DÖNEM: 23 CİLT: 75 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
133’üncü Birleşim
13 Temmuz 2010 Salı
(Bu Tutanak
Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge
ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Bartın Milletvekili
Yılmaz Tunç’un, Dünya Hukuk Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve Adalet
Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı
2.- Zonguldak Milletvekili
Ali İhsan Köktürk’ün, Adalet Bakanlığının kamuoyuna yansıyan bazı
uygulamalarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı
3.- Manisa Milletvekili Ahmet
Orhan’ın, Manisa ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı
V. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili
Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin, kadın ve
çocuklara yönelik cinsel istismarın araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/825)
2.- İstanbul Milletvekili
Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin, işçilerin
sendikalaşması konusunda yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/826)
3.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve 19 milletvekilinin, toplu mezar iddialarının
araştırılması amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/827)
4.- Diyarbakır Milletvekili
Akın Birdal ve 19 milletvekilinin, bazı illerde
yaşanan toplumsal olayların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/828)
B) Önergeler
1.- Tunceli Milletvekili
Şerafettin Halis’in, (2/404) esas numaralı Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/226)
VI. - ÖNERİLER
A) SİYASI PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- (10/812) esas numaralı
Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 13/7/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP
Grubu önerisi
2.- (10/79, 10/291) esas
numaralı Meclis Araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun
13/7/2010 Salı günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin MHP Grubu
önerisi
3.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulunun, 13 Temmuz 2010 - 30 Eylül
2010 tarihleri arasında, TBMM İç Tüzüğü’nün 54’üncü maddesinin birinci
fıkrasında belirtilen gün ve saatlerde çalışmasına; belirtilen tarih
aralığındaki birleşimlerde, Genel Kurulun 3/10/2007 tarihli 3’üncü Birleşiminde
kabul edilen Danışma Kurulu önerisi doğrultusunda Genel Kurulun gündeminin
oluşturulmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
4.- Gündemdeki sıralama ile
çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 526, 536, 523 ve 527 sıra sayılı kanun
tasarılarının İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler
hâlinde görüşülmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi
VII. -
AÇIKLAMALAR
1.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, seçim barajı konusu tartışılırken zaman zaman
örnek olarak verilen, Yunanistan’da uygulanmakta olan yüzde 3 seçim barajının
Türkiye’de uygulanmakta olan seçim barajından daha adaletsiz olduğuna ilişkin
açıklaması
2.- Ordu Milletvekili Rıdvan
Yalçın’ın, MHP grup önerisine ilişkin açıklaması
3.- İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, konuşmasındaki “kendilerinin çalıştığı ama iktidar partisi
ve Hükûmetin çalışmadığı” şeklindeki ifadelerini
kabul etmelerinin mümkün olmadığına ilişkin açıklaması
VIII. - KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
3.- Milletlerarası Para Fonu
ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki
Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)
4.-
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 4 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun
Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/845, 1/884, 2/701) (S.
Sayısı:506)
IX. -
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Ordu Milletvekili Rahmi Güner’in, Aydınlık Dergisine yönelik işlemlere ve basın
özgürlüğüne ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah
Ergin’in cevabı (7/11456) (Ek cevap)
2.- İzmir Milletvekili Bülent
Baratalı’nın, gizli tanıklık ve tanık koruma
programına ilişkin sorusu ve
Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı
(7/13102) (Ek cevap)
3.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, kadına yönelik bir şiddet olayına ilişkin
sorusu ve Adalet
Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/13780) (Ek cevap)
4.- Diyarbakır Milletvekili
Akın Birdal’ın, Erzincan Üniversitesinin bazı
öğrencilerinin tutuklanmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah
Ergin’in cevabı (7/14372)
5.- Muş Milletvekili M. Nuri
Yaman’ın, Muş E Tipi Kapalı Cezaevinde yapıldığı iddia edilen uygulamalara
ilişkin sorusu ve
Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı
(7/14378)
6.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, bir tutuklunun ölümü olayına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/14441)
7.- İzmir Milletvekili Ahmet
Ersin’in, Bülent Arınç’a suikast iddiası
soruşturmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah
Ergin’in cevabı (7/14493)
8.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, bazı cezaevlerindeki ölüm olaylarına ilişkin
sorusu ve Adalet
Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/14572)
9.- İstanbul Milletvekili
Sebahat Tuncel’in, kadın tutuklu ve hükümlülere
ilişkin sorusu ve
Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı
(7/14605)
10.- Batman Milletvekili Ayla
Akat Ata’nın, denetimli serbestlik ve yardım ile
koruma hizmetlerine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah
Ergin’in cevabı (7/14793)
11.- İstanbul Milletvekili
Fatma Nur Serter’in, Bursa H Tipi Kapalı Cezaevinde
yapıldığı iddia edilen bazı uygulamalara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah
Ergin’in cevabı (7/14794)
12.- Antalya Milletvekili
Hüsnü Çöllü’nün, Rusya ile nükleer santral konusunda
yapılan anlaşmalara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/14809)
13.- Zonguldak Milletvekili
Ali İhsan Köktürk’ün, TTK’ya sağlanan desteklerin
kaldırılacağı iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14884)
14.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Rusya ile imzalanan nükleer santral
yapılmasına dair anlaşmaya ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız’ın cevabı (7/14902)
15.- İstanbul Milletvekili
Süleyman Yağız’ın, Diyanet İşleri Başkanlığının hac ve umre hizmetlerinden elde
ettiği gelire ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/14955)
16.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Bulgaristan
göçmenlerinin konut sorununa ilişkin Başbakandan sorusu ve Bayındırlık ve İskân
Bakanı Mustafa Demir’in cevabı (7/14968)
17.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, işsizlik sorununa ilişkin Başbakandan
sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in
cevabı (7/14975)
18.- Konya Milletvekili
Atilla Kart’ın, bir şirketin halka arzına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Ali Babacan’ın cevabı (7/14976)
19.- Bursa Milletvekili İsmet
Büyükataman’ın, bir gölden kum alınmasına ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/15094)
20.- Trabzon Milletvekili
Süleyman Latif Yunusoğlu’nun, Rize Ticaret Borsasının
Çay Araştırma Enstitüsü kurmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Egemen Bağış’ın cevabı (7/15098)
21.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
Sakarya-Akyazı’da fay hattı yakınındaki yapılaşma yasağının daraltılmasına
ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/15104)
22.- İstanbul Milletvekili
Süleyman Yağız’ın, TOKİ’nin bazı arazileri alım
satımıyla ilgili iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Cemil Çiçek’in cevabı (7/15117)
23.- Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürk’ün, terör olaylarının artmasına ve
Başbakanın bir açıklamasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Cemil Çiçek’in cevabı (7/15316)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 14.05’te açılarak beş oturum yaptı.
Uşak Milletvekili
Mustafa Çetin, Uşak ilinin tanıtım sorunlarına,
Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı, Konya’daki yoğun dolu yağışının meyve-sebze ve
hububata verdiği zararlara,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Kütahya
Milletvekili Alim Işık, Kütahya ili Dumlupınar ilçesinde
4 Temmuz 2010 tarihinde meydana gelen dolu yağışından zarar gören çiftçilerin
durumuna,
Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu, Edirne’nin Keşan
ilçesinde bir kömür madeninde çıkan yangından sonra meydana gelen göçük
nedeniyle mahsur kalan 3 işçiye,
Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan, Burdur ilinde meydana gelen dolu yağışı
nedeniyle mağdur olan üreticilerin Ziraat Bankası ve tarım kredi
kooperatiflerine olan borçlarıyla ilgili bir yapılandırmaya gidilmesine,
Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir, Gaziantep’in köylerinde yaşanan büyükbaş hayvan
hırsızlıklarına,
Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Tarım Bakanı Mehmet
Mehdi Eker’in, bir milletvekilinin kardeşinin
cenazesine katılması nedeniyle Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın
gündem dışı konuşmasına cevap verememesine,
İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam, Mecliste, en azından nöbetçi bir bakanın
bulunarak gündem dışı konuşmaları izlemesi gerektiğine ve tarımda sıkıntıların
had safhaya vardığına,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Zonguldak Milletvekili
Ali Koçal ve 25 milletvekilinin, Atatürk Orman
Çiftliğinin yönetiminde usulsüzlük yapıldığı iddialarının araştırılması
(10/821),
Muş Milletvekili
M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, kırsal alanda yaşayanların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/822),
Bitlis
Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş ve 19 milletvekilinin, HES projelerinin
çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
(10/823),
İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin,
engellilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi (10/824),
Amacıyla birer
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Gündemin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmında yer alan (10/164, 10/425) esas numaralı, enerji politikaları ile
enerji üretim, dağıtım, iletim ve kullanımındaki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergelerin görüşmelerinin Genel Kurulun 9/7/2010
Cuma günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi yapılan
görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2’nci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),
3’üncü sırasında
bulunan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına
Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para
Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/761)
(S. Sayısı: 458),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
4’üncü sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen
ve görüşmelerine devam olunan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş ve 4 Milletvekilinin
Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/845,
1/884, 2/701) (S. Sayısı: 506) 1’inci maddesine bağlı ek madde 132’ye kadar
kabul edildi; ek madde 132 üzerindeki önergelerin görüşülmesi sırasında istem
üzerine elektronik cihazla yapılan yoklamalarda toplantı yeter sayısı bulunamadı.
Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk, MHP grup önerisinin
aleyhinde konuşan Hatay Milletvekili Mustafa Öztürk’ün,
“476 tane reaktör, santral vardır dünyada.” ifadelerinin doğru olmadığına,
Konya
Milletvekili Sami Güçlü, Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, konuşmasındaki
“Konya’da bir teknik üniversite kurulurken Selçuk Üniversitesinin mevcut
potansiyelini kullanmaya tenezzül etmeyelim.” ifadelerine,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
506 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmeleri sırasında istem üzerine elektronik cihazla
yapılan yoklamalarda toplantı yeter sayısı bulunmadığından, 13 Temmuz 2010 Salı
günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 18.48’de son verildi.
Nevzat
PAKDİL |
Başkan Vekili |
Murat
ÖZKAN Fatih
METİN |
Giresun Bolu |
Kâtip Üye Kâtip
Üye |
Bayram ÖZÇELİK Burdur |
Kâtip Üye |
No.: 177
II.- GELEN KÂĞITLAR
12 Temmuz 2010 Pazartesi
Tezkere
1.- Sayıştayda Açık Bulunan 5 Sayıştay
Üyeliği İçin Yapılacak Seçime Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/1253) (Plan
ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.7.2010)
Rapor
1.- Türkiye Cumhuriyeti ile Ürdün Haşimi
Krallığı Arasında Serbest Ticaret Alanı Tesis Eden Ortaklık Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/893) (S. Sayısı: 540) (Dağıtma tarihi: 12.7.2010) (GÜNDEME)
No: 178
13 Temmuz 2010
Salı
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 Milletvekilinin,
kadın ve çocuklara yönelik cinsel istismarın araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/825) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.05.2010)
2.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 Milletvekilinin,
işçilerin sendikalaşması konusunda yaşanan sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/826) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.05.2010)
3.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata ve 19 Milletvekilinin,
toplu mezar iddialarının araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/827) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.05.2010)
4.- Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal ve 19 Milletvekilinin, bazı
illerde yaşanan toplumsal olayların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/828) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.05.2010)
Süresi
İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Hüseyin Mert’in, 23 Nisan Çocuk Şenliği etkinliklerine engelli
çocukların katılımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14185)
2.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Diyarbakır’daki hastanelerin depreme karşı
dayanıklılığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14238)
3.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Elazığ’daki hastanelerin depreme karşı
dayanıklılığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14239)
4.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa’daki hastanelerin depreme karşı
dayanıklılığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14240)
5.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, Korkuteli Hastanesinin
bina ve uzman doktor ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14241)
6.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Bayburt’taki hastanelerin depreme karşı dayanıklılığına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14337)
7.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Gümüşhane’deki hastanelerin depreme karşı
dayanıklılığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14338)
8.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Ayancık Devlet
Hastanesindeki çocuk doktoru ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/14339)
9.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Antalya’da açılması düşünülen yeni hastanelere
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14341)
10.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, zayıflama ilaçlarına ve obeziteye
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14342)
11.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Siirt’te yaşanan
bir olaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14367)
12.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, istismar ve şiddete uğrayan çocuklara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14368)
13.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, sivil toplum
kuruluşlarına yapılan yardımlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14399)
14.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Ankara’daki hastanelerin depreme karşı
dayanıklılığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14400)
15.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Kütahya’daki hastanelerin depreme karşı
dayanıklılığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14473)
13 Temmuz 2010 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 133’üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Dünya
Hukuk Günü münasebetiyle söz isteyen Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’a aittir.
Buyurun Sayın Tunç. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un, Dünya Hukuk Günü’ne ilişkin
gündem dışı konuşması ve Adalet Bakanı Sadullah
Ergin’in cevabı
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Dünya Hukuk Günü münasebetiyle gündem dışı söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Demokrasinin hukuk yoluyla
varlık kazandığı demokratik hukuk devletinde hukukun evrensel ilkelerine saygı,
hak arama yollarının açık tutulması, kanun önünde eşitlik, bireysel hak ve
özgürlüklerin korunması, devletin hukuka bağlılığının güvence altına alınması
temel değerlerdir. Bu değerlerin hayata geçirilmesi anayasa, yasalar ve
bağımsız bir yargıyla mümkündür.
AK PARTİ kurulduğunda henüz
daha iktidar olmadan, programıyla hukukun üstünlüğüne dayalı yönetim
anlayışının teminatı olacağını ilan etmiştir. Kanunları hukuka, hukuku evrensel
adalet ve insan hakları esaslarına dayandırmadıkça Türkiye'nin gerçek bir hukuk
devleti olamayacağını ve uluslararası camiada saygın bir yer edinemeyeceğini
savunmuş, yargısız bir hukuk düzeninin düşünülemeyeceğini, anayasa ve yasaların
metinleri kadar onları yorumlayacak yargı organlarının da öneminin büyük
olduğunu vurgulamıştır. Bu sözler ve hedefler programda
yazılı metin olarak kalmamış, AK PARTİ’nin iktidara
geldiği 2002 yılından bu yana toplumsal düzenin teminatı olan adalet sistemine
azami ölçüde güvenin tesisini sağlayacak çok önemli adımlar atılmış, adalet
hizmetlerinin yürütüldüğü fiziki mekânların iyileştirilmesi, teknolojinin
adaletin hizmetine sunulmasıyla yetinilmemiş, başta ceza adalet sistemimiz
olmak üzere mevzuatımız da çağın gerekleri ve hukukun üstünlüğü esas alınarak
büyük bir değişim ve dönüşüme tabi tutulmuştur.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşunda belirlendiği gibi, bir hukuk devletidir ve
bugüne kadar “demokrasi”, “insan hakları” ve “hukukun üstünlüğü” gibi temel
değerleri esas almıştır. Türkiye AK PARTİ İktidarıyla son yedi buçuk yılda bu
değerleri güçlendiren tarihî bir hukuk reformu sürecine sahne olmuş ve bu süreç
Anayasa reformuyla çok daha önemli bir noktaya gelmiştir. Anayasa’mızda
milletimizin beklediği, demokratik hukuk devletini güçlendirecek, yargı
bağımsızlığı ve tarafsızlığını tesis edecek reform niteliğindeki yirmi altı
maddelik değişiklik paketi 6 Mayıs tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde
kabul edilmiş, 12 Eylül 2010 tarihinde de milletimizin onayına sunulacaktır.
Yirmi altı maddenin tamamı,
Türkiye Cumhuriyeti’nin temel niteliklerini güçlendiren, demokrasimizin
standartlarını yükselten, değişmesinde toplumun genelinde mutabakatın olduğu
hükümleri içermektedir. Anayasa Mahkemesinin kararıyla da muhalefetin
değişiklik paketiyle ilgili iddialarının hukuki temelden yoksun olduğu ortaya
çıkmıştır.
Hepimiz hafta sonlarında
seçim bölgelerimizdeyiz. Siyasi görüşleri farklı olan vatandaşlarımızın bu
konuya partiler üstü yaklaştıklarına ve Anayasa değişliklerine “Evet.” oyu
vereceklerine şahit oluyoruz.
Değişiklik paketinde yer alan
kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasına, özürlülerin, yaşlıların, şehit ve gazi
ailelerinin sosyal devlet ilkesinin bir gereği olarak daha iyi korunması ve
gözetilmesine, çocuk haklarının anayasal temele kavuşturulmasına kimin itirazı
olabilir?
Sendikal haklar ile grev
hakkında öngörülen bazı sınırlamaların kaldırılmasına, memurlara ve diğer kamu
görevlilerine toplu sözleşme hakkının tanınmasına, bilgi edinme ve kamu
denetçisine başvurma hakkının düzenlenmesine kim “Hayır.” diyebilir?
Yüksek Askerî Şûra
kararlarının yargı denetimine açılması, memur ve diğer kamu görevlilerine
disiplin cezası olarak verilen uyarma ve kınama cezalarının da yargı denetimine
açılması, askerî yargının görev alanının daraltılması ve sivillerin askerî
mahkemelerde yargılanmasının tamamen önlenmesi gibi demokratik hukuk devletinin
gereği olan bu düzenlemelere kim itiraz edebilir? Mukayeseli
hukuk uygulamaları ve ülkemizin ihtiyaçları göz önüne alınarak Anayasa
Mahkemesinin yeniden yapılandırılması, pek çok ülkede uygulanmakta olan
bireysel başvuru müessesesinin yürürlüğe konulması, Askerî Yargıtayın
ve Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin bağımsızlığının güçlendirilmesi, Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulunun demokratik, şeffaf ve geniş tabanlı bir yapıya
kavuşturulması gibi hukukun üstünlüğünü güçlendirecek bu düzenlemelere kim
“Hayır.” diyebilir?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Tunç, lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
YILMAZ TUNÇ (Devamla) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Demokratik hayata yapılan
kabul edilemez müdahalelerde görev alanların sorumluluklarını kaldıran geçici
15’inci maddenin kaldırılmasına demokrasiye inananların itiraz etmesi mümkün
müdür?
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 12 Eylül 2010 tarihinde milletimiz Anayasa’mızı darbe
anayasası özelliğinden kurtaracak bu önemli değişikliklere “Evet.” diyerek
demokratik hukuk devleti ilkesini güçlendirecektir.
Bu duygu ve düşüncelerle
Dünya Hukuk Günü’nüzü kutluyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Tunç.
Gündem dışı ikinci söz,
Adalet Bakanlığının uygulamaları hakkında söz isteyen Zonguldak Milletvekili
Ali İhsan Köktürk’e aittir.
Buyurun Sayın Köktürk. (CHP
sıralarından alkışlar)
2.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Adalet Bakanlığının
kamuoyuna yansıyan bazı uygulamalarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Adalet
Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Bakanlığının kamuoyuna da
yansıyan bazı uygulamalarına yönelik olarak gündem dışı söz almış bulunuyorum.
Öncelikle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum ve geride bıraktığımız 10 Temmuz
Dünya Hukuk Günü’nü Adalet Bakanlığının birtakım uygulamaları nedeniyle biraz
buruk da olsa yürekten kutluyorum.
Değerli milletvekilleri,
içinden geçtiğimiz süreçte, Sayın Yılmaz Tunç’un görüşlerinin aksine,
yürütmenin bağımsız yargıya müdahaleleri olabildiğince artmış, Anayasa’nın
6’ncı maddesinin açık hükmüne rağmen, egemenliğin sadece AKP kontrolündeki
yürütmeye ait olduğu algısı Adalet Bakanlığının tüm uygulamalarına hâkim
olmuştur. Bunun en son aşaması Anayasa değişiklik tasarısıdır ve yürütmenin
hâkimiyeti Anayasa değişikliğiyle pekiştirilmeye çalışılmakta, kuvvetler
ayrılığı ilkesi ortadan kaldırılmaktadır. Bu anlayış, hukuk devletinin temel
normları açısından son derece vahim bir durumu yansıtmaktadır. Ancak son
günlerde, bu uygulamalar kadar vahim olan başka gelişmeler “Adalet Bakanlığında
Amerikalı Savcı” başlığıyla ulusal basınımıza yansımıştır. Aynı gün Adalet
Bakanlığından yapılan açıklama ile bu haberlerin yalanlanması, ABD ile aramızda
bu yönde herhangi bir anlaşmanın bulunmadığının belirtilmesi, mevcut olan kaygı
ve tereddütlerin giderilmesi konusunda yeterli olmamıştır çünkü Bakanlığın
açıklamaları, bizzat Amerika Birleşik Devletlerinin Adalet Bakanlığı ve
Dışişleri Bakanlığının resmî web sitelerindeki bilgilerle çelişmektedir, örtüşmemektedir.
Değerli
milletvekilleri, ABD Adalet Bakanlığının web sayfasında, kısa adı OPDAT olan
ABD Denizaşırı Adli Takibatı Güçlendirme Yardımı ve Eğitim Dairesinin programı
dâhilinde, OPDAT’ın, Türkiye'de Dışişleri Bakanlığı,
Amerikan Elçiliği, Türk Hükûmeti ile yakın ilişki
içinde, PKK ve başka terör örgütlerince desteklenen ya da gerçekleştirilen
şiddet eylemleriyle mücadele etmenin yöntemleri üzerinde çalıştığı, buna ek
olarak yasaların çıkarılıp uygulanması, yolsuzluk ve yozlaşmayla ilgili davaların
etkili bir şekilde araştırılması ve takip edilmesi imkânlarını geliştirme
konusunda Türkiye’ye yardımcı olduğu ifadeleri açıkça yer almaktadır. Yine, ABD
Dışişleri Bakanlığı sitesinde, 25-26 Ocak 2007’de OPDAT’ın Türkiye Genel Hukuk Danışmanının İstanbul’da bir
program düzenlediğini, program katılımcılarının, terör suçları ve organize
suçlarla ilgilenen mahkemeleri bulunan sekiz Türk kentinden cumhuriyet başsavcı
vekilleriyle dört yargı temsilcisinden oluştuğunu açıkça belirtmektedir.
Değerli
milletvekilleri, bunların yanı sıra, Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti kurulduğundan bu yana Türkiye Cumhuriyeti Adalet
Bakanlığının ABD’lilerle –az önce de ifade ettiğimiz gibi- özel yetkili ağır
ceza mahkemeleri bulunan illerin cumhuriyet başsavcı vekillerinin de bir
kısmına katıldığı, pek çok hâkim ve savcının iştirak ettiği on sekiz toplantı
gerçekleştirdiği bilinmektedir. Yine bahsi geçen ABD’li
savcının, Sayın Başbakan Erdoğan’ın ABD Başkanı Bush ile 5 Kasım 2007’de
gerçekleştirdiği kritik görüşme öncesinde apar topar Türkiye’ye gelerek
İstanbul’da Emniyet Müdürlüğünde bir dizi çalışmalar yaptığı ve bunun sonucunda
Ergenekon soruşturmasının 5 Kasım 2007 tarihindeki Bush-Erdoğan görüşmesinde
kararlaştırıldığı ciddi iddialar arasındadır.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye Cumhuriyeti egemen bir ulustur, egemen bir devlettir. Anayasa’mızın
6’ncı maddesine göre “Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.” Yargı yetkisi
ülke egemenliğinin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu nedenle, Anayasa’mızın 9’uncu
maddesinde yargı yetkisinin, egemenliğin gerçek sahibi olan Türk milleti adına
bağımsız yargı tarafından yerine getirileceği açıkça belirtilmiştir. Yine
Anayasa’mızın 138’inci maddesine göre, bağımsız yargıya emir ve talimat
verilmesi, tavsiye ve telkinde bulunulması, bağımsız yargının soruşturma
aşamasından başlayarak kovuşturma ve yargılama aşamalarında yönlendirilmesi
kesinlikle açık bir dille yasaklanmıştır.
Bu iddialar, ABD Adalet ve
Dışişleri Bakanlığının resmî sitesinde yer alan bilgiler ve Anayasa’mızın açık
hükümleri karşısında ben Sayın Adalet Bakanımıza sormak istiyorum: Sayın Bakan,
ABD Adalet ve Dışişleri Bakanlığının resmî sitesinde ülkemize yönelik olarak
yer alan faaliyetler ve bu bilgiler doğru mudur?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Köktürk,
lütfen tamamlayınız.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) -
Şayet bu bilgiler doğruysa yasal olarak Adalet Akademisi tarafından
gerçekleştirilmesi gereken Türk hâkim ve savcıların eğitilmesi görevi ABD
Büyükelçiliğine, Büyükelçilikteki ABD’li savcıya veya 1991 yılında kurulan,
kısa adı OPDAT olarak nitelendirilen, ABD’nin Denizaşırı Ülkelerdeki Adli
Takibatı Güçlendirme Yardımı ve Eğitimi Dairesine mi bırakılmıştır?
Yine bu toplantılara, özel
yetkili ağır ceza mahkemesi bulunan illerin cumhuriyet başsavcı vekilleri de
katıldığına göre Ümraniye, Habur, Erzurum, Kafes,
Balyoz gibi soruşturma, kovuşturma ve yargılamalarda bu toplantı ve
görüşmelerin payı nedir?
Yine, bu ilişkilerin arttığı
süreçte bölücü terörün azalmayıp arttığı, terör tanımının değiştiği, ulusalcılığın
ve cumhuriyet mitinglerinin bir tehdit algısı olarak savcılık iddianamelerine
girdiği göz önüne alındığında, bu acaba bir tesadüf müdür?
Ve son olarak Sayın Bakanım,
ABD Adalet ve Dışişleri Bakanlığı sitesinde belirtildiği gibi, OPDAT’ın yönlendirmesi…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Köktürk.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) –
Bağlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Köktürk.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) –
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Gündem dışı
konuşmaya Hükûmet adına Adalet Bakanı Sadullah Ergin cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; bugün, gündem dışı konuşma yapan Bartın Milletvekilimiz Sayın
Yılmaz Tunç’un Dünya Hukuk Günü ve Zonguldak Milletvekilimiz Sayın Ali İhsan
Köktürk’ün Adalet Bakanlığının uygulamaları konusunda yapmış olduğu gündem dışı
konuşmalara Bakanlığım adına cevap vermek üzere kürsüdeyim. Bu vesileyle,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
toplumsal yaşam, doğası gereği insanlar için bir zorunluluktur. İnsanın
varlığının devam ettirilebilmesi, içinde bulunduğu toplumsal hayatın
korunmasına bağlıdır. Bir toplumun varlığını sürdürebilmesi, ancak belli
kuralların varlığı ve bu kurallara uyulmasıyla mümkün olabilmektedir. Modern
devletlerde, toplum hayatındaki düzen, belli kuralların konulması ve bu
kurallara uyulmamasının yaptırıma bağlanmasıyla sağlanmaktadır. Bu itibarla,
devletin başlıca görevi, hukuka dayalı bir düzen kurmak ve bunu devam
ettirmektir. Zira böyle bir düzen kurulmadan sosyal hayatın devamı mümkün
değildir. Hukuk kurallarının amacı, söz konusu toplumsal düzeni sağlamaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepimizin bildiği gibi, Anayasa’mızın 2’nci maddesine göre,
Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir. Bu bağlamda,
cumhuriyetimizin en önemli niteliklerinden birisini hukuk devleti oluşturmaktadır.
Hukuk devleti, yönetenlerin ya da siyasal iktidar sahiplerinin keyfî eylem ve
işlemlerine karşı yönetilenlere hukuki güvenceler sağlayan bir devlet tipi
olarak tanımlanabilir. Bir başka deyişle, yönetenlerin eylem ve işlemlerinin
hukuka uygun olmasıdır. Bu anlamda, hukuk devleti, sadece hukuku olan değil,
hukukun üstünlüğüne dayanan ve evrensel standartlarla uyumlu hukukun egemen
olduğu devlettir. Hukukun üstünlüğüne dayalı ve kuvvetler ayrılığı sistemini
benimseyen devletlerin amacı, evrensel ilkeler ışığında oluşturulan hukuk
kurallarına vatandaşların ve devlet kurumlarının uymasını sağlamaktır.
Değerli milletvekilleri, son
yıllarda hukuk devletinde ulaştığımız çıtayı daha da üstlere taşımak için yoğun
bir çaba sarf etmekteyiz. Bu kapsamda, temel kanunlardan olan Türk Medeni
Yasası’nın tamamen değiştirilmesinin yanında, başta Türk Ceza Kanunu ve Ceza
Muhakemesi Yasası olmak üzere ceza mevzuatımızı oluşturan temel kanunlar baştan
aşağı yenilenmiştir. Belirtmek isterim ki söz konusu kanunlar, tamamen Türk
hukukçularının ürünü olan, bir yandan çağın gereklerine uygun olarak
insanoğlunun ulaşmış olduğu insan hakları seviyesini yakalayan, diğer yandan da
toplumun ihtiyaçlarını karşılayan özgün eserlerdir. Aynı zamanda, bu kanunlar,
bir mutabakatın sonucu olarak köklü değişiklikleri ortaya koymuşlardır.
Söz konusu yasalarla,
günümüzde ayrı bir önemi haiz özgürlük ve güvenlik dengesi bir kuyumcu terazisi
hassasiyetiyle hayata geçirilmeye çalışılmıştır. Standartları yüksek bir
demokrasiye ulaşmak, etkin bir adalet sistemine kavuşmak ve vatandaşlarımızın
hukuka daha fazla güvenini temin etmek amacıyla çalışmalarımızı kesintisiz
sürdürmekteyiz ve bu çalışmalarla güven veren bir adalet sistemine ulaşmayı
amaçlamaktayız.
Değerli milletvekilleri, bu
duygularla, Bartın Milletvekilimiz Sayın Yılmaz Tunç’un Dünya Hukuk Günü
münasebetiyle yapmış olduğu tespitlere ben de katılıyorum ve hepinizin Hukuk
Günü’nü kutluyorum.
Bir diğer gündem dışı
konuşmacımız Sayın Ali İhsan Köktürk’ün Adalet Bakanlığının uygulamalarına
ilişkin yapmış olduğu değerlendirmelere ilişkin cevaplarımı sizlerle
paylaşacağım. Sayın Köktürk konuşmasına başlarken yapılan Anayasa değişikliği
ile yürütmenin yargı üzerindeki hâkimiyetinin daha da pekiştirilmeye
çalışıldığını ifade etmiştir. Biz, bu tezleri hem Anayasa Komisyonundaki
görüşmelerde hem Genel Kuruldaki yasama faaliyetleri esnasında defalarca
dinledik ve bunların cevaplarını aslında buradan verdik. Ancak bizim yapmış
olduğumuz Anayasa değişiklik çalışması, Avrupa Birliği müzakereleri
çerçevesinde 23’üncü faslın açılması için gerekli olan yargı reformu
stratejisindeki hedeflere uygun olarak yapılmıştır. Bunun, Avrupa Komisyonu
açıklamalarına bakılması hâlinde, Venedik Komisyonunun temsilcilerinin
beyanlarına bakılması hâlinde Avrupa’daki hukuk otoritelerinin de paylaştığı
bir düşünce olduğunu görmek mümkündür.
Sayın Konuşmacının bir diğer
tespiti “Adalet Bakanlığında Amerikalı savcı!” haberlerine ilişkin
tespitlerdir. Bir süredir ulusal bir gazetemizde bu konuya ilişkin bir köşe
yazarının yazıları yer almaktadır. Bu yazılara karşı gerekli cevaplar
verilmiştir ancak ısrarla bunların tekrar gündeme getirilmesi karşısında şu
tafsilatlı açıklamayı yapmak zarureti hasıl olmuştur:
Değerli milletvekilleri,
Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasında 1980 yılında yapılmış Türkiye
Cumhuriyeti ile Amerika Birleşik Devletleri Arasında Suçluların Geri Verilmesi
ve Ceza İşlerinde Karşılıklı Adli Yardımlaşma Anlaşması yürürlükte
bulunmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri ile hukuki ve cezai konularda adli yardımlaşma,
suçluların iadesi, terörizmin finansmanı ve kara para ile mücadele konularında
iş birliği sürdürülmekle birlikte, Adalet Bakanlığında danışman savcı
bulundurulması yönünde ikili bir anlaşma söz konusu değildir. İddia edildiği
gibi, Bakanlığımız bünyesinde ABD’li bir savcı danışman olarak çalışmamıştır,
kesinlikle böyle bir hadise gerçekleşmemiştir.
Diğer büyükelçiliklerde
olduğu gibi, Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçiliğinde yerleşik hukuk
danışmanı statüsünde belirli süre için görevlendirilen kişiler bulunmaktadır.
ABD’nin yalnız Türkiye’de değil, dünyadaki pek çok ülkede de yerleşik hukuk
danışmanlarının bulunduğu bilinmektedir. Bu çerçevede, ülkemizde de Amerika
Birleşik Devletleri Büyükelçiliğinde yerleşik hukuk danışmanı olarak görev
yapan kişinin atanmasının Bakanlığımızla bir ilgisi bulunmamaktadır.
Amerika Birleşik Devletleri
dışındaki ülkelerin büyükelçiliklerinde de hukuk danışmanı statüsünde
görevliler istihdam edilmektedir. Kanada, Norveç ve Fransa bu ülkelere örnek olarak
gösterilebilir. Bu kişiler kendi ülkelerinde devam eden adli soruşturma ya da
yargılamalarla ilgili olarak ülkemize gönderilen adli yardım taleplerinin daha
hızlı, etkin ve doğru bir şekilde yerine getirilebilmesi için gerek İçişleri
Bakanlığı aracılığı ile gerek de doğrudan Bakanlığımızdan bilgi talebinde
bulunabilmekte ve konu hakkında bilgilendirme yapılabilmektedir.
Değerli milletvekilleri, aynı
şekilde, Türkiye'nin yurt dışında büyükelçiliklerinde görev yapan hukuk
müşavirleri de bulundukları bölgelerdeki Türk vatandaşlarına adli yardım
yaptığı gibi, Türkiye'nin uluslararası adli yardımlaşma taleplerini de yabancı
ülke adalet bakanlıkları nezdinde talep etmektedirler. Ülkemizin Amerika
Birleşik Devletleri de dâhil olmak üzere yabancı ülkelerde adli iş birliği,
gerek çok taraflı ve ikili sözleşmeler gerekse uluslararası karşılıklılık
prensibi çerçevesinde sürdürülmektedir. Kaldı ki terörizmin finansmanı,
yolsuzluk ve kara para ile mücadele gibi sınır aşan örgütlü suçlarda yabancı
ülkelerle karşılıklı iş birliği yoluna gidilmesi gerekliliği günümüzde her
türlü izahtan varestedir. Bu çerçevede, ülkemiz ile Amerika Birleşik Devletleri
makamları arasında terör örgütü PKK/KONGRA-GEL’in
Avrupa’daki faaliyetlerinin sona erdirilmesi amacıyla Amerika Birleşik
Devletleri’nin Ankara Büyükelçiliği yetkilileriyle yapılan ortak planlama ile
Avrupalı savcıların terörle mücadele konusunda Türk meslektaşlarıyla bir araya
gelerek gelecekte yapılabilecek iş birliği konularında fikir ve bilgi
paylaşımında bulunmalarını teminen 25-26
Ocak 2007 tarihlerinde İstanbul’da ortak bir çalıştay
düzenlenmiştir.
Söz konusu çalıştaya, Ceza Muhakemesi Yasa’mızın 250’nci maddesi
uyarınca yetkili cumhuriyet başsavcı vekillerinin yanı sıra Almanya, İngiltere,
Belçika ve Hollanda’dan 2’şer savcı katılmıştır. Ayrıca, Bakanlığımız
tarafından düzenlenen bu çalıştaya Bakanlığımızdan 4
görevli ile Genelkurmay Başkanlığı ve İçişleri Bakanlığı temsilcileri de
katılmıştır. Çalıştayda, Avrupalı savcıların terörle mücadele konusunda Türk meslektaşları
ile bir araya gelerek, ülkelerin iç hukuk mevzuatı ve uzmanlıkları konusunda
görüş alışverişinde bulunulmak suretiyle terör suçlarını soruşturma ve ülke
dışına kaçan terör faillerinin geri verilmesinin sağlanması konularında diğer
ülkelerin iç hukuk uygulamaları, tecrübe ve kapasiteleri konusunda karşılıklı
olarak birbirlerini anlamaları ve terörle mücadele konusunda gelecekte
yapılabilecek iş birliğine ilişkin fikir ve bilgi paylaşımında bulunmaları
amaçlanmış ve terörle mücadelede uluslararası adli iş birliğinde ve özellikle
suçluların iadesinde karşılaştığımız sorunlar muhataplarımızla paylaşılmıştır. Ülkemizin
geri verme ile istinabe taleplerinin yerine getirilmesinde izlediği usule
ilişkin bilgiler paylaşılmıştır.
Bu toplantının devamı
mahiyetinde 23-26 Haziran 2008 tarihleri arasında
“terör suçlularının iadesinde karşılaşılan sorunların uygulayıcılar ve uzmanlar
tarafından tartışılması ve çözüm önerileri” konulu ayrı bir toplantı daha
yapılmıştır. Bir önceki toplantıda olduğu gibi, bu toplantıya da yetkili
cumhuriyet başsavcı vekilleri ve emniyet temsilcilerinin yanı sıra Amerika
Birleşik Devletleri, Avusturya, Danimarka, Fransa, Belçika, Irak, İspanya ve
Hollanda’dan temsilciler katılmıştır.
Bakanlığımızın uluslararası
iş birliği alanındaki faaliyetleri aktarılan bu toplantılarla sınırlı değildir.
Bakanlığımız, yargıya ilişkin bazı alanların gerek doğası
uluslararası iş birliğini gerektirmesi, örneğin sınır aşan suçlarda, terörle
mücadelede, uyuşturucu suçlarıyla mücadelede, insan ticaretiyle mücadelede ve
organize suçlarla mücadelede, sınır güvenliği gibi konularda, yargı
mensuplarının mesleki bilgi ve deneyimlerinin artırılması, karşılıklı
deneyimlerin paylaşımı, ülkelerin mevzuat ve uygulamalarının karşılıklı
mukayesesi, iş birliği alanlarının belirlenmesi gibi gerekçelerle, hem
uluslararası kuruluşlarla hem de ülkeler arası ikili iş birliği çalışmaları
çerçevesinde ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının da katıldığı benzer
faaliyetler gerçekleştirilmesini her zaman desteklemiştir, bundan sonra da bu
faaliyetlerin içerisinde olacaktır.
Değerli milletvekilleri, bu
bahsetmiş olduğum toplantılar sadece iki toplantı ama Türkiye'nin uluslararası
kuruluşlarla ve bu toplantıların organizasyonunda görev alan kurumlarla birçok
alanda benzer işbirlikleri söz konusudur.
Örneğin, Uluslararası Göç
Örgütüyle İnsan Ticaretiyle Mücadele Projesi’ni yürütmekteyiz şu anda.
Gene Birleşmiş Milletler
Kalkınma Programı -aynı toplantıyı düzenleyen kuruluştur- (UNDP) ile Adalete
Daha İyi Erişim İçin Koruyucu Hukuk Uygulamalarının Geliştirilmesi Projesi şu
anda devam etmektedir.
Gene Birleşmiş Milletler
Nüfus Fonu’yla Kadına Karşı Şiddetle Mücadelede Yargı Mensuplarının Rolü
Projesi hâlen devam etmektedir.
Gene Birleşmiş Milletler
UNICEF ile Önce Çocuklar, Çocuk Koruma Mekanizmalarının İl Düzeyinde
Modernleştirilmesi Projesi’ni devam ettiriyoruz şu anda.
Buna benzer Birleşmiş
Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ile Ceza Adalet Sisteminde Uzlaştırma
Uygulamalarının Geliştirilmesi Projesi’ni barolarla birlikte yürütmekteyiz.
İngiltere’yle Alternatif
Çözüm Yollarının Hukukumuza Kazandırılması Projesi şu anda yürütmektedir.
Yine, İsveç’le ikili iş
birliği kapsamında yürütülen Mahkeme Yönetimi Sistemine Destek Projesi hâlen
devam etmektedir.
İspanya ve Hollanda ile Adli
Bilimler Uzmanlarının Becerilerinin Geliştirilmesi Projemiz devam etmektedir.
Hollanda’yla Hâkim ve
Savcılar İçin Avrupa Birliği Hukuk Eğitimi Ortak Projemiz devam etmektedir.
İsveç’le yargı ve medya
ilişkilerinin geliştirilmesine yönelik çalışma toplantılarımız şu an yine devam
etmektedir.
Değerli milletvekilleri,
birçok örnek daha verilebilir, artırılabilir. Ancak bu yapılan toplantılar,
yapılan çalışmalar sınır aşan suçlarla mücadele noktasında ülkelerin ortak
irade ortaya koyması ve bu suçlarla etkin mücadele yapılabilmesinin
şartlarındandır. Yoksa bu toplantıların, bu çalışmaların ülkemizin
bağımsızlığıyla, yargı yetkisine müdahaleyle herhangi bir ilgisi yoktur.
Genel Kurula saygıyla arz
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak)
– Sayın Bakan, sitedeki bilgiler doğru mu?
BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü
söz, Manisa ilinin sorunları hakkında söz isteyen Manisa Milletvekili Ahmet
Orhan’a aittir.
Buyurun Sayın Orhan. (MHP
sıralarından alkışlar)
3.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, Manisa ilinin sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı
AHMET ORHAN (Manisa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AKP İktidarının ilgisizliği nedeniyle orta
yerde artarak durmaya devam eden Manisa ilinin sorunları hakkında gündem dışı
söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce heyetinizi ve aziz Türk milletini
saygıyla selamlıyorum.
Manisa’mızın büyük
sorunlarından bir kısmını sıralamak gerekirse, göç ve göçün getirdiği sosyal
patlamalar, çevre kirliği ve tarımsal sorunlar başta sayılabilir.
Gediz Nehri’nin kirliliğinin
önemli bir problem olduğuna dikkatinizi çekmek isterim. Gediz Nehri’nde yaşanan
çok aşırı kirlenme ve zehirli atıklar mutfağımıza kadar ulaşmış durumdadır.
Gediz Nehri, ölü balıklarıyla, suladığı bereketli topraklara saçtığı zehirle
anılır hâle gelmiştir. Gediz Nehri, kanserojen etkiye sahip fenolik
maddeler, siyanür ve diğer ağır metaller tarafından kirletilmeye devam
etmektedir. Bu hususta tedbir alması gereken Çevre ve Orman
Bakanlığı bu konuları çözüme ulaştıracağı yerde “Gediz’le ilgili proje
hazırlıyoruz; yapacağız, edeceğiz.” derken, şimdi de bunun üstüne başta Manisa
olmak üzere bölgemizi ilgilendiren, binlerce çiftçimizin 200 bin döneme yakın
araziyi işleyip geçim sağladığı Gediz Ovamızın Turgutlu bölümünde kalan tarım
alanını maden çalışmasının ölümcül etkilerine terk etmek durumundadır. Türk
yargısı tarafından durdurulmuş olan maden faaliyetlerini yeniden, süratle nasıl
hayata geçirebilirim derdine düşmüştür. Tüm bunlara sebep olan ilgili Bakanlık
ve AKP Hükûmeti millet ve tarih önünde gereken
karşılığı mutlaka bulacaktır.
Yer altı
kaynaklarının kullanılmasına karşı değiliz ama nasıl çıkarılacağıyla ilgili
teknik ve toplumsal net bilgilere ihtiyacımız vardır. Turgutlu Çal Dağ’ı nikel
madeninin zenginleştirilmesinde kullanılması öngörülen teknik son derece
tehlikeli, çevre duyarlılığı olmayan bir tekniktir. İlgili şirket, aşırı kâr
hırsıyla bu prosesi uygulamak istemektedir. Topraklarımızı
ve insanlarımızı aşırı kâr hırsı içindekilere feda etmeyelim. Bu hususları
çözmezsek, istediğimiz kadar tarım yapalım, istediğimiz kadar sanayi
kuruluşları açalım, yaşanacak sağlıklı Manisa, Uşak, Aydın, İzmir kalmadıktan
sonra hiçbir şeyin anlamı olmayacaktır.
Değerli milletvekilleri,
ülkemizde, özellikle de Manisamızda üzüm üreticisi ve
üretimi, ülke ekonomisi ve tarım sektörü içerisinde önemli bir yere sahiptir.
Türkiye, dünyanın dördüncü büyük bağ alanına sahiptir. Dünyadaki üzüm çeşidinin
bin iki yüzden fazlası Türkiye’de yetiştirilmektedir.
Üzüm üreticisi yüz binlerce
insanımızın gelir ve refah düzeyini artırmak için süratli çalışmamız
gerekmektedir ama maalesef bunun tersi istikamette çalışılmaktadır. AKP,
çiftçimize bir masal anlattı, o da şu idi: AB uyum süreci ve pazar talepleri
bakımından üzüm yetiştiriciliğinde yeni teknikler ve uyulacak farklı
standartlar gelecek. Üzüme gelecek kalite ile birlikte Türk üzümünün rekabet
gücü dış pazarlarda artacak ve benzeri masallar Hükûmet
tarafından söylendi de bugün ne oldu?
Ülkemizde başta mazot ve
gübre olmak üzere destekler yetersizdir. Bu verilen desteklerden endişe
ediliyorsa, gizli destekler hemen her ülkede hatta gelişmiş ülkelerde bile
verilmeye devam etmektedir. Avrupa’da, tarımda kullanılan mazota yüzde 40
destek verilmektedir. Türkiye, AB’ye tam üyelik öncesi tarımını güçlendirmek ve
çiftçisini, AB üyesi ülkelerin çiftçileriyle rekabet edecek duruma getirmek
durumundadır. Ülkemizde aşırı oranda yükselen maliyetlerle, düşük girdi maliyetleri
ve büyük desteklerle düşen dünya fiyatları karşısında Türk çiftçisinin ve Türk
tarım ürünlerinin rekabeti mümkün değildir. İşte, Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti sayesinde çiftçi ve tarım ve de benim Manisalı
üzüm üreticim, meyve ve sebze üreticim, pamuk üreticimin durumu budur.
Sulamadan oluşan borçları icra yoluyla, çiftçimin traktörüne el konulmak
suretiyle tahsil edilmek istenmektedir.
Kıymetli milletvekilleri,
başta üzüm olmak üzere, Manisa ovalarında tarımı yapılan kavun, karpuz,
domates, biber dâhil, tüm sebze ve meyve çeşitlerinde yaygın zirai hastalıklar
yaşanmaktadır içinde bulunduğumuz yılda. Çiftçilerimiz Hükûmet
tarafından kaderine terk edilmiş olarak kıt imkânlarıyla tarımsal mücadeleyi
sürdürmeye çalışmaktadır. Aşırı yağıştan hastalanmış kirazlarımız çatlamış,
buğdayımız küflenmiştir. Hani afet kapsamları, hani destekler? Hani her iki
kişiden birinin oy verdiği Hükûmet nerededir?
Manisalı çiftçimin zararları tazmin edilmiş midir? Yok. Orta yerde kocaman bir
kötüye gidiş vardır, çiftçi bitirilmek istenmektedir. Kırkağaç’ta, Akhisar’da, Saruhanlı’da, Turgutlu’da, Salihli’de, Gölmarmara’da,
elektrik borcu nedeniyle sayacı sökülen, geçimini temin edemeyen çiftçilerimiz
maalesef borçlarını ödeyememektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Orhan, lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
AHMET ORHAN (Devamla) – Çok
teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Gelin, eli nasırlı insanlara,
çiftçilerimize hiç olmazsa faiz affı çıkararak, gerçek bir faiz affı çıkararak
elektrik borçlarını yeniden yapılandıralım, onların yanında olduğumuzu
gösterelim.
Bu Hükûmetten
ümidini yitiren Manisalı ve tüm çiftçilerimiz, dertlerine devanın iktidarımızda
olacağının bilincinde olarak beklemektedir.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Orhan.
Gündem dışı konuşmaya Hükûmet adına Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap vereceklerdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Bakan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tarım, hepimizin bildiği gibi
tabiat şartlarına açık, tabiat şartlarından etkilenen bir üretim faaliyetidir
ve bu sebeple de Türkiye gibi 25 milyon hektar civarında, yüz elli değişik
ürünün yetiştirildiği geniş bir tarım potansiyelinde zaman zaman
birtakım tabii afetler, doğal afetler vuku bulmaktadır. Bu, bazen kuraklık
şeklinde olabilmekte, bazen fazla yağış şeklinde olabilmekte, bazen don
şeklinde olabilmekte, bazen dolu şeklinde, bazen sel şeklinde, bazen farklı
şekillerde, haşere vesaire yoluyla olmaktadır. Ama bütün
diğer meselelerde olduğu gibi bu konularla ilgili olarak da Hükûmetimiz
uzun vadeli, ciddi bir politika uygulamış ve tabii afetlere karşı Türkiye’de
çok önceden beri konuşulan, sözü edilen ama bir türlü hayata geçirilmeyen,
geçirilemeyen tarım sigortası sistemini hayata geçirmiştir ve bugün başarılı
bir şekilde de tarım sigortaları Türk çiftçisi tarafından uygulanmaktadır. Bizim,
tabii, bütün çabamıza rağmen, bütün söylemlerimize rağmen ve her yıl yeni bazı
riskleri bu kapsama almamıza rağmen maalesef çiftçilerimizin tamamı, sigortayı
zamanında yaptırmayıp bu imkândan istifade edememektedir.
Şimdi, sadece Manisa ilimizde
bizim bu yıl ödediğimiz sigorta prim bedeli 5 milyon 850 bin lira Bakanlık
olarak. Yani Manisa çiftçilerinden sigorta yaptıranlara 5 milyon 850 bin lira
-sadece Manisa çiftçilerine- sigorta prim desteği ödedik. Şimdi, bununla,
çiftçimizin hem sigorta priminin yarısını biz ödüyoruz ve herhangi bir hasar
olduğunda da risk kapsamındaki, sigorta kapsamındaki hasarın tamamı kendisine
ödenmektedir. Bugüne kadar Manisa ilinde 30.917 sigorta poliçesi kesilmiş ve 7
milyon lira hasar bedeli ödenmiştir. Priminin de yarısını yine biz ödüyoruz
saygıdeğer milletvekilleri.
Tabii, donun, dolunun, selin…
Ki bu sene 1 Ocak 2010 tarihi itibarıyla kapsasa alındı ve bu kapsama alınmakla
birlikte sigorta yaptıran üreticilerimizin, çiftçilerimizin bu afetlerle ilgili
hasarları söz konusu olduğunda kendilerine ödenmektedir.
Bunun dışında, sigorta
kapsamı dışında kalan afetlerle ilgili olarak da biliyorsunuz, 22 Mayıs
tarihinde Türkiye genelinde o tarihe kadar vuku bulan bazı tabii afetlerle
ilgili bir kararname çıkardık. Bu kararnamede Manisa ilimizin 1.067 çiftçisi de
hak ettikleri 1 milyon 518 bin lira destek ödemesini alacaklar, şu anda askıda
bulunmakta. Önümüzdeki hafta itibarıyla askı süresi dolmakta ve askıda herhangi
bir itiraz vesaire yoksa normal prosedürünü takiben
çiftçilerimize bu ödeme yapılacaktır.
Hükûmet olarak
bizim çiftçiyi ihmal ettiğimizi hiç kimse söyleyemez çünkü Türkiye’de,
cumhuriyet tarihinde Türk çiftçisine bu dönemdeki kadar hiçbir dönemde yüksek
destek ödenmemiştir. Bunu iddiayla söylüyoruz. Rakamlar da ortadadır. 5 milyar
600 milyon lira sadece Türk çiftçisinin 2010 yılı içerisinde nakden cebine
koyduğumuz destek parasıdır. Manisa çiftçisine Hükûmetimiz
döneminde, AK PARTİ Hükûmeti döneminde, 2003’ten bu
yana ödediğimiz para, Manisa çiftçisinin cebine nakden koyduğumuz para tam 760
milyon liradır, yani 760 trilyon lira eski parayla. Manisa’daki çiftçimizin,
tek başına o ildeki çiftçilerin cebine konan paradır bu. Bunun bir kısmı mazot
parasıdır, bir kısmı gübre parasıdır, bir kısmı prim ödemesidir. Mesela, bunun
186 milyonu sadece primdir, hayvancılık desteğidir 100 milyon liranın üzerinde.
Diğer destekler de, biraz önce arz ettiğim gibi, gerek sigorta gerekse diğer
destekler...
Bununla
da kalmamakta. Yine, Hükûmetimiz
döneminde, Manisa’da 48 tane tarımsal kalkınma kooperatifine -bunların
ortakları çiftçilerdir, Manisalı çiftçilerdir- 35 milyon lira destek sağlandı.
Yine, bizim Hükûmetimiz döneminde başlatılan Kırsal Kalkınma
Yatırımlarının Desteklenmesi Projesi kapsamında yüzde 50’sini hibe olarak
ödediğimiz -yüzde 50’sini hibe olarak ödüyoruz, 500 bin lira limite kadarki
yatırım tutarının yüzde 50’sini hibe olarak karşılıyoruz- 69 tane proje
Manisa’da uygulandı. 69 tane projeye 11 milyon lira hibe ödemesi yapıldı.
Bunlar, biten ve şu anda faal olan projeler. Bunun da ortakları, bunun da
müteşebbisleri, bunun gelirinden fayda sağlayanlar da yine Manisalı
çiftçilerdir. Beşinci etapta 29 tane daha proje Manisa’da programa alındı.
Onlar da 31 Aralık 2010 tarihi itibarıyla tamamlanmış olacak.
Saygıdeğer milletvekilleri,
yine, 2005 yılından sonra başlattığımız 8 tane sulama projesine -ki yaklaşık 72
bin dönümdür- 941 bin lira hibe ödeme yapıldı. Bunlar damla sulama
projeleridir.
Makine ekipman
konusunda, Hükûmetimiz döneminde, Manisa çiftçisine
494 projeye 4,5 milyon lira hibe destek sağlandı. Bunların tamamı hibedir.
Gerek hayvancılık faaliyetleriyle gerek meyve-sebze faaliyetleriyle gerekse
kırsal kalkınma yatırımlarının desteklenmesi ve diğer tarımsal faaliyetlerle
ilgili olarak bu tür projelerimiz uygulandı ve uygulanmaya da bundan sonra
devam edilecek. O nedenle, Hükûmetimiz, Manisa’yla,
Manisalı çiftçilerle ilgili olarak yardım yapmadığı veya destek vermediği
yönündeki iddialar mesnetsizdir ve haksızdır.
Üzüm yetiştiricileriyle
ilgili olarak da normalde mart sonu, nisan başında görülen bağlardaki uyanma,
bu sene, mevsim şartlarına bağlı olarak, hava şartlarına bağlı olarak 1 Mart
itibarıyla başladı ve burada tabii bazı tabiat olaylarından etkilenme söz
konusu oldu.
Kalıntıyla ilgili olarak
yoğun eğitim ve saha çalışmaları yapılmakta, özellikle bu ihracatın önündeki
engellerin kaldırılması yönünde bilgilendirme yapılmakta.
Keza, bağlarda görülen mildiyö hastalıyla ilgili olarak, biz, eğitimin bütün
imkânlarından, bütün tekniklerinden istifadeyle çiftçilerimize bilgi
ulaştırıyoruz. Örneğin üzüm üreticisine, 16 bin üzüm üreticisine Manisa’da 80
bin civarında mesaj gönderildi; onların bu hastalığa karşı hangi tedbirleri
alması gerektiği, ilaçlamayı ne şekilde yapmaları gerektiği, diğer kültürel
önlemlerle ilgili bilgilendirmeyi ihtiva eden mesajlardır.
Yine, diğer hastalık ve
zararlılarla ilgili konularda da çiftçi toplantıları ve eğitimler yapılmakta,
uyarı mesajları yapılmaktadır bitki koruma hastalıklarıyla ilgili olarak.
Şimdi, 22 Mayıs tarihinden
sonra gerek Manisa bölgesinde gerekse Türkiye'nin diğer bölgelerinde aşırı
yağışlar, zaman zaman sel gibi birtakım afetlerin
olması sebebiyle, aşırı yağışların olması sebebiyle bazı illerimizden, tabii
afet haberleri geldi çiftçilerle ilgili, tarımsal üretimle ilgili. Onlarla
ilgili de hasar tespit çalışmaları devam ediyor. Onlar tamamlandığında da ona
göre yasalar, mevcut mevzuat çerçevesinde Hükûmet
olarak biz çiftçilerimize gerekli yardımları, destekleri ve imkânları
sağlayacağız.
Değerli milletvekilleri,
gerek Manisa gerek Türkiye’de tarımsal üretimin daha verimli bir şekilde
sürdürülmesi bizim için son derecede önemli; üretimin artması, ihracata dayalı
bir üretimin hayata geçirilmesi bizim açımızdan önemli. Biz de Hükûmet olarak imkânlarımızı bu yönde kullanıyoruz, bundan
sonra da kullanmaya devam edeceğiz.
Ben, bu duygu ve düşüncelerle
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
AHMET ORHAN (Manisa) – Sayın
Başkanım, bir cümle ilave etmek istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Orhan, İç
Tüzük’ün 59’uncu maddesine göre gündem dışı konuşma yaptınız ve Sayın Bakan da
buna göre cevap verdi. İç Tüzük’ün 59’uncu maddesi buna cevaz vermemekte,
dolayısıyla söz veremeyeceğim, kusura kalmayın.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – “Mesnetsiz” dedi Sayın Bakan.
AHMET ORHAN (Manisa) –
“Mesnetsiz” dedi Sayın Bakan. Konunun
anlaşılması için mesnetlerimi ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN - Hakkınızı
kullandınız efendim.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin dört önerge vardır, önergeleri ayrı ayrı
okutacağım.
3’üncü sırada okutacağım
Meclis araştırması önergesi beş yüz kelimeden fazla olduğu için önerge özeti
okunacaktır. Önergenin tam metni Tutanak Dergisi’nde yer alacaktır.
Okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve
19 milletvekilinin, kadın ve çocuklara yönelik cinsel istismarın araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/825)
Türkiye Büyük Millet Meclis
Başkanlığı’na
Türkiye'de
cinsel istismar ve tecavüzün engellenmesi için gerekli acil önlemlerin
belirlenmesi ve kadının, çocuğun cinsel istismardan korunabilmesi için pozitif
ayrımcı uygulamaların ortaya çıkarılması, bu konuda çalışan kadın örgütlerinin
görüşlerinin alınması ve ortak projelerin çıkarılması amacıyla Anayasanın
98'inci, İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması
açılması için gereğini arz ederiz. 17.05.2010
1) Sebahat Tuncel (İstanbul)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan
Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat
Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Akın Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Fatma Kurtulan (Van)
9) Hasip
Kaplan (Şırnak)
10) Hamit Geylani (Hakkâri)
11) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
12) M. Nuri Yaman (Muş)
13) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
14) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
15) Osman Özçelik (Siirt)
16) Özdal
Üçer (Van)
17) Pervin Buldan (Iğdır)
18) Sevahir
Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Türkiye'de son dönemde ortaya
çıkan Siirt ve Manisa'daki cinsel istismar, taciz ve tecavüz olayları yaşanan
bu tür olayların su yüzüne çıkan ve basına yansıyan sadece bir kaçıdır.
Ülkemizde bu tür olayların büyük çoğunluğunun gün yüzüne çıkması ve dava konusu
olması, mağdurlar tehdit edilerek ve susturularak önlenmektedir. Söz konusu
olaylarda da görüldüğü gibi kamu görevlilerin dahi içerisinde olduğu, dört yıl
boyunca kız çocuklarına yüzlerce kişinin tecavüz etmesinde, toplumdaki ataerkil
düşüncenin ve bu zihniyeti besleyen tüm kesimlerin sorumluluğu bulunmaktadır.
Bu olayların ortaya çıkarılması, ne yazık ki yine kadınların bedenleri üzerinde
hak sahipliği olarak görülen "namus" kavramı gerekçe gösterilerek
engellenmektedir. Ancak bu tür olayların deşifre edilmesi cinsel istismarın
önlenmesi, gizli kalan bir çok olayın açığa
çıkarılması ve suçluların bulunması için önem taşımaktadır. Kadın örgütlerinin
cinsel istismar ve tecavüz olaylarına karşı olan mücadeleleri sonucunda son
zamanlarda bu tür olaylar daha çok deşifre edilmeye başlanmıştır. Afyon ili
İhsaniye ilçesinde 13 yaşındaki Y.O'ya tecavüz eden yaşları 16 ile 63
arasındaki 16 kişi tutuklanmıştır. Bilecik ilinde 12 yaşındaki M.K.'ye yaşları
17 ile 21 arasında değişen altı kişi tecavüz ettiği ortaya çıkmıştır. Çankırı
ilinde 14 yaşındaki kız çocuğuna 10 gün boyunca tecavüz ettikleri iddiasıyla
gözaltına alınan dokuz kişiden T.T, V.T., S.K., A.D.,
nöbetçi hakim tarafından tutuklanmıştır. Çorum ilinde Ensar
Vakfı Şube Başkanı Z.İ., öğrencileri 21 yaşındaki Ö.Y.
ve kardeşi 15 yaşındaki E.Y.'ye cinsel istismar iddiasıyla tutuklanmıştır.
Özellikle yatılı okullarda cinsel istismar olayları sıklıkla yaşanmaktadır. 06
Mayıs 2010 tarihinde basma yansıyan habere göre, Çorum ilindeki YİBO müdürünün
3 kız çocuğuna cinsel tacizde bulunduğu ortaya çıkmıştır.
Ortaya çıkan bu olaylar
yaşanan cinsel taciz ve tecavüz olaylarının sadece görünen küçük bir kısmıdır.
Toplumda kadın üzerindeki baskı ve "namus" tanımlaması, çoğu zaman
kadınların hatta ailelerin yaşadıklarını anlatmalarına engel olmaktadır. Diğer
yandan, toplumda televizyonlarda, köşe yazılarında ve toplumda etkisi olan kamu
görevlilerin açıklamalarında çoğu zaman bu cinsel istismarı destekleyen, meşrulaştıran
veya üstünü kapatmak isteyen söylemler bulunmaktadır. Bundan dolayı kadına ve
çocuklara yönelik cinsel istismarın deşifre edilmesi tek başına yeterli
olmamaktadır. Bu olaylarda sorumlu kişiler hakkında hukuki ve adli işlemlerin
sonuna kadar takip edilmesi gerekmektedir. Medyanın dilinin değişmesi gerektiği
gibi, kamu görevlilerin açıklamalarının cinsiyetçi ve ayrımcı bir dilden
arındırılması önem arz etmektedir. Kadının bedeni üzerinde her türlü küfür,
sömürü ve istismarın meşru görüldüğü zihniyetin, eğitim sisteminden ve kamu
kurumlarından silinmesi için her türlü değişikliğin yapılması acilen şarttır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'sının 41. Maddesine getirilen değişiklik önerisiyle
çocuk istismarının engellenmesine yönelik bir ifade eklense de, bu değişikliğin
sadece bir ifade olarak kalmaması ve fiiliyatta gerçekleşmesi için acil
önlemlerin alınması ve uygulamaya geçilmesi elzemdir. Kadınlara
ve çocuklara yönelik her türlü cinsel istismar, taciz ve tecavüz olaylarının
ortaya çıkarılması, bu olaylarla ilgili kişiler hakkında hukuki işlemlerin
yapılıp yapılmadığının takip edilmesi, Türkiye'de cinsel istismar ve tecavüzün
engellenmesi için gerekli acil önlemlerin belirlenmesi ve kadın ve çocukların
cinsel istismardan korunabilmesi için pozitif ayrımcı uygulamaların ortaya
çıkarılması amacıyla bir meclis araştırma komisyonu kurulmasını önermekteyiz.
2.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve
19 milletvekilinin, işçilerin sendikalaşması konusunda yaşanan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/826)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye'de
işçi ve emekçilerin örgütlenmeleriyle ilgili sorunların tespit edilmesi,
sendikalaşmaları önündeki engellerin kaldırılması, sendikalı olan işçilerin
işten atılma, ücretsiz izine çıkarılma gibi uygulamalara maruz kalmaması için
gerekli tedbirlerin alınması ve fiili olarak çözümlerin ortaya konması amacıyla
Anayasanın 98'inci, İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılması için gereğini arz ederiz.
1) Sebahat Tuncel (İstanbul)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Akın Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Fatma Kurtulan (Van)
9) Hasip Kaplan (Şırnak)
10) Hamit Geylani (Hakkâri)
11) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
12) M. Nuri Yaman (Muş)
13) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
14) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
15) Osman Özçelik (Siirt)
16) Özdal Üçer (Van)
17) Pervin Buldan (Iğdır)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Son iki yıldır sendikalı
olduğu için işten atılan ya da işveren tarafından ücret kısıntısına maruz kalan
işçilere dair pek çok haber basında yer almıştır. Bu olayların bir kısmına dair
açılan davalarda işçilerin kazandığı bilgisi bulunmaktadır. Aşağıda basında yer
tutan bu tür olayların sadece bir kaçı sıralanmıştır. Tüm bu işten çıkarmaların
araştırılması ve aydınlatılması, emekçilerin haklarının korunması için önemli
bir aşamadır.
7 Mayıs 2010
Üniversitenin ahşap
atölyesinde görevli, sendika üyesi Kadir Karabulak,
Bülent Karaçeper ve Rıza Karaçeper,
yeni yapılanma nedeniyle bu birime ihtiyaç duyulmadığı ve kârlı olmadığı gerekçesiyle
önceki gün (5 Mayıs) işten çıkarılmıştı. Karabulak
üniversitedeki sendikalaşma sürecini başlatan ve aktif olarak sürdürenler
arasında yer alıyordu. Sendika üyesi Prof. Dr. Nevin Ateş de 6 Nisan'da işten
çıkarılmıştı. Üniversite çalışanları marttan beri Devrimci İşçi Sendikaları
Konfederasyonu'na (DİSK) bağlı Sosyal-İş sendikasında örgütleniyor.
30 Nisan 2010
Mersin'de Şok Market'ten
sendika üyesi olması nedeniyle işten çıkarılan Kenan Kansu ve TEZ-KOOP-İŞ
üyeleri market önünde basın açıklaması yaptılar.
29 Mart 2010
Mersin Üniversitesi Araştırma
ve Uygulama Hastanesi'nde, taşeron firmaya bağlı olarak yaklaşık 10 aydır
hizmetli olarak çalışan 7 aylık hamile Fatma Baytar'ın, “hamile” olduğu
gerekçesiyle işten çıkarıldığı ileri sürüldü. Sendikalı olan Fatma Baytar
sendika üyesi olmasının işten atılmasına neden olduğunu belirtti.
28 Mart 2010
AKP'nin sıkı adamlarından Necmi Kadıoğlu'nun
başkanlığındaki Esenyurt Belediyesi'nin sendikalı
olduğu için işten çıkardığı 68 işçinin direnişi sürüyor. Türk-İş'e bağlı
Belediye-İş üyesi olan işçiler Belediyenin önünde fiili direnişlerini de 224
gündür sürdürüyorlar. İşçiler, kendilerine “sendikadan istifa et, işe dön”
önerisi yapıldığını ama sendikanın hak olduğunu ve bunu kabul etmeyeceklerini
söylüyorlar.
25 Mart 2010
Av. Cem Gök çalıştığı hukuk
bürosunda sendikal örgütlenme yapmaya başlayınca işinden oldu. Yaklaşık 140
avukatın çalıştığı bir hukuk bürosunda işe başlayan Av. Gök, resmî anlamda
sendika üyesi olduğu gerekçesiyle işine 23 Şubat'ta son verildi. “Performans
düşüklüğü” iddiasıyla işten çıkarılan Gök yaşanılan bu durumun sadece
avukatları değil, aslında toplumun bütününü ilgilendiren bir mesele olduğuna
vurgu yaptı.
Aralık 2009
Unilever
Firmasının depolama ve taşıma işini yapan taşeron şirketlerde çalışan 39 işçi
sendikaya üye olduklarından dolayı işten atıldılar. İşten atılan işçiler Unilever'in Gebze'de bulunan depolarının önünde eylem
yaptılar.
4 Aralık 2008
Türkiye'nin en önemli süt
ürünleri işletmelerinden Yörsan'ın işten çıkardığı
376 sendikalı işçiden 334'ünün davaları lehlerine sonuçlandı. Yörsan'ın inkârına karşın mahkeme, "İşçilerin işten
atılma nedeni sendikaya üye olmaları ve sendikal faaliyetlere
katılmalarıdır" diyerek işçilerin işe iadesine karar verdi, kararları
Yargıtay da onadı. İşçiler Aralık 2007 yılında işten çıkarıldıktan sonra dava
açmıştı.
14 Ağustos 2008
Emine Arslan
sekiz yıldır çalıştığı DESA'nın Sefaköy'deki
fabrikasından sendikalı olduğu ve diğer işçileri örgütlediği için işten
çıkarıldı.
1 Ağustos 2008
Avcılar Ambarlı'daki
Marport Limanında faaliyet yürüten Arser firmasında çalışan 700 işçiden 406'sı Liman-İş
sendikasına üye oldular. İşçilerin 20 Haziran'da sendikaya topluca üye olmaları
üzerine, işverenin 24 Haziran'da 5 işçiyi, 15 Temmuzda ise 52 işçiyi
tazminatsız işten çıkardı.
3.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve 19
milletvekilinin, toplu mezar iddialarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/827) (x)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye'de 1984-1999
yıllarında zorla kaybedilen ve çatışmalarda yaşamını yitiren kişilere ait
olduğu belirtilen toplu mezarlar gerçeğinin ulusalüstü
insan hakları belgelerinde öngörülen usullere uyumlu bir şekilde araştırılarak
sorumluların ortaya çıkarılması ve öldürülen kişilerin kimliklerinin tespit
edilerek kayıp yakınlarının yaşamış olduğu mağduriyetin giderilmesi amacıyla
Anayasa’nın 98, İçtüzüğün 104 ve 105'inci Maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını arz ederim.
1) Ayla Akat
Ata (Batman)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan
Kışanak (Diyarbakır)
4) Bengi Yıldız (Batman)
5) Akın Birdal (Diyarbakır)
6) Emine Ayna (Mardin)
7) Fatma Kurtulan (Van)
8) Hasip
Kaplan (Şırnak)
9) Hamit Geylani (Hakkâri)
10) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
11) M. Nuri Yaman (Muş)
12) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal
Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir
Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe Özet:
Birleşmiş Milletler, Zorla
Kayıp Edilmeye Karşı Herkesin Korunmasına Dair Bildirisi'nde, insanların zorla
kaybedilmesini insanlığa karşı işlenen bir suç olarak kabul etmiştir. Bildiri,
zorla veya gönüllü olmayan kaybolmalara ve kaybolmaların neden olduğu
endişelere yer vermektedir. Bildiri, hükümetleri zorla kayıp edilmeye neden
olabilecek aşırı eylemlerden alıkoymaya çağırmaktadır. Hiçbir durumun (savaş
tehdidi, savaş ilanı, iç siyasi istikrarsızlık veya diğer olağanüstü haller)
zorla kaybedilmeleri haklı çıkaramayacağı vurgulanmaktadır. Bu bildirinin
ardından BM, Zorla Kaybedilmelere Karşı bir Sözleşme hazırlayarak, 20 Aralık
2006 tarihinde imzaya açmıştır. Henüz yeterli imzayı almamış olsa dahi, yakın
gelecekte bu Sözleşmenin yürürlüğe gireceği açıktır.
İlgili Bildiri ve Sözleşmede
Zorla kaybedilmenin İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'nde yer alan insan
haklarının ve temel özgürlüklerin ağır ve açık bir ihlali olarak kınanması ve
bu alandaki uluslararası belgelerin pekiştirilerek ileri götürülmesi gerektiği
belirtilmektedir. Devletlerin kendi topraklarında zorla kaybedilmeleri
önleyecek ve ortadan kaldıracak etkin tedbirleri almakla yükümlü olduğu
belirtilmektedir. Devletlerin zorla kaybedilmeye yetki veren veya teşvik eden
emir ve talimatları yasaklamakla yükümlü olduğu, hiçbir kamu makamının, talimat
ya da emirlerinin zorla kaybedilmeleri haklı çıkarmayacağı belirtilmektedir.
Yine zorla kaybetme eylemini gerçekleştirenlerin işledikleri suç, kayıp
kişilerin durumu ve yeri hakkında bilgi vermedikçe ve gerçek açıklığa
kavuşmadıkça devam eden bir suç olarak nitelendirilmektedir.
Zorla kaybedilme yöntemi,
Türkiye tarihinde 12 Eylül 1980 askeri darbesi ve sonrasında sisteme muhalif
düşünce, inanç ve kimliklere sahip kesimler üzerinde sistematik olarak uygulanmış
ve bunun sonucunda çok sayıda kaybedilme olayı yaşanmıştır. Özellikle Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yaşanan çatışmalı süreçte yaşam hakları devletin
güvencesi altında olan onlarca insan benzer yöntemlerle kaybedilmiştir. Bu
süreçte binlerce insan faili meçhul siyasal cinayetler sonucu yaşamını
yitirmiş, 1000'e yakın insan gözaltında kaybedilmiş ve çatışmalarda yaşamını
yitiren onlarca örgüt mensubunun cenazesine ulaşılamamıştır. 1990'lı yıllarda
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde görülen zorla kaybedilme davalarında AİHM
Türkiye'yi yeterli ve etkili soruşturma yapmadığından mahkum
etmiştir. Timurtaş, Çiçek, Akdeniz Türkiye'ye karşı
davaları bunlardan sadece birkaçıdır.
İnsan hakları savunucularınca
çatışmalarda yaşamını yitirmiş kişilerin cenazelerinin ailelerine teslim
edilmemesi, kimlik tespiti yapılmadan defnedilmesi de kaybedilme olarak
görülmektedir. Bugün tek-tek veya toplu olarak infaz edilen bazı kayıpların
cenazelerine kısmen ulaşılabilmişse de; zorla kaybedilen ve çatışmalarda yaşamını
yitiren kişilerin ailelerinin cenazeye ulaşımının engellenmesi, toplu
gömülmeleri ve etkin soruşturma sürecinin işletilememesi nedeniyle ülkemizdeki
kayıplar ve toplu mezarlar gerçeği tam olarak gün ışığına çıkarılamamaktadır.
Türkiye, çatışmalar döneminde
üstü örtülen toplu mezarlar gerçeğiyle ilk kez 1989 yılında Siirt'e bağlı
Kasaplar Deresi'nde çok sayıda cesedin bulunmasıyla yüzleşmiştir. Bu gerçeği
2002, 2004 ve 2005 yıllarında Şırnak, Bitlis, Mardin, Van, Batman Diyarbakır
son olarak da Bingöl'de çatışmalarda yaşamını yitiren ve kaybedilen kişilere
ait olduğu belirtilen toplu mezarlar takip etmiştir. Sivil toplum kuruluşları
ve bölge insanın girişimleri sonucu sadece altmışa yakın toplu mezar tespit
edilebilmiştir. Toplu mezarlardan Kulp ve Tatvan'dakilere yönelik hukuki süreç
başlatılmış, Kulp'taki toplu mezarda bulunan kemiklerin öldürülen köylülere ait
olduğu DNA testiyle belgelenmiştir. Tatvan'da PKK mensuplarına ait olduğu
belirtilen toplu mezarla ilgili DNA tespit çalışmaları neticelenmemiştir.
Bütün bu çalışmalarda ulusalüstü insan hakları belgelerinde düzenlenen usullere
uyulması zorunluluğu da bulunmaktadır. Başlangıçta değindiğimiz BM Zorla Kayıp
Edilmeye Karşı Herkesin Korunmasına Dair Bildirge ile,
BM Yasa Dışı ve Keyfi İnfazların Önlenmesi Hakkında İlkeler (1991) ve BM
İstanbul Protokolü (2000) hükümlerinin dikkate alınmalıdır.
4.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal ve 19
milletvekilinin, bazı illerde yaşanan toplumsal olayların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/828)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Gerek Manisa Demirci'de
gerekse de Muğla'da yaşanan ve ölümle sonuçlanan olayların araştırılması bir
gerekliliktir. Olaylarda güvenlik güçlerinin taraflı davrandığı savlarının
açıklığa kavuşturulması, gerçek kışkırtıcılarının ve sorumlularının ortaya
çıkarılması, bir daha benzer durumların yaşanmaması için alınması gereken
önlemlerin saptanması amacıyla Anayasanın 98'nci, İçtüzük'ün 104 ve 105'inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını saygıyla dilerim. 20.05.2010
1) Akın Birdal
(Diyarbakır)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan
Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat
Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Emine Ayna (Mardin)
7) Fatma Kurtulan (Van)
8) Hasip
Kaplan (Şırnak)
9) Hamit Geylani (Hakkâri)
10) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
11) M. Nuri Yaman (Muş)
12) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal
Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir
Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Daha önce pek çok yerde
örneği görüldüğü gibi, Mayıs ayı başında Manisa Demirci'de, geçen hafta ise Muğla'da
Kürt yurttaşlarımıza karşı kışkırtıcı eylemler ve saldırılar
gerçekleştirilmiştir. Muğla'daki olaylarda bir Kürt öğrenci tabancayla
öldürülmüştür. Yaşananlar kaygı vericidir. Her iki yerde de olayların gelişimi
benzerlik taşımaktadır. Okumak için gelen Kürt öğrencilere karşı (özellikle
kadın öğrencilere yönelik) sözlü tacizde bulunulmakta, bu tacizler bir süre
sonra fiziki saldırıya dönüşmektedir. Saldırılar önlenmediği zaman da linç
girişimleri görülmektedir. Bu saldırılarda kamu otoritelerinin ve güvenlik
güçlerinin yansız davranmadığı yönünde genel bir kanı oluşmuş durumdadır.
Mayıs ayı başında Manisa
Demirci'de bir Kürt öğrenciye laf atmayla başlayan olaylar sonucu Kürt
öğrenciler sokakta gezemez, alışveriş yapamaz duruma gelmişlerdir. Kaymakam ve İlçe
Emniyet Müdürünün “can güvenliğinizi sağlayacağız” demelerine karşın saldırılar
sürmüştür. Bu saldırıların sürmesinde Belediye Başkanının “şehit cenazeleri var
siz biraz ortada gözükmeyin” demesinin payı olduğu açıktır. Bu tip
kışkırtmaların sonucunda Kürt öğrenciler motosikletle yüzünü kapatarak gezen
kişilerce dövülmekte, evleri taşlanmakta, ilçeden atılmakla tehdit
edilmektedirler.
Olaylar öyle bir noktaya
gelmiştir ki, halkın can ve mal güvenliğini sağlamakla görevli olan kurum ve
kişiler saldırganları etkisizleştirmek ve soruşturmak yerine saldırıya
uğrayanları gözaltına almaktadırlar.
Benzer durum Muğla'daki
olaylarda da gözlenmektedir. İki öğrenci grubu arasında yaşanan tartışmaya
güvenlik güçleri müdahale etmiş ve kavgayı ayırmıştır. Daha sonra güvenlik
güçlerinin belirlediği yoldan evlerine dönmekte olan Kürt öğrencilerin üzerine
ateş açılmış çıkan kargaşada güvenlik güçleri saldırıya uğrayanları biber gazı
sıkarak ve coplayarak gözaltına almıştır. Olaylarda Şerzan
Kurt isimli öğrenci ağır yaralanmış daha sonra da yaşamını yitirmiştir. Bu
olaylarda güvenlik güçlerinin taraflı davrandığına ilişkin kanı uyanmıştır.
“Derin” takma adını kullanan bir polisin olayların bu noktaya gelmesinde etkisi
olduğu söylenmektedir.
Olayın başlama ve sürme şekli
12 Eylül öncesi sıkça tanık olduğumuz saldırılara benzemektedir. Güvenlik
güçlerinin yansızlığının sağlanamadığı durumlarda yaşanan acı sonuçlar
aklımızdadır.
Bu ülkenin bir yurttaşı
olarak şehirlerinden ayrılarak, okumaya, çalışmaya geldikleri yerlerde Kürtlere
karşı gösterilen tepkiler, linç girişimleri ve saldırılar kardeşlik ve barış
özlemlerimizi azaltmaktadır.
Bütün bu bilgiler ve sonuçlar
gerek Manisa Demirci'de gerekse de Muğla'da yaşanan olayların araştırılmasını
zorunlu kılmaktadır. Olaylarda güvenlik güçlerinin taraflı davrandığı
savlarının açıklığa kavuşturulması, gerçek kışkırtıcıların ve sorumluların
ortaya çıkarılması ve bir daha benzer durumların yaşanmaması için alınması
gereken önlemlerin saptanması amacıyla Meclis Araştırma Komisyonu kurulması
yerinde olacaktır. 20.05.2010
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/812) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 13/7/2010 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu’nun 13.07.2010
Salı günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu
maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Bengi
Yıldız
Batman
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler Kısmının 698 inci sırasında yer alan 10/812
siyasi partiler ve seçim sistemindeki sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis Araştırması açılmasına ilişkin
önergelerin görüşülmesinin Genel Kurulun 13.07.2010 Salı günlü birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Barış ve Demokrasi
Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Hasip
Kaplan, Şırnak Milletvekili.
Buyurun Sayın Kaplan. (BDP
sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Grup önerimiz özellikle seçim
ve siyasi partiler rejiminin ulaştığı sorunların araştırılmasını ve yapılması
gerekenlerin belirlenmesini içeriyor.
Bildiğiniz gibi demokrasinin
temeli adalette temsildir, seçimlerdir ve siyasi partiler rejimidir. Siyasi partiler rejimi söz konusu olduğu zaman şöyle bir geriye
döndüğümüzde, 12 Eylül askerî darbesinin yaptığı ilk iş siyasi partileri
kapatmak olmuştur, sonra da liderlerini Zircirbozan’a
hapsetmek olmuştur ama akabinde yaptığı uygulamalara baktığımız zaman siyasi
partilerden sonra emek ve meslek örgütlerini, sivil toplum örgütlerini yani
demokrasinin nüvesi olan bütün örgütlenmeleri sıkıyönetim askerî mahkemelerince
kapattırarak, yöneticilerini içeriye alarak, illegal örgüt üyelikleriyle
suçlayarak depolitizasyon politikasının temelini atmıştır. 12 Eylül
askerî darbesinin getirdiği siyasi partiler rejimi, seçim yasalarındaki seçmen
kütükleriyle ilgili hükümler aradan geçen otuz yıla rağmen değiştirilmemiştir.
Ancak seçim barajı, hazine yardımıyla ilgili bazı değişiklikler olmuştu.
Partilerde…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Hasip Bey, barajın indirilmesini savunuyorsunuz ama hem
lehte hem aleyhte dilekçe vererek orayı bile tıkayan birinin demokrasi anlayışı
böyle olsa gerek yani!
BAŞKAN – Sayın İnce, lütfen…
SIRRI SAKIK (Muş) – Bunları
sizden öğrendik. Yavaş yavaş...
MUHARREM İNCE (Yalova) – Yok yok, biz hiç öyle bir şey yapmadık daha. Yani o kadarcık şeyi hazmedemeyen birisinin, yüzde 10 olsa ne
olur…
BAŞKAN – Sayın İnce, lütfen…
HASİP KAPLAN (Devamla) –
Sayın İnce, ben konuşmamı yapıyorum.
BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen
Genel Kurula hitap edin siz.
HASİP KAPLAN (Devamla) –
Demokraside sizin daha önce önergeler konusunda yaptığınız paylaşım biliniyor.
Onun için bu tartışmaya girmek istemiyorum.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Paylaşım ayrı bir şey, hem lehte hem aleyhte almak ayrı bir
şey.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Siz
çok aldınız kendiniz de önergelerinizin üzerinde konuşmak için, diğer partiler
de aldı ve alıyorlar kullanmıyorlar haklarını bir kısmı da. Onun için, böyle
bir tartışma doğru değil.
Bu konuda partilerde genel
başkanların değişmediğini, kadrolarının da değişmediğini, lider sultasının
devam ettiğini (yaşlıların çok-gençlerin az, erkeklerin çok-kadınların az)
parti içi demokrasi ve üye hukukunun işlemediğini, ön seçim yerine merkezî
yoklama ve tayin sistemiyle aday belirlendiğini hepimiz biliyoruz. Kongreler,
toplantılar sadece genel başkanların konuştuğu mitinglere dönüşüyor;
tartışmasız, katılımsız, eleştirisiz, üretimsiz geçiyor. Parti örgütleri
tembelleşiyor, her şeyi merkez belirliyor. Bunun sonucu olarak merkez, statükocu, resmî söylemci, tabucu, tembel oluyor; projeler
ortaya çıkmıyor, değişim, dönüşümün önü kesiliyor. Parti tüzükleri rakip aday
çıkmasını engelliyor, demokratik bir yarış olamıyor.
1961 ve sonraki 82
Anayasası’nda da siyasi partiler demokratik hayatın vazgeçilmez unsurları
olmasına rağmen, düşünce ve örgütlenme özgürlüğü sınırlandırılarak, siyasi
partiler kapatılarak, dünyada siyasi parti kapatma rekorunu kırmış bir ülke
durumundayız.
Siyasi partilerin kendi iç
düzenlemelerinde de gene Anayasa’nın gereği olan parti içi hukukun, ön seçim
hukukunun işlemediğini görüyoruz.
Yine, en önemli sorunlardan
biri yüzde 10 seçim barajı. Bu seçim barajı -yine önümüzdeki
günlerde gündemde- her nedense işine gelenin sarıldığı bir baraj. Bu
seçim barajı, antidemokratik yapısıyla, aslında partilerin ve liderlerin
demokrat olup olmadığının tavırlarını da ortaya koyan bir ölçüye dönüşmüş
durumda. Aslında, siyasi istikrar değil felaket getiren bir Meclis yapısına
dönüştüren ve ilk 1983’te uygulanan, 12 Eylül cuntacılarının hediyesi olan
yüzde 10 barajına kimler sarılıyor? Bunu düşündüğümüz zaman, gerçekten, bugüne
kadar baktığımız zaman, iktidar olan bütün partilerin bunu savunduğunu görürüz,
Özal döneminden Sayın Erdoğan’a kadar. Ancak ana muhalefet yakın zamana kadar
işine geldiği için savunmuştu ama bir önergeleri oldu Meclise barajın yüzde
7’ye indirilmesi konusunda. Bizim daha önce verdiğimiz kanun teklifleri var.
Biz, seçim barajının hem yüzde 3’e indirilmesini hem bu Mecliste kadın temsili
konusunda bir kotanın konulmasını… Çünkü daha önceleri çok düşük olan kadın
milletvekili sayısının… Bu, önceki dönem 4,5’tu, şimdi 9,8’e çıktı, o da
partimizin sayesinde çıktı, bizde kadın milletvekili sayısı çok olduğu için bu
oran arttı. Maalesef, Mecliste kadın temsiliyeti
konusunda acımasız bir yaklaşım var.
Şimdi, yüzde barajına
baktığımız zaman, 12 Eylül cuntacılarından yüzde 10 barajına ilk başta itiraz
edenlerin, daha sonra işine geldiği zamanda -bir Stockholm sendromu
yaşadığını- bu yüzde 10 barajını savunmaya başladıklarını görürüz.
Seçim barajıyla ilgili ilginç
tespitler var, İnternet’e girerseniz görürsünüz, darbe barajıyla ilgili
deniliyor ki: “Her sene, taşmadan, milleti boğan baraj.” ya da “Demokrasi
yalanı.”, “Çarpık demokrasi göstergesi.”, “Küresel ısınmadan etkilenmeyen tek
baraj.” Seçim barajı için… “2007 seçimlerinde bağımsız adaylarla delinen
baraj.” En çok bağımsız adayın çıktığı 2007 seçimi… AK PARTİ’nin
yüzde 47 ile Mecliste yüzde 65 temsiliyet sağladığı
baraj.”, “Kürtler veya bölge veya sosyolojik partiler Meclise girmesin diye
konulan baraj.” İşte bu barajın gelişmiş, demokratik ülkelerde en yükseği yüzde
5 Almanya, Belçika Estonya, yüzde 4 Avusturya,
Bulgaristan, Yüzde 3 İspanya, Yunanistan, Romanya, Ukrayna, yüzde 2 Danimarka,
yüzde 0,67 Hollanda, barajsız ülkeler ise İsveç, Finlandiya, İrlanda, İzlanda.
Halkın iradesinden korkanların sığındığı yüzde 10 barajıyla maalesef beleş milletvekilliğine oynama, bazı partileri baraj altında
bırakıp onların oyları yerine işte kendi milletvekilleri az oyla seçilsin
hesabı. 2002’de DEHAP, Diyarbakır seçimlerinde aldığı oylara göre 8
milletvekili çıkarıyordu, diğer tüm partilere 3 tane düşüyordu fakat AK PARTİ
iki üç bin oyla oradan milletvekili çıkardı, getirdi buraya. Bu
adaletsiz yaklaşımda halkın temsilinin söz konusu olmadığı çok açık. Avrupa
Konseyinde istikrar yüzde 3 oranı dolaylarında, kolay kolay
da değişmiyor.
Yine seçim barajıyla ilgili
tartışmalar var. Bu tartışmalarda Venedik Komisyonu’nun da en fazla yüzde 3-5 arasında olduğu söyleniyor. Şu an bakıyoruz -tabii, bu
süreçler böyle- 1986’da Sayın Başbakan milletvekili adayı olmuş, seçilememiş,
1989’da Beyoğlu Belediye Başkan adayı olmuş, seçilememiş, 1991’de milletvekili
adayı olmuş, tercihli oy sistemi nedeniyle iptal edilmiş milletvekili adaylığı.
2002’de Siirt seçimleri özel bir düzenlemeyle Sayın Başbakan için
değiştirilmiş. “Affa uğrasalar bile...” -düşünce suçlarında-
hükmü sadece üç aylığına Sayın Başbakan için değiştirilmiş ve bu değişiklik
sonucu Sayın Başbakan milletvekili olmuş, sonra da Başbakan olmuş, Allah da
“Yürü ya kulum!” demiş ondan sonra, bu seçim sistemi sayesinde.
Şimdi, böyle olunca, bu sistemden
kim nemalanıyor? Bu sistemden demokrat olmayanlar nemalanıyor. Bu sistemde, 72
milyon insanımızı merkeze hapsetme, resmî statükocu,
tabucu bir anlayışa hapsetme, sonra solda, sağda iki büyük parti yaratma, o iki
büyük parti etrafında bir oluşum yaratma ve diğer partileri seçime katmama
anlayışı yaratılmaktadır. Bu seçimle ilgili daha önce, 1987’de Özal döneminde
yapılan değişiklikler var biliyorsunuz. Hazine yardımıyla ilgili yapılan var.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen
tamamlayınız.
Buyurun.
HASİP KAPLAN (Devamla) –
Bağlıyorum.
Daha önce, 1987’de dar bölge
seçim sistemine göre barajların çok daha yüksek olduğu biliniyor, yüzde 20’lere
çıkmış 87’de. Daha sonraki dönemde, 91 seçimlerinde yüzde 20’de, yani hem il
barajı hem ülke barajı konulduğu için. 1995 maceralı seçimlerini Anayasa
Mahkemesi iptal ediyor. Yine, 1990’lı yıllarda ve günümüzde, bu yüzde 10 barajı
sonucu 1999’da CHP barajın altında kaldı, 2002’de MHP barajın altında kaldı ve
işte, daha önce “Bölgesel partiler veya Kürtler Meclise girmesin.” anlayışıyla
getirilen yüzde 10 barajı. Artık biz de yolunu bulduk, bağımsız bağımsız geliyoruz, burada da grubumuzu kuruyoruz,
partimizi de kuruyoruz. İsterseniz değiştirin isterseniz değiştirmeyin ama
demokrat olabilmeniz için bunu değiştirmeniz gerekiyor. Bu
önerge bu nedenle önemli.
Saygılarımla. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Kaplan.
Önerinin aleyhinde söz
isteyen Mustafa Özyürek, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Özyürek. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) –
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; önergenin aleyhinde söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
baraj konusu, bütün demokrasilerin bir temel konusu, özellikle Türkiye’de çok
tartışılan bir konu. Tabii –barajın- hukuki açıdan bizim İnsan Hakları
Mahkemesine kadar konu gittiğinde “Her ülke kendi koşullarına göre barajı
düzenleyebilir.” şeklinde bir karar çıkmıştı yani konu hukuki olmaktan ziyade
siyasi bir konudur. Bugüne kadar Türkiye, barajı yönetimde istikrar açısından
değerlendirmiş ve yüzde 10 olarak tutmuştur ama özellikle 2002 seçimlerinde
gördük ki yüzde 10 barajı kabul ettiğiniz zaman büyük bir seçmen kitlesinin
iradesi Parlamentoya yansımıyor. Öyleyse barajı makul bir düzeye çekmek şart
oldu yani demokraside sadece yönetimde istikrar değil, ayrıca temsilde adalet
kavramının da çok büyük önemi var. Yönetimde belki istikrarı sağlıyorsunuz…
Nitekim yüzde 34 oy aldı AKP 2002 seçiminde, Anayasa’yı değiştirecek sayıda
milletvekiline sahip oldu ve pek çok parti, Doğru Yol Partisi, Anavatan Partisi
gibi pek çok parti Parlamentoda temsil edilemedi. Öyleyse barajı makul bir
düzeye çekmek gerekiyor.
Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, yeni bir öneri verildi, bu önerimizde diyoruz ki: Baraj yüzde 7 olsun.
Tabii, yüzde 7 olsun ama onun yanında bir incelik daha var, onu da dikkatinize
sunmak istiyorum. Eğer yüzde 70’in altında bir temsil olursa Parlamentoda,
yüzde 7’nin altında oy alan, diyelim yüzde 6 oy alan bir parti de Parlamentoda
temsil edilebilecek. Böyle bir öneriyle Türkiye Büyük Millet
Meclisinin huzuruna geldik ama ne yazık ki daha öneriyi verir vermez Adalet ve
Kalkınma Partisi buna yanaşmadığını, bunu kabul etmeyeceğini ifade etti çünkü
yüzde 10 barajından en çok yararlanan parti, Adalet ve Kalkınma Partisi
olmuştur; hem 2002 seçiminde çok büyük farkla yararlanmıştır hem de 2007
seçimlerinde gene büyük farkla yararlanmıştır yani aldığı oyun çok üzerinde
milletvekiliyle Parlamentoda temsil hakkına sahip olmuştur. Bu önergeyi
veren Barış ve Demokrasi Partisi ise hiçbir şekilde temsil edilememiş, ancak,
Sayın Kaplan’ın da ifade ettiği gibi, bağımsız seçilmek suretiyle sonunda
burada parti kurmuşlardır veya bir grup oluşturmuşlardır. O nedenle, artık,
yüzde 10 barajda ısrar etmek, gerçekten, demokrasiyle bağdaşmıyor, temsilde
adalet ilkesiyle bağdaşmıyor ve her düşüncenin Parlamentoda temsil edilmesi
gerekir.
Aslında en adil sistem,
geçmişte uygulanmış olan millî bakiye sistemidir yani alınan bütün oyların Parlamentoya
yansıdığı sistemdir. Nitekim geçmişte Türkiye İşçi Partisi o yolla Parlamentoda
15 milletvekiliyle temsil edilmiştir. Sadun Arenlerin, Çetin Altanların Parlamentoya girmesi ancak
millî bakiye sistemiyle mümkün olmuştur. Tabii, millî bakiye sistemi dediğiniz
zaman da işte Çanakkale’de alınan oyla Urfa’daki oyu birleştiriyorsunuz, 1
milletvekili seçiliyor. Bunun da bazı sakıncaları olduğu zamanla görülmüştür
ama artık yüzde 10 barajının değişmesi noktasında toplumda bir uzlaşma var,
Parlamentoda da bu uzlaşmanın sağlanması gerekir.
Şimdi, AKP hep “demokrasi
şampiyonu” olarak kendini takdim eder, “Biz, demokratikleşme yönünde çok önemli
adım attık.” der. Nitekim “Kürt açılımı” diye başlattıkları açılımı, işte
“demokrasi açılımı” diye takdim ettiler, gerçi sonunda “millî birlik” açılımı
şeklinde bir noktaya geldiler ama demokrasi açılımı yapacaksanız bunun en
önemli ayaklarından biri, adımlarından biri barajın aşağıya indirilmesidir. O
nedenle “Biz kesinlikle barajın aşağıya inmesini kabul etmeyiz.” yaklaşımı AKP
açısından, demokrasi açısından bir handikap
oluşturmaktadır. O bakımdan, artık bu barajla yolumuza devam edemeyiz, mutlaka
bunu düşürmeliyiz. Eğer Parlamento bu konuyu gündeme alırsa,
elbette bunun üzerinde farklı görüşler olabilir, oran üzerinde de farklı
görüşler olabilir, belli bir uzlaşma mutlaka sağlanabilir ama Mecliste
çoğunluğu elinde bulunduran Adalet ve Kalkınma Partisi buna kesin olarak karşı
olduğunu söyleyince, bu konunun gündeme gelmesi, gündeme gelse bile, işte bu
şekilde Parlamentoda konuşabiliriz ama bizler sadece konuşmuş oluruz, eller
kalktığı zaman da bu öneriler reddedilmiş olur.
Değerli arkadaşlarım,
demokrasi bir anlayış, bir kültür meselesidir. O nedenle de her görüşten
insanlara tahammül edebilmeliyiz, elbette bütün görüşler Anayasa çerçevesinde
olacak, elbette bütün görüşler yasalar çerçevesinde ifade edilecek. Onun için
de çok farklı düşüncelerin burada yer alması lazım. Mesela, hangimiz istemeyiz
burada çevreci, çevreciliği savunan, ekolojiyi savunan
belli sayıda milletvekilleri de aramızda olsaydı, yani bir yeşil grup aramızda
bulunsaydı da Türkiye'nin güzelliklerinin, doğasının tahribine karşı mücadele
etselerdi ve onların o mücadelesine hep beraber destek verseydik.
Farklı grupların burada
bulunması ve görüşlerini açıklaması hepimiz için bir zenginliktir, bir şanstır.
O bakımdan artık yüzde 10 baraj pek çok düşüncenin Parlamentoya yansımasının
önünü kesiyor ve bu sefer ne oluyor? Parlamentonun saygınlığı azalıyor. İşte,
yüzde 7, yüzde 8, hatta yüzde 9 oy almış bir parti, bir düşünce burada yer
almadığı zaman, Parlamentoda görüşlerini yansıtamadığı zaman o parlamentoya
uzaktan bakıyor, o parlamentoya karşı giderek bir husumet meydana geliyor. O
bakımdan demokrasinin benimsenmesi için de barajın indirilmesi şart çünkü bütün
düşünceler gerçek anlamıyla burada temsil edilirse, bütün düşünceler etrafında
tartışmaları özgürce, serbestçe yapabilirsek demokrasimiz bundan kazançlı çıkar
ve mutlaka demokrasi de bundan kazanır.
Onun için, biz artık bu yüzde
10 barajın demokrasimiz açısından bir handikap
olduğunu düşünüyoruz ve barajın mutlaka en az yüzde 7 düzeyine düşürülmesi
gerektiği ifade ediyoruz. Ayrıca, dediğim gibi Parlamentoya yüzde 70’in altında
bir yansıma olursa, Parlamentoda temsil edilen milletvekillerinin aldıkları oy
yüzde 60 gibi bir noktada olursa, o zaman yüzde 6 oy alan bir parti de burada
temsil hakkına sahip olmalıdır diyoruz.
Ben, bu vesileyle barajın
mutlaka bu Parlamentoda enine boyuna tartışılması ve doğru kararın burada
verilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP ve BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Özyürek.
Önerinin lehinde söz isteyen
Osman Özçelik, Siirt Milletvekili. (BDP sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın Özçelik.
OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; verdiğimiz önergenin lehine konuşmak üzere söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Meclise geldiğimiz günden
beri demokratikleşmenin önündeki yasal düzenlemelerin yeniden gözden
geçirilmesi ve demokratikleşmeyi sağlayıcı çalışmaların yapılması konusunda
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu olarak her türlü demokratikleşme çabalarını
destekledik ve gayretlerimizi gösterdik.
Demokratikleşmenin önündeki
en büyük engellerden biri olarak kabul ettiğimiz seçim barajının düşürülmesine
ilişkin çeşitli kanun teklifleri verdik. Siyasi Partiler Yasası, Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun, yerel seçimler hakkındaki
kanun ve diğer seçim mevzuatına ilişkin kanunlarda demokratikleşmeyi sağlayacak
tedbirlerin alınması konusunda yasa değişikliği önerilerimizi sunduk, ancak ne
yazık ki bugüne kadar bu tekliflerimizden hiçbiri gündeme alınmadığı gibi
dikkate de alınmış değil.
Demokratik ülkeler, çok
farklı toplumsal kesimlerin parlamentoda temsili için temsilde adalet ve
yönetimde istikrar ilkesine son derece büyük bir titizlik gösterirler. Evet,
istikrar olmalı ama temsilde adalet göz ardı edilemez.
Siyasi düşüncenin en üst
düzeyde örgütlenmesi siyasi parti örgütlenmesidir. Siyasi partiler temel hukuk
kuralları çerçevesinde kalmak ve şiddete, şiddet unsuruna yer vermemek üzere
çeşitli felsefi görüşlerin, çeşitli toplumsal kategorilerin, çeşitli
inançların, çeşitli etnik grupların sorunlarını dile getirmek, onlara çözüm
arayışında olmak ve bunları parlamentolarda temsil etme hakkına sahiptirler ve
bu şekilde kurulurlar. Tabii siyasi partilerin temel amaçlarından bir tanesi
iktidar olmaktır, ancak temsil ettikleri toplumsal kategorilerin, sınıfların ve
temsil ettiği diğer görüşlerin yönetime katılmasını sağlamak amacıyla
programlarında belirttikleri ilkeler doğrultusunda ve kamuoyuna açıkladıkları
görüşler doğrultusunda halktan aldıkları destek oranında parlamentolarda temsil
edilmelerinin sağlanması konusunda demokratik ülkeler büyük titizlik
gösterirler.
Siyasi partilerin yönetime
katılmaları sadece iktidar olmakla sınırlı değil, muhalefet yoluyla da yönetime
katılma bütün siyasi partilerin hem görevleri hem haklarıdır. İşte bu nedenle,
temsilde adalet çok büyük bir önem kazanıyor.
Antidemokratik ülkelerde
farklı düşünceler, toplumda genel geçer siyasi düşüncelerden farklı düşünceler
genellikle tehlikeli düşünceler olarak görülür ve bu tehlikeli düşüncelerin
ifade edilmesine ve örgütlenmesine engel olunur, baskı uygulanır.
Bu durumlarda, temsil imkânı
bulamayan, ifade imkânı bulamayan ve örgütlenme imkânı bulamayan düşünce yer altına iner. Zorla bastırılan düşünce karşı şiddeti
doğurur. İşte parlamentolar bu nedenle, bu anlamda yapıcı bir özellik taşırlar
ve her türlü düşüncenin özgürce ifade edilebildiği demokratik bir ortamı
yaratırlar demokratik ülkelerde.
Türkiye’de yüksek seçim
barajının Kürt sorunundan kaynaklı olduğu gerçeği ve Kürtlerin kendi
kimlikleriyle Parlamentoda kendilerini temsil etmenin önüne bir engel olarak
konduğu konusu artık inkâr edilemiyor, artık neredeyse açıkça söyleniyor.
Yüksek seçim barajıyla,
Türkiye’nin ayrıca taraf olduğu Birleşmiş Milletler Kişisel ve Siyasal Haklar
Uluslararası Sözleşmesi; bu Sözleşmeye aykırı bir tutum gösteriliyor, bu
Sözleşme açıkça ihlal ediliyor.
Yıllardır
dili, kültürü, tarihi ve nihayet varlığı inkâr edilen Kürt halkının, ezilen,
sömürülen, baskı altında tutulan emekçilerin, muhtelif inanç sahiplerinin,
inançsızların, farklı cinsel tercihi olanların, kadınların, Alevilerin ve diğer
azınlıkların; tüm bunların, toplumda ezilen, sömürülen, baskı altında tutulan
tüm toplumsal kategorilerin temsilciliğini ve sözcülüğünü yapmak üzere
örgütlenmiş bir siyasi parti olarak Parlamentoda kendi kimliğimizle
temsilimizin önüne geçilmesi kabul edilemez. Toplumsal
barışa bu şekilde zarar verildiğini düşünüyoruz.
Yüksek orandaki seçim barajı,
bir taraftan, halk iradesinin Parlamentoya yansımasını engellemekte, diğer
taraftan, seçimlerde en yüksek oyu alan siyasi partinin hak etmediği oranda
temsiline olanak sağlamakta, aşkın temsil oranı, Parlamentoda diğer muhalefet
gruplarının dikkate alınmaması gibi kendini beğenmişlik ve vurdumduymazlık
duygusu geliştiriyor. İşte, bu Parlamentoda bunu çok sık yaşıyoruz. 340’a yakın
milletvekiliyle temsil edilen AK PARTİ, bugüne kadar, üç muhalefet partisinin,
grubu bulunan üç muhalefet partisinin hiçbir kanun teklifini dikkate almamış,
kanun tekliflerinde, yasa tasarılarındaki önergelerinin virgülünü bile dikkate
almamış, “Dediğim dedik, öttürdüğüm düdük.” anlayışıyla davranmaktadır. Bunun
kaynağı, temsilde adaletin olmamasıdır, Seçim Yasası’ndaki aşkın temsil
oranının ve baraj sisteminin getirdiği antidemokratik bir durumdur. Avrupa
Birliği üyesi ülkeler, Avrupa Birliğine aday ülkeler arasında seçim barajı
oranı en yüksek olan ülke Türkiye’dir. Bu bizi hiç rahatsız etmiyor mu? “Avrupa
Birliğine katılacağız.” diyoruz. “Avrupa Birliğinin koşullarını, Kopenhag
Kriterleri’ni, ekonomi kriterlerini kendi yaşamımıza ve yasalarımıza
uyduracağız, onlara uyum
sağlayacağız.” diye çaba gösterirken bu seçim barajına ilişkin
ölçütleri neden dikkate almıyoruz? Bu, ciddi bir çelişki değil midir?
Bakın, Fransa’da,
Hollanda’da, İrlanda’da, İngiltere’de, İspanya’da, Portekiz’de, Finlandiya’da,
Malta’da, Kıbrıs Rum kesiminde baraj uygulaması yoktur; sıfır barajla seçime
girmekte siyasi partiler. Danimarka’da yüzde 2, Yunanistan’da yüzde 3; yüzde
4’ü aşan oran yok Avrupa ülkelerinde. Bir tek ülkede, Almanya’da seçim barajı
yüzde 5 olarak uygulanıyor ama bunun da demokratik önlemi alınmış. Almanya’da dar bölge seçim sistemi uygulanmakta. Yani her
bölgeden tek milletvekili seçilecek şekilde dar bölge sistemi. Mecliste,
Federal Parlamentoda 600’e yakın -598 sanıyorum- üyeden oluşan Parlamentonun
299 üyesi için dar bölgelerden seçim gerçekleştiriliyor ve o dar bölgede seçilen,
birinci olan parti 1 milletvekili çıkarıyor. Geriye kalan yarısı -299
sanıyorum- milletvekili de siyasi partilerin verdiği listelerden seçiliyor
aldıkları oy oranında. Buna rağmen bir önlem daha alınmış. Üç bölgeden, üç dar
bölgeden milletvekili seçtirebilen siyasi parti, yüzde 5 barajını, ülke
genelinde yüzde 5 barajını aşmamış olsa dahi, listelerden verdiği adayları
kendi aldığı oy oranında, eğer yüzde 4’se 4 kişiyi, yüzde 4 oranında
seçtirebiliyor. Böyle bir önlem alınmış yani neredeyse sıfıra indirilmiş.
Bizim verdiğimiz kanun
teklifleri var. Teklifimiz genellikle yüzde 3 oranındadır, yüzde 3 oranında oy
alan siyasi partilerin Parlamentoda temsili sağlanmalıdır. Bu sadece Parlamento
için değil, yerel yönetim seçimlerinde de bu olanak sağlanmalıdır. “Özellikle
yerel seçimlerde uygulanan yerel demokrasinin gelişmesinin temel beşiği olan
yerel yönetimlerde baraj uygulamasının yüzde 3’e veya daha da altına
indirilmesi hâlinde, Parlamentoda yüzde 3 oranını bile bulamayan siyasi
partilerin hiç değilse yerel yönetimlerde temsilinin sağlanması gerekir.”
şeklindeki kanun teklifimiz Meclis raflarında durmaktadır.
Sayın milletvekilleri, eğer
seçimlerde baraj uygulaması olmasaydı, Halkın Demokrasi Partisi (HADEP) 2002
seçimlerinde Türkiye genelinde yüzde 6,2 oy almış ve Parlamentoda 52
milletvekiliyle temsil hakkına kavuşmuş olacaktı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özçelik, lütfen tamamlayınız.
OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) –
Ancak baraj nedeniyle bu 52 milletvekili yerine yüzde 10’u aşan partiler kendi
aralarında bölüştüler, 3 bin, 4 bin oyla milletvekilleri Parlamentoya geldiler.
Geçtiğimiz yerel seçimlerde aldığımız oy oranı dikkate alındığında yaklaşık 2,5
milyon oy aldık. Bunun Parlamentoda temsili yine 60 civarında milletvekiline tekabül
eder. Eğer biz bugün 20 milletvekiliyle burada temsil ediliyorsak, demek ki 35-40 milletvekili halkın oy verdiği insanlardan değil,
halka karşı, o seçmene karşı düşünceleri ifade eden, temsil eden siyasi parti
temsilcileri Parlamentoda temsil edilmiş oluyor. Bu, Türkiye'nin bir ayıbıdır;
bu, Parlamento için büyük bir handikaptır,
meşruiyetine gölge düşüren bir durumdur.
O nedenle, ısrarla seçim
barajının yüzde 3’e düşürülmesini teklif ediyor, saygılar sunuyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Özçelik, teşekkür ediyorum.
Sayın İnce, bir söz talebiniz
vardı; sisteme girin.
Sayın İnce, buyurun.
VII.- AÇIKLAMALAR
1.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, seçim barajı konusu
tartışılırken zaman zaman örnek olarak verilen,
Yunanistan’da uygulanmakta olan yüzde 3 seçim barajının Türkiye’de uygulanmakta
olan seçim barajından daha adaletsiz olduğuna ilişkin açıklaması
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri zaman zaman baraj konusu tartışılırken Yunanistan örneğini
veriyorlar ve yüzde 3 olduğunu söylüyorlar. Bundan yaklaşık yirmi yıl önce
Yunanistan’daki bir seçimde Yeni Demokrasi Partisi ile PASOK arasında eşit
sayıda milletvekili çıktı. Batı Trakya’dan bir Türk hangi partiden olursa,
bağımsız seçilmişti, o parti iktidar oluyordu. “Helen İmparatorluğu bir
Müslüman’a, bir Türk’e mi kaldı, bunun tercihi sonucu mu olacak?” diye ülke
çapında yüzde 3 barajı getirdiler. Yani, Yunanistan’da 8 milyon seçmen varsa
bağımsız olabilmek için bile en az 240 bin oy almak lazım. Oysa orada yaşayan
Türk sayısı 130 bin. Oyların tümünü alsa bile oradan bir Türk bağımsız
seçilemez, mutlaka bir partiden seçilmeli. Yunanistan’daki yüzde 3 seçim barajı
bağımsızlara da uygulandığı için, Türkiye’deki yüzde 10’dan çok daha adaletsizdir.
Bunu Genel Kurulun bilgisine
sunmak istedim, kayıtlara geçsin istedim.
Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın İnce.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- (10/812) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 13/7/2010 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Önerinin aleyhinde
söz isteyen Ayhan Sefer Üstün, Sakarya Milletvekili.
Buyurun Sayın Üstün. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) –
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin grup
önerisi aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, yüce
Meclisimiz aslında gündemini belirledi; normalde 1 Temmuzda Anayasa gereği ve
İç Tüzük gereği tatile çıkmamız lazımken ancak önümüzde görüşülmesi gereken
kanunlar olması hasebiyle tatil kararı almadı. Çalışma kararıyla birlikte,
inşallah, önümüzdeki kanunları çıkaracağız. O bakımdan, Barış ve Demokrasi
Partisinin vermiş olduğu önergeye, ben, bu manada usul açısından karşıyım.
Önergede neler var? Önergede,
seçim barajlarının yüksek olduğu; yine, hazine barajının da yüksek olduğu ve
düşürülmesi gerektiği noktasında temel görüşleri var.
Değerli arkadaşlar, aslında
seçim barajları, sanırım 1995 yılında yapılan bir değişiklikle Anayasa’mıza
“Seçim kanunları, temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini
bağdaştıracak biçimde düzenlenir.” hükmü konduktan sonra geliştirilmiştir. Yani
durduk yere seçim barajı gelmemiş, bir ihtiyaçtan dolayı getirilmiştir. Yüksek
olduğu tartışılabilir, farklı hükümler getirilebilir ancak ülkemizde de bir
istikrar olması noktasında geniş bir kanaat vardır. Koalisyon hükûmetleri dönemlerinde, maalesef, yeterince başarı
sağlanamamıştır. Hatta öyle garip durumlar yaşamışızdır ki burada hiçbir
partisi olmayan, sadece kendisi olan bir milletvekiline dahi hükûmet kurma görevi verilmek zorunda kalınmıştır. O bakımdan, elbette
ülkemizde istikrar bir ihtiyaçtır. Ancak istikrarı bozan başka faktörler de
vardır. Özellikle siyasi partilerin sık sık
kapatılması, gerçekten, istikrarsızlığı doğuran temel unsurlardan bir
tanesidir. Siyasi görüşlerini pek benimsemem ama bir eski siyasetçinin lafı
vardır: “Eğer siz Hacı Bozan baklavalarını on senede bir kapatırsanız Hacı
Bozan baklavaları baklava yapmayı unutur.” der. Gerçekten de siyasi partileri
on senede bir kapatırsanız değişik vesilelerle, siyasi partiler siyaset
üretemez duruma gelirler.
Değerli arkadaşlar, bundan
kısa bir süre önce siyasi partilerin kapatılmasını kısmen önleyecek bir
düzenlemeyi bu Mecliste getirdik ancak maalesef, AK PARTİ’nin
dışında, bu hükme yeterli destek sağlanamadığından dolayı bu hüküm
yasalaşamamıştı.
Değerli arkadaşlar, burada
önerilen yüzde 7 barajı da aslında yüksek bir barajdır. Yüzde 7 yüzde 5’e göre
yüksektir, yüzde 5 belirlesek yüzde 1’e göre yüksektir. O bakımdan AK PARTİ’nin öteden beri önerdiği bir sistem vardır, tamamen
yüzde 1 de olmasın ancak herkesi de temsilen,
temsilde adalet ilkesini hayata geçirebilecek bir önerimiz vardı, o da Türkiye
milletvekilliğidir. 550 milletvekilinden 100 milletvekilinin Türkiye
milletvekili olarak ayrılması ve buna göre seçilmesi noktasında görüşlerimiz
vardı ancak AK PARTİ’nin dışında bu görüşleri
benimseyen maalesef başka siyasi parti olmadığından bunlar hayata geçirilemedi.
Yoksa “AK PARTİ yüzde 10 barajını korumak istiyor.” şeklindeki iddialar
kesinlikle doğru değildir.
Değerli arkadaşlar, elbette
demokrasilerde belki de demokratik hakların en kutsalı oy kullanma hakkıdır.
İşte önümüzde bir referandum var. Milletimiz referanduma kilitlendi. İstiyoruz
ki milletimiz rahatça, özgürce sandığa gidebilsin ve sandıkta oyunu, reyini
kullanabilsin. O bakımdan oy kullanma hakkını engellemeye yönelik her hareket
memleketimizde milletimiz açısından antidemokratik bir hareket olarak, tavır
olarak algılanacaktır.
Değerli arkadaşlar, AK PARTİ
döneminde seçim kanunlarımızda, Milletvekili Seçim Kanunu’nda gerçekten ciddi
değişiklikler yapılmıştır. Daha bundan birkaç ay önce diğer partilerimizin de,
diğer gruplarımızın da desteğiyle Seçimlerin Temel Hükümleri Hakkında Kanun’da
ciddi değişiklikler yaptık. Bunlardan birkaçını saymak gerekirse: YSK’da siyasi partilerin temsilcilerinin bulundurulmasına
ilişkin bir düzenleme getirdik. Bu, devrim niteliğinde bir düzenlemeydi. Siyasi
partilerimizin “Yüksek Seçim Kurulunda niye temsilcilerimiz yok.” şeklinde
haklı bir serzenişleri vardı. Şu anda temsilcilerin bulundurulmasına ilişkin
bir düzenlemeyi seçim kanunlarımıza koymuş bulunmaktayız. Yine YSK’ya seçim zamanında birtakım veriler akıyor, bu
verilerin sağlıklı akıp akmadığı noktasında değişik partilerin yine sitemleri
vardı, endişeleri vardı. Bunu da giderecek bir hüküm koyduk. Artık YSK’ya sandık sonuçları gelirken aynı anda siyasi partilerimize
de eş zamanlı olarak bu sonuçlar gelecektir.
Propaganda imkânlarını
artıran yeni birtakım düzenlemeler getirdik. Açık yerlerde, güneşin batmasıyla
birlikte propaganda imkânı ortadan kalkıyordu. Bundan sonra açık yerlerde
toplu, sözlü olarak, güneşin batımından iki saat sonraya kadar propaganda
yapılma imkânı getirilmiştir.
Yine, seçim bürolarıyla
ilgili bir düzenleme yoktu. Seçim bürolarının Seçim Kanunu’na girmesi ve
denetimi, düzeni tekrar sağlanmıştır.
İnternet yoluyla propaganda
yapma imkânı getirilmiştir. Sayın İnce, muhtemelen, bunu iyi kullanacaktır.
Siyasi partiler ve adaylar
yapacakları propagandalarda, Türkçe esas olmak üzere, yine vatandaşların
anlayabileceği bir dilde de propaganda yapabileceklerdir. Bu da getirdiğimiz
önemli değişikliklerden bir tanesidir.
İlan ve reklam
yerlerin dışında, afiş, poster, bayrak gibi şeyler asmak artık yasak olacaktır.
Çevre kirliliği açısından da bu son derece önemli bir değişikliktir.
Değerli arkadaşlar, yine,
bakın, geçenlerde Irak’ta seçim oldu. Orada şeffaf sandıkları gördük, oy
kabinlerinin ne kadar modern yapıldığını gördük. Yıllardan beri sandıkların,
seçim araç ve gereçlerin değişmesi noktasında telkinler olduğu hâlde bu konuda
adım atılmamıştır. Ancak, bunu kanuna koyarak artık oy sandıklarının şeffaf
olacağı konusunda, oy kabinlerinin yine modern bir şekilde, gizliliği esas
alacak şekilde düzenlenmesi, zarfların büyümesi, oy pusulularının şeklinin
değiştirilmesi ve her siyasi parti ambleminin orijinal şekilde oraya basılması
konusunda düzenlemeler getirdik. Gerçekten, bunlar da devrim niteliğinde
birtakım düzenlemelerdir.
Seçim güvenliğinin temini
açısından da önemli düzenlemeler getirdik. Halkımızın sandığa yansıyan
iradesinin olduğu gibi sonuçlara da yansıması açısından önemli değişiklikler
getirdik. Sandık alanı, sandık çevresi, bina sorumlusu bunlardan bir kaçıdır.
Sandık alanında veya sandık çevresinde milletimizin iradesini engelleyecek
hareketlerde bulunanlara ciddi yaptırımlar ve cezalar getirilmiştir.
Değerli
arkadaşlar, bu bakımdan, eğer ilerdeki günlerde barajla ilgili bir komisyon
kurulur ve Türkiye milletvekilliği konusunda değişik birtakım fikirler ileri
atılabilir ve bunlar değerlendirilebilirse elbette gündeme gelebilir ama
şimdilik istikrar açısından bu durumun muhafazasından yana olduğumuzu
bildiriyor ve Barış ve Demokrasi Partisinin grup önerisine karşı olduğumuzu
bildiriyor, tekrar saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Üstün.
III.- Y O K L A M A
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı.)
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Sayın Başkan, yoklama talep ediyoruz.
BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza
sunacağım ancak önce bir yoklama talebi var.
Sayın İnce, Sayın Anadol, Sayın Özyürek, Sayın Koçal, Sayın Aydoğan, Sayın
Keleş, Sayın Tan, Sayın Selvi, Sayın Küçük, Sayın Güner, Sayın Ersin, Sayın Akıncı, Sayın Çöllü, Sayın
Pazarcı, Sayın Yıldız, Sayın Özbolat, Sayın İçli,
Sayın Öztürk, Sayın Günday,
Sayın Hacaloğlu, Sayın Tamaylıgil
ve Sayın Serter.
Yoklama için üç dakika süre
veriyorum ve başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- (10/812) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 13/7/2010 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Barış ve Demokrasi
Partisinin grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
2.- (10/79, 10/291) esas numaralı Meclis Araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin,
Genel Kurulun 13/7/2010 Salı günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin
MHP Grubu önerisi
Tarih: 13.07.2010
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu'nun 13.07.2010
Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında, Siyasi Parti Grupları arasında
oybirliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisini İçtüzüğün 19 uncu
Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkanvekili
Öneri:
Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan
10/79, 10/291 esas numaralı, "Fındık tarımı ve piyasasındaki sorunların
araştırılarak ürünün verimli değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla" Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. Maddeleri
Gereğince Meclis Araştırması önergelerinin görüşmelerinin Genel Kurulun
13.07.2010 Salı günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN –
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin lehinde söz isteyen Murat Özkan,
Giresun Milletvekili.
Buyurun Sayın Özkan. (MHP
sıralarından alkışlar)
MURAT ÖZKAN (Giresun) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisi hakkında söz almış
bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce hepinizi en derin duygularımla, en kalbî
duygularımla selamlarım.
Sayın milletvekilleri, 11
Aralık 2007 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine fındık sorunlarının
araştırılmasıyla ilgili bir Meclis araştırma önergesi vermiş bulunuyorduk
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak. Maalesef, bu önergemiz şimdiye kadar
gündeme alınmadığı için biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, grup önerisi
olarak Meclis gündemine taşımak durumunda kaldık. Keşke gönül isterdi ki fındık
gibi millî bir ürünün sorunlarının araştırılması ve çözüm yollarının
bulunulması için, Meclisin, bizim verdiğimiz önergeye iki buçuk ay içerisinde
çözüm bulmasıydı.
Şimdi, fındık nedir,
öncelikle niye fındığı biz gündeme aldık? Değerli arkadaşlar, fındık,
Türkiye'nin millî tarım ürünlerinden bir tanesidir, ayrıca, tarımsal
ihracatımızın da lokomotifidir. Fındık bu kadar önemli bir ürün olmasına rağmen
fındık sektörünün tüm tarafları, gerek üreticisi gerek işleyeni gerekse
ihracatçısı, hepsi dertli. Kim dertli değil? Sadece ve sadece, fındık ithalatı
yapan yabancı firmalar dertli değil.
Değerli milletvekilleri, yüz
yıldır fındık ihracatını yapan insanların yurt dışındaki fındık ihraç ettiği
yani ithalatçılarla iş birliği içerisinde oldukları…
BAŞKAN – Sayın Özkan, bir
saniye.
Sayın milletvekilleri, Genel
Kurulda büyük bir uğultu var. Lütfen sessiz olalım.
Buyurun Sayın Özkan.
MURAT ÖZKAN (Devamla) –
Tabii, buradan Karadenizli fındık üreticilerine de seslenmek istiyorum. Büyük
grubun, iktidar grubunun, fındıkla ilgili konu gündeme geldiğinde ne kadar
ilgisiz olduğunu görüyoruz. İşte, fındık… Milletvekillerinin
bazısı Karadeniz yöresinden. Bakıyorsunuz, telefonla konuşuyor, birisi
bilmem neyle konuşuyor, “Ee, bu Milletvekili ne diyor
fındıkla ilgili acaba, dinleyelim, bu halkımızın sorunları var mı yok mu, bu
sorunlara nasıl çare bulalım…”
Burası çare üretme mercisi
olması lazım. Halkımız, Türkiye Büyük Millet Meclisinden çare bekliyor ama
üzülerek belirtiyorum ki herkes kendi âleminde, hiç kimse fındık üreticisinin
derdini, sorunlarını -bırakın çözüm bulmayı- dinleme zahmetinde bile bulunmuyor,
birisi de yan dönüyor. İşte böyle devam ediyor hayat. Ama buna üzülüyoruz.
Uyarılarımız cevap buldu, sağ ol; bizi dinleme lütfunda
bazıları bulunmaya başladı.
Değerli arkadaşlar, dediğimiz
gibi, fındık üreticisinin durumu ne oldu? AKP iktidara geldikten sonra, son
sekiz yıldır fındık üreticisi maalesef sahipsiz kaldı. İlk önce fındık için
FİSKOBİRLİK’i ele geçirmek istediler. Hatta bir Dışişleri Bakanı bile bu konuya
müdahil oldu, “gitti, “Fındığı nasıl ele geçiririz?” noktasında kulisler yaptı
milletvekilleriyle birlikte; “FİSKOBİRLİK’i bize verin size destek verelim.”
gibi pazarlıklara girişti gizli kapılar ardında ama gizli kalmadı. İşte,
iletişim imkânlarının, telekomünikasyonun gelişmesiyle bunları televizyonlarda
üzülerek, utanarak, yüzümüz kızararak maalesef izlemek durumunda kaldık.
FİSKOBİRLİK’in yönetimi bir
siyasi partiye angaje olsa ne olurdu, olmasa ne
olurdu? Velev ki, bugün, bir siyasi partinin kontrolünde, AKP ilçe başkanı,
Karasu İlçe Başkanı FİSKOBİRLİK Yönetim Kurulu… Ama kendisi FİSKOBİRLİK’i
tasfiye etmekle görevli bir memur gibi çalışmaktadır. FİSKOBİRLİK’in
tasfiyesinden kimler faydalanıyor? Orayı iyice incelemek
lazım. İşte bizim araştırma önergelerimizden birisi buydu,
FİSKOBİRLİK’in tasfiyesi ne olabilirdi?
Şimdi, değerli arkadaşlar,
tabii, bu başka bir konu. Fındık piyasasıyla ilgili FİSKOBİRLİK’i devre dışı
bıraktıktan sonra Hükûmet TMO’yu devreye soktu ve
FİSKOBİRLİK’le birlikte otuz yıllık destekten daha fazla bir para harcayarak
-yani FİSKOBİRLİK’e kızdı, yönetim bizde değil dedi, pire için yorganı yaktı-
1,5 milyar dolarlık, 1 milyar 400 milyon dolarlık bir kaynağı heba etti. TMO’ya
fındığı aldırdı. Şimdi, TMO bu fındığı kilo kilo
Kızılay Meydanı’nda, Kızılay’da satmaya çalışıyor. Bu da
başka bir dramatik durum, başka bir yanlış.
Daha sonra, “Fındıktan TMO’yu
da çıkartalım.” Dedi, alan bazlı desteğe geçti. Alan bazlı desteğin üç yıl süreceğini ifade etti. Fakat alan bazlı desteği nerede ödüyor? Bir yıl geriden takip ediyor.
Değerli arkadaşlar, bir yıl sonra bu desteği verdiğiniz zaman üreticinin hiçbir
faydası olmamakta. Şu anda üretici bir ay sonra fındığı toplamak için bahçeye
girecek. Bir ay sonra fındık toplanacak ve bizim de serbest piyasa mantığına
bırakılan… Ki, parantez içerisinde şunu ifade edeyim: Tarımsal ürünler asla ve
asla dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir iktisadi modelde serbest piyasaya
bırakılmaz çünkü tarımsal piyasaların olduğu piyasa türüne biz “aksak rekabet
piyasası” deriz. Bazı arkadaşlarım tebessüm ediyor ama tabii aksak piyasasının
ne olduğunu bilmiyor, biraz Google’a girse belki
oradan öğrenecek. Ama maalesef aksak piyasalar, serbest piyasaların olmadığı,
mutlaka bir desteğinin, destekçisinin olması gerektiği piyasalardır; bunlardan
birisi de fındık piyasası. Devlet burada olmazsa olmaz bir kurum hâlinde üreticiyi
korumak ve kollamak, serbest piyasanın mantığına bırakmamak durumundadır. Şu anda fındık üreticisi borçlu durumda. Fındık üreticisi yıl sonuna sezon itibarıyla gelmiş durumda, parasını
tüketmiş, fındığı bir an önce toplayıp fındık simsarlarının, alivrecilerin
eline vermek mecburiyetinde.
Hükümet diyor ki: “Efendim,
fındığı hemen vermeyin, peyderpey piyasaya sürün, biz size bunu öneriyoruz.”
diyor. Kardeşim, bunu öneriyorsunuz madem o zaman alan desteğini yani fındığa
verdiğiniz dönüm başına, dekar başına 150 lirayı bari şu anda ödemeye başlayın.
Her şeyiniz hazır, bir düğmeye basmanız yeterli. Eylül ayına kadar çok
rahatlıkla 2010 yılı desteğini ödeyebilirsiniz. Adı üzerinde, 2010 yılı desteği
2010’de ödenmeli. 2009 yılı desteğini 2010’da ödemek vatandaşa bir sene takmak
anlamına gelir değerli arkadaşlar. Sizin -hani bir sürü tüccar milletvekili
arkadaşımız var- alacaklarınızı bir sene öteleseler ne yaparsınız? Muhtemelen
itiraz edersiniz ama devlet şu anda vatandaşın alacağını, hak ettiği desteği bir
sene öteliyor. Ötelerken bu kimin çıkarına oluyor? Maalesef, bu, alıcıların
çıkarına oluyor.
Değerli arkadaşlar, ürünü,
üreticiyi desteklemeyen bir model olabilir mi? Bunun adı ne biçim bir destek?
Şu anda verilen destek, üreticinin ürettiği ürünü daha ucuza satabilmesi için
yapılan bir destektir. Yani bundan kim istifade ediyor? İthalatçı. Kim
ithalatçı? Alman, İtalyan, Polonyalı kişiler. İnanın, Türk ihracatçısı bile
bundan istifade edemiyor. Peki, ne yapmak lazım?
Değerli arkadaşlar, mart
ayında Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz bu konuda önerilerimizi kamuoyuna
açıkladık ve fındıkla ilgili bir projeyi Türk kamuoyunun, fındık üreticisinin
önüne koyduk. Temel sorun fındıkta tespit ettiğimiz, sermaye sıkıntısı yani
fındık toplayanların, alanların yeterli parasının olmaması. Bir yıl içerisinde
dönüp fındığın işlenebilmesi için aşağı yukarı 1 milyar dolarlık bir nakde
ihtiyaç var ki takdir edersiniz, bu nakit Türkiye’de hiçbir sektörde kolay kolay bulunamayan bir nakittir. Bu nakit maalesef alivrecilere Batılı unsurlar tarafından gönderilmekte.
Batılılar bu parayı verip istedikleri fiyattan ürünü almak istemektedir. Şu
anda yapılan destekleme modeli de Batılıların ekmeğine çikolata sürmekten öteye
geçmiyor. Bu çikolatayı da daha ucuza sürmenin yollarını… Eskiden yağ
sürüyorlardı ama AKP gelince bu yağı da daha kaliteli hâle getirip
lezzetlendirdiler, fındığı da kattılar, çikolata sürdürüyorlar.
Değerli arkadaşlar, bu teşvik
modeli Batılının çocuklarını daha gürbüz, Batı’nın insanını daha mutlu hâle
getirir. Biliyorsunuz, çikolatada aynı zamanda endorfin
var, adamlar sayenizde biraz daha mutlu olmanın peşine düştüler.
Biraz, Avrupalıları mutlu
etmek yerine, size oy veren insanları mutlu edin değerli arkadaşlar. Onların da
mutluluğa, onların da geleceğe umutla bakmaya ihtiyacı var. Politikalarınızı
Batı’ya yaranmak ve Batılıyı mutlu etmek, Batılı zenginleri biraz daha zengin
etmek yerinden, düşüncesinden vazgeçerek Türk milletinin çıkarlarına uygun bir
hâle getirmenizi sizlere hararetle ve şiddetle tavsiye ediyorum. Şu anda fındık
üreticisinin borcunu bekleyen...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özkan, lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
MURAT ÖZKAN (Devamla) -
…camcısı, gözlükçüsü, ayakkabıcısı, esnafı, fırıncısı, gelmiş burada bizleri
dinliyor. “Bir an önce destekler verilsin, biz paramızı alalım, borcumuz
ödensin.” diyor çiftçi ve ürünümüzü, fındık fiyatları, madem serbest piyasaya
aksak maksak da olsa bıraktınız, serbest piyasada bir
müddet yükseldikten sonra satayım istiyor.
Değerli arkadaşlar, fındığın
olmazsa olmaz koşulu devlet desteği olmak zorunda, bu millî bir üründür. Devlet
desteği olması için, biraz önce söylediğim gibi Milliyetçi Hareket Partisi mart
ayında kamuoyuna açıklamıştır projesini ve bu projeyle bir fındık değerlendirme
kurulunun acilen kurulması istenmiştir. İnşallah bir sonraki seçimde,
Milliyetçi Hareket Partisinin iktidarında fındık değerlendirme kurulu kurularak
tüm diğer tarım ürünlerinde üreten insanı destekleyen politikalarımızla
birlikte fındık üreticisini de bu mağduriyetten, AKP zulmünden kurtaracağız.
Bu vesileyle, hepinizi tekrar
saygı, sevgiyle selamlıyorum. Fındık üreticilerimize hayırlı hasatlar
diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önerinin aleyhinde söz
isteyen Enver Yılmaz, Ordu Milletvekili.
Buyurun Sayın Yılmaz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ENVER YILMAZ (Ordu) – Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin fındıkla
ilgili grup önerisi aleyhine şahsım adına söz almış bulunuyorum, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Önergeyi yakından inceledim,
okudum; kürsüden konuşan arkadaşımızı da dinledim. 2001 yılında biz Anavatan
Partisi, Demokratik Sol Parti ve Milliyetçi Hareket Partisinden seçimle
iktidarı devraldığımızda o dönemin hükûmeti ve
Milliyetçi Hareket Partisinin Sanayi ve Ticaret Bakanlığından sorumlu olduğu o
dönemin hükûmeti, fındığa Fiskobirlik vasıtasıyla 1,5
milyon lira o dönemin parasıyla fiyat vermişti. 2002 yılında seçim oldu.
Seçimle birlikte 1 milyon 615 bin lira fındığa fiyat verildi. Sayın Genel
Başkanımız, Ordu ve Giresun’a geldiğinde iktidara gelirsek fındığa 2 milyon
liraya tamamlanacak ek fiyat vereceği açıklamasında bulundu. Biz, 3 Kasım 2002
tarihinde iktidara geldik, ilave destekleri verdik ve 2002 yılından bu yana
fındık 2 milyon lira üzerinden işleme başlamış oldu.
O tarih itibarıyla değerli
arkadaşlar, 1 milyon 615 bin lirayı esas kabul ettiğimizde, dolar 1 milyon 680
bin lira,
Bugün itibarıyla böyle bir
önerge olduğunu grubumuz bize bildirdiğinde hem TMO’yu hem de serbest piyasayı
araştırdım. Bugün itibarıyla Toprak Mahsulleri Ofisi 5 milyon 200 bin liradan
piyasaya fındık satıyor, serbest piyasada da fındık 4 milyon 700 bin lira.
Dolar bazında hesap ettiğimizde de serbest piyasa ve TMO’nun fiyatını ortak
olarak değerlendirdiğimizde, bugün itibarıyla fındık dolar karşılığı olarak
3.350 dolar. Yani biz, 95 sentten fındığı almışız, bugün itibarıyla 3.350
dolara kadar çıkartmışız. Bu süre içinde de Tarım Bakanlığımızın İnternet
sitesine ilgili arkadaşlar girdiğimizde şöyle bir araştırmayı görebilirler:
Türkiye’de tarım ürünleri içinde ilk yirmi ürüne baktığımızda, 2002-2010 yılları arasında fiyatı yüzde 100 artmış hiçbir
tarım ürünü yok, sadece fındık var. Fındık 2002 yılından 2010 yılına kadar,
değerli arkadaşlar -Hükûmetimizin son dönemde yapmış
olduğu destekleme hariç söylüyorum- yüzde 300 artmıştır. Dekar başına 150 lira
desteği de bu yüzde 300 artışa ilave ettiğimizde 2002-2010
yılları arasında fındığın reel artışı yüzde 340’tır.
Dolayısıyla, Hükûmetimize 95 sentlerden fındığı bırakan iradenin, o
dönem hükûmetinin, hükûmetlerinin
bugün fındık karşısında, özellikle haziran ve temmuz ayları yaklaştığında ve
ağustos ayı, yirmi-yirmi beş gün sonra fındık mahsulünün toplanmaya başlanacağı
süre dikkate alındığında bu kürsülerden her yıl biz aynı konuşmaları
dinlemekteyiz. Özellikle konuşan arkadaşlarımızın “Karadeniz Bölgesi
milletvekilleri olaya sahip çıkmıyor, kimisi telefonla konuşuyor, kimisi şunu
yapıyor, bunu yapıyor.” diyen arkadaşlarımızın önergesinin altındaki fındık
üreten il milletvekillerine baktığımızda da, önergeyi veren siyasi partinin il milletvekillerine
baktığımızda da, maalesef, 1 milletvekilinin imzasının olduğunu gördük.
Dolayısıyla, biz, siyasi
irade olarak, Hükûmet olarak, 2002 yılından itibaren
çok istikrarlı bir şekilde, fındık ürünümüzü, Karadeniz Bölgesi’ni, illerimizi
mağdur etmeyecek uygulamaları, organizasyonları sonuna kadar yaptık. 2003, 2004
ve 2005 yıllarında değerli arkadaşlar, o dönemin FİSKOBİRLİK yönetimine ki,
bugünkü fındığın ana sorununu teşkil eden aşırı fiyat artışının, rekolte düşüklüğü dikkate alındığında ortaya çıkan aşırı
fiyat artışının müsebbibi olan FİSKOBİRLİK yöneticilerine geçen dönem
milletvekilli arkadaşlarımızla beraber gittik, konuştuk. “Dünyanın hiçbir
yerinde, bir ürün aniden 1 liradan 3 liraya, 3 liradan 5 liraya, 5 liradan 7
liraya çıkmaz. Bunun serbest piyasa koşulları dikkate alındığında daha rantabl bir şekilde değerlendirilmesi gerekir. Bu yıl
FİSKOBİRLİK olarak siz fındığa 7 milyon fiyat verdiğinizde önümüzdeki süreci de
dikkate almanız gerekiyor.” diye defalarca uyardık.
Tabii, konuşan arkadaşlarımız,
FİSKOBİRLİK’in siyasi bir iradenin ürünü olduğu noktasında biraz önce de vurgu
yaptılar. O dönemin FİSKOBİRLİK yöneticileri, bakıldığında -isim vermek
istemiyorum- 2 tanesi, farklı siyasi partilerin milletvekili listelerinden
fındık üreticilerinin karşısına aday adayı olmak suretiyle çıktı fakat
milletimiz kendilerine ve partilerine o dönem itibarıyla hiçbir teveccüh de
göstermemiş oldular.
Biz geçtiğimiz yıl itibarıyla
Hükûmet olarak fındıkta yeni bir strateji uyguladık.
Bu stratejinin ana gövdesi değerli arkadaşlar, devlet desteğini devre dışında
bırakmak idi. “Serbest piyasa koşulları doğrultusunda fındık kendi fiyatını
kendisi belirlesin.” dedik. Geçtiğimiz yıl bu süreci başarıyla yürüttüğümüz
düşüncesindeyim. Zira, geçen yıl fındığın fiyatı serbest piyasada 3 milyon
liradan açıldı ama 4-4,5 milyon, bugün itibarıyla 4
milyon 700 bin lira gibi bir serbest piyasa fiyatıyla karşı karşıya. Bu dönemde
uyguladığımız fındık stratejisi neticesinde, değerli arkadaşlar, Hükûmetimiz 2009, 2010 ve 2011 yıllarında fındık ürününü
dekar başına 150 lira destek vermek suretiyle destekleme kararı aldı. Geçen yıl
itibarıyla tüm fındık üreten illere toplam ödediğimiz para -eski para deyimiyle
söylüyorum- 705 trilyon liradır. Kendi ilimle ilgili örnek vermek istiyorum:
Ordu ilinde geçen yıl, değerli arkadaşlar, 400 trilyon liralık fındık ürünü
olmuştur. Hükûmetimizin desteklemesiyle birlikte
geçen yıl Hükûmetimiz Ordu ilindeki fındık
üreticilerine 340 trilyon lira nakit desteği vermiştir. Hemşehrilerimizin
yoğun teveccühü olmuştur, bankalarda kuyruklar oluşmuştur, nakit ödeme
neticesinde de piyasada çok ciddi şekilde bir rahatlama oluşmuştur. Sadece
doğrudan gelir desteğinin bitişiyle birlikte uyguladığımız bu fındık
stratejisiyle fındık ürününe verdiğimiz destekle kalmadık, mazot desteği de
verdik, alternatif ürün desteği veriyoruz, söküm desteği de veriyoruz.
Tabii, bu yıl için
söylüyorum, değerli arkadaşlar, 2010 yılı için, yirmi-yirmi beş gün sonra
piyasa açılacak. Bu fındık ürününün mahsulünün toplanmasıyla ilgili süreçte de
elbette muhalefetin birtakım eleştirileri ve tepkileri olacaktır. Zira, biz fındıkla ilgili bu tepkileri her dönem aldık.
Fakat bunun halkımız karşısında, milletimiz karşısında karşılığının ne kadar
olduğuna bakmamız lazım. Zira, geçen yıl ve ondan
önceki yıl uygulanan düzgün politikalar ve geçtiğimiz dönemde, iktidar
dönemimizde uyguladığımız düzgün politikalar neticesinde AK PARTİ Hükûmetimiz Karadeniz Bölgesi’nde yüzde 47’lerin üzerinde
bir oy almıştır.
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Bir
defa oldu işte.
ENVER YILMAZ (Devamla) –
Benim ilim de Karadeniz Bölgesi’nin en fazla oy alınan ilidir parti olarak ve
Türkiye’de fındık ürününün en fazla üretildiği ildir Ordu ili. Türkiye
fındığının yüzde 40’ını Ordu ili üretmektedir.
Dolayısıyla fındık politikasındaki
tutarlılığımız ortadadır. Elbette yeni uyguladığımız stratejinin birtakım
eksiklikleri olabilir değerli arkadaşlar. Bu eksikliklerin tamamlanması adına TOBB’un Hükûmetimizle uyumlu bir
şekilde yapacağı lisanslı depoculuk konusundaki çalışmaların bir an önce
hızlandırılması lazım. Zira, bu yılki rekoltenin de
600 bin ton civarında olması bekleniyor. Zaten iç tüketimin 100 bin ton,
ihracatın da 500 bin ton olduğu dikkate alındığında fındıkta Türkiye’deki
arz-talep dengesi bu yıl itibarıyla fındık üreticilerine çok ciddi sıkıntı
oluşturmayacaktır.
Hükûmetimiz fındık
üreticilerinin her daim yanındadır, yanında olmuştur. Bu birliktelikle de zaten
hemşerilerimizin fındık üreten illerdeki oy oranları da ortadadır. Bu
çerçevede, Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu önergenin aleyhinde oy
kullanacağımı bildirir, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Yılmaz.
Önergenin lehinde söz isteyen
Rahmi Güner, Ordu Milletvekili.
Buyurun Sayın Güner. (CHP sıralarından alkışlar)
RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin fındık konusunda
vermiş olduğu önerge hakkında konuşmak için söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, fındık
Düzce, Sakarya, Zonguldak, Bartın…
MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu)
– Kastamonu…
RAHMİ GÜNER (Devamla) - …Samsun, Sinop, Ordu, Giresun ve
Trabzon halkının, üreticilerinin hem kendi gıdalarını hem geçimini sağladıkları
bir üründür. Aynı zamanda şunu belirtmek istiyorum: Karadeniz halkının ve 8
milyon kişinin geçim kaynağıdır ve şunu da açıkça söylüyorum: Fındık bu yöre
halkının geçim kaynağı olduğu kadar hem şerefi hem namusudur değerli
arkadaşlarım.
Şunu belirtmek istiyorum:
Fındık politikası madem geçerliydi de değerli arkadaşlarım, neden Ordu ilinde
250 bin kişi ili terk etti gitti? Trabzon’da neden 200-300
bin nüfus terk etti? Giresun neden boşaldı değerli arkadaşlarım? Eğer bu ürün
halkın gerçek geçim kaynağıysa, alın terinin, emeğinin karşılığını alıyorsa
neden bu halk ilini terk edip gidiyor?
Değerli arkadaşlarım, 2 ton
fındık geçmişte bir evi geçindiriyordu ama bugün 2 ton fındık evi
geçindiremiyor. Karadeniz’in gençleri çocuklarını, yavuklusunu, annesini ve
babasını bırakıp gurbette ekmek aramaya gittiler. Bu sekiz sene içinde olan bir
olay değerli arkadaşlarım. Bunu çok iyi bilir değerli arkadaşlarım çünkü fındık
toplamaya biz gençlerimizi bulamıyoruz. Bizim bölgemizde fındık toplamaya
gelenler, Akçaova bölgesine fındık toplamaya gelenler
bugün Güneydoğu, Doğu Anadolu Bölgesi’nden gelen kişilerdir. Eskiden, bu
iktidar gelmeden, o yörenin gençleri fındıklarını topluyordu, yeterli genç
vardı. Neden oldu bu? Nereye gitti bu gençler? Değerli arkadaşlarım, hep terk
etti gitti.
Fındık, evinin geçimini temin
ediyordu. Sanatkârı, esnafı, dar gelirlisi fındıktan geçiniyordu, bugün
fındıktan geçinmiyor. Arkadaşlarım bilir, bizim Karadeniz Bölgesi’nde ağustos
ayı ağalık ayıdır, öyle geçer. Halk fındık topladıkça, o da değerlendirildikçe
gerçekten geçimini temin etmenin, çoluğunun çocuğunun
rızkını temin etmenin en büyük keyfini yaşamaktaydı.
Bugün fındık o halka ızdırap vermekte, sahibi yok. Eskiden FİSKOBİRLİK vardı,
kredi veriyordu, gübre veriyordu FİSKOBİRLİK, aynı zamanda fiyat veriyordu,
sahip çıkıyordu, piyasa oluşturuyordu o halkın kuruluşu FİSKOBİRLİK; şimdi yok.
Değerli arkadaşlarım,
FİSKOBİRLİK 2005 yılında 6,5 liraya, 7 liraya fındık aldı yani 6,5-7 milyon liraya fındık aldı. “İhraç edilemez.” denen
fındık o sene 248 bin ton, Türkiye’ye millî gelir getiren bu fındık o zaman 2
milyar dolar girdi sağladı fakat o zaman Sayın Bakan Mehdi Eker şunu söyledi,
dedi ki: “At sahibine göre kişner. Bakın, biz böyle fındık veriyoruz.” ama iş
tersine döndü, 6,5-7 milyondan fındık 2-2,5 milyona
düştü. Değerli arkadaşlarım, facia o zaman başladı, FİSKOBİRLİK hedef alındı.
“Neden sen 6,5-7 milyon liraya fındık alırsın?” diye
FİSKOBİRLİK bitirilme noktasına getirildi. Peşinden, halkın kuruluşu olan, 240
bin üyeli, halkın alın terini, emeğini koruyan FİSKOBİRLİK cezalandırıldı,
kredi yolları kesildi, ufak bir borcu da ödenmedi, teşvik dahi verilmedi devlet
tarafından. O zaman ne oldu? TMO piyasaya girdi. Değerli arkadaşlarım, TMO
fındıktan ne anlar? Deposu yok, alım ekibi yok, fındıktan anlayan yok ve
FİSKOBİRLİK’in otuz beş senede yaptığı zararı devlet bütçesine iki senede yaptı
değerli arkadaşlarım ve şimdi Sayın Başbakan -FİSKOBİRLİK’i bitirdi, TMO’yu da
bitirdi- “Zaten, TMO’nun fındık işinde ne işi vardı?” demeye başladı.
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Ne
işi vardı da, niye aldı?
RAHMİ GÜNER (Devamla) – Değerli
arkadaşlarım, TMO’yu fındık alımına sokan kim? Bu iktidar değil mi? Bu Başbakan
değil miydi değerli arkadaşlarım?
MURAT
ÖZKAN (Giresun) – Doğru.
RAHMİ GÜNER (Devamla) – Ama
ne oldu sonunda? FİSKOBİRLİK’i bitirdin, TMO’yu da çektin. Değerli arkadaşlarım,
oyun şimdi başlıyor. Bundan bir ay önce, dünya kuru yemişçiler toplantısı
Çin’de yapıldı, Cüneyt Zapsu’un teşvikiyle yapıldı ve
FİSKOBİRLİK, TMO fındık almayacak, Avrupa’daki fındık ithal eden kurumlar,
Türkiye’den fındık alan kuruluşlar, Türkiye'de ihracatçıyı tespit edip onlardan
fındık alacaklar.
Değerli arkadaşlarım, bir
Ordu Valisi vardı, görevden alındı; Giresun Valisi, Tunceli’ye sürüldü. Bu 2
vali bir araya geldi, OR-Gİ Fındık Raporu hazırladılar.
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Rapor
yok, kaldırıldı. Yok rapor artık.
RAHMİ GÜNER (Devamla) - Ben
bunlarla görüştüm. Başbakan bunlarla görüşmedi, kovdu bunları ama kimin
raporunu ön plana aldı biliyor musunuz değerli arkadaşlarım?
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Zapsu’nun.
RAHMİ GÜNER (Devamla) - Swiss Otel’de, Avrupa’daki fındık komisyoncuları ve
Türkiye’deki fındık komisyoncuları toplandılar, bir hafta yediler, içtiler,
muhabbet yaptılar, otuz dört sayfalık bir rapor sundular, raporu Başbakana
verdiler ve “fındıkta bir devrim” diye 4 tane bakan bu rapor doğrultusunda
açıklama yaptı değerli arkadaşlarım. İşte fındık üzerinde oynanan oyun bu.
Geçen sene…
Yine aynı oyun devam ediyor.
Bugün, 600-700 bin ton fındık olduğu söyleniyor.
Değerli arkadaşlarım, bu, Türkiye'nin normal arzıdır çünkü biz her sene 250 bin
ton iç fındık ihraç ediyoruz, bunun karşılığı 500 bin ton kabuklu fındıktır ve
Türkiye’de tüketim de 120 bin ton veya 150 bin tondur kabuklu, toplam 650 bin
tondur. Kimse bizi kandırmasın. Şimdiden başlamışlar “Efendim, fındık fazla
pahalı olursa badem devreye girer.”
Değerli arkadaşlarım, lütfen
söyleyin, bademli çikolata yediniz mi, var mı piyasada? Var mı arkadaşlar,
bademli çikolata var mı?
MURAT ÖZKAN (Giresun) – AKP
onu üretmeye niyetli.
OKTAY VURAL (İzmir) – Olsa olsa acı bademli olur.
ENVER YILMAZ (Ordu) – Var,
var.
RAHMİ GÜNER (Devamla) - İşte,
değerli arkadaşlarım, piyasada fındıkla imal edilen çikolata vardır, ben
bademli şeye hiç rast gelmedim.
Fındık fazla para ettiği
zaman da dendi ki: “Fındığı çok pahalı yapıyorsunuz, Avrupa almaz.” ve
“Pirinçten çikolata yapılır.” demeye başladılar.
Değerli arkadaşlarım, kimseyi
kandırmayın, çikolatanın ham maddesi fındıktır, o fındık da Karadeniz’de
üretilen sanayi maddesi fındıktır. Fındık millî bir üründür, fındık hiçbir
zaman başka bir ürün değildir. Türkiye’ye ihracatında 13,8 milyar dolar getiren
ürün, maalesef, 2 milyar dolarını, iyi değerlendirirseniz, o üreticinin alın
terini, emeğini verirseniz, Türkiye’ye 2 milyar dolar getirir. Ama, siz ne yaptınız? Ne teşvik verdiniz ne yardım ettiniz
ne sahip çıktınız, 3-4 tane iş birlikçi ihracatçıya
fındığı teslim ettiniz ve onlar fiyat veriyorlar. Bizim o üreticimiz, gurur
duymak lazım esasında, çünkü ürettiği ürünle millî gelire katkıda bulunuyor ama
maalesef, bu üretici, aracının yanına gittiği zaman, tefecinin yanına gittiği
zaman “Acaba bana nasıl davranacak, benim fındığımı nasıl duruma getirecek?”
diye maalesef, boynu bükük durmaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
esasında, fındık üreticisi millî kahramandır ama maalesef, bu İktidar onları
yok etti.
M. MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya)
– Fındık kaç lira?
RAHMİ GÜNER (Devamla) –
Şimdi, tekrar yine soruyorum: Eğer fındıktan geçimini sağlıyorsa Ordu halkı,
neden 270 bin kişi terk etti gitti gençlerimiz? Bunu soruyorum. Eğer…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Fındık
kaç para şimdi?
ALİ TEMÜR (Giresun) – Fındık
kaç lira?
RAHMİ GÜNER (Devamla) –
Fındık şu anda 3,5 milyon lira.
BAŞKAN – Sayın Güner, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
RAHMİ GÜNER (Devamla) –
Değerli arkadaşlarım, fındık, şu anda, açık ve net söylüyorum…
ALİ TEMÜR (Giresun) – Kaç
lira fındık?
RAHMİ GÜNER (Devamla) –
…Cumhuriyet Halk Partisi iktidara gelsin, 7 milyondan aşağı değil! 7 milyondan
aşağı değil! (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Siz, alın terine, emeğe
saygılı değilsiniz. Satılmadı mı fındık 7 milyondan? Satılmadı mı fındık 6,5
milyondan? 248 bin ton ihraç edildi, Avrupa almadı mı Allah aşkına, endekslere
bakın. Neden buna inanmıyorsunuz değerli arkadaşlarım, buna inanın. O halkı
ağlatmayın, fındık üreticilerini ağlatmayın, onların alın terini, emeğini
verin. Verin ki onlar da insanca yaşama hakkına sahip olsun. Burada neyi
savunuyorsunuz siz? İhracatçıları mı savunuyorsunuz, iş birlikçiyi? Neden
FİSKOBİRLİK’i kaldırıyorsunuz? Neden iş birlikçileri, İtalya’nın Ferrari’yi,
Almanya’nın ihracatçılarını teşvik edip onlara kazandırıyorsunuz? Neden
halkınıza kazandırmıyorsunuz?
Değerli arkadaşlarım, bunun
inşallah iktidara geldiğimizde biz en iyisini yapacağız ve iktidara da
geleceğiz.
Genel Kurula saygılar
sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Güner, teşekkür ediyorum.
Önerinin aleyhinde söz
isteyen Ali Temür, Giresun Milletvekili.
Buyurun Sayın Temür. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ TEMÜR (Giresun) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli dostlar, biz AK PARTİ
hükûmetleri olarak her zaman fındık üreticisinin
yanında olduk, zor zamanında, sevinçli zamanında, sıkıntılı zamanında.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Seçim
zamanında, seçim, seçim…
ALİ TEMÜR (Devamla) –
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz aldım ve kendilerine
sormak gerekir: 4572 sayılı Kanun’u hatırlıyorlar mı? Bu Kanun ne zaman
çıkarıldı değerli arkadaşlar?
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Kanun
çıktı da kötü uyguladınız, kötü.
ALİ TEMÜR (Devamla) – Biraz
önce konuşmacılar Başbakanımın FİSKOBİRLİK’i batırdığını, vesaire vesaire, desteksiz atıyorlar.
MURAT ÖZKAN (Giresun) –
Beceriksizce uyguladınız.
ALİ TEMÜR (Devamla) –
Desteksiz atmayacaksınız.
SÜLEYMAN LÂTİF YUNUSOĞLU
(Trabzon) – Altı aydır maaş alamıyorlar.
ALİ TEMÜR (Devamla) – 4572
sayılı Kanun sizin zamanınızda çıkarıldı değerli arkadaşlar. (MHP sıralarından
gürültüler)
MURAT ÖZKAN (Giresun) –
Beğenmiyordun, niye değiştirmedin kardeşim?
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Niye
değiştirmediniz?
ALİ TEMÜR (Devamla) –
Dinleyeceksiniz, dinleyeceksiniz. Biz sizi dinledik Murat Bey, lütfen dinleyin.
Bakın…
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın
Temür, dinlerim ben seni.
Niye değiştirmediniz?
ALİ TEMÜR (Devamla) – Dinle,
dinle.
Bakın…
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Niye?
Kanun değiştirmek için yok musunuz burada?
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
ALİ TEMÜR (Devamla) – Bu
Kanun ne ifade ediyordu?
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Geç
bunları, geç.
ALİ TEMÜR (Devamla) –
Türkiye’deki on yedi tane kooperatifin yeniden yapılandırılması ve yeniden
yapılandırılması biten kooperatiflerin kapsam dışına çıkarılması…
MURAT
ÖZKAN (Giresun) – Konuşmanın başlangıcı yanlış Ali.
ALİ TEMÜR (Devamla) – …bu
kooperatiflerin borçlarının yapılandırılması ve arkasından artık devletle, hükûmetle birliklerin alakasının kalmaması.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Kötü
bir kanun muydu Ali Bey bu?
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Ali’ciğim değiştirme gücüne sahipsiniz, niye
değiştirmediniz?
BAŞKAN – Sayın Özkan, lütfen…
ALİ TEMÜR (Devamla) – Şimdi,
bu Kanun çıktıktan sonra biz 2003 yılında, 3 Kasımdan sonra…
MURAT ÖZKAN (Giresun) –
Konuşamadın, boş ver, geç, otur ya.
ALİ TEMÜR (Devamla) – 3 Kasım
2002’de iktidara gelmeden önce Giresun’da Sayın Başbakanımız bir konuşma yaptı.
Biz kendilerine ifade ettik ve dedik ki: “Bizden önceki dönemlerde partiler
gerekli fiyatı veremediler.”
AKİF AKKUŞ (Mersin) –
Satarsınız diye korktuk o zaman, satarsınız diye.
ALİ TEMÜR (Devamla) – “Şu anda 1.650 lira -o zaman 1 milyon 650 bin
lira- resmî fiyat. Sayın Başbakanım, Genel Başkanım, mutlaka bunun 2 milyona
tamamlanması lazım vatandaşın mağdur olmaması açısından.” Şükürler olsun, iktidara geldik, gelir gelmez de bölge
milletvekilleri olarak bu olayı, Başbakanımın taahhüdünü takip ettik ve dönüm
başına 25 lira olmak üzere yaklaşık 100 trilyon -o zamanın parasıyla- üreticiye
ödedik. Cumhuriyet tarihinde ilktir bu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Ya,
don parasının üzerine yattınız! Niye don parasının üzerine yattınız?
ALİ TEMÜR (Devamla) - Devam
ediyor…
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Yalan,
yalan!
ALİ TEMÜR (Devamla) - Değerli
dostlar, devam ediyor…
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Yalan!
ALİ TEMÜR (Devamla) - Yalansa
kayıtlara bak! Yalansa kayıtlara bak!
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Yalan
söylüyorsun! FİSKOBİRLİK ödedi parayı.
ALİ TEMÜR (Devamla) –
Arkasından -devam ediyoruz- 4572 sayılı Kanun gereğince…
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Don
parasını bile ödemedi! Bırak ya!
ALİ TEMÜR (Devamla) - 2004
yılında don afeti oldu, 2090 sayılı Kanun’a göre gerekli çalışmaları yaptık,
incelemeleri yaptık ve vatandaşımızın mağdur olmaması için gerekli çalışmayı
ortaya koyduk.
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Don
parasının üzerine yattınız!
ALİ TEMÜR (Devamla) -
Bakınız, bu çerçevede, değerli dostlar, yaklaşık 135.236 tane üreticimize 2004
yılında 44 milyon, 2007 yılında 43 milyon, 2008 yılında 20 milyon, 2009 yılında
20 milyon olmak üzere toplam 128 milyon desteği biz verdik. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Kalanı
nerede? Kalan para nerede, kalan?
ALİ TEMÜR (Devamla) –
Arkasından -devam ediyoruz- FİSKOBİRLİK yanlış yönetimlerle, yanlış fındık
politikalarıyla duvara tosladı, krizi yönetemez oldu.
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Ya,
FİSKOBİRLİK Yönetim Kurulu Başkanı ilçe başkanı, AKP ilçe başkanı!
ALİ TEMÜR (Devamla) - Biz bu
konuyu Başbakanımıza illettik. Ben, bu Meclisin huzurunda, halkımın huzurunda
Sayın Başbakanıma fındık üreticisi adına teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Niye? Başka bir çıkış yolu yokken, kanuni düzenlemeler
yapıldı ve Toprak Mahsulleri Ofisi fındık almaya yetkilendirildi.
Bakın şimdi bilgilere…
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Niye
vazgeçti?
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Niye
vazgeçti?
ALİ TEMÜR (Devamla) -
Allah’tan korkmak lazım değerli dostlar.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Biz korkarız Allah’tan. Allah korkusu var bizde, sizde yok!
MURAT ÖZKAN (Giresun) –
Erdemli olmak lazım, ona da inanıyorum. Allah’tan da korkuyoruz.
ALİ TEMÜR (Devamla) –
Bakınız, 2006 yılında 162 bin ton, 2007 yılında 95 bin ton ve FİSKOBİRLİK’ten
67.373 ton. Sadece üreticiden almıyoruz, o zaman yaptığımız anlaşma gereği,
FİSKOBİRLİK’in aldığı fındıkları da TMO’ya aldırdık ve toplam 163 bin ton
fındık aldık 2007 yılında.
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) –
Devleti ne kadar zarara uğrattınız?
ALİ TEMÜR (Devamla) – 2008
yılına geliyoruz değerli dostlar -buna dikkat edelim- cumhuriyet tarihinin
rekorunu kırıyoruz.
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) –
Devleti ne kadar zarar uğrattınız?
ALİ TEMÜR (Devamla) –
Cumhuriyet tarihinde, söyleyin bana biliyorsanız…
MURAT ÖZKAN (Giresun) –
Söyledik dinlemedin.
ALİ TEMÜR (Devamla) – …ne
zaman devlet ilk defa 100 bin tonun üzerinde arz fazlası fındığı aldı?
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sizin
başarısızlığınıza başarı diye bakıyorsunuz.
ALİ TEMÜR (Devamla) – 366
bin, toplam 368 bin ton 2008 yılında TMO fındık aldı, parasını tıkır tıkır peşin olarak ödedi.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Kimin
parasını ödediniz?
ALİ TEMÜR (Devamla) – Evet…
Evet…
“Efendim Başbakan anlaşma
yapmış, raporu bilmem ne yapmış…” Ayıptır ayıp, ayıptır.
RAHMİ GÜNER (Ordu) – TMO
şimdi nerede? Şimdi nerede?
MURAT ÖZKAN (Giresun) –
Siyasetçi biraz daha erdemli, biraz daha adam olmalı ya!
ALİ TEMÜR (Devamla) – Ve
bundan sonra da Hükûmetimiz, Başbakanımız fındık
üreticisinin yanında olacak.
Bakınız dedik ki: “Üç yıl
boyunca yeniden yapılanma yapıyoruz, üç yıl boyunca dönümüne 150 lira olmak
üzere fındığa destek veriyoruz.” Mart ayı sonu itibarıyla değerli dostlar -yine
bilgilerimi sizlere aktarıyorum- bakınız bu çerçevede ne yaptık?
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Bak bak belki bulursun, ara ara.
ALİ TEMÜR (Devamla) – Evet,
arayacağım ve bulacağım ve sizler bu konuda mahcup olacaksınız.
Toplam 637 milyon, değerli
dostlar, mart ayı sonu itibarıyla alan bazlı prim
ödemeleri yapıldı, evet...
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Hadi, 2010’u da yap. Sayın Temür, hadi söz ver 2010’u da öde. Bir sene geciktirme.
ALİ TEMÜR (Devamla) – Ve bu konuda ben şunu açık
olarak söylüyorum değerli dostlar -halkımızla beraberdik o dönemlerde- bunun
siyaseteni yapanlar, politikasını yapanlar FİSKOBİRLİK’i batırıp AK PARTİ’ye mal edenler karşısında vatandaşımızın bir tanesi
aynen şunu söyledi…
RAHMİ GÜNER (Ordu) –
FİSKOBİRLİK yönetimi AK PARTİ’li şimdi.
ALİ TEMÜR (Devamla) – …dedi
ki: Fındık o dönemde 95 sent. Şu anda fındık kaç lira beyefendi? Sayın Vekilim,
şu anda fındık kaç lira?
RAHMİ GÜNER (Ordu) – AK PARTİ’li değil mi?
BAŞKAN – Sayın Temür, lütfen… Sayın Temür,
lütfen…
ALİ TEMÜR (Devamla) – Evet,
şu anda fındık 5.200 lira civarında, 5,2 Türk lirası. 92 sent nere, 3,5 dolar
nere? Ve bu konuda değerli dostlar, aynı çalışmalarımız devam ediyor,
vatandaşımız artık kül yutmuyor ve bu tartışmalar yapılırken bir kahvehanede
sohbet ediyoruz -işte eleştiriler var, sıkıntılar var, yorumlar var- vatandaşın
bir tanesi kalktı dedi ki: “Sayın Vekilim, sen arkadaşların demesine bakma, ben
1 ton fındıkla bir televizyon alamıyordum 2002 yılında. Şimdi 1 ton fındığı
satıyorum, yaklaşık 5 milyar lira yapıyor, 5 bin lira yapıyor…
RAHMİ GÜNER (Ordu) – Yapma
ya!
ALİ TEMÜR (Devamla) -
Çocuğumu evlendirirken hem televizyon alıyorum hem buzdolabı alıyorum, çamaşır
makinesi alıyorum, bulaşık makinesi alıyorum.” (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Sen hesap bilmiyorsun, belli!
OKTAY VURAL (İzmir) – Yedi
yıldızlı otelde tatil yapıyordur Allah bilir!
ALİ TEMÜR (Devamla) -
Zorunuza mı gitti, zorunuza mı gitti?
Evet, değerli dostlar, bu
konuda, biz, yeniden yapılanma çerçevesinde taban araziden fındığı
söktüreceğiz. 750 rakımın üzerindeki prim ödemelerinin sıkıntısını da giderdik.
Bu bölgedeki hemşehrilerimize de prim ödemesini
yapıyoruz ve Allah izin verirse bundan sonraki iki yıl içerisinde de bu 637
milyon fındık üreticimize ödenecek.
Biz AK PARTİ olarak açık ve
net söyleyelim -bunu herkes biliyor- her zaman fındık üreticisinin yanında
olduk, bundan sonra da onların yanında olacağımızı ifade ediyor, yüce Meclisi
saygıyla, hürmetle selamlıyorum ve Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin
aleyhinde olduğumu, ret oyu vereceğimi ifade ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Temür.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Sen hesap bilmiyorsun Sayın Vekil, hesap… Ben de sana anlatayım hesabı…
BAŞKAN – Bir saniye…
Sayın Yunusoğlu,
Sayın Özkan, Sayın Yalçın, Sayın Aydın, Sayın Vural ve Sayın Serdaroğlu’nun söz talepleri var.
Sadece Sayın Vural’a söz
vereceğim. Gerekçesi de şu: Milliyetçi Hareket Partisi…
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Öneri
benimdi, ben de söz istiyorum.
BAŞKAN – Bir saniye Sayın
Özkan, bir açıklamayı dinleyin.
Milliyetçi Hareket Partisi,
İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre grup önerisi getirdi. İç Tüzük’ün 60’ıncı
maddesine göre…
OKTAY VURAL (İzmir) – Bölge
milletvekillerinden Rıdvan Yalçın Bey’e verirseniz daha uygun olur.
BAŞKAN – Sayın Vural, o
zaman, ben, sadece Grup Başkan Vekili olarak size vereceğim
OKTAY VURAL (İzmir) -
Efendim, Rıdvan Yalçın Bey’e veriniz müsaadenizle…
BAŞKAN – Sadece o zaman bir
kişiye veririm çünkü böyle bir usul yok.
Buyurun Sayın Yalçın.
VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, MHP grup önerisine ilişkin açıklaması
RIDVAN YALÇIN (Ordu) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Burada iktidar partisi
milletvekillerini hayretle izledim, ibretle izledim. Bölge milletvekilleri
olarak, değerli arkadaşlar, fındık, bizim doğumumuzdan okumamıza, tahsilimize
ve burada bulunmamıza sebep olan mübarek bir üründür.
Bu ürün karşısında, bu
mübarek ürün karşısında bu kayıtsızlığınızı kınadığımı özellikle ifade etmek
istiyorum. Biliniz ki o dönem il başkanı olarak, siyasetçi olarak, bölgede
polis, jandarma korumasında gezen milletvekillerinizi bizler unutmadık, halk da
unutmadı. Aynı tabloları gene yaşayacaksınız, buradan sizi ikaz ediyoruz.
Fındık serbest piyasaya terk
edilemeyecek kadar önemli bir üründür. Karadeniz halkı bütün bu
kayıtsızlığınıza rağmen, ilgisizliğinize rağmen vergisini verir, BAĞ-KUR’unu, sigortasını öder, maalesef bol bol
da şehit verir; bütün bu verdiklerine karşı sizden istediği sadece ürününün
hakkını vermenizdir. Daha 2004’ten kalan don parasını ödemediniz, şimdi de
altyapısı oluşturulmadan, lisanslı depoculuğu oluşturulmadan, borsası
oluşturulmadan, tıpkı aslanların önüne kuzuları atar gibi, küresel güçlerin
önüne çaresiz, sahipsiz fındık üreticilerini atıyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, bunun
hesabını verirsiniz. Biraz önce söylediğim olay hepinizin hafızasındadır. Sayın
milletvekillerinin jandarma araçlarına nasıl yaka paça atıldıklarını unutmadık.
Sizleri ikaz ediyorum, burada söylediğiniz cümleleri, şu sezon geçtiğinde,
sezon başladığında 5 liralı rakamların nerelere düşeceğini sizlere
hatırlatacağız diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Yalçın.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
(Devam)
2.- (10/79, 10/291) esas numaralı Meclis Araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin,
Genel Kurulun 13/7/2010 Salı günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin
MHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket
Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Grup önerisi kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri,
birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.41
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.55
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 133’üncü Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine
göre Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun vermiş olduğu önerisi vardır, okutup
oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun, 13 Temmuz 2010 - 30 Eylül 2010 tarihleri arasında, TBMM İç Tüzüğü’nün
54’üncü maddesinin birinci fıkrasında belirtilen gün ve saatlerde çalışmasına;
belirtilen tarih aralığındaki birleşimlerde, Genel Kurulun 3/10/2007 tarihli
3’üncü Birleşiminde kabul edilen Danışma Kurulu önerisi doğrultusunda Genel
Kurulun gündeminin oluşturulmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
13.07.2010
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu; 13.07.2010
Salı günü (Bugün) siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel
Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Muharrem
İnce
Yalova
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurulunun, 13 Temmuz 2010-30 Eylül 2010
tarihleri arasında, TBMM İçtüzüğünün 54. Maddesinin 1. fıkrasında belirtilen
gün ve saatlerde çalışması, belirtilen tarih aralığındaki birleşimlerde, Genel
Kurul’un 03.10.2007 tarihli 3. birleşiminde kabul edilen Danışma Kurulu önerisi
doğrultusunda Genel Kurulun gündeminin oluşturulması önerilmektedir.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Kemal Anadol,
İzmir Milletvekili.
Buyurun Sayın Anadol. (CHP sıralarından alkışlar)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Sayın Başkan, yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; bugün Danışma Kuruluna
verdiğimiz fakat mutabakat sağlanamayan Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin
lehinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, evvela bu
önergeyi niye verdik, onu izah etmek istiyorum. Biraz sonra Adalet ve Kalkınma
Partisinin grup önerisi okunacak ve oylanacak. Dikkatle inceledik Adalet ve
Kalkınma Partisinin grup önerisini. Şimdi sürelerine bir
bakalım: 13 Temmuz 2010 Salı günü tasarının bitimine kadar, 14 Temmuz 2010
Çarşamba günü saat 14.00’ten tasarının bitimine kadar, 15 Temmuz 2010 Perşembe
saat 14.00’ten bitimine kadar, 16 Temmuz 2010 Cuma günü tasarının bitimine
kadar, 20 Temmuz 2010 Salı günü bitimine kadar, 21 Temmuz 2010 Çarşamba günü
saat 14.00’ten birinci bölümün bitimine kadar, 22 Temmuz 2010 Perşembe günü
saat 14.00’ten ikinci bölümün bitimine kadar, 23 Temmuz 2010 Cuma günü saat
14.00’ten üçüncü bölümün bitimine kadar. Yani 23 Temmuza kadar bunlar
biterse Meclis çalışmayacak, bitmezse Sayın Recep Tayyip
Erdoğan ne derse o olacak.
Şu belge yasama organına
yürütmenin, yürütmenin de ötesinde bir kişinin yarattığı tahakkümün belgesidir.
Recep Tayyip Erdoğan tahakkümünün belgesidir bu.
Milletvekili olarak değil, bizleri marabası gibi gören, öyle algılamak isteyen
bir anlayışın belgesidir. Sanki elma şekeri verir gibi milletvekillerine
deniyor ki: “Sabaha kadar çalışın, bitirebilirseniz sizi tatile çıkarırım.”
Lütfettiniz!
Ne tatili? Ne tatili? Her gün
şehit haberleri geliyor. Demin burada fındığı tartıştık, zeytini var, pamuğu
var, narenciyesi var, buğdayı var, hayvancılığı var, sadece tarım, başlı başına
tarım sorunları Türkiye'nin çözmesi gereken sorunlar. Bunların hiçbiri yok.
Türkiye'nin
en büyük ihtiyacı dışa bağımlı enerjiden kurtulmak. Sizin
Enerji Komisyonu Başkanı, sizin milletvekiliniz yenilenebilir enerjiyle ilgili
kanun teklifi hazırlamış, MHP’li grup başkan vekilleri de söylediler “Getirin,
gündeme alın, sadece tümü üzerinde görüşeceğiz, olduğu gibi kabul edelim.”
dedik. Hâlâ gelecek! Neden? Petrol lobisi harekete geçti. Doğal gaza ve petrole
bağlı enerji politikasının uygulayıcısı bir iktidar partisi var karşımızda,
kendi komisyon başkanının teklifini gündeme almıyor ama uluslararası ihaleye
çıkmayan, üzerinden pis kokular gelen Akkuyu nükleer
santralini, acele acele, yangından mal kaçırır gibi
getiriyor. Koyun -nükleer santrali ekim ayında konuşalım- yenilenebilir
enerjiyi getirin. Ve yatırım yapacaklar, yatırımcılar, güneş enerjisi üzerine,
rüzgâr enerjisi üzerine, yasa bir türlü çıkmıyor, çünkü petrol lobisinin
temsilcileri Bakanlar Kurulunda.
Şimdi, bu çalışma yöntemiyle
Meclis çalışmaz, saygınlığına gölge düşer. “Bitimine kadar” ne demek
arkadaşlar? Hukukta -aramızda çok değerli hukukçular var her partiden- süreler
bellidir. Ödeme emrine kaç günde itiraz edeceksiniz, asliye hukuk mahkemesinin
kararını kaç günde temyiz edeceksiniz, süreler bellidir. “En yakın zamanda”,
“en kısa sürede”, “bitimine kadar” bunlar hukuki değeri olmayan kavramlardır.
“Bitimine kadar” diyorsunuz
ve bu Mecliste yüz bin defa söyledim, Meclisin saygınlığını ayaklar altına
alıyorsunuz. Gözlerini ovuşturarak, bir eli havada oylamaya giren
milletvekilleri -televizyon ekranından izliyor vatandaşlar- bu Meclisin
saygınlığına katkıda mı bulunuyor, yoksa bu Meclisin saygınlığına gölge mi düşürüyor?
Arkadaşlar, Avrupa
Birliğinden filan bahsediyoruz. İşinize geldiği vakit Venedik Komisyonu,
referandumu toplu olarak bütün maddeleri sayarken Venedik Komisyonu filan yok.
Bir de ILO standartları var. Dünyadaki çalışma düzenini belirleyen, uygar ülkelerdeki
ILO standartları var. Pilotların, denizaltıcıların, itfaiye personelinin, afet
olduğu vakit afet idaresinin emrinde çalışan personelin çalışma saatlerini
düzenleyen kanunlar var. Uluslararası kurallar var, ulusal kurallar var, ulusal
kurallar var.
Trafik Kanunu’na göre beş
saatten fazla sürekli araba kullanmak yasaktır, dokuz saatten fazla molalı
araba kullanmak yasaktır. Neden? Arabanıza zarar verirsiniz, kaza yaparsınız,
canınızı tehlikeye atarsınız, karşıdaki araca, o aracı kullanana zarar verirsiniz,
üçüncü şahıslara zarar verirsiniz, kamuya zarar verirsiniz. Ama burada biz
yanlış yaptığımız vakit, millete zarar veriyoruz. Anayasa Mahkemesinden döndüğü
vakit, o sabahlara kadar çalışmanın adı angarya oluyor. Dünyanın bütün
anayasalarında angaryanın yasak olduğu yazılıdır.
Neden bütün bunlar? Tatile
çıkacaksınız 23’ünden sonra. Çıkmayalım arkadaşlar. Niye çıkıyoruz tatile? İç
Tüzük belli. İç Tüzük kuralları içinde, insani koşullarda 1 Ekime kadar
çalışalım.
En somut örneğini Anayasa
çalışmalarında gördük. On sekiz buçuk saat çalıştık, on beş buçuk saat
çalıştık, on dört saat çalıştık gayriinsani
koşullarda. Uyuklayan milletvekillerinin resimleri çıktı. Gayet doğaldır,
onlara kızmaya hakkımız yok, uyumak insani bir ihtiyaçtır. Ondan sonra, on gün
tatile girdi Meclis. On gün tatile sokacağınıza yaysanıza, insani koşullarda,
aklı başında, sağlıklı düşünen milletvekillerinin oylarıyla çıksın, tartışma
öyle olsun; hayır.
Söyledim yüz bin defa, bir
daha söylüyorum: Saat 04.00 veya 03.00, iki kurum açık arkadaşlar Türkiye’de;
biri Türkiye Büyük Millet Meclisi, öbürü bar ve pavyonlar. Biz pavyon fedaisi
filan değiliz arkadaşlar. Biz milletin vekiliyiz, milletvekiliyiz. Böyle şey
olmaz. (CHP sıralarından alkışlar)
İleride, ölünce kendi mezarı
yerine, kölelere piramit yaptıran firavun anlayışıyla bu Parlamento üzerinde
tahakküm kurmak isteyen zihniyete karşıyız biz. Çalışsın Meclis. Biz kimsenin
marabası değiliz. Haa, marabası olmayı kabul eden
varsa hayırlı olsun. Olmaz böyle bir şey arkadaşlar. Türkiye Büyük Millet
Meclisi bu Meclis. Bu Meclis “Gazi Meclis”, geçmişi olan bir
Meclis. Geçmişi onurla dolu olan bir Meclis. Böyle bir şey olmaz!
Şimdi, bütün bunlar neden
oluyor ben biliyorum, söyledim bu kürsüden daha önce de. Sayın Recep Tayyip Erdoğan hangi komisyonda çalışmış şimdiye kadar
arkadaşlar? Anayasa Komisyonunda mı? İçişleri Komisyonunda mı? Nerede çalışmış?
RAHMİ GÜNER (Ordu) – Anlar,
anlar!..
K. KEMAL ANADOL (Devamla) -
Nerede? Yok… Bir gün bir komisyonda çalışmadan Başbakan olunca, burayı Türkiye
Büyük Millet Meclisi değil, İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi olarak
algılıyor. (CHP sıralarından alkışlar) Olmaz böyle bir şey! O, adı üstünde
başkanlık sistemi, burada parlamenter sistem var. Tartışılacak, irdelenecek,
incelenecek. Kırk sekiz saat süre niye var komisyonlarda yasa gelmeden evvel?
Milletvekili okuyacak, danışmanına soracak, hazırlık yapacak. Milletin adına
karar veriyor, oy kullanıyor.
Bütün bunlar bir tarafa,
uyuklayan adamlar içeriye giriyor ellerini kaldırıp, ondan sonra çıkan yasa…
Buna hakkınız yok arkadaşlar. Böyle, 23’ünde, bilmem şeyde, ağustosta tatile
sokacağız diye, bir kişinin iradesine bağlı, peşine takılıp gidecek bu Meclis,
çalışmasını da ona göre ayarlayacak; hayır. 30 Eylül dâhil çalışalım; insani
koşullarda çalışalım, İç Tüzük’ün çalışma saatlerine uyalım ve tatil
yapmayalım.
Yüce Meclise saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Anadol.
Önerinin
aleyhinde söz isteyen Ahmet Yeni, Samsun Milletvekili.
Buyurun Sayın Yeni. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) –
Ahmet Bey, çalışmak istemiyor musun?
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Hepiniz gelecek misiniz?
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) –
Evet, geleceğiz.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Hepiniz…
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) –
Siz hepiniz burada mısınız?
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Buradayız.
AHMET YENİ (Samsun) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu grup
önerisinin aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye’nin bağımsızlığı, gelişmesi ve ilerlemesi için ömrünün son anına kadar
çabalamış, inkılaplar ve devrimler gerçekleştirmiş Ulu
Önder Atatürk’ün kurmuş olduğu bir partinin, her fırsatta geçmişini örnek
gösteren, geçmişiyle övünen günümüz yöneticilerinin bugün böyle bir öneri
vermiş olmasını yadırgadığımı sözlerimin başında belirtmek istiyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Neyi
yadırgıyorsun, neyi? “Çalışalım.” Diyor, neyi yadırgıyorsun?
AHMET YENİ (Devamla) – “Millî
hedef belli olmuştur. Ona ulaşacak yolları bulmak zor değildir. Yalnız bir tek
şeye çok ihtiyacımız vardır: Çalışkan olmak.” diyen Atatürk…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Tatil yapma o zaman! Niye tatile giriyorsun?
AHMET YENİ (Devamla) – …bu
ruhu, ölümle her an burun buruna yaşadığı savaş meydanlarında ifade ederken
onun kurduğu partiyi sahiplenen siz değerli arkadaşlarımızın, klimalı
salonlarda, milletin menfaati için ortaya konan çalışmalara destek vermesini
haklı olarak bekliyoruz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Niye
tatile giriyorsunuz?
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Çalışalım, çalışalım…
AHMET YENİ (Devamla) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; büyüme rakamlarının açıklandığı ve ülkemizin
2010 yılının ilk çeyreğinde yüzde 11,7 büyüdüğü…
TAYFUR SÜNER (Antalya) –
Elindeki kâğıdı kim yazdı?
AHMET YENİ (Devamla) – …dünya
genelinde en hızlı büyüyen 4’üncü ülke, Avrupa’da da ve OECD ülkeleri arasında
en hızlı büyüyen ülke konumuna geldiği bir dönemde, çıkaracağımız yeni
kanunlarla milletimizin beklentilerine cevap vermeyi umarken Meclisin bir an
evvel tatile girme fikrini uygun bulmuyoruz.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Biz
de bulmuyoruz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Yok, yok, “Tatile girmesin.” diyoruz. Yanlış yazmışlar!
AHMET YENİ (Devamla) – Adalet
ve Kalkınma Partisi 2002 yılından bugüne kadar, eskiden olduğu gibi Meclisi üç
ay tatile sokmamış, daha az tatil yaparak, milletimizin refahı ve mutluluğu
için her yıl çalışmalar yapmıştır.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Kim
yazdı? Yanlış yazmışlar.
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Ahmetciğim anlamamışsın!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
AHMET YENİ (Devamla) –
Değerli arkadaşlarım, öfkenin, husumetin, nefretin, engellemenin değil;
kardeşliğin, desteğin ve dayanışmanın egemen olması gereken bir süreçten
geçiyoruz. Şu an Meclis gündeminde bekleyen iki yüz altı tasarı ve teklif var.
Recep Tayyip Erdoğan ve ekibi, yüce milletimize söz
verdi, “Çok çalışacağız…”
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Nerede onlar, nerede?
AHMET YENİ (Devamla) - Muhalefet bu çalışma tempomuza ayak
uyduramıyorsa kendilerinin bileceği iştir ama bunun hesabını millet soracak.
TAYFUR SÜNER (Antalya) –
Önergeyi destekle o zaman!
AHMET YENİ (Devamla) - Gazi
Meclis çok çalıştı, biz de çok çalışacağız. Başbakanımız, İstanbul
Belediyesinde de çok çalıştı, burada da ekibiyle birlikte çok çalışıyor. En
azından, öne alınan bazı tasarı ve teklifleri sizlerin de desteğiyle çıkaralım
istiyoruz. Milletimizin beklentilerini hep beraber gerçekleştirelim.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Tatile girme!
AHMET YENİ (Devamla) - Uyumak
yok, muhalefet de uyumayacak, muhalefet milletvekillerini de uyutmayacağız,
iktidar milletvekilleri de uyumayacak.
RECEP TANER (Aydın) – Nerede
millet, nerede!
AHMET YENİ (Devamla) - Her
fırsatta uyarıyoruz, muhalefetin belli konulara saplanıp kalan üslubunu
değiştirmesi, hukukun kendilerine verdiği hakları Hükûmeti
engellemek için değil, değişime, gelişime ve kalkınmaya destek olmak amacıyla
kullanması gerekiyor.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Soygunu engellemek için, soygunu!
AHMET YENİ (Devamla) - Aziz
milletimiz ve biz, hep birlikte muhalefetten de bunu bekliyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sizler de bu milletin vekillerisiniz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Biz
vekiliz, maraba değiliz.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) –
Samsunlular üzülüyor, Samsunlular!
AHMET YENİ (Devamla) - AK
PARTİ hizmet üretirken, Türkiye’yi büyütmeye çalışırken, Türk insanına aydınlık
bir gelecek hazırlamaya gayret ederken engel olmaya, kriz çıkarmaya, bizi
yolumuzdan saptırmaya çalışmayınız.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) –
Hangi yoldan? Hangi yoldan?
AHMET YENİ (Devamla) - Millet
adına bulunduğumuz bu kutsal çatı altında hiçbir suistimale
fırsat vermedik, bundan sonra da vermeyeceğiz.
TAYFUR SÜNER (Antalya) -
Önergeyi destekliyor musunuz?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Önergeye oy ver!
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) –
Yolunuz yanlış, yolunuz!
AHMET YENİ (Devamla) -
Türkiye artık yere sağlam basıyor, gündem belirliyor, kendi imkânlarıyla dimdik
ayakta duruyor.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Gemiler İsrail’e gidiyor, gemiler.
AHMET YENİ (Devamla) – Gelin,
milletin beklentilerine hep beraber cevap verecek, kurum ve kuruluşları
rahatlatacak tasarı ve teklifleri sizlerin de katkılarıyla hep birlikte
kanunlaştıralım.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Gemiler ne oldu, gemiler?
AHMET YENİ (Devamla) -
Böylece Türkiye'nin ayağını biraz daha sağlamlaştıralım.
Değerli milletvekilleri, biz
bu öneriye kişisel menfaatlerimiz için değil, ülkemizin menfaatleri için karşı
çıkıyoruz. Ülke demokrasisi ve güvenliği için atılan her adımı kâr sayıyoruz.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) –
Ülkenin menfaati tatil yapmak mı? Ülkenin menfaati çalışmak!
AHMET YENİ (Devamla) - Bunun
için öneriye karşı çıkıyoruz. Çok çalışmak zorundayız.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) –
Tamam, tatil yapma o zaman!
AHMET YENİ (Devamla) -
Türkiye'nin menfaatini, selametini ve istikbalini dert edindiğimiz için karşı
çıkıyoruz.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) –
Sayın Yeni, ülkenin menfaati çalışmaktır, tatil yapmak değildir!
AHMET YENİ (Devamla) - Çünkü
burada görüşülecek, şekillenen ve kanunlaşan her bir tasarı ve teklifin 73
milyonu nasıl etkilediğini, ne tür olumlu değişikliklere sebep olduğunu çok iyi
biliyoruz.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) –
Tatil yapmayı biliyorsun, tatil!
AHMET YENİ (Devamla) – Gelin,
Antalya sahillerinde değil Meclisin çatısı altında terleyelim. (CHP
sıralarından gürültüler)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Tamam, tamam!
FATMA NUR SERTER (İstanbul) –
Bunu Sayın Başbakana sor!
AHMET YENİ (Devamla) – İş
üretelim, eser üretelim.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) –
Yedi yıldızlı otellerde tatil yapmayı biliyorsunuz!
AHMET YENİ (Devamla) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yüce milletimiz, AK PARTİ'yi,
vurulan prangaları kırsın, Türkiye’yi her yönden kalkındırsın diye iktidara
getirdi. Biz de bu sorumluluk duygusuyla ve vicdani mesuliyetle milletimiz için
iş üretmeye, hizmet ve eser üretmeye, köklü meseleleri çözmeye, yatırımlar
yapmaya devam ediyoruz. Hedeflerimizde, vizyonumuzda,
gelecek tasavvurumuzda hiçbir sapmaya izin vermeden “Her şey Türkiye için.”
demeye devam ediyoruz.
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sağ ol
Ahmet Bey!
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) –
Sen yine yanlış kâğıttan okuyorsun, yanlış!
AHMET YENİ (Devamla) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hayatta en büyük sermaye bilgidir. Biraz sonra
üniversitelerle ilgili konuşmaya başlayacağız.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) –
Yanlış kâğıttan okuyorsun, yanlış!
AHMET YENİ (Devamla) – Artık
ekonomiden siyasi, askerî güce kadar her alanda yaşamı, bilim ve teknoloji
şekillendiriyor. Ülkelerin muhasırlaşma yolunda en önemli itici gücü, bilim ve
teknolojinin merkezi olan üniversitelerimizdir. Bu sebeple, 2002 yılında 53’ü
devlet, 23’ü vakıf olmak üzere 76 adet olan üniversite sayısı bugün 95’i
devlet, 51’i vakıf olmak üzere 146’ya ulaşmıştır.
AKİF AKKUŞ (Mersin) – 152
oldu, 152!
AHMET YENİ (Devamla) –
Böylece 2003 yılından bu yana 70 üniversite ülkemize kazandırılmıştır. Yeni
üniversiteler kurulması yanında, mevcut üniversiteler bünyesinde de 2002’den
itibaren 382 yeni fakülte, 115 yüksekokul ve 193 enstitü kurulmuştur.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Kaç yeni profesör oldu Ahmet Bey? Onu söyle.
AHMET YENİ (Devamla) – 2002-2003 öğretim yılında 74.134 olan öğretim elemanı sayısı
97.923’e yükselmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemize yeni üniversiteler kazandırdığımız için, yatırım
yaptığımız için, sorunları çözüme kavuşturduğumuz için bizleri çok eleştiriyorsunuz
ancak hepinizce malum ki ülkemizde üniversite eğitimine olan talep sürekli
olarak artıyor.
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Ne
yatırımı? Her şeyi satıyorsunuz!
AHMET YENİ (Devamla) – Mevcut
üniversitelerle bu talep karşılanmaya çalışılsa da genç nüfusa sahip bir ülke
olarak üniversitelerimizin kapasitesi bu talebi karşılayamıyor, yetersiz
kalıyor. Onun için, seksen bir ilin seksen birinde üniversite açtık ve açmaya
devam ediyoruz.Biraz sonra da yine üniversitelerle
ilgili kanunu görüşmeye başlayacağız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; çok çalışmamız lazım, çok. Millet bizden hizmet bekliyor.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –
Çalışalım, eylüle kadar çalışalım.
AHMET YENİ (Devamla) - Onun
için, kanunlar bitene kadar çalışmayı teklif ediyoruz. Onun için, Cumhuriyet
Halk Partisinin böyle tatile girme taleplerini de uygun bulmuyoruz.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –
“Tatile girmeyelim, eylüle kadar çalışalım.” diyorlar.
AHMET YENİ (Devamla) - Çok
çalışarak, inşallah, bu kanunları çıkararak Meclise… Huzur içerisinde tatil
yapacağız çünkü AK PARTİ döneminde, eskiden olduğu gibi uzun tatiller olmadı,
bundan sonra da olmayacak.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) –
Ahmet Bey, biz tatile girelim demiyoruz, biz çalışalım diyoruz.
AHMET YENİ (Devamla) -
Hepinize sevgiler, saygılar sunarken, bu teklifin aleyhinde oy kullanacağımızı
belirtiyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yeni.
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Sayın Başkan, biz tatil istemedik. Biz, 30 Eylüle kadar çalışalım dedik. Sayın
Yeni’ye herhâlde yanlış kâğıt vermişler, yanlış şeyleri okudu. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın İnce.
Önerinin
lehinde söz isteyen Oktay Vural, İzmir Milletvekili.
Buyurun Sayın Vural.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın
Başkan, CHP’nin grup önerisini bir kez daha okutur musunuz? Biz tam anlayamadık
herhâlde, Ahmet Yeni Bey’in konuşmalarıyla kafam karıştı herhâlde.
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) – Evet,
teşekkür ederim.
Aslında, burada, gerçekten,
bu Parlamentoda, görünen o ki bir uzlaşma imkânı ortaya çıktı. Biraz önce AKP
Grubu adına konuşan ve milletimize söz veren, televizyonlar başında söz veren
AKP’liler, Cumhuriyet Halk Partisinin 30 Eylüle kadar çalışması gerektiğine
ilişkin iradesini ortaya koymuştur.
SONER AKSOY (Kütahya) – Öyle
bir şey yok.
OKTAY VURAL (Devamla) - Şimdi
bakalım, göründüğü gibi mi olacaklar, oldukları gibi mi görünecekler? Yoksa
yine, açıkçası, ikiyüzlü bir siyaset mi uygulanacak? Bunu hep beraber, birlikte
göreceğiz. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) Burada “Çalışalım.” diyenler 30
Eylüle kadar çalışmayı kabul edecek mi, etmeyecek mi? Yoksa,
bu bir nutuktur, burada ben istediğim gibi konuşurum, benim oylarımla bu
konuşmalarım arasında bir illiyet bağı yoktur diyorsa… Bir sayın
milletvekilinin, burada çıkarken hangi öneri üzerinde konuştuğunu ve milletin
vekili olarak da milletine ne söylediğini bilmesi gerekiyor. Gerçekten, yani
“Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?” diyor, değil mi? Hiç bilenle bilmeyen bir
olur mu? İşte, bilmeden konuşmamak lazım.
AHMET YENİ (Samsun) –
Milletimiz anladı.
M. CEVDET SELVİ (Eskişehir) –
Utandırma Sayın Başkan, fazla utandırma!
OKTAY VURAL (Devamla) –
“Çalışmak” dediniz, hodri meydan! Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz
Cumhuriyet Halk Partisinin önerisini destekliyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) – Ne
konuştuğumu anlamışsın! Bravo!
OKTAY VURAL (Devamla) –
Sonuna kadar gelin, sonuna kadar. Yüreğiniz yetiyorsa, parmağınız kalkıyorsa
gelin bu Parlamentoda bunları konuşalım.
MEHMET OCAKDEN (Bursa) – CHP
sizi kurtaracak mı?
OKTAY VURAL (Devamla) – Biraz
önce Sayın milletvekili dedi ki: “206 tane kanun tasarı ve teklifi var.”
Baktım, bu kanun tasarı, tekliflerinin 75-80 adedi
dokunulmazlıklarla ilgili. Hadi, hodri meydan! Gelin, dokunulmazlıklarla ilgili
bu teklifleri de getirin, başta Recep Tayyip Erdoğan
olmak üzere dosyasını konuşalım ve evet oyu verelim. (MHP sıralarından
alkışlar) 206 tane kanun tasarı ve teklifi görüşmemiz gerektiğini söylediniz,
işte dokunulmazlıklar burada, konuşacak mısın konuşmayacak mısın, oylatacak
mısın oylatmayacak mısın?
Evet, işte, değerli
arkadaşlarım, tablo bu.
MEHMET OCAKDEN (Bursa) – CHP
sizi nereye götürecek?
AHMET YENİ (Samsun) –
Gidiyoruz referanduma…
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
OKTAY VURAL (Devamla) – Aç
tavuk kendisini darı ambarında zannedermiş! Sen olacak mısın olmayacak mısın,
sen ona bak. Allah’a şükür, biz buraya Brüksel’in, Washington’un icazetiyle
gelmedik, Türk milletinin iradesiyle geldik. (MHP sıralarından alkışlar) Senin
gibiler bizi nereden çok bilir, tapusunu mu aldın ha? İradesine ortak mı
oluyorsun milletin? Millete tepeden mi bakıyorsun? Senin atamanla mı oluyor
buraya?
MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Geç
bunları, ucuz işler!
OKTAY VURAL (Devamla) – Ucuz
işler… Sen pazarcı başı, sen ucuz işlerle uğraşıyorsun. Şimdi kalkmış burada
milletvekili kimin nerede olup olmayacağını tayin ediyor. Anlaşılan bizi de
kendisini buraya atayanlar gibi zannediyor. Biz milletin iradesiyle geldik
buraya be!
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sen
hangi piyasada pahalısın? Senin değerin ne? Kaça satıyorsun?
AHMET YENİ (Samsun) – Yüzde
65 milletin iradesini temsil ediyoruz.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
OKTAY VURAL (Devamla) – Öyle
grup toplantılarında “Milletvekili olmak için kapımda sıraya giriyordunuz,
bundan sonra olmazsınız.” diyen zihniyetin esiri olmak yerine, gelin burada,
milletin vekili olalım, gelin milletin vekili olalım. (MHP sıralarından
alkışlar)
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Yok öyle bir şey.
OKTAY VURAL (Devamla) –
“Kapıların önüne koyarım bakanları.” diyen zihniyetin emir kulu olmak yerine,
bu milletin vekili olmak bence daha şereflidir, bence daha şereflidir.
SONER AKSOY (Kütahya) – Buna
millet karar veriyor zaten.
AHMET YENİ (Samsun) – 12
Eylülde de verecek bu kararı.
OKTAY VURAL (Devamla) -
Milletvekilleri önemli iş yapıyor. Bu milletvekillerinin önemli yaptığı bir
işi, gerçekten, bugün, keyfî bir yönetim ve saygısız, programsız bir yönetim
anlayışıyla yönetiyoruz.
SONER
AKSOY (Kütahya) – Yok öyle bir şey.
OKTAY VURAL (Devamla) - Bu
millet bunu gerçekten hak etmiyor. Neden? Çünkü bugün burada neyi
görüşeceğimizi, geçen hafta ne görüşeceğimizi bilmeyen bir iktidarla karşı
karşıyayız; bundan sonra da bilinmiyor. Ne yapacağınızı bilmiyorsunuz. Zaten
formülü de bulmuşlar değerli milletvekilleri: AKP milletvekilleri milletin
içine çıkamayınca, “İyisi mi onları sürekli Mecliste tutalım da -milletin
yanına gidemiyorlar- burada iş yapıyor gibi gözüksünler.” diye yapıyorlar. (MHP
ve CHP sıralarından alkışlar) Biz de sizi o dertten kurtaralım, 30 Eylüle kadar
çalışalım, milletten papara yiyeceğinize, gelin, burada, parmaklarınızla 30
Eylüle kadar sürenizi uzatmış olursunuz.
MEHMET OCAKDEN (Bursa) – CHP
sizi kurtaracak bu eziyetten!
OKTAY VURAL (Devamla) - Sen
git, PKK’yla, bölücülerle oynaşmana bak sen önce. Sen git, İmralı canisinin
temsilcilerini kabul ederken, o tabloya “umut tablosu” diyenlere söz
söyleyebilsen… Sen git…
MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Apo’yla pazarlık siz yaptınız.
OKTAY VURAL (Devamla) -
Pazarlık başı yapan sizsiniz.
MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Apo’yla pazarlık siz yaptınız.
OKTAY VURAL (Devamla) - Ya,
ya, körle yatıp şaşı kalktınız.
MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Siz Apo’yla pazarlık yaptınız.
YILMAZ TANKUT (Adana) – Sen
Mesut Ağabey’inle konuş!
OKTAY VURAL (Devamla) - Körle
yatıp şaşı kalktın, ya.
MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Siz Apo’yla pazarlık yaptınız.
OKTAY VURAL (Devamla) – Ya,
böyle yazı yazmakla olmuyor, yazı yazmakla olmuyor.
Gidip orada İmralı canisinin
sözde elçilerini kabul ettikleri törenlere, o elçileri kabul ettikleri
törenlere ”Güzel şeyler oluyor.” diyenler, “Habur’da
umut verici tablo oluyor.” diyenler, bugün, geldiğimiz bu noktada, Milliyetçi
Hareket Partisine Mehmet Ocakden saldırabiliyor.
Onlara söz söyleyemiyorlar, onlara.
MEHMET OCAKDEN (Bursa) –
Söylüyoruz, söylüyoruz.
OKTAY VURAL (Devamla) - Niye?
Biz bu ülkeyi seviyoruz çünkü biz milliyetçiyiz, çünkü biz bu ülkenin millî ve
manevi değerlerini savunuyoruz. Ama bunun gibiler Milliyetçi Hareket Partisine
dil uzatır ama bölücülere, bölücübaşlarına dil
uzatamazlar. İşte bunların ayıklanması lazım. Bunların
ayıklanması lazım.
AHMET YENİ (Samsun) –
Ayıklayacak sizi bu millet.
OKTAY VURAL (Devamla) -
Ayıklayacak bu millet, ayıklayacak.
AHMET YENİ (Samsun) – Millet
ayıklayacak 12 Eylülde.
OKTAY VURAL (Devamla) -
Değerli milletvekilleri, şimdi, burada…
HÜSNÜ TUNA (Konya) – Anayasa
değişikliğinde aynı saftaydınız, bunu izah edin.
YILMAZ TANKUT (Adana) – Sen
uyu biraz daha, uyu.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sen
neredesin sen?
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Otur orada, otur…
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
OKTAY VURAL (Devamla) – Gel
de buraya söyle, gel!
BAŞKAN –
Sayın Tuna, lütfen oturur musun.
HÜSNÜ TUNA (Konya) – Anayasa
değişikliğinde aynı safta yer aldınız, onu izah edin.
OKTAY VURAL (Devamla) – Gel,
gel…
BAŞKAN –
Sayın Tuna, lütfen oturur musun.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Buraya gel de burada konuş. Buraya gel buraya, orada değil, buraya gel, burada
konuş.
YILMAZ TANKUT (Adana) –
Atıyorsa şeyinden gel burada konuş!(AK PARTİ ve MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen… Sayın Tuna…
Sayın Vural, lütfen Genel
Kurula hitap edin.
Buyurun.
OKTAY VURAL (Devamla) – Sayın
milletvekilinin bir sözü varsa kürsüye gelsin söylesin Sayın Başkan.
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) – Ne
oldu, canınız mı yandı?
BAŞKAN – Tamam, ikaz ettim
Sayın Vural.
Buyurun.
OKTAY VURAL (Devamla) – Evet,
burada, bin yıllık kardeşliği bozup, bu milleti… Etnik kimlik fesadını
gerçekleştirmek isteyen zihniyete hayır demeye devam edeceğiz.
AHMET YENİ (Samsun) – Etnik
kimlik hesabını kimin yaptığını millet biliyor.
OKTAY VURAL (Devamla) - Kim
ne derse desin, kim ne derse desin, biz, bu ülkenin bin yıllık kardeşliğini
yaşayacağız ve yaşatacağız. Bundan kimsenin endişesi olmasın.
Onun için, bugün burada
geldiğimiz yaz dönemi çalışmaları… Aslında, gerçekten bu şeye benziyor, hani,
normal dönemde işini yapamayanlar var ya, sınıfta kalırlar, sonra yaz okuluna
sokar sizi. (MHP sıralarından alkışlar) “Siz sınıfta kaldınız.” der, “Ceza
veriyorum size.” Ya, Sayın Başbakan, milletvekillerinin suçu değil bu, senin Hükûmetinin suçu. Yani sen başka yerde arıyorsun. Sen,
Başbakanlıkta, Bakanlar Kurulu sırasında kaybettiğin anahtarı burada
milletvekilleri arasında, burada ışık var diye gelip bulamazsın. İkmale kalmış bir
Hükûmet, bugün, yaz döneminde milletvekillerini
çalıştırarak hazırlık yapıyor. Ama artık yeter! Gerçekten yeter!
Ne güzel demiş rahmetli Barış
Manço: “Burada yıllar boyu ümitsizce bir gün olsun
kapımı çalıp hâlim nedir sordun mu ki.” Onun için, boşuna yalvarmayın,
inanmıyor bu millet size; gözyaşınıza da size de inanmıyor, “Yüz bin kere
hayır.” diyor. O bakımdan bu Meclis çalışmaları da nafiledir.
AHMET YENİ (Samsun) – 12
Eylülde “Evet.” diyecek, “Evet.”
OKTAY
VURAL (Devamla) – Bu Meclis çalışmaları nafiledir ama Milliyetçi Hareket
Partisi olarak gerçekten biz, Parlamentoda bu milletin istediği yasalar var
ise, Hükûmet de ne zaman ne yapacağını bilmiyor ve
AKP Grubu da nasıl bir program yapacağını bilmiyor ise gelin hep beraber
birlikte bir çalışma programı tatbik edelim, 30’una kadar bunu yapalım. 30’una
kadar bir çalışma programı olsun, Meclis çalışsın, biz de sözümüzü söyleriz,
siz de yapacağınız bir şey varsa onu yaparsınız. Dolayısıyla bu konuda kaçmaya
da gerek yok. Bence, Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilleri olarak zaten
bugün, şu anda bile muhalefet partileri sizden fazla, zaten tablo ortada. O
bakımdan, gelin, eğer çalışmak varsa, çalışmak…
HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) –
Kaç kişisiniz, kaç?
BAŞKAN – Lütfen Sayın
Milletvekili…
OKTAY VURAL (Devamla) – 1
Temmuz dediniz olmadı, yani tatile gideceğiz dediniz olmadı, 13, 16 Temmuz
dediniz olmadı, 23’ü dediniz olup olmayacağı belli değil. Bunlarla gereksiz
yere milletvekillerinin çalışma takvimini bozmaya gerek yok.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Vural, lütfen
tamamlayınız, buyurun.
OKTAY VURAL (Devamla) – Çok
açık ve net bir şekilde bir program getirirsiniz, bu program dâhilinde
milletvekilleri, biz de muhalefet olarak görüş ve düşüncelerimizi söyleriz.
Yani tatile gitmek için bu dayatmalara da gerek yok, milletvekillerine dayatma
yapmaya da gerek yok, “Biz 30 Eylüle kadar çalışacağız.” dersiniz, yaparsınız
ama bu dayatmalarla ne zaman ne yapacağınız belli değil, hangi kanunu ne zaman
görüşeceğimiz belli değil. Böyle bir Meclis çalışması Türkiye Büyük Millet
Meclisine bence yakışmıyor.
O bakımdan, Milliyetçi
Hareket Partisi olarak Cumhuriyet Halk Partisinin bu konudaki vermiş olduğu
önergenin mantıklı olduğunu düşünüyoruz.
AHMET YENİ (Samsun) –
Çalışmayalım değil mi?
OKTAY VURAL (Devamla) -
Neden? Çünkü çoğunluk partisi de ne zaman “1 Temmuzda illa tatile sokacağım.”
dedi, olmadı. O kadar çok tatile gitmek istiyor ki milletvekilleri, can
atıyorlar.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Rixos’ta…
OKTAY VURAL (Devamla) – E,
biz de diyoruz ki 30 Eylüle kadar çalışalım, programı yapalım. Gelecek sene
tatil yok nasılsa. İnşallah, gelecek sene -22 Temmuz yaz dönemi olduğu için-
yaz dönemi çalışması olmayacak. Ondan sonraki dönemde de biz bu gündemi
rahatlıkla tamamlarız diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
AHMET YENİ (Samsun) – Rüya
görmeye devam edin.
ZEYİD ASLAN (Tokat) – Yürü,
yürü!
BAŞKAN –
Önerinin aleyhinde söz isteyen İbrahim Yiğit, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Yiğit. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ZEYİD ASLAN (Tokat) – Hayal
kuruyorsunuz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sen
Ahmet Davutoğlu’na o hayalleri sor.
ZEYİD ASLAN (Tokat) – Hayal
kuruyorsunuz.
YILMAZ TANKUT (Adana) – Sen
git Barzani’ye “Abi” de.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
OKTAY VURAL (İzmir) –
Ağabeyin Barzani’ye git danış.
İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu grup önerisinin
aleyhine söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
ZEYİD ASLAN (Tokat) – Sen
Oktay Öcalan mısın? (MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Lütfen sayın
milletvekilleri…
İBRAHİM YİĞİT (Devamla) –
Değerli arkadaşlarım…
ZEYİD ASLAN (Tokat) – Sen
Oktay Öcalan mısın?
OKTAY VURAL (İzmir) – Konuşma
lan!
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Sen de Talabani’ye git.
İBRAHİM YİĞİT (Devamla) -
Sayın milletvekilleri…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Ne biçim konuşma? Lütfen…
AKİF AKKUŞ (Mersin) –
Talabani’ye, Talabani’ye…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – O
zaman susturun ama, adamını sustur.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Cevabı bu mu olmalı?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ne
olacak bu durumda?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.29
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.35
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 133’üncü Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grup önerisi üzerinde şimdi söz sırası, aleyhinde olmak üzere,
İbrahim Yiğit, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Yiğit. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) –
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisinin
aleyhinde söz almış bulunuyorum, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, politika -şöyle bir
tanımlarsak politikayı- kurnazlık yarışı değil, ayak oyunları değil, toplumu
germe ve burayı germe olayı değil. Politika, toplumsal sorunları bilen, çözüm
üreten, onurlu, erdemli, bilinçli, bilgili ve birikimli insanların söz sahibi
olduğu bir alandır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bütün milletvekillerimiz
burada onurlu bir alanda görev yapıyor, hepsini ben saygıyla karşılıyorum.
Yalnız, biraz önce Sayın Cumhuriyet Halk Partisinin Grup Başkan Vekili Kemal Anadol, deneyimli ve birikimli bir politikacı olarak
görüyordum ben, fakat burayı bar, pavyonla eş değer tuttu. Ben kendisine
yakıştıramadığımı da özellikle söylemek istiyorum çünkü bizim amacımız burada
toplumsal sorunlara çözüm getirmektir, burayı germek değildir. Burası yüce Meclistir, halkın seçtiği temsilcilerin olduğu ve toplum
lehine yasalar çıkarmak için toplandığımız bir yerdir. Hiçbir zaman bireysel
davranmayalım. Bireysellik, yapay bir çıkarcılık, hatta çirkin bir
bencilliktir. Toplumsal sorunlar her zaman bireysel sorunlardan üstündür.
Değerli arkadaşlarım, şunu
söylemek istiyorum: Bizim bütün amacımız toplumun önüne yeni hedefler, yeni
öneriler, yeni projeler, yeni çözümler koymaktır. Köhnemiş yasaları burada
yenilemek, değiştirmek… Bu bizim görevimizdir, toplum bizden bunu bekliyor. Bu
Meclisin de çalışması gerekir.
Önergenin aleyhinde oy
kullanacağımı söylüyorum, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Yiğit.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Karar yeter sayısı…
OKTAY VURAL (İzmir) – Karar
yeter sayısı…
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım ancak karar yeter sayısı
arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Sayın milletvekilleri, karar
yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 18.40
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.46
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 133’üncü Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre vermiş olduğu önerinin oylamasında
karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi öneriyi yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır ve öneri kabul edilmemiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
oylarınıza sunacağım.
Öneriyi okutuyorum:
4.- Gündemdeki sıralama ile çalışma gün ve saatlerinin yeniden
düzenlenmesine; 526, 536, 523 ve 527
sıra sayılı kanun tasarılarının İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi
13/07/2010
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 13.07.2010
Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda, siyasi parti grupları arasında oybirliği
sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki
önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Ayşe
Nur Bahçekapılı
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Gündemin
Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler Kısmında yer
alan 538, 519, 306, 73, 525, 522, 526, 536, 521, 523 ve 527 sıra sayılı Kanun
Tasarılarının bu kısmın 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14 ve 20 nci sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna
göre teselsül ettirilmesi,
Genel Kurulun; haftalık
olağan çalışma günlerinin dışında 23 Temmuz 2010 Cuma günü de toplanması ve
aşağıda belirtilen saatlerde çalışması, bu birleşimde Gündemin Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler Kısmında yer alan işlerin görüşülmesi,
13 Temmuz 2010 Salı günkü
birleşimde sözlü soruların görüşülmemesi, 20 Temmuz 2010 Salı günkü birleşimde
sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek bu birleşimlerde
Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
Kısmında yer alan işlerin görüşülmesi, 21 Temmuz 2010 Çarşamba günkü birleşimde
sözlü soruların görüşülmemesi,
Genel Kurulun;
13 Temmuz 2010 Salı günü 506
sıra sayılı Kanun Tasarısının bitimine kadar,
14 Temmuz 2010 Çarşamba günü
saat 14.00'de toplanması ve 73 sıra sayılı Kanun Tasarısının bitimine kadar,
15 Temmuz 2010 Perşembe günü
saat 14:00'de toplanması ve 525 sıra sayılı Kanun
Tasarısının bitimine kadar,
16 Temmuz 2010 Cuma günü 522
sıra sayılı Kanun Tasarısının bitimine kadar,
20 Temmuz 2010 Salı günü 526
sıra sayılı Kanun Tasarısının bitimine kadar,
21 Temmuz 2010 Çarşamba günü
saat 14.00'de toplanması ve 536 sıra sayılı Kanun Tasarısının 1. bölümünün
bitimine kadar,
22 Temmuz 2010 Perşembe günü
saat 14.00'de toplanması ve 536 sıra sayılı Kanun Tasarısının 2. bölümünün
bitimine kadar,
23 Temmuz 2010 Cuma günü saat
14.00'de toplanması ve 536 sıra sayılı Kanun Tasarısının 3. bölümünün bitimine
kadar,
Belirlenen günlük çalışmalara
devam edilmesi, ayrıca yukarıda belirtilen birleşimlerde gece 24.00'de günlük
programların tamamlanamaması halinde günlük programların tamamlanmasına kadar
çalışmalara devam edilmesi.
526, 536, 523 ve 527 Sıra
Sayılı Kanun Tasarılarının İçtüzüğün 91. maddesine göre Temel Kanun olarak
görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olması,
Önerilmiştir.
526 Sıra Sayılı Terörle
Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/775, 2/84, 2/407, 2/477, 2/508, 2/534, 2/711)
BÖLÜMLER BÖLÜM MADDELERİ BÖLÜMDEKİ MADDE SAYISI |
1. BÖLÜM 1-7 7 |
2. BÖLÜM 8-12 7 |
(Geçici Madde 1 ve
2 ) |
Toplam Madde Sayısı 14 |
536 Sıra Sayılı Gelir Vergisi
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı; Harçlar Kanununda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/886,1/838, 2/712,
2/599, 2/727)
BÖLÜMLER BÖLÜM
MADDELERİ BÖLÜMDEKİ MADDE SAYISI |
1. BÖLÜM 1-25 25 |
2. BÖLÜM 26-
49 25
|
(Madde
31'e bağlı; Geçici Madde 2 ve 3) |
3. BÖLÜM 50-63 20 |
(
Geçici Madde 1,2,3,4,5 ve 6) |
Toplam
Madde Sayısı 70 |
523 Sıra Sayılı Devlet
Yardımlarının İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı (1/818)
BÖLÜMLER BÖLÜM MADDELERİ BÖLÜMDEKİ MADDE SAYISI |
1. BÖLÜM 1-12 12 |
2. BÖLÜM 13-19 12 |
(Geçici Madde 1,2,3,4,5) |
Toplam Madde Sayısı 24 |
527 Sıra Sayılı Cumhurbaşkanı
Seçimi Kanunu Tasarısı (1/787, 2/62)
BÖLÜMLER BÖLÜM MADDELERİ BÖLÜMDEKİ MADDE SAYISI |
1. BÖLÜM 1-12 12 |
2. BÖLÜM 13-24 12 |
Toplam Madde Sayısı 24 |
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup önerisi lehinde söz isteyen İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı.
Buyurun Sayın Bahçekapılı.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup önerisi lehine söz aldım. Bu vesileyle hepimize hafta başında iyi
çalışmalar dileklerimi sunuyorum. Hepimize hayırlı bir hafta diliyorum.
Biraz önce Divandan okunduğu
gibi grup önerimizde bazı tasarıların ve sözleşmelerin görüşülmesi gündemimize
alınmış durumdadır. Biraz daha açıklayıcı bilgi vermek isterim yüce
Meclise. Grup önerimizde bazı kanunlar
öne çekilerek hazırlanmıştır program. Yine grup önerimizde, bugün dâhil, bundan
sonraki salı ve çarşamba günlerinde sözlü sorular ve diğer denetim konularının
görüşülmemesi önerilmektedir.
Bu bağlamda, Genel Kurulun 13
Temmuz 2010 Salı günü yani bugünkü toplantısında, Yükseköğrenim Kurumları
Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın bitimine kadar görüşmeye devam edeceğiz.
Bildiğiniz gibi, geçen hafta bu tasarıyla ilgili görüşmelerimiz yarım kalmıştı.
14 Temmuz Çarşamba günü saat
14.00’te çalışmalarımıza başlayacağız ve yine bitimine kadar, beş tane
uluslararası sözleşme var, onları görüşeceğiz. Önerimiz bu doğrultudadır.
Bunlardan bir tanesi, yine görüşülmesine başlanmış olan ama oylaması esnasında
yarım kalmış olan Milletlerarası Para Fonu’na ilişkin olan bir sözleşmedir.
Diğerinin sıra sayısı 538’dir ve Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti
ile Rusya Federasyonu arasında imzalanmış bulunan Akkuyu
sahasında bir nükleer güç santralinin tesisine ve işletimine ilişkin bir
sözleşmedir. Bir diğeri, yani üçüncü sözleşme, Uluslararası Telekomünikasyon
Birliği (ITU) Kuruluş Yasası’yla ilgili bir sözleşme. Dördüncü uluslararası
sözleşmemiz ise, yine Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU) 2003 Dünya
Radyo Komünikasyon Konferansı Sonuç Belgelerinin onaylanmasına ilişkin bir
sözleşmedir. Son sözleşmemiz ise, Irak’a Komşu Devletler Hükümetleri ile Irak
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Terörizm, Sınırlardan Yasadışı Sızmalar ve
Örgütlü Suçlarla Mücadele Konularında Güvenlik İşbirliğine İlişkin Protokol’ün
onaylanmasına ilişkin kanun tasarısıdır.
15 Temmuz 2010 tarihinde,
arkadaşlar, yine çalışmalarımıza saat 14.00’te başlamayı öneriyoruz ve bitimine
kadar Mali Kural Kanunu Tasarısı’nı görüşmeyi önermekteyiz.
16 Temmuz 2010 Cuma günü ise,
yine çalışmalarımıza saat 14.00’te başlayıp İşkenceye ve Diğer Zalimane,
Gayriinsanî veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler
Sözleşmesine Ek İhtiyari Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı’nın bitimine kadar görüşmeyi uygun görmekteyiz.
Önümüzdeki
hafta ise yine Salı günü İç Tüzük gereğince çalışmalarımıza saat 15.00’te
başlayacağız ve sıra sayısı 526 olan Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nı yani kamuoyunda
bilinen, “taş atan çocuklar”, “terör mağduru çocuklar” ve “suça itilen
çocuklar” diye adlandırılan yasa tasarısının görüşülmesine bitimine kadar devam
edeceğiz.
21 Temmuz 2010 Çarşamba günü
ise yine saat 14.00’te Gelir Vergisi Kanunu ile çalışmalarımıza başlayacağız,
birinci bölümünün bitimine kadar Çarşamba günü çalışmalarımızı sürdüreceğiz.
22 Temmuz 2010 Perşembe günü
saat 14.00’te çalışmalarımıza başlayacağız ve gelir vergisinin ikinci bölümünün
bitimine kadar çalışmalarımıza devam edeceğiz.
Cuma günü ise yine saat
14.00’te başlayacağız ve gelir vergisinin bitimine kadar çalışmalarımızı
sürdüreceğiz.
Değerli Başkan, sayın
milletvekilleri; biraz önce çalışma saatlerimizin belirlenmesiyle ilgili olarak
gerek Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisi konusunda konuşan arkadaşlar ve
diğer arkadaşlar bazı sözler sarf ettiler. Tabii ki siyasi kültürümüzde veya
siyasi anlayışımızda bu tarz kelimelerle, bu tarz sıfatlarla konuşmak yoktur.
Ben inanıyorum ki bizden daha önce siyasi hayata başlamış olan ve bu
Parlamentoda yer almış olan kişilerin de bu anlamda bir kültür anlayışları
yoktur ama siyaset denilince bazı kelimeleri, “angarya” gibi kelimeleri
kullanmak veya tahakküm altında bir Meclis çalışması olduğunu ileri sürmek de
benim açımdan şık değil.
Üstelik şunu da belirtmek
isterim: Geçmiş dönemde Millet Meclisimiz, milletvekilleriyle birlikte ve bizim
yaptığımız gibi bitimine kadar çalışma mesaisini göstermiştir. Bazı örnekler
sunabilirim size:
Örneğin 1 Temmuz 1999
tarihinde bir grup önerisi var -daha doğrusu Danışma Kurulunda anlaşma
sağlanmış- DSP Grup Başkan Vekili, MHP Grup Başkan Vekili ve ANAP Grup Başkan
Vekili imzalı. 1 Temmuz 1999 günü bu çalışmalara başlanılması ve görüşmelerin
tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin bir Danışma Kurulu
önerisi var ve oylanmış, kabul edilmiş.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Kötü misal emsal olmaz. Yanlış yapmışlar.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(Devamla) – Bir başka örnek 20 Temmuz 1999 tarihinde. Yine “Ali Günay, DSP Grup Başkan Vekili”, “İsmail Köse, MHP Grup
Başkan Vekili” ve “Zeki Çakan, ANAP Grup Başkan Vekili” imzalı bir Danışma
Kurulu önerisi var, okunup kabul edilmiş ve orada da yine çalışma günlerinin…
Örneğin “23 Temmuz 1999 Cuma günü saat 20.00’ye kadar bitirilmemesi hâlinde
saat 22.00’den sonra çalışmalara devam edilerek…” şeklinde bir öneri oylanmış
ve kabul edilmiştir.
Bir başka örnek bu sefer 28
Temmuz 1999 tarihinde arkadaşlar. İmzalara bakıyoruz -Danışma Kurulu üyesi,
ortak imza grup başkan vekilleriyle birlikte- “Ali Günay,
DSP Grup Başkan Vekili”, “İsmail Köse, MHP Grup Başkan Vekili”, “Zeki Çakan,
ANAP Grup Başkan Vekili.” Söylenen şey nedir? “30 Temmuz 1999 Cuma günü saat
24.00’e kadar bitirilmemesi hâlinde 24.00’ten sonra da çalışmalara devam
edilmesi…” şeklinde bir ortak grup önerisi, Danışma Kurulu önerisi var ve
bunlar da Meclisten onaylanarak yürürlüğe girmiş.
Burada kastım eleştirmek
değil ama şunu söylemek istiyorum: Burada bitimine kadar yaptığımız çalışma çok
anormal, angarya, Meclisi tahakküm altında tutan, sağlığımızı sıhhatimizi sorun
hâline getirecek bir çalışma değil, geçmişte daha çok örnekleri yapılan,
görülen ve yaşanılan çalışmalar.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Üç
tane saydınız, üç tane. Vakayi adiye hâline geldi.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(Devamla) – Ben sadece bu örnekleri verdim Sayın Anadol.
Lütfen… Ben sizi çok güzel dinledim, lütfen sözümü kesmeyiniz.
Şimdi, o zaman nedir? Biz ilk
defa bir çalışma yapmıyoruz, böyle bitimine kadar bir çalışma yapmıyoruz.
Geçmişte örneklerimiz olmuş. O zaman bazı sorular geliyor aklımıza. Nedir? “12
Eylül” denilen bir olay var karşımızda arkadaşlar, 12 Eylülde Türkiye
Cumhuriyeti milleti referanduma gidecek. Referandum bizim, burada Anayasa
değişikliğine ilişkin yaptığımız çalışmaların yürürlüğe girmesi için yapılacak
olan tamamlayıcı bir işlem. Ancak o tamamlayıcı işlem ile yapılan değişiklikler
yürürlüğe girecek. Kim yapacak bu değişikliği? Halkımız. Kim yapacak bu
değişikliği? Milletimiz.
Biz, bugün burada,
milletimizden almış olduğumuz iradeyle huzurlarınızdayız. Milletimizden almış
olduğumuz iradeyi biz terk etmedik, biz onlarla birlikteyiz ve referanduma
kadar da onlarla birlikte olmak gibi bir çabamız var. Halkımızla,
vatandaşımızla, milletimizle beraber olacağız, onlara Anayasa değişikliğinin
neler getirdiğini anlatacağız ve onlara diyeceğiz ki: “Ey halkım, ey
vatandaşlarımız, ey milletimiz; bu Anayasa değişikliğinin hayata girmesinin tek
sonucu ve nedeni sizsiniz. Eğer siz buna ‘Evet’ der iseniz bu Anayasa
değişikliği, bu temel hak ve özgürlüklere getirilen değişiklikler hayata
geçecektir.” Biz bunun özlemi içindeyiz, o yüzden çalışmalarımızı biraz
sıklaştırdık.
Bir de tabii ki ilginç başka
bir nokta var: “1 Ekime kadar çalışalım.” diyen arkadaşlar Meclise ayda yılda
bir gelen arkadaşlar, bu da benim için çok şaşırtıcı oldu doğrusu.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Belli oluyor kimin gelip gelmediği, karar yeter sayısı bulamıyorsunuz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(Devamla) – Onlar kendilerini biliyorlar.
12 Eylülle ilgili bizim
halkımızla buluşma gibi bir sorunumuz var. Bizim milletimizle buluşma, onlara
anlatma gibi bir derdimiz var. Eğer 12 Eylülle ilgili olarak “Hayırda hayır
var.” diyerek yola çıkanların halkımızla ilgili bir sorunu yoksa,
bu onların kendi sorunudur diyorum.
Önerimizin kabulü konusunu da
bilgilerinize sunuyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Çıkarın iki maddeyi, ben de oy vereceğim.
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) –
İşine bak, işine! Senin ona gücün yetmez.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Bahçekapılı.
Önerinin aleyhinde söz
isteyen Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın Şandır. (MHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Adalet ve Kalkınma Partisinin grup önerisi aleyhinde söz aldım.
Tabii, her defasında Meclisin
gündeminin belirlenmesinde iktidar partisi grubunun tavrını tenkit etmekten de
usandığımızı ifade etmemiz lazım. Gerçekten, artık, bir
klasör oldu, buraya getirilen iktidar partisi grup önerilerindeki çelişkileri
belirlemek ve kabul edilebilir, birlikte, uzlaşarak getirilebilir bir gündemi
buraya getirememiş olmanın -dönemin sonuna geldik, yılın sonuna geldik- böyle
bir uzlaşmayı temin edememiş olmanın üzüntüsüyle tekrar maalesef aynı tatsız
şeyleri söylemeye mecbur kaldık ama öncelikle bir şey söylememiz lazım,
gerçekten bu Genel Kurulun, bu Meclisin daha fazla çalışabilme imkânı yok,
sinir katsayısı arttı, tahammül katsayısı arttı. Biraz önce Cumhuriyet
Halk Partisinin getirdiği grup önerisine -Milliyetçi Hareket Partisinin de
desteğiyle- 30 Eylül 2010 tarihine kadar çalışalım ve Hükûmetin
öngördüğü, ülkenin ihtiyaç duyduğu kanunları çıkartalım yönündeki teklifine
Adalet ve Kalkınma Partisi “Hayır, çalışmayalım.” dedi. “Ne zamana kadar
çalışacağız?” sorusunun da cevabı yok.
Değerli milletvekilleri,
bugün Danışma Kurulu toplantısında ben Sayın Bahçekapılı’ya
sordum: “23’üne kadar getirdiğiniz bu gündem tamamlanınca Meclis tatile girecek
mi?” “Girecek” diyemediler. Siz sormuyor musunuz milletvekilleri olarak,
çalışanlar olarak? Yani burada kendi irademizle milletimiz adına görev
yapıyoruz. Ondan vazgeçtik, grup disiplininin emrinde çalışan insanlar olarak
sizler “Ne zamana kadar çalışacağız? Bu çalışma ne zaman bitecek?” diye merak
etmiyor musunuz, sormuyor musunuz, onu bilmiyorum ama biz sorduk Hanımefendi
bilmiyorlar çünkü yukarıdan emir nasıl gelecek onu hiç kimse bilmiyor.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Haksızlık yapmayın Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Bilmediğinizi söylediniz Sayın Bahçekapılı.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – “Bilmiyorum” demedim, haksızlık yapmayın.
YILMAZ TANKUT (Adana) – Ne
zaman bitecek?
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Efendim, dediğinizi de söyleyelim isterseniz: “23’üne kadar bunları çıkartalım,
tatile gidelim.” Öyle mi? Öyle diyebiliyor musunuz? Diyemiyorsunuz.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş)
– Biz, halkımıza gideceğiz.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Bakın, biraz önce, grubunuz adına konuşan arkadaşımız, sanki milletin aklıyla
alay edercesine, Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisine karşı çıkarken
şunları söylüyor: “Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok çalışmamız lazım,
millet bizden hizmet bekliyor. Onun için, kanunlar bitene kadar çalışmayı
teklif ediyoruz.” 206 tane de kanun olduğunu bir başka paragrafta ifade ediyor
“Bu kanunlar bitene kadar çalışalım.” diyor. Sayın Oktay Vural da soruyor:
“Burada, 90 tane, dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla ilgili kanun tasarısı var.
Bunlar da dâhil mi? Gelin, bunları da görüşerek karara bağlayacak şekilde
çalışmaya devam edelim, 30 Eylüle kadar çalışmayı da kabul edelim.” diyoruz,
Sayın Ahmet Yeni diyor ki:” Çalışmamız lazım, millet bizden hizmet bekliyor.
Kanunlar bitinceye kadar çalışalım. Onun için –cümle bu, tutanaklardan
okuyorum- Cumhuriyet Halk Partisinin böyle, tatile girme taleplerini de uygun
bulmuyoruz.”
Yani, bu nasıl oluyor Sayın
Yeni? Bunu bir anlat, bunu gülümseyerek bir anlat.
AHMET YENİ (Samsun) – Sayın
Başkan söz verirse…
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Yani, hem çalışalım diyorsunuz, CHP de diyor ki, MHP de destek veriyor, 30
Eylüle kadar çalışalım. Bunu, tatile gitmek olarak değerlendiriyorsunuz. Bu
milletin aklıyla alay mı ediyorsunuz değerli arkadaşlar?
Değerli milletvekilleri,
bakınız, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz her defasında ifade ediyoruz: Bu
Genel Kurulun gündemini belirleme sorumluluğu, siyasi iktidara ve onun grubuna
aittir. Bu gündemi doğru belirleyin, gelin, birlikte belirleyelim, ülkemizin
öncelikleri doğrultusunda, beklentileri doğrultusunda kanunları çıkartalım,
ülkemize ve milletimize hizmet edelim diyoruz.
27 Mayıstan bu yana, Adalet
ve Kalkınma Partisinin Genel Kurula getirdiği gündemler yani grup önerileri
burada. 27 Mayıstan bu yana, bugünküyle beraber beş tane grup önerisi
istemişsiniz. Hemen hemen her defasında farklı bir
sıralama getiriyorsunuz. Kanunların görüşülme sırasını sürekli
değiştiriyorsunuz ve çalışma şeklini de değiştiriyorsunuz bitime kadar diye. Bu
bitime kadar çalışma usulünün faydalarını, muhasebesini bir daha yapınız,
lütfen, bir daha yapınız.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Size sormak lazım, siz yaptınız daha önce ama.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Bakınız, Sayın Bahçekapılı burada sizin imzanızla getirdiğiniz Danışma Kurulu
grup önerisi var.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Evet.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Burada getirdiğiniz sıralamayı niye değiştiriyorsunuz?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Değiştirmedik. Niye değiştirdik? Değiştirmedik.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Değiştiriyorsunuz.
Bakın, sizinle biz uzlaştık.
27 Mayısta getirdiğiniz grup önerisi burada, elimde. Bu grup önerisinde
öncelikleriniz ve çalışma saatleriyle ilgili konuya itiraz etmedik ve dedik ki:
“Karar yeter sayısı istemeyeceğiz, Danışma Kurulu grup önerisi getirmeyeceğiz,
hatta toplantı yeter sayısı da istemeyeceğiz.” Listesini çıkardım, 1 Temmuza
kadar bir tek Danışma Kurulu grup önerisi getirmişiz ama ne hikmetse haziranın
başında getirdiniz bitime kadar çalışmayı bir mecburiyet olarak, bir dayatma
olarak, varılan uzlaşmanın dışında bu Meclise getirip dayattınız.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Siz de getirmiştiniz Sayın Şandır, örnekleri var.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Değerli arkadaşlar…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul)
– Sevmediğim bir şeyi yapıyorum. Sizden aldık, öğrendik. Siz de getirmiştiniz.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, eğer burada beraber çalışacaksak, bu yaptığımız işin adı
birleşimse ve bu birleşimde oturumlar yaparak ülkenin sorunlarına birlikte
çözüm üretecek hukuku kuruyorsak, usul bu değil. Birbirimizi aldatarak,
birbirimize her defasında böyle metazori, bitime kadar gibi bir üslupla buraya
siz gündem belirlerseniz çalışamayız değerli arkadaşlar, çalışamazsınız.
Bakın, üniversiteler kanununda
Milliyetçi Hareket Partisi olarak hiçbir itirazımız yok. Normalde görüşmüş
olsaydık üç saatte bitirirdik, üç saatte ama geçen haftadan üç gün çalıştık,
işte bugün de bitimine kadar koydunuz, daha başlayamadık, hangi saate kadar da
çalışacağımız belli değil. Bununla bir fayda elde edemiyorsunuz, bu işin bir
kârı yok. Bu hesabı bir daha yapınız. Burada muhalefetle uzlaşarak, anlaşarak
çok daha hızlı, hatta iki günde, üç günde otuz sekiz kanunu, uluslararası
sözleşmeyi çıkardığımızı yakın zamanda örnekleyebiliriz ama ne hikmetse… Nedir
işin hesabı? Yani gerginlikten mi medet umuluyor, muhalefet partileriyle
çatışmış olmaktan veya bu Genel Kurulda biraz önce örneğini yaşadığımız
yakışıksız gerginliklerden mi medet umuluyor, bunu anlamakta zorlanıyoruz.
Dolayısıyla,
değerli milletvekilleri -özellikle iktidar partisi grubunun milletvekillerine
sesleniyorum- grup disiplini içerisinde grup yönetiminizin getirdiği gündeme
tabii ki el kaldırıp el indiriyorsunuz, bir şey söylemiyorum ama bunun doğru
bir üslup olmadığının, bunun ne Meclise ne iktidara ne ülkeye bir fayda
getirmeyeceğinin artık anlaşılmış olması lazım ve buna itiraz etmek gerekiyor. Bu
üslupla buradan kanun geçiremezsiniz.
Bakın, 23 Temmuzda
getirdiğiniz gündem doluyor ama bu gündeme koyduğunuz kanunları 23 Temmuza
kadar bitireceğinizi düşünebildiğinizi zannetmiyorum ve önümüzdeki hafta…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Siz bilirsiniz. Biz öyle görmüyoruz.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Gün yirmi dört saat,
gece on ikide bitiyor…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Zannetmelerle iş olmuyor.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Göreceğiz burada, beraber yaşayacağız Sayın Bahçekapılı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Tabii… Tabii… Tabii…
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Sabahın saat yedisinde de gidiliyor…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Tabii…
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
…öğlen saat on ikide de gidilebilir.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Olur.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Eğer burada karar yeter sayısını bulursanız…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Tabii ki…
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
…toplantı yeter sayısını sağlarsanız…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Siz isteyin.
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
– “Hodri meydan!” diyoruz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul)
– Siz isteyin. Buradayız.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Buyurun, el mi yaman, bey mi yaman, hep beraber göreceğiz ama bu üslup doğru
üslup değil. Bu inatla, bu ısrarla duvara çarpacağınız endişesindeyiz. Bunu
size de yakıştıramıyoruz, bunu ülkemize de hak görmüyoruz. Dolayısıyla biz bu
grup önerisinin üslubuna da usulüne de itiraz ediyoruz ve getirdiğiniz
önergenin aleyhinde oy kullanacağız.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Siz bilirsiniz.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Arz
olunur, saygılar sunulur.
Teşekkür ederim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Şandır.
Önerinin
lehinde söz isteyen Azize Sibel Gönül, Kocaeli Milletvekili.
Buyurun Sayın Gönül. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AZİZE SİBEL GÖNÜL (Kocaeli) –
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. AK
PARTİ grup önerisinin lehinde söz almış bulunmaktayım.
Değerli milletvekilleri,
geçen hafta başladığımız Yükseköğretim Kurumları Teşkilat Kanunu’nun
tamamlanması, uluslararası sözleşmeler, Mali Kural Kanunu, Terörle Mücadele
Kanunu, Gelir Vergisi Kanunu’nun bitimine kadar yani geçen haftalarda
kararlaştırdığımız 16 Temmuz çalışma süresini dört gün daha uzatarak 23 Temmuz
gününe kadar bu kanun tasarılarının bitirilmesi noktasında çalışma sürelerimizi
uzatıyoruz.
Değerli milletvekilleri,
siyasetçinin, günümüz insanının en değerli şeyi zaman. Zamanı en efektif
şekilde kullanarak az zamanda çok iş başarmak her siyasetçinin yapması gereken
işlerden. Dolayısıyla Meclis çalışmalarında verimli bir şekilde çalışabilmek,
zamanı iyi kullanarak 23 Temmuza kadar çıkması gereken kanunların çıkartılması
noktasında tüm Meclisin gayret içerisinde olduğunu, yüce heyetin gayret
içerisinde olduğunu biliyorum.
Önerinin lehinde olduğumu
belirtip hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Gönül.
Önerinin
aleyhinde söz isteyen Muharrem İnce, Yalova Milletvekili.
Buyurun Sayın İnce. (CHP
sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bundan yirmi beş-otuz yıl
önce köylerde şöyle derlerdi: “Tütünleri satınca borcumu öderim.” ya da Türk
toplumu “Nisan yağmurlarında hâllederiz.” ya da
“Akşamüzeri görüşüz.”, “Öğleden sonra buluşalım.” Bunlar çok yuvarlak laflar. İnsanların normal
günlük yaşamlarının içerisinde bunu kullanmaları normaldir. Artık köylerdeki
insanlar bile bundan vazgeçti ama Büyük Millet Meclisine yeni bir gelenek geldi
AKP’yle birlikte: Bitimine kadar… Ne zaman bitecek? Bilmiyoruz. Hiçbir zaman da bitmiyor zaten.
336 milletvekiliniz var. Az
önce, biraz insaf olsa, biraz vicdan olsa, biraz merhamet olsa, biraz doğruları
söylemek insanın içinden geçse, Sayın Ahmet Yeni, az önce 336 milletvekilinden
138 tanesini bulamamışsın, karar yeter sayısı bulunamamış…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
“Çalışalım” diyor.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
…“çalışalım” diyor. Ya Türkçeyle ilgili bir problem var…
Tekrar söylüyorum, bizim
önergemiz, bu yaz hiç tatil yapmayalım. Madem memleketin önemli meseleleri var,
biz 30 Eylüle kadar çalışalım önergesi vermişiz, Samsun AKP Milletvekili bu
kürsüye geliyor “Tatil istiyorlar.” diyor. Biz tatil istemiyoruz, biz insan
gibi çalışmak istiyoruz, biz İç Tüzük’e uygun çalışmak istiyoruz. İç Tüzük neyi
emrediyor? Salı, çarşamba, perşembe günleri saat 15.00’ten 19.00’a kadar,
yetmiyorsa 19.00, 20.00 olur. Buna itirazımız yok bizim. Yani birileri size
demiş ki “Bunlar çıkacak.” Nasıl çıkacak? Nasıl çıkarsa çıksın. Oralarda
uyuklamışsınız, içeriye girmişsin gözlerini ovuşturarak oy kullanmışsın...
Hatta sizin milletvekiliniz “Ben ne olduğunu bilmiyorum.” dedi, Bitlis
Milletvekili…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Zeki Ergezen…
MUHARREM İNCE (Devamla) - “İçeriye giriyorum, grup başkan
vekiline bakıyorum, oyumu kullanıyorum.” dedi.
Acaba gerçekten çalışma
meraklısı mısınız? Bugün Sayın Başbakanı dinliyorum, Sayın Başbakan diyor ki:
“Uzlaşma, diyalog, istişare,Yunus Emre, Mevlânâ…”
Anlatıyor Başbakan. “Allah Allah!” dedim, “Yahu, bu,
Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı değil mi? Acaba bu istişare, uzlaşma, diyalog
doğru mu?”
Şimdi bakalım: 23’üncü
Dönemde elli defa Danışma Kurulu istemişiz, elli defa; ellisinin ellisini de
reddetmişsiniz. Diyalog çağrılarına bakın! Bu dönemde kırk dört defa İç Tüzük
37’ye göre doğrudan görüşme istemişiz, kırk dört tane; kırk dördünü de
reddetmişsiniz. Bir tanesini kabul etseydiniz, gerek Danışma Kurulunun gerek İç
Tüzük 37’nin bir tanesini kabul etseydiniz ben bu konuşmayı yapamazdım. Yani
sizin istişare çağrılarınız, diyalog çağrılarınız, Yunus Emre’yi, Mevlânâ’yı anlayışınız işte bu kadar, diyalog anlayışınız
sizin bu kadar.
Değerli arkadaşlarım, biz
Meclisin saygın bir kurum olmasını istiyoruz; çalışma koşullarına uyan,
kuralları olan, saatleri belli olan, o saatler arasında burada 550 değilse de 500-450 milletvekiliyle çalışmalarını tamamlayan bir Meclis
istiyoruz. Sizin üçte 1’iniz burada yok. Biraz sonra “Şimdi oylama olacak.”
diye içeri gireceksiniz, neye oy verdiğinizi bilmeyeceksiniz.
Bakın, bir gün bunu
yapacağım. Yani, böyle, milletvekilinin birine “Şu anda hangi kanunu
görüşüyoruz, bunu söyle.” diyeceğim. Ben de “evet” diyeceğim. Bakın, bunu
yapacağım bir gün bir tanesine. Bir gün birine yapacağım bunu ama cevap
verecek.
AHMET YENİ (Samsun) –
Öğretmen değilsin sen, geçti o. Okul değil burası, talebe değil bunlar.
MUHARREM İNCE (Devamla) –
Şimdi, biz Danışma Kurulu istemişiz. Acaba bu istediğimiz Danışma Kurulları
Meclisi engellemek, Meclisi çalıştırmamak… Gündemimizde olmayan konular mı?
Önemsiz konular mı? Yani ne istemişiz? Tarım sektöründe yaşanan sorunların
araştırılmasını istemişiz, üniversitede okuyan gençlerimizin yurt sorunlarının
araştırılmasını istemişiz, emeklilerimizin sorunlarının araştırılmasını
istemişiz, muhtarlarımızın sorunlarının araştırılmasını istemişiz, İsrail’in Gazze’ye insani yardım götüren gemiye yaptığı saldırının
araştırılmasını istemişiz. Ne olmuş? Kırk dört tane böyle isteğimizin hepsi
reddedilmiş. Değerli arkadaşlarım, 23’üncü Yasama Döneminde 672 kez karar yeter
sayısı istemişiz, 338’inde bulunamamış yani yüzde 50’sinden fazlasında 138 kişi
bile yoksunuz. Yani 336’da 138 olmayacaksınız, çalışalım naraları atacaksınız.
Değerli arkadaşlarım,
çalışmak bir ibadettir. [AK PARTİ sıralarından alkışlar(!)] Bir dakika…
Alkışlama! İşte, hep yarım okuyorsun. Hayra çalışmak ibadettir, şerre çalışmak
ibadet değildir. (CHP sıralarından alkışlar)
23’üncü Dönemde Dördüncü
Yasama Yılında 186 kez karar yeter sayısı istemişiz, siz 128’inde
bulamamışsınız.
RECEP KORAL (İstanbul) –
Sonra ne olmuş?
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Yine 457 kez yoklama istemişiz, 127’sinde bulunamamış.
Değerli arkadaşlar, artık
sayın grup başkan vekillerine sesleniyorum: Ne olur bize telefon açmayın,
açtığınız hiçbir telefonun geçerliliği iki saati geçmedi, hiçbirisi.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Yapma Allah’ını seversen! Daha iki ay oldu Grup Başkan Vekili
olalı.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Bakın şimdi söyleyeyim: Sayın Suat Kılıç telefon açıyor pazartesi günü.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Ben yaparsam söyle.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Hayır, bugün sizin yaptığınızı da söyleyeceğim, yaptığınızı da söyleyeceğim.
Bana telefon açıyor: Ne
görüşeceğiz bu hafta? Şunlar şunlar diyor, pazartesi.
Ben de diğer grup başkan vekili arkadaşlarıma diyorum ki “İktidar Partisinin
Grup Başkan Vekili aradı, bu hafta bunları görüşeceğiz.” Ben iki saat bir yere
ayrılıyorum, bir başka arkadaşım bakıyor, bana söylenenlerin hiçbirisi yok.
Siz beni dün telefonla
aradınız Sayın Bahçekapılı, beni aradınız değil mi telefonla? Salıdan bir
sonraki haftaya kadar tek tek bana söylediniz, değil
mi? Ben onların hepsinin notunu aldım.
M. NURİ YAMAN (Muş) - Ses
yok…
MUHARREM İNCE (Devamla) - Ben
de arkadaşlarıma aktardım. Buraya geldik, iki saat sonra farklı bir şey. Bakın,
1 Temmuzda Meclis kapanacak, hayır olmadı; 8’i, olmadı; 16’sı, olmadı; 23’ü…
Şimdi, bana, 550 milletvekilinden 1 kişi çıksın desin ki “Bu Meclis şu gün
kapanacak.” Ne zaman kapanacağı bilinmeyen bir Meclis olur mu?
KAMER GENÇ (Tunceli) – Tayyip Bey biliyor.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Bir
kişi biliyor… Bir kişi biliyor…
AKİF AKKUŞ (Mersin) – O da
bilmiyor!
MUHARREM İNCE (Devamla) –
Meclis Başkanının kim olacağını o biliyor, Cumhurbaşkanının kim olacağını o
biliyor, 81 valinin kim olacağını o biliyor…
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş)
– Millet, millet… Millet karar veriyor.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Bin
tane kaymakamın kim olacağını o biliyor, belediye başkanının kim olacağını o
biliyor, TÜBİTAK Başkanının kim olacağını o biliyor. TİB Başkanının kim
olacağını o biliyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Burası Büyük Millet Meclisi,
burası Atatürk’ün Meclisi, burası savaş yönetmiş bir Meclis. Bu Meclisin
itibarına bu yakışmıyor değerli arkadaşlarım. Biz kimsenin ücretli elemanı
değiliz. Biz, bize ister oy versin ister vermesin, bütün milletin
temsilcisiyiz.
Böyle bir belirsizlik olabilir
mi? Burası aile meclisi olsa çocuklardan birisi rest çeker “Baba, ben öyle
senin keyfine göre gelemem. Benim işim var, gücüm var, bilmem lazım. Bana bir
plan, program yap.” der.
Değerli arkadaşlarım, burası
Büyük Millet Meclisi, burada sadece siz yoksunuz. Bunu kendi grubunuzda
yapabilirsiniz. Kendi grubunuzda yapın. Hani “Tutarım kulağından atarım o
bakanları.” diyor, “Seçim yaklaşınca göreceğim sizi.” diyor kapalı grup
toplantılarında, orada yapabilir. Burada bunu yapamazsınız.
AHMET YENİ (Samsun) – Siz
orada mıydınız?
MUHARREM İNCE (Devamla) –
Değerli arkadaşlarım, geçen hafta hani gece saat 24.00’e kadar çalışacaktınız,
neredesiniz? Perşembe saat 22.00’de kapandı, 138 kişi bulunamadı. Cuma günü
yine 138 kişi bulunamadı, Meclis erken kapandı. Siz bu hafta bunlara yine
uymayacaksınız, siz çalışmaktan yine kaytaracaksınız. Muhalefet burada.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Muhalefet kaç kişi burada?
MUHARREM İNCE (Devamla) –
Bakın, nasıl kaytaracaksınız? 23’üncü Dönemde 15.535 yazılı soru önergesi
vermiş muhalefet size. 15.535… Bunların yarısını, 7.037 tanesini zamanında
yanıtlamamışsınız.
RECEP KORAL (İstanbul) – Ya,
biz yanıtlamıyoruz ki oraya söyle.
MUHARREM İNCE (Devamla) –
Bakanlar Kuruluna söylüyorum.
Muhalefet görevini yapmış,
muhalefet çalışmış, muhalefet soru önergelerini vermiş, sen cevabını
verememişsin. Kaytaran iktidardır ama yavuz hırsız ev sahibini bastırıyor. Bir
de “Gel, çalışalım.” demiyor mu?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın İnce, lütfen
tamamlayınız.
MUHARREM İNCE (Devamla) –
Değerli arkadaşlarım, ben size şunu öneriyorum. Diyorum ki bakın, yenilenebilir
enerjiyi getirin, hiçbir itirazımız yok, tümü üstünde konuşacağız, geçeceğiz,
oy birliğiyle geçsin. MHP de destekliyor mu?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Destekliyor.
MUHARREM İNCE (Devamla) –
Destekliyor. Oy birliğiyle geçsin.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Petrol lobisi!
MUHARREM İNCE (Devamla) –
Sizin içinizde petrol lobisinin, diğer lobilerin işini takip eden Bakanlar
Kurulu üyesi kim? Bunu kim engelliyor?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Açıkla! İsmini söyle!
MUHARREM İNCE (Devamla) –
Halkın milletvekiliyseniz gelin bunu geçirelim, oy birliğiyle geçirelim. Hemen
toplayalım grup başkan vekillerini, hemen bu akşam, yüreğiniz varsa, cesaretiniz
varsa, halkın ihtiyaçlarını düşünüyorsanız, halkın çıkarlarını düşünüyorsanız,
gelin yenilenebilir enerjiyi bu akşam geçirelim diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş)
– Zaten hazırlayan biziz!
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın İnce.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
AHMET YENİ (Samsun) – Sayın
Başkan, sataşmadan dolayı söz istiyorum.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Sayın Başkan, kısa bir açıklama yapacağım.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen oturur musunuz, Sayın Bahçekapılı’nın
söz talebi var. Bir saniye, lütfen oturun, henüz oylamaya sunmadım ben.
Sayın Yeni, söz talebiniz
var. İç Tüzük’ün 63’üncü maddesi gereğince usul hakkında konuşuluyor,
dolayısıyla söz talebinizi yerine getiremeyeceğim.
Sayın Bahçekapılı, buyurun,
ne için söz istiyorsunuz?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Efendim, ben kısa bir açıklama yapacağım.
AHMET YENİ (Samsun) –
Sataşma, Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Yeni, ben
konuşmayı dinledim, sizin konuşmanızı tutanaklardan okudu, sataşma söz konusu
değil.
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bahçekapılı, buyurun,
siz ne için söz istediniz?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – İç Tüzük 60’a göre kısa bir açıklama yapacağım, Meclis
çalışmasıyla ilgili rakamları dile getireceğim.
BAŞKAN – Buyurun, yerinizden.
VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın,
Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, konuşmasındaki “kendilerinin çalıştığı
ama iktidar partisi ve Hükûmetin çalışmadığı” şeklindeki
ifadelerini kabul etmelerinin mümkün olmadığına ilişkin açıklaması
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grup
Başkan Vekili Sayın İnce’nin konuşmalarında -tabii ki her zamanki gibi esprili
hâliyle söylediklerini kabul etmemiz mümkün değil- şöyle düzeltmeler yapmak
isterim. Kendilerinin çalışmış olduğunu ama Meclis çatısı altında iktidar
partisinin çalışmamış olduğunu ve Hükûmetin
çalışmamış olduğunu söylemişti. Bir bakalım şimdi. Tabii, böyle bunu söylemek
kolay ama rakamlarla konuşalım.
23’üncü Dönemde 15.502 yazılı
soru sorulmuş. Bu soruların 7.790 tanesi ilgili bakanlarımız tarafından
açıklanmış, cevaplanmış; oran yüzde 50,3.
Yine aynı şekilde sözlü
sorulardan…
YILMAZ TANKUT (Adana) –
Cevaplarınız ilgisiz, alakasız.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – 2.143 tane sözlü soru sorulmuş, bunlardan 1.443 tanesi
cevaplanmış; oran yüzde 67,3.
Ayrıca, Sayın İnce, İç
Tüzük’ün 37’nci maddesi gereğince getirmiş oldukları önerileri gündeme
almadığımızı söylediler. Ama Sayın İnce’ye beş adet İç Tüzük’te önerilen
konularını gündeme aldığımızı belirtmek isterim. Herhâlde hesabında bir
yanlışlık oldu. İç Tüzük’le ve İç Tüzük 37’ye ilişkin getirmiş oldukları
önerileri burada, bizim de katıldığımız oylamalarla kabul ettik. Uzlaşma
konusundaki hassasiyetimizi bir kez daha altını vurgulayarak Sayın İnce’ye
belirtmek istedim, Sayın Meclise sunmak istedim.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Bahçekapılı.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Beni
teyit etti.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma
Partisinin grup önerisini oylarınıza sunacağım, ancak bir yoklama talebi var,
onu yerine getireceğim.
Sayın İnce, Sayın Anadol, Sayın Emek, Sayın Süner,
Sayın Yazar, Sayın Köse, Sayın Ünsal, Sayın Keleş, Sayın Tan, Sayın Genç, Sayın
Sevigen, Sayın Öztürk,
Sayın Ağyüz, Sayın Tütüncü, Sayın Çakır, Sayın Güner, Sayın Çöllü, Sayın Oksal, Sayın Yıldız, Sayın Hacaloğlu, Sayın Kaptan, Sayın Sönmez.
Yoklama için üç dakika süre
veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
4.- Gündemdeki sıralama ile çalışma gün ve saatlerinin yeniden
düzenlenmesine; 526, 536, 523 ve 527
sıra sayılı kanun tasarılarının İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Adalet ve Kalkınma
Partisi grup önerisi kabul edilmiştir.
İç Tüzük’ün 37’nci maddesine
göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır; okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Önergeler
1.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis’in, (2/404) esas numaralı
Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/226)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı’na
11.02.2009 tarihinde,
tarafımdan verilmiş olan Dersim adının geri verilmesiyle ilgili Yasa Teklifim
ilgili komisyona gitmiş olmasına rağmen, genel kurul gündemine alınmamıştır.
İç Tüzüğün 37. Maddesi
gereği, Yasa teklifimin Genel Kurul Gündemine alınmasını arz ederim. 03.12.2009
Şerafettin
Halis
Tunceli
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz talebi, teklif sahibi Şerafettin Halis, Tunceli
Milletvekili.
Buyurun Sayın Halis. (BDP
sıralarından alkışlar)
ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 11 Şubat 2009 tarihinde vermiş olduğum
yasa teklifi üzerine söz almış bulunmaktayım ve yetmiş beş yıl önce bu Mecliste
işlenen tarihî bir hatanın, tarihî bir haksızlığın giderileceği inancıyla
sizleri saygıyla selamlıyorum.
Tabii, “Dersim” adı, yaralı
bir coğrafyanın adı, sorunlu bir coğrafyanın adı ama ne yazık ki çağımızda,
sorunlarının çözümü olanaklı olan bu coğrafyada sorunlar çözülmek istenmiyor.
Ne yazık ki yetmiş beş yıldır, adı alınan bu coğrafyanın adı dahi geri verilmek
istenmiyor.
Bilindiği gibi, 1847’de
sancak, 1879’da vilayet olmuş olan Dersim, yüzyıllardan beri de, günümüze
kadar, yine Dersim olarak biliniyor. 25 Aralık 1935 tarihinde çıkarılmış olan
2884 sayılı özel Tunceli Kanunu’yla da bu ad alınarak yerine “Tunçeli” adı veriliyor. Tunçeli,
ileride Tunceli’nde yapılacak olan gelişmelerin bir emaresi gibi görünüyor ilk
başta tabii ve bu emare kendi gerçekliğini dışa vuruyor ve “tunç” gibi bir el,
sonradan Tunceli’nin başına geliyor. Tabii, sanıldığı gibi “Tunceli” adı
Mustafa Kemal tarafından değil, Munzur vilayeti oluşturma çalışması sırasında
dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın önerisi üzerine veriliyor yani “Mustafa
Kemal tarafından verilmiş.” olan algının da yanlış olduğunu burada bildirmek
istiyorum.
25 Aralık 1935 tarihinde
çıkarılan özel Kanun’la, komutan bir valiye Bakanlar Kurulunun tüm yetkileri
veriliyor. Yaşamın her alanına dair bütün söz ve karar bir komutan valide
toplanıyor ve orada, tedip ve tenkil altında on binlerce insan katlediliyor, gene
binlerce, on binlerce insan sürgüne gönderiliyor. Böyle olunca da Dersim’in alınıp yerine “Tunceli” adının verilmesi, bir
operasyon adı oluyor, bir trajedinin adı oluyor. Böyle olunca da günümüze
yansıyan bu trajedinin de bir travması kalıyor ve böylece “Tunceli”, bir travma adı oluyor.
Şimdi, “asimilasyon” diyoruz. “Asimilasyon cinayettir.” diyen bir Hükûmetin Başbakanı var. Yine “Dersim’de yaşananlar bir katliamdır.” diyen bir Başbakan
var ve şimdi, böyle Başbakanı olan bir Hükûmetin ya
da bir partinin “Dersim” adı noktasındaki yaklaşımı, her şeyden önce
demokrasiye ve insan haklarına bir yaklaşımı, samimiyeti olacaktır ve “Dersim”
adının verilmesi konusunda -özellikle de AKP’nin- bundan dolayıdır ki çok daha
fazla önem arz eden AKP için bir samimiyet testi olacaktır.
Şimdi, “Tedip” ve “Tenkil”
denmişti. Tedip ve tenkilin Türk Dil Kurumundaki karşılığı çok açık:
“Uslandırma, yola getirme, terbiye etme. Uzaklaştırma, herkese örnek olacak
cezalar verme.” 1937-1938 tarihlerinde bu cezalar
verildi. Verildi ama ardı sıra ciddi bir travma
bıraktı. Eğer “Tunceli” adı geri alınır, yerine yeniden “Dersim” adı verilirse
tarihî bir yüzleşmenin kapısı aralanmış olacak, tarihî haksızlıkların
giderilmesi için o toplumun gönlü alınmış olacak.
Şimdi, “Dersim” adı alınıp
“Tunceli” adı verilirken Dersim’in ne olduğunu ya da
Türkçede bir karşılığının olup olmadığını bilmek ya da bilmemek hiç önemli
değil. Oysaki başta Kürtçe olmak üzere Orta Doğu dillerinde bir karşılığı var.
Ama Türkiye’de Kayseri, Yozgat, Sinop, Samsun ve sayıları çokça
arttırılabilecek il var, bunların kendi tarihî köken ve kaynakları üzerinde bu
adla yaşıyor olması bu ülke için bir zenginliktir. Eğer bir isim, bir ilin ismi
o il halkının iradesine dayanılmadan alınıyorsa, hele hele
o ilin ismi, sosyal, siyasal, kültürel, ahlaki bir olumsuzluğa çağrışım
yapmıyorsa bu ismi almak elbette ki asimilasyona hizmet eder. İşte bu anlamda
“Asimilasyon mademki cinayettir.” diyorsanız bu asimilasyonun devamına bir son
vermek ve bu ismin geri verilmesi zorunlu bir hâl almış durumdadır. “Dersim”
adı yasaktı, artık yasak değil. Dersimliler yıllarca
özlemini çektikleri bu adı çocuklarına verdiler.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Halis, lütfen
tamamlayınız.
ŞERAFETTİN HALİS (Devamla) –
Romanlarda, şiirlerde, öykülerde, sinema yapıtlarında yüzlerce, binlerce defa
“Dersim” adı geçiyor. Yine Valiliğin bünyesinde kurulmuş olan Tuncelispor “Dersimspor” adıyla
anılıyor ve değiştirildi. Mademki durum bu, mademki Dersim halkının yüzde 98’i
bunu istiyor, bu Meclis bu yasa teklifine olumlu yaklaşmak durumundadır ve
asimilasyonun son bulması, Dersim’de 1937-38’de
yaşanan travmanın son bulması için önemlidir ve
günümüzün sosyal, siyasal ihtiyaçlarına da cevaptır diye düşünüyorum.
Hepinizi tekrardan Dersim
halkı adına saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önerge
üzerinde söz sahibi bir milletvekili adına Kamer Genç, Tunceli Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın arkadaşım Şerafettin
Halis kardeşimin, Tunceli’nin isminin eski ismi olan “Dersim”e
çevrilmesi konusunda verdiği kanun teklifinin 37’nci maddeye göre gündeme
alınması konusundaki teklifi üzerinde söz istedim.
Ben, “Tunceli” isminin
“Dersim” olarak değiştirilmesine karşı değilim. Ancak, bu arkadaşım bu kanun
teklifini verdikten sonra Tunceli’ye gittim, insanlara sordum: “Dersim mi
olsun, Tunceli mi olsun?” Bir kısmı “Dersim olsun.” dedi, bir kısmı “Tunceli
kalsın.” dedi. Bence bu gibi şeylerde yapılacak en sağlıklı iş plebisit yapmak,
yani gidip vatandaşlara sormak: “Bu şehrin ismi Dersim mi olsun, Tunceli mi
olsun?” Bana göre en sağlıklı şey budur.
Tabii, Dersim, zihinlerde
acılarla dolu bir bölgemiz. 37-38 olaylarında çok
büyük bir katliam olmuş, bir askerî harekât yapılmış, orada masum, çocuk,
kadın, erkek denilmeden birçok insanlar yakılmış. Zaten bu
artık, bir gerçek. Benim de bu konuda bir kanun teklifim var yani işte o 37 ve 38 askerî
harekâtta haksız olarak öldürülen, idam edilen, yerinden edilen insanlara bir
tazminat ödenmek suretiyle ve hatta orada asılıp da hâlâ mezar yerleri belli
olmayan kişilerin mezarlarını da belirtmek suretiyle, bu insanlara en azından,
Türkiye Büyük Millet Meclisi böyle bir
kanun çıkarmak suretiyle bu yöre insanlarına, öteden beri uğradıkları
haksızlıkların giderilmesi konusunda bir özür dileme anlamına da gelir. Tabii,
bunun artık devamlı gündemde kalmasının çok da kimseye faydası olmaz çünkü her
kötü olayı, her bir katliamı, geçmişteki katliamı siz devamlı gündemde
tuttuğunuz zaman, o memlekete faydası da olmaz, daima kin ve nefret dolu bir
neslin yaşamasına da bir katkı sağlar. Bunun önlenmesi lazım.
Ama değerli milletvekilleri,
bana göre, şimdi, Tunceli’nin en önemli problemi Dersim veya Tunceli olma
değil. Bakın, ben geçen gün burada bir konuşma yaptım. 8 Martta Elâzığ’da bir
deprem meydana geldi. Devletin resmî, teknik elemanları gidiyor, Tunceli’nin
Mazgirt, Nazimiye, Pertek’in bazı köylerinde, depreme yakın olan o köylerde bir
tespit yapıyor. Devletin resmî memurları, teknik memurları gidiyor. 800’ü ağır
hasar, 1.300’ü hafif hasar, orta hasar olmak üzere 2 binin üzerinde vatandaş bu
depremden zarar görmüş, evleri yıkılmış, çadırda yatıyor. Vatandaş bana telefon
ediyor, diyor ki: “Sayın Milletvekilim, çadırda yılanlar geliyor, benim
çocuğumu sokuyor. Ne yapacağız?” diyor. Bakın, o gün de bunun üzerinde
konuştum, önerge verdim. Yahu arkadaşlar, özellikle sizden rica ediyorum, ne
olacak bu insanların hâli? Yani bu insanların depremden
gördüğü zarar ortada. Afet İşleri Genel Müdürü diyor ki: “Ölüm ve
yaralanma olmamış.” Yahu kardeşim, bir yerin afet bölgesi ilan edilebilmesi
için ortada… Senin teknik elemanların tespit etmiş, burada bir deprem meydana gelmiş, burada bu kadar
ev yıkılmış, bu kadar orta hasarlı, bu kadar ağır ve hafif hasarlı şeyler var.
Yani sizden de rica ediyorum -Hükûmetiniz yok zaten, Hükûmet diye bir şey yok çünkü Meclisin karşısına gelecek
yüzleri yok- bu insanlara bir çare bulun. Yani, şimdi, arkadaşlar, bu insanlara
ne diyeceğiz? Bakın, daha 8 Martta olan bu depremden dolayı daha şimdiye kadar
Tunceli’ye bir tane bakan gitmemiştir, bir yetkili gitmemiştir arkadaşlar.
Çıkıp gitmişse buyursun söylesin. Yani onun için, şimdi bu insanların çok acil
ihtiyaçları var. Bakın, Tunceli hudutları içinde kara yolları çok perişan, köy
hizmetleri, köy yolları çok perişan, işsizlik zaten almış gitmiş, yani almış
yürümüş, önemli bir yatırım yok. Şimdi, Tayyip Bey
orada diyor ki: “Seksen bir yılda milletvekili çıkarmadım.” Tabii çıkaramazsın
Tunceli’de. Ne hizmet yaptın kardeşim sen oraya? Çıkarmak istiyorsan, buyur,
getir işte o insanların depremde yıkılan evlerini tamir et, işte Pertek
Köprüsü’nü yap, Pülümür-Erzincan arasındaki o kara yolunu asfaltla, bu insanlara
iş imkânlarını sağla. Eğitimin seviyesi çok düşük arkadaşlar. Yani inanmanızı
istiyorum. Evvela oraya doğru dürüst öğretmen tayin edilmiyor. İlk tayinler
atanıyor, ilk giden öğretmenlerin çoğu gidip orada göreve başlamıyor. Eğitimin
seviyesi maalesef çok düştü. Eskiden Tunceli halkı çok zekiydi, gençlerimiz.
Hâlâ da zeki, çalışıyor ama eğitim imkânından mahrum ediliyor. Onun için evvela
o yörenin insanlarına el atmanız lazım...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen
tamamlayınız.
KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi,
AKP’lilerin en fazla rahatsız oldukları milletvekili benim. Benden kurtulmanız
için size öneride bulunuyorum. Gidin, orada yatırım yapın, o Pertek Köprüsü’nü
yapın, kara yollarını genişletin, depremde zarar gören insanların o zararlarını
telafi edin, o zaman da halk da size oy verir. Evet, yani getirdiniz
seçimlerde, buzdolabı, çamaşır makinesini kışın dağıttınız ama orada bir mantık
yoktu. Orada oy almak hesabıyla insanların vicdanlarını satın almaya kalktınız
ama şimdi bir ihtiyaç var. İhtiyaç var. Arkadaşlar, adam dışarıda çadırda,
yılan geliyor çocuğunu sokuyor. O yılan gelip yarın öbür gün sizin çocukları
soksa nasıl, acı duyar mısınız, duymaz mısınız ya? Ya arkadaşlar, sizi de yılan
mı sokmuş, Hükûmeti yılan mı sokmuş, yani zehirlemiş
mi, yani bir düşünemiyor mu bunları? Onun için rica ediyorum, bu insanların bu
derdine çare, bir el uzatın. Hayır, gidin, buyurun gelin, gidelim. Yani
içinizde kim varsa, Hükûmetinizde, sizde kim varsa
buyurun gidelim, o yerleri gezelim. Bu insanlar ne yapacak kışın, onu soruyorum
değerli milletvekilleri. Bir çare bulmak zorundasınız. Yani her zaman çıkıp da
burada ben feryat edemem.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Genç.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum…
BENGİ YILDIZ (Batman) –
Başkanım, karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN – Karar yeter sayısı
talebi var, arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Hani
açılım devam ediyordu, hani açıyordunuz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Lütfen Sayın
Milletvekili, lütfen oturun…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Bu mu açılım?
OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Ne
biçim açılım bu? Amma da açılıyorsunuz ha! Bir isme tahammülünüz yok!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Siz 12 Eylülde “evet” deyin, ondan sonra konuşalım.
BAŞKAN – Alınan karar
gereğince sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve
gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan, Türk
Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S.
Sayısı: 96)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer alan, Türk
Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S.
Sayısı: 321)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer alan,
Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana
Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma
Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek
Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü
sırada yer alan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı;
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş ve 4 Milletvekilinin Benzer
Mahiyetteki Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 4
Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/845, 1/884, 2/701) (S. Sayısı:506) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.
İç Tüzük’ün 91’inci maddesine
göre temel kanun olarak görüşülen tasarının geçen birleşimde birinci bölümünde
yer alan ek 132’nci maddesi üzerinde önerge işlemine başlanmıştı.
Şimdi, ek 132’nci madde
üzerinde Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Günal ve
arkadaşları tarafından verilen, Komisyon ve Hükûmetin
katılmadığı, gerekçesi Sayın Günal tarafından
açıklanmış olan önergeyi hatırlatmak amacıyla tekrar okutup oylarınıza
sunacağım.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 506 sıra
sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci
maddesi ile 2809 sayılı Kanuna ilave edilen Ek 132 nci
maddenin tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal
(Antalya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
İkinci önergeyi okutup işleme
alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 506 Sıra
Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci
maddesine bağlı EK MADDE 132’nin ikinci fıkrasında yer alan (i) bendinden sonra
gelmek üzere “j) Deniz Bilimleri ve Teknolojisi
Enstitüsü” bendinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Hasip Kaplan
(Şırnak) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
talebi?
Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Türkiye, üç tarafı denizlerle
çevrili bir ülke olmasına karşın bu potansiyelini yeterince etkin bir şekilde
kullanamamaktadır. Bunun en önemli nedenlerinden biri denizcilik biliminin
yeterince gelişmemiş olmasıdır. Kurulacak enstitü ile denizcilik potansiyelinin
geliştirilmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Ek madde 132’yi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Ek maddelerin bağlı olduğu
çerçeve 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
2’nci madde üzerinde iki adet
önerge vardır, geliş sıralarına göre okutup aykırılıklarına göre işleme
alacağım.
Okutuyorum:
T.B.M.M. Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 506 Sıra
Sayılı Yasa Tasarısındaki 2. maddenin birinci paragrafının sonundaki “eklenmiştir”
ifadesinin çıkartılarak “ilave edilmiştir.” şeklinde düzeltilmesini arz ederiz.
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Ali
Rıza Öztürk Durdu
Özbolat |
Malatya Mersin Kahramanmaraş |
Orhan
Ziya Diren Rasim
Çakır |
Tokat
Edirne |
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 506 sıra
sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2 inci
maddesinde geçen “aşağıdaki” ibaresinin, “aşağıda sıra numarası ve adı
belirtilen” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Hasan Çalış Oktay Vural |
Konya Karaman İzmir |
Ahmet Kenan Tanrıkulu Emin
Haluk Ayhan |
İzmir
Denizli |
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Emin Haluk Ayhan efendim.
BAŞKAN – Emin Haluk Ayhan,
Denizli Milletvekili.
Buyurun Sayın Ayhan. (MHP
sıralarından alkışlar)
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşülmekte olan 506 sayılı Tasarı’nın 2’nci maddesi
üzerindeki değişiklik önergesi üzerinde söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değişiklik önergesini
hazırlamaktaki amacımız, daha doğru ifade edecek bir düzenlemenin yapılmasının
uygun olacağıdır. Hakikaten son zamanlarda gelen teklif ve tasarılara gerekli
özenin gösterilmediği çok açıktır. Bunu, kanun teklifi olanlarda gerekli özenin
gösterilmemesini de uygun görmemekle birlikte, kanun tasarılarında gerekli
özenin gösterilmemesi tolere edilebilecek bir durum
değildir. Bu husus konuya gereken ciddiyetle yaklaşılmasını engellemez.
Tasarının genel gerekçesi
incelendiğinde tatmin edici olmadığını rahatlıkla ifade edebiliriz. Gerek
Komisyonda gerekse Genel Kurulda “şu işi bir bitirsek” edasıyla görüşmeler
devam etmektedir. Zaten kamuoyunda da üniversitelerin muhtevasından çok isminin
ne olması gerektiği hususu gündemde yer almıştır.
Şimdi bu illere birer
üniversite daha kuruyorsunuz. “Gelin Denizli iline de bir ilave üniversite
kuralım. Teknik üniversite olsun, sanayinin geliştiği bir ilde çok faydalı
olur.” diyoruz; “Hayır.” diyorsunuz.
Neden hayır dendiğini siz de bilmiyorsunuz. Bu, emir-komuta zinciri içinde
oluyor demek istemiyorum ama başka bir şekilde ifade etmekte de zorluk
çektiğimi söylemek istiyorum. Buralara vereceğimiz eğitim kadroları hazır mı,
ne yapacağız, ne kadar öğrenci alınacak, bunların piyasayla entegrasyonu
mümkün mü; bunları tartışmayacak mıyız?
Beşerî gelişme önemli. Nasıl
olur? Eğitim ile. Eğitimin aynı zamanda sosyal dayanışmayı da güçlendirmesi
gerekir.
Kuşkusuz, eğitime erişim,
eğitimin kalitesi, eğitim için temel sorun alanlarıdır. Erişim kapsamında,
okullaşma oranları ve bölgeler, cinsiyetler arası farklılıklar; kalite sorunu
kapsamında ise fizikî altyapı yetersizlikleri, müfredatın güncellenmesi, öğretmen
ve akademisyen niteliklerinin geliştirilmesi ve eğitim materyallerinin
müfredatla uyumu ve benzeri hususlar önem kazanmaktadır. Sadece yükseköğretim
kademesinde erişimi artırmak amacıyla adım atılması önemli olmakla beraber,
bunun gerçekleşmesi ve ulaşılan sonuçlarda yukarıda ifade ettiklerimizin olup
olmaması, gerçekleşip gerçekleşmemesidir.
YÖK ile birlikte
yükseköğretim sisteminin yapılandırılamaması ve üniversitenin idari ve mali
özerkliklerinin sağlanamaması eğitimde kaliteyi olumsuz etkilemektedir. Zaten
sistemin kalite değerlendirme ve hesap verebilirlik sistemi işlerlik
kazanamıyor. Üniversitelerin gelir yaratma kapasiteleri düşük, öğretim üyesine
düşen öğrenci sayısı yüksek, fizikî altyapı yetersiz. Bunlar, yükseköğretim
sisteminde kaliteyi etkileyen sorunlar.
Barınma ayrı bir problem,
yükseköğretime giriş daha da ayrı bir problem; giriş öncesi yapı, yarış, bütün
toplumu perişan ediyor.
Yükseköğretim stratejisinde,
yükseköğretim, yığınlaşma, küreselleşme, finansmanı, özelleşme, özerklik, hesap
verilebilirlik, kalite güvencesi, akreditasyon, yönetim gibi önemli hususlar,
eğilimler tartışılmaktadır. Bunlar, gerçekten de önemli hususlardır. Aslında,
aynı rapordan, ülkemizde yükseköğretim sistemindeki beklentilerin nasıl
geliştiği üzerinde de durulmaktadır. Demografik yapının yaş gruplarına
dağılımı, gelişmiş ülkelerle aramızdaki farkı kapatmak üzere yükseköğretime
yüklenmek istenen işlevler mutlaka önemli hususlardır, bunlardan birincisi:
Türkiye, demografik değişim süreci içinde aynı zamanda sanayi toplumuna
geçişini de yaşamaktadır. Bunun ulusal ve uluslararası boyutu da kuşkusuz
önemlidir ve vardır. İkincisi: Açık kapatma meselesinde demografik geçiş
sürecinin bulunduğu yerin stratejik üstünlüğe dönüştürülmesi ile ilgilidir.
Bilişim teknolojisindeki gelişmeler dünyayı bilgi toplumuna geçiş aşamasına
getirmiştir. Bu aşamada herkesin eğitime tam ve eşit ulaşımının gerekli olduğu
da açıktır. Raporda yer alan bir husus ise “Genelde eğitim sisteminin, özelde
yükseköğretim sisteminin esnek, açık ve güçlü olarak yapılandırılmaları
gerekir.” denilmektedir. Şimdi hem böyle raporları, stratejileri hazırlayıp
sitelerinize koyacaksınız hem de Parlamentoda görüşüyor gibi yaparak kanunu
geçirmeye çalışacaksınız. Böyle olmayan ve gerçekçi olmayan bir şekildir. Bu
biçim, gerçekçi bir davranış değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ayhan, lütfen
tamamlayınız.
EMİN HALUK AYHAN (Devamla) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Açtığınız bölümlerin ileriye
yönelik projeksiyonları var mıdır? Varsa bu açılan
üniversitelerin bu projeksiyonlar ve ülke ihtiyaçları
içindeki yeri nedir, istihdama katkısı nedir? Düşünme, algılama ve problem
çözme yeteneği gelişmiş, yeni gelişmelere açık, sorumluluk duygusu ve toplumsal
duyarlılığı yüksek, bilim ve teknoloji üretimine yatkın, girişimci insanlar
yetiştiriyor mu? Eğitim ve öğretimde fırsat eşitliği sağlanıyor mu? Fertler
ilgi, eğilim ve yetenekleri doğrultusunda mı eğitiliyor? Eğitim sistemi bilgi
toplumunun gerektirdiği bilgi ve becerilerle mi donatılıyor? Ortaöğretim
program türünü esas alan, yatay ve dikey geçişlere imkân veren, çağdaş
rehberlik ve yönlendirme hizmetleriyle üniversite sistemine etkin geçiş
sağlayan bir yapıya mutlaka bu sistemi kavuşturmamız gerekiyor. Önergemize
destek istiyoruz.
Bu vesileyle, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Ayhan.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunacağım ancak karar yeter sayısı arayacağım. Önergeyi kabul edenler… Kabul
etmeyenler…
Karar yeter sayısı yoktur.
Sayın milletvekilleri,
birleşime, 20.45’e kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.58
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.48
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 133’üncü Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
506 sıra sayılı Tasarı’nın
2’nci maddesi üzerinde verilen Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve arkadaşlarının
önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi
yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır ve önerge kabul edilmemiştir.
Tasarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Diğer önergeyi okutuyorum:
T.B.M.M. Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 506 Sıra
Sayılı Yasa Tasarısındaki 2. maddenin birinci paragrafının sonundaki
“eklenmiştir” ifadesinin çıkartılarak “ilave edilmiştir.” şeklinde
düzeltilmesini arz ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Tayfur Süner, Antalya Milletvekili.
Buyurun Sayın Süner.
TAYFUR SÜNER (Antalya) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarının 2’nci
maddesinde vermiş olduğumuz önerge üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
İlk önce, Antalya’nın Akdeniz
Üniversitesinde otuz yıldır çözülemeyen tapu sorunu Büyükşehir Belediye
Başkanımız Sayın Mustafa Akaydın, Konyaaltı Belediye
Başkanımız Muhittin Böcek ve Akdeniz Üniversitesi Rektörü Sayın İsrafil Kurtcephe tarafından bir protokolle çözülmüştür. Bu
protokol neticesinde Sayın Mustafa Akaydın, Büyükşehir Belediyesi, Akdeniz
Üniversitesinin güneyinde ve batısında 32 metrelik geniş bir çevre yolunu
hizmete sokacaklar. Dolayısıyla talebelerimiz çok güzel bir kampüste
görev yapacaklar, çalışmalarını sürdürecekler. Büyükşehir Belediye Başkanına, Konyaaltı Belediye Başkanımıza ve Rektörümüze buradan
teşekkürlerimi arz ediyorum.
Yine Antalya’da -YÖK
tarafından- AKEV’in üniversite kurma hayalini
anlatmadan geçemeyeceğim. AKEV Koleji eğitim kurumları 1964 yılından günümüze
Antalya’ya ve Türk millî eğitimine hizmet vermektedir. 1987 yılında da Antalya
Kültür ve Eğitim Vakfı (AKEV) kurularak gelişmesine hız kazandırmıştır. Anadolu
İlköğretim Okulu, Anadolu Lisesi birimleriyle çalışmalarını sürdüren vakıf,
vakıf resmî senedi amaçları doğrultusunda 1996 yılından bugüne üniversite kurma
çalışmalarına uğraş vermektedir. YÖK, AKEV’in başvurusundan
iki yıl geçmesine rağmen henüz kuruluş oluru vermemiştir. Hiçbir yatırımı
olmayan gruplar ise YÖK’ten ayrıcalık görmektedir. Bu YÖK, olumsuz tavırlarını
her vesileyle sürdürmektedir. İnşallah iktidarımızda YÖK kaldırılacaktır, AKEV’in de üniversite kurma oluru muhakkak verilecektir.
Görüştüğümüz bu maddede,
kurulması öngörülen yedi devlet üniversitesinin 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi
ve Kontrol Kanunu çerçevesine alınması düşünülmektedir. Anayasa’nın 163’üncü
maddesi cari ve ileriki yıl bütçelerine mali yük getirecek nitelikteki kanun
tasarı ve tekliflerinde belirtilen giderleri karşılayabilecek mali kaynak
gösterilmesini zorunlu tutmaktadır. Ayrıca 5018 sayılı Kanun’un 14’üncü
maddesine göre de kamu giderlerinin artmasına neden olacak kanun tasarılarının
getireceği mali yükün görüştüğümüz tasarıya mutlaka eklenmesi gerekmektedir,
yoksa bu mali yük karşılıksız kalacaktır. Bu çok önemli bir eksikliktir. Bu
tasarıyla yeni üniversiteler açıyoruz ancak mevcut üniversitelerimizin
sorunları dağ gibi büyümeye devam ediyor. Biraz bu sıkıntılardan ve onların
bağlı olduğu üst kuruluş olan Yükseköğretim Kurulunun icraatlarından bahsetmek yerinde
olacaktır:
YÖK Başkanı Sayın Yusuf Ziya
Özcan, uzun süredir yaptığı açıklamalarla yükseköğretim piyasasının ihtiyaçları
doğrultusunda değişmesi üzerine düşüncelerini açıklamaktadır. Resmî ağızdan
yapılan bu açıklamalarla nasıl bir yükseköğretim sistemi yaratılmaya
çalışıldığını ve gençlerimize nasıl bir gelecek kurulmak istendiği çarpıcı bir
şekilde görülebilmektedir.
Değerli milletvekilleri, YÖK
Başkanı, öğrencilere mesleki eğitimi teşvik etmek amacıyla katsayı değişikliği
uygulamasıyla dershanelerin sayısının azalacağını, vakıf üniversitelerinin ise
önümüzdeki dönemden itibaren fiyatlarını düşüreceğini açıklamıştır. Millî
Eğitim Bakanlığı ve YÖK’ün politikaları birlikte düşünüldüğünde AKP Hükûmetinin politikalarının altındaki geçerlilik net bir
şekilde ortaya çıkmaktadır. Bakanlık, yakın zamanda yayınladığı bir genelge ile
valiliklerden, genel liselerden Anadolu liselerine dönüştürülebilecek olanların
tespit edilmesini istemiştir. Yine aynı genelgede bu dönüşüme uygun olmayan
liselerin ise mesleki ve teknik eğitime devredileceği ifade edilmektedir. Yine
Bakanlık, strateji planında dershanelerin özel okullara dönüştürülmesinin
hedeflendiğini de açıkça belirtmiştir. Bu dönüşüm sadece strateji planında
değil…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Süner lütfen tamamlayınız.
Buyurun.
TAYFUR SÜNER ( Devamla) –
…Dokuzuncu Kalkınma Planı’nda da yer almaktadır. Bu kapsamda meslek liselerinin
genel liselere oranının yüzde 70’lere çıkarılması politikalarıyla dershanelerin
kapanabileceği ifade edilmektedir. Ancak AKP iktidarında dershanelerdeki artış
oranı yüzde 100’ü aşmıştır. Söylenen ve uygulananlar tamamen birbirleriyle
çelişmektedir ve gerçeklerden uzaktır. Bir taraftan dershanelerin
kapatılacağını söyleyenler diğer taraftan “Üniversitesiz ilimiz kalmayacak.”
diye çığırtkanlık yapmaktadırlar fakat nasıl bir zihniyetle bunu
gerçekleştirdiklerini de bir şekilde cümlelerin arasında ifade ederek kaliteli
üniversitelere sınavla öğrenci almaya devam edileceğini belirtmektedirler. Bu
ifadedeki “kalite”den kasıt nedir? Kalite, piyasa ilişkileri içerisindeki
müşterilerin istek ve beklentilerine uygun mal veya hizmeti tanımlayan ve
eğitimin niteliğini açıklamaya denk düşmeyen bir kavramdır. Öyleyse neden bu
kadar çok kalitesiz üniversiteler kurulmaktadır?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
TAYFUR SÜNER (Devamla) –
Başkanım, bir cümleyle bitiriyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Süner.
TAYFUR SÜNER (Devamla) –
Ayrıca bu kalitesi belirlenmemiş üniversitelerden mezun olacak öğrencilerin
kalitesi neyle belirlenecektir? Bu
kişiler piyasaya göre kalitesiz, sadece üniversite mezunu işsiz bireyler mi olacaktır?
Bu düşüncelerle tüm Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Süner.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum…
MUHARREM VARLI (Adana) –
Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler…
Sayın milletvekilleri, karar
yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 20.56
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 21.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 133’üncü Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
506 sıra sayılı Tasarı’nın
2’nci maddesi üzerinde verilen Antalya Milletvekili Tayfur Süner
ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır ve önerge kabul
edilmemiştir.
Tasarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyonun bir düzeltme
talebi vardı.
Sayın Komisyon…
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Sayın Başkan, Komisyon olarak bir
düzeltme talebimiz var 2’nci maddeyle ilgili. 1’inci maddede önergeyle yapılan
değişikliğe paralel olarak, “Konya Teknik Üniversitesi” ifadesinden “Teknik”
ibaresi çıkarılacak, “Erzurum Üniversitesi”ne ise “Erzurum Teknik Üniversitesi”
şeklinde ilave edilecek. Bu şekilde önergemizin kabulünü…
Teşekkür ederiz.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Çok
teknik bir düzenleme oldu.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, daha önce kabul edilen önergelere paralel olarak, bu maddede
geçen üniversite isimlerinin de “Konya Üniversitesi” ve “Erzurum Teknik Üniversitesi”
olarak düzeltilmiş hâliyle maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Böylece birinci bölümde yer
alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Şimdi ikinci bölümün
görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm 3 ila 8’inci
maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Sacid
Yıldız, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Yıldız. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Yıldız, süreniz on
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA SACİD YILDIZ
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
506 sıra sayılı Yasa
Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu
yasa da diğer bazı yasalarda olduğu gibi -son zamanlarda âdet oldu-
üniversiteleri ilgilendiren bir yasa fakat ne hikmetse Millî Eğitim
Komisyonunda görüşülmeden buraya geldi, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşüldü.
Yedi sekiz tane üniversiteyi ilgilendiriyor, orada tartışılmadı ve temel yasa
olarak geldi, iki bölüm hâlinde görüşülüyor, maddeler de tek tek incelenmeyecek. Bunu dikkatlerinize sunuyorum. Bundan
evvel de çok sayıda yasa da böyle olmuştu.
Yeni üniversiteler kurulması,
yükseköğretime talebin çok yüksek, üniversite sayısının yetersiz olduğu
görüşlerine dayandırılmak istense de asıl meselenin siyasi gerekçelerden
kaynaklandığını hepimiz çok iyi bilmekteyiz. Siyasi emeller uğruna
üniversitelerin altyapı, araç-gereç, yeterli sayı ve düzeyde öğretim elemanı
gibi gerçek gereksinimlerinin büyük ölçüde göz ardı edildiğini hepimiz
biliyoruz.
Üniversiteler en yüksek
eğitim düzeyini temsil eden bilim yuvası ve bilgi üreten kurumlardır. Fakat bu
önemli kurumlar, AKP Hükûmetinin yanlış politikaları
nedeniyle demokratik idare anlayışının hâkim olduğu yerler olmaktan çıkarılmış,
çalışanlarının baskı altına alındığı korku imparatorluklarına dönüştürülmeye
çalışılmıştır. Benim öğrencilik yıllarımda ve daha sonraki yıllarda, ülkenin
önemli meselelerinde üniversite senatoları görüş bildirirlerdi değerli
arkadaşlar ama şu son zamanlarda ülke çalkalanıyor, bir sürü açılımlar var,
hiçbir üniversiteden bir görüş yok. En son ODTÜ’den sanıyorum bir görüş var ama
ülkenin sorunlarıyla ilgili hiçbir görüş duymadınız.
Bu arada Anayasa
değişikliğinde de deniyor ki: “12 Eylül Anayasası’nı biz değiştireceğiz, 12
Eylülde referandum var.” Bu YÖK Yasası Anayasa’da olduğu sürece 12 Eylül
Anayasası değişmiş de olmaz değerli milletvekilleri, bunu da dikkatlerinize
sunuyorum.
Bu yasa tasarısıyla giderek
artmakta olan üniversitelere yenileri eklenecektir. Önemli olan üniversitelerin
sayısını artırmak değil, yeni açılan üniversitelerde öğretim görecek
gençlerimize iyi bir altyapı hazırlamaktır. Bunların başında yurtlar
gelmektedir. Sosyal alanlar, kütüphaneler bunların önemli unsurlarıdır.
Üniversite açılırken -daha evvel de söylemiştik- bu maddelerden birine de yurt
yapımı konması lazım, kız ve erkek yurdu yapımının konması lazım, bu da çok
önemli değerli arkadaşlar. Hükûmet yeni üniversiteler
açarak yükseköğrenimle ilgili problemleri çözdüğünü sanmaktadır fakat aksine,
üniversite ve buna bağlı olarak öğrenci sayısı arttıkça sorunlar da gittikçe
büyümektedir. Bunların başında öğretim elemanı sorunu gelmektedir. Gerek devlet
gerekse vakıf üniversitelerinde öğretim elemanı açığı çığ gibi büyümektedir. Bu
sorunun büyümesindeki en büyük nedenlerden birisi ücretlerin düşüklüğüdür. Bir
zamanlar yüksek ücretin sembolü olan profesörlük maaşı bile şu anda yoksulluk
sınırında kalmıştır değerli arkadaşlar. Bu nedenle akademik kadrolara olan
talep de giderek azalmaktadır. Mevcut akademik personel geçimini sağlayabilmek
için ek iş yapmak zorunda kalmaktadır.
Öğretim üyesi başına düşen
öğrenci sayısı her geçen gün arttığı için bu da ders yükünü artırmaktadır. Hem
bu açıdan hem de maddi açıdan değerlendirildiğinde tüm bu sorunların öğretim
üyelerinin başarılarını ve akademik yükselişlerini zorlaştırdığı tartışılmaz
bir gerçektir. Özellikle yeni açılan üniversitelerde akademik niteliği olmayan
kişilere ders verdirilmesi gibi kabul edilemez sonuçlar üniversite öğretiminin
kalite ve seviyesinin düşmesine neden olmaktadır.
Üniversitelerde görmezlikten
gelinen bir başka sorun ise yükseköğrenim yapmış kişilerin istihdam sorunudur.
Hiçbir altyapısı hazırlanmadan durmadan üniversite açmakla büyük bir başarıya
imza attığını düşünen Hükûmet yarım milyonu geçmiş
olan ve her açıdan yeni üniversiteyle daha da büyüyen üniversiteli işsizler
ordusuna yenilerinin eklendiğini görmezden gelmektedir. Dünkü gazete
manşetlerinde de vardı, üniversite mezunları sınav için birbirlerini
yiyorlardı, 1 milyondan fazla kişi üniversite mezunuydu. Fakat,
AKP Hükûmeti böyle bir sorun yokmuş gibi ya da bu Hükûmeti ilgilendirmeyen bir konuymuş gibi davranmaktadır.
Başbakan bir akademik yıl açılış töreninde “Her üniversiteyi bitiren iş sahibi
olur diye bir kaide yok” diyerek üniversite mezunlarının istihdamı konusunda ne
kadar umursamaz bir tavır içinde olduğunu açıkça ortaya koymuştur. İstihdam
konusu her ay yeni üniversiteler açmaktan çok daha önemli bir konudur değerli
arkadaşlar. Yeni üniversitelerin açılmasıyla bu sorun azalmak yerine katlanarak
büyüyecektir, ileride ise bunun daha vahim sonuçları olacaktır.
Değerli milletvekilleri,
kendilerine yetersiz şartlarda sunulan eğitim, öğretim ve bilim ortamında
fedakârca, özveriyle çalışan bu üniversite öğretim üyelerini ve çalışanlarını
ekonomik yönden sürekli zorlayan şartlar gittikçe zorlaşmaktadır, daha güç
günler bekleyecektir sanıyorum.
Ders saati ücretlerine
yıllardır iyileştirme yapılmamıştır. Günümüzün şartlarına göre düzenlenmesi ve
artırılması yerinde olacaktır. Yine aynı şekilde çalışanların maaşları da
yaşanabilir bir düzeye çekilmelidir ve özlük hakları düzenlenmelidir.
Üniversite öğretim üyelerinin
değişik yerli-yabancı kaynaklara sahip olması gerekmektedir, bu nedenle öğretim
üyelerine verilen ücret dışında bilimsel araştırmalarını yapabilmeleri için ek
ücret verilmesi gerekmektedir. Üniversitelerin çalışma ortamları günün
koşullarına göre yeniden düzenlenmeli ve ekipmanlar
yenilenmelidir.
Değerli arkadaşlar, akademik
personel dışındaki üniversite daire başkanlarının ve genel sekreter
yardımcılarının da mağduriyeti vardır. Diğer kurumlardaki daire başkanlarının
sahip oldukları maddi olanaklara bu arkadaşlar sahip değillerdir, makam ve
tazminat cetvelinden yoksun bırakılmışlardır; bu mağduriyetin de giderilmesi
gerekir.
Değerli milletvekilleri,
konuşmamın başından beri sizlerle paylaştığım sorunların dışında bir de
üniversite hastanelerinin çok önemli sorunları vardır. Hekim olmam nedeniyle ve
uzun yıllar üniversite hastanelerinde görev yapmam nedeniyle bu konuya da
değinmek istiyorum.
Üniversite hastaneleri,
sağlık hizmetlerinin tamamen piyasa egemenliğine girmesi yönündeki en önemli
engeldir, bu nedenle Hükûmet politikalarının özünde
gerçek anlamda üniversite hastanelerinin korunması, güçlendirilmesi,
sorunlarına iyi niyetle çözümler bulunması gerekir.
Üniversite hastanelerinde
hâlâ gelişmiş cerrahide kullanılan robot yokken, eğitim hastanelerinde
ülkemizde dört tane robot vardır. Oysaki en gelişmiş teknolojilerin önce
üniversitede olması lazım, ama eğitim hastanelerinde var, olsun, fakat
üniversite hastanelerinde de olması lazım. Yani geri bırakılmıştır üniversite
hastaneleri.
Gene üniversite
hastanelerindeki araştırma görevlileri, eğitim hastanelerindeki asistanlardan
daha az maaş almaktadırlar, bu şekilde de üniversite hastaneleri zor durumdadır
değerli arkadaşlar, bu nedenle TUS’ta az tercih edilir duruma gelmiştir. Üç
dört yıldır uygulanan politikalar sonucunda çok sayıda üniversite hastanesi
piyasa karşısında güçsüz, prestijsiz duruma
düşürülmüştür. Son yıllarda AKP Hükûmeti tarafından
“sağlıkta dönüşüm” adı altında çıkarılan yasa ve yönetmelikler, üniversite
hastanelerini uçurumun, çöküşün eşiğine getirmiştir. Üniversite hastaneleri
mevcut hastalara bakacak fiziksel ortam ve maddi kaynaklara sahip değillerdir.
Bu sorunlara Meclis çatısı
altında çözüm bulalım diye bir araştırma önergesi verdik -ilk imza benimdi-
fakat o araştırma önergesi değerlendirilmedi, hâlâ görüşülmüyor, bekliyor
raflarda.
Üniversite hastaneleri için
önemli olan etkili bir tıp eğitimi için küçük gruplarla eğitim yapmanın
gerekliliği bilinmekteyken, ülkemizde giderek artan ve artırılması düşünülen
öğrenci sayılarıyla çağdaş eğitim yöntemlerini kullanarak iyi bir tıp eğitimi
vermek giderek olanaksız hâle gelmektedir.
Günümüzde, bu yasa
tasarısında da üç tane tıp fakültesi açılmaktadır değerli arkadaşlar. Son
bilgiler, benim YÖK’ten aldığım bilgiler, şu anda ülkemizde 74 tane tıp
fakültesi var. Bunların 17 tanesi vakıf tıp fakültesi, 57 tanesi devlet tıp
fakültesi ve “Bu 74 tıp fakültesinin 11’inde faal eğitim yok.” deniyor -resmî
bilgi- fakat benim aldığım bilgiler “Bu faal eğitim var.” denen yerlerde de
-Giresun’da, Muğla’da, Ordu’da, Sakarya’da, Adıyaman’da- hâlâ faal eğitim yok.
Yani, şu anda 74 tane tıp fakültesi var. Gelişmiş ülkelerde 1,5 milyona bir tıp
fakültesi düşüyor, oysaki, şu anda ülkemizde 74 tıp
fakültesi, 1 milyona 1 tıp fakültesini de geçmiş durumda. Mevcutta, 3 tane daha
tıp fakültesi kurulunca 77 tıp fakültesi ve ülke şartlarında çok fazla. Zaten,
tıp fakültelerinin öğrenci kontenjanları da artırılıyor. Bu şekilde de iyi
eğitim verilemiyor, feryatları duyuyorsunuz her mezuniyet töreninde.
Bu uygulamalarla tıp eğitimi
ciddi bir krize sürüklenecek ve yakın gelecekte ülkemizde nitelikli hekim
yetiştirmede büyük sorunlar yaşayacağız değerli arkadaşlar. Bu yetişen
çocuklar, gençler bizlere, bizim çocuklarımıza bakacak. Bunu da dikkatlerinize
sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, tüm
dünyada üniversite hastanelerinde kâr amacı ön planda olmadan, özellikle tanı
ve tedavisi güç ağır hastalara yönelen bir sağlık hizmeti verilmektedir. Bunun
yanı sıra, eğitim ve araştırma da yapıldığından üniversite hastanelerinde
toplam maliyet her zaman daha yüksektir. Ne yazık ki, son yıllarda, üniversiteler
kamusal hizmet yerine piyasa yönelimli hizmet anlayışıyla yönetilmeye
çalışılmış, merkezî destek kesilerek ciddi gelir kaybına uğratılmış ve düşük
maliyetli üretim anlayışına zorlanmışlardır. Üniversite hastanelerinin şu anda
birikmiş borçları 1,2 milyar liradır değerli arkadaşlar.
Nöbet ücretleri dâhil tüm
giderlerin döner sermayeden karşılanmasının bu çöküşte önemli bir payı vardır.
Tabii, bunun bir diğer nedeni de sağlık uygulama tebliği fiyatlarındaki
düşüklüktür. Bu nedenle, üniversite hastanelerindeki mali krizden bu Hükûmet sorumludur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yıldız, lütfen
tamamlayınız.
SACİD YILDIZ (Devamla) - Daha
evvel ben de üniversitede çalışırken döner sermayeden maaşlarımı her ay aldım.
Burada arkadaşlarımız da biliyor, biz zamanı geçmeden her ay maaşımızı aldık.
Ama şu zamanlarda, bugün Milliyet gazetesine Sağlık Bakanının yansıyan bir
demeci var, diyor ki: “Üniversite döner sermaye sisteminin sorunlu ve verimsiz
olduğu ise herkesin üzerinde durduğu önemli bir gerçektir.” Bunu kim bu hâle
getirdi değerli arkadaşlar? Hükûmetin uygulamaları bu
hâle getirdi. Daha evvel bu sorun yoktu. Ben uzun yıllar çalıştım. “Tam Gün
Yasası ile düzelecek.” diyor ama tam aksi olacak Tam Gün Yasası’yla. Bu çok daha
aksi olacak değerli arkadaşlar.
Tıp eğitimi ve üniversite
öğretim üyesinin çalışmalarının büyük bir kısmı niceliksel değerlendirmeye
alınamayacak çalışmalardır. Üniversite hastanelerinde getirilmek istenilen
performans sistemi, üniversite hastanelerinin birincil işlevi olan eğitim ve
araştırma görevlerinin çok geri plana itilmesine ve sadece sağlık hizmeti
verilen kuruluşlar hâline getirilmesine neden olacaktır.
Değerli arkadaşlar, son
zamanlarda biliyorsunuz, üniversitede rektör atamalarına da çok değinildi.
Burada da ben kısaca buna değinmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yıldız…
SACİD YILDIZ (Devamla) – Bir
dakika rica ediyorum.
BAŞKAN – Bir dakika…
Buyurun Sayın Yıldız.
SACİD YILDIZ (Devamla) –
Teşekkür ederim.
İşte, Giresun’daki atamayı
biliyorsunuz; birinci, ikinci sıra girmedi, diğerleri girdi. Daha evvel 9 Eylül
Üniversitesinde de yüzde 47 oy alan -Hükûmetin,
iktidarın aldığı oy oranı- rektör yapılmadı. Bundan sonra, Tıp Fakültesinde de
yine yüzde 48 oy alan bir arkadaş 9 Eylül Üniversitesinde dekan yapılmadı.
YÖK’ün uygulaması bu ve bu tip şeyler üniversitelerde çalışma barışını
bozmakta, çalışma şevkini olumsuz etkilemektedir. Buna benzer örnekleri vermek
çoktur. Nedense bu son zamanlarda rektör atamalarında bu şekilde farklı bir
uygulama getirildi.
Değerli milletvekilleri,
gelecek nesillerin daha nitelikli, daha başarılı yurttaşlar olarak
yetişebilmeleri için daha iyi planlanmış, programlanmış, aceleye getirilmemiş
devlet eğitim politikalarına ihtiyaç vardır. Bugün üniversiteler bakımsız,
öğretim üyeleri yetersiz kaynaklarla boğuşmaktan bilimsel araştırmalara vakit
ayıramıyorlarsa gelecek nesillerin kalitesi de o derece düşük olacaktır. Hükûmete tavsiyem, popülist değil,
artık, gerçekten ülke ve yurttaşlarımız yararına birtakım politikalar
geliştirmeleridir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Yıldız.
İkinci
bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Mustafa
Kalaycı, Konya Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Kalaycı.
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA
KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; temel kanun olarak
görüşülmekte olan kanun tasarısının ikinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Bugün, her ülkenin, eğitim,
bilim ve teknolojideki düzeyi, başta ekonomik, sosyal, kültürel, idari ve
demokratik boyutlar olmak üzere, gelişmişliğin ölçütü olmuştur. Artık, bütün
dünyaca kabul edildiği gibi, üniversite, toplum kalkınması için en etkili bir
kültürel iletişim merkezidir. Bugün, yükseköğretim sürekli olarak
yaygınlaşmakta ve okullaşma oranları gittikçe artmaktadır. Günümüz teknoloji
devrimi, yükseköğretim düzeyinde kitle eğitiminden geçen toplumlar tarafından
gerçekleştirilmiştir. 21’inci yüzyılda üretilen ve üretilecek teknolojilere
ancak yükseköğretim düzeyinde, teknoloji ağırlıklı kitle eğitiminden geçen
toplumlar uyum sağlayabileceklerdir.
Ülkemizde ise nitelik
açısından üniversitelerimizin dünya sıralamasında oldukça gerilerde olduğu
görülmektedir. Artan öğrenci talepleri sayısal olarak bir ölçüde karşılandığı
hâlde çağın gerektirdiği eğitim standartları henüz yakalanmamıştır.
Üniversiteler, yaptığı
araştırmalarla ülke kalkınmasına önemli katkılar sağlar; teori ve uygulamanın
eşleştirilmesini sağlayarak bilgilerin üretime yansımasını gerçekleştirirler.
Bu açıdan, ülke kalkınmasında lokomotif görevi yapacak olan üniversitelerimizin
bilinen sorunları mutlaka giderilmelidir. İyi eğitim iyi araştırma ortamında
yapılacağından, üniversitelerimizin araştırma imkânları artırılmalıdır.
Yükseköğretim kurumları,
kültür değerlerinin genç kuşaklara aktarılmasında, araştırma ile insanlığa yeni
bilgiler kazandırılmasında, insanın kendisini daha iyi tanımasında ve halka
hizmet ederek toplumun hayat kalitesinin yükseltilmesinde giderek artan büyük
sorumluluklar üstlenmiştir. Yükseköğretim kurumları, yalnız binlerce öğrenciye
eğitim ve öğretim vermekle kalmayıp, araştırma faaliyetleriyle de toplumun
gelişmesine büyük katkıda bulundukları gibi insanın daha iyi yaşaması için
yapılmış olan mücadelede özel bir yer tutmaktadır. İnsanlığın hizmetinde pek
çok buluş yükseköğretim kurumlarınca ortaya çıkarılmıştır. Çağımızın en önemli
özelliklerinden biri olan yüksek teknoloji ve bilgi toplumu seviyesine
ulaşılmasında, insan gücü ve maddi kaynakların akılcı, etkili, verimli ve
ekonomik şekilde kullanılmasında ve demokrasimizin gelişip kökleşmesinde en
büyük görev üniversitelerimize düşmektedir. Yine amaç irdelendiğinde,
üniversitelerin eğitim-öğretim yapma, bilim üretme ve yayma fonksiyonlarına
günümüzde iki temel görevin daha eklendiği görülmektedir; bunlar, sanayiyle
bütünleşme ve çevreye hizmettir.
Üniversitelerimizin
diğer önemli bir görevi de millî kültürümüzün özü ile müspet bilimi ve çağdaş
uygarlığın ileri teknolojisini iyilik, doğruluk ve güzellik potasında
birleştiren ve kaynaştıran bir eğitim ortamı içerisinde gençlerimizi millî ve
manevi değerlerimiz ile demokrasinin erdemlerini özümsemiş, bilimsel düşünce
gücüne sahip, dengeli, sağlıklı kişilik ve karakterde birer vatandaş olarak
yetiştirmektir.
Değerli milletvekilleri,
Adalet ve Kalkınma Partisi, sekiz yıla yaklaşan iktidarı döneminde eğitim
alanını bilimsellikten uzak, deneme yanılma yöntemiyle ıslah etmeye
çalışmıştır. Okul öncesi eğitimden yükseköğretime kadar milyonlarca öğrenciyi
ve aileyi ilgilendiren eğitim konusunda kayda değer bir proje uygulamaya
koyamamıştır. Hep günü kurtarmaya dönük çalışmalardan fayda beklenmiştir.
Ortaöğretim kurumlarına ve yükseköğrenime geçişe ilişkin olarak yapılan spekülasyonlar ve her yıl yapılan farklı uygulamalar yarın
ne olacağını bilmeyen öğrencileri ve ailelerini bunalıma sokmaktadır. Yapılan
uygulamaların kapsamlı, bilimsel, akademik ve siyasal ortak bir çözüm arayışına
dayanmadığı, ciddiyetten uzak deneme yanılma yaklaşımının ürünü olduğu
görülmüştür. AKP hükûmetleri eğitim alanını âdeta
deneme tahtasına çevirmiştir. Sınavlara ilişkin sistemde her yıl değişiklik
yapılmış, bir önceki yıl sınava giren öğrenci ile sonraki yıl girenin durumu
farklı olmuştur. Her yıl değişen bu durum, öğrenciler ve aileleri açısından
kaygı, korku ve belirsizlikler içeren psikolojik sorunları beraberinde
getirmiş, öğrenci ve veliler ilköğretimin neredeyse başından itibaren
dershanelere mahkûm edilmiştir.
İnsan gücü planlaması
yapılmamaktadır. Öğretim programları buna göre şekillendirilmemektedir.
İstihdam-eğitim ilişkisi kurulmamaktadır. Bu durum ise üniversite mezunu
binlerce işsizin oluşmasına neden olmaktadır. AKP, eğitimin kalitesini de
düşürmüştür. İlköğretimden yükseköğrenime eğitimin niteliğinde, dolayısıyla da
yetişmiş eleman anlamında ülkemizi sıkıntılı bir gelecek beklemektedir.
AKP Hükûmeti,
yükseköğretime geçişi topyekûn ortaöğretim ve yükseköğretim reformuyla
düzenleyip altyapı, insan gücü, müfredat, teknoloji ve yönetim boyutunda
atılımlar sağlayarak gerçekleştirmek yerine iktidarının ilk yıllarında
yükseköğretimle, üniversitelerle bir hesaplaşma içine girmiş, eğitimin kaliteli
hâle getirilmesine değil kadrolaşma ve egemenlik kurmaya dönük politikalara
ağırlık vermiş, üniversitelerin kapasite, kalite ve kaynak sorununa çözüm
aramak yerine sürekli gerilim politikası uygulayarak bundan siyasi rant ummuştur. AKP, önceleri rektör atamalarının
antidemokratik olduğundan ve Cumhurbaşkanının taraflı, demokratik olmayan
duruşundan söz etmekteydi. YÖK’ün mutlaka değiştirilmesi, koordinasyondan
sorumlu, üniversitelerin akademik özerkliklerine müdahil olmayan bir yapıya
büründürülmesi ve rektörlerin üniversite içerisinde eğitim üyelerinin
tercihleri doğrultusunda seçilerek belirlenmesini savunmaktaydı. Ancak, YÖK
Başkanını değiştirdikten ve eleştirdikleri güce sahip olduktan sonra tüm
eleştirileri âdeta ortadan kalkmıştır. Bu durum, AKP’nin samimiyetten uzak,
dürüstlükle bağdaşmayan politikalarını ortaya koymaya fazlasıyla yetmektedir.
YÖK üyeleri, rektörler bir bir değişmekte ve AKP’li
kadrolar üniversiteleri kuşatmaktadır. Eğitimin niteliği, eğiticinin kalitesi,
öğrencilerin sorunları, eğitimin fiziki durumu, baş örtüsü
meselesi, demokratik üniversite ve yükseköğrenimin geleceği gibi hayati konular
unutulmuştur. YÖK Başkanı ve rektörler değişince sanki her şey sütliman
olmuştur.
AKP, Anayasa değişikliği
sürecinde rektör atamalarının demokratik esaslara bağlanması ve YÖK yapısının
bu esaslara göre değiştirilmesine ilişkin herhangi bir söz etmemiş, teklif dahi
getirmemiştir.
Bütün bunlar, ikiyüzlü
siyaset ve yönetimin geldiği noktayı göstermesi bakımından manidardır.
Değerli milletvekilleri,
Milliyetçi Hareket Partisi Parti Programı’nda, üniversitelerin, ülkemizin
ihtiyaç duyduğu insan gücünü yetiştiren, araştırma yaparak bilim ve teknoloji
üreten, toplumsal gelişmeye önderlik eden, bilimsel yöntemlerle meselelere
çözüm üreten, dünya üniversiteleriyle yarışan eğitim kurumları hâline
getirilmesini esas almıştır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak yükseköğretim
sisteminin daha demokratik ve üretken bir yapıya kavuşturulmasını, öğrenci,
kurum ve akademik kadrolar arasında gerekli iş birliği ve uyumun sağlanmasını
savunmaktayız.
1981 yılında, o günün
şartları ve ihtiyaçlarına göre çıkarılan 2547 sayılı Yasa ve bu Yasa’yla
oluşturulan mevcut Yükseköğretim Kurulu ile artık, üniversitelerin sorunlarını
çözmek mümkün değildir.
Üniversiteler, işleyişi,
yapısı ve öğretim gücü itibarıyla diğer toplumsal kurumlara örnek teşkil
ederler. Üniversite sistemi demokratik değerlerin yeşerdiği, katılımcı
demokrasi örneklerinin sergilendiği ve bilimsel bulguların uygulamaya
aktarıldığı bir modeldir ancak ülkemiz üniversitelerinin çoğunun bu modele
uymadıkları görülmektedir. Özellikle 2547 sayılı Yasa’nın yeniden ıslah
edilerek değiştirilmesi ve Yükseköğretim Kurulunun merkezî bir koordinasyon ve
planlama bilimi hâline getirilmesi gerekmektedir. Eğitim sistemimizdeki en önemli
yanlış, ihtiyaçtan fazla eleman yetiştirmektir. İstihdam ve eğitim politikaları
birbiriyle uyuşmamaktadır. Eğitim sistemimiz akşam ezberle, sabah yaz, yarın
unut değil; araştır, öğren ve kullan olmalıdır. En etkili...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kalaycı,
lütfen tamamlayınız.
Buyurun.
MUSTAFA KALAYCI (Devamla) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
En etkili ve kalıcı eğitim,
yaparak öğrenmektir. Üniversitelerimizde ihtisaslaşma yoktur. Üniversitelerde
çağdaş, güncel, özgün ve kaliteli ders kitapları üretilmelidir. Bilimsellikte
liyakat sistemine geçilmeli, öğretim üyelerine iyi ücret ödenmelidir.
Üniversiteler özerk olmalı fakat yetkili mercilere hesap verme sorumlulukları
da bulunmalıdır.
Bu görüş ve düşüncelerle
tasarının hayırlı olmasını diliyor, tekrar hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Kalaycı.
İkinci bölüm üzerinde, Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına Hamit Geylani,
Hakkâri Milletvekili.
Buyurun Sayın Geylani. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA HAMİT GEYLANİ
(Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasa tasarısının ikinci
bölümü üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, AKP Hükûmeti, önümüzdeki seçimlerin yatırımı olarak tasarladığı
yasaları tek tek Meclisten geçirmeye çalışıyor. Son
bir ay içinde görüştüğümüz ve de ilerleyen günlerde görüşeceğimiz yasaların
birçoğu kadro tahsisi gibi yandaş kültür ile seçim yatırımı amaçlanmaktadır.
Görüştüğümüz bu yasa tasarısı da aynı çıkar anlayışıyla hazırlanmış ve gündeme
alınmıştır.
Tasarıyla birlikte 7’si
devlet, 1’i vakıf olmak üzere 8 üniversitenin kurulması öngörülmektedir. Hiçbir
hazırlık yapılmadan, akademik, bilimsel eğitim verecek bir kurumu alışveriş
merkezi açarmış gibi açmak, seçim yatırımı, siyasi bir hesap olduğu ortadadır.
Türkiye’de eğitim
sorunlarının çözülmesi, eğitim ve yükseköğrenim kurumlarının nicelik ve nitelik
olarak gelişmesi kuşkusuz gerekli ve zorunludur. Hükûmetler
de asıl olarak bunları yapmakla yükümlüdür ancak AKP Hükûmetinin
bu yükümlülüğünü şimdiye kadar yerine getirdiğini söylemek olanaklı değildir.
Eğitimde ve yükseköğrenimde var olan sorunları, kadrolaşma sonucunda daha da
içinden çıkılmaz bir hâle getirmiştir. Şimdiye kadar var olan üniversitelerin
ekonomik, akademik ve idari sorunlarının çözümü için çağdaş eğitim noktasında
gereken adımların atılmadığı ortadadır. Gelinen noktada, eğitimin diğer
alanları gibi yükseköğrenimin de, daha pahalı ve paralı hâle getirilerek
ticarileşmesi sağlanmıştır.
Değerli arkadaşlar, yeni bir
üniversite açmak, üniversitelerin evrensel ölçütlerle belirlenen altyapı
hazırlıklarını tamamlamaktan, ekonomik kaynak, akademik ve idari personel
planlamasını oluşturmaktan geçer. Bunlar yapılmadan üniversite açılması,
liseler düzeyinde öğrenim veren, niteliksiz diplomalı işsizler mezun eden
üniversite sayısını artırmak dışında hiçbir anlam ifade edemeyecektir.
Türkiye’de, ilgili kurum ve
kuruluşların gerçekleştirdiği araştırmalarda da görüleceği gibi, üniversite
mezunları arasındaki işsizlik oranının gittikçe yükseldiği sonucu ortaya
çıkmış. Bakınız, öğretmen yetiştiren kurumların lisans programlarını bitiren ve
diğer üniversitelerden formasyon alarak bekleyen işsiz
öğretmen sayısı 100 bini aşmıştır. Aynı şekilde, yüz binleri bulan öğretmen
açığının da doldurulmaması cevaplandırılması gereken ayrı bir sorundur. Bir
yandan atanmayı bekleyen binlerce işsiz öğretmen adayının, bir yandan da
binlerce öğretmen açığının olması sadece Türkiye’de yaşanabilecek bir
çelişkiler yumağıdır. Onun için, umut kapısı olarak görülen üniversiteler artık
gençlerin yaşamlarını karartan yerlere dönüşmektedir.
Değerli arkadaşlar, önemli
olan yeni tabela üniversiteleri kurmak değil, mevcut üniversiteleri akademik,
bilimsel ölçütleriyle var edebilmektir. Bu nedenle Hükûmet
tabela üniversite projesinden vazgeçmeli. Siyasi amaçlar uğruna yüksek lise
konumunda kalacak, her yıl binlerce diplomalı işsiz mezun edecek üniversiteler
bilime hizmet edemez. Bunun yerine, mevcut üniversitelerin YÖK cenderesinden
kurtarılarak bilimsel ve özgür eğitimin yapılmasının önü açılmalıdır diye
düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlar, ülkemizde
milyonlarca genç ve çocuk hâlâ kendi ana dilinde eğitim ve öğrenim göremiyor
ilkokuldan üniversiteye kadar. Oysaki demokrasiyi uygulayan ve demokrasiye
geçiş iradesi gösteren ülkelerde farklı kültürlere sahip toplulukların
dillerini özgürce kullanma, ana dilde eğitim ve kültürlerini geliştirme hakları
sağlanmıştır. Artık çağımızda ana dil eğitimi yükümlülük olmanın ötesinde, bir
vazgeçilmez hak durumuna gelmiştir. Bu hakkı sağlama noktasında kurulan
Uluslararası Anadili Eğitim Örgütü yirmi sekiz yıl önce yani 8 Kasım 1982
tarihli sirkülerlerle Belçika, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, Macaristan
ve Türkiye’yi iş birliğine çağırmıştır çünkü o dönem itibarıyla bu ülkelerde
ana dil eğitimi konusunda sorunlar yaşanmaktaydı. Aradan geçen yirmi sekiz yıla
rağmen bu ülkelerin içinde hâlen sorunu çözememiş ve çözme iradesini de
gösteremeyen tek ülke, ne yazık ki ülkemiz Türkiye kalmıştır. En önemlisi de
otuz yıla yakındır devam eden şiddet ve çatışma kültürünün temel nedeni, evet,
temel nedeni asimilasyonla başlayan, Kürt dilinin başta eğitim ve öğretim olmak
üzere yaşamın her alanındaki yasaklarla, ret ve inkârla bugüne kadar gelindi ve
“Bu, ülkenin ayıbı, utancıdır.” diye bir vurgu yapmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
önemli makamlarda bulunanlar ve isimlerinin kamu kurumlarına verilmesiyle
değil, özellikle de siyasetçiler ülkelerinde ve dünyada barışa yaptıkları
katkılarıyla, halkına, halklarına ve insanlığına hizmetleriyle anılırlar.
Ayrıca, kurulması öngörülen üniversiteler için belirlenen isimlere grup olarak
bizim bir rezervimiz yoktur, takdir yine Meclisindir ancak bizim itirazımız ve
itiraz ettiğimiz nokta, çifte standart bir yaklaşımın uygulanmasıdır. Bakınız,
daha yeni, Hakkâri Üniversitesinin isminin “Hakkâri Ahmedi
Hani Üniversitesi" olarak değiştirilmesi için vermiş olduğumuz yasa
teklifi gündeme alınmamış ve alınma niyeti, iradesi de görülmüyor. Sayın Bakan
ve Komisyon Başkanına buradan sormak istiyorum: Bu teklifimiz neden gündeme
alınmamıştır? Hakkâri’ye bu onur ve maneviyat neden fazla görülmektedir?
Değerli milletvekilleri, Ahmedi Hani aslen Hakkâri’nin Han köyünde doğmuş bir bilim,
sanat, edebiyat ve felsefe insanı olup Ağrı’nın Doğubeyazıt
ilçesinde yaşamış ve 1707’de Allah’ın rahmetine erişmiştir. Aynı zamanda şair,
bilgin, öğretmen, Kürt dil uzmanı, saray kâtibi ve pedagog olan Ahmedi Hani çok sayıda kalıcı ve önemli eserler
bırakmıştır, sadece Mem ü Zin’in
adını anmak çok büyük bir değer ifade ediyor. Hani, klasik Kürt edebiyatının en
büyük simalarından birisi olup bütün Kürtler açısından çok önemli bir şahsiyet
olarak bilinmektedir. Böyle bir şahsiyet adının bir bilim yuvasına verilmesi
vefa borcu olup, halkın kendi değerleriyle buluşması anlamını taşır. Bu
nedenle, bilim, sanat, edebiyat ve felsefe insanı olan Ahmedi
Hani adının Hakkâri’nin ilk üniversitesine verilmesi, kuşkusuz başta
Hakkârililer olmak üzere bütün bölge halkında büyük bir memnuniyet ve mutluluk
yaratacaktır. Bu talebimizi burada bir kez daha yeniliyoruz.
Değerli arkadaşlar, konuşmama
son verirken, her gün, ne yazık ki her gün bu çatı altında, çoğu kez de bu
kürsüde, Kürtlerin hassasiyetleri ve değerleri üzerinde birbirleriyle laf polemiği yapanları da yadırgadığımızı, ayıpladığımızı ve
kınadığımızı belirtmek istiyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
İkinci bölüm üzerinde AK
PARTİ Grubu adına Sadık Badak, Antalya Milletvekili.
Buyurun Sayın Badak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA SADIK
BADAK (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz
üniversite kanun tasarısının ikinci bölümü üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, yasa
yüce Meclisimizce kabul edilirse ülkemizin toplam 154 üniversitesi olacak. Bu
sayının çok olduğunu, bu kadar üniversiteye Türkiye’nin ihtiyacı olmadığını
söyleyen arkadaşlarımız var; bu görüşe katılmıyoruz. Eğitim çevrelerince,
yarışmakta olduğumuz çağdaş ülkelerde her 250 bin nüfusa 1 üniversite bulunması
kabul edilmektedir, bu kabule göre 290 üniversitemiz olmalıdır. Türkiye‘de
yaklaşık 500 bin kişiye bir üniversite düşüyor. Uluslararası kabullere göre
daha 136 üniversiteye ihtiyacımız var. Üniversite sayısı bakımından
toplumumuzun yarışmakta olduğu ülkelerin durumları ise şöyledir: Almanya’da
yaklaşık 200 bin kişiye 1 üniversite, İngiltere’de 204 bin kişiye, Amerika’da 77.500
kişiye, Fransa’da 200 bin kişiye, Japonya’da 127 bin kişiye 1 üniversite
düşüyor. Bu rakamları görünce bu defa şöyle söylüyor arkadaşlarımız: “Peki,
üniversitelere ihtiyaç var de neden bu kadar hızlı kuruyorsunuz, yavaş yavaş kurulsun.”
Değerli milletvekilleri, bu
görüşlere de katılmıyoruz. Türkiye, bu üniversitelerin çoğunu 1970’li ve
1990’lı yıllarda kurmalıydı. 1980’li yıllarda kurulanlar gelişen dünya ile
yarışmaya yetmiyor. Bir üniversitenin fiziki ve bilimsel altyapısını,
kadrolarını tamamlaması, emsalleri arasında yarışa başlaması için en az on yıl
ve en az 100 milyon dolar harcama gerekiyor. Gecikilecek her yıl ülkemizin
kaybı olacaktır. Diğer ülkelerle aradaki büyük mesafeyi hızla kapatmalıyız.
Çağ nüfusumuz içinde
yükseköğrenim talebi ve ihtiyacı artmaktadır. 59’uncu ve 60’ıncı AK PARTİ hükûmetlerinin kırsal kesimde ilk ve ortaöğretimde İnternet
ulaşımını yaygınlaştırması, kolaylaştırması ve kısa zamanda yapılan 140 bin
yeni derslik eğitim ve öğretime ulaşmayı kolaylaştırdı.
Gençlerimizin bilgi
toplumunun ihtiyaç duyacağı ihtisas alanlarında uzmanlaşarak yarışa katılması
ülkemizin rekabet avantajını artıracaktır. Bilgi toplumunda üniversite
eğitiminin temel eğitim kabul edildiği, ihtisaslaşmanın üniversite eğitimi
üzerine inşa edildiği bir gerçektir. Artık okuryazarlık üniversite eğitiminden
sonra başlıyor. Bu çocuklarımızın uzmanlaşabilmesi ülke sathına yayılmış geniş
üniversite altyapısıyla sağlanabilecektir. TÜİK’in
2009 verilerine göre yüksekokul veya fakülte mezunu vatandaşımızın sayısı yaklaşık
4 milyon 320 bindir. Aktif çalışabilir nüfusun 40 milyon olduğunu kabul edersek
çalışabilir nüfus içinde üniversite mezunumuz ancak yüzde 11, yüksek lisans
mezunumuz ise binde 6 seviyelerindedir. Hedefimiz, bu oranları, rekabet
ettiğimiz ülkelerin oranlarına yükseltmektir. Esasen üniversitelerimizin,
sadece çağ içindeki gençlerimize değil üniversitelerden 2000’li yıllardan önce
mezun olan vatandaşlarımıza da mesleklerinde ve evrensel ölçekte yaşanan
değişikliklere uyum açısından ayrı başlık altında yetişkin eğitimini
yaygınlaştırmasını da önemli ihtiyaçlar arasında görmekteyiz. Ülkelerin yer altı kaynakları ve fabrikalarından daha değerli
zenginliği, ileri düzeyde eğitilmiş nüfusları olmaya başladı. Son yıllarda, iyi
yetişmiş Türk vatandaşları, dünya şirketlerinin yönetimlerinde haklı yer
ediniyorlar.
Hükûmetimiz,
dünyanın problemi olan işsizlik konusunda yeni iş alanları açılması için her
türlü tedbiri almaya devam etmektedir. Bütün ülkeleri derinden etkileyen
ekonomik krize rağmen bu dönem ülkemizin büyüme hızında yakaladığı 11,7, bunun
müşahhas göstergesidir.
Değerli milletvekilleri,
vatandaşımızın eğitimin her aşamasına heyecanla sahip çıkması, ülkemizin ayrı
bir gücünü ve özelliğini oluşturuyor. Geçen yıl açılan Hakkâri Üniversitesine
atanan Sayın Rektörün Hakkâri’ye girişinde konvoylarla karşılanması, halkımızın
eğitime verdiği önemin en çarpıcı göstergesi. Eskiden valiler ve bakanlar böyle
karşılanırdı, şimdi rektörlerimiz karşılanıyor. Bu tablodan mutluluk
duymalıyız. Bu tablo, gelişen ve değişen Türkiye’yi gösteriyor. Bu tablo,
iktidarımızın eğitim alanında yaptığı yatırımlara halkımızın yüksek derecede
sahip çıktığını gösteriyor. Yeterli mi? değil.
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Eğer
bir rektörü halk konvoyla karşılıyorsa bunda bir sakatlık var, sakatlık!
SADIK BADAK (Devamla) - Tamam
mı? Tabii ki değil.
MURAT ÖZKAN (Giresun) –
Zihniyet, yanlış zihniyet! Dalga mı geçiyorsun?
SADIK BADAK (Devamla) - Bina,
kampüs, laboratuvar
altyapılarıyla beraber öğretim üyesi ve uzman eğitici kadrolarımızı da güçlendireceğiz.
Bu amaçla, üniversitelerimizin kadro ihtiyaçlarını karşılayacak çalışmalar
yapıyor, bütçe artışlarıyla yeni imkânlar sağlıyoruz.
MURAT ÖZKAN (Giresun) –
Rektör konvoyla karşılanıyormuş! Milletin zekâsıyla dalga mı geçiyorsun? Ayıp
sana ya!
SADIK BADAK (Devamla) - 2000
yılında, YÖK ve üniversitelerin bütçesi yaklaşık 1 milyar 54 milyon lira iken,
2010 yılında yüzde 900 artışla yaklaşık 9 milyar 454 milyon lira olmuştur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizin rekabet gücünü yükseltmesi bakımından,
üniversitelerimizde hukuk eğitiminin artırılması beklentimizi de kısa bir
açıklamayla ifade etmek isterim. Hâlen elli bin firmamız dünya pazarlarında
rekabet ediyor. Bu sayıyı en kısa zamanda yüz bine yükseltmek hedefimizdir.
Firma yöneticilerimizin günlük çalışmalarında güncel hukuk bilgisine
ihtiyaçları vardır. Güncel hukuk bilgisi firma yöneticilerinin önemli
avantajıdır. Dünya pazarlarında rekabet ettiğimiz ülkeler, yöneticilerinin
hukuk bilgisiyle yetişmesine önem vermektedir. Bu ülkelerden sadece birinde
2009 yılında 300 bin kişi hukuk fakültelerinden mezun olmuştur. Bu kişilerin
büyük çoğunluğu uluslararası pazarlarda firmalarımızın rakibi olacaktır. Bu
sebeple firmalarımıza potansiyel yönetici yetiştiren işletme, mühendislik,
iktisat ve benzeri fakültelerimizde medeni hukuk, borçlar, Türk ticaret hukuku,
kamu hukuku, kıymetli evrak, vergi hukuku ve benzeri geçerli hukuk bilgilerinin
daha fazla verilmesi hususunun değerlendirilmesini dikkatlere sunmak isterim.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, Antalya, eğitim öğrenim açısından öğrenciye ve ailelerine yüksek
yaşama standartları sağlayan bir şehrimizdir. Eylül-haziran eğitim döneminde
ılıman iklimi, kent içi ulaşım imkânlarıyla son yıllarda çok gelişen öğrenci
aktiviteleri ve barınma imkânları öğrenim maliyetlerine olumlu yansıdığından
öğretim üyeleri ve öğrenciler tarafından tercih edilen bir şehrimiz hâline
gelmiştir. Bu sebeple, şehrimize yeni üniversiteler kurulmasını
desteklemekteyiz. YÖK nezdinde incelemede olan iki vakıf üniversitemiz daha
vardır. Alanya Sadullah Paşa Vakıf Üniversitesi ile…
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Hamdullah Emin Paşa Üniversitesi…
SADIK BADAK (Devamla) –
…Serik Kadriye’de kurulacak olan Özel Antalya
Üniversitesi tasarıları da Meclisimize gelince yüksek desteklerinizi talep
edeceğiz. Manavgat ilçemizde de bir vakıf üniversitesi kurulması için
çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Burada bazı muhalefet
sözcülerinin ülkemize üniversite gibi bilim yuvaları kuracak Antalya’daki
üniversite vakıfları arasında siyasi spekülasyon yapmasını
yadırgadığımı da belirtmek isterim. Biz üniversite vakıflarımızın hepsini
kucaklıyoruz, hepsine milletimiz adına teşekkür ediyoruz.
Hukuki ve maddi
yükümlülüklerini yerine getirebilmiş vakıflara YÖK tarafından onay verildiğini
1990’lı yıllarda yaşayan bir arkadaşınızım. Antalya Eğitim Vakfı’yla kurmaya
teşebbüs ettiğimiz üniversite projemiz maddi yükümlülükler tamamlanamadığından
gerçekleşemedi. Bu konunun siyasi malzeme konusu, zorlama bir siyasi malzeme
konusu yapılmasını yadırgadığımı ifade etmek isterim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; son olarak bir dileğimi sizlerle, Bakanlık ve YÖK yönetimiyle
paylaşmak istiyorum.
Ülkemiz pek çok alanda çok
gelişme gösterdi, dünya kalitesinde otomobiller üretiyoruz, çok kaliteli beyaz
eşya, mobilya, ev ürünleri, kişisel ürünler, askerî malzeme ve cihazlar
yapıyoruz ancak bir alanda bütün çabalara rağmen yeterli üretim ve talebi
oluşturduğumuzu söyleyemeyiz. Sanat ve kültür faaliyetlerinde nispet olarak
gelişemediğimizi düşünmekteyim. Kültür ve Turizm Bakanlığımızın bu konudaki
takdire şayan çabalarına yol gösterici, zenginleştirici, akademik katkı
yapılmasına ihtiyaç bulunduğuna inanıyorum.
Değerli tarihçi, bilim adamı
Profesör Kemal Karpat’a göre, 1950’lerden itibaren
şehirleşen toplumumuz Anadolu’da büyük Türk milletinin yeni bir unsurunu
meydana getirdi. Her ilimiz ve hemen her ilçemiz 21’inci yüzyılın yorumuna ve
görselliğine kavuşturulmayı bekleyen kendine özgü kültürel zenginliğe sahip
bulunuyor, şehirlerimizde insanlarımızla beraber kırsaldan getirdikleri kültür
ve sanatla kaynaşıyor. Bize göre, her üniversitemiz, yöresindeki illerin,
ilçelerin yemeğini, müziğini, türküsünü, şiirini, kıyafetini, oyunlarını,
destanlarını, bizi biz yapan kültür ve sanat değerlerini inovasyon
sürecinden geçirerek talep edilebilir, satın alınabilir, insanımızın günlük
sosyal hayatında tüketilebilir standartlara getirecek bilimsel katkıları
sağlamalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Badak, lütfen tamamlayınız.
SADIK BADAK (Devamla) – Teşekkür
ederim Başkanım.
Bu güzel duygularla, bu
düşüncelerle devlet üniversitelerimizin illerimize ve Uluslararası Antalya
Üniversitesinin Antalya’ya hayırlı olması dileğiyle emeği geçen herkese canıgönülden teşekkür ediyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Badak.
İkinci bölüm üzerinde şahsı
adına söz isteyen Sedat Kızılcıklı, Bursa
Milletvekili.
Buyurun Sayın Kızılcıklı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SEDAT KIZILCIKLI (Bursa) –
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 506 sıra sayılı Yasa
Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu rakamlar, bu yasa
tasarısının görüşülmesi içerisinde sürekli verildi ama ben de tekrar etmek
istiyorum: Hepinizin bildiği gibi, 2002 yılına geldiğimizde bu ülkede 53 tane
devlet üniversitesi, 23 tane de vakıf üniversitesi olmak üzere toplam 76 tane
üniversite ülkemize, milletimize kazandırılmıştır. Emeği geçen herkese teşekkür
ediyorum.
2002’den itibaren de
bildiğiniz gibi özellikle “her ile bir üniversite” çalışmaları içerisinde
üniversite sayımız sürekli artmıştır. Bu anlamda son sekiz senede 42 tane
devlet üniversitesi, 28 tane de vakıf üniversitesi olmak üzere 70 tane üniversite
yine ülkemize ve milletimize kazandırılmıştır. Bu tasarının kanunlaşması
hâlinde 7 tane devlet üniversitesi, 1 tane vakıf üniversitesinin daha ülkemize
kazandırılacağını düşünürsek baktığımız zaman sekiz sene içerisinde 78 tane
üniversiteyi ülkemize ve milletimize kazandırmış olacağız. Dolayısıyla
üniversite sayımız da 154’e ulaşmış olacak.
Tabii, öbür taraftan da
öğretim görevlisi sayılarımızın da yaklaşık 26 binlerden 94 binlere geldiğini
de ifade etmemiz lazım. Bir taraftan üniversite sayımız artıyor, bir taraftan
da bu üniversitelerde hizmet verecek, öğrenci yetiştirecek ülke gençliğimize
daha kaliteli hizmet verecek, eğitim verecek olan öğretim görevlisi sayımız da
hızla yükseliyor.
Bütün bunlar ne anlama
geliyor? Hep şikâyet ettiğimiz bir konu var: “Gençlerimiz üniversite
kapılarında bekliyorlar.” İşte, bu üniversitelerin artması, bu öğretim
görevlilerinin artması artık yavaş yavaş
gençlerimizin bu sıkıntılarının azalmaya başladığını gösteriyor. Tabii,
hepimizin bir nihai hedefi var: “Herkes üniversite eğitimi alsın, üniversite
eğitimi sınavsız olsun.” İşte, bunların yolu da üniversite sayısını
artırmaktan, tabii ki kaliteyi bozmadan artırmaktan ve öğretim görevlileri
sayısını da artırmaktan geçiyor.
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) –
Maaşları da artırmaktan…
SEDAT KIZILCIKLI (Devamla) –
Bu anlamda Türkiye hızla bu noktaya gidiyor. Bundan hepimiz mutluluk
duymalıyız, bundan hepimiz de sevinç duymalıyız diye düşünüyorum.
“Her ile bir üniversite”
dediğimiz zaman bunun kolay bir şey olduğunu lütfen kimse zannetmesin.
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Size
göre kolay!
SEDAT KIZILCIKLI (Devamla) –
Çünkü 22’nci Dönemde birçok ile yeni üniversiteler kurduğumuzda, o ilin
milletvekilleri buralarda konuşma yaptığında bu üniversitelerin on yıl geriye,
yirmi yıl geriye dönük hikâyelerini bizlere anlattılar. 22’nci Dönemdeki
milletvekili arkadaşlarımız bilirler, hangi bakanlar, hangi hükûmetler,
hangi valiler, hangi belediye başkanları, hangi milletvekilleri bu konuda
söylemişler, taahhüt etmişler, seçim beyannamelerine yazmışlar ama tabii ki bu
üniversiteleri yapmak bu Hükûmete ve geçen dönemki
hükümetlere nasip oldu.
Değerli arkadaşlarım, bu
üniversitelerin içerisinde Bursa’ya da bir teknik üniversite kurulması
planlanmaktadır. Tabii, aslında Bursa’ya kurulacak olan bu üniversite bir
haksızlığı giderecektir.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – İsmi değişti, ismi değişti,
teknik üniversiteyi beğenmediniz.
SEDAT KIZILCIKLI (Devamla) –
Niye bunu ifade ediyorum? Şu anlamda ifade ediyorum: Bakın, Ankara’nın nüfusu,
merkez nüfusu yaklaşık 4 milyon 200 bin ve 4 tane üniversitesi var. İzmir’in
yaklaşık nüfusu 3 milyon 200 bin, yaklaşık 3 milyon 200 bin nüfusa 3 üniversite
var. Kocaeli’nin nüfusu 1 milyon 392 bin, üniversite sayısı 2. Eskişehir’in
nüfusu –merkez- 600 bin, üniversite sayısı 2. Bursa’nın nüfusu 1 milyon 800
bin, üniversite sayısı 1. Dolayısıyla yıllardır Bursalıların özlemini duyduğu
ve bir anlamda Bursa’ya yapılan üniversite anlamındaki haksızlık da Bursa
Teknik Üniversitesinin kurulmasıyla giderilecektir.
Diğer taraftan baktığımızda,
sanayi şehri olan Bursa’nın, yine üretim merkezi olan Bursa’nın, bir ihracat
merkezi olan Bursa’nın, otomobil ve tekstilin merkezi olan Bursa’nın da bir
teknik üniversiteyle buluşması, bu iş kollarına da buralardan kaliteli,
vasıflı, nitelikli insanların yetişecek olması da gerçekten çok doğrudur.
Biliyorsunuz, Bursa’da hâlen Uludağ Üniversitemiz var, yaklaşık 41 bin
öğrencisi var ve bugün Uludağ Üniversitesi geldiği noktayla, kalitesiyle,
hizmetiyle gerçekten Türkiye'nin gözde üniversitelerinden birisi hâline
gelmiştir. Bu Üniversitemizde de bugüne kadar hizmet eden, kuruluşunda da
hizmet eden herkese teşekkür ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kızılcıklı, lütfen tamamlayınız.
SEDAT KIZILCIKLI (Devamla) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Son olarak şunu ifade etmek
istiyorum: Gerçekten, yıllardır Bursa ikinci bir üniversiteyle buluşmak
istiyordu. Bu akşam bu yasayla bunu gerçekleştireceğiz. Ben bu konuda büyük
çaba gösteren ve Bursa’ya bu üniversitenin kurulmasında emek veren başta Sayın
Başbakanımıza, Millî Eğitim Bakanımıza, Devlet Bakanımız Sayın Faruk Çelik’e ve
Bakanlar Kurulumuza, Yükseköğretim Kurulumuza…
OKTAY VURAL (İzmir) – Grup
başkan vekillerine…
SEDAT KIZILCIKLI (Devamla) –
…Bursa kent dinamiklerimize…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Vay be! Bizim de bir bakanımız yok ki üniversite kurulsun
Malatya’ya.
SEDAT KIZILCIKLI (Devamla) –
…Büyükşehir ve ilçe belediyelerimize, sivil toplum örgütlerimize, Bursalı
basınımıza…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya)
– Demek ki bakan olmak lazım, öyle mi? O ilin bakanı olması lazım demek ki
üniversite kurulması için.
SEDAT KIZILCIKLI (Devamla) –
…Bursalı hemşehrilerimize çok teşekkür ediyorum ve
emeği geçen bütün herkese teşekkür ediyorum.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Vekillere de teşekkür et. Vekillere yok mu?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Yazıklar olsun!
SEDAT KIZILCIKLI (Devamla) –
Bursalılara, ülkemize hayırlı olsun diyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Bölüm üzerinde şahsı adına söz isteyen Murat Özkan, Giresun Milletvekili.
Buyurun Sayın Özkan. (MHP
sıralarından alkışlar)
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısıyla ilgili
şahsım adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, benden
önce konuşan hatipleri dinledikçe enteresan kriterlerle
karşılaştık, mesela halkımızın üniversiteye vermiş olduğu saygı ya da önemi
gösteren, işte, rektörlerin konvoylarla karşılanması gibi, nüfus başına kaç
üniversite açacağız gibi. Bunlar bilimsel şeyler değil, bunlar realistik şeyler değil, gerçekçi şeyler değil.
Değerli arkadaşlar,
üniversite rektörünü konvoyla karşılamak değil, üniversite rektörünü nasıl
seçtiğiniz çok daha önemli bir kriter olmalıdır.
Bakın, bugün bir Anayasa değişikliğiyle karşı karşıyayız ama YÖK’ün yanlış
olduğunu, antidemokratik bir yapısı olduğunu hepimiz vurguladık ama
değiştirmediniz, değiştirmek de istemediniz. YÖK’ü…
SADIK BADAK (Antalya) –
Vatandaş rektörüne sahip çıkıyor.
MURAT ÖZKAN (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, bugün sizin kontrolünüzde, dün başkalarının kontrolündeydi.
Dün 1 oy alan, rektör atandığı zaman itiraz ediyordunuz, bugün aynı işleri
yapıyorsunuz, yarın biz geliriz, aynı işleri inşallah yapmayacağız çünkü YÖK’ü
kaldıracağız. Türkiye’nin çağdaş bir eğitime, Türkiye’nin uygarlık seviyesini
yakalayacak bir engeli ortadan kaldıracak bir iradeye ihtiyaç vardır.
Ben aslında söz almak
istemiyordum ama ben maalesef YÖK’ün uygulamaları ve YÖK yüzünden söz almak
zorunda kaldım bir Giresun Milletvekili olarak. Giresun’da bir rektör ataması
hikâyesi basında yer alıyor. Nasıl bir rektör ataması yapıldı? Ben kısaca
Giresun’da olan olayları anlatmak istiyorum. Şimdi, değerli arkadaşlar, 10’uncu
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından Giresun Üniversitesine rektör
olarak atanan Osman Metin Öztürk 1 Haziran 2010
tarihinde ayrılma kararı verdi, istifa etti. Yerine bir rektör yardımcısı
atandı fakat bu rektör yardımcısı vekil olarak bırakıldı. Bunu YÖK beğenmedi,
bunun yerine başka bir öğretim üyesini -Polis Akademisinden- rektör vekili
olarak görevlendirdi. Bu arkadaş altı ay içerisinde seçimleri yapabilecekken
kendisi on sekiz gün içerisinde seçimleri yaptı ve 1’inci sıradan liste
birincisi olarak, 6 kişilik aday adayı içerisinde en yüksek oyu alarak 6
kişilik liste YÖK’e bildirildi. YÖK bu listeyi aldı ve kendi içerisinde
kendilerine göre demokratik bir oylama yaparak -öyle ifade ediyorlar çünkü- 3
kişilik aday listesini Cumhurbaşkanına bildirdi. Bu 3 kişilik aday listesinde
31 ve 29 oy alan 2 rektör çizildi, ilk iki sırayı alan rektör adayları çizildi,
aşağı yukarı toplam 89 oyun yüzde 70’ini alanlar bir kenara atıldı, yüzde 30’u
alan yani 22 oy, 4 oy ve 2 oy alan rektör adayları da Cumhurbaşkanına
bildirildi. Hatta bu rektör adayını, 1’inci sıradaki rektör adayını YÖK
Ankara’dan görevlendirdi, Giresun Üniversitesinde rektör vekili olabilecek
rektör yardımcıları ve üniversite öğretim üyeleri varken Ankara’dan
görevlendirdi ve bu arkadaş daha sonra ne yaptı? 1’inci sıradan on sekiz gün
içerisinde seçildi ama çizildi. Bir insanın şahsiyetiyle, bir bilim adamının
kişiliğiyle ve kimliğiyle bu derece oynanarak nasıl biz üniversitede bilimi ya
da… Bu adam kötü, beceremeyecek bir adamsa, Sevgili YÖK Başkanı, Değerli
Kardeşim, niye gönderdiniz bu insanı? Bu insan on sekiz gün içerisinde ne
yaptı, ne büyük bir hata yaptı? Nasıl bir defosu vardı, nasıl bir yanlışı vardı
Giresun Üniversitesinde de bu kişinin üzerini çizmek gibi bir eylemi yerine
getirdiniz? Bunu nasıl izah edeceksiniz? Cumhurbaşkanının sorduğu sorulara
verdiğiniz cevapta da “Biz demokratız” diyorsunuz. Demokrat olup olmadığını
milletimin ve yüce heyetime… Böyle bir demokrat kişilik olabilir mi?
Sayın YÖK Başkanı motosiklete
biniyor olabilir, güzel de motorcu olabilir ama bence YÖK Başkanı olmakta
hatalı bir kişi. Bıraksın bu işi, motosiklet gruplarının başına geçsin ve
Anadolu’yu, ben, gezmesini tavsiye ediyorum. Bu işi becerebileceğini
düşünemiyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
şunu ifade edeyim, yani bir dost uyarısı olarak şöyle söyleyeyim: Bu olayın
gizli-açık kahramanları her kimse, sayın beyler, öğretim üyesiyle dalga
geçmeyin, gerçekten ayıp oluyor. Öncelikle kendinizi, sonra da nezdinizde devletimizi küçültüyorsunuz. Ben bir vatandaş
olarak bir öğretim üyesinin adına isyan ediyorum. Üniversite ve öğretim üyesi
bir siyasinin ya da bir başka gücün oyuncağı olamaz, olmamalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özkan, lütfen
tamamlayınız.
MURAT ÖZKAN (Devamla) – Sonuç
olarak şunu ifade edeyim: Birinci ve ikinci sırada yer alan değerli bilim
adamlarının, öğretim üyelerinin listeye tekrar dâhil edilmeleri… Yoksa son
zamanlarda kurumlar ve kişiler bazında güvenirliği zaten sorgulanmakta olan
devletimize kimse inanmayacaktır. Zira, bu
adaletsizlik ne uygar, demokratik bir millete ne de müşriklerin gözünde bile
“Muhammed-ül Emin” olarak tanınan Peygamber ümmetine
yakışmaktadır.
Hepinizi en derin sevgi ve
saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, burada YÖK’ü kim temsil ediyor ve hangi derecedeki bir sıfatla burada,
onu öğrenmek istiyorum. YÖK Başkanı niye gelmiyor buraya? Geçmişte biliyorsunuz
YÖK Başkanının illa buraya gelmesi söyleniyordu, şimdi kim var YÖK’ten? Bir
öğrenmek istiyorum ben.
AKİF AKKUŞ (Mersin) –
Bunların hepsi YÖK’çü, hepsi YÖK’çü!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, “İç Tüzük 72’nci maddesine istinaden…”
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır,
yani sıfatı ne efendim?
BAŞKAN – “…ikinci bölüm
üzerindeki görüşmelerin devamını arz ederiz.” şeklinde…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Efendim Sayın Genç?
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Efendim, bir soru soruyorum size.
BAŞKAN – Öğrenip bildireceğiz
Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Diyorum ki YÖK’ü kim temsil ediyor burada ve hangi derecede?
BAŞKAN – Biz de sorup size
bildireceğiz Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Efendim…
BAŞKAN – Bildireceğim size,
oturun lütfen.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama
şimdi bildirin.
BAŞKAN – Soracağız Sayın
Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi
söyleyin işte.
BAŞKAN – Lütfen oturur
musunuz Sayın Genç, sorup cevap vereceğim diyorum ben size.
Komisyon önergeye katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, İç Tüzük 72’nci maddeye istinaden ikinci bölüm üzerindeki
görüşmelerin devam ettirilmesine dair bir önerge vardır.
Oylarınıza sunuyorum...
II.- Y O K L A M A
(MHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
OKTAY VURAL (İzmir) –
Toplantı yeter sayısı istiyoruz efendim.
BAŞKAN – Toplantı yeter
sayısı talebi vardır.
Sayın Yalçın, Sayın Vural,
Sayın Akcan, Sayın Varlı, Sayın Çalış, Sayın Paksoy,
Sayın Çelik, Sayın Özensoy, Sayın Taner, Sayın Akçay, Sayın Doğru, Sayın Akkuş, Sayın Kalaycı, Sayın
Özkan, Sayın Işık, Sayın Cengiz, Sayın Kumcuoğlu,
Sayın Tankut, Sayın Yıldız, Sayın Sipahi.
Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş ve 4 Milletvekilinin
Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/845,
1/884, 2/701) (S. Sayısı:506) (Devam)
BAŞKAN – İç Tüzük’ün 72’nci
maddesine göre verilmiş önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Şimdi, bölüm üzerinde on beş
dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Aslanoğlu,
Sayın Köse, Sayın Taner, Sayın Karabaş, Sayın Doğru, Sayın Tütüncü, Sayın
Akkuş, Sayın Öğüt, Sayın Kaplan, Sayın Bulut, Sayın Işık, Sayın Yaman ve Sayın Serdaroğlu’nun yeniden sisteme girmelerini rica ediyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, soruma cevap vermediniz.
BAŞKAN – Sayın Genç, geliyor
sorunuza cevap. Sordum, bildireceğim.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Efendim, YÖK’ü kim temsil ediyor burada? Hangi sıfatla? Kim?
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Hükûmet bir cevap versin.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu…
OKTAY VURAL (İzmir) – Niye
sorularda hep Bakan değişiyor ki? Sayın Bakan, hep sizi getiriyorlar.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Bir hikmeti vardır.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yazılı
cevap!
BAŞKAN –
Sayın Aslanoğlu, buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Sayın Bakan, orada bir belde var; Malatya Hekimhan Hasançelebi… Genel liseler arasında en başarılı liselerden
biri, fakat ne arayan var ne soran. Başarısı çok yüksek. Duvarlarına
parmak değil kol giriyor, kol. Ve bu lisede kalorifer var, kazanı yok. Sobayı
yakacak hizmetlisi yok. Böyle bir lise… Böyle başarılı bir
lise.
Taşımalı eğitim yapıyorsunuz
köyün birinden, aynı köyden 13 öğrenciyi getiriyorsunuz, 4 öğrenciye her ne
hikmetse “YİBO’ya git.” diyorsunuz; hikmeti, hakikati
nedir bilemiyoruz.
Yine yemekler sabah dokuzda
geliyor, öğlen yemeğinde bu çocuklar yemekleri yiyemiyor ve ben bunu size
anlatmıştım ama ne giden var ne gelen. Siz de kimseyi göndermediniz. Acaba sizi
mi dinlemiyorlar? Bu beldeyi acaba, bu beldenin öğrencilerini acaba tarihe mi
karıştıracaksınız Sayın Bakanım?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Aslanoğlu.
Sayın Köse, buyurun.
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Doğu ve
Güneydoğu Anadolu’da kız öğrencilerin büyük çoğunluğu ortaöğretimden
yararlanamamakta. İlköğretimde de erkek ve kız öğrenci sayıları arasında fark
sürmektedir. Erkek ve kız öğrenciler açısından okullaşma oranı ülke
ortalamasının oldukça gerisindedir.
Özellikle kız öğrenciler
açısından ortaöğretimde okullaşma oranının yükseltilmesi için yapılan
çalışmalar nelerdir, açıklar mısınız?
Her şeyden önce, Bakanın ve
Müsteşarının bayan olması münasebetiyle, bu açıdan baktığımızda, tabir
yerindeyse mum ne zaman dibine ışık verecektir? Pozitif bir ayrımcılık
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Taner...
RECEP TANER (Aydın) – Sayın
Bakan, beş yıllık görev sürelerini dolduran idarecilerin rotasyona tabi
tutulmasına ilişkin genelgenin son durumu nedir? Eğitim camiası olarak merak
etmekteler; Bakanlık olarak yeni bir erteleme düşünüyor musunuz?
İki: İl millî eğitim
müdürünün teklifi, il valisinin oluru ile verilen takdir belgelerinde,
uygulamanın kıstasları nelerdir? Bugüne kadar takdir belgesi alanların
Memur-Sen üyesi olmaları bir tesadüf müdür, ne düşünmektesiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Karabaş…
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis)
– Teşekkür ederiz Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, 2009 yılı
içinde devlet ve vakıf üniversitelerinde kaç öğrenci hakkında idari soruşturma
açılmış, kaç öğrenci uzaklaştırma cezası almıştır?
Yine, Ağrı İbrahim Çeçen
Üniversitesinde Sayın Ahmet Türk’e yapılan saldırı ve Muğla’da Şerzan Kurt’un öldürülmesi öğrenciler tarafından protesto
edilmiştir. 149 öğrenci hakkında adli ve idari soruşturma açılmıştır.
Protestolar döneminde hiçbir olay yaşanmamasına rağmen, üniversitenin 149
öğrenci hakkında idari soruşturma açmasının gerekçesi nedir?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU (Tokat) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Her ile bir üniversite
kampanyasından sonra, çeşitli illere yeni yeni
üniversiteler kurulmaktadır. Kurulmakta olan üniversiteler hangi kriterlere göre kurulmaktadır? Bu kriterleri
öğrenmek istiyoruz.
Buna bağlı olarak Tokat
iline, Erbaa, Turhal, Niksar Danişmentliler üniversitesi, Zile Mustafa Necati Sepetçioğlu üniversitesi kurulmasıyla ilgili halkın yoğun
talepleri vardır. Bu yerlere de üniversite kurmayı düşünüyor musunuz? Bunları
öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Tütüncü…
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Birinci
sorum: Türkiye’de en önemli sorunlardan bir tanesi, diplomalıların işsizliği,
üniversite mezunlarının işsizliği. Bunun, ekonomik krizin
ötesinde, ekonominin ihtiyacına uygun olmayan mezun ya da insan gücü
yetiştirilmesinden kaynaklandığını biliyoruz. Şimdi, acaba, bu yeni açılacak
üniversitelerde, nasıl bir insan gücü planlamasıyla ekonominin ihtiyacına dönük
bir eğitim planlaması yapılmıştır?
İkincisi: Üniversite
öğrencilerinin yurt sorunu kanayan bir yaradır. 2009 yılında 500 bin üniversite
öğrencisinden ancak 90 binine yurt sağlanabilmiştir, diğerleri kendi
olanaklarıyla ya da bazı vakıfların, cemaatlerin özel yurtlarında kalmıştır ve
ciddi sıkıntı…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Tütüncü.
Sayın Akkuş…
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın
Başkan, Selçuk Üniversitesinde Rektörün ilk atamasından sonra ihaleye fesat
karıştırılmış, kit alımlarında suistimaller yapılmış
ve bütün bunlar YÖK teftiş elemanları tarafından tetkik edilmiş ve Rektör başta
olmak üzere olayla ilgili kişiler hakkında lüzumu muhakeme kararları
verilmişti. İkinci atamaya gelindiğinde, aynı kişi, bütün suçlamalara rağmen
üniversite dışı güçlerin çalışmalarına bağlı olarak yeniden atanmıştır. Bu
dönemde de üniversitedeki olumsuzluklar devam etmiş, telefon dinlemesi sonucu
ortaya çıkan suçlara bağlı olarak “Okyanus” adı verilen operasyonla tutuklanmış
ve beş buçuk ay cezaevinde kaldıktan sonra serbest kalmış ve maalesef yeniden
Rektörlüğe dönmüştür. Birçok öğretim elemanının özlük haklarını gasbetmeye devam etmektedir. Dolayısıyla Selçuk
Üniversitesi Rektörü ile ilgili olarak bunca zamandır yapılan suçlamalar
hakkında ne düşünüyorsunuz? Rektörlüğüne son verme konusunu nasıl
karşılıyorsunuz?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Öğüt…
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, Ardahan’da
biliyorsunuz yeni üniversite kuruldu. Kampüsün temeli
bu ay içerisinde atılacak ancak ödenek çok kısıtlı. Ek ödeme yapmayı planlıyor
musunuz? Ne zaman göndereceksiniz?
İki: Ardahan’da 2 bin
civarında öğrencimiz var ama yurtlarımız yok, yurtlarımız yetersiz. Bölgede çok
ağır kış şartları nedeniyle çok zor koşullarda yaşam şartı var. O bakımdan, bir
an evvel Ardahan’a devlet yurt yapacak mı? Devlet yurt yapmadığı zaman çocuklar
daha çok cemaatlerin ve diğer kişilerin yaptığı yurtlarda daha pahalı kalıyor.
Bu nedenle, Ardahan’a yurt yapmayı ne zaman planlıyorsunuz?
Üç: Başta Anadolu
lisesi ve fen lisesi olmak üzere öğretmenlerimiz yok. Ardahan’ın ileri
gelenleri ve üst düzey bürokratlar çocuklarını büyük şehirlere gönderip…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Kaplan…
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, Yalova, Tunceli,
Şırnak, Sinop, Siirt, Rize, Ordu, Mardin, Karabük, Iğdır, Hakkâri, Ağrı, Adıyaman,
Artvin, Batman, Bayburt, toplam yirmi üç üniversitede tek bir kadın profesör ve
doçent öğretim üyesi yok. Bu, erkek üniversiteleri mi açıyoruz?
Bir de, Sivas’ta, Gönül
Köprüsü Projesi kapsamında saldırıya uğrayan öğrenciler, lise ve ilköğretim öğrencileri…
İlköğretim öğrencileri de mi kız meselesinden saldırıya uğradı? Bu konuda bir
soruşturma açtırdınız mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
M. NURİ YAMAN (Muş) – Sayın
Başkan, biz de listedeydik, bizim de sorularımız vardı.
BAŞKAN – Sayın Yaman,
soru-cevap süresi on beş dakika; sekiz dakika soru sorma, yedi dakika da Sayın
Bakanın…
M. NURİ YAMAN (Muş) –
Duyurdunuz, açıklama yaptınız, sisteme soktunuz bizi.
BAŞKAN – Önce İç Tüzük’e
bakalım Sayın Yaman.
Buyurun Sayın Bakanım.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) – Teşekkür ederim.
M. NURİ YAMAN (Muş) – O zaman
siz ilan ediyorsunuz.
BAŞKAN – Hayır, siz
yapıyorsunuz Sayın Yaman.
Buyurun Sayın Bakanım.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Önce…
M. NURİ YAMAN (Muş) – Sisteme
soktunuz bizi.
BAŞKAN – Sayın Yaman, Sayın
Bulut, Sayın Işık, Sayın Serdaroğlu, Sayın Yaman…
Size zaten sıra gelmesi hiç mümkün değil, sırada dört kişi daha var.
Buyurun Sayın Bakanım.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu’nun, Hekimhan beldesindeki…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Hasançelebi…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) – Hasançelebi Lisesine ilişkin…
Okulun yemeklerinin geç geldiğini, bakımsız olduğunu, onarıma ihtiyacı olduğunu
söylediniz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Parmak değil kol, Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) – Müsaade ederseniz cevaplandırayım Sayın Aslanoğlu, karşılıklı olursa belki anlaşılması güç olur.
Genel Kurulu bilgilendirmek
adına söylüyorum. Şu anda Genel Kurulda ifade ettiğiniz, soru şeklinde
sorduğunuz soruları siz bana daha önce de sözlü olarak ilettiğinizi söylediniz.
Sözlü olarak tarafıma ilettiğiniz bir husus olmadığını öncelikle söyleyeyim, bu
konuya ilişkin olarak. Ayrıca, sadece bana iletilen hususlarla değil,
Türkiye'nin hemen her yerindeki, yaşadığımız bu anlamdaki bakım, onarım, yemek
gibi sorunları çok yakından ve titizlikle takip ettiğimizin bilinmesini
isterim. O konuyla da ayrıca özel olarak yine de ilgileneceğim ve eğileceğim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Sayın Bakanım, ben size yazılı olarak takdim ettim burada, takdim ettim, zatıalinize
elden verdim ama ilgilenmediniz, o zaman ilgilenmediniz Sayın Bakan.
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
lütfen…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) – Sayın Şevket Köse’nin sorusu: Kız öğrencilerin
ortaöğretime devamları konusunda özellikle daha düşük olduğunu ve kız
öğrencilerle erkek öğrencilerin istatistiksel olarak da aralarındaki farkın git
gide açıldığını söylediniz.
Tam tersine, göreve
geldiğimiz gün, 2002 yılında ilköğretimde kız öğrencilerin sayısı yüzde 87,34
iken oransal olarak bugün yüzde 98,8’e, ortaöğretimde yüzde 45,16 iken bugün
yüzde 62,2’ye çıkmıştır. Kız ve erkek öğrenciler arasındaki fark da 0,8’e yani
yüzde 1’in altına inmiştir.
Bu, tabii ki her şeyden önce
kız öğrencilerin okullaşması için başlatılan ulusal düzeydeki kampanyalar ve
destekleriyle de ilgilidir. Başta kız çocuklarımızın ilköğretimde, temel
eğitimde okullaşma oranlarının artırılması için başlattığımız “Haydi Kızlar
Okula” kampanyası bugün sonuçlarını vermiş, kız ve erkek öğrencilerin
ilköğretimde birbirine neredeyse aynı düzeyde devam ettiklerini sevinerek
gözlemliyoruz.
Yine ortaöğretimde de oransal
olarak artışın yüksek olmasına rağmen, hâlen yüzde 5 civarında, erkek
öğrencilerle kız öğrenciler arasında devam farklılığı vardır.
Elbette hedefimiz, kız
çocuklarımızın sadece temel eğitim olan zorunlu eğitime devamları değil,
ortaöğretime devamları, hakeza devamında yükseköğrenim görmeleridir çünkü her
şeyden önce, ülkemizde yükseköğrenim görmüş kadınların birçok kadın sorunları
konusunda daha az sorun yaşadığını istatistiksel olarak açıkladığımızda, sadece
ortaöğretim değil yükseköğrenim de görmeleri gerekir.
Kız
öğrencilerin hem ilköğretimde hem ortaöğretimde teşvikleri için hepinizin de
bildiği gibi ülke genelinde şartlı nakit transferi ile özellikle eğitim
yardımına ihtiyaç duyan çocuklarımıza eğitim yardımı yapıyoruz ve kız
çocuklarına, erkek çocuklarına oranla daha yüksek bir oranda yardım yapılıyor
ve bu paraların da çocuklarımızın mutlaka eğitime katılımını sağlamak adına
annelere ödenen bir para olduğunu vurgulamak isterim. Aynı
zamanda kız çocuklarımızın ortaöğretim kurumlarına devamı için de 81 il
müdürlüğümüze bir genelge gönderdik ve kız öğrencilerimizin eğitime erişimi
için her şeyden önce taşımalı eğitim kapsamında da onların desteklenmesini
gerekli görüyoruz ve bu soruyu da bu anlamda çok anlamlı buluyorum. Çünkü
toplumsal zihniyet değişiminin ve dönüşümünün her şeyden önce kız çocuklarının
ve kadınların eğitimiyle mümkün olabileceğini ve bu konuda da pansiyon yapımı
da dâhil olmak üzere kız çocuklarımızın okullaşması için gereken tüm tedbir ve
önlemlerin alınacağı ve teşvik edici, zihniyet değişimini sağlayacak tüm
politikaların uygulanacağını söyleyebilirim.
“Devlet ve vakıf
üniversitelerinde kaç öğrenci hakkında işlem yapılmıştır?” diye bir soru
soruldu. Yükseköğrenim Kurulundan bu konuda bir bilgi almak suretiyle yazılı
olarak Sayın Milletvekilimize bilgi vereyim.
Sayın Doğru bir soru sordu:
“Her ile bir üniversite kampanyasında üniversiteler hangi kriterlere
göre kuruluyor?” dediniz. Üniversitelerin kuruluşuna ilişkin olarak
Yükseköğrenim Kurulunun belirlediği kriterler var. Bunlar objektif, eşit ve adil bir şekilde uygulanıyor ve özellikle
vakıf üniversitelerinin kuruluşunda -bu defaatle hem
komisyonlarda gündeme getiriliyor muhalefet partilerimiz tarafından hem de
çeşitli alanlarda STK’ların ve bu konuyla ilgililerin
de sorduğu bir soru.- her şeyden önce bir yükseköğrenim kurumunu sürdürecek
düzeyde ekonomik güce sahip olması, mal varlığına sahip olması ve bu öğrenim
sistemini herhangi bir şekilde aksatmadan devamını sağlayacak bir gelire sahip
olması öncelikli kural. Onun dışında vakfın mütevellisinde yer alanların
herhangi bir sabıka kaydının olmaması, yükseköğrenim sistemine katkı sağlayacak
kişilerden oluşması gibi... Dolayısıyla üniversitelerin kuruluşu konusunda
belirlenmiş objektif kriterler Yükseköğrenim Kurulumuz
tarafından uygulanıyor.
“İlçelere üniversite
kurulması düşünülüyor mu?” dedi. Sayın Milletvekilim, devlet üniversitesi
olarak ilçelere bir üniversite kurmayı şu anda düşünmüyoruz, şu anki şartlarda.
Ama vakıf üniversitelerine ilişkin değerlendirmeyi de Yükseköğrenim Kurulumuz
yapar. Herhangi bir yasal engel yok
yalnız, ilçelerde üniversite kurulmasına ilişkin.
Sayın Tütüncü bir soru sordu
diplomalıların işsizliği, ekonominin ihtiyacına uygun insan gücünün planlanması
konusunda. Elbette ki öncelikle yükseköğrenimin hedeflerinden bir tanesi,
ülkenin ihtiyaç duyduğu nitelikli insan gücünü yetiştirmektir ama bunun yanı
sıra, yükseköğrenim görme talebi doğrudan istihdam odaklı değildir. Bazı
alanlar vardır ki yükseköğrenim görme talebiniz o yöndedir. Bunlar da göz önüne
alınarak doğru bir planlama yapılması gerekiyor. Elbette Türkiye'nin neye
ihtiyacı varsa o doğrultuda planlama yapmak ve o doğrultuda yükseköğrenimi
planlamak gerekiyor. Bu konuda hem Millî Eğitim Bakanlığı olarak, Çalışma
Bakanlığı, Yükseköğretim Kurulu ve bütün alanlarda Türkiye'nin ihtiyaçlarını
analiz ederek yeni kurulan üniversitelerde özellikle belli bölümlerin açılması,
belli bölümlerin açılmaması gibi tutum alıyoruz.
Bu konuda da yurt sorunu
birkaç kez soruldu. Yükseköğrenim yurtları, Kredi ve Yurtlar Kurumu bildiğiniz
gibi Millî Eğitim Bakanlığına bağlı değil artık. Bu soruları o anlamda
cevaplandıramayacağım.
RECEP TANER (Aydın) – Sayın
Bakan, rotasyon…
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Sayın Genç, listeyi istedim.
Recep Sarıipek, YÖK Başkanlığı Daire Başkanı.
Telefonu: 298 75 58. Teşekkür ederim.
İkinci bölüm üzerinde
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, ikinci bölümde yer
alan maddeleri, varsa o maddeler üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra
ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
3’üncü madde üzerinde üç adet
önerge vardır, önce geliş sırasına göre okutup aykırılıklarına göre işleme
alacağım.
Okutuyorum:
Türkiye B.M.M. Başkanlığına
506 sıra sayılı kanunun 3.
maddesinde “ibareleri” kelimesinin “sözcükleri” kelimesi şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Osman Durmuş Mehmet Şandır Alim Işık |
Kırıkkale Mersin Kütahya |
Akif Akkuş Mümin İnan Mustafa Kalaycı |
Mersin Niğde Konya |
Süleyman L. Yunusoğlu Emin
Haluk Ayhan |
Trabzon Denizli |
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 506 Sıra Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3.
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
Vahap
Seçer Abdullah
Özer Hüseyin
Ünsal |
Mersin Bursa Amasya |
Şevket Köse Mehmet Ali Susam Ferit Mevlüt
Aslanoğlu |
Adıyaman İzmir Malatya |
Madde 3- 2809 sayılı
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununun ek 5 inci maddesinin başlığı ile
birinci, üçüncü ve beşinci fıkralarında yer alan “Bilkent Üniversitesi”
ibareleri “İhsan Doğramacı Üniversitesi” olarak ve altıncı fıkrasında yer alan
“Bilkent Üniversitesinin” ibareleri “İhsan Doğramacı Üniversitesinin”, “Bilkent
Üniversitesince” ibaresi “İhsan Doğramacı Üniversitesince” olarak
değiştirilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 506 Sıra
Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3 üncü
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını diğer maddelerin de buna göre
teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bengi Yıldız Şerafettin
Halis Nuri
Yaman |
Batman Tunceli Muş |
Osman Özçelik Akın Birdal M.
Nezir Karabaş |
Siirt Diyarbakır Bitlis |
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen Nezir Karabaş, Bitlis Milletvekili.
Buyurun Sayın Karabaş. (BDP
sıralarından alkışlar)
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarının 3’üncü
maddesiyle ilgili verdiğimiz önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
geçen hafta üniversitelerin sorunlarıyla ilgili düşünce belirtirken ağırlıklı
olarak öğrenci sorunlarını dile getirmiştim. Şimdi de, o dönem öğrencilerin
yaşadıkları sorunları… Özellikle doğudan batıya, büyükten küçüğe hemen hemen tüm üniversitelerde öğrencilerin dikkate
alınmadığını, üniversite eğitim-öğretiminin hiçbir kademesinde, hiçbir
düzeyinde kararlara ortak edilmediğini, bunun dışında da sürekli hem polisin,
jandarmanın baskısı altında, adli soruşturma ve dava baskısı altında hem de
idari soruşturma baskısı altında olduğunu belirtmiştim. Yine, her yıl binlerce
üniversite öğrencisinin soruşturmalara uğradığını ve yüzlercesinin, hatta
binlercesinin de üniversitelerden ilişkisinin kesildiğini dile getirmiştim.
Özel üniversiteyi
konuşuyoruz. Daha fazla üniversite açmak, daha fazla gencimizin üniversite
okuması, daha fazla öğretim elemanı yetiştirip gençlerimizin aydınlık yarınlara
ulaşması, iyi eğitim görmesini düşünüyoruz ama üniversitelerimizde,
üniversitelerimizin yapılanmasında, üniversite idarelerinin işleyişinde,
rektörlerin belirlenmesinde öğrenci yoktur. Her şeyi onlar için yaptığımız
öğrenci bu yapılanmada yok farz ediliyor.
Diğer taraftan,
öğrencilerimizin, hepimizin sürekli, öğretim yılı içinde izlediğimiz en ufak
bir etkinliğine, en ufak bir eylemliliğine, en ufak, kendisini ilgilendiren
veya toplumu ilgilendiren herhangi bir konudaki mitingine, basın açıklamasına,
protestosuna nasıl müdahale edildiğini, nasıl coplandığını ve nasıl, davalara, gözaltılara maruz kaldığını biliyoruz ama bunun yansımayan
bir yüzü de… Genelde bunlar basına yansıyor, genelde topluma yansıyor, bu
konuda siyasi partiler, bu konuda insan hakları örgütleri tepkilerini de
gösteriyorlar ancak idari soruşturmaların önemli bir kısmı kamuoyuna da
yansımıyor, siyasiler de bunlardan çok bahsetmiyor. Ve yine bu idari soruşturmaların
birçoğu okuldan uzaklaştırmayla sonuçlanıyor. Hani, bir öğrenci bazen üç ay,
bazen altı ay, bazen bir yıl, hatta iki yıl okuldan uzaklaştırılıyor, birçok
zaman öğrencinin tümüyle okuldan ilişkisi kesiliyor. Bir öğrenciye
yapılabilecek en büyük cezadır. Bir öğrencinin altı ay, bir yıl okuldan
uzaklaştırılması, normal bir vatandaşa yıllarca verilen cezadan, onu cezaevinde
yatırmaktan çok daha ağırdır.
Ciddi sayıda öğrenci okuldan
uzaklaştırıldıktan sonra hem okul idaresinin, oradaki öğretmenlerin, profesörlerin,
öğretim elemanlarının bakışını hem de Türkiye'de bir kişinin, hele özellikle bu
gençler üniversite öğrencisiyse, soruşturmaya uğraması, altı ay, bir yıl
okuldan uzaklaştırıldıktan sonra nasıl fişlendiğini, nasıl denetim altına
alındığını biliyoruz. Birçok öğrenci bu uzaklaştırmalardan sonra bir daha o
okulda eğitimine devam edemiyor, istese bile baskı altına alındığından gelip
eğitimini tamamlayamıyor. Bunları dile getirdiğimiz zaman, geçen hafta Sayın
Başkan “Sayın Vekilim nereden çıkarıyorsunuz? Türkiye'de nerede binlerce insan,
binlerce öğrenci gözaltına alınıyor, tutuklanıyor, soruşturmalara tabi
tutuluyor…”
Ağrı İbrahim Çeçen
Üniversitesinde, Sayın Ahmet Türk’ün Samsun’da saldırıya uğramasını…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız Sayın Karabaş.
NEZİR KARABAŞ (Devamla) –
Tamamlıyorum Başkanım.
…ve yine Muğla’da üniversite
öğrencisi Şerzan Kurt’un öldürülmesini protesto
ediyor öğrenciler. Bu protestolarda herhangi bir olay yaşanmıyor. Ancak sınavların
başladığı dönemde hem polis adli soruşturma başlatıyor hem de üniversite 149
öğrenciyle ilgili idari soruşturma başlatıyor. Bakana sordum, şimdi de
soruyorum, YÖK Başkanına da soruyorum, Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi
Rektörüne de soruyorum: Ahmet Türk’ün saldırıya uğramasını protesto etmek, bir
üniversite öğrencisinin öldürülmesini protesto etmek hangi suçu oluşturuyor?
Böyle bir protestodan dolayı bir üniversite öğrencisine nasıl dava açılıyor ve
üstelik hiçbir olay yaşanmamışken? Onun için, Türkiye'de üniversite
öğrencilerinin hem dikkate alınması hem de korunması yönünde bir politika
geliştirilmediği sürece her ilde beş tane üniversite açarsanız sonuç
alamazsınız diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Karabaş.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 506 Sıra
Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3.
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
Vahap
Seçer (Mersin) ve arkadaşları
Madde 3 -
2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununun ek 5 inci
maddesinin başlığı ile birinci, üçüncü ve beşinci fıkralarında yer alan
“Bilkent Üniversitesi” ibareleri “İhsan Doğramacı Üniversitesi” olarak ve
altıncı fıkrasında yer alan “Bilkent Üniversitesinin” ibareleri “İhsan
Doğramacı Üniversitesinin”, “Bilkent Üniversitesince” ibaresi “İhsan Doğramacı
Üniversitesince” olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Ferit Mevlüt Aslanoğlu,
Malatya Milletvekili.
Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar
sunuyorum.
Bilkent Üniversitesine, orada
bugüne kadar yetişen öğrencilere ciddi, tutarlı bir eğitim verdiği için,
özellikle gençlerimizi lisan konusunda eğittiği için, Bilkenti
her bitirenin artık “bir lisan bir insan” olarak yetiştiği için bir kere
teşekkürlerimi arz ediyorum. Yani buradan şuna geleceğim: Demek ki Türkiye’de
artık sadece Bilkent, Koç, Sabancı değil, tüm üniversitelerimizde, üniversiteyi
bitiren bir gencimizin bir lisanı bilmesi, konuşması o gencin ufkunu, vizyonunu, dünyaya bakış açısını açacaktır. Bu nedenle, bir
kez daha bu üniversitelerimizde… Üniversite kurmak önemli değil ama oradaki
eğitim, öğretim, özellikle lisan öğretimi konusunda bir kez daha ben, Bakanlığı
ve YÖK’ü bir kere daha şapkalarını önüne koymalarını… Yani burada bir lisan
bilen her çocuğun dünyaya penceresi açılır. Yani hukuk fakültesini bitiren bir
arkadaşımızın lisan bileniyle bilmeyeni arasındaki farkını şöyle özetleyim:
Lisan bilmeyen çok az para kazanıyor ama lisan bilen, dünya ile entegre olduğu için daha çok para kazanıyor. Aynı şekil tıp eğitiminde, aynı şekil diğer eğitimlerde. Bu
nedenle ben, YÖK’ün ve Millî Eğitim Bakanlığının, sadece üniversitelerde değil
ortaöğretimde bile lisan eğitiminin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha
sizlere sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, tabii,
çok üniversite kuralım, hepimiz seviniriz, hepimiz gurur duyarız ama
kadrosuyla, ama eğitimiyle, o okulda, o üniversitede kadrolarıyla. Bu kanunu
şunun için hazmedemiyorum:
1) Ayrıcalık yapıyorsunuz.
Yeni kurulan üniversitelere 2.500 tane kadro ihdas ediyorsunuz, altı fakülteli,
yedi fakülteli üniversitelere ama eski üniversitelerinizin, on beş, on altı, on
yedi fakülteli üniversitelerinizin kadro sayısı daha 1.100-1.200.
Onun için hazmedemiyorum, onun için hazmedemiyorum. Eski üniversitelerimize…
Her ilde üniversite kurdunuz, otuz senelik, kırk senelik üniversiteler var, on
beş, on altı fakülteli üniversiteler var, 1.100 kadro olacak; getireceksiniz,
daha hiç kurulmamış, altı fakülteli bir üniversiteye 2.500 kadro vereceksiniz. Yani bu, haksızlık, adaletsizlik.
2) Demin, Sayın Bakan
söyledi. Efendim, YÖK, çok adaletli üniversite açıyormuş, üniversite açılacak
yerlerde adaletli davranıyormuş. Nerede bunun adaleti? Nerede bunun adaleti? O
zaman, demin bir arkadaşım da konuştu, Bursa’da üniversite kurulurken bakanına
teşekkür etti. Demek ki o ilde üniversite kurmak için o ilin bakanı olması
lazım. Öyle anlıyorum. Demek ki o ilde bakan varsa o ile üniversite kuruluyor.
Yani öyle anladım. O zaman, neden 1 milyon nüfuslu Şanlıurfa’ya ikinci bir
üniversiteyi kurmuyorsunuz? Oranın hakkı değil mi eğer eşitlik varsa, nüfus
ağırlığı varsı? Niye kurmuyorsunuz? Haa, onun için
arkadaşlar, YÖK, ne adaletli davranıyor ne hakkaniyetli davranıyor. Bunun
içinde adalet yok, hakkaniyet yok. Demek ki o ilin bakanı varsa o ilde
üniversite kuruluyor artık veya o ilin cumhurbaşkanı varsa o ilde ikinci bir
üniversite kuruluyor. Onun için burada ne hakkaniyet var ne adalet var.
Değerli arkadaşlarım, burada
Sayın Genç demin sordu: “YÖK temsilcisi nerede?” Burada üniversite konuşuyoruz,
üniversite kuruyoruz, üniversitelerin geleceğini konuşuyoruz, üniversiteyle
ilgili soru soruyoruz ama maalesef… Sayın Başkan, herhâlde Sayın Genç’e cevap
vermediniz. Yani “Burada YÖK temsilcisi var mı?” diye…
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Verdi, verdi.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) – Geldi mi? Özür diliyorum, vermişsiniz, özür diliyorum. “Var mı?”
diye… Bilahare gelmiştir herhâlde.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) –
Özür dileyin.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) – Diledim efendim, diledim, Sayın Başkandan diledim.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Çok
fazla da özür dileme, Daire Başkanı gelmiş.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) – Ha yani YÖK’ü temsilen bir başkan vekili
veya… Ama herhâlde yeni geldi.
Değerli arkadaşlarım, biz
üniversite kuruyoruz ama Türkiye’de üniversiteden sorumlu YÖK buradan bihaber.
Onun için istediğimiz kadar üniversite kuralım ama bu üniversitelere iyi
eğitilmiş öğretim görevlileri, çocuklarımızı iyi yetiştirecek öğretim görevlisi
vermezsek biz…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) – …ha lise mezunu gençlerimiz boş kalmış ha üniversite mezunu
gençlerimiz boş kalmış.
Bir kez daha söylüyorum:
Lisan bilen bir insan başka bir insan oluyor. Dünyanın artık bugünkü sürecinde
bu çocuklara eğer biz hâlâ daha ısrar edersek, hâlâ daha lisan öğretmeme
yönünde ısrar edersek boş, lisan bilmeyen üniversite mezunu mezun etmişsin
hiçbir işe yaramaz arkadaşlar.
Hepinize saygılar sunarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Aslanoğlu.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye B.M.M. Başkanlığına
506 sıra sayılı kanunun 3.
maddesinde “ibareleri” kelimesinin “sözcükleri” kelimesi şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Osman Durmuş (Kırıkkale) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Başkan.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Akif Akkuş.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen Akif Akkuş, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın Akkuş. (MHP
sıralarından alkışlar)
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 506 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesiyle ilgili verdiğimiz önerge
üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
bugün ülkemizde 95’i devlet, 51’i vakıf olmak üzere 146 adet üniversite
bulunmaktadır. Bu yasayla kurulacak olan 8 üniversite ile birlikte bunların
154’e çıkması mümkün olacaktır.
Bir üniversite mensubu
olmaktan dolayı ülkemizin kalkınma dinamiği olan üniversitelerin açılmasını
memnuniyetle karşıladığımı belirtmek istiyorum ancak mevcut üniversitelerimiz
ve yeni açılacak üniversitelerimiz hem maddi hem de yönetim bakımından büyük
sıkıntılar içerisinde bulunmaktadır. Üniversitelerimizi bu bakımdan ele
aldığımızda, yeni üniversiteler açmakla ülkemizin ekonomik, sosyal, siyasi ve
kültürel sıkıntılarını ortadan kaldırmamız maalesef mümkün değildir çünkü gerçekten,
yukarıda sıraladığım ekonomik, sosyal, siyasi olaylara çözüm getirelimden ziyade, bir ilin kalkınmasına yahut bir ilin
ekonomik olarak birazcık hareketlenmesine nasıl imkân sağlarız anlayışıyla
üniversite açılmaktadır. Bu yüzden, tabii, böyle üniversite açılmasının da
uygun olmadığını belirtmek durumundayım. Bu yüzden, plansız, programsız,
hesapsız, furya hâlinde üniversite açılmasından çok, mevcut üniversitelerin
bilimsel seviyesini yükseltmemiz, yönetim sıkıntılarını gidermemiz
gerekmektedir diye düşünüyorum. Bu sıkıntıların başında yönetimden kaynaklanan
sıkıntılar gelmektedir.
Değerli milletvekilleri, 1982
yılında 1750 sayılı Üniversiteler Kanunu değiştirilerek 2547 sayılı YÖK Kanunu
çıkarılmıştır. 1750 sayılı Kanun’da da 2547 sayılı Kanun’da olduğu gibi rektör,
dekan, bölüm başkanı seçimleri yapılmakta idi. Bu sistem, maalesef,
ideolojilere kurban edildiği ve üniversiteyi ele geçirenlerin kendilerinden
olmayanlara akıl almaz baskılar yapması sonucu değişmek zorunda kalmış ve
değiştirilmiştir. Ancak 2547 sayılı Kanun’la gündeme gelen kanun özellikle
rektör seçimlerine bağlı olarak ortaya çıkan “bana oy verdin-bana oy vermedin”
anlayışı sonucu üniversite yönetimini daha da içinden çıkılmaz bir hâle
getirmiş bulunmaktadır.
Özellikle yetenekten ve
bilimsel seviyeden yoksun olan ancak dalavere çevirmeyi, birilerine rant ve
çıkar sağlamayı becerebilenler maalesef bu yüce makamları âdeta ele geçirmiş ve
kabul edilemez davranışlar sergilemiştir. Birçok üniversitemizde rektör
seçiminde oy verdiği aday seçimi kazanmışsa o kişi birçok imkâna ve taltife
maruz kalmakta, oy vermeyenler ise sıkıntılara maruz bırakılmaktadır. Selçuk
Üniversitesinde yaşananlar bunlara örnek olarak verilebilir. Bu güzide
kurumumuzda bırakın oy vermeyenleri cezalandırmayı, oy vermeyenlerin ana bilim
dalındaki asistanları bile oy verme hakkı bulunmamasına rağmen
cezalandırılmaktadır. Az önce bununla ilgili Sayın Bakana bir soru sordum ama
maalesef cevap alamadım. Bu soruyu burada tekrarlamak isterim ama tabi süre
yetmeyeceği için bundan da vazgeçiyorum.
Selçuk Üniversitesi Eğitim
Fakültesinde ve diğer fakültelerinde yaklaşık beş altı yıldır yardımcı doçent
kadrosu bir kısım doktor asistana verilmemektedir. Bu konuda YÖK Başkanlığına defaatle başvurulmasına rağmen bugüne kadar YÖK’ten tık
yok. Bunun yanında YÖK, rektörlük seçiminde daha az oy alanları hatta 38’e
karşı 2 oy alanları dahi rektör olsun diye Cumhurbaşkanına teklif
edebilmektedir. Biraz önce Giresun Üniversitesi ile ilgili teferruatı
arkadaşımız açıkladı. Bu örneklere tabii birçok yerde rastlamamız mümkün.
Mesela bunlardan bir tanesi de Marmara Üniversitesinde yaşandı şu yakın geçmiş
içerisinde ve bunlara mutlaka bir çözümün bulunması gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Akkuş, lütfen tamamlayınız.
AKİF AKKUŞ (Devamla) –
Teşekkür ederim.
Elbette ki üniversitelerin
güzide kurumlar olması gerektiği kanaatindeyim. Bu konuda Bilkent
Üniversitesine söyleyeceğimiz fazla bir şey yok çünkü bilimsel zihniyet
taşıyan, bilimsel zihniyeti bilim yuvalarının birinci misyonu
olarak düşünenler tarafından kurulduğu için bu üniversitemiz gerçekten bugün
son derece başarılıdır ve bu üniversitemize -Allah rahmet eylesin- Sayın İhsan Doğramacı’nın isminin verilmesi de yerindedir.
Bu bakımdan bir küçük ibarenin
sözcük olarak değiştirilmesi isteğimizin kabul edilmesini diliyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Akkuş.
MUHARREM VARLI (Adana) –
Karar yeter sayısı…
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunacağım ancak karar yeter sayısı talebi vardır.
Önergeyi kabul edenler… Kabul
etmeyenler…
MUHARREM VARLI (Adana) – Yok
Başkanım, 90 kişi var, saydım. 90 kişi, 90 kişi…
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.47
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 22.54
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 133’üncü Birleşiminin Yedinci
Oturumunu açıyorum.
506 sıra sayılı Tasarı’nın
3’üncü maddesi üzerinde verilen Mersin Milletvekili Akif Akkuş ve
arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler…
Sayın milletvekilleri, karar
yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Tasarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
3’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
4’üncü madde üzerinde üç adet
önerge vardır. Önergeleri geliş sırasına göre okutup aykırılıklarına göre
işleme alacağım.
Okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 4 üncü maddesinin
başına "28/3/1983 tarihli ve" ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Hasan Çalış Oktay Vural |
Konya Karaman İzmir |
Ahmet Kenan Tanrıkulu Yılmaz Tankut
Emin Haluk Ayhan |
İzmir Adana
Denizli |
T.B.M.M
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 506 Sıra Sayılı yasa tasarısının 4. maddesiyle 2809 sayılı Kanuna
eklenmesi öngörülen Geçici 39’uncu maddesindeki “atıflar” ibaresinin önüne
“tüm” ibaresinin ilave edilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Muharrem
İnce Hüsnü
Çöllü |
Malatya Yalova Antalya |
Atila
Emek Tayfur
Süner R.
Kerim Özkan |
Antalya Antalya Burdur |
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 506 sıra
sayılı Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 4.
maddesinin Kanun Tasarısı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Nuri Yaman Osman Özçelik Hasip Kaplan |
Muş Siirt Şırnak |
Hamit Geylani Şerafettin Halis M. Nezir Karabaş |
Hakkâri Tunceli Bitlis |
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Bilkent Üniversitesi
kamuoyuna mal olmuş, uluslararası prestiji olan bir
üniversitedir. İsim değişikliği karmaşa yaratacaktır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
T.B.M.M Başkanlığına
Görüşülmekte olan 506 Sıra
Sayılı yasa tasarısının 4. maddesiyle 2809 sayılı Kanuna eklenmesi öngörülen
Geçici 39’uncu maddesindeki “atıflar” ibaresinin önüne “tüm” ibaresinin ilave
edilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya) ve
arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen Muharrem İnce, Yalova Milletvekili.
Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Keşke Millî Eğitim Bakanı
burada olsaydı! Sayın Başbakan, 21/6/2008 günü -o gün
SBS var Batman’da- Batman’da “Ne yapıyorsunuz?” diyor çocuklara, “SBS’den çıktık.” diyorlar. “Kaldırın bu sınavı.” diyor
Sayın Başbakan. Gerçekten bu basında var, tarayabilirsiniz. 25/6/2008
günü Sayın Hüseyin Çelik’e soruyorlar: “Sayın Başbakan Batman’da ‘Kaldırın bu
sınavı’ dedi.” Hüseyin Çelik diyor ki: “Başbakan orada şaka yaptı.” Şimdi ben
işkembeyi kübradan atmıyorum. Hemen İnternet’e girin,
Millî Eğitim Bakanlığının sitesine bakın. “Başbakan orada şaka yaptı” diye hâlâ
Millî Eğitim Bakanlığının sitesinde bu var.
2007’de SBS’yi
getirirken Hüseyin Çelik, Sayın Çelik, bunu bir devrim olarak anlattı. Dokuz
yüz yetmiş gün sonra SBS’yi kaldırırken Sayın
Çubukçu, o da bir devrim olduğunu anlattı. Biri sınavı getirirken devrim yaptı,
öbürü sınavı kaldırırken devrim yaptı. Herhâlde Sayın Çubukçu Başbakanın
şakasını gerçek zannetti, sınavı kaldırdı.
Şimdi, Meclis kapanıyor Sayın
Çubukçu, Sayın Bakan, sözleşmeli öğretmenlere kadro sözü vermiştiniz, nerede?
Öğretmenler yer değiştiremiyor, aileler perişan. Bunlar nerede?
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Şaka
yaptılar, şaka!
OKTAY VURAL (İzmir) –
Şakadır. Siz de çok ciddiye alıyorsunuz!
MUHARREM İNCE (Devamla) –
Şimdi gelelim şu YÖK temsilcisine.
Değerli arkadaşlarım, sayın
milletvekilleri; Sayın Ahmet Necdet Sezer Cumhurbaşkanıyken YÖK Başkanı buraya
gelmiyor, YÖK Başkanının vekili geliyor diye onlarca konuşma yaptınız bu
kürsüde ve çok sert konuşmalar yaptınız. Şimdi bıraktık YÖK Başkan Vekilini,
Daire Başkanı gelmiş. Yakında muhasebe müdürü, hizmetliler falan da
gelebilirler.
Bu birinci günü değil,
perşembe günü oldu, görüşüldü bu kanun, cuma görüşüldü, salı görüşülüyor.
Üçüncü gününde YÖK Başkanı hâlâ yok. YÖK Başkanı Millî Eğitim Bakanını mı
ciddiye almıyor, Parlamentoyu mu ciddiye almıyor? Nerede bu YÖK Başkanı? O
yoksa vekili nerede? YÖK’ü burada Daire Başkanı temsil edemez.
Şimdiden sonra Millî Eğitimle
ilgili herhangi bir kanun buraya geldiğinde, YÖK, Parlamentonun şanına uygun
bir şekilde temsil edilmezse Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına sizi
uyarıyorum, bütün konuşmacılarımız sadece bu olayı protesto edecekler. Siz, üç
yıl boyunca Sayın Ahmet Necdet Sezer’in döneminde her kürsüye çıktığınızda “YÖK
Başkanı nerede, millet iradesi burada. Millet iradesini hiçe sayan bir YÖK.”
diye defalarca konuştunuz, ne zaman sizin adam oraya geldi, emir eriniz oraya
geldi, sözünüzden çıkmayan adam oraya geldi, hiç sesinizi çıkarmıyorsunuz.
CEVDET ERDÖL (Trabzon) –
Saygılı ol! Çok ayıp!
MUHARREM İNCE (Devamla) –
Evet, harbiden emir eridir, bir daha tekrarlıyorum, ağzımdan falan kaçmadı.
CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Grup
Başkan Vekiline yakışmaz bu!
MUHARREM İNCE (Devamla) – 2
oy alan rektör adayını sıraya koyan YÖK Başkanını ben de tabii ki burada
eleştireceğim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) –
Önceden neredeydiniz?
MUHARREM İNCE (Devamla) –
Geçin bunları! Geçin bunları!
Bakın, Sayın Abdullah Gül bu
ülkenin Cumhurbaşkanıdır. Sayın Abdullah Gül büyük bir siyasetçidir,
Cumhurbaşkanıdır. Cumhurbaşkanının adı öyle yeni kurulmuş sıradan bir
üniversiteye verilemez. Ben size diyorum ki Kayseri’deki bu Abdullah Gül
Üniversitesinin adını Mahmut Cabat Üniversitesi
olarak değiştirin. Kim bu Mahmut Cabat biliyor
musunuz? AKP İl Başkanı. Hani 11 Yalova büyüklüğünde maden ruhsatı alan İl
Başkanı var ya! Böyle büyük adamdan daha büyük adam mı bulacağız? (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Gül, Sayın
Cumhurbaşkanı, öyle yeni kurulmuş bir üniversiteye adı verilmez, daha büyük bir
üniversiteye verebilirsiniz, biz de destekleriz, hiç itirazımız yok. Ama ben,
Mahmut Cabat gibi yetenekli birisinin, yüzölçümü
Yalova’nın 11 katı maden ruhsatı almış, bunun 3 katını devretmiş, hâlen 8
Yalova büyüklüğünde maden ruhsatı olan bu değerli İl Başkanının adının bir
üniversitede yaşatılmasını, gençlerimize bir girişimcilik örneği olarak
anlatılmasını istiyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Önerge
versinler, destekleyelim!
MUHARREM İNCE (Devamla) –
Önerge verin, destekleriz!
Şimdi, yine, Sayın Bakandan…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın İnce, lütfen
tamamlayınız.
NURETTİN AKMAN (Çankırı) –
Görevden alındı, onu da söylesene!
MUHARREM İNCE (Devamla) –
Görevden aldınız yeni. Yeni görevden aldınız. Yalova büyüklüğünde yeri yeni
öğrendiniz demek ki, üç dört Yalova büyüklüğündeyken il başkanıydı, devamlı
büyüyünce aldınız görevden.
Bir şeyi de merak ediyorum,
Sayın Bakan lütfen buna cevap versin. Talim Terbiye Kurulu Başkan Yardımcısı, 15/8/2006 tarihli Resmî Gazete’de adı Abdülvahap
Özpolat. İnternet sitesine bakıyorum, Vahap Özpolat. Bazı yerlerde Vahap Özpolat olarak imza atmış,
bazı yerlerde Abdülvahap Özpolat
diye imza atmış. Ortada bir mahkeme kararı var mı? Bu neden böyle? İşine
geldiği zaman Abdülvahap, işine gelmediği zaman Vahap. Devlette böyle bir imza sistemi var mı? Bu nereden
kaynaklanıyor? Bunları tek tek her gün takip
ediyorum. Bunları doğrusu merak ediyorum.
Diyorum ki Değerli Millî
Eğitim Bakanına: Bir hafta kaldı Meclisin tatil olmasına. Hani öğretmenlere söz
vermiştiniz, sözleşmeli öğretmenlere söz vermiştiniz, yer değiştiremeyen,
parçalanmış ailelere söz vermiştiniz. Gereğini yerine getirin. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu olarak biz bunları sonuna kadar destekliyoruz diyorum ve yüce
Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Sayın İnce, önergeniz hakkında bir şey söylemediniz.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
İnce.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum…
MUHARREM VARLI (Adana) –
Karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN – Arayacağım.
Elektronik cihazla oylama
yapıyorum.
Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylamaya
başlandı)
MUHARREM VARLI (Adana) – 90
kişi var şurada Başkanım, sayın Allah aşkına.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) –
Karar veremedi mi kâtipler?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Herkes İç Tüzük’ten doğan hakkını kullanıyor arkadaşlar.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) –
Bu günahlarınızı nasıl ödeyeceksiniz?
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) -
Çatır çatır yanacaksın Başkan, çatır çatır!
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Sayın Başkanım, size bir özür borçluyum. Çünkü siz normalde böyle elektronik
oylama yapmazdınız. Sadık Yakut Üniversitesini önermediğim için Kayseri’de özür
borçluyum! Kusura bakmayın. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın İnce, lütfen, Grup Başkan Vekili olarak
herkesin kendi hukukunu bilmesi gerekir. Sözlerinizi geri alın lütfen.
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Hayır efendim.
BAŞKAN - Bu, benim takdirimde; her türlü oylamayı ve
yoklamayı yapabilirim.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Dalga
geçiyor Sayın Başkan.
BAŞKAN - Grup başkan
vekilleri veya gruptaki sayın milletvekilleri nasıl yoklama veya oylama
talebinde bulunuyorlarsa, bu da Başkanlık Divanının takdiri.
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Böyle bir şeyi ilk kez yapıyorsunuz. Böyle bir şeyi hiç yapmadınız, ilk kez
yapıyorsunuz.
(Elektronik cihazla oylamaya
devam edildi)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır ve önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutup işleme
alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 506 sıra
sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 4 üncü
maddesinin başına “28/3/1983 tarihli ve” ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Yılmaz Tankut
(Adana) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Adana Milletvekili Yılmaz Tankut.
Buyurun Sayın Tankut. (MHP sıralarından alkışlar)
YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, akademik
eğitim ve öğretim elbette son derece önemlidir. Dolayısıyla bizim yeni
üniversite açılmasına karşı olmamız elbette mümkün değildir. Bu çerçevede,
yükseköğrenim gören gençlerimizin sayısının fazlalaşması için de üniversite
sayılarının artırılması gerekmektedir. Ancak, bu yapılırken hedef ve amacın iyi
tespit edilmesi, ihtiyacın iyi tahlil edilmesi icap etmektedir diye
düşünmekteyiz. Yoksa bu ihtiyaçlar dikkate alınmadan açılacak her üniversitenin,
diplomalı üniversiteli sayısını artırmaktan başka, başka bir ifadeyle diplomalı
işsiz sayısını çoğaltmaktan başka hiçbir katkısı olmayacaktır. Diğer taraftan,
çok önemli bir husus da eğitim ve öğretimde var olan mevcut kalitenin
sürdürülebilir olup olmadığıdır. Dahası, yeni bir üniversitenin, mevcudu
korumaktan öte, var olan kaliteyi yükseltip yükseltmeyeceğidir.
Değerli arkadaşlar, özel
üniversitelerden daha ucuz eğitim imkânı olduğu için devlet üniversitelerinin
çoğalması, özellikle dar gelirli vatandaşlarımızın ortak arzu ve beklentisidir.
Bu bağlamda, bugün görüşmekte olduğumuz yedi ilimize yedi devlet üniversitesi
kurulmasına dair bu kanun tasarısı ilk bakışta vatandaşlarımız için güzel bir
haber gibi gözükse de bu tasarrufun az önce ifade ettiğim hususlar çerçevesinde
değerlendirilmesini yüce Meclisin ve aziz milletimizin takdirlerine sunuyorum.
Bu noktada bazı hususları,
bazı çarpıklıkları da yüce Meclisin huzurunda sizlerle paylaşmak istiyorum:
Yedi yeni devlet üniversitesinin kurulacağı iller belirlenirken, illerin
tespitinde, nüfus, talep ve ihtiyaçların dikkate alınmadığı gözlemlenmektedir.
İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Konya, Kayseri ve Erzurum’da yedi devlet
üniversitesinin kurulması yönündeki tasarrufun, diğer illerin durumu dikkate alındığında,
çok adil ve hakkaniyete uygun olduğu söylenemez. Gönül isterdi ki adı geçen
illerimizde çok daha fazla üniversitemiz bulunsun, yine gönül ister ki bütün
illerimiz üniversite sahibi olsun ancak söz konusu üniversiteler kurulurken
illerin gerçek ihtiyaçları da dikkate alınsın.
Kurulacak yedi yeni
üniversitenin il seçiminde hakkaniyet ölçüsünün kaçtığını bir örnekle izah
etmek istiyorum ve bu örneğe seçim bölgem olan Adana’yı göstermem ise
kesinlikle abartı olmayacaktır.
Değerli arkadaşlar, daha önce
de geçtiğimiz nisan ayında bu kürsüden yaptığım konuşmada altını çizerek
belirttiğim gibi ülkemizin en önemli ve büyük kentlerinden birisi olan Adana’da
sadece bir üniversite bulunmaktadır. 2 milyon nüfuslu ilimizde ikinci, hatta
üçüncü bir üniversite ihtiyacı had safhadadır. Çünkü Adana, ülkemizin en büyük
illerinden birisidir ve devamlı iç göç almaktadır. Çevresinde Osmaniye, Hatay,
Mersin, Niğde başta olmak üzere pek çok ilimiz ile ulaşımda, ticarette,
eğitimde doğrudan ya da dolaylı ama sürekli bir ilişki içerisindedir. Eğitimin
yapıldığı mevsimlerdeki ılıman iklimi, ulaşım imkânları, bereketli toprakları,
özellikle soğuk illerimize göre daha kolay yaşanabilir olması bu kentimizi
yükseköğrenim görmek isteyen gençlerimiz için de cazip kılmaktadır. Ancak
Adana’da, benim de mezunlarından birisi olarak büyük mutluluk ve onur duyduğum
sadece Çukurova Üniversitesi bulunmaktadır. 33 bin civarında öğrencinin eğitim
gördüğü bu ilim yuvası, çevre ve hatta uzak illerimizin de baskısı altında olan
2 milyonluk bir kentte takdir edersiniz ki asla yeterli olmamaktadır. Bazı
rakamlara bakıldığında da belirlenen yedi ilimize karşılık Adana’nın dışarıda
tutulmasının asla adil olmadığı çok net bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Değerli arkadaşlar, bakınız,
Ankara’da, İstanbul’da ortalama 300 bin kişiye bir üniversite düşmektedir. Diğer taraftan, yeni kurulacak üniversitelerle birlikte İzmir’de
552 bin, Konya’da 500 bin, Erzurum’da 400 bin, Kayseri’de 400 bin ve Bursa’da 1
milyon 250 bin kişiye bir üniversite düşecektir ve ne yazık ki toprağından
bolluk ve bereket fışkıran, güneyin incisi, tarım ve sanayi kenti olan Adana’da
ise 2 milyon kişiye bir üniversite düşmektedir. Adı geçen illerimizin
bir kısmı gerçekten yeni bir üniversiteye ihtiyaç duyabilir ve bizim buna
hiçbir itirazımız da olamaz. Ancak bazı illerimize de fazlasıyla bir pozitif
kayırmacılık yapıldığı, diğer taraftan Adana örneğini dikkate aldığımızda ise
Adana’ya fazlasıyla negatif bir ayrımcılık yapıldığı da çok net olarak
gözükmektedir.
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) –
Sayın Vekilim, ayıp oluyor! Ayıp oluyor! Erzurum’a üniversite kurulmasına karşı
mı çıkıyorsun?
YILMAZ TANKUT (Devamla) –
İyice dinle ona göre.
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) –
Dinliyorum, dinliyorum!
YILMAZ TANKUT (Devamla) –
Üniversite kurulmasına karşı değiliz. Sen önce zihnini bir yokla, ondan sonra…
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) –
Çok ayıp oluyor!
YILMAZ TANKUT (Devamla) –
Anla, ne konuştuğumu anla!. Oradan laf atma, anla önce
bir! Önce bir anla!
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) –
Adana’ya iste ama Erzurum’a karşı çıkma!
YILMAZ TANKUT (Devamla) –
Şimdi, buradan Sayın Bakana sormak istiyorum…
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) –
Üniversite istediğini söylüyor, üniversiteye karşı çıkmadığını söylüyor; sen
hâlâ ne diyorsun?
OKTAY VURAL (İzmir) –
Anlamıyor ki!
YILMAZ TANKUT (Devamla) –
İllere yeni devlet üniversitesi kurulurken hangi ölçütler dikkate alınmaktadır?
Mevcut istatistikler çerçevesinde Kayseri’ye ve diğer bazı illerimize sağlanan
bu özel ayrıcalığın nedeni nedir? Mevcut istatistikler ve konumu itibarıyla
Adana…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Tankut, tamamlayınız lütfen.
YILMAZ TANKUT (Devamla) –
Adana, yedi il arasında niçin yoktur ve Adana’ya yapılan bu haksızlığın özel
bir sebebi var mıdır? Bu sorular, sadece benim değil, 2 milyon Adanalı vatandaşımızın
kafasındaki suallerdir.
Sayın milletvekilleri, bugün
kuruluş yasaları görüşülen devlet üniversiteleri konusunda Adana’nın AKP
İktidarı tarafından dikkate alınmadığı çok açık seçik ortaya çıkmıştır.
AKP’nin
Adana milletvekili olan arkadaşlarımıza, buradan, tıpkı geçen konuşmamda
yaptığım gibi, bir çağrıda bulunmak istiyorum: Adana’ya yapılan bu haksızlığa,
değerli arkadaşlar, lütfen sessiz kalmayınız ve Adana’nın hakkı olan ikinci bir
devlet üniversitesinin kuruluşuna geliniz önderlik ediniz ve işte Meclis, işte
kürsü, işte mikrofon; susmayınız, geliniz ve bu haksızlığa karşı olduğunuzu
samimi olarak ilan ediniz. Böyle yapınız ki Adanalı hemşehrilerimiz de biz de sizleri alkışlayalım.
Ve son olarak geçmişte bütün
uygulamalarından şikâyetçi olduğunuz YÖK ile ilgili olarak kamuoyunda süslü
püslü sözlerle ilan etmeye çalıştığınız Anayasa değişiklik paketine bu kurumla
ilgili hiçbir düzenleme…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
YILMAZ TANKUT (Devamla) –
…koymamış olmanız da siyasetinizin sahte ve samimiyetsiz olduğunun bir
ispatıdır diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Tankut.
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) –
Adana’ya üniversite kurulmasını isteyebilirsin, Erzurum’a kurulmasına niye
karşı çıkıyorsun?
YILMAZ TANKUT (Adana) – Sen
önce dinle beni, ondan sonra bana laf at!
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) –
Ben dinledim, dinledim!
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
YILMAZ TANKUT (Adana) – Ne
dinledin, ne anladın?
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza
sunuyorum… Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Manyak manyak konuşma! Ne
konuşuyorsun! (MHP sıralarından gürültüler)
YILMAZ TANKUT (Adana) –
Konuşma lan! Manyak sensin!
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) –
Konuşma!
BAŞKAN – Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
lütfen…
YILMAZ TANKUT (Adana) – Sen
kimsin!
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) –
Sen kimsin! Konuşma!
(AK PARTİ sıraları önünde
toplanmalar, karşılıklı müdahaleler ve gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 23.15
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 23.23
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 133’üncü Birleşiminin Sekizinci Oturumunu
açıyorum.
506 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
5’inci madde üzerinde üç adet
önerge vardır, geliş sırasına göre okutup aykırılıklarına göre işleme alacağım.
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 506 sıra
sayılı Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmündeki Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 5.
maddesine bağlı Ek 13. maddenin son cümlesinde geçen “ilgili üniversite”
ibaresinin “adı geçen üniversite” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Osman Özçelik Nuri Yaman Hamit Geylani |
Siirt Muş Hakkâri
|
M. Nezir Karabaş Şerafettin Halis Hasip
Kaplan |
Bitlis Tunceli Şırnak |
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 506 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmündeki Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 5
inci maddesinde geçen “ilgili üniversite” ibaresinin, “bu maddede adı geçen
üniversitelerin” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Hasan Çalış Oktay Vural |
Konya Karaman İzmir |
Emin Haluk Ayhan Erkan Akçay Ahmet
Kenan Tanrıkulu |
Denizli Manisa İzmir |
TBMM
Başkanlığına
506 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 5. Maddesinde geçen “ilgili üniversite” ibaresinin “bu
kanunda adı geçen üniversite” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Selçuk Ayhan Muharrem İnce Fevzi Topuz |
İzmir Yalova Muğla |
Turgut
Dibek Enis
Tütüncü |
Kırklareli Tekirdağ
|
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
Sayın Selçuk Ayhan, İzmir Milletvekili.
Buyurun Sayın Ayhan.
SELÇUK AYHAN (İzmir) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; nedense bana konuşma genelde avantür sahnelerden
sonra geliyor. Yatıştırmak da bize düşüyor.
Yükseköğrenim Kurumları
Teşkilat Kanunu’nun ikinci bölüm 5’inci maddesine ilişkin Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına vermiş olduğumuz önerge üzerine söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
“Eğitim” deyince aklımıza,
doğal olarak öncelikle Millî Eğitim Bakanlığı geliyor değerli arkadaşlar. “Millî Eğitim Bakanlığı” deyince de aklımıza, bastırılan kitaplarda
23 Nisan Egemenlik ve Çocuk Bayramı ile 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nın tarihlerinin
ve zamanlarının karıştırıldığını, Millî Eğitim tarafından bastırılan
haritalarda Türkiye’nin sınırlarının değiştirildiğini, bazı millî eğitim
müdürlerinin yılın yüzelli gününü yurt dışında
geçirdiğini, OKS sınavlarının belli gerekçelerle konup birkaç yıllık
uygulamadan sonra aynı gerekçelerle kaldırıldığını, boş kalan sınıflara
sınavlarda en başarısız olan illerimizde polis memurlarının sokulduğunu, YİBO’larda taciz, tecavüz ve cinayet olaylarıyla
karşılaşmak gibi konuları ne yazık ki görüyoruz. Çünkü Millî Eğitimin
temel felsefesi millî eğitim değil, “Depbeyli
derebeyli dümbüldali döp döp, zepbeyli zerebeyli
zümbüldali zöp zöp” felsefesi.
Durum böyle olunca, değerli
arkadaşlarım, son üniversite sınav sonuçlarına baktığımızda, 180 tam puan
üzerinden yaptığımız değerlendirmede askerî liseler, polis kolejleri ve sosyal
bilimler liselerinin tam başarı gösterdiğini görüyoruz. Bu liselerin ortak
noktası öğrenci sayısının az olması. Polis kolejleri ile askerî liseler
arasındaki bir diğer ortak nokta da teçhizat ve personel sıkıntısı
yaşamamaları. Bunları fen liseleri, Anadolu liseleri, özel Anadolu liseleri
takip ediyor, meslek liselerinden bu sıralama içerisine girebilen sadece
astsubay okulları var, o da 10’uncu sırada.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
meslek liselerinin genel başarı oranı da diğer liselerin yüzde 64 gerisinde
kalıyor. Liselerin durumu böyleyken Sayın Başbakanın talimatıyla “Her İlde Bir
Üniversite” kampanyası başlatan Hükûmetiniz yetmiş
tane üniversite kurdu. 2009 yılında bu üniversitelerin YÖK’e verdiği raporlar,
bu projenin hüsranla sonuçlandığının ciddi bir göstergesi. Bunların birçoğunda
kadrolu doçent, profesör, hatta yardımcı doçent yok. Bir kısım rektör ve
dekanların kadroları bile başka üniversitelerde kayıtlı, altyapıları eksik ve bu
üniversiteler mevcut ve kurumsallaşmış üniversitelerimiz. Akademisyenlerinin
sosyal ve ekonomik sorunlarını çözememişken, laboratuvar,
atölye gibi sorunlarını çözememişken, altyapı sorunlarını çözememişken,
sınıflarda öğrenci sayısı katlanarak artırılmışken, öğrencilerin staj, barınma,
burs, yer gibi sorunları varken ne yazık ki bu üniversitelerimiz, İnternet
sitelerinde, tabela üniversiteleri olarak, rencide edici bir biçimde anılmaya
devam ediyor.
Değerli arkadaşlarım,
sonuçta, yetersiz bir eğitimin sonucunda öğrencilerimizin işsizlik süresini
dört beş yıl daha ötelemiş oluyoruz, velilerimizin de cebinden, bu dört beş
yıllık süre içerisinde, asgari 30 milyar ve üzeri para çıkmasına sebep
oluyoruz. Elbette ki eğitim hepimiz için önemli ama üniversite eğitimini,
akademik eğitimi lise düzeyinin bile altına düşürmek öncelikle çocuklarımıza
saygısızlıktır, bize de yakışmıyor.
Bir başka önemli nokta da
üniversite mezunu gençlerimizin işsizlik konusu. Bugün,
resmî verilere göre, Türkiye’de yüzde 14 oranında üniversite mezunu gencimiz
işsiz durumda. Bu oranın içine ayda 300 lira, 500 lira maaşla çalışan
çocuklarımızı katmıyoruz, çünkü onlar iş sahibi olarak görünüyorlar.
Annelerinden, babalarından harçlık almamak için kendilerini bu paralarla
çalışmaya ne yazık ki zorunlu hissediyorlar.
Genel işsizlik dağılımına
baktığımızda, en az işsiz kalan kesimin yüzde 1,16 oranıyla güvenlik sektörü
olduğunu görüyoruz. Doğaldır, bir yandan terör, bir yandan ekonominin bu kadar
çökmesi, işsizliğin bu kadar yükselmesi güvenlik sorununu da birlikte
getiriyor.
İkinci sırada yüzde 4’le
sağlık alanı var. Bu da normaldir, halkının yüzde 80’i yoksulluk sınırı altında
yaşayan bir ülkede, yeterli beslenemeyen bir ülkede, denizine, toprağına sahip
çıkamayan bir ülkede insanların…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ayhan, lütfen
tamamlayınız.
SELÇUK AYHAN (Devamla) – Peki
Sayın Başkan.
...sağlık sorunu yaşamasından
daha doğal bir şey olamaz.
Üçüncü sırada yüzde 4,3’le
hukuk geliyor değerli arkadaşlarım. Çiftçisi sulama birlikleri
kooperatiflerinden kredi kooperatiflerine varıncaya kadar, bankalara,
tefecilere varıncaya kadar icralık ve borçlu iken, kredi kartı takipleri 3
milyon kişiye dayanmışken, iş adamları intihar etme noktasına gelmişken bir
ülkede hukukun bu kadar önemli olması ve işsizlik oranının düşmesi de gayet
doğal.
İşsizlik oranının en yüksek
olduğu alanlardan bir tanesi, bilim ve teknoloji çağında bilgisayar
mühendisliği değerli arkadaşlar. Bu nokta çok önemli: Üretime
dönük yatırım yapmayan, yurt dışından gelen sıcak parayla yaşayan, kendi
varlıklarını yok pahasına satan, Lale Devri hayatı yaşayan ve Türkiye’deki bir
üçüncü köprüyü bile helikopterle yerini tespit edebilecek kadar her türlü
bilimsel bilgiye, birikime, deneyime sahip bir Başbakana, bir maden kazasını,
sel felaketini kadere bağlayan bir Başbakana sahip bir ülkede…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SELÇUK AYHAN (Devamla) –
…bunlar da normaldir değerli arkadaşlar.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Ayhan.
OKTAY VURAL (İzmir) – Karar
yeter sayısı…
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum…
OKTAY VURAL (İzmir) – Karar
yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar yeter sayısı
arayacağım.
Elektronik cihazla oylama
yapacağız.
Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylamaya
başlandı)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, İç Tüzük’e göre önergeler işari oyla olur. İç
Tüzük mü değiştiriyorsun? Aç, oku!
BAŞKAN – İç Tüzük’ü falan
değiştirmiyoruz.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Önergeler işari oyla olur.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Mutabakat olmadığı zaman elektroniğe gitmeniz gerekiyor galiba!
KAMER GENÇ (Tunceli) – Takdir
yok, aç oku. Önergeler işari oyla olur.
(Elektronik cihazla oylamaya
devam edildi)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 506 sıra
sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 5 inci
maddesinde geçen “ilgili üniversite” ibaresinin, “bu maddede adı geçen
üniversitelerin” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan Akçay (Manisa) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Erkan Akçay, Manisa Milletvekili.
Buyurun Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 506 sıra sayılı Tasarı’nın 5’inci maddesi
üzerine söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
konuşmama başlarken, izninizle, 2010 yılı bütçe görüşmelerinde bütçeyi Hükûmet adına savunan Başbakan Yardımcısı Sayın Cemil
Çiçek’in bu kürsüden yaptığı konuşmadan kısa bir bölüm aktarmak istiyorum;
şöyle diyor Sayın Cemil Çiçek: “Her ile bir üniversite kurmuşuz. En azından, her
ilimize bir üniversite kuruldu diye Hükûmet teşekkürü
hak etmedi mi? Bu kadar, birbirimize karşı iltifatta, teşekkür etmede niye
cimri davranıyoruz, niye hasis davranıyoruz?” Değerli milletvekilleri, Sayın
Cemil Çiçek’in sözüne atfen söylüyorum: Burada teşekkür edilmesi gereken biri
varsa o iktidar değildir, muhalefettir çünkü o üniversite kanunlarında bizlerin
olumlu oyları vardır, olumlu katkımız vardır, olumlu önergelerimiz ve
tekliflerimiz vardır. Yani Hükûmetin muhalefete
teşekkür edeceği bir konu için Hükûmet muhalefetten
teşekkür beklemektedir. Hükûmetin de teşekkürde cimri
ve hasis olmaması beklenir.
Değerli milletvekilleri, Hükûmet temsilcisinin bu sözleri muhalefete ve Milliyetçi
Hareket Partisine yapılan bir haksızlıktır. İktidardan kadir kıymet bilmesini
beklemiyoruz, bari haksızlık yapmayınız çünkü Milliyetçi Hareket Partisi bugüne
kadar ilkeli, kararlı, sorun çözen ve çözüm üreten tutumuyla ülke yararına
gördüğümüz bütün kanun tasarı ve tekliflerine olumlu oy, önerge ve katkı
vermiştir. Eleştirilerimizi yaparız, önergelerimizi getiririz ancak olumlu
oyumuzu veya gerektiğinde olumsuz oyumuzu da veririz. Peki, bugüne kadar AKP
İktidarı hangi eleştirilerimizi dikkate aldı, hangi önergelerimizi kabul etti?
Eleştirilerimizin hepsi mi haksız, önerilerimizin hepsi mi yanlış, hepsi mi
gerçekçi değil? Hükûmeti bu konuda insaflı olmaya
davet ediyorum.
Bu kanun tasarısının
görüşülmesine başlandığı gün bu Mecliste Bursa’ya yeni bir teknik üniversite
kurulması ile ilgili, Milliyetçi Hareket Partisi Bursa milletvekili
arkadaşlarımızın verdiği kanun teklifine karşı AKP’nin ve Hükûmetin
tutumunu ibretle gördük. Milliyetçi Hareket Partili milletvekillerinin Bursa’ya
yeni bir üniversite kurulması için verdiği kanun teklifinden AKP
memnuniyetsizlik duymuştur, kaldı ki iktidar partisi milletvekillerinin bu
konuda bir teklifi yoktur. Görüştüğümüz bu kanun tasarısı ile ilgili olarak da
olumlu bulduğumuzu ve olumlu katkı verdiğimizi belirtmek isterim.
Değerli milletvekilleri, bu
tasarıyla kurulacak olan yeni üniversitelerin şimdiden hayırlı uğurlu olmasını
diliyorum. Bu vesileyle, ihdas edilen akademik kadrolarla ilgili önemli
gördüğüm bazı hususları yüce Meclisin ve Hükûmetin
dikkatine sunmak istiyorum. Yeni kurulan üniversitelerde akademik kadroların
yetiştirilmesindeki nitelik ve nicelik sorunu yıllardan beri tartışılmaktadır.
Nitelik çok önemli olmakla birlikte sayısal yeterliliğin de önemli olduğunu
düşünüyoruz. Eğer “Önce nitelikli kadroları yetiştirelim, sonra üniversite
açalım.” dersek her yıl ancak bir üniversite açarız ki bu da Türkiye'nin
ihtiyacını karşılamaz.
O hâlde, yapacağımız şey
açıktır: Türkiye olarak bütün imkânlarımızı zorlayacağız, hem gerekli
üniversiteleri kuracağız hem de yeterli akademik kadroları nitelikli olarak
yetiştireceğiz. Bu, zor bir iştir. Çiller’in ifadesiyle “Mümkün olanla gerekli
olanın bileşiminden ideali gerçekleştirmeye çalışacağız.” Her üniversite, büyük
geleceğe ve ebet müddete atılan bir tohumdur. O tohumda, aziz Türk milletinin
şuurunda hayat bulduğu hayallerimiz ve hedeflerimiz vardır. Yahya Kemal’in
ifadesiyle “İnsan hayal ettiği müddetçe yaşar ve eğer sen istersen o bir hayal
değildir.” Binlerce yıllık insanlık tarihi ve millî maceramız içinde geçmişten
bugüne yaşadıklarımız…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Devamla) - …ve
geldiğimiz nokta, yakın ve uzak gelecek için bize umut ve güven vermelidir. Çok
çalışmalıyız ve mutlaka başarmalıyız ve mutlaka başaracağız.
Değerli milletvekilleri,
akademik kadrolar ve öğretim üyeleri, üniversitelerin en temel unsurlarıdır. Bu
kadroların iyi yetiştirilmesi, bilimsel çalışmaların ve üniversite öğretiminin
kalitesi ve üniversitenin kurumsallaşması bakımından büyük önem taşımaktadır.
Hâlen birçok üniversitede öğretim elemanlarının atama ilkeleri tam
oluşturulmamıştır. Atamalar kimi zaman siyasi eğilimlere, hatta,
bazı oluşumlara yakınlığa göre yapılmakta veya bazı rektörlerin oy deposu
olarak görülmektedir. Üretkenliği düşük, vizyonu
olmayan, dünya ufkunda ve millî perspektifte düşünemeyen, akademik özgürlük
ortamında çalışılamayan kadrolarla başarılı olmamız mümkün değildir. Akademik
aşama olarak kabul edilen doktora sonrası unvanlar, en çok tartışılan konuları
oluşturmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Devamla) –
Değerli milletvekilleri, sözlerime burada son veriyor, muhterem heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Akçay.
Önergeyi oylarınıza…
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Sayın Başkan, yoklama talebimiz var.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunacağım. Ancak bir yoklama talebi vardır, yerine getireceğim.
ŞEVKET GÜRSOY (Adıyaman) –
Geciktiniz, geciktiniz mübarekler, on dakika durmadınız.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – İlk
anda 18 kişi vardı.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Sen de gel buraya, sen de gel.
FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) – Ne
bağırıyorsun ya!
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Bayram, yirmiye kadar saymayı öğrenemedin mi daha?
BAŞKAN – Sayın İnce, Sayın Aslanoğlu, Sayın Dibek, Sayın Emek, Sayın Keleş, Sayın
Barış, Sayın Köse, Sayın Coşkuner, Sayın Topuz, Sayın
Köktürk, Sayın Tütüncü, Sayın Küçük, Sayın Tan, Sayın Ayhan, Sayın Özkan, Sayın
Genç, Sayın İçli, Sayın Hacaloğlu, Sayın Süner, Sayın Öztürk.
Yoklama için üç dakika süre
veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı;
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş ve 4 Milletvekilinin Benzer
Mahiyetteki Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/845, 1/884,
2/701) (S. Sayısı:506) (Devam)
BAŞKAN – Manisa Milletvekili
Erkan Akçay ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 506 sıra
sayılı Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmündeki Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 5.
maddesine bağlı Ek 13. maddenin son cümlesinde geçen “ilgili üniversite”
ibaresinin “adı geçen üniversite” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Osman Özçelik (Siirt) ve
arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Nuri Yaman, Muş Milletvekili.
Buyurun Sayın Yaman.
M. NURİ YAMAN (Muş) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 506 sıra sayılı YÖK Teşkilatı Kanunu
Tasarısı’nın 5’inci maddesiyle ilgili verdiğimiz değişiklik önergesi üzerinde
söz almış bulunuyorum. Bu nedenle hepinizi saygıyla selamlarım.
Evet, gecenin bu saatinde ve
sinir kat sayısının had safhada olduğu bir saatte ülkemizin gerçekten önemli
olan, sancılı ve sorunlu bir kesimiyle, üniversite kesimiyle ilgili bir yasal
düzenleme üzerinde düşüncelerimizi belirtiyoruz ve aslında hepimizin
üniversitelerimizin adına yakışır bir şekilde ülkemizin her alanında katkı
sunması, açıldığı her ilde eğitim ve öğretimin kalitesini yükseltecek böyle eğitim
ve öğretim kurumlarına da katkı sunmamız gerekir. Ancak
görünen o ki sekiz yıldan beri iktidarda bulunan AKP yönetimi, üniversitenin
bir ilin ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmesi, bilimsel ve kalkınmaya yönelik
katkılarının dışında başka amaçlar gütmekte ve bir sürü sorunla beraber ülkenin
bu önemli kurumunu yine sorunlu hâle getirmektedir.
Üniversitelerin kendi
fiziksel yapılarının dışında kadrolarıyla, öğretim üyeleriyle, yardımcı
hizmetler ve diğer teknik personeliyle her gün sorunlarıyla boğuştuğu bir
ortamda biz yeni üniversitelere bu altyapıları yapmadan ha bire açmakla sanki
çok büyük bir iş başardığımızı zannediyoruz. Ben eğitim ve öğretim kalitesinin
-uzun yıllar bu birimin içinden gelen bir kişi olarak- evvela altyapısının,
ilköğretim ve liselerden itibaren kalitesinin artırılması gerektiğine
inanıyorum. Bugün hâlen ülkemizin büyük bir çoğunluğunda yine birleştirilmiş
sınıflarda ilköğretim eğitimini gören çocuklarımız var. Yine liselerimizde,
sınav ve yerleştirmeyle ilgili yıllardır yapılan düzenlemelerin hatalarını
düzeltmekle ve bu hataları gidermekle uğraşıyoruz. Ben çok net bir örnek vermek
istiyorum: Malazgirt’te Fırat Üniversitesine bağlı olarak on yıl önce açılan
meslek yüksekokulu, yeni kurulan Muş Alparslan Üniversitesinin açılmasına
rağmen hâlen yıllardır bir mekâna, bir okul binasına kavuşmadığı için, nerede
eğitim öğretim gördüğü de bilinmemekle beraber sözüm ona meslek yüksekokulu
açıldı.
Sayın Bakanım, siz eğer
verdiğim bu örnekteki gibi bu yeni açılacak olan gerek devlet üniversitelerinin
ve gerekse vakıf üniversitelerinin bu fiziki ve teknik altyapısını yapmadan,
bunların bilhassa laboratuvar ihtiyacını gidermeden
nasıl kaliteli bir eğitim vereceksiniz? Laboratuvarları
olmayan bir teknik eğitim veren üniversitede, en azından bir tıp fakültesinde,
eğer orada, bu laboratuvarlarda yetişmeyen
doktorlarımız, yarın Anadolu’da bu mesleklerini nasıl icra edecekler?
Bildiğiniz gibi, her usta
aletiyle övünür. Eğer bir torna ustasının iyi bir torna tezgâhı, bir torna
atölyesi bulunsa bile eğer iyi bir usta olmazsa oradan kaliteli bir malzeme
çıkmaz. O nedenle, ben, net ve açık olarak söylüyorum: Bugün tıp
fakültelerimizden yetişip de bilhassa Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da görev yapan
doktorlarımız…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
M. NURİ YAMAN (Devamla) –
…sağlık personelimiz ne yazık ki oralarda başvuran hastaların karşılaştıkları
olaylardan dolayı hâlen İstanbul’da, Ankara’da ne yazık ki kendi dertlerine
çare bulmak için hâlen taşınmaktadırlar.
Tabii, bu arada,
üniversitelerin kendi eğitim öğretim kaliteleri, eğitim öğretim elemanlarının
nitelikleri de çok önemlidir. Eğer dikkat ederseniz bu üniversite eğitim
öğretim kadroları büyük bir çoğunlukla büyük kentlerde yığılmış ve eğitim ve
öğretimle ilgili olarak taşradaki üniversiteler bu konuda büyük sıkıntı
çekmektedirler.
O nedenle diyorum ki
üniversitelerde, daha önce olduğu gibi, kendi sorunlarının tartışıldığı ve
bunların gündeme taşındığı raporların üniversite yönetimi tarafından göz önüne
alınması ve kısa sürede, vakit geçmeden sorunun çözülmesini diliyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Yaman.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın Komisyonun bir açıklama
talebi vardır.
Buyurun.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Redaksiyon talebimiz var Sayın Başkanım.
Madde metninde ve ekli (I)
sayılı listede geçen “Konya Teknik Üniversitesi” ibaresinin “Konya Üniversitesi”, “Erzurum Üniversitesi”
ibaresinin “Erzurum Teknik Üniversitesi” olarak düzeltilmesi yönünde bir
redaksiyon arz ediyoruz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Böyle
redaksiyon olmaz Sayın Başkanım, önergeyle olur. Teknik üniversite…
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Bu daha evvel zaten yapılmış…
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, daha evvel…
Sayın Genç, daha evvel
önergeyle kabul edildi.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Böyle
bir Meclis olmaz efendim.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Sayın Başkanım, izninizle arz edeyim.
Daha evvel yapılmış olan bir düzenlemenin yansıtılmasından ibarettir redaksiyon
talebimiz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Böyle
bir şey olur mu? Yani o zaman hiç kanunları…
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, daha evvel kabul edilen önergelere paralel olarak bu maddede
ve ekli (I) sayılı listede geçen üniversite isimlerinin “Konya Üniversitesi” ve
“Erzurum Teknik Üniversitesi” olarak düzeltilmiş şekliyle maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
6’ncı madde üzerinde üç adet önerge vardır,
geliş sırasına göre okutup aykırılıklarına göre işleme alacağım.
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 506 sıra
sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 6.
Maddesine bağlı Ek Madde 12 son cümlesinde geçen “ilgili üniversite” ibaresinin
“adı geçen üniversite” olarak tadil edilmesini arz ve teklif ederiz.
Osman Özçelik Mehmet Nezir Karabaş Hamit Geylani |
Siirt Bitlis Hakkâri
|
Şerafettin Halis M. Nuri Yaman Hasip
Kaplan |
Tunceli Muş Şırnak |
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 506 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 6 ncı maddesinde geçen “ilgili üniversite” ibaresinin, “bu
maddede adı geçen üniversitelerin” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mustafa Kalaycı Hasan Çalış Oktay Vural |
Konya Karaman İzmir |
Ahmet Kenan Tanrıkulu
Emin Haluk Ayhan Mehmet Akif Paksoy |
İzmir Denizli Kahramanmaraş |
T.B.M.M
Başkanlığı’na
Görüşülmekte
olan 506 sıra sayılı yasa tasarısının 6. maddesindeki 2 sayılı cetvelde
İstanbul Medeniyet Üniversitesinin 1.000 olarak belirlenen kadrosunun
(Bilgisayar işletmeni kadrolarında 40 - VHKİ kadrolarında 40 – programcı
kadrolarında 20 artışla) 1.100’e yükseltilmesini arz ederiz.
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Ahmet
Tan Ali Rıza
Öztürk |
Malatya İstanbul Mersin |
Orhan
Ziya Diren Rasim
Çakır |
Tokat Edirne |
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
talebi?
Ahmet
Tan, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Tan. (CHP
sıralarından alkışlar)
AHMET TAN (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu önerge vesilesiyle Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
İstanbul Üniversitesi
Avrupa’da ilk 10 üniversite arasında, dünyada da ilk 500 üniversite arasında,
bu 500 üniversite arasında olma durumunu 2001 yılından beri sürdürüyor. 5.124
öğretim üyesi var, 55 bin dolayında da öğrencisi. Bunların yüzlercesi yüksek
lisans ve doktora öğrencisi ama mevzuat değişikliği dolayısıyla doktorasını
bitiren asistanların üniversitedeki görevlerine son veriliyor. Bu yüzden akıl
almaz bir “Kırk katır mı kırk satır mı?” işkencesine maruzlar doktorasını
yapmış öğretim görevlileri, öğretim üyeleri. Böyle bir endişeyle akademik
özgürlük ve gelecek kurma imkânları ellerinden alınıyor.
Bir gazete haberinden söz
etmek gerekiyor: 7 Mart 2009 tarihinde doktoralı işsizler Beyazıt’ta sabahlamışlar.
Ellerinde doktora diplomaları, işsizlik ordusuna katılmak… Dolayısıyla
tepkilerini beyan etmişler. Bu sırada YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan da “Teknik
açıdan bu olayı değerlendireceğiz, neler yapacağımıza bakacağız. Bizim zaten
öğretim üyesine ihtiyacımız var. Bu arkadaşlar dışarıda kalmayacaklar.” diyor.
Biz de takdiriilahiyi takdiri siyasiyle, YÖK
Başkanının, dışarıda kalmamaları ve kadroları genişletmesiyle ilgili bir önerge
verdik. Yalnız bu önerge tabii ki tarafınızdan kabul edilmeyecek. Bu önergeyi
vermemizin pratik gerçeği de şu: Konuşma imkânı sağlamak istiyoruz, belki yatsı
namazı ile sabah namazı arasında bir vakitteyiz. Böyle bir durumda
üniversiteden bizi izleyen öğretim üyelerine söyleyecek fazla bir lafımız yok.
Ancak daha önce söylenmiş YÖK Başkanının açıklamaları var, bunları hatırlatmak
bu vesileyle iyi olur. Yalnız temel kanun olarak görüştüğümüz bu kanunun
herhâlde önemini Sayın YÖK Başkanı kavramamış yahut da aldırmamış olacak ki
burada bulunmuyor. Bir YÖK Başkanı için herhâlde üniversite açmak kadar önemli
bir hadise olamaz. Bu hadisenin tarafı ve tanığı olmaktan herhâlde kaçınmış
durumda. O yüzden, daha önce Sayın Grup Başkan Vekilimizin ifade ettiği olumsuz
hissiyatı ben tekrarlamak istemiyorum ama böyle bir gece yarısı ilgisizliğe
Meclis yahut da itibarsızlaştırılmaya Sayın YÖK Başkanı tarafından maruz
durumda, bunun da altını çizmek gerekiyor.
Sayın Kılıçdaroğlu’nun
geçen hafta yaptığı grup konuşmasından bir iki cümleyi tutanaklarda yer alması
bakımından izninizle ifade etmek istiyorum: “YÖK AKP’nin arka bahçesi hâline
geldi.” O yüzden bahçıvan -tabiri mazur görün- burada yer almıyor, gelmiyor,
gelmedi, yani bu affedilir bir hadise değil. Belki de kendisi biliyorsunuz
protokolde kırmızı plaka taşıyan bir memur olduğu için milletvekilleriyle bu
saatte bu tür bir mesainin de tarafı olmak istemiyor.
Tabii mesaiye dikkat çekmek
istiyorum izninizle. Önerge dışına çıkmak… Zaten bir sürü şeyin dışına
çıkılıyor bu akşam. “Parlamento” İtalyanca “parlare”
sözcüğünden geliyor. “Parlare” konuşmak… Burada
konuşmayı engellemek üzere temel kanun hâline getirildi iktidar grubu
tarafından ve bizler bu beş dakikalık sınır içinde hissiyatımızı ifade etmeye
çalışıyoruz. Bu yanlış bir tutum. Yanlış tutum
olduğunu ifade etmek herhâlde gerekiyor.
Şimdi, YÖK Başkanının YÖK
Genel Kurulu sonrasında yaptığı bir açıklama var. Burada YÖK’ün yetkilerinin
kısıtlanmasını istemişti. Bu isteğinin yerine getirilmesi gerekiyor. Bu
Anayasa’da ne yazık ki 12 Eylülün temel taşlarından birisi olan YÖK’e en ufak
bir dokunma, YÖK’le ilgili en ufak düzenleme olmadan bir referanduma
gidilmekte. Bunun da altını çizmekte yarar var.
Üniversite açıyoruz ama tek
bir soru burada, üniversiteden mezun olacak öğrencilere iş imkânı sağlıyor
muyuz? Bu sorunun cevabını ne yazık ki burada konuşma ve tartışma yok, fabrika
açma iştahıyla açılan bu üniversitelerden mezun olacak öğrencilerin en ufak bir
iş güvencesi, iş garantisi, iş umudu olmadan onları diplomalı işsizler hâline
getirme durumundayız.
Bir başka… Bir iki cümleyle
bitiriyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Tan, buyurun.
AHMET TAN (Devamla) –
Teşekkür ederim.
Burada 200’e yakın üyesi olan
“Parlamentolararası Birlik” diye bir kuruluş var,
Türkiye'de herhâlde iktidar grubunda da başkanı var, ben bilemiyorum. Dünyanın
hiçbir parlamentosunda şu saatte böyle bir mesai uygulaması yok, böyle bir
mesainin çok yanlış olduğunu söylemeye de gerek yok. Dediğim gibi sabah namazı
ile yatsı namazı arasında bir vakitteyiz. O yüzden Hazreti Muhammed’den bir
hadisi şerifle sözlerimi kapatmak istiyorum:
“Ya öğreten ol ya öğrenen,
Ya ilmi seven ol ya da
dinleyen ol.
Bunların hiçbirisi olmazsan
helak olursun.”
Bu tür bir yasama mesai
biçimi helak olmaya doğru iktidar grubunu sürüklemektedir.
Saygılarla sizleri
selamlıyorum. Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Tan.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 506 sıra
sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 6 ncı maddesinde geçen “ilgili üniversite” ibaresinin, “bu
maddede adı geçen üniversitelerin” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Hasan
Çalış (Karaman) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Korkmaz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Üniversiteler bir milletin
aydınlık yüzüdür, üniversite ve üniversite mezunları sayısı da o milletin
gelişmişlik, kalkınmışlık ölçütlerinden birisidir. Çünkü bir milletin sahip
olduğu donanımlı, eğitimli insan gücü o ülkenin millî güç unsurlarından
birisidir.
Ayrıca, üniversitelerin
bulundukları illerin sosyokültürel ve ekonomik gelişmesine büyük katkılar
verdikleri, âdeta ildeki ticari ve ekonomik hayatı tek başlarına ayakta tutan
kurumlar olduğu da hepinizin malumudur.
Milliyetçi Hareket Partisi,
bu tespitlerle, milletimizin hayrına olduğunu düşündüğü sekiz üniversitenin
kurulması tasarısını desteklemektedir. Ancak, dile getirilmesinde zaruret
gördüğümüz bazı gerçekleri de yüce heyetinizle paylaşmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
AKP’nin uyguladığı ve reel sektörler ile istihdamın çöküşüne neden olan yanlış
ekonomik politikalarla birlikte Türkiye’de her 4 gençten 1’i işsiz kalmıştır.
Bu gençlerin birçoğu yükseköğretim mezunudur, gelecekten kaygıları vardır.
Maalesef, bu gençlerin istihdam edilmesi neticesini doğuracak politikalar
yerine Sayın Başbakanın bulduğu çözüm “Her üniversite mezununa iş bulmak
zorunda değiliz, böyle bir zorunluluğumuz yoktur.” gibi onları gerçekten
ümitsizliğe sevk eden ve elinin tersiyle iten yaklaşımıdır. Herkesin babası
Başbakan ya da herkesin ismi Bilal Erdoğan değil ki, kısmetler beşer beşer, onar onar kapısına kadar
gelsin. Ne yapsın bu gençler? Devletine değil de kime sığınsın? Kimden medet
umsunlar?
Değerli milletvekilleri,
yapılacak iş, açılan üniversitelerle birlikte iş imkânları, istihdam alanları
da geliştirilmelidir. Her ikisini aynı seviyede at başı götürebilmektedir
başarı. İş imkânları geliştirilemez, yükseköğretim mezunlarına yeni istihdam
alanları açılamaz ise sosyal gerginliklerin, sıkıntıların artması neticesi
ortaya çıkacaktır.
Terörün kaynağını ekonomik
nedenlerde arayanlar, öyleyse, bu alana bugüne kadar neden bir çözüm
üretemediklerinin hesabını da yüce milletimize vermek zorundadırlar.
Değerli milletvekilleri, bir
diğer husus, hepinizin bildiği gibi, idari sistemimizde bağlı olduğu ilden daha
büyük, nüfus büyüklüğü, ekonomik ve sosyal kalkınmışlık açısından bir il
büyüklüğünü fersah fersah aşmış ilçelerimiz var. İskenderun, Alanya, Tarsus, Anamur, Bodrum, Fethiye, Manavgat,
Bafra, Akşehir, Beyşehir, Yalvaç gibi. Bu
yerlerde meslek yüksekokulları da bedene küçük gelmektedir. Böyle ilçeler kendi
üniversitelerini kurup, geliştirmek ve eğitime en üst seviyede katkı vermek
istiyorlar. Kendi imkânları ve hayırsever iş adamlarının katkılarıyla
üniversitelerin kurulmasında da her türlü fedakârlığa hazırlar. Bu ilçelerin
üniversite altyapısı açısından -barınma, yeme içme, eğlenme, eğitim ve
sosyokültürel imkânlardan bahsediyoruz- gelişmişlik seviyeleri de yeterli
durumda. Küçük illerin imkânları bu ilçelerin imkânlarının yanından dahi
geçemiyor. Bu hususta tutucu olunmamalı ve ilçelerin kendi üniversiteleriyle
eğitime katkı verme taleplerine sırt çevrilmemelidir. YÖK ve Millî Eğitim
Bakanlığı ilçelerde üniversite açılmaması görüşünü yeniden gözden geçirmeli ve
değiştirmelidir diye düşünüyoruz. Bu ilçeler kendi üniversitelerini kurmak için
izin istiyor, destek bekliyor.
Değerli milletvekilleri,
bugün gerçekten, bu gece gerçekten hayırlı bir iş yapıyoruz. Ülkemizin,
insanımızın gelişmesi için yeni eğitim yuvaları kuruyoruz. Üniversitelerine
kavuşan tüm illerimize, vatandaşlarımıza hayırlı olsun dileklerimizi
iletiyoruz.
Bu arada, Isparta’nın da
ikinci bir üniversite kurmak talebini ve buna her şeyiyle hazır olduğunu da
belirtmek istiyorum. Süleyman Demirel Üniversitesi, il nüfusunun yaklaşık yüzde
25’ini, yani dörtte 1’ini tek başına oluştururken hızlı bir büyüme gösterip, optimal üniversite büyüklüğünü zorlar hâle gelmiştir. İkinci
bir üniversite hem öğrenci hem öğretim üyesi hem de il imkânları açısından
Isparta’mıza çok yakışacaktır. Bundan sonraki üniversiteler içinde gül
üniversitesinin isminin de bulunmasını tüm Ispartalıların beklediğini söylüyor,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Korkmaz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Karar
yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar yeter sayısı
arayacağım.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kâtip üyeler arasında
anlaşmazlık olduğu için elektronik cihazla oylama yapacağız.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 506 sıra
sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 6.
Maddesine bağlı Ek Madde 12 son cümlesinde geçen “ilgili üniversite” ibaresinin
“adı geçen üniversite” olarak tadil edilmesini arz ve teklif ederiz.
Osman Özçelik (Siirt) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Siirt Milletvekili Osman Özçelik.
Buyurun Sayın Özçelik.
OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; vermiş olduğumuz önerge üzerine söz aldım,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hatırlanacağı üzere yaklaşık
bir buçuk yıl önce İstanbul Üniversitesi ile Dicle Üniversitesinde Kürt dili ve
edebiyatı bölümlerinin açılmasına dair bir kanun teklifi vermiştik. Aradan bir
buçuk yıl geçti hâlâ bir ses yok. Bu arada çok sayıda devlet üniversitesinin,
yine çok sayıda vakıf üniversitesinin kuruluşunu burada birlikte
gerçekleştirdik. YÖK, bizim teklifimize kamuoyunun olumlu tepkisine karşın
herhangi bir yanıt vermedi. Yalnız, sadece, Mardin Artuklu
Üniversitesi Rektörü Profesör Doktor Sayın Serdar Bedii Omay’ın
özel çabalarıyla Artuklu Üniversitesinde “Yaşayan
Diller Enstitüsü” şeklinde bir kuruluş gerçekleşti ve burada da henüz öğrenci
alımı yok. Yine Tunceli Üniversitesinde, seçmeli ders olarak haftada bir saat
olmak üzere Kürtçe dersler verilmeye başlandı. Çok yoğun bir ilgi olduğu
görülüyor. Tunceli Üniversitesinde yaklaşık bin öğrenci haftada bir saat de
olsa Kürtçe seçmeli ders görüyorlar. Bu yoğun talebin karşılanmasının, Millî
Eğitim Bakanlığının ve YÖK’ün görevleri arasında olduğunu sanıyorum.
Kürt dili ve edebiyatı
bölümlerinin açılmasına ilişkin yaptığımız kanun teklifinin gerekçesinde
Türkiye’de er veya geç Kürtçe eğitime geçilecektir. Bu, toplumsal bir
ihtiyaçtır. Demokratikleşme süreciyle birlikte bunun gerçekleşeceğini
düşünüyoruz. Yoğun ve çok sayıda öğretmene ihtiyaç olacaktır. Bu nedenle,
üniversitelerde formasyon kazanmış öğretmenlerin,
hocaların yetiştirilmesi açısından üniversitelerde Kürt dili ve edebiyatı
bölümlerinin açılmasını bir zorunluluk olarak kanun teklifimizde göstermiştik.
Bu, ana dilde eğitimle ilgili bir olaydır.
Ana dilde
eğitim ve öğretim bireyin kişilik oluşumunda, toplumsal gelişmesinde, özgür ve
eleştirel düşünmesinde, yine yaratıcı kişiliğinin gelişmesinde ana dilin
ilköğretimden yükseköğrenime kadar ve yaşamın bütün alanlarında yaşamı
etkileyen önemli bir faktör olduğu ve bu nedenle ana dilde eğitimin vazgeçilmez
insan haklarından biri olduğu konusu, artık bütün dünyada kabul edilen bir
olgudur. Amerika Birleşik Devletleri'nde dil bilimci Collier’in yaptığı bir araştırmaya göre, resmî devlet dili
yanında ana dilinde eğitim gören öğrencilerin, akademik yaşamlarında, tek resmî
dille eğitim görenlere oranla akademik anlamda çok daha yüksek başarı
gösterdikleri bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Yine UNICEF’in
yaptığı bir araştırmada, ana dilde eğitim alan çocukların bu haktan mahrum
bırakılan çocuklara oranla
sosyal kişiliklerinin daha gelişkin ve sağlıklı geliştikleri
ortaya konmuştur. Ana dilden farklı bir dilde eğitim gören çocuklarda öğrenme
geriliği, öz güven eksikliği, kekemelik, konuşma zorlukları, hırçınlık,
saldırganlık gibi olumsuz psikolojik faktörlerin ortaya çıktığı, yine
araştırmalar sonucu ortaya çıkmıştır.
Bu nedenle, ünlü dil bilimci Humboldt “İnsan ancak diliyle insandır.” demiştir. Bu
nedenle, ana dilde eğitim dünyanın her yerinde zorunlu ve bir insan hakkı
olarak kabul edilmektedir.
Ana dilde eğitimle
asimilasyon arasında çok yakın bir ilişki vardır. Ana dilde eğitime olanak
tanınan ülkelerde asimilasyona karşı bir önlem olarak görülmekte ama ana
dilinin yasaklandığı, sadece resmî dille eğitim ve öğretimin yapıldığı
ülkelerde insanlık suçu olarak kabul ettiğimiz asimilasyon ortaya çıkmaktadır.
Asimilasyon, bağımlı kişinin
ya da grubun egemenlerin karakteristiklerini üstlenmesi ve sonuç olarak da
kendini o grubun bir parçası olarak kabul etmesi süreci ve köklerine karşı
yabancılaşması, hatta düşmanlaşması süreci olarak tanımlanmaktadır.
Asimilasyona uğramış kişilerde kökünü reddetme, köklerine düşmanlık ve egemen
ulusun kimliğini şovence duygularla koruma ve savunma şeklinde yansır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) –
Çevremizde çok sık görüyoruz, mensup olduğu etnik ve kültürel yapıdan
uzaklaşmış, asimile olmuş kişilerde şoven duyguların, yeni kazandığı
mensubiyete ait şoven duyguların ileri derecede ortaya çıktığını görüyoruz.
Kişiliğini kaybetmek, asimilasyonla kişiliğini kaybetmek, yine insanlara,
insanlığa yapılmış büyük bir cezadır, bir zulümdür. Bu nedenle, asimilasyon bir
insanlık suçu olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle, eğitimin, ilköğretimden ve
bütün eğitim sürecinde ana dilde yapılması bir zorunluluktur.
Bu nedenle, biz, tekrar,
üniversitelerde, sözünü ettiğimiz üniversitelerde Kürtçe, Kürt dili ve edebiyatı
bölümlerinin açılması kanun teklifimizi tekrar hatırlatıyor, bir an önce
gündeme alınıp kanunlaşmasını bekliyoruz. Bu nedenle bir umut taşıdığımızı da
söylemek istiyorum. Saygılarımla sözlerime son veriyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum...
III.- Y O K L A M A
(MHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan, toplantı yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN – Bir toplantı yeter
sayısı talebi vardır, yerine getireceğim.
Sayın Doğru, Sayın Çelik,
Sayın Vural, Sayın Çalış, Sayın Kumcuoğlu, Sayın Akçay, Sayın Taner, Sayın Işık, Sayın Özdemir, Sayın Uslu,
Sayın Ünal, Sayın Korkmaz, Sayın Tankut, Sayın Varlı,
Sayın Akkuş, Sayın Yıldız, Sayın Paksoy, Sayın Özensoy, Sayın Cengiz, Sayın Sipahioğlu.
Yoklama için üç dakika süre
veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 4
Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/845, 1/884, 2/701) (S. Sayısı:506) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Komisyonun düzeltme talebi
vardır.
Buyurun.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Sayın Başkanım, daha önce verilen
önergeyle yapılan değişikliği yine madde 6’ya da yansıtmamız gerekiyor. Şöyle
ki: Madde metninde ve ekli 2 sayılı listede yer alan “Konya Teknik
Üniversitesi” ibaresinin “Konya Üniversitesi”, “Erzurum Üniversitesi”
ibaresinin de “Erzurum Teknik Üniversitesi” olarak düzeltilmesini arz ediyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, daha
evvel kabul edilen önergelere paralel olarak, bu maddede ve ekli 2 sayılı
listede geçen üniversite isimlerinin “Konya Üniversitesi” ve “Erzurum Teknik
Üniversitesi” olarak düzeltilmiş şekliyle maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
7’nci madde üzerinde üç adet
önerge vardır, geliş sırasına göre okutup aykırılıklarına göre işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 506 sıra
sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 7 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Hasan Çalış Oktay Vural |
Konya Karaman İzmir |
Emin Haluk Ayhan Ahmet Kenan Tanrıkulu Reşat
Doğru |
Denizli İzmir Tokat |
“Madde 7-
Bu Kanun Resmi Gazetede yayımı tarihinde yürürlüğe girer.”
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 506 sıra sayılı Kanun Tasarısının 7 nci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Harun Öztürk Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Şevket
Köse |
İzmir Malatya Adıyaman |
Abdulaziz
Yazar Sacid Yıldız Tayfur
Süner |
Hatay İstanbul Antalya |
“Madde 7-
Bu Kanun yayım tarihini izleyen aybaşında yürürlüğe girer.”
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 506 Sıra Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 7 nci maddesinin “Bu Kanun yayım tarihinden 1 yıl sonra
yürürlüğe girer.” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bengi Yıldız İbrahim Binici M. Nezir Karabaş |
Batman Şanlıurfa Bitlis |
Hasip
Kaplan Akın
Birdal Pervin
Buldan |
Şırnak Diyarbakır Iğdır |
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
talebi yok.
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu vesileyle öngörülen süre
içerisinde kurulacak üniversitelerin gerekli altyapı eksikliklerinin
giderilmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 506 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 7 nci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Harun Öztürk (İzmir) ve arkadaşları
“Madde 7- Bu Kanun yayım
tarihini izleyen aybaşında yürürlüğe girer.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Harun Öztürk, İzmir Milletvekili.
Buyurun Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yeni üniversiteler kurulmasına ilişkin düşüncelerimizi
daha önce değişik vesilelerle sizlerle paylaşma imkânı bulduk. Özetlemek
gerekirse, genç nüfusumuz fazla, buna karşılık yükseköğretimde okullaşma oranı
düşüktür. Düşük olan bu oranı yükseltmek üzere kamu kaynakları da yetersizdir.
Genel görünüm böyle olunca vakıf üniversitelerinin kuruluşunun teşviki doğru
gibi görülebilir.
Değerli milletvekilleri,
23’üncü Dönem’de kuruluşu gerçekleşen vakıf üniversitesi sayısındaki büyük
artış dikkat çekmektedir. Anayasa’mızın 130’uncu maddesi kurulan vakıf üniversitelerine
kâr amacı gütmemeleri koşulunu getirmiştir. Bu koşula rağmen vakıf üniversitesi
kurmak için olağanüstü artan talep mercek altına alınmalıdır. Bunlardan saygın
ve büyük iş adamlarınca vakıf üniversitelerinin kuruluşunda Anayasa’mızın öngördüğü
doğrultuda kâr amacı güdülmediği söylenebilir ancak hepsi için aynı şeyi
söylemek mümkün değildir.
Vakıf üniversitesi kurma
konusunda artan taleple ilgili olarak kendi kendimize şu soruları sormalı ve
cevaplarını mutlaka aramalıyız:
1) Acaba vakıflar gerçekten
kâr amacı güttükleri hâlde bunun böyle olup olmadığını yeterince denetlemiyor
muyuz? Gerçekten de bu açıdan YÖK’ün şu andaki yaptığı denetimi yeterli görmek
mümkün değildir. Kâr amacı güdüp gütmedikleri maliye müfettişleri ve hesap
uzmanlarınca mutlaka denetim altına alınmalıdır.
2) Talep artışında,
vakıflarda, vakıfların kuruluş amacı doğrultusunda kullanamadıkları bir kaynak
birikimi acaba etkili olmakta mıdır?
3) Vakıflar devlete eğitim
amaçlı koşullu bağış yapmak yerine daha meşakkatli olan fiziki yatırım yapmayı
ve üniversite yönetmeyi niçin bu kadar arzu etmektedirler? Sadece manevi tatmin
arzusu bu sorunun cevabı olabilir mi? Yeni vakıf üniversitesi kurulurken bu
soruların cevaplarını kendi kendimize mutlaka vermeliyiz.
Değerli milletvekilleri, bu
madde üzerinde söz almamın asıl nedenine gelmek istiyorum. Üniversitelerin ülke
düzeyinde dengeli dağılımı için sürekli göç alan İzmir’e yeni bir üniversite
kurulmasını İzmir Milletvekili olarak olumlu karşıladığımı tekrar vurgulamak
isterim. Evet, önemli olan yeni bir üniversite kurulmasıdır. Bu açıdan
bakıldığında üniversitenin adına takılmamak gerektiği söylenebilir ancak
İzmir’de kurulması öngörülen Kâtip Çelebi Üniversitesinin adının “Zübeyde
Hanım” olarak değiştirilmesini öneren Cumhuriyet Halk Partisi teklifini sıradan
bir teklif olarak değerlendirmemek gerekir. Bu değişikliği önerirken “Kâtip
Çelebi” isminin bir başka üniversiteye verilmesinin uygun olacağını söylemiş
idik.
Değerli milletvekilleri,
devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün annesinin mezarının
İzmir’de bulunması da dikkate alınarak İzmir’de yeni kurulması öngörülen devlet
üniversitesine “İzmir Zübeyde Hanım Üniversitesi” adının verilmesinin çok
yerinde bir karar olacağını düşünüyoruz ve bu düşüncemizde ısrar ediyoruz.
Geliniz, tasarıyı Komisyona geri çekerek bu değişikliği yapınız. Nasıl olsa
Meclis çalışmayı sürdürüyor, bir gün önce yasalaştıracağımıza bir gün sonra
yasalaştıralım ama Türkiye Büyük Millet Meclisine yakışanı yapalım diyor, yüce
heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Bakalım bir kadın bakan ne diyecek buna? Çok merak ediyorum.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Bir
kadın bakanın Zübeyde Hanım ismini kabul etmesini isterdim doğrusu.
BAŞKAN – Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 506 sıra
sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 7 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Oktay Vural (İzmir) ve arkadaşları
“Madde 7- Bu Kanun Resmî
Gazetede yayımı tarihinde yürürlüğe girer.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen Reşat Doğru, Tokat Milletvekili.
Buyurun Sayın Doğru.
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 506 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesi
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi olarak vermiş olduğumuz önergeyle ilgili
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Tabii kanunun sonuna gelmiş
bulunuyoruz, biraz sonra kanunlaşmış olacak kanun tasarısı. Ben, kurulmakta
olan tüm üniversitelerin hepsinin hayırlı olmasını, ülkemize hayırlı hizmetler
getirmesini temenni ediyorum.
Tabii bu seçilen
üniversitelerin hangi kriterlere göre seçilmiş
olduğunu da merak ediyoruz, iller bazında mı veyahut da… Sayın Bakan gerçi
biraz önce sormuş olduğum konu üzerindeki sorularıma cevap verdi ama benim
anlayamadığım konu yani bununla ilgili kriterler
tespit ediliyor ama bu kriterlere uyan başka iller yok mudur? Bakınız, mesela
Tokat ili, Tokat ilinin dört tane büyük ilçesi vardır, Erbaa, Niksar, Zile,
Turhal; bu ilçelerin iki tanesinde dört yıllık yüksekokullar vardır,
diğerlerinde aşağı yukarı beşer, altışar, yedişer bölüm vardır. Her noktasıyla,
fizikî konumuyla, ekonomik tablosuyla, buradaki insanlarımız da kendi
ilçelerine bir üniversite kurulması özellikle arz ediyorlar. Bakınız, mesela
Zile ilçemizde, Mustafa Necati Sepetçioğlu Üniversitesinin
kurulması, Niksarlılar, Danişmentlilerin başkenti olarak Danişmentliler
üniversitesinin kurulmasını arzu ediyorlar. Sayın Bakanımızdan da bu yönlü
olarak bir ilgi beklediğimizi ifade etmek istiyorum.
Tabii, buralarda üniversite
kurmak esasında önemli ama bunun yanında esas önemli olan da işsizlik
konusudur. Üniversitelerimizi bitiren insanlarımız iş istiyorlar, aş
istiyorlar. Özellikle gençler konusunda, gençlerimizin büyük bir çoğunluğu
üniversitelerini bitiriyorlar ve hemen süratli bir şekilde işe girmek
mücadelesi vermeye çalışıyorlar ama onlara iş veremiyoruz. Bakın, şu anda
gençlerimizin neredeyse yüzde 25’e varan, yani dörtte 1’in üzerindeki büyük bir
işsizlikle karşı karşıyalar. Dolayısıyla, büyük bir umutsuzluk içerisine
giriyorlar, hatta bazı yerlerde işsizlik dolayısıyla veyahut da okulunu
bitirmiş olmasına rağmen, yıllarca işe girmemesinden dolayı psikolojik
sıkıntılara girmiş olduğunu, hatta bazı yerlerde intihar etmiş olduklarını bile
görüyoruz. Bu da şunu gösteriyor ki Adalet ve Kalkınma Partisi kurulduğu
yıllardan itibaren, en önemli konular olan “İşsizlikle, aşsızlıkla,
yoksullukla, yasaklarla mücadele edeceğim.” diye kurulmuş ama o günden itibaren
de çalışmalarını bu yönlü olarak yapmış olmasına rağmen, işsizliğin getirmiş
olduğu tabloyu görüyoruz. İşsizlikte de başarısız olunmuştur diğer konuların
birçoğunda başarısız olunduğu gibi.
Bakınız, yine aynı şekilde şu
anda Türk dünyasının bazı bölgelerinde üniversitelerimiz var, Manas
Üniversitesi var, Ahmet Yesevi Üniversitesi var,
Azerbaycan’da çeşitli okullarımız var. Sayın Bakandan ricamız odur ki özellikle
bir Manas Üniversitesini ziyaret etmesini biz istiyoruz, bir Ahmet Yesevi Üniversitesini ziyaret etmesini bekliyoruz.
Azerbaycan’a gidiniz, Azerbaycan’daki Türk okullarının durumları, fiziki
yapıları çok kötüdür. Üniversitelerimizin görüntüleri, özellikle devlet
üniversitelerinin desteklemiş olduğu, yani Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak
onur duyduğumuz, desteklemiş olduğumuz üniversitelerimizin birçoğunun fiziki
yetersizlikleri vardır, kadro yetersizlikleri vardır. Oralara hem maddi
imkânları vermeli hem de beraberinde de oralardaki üniversitelerimizin veyahut
da Millî Eğitim Bakanlığına bağlı olan okullarımızın Türkiye Cumhuriyeti
devletinin gösterdiği veyahut da Türkiye Cumhuriyeti’nin temsili noktasında da
çok farklı yerlerde olması gerekiyor ama gördüğümüz kadarıyla oralardaki
üniversitelerimiz maalesef yetersiz konumdadır ve ilgi beklemektedir, alaka
beklemektedir.
Bunların yanında, özellikle
Türk dünyasından çocuklarımız işte Türkiye’de okuyorlar. Büyük Öğrenci Projesi
içerisinde, Türkiye’mizde çocuklarımız okuyor ama o çocuklarımızın okuma
şartlarının iyileştirilmesi gerekiyor. Onlar, o çocuklar, bizlerin misafirleri
yani o coğrafyadan, annesinin, babasının dışında gelmişler, bizim kucağımıza
gelmişler, bizim ülkemize gelmişler. O çocuklara da kredi konusunda olsun
veyahut da yurt konusunda olsun, elimizden gelen imkânların en iyisini sunmak
mecburiyetindeyiz. Onların da okullarını bitirdikten sonra kendi bölgelerine
gittikleri zaman oralarda Türkiye’de okumuş olmalarının ve Türkiye’deki o
güzellikleri görmüş olmalarının anlatılması gerekiyor.
Bunların yanında, yine Türk
dünyasında, bazı üniversitelerin Türkiye’mizde denklik problemleri vardır. Bu
noktalarda da Türkiye’mizden çok büyük bir beklenti içerisinde olunduğunu ifade
etmek istiyorum. Yani, o coğrafyada okullarını bitirmişler ama Türkiye’de
denklik almamış oldukları için de sorunlarla karşı karşıyalar. Mühendis
okullarını bitirmişler, tıp fakültesini bitirmişler yahut işletme fakültelerini
bitirmişler, o çocuklarımız da denklik bekliyorlar. Bu noktalarda da Meclisin
çalışma yapması gerekiyor ve şu ana kadar da çalışma yapmış değildir yani Millî
Eğitim Bakanlığından, YÖK’ten, bu yönlü olarak da çalışma beklediğimizi veyahut
da ilgi beklediğimizi ifade etmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
REŞAT DOĞRU (Devamla) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sözün sonu: Üniversiteler
kuruldu, yeni üniversiteler de kurulacak. İnanıyorum ki bu kurulmakta olan
üniversiteler, ülkemizde hem çok önemli noktalarda hizmetlerin yapılmasını
sağlar hem de Hükûmetin yapacağı çalışmalarla, şu ana
kadar yapmış değildir ama işsizlik konusunda da çok büyük aşamalar alınır diyor
ve önergemizin kabulünü bekliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
8’inci madde üzerinde iki
adet önerge vardır, geliş sırasına göre okutup aykırılıklarına göre işleme
alacağım.
TBMM Başkanlığına
506 sıra sayılı kanun
tasarısının 8. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.
“Bu Kanun hükümlerini Millî
Eğitim Bakanı yürütür.”
Nevzat Korkmaz M. Akif Paksoy Mustafa
Kalaycı |
Isparta Kahramanmaraş Konya |
Erkan Akçay Muharrem
Varlı |
Manisa Adana |
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 506 Sıra Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 8
inci maddesinin “Bu Kanun hükümleri Milli Eğitim Bakanlığı tarafından
yürütülür.” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bengi Yıldız İbrahim Binici M. Nezir Karabaş |
Batman Şanlıurfa Bitlis |
Pervin Buldan Akın Birdal Hasip Kaplan |
Iğdır Diyarbakır Şırnak |
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun tasarısı ile kurulması
öngörülen üniversiteler ile ilgili bulunduğu Bakanlık arasındaki koordinasyonun
sağlanması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
506 sıra sayılı kanun
tasarısının 8. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.
“Bu Kanun hükümlerini Millî
Eğitim Bakanı yürütür.”
Nevzat Korkmaz (Isparta) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Mehmet Akif Paksoy, Kahramanmaraş
Milletvekili.
Buyurun Sayın Paksoy. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF PAKSOY
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önergemiz hakkında söz
almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Kıymetli arkadaşlar, AKP’nin
eğitim politikası, zamanın Maarif Nazırı Emrullah
Efendi’nin meşhur “Öğrenciler olmasa maarifi ne güzel idare ederdik.” sözüyle
tıpatıp örtüşüyor. Dalgınlığıyla meşhur Emrullah
Efendi’nin sonradan galatı meşhur olan “öğrenciler olmadan maarifi idare etme”
düşüncesiyle, sırf talebe dayalı, hesapsız kitapsız üniversite açan AKP zihniyeti
arasında bence hiçbir fark yoktur.
Eğitimde niceliğe verdiği
önemi niteliğe vermeyen, mevcut durumda bile vakıf üniversitelerinin birçoğunun
kontenjanlarının yüzde 50 civarında dolduğu, birçok devlet üniversitelerinde
bazı branşlarda kontenjanların büyük oranda boş
kaldığı ortamda çözüm olarak daha çok üniversite açmak, şeker hastasına daha
çok bal yedirmeye benziyor.
Kıymetli arkadaşlar, yanlış
anlaşılmasın, kimsenin üniversite açılmasına karşı olduğu yok. Ancak
üniversitelerin başta öğretim elemanı olmak üzere kadroları yıllardır
verilmeden, fiziki binaları olmadan, öğrencilerin barınma imkânları
oluşturulmadan, “Göç yolda düzelir.”
mantığıyla çok sayıda üniversite açmak Türk millî eğitimine verilecek en büyük zarardır.
Zaten AKP İktidarının eğitimden anladığının bedava kitap dağıtmak, yoksulluktan
anladığının yandaşları ihya eden yardım paketleri dağıtmaktan ibaret olduğunu
hepimiz biliyoruz.
Bu tasarı hakkında
görüşlerini açıklayan sayın milletvekilleri kendi seçim bölgelerindeki
üniversitelerin sorunlarını dile getirdiler, ben de kendi seçim bölgem
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesiyle ilgili birkaç hususu yüce heyete arz
etmek istiyorum.
Kahramanmaraş Sütçü İmam
Üniversitesi 1992 yılında kuruldu. Üniversitemize o tarihte 1.398 akademik, 960
idari kadro tahsis edildi. O tarihten bu yana geçen on sekiz yılda
üniversitemize yeni kadro tahsisi yapılmadı. Sütçü İmam Üniversitesinin kadro
talebi, sekiz yıllık AKP iktidarı döneminde, sırf rektör yandaş olmadığı
gerekçesiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulundan geçirilmedi.
Kıymetli arkadaşlar, YÖK
sizin oldu, Sayın Rektörün görev süresi de bu yıl içerisinde sona erecek.
Sizden istirham ediyorum, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesine yandaş rektör
atanmasını beklemeden Tıp Fakültemize talep edilen kadroları çıkarın diyorum.
Bakın, sizin rektörünü yandaş kabul etmediğiniz için kadrosunu vermediğiniz
üniversitemiz Türkiye'nin en modern Üniversite-Sanayi-Kamu İşbirliği Araştırma
Merkezini faaliyete geçirdi. Burada Türkiye'nin en modern laboratuvarını
kurdu, hatta burası bir laboratuvar merkezi hâlinde
çalışıyor. Kadrosunu vermediğiniz bu üniversite, Kahramanmaraş’ta bir teknokent kurulması için Sanayi Bakanlığına başvurdu.
Bakanlığın izni tamamlandığı takdirde 1 milyonu aşkın nüfusuyla Türkiye'nin
17’nci büyük ili olan sanayi kenti Kahramanmaraş daha büyük atılımlara imza
atacak.
Bu
memleket hepimizin. Hizmet üretirken, beytülmalin
imkânlarını dağıtırken, yandaş hesabı yapmadan, hakça, adil bir mekanizma
kurmak gerekir. Maalesef, bu hassasiyeti AKP İktidarında görmüyoruz. Sizin
aklınız fikriniz gündem değiştirmek için siyasi manipülasyonlar
yapmak, topluma millete hizmet etmek değil.
Üniversitemizin önümüzdeki
öğretim döneminde 20 bini aşkın öğrencisi olacaktır. Kuruluşunda 4 fakülte, 8
meslek yüksekokuluyla faaliyetini sürdürürken şimdi 9 fakülte ve 10
yüksekokulla öğretim yapmaktadır. Biraz insaf edin, kuruluşundaki personel
sayısıyla bu üniversitenin kaliteli bir öğretim yapması, proje üretmesi ne
kadar mümkündür? Siz öğretimi sadece istatistik ve üniversite açmak olarak
anladığınız için diğer sorunlar gündeme dahi gelememektedir. Kahramanmaraş
Sütçü Üniversitesinin yurt kapasitesi 750 kişidir. Ranza atılmak suretiyle bu
kapasite 1.500’e çıkarılmaktadır. 20 bin öğrenciye hizmet veren bir üniversitede
bu oran son derece yetersizdir.
Sayın milletvekilleri, bu Hükûmet Kahramanmaraş’tan aldığı oyun karşılığını hizmet
olarak vermemiştir. Bir Bakanınız ilköğretime SBS koyuyor, diğer Bakanınız bunu
kaldırıyor. Siz seçim meydanlarında “Biz her ile üniversite açtık.” nutukları
atmaya hazırlanacağınıza…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Paksoy, tamamlayınız.
MEHMET AKİF PAKSOY (Devamla)
– …”Milyonlarca işsizimizin şu kadarına istihdam oluşturduk.” demek için
çalışın. Ceyhan, Tarsus, Elbistan gibi büyük ilçelerimize -arkadaşlarımız daha
önce dile getirdiler- teknoloji fakülteleri, hatta üniversite açılması yararlı
olacaktır. Hükümete bu konuda da çalışma yapmaya davet ediyoruz.
Şimdi Türkiye’de büyük
çoğunluğu vasıfsız işsizlik var. Devri iktidarınızda üniversite mezunları da
işsiz kalmaya başladı. Gelecek yıllarda bu sayı daha da artacak, herkes
üniversite mezunu, herkes işsiz. “Durmak yok yola devam.” diyeceksiniz.
“Herkes üniversite mezunu,
herkes işsiz.” sloganınız için size kolaylıklar diliyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Paksoy.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir önerge.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Böylece, ikinci bölümde yer
alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
İç Tüzük’ün 86’ncı maddesi
gereğince oyunun rengini
belli etmek üzere ve lehte olmak üzere söz isteyen Behiç Çelik,
Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın Çelik. (MHP
sıralarından alkışlar)
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 506 sıra sayılı Tasarı’nın lehinde konuşmak
üzere söz aldım. Hepinize saygılarımı sunuyorum.
Değerli arkadaşlar,
üniversite kurmak, üniversite tesis etmek, üniversitenin sevk ve idaresini en
iyi şekilde sağlamak, üniversitelerin yasal zeminini en iyi şekilde oluşturmak
sanırım kendi milletimize ve devletimize olan en önemli görevlerimizden,
vecibelerimizden biri ya da birincisidir çünkü ilme hizmeti esas almayan
toplumların bekası olamaz. Bu sebeple ilmi yüceltmek, ilim sahibi insanları
çoğaltmak, dolayısıyla ilim sahibi insanları oluşturacak olan üniversite
kurumlarını Türkiye'nin dört bir tarafına yaymak oldukça önemlidir. Bu nedenle bu
çalışmanın anlamını çok iyi biliyor ve takdir ediyoruz ancak burada birkaç
hususa değinmek isterim.
Üniversite kurmak, sadece
başlı başına doyurucu bir hizmet olamaz. Bunun kantitesinin
yanında kalitesini de gözetmek gereği ortadadır yani üniversiteyi kurarken, her
ile kurarken kalite unsurunu, nitelik unsurunu da gözden ırak tutmamak gerekir.
Bunu sağlamanın yolu da bilimde ve sanatta kendisini kanıtlamış, ispat etmiş
değerli insanların bu kurumların ve özellikle yeni oluşturulan üniversitelerin
bünyesinde görev almalarını sağlayıcı birtakım özendirici önlemleri de almak ve
geliştirmek gereğini dikkatinize sunuyorum.
Elbette her ile üniversite
kurulmalıdır ama bu yeterli değildir dedik. Bunun yanında, üniversiteyi
kaldırabilecek diğer yerleşim birimlerinin, özellikle büyük ilçelerimizin
gözetilmesini ve oralarda da üniversite oluşturulmasını özellikle belirtmek
istiyorum.
Mersin Üniversitesi benim
ilimde oldukça önemli roller ifa etmekte ve Mersin’in inkişafında çok önemli
görevler üstlenmektedir. Mersin Üniversitesinin çok değerli bilim insanları
Mersin’in sosyal, bilimsel ve kültürel hayatına oldukça önemli katkılar
sağlamaktadır. Ancak Mersin gibi büyük bir ilin sadece tek bir üniversiteyle ve
bir vakıf üniversitesiyle iktifa etmesi de mümkün değildir. Bu nedenle,
Mersin’de, özellikle ve önemle vurgulamak isterim ki Tarsus’ta, Silifke’de ve
Anamur’da öncelikle üniversite kurulması önem arz etmektedir. Yüce Meclisin bu
ilçelerimizde üniversite kurulmasını da önümüzdeki günlerde, aylarda dikkate
alacağını ümit ediyor ve bu beklentimi burada dikkatlerinize sunmak istiyorum.
Diğer bir konu da:
Üniversitelerimizde Türkçeyle, Türk diliyle öğretimin yapılmasının
zorunluluğunu vurgulamak isterim çünkü dünyanın sayılı önemli dillerinden olan
ve bir sıralamaya göre dünyanın 5’inci büyük dili olan Türkçenin
üniversitelerimizde bilim dili olarak kullanılması büyük önem arz etmektedir.
Bu demek değildir ki başka dillere üniversitelerimiz kapısını kapatsın, bu
değil. Çünkü akademik eğitim tarihi çok geniş ve köklü olan Türk tarihinde, biz
Türklerde, özellikle son bin yıl içerisinde Nizamiye medreselerini, Sahnı Seman
medreselerini ve buradan yetişen çağın bilim insanlarını vurgulamak isterim.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Çelik.
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
1770’li yıllardan itibaren
Batı’nın etkisiyle mühendishanelerin açıldığı ve Batılı anlamda üniversitelerin
ve akademik yapıların oluşturulduğunu özellikle vurgulamak istiyorum.
Ben lehte söz almıştım. Bu
konulara dikkatinizi çekerek, Türkiye’mizin gelecekte üniversiteleriyle ayağa
kalkacağını özellikle vurgulayarak bu tasarının yasalaşması aşamasına gelmiş
bulunuyoruz. Bunun hayırlı olmasını, yüce milletimize ve devletimize hayırlı
olmasını diliyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Çelik.
Oyunun
rengini belli etmek üzere aleyhte söz isteyen Kamer Genç, Tunceli Milletvekili.
Buyurun Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 506 sıra sayılı Yasa Tasarısı ile kurulmak
istenen üniversiteler var. Tabii, üniversitelere karşı çıkmak mümkün değil ama
ben burada bu 1’inci maddeye bağlı 130’uncu maddedeki hükûmet
tasarısında “Kayseri Üniversitesi” ve Komisyonda “Abdullah Gül Üniversitesi”
olarak değiştirilen kısma karşıyım.
Şimdi, Cumhuriyet Halk
Partisi… Atatürk’ün annesinin isminin bir üniversiteye verilmesi konusunda
yapılan öneriyi reddediyorsunuz ama Abdullah Gül adına üniversite kuruyorsunuz.
Biraz Abdullah Gül’ü tanıtmak istiyorum.
Şimdi, Abdullah Gül
biliyorsunuz Suudi Arabistan’da…
AHMET YENİ (Samsun) – “Sayın
Cumhurbaşkanı” diyeceksin. Sayın Cumhurbaşkanı..
KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu
kardeşim sana ne ya!
AHMET YENİ (Samsun) – Saygı
duyacaksın!
KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi,
Abdullah Gül Suudi Arabistan’da bir bankada çalışıyor, Türkiye’ye geliyor bir
partinin genel başkan yardımcısı oluyor. Bu parti Anayasa Mahkemesi tarafından
kapatılıyor.
AHMET YENİ (Samsun) – Hâlâ
oradasın değil mi? Geç kaldın, geç…
KAMER GENÇ (Devamla) – Normal
olarak o parti kapatılınca parasının Hazineye gitmesi lazım ama kendisi o
partide genel başkan olmasına rağmen ve genel başkan ve yönetim kurulu orada o
paraları naylon fatura düzenlemek suretiyle bunları birtakım yerlere harcandı göstermek
suretiyle Hazinenin parasını başka yerlere aktarıyorlar. Tabii, burada kendi
katkısı olup olmasa bile bir yerde çalıştığı zaman bir kişi, eğer hakikaten
memleketin böyle menfaatleri söz konusuysa en azından kendisinin bir hatası
olmasa diyebilir ki: “Arkadaş, bu devletin parasıdır. Siz bunu harcayamazsınız
böyle. Dolayısıyla ben sizin yönetiminizle beraber hareket etmem.” demesi
lazım.
Yine kendisi Devlet
Bakanıyken Kalkınma Bankasında 2 milyara yakın…
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Bunun
ne alakası var?
KAMER GENÇ (Devamla) –
…yiyecek içecek paralarını kendisi cebinden harcaması gerekirken Kalkınma
Bankasının parasından, oradan harcatıyor. Sonra müfettiş bunu zimmet buluyor,
bunu da ödemiyor.
AHMET YENİ (Samsun) –
Bunların cevabını verdi.
KAMER GENÇ (Devamla) –
Ödemeyince bu defa mahkemeye gidiyorlar, mahkemede bu 2 milyar lirayı kendisine
tahsil ettiriyorlar.
MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN
(Balıkesir) – Niye anlatıyorsun bunları?
KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi,
yine arkadaşımız burada AKP’nin oylarıyla Çankaya’ya gönderildi.
AHMET YENİ (Samsun) – Arkadaş
değil, Cumhurbaşkanı.
KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi,
Çankaya…
AHMET YENİ (Samsun) – Nereden
arkadaş oluyor be? Senin arkadaşın olur mu?
KAMER GENÇ (Devamla) – Senin
arkadaşın, hadi senin arkadaşın…
AHMET YENİ (Samsun) – Sayın
Cumhurbaşkanı…
BAŞKAN – Sayın Yeni, lütfen…
KAMER GENÇ (Devamla) – Bu
Çankaya’da öyle keyfî muameleler yaptı ki mesela bunların birisi YÖK’e atadığı
Başkan.
MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Sana
ne ya!
KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi,
YÖK’e atadığı Başkanın yaptığı işlemlere bakın. En son, yani rektör
atamalarındaki keyfiliklerle bakın. Efendim, gidiyor, Giresun Üniversitesinde
32 oy alan kişiyi, 29 oy alan kişiyi liste dışı bırakıyor bu YÖK, YÖK Başkanı,
tutuyor 1 oy alanı -yani 2 oy alıyor ama birisi kendisinin- listeye sokuyor.
Şimdi, insanlarda hak,
adalet, vicdan, Allah korkusu olsa böyle bir işlem tesis eder mi? Bunun
sorumlusu kim? Bunun sorumlusu Abdullah Gül.
AHMET YENİ (Samsun) – Sayın
Cumhurbaşkanı diyeceksin, saygısız adam!
KAMER GENÇ (Devamla) – Nitekim, bunun ataması yapılırken bu YÖK Başkanı diyor ki:
“Efendim, beni tembihlediler Tayyip Bey ile Abdullah
Bey, ‘Aman ha, bu söylediklerimizi dışarıda söyleme, yoksa bizim ipimizi
çekerler.” Ama ne söylediklerini bilmiyorum.
Şimdi, bu kişi, yine, ne oldu?
AHMET YENİ (Samsun) – Kişi değil,
Sayın Cumhurbaşkanı… Öğreneceksin!
KAMER GENÇ (Devamla) – Böyle, bu
tıynetteki bir adamı buraya YÖK Başkanı atıyor ve Türkiye'deki üniversitelerin
seviyesini bu duruma getiriyor.
Şimdi, gelelim Anayasa’ya. Şimdi,
Anayasa değişikliği yapıldı.
MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Anayasa
değişikliği değil bu.
KAMER GENÇ (Devamla) – Anayasa
değişikliğinde, burada temel konu: Sizin bir tek isteğiniz vardı, Anayasa
Mahkemesini ele geçirmek. Bu getirdiğiniz Anayasa değişikliğiyle ne yapacak
Abdullah Bey? O 4 tanesini oraya üye tayin edecek. Kimin karakterindekini oraya
üye tayin edecek? İşte, YÖK Başkanının karakterindeki adamları tayin edecek.
Dolayısıyla, ne yapacak? O Anayasa Mahkemesi artık Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan’ın mahkemesi olacak ve tamamen hukuktan
ayrı, haktan ayrı, tamamen kendinizin zamanında -daha bir sene sonra seçime
gidip gitmeyeceğiniz belli değil- öyle keyfî kanunlar çıkaracaksınız ki bu
arada, bu kanunlar Anayasa Mahkemesine gitse dahi iptal etmeyeceksiniz.
Tayyip Bey bugün diyor ki size: “Bu Anayasa referandumda kabul
edilirse Türkiye'nin kaderi değişecek.” Doğru söylüyor. Nasıl kaderi değişecek?
Laik Türkiye Cumhuriyeti ortadan kalkacak, yerine dikta rejimi gelecek. Yani
sizin burada getirdiğiniz… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) –
Sen halkına güvenmiyor musun? Sen önce halkına güven!
AHMET YENİ (Samsun) – Millete
güveneceksin, millete!
KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu,
arkadaş, göreceğiz. Ben şimdi burada ikaz görevimi yerine getiriyorum.
Dolayısıyla ne olacak?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
KAMER GENÇ (Devamla) – Türkiye
Cumhuriyeti devleti, yani burada, artık cumhuriyete, laikliğe, Türkiye'nin
çağdaş bir devlet olmasına uygun olan kanunlar, bunlar tamamen sizin
zamanınızda yürürlüğe girecek.
Mesela, geçen gün işte Diyanet
İşleri Kanunu çıkardınız. Diyanet İşleri Başkanına şu yetkiyi verdiniz:
Kanunları ve tüzükleri inceler. Neye göre inceleyecek? Fetva mı verecek? Ulema
mı verecek? Yani, böyle bir şey olur mu? Dolayısıyla, şimdi, bu kanuna karşı…
CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Siz de
oy verdiniz?
KAMER GENÇ (Devamla) – Bu yetki Danıştaydadır. Danıştay’ın Anayasa’nın 155’inci maddesine
göre ve 115’inci maddesine göre kanun tasarısı ve tüzükleri inceleme yetkisi
var. Şimdi, burada aldınız kime verdiniz? Diyanet İşleri Başkanına verdiniz.
Neye göre bunu inceleyecek? Tabii ki, neye göre oldu? Ulema kurallarına göre.
Yani, getirilen bu kanunda Abdullah Gül adına bir üniversite açılmasının…
AHMET YENİ (Samsun) – Sayın
Cumhurbaşkanı diyeceksin.
KAMER GENÇ (Devamla) – Abdullah
Gül’le ilgili değerlendirmeleri yaptım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) - İşte sizin
değer verdiğiniz konular bunlardır.
Dolayısıyla, ben bu nedenlerle bu
kanuna karşıyım.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Genç.
Sayın milletvekilleri, tasarının
görüşmeleri tamamlanmıştır.
Tasarının tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
Alınan karar gereğince kanun tasarı
ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 14
Temmuz 2010 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.