşlarım.

Şimdi, sayın milletvekilleri, tasarıya dönersek tekrar, hemen ifade etmeliyim ki Milliyetçi Hareket Partisi, gençlik ve çocuk meselesini siyasetinin merkezine koymuş bir siyasi harekettir; ülkemizin, milletimizin, devletimizin sonsuza kadar var olma ülküsünün ancak sağlıklı nesiller yetiştirmeyle mümkün olacağına inanan, hem parti programında hem seçim beyannamelerinde çocuklar ve gençlerimizin korunması, onların suçtan ve kötü alışkanlıklardan uzak tutulması için önlemler almış bir siyasi harekettir.

Ancak, bu tasarı, değerli arkadaşlar, her şeyden evvel Anayasa’ya aykırıdır, her şeyden evvel çocukların lehine olmayan, belki çocuk istismarının en kötü yapıldığı örneklerden bir tanesidir; çocukların arkasına saklanarak, çocukların arkasına gizlenerek yetişkinlerin affına dönük bir yasal çalışmadır.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bir defa, temel eleştirilerimizden bir tanesi, bu memlekette “çocuk” dendiğinde sadece terör örgütüyle ilişkili çocuklar mı mağdurdur, mustariptir ya da kamuoyunun önceliği sadece bunlar mıdır? Sizin, Genel Başkanımızın da önerdiği gibi, bir genel çocuk meselesini, genel çocuk suçluluğu meselesini elinizin tersiyle itip sadece terör örgütüyle ilişkili suçlar işleyen çocuklar için özel birtakım yasal çalışmalar yapmanız Anayasa’ya da aykırıdır, kamu vicdanına da aykırıdır, ayrıca ayrımcı unsurlar içermektedir.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; ben, açıkçası bu kanun çıktıktan sonra, iktidar milletvekili olan arkadaşlarımızın, bölgelerine gittiklerinde, mesela daha önce basına yansımıştı, baklava çalıp tutuklanan bir çocuğun ana babasını gördüklerinde ona ne cevap vereceklerini merak ediyorum. Gasp yapmış, hırsızlık yapmış, evrakta sahtecilik yapmış ya da başka suçlar işlemiş -her suç kötüdür, her suç antipatiktir- bu suçları işleyen insanların babaları, anaları size geldiğinde “Sayın milletvekilim, terör örgütüyle ilişkili suç işleyen, devletin polisine, jandarmasına taş atan, yasa dışı amblemler taşıyan çocuklar bu milletin çocuğu da, bu Meclisin önceliği de, bizim çocuklarımız neden bu haklardan faydalanamıyor?” dediklerinde ne cevap vereceksiniz? Samimiyetle soruyorum, çok merak ediyorum.

Değerli milletvekilleri, bu tasarı, biraz önce de ifade ettiğim gibi, çocukların arkasına saklanarak, tipik bir çocuk istismarıyla yetişkinler için aslında getirilmektedir. Şimdi neler getirmektedir yetişkinler için, kısaca bunları sizlerle paylaşmak istiyorum. Bir defa, kanunsuz yürüyüşlere silahsız katılanlar için bir yıl-üç yıl olan ceza altı ayla başlayan bir cezaya indirilmektedir. Dağılma sırasında cebir, tehdit, şiddet, saldırı ve mukavemet edenler bugünkü kanunda üç yıl-beş yıl ceza almaktayken, yeni kanunla, Türk Ceza Kanunu 265’e atıf yapılarak, altı ayla başlayan cezalara dönüştürülmektedir. Toplantı ve izinsiz gösteri yürüyüşüne 23’üncü maddenin (b) bendinde sayılan silah ve araçları taşıyarak katılanlar… Değerli arkadaşlarım, bu silahlar nedir, sizlere bunu da arz etmek isterim: Ateşli silahlar, patlayıcı maddeler, her türlü kesici-delici aletler, demir sopa, demir ve lastik çubuklar, boğma teli, zincir gibi yaralayıcı bereleyici birçok alet edevat… Değerli arkadaşlarım, şimdi, bunlarla katılanlar, bunları taşıyanlar iki yıl ile beş yıl arasında ceza almaktayken bugünkü kanunda, yeni kanunla altı ayla başlayan cezalara indirilmektedir. Evet değerli arkadaşlar, bu silahları taşıyarak bir eyleme katılanlar altı ayla başlayan cezalar alacaklardır.

Silahlı olarak yürüyüşe katılıp kendiliğinden dağılmayıp zor kullanılması hâlinde üç yıl-altı yıl olan ceza, dağılma sırasında, biraz önce saydığım silah ve araçlarla direnenler, karşı koyanlar… Sayın milletvekilleri, biraz önce ifade ettiğim, silahlarla polise mukavemet eden, karşı koyanlar için bugünkü kanunda yer alan beş ve sekiz yıl arası ceza yeni düzenlemeyle altı ayla başlayan cezalara dönüştürülmektedir.

Şimdi, işte, sayın milletvekilleri “Çocuklar için getiriyoruz.” diye ifade edilen, gerekçesinde ve buradaki, Hükûmet adına yapılan konuşmada hiçbir şekilde bu boyutu ifade edilmeyen tasarının arkasından çıkanlar bunlar.

Şimdi soruyorum Sayın Bakana, Sayın İktidara: Kimlere çıkarıyorsunuz Sayın Bakan bu yasayı? Çocuk istismarı yaparak kimleri cezaevinden çıkarmak istiyorsunuz? Kimler bu yasadan faydalanacak? Kimler, soruşturulan ya da tutuklu, hükümlü olarak bu yasadan faydalanacak, bunları ifade etmeniz lazım. Bu yasayı temel kanun olarak görüştürme arzunuzun sebebi bu mudur? Bunları burada ifade etmemizin -maddeler üzerinde konuşulmasın diye- gizlenmesini mi istiyorsunuz, doğrusu merak ediyorum.

Değerli milletvekilleri, tasarının çocuklarla ilgili kısmına gelince… İzinsiz gösteri yürüyüşüne katılan, buna bağlı örgüt üyeliği ve örgüt propagandası suçlarına -hiç lafı ezmeye, büzmeye gerek yok- bir af getirilmektedir değerli milletvekilleri. Terör suçlarında çocuklar bakımından getirilen artırım indirilmektedir, birtakım yargılama usulleri düzenlemektedir. İnfaz usullerinde çocukların lehine olabilecek bazı düzenlemeler bulunmaktadır.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bütün suçlu çocuklar bakımından -biraz önce ifade ettim- meseleyi ele almak yerine, sadece bir iki suç tipi ve suçlu tipi bakımından ayrıcalıklar sağlamanın kamu vicdanını yaraladığını düşünüyorum. Özellikle, terör suçları bakımından, ki terör suçları öldürme, uyuşturucu madde, kaçırma, gasp gibi suçlar terör amacıyla işlendiğinde terör suçu tanımına giriyor ve değerli arkadaşlar, yarı oranında artırılıyor. Şimdi, bu tasarıyla, çocuklar bakımından bu artırımın kaldırıldığını görüyoruz.

Sayın milletvekilleri, bu açıkça Anayasa’ya aykırı bir husustur. Bir suç tipini yaşa göre, cinsiyete göre değiştiremezsiniz. Yani, mesela, kadınlar da zayıflar, o zaman kadınlar için de cinayet suçlarını yarı oranda mı uygulayalım? Böyle bir sonuca bizi ulaştırır. Bu gibi indirimler, bu gibi avantajlar genel hükümlerde yer almaktadır. Yaş küçüklüğü ya da diğer şahsa özel sebepler, bu uygulama Anayasa’ya da bu sebeple aykırıdır.

Şimdi, değerli milletvekilleri, yine kendi içerisinde de tasarı hatalarla doludur. Mesela çocuklar için getirilen düzenlemede yürüyüş esnasında propaganda yaparsanız suç olmayacak ya da serbest kalacaksınız ama mesela evde propaganda yaparsanız bundan ceza göreceksiniz. Bunun gibi teknik olarak da çok ciddi hataları vardır.

Şimdi, değerli milletvekilleri, işin özeti şudur: Bu tasarı kanunlaşır ise ilk suç bakımından çocuklar için polis, jandarma taşlamak serbest olacaktır; polis, jandarma sopalamak serbest olacaktır; yüzünü gizleyip örgüt adına eylem yapmak serbest olacaktır, Sayın Başbakan Aydın’da “Açılımınız sürdükçe analar ağlıyor.” afişiyle uğraşırken intikam afişleri asmak serbest olacaktır, örgüt propagandası serbest olacaktır.

Şimdi, değerli milletvekilleri, yine bir maddede, Ceza Muhakemesi Kanunu 250 hususunda bir değişiklik var özel yetkili ağır ceza mahkemeleri bakımından. Biz de gerçekten çocukların hangi suçu işlerse işlemiş olsun, bu, terör suçu bile olsa özel yetkili mahkemelerde yargılanmasına gönlümüz razı değil. Ancak, sayın milletvekilleri, bu ülkeye gelip “Ben emirle geldim, örgüt üyesiyim ve pişman değilim.” deyip törenlerle karşılanıp serbest kalanlar, örgüt üyeliğini itiraf ettiği hâlde serbest kalanlar varken, mesela Haberal Hoca gibi, ne buldunuz, silah mı buldunuz, cephane mi buldunuz da yıllardır bu insanlar hâkim karşısına çıkamadan ya da neyle suçlandığını öğrenemeden cezaevlerinde bir gizli tanık terörünün mağduru olarak bu kötü şartlarda yaşamaya mahkûm oldular? Yani şunu anlatmaya çalışıyorum ki özel yargılama usulleri yalnızca çocuklar bakımından değil, ülkemizde bu İktidar uygulamalarıyla beraber yetişkinler için de çok ciddi bir tehdide dönüşmüştür.

Şimdi, değerli milletvekilleri, sürem azaldığı için bazı konuları ister istemez atlamak zorunda kalıyorum. Çok önemli bir kararı sizlere okumak istiyorum. Şunu da belirtmek gerekir: Bu konuda zaman zaman mahkemelerin de ölçüsüz kararlar verdiğini kabul etmek gerekir fakat değerli milletvekilleri, bir olayı, bir dosyayı, bir olayın işleniş biçimini görmeden, olayı dramatize ederek, olaya duygusal bir boyut katarak, efendim “taş atan mazlum çocuklar” gibi değerlendirmenin doğru olmadığı inancındayım.

Bakın, çok yeni bir mahkeme kararında: “Ağabeylerimiz bizi öldürmekle tehdit edip göstericilerin arasına katılmamızı istediler. Tanımadığım kişiler çuval içerisinden çıkardıkları taşları bize dağıtıp polise atmamızı söylediler, ben de korktuğum için böyle bir şey yaptım.”

Bir diğer sanık: “Ağabeylerimiz bizi eyleme katılmaya zorladılar, elimize çuvalla taş verdiler, zorla polisi taşlattılar.”

Bir diğer sanık, değerli milletvekilleri: “Yüzü maskeli bir grup tarafından tehdit edilerek olaylara katılmaya zorlandık. Terör örgütüyle bir ilgim yoktur.”

Şimdi, değerli arkadaşlarım, burada öyle anlatılıyor ki, sanki bu eylemlere katılan her çocuk… Hatta “Türk hâkimleri o kadar cani ki, tesadüfen o sokaktan geçen her çocuğu alıp, on beş yirmi yıl cezalara mahkûm ediyor.” diye takdim ediliyor.

İşte bu anlattığım, sizlere okuduğum kararda sayın milletvekilleri, çocuklara mahkemenin verdiği ceza birer yıl, polise mukavemet cezasıdır. Örgüt üyeliğinden ve propaganda suçlarından beraat ettirmiştir mahkeme. Bunun gibi mahkeme kararları da vardır.

Bunun hukuki dayanağı da vardır değerli milletvekilleri. Türk Ceza Kanunu 28’inci maddede, aynen okuyorum: “Karşı koyamayacağı veya kurtulamayacağı cebir, şiddet veya muhakkak ve ağır bir korkutma veya tehdit sonucu suç işleyen kimseye ceza verilmez.”

Şimdi, arkadaşlar -tabii, zamanım daraldığı için toparlamakta zorlanıyorum- bakın, Türk hukukunda on iki yaşını ikmal etmemiş bir insan adam bile öldürse cezalandırılamaz. On iki - on beş yaş arasındaki bir insan, uzman hekim tarafından “İşlediği suçun farik ve mümeyyizidir, bilincindedir.” raporu almadan cezalandırılamaz ve bu durumdaki kişilere ağırlaştırılmış müebbet hâlde on iki-on beş yıl, müebbet hâlde dokuz-on bir yıl, diğer hallerde cezasının yüzde 50’si indirilerek verilir ve her halükârda yedi yıldan fazla ceza verilemez.

Şimdi, değerli milletvekilleri, Türkiye’deki problem aslında bir mevzuat eksikliği değil. Çocuklar bakımından da mevzuatımızda yeterli hükümler vardır fakat Türkiye’de kurum eksikliği vardır ve siyasi irade eksikliği vardır. Siz biraz önceki okuduğum örnek kararda, bu çocukların eline taş veren canileri yakalayamaz, adaletin önüne çıkaramazsanız, çıkarmazsanız, bu çocukların istismarına göz yumarsanız değerli arkadaşlarım, burada yapıldığı gibi pansuman tedbirlerle, efendim, örgüte yeni bir zafer kazandık şarkısı söyleme imkânı verirsiniz. Bu yapılan iş doğru değildir, hayırlı değildir sayın milletvekilleri.

Onun için, değerli arkadaşlarım, özellikle, şunu ifade etmek istiyorum: Yaşına rağmen kendisini bir örgüt içerisinde, örgüt hiyerarşisi içerisinde konumlandırıp…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Yalçın.

RIDVAN YALÇIN (Devamla) - …suç işlemekte sebat eden herkes mutlaka müstahakını görmelidir. Ama biraz önce ifade ettiğim çerçevede, istismar edilen çocuklar bakımından yasal imkânlar vardır, bu çocuklara suç işlettiren canileri bulmak da siyasi iktidarın görevidir. Bütün bunlar yapılmadan değerli arkadaşlarım, yapılacak bu tasarıdan sonra karşımıza çıkması muhtemel riskleri de sizlerle paylaşmak istiyorum: Yetişkinler de çocuklar gibi cezaevinden çıkarılacaktır. Korkarız ki Habur’dan girenler gibi meydan meydan gezdirilip birer küçük kahraman olarak topluma gösterilecektir, örgüt bunu bir zafer olarak takdim edecektir ve en kötüsü, terörle bazı hedeflere ulaşılabildiğinin çok acı bir örneği olacaktır ve değerli milletvekilleri, lütfen, bu sözüme dikkat buyurun, Türkiye’de yıllarca töre cinayetleri yaşı küçük çocuklara işlettirildi sırf ceza indirimleri var diye. Bugün bu kanuna oy vererek çıkaracağınız çocukların bundan sonra başına geleceği her eylemden ve bu çocukların canını yakacağı her insandan sizler sorumlu olacaksınız. İnşallah genç yaşlarda, küçük yaşlarda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Bitiriyorum, selamlıyorum Sayın Başkanım.

…bu vatanın dört bir yanından gelerek “Hey on beşli on beşli” şarkılarına mazhar olmuş yaşı küçük çocukların ülkeyi vatan müdafaasında kurtardığı ruh tekrar dirilir, gelir diyor bu düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yalçın.

Sayın Yalçın, konuşmanız sırasındaki, bu tasarının temel kanun olarak görüşülmesi konusunda Başkanlığın müdahale etmesiyle ilgili görüşünüze karşı şu açıklamayı yapmak durumundayım:

İç Tüzük’ün 91’inci maddesini okumaya başladınız ama sonunu getirmediniz: “…Hükûmetin, esas komisyonun veya grupların teklifi, Danışma Kurulunun oybirliği ile önerisi üzerine Genel Kurulca karar verilebilir.” diyor.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Efendim, ben okudum.

BAŞKAN - Malumunuz olduğu gibi, 19’uncu maddede, eğer gruplar anlaşamazlarsa...

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Telkinde bulunursunuz. İç Tüzük’ü korumak, uygulamak sizin mükellefiyetiniz,  aynı zamanda İç Tüzük’e aykırı bir işlem...

BAŞKAN – Bir müsaade eder misiniz Sayın Yalçın.

“...öneri olarak getirilebilir”den bahsedilmekte. Dolayısıyla Başkanlığın yapacağı herhangi bir şey söz konusu değil. Zaten daha önce, Genel Kurulca karar verilmiştir.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Bir yanlışlık yapılıyor. Bunun yanlış bir uygulama olduğunu ifade edin.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.51
DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.58

BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 137’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

526 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi söz sırası, tasarının tümü üzerinde söz isteyen Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Hamit Geylani, Hakkâri Milletvekili.

BDP GRUBU ADINA HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarının tümü üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’yi onaylayarak 1995 yılında yürürlüğe koymuş ve 2005 yılında da Çocuk Koruma Yasası’nı çıkarmıştır. Hem sözleşme hem de yasa, işledikleri suç ne olursa olsun on sekiz yaş altındaki tüm bireyleri çocuk olarak kabul eder, ayrıca çocukların tüm haklarını sağlar, destekler ve korur. Oysaki Terörle Mücadele Yasası, çocuklar hakkında benimsenmiş uluslararası sözleşme ve ilgili protokollere oldukça aykırıdır. Ayrıca Çocuk Koruma Yasası’na ve Anayasa’da düzenlenen hukuk devleti ve eşitlik gibi ilkelere de aykırılık oluşturmakta, eşitler arasında eşitsizlik yaratmaktadır. Bu sorun, Terörle Mücadele Yasası’nın kabul edildiği 1991’den beri vardır. Ne var ki 2006 yılında yine AKP Hükûmeti döneminde yapılan değişiklikle derin bir hukuksuzluk daha yaratılmıştır.

Terörle mücadele mağduru çocuklar, bu suçlara ek olarak, yetişkinler için geliştirilmiş olan özel soruşturma, yargılama, cezalandırma ve infaz rejimi mağdurlarıdır da aynı zamanda çünkü hem genel olarak hem de özel olarak aynı süreçte iki kez hakları ihlal edilerek cezalandırılmaktadırlar.

Değerli arkadaşlar, tasarıda Terörle Mücadele Yasası’nın 5, 9 ve 13’üncü maddelerinde değişikliğe gidilmektedir. Kuşkusuz bu değişiklikleri önemsiyoruz ancak ne yazık ki şu anda binlercesi hakkında soruşturma açılan, yüzlercesi tutuklanan ve onlarca yıl hapis cezası istemiyle yargılanan çocukların mağduriyetlerini karşılamaktan oldukça uzaktır. Kalıcı ve köklü bir çözüm içermiyor, ayrıca çocuk ceza-adalet sistemi ve evrensel hukuk normlarıyla da uyuşmuyor.

Tasarıda yer alan bu üç maddenin yanı sıra, Terörle Mücadele Yasası’nın 2 ve 7, TCK’nın 220’nci maddelerinde de değişiklik yapılmadan çocuk haklarından söz etmek olanaklı değildir. Çünkü Terörle Mücadele Yasası’nın 2’nci maddesi ve TCK’nın 314’üncü maddesi yollamasıyla, aynı yasanın 220/6 maddesi gereğince örgüt üyesi olmasalar bile örgüt adına suç işleyenler örgüt üyesi gibi cezalandırılmaktadırlar.

Yine tasarıda yer almayan, Terörle Mücadele Yasası’nın 7/2 bendi kapsamında, bir gösteride yüzlerinin kısmen veya tamamen kapatılması, örgüt propagandası suçu olarak bir yıldan beş yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, sonradan tasarıya yamalanan 2911 sayılı Yasa’nın üç madde değişikliği de ne yazık ki tasarıyı istenildiği gibi hukukileştiremiyor ve yaşanan sorunlara yanıt olma noktasında oldukça eksik kalıyor. Düzenleme ile 2911 sayılı Yasa’ya eklenen 34/a maddesi de pozitif hukuk mantığına aykırı, hadisenin üstünü kapatmayı amaçlayan bir düzenlemedir. Sadece bir gösteriye katıldığı gerekçesiyle beş ayrı suçtan yargılanıp ceza alan bu çocuklar, yine terörist muamelesi görecek ve bu suçlardan dolayı yargılanıp onlarca yıl hapis cezaları alacaklardır.

Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’nda değişmeyen ama mutlaka değişmesi gereken 23/b ve 28/4 maddeleri taş atmayı silahlı eylem saymaktadır. Bu hükümler de çocukların ağır ve orantısız cezalar almasının diğer bir nedenidir. Daha yeni -bakınız, daha yeni- bu tasarı komisyondan geçtikten sonra Urfa’da M. B. adındaki bir çocuk sadece bir eyleme katıldığı gerekçesiyle beş ayrı suçtan yargılanıp tam on bir yıl hapis cezasına çarptırılmıştır. Ayrıca her gün de benzer tekrarlarla karşı karşıyayız.

Değerli arkadaşlar, en önemlisi de bu durum TCK’nın 44’üncü maddesinde düzenlenen fikrî içtima hükümlerine de aykırı düşmektedir çünkü fikrî içtimada fail, işlemiş olduğu tek bir fiille birden fazla suç tipini ihlal ediyorsa, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır. Bunu destekleyen TCK’nın 43’üncü maddesi de şöyle: “Sadece kasten öldürme, kasten yaralama, işkence, yağma suçları fikrî içtima dışında bırakılmıştır, diğerleri bu kapsam içinde. Buna rağmen TCK 220’nci maddesi ile fikrî içtima ilkeleri ortadan kaldırılmıştır. Suçta ve cezada kanunilik ilkesi yok sayılmakta, suç ve ceza adaletiyle orantılılık ilkesine de aykırılık oluşturulmaktadır.

Değerli arkadaşlar, çözüm olarak önerilen düzenleme başlı başına yeni potansiyel sorunlara da açıktır çünkü yasa tasarısı, çocuk adalet sistemi açısından kendi içerisinde saklı iki önemli tehlikeyi de barındırmaktadır. Birincisi, hürriyeti bağlayıcı cezaların çocuklara özgü güvenlik tedbirleri olarak infaz edilmesine ilişkin düzenlemedir. Çünkü uygulamada çocukların cezaları, ailelerinden alınarak ve onları da cezalandırarak yani aileleri de cezalandırarak yatılı bölge okulları veya Çocuk Esirgeme Kurumuna ait yurtlarda infaz edilecektir. Böylece çocuklara özgü bu güvenlik tedbirleriyle yine çocukların özgürlükleri kısıtlanmakta, kendilerini suçlu, ailelerinden, çocuk çevresinden ve toplumdan yalıtılmış, itilmiş bir psikoloji içinde bulacakları tehlike kaçınılmaz olacaktır.

İkinci tehlike ise TCK’ya rağmen, şimdiye kadar olmayan hukuk sistemine “çocuk mükerrirliği” kavramını monte etme şaşkınlığıdır. TCK 58/5 maddeye bir bakınız, varsa yanınızda Yasa bakınız: “Fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış olan kişilerin işlediği suçlar dolayısıyla tekerrür hükümleri uygulanmaz.” denilmektedir. Onun için tasarı, Ceza Yasası’nın bu genel hükmüne dolayısıyla Anayasa’ya, çocuk haklarına ve uluslararası temel sözleşmelere de aykırı düşmektedir.

Ayrıca, on-on iki yaşındaki bir çocukta “mükerrirlik” kavramı ve sonuçlarını algılayabilecek muhakeme ve temyiz kudretinin olamayacağı da hukuki bir saptamadır. Bu nedenle anılan tasarının yasalaşmasıyla cezaevleri yine terörist muamelesi gören çocuklarla dolup taşacaktır. Zaten ceza yargılama yöntemi yasasının tutuklamaya ilişkin 100’üncü maddesi bu işlemi doğal ve günlük alışkanlığa çevirmiştir. Oysaki Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 37’nci maddesinin (b) fıkrasına göre çocukların tutuklanması en son başvurulacak ve en kısa süreyle tutulacak geçici bir önlemdir denilmektedir.

Arkadaşlar, çelişkiler bitmiyor, bir paradoks da Çocuk Koruma Yasası’nın 19, 21 ve 23’üncü maddelerinde görülmektedir. Söz konusu Yasa’nın bu maddelerinde cezaların ertelenmesi ve hükmün açıklanmasının geriye bırakılması bakımından sınır üç yıl olarak kabul edilmiştir. Oysaki çocuk adalet sistemi gereğince bu sınırın en az beş yıla çıkarılması gerektiğini düşünüyoruz ve savunuyoruz.

Değerli milletvekilleri, tüm bu acemi şaşkınlıklar karmaşasında Hükûmet önerdiği düzenlemelere dahi sahip çıkma basiret ve iradesini göstermemiştir. Anımsayacaksınız, önceki konuşan arkadaşlar da değişik bir biçimiyle değindiler: Tasarının ilk hâlinde yargılamanın yenilenmesine ilişkin Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 311/2’nci maddesi… Evet, evet, CHP ve MHP’nin kendilerince Abdullah Öcalan’a yeniden yargılama yolunun açılabileceği varsayımı ve kuşkusu üzerine yapılan itirazla taslaktan çıkarılmıştır.

Bakınız, hukuki düzenlemeler, kuşkular ve acabalar üzerine kurulamaz. Her hukuki düzenleme, genellik ve eşitlik ilkesi gereğince herkesi kapsar. Özel, şahsi istisnalar, hukukun doğasına aykırıdır. Bu endişe, korku ve çifte standartların çağdaş hukuk normlarında yeri yoktur ve olamaz.

Ayrıca, her hukuki düzenlemede lehe olan hükümler herkes için makabline şamildir, yani geriye yürür. Kaldı ki böylesi pozitif bir gelişmeden başka yurttaşların da yararlanması söz konusudur ancak bu subjektivizmden ötürü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin vermiş olduğu kesin kararlara rağmen, aralarında Hulki Güneş davasının da bulunduğu tam iki yüz sekiz davada yargılamanın yenilenmesi hakkı engellenmiştir.

Bakınız, bireye özgü hukuk yaratma, onun evrensel hukuktan kaynaklı haklarını bloke etme, o hakları yok sayarak ve dolayısıyla başka yurttaşların hukukunu da engellemek, ilkel kabile hukuklarında bile rastlanamaz. Çağcıl hukukun temel ilkesi ve mantığı bir bütündür. Bütünselliğin şahsi parçalara bölünmesi yasalitenin bölücülüğüdür, evrensel hukuk normlarını ayaklar altına alma yaklaşımıdır.

Değerli arkadaşlar, biz, Terörle Mücadele Yasası’nın bir bütün olarak ortadan kaldırılması gerektiğini her defasında düşünüyoruz ve savunuyoruz, savunmaya da devam edeceğiz. Zira, tüm yaşananların arka planına baktığımızda, ne yazık ki çocukları ana rahminde terörist gören bir anlayış vardır. “Bu da büyüyünce dağa gidecek.” kuşkulu ve korkulu yaklaşımıdır ve Kürt sorununu terör sorunu olarak gören görme körlüğü, yirmi altı yıllık bir yıkım ve kıyımdır. Çocukların yaşadığı sorunlar ise aslında büyüklerin yaşadığı sorunların kendilerine yansımış hâlidir. Ayrıca, demokrasi ve toplumsal barış çözümsüzlüğünün en önemli bir parçasıdır. Hiç sordunuz mu kendinize, bu çocuklar neden taş atıyor? Neden demokratik eylemlere katılıp tepkilerini ortaya koyma gereğini duyuyorlar? Onları taş atma noktasına taşıyan nedenler nelerdir? Çocukları mahkûm ve mağdur etme yerine nedenleri mahkûm etmek gerekmez mi değerli arkadaşlar? Asıl sorgulanması gereken asırlık çözüm bekleyen sorunlardır. Bunlarla yüzleşmek ve geçmişi iyi okumaktan başka bir seçeneğimiz yoktur, çünkü yaşananlar birer sonuçtur.

Çocuklara taş attıran sonuçların sosyal, siyasal, ekonomik ve psikolojik nedenlerine özce bir bakalım. Bu çocuklar, 4 bin civarında boşaltılan, yakılan, yıkılan ve talan edilen köylerden kopan çocuklardır. 4 milyon civarında göçe zorlanan, gittikleri yerde hiçbir şekilde güvende olmayan, her tür yaşamdan alıkonulmuş ailelerin çocukları bunlar ve bunlar, babası, kardeşi, en yakını öldürülmüş veya faili meçhule gitmiş, işkence görerek sakat kalmış ya da zindanda yatan, bir dramın içinde büyümüş, gülüşleri yere düşen çocuklar bunlar. Bu çocuklar, her sabah “Türk'üm, doğruyum. Varlığım Türk varlığına armağan olsun. Ne mutlu Türk'üm diyene.” ayrıştırıcı, benzer ezberler dayatılmış, ana dili yasaklanmış, zorla başka aidiyetler kalıbına sokulmuş, öz benliği hiçleştirilmiş ve her yanıyla ret ve inkâr edilmiş, aç ve çıplak çocuklar.

Değerli arkadaşlar, kuşkusuz, bütün dünya çocukları gibi Filistinli çocuklar da çok değerlidir. Evet, çok değerlidir çünkü yaşadıkları ve yaşananlara karşı meşru duruş ve tepkileri onları daha da değerli kılmaktadır. Peki, benzer kaderi paylaşan Kürt çocukları yaşadıklarıyla ve meşruiyetlikleriyle daha mı az değerlidirler?

Başbakan Gazze’nin, Kudüs’ün kaderini Ankara’yla eşitleyerek çizerken Hakkâri’yle kaderdaş kentlerimizin kaderine neden çizikler atıyor peki? Sorarım. Neden “Çocuk da olsa kadın da olsa gereği yapılacaktır.” diyor? İşte onun için şimdiye kadar gereği hep düşünüldü ve ayağa kalkıldı, gereği düşünüldü ve kimi öldürüldü, kiminin kolu, bacağı koptu, gerisi ise zindanlara atıldı ve arkasından da “Sevmeyen terk etsin.” denildi. Bu cesaretin bir sonucu olarak da -altını çizerek vurguluyorum, bu cesaretin bir sonucu olarak da- biz dağdan ülkeye barış yollarının açılması gayreti içindeyken ve bu gayreti yaparken çok bedeller ödememize rağmen, Genelkurmay Başkanı neden savaşa giden dağ yollarını gösteriyor? Tüm bunlar kimin hakkı ve kimin haddine?

Değerli arkadaşlar, çocuklara ve büyüklere dair yaşamın her alanındaki hak ihlalleri ve hukuksuzluklar  son yirmi altı yılla birlikte asrın serüvenidir. Bu da sadece öfkeyi ve ayrıştırmayı çoğaltır, kayıpları artırır. Hiçbir ayrım yapılmaksızın her kayıp bu ülkenin kaybıdır, her damla kan canımızdan sızan derin bir acıdır. Bunu tüm samimiyetimizle söylüyoruz. Ne var  ki acılar, ne günlük ne yıllık ve de ne bir iki iktidar dönemlik değildir. Yaşanan acılar son yirmi altı yılın cumhurbaşkanları, başbakanları, genelkurmay başkanları, siyasi partileri, dönemin hükûmetleri ve bağlı tüm kuruluşları kapsayan bir ezber çözümsüzlük, ısrar ve inadın bakiyesidir. 72 milyon insanımızın çağrısı “Gelin, bu inattan vazgeçin.” diyor.

Değerli arkadaşlar, can pazarı üzerine yapılan oy hesapları kimseyi insanlık, barış ve demokrasi iklimine taşımaz, hele hele cennet kapısını hiç açmaz.

Arkadaşlar, bütün oylar sizin olsun, bütün oylar sizin olsun. Yeter ki yirmi altı yıldır yüzlerce hudut birlikleri, benzerleriyle denediğiniz yöntemler sonucu daha da derinleşen çözümsüz, ezber klişelerden vazgeçiniz. Vazgeçiniz. Toplumsal barışın inşası iradesini gösteriniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayınız lütfen.

HAMİT GEYLANİ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Evet arkadaşlar, toplumsal barışın iradesini ve cesaretini gösteriniz. Evet, o zaman bütün oylar sizin olsun.

Değerli arkadaşlar, bu havarımızı toplumsal barışa olan susamışlığımızın bir ifadesi olarak kabul edin.

Evet, sözlerime son verirken eksikliklerine rağmen tasarıyı desteklediğimizi, ancak verilecek değişiklik önergeleriyle bu tasarının sorunları kökten çözüme kavuşturacak bir hâle gelmesini umuyor, Genel Kurulu bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Tasarının tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz isteyen Hakkı Köylü, Kastamonu Milletvekili.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 526 sıra sayılı Tasarı ve Teklif’in üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Konuşmacılar, genellikle tasarının sadece bir bölümü üzerinde görüş serdettiler. Çocuklarla ilgili kısmı çok önem arz ediyor gerçekten. Ben de o kısımdan bahsedeceğim ancak oraya geçmeden önce tasarıda başka neler var, birer ikişer cümleyle kısaca izah etmek istiyorum.

Bu tasarıda İnfaz Hakimliği Kanunu’nda bir değişiklik var. Bu değişikliğe göre cezaevlerinde disiplin cezası almış olan kişilerin infaz hâkimliğine yapmış olduğu itiraz sonrasında, bu itirazın üzerine hâkimin ilgili kişinin savunmasını alması gerektiği yönünde -bu savunma yazılı da olabilir ama bizzat şifahi savunma da yapabilir- buna imkân tanıyan bir düzenleme var.

İkinci olarak ülkemizi çok yakından ilgilendiren ve başımızı ağrıtan göçmen kaçakçılığı suçlarıyla ilgili bir düzenleme var. Bu düzenlemeyle göçmen kaçakçılığı suçları teşebbüs derecesinde kalmış olsa bile tamamlanmış gibi cezalandırılacaktır. Zira, bunun gerekçesi, bu kaçakçılık suçlarından -daha önceki bildiğimiz gümrük kaçakçılığı suçlarında da buna benzer bir hüküm vardı- bu suçlardan dolayı faillerin yakalanması çoğu zaman imkânsız hâle geliyor. Suç tamamlandığı andan itibaren herkes zaten Türkiye’yi terk etmiştir, tamamlanmadığı takdirde Türkiye sınırları içerisinde veya karasuları içerinde yakalandığı zaman da teşebbüs sayılıyor, cezası da az olduğundan istenilen sonuç alınamıyor. Hem bunu tamamlanmış gibi kabul ettik hem de cezalar yükseltildi. Yükseltilme gerekçesi de kamyonlarla, 50 kişilik motora 100 kişi doldurmak suretiyle deniz motorlarıyla insan onuruna yakışmayacak tarzda, hayvanlar gibi bu insanların nakledilmesi söz konusu idi. İşte, bundan dolayı, bu şekilde insan onuruna ve haysiyetine yakışmayan bir fiil işlendiği takdirde cezada artış var, ayrıca bu nakil sırasında eğer bu kişilerin hayatı tehlikeye girmişse yine cezada önemli bir artış var.

Bunun dışında, itiraz edilmeyen, genellikle kabul gören çocuk mahkemelerinin bütün çocukları yargılamasına ilişkin bir değişiklik var. Terör suçları, özellikle Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250’nci maddesinde yazılı suçlardan dolayı yargılanan çocuklar, özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde yargılanıyordu. Bu düzenlemeyle artık, çocuklar, hangi suçu işlemiş olurlarsa olsunlar, özel yetkili ağır ceza mahkemesinde değil, tek hâkimli çocuk mahkemelerinde veya ağır ceza mahkemesinde yargılanacak.

Bunun dışında, çocuklar hakkında verilen, özellikle terör suçundan dolayı verilen cezalarda diğer suçlular gibi kanundan ileri gelen bir hükümle “Bu suçlardan dolayı verilen cezalar seçenek yaptırımlara çevrilemez ve ertelenemez.” hükmü vardı. Çocuklar için bu hükmü kaldırdık ve bu imkân kendilerine tanındı.

Evet, kısaca, bahsedilmeyen hükümler bunlar. Gelelim çocuklara.

Şu anda bildiğimiz gibi, çocuklar, gerçekten gündemimizi meşgul etmektedir. Ülkemizin özellikle bir bölümünde toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılan çocuklar, bu gösteri yürüyüşleri sırasında işlemiş oldukları fiillerden dolayı çeşitli cezalara maruz kalmaktadırlar. Nedir bu cezalar? Önce kısaca onu izah edeyim size. Bir çocuk düşünün veya birkaç çocuk, birisi bunları teşvik etti, iteledi. Her ne olursa olsun, cebir ve şiddet kullanarak çocukları buraya birisi yönlendirdiyse -arkada-şımızın bahsettiği gibi- bunun zaten cezası yok ama birisi teşvik eder, ikna eder veya para verirse veya başka şekilde bu çocukları bu toplantı ve gösteri yürüyüşlerine dâhil ederse bu yürüyüşe katılmaktan ve yürüyüş sırasında görevli memurlara mukavemet etmekten… Nedir bu mukavemet? Taş atmak veya sopayla karşı gelmek. Silahlı kısmını saymıyorum, silahı ayrı tutuyorum, en basitinden başlıyorum işe. Taş atmak suretiyle karşı geldilerse buradan aldıkları ceza, büyüklerin asgari aldığı ceza on üç buçuk yıldır, çocukların aldıkları ceza dokuz yıl ve altı yıl dokuz ay. Yani on beş-on sekiz yaş arasındaki çocuklar dokuz yıl, on iki-on beş yaş arasındaki çocuklar da altı yıl dokuz ay ceza almaktadırlar. Basitçe söylediğimiz takdirde, bir gösteri yürüyüşüne katıldı, bu gösteri yürüyüşü örgüt propagandasına dönüştürüldü ve burada birkaç tane taş attı. İşin temeli bu.

Şimdi, bu ceza gerçekten doğru mudur, adil midir, değil midir? Önce bunu tartışalım. Çocuğun ne maksatla, nasıl yaptığından ziyade bu cezanın adil olup olmadığını tartışırsak bu cezanın adil olduğunu kimse söyleyemez.

Biz ne yaptık? Yapılan şudur: Bu çocuklar hakkında, büyükler de dâhil olmak üzere… Bazı arkadaşlarımız “Büyüklere daha çok imkân tanıyor bu tasarı.” dedi. O da 2911 sayılı Kanun, olağanüstü şartlarda çıkarılmış olan despot bir yasa. Bu Yasa’ya göre, demin bahsettiğim şekilde, herhangi birisi izinsiz bir gösteri yürüyüşüne katıldı, polis “Dağılın.” dedi, dağılmadı, başka bir şey yapmadı. Polis dağıtmaya başladığı andan itibaren ceza hükümleri devreye giriyor ama taşla, sopayla -bakın silah demiyorum, silah daha sonra, diğer silahlar- eğer polise karşı geldilerse buradan alınacak ceza beş yıldır, çocuk için de büyük için de. İşte bu ceza, bundan dolayı ağırdır ve bu hareketten dolayı, toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin cezasının bu kadar çok olmasından dolayı birçok kişiye de ceza verilmemektedir. Zira, hâkimler, bu kadar bir olayın cezasının bu kadar ağır olmaması gerektiğini düşünerek çoğu zaman beraat ettirme yolunu aramışlardır. Bunu örgütler için söylemiyorum. Eğer örgüt adına yapıldıysa dedim zaten, on üç buçuk yıla çıkıyor. Hiçbir örgütle ilgisi yok. Tekel işçilerini ele alalım. Onlar da polise karşı geldiler, direndiler. Tazyikli suyla, hatta gazla polis bunları engellemeye çalıştı. Onların da alacağı ceza beş yıldır. Eğer “doğru” diyorsanız ve “uygundur” diyorsanız söyleyecek sözüm yok ama bu ceza da haksızdır ve ağırdır. Birkaç gün önce bir yerde minibüsçüler bir direnişe geçtiler. Onlar da aynı şeyi yapabilirler ve onlar da buradan beş yıl ceza alabilirler. Bu doğru değildir.

Şimdi, biz ne yaptık? Buradaki cezayı aşağı düşürdük. Doğrudur, alt sınırı altı aya indirdik, üst sınırı üç yıl ama memura karşı gelmekten dolayı zaten bizim Ceza Kanunu’muzda bir hüküm var, 265’inci madde. Orada, bu şekilde karşı gelindiyse -bu tarif ettiğim şekilde- memura, bir yıldan başlayan cezası vardır. Yani silahlı karşı geldiyse alt sınırı bir yıldır bunun, üst sınırı altı yıla kadar çıkabilir. Buradan ceza verilecektir karşı gelenlere.

Ayrıca, propaganda yapmaktan ceza verilecektir. Ayrıca, örgüt üyesi olmaktan gene ceza verilecektir -büyükler için söylüyorum bunu- ve büyüklerin şu anda, bu indirime rağmen alacağı ceza on bir yıldır. Yani on üç buçuk yıl ceza on bir yıla indirilmiştir ve kurtulmaya yönelik herhangi bir düzenleme olarak kimse bunu görmemesi lazım.

Şimdi, değerli arkadaşlar…

ŞENOL BAL (İzmir) - Anlatmakta bile zorlanıyorsun.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – İnanmadan anlatıyorsun, inanmadan!

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Öyle mi? Peki, peki...

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Öyle konuşuyorsun.

BAŞKAN – Sayın milletvekili, lütfen…

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Size istediğiniz zaman dışarıda da anlatırım. Neyse…

BAŞKAN - Sayın Köylü, Genel Kurula hitap edin lütfen.

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Ben Genel Kurula hitap ediyorum.

Değerli arkadaşlar, çocukları kurtarmaya yönelik birtakım davranışlar dedik, birtakım düzenlemeler dedik. Büyüklerle ilgili kısmını size kısaca izah ettim. Elbette ki bundan çocuklar da istifade edecek Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nda eğer bir değişiklik yapıyorsak. Zaten birinci hedefimiz çocuklardı ama çocuklarla ilgili düzenlemeyi yaparken ister istemez büyükler de istifade etmiştir, bir miktar edecektir ve doğrudur, etmesi de doğrudur.

Çocukları cezaevine atarsak, şu andaki gibi altı yıl veya dokuz yıl cezayı verirsek ne olur? Bazı arkadaşlarımız dediler ki: “Siz çocukları serbest bırakırsanız, bu çocuklar yarın kahraman gibi gezer, örgüt de bundan zafer kazanmış gibi bir davranış içerisine girer ve örgütü güçlendirirsiniz.” Ben bunun tamamen karşısındayım, tam tersini iddia ediyorum. Neden tersini iddia ediyorum? Hangi suçtan olursa olsun cezaevine girip çıkan adamın çoğuna baktığınız zaman önce ayakkabısının topuğuna basarak başlar bu işe. Daha sonra yan yürümeye başlar. Daha sonra yan bakmaya başlar. Derken cezaevinden bir kabadayı çıkmıştır.

Çocuk ne yapar?

ŞENOL BAL (İzmir) – Hiç kimseyi atmayın o zaman cezaevine.

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) - Şimdi, bakın, ben size gerçekleri söylüyorum, bilmeyenlerin de bunu öğrenmesinde fayda vardır.

Çocuk veya büyük hiç fark etmez, cezaevine girdiği zaman böyle bir suçtan dolayı, bir örgüt üyesi olarak kabul edildikten dolayı cezaevine girerse şu olur: Örgüt üyeleri hemen çocuğa yapışırlar. Çocuğun peşinden ayrılmazlar ve bunu bırakmazlar. Söyledikleri şey şudur: “Seni artık bu devlet yakaladı. Sen polisle karşı karşıya geldin. Bundan sonra senin peşini bırakmazlar. Her hâlde ve her şartta seni örgüt üyesi kabul ederler. Sen ne kadar uzaklaşırsan uzaklaş, seni örgüt üyesi olarak kabul edip senin defterini dürerler….

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Vekilim, nereden biliyorsun?

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) - Sana bundan sonra hayat hakkı tanımazlar.” Çocuk ne kadar karşı çıkarsa çıksın, gel…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sana mı uyguladılar?

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) - Ben yıllarca savcılık yaptım, biliyorum.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Yok böyle bir şey!

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) - Savcılık yaptım biliyorum ben.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sizin gibi savcılar yüzünden oluyor zaten.

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) - Sen işine bak.

OKTAY VURAL (İzmir) – Böyle bir şey olur mu ya! Yani devlet diye bir şey yok mu? Yapar, eder… Kaç tane çocuk bu?

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) - Sen işine bak.

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, lütfen…

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu, büyük için de geçerlidir, çocuk için de geçerlidir.

Daha sonrasını anlatayım. Çocuğun ailesi elbette ki çocuğunun örgüte karışmasını istemez, engel olmak ister, çocuk da karışmaz istemez. Belki suçu işledi, belki işlemedi; bir süre sonra cezaevinden çıkar ve uzaklaşır. Örgütle ilgisini keser. Daha sonra, terör örgütü bir yerde bir suç işler. Herhangi bir örgüt üyesi yakalanır. Ya yakalananlardan birisi ya da dışarıdaki başka örgüt üyeleri bu çocuğun daha önce almış olduğu kimlik bilgilerini, ailesini, etrafını, adreslerini, hepsini bildiğinden dolayı “Bu suçun içinde kimler de var?” deyince ilk önce bu çocuğun ismini söyler, yetişkin de olabilir bu, onun ismini söyler. Ondan sonra tabii ki polis, gider “Sen bu suça karışmışsın, gel bakalım buraya.” der ve çocuk, artık “Ben karışmadım.” diye derdini anlatamaz.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Polislerimizi suçlamayalım.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Peki, polis ne yapsın?

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Ve sonunda şuraya gelir iş: “Aynı kişiler gene tekrar çocuğun peşine düşer, “Biz sana daha önce söylemiştik, biz sana daha önce demiştik, seni devlet bir defa yakaladı mı bir daha seni bırakmaz, sen artık bu devletin mimlediği birisisin, sen bize gelmek zorundasın.” diye…

OKTAY VURAL (İzmir) – Böyle bir şey olur mu ya! Devlet basıyor, çekiyor, götürüyor. Şu anlayışa bak ya!

Sayın Bakan, böyle bir açıklama olur mu? Devlet alır, yapar, suçlu sensin…

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Konuşma özgürlüğü var, çıkar konuşursunuz.

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) - …çocuğa tekrar müracaat ederler ve işte o garip çocuk veya işte o bildiğimiz herhangi bir insan, yaşlı da olabilir bu, örgütten kaçan kişi bu takdirde der ki: “Demek ki bu iş böyleymiş, ben gitmesem de devlet beni bir defa…”

OKTAY VURAL (İzmir) – Grup adına konuşuyor bir de ya!

BAŞKAN – Lütfen Sayın Milletvekili…

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – “…yakaladı mı ben örgütten kurtulamıyorum, o hâlde örgüte döneyim.” İşte, çocukları cezaevinde tutmanın, örgütle karşı karşıya getirmenin sonucu budur.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Ne söylediğini bilmiyorsun ya! Bilmediğin şeyleri konuşma!

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Çocuğu cezaevinde tutarsanız örgüte daha kolay karışır. Bu sadece çocuk için değil, çocuğun ailesine de giderler, onlara gerekirse maaş da bağladıklarını söylerler ve o çocukların ailesini de ikna etmeye çalışırlar.

OKTAY VURAL (İzmir) – Demek devlet yapıyor bunları! Polisler mi yapıyor bunları?

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) - Başta razı olmasalar dahi sonunda eğer dönüp dolaşıp bu çocuk tekrar cezaevine düşerse o zaman ailesi de buna inanır.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Çözüm söyle, çözüm!

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Yani sizin İktidarınızda polislere bunları mı yaptırıyorsunuz? Sayın Vekilim, olmuyor ya! Bir de “Savcılık yaptım.” diyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Yıldız, lütfen…

Sayın Köylü, buyurun.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ya, sonuçlarını söylüyor adam.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne sonuçlarını söylüyor? “Devlet suça teşvik ediyor.” diyor ya! “Suç işletiyor.” diyor ya!

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – O zaman İçişleri Bakanına soralım, böyle mi yapıyor polisleri?

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, lütfen…

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Sizin konuştuklarınızı fazla ciddiye almıyorum, kusura bakmayın.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sen kendin ciddi değilsin. Sen ciddiyetten de uzaksın, olmasan bunları söylemezsin.

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Şimdi, başka bir şey daha söyleyeceğim.

Değerli arkadaşlar, şu andaki düzenlememiz -demin Ali Rıza Bey de söyledi- yetersizdir, açık konuşuyorum ben, yetersizdir. Esasında, Terörle Mücadele Kanunu’nda yapmış olduğumuz değişiklikler bizim istediğimiz tarzda bir değişiklik değildi.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yapın, elinizi tutan mı var!

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Hiçbir yerde, Terörle Mücadele Kanunu’nda yazılı olduğu hâlde -ki, bu kanunlardaki suçların cezaları yüksektir, terör suçu olduğu için zaten yüksek ceza konulmuştur- ayrıca başka bir maddeyle burada yazıldığı için “Yarı oranda daha, bir defa daha artırılır.” diye bir hüküm yok hiçbir yerde. Biz bunu aslında kaldırmak düşüncesiyle Terörle Mücadele Kanunu’ndaki cezaları yükselttik, yani terör suçlarının cezalarını yükselttik ama 5’inci maddedeki artırmayı ortadan kaldıramadığımız için anormal bir ceza sistemi çıktı ortaya ve fahiş bir ceza çıktı. O yüzden, bu cezaların gerçekten indirilmesi doğrudur.

Şimdi gelelim çocuklarla ilgili yaptığımız kısma. Şu andaki elimizdeki Adalet Komisyonundan geçen tasarıya baktığımız takdirde, çocuklara verilecek ceza gene üç yıl ile dört yıl arasındadır ve bu cezalar seçenek yaptırıma çevrilebilecek bir ceza değildir görünüşte. Ali Rıza Bey demin söyledi “Bu yeterli değildir.” diye. Evet, bizim için de yeterli değildir. Şu anda arkadaşlarımız bir çalışma yapmışlardır, bir önerge hazırlamışlardır. Bu çocukların, yani toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmak suretiyle 2911 sayılı Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet ve örgüt adına propaganda yapmak suçları işlediği kabul edilen bu çocukların otomatik olarak aynı zamanda da örgüt üyesi gibi cezalandırılmasının önüne geçecek bir düzenleme vardır, şu anda hazırdır. Asıl olması gereken de doğrusu da odur. Biz bunu Komisyonda yapamadık ama şu anda arkadaşlarımız öyle bir önerge hazırladılar. Bu önerge hazırlandıktan sonra, 34/a maddesinde yapılan bir değişiklik vardı, artık o değişikliğe de ihtiyaç kalmayacaktır. Bu yeni önerge işi daha düze çıkaracaktır.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Hapishaneler yetersiz, herkesi affedin, herkesi!

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) - Şimdi bu yalnız bütün çocukların terör örgütü üyesi olamayacağını, terör örgütü üyesi gibi hiçbir zaman ceza alamayacağını öngören bir düzenleme değildir. Bir çocuk terör örgütü üyesi elbette ki olabilir, terör örgütü adına gider bir yeri bombalayabilir, bir insan öldürebilir, bir sabotaj yapabilir. Bunlar ayrıktır, bu maddenin kapsamına girmemektedir. Buradaki incelik şudur: Bir toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleniyor; nereden geldiği, nereden gittiği belli olmayan bir yürüyüş. Çocuklar bunun içine karambolden gidiyor…

ŞENOL BOL (İzmir) – Ne karambolü ya?

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) - …ama sonunda öyle bir şey çıkıyor ki ortaya…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Bu kadar basit mi Hakkı Bey ya? Bu kadar basit mi Allah’ını seversen ya?

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) - …bu çocukların tamamen iradesinin dışında.  Taş atmıştır tamam, yürüyüşe katılmıştır, başka belki bir yerde birinin camlarını da kırmıştır, o da ayrı bir suçtur.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Hâkim arkadaşlara da saygısızlık ediyorsun Hakkı Ağabey. Yapma Allah’ını seversen!

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Camları kırmak ayrı bir suçtur, o da bunun içinde değildir.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Yapma, hâkim arkadaşlara saygısızlık ediyorsun.

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Bunun dışında işte bu iki suçtan dolayı otomatik olarak bu çocukları örgüt üyesi gibi cezalandırılması hukuk mantığına uymamaktadır. İşte bundan dolayı…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Ya, bu kadar psikopat mı Türk hâkimleri? Yapma Allah’ını seversen!

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Hâkim psikopat değil. Düzenlemeyi değiştiriyoruz.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Yahu, sokaktan geçenlere ceza mı veriyor? Yapma Allah’ını seversen ya!

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) - Benim söylediklerimi iyi dinlersen anlarsın. Biz bunu değiştiriyoruz, o şekilde olmaması gerektiğini öne sürüyoruz.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Beraat edenler de var.

OKTAY VURAL (İzmir) – Biraz önce söyledin…

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, yani burada söylemek istediğim: Sadece bu iki suçtan dolayı -sadece örgüt propagandası yapmak ve gösteri yürüyüşüne katılmaktan dolayı- çocukların otomatik olarak örgüt üyesi olarak cezalandırılmasını doğru bulmuyoruz ve bu düzenleme de bunu getirmektedir.

Bir şey daha söyleyeyim: Geçtiğimiz günlerde İstanbul’da düzenlenen kırk ülkenin katılmış olduğu, kırk ülkenin profesörlerinin, cezacılarının katılmış olduğu Uluslararası Ceza Kongresi’nde ortaya çıkan görüşlerde genel olarak çocukların terör örgütleriyle ilişkilendirilmemesi yönünde bir çalışma var.

ŞENOL BAL (İzmir) – Dünyada örneği yok.

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – İkinci olarak da çocukların on dört yaşından önce ceza sorumluluğunun kaldırılmasına yönelik bir çalışma var dünyada. Şu anda biz de henüz o yönde bir girişim yok.

ŞENOL BAL (İzmir) – Dünyada kaç ülkede teröre karışan çocuk var?

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Ayrıca bir şey daha var: On sekiz-yirmi bir yaş arasındaki gençlerle ilgili de özel düzenlemeler yapılıyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ha, oraya da geleceğiz, tamam.

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Şu anda bizim konumuz değil bu, biz böyle bir şey düzenlemedik ama bizi de bu konuda eleştirdiler.

OKTAY VURAL (İzmir) – Onu da düşünüyorsunuz. Önergeyle mi getireceksiniz on sekiz-yirmi bir yaşı?

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – On sekiz-yirmi bir yaş arasındakilerin cezaevinde bulunduğu koşullarla ilgili bir düzenleme bu yoksa “On sekiz- yirmi bir yaş arası ceza almasın, cezaevinden çıksın.” şeklinde bir şey değil.

Bu düzenlemeler var. Yani ister istemez dünyayı da bir tarafından takip etmek zorundayız ama şunu kabul edebiliriz: Terör örgütüne bu çocukları kaptırmamak için ne gerekiyorsa yapacağız. Bu, terörle bir mücadele usulüdür, terörle bir mücadele şeklidir.

ŞENOL BAL (İzmir) – Terörü bitirin, terörü!

OKTAY VURAL (İzmir) – Terör örgütüyle mücadele edin siz. Çocukları terör örgütüne teslim ediyorsunuz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bu güne kadar sekiz yıldır ne yaptınız, bir anlatın bakalım.

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Terör örgütü ne kadar çok çocuğu yanına çekerse o kadar çok adam kazanır. Bizim derdimiz çocukları terör örgütüne teslim etmemektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlar mısınız.

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Başkanım, yerimden kısa bir söz talebim var.

BAŞKAN – Ne diye söz talebiniz var?

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın konuşmacı konuşmasında sözlerimi benim kastetmediğim anlamda ifade etti.

BAŞKAN – Ne söyledi, Sayın Yalçın, ne söyleyerek sözlerinizi yanlış aksettirdi?

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Efendim, şunu ifade etti: Benim getirdiğim eleştirilere, efendim, devletin çocukları hapse attığında bu çocukların örgüt üyesi…

BAŞKAN – Buyurun, yerinizden bir dakika.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

9.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü’nün, konuşmasındaki bazı sözlerini kastetmediği anlamda ifade ettiğine ilişkin açıklaması

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bir şeyi özellikle ifade etmek istiyorum. Bir suçun önemi zamana göre azalabilir, artabilir, bir eylemi suç olmaktan çıkarabilirsiniz ama çıkıp da bu kürsüde savcılık yapmış bir insanın “Efendim, bu çocukları hapse atarsak bunları örgüt kapıyor, daha büyük suçlu oluyorlar.” gibi bir acziyeti devlet adına ifade etmeye hakkının olmaması gerekir. Aynı mantıkla yaklaşırsak o zaman hırsızları tutuklamayalım, gaspçı olurlar; efendim, sarkıntılık edenleri tutuklamayalım, tecavüzcü olurlar! Böyle bir mantık olabilir mi, böyle bir şey ifade edilebilir mi? Siz devlet olarak neredesiniz, bu infaz kurumları sizin kontrolünüzde değil mi yani? Tutuklanan herkesin daha büyük suçlu olarak karşımıza çıkacağını ifade etmek, ceza mantığında, ceza teorisinde böyle bir şey yok. Bir suç, anlamı değişir, cezası değişir, suç olmaktan çıkabilir ama böyle bir mantık bir hukukçu tarafından ifade edilemez diye düşünüyorum.

Söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yalçın.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın, Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, Hakkari Milletvekili Hamit Geylani’nin, İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 2 Milletvekilinin; Mardin (Eski) Milletvekili Ahmet Türk ve 20 Milletvekilinin, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ve Batman Milletvekili Mehmet Emin Ekmen’in Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Adalet Komisyonu Raporu (1/775, 2/84, 2/407, 2/477, 2/508, 2/534, 2/711) (S. Sayısı: 526) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon adına Adalet Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya söz istemişlerdir.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) - Sayın Başkanım, yüksek Genel Kurulun değerli üyeleri; sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yüce Meclis şu anda, bir büyük sorunla bir büyük değerin çatışmasından kaynaklanan problemlere ilişkin yasal bir çözüm arayışı içerisinde. Büyük sorun ortak gerçeğimiz, ortak acımız, varlığımıza ve güvenliğimize, bütünlüğümüze yönelik bir saldırı. Büyük değer insan varlığının devamının bir şartı, demokrasi ve barış amacının tam da odak noktası, çocuklarımız.

Değerli arkadaşlar, evlatlarımız sadece bir insan değil, hukuk öznesidir. İnsanlık tarihinin bidayetinden şu ana kadar, çocuğun tabi olduğu hukukla büyüğün tabi olduğu hukuk tamamen farklı olmuştur. Dinlerde bu durum vardır, klasik hukuk metinlerinde bu durum vardır ve nihayet, şu andaki dünya pozitif hukukunda da evrensel anlamda bu fark vardır.

Çocuk ceza hukuku, bizim yürürlükteki mevzu ceza hukukumuzda gerçekten evrensel standartlara uygun şekilde tanzim edilmiştir ancak mücadele ettiğiniz terör, yürürlükteki ceza hukukunun başlangıçta tanıdığı veya karşılaştığı bir sorun değil. Terörle mücadelede hukuk bir araç, gerekli fakat yetersiz bir araç.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Taziyede bulunun, yanlış anlaşılır Amasya’da.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) - Şu soru sorulmalı: Terör ortak sorunumuz olduğuna göre teröre sürüklenen çocukların hukuki rejimi, bağlı bulunduğu ceza, yargılanacak yargı ve infaz kuralları aynen büyüklerinki gibi mi olsun? Bu soru sorulmuştur. 2006 yılında Türkiye, suça sürüklenen çocuklara, büyük olan teröristlerin fiillerinin, büyük olan teröristlerin tabi olduğu yargılama rejiminin hükümleri uygulansın denmiştir ve Türkiye şu anda bir değerli partimizin savunduğu tezi pratik olarak kurallaştırmış ve uygulamıştır. Fakat, değerli arkadaşlar, yaşadığımız tecrübemizden elbette ki dersler çıkarabiliriz. Bundan öte, Türkiye 1994 yılında Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni yüce Mecliste oy birliğiyle kabul etmiştir ve Çocuk Hakları Sözleşmesi bir çocuk ceza hukuku sözleşmesidir. Türk Ceza Kanunu’ndaki hükümlere, terör mevzuatındaki hükümlere rağmen, bu hükümler ola ola Türk hâkiminin bu hükümleri yok sayarak doğrudan uygulama mükellefiyeti vardır Anayasa’mızın 90’ıncı maddesine göre. Yüksek Kurulun dikkatlerine bu sözleşmedeki çocuk cezalandırma prensiplerini arz etmek ve paylaşmak istiyorum.

Der ki bu sözleşme: “1) Çocuk suçlarında hapis son çaredir, olmazsa olmaz çaredir. Ondan önce, eğitici, ıslah edici, geleceğin ortak varlığı teminatı olan çocuğu kaybetmeyecek, kazandıracak yöntemler geliştiriniz.” Birinci ilke budur.

“2) Son çare olmasına rağmen en kısa ceza olmalıdır ve büyüklerin tabi olduğu cezalar olmamalıdır.” diyor.

“3) Çocuk büyüklerin tabi olduğu yargılama rejimine, büyüklerin yargılandığı mahkemelere, büyüklerin infaz edildiği tutukevlerine konamaz.”

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararı öyledir, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi öyledir ve nihayet -temenni ediyorum ki Adalet Bakanlığı not alır bunu, telafi eder- bu sözleşmeye göre çocukla ilgili ceza yaptırımının niteliği, türü ne olursa olsun, onun mutlaka zorunlu olarak, resen temyize tabi kılınması lazım. Çocuk Güney Afrikalı olabilir, çocuk benim evladım olabilir, çocuk düşmanımın çocuğu olabilir ama çocuk insanlığın ortak değeridir ve hukuk, onu gerçekten ıslah edici sistem içerisinde çözüm ürettiği zaman hukuktur, ceza hukuku da o anlamda insanidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Ağabey, diğer suçlu çocuklar önemli değil mi?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) - Şu anda yapılan nedir? Suça sürüklenen çocuklarda sürükleyen mutlaka ağır şekilde cezalandırılacaktır. Ceza Kanunu’nun 37’nci madde, sanıyorum diğer maddeler 68’dir, belki şey ediyorum...

Yine, burada yaptığımız ne?

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Ağabey, sadece bu çocuklar mı var içeride? Sadece bu çocuklar mı var Sayın İyimaya?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, yüksek Genel Kurula sesleniyorum. Sevgili Rıdvan Yalçın’ın sorusuna özel sohbetimde cevap veririm.

Şimdi, yaptığımız ne?

OKTAY VURAL (İzmir) – Taş attığı zaman mı çocuk oluyor? Başka çocuk yok mu?

AKİF AKKUŞ (Mersin) – O taşlardan birisi kafanıza değse ne yaparsınız Sayın İyimaya?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) - Yaptığımız ne?

Bir: Diyoruz ki çocuk suça sürüklenmiş ve suç işlenmişse büyüklere uygulanan ağırlaştırılmış rejim değil diğer çocuklar olsaydı böyle bir cürüm olmasaydı, böyle nitelikli terör cürümü, ne uygulanacaksa odur; bir, yani maddi ceza hukukuna müdahale var.

İki: Özel yetkili ağır ceza yargısında yargılanmasın.

Üçüncüsü: İnfaza da yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bize tertip ettiği mahkûmiyet ve ihlal kararlarını bertaraf edecek bir yapı.

Arkadaşlar, aslında sorunu felsefe, mantık ve backgraund olan temelinde tartıştığımız zaman farklı tartışmıyoruz.

ŞENOL BAL (İzmir) – Her konuyu öyle tartış o zaman!

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) - Hiç kimsenin çocuğun ortak değer olacağı, hiç kimsenin terörün ortak acımız olacağı noktasında farklı bir düşüncede olacağını düşünmüyorum.

Yüce Parlamentonun hayırlı şey yaptığını düşünüyorum.

Yüce Parlamentoyu gönülden saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İyimaya.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sizi dinlemeye bile gelmiyor partilileriniz, dikkat et!

BAŞKAN – Tasarı üzerinde şahsı adına söz isteyen Mevlüt Akgün, Karaman Milletvekili.

Buyurun Sayın Akgün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEVLÜT AKGÜN (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmamın hemen başında Hakkâri’nin Çukurca ilçesinde terör örgütü PKK’nın saldırı sonucu şehit olan askerlerimize Allah’tan rahmet, kederli ailelerine ve Türk milletine başsağlığı diliyorum. Ayrıca yaralı askerlerimize acil şifalar diliyorum.

Bugün Mecliste bu yasanın görüşülmesi nedeniyle hain ve bölücü örgüt PKK’nın saldırı yapabileceği endişesindeydim. Nitekim de öyle oldu çünkü PKK devletimizin ve milletimizin ortak düşmanıdır. Aynı zamanda Kürt kökenli vatandaşlarımızın da düşmanıdır. Kürt-Türk, kadın-çocuk demeden öldürmeye devam etmektedir. Amaçlarından bir tanesi de demokratik gelişmelerin önüne geçmektir. PKK’nın demokrasi, barış, hak, hukuk ve adalet talepleriyle ilgisi yoktur ve hiç olmamıştır.

Ülkemiz ne zaman ekonomik ve sosyal bakımdan gelişmesini hızlandırsa, hangi zaman demokratik standartlarını yükseltmek için çaba gösterse PKK devreye girmekte ve Türkiye’nin önünü kesmeye çalışmaktadır. Ancak çabaları nafiledir, sonuçsuz kalacaktır. Bizler bu milletin çocukları olarak bin yıldır bu topraklarda kardeşçe yaşadık, sevinçleri ve acıları paylaşan ortak bir tarihimiz var, et ile tırnak gibi iç içe geçen aile ve toplumsal dokuya sahibiz. Türkülerimiz, şarkılarımız, oyunlarımız, masallarımız, velhasıl kültürümüz aynı iklimden beslenmektedir. Dolayısıyla bundan sonraki bin yıllarda da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak, güçlü, mutlu, huzurlu, tam demokratik bir ülkenin vatandaşları olarak birlikte yaşamaya devam edeceğiz. 2023 yılında inşallah dünyanın en güçlü 10 ülkesinden 1’i olma hedefini birlikte yakalayacağız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun tasarısı, kamuoyunda “taş atan çocuklar kanunu” diye adlandırılan ve uzunca bir süredir gündemi meşgul eden önemli bir tasarıdır. Ancak, tasarı sadece -az önceki konuşmacılar da ifade ettiler- suça itilen çocuklar lehine düzenlemeler içermemektedir; aynı zamanda 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nda düzenleme yapmaktadır. Kanunun “Direnme” başlıklı 32’nci ve 33’üncü maddeleri yeniden ele alınmaktadır. Ayrıca çeşitli uluslararası örgütlerde eleştiri konusu olan ve insan haklarını ihlal eden bazı konular yeniden düzenlenmektedir.

4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu’nun 6’ncı maddesi yeniden ele alınmakta, disiplin cezalarına itiraz hâlinde hükümlü ve tutuklulara savunma hakkı getirilmektedir. Yine, Türk Ceza Kanunu’nun insan kaçakçılığını düzenleyen 79’uncu maddesi yeniden düzenlenmekte, teşebbüs aşamasında kalan suçların cezalandırılması imkânı getirilmektedir. Ayrıca suç mağdurlarının hayati tehlikeye maruz kalması veya onur kırıcı bir muameleye bırakılmaları hâlinde cezanın artırılacağı kabul edilmektedir.

Tasarıyla Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231’inci maddesine yeni bir cümle eklenerek sanığın kabul etmemesi hâlinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemeyeceği kabul edilmektedir. Bu düzenleme, beraat etme ihtimali olan sanığa, bu ihtimali değerlendirmek ve deyim yerindeyse temize çıkmak için önemli bir hak getirmektedir. Geçici 2’nci maddede hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen kişilere, kanunun yürürlük tarihinden itibaren on beş gün içinde mahkemeye başvurmaları hâlinde, yeniden hüküm kurulmasının yolu açılmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, hiç şüphe yok ki tasarının en önemli düzenlemeleri suça itilen çocuklarla ilgili maddelerdir. Maalesef ülkemizde terör örgütü ve yandaşları tarafından sokaklara ve gösterilere itilen binlerce çocuk bulunmaktadır. Bu çocuklar terör örgütü mensubu gibi değerlendirilmekte ve Terörle Mücadele Kanunu gereğince özel yetkili savcılarca soruşturulmakta ve özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde yargılanmaktadır. Yani çocuklara değil, yetişkinlere ilişkin hükümlere tabi tutulmaktadır. Bu çocuklar için Terörle Mücadele Kanunu’nda öngörülen cezalar neredeyse on yılları bulmaktadır.

Yaşından büyük cezalar alan çocuklar terör örgütün PKK’nın kucağına itilmekte, deyim yerindeyse yeni teröristler yetişmektedir. Terörün kıskacında 4 bine yakın çocuk bulunduğu ifade edilmektedir. Bu durum kamu vicdanını yaralamaktadır. Hâlbuki cezalandırma sistemi çocuk ceza hukukunda en elverişsiz araçtır. Ceza çocuklara suça iten sebepleri ortadan kaldırmamaktadır, aksine çocuklar mahiyetini bile tam kavramadıkları suçlardan dolayı ceza almakta, hem kendi geleceklerini hem de toplumun geleceğini karartmaktadırlar. Hâlbuki amaç, çocuğu topluma yeniden kazandırmak, ailesine ve okuluna kavuşturmak suretiyle onların ülkesine faydalı bir fert olarak yetişmelerini sağlamak olmalıdır.

Türkiye’nin taraf olduğu 1989 tarihli Çocuk Hakları Sözleşmesi ve yine 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu ve temel hukuk metinleri dikkate alındığı takdirde, suça itilen çocuklarla ilgili uluslararası bazı normların varlığı kabul edilmektedir. Buna göre -az önce konuşmacılar da ifade ettiler- çocuklar yalnız çocuk mahkemelerinde yargılanmalı, yargılama usulleri çocukların psikolojik ve ruhi yapılarına göre düzenlenmeli, çocuklar için hapis veya para cezası en son çare olarak düşünülmelidir.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – 2 bin çocuk niye yok içinde ?

MEVLÜT AKGÜN (Devamla) – Çocukları topluma kazandıracak tedbirlere öncelik verilmelidir. Bütün uygulamalarda çocuğun üstün yararı gözetilmelidir.

İşte, bu evrensel hukuk kuralları ve Anayasa’mızın adil yargılanma hakkını düzenleyen 37’nci maddesi dikkate alındığında, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun yeniden düzenlenmesi ve çocuklar lehine hükümler getirilmesinin zarureti ortaya çıkmıştır.

Görüşmekte olduğumuz tasarıyla çocukların çocuk mahkemelerinde yargılanmasının önü açılmaktadır, ayrıca cezalarda çocuklar lehine indirim yapılmaktadır. Toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılan, bu katılmaya bağlı olarak örgüt üyeliğinden ve propaganda suçlarından yargılanan çocuklara ceza yerine, çocuklara özgü güvenlik tedbiri uygulaması kabul edilmektedir. Aslında suç cezasız kalmamakta ve ceza tümüyle ortadan kaldırılmamaktadır. Kanunun genel amacı, suça itilen çocuklara bir defalığına güvenlik tedbiri uygulamak suretiyle çocukları terör örgütünün kucağına itmek değil, ailelerinin ve toplumun şefkatine kavuşturmaktır. Bu çocuklarımızın PKK tarafından istismarını önlemek amacıyla ailelerinin de çocuklarına ve geleceklerine sahip çıkmalarını beklemek bizim hakkımızdır diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ Türkiye'nin tam demokratik bir ülke olmasını hedeflemiştir. Bir yandan millî bir politika olan terörle mücadele kararlılıkla sürdürülmektedir. Bu mücadele için bütün cumhuriyet hükûmetleri gibi AK PARTİ Hükûmeti de tüm imkânları kullanmaktadır, bu konuda siyasi bir irade ortaya koymaktadır. Diğer yandan, herkesin üzerinde ittifak ettiği gibi terörle mücadele sadece silahla ve askerî yöntemlerle sonuç alınabilecek bir mücadele şekli değildir; askerî tedbirlerin yanında ekonomik, sosyal, psikolojik, diplomatik ve diğer tedbirlerin alınması ve hayata geçirilmesi gerekmektedir. Bu amaçla, Türkiye'nin demokratik zeminini güçlendirmeyi amaçlayan ve muhatabının millet olduğu demokratik açılım çalışmaları sürmektedir. İşte bu tasarı da açılım sürecinin bir parçasıdır.

Devletin eksik demokrasi uygulamaları sonucu bozulan toplumsal barış ortamının yeniden sağlanması temel hedeftir. Vatandaşı devletine küstüren bütün kötü uygulamalar ortadan kaldırılmalıdır. Devlet gücüyle vatandaşına işkence yapan yapı yok edilmelidir. Bu nedenle, devlet içinde oluşmuş çetelerle sonuna kadar mücadele etmeye devam edeceğiz. Yıllarca sandıktan çıkan millî iradeyi kendisine düşman sayan yapıyı süratle değiştiriyoruz.

Diğer yandan, terörün istismar ettiği illerimizde, başta KÖYDES ve BELDES projeleri olmak üzere, toplu konut uygulamaları, inşa edilen hastaneler, okullar, duble yollar, havaalanları, GAP, DAP projeleri gibi cumhuriyet tarihimizin en önemli yatırımlarını hayata geçiriyoruz. Bu yatırımlar bölgenin çehresini değiştirecek yatırımlardır.

Değerli arkadaşlarım, kanunun hayırlı olmasını dilerken bir kez daha vatanımızın ve milletimizin bölünmez bütünlüğü için şehadet mertebesine eren tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, gazilerimize sıhhat ve sabır diliyorum. Onların inandığı ve yücelttiği milletimizin ortak değerlerine sahip çıkmak hepimizin görevidir diye düşünüyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, birleşime saat 21.00’e kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.01


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.02

BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 137’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

526 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi tasarının tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen Rahmi Güner, Ordu Milletvekili.

Buyurun Sayın Güner.

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 526 sıra sayılı Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’yla ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, bu kanun, daha değişik tabiriyle, taş atan çocuklarla ilgili bir kanun şeklinde tanımlanmış ve basında da söylemlerde de hep bu şekilde anılmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, on sekiz yaşından küçük çocukların yargılanması ve onlar hakkında verilecek cezaların indirilmesi şeklinde bir kanun tasarısını görüşürken bugün, Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısını, Türkiye Cumhuriyeti’nin Misakımillî hudutlarını, Türkiye Cumhuriyeti’nin rejimini korumak için daha yirmi-yirmi bir yaşlarında gencecik çocuklarımız şehit edilmektedir, öldürülmektedir. Bugün Türkiye'nin her tarafına, Türkiye’de yetmiş milyon kişinin ailesine ateş düşmüş durumdadır. Öyle bir duruma düştük ki, her gün bu çocuklarımız şehit edilmektedir. Ama biz, Türkiye’de sanki bu olayları normal karşılarmışız gibi bu olayların neden meydana geldiğini araştırma durumunda değiliz değerli arkadaşlarım.

Terör, en basit anlamıyla, Türk Dil Kurumu sözlüğünde “Yıldırma, cana kıyma ve malı yakıp yıkma, korkutma, tedhiş.” şeklinde tanımlanmaktadır. Kabul etmek gerekir ki, bu tanım, genel çerçeveyi çizmekle birlikte eksik bir tanımdır. Fransız Petit Robert Sözlüğü’nde “Bir toplumda bir grubun halkın direnişini kırmak için yarattığı ortak korku.” olarak tanımlanır. Oxford İngilizce Sözlük’te “Genellikle siyasal nedenlerle halkın gözünü korkutmak ve halkı yıldırmak için dehşet ögesini kullanmak.” olarak tanımlanır. Bir dönem ülkemizde bu durum “anarşi” sözcüğüyle tanımlanmaya çalışılmıştır. Oysa “anarşi” sözcüğü Oxford İngilizce Sözlük’te “Otorite yoksunluğundan veya otoritenin ve diğer yönetim mekanizmalarının tanınmamasından doğan düzensizlik durumu.” olarak tanımlanmıştır.

Değerli arkadaşlarım, 2002 yılında AKP iktidara gelmeden terör sıfırdı. Şimdi, dikkat edin, her gün çocuklarımız öldürülmekte, her gün şehit vermekteyiz. Neden bu duruma geldik?

Değerli arkadaşlarım, bu, iktidarda bulunan AKP’nin basiretsiz politikaları sonucu meydana gelmiştir.

Değerli arkadaşlarım, İçişleri Bakanı 12 Temmuz günü bir gazeteye verdiği demeçte, başlattıkları açılım süreciyle ilgili olarak “Habur, bir yol kazasıdır.” şeklinde tanımlamıştır.

Değerli arkadaşlarım, biz bu kürsüde anlattık. “Yanlış yapıyorsunuz.” dedik. “Siz, teröristlerle görüşmek suretiyle bu çözümü getirmek istiyorsunuz, sorunu çözme durumunu getiriyorsunuz. Bu, olmaz.” dedik. Bu kürsüden tekrar tekrar söyledik ama maalesef İçişleri Bakanı bunu nazara almadı. Özel savcılar, özel hâkimler, müsteşar yardımcıları, hepsi Habur’a koştular.

Değerli arkadaşlarım, bu, Türkiye’de bir hukuk zafiyetiydi. Bu, Türkiye’de terörün üzerine gitmede bir onlara avans verme şeklindeydi. Şimdi bunun yanlış olduğunu Sayın İçişleri Bakanı söylüyor.

Değerli arkadaşlarım, işte “Terör, işin en acı boyutu ama şimdi iyi bir yerdeyiz.” diyor Sayın Bakan. Şu manada: “Halk, şu anda teröre bir anlam veremiyor.” gibi ifadeler kullanıyor.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakan da mı anlam verememe sorunu yaşıyor? Bunu çok merak ediyorum. Türkiye Cumhuriyeti devletinin İçişleri Bakanı teröre bir anlam veremiyormuş. Bırakın o makamı Sayın Bakan. Bırakın o makamı, anlam verebilecek bir anlayış götürsün bu işi. AKP İktidarının bu olayın Türkiye’yi nasıl kamplaştırdığını görmediğini Sayın Bakanın bu açıklamaları net bir şekilde ortaya koyuyor değerli arkadaşlarım.

Bugün yine basında Sayın Adalet Bakanı diyor ki: Bu, Habur’a gelen kişiler geri dönmüşler de, “ya, dönmeselerdi iyiydi.” şeklinde demeci var; bilmiyorum, basında benim okuduğum kadarıyla böyle.

Değerli arkadaşlarım, bu şekilde uygulamalarla terör önlenmez, terörün sonu gelmez. İşte biz bu durumu devamlı uyardık, devamlı söyledik.

Şimdi, bir devletin en büyük geleceği, bir devletin ileride yönetim kadrolarında yer alacak olan, o devleti yönetecek olan kişiler bugünün çocuklarıdır değerli arkadaşlarım ve biz bu çocukları tam yetiştirmezsek, bu çocukları eğitmezsek, bu çocuklara Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesini, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilkelerini, Misakımillî hududunu, “Türk milleti” kavramını eğer veremezsek, değerli arkadaşlarım, hiçbir zaman o iktidar ve o yöneticiler görevini yapmış sayılmazlar. İşte, bugün, görüşmekte olduğumuz bir kanun var, taş atan çocuklar ve bu kanun teklifi önce bir Hükûmet tasarısı şeklindeyken, daha sonra milletvekillerinin teklifi şeklinde komisyona geldi.

Değerli arkadaşlarım, bu teklif geldiği zaman, son maddesinde bu teklifin çok enteresan bir durum vardı. Abdullah Öcalan’ın yargılanmasına yol açacak bir madde vardı. Bu maddeye karşı çıktık ve Sayın Bakan bu maddeyi alt komisyona giderken geri çekti. Fakat alt komisyonda hiç beklemediğimiz bir şey oldu. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanun teklifi geldi alt komisyonda. Bu da bizi gerçekten şaşırtacak bir durumdu.

Değerli arkadaşlarım, işte Türkiye’deki terör, 30-40 bin kişinin ölümüne sebebiyet veren kişiyle iletişim kurmak, Kandil’le iletişim kurmak şeklinde çözülmez, teröristlerle görüşerek çözülmez. Bunun ekonomik boyutu vardır, sosyal boyutu vardır, soruşturma boyutu vardır. Bunları çok iyi değerlendirmekte yarar görüyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, burada bazı cezalarda indirim var, bazı cezalarda yargılanma şeklinin değiştirilmesi var. Türkiye’de 1970’li yıllardan beri gelen bir mahkeme kurulma durumu ortadaydı. Önce devlet güvenlik mahkemesi şeklinde geldi. Buna, iyi hatırlıyorum, 70’li yıllarda en fazla karşı çıkanlardan birisiyim. Fakat 1980 yılından sonra devlet güvenlik mahkemeleri gündeme geldi. Her nasılsa, dikkat ederseniz, bugün özel yetkili mahkemeler var. Bu özel yetkili mahkemelerde de, dikkat ederseniz, nasıl yargılama yapıldığı, Türkiye’de nasıl hukukta sorunların ortaya çıktığı meydandadır. Örnek olarak Silivri’yi gösteriyorum. Silivri’deki mahkemeler, Erzurum’daki mahkemeler, değerli arkadaşlarım, bunlar hukuk yorumları değildir. Dikkat ederseniz, bu taş atan çocuklar, gösteri yürüyüşüne katılan çocuklar da özel yetkili mahkemelerde yargılanıyor. Peki, değerli arkadaşlarım, özel yetkili mahkemelerde yargılanacak bu çocuklar hakkında, 15/7/2005 tarihinde Çocukları Koruma Kanunu yürürlüğe girdi, peki o zaman neden dikkate alınmadı?

Değerli arkadaşlarım, yine 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nda çocuklara verilecek cezalar ile yargılanacakları mahkeme konusunda bazı istisnalara yer verilmiştir. Tasarıyla, Terörle Mücadele Kanunu’nda yer alan bu istisnaların kaldırılması öngörülmektedir. Peki, bu kanun çıkarken neden onu gündeme getirmediniz ve bu kanunu çıkarttınız? Şimdi bu kanunu gündeme getiriyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, bir kanunu çıkarırken çok etraflı bir şekilde çıkarmakta yarar var ama daha sonra o noksanlığı gidermek için büyük bir sıkıntı çekilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Güner, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

RAHMİ GÜNER (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu kanun, elbette, çocuklarımızın yargılanmalarının çocuk mahkemelerinde olması, cezai indirimlerin belki bunların lehine olması… Bütün amaç, bu çocukların bu terör olaylarından, terörden geri çekilmesidir. Fakat bu örnekler verilirken AKP sözcüsü bir konuya değiniyor değerli arkadaşlarım, diyor ki: Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nda Tekel işçilerini örnek gösteriyor. Değerli arkadaşlarım, Tekel işçileri, alın terinin, emeğinin, geleceğinin mücadelesini veriyordu. Hangisinde silah vardı, hangisinde sopa vardı, hangisi direnme şeyine girdi? Değerli arkadaşlarım, bunu örnek vermeyin lütfen. Oradaki kişiler kışın soğuğunda sulara atıldılar, işkence gördüler. Bunu örnek göstermeyin değerli arkadaşlarım.

Bu kanun belki çıkar ama bu kanunun esas amacı küçük çocuklar değil büyükleri de kapsayacak şekildedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RAHMİ GÜNER (Devamla) – Biz bu yönden, bu kanunun bazı gerekçeler gösterilmek suretiyle uygulanmasını yerinde bulmuyoruz ama objektif bir kural olarak gelmeli ve gerçekten bu çocukların, bu terör olaylarına, bu gösteri yürüyüşlerine katılıyorlarsa neden katıldıklarını soruşturmayla ortaya çıkarmak lazım. Neden on üç, on dört, on beş, on altı yaşında çocuklar ellerinde molotofkokteyli, ellerinde havai fişeklerle ortalığı tahrip ediyorlar? Bunun merkezi kim, odağı kim, onun üzerinde durulması lazım. Burada o şekilde bir kanun teklifi gelmeli ve bunun önleyici tedbirleri alınmalı. Fiil işlendikten sonra, çocuklar bu suçu işledikten sonra onlara nasıl bir uygulama olacağı ayrı bir konu olmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RAHMİ GÜNER (Devamla) – Ben tüm yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Güner.

Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre tümü üzerindeki görüşmelere devam olunmasına dair bir önerge vardır; okutup oylarınıza sunacağım:

TBMM Başkanlığına

526 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının tümünün görüşmelerine İçtüzük 72’ye göre devam etmesini arz ederiz.

 

Oktay Vural

Hasan Çalış

Akif Akkuş

 

İzmir

Karaman

Mersin

 

Mustafa Enöz

Recep Taner

 

 

Manisa

Aydın

 

Gerekçe:

Milletvekillerinin bu tasarı hakkında daha fazla bilgilenmelerini sağlamak için önerilmiştir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Oylarınıza sunacağım, aynı zamanda karar yeter sayısını arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.16
ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 21.24

BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 137’nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmelere devam olunmasına dair İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre verilen önergenin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır ve önerge kabul edilmemiştir.

526 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi yirmi dakika süreyle tasarının tümü üzerinde soru-cevap işlemi yapılacaktır. On dakika soru sorma, on dakika cevap verme süresidir.

Sayın Yıldız, Sayın Taner, Sayın Çalış, Sayın Akkuş, Sayın Bal, Sayın Kaplan, Sayın Geylani, Sayın Karabaş, Sayın Sakık, Sayın Yaman, Sayın İçli, Sayın Uzunırmak, Sayın Genç, Sayın Tankut, Sayın Dibek, Sayın Işık ve Sayın Paksoy sisteme girmişlerdir. Birer dakika süre veriyoruz.

Sayın Yıldız, buyurun.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Hükûmet olarak taş attırılan çocuklarla ilgili cezaların artırılması ya da azaltılması dışında hangi müşahhas tedbirler alınmıştır? Aldığınız tedbirlerden hangi sonuçlar alınmıştır? Taş attırılan çocuk sayısı azalmış mıdır, artmış mıdır?

7 şehidimizin olduğu bir günde bu kanun tasarısını getirmenizi etik olarak buluyor musunuz?

Bu kanundan hükümlü, tutuklu, hakkında kovuşturma yapılan kaç yetişkin yararlanacaktır? KCK kovuşturmasındaki tutuklular da yararlanacak mıdır? Yararlanacaklar arasında belediye başkanları da var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, 7 vatan evladının şehit düştüğü bir günde, milletin infial hâlinde üzüntüsünün öfkeye dönüştüğü bir anda terörle mücadelede alınması gereken tedbirlerin görüşülmesi gerekirken, terör örgütünü, yandaşlarını sevindirecek bir düzenlemeyi yapmayı içinize sindiriyor musunuz?

İki: Bu düzenlemeyle 1’inci ve 2’nci maddelerde getirilen değişikliklerde çocuklar yoktur. Bu maddeler direkt olarak açılımın neticelerinden terörle mücadelede zafiyet yaratacak ve terör suçu işleyenlere getirilen bir indirim değil midir?

Üç: Terör olaylarına karışan çocukların ceza almasından rahatsız olan Hükûmet, acaba aç kaldığı için ekmek çalan çocukları veya on üç-on dört yaşlarında zorla evlendirilen kızların durumunu içine sindiriyor mu ve bu konuda bir düzenleme yapmayı düşünüyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Bakan, açılımınızın bir parçası olup af kanunu nitelikleri taşıyan görüşmekte olduğumuz bu tasarı yasalaşınca bugün tutuklu ya da hükümlü olan kaç çocuk salıverilecektir? Kaç çocuğun cezalarında indirim olacaktır? Bugüne kadar çocukları sokak olaylarında azmettirmekten kaç kişi mahkûm edilmiştir? Bunların cezalarında ne gibi değişiklikler olacaktır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Akkuş…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakan, terör son zamanlarda oldukça tırmandı. Gerek askerimize gerekse polisimize saldırı arttı ve Güneydoğu’nun birçok ilçesinde çarşı-pazara terörist “hâkim oldum” havasında. Vatandaşın canı ve malı bir avuç çapulcunun insafına girmiş durumda. İstediğinde kepenkleri kapattırıyor, istediğinde yola mayın döşüyor, istediğinde de vatandaşları sokağa döküyor. Bunun açılım garabetiyle alakasını araştırdınız mı? OHAL uygulaması için herhangi bir girişim yapacak mısınız? Olayları nasıl önlemeyi düşünüyorsunuz?

İki: Çocukları korumak için teklif edilen bu yasayla çocukları salıverme yerine çocuk cezaevlerini rehabilitasyon merkezi hâline getirmek gerekmez mi? Bu konuda bir çalışma yaptınız mı? Yasanın başarılı olacağı konusunda bilimsel kriterlere başvurdunuz mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bal…

ŞENOL BAL (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bu tasarıda 2911 sayılı Gösteri ve Yürüyüşler Kanunu’nun 32’nci ve 33’üncü maddelerinde cezanın alt sınırı altı aya indirilmek suretiyle Türk Ceza Kanunu’nun hapis cezasının para cezasına çevrilmesine ilişkin 52’nci maddesi ve CMUK’un “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” olan 231/5 maddesi gibi cezayı etkisizleştirecek, çocukların arkasına saklanarak büyüklere yasal imkân sağlıyorsunuz. Zaten kamu düzeni ve güvenliğini sağlayamadığınız ortada iken bu değişiklikler kamu düzeni aleyhine sonuçlar doğuracak nitelikte değil midir?

Yine, çocukların özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde yargılanmaları 29/06/2006 yılında kabul edilmişken sizin tarafınızdan, ne değişmiştir de bugüne kadar, ne önlemler aldınız da bugün bu değişiklik sürecine girmiş bulunuyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Kaplan…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne konulan çekinceleri kaldırmayı düşünüyor musunuz? Chomsky, Zizek, Prof. Edward Said Filistin’de taş atan çocukların durumuna dikkat çekmişti ve Türkiye’de de bu konuda bir çalışma oldu. Bu dünya deneyimi örneklerinden yararlanmayı ve yargı alanındaki bu oransız cezalar konusunda Anayasa 90’ıncı maddenin işletilmesi için Adalet Bakanlığı bir eğitim özel çalışması düşünüyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Geylani

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Bakan, sağlıklı yaşam hakkı büyük-küçük herkes için en kutsal bir haktır. Diyarbakır D Tipi Cezaevinde hükümlü Erdoğan Dinçer’in acil olarak kulak ameliyatı olması gerekiyor. Ancak Diyarbakır devlet hastanelerinde bu ameliyatın olamayacağı belirtilmiştir. Kendisi de özel hastanelerde bu ameliyatın olabileceğini beyan etti ve bunu kendisine bildirmişler. Masraflarını da kendisinin karşılayacağını, talep ve raporlarını ben bizzat size sundum. Bu konuda girişiminiz oldu mu? Olmadıysa olacak mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Karabaş…

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Teşekkür ederim Başkan.

Sayın Bakanım, yapılan düzenlemeyle çocukların çocuk mahkemesinde yargılanması, ceza artırımının çocuklara uygulanmaması, bir defa olan cezanın ertelenmesi olumlu. Ancak mevcut uygulamayla çocuklar yine 2911 sayılı Kanun ile örgüt üyeliğinden, örgüt propagandasından ceza alacaklar. Şimdi, tüm bu cezalara rağmen, çocuklar sokaklara çıkıp taş attı. Şu anda cezaevleri ilk etapta boşaltılsa bile en geç bir yıl sonra tekrar yüzlerce çocuk cezaevinde, yine binlercesi yargılanmayacak mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Sakık

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Cezaevlerinde uzun süredir sağlık sorunları yaşayan birçok tutukluyla ilgili bazı girişimlerimiz oldu. Bunlardan Taylan Çintay -mesane kanseri- Abdulsamet Çelik, Nurettin Soylu, Ahmet Öztürk… Bu, birkaç isim. Mesela Taylan Çintay’ın sağlık dosyası kayıp. Taylan Çintay bir hastaneye götürülürken bir doktor “Ben bu vatan hainini tedavi etmem.” diye geri gönderiyor.

Şimdi, bir taraftan bu kadar ağır şekilde hasta olanların tedavisi yapılmazken ama apoletlilerin nasıl patır patır sağlık nedeniyle hastanelere yatırıldığını ve tahliye edildiğini biliyoruz. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

İkinci bir sorum da, Muş ve Bitlis tarafında Adli Tıp Kurumu olmadığı için sürekli mağdur insanlar 450 kilometre yol gitmektedirler ve her gidiş de büyük mağduriyet olmakta. Hemen yanı başımızda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Yaman…

M. NURİ YAMAN (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, çok sayıdaki hükümlünün kendi ailelerinden oldukça uzaktaki (F) tipi cezaevlerinde cezalarını çektikleri bilinmektedir ve çok sayıda da bu kişilerin sizlere yaptıkları başvurulardan on tanesini -yaklaşık olarak- ben size arz etmeme rağmen bugüne kadar olumlu veya olumsuz bir yanıt almadım. Bu konuda bir yanıt vermeyi düşünüyor musunuz?

İkincisi, Van (F) Tipi Cezaevinde bulunan Ahmet Öztürk beyin tümörü teşhisiyle önce Diyarbakır’a gönderildi. Diyarbakır’da bu ameliyatın mümkün olmayacağı bildirilerek tekrar geriye Van’a iade edildi. Şimdi yazışmalarla bunun daha büyük bir merkezde, Ankara’da tedavi edilmesi gibi bir bilgiye ulaşıldı ancak ölümcül bu hastayla ilgili kısa sürede karar almayı ve bunun tedavisini yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın İçli…

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Geçici 1’inci maddeyle, kesinleşmiş disiplin cezalarına ilişkin olarak yeniden yargı yolu açılıyor. Bu yol örtülü bir af getirmekte midir? Birçoğu infaz edilmiş olan disiplin cezaları için böyle bir yol hukuki olarak hükümlüler için tazminat hakkına yol açacak mıdır?

Bir de Sayın Bakanım, sağlanan bu hak ile AİHM önünde bu konuda terör örgütü lideri ve yöneticileriyle ilgili kaç adet başvuru vardır?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Uzunırmak

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, bu yasa ile kapsanan çocuklarda acaba hangi coğrafi bölgelerde, hangi sayıda ve Türkiye sathına yaygınlık olarak adlandırıldığında ne oranda bu suçları kapsayacak çocuklar cezaevindedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, buyurun.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; ilk olarak Sayın Yıldız’ın sorusuyla başlamak istiyorum.

“Taş atan çocuklarla hangi tedbirler alınmıştır? 7 şehidimizin olduğu bir günde böyle bir tasarının görüşülmesini içinize sindirebiliyor musunuz?” şeklinde bir sorusu var Sayın Yıldız’ın. Sayın Taner de benzer mahiyette bir soru yönelttiler.

Değerli arkadaşlar, hatırlarsanız, bu tasarı 2009 yılının sonlarında Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderildiğinde, komisyonda gündem yapılması aşamasında benzer saldırılar gündeme geldi. Reşadiye saldırısı komisyon görüşmesi gününe denk geldi. Daha sonraki komisyon görüşmelerine ilişkin takvime bakarsanız, bu takvime denk gelen saldırıları da görmek mümkün. Bugün Genel Kurulda görüşülecek olan bu tasarının görüşüleceği günde tekrar bir saldırıyla beraber ortaya çıkan tabloyu… Kendi algımı paylaşıyorum; doğrudur, yanlıştır, buna katılmayabilirsiniz ama bu tasarının Parlamentoda gündeme gelmesini, yasalaşmasını ben inanıyorum ki terör örgütü arzu etmiyor çünkü terör örgütü, gene inanıyorum ki, bu pozisyondan istifade etmek ve bu konuyu istismar etmek için bütün imkânları sonuna kadar kullanıyor.

Bizim burada yapmaya çalıştığımız şey şu: Şu saate kadar konuşuldu; on iki ile on sekiz yaş arasındaki çocuklarla ilgili bir düzenleme yapmaya çalışıyoruz. Bu çocukların konumunu elimizin tersiyle iterek bu çocukları çok kolay kaybetmek mümkün. Bunları çok kolay biz suç örgütlerinin, terör örgütlerinin kucağına itebiliriz ve uzunca bir ömür var geride; bu ömür boyunca bu çocuklar bu ülkeye, bu millete düşmanlık faaliyetiyle hayatlarının kalan kısmını geçirebilirler. Oysa burada yapılmaya çalışılan şey… Bugün, AK PARTİ Grubunda görev yapan milletvekili arkadaşlarımız, Adalet Komisyonunda çalışan arkadaşlarımız bu ülkenin, bu milletin düşmanları değiller. Yapmaya çalıştığımız şey: Bu çocukların istismar malzemesi olmaktan çıkartılması ve bundan sonraki ömürlerini bu ülkenin güçleriyle, bu ülkenin değerleriyle çarpışan birer nefer olarak değil, bu ülkeye hizmet eden birer vatandaş olarak geçirmeleri, bu ülkenin nimetlerinden, imkânlarından istifade etmelerini sağlayacak bir imkân açabilir miyiz? Bu uğurda 5 tane, 10 tane, 20 tane çocuğumuzu kurtarabilir isek, bu bile çok önemli bir kazanımdır diye düşünüyorum.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sekiz yılda ne yaptınız Sayın Bakanım?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Dolayısıyla, bugün, şehitlerimizin olduğu bir günde bu tasarının görüşülüyor olmasının bizim açımızdan bir çelişki oluşturmadığını, çünkü bu tasarının bugün görüşülmesini örgütün de istemediğini düşünüyorum.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Onlara kim haber verdi Sayın Bakan?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Bu ülkede, biz, insanımıza en geniş anlamda hakları, insanca yaşayabileceği zemini hazırlamakla mükellefiz ama buna rağmen “Ben, her şeye rağmen terörle iştigal edeceğim, terörle uğraşacağım.” diyenlerle de en amansız bir biçimde mücadelemize de sonuna kadar devam edeceğiz.

Geçmiş hükûmetlerin dönemlerinde de yapıldığı gibi, 2002’den bu yana AK PARTİ hükûmetleri döneminde de terörle mücadele konusunda güvenlik güçlerimizin hiçbir talebi karşılıksız kalmamıştır, bütün talepleri karşılanmaktadır, karşılanmıştır. Bundan sonra da gelecek talepler karşılanacaktır. Terör konusunu AK PARTİ’nin, MHP’nin, CHP’nin, BDP’nin, falanca partilerin ayrı ayrı meseleleri olarak görmek son derece yanlış, bu Türkiye’nin meselesi. Bundan sonra gelen sorular içerisinde… Bir kısım arkadaşlarımız “Bu açılım garabetinden dolayı bu şehit sayılarının artmasına bir irtibat kuruyor musunuz?” gibi sorular da yönelttiler.

Değerli arkadaşlar, bu ülkede “açılım” adı altında yapılan konuşmalar son bir yıldır… Ama terörün mazisine baktığınızda, 80 sonrasındaki terörü kastediyorum, 80 öncesi anarşi olaylarını bir tarafa bırakıyorum

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Üç ayda arttığı için söylüyoruz Sayın Bakan.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - ...ama otuz yıldır bu ülkede bu illetle mücadele ediliyor. Dolayısıyla getirip bu terörle iştigali, terör faaliyetlerinin cereyan etmesini “açılım” söylemleriyle bağdaştırmak Türkiye gerçekleriyle örtüşmez, insafla, vicdanla bağdaşmaz diye düşünüyorum. “Açılım” diye ortaya konulan şey, terörün istismar ettiği konuları istismar malzemesi olmaktan çıkartma girişimidir, bu ülke insanının buluşması gereken hakları bu insanlara getirme girişimidir. Bunun ötesinde bir anlamı yoktur diye düşünüyorum.

Bunun dışında, değerli milletvekili arkadaşlarım...

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Habur’dan gelenler geri gidiyor.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Soru sordunuz, cevabını vermeye çalışıyorum arkadaşlar.

OKTAY VURAL (İzmir) – Fazla açılmayın Sayın Bakan, fazla açılmayın! Aman ha! O kadar açılmayın, analar ağlıyor.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Gene Sayın Taner’in sorusunun ikinci kısmında “Bu tasarının 1’inci ve 2’nci maddesiyle getirilen 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 32 ve 33’üncü maddelerinde yapılan düzenleme çocuklarla nasıl ilişkilendiriliyor?” diye bir soru soruldu ve bu maddelerdeki ceza limitlerinin indirilmesinin sebebini de sordu.

Değerli arkadaşlar, 2911 sayılı Yasa’nın 32 ve 33’üncü maddelerinde yapılan indirimlerden herkes istifade edecektir; sadece taş atan çocuklar değil, başka şekilde eylemlere karışmış çocuklar ve büyükler de. Niçin? Bu 2911 sayılı Yasa’nın 32 ve 33’üncü maddeleri, değerli arkadaşlar, 1983 yılında, 12 Eylülün en ağır şartlarının icra edildiği dönemde yapılmış bir yasa bu Yasa ve o dönemde topluma çekidüzen vermek temel düşüncesiyle kabul edilmiş, yasalaştırılmış bir kanun. Bazı maddelerinde, Şubat 2008 tarihinde kabul edilen yeni Ceza Yasamızda, uyum yasasında değişiklik içerisinde sadece ağır para cezaları adapte edildi ama yeni TCK’ya uyum yasası içerisinde, yüz elli dört yasada yapılan değişiklik sırasında bu 32 ve 33’üncü maddelerdeki hürriyeti bağlayıcı cezalar bu uyum kapsamı içerisine maalesef o dönemde alınamadı. Dolayısıyla, şimdi yapılan düzenleme, aslında yeni ceza mevzuatımızın genel perspektifiyle uyum içerisine getirilmesi çalışılmasıdır, onun ötesinde bir anlamı yoktur. Bu düzenlemeden çocuklar da istifade edecektir.

Sayın Çalış “Kaç çocuk salıverilecektir? Çocukları sokak olaylarına sevk eden kişilerle ilgili ne yapılmıştır?” diye bir soru sordular.

Değerli arkadaşlar, şu anda cezaevlerimizde 2.460 civarında çocuğumuz var. Bunlardan 196’sı terör suçlarından dolayı cezaevinde. Yalnız bu rakama bakarsak bu rakam bizi yanıltır. Bu suçlardan dolayı cezaevinde olan çocuk sayısı 196 olabilir ama haklarında soruşturma yürütülen, şu anda yargılanması devam eden çok sayıda dosya var, çocuk var. O açıdan, buradaki rakamlar yasanın amacıyla bizi belli bir noktada buluşturmayabilir.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Bakanım, ne kadar çocuğa kovuşturma yapılıyor?

OKTAY VURAL (İzmir) – Kaçı taş atan bunun?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Bununla ilgili, devam eden soruşturmalara ilişkin bir istatistik elimizde yok çünkü bizim istatistiklerimiz, değerli arkadaşlar, yıl bittikten sonra, dosya kapandıktan sonra İstatistik Yasası gereğince istatistik verilerine giriyor. O açıdan sağlıklı bir bilgiyi şu anda vermem mümkün değil. Ancak bu sayıyı başsavcılıklardan tek tek yazışma yaparak toparlamak mümkün.

Değerli arkadaşlar, “Terör arttı -Sayın Akkuş’un sorusuna geliyorum- vatandaşın canı, malı tehdit altında. Bunu açılım garabetiyle nasıl bağdaştıracaksınız?”

Buna bir miktar cevap vermeye çalıştım.

“Çocuk cezaevlerinin rehabilitasyonu noktasında herhangi bir düşünceniz ve çalışmanız var mı?”

Evet, Sayın Akkuş, tam da bu konuyla ilgili olarak Türkiye’de çocuk ceza infaz sistemini modern hâle getirme noktasında yeni bir proje başlattık. Bununla ilgili olarak inşallah Parlamento açılmadan önce, ekim ayında, bu projemizi kamuoyuyla da paylaşacağız. Bununla ilgili yeni projelerimizin ihalesini de bu yıl içerisinde başlatıyoruz. Burada çocuklarımızı önemli ölçüde eğitecek, ıslah edecek kurumlar kuruluyor, cezaevlerinden ıslahevlerine, eğitim evlerine doğru bir dönüşüm çalışması son derece seri bir şekilde yapılıyor.

BAŞKAN – Sayın Bakan, süreniz tamamlanmıştır.

Sözlerinizi tamamlayınız lütfen.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Geriye kalan diğer cevaplayamadığım sorulara da yazılı olarak cevap vereceğim.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım; ancak açık oylama talebi var, onu yerine getireceğim.

Sayın Vural? Burada.

Sayın Korkmaz? Burada.

Sayın Şenol Bal? Burada.

Sayın Akkuş? Burada.

Sayın Taner? Burada.

Sayın İnan? Burada.

Sayın Yıldız? Burada.

Sayın Çobanoğlu? Burada.

Sayın Tankut? Burada.

Sayın Ertuğrul? Burada.

Sayın Kumcuoğlu? Burada.

Sayın Sipahi? Burada.

Sayın Işık? Burada.

Sayın Cengiz? Burada.

Sayın Akcan? Burada.

Sayın Uzunırmak? Burada.

Sayın Yalçın? Burada.

Sayın Varlı? Burada.

Sayın Özensoy? Burada.

Sayın Günal? Burada.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 526 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın maddelerine geçilmesine dair açık oylama sonucu:

“Oy Sayısı       :               226

Kabul               :               206

Ret                   :                 20 (x)

 

                            Kâtip Üye                                              Kâtip Üye

                        Yusuf Coşkun                                      Bayram Özçelik

                               Bingöl                                                    Burdur”

Şimdi, birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm 1 ila 7’nci maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Turgut Dibek, Kırklareli Milletvekili… (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; görüştüğümüz 526 sıra sayılı kanunun birinci bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz aldım. Öncelikle Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, konuşmama başlamadan önce… Bugün 7 askerimizi şehit verdik. Yani buradan bu taziye mesajları artık gerçekten bir şekilde sona ermek zorunda diyoruz ama maalesef ısrarla, sürekli bu mesajları buradan vermek zorunda kalıyoruz. Tabii, ölen askerlerimiz, yakınları, onları sevenler, Türk milleti gerçekten çok büyük acılar yaşıyorlar. Allah onlara rahmet eylesin, yakınlarına da ben sabırlar diliyorum, Türk milletine de sabırlar diliyorum.

Değerli arkadaşlar, ben, birinci bölümle ilgili olarak daha farklı bir değerlendirme yapacağım, daha doğrusu kanunla ilgili olarak daha farklı bir değerlendirme yapacağım. Başka bir çerçeveden bu kanunu sizlerle değerlendirmek istiyorum, daha doğrusu düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Belki arkadaşlarımızın düşünmediği, görmediği bir süreci burada sizlerle paylaşmak istiyorum. Belki konuşmamın sonunda sizlerin de kafasında, düşüncelerinde “Acaba, evet, değerli milletvekili arkadaşımız bunları anlattı, gerçekten bu süreç böyle mi yaşandı, gelişti?” diye bir soru işareti olursa mutlu olacağım.

Değerli arkadaşlar, bu kanun, bu hâliyle zaten Bakanlar Kurulundan çıkmadı. Bu kanunun bir gelişi var. Yani, Ekim ayında, bakıyoruz -ben kanunun sıra sayısına bakıyorum- 12 Ekimde kanun Bakanlar Kurulunda görüşülmüş. Gerçi o gün bu kanunun biz Bakanlar Kurulunda görüşüldüğünü, değerli arkadaşlar, öğrenemedik, bilemedik. Bu kanun daha sonra, çok uzun bir süre sonra, bir ay sonra Hükûmet tarafından Meclis Başkanlığına sunuldu ve o süreç içerisinde de Türkiye’de çok değişik, çok farklı gelişmeler oldu. Bunları sizlerle biraz paylaşmak istiyorum, sonra bu süreçle ilgili de bazı soruları burada, sizlere, kamuoyunun huzurunda sormak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bu kanun, çok net bir şekilde, iktidar tarafından, bu açılım sürecinin bir mahsulü, ürünü olarak düşünüldü. Yani, adı bir türlü net olarak konulmadı, çok fazla değişik isimlerle aslında adlandırılmıştı o süreç, içeriğini bir türlü de öğrenemedik ama o sürecin bir projesi olarak aslında bu kanun Eylül ve Ekim ayları içerisinde -2009 yılında- düşünülmüş diye değerlendiriyorum ben. Bunu nereden çıkarıyorum? Bakın, biraz bunu irdeleyelim.

Değerli arkadaşlar, geçtiğimiz yıl mayıs ayıyla beraber Sayın Cumhurbaşkanının bir açıklaması oldu. Sayın Cumhurbaşkanı, Türkiye’de bu sorunla ilgili, Kürt sorunuyla ilgili çok ciddi, önemli gelişmelerin olacağını söylemişti, biliyorsunuz. Derken, daha sonra, her nedense, belki Hükûmet Sayın Cumhurbaşkanının ön plana çıkmasından rahatsız mı oldu, onu da bilemiyorum ama Sayın Başbakan birdenbire bir bakanı, İçişleri Bakanını koordinatör bakan olarak atadı ve Ağustos ayından itibaren Türkiye'de biz bambaşka bir sürece girdik. Sayın Bakan da az önce bir yıllık bir süreden bahsediyor.

Değerli arkadaşlar, Eylül ayının içerisinde bu görüşmeler yapıldı, Ekim ayının başlarında terör örgütünün elebaşısı ve İmralı’da yatan Abdullah Öcalan, birtakım açıklamaları avukatları vasıtasıyla kamuoyuna yapmaya başladı. Bunu da takip etmişsinizdir. 9 Ekimde avukatları Abdullah Öcalan’ın açıklamasını kamuoyuna şöyle duyurdu: “İşte, bu açılım sürecine katkı vermek istiyoruz. Kandil’den ve Avrupa’dan, işte, Kuzey Irak’tan birtakım elçiler Türkiye'ye gelecek. Bu konuda talimat verdi.” Avukatlar böyle açıklamalar yaptılar. Bunu, 9 Ekimde… Bakarsanız sürece, bunları bulmak çok kolay, yani takvimler… İnternet’te de zaten bunlar yer alıyor, göreceksiniz.

Arkadaşlar, üç gün sonra, bu kanun, tabii, bu hâliyle değil, “taş atan çocuklar” diye kamuoyuna sunuldu, ama o zaman da içinde sadece iki maddesi vardı çocuklarla ilgili olarak, diğer maddeleri bambaşka maddelerdi. İçlerinde, o gün tartıştığımız konuda, terör örgütünün başı olan Abdullah Öcalan dâhil olmak üzere 211 tane teröristin yeniden yargılanmasıyla ilgili olarak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin vermiş olduğu kararlar gereği yeniden yargılamasının yolunu açan değişiklikler de bu paketin içerisinde, o gün görüşülen tasarının içerisinde vardı.

12 Ekimde Bakanlar Kurulunda bu tasarı görüşülmüş değerli arkadaşlar, ama ne hikmettir ki Sayın Cemil Çiçek, Bakanlar Kurulu Sözcüsü, Hükûmetin Sözcüsü -biliyorsunuz kurul toplanıyor, kararlar alıyor, daha sonra Sayın Çiçek onları açıklıyor- “Biz bu kanunu görüştük, kabul ettik ve bunu Meclise sevk etmeye karar verdik.” diye hiçbir açıklamada bulunmadı arkadaşlar. 12 Ekimden bahsediyorum. Böyle bir açıklaması yok. Bir gizleme oldu. Şimdi, niye gizlediler bilmiyorum, onu sonunda sorarız, niye gizlendi?

Burada, tabii, merak edilen konu bana göre şu olmalı: Bu kanun Bakanlar Kurulunda görüşülürken neler konuşuldu? Yani, Bakanlar Kurulu üyeleri -Sayın Adalet Bakanı da burada olmak üzere, çünkü kanunun hazırlanmasında ev sahibi kendisi- neyi konuştular? 9 Ekimde Abdullah Öcalan’ın avukatları vasıtasıyla vermiş olduğu mesajlar o kurulda konuşuldu mu? Abdullah Öcalan ve diğerlerinin yeniden yargılanması ile onların önlerinin açılması için bu tasarıda birtakım hükümlerin yer alması gerektiği konuşuldu mu? Onları kendileri biliyorlar, biz bilmiyoruz.

Devam edelim arkadaşlar. Daha sonra ne oldu? Bakanlar Kurulunda konuşulduktan sonra bu konu, biliyorsunuz, bir hafta sonra Habur’dan, Kuzey Irak’dan, Mahmur Kampı’ndan ve Kandil’den -içinde çocuklar da vardı, 4 çocuk, kadınlar vardı, ama teröristler de vardı- gelenler giriş yaptılar, bir hafta sonra. 9 Ekim açıklama, 12 Ekim Bakanlar Kurulunda görüşme, 19 Ekim kamptan insanlar geldiler. Tabii, Habur Sınır Kapısı’nda yaşanan o yüz karası tablo birtakım değişiklerin olmasına neden oldu diye düşünüyorum ve konuşulanlar değiştirilerek belki daha sonra Meclise, Kasım ayının 10’unda bu tasarı Bakanlar Kurulu tarafından gönderildi. O arada, belki ilk görüşmede bazı konuşulanlar daha sonra değiştirildi. Çünkü biz, komisyonda konuşurken ısrarla “Bundan terörist başı faydalanacak, yeniden yargılanmayla ilgili olan sürecin içerisine girecek.” dedik. Sayın Bakan “Hayır, olmaz.” dedi, ama gelirken, tasarının içerisine bunu koyarken birtakım maddelerle bunu engellediklerini söylemişti.

Değerli arkadaşlar, daha sonra ne oldu? Komisyona geldi. Daha doğrusu Meclis Başkanı tarafından Komisyona gönderildi ama bu arada, anlaşılan o ki, herhâlde sözler yerine gelmedi, konuşulanların bir kısmı bu tasarı içerisinde yerini bulmadı ve farklı bir tablo yaşadık.

Değerli arkadaşlar, az önce Sayın Bakan bir şey söyledi, burada sorulara yanıt verirken dedi ki: “Tam bu konu komisyonda görüşülecekti, Tokat Reşadiye’de -sanıyorum 7 Aralık idi- 7 Aralıkta 7 tane askerimiz silahsız bir şekilde çarşı izninden dönerken saldırıya uğradılar ve şehit oldular.” Ya sanki “Bu tasarı görüşülecek de o nedenle bu saldırı oldu.” Ardından, yine “Komisyonda görüşülme aşamasında da saldırılar oldu.” dedi.

Değerli arkadaşlar, acaba şöyle olmuş olabilir mi, bir de bunu düşünmek lazım: “Verilen sözler yerine getirilmediği için o askerler, o sözlerin karşılığında acaba hayatlarını kaybetmiş olabilirler mi?” diye de düşünmemiz gerekir. Bunu da buradan ben soruyorum. Bunu da arkadaşlarımızın düşünmesi gerekir.

Değerli arkadaşlar, tabii süreç daha sonra çok farklı olarak işledi. Çünkü o Habur Kapısı’nda yaşanan olay gerçekten Türkiye’de çok büyük bir infial, çok büyük bir tepki toplamıştı. Ama bu tasarı, Hükûmetin ilk aklında görüşürken, konuşurken çok farklı gerekçelerle değerlendiriliyor değerli arkadaşlar; şu anda karşımıza farklı geldi. Hem daha sonra, işte bizim itirazlarımızla, o yeniden yargılanma, “iadei muhakeme” dediğimiz konular çıkarıldı ama içine bazı milletvekili arkadaşlarımızın teklifleriyle, Toplantı ve Gösteri Kanunu’ndaki değişiklikler sokuldu ve bugün, işte güzel sözcüklerle kamuoyuna sunuluyor.

Ama değerli arkadaşlar, bakın, çocuklarımız bu yasada… Ben basını takip ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Dibek.

TURGUT DİBEK (Devamla) – Medyayı takip ediyorum, haberlerde ilk sırada. İşte, taş atan çocuklar. Çocuklarla ilgili efendim kanun görüşülecek. İlginin ne kadar olduğunu işte, bilmiyorum, kameralar gösterirse bakarlar. Fakat, çocuklarla ilgili olarak bu yasa tasarısında da çok ciddi sıkıntılarımız var.

Tabii, çocuklarımızı korumamız gerekiyor. Rakamlar verildi değerli arkadaşlarım. Ama o kadar çok çocuğumuz mağdur durumda ki, bazı suçlar için bir düzenleme getiriyoruz ama onun dışındaki suçlar için çocuklarımızın mağduriyeti devam ediyor Türkiye’de.

Değerli arkadaşlar, ben geçtiğimiz günlerde bir önerge vermiştim -Aslında konuya biraz daha belki önergelerde söz alırsam devam edeceğim- Türkiye’de yaşayan çocukların kaçı sokakta yaşıyor, kaçı çalıştırılıyor, kaçı dilendiriliyor diye. Sayın Millî Eğitim Bakanı bana yanıt göndermiş. -Basında da yer aldı bunlar- Diyor ki: “4.600 civarı çocuk sokakta yaşıyor, daha doğrusu çalıştırılıyor, 112 çocuk sokakta dilendiriliyor.” Yani rakamlar 100 kişi değerli arkadaşlar, 112 çocuk da sokakta sahipsiz bir şekilde dolaşıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Dibek, teşekkür ediyorum.

TURGUT DİBEK (Devamla) – Değerli arkadaşlar, süre de yetmedi ama Sayın Başkanım, evet, cümlemi tamamlıyorum.

Şunu anlatmak istiyorum: Verilen rakamlar, koskoca 75 milyonluk Türkiye’de “100 çocuk sokakta dileniyor.” diye geldi değerli arkadaşlar, “108 çocuk sokakta yaşıyor, evi yok.” diye geldi, “4 bin çocuk da sokakta çalıştırılıyor.” diye geldi. Türkiye’den bahsediyorum. Çocuklara sahip çıkalım da Hükûmet bu konuda ne kadar samimi, ne kadar gerçekçi? Bunları da sizlerin takdirine sunmak istiyorum.

Sayın Bakanın da, Sayın Başkanın da hoşgörüsüne teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Dibek.

Bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen İzmir Milletvekili Şenol Bal.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ GRUBU ADINA ŞENOL BAL (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 526 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, Çukurca’da bugün vermiş olduğumuz 7 şehidimize Allah’tan rahmet, kederli ailelerine başsağlığı, dün de yine mayın tuzağına düşen 12 vatan evladına Allah’tan acil şifalar diliyorum.

Sayın milletvekilleri, özellikle son yıllarda bölücü terör örgütü ve yandaşlarının eylemlerinde sahaya sürdükleri çocuk sayısı giderek artıyor. Bu eylemlerde altı-sekiz yaş grubu arası çocukların bile kullanılması gerçekten inanılmaz bir vahşet ve insanlık dışı ilkel bir anlayış. Çocukların ellerine taş, patlayıcı madde vererek sözde sonuç almaya yönelik, bu çocukları şiddet ortamına sürükleyenlerden mutlaka hesap sorulmalıdır. Bu çocukları sokağa itenler aileyse ailesine, bölücü etnik terör mensubu ve yandaşları ise onlara bunun faturası ödetilmelidir. Eylemlerde kullanılan çocuk yapısı, kontrol edilemeyen bir hâl almıştır değerli milletvekilleri. Aynı anda çeşitli bölgelerde çocuklar fütursuzca alana çıkıp, barikatlar kurup, ateş yakıp, taş atıyorlar. Bu, çocuk işi midir? Bu çocukların bu şekilde şiddet ve çatışma ortamının içinde kullanılması, panzerlerin önüne atılması, çocuk haklarına ve temelde insan haklarına aykırı değil midir? Son gösterilerde yakalanan çocuklar, ellerine taşların kimin tarafından verildiğini itiraf etti.

Sayın milletvekilleri, ilk önce çocukların neden sokak eylemlerinde kullanıldığını değerlendirmezsek alınan kararlar, hafifletici cezayı içeren yasalar meseleyi çözmez, hatta daha da çözülmez bir hâle getirir. Çocuklar neden sokak eylemlerinde kullanılıyor?

Birincisi: Bölücü terör örgütü ve onun siyasi uzantısı, devlete meydan okuma eylemlerini gerçekleştirdiği sokaklarda değişik yaş grubunu oluşturan çocuklara bir nevi kendi ilkel anlayışlarına uygun eğitim ve staj yaptırarak, terör örgütüne katılımın temelini hazırlıyor ve tabanını canlı tutuyor.

İkincisi: Bölücü terör, kamu vicdanında duyguların sömürülmesinde çocukları biçilmiş kaftan olarak görüyor.

Üçüncüsü: Ceza kanunlarımızın çocuklar için büyüklere göre hafifletici maddeler içermesi nedeniyle, hedefe gidilen yolda çocuklar istismar edilerek etnik bölücülüğün reklamı yapılıyor.

Bir kısım yazardan stratejistlere kadar birçok sanatçısının içinde yer aldığı “Adalet Çağrıcıları” isimli bir platformun ve birçok STK’nın hiç durmadan bu çocukların cezalandırılmalarına ve yargılanmalarına karşı düzenledikleri toplantılar, acaba kimin işine yarıyor? Bu STK’lar, bölücü terör örgütünün yandaşlarıyla kol kola girerek basın toplantıları düzenliyor, güya bu çocukların haklarını savunuyor. Bir defa da bu STK ve yazarların, bu çocukları alana sürenleri kınayan, bu çocuklara taş ve molotof attırılmaması için toplantılar düzenlediğini ne gördüm ne de işittim. Bu çocukların kullanılmasını, istismar edilmesini neden kınamıyorlar, neden acaba etnik bölücülüğe dolaylı veya dolaysız destek veriyorlar? Gazete köşelerinde ahkâm kesenler, bu STK ve platformlardaki büyük insan hakları savunucuları ve oy avcılığı yapan siyasiler bu çocukların yok edildiğini, geleceklerinin karartıldığını görmüyorlar mı?

Sayın milletvekilleri, son yıllarda, silahlı bölücü terör eylemlerine paralel olarak sokakları ve caddeleri  de eylem alanı olarak seçmiş ve “sivil itaatsizlik” adını verdiği ayaklanma ve taşkınlıklarla kalkışma provaları yapılmaktadır ve bu gösterilerde çocuklar ve gençler de kullanılmaktadır.

Anayasa’mızı ve kanunlarımızı bir kenara koyalım çünkü uygulanmıyor ülkemizde, Birleşmiş Milletler 2625 sayılı Devletler Hukuku Bildirisi’nde rejimi demokrasi olan bir ülkenin toprak bütünlüğü ve siyasi birliğini bozmak için bırakın terörist şiddete başvurmak herhangi bir eylem, örneğin sivil itaatsizlik bile yasaktır. Halkın tümünü temsil eden bir hükûmete sahip olan bir ülkenin toprak bütünlüğü ve siyasi birliğini tahrip edici hiçbir eylem yapılamaz.

Soruyorum değerli milletvekilleri: Devletimiz nerededir? Bu yöremizde bu olaylar olurken koordinatör İçişleri Bakanı nasıl o koltukta oturabiliyor? Gelişmeler olağan gelişmeler midir? Neden bu olayları önleyemediği ortadayken Sayın Bakan istifa etmiyor, Türk devletine tehdit üstüne tehdit yağdırılıyor. İçişleri Bakanının taviz verilemeyeceğini söylediği temel değerlerimiz ayaklar altında. Ne diyordu Sayın Bakan o ilk açılımın ilk günlerinde? “Hiç kimse resmî dilin Türkçe olduğunu, bayrağımızın ay yıldızlı bayrak olduğunu, millî marşımızın İstiklal Marşı olduğunu tartışmıyor.” diyordu. Öyle mi Sayın Bakan? O gösteri ve yürüyüşlerde veya toplantılarda nerede bayrağımız, nerede İstiklal Marşı’mız, nerede Türkçemiz? Bölücü terör o yöre vatandaşlarımızı sindirirken, baskılarken, cam çerçeve indirirken, kepenkler zorla kapattırılırken, insanlar korkudan yürüyüşlere zorlanırken, çocuklar alana sürüklenirken, İmralı canisinin posterleri taşınıp bölücü sloganlar atılırken, paçavralar bayrak diye taşınırken devlet olarak bu eylemleri önleyemezseniz, o yörede yaşayan vatandaşlarımıza devletin varlığını ve şefkatli gücünü hissettiremezseniz niçin varsınız? Acaba, çarpık demokrasi anlayışınız yüzünden mi bunlar yaşanıyor?

Bu yasa tasarısını ve teklifini getirirken sadece o bölgeden alacağınız oy hesabına mı kilitlendiniz?

Bu çocukların durumunu değerlendirirken sorunun sadece hukuki olmadığını görmüyor musunuz? Konunun adli, siyasi ve sosyal yönlerini enine boyuna değerlendirdiniz mi?

Bu yasanın geçmesiyle sokaklara dökülecek çocuk sayısında ve yaş ortalamasında artış olursa bunun hesabını nasıl vereceksiniz? Bu yasa tasarısı bu şekilde Meclisten çıkmamalıdır değerli milletvekilleri.

Özellikle son bir yıldır, yıkım projesi olan açılımla etnik terör ve bölücü terör daha da palazlanmış ve daha da azmıştır, üstelik meşru hâle gelmek üzeredir.

Valilerin münferit tedbirleri, emniyet mensuplarının top, şeker dağıtması, çocuklarla arada bir sarmaş dolaş oyun oynaması dışında ne yaptınız?

Bu konuda neyi önlediniz de, ne tedbir aldınız da şimdi yasal değişiklik yapıyorsunuz? Bölücü terör ve ona çanak tutan STK’ların istekleri ve dış baskıların neticesinde yasal değişiklik yapılmasına mı karar verdiniz?

Samimi olarak söyleyin: Siz, bu yasa değişikliğini kaldırılan el sayısının çokluğuna göre geçirdikten sonra bu sorunun çözüleceğine ve biteceğine inanıyor musunuz?

Bu problemlerin giderek artacağı ortada değil mi sayın milletvekilleri? Bu çocukları suça yöneltenlere verilecek cezalar artırılmadıkça, bu provokatif gösteriler önlenmedikçe sorun çözümsüzdür ve giderek artacaktır çünkü istenilen budur.

Bir yandan milletimize terörle mücadele kararlılığında olduğunun imajını vermeye çalışacaksanız, kapı kapı dolaşıp sözde çare arayacaksınız, bir yandan da “Açılıma devam.” diyerek etnik bölücülere selam çakacaksınız. Lütfen bu takiyeden vazgeçin.

Bu kanun tasarısının 1 ve 2’nci maddeleri 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nda değişikliği öngörüyor. Bu değişiklikler çocuklardan daha çok yasa dışı gösteri yapan ve silah ve benzeri araçları üzerinde taşıyanlara af niteliğindedir. Kimi kandırıyorsunuz! Çocukların arkasına saklanarak yetişkinlerin faydalanacağı hükümleri getirerek sözde terörle mücadele edeceksiniz, öyle mi?

Terör bitmeden, ülke yangın yerindeyken bu konuda alınacak hafifletici müeyyidelerin yanında olmayacağımızı ilan ediyoruz.

Yaptığınız her uygulama ve verdiğiniz her taviz yenisini ortaya çıkarıyor çünkü konu insan haklarıyla ve demokrasiyle ilgili değil. Başka suçsuz, günahsız insanların yaşama hakkını, özgür olma hakkını, serbestçe mahallesinde, caddesinde gezip dolaşmasını, dükkânını bismillahla gönül rahatlığıyla açmasını engelleyen bu provokatif olaylar ve şantajlar yüzünden o yöre insanının hakları gasp edilmiyor mu? O yöre insanımız terör örgütüne mahkûm edilmiyor mu? O yörede çalışan kamu görevlilerinin yaşama ve özgürce görevlerini yapabilme hakkı gasp edilmiyor mu? Okuluna gitmek isteyen, hayallerini gerçekleştirmek isteyen, mahallesinde özgürce top oynamak isteyen, çocukluğunu yaşamak isteyen çoğunluk diğer çocukların hakları gasp edilmiyor mu? Buna kimin hakkı var değerli milletvekilleri?

Neden devlet vardır?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ŞENOL BAL (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Kamu düzeni ve güvenliğini sağlamak için devleti idare etmesi gereken Hükûmet neredesin? Bizim güzel bir Türk atasözümüz vardır değerli milletvekilleri: “Ya devlet başa ya kuzgun leşe.”

Sayın milletvekilleri, bugüne kadar terör örgütünce bu çocukların suça itilmesine karşın hiçbir önlem almayan, azmettirenleri yakalayıp cezalandırmayan, çocukların cezalarını örgütün etki alanı dışında tam bir eğitim kompleksi hâline dönüştürerek infaz kurumlarında rehabilite ederek infaz etmeyen, çocukları ucuz bir propaganda konusu olarak düşünen bir iktidarla karşı karşıyayız. Bu yüzden, kararlılıkla, topyekûn terörle mücadeleyi başlatın. Türk milletine bu açılım garabetinden vazgeçtiğinizi açıklayın ve özür dileyin. Bu arada, çocuk suçluluğu meselelerini teröristlere yandaş olmayan, taraf olmayan uzmanlarla değerlendirin ve gerekli kurumları oluşturun, biz de o zaman yanınızda olalım.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına bölüm üzerinde söz isteyen Sırrı Sakık, Muş Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de Barış ve Demokrasi Partisi adına buradayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında, bu konuda söylenmedik söz kalmadı ama sorun yerli yerinde duruyor. Bugün burada görüşülmekte olunan bu yasa, aslında uluslararası arenada hiçbir yerde, bu Terörle Mücadele Yasası, çocuklarla ilgili uygulanmıyor, sadece bu ülkede uygulanıyor. Şimdi bunu bir lütuf olarak sunuyoruz topluma. Oysaki sorunun çözümü için burada Barış ve Demokrasi Partisinin bütün yöneticileri, bütün milletvekilleri kamuoyuyla sürekli paylaşıyorlar. Sorunun çözümü için gerçekten bir halkı terörist ilan eden, terörize eden bu Terörle Mücadele Yasası’nın kökten değişmesi gerekir. Bir halkı yok sayan, Anayasa’da ve yasalarda yok sayan bu yasaların ve bu antidemokratik yasaların ortadan kaldırılması gerekir. Şimdi, biz, burada geçici olarak belki bir iyileşme sürecini bu akşam birlikte yaşayacağız ama sorun yerli yerinde kaldığı müddetçe yine bu tür sorunlarla karşı karşıya kalacağız. Neden çocuklar bu noktada, bu çocuklar niye bu noktaya geldi; hiçbirimiz bir gün araştırmadık ve bununla ilgili topluma bir şey sunmadık. Yani bu çocuklar acı dolu yıllar yaşadılar, aileleri yaşadı, hepsinin ailesinden ya toprakta olan var ya dağda olan var veyahut da cezaevinde olanlar var ve siz gidip, o çocukların, o ailelerin evini barkını 1993 yılında devletin güvenlik güçleri gidip yerle bir etti ve onların büyük bir kısmını alıp alanlara, sokaklara, varoşlara ve çocukların diline, kimliğine, kültürüne gem vurdunuz. Şair Murathan Mungan diyor ki: “Biz öksüz savaş çocukları gibiyiz/Enkazlar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocukları gibiyiz.” İşte Kürt çocukları öksüz ve yoksul savaş çocuklarıdır. Onlar enkazlar arasında kaybolan dilini, kültürünü, kimliğini arıyor, haksızlığa karşı başkaldırıyor. Bu ülkede adaletin olmadığını o çocuklara uygulanan politikalarla bir kez daha biz görüyoruz.

Şimdi başta da belirttim, Terörle Mücadele Yasası çocuğundan kadınına, yaşlısına, herkesi terörist ilan eden bir yasa ve Kürt sorununun çözümüyle ilgili kim ki düşüncesini ifade ediyorsa, ister Türkiye demokrasi güçlerinden ister Kürtlerden, herkes bu yasadan mahkûm oluyor ve bugün Parlamentoda bulunan Barış ve Demokrasi Partisinin 20 milletvekili iki bin yıl cezayla cezalandırılmak isteniyor. İşte eğer siz sorunu çözmek istiyorsanız buradan başlamanız gerekir. Buradan başlayabilirsek biz sorunları çözebiliriz. Ama ne yazık ki sorunun çözümüyle ilgili gerçekten topluma sunduğumuz bir şey yok. Çünkü Kürt sorunu acımasız siyasetin kurbanıdır, siyasetin rantı olmuştur. Burada birçok partinin temsilcilerini görüyoruz, Kürt sorunundan nemalanmaya çalışıyorlar, şiddetten pay almaya çalışıyorlar. Şimdi Kürt sorunu bu ülkede acımasız bir şekilde siyasetin kurbanı olmuştur. Çünkü herkesin vicdanında Kürtlere haksızlık edildiğini ikili, üçlü sohbetlerde biliyoruz ama sorun oylara dönüştüğünde herkes çıkıp Kürtlerden nemalanarak iktidarlar yaratmaya çalışıyor. Onun için, Başbakanın zaman zaman çıkıp bizim şiddetten nemalandığımızı söylemesini gerçekten izah etmekte zorlanıyoruz. Biz bu işin mağdurlarıyız. Mağdurlar kandan ve şiddetten nemalanmazlar. Sayın Başbakan biliyor ki, bu mücadelede hepimiz, yanı başımızda onlarca arkadaşımızı kaybettik ama bu özgürlük mücadelesinde yolumuza devam ettik.

Bugün Sayın Başbakan grup konuşmasında yine 12 Eylül’le ilgili sözleri gündeme getirirken gözleri yaşardı. Sayın Başbakanı ve grubunu bilmem, ama ben -birçok arkadaşımızı tanıyorum Parlamentoda- 12 Eylül gecesi saat 04.00-05.00’te yatağımdan kaldırılarak gözaltına alınanlardan biriyim. Sizin ne kadar 12 Eylül mağduru olduğunuzu bilmiyoruz. Eğer siz 12 Eylül mağduru ve 12 Eylül’den hesap soracaksanız, 12 Eylül yasası, 12 Eylül Anayasası o ihtilalci generallerin ruhuyla doludur. O 12 Eylül Anayasası’nın başlangıç maddesi retçidir, tekçidir, Türkçüdür, inkârcıdır. Yüreğiniz yetiyorsa, sorunu çözmek istiyorsanız oradan başlamalıydınız. Ama buna yüreğiniz yetmiyor. Bunu çözmek istemiyorsunuz. Siz 12 Eylül Anayasası’nın ömrünü uzatmak için Anayasa’yı yamalayarak bir müddet daha Anayasa’dan nemalanmaya çalışıyorsunuz ve size söyledik sevgili arkadaşlarım, eğer gerçekten 12 Eylül Anayasası’na karşıysanız, hodri meydan! 12 Eylül Anayasası’na hep birlikte karşı koyalım. Ama 12 Eylül Anayasası’nın yanında 12 Eylül yasaları vardır. Bunlar Siyasi Partiler Yasası’dır, bunlar Seçim Kanunu’dur, bunlar sizin çıkardığınız terörle mücadele yasalarıdır, bunlar hazinedir. Bunları değiştirin, ama hayır, siz oradan nemalanmaya çalışıyorsunuz. Siz niye Siyasi Partiler Yasası ve Seçim Kanunu’nu değiştirmiyorsunuz? Çünkü diktatörlüğü bırakmak istemiyor Genel Başkanınız. Siz 12 Eylül yasalarının getirdiği yüzde 10’luk barajı niye kaldırmıyorsunuz? Çünkü buraya Türkiye demokrasi güçleri ve Kürtler güçlü bir şekilde gelmesinler… Bir taraftan açılımdan bahsediyorsunuz, “Demokratik zeminlerin önünü açalım.” diyorsunuz, bir taraftan demokratik zeminin önünü tıkamaya çalışıyorsunuz, dağdakileri öldürmeye, ovada siyaset yapanları da cezaevine doğru… E, peki, biz nasıl çözeceğiz? Nasıl bu sorunlarımızı birlikte masaya yatıracağız? Çıkıp burada sürekli morg rakamcılığı yapıyoruz. Şuradan şu kadar, buradan bu kadar öldü! Ölenlerin hepsinin acısını yüreğimizde hissediyoruz. Artık siyaset dünyasına morg rakamcılığı yakışmıyor. Çıkıp sorunun özüyle ilgili oturup konuşmalıyız. Nerede yanlış yaptık, nerede eksik yaptık, nasıl çözebiliriz onu masaya yatırmalıyız.

Sayın Başbakan bizimle görüşmediğini, geçen dönem yine 29 Mayıs 2009’da da Demokratik Toplum Partisiyle görüşmemenin nedenini şöyle… Efendim, o tarihte Çukurca’da 8 askerin mayına basarak yaşamını yitirdiğini söylemişti ve Demokratik Toplum Partisiyle, yöneticileriyle görüşmedi ve arkasından Van askerî savcının iddiası, bazı generallerin o mayını nasıl döşediğini hepimiz birlikte biliyoruz. Şimdi Başbakan çıkıp buna ne diyecek? Şimdi de Başbakan değişik kesimlerle görüşüyor, bizimle görüşmüyor. Yine diyor ki… Sayın Başkanımızın sunduğu bir CD’de, evet CD’de, insanlığa karşı suç işlenmiştir. Ölen gerillaların cesetleri paramparça edilmiştir. Buraya getirmedim, Türkiye’yi germek istemiyoruz. İnsanlığa karşı suç işlenmiştir ve o bedenler paramparça edilmiştir. Bu, ne İslam hukukunda var ne evrensel hukukta var ne de kendi hukukumuzda var. Şimdi Sayın Başbakana biz bunu aktarmayıp da kime aktaracağız? Siz Başbakansınız, insanlığa karşı suç işleniyorsa bunu size aktaracağız çünkü siz 2007 seçimleri sonrası çıktınız, dediniz ki: “Ben yüzde 47’nin değil, bütün Türkiye’nin Başbakanıyım.” Ama o gün yaptığınız konuşmada bizim Başbakanımız olmadığını kendiniz itiraf ettiniz. Peki, bu mantıkla bu sorun nasıl çözülebilir?

Şimdi dönüp bize “avukat” diyorsunuz. Evet, biz insanlığın avukatıyız, halkımızın avukatıyız. İnsanlığa karşı suç işleniyorsa bunun avukatlığını yapmak bizim boynumuzun borcudur. Biz, halkımızla böyle bir sözleşmemiz var, onun için buradayız; Sayın Başbakan da bunu iyi bilmelidir.

Şimdi, 12 Eylülü… Gerçekten, 12 Eylül’den hesap sorulacaksa bir bütünüyle sorulmalıdır ama bizim görebildiğimiz kadarıyla, 12 Eylül’le bir hesaplaşma değil… Evet, “Millî Birlik Projesi” dedikleri projenin Kürtlere karşı bir millî proje oluşturduğunu, yeniden bir savaş cephesinin açıldığının bir göstergesidir. Onun için, eğer Sayın Başbakan bu savaş cephesiyle ilgili bizimle konuşmadığını söylüyorsa doğrudur, konuşmamalıdır, zaten kapılarımız kapalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Savaşla ilgili bizim bir tek görüşmemiz Sayın Başbakanla olmaz. Biz oturur, yasalar ve Anayasa düzeyinde Kürt kimliğinin kabulünü, bu ülkede akan kanı durdurtmak isteriz. Onunla ilgili otururuz, konuşuruz. Biz savaşın paslı dilini oturup konuşmayız ve Sayın Başbakan yeni bir ordu oluşturacağını… Kimileri diyor ki, işte, efendim, geçmişte bıyıkları sarkık olanlar olmayacak. Kimileri diyor ki, badem ve fındık bıyıklılar…

Sevgili arkadaşlar, biz biliriz; ister bıyıklar sarkık olsun ister badem ister fındıklı olsun ister de bıyıksızlar olsun, sorun Kürtler olunca ulusal ittifakın olduğunu hep biliyoruz, hayat bunu hepimize gösterdi ama bu ittifaklarla da sorunun çözülmediğini biliyoruz. O vesileyle, çözümsüzlükte dayatmanın Türkiye’ye hiçbir yararı yoktur. Denenmemiş yol, yöntemleri hep birlikte değerlendirmeliyiz. Kürt sorununu bir rant sorunu olmaktan çıkarmalıyız, siyasetin acımasız şekilde ranta dönüştürdüğü sorun olmaktan çıkarmalıyız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SIRRI SAKIK (Devamla) - Parlamentonun da görevi budur.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Birinci bölüm üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz isteyen Mehmet Emin Ekmen, Batman Milletvekili… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 526 sıra sayılı tasarının birinci bölümü üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinize saygıyla selamlarım.

Bugün, doğrusu burada söze başlarken birçok arkadaşımızın yaptığı gibi şehit askerlerimize ve son bir buçuk aydır artan terör ve şiddet dalgasıyla hayatını kaybeden bütün vatandaşlarımıza rahmet dileyerek başlamak istiyorum ve kamuoyu, özellikle son bir yılda başlayan bir demokratikleşme hamlesi, insan hakları ve hukuk eksenli çalışmalarla birlikte artan şiddet dalgasının, artan terör olaylarının ve bu artan olaylarla birlikte güvenlik eksenli kaygıların öne çıkması hukukun, barışın ve demokarisinin dilinin de gölgelenmesi ve bu sonucun da kime nasıl fayda veya zarar sağladığını da yerinde bir şekilde takdir ettiğini düşünmekteyim.

Arkadaşlar, bugün bu memleketin çocuklarına dair bir konuyu konuşuyoruz burada ve ben birçok konuşmacımızın konuya değişik boyutlarıyla bakıyor olmasını görmeme rağmen, bu sorunun Türkiye’nin son otuz yılından bağımsız bir şekilde, âdeta lokal bir vakaymış gibi değerlendirilmeye çalışıldığını da üzülerek görüyorum. Arkadaşlar, aslında kökleri yüz yılı bulan ve Türkiye’deki farklı inançları, kültürleri ve etnik kökenleri inkâr temelinde kurulu tek tip vatandaş anlayışının ürünü olan bugünkü bu sorun, maalesef, geldiğimiz noktada hepimizin, hep birlikte, bugüne kadar denenmiş bütün mücadelelerin tecrübelerinden de faydalanarak nasıl çözüm üreteceğimizi tartışmamız gerekirken bu ülkenin emekli kuvvet komutanları, bu ülkenin görevdeki Genelkurmay Başkanı “Biz bu örgütle otuz yıldır mücadele ediyoruz, 6 kere bu örgütü silahlı olarak yendik ama bunun farklı sebepleri vardır ve iktidarlar hukuki, siyasi, ekonomik ve sosyal tedbirleri almalıdır.” derken biz yine bugün bu kürsüde OHAL’in geri getirilmesini, idamların geri getirilmesini ve buna benzer denenmiş ama sonuç alınmamış bütün yöntemleri tekrar tartışıyorsak burada yanlış giden bir şey olduğunu kabul etmemiz gerekiyor.

Arkadaşlar, bu çocukların sorununa çözüm getiren bu yasa teklifi, insani, hukuki ve siyasi açıdan doğru bir tekliftir. İsterseniz vicdanlarımıza seslenip insani boyutuyla bu konuyu değerlendirelim, isterseniz olaylara ve kişilere bakmadan, salt evrensel hukuk sistemi, salt ulusal hukuk sistemimiz ile konuya bakalım, isterseniz de siyasi açıdan konuyu değerlendirelim, bu konunun çözümüne yönelik gelen bu yasanın doğru olduğu kanaatindeyim.

Her şeyden önce şunu kabul etmemiz gerekiyor ki: 2006 yılından sonra çocukların bu olaylarda kullanılıyor olmasını görüyoruz ve bunun bilinçli bir taktik, bilinçli bir yönelim olduğunu da tespit etmemiz gerekiyor. 2006 yılında, tıpkı bugün olduğu gibi, güvenlik kaygılarının ciddi şekilde öne çıktığı bir dönemde TMK ve TCK’da ve ilgili yasalarda yapılan değişikliklerden sonra arttırılan cezalar birileri açısından kullanılabilir bir alan oluşturdu ve bu çocuklar 2006 yılından sonra bu olaylarda artan bir yoğunlukla kullanılmaya başlandılar ve 2006 yılından önce -Batman Emniyet Müdürlüğünün resmî rakamlarıyla söylüyorum- Batman’da bir yıl boyunca olaylara katılan çocuk sayısı 18 iken 2007 yılında bu sayı 36, 2008 yılında 74, 2009’da 180 ve 2010 yılında 500’e yaklaşan bir rakama ulaşmıştır. O zaman burada durup şunu düşünmeliyiz.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Mehmet, kim yaptı? 2006’da kim vardı?

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) -  Rıdvan Bey de burada ifade etti, kimler yapıyorsa devletin emniyet ve hukuk sistemi buna ilişkin çalışmasını yürütüyor. Her gün onlarca insan emniyete çıkartılıyor, adliyeye çıkartılıyor ve bu yargılamaların da kimi zaman siyasi yönlerle yapıldığı eleştirileri de gündeme getiriliyor.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – 2006’da bu yasayı kim yaptı? Siz yaptınız.

OKTAY VURAL (İzmir) – Kendisi yaptı.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Siz yaptınız.

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – Şimdi, eğer ağırlaştırılan cezalar bir çözüm olmuş olsaydı, bizim 2006’da 18 olan çocuk katılımcı sayısını 2007’de sıfıra indirmemiz gerekirdi.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Mehmet Bey, 2006’da bu yasayı kim yaptı, lütfen söyler misiniz?

BENGİ YILDIZ (Batman) – “O yasayı kim yaptı?” diyor Emin.

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) - Ama maalesef her yıl bu rakam katlanarak arttı çünkü ortaya mağduriyetler çıktı. Bugün hepimiz Diyarbakır Askerî Cezaevinin PKK’nın büyümesinde nasıl bir ivme kattığını kabul ediyorsak bugün yargılanan 4 bine yakın bu çocuğumuza yönelik olarak yapamayacağımız, yapmayacağımız bir düzenlemenin de bu olaya, bu boyuta yeni bir ivme kazandıracağını kabul etmemiz gerekiyor.

Bakın arkadaşlar, çocuklardan bahsediyoruz ve bu on altı, en yedi yaşındaki çocuklar İstanbul’da Taksim Meydanı’nda veya Ankara’da Kızılay Meydanı’nda eylem yapmaya gitmiyorlar, bunlar günlük doğal yaşamlarını devam ettirdikleri mahalle aralarında ve sokaklarında örgütlenen eylemlerin içerisinde bir şekilde kendilerini buluyorlar. Bunların arasında bilinçli olarak katılan yok mudur? Vardır. Ama bilinçli olarak katılan çocuklarımızın ailelerinin hangi acıları yaşadığını, hangi süreçlerden geldiklerini, birinci derece yakınlarını nasıl kaybettiklerini ve hangi acılı ortamlarda büyüdüklerini de göz önüne aldığımızda aslında onların katılımını da bir şekilde yorumlayabiliriz.

Ama bugün çocuklarımızın birçoğunun ifadesinde kendilerini bir şekilde olayların içinde buldukları açık bir şekilde gözüküyor. Bakın, Batmanlı bir kızcağız Berivan ile bu süreç bir noktada sembolleşti. Aynı şekilde de Heybun adındaki bir kızcağızın dışarıda kendileriyle ilgilenen büyüklerine gönderdikleri mektuplarda şöyle bir cümle geçiyor: “Ben böyle bir yeri hiç hayal etmemiştim. Çocukluğumu dört duvar arasında nasıl geçireceğim?” Yani siz bu çocukta bir terörist tipolojisi görüyor musunuz arkadaşlar?

Bizim hukuk sistemimiz açısından da bu değişiklik doğrudur. Bakın, bugün dağda bu gece bir terörist yakalansa, Terörle Mücadele Kanunu’na göre, Türk Ceza Kanunu’na göre buna vereceğimiz ceza yedi buçuk yıl ama bu çocuk bilinçli veya bilinçsiz şehirde bir eylemin içinde kendini buluyor, aldığı ceza on üç buçuk yıl.

Yine bir örgüt mensubu herhangi bir operasyon olmaksızın kendi iradesiyle gelip “Ben güvenlik güçlerine teslim oluyorum.” derse 221’inci maddeye göre hiçbir ceza almıyor ama bu çocuklar ağlıyorlar, sızlıyorlar, pişmanlık içerisinde bulunuyorlar ve ne yaptıklarının farkında olmayan bir tablo çiziyorlar ama “Sen bir kere bu hatayı işledin, sana on üç buçuk yıl ceza vereceğiz.” diyor bizim sistemimiz. Bu ceza…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – İktidara söyleyin de değiştirsinler!

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – Şu anda değiştiriyoruz gördüğünüz gibi.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sekiz senedir neredeydiniz?

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – Bu, ceza adaleti açısından da doğru değildir ve bu ceza adaletsizliğine sebebiyet Yargıtay Ceza Genel Kurulunun bir kararıdır.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Bu kadar şehit verilmesini mi bekliyordunuz ya da bu kadar çok çocuğun tutuklanmasını mı bekliyordunuz?

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – Yargıtay Ceza Genel Kurulu vermiş olduğu kararla bu çocukların aynı anda dört ayrı fiilden cezalandırılmalarının önünü açmıştır.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) - Aklınız başınıza yeni mi geldi? Birileri akıl mı verdi? Talimat mı aldınız?

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – Arkadaşlar, biz bu çocuklarımızı kazanmak zorundayız.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – 2002’yle karşılaştırsanız ya!

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – Bu çocuklarımızı önce kendilerine, sonra ailelerine, sonra çevrelerine, toplumlarına, milletine ve vatanına, devletine saygılı, siyasi düşüncelerini hukuk ve demokrasi zemininde yol arayan çocuklar olarak değerlendirmek zorundayız ve bakın, “Bu çocuklara yönelik olarak hiçbir şey yapılmıyor.” deniliyor. Hâlbuki Batman Valiliğinin bu sürecin başından beri yürüttüğü bir çalışma var…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Ciklet dağıtıyorsunuz.

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) - …ve bu çocuklarımıza yönelik olarak Vali Yardımcısı başkanlığında sosyal hizmetler uzmanı, psikolog ve pedagoglardan oluşan 10 kişilik bir heyet çocukları tek tek evinde ziyaret ediyor ve bu çocuklara -aileleriyle görüşüyor- sosyal imkânlar, demokratik imkânlar hazırlanıyor…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – O imkânlar neler, söyler misin?

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – …ve bunların neticesinde, bugün, basketbol turnuvasından futbol turnuvasına, iş edindirmeden model uçak kurslarına, İzcilik Federasyonunun çalışmalarından bilgisayar kurslarına kadar SODES ve SYDV aracılığıyla birçok katkı sunuluyor ve bakın, size bir çarpıcı rakam daha vermek istiyorum.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Ailelere iş bulun, aş bulun.

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – Yargılanan 4 bine yakın çocuktan bahsediyoruz ama bu 4 bine yakın çocuk arasında ikinci kez bu olaylara katılan çocuk sayısı 10’dan daha aşağıdadır.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Bu işi çözmek istemiyorsunuz o zaman. Baştan bu çocuklar için önlem alsanız ya!

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – Gerek bölge baroları gerekse de arkadaşlarımız, yapmış oldukları çalışmalarda on vaka bile tespit edememiş durumdadırlar.

Arkadaşlar, birileri “Bu sorunun çözmenin yolu, bu insanlara dillerini unutturmamızdır.” dedi. Bu memlekette insanlar -trajiktir ama- sadece “Kürt’üm.” dedikleri için dokuz yıl ceza aldılar. Eğer yüksek verilen cezalar bir çözüm olmuş olsa idi… Bugüne kadar bu yönde hukuk içinde, hukuk dışında her türlü yöntem denenmiştir ve hiçbir şekilde bir sonuç alınmamıştır.

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Mehmet Emin, 2002 yılını değerlendir bir.

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – Biz, on beş yıl ceza yiyen bir çocuğu, tutuklandığı zaman, cezaevine girip çıktıktan sonra, bu memlekette hukuk sınırları içerisinde, demokrasi sınırları içerisinde nasıl tutacağız Allah aşkına? Bu konuda fikri olan var mı?

YILMAZ TANKUT (Adana) – Kaldırın cezaların hepsini, kaldırın!

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – On beş yıl ceza yiyen bir çocuk, bu çocuk bu devlette, bu hukukta, bu sistem içerisinde nasıl bir adalet anlayışına…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FARUK BAL (Konya) – Bataklığı kurutacaksın, bataklığı, suça itenleri…

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) - Siz iktidara geldiğinizde o çocuklar on yaşındaydı, on! Önlemini alsaydınız…

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – Biz iktidara geldiğimizde on yaşındaydı o çocuklar ama bunun kökeni ta İttihat Terakkiye dayanıyor, ta tek tipçi, ırkçı Jön Türk anlayışına dayanıyor ve sizin iktidarınız döneminde de bu konuda neler yapıldığını herkes çok güzel bir şekilde yerinde biliyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Senin cumhuriyetle hesaplaşman mı var? Açıkça söylesene!

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) - Bir de arkadaşlar, bir şeye daha değinmek istiyorum: İnsanların vicdanına seslenirseniz, insanların adalet duygusuna seslenirseniz her zaman cevap alırsınız. “Çocuklar İçin Adalet Çağrıcıları” diye bir örgüt, dindarıyla Marksistiyle, inançlısıyla inançsızıyla, Türk’üyle Kürt’üyle, doğulusuyla batılısıyla bir hareket başlattı ve âdeta iğneyle kuyu kazarak insanların vicdanına seslendi ve bu Hükûmet bu sesi duydu, bu sorunu fark etti.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Bütün bunların sebebi sizsiniz, sizin yasalarınız bunlar!

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) - Bugün de Genel Kurulun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin duymasını bekliyor.

OKTAY VURAL (İzmir)- Yakında kurşun atanları da affettirirsiniz. Taş atanlardan sonra kurşun atanlar…

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) - Ben bu arkadaşlarımıza da bu vesileyle teşekkür ediyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Cumhuriyeti içine sindiremedin galiba.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Türklüğü inkâr eden siyaseti alkışlayın!

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Bölüm üzerinde şahsı adına söz isteyen Öznur Çalık, Malatya Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizde onlarca yıldır süregelen terör sorunu yüzlerce aileyi derinden yaralamış, ülkemizin geleceği olarak gördüğümüz evlatlarımız, fidanlarımız bu yolda canlarından olmuşlardır. Terör örgütü yanlısı çeşitli gösterilerde kandırılarak güvenlik güçlerimize taş atmak suretiyle devletle karşı karşıya getirilen çocuklarımızı da yakından ilgilendiren bu teklifin kanunlaşması son derece önemlidir ve elzemdir.

Söz konusu kanun teklifiyle getirilen yasal düzenlemeler bugüne kadar yürürlükte olan bazı yanlış uygulamaların önüne geçecek ve terör tanımına hiç uymayan, ancak bu kapsamda ceza alan çocuklarımıza sahip çıkma ve ülkemize bir değer olarak kazandırma olanağı sağlayacaktır.

Değerli milletvekilleri, başta Sayın Başbakanımız ve Hükûmetimiz olarak cesur adımlar atarak, cesaretle, kararlılıkla, iyi niyetle elimizi, gönlümüzü bu taşın altına koyduk ve Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi’ni başlattık. Yıllardır süregelen uygulamalar bize çocuklarımızı sert bir şekilde cezalandırmakla sorunlara çözüm getirilmediğini, bunun aksine onların geleceklerini sildiğini açıkça göstermiştir. Bu nedenle yapılacak değişiklikler ile çocuklarımızı geleceğin suçluları olarak görüp o şekilde sert muamele yapmak yerine onlara el uzatıp bu sorunların içinden şefkatle kurtarmayı amaçlıyoruz.

Çocukların kendi iradeleri dışında içine sürüklendikleri olaylardan dolayı ağır cezalara çarptırılıp cezaevlerine sokulmaları onların gelişimlerine katkı sağlamadığı gibi, kendilerini bu ülkenin geleceğinin parçası olarak görmemelerine de neden olmaktadır. Bu çerçevede, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde ve diğer uluslararası mevzuatta çocuklarımız hakkında hapis cezası verilmesi en son çare olarak öngörülmekte ve çocuklarımızın ceza infaz kurumlarından mümkün olan en kısa sürede tahliye edilmesi ilkeleri açıkça belirtilmektedir. Birleşmiş Milletlerin yayınladığı bir rapora göre dünya milletleri silahlanmaya ayırdığı bütçelerinden sadece yüzde 10’unu ayırsalar, bu kaynak ile dünyada sokakta yaşayan ve çalışan çocuk kalmayacak, açlık ve fakirlik-zenginlik uçurumu ortadan kalkacaktır.

Çocuklarımız bizim geleceğimiz, yarınlarımız, umutlarımızdır. Onlara sahip çıkmak geleceğimize sahip çıkmaktır. Eğer “Devlet anadır, babadır, Allah’ın yeryüzündeki gölgesidir.” anlayışının temsilcisi olan bir milletin torunları kendi devletine, kendi devletinin askerine, polisine taş atıyorsa burada durmak lazım. Bu değişimin nedenlerini sosyal psikologların, siyaset bilimcilerin iyi bir şekilde tahlil etmesi gerekiyor. Herkesin soğukkanlılığını yitirmeden, topu taca atmadan, bu çocukları öteki görmeden ve ötekileştirmeden konuyu müzakere etmesi gerekiyor.

Unutulmamalıdır ki hayat boşluk kabul etmiyor. Sizin dolduramadığınız her boşluk birileri için doldurulması gereken potansiyeldir.

Çocuklarımızın ve gençlerimizin terör batağından kurtarılmaları ve yaşam kalitelerinin artırılması uğrunda sürdürdüğümüz mücadeleye durmadan devam edeceğiz çünkü çocuklarımız bu ülkenin geleceği ve aydınlık gelecekler istiyorsak eğer, geçmişin karanlık izlerini hep birlikte temizlemeliyiz.

Evet, çocukları aileleri anlamıyorsa, yaşadıkları toplum anlamıyorsa, ana dediği, baba dediği devlet anlayamıyorsa, anlamak için çaba sarf etmiyorsa emin olun ki onları anlayacak birileri çıkacaktır ve işte o zaman artık, iş işten geçmiş olacaktır.

Bu çocuklar bizim çocuklarımız, bu çocuklar bizim yavrularımız ve bu çocuklar bizim yarınlarımız. Unutmayalım ki çocukların kahkahalarıyla çınlamayan bir gök kubbede huzur bize haramdır.

Bu vesileyle kanunun hayırlı olmasını temenni ediyor, sözlerime son verirken yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Bölüm üzerinde şahsı adına söz isteyen Faruk Bal Konya Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, çocuklar bir milletin en değerli varlıklarıdır, çocuklar geleceğimizi emanet edeceğimiz en mukaddes değerlerdir. Onun içindir ki Kurtuluş Savaşı’nın arkasından millî hâkimiyetimizi tesis ettiğimizde, yüce Atatürk geleceğimizi çocuklarımıza armağan etmek üzere, bunu Millî Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak kutlamıştır.

Değerli arkadaşlarım, vaziyet böyleyken bugün ülkemizin pek çok yöresinde, uluslararası destek gören bölücü PKK terör örgütünün kalkan malzemesi olarak kullandığı, eylem içerisinde terörist yetiştirme aracı olarak değerlendirdiği ve çocuklarımızla ilgili olmak üzere ayaklanma provalarını başlattığı bir süreci yaşamaktayız. Bu hepimizin yarasıdır, bu milletimizin geleceğiyle ilgili ciddi bir durumdur.

AKP, anlaşılmaz, acemi ve aceleci politikalarla ülkenin bu en ciddi sorununu da karıştırmak, birbirleriyle iç içe geçirmek suretiyle karmaşık bir hâle sürüklemiştir. Terörist ayrı bir mücadele edilmesi gereken unsurdur, terörizm ayrı bir mücadele edilmesi gereken unsurdur, Güneydoğu Bölgemizdeki ekonomik, sosyal ve sosyopsikolojik meselelerin çözülmesi ayrı bir konudur. Bu üç ayrı konu üç ayrı zeminde değerlendirilerek, devletimizin ve milletimizin tüm imkân ve kabiliyetleri bu uluslararası destek gören bölücü terör örgütünün ortadan kaldırılması için seferber edilmesi gerekirken, AKP, bunu birbiriyle karıştırmak suretiyle “Kürt Açılımı” adı altında, “Analar ağlamasın.” söylemiyle PKK terör örgütüne bir açılımda bulunmuştur.

İşte, bu meseleleri birbirleriyle karıştırmak suretiyle anaları ağlatan PKK terör örgütüne karşı, Güneydoğu’da yaşayan bütün Kürt insanlarımızı sanki PKK terör örgütünün altyapısını teşkil ediyormuş gibi bir aidiyet ve bir kimlik çerçevesi içerisinde terörizmi tanımlaması Türkiye'nin başına gelebilecek en büyük felaketti. Bu en büyük felaket, Güneydoğu Bölgemizde yaşayan insanlarımızın sosyopsikolojik kırılma noktasına gelmiştir.

Bu, bir fay hattıdır. Bu fay hattında bin yıllık kardeşlik hukukunu yaratmış olan bu millet ve bu milletin bir parçası olan Kürt kardeşlerimiz geçmişinin kim olduğunu, komşusunun kim olduğunu araştırmaya başlamıştır. Batı Anadolu’da, Orta Anadolu’da, Kuzey Anadolu’da bulunan insanlarımız komşusunun, bakkalının, berberinin kim olduğunu araştırmaya başlamıştır. Bu kimlik arayışı, ileride çatışmaya, soruşturmaya ve kargaşaya neden olacaktır ve Türkiye'nin başına 21’nci Yüzyılda gelebilecek en büyük felaket gelecektir.

Değerli arkadaşlarım, işte bu felaketin ortadan kaldırılabilmesi için farklılıklardan değil müştereklerden hareket etmek gerekmektedir. AKP farklılıkları ön plana çıkararak… Sayın Başbakan milleti 36 dilime ayırmıştır, bu dilimlerden bir tanesini eline almak suretiyle onlarla ilgili yaptığı söylemler bin yıllık kardeşlik hukukunu bozmuş ve ülkenin geleceği açısından kederde, tasada, sevinçte ortak bir düşünceyi oluşturabilme noktasındaki birlikteliğimize en büyük darbeyi vurmuştur.

Vurulan bu darbeye bir başkasını ilave edebilmek için gelecek nesillerimizi emanet edeceğimiz çocuklarla ilgili bir ayrıştırma süreci daha başlatılmıştır.

Milliyetçi Hareket Partisinin Sayın Genel Başkanı, millî hakimiyetimizin bayram olarak ilan edildiği ve çocuklara armağan edildiği Cumhuriyet Bayramı’mızın 90’ıncı yıl dönümünde bütün çocukları kapsayan bir af önerisinde bulunmuştu. Ancak AKP, mozaikçi anlayışıyla, bölücü anlayışıyla, milleti parçalayıcı anlayışıyla …

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Bal.

FARUK BAL (Devamla) - … PKK terör örgütünün birer kalkan olarak kullandığı, ayaklanma provasında öncü kuvvet olarak kullandığı ve eylem içerisinde terörist yetiştirme aracı olarak kullandığı çocuklarımızı bahane ederek, 160 tane çocuk için “açılım” adı altında ifade edilen hıyanet projesinin adımı olarak bunu yüce Meclisin huzuruna getirmiştir.

Değerli arkadaşlarım, yapılan iş yanlış bir iştir, etnik bölücülüğü kaşıyan bir iştir. Milletin birlikte, bir arada yaşama ülküsünü ve kederde, tasada ve sevinçte bunu paylaşabileceği yarınlara etnik bir kimlik yaratma işidir. Bu iş yanlıştır. Bu yanlıştan dönülmenin tam zamanıdır.

Bunu Avrupa Konseyinin tavsiye kararıyla ilişkilendiren Sayın Bakana sormak isterim: Avrupa Konseyi tavsiye kararında, çocuklara verilecek müeyyidenin;

1) Toplum,

2) Birey,

3) Aile,

4) Okulun, aktif bir katılımını öngörmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bal, lütfen tamamlayınız sözlerinizi.

FARUK BAL (Devamla) – Siz burada PKK terör örgütünün katılımından başka toplumun hangi aktif katılımını, ailenin hangi aktif katılımını, okulun hangi aktif katılımını sağladınız?

Şimdiye kadar, bu çocukları eline taş vererek “ağabey” dediği kişilerin polisin önüne sürmesi karşısında, o taş verenlere hangi cezayı getirdiniz? O taş atan çocukları yakaladınız da çocuğun eline taş verenleri nereye koydunuz? Onları niçin yakalayamıyorsunuz? Onların niçin peşine düşemiyorsunuz? Dolayısıyla sizin amacınız, üzüm yemek değil “açılım” adı altında bağcıyı dövmek.

Ama biliniz ki, bu bağcı dediğiniz kavramın içerisinde milletin bütünlüğü bulunmaktadır. Bu bütünlük bir gemidir. Bu geminin içerisinde siz de varsınız diyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Bölüm üzerinde on beş dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın Aslanoğlu, Sayın Taner, Sayın Tankut, Sayın Işık, Sayın Özdemir, Sayın Öztürk, Sayın Varlı, Sayın İçli, Sayın Çalış, Sayın Akkuş, Sayın Yaman, Sayın Kaplan, Sayın Genç söz talep etmişlerdir; birer dakika süre verilecektir.

Sekiz dakika soru sorma süresidir.

Sayın Aslanoğlu, buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, ülkemizde yaşayan her çocuk bizim çocuğumuzdur. Ülkemizde işlenen namus cinayetlerinde, kapkaçlarda ve diğer suçlarda aileleri veya başkaları tarafından suça itilen çocuklarımız bizim çocuklarımız değil mi? Bu çocuklarımızı da bu yasa kapsamına neden dâhil etmiyorsunuz, onlar bizim çocuklarımız değil mi? Bu yasada bunları bu kapsam altına almamakla anayasal bir suç işlemiyor musunuz? Bu, Anayasa’ya aykırı değil mi?

Ayrıca, bu çocuklarımızı cezaevlerinde ıslah edebiliyor musunuz? Cezaevlerinden çıkan çocuklarımızın toplum yaşamına ayak uyduracağını zannediyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, bu düzenlemeye konu olan çocuk kavramındaki on iki-on sekiz yaş arası çocukların ceza almalarında gerçek yaşları tespit edilmekte midir yoksa gerçek yaşı çok fazla olmasına rağmen nüfusta geç yazılmadan dolayı yaşları küçük gözüken kişileri de kapsamakta mıdır?

İki: Sayın Çicek, terörle mücadelenin en etkin birimi ve onlarca şehit vermiş olan özel harekâtçıların bıyıklarına takmıştı ve onları önce etkisizleştirdiniz, şimdi de yeni özel ordu ile değiştirmeye çalışıyorsunuz. Bakanlık olarak siz de referandumdaki hukuk düzenlemeleriyle badem bıyıklı hâkim ve savcılar için mi gündeme getirdiniz?

Üç: Biraz önce, terörün açılım gündeme gelmeden de olduğundan bahsettiniz. Haklısınız ama son üç ayda 60 şehit verilmesi açılımdan sonra terörün yüz bulduğuna ve arttığına işaret değil midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, bu tasarıyla polise ve devletin resmî yer ve araçlarına taş atan ve suç işleyen çocuklara kısmi af getirmeyle eş anlamlı birtakım düzenlemeler yapılmaktadır. Bu durumda, PKK ve bölücü hainlerin acımasızca kullandığı ve öne sürdüğü bu çocuklar için getirilen bu düzenlemeyle terör örgütünün ekmeğine yağ sürülmüş olunmayacak mı? “Nasıl olsa fazla ceza almayacaklar.” anlayışı çerçevesinde bölücü örgütün pençesine düşen ve tehdidi altında bulunan aileler, bu durumda PKK’nın elinden çocuklarını nasıl kurtaracaktır?

Diğer yönden, bu çocukları öne süren ve kontrol etmeyen anne ve babalar için bu tasarı çerçevesinde herhangi bir yaptırım var mıdır? Bu durumda, bu tasarıyla terörle mücadele mi yapılmış olacaktır yoksa bölücü eylemlere mükâfat mı verilmiş olacaktır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Işık… Yok.

Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakana soruyorum: Kamuoyunda “taş atan çocuklar” diye masum hâle getirilen bu yasa ve bu çocuklar, PKK terör örgütü tarafından bilinçli olarak kullanılmaktadırlar. Bu yasada çocuklara cezalar az verilirse bu çocukların kullanılamayacağını sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Cezalar ne kadar azalırsa azalsın, uzun müddet terörle mücadele eden bir insan olarak söylüyorum, terör örgütü mensupları bu çocuklarımızı yine kullanacaklardır. Bunlarla oyalanmaya gerek yoktur, acil ve önemli tedbirler alınmalıdır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Öztürk

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: Mevcut yasal düzenlemede “toplantı ve gösteri yürüyüşlerine bağlı örgüt üyeliğinden” ibaresi sıkça yer almaktadır. Getirilen bu tasarıda da hâlâ “toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılmak suretiyle örgüt üyeliği” diye uydurma bir suç kavramı devam ettirilmeye çalışılmaktadır. Öncelikle, bu mantığın ve bu kanun hükmünün ivedilikle değiştirilmesi gerektiğini düşünüyor musunuz? Eğer düşünüyorsanız bunu niye değişiklik olarak getirmediniz?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Varlı…

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu yasayla, “açılım” deyip bir türlü adını koyamadığınız garabete devam ettiğiniz mi belirtmek istiyorsunuz? Habur rezaletini yaşatan açılım anlayışınız ne kadar başarılı oldu ki bu yasayla başarı elde etmeyi düşünüyorsunuz? Çocukları sokaklara dökmekten alıkoyabilecek misiniz? Bu yasayla daha fazla katılım imkânı sağlamıyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın İçli…

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Hep bu kanun tasarısı taş atan çocuklarla ilgili diye konuşuluyor ama tasarının içine baktığınız zaman çok farklı düzenlemeler de var. Daha önce bir soru sormuştum. Bu tasarının geçici 1’inci maddesiyle birtakım düzenlemeler yapılıyor. Bu düzenlemeyle, kesinleşen hatta infaz edilen disiplin cezalarına karşı yeni bir yargı yolu açılıyor. Bunda meramınız ne? Neden böyle bir yola gidiyorsunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakan, görüşmekte olduğumuz tasarının kamuoyuna “taş atan çocuklar” olarak takdim edilmesi, herhâlde topluma Sayın Başbakanın hazmettirme projesinin kılıfı olmalı. Maalesef, bugün çocukların eline taş veren terör örgütü yarın da silah verecektir. Hükûmetinizin bu gidişatı tersine çevirerek çocukları topluma kazandırmak için ne gibi projeleri vardır? Yine, Hükûmetinizin bu çocukların arkasına saklanan gerçek suçluları ortaya çıkaracak ne gibi çalışmaları vardır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Akkuş…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Teşekkür ediyorum.

Çocuk, sadece taş atanlar değil; adi suçlardan tutuklanan ve yargılanan çocuklar da bulunmaktadır. Bu yasa içerisine adi suçlardan tutuklananlar da dâhil edilemez mi? Taş atan çocukların arkasında terör örgütlerinin bulunmasının bunda herhangi bir etkisi var mı? Toplumda genel kanaat olan ve vatandaş tarafından yaygın olarak konuşulan AKP’nin terör örgütleriyle gizli pazarlıklarının bir sonucu mudur?

İki: Aydın’da yasal bir hakkını kullanarak parti binasına güncel olayları yansıtan pankart asan MHP’ye ait pankartı indiren polislere emir verdiği ve olaylara sebep olduğu anlaşılan Valinin, görevi olmayan bu emri vermesinde teröre sebep olmak ve terörden nemalanmak gibi bir isteği bulunabilir mi? Bu konuyu araştırmayı düşünür müsünüz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, buyurun.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Çok teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tabii, aslında önemli bir yasayı görüşüyoruz ama yasa üzerindeki görüşmelerden, tartışmalardan anladığım o ki, daha çok, yasanın getirdiğinin, topluma kazandıracaklarının ötesinde, açılım olarak nitelediğimiz ya da daha doğru bir isimle “kardeşlik ve millî birlik, bütünlük projesi” olarak ifade etmeye çalıştığımız, Türkiye'nin topyekûn terörden kurtulması veya en azından terörün minimize edilmesi noktası üzerinde tartışma yoğunlaştırılıyor.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bu irtibatı biz kurmuyoruz Sayın Bakan, bu irtibatı Hükûmetiniz kuruyor.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Müsaade ederseniz sorularınıza da cevap vereceğim.

Dolayısıyla bütün bu değerlendirmeler yapılırken “Oy hesabına mı bağlıyorsunuz?” şeklinde nitelemeler yapıldı. Önce bunları cevaplayarak sorulara geçeceğim.

Biz, Türkiye’ye yedi buçuk yıldır her alanda hizmet üretiyoruz, ekonomik, sosyal sorunlar bağlamında ama daha çok da demokratikleşme noktasında Türkiye’yi bir yerden aldık ve bugünkü düzeye getirdik. Kopenhag Kriterleri’ni Türkiye’ye kazandırdık, onun da ötesine geçtik. İşte, yeni bir anayasa paketiyle, inşallah, 12 Eylülde milletin huzuruna gidiyoruz. O anayasa paketiyle getirdiğimiz açılımı kavramakta zorluk çeken arkadaşlarımız, elbette ki “Bu düzenlemeyle oy hesabı mı yapıyorsunuz?” diyeceklerdir.

Biz, icraatımızın hiçbir aşamasında, bu ülkeye kazandırmayı amaçladığımız faaliyetlerimizin hiçbir evresinde oy kaygısı içerisinde olmadık, oy hesabı yapmadık. Çünkü doğru yaparsanız, hizmet üretirseniz, milletin sorunlarını çözerseniz, inanıyoruz ki biz, demokratik ülkelerde ve Türk toplumunda millet bunu takdir edecek. Bu inancımız var. Dolayısıyla bu düzenlemeyle de doğru bir iş yapıyoruz. Doğru iş yaptığınız zaman millet de bunu doğru takdir edecek. Yani doğru iş yapıldığını, milletin yanlış takdir edeceğini düşünmek, bize göre evhamdır, vehimdir. Bu değerlendirmeye bu açıdan katılmıyoruz.

Efendim, şu, sunumlarda da ifade edildi: “Bir halkı yok sayan, terörize eden yasa kaldırılmalı.” Kim bir halkı yok sayıyor bu ülkede? Böyle bir anlayış var mı bu ülkeyi yönetenlerde? Gerek Hükûmet kadrosunda gerek yasama organında gerek yürütme erkinde böyle bir şey yok ve hiçbir arkadaşım, bu çatı altında, milletten aldığı oyla buraya gelmiş olmasına rağmen böyle bir değerlendirme yapma lüksüne ya da hakkına sahip değildir diye düşünüyorum. Bu ülkede hiçbir Hükûmet üyesinin, hiçbir parlamenterin, sorumluluk taşıyan hiçbir parlamenterin bir halkı yok sayma şeklinde bir inancı, bir eylemi olamaz.

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Bakan, grubunuzun konuşmacısının konuşmasına bir bakın.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) - Kalkıp da Türkiye Cumhuriyeti Başbakanını, hiç yakışmayan “Diktatör” sözcüğünü kullanarak nitelemek en azından nezaketsizlik bana göre.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – “Ananı da al git!” demedi mi?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) - Herkes bu kürsüde konuşurken konuştuğunu ölçmeli, biçmeli, kendisine yakışan sözcükleri kullanmalıdır diye düşünüyorum. Dolayısıyla, cevap verirken bu noktalara da temas etmeyi bir zaruret olarak görmüş bulunduğumu ifade etmek isterim.

Yine burada bir sözcü kişisel olarak konuşurken “Kürt açılımı” diye niteledi. Bizim Kürt açılımı diye bir projemiz yok. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler) Biz…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başbakanın kamuoyuna açıklaması bu.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) -  Dinleyin…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Bakan, Sayın Başbakanın kamuoyuna ilk açıklaması bu oldu. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) - Dinleyin…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Bakan, geri adım atmayın, sonuna kadar savunun.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) - Bir dakika… Sizin…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Hadi canım! Elli kere değiştirdiniz ismini.

BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sizin istediğiniz gibi konuşmak zorunda değiliz. Siz belki bir yerde…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başbakanın sözü bu.

OKTAY VURAL (İzmir) – Zenginleşme projesi…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, müsaade edin lütfen.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) - …şartlanmış olabilirsiniz ama kafanızın zembereğini biraz daha çevirirseniz onu atlayacaksınız, doğruyu bulacaksınız, ona takılıp kalmayacaksınız.

MUHARREM VARLI (Adana) – Başbakanı yalancı mı çıkarıyorsun Sayın Bakan?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Şimdi, lütfen beni dinlerseniz cevap vereceğim.

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sorulara cevap verirseniz dinleyeceğiz.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) - Hepsi bunun içerisinde. Hepsi içerisinde. Ben monoloğa girmem, konuşma tarzım bu.

RECEP TANER (Aydın) – Sorulara cevap ver, sorulara! Bilmiyorsan “Bilmiyorum.” diye cevap ver.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sorulara cevap vermiyorsunuz Sayın Bakan.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Şimdi, yine, burada bir sözcü, genel başkanlarının çocuklarla ilgili af önerisinde bulunduğunu ifade ettiler. Milletvekillerinin teklifleri varsa, böyle bir düşünceniz varsa bir teklifinizi verin görelim, nasıl bir af getireceksiniz, nasıl bir af düşünüyorsunuz onu görelim.

Şimdi, sorulara gelince…

OKTAY VURAL (İzmir) – “Var mı?” diye soruyoruz. Var mı, yok mu?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Siz hazırlayın, o zaman biz de görüşümüzü ifade ederiz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bakın, tek soruya “Evet.”, “Hayır.”, otuz soruya değil.

MUHARREM VARLI (Adana) – Önce, verdiğimiz kanun tekliflerini değerlendirin!

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Siz hazırlayın.

BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen sorulara cevap verin.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Şimdi, Sayın Aslanoğlu sorusunda diyor ki: “Namus cinayetlerindeki çocuklar bizim çocuklarımız değil mi, onlarla ilgili niye bir düzenleme yapmıyorsunuz?”

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Birinci soruya daha yeni cevap veriyorsunuz Sayın Bakan.

AHMET YENİ (Samsun) – Devam, devam Sayın Bakanım, dinliyoruz.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Vallahi, konuşursanız ona da cevap veremeyeceğim yani müsaade edin cevap vereyim.

BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen sorulara cevap verin.

Sayın milletvekilleri, lütfen…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Daha yeni birinci soruya geldiniz, zaman bitiyor.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Ben, sanırım, dinlerseniz faydalı şeyler söylüyorum. Yani dinlerseniz, dinleyen için faydalı şeyler söylüyorum ama dinlemiyorsanız sizin sorununuz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Faydasız bir konuşma.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Dinledik de, sabahtan beri söylemediniz ki. Sabahtan beri sizin palavralarınızı dinlemek zorunda mıyız ya!

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Şimdi, Sayın Aslanoğlu diyor ki: “Namus cinayetlerindeki çocuklar bizim çocuklarımız değil mi?”

Sayın Aslanoğlu, beni bağışlayın, bu yasanın pek anlaşılmadığını anlıyorum bu sizin sorunuzdan.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ben gayet iyi biliyorum Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Bu yasa Terörle Mücadele Kanunu kapsamında cezalandırılması öngörülen çocukların durumunu iyileştirmek için getirilen bir düzenleme.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Öyle bir kanun yapılamaz mı Sayın Bakan? Diğer çocuklar ne olacak? Onlar bizim çocuklarımız değil mi Sayın Bakan?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Dolayısıyla, namus cinayetlerindeki suç işleyen çocukların durumuyla aynı duruma geliyor Terörle Mücadele Kanunu kapsamında cezalandırılmak istenen, yasa bunu getiriyor.

Efendim, Sayın Taner diyor ki: “Gerçek yaşları tespit ediliyor mu?” Bu, yargılama süreciyle alakalı bir şey, bunun tespitini yargı yapar, hâkim yapar, savcı talep eder, taraflar talep eder, dolayısıyla mahkemenin işi ve diyorsunuz ki…

MUHARREM VARLI (Adana) – Talimat verirsiniz.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Nasıl efendim?

MUHARREM VARLI (Adana) – Habur’daki gibi belki talimat verirsiniz!

BAŞKAN – Sayın Bakan, cevap süresi tamamlanmıştır. Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Tankut diyor ki: “Bu kısmi af getiriyor. Terör örgütünü daha azgınlaştırmaz mı?” Burada kısmi af yok, cezada bir iyileştirme var. Cezada iyileştirme kısmi af değildir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yaptırımsız bırakıyorsunuz.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –  Suç işleyen çocukların cezalandırılmalarında kısmi iyileştirme var. Dolayısıyla af olarak nitelenemez.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Şu anda mahkûm olan 300 çocuk bundan istifade edecek. Kısmi af değil de nedir?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Özdemir diyor ki: “Taş atan çocuklar PKK örgütü tarafından bilinçli olarak kullanılıyor.” Bu bir görüş.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sizce öyle değil mi?

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Ne demek yani?

METİN ÇOBANOĞLU (Kırşehir) - Sizce öyle değil mi?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Görüş diyorum.

METİN ÇOBANOĞLU (Kırşehir) - Hayır, sizce öyle değil mi?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Yahu görüş diyorum. Ne olacağı bu. Soru değil, görüşünüzü ifade etmişsiniz, onu söylüyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan, süre tamamlanmıştır. Sözlerinizi tamamlayınız lütfen.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – İhtiyacınız yok yani! Muhalefetin görüşüne ihtiyacınız yok yani, öyle mi?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Ben sorulara cevap veriyorum.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Soruya cevap veriyor, görüşlere cevap vermiyor.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – “Bu soru değil, bir görüştür” diyorum, Türkçe konuşuyorum. Yani bu soru değil, bir görüş.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Pek anlaşılmıyor!

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Bakanım, Türkçe anlamıyorlar!

BAŞKAN – Sayın Bakan…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Bakan, ben diyorum ki, eğer taş atan çocuklara hiç ceza vermezseniz bundan sonrakileri nasıl önleyeceksiniz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Bakın değerli arkadaşlarım, şimdi polemik yapmayalım. Değerli arkadaşlar, soru-cevap kısmında sorulara cevap veriyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan, süre tamamlanmıştır, teşekkür ediyorum.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sadece siyaset yapıyorsunuz!

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – On dakika konuşup hiçbir şey demeyen bakan!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, yerimden kısa bir söz talebim var efendim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Vural.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

10.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in, “terör örgütünün bu yasayı istemediği” yönündeki ifadelerine ve açık oylamada İstanbul Milletvekili Mehmet Müezzinoğlu’nun 2 defa oy kullandığına ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Adalet Bakanı yok da, o, konuşmasında sorulara cevap verirken terör örgütünün bu yasayı istemediğini ifade etmişti. Oysa İmralı canisi bu taş atan çocuklarla ilgili düzenlemenin çıkması gerektiğini, Anayasa değişikliğine “evet” demek için bu yasanın çıkması gerektiğini kendi ifadeleriyle avukatlarına bildirmişti. Bütün bunlar gazeteler tarafından yazıldı. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Evet, teröristbaşının istek ve arzularından biri buydu.

AHMET YENİ (Samsun) – Size mi bildirdi?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Niye rahatsız oluyorsunuz?

OKTAY VURAL (İzmir) – Bir de ikinci bir konu var Sayın Başkan: Açık oylama yapıldı, burada pusulayla Sayın Mehmet Müezzinoğlu’nun kabul oyu var ama kendisinin elektronik oylamada da kabulü var. Bu bakımdan, tutanaklarda, Sayın Müezzinoğlu’nun oyununun 2 defa sayılmaması konusunda dikkat etmenizi istirham ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Tutanaklara geçmiştir, dikkate alınacaktır.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın, Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, Hakkari Milletvekili Hamit Geylani’nin, İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 2 Milletvekilinin; Mardin (Eski) Milletvekili Ahmet Türk ve 20 Milletvekilinin, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ve Batman Milletvekili Mehmet Emin Ekmen’in Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Adalet Komisyonu Raporu (1/775, 2/84, 2/407, 2/477, 2/508, 2/534, 2/711) (S. Sayısı: 526) (Devam)

BAŞKAN - 1’inci madde üzerinde sekiz adet önerge vardır, ancak dördü işleme konacaktır.

Geliş sıralarına göre okutup, aykırılıklarına göre işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/775 esas numaralı kanun tasarısının 1’inci maddesiyle değiştirilen 2911 sayılı kanunun 32’nci maddesinin birinci fıkrasında geçen “üç” kelimesinin “beş” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                     Ahmet Aydın

                                                                                                       Adıyaman

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik yapılmasına ilişkin kanun tasarısının, birinci maddesinin son fıkrasının metinden çıkarılmasını, birinci fıkranın ikinci satırında yer alan “altı aydan üç yıla” ibaresinin “bir yıldan üç yıla” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Rıdvan Yalçın

Oktay Vural

 

Ordu

İzmir

 

Hasan Çalış

Nevzat Korkmaz

 

Karaman

Isparta

 

Mehmet Ekici

Ali Uzunırmak

 

Yozgat

Aydın

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 526 Sıra Sayılı “Terörle Mücadele Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1. Maddesi ile düzenlenen 2911 Sayılı Yasanın 32 Maddesi’nin 1. Fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “altı aydan üç yıla”, ibaresinin “altı aydan iki yıla” şeklinde değiştirilmesini ve son cümlenin ise madde metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Bengi Yıldız

M. Nezir Karabaş

 

Batman

Bitlis

 

Hamit Geylani

Hasip Kaplan

 

Hakkâri

Şırnak

 

Sırrı Sakık

Nuri Yaman

 

Muş

Muş

 

Osman Özçelik

 

 

Siirt

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 526 sıra sayılı Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısının 1. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ali İhsan Köktürk

Halil Ünlütepe

Hüsnü Çöllü

 

Zonguldak

Afyonkarahisar

Antalya

 

Turgut Dibek

Rahmi Güner

 

 

Kırklareli

Ordu

 

Madde 1: “6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununun 32. maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Direnme

Madde 32 - Kanunu aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşlerine katılanlar, ihtara ve zor kullanmaya rağmen dağılmamakta ısrar ederlerse, altı aydan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. Bu suçu, toplantı veya gösteri yürüyüşünü tertipleyenlerin işlemesi halinde bu fıkra hükmüne göre verilecek ceza yarı oranda arttırılarak hükmolunur.

İhtara ve zor kullanmaya rağmen, kolluk görevlilerine karşı cebir ve tehdit kullanılarak direnilmesi hâlinde 1. fıkranın birinci cümlesine göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.

23. maddede yazılı hallerden biri gerçekleşmeden veya 24. madde hükmü yerilen getirilmeden yetki sınırı aşılarak, toplantı veya gösteri yürüyüşlerinin dağıtılması hâlinde, yukarıdaki fıkralarda yazılı fiilleri işleyenlere verilecek cezalar, dörtte bire kadar indirilerek uygulanabileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ali İhsan Köktürk, Zonguldak Milletvekili, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 526 sıra sayılı Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesine yönelik önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum ve öncelikle bugün gerçekleşen hain terör saldırıları sonucunda yaşamını yitiren şehitlerimize yönelik ulusumuzun duyduğu büyük acıyı yürekten paylaşıyorum; şehitlerimize Tanrı’dan rahmet, ailelerine ve tüm ulusumuza başsağlığı diliyorum.

Değerli milletvekilleri, toplumun değişik kesimlerince farklı anlamlar yüklenen, terör suçuna sürüklenmiş çocukları cezaevinden çıkartarak topluma yeniden kazandırmayı amaç edindiği belirtilen bir yasa tasarısını görüşüyoruz. Tabii ki ülkemizin hangi coğrafyasında doğarsa doğsun, ülkemizin hangi coğrafyasında yaşarsa yaşasın bütün çocuklar bizim çocuklarımız ve bu çocuklar ülkemizin geleceği, ülkemizin güvencesi. Aynı zamanda, işlediği suçun ayırdında olmayan, teröre itilen bu çocukların topluma yeniden kazandırılması, demokratik ve sosyal devlet kavramının ve daha üst bir kavram olan hukuk devletinin de temel bir görevi ancak değerli milletvekilleri, söz konusu tasarı her ne kadar “taş atan çocuklar yasa tasarısı” olarak ifade edilse de, Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi sözcülerinin de benden önce ifade ettiği gibi, tasarının genel mahiyetine bakıldığında çocuklardan daha çok büyükleri, geneli ilgilendiren bir tasarı olduğu ve bu mahiyeti arz ettiği açıkça görülmektedir. Nitekim tasarının 1’inci ve 2’nci maddesinde yer alan 2911 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 32’nci ve 33’üncü maddelerini değiştiren düzenlemelerin içeriği de çocuklardan daha çok erişkinleri ilgilendirmektedir çünkü bu iki madde kapsamında hâlen cezaevinde tutuklu ve hükümlü bulunan çocuk sayısı toplam 11’dir. Buna karşılık, hâlen muhtelif suçlardan cezaevinde 2.500 civarında çocuk tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır. Dolayısıyla bu sayılar mukayese edildiğinde, çocukların büyük bir bölümünün bu tasarının getirdiği düzenlemelerden yararlanamadığı, bu tasarının bu çocukların sorununu çözmediği açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

Dolayısıyla değerli milletvekilleri, bu tasarının çocukların topluma kazandırılması savının arkasına saklanarak Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilmesi ve bu savın arkasında tartışılması, doğru, samimi, gerçekçi bir yaklaşım değildir, şık bir yaklaşım da değildir.

Değerli milletvekilleri, önergemizin konusu olan 1’inci madde, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’nın 32’nci maddesinde ihtar ve zor kullanmaya rağmen dağılmamakta ısrar edilme hâlini düzenlemekte ve kolluk görevlilerine karşı cebir ve tehdit kullanarak direnilmesi hâlini ayrı bir suç olarak öngörerek ayrıca Türk Ceza Kanunu’nun 265’inci maddesindeki cezaya da hükmedileceğini belirtmektedir. Ancak bu durum, hukukun temel prensipleriyle bağdaşmadığı gibi Türk Ceza Kanunu’nun 44’üncü maddesinde açıkça düzenlenen, aynı eylemden dolayı birden fazla cezaya hükmedileceği ve suç ihlallerinde ihlal edilen fiilin en ağır olanına göre ceza tayin edileceği ilkesiyle de açıkça çelişmektedir. Bu nedenle, hukukun temel prensiplerine aykırı olarak kolluk görevlilerine karşı cebir ve tehdit kullanılarak direnilmesi hâlinde ayrı bir suçtan dolayı hüküm kurmak yerine ceza oranının yarı oranında artırılarak hüküm kurulması tarafımızca önerilmektedir.

Değerli milletvekilleri, ayrıca, söz konusu tasarı çocukların sorununu çözmediği gibi bu tasarıya her gün can almaya devam eden bölücü terörün hızını kesecek bir anlam yüklenmesi de gerçekçi bir yaklaşım olarak kabul edilemez. Çünkü Sayın Başbakanın da ifade ettiği gibi, şayet bölücü terör örgütü taşeron bir örgütse, bölücü terör örgütünün arkasındaki haricî ve küresel güç odakları açıkça ortaya konulmadan, bu küresel güç odakları açıkça ortaya konulmadan, bu küresel güç odaklarının ve taşeron bölücü örgütün ülkemize yönelik hedefleri açık ve net olarak belirtilmeden, bu amaç ve hedefleri ortadan kaldıracak ilgili coğrafyadaki geniş halk kitlelerini samimi olarak kucaklayacak, terörü enterne edecek ekonomik, sosyal ve askerî tedbirler birlikte…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) - …bir devlet politikası olarak uygulamaya konulmadan bu tasarı teröre itilen çocukları terörden alıkoymayacağı gibi, tekerrürden koruyamayacağı gibi, terörün ortadan kaldırılmasında ve bölgedeki toplumsal barışın kurulmasında katkı sağlayamaz.

Değerli milletvekilleri, sonuç olarak, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak ülkemizdeki tüm çocukların topluma kazandırılmasının ve işlenen fiillerle orantılı olmayan cezaların hukuk devleti ilkesine uygun olarak yeniden yapılandırılmasının yanındayız ve hukuk devleti idealine yürekten inanıyoruz. Ancak, siyasi hesaplarla ve pazarlıklarla hazırlanan bu tasarı ve kararsız, istikrarsız, samimi olmayan AKP politikalarıyla mevcut sorunların çözüleceğine de inanmıyoruz.

Bu duygu ve düşüncelerle önerimizin kabulünü diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı...

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 23.21
YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 23.33

BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 137’nci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

526 sıra sayılı Tasarı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 526 Sıra Sayılı “Terörle Mücadele Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1. Maddesi ile düzenlenen 2911 Sayılı Yasanın 32 Maddesi’nin 1. Fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “altı aydan üç yıla”, ibaresinin “altı aydan iki yıla” şeklinde değiştirilmesini ve son cümlenin ise madde metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Hamit Geylani (Hakkâri) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Pervin Buldan, Iğdır Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlarken hepinizi saygıyla selamlarım.

Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı evrensel hukukun hiçe sayılarak yaratılan bir insanlık trajedisine, TMK mağduru edilen çocuklarımızın durumuna yönelik hazırlanmış olan bir kanun tasarısı. Tabii ki bu noktada tasarıyı hazırlayanların bakış açıları ve bu sorunu nasıl algıladıkları oldukça önem arz etmektedir. Zira, değişiklikler yapılırken hareket edilen referans noktaları ve mevcut durum karşısında sergilenen ideolojik tutum bu soruna çözüm getirmekten ziyade sorunun hasıraltı edilmesine hizmet etmektedir. Bu noktada, öncelikle, “çocuk” denilince ne anlaşılması gerektiğini net olarak ortaya koymak gerektiğini düşünüyorum çünkü tasarıya baktığımız zaman, hazırlanan değişikliklerin, Yasa’nın mağduru durumunda olan çocukların çocuk olarak değil de yetişkin birer örgüt üyesi olarak kabul edilerek düzenlendiğini görmekteyiz ve daha başlangıç itibarıyla yanlış bir algıdan hareket edilmesinin doğru sonuçlar doğurmayacağı kanaatini taşıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’ye göre on sekiz yaşını doldurmamış her birey çocuktur ve çocuklar ile ilgili olarak ceza, adalet sistemi düzenlenirken çocuğun üstün yararının korunması temel ilke olarak kabul edilmektedir. Neden? Çünkü çocuklarımız sadece bizim canımızdan birer parça değil, aynı zamanda çocuklarımız, doğdukları bu ülkenin gelecekleridir. Bilinir ki çocukların güvenli, huzurlu ve adil bir ortamda yaşamasını sağlama sorumluluğu bir yana dursun, eğer hukuk kuralları ile çocuk haklarını güvence altına almazsanız, eğer çocuklar için yararlı temel ilke olarak kabul etmezseniz ve eğer çocuklar üzerinde yakıcı oyunlar oynarsanız sadece çocukların değil, ülkemizin de geleceğini karartırsınız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; içine doğdukları bu şiddet ortamının sorumluları olmadıkları gibi, bu şiddetin bütün sorunlarının en ağır etkilerine maruz kalan TMK mağduru çocuklar için Hükûmet yetkililerinin gerçek bir düzenleme yoluna gitmemesi, bu şiddet sarmalının daha da kökleşmesine ortam hazırlayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu ülkenin yakın tarihine düşen gerçekliklerin en yakıcı olanlarındandır Kürt çocuklarının maruz kaldığı şiddet. Devlet güçlerinin bu durumun kaynağı hâline gelmiş olması ise durumun daha vahim olan boyutunu oluşturmaktadır. Otuz yıldır yaşanan savaş ortamında güvenlik güçleri tarafından binlerce Kürt çocuğu yaralandı. Sadece 1991 yılından bu yana 435 çocuk, asker ve polis saldırısı sonucu öldürüldü. Üstelik bu çocuklar arasında nasıl bir vahşetin içine doğduğunu anlamadan yitip giden bebekler de bulunmaktadır. Köyünden, evinden, ailesinden, dilinden mahrum bırakılan, gerçekleştirilen infazlara tanıklık ederek büyüyen, göç ettirildikleri varoşlarda büyük bir yoksulluk ortamında, her çocuğun sahip olması gereken temel yaşam ihtiyaçlarından mahrum bırakılan çocuklarımız şu anda büyük bir hızla cezaevlerine kapatılmaktadırlar. Bugün itibarıyla büyük çoğunluğu tutuklu olmak üzere otuz dört ilde 4 bin çocuk hukuk dışı bir şekilde birer yetişkin varsayılarak TMK kapsamında birçok suçlama ile yargılanmaktadırlar. Üstelik bu çocukların şu anda içinde bulundukları durum oldukça kaygı vericidir. TMK kapsamında tutuklanan çocuklar gözaltı sürecinde küfür, hakaret, dayak, kelepçelerin sıkılması, uykusuz bırakılma, yemek ve tuvalet gereksinimlerinin ve yakınları ile görüşmelerinin engellenmesi, cinsel taciz, ağza toprak basılması gibi kötü muamele ve işkenceye sıklıkla maruz bırakıldıklarını görüştükleri uzman kişilere bildirmişlerdir. Bizzat Diyarbakır Valiliği İnsan Hakları Kurulu raporunda da yer aldığı üzere TMK mağduru çocuklar yeterli beslenemiyor, pis ortamlarda yaşıyor, çamaşırlarını ve bulaşıklarını sağlıksız yerlerde kendisi yıkamak zorunda kalıyor ve yeterli düzeyde sağlık hizmeti alamıyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmet, çocukları, yasal faaliyetlerde gidilen düzenlemeler ile açık hedef hâline getirmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

PERVİN BULDAN (Devamla) – Polis Selahiyetleri Kanunu ve Terörle Mücadele Yasası’nda yapılan düzenlemeler ile kolluk kuvvetlerine hedef gözeterek ateş etme yetkisi tanımıştır. Bunun sonucunda ise çocuklar panzerler ile ezilmiş, kurşunlanarak veya gaz bombaları ile öldürülmüştür.

Otuz yıldır süren savaş ortamında hiçbir dönemde AKP Hükûmetinin döneminde olduğu kadar çocuk mahkeme önüne çıkarılmamış ve tutuklanmamıştır. AKP Hükûmetinin 2006 yılında TMK’da yaptığı değişiklik sonucu on beş yaşından büyük çocuklar özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde yargılanmaya başlanmışlardır ve bu mahkemelerde, yakalandığı sırada çocuğun terli olması, kalbinin hızlı çarpması ya da ellerinde taş izi olması gibi ipe sapa gelmeyen bulgulara dayanarak çocuklara yüzlerce yıl ceza kesilmektedir.

Bu vesileyle, çıkan yasa tasarını doğru ve yerinde bulmuyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik yapılmasına ilişkin kanun tasarısının, birinci maddesinin son fıkrasının metinden çıkarılmasını, birinci fıkranın ikinci satırında yer alan “altı aydan üç yıla” ibaresinin “bir yıldan üç yıla” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Rıdvan Yalçın (Ordu) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ali Uzunırmak, Aydın Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, sizi ve yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum.

Kamuoyunda “taş atan çocuklar yasası” olarak adlandırılan tasarı üzerinde 1’inci maddede verdiğimiz önergeyle ilişkili söz aldım.

Değerli milletvekilleri, terörle mücadelenin en önemli safhalarından birisi kullanılan dil, jargondur. Dolayısıyla bu yasanın her şeyden önce kamuoyuna “taş atan çocuklar” değil, aslında “taş attırılan çocuklar” olarak yansıması gerekirdi. Bu ifade bile psikolojik olarak terörle mücadelenin ne anlama gelmesi gerektiğini… Bizleri hislendirmesi gerekir. Tabii ki AKP Hükûmetinin bunları başarması mümkün değil çünkü AKP Hükûmeti terörle mücadelede birçok hatalar ve yanlışlar yapıyor.

Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmeti, eğer terörün kaynağını bir kimlik problemi olarak görüyorsa, eğer terörün kaynağını Türkiye Cumhuriyeti’nin problemli vatandaşları olarak görmüyorsa terörü çözemez, eğer kaynağı bir kimlik üzerine inşa ettiyse o terörün çözülmesi mümkün değildir ve bugün Türkiye’deki gidiş de budur.

Değerli arkadaşlar, ülke parlamentoları yasalarını çıkartırken en öncelikli olarak, felsefi olarak ülkenin vatandaşlık kültür, bilinç ve şuurunu yükselten yasalar çıkartır. İster ekonomik ister sosyal ister başka alanlarda, haklar alanlarında çıkan bütün yasalar felsefi olarak, vatandaşlık bilinç ve şuurunu, kültürünü genişleten ve yükselten yasalar olması gerekir ama Türkiye’de terörün insan kaynakları konusunda maalesef yanlış teşhisler konulmuştur. İnsan kaynaklarında, bir terör örgütünü ele aldığımızda, kategorize ettiğimizde terör sempatizanları vardır örgütün, elemanları vardır, yöneticileri vardır, kadroları vardır. İşte, eğer bütün bunları doğru analiz edip daha sempatizan seviyesindeyken siz tedbirler alıp, insan kaynaklarını kesemiyorsanız, insan kaynaklarının geliştiği, büyüdüğü ortamda terör büyüyüp, gelişecektir.

Değerli milletvekilleri, bugün partilerin grup toplantıları yapıldı. Dolayısıyla buradan bir şeyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Türkiye’de maalesef siyaset, insanları, her şeyden önce birey olmanın, kendisi olmanın, özgür ve dürüst kendini ifade edebilmesi gerektiğine inanmalı. Özgür ifade edebilmek rejimin tanıdığı bir haktır ve o rejimin inisiyatifindedir ama kendisi olmak için dürüst ifade etmek bireyin kendi iradesiyle olandır ve bugün bazı siyasetçiler kendilerini dürüst ifade etmemektedirler.

Bir gün ay, terziye gitmiş, demiş ki: “Bana bir elbise dik.” Terzi demiş ki: “Ben sana elbise dikemem.” “Niçin? Sen bu bölgenin en mahir, en yetenekli terzisiniz, niçin bana elbise dikemezsin?” Demiş ki: “Kardeşim, sen ay başında hilal gibisin, ay ortasında yarım ay, ay sonunda da dolunay gibisin. Ben senin hangi hâline göre elbise dikeceğim?” Ve bugün Sayın Başbakana baktığımızda, bir bakıyoruz ay başında hilal gibi, ay ortasında yarım ay, oy sonunda dolunay gibi. Bir bakıyorsun Sayın Başbakana, Yahudi kipasını giymiş, oraya bir mesaj veriyor; bir bakıyorsunuz “one minute” diyor, başkalarına bir mesaj veriyor. Bir bakıyorsunuz…

MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Ayıp be! Ayıp be!

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Ayıp falan değil, bu Başbakanın hâlleri sayın kardeşim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Başbakanın söylediği ayıp değil mi?

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Bir bakıyorsunuz papaz elbisesini, papaz cüppesini “giyerim” diyor, bir bakıyorsunuz namazlarda geziyor. Bir bakıyorsunuz BOP’un eş başkanı oluyor, bir bakıyorsunuz… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Dinle de anlayacaksın!

Bir bakıyorsunuz Ertuğrul Günay Beyin 12 Eylülde babasının ölümüne cezaevinden gidemediğini, 12 Eylülden hesap sorulacağını söylüyor.

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) – Siz sormayın! Siz sormayın!

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Bir bakıyorsunuz sekiz yıldır iktidar olduğu Türkiye'de, Mehmet Haberal denilen bir profesör, bir üniversite rektörü, aynı şekilde onun rejimi altında cezaevinde, babasının cenazesine gidemiyor. Sen hangisisin Sayın Başbakan? (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

Sen, bir yandan işkencelerle 12 Eylül zindanlarında insanların öldüğünü istismar ediyorsun, öbür yandan senin yönetiminde bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Engin Çeber işkencehanelerde ölüyor. Ölmedi mi senin yönetiminde?

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) – Hesabı da soruluyor ama, hesabı da soruluyor.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Bir bakıyorsun, ülkücüleri istismar ediyorsun.

Ben, rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’ndan rahmetli Mustafa Pehlivanoğlu’na varıncaya kadar… Sayın Başbakan, bugüne, bu Anayasa değişikliğine gelinceye kadar, Mustafa Pehlivanoğlu’nun hangi gün rahmetli olduğunu biliyor musun?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Bir Fatiha okudun mu?

OKTAY VURAL (İzmir) – Nerede, nerede?

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Senin, ülkücüleri kafatasçı derken savcı olduğunu, savcı cüppesinde olduğunu; senin, ülkücüleri ırkçı derken…

RECEP KORAL (İstanbul) – Ergenekon’la aynı saftasın!

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Aynı saftaysak bunları dinle.

…Alparslan Türkeş’ten bugün medet ummanı; senin, ülkücüleri her türlü hakarete uğratırken hâkim olarak cüppe giyip karar verdiğini biliyoruz.

MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Sen geçmişini unutmuşsun be!

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Ama bugün çıkmışsın ülkücülerin karşısına, avukat cüppesi giymeye çalışıyorsun. Ülkücüler olarak sana vekâlet vermedik Recep Tayyip Erdoğan!

OKTAY VURAL (İzmir) – Kendi geçmişinizden bahsedin be! Geçmişlerini silen adamlar!

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) - Senin avukatlığına da ihtiyacımız yok. 12 Eylülleri biz yargılayacağız.

Onun için, biz kendimizin avukatı olageldik, kendimizin avukatı olmaya devam edeceğiz.

MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Ülkücüler hesap soracak sizden.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) - Ülkücüler Tayyip Erdoğan tarafından istismar edilmeyecek, ettirmeyeceğiz. Nasıl ki, rahmetli Mustafa Pehlivanoğlu’nun babasının yayımladığı mesaj gibi olacak.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Suratlarına şamar gibi geldi.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bozdağ.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Hatip konuşurken…

MEHMET OCAKDEN (Bursa) – “Ben ülkücüyüm.” diyeceksiniz, ülkücülere ihanet edeceksiniz.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sizden mi öğreneceğiz ihaneti? Haydi oradan! İhanet edenlerin nerede olduğu belli.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Hatip konuşurken Grup Başkanımız hakkında ağza alınmayacak laflar konuşmuştur. Bu nedenle, Grubumun Başkanına sataşmadan olayı söz istiyorum.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan “Ağza alınmayacak laf söyledi.” ne demek? Çok ağır bir itham bu. Ben Sayın Başbakanın giydiği elbiseleri, kendi söylediklerini söyledim, ağza alınmayacak bir şey falan söylemedim.

BAŞKAN – Sayın Bozdağ, yeni bir sataşmaya mahal vermeden, iki dakikalık süre veriyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, AK PARTİ Grubu Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; tabii, biz her defasında bu kürsüde mutlaka belli bir üslupta konuşulmasının yararını ifade ettik.

ŞENOL BAL (İzmir) – Sana mı soracaktık?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Sayın Başbakanın ismini anarak burada veya buraya gelip Sayın Başbakana hitap ederek prim yapmaya çalışan çok insan oluyor ama Başbakana çatanlar hiç prim yapmadı, onu bilmek lazım. Bu Meclisin tarihini bilirler, çatanların çoğu burada yok, kendi gruplarından da gelmediler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bir başka şey, siz üniversitelere gittiğiniz zaman, üniversiteler size fahri doktora verdiği zaman onun kıyafetini giyiyorsunuz, dolanıyorsunuz ve o kıyafetlerle alakalı birtakım değerlendirmeler yapılıyor.

ŞENOL BAL (İzmir) – Avukatı mısın?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Şimdi, bu mantıktan baktığınızda, nereye varacaksınız? Sayın Başbakan papaz elbisesi mi giydi yoksa bir üniversitenin verdiği fahri doktorada mı elbise giydi? Ama şimdi bakıyorsunuz, efendim, onu aldı, o şu sıfata… İşte, papaz elbisesi giydi, şöyle oldu veya herhangi bir yerden bir ödül veriliyor, o ödülü alıyorsunuz…

RECEP TANER (Aydın) – Cesaret madalyasını üniversiteden mi aldı?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – O ödülü verenlerle ilgili bir kuşam, kıyafet var, onu giyiyorsunuz, hemen onlardan oldu. Siz bir yöreye gidiyorsunuz, o yörenin kendi yöresel kıyafetleri var, onu giyiyorsunuz, hemen oradan oldu. Bu nedir? Bu, tipik bir çarpıtmadır, tipik bir iftiradır. Bu millet hepsini biliyor, hepsini görüyor.

Bir başka şey, biz hiç kimseyi istismar etmiyoruz ne rahmetli Mustafa Pehlivanoğlu’nu ne de idam sehpalarında can veren, başka hukuksuz yargılamalarda kurban giden hiçbir şeyi istismar etmiyoruz. Dün ne dediysek bugün de öyleyiz, bundan sonra da öyle olacağız. Ama Mustafa Pehlivanoğlu deyip de onu asanlarla beraber de biz hiç olmadık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Onların Anayasası’nı da biz hiç savunmadık, onların hukukunu da hiç savunmadık, hiçbir zaman…

RECEP TANER (Aydın) – Çankaya Köşkü’nde kimi ağırladı?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – …hiçbir yerde darbecilerin hukukunu da savunmadık biz. Sayın Mehmet Haberal darbecilerin içeri koyduğu bir şey değil ama bu ülkede demokrasinin işleyişine…

RECEP TANER (Aydın) - Sayın Başbakan Çankaya Köşkü’nde kimi ağırladı?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - …hukukun işleyişine, anayasal düzenin işleyişine hukuk dışı yollarla müdahale etme gayreti içerisinde olduğu için bu ülkenin cumhuriyet savcıları tarafından soruşturuluyor…

RECEP TANER (Aydın) – Yalan söylüyorsun, yalan!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - …ve bu ülkenin yargıçları tarafından hakkında tutuklama kararı veriliyor; yoksa üniversitede ders verdiği için değil, ameliyat yaptığı için değil. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunu birbirinden ayırmak lazım. Bu ülkenin demokrasisine, bu ülkenin hukukuna, millî iradesine kastettiği için iddianame düzenleniyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Tayyip Erdoğan da öyle olmuştu değil mi?!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -  Ve ülkenin hâkimleri bu konuda karar veriyor ama Sayın Günay ile ilgili olay öyle değil. Bu ülkenin… Darbe yapmışlar, demokrasiyi rafa kaldırmışlar, Meclisi kapatmışlar. Rahmetli Türkeş dâhil, Erbakan’ı, rahmetli Ecevit’i, bütün liderleri hapse tıkmışlar. O dönemle bunu karıştırmamak lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Birileri demokrasiyi hayata geçiriyor, birileri demokrasiyi yok etmiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bozdağ.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan…

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın, Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, Hakkari Milletvekili Hamit Geylani’nin, İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 2 Milletvekilinin; Mardin (Eski) Milletvekili Ahmet Türk ve 20 Milletvekilinin, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ve Batman Milletvekili Mehmet Emin Ekmen’in Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Adalet Komisyonu Raporu (1/775, 2/84, 2/407, 2/477, 2/508, 2/534, 2/711) (S. Sayısı: 526) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, bir dakika…

ŞENOL BAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Buyurun Sayın Uzunırmak.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başbakan kendi ifadesiyle papaz elbisesi bile giymeye hazır olduğunu ifade etti. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Sayın Başkan, şimdi bunlar ayrı bir tartışma konusu.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, şimdi bunlar…

BAŞKAN – Bir saniye sayın milletvekilleri…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hatibin böyle söylediklerini dinlemek zorunda değilsiniz!

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Ama hiçbir zaman biz kendi avukatlığımızın dışında bir avukata vekâlet vermedik.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Senin vekâlet yetkin yok.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başbakanın vekaletine de avukatlığına da ihtiyacımız yok.

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, anlaşılmıştır, tutanaklara da geçmiştir.

Teşekkür ediyorum.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Niye rahatsız oluyor onun vekaletini isteyen yok.

OKTAY VURAL (İzmir) – Parasını verelim de sussun bari.

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/775 esas numaralı kanun tasarısının 1’inci maddesiyle değiştirilen 2911 sayılı kanunun 32’nci maddesinin birinci fıkrasında geçen “üç” kelimesinin “beş” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                      Ahmet Aydın

                                                                                                         Adıyaman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Bu önerge ile cezanın beş yıla kadar verilebilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunacağım, ancak açık oylama isteği var, okutup, imza sahiplerini arayacağım.

TBMM Başkanlığına

Madde oylamasının açık oylama şeklinde yapılmasını arz ederiz.

BAŞKAN – Oktay Vural? Burada.

Şenol Bal? Burada.

Faruk Bal? Burada.

Nevzat Korkmaz? Burada.

Mustafa Enöz? Burada.

Rıdvan Yalçın? Burada.

Beytullah Asil? Burada.

Abdülkadir Akcan? Burada.

Osman Çakır? Burada.

Recep Taner? Burada.

Muharrem Varlı? Burada.

Yılmaz Tankut? Burada.

Gürcan Dağdaş? Burada.

Alim Işık? Burada.

Hasan Çalış? Burada.

Mümin İnan? Burada.

Akif Akkuş? Burada.

Hüseyin Yıldız? Burada.

Metin Çobanoğlu? Burada.

Osman Ertuğrul? Burada.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 526 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesinin açık oylama sonucu:

“Oy Sayısı                :      256

Kabul                        :      222

Ret                            :        33

Çekimser                  :          1 (x)

 

                          Kâtip Üye                                                           Kâtip Üye

                      Yusuf Coşkun                                                   Bayram Özçelik

                             Bingöl                                                                Burdur”                                   

Böylece madde kabul edilmiştir.

2’nci madde üzerinde dört adet önerge vardır, geliş sıralarına göre okutup aykırılıklarına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi  Başkanlığına

1/775 esas numaralı kanun tasarısının 2’inci maddesiyle değiştirilen 2911 sayılı kanunun 33’üncü maddesinin birinci fıkrasında geçen “üç” kelimesinin “beş” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                      Ahmet Aydın

                                                                                                        Adıyaman

Türkiye Büyük Millet Meclisi  Başkanlığına

Görüşülmekte olan 526 Sıra Sayılı Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ali Rıza Öztürk

Halil Ünlütepe

Atilla Kart

 

Mersin

Afyonkarahisar

Konya

 

Ali İhsan Köktürk

Turgut Dibek

Rahmi Güner

 

Zonguldak

Kırklareli

Ordu

 

 

Hüsnü Çöllü

 

 

 

Antalya

 

Madde 2- 2911 sayılı Kanununun 33 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Madde 33- Toplantı ve gösteri yürüyüşlerine 23 üncü maddenin (b) bendinde sayılan 6136 sayılı Yasaya tabi silah veya araçlar ile yakıcı ve patlayıcı maddeleri taşıyarak katılanlar, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Silah veya aracın bulundurulmasının suç oluşturması halinde, ayrıca bu suçtan dolayı da ilgili hakkında kanun hükümlerine göre cezaya hükmolunur.

Toplantı ve gösteri yürüyüşünün kanuna aykırı olması halinde ve dağılmamak için direnildiği takdirde, ayrıca 32 nci madde hükümlerine göre cezaya hükmolunur.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 526 Sıra Sayılı “Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın Çerçeve 2. Maddesi ile düzenlenen 2911 Sayılı Yasanın 33 Maddesinde yer alan “altı aydan üç yıla” ibaresinin “altı aydan iki yıla” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Bengi Yıldız

M. Nezir Karabaş

Hamit Geylani

 

Batman

Bitlis

Hakkâri

 

Nuri Yaman

Sırrı Sakık

Pervin Buldan

 

Muş

Muş

Iğdır

 

Hasip Kaplan

Osman Özçelik

 

 

Şırnak

Siirt

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik yapılmasına ilişkin kanun tasarısının, ikinci maddesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Rıdvan Yalçın

Oktay Vural

Hasan Çalış

 

Ordu

İzmir

Karaman

 

Nevzat Korkmaz

Metin Çobanoğlu

Mehmet Ekici

 

Isparta

Kırşehir

Yozgat

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Metin Çobanoğlu, Kırşehir Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

METİN ÇOBANOĞLU (Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesiyle ilgili verdiğimiz öneri üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tabii, sözlerimin başında Hakkâri Çukurca’da şehit olan 6 erimize, yine Van Gürpınar’da şehit olan askerimizin ailelerine başsağlığı diliyorum, şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Bu Parlamento çatısı altında yaptığımız konuşmalara şöyle bir bakacak olursak bu şehit haberleriyle ilgili ne kadar sık başsağlığı dilediklerimizin altını bir kere daha kalın çizgilerle de çizmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün kamuoyunda taş atan çocuklar olarak bilinen bir kanun tasarısı üzerinde görüşmeler yapıyoruz. Tabii, taş atan çocuklar deyince, ne kadar masumane bir şey aklımızdan geçiyor. Sanki çocuklar sapanla kuşlara taş atarken komşunun camını kırmışlar da bugün burada bu çocuklarla ilgili böyle bir kanun tasarısı üzerinde konuşuyormuşuz gibi kamuoyunda da bir algılama var.

Değerli milletvekilleri, bugün, burada, terör örgütü PKK tarafından istismar edilen, suça itilen ve ülkemizin bazı illerinde devlete karşı kalkışmaya önayak edilen çocuklarımız üzerinde konuşuyoruz. Gerçekten televizyonlarımızı açtığımızda ülkemizin muhtelif illerinde taş atan, molotofkokteyli atan, devletin güvenlik güçlerine saldıran, camları kıran, bankalara saldıran çocuklar üzerine konuşuyoruz.

Tabii ki ülkemizde hiçbir çocuğun bu noktaya gelmesini istemeyiz, bu noktaya düşürülmesini istemeyiz. Bu çocukların topluma kazandırılmasını bu Mecliste sanırım bütün milletvekilleri, herkes arzu etmektedir ama getirilen bu tasarıyla bu çocukların taş atmasını, terör örgütü PKK tarafından istismar edilmesini önleyeceğiz diye bir düşünce içerisindeyseniz, üzülerek söylüyorum, bu tasarıyla, bu kanunla bunu önlemeniz mümkün değil. İddia ediyorum, bugün burada yapılan bu değişikliklerden sonra, taş atan çocuklar, suç işleyen, PKK terör örgütü tarafından istismar edilen çocuklar noktasında bir azalma olacak diye düşünüyorsanız önümüzdeki günlerde bunun yanlış olduğunu istatistiki bilgilerden hep beraber üzülerek göreceğiz. Bakış açısı yanlıştır. Bu tür tedbirlerle bunları önlemek mümkün değildir. Zaten AKP İktidarının özellikle bu konularda bakış açısı tavizci, cesaretlendirici bir noktadadır, terörün de 2002’den bugüne kadar bu artışı göstermesinin sebebi İktidarın, AKP İktidarının uyguladığı politikalardan kaynaklanmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, gidin cezaevlerinin herhangi birine, çocuk koğuşunda yatan yaşı küçük, cinayet işlemiş, yaralama yapmış, suç işlemiş çocuklara bakın, özellikle kan davasıyla ilgili, terörle ilgili suç işlemiş çocuklara bakın, mutlaka ve mutlaka yönlendirenleri vardır. Hangi cezaevinde olursa olsun bu böyledir. Bu çocukları da yönlendiren terör örgütüdür. Özellikle bu bataklığı kurutmadan bu çocukların istismarını önlemek mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, bugün bu bizim verdiğimiz önergeyle Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 33’üncü maddesiyle ilgili yapılan değişikliklerin geri çekilmesini istiyoruz, gündemden kaldırılmasını istiyoruz. Sebebine gelince, bu madde çocuklarla ilgili bir madde değildir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

METİN ÇOBANOĞLU (Devamla) – …bu madde toplantı ve gösteri yürüyüşlerine silahla katılanlarla ilgili bir maddedir, yani büyükleri ilgilendiren bir maddedir. Bu maddeyle bakın ne yapıyoruz: Silahla bu toplantılara katılanlara verilen cezalar iki ile beş yıl arasında. Biz şimdi bu cezaları altı ay ile üç yıla çekiyoruz.

Yine, değerli milletvekilleri, silahla bu toplantıya katılmışlar, eğer toplantıdan sonra dağılmıyorlarsa bunlara da üç yıl ve altı yıl arasında bir ceza öngörüyor. Yine dağılmamakta ısrar edip silahla güvenlik kuvvetlerine mukavemette bulunanlara da beş yıl ile sekiz yıl arasında bir ceza öngörülmüş. İşte bugün burada yapılan bu değişikliklerle de bu suçların alt sınırları ve üst sınırları aşağı çekiliyor, bazıları da ortadan kaldırılıyor. Bu nedir? Bu toplantıda suç işleyenleri teşvik etmektedir.

Onun için, bu noktada bu önergemize olumlu oy vermenizi diliyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çobanoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 526 Sıra Sayılı “Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın Çerçeve 2. Maddesi ile düzenlenen 2911 Sayılı Yasanın 33 Maddesinde yer alan “altı aydan üç yıla” ibaresinin “altı aydan iki yıla” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Hamit Geylani (Hakkâri) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Pervin Buldan, Iğdır Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce bu kürsüden ifade ettiğim bütün olumsuzlukların -yapılan düzenlemeye bakıldığı zaman- bu vahim duruma son verecek değişikliklerin tasarı kapsamına alınmadığını görmekteyiz.

Mükerrer olan çocuklar ile patlayıcı madde veya bıçak ile gösterilere katılan çocukların hüküm dışında tutulması öngörülmektedir. Burada düzenlenen iki husus da yarar sağlamadığı gibi tehlikeli sonuçları da beraberinde getirmektedir. Çocuklara özgü güvenlik tedbirlerinin ne olduğu belirsiz ve istismara açık bir konudur. Şayet “çocuklara özgü güvenlik” tedbiri ile kastedilen çocukların ailelerinden koparılarak yatılı bölge okullarına veya çocuk esirgeme kurumlarına yerleştirilmesi ise bu durum bir çocuk için verilebilecek en ağır cezalardan biri olacaktır. İkinci önemli nokta ise mükerrer, çocukların ilgili hükümden yararlanmamasını öneren düzenlemedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; adalet sistemi uyarınca suç işleyen değil suça sürüklenen çocuk vardır. Bu nedenle çocuklar için mükerrerlik durumu söz konusu olamaz. Nitekim, TCK’nın 58’inci maddesinin fıkrasında da “Fiili işlediği sırada on sekiz yaşını doldurmamış kişilerin işlediği suçlar dolayısıyla tekerrür hükümleri uygulanamaz.” ifadesiyle çocuklar için mükerrerlik durumunun söz konusu olamayacağı açıkça ifade edilmiştir.

Dolayısıyla, bu tasarıyla yapılan düzenleme mevcut durumdan daha geri bir düzenlemeyi öngörmektedir. Bu durum, hukuk kurallarına ve Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne tamamen aykırı bir durumdur. Bir çocuk ilk kez suç işlediğinde çocuktur da ikinci kez bir suçu işlediğinde onu çocuk olmaktan çıkaran şey nedir? Çocuk, bir suçu bir defa da işlese beş defa da işlese çocuktur. İlk defa taş atanın çocuk kabul edilmesinin, ikinci defa taş atanın örgüt üyesi olarak muameleye tabi tutulmasının hukukla hiçbir ilgisi yoktur. Yine, gösteri esnasında patlayıcı madde kullanan çocuklar da ilgili hükmün dışında tutulmuştur. Sanırım yasa tasarısını hazırlayanların şu anda tutuklu bulunan çocukların büyük kısmı hakkında patlayıcı madde kullandığına dair delil bulunmamasına rağmen polis tutanakları ya da şahitliği yeterli sayılarak onlarca yıl ceza verildiğinden haberleri bulunmamaktadır. Bu kadar bilgisizce yasa tasarısı hazırlanmayacağını tahmin ederek düzenlemeyle yapılmak istenenin birkaç göstermelik değişiklikle bir yandan “İyi şeyler yapıyorum.” görüntüsü verip diğer yandan mevcut uygulamaların aynen korunmak istendiği sonucuna varmaktayız. Bu haliyle tasarının son derece eksik olduğunu ve asla taleplerimizi karşılamadığını belirtmek istiyorum.

Sözlerimi bitirirken Nazım Hikmet’in çocuklarla ilgili bir şiiriyle son vermek istiyorum sözlerime:

“Benim sizden kendim için hiçbir şey istediğim yok,

Şeker bile yiyemez ki kâğıt gibi yanan çocuk,

Çalıyorum kapınızı; teyze, amca, bir imza ver,

Çocuklar öldürülmesin, şeker de yiyebilsinler.”

Evet, çocuklar öldürülmesin, şeker de yiyebilsinler, çocuklar tutuklanmasın, okula da gidebilsinler diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Karar yeter sayısı arayacağım aynı zamanda. Kabul etmeyenler…

Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 00.14


SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 00.20

BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 137’nci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

Tasarının 2’nci maddesi üzerinde Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve  arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

526 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 526 Sıra Sayılı Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                          Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar) ve arkadaşları

Madde 2- 2911 sayılı Kanununun 33 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Madde 33- Toplantı ve gösteri yürüyüşlerine 23 üncü maddenin (b) bendinde sayılan 6136 sayılı Yasaya tabi silah veya araçlar ile yakıcı ve patlayıcı maddeleri taşıyarak katılanlar, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Silah veya aracın bulundurulmasının suç oluşturması halinde, ayrıca bu suçtan dolayı da ilgili hakkında kanun hükümlerine göre cezaya hükmolunur.

Toplantı ve gösteri yürüyüşünün kanuna aykırı olması halinde ve dağılmamak için direnildiği takdirde, ayrıca 32 nci madde hükümlerine göre cezaya hükmolunur.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Atilla Kart, Konya Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 2’nci maddesiyle ilgili olarak tarafımızdan verilen önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, ben de konuşmama başlamadan evvel, bugünkü terör saldırısı sonucunda hayatını kaybeden, şehit olan askerlerimize rahmet diliyorum, yaralılara da şifa dileklerimi iletiyorum.

Değerli milletvekilleri, İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay, 13 Kasım 2009 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde “Demokratik Açılım ve Millî Birlik Projesi” başlığı altında yaptığı değerlendirmede, konuşmada şu konulara temas etmişti: Sayın Bakan Atalay, kısa vadeli adımlar, genellikle yasal düzenleme gerektirmeyen idari tedbirler ve yönetmelik değişikliğiyle gerçekleştirilecek çalışmalardan söz etmişti. Bir taraftan terörle mücadele, bir taraftan da açılım projesinin alt ayakları olarak, projeleri olarak bunları ifade etmişti. Sayın Bakan, kısa vadede hayata geçirmek için büyük bir anlayış ve sorumluluk duygusu içinde hareket ettiklerini bu konuşmada yine beyan etmişti. Peki, aradan geçen dokuz ayın sonunda ne oldu, nasıl bir gelişme oldu? Bakıyoruz, Sayın Bakan Atalay, daha geçen hafta, on sekiz yaş altındaki tüm çocukların çocuk mahkemelerinde yargılanmasını sağlamaya yönelik kanun tasarısının, nihayet, Meclise sevkinden söz etti. Birkaç kez iptal edilen tasarı bugün Genel Kurul gündeminde görüşülüyor değerli milletvekilleri. Bu süreci özellikle vurgulamak, anlatmak gereğini duydum.

Getirilen bu tasarıda şu yanlışlıkları ve eksiklikleri Genel Kurulla paylaşmak istiyorum: Çocuklara ilişkin olarak ceza hukuku bakımından geçerli olan evrensel ilkelerin, kuralların bu tasarıda göz önüne alınmadığını görüyoruz. Türkiye hukukunda bu ilkeler, esas olarak Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi ve Çocuk Koruma Kanunu’nda yer almaktadır. Buna göre çocuk, erken yaşta ergin olsa bile on sekiz yaşını doldurmamış olan kişidir. Çocuğun ceza sorumluluğunun başlaması için de on iki yaşını doldurmuş olması şarttır. Çocuğun suçla ilişkilendirilmesi asıl olarak çocuğun iradesi dışındaki etkenlere bağlandığından “suçlu çocuk” kavramını kullanmak mümkün değildir, doğru değildir. Bunun yerine “kanunla ihtilafa düşmüş” veya “suça sürüklenmiş çocuk” kavramlarının tercih edilmesi gerekir. Nitekim Çocuk Koruma Kanunu’nda da benzeri ifadenin kullanıldığını görüyoruz. Dolayısıyla Terörle Mücadele Kanunu ile ihtilafa düşmüş çocuklar için de “suça sürüklenen çocuk” kavramının kullanılması yerinde olacaktır. Böyle bir yaklaşım devletin sorumluluğunu da öne çıkaran ve sorumlu davranmayı gerektiren bir yaklaşım olması sebebiyle yine göz önüne alınması gereken bir davranıştır diye yorumluyor ve değerlendiriyoruz.

Görüştüğümüz bu tasarının 2, 3, 4, 8, 9 ve 10’uncu maddeleri doğrudan Terörle Mücadele Kanunu mağduru çocuklarla ilgilidir ama üç temel konu var ki bu üç temel konu gündeme getirilmediği takdirde bu tasarıyla istenilen amaca ulaşılması mümkün olmayacaktır. Nedir bunlar? Hemen onları ifade edeyim:

Birincisi, toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde yüzü kısmen veya tamamen kapatmakla ilgili özel suçu düzenleyen ve bu suça en az bir yıl ceza veren Terörle Mücadele Kanunu’nun 7’nci maddesinin ilgili bendinin mutlaka gözden geçirilmesi gerekmektedir.

Yine, örgüt üyesi olmadığı hâlde örgüt adına suç işleyenlere örgüt üyesi gibi ceza verilmesine yol açan 220’nci maddenin ilgili fıkrasının uygulanamayacağına dair bir cümlenin yine bu tasarıya eklenmesi zorunluluğu vardır.

Ve nihayet, çocuklar için uygulanacak çocuklara özgü güvenlik tedbirlerinin aile ortamında kalmalarını sağlamak kaydıyla olacağını düzenleyen bir hükme mutlaka ihtiyaç vardır. Bunların yine bu tasarıda gözden geçirilmiş olmasını...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

ATİLLA KART (Devamla) – Bu üç temel düzenlemenin tasarıda göz önüne alınmamış olmasını önemli bir eksiklik olarak görüyoruz.

Esasen, getirilen bu tasarının çocuk sorunuyla ilgili “suçlu çocuk” kavramı, daha doğrusu “suça itilmiş çocuk” kavramıyla ilgili sorunlara temel bir çözüm getirme amacını taşımadığını, bu tasarının daha çok referandum sürecinde siyaseten kullanılmak amacıyla getirilen bir tasarı olduğunu, bu süreçte, referandum sürecinde özellikle doğuda ve güneydoğuda yapılacak propaganda çalışmalarında siyasi bir malzeme olarak kullanılmak üzere hazırlandığını bir kez daha ifade ediyor, bu değerlendirmelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/775 esas numaralı kanun tasarısının 2’inci maddesiyle değiştirilen 2911 sayılı kanunun 33’üncü maddesinin birinci fıkrasında geçen “üç” kelimesinin “beş” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                             Ahmet Aydın

                                                                                                               Adıyaman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Gerekçe.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu önergeyle cezanın beş yıla kadar verilebilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Tasarının 2’nci maddesinin oylamasının açık oylama şeklinde yapılmasına dair bir önerge vardır, önergeyi okutup imza sahiplerini arayacağım.

Okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

2. Madde oylamasının açık oylama şeklinde yapılmasını arz ederiz.

Nevzat Korkmaz? Burada.

Oktay Vural? Burada.

Mustafa Enöz? Burada.

Şenol Bal? Burada.

Faruk Bal? Burada.

Behiç Çelik? Burada.

Kürşat Atılgan? Burada.

Rıdvan Yalçın? Burada.

Recep Taner? Burada.

Beytullah Asil? Burada.

Abdülkadir Akcan? Burada.

Hasan Çalış? Burada.

Osman Çakır? Burada.

Yılmaz Tankut? Burada.

Akif Akkuş? Burada.

Hüseyin Yıldız? Burada.

Alim Işık? Burada.

Osman Ertuğrul? Burada.

Necati Özensoy? Burada.

Muharrem Varlı? Burada.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 526 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinin açık oylama sonucu:

 

“Oy Sayısı       :               221

Kabul               :               195

Ret                   :                 26 (x)

                  Kâtip Üye                                                                            Kâtip Üye

              Yusuf Coşkun                                                                    Bayram Özçelik

                     Bingöl                                                                                  Burdur”         

 

Böylece madde kabul edilmiştir.

3’üncü madde üzerinde üç adet önerge vardır, önergeleri geliş sırasına göre okutup aykırılıklarına göre işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 526 Sıra Sayılı “Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın çerçeve 3 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Bekir Bozdağ

Afif Demirkıran

Osman Kılıç

 

Yozgat

Siirt

Sivas

 

Ahmet Öksüzkaya

Kerem Altun

Ertekin Çolak

 

Kayseri

Van

Artvin

 

Recep Koral

Orhan Karasayar

 

 

İstanbul

Hatay

 

Madde 3- 2911 sayılı Kanuna 34 üncü maddeden sonra gelmek üzere aşağıdaki madde eklenmiştir.

“Çocuklar hakkında uygulanmayacak hüküm

Madde 34/A- Bu Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılarak direnme suçunu veya katıldıkları toplantı ve gösteri yürüyüşleri sırasında propaganda suçunu işleyen çocuklar hakkında bu suçlara bağlı olarak ayrıca 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 2 nci maddesinin ikinci fıkrası hükmü uygulanmaz.”

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan  526 sıra sayılı Terörle Mücadele Kanunu ile bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısının 3 üncü maddesine konu 34/A maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 20/07/2010

Madde : 34/A- Çocukların,

a) Bu kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılmaktan,

b) Bu kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılmaya bağlı olarak örgüt üyeliğinden,

c) Toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında işledikleri propaganda suçundan

mahkûm oldukları cezalar, süresi aynı olmak koşuluyla ve çocuğun kendi aile ortamında korunmasını sağlamaya yönelik olmak kaydıyla çocuklara özgü güvenlik tedbiri olarak infaz edilir. Ancak bu hüküm, bu suçlardan mükerrir olan çocuklar ve ateşli silah, mermi, kesici veya delici ya da patlayıcı veya yakıcı maddelerle toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılan çocuklar hakkında uygulanmaz.

 

Ali Rıza Öztürk

Atilla Kart

Hüsnü Çöllü

 

Mersin

Konya

Antalya

 

Halil Ünlütepe

Rahmi Güner

Turgut Dibek

 

Afyonkarahisar

Ordu

Kırklareli

 

 

Ali İhsan Köktürk

 

 

 

Zonguldak

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik yapılmasına ilişkin kanun tasarısının, üçüncü maddesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Rıdvan Yalçın

Oktay Vural

Hasan Çalış

 

Ordu

İzmir

Karaman

 

Nevzat Korkmaz

Mehmet Ekici

 

 

Isparta

Yozgat

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Korkmaz konuşacak.

BAŞKAN – Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında -tabii tarih itibarıyla dün dememiz gerekiyor- dün şehadet mertebesine ulaşmış bütün şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, yaralı askerlerimize de bir an önce şifalar diliyorum.

AKP Hükûmetinin adına açılım dediği yıkım projesinin alt uygulama başlıklarından birisiyle daha karşı karşıyayız. Kamuoyuna duyurulmasının üzerinden yaklaşık bir yıl geçmiş, bu süre içerisinde 150 şehidimize mal olmuş, arkasında şehit evladı, karısı, kardeşi, şehit anası babası olmak üzere binlerce gözü yaşlı insan, terör mağduru bırakmıştır. Bu şehitlerimizin acısı yüreklerimizde, hatıraları zihinlerimizde henüz taptazeyken daha bugün Hakkâri Çukurca’da 6 şehit 10 yaralımız var ve kanları henüz namertlerin ellerinde kurumamış iken terör örgütü ve yandaşlarının talepleri üzerine getirilen bu tasarının Genel Kurulda konuşuluyor olmasından hicap duyuyorum. Bu acıları dindirmek ve evlatlarını, eşlerini, babalarını teröre kurban vermiş bu insanlarla helalleşmek yerine Hükûmet, fütursuzca adımlar atmada bir beis görmemekte, uluslararası güçlerin kendisine biçtiği rolüne devam etmektedir.

Yıkım projesi, yabancı menşelidir ve Washington, Brüksel dayatmaları sonucunda David Philips adlı bir Amerikalı tarafından bir rapor hâlinde Nisan 2009’da hazırlanmıştır. Raporun alt başlıkları incelendiğinde, hele hele Parlamentonun son bir yılındaki gündemi ile Türkiye’de Hükûmet çevrelerinin başlattığı tartışmalar düşünüldüğünde ülkemizin başına örülmek istenen çorap çok daha iyi anlaşılmaktadır.

Bu rapor Türk Hükûmetine bakın hangi tavsiyelerde bulunuyor? Rapor diyor ki: “Terörizme karşı mücadelenin ötesine geçin.” Yani terör sorununa çözüm arıyorsanız siyasal çözüm, demokratikleşme, İmralı canisini muhatap alma gibi önerileri de değerlendirin.

Hemen yandaş medyadaki bölücü kalemşorlar harekete geçiyor, Türkiye Cumhuriyeti devletiyle sorunlu kişi ve kuruluşlar mevzileniyorlar, devletin bütünlüğü, milletin birliği ve cumhuriyetimizin temel değerlerini hedef alarak saldırıya geçiyorlar. Federasyonu da konuşalım, ayrı yaşama taleplerini de dikkate alalım gibi şayet ihanet içermiyorsa gaflet ve delalet barındıran sözler... Ne ilginç bir zamanlama değil mi değerli milletvekilleri?

Devam ediyorum. Rapor diyor ki: “Anayasa değişikliği, Vatandaşlık Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu, Türk Ceza Kanunu gibi kanunlarda değişiklik yapın.” Meclis bir ay Anayasa değişikliğini konuşuyor. Meclisteki siyasi parti grupları ve halk kutuplaştırılıyor. “Bu Anayasa değişikliği açılım projemizin bir parçasıdır, açılım kapsamında atacağımız adımların önünü açıyor, alt yapısını hazırlıyor.” diyor Sayın Başbakan. Ne zaman? 17 Nisan 2010 tarihinde.

Bir müddet sonra Anayasa’ya aykırılık iddiasıyla açılacak davalar sonucu açılım adımlarına engel olabilecek Anayasa Mahkemesinin teşkilat yapısında, yargıda istediği atamaları yapmak üzere Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun teşkilat yapısında değişiklik yapılıyor. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı tanımında değişiklik yapma talepleri dikkat çekiyor. Nitekim, bugün de Terörle Mücadele Kanunu’nda bazı değişiklikler Meclise getiriliyor. Ne büyük bir tesadüf değil mi değerli milletvekilleri?

Devam ediyorum. Rapor diyor ki: “Her iki tarafın -yani kastettiği bir tarafta devlet, diğeri ise bölücü terör örgütü ve yandaşları- mağduriyetlerini ortadan kaldırın, uzlaştırın.” Hiçbir yüz kızarma belirtisi olmadan şehit anaları ile teröristlerin aileleri aynı kefeye konuluyor. “Analar ağlamasın.” gibi istismara açık bir slogan üretiliyor, sanki “Analar ağlasın.” diyen varmış gibi. “Milletimizin milyarlarca doları terörle mücadeleye harcandı, keşke kalkınmaya harcansaydı.” gibi, bu ekonomik kriz ortamında insanlarımızı şah damarından yakalayan cümleler sarf ediliyor. Sekiz yılda harcadığı 1 trilyon doların hesabını veremeyen AKP’nin başarısızlığını, yirmi beş yılda terörle mücadeleye ayrılmış kaynaklarda arayan, basiretsiz, terör karşısında insanları yılgınlığa, bezginliğe iten bir yaklaşım. Rapordaki cümleler ile bu sözler ne kadar benzeşiyor. Ne ilginç bir benzerlik değil mi değerli milletvekilleri?

Devam ediyorum. Rapor diyor ki: “Irak’ın kuzeyindeki bölgesel yönetimle ilişkileri güçlendirin.” Elinde binlerce Mehmetçik’in kanı olan, Türkiye'ye “tut”, teröriste “kaç” diyen Barzani birden “Mesut Ağabey” oluyor, Barzani mutlu olsun diye diplomatik kurallar altüst ediliyor, Irak’ın bütünlüğünün simgesi Irak Bayrağı hiç ortalarda gözükmüyor. Hükûmetin bu davranışları ile raporun cümleleri üst üste oturmuyor mu değerli milletvekilleri? Bu raporu hiç merak edip bir göz atma zahmetine katlandınız mı?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Mesela oy verme makinesi görülmek dışında hayırlı bir iş yaptınız mı? Biz ne için oy veriyoruz diye hiç kendinizi sorguladınız mı değerli milletvekilleri?

Bugüne kadar olan biten göstermiştir ki terör örgütü taleplerini bazen doğrudan bazen de dolaylı olarak dillendirmektedir ve adım adım mesafe almaktadır ve maalesef, olan bitenler, Başbakanın tabiriyle “Hazmettire hazmettire milletimize zerk edilmektedir.” Devlete ve devletin güçlerine karşı taş attırılan çocuklar meselesi de terör örgütünce istenmiş, müzahir STK’lar, siyasi kuruluşlar ve uluslararası güçlerce desteklenmiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi, çocukların istismarı suretiyle yıkım projesinin adımlarının devamı niteliğindeki, devletimizin terör karşısındaki reflekslerini kırmaya yönelik bu tasarıya karşıdır ve bugün Genel Kurulda, yarın da meydanlarda AKP’nin terör odaklarıyla girdiği al takke ver külah ilişkisini anlatacaktır diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısının aranmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…  Kabul etmeyenler… Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 526 sıra sayılı Terörle Mücadele Kanunu ile bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısının 3 üncü maddesine konu 34/A maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 20/7/2010

Madde : 34/A- Çocukların,

a) Bu kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılmaktan,

b) Bu kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılmaya bağlı olarak örgüt üyeliğinden,

c) Toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında işledikleri propaganda suçundan

mahkûm oldukları cezalar, süresi aynı olmak koşuluyla ve çocuğun kendi aile ortamında korunmasını sağlamaya yönelik olmak kaydıyla çocuklara özgü güvenlik tedbiri olarak infaz edilir. Ancak bu hüküm, bu suçlardan mükerrir olan çocuklar ve ateşli silah, mermi, kesici veya delici ya da patlayıcı veya yakıcı maddelerle toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılan çocuklar hakkında uygulanmaz.

                                                                                       Ali Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Atilla Kart, Konya Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu bir kez daha saygıyla selamlıyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi, kritik konularda olduğu gibi, yine bu tasarıda da sorunu çözüyormuş gibi görünüp aslında esasa yönelik olarak, öze yönelik olarak hiçbir ciddi öneriyi getirmiyor.

Şimdi, biraz sonra bu maddeyle ilgili olarak bir önerge oylanıyor, görüşülüyor, görüşülecek. Burada, getirilen bu önergeyle bu soruna çözüm getirilmesinin mümkün olmadığını çok açık olarak ifade ediyoruz. Bu önerge, Türk Ceza Kanunu’nun 314/3, 220/6 ve 7’nci fıkralarındaki düzenlemeyi hiçbir şekilde etkilemiyor.

Bu soruna gerçekten çözüm getirmek iddiasında iseniz, bu konuda samimi iseniz, bu konuda siyaseten dürüst iseniz şunu yapmanız gerekiyor, bu gayet açık: Terörle Mücadele Kanunu’nun 2’nci maddesi, 7/2’nci maddesine yönelik olarak bir düzenleme yapıyor musunuz, yapmıyor musunuz?

Yine Türk Ceza Kanunu’nun 314’üncü maddesine yönelik olarak, 220’nci maddesinin altı ve sekizinci fıkralarına yönelik olarak bir düzenleme yapıyor musunuz, yapmıyor musunuz? Bu cesareti, bu tutarlılığı göstermeniz gerekiyor. Ama Adalet ve Kalkınma Partisi diğer birçok kritik konuda olduğu gibi bu konuda da yine tamamen referandum sürecine yönelik olarak, siyaseten malzeme olarak kullanmak amacıyla, bir düzenleme yapıyor görüntüsüyle yine kamuoyunu yanıltma girişimi içinde.

Değerli arkadaşlar, sevgili milletvekilleri, değerli milletvekilleri; hukukumuzda çocuk ceza adalet sisteminin artık yeniden yapılandırılması gerekiyor. Bu kapsamda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından 1999 yılında verilen Thompson kararındaki ilkelere uygun olarak, İngiltere’de yapılan uygulamalar doğrultusunda çocuklara yönelik yargılamalarda hiçbir oturumun bir ders saati olan kırk beş dakikadan uzun sürmemesi, düzenli araların verilmesi gereğini yeri gelmişken ifade ediyoruz.

Gerçekten bir düzenleme yapmak isteniliyorsa, çocuklara pedagog ve psikologlar aracılığıyla kendilerine isnat edilen suç ve yargılamanın muhtemel sonuçları anlatılmalı, anlayabilecekleri bir dille anlatılmalı; izlenebilecek savunma stratejisi çocuk ve ailesinin aktif katılımıyla tespit edilmelidir. Çocuk, işlediği suçun kötülüğü ile yüzleşmek dışında, yargılamadan kaynaklanabilecek herhangi bir tahribata veya travmaya uğratılmamalıdır.

Taş atan çocuklarla ilgili olarak, taş atma eylemlerinin yoğun olarak görüldüğü, zırhlı personel taşıyıcının dahi zorlukla ilerlediği yerleşim birimlerinde, örneğin Diyarbakır Bağlar Mahallesi’nde, Yeniköy Mahallesi’nde, Bağlar 5 Nisan Mahallesi’nde, bu gibi yerlerde şehir planlamaları yeniden yapılmalı, bu yerleşim yerlerinde kentsel dönüşüm projeleri hazırlanmalı ve uygulamaya konulmalıdır ama getirilen tasarıda, bırakın böylesine derinlemesine incelemelerin, tartışmaların, bütün bunların ötesinde son derece yüzeysel ve çelişkili düzenlemelerin yapıldığını görüyoruz.

Değerli milletvekilleri, geldiğimiz aşamada, Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı şu yüzleşmeyi göstermek durumundadır, bu cesareti sorgulamak durumundadır. Nedir o? Şunu artık görmemiz gerekiyor: Terör örgütünün bu çocukları, hepimizin çocukları olan bu çocukları kendi amaçları doğrultusunda kullandığı ve bundan böyle de kullanmaya devam edeceği açıktır. On beş, on sekiz, yirmi yaş grubundaki bu çocuklar ve gençler devlet ve toplum kavramından ve aidiyet duygusundan kopmuş durumdadırlar değerli arkadaşlarım. Böyle bir tablonun ayrışmayı yaratması kaçınılmazdır. Böyle bir tablonun bölünmeye altyapı hazırlaması kaçınılmazdır. Bu tablo, kabul etmek gerekir ki vahim bir tablodur. Hükûmet bu tablonun maalesef idrakinde değildir. Hükûmet slogan üretmek yerine, artık öngörülü ve sorumlu davranarak bu konuya sağlıklı, tutarlı bir çözümü bulmak zorundadır. On beş, on sekiz, yirmi yaşındaki o çocuklar hepimizin çocukları -tekrar ifade ediyorum- zihnen “devlet” kavramından kopmuş durumdalar değerli arkadaşlarım. Bakın, kırk yaş ve üstü öyle veya böyle devletle bağlantısını, toplumla bağlantısını sürdürüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

ATİLLA KART (Devamla) – Ama toplumdan her anlamda kopan bir nesilden söz ediyorum, bunun yaratacağı vahim tablodan söz ediyorum. Buna yönelik olarak bir düzenleme yapıyor muyuz, bir çalışma yapıyor muyuz?

Bakın, konu artık İçişleri Bakanının basiretsizliğine, dirayetsizliğine ve polis akademisinin kifayetsizliğine teslim edilmeyecek kadar önemli bir konu hâline gelmiştir. Aradan geçen sekiz yılın sonunda terörün arşivini tutmaktan söz eden, sekiz yılın sonunda hâlen terörün arşivini tutmaktan söz eden beceriksiz, dirayetsiz bir İçişleri Bakanıyla bu konuya çözüm getiremezsiniz. Bunu artık görmeniz gerekiyor.

AYHAN YILMAZ (Ordu) – İşine bak, işine!

ATİLLA KART (Devamla) – Aradan geçen sekiz yılın sonunda terörle mücadelede koordinasyon için Başbakanlığı devre dışı bırakan, İçişleri Bakanlığı bünyesinde kurduğu bir Müsteşarlıkla bu konuya çözüm getireceğini zanneden bir iktidar bu sorunu çözemez. Artık bu gerçekleri görmeniz gerekiyor değerli milletvekilleri.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ATİLLA KART (Devamla) – Bakın, aslında bunları söyleyen İçişleri Bakanı aczini ve…

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kart.

ATİLLA KART (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkanım, bir iki cümle lütfen.

BAŞKAN – Verdim Sayın Kart. Lütfen Sayın Milletvekili…

ATİLLA KART (Devamla) – Sayın İçişleri Bakanı, aslında aczini ve yetersizliğini ifade ediyor. Bu İçişleri Bakanının yapacağı en büyük iyilik nedir biliyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Kart, lütfen… Teşekkür ediyorum.

ATİLLA KART (Devamla) – Hem kendisi için hem partisi için hem Hükûmet için hem Türkiye için yapacağı en büyük iyilik, istifa etmektir. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bu erdemi, bu sorumluluğu, bu saygıyı göstermelidir.

BAŞKAN – Sayın Kart…

ATİLLA KART (Devamla) – Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısını arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 526 Sıra Sayılı “Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın çerçeve 3 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Bekir Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları

Madde 3- 2911 sayılı Kanuna 34 üncü maddeden sonra gelmek üzere aşağıdaki madde eklenmiştir.

“Çocuklar hakkında uygulanmayacak hüküm

Madde 34/A- Bu Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılarak direnme suçunu veya katıldıkları toplantı ve gösteri yürüyüşleri sırasında propaganda suçunu işleyen çocuklar hakkında bu suçlara bağlı olarak ayrıca 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 2 nci maddesinin ikinci fıkrası hükmü uygulanmaz.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yüksek takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yürürlükteki hükümler çerçevesinde yapılan uygulamada, toplantı ve gösteri yürüyüşlerine kitle psikolojisinin etkisinde kalarak katılan çocukların bu toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında terör örgütünün propagandası mahiyetinde fiil ve davranışlarda bulunması halinde, Türk Ceza Kanununun 28 inci maddesi hükmü dikkate alınmaksızın 2911 sayılı Kanunun 32 ve 33 üncü maddelerinde ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 7 nci maddesinin ikinci fıkrasında tanımlanan suçların yanı sıra 3713 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin ikinci fıkrasının hükmü gereğince ayrıca örgüt üyesi olmaktan dolayı mahkûm edilmeleri yönüne gidilmektedir. Bu uygulama, çocukların işledikleri suçlara nazaran çok ağır cezalar ile ölçüsüz bir şekilde cezalandırılmaları sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Keza bu uygulama terör örgütleri tarafından çocukların istismar edilmeleri bakımından büyük bir kolaylık oluşturmaktadır. Bu yanlış uygulamanın önüne geçmek amacıyla iş bu değişiklik önergesi verilmiştir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Tasarının 3’üncü maddesinin oylamasında…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, efendim bu 3’üncü madde af niteliğinde bir maddedir. Dolayısıyla, Anayasa’mıza göre beşte 3 çoğunluğun aranması gerekmektedir. Dolayısıyla, bu konuda Başkanlığınızın bu af niteliğinden dolayı yüce Meclise nitelikli çoğunluk arayacağınızı ifade etmenizi istirham ediyorum.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 00.54


DOKUZUNCU OTURUM

Açılma Saati: 01.02

BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 137’nci Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.

526 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Buyurun Sayın Bozdağ, bir söz talebiniz vardı.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, bu bir af değildir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, daha önce Türk Ceza Kanunu’nu baştan sona değiştirdi ve Ceza Kanunu’nu değiştirirken cezaların kimisinde farklılaştırmalar yaptığı gibi bazılarını suç olmaktan çıkardı. Örneğin hafif hapis cezasını kaldırdı. Hafif hapis cezası öngörülen konuların çoğu idari yaptırıma bağlanıp Kabahatler Kanunu olarak ayrıca düzenlendi.

OKTAY VURAL (İzmir) – Kürsüde kısa olarak gruplara söz verin, sonra tavrınızı belirlersiniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Bir saniye sayın milletvekilleri, lütfen…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Dolayısıyla bir de Sayın Başkanım, hatırlarsanız geçende Seçim Kanunu’yla…

BAŞKAN – Bir saniye… Yerinize oturur musunuz Sayın Bozdağ.

OKTAY VURAL (İzmir) – Usul tartışması açsın da üç dakika sen konuş.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bu konuda usul tartışmasına gerek yok.

BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri, şurada hukuki bir konu tartışılıyor.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

11.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, 526 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinde yapılan düzenlemenin af niteliği taşımadığına ilişkin açıklaması

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, Türkiye Büyük Millet Meclisinde Türk Ceza Kanunu yasalaştırıldı. Daha sonra Kabahatler Kanunu da yasalaştırıldı. Türk Ceza Kanunu yasalaştırılırken herkes bilir ki, kimi cezaların cezalarıyla ilgili farklı sonuçlar olduğu gibi, artırma, azaltma gibi, bazı suçlar da suç olmaktan çıkarıldı. Örneğin Kabahatler Kanunu ayrı bir kanun olarak düzenlendi. Eskiden Türk Ceza Kanunu’nda hafif hapis cezasıyla karşılanan kimi suçlar kabahat statüsüne alındı, ayrı bir yerde düzenlendi. Dolayısıyla bunlar af değildir, bu bir.

İkincisi, daha yakın zamanda, Genel Kurulda, Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkındaki Kanun’da değişiklik yapılırken seçim zamanında propagandada kullanılan dille ilgili bir farklı düzenleme oldu. Burada da bir usul tartışması açıldı. Yine “Af” denildi, “Değil” denildi ve Genel Kurul usul tartışmasıyla bu tip düzenlemelerin af olmadığını bir kez daha karara bağladı. Daha önce de değişik kararları vardır.

Arz ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Hamzaçebi, sözünüz var mı?

12.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, 526 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinde yapılan düzenlemenin af niteliği taşımadığına ilişkin açıklaması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yapılan düzenlemenin af olmadığı kanaatindeyiz. Af, bir ceza kanununda yer alan bir ceza hükmü dururken, bu hükümde herhangi bir değişiklik yapılmazken, geçmişe yönelik olarak o cezadan dolayı cezalandırılmış olan kişilerin cezalarının hafifletilmesi veya ortadan kaldırılmasıdır. Burada yapılmakta olan düzenleme, var olan bir cezanın hafifletilmesi veya ortadan kaldırılması yönündedir yani fiilin suç olmaktan çıkarılması yönündedir, aksi bir kabul tarzı ceza kanunlarında hiçbir zaman değişiklik yapılmayacağı gibi bir sonucu yaratır ki bunun doğru olmadığı kanaatindeyim. Düzenlemenin af olmadığı kanaatindeyiz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bal, buyurun.

13.- Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, 526 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinde yapılan düzenlemenin af niteliğinde olduğuna ve buna göre oylama yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

FARUK BAL (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Af nedir? Af, kanunen muayyen olan bir cezanın kısmen veya tamamen ortadan kaldırılmasıdır. Bir de örtülü af vardır. Örtülü af nedir? Kanunen muayyen olan bir cezanın nevinin değiştirilmesidir. Kanunen muayyen olan bir cezanın nevinin değiştirilmesi mahkemenin takdirinde ise bu mahkeme tarafından uygulanması gereken bir işlemdir, eğer bu Mecliste yapılırsa bunun adı “örtülü af”tır. Görüşmekte olduğumuz kanunda Terörle Mücadele Kanunu’nun 2’nci maddesinin ikinci fıkrasına uygulanmayacağına dair ifade kâmil anlamıyla bir aftır ve bundan önce işlenmiş olan suçları da tamamen kapsamaktadır. Sorun burada bitmemektedir, bu bir düzenleyici hüküm olduğuna göre eşitlik ve genellik kuralına uygun olması gerekir. Kanunların eşitlik ve genellik kuralına uymayan bir hüküm ihdas edecektir bu Meclis eğer af olarak değerlendirmediği takdirde. O takdirde, Anayasa Mahkemesine “Eşitlik ve genellikle ilgili genel hukuk kuralı ihlal edilmiştir” düşüncesiyle yapılacak başvurularda hiç istenmediği hâlde PKK terör örgütüyle ilgili mahkûm olmuş pek çok kişi önceki mahkûmiyetlerinden bu örtülü af nedeniyle kurtarılmış olacaktır.

Bu düşünceleri Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak yüce Meclisin bilgisine sunuyor, tamamen bir af niteliğinde olan bu teklifin af niteliği olarak oylanmasını talep ediyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Kaplan, buyurun.

14.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, 526 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinde yapılan düzenlemenin af niteliği taşımadığına ilişkin açıklaması

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle bu düzenlemenin bir af olmadığını ifade etmek istiyorum. Çünkü Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2008/44 sayılı bir içtihadı var. Burada hem örgüt üyesi olmaktan hem örgüt adına faaliyet yürütmekten hem Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’ndan hem propaganda suçundan üç ay cezadan başlıyor yirmi beş yıla kadar. Şimdi burada yapılan düzenleme, örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına faaliyet yürütmek gibi bir hükmü dizayn eden bir durum. Burada diğerleri olduğu gibi, üç madde duruyor, yani cezalar yine verilmeye devam edilecek.

Zaten Sayın Başkanım, bu 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun asıl çıktığı tarih tutanaklarına baktığımız zaman -1991’de- bu tartışmanın yaşandığını görüyoruz. Biliyorsunuz o tarihte Türk Ceza Kanunu’nun 141, 142 ve 163’üncü maddeleri kaldırılmıştı. Yine Şartla Salıverilme Yasası’nın tartışıldığı bir yasadır bu asıl ana temeli olan 91 yasası, 3713. Ve orada da tartışıldığı zaman, Şartla Salıverilme Yasası’nın bir af yasası olmadığı, 141, 142 ve 163’üncü maddelerin kaldırılmasının da olmadığı… Kaldı ki burada taş atan çocukları konuşuyoruz. Bugün burada taş atan çocukları konuşurken şunu göz önünde tutmak gerekiyor: Yani işkenceden, çeteden, darbeden, bilmem ne cezalarından çok az ceza alan ve alamayan yüzlerce, binlerce insanın olduğu bir ortamda, toplumda çocuklar yaşlarından fazla bir ceza alıyor ve bu adalet duygusunu son derece yaralayan bir durum. Bu adalet duygusunu sarsan durum, orantısız ceza durumunda sadece bir dizayn, yani bu bir af değil. Aslında af dilemesi gereken biziz, Parlamentonun çocuklardan af dilemesi gerektiğini düşünüyorum. Onu belirtmek istiyorum.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, buyurun.

15.- Adalet Komisyonu Başkanı ve Ankara Milletvekili Ahmet İyimaya’nın, 526 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinde yapılan düzenlemenin af niteliği taşımadığına ilişkin açıklaması

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli Başkanım, afla, sürekli kanunu birbirinden ayırmak lazım, karıştırmamak lazım. Af, yasama organının veya yetkilendirilmiş başka bir organın tertip edilen veya tertip edilecek cezaya geçici bir müdahalesidir. Yasa ise uygulanmakla hemen tükenir, kararsa yine uygulanmakla hemen tükenir. Yasama organın sürekli norm koyması, sürekli bir kural ortaya koyması sebebiyle kişilerin işledikleri suçlarda veya cezalardaki başkalaşım yansımalı bir sonuçtur. Anayasa hukuku anlamında da Türk Ceza Kanunu anlamında da af sayılmaz. Aksi takdirde şu ana kadar kanunlaştırdığımız maddeler dahi cezanın türünün değişimi veya dönüşümü ve suç yapısında, ceza yapısındaki değişimler af olabilirdi. Af değil.

Teşekkür…

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, biraz önce kabul edilen önergeyle “Çocukların Terörle Mücadele Kanunu’nun 2’nci maddesinin ikinci fıkrasına göre ayrıca örgüt üyesi olmaktan mahkûm edilmeleri hükmü” kaldırılmaktadır. Bu düzenleme sürekli bir düzenleme olup af niteliğinde değildir. Daha önceki uygulamalar da zaten bu yöndedir.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın, Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, Hakkari Milletvekili Hamit Geylani’nin, İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 2 Milletvekilinin; Mardin (Eski) Milletvekili Ahmet Türk ve 20 Milletvekilinin, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ve Batman Milletvekili Mehmet Emin Ekmen’in Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Adalet Komisyonu Raporu (1/775, 2/84, 2/407, 2/477, 2/508, 2/534, 2/711) (S. Sayısı: 526) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, tasarının 3’üncü maddesinin oylamasının açık oylama şeklinde yapılmasına dair bir önerge vardır. Önergeyi okutup, imza sahiplerini arayacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Madde oylamasının açık oylama şeklinde yapılmasını arz ederiz.

Nevzat Korkmaz? Burada.

Oktay Vural? Burada.

Mustafa Enöz? Burada.

Şenol Bal? Burada.

Faruk Bal? Burada.

Behiç Çelik? Burada.

Kürşat Atılgan? Burada.

Rıdvan Yalçın? Burada.

Recep Taner? Burada.

Beytullah Asil? Burada.

Abdülkadir Akcan? Burada.

Hasan Çalış? Burada.

Osman Çakır? Burada.

Yılmaz Tankut? Burada.

Akif Akkuş? Burada.

Hüseyin Yıldız? Burada.

Alim Işık? Burada.

Osman Ertuğrul? Burada.

Necati Özensoy? Burada.

Muharrem Varlı? Burada.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 526 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinin açık oylama sonucu:

“Oy Sayısı       :  239

Kabul               :  212

Ret                   :    27 (x)

                          Kâtip Üye                                                      Kâtip Üye

                       Harun Tüfekci                                              Bayram Özçelik

                             Konya                                                           Burdur”

Böylece madde kabul edilmiştir.

4’üncü madde üzerinde dört adet önerge vardır; geliş sıralarına göre okutup, aykırılıklarına göre işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/775 esas numaralı kanun tasarısının 4’üncü maddesiyle değiştirilen 3713 sayılı kanunun 5’inci maddesine eklenen fıkrada geçen “hakkında” kelimesinin “için” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                           Ahmet Aydın

                                                                                                              Adıyaman

T.B.M.M. Başkanlığına

Görüşülmekte olan 526 sıra sayılı yasa teklifinin 4. maddesindeki “Bu madde hükümleri çocuklar hakkında uygulanmaz” ifadesi yerine “Bu madde hükümleri tüm çocuklar hakkında uygulanmaz” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Vahap Seçer

Ramazan Kerim Özkan

 

Malatya

Mersin

Burdur

 

Yaşar Ağyüz

Rahmi Güner

 

 

Gaziantep

Ordu

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 526 Sıra Sayılı Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına dair Kanun Tasarısı’nın Çerçeve 4. Maddesi ile düzenlenen 3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 5. Maddesi’ne eklenen fıkradaki “çocuklar” ibaresinin “bütün çocuklar” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Bengi Yıldız

M. Nezir Karabaş

Nuri Yaman

 

Batman

Bitlis

Muş

 

Sırrı Sakık

Osman Özçelik

Hasip Kaplan

 

Muş

Siirt

Şırnak

 

 

Hamit Geylani

 

 

 

Hakkâri

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik yapılmasına ilişkin kanun tasarısının, dördüncü maddesinin Anayasaya aykırılık sebebiyle madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Rıdvan Yalçın

Oktay Vural

Hasan Çalış

 

Ordu

İzmir

Karaman

 

Nevzat Korkmaz

K. Erdal Sipahi

Mehmet Ekici

 

Isparta

İzmir

Yozgat

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Erdal Sipahi, İzmir Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, yüce Meclise saygılar sunarım.

Sözlerimin başında, Çukurca ve Van’da hain saldırı sonucu şehit olan Mehmetçiklere rahmet, milletimize başsağlığı diliyorum.

Terörle pazarlık ve teröriste şirin görünme uğruna AKP İktidarı döneminde şehit sayısı 809’a çıktı. Açılımın başlangıcı olan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “Güzel şeyler olacak.” sözünden bu yana açılımın bedeli 158 şehit, bugün itibarıyla. İşte, açılımın bedeli bu ve bu açılımın son perdesi de Anayasa değişikliği.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak tasarının 4’üncü maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle değişiklik önergesi verdik. Maddeye göre, öldürme, kundaklama, adam kaçırma gibi kanunda belirtilen suçların terör amacıyla işlenmesi hâlinde öngörülen artırım çocuklar için uygulanmayacaktır. Bir suç, işleyenin yaşına, cinsiyetine ya da herhangi bir özelliğine göre daha az ya da daha çok yaptırıma bağlanamaz. Nitekim, yaş küçüklüğü bir indirim sebebidir. Buna rağmen, maddeyle, çocukların Anayasa’ya aykırı şekilde terör suçu işlemesi imtiyazlı hâle getirilmektedir. Bugün 7 şehidin kanı kurumadan teröre taviz ve terörle müzakere sürecine devam edilmektedir. Bu, temel kanun değil teröre destek kanunudur, teröristi aklama kanunudur.

PKK tarafından istismar edilen çocuklar şimdi de AKP tarafından istismar edilmekte “taş atan çocuklar” gibi masum ve mağdur bir ifadeyle konu kısa pantolonlu beş altı yaşındaki çocuklar gibi takdim edilerek Türk milleti kandırılmak istenmektedir. Bölgede kamu düzeni ciddi bir sarsıntı içindedir ve bölgedeki kamu yönetimi, maalesef, böyle bir konuyu, çocukların yaşlarını, eylemlerini takip ve işleme tabi tutmaktan âciz hâle gelmiştir. Buradan hareketle, bölgede sağlıklı bir nüfus kaydı yoktur, yaş küçültme, kardeşinin, akrabasının nüfus kaydını kullanma, sahtecilik ve baskılarla büyük yaştakilerin, hatta bizzat teröristlerin konuyu istismar edebileceği açıktır. Aynı yaştaki güya çocuklar dağ kadrosunda Mehmetçik’e saldırırken hâlâ teröriste şirin görünmenin, aczin devamını anlamak da mümkün değildir. Şu ana kadar 158 şehide mal olan açılımla ilgili olarak Aydın’da Milliyetçi Hareket Partisi il binasına asılan pankartı Aydın Valisi AKP’li bir belediyenin desteğiyle indirmiştir.

Geçen yıl İstanbul Valisi şehit analarının Edirnekapı Şehitliği’nde ellerinde Türk Bayrağı’yla yaptıkları toplantıdan rahatsız olmuştur. Şehit anaları taciz edilmiş, Türk bayrakları ellerinden alınarak toplatılmıştır ve mükâfat olarak da kendisi müsteşar yapılmıştır.

Geçen sonbaharda Kırıkkale’de açılımcılar hırslarını bir şehit astsubayın mezarını tahrip ederek çıkarmışlardır. PKK’yla iş birliği koordinatörü İçişleri Bakanından ses yok, Habur’da PKK’yı karşılayan Müsteşardan ses yok, Kırıkkale Valisinden hiç mi hiç ses yok.

Bursa Valisi kardeş Azerbaycan bayraklarını Ermenilere ve AKP’ye şirin görünmek için yerlere attırdı, ses yok.

Adana Valisi PKK yandaşlarına açılım konferansı verdirdi, alan memnun, veren memnun. Şimdi, Aydın Valisi devletin değil PKK açılımının valisi olarak açılımın neden olduğu 158 şehitten utanmıyor, efeler diyarı Aydın’ın teröre verdiği 176 şehitten utanmıyor, kendisini ziyaret eden şehit ailelerine hitaben “Sadece terörist değil devlet de silah bırakmalı.” demekten utanmıyor. İşte, Aydın’da böyle bir vali var. Bunun gibi adamlarla güya terörle mücadele edilecek. Kendisi 1 Ağustosta Aydın Meydanı’nda gereken dersi alacak.

Evet, şimdi biraz tarihte gezinti yapalım. 15 Mayıs 1919’da İzmir Yunanlılar tarafından işgal edildiğinde Damat Ferit’in İzmir Valisi Kambur İzzet Türk halkının toplanmasına, işgale karşı durmasına mâni olmuştu. Ardından yine 1919’da Damat Ferit’in Manisa Valisi Hüsnü Efendi Manisa’yı topuyla, tüfeğiyle Yunanlıya teslim etmişti ve bu vali Kurtuluş Savaşı’nın sonunda Yunan askerleriyle beraber Yunanistan’a kaçmak zorunda kalıp “Hüsnüyadis” ismini almıştı. Bugün Manisa’daki akrabalarının kimler olduğu bazı rivayetlere maruzdur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – Sayıları gittikçe azalan devletin gerçek valilerini tenzih ediyorum ama iktidar uşaklığı, açılım yalakalığı, ikbal ve makam uğruna yeni Damat Ferit valileri, yeni Kambur İzzetler, yeni Hüsnüyadisler hortlamıştır.

FATİH ÖZTÜRK (Samsun) – Anlat anlat! Bir de ciddi bir şey konuş.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – Merak etmesinler, bu gidişle akıbetleri onlarınkinden pek farklı olmayacaktır.

Sözlerime son verir, yüce Meclise saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, içerde otursunlar Allah aşkına!

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Elektronik yapın Sayın Başkan.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Kendinizi inkâr ediyorsunuz. Bunun sayılacak bir tarafı yok Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Yapma Sayın Başkan!

RECEP TANER (Aydın) – Çok ayıp, çok ayıp Sayın Başkan!

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, böyle şey olmaz! Başkanlığın saygınlığına halel getiriyorsunuz.

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 526 Sıra Sayılı Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına dair Kanun Tasarısı’nın Çerçeve 4. Maddesi ile düzenlenen 3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 5. Maddesi’ne eklenen fıkradaki “çocuklar” ibaresinin “bütün çocuklar” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Bengi Yıldız (Batman) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Nuri Yaman, Muş Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)

M. NURİ YAMAN (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 526 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesiyle ilgili verdiğimiz değişiklik önergesi üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi adına söz aldım. Hepinizi en içten duygularla selamlıyorum.

Evet, gecenin bu saatinde az da olsa “Bu saatten sonra madde üzerinde görüşmektense gerekçeyi okuyun, bu iş geçsin.” diyen birtakım sesler duyuyorum ama değerli milletvekilleri, gerçekten, bugün, ileride bizim gibi bu sıralarda Türkiye'nin geleceğini tayin edecek, bizim geleceğimiz ve teminatımız olan çocuklarımızla ilgili çok önemli bir eksikliği ve ileride demokrasinin yolunu açacak önemli bir eksikliği gidermek üzere bu yasayı görüşüyoruz.

Aslında bu yasayla ilgili değişikliklerle ilgili söylenecek çok söz var. Bu sözleri söylemeden önce, bugün Sayın Başbakanın grup konuşmasında muhalefet partilerinin milletvekilleriyle ilgili söylediği bir sözde bayağı birtakım yanlışların olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim.

Ben sayın Cumhuriyet Halk Partisi ve MHP milletvekilleriyle ilgili olarak, 12 Eylülde yapılacak Anayasa referandumunda gönüllerin neye eğilimli olduklarını bilemem ama bu kürsüden net ve açık olarak söylüyorum: Sayın Başbakan, iyice biliniz ki nasıl ki 2007’nin 22 Temmuzunda Kürt halkı kendi temsilcilerini bu Meclise gönderip kendi seslerini istediyse, kendi seslerinin olmasını, soluklarının olmasını arzu ettiyse, bu sizin referandum değişikliğinizle ilgili olarak da yine bu milletvekillerinin sözünü dinleyecek ve onların isteği doğrultusunda 12 Eylülde sizin o yamalı Anayasa’nıza, o 12 Eylül ruhunu taşıyan Anayasa’nıza kırmızı kart gösterecek ve boykot tokadını yüzünüzde hissedeceksiniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Helal olsun sana! Bravo!

M. NURİ YAMAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Gerçekten öyle olacak çünkü siz bu Anayasa’yla o halka hiçbir şey vermiyorsunuz. O halkın… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Neyine karşı çıkıyorsun?

M. NURİ YAMAN (Devamla) – 12 Eylül’ün ruhunu aynen taşıyorsunuz.

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Neyine karşı çıkıyorsun, neyine?

M. NURİ YAMAN (Devamla) - O Anayasa’nın başlangıç hükümlerine bakınız, başlangıç hükümlerine.

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Faili meçhulleri niye…

M. NURİ YAMAN (Devamla) - Beş paragraflık bir başlangıçta dahi belli bir ırkın ve etnisitenin vurgulaması yapılıyor. Bu etnik kimliğin bu kadar vurgulanmasına ve diğer kültürlerin, diğer dinsel, dilsel ve kültürel varlıkların yok sayılmasına o gün, 12 Eylülde o halk, o bölgede ve Anadolu’nun her tarafındaki yaşayan ve kendisini o kimlikte hisseden kişiler, sizlere o Anayasa referandumu tokadını rahatlıkla vuracak.

SELAMİ UZUN (Sivas) – Kenan Evren kadar olamadınız.

M. NURİ YAMAN (Devamla) - Öyle sanıyorum ki Sayın Başbakan şimdi o tokadın acısını hissediyor ki şu anda korkuya kapılmış. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) O korkudandır ki ama o korkudandır ki şimdiden birtakım bilgi kirliliğine dayanan ve gerçekleri yansıtmayan birtakım söylemlerle diğer muhalefet partilerinin sepeti içine bizi de sayma gibi bir yanılgıya düşüyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Evet, bu Anayasa gerçekten Kürtlerle ilgili hiçbir şey öngörmüyor. Kürtlerle ilgili ne özgürlükleriyle ne beklentileriyle ne dilleriyle ne kültürleriyle ve ne de kendilerinin kendi öz kimlikleriyle ifadesine imkân vermeyen bir Anayasa. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bu Anayasa’ya biz o gün gerçekten dur diyeceğiz ve onun acısını da şimdiden sizin hissetmenizi istiyorum. Tabii, bu konularda halk kararını vermiş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

M. NURİ YAMAN (Devamla) – Zaten çok yakında bütün Anadolu’yu, o güzel halkla buluşurken…

AYHAN YILMAZ (Ordu) – Evet mi diyeceğiz, hayır mı diyeceğiz? Ne diyeceğiz?

M. NURİ YAMAN (Devamla) – …Ege’den, Marmara’dan, Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgedeki insanlarla kucaklaşacağız, “Burada sizin adınız yok, burada sizin kimliğiniz yok, burada size verilen hiçbir şey yok.” diyeceğiz ve ona göre de size olan cevabı vereceğiz. Bu konuda hiç kimsenin şüphesi olmasın. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Benim dikkatimi çeken bir şey var, bundan en çok rahatsız olanlar da ne yazık ki o bölgenin insanlarının burada temsil edilen şahıslarını görmekten de büyük üzüntü duyuyorum diyor ve biz…

RECEP KORAL (İstanbul) – İstismar ediyorsunuz, ondan.

SELAMİ UZUN (Sivas) – Kenan Evren “değişsin” diyor.

M. NURİ YAMAN (Devamla) – Kenan Evren’in de zamanında neler dediğini herkes biliyor ve sizler de o gün Kenan Evren’le beraber o referandum tokadının acısını birlikte hissedeceksiniz diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – O bile “değişsin” diyor Nuri Bey. Bak, “Anayasa değişsin” diyor.

SELAMİ UZUN (Sivas) – Bak, Kenan Evren ne diyor.

AYHAN YILMAZ (Ordu) – Evet mi, hayır mı?

M. NURİ YAMAN (Muş) – Boykot, boykot…

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

III.- Y O K L A M A

(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Toplantı yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunacağım ancak bir yoklama talebi vardır, yerine getireceğim.

Sayın Vural, Sayın Bal, Sayın Korkmaz, Sayın Enöz, Sayın Çelik, Sayın Orhan, Sayın Akcan, Sayın Taner, Sayın Çakır, Sayın Özdemir, Sayın Paksoy, Sayın Varlı, Sayın Tankut, Sayın Akkuş, Sayın Dağdaş, Sayın Yalçın, Sayın Akçay, Sayın Uzunırmak, Sayın Atılgan, Sayın Özensoy.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın, Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, Hakkari Milletvekili Hamit Geylani’nin, İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 2 Milletvekilinin; Mardin (Eski) Milletvekili Ahmet Türk ve 20 Milletvekilinin, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ve Batman Milletvekili Mehmet Emin Ekmen’in Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Adalet Komisyonu Raporu (1/775, 2/84, 2/407, 2/477, 2/508, 2/534, 2/711) (S. Sayısı: 526) (Devam)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

T.B.M.M. Başkanlığına

Görüşülmekte olan 526 sıra sayılı yasa teklifinin 4. maddesindeki “Bu madde hükümleri çocuklar hakkında uygulanmaz” ifadesi yerine “Bu madde hükümleri tüm çocuklar hakkında uygulanmaz” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.

                                                                        Ramazan Kerim Özkan (Burdur) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Malatya Milletvekili, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, ben hukukçu değilim, olayın hukuki tarafına girmeyeceğim ama çocuklar, bizim çocuklarımız, ister taş attırılsın ister kapkaç yaptırılsın ister namus cinayetine alet edilsin, bunlar bizim çocuklarımız. Bunları kim yaptırıyor? Hepimiz anneyiz, hepimiz babayız. Bir çocuğun hapiste olmasının anne yüreğini, baba yüreğini ne kadar ezeceğini siz tahmin edin. Kim ister ki çocuğu hapiste olsun? Kim ister ki çocuklar en iyi yaşında, çocuk yaşında, eğitim yaşında hapse girsin? Hepimizin çocukları bunlar. Bu yasa, sadece bu çocukları terörle mücadele kapsamından çıkarıyor. Gelin, bu ülkedeki tüm çocukların sorunlarına çözüm bulalım, onlar da bizim çocuklarımız.

Değerli arkadaşlarım, size iki tane örnek vereceğim. Amerika’da bu iş nasıl yapılıyor? Bir arkadaşımın çocuğu Amerika’da bir suç işlemiş. Annedir, babadır, çok üzüldüler, apar topar ben de onlarla gittim. Ve olay nasıl oluyor biliyor musunuz arkadaşlar? On sekiz yaşından küçük olduğu için suç işleyen çocuğu önce aileye teslim ediyorlar. Hapse falan atmıyorlar. Aileye polis kontrolünde… Aile de kefil oluyor: “Evet, çocuk benim yanımda ve benim yanımdan gitmeyecek.” Kefalet veriyor. O çocuk ne suç işlediyse mahkemeye çıkarıyorlar, ama jüri kim biliyor musunuz? Mahkeme jürisi var, jüri aynı suçu işleyen kişiler. Dikkatinizi çekerim. (AK PARTİ sıralarından “Vay be!” sesi)

Vay be değil, bilmiyorsan öğren! Bilmiyorsan öğren! Size bir vaka anlatıyorum, burada oturup da “Vay be!” diyecek, orada oturup da ahkâm kesecek bir hâliniz yok. “Vay be!” Size örnek anlatıyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) “Vay be!” Ne demek “Vay be!” Ya dinle, dinlemesini bilmiyorsan dışarı çık, git! (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

Arkadaşlar, jüri o suçu işleyen kişilerden oluşuyor. Bir hâkimin başkanlığındaki jüri o suçu işleyen kişilerden oluşuyor. Önce bu suçu işleyen kişiyi mahkeme, jüri heyeti sorguya alıyor ve nasıl ceza veriyorlar, biliyor musunuz? Diyor ki: Sen, bir ay parkta çalışacaksın, iki ay parkta çalışacaksın, üç ay şunu yapacaksın. Hapis yok arkadaşlar. Bir çocuğun hapse girmesinin, hapiste zamanını geçirmesinin, hapisten sonra toplum yaşamına alışmasının nasıl olacağını siz tahmin edin. Bu nedenle, mesele sadece burada taş atan çocukları bu yasa hükmünden çıkarmak değil; mesele, bu ülkedeki tüm çocukların, bu ülkede namus cinayetine alet edilen, bu ülkede kapkaça alet edilen, bu ülkede diğer suçlara alet edilen… Alet ediliyor bu çocuklar. Ben, bugün, bu ülkede taş atan çocuklar dâhil bunların hiçbirinin, suç işleyen çocukların kendi iradesiyle suç işlediğine inanmıyorum, mutlaka birileri suç işletiyor. Önce sorunu burada arayalım.

Bu nedenle, biz, öncelikle bu çocuklarımızın gelecekleri için, toplumun geleceği için, meseleyi bu açıdan, Türkiye’deki tüm çocukların -Türkiye’deki tüm anne-babalar için, bir şekilde, bu yasa kapsamı sadece bu değil, bu kapsamın dışına çıkarıp, tüm çocukların- işlediği suçların nedenlerini, niçin işlemiş, kim işletmiş; bunları araştırmamız lazım. Bu çocukların yargılanmalarını, işlediği suçlardan yargılanmasını değiştirmemiz lazım. Bunları psikolojik bir tedaviye almamız lazım, topluma kazandırmamız lazım. Yoksa, at hapse çocuğu, çocuğun ömrü hapiste geçsin. O çocuk… Bakın, Türkiye’de hapisten çıkan çocukların geleceğine bir bakın. Yani hapisten çıktıktan sonra topluma ne kadar adapte olmuş? Ve bu çocukları bir inceleyelim. Acaba bu çocuklar topluma ne kadar adapte oluyor? Acaba bu çocuklar tekrar hapse…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen tamamlayınız.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – İşte, birtakım gelenek, görenek öğrenip, acaba bunlar aynı suçları bir daha işliyor mu işlemiyor mu? Gelin, buna bakalım. Hapisten çıkan çocukların topluma ne kadar adapte olduğunu mutlak incelememiz lazım. Yoksa sadece bu yasayı almışsın, bu çocukları terörle mücadele kapsamı dışına çıkarmışsın; konu bu kadar basit değil arkadaşlar.

Bu nedenle, ben hepinize… Türkiye’deki hepimiz anneyiz, babayız. Hiç birimiz çocuğunun hapiste çürümesini istemeyiz. Bu nedenle olaya bu pencereden bakıp, geniş kapsamla bakıp konuyu bu şekilde incelememiz gerekiyor.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/775 esas numaralı kanun tasarısının 4’üncü maddesiyle değiştirilen 3713 sayılı kanunun 5’inci maddesini eklenen fıkrada geçen “hakkında” kelimesinin “için” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                            Ahmet Aydın

                                                                                                               Adıyaman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Bu önerge ile kelime tashihi yapılarak ifadelerin daha açık olması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Tasarının 4’üncü maddesinin oylamasının açık oylama şeklinde yapılmasına dair önerge vardır; önergeyi okutup, imza sahiplerini arayacağım.

TBMM Başkanlığına

4’üncü madde oylamasının açık oylama şeklinde yapılmasını arz ederiz.

BAŞKAN – Nevzat Korkmaz? Burada.

Oktay Vural? Burada.

Mustafa Enöz? Burada.

Şenol Bal? Burada.

Faruk Bal? Yok.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Takabbül ediyorum.

BAŞKAN – Behiç Çelik? Burada.

Kürşat Atılgan? Yok.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Takabbül ediyorum.

BAŞKAN - Rıdvan Yalçın? Burada.

Recep Taner? Burada.

Beytullah Asil? Burada.

Abdülkadir Akcan? Burada.

Hasan Çalış? Yok.

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Takabbül ediyorum.

BAŞKAN - Osman Çakır? Burada.

Yılmaz Tankut? Burada.

Akif Akkuş? Burada.

Hüseyin Yıldız? Burada.

Alim Işık? Burada.

Osman Ertuğrul?

Necati Özensoy? Burada.

Muharrem Varlı? Burada.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Üç dakika süre veriyorum:

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 526 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesinin açık oylama sonucu:

“Oy Sayısı       :  229

Kabul               :  207

Ret                   :    22 (x)

                        Kâtip Üye                                                               Kâtip Üye

                    Yusuf Coşkun                                                       Bayram Özçelik

                           Bingöl                                                                    Burdur”                 

Böylece madde kabul edilmiştir.

5’inci madde üzerinde dört adet önerge vardır, önergeleri geliş sıralarına göre okutup aykırılıklarına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi  Başkanlığına

1/775 esas numaralı kanun tasarısının 5’inci maddesiyle değiştirilen 4675 sayılı kanunun 6’ncı maddesinin ikinci fıkrasının sonuna eklenen cümlede geçen “kararını verir” ibaresinin “nihai kararını verir” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                       Ayhan Sefer Üstün

                                                                                                                Sakarya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 526 sıra sayılı tasarının 5. maddesi ile eklenen fıkrada geçen “… talep edilen diğer…” ibaresinin madde metninden çıkartılarak yerine  “…istenen…” kelimesinin yazılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Ali Rıza Öztürk

Turgut Dibek

Halil Ünlütepe

 

Mersin

Kırklareli

Afyonkarahisar

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Ali İhsan Köktürk

 

 

Malatya

Zonguldak

 

BAŞKAN - Son iki önerge aynı mahiyette olduğu için birlikte işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik yapılmasına ilişkin kanun tasarısının, beşinci maddesiyle eklenen son cümlenin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Rıdvan Yalçın

Oktay Vural

Hasan Çalış

 

Ordu

İzmir

Karaman

 

Ali Uzunırmak

Nevzat Korkmaz

Behiç Çelik

 

Aydın

Isparta

Mersin

 

 

Mehmet Ekici

 

 

 

Yozgat

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 526 Sıra Sayılı Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın Çerçeve 5. Maddesi ile düzenlenen 4675 Sayılı İnfaz Hakimliği Yasası’nın 6. maddesinin 2. fıkrasının sonuna eklenen cümlelerden sonuncusunun madde metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Bengi Yıldız

M. Nezir Karabaş

Hamit Geylani

 

Batman

Bitlis

Hakkâri

 

Hasip Kaplan

Sırrı Sakık

Nuri Yaman

 

Şırnak

Muş

Muş

 

 

Sebahat Tuncel

 

 

 

İstanbul

 

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN -  Önerge üzerinde söz isteyen?

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sebahat Tuncel konuşacak, İstanbul Milletvekili.

BAŞKAN – Sebahat Tuncel, İstanbul Milletvekili…

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 526 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesi üzerine verdiğimiz değişiklik üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, Türkiye'nin uzun süredir beklediği TMK mağduru çocukların sorunlarını giderecek bir yasayı görüşüyoruz. Tabii gönül isterdi ki aslında bugün burada TMK’nın kaldırılmasını tartışalım. Türkiye demokrasisi açısından büyük bir ayıp olan TMK, hem Türkiye demokrasisi açısından hem de Türkiye'de Kürt sorununun çözümsüzlüğü açısından hâlâ sorunlarla devam eden bir yasa ama ona rağmen, çocuklar için yapılan düzenlemenin, yetersiz olsa da, önemli olduğunu düşünüyoruz.

Sayın milletvekilleri, düzenlemede değişiklik yapılması lehte bir durum olarak lanse edilen çocukların yetişkinlerle aynı mahkemelerde yargılanması sorunu, 1991’de çıkartılan 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve yine, 2006 yılında AKP tarafından düzenlenen, TMK’da yapılan değişikliklerle sınırlı kalan bir sorun değil ne yazık ki. Çocukların, sıkıyönetim mahkemelerinde ve onların yerine kurulan devlet güvenlik mahkemelerinde büyüklerle aynı yargılama usullerine tabi tutularak yargılandıklarını hepimiz biliyoruz.

Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Komitesi 2001 yılında bir bildiri yayınlayarak, Türkiye’deki çocuk yargılamasını, özellikle de OHAL bölgesine atıfta bulunarak eleştirince, zorlamayla, 2003 yılında bir yasa çıkartıldı ve çocuklarda, Çocuk Mahkemeleri Kanunu’nda yapılan değişiklikle, on beş yaş, on sekiz yaşa çıkarıldı. Ayrıca, sıkıyönetim, olağanüstü hâl ve DGM kapsamına giren suçlarla ilgili istisnalar da kaldırılarak, on sekiz yaşına kadar bütün çocukların çocuk mahkemelerinde yargılanması yönünde bir düzenleme yapıldı. Bu düzenlemeden çok kısa bir süre sonra, 2006 yılında AKP’nin yaptığı değişiklikle, ne yazık ki, tekrardan, çocuklar, büyüklerle aynı koşullarda yargılanmaya başlandılar. Bu da “taş atan çocuklar” diye kamuoyuna yansıyan bir dramı ifade eder.

Bu süreç içerisinde baktığımızda, bu çocukların büyüklerle birlikte aynı mahkemede yargılanması ve tutuklanmasının temel sebebi, Kürt çocukları olması itibarıyla, aslında, Kürt sorunuyla direkt bağlantısı olan bir durumdur. Yani, aslında, TMK, Türkiye’de Kürt sorununun çözümsüzlüğünden kaynağını alan ve hâlâ çözümsüzlükte ısrar eden bir yasa olması itibarıyla da ciddi bir sorundur.

Bu bağlamda, çocukların çocuk ağır ceza mahkemelerinde yargılanmalarına yönelik değişikliğe, devam eden hatanın sona erdirilmesine fazlaca bir anlam yüklememek gerekir. Çocukların yargılandıkları mahkeme değişse de, tabi olduğu kanun, yani Terörle Mücadele Kanunu devam etmektedir. Terörle Mücadele Kanunu devam ettikçe de, çocuklar, ne yazık ki, bu tip sorunlarla karşı karşıya kalacaktır.

TMK mağduru çocuk yargılamasına esas temel madde örgüt üyeliği, daha doğrusu, örgüt üyesi olmasalar da örgüt üyesi gibi cezalandırılabilmelerini öngören TCK’nın 314’üncü maddesinin yollamasıyla gidilen 220’ye 6 düzenlemesi. Dolayısıyla, çocuklara, örgüt üyesi cezasının yanında ek olarak propaganda ya da 2911 sayılı Yasa’ya muhalefetten veya kolluğa muhalefetten ve benzeri birçok suçtan ceza verilmektedir.

Değişiklikte sadece ek olarak cezalandırdıkları 2911’de bir düzenleme var, TCK 314 ve 220’ye 6 maddesiyle ilgili, kanun teklifinde, herhangi bir değişiklik bulunmamaktadır. Dolayısıyla, bu konuda da çocukların aslında mağduriyetinin giderildiğini düşünmüyoruz.

Sayın milletvekilleri, TMK 4’üncü madde, müessir fiil, tehdit, eğitim ve öğretimin engellenmesi, mala zarar verme vesaire gibi çok sayıda suçu terör suçu olarak kabul etmektedir ve bunların hepsi 314’e 2 yollamasıyla 220’ye 6’ncı maddenin, düzenlenen, “Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi ayrıca örgüte üye olmak suçundan dolayı da cezalandırılır.” maddesi kapsamında örgüt adına işlenmiş bir suç olarak kabul ediliyor. Yani, DGM’lerin kaldırılmasıyla nasıl özel yetkili mahkemelerde zihniyet değişmedi, sorun devam ettiyse, çocukların da çocuk ağır ceza mahkemesinde yargılanması özünde sorunu değiştirmeyecektir.

Öncelikle çocukların TMK kapsamından tümüyle çıkartılması ve devletin, örgütün, illegalitenin ne olduğunu bilmeyen, yalnızca tepkilerini ortaya koymaya çalışan çocukların siyasi dava sanığı konumundan, örgüt üyeliği suçundan yargılanmalarının önüne geçilmesi, sanırım yapılması gereken en önemli düzenlemedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

SEBAHAT TUNCEL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sonuç itibarıyla, bugün burada yapılan düzenlemeler yetersiz olsa da, Barış ve Demokrasi Partisi adına bu kanun teklifini destekliyoruz. Ancak şunu da ifade etmek önemlidir: Umuyoruz bundan sonra TMK’nın kaldırılması konusunda da burada bir çalışma yapılır. Ülkemizin sorunlarını, demokrasi sorununu, Kürt sorununu yok sayarak ya da burada, bu kürsüde şiddeti körükleyecek sözler söyleyerek Türkiye toplumuna hizmet etmiyoruz. Bunu bir kez daha ifade etmek istiyorum. Gerçek hizmet, gerçekten demokratik, sivil bir anayasa hazırlamak ve bu anayasa hazırlanana kadar da en azından kanunları buna göre hazırlamak, Türkiye’de  toplumun Kürt’üyle, Türk’üyle, kadınıyla, çocuğuyla eşit koşullarda yaşayabileceği bir ortam sağlamak hepimizin görevi ve sorumluluğu diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 01.56


ONUNCU OTURUM

Açılma Saati: 02.03

BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 137’nci Birleşiminin Onuncu Oturumunu açıyorum.

Tasarının 5’inci maddesi üzerinde İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve arkadaşlarının önergesinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

526 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik yapılmasına ilişkin kanun tasarısının, beşinci maddesiyle eklenen son cümlenin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Rıdvan Yalçın (Ordu) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Behiç Çelik, Mersin Milletvekili.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; söz konusu tasarının 5’inci maddesine ilişkin verilen önerge üzerinde söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlar, karşımızda tasarı metnine baktığımız zaman maddeleri itibarıyla yine bir AKP yasa yapma klasiğiyle karşı karşıyayız. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’ndan Terörle Mücadele Kanunu’na ve 4675’e, 5237 sayılı Kanun’a, 5271 sayılı Yasa’ya ve 5275’e kadar uzanan altı yasanın ilgili maddelerini değiştiren “Taş Atan Çocuklar”  başlığı altında gelen bir torba kanun, temel kanun olarak görüşülüyor. Böyle yasa yapma tekniği olur mu arkadaşlar? Baştan sona içeriksiz, mantıksız ve tutarsız bir metinle karşı karşıyayız.

Türkiye’de, Anayasa’nın 2’nci maddesinde ifade edilen hukuk devleti ilkesi burada da çiğneniyor. Anayasa’ya aykırılık söz konusu değil ama burada hukuk, hukuka yasalar ne kadar yakın konulabilirse, çıkartılabilirse o ölçüde toplumsal, beşerî vicdanda makes bulur, yankı bulur. Ancak bu olmamakta. Özellikle mali mevzuatta da bunu AKP yapmakta. Siyasal iktidarın Türkiye Büyük Millet Meclisine bu dayatmasını hiçbirimizin kabul etmemesi ve buna direnmemiz gerekir aslında. Ama İktidar Partisi Grubunun, Hükûmetin dayatması karşısında direnememesi bu tür yasaları ne yazık ki yüce Meclisten çıkartıyor ve bu da Türkiye’de istikrarsızlığa sürekli kapı aralıyor ve istikrarsızlık içerisinde bocalayan bir siyasal iktidar ve bugün maalesef grup konuşmalarında olduğu gibi kendi seçmen tabanını kaybetmiş bir siyasal iktidar geliyor, bizim şehidimiz olan Mustafa Pehlivanoğlu’ndan -rahmetliden- medet umar hâle geliyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Yazık, çok yazık, içler acısı bir durum.

NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Böyle mi değerlendiriyorsunuz?

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Evet, evet öyle değerlendiriyoruz.

NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Hepimizin şehidi.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Değerli arkadaşlar, komutan, bak, siz komutansınız, şimdi konuşmayın.

NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Şehit, hepimizin şehidi.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – O zaman teşekkür ediyorum. Sizin gibi acaba kaç tanesi var böyle?

Burada Terörle Mücadele Kanunu’nun maddesi değiştiriliyor ama Terörle Mücadele Kanunu’nun 8’inci maddesini kaldırıyorsunuz. Terörle Mücadele Kanunu bölücü propaganda yapmayı yasaklarken siz bunu kaldırıyorsunuz. Şimdi açılım politikanızın, BOP projesi kapsamında yapmış olduğunuz bu uygulamaların Türk milletini paramparça edeceğini bilmiyor musunuz, hâlâ bunda niçin ısrar ediyorsunuz? Ve toplanıp vicdanınıza seslenin ve oy aldığınız kitlelere gidin, sorun ve burada şu kanaate ulaşacaksınız sorduğunuz zaman: Artık açılım politikaları iflas etmiştir ve asla Türk milleti bunu kabul etmemiştir, etmeyecektir ve hesabını bu ısrarı, bu dayatmaları yapanlardan en kısa sürede soracaktır.

Terörle Mücadele Yasası’nın 8’inci maddesini eğer gücünüz yetiyorsa getirin, hep birlikte kabul edelim. Bu konuda sizin bir direnciniz söz konusu değil. Sayın Faruk Bal yerinden yapmış olduğu konuşmada bir hatırlatmada bulundu. Bir hukukçu olarak ne dedi? “Örtülü af niteliğindedir.” dedi. Bunu dikkate almanızı özellikle AKP Grubuna öneriyorum, bunu lütfen dikkate alın ve kimleri affettiğinizi burada sizlere hatırlatma durumunda değilim, bunu lütfen dikkate alınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

5’inci maddeyle ilgili uygulamayı aslında Habur teşrifatçılığı yapan arkadaşlarınız fiilî uygulamayla başlatmıştı, şimdi yine geliyor. Aslında devletin bir yönü de seremonidir. Devletin birtakım uygulamaları vardır. Devletin en önemli erklerinden biri yargı olduğuna göre, infaz hâkimliğinin tutuklu ve hükümlüleri makamına çağırarak ifade alma esasını bozmamak gerekir. Şimdi burada bunu da deliyorsunuz. Böylece yasalarımız delik deşik edilerek Türkiye’de hukuksuzluğun yeni bir temelini daha atıyorsunuz 5’inci maddeyle. Bu, taş atan çocukları af değil. Ne yazık ki, çocukların ileride terörist olmasına elverişli iklimi yaratacak uygulamaların kapısını yine aralıyorsunuz.

Bu duygularla, hatadan dönmeyi sizlere salık verir, yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Arayacağım Sayın Vural.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum ancak işaret oylamasını elektronik cihazla yapacağım.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 526 sıra sayılı tasarının 5. maddesi ile eklenen fıkrada geçen “… talep edilen diğer…” ibaresinin madde metninden çıkartılarak yerine  “…istenen…” kelimesinin yazılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Ali Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

AKP İktidarı nasıl ki teröre karşı mücadelede titrek, korkak, ürkek ve çekingen davranıyorsa, demokrasinin geliştirilmesi, hak ve özgürlüklerin önünün açılması konusundaki mücadelelerde de çekingen ve ürkek davranıyor. Eğer, AKP İktidarı, gerçekten, kamuoyunda “taş atan çocuklar” olarak bilinen çocukların sorununun demokrasi meselesi olduğuna inanıyor ise, gerçekten çocukların sorunlarının çözülmesi konusunu siyasi propaganda malzemesi etmekten öte gerçekten çözülmesini istiyor idiyse bu çocukların doğrudan sorunlu maddelere neşter atmaktan korkmaması gerekirdi.

Değerli arkadaşlarım, bugün burada biz, gerçekten terörle mücadeleyi zaafa uğratacak bir madde düzenlemesi düşüncesindeysek, eğer bu kuşkuya kapıldıysak bunu yapmamamız gerekiyor. Oysa, ben, bu düzenlemenin terörle mücadeleyi zaafa uğratacak, teröristlere hizmet edecek bir düzenleme olduğunu düşünmüyorum ama AKP İktidarının kafasının karışık olduğunu düşünüyorum.

Şimdi, bakın, her ne kadar Terörle Mücadele Kanunu’nun 7’nci maddesinin ikinci fıkrasının çocuklar hakkında uygulanmayacağına ilişkin bir önerge getirilmiş ise de bu önergenin tarihsel sürecine baktığımızda bu tasarının Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilmesinden itibaren bir sürü değişiklikler yapıldı. Yani önergeyle kaldırılan madde komisyonda üç dört kez geldi gitti, geldi gitti, geldi gitti! Bu gelgitler AKP’nin kafasındaki gelgitler! Yani AKP bir yandan bu çocukların sorunlarını çözermiş gibi gözükerek mesaj vermek istiyor bu tarafa, bir yandan da bu taraftan korkuyor.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten bu mücadelede kararlıysanız bu sorunlara bir bütün olarak bakmak durumundasınız. Sizin getirdiğiniz o Terörle Mücadele Kanunu’nun 7’nci maddesinin ikinci fıkrası sorunları çözmekten uzak. Bir kez daha tarihe not düşmek adına söylüyorum: Bu çocukların sorunları Terörle Mücadele Kanunu’nun 2, 5, 7/2 (a) ve (b) 9, 13, 17’nci maddeleri, Türk Ceza Kanunu’nun 314, 220/6, 220/7 ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 23, 28, 32, 33’üncü maddeleriyle ilgilidir. Siz bu maddeleriyle ilgili bir düzenleme yapmazsanız getirdiğiniz olay kısırdır değerli arkadaşlarım. Bugün, gerçekten, Terörle Mücadele Kanunu terörle mücadeleyi bir kenara bırakmış, demokrasi, özgürlük, hak, emek ve eşitlik mücadelesi veren insanları potansiyel terörist olarak gören, halkla mücadele etme kanunu hâline gelmiştir. Bu kanunun da düzeltilmesi gerekir.

Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu kanundaki tavrımızı, bu tasarının Komisyona ve Türkiye Büyük Millet Meclisine sevkinden beri aynı kararlılık ve aynı çizgide götürüyoruz. Biz burada değerli arkadaşlar neyi savunuyoruz? Biz şunu savunuyoruz: Şimdi “Neyiniz varsa benim için feda edin. Hapisten çıktıktan sonra çalışırım, size öderim. Kurtarın beni buradan. Ben niye buradayım? Benim suçum yok. Kötü şeyler yaşıyorum burada, dayanamıyorum.” diyen Batmanlı Berivan’ın o hapishanede haksız yere yattığına inandığımızdan dolayı, toplum vicdanını sızlatan, gerçekten hukuk devletinin temelini oluşturan adalet duygusunu zedeleyen bu hukuk sisteminin mevzuatımızdan sökülüp atılması için destek veriyoruz.

Gerçekten değerli arkadaşlarım, on beş yaşındaki bu kız çocuğu alkollü ve ehliyetsiz olarak araç kullansaydı yedi yıl dokuz ay hapis cezası almayacaktı. İşte Cumhuriyet Halk Partisi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) – Vay be!

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – “Vay be”, “vıy be” diye bağırmakla bir şey yapamazsın arkadaşım, otur bir kere dinlemesini öğren.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Biz burada konuşmalarımızı yapıyoruz, tarihe geçiyor. Bizim baştan beri tutumumuz belli, AKP’nin tutumu da belli bu konuda. Siz ne yaptığınızın farkında değilsiniz. Yani sen eğer kızdırmak istiyorsan beni, ben kızmayacağım, hiç boşuna kızdırmaya çalışma.

Değerli arkadaşlar, demin de söyledim, demokrasi ve özgürlük mücadelesi gerçekten korkusuz olmayı gerektirir, yürekli olmayı gerektirir, konjonktüre göre davranmamayı gerektirir. Bu bir samimiyet, bir inanç meselesidir.

Biz gerçekten “Taş atan çocuklar ceza almasın.” demiyoruz ama bu cezanın çocukların yaptığı eylemle orantılı olmasını, çocuğun yüksek yararını korurken, öbür taraftan da bu çocuğun eylemine uygulanacak cezanın orantılı olmasını istiyoruz. Hâlâ daha bu tasarıda, taş atmakla silah atmayı, silah bulundurmayı aynı kabul eden bir siyasal anlayış devam ediyor ise bu konuda, çocukların sorunlarını çözme konusunda samimi olunmadığını Yüce Meclisinize saygıyla sunmak isterim. (CHP sıralarından alkışlar)

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

III.- YOKLAMA

(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – …ancak bir yoklama talebi vardır, onu yerine getireceğim.

Sayın Vural, Sayın Bal, Sayın Korkmaz, Sayın Yalçın, Sayın Paksoy, Sayın Akkuş, Sayın Çelik, Sayın Akçay, Sayın Orhan, Sayın Taner, Sayın Asil, Sayın Akcan, Sayın Yıldız, Sayın Varlı, Sayın Özensoy, Sayın Tankut, Sayın Işık, Sayın Dağdaş, Sayın Sipahi, Sayın Kaya.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın, Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, Hakkari Milletvekili Hamit Geylani’nin, İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 2 Milletvekilinin; Mardin (Eski) Milletvekili Ahmet Türk ve 20 Milletvekilinin, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ve Batman Milletvekili Mehmet Emin Ekmen’in Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Adalet Komisyonu Raporu (1/775, 2/84, 2/407, 2/477, 2/508, 2/534, 2/711) (S. Sayısı: 526) (Devam)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi  Başkanlığına

1/775 esas numaralı kanun tasarısının 5’inci maddesiyle değiştirilen 4675 sayılı kanunun 6’ncı maddesinin ikinci fıkrasının sonuna eklenen cümlede geçen “kararını verir” ibaresinin “nihai kararını verir” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                    Ayhan Sefer Üstün

                                                                                                             Sakarya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu önerge ile kelime tashihi yapılarak ifadelerin daha açık olması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Tasarının 5’inci maddesinin oylanmasında açık oylama yapılmasına dair bir önerge vardır. Önergeyi okutup imza sahiplerin arayacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

5’inci madde oylamasının açık oylama şeklinde yapılmasını arz ederiz.

Nevzat Korkmaz? Burada.

Oktay Vural? Burada.

Mustafa Enöz? Burada.

Şenol Bal? Burada.

Faruk Bal? Yok.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Takabbül ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Akçay takabbül etti.

Behiç Çelik? Burada.

Kürşat Atılgan? Burada.

Rıdvan Yalçın? Burada.

Abdülkadir Akcan? Burada.

Beytullah Asil? Burada.

Recep Taner? Burada.

Hasan Çalış? Yok.

Kim takabbül ediyor?

GÜRCAN DAĞDAŞ (Kars) – Takabbül ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Dağdaş takabbül etti.

Osman Çakır? Burada.

Yılmaz Tankut? Burada.

Akif Akkuş? Burada.

Hüseyin Yıldız? Burada.

Alim Işık? Burada.

Osman Ertuğrul?

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Takabbül ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Cengiz takabbül etti.

Necati Özensoy? Burada.

Muharrem Varlı? Burada.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - 526 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesinin açık oylama sonucu:

 

“Oy Sayısı       :  222

Kabul               :  199

Ret                   :    23 (x)

 

                      Kâtip Üye                                                          Kâtip Üye

                  Yusuf Coşkun                                                  Bayram Özçelik

                        Bingöl                                                               Burdur”

 

Böylece 5’inci madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 02.29


ON BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 02.40

BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 137’nci Birleşiminin On Birinci Oturumunu açıyorum.

526 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

6’ncı madde üzerinde dört adet önerge vardır.

Önergeleri geliş sırasına göre okutup, aykırılıklarına göre işleme alacağım.

T.B.M.M. Başkanlığına

Görüşülmekte olan 526 sıra sayılı kanun tasarısının 6. maddesindeki son cümlesinde “yarısından üçte ikisine kadar” ifadesinin madde metninden çıkartılıp yerine “üçte iki oranında” ibaresinin yazılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Ali Rıza Öztürk

Turgut Dibek

Halil Ünlütepe

 

Mersin

Kırklareli

Afyonkarahisar

 

Ahmet Tan

Selçuk Ayhan

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

 

İstanbul

İzmir

Malatya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/775 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 6 ncı maddesi ile düzenlenen 5237 sayılı kanunun 79 uncu maddesine eklenen ikinci fıkrasının b) bendinde geçen “üçte ikisine” ibaresinin “dörtte üçüne” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                         Ahmet Aydın

                                                                                                            Adıyaman

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 526 Sıra Sayılı Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın Çerçeve 6. Maddesi ile düzenlenen 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 79. Maddesine eklenen 2. Fıkranın son cümlesinde yer “verilecek ceza yarısından üçte ikisine kadar artırılır” ibaresinin “verilecek ceza dörtte biri oranında artırılır” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Bengi Yıldız

M. Nezir Karabaş

Hamit Geylani

 

Batman

Bitlis

Hakkâri

 

Nuri Yaman

Hasip Kaplan

Sırrı Sakık

 

Muş

Şırnak

Muş

 

 

Osman Özçelik

 

 

 

Siirt

 

TBMM Sayın Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 526 sıra sayılı Kanun Tasarısının 6. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Madde 6.- Türk Ceza Kanununun 79. maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Madde 79-(1) Yasal olmayan yollardan;

a) Bir yabancıyı ülkeye sokan veya ülkede kalmasına imkân sağlayan,

b) Türk vatandaşı veya yabancının yurt dışına çıkmasına imkân sağlayan,

Kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.

(2) a) Suçun doğrudan veya dolaylı olarak maddi menfaat elde etmek maksadıyla,

b) Bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi,

c) Suç mağdurlarının hayatı bakımından bir tehlike oluşturması hâllerinde verilecek ceza yarısından üçte ikisine kadar artırılır.

(3) Bu suçun bir tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde, tüzel kişi hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.

 

Rıdvan Yalçın

Oktay Vural

Abdülkadir Akcan

 

Ordu

İzmir

Afyonkarahisar

 

Faruk Bal

Şenol Bal

Hasan Çalış

 

Konya

İzmir

Karaman

 

 

Behiç Çelik

 

 

 

Mersin

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Behiç Çelik, Mersin Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 526 sıra sayılı tasarının 6’ncı maddesine ilişkin verdiğimiz önerge üzerine söz aldım. Bu vesileyle, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Heredot’un “On Binlerin Göçü”nden yaklaşık iki bin beş yüz yıl sonra insanlık farklı bir vakayla karşı karşıya. Dünya, tok olan, refah içerisinde olan devletler ve onların toplumları ile açlık ve yoksulluk içerisinde yaşayan kesimler arasında büyük bir katı çizginin çizildiği bir çağı yaşamakta. Sanırım, iki bin beş yüzyıl sonra Heredot’un “On Binlerin Göçü”ne benzeyen ama bu sefer milyonların göçünü yaratacak olan bir dünya gerçeğiyle karşı karşıyayız.

Burada sizlerin dikkatini çekmek istediğim husus, aç insanların ülkesinden  tok insanların ülkesine doğru karşı konulamaz, engellenemez, her türlü yasal önleme rağmen akan kalabalıkların gelecekte daha da artarak devam edeceği yönünde. Bu göç hareketi Afrika’dan Avrupa’ya doğru, Asya’dan yine Avrupa’ya doğru ve transit bir ülke olarak Anadolu söz konusu.

Ülkemizin burada oldukça önem arz ettiğini dikkatinize çekmek isterim. Zira, burası bir geçiş ülkesi ve Türkiye’nin istikrarı, Türkiye’nin güvenliği, aslında Avrupa’nın ve hatta örgütsel anlamda söylemek gerekirse Avrupa Birliğinin güvenliğini de teşkil etmektedir. Ancak Avrupa Birliği, güven ve istikrar artırıcı önlemleri Türkiye içinde, özellikle Türkiye içinde vurgu yaparken, bu göç, olası göç hareketini, kitlesel göç hareketlerini Anadolu’nun içerisinde hiç olmazsa durdurabilmek, mümkün ise Türkiye’nin sınırlarında  durdurabilme çabasını özellikle vurguluyorlar.

Onun için, bizim çevremizdeki terör olaylarını da bu kapsamda bazen değerlendiren kendi içlerinde “think tank” merkezleri mevcut. Yani önümüzdeki yıllar büyük stabilizasyonların olacağı, yani istikrarsızlığın olacağı ve hatta devletler arasında istikrarsızlaştırmaların daha da artırılarak, bunun devletler arasındaki mücadelede farklı bir silah olarak kullanılabileceğini özellikle dikkatlerinize sunmak isterim.

Onun için, 6’ncı maddeyle ilgili yapılan düzenlemeyi bu bağlamda ele almak ve düşünmek de doğru olsa gerek.

Ancak, 5’inci maddede yapmış olduğum konuşmada arz etmiş olduğum üzere, AKP’nin kanun yapma tekniğinin yanlış zemine oturmuş olması burada 6’ncı maddede murat edilenin gerçekleşmesinde de sıkıntıları bizzat ortaya çıkarabilmektedir. Onun için AKP’yi burada özellikle kanun yapma tekniği açısından hakkaniyete, adalete, iyi düşünmeye, sağlıklı düşünmeye özellikle davet ediyorum.

Onun için 6’ncı maddedeki göç hareketlerini çok iyi tahlil ederek, bilim adamlarıyla tartışarak bu tür hükümlerin dünya, insanlık için, Avrupa için, Asya için ve özellikle kendi ülkemiz için bir istikrar unsuru hâline gelmesi ve yeryüzünde açlara doğru tok olanların yardım etmesini sağlayıcı ve insanlık için bazı idealleri içimizde taşıyor olmamız da sanıyorum önem arz etmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, ne yazık ki bu konularda kafa yormadan yasalarımıza ceza hükümleri koyarak ya da mevcut hükümleri artırarak belli bir sonuca gitme arzusu, asla bu hareketleri durdurmayacaktır, daha da artıracaktır. Çünkü aç mutlaka tok olan tarafa doğru ve az gelişmiş olan gelişmiş olana doğru akacaktır. Önemli olan az gelişmişin bulunduğu yerde karnının doyması ve gelişmesini temin etmek ve Türkiye'nin bütün sınırlarını ve çevresini güven ve istikrar koridoru hâline dönüştürmesini sağlamaktan geçtiğini özellikle belirtmek isterim.

Bu duygularla hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 526 Sıra Sayılı Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın Çerçeve 6. Maddesi ile düzenlenen 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 79. Maddesine eklenen 2. Fıkranın son cümlesinde yer “verilecek ceza yarısından üçte ikisine kadar artırılır” ibaresinin “verilecek ceza dörtte biri oranında artırılır” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Bengi Yıldız (Batman) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Osman Özçelik, Siirt Milletvekili.

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının 6’ncı maddesine ilişkin verdiğimiz önergeyle ilgili söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Terörle Mücadele Kanunu, bilindiği gibi, 1991 yılında yürürlüğe girmiş ancak daha sonra birçok kez değişikliğe uğramıştır; 1992 yılında, 1995 yılında, 1999’da, 2003’te, 2006’da, 2007’de, 2008’de ve şimdi de 2010’da. Yani, bir yasanın, kısa metinli bir yasanın bu kadar sık değişikliğe uğramasının nedeni, bu yasanın hukuka bir türlü uydurulamamasıdır. En büyük değişiklikler de 2006 yılında yine AK PARTİ Hükûmeti döneminde yapılmış.

Terörle Mücadele Kanunu, 12 Eylül faşist askerî Anayasası’nın mantığıyla düzenlenmiş, insan hak ve özgürlükleri yerine, insanların yaşam hakkı yerine, güvenliği yerine devletin güvenliğini esas alan bir mantıkla düzenlenmiş ve yapılan değişikliklerle giderek ağırlaştırılmıştır. Bu yasa, 2006’da yapılan değişiklikten sonra da Cumhurbaşkanlığı tarafından da, ne yazık ki, onaylanarak yürürlüğe girmiştir.

Bakın, şu anda görüşmekte olduğumuz tasarının Adalet Komisyonunun gerekçesinde aynen şöyle deniyor: “Terörle mücadele kapsamında, çocuklarla ilgili sorun, özel soruşturma, yargılama, cezalandırma ve infaz rejimleri getiren Terörle Mücadele Kanununun kabul edildiği tarihten bu yana devam etmektedir. Ancak 2006 yılında Terörle Mücadele Kanununda yapılan değişiklikle bu sorun daha belirgin hale gelmiş ve hatta sorun daha da ağırlaşmıştır. Yapılması öngörülen değişiklikle hatadan bir nebze de olsa geri dönüş olmasına rağmen yapılan değişiklik yeterli değildir; bu değişikliklerin yanı sıra, Terörle Mücadele Kanununun 2, 5, 7 ve 17 nci maddelerinde ve Türk Ceza Kanununun 220 nci maddesinde de değişiklik yapılması gerekmektedir.” Bu öngörülüyor, tavsiye ediliyor bu tasarının raporunda bile. Yani bu yasanın iler tutar yanı yok. Bu yasanın bütünüyle yürürlükten kaldırılması hâlinde ancak demokratikleşmeye bir adım atabiliriz.

AK PARTİ kamuoyunun, hukukçuların, basının, sivil toplum örgütlerinin, bilim adamlarının, sanatçıların yoğun demokratik baskısı ve talebi üzerine artık, mızrağın çuvala sığmadığını anlaması üzerine kısmi değişikliklerle bu yasayı düzeltmeye çalışmaktadır ama mızrak hâlâ çuvala sığmış değil.

Bakın, bu Yasa’nın 2’nci maddesinin son fıkrası: “Terör örgütüne mensup olmasa dahi örgüt adına suç işleyenler de terör suçlusu sayılır ve örgüt mensupları gibi cezalandırılır.“ Dünyanın neresinde görülmüştür, terör örgütüne üye olmasa bile terör örgütü üyesi gibi cezalandırılması dünyanın hangi hukukunda vardır? Ama bu Yasa’da hâlâ bu devam ediyor ve terör örgütü üyesi olmadığı hâlde terör örgütü üyesi gibi ceza alan binlerce insan şu anda cezaevinde yatmaktadır.

Arkadaşlar, burada çocuklar için terör suçlusu, suça itilmiş insanlar, çocuklar diye söz edildi. Bu çocukların hiçbiri terör suçlusu değil, çocuklarımızın hiçbiri suça itilmiş değil, eğer suça itilmişlerse, onlar suçlu değil; onlar, itirazı olan çocuklar, onların itirazı, onlara dayatılan onursuz yaşama karşı bir itirazdır. Onlar, sağlıklı bir konutta yaşamak istiyorlar. Onlar, ana dilinde eğitim görmek istiyorlar. Onlar, özgür yaşamak istiyorlar. Kimliklerinin inkârına karşı itirazları var. Suçlu değiller onlar.

Filistin çocukları ne kadar suçluysa onlar o kadar suçlu. Filistin çocukları ne kadar özgürlük talebiyle ayaktalarsa onlar da o kadar haklı itirazlarıyla ayaktalar. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MURAT YILDIRIM (Çorum) – Ne ilgisi var?

EYÜP AYAR (Kocaeli) – Ne alakası var?

OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) - Başka hiçbir neden yok. Hiç kimse onları suça itmiyor.

Bakın, gösterilerde, toplu gösterilerde, yürüyüşlerde tankla, topla, panzerle, gazla, suyla saldırılmadığı zaman, hiçbir çocuk hiç kimseye taş atmıyor. “Nevroz”larda ve diğer toplantılarda, 1 milyon insanın katıldığı toplantıda güvenlik görevlileri o etkinliğe müdahale etmemesi hâlinde bir tek taş atma olayı yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) – Buna karşın, taş attı diye çocuklar on yıl, on beş yıl cezalandırıldı bugüne kadar. Umarım bundan sonra bu böyle olmaz. Ama bu çocuklara panzerle, silahla saldıran ve -panzer altında onlarca çocuk can vermişken- bu çocukların panzer altında ezilmesine neden olanlarla ilgili elimde çok kabarık bir dosya var. Bunları okumaya fırsat yok. Çok sayıda çocuk ölmüştür; polis kurşunuyla ölmüştür, panzer altında kalarak yaşamını yitirmiştir. Bu kişiler hakkında ya dava açılmamakta ya da açılan davalarda beraat kararı verilmektedir.

Çocuklarımız suçlu değil. Çocuklarımızın, onursuz yaşama itirazları var. Bunun böyle olunması lazım.

Saygılar sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/775 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 6 ncı maddesi ile düzenlenen 5237 sayılı kanunun 79 uncu maddesine eklenen ikinci fıkrasının (b) bendinde geçen “üçte ikisine” ibaresinin “dörtte üçüne” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                             Ahmet Aydın

                                                                                                                Adıyaman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Bu önergeyle, verilen cezaların caydırıcı olması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

T.B.M.M. Başkanlığına

Görüşülmekte olan 526 sıra sayılı kanun tasarısının 6. maddesindeki son cümlesinde “yarısından üçte ikisine kadar” ifadesinin madde metninden çıkartılıp yerine “üçte iki oranında” ibaresinin yazılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Ali Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

O önergeyi veriş nedenimiz, suçun vasıf ve mahiyetine göre suçla orantılı olarak cezanın da konulması ilkesine uygun olması idi.

Değerli arkadaşlarım, taş atan çocukların sorunları olarak bilinen bu çocukların sorunlarının elbette Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da yaşanan açlık, işsizlik, yokluk ve yoksullukla tabii ki bağlantısı vardır, tabii ki orada bilinen, yaşanan Kürt sorunuyla da ilgisi vardır ama terörle mücadelenin sürdürülebilir olması ne kadar gerekli ve önemli ise aynı şekilde demokrasi ve özgürlüklerin de sürdürülebilir ve kalıcı olması o kadar önemlidir. Ya demokrasi ve özgürlük mücadelesi ya da terörle mücadele dayatmasını bir çerçeveye sokamayız, ikisi birbirinin alternatifi değildir. Elbette ki terörle mücadeleden hiçbir şekilde taviz verilmemelidir. Çünkü aksini düşünürsek bu çocukların gerçekten terörün kaynağı olduğu gibi yanlış bir düşünceye gideriz, onu da aşmamız gerektiğini düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin hızla demokratikleştirilmeye ve özgürleştirilmeye ihtiyacı var. Demokratikleştiriliyormuş gibi gösterilmeye ihtiyacı yok. Devletin demokratikleştirilmesi, bireyin özgürleştirilmesi bugün en acil ihtiyaçlarımızdan birisidir. Devletin hukuku yerine yurttaşın hukukunu, bireyin hukukunu yerleştirmek ve ona egemen kılmak yapmamız gereken asli işlerden birisidir.

Yine, hukuk devleti ilkesinin güçlendirilmesi ve bu konuda hiçbir tarzda taviz verilmemesi bu Meclisin en önemli görevlerinden birisidir. Bunun için öncelikle hukuk devletinin geçmişinde pislik yığını ve bataklık gibi duran faili meçhul siyasi cinayetlerin neden, nasıl ve kimler tarafından gerçekleştirildiğinin ortaya çıkarılması ve bunun arkasındaki karanlık ilişkilerin aydınlatılması demokratik hukuk devletinin olmazsa olmazıdır. Arkasında pislikler yığını taşıyarak demokratik hukuk devletinden söz edemeyiz.

Demokrasinin gelişiminin önündeki diğer en büyük engellerden birisi ise hepimizin bildiği gibi seçim barajıdır. Seçim barajı, demokrasinin gelişmesinin engelidir. Bu Türkiye Büyük Millet Meclisi, adı üstünde Türkiye'nin Meclisidir. Türkiye’de çeşitli siyasal düşüncelerden, çeşitli etnik kökenlerden insanlar yaşamaktadır; bu Meclis Türkiye'nin mini bir modelidir, numunesidir. Dolayısıyla, ülkenin doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine kadar yaşayan herkesi ve her düşünceyi Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil ettirmeye çalışmak demokrasinin gelişmesine katkı koyar. Geçenlerde Adalet Bakanının bu konuda bir açıklaması vardı, “Bu seçim barajıyla sürdürülebilir olması mümkün değildir, bu seçim barajının değiştirilmesi gerekir.” demektedir.

Değerli arkadaşlarım, ben de gerçekten demokrasinin hak ettiği seviyede olabilmesi için bu seçim barajının yıkılması gerektiğini düşünüyorum. Seçim barajının gölgesinde yaşayarak ya da seçim barajının içerisindeki sularda kulaç atarak demokrasi mücadelesi vermek mümkün değildir.

Bu seçim barajı 12 Eylül’ün çocuğudur. 12 Eylül’e şiddetle karşı olduğunu belirten bir siyasal anlayış “Demokrasi mücadelesi veriyorum.” derken, bir yandan da, 12 Eylül’ün çocuğu olan bu seçim barajını besleyip büyütemez. Yüzde 10’cu bir anlayışla artık gelinen noktada demokrasi mücadelesinin başarıya ulaşamayacağı anlaşılmıştır. O nedenle, bu Parlamentonun yapması gereken en önemli konulardan birisi, eğer gerçekten demokrasi konusunda bir samimiyet inancı var ise, gerçekten samimiysek bu düşüncemizde, bu haksız barajın gerçekten yıkılması ya da en azından makul, kabul edilebilir bir seviyeye çekilmesi artık bugün bir zaruret hâline gelmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Öztürk.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Dün 12 Eylül’e aykırı düşen, 12 Eylül anlayışına aykırı düşen partilerin Parlamentoya girmesini önlemek için getirilen bu baraj sistemi artık 12 Eylül’den otuz yıl sonraki Türkiye’ye yakışmamaktadır. Bugün 12 Eylül’e karşı bir propagandayı dillerinden düşürmeyen AKP İktidarı, umuyorum ve diliyorum ki, bu 12 Eylül’ün çocuğunu daha fazla besleyip büyütmez, bu çocuğu beslemeden, büyütmeden haddini bildirir diye düşünüyorum. Seçim barajı konusunda da gerçekten demokrasiye katkı sağlar. (BDP sıralarından alkışlar) AKP’nin demokrasi konusunda samimi olup olmadığının en güzel göstergesi bu seçim barajına cevap vermektir. (AKP sıralarından gürültüler) Vallahi, oradan laf falan atmayın, benim cebimde taş var, ben taş atarım, tamam mı!

Hepinize saygılar ve sevgiler sunuyorum. (CHP ve BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Tasarının 6’ncı maddesinin oylamasının açık oylama şeklinde yapılmasına dair önerge vardır. Önergeyi okutup, imza sahiplerini arayacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

6’ncı madde oylamasının açık oylama şeklinde yapılmasını arz ederiz.

Nevzat Korkmaz? Burada.

Şenol Bal? Burada.

Oktay Vural? Burada.

Akif Akkuş? Burada.

Rıdvan Yalçın? Burada.

Erkan Akçay? Burada.

Osman Çakır? Burada.

Hüseyin Yıldız? Burada.

Recep Taner? Burada.

Muharrem Varlı? Burada.

Necati Özensoy? Burada.

Alim Işık? Burada.

Gürcan Dağdaş? Burada.

Hasan Özdemir? Burada.

Erdal Sipahi? Burada.

Atila Kaya? Burada.

Akif Paksoy? Burada.

Mustafa Enöz? Burada.

Mustafa Kemal Cengiz? Burada.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 526 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesinin açık oylama sonucu:

“Oy Sayısı       :  223

Kabul               :  201

Ret                   :    22 (x)

                           Kâtip Üye                                                        Kâtip Üye

                       Yusuf Coşkun                                                Bayram Özçelik

                              Bingöl                                                             Burdur”     

Böylece 6’ncı madde kabul edilmiştir.

7’nci madde üzerinde üç adet önerge vardır; geliş sırasına göre okutup, aykırılıklarına göre işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

526 sıra sayılı TMK ile bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısının 7. mad-desiyle eklenen cümlenin başına “hakimin hukuki sonuçlarını bildirmesine rağmen” kelimelerinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Rıdvan Yalçın

Oktay Vural

Hasan Çalış

 

Ordu

İzmir

Karaman

 

Nevzat Korkmaz

Atila Kaya

Mehmet Ekici

 

Isparta

İstanbul

Yozgat

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/775 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 7 nci maddesi ile düzenlenen 5271 sayılı kanunun 231 inci maddesinin altıncı fıkrasının sonuna eklenen cümlede geçen “Sanığın kabul etmemesi hâlinde,” ibaresinin “Sanığın iradesi kabul yönünde olmazsa,” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                             Ali Öztürk

                                                                                                                Konya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 526 Sıra Sayılı Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına dair Kanun Tasarısı’nın Çerçeve 7. Maddesi ile düzenlenen 5271 Sayılı Kanunun 231. Maddesinin 6. Fıkrasının sonuna eklenecek cümlenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmesi gerekir.”

 

Bengi Yıldız

M. Nezir Karabaş

Hamit Geylani

 

Batman

Bitlis

Hakkâri

 

Sırrı Sakık

Osman Özçelik

Hasip Kaplan

 

Muş

Siirt

Şırnak

 

 

Nuri Yaman

 

 

 

Muş

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Madde ile CMK 231. Maddesinin 6. Fıkrasına uyum sağlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/775 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 7 nci maddesi ile düzenlenen 5271 sayılı kanunun 231 inci maddesinin altıncı fıkrasının sonuna eklenen cümlede geçen “Sanığın kabul etmemesi hâlinde,” ibaresinin “Sanığın iradesi kabul yönünde olmazsa,” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                               Ali Öztürk

                                                                                                                  Konya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu önerge ile, cümlenin daha açık olması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

526 sıra sayılı TMK ile bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısının 7. mad-desiyle eklenen cümlenin başına “hakimin hukuki sonuçlarını bildirmesine rağmen” kelimelerinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Rıdvan Yalçın (Ordu) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmamakta Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

Önerge üzerinde söz isteyen Atila Kaya, İstanbul Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

ATİLA KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanunun 7’nci maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, her tür teknik düzenlemenin yapıcısı olan zihniyeti analiz edebilmenin bu türden teknik düzenlemelerin anlaşılmasında kaçınılmaz bir gereklilik olduğunu düşünüyorum. Bu itibarla, konuşmamda iktidarın dilinden düşürmediği “terörden nemalanmak” söylemini göz önünde tutarak “AKP ayrılıkçı terör sorununu neden çözemez?” sorusuna sahip oldukları zihniyeti analiz ederek yanıt aramayı deneyeceğim.

Yüzüm tüm Meclise dönük ama sözlerim AKP’ye yöneliktir. İddiam açık ve yalındır: Sahip olduğunuz zihniyeti muhafaza ettiğiniz sürece bu sorunu çözemezsiniz. Çözemezsiniz çünkü sizin devlet, millet, adalet, hukuk, kültür ve siyaset anlayışlarınız çeyrek asırdan uzun zamandır millî birliğimizi tehdit eden ayrılıkçı terör sorununu çözmeye uygun değildir. Felsefi anlamda devlet kavrayışı, geleneğinize takılı kalanlarınızda yoktur, liberalleşip yüzünü Batı’ya dönenlerinizde ise sorunludur. Geleneğinizde devlet kavramıyla olan ilginiz, sultanların veya halifelerin fazilet kıssalarının ötesine geçememiştir. Gömleklerinizi çıkardıktan sonra bulduğunuz ise şirket olarak tasarlanmış bir devlet anlayışıdır. Devleti şirket gibi görmek anlayışı en önemli ideolojik göstergelerden biridir. Dünyada liberal züppeler bu anlayışı pompalamaya başlayalı çok uzun zaman oldu. Türkiye’den de ne liberal iktidarlar geldi ve geçti ama hakkınızı teslim etmek gerek, hiç birisi bu anlayışı sizin kadar içselleştirip “Benim görevim ülkemi pazarlamaktır.” diye haykıramadı.

Binlerce yıllık tarihinde farklı kültür çevrelerinde, hatta medeniyet dairelerinde bulunmuş bir milletin mensubuyuz. İlk günden bugüne kesintisizce izleyebileceğimiz yegâne hat devlet geleneğimizdir. İşte, bu geleneğin taşıdığı devlet kavrayışına yabancı kalıp da kâr-zarar hesaplarıyla devlet kavramına yönelmeye çalıştığınız için bu sorunu çözemezsiniz. Millet kavrayışınız, millet kavramının özüne aykırı olduğu için bu sorunu çözemezsiniz. Millet, tanımı gereği, her tür etnik, dinî ve sınıfsal ayrımları aşkın ve mensuplarını aynı devlet ülküsünde birleştiren bir kategoridir. Sizler, sanki devlet yokmuş gibi toplumu daha küçük birimler hâlinde yapılandırmak istemekle mi millet bilincine hizmet edebileceğinizi sanmaktasınız? İlericilik adına insanlığın geride bıraktığı tarihsel aşamalara dönmeye çalıştığınızın farkında değil misiniz? Yoksa, amacınız tam da bu mudur? Öyle ya, daha düne kadar ayrılıkçı terörün tehdit ettiği şey olan millet bilincinin sizin kitabınızdaki karşılığı otuz altı etnik grup değil midir? Belli ki terörün sarsmak istediği şey sizin için çok da önemli değildir. En azından gemilerinizden, villalarınızdan, arazilerinizden, beş yıldızlı otel iftarlarınızdan, yedi yıldızlı tatillerinizden daha önemli değildir. Kâr-zarar hesabı bakımından elbet önemi vardır, nihayetinde sizin için bir iştir bu.

Adalet anlayışınız “bizden olanlar için” gibi bir esasa dayandığından dolayı bu sorunu çözemezsiniz. Hukuk anlayışınız arzulanan amacın tersine hizmet eder olduğu için bu sorunu çözemezsiniz. Kültür anlayışınız, dünyanızda Hektor heykelinin ayaklarını bastığı yer kadar bir yer işgal edebildiği için bu sorunu çözemezsiniz. Siyaset anlayışınız ahlakla sınırlandırılmamış bir zekânın Makyavelist yönelimlerince belirlendiği için bu sorunu çözemezsiniz.

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Ortaçağ kafası!

ATİLA KAYA (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bizim inancımıza göre siyaset, fitneyi ortadan kaldırıp toplumsal barışı sağlamanın aracıdır. Oysa siz siyaseti fitne yaratmanın aracı olarak kullanmaktasınız, bunu siz inkâr etmeye kalksanız da söyleminiz ele vermektedir.

AHMET YENİ (Samsun) – Hadi oradan!

ATİLA KAYA (Devamla) - Bu söylemin en sefil örneklerinden biri, Milliyetçi Hareket Partisinin “terörden nemalananlar” ifadesine konu edilmeye kalkılmasıdır. Ne çirkin bir üslup, ne vicdansız bir kasıttır bu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaya, lütfen tamamlayınız.

ATİLA KAYA (Devamla) – Sizler bu tavırlarla mı terörü bitirebileceğinizi sanıyorsunuz? Adamlarınıza yazdırıp çizdiriyorsunuz “PKK referandumdan ‘hayır’ çıkması için eylem yapıyor.” diye. Terörden nemalanmak bu değil midir? Bir yandan terörden yakınırken öte yandan terörün ardında oldukları bilenen emperyal güçlerden medet ummak, AKP İktidarını devam ettirebilmek için buna tevessül etmek terörden nemalanmanın en üst seviyesi değil midir?

Şunu bilmelisiniz ki terörün arkasındaki en büyük güç kapitalist emperyalizmdir. Bir yandan ona ram olurken sonuçlarından kurtulmayı umamazsınız; ayrılıkçılığı çözemez, millet bütünleşmesini ve devlete güveni, siyasete inancı sağlayamazsınız çünkü bu teknik bir iş değil, bir zihniyet ve ruh meselesidir. Devleti ve milleti önceleyen bu zihniyet ve bu ruh kendi geleneğinizde bulunmadığı gibi, sonradan bünyenize kattığınız dönek Marksistlerde veya çakma liberallerde de bulunmaz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Haydi tetikçi!

OKTAY VURAL (İzmir) – Bitiriyor, bir dakika.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Dinleyin be!

ATİLA KAYA (Devamla) – Bu durumda, her şeye rağmen bu sorunun çözümüne katkı sağlayabileceğinize milleti ikna etmek istiyorsanız yapabileceğiniz tek şeyi yapın, açılımınızı da alın ve gidin.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaya.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Tasarının 7’nci maddesinin oylamasının açık oylama şeklinde yapılmasına dair önerge vardır. Önergeyi okutup imza sahiplerini arayacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

7’nci madde oylamasının açık oylama şeklinde yapılmasını arz ederiz.

Nevzat Korkmaz? Burada.

Şenol Bal? Burada.

Oktay Vural? Burada.

Akif Akkuş? Burada.

Rıdvan Yalçın? Burada.

Erkan Akçay? Burada.

Recep Taner? Burada.

Hüseyin Yıldız? Burada.

Osman Çakır? Burada.

Muharrem Varlı? Burada.

Necati Özensoy? Burada.

Alim ışık? Burada.

Gürcan Dağdaş? Burada.

Yılmaz Tankut? Burada.

Erdal Sipahi? Burada.

Atila Kaya? Burada.

Mehmet Akif Paksoy?

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Tekeffül ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Cengiz? Burada.

Hasan Özdemir? Burada.

Mustafa Enöz? Burada.

Mustafa Kemal Cengiz? Burada.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 526 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesinin açık oylama sonucu:

“Oy Sayısı       :  226

Kabul               :  204

Ret                   :    21

Çekimser         :      1 (x)

                             Kâtip Üye                                        Kâtip Üye

                          Yusuf Coşkun                                Bayram Özçelik

                                Bingöl                                            Burdur”

 

Böylece 7’nci madde kabul edilmiştir.

Birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 03.23


ON İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 03.30

BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 137’nci Birleşiminin On İkinci Oturumunu açıyorum.

526 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

İkinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Halil Ünlütepe, Afyonkarahisar Milletvekili.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, önergemiz var orada.

BAŞKAN – Sayın Vural, burada madde ve konu belli olmadığı için…

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, önerge verildiği andan itibaren kapalı oturum yapılır.

BAŞKAN – Sayın Vural, şimdi 70’inci maddeyi okuduğumuzda “Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu, Başbakanın veya bir bakanın veya bir siyasî parti grubunun…”

OKTAY VURAL (İzmir) – Bir siyasi parti grubu Milliyetçi Hareket Partisi.

BAŞKAN – Evet. “…yahut yirmi milletvekilinin yazılı istemi üzerine kapalı oturum yapabilir.”

Ama, konu olmadığı için…

OKTAY VURAL (İzmir) – Konu değil, işte gerekçesi var orada.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Gerekçesi nedir?

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, kapalı oturum şeyi alın siz.

BAŞKAN – Hayır, gerekçesini belirterek müracaat ederseniz, yani ne için istiyorsunuz, onu baştan belirtirseniz…

OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe kapalı oturumda açıklanır. Sayın Başkan, İç Tüzük’e göre gerekçe kapalı oturumda açıklanır.

BAŞKAN – Neyi istiyorsunuz kapalı oturumda görüşmek için?

OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçeyi kapalı oturumda açıklayacağız. Zaten, önerge verir vermez yapılması gereken iş hemen kapalı oturuma geçeceksiniz, sonra gerekçeyi açıklayacağız. Aksi takdirde…

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Evet, doğru.

BAŞKAN - Sayın Vural, ikinci bölümün görüşmelerini mi kapalı oturumda görüşmek istiyorsunuz?

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet.

Verildiği andan itibaren… Kapalı oturum önergesini verdim.

BAŞKAN – Anlaşıldı da kapalı oturumda ne istiyorsunuz, neyin kapalı oturumda görüşülmesini istiyorsunuz, onu soruyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Görüşmelerin kapalı oturum şeklinde yapılmasını istiyorum. Gayet açık.

Böyle bir nezaketsizlik olur mu?

Kapalı oturum şeyi alın...

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – İlk defa Meclis bu duruma düştü.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen… Her siyasi partinin kendi sorumluluğu ve kendisini ilgilendirir.

MUHARREM VARLI (Adana) - Biz sorumluluğumuzu biliyoruz.

BAŞKAN – Lütfen ama...

Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ün 70’inci maddesine göre verilmiş bir önerge vardır, kapalı oturum istemine dair.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İç Tüzük’ün 70’inci maddesine göre kapalı oturum yapılmasını arz ederim.

                                                                                                         Oktay Vural

                                                                                                               İzmir

                                                                                              MHP Grup Başkan Vekili

BAŞKAN - Kapalı oturumda Genel Kurul salonunda bulunabilecek sayın üyeler dışındaki dinleyicilerin ve görevlilerin dışarıya çıkmaları gerekmektedir.

Sayın idare amirlerinden salonun boşaltılmasını temin etmesini rica ediyorum.

Yeminli stenografların ve yeminli görevlilerin salonda kalmalarını oylarınıza sunuyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 03.35


ON ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 03.39

BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 137’nci Birleşiminin On Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Kapalı oturuma geçilmesine yönelik önergenin işlemi sırasındaki, yeminli stenografların ve yeminli görevlilerin salonda kalmasına ilişkin oylamada karar yeter sayısı bulunamamıştı.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Vural…

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır, işleminiz yanlış.

Siz neyi oyladınız? Stenograflarla ilgili…

BAŞKAN – Evet.

OKTAY VURAL (İzmir) – Stenograflarla ilgili husus kapalı oturumla ilgili önerge kabul edildikten sonra oylanır. Dolayısıyla, usule aykırı bir işlem yapıyorsunuz.

BAŞKAN – Hayır, önce oylanıyor. Lütfen Sayın Vural... Önce oylanıyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır, hayır.

Bakın bakalım.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Yanlış Sayın Başkan, yanlış.

OKTAY VURAL (İzmir) – Öyle bir şey olur mu?

BAŞKAN – Şimdiye kadar uygulama bu efendim, yapılan da bu.

Şimdi oylamayı tekrarlayacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, neyi oyluyorsunuz?

BAŞKAN – Karar yeter sayısı yoktur.

Bundan sonra da, ara verilmiş olsa dahi karar yeter sayısı bulunamayacağı için, Sayıştayda boş bulunan üyelikler için seçim yapmak üzere, alınan karar gereğince “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”i sırasıyla görüşmek için 21 Temmuz 2010 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 03.41