Normal 45115 2 13 2010-08-05T15:13:00Z 2010-08-05T15:13:00Z 1 64256 366263 TBMM 3052 859 429660 11.5606 Clean Clean 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

          

DÖNEM: 23                            CİLT: 75                    YASAMA YILI: 4

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

133’üncü Birleşim

13 Temmuz 2010 Salı

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

         I.  - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

       II.  - GELEN KÂĞITLAR

     III.  - YOKLAMALAR

      IV.  - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un, Dünya Hukuk Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı

2.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Adalet Bakanlığının kamuoyuna yansıyan bazı uygulamalarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı

3.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, Manisa ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

       V.  - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin, kadın ve çocuklara yönelik cinsel istismarın araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla  Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/825)

2.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin, işçilerin sendikalaşması konusunda yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla  Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/826)

3.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve 19 milletvekilinin, toplu mezar iddialarının araştırılması amacıyla  Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/827)

4.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal ve 19 milletvekilinin, bazı illerde yaşanan toplumsal olayların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla  Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/828)

 

 

B) Önergeler

1.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis’in, (2/404) esas numaralı Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/226)

      VI.  - ÖNERİLER

A) SİYASI PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

 

1.- (10/812) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 13/7/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi

2.- (10/79, 10/291) esas numaralı Meclis Araştırması önergelerinin ön  görüşmelerinin, Genel Kurulun 13/7/2010 Salı günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun, 13 Temmuz 2010 - 30 Eylül 2010 tarihleri arasında, TBMM İç Tüzüğü’nün 54’üncü maddesinin birinci fıkrasında belirtilen gün ve saatlerde çalışmasına; belirtilen tarih aralığındaki birleşimlerde, Genel Kurulun 3/10/2007 tarihli 3’üncü Birleşiminde kabul edilen Danışma Kurulu önerisi doğrultusunda Genel Kurulun gündeminin oluşturulmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

4.- Gündemdeki sıralama ile çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine;  526, 536, 523 ve 527 sıra sayılı kanun tasarılarının İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi

VII. - AÇIKLAMALAR

1.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, seçim barajı konusu tartışılırken zaman zaman örnek olarak verilen, Yunanistan’da uygulanmakta olan yüzde 3 seçim barajının Türkiye’de uygulanmakta olan seçim barajından daha adaletsiz olduğuna ilişkin açıklaması

2.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, MHP grup önerisine ilişkin açıklaması

3.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, konuşmasındaki “kendilerinin çalıştığı ama iktidar partisi ve Hükûmetin çalışmadığı” şeklindeki ifadelerini kabul etmelerinin mümkün olmadığına ilişkin açıklaması

VIII. -  KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

 

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)

4.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 4 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/845, 1/884, 2/701) (S. Sayısı:506)                                              

IX. -  YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Ordu Milletvekili Rahmi Güner’in, Aydınlık Dergisine yönelik işlemlere ve basın özgürlüğüne ilişkin Başbakandan sorusu ve  Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/11456) (Ek cevap)

2.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, gizli tanıklık ve tanık koruma programına ilişkin sorusu ve  Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/13102) (Ek cevap)

3.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, kadına yönelik bir şiddet olayına ilişkin sorusu ve  Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/13780) (Ek cevap)

4.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın, Erzincan Üniversitesinin bazı öğrencilerinin tutuklanmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve  Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/14372)

5.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, Muş E Tipi Kapalı Cezaevinde yapıldığı iddia edilen uygulamalara ilişkin sorusu ve  Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/14378)

6.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, bir tutuklunun ölümü olayına ilişkin sorusu ve  Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/14441)

7.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Bülent Arınç’a suikast iddiası soruşturmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve  Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/14493)

8.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, bazı cezaevlerindeki ölüm olaylarına ilişkin sorusu ve  Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/14572)

9.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, kadın tutuklu ve hükümlülere ilişkin sorusu ve  Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/14605)

10.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, denetimli serbestlik ve yardım ile koruma hizmetlerine ilişkin sorusu ve  Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/14793)

11.- İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter’in, Bursa H Tipi Kapalı Cezaevinde yapıldığı iddia edilen bazı uygulamalara ilişkin sorusu ve  Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/14794)

12.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Rusya ile nükleer santral konusunda yapılan anlaşmalara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14809)

13.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, TTK’ya sağlanan desteklerin kaldırılacağı iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı   (7/14884)

14.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Rusya ile imzalanan nükleer santral yapılmasına dair anlaşmaya ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14902)

15.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, Diyanet İşleri Başkanlığının hac ve umre hizmetlerinden elde ettiği gelire ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/14955)

16.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Bulgaristan göçmenlerinin konut sorununa ilişkin Başbakandan sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı (7/14968)

17.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, işsizlik sorununa ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/14975)

18.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, bir şirketin halka arzına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı  Ali Babacan’ın cevabı (7/14976)

19.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, bir gölden kum alınmasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/15094)

20.- Trabzon Milletvekili Süleyman Latif Yunusoğlu’nun, Rize Ticaret Borsasının Çay Araştırma Enstitüsü kurmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı  Egemen Bağış’ın cevabı (7/15098)

21.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, Sakarya-Akyazı’da fay hattı yakınındaki yapılaşma yasağının daraltılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve  Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in  cevabı (7/15104)

22.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, TOKİ’nin bazı arazileri alım satımıyla ilgili iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve  Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in  cevabı (7/15117)

23.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, terör olaylarının artmasına ve Başbakanın bir açıklamasına ilişkin sorusu ve  Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı  (7/15316)

 

 

 

 

 


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.05’te açılarak beş oturum yaptı.

Uşak Milletvekili Mustafa Çetin, Uşak ilinin tanıtım sorunlarına,

Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı, Konya’daki yoğun dolu yağışının meyve-sebze ve hububata verdiği zararlara,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

Kütahya Milletvekili Alim Işık, Kütahya ili Dumlupınar ilçesinde 4 Temmuz 2010 tarihinde meydana gelen dolu yağışından zarar gören çiftçilerin durumuna,

Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu, Edirne’nin Keşan ilçesinde bir kömür madeninde çıkan yangından sonra meydana gelen göçük nedeniyle mahsur kalan 3 işçiye,

Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan, Burdur ilinde meydana gelen dolu yağışı nedeniyle mağdur olan üreticilerin Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarıyla ilgili bir yapılandırmaya gidilmesine,

Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir, Gaziantep’in köylerinde yaşanan büyükbaş hayvan hırsızlıklarına,

Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Tarım Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in, bir milletvekilinin kardeşinin cenazesine katılması nedeniyle Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın gündem dışı konuşmasına cevap verememesine,

İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam, Mecliste, en azından nöbetçi bir bakanın bulunarak gündem dışı konuşmaları izlemesi gerektiğine ve tarımda sıkıntıların had safhaya vardığına,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

Zonguldak Milletvekili Ali Koçal ve 25 milletvekilinin, Atatürk Orman Çiftliğinin yönetiminde usulsüzlük yapıldığı iddialarının araştırılması (10/821),

Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, kırsal alanda yaşayanların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/822),

Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş ve 19 milletvekilinin, HES projelerinin çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/823),

İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin, engellilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/824),

Amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan (10/164, 10/425) esas numaralı, enerji politikaları ile enerji üretim, dağıtım, iletim ve kullanımındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin görüşmelerinin Genel Kurulun 9/7/2010 Cuma günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),

3’üncü sırasında bulunan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/761) (S. Sayısı: 458),

Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

4’üncü sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen ve görüşmelerine devam olunan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 4 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/845, 1/884, 2/701) (S. Sayısı: 506) 1’inci maddesine bağlı ek madde 132’ye kadar kabul edildi; ek madde 132 üzerindeki önergelerin görüşülmesi sırasında istem üzerine elektronik cihazla yapılan yoklamalarda toplantı yeter sayısı bulunamadı.

Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk, MHP grup önerisinin aleyhinde konuşan Hatay Milletvekili Mustafa Öztürk’ün, “476 tane reaktör, santral vardır dünyada.” ifadelerinin doğru olmadığına,

Konya Milletvekili Sami Güçlü, Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, konuşmasındaki “Konya’da bir teknik üniversite kurulurken Selçuk Üniversitesinin mevcut potansiyelini kullanmaya tenezzül etmeyelim.” ifadelerine,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

506 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmeleri sırasında istem üzerine elektronik cihazla yapılan yoklamalarda toplantı yeter sayısı bulunmadığından, 13 Temmuz 2010 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 18.48’de son verildi.

                                                       

Nevzat PAKDİL

Başkan Vekili

                   Murat ÖZKAN                                                                         Fatih METİN

                         Giresun                                                                                      Bolu

                       Kâtip Üye                                                                                Kâtip Üye

Bayram ÖZÇELİK

Burdur

Kâtip Üye

 

No.: 177

II.- GELEN KÂĞITLAR

12 Temmuz 2010 Pazartesi

Tezkere

1.- Sayıştayda Açık Bulunan 5 Sayıştay Üyeliği İçin Yapılacak Seçime Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/1253) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.7.2010)

Rapor

1.- Türkiye Cumhuriyeti ile Ürdün Haşimi Krallığı Arasında Serbest Ticaret Alanı Tesis Eden Ortaklık Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/893) (S. Sayısı: 540) (Dağıtma tarihi: 12.7.2010) (GÜNDEME)

 

No: 178

 

13 Temmuz 2010 Salı

Meclis Araştırması Önergeleri

 

1.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 Milletvekilinin, kadın ve çocuklara yönelik cinsel istismarın araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/825) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.05.2010)

2.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 Milletvekilinin, işçilerin sendikalaşması konusunda yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/826) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.05.2010)

3.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve 19 Milletvekilinin, toplu mezar iddialarının araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/827) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.05.2010)

4.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal ve 19 Milletvekilinin, bazı illerde yaşanan toplumsal olayların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/828) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.05.2010)

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

 

1.- İstanbul Milletvekili Hüseyin Mert’in, 23 Nisan Çocuk Şenliği etkinliklerine engelli çocukların katılımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14185)

2.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Diyarbakır’daki hastanelerin depreme karşı dayanıklılığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14238)

3.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Elazığ’daki hastanelerin depreme karşı dayanıklılığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14239)

4.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa’daki hastanelerin depreme karşı dayanıklılığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14240)

5.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Korkuteli Hastanesinin bina ve uzman doktor ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14241)

6.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bayburt’taki hastanelerin depreme karşı dayanıklılığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14337)

7.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Gümüşhane’deki hastanelerin depreme karşı dayanıklılığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14338)

8.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Ayancık Devlet Hastanesindeki çocuk doktoru ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14339)

9.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Antalya’da açılması düşünülen yeni hastanelere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14341)

10.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, zayıflama ilaçlarına ve obeziteye ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14342)

11.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Siirt’te yaşanan bir olaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14367)

12.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, istismar ve şiddete uğrayan çocuklara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14368)

13.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, sivil toplum kuruluşlarına yapılan yardımlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14399)

14.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Ankara’daki hastanelerin depreme karşı dayanıklılığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14400)

15.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Kütahya’daki hastanelerin depreme karşı dayanıklılığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14473)

 

13 Temmuz 2010 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 133’üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Dünya Hukuk Günü münasebetiyle söz isteyen Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’a aittir.

Buyurun Sayın Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un, Dünya Hukuk Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dünya Hukuk Günü münasebetiyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Demokrasinin hukuk yoluyla varlık kazandığı demokratik hukuk devletinde hukukun evrensel ilkelerine saygı, hak arama yollarının açık tutulması, kanun önünde eşitlik, bireysel hak ve özgürlüklerin korunması, devletin hukuka bağlılığının güvence altına alınması temel değerlerdir. Bu değerlerin hayata geçirilmesi anayasa, yasalar ve bağımsız bir yargıyla mümkündür.

AK PARTİ kurulduğunda henüz daha iktidar olmadan, programıyla hukukun üstünlüğüne dayalı yönetim anlayışının teminatı olacağını ilan etmiştir. Kanunları hukuka, hukuku evrensel adalet ve insan hakları esaslarına dayandırmadıkça Türkiye'nin gerçek bir hukuk devleti olamayacağını ve uluslararası camiada saygın bir yer edinemeyeceğini savunmuş, yargısız bir hukuk düzeninin düşünülemeyeceğini, anayasa ve yasaların metinleri kadar onları yorumlayacak yargı organlarının da öneminin büyük olduğunu vurgulamıştır. Bu sözler ve hedefler programda yazılı metin olarak kalmamış, AK PARTİ’nin iktidara geldiği 2002 yılından bu yana toplumsal düzenin teminatı olan adalet sistemine azami ölçüde güvenin tesisini sağlayacak çok önemli adımlar atılmış, adalet hizmetlerinin yürütüldüğü fiziki mekânların iyileştirilmesi, teknolojinin adaletin hizmetine sunulmasıyla yetinilmemiş, başta ceza adalet sistemimiz olmak üzere mevzuatımız da çağın gerekleri ve hukukun üstünlüğü esas alınarak büyük bir değişim ve dönüşüme tabi tutulmuştur.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşunda belirlendiği gibi, bir hukuk devletidir ve bugüne kadar “demokrasi”, “insan hakları” ve “hukukun üstünlüğü” gibi temel değerleri esas almıştır. Türkiye AK PARTİ İktidarıyla son yedi buçuk yılda bu değerleri güçlendiren tarihî bir hukuk reformu sürecine sahne olmuş ve bu süreç Anayasa reformuyla çok daha önemli bir noktaya gelmiştir. Anayasa’mızda milletimizin beklediği, demokratik hukuk devletini güçlendirecek, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığını tesis edecek reform niteliğindeki yirmi altı maddelik değişiklik paketi 6 Mayıs tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilmiş, 12 Eylül 2010 tarihinde de milletimizin onayına sunulacaktır.

Yirmi altı maddenin tamamı, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel niteliklerini güçlendiren, demokrasimizin standartlarını yükselten, değişmesinde toplumun genelinde mutabakatın olduğu hükümleri içermektedir. Anayasa Mahkemesinin kararıyla da muhalefetin değişiklik paketiyle ilgili iddialarının hukuki temelden yoksun olduğu ortaya çıkmıştır.

Hepimiz hafta sonlarında seçim bölgelerimizdeyiz. Siyasi görüşleri farklı olan vatandaşlarımızın bu konuya partiler üstü yaklaştıklarına ve Anayasa değişliklerine “Evet.” oyu vereceklerine şahit oluyoruz.

Değişiklik paketinde yer alan kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasına, özürlülerin, yaşlıların, şehit ve gazi ailelerinin sosyal devlet ilkesinin bir gereği olarak daha iyi korunması ve gözetilmesine, çocuk haklarının anayasal temele kavuşturulmasına kimin itirazı olabilir?

Sendikal haklar ile grev hakkında öngörülen bazı sınırlamaların kaldırılmasına, memurlara ve diğer kamu görevlilerine toplu sözleşme hakkının tanınmasına, bilgi edinme ve kamu denetçisine başvurma hakkının düzenlenmesine kim “Hayır.” diyebilir?

Yüksek Askerî Şûra kararlarının yargı denetimine açılması, memur ve diğer kamu görevlilerine disiplin cezası olarak verilen uyarma ve kınama cezalarının da yargı denetimine açılması, askerî yargının görev alanının daraltılması ve sivillerin askerî mahkemelerde yargılanmasının tamamen önlenmesi gibi demokratik hukuk devletinin gereği olan bu düzenlemelere kim itiraz edebilir? Mukayeseli hukuk uygulamaları ve ülkemizin ihtiyaçları göz önüne alınarak Anayasa Mahkemesinin yeniden yapılandırılması, pek çok ülkede uygulanmakta olan bireysel başvuru müessesesinin yürürlüğe konulması, Askerî Yargıtayın ve Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin bağımsızlığının güçlendirilmesi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun demokratik, şeffaf ve geniş tabanlı bir yapıya kavuşturulması gibi hukukun üstünlüğünü güçlendirecek bu düzenlemelere kim “Hayır.” diyebilir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tunç, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Demokratik hayata yapılan kabul edilemez müdahalelerde görev alanların sorumluluklarını kaldıran geçici 15’inci maddenin kaldırılmasına demokrasiye inananların itiraz etmesi mümkün müdür?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 12 Eylül 2010 tarihinde milletimiz Anayasa’mızı darbe anayasası özelliğinden kurtaracak bu önemli değişikliklere “Evet.” diyerek demokratik hukuk devleti ilkesini güçlendirecektir.

Bu duygu ve düşüncelerle Dünya Hukuk Günü’nüzü kutluyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tunç.

Gündem dışı ikinci söz, Adalet Bakanlığının uygulamaları hakkında söz isteyen Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’e aittir.

Buyurun Sayın Köktürk. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Adalet Bakanlığının kamuoyuna yansıyan bazı uygulamalarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Bakanlığının kamuoyuna da yansıyan bazı uygulamalarına yönelik olarak gündem dışı söz almış bulunuyorum. Öncelikle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum ve geride bıraktığımız 10 Temmuz Dünya Hukuk Günü’nü Adalet Bakanlığının birtakım uygulamaları nedeniyle biraz buruk da olsa yürekten kutluyorum.

Değerli milletvekilleri, içinden geçtiğimiz süreçte, Sayın Yılmaz Tunç’un görüşlerinin aksine, yürütmenin bağımsız yargıya müdahaleleri olabildiğince artmış, Anayasa’nın 6’ncı maddesinin açık hükmüne rağmen, egemenliğin sadece AKP kontrolündeki yürütmeye ait olduğu algısı Adalet Bakanlığının tüm uygulamalarına hâkim olmuştur. Bunun en son aşaması Anayasa değişiklik tasarısıdır ve yürütmenin hâkimiyeti Anayasa değişikliğiyle pekiştirilmeye çalışılmakta, kuvvetler ayrılığı ilkesi ortadan kaldırılmaktadır. Bu anlayış, hukuk devletinin temel normları açısından son derece vahim bir durumu yansıtmaktadır. Ancak son günlerde, bu uygulamalar kadar vahim olan başka gelişmeler “Adalet Bakanlığında Amerikalı Savcı” başlığıyla ulusal basınımıza yansımıştır. Aynı gün Adalet Bakanlığından yapılan açıklama ile bu haberlerin yalanlanması, ABD ile aramızda bu yönde herhangi bir anlaşmanın bulunmadığının belirtilmesi, mevcut olan kaygı ve tereddütlerin giderilmesi konusunda yeterli olmamıştır çünkü Bakanlığın açıklamaları, bizzat Amerika Birleşik Devletlerinin Adalet Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığının resmî web sitelerindeki bilgilerle çelişmektedir, örtüşmemektedir.

Değerli milletvekilleri, ABD Adalet Bakanlığının web sayfasında, kısa adı OPDAT olan ABD Denizaşırı Adli Takibatı Güçlendirme Yardımı ve Eğitim Dairesinin programı dâhilinde, OPDAT’ın, Türkiye'de Dışişleri Bakanlığı, Amerikan Elçiliği, Türk Hükûmeti ile yakın ilişki içinde, PKK ve başka terör örgütlerince desteklenen ya da gerçekleştirilen şiddet eylemleriyle mücadele etmenin yöntemleri üzerinde çalıştığı, buna ek olarak yasaların çıkarılıp uygulanması, yolsuzluk ve yozlaşmayla ilgili davaların etkili bir şekilde araştırılması ve takip edilmesi imkânlarını geliştirme konusunda Türkiye’ye yardımcı olduğu ifadeleri açıkça yer almaktadır. Yine, ABD Dışişleri Bakanlığı sitesinde, 25-26 Ocak 2007’de OPDAT’ın Türkiye Genel Hukuk Danışmanının İstanbul’da bir program düzenlediğini, program katılımcılarının, terör suçları ve organize suçlarla ilgilenen mahkemeleri bulunan sekiz Türk kentinden cumhuriyet başsavcı vekilleriyle dört yargı temsilcisinden oluştuğunu açıkça belirtmektedir.

Değerli milletvekilleri, bunların yanı sıra, Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti kurulduğundan bu yana Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığının ABD’lilerle –az önce de ifade ettiğimiz gibi- özel yetkili ağır ceza mahkemeleri bulunan illerin cumhuriyet başsavcı vekillerinin de bir kısmına katıldığı, pek çok hâkim ve savcının iştirak ettiği on sekiz toplantı gerçekleştirdiği bilinmektedir. Yine bahsi geçen ABD’li savcının, Sayın Başbakan Erdoğan’ın ABD Başkanı Bush ile 5 Kasım 2007’de gerçekleştirdiği kritik görüşme öncesinde apar topar Türkiye’ye gelerek İstanbul’da Emniyet Müdürlüğünde bir dizi çalışmalar yaptığı ve bunun sonucunda Ergenekon soruşturmasının 5 Kasım 2007 tarihindeki Bush-Erdoğan görüşmesinde kararlaştırıldığı ciddi iddialar arasındadır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti egemen bir ulustur, egemen bir devlettir. Anayasa’mızın 6’ncı maddesine göre “Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.” Yargı yetkisi ülke egemenliğinin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu nedenle, Anayasa’mızın 9’uncu maddesinde yargı yetkisinin, egemenliğin gerçek sahibi olan Türk milleti adına bağımsız yargı tarafından yerine getirileceği açıkça belirtilmiştir. Yine Anayasa’mızın 138’inci maddesine göre, bağımsız yargıya emir ve talimat verilmesi, tavsiye ve telkinde bulunulması, bağımsız yargının soruşturma aşamasından başlayarak kovuşturma ve yargılama aşamalarında yönlendirilmesi kesinlikle açık bir dille yasaklanmıştır.

Bu iddialar, ABD Adalet ve Dışişleri Bakanlığının resmî sitesinde yer alan bilgiler ve Anayasa’mızın açık hükümleri karşısında ben Sayın Adalet Bakanımıza sormak istiyorum: Sayın Bakan, ABD Adalet ve Dışişleri Bakanlığının resmî sitesinde ülkemize yönelik olarak yer alan faaliyetler ve bu bilgiler doğru mudur?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Köktürk, lütfen tamamlayınız.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) - Şayet bu bilgiler doğruysa yasal olarak Adalet Akademisi tarafından gerçekleştirilmesi gereken Türk hâkim ve savcıların eğitilmesi görevi ABD Büyükelçiliğine, Büyükelçilikteki ABD’li savcıya veya 1991 yılında kurulan, kısa adı OPDAT olarak nitelendirilen, ABD’nin Denizaşırı Ülkelerdeki Adli Takibatı Güçlendirme Yardımı ve Eğitimi Dairesine mi bırakılmıştır?

Yine bu toplantılara, özel yetkili ağır ceza mahkemesi bulunan illerin cumhuriyet başsavcı vekilleri de katıldığına göre Ümraniye, Habur, Erzurum, Kafes, Balyoz gibi soruşturma, kovuşturma ve yargılamalarda bu toplantı ve görüşmelerin payı nedir?

Yine, bu ilişkilerin arttığı süreçte bölücü terörün azalmayıp arttığı, terör tanımının değiştiği, ulusalcılığın ve cumhuriyet mitinglerinin bir tehdit algısı olarak savcılık iddianamelerine girdiği göz önüne alındığında, bu acaba bir tesadüf müdür?

Ve son olarak Sayın Bakanım, ABD Adalet ve Dışişleri Bakanlığı sitesinde belirtildiği gibi, OPDAT’ın yönlendirmesi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Köktürk.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) – Bağlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Köktürk.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) – Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündem dışı konuşmaya Hükûmet adına Adalet Bakanı Sadullah Ergin cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; bugün, gündem dışı konuşma yapan Bartın Milletvekilimiz Sayın Yılmaz Tunç’un Dünya Hukuk Günü ve Zonguldak Milletvekilimiz Sayın Ali İhsan Köktürk’ün Adalet Bakanlığının uygulamaları konusunda yapmış olduğu gündem dışı konuşmalara Bakanlığım adına cevap vermek üzere kürsüdeyim. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, toplumsal yaşam, doğası gereği insanlar için bir zorunluluktur. İnsanın varlığının devam ettirilebilmesi, içinde bulunduğu toplumsal hayatın korunmasına bağlıdır. Bir toplumun varlığını sürdürebilmesi, ancak belli kuralların varlığı ve bu kurallara uyulmasıyla mümkün olabilmektedir. Modern devletlerde, toplum hayatındaki düzen, belli kuralların konulması ve bu kurallara uyulmamasının yaptırıma bağlanmasıyla sağlanmaktadır. Bu itibarla, devletin başlıca görevi, hukuka dayalı bir düzen kurmak ve bunu devam ettirmektir. Zira böyle bir düzen kurulmadan sosyal hayatın devamı mümkün değildir. Hukuk kurallarının amacı, söz konusu toplumsal düzeni sağlamaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepimizin bildiği gibi, Anayasa’mızın 2’nci maddesine göre, Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir. Bu bağlamda, cumhuriyetimizin en önemli niteliklerinden birisini hukuk devleti oluşturmaktadır. Hukuk devleti, yönetenlerin ya da siyasal iktidar sahiplerinin keyfî eylem ve işlemlerine karşı yönetilenlere hukuki güvenceler sağlayan bir devlet tipi olarak tanımlanabilir. Bir başka deyişle, yönetenlerin eylem ve işlemlerinin hukuka uygun olmasıdır. Bu anlamda, hukuk devleti, sadece hukuku olan değil, hukukun üstünlüğüne dayanan ve evrensel standartlarla uyumlu hukukun egemen olduğu devlettir. Hukukun üstünlüğüne dayalı ve kuvvetler ayrılığı sistemini benimseyen devletlerin amacı, evrensel ilkeler ışığında oluşturulan hukuk kurallarına vatandaşların ve devlet kurumlarının uymasını sağlamaktır.

Değerli milletvekilleri, son yıllarda hukuk devletinde ulaştığımız çıtayı daha da üstlere taşımak için yoğun bir çaba sarf etmekteyiz. Bu kapsamda, temel kanunlardan olan Türk Medeni Yasası’nın tamamen değiştirilmesinin yanında, başta Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Yasası olmak üzere ceza mevzuatımızı oluşturan temel kanunlar baştan aşağı yenilenmiştir. Belirtmek isterim ki söz konusu kanunlar, tamamen Türk hukukçularının ürünü olan, bir yandan çağın gereklerine uygun olarak insanoğlunun ulaşmış olduğu insan hakları seviyesini yakalayan, diğer yandan da toplumun ihtiyaçlarını karşılayan özgün eserlerdir. Aynı zamanda, bu kanunlar, bir mutabakatın sonucu olarak köklü değişiklikleri ortaya koymuşlardır.

Söz konusu yasalarla, günümüzde ayrı bir önemi haiz özgürlük ve güvenlik dengesi bir kuyumcu terazisi hassasiyetiyle hayata geçirilmeye çalışılmıştır. Standartları yüksek bir demokrasiye ulaşmak, etkin bir adalet sistemine kavuşmak ve vatandaşlarımızın hukuka daha fazla güvenini temin etmek amacıyla çalışmalarımızı kesintisiz sürdürmekteyiz ve bu çalışmalarla güven veren bir adalet sistemine ulaşmayı amaçlamaktayız.

Değerli milletvekilleri, bu duygularla, Bartın Milletvekilimiz Sayın Yılmaz Tunç’un Dünya Hukuk Günü münasebetiyle yapmış olduğu tespitlere ben de katılıyorum ve hepinizin Hukuk Günü’nü kutluyorum.

Bir diğer gündem dışı konuşmacımız Sayın Ali İhsan Köktürk’ün Adalet Bakanlığının uygulamalarına ilişkin yapmış olduğu değerlendirmelere ilişkin cevaplarımı sizlerle paylaşacağım. Sayın Köktürk konuşmasına başlarken yapılan Anayasa değişikliği ile yürütmenin yargı üzerindeki hâkimiyetinin daha da pekiştirilmeye çalışıldığını ifade etmiştir. Biz, bu tezleri hem Anayasa Komisyonundaki görüşmelerde hem Genel Kuruldaki yasama faaliyetleri esnasında defalarca dinledik ve bunların cevaplarını aslında buradan verdik. Ancak bizim yapmış olduğumuz Anayasa değişiklik çalışması, Avrupa Birliği müzakereleri çerçevesinde 23’üncü faslın açılması için gerekli olan yargı reformu stratejisindeki hedeflere uygun olarak yapılmıştır. Bunun, Avrupa Komisyonu açıklamalarına bakılması hâlinde, Venedik Komisyonunun temsilcilerinin beyanlarına bakılması hâlinde Avrupa’daki hukuk otoritelerinin de paylaştığı bir düşünce olduğunu görmek mümkündür.

Sayın Konuşmacının bir diğer tespiti “Adalet Bakanlığında Amerikalı savcı!” haberlerine ilişkin tespitlerdir. Bir süredir ulusal bir gazetemizde bu konuya ilişkin bir köşe yazarının yazıları yer almaktadır. Bu yazılara karşı gerekli cevaplar verilmiştir ancak ısrarla bunların tekrar gündeme getirilmesi karşısında şu tafsilatlı açıklamayı yapmak zarureti hasıl olmuştur:

Değerli milletvekilleri, Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasında 1980 yılında yapılmış Türkiye Cumhuriyeti ile Amerika Birleşik Devletleri Arasında Suçluların Geri Verilmesi ve Ceza İşlerinde Karşılıklı Adli Yardımlaşma Anlaşması yürürlükte bulunmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri ile hukuki ve cezai konularda adli  yardımlaşma, suçluların iadesi, terörizmin finansmanı ve kara para ile mücadele konularında iş birliği sürdürülmekle birlikte, Adalet Bakanlığında danışman savcı bulundurulması yönünde ikili bir anlaşma söz konusu değildir. İddia edildiği gibi, Bakanlığımız bünyesinde ABD’li bir savcı danışman olarak çalışmamıştır, kesinlikle böyle bir hadise gerçekleşmemiştir.

Diğer büyükelçiliklerde olduğu gibi, Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçiliğinde yerleşik hukuk danışmanı statüsünde belirli süre için görevlendirilen kişiler bulunmaktadır. ABD’nin yalnız Türkiye’de değil, dünyadaki pek çok ülkede de yerleşik hukuk danışmanlarının bulunduğu bilinmektedir. Bu çerçevede, ülkemizde de Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçiliğinde yerleşik hukuk danışmanı olarak görev yapan kişinin atanmasının Bakanlığımızla bir ilgisi bulunmamaktadır.

Amerika Birleşik Devletleri dışındaki ülkelerin büyükelçiliklerinde de hukuk danışmanı statüsünde görevliler istihdam edilmektedir. Kanada, Norveç ve Fransa bu ülkelere örnek olarak gösterilebilir. Bu kişiler kendi ülkelerinde devam eden adli soruşturma ya da yargılamalarla ilgili olarak ülkemize gönderilen adli yardım taleplerinin daha hızlı, etkin ve doğru bir şekilde yerine getirilebilmesi için gerek İçişleri Bakanlığı aracılığı ile gerek de doğrudan Bakanlığımızdan bilgi talebinde bulunabilmekte ve konu hakkında bilgilendirme yapılabilmektedir.

Değerli milletvekilleri, aynı şekilde, Türkiye'nin yurt dışında büyükelçiliklerinde görev yapan hukuk müşavirleri de bulundukları bölgelerdeki Türk vatandaşlarına adli yardım yaptığı gibi, Türkiye'nin uluslararası adli yardımlaşma taleplerini de yabancı ülke adalet bakanlıkları nezdinde talep etmektedirler. Ülkemizin Amerika Birleşik Devletleri de dâhil olmak üzere yabancı ülkelerde adli iş birliği, gerek çok taraflı ve ikili sözleşmeler gerekse uluslararası karşılıklılık prensibi çerçevesinde sürdürülmektedir. Kaldı ki terörizmin finansmanı, yolsuzluk ve kara para ile mücadele gibi sınır aşan örgütlü suçlarda yabancı ülkelerle karşılıklı iş birliği yoluna gidilmesi gerekliliği günümüzde her türlü izahtan varestedir. Bu çerçevede, ülkemiz ile Amerika Birleşik Devletleri makamları arasında terör örgütü PKK/KONGRA-GEL’in Avrupa’daki faaliyetlerinin sona erdirilmesi amacıyla Amerika Birleşik Devletleri’nin Ankara Büyükelçiliği yetkilileriyle yapılan ortak planlama ile Avrupalı savcıların terörle mücadele konusunda Türk meslektaşlarıyla bir araya gelerek gelecekte yapılabilecek iş birliği konularında fikir ve bilgi paylaşımında bulunmalarını teminen 25-26 Ocak 2007 tarihlerinde İstanbul’da ortak bir çalıştay düzenlenmiştir.

Söz konusu çalıştaya, Ceza Muhakemesi Yasa’mızın 250’nci maddesi uyarınca yetkili cumhuriyet başsavcı vekillerinin yanı sıra Almanya, İngiltere, Belçika ve Hollanda’dan 2’şer savcı katılmıştır. Ayrıca, Bakanlığımız tarafından düzenlenen bu çalıştaya Bakanlığımızdan 4 görevli ile Genelkurmay Başkanlığı ve İçişleri Bakanlığı temsilcileri de katılmıştır. Çalıştayda, Avrupalı savcıların terörle mücadele konusunda Türk meslektaşları ile bir araya gelerek, ülkelerin iç hukuk mevzuatı ve uzmanlıkları konusunda görüş alışverişinde bulunulmak suretiyle terör suçlarını soruşturma ve ülke dışına kaçan terör faillerinin geri verilmesinin sağlanması konularında diğer ülkelerin iç hukuk uygulamaları, tecrübe ve kapasiteleri konusunda karşılıklı olarak birbirlerini anlamaları ve terörle mücadele konusunda gelecekte yapılabilecek iş birliğine ilişkin fikir ve bilgi paylaşımında bulunmaları amaçlanmış ve terörle mücadelede uluslararası adli iş birliğinde ve özellikle suçluların iadesinde karşılaştığımız sorunlar muhataplarımızla paylaşılmıştır. Ülkemizin geri verme ile istinabe taleplerinin yerine getirilmesinde izlediği usule ilişkin bilgiler paylaşılmıştır.

Bu toplantının devamı mahiyetinde 23-26 Haziran 2008 tarihleri arasında “terör suçlularının iadesinde karşılaşılan sorunların uygulayıcılar ve uzmanlar tarafından tartışılması ve çözüm önerileri” konulu ayrı bir toplantı daha yapılmıştır. Bir önceki toplantıda olduğu gibi, bu toplantıya da yetkili cumhuriyet başsavcı vekilleri ve emniyet temsilcilerinin yanı sıra Amerika Birleşik Devletleri, Avusturya, Danimarka, Fransa, Belçika, Irak, İspanya ve Hollanda’dan temsilciler katılmıştır.

Bakanlığımızın uluslararası iş birliği alanındaki faaliyetleri aktarılan bu toplantılarla sınırlı değildir. Bakanlığımız, yargıya ilişkin bazı alanların gerek doğası uluslararası iş birliğini gerektirmesi, örneğin sınır aşan suçlarda, terörle mücadelede, uyuşturucu suçlarıyla mücadelede, insan ticaretiyle mücadelede ve organize suçlarla mücadelede, sınır güvenliği gibi konularda, yargı mensuplarının mesleki bilgi ve deneyimlerinin artırılması, karşılıklı deneyimlerin paylaşımı, ülkelerin mevzuat ve uygulamalarının karşılıklı mukayesesi, iş birliği alanlarının belirlenmesi gibi gerekçelerle, hem uluslararası kuruluşlarla hem de ülkeler arası ikili iş birliği çalışmaları çerçevesinde ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının da katıldığı benzer faaliyetler gerçekleştirilmesini her zaman desteklemiştir, bundan sonra da bu faaliyetlerin içerisinde olacaktır.

Değerli milletvekilleri, bu bahsetmiş olduğum toplantılar sadece iki toplantı ama Türkiye'nin uluslararası kuruluşlarla ve bu toplantıların organizasyonunda görev alan kurumlarla birçok alanda benzer işbirlikleri söz konusudur.

Örneğin, Uluslararası Göç Örgütüyle İnsan Ticaretiyle Mücadele Projesi’ni yürütmekteyiz şu anda.

Gene Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı -aynı toplantıyı düzenleyen kuruluştur- (UNDP) ile Adalete Daha İyi Erişim İçin Koruyucu Hukuk Uygulamalarının Geliştirilmesi Projesi şu anda devam etmektedir.

Gene Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’yla Kadına Karşı Şiddetle Mücadelede Yargı Mensuplarının Rolü Projesi hâlen devam etmektedir.

Gene Birleşmiş Milletler UNICEF ile Önce Çocuklar, Çocuk Koruma Mekanizmalarının İl Düzeyinde Modernleştirilmesi Projesi’ni devam ettiriyoruz şu anda.

Buna benzer Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ile Ceza Adalet Sisteminde Uzlaştırma Uygulamalarının Geliştirilmesi Projesi’ni barolarla birlikte yürütmekteyiz.

İngiltere’yle Alternatif Çözüm Yollarının Hukukumuza Kazandırılması Projesi şu anda yürütmektedir.

Yine, İsveç’le ikili iş birliği kapsamında yürütülen Mahkeme Yönetimi Sistemine Destek Projesi hâlen devam etmektedir.

İspanya ve Hollanda ile Adli Bilimler Uzmanlarının Becerilerinin Geliştirilmesi Projemiz devam etmektedir.

Hollanda’yla Hâkim ve Savcılar İçin Avrupa Birliği Hukuk Eğitimi Ortak Projemiz devam etmektedir.

İsveç’le yargı ve medya ilişkilerinin geliştirilmesine yönelik çalışma toplantılarımız şu an yine devam etmektedir.

Değerli milletvekilleri, birçok örnek daha verilebilir, artırılabilir. Ancak bu yapılan toplantılar, yapılan çalışmalar sınır aşan suçlarla mücadele noktasında ülkelerin ortak irade ortaya koyması ve bu suçlarla etkin mücadele yapılabilmesinin şartlarındandır. Yoksa bu toplantıların, bu çalışmaların ülkemizin bağımsızlığıyla, yargı yetkisine müdahaleyle herhangi bir ilgisi yoktur.

Genel Kurula saygıyla arz ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Bakan, sitedeki bilgiler doğru mu?

BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz, Manisa ilinin sorunları hakkında söz isteyen Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’a aittir.

Buyurun Sayın Orhan. (MHP sıralarından alkışlar)

3.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, Manisa ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

AHMET ORHAN (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP İktidarının ilgisizliği nedeniyle orta yerde artarak durmaya devam eden Manisa ilinin sorunları hakkında gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce heyetinizi ve aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum.

Manisa’mızın büyük sorunlarından bir kısmını sıralamak gerekirse, göç ve göçün getirdiği sosyal patlamalar, çevre kirliği ve tarımsal sorunlar başta sayılabilir.

Gediz Nehri’nin kirliliğinin önemli bir problem olduğuna dikkatinizi çekmek isterim. Gediz Nehri’nde yaşanan çok aşırı kirlenme ve zehirli atıklar mutfağımıza kadar ulaşmış durumdadır. Gediz Nehri, ölü balıklarıyla, suladığı bereketli topraklara saçtığı zehirle anılır hâle gelmiştir. Gediz Nehri, kanserojen etkiye sahip fenolik maddeler, siyanür ve diğer ağır metaller tarafından kirletilmeye devam etmektedir. Bu hususta tedbir alması gereken Çevre ve Orman Bakanlığı bu konuları çözüme ulaştıracağı yerde “Gediz’le ilgili proje hazırlıyoruz; yapacağız, edeceğiz.” derken, şimdi de bunun üstüne başta Manisa olmak üzere bölgemizi ilgilendiren, binlerce çiftçimizin 200 bin döneme yakın araziyi işleyip geçim sağladığı Gediz Ovamızın Turgutlu bölümünde kalan tarım alanını maden çalışmasının ölümcül etkilerine terk etmek durumundadır. Türk yargısı tarafından durdurulmuş olan maden faaliyetlerini yeniden, süratle nasıl hayata geçirebilirim derdine düşmüştür. Tüm bunlara sebep olan ilgili Bakanlık ve AKP Hükûmeti millet ve tarih önünde gereken karşılığı mutlaka bulacaktır.

Yer altı kaynaklarının kullanılmasına karşı değiliz ama nasıl çıkarılacağıyla ilgili teknik ve toplumsal net bilgilere ihtiyacımız vardır. Turgutlu Çal Dağ’ı nikel madeninin zenginleştirilmesinde kullanılması öngörülen teknik son derece tehlikeli, çevre duyarlılığı olmayan bir tekniktir. İlgili şirket, aşırı kâr hırsıyla bu prosesi uygulamak istemektedir. Topraklarımızı ve insanlarımızı aşırı kâr hırsı içindekilere feda etmeyelim. Bu hususları çözmezsek, istediğimiz kadar tarım yapalım, istediğimiz kadar sanayi kuruluşları açalım, yaşanacak sağlıklı Manisa, Uşak, Aydın, İzmir kalmadıktan sonra hiçbir şeyin anlamı olmayacaktır.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde, özellikle de Manisamızda üzüm üreticisi ve üretimi, ülke ekonomisi ve tarım sektörü içerisinde önemli bir yere sahiptir. Türkiye, dünyanın dördüncü büyük bağ alanına sahiptir. Dünyadaki üzüm çeşidinin bin iki yüzden fazlası Türkiye’de yetiştirilmektedir.

Üzüm üreticisi yüz binlerce insanımızın gelir ve refah düzeyini artırmak için süratli çalışmamız gerekmektedir ama maalesef bunun tersi istikamette çalışılmaktadır. AKP, çiftçimize bir masal anlattı, o da şu idi: AB uyum süreci ve pazar talepleri bakımından üzüm yetiştiriciliğinde yeni teknikler ve uyulacak farklı standartlar gelecek. Üzüme gelecek kalite ile birlikte Türk üzümünün rekabet gücü dış pazarlarda artacak ve benzeri masallar Hükûmet tarafından söylendi de bugün ne oldu?

Ülkemizde başta mazot ve gübre olmak üzere destekler yetersizdir. Bu verilen desteklerden endişe ediliyorsa, gizli destekler hemen her ülkede hatta gelişmiş ülkelerde bile verilmeye devam etmektedir. Avrupa’da, tarımda kullanılan mazota yüzde 40 destek verilmektedir. Türkiye, AB’ye tam üyelik öncesi tarımını güçlendirmek ve çiftçisini, AB üyesi ülkelerin çiftçileriyle rekabet edecek duruma getirmek durumundadır. Ülkemizde aşırı oranda yükselen maliyetlerle, düşük girdi maliyetleri ve büyük desteklerle düşen dünya fiyatları karşısında Türk çiftçisinin ve Türk tarım ürünlerinin rekabeti mümkün değildir. İşte, Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti sayesinde çiftçi ve tarım ve de benim Manisalı üzüm üreticim, meyve ve sebze üreticim, pamuk üreticimin durumu budur. Sulamadan oluşan borçları icra yoluyla, çiftçimin traktörüne el konulmak suretiyle tahsil edilmek istenmektedir.

Kıymetli milletvekilleri, başta üzüm olmak üzere, Manisa ovalarında tarımı yapılan kavun, karpuz, domates, biber dâhil, tüm sebze ve meyve çeşitlerinde yaygın zirai hastalıklar yaşanmaktadır içinde bulunduğumuz yılda. Çiftçilerimiz Hükûmet tarafından kaderine terk edilmiş olarak kıt imkânlarıyla tarımsal mücadeleyi sürdürmeye çalışmaktadır. Aşırı yağıştan hastalanmış kirazlarımız çatlamış, buğdayımız küflenmiştir. Hani afet kapsamları, hani destekler? Hani her iki kişiden birinin oy verdiği Hükûmet nerededir? Manisalı çiftçimin zararları tazmin edilmiş midir? Yok. Orta yerde kocaman bir kötüye gidiş vardır, çiftçi bitirilmek istenmektedir. Kırkağaç’ta, Akhisar’da, Saruhanlı’da, Turgutlu’da, Salihli’de, Gölmarmara’da, elektrik borcu nedeniyle sayacı sökülen, geçimini temin edemeyen çiftçilerimiz maalesef borçlarını ödeyememektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Orhan, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

AHMET ORHAN (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Gelin, eli nasırlı insanlara, çiftçilerimize hiç olmazsa faiz affı çıkararak, gerçek bir faiz affı çıkararak elektrik borçlarını yeniden yapılandıralım, onların yanında olduğumuzu gösterelim.

Bu Hükûmetten ümidini yitiren Manisalı ve tüm çiftçilerimiz, dertlerine devanın iktidarımızda olacağının bilincinde olarak beklemektedir.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Orhan.

Gündem dışı konuşmaya Hükûmet adına Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap vereceklerdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tarım, hepimizin bildiği gibi tabiat şartlarına açık, tabiat şartlarından etkilenen bir üretim faaliyetidir ve bu sebeple de Türkiye gibi 25 milyon hektar civarında, yüz elli değişik ürünün yetiştirildiği geniş bir tarım potansiyelinde zaman zaman birtakım tabii afetler, doğal afetler vuku bulmaktadır. Bu, bazen kuraklık şeklinde olabilmekte, bazen fazla yağış şeklinde olabilmekte, bazen don şeklinde olabilmekte, bazen dolu şeklinde, bazen sel şeklinde, bazen farklı şekillerde, haşere vesaire yoluyla olmaktadır. Ama bütün diğer meselelerde olduğu gibi bu konularla ilgili olarak da Hükûmetimiz uzun vadeli, ciddi bir politika uygulamış ve tabii afetlere karşı Türkiye’de çok önceden beri konuşulan, sözü edilen ama bir türlü hayata geçirilmeyen, geçirilemeyen tarım sigortası sistemini hayata geçirmiştir ve bugün başarılı bir şekilde de tarım sigortaları Türk çiftçisi tarafından uygulanmaktadır. Bizim, tabii, bütün çabamıza rağmen, bütün söylemlerimize rağmen ve her yıl yeni bazı riskleri bu kapsama almamıza rağmen maalesef çiftçilerimizin tamamı, sigortayı zamanında yaptırmayıp bu imkândan istifade edememektedir.

Şimdi, sadece Manisa ilimizde bizim bu yıl ödediğimiz sigorta prim bedeli 5 milyon 850 bin lira Bakanlık olarak. Yani Manisa çiftçilerinden sigorta yaptıranlara 5 milyon 850 bin lira -sadece Manisa çiftçilerine- sigorta prim desteği ödedik. Şimdi, bununla, çiftçimizin hem sigorta priminin yarısını biz ödüyoruz ve herhangi bir hasar olduğunda da risk kapsamındaki, sigorta kapsamındaki hasarın tamamı kendisine ödenmektedir. Bugüne kadar Manisa ilinde 30.917 sigorta poliçesi kesilmiş ve 7 milyon lira hasar bedeli ödenmiştir. Priminin de yarısını yine biz ödüyoruz saygıdeğer milletvekilleri.

Tabii, donun, dolunun, selin… Ki bu sene 1 Ocak 2010 tarihi itibarıyla kapsasa alındı ve bu kapsama alınmakla birlikte sigorta yaptıran üreticilerimizin, çiftçilerimizin bu afetlerle ilgili hasarları söz konusu olduğunda kendilerine ödenmektedir.

Bunun dışında, sigorta kapsamı dışında kalan afetlerle ilgili olarak da biliyorsunuz, 22 Mayıs tarihinde Türkiye genelinde o tarihe kadar vuku bulan bazı tabii afetlerle ilgili bir kararname çıkardık. Bu kararnamede Manisa ilimizin 1.067 çiftçisi de hak ettikleri 1 milyon 518 bin lira destek ödemesini alacaklar, şu anda askıda bulunmakta. Önümüzdeki hafta itibarıyla askı süresi dolmakta ve askıda herhangi bir itiraz vesaire yoksa normal prosedürünü takiben çiftçilerimize bu ödeme yapılacaktır.

Hükûmet olarak bizim çiftçiyi ihmal ettiğimizi hiç kimse söyleyemez çünkü Türkiye’de, cumhuriyet tarihinde Türk çiftçisine bu dönemdeki kadar hiçbir dönemde yüksek destek ödenmemiştir. Bunu iddiayla söylüyoruz. Rakamlar da ortadadır. 5 milyar 600 milyon lira sadece Türk çiftçisinin 2010 yılı içerisinde nakden cebine koyduğumuz destek parasıdır. Manisa çiftçisine Hükûmetimiz döneminde, AK PARTİ Hükûmeti döneminde, 2003’ten bu yana ödediğimiz para, Manisa çiftçisinin cebine nakden koyduğumuz para tam 760 milyon liradır, yani 760 trilyon lira eski parayla. Manisa’daki çiftçimizin, tek başına o ildeki çiftçilerin cebine konan paradır bu. Bunun bir kısmı mazot parasıdır, bir kısmı gübre parasıdır, bir kısmı prim ödemesidir. Mesela, bunun 186 milyonu sadece primdir, hayvancılık desteğidir 100 milyon liranın üzerinde. Diğer destekler de, biraz önce arz ettiğim gibi, gerek sigorta gerekse diğer destekler...

Bununla da kalmamakta. Yine, Hükûmetimiz döneminde, Manisa’da 48 tane tarımsal kalkınma kooperatifine -bunların ortakları çiftçilerdir, Manisalı çiftçilerdir- 35 milyon lira destek sağlandı.

Yine, bizim Hükûmetimiz döneminde başlatılan Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Projesi kapsamında yüzde 50’sini hibe olarak ödediğimiz -yüzde 50’sini hibe olarak ödüyoruz, 500 bin lira limite kadarki yatırım tutarının yüzde 50’sini hibe olarak karşılıyoruz- 69 tane proje Manisa’da uygulandı. 69 tane projeye 11 milyon lira hibe ödemesi yapıldı. Bunlar, biten ve şu anda faal olan projeler. Bunun da ortakları, bunun da müteşebbisleri, bunun gelirinden fayda sağlayanlar da yine Manisalı çiftçilerdir. Beşinci etapta 29 tane daha proje Manisa’da programa alındı. Onlar da 31 Aralık 2010 tarihi itibarıyla tamamlanmış olacak.

Saygıdeğer milletvekilleri, yine, 2005 yılından sonra başlattığımız 8 tane sulama projesine -ki yaklaşık 72 bin dönümdür- 941 bin lira hibe ödeme yapıldı. Bunlar damla sulama projeleridir.

Makine ekipman konusunda, Hükûmetimiz döneminde, Manisa çiftçisine 494 projeye 4,5 milyon lira hibe destek sağlandı. Bunların tamamı hibedir. Gerek hayvancılık faaliyetleriyle gerek meyve-sebze faaliyetleriyle gerekse kırsal kalkınma yatırımlarının desteklenmesi ve diğer tarımsal faaliyetlerle ilgili olarak bu tür projelerimiz uygulandı ve uygulanmaya da bundan sonra devam edilecek. O nedenle, Hükûmetimiz, Manisa’yla, Manisalı çiftçilerle ilgili olarak yardım yapmadığı veya destek vermediği yönündeki iddialar mesnetsizdir ve haksızdır.

Üzüm yetiştiricileriyle ilgili olarak da normalde mart sonu, nisan başında görülen bağlardaki uyanma, bu sene, mevsim şartlarına bağlı olarak, hava şartlarına bağlı olarak 1 Mart itibarıyla başladı ve burada tabii bazı tabiat olaylarından etkilenme söz konusu oldu.

Kalıntıyla ilgili olarak yoğun eğitim ve saha çalışmaları yapılmakta, özellikle bu ihracatın önündeki engellerin kaldırılması yönünde bilgilendirme yapılmakta.

Keza, bağlarda görülen mildiyö hastalıyla ilgili olarak, biz, eğitimin bütün imkânlarından, bütün tekniklerinden istifadeyle çiftçilerimize bilgi ulaştırıyoruz. Örneğin üzüm üreticisine, 16 bin üzüm üreticisine Manisa’da 80 bin civarında mesaj gönderildi; onların bu hastalığa karşı hangi tedbirleri alması gerektiği, ilaçlamayı ne şekilde yapmaları gerektiği, diğer kültürel önlemlerle ilgili bilgilendirmeyi ihtiva eden mesajlardır.

Yine, diğer hastalık ve zararlılarla ilgili konularda da çiftçi toplantıları ve eğitimler yapılmakta, uyarı mesajları yapılmaktadır bitki koruma hastalıklarıyla ilgili olarak.

Şimdi, 22 Mayıs tarihinden sonra gerek Manisa bölgesinde gerekse Türkiye'nin diğer bölgelerinde aşırı yağışlar, zaman zaman sel gibi birtakım afetlerin olması sebebiyle, aşırı yağışların olması sebebiyle bazı illerimizden, tabii afet haberleri geldi çiftçilerle ilgili, tarımsal üretimle ilgili. Onlarla ilgili de hasar tespit çalışmaları devam ediyor. Onlar tamamlandığında da ona göre yasalar, mevcut mevzuat çerçevesinde Hükûmet olarak biz çiftçilerimize gerekli yardımları, destekleri ve imkânları sağlayacağız.

Değerli milletvekilleri, gerek Manisa gerek Türkiye’de tarımsal üretimin daha verimli bir şekilde sürdürülmesi bizim için son derecede önemli; üretimin artması, ihracata dayalı bir üretimin hayata geçirilmesi bizim açımızdan önemli. Biz de Hükûmet olarak imkânlarımızı bu yönde kullanıyoruz, bundan sonra da kullanmaya devam edeceğiz.

Ben, bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

AHMET ORHAN (Manisa) – Sayın Başkanım, bir cümle ilave etmek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Orhan, İç Tüzük’ün 59’uncu maddesine göre gündem dışı konuşma yaptınız ve Sayın Bakan da buna göre cevap verdi. İç Tüzük’ün 59’uncu maddesi buna cevaz vermemekte, dolayısıyla söz veremeyeceğim, kusura kalmayın.

ALİM IŞIK (Kütahya) – “Mesnetsiz” dedi Sayın Bakan.

AHMET ORHAN (Manisa) – “Mesnetsiz” dedi Sayın Bakan.  Konunun anlaşılması için mesnetlerimi ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN - Hakkınızı kullandınız efendim.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, önergeleri ayrı ayrı okutacağım.

3’üncü sırada okutacağım Meclis araştırması önergesi beş yüz kelimeden fazla olduğu için önerge özeti okunacaktır. Önergenin tam metni Tutanak Dergisi’nde yer alacaktır.

Okutuyorum:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin, kadın ve çocuklara yönelik cinsel istismarın araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla  Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/825)

Türkiye Büyük Millet Meclis Başkanlığı’na

Türkiye'de cinsel istismar ve tecavüzün engellenmesi için gerekli acil önlemlerin belirlenmesi ve kadının, çocuğun cinsel istismardan korunabilmesi için pozitif ayrımcı uygulamaların ortaya çıkarılması, bu konuda çalışan kadın örgütlerinin görüşlerinin alınması ve ortak projelerin çıkarılması amacıyla Anayasanın 98'inci, İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması için gereğini arz ederiz. 17.05.2010

 

1) Sebahat Tuncel                            (İstanbul)

2) Selahattin Demirtaş                     (Diyarbakır)

3) Gültan Kışanak                           (Diyarbakır)

4) Ayla Akat Ata                             (Batman)

5) Bengi Yıldız                                (Batman)

6) Akın Birdal                                 (Diyarbakır)

7) Emine Ayna                                                (Mardin)

8) Fatma Kurtulan                           (Van)

9) Hasip Kaplan                              (Şırnak)

10) Hamit Geylani                           (Hakkâri)

11) İbrahim Binici                           (Şanlıurfa)

12) M. Nuri Yaman                         (Muş)

13) Mehmet Nezir Karabaş             (Bitlis)

14) Mehmet Ufuk Uras                   (İstanbul)

15) Osman Özçelik                          (Siirt)

16) Özdal Üçer                                (Van)

17) Pervin Buldan                           (Iğdır)

18) Sevahir Bayındır                       (Şırnak)

19) Sırrı Sakık                                 (Muş)

20) Şerafettin Halis                          (Tunceli)

Gerekçe:

Türkiye'de son dönemde ortaya çıkan Siirt ve Manisa'daki cinsel istismar, taciz ve tecavüz olayları yaşanan bu tür olayların su yüzüne çıkan ve basına yansıyan sadece bir kaçıdır. Ülkemizde bu tür olayların büyük çoğunluğunun gün yüzüne çıkması ve dava konusu olması, mağdurlar tehdit edilerek ve susturularak önlenmektedir. Söz konusu olaylarda da görüldüğü gibi kamu görevlilerin dahi içerisinde olduğu, dört yıl boyunca kız çocuklarına yüzlerce kişinin tecavüz etmesinde, toplumdaki ataerkil düşüncenin ve bu zihniyeti besleyen tüm kesimlerin sorumluluğu bulunmaktadır. Bu olayların ortaya çıkarılması, ne yazık ki yine kadınların bedenleri üzerinde hak sahipliği olarak görülen "namus" kavramı gerekçe gösterilerek engellenmektedir. Ancak bu tür olayların deşifre edilmesi cinsel istismarın önlenmesi, gizli kalan bir çok olayın açığa çıkarılması ve suçluların bulunması için önem taşımaktadır. Kadın örgütlerinin cinsel istismar ve tecavüz olaylarına karşı olan mücadeleleri sonucunda son zamanlarda bu tür olaylar daha çok deşifre edilmeye başlanmıştır. Afyon ili İhsaniye ilçesinde 13 yaşındaki Y.O'ya tecavüz eden yaşları 16 ile 63 arasındaki 16 kişi tutuklanmıştır. Bilecik ilinde 12 yaşındaki M.K.'ye yaşları 17 ile 21 arasında değişen altı kişi tecavüz ettiği ortaya çıkmıştır. Çankırı ilinde 14 yaşındaki kız çocuğuna 10 gün boyunca tecavüz ettikleri iddiasıyla gözaltına alınan dokuz kişiden T.T, V.T., S.K., A.D., nöbetçi hakim tarafından tutuklanmıştır. Çorum ilinde Ensar Vakfı Şube Başkanı Z.İ., öğrencileri 21 yaşındaki Ö.Y. ve kardeşi 15 yaşındaki E.Y.'ye cinsel istismar iddiasıyla tutuklanmıştır. Özellikle yatılı okullarda cinsel istismar olayları sıklıkla yaşanmaktadır. 06 Mayıs 2010 tarihinde basma yansıyan habere göre, Çorum ilindeki YİBO müdürünün 3 kız çocuğuna cinsel tacizde bulunduğu ortaya çıkmıştır.

Ortaya çıkan bu olaylar yaşanan cinsel taciz ve tecavüz olaylarının sadece görünen küçük bir kısmıdır. Toplumda kadın üzerindeki baskı ve "namus" tanımlaması, çoğu zaman kadınların hatta ailelerin yaşadıklarını anlatmalarına engel olmaktadır. Diğer yandan, toplumda televizyonlarda, köşe yazılarında ve toplumda etkisi olan kamu görevlilerin açıklamalarında çoğu zaman bu cinsel istismarı destekleyen, meşrulaştıran veya üstünü kapatmak isteyen söylemler bulunmaktadır. Bundan dolayı kadına ve çocuklara yönelik cinsel istismarın deşifre edilmesi tek başına yeterli olmamaktadır. Bu olaylarda sorumlu kişiler hakkında hukuki ve adli işlemlerin sonuna kadar takip edilmesi gerekmektedir. Medyanın dilinin değişmesi gerektiği gibi, kamu görevlilerin açıklamalarının cinsiyetçi ve ayrımcı bir dilden arındırılması önem arz etmektedir. Kadının bedeni üzerinde her türlü küfür, sömürü ve istismarın meşru görüldüğü zihniyetin, eğitim sisteminden ve kamu kurumlarından silinmesi için her türlü değişikliğin yapılması acilen şarttır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'sının 41. Maddesine getirilen değişiklik önerisiyle çocuk istismarının engellenmesine yönelik bir ifade eklense de, bu değişikliğin sadece bir ifade olarak kalmaması ve fiiliyatta gerçekleşmesi için acil önlemlerin alınması ve uygulamaya geçilmesi elzemdir. Kadınlara ve çocuklara yönelik her türlü cinsel istismar, taciz ve tecavüz olaylarının ortaya çıkarılması, bu olaylarla ilgili kişiler hakkında hukuki işlemlerin yapılıp yapılmadığının takip edilmesi, Türkiye'de cinsel istismar ve tecavüzün engellenmesi için gerekli acil önlemlerin belirlenmesi ve kadın ve çocukların cinsel istismardan korunabilmesi için pozitif ayrımcı uygulamaların ortaya çıkarılması amacıyla bir meclis araştırma komisyonu kurulmasını önermekteyiz.

2.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin, işçilerin sendikalaşması konusunda yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla  Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/826)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye'de işçi ve emekçilerin örgütlenmeleriyle ilgili sorunların tespit edilmesi, sendikalaşmaları önündeki engellerin kaldırılması, sendikalı olan işçilerin işten atılma, ücretsiz izine çıkarılma gibi uygulamalara maruz kalmaması için gerekli tedbirlerin alınması ve fiili olarak çözümlerin ortaya konması amacıyla Anayasanın 98'inci, İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması için gereğini arz ederiz.

1)     Sebahat Tuncel                       (İstanbul)

2)     Selahattin Demirtaş                 (Diyarbakır)

3)     Gültan Kışanak                       (Diyarbakır)

4)     Ayla Akat Ata                         (Batman)

5)     Bengi Yıldız                            (Batman)

6)     Akın Birdal                             (Diyarbakır)

7)     Emine Ayna                            (Mardin)

8)     Fatma Kurtulan                       (Van)

9)     Hasip Kaplan                          (Şırnak)

10)   Hamit Geylani                         (Hakkâri)

11)   İbrahim Binici                         (Şanlıurfa)

12)   M. Nuri Yaman                       (Muş)

13)   Mehmet Nezir Karabaş           (Bitlis)

14)   Mehmet Ufuk Uras                 (İstanbul)

15)   Osman Özçelik                        (Siirt)

16)   Özdal Üçer                              (Van)

17)   Pervin Buldan                         (Iğdır)

18)   Sevahir Bayındır                     (Şırnak)

19)   Sırrı Sakık                               (Muş)

20)   Şerafettin Halis                        (Tunceli)

Gerekçe:

Son iki yıldır sendikalı olduğu için işten atılan ya da işveren tarafından ücret kısıntısına maruz kalan işçilere dair pek çok haber basında yer almıştır. Bu olayların bir kısmına dair açılan davalarda işçilerin kazandığı bilgisi bulunmaktadır. Aşağıda basında yer tutan bu tür olayların sadece bir kaçı sıralanmıştır. Tüm bu işten çıkarmaların araştırılması ve aydınlatılması, emekçilerin haklarının korunması için önemli bir aşamadır.

7 Mayıs 2010

Üniversitenin ahşap atölyesinde görevli, sendika üyesi Kadir Karabulak, Bülent Karaçeper ve Rıza Karaçeper, yeni yapılanma nedeniyle bu birime ihtiyaç duyulmadığı ve kârlı olmadığı gerekçesiyle önceki gün (5 Mayıs) işten çıkarılmıştı. Karabulak üniversitedeki sendikalaşma sürecini başlatan ve aktif olarak sürdürenler arasında yer alıyordu. Sendika üyesi Prof. Dr. Nevin Ateş de 6 Nisan'da işten çıkarılmıştı. Üniversite çalışanları marttan beri Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu'na (DİSK) bağlı Sosyal-İş sendikasında örgütleniyor.

30 Nisan 2010

Mersin'de Şok Market'ten sendika üyesi olması nedeniyle işten çıkarılan Kenan Kansu ve TEZ-KOOP-İŞ üyeleri market önünde basın açıklaması yaptılar.

29 Mart 2010

Mersin Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi'nde, taşeron firmaya bağlı olarak yaklaşık 10 aydır hizmetli olarak çalışan 7 aylık hamile Fatma Baytar'ın, “hamile” olduğu gerekçesiyle işten çıkarıldığı ileri sürüldü. Sendikalı olan Fatma Baytar sendika üyesi olmasının işten atılmasına neden olduğunu belirtti.

28 Mart 2010

AKP'nin sıkı adamlarından Necmi Kadıoğlu'nun başkanlığındaki Esenyurt Belediyesi'nin sendikalı olduğu için işten çıkardığı 68 işçinin direnişi sürüyor. Türk-İş'e bağlı Belediye-İş üyesi olan işçiler Belediyenin önünde fiili direnişlerini de 224 gündür sürdürüyorlar. İşçiler, kendilerine “sendikadan istifa et, işe dön” önerisi yapıldığını ama sendikanın hak olduğunu ve bunu kabul etmeyeceklerini söylüyorlar.

25 Mart 2010

Av. Cem Gök çalıştığı hukuk bürosunda sendikal örgütlenme yapmaya başlayınca işinden oldu. Yaklaşık 140 avukatın çalıştığı bir hukuk bürosunda işe başlayan Av. Gök, resmî anlamda sendika üyesi olduğu gerekçesiyle işine 23 Şubat'ta son verildi. “Performans düşüklüğü” iddiasıyla işten çıkarılan Gök yaşanılan bu durumun sadece avukatları değil, aslında toplumun bütününü ilgilendiren bir mesele olduğuna vurgu yaptı.

Aralık 2009

Unilever Firmasının depolama ve taşıma işini yapan taşeron şirketlerde çalışan 39 işçi sendikaya üye olduklarından dolayı işten atıldılar. İşten atılan işçiler Unilever'in Gebze'de bulunan depolarının önünde eylem yaptılar.

4 Aralık 2008

Türkiye'nin en önemli süt ürünleri işletmelerinden Yörsan'ın işten çıkardığı 376 sendikalı işçiden 334'ünün davaları lehlerine sonuçlandı. Yörsan'ın inkârına karşın mahkeme, "İşçilerin işten atılma nedeni sendikaya üye olmaları ve sendikal faaliyetlere katılmalarıdır" diyerek işçilerin işe iadesine karar verdi, kararları Yargıtay da onadı. İşçiler Aralık 2007 yılında işten çıkarıldıktan sonra dava açmıştı.

14 Ağustos 2008

Emine Arslan sekiz yıldır çalıştığı DESA'nın Sefaköy'deki fabrikasından sendikalı olduğu ve diğer işçileri örgütlediği için işten çıkarıldı.

1 Ağustos 2008

Avcılar Ambarlı'daki Marport Limanında faaliyet yürüten Arser firmasında çalışan 700 işçiden 406'sı Liman-İş sendikasına üye oldular. İşçilerin 20 Haziran'da sendikaya topluca üye olmaları üzerine, işverenin 24 Haziran'da 5 işçiyi, 15 Temmuzda ise 52 işçiyi tazminatsız işten çıkardı.

3.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve 19 milletvekilinin, toplu mezar iddialarının araştırılması amacıyla  Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/827) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye'de 1984-1999 yıllarında zorla kaybedilen ve çatışmalarda yaşamını yitiren kişilere ait olduğu belirtilen toplu mezarlar gerçeğinin ulusalüstü insan hakları belgelerinde öngörülen usullere uyumlu bir şekilde araştırılarak sorumluların ortaya çıkarılması ve öldürülen kişilerin kimliklerinin tespit edilerek kayıp yakınlarının yaşamış olduğu mağduriyetin giderilmesi amacıyla Anayasa’nın 98, İçtüzüğün 104 ve 105'inci Maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederim.

 

1) Ayla Akat Ata                             (Batman)

2) Selahattin Demirtaş                     (Diyarbakır)

3) Gültan Kışanak                           (Diyarbakır)

4) Bengi Yıldız                                (Batman)

5) Akın Birdal                                 (Diyarbakır)

6) Emine Ayna                                                (Mardin)

7) Fatma Kurtulan                           (Van)

8) Hasip Kaplan                              (Şırnak)

9) Hamit Geylani                             (Hakkâri)

10) İbrahim Binici                           (Şanlıurfa)

11) M. Nuri Yaman                         (Muş)

12) Mehmet Nezir Karabaş             (Bitlis)

13) Mehmet Ufuk Uras                   (İstanbul)

14) Osman Özçelik                          (Siirt)

15) Özdal Üçer                                (Van)

16) Pervin Buldan                           (Iğdır)

17) Sebahat Tuncel                          (İstanbul)

18) Sevahir Bayındır                       (Şırnak)

19) Sırrı Sakık                                 (Muş)

20) Şerafettin Halis                          (Tunceli)

Gerekçe Özet:

Birleşmiş Milletler, Zorla Kayıp Edilmeye Karşı Herkesin Korunmasına Dair Bildirisi'nde, insanların zorla kaybedilmesini insanlığa karşı işlenen bir suç olarak kabul etmiştir. Bildiri, zorla veya gönüllü olmayan kaybolmalara ve kaybolmaların neden olduğu endişelere yer vermektedir. Bildiri, hükümetleri zorla kayıp edilmeye neden olabilecek aşırı eylemlerden alıkoymaya çağırmaktadır. Hiçbir durumun (savaş tehdidi, savaş ilanı, iç siyasi istikrarsızlık veya diğer olağanüstü haller) zorla kaybedilmeleri haklı çıkaramayacağı vurgulanmaktadır. Bu bildirinin ardından BM, Zorla Kaybedilmelere Karşı bir Sözleşme hazırlayarak, 20 Aralık 2006 tarihinde imzaya açmıştır. Henüz yeterli imzayı almamış olsa dahi, yakın gelecekte bu Sözleşmenin yürürlüğe gireceği açıktır.

İlgili Bildiri ve Sözleşmede Zorla kaybedilmenin İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'nde yer alan insan haklarının ve temel özgürlüklerin ağır ve açık bir ihlali olarak kınanması ve bu alandaki uluslararası belgelerin pekiştirilerek ileri götürülmesi gerektiği belirtilmektedir. Devletlerin kendi topraklarında zorla kaybedilmeleri önleyecek ve ortadan kaldıracak etkin tedbirleri almakla yükümlü olduğu belirtilmektedir. Devletlerin zorla kaybedilmeye yetki veren veya teşvik eden emir ve talimatları yasaklamakla yükümlü olduğu, hiçbir kamu makamının, talimat ya da emirlerinin zorla kaybedilmeleri haklı çıkarmayacağı belirtilmektedir. Yine zorla kaybetme eylemini gerçekleştirenlerin işledikleri suç, kayıp kişilerin durumu ve yeri hakkında bilgi vermedikçe ve gerçek açıklığa kavuşmadıkça devam eden bir suç olarak nitelendirilmektedir.

Zorla kaybedilme yöntemi, Türkiye tarihinde 12 Eylül 1980 askeri darbesi ve sonrasında sisteme muhalif düşünce, inanç ve kimliklere sahip kesimler üzerinde sistematik olarak uygulanmış ve bunun sonucunda çok sayıda kaybedilme olayı yaşanmıştır. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yaşanan çatışmalı süreçte yaşam hakları devletin güvencesi altında olan onlarca insan benzer yöntemlerle kaybedilmiştir. Bu süreçte binlerce insan faili meçhul siyasal cinayetler sonucu yaşamını yitirmiş, 1000'e yakın insan gözaltında kaybedilmiş ve çatışmalarda yaşamını yitiren onlarca örgüt mensubunun cenazesine ulaşılamamıştır. 1990'lı yıllarda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde görülen zorla kaybedilme davalarında AİHM Türkiye'yi yeterli ve etkili soruşturma yapmadığından mahkum etmiştir. Timurtaş, Çiçek, Akdeniz Türkiye'ye karşı davaları bunlardan sadece birkaçıdır.

İnsan hakları savunucularınca çatışmalarda yaşamını yitirmiş kişilerin cenazelerinin ailelerine teslim edilmemesi, kimlik tespiti yapılmadan defnedilmesi de kaybedilme olarak görülmektedir. Bugün tek-tek veya toplu olarak infaz edilen bazı kayıpların cenazelerine kısmen ulaşılabilmişse de; zorla kaybedilen ve çatışmalarda yaşamını yitiren kişilerin ailelerinin cenazeye ulaşımının engellenmesi, toplu gömülmeleri ve etkin soruşturma sürecinin işletilememesi nedeniyle ülkemizdeki kayıplar ve toplu mezarlar gerçeği tam olarak gün ışığına çıkarılamamaktadır.

Türkiye, çatışmalar döneminde üstü örtülen toplu mezarlar gerçeğiyle ilk kez 1989 yılında Siirt'e bağlı Kasaplar Deresi'nde çok sayıda cesedin bulunmasıyla yüzleşmiştir. Bu gerçeği 2002, 2004 ve 2005 yıllarında Şırnak, Bitlis, Mardin, Van, Batman Diyarbakır son olarak da Bingöl'de çatışmalarda yaşamını yitiren ve kaybedilen kişilere ait olduğu belirtilen toplu mezarlar takip etmiştir. Sivil toplum kuruluşları ve bölge insanın girişimleri sonucu sadece  altmışa yakın toplu mezar tespit edilebilmiştir. Toplu mezarlardan Kulp ve Tatvan'dakilere yönelik hukuki süreç başlatılmış, Kulp'taki toplu mezarda bulunan kemiklerin öldürülen köylülere ait olduğu DNA testiyle belgelenmiştir. Tatvan'da PKK mensuplarına ait olduğu belirtilen toplu mezarla ilgili DNA tespit çalışmaları neticelenmemiştir.

Bütün bu çalışmalarda ulusalüstü insan hakları belgelerinde düzenlenen usullere uyulması zorunluluğu da bulunmaktadır. Başlangıçta değindiğimiz BM Zorla Kayıp Edilmeye Karşı Herkesin Korunmasına Dair Bildirge ile, BM Yasa Dışı ve Keyfi İnfazların Önlenmesi Hakkında İlkeler (1991) ve BM İstanbul Protokolü (2000) hükümlerinin dikkate alınmalıdır.

4.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal ve 19 milletvekilinin, bazı illerde yaşanan toplumsal olayların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla  Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/828)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gerek Manisa Demirci'de gerekse de Muğla'da yaşanan ve ölümle sonuçlanan olayların araştırılması bir gerekliliktir. Olaylarda güvenlik güçlerinin taraflı davrandığı savlarının açıklığa kavuşturulması, gerçek kışkırtıcılarının ve sorumlularının ortaya çıkarılması, bir daha benzer durumların yaşanmaması için alınması gereken önlemlerin saptanması amacıyla Anayasanın 98'nci, İçtüzük'ün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını saygıyla dilerim. 20.05.2010

1) Akın Birdal                                                 (Diyarbakır)

2) Selahattin Demirtaş                     (Diyarbakır)

3) Gültan Kışanak                           (Diyarbakır)

4) Ayla Akat Ata                             (Batman)

5) Bengi Yıldız                                (Batman)

6) Emine Ayna                                                (Mardin)

7) Fatma Kurtulan                           (Van)

8) Hasip Kaplan                              (Şırnak)

9) Hamit Geylani                             (Hakkâri)

10) İbrahim Binici                           (Şanlıurfa)

11) M. Nuri Yaman                         (Muş)

12) Mehmet Nezir Karabaş             (Bitlis)

13) Mehmet Ufuk Uras                   (İstanbul)

14) Osman Özçelik                          (Siirt)

15) Özdal Üçer                                (Van)

16) Pervin Buldan                           (Iğdır)

17) Sebahat Tuncel                          (İstanbul)

18) Sevahir Bayındır                       (Şırnak)

19) Sırrı Sakık                                 (Muş)

20) Şerafettin Halis                          (Tunceli)

Gerekçe:

Daha önce pek çok yerde örneği görüldüğü gibi, Mayıs ayı başında Manisa Demirci'de, geçen hafta ise Muğla'da Kürt yurttaşlarımıza karşı kışkırtıcı eylemler ve saldırılar gerçekleştirilmiştir. Muğla'daki olaylarda bir Kürt öğrenci tabancayla öldürülmüştür. Yaşananlar kaygı vericidir. Her iki yerde de olayların gelişimi benzerlik taşımaktadır. Okumak için gelen Kürt öğrencilere karşı (özellikle kadın öğrencilere yönelik) sözlü tacizde bulunulmakta, bu tacizler bir süre sonra fiziki saldırıya dönüşmektedir. Saldırılar önlenmediği zaman da linç girişimleri görülmektedir. Bu saldırılarda kamu otoritelerinin ve güvenlik güçlerinin yansız davranmadığı yönünde genel bir kanı oluşmuş durumdadır.

Mayıs ayı başında Manisa Demirci'de bir Kürt öğrenciye laf atmayla başlayan olaylar sonucu Kürt öğrenciler sokakta gezemez, alışveriş yapamaz duruma gelmişlerdir. Kaymakam ve İlçe Emniyet Müdürünün “can güvenliğinizi sağlayacağız” demelerine karşın saldırılar sürmüştür. Bu saldırıların sürmesinde Belediye Başkanının “şehit cenazeleri var siz biraz ortada gözükmeyin” demesinin payı olduğu açıktır. Bu tip kışkırtmaların sonucunda Kürt öğrenciler motosikletle yüzünü kapatarak gezen kişilerce dövülmekte, evleri taşlanmakta, ilçeden atılmakla tehdit edilmektedirler.

Olaylar öyle bir noktaya gelmiştir ki, halkın can ve mal güvenliğini sağlamakla görevli olan kurum ve kişiler saldırganları etkisizleştirmek ve soruşturmak yerine saldırıya uğrayanları gözaltına almaktadırlar.

Benzer durum Muğla'daki olaylarda da gözlenmektedir. İki öğrenci grubu arasında yaşanan tartışmaya güvenlik güçleri müdahale etmiş ve kavgayı ayırmıştır. Daha sonra güvenlik güçlerinin belirlediği yoldan evlerine dönmekte olan Kürt öğrencilerin üzerine ateş açılmış çıkan kargaşada güvenlik güçleri saldırıya uğrayanları biber gazı sıkarak ve coplayarak gözaltına almıştır. Olaylarda Şerzan Kurt isimli öğrenci ağır yaralanmış daha sonra da yaşamını yitirmiştir. Bu olaylarda güvenlik güçlerinin taraflı davrandığına ilişkin kanı uyanmıştır. “Derin” takma adını kullanan bir polisin olayların bu noktaya gelmesinde etkisi olduğu söylenmektedir.

Olayın başlama ve sürme şekli 12 Eylül öncesi sıkça tanık olduğumuz saldırılara benzemektedir. Güvenlik güçlerinin yansızlığının sağlanamadığı durumlarda yaşanan acı sonuçlar aklımızdadır.

Bu ülkenin bir yurttaşı olarak şehirlerinden ayrılarak, okumaya, çalışmaya geldikleri yerlerde Kürtlere karşı gösterilen tepkiler, linç girişimleri ve saldırılar kardeşlik ve barış özlemlerimizi azaltmaktadır.

Bütün bu bilgiler ve sonuçlar gerek Manisa Demirci'de gerekse de Muğla'da yaşanan olayların araştırılmasını zorunlu kılmaktadır. Olaylarda güvenlik güçlerinin taraflı davrandığı savlarının açıklığa kavuşturulması, gerçek kışkırtıcıların ve sorumluların ortaya çıkarılması ve bir daha benzer durumların yaşanmaması için alınması gereken önlemlerin saptanması amacıyla Meclis Araştırma Komisyonu kurulması yerinde olacaktır. 20.05.2010

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Okutuyorum:


VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- (10/812) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 13/7/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu’nun 13.07.2010 Salı günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                               Bengi Yıldız

                                                                                                                   Batman

                                                                                                          Grup Başkanvekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler Kısmının 698 inci sırasında yer alan 10/812 siyasi partiler ve seçim sistemindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis Araştırması açılmasına ilişkin önergelerin görüşülmesinin Genel Kurulun 13.07.2010 Salı günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.

Buyurun Sayın Kaplan. (BDP sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Grup önerimiz özellikle seçim ve siyasi partiler rejiminin ulaştığı sorunların araştırılmasını ve yapılması gerekenlerin belirlenmesini içeriyor.

Bildiğiniz gibi demokrasinin temeli adalette temsildir, seçimlerdir ve siyasi partiler rejimidir. Siyasi partiler rejimi söz konusu olduğu zaman şöyle bir geriye döndüğümüzde, 12 Eylül askerî darbesinin yaptığı ilk iş siyasi partileri kapatmak olmuştur, sonra da liderlerini Zircirbozan’a hapsetmek olmuştur ama akabinde yaptığı uygulamalara baktığımız zaman siyasi partilerden sonra emek ve meslek örgütlerini, sivil toplum örgütlerini yani demokrasinin nüvesi olan bütün örgütlenmeleri sıkıyönetim askerî mahkemelerince kapattırarak, yöneticilerini içeriye alarak, illegal örgüt üyelikleriyle suçlayarak depolitizasyon politikasının temelini atmıştır. 12 Eylül askerî darbesinin getirdiği siyasi partiler rejimi, seçim yasalarındaki seçmen kütükleriyle ilgili hükümler aradan geçen otuz yıla rağmen değiştirilmemiştir. Ancak seçim barajı, hazine yardımıyla ilgili bazı değişiklikler olmuştu. Partilerde…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Hasip Bey, barajın indirilmesini savunuyorsunuz ama hem lehte hem aleyhte dilekçe vererek orayı bile tıkayan birinin demokrasi anlayışı böyle olsa gerek yani!

BAŞKAN – Sayın İnce, lütfen…

SIRRI SAKIK (Muş) – Bunları sizden öğrendik. Yavaş yavaş...

MUHARREM İNCE (Yalova) – Yok yok, biz hiç öyle bir şey yapmadık daha. Yani o kadarcık şeyi hazmedemeyen birisinin, yüzde 10 olsa ne olur…

BAŞKAN – Sayın İnce, lütfen…

HASİP KAPLAN (Devamla) – Sayın İnce, ben konuşmamı yapıyorum.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen Genel Kurula hitap edin siz.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Demokraside sizin daha önce önergeler konusunda yaptığınız paylaşım biliniyor. Onun için bu tartışmaya girmek istemiyorum.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Paylaşım ayrı bir şey, hem lehte hem aleyhte almak ayrı bir şey.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Siz çok aldınız kendiniz de önergelerinizin üzerinde konuşmak için, diğer partiler de aldı ve alıyorlar kullanmıyorlar haklarını bir kısmı da. Onun için, böyle bir tartışma doğru değil.

Bu konuda partilerde genel başkanların değişmediğini, kadrolarının da değişmediğini, lider sultasının devam ettiğini (yaşlıların çok-gençlerin az, erkeklerin çok-kadınların az) parti içi demokrasi ve üye hukukunun işlemediğini, ön seçim yerine merkezî yoklama ve tayin sistemiyle aday belirlendiğini hepimiz biliyoruz. Kongreler, toplantılar sadece genel başkanların konuştuğu mitinglere dönüşüyor; tartışmasız, katılımsız, eleştirisiz, üretimsiz geçiyor. Parti örgütleri tembelleşiyor, her şeyi merkez belirliyor. Bunun sonucu olarak merkez, statükocu, resmî söylemci, tabucu, tembel oluyor; projeler ortaya çıkmıyor, değişim, dönüşümün önü kesiliyor. Parti tüzükleri rakip aday çıkmasını engelliyor, demokratik bir yarış olamıyor.

1961 ve sonraki 82 Anayasası’nda da siyasi partiler demokratik hayatın vazgeçilmez unsurları olmasına rağmen, düşünce ve örgütlenme özgürlüğü sınırlandırılarak, siyasi partiler kapatılarak, dünyada siyasi parti kapatma rekorunu kırmış bir ülke durumundayız.

Siyasi partilerin kendi iç düzenlemelerinde de gene Anayasa’nın gereği olan parti içi hukukun, ön seçim hukukunun işlemediğini görüyoruz.

Yine, en önemli sorunlardan biri yüzde 10 seçim barajı. Bu seçim barajı -yine önümüzdeki günlerde gündemde- her nedense işine gelenin sarıldığı bir baraj. Bu seçim barajı, antidemokratik yapısıyla, aslında partilerin ve liderlerin demokrat olup olmadığının tavırlarını da ortaya koyan bir ölçüye dönüşmüş durumda. Aslında, siyasi istikrar değil felaket getiren bir Meclis yapısına dönüştüren ve ilk 1983’te uygulanan, 12 Eylül cuntacılarının hediyesi olan yüzde 10 barajına kimler sarılıyor? Bunu düşündüğümüz zaman, gerçekten, bugüne kadar baktığımız zaman, iktidar olan bütün partilerin bunu savunduğunu görürüz, Özal döneminden Sayın Erdoğan’a kadar. Ancak ana muhalefet yakın zamana kadar işine geldiği için savunmuştu ama bir önergeleri oldu Meclise barajın yüzde 7’ye indirilmesi konusunda. Bizim daha önce verdiğimiz kanun teklifleri var. Biz, seçim barajının hem yüzde 3’e indirilmesini hem bu Mecliste kadın temsili konusunda bir kotanın konulmasını… Çünkü daha önceleri çok düşük olan kadın milletvekili sayısının… Bu, önceki dönem 4,5’tu, şimdi 9,8’e çıktı, o da partimizin sayesinde çıktı, bizde kadın milletvekili sayısı çok olduğu için bu oran arttı. Maalesef, Mecliste kadın temsiliyeti konusunda acımasız bir yaklaşım var.

Şimdi, yüzde barajına baktığımız zaman, 12 Eylül cuntacılarından yüzde 10 barajına ilk başta itiraz edenlerin, daha sonra işine geldiği zamanda -bir Stockholm sendromu yaşadığını- bu yüzde 10 barajını savunmaya başladıklarını görürüz.

Seçim barajıyla ilgili ilginç tespitler var, İnternet’e girerseniz görürsünüz, darbe barajıyla ilgili deniliyor ki: “Her sene, taşmadan, milleti boğan baraj.” ya da “Demokrasi yalanı.”, “Çarpık demokrasi göstergesi.”, “Küresel ısınmadan etkilenmeyen tek baraj.” Seçim barajı için… “2007 seçimlerinde bağımsız adaylarla delinen baraj.” En çok bağımsız adayın çıktığı 2007 seçimi… AK PARTİ’nin yüzde 47 ile Mecliste yüzde 65 temsiliyet sağladığı baraj.”, “Kürtler veya bölge veya sosyolojik partiler Meclise girmesin diye konulan baraj.” İşte bu barajın gelişmiş, demokratik ülkelerde en yükseği yüzde 5 Almanya, Belçika Estonya, yüzde 4 Avusturya, Bulgaristan, Yüzde 3 İspanya, Yunanistan, Romanya, Ukrayna, yüzde 2 Danimarka, yüzde 0,67 Hollanda, barajsız ülkeler ise İsveç, Finlandiya, İrlanda, İzlanda. Halkın iradesinden korkanların sığındığı yüzde 10 barajıyla maalesef beleş milletvekilliğine oynama, bazı partileri baraj altında bırakıp onların oyları yerine işte kendi milletvekilleri az oyla seçilsin hesabı. 2002’de DEHAP, Diyarbakır seçimlerinde aldığı oylara göre 8 milletvekili çıkarıyordu, diğer tüm partilere 3 tane düşüyordu fakat AK PARTİ iki üç bin oyla oradan milletvekili çıkardı, getirdi buraya. Bu adaletsiz yaklaşımda halkın temsilinin söz konusu olmadığı çok açık. Avrupa Konseyinde istikrar yüzde 3 oranı dolaylarında, kolay kolay da değişmiyor.

Yine seçim barajıyla ilgili tartışmalar var. Bu tartışmalarda Venedik Komisyonu’nun da en fazla yüzde 3-5 arasında olduğu söyleniyor. Şu an bakıyoruz -tabii, bu süreçler böyle- 1986’da Sayın Başbakan milletvekili adayı olmuş, seçilememiş, 1989’da Beyoğlu Belediye Başkan adayı olmuş, seçilememiş, 1991’de milletvekili adayı olmuş, tercihli oy sistemi nedeniyle iptal edilmiş milletvekili adaylığı. 2002’de Siirt seçimleri özel bir düzenlemeyle Sayın Başbakan için değiştirilmiş. “Affa uğrasalar bile...” -düşünce suçlarında- hükmü sadece üç aylığına Sayın Başbakan için değiştirilmiş ve bu değişiklik sonucu Sayın Başbakan milletvekili olmuş, sonra da Başbakan olmuş, Allah da “Yürü ya kulum!” demiş ondan sonra, bu seçim sistemi sayesinde.

Şimdi, böyle olunca, bu sistemden kim nemalanıyor? Bu sistemden demokrat olmayanlar nemalanıyor. Bu sistemde, 72 milyon insanımızı merkeze hapsetme, resmî statükocu, tabucu bir anlayışa hapsetme, sonra solda, sağda iki büyük parti yaratma, o iki büyük parti etrafında bir oluşum yaratma ve diğer partileri seçime katmama anlayışı yaratılmaktadır. Bu seçimle ilgili daha önce, 1987’de Özal döneminde yapılan değişiklikler var biliyorsunuz. Hazine yardımıyla ilgili yapılan var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen tamamlayınız.

Buyurun.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bağlıyorum.

Daha önce, 1987’de dar bölge seçim sistemine göre barajların çok daha yüksek olduğu biliniyor, yüzde 20’lere çıkmış 87’de. Daha sonraki dönemde, 91 seçimlerinde yüzde 20’de, yani hem il barajı hem ülke barajı konulduğu için. 1995 maceralı seçimlerini Anayasa Mahkemesi iptal ediyor. Yine, 1990’lı yıllarda ve günümüzde, bu yüzde 10 barajı sonucu 1999’da CHP barajın altında kaldı, 2002’de MHP barajın altında kaldı ve işte, daha önce “Bölgesel partiler veya Kürtler Meclise girmesin.” anlayışıyla getirilen yüzde 10 barajı. Artık biz de yolunu bulduk, bağımsız bağımsız geliyoruz, burada da grubumuzu kuruyoruz, partimizi de kuruyoruz. İsterseniz değiştirin isterseniz değiştirmeyin ama demokrat olabilmeniz için bunu değiştirmeniz gerekiyor. Bu önerge bu nedenle önemli.

Saygılarımla. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.

Önerinin aleyhinde söz isteyen Mustafa Özyürek, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Özyürek. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; önergenin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu baraj konusu, bütün demokrasilerin bir temel konusu, özellikle Türkiye’de çok tartışılan bir konu. Tabii –barajın- hukuki açıdan bizim İnsan Hakları Mahkemesine kadar konu gittiğinde “Her ülke kendi koşullarına göre barajı düzenleyebilir.” şeklinde bir karar çıkmıştı yani konu hukuki olmaktan ziyade siyasi bir konudur. Bugüne kadar Türkiye, barajı yönetimde istikrar açısından değerlendirmiş ve yüzde 10 olarak tutmuştur ama özellikle 2002 seçimlerinde gördük ki yüzde 10 barajı kabul ettiğiniz zaman büyük bir seçmen kitlesinin iradesi Parlamentoya yansımıyor. Öyleyse barajı makul bir düzeye çekmek şart oldu yani demokraside sadece yönetimde istikrar değil, ayrıca temsilde adalet kavramının da çok büyük önemi var. Yönetimde belki istikrarı sağlıyorsunuz… Nitekim yüzde 34 oy aldı AKP 2002 seçiminde, Anayasa’yı değiştirecek sayıda milletvekiline sahip oldu ve pek çok parti, Doğru Yol Partisi, Anavatan Partisi gibi pek çok parti Parlamentoda temsil edilemedi. Öyleyse barajı makul bir düzeye çekmek gerekiyor.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak, yeni bir öneri verildi, bu önerimizde diyoruz ki: Baraj yüzde 7 olsun. Tabii, yüzde 7 olsun ama onun yanında bir incelik daha var, onu da dikkatinize sunmak istiyorum. Eğer yüzde 70’in altında bir temsil olursa Parlamentoda, yüzde 7’nin altında oy alan, diyelim yüzde 6 oy alan bir parti de Parlamentoda temsil edilebilecek. Böyle bir öneriyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin huzuruna geldik ama ne yazık ki daha öneriyi verir vermez Adalet ve Kalkınma Partisi buna yanaşmadığını, bunu kabul etmeyeceğini ifade etti çünkü yüzde 10 barajından en çok yararlanan parti, Adalet ve Kalkınma Partisi olmuştur; hem 2002 seçiminde çok büyük farkla yararlanmıştır hem de 2007 seçimlerinde gene büyük farkla yararlanmıştır yani aldığı oyun çok üzerinde milletvekiliyle Parlamentoda temsil hakkına sahip olmuştur. Bu önergeyi veren Barış ve Demokrasi Partisi ise hiçbir şekilde temsil edilememiş, ancak, Sayın Kaplan’ın da ifade ettiği gibi, bağımsız seçilmek suretiyle sonunda burada parti kurmuşlardır veya bir grup oluşturmuşlardır. O nedenle, artık, yüzde 10 barajda ısrar etmek, gerçekten, demokrasiyle bağdaşmıyor, temsilde adalet ilkesiyle bağdaşmıyor ve her düşüncenin Parlamentoda temsil edilmesi gerekir.

Aslında en adil sistem, geçmişte uygulanmış olan millî bakiye sistemidir yani alınan bütün oyların Parlamentoya yansıdığı sistemdir. Nitekim geçmişte Türkiye İşçi Partisi o yolla Parlamentoda 15 milletvekiliyle temsil edilmiştir. Sadun Arenlerin, Çetin Altanların Parlamentoya girmesi ancak millî bakiye sistemiyle mümkün olmuştur. Tabii, millî bakiye sistemi dediğiniz zaman da işte Çanakkale’de alınan oyla Urfa’daki oyu birleştiriyorsunuz, 1 milletvekili seçiliyor. Bunun da bazı sakıncaları olduğu zamanla görülmüştür ama artık yüzde 10 barajının değişmesi noktasında toplumda bir uzlaşma var, Parlamentoda da bu uzlaşmanın sağlanması gerekir.

Şimdi, AKP hep “demokrasi şampiyonu” olarak kendini takdim eder, “Biz, demokratikleşme yönünde çok önemli adım attık.” der. Nitekim “Kürt açılımı” diye başlattıkları açılımı, işte “demokrasi açılımı” diye takdim ettiler, gerçi sonunda “millî birlik” açılımı şeklinde bir noktaya geldiler ama demokrasi açılımı yapacaksanız bunun en önemli ayaklarından biri, adımlarından biri barajın aşağıya indirilmesidir. O nedenle “Biz kesinlikle barajın aşağıya inmesini kabul etmeyiz.” yaklaşımı AKP açısından, demokrasi açısından bir handikap oluşturmaktadır. O bakımdan, artık bu barajla yolumuza devam edemeyiz, mutlaka bunu düşürmeliyiz. Eğer Parlamento bu konuyu gündeme alırsa, elbette bunun üzerinde farklı görüşler olabilir, oran üzerinde de farklı görüşler olabilir, belli bir uzlaşma mutlaka sağlanabilir ama Mecliste çoğunluğu elinde bulunduran Adalet ve Kalkınma Partisi buna kesin olarak karşı olduğunu söyleyince, bu konunun gündeme gelmesi, gündeme gelse bile, işte bu şekilde Parlamentoda konuşabiliriz ama bizler sadece konuşmuş oluruz, eller kalktığı zaman da bu öneriler reddedilmiş olur.

Değerli arkadaşlarım, demokrasi bir anlayış, bir kültür meselesidir. O nedenle de her görüşten insanlara tahammül edebilmeliyiz, elbette bütün görüşler Anayasa çerçevesinde olacak, elbette bütün görüşler yasalar çerçevesinde ifade edilecek. Onun için de çok farklı düşüncelerin burada yer alması lazım. Mesela, hangimiz istemeyiz burada çevreci, çevreciliği savunan, ekolojiyi savunan belli sayıda milletvekilleri de aramızda olsaydı, yani bir yeşil grup aramızda bulunsaydı da Türkiye'nin güzelliklerinin, doğasının tahribine karşı mücadele etselerdi ve onların o mücadelesine hep beraber destek verseydik.

Farklı grupların burada bulunması ve görüşlerini açıklaması hepimiz için bir zenginliktir, bir şanstır. O bakımdan artık yüzde 10 baraj pek çok düşüncenin Parlamentoya yansımasının önünü kesiyor ve bu sefer ne oluyor? Parlamentonun saygınlığı azalıyor. İşte, yüzde 7, yüzde 8, hatta yüzde 9 oy almış bir parti, bir düşünce burada yer almadığı zaman, Parlamentoda görüşlerini yansıtamadığı zaman o parlamentoya uzaktan bakıyor, o parlamentoya karşı giderek bir husumet meydana geliyor. O bakımdan demokrasinin benimsenmesi için de barajın indirilmesi şart çünkü bütün düşünceler gerçek anlamıyla burada temsil edilirse, bütün düşünceler etrafında tartışmaları özgürce, serbestçe yapabilirsek demokrasimiz bundan kazançlı çıkar ve mutlaka demokrasi de bundan kazanır.

Onun için, biz artık bu yüzde 10 barajın demokrasimiz açısından bir handikap olduğunu düşünüyoruz ve barajın mutlaka en az yüzde 7 düzeyine düşürülmesi gerektiği ifade ediyoruz. Ayrıca, dediğim gibi Parlamentoya yüzde 70’in altında bir yansıma olursa, Parlamentoda temsil edilen milletvekillerinin aldıkları oy yüzde 60 gibi bir noktada olursa, o zaman yüzde 6 oy alan bir parti de burada temsil hakkına sahip olmalıdır diyoruz.

Ben, bu vesileyle barajın mutlaka bu Parlamentoda enine boyuna tartışılması ve doğru kararın burada verilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özyürek.

Önerinin lehinde söz isteyen Osman Özçelik, Siirt Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Özçelik.

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; verdiğimiz önergenin lehine konuşmak üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Meclise geldiğimiz günden beri demokratikleşmenin önündeki yasal düzenlemelerin yeniden gözden geçirilmesi ve demokratikleşmeyi sağlayıcı çalışmaların yapılması konusunda Barış ve Demokrasi Partisi Grubu olarak her türlü demokratikleşme çabalarını destekledik ve gayretlerimizi gösterdik.

Demokratikleşmenin önündeki en büyük engellerden biri olarak kabul ettiğimiz seçim barajının düşürülmesine ilişkin çeşitli kanun teklifleri verdik. Siyasi Partiler Yasası, Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun, yerel seçimler hakkındaki kanun ve diğer seçim mevzuatına ilişkin kanunlarda demokratikleşmeyi sağlayacak tedbirlerin alınması konusunda yasa değişikliği önerilerimizi sunduk, ancak ne yazık ki bugüne kadar bu tekliflerimizden hiçbiri gündeme alınmadığı gibi dikkate de alınmış değil.

Demokratik ülkeler, çok farklı toplumsal kesimlerin parlamentoda temsili için temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkesine son derece büyük bir titizlik gösterirler. Evet, istikrar olmalı ama temsilde adalet göz ardı edilemez.

Siyasi düşüncenin en üst düzeyde örgütlenmesi siyasi parti örgütlenmesidir. Siyasi partiler temel hukuk kuralları çerçevesinde kalmak ve şiddete, şiddet unsuruna yer vermemek üzere çeşitli felsefi görüşlerin, çeşitli toplumsal kategorilerin, çeşitli inançların, çeşitli etnik grupların sorunlarını dile getirmek, onlara çözüm arayışında olmak ve bunları parlamentolarda temsil etme hakkına sahiptirler ve bu şekilde kurulurlar. Tabii siyasi partilerin temel amaçlarından bir tanesi iktidar olmaktır, ancak temsil ettikleri toplumsal kategorilerin, sınıfların ve temsil ettiği diğer görüşlerin yönetime katılmasını sağlamak amacıyla programlarında belirttikleri ilkeler doğrultusunda ve kamuoyuna açıkladıkları görüşler doğrultusunda halktan aldıkları destek oranında parlamentolarda temsil edilmelerinin sağlanması konusunda demokratik ülkeler büyük titizlik gösterirler.

Siyasi partilerin yönetime katılmaları sadece iktidar olmakla sınırlı değil, muhalefet yoluyla da yönetime katılma bütün siyasi partilerin hem görevleri hem haklarıdır. İşte bu nedenle, temsilde adalet çok büyük bir önem kazanıyor.

Antidemokratik ülkelerde farklı düşünceler, toplumda genel geçer siyasi düşüncelerden farklı düşünceler genellikle tehlikeli düşünceler olarak görülür ve bu tehlikeli düşüncelerin ifade edilmesine ve örgütlenmesine engel olunur, baskı uygulanır.

Bu durumlarda, temsil imkânı bulamayan, ifade imkânı bulamayan ve örgütlenme imkânı bulamayan düşünce yer altına iner. Zorla bastırılan düşünce karşı şiddeti doğurur. İşte parlamentolar bu nedenle, bu anlamda yapıcı bir özellik taşırlar ve her türlü düşüncenin özgürce ifade edilebildiği demokratik bir ortamı yaratırlar demokratik ülkelerde.

Türkiye’de yüksek seçim barajının Kürt sorunundan kaynaklı olduğu gerçeği ve Kürtlerin kendi kimlikleriyle Parlamentoda kendilerini temsil etmenin önüne bir engel olarak konduğu konusu artık inkâr edilemiyor, artık neredeyse açıkça söyleniyor.

Yüksek seçim barajıyla, Türkiye’nin ayrıca taraf olduğu Birleşmiş Milletler Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi; bu Sözleşmeye aykırı bir tutum gösteriliyor, bu Sözleşme açıkça ihlal ediliyor.

Yıllardır dili, kültürü, tarihi ve nihayet varlığı inkâr edilen Kürt halkının, ezilen, sömürülen, baskı altında tutulan emekçilerin, muhtelif inanç sahiplerinin, inançsızların, farklı cinsel tercihi olanların, kadınların, Alevilerin ve diğer azınlıkların; tüm bunların, toplumda ezilen, sömürülen, baskı altında tutulan tüm toplumsal kategorilerin temsilciliğini ve sözcülüğünü yapmak üzere örgütlenmiş bir siyasi parti olarak Parlamentoda kendi kimliğimizle temsilimizin önüne geçilmesi kabul edilemez. Toplumsal barışa bu şekilde zarar verildiğini düşünüyoruz.

Yüksek orandaki seçim barajı, bir taraftan, halk iradesinin Parlamentoya yansımasını engellemekte, diğer taraftan, seçimlerde en yüksek oyu alan siyasi partinin hak etmediği oranda temsiline olanak sağlamakta, aşkın temsil oranı, Parlamentoda diğer muhalefet gruplarının dikkate alınmaması gibi kendini beğenmişlik ve vurdumduymazlık duygusu geliştiriyor. İşte, bu Parlamentoda bunu çok sık yaşıyoruz. 340’a yakın milletvekiliyle temsil edilen AK PARTİ, bugüne kadar, üç muhalefet partisinin, grubu bulunan üç muhalefet partisinin hiçbir kanun teklifini dikkate almamış, kanun tekliflerinde, yasa tasarılarındaki önergelerinin virgülünü bile dikkate almamış, “Dediğim dedik, öttürdüğüm düdük.” anlayışıyla davranmaktadır. Bunun kaynağı, temsilde adaletin olmamasıdır, Seçim Yasası’ndaki aşkın temsil oranının ve baraj sisteminin getirdiği antidemokratik bir durumdur. Avrupa Birliği üyesi ülkeler, Avrupa Birliğine aday ülkeler arasında seçim barajı oranı en yüksek olan ülke Türkiye’dir. Bu bizi hiç rahatsız etmiyor mu? “Avrupa Birliğine katılacağız.” diyoruz. “Avrupa Birliğinin koşullarını, Kopenhag Kriterleri’ni, ekonomi kriterlerini kendi yaşamımıza ve yasalarımıza uyduracağız, onlara uyum  sağlayacağız.” diye çaba gösterirken bu seçim barajına ilişkin ölçütleri neden dikkate almıyoruz? Bu, ciddi bir çelişki değil midir?

Bakın, Fransa’da, Hollanda’da, İrlanda’da, İngiltere’de, İspanya’da, Portekiz’de, Finlandiya’da, Malta’da, Kıbrıs Rum kesiminde baraj uygulaması yoktur; sıfır barajla seçime girmekte siyasi partiler. Danimarka’da yüzde 2, Yunanistan’da yüzde 3; yüzde 4’ü aşan oran yok Avrupa ülkelerinde. Bir tek ülkede, Almanya’da seçim barajı yüzde 5 olarak uygulanıyor ama bunun da demokratik önlemi alınmış. Almanya’da dar bölge seçim sistemi uygulanmakta. Yani her bölgeden tek milletvekili seçilecek şekilde dar bölge sistemi. Mecliste, Federal Parlamentoda 600’e yakın -598 sanıyorum- üyeden oluşan Parlamentonun 299 üyesi için dar bölgelerden seçim gerçekleştiriliyor ve o dar bölgede seçilen, birinci olan parti 1 milletvekili çıkarıyor. Geriye kalan yarısı -299 sanıyorum- milletvekili de siyasi partilerin verdiği listelerden seçiliyor aldıkları oy oranında. Buna rağmen bir önlem daha alınmış. Üç bölgeden, üç dar bölgeden milletvekili seçtirebilen siyasi parti, yüzde 5 barajını, ülke genelinde yüzde 5 barajını aşmamış olsa dahi, listelerden verdiği adayları kendi aldığı oy oranında, eğer yüzde 4’se 4 kişiyi, yüzde 4 oranında seçtirebiliyor. Böyle bir önlem alınmış yani neredeyse sıfıra indirilmiş.

Bizim verdiğimiz kanun teklifleri var. Teklifimiz genellikle yüzde 3 oranındadır, yüzde 3 oranında oy alan siyasi partilerin Parlamentoda temsili sağlanmalıdır. Bu sadece Parlamento için değil, yerel yönetim seçimlerinde de bu olanak sağlanmalıdır. “Özellikle yerel seçimlerde uygulanan yerel demokrasinin gelişmesinin temel beşiği olan yerel yönetimlerde baraj uygulamasının yüzde 3’e veya daha da altına indirilmesi hâlinde, Parlamentoda yüzde 3 oranını bile bulamayan siyasi partilerin hiç değilse yerel yönetimlerde temsilinin sağlanması gerekir.” şeklindeki kanun teklifimiz Meclis raflarında durmaktadır.

Sayın milletvekilleri, eğer seçimlerde baraj uygulaması olmasaydı, Halkın Demokrasi Partisi (HADEP) 2002 seçimlerinde Türkiye genelinde yüzde 6,2 oy almış ve Parlamentoda 52 milletvekiliyle temsil hakkına kavuşmuş olacaktı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özçelik, lütfen tamamlayınız.

OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) – Ancak baraj nedeniyle bu 52 milletvekili yerine yüzde 10’u aşan partiler kendi aralarında bölüştüler, 3 bin, 4 bin oyla milletvekilleri Parlamentoya geldiler. Geçtiğimiz yerel seçimlerde aldığımız oy oranı dikkate alındığında yaklaşık 2,5 milyon oy aldık. Bunun Parlamentoda temsili yine 60 civarında milletvekiline tekabül eder. Eğer biz bugün 20 milletvekiliyle burada temsil ediliyorsak, demek ki 35-40 milletvekili halkın oy verdiği insanlardan değil, halka karşı, o seçmene karşı düşünceleri ifade eden, temsil eden siyasi parti temsilcileri Parlamentoda temsil edilmiş oluyor. Bu, Türkiye'nin bir ayıbıdır; bu, Parlamento için büyük bir handikaptır, meşruiyetine gölge düşüren bir durumdur.

O nedenle, ısrarla seçim barajının yüzde 3’e düşürülmesini teklif ediyor, saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Özçelik, teşekkür ediyorum.

Sayın İnce, bir söz talebiniz vardı; sisteme girin.

Sayın İnce, buyurun.

VII.- AÇIKLAMALAR

1.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, seçim barajı konusu tartışılırken zaman zaman örnek olarak verilen, Yunanistan’da uygulanmakta olan yüzde 3 seçim barajının Türkiye’de uygulanmakta olan seçim barajından daha adaletsiz olduğuna ilişkin açıklaması

MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri zaman zaman baraj konusu tartışılırken Yunanistan örneğini veriyorlar ve yüzde 3 olduğunu söylüyorlar. Bundan yaklaşık yirmi yıl önce Yunanistan’daki bir seçimde Yeni Demokrasi Partisi ile PASOK arasında eşit sayıda milletvekili çıktı. Batı Trakya’dan bir Türk hangi partiden olursa, bağımsız seçilmişti, o parti iktidar oluyordu. “Helen İmparatorluğu bir Müslüman’a, bir Türk’e mi kaldı, bunun tercihi sonucu mu olacak?” diye ülke çapında yüzde 3 barajı getirdiler. Yani, Yunanistan’da 8 milyon seçmen varsa bağımsız olabilmek için bile en az 240 bin oy almak lazım. Oysa orada yaşayan Türk sayısı 130 bin. Oyların tümünü alsa bile oradan bir Türk bağımsız seçilemez, mutlaka bir partiden seçilmeli. Yunanistan’daki yüzde 3 seçim barajı bağımsızlara da uygulandığı için, Türkiye’deki yüzde 10’dan çok daha adaletsizdir.

Bunu Genel Kurulun bilgisine sunmak istedim, kayıtlara geçsin istedim.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İnce.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- (10/812) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 13/7/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Önerinin aleyhinde söz isteyen Ayhan Sefer Üstün, Sakarya Milletvekili.

Buyurun Sayın Üstün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin grup önerisi aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, yüce Meclisimiz aslında gündemini belirledi; normalde 1 Temmuzda Anayasa gereği ve İç Tüzük gereği tatile çıkmamız lazımken ancak önümüzde görüşülmesi gereken kanunlar olması hasebiyle tatil kararı almadı. Çalışma kararıyla birlikte, inşallah, önümüzdeki kanunları çıkaracağız. O bakımdan, Barış ve Demokrasi Partisinin vermiş olduğu önergeye, ben, bu manada usul açısından karşıyım.

Önergede neler var? Önergede, seçim barajlarının yüksek olduğu; yine, hazine barajının da yüksek olduğu ve düşürülmesi gerektiği noktasında temel görüşleri var.

Değerli arkadaşlar, aslında seçim barajları, sanırım 1995 yılında yapılan bir değişiklikle Anayasa’mıza “Seçim kanunları, temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini bağdaştıracak biçimde düzenlenir.” hükmü konduktan sonra geliştirilmiştir. Yani durduk yere seçim barajı gelmemiş, bir ihtiyaçtan dolayı getirilmiştir. Yüksek olduğu tartışılabilir, farklı hükümler getirilebilir ancak ülkemizde de bir istikrar olması noktasında geniş bir kanaat vardır. Koalisyon hükûmetleri dönemlerinde, maalesef, yeterince başarı sağlanamamıştır. Hatta öyle garip durumlar yaşamışızdır ki burada hiçbir partisi olmayan, sadece kendisi olan bir milletvekiline dahi hükûmet kurma görevi verilmek zorunda kalınmıştır. O  bakımdan, elbette ülkemizde istikrar bir ihtiyaçtır. Ancak istikrarı bozan başka faktörler de vardır. Özellikle siyasi partilerin sık sık kapatılması, gerçekten, istikrarsızlığı doğuran temel unsurlardan bir tanesidir. Siyasi görüşlerini pek benimsemem ama bir eski siyasetçinin lafı vardır: “Eğer siz Hacı Bozan baklavalarını on senede bir kapatırsanız Hacı Bozan baklavaları baklava yapmayı unutur.” der. Gerçekten de siyasi partileri on senede bir kapatırsanız değişik vesilelerle, siyasi partiler siyaset üretemez duruma gelirler.

Değerli arkadaşlar, bundan kısa bir süre önce siyasi partilerin kapatılmasını kısmen önleyecek bir düzenlemeyi bu Mecliste getirdik ancak maalesef, AK PARTİ’nin dışında, bu hükme yeterli destek sağlanamadığından dolayı bu hüküm yasalaşamamıştı.

Değerli arkadaşlar, burada önerilen yüzde 7 barajı da aslında yüksek bir barajdır. Yüzde 7 yüzde 5’e göre yüksektir, yüzde 5 belirlesek yüzde 1’e göre yüksektir. O bakımdan AK PARTİ’nin öteden beri önerdiği bir sistem vardır, tamamen yüzde 1 de olmasın ancak herkesi de temsilen, temsilde adalet ilkesini hayata geçirebilecek bir önerimiz vardı, o da Türkiye milletvekilliğidir. 550 milletvekilinden 100 milletvekilinin Türkiye milletvekili olarak ayrılması ve buna göre seçilmesi noktasında görüşlerimiz vardı ancak AK PARTİ’nin dışında bu görüşleri benimseyen maalesef başka siyasi parti olmadığından bunlar hayata geçirilemedi. Yoksa “AK PARTİ yüzde 10 barajını korumak istiyor.” şeklindeki iddialar kesinlikle doğru değildir.

Değerli arkadaşlar, elbette demokrasilerde belki de demokratik hakların en kutsalı oy kullanma hakkıdır. İşte önümüzde bir referandum var. Milletimiz referanduma kilitlendi. İstiyoruz ki milletimiz rahatça, özgürce sandığa gidebilsin ve sandıkta oyunu, reyini kullanabilsin. O bakımdan oy kullanma hakkını engellemeye yönelik her hareket memleketimizde milletimiz açısından antidemokratik bir hareket olarak, tavır olarak algılanacaktır.

Değerli arkadaşlar, AK PARTİ döneminde seçim kanunlarımızda, Milletvekili Seçim Kanunu’nda gerçekten ciddi değişiklikler yapılmıştır. Daha bundan birkaç ay önce diğer partilerimizin de, diğer gruplarımızın da desteğiyle Seçimlerin Temel Hükümleri Hakkında Kanun’da ciddi değişiklikler yaptık. Bunlardan birkaçını saymak gerekirse: YSK’da siyasi partilerin temsilcilerinin bulundurulmasına ilişkin bir düzenleme getirdik. Bu, devrim niteliğinde bir düzenlemeydi. Siyasi partilerimizin “Yüksek Seçim Kurulunda niye temsilcilerimiz yok.” şeklinde haklı bir serzenişleri vardı. Şu anda temsilcilerin bulundurulmasına ilişkin bir düzenlemeyi seçim kanunlarımıza koymuş bulunmaktayız. Yine YSK’ya seçim zamanında birtakım veriler akıyor, bu verilerin sağlıklı akıp akmadığı noktasında değişik partilerin yine sitemleri vardı, endişeleri vardı. Bunu da giderecek bir hüküm koyduk. Artık YSK’ya sandık sonuçları gelirken aynı anda siyasi partilerimize de eş zamanlı olarak bu sonuçlar gelecektir.

Propaganda imkânlarını artıran yeni birtakım düzenlemeler getirdik. Açık yerlerde, güneşin batmasıyla birlikte propaganda imkânı ortadan kalkıyordu. Bundan sonra açık yerlerde toplu, sözlü olarak, güneşin batımından iki saat sonraya kadar propaganda yapılma imkânı getirilmiştir.

Yine, seçim bürolarıyla ilgili bir düzenleme yoktu. Seçim bürolarının Seçim Kanunu’na girmesi ve denetimi, düzeni tekrar sağlanmıştır.

İnternet yoluyla propaganda yapma imkânı getirilmiştir. Sayın İnce, muhtemelen, bunu iyi kullanacaktır.

Siyasi partiler ve adaylar yapacakları propagandalarda, Türkçe esas olmak üzere, yine vatandaşların anlayabileceği bir dilde de propaganda yapabileceklerdir. Bu da getirdiğimiz önemli değişikliklerden bir tanesidir.

İlan ve reklam yerlerin dışında, afiş, poster, bayrak gibi şeyler asmak artık yasak olacaktır. Çevre kirliliği açısından da bu son derece önemli bir değişikliktir.

Değerli arkadaşlar, yine, bakın, geçenlerde Irak’ta seçim oldu. Orada şeffaf sandıkları gördük, oy kabinlerinin ne kadar modern yapıldığını gördük. Yıllardan beri sandıkların, seçim araç ve gereçlerin değişmesi noktasında telkinler olduğu hâlde bu konuda adım atılmamıştır. Ancak, bunu kanuna koyarak artık oy sandıklarının şeffaf olacağı konusunda, oy kabinlerinin yine modern bir şekilde, gizliliği esas alacak şekilde düzenlenmesi, zarfların büyümesi, oy pusulularının şeklinin değiştirilmesi ve her siyasi parti ambleminin orijinal şekilde oraya basılması konusunda düzenlemeler getirdik. Gerçekten, bunlar da devrim niteliğinde birtakım düzenlemelerdir.

Seçim güvenliğinin temini açısından da önemli düzenlemeler getirdik. Halkımızın sandığa yansıyan iradesinin olduğu gibi sonuçlara da yansıması açısından önemli değişiklikler getirdik. Sandık alanı, sandık çevresi, bina sorumlusu bunlardan bir kaçıdır. Sandık alanında veya sandık çevresinde milletimizin iradesini engelleyecek hareketlerde bulunanlara ciddi yaptırımlar ve cezalar getirilmiştir.

Değerli arkadaşlar, bu bakımdan, eğer ilerdeki günlerde barajla ilgili bir komisyon kurulur ve Türkiye milletvekilliği konusunda değişik birtakım fikirler ileri atılabilir ve bunlar değerlendirilebilirse elbette gündeme gelebilir ama şimdilik istikrar açısından bu durumun muhafazasından yana olduğumuzu bildiriyor ve Barış ve Demokrasi Partisinin grup önerisine karşı olduğumuzu bildiriyor, tekrar saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Üstün.

III.- Y O K L A M A

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı.)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, yoklama talep ediyoruz.

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunacağım ancak önce bir yoklama talebi var.

Sayın İnce, Sayın Anadol, Sayın Özyürek, Sayın Koçal, Sayın Aydoğan, Sayın Keleş, Sayın Tan, Sayın Selvi, Sayın Küçük, Sayın Güner, Sayın Ersin, Sayın Akıncı, Sayın Çöllü, Sayın Pazarcı, Sayın Yıldız, Sayın Özbolat, Sayın İçli, Sayın Öztürk, Sayın Günday, Sayın Hacaloğlu, Sayın Tamaylıgil ve Sayın Serter.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- (10/812) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 13/7/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisinin grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

Okutuyorum:

2.- (10/79, 10/291) esas numaralı Meclis Araştırması önergelerinin ön  görüşmelerinin, Genel Kurulun 13/7/2010 Salı günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

                        Tarih: 13.07.2010

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu'nun 13.07.2010 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında, Siyasi Parti Grupları arasında oybirliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisini İçtüzüğün 19 uncu Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                                    Mehmet Şandır

                                                                                                                           Mersin

                                                                                                             MHP Grup Başkanvekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan 10/79, 10/291 esas numaralı, "Fındık tarımı ve piyasasındaki sorunların araştırılarak ürünün verimli değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla" Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. Maddeleri Gereğince Meclis Araştırması önergelerinin görüşmelerinin Genel Kurulun 13.07.2010 Salı günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin lehinde söz isteyen Murat Özkan, Giresun Milletvekili.

Buyurun Sayın Özkan. (MHP sıralarından alkışlar)

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisi hakkında söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce hepinizi en derin duygularımla, en kalbî duygularımla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, 11 Aralık 2007 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine fındık sorunlarının araştırılmasıyla ilgili bir Meclis araştırma önergesi vermiş bulunuyorduk Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak. Maalesef, bu önergemiz şimdiye kadar gündeme alınmadığı için biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, grup önerisi olarak Meclis gündemine taşımak durumunda kaldık. Keşke gönül isterdi ki fındık gibi millî bir ürünün sorunlarının araştırılması ve çözüm yollarının bulunulması için, Meclisin, bizim verdiğimiz önergeye iki buçuk ay içerisinde çözüm bulmasıydı.

Şimdi, fındık nedir, öncelikle niye fındığı biz gündeme aldık? Değerli arkadaşlar, fındık, Türkiye'nin millî tarım ürünlerinden bir tanesidir, ayrıca, tarımsal ihracatımızın da lokomotifidir. Fındık bu kadar önemli bir ürün olmasına rağmen fındık sektörünün tüm tarafları, gerek üreticisi gerek işleyeni gerekse ihracatçısı, hepsi dertli. Kim dertli değil? Sadece ve sadece, fındık ithalatı yapan yabancı firmalar dertli değil.

Değerli milletvekilleri, yüz yıldır fındık ihracatını yapan insanların yurt dışındaki fındık ihraç ettiği yani ithalatçılarla iş birliği içerisinde oldukları…

BAŞKAN – Sayın Özkan, bir saniye.

Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda büyük bir uğultu var. Lütfen sessiz olalım.

Buyurun Sayın Özkan.

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Tabii, buradan Karadenizli fındık üreticilerine de seslenmek istiyorum. Büyük grubun, iktidar grubunun, fındıkla ilgili konu gündeme geldiğinde ne kadar ilgisiz olduğunu görüyoruz. İşte, fındık… Milletvekillerinin bazısı Karadeniz yöresinden. Bakıyorsunuz, telefonla konuşuyor, birisi bilmem neyle konuşuyor, “Ee, bu Milletvekili ne diyor fındıkla ilgili acaba, dinleyelim, bu halkımızın sorunları var mı yok mu, bu sorunlara nasıl çare bulalım…”

Burası çare üretme mercisi olması lazım. Halkımız, Türkiye Büyük Millet Meclisinden çare bekliyor ama üzülerek belirtiyorum ki herkes kendi âleminde, hiç kimse fındık üreticisinin derdini, sorunlarını -bırakın çözüm bulmayı- dinleme zahmetinde bile bulunmuyor, birisi de yan dönüyor. İşte böyle devam ediyor hayat. Ama buna üzülüyoruz. Uyarılarımız cevap buldu, sağ ol; bizi dinleme lütfunda bazıları bulunmaya başladı.

Değerli arkadaşlar, dediğimiz gibi, fındık üreticisinin durumu ne oldu? AKP iktidara geldikten sonra, son sekiz yıldır fındık üreticisi maalesef sahipsiz kaldı. İlk önce fındık için FİSKOBİRLİK’i ele geçirmek istediler. Hatta bir Dışişleri Bakanı bile bu konuya müdahil oldu, “gitti, “Fındığı nasıl ele geçiririz?” noktasında kulisler yaptı milletvekilleriyle birlikte; “FİSKOBİRLİK’i bize verin size destek verelim.” gibi pazarlıklara girişti gizli kapılar ardında ama gizli kalmadı. İşte, iletişim imkânlarının, telekomünikasyonun gelişmesiyle bunları televizyonlarda üzülerek, utanarak, yüzümüz kızararak maalesef izlemek durumunda kaldık.

FİSKOBİRLİK’in yönetimi bir siyasi partiye angaje olsa ne olurdu, olmasa ne olurdu? Velev ki, bugün, bir siyasi partinin kontrolünde, AKP ilçe başkanı, Karasu İlçe Başkanı FİSKOBİRLİK Yönetim Kurulu… Ama kendisi FİSKOBİRLİK’i tasfiye etmekle görevli bir memur gibi çalışmaktadır. FİSKOBİRLİK’in tasfiyesinden kimler faydalanıyor? Orayı iyice incelemek lazım. İşte bizim araştırma önergelerimizden birisi buydu, FİSKOBİRLİK’in tasfiyesi ne olabilirdi?

Şimdi, değerli arkadaşlar, tabii, bu başka bir konu. Fındık piyasasıyla ilgili FİSKOBİRLİK’i devre dışı bıraktıktan sonra Hükûmet TMO’yu devreye soktu ve FİSKOBİRLİK’le birlikte otuz yıllık destekten daha fazla bir para harcayarak -yani FİSKOBİRLİK’e kızdı, yönetim bizde değil dedi, pire için yorganı yaktı- 1,5 milyar dolarlık, 1 milyar 400 milyon dolarlık bir kaynağı heba etti. TMO’ya fındığı aldırdı. Şimdi, TMO bu fındığı kilo kilo Kızılay Meydanı’nda, Kızılay’da satmaya çalışıyor. Bu da başka bir dramatik durum, başka bir yanlış.

Daha sonra, “Fındıktan TMO’yu da çıkartalım.” Dedi, alan bazlı desteğe geçti. Alan bazlı desteğin üç yıl süreceğini ifade etti. Fakat alan bazlı desteği nerede ödüyor? Bir yıl geriden takip ediyor. Değerli arkadaşlar, bir yıl sonra bu desteği verdiğiniz zaman üreticinin hiçbir faydası olmamakta. Şu anda üretici bir ay sonra fındığı toplamak için bahçeye girecek. Bir ay sonra fındık toplanacak ve bizim de serbest piyasa mantığına bırakılan… Ki, parantez içerisinde şunu ifade edeyim: Tarımsal ürünler asla ve asla dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir iktisadi modelde serbest piyasaya bırakılmaz çünkü tarımsal piyasaların olduğu piyasa türüne biz “aksak rekabet piyasası” deriz. Bazı arkadaşlarım tebessüm ediyor ama tabii aksak piyasasının ne olduğunu bilmiyor, biraz Google’a girse belki oradan öğrenecek. Ama maalesef aksak piyasalar, serbest piyasaların olmadığı, mutlaka bir desteğinin, destekçisinin olması gerektiği piyasalardır; bunlardan birisi de fındık piyasası. Devlet burada olmazsa olmaz bir kurum hâlinde üreticiyi korumak ve kollamak, serbest piyasanın mantığına bırakmamak durumundadır. Şu anda fındık üreticisi borçlu durumda. Fındık üreticisi yıl sonuna sezon itibarıyla gelmiş durumda, parasını tüketmiş, fındığı bir an önce toplayıp fındık simsarlarının, alivrecilerin eline vermek mecburiyetinde.

Hükümet diyor ki: “Efendim, fındığı hemen vermeyin, peyderpey piyasaya sürün, biz size bunu öneriyoruz.” diyor. Kardeşim, bunu öneriyorsunuz madem o zaman alan desteğini yani fındığa verdiğiniz dönüm başına, dekar başına 150 lirayı bari şu anda ödemeye başlayın. Her şeyiniz hazır, bir düğmeye basmanız yeterli. Eylül ayına kadar çok rahatlıkla 2010 yılı desteğini ödeyebilirsiniz. Adı üzerinde, 2010 yılı desteği 2010’de ödenmeli. 2009 yılı desteğini 2010’da ödemek vatandaşa bir sene takmak anlamına gelir değerli arkadaşlar. Sizin -hani bir sürü tüccar milletvekili arkadaşımız var- alacaklarınızı bir sene öteleseler ne yaparsınız? Muhtemelen itiraz edersiniz ama devlet şu anda vatandaşın alacağını, hak ettiği desteği bir sene öteliyor. Ötelerken bu kimin çıkarına oluyor? Maalesef, bu, alıcıların çıkarına oluyor.

Değerli arkadaşlar, ürünü, üreticiyi desteklemeyen bir model olabilir mi? Bunun adı ne biçim bir destek? Şu anda verilen destek, üreticinin ürettiği ürünü daha ucuza satabilmesi için yapılan bir destektir. Yani bundan kim istifade ediyor? İthalatçı. Kim ithalatçı? Alman, İtalyan, Polonyalı kişiler. İnanın, Türk ihracatçısı bile bundan istifade edemiyor. Peki, ne yapmak lazım?

Değerli arkadaşlar, mart ayında Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz bu konuda önerilerimizi kamuoyuna açıkladık ve fındıkla ilgili bir projeyi Türk kamuoyunun, fındık üreticisinin önüne koyduk. Temel sorun fındıkta tespit ettiğimiz, sermaye sıkıntısı yani fındık toplayanların, alanların yeterli parasının olmaması. Bir yıl içerisinde dönüp fındığın işlenebilmesi için aşağı yukarı 1 milyar dolarlık bir nakde ihtiyaç var ki takdir edersiniz, bu nakit Türkiye’de hiçbir sektörde kolay kolay bulunamayan bir nakittir. Bu nakit maalesef alivrecilere Batılı unsurlar tarafından gönderilmekte. Batılılar bu parayı verip istedikleri fiyattan ürünü almak istemektedir. Şu anda yapılan destekleme modeli de Batılıların ekmeğine çikolata sürmekten öteye geçmiyor. Bu çikolatayı da daha ucuza sürmenin yollarını… Eskiden yağ sürüyorlardı ama AKP gelince bu yağı da daha kaliteli hâle getirip lezzetlendirdiler, fındığı da kattılar, çikolata sürdürüyorlar.

Değerli arkadaşlar, bu teşvik modeli Batılının çocuklarını daha gürbüz, Batı’nın insanını daha mutlu hâle getirir. Biliyorsunuz, çikolatada aynı zamanda endorfin var, adamlar sayenizde biraz daha mutlu olmanın peşine düştüler.

Biraz, Avrupalıları mutlu etmek yerine, size oy veren insanları mutlu edin değerli arkadaşlar. Onların da mutluluğa, onların da geleceğe umutla bakmaya ihtiyacı var. Politikalarınızı Batı’ya yaranmak ve Batılıyı mutlu etmek, Batılı zenginleri biraz daha zengin etmek yerinden, düşüncesinden vazgeçerek Türk milletinin çıkarlarına uygun bir hâle getirmenizi sizlere hararetle ve şiddetle tavsiye ediyorum. Şu anda fındık üreticisinin borcunu bekleyen...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özkan, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MURAT ÖZKAN (Devamla) - …camcısı, gözlükçüsü, ayakkabıcısı, esnafı, fırıncısı, gelmiş burada bizleri dinliyor. “Bir an önce destekler verilsin, biz paramızı alalım, borcumuz ödensin.” diyor çiftçi ve ürünümüzü, fındık fiyatları, madem serbest piyasaya aksak maksak da olsa bıraktınız, serbest piyasada bir müddet yükseldikten sonra satayım istiyor.

Değerli arkadaşlar, fındığın olmazsa olmaz koşulu devlet desteği olmak zorunda, bu millî bir üründür. Devlet desteği olması için, biraz önce söylediğim gibi Milliyetçi Hareket Partisi mart ayında kamuoyuna açıklamıştır projesini ve bu projeyle bir fındık değerlendirme kurulunun acilen kurulması istenmiştir. İnşallah bir sonraki seçimde, Milliyetçi Hareket Partisinin iktidarında fındık değerlendirme kurulu kurularak tüm diğer tarım ürünlerinde üreten insanı destekleyen politikalarımızla birlikte fındık üreticisini de bu mağduriyetten, AKP zulmünden kurtaracağız.

Bu vesileyle, hepinizi tekrar saygı, sevgiyle selamlıyorum. Fındık üreticilerimize hayırlı hasatlar diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önerinin aleyhinde söz isteyen Enver Yılmaz, Ordu Milletvekili.

Buyurun Sayın Yılmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ENVER YILMAZ (Ordu) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin fındıkla ilgili grup önerisi aleyhine şahsım adına söz almış bulunuyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Önergeyi yakından inceledim, okudum; kürsüden konuşan arkadaşımızı da dinledim. 2001 yılında biz Anavatan Partisi, Demokratik Sol Parti ve Milliyetçi Hareket Partisinden seçimle iktidarı devraldığımızda o dönemin hükûmeti ve Milliyetçi Hareket Partisinin Sanayi ve Ticaret Bakanlığından sorumlu olduğu o dönemin hükûmeti, fındığa Fiskobirlik vasıtasıyla 1,5 milyon lira o dönemin parasıyla fiyat vermişti. 2002 yılında seçim oldu. Seçimle birlikte 1 milyon 615 bin lira fındığa fiyat verildi. Sayın Genel Başkanımız, Ordu ve Giresun’a geldiğinde iktidara gelirsek fındığa 2 milyon liraya tamamlanacak ek fiyat vereceği açıklamasında bulundu. Biz, 3 Kasım 2002 tarihinde iktidara geldik, ilave destekleri verdik ve 2002 yılından bu yana fındık 2 milyon lira üzerinden işleme başlamış oldu.

O tarih itibarıyla değerli arkadaşlar, 1 milyon 615 bin lirayı esas kabul ettiğimizde, dolar 1 milyon 680 bin lira, 1 kilogram fındığın dolar karşılığı 95 sent yani 1 kilogram fındık 1 dolar dahi etmiyor o dönemde. Biraz önce iktidarda hangi siyasi partilerin olduğunu söyledim.

Bugün itibarıyla böyle bir önerge olduğunu grubumuz bize bildirdiğinde hem TMO’yu hem de serbest piyasayı araştırdım. Bugün itibarıyla Toprak Mahsulleri Ofisi 5 milyon 200 bin liradan piyasaya fındık satıyor, serbest piyasada da fındık 4 milyon 700 bin lira. Dolar bazında hesap ettiğimizde de serbest piyasa ve TMO’nun fiyatını ortak olarak değerlendirdiğimizde, bugün itibarıyla fındık dolar karşılığı olarak 3.350 dolar. Yani biz, 95 sentten fındığı almışız, bugün itibarıyla 3.350 dolara kadar çıkartmışız. Bu süre içinde de Tarım Bakanlığımızın İnternet sitesine ilgili arkadaşlar girdiğimizde şöyle bir araştırmayı görebilirler: Türkiye’de tarım ürünleri içinde ilk yirmi ürüne baktığımızda, 2002-2010 yılları arasında fiyatı yüzde 100 artmış hiçbir tarım ürünü yok, sadece fındık var. Fındık 2002 yılından 2010 yılına kadar, değerli arkadaşlar -Hükûmetimizin son dönemde yapmış olduğu destekleme hariç söylüyorum- yüzde 300 artmıştır. Dekar başına 150 lira desteği de bu yüzde 300 artışa ilave ettiğimizde 2002-2010 yılları arasında fındığın reel artışı yüzde 340’tır.

Dolayısıyla, Hükûmetimize 95 sentlerden fındığı bırakan iradenin, o dönem hükûmetinin, hükûmetlerinin bugün fındık karşısında, özellikle haziran ve temmuz ayları yaklaştığında ve ağustos ayı, yirmi-yirmi beş gün sonra fındık mahsulünün toplanmaya başlanacağı süre dikkate alındığında bu kürsülerden her yıl biz aynı konuşmaları dinlemekteyiz. Özellikle konuşan arkadaşlarımızın “Karadeniz Bölgesi milletvekilleri olaya sahip çıkmıyor, kimisi telefonla konuşuyor, kimisi şunu yapıyor, bunu yapıyor.” diyen arkadaşlarımızın önergesinin altındaki fındık üreten il milletvekillerine baktığımızda da, önergeyi veren siyasi partinin il milletvekillerine baktığımızda da, maalesef, 1 milletvekilinin imzasının olduğunu gördük.

Dolayısıyla, biz, siyasi irade olarak, Hükûmet olarak, 2002 yılından itibaren çok istikrarlı bir şekilde, fındık ürünümüzü, Karadeniz Bölgesi’ni, illerimizi mağdur etmeyecek uygulamaları, organizasyonları sonuna kadar yaptık. 2003, 2004 ve 2005 yıllarında değerli arkadaşlar, o dönemin FİSKOBİRLİK yönetimine ki, bugünkü fındığın ana sorununu teşkil eden aşırı fiyat artışının, rekolte düşüklüğü dikkate alındığında ortaya çıkan aşırı fiyat artışının müsebbibi olan FİSKOBİRLİK yöneticilerine geçen dönem milletvekilli arkadaşlarımızla beraber gittik, konuştuk. “Dünyanın hiçbir yerinde, bir ürün aniden 1 liradan 3 liraya, 3 liradan 5 liraya, 5 liradan 7 liraya çıkmaz. Bunun serbest piyasa koşulları dikkate alındığında daha rantabl bir şekilde değerlendirilmesi gerekir. Bu yıl FİSKOBİRLİK olarak siz fındığa 7 milyon fiyat verdiğinizde önümüzdeki süreci de dikkate almanız gerekiyor.” diye defalarca uyardık.

Tabii, konuşan arkadaşlarımız, FİSKOBİRLİK’in siyasi bir iradenin ürünü olduğu noktasında biraz önce de vurgu yaptılar. O dönemin FİSKOBİRLİK yöneticileri, bakıldığında -isim vermek istemiyorum- 2 tanesi, farklı siyasi partilerin milletvekili listelerinden fındık üreticilerinin karşısına aday adayı olmak suretiyle çıktı fakat milletimiz kendilerine ve partilerine o dönem itibarıyla hiçbir teveccüh de göstermemiş oldular.

Biz geçtiğimiz yıl itibarıyla Hükûmet olarak fındıkta yeni bir strateji uyguladık. Bu stratejinin ana gövdesi değerli arkadaşlar, devlet desteğini devre dışında bırakmak idi. “Serbest piyasa koşulları doğrultusunda fındık kendi fiyatını kendisi belirlesin.” dedik. Geçtiğimiz yıl bu süreci başarıyla yürüttüğümüz düşüncesindeyim. Zira, geçen yıl fındığın fiyatı serbest piyasada 3 milyon liradan açıldı ama 4-4,5 milyon, bugün itibarıyla 4 milyon 700 bin lira gibi bir serbest piyasa fiyatıyla karşı karşıya. Bu dönemde uyguladığımız fındık stratejisi neticesinde, değerli arkadaşlar, Hükûmetimiz 2009, 2010 ve 2011 yıllarında fındık ürününü dekar başına 150 lira destek vermek suretiyle destekleme kararı aldı. Geçen yıl itibarıyla tüm fındık üreten illere toplam ödediğimiz para -eski para deyimiyle söylüyorum- 705 trilyon liradır. Kendi ilimle ilgili örnek vermek istiyorum: Ordu ilinde geçen yıl, değerli arkadaşlar, 400 trilyon liralık fındık ürünü olmuştur. Hükûmetimizin desteklemesiyle birlikte geçen yıl Hükûmetimiz Ordu ilindeki fındık üreticilerine 340 trilyon lira nakit desteği vermiştir. Hemşehrilerimizin yoğun teveccühü olmuştur, bankalarda kuyruklar oluşmuştur, nakit ödeme neticesinde de piyasada çok ciddi şekilde bir rahatlama oluşmuştur. Sadece doğrudan gelir desteğinin bitişiyle birlikte uyguladığımız bu fındık stratejisiyle fındık ürününe verdiğimiz destekle kalmadık, mazot desteği de verdik, alternatif ürün desteği veriyoruz, söküm desteği de veriyoruz.

Tabii, bu yıl için söylüyorum, değerli arkadaşlar, 2010 yılı için, yirmi-yirmi beş gün sonra piyasa açılacak. Bu fındık ürününün mahsulünün toplanmasıyla ilgili süreçte de elbette muhalefetin birtakım eleştirileri ve tepkileri olacaktır. Zira, biz fındıkla ilgili bu tepkileri her dönem aldık. Fakat bunun halkımız karşısında, milletimiz karşısında karşılığının ne kadar olduğuna bakmamız lazım. Zira, geçen yıl ve ondan önceki yıl uygulanan düzgün politikalar ve geçtiğimiz dönemde, iktidar dönemimizde uyguladığımız düzgün politikalar neticesinde AK PARTİ Hükûmetimiz Karadeniz Bölgesi’nde yüzde 47’lerin üzerinde bir oy almıştır.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Bir defa oldu işte.

ENVER YILMAZ (Devamla) – Benim ilim de Karadeniz Bölgesi’nin en fazla oy alınan ilidir parti olarak ve Türkiye’de fındık ürününün en fazla üretildiği ildir Ordu ili. Türkiye fındığının yüzde 40’ını Ordu ili üretmektedir.

Dolayısıyla fındık politikasındaki tutarlılığımız ortadadır. Elbette yeni uyguladığımız stratejinin birtakım eksiklikleri olabilir değerli arkadaşlar. Bu eksikliklerin tamamlanması adına TOBB’un Hükûmetimizle uyumlu bir şekilde yapacağı lisanslı depoculuk konusundaki çalışmaların bir an önce hızlandırılması lazım. Zira, bu yılki rekoltenin de 600 bin ton civarında olması bekleniyor. Zaten iç tüketimin 100 bin ton, ihracatın da 500 bin ton olduğu dikkate alındığında fındıkta Türkiye’deki arz-talep dengesi bu yıl itibarıyla fındık üreticilerine çok ciddi sıkıntı oluşturmayacaktır.

Hükûmetimiz fındık üreticilerinin her daim yanındadır, yanında olmuştur. Bu birliktelikle de zaten hemşerilerimizin fındık üreten illerdeki oy oranları da ortadadır. Bu çerçevede, Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu önergenin aleyhinde oy kullanacağımı bildirir, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yılmaz.

Önergenin lehinde söz isteyen Rahmi Güner, Ordu Milletvekili.

Buyurun Sayın Güner. (CHP sıralarından alkışlar)

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin fındık konusunda vermiş olduğu önerge hakkında konuşmak için söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, fındık Düzce, Sakarya, Zonguldak, Bartın…

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Kastamonu…

RAHMİ GÜNER  (Devamla) - …Samsun, Sinop, Ordu, Giresun ve Trabzon halkının, üreticilerinin hem kendi gıdalarını hem geçimini sağladıkları bir üründür. Aynı zamanda şunu belirtmek istiyorum: Karadeniz halkının ve 8 milyon kişinin geçim kaynağıdır ve şunu da açıkça söylüyorum: Fındık bu yöre halkının geçim kaynağı olduğu kadar hem şerefi hem namusudur değerli arkadaşlarım.

Şunu belirtmek istiyorum: Fındık politikası madem geçerliydi de değerli arkadaşlarım, neden Ordu ilinde 250 bin kişi ili terk etti gitti? Trabzon’da neden 200-300 bin nüfus terk etti? Giresun neden boşaldı değerli arkadaşlarım? Eğer bu ürün halkın gerçek geçim kaynağıysa, alın terinin, emeğinin karşılığını alıyorsa neden bu halk ilini terk edip gidiyor?

Değerli arkadaşlarım, 2 ton fındık geçmişte bir evi geçindiriyordu ama bugün 2 ton fındık evi geçindiremiyor. Karadeniz’in gençleri çocuklarını, yavuklusunu, annesini ve babasını bırakıp gurbette ekmek aramaya gittiler. Bu sekiz sene içinde olan bir olay değerli arkadaşlarım. Bunu çok iyi bilir değerli arkadaşlarım çünkü fındık toplamaya biz gençlerimizi bulamıyoruz. Bizim bölgemizde fındık toplamaya gelenler, Akçaova bölgesine fındık toplamaya gelenler bugün Güneydoğu, Doğu Anadolu Bölgesi’nden gelen kişilerdir. Eskiden, bu iktidar gelmeden, o yörenin gençleri fındıklarını topluyordu, yeterli genç vardı. Neden oldu bu? Nereye gitti bu gençler? Değerli arkadaşlarım, hep terk etti gitti.

Fındık, evinin geçimini temin ediyordu. Sanatkârı, esnafı, dar gelirlisi fındıktan geçiniyordu, bugün fındıktan geçinmiyor. Arkadaşlarım bilir, bizim Karadeniz Bölgesi’nde ağustos ayı ağalık ayıdır, öyle geçer. Halk fındık topladıkça, o da değerlendirildikçe gerçekten geçimini temin etmenin, çoluğunun çocuğunun rızkını temin etmenin en büyük keyfini yaşamaktaydı.

Bugün fındık o halka ızdırap vermekte, sahibi yok. Eskiden FİSKOBİRLİK vardı, kredi veriyordu, gübre veriyordu FİSKOBİRLİK, aynı zamanda fiyat veriyordu, sahip çıkıyordu, piyasa oluşturuyordu o halkın kuruluşu FİSKOBİRLİK; şimdi yok.

Değerli arkadaşlarım, FİSKOBİRLİK 2005 yılında 6,5 liraya, 7 liraya fındık aldı yani 6,5-7 milyon liraya fındık aldı. “İhraç edilemez.” denen fındık o sene 248 bin ton, Türkiye’ye millî gelir getiren bu fındık o zaman 2 milyar dolar girdi sağladı fakat o zaman Sayın Bakan Mehdi Eker şunu söyledi, dedi ki: “At sahibine göre kişner. Bakın, biz böyle fındık veriyoruz.” ama iş tersine döndü, 6,5-7 milyondan fındık 2-2,5 milyona düştü. Değerli arkadaşlarım, facia o zaman başladı, FİSKOBİRLİK hedef alındı. “Neden sen 6,5-7 milyon liraya fındık alırsın?” diye FİSKOBİRLİK bitirilme noktasına getirildi. Peşinden, halkın kuruluşu olan, 240 bin üyeli, halkın alın terini, emeğini koruyan FİSKOBİRLİK cezalandırıldı, kredi yolları kesildi, ufak bir borcu da ödenmedi, teşvik dahi verilmedi devlet tarafından. O zaman ne oldu? TMO piyasaya girdi. Değerli arkadaşlarım, TMO fındıktan ne anlar? Deposu yok, alım ekibi yok, fındıktan anlayan yok ve FİSKOBİRLİK’in otuz beş senede yaptığı zararı devlet bütçesine iki senede yaptı değerli arkadaşlarım ve şimdi Sayın Başbakan -FİSKOBİRLİK’i bitirdi, TMO’yu da bitirdi- “Zaten, TMO’nun fındık işinde ne işi vardı?” demeye başladı.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Ne işi vardı da, niye aldı?

RAHMİ GÜNER (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, TMO’yu fındık alımına sokan kim? Bu iktidar değil mi? Bu Başbakan değil miydi değerli arkadaşlarım?

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Doğru.

RAHMİ GÜNER (Devamla) – Ama ne oldu sonunda? FİSKOBİRLİK’i bitirdin, TMO’yu da çektin. Değerli arkadaşlarım, oyun şimdi başlıyor. Bundan bir ay önce, dünya kuru yemişçiler toplantısı Çin’de yapıldı, Cüneyt Zapsu’un teşvikiyle yapıldı ve FİSKOBİRLİK, TMO fındık almayacak, Avrupa’daki fındık ithal eden kurumlar, Türkiye’den fındık alan kuruluşlar, Türkiye'de ihracatçıyı tespit edip onlardan fındık alacaklar.

Değerli arkadaşlarım, bir Ordu Valisi vardı, görevden alındı; Giresun Valisi, Tunceli’ye sürüldü. Bu 2 vali bir araya geldi, OR-Gİ Fındık Raporu hazırladılar.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Rapor yok, kaldırıldı. Yok rapor artık.

RAHMİ GÜNER (Devamla) - Ben bunlarla görüştüm. Başbakan bunlarla görüşmedi, kovdu bunları ama kimin raporunu ön plana aldı biliyor musunuz değerli arkadaşlarım?

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Zapsu’nun.

RAHMİ GÜNER (Devamla) - Swiss Otel’de, Avrupa’daki fındık komisyoncuları ve Türkiye’deki fındık komisyoncuları toplandılar, bir hafta yediler, içtiler, muhabbet yaptılar, otuz dört sayfalık bir rapor sundular, raporu Başbakana verdiler ve “fındıkta bir devrim” diye 4 tane bakan bu rapor doğrultusunda açıklama yaptı değerli arkadaşlarım. İşte fındık üzerinde oynanan oyun bu. Geçen sene…

Yine aynı oyun devam ediyor. Bugün, 600-700 bin ton fındık olduğu söyleniyor. Değerli arkadaşlarım, bu, Türkiye'nin normal arzıdır çünkü biz her sene 250 bin ton iç fındık ihraç ediyoruz, bunun karşılığı 500 bin ton kabuklu fındıktır ve Türkiye’de tüketim de 120 bin ton veya 150 bin tondur kabuklu, toplam 650 bin tondur. Kimse bizi kandırmasın. Şimdiden başlamışlar “Efendim, fındık fazla pahalı olursa badem devreye girer.”

Değerli arkadaşlarım, lütfen söyleyin, bademli çikolata yediniz mi, var mı piyasada? Var mı arkadaşlar, bademli çikolata var mı?

MURAT ÖZKAN (Giresun) – AKP onu üretmeye niyetli.

OKTAY VURAL (İzmir) – Olsa olsa acı bademli olur.

ENVER YILMAZ (Ordu) – Var, var.

RAHMİ GÜNER (Devamla) - İşte, değerli arkadaşlarım, piyasada fındıkla imal edilen çikolata vardır, ben bademli şeye hiç rast gelmedim.

Fındık fazla para ettiği zaman da dendi ki: “Fındığı çok pahalı yapıyorsunuz, Avrupa almaz.” ve “Pirinçten çikolata yapılır.” demeye başladılar.

Değerli arkadaşlarım, kimseyi kandırmayın, çikolatanın ham maddesi fındıktır, o fındık da Karadeniz’de üretilen sanayi maddesi fındıktır. Fındık millî bir üründür, fındık hiçbir zaman başka bir ürün değildir. Türkiye’ye ihracatında 13,8 milyar dolar getiren ürün, maalesef, 2 milyar dolarını, iyi değerlendirirseniz, o üreticinin alın terini, emeğini verirseniz, Türkiye’ye 2 milyar dolar getirir. Ama, siz ne yaptınız? Ne teşvik verdiniz ne yardım ettiniz ne sahip çıktınız, 3-4 tane iş birlikçi ihracatçıya fındığı teslim ettiniz ve onlar fiyat veriyorlar. Bizim o üreticimiz, gurur duymak lazım esasında, çünkü ürettiği ürünle millî gelire katkıda bulunuyor ama maalesef, bu üretici, aracının yanına gittiği zaman, tefecinin yanına gittiği zaman “Acaba bana nasıl davranacak, benim fındığımı nasıl duruma getirecek?” diye maalesef, boynu bükük durmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, esasında, fındık üreticisi millî kahramandır ama maalesef, bu İktidar onları yok etti.

M. MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya) – Fındık kaç lira?

RAHMİ GÜNER (Devamla) – Şimdi, tekrar yine soruyorum: Eğer fındıktan geçimini sağlıyorsa Ordu halkı, neden 270 bin kişi terk etti gitti gençlerimiz? Bunu soruyorum. Eğer…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Fındık kaç para şimdi?

ALİ TEMÜR (Giresun) – Fındık kaç lira?

RAHMİ GÜNER (Devamla) – Fındık şu anda 3,5 milyon lira.

BAŞKAN – Sayın Güner, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

RAHMİ GÜNER (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, fındık, şu anda, açık ve net söylüyorum…

ALİ TEMÜR (Giresun) – Kaç lira fındık?

RAHMİ GÜNER (Devamla) – …Cumhuriyet Halk Partisi iktidara gelsin, 7 milyondan aşağı değil! 7 milyondan aşağı değil! (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Siz, alın terine, emeğe saygılı değilsiniz. Satılmadı mı fındık 7 milyondan? Satılmadı mı fındık 6,5 milyondan? 248 bin ton ihraç edildi, Avrupa almadı mı Allah aşkına, endekslere bakın. Neden buna inanmıyorsunuz değerli arkadaşlarım, buna inanın. O halkı ağlatmayın, fındık üreticilerini ağlatmayın, onların alın terini, emeğini verin. Verin ki onlar da insanca yaşama hakkına sahip olsun. Burada neyi savunuyorsunuz siz? İhracatçıları mı savunuyorsunuz, iş birlikçiyi? Neden FİSKOBİRLİK’i kaldırıyorsunuz? Neden iş birlikçileri, İtalya’nın Ferrari’yi, Almanya’nın ihracatçılarını teşvik edip onlara kazandırıyorsunuz? Neden halkınıza kazandırmıyorsunuz?

Değerli arkadaşlarım, bunun inşallah iktidara geldiğimizde biz en iyisini yapacağız ve iktidara da geleceğiz.

Genel Kurula saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Güner, teşekkür ediyorum.

Önerinin aleyhinde söz isteyen Ali Temür, Giresun Milletvekili.

Buyurun Sayın Temür. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ TEMÜR (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli dostlar, biz AK PARTİ hükûmetleri olarak her zaman fındık üreticisinin yanında olduk, zor zamanında, sevinçli zamanında, sıkıntılı zamanında.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Seçim zamanında, seçim, seçim…

ALİ TEMÜR (Devamla) – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz aldım ve kendilerine sormak gerekir: 4572 sayılı Kanun’u hatırlıyorlar mı? Bu Kanun ne zaman çıkarıldı değerli arkadaşlar?

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Kanun çıktı da kötü uyguladınız, kötü.

ALİ TEMÜR (Devamla) – Biraz önce konuşmacılar Başbakanımın FİSKOBİRLİK’i batırdığını, vesaire vesaire, desteksiz atıyorlar.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Beceriksizce uyguladınız.

ALİ TEMÜR (Devamla) – Desteksiz atmayacaksınız.

SÜLEYMAN LÂTİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – Altı aydır maaş alamıyorlar.

ALİ TEMÜR (Devamla) – 4572 sayılı Kanun sizin zamanınızda çıkarıldı değerli arkadaşlar. (MHP sıralarından gürültüler)

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Beğenmiyordun, niye değiştirmedin kardeşim?

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Niye değiştirmediniz?

ALİ TEMÜR (Devamla) – Dinleyeceksiniz, dinleyeceksiniz. Biz sizi dinledik Murat Bey, lütfen dinleyin.

Bakın…

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Temür, dinlerim ben seni.

Niye değiştirmediniz?

ALİ TEMÜR (Devamla) – Dinle, dinle.

Bakın…

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Niye? Kanun değiştirmek için yok musunuz burada?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

ALİ TEMÜR (Devamla) – Bu Kanun ne ifade ediyordu?

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Geç bunları, geç.

ALİ TEMÜR (Devamla) – Türkiye’deki on yedi tane kooperatifin yeniden yapılandırılması ve yeniden yapılandırılması biten kooperatiflerin kapsam dışına çıkarılması…

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Konuşmanın başlangıcı yanlış Ali.

ALİ TEMÜR (Devamla) – …bu kooperatiflerin borçlarının yapılandırılması ve arkasından artık devletle, hükûmetle birliklerin alakasının kalmaması.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Kötü bir kanun muydu Ali Bey bu?

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Ali’ciğim değiştirme gücüne sahipsiniz, niye değiştirmediniz?

BAŞKAN – Sayın Özkan, lütfen…

ALİ TEMÜR (Devamla) – Şimdi, bu Kanun çıktıktan sonra biz 2003 yılında, 3 Kasımdan sonra…

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Konuşamadın, boş ver, geç, otur ya.

ALİ TEMÜR (Devamla) – 3 Kasım 2002’de iktidara gelmeden önce Giresun’da Sayın Başbakanımız bir konuşma yaptı. Biz kendilerine ifade ettik ve dedik ki: “Bizden önceki dönemlerde partiler gerekli fiyatı veremediler.”

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Satarsınız diye korktuk o zaman, satarsınız diye.

ALİ TEMÜR (Devamla) –  “Şu anda 1.650 lira -o zaman 1 milyon 650 bin lira- resmî fiyat. Sayın Başbakanım, Genel Başkanım, mutlaka bunun 2 milyona tamamlanması lazım vatandaşın mağdur olmaması açısından.” Şükürler olsun,  iktidara geldik, gelir gelmez de bölge milletvekilleri olarak bu olayı, Başbakanımın taahhüdünü takip ettik ve dönüm başına 25 lira olmak üzere yaklaşık 100 trilyon -o zamanın parasıyla- üreticiye ödedik. Cumhuriyet tarihinde ilktir bu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Ya, don parasının üzerine yattınız! Niye don parasının üzerine yattınız?

ALİ TEMÜR (Devamla) - Devam ediyor…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Yalan, yalan!

ALİ TEMÜR (Devamla) - Değerli dostlar, devam ediyor…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Yalan!

ALİ TEMÜR (Devamla) - Yalansa kayıtlara bak! Yalansa kayıtlara bak!

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Yalan söylüyorsun! FİSKOBİRLİK ödedi parayı.

ALİ TEMÜR (Devamla) – Arkasından -devam ediyoruz- 4572 sayılı Kanun gereğince…

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Don parasını bile ödemedi! Bırak ya!

ALİ TEMÜR (Devamla) - 2004 yılında don afeti oldu, 2090 sayılı Kanun’a göre gerekli çalışmaları yaptık, incelemeleri yaptık ve vatandaşımızın mağdur olmaması için gerekli çalışmayı ortaya koyduk.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Don parasının üzerine yattınız!

ALİ TEMÜR (Devamla) - Bakınız, bu çerçevede, değerli dostlar, yaklaşık 135.236 tane üreticimize 2004 yılında 44 milyon, 2007 yılında 43 milyon, 2008 yılında 20 milyon, 2009 yılında 20 milyon olmak üzere toplam 128 milyon desteği biz verdik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Kalanı nerede? Kalan para nerede, kalan?

ALİ TEMÜR (Devamla) – Arkasından -devam ediyoruz- FİSKOBİRLİK yanlış yönetimlerle, yanlış fındık politikalarıyla duvara tosladı, krizi yönetemez oldu.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Ya, FİSKOBİRLİK Yönetim Kurulu Başkanı ilçe başkanı, AKP ilçe başkanı!

ALİ TEMÜR (Devamla) - Biz bu konuyu Başbakanımıza illettik. Ben, bu Meclisin huzurunda, halkımın huzurunda Sayın Başbakanıma fındık üreticisi adına teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Niye? Başka bir çıkış yolu yokken, kanuni düzenlemeler yapıldı ve Toprak Mahsulleri Ofisi fındık almaya yetkilendirildi.

Bakın şimdi bilgilere…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Niye vazgeçti?

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Niye vazgeçti?

ALİ TEMÜR (Devamla) - Allah’tan korkmak lazım değerli dostlar.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Biz korkarız Allah’tan. Allah korkusu var bizde, sizde yok!

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Erdemli olmak lazım, ona da inanıyorum. Allah’tan da korkuyoruz.

ALİ TEMÜR (Devamla) – Bakınız, 2006 yılında 162 bin ton, 2007 yılında 95 bin ton ve FİSKOBİRLİK’ten 67.373 ton. Sadece üreticiden almıyoruz, o zaman yaptığımız anlaşma gereği, FİSKOBİRLİK’in aldığı fındıkları da TMO’ya aldırdık ve toplam 163 bin ton fındık aldık 2007 yılında.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Devleti ne kadar zarara uğrattınız?

ALİ TEMÜR (Devamla) – 2008 yılına geliyoruz değerli dostlar -buna dikkat edelim- cumhuriyet tarihinin rekorunu kırıyoruz.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Devleti ne kadar zarar uğrattınız?

ALİ TEMÜR (Devamla) – Cumhuriyet tarihinde, söyleyin bana biliyorsanız…

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Söyledik dinlemedin.

ALİ TEMÜR (Devamla) – …ne zaman devlet ilk defa 100 bin tonun üzerinde arz fazlası fındığı aldı?

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sizin başarısızlığınıza başarı diye bakıyorsunuz.

ALİ TEMÜR (Devamla) – 366 bin, toplam 368 bin ton 2008 yılında TMO fındık aldı, parasını tıkır tıkır peşin olarak ödedi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Kimin parasını ödediniz?

ALİ TEMÜR (Devamla) – Evet… Evet…

“Efendim Başbakan anlaşma yapmış, raporu bilmem ne yapmış…” Ayıptır ayıp, ayıptır.

RAHMİ GÜNER (Ordu) – TMO şimdi nerede? Şimdi nerede?

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Siyasetçi biraz daha erdemli, biraz daha adam olmalı ya!

ALİ TEMÜR (Devamla) – Ve bundan sonra da Hükûmetimiz, Başbakanımız fındık üreticisinin yanında olacak.

Bakınız dedik ki: “Üç yıl boyunca yeniden yapılanma yapıyoruz, üç yıl boyunca dönümüne 150 lira olmak üzere fındığa destek veriyoruz.” Mart ayı sonu itibarıyla değerli dostlar -yine bilgilerimi sizlere aktarıyorum- bakınız bu çerçevede ne yaptık?

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Bak bak belki bulursun, ara ara.

ALİ TEMÜR (Devamla) – Evet, arayacağım ve bulacağım ve sizler bu konuda  mahcup olacaksınız.

Toplam 637 milyon, değerli dostlar, mart ayı sonu itibarıyla alan bazlı prim ödemeleri yapıldı, evet...

MURAT ÖZKAN (Giresun) –  Hadi, 2010’u da yap. Sayın Temür, hadi söz ver 2010’u da öde. Bir sene geciktirme.

ALİ TEMÜR (Devamla) – Ve bu konuda  ben şunu açık olarak söylüyorum değerli dostlar -halkımızla beraberdik o dönemlerde- bunun siyaseteni yapanlar, politikasını yapanlar FİSKOBİRLİK’i batırıp AK PARTİ’ye mal edenler karşısında vatandaşımızın bir tanesi aynen şunu söyledi…

RAHMİ GÜNER (Ordu) – FİSKOBİRLİK yönetimi AK PARTİ’li şimdi.

ALİ TEMÜR (Devamla) – …dedi ki: Fındık o dönemde 95 sent. Şu anda fındık kaç lira beyefendi? Sayın Vekilim, şu anda fındık kaç lira?

RAHMİ GÜNER (Ordu) – AK PARTİ’li değil mi?

BAŞKAN – Sayın Temür, lütfen… Sayın Temür, lütfen…

ALİ TEMÜR (Devamla) – Evet, şu anda fındık 5.200 lira civarında, 5,2 Türk lirası. 92 sent nere, 3,5 dolar nere? Ve bu konuda değerli dostlar, aynı çalışmalarımız devam ediyor, vatandaşımız artık kül yutmuyor ve bu tartışmalar yapılırken bir kahvehanede sohbet ediyoruz -işte eleştiriler var, sıkıntılar var, yorumlar var- vatandaşın bir tanesi kalktı dedi ki: “Sayın Vekilim, sen arkadaşların demesine bakma, ben 1 ton fındıkla bir televizyon alamıyordum 2002 yılında. Şimdi 1 ton fındığı satıyorum, yaklaşık 5 milyar lira yapıyor, 5 bin lira yapıyor…

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Yapma ya!

ALİ TEMÜR (Devamla) - Çocuğumu evlendirirken hem televizyon alıyorum hem buzdolabı alıyorum, çamaşır makinesi alıyorum, bulaşık makinesi alıyorum.” (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sen hesap bilmiyorsun, belli! 

OKTAY VURAL (İzmir) – Yedi yıldızlı otelde tatil yapıyordur Allah bilir!

ALİ TEMÜR (Devamla) - Zorunuza mı gitti, zorunuza mı gitti?

Evet, değerli dostlar, bu konuda, biz, yeniden yapılanma çerçevesinde taban araziden fındığı söktüreceğiz. 750 rakımın üzerindeki prim ödemelerinin sıkıntısını da giderdik. Bu bölgedeki hemşehrilerimize de prim ödemesini yapıyoruz ve Allah izin verirse bundan sonraki iki yıl içerisinde de bu 637 milyon fındık üreticimize ödenecek.

Biz AK PARTİ olarak açık ve net söyleyelim -bunu herkes biliyor- her zaman fındık üreticisinin yanında olduk, bundan sonra da onların yanında olacağımızı ifade ediyor, yüce Meclisi saygıyla, hürmetle selamlıyorum ve Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin aleyhinde olduğumu, ret oyu vereceğimi ifade ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Temür.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sen hesap bilmiyorsun Sayın Vekil, hesap… Ben de sana anlatayım hesabı…

BAŞKAN – Bir saniye…

Sayın Yunusoğlu, Sayın Özkan, Sayın Yalçın, Sayın Aydın, Sayın Vural ve Sayın Serdaroğlu’nun söz talepleri var.

Sadece Sayın Vural’a söz vereceğim. Gerekçesi de şu: Milliyetçi Hareket Partisi…

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Öneri benimdi, ben de söz istiyorum.

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Özkan, bir açıklamayı dinleyin.

Milliyetçi Hareket Partisi, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre grup önerisi getirdi. İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre…

OKTAY VURAL (İzmir) – Bölge milletvekillerinden Rıdvan Yalçın Bey’e verirseniz daha uygun olur. 

BAŞKAN – Sayın Vural, o zaman, ben, sadece Grup Başkan Vekili olarak size vereceğim

OKTAY VURAL (İzmir) - Efendim, Rıdvan Yalçın Bey’e veriniz müsaadenizle…

BAŞKAN – Sadece o zaman bir kişiye veririm çünkü böyle bir usul yok.

Buyurun Sayın Yalçın.


VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, MHP grup önerisine ilişkin açıklaması

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Burada iktidar partisi milletvekillerini hayretle izledim, ibretle izledim. Bölge milletvekilleri olarak, değerli arkadaşlar, fındık, bizim doğumumuzdan okumamıza, tahsilimize ve burada bulunmamıza sebep olan mübarek bir üründür.

Bu ürün karşısında, bu mübarek ürün karşısında bu kayıtsızlığınızı kınadığımı özellikle ifade etmek istiyorum. Biliniz ki o dönem il başkanı olarak, siyasetçi olarak, bölgede polis, jandarma korumasında gezen milletvekillerinizi bizler unutmadık, halk da unutmadı. Aynı tabloları gene yaşayacaksınız, buradan sizi ikaz ediyoruz.

Fındık serbest piyasaya terk edilemeyecek kadar önemli bir üründür. Karadeniz halkı bütün bu kayıtsızlığınıza rağmen, ilgisizliğinize rağmen vergisini verir, BAĞ-KUR’unu, sigortasını öder, maalesef bol bol da şehit verir; bütün bu verdiklerine karşı sizden istediği sadece ürününün hakkını vermenizdir. Daha 2004’ten kalan don parasını ödemediniz, şimdi de altyapısı oluşturulmadan, lisanslı depoculuğu oluşturulmadan, borsası oluşturulmadan, tıpkı aslanların önüne kuzuları atar gibi, küresel güçlerin önüne çaresiz, sahipsiz fındık üreticilerini atıyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, bunun hesabını verirsiniz. Biraz önce söylediğim olay hepinizin hafızasındadır. Sayın milletvekillerinin jandarma araçlarına nasıl yaka paça atıldıklarını unutmadık. Sizleri ikaz ediyorum, burada söylediğiniz cümleleri, şu sezon geçtiğinde, sezon başladığında 5 liralı rakamların nerelere düşeceğini sizlere hatırlatacağız diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yalçın.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- (10/79, 10/291) esas numaralı Meclis Araştırması önergelerinin ön  görüşmelerinin, Genel Kurulun 13/7/2010 Salı günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Grup önerisi kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

                               

Kapanma Saati: 17.41

 

 

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.55

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 133’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun vermiş olduğu önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

Okutuyorum:

3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun, 13 Temmuz 2010 - 30 Eylül 2010 tarihleri arasında, TBMM İç Tüzüğü’nün 54’üncü maddesinin birinci fıkrasında belirtilen gün ve saatlerde çalışmasına; belirtilen tarih aralığındaki birleşimlerde, Genel Kurulun 3/10/2007 tarihli 3’üncü Birleşiminde kabul edilen Danışma Kurulu önerisi doğrultusunda Genel Kurulun gündeminin oluşturulmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

        13.07.2010

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu; 13.07.2010 Salı günü (Bugün) siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                    Muharrem İnce

                                                                                                                           Yalova

                                                                                                                  Grup Başkanvekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun, 13 Temmuz 2010-30 Eylül 2010 tarihleri arasında, TBMM İçtüzüğünün 54. Maddesinin 1. fıkrasında belirtilen gün ve saatlerde çalışması, belirtilen tarih aralığındaki birleşimlerde, Genel Kurul’un 03.10.2007 tarihli 3. birleşiminde kabul edilen Danışma Kurulu önerisi doğrultusunda Genel Kurulun gündeminin oluşturulması önerilmektedir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Kemal Anadol, İzmir Milletvekili.

Buyurun Sayın Anadol. (CHP sıralarından alkışlar)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; bugün Danışma Kuruluna verdiğimiz fakat mutabakat sağlanamayan Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, evvela bu önergeyi niye verdik, onu izah etmek istiyorum. Biraz sonra Adalet ve Kalkınma Partisinin grup önerisi okunacak ve oylanacak. Dikkatle inceledik Adalet ve Kalkınma Partisinin grup önerisini. Şimdi sürelerine bir bakalım: 13 Temmuz 2010 Salı günü tasarının bitimine kadar, 14 Temmuz 2010 Çarşamba günü saat 14.00’ten tasarının bitimine kadar, 15 Temmuz 2010 Perşembe saat 14.00’ten bitimine kadar, 16 Temmuz 2010 Cuma günü tasarının bitimine kadar, 20 Temmuz 2010 Salı günü bitimine kadar, 21 Temmuz 2010 Çarşamba günü saat 14.00’ten birinci bölümün bitimine kadar, 22 Temmuz 2010 Perşembe günü saat 14.00’ten ikinci bölümün bitimine kadar, 23 Temmuz 2010 Cuma günü saat 14.00’ten üçüncü bölümün bitimine kadar. Yani 23 Temmuza kadar bunlar biterse Meclis çalışmayacak, bitmezse Sayın Recep Tayyip Erdoğan ne derse o olacak.

Şu belge yasama organına yürütmenin, yürütmenin de ötesinde bir kişinin yarattığı tahakkümün belgesidir. Recep Tayyip Erdoğan tahakkümünün belgesidir bu. Milletvekili olarak değil, bizleri marabası gibi gören, öyle algılamak isteyen bir anlayışın belgesidir. Sanki elma şekeri verir gibi milletvekillerine deniyor ki: “Sabaha kadar çalışın, bitirebilirseniz sizi tatile çıkarırım.” Lütfettiniz!

Ne tatili? Ne tatili? Her gün şehit haberleri geliyor. Demin burada fındığı tartıştık, zeytini var, pamuğu var, narenciyesi var, buğdayı var, hayvancılığı var, sadece tarım, başlı başına tarım sorunları Türkiye'nin çözmesi gereken sorunlar. Bunların hiçbiri yok.

Türkiye'nin en büyük ihtiyacı dışa bağımlı enerjiden kurtulmak. Sizin Enerji Komisyonu Başkanı, sizin milletvekiliniz yenilenebilir enerjiyle ilgili kanun teklifi hazırlamış, MHP’li grup başkan vekilleri de söylediler “Getirin, gündeme alın, sadece tümü üzerinde görüşeceğiz, olduğu gibi kabul edelim.” dedik. Hâlâ gelecek! Neden? Petrol lobisi harekete geçti. Doğal gaza ve petrole bağlı enerji politikasının uygulayıcısı bir iktidar partisi var karşımızda, kendi komisyon başkanının teklifini gündeme almıyor ama uluslararası ihaleye çıkmayan, üzerinden pis kokular gelen Akkuyu nükleer santralini, acele acele, yangından mal kaçırır gibi getiriyor. Koyun -nükleer santrali ekim ayında konuşalım- yenilenebilir enerjiyi getirin. Ve yatırım yapacaklar, yatırımcılar, güneş enerjisi üzerine, rüzgâr enerjisi üzerine, yasa bir türlü çıkmıyor, çünkü petrol lobisinin temsilcileri Bakanlar Kurulunda.

Şimdi, bu çalışma yöntemiyle Meclis çalışmaz, saygınlığına gölge düşer. “Bitimine kadar” ne demek arkadaşlar? Hukukta -aramızda çok değerli hukukçular var her partiden- süreler bellidir. Ödeme emrine kaç günde itiraz edeceksiniz, asliye hukuk mahkemesinin kararını kaç günde temyiz edeceksiniz, süreler bellidir. “En yakın zamanda”, “en kısa sürede”, “bitimine kadar” bunlar hukuki değeri olmayan kavramlardır.

“Bitimine kadar” diyorsunuz ve bu Mecliste yüz bin defa söyledim, Meclisin saygınlığını ayaklar altına alıyorsunuz. Gözlerini ovuşturarak, bir eli havada oylamaya giren milletvekilleri -televizyon ekranından izliyor vatandaşlar- bu Meclisin saygınlığına katkıda mı bulunuyor, yoksa bu Meclisin saygınlığına gölge mi düşürüyor?

Arkadaşlar, Avrupa Birliğinden filan bahsediyoruz. İşinize geldiği vakit Venedik Komisyonu, referandumu toplu olarak bütün maddeleri sayarken Venedik Komisyonu filan yok. Bir de ILO standartları var. Dünyadaki çalışma düzenini belirleyen, uygar ülkelerdeki ILO standartları var. Pilotların, denizaltıcıların, itfaiye personelinin, afet olduğu vakit afet idaresinin emrinde çalışan personelin çalışma saatlerini düzenleyen kanunlar var. Uluslararası kurallar var, ulusal kurallar var, ulusal kurallar var.

Trafik Kanunu’na göre beş saatten fazla sürekli araba kullanmak yasaktır, dokuz saatten fazla molalı araba kullanmak yasaktır. Neden? Arabanıza zarar verirsiniz, kaza yaparsınız, canınızı tehlikeye atarsınız, karşıdaki araca, o aracı kullanana zarar verirsiniz, üçüncü şahıslara zarar verirsiniz, kamuya zarar verirsiniz. Ama burada biz yanlış yaptığımız vakit, millete zarar veriyoruz. Anayasa Mahkemesinden döndüğü vakit, o sabahlara kadar çalışmanın adı angarya oluyor. Dünyanın bütün anayasalarında angaryanın yasak olduğu yazılıdır.

Neden bütün bunlar? Tatile çıkacaksınız 23’ünden sonra. Çıkmayalım arkadaşlar. Niye çıkıyoruz tatile? İç Tüzük belli. İç Tüzük kuralları içinde, insani koşullarda 1 Ekime kadar çalışalım.

En somut örneğini Anayasa çalışmalarında gördük. On sekiz buçuk saat çalıştık, on beş buçuk saat çalıştık, on dört saat çalıştık gayriinsani koşullarda. Uyuklayan milletvekillerinin resimleri çıktı. Gayet doğaldır, onlara kızmaya hakkımız yok, uyumak insani bir ihtiyaçtır. Ondan sonra, on gün tatile girdi Meclis. On gün tatile sokacağınıza yaysanıza, insani koşullarda, aklı başında, sağlıklı düşünen milletvekillerinin oylarıyla çıksın, tartışma öyle olsun; hayır.

Söyledim yüz bin defa, bir daha söylüyorum: Saat 04.00 veya 03.00, iki kurum açık arkadaşlar Türkiye’de; biri Türkiye Büyük Millet Meclisi, öbürü bar ve pavyonlar. Biz pavyon fedaisi filan değiliz arkadaşlar. Biz milletin vekiliyiz, milletvekiliyiz. Böyle şey olmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

İleride, ölünce kendi mezarı yerine, kölelere piramit yaptıran firavun anlayışıyla bu Parlamento üzerinde tahakküm kurmak isteyen zihniyete karşıyız biz. Çalışsın Meclis. Biz kimsenin marabası değiliz. Haa, marabası olmayı kabul eden varsa hayırlı olsun. Olmaz böyle bir şey arkadaşlar. Türkiye Büyük Millet Meclisi bu Meclis. Bu Meclis “Gazi Meclis”, geçmişi olan bir Meclis. Geçmişi onurla dolu olan bir Meclis. Böyle bir şey olmaz!

Şimdi, bütün bunlar neden oluyor ben biliyorum, söyledim bu kürsüden daha önce de. Sayın Recep Tayyip Erdoğan hangi komisyonda çalışmış şimdiye kadar arkadaşlar? Anayasa Komisyonunda mı? İçişleri Komisyonunda mı? Nerede çalışmış?

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Anlar, anlar!..

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Nerede? Yok… Bir gün bir komisyonda çalışmadan Başbakan olunca, burayı Türkiye Büyük Millet Meclisi değil, İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi olarak algılıyor. (CHP sıralarından alkışlar) Olmaz böyle bir şey! O, adı üstünde başkanlık sistemi, burada parlamenter sistem var. Tartışılacak, irdelenecek, incelenecek. Kırk sekiz saat süre niye var komisyonlarda yasa gelmeden evvel? Milletvekili okuyacak, danışmanına soracak, hazırlık yapacak. Milletin adına karar veriyor, oy kullanıyor.

Bütün bunlar bir tarafa, uyuklayan adamlar içeriye giriyor ellerini kaldırıp, ondan sonra çıkan yasa… Buna hakkınız yok arkadaşlar. Böyle, 23’ünde, bilmem şeyde, ağustosta tatile sokacağız diye, bir kişinin iradesine bağlı, peşine takılıp gidecek bu Meclis, çalışmasını da ona göre ayarlayacak; hayır. 30 Eylül dâhil çalışalım; insani koşullarda çalışalım, İç Tüzük’ün çalışma saatlerine uyalım ve tatil yapmayalım.

Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Anadol.

Önerinin aleyhinde söz isteyen Ahmet Yeni, Samsun Milletvekili.

Buyurun Sayın Yeni. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Ahmet Bey, çalışmak istemiyor musun?

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Hepiniz gelecek misiniz?

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Evet, geleceğiz.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Hepiniz…

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Siz hepiniz burada mısınız?

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Buradayız.

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye’nin bağımsızlığı, gelişmesi ve ilerlemesi için ömrünün son anına kadar çabalamış, inkılaplar ve devrimler gerçekleştirmiş Ulu Önder Atatürk’ün kurmuş olduğu bir partinin, her fırsatta geçmişini örnek gösteren, geçmişiyle övünen günümüz yöneticilerinin bugün böyle bir öneri vermiş olmasını yadırgadığımı sözlerimin başında belirtmek istiyorum.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Neyi yadırgıyorsun, neyi? “Çalışalım.” Diyor, neyi yadırgıyorsun?

AHMET YENİ (Devamla) – “Millî hedef belli olmuştur. Ona ulaşacak yolları bulmak zor değildir. Yalnız bir tek şeye çok ihtiyacımız vardır: Çalışkan olmak.” diyen Atatürk…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Tatil yapma o zaman! Niye tatile giriyorsun?

AHMET YENİ (Devamla) – …bu ruhu, ölümle her an burun buruna yaşadığı savaş meydanlarında ifade ederken onun kurduğu partiyi sahiplenen siz değerli arkadaşlarımızın, klimalı salonlarda, milletin menfaati için ortaya konan çalışmalara destek vermesini haklı olarak bekliyoruz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Niye tatile giriyorsunuz?

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Çalışalım, çalışalım…

AHMET YENİ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; büyüme rakamlarının açıklandığı ve ülkemizin 2010 yılının ilk çeyreğinde yüzde 11,7 büyüdüğü…

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Elindeki kâğıdı kim yazdı?

AHMET YENİ (Devamla) – …dünya genelinde en hızlı büyüyen 4’üncü ülke, Avrupa’da da ve OECD ülkeleri arasında en hızlı büyüyen ülke konumuna geldiği bir dönemde, çıkaracağımız yeni kanunlarla milletimizin beklentilerine cevap vermeyi umarken Meclisin bir an evvel tatile girme fikrini uygun bulmuyoruz.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Biz de bulmuyoruz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yok, yok, “Tatile girmesin.” diyoruz. Yanlış yazmışlar!

AHMET YENİ (Devamla) – Adalet ve Kalkınma Partisi 2002 yılından bugüne kadar, eskiden olduğu gibi Meclisi üç ay tatile sokmamış, daha az tatil yaparak, milletimizin refahı ve mutluluğu için her yıl çalışmalar yapmıştır.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Kim yazdı? Yanlış yazmışlar.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Ahmetciğim anlamamışsın!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

AHMET YENİ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, öfkenin, husumetin, nefretin, engellemenin değil; kardeşliğin, desteğin ve dayanışmanın egemen olması gereken bir süreçten geçiyoruz. Şu an Meclis gündeminde bekleyen iki yüz altı tasarı ve teklif var. Recep Tayyip Erdoğan ve ekibi, yüce milletimize söz verdi, “Çok çalışacağız…”

ALİM IŞIK (Kütahya) – Nerede onlar, nerede?

AHMET YENİ (Devamla) -  Muhalefet bu çalışma tempomuza ayak uyduramıyorsa kendilerinin bileceği iştir ama bunun hesabını millet soracak.

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Önergeyi destekle o zaman!

AHMET YENİ (Devamla) - Gazi Meclis çok çalıştı, biz de çok çalışacağız. Başbakanımız, İstanbul Belediyesinde de çok çalıştı, burada da ekibiyle birlikte çok çalışıyor. En azından, öne alınan bazı tasarı ve teklifleri sizlerin de desteğiyle çıkaralım istiyoruz. Milletimizin beklentilerini hep beraber gerçekleştirelim.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Tatile girme!

AHMET YENİ (Devamla) - Uyumak yok, muhalefet de uyumayacak, muhalefet milletvekillerini de uyutmayacağız, iktidar milletvekilleri de uyumayacak.

RECEP TANER (Aydın) – Nerede millet, nerede!

AHMET YENİ (Devamla) - Her fırsatta uyarıyoruz, muhalefetin belli konulara saplanıp kalan üslubunu değiştirmesi, hukukun kendilerine verdiği hakları Hükûmeti engellemek için değil, değişime, gelişime ve kalkınmaya destek olmak amacıyla kullanması gerekiyor.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Soygunu engellemek için, soygunu!

AHMET YENİ (Devamla) - Aziz milletimiz ve biz, hep birlikte muhalefetten de bunu bekliyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizler de bu milletin vekillerisiniz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Biz vekiliz, maraba değiliz.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Samsunlular üzülüyor, Samsunlular!

AHMET YENİ (Devamla) - AK PARTİ hizmet üretirken, Türkiye’yi büyütmeye çalışırken, Türk insanına aydınlık bir gelecek hazırlamaya gayret ederken engel olmaya, kriz çıkarmaya, bizi yolumuzdan saptırmaya çalışmayınız.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Hangi yoldan? Hangi yoldan?

AHMET YENİ (Devamla) - Millet adına bulunduğumuz bu kutsal çatı altında hiçbir suistimale fırsat vermedik, bundan sonra da vermeyeceğiz.

TAYFUR SÜNER (Antalya) - Önergeyi destekliyor musunuz?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Önergeye oy ver!

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Yolunuz yanlış, yolunuz!

AHMET YENİ (Devamla) - Türkiye artık yere sağlam basıyor, gündem belirliyor, kendi imkânlarıyla dimdik ayakta duruyor.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Gemiler İsrail’e gidiyor, gemiler.

AHMET YENİ (Devamla) – Gelin, milletin beklentilerine hep beraber cevap verecek, kurum ve kuruluşları rahatlatacak tasarı ve teklifleri sizlerin de katkılarıyla hep birlikte kanunlaştıralım.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Gemiler ne oldu, gemiler?

AHMET YENİ (Devamla) - Böylece Türkiye'nin ayağını biraz daha sağlamlaştıralım.

Değerli milletvekilleri, biz bu öneriye kişisel menfaatlerimiz için değil, ülkemizin menfaatleri için karşı çıkıyoruz. Ülke demokrasisi ve güvenliği için atılan her adımı kâr sayıyoruz.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Ülkenin menfaati tatil yapmak mı? Ülkenin menfaati çalışmak!

AHMET YENİ (Devamla) - Bunun için öneriye karşı çıkıyoruz. Çok çalışmak zorundayız.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Tamam, tatil yapma o zaman!

AHMET YENİ (Devamla) - Türkiye'nin menfaatini, selametini ve istikbalini dert edindiğimiz için karşı çıkıyoruz.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sayın Yeni, ülkenin menfaati çalışmaktır, tatil yapmak değildir!

AHMET YENİ (Devamla) - Çünkü burada görüşülecek, şekillenen ve kanunlaşan her bir tasarı ve teklifin 73 milyonu nasıl etkilediğini, ne tür olumlu değişikliklere sebep olduğunu çok iyi biliyoruz.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Tatil yapmayı biliyorsun, tatil!

AHMET YENİ (Devamla) – Gelin, Antalya sahillerinde değil Meclisin çatısı altında terleyelim. (CHP sıralarından gürültüler)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Tamam, tamam!

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Bunu Sayın Başbakana sor!

AHMET YENİ (Devamla) – İş üretelim, eser üretelim.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Yedi yıldızlı otellerde tatil yapmayı biliyorsunuz!

AHMET YENİ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce milletimiz, AK PARTİ'yi, vurulan prangaları kırsın, Türkiye’yi her yönden kalkındırsın diye iktidara getirdi. Biz de bu sorumluluk duygusuyla ve vicdani mesuliyetle milletimiz için iş üretmeye, hizmet ve eser üretmeye, köklü meseleleri çözmeye, yatırımlar yapmaya devam ediyoruz. Hedeflerimizde, vizyonumuzda, gelecek tasavvurumuzda hiçbir sapmaya izin vermeden “Her şey Türkiye için.” demeye devam ediyoruz.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sağ ol Ahmet Bey!

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sen yine yanlış kâğıttan okuyorsun, yanlış!

AHMET YENİ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hayatta en büyük sermaye bilgidir. Biraz sonra üniversitelerle ilgili konuşmaya başlayacağız.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Yanlış kâğıttan okuyorsun, yanlış!

AHMET YENİ (Devamla) – Artık ekonomiden siyasi, askerî güce kadar her alanda yaşamı, bilim ve teknoloji şekillendiriyor. Ülkelerin muhasırlaşma yolunda en önemli itici gücü, bilim ve teknolojinin merkezi olan üniversitelerimizdir. Bu sebeple, 2002 yılında 53’ü devlet, 23’ü vakıf olmak üzere 76 adet olan üniversite sayısı bugün 95’i devlet, 51’i vakıf olmak üzere 146’ya ulaşmıştır.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – 152 oldu, 152!

AHMET YENİ (Devamla) – Böylece 2003 yılından bu yana 70 üniversite ülkemize kazandırılmıştır. Yeni üniversiteler kurulması yanında, mevcut üniversiteler bünyesinde de 2002’den itibaren 382 yeni fakülte, 115 yüksekokul ve 193 enstitü kurulmuştur.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Kaç yeni profesör oldu Ahmet Bey? Onu söyle.

AHMET YENİ (Devamla) – 2002-2003 öğretim yılında 74.134 olan öğretim elemanı sayısı 97.923’e yükselmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemize yeni üniversiteler kazandırdığımız için, yatırım yaptığımız için, sorunları çözüme kavuşturduğumuz için bizleri çok eleştiriyorsunuz ancak hepinizce malum ki ülkemizde üniversite eğitimine olan talep sürekli olarak artıyor.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Ne yatırımı? Her şeyi satıyorsunuz!

AHMET YENİ (Devamla) – Mevcut üniversitelerle bu talep karşılanmaya çalışılsa da genç nüfusa sahip bir ülke olarak üniversitelerimizin kapasitesi bu talebi karşılayamıyor, yetersiz kalıyor. Onun için, seksen bir ilin seksen birinde üniversite açtık ve açmaya devam ediyoruz.Biraz sonra da yine üniversitelerle ilgili kanunu görüşmeye başlayacağız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok çalışmamız lazım, çok. Millet bizden hizmet bekliyor.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Çalışalım, eylüle kadar çalışalım.

AHMET YENİ (Devamla) - Onun için, kanunlar bitene kadar çalışmayı teklif ediyoruz. Onun için, Cumhuriyet Halk Partisinin böyle tatile girme taleplerini de uygun bulmuyoruz.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – “Tatile girmeyelim, eylüle kadar çalışalım.” diyorlar.

AHMET YENİ (Devamla) - Çok çalışarak, inşallah, bu kanunları çıkararak Meclise… Huzur içerisinde tatil yapacağız çünkü AK PARTİ döneminde, eskiden olduğu gibi uzun tatiller olmadı, bundan sonra da olmayacak.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Ahmet Bey, biz tatile girelim demiyoruz, biz çalışalım diyoruz.

AHMET YENİ (Devamla) - Hepinize sevgiler, saygılar sunarken, bu teklifin aleyhinde oy kullanacağımızı belirtiyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ediyorum Sayın Yeni.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, biz tatil istemedik. Biz, 30 Eylüle kadar çalışalım dedik. Sayın Yeni’ye herhâlde yanlış kâğıt vermişler, yanlış şeyleri okudu. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ediyorum Sayın İnce.

Önerinin lehinde söz isteyen Oktay Vural, İzmir Milletvekili.

Buyurun Sayın Vural.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, CHP’nin grup önerisini bir kez daha okutur musunuz? Biz tam anlayamadık herhâlde, Ahmet Yeni Bey’in konuşmalarıyla kafam karıştı herhâlde.

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, teşekkür ederim.

Aslında, burada, gerçekten, bu Parlamentoda, görünen o ki bir uzlaşma imkânı ortaya çıktı. Biraz önce AKP Grubu adına konuşan ve milletimize söz veren, televizyonlar başında söz veren AKP’liler, Cumhuriyet Halk Partisinin 30 Eylüle kadar çalışması gerektiğine ilişkin iradesini ortaya koymuştur.

SONER AKSOY (Kütahya) – Öyle bir şey yok.

OKTAY VURAL (Devamla) - Şimdi bakalım, göründüğü gibi mi olacaklar, oldukları gibi mi görünecekler? Yoksa yine, açıkçası, ikiyüzlü bir siyaset mi uygulanacak? Bunu hep beraber, birlikte göreceğiz. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) Burada “Çalışalım.” diyenler 30 Eylüle kadar çalışmayı kabul edecek mi, etmeyecek mi? Yoksa, bu bir nutuktur, burada ben istediğim gibi konuşurum, benim oylarımla bu konuşmalarım arasında bir illiyet bağı yoktur diyorsa… Bir sayın milletvekilinin, burada çıkarken hangi öneri üzerinde konuştuğunu ve milletin vekili olarak da milletine ne söylediğini bilmesi gerekiyor. Gerçekten, yani “Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?” diyor, değil mi? Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu? İşte, bilmeden konuşmamak lazım.

AHMET YENİ (Samsun) – Milletimiz anladı.

M. CEVDET SELVİ (Eskişehir) – Utandırma Sayın Başkan, fazla utandırma!

OKTAY VURAL (Devamla) – “Çalışmak” dediniz, hodri meydan! Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz Cumhuriyet Halk Partisinin önerisini destekliyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) – Ne konuştuğumu anlamışsın! Bravo!

OKTAY VURAL (Devamla) – Sonuna kadar gelin, sonuna kadar. Yüreğiniz yetiyorsa, parmağınız kalkıyorsa gelin bu Parlamentoda bunları konuşalım.

MEHMET OCAKDEN (Bursa) – CHP sizi kurtaracak mı?

OKTAY VURAL (Devamla) – Biraz önce Sayın milletvekili dedi ki: “206 tane kanun tasarı ve teklifi var.” Baktım, bu kanun tasarı, tekliflerinin 75-80 adedi dokunulmazlıklarla ilgili. Hadi, hodri meydan! Gelin, dokunulmazlıklarla ilgili bu teklifleri de getirin, başta Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere dosyasını konuşalım ve evet oyu verelim. (MHP sıralarından alkışlar) 206 tane kanun tasarı ve teklifi görüşmemiz gerektiğini söylediniz, işte dokunulmazlıklar burada, konuşacak mısın konuşmayacak mısın, oylatacak mısın oylatmayacak mısın?

Evet, işte, değerli arkadaşlarım, tablo bu.

MEHMET OCAKDEN (Bursa) – CHP sizi nereye götürecek?

AHMET YENİ (Samsun) – Gidiyoruz referanduma…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

OKTAY VURAL (Devamla) – Aç tavuk kendisini darı ambarında zannedermiş! Sen olacak mısın olmayacak mısın, sen ona bak. Allah’a şükür, biz buraya Brüksel’in, Washington’un icazetiyle gelmedik, Türk milletinin iradesiyle geldik. (MHP sıralarından alkışlar) Senin gibiler bizi nereden çok bilir, tapusunu mu aldın ha? İradesine ortak mı oluyorsun milletin? Millete tepeden mi bakıyorsun? Senin atamanla mı oluyor buraya?

MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Geç bunları, ucuz işler!

OKTAY VURAL (Devamla) – Ucuz işler… Sen pazarcı başı, sen ucuz işlerle uğraşıyorsun. Şimdi kalkmış burada milletvekili kimin nerede olup olmayacağını tayin ediyor. Anlaşılan bizi de kendisini buraya atayanlar gibi zannediyor. Biz milletin iradesiyle geldik buraya be!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sen hangi piyasada pahalısın? Senin değerin ne? Kaça satıyorsun?

AHMET YENİ (Samsun) – Yüzde 65 milletin iradesini temsil ediyoruz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

OKTAY VURAL (Devamla) – Öyle grup toplantılarında “Milletvekili olmak için kapımda sıraya giriyordunuz, bundan sonra olmazsınız.” diyen zihniyetin esiri olmak yerine, gelin burada, milletin vekili olalım, gelin milletin vekili olalım. (MHP sıralarından alkışlar)

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Yok öyle bir şey.

OKTAY VURAL (Devamla) – “Kapıların önüne koyarım bakanları.” diyen zihniyetin emir kulu olmak yerine, bu milletin vekili olmak bence daha şereflidir, bence daha şereflidir.

SONER AKSOY (Kütahya) – Buna millet karar veriyor zaten.

AHMET YENİ (Samsun) – 12 Eylülde de verecek bu kararı.

OKTAY VURAL (Devamla) - Milletvekilleri önemli iş yapıyor. Bu milletvekillerinin önemli yaptığı bir işi, gerçekten, bugün, keyfî bir yönetim ve saygısız, programsız bir yönetim anlayışıyla yönetiyoruz.

SONER AKSOY (Kütahya) – Yok öyle bir şey.

OKTAY VURAL (Devamla) - Bu millet bunu gerçekten hak etmiyor. Neden? Çünkü bugün burada neyi görüşeceğimizi, geçen hafta ne görüşeceğimizi bilmeyen bir iktidarla karşı karşıyayız; bundan sonra da bilinmiyor. Ne yapacağınızı bilmiyorsunuz. Zaten formülü de bulmuşlar değerli milletvekilleri: AKP milletvekilleri milletin içine çıkamayınca, “İyisi mi onları sürekli Mecliste tutalım da -milletin yanına gidemiyorlar- burada iş yapıyor gibi gözüksünler.” diye yapıyorlar. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) Biz de sizi o dertten kurtaralım, 30 Eylüle kadar çalışalım, milletten papara yiyeceğinize, gelin, burada, parmaklarınızla 30 Eylüle kadar sürenizi uzatmış olursunuz.

MEHMET OCAKDEN (Bursa) – CHP sizi kurtaracak bu eziyetten!

OKTAY VURAL (Devamla) - Sen git, PKK’yla, bölücülerle oynaşmana bak sen önce. Sen git, İmralı canisinin temsilcilerini kabul ederken, o tabloya “umut tablosu” diyenlere söz söyleyebilsen… Sen git…

MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Apo’yla pazarlık siz yaptınız.

OKTAY VURAL (Devamla) - Pazarlık başı yapan sizsiniz.

MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Apo’yla pazarlık siz yaptınız.

OKTAY VURAL (Devamla) - Ya, ya, körle yatıp şaşı kalktınız.

MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Siz Apo’yla pazarlık yaptınız.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sen Mesut Ağabey’inle konuş!

OKTAY VURAL (Devamla) - Körle yatıp şaşı kalktın, ya.

MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Siz Apo’yla pazarlık yaptınız.

OKTAY VURAL (Devamla) – Ya, böyle yazı yazmakla olmuyor, yazı yazmakla olmuyor.

Gidip orada İmralı canisinin sözde elçilerini kabul ettikleri törenlere, o elçileri kabul ettikleri törenlere ”Güzel şeyler oluyor.” diyenler, “Habur’da umut verici tablo oluyor.” diyenler, bugün, geldiğimiz bu noktada, Milliyetçi Hareket Partisine Mehmet Ocakden saldırabiliyor. Onlara söz söyleyemiyorlar, onlara.

MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Söylüyoruz, söylüyoruz.

OKTAY VURAL (Devamla) - Niye? Biz bu ülkeyi seviyoruz çünkü biz milliyetçiyiz, çünkü biz bu ülkenin millî ve manevi değerlerini savunuyoruz. Ama bunun gibiler Milliyetçi Hareket Partisine dil uzatır ama bölücülere, bölücübaşlarına dil uzatamazlar. İşte bunların ayıklanması lazım. Bunların ayıklanması lazım.

AHMET YENİ (Samsun) – Ayıklayacak sizi bu millet.

OKTAY VURAL (Devamla) - Ayıklayacak bu millet, ayıklayacak.

AHMET YENİ (Samsun) – Millet ayıklayacak 12 Eylülde.

OKTAY VURAL (Devamla) - Değerli milletvekilleri, şimdi, burada…

HÜSNÜ TUNA (Konya) – Anayasa değişikliğinde aynı saftaydınız, bunu izah edin.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sen uyu biraz daha, uyu.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sen neredesin sen?

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Otur orada, otur…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

OKTAY VURAL (Devamla) – Gel de buraya söyle, gel!

BAŞKAN – Sayın Tuna, lütfen oturur musun.

HÜSNÜ TUNA (Konya) – Anayasa değişikliğinde aynı safta yer aldınız, onu izah edin.

OKTAY VURAL (Devamla) – Gel, gel…

BAŞKAN – Sayın Tuna, lütfen oturur musun.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Buraya gel de burada konuş. Buraya gel buraya, orada değil, buraya gel, burada konuş.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Atıyorsa şeyinden gel burada konuş!(AK PARTİ ve MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen… Sayın Tuna…

Sayın Vural, lütfen Genel Kurula hitap edin.

Buyurun.

OKTAY VURAL (Devamla) – Sayın milletvekilinin bir sözü varsa kürsüye gelsin söylesin Sayın Başkan.

METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) – Ne oldu, canınız mı yandı?

BAŞKAN – Tamam, ikaz ettim Sayın Vural.

Buyurun.

OKTAY VURAL (Devamla) – Evet, burada, bin yıllık kardeşliği bozup, bu milleti… Etnik kimlik fesadını gerçekleştirmek isteyen zihniyete hayır demeye devam edeceğiz.

AHMET YENİ (Samsun) – Etnik kimlik hesabını kimin yaptığını millet biliyor.

OKTAY VURAL (Devamla) - Kim ne derse desin, kim ne derse desin, biz, bu ülkenin bin yıllık kardeşliğini yaşayacağız ve yaşatacağız. Bundan kimsenin endişesi olmasın.

Onun için, bugün burada geldiğimiz yaz dönemi çalışmaları… Aslında, gerçekten bu şeye benziyor, hani, normal dönemde işini yapamayanlar var ya, sınıfta kalırlar, sonra yaz okuluna sokar sizi. (MHP sıralarından alkışlar) “Siz sınıfta kaldınız.” der, “Ceza veriyorum size.” Ya, Sayın Başbakan, milletvekillerinin suçu değil bu, senin Hükûmetinin suçu. Yani sen başka yerde arıyorsun. Sen, Başbakanlıkta, Bakanlar Kurulu sırasında kaybettiğin anahtarı burada milletvekilleri arasında, burada ışık var diye gelip bulamazsın. İkmale kalmış bir Hükûmet, bugün, yaz döneminde milletvekillerini çalıştırarak hazırlık yapıyor. Ama artık yeter! Gerçekten yeter!

Ne güzel demiş rahmetli Barış Manço: “Burada yıllar boyu ümitsizce bir gün olsun kapımı çalıp hâlim nedir sordun mu ki.” Onun için, boşuna yalvarmayın, inanmıyor bu millet size; gözyaşınıza da size de inanmıyor, “Yüz bin kere hayır.” diyor. O bakımdan bu Meclis çalışmaları da nafiledir.

AHMET YENİ (Samsun) – 12 Eylülde “Evet.” diyecek, “Evet.”

OKTAY VURAL (Devamla) – Bu Meclis çalışmaları nafiledir ama Milliyetçi Hareket Partisi olarak gerçekten biz, Parlamentoda bu milletin istediği yasalar var ise, Hükûmet de ne zaman ne yapacağını bilmiyor ve AKP Grubu da nasıl bir program yapacağını bilmiyor ise gelin hep beraber birlikte bir çalışma programı tatbik edelim, 30’una kadar bunu yapalım. 30’una kadar bir çalışma programı olsun, Meclis çalışsın, biz de sözümüzü söyleriz, siz de yapacağınız bir şey varsa onu yaparsınız. Dolayısıyla bu konuda kaçmaya da gerek yok. Bence, Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilleri olarak zaten bugün, şu anda bile muhalefet partileri sizden fazla, zaten tablo ortada. O bakımdan, gelin, eğer çalışmak varsa, çalışmak…

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Kaç kişisiniz, kaç?

BAŞKAN – Lütfen Sayın Milletvekili…

OKTAY VURAL (Devamla) – 1 Temmuz dediniz olmadı, yani tatile gideceğiz dediniz olmadı, 13, 16 Temmuz dediniz olmadı, 23’ü dediniz olup olmayacağı belli değil. Bunlarla gereksiz yere milletvekillerinin çalışma takvimini bozmaya gerek yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Vural, lütfen tamamlayınız, buyurun.

OKTAY VURAL (Devamla) – Çok açık ve net bir şekilde bir program getirirsiniz, bu program dâhilinde milletvekilleri, biz de muhalefet olarak görüş ve düşüncelerimizi söyleriz. Yani tatile gitmek için bu dayatmalara da gerek yok, milletvekillerine dayatma yapmaya da gerek yok, “Biz 30 Eylüle kadar çalışacağız.” dersiniz, yaparsınız ama bu dayatmalarla ne zaman ne yapacağınız belli değil, hangi kanunu ne zaman görüşeceğimiz belli değil. Böyle bir Meclis çalışması Türkiye Büyük Millet Meclisine bence yakışmıyor.

O bakımdan, Milliyetçi Hareket Partisi olarak Cumhuriyet Halk Partisinin bu konudaki vermiş olduğu önergenin mantıklı olduğunu düşünüyoruz.

AHMET YENİ (Samsun) – Çalışmayalım değil mi?

OKTAY VURAL (Devamla) - Neden? Çünkü çoğunluk partisi de ne zaman “1 Temmuzda illa tatile sokacağım.” dedi, olmadı. O kadar çok tatile gitmek istiyor ki milletvekilleri, can atıyorlar.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Rixos’ta

OKTAY VURAL (Devamla) – E, biz de diyoruz ki 30 Eylüle kadar çalışalım, programı yapalım. Gelecek sene tatil yok nasılsa. İnşallah, gelecek sene -22 Temmuz yaz dönemi olduğu için- yaz dönemi çalışması olmayacak. Ondan sonraki dönemde de biz bu gündemi rahatlıkla tamamlarız diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

AHMET YENİ (Samsun) – Rüya görmeye devam edin.

ZEYİD ASLAN (Tokat) – Yürü, yürü!

BAŞKAN – Önerinin aleyhinde söz isteyen İbrahim Yiğit, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Yiğit. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ZEYİD ASLAN (Tokat) – Hayal kuruyorsunuz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sen Ahmet Davutoğlu’na o hayalleri sor.

ZEYİD ASLAN (Tokat) – Hayal kuruyorsunuz.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sen git Barzani’ye “Abi” de.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

OKTAY VURAL (İzmir) – Ağabeyin Barzani’ye git danış.

 İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu grup önerisinin aleyhine söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

ZEYİD ASLAN (Tokat) – Sen Oktay Öcalan mısın? (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri…

İBRAHİM YİĞİT (Devamla) – Değerli arkadaşlarım…

ZEYİD ASLAN (Tokat) – Sen Oktay Öcalan mısın?

OKTAY VURAL (İzmir) – Konuşma lan!

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sen de Talabani’ye git.

İBRAHİM YİĞİT (Devamla) - Sayın milletvekilleri…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Ne biçim konuşma? Lütfen…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Talabani’ye, Talabani’ye…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – O zaman susturun ama, adamını sustur.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Cevabı bu mu olmalı?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ne olacak bu durumda?

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

                               

Kapanma Saati: 18.29

 


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.35

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 133’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisi üzerinde şimdi söz sırası, aleyhinde olmak üzere, İbrahim Yiğit, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Yiğit. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, politika -şöyle bir tanımlarsak politikayı- kurnazlık yarışı değil, ayak oyunları değil, toplumu germe ve burayı germe olayı değil. Politika, toplumsal sorunları bilen, çözüm üreten, onurlu, erdemli, bilinçli, bilgili ve birikimli insanların söz sahibi olduğu bir alandır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bütün milletvekillerimiz burada onurlu bir alanda görev yapıyor, hepsini ben saygıyla karşılıyorum. Yalnız, biraz önce Sayın Cumhuriyet Halk Partisinin Grup Başkan Vekili Kemal Anadol, deneyimli ve birikimli bir politikacı olarak görüyordum ben, fakat burayı bar, pavyonla eş değer tuttu. Ben kendisine yakıştıramadığımı da özellikle söylemek istiyorum çünkü bizim amacımız burada toplumsal sorunlara çözüm getirmektir, burayı germek değildir. Burası yüce Meclistir, halkın seçtiği temsilcilerin olduğu ve toplum lehine yasalar çıkarmak için toplandığımız bir yerdir. Hiçbir zaman bireysel davranmayalım. Bireysellik, yapay bir çıkarcılık, hatta çirkin bir bencilliktir. Toplumsal sorunlar her zaman bireysel sorunlardan üstündür.

Değerli arkadaşlarım, şunu söylemek istiyorum: Bizim bütün amacımız toplumun önüne yeni hedefler, yeni öneriler, yeni projeler, yeni çözümler koymaktır. Köhnemiş yasaları burada yenilemek, değiştirmek… Bu bizim görevimizdir, toplum bizden bunu bekliyor. Bu Meclisin de çalışması gerekir.

Önergenin aleyhinde oy kullanacağımı söylüyorum, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yiğit.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım ancak karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

                                               

Kapanma Saati: 18.40

 


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.46

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 133’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre vermiş olduğu önerinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi öneriyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır ve öneri kabul edilmemiştir.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

Öneriyi okutuyorum:

4.- Gündemdeki sıralama ile çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine;  526, 536, 523 ve 527 sıra sayılı kanun tasarılarının İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi

                                        13/07/2010

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 13.07.2010 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda, siyasi parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                                                       Ayşe Nur Bahçekapılı

                                                                                                                  İstanbul

                                                                                                         Grup Başkan Vekili

Öneri:

Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler Kısmında yer alan 538, 519, 306, 73, 525, 522, 526, 536, 521, 523 ve 527 sıra sayılı Kanun Tasarılarının bu kısmın 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14 ve 20 nci sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,

Genel Kurulun; haftalık olağan çalışma günlerinin dışında 23 Temmuz 2010 Cuma günü de toplanması ve aşağıda belirtilen saatlerde çalışması, bu birleşimde Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler Kısmında yer alan işlerin görüşülmesi,

13 Temmuz 2010 Salı günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmemesi, 20 Temmuz 2010 Salı günkü birleşimde sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek bu birleşimlerde Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler Kısmında yer alan işlerin görüşülmesi, 21 Temmuz 2010 Çarşamba günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmemesi,

Genel Kurulun;

13 Temmuz 2010 Salı günü 506 sıra sayılı Kanun Tasarısının bitimine kadar,

14 Temmuz 2010 Çarşamba günü saat 14.00'de toplanması ve 73 sıra sayılı Kanun Tasarısının bitimine kadar,

15 Temmuz 2010 Perşembe günü saat 14:00'de toplanması ve 525 sıra sayılı Kanun Tasarısının bitimine kadar,

16 Temmuz 2010 Cuma günü 522 sıra sayılı Kanun Tasarısının bitimine kadar,

20 Temmuz 2010 Salı günü 526 sıra sayılı Kanun Tasarısının bitimine kadar,

21 Temmuz 2010 Çarşamba günü saat 14.00'de toplanması ve 536 sıra sayılı Kanun Tasarısının 1. bölümünün bitimine kadar,

22 Temmuz 2010 Perşembe günü saat 14.00'de toplanması ve 536 sıra sayılı Kanun Tasarısının 2. bölümünün bitimine kadar,

23 Temmuz 2010 Cuma günü saat 14.00'de toplanması ve 536 sıra sayılı Kanun Tasarısının 3. bölümünün bitimine kadar,

Belirlenen günlük çalışmalara devam edilmesi, ayrıca yukarıda belirtilen birleşimlerde gece 24.00'de günlük programların tamamlanamaması halinde günlük programların tamamlanmasına kadar çalışmalara devam edilmesi.

526, 536, 523 ve 527 Sıra Sayılı Kanun Tasarılarının İçtüzüğün 91. maddesine göre Temel Kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olması,

Önerilmiştir.

526 Sıra Sayılı Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/775, 2/84, 2/407, 2/477, 2/508, 2/534, 2/711)

BÖLÜMLER                          BÖLÜM MADDELERİ         BÖLÜMDEKİ MADDE SAYISI

1. BÖLÜM                                             1-7                                                           7

2. BÖLÜM                                             8-12                                                         7

                                                (Geçici Madde 1 ve 2 )                                           

                                                Toplam Madde Sayısı                                             14

536 Sıra Sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Harçlar Kanununda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/886,1/838, 2/712, 2/599, 2/727)

BÖLÜMLER                          BÖLÜM MADDELERİ         BÖLÜMDEKİ MADDE SAYISI

1. BÖLÜM                                             1-25                                                         25

2. BÖLÜM                                             26- 49                                                      25

                                                (Madde 31'e bağlı; Geçici Madde 2 ve 3)               

3. BÖLÜM                                             50-63                                                       20

                                                ( Geçici Madde 1,2,3,4,5 ve 6)                               

                                                Toplam Madde Sayısı                                             70

 


523 Sıra Sayılı Devlet Yardımlarının İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı (1/818)

BÖLÜMLER                          BÖLÜM MADDELERİ         BÖLÜMDEKİ MADDE SAYISI

1. BÖLÜM                                             1-12                                         12

2. BÖLÜM                                             13-19                                       12

                                                (Geçici Madde 1,2,3,4,5)                       

                                                Toplam Madde Sayısı                             24

527 Sıra Sayılı Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısı (1/787, 2/62)

BÖLÜMLER                          BÖLÜM MADDELERİ         BÖLÜMDEKİ MADDE SAYISI

1. BÖLÜM                                             1-12                                         12

2. BÖLÜM                                             13-24                                       12

                                                Toplam Madde Sayısı                             24

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grup önerisi lehinde söz isteyen İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı.

Buyurun Sayın Bahçekapılı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi Grup önerisi lehine söz aldım. Bu vesileyle hepimize hafta başında iyi çalışmalar dileklerimi sunuyorum. Hepimize hayırlı bir hafta diliyorum.

Biraz önce Divandan okunduğu gibi grup önerimizde bazı tasarıların ve sözleşmelerin görüşülmesi gündemimize alınmış durumdadır. Biraz daha açıklayıcı bilgi vermek isterim yüce Meclise.  Grup önerimizde bazı kanunlar öne çekilerek hazırlanmıştır program. Yine grup önerimizde, bugün dâhil, bundan sonraki salı ve çarşamba günlerinde sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmemesi önerilmektedir.

Bu bağlamda, Genel Kurulun 13 Temmuz 2010 Salı günü yani bugünkü toplantısında, Yükseköğrenim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın bitimine kadar görüşmeye devam edeceğiz. Bildiğiniz gibi, geçen hafta bu tasarıyla ilgili görüşmelerimiz yarım kalmıştı.

14 Temmuz Çarşamba günü saat 14.00’te çalışmalarımıza başlayacağız ve yine bitimine kadar, beş tane uluslararası sözleşme var, onları görüşeceğiz. Önerimiz bu doğrultudadır. Bunlardan bir tanesi, yine görüşülmesine başlanmış olan ama oylaması esnasında yarım kalmış olan Milletlerarası Para Fonu’na ilişkin olan bir sözleşmedir. Diğerinin sıra sayısı 538’dir ve Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Rusya Federasyonu arasında imzalanmış bulunan Akkuyu sahasında bir nükleer güç santralinin tesisine ve işletimine ilişkin bir sözleşmedir. Bir diğeri, yani üçüncü sözleşme, Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU) Kuruluş Yasası’yla ilgili bir sözleşme. Dördüncü uluslararası sözleşmemiz ise, yine Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU) 2003 Dünya Radyo Komünikasyon Konferansı Sonuç Belgelerinin onaylanmasına ilişkin bir sözleşmedir. Son sözleşmemiz ise, Irak’a Komşu Devletler Hükümetleri ile Irak Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Terörizm, Sınırlardan Yasadışı Sızmalar ve Örgütlü Suçlarla Mücadele Konularında Güvenlik İşbirliğine İlişkin Protokol’ün onaylanmasına ilişkin kanun tasarısıdır.

15 Temmuz 2010 tarihinde, arkadaşlar, yine çalışmalarımıza saat 14.00’te başlamayı öneriyoruz ve bitimine kadar Mali Kural Kanunu Tasarısı’nı görüşmeyi önermekteyiz.

16 Temmuz 2010 Cuma günü ise, yine çalışmalarımıza saat 14.00’te başlayıp İşkenceye ve Diğer Zalimane, Gayriinsanî veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek İhtiyari Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın bitimine kadar görüşmeyi uygun görmekteyiz.

Önümüzdeki hafta ise yine Salı günü İç Tüzük gereğince çalışmalarımıza saat 15.00’te başlayacağız ve sıra sayısı 526 olan Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nı yani kamuoyunda bilinen, “taş atan çocuklar”, “terör mağduru çocuklar” ve “suça itilen çocuklar” diye adlandırılan yasa tasarısının görüşülmesine bitimine kadar devam edeceğiz.

21 Temmuz 2010 Çarşamba günü ise yine saat 14.00’te Gelir Vergisi Kanunu ile çalışmalarımıza başlayacağız, birinci bölümünün bitimine kadar Çarşamba günü çalışmalarımızı sürdüreceğiz.

22 Temmuz 2010 Perşembe günü saat 14.00’te çalışmalarımıza başlayacağız ve gelir vergisinin ikinci bölümünün bitimine kadar çalışmalarımıza devam edeceğiz.

Cuma günü ise yine saat 14.00’te başlayacağız ve gelir vergisinin bitimine kadar çalışmalarımızı sürdüreceğiz.

Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; biraz önce çalışma saatlerimizin belirlenmesiyle ilgili olarak gerek Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisi konusunda konuşan arkadaşlar ve diğer arkadaşlar bazı sözler sarf ettiler. Tabii ki siyasi kültürümüzde veya siyasi anlayışımızda bu tarz kelimelerle, bu tarz sıfatlarla konuşmak yoktur. Ben inanıyorum ki bizden daha önce siyasi hayata başlamış olan ve bu Parlamentoda yer almış olan kişilerin de bu anlamda bir kültür anlayışları yoktur ama siyaset denilince bazı kelimeleri, “angarya” gibi kelimeleri kullanmak veya tahakküm altında bir Meclis çalışması olduğunu ileri sürmek de benim açımdan şık değil.

Üstelik şunu da belirtmek isterim: Geçmiş dönemde Millet Meclisimiz, milletvekilleriyle birlikte ve bizim yaptığımız gibi bitimine kadar çalışma mesaisini göstermiştir. Bazı örnekler sunabilirim size:

Örneğin 1 Temmuz 1999 tarihinde bir grup önerisi var -daha doğrusu Danışma Kurulunda anlaşma sağlanmış- DSP Grup Başkan Vekili, MHP Grup Başkan Vekili ve ANAP Grup Başkan Vekili imzalı. 1 Temmuz 1999 günü bu çalışmalara başlanılması ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin bir Danışma Kurulu önerisi var ve oylanmış, kabul edilmiş.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Kötü misal emsal olmaz. Yanlış yapmışlar.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) – Bir başka örnek 20 Temmuz 1999 tarihinde. Yine “Ali Günay, DSP Grup Başkan Vekili”, “İsmail Köse, MHP Grup Başkan Vekili” ve “Zeki Çakan, ANAP Grup Başkan Vekili” imzalı bir Danışma Kurulu önerisi var, okunup kabul edilmiş ve orada da yine çalışma günlerinin… Örneğin “23 Temmuz 1999 Cuma günü saat 20.00’ye kadar bitirilmemesi hâlinde saat 22.00’den sonra çalışmalara devam edilerek…” şeklinde bir öneri oylanmış ve kabul edilmiştir.

Bir başka örnek bu sefer 28 Temmuz 1999 tarihinde arkadaşlar. İmzalara bakıyoruz -Danışma Kurulu üyesi, ortak imza grup başkan vekilleriyle birlikte- “Ali Günay, DSP Grup Başkan Vekili”, “İsmail Köse, MHP Grup Başkan Vekili”, “Zeki Çakan, ANAP Grup Başkan Vekili.” Söylenen şey nedir? “30 Temmuz 1999 Cuma günü saat 24.00’e kadar bitirilmemesi hâlinde 24.00’ten sonra da çalışmalara devam edilmesi…” şeklinde bir ortak grup önerisi, Danışma Kurulu önerisi var ve bunlar da Meclisten onaylanarak yürürlüğe girmiş.

Burada kastım eleştirmek değil ama şunu söylemek istiyorum: Burada bitimine kadar yaptığımız çalışma çok anormal, angarya, Meclisi tahakküm altında tutan, sağlığımızı sıhhatimizi sorun hâline getirecek bir çalışma değil, geçmişte daha çok örnekleri yapılan, görülen ve yaşanılan çalışmalar.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Üç tane saydınız, üç tane. Vakayi adiye hâline geldi.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) – Ben sadece bu örnekleri verdim Sayın Anadol. Lütfen… Ben sizi çok güzel dinledim, lütfen sözümü kesmeyiniz.

Şimdi, o zaman nedir? Biz ilk defa bir çalışma yapmıyoruz, böyle bitimine kadar bir çalışma yapmıyoruz. Geçmişte örneklerimiz olmuş. O zaman bazı sorular geliyor aklımıza. Nedir? “12 Eylül” denilen bir olay var karşımızda arkadaşlar, 12 Eylülde Türkiye Cumhuriyeti milleti referanduma gidecek. Referandum bizim, burada Anayasa değişikliğine ilişkin yaptığımız çalışmaların yürürlüğe girmesi için yapılacak olan tamamlayıcı bir işlem. Ancak o tamamlayıcı işlem ile yapılan değişiklikler yürürlüğe girecek. Kim yapacak bu değişikliği? Halkımız. Kim yapacak bu değişikliği? Milletimiz.

Biz, bugün burada, milletimizden almış olduğumuz iradeyle huzurlarınızdayız. Milletimizden almış olduğumuz iradeyi biz terk etmedik, biz onlarla birlikteyiz ve referanduma kadar da onlarla birlikte olmak gibi bir çabamız var. Halkımızla, vatandaşımızla, milletimizle beraber olacağız, onlara Anayasa değişikliğinin neler getirdiğini anlatacağız ve onlara diyeceğiz ki: “Ey halkım, ey vatandaşlarımız, ey milletimiz; bu Anayasa değişikliğinin hayata girmesinin tek sonucu ve nedeni sizsiniz. Eğer siz buna ‘Evet’ der iseniz bu Anayasa değişikliği, bu temel hak ve özgürlüklere getirilen değişiklikler hayata geçecektir.” Biz bunun özlemi içindeyiz, o yüzden çalışmalarımızı biraz sıklaştırdık.

Bir de tabii ki ilginç başka bir nokta var: “1 Ekime kadar çalışalım.” diyen arkadaşlar Meclise ayda yılda bir gelen arkadaşlar, bu da benim için çok şaşırtıcı oldu doğrusu.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Belli oluyor kimin gelip gelmediği, karar yeter sayısı bulamıyorsunuz.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) – Onlar kendilerini biliyorlar.

12 Eylülle ilgili bizim halkımızla buluşma gibi bir sorunumuz var. Bizim milletimizle buluşma, onlara anlatma gibi bir derdimiz var. Eğer 12 Eylülle ilgili olarak “Hayırda hayır var.” diyerek yola çıkanların halkımızla ilgili bir sorunu yoksa, bu onların kendi sorunudur diyorum.

Önerimizin kabulü konusunu da bilgilerinize sunuyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Çıkarın iki maddeyi, ben de oy vereceğim.

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – İşine bak, işine! Senin ona gücün yetmez.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bahçekapılı.

Önerinin aleyhinde söz isteyen Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili.

Buyurun Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Adalet ve Kalkınma Partisinin grup önerisi aleyhinde söz aldım.

Tabii, her defasında Meclisin gündeminin belirlenmesinde iktidar partisi grubunun tavrını tenkit etmekten de usandığımızı ifade etmemiz lazım. Gerçekten, artık, bir klasör oldu, buraya getirilen iktidar partisi grup önerilerindeki çelişkileri belirlemek ve kabul edilebilir, birlikte, uzlaşarak getirilebilir bir gündemi buraya getirememiş olmanın -dönemin sonuna geldik, yılın sonuna geldik- böyle bir uzlaşmayı temin edememiş olmanın üzüntüsüyle tekrar maalesef aynı tatsız şeyleri söylemeye mecbur kaldık ama öncelikle bir şey söylememiz lazım, gerçekten bu Genel Kurulun, bu Meclisin daha fazla çalışabilme imkânı yok, sinir katsayısı arttı, tahammül katsayısı arttı. Biraz önce Cumhuriyet Halk Partisinin getirdiği grup önerisine -Milliyetçi Hareket Partisinin de desteğiyle- 30 Eylül 2010 tarihine kadar çalışalım ve Hükûmetin öngördüğü, ülkenin ihtiyaç duyduğu kanunları çıkartalım yönündeki teklifine Adalet ve Kalkınma Partisi “Hayır, çalışmayalım.” dedi. “Ne zamana kadar çalışacağız?” sorusunun da cevabı yok.

Değerli milletvekilleri, bugün Danışma Kurulu toplantısında ben Sayın Bahçekapılı’ya sordum: “23’üne kadar getirdiğiniz bu gündem tamamlanınca Meclis tatile girecek mi?” “Girecek” diyemediler. Siz sormuyor musunuz milletvekilleri olarak, çalışanlar olarak? Yani burada kendi irademizle milletimiz adına görev yapıyoruz. Ondan vazgeçtik, grup disiplininin emrinde çalışan insanlar olarak sizler “Ne zamana kadar çalışacağız? Bu çalışma ne zaman bitecek?” diye merak etmiyor musunuz, sormuyor musunuz, onu bilmiyorum ama biz sorduk Hanımefendi bilmiyorlar çünkü yukarıdan emir nasıl gelecek onu hiç kimse bilmiyor.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Haksızlık yapmayın Sayın Şandır.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bilmediğinizi söylediniz Sayın Bahçekapılı.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – “Bilmiyorum” demedim, haksızlık yapmayın.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Ne zaman bitecek?

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Efendim, dediğinizi de söyleyelim isterseniz: “23’üne kadar bunları çıkartalım, tatile gidelim.” Öyle mi? Öyle diyebiliyor musunuz? Diyemiyorsunuz.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Biz, halkımıza gideceğiz.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bakın, biraz önce, grubunuz adına konuşan arkadaşımız, sanki milletin aklıyla alay edercesine, Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisine karşı çıkarken şunları söylüyor: “Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok çalışmamız lazım, millet bizden hizmet bekliyor. Onun için, kanunlar bitene kadar çalışmayı teklif ediyoruz.” 206 tane de kanun olduğunu bir başka paragrafta ifade ediyor “Bu kanunlar bitene kadar çalışalım.” diyor. Sayın Oktay Vural da soruyor: “Burada, 90 tane, dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla ilgili kanun tasarısı var. Bunlar da dâhil mi? Gelin, bunları da görüşerek karara bağlayacak şekilde çalışmaya devam edelim, 30 Eylüle kadar çalışmayı da kabul edelim.” diyoruz, Sayın Ahmet Yeni diyor ki:” Çalışmamız lazım, millet bizden hizmet bekliyor. Kanunlar bitinceye kadar çalışalım. Onun için –cümle bu, tutanaklardan okuyorum- Cumhuriyet Halk Partisinin böyle, tatile girme taleplerini de uygun bulmuyoruz.”

Yani, bu nasıl oluyor Sayın Yeni? Bunu bir anlat, bunu gülümseyerek bir anlat.

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan söz verirse…

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Yani, hem çalışalım diyorsunuz, CHP de diyor ki, MHP de destek veriyor, 30 Eylüle kadar çalışalım. Bunu, tatile gitmek olarak değerlendiriyorsunuz. Bu milletin aklıyla alay mı ediyorsunuz değerli arkadaşlar?

Değerli milletvekilleri, bakınız, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz her defasında ifade ediyoruz: Bu Genel Kurulun gündemini belirleme sorumluluğu, siyasi iktidara ve onun grubuna aittir. Bu gündemi doğru belirleyin, gelin, birlikte belirleyelim, ülkemizin öncelikleri doğrultusunda, beklentileri doğrultusunda kanunları çıkartalım, ülkemize ve milletimize hizmet edelim diyoruz.

27 Mayıstan bu yana, Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Kurula getirdiği gündemler yani grup önerileri burada. 27 Mayıstan bu yana, bugünküyle beraber beş tane grup önerisi istemişsiniz. Hemen hemen her defasında farklı bir sıralama getiriyorsunuz. Kanunların görüşülme sırasını sürekli değiştiriyorsunuz ve çalışma şeklini de değiştiriyorsunuz bitime kadar diye. Bu bitime kadar çalışma usulünün faydalarını, muhasebesini bir daha yapınız, lütfen, bir daha yapınız.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Size sormak lazım, siz yaptınız daha önce ama.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bakınız, Sayın Bahçekapılı burada sizin imzanızla getirdiğiniz Danışma Kurulu grup önerisi var.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Evet.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Burada getirdiğiniz sıralamayı niye değiştiriyorsunuz?

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Değiştirmedik. Niye değiştirdik? Değiştirmedik.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Değiştiriyorsunuz.

Bakın, sizinle biz uzlaştık. 27 Mayısta getirdiğiniz grup önerisi burada, elimde. Bu grup önerisinde öncelikleriniz ve çalışma saatleriyle ilgili konuya itiraz etmedik ve dedik ki: “Karar yeter sayısı istemeyeceğiz, Danışma Kurulu grup önerisi getirmeyeceğiz, hatta toplantı yeter sayısı da istemeyeceğiz.” Listesini çıkardım, 1 Temmuza kadar bir tek Danışma Kurulu grup önerisi getirmişiz ama ne hikmetse haziranın başında getirdiniz bitime kadar çalışmayı bir mecburiyet olarak, bir dayatma olarak, varılan uzlaşmanın dışında bu Meclise getirip dayattınız.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Siz de getirmiştiniz Sayın Şandır, örnekleri var.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Değerli arkadaşlar…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sevmediğim bir şeyi yapıyorum. Sizden aldık, öğrendik. Siz de getirmiştiniz.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Değerli arkadaşlar, eğer burada beraber çalışacaksak, bu yaptığımız işin adı birleşimse ve bu birleşimde oturumlar yaparak ülkenin sorunlarına birlikte çözüm üretecek hukuku kuruyorsak, usul bu değil. Birbirimizi aldatarak, birbirimize her defasında böyle metazori, bitime kadar gibi bir üslupla buraya siz gündem belirlerseniz çalışamayız değerli arkadaşlar, çalışamazsınız.

Bakın, üniversiteler kanununda Milliyetçi Hareket Partisi olarak hiçbir itirazımız yok. Normalde görüşmüş olsaydık üç saatte bitirirdik, üç saatte ama geçen haftadan üç gün çalıştık, işte bugün de bitimine kadar koydunuz, daha başlayamadık, hangi saate kadar da çalışacağımız belli değil. Bununla bir fayda elde edemiyorsunuz, bu işin bir kârı yok. Bu hesabı bir daha yapınız. Burada muhalefetle uzlaşarak, anlaşarak çok daha hızlı, hatta iki günde, üç günde otuz sekiz kanunu, uluslararası sözleşmeyi çıkardığımızı yakın zamanda örnekleyebiliriz ama ne hikmetse… Nedir işin hesabı? Yani gerginlikten mi medet umuluyor, muhalefet partileriyle çatışmış olmaktan veya bu Genel Kurulda biraz önce örneğini yaşadığımız yakışıksız gerginliklerden mi medet umuluyor, bunu anlamakta zorlanıyoruz.

Dolayısıyla, değerli milletvekilleri -özellikle iktidar partisi grubunun milletvekillerine sesleniyorum- grup disiplini içerisinde grup yönetiminizin getirdiği gündeme tabii ki el kaldırıp el indiriyorsunuz, bir şey söylemiyorum ama bunun doğru bir üslup olmadığının, bunun ne Meclise ne iktidara ne ülkeye bir fayda getirmeyeceğinin artık anlaşılmış olması lazım ve buna itiraz etmek gerekiyor. Bu üslupla buradan kanun geçiremezsiniz.

Bakın, 23 Temmuzda getirdiğiniz gündem doluyor ama bu gündeme koyduğunuz kanunları 23 Temmuza kadar bitireceğinizi düşünebildiğinizi zannetmiyorum ve önümüzdeki hafta…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Siz bilirsiniz. Biz öyle görmüyoruz.

 MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Gün yirmi dört saat, gece on ikide bitiyor…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Zannetmelerle iş olmuyor.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Göreceğiz burada, beraber yaşayacağız Sayın Bahçekapılı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Tabii… Tabii… Tabii…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Şandır.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sabahın saat yedisinde de gidiliyor…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Tabii…

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – …öğlen saat on ikide de gidilebilir.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Olur.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Eğer burada karar yeter sayısını bulursanız…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Tabii ki…

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – …toplantı yeter sayısını sağlarsanız…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Siz isteyin.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) –  “Hodri meydan!” diyoruz.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Siz isteyin. Buradayız.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Buyurun, el mi yaman, bey mi yaman, hep beraber göreceğiz ama bu üslup doğru üslup değil. Bu inatla, bu ısrarla duvara çarpacağınız endişesindeyiz. Bunu size de yakıştıramıyoruz, bunu ülkemize de hak görmüyoruz. Dolayısıyla biz bu grup önerisinin üslubuna da usulüne de itiraz ediyoruz ve getirdiğiniz önergenin aleyhinde oy kullanacağız.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Siz bilirsiniz.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Arz olunur, saygılar sunulur.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şandır.

Önerinin lehinde söz isteyen Azize Sibel Gönül, Kocaeli Milletvekili.

Buyurun Sayın Gönül. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AZİZE SİBEL GÖNÜL (Kocaeli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. AK PARTİ grup önerisinin lehinde söz almış bulunmaktayım.

Değerli milletvekilleri, geçen hafta başladığımız Yükseköğretim Kurumları Teşkilat Kanunu’nun tamamlanması, uluslararası sözleşmeler, Mali Kural Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu, Gelir Vergisi Kanunu’nun bitimine kadar yani geçen haftalarda kararlaştırdığımız 16 Temmuz çalışma süresini dört gün daha uzatarak 23 Temmuz gününe kadar bu kanun tasarılarının bitirilmesi noktasında çalışma sürelerimizi uzatıyoruz. 

Değerli milletvekilleri, siyasetçinin, günümüz insanının en değerli şeyi zaman. Zamanı en efektif şekilde kullanarak az zamanda çok iş başarmak her siyasetçinin yapması gereken işlerden. Dolayısıyla Meclis çalışmalarında verimli bir şekilde çalışabilmek, zamanı iyi kullanarak 23 Temmuza kadar çıkması gereken kanunların çıkartılması noktasında tüm Meclisin gayret içerisinde olduğunu, yüce heyetin gayret içerisinde olduğunu biliyorum.

Önerinin lehinde olduğumu belirtip hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gönül.

Önerinin aleyhinde söz isteyen Muharrem İnce, Yalova Milletvekili.

Buyurun Sayın İnce. (CHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bundan yirmi beş-otuz yıl önce köylerde şöyle derlerdi: “Tütünleri satınca borcumu öderim.” ya da Türk toplumu “Nisan yağmurlarında hâllederiz.” ya da “Akşamüzeri görüşüz.”, “Öğleden sonra buluşalım.”  Bunlar çok yuvarlak laflar. İnsanların normal günlük yaşamlarının içerisinde bunu kullanmaları normaldir. Artık köylerdeki insanlar bile bundan vazgeçti ama Büyük Millet Meclisine yeni bir gelenek geldi AKP’yle birlikte: Bitimine kadar… Ne zaman bitecek?  Bilmiyoruz. Hiçbir zaman da bitmiyor zaten.

336 milletvekiliniz var. Az önce, biraz insaf olsa, biraz vicdan olsa, biraz merhamet olsa, biraz doğruları söylemek insanın içinden geçse, Sayın Ahmet Yeni, az önce 336 milletvekilinden 138 tanesini bulamamışsın, karar yeter sayısı bulunamamış…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – “Çalışalım” diyor.

MUHARREM İNCE (Devamla) - …“çalışalım” diyor. Ya Türkçeyle ilgili bir problem var…

Tekrar söylüyorum, bizim önergemiz, bu yaz hiç tatil yapmayalım. Madem memleketin önemli meseleleri var, biz 30 Eylüle kadar çalışalım önergesi vermişiz, Samsun AKP Milletvekili bu kürsüye geliyor “Tatil istiyorlar.” diyor. Biz tatil istemiyoruz, biz insan gibi çalışmak istiyoruz, biz İç Tüzük’e uygun çalışmak istiyoruz. İç Tüzük neyi emrediyor? Salı, çarşamba, perşembe günleri saat 15.00’ten 19.00’a kadar, yetmiyorsa 19.00, 20.00 olur. Buna itirazımız yok bizim. Yani birileri size demiş ki “Bunlar çıkacak.” Nasıl çıkacak? Nasıl çıkarsa çıksın. Oralarda uyuklamışsınız, içeriye girmişsin gözlerini ovuşturarak oy kullanmışsın... Hatta sizin milletvekiliniz “Ben ne olduğunu bilmiyorum.” dedi, Bitlis Milletvekili…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Zeki Ergezen

MUHARREM İNCE  (Devamla) - “İçeriye giriyorum, grup başkan vekiline bakıyorum, oyumu kullanıyorum.” dedi.

Acaba gerçekten çalışma meraklısı mısınız? Bugün Sayın Başbakanı dinliyorum, Sayın Başbakan diyor ki: “Uzlaşma, diyalog, istişare,Yunus Emre, Mevlânâ…” Anlatıyor Başbakan. “Allah Allah!” dedim, “Yahu, bu, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı değil mi? Acaba bu istişare, uzlaşma, diyalog doğru mu?”

Şimdi bakalım: 23’üncü Dönemde elli defa Danışma Kurulu istemişiz, elli defa; ellisinin ellisini de reddetmişsiniz. Diyalog çağrılarına bakın! Bu dönemde kırk dört defa İç Tüzük 37’ye göre doğrudan görüşme istemişiz, kırk dört tane; kırk dördünü de reddetmişsiniz. Bir tanesini kabul etseydiniz, gerek Danışma Kurulunun gerek İç Tüzük 37’nin bir tanesini kabul etseydiniz ben bu konuşmayı yapamazdım. Yani sizin istişare çağrılarınız, diyalog çağrılarınız, Yunus Emre’yi, Mevlânâ’yı anlayışınız işte bu kadar, diyalog anlayışınız sizin bu kadar.

Değerli arkadaşlarım, biz Meclisin saygın bir kurum olmasını istiyoruz; çalışma koşullarına uyan, kuralları olan, saatleri belli olan, o saatler arasında burada 550 değilse de 500-450 milletvekiliyle çalışmalarını tamamlayan bir Meclis istiyoruz. Sizin üçte 1’iniz burada yok. Biraz sonra “Şimdi oylama olacak.” diye içeri gireceksiniz, neye oy verdiğinizi bilmeyeceksiniz.

Bakın, bir gün bunu yapacağım. Yani, böyle, milletvekilinin birine “Şu anda hangi kanunu görüşüyoruz, bunu söyle.” diyeceğim. Ben de “evet” diyeceğim. Bakın, bunu yapacağım bir gün bir tanesine. Bir gün birine yapacağım bunu ama cevap verecek.

AHMET YENİ (Samsun) – Öğretmen değilsin sen, geçti o. Okul değil burası, talebe değil bunlar.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Şimdi, biz Danışma Kurulu istemişiz. Acaba bu istediğimiz Danışma Kurulları Meclisi engellemek, Meclisi çalıştırmamak… Gündemimizde olmayan konular mı? Önemsiz konular mı? Yani ne istemişiz? Tarım sektöründe yaşanan sorunların araştırılmasını istemişiz, üniversitede okuyan gençlerimizin yurt sorunlarının araştırılmasını istemişiz, emeklilerimizin sorunlarının araştırılmasını istemişiz, muhtarlarımızın sorunlarının araştırılmasını istemişiz, İsrail’in Gazze’ye insani yardım götüren gemiye yaptığı saldırının araştırılmasını istemişiz. Ne olmuş? Kırk dört tane böyle isteğimizin hepsi reddedilmiş. Değerli arkadaşlarım, 23’üncü Yasama Döneminde 672 kez karar yeter sayısı istemişiz, 338’inde bulunamamış yani yüzde 50’sinden fazlasında 138 kişi bile yoksunuz. Yani 336’da 138 olmayacaksınız, çalışalım naraları atacaksınız.

Değerli arkadaşlarım, çalışmak bir ibadettir. [AK PARTİ sıralarından alkışlar(!)] Bir dakika… Alkışlama! İşte, hep yarım okuyorsun. Hayra çalışmak ibadettir, şerre çalışmak ibadet değildir. (CHP sıralarından alkışlar)

23’üncü Dönemde Dördüncü Yasama Yılında 186 kez karar yeter sayısı istemişiz, siz 128’inde bulamamışsınız.

RECEP KORAL (İstanbul) – Sonra ne olmuş?

MUHARREM İNCE (Devamla) - Yine 457 kez yoklama istemişiz, 127’sinde bulunamamış.

Değerli arkadaşlar, artık sayın grup başkan vekillerine sesleniyorum: Ne olur bize telefon açmayın, açtığınız hiçbir telefonun geçerliliği iki saati geçmedi, hiçbirisi.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Yapma Allah’ını seversen! Daha iki ay oldu Grup Başkan Vekili olalı.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Bakın şimdi söyleyeyim: Sayın Suat Kılıç telefon açıyor pazartesi günü.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Ben yaparsam söyle.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Hayır, bugün sizin yaptığınızı da söyleyeceğim, yaptığınızı da söyleyeceğim.

Bana telefon açıyor: Ne görüşeceğiz bu hafta? Şunlar şunlar diyor, pazartesi. Ben de diğer grup başkan vekili arkadaşlarıma diyorum ki “İktidar Partisinin Grup Başkan Vekili aradı, bu hafta bunları görüşeceğiz.” Ben iki saat bir yere ayrılıyorum, bir başka arkadaşım bakıyor, bana söylenenlerin hiçbirisi yok.

Siz beni dün telefonla aradınız Sayın Bahçekapılı, beni aradınız değil mi telefonla? Salıdan bir sonraki haftaya kadar tek tek bana söylediniz, değil mi? Ben onların hepsinin notunu aldım.

M. NURİ YAMAN (Muş) - Ses yok…

MUHARREM İNCE (Devamla) - Ben de arkadaşlarıma aktardım. Buraya geldik, iki saat sonra farklı bir şey. Bakın, 1 Temmuzda Meclis kapanacak, hayır olmadı; 8’i, olmadı; 16’sı, olmadı; 23’ü… Şimdi, bana, 550 milletvekilinden 1 kişi çıksın desin ki “Bu Meclis şu gün kapanacak.” Ne zaman kapanacağı bilinmeyen bir Meclis olur mu?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tayyip Bey biliyor.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Bir kişi biliyor… Bir kişi biliyor…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – O da bilmiyor!

MUHARREM İNCE (Devamla) – Meclis Başkanının kim olacağını o biliyor, Cumhurbaşkanının kim olacağını o biliyor, 81 valinin kim olacağını o biliyor…

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Millet, millet… Millet karar veriyor.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Bin tane kaymakamın kim olacağını o biliyor, belediye başkanının kim olacağını o biliyor, TÜBİTAK Başkanının kim olacağını o biliyor. TİB Başkanının kim olacağını o biliyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Burası Büyük Millet Meclisi, burası Atatürk’ün Meclisi, burası savaş yönetmiş bir Meclis. Bu Meclisin itibarına bu yakışmıyor değerli arkadaşlarım. Biz kimsenin ücretli elemanı değiliz. Biz, bize ister oy versin ister vermesin, bütün milletin temsilcisiyiz.

Böyle bir belirsizlik olabilir mi? Burası aile meclisi olsa çocuklardan birisi rest çeker “Baba, ben öyle senin keyfine göre gelemem. Benim işim var, gücüm var, bilmem lazım. Bana bir plan, program yap.” der.

Değerli arkadaşlarım, burası Büyük Millet Meclisi, burada sadece siz yoksunuz. Bunu kendi grubunuzda yapabilirsiniz. Kendi grubunuzda yapın. Hani “Tutarım kulağından atarım o bakanları.” diyor, “Seçim yaklaşınca göreceğim sizi.” diyor kapalı grup toplantılarında, orada yapabilir. Burada bunu yapamazsınız.

AHMET YENİ (Samsun) – Siz orada mıydınız?

MUHARREM İNCE (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, geçen hafta hani gece saat 24.00’e kadar çalışacaktınız, neredesiniz? Perşembe saat 22.00’de kapandı, 138 kişi bulunamadı. Cuma günü yine 138 kişi bulunamadı, Meclis erken kapandı. Siz bu hafta bunlara yine uymayacaksınız, siz çalışmaktan yine kaytaracaksınız. Muhalefet burada.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Muhalefet kaç kişi burada?

MUHARREM İNCE (Devamla) – Bakın, nasıl kaytaracaksınız? 23’üncü Dönemde 15.535 yazılı soru önergesi vermiş muhalefet size. 15.535… Bunların yarısını, 7.037 tanesini zamanında yanıtlamamışsınız.

RECEP KORAL (İstanbul) – Ya, biz yanıtlamıyoruz ki oraya söyle.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Bakanlar Kuruluna söylüyorum.

Muhalefet görevini yapmış, muhalefet çalışmış, muhalefet soru önergelerini vermiş, sen cevabını verememişsin. Kaytaran iktidardır ama yavuz hırsız ev sahibini bastırıyor. Bir de “Gel, çalışalım.” demiyor mu?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İnce, lütfen tamamlayınız.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, ben size şunu öneriyorum. Diyorum ki bakın, yenilenebilir enerjiyi getirin, hiçbir itirazımız yok, tümü üstünde konuşacağız, geçeceğiz, oy birliğiyle geçsin. MHP de destekliyor mu?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Destekliyor.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Destekliyor. Oy birliğiyle geçsin.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Petrol lobisi!

MUHARREM İNCE (Devamla) – Sizin içinizde petrol lobisinin, diğer lobilerin işini takip eden Bakanlar Kurulu üyesi kim? Bunu kim engelliyor?

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Açıkla! İsmini söyle!

MUHARREM İNCE (Devamla) – Halkın milletvekiliyseniz gelin bunu geçirelim, oy birliğiyle geçirelim. Hemen toplayalım grup başkan vekillerini, hemen bu akşam, yüreğiniz varsa, cesaretiniz varsa, halkın ihtiyaçlarını düşünüyorsanız, halkın çıkarlarını düşünüyorsanız, gelin yenilenebilir enerjiyi bu akşam geçirelim diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Zaten hazırlayan biziz!

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İnce.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, sataşmadan dolayı söz istiyorum.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, kısa bir açıklama yapacağım.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen oturur musunuz, Sayın Bahçekapılı’nın söz talebi var. Bir saniye, lütfen oturun, henüz oylamaya sunmadım ben.

Sayın Yeni, söz talebiniz var. İç Tüzük’ün 63’üncü maddesi gereğince usul hakkında konuşuluyor, dolayısıyla söz talebinizi yerine getiremeyeceğim.

Sayın Bahçekapılı, buyurun, ne için söz istiyorsunuz?

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Efendim, ben kısa bir açıklama yapacağım.

AHMET YENİ (Samsun) – Sataşma, Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Yeni, ben konuşmayı dinledim, sizin konuşmanızı tutanaklardan okudu, sataşma söz konusu değil.

Teşekkür ediyorum.

Sayın Bahçekapılı, buyurun, siz ne için söz istediniz?

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – İç Tüzük 60’a göre kısa bir açıklama yapacağım, Meclis çalışmasıyla ilgili rakamları dile getireceğim.

BAŞKAN – Buyurun, yerinizden.

VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)

3.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, konuşmasındaki “kendilerinin çalıştığı ama iktidar partisi ve Hükûmetin çalışmadığı” şeklindeki ifadelerini kabul etmelerinin mümkün olmadığına ilişkin açıklaması

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili Sayın İnce’nin konuşmalarında -tabii ki her zamanki gibi esprili hâliyle söylediklerini kabul etmemiz mümkün değil- şöyle düzeltmeler yapmak isterim. Kendilerinin çalışmış olduğunu ama Meclis çatısı altında iktidar partisinin çalışmamış olduğunu ve Hükûmetin çalışmamış olduğunu söylemişti. Bir bakalım şimdi. Tabii, böyle bunu söylemek kolay ama rakamlarla konuşalım.

23’üncü Dönemde 15.502 yazılı soru sorulmuş. Bu soruların 7.790 tanesi ilgili bakanlarımız tarafından açıklanmış, cevaplanmış; oran yüzde 50,3.

Yine aynı şekilde sözlü sorulardan…

YILMAZ TANKUT (Adana) – Cevaplarınız ilgisiz, alakasız.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – 2.143 tane sözlü soru sorulmuş, bunlardan 1.443 tanesi cevaplanmış; oran yüzde 67,3.

Ayrıca, Sayın İnce, İç Tüzük’ün 37’nci maddesi gereğince getirmiş oldukları önerileri gündeme almadığımızı söylediler. Ama Sayın İnce’ye beş adet İç Tüzük’te önerilen konularını gündeme aldığımızı belirtmek isterim. Herhâlde hesabında bir yanlışlık oldu. İç Tüzük’le ve İç Tüzük 37’ye ilişkin getirmiş oldukları önerileri burada, bizim de katıldığımız oylamalarla kabul ettik. Uzlaşma konusundaki hassasiyetimizi bir kez daha altını vurgulayarak Sayın İnce’ye belirtmek istedim, Sayın Meclise sunmak istedim.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bahçekapılı.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Beni teyit etti. 

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yoklama istiyoruz.

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisinin grup önerisini oylarınıza sunacağım, ancak bir yoklama talebi var, onu yerine getireceğim.

Sayın İnce, Sayın Anadol, Sayın Emek, Sayın Süner, Sayın Yazar, Sayın Köse, Sayın Ünsal, Sayın Keleş, Sayın Tan, Sayın Genç, Sayın Sevigen, Sayın Öztürk, Sayın Ağyüz, Sayın Tütüncü, Sayın Çakır, Sayın Güner, Sayın Çöllü, Sayın Oksal, Sayın Yıldız, Sayın Hacaloğlu, Sayın Kaptan, Sayın Sönmez.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

4.- Gündemdeki sıralama ile çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine;  526, 536, 523 ve 527 sıra sayılı kanun tasarılarının İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN - Adalet  ve Kalkınma Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi kabul edilmiştir.

İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır; okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Önergeler

1.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis’in, (2/404) esas numaralı Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/226)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

11.02.2009 tarihinde, tarafımdan verilmiş olan Dersim adının geri verilmesiyle ilgili Yasa Teklifim ilgili komisyona gitmiş olmasına rağmen, genel kurul gündemine alınmamıştır.

İç Tüzüğün 37. Maddesi gereği, Yasa teklifimin Genel Kurul Gündemine alınmasını arz ederim. 03.12.2009

                                                                                                             Şerafettin Halis

                                                                                                                   Tunceli

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi, teklif sahibi Şerafettin Halis, Tunceli Milletvekili.

Buyurun Sayın Halis. (BDP sıralarından alkışlar)

ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 11 Şubat 2009 tarihinde vermiş olduğum yasa teklifi üzerine söz almış bulunmaktayım ve yetmiş beş yıl önce bu Mecliste işlenen tarihî bir hatanın, tarihî bir haksızlığın giderileceği inancıyla sizleri saygıyla selamlıyorum.

Tabii, “Dersim” adı, yaralı bir coğrafyanın adı, sorunlu bir coğrafyanın adı ama ne yazık ki çağımızda, sorunlarının çözümü olanaklı olan bu coğrafyada sorunlar çözülmek istenmiyor. Ne yazık ki yetmiş beş yıldır, adı alınan bu coğrafyanın adı dahi geri verilmek istenmiyor.

Bilindiği gibi, 1847’de sancak, 1879’da vilayet olmuş olan Dersim, yüzyıllardan beri de, günümüze kadar, yine Dersim olarak biliniyor. 25 Aralık 1935 tarihinde çıkarılmış olan 2884 sayılı özel Tunceli Kanunu’yla da bu ad alınarak yerine “Tunçeli” adı veriliyor. Tunçeli, ileride Tunceli’nde yapılacak olan gelişmelerin bir emaresi gibi görünüyor ilk başta tabii ve bu emare kendi gerçekliğini dışa vuruyor ve “tunç” gibi bir el, sonradan Tunceli’nin başına geliyor. Tabii, sanıldığı gibi “Tunceli” adı Mustafa Kemal tarafından değil, Munzur vilayeti oluşturma çalışması sırasında dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın önerisi üzerine veriliyor yani “Mustafa Kemal tarafından verilmiş.” olan algının da yanlış olduğunu burada bildirmek istiyorum.

25 Aralık 1935 tarihinde çıkarılan özel Kanun’la, komutan bir valiye Bakanlar Kurulunun tüm yetkileri veriliyor. Yaşamın her alanına dair bütün söz ve karar bir komutan valide toplanıyor ve orada, tedip ve tenkil altında on binlerce insan katlediliyor, gene binlerce, on binlerce insan sürgüne gönderiliyor. Böyle olunca da Dersim’in alınıp yerine “Tunceli” adının verilmesi, bir operasyon adı oluyor, bir trajedinin adı oluyor. Böyle olunca da günümüze yansıyan bu trajedinin de bir travması kalıyor ve böylece “Tunceli”, bir travma adı oluyor.

Şimdi, “asimilasyon”  diyoruz. “Asimilasyon cinayettir.” diyen bir Hükûmetin Başbakanı var. Yine “Dersim’de yaşananlar bir katliamdır.” diyen bir Başbakan var ve şimdi, böyle Başbakanı olan bir Hükûmetin ya da bir partinin “Dersim” adı noktasındaki yaklaşımı, her şeyden önce demokrasiye ve insan haklarına bir yaklaşımı, samimiyeti olacaktır ve “Dersim” adının verilmesi konusunda -özellikle de AKP’nin- bundan dolayıdır ki çok daha fazla önem arz eden AKP için bir samimiyet testi olacaktır.

Şimdi, “Tedip” ve “Tenkil” denmişti. Tedip ve tenkilin Türk Dil Kurumundaki karşılığı çok açık: “Uslandırma, yola getirme, terbiye etme. Uzaklaştırma, herkese örnek olacak cezalar verme.” 1937-1938 tarihlerinde bu cezalar verildi. Verildi ama ardı sıra ciddi bir travma bıraktı. Eğer “Tunceli” adı geri alınır, yerine yeniden “Dersim” adı verilirse tarihî bir yüzleşmenin kapısı aralanmış olacak, tarihî haksızlıkların giderilmesi için o toplumun gönlü alınmış olacak.

Şimdi, “Dersim” adı alınıp “Tunceli” adı verilirken Dersim’in ne olduğunu ya da Türkçede bir karşılığının olup olmadığını bilmek ya da bilmemek hiç önemli değil. Oysaki başta Kürtçe olmak üzere Orta Doğu dillerinde bir karşılığı var. Ama Türkiye’de Kayseri, Yozgat, Sinop, Samsun ve sayıları çokça arttırılabilecek il var, bunların kendi tarihî köken ve kaynakları üzerinde bu adla yaşıyor olması bu ülke için bir zenginliktir. Eğer bir isim, bir ilin ismi o il halkının iradesine dayanılmadan alınıyorsa, hele hele o ilin ismi, sosyal, siyasal, kültürel, ahlaki bir olumsuzluğa çağrışım yapmıyorsa bu ismi almak elbette ki asimilasyona hizmet eder. İşte bu anlamda “Asimilasyon mademki cinayettir.” diyorsanız bu asimilasyonun devamına bir son vermek ve bu ismin geri verilmesi zorunlu bir hâl almış durumdadır. “Dersim” adı yasaktı, artık yasak değil. Dersimliler yıllarca özlemini çektikleri bu adı çocuklarına verdiler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Halis, lütfen tamamlayınız.

ŞERAFETTİN HALİS (Devamla) – Romanlarda, şiirlerde, öykülerde, sinema yapıtlarında yüzlerce, binlerce defa “Dersim” adı geçiyor. Yine Valiliğin bünyesinde kurulmuş olan TuncelisporDersimspor” adıyla anılıyor ve değiştirildi. Mademki durum bu, mademki Dersim halkının yüzde 98’i bunu istiyor, bu Meclis bu yasa teklifine olumlu yaklaşmak durumundadır ve asimilasyonun son bulması, Dersim’de 1937-38’de yaşanan travmanın son bulması için önemlidir ve günümüzün sosyal, siyasal ihtiyaçlarına da cevaptır diye düşünüyorum.

Hepinizi tekrardan Dersim halkı adına saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önerge üzerinde söz sahibi bir milletvekili adına Kamer Genç, Tunceli Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın arkadaşım Şerafettin Halis kardeşimin, Tunceli’nin isminin eski ismi olan “Dersim”e çevrilmesi konusunda verdiği kanun teklifinin 37’nci maddeye göre gündeme alınması konusundaki teklifi üzerinde söz istedim.

Ben, “Tunceli” isminin “Dersim” olarak değiştirilmesine karşı değilim. Ancak, bu arkadaşım bu kanun teklifini verdikten sonra Tunceli’ye gittim, insanlara sordum: “Dersim mi olsun, Tunceli mi olsun?” Bir kısmı “Dersim olsun.” dedi, bir kısmı “Tunceli kalsın.” dedi. Bence bu gibi şeylerde yapılacak en sağlıklı iş plebisit yapmak, yani gidip vatandaşlara sormak: “Bu şehrin ismi Dersim mi olsun, Tunceli mi olsun?” Bana göre en sağlıklı şey budur.

Tabii, Dersim, zihinlerde acılarla dolu bir bölgemiz. 37-38 olaylarında çok büyük bir katliam olmuş, bir askerî harekât yapılmış, orada masum, çocuk, kadın, erkek denilmeden birçok insanlar yakılmış. Zaten bu artık, bir gerçek. Benim de bu konuda bir kanun teklifim var yani işte o  37 ve 38 askerî harekâtta haksız olarak öldürülen, idam edilen, yerinden edilen insanlara bir tazminat ödenmek suretiyle ve hatta orada asılıp da hâlâ mezar yerleri belli olmayan kişilerin mezarlarını da belirtmek suretiyle, bu insanlara en azından, Türkiye Büyük Millet Meclisi  böyle bir kanun çıkarmak suretiyle bu yöre insanlarına, öteden beri uğradıkları haksızlıkların giderilmesi konusunda bir özür dileme anlamına da gelir. Tabii, bunun artık devamlı gündemde kalmasının çok da kimseye faydası olmaz çünkü her kötü olayı, her bir katliamı, geçmişteki katliamı siz devamlı gündemde tuttuğunuz zaman, o memlekete faydası da olmaz, daima kin ve nefret dolu bir neslin yaşamasına da bir katkı sağlar. Bunun önlenmesi lazım.

Ama değerli milletvekilleri, bana göre, şimdi, Tunceli’nin en önemli problemi Dersim veya Tunceli olma değil. Bakın, ben geçen gün burada bir konuşma yaptım. 8 Martta Elâzığ’da bir deprem meydana geldi. Devletin resmî, teknik elemanları gidiyor, Tunceli’nin Mazgirt, Nazimiye, Pertek’in bazı köylerinde, depreme yakın olan o köylerde bir tespit yapıyor. Devletin resmî memurları, teknik memurları gidiyor. 800’ü ağır hasar, 1.300’ü hafif hasar, orta hasar olmak üzere 2 binin üzerinde vatandaş bu depremden zarar görmüş, evleri yıkılmış, çadırda yatıyor. Vatandaş bana telefon ediyor, diyor ki: “Sayın Milletvekilim, çadırda yılanlar geliyor, benim çocuğumu sokuyor. Ne yapacağız?” diyor. Bakın, o gün de bunun üzerinde konuştum, önerge verdim. Yahu arkadaşlar, özellikle sizden rica ediyorum, ne olacak bu insanların hâli? Yani bu insanların depremden gördüğü zarar ortada. Afet İşleri Genel Müdürü diyor ki: “Ölüm ve yaralanma olmamış.” Yahu kardeşim, bir yerin afet bölgesi ilan edilebilmesi için ortada… Senin teknik elemanların tespit etmiş,  burada bir deprem meydana gelmiş, burada bu kadar ev yıkılmış, bu kadar orta hasarlı, bu kadar ağır ve hafif hasarlı şeyler var. Yani sizden de rica ediyorum -Hükûmetiniz yok zaten, Hükûmet diye bir şey yok çünkü Meclisin karşısına gelecek yüzleri yok- bu insanlara bir çare bulun. Yani, şimdi, arkadaşlar, bu insanlara ne diyeceğiz? Bakın, daha 8 Martta olan bu depremden dolayı daha şimdiye kadar Tunceli’ye bir tane bakan gitmemiştir, bir yetkili gitmemiştir arkadaşlar. Çıkıp gitmişse buyursun söylesin. Yani onun için, şimdi bu insanların çok acil ihtiyaçları var. Bakın, Tunceli hudutları içinde kara yolları çok perişan, köy hizmetleri, köy yolları çok perişan, işsizlik zaten almış gitmiş, yani almış yürümüş, önemli bir yatırım yok. Şimdi, Tayyip Bey orada diyor ki: “Seksen bir yılda milletvekili çıkarmadım.” Tabii çıkaramazsın Tunceli’de. Ne hizmet yaptın kardeşim sen oraya? Çıkarmak istiyorsan, buyur, getir işte o insanların depremde yıkılan evlerini tamir et, işte Pertek Köprüsü’nü yap, Pülümür-Erzincan arasındaki o kara yolunu asfaltla, bu insanlara iş imkânlarını sağla. Eğitimin seviyesi çok düşük arkadaşlar. Yani inanmanızı istiyorum. Evvela oraya doğru dürüst öğretmen tayin edilmiyor. İlk tayinler atanıyor, ilk giden öğretmenlerin çoğu gidip orada göreve başlamıyor. Eğitimin seviyesi maalesef çok düştü. Eskiden Tunceli halkı çok zekiydi, gençlerimiz. Hâlâ da zeki, çalışıyor ama eğitim imkânından mahrum ediliyor. Onun için evvela o yörenin insanlarına el atmanız lazım...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen tamamlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, AKP’lilerin en fazla rahatsız oldukları milletvekili benim. Benden kurtulmanız için size öneride bulunuyorum. Gidin, orada yatırım yapın, o Pertek Köprüsü’nü yapın, kara yollarını genişletin, depremde zarar gören insanların o zararlarını telafi edin, o zaman da halk da size oy verir. Evet, yani getirdiniz seçimlerde, buzdolabı, çamaşır makinesini kışın dağıttınız ama orada bir mantık yoktu. Orada oy almak hesabıyla insanların vicdanlarını satın almaya kalktınız ama şimdi bir ihtiyaç var. İhtiyaç var. Arkadaşlar, adam dışarıda çadırda, yılan geliyor çocuğunu sokuyor. O yılan gelip yarın öbür gün sizin çocukları soksa nasıl, acı duyar mısınız, duymaz mısınız ya? Ya arkadaşlar, sizi de yılan mı sokmuş, Hükûmeti yılan mı sokmuş, yani zehirlemiş mi, yani bir düşünemiyor mu bunları? Onun için rica ediyorum, bu insanların bu derdine çare, bir el uzatın. Hayır, gidin, buyurun gelin, gidelim. Yani içinizde kim varsa, Hükûmetinizde, sizde kim varsa buyurun gidelim, o yerleri gezelim. Bu insanlar ne yapacak kışın, onu soruyorum değerli milletvekilleri. Bir çare bulmak zorundasınız. Yani her zaman çıkıp da burada ben feryat edemem.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

BENGİ YILDIZ (Batman) – Başkanım, karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı talebi var, arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Hani açılım devam ediyordu, hani açıyordunuz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Lütfen Sayın Milletvekili, lütfen oturun…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Bu mu açılım?

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Ne biçim açılım bu? Amma da açılıyorsunuz ha! Bir isme tahammülünüz yok!

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Siz 12 Eylülde “evet” deyin, ondan sonra konuşalım.

BAŞKAN – Alınan karar gereğince sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 4 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

4.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 4 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/845, 1/884, 2/701) (S. Sayısı:506) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.

İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen tasarının geçen birleşimde birinci bölümünde yer alan ek 132’nci maddesi üzerinde önerge işlemine başlanmıştı.

Şimdi, ek 132’nci madde üzerinde Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Günal ve arkadaşları tarafından verilen, Komisyon ve Hükûmetin katılmadığı, gerekçesi Sayın Günal tarafından açıklanmış olan önergeyi hatırlatmak amacıyla tekrar okutup oylarınıza sunacağım.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesi ile 2809 sayılı Kanuna ilave edilen Ek 132 nci maddenin tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

        Mehmet Günal (Antalya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

İkinci önergeyi okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 Sıra Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesine bağlı EK MADDE 132’nin ikinci fıkrasında yer alan (i) bendinden sonra gelmek üzere “j) Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü” bendinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

        Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi?

Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Türkiye, üç tarafı denizlerle çevrili bir ülke olmasına karşın bu potansiyelini yeterince etkin bir şekilde kullanamamaktadır. Bunun en önemli nedenlerinden biri denizcilik biliminin yeterince gelişmemiş olmasıdır. Kurulacak enstitü ile denizcilik potansiyelinin geliştirilmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Ek madde 132’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Ek maddelerin bağlı olduğu çerçeve 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci madde üzerinde iki adet önerge vardır, geliş sıralarına göre okutup aykırılıklarına göre işleme alacağım.

Okutuyorum:


T.B.M.M. Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 506 Sıra Sayılı Yasa Tasarısındaki 2. maddenin birinci paragrafının sonundaki “eklenmiştir” ifadesinin çıkartılarak “ilave edilmiştir.” şeklinde düzeltilmesini arz ederiz.

         Ferit Mevlüt Aslanoğlu                   Ali Rıza Öztürk                           Durdu Özbolat

                     Malatya                                      Mersin                                 Kahramanmaraş

                                      Orhan Ziya Diren                          Rasim Çakır

                                                Tokat                                        Edirne

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2 inci maddesinde geçen “aşağıdaki” ibaresinin, “aşağıda sıra numarası ve adı belirtilen” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                   

                  Mustafa Kalaycı                        Hasan Çalış                               Oktay Vural

                      Konya                                      Karaman                                       İzmir

                             Ahmet Kenan Tanrıkulu                     Emin Haluk Ayhan

                                            İzmir                                              Denizli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Emin Haluk Ayhan efendim.

BAŞKAN – Emin Haluk Ayhan, Denizli Milletvekili.

Buyurun Sayın Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 506 sayılı Tasarı’nın 2’nci maddesi üzerindeki değişiklik önergesi üzerinde söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değişiklik önergesini hazırlamaktaki amacımız, daha doğru ifade edecek bir düzenlemenin yapılmasının uygun olacağıdır. Hakikaten son zamanlarda gelen teklif ve tasarılara gerekli özenin gösterilmediği çok açıktır. Bunu, kanun teklifi olanlarda gerekli özenin gösterilmemesini de uygun görmemekle birlikte, kanun tasarılarında gerekli özenin gösterilmemesi tolere edilebilecek bir durum değildir. Bu husus konuya gereken ciddiyetle yaklaşılmasını engellemez.

Tasarının genel gerekçesi incelendiğinde tatmin edici olmadığını rahatlıkla ifade edebiliriz. Gerek Komisyonda gerekse Genel Kurulda “şu işi bir bitirsek” edasıyla görüşmeler devam etmektedir. Zaten kamuoyunda da üniversitelerin muhtevasından çok isminin ne olması gerektiği hususu gündemde yer almıştır.

Şimdi bu illere birer üniversite daha kuruyorsunuz. “Gelin Denizli iline de bir ilave üniversite kuralım. Teknik üniversite olsun, sanayinin geliştiği bir ilde çok faydalı olur.” diyoruz;  “Hayır.” diyorsunuz. Neden hayır dendiğini siz de bilmiyorsunuz. Bu, emir-komuta zinciri içinde oluyor demek istemiyorum ama başka bir şekilde ifade etmekte de zorluk çektiğimi söylemek istiyorum. Buralara vereceğimiz eğitim kadroları hazır mı, ne yapacağız, ne kadar öğrenci alınacak, bunların piyasayla entegrasyonu mümkün mü; bunları tartışmayacak mıyız?

Beşerî gelişme önemli. Nasıl olur? Eğitim ile. Eğitimin aynı zamanda sosyal dayanışmayı da güçlendirmesi gerekir.

Kuşkusuz, eğitime erişim, eğitimin kalitesi, eğitim için temel sorun alanlarıdır. Erişim kapsamında, okullaşma oranları ve bölgeler, cinsiyetler arası farklılıklar; kalite sorunu kapsamında ise fizikî altyapı yetersizlikleri, müfredatın güncellenmesi, öğretmen ve akademisyen niteliklerinin geliştirilmesi ve eğitim materyallerinin müfredatla uyumu ve benzeri hususlar önem kazanmaktadır. Sadece yükseköğretim kademesinde erişimi artırmak amacıyla adım atılması önemli olmakla beraber, bunun gerçekleşmesi ve ulaşılan sonuçlarda yukarıda ifade ettiklerimizin olup olmaması, gerçekleşip gerçekleşmemesidir.

YÖK ile birlikte yükseköğretim sisteminin yapılandırılamaması ve üniversitenin idari ve mali özerkliklerinin sağlanamaması eğitimde kaliteyi olumsuz etkilemektedir. Zaten sistemin kalite değerlendirme ve hesap verebilirlik sistemi işlerlik kazanamıyor. Üniversitelerin gelir yaratma kapasiteleri düşük, öğretim üyesine düşen öğrenci sayısı yüksek, fizikî altyapı yetersiz. Bunlar, yükseköğretim sisteminde kaliteyi etkileyen sorunlar.

Barınma ayrı bir problem, yükseköğretime giriş daha da ayrı bir problem; giriş öncesi yapı, yarış, bütün toplumu perişan ediyor.

Yükseköğretim stratejisinde, yükseköğretim, yığınlaşma, küreselleşme, finansmanı, özelleşme, özerklik, hesap verilebilirlik, kalite güvencesi, akreditasyon, yönetim gibi önemli hususlar, eğilimler tartışılmaktadır. Bunlar, gerçekten de önemli hususlardır. Aslında, aynı rapordan, ülkemizde yükseköğretim sistemindeki beklentilerin nasıl geliştiği üzerinde de durulmaktadır. Demografik yapının yaş gruplarına dağılımı, gelişmiş ülkelerle aramızdaki farkı kapatmak üzere yükseköğretime yüklenmek istenen işlevler mutlaka önemli hususlardır, bunlardan birincisi: Türkiye, demografik değişim süreci içinde aynı zamanda sanayi toplumuna geçişini de yaşamaktadır. Bunun ulusal ve uluslararası boyutu da kuşkusuz önemlidir ve vardır. İkincisi: Açık kapatma meselesinde demografik geçiş sürecinin bulunduğu yerin stratejik üstünlüğe dönüştürülmesi ile ilgilidir. Bilişim teknolojisindeki gelişmeler dünyayı bilgi toplumuna geçiş aşamasına getirmiştir. Bu aşamada herkesin eğitime tam ve eşit ulaşımının gerekli olduğu da açıktır. Raporda yer alan bir husus ise “Genelde eğitim sisteminin, özelde yükseköğretim sisteminin esnek, açık ve güçlü olarak yapılandırılmaları gerekir.” denilmektedir. Şimdi hem böyle raporları, stratejileri hazırlayıp sitelerinize koyacaksınız hem de Parlamentoda görüşüyor gibi yaparak kanunu geçirmeye çalışacaksınız. Böyle olmayan ve gerçekçi olmayan bir şekildir. Bu biçim, gerçekçi bir davranış değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ayhan, lütfen tamamlayınız.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Açtığınız bölümlerin ileriye yönelik projeksiyonları var mıdır? Varsa bu açılan üniversitelerin bu projeksiyonlar ve ülke ihtiyaçları içindeki yeri nedir, istihdama katkısı nedir? Düşünme, algılama ve problem çözme yeteneği gelişmiş, yeni gelişmelere açık, sorumluluk duygusu ve toplumsal duyarlılığı yüksek, bilim ve teknoloji üretimine yatkın, girişimci insanlar yetiştiriyor mu? Eğitim ve öğretimde fırsat eşitliği sağlanıyor mu? Fertler ilgi, eğilim ve yetenekleri doğrultusunda mı eğitiliyor? Eğitim sistemi bilgi toplumunun gerektirdiği bilgi ve becerilerle mi donatılıyor? Ortaöğretim program türünü esas alan, yatay ve dikey geçişlere imkân veren, çağdaş rehberlik ve yönlendirme hizmetleriyle üniversite sistemine etkin geçiş sağlayan bir yapıya mutlaka bu sistemi kavuşturmamız gerekiyor. Önergemize destek istiyoruz.

Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım ancak karar yeter sayısı arayacağım. Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Karar yeter sayısı yoktur.

Sayın milletvekilleri, birleşime, 20.45’e kadar ara veriyorum.

                               

Kapanma Saati: 19.58
BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.48

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 133’üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

506 sıra sayılı Tasarı’nın 2’nci maddesi üzerinde verilen Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır ve önerge kabul edilmemiştir.

Tasarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Diğer önergeyi okutuyorum:

T.B.M.M. Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 506 Sıra Sayılı Yasa Tasarısındaki 2. maddenin birinci paragrafının sonundaki “eklenmiştir” ifadesinin çıkartılarak “ilave edilmiştir.” şeklinde düzeltilmesini arz ederiz.

        Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Tayfur Süner, Antalya Milletvekili.

Buyurun Sayın Süner.

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarının 2’nci maddesinde vermiş olduğumuz önerge üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İlk önce, Antalya’nın Akdeniz Üniversitesinde otuz yıldır çözülemeyen tapu sorunu Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Mustafa Akaydın, Konyaaltı Belediye Başkanımız Muhittin Böcek ve Akdeniz Üniversitesi Rektörü Sayın İsrafil Kurtcephe tarafından bir protokolle çözülmüştür. Bu protokol neticesinde Sayın Mustafa Akaydın, Büyükşehir Belediyesi, Akdeniz Üniversitesinin güneyinde ve batısında 32 metrelik geniş bir çevre yolunu hizmete sokacaklar. Dolayısıyla talebelerimiz çok güzel bir kampüste görev yapacaklar, çalışmalarını sürdürecekler. Büyükşehir Belediye Başkanına, Konyaaltı Belediye Başkanımıza ve Rektörümüze buradan teşekkürlerimi arz ediyorum.

Yine Antalya’da -YÖK tarafından- AKEV’in üniversite kurma hayalini anlatmadan geçemeyeceğim. AKEV Koleji eğitim kurumları 1964 yılından günümüze Antalya’ya ve Türk millî eğitimine hizmet vermektedir. 1987 yılında da Antalya Kültür ve Eğitim Vakfı (AKEV) kurularak gelişmesine hız kazandırmıştır. Anadolu İlköğretim Okulu, Anadolu Lisesi birimleriyle çalışmalarını sürdüren vakıf, vakıf resmî senedi amaçları doğrultusunda 1996 yılından bugüne üniversite kurma çalışmalarına uğraş vermektedir. YÖK, AKEV’in başvurusundan iki yıl geçmesine rağmen henüz kuruluş oluru vermemiştir. Hiçbir yatırımı olmayan gruplar ise YÖK’ten ayrıcalık görmektedir. Bu YÖK, olumsuz tavırlarını her vesileyle sürdürmektedir. İnşallah iktidarımızda YÖK kaldırılacaktır, AKEV’in de üniversite kurma oluru muhakkak verilecektir.

Görüştüğümüz bu maddede, kurulması öngörülen yedi devlet üniversitesinin 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu çerçevesine alınması düşünülmektedir. Anayasa’nın 163’üncü maddesi cari ve ileriki yıl bütçelerine mali yük getirecek nitelikteki kanun tasarı ve tekliflerinde belirtilen giderleri karşılayabilecek mali kaynak gösterilmesini zorunlu tutmaktadır. Ayrıca 5018 sayılı Kanun’un 14’üncü maddesine göre de kamu giderlerinin artmasına neden olacak kanun tasarılarının getireceği mali yükün görüştüğümüz tasarıya mutlaka eklenmesi gerekmektedir, yoksa bu mali yük karşılıksız kalacaktır. Bu çok önemli bir eksikliktir. Bu tasarıyla yeni üniversiteler açıyoruz ancak mevcut üniversitelerimizin sorunları dağ gibi büyümeye devam ediyor. Biraz bu sıkıntılardan ve onların bağlı olduğu üst kuruluş olan Yükseköğretim Kurulunun icraatlarından bahsetmek  yerinde olacaktır:

YÖK Başkanı Sayın Yusuf Ziya Özcan, uzun süredir yaptığı açıklamalarla yükseköğretim piyasasının ihtiyaçları doğrultusunda değişmesi üzerine düşüncelerini açıklamaktadır. Resmî ağızdan yapılan bu açıklamalarla nasıl bir yükseköğretim sistemi yaratılmaya çalışıldığını ve gençlerimize nasıl bir gelecek kurulmak istendiği çarpıcı bir şekilde görülebilmektedir.

Değerli milletvekilleri, YÖK Başkanı, öğrencilere mesleki eğitimi teşvik etmek amacıyla katsayı değişikliği uygulamasıyla dershanelerin sayısının azalacağını, vakıf üniversitelerinin ise önümüzdeki dönemden itibaren fiyatlarını düşüreceğini açıklamıştır. Millî Eğitim Bakanlığı ve YÖK’ün politikaları birlikte düşünüldüğünde AKP Hükûmetinin politikalarının altındaki geçerlilik net bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Bakanlık, yakın zamanda yayınladığı bir genelge ile valiliklerden, genel liselerden Anadolu liselerine dönüştürülebilecek olanların tespit edilmesini istemiştir. Yine aynı genelgede bu dönüşüme uygun olmayan liselerin ise mesleki ve teknik eğitime devredileceği ifade edilmektedir. Yine Bakanlık, strateji planında dershanelerin özel okullara dönüştürülmesinin hedeflendiğini de açıkça belirtmiştir. Bu dönüşüm sadece strateji planında değil…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Süner lütfen tamamlayınız.

Buyurun.

TAYFUR SÜNER ( Devamla) – …Dokuzuncu Kalkınma Planı’nda da yer almaktadır. Bu kapsamda meslek liselerinin genel liselere oranının yüzde 70’lere çıkarılması politikalarıyla dershanelerin kapanabileceği ifade edilmektedir. Ancak AKP iktidarında dershanelerdeki artış oranı yüzde 100’ü aşmıştır. Söylenen ve uygulananlar tamamen birbirleriyle çelişmektedir ve gerçeklerden uzaktır. Bir taraftan dershanelerin kapatılacağını söyleyenler diğer taraftan “Üniversitesiz ilimiz kalmayacak.” diye çığırtkanlık yapmaktadırlar fakat nasıl bir zihniyetle bunu gerçekleştirdiklerini de bir şekilde cümlelerin arasında ifade ederek kaliteli üniversitelere sınavla öğrenci almaya devam edileceğini belirtmektedirler. Bu ifadedeki “kalite”den kasıt nedir? Kalite, piyasa ilişkileri içerisindeki müşterilerin istek ve beklentilerine uygun mal veya hizmeti tanımlayan ve eğitimin niteliğini açıklamaya denk düşmeyen bir kavramdır. Öyleyse neden bu kadar çok kalitesiz üniversiteler kurulmaktadır?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TAYFUR SÜNER (Devamla) – Başkanım, bir cümleyle bitiriyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Süner.

TAYFUR SÜNER (Devamla) – Ayrıca bu kalitesi belirlenmemiş üniversitelerden mezun olacak öğrencilerin kalitesi neyle belirlenecektir?  Bu kişiler piyasaya göre kalitesiz, sadece üniversite mezunu işsiz bireyler mi olacaktır?

Bu düşüncelerle tüm Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Süner.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

MUHARREM VARLI (Adana) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

               

Kapanma Saati: 20.56
 


ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 21.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 133’üncü Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

506 sıra sayılı Tasarı’nın 2’nci maddesi üzerinde verilen Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır ve önerge kabul edilmemiştir.

Tasarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyonun bir düzeltme talebi vardı.

Sayın Komisyon…

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Sayın Başkan, Komisyon olarak bir düzeltme talebimiz var 2’nci maddeyle ilgili. 1’inci maddede önergeyle yapılan değişikliğe paralel olarak, “Konya Teknik Üniversitesi” ifadesinden “Teknik” ibaresi çıkarılacak, “Erzurum Üniversitesi”ne ise “Erzurum Teknik Üniversitesi” şeklinde ilave edilecek. Bu şekilde önergemizin kabulünü…

Teşekkür ederiz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Çok teknik bir düzenleme oldu.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, daha önce kabul edilen önergelere paralel olarak, bu maddede geçen üniversite isimlerinin de “Konya Üniversitesi” ve “Erzurum Teknik Üniversitesi” olarak düzeltilmiş hâliyle maddeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Böylece birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci bölüm 3 ila 8’inci maddeleri kapsamaktadır.

İkinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Sacid Yıldız, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Yıldız. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Yıldız, süreniz on dakikadır.

CHP GRUBU ADINA SACİD YILDIZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

506 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu yasa da diğer bazı yasalarda olduğu gibi -son zamanlarda âdet oldu- üniversiteleri ilgilendiren bir yasa fakat ne hikmetse Millî Eğitim Komisyonunda görüşülmeden buraya geldi, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşüldü. Yedi sekiz tane üniversiteyi ilgilendiriyor, orada tartışılmadı ve temel yasa olarak geldi, iki bölüm hâlinde görüşülüyor, maddeler de tek tek incelenmeyecek. Bunu dikkatlerinize sunuyorum. Bundan evvel de çok sayıda yasa da böyle olmuştu.

Yeni üniversiteler kurulması, yükseköğretime talebin çok yüksek, üniversite sayısının yetersiz olduğu görüşlerine dayandırılmak istense de asıl meselenin siyasi gerekçelerden kaynaklandığını hepimiz çok iyi bilmekteyiz. Siyasi emeller uğruna üniversitelerin altyapı, araç-gereç, yeterli sayı ve düzeyde öğretim elemanı gibi gerçek gereksinimlerinin büyük ölçüde göz ardı edildiğini hepimiz biliyoruz.

Üniversiteler en yüksek eğitim düzeyini temsil eden bilim yuvası ve bilgi üreten kurumlardır. Fakat bu önemli kurumlar, AKP Hükûmetinin yanlış politikaları nedeniyle demokratik idare anlayışının hâkim olduğu yerler olmaktan çıkarılmış, çalışanlarının baskı altına alındığı korku imparatorluklarına dönüştürülmeye çalışılmıştır. Benim öğrencilik yıllarımda ve daha sonraki yıllarda, ülkenin önemli meselelerinde üniversite senatoları görüş bildirirlerdi değerli arkadaşlar ama şu son zamanlarda ülke çalkalanıyor, bir sürü açılımlar var, hiçbir üniversiteden bir görüş yok. En son ODTÜ’den sanıyorum bir görüş var ama ülkenin sorunlarıyla ilgili hiçbir görüş duymadınız.

Bu arada Anayasa değişikliğinde de deniyor ki: “12 Eylül Anayasası’nı biz değiştireceğiz, 12 Eylülde referandum var.” Bu YÖK Yasası Anayasa’da olduğu sürece 12 Eylül Anayasası değişmiş de olmaz değerli milletvekilleri, bunu da dikkatlerinize sunuyorum.

Bu yasa tasarısıyla giderek artmakta olan üniversitelere yenileri eklenecektir. Önemli olan üniversitelerin sayısını artırmak değil, yeni açılan üniversitelerde öğretim görecek gençlerimize iyi bir altyapı hazırlamaktır. Bunların başında yurtlar gelmektedir. Sosyal alanlar, kütüphaneler bunların önemli unsurlarıdır. Üniversite açılırken -daha evvel de söylemiştik- bu maddelerden birine de yurt yapımı konması lazım, kız ve erkek yurdu yapımının konması lazım, bu da çok önemli değerli arkadaşlar. Hükûmet yeni üniversiteler açarak yükseköğrenimle ilgili problemleri çözdüğünü sanmaktadır fakat aksine, üniversite ve buna bağlı olarak öğrenci sayısı arttıkça sorunlar da gittikçe büyümektedir. Bunların başında öğretim elemanı sorunu gelmektedir. Gerek devlet gerekse vakıf üniversitelerinde öğretim elemanı açığı çığ gibi büyümektedir. Bu sorunun büyümesindeki en büyük nedenlerden birisi ücretlerin düşüklüğüdür. Bir zamanlar yüksek ücretin sembolü olan profesörlük maaşı bile şu anda yoksulluk sınırında kalmıştır değerli arkadaşlar. Bu nedenle akademik kadrolara olan talep de giderek azalmaktadır. Mevcut akademik personel geçimini sağlayabilmek için ek iş yapmak zorunda kalmaktadır.

Öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı her geçen gün arttığı için bu da ders yükünü artırmaktadır. Hem bu açıdan hem de maddi açıdan değerlendirildiğinde tüm bu sorunların öğretim üyelerinin başarılarını ve akademik yükselişlerini zorlaştırdığı tartışılmaz bir gerçektir. Özellikle yeni açılan üniversitelerde akademik niteliği olmayan kişilere ders verdirilmesi gibi kabul edilemez sonuçlar üniversite öğretiminin kalite ve seviyesinin düşmesine neden olmaktadır.

Üniversitelerde görmezlikten gelinen bir başka sorun ise yükseköğrenim yapmış kişilerin istihdam sorunudur. Hiçbir altyapısı hazırlanmadan durmadan üniversite açmakla büyük bir başarıya imza attığını düşünen Hükûmet yarım milyonu geçmiş olan ve her açıdan yeni üniversiteyle daha da büyüyen üniversiteli işsizler ordusuna yenilerinin eklendiğini görmezden gelmektedir. Dünkü gazete manşetlerinde de vardı, üniversite mezunları sınav için birbirlerini yiyorlardı, 1 milyondan fazla kişi üniversite mezunuydu. Fakat, AKP Hükûmeti böyle bir sorun yokmuş gibi ya da bu Hükûmeti ilgilendirmeyen bir konuymuş gibi davranmaktadır. Başbakan bir akademik yıl açılış töreninde “Her üniversiteyi bitiren iş sahibi olur diye bir kaide yok” diyerek üniversite mezunlarının istihdamı konusunda ne kadar umursamaz bir tavır içinde olduğunu açıkça ortaya koymuştur. İstihdam konusu her ay yeni üniversiteler açmaktan çok daha önemli bir konudur değerli arkadaşlar. Yeni üniversitelerin açılmasıyla bu sorun azalmak yerine katlanarak büyüyecektir, ileride ise bunun daha vahim sonuçları olacaktır.

Değerli milletvekilleri, kendilerine yetersiz şartlarda sunulan eğitim, öğretim ve bilim ortamında fedakârca, özveriyle çalışan bu üniversite öğretim üyelerini ve çalışanlarını ekonomik yönden sürekli zorlayan şartlar gittikçe zorlaşmaktadır, daha güç günler bekleyecektir sanıyorum.

Ders saati ücretlerine yıllardır iyileştirme yapılmamıştır. Günümüzün şartlarına göre düzenlenmesi ve artırılması yerinde olacaktır. Yine aynı şekilde çalışanların maaşları da yaşanabilir bir düzeye çekilmelidir ve özlük hakları düzenlenmelidir.

Üniversite öğretim üyelerinin değişik yerli-yabancı kaynaklara sahip olması gerekmektedir, bu nedenle öğretim üyelerine verilen ücret dışında bilimsel araştırmalarını yapabilmeleri için ek ücret verilmesi gerekmektedir. Üniversitelerin çalışma ortamları günün koşullarına göre yeniden düzenlenmeli ve ekipmanlar yenilenmelidir.

Değerli arkadaşlar, akademik personel dışındaki üniversite daire başkanlarının ve genel sekreter yardımcılarının da mağduriyeti vardır. Diğer kurumlardaki daire başkanlarının sahip oldukları maddi olanaklara bu arkadaşlar sahip değillerdir, makam ve tazminat cetvelinden yoksun bırakılmışlardır; bu mağduriyetin de giderilmesi gerekir.

Değerli milletvekilleri, konuşmamın başından beri sizlerle paylaştığım sorunların dışında bir de üniversite hastanelerinin çok önemli sorunları vardır. Hekim olmam nedeniyle ve uzun yıllar üniversite hastanelerinde görev yapmam nedeniyle bu konuya da değinmek istiyorum.

Üniversite hastaneleri, sağlık hizmetlerinin tamamen piyasa egemenliğine girmesi yönündeki en önemli engeldir, bu nedenle Hükûmet politikalarının özünde gerçek anlamda üniversite hastanelerinin korunması, güçlendirilmesi, sorunlarına iyi niyetle çözümler bulunması gerekir.

Üniversite hastanelerinde hâlâ gelişmiş cerrahide kullanılan robot yokken, eğitim hastanelerinde ülkemizde dört tane robot vardır. Oysaki en gelişmiş teknolojilerin önce üniversitede olması lazım, ama eğitim hastanelerinde var, olsun, fakat üniversite hastanelerinde de olması lazım. Yani geri bırakılmıştır üniversite hastaneleri.

Gene üniversite hastanelerindeki araştırma görevlileri, eğitim hastanelerindeki asistanlardan daha az maaş almaktadırlar, bu şekilde de üniversite hastaneleri zor durumdadır değerli arkadaşlar, bu nedenle TUS’ta az tercih edilir duruma gelmiştir. Üç dört yıldır uygulanan politikalar sonucunda çok sayıda üniversite hastanesi piyasa karşısında güçsüz, prestijsiz duruma düşürülmüştür. Son yıllarda AKP Hükûmeti tarafından “sağlıkta dönüşüm” adı altında çıkarılan yasa ve yönetmelikler, üniversite hastanelerini uçurumun, çöküşün eşiğine getirmiştir. Üniversite hastaneleri mevcut hastalara bakacak fiziksel ortam ve maddi kaynaklara sahip değillerdir.

Bu sorunlara Meclis çatısı altında çözüm bulalım diye bir araştırma önergesi verdik -ilk imza benimdi- fakat o araştırma önergesi değerlendirilmedi, hâlâ görüşülmüyor, bekliyor raflarda.

Üniversite hastaneleri için önemli olan etkili bir tıp eğitimi için küçük gruplarla eğitim yapmanın gerekliliği bilinmekteyken, ülkemizde giderek artan ve artırılması düşünülen öğrenci sayılarıyla çağdaş eğitim yöntemlerini kullanarak iyi bir tıp eğitimi vermek giderek olanaksız hâle gelmektedir.

Günümüzde, bu yasa tasarısında da üç tane tıp fakültesi açılmaktadır değerli arkadaşlar. Son bilgiler, benim YÖK’ten aldığım bilgiler, şu anda ülkemizde 74 tane tıp fakültesi var. Bunların 17 tanesi vakıf tıp fakültesi, 57 tanesi devlet tıp fakültesi ve “Bu 74 tıp fakültesinin 11’inde faal eğitim yok.” deniyor -resmî bilgi- fakat benim aldığım bilgiler “Bu faal eğitim var.” denen yerlerde de -Giresun’da, Muğla’da, Ordu’da, Sakarya’da, Adıyaman’da- hâlâ faal eğitim yok. Yani, şu anda 74 tane tıp fakültesi var. Gelişmiş ülkelerde 1,5 milyona bir tıp fakültesi düşüyor, oysaki, şu anda ülkemizde 74 tıp fakültesi, 1 milyona 1 tıp fakültesini de geçmiş durumda. Mevcutta, 3 tane daha tıp fakültesi kurulunca 77 tıp fakültesi ve ülke şartlarında çok fazla. Zaten, tıp fakültelerinin öğrenci kontenjanları da artırılıyor. Bu şekilde de iyi eğitim verilemiyor, feryatları duyuyorsunuz her mezuniyet töreninde.

Bu uygulamalarla tıp eğitimi ciddi bir krize sürüklenecek ve yakın gelecekte ülkemizde nitelikli hekim yetiştirmede büyük sorunlar yaşayacağız değerli arkadaşlar. Bu yetişen çocuklar, gençler bizlere, bizim çocuklarımıza bakacak. Bunu da dikkatlerinize sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, tüm dünyada üniversite hastanelerinde kâr amacı ön planda olmadan, özellikle tanı ve tedavisi güç ağır hastalara yönelen bir sağlık hizmeti verilmektedir. Bunun yanı sıra, eğitim ve araştırma da yapıldığından üniversite hastanelerinde toplam maliyet her zaman daha yüksektir. Ne yazık ki, son yıllarda, üniversiteler kamusal hizmet yerine piyasa yönelimli hizmet anlayışıyla yönetilmeye çalışılmış, merkezî destek kesilerek ciddi gelir kaybına uğratılmış ve düşük maliyetli üretim anlayışına zorlanmışlardır. Üniversite hastanelerinin şu anda birikmiş borçları 1,2 milyar liradır değerli arkadaşlar.

Nöbet ücretleri dâhil tüm giderlerin döner sermayeden karşılanmasının bu çöküşte önemli bir payı vardır. Tabii, bunun bir diğer nedeni de sağlık uygulama tebliği fiyatlarındaki düşüklüktür. Bu nedenle, üniversite hastanelerindeki mali krizden bu Hükûmet sorumludur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yıldız, lütfen tamamlayınız.

SACİD YILDIZ (Devamla) - Daha evvel ben de üniversitede çalışırken döner sermayeden maaşlarımı her ay aldım. Burada arkadaşlarımız da biliyor, biz zamanı geçmeden her ay maaşımızı aldık. Ama şu zamanlarda, bugün Milliyet gazetesine Sağlık Bakanının yansıyan bir demeci var, diyor ki: “Üniversite döner sermaye sisteminin sorunlu ve verimsiz olduğu ise herkesin üzerinde durduğu önemli bir gerçektir.” Bunu kim bu hâle getirdi değerli arkadaşlar? Hükûmetin uygulamaları bu hâle getirdi. Daha evvel bu sorun yoktu. Ben uzun yıllar çalıştım. “Tam Gün Yasası ile düzelecek.” diyor ama tam aksi olacak Tam Gün Yasası’yla. Bu çok daha aksi olacak değerli arkadaşlar.

Tıp eğitimi ve üniversite öğretim üyesinin çalışmalarının büyük bir kısmı niceliksel değerlendirmeye alınamayacak çalışmalardır. Üniversite hastanelerinde getirilmek istenilen performans sistemi, üniversite hastanelerinin birincil işlevi olan eğitim ve araştırma görevlerinin çok geri plana itilmesine ve sadece sağlık hizmeti verilen kuruluşlar hâline getirilmesine neden olacaktır.

Değerli arkadaşlar, son zamanlarda biliyorsunuz, üniversitede rektör atamalarına da çok değinildi. Burada da ben kısaca buna değinmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yıldız…

SACİD YILDIZ (Devamla) – Bir dakika rica ediyorum.

BAŞKAN – Bir dakika…

Buyurun Sayın Yıldız.

SACİD YILDIZ (Devamla) – Teşekkür ederim.

İşte, Giresun’daki atamayı biliyorsunuz; birinci, ikinci sıra girmedi, diğerleri girdi. Daha evvel 9 Eylül Üniversitesinde de yüzde 47 oy alan -Hükûmetin, iktidarın aldığı oy oranı- rektör yapılmadı. Bundan sonra, Tıp Fakültesinde de yine yüzde 48 oy alan bir arkadaş 9 Eylül Üniversitesinde dekan yapılmadı. YÖK’ün uygulaması bu ve bu tip şeyler üniversitelerde çalışma barışını bozmakta, çalışma şevkini olumsuz etkilemektedir. Buna benzer örnekleri vermek çoktur. Nedense bu son zamanlarda rektör atamalarında bu şekilde farklı bir uygulama getirildi.

Değerli milletvekilleri, gelecek nesillerin daha nitelikli, daha başarılı yurttaşlar olarak yetişebilmeleri için daha iyi planlanmış, programlanmış, aceleye getirilmemiş devlet eğitim politikalarına ihtiyaç vardır. Bugün üniversiteler bakımsız, öğretim üyeleri yetersiz kaynaklarla boğuşmaktan bilimsel araştırmalara vakit ayıramıyorlarsa gelecek nesillerin kalitesi de o derece düşük olacaktır. Hükûmete tavsiyem, popülist değil, artık, gerçekten ülke ve yurttaşlarımız yararına birtakım politikalar geliştirmeleridir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yıldız.

İkinci bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Mustafa Kalaycı, Konya Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Kalaycı.

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; temel kanun olarak görüşülmekte olan kanun tasarısının ikinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Bugün, her ülkenin, eğitim, bilim ve teknolojideki düzeyi, başta ekonomik, sosyal, kültürel, idari ve demokratik boyutlar olmak üzere, gelişmişliğin ölçütü olmuştur. Artık, bütün dünyaca kabul edildiği gibi, üniversite, toplum kalkınması için en etkili bir kültürel iletişim merkezidir. Bugün, yükseköğretim sürekli olarak yaygınlaşmakta ve okullaşma oranları gittikçe artmaktadır. Günümüz teknoloji devrimi, yükseköğretim düzeyinde kitle eğitiminden geçen toplumlar tarafından gerçekleştirilmiştir. 21’inci yüzyılda üretilen ve üretilecek teknolojilere ancak yükseköğretim düzeyinde, teknoloji ağırlıklı kitle eğitiminden geçen toplumlar uyum sağlayabileceklerdir.

Ülkemizde ise nitelik açısından üniversitelerimizin dünya sıralamasında oldukça gerilerde olduğu görülmektedir. Artan öğrenci talepleri sayısal olarak bir ölçüde karşılandığı hâlde çağın gerektirdiği eğitim standartları henüz yakalanmamıştır.

Üniversiteler, yaptığı araştırmalarla ülke kalkınmasına önemli katkılar sağlar; teori ve uygulamanın eşleştirilmesini sağlayarak bilgilerin üretime yansımasını gerçekleştirirler. Bu açıdan, ülke kalkınmasında lokomotif görevi yapacak olan üniversitelerimizin bilinen sorunları mutlaka giderilmelidir. İyi eğitim iyi araştırma ortamında yapılacağından, üniversitelerimizin araştırma imkânları artırılmalıdır.

Yükseköğretim kurumları, kültür değerlerinin genç kuşaklara aktarılmasında, araştırma ile insanlığa yeni bilgiler kazandırılmasında, insanın kendisini daha iyi tanımasında ve halka hizmet ederek toplumun hayat kalitesinin yükseltilmesinde giderek artan büyük sorumluluklar üstlenmiştir. Yükseköğretim kurumları, yalnız binlerce öğrenciye eğitim ve öğretim vermekle kalmayıp, araştırma faaliyetleriyle de toplumun gelişmesine büyük katkıda bulundukları gibi insanın daha iyi yaşaması için yapılmış olan mücadelede özel bir yer tutmaktadır. İnsanlığın hizmetinde pek çok buluş yükseköğretim kurumlarınca ortaya çıkarılmıştır. Çağımızın en önemli özelliklerinden biri olan yüksek teknoloji ve bilgi toplumu seviyesine ulaşılmasında, insan gücü ve maddi kaynakların akılcı, etkili, verimli ve ekonomik şekilde kullanılmasında ve demokrasimizin gelişip kökleşmesinde en büyük görev üniversitelerimize düşmektedir. Yine amaç irdelendiğinde, üniversitelerin eğitim-öğretim yapma, bilim üretme ve yayma fonksiyonlarına günümüzde iki temel görevin daha eklendiği görülmektedir; bunlar, sanayiyle bütünleşme ve çevreye hizmettir.

Üniversitelerimizin diğer önemli bir görevi de millî kültürümüzün özü ile müspet bilimi ve çağdaş uygarlığın ileri teknolojisini iyilik, doğruluk ve güzellik potasında birleştiren ve kaynaştıran bir eğitim ortamı içerisinde gençlerimizi millî ve manevi değerlerimiz ile demokrasinin erdemlerini özümsemiş, bilimsel düşünce gücüne sahip, dengeli, sağlıklı kişilik ve karakterde birer vatandaş olarak yetiştirmektir.

Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi, sekiz yıla yaklaşan iktidarı döneminde eğitim alanını bilimsellikten uzak, deneme yanılma yöntemiyle ıslah etmeye çalışmıştır. Okul öncesi eğitimden yükseköğretime kadar milyonlarca öğrenciyi ve aileyi ilgilendiren eğitim konusunda kayda değer bir proje uygulamaya koyamamıştır. Hep günü kurtarmaya dönük çalışmalardan fayda beklenmiştir. Ortaöğretim kurumlarına ve yükseköğrenime geçişe ilişkin olarak yapılan spekülasyonlar ve her yıl yapılan farklı uygulamalar yarın ne olacağını bilmeyen öğrencileri ve ailelerini bunalıma sokmaktadır. Yapılan uygulamaların kapsamlı, bilimsel, akademik ve siyasal ortak bir çözüm arayışına dayanmadığı, ciddiyetten uzak deneme yanılma yaklaşımının ürünü olduğu görülmüştür. AKP hükûmetleri eğitim alanını âdeta deneme tahtasına çevirmiştir. Sınavlara ilişkin sistemde her yıl değişiklik yapılmış, bir önceki yıl sınava giren öğrenci ile sonraki yıl girenin durumu farklı olmuştur. Her yıl değişen bu durum, öğrenciler ve aileleri açısından kaygı, korku ve belirsizlikler içeren psikolojik sorunları beraberinde getirmiş, öğrenci ve veliler ilköğretimin neredeyse başından itibaren dershanelere mahkûm edilmiştir.

İnsan gücü planlaması yapılmamaktadır. Öğretim programları buna göre şekillendirilmemektedir. İstihdam-eğitim ilişkisi kurulmamaktadır. Bu durum ise üniversite mezunu binlerce işsizin oluşmasına neden olmaktadır. AKP, eğitimin kalitesini de düşürmüştür. İlköğretimden yükseköğrenime eğitimin niteliğinde, dolayısıyla da yetişmiş eleman anlamında ülkemizi sıkıntılı bir gelecek beklemektedir.

AKP Hükûmeti, yükseköğretime geçişi topyekûn ortaöğretim ve yükseköğretim reformuyla düzenleyip altyapı, insan gücü, müfredat, teknoloji ve yönetim boyutunda atılımlar sağlayarak gerçekleştirmek yerine iktidarının ilk yıllarında yükseköğretimle, üniversitelerle bir hesaplaşma içine girmiş, eğitimin kaliteli hâle getirilmesine değil kadrolaşma ve egemenlik kurmaya dönük politikalara ağırlık vermiş, üniversitelerin kapasite, kalite ve kaynak sorununa çözüm aramak yerine sürekli gerilim politikası uygulayarak bundan siyasi rant ummuştur. AKP, önceleri rektör atamalarının antidemokratik olduğundan ve Cumhurbaşkanının taraflı, demokratik olmayan duruşundan söz etmekteydi. YÖK’ün mutlaka değiştirilmesi, koordinasyondan sorumlu, üniversitelerin akademik özerkliklerine müdahil olmayan bir yapıya büründürülmesi ve rektörlerin üniversite içerisinde eğitim üyelerinin tercihleri doğrultusunda seçilerek belirlenmesini savunmaktaydı. Ancak, YÖK Başkanını değiştirdikten ve eleştirdikleri güce sahip olduktan sonra tüm eleştirileri âdeta ortadan kalkmıştır. Bu durum, AKP’nin samimiyetten uzak, dürüstlükle bağdaşmayan politikalarını ortaya koymaya fazlasıyla yetmektedir. YÖK üyeleri, rektörler bir bir değişmekte ve AKP’li kadrolar üniversiteleri kuşatmaktadır. Eğitimin niteliği, eğiticinin kalitesi, öğrencilerin sorunları, eğitimin fiziki durumu, baş örtüsü meselesi, demokratik üniversite ve yükseköğrenimin geleceği gibi hayati konular unutulmuştur. YÖK Başkanı ve rektörler değişince sanki her şey sütliman olmuştur.

AKP, Anayasa değişikliği sürecinde rektör atamalarının demokratik esaslara bağlanması ve YÖK yapısının bu esaslara göre değiştirilmesine ilişkin herhangi bir söz etmemiş, teklif dahi getirmemiştir.

Bütün bunlar, ikiyüzlü siyaset ve yönetimin geldiği noktayı göstermesi bakımından manidardır.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi Parti Programı’nda, üniversitelerin, ülkemizin ihtiyaç duyduğu insan gücünü yetiştiren, araştırma yaparak bilim ve teknoloji üreten, toplumsal gelişmeye önderlik eden, bilimsel yöntemlerle meselelere çözüm üreten, dünya üniversiteleriyle yarışan eğitim kurumları hâline getirilmesini esas almıştır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak yükseköğretim sisteminin daha demokratik ve üretken bir yapıya kavuşturulmasını, öğrenci, kurum ve akademik kadrolar arasında gerekli iş birliği ve uyumun sağlanmasını savunmaktayız.

1981 yılında, o günün şartları ve ihtiyaçlarına göre çıkarılan 2547 sayılı Yasa ve bu Yasa’yla oluşturulan mevcut Yükseköğretim Kurulu ile artık, üniversitelerin sorunlarını çözmek mümkün değildir.

Üniversiteler, işleyişi, yapısı ve öğretim gücü itibarıyla diğer toplumsal kurumlara örnek teşkil ederler. Üniversite sistemi demokratik değerlerin yeşerdiği, katılımcı demokrasi örneklerinin sergilendiği ve bilimsel bulguların uygulamaya aktarıldığı bir modeldir ancak ülkemiz üniversitelerinin çoğunun bu modele uymadıkları görülmektedir. Özellikle 2547 sayılı Yasa’nın yeniden ıslah edilerek değiştirilmesi ve Yükseköğretim Kurulunun merkezî bir koordinasyon ve planlama bilimi hâline getirilmesi gerekmektedir. Eğitim sistemimizdeki en önemli yanlış, ihtiyaçtan fazla eleman yetiştirmektir. İstihdam ve eğitim politikaları birbiriyle uyuşmamaktadır. Eğitim sistemimiz akşam ezberle, sabah yaz, yarın unut değil; araştır, öğren ve kullan olmalıdır. En etkili...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kalaycı, lütfen tamamlayınız.

Buyurun.

MUSTAFA KALAYCI (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

En etkili ve kalıcı eğitim, yaparak öğrenmektir. Üniversitelerimizde ihtisaslaşma yoktur. Üniversitelerde çağdaş, güncel, özgün ve kaliteli ders kitapları üretilmelidir. Bilimsellikte liyakat sistemine geçilmeli, öğretim üyelerine iyi ücret ödenmelidir. Üniversiteler özerk olmalı fakat yetkili mercilere hesap verme sorumlulukları da bulunmalıdır.

Bu görüş ve düşüncelerle tasarının hayırlı olmasını diliyor, tekrar hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kalaycı.

İkinci bölüm üzerinde, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Hamit Geylani, Hakkâri Milletvekili.

Buyurun Sayın Geylani. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasa tasarısının ikinci bölümü üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, AKP Hükûmeti, önümüzdeki seçimlerin yatırımı olarak tasarladığı yasaları tek tek Meclisten geçirmeye çalışıyor. Son bir ay içinde görüştüğümüz ve de ilerleyen günlerde görüşeceğimiz yasaların birçoğu kadro tahsisi gibi yandaş kültür ile seçim yatırımı amaçlanmaktadır. Görüştüğümüz bu yasa tasarısı da aynı çıkar anlayışıyla hazırlanmış ve gündeme alınmıştır.

Tasarıyla birlikte 7’si devlet, 1’i vakıf olmak üzere 8 üniversitenin kurulması öngörülmektedir. Hiçbir hazırlık yapılmadan, akademik, bilimsel eğitim verecek bir kurumu alışveriş merkezi açarmış gibi açmak, seçim yatırımı, siyasi bir hesap olduğu ortadadır.

Türkiye’de eğitim sorunlarının çözülmesi, eğitim ve yükseköğrenim kurumlarının nicelik ve nitelik olarak gelişmesi kuşkusuz gerekli ve zorunludur. Hükûmetler de asıl olarak bunları yapmakla yükümlüdür ancak AKP Hükûmetinin bu yükümlülüğünü şimdiye kadar yerine getirdiğini söylemek olanaklı değildir. Eğitimde ve yükseköğrenimde var olan sorunları, kadrolaşma sonucunda daha da içinden çıkılmaz bir hâle getirmiştir. Şimdiye kadar var olan üniversitelerin ekonomik, akademik ve idari sorunlarının çözümü için çağdaş eğitim noktasında gereken adımların atılmadığı ortadadır. Gelinen noktada, eğitimin diğer alanları gibi yükseköğrenimin de, daha pahalı ve paralı hâle getirilerek ticarileşmesi sağlanmıştır.

Değerli arkadaşlar, yeni bir üniversite açmak, üniversitelerin evrensel ölçütlerle belirlenen altyapı hazırlıklarını tamamlamaktan, ekonomik kaynak, akademik ve idari personel planlamasını oluşturmaktan geçer. Bunlar yapılmadan üniversite açılması, liseler düzeyinde öğrenim veren, niteliksiz diplomalı işsizler mezun eden üniversite sayısını artırmak dışında hiçbir anlam ifade edemeyecektir.

Türkiye’de, ilgili kurum ve kuruluşların gerçekleştirdiği araştırmalarda da görüleceği gibi, üniversite mezunları arasındaki işsizlik oranının gittikçe yükseldiği sonucu ortaya çıkmış. Bakınız, öğretmen yetiştiren kurumların lisans programlarını bitiren ve diğer üniversitelerden formasyon alarak bekleyen işsiz öğretmen sayısı 100 bini aşmıştır. Aynı şekilde, yüz binleri bulan öğretmen açığının da doldurulmaması cevaplandırılması gereken ayrı bir sorundur. Bir yandan atanmayı bekleyen binlerce işsiz öğretmen adayının, bir yandan da binlerce öğretmen açığının olması sadece Türkiye’de yaşanabilecek bir çelişkiler yumağıdır. Onun için, umut kapısı olarak görülen üniversiteler artık gençlerin yaşamlarını karartan yerlere dönüşmektedir.

Değerli arkadaşlar, önemli olan yeni tabela üniversiteleri kurmak değil, mevcut üniversiteleri akademik, bilimsel ölçütleriyle var edebilmektir. Bu nedenle Hükûmet tabela üniversite projesinden vazgeçmeli. Siyasi amaçlar uğruna yüksek lise konumunda kalacak, her yıl binlerce diplomalı işsiz mezun edecek üniversiteler bilime hizmet edemez. Bunun yerine, mevcut üniversitelerin YÖK cenderesinden kurtarılarak bilimsel ve özgür eğitimin yapılmasının önü açılmalıdır diye düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlar, ülkemizde milyonlarca genç ve çocuk hâlâ kendi ana dilinde eğitim ve öğrenim göremiyor ilkokuldan üniversiteye kadar. Oysaki demokrasiyi uygulayan ve demokrasiye geçiş iradesi gösteren ülkelerde farklı kültürlere sahip toplulukların dillerini özgürce kullanma, ana dilde eğitim ve kültürlerini geliştirme hakları sağlanmıştır. Artık çağımızda ana dil eğitimi yükümlülük olmanın ötesinde, bir vazgeçilmez hak durumuna gelmiştir. Bu hakkı sağlama noktasında kurulan Uluslararası Anadili Eğitim Örgütü yirmi sekiz yıl önce yani 8 Kasım 1982 tarihli sirkülerlerle Belçika, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, Macaristan ve Türkiye’yi iş birliğine çağırmıştır çünkü o dönem itibarıyla bu ülkelerde ana dil eğitimi konusunda sorunlar yaşanmaktaydı. Aradan geçen yirmi sekiz yıla rağmen bu ülkelerin içinde hâlen sorunu çözememiş ve çözme iradesini de gösteremeyen tek ülke, ne yazık ki ülkemiz Türkiye kalmıştır. En önemlisi de otuz yıla yakındır devam eden şiddet ve çatışma kültürünün temel nedeni, evet, temel nedeni asimilasyonla başlayan, Kürt dilinin başta eğitim ve öğretim olmak üzere yaşamın her alanındaki yasaklarla, ret ve inkârla bugüne kadar gelindi ve “Bu, ülkenin ayıbı, utancıdır.” diye bir vurgu yapmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, önemli makamlarda bulunanlar ve isimlerinin kamu kurumlarına verilmesiyle değil, özellikle de siyasetçiler ülkelerinde ve dünyada barışa yaptıkları katkılarıyla, halkına, halklarına ve insanlığına hizmetleriyle anılırlar. Ayrıca, kurulması öngörülen üniversiteler için belirlenen isimlere grup olarak bizim bir rezervimiz yoktur, takdir yine Meclisindir ancak bizim itirazımız ve itiraz ettiğimiz nokta, çifte standart bir yaklaşımın uygulanmasıdır. Bakınız, daha yeni, Hakkâri Üniversitesinin isminin “Hakkâri Ahmedi Hani Üniversitesi" olarak değiştirilmesi için vermiş olduğumuz yasa teklifi gündeme alınmamış ve alınma niyeti, iradesi de görülmüyor. Sayın Bakan ve Komisyon Başkanına buradan sormak istiyorum: Bu teklifimiz neden gündeme alınmamıştır? Hakkâri’ye bu onur ve maneviyat neden fazla görülmektedir?

Değerli milletvekilleri, Ahmedi Hani aslen Hakkâri’nin Han köyünde doğmuş bir bilim, sanat, edebiyat ve felsefe insanı olup Ağrı’nın Doğubeyazıt ilçesinde yaşamış ve 1707’de Allah’ın rahmetine erişmiştir. Aynı zamanda şair, bilgin, öğretmen, Kürt dil uzmanı, saray kâtibi ve pedagog olan Ahmedi Hani çok sayıda kalıcı ve önemli eserler bırakmıştır, sadece Mem ü Zin’in adını anmak çok büyük bir değer ifade ediyor. Hani, klasik Kürt edebiyatının en büyük simalarından birisi olup bütün Kürtler açısından çok önemli bir şahsiyet olarak bilinmektedir. Böyle bir şahsiyet adının bir bilim yuvasına verilmesi vefa borcu olup, halkın kendi değerleriyle buluşması anlamını taşır. Bu nedenle, bilim, sanat, edebiyat ve felsefe insanı olan Ahmedi Hani adının Hakkâri’nin ilk üniversitesine verilmesi, kuşkusuz başta Hakkârililer olmak üzere bütün bölge halkında büyük bir memnuniyet ve mutluluk yaratacaktır. Bu talebimizi burada bir kez daha yeniliyoruz.

Değerli arkadaşlar, konuşmama son verirken, her gün, ne yazık ki her gün bu çatı altında, çoğu kez de bu kürsüde, Kürtlerin hassasiyetleri ve değerleri üzerinde birbirleriyle laf polemiği yapanları da yadırgadığımızı, ayıpladığımızı ve kınadığımızı belirtmek istiyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

İkinci bölüm üzerinde AK PARTİ Grubu adına Sadık Badak, Antalya Milletvekili.

Buyurun Sayın Badak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA SADIK BADAK (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz üniversite kanun tasarısının ikinci bölümü üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, yasa yüce Meclisimizce kabul edilirse ülkemizin toplam 154 üniversitesi olacak. Bu sayının çok olduğunu, bu kadar üniversiteye Türkiye’nin ihtiyacı olmadığını söyleyen arkadaşlarımız var; bu görüşe katılmıyoruz. Eğitim çevrelerince, yarışmakta olduğumuz çağdaş ülkelerde her 250 bin nüfusa 1 üniversite bulunması kabul edilmektedir, bu kabule göre 290 üniversitemiz olmalıdır. Türkiye‘de yaklaşık 500 bin kişiye bir üniversite düşüyor. Uluslararası kabullere göre daha 136 üniversiteye ihtiyacımız var. Üniversite sayısı bakımından toplumumuzun yarışmakta olduğu ülkelerin durumları ise şöyledir: Almanya’da yaklaşık 200 bin kişiye 1 üniversite, İngiltere’de 204 bin kişiye, Amerika’da 77.500 kişiye, Fransa’da 200 bin kişiye, Japonya’da 127 bin kişiye 1 üniversite düşüyor. Bu rakamları görünce bu defa şöyle söylüyor arkadaşlarımız: “Peki, üniversitelere ihtiyaç var de neden bu kadar hızlı kuruyorsunuz, yavaş yavaş kurulsun.”

Değerli milletvekilleri, bu görüşlere de katılmıyoruz. Türkiye, bu üniversitelerin çoğunu 1970’li ve 1990’lı yıllarda kurmalıydı. 1980’li yıllarda kurulanlar gelişen dünya ile yarışmaya yetmiyor. Bir üniversitenin fiziki ve bilimsel altyapısını, kadrolarını tamamlaması, emsalleri arasında yarışa başlaması için en az on yıl ve en az 100 milyon dolar harcama gerekiyor. Gecikilecek her yıl ülkemizin kaybı olacaktır. Diğer ülkelerle aradaki büyük mesafeyi hızla kapatmalıyız.

Çağ nüfusumuz içinde yükseköğrenim talebi ve ihtiyacı artmaktadır. 59’uncu ve 60’ıncı AK PARTİ hükûmetlerinin kırsal kesimde ilk ve ortaöğretimde İnternet ulaşımını yaygınlaştırması, kolaylaştırması ve kısa zamanda yapılan 140 bin yeni derslik eğitim ve öğretime ulaşmayı kolaylaştırdı.

Gençlerimizin bilgi toplumunun ihtiyaç duyacağı ihtisas alanlarında uzmanlaşarak yarışa katılması ülkemizin rekabet avantajını artıracaktır. Bilgi toplumunda üniversite eğitiminin temel eğitim kabul edildiği, ihtisaslaşmanın üniversite eğitimi üzerine inşa edildiği bir gerçektir. Artık okuryazarlık üniversite eğitiminden sonra başlıyor. Bu çocuklarımızın uzmanlaşabilmesi ülke sathına yayılmış geniş üniversite altyapısıyla sağlanabilecektir. TÜİK’in 2009 verilerine göre yüksekokul veya fakülte mezunu vatandaşımızın sayısı yaklaşık 4 milyon 320 bindir. Aktif çalışabilir nüfusun 40 milyon olduğunu kabul edersek çalışabilir nüfus içinde üniversite mezunumuz ancak yüzde 11, yüksek lisans mezunumuz ise binde 6 seviyelerindedir. Hedefimiz, bu oranları, rekabet ettiğimiz ülkelerin oranlarına yükseltmektir. Esasen üniversitelerimizin, sadece çağ içindeki gençlerimize değil üniversitelerden 2000’li yıllardan önce mezun olan vatandaşlarımıza da mesleklerinde ve evrensel ölçekte yaşanan değişikliklere uyum açısından ayrı başlık altında yetişkin eğitimini yaygınlaştırmasını da önemli ihtiyaçlar arasında görmekteyiz. Ülkelerin yer altı kaynakları ve fabrikalarından daha değerli zenginliği, ileri düzeyde eğitilmiş nüfusları olmaya başladı. Son yıllarda, iyi yetişmiş Türk vatandaşları, dünya şirketlerinin yönetimlerinde haklı yer ediniyorlar.

Hükûmetimiz, dünyanın problemi olan işsizlik konusunda yeni iş alanları açılması için her türlü tedbiri almaya devam etmektedir. Bütün ülkeleri derinden etkileyen ekonomik krize rağmen bu dönem ülkemizin büyüme hızında yakaladığı 11,7, bunun müşahhas göstergesidir.

Değerli milletvekilleri, vatandaşımızın eğitimin her aşamasına heyecanla sahip çıkması, ülkemizin ayrı bir gücünü ve özelliğini oluşturuyor. Geçen yıl açılan Hakkâri Üniversitesine atanan Sayın Rektörün Hakkâri’ye girişinde konvoylarla karşılanması, halkımızın eğitime verdiği önemin en çarpıcı göstergesi. Eskiden valiler ve bakanlar böyle karşılanırdı, şimdi rektörlerimiz karşılanıyor. Bu tablodan mutluluk duymalıyız. Bu tablo, gelişen ve değişen Türkiye’yi gösteriyor. Bu tablo, iktidarımızın eğitim alanında yaptığı yatırımlara halkımızın yüksek derecede sahip çıktığını gösteriyor. Yeterli mi? değil.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Eğer bir rektörü halk konvoyla karşılıyorsa bunda bir sakatlık var, sakatlık!

SADIK BADAK (Devamla) - Tamam mı? Tabii ki değil.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Zihniyet, yanlış zihniyet! Dalga mı geçiyorsun?

SADIK BADAK (Devamla) - Bina, kampüs, laboratuvar altyapılarıyla beraber öğretim üyesi ve uzman eğitici kadrolarımızı da güçlendireceğiz. Bu amaçla, üniversitelerimizin kadro ihtiyaçlarını karşılayacak çalışmalar yapıyor, bütçe artışlarıyla yeni imkânlar sağlıyoruz.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Rektör konvoyla karşılanıyormuş! Milletin zekâsıyla dalga mı geçiyorsun? Ayıp sana ya!

SADIK BADAK (Devamla) - 2000 yılında, YÖK ve üniversitelerin bütçesi yaklaşık 1 milyar 54 milyon lira iken, 2010 yılında yüzde 900 artışla yaklaşık 9 milyar 454 milyon lira olmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin rekabet gücünü yükseltmesi bakımından, üniversitelerimizde hukuk eğitiminin artırılması beklentimizi de kısa bir açıklamayla ifade etmek isterim. Hâlen elli bin firmamız dünya pazarlarında rekabet ediyor. Bu sayıyı en kısa zamanda yüz bine yükseltmek hedefimizdir. Firma yöneticilerimizin günlük çalışmalarında güncel hukuk bilgisine ihtiyaçları vardır. Güncel hukuk bilgisi firma yöneticilerinin önemli avantajıdır. Dünya pazarlarında rekabet ettiğimiz ülkeler, yöneticilerinin hukuk bilgisiyle yetişmesine önem vermektedir. Bu ülkelerden sadece birinde 2009 yılında 300 bin kişi hukuk fakültelerinden mezun olmuştur. Bu kişilerin büyük çoğunluğu uluslararası pazarlarda firmalarımızın rakibi olacaktır. Bu sebeple firmalarımıza potansiyel yönetici yetiştiren işletme, mühendislik, iktisat ve benzeri fakültelerimizde medeni hukuk, borçlar, Türk ticaret hukuku, kamu hukuku, kıymetli evrak, vergi hukuku ve benzeri geçerli hukuk bilgilerinin daha fazla verilmesi hususunun değerlendirilmesini dikkatlere sunmak isterim.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Antalya, eğitim öğrenim açısından öğrenciye ve ailelerine yüksek yaşama standartları sağlayan bir şehrimizdir. Eylül-haziran eğitim döneminde ılıman iklimi, kent içi ulaşım imkânlarıyla son yıllarda çok gelişen öğrenci aktiviteleri ve barınma imkânları öğrenim maliyetlerine olumlu yansıdığından öğretim üyeleri ve öğrenciler tarafından tercih edilen bir şehrimiz hâline gelmiştir. Bu sebeple, şehrimize yeni üniversiteler kurulmasını desteklemekteyiz. YÖK nezdinde incelemede olan iki vakıf üniversitemiz daha vardır. Alanya Sadullah Paşa Vakıf Üniversitesi ile…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Hamdullah Emin Paşa Üniversitesi…

SADIK BADAK (Devamla) – …Serik Kadriye’de kurulacak olan Özel Antalya Üniversitesi tasarıları da Meclisimize gelince yüksek desteklerinizi talep edeceğiz. Manavgat ilçemizde de bir vakıf üniversitesi kurulması için çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

Burada bazı muhalefet sözcülerinin ülkemize üniversite gibi bilim yuvaları kuracak Antalya’daki üniversite vakıfları arasında siyasi spekülasyon yapmasını yadırgadığımı da belirtmek isterim. Biz üniversite vakıflarımızın hepsini kucaklıyoruz, hepsine milletimiz adına teşekkür ediyoruz.

Hukuki ve maddi yükümlülüklerini yerine getirebilmiş vakıflara YÖK tarafından onay verildiğini 1990’lı yıllarda yaşayan bir arkadaşınızım. Antalya Eğitim Vakfı’yla kurmaya teşebbüs ettiğimiz üniversite projemiz maddi yükümlülükler tamamlanamadığından gerçekleşemedi. Bu konunun siyasi malzeme konusu, zorlama bir siyasi malzeme konusu yapılmasını yadırgadığımı ifade etmek isterim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son olarak bir dileğimi sizlerle, Bakanlık ve YÖK yönetimiyle paylaşmak istiyorum.

Ülkemiz pek çok alanda çok gelişme gösterdi, dünya kalitesinde otomobiller üretiyoruz, çok kaliteli beyaz eşya, mobilya, ev ürünleri, kişisel ürünler, askerî malzeme ve cihazlar yapıyoruz ancak bir alanda bütün çabalara rağmen yeterli üretim ve talebi oluşturduğumuzu söyleyemeyiz. Sanat ve kültür faaliyetlerinde nispet olarak gelişemediğimizi düşünmekteyim. Kültür ve Turizm Bakanlığımızın bu konudaki takdire şayan çabalarına yol gösterici, zenginleştirici, akademik katkı yapılmasına ihtiyaç bulunduğuna inanıyorum.

Değerli tarihçi, bilim adamı Profesör Kemal Karpat’a göre, 1950’lerden itibaren şehirleşen toplumumuz Anadolu’da büyük Türk milletinin yeni bir unsurunu meydana getirdi. Her ilimiz ve hemen her ilçemiz 21’inci yüzyılın yorumuna ve görselliğine kavuşturulmayı bekleyen kendine özgü kültürel zenginliğe sahip bulunuyor, şehirlerimizde insanlarımızla beraber kırsaldan getirdikleri kültür ve sanatla kaynaşıyor. Bize göre, her üniversitemiz, yöresindeki illerin, ilçelerin yemeğini, müziğini, türküsünü, şiirini, kıyafetini, oyunlarını, destanlarını, bizi biz yapan kültür ve sanat değerlerini inovasyon sürecinden geçirerek talep edilebilir, satın alınabilir, insanımızın günlük sosyal hayatında tüketilebilir standartlara getirecek bilimsel katkıları sağlamalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Badak, lütfen tamamlayınız.

SADIK BADAK (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.

Bu güzel duygularla, bu düşüncelerle devlet üniversitelerimizin illerimize ve Uluslararası Antalya Üniversitesinin Antalya’ya hayırlı olması dileğiyle emeği geçen herkese canıgönülden teşekkür ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Badak.

İkinci bölüm üzerinde şahsı adına söz isteyen Sedat Kızılcıklı, Bursa Milletvekili.

Buyurun Sayın Kızılcıklı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SEDAT KIZILCIKLI (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 506 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu rakamlar, bu yasa tasarısının görüşülmesi içerisinde sürekli verildi ama ben de tekrar etmek istiyorum: Hepinizin bildiği gibi, 2002 yılına geldiğimizde bu ülkede 53 tane devlet üniversitesi, 23 tane de vakıf üniversitesi olmak üzere toplam 76 tane üniversite ülkemize, milletimize kazandırılmıştır. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.

2002’den itibaren de bildiğiniz gibi özellikle “her ile bir üniversite” çalışmaları içerisinde üniversite sayımız sürekli artmıştır. Bu anlamda son sekiz senede 42 tane devlet üniversitesi, 28 tane de vakıf üniversitesi olmak üzere 70 tane üniversite yine ülkemize ve milletimize kazandırılmıştır. Bu tasarının kanunlaşması hâlinde 7 tane devlet üniversitesi, 1 tane vakıf üniversitesinin daha ülkemize kazandırılacağını düşünürsek baktığımız zaman sekiz sene içerisinde 78 tane üniversiteyi ülkemize ve milletimize kazandırmış olacağız. Dolayısıyla üniversite sayımız da 154’e ulaşmış olacak.

Tabii, öbür taraftan da öğretim görevlisi sayılarımızın da yaklaşık 26 binlerden 94 binlere geldiğini de ifade etmemiz lazım. Bir taraftan üniversite sayımız artıyor, bir taraftan da bu üniversitelerde hizmet verecek, öğrenci yetiştirecek ülke gençliğimize daha kaliteli hizmet verecek, eğitim verecek olan öğretim görevlisi sayımız da hızla yükseliyor.

Bütün bunlar ne anlama geliyor? Hep şikâyet ettiğimiz bir konu var: “Gençlerimiz üniversite kapılarında bekliyorlar.” İşte, bu üniversitelerin artması, bu öğretim görevlilerinin artması artık yavaş yavaş gençlerimizin bu sıkıntılarının azalmaya başladığını gösteriyor. Tabii, hepimizin bir nihai hedefi var: “Herkes üniversite eğitimi alsın, üniversite eğitimi sınavsız olsun.” İşte, bunların yolu da üniversite sayısını artırmaktan, tabii ki kaliteyi bozmadan artırmaktan ve öğretim görevlileri sayısını da artırmaktan geçiyor.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Maaşları da artırmaktan…

SEDAT KIZILCIKLI (Devamla) – Bu anlamda Türkiye hızla bu noktaya gidiyor. Bundan hepimiz mutluluk duymalıyız, bundan hepimiz de sevinç duymalıyız diye düşünüyorum.

“Her ile bir üniversite” dediğimiz zaman bunun kolay bir şey olduğunu lütfen kimse zannetmesin.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Size göre kolay!

SEDAT KIZILCIKLI (Devamla) – Çünkü 22’nci Dönemde birçok ile yeni üniversiteler kurduğumuzda, o ilin milletvekilleri buralarda konuşma yaptığında bu üniversitelerin on yıl geriye, yirmi yıl geriye dönük hikâyelerini bizlere anlattılar. 22’nci Dönemdeki milletvekili arkadaşlarımız bilirler, hangi bakanlar, hangi hükûmetler, hangi valiler, hangi belediye başkanları, hangi milletvekilleri bu konuda söylemişler, taahhüt etmişler, seçim beyannamelerine yazmışlar ama tabii ki bu üniversiteleri yapmak bu Hükûmete ve geçen dönemki hükümetlere nasip oldu.

Değerli arkadaşlarım, bu üniversitelerin içerisinde Bursa’ya da bir teknik üniversite kurulması planlanmaktadır. Tabii, aslında Bursa’ya kurulacak olan bu üniversite bir haksızlığı giderecektir.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) –  İsmi değişti, ismi değişti, teknik üniversiteyi beğenmediniz.

SEDAT KIZILCIKLI (Devamla) – Niye bunu ifade ediyorum? Şu anlamda ifade ediyorum: Bakın, Ankara’nın nüfusu, merkez nüfusu yaklaşık 4 milyon 200 bin ve 4 tane üniversitesi var. İzmir’in yaklaşık nüfusu 3 milyon 200 bin, yaklaşık 3 milyon 200 bin nüfusa 3 üniversite var. Kocaeli’nin nüfusu 1 milyon 392 bin, üniversite sayısı 2. Eskişehir’in nüfusu –merkez- 600 bin, üniversite sayısı 2. Bursa’nın nüfusu 1 milyon 800 bin, üniversite sayısı 1. Dolayısıyla yıllardır Bursalıların özlemini duyduğu ve bir anlamda Bursa’ya yapılan üniversite anlamındaki haksızlık da Bursa Teknik Üniversitesinin kurulmasıyla giderilecektir.

Diğer taraftan baktığımızda, sanayi şehri olan Bursa’nın, yine üretim merkezi olan Bursa’nın, bir ihracat merkezi olan Bursa’nın, otomobil ve tekstilin merkezi olan Bursa’nın da bir teknik üniversiteyle buluşması, bu iş kollarına da buralardan kaliteli, vasıflı, nitelikli insanların yetişecek olması da gerçekten çok doğrudur. Biliyorsunuz, Bursa’da hâlen Uludağ Üniversitemiz var, yaklaşık 41 bin öğrencisi var ve bugün Uludağ Üniversitesi geldiği noktayla, kalitesiyle, hizmetiyle gerçekten Türkiye'nin gözde üniversitelerinden birisi hâline gelmiştir. Bu Üniversitemizde de bugüne kadar hizmet eden, kuruluşunda da hizmet eden herkese teşekkür ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kızılcıklı, lütfen tamamlayınız.

SEDAT KIZILCIKLI (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Son olarak şunu ifade etmek istiyorum: Gerçekten, yıllardır Bursa ikinci bir üniversiteyle buluşmak istiyordu. Bu akşam bu yasayla bunu gerçekleştireceğiz. Ben bu konuda büyük çaba gösteren ve Bursa’ya bu üniversitenin kurulmasında emek veren başta Sayın Başbakanımıza, Millî Eğitim Bakanımıza, Devlet Bakanımız Sayın Faruk Çelik’e ve Bakanlar Kurulumuza, Yükseköğretim Kurulumuza…

OKTAY VURAL (İzmir) – Grup başkan vekillerine…

SEDAT KIZILCIKLI (Devamla) – …Bursa kent dinamiklerimize…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Vay be! Bizim de bir bakanımız yok ki üniversite kurulsun Malatya’ya.

SEDAT KIZILCIKLI (Devamla) – …Büyükşehir ve ilçe belediyelerimize, sivil toplum örgütlerimize, Bursalı basınımıza…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Demek ki bakan olmak lazım, öyle mi? O ilin bakanı olması lazım demek ki üniversite kurulması için.

SEDAT KIZILCIKLI (Devamla) – …Bursalı hemşehrilerimize çok teşekkür ediyorum ve emeği geçen bütün herkese teşekkür ediyorum.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Vekillere de teşekkür et. Vekillere yok mu?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Yazıklar olsun!

SEDAT KIZILCIKLI (Devamla) – Bursalılara, ülkemize hayırlı olsun diyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Bölüm üzerinde şahsı adına söz isteyen Murat Özkan, Giresun Milletvekili.

Buyurun Sayın Özkan. (MHP sıralarından alkışlar)

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısıyla ilgili şahsım adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, benden önce konuşan hatipleri dinledikçe enteresan kriterlerle karşılaştık, mesela halkımızın üniversiteye vermiş olduğu saygı ya da önemi gösteren, işte, rektörlerin konvoylarla karşılanması gibi, nüfus başına kaç üniversite açacağız gibi. Bunlar bilimsel şeyler değil, bunlar realistik şeyler değil, gerçekçi şeyler değil.

Değerli arkadaşlar, üniversite rektörünü konvoyla karşılamak değil, üniversite rektörünü nasıl seçtiğiniz çok daha önemli bir kriter olmalıdır. Bakın, bugün bir Anayasa değişikliğiyle karşı karşıyayız ama YÖK’ün yanlış olduğunu, antidemokratik bir yapısı olduğunu hepimiz vurguladık ama değiştirmediniz, değiştirmek de istemediniz. YÖK’ü…

SADIK BADAK (Antalya) – Vatandaş rektörüne sahip çıkıyor.

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bugün sizin kontrolünüzde, dün başkalarının kontrolündeydi. Dün 1 oy alan, rektör atandığı zaman itiraz ediyordunuz, bugün aynı işleri yapıyorsunuz, yarın biz geliriz, aynı işleri inşallah yapmayacağız çünkü YÖK’ü kaldıracağız. Türkiye’nin çağdaş bir eğitime, Türkiye’nin uygarlık seviyesini yakalayacak bir engeli ortadan kaldıracak bir iradeye ihtiyaç vardır.

Ben aslında söz almak istemiyordum ama ben maalesef YÖK’ün uygulamaları ve YÖK yüzünden söz almak zorunda kaldım bir Giresun Milletvekili olarak. Giresun’da bir rektör ataması hikâyesi basında yer alıyor. Nasıl bir rektör ataması yapıldı? Ben kısaca Giresun’da olan olayları anlatmak istiyorum. Şimdi, değerli arkadaşlar, 10’uncu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından Giresun Üniversitesine rektör olarak atanan Osman Metin Öztürk 1 Haziran 2010 tarihinde ayrılma kararı verdi, istifa etti. Yerine bir rektör yardımcısı atandı fakat bu rektör yardımcısı vekil olarak bırakıldı. Bunu YÖK beğenmedi, bunun yerine başka bir öğretim üyesini -Polis Akademisinden- rektör vekili olarak görevlendirdi. Bu arkadaş altı ay içerisinde seçimleri yapabilecekken kendisi on sekiz gün içerisinde seçimleri yaptı ve 1’inci sıradan liste birincisi olarak, 6 kişilik aday adayı içerisinde en yüksek oyu alarak 6 kişilik liste YÖK’e bildirildi. YÖK bu listeyi aldı ve kendi içerisinde kendilerine göre demokratik bir oylama yaparak -öyle ifade ediyorlar çünkü- 3 kişilik aday listesini Cumhurbaşkanına bildirdi. Bu 3 kişilik aday listesinde 31 ve 29 oy alan 2 rektör çizildi, ilk iki sırayı alan rektör adayları çizildi, aşağı yukarı toplam 89 oyun yüzde 70’ini alanlar bir kenara atıldı, yüzde 30’u alan yani 22 oy, 4 oy ve 2 oy alan rektör adayları da Cumhurbaşkanına bildirildi. Hatta bu rektör adayını, 1’inci sıradaki rektör adayını YÖK Ankara’dan görevlendirdi, Giresun Üniversitesinde rektör vekili olabilecek rektör yardımcıları ve üniversite öğretim üyeleri varken Ankara’dan görevlendirdi ve bu arkadaş daha sonra ne yaptı? 1’inci sıradan on sekiz gün içerisinde seçildi ama çizildi. Bir insanın şahsiyetiyle, bir bilim adamının kişiliğiyle ve kimliğiyle bu derece oynanarak nasıl biz üniversitede bilimi ya da… Bu adam kötü, beceremeyecek bir adamsa, Sevgili YÖK Başkanı, Değerli Kardeşim, niye gönderdiniz bu insanı? Bu insan on sekiz gün içerisinde ne yaptı, ne büyük bir hata yaptı? Nasıl bir defosu vardı, nasıl bir yanlışı vardı Giresun Üniversitesinde de bu kişinin üzerini çizmek gibi bir eylemi yerine getirdiniz? Bunu nasıl izah edeceksiniz? Cumhurbaşkanının sorduğu sorulara verdiğiniz cevapta da “Biz demokratız” diyorsunuz. Demokrat olup olmadığını milletimin ve yüce heyetime… Böyle bir demokrat kişilik olabilir mi?

Sayın YÖK Başkanı motosiklete biniyor olabilir, güzel de motorcu olabilir ama bence YÖK Başkanı olmakta hatalı bir kişi. Bıraksın bu işi, motosiklet gruplarının başına geçsin ve Anadolu’yu, ben, gezmesini tavsiye ediyorum. Bu işi becerebileceğini düşünemiyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, şunu ifade edeyim, yani bir dost uyarısı olarak şöyle söyleyeyim: Bu olayın gizli-açık kahramanları her kimse, sayın beyler, öğretim üyesiyle dalga geçmeyin, gerçekten ayıp oluyor. Öncelikle kendinizi, sonra da nezdinizde devletimizi küçültüyorsunuz. Ben bir vatandaş olarak bir öğretim üyesinin adına isyan ediyorum. Üniversite ve öğretim üyesi bir siyasinin ya da bir başka gücün oyuncağı olamaz, olmamalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özkan, lütfen tamamlayınız.

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Sonuç olarak şunu ifade edeyim: Birinci ve ikinci sırada yer alan değerli bilim adamlarının, öğretim üyelerinin listeye tekrar dâhil edilmeleri… Yoksa son zamanlarda kurumlar ve kişiler bazında güvenirliği zaten sorgulanmakta olan devletimize kimse inanmayacaktır. Zira, bu adaletsizlik ne uygar, demokratik bir millete ne de müşriklerin gözünde bile “Muhammed-ül Emin” olarak tanınan Peygamber ümmetine yakışmaktadır.

Hepinizi en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, burada YÖK’ü kim temsil ediyor ve hangi derecedeki bir sıfatla burada, onu öğrenmek istiyorum. YÖK Başkanı niye gelmiyor buraya? Geçmişte biliyorsunuz YÖK Başkanının illa buraya gelmesi söyleniyordu, şimdi kim var YÖK’ten? Bir öğrenmek istiyorum ben.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Bunların hepsi YÖK’çü, hepsi YÖK’çü!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, “İç Tüzük 72’nci maddesine istinaden…”

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, yani sıfatı ne efendim?

BAŞKAN – “…ikinci bölüm üzerindeki görüşmelerin devamını arz ederiz.” şeklinde…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim Sayın Genç?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, bir soru soruyorum size.

BAŞKAN – Öğrenip bildireceğiz Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Diyorum ki YÖK’ü kim temsil ediyor burada ve hangi derecede?

BAŞKAN – Biz de sorup size bildireceğiz Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim…

BAŞKAN – Bildireceğim size, oturun lütfen.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama şimdi bildirin.

BAŞKAN – Soracağız Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi söyleyin işte.

BAŞKAN – Lütfen oturur musunuz Sayın Genç, sorup cevap vereceğim diyorum ben size.

Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, İç Tüzük 72’nci maddeye istinaden ikinci bölüm üzerindeki görüşmelerin devam ettirilmesine dair bir önerge vardır.

Oylarınıza sunuyorum...


II.- Y O K L A M A

(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Toplantı yeter sayısı istiyoruz efendim.

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı talebi vardır.

Sayın Yalçın, Sayın Vural, Sayın Akcan, Sayın Varlı, Sayın Çalış, Sayın Paksoy, Sayın Çelik, Sayın Özensoy, Sayın Taner, Sayın Akçay, Sayın Doğru, Sayın Akkuş, Sayın Kalaycı, Sayın Özkan, Sayın Işık, Sayın Cengiz, Sayın Kumcuoğlu, Sayın Tankut, Sayın Yıldız, Sayın Sipahi.

Üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 4 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/845, 1/884, 2/701) (S. Sayısı:506) (Devam)

BAŞKAN – İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre verilmiş önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Şimdi, bölüm üzerinde on beş dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın Aslanoğlu, Sayın Köse, Sayın Taner, Sayın Karabaş, Sayın Doğru, Sayın Tütüncü, Sayın Akkuş, Sayın Öğüt, Sayın Kaplan, Sayın Bulut, Sayın Işık, Sayın Yaman ve Sayın Serdaroğlu’nun yeniden sisteme girmelerini rica ediyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, soruma cevap vermediniz.

BAŞKAN – Sayın Genç, geliyor sorunuza cevap. Sordum, bildireceğim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, YÖK’ü kim temsil ediyor burada? Hangi sıfatla? Kim?

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Hükûmet bir cevap versin.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu

OKTAY VURAL (İzmir) – Niye sorularda hep Bakan değişiyor ki? Sayın Bakan, hep sizi getiriyorlar.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Bir hikmeti vardır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yazılı cevap!

BAŞKAN    Sayın Aslanoğlu, buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, orada bir belde var; Malatya Hekimhan Hasançelebi… Genel liseler arasında en başarılı liselerden biri, fakat ne arayan var ne soran. Başarısı çok yüksek. Duvarlarına parmak değil kol giriyor, kol. Ve bu lisede kalorifer var, kazanı yok. Sobayı yakacak hizmetlisi yok. Böyle bir lise… Böyle başarılı bir lise.

Taşımalı eğitim yapıyorsunuz köyün birinden, aynı köyden 13 öğrenciyi getiriyorsunuz, 4 öğrenciye her ne hikmetse “YİBO’ya git.” diyorsunuz; hikmeti, hakikati nedir bilemiyoruz. 

Yine yemekler sabah dokuzda geliyor, öğlen yemeğinde bu çocuklar yemekleri yiyemiyor ve ben bunu size anlatmıştım ama ne giden var ne gelen. Siz de kimseyi göndermediniz. Acaba sizi mi dinlemiyorlar? Bu beldeyi acaba, bu beldenin öğrencilerini acaba tarihe mi karıştıracaksınız Sayın Bakanım?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.

Sayın Köse, buyurun.

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da kız öğrencilerin büyük çoğunluğu ortaöğretimden yararlanamamakta. İlköğretimde de erkek ve kız öğrenci sayıları arasında fark sürmektedir. Erkek ve kız öğrenciler açısından okullaşma oranı ülke ortalamasının oldukça gerisindedir.

Özellikle kız öğrenciler açısından ortaöğretimde okullaşma oranının yükseltilmesi için yapılan çalışmalar nelerdir, açıklar mısınız?

Her şeyden önce, Bakanın ve Müsteşarının bayan olması münasebetiyle, bu açıdan baktığımızda, tabir yerindeyse mum ne zaman dibine ışık verecektir? Pozitif bir ayrımcılık düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Taner...

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, beş yıllık görev sürelerini dolduran idarecilerin rotasyona tabi tutulmasına ilişkin genelgenin son durumu nedir? Eğitim camiası olarak merak etmekteler; Bakanlık olarak yeni bir erteleme düşünüyor musunuz?

İki: İl millî eğitim müdürünün teklifi, il valisinin oluru ile verilen takdir belgelerinde, uygulamanın kıstasları nelerdir? Bugüne kadar takdir belgesi alanların Memur-Sen üyesi olmaları bir tesadüf müdür, ne düşünmektesiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Karabaş…

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Teşekkür ederiz Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, 2009 yılı içinde devlet ve vakıf üniversitelerinde kaç öğrenci hakkında idari soruşturma açılmış, kaç öğrenci uzaklaştırma cezası almıştır?

Yine, Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesinde Sayın Ahmet Türk’e yapılan saldırı ve Muğla’da Şerzan Kurt’un öldürülmesi öğrenciler tarafından protesto edilmiştir. 149 öğrenci hakkında adli ve idari soruşturma açılmıştır. Protestolar döneminde hiçbir olay yaşanmamasına rağmen, üniversitenin 149 öğrenci hakkında idari soruşturma açmasının gerekçesi nedir?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Her ile bir üniversite kampanyasından sonra, çeşitli illere yeni yeni üniversiteler kurulmaktadır. Kurulmakta olan üniversiteler hangi kriterlere göre kurulmaktadır? Bu kriterleri öğrenmek istiyoruz.

Buna bağlı olarak Tokat iline, Erbaa, Turhal, Niksar Danişmentliler üniversitesi, Zile Mustafa Necati Sepetçioğlu üniversitesi kurulmasıyla ilgili halkın yoğun talepleri vardır. Bu yerlere de üniversite kurmayı düşünüyor musunuz? Bunları öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Tütüncü…

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Birinci sorum: Türkiye’de en önemli sorunlardan bir tanesi, diplomalıların işsizliği, üniversite mezunlarının işsizliği. Bunun, ekonomik krizin ötesinde, ekonominin ihtiyacına uygun olmayan mezun ya da insan gücü yetiştirilmesinden kaynaklandığını biliyoruz. Şimdi, acaba, bu yeni açılacak üniversitelerde, nasıl bir insan gücü planlamasıyla ekonominin ihtiyacına dönük bir eğitim planlaması yapılmıştır?

İkincisi: Üniversite öğrencilerinin yurt sorunu kanayan bir yaradır. 2009 yılında 500 bin üniversite öğrencisinden ancak 90 binine yurt sağlanabilmiştir, diğerleri kendi olanaklarıyla ya da bazı vakıfların, cemaatlerin özel yurtlarında kalmıştır ve ciddi sıkıntı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tütüncü.

Sayın Akkuş…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, Selçuk Üniversitesinde Rektörün ilk atamasından sonra ihaleye fesat karıştırılmış, kit alımlarında suistimaller yapılmış ve bütün bunlar YÖK teftiş elemanları tarafından tetkik edilmiş ve Rektör başta olmak üzere olayla ilgili kişiler hakkında lüzumu muhakeme kararları verilmişti. İkinci atamaya gelindiğinde, aynı kişi, bütün suçlamalara rağmen üniversite dışı güçlerin çalışmalarına bağlı olarak yeniden atanmıştır. Bu dönemde de üniversitedeki olumsuzluklar devam etmiş, telefon dinlemesi sonucu ortaya çıkan suçlara bağlı olarak “Okyanus” adı verilen operasyonla tutuklanmış ve beş buçuk ay cezaevinde kaldıktan sonra serbest kalmış ve maalesef yeniden Rektörlüğe dönmüştür. Birçok öğretim elemanının özlük haklarını gasbetmeye devam etmektedir. Dolayısıyla Selçuk Üniversitesi Rektörü ile ilgili olarak bunca zamandır yapılan suçlamalar hakkında ne düşünüyorsunuz? Rektörlüğüne son verme konusunu nasıl karşılıyorsunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Öğüt…

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, Ardahan’da biliyorsunuz yeni üniversite kuruldu. Kampüsün temeli bu ay içerisinde atılacak ancak ödenek çok kısıtlı. Ek ödeme yapmayı planlıyor musunuz? Ne zaman göndereceksiniz?

İki: Ardahan’da 2 bin civarında öğrencimiz var ama yurtlarımız yok, yurtlarımız yetersiz. Bölgede çok ağır kış şartları nedeniyle çok zor koşullarda yaşam şartı var. O bakımdan, bir an evvel Ardahan’a devlet yurt yapacak mı? Devlet yurt yapmadığı zaman çocuklar daha çok cemaatlerin ve diğer kişilerin yaptığı yurtlarda daha pahalı kalıyor. Bu nedenle, Ardahan’a yurt yapmayı ne zaman planlıyorsunuz?

Üç: Başta Anadolu lisesi ve fen lisesi olmak üzere öğretmenlerimiz yok. Ardahan’ın ileri gelenleri ve üst düzey bürokratlar çocuklarını büyük şehirlere gönderip…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Kaplan…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, Yalova, Tunceli, Şırnak, Sinop, Siirt, Rize, Ordu, Mardin, Karabük, Iğdır, Hakkâri, Ağrı, Adıyaman, Artvin, Batman, Bayburt, toplam yirmi üç üniversitede tek bir kadın profesör ve doçent öğretim üyesi yok. Bu, erkek üniversiteleri mi açıyoruz?

Bir de, Sivas’ta, Gönül Köprüsü Projesi kapsamında saldırıya uğrayan öğrenciler, lise ve ilköğretim öğrencileri… İlköğretim öğrencileri de mi kız meselesinden saldırıya uğradı? Bu konuda bir soruşturma açtırdınız mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

M. NURİ YAMAN (Muş) – Sayın Başkan, biz de listedeydik, bizim de sorularımız vardı.

BAŞKAN – Sayın Yaman, soru-cevap süresi on beş dakika; sekiz dakika soru sorma, yedi dakika da Sayın Bakanın…

M. NURİ YAMAN (Muş) – Duyurdunuz, açıklama yaptınız, sisteme soktunuz bizi.

BAŞKAN – Önce İç Tüzük’e bakalım Sayın Yaman.

Buyurun Sayın Bakanım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Teşekkür ederim.

M. NURİ YAMAN (Muş) – O zaman siz ilan ediyorsunuz.

BAŞKAN – Hayır, siz yapıyorsunuz Sayın Yaman.

Buyurun Sayın Bakanım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Önce…

M. NURİ YAMAN (Muş) – Sisteme soktunuz bizi.

BAŞKAN – Sayın Yaman, Sayın Bulut, Sayın Işık, Sayın Serdaroğlu, Sayın Yaman… Size zaten sıra gelmesi hiç mümkün değil, sırada dört kişi daha var.

Buyurun Sayın Bakanım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, Hekimhan beldesindeki…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Hasançelebi

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Hasançelebi Lisesine ilişkin… Okulun yemeklerinin geç geldiğini, bakımsız olduğunu, onarıma ihtiyacı olduğunu söylediniz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Parmak değil kol, Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Müsaade ederseniz cevaplandırayım Sayın Aslanoğlu, karşılıklı olursa belki anlaşılması güç olur.

Genel Kurulu bilgilendirmek adına söylüyorum. Şu anda Genel Kurulda ifade ettiğiniz, soru şeklinde sorduğunuz soruları siz bana daha önce de sözlü olarak ilettiğinizi söylediniz. Sözlü olarak tarafıma ilettiğiniz bir husus olmadığını öncelikle söyleyeyim, bu konuya ilişkin olarak. Ayrıca, sadece bana iletilen hususlarla değil, Türkiye'nin hemen her yerindeki, yaşadığımız bu anlamdaki bakım, onarım, yemek gibi sorunları çok yakından ve titizlikle takip ettiğimizin bilinmesini isterim. O konuyla da ayrıca özel olarak yine de ilgileneceğim ve eğileceğim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakanım, ben size yazılı olarak takdim ettim  burada, takdim ettim, zatıalinize elden verdim ama ilgilenmediniz, o zaman ilgilenmediniz Sayın Bakan.

BAŞKAN -  Sayın Aslanoğlu, lütfen…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Sayın Şevket Köse’nin sorusu: Kız öğrencilerin ortaöğretime devamları konusunda özellikle daha düşük olduğunu ve kız öğrencilerle erkek öğrencilerin istatistiksel olarak da aralarındaki farkın git gide açıldığını söylediniz.

Tam tersine, göreve geldiğimiz gün, 2002 yılında ilköğretimde kız öğrencilerin sayısı yüzde 87,34 iken oransal olarak bugün yüzde 98,8’e, ortaöğretimde yüzde 45,16 iken bugün yüzde 62,2’ye çıkmıştır. Kız ve erkek öğrenciler arasındaki fark da 0,8’e yani yüzde 1’in altına inmiştir.

Bu, tabii ki her şeyden önce kız öğrencilerin okullaşması için başlatılan ulusal düzeydeki kampanyalar ve destekleriyle de ilgilidir. Başta kız çocuklarımızın ilköğretimde, temel eğitimde okullaşma oranlarının artırılması için başlattığımız “Haydi Kızlar Okula” kampanyası bugün sonuçlarını vermiş, kız ve erkek öğrencilerin ilköğretimde birbirine neredeyse aynı düzeyde  devam ettiklerini sevinerek gözlemliyoruz.

Yine ortaöğretimde de oransal olarak artışın yüksek olmasına rağmen, hâlen yüzde 5 civarında, erkek öğrencilerle kız öğrenciler arasında devam farklılığı vardır.

Elbette hedefimiz, kız çocuklarımızın sadece temel eğitim olan zorunlu eğitime devamları değil, ortaöğretime devamları, hakeza devamında yükseköğrenim görmeleridir çünkü her şeyden önce, ülkemizde yükseköğrenim görmüş kadınların birçok kadın sorunları konusunda daha az sorun yaşadığını istatistiksel olarak açıkladığımızda, sadece ortaöğretim değil yükseköğrenim de görmeleri gerekir.

Kız öğrencilerin hem ilköğretimde hem ortaöğretimde teşvikleri için hepinizin de bildiği gibi ülke genelinde şartlı nakit transferi ile özellikle eğitim yardımına ihtiyaç duyan çocuklarımıza eğitim yardımı yapıyoruz ve kız çocuklarına, erkek çocuklarına oranla daha yüksek bir oranda yardım yapılıyor ve bu paraların da çocuklarımızın mutlaka eğitime katılımını sağlamak adına annelere ödenen bir para olduğunu vurgulamak isterim. Aynı zamanda kız çocuklarımızın ortaöğretim kurumlarına devamı için de 81 il müdürlüğümüze bir genelge gönderdik ve kız öğrencilerimizin eğitime erişimi için her şeyden önce taşımalı eğitim kapsamında da onların desteklenmesini gerekli görüyoruz ve bu soruyu da bu anlamda çok anlamlı buluyorum. Çünkü toplumsal zihniyet değişiminin ve dönüşümünün her şeyden önce kız çocuklarının ve kadınların eğitimiyle mümkün olabileceğini ve bu konuda da pansiyon yapımı da dâhil olmak üzere kız çocuklarımızın okullaşması için gereken tüm tedbir ve önlemlerin alınacağı ve teşvik edici, zihniyet değişimini sağlayacak tüm politikaların uygulanacağını söyleyebilirim.

“Devlet ve vakıf üniversitelerinde kaç öğrenci hakkında işlem yapılmıştır?” diye bir soru soruldu. Yükseköğrenim Kurulundan bu konuda bir bilgi almak suretiyle yazılı olarak Sayın Milletvekilimize bilgi vereyim.

Sayın Doğru bir soru sordu: “Her ile bir üniversite kampanyasında üniversiteler hangi kriterlere göre kuruluyor?” dediniz. Üniversitelerin kuruluşuna ilişkin olarak Yükseköğrenim Kurulunun belirlediği kriterler var. Bunlar objektif, eşit ve adil bir şekilde uygulanıyor ve özellikle vakıf üniversitelerinin kuruluşunda -bu defaatle hem komisyonlarda gündeme getiriliyor muhalefet partilerimiz tarafından hem de çeşitli alanlarda STK’ların ve bu konuyla ilgililerin de sorduğu bir soru.- her şeyden önce bir yükseköğrenim kurumunu sürdürecek düzeyde ekonomik güce sahip olması, mal varlığına sahip olması ve bu öğrenim sistemini herhangi bir şekilde aksatmadan devamını sağlayacak bir gelire sahip olması öncelikli kural. Onun dışında vakfın mütevellisinde yer alanların herhangi bir sabıka kaydının olmaması, yükseköğrenim sistemine katkı sağlayacak kişilerden oluşması gibi... Dolayısıyla üniversitelerin kuruluşu konusunda belirlenmiş objektif kriterler Yükseköğrenim Kurulumuz tarafından uygulanıyor.

“İlçelere üniversite kurulması düşünülüyor mu?” dedi. Sayın Milletvekilim, devlet üniversitesi olarak ilçelere bir üniversite kurmayı şu anda düşünmüyoruz, şu anki şartlarda. Ama vakıf üniversitelerine ilişkin değerlendirmeyi de Yükseköğrenim Kurulumuz yapar.  Herhangi bir yasal engel yok yalnız, ilçelerde üniversite kurulmasına ilişkin.

Sayın Tütüncü bir soru sordu diplomalıların işsizliği, ekonominin ihtiyacına uygun insan gücünün planlanması konusunda. Elbette ki öncelikle yükseköğrenimin hedeflerinden bir tanesi, ülkenin ihtiyaç duyduğu nitelikli insan gücünü yetiştirmektir ama bunun yanı sıra, yükseköğrenim görme talebi doğrudan istihdam odaklı değildir. Bazı alanlar vardır ki yükseköğrenim görme talebiniz o yöndedir. Bunlar da göz önüne alınarak doğru bir planlama yapılması gerekiyor. Elbette Türkiye'nin neye ihtiyacı varsa o doğrultuda planlama yapmak ve o doğrultuda yükseköğrenimi planlamak gerekiyor. Bu konuda hem Millî Eğitim Bakanlığı olarak, Çalışma Bakanlığı, Yükseköğretim Kurulu ve bütün alanlarda Türkiye'nin ihtiyaçlarını analiz ederek yeni kurulan üniversitelerde özellikle belli bölümlerin açılması, belli bölümlerin açılmaması gibi tutum alıyoruz.

Bu konuda da yurt sorunu birkaç kez soruldu. Yükseköğrenim yurtları, Kredi ve Yurtlar Kurumu bildiğiniz gibi Millî Eğitim Bakanlığına bağlı değil artık. Bu soruları o anlamda cevaplandıramayacağım.

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, rotasyon…

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın Genç, listeyi istedim. Recep Sarıipek, YÖK Başkanlığı Daire Başkanı. Telefonu: 298 75 58. Teşekkür ederim.

İkinci bölüm üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o maddeler üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

3’üncü madde üzerinde üç adet önerge vardır, önce geliş sırasına göre okutup aykırılıklarına göre işleme alacağım.

Okutuyorum:

Türkiye B.M.M. Başkanlığına

506 sıra sayılı kanunun 3. maddesinde “ibareleri” kelimesinin “sözcükleri” kelimesi şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                   

               Osman Durmuş                         Mehmet Şandır                               Alim Işık

                    Kırıkkale                                     Mersin                                      Kütahya

                  Akif Akkuş                               Mümin İnan                            Mustafa Kalaycı

                      Mersin                                        Niğde                                        Konya

                              Süleyman L. Yunusoğlu                     Emin Haluk Ayhan                       

                                           Trabzon                                           Denizli

 


Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 Sıra Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

                   

                 Vahap Seçer                             Abdullah Özer                           Hüseyin Ünsal

                      Mersin                                        Bursa                                        Amasya

                 Şevket Köse                         Mehmet Ali Susam                 Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                   Adıyaman                                      İzmir                                        Malatya

Madde 3- 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununun ek 5 inci maddesinin başlığı ile birinci, üçüncü ve beşinci fıkralarında yer alan “Bilkent Üniversitesi” ibareleri “İhsan Doğramacı Üniversitesi” olarak ve altıncı fıkrasında yer alan “Bilkent Üniversitesinin” ibareleri “İhsan Doğramacı Üniversitesinin”, “Bilkent Üniversitesince” ibaresi “İhsan Doğramacı Üniversitesince” olarak değiştirilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 Sıra Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3 üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını diğer maddelerin de buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  

                 Bengi Yıldız                            Şerafettin Halis                             Nuri Yaman

                     Batman                                       Tunceli                                         Muş

               Osman Özçelik                             Akın Birdal                           M. Nezir Karabaş

                       Siirt                                       Diyarbakır                                      Bitlis

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Nezir Karabaş, Bitlis Milletvekili.

Buyurun Sayın Karabaş. (BDP sıralarından alkışlar)

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarının 3’üncü maddesiyle ilgili verdiğimiz önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, geçen hafta üniversitelerin sorunlarıyla ilgili düşünce belirtirken ağırlıklı olarak öğrenci sorunlarını dile getirmiştim. Şimdi de, o dönem öğrencilerin yaşadıkları sorunları… Özellikle doğudan batıya, büyükten küçüğe hemen hemen tüm üniversitelerde öğrencilerin dikkate alınmadığını, üniversite eğitim-öğretiminin hiçbir kademesinde, hiçbir düzeyinde kararlara ortak edilmediğini, bunun dışında da sürekli hem polisin, jandarmanın baskısı altında, adli soruşturma ve dava baskısı altında hem de idari soruşturma baskısı altında olduğunu belirtmiştim. Yine, her yıl binlerce üniversite öğrencisinin soruşturmalara uğradığını ve yüzlercesinin, hatta binlercesinin de üniversitelerden ilişkisinin kesildiğini dile getirmiştim.

Özel üniversiteyi konuşuyoruz. Daha fazla üniversite açmak, daha fazla gencimizin üniversite okuması, daha fazla öğretim elemanı yetiştirip gençlerimizin aydınlık yarınlara ulaşması, iyi eğitim görmesini düşünüyoruz ama üniversitelerimizde, üniversitelerimizin yapılanmasında, üniversite idarelerinin işleyişinde, rektörlerin belirlenmesinde öğrenci yoktur. Her şeyi onlar için yaptığımız öğrenci bu yapılanmada yok farz ediliyor.

Diğer taraftan, öğrencilerimizin, hepimizin sürekli, öğretim yılı içinde izlediğimiz en ufak bir etkinliğine, en ufak bir eylemliliğine, en ufak, kendisini ilgilendiren veya toplumu ilgilendiren herhangi bir konudaki mitingine, basın açıklamasına, protestosuna nasıl müdahale edildiğini, nasıl coplandığını ve nasıl, davalara, gözaltılara maruz kaldığını biliyoruz ama bunun yansımayan bir yüzü de… Genelde bunlar basına yansıyor, genelde topluma yansıyor, bu konuda siyasi partiler, bu konuda insan hakları örgütleri tepkilerini de gösteriyorlar ancak idari soruşturmaların önemli bir kısmı kamuoyuna da yansımıyor, siyasiler de bunlardan çok bahsetmiyor. Ve yine bu idari soruşturmaların birçoğu okuldan uzaklaştırmayla sonuçlanıyor. Hani, bir öğrenci bazen üç ay, bazen altı ay, bazen bir yıl, hatta iki yıl okuldan uzaklaştırılıyor, birçok zaman öğrencinin tümüyle okuldan ilişkisi kesiliyor. Bir öğrenciye yapılabilecek en büyük cezadır. Bir öğrencinin altı ay, bir yıl okuldan uzaklaştırılması, normal bir vatandaşa yıllarca verilen cezadan, onu cezaevinde yatırmaktan çok daha ağırdır.

Ciddi sayıda öğrenci okuldan uzaklaştırıldıktan sonra hem okul idaresinin, oradaki öğretmenlerin, profesörlerin, öğretim elemanlarının bakışını hem de Türkiye'de bir kişinin, hele özellikle bu gençler üniversite öğrencisiyse, soruşturmaya uğraması, altı ay, bir yıl okuldan uzaklaştırıldıktan sonra nasıl fişlendiğini, nasıl denetim altına alındığını biliyoruz. Birçok öğrenci bu uzaklaştırmalardan sonra bir daha o okulda eğitimine devam edemiyor, istese bile baskı altına alındığından gelip eğitimini tamamlayamıyor. Bunları dile getirdiğimiz zaman, geçen hafta Sayın Başkan “Sayın Vekilim nereden çıkarıyorsunuz? Türkiye'de nerede binlerce insan, binlerce öğrenci gözaltına alınıyor, tutuklanıyor, soruşturmalara tabi tutuluyor…”

Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesinde, Sayın Ahmet Türk’ün Samsun’da saldırıya uğramasını…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Karabaş.

NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Tamamlıyorum Başkanım.

…ve yine Muğla’da üniversite öğrencisi Şerzan Kurt’un öldürülmesini protesto ediyor öğrenciler. Bu protestolarda herhangi bir olay yaşanmıyor. Ancak sınavların başladığı dönemde hem polis adli soruşturma başlatıyor hem de üniversite 149 öğrenciyle ilgili idari soruşturma başlatıyor. Bakana sordum, şimdi de soruyorum, YÖK Başkanına da soruyorum, Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Rektörüne de soruyorum: Ahmet Türk’ün saldırıya uğramasını protesto etmek, bir üniversite öğrencisinin öldürülmesini protesto etmek hangi suçu oluşturuyor? Böyle bir protestodan dolayı bir üniversite öğrencisine nasıl dava açılıyor ve üstelik hiçbir olay yaşanmamışken? Onun için, Türkiye'de üniversite öğrencilerinin hem dikkate alınması hem de korunması yönünde bir politika geliştirilmediği sürece her ilde beş tane üniversite açarsanız sonuç alamazsınız diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karabaş.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 Sıra Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

                        Vahap Seçer (Mersin) ve arkadaşları

Madde 3 - 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununun ek 5 inci maddesinin başlığı ile birinci, üçüncü ve beşinci fıkralarında yer alan “Bilkent Üniversitesi” ibareleri “İhsan Doğramacı Üniversitesi” olarak ve altıncı fıkrasında yer alan “Bilkent Üniversitesinin” ibareleri “İhsan Doğramacı Üniversitesinin”, “Bilkent Üniversitesince” ibaresi “İhsan Doğramacı Üniversitesince” olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU  (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Malatya Milletvekili.

Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Bilkent Üniversitesine, orada bugüne kadar yetişen öğrencilere ciddi, tutarlı bir eğitim verdiği için, özellikle gençlerimizi lisan konusunda eğittiği için, Bilkenti her bitirenin artık “bir lisan bir insan” olarak yetiştiği için bir kere teşekkürlerimi arz ediyorum. Yani buradan şuna geleceğim: Demek ki Türkiye’de artık sadece Bilkent, Koç, Sabancı değil, tüm üniversitelerimizde, üniversiteyi bitiren bir gencimizin bir lisanı bilmesi, konuşması o gencin ufkunu, vizyonunu, dünyaya bakış açısını açacaktır. Bu nedenle, bir kez daha bu üniversitelerimizde… Üniversite kurmak önemli değil ama oradaki eğitim, öğretim, özellikle lisan öğretimi konusunda bir kez daha ben, Bakanlığı ve YÖK’ü bir kere daha şapkalarını önüne koymalarını… Yani burada bir lisan bilen her çocuğun dünyaya penceresi açılır. Yani hukuk fakültesini bitiren bir arkadaşımızın lisan bileniyle bilmeyeni arasındaki farkını şöyle özetleyim: Lisan bilmeyen çok az para kazanıyor ama lisan bilen, dünya ile entegre olduğu için daha çok para kazanıyor. Aynı şekil tıp eğitiminde, aynı şekil diğer eğitimlerde. Bu nedenle ben, YÖK’ün ve Millî Eğitim Bakanlığının, sadece üniversitelerde değil ortaöğretimde bile lisan eğitiminin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha sizlere sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, tabii, çok üniversite kuralım, hepimiz seviniriz, hepimiz gurur duyarız ama kadrosuyla, ama eğitimiyle, o okulda, o üniversitede kadrolarıyla. Bu kanunu şunun için hazmedemiyorum:

1) Ayrıcalık yapıyorsunuz. Yeni kurulan üniversitelere 2.500 tane kadro ihdas ediyorsunuz, altı fakülteli, yedi fakülteli üniversitelere ama eski üniversitelerinizin, on beş, on altı, on yedi fakülteli üniversitelerinizin kadro sayısı daha 1.100-1.200. Onun için hazmedemiyorum, onun için hazmedemiyorum. Eski üniversitelerimize… Her ilde üniversite kurdunuz, otuz senelik, kırk senelik üniversiteler var, on beş, on altı fakülteli üniversiteler var, 1.100 kadro olacak; getireceksiniz, daha hiç kurulmamış, altı fakülteli bir üniversiteye 2.500 kadro vereceksiniz. Yani bu, haksızlık, adaletsizlik.

2) Demin, Sayın Bakan söyledi. Efendim, YÖK, çok adaletli üniversite açıyormuş, üniversite açılacak yerlerde adaletli davranıyormuş. Nerede bunun adaleti? Nerede bunun adaleti? O zaman, demin bir arkadaşım da konuştu, Bursa’da üniversite kurulurken bakanına teşekkür etti. Demek ki o ilde üniversite kurmak için o ilin bakanı olması lazım. Öyle anlıyorum. Demek ki o ilde bakan varsa o ile üniversite kuruluyor. Yani öyle anladım. O zaman, neden 1 milyon nüfuslu Şanlıurfa’ya ikinci bir üniversiteyi kurmuyorsunuz? Oranın hakkı değil mi eğer eşitlik varsa, nüfus ağırlığı varsı? Niye kurmuyorsunuz? Haa, onun için arkadaşlar, YÖK, ne adaletli davranıyor ne hakkaniyetli davranıyor. Bunun içinde adalet yok, hakkaniyet yok. Demek ki o ilin bakanı varsa o ilde üniversite kuruluyor artık veya o ilin cumhurbaşkanı varsa o ilde ikinci bir üniversite kuruluyor. Onun için burada ne hakkaniyet var ne adalet var.

Değerli arkadaşlarım, burada Sayın Genç demin sordu: “YÖK temsilcisi nerede?” Burada üniversite konuşuyoruz, üniversite kuruyoruz, üniversitelerin geleceğini konuşuyoruz, üniversiteyle ilgili soru soruyoruz ama maalesef… Sayın Başkan, herhâlde Sayın Genç’e cevap vermediniz. Yani “Burada YÖK temsilcisi var mı?” diye…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Verdi, verdi.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Geldi mi? Özür diliyorum, vermişsiniz, özür diliyorum. “Var mı?” diye… Bilahare gelmiştir herhâlde.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) – Özür dileyin.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Diledim efendim, diledim, Sayın Başkandan diledim.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Çok fazla da özür dileme, Daire Başkanı gelmiş.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Ha yani YÖK’ü temsilen bir başkan vekili veya… Ama herhâlde yeni geldi.

Değerli arkadaşlarım, biz üniversite kuruyoruz ama Türkiye’de üniversiteden sorumlu YÖK buradan bihaber. Onun için istediğimiz kadar üniversite kuralım ama bu üniversitelere iyi eğitilmiş öğretim görevlileri, çocuklarımızı iyi yetiştirecek öğretim görevlisi vermezsek biz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Aslanoğlu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – …ha lise mezunu gençlerimiz boş kalmış ha üniversite mezunu gençlerimiz boş kalmış.

Bir kez daha söylüyorum: Lisan bilen bir insan başka bir insan oluyor. Dünyanın artık bugünkü sürecinde bu çocuklara eğer biz hâlâ daha ısrar edersek, hâlâ daha lisan öğretmeme yönünde ısrar edersek boş, lisan bilmeyen üniversite mezunu mezun etmişsin hiçbir işe yaramaz arkadaşlar.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye B.M.M. Başkanlığına

506 sıra sayılı kanunun 3. maddesinde “ibareleri” kelimesinin “sözcükleri” kelimesi şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

        Osman Durmuş (Kırıkkale) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Akif Akkuş.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Akif Akkuş, Mersin Milletvekili.

Buyurun Sayın Akkuş. (MHP sıralarından alkışlar)

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 506 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesiyle ilgili verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün ülkemizde 95’i devlet, 51’i vakıf olmak üzere 146 adet üniversite bulunmaktadır. Bu yasayla kurulacak olan 8 üniversite ile birlikte bunların 154’e çıkması mümkün olacaktır.

Bir üniversite mensubu olmaktan dolayı ülkemizin kalkınma dinamiği olan üniversitelerin açılmasını memnuniyetle karşıladığımı belirtmek istiyorum ancak mevcut üniversitelerimiz ve yeni açılacak üniversitelerimiz hem maddi hem de yönetim bakımından büyük sıkıntılar içerisinde bulunmaktadır. Üniversitelerimizi bu bakımdan ele aldığımızda, yeni üniversiteler açmakla ülkemizin ekonomik, sosyal, siyasi ve kültürel sıkıntılarını ortadan kaldırmamız maalesef mümkün değildir çünkü gerçekten, yukarıda sıraladığım ekonomik, sosyal, siyasi olaylara çözüm getirelimden ziyade, bir ilin kalkınmasına yahut bir ilin ekonomik olarak birazcık hareketlenmesine nasıl imkân sağlarız anlayışıyla üniversite açılmaktadır. Bu yüzden, tabii, böyle üniversite açılmasının da uygun olmadığını belirtmek durumundayım. Bu yüzden, plansız, programsız, hesapsız, furya hâlinde üniversite açılmasından çok, mevcut üniversitelerin bilimsel seviyesini yükseltmemiz, yönetim sıkıntılarını gidermemiz gerekmektedir diye düşünüyorum. Bu sıkıntıların başında yönetimden kaynaklanan sıkıntılar gelmektedir.

Değerli milletvekilleri, 1982 yılında 1750 sayılı Üniversiteler Kanunu değiştirilerek 2547 sayılı YÖK Kanunu çıkarılmıştır. 1750 sayılı Kanun’da da 2547 sayılı Kanun’da olduğu gibi rektör, dekan, bölüm başkanı seçimleri yapılmakta idi. Bu sistem, maalesef, ideolojilere kurban edildiği ve üniversiteyi ele geçirenlerin kendilerinden olmayanlara akıl almaz baskılar yapması sonucu değişmek zorunda kalmış ve değiştirilmiştir. Ancak 2547 sayılı Kanun’la gündeme gelen kanun özellikle rektör seçimlerine bağlı olarak ortaya çıkan “bana oy verdin-bana oy vermedin” anlayışı sonucu üniversite yönetimini daha da içinden çıkılmaz bir hâle getirmiş bulunmaktadır.

Özellikle yetenekten ve bilimsel seviyeden yoksun olan ancak  dalavere çevirmeyi, birilerine rant ve çıkar sağlamayı becerebilenler maalesef bu yüce makamları âdeta ele geçirmiş ve kabul edilemez davranışlar sergilemiştir. Birçok üniversitemizde rektör seçiminde oy verdiği aday seçimi kazanmışsa o kişi birçok imkâna ve taltife maruz kalmakta, oy vermeyenler ise sıkıntılara maruz bırakılmaktadır. Selçuk Üniversitesinde yaşananlar bunlara örnek olarak verilebilir. Bu güzide kurumumuzda bırakın oy vermeyenleri cezalandırmayı, oy vermeyenlerin ana bilim dalındaki asistanları bile oy verme hakkı bulunmamasına rağmen cezalandırılmaktadır. Az önce bununla ilgili Sayın Bakana bir soru sordum ama maalesef cevap alamadım. Bu soruyu burada tekrarlamak isterim ama tabi süre yetmeyeceği için bundan da vazgeçiyorum.

Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesinde ve diğer fakültelerinde yaklaşık beş altı yıldır yardımcı doçent kadrosu bir kısım doktor asistana verilmemektedir. Bu konuda YÖK Başkanlığına defaatle başvurulmasına rağmen bugüne kadar YÖK’ten tık yok. Bunun yanında YÖK, rektörlük seçiminde daha az oy alanları hatta 38’e karşı 2 oy alanları dahi rektör olsun diye Cumhurbaşkanına teklif edebilmektedir. Biraz önce Giresun Üniversitesi ile ilgili teferruatı arkadaşımız açıkladı. Bu örneklere tabii birçok yerde rastlamamız mümkün. Mesela bunlardan bir tanesi de Marmara Üniversitesinde yaşandı şu yakın geçmiş içerisinde ve bunlara mutlaka bir çözümün bulunması gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akkuş, lütfen tamamlayınız.

AKİF AKKUŞ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Elbette ki üniversitelerin güzide kurumlar olması gerektiği kanaatindeyim. Bu konuda Bilkent Üniversitesine söyleyeceğimiz fazla bir şey yok çünkü bilimsel zihniyet taşıyan, bilimsel zihniyeti bilim yuvalarının birinci misyonu olarak düşünenler tarafından kurulduğu için bu üniversitemiz gerçekten bugün son derece başarılıdır ve bu üniversitemize -Allah rahmet eylesin- Sayın İhsan Doğramacı’nın isminin verilmesi de yerindedir.

Bu bakımdan bir küçük ibarenin sözcük olarak değiştirilmesi isteğimizin kabul edilmesini diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akkuş.

MUHARREM VARLI (Adana) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunacağım ancak karar yeter sayısı talebi vardır.

Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler…

MUHARREM VARLI (Adana) – Yok Başkanım, 90 kişi var, saydım. 90 kişi, 90 kişi…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

               

Kapanma Saati: 22.47

 

 
YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 22.54

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 133’üncü Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

506 sıra sayılı Tasarı’nın 3’üncü maddesi üzerinde verilen Mersin Milletvekili Akif Akkuş ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Tasarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

4’üncü madde üzerinde üç adet önerge vardır. Önergeleri geliş sırasına göre okutup aykırılıklarına göre işleme alacağım.

Okutuyorum:


Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 4 üncü maddesinin başına "28/3/1983 tarihli ve" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                   

               Mustafa Kalaycı                            Hasan Çalış                               Oktay Vural

                      Konya                                      Karaman                                       İzmir

         Ahmet Kenan Tanrıkulu                   Yılmaz Tankut                       Emin Haluk Ayhan

                        İzmir                                         Adana                                       Denizli

T.B.M.M Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 Sıra Sayılı yasa tasarısının 4. maddesiyle 2809 sayılı Kanuna eklenmesi öngörülen Geçici 39’uncu maddesindeki “atıflar” ibaresinin önüne “tüm” ibaresinin ilave edilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

                   

         Ferit Mevlüt Aslanoğlu                    Muharrem İnce                            Hüsnü Çöllü

                     Malatya                                      Yalova                                      Antalya

                   Atila Emek                               Tayfur Süner                          R. Kerim Özkan

                      Antalya                                      Antalya                                      Burdur

 

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 4. maddesinin Kanun Tasarısı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                          Nuri Yaman                    Osman Özçelik                            Hasip Kaplan

                       Muş                                           Siirt                                          Şırnak

                Hamit Geylani                          Şerafettin Halis                        M. Nezir Karabaş

                     Hakkâri                                      Tunceli                                         Bitlis

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bilkent Üniversitesi kamuoyuna mal olmuş, uluslararası prestiji olan bir üniversitedir. İsim değişikliği karmaşa yaratacaktır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

T.B.M.M Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 Sıra Sayılı yasa tasarısının 4. maddesiyle 2809 sayılı Kanuna eklenmesi öngörülen Geçici 39’uncu maddesindeki “atıflar” ibaresinin önüne “tüm” ibaresinin ilave edilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Muharrem İnce, Yalova Milletvekili.

Buyurun Sayın İnce.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Keşke Millî Eğitim Bakanı burada olsaydı! Sayın Başbakan, 21/6/2008 günü -o gün SBS var Batman’da- Batman’da “Ne yapıyorsunuz?” diyor çocuklara, “SBS’den çıktık.” diyorlar. “Kaldırın bu sınavı.” diyor Sayın Başbakan. Gerçekten bu basında var, tarayabilirsiniz. 25/6/2008 günü Sayın Hüseyin Çelik’e soruyorlar: “Sayın Başbakan Batman’da ‘Kaldırın bu sınavı’ dedi.” Hüseyin Çelik diyor ki: “Başbakan orada şaka yaptı.” Şimdi ben işkembeyi kübradan atmıyorum. Hemen İnternet’e girin, Millî Eğitim Bakanlığının sitesine bakın. “Başbakan orada şaka yaptı” diye hâlâ Millî Eğitim Bakanlığının sitesinde bu var.

2007’de SBS’yi getirirken Hüseyin Çelik, Sayın Çelik, bunu bir devrim olarak anlattı. Dokuz yüz yetmiş gün sonra SBS’yi kaldırırken Sayın Çubukçu, o da bir devrim olduğunu anlattı. Biri sınavı getirirken devrim yaptı, öbürü sınavı kaldırırken devrim yaptı. Herhâlde Sayın Çubukçu Başbakanın şakasını gerçek zannetti, sınavı kaldırdı.

Şimdi, Meclis kapanıyor Sayın Çubukçu, Sayın Bakan, sözleşmeli öğretmenlere kadro sözü vermiştiniz, nerede? Öğretmenler yer değiştiremiyor, aileler perişan. Bunlar nerede?

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Şaka yaptılar, şaka!

OKTAY VURAL (İzmir) – Şakadır. Siz de çok ciddiye alıyorsunuz!

MUHARREM İNCE (Devamla) – Şimdi gelelim şu YÖK temsilcisine.

Değerli arkadaşlarım, sayın milletvekilleri; Sayın Ahmet Necdet Sezer Cumhurbaşkanıyken YÖK Başkanı buraya gelmiyor, YÖK Başkanının vekili geliyor diye onlarca konuşma yaptınız bu kürsüde ve çok sert konuşmalar yaptınız. Şimdi bıraktık YÖK Başkan Vekilini, Daire Başkanı gelmiş. Yakında muhasebe müdürü, hizmetliler falan da gelebilirler.

Bu birinci günü değil, perşembe günü oldu, görüşüldü bu kanun, cuma görüşüldü, salı görüşülüyor. Üçüncü gününde YÖK Başkanı hâlâ yok. YÖK Başkanı Millî Eğitim Bakanını mı ciddiye almıyor, Parlamentoyu mu ciddiye almıyor? Nerede bu YÖK Başkanı? O yoksa vekili nerede? YÖK’ü burada Daire Başkanı temsil edemez.

Şimdiden sonra Millî Eğitimle ilgili herhangi bir kanun buraya geldiğinde, YÖK, Parlamentonun şanına uygun bir şekilde temsil edilmezse Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına sizi uyarıyorum, bütün konuşmacılarımız sadece bu olayı protesto edecekler. Siz, üç yıl boyunca Sayın Ahmet Necdet Sezer’in döneminde her kürsüye çıktığınızda “YÖK Başkanı nerede, millet iradesi burada. Millet iradesini hiçe sayan bir YÖK.” diye defalarca konuştunuz, ne zaman sizin adam oraya geldi, emir eriniz oraya geldi, sözünüzden çıkmayan adam oraya geldi, hiç sesinizi çıkarmıyorsunuz.

CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Saygılı ol! Çok ayıp!

MUHARREM İNCE (Devamla) – Evet, harbiden emir eridir, bir daha tekrarlıyorum, ağzımdan falan kaçmadı.

CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Grup Başkan Vekiline yakışmaz bu!

MUHARREM İNCE (Devamla) – 2 oy alan rektör adayını sıraya koyan YÖK Başkanını ben de tabii ki burada eleştireceğim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Önceden neredeydiniz?

MUHARREM İNCE (Devamla) – Geçin bunları! Geçin bunları!

Bakın, Sayın Abdullah Gül bu ülkenin Cumhurbaşkanıdır. Sayın Abdullah Gül büyük bir siyasetçidir, Cumhurbaşkanıdır. Cumhurbaşkanının adı öyle yeni kurulmuş sıradan bir üniversiteye verilemez. Ben size diyorum ki Kayseri’deki bu Abdullah Gül Üniversitesinin adını Mahmut Cabat Üniversitesi olarak değiştirin. Kim bu Mahmut Cabat biliyor musunuz? AKP İl Başkanı. Hani 11 Yalova büyüklüğünde maden ruhsatı alan İl Başkanı var ya! Böyle büyük adamdan daha büyük adam mı bulacağız? (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Gül, Sayın Cumhurbaşkanı, öyle yeni kurulmuş bir üniversiteye adı verilmez, daha büyük bir üniversiteye verebilirsiniz, biz de destekleriz, hiç itirazımız yok. Ama ben, Mahmut Cabat gibi yetenekli birisinin, yüzölçümü Yalova’nın 11 katı maden ruhsatı almış, bunun 3 katını devretmiş, hâlen 8 Yalova büyüklüğünde maden ruhsatı olan bu değerli İl Başkanının adının bir üniversitede yaşatılmasını, gençlerimize bir girişimcilik örneği olarak anlatılmasını istiyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Önerge versinler, destekleyelim!

MUHARREM İNCE (Devamla) – Önerge verin, destekleriz!

Şimdi, yine, Sayın Bakandan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İnce, lütfen tamamlayınız.

NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Görevden alındı, onu da söylesene!

MUHARREM İNCE (Devamla) – Görevden aldınız yeni. Yeni görevden aldınız. Yalova büyüklüğünde yeri yeni öğrendiniz demek ki, üç dört Yalova büyüklüğündeyken il başkanıydı, devamlı büyüyünce aldınız görevden.

Bir şeyi de merak ediyorum, Sayın Bakan lütfen buna cevap versin. Talim Terbiye Kurulu Başkan Yardımcısı, 15/8/2006 tarihli Resmî Gazete’de adı Abdülvahap Özpolat. İnternet sitesine bakıyorum, Vahap Özpolat. Bazı yerlerde Vahap Özpolat olarak imza atmış, bazı yerlerde Abdülvahap Özpolat diye imza atmış. Ortada bir mahkeme kararı var mı? Bu neden böyle? İşine geldiği zaman Abdülvahap, işine gelmediği zaman Vahap. Devlette böyle bir imza sistemi var mı? Bu nereden kaynaklanıyor? Bunları tek tek her gün takip ediyorum. Bunları doğrusu merak ediyorum.

Diyorum ki Değerli Millî Eğitim Bakanına: Bir hafta kaldı Meclisin tatil olmasına. Hani öğretmenlere söz vermiştiniz, sözleşmeli öğretmenlere söz vermiştiniz, yer değiştiremeyen, parçalanmış ailelere söz vermiştiniz. Gereğini yerine getirin. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak biz bunları sonuna kadar destekliyoruz diyorum ve yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın İnce, önergeniz hakkında bir şey söylemediniz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İnce.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

MUHARREM VARLI (Adana) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Arayacağım.

Elektronik cihazla oylama yapıyorum.

Üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

MUHARREM VARLI (Adana) – 90 kişi var şurada Başkanım, sayın Allah aşkına.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Karar veremedi mi kâtipler?

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Herkes İç Tüzük’ten doğan hakkını kullanıyor arkadaşlar.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Bu günahlarınızı nasıl ödeyeceksiniz?

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Çatır çatır yanacaksın Başkan, çatır çatır!

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım, size bir özür borçluyum. Çünkü siz normalde böyle elektronik oylama yapmazdınız. Sadık Yakut Üniversitesini önermediğim için Kayseri’de özür borçluyum! Kusura bakmayın. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Sayın İnce, lütfen, Grup Başkan Vekili olarak herkesin kendi hukukunu bilmesi gerekir. Sözlerinizi geri alın lütfen.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Hayır efendim.

BAŞKAN -  Bu, benim takdirimde; her türlü oylamayı ve yoklamayı yapabilirim.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Dalga geçiyor Sayın Başkan.

BAŞKAN - Grup başkan vekilleri veya gruptaki sayın milletvekilleri nasıl yoklama veya oylama talebinde bulunuyorlarsa, bu da Başkanlık Divanının takdiri.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Böyle bir şeyi ilk kez yapıyorsunuz. Böyle bir şeyi hiç yapmadınız, ilk kez yapıyorsunuz.

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır ve önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 4 üncü maddesinin başına “28/3/1983 tarihli ve” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

        Yılmaz Tankut (Adana) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Adana Milletvekili Yılmaz Tankut.

Buyurun Sayın Tankut. (MHP sıralarından alkışlar)

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, akademik eğitim ve öğretim elbette son derece önemlidir. Dolayısıyla bizim yeni üniversite açılmasına karşı olmamız elbette mümkün değildir. Bu çerçevede, yükseköğrenim gören gençlerimizin sayısının fazlalaşması için de üniversite sayılarının artırılması gerekmektedir. Ancak, bu yapılırken hedef ve amacın iyi tespit edilmesi, ihtiyacın iyi tahlil edilmesi icap etmektedir diye düşünmekteyiz. Yoksa bu ihtiyaçlar dikkate alınmadan açılacak her üniversitenin, diplomalı üniversiteli sayısını artırmaktan başka, başka bir ifadeyle diplomalı işsiz sayısını çoğaltmaktan başka hiçbir katkısı olmayacaktır. Diğer taraftan, çok önemli bir husus da eğitim ve öğretimde var olan mevcut kalitenin sürdürülebilir olup olmadığıdır. Dahası, yeni bir üniversitenin, mevcudu korumaktan öte, var olan kaliteyi yükseltip yükseltmeyeceğidir.

Değerli arkadaşlar, özel üniversitelerden daha ucuz eğitim imkânı olduğu için devlet üniversitelerinin çoğalması, özellikle dar gelirli vatandaşlarımızın ortak arzu ve beklentisidir. Bu bağlamda, bugün görüşmekte olduğumuz yedi ilimize yedi devlet üniversitesi kurulmasına dair bu kanun tasarısı ilk bakışta vatandaşlarımız için güzel bir haber gibi gözükse de bu tasarrufun az önce ifade ettiğim hususlar çerçevesinde değerlendirilmesini yüce Meclisin ve aziz milletimizin takdirlerine sunuyorum.

Bu noktada bazı hususları, bazı çarpıklıkları da yüce Meclisin huzurunda sizlerle paylaşmak istiyorum: Yedi yeni devlet üniversitesinin kurulacağı iller belirlenirken, illerin tespitinde, nüfus, talep ve ihtiyaçların dikkate alınmadığı gözlemlenmektedir. İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Konya, Kayseri ve Erzurum’da yedi devlet üniversitesinin kurulması yönündeki tasarrufun, diğer illerin durumu dikkate alındığında, çok adil ve hakkaniyete uygun olduğu söylenemez. Gönül isterdi ki adı geçen illerimizde çok daha fazla üniversitemiz bulunsun, yine gönül ister ki bütün illerimiz üniversite sahibi olsun ancak söz konusu üniversiteler kurulurken illerin gerçek ihtiyaçları da dikkate alınsın.

Kurulacak yedi yeni üniversitenin il seçiminde hakkaniyet ölçüsünün kaçtığını bir örnekle izah etmek istiyorum ve bu örneğe seçim bölgem olan Adana’yı göstermem ise kesinlikle abartı olmayacaktır.

Değerli arkadaşlar, daha önce de geçtiğimiz nisan ayında bu kürsüden yaptığım konuşmada altını çizerek belirttiğim gibi ülkemizin en önemli ve büyük kentlerinden birisi olan Adana’da sadece bir üniversite bulunmaktadır. 2 milyon nüfuslu ilimizde ikinci, hatta üçüncü bir üniversite ihtiyacı had safhadadır. Çünkü Adana, ülkemizin en büyük illerinden birisidir ve devamlı iç göç almaktadır. Çevresinde Osmaniye, Hatay, Mersin, Niğde başta olmak üzere pek çok ilimiz ile ulaşımda, ticarette, eğitimde doğrudan ya da dolaylı ama sürekli bir ilişki içerisindedir. Eğitimin yapıldığı mevsimlerdeki ılıman iklimi, ulaşım imkânları, bereketli toprakları, özellikle soğuk illerimize göre daha kolay yaşanabilir olması bu kentimizi yükseköğrenim görmek isteyen gençlerimiz için de cazip kılmaktadır. Ancak Adana’da, benim de mezunlarından birisi olarak büyük mutluluk ve onur duyduğum sadece Çukurova Üniversitesi bulunmaktadır. 33 bin civarında öğrencinin eğitim gördüğü bu ilim yuvası, çevre ve hatta uzak illerimizin de baskısı altında olan 2 milyonluk bir kentte takdir edersiniz ki asla yeterli olmamaktadır. Bazı rakamlara bakıldığında da belirlenen yedi ilimize karşılık Adana’nın dışarıda tutulmasının asla adil olmadığı çok net bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

Değerli arkadaşlar, bakınız, Ankara’da, İstanbul’da ortalama 300 bin kişiye bir üniversite düşmektedir. Diğer taraftan, yeni kurulacak üniversitelerle birlikte İzmir’de 552 bin, Konya’da 500 bin, Erzurum’da 400 bin, Kayseri’de 400 bin ve Bursa’da 1 milyon 250 bin kişiye bir üniversite düşecektir ve ne yazık ki toprağından bolluk ve bereket fışkıran, güneyin incisi, tarım ve sanayi kenti olan Adana’da ise 2 milyon kişiye bir üniversite düşmektedir. Adı geçen illerimizin bir kısmı gerçekten yeni bir üniversiteye ihtiyaç duyabilir ve bizim buna hiçbir itirazımız da olamaz. Ancak bazı illerimize de fazlasıyla bir pozitif kayırmacılık yapıldığı, diğer taraftan Adana örneğini dikkate aldığımızda ise Adana’ya fazlasıyla negatif bir ayrımcılık yapıldığı da çok net olarak gözükmektedir.

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Sayın Vekilim, ayıp oluyor! Ayıp oluyor! Erzurum’a üniversite kurulmasına karşı mı çıkıyorsun?

YILMAZ TANKUT (Devamla) – İyice dinle ona göre.

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Dinliyorum, dinliyorum!

YILMAZ TANKUT (Devamla) – Üniversite kurulmasına karşı değiliz. Sen önce zihnini bir yokla, ondan sonra…

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Çok ayıp oluyor!

YILMAZ TANKUT (Devamla) – Anla, ne konuştuğumu anla!. Oradan laf atma, anla önce bir! Önce bir anla!

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Adana’ya iste ama Erzurum’a karşı çıkma!

YILMAZ TANKUT (Devamla) – Şimdi, buradan Sayın Bakana sormak istiyorum…

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Üniversite istediğini söylüyor, üniversiteye karşı çıkmadığını söylüyor; sen hâlâ ne diyorsun?

OKTAY VURAL (İzmir) – Anlamıyor ki!

YILMAZ TANKUT (Devamla) – İllere yeni devlet üniversitesi kurulurken hangi ölçütler dikkate alınmaktadır? Mevcut istatistikler çerçevesinde Kayseri’ye ve diğer bazı illerimize sağlanan bu özel ayrıcalığın nedeni nedir? Mevcut istatistikler ve konumu itibarıyla Adana…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tankut, tamamlayınız lütfen.

YILMAZ TANKUT (Devamla) – Adana, yedi il arasında niçin yoktur ve Adana’ya yapılan bu haksızlığın özel bir sebebi var mıdır? Bu sorular, sadece benim değil, 2 milyon Adanalı vatandaşımızın kafasındaki suallerdir.

Sayın milletvekilleri, bugün kuruluş yasaları görüşülen devlet üniversiteleri konusunda Adana’nın AKP İktidarı tarafından dikkate alınmadığı çok açık seçik ortaya çıkmıştır.

AKP’nin Adana milletvekili olan arkadaşlarımıza, buradan, tıpkı geçen konuşmamda yaptığım gibi, bir çağrıda bulunmak istiyorum: Adana’ya yapılan bu haksızlığa, değerli arkadaşlar, lütfen sessiz kalmayınız ve Adana’nın hakkı olan ikinci bir devlet üniversitesinin kuruluşuna geliniz önderlik ediniz ve işte Meclis, işte kürsü, işte mikrofon; susmayınız, geliniz ve bu haksızlığa karşı olduğunuzu samimi olarak ilan ediniz. Böyle yapınız ki Adanalı hemşehrilerimiz de biz de sizleri alkışlayalım.

Ve son olarak geçmişte bütün uygulamalarından şikâyetçi olduğunuz YÖK ile ilgili olarak kamuoyunda süslü püslü sözlerle ilan etmeye çalıştığınız Anayasa değişiklik paketine bu kurumla ilgili hiçbir düzenleme…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YILMAZ TANKUT (Devamla) – …koymamış olmanız da siyasetinizin sahte ve samimiyetsiz olduğunun bir ispatıdır diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tankut.

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Adana’ya üniversite kurulmasını isteyebilirsin, Erzurum’a kurulmasına niye karşı çıkıyorsun?

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sen önce dinle beni, ondan sonra bana laf at!

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Ben dinledim, dinledim!

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Ne dinledin, ne anladın?

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum… Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Manyak manyak konuşma! Ne konuşuyorsun! (MHP sıralarından gürültüler)

YILMAZ TANKUT (Adana) – Konuşma lan! Manyak sensin!

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Konuşma!

BAŞKAN – Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, lütfen…

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sen kimsin!

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Sen kimsin! Konuşma!

(AK PARTİ sıraları önünde toplanmalar, karşılıklı müdahaleler ve gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 23.15


SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 23.23

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 133’üncü Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

506 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

5’inci madde üzerinde üç adet önerge vardır, geliş sırasına göre okutup aykırılıklarına göre işleme alacağım.

TBMM  Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmündeki Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 5. maddesine bağlı Ek 13. maddenin son cümlesinde geçen “ilgili üniversite” ibaresinin “adı geçen üniversite” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                   

                 Osman Özçelik                          Nuri Yaman                              Hamit Geylani

                        Siirt                                           Muş                                         Hakkâri

             M. Nezir Karabaş                       Şerafettin Halis                            Hasip Kaplan

                       Bitlis                                        Tunceli                                        Şırnak

Türkiye Büyük Millet Meclisi  Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmündeki Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 5 inci maddesinde geçen “ilgili üniversite” ibaresinin, “bu maddede adı geçen üniversitelerin” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                   

              Mustafa Kalaycı                            Hasan Çalış                                Oktay Vural

                      Konya                                     Karaman                                        İzmir

            Emin Haluk Ayhan                        Erkan Akçay                     Ahmet Kenan Tanrıkulu

                      Denizli                                      Manisa                                         İzmir

TBMM Başkanlığına

506 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 5. Maddesinde geçen “ilgili üniversite” ibaresinin “bu kanunda adı geçen üniversite” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                        Selçuk Ayhan                   Muharrem İnce                             Fevzi Topuz

                       İzmir                                        Yalova                                        Muğla

                                     Turgut Dibek                                  Enis Tütüncü

                                         Kırklareli                                        Tekirdağ

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Selçuk Ayhan, İzmir Milletvekili.

Buyurun Sayın Ayhan.

SELÇUK AYHAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; nedense bana konuşma genelde avantür sahnelerden sonra geliyor. Yatıştırmak da bize düşüyor.

Yükseköğrenim Kurumları Teşkilat Kanunu’nun ikinci bölüm 5’inci maddesine ilişkin Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına vermiş olduğumuz önerge üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

“Eğitim” deyince aklımıza, doğal olarak öncelikle Millî Eğitim Bakanlığı geliyor değerli arkadaşlar. “Millî Eğitim Bakanlığı” deyince de aklımıza, bastırılan kitaplarda 23 Nisan Egemenlik ve Çocuk Bayramı ile 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nın tarihlerinin ve zamanlarının karıştırıldığını, Millî Eğitim tarafından bastırılan haritalarda Türkiye’nin sınırlarının değiştirildiğini, bazı millî eğitim müdürlerinin yılın yüzelli gününü yurt dışında geçirdiğini, OKS sınavlarının belli gerekçelerle konup birkaç yıllık uygulamadan sonra aynı gerekçelerle kaldırıldığını, boş kalan sınıflara sınavlarda en başarısız olan illerimizde polis memurlarının sokulduğunu, YİBO’larda taciz, tecavüz ve cinayet olaylarıyla karşılaşmak gibi konuları ne yazık ki görüyoruz. Çünkü Millî Eğitimin temel felsefesi millî eğitim değil, “Depbeyli derebeyli dümbüldali döp döp, zepbeyli zerebeyli zümbüldali zöp zöp” felsefesi.

Durum böyle olunca, değerli arkadaşlarım, son üniversite sınav sonuçlarına baktığımızda, 180 tam puan üzerinden yaptığımız değerlendirmede askerî liseler, polis kolejleri ve sosyal bilimler liselerinin tam başarı gösterdiğini görüyoruz. Bu liselerin ortak noktası öğrenci sayısının az olması. Polis kolejleri ile askerî liseler arasındaki bir diğer ortak nokta da teçhizat ve personel sıkıntısı yaşamamaları. Bunları fen liseleri, Anadolu liseleri, özel Anadolu liseleri takip ediyor, meslek liselerinden bu sıralama içerisine girebilen sadece astsubay okulları var, o da 10’uncu sırada.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, meslek liselerinin genel başarı oranı da diğer liselerin yüzde 64 gerisinde kalıyor. Liselerin durumu böyleyken Sayın Başbakanın talimatıyla “Her İlde Bir Üniversite” kampanyası başlatan Hükûmetiniz yetmiş tane üniversite kurdu. 2009 yılında bu üniversitelerin YÖK’e verdiği raporlar, bu projenin hüsranla sonuçlandığının ciddi bir göstergesi. Bunların birçoğunda kadrolu doçent, profesör, hatta yardımcı doçent yok. Bir kısım rektör ve dekanların kadroları bile başka üniversitelerde kayıtlı, altyapıları eksik ve bu üniversiteler mevcut ve kurumsallaşmış üniversitelerimiz. Akademisyenlerinin sosyal ve ekonomik sorunlarını çözememişken, laboratuvar, atölye gibi sorunlarını çözememişken, altyapı sorunlarını çözememişken, sınıflarda öğrenci sayısı katlanarak artırılmışken, öğrencilerin staj, barınma, burs, yer gibi sorunları varken ne yazık ki bu üniversitelerimiz, İnternet sitelerinde, tabela üniversiteleri olarak, rencide edici bir biçimde anılmaya devam ediyor.

Değerli arkadaşlarım, sonuçta, yetersiz bir eğitimin sonucunda öğrencilerimizin işsizlik süresini dört beş yıl daha ötelemiş oluyoruz, velilerimizin de cebinden, bu dört beş yıllık süre içerisinde, asgari 30 milyar ve üzeri para çıkmasına sebep oluyoruz. Elbette ki eğitim hepimiz için önemli ama üniversite eğitimini, akademik eğitimi lise düzeyinin bile altına düşürmek öncelikle çocuklarımıza saygısızlıktır, bize de yakışmıyor.

Bir başka önemli nokta da üniversite mezunu gençlerimizin işsizlik konusu. Bugün, resmî verilere göre, Türkiye’de yüzde 14 oranında üniversite mezunu gencimiz işsiz durumda. Bu oranın içine ayda 300 lira, 500 lira maaşla çalışan çocuklarımızı katmıyoruz, çünkü onlar iş sahibi olarak görünüyorlar. Annelerinden, babalarından harçlık almamak için kendilerini bu paralarla çalışmaya ne yazık ki zorunlu hissediyorlar.

Genel işsizlik dağılımına baktığımızda, en az işsiz kalan kesimin yüzde 1,16 oranıyla güvenlik sektörü olduğunu görüyoruz. Doğaldır, bir yandan terör, bir yandan ekonominin bu kadar çökmesi, işsizliğin bu kadar yükselmesi güvenlik sorununu da birlikte getiriyor.

İkinci sırada yüzde 4’le sağlık alanı var. Bu da normaldir, halkının yüzde 80’i yoksulluk sınırı altında yaşayan bir ülkede, yeterli beslenemeyen bir ülkede, denizine, toprağına sahip çıkamayan bir ülkede insanların…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ayhan, lütfen tamamlayınız.

SELÇUK AYHAN (Devamla) – Peki Sayın Başkan.

...sağlık sorunu yaşamasından daha doğal bir şey olamaz.

Üçüncü sırada yüzde 4,3’le hukuk geliyor değerli arkadaşlarım. Çiftçisi sulama birlikleri kooperatiflerinden kredi kooperatiflerine varıncaya kadar, bankalara, tefecilere varıncaya kadar icralık ve borçlu iken, kredi kartı takipleri 3 milyon kişiye dayanmışken, iş adamları intihar etme noktasına gelmişken bir ülkede hukukun bu kadar önemli olması ve işsizlik oranının düşmesi de gayet doğal.

İşsizlik oranının en yüksek olduğu alanlardan bir tanesi, bilim ve teknoloji çağında bilgisayar mühendisliği değerli arkadaşlar. Bu nokta çok önemli: Üretime dönük yatırım yapmayan, yurt dışından gelen sıcak parayla yaşayan, kendi varlıklarını yok pahasına satan, Lale Devri hayatı yaşayan ve Türkiye’deki bir üçüncü köprüyü bile helikopterle yerini tespit edebilecek kadar her türlü bilimsel bilgiye, birikime, deneyime sahip bir Başbakana, bir maden kazasını, sel felaketini kadere bağlayan bir Başbakana sahip bir ülkede…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELÇUK AYHAN (Devamla) – …bunlar da normaldir değerli arkadaşlar.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Elektronik cihazla oylama yapacağız.

Üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, İç Tüzük’e göre önergeler işari oyla olur. İç Tüzük mü değiştiriyorsun? Aç, oku!

BAŞKAN – İç Tüzük’ü falan değiştirmiyoruz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Önergeler işari oyla olur.

OKTAY VURAL (İzmir) – Mutabakat olmadığı zaman elektroniğe gitmeniz gerekiyor galiba!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Takdir yok, aç oku. Önergeler işari oyla olur.

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 5 inci maddesinde geçen “ilgili üniversite” ibaresinin, “bu maddede adı geçen üniversitelerin” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

        Erkan Akçay (Manisa) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Erkan Akçay, Manisa Milletvekili.

Buyurun Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 506 sıra sayılı Tasarı’nın 5’inci maddesi üzerine söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, konuşmama başlarken, izninizle, 2010 yılı bütçe görüşmelerinde bütçeyi Hükûmet adına savunan Başbakan Yardımcısı Sayın Cemil Çiçek’in bu kürsüden yaptığı konuşmadan kısa bir bölüm aktarmak istiyorum; şöyle diyor Sayın Cemil Çiçek: “Her ile bir üniversite kurmuşuz. En azından, her ilimize bir üniversite kuruldu diye Hükûmet teşekkürü hak etmedi mi? Bu kadar, birbirimize karşı iltifatta, teşekkür etmede niye cimri davranıyoruz, niye hasis davranıyoruz?” Değerli milletvekilleri, Sayın Cemil Çiçek’in sözüne atfen söylüyorum: Burada teşekkür edilmesi gereken biri varsa o iktidar değildir, muhalefettir çünkü o üniversite kanunlarında bizlerin olumlu oyları vardır, olumlu katkımız vardır, olumlu önergelerimiz ve tekliflerimiz vardır. Yani Hükûmetin muhalefete teşekkür edeceği bir konu için Hükûmet muhalefetten teşekkür beklemektedir. Hükûmetin de teşekkürde cimri ve hasis olmaması beklenir.

Değerli milletvekilleri, Hükûmet temsilcisinin bu sözleri muhalefete ve Milliyetçi Hareket Partisine yapılan bir haksızlıktır. İktidardan kadir kıymet bilmesini beklemiyoruz, bari haksızlık yapmayınız çünkü Milliyetçi Hareket Partisi bugüne kadar ilkeli, kararlı, sorun çözen ve çözüm üreten tutumuyla ülke yararına gördüğümüz bütün kanun tasarı ve tekliflerine olumlu oy, önerge ve katkı vermiştir. Eleştirilerimizi yaparız, önergelerimizi getiririz ancak olumlu oyumuzu veya gerektiğinde olumsuz oyumuzu da veririz. Peki, bugüne kadar AKP İktidarı hangi eleştirilerimizi dikkate aldı, hangi önergelerimizi kabul etti? Eleştirilerimizin hepsi mi haksız, önerilerimizin hepsi mi yanlış, hepsi mi gerçekçi değil? Hükûmeti bu konuda insaflı olmaya davet ediyorum.

Bu kanun tasarısının görüşülmesine başlandığı gün bu Mecliste Bursa’ya yeni bir teknik üniversite kurulması ile ilgili, Milliyetçi Hareket Partisi Bursa milletvekili arkadaşlarımızın verdiği kanun teklifine karşı AKP’nin ve Hükûmetin tutumunu ibretle gördük. Milliyetçi Hareket Partili milletvekillerinin Bursa’ya yeni bir üniversite kurulması için verdiği kanun teklifinden AKP memnuniyetsizlik duymuştur, kaldı ki iktidar partisi milletvekillerinin bu konuda bir teklifi yoktur. Görüştüğümüz bu kanun tasarısı ile ilgili olarak da olumlu bulduğumuzu ve olumlu katkı verdiğimizi belirtmek isterim.

Değerli milletvekilleri, bu tasarıyla kurulacak olan yeni üniversitelerin şimdiden hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. Bu vesileyle, ihdas edilen akademik kadrolarla ilgili önemli gördüğüm bazı hususları yüce Meclisin ve Hükûmetin dikkatine sunmak istiyorum. Yeni kurulan üniversitelerde akademik kadroların yetiştirilmesindeki nitelik ve nicelik sorunu yıllardan beri tartışılmaktadır. Nitelik çok önemli olmakla birlikte sayısal yeterliliğin de önemli olduğunu düşünüyoruz. Eğer “Önce nitelikli kadroları yetiştirelim, sonra üniversite açalım.” dersek her yıl ancak bir üniversite açarız ki bu da Türkiye'nin ihtiyacını karşılamaz.

O hâlde, yapacağımız şey açıktır: Türkiye olarak bütün imkânlarımızı zorlayacağız, hem gerekli üniversiteleri kuracağız hem de yeterli akademik kadroları nitelikli olarak yetiştireceğiz. Bu, zor bir iştir. Çiller’in ifadesiyle “Mümkün olanla gerekli olanın bileşiminden ideali gerçekleştirmeye çalışacağız.” Her üniversite, büyük geleceğe ve ebet müddete atılan bir tohumdur. O tohumda, aziz Türk milletinin şuurunda hayat bulduğu hayallerimiz ve hedeflerimiz vardır. Yahya Kemal’in ifadesiyle “İnsan hayal ettiği müddetçe yaşar ve eğer sen istersen o bir hayal değildir.” Binlerce yıllık insanlık tarihi ve millî maceramız içinde geçmişten bugüne yaşadıklarımız…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Devamla) - …ve geldiğimiz nokta, yakın ve uzak gelecek için bize umut ve güven vermelidir. Çok çalışmalıyız ve mutlaka başarmalıyız ve mutlaka başaracağız.

Değerli milletvekilleri, akademik kadrolar ve öğretim üyeleri, üniversitelerin en temel unsurlarıdır. Bu kadroların iyi yetiştirilmesi, bilimsel çalışmaların ve üniversite öğretiminin kalitesi ve üniversitenin kurumsallaşması bakımından büyük önem taşımaktadır. Hâlen birçok üniversitede öğretim elemanlarının atama ilkeleri tam oluşturulmamıştır. Atamalar kimi zaman siyasi eğilimlere, hatta, bazı oluşumlara yakınlığa göre yapılmakta veya bazı rektörlerin oy deposu olarak görülmektedir. Üretkenliği düşük, vizyonu olmayan, dünya ufkunda ve millî perspektifte düşünemeyen, akademik özgürlük ortamında çalışılamayan kadrolarla başarılı olmamız mümkün değildir. Akademik aşama olarak kabul edilen doktora sonrası unvanlar, en çok tartışılan konuları oluşturmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Değerli milletvekilleri, sözlerime burada son veriyor, muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akçay.

Önergeyi oylarınıza…

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, yoklama talebimiz var.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım. Ancak bir yoklama talebi vardır, yerine getireceğim.

ŞEVKET GÜRSOY (Adıyaman) – Geciktiniz, geciktiniz mübarekler, on dakika durmadınız.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – İlk anda 18 kişi vardı.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sen de gel buraya, sen de gel.

FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) – Ne bağırıyorsun ya!

MUHARREM İNCE (Yalova) – Bayram, yirmiye kadar saymayı öğrenemedin mi daha?

BAŞKAN – Sayın İnce, Sayın Aslanoğlu, Sayın Dibek, Sayın Emek, Sayın Keleş, Sayın Barış, Sayın Köse, Sayın Coşkuner, Sayın Topuz, Sayın Köktürk, Sayın Tütüncü, Sayın Küçük, Sayın Tan, Sayın Ayhan, Sayın Özkan, Sayın Genç, Sayın İçli, Sayın Hacaloğlu, Sayın Süner, Sayın Öztürk.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 4 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/845, 1/884, 2/701) (S. Sayısı:506)  (Devam)

BAŞKAN – Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi  Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmündeki Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 5. maddesine bağlı Ek 13. maddenin son cümlesinde geçen “ilgili üniversite” ibaresinin “adı geçen üniversite” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

        Osman Özçelik (Siirt) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Nuri Yaman, Muş Milletvekili.

Buyurun Sayın Yaman.

M. NURİ YAMAN (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 506 sıra sayılı YÖK Teşkilatı Kanunu Tasarısı’nın 5’inci maddesiyle ilgili verdiğimiz değişiklik önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu nedenle hepinizi saygıyla selamlarım.

Evet, gecenin bu saatinde ve sinir kat sayısının had safhada olduğu bir saatte ülkemizin gerçekten önemli olan, sancılı ve sorunlu bir kesimiyle, üniversite kesimiyle ilgili bir yasal düzenleme üzerinde düşüncelerimizi belirtiyoruz ve aslında hepimizin üniversitelerimizin adına yakışır bir şekilde ülkemizin her alanında katkı sunması, açıldığı her ilde eğitim ve öğretimin kalitesini yükseltecek böyle eğitim ve öğretim kurumlarına da katkı sunmamız gerekir. Ancak görünen o ki sekiz yıldan beri iktidarda bulunan AKP yönetimi, üniversitenin bir ilin ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmesi, bilimsel ve kalkınmaya yönelik katkılarının dışında başka amaçlar gütmekte ve bir sürü sorunla beraber ülkenin bu önemli kurumunu yine sorunlu hâle getirmektedir.

Üniversitelerin kendi fiziksel yapılarının dışında kadrolarıyla, öğretim üyeleriyle, yardımcı hizmetler ve diğer teknik personeliyle her gün sorunlarıyla boğuştuğu bir ortamda biz yeni üniversitelere bu altyapıları yapmadan ha bire açmakla sanki çok büyük bir iş başardığımızı zannediyoruz. Ben eğitim ve öğretim kalitesinin -uzun yıllar bu birimin içinden gelen bir kişi olarak- evvela altyapısının, ilköğretim ve liselerden itibaren kalitesinin artırılması gerektiğine inanıyorum. Bugün hâlen ülkemizin büyük bir  çoğunluğunda yine birleştirilmiş sınıflarda ilköğretim eğitimini gören çocuklarımız var. Yine liselerimizde, sınav ve yerleştirmeyle ilgili yıllardır yapılan düzenlemelerin hatalarını düzeltmekle ve bu hataları gidermekle uğraşıyoruz. Ben çok net bir örnek vermek istiyorum: Malazgirt’te Fırat Üniversitesine bağlı olarak on yıl önce açılan meslek yüksekokulu, yeni kurulan Muş Alparslan Üniversitesinin açılmasına rağmen hâlen yıllardır bir mekâna, bir okul binasına kavuşmadığı için, nerede eğitim öğretim gördüğü de bilinmemekle beraber sözüm ona meslek yüksekokulu açıldı.

Sayın Bakanım, siz eğer verdiğim bu örnekteki gibi bu yeni açılacak olan gerek devlet üniversitelerinin ve gerekse vakıf üniversitelerinin bu fiziki ve teknik altyapısını yapmadan, bunların bilhassa laboratuvar ihtiyacını gidermeden nasıl kaliteli bir eğitim vereceksiniz? Laboratuvarları olmayan bir teknik eğitim veren üniversitede, en azından bir tıp fakültesinde, eğer orada, bu laboratuvarlarda yetişmeyen doktorlarımız, yarın Anadolu’da bu mesleklerini nasıl icra edecekler?

Bildiğiniz gibi, her usta aletiyle övünür. Eğer bir torna ustasının iyi bir torna tezgâhı, bir torna atölyesi bulunsa bile eğer iyi bir usta olmazsa oradan kaliteli bir malzeme çıkmaz. O nedenle, ben, net ve açık olarak söylüyorum: Bugün tıp fakültelerimizden yetişip de bilhassa Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da görev yapan doktorlarımız…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

M. NURİ YAMAN (Devamla) – …sağlık personelimiz ne yazık ki oralarda başvuran hastaların karşılaştıkları olaylardan dolayı hâlen İstanbul’da, Ankara’da ne yazık ki kendi dertlerine çare bulmak için hâlen taşınmaktadırlar.

Tabii, bu arada, üniversitelerin kendi eğitim öğretim kaliteleri, eğitim öğretim elemanlarının nitelikleri de çok önemlidir. Eğer dikkat ederseniz bu üniversite eğitim öğretim kadroları büyük bir çoğunlukla büyük kentlerde yığılmış ve eğitim ve öğretimle ilgili olarak taşradaki üniversiteler bu konuda büyük sıkıntı çekmektedirler.

O nedenle diyorum ki üniversitelerde, daha önce olduğu gibi, kendi sorunlarının tartışıldığı ve bunların gündeme taşındığı raporların üniversite yönetimi tarafından göz önüne alınması ve kısa sürede, vakit geçmeden sorunun çözülmesini diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yaman.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın Komisyonun bir açıklama talebi vardır.

Buyurun.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Redaksiyon talebimiz var Sayın Başkanım.

Madde metninde ve ekli (I) sayılı listede geçen “Konya Teknik Üniversitesi” ibaresinin  “Konya Üniversitesi”, “Erzurum Üniversitesi” ibaresinin “Erzurum Teknik Üniversitesi” olarak düzeltilmesi yönünde bir redaksiyon arz ediyoruz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Böyle redaksiyon olmaz Sayın Başkanım, önergeyle olur. Teknik üniversite…

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Bu daha evvel zaten yapılmış…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, daha evvel…

Sayın Genç, daha evvel önergeyle kabul edildi.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Böyle bir Meclis olmaz efendim.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Sayın Başkanım, izninizle arz edeyim. Daha evvel yapılmış olan bir düzenlemenin yansıtılmasından ibarettir redaksiyon talebimiz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Böyle bir şey olur mu? Yani o zaman hiç kanunları…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, daha evvel kabul edilen önergelere paralel olarak bu maddede ve ekli (I) sayılı listede geçen üniversite isimlerinin “Konya Üniversitesi” ve “Erzurum Teknik Üniversitesi” olarak düzeltilmiş şekliyle maddeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.  

 6’ncı madde üzerinde üç adet önerge vardır, geliş sırasına göre okutup aykırılıklarına göre işleme alacağım.


TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 6. Maddesine bağlı Ek Madde 12 son cümlesinde geçen “ilgili üniversite” ibaresinin “adı geçen üniversite” olarak tadil edilmesini arz ve teklif ederiz.

                  

                Osman Özçelik                   Mehmet Nezir Karabaş                    Hamit Geylani

                        Siirt                                           Bitlis                                       Hakkâri

               Şerafettin Halis                          M. Nuri Yaman                           Hasip Kaplan

                     Tunceli                                         Muş                                         Şırnak

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 6 ncı maddesinde geçen “ilgili üniversite” ibaresinin, “bu maddede adı geçen üniversitelerin” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  

             Mustafa Kalaycı                             Hasan Çalış                               Oktay Vural

                      Konya                                      Karaman                                       İzmir

        Ahmet Kenan Tanrıkulu                Emin Haluk Ayhan                  Mehmet Akif Paksoy

                       İzmir                                         Denizli                                Kahramanmaraş

T.B.M.M Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı yasa tasarısının 6. maddesindeki 2 sayılı cetvelde İstanbul Medeniyet Üniversitesinin 1.000 olarak belirlenen kadrosunun (Bilgisayar işletmeni kadrolarında 40 - VHKİ kadrolarında 40 – programcı kadrolarında 20 artışla) 1.100’e yükseltilmesini arz ederiz.

                  

         Ferit Mevlüt Aslanoğlu                       Ahmet Tan                             Ali Rıza Öztürk

                     Malatya                                      İstanbul                                      Mersin

                                      Orhan Ziya Diren                             Rasim Çakır

                                                Tokat                                           Edirne

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi?

Ahmet Tan, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Tan. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET TAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu önerge vesilesiyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

İstanbul Üniversitesi Avrupa’da ilk 10 üniversite arasında, dünyada da ilk 500 üniversite arasında, bu 500 üniversite arasında olma durumunu 2001 yılından beri sürdürüyor. 5.124 öğretim üyesi var, 55 bin dolayında da öğrencisi. Bunların yüzlercesi yüksek lisans ve doktora öğrencisi ama mevzuat değişikliği dolayısıyla doktorasını bitiren asistanların üniversitedeki görevlerine son veriliyor. Bu yüzden akıl almaz bir “Kırk katır mı kırk satır mı?” işkencesine maruzlar doktorasını yapmış öğretim görevlileri, öğretim üyeleri. Böyle bir endişeyle akademik özgürlük ve gelecek kurma imkânları ellerinden alınıyor.

Bir gazete haberinden söz etmek gerekiyor: 7 Mart 2009 tarihinde doktoralı işsizler Beyazıt’ta sabahlamışlar. Ellerinde doktora diplomaları, işsizlik ordusuna katılmak… Dolayısıyla tepkilerini beyan etmişler. Bu sırada YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan da “Teknik açıdan bu olayı değerlendireceğiz, neler yapacağımıza bakacağız. Bizim zaten öğretim üyesine ihtiyacımız var. Bu arkadaşlar dışarıda kalmayacaklar.” diyor. Biz de takdiriilahiyi takdiri siyasiyle, YÖK Başkanının, dışarıda kalmamaları ve kadroları genişletmesiyle ilgili bir önerge verdik. Yalnız bu önerge tabii ki tarafınızdan kabul edilmeyecek. Bu önergeyi vermemizin pratik gerçeği de şu: Konuşma imkânı sağlamak istiyoruz, belki yatsı namazı ile sabah namazı arasında bir vakitteyiz. Böyle bir durumda üniversiteden bizi izleyen öğretim üyelerine söyleyecek fazla bir lafımız yok. Ancak daha önce söylenmiş YÖK Başkanının açıklamaları var, bunları hatırlatmak bu vesileyle iyi olur. Yalnız temel kanun olarak görüştüğümüz bu kanunun herhâlde önemini Sayın YÖK Başkanı kavramamış yahut da aldırmamış olacak ki burada bulunmuyor. Bir YÖK Başkanı için herhâlde üniversite açmak kadar önemli bir hadise olamaz. Bu hadisenin tarafı ve tanığı olmaktan herhâlde kaçınmış durumda. O yüzden, daha önce Sayın Grup Başkan Vekilimizin ifade ettiği olumsuz hissiyatı ben tekrarlamak istemiyorum ama böyle bir gece yarısı ilgisizliğe Meclis yahut da itibarsızlaştırılmaya Sayın YÖK Başkanı tarafından maruz durumda, bunun da altını çizmek gerekiyor.

Sayın Kılıçdaroğlu’nun geçen hafta yaptığı grup konuşmasından bir iki cümleyi tutanaklarda yer alması bakımından izninizle ifade etmek istiyorum: “YÖK AKP’nin arka bahçesi hâline geldi.” O yüzden bahçıvan -tabiri mazur görün- burada yer almıyor, gelmiyor, gelmedi, yani bu affedilir bir hadise değil. Belki de kendisi biliyorsunuz protokolde kırmızı plaka taşıyan bir memur olduğu için milletvekilleriyle bu saatte bu tür bir mesainin de tarafı olmak istemiyor.

Tabii mesaiye dikkat çekmek istiyorum izninizle. Önerge dışına çıkmak… Zaten bir sürü şeyin dışına çıkılıyor bu akşam. “Parlamento” İtalyanca “parlare” sözcüğünden geliyor. “Parlare” konuşmak… Burada konuşmayı engellemek üzere temel kanun hâline getirildi iktidar grubu tarafından ve bizler bu beş dakikalık sınır içinde hissiyatımızı ifade etmeye çalışıyoruz. Bu yanlış bir tutum. Yanlış tutum olduğunu ifade etmek herhâlde gerekiyor.

Şimdi, YÖK Başkanının YÖK Genel Kurulu sonrasında yaptığı bir açıklama var. Burada YÖK’ün yetkilerinin kısıtlanmasını istemişti. Bu isteğinin yerine getirilmesi gerekiyor. Bu Anayasa’da ne yazık ki 12 Eylülün temel taşlarından birisi olan YÖK’e en ufak bir dokunma, YÖK’le ilgili en ufak düzenleme olmadan bir referanduma gidilmekte. Bunun da altını çizmekte yarar var.

Üniversite açıyoruz ama tek bir soru burada, üniversiteden mezun olacak öğrencilere iş imkânı sağlıyor muyuz? Bu sorunun cevabını ne yazık ki burada konuşma ve tartışma yok, fabrika açma iştahıyla açılan bu üniversitelerden mezun olacak öğrencilerin en ufak bir iş güvencesi, iş garantisi, iş umudu olmadan onları diplomalı işsizler hâline getirme durumundayız.

Bir başka… Bir iki cümleyle bitiriyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tan, buyurun.

AHMET TAN (Devamla) – Teşekkür ederim.

Burada 200’e yakın üyesi olan “Parlamentolararası Birlik” diye bir kuruluş var, Türkiye'de herhâlde iktidar grubunda da başkanı var, ben bilemiyorum. Dünyanın hiçbir parlamentosunda şu saatte böyle bir mesai uygulaması yok, böyle bir mesainin çok yanlış olduğunu söylemeye de gerek yok. Dediğim gibi sabah namazı ile yatsı namazı arasında bir vakitteyiz. O yüzden Hazreti Muhammed’den bir hadisi şerifle sözlerimi kapatmak istiyorum:

“Ya öğreten ol ya öğrenen,

Ya ilmi seven ol ya da dinleyen ol.

Bunların hiçbirisi olmazsan helak olursun.”

Bu tür bir yasama mesai biçimi helak olmaya doğru iktidar grubunu sürüklemektedir.

Saygılarla sizleri selamlıyorum. Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 6 ncı maddesinde geçen “ilgili üniversite” ibaresinin, “bu maddede adı geçen üniversitelerin” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Hasan Çalış (Karaman) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Korkmaz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Üniversiteler bir milletin aydınlık yüzüdür, üniversite ve üniversite mezunları sayısı da o milletin gelişmişlik, kalkınmışlık ölçütlerinden birisidir. Çünkü bir milletin sahip olduğu donanımlı, eğitimli insan gücü o ülkenin millî güç unsurlarından birisidir.

Ayrıca, üniversitelerin bulundukları illerin sosyokültürel ve ekonomik gelişmesine büyük katkılar verdikleri, âdeta ildeki ticari ve ekonomik hayatı tek başlarına ayakta tutan kurumlar olduğu da hepinizin malumudur.

Milliyetçi Hareket Partisi, bu tespitlerle, milletimizin hayrına olduğunu düşündüğü sekiz üniversitenin kurulması tasarısını desteklemektedir. Ancak, dile getirilmesinde zaruret gördüğümüz bazı gerçekleri de yüce heyetinizle paylaşmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, AKP’nin uyguladığı ve reel sektörler ile istihdamın çöküşüne neden olan yanlış ekonomik politikalarla birlikte Türkiye’de her 4 gençten 1’i işsiz kalmıştır. Bu gençlerin birçoğu yükseköğretim mezunudur, gelecekten kaygıları vardır. Maalesef, bu gençlerin istihdam edilmesi neticesini doğuracak politikalar yerine Sayın Başbakanın bulduğu çözüm “Her üniversite mezununa iş bulmak zorunda değiliz, böyle bir zorunluluğumuz yoktur.” gibi onları gerçekten ümitsizliğe sevk eden ve elinin tersiyle iten yaklaşımıdır. Herkesin babası Başbakan ya da herkesin ismi Bilal Erdoğan değil ki, kısmetler beşer beşer, onar onar kapısına kadar gelsin. Ne yapsın bu gençler? Devletine değil de kime sığınsın? Kimden medet umsunlar?

Değerli milletvekilleri, yapılacak iş, açılan üniversitelerle birlikte iş imkânları, istihdam alanları da geliştirilmelidir. Her ikisini aynı seviyede at başı götürebilmektedir başarı. İş imkânları geliştirilemez, yükseköğretim mezunlarına yeni istihdam alanları açılamaz ise sosyal gerginliklerin, sıkıntıların artması neticesi ortaya çıkacaktır.

Terörün kaynağını ekonomik nedenlerde arayanlar, öyleyse, bu alana bugüne kadar neden bir çözüm üretemediklerinin hesabını da yüce milletimize vermek zorundadırlar.

Değerli milletvekilleri, bir diğer husus, hepinizin bildiği gibi, idari sistemimizde bağlı olduğu ilden daha büyük, nüfus büyüklüğü, ekonomik ve sosyal kalkınmışlık açısından bir il büyüklüğünü fersah fersah aşmış ilçelerimiz var. İskenderun, Alanya, Tarsus, Anamur, Bodrum, Fethiye, Manavgat, Bafra, Akşehir,  Beyşehir, Yalvaç gibi. Bu yerlerde meslek yüksekokulları da bedene küçük gelmektedir. Böyle ilçeler kendi üniversitelerini kurup, geliştirmek ve eğitime en üst seviyede katkı vermek istiyorlar. Kendi imkânları ve hayırsever iş adamlarının katkılarıyla üniversitelerin kurulmasında da her türlü fedakârlığa hazırlar. Bu ilçelerin üniversite altyapısı açısından -barınma, yeme içme, eğlenme, eğitim ve sosyokültürel imkânlardan bahsediyoruz- gelişmişlik seviyeleri de yeterli durumda. Küçük illerin imkânları bu ilçelerin imkânlarının yanından dahi geçemiyor. Bu hususta tutucu olunmamalı ve ilçelerin kendi üniversiteleriyle eğitime katkı verme taleplerine sırt çevrilmemelidir. YÖK ve Millî Eğitim Bakanlığı ilçelerde üniversite açılmaması görüşünü yeniden gözden geçirmeli ve değiştirmelidir diye düşünüyoruz. Bu ilçeler kendi üniversitelerini kurmak için izin istiyor, destek bekliyor.

Değerli milletvekilleri, bugün gerçekten, bu gece gerçekten hayırlı bir iş yapıyoruz. Ülkemizin, insanımızın gelişmesi için yeni eğitim yuvaları kuruyoruz. Üniversitelerine kavuşan tüm illerimize, vatandaşlarımıza hayırlı olsun dileklerimizi iletiyoruz.

Bu arada, Isparta’nın da ikinci bir üniversite kurmak talebini ve buna her şeyiyle hazır olduğunu da belirtmek istiyorum. Süleyman Demirel Üniversitesi, il nüfusunun yaklaşık yüzde 25’ini, yani dörtte 1’ini tek başına oluştururken hızlı bir büyüme gösterip, optimal üniversite büyüklüğünü zorlar hâle gelmiştir. İkinci bir üniversite hem öğrenci hem öğretim üyesi hem de il imkânları açısından Isparta’mıza çok yakışacaktır. Bundan sonraki üniversiteler içinde gül üniversitesinin isminin de bulunmasını tüm Ispartalıların beklediğini söylüyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Kâtip üyeler arasında anlaşmazlık olduğu için elektronik cihazla oylama yapacağız.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 6. Maddesine bağlı Ek Madde 12 son cümlesinde geçen “ilgili üniversite” ibaresinin “adı geçen üniversite” olarak tadil edilmesini arz ve teklif ederiz.

Osman Özçelik (Siirt) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Siirt Milletvekili Osman Özçelik.

Buyurun Sayın Özçelik.

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; vermiş olduğumuz önerge üzerine söz aldım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hatırlanacağı üzere yaklaşık bir buçuk yıl önce İstanbul Üniversitesi ile Dicle Üniversitesinde Kürt dili ve edebiyatı bölümlerinin açılmasına dair bir kanun teklifi vermiştik. Aradan bir buçuk yıl geçti hâlâ bir ses yok. Bu arada çok sayıda devlet üniversitesinin, yine çok sayıda vakıf üniversitesinin kuruluşunu burada birlikte gerçekleştirdik. YÖK, bizim teklifimize kamuoyunun olumlu tepkisine karşın herhangi bir yanıt vermedi. Yalnız, sadece, Mardin Artuklu Üniversitesi Rektörü Profesör Doktor Sayın Serdar Bedii Omay’ın özel çabalarıyla Artuklu Üniversitesinde “Yaşayan Diller Enstitüsü” şeklinde bir kuruluş gerçekleşti ve burada da henüz öğrenci alımı yok. Yine Tunceli Üniversitesinde, seçmeli ders olarak haftada bir saat olmak üzere Kürtçe dersler verilmeye başlandı. Çok yoğun bir ilgi olduğu görülüyor. Tunceli Üniversitesinde yaklaşık bin öğrenci haftada bir saat de olsa Kürtçe seçmeli ders görüyorlar. Bu yoğun talebin karşılanmasının, Millî Eğitim Bakanlığının ve YÖK’ün görevleri arasında olduğunu sanıyorum.

Kürt dili ve edebiyatı bölümlerinin açılmasına ilişkin yaptığımız kanun teklifinin gerekçesinde Türkiye’de er veya geç Kürtçe eğitime geçilecektir. Bu, toplumsal bir ihtiyaçtır. Demokratikleşme süreciyle birlikte bunun gerçekleşeceğini düşünüyoruz. Yoğun ve çok sayıda öğretmene ihtiyaç olacaktır. Bu nedenle, üniversitelerde formasyon kazanmış öğretmenlerin, hocaların yetiştirilmesi açısından üniversitelerde Kürt dili ve edebiyatı bölümlerinin açılmasını bir zorunluluk olarak kanun teklifimizde göstermiştik. Bu, ana dilde eğitimle ilgili bir olaydır.

Ana dilde eğitim ve öğretim bireyin kişilik oluşumunda, toplumsal gelişmesinde, özgür ve eleştirel düşünmesinde, yine yaratıcı kişiliğinin gelişmesinde ana dilin ilköğretimden yükseköğrenime kadar ve yaşamın bütün alanlarında yaşamı etkileyen önemli bir faktör olduğu ve bu nedenle ana dilde eğitimin vazgeçilmez insan haklarından biri olduğu konusu, artık bütün dünyada kabul edilen bir olgudur. Amerika Birleşik Devletleri'nde dil bilimci Collier’in yaptığı bir araştırmaya göre, resmî devlet dili yanında ana dilinde eğitim gören öğrencilerin, akademik yaşamlarında, tek resmî dille eğitim görenlere oranla akademik anlamda çok daha yüksek başarı gösterdikleri bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Yine UNICEF’in yaptığı bir araştırmada, ana dilde eğitim alan çocukların bu haktan mahrum bırakılan çocuklara oranla  sosyal kişiliklerinin daha gelişkin ve sağlıklı geliştikleri ortaya konmuştur. Ana dilden farklı bir dilde eğitim gören çocuklarda öğrenme geriliği, öz güven eksikliği, kekemelik, konuşma zorlukları, hırçınlık, saldırganlık gibi olumsuz psikolojik faktörlerin ortaya çıktığı, yine araştırmalar sonucu ortaya çıkmıştır.

Bu nedenle, ünlü dil bilimci Humboldt “İnsan ancak diliyle insandır.” demiştir. Bu nedenle, ana dilde eğitim dünyanın her yerinde zorunlu ve bir insan hakkı olarak kabul edilmektedir.

Ana dilde eğitimle asimilasyon arasında çok yakın bir ilişki vardır. Ana dilde eğitime olanak tanınan ülkelerde asimilasyona karşı bir önlem olarak görülmekte ama ana dilinin yasaklandığı, sadece resmî dille eğitim ve öğretimin yapıldığı ülkelerde insanlık suçu olarak kabul ettiğimiz asimilasyon ortaya çıkmaktadır.

Asimilasyon, bağımlı kişinin ya da grubun egemenlerin karakteristiklerini üstlenmesi ve sonuç olarak da kendini o grubun bir parçası olarak kabul etmesi süreci ve köklerine karşı yabancılaşması, hatta düşmanlaşması süreci olarak tanımlanmaktadır. Asimilasyona uğramış kişilerde kökünü reddetme, köklerine düşmanlık ve egemen ulusun kimliğini şovence duygularla koruma ve savunma şeklinde yansır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) – Çevremizde çok sık görüyoruz, mensup olduğu etnik ve kültürel yapıdan uzaklaşmış, asimile olmuş kişilerde şoven duyguların, yeni kazandığı mensubiyete ait şoven duyguların ileri derecede ortaya çıktığını görüyoruz. Kişiliğini kaybetmek, asimilasyonla kişiliğini kaybetmek, yine insanlara, insanlığa yapılmış büyük bir cezadır, bir zulümdür. Bu nedenle, asimilasyon bir insanlık suçu olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle, eğitimin, ilköğretimden ve bütün eğitim sürecinde ana dilde yapılması bir zorunluluktur.

Bu nedenle, biz, tekrar, üniversitelerde, sözünü ettiğimiz üniversitelerde Kürtçe, Kürt dili ve edebiyatı bölümlerinin açılması kanun teklifimizi tekrar hatırlatıyor, bir an önce gündeme alınıp kanunlaşmasını bekliyoruz. Bu nedenle bir umut taşıdığımızı da söylemek istiyorum. Saygılarımla sözlerime son veriyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum...

III.- Y O K L A M A

(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, toplantı yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Bir toplantı yeter sayısı talebi vardır, yerine getireceğim.

Sayın Doğru, Sayın Çelik, Sayın Vural, Sayın Çalış, Sayın Kumcuoğlu, Sayın Akçay, Sayın Taner, Sayın Işık, Sayın Özdemir, Sayın Uslu, Sayın Ünal, Sayın Korkmaz, Sayın Tankut, Sayın Varlı, Sayın Akkuş, Sayın Yıldız, Sayın Paksoy, Sayın Özensoy, Sayın Cengiz, Sayın Sipahioğlu.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 4 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/845, 1/884, 2/701) (S. Sayısı:506) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Komisyonun düzeltme talebi vardır.

Buyurun.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Sayın Başkanım, daha önce verilen önergeyle yapılan değişikliği yine madde 6’ya da yansıtmamız gerekiyor. Şöyle ki: Madde metninde ve ekli 2 sayılı listede yer alan “Konya Teknik Üniversitesi” ibaresinin “Konya Üniversitesi”, “Erzurum Üniversitesi” ibaresinin de “Erzurum Teknik Üniversitesi” olarak düzeltilmesini arz ediyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, daha evvel kabul edilen önergelere paralel olarak, bu maddede ve ekli 2 sayılı listede geçen üniversite isimlerinin “Konya Üniversitesi” ve “Erzurum Teknik Üniversitesi” olarak düzeltilmiş şekliyle maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

7’nci madde üzerinde üç adet önerge vardır, geliş sırasına göre okutup aykırılıklarına göre işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 7 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                   

                Mustafa Kalaycı                          Hasan Çalış                               Oktay Vural

                      Konya                                      Karaman                                       İzmir

            Emin Haluk Ayhan                Ahmet Kenan Tanrıkulu                     Reşat Doğru

                      Denizli                                        İzmir                                          Tokat

“Madde 7- Bu Kanun Resmi Gazetede yayımı tarihinde yürürlüğe girer.”

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Kanun Tasarısının 7 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                   

                Harun Öztürk                     Ferit Mevlüt Aslanoğlu                      Şevket Köse

                       İzmir                                       Malatya                                    Adıyaman

              Abdulaziz Yazar                           Sacid Yıldız                              Tayfur Süner

                       Hatay                                       İstanbul                                      Antalya

“Madde 7- Bu Kanun yayım tarihini izleyen aybaşında yürürlüğe girer.”


Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 Sıra Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 7 nci maddesinin “Bu Kanun yayım tarihinden 1 yıl sonra yürürlüğe girer.” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                   

                  Bengi Yıldız                            İbrahim Binici                         M. Nezir Karabaş

                     Batman                                     Şanlıurfa                                       Bitlis

                 Hasip Kaplan                              Akın Birdal                              Pervin Buldan

                      Şırnak                                    Diyarbakır                                      Iğdır

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi yok.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu vesileyle öngörülen süre içerisinde kurulacak üniversitelerin gerekli altyapı eksikliklerinin giderilmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Kanun Tasarısının 7 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                        Harun Öztürk (İzmir) ve arkadaşları

“Madde 7- Bu Kanun yayım tarihini izleyen aybaşında yürürlüğe girer.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Harun Öztürk, İzmir Milletvekili.

Buyurun Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yeni üniversiteler kurulmasına ilişkin düşüncelerimizi daha önce değişik vesilelerle sizlerle paylaşma imkânı bulduk. Özetlemek gerekirse, genç nüfusumuz fazla, buna karşılık yükseköğretimde okullaşma oranı düşüktür. Düşük olan bu oranı yükseltmek üzere kamu kaynakları da yetersizdir. Genel görünüm böyle olunca vakıf üniversitelerinin kuruluşunun teşviki doğru gibi görülebilir.

Değerli milletvekilleri, 23’üncü Dönem’de kuruluşu gerçekleşen vakıf üniversitesi sayısındaki büyük artış dikkat çekmektedir. Anayasa’mızın 130’uncu maddesi kurulan vakıf üniversitelerine kâr amacı gütmemeleri koşulunu getirmiştir. Bu koşula rağmen vakıf üniversitesi kurmak için olağanüstü artan talep mercek altına alınmalıdır. Bunlardan saygın ve büyük iş adamlarınca vakıf üniversitelerinin kuruluşunda Anayasa’mızın öngördüğü doğrultuda kâr amacı güdülmediği söylenebilir ancak hepsi için aynı şeyi söylemek mümkün değildir.

Vakıf üniversitesi kurma konusunda artan taleple ilgili olarak kendi kendimize şu soruları sormalı ve cevaplarını mutlaka aramalıyız:

1) Acaba vakıflar gerçekten kâr amacı güttükleri hâlde bunun böyle olup olmadığını yeterince denetlemiyor muyuz? Gerçekten de bu açıdan YÖK’ün şu andaki yaptığı denetimi yeterli görmek mümkün değildir. Kâr amacı güdüp gütmedikleri maliye müfettişleri ve hesap uzmanlarınca mutlaka denetim altına alınmalıdır.

2) Talep artışında, vakıflarda, vakıfların kuruluş amacı doğrultusunda kullanamadıkları bir kaynak birikimi acaba etkili olmakta mıdır?

3) Vakıflar devlete eğitim amaçlı koşullu bağış yapmak yerine daha meşakkatli olan fiziki yatırım yapmayı ve üniversite yönetmeyi niçin bu kadar arzu etmektedirler? Sadece manevi tatmin arzusu bu sorunun cevabı olabilir mi? Yeni vakıf üniversitesi kurulurken bu soruların cevaplarını kendi kendimize mutlaka vermeliyiz.

Değerli milletvekilleri, bu madde üzerinde söz almamın asıl nedenine gelmek istiyorum. Üniversitelerin ülke düzeyinde dengeli dağılımı için sürekli göç alan İzmir’e yeni bir üniversite kurulmasını İzmir Milletvekili olarak olumlu karşıladığımı tekrar vurgulamak isterim. Evet, önemli olan yeni bir üniversite kurulmasıdır. Bu açıdan bakıldığında üniversitenin adına takılmamak gerektiği söylenebilir ancak İzmir’de kurulması öngörülen Kâtip Çelebi Üniversitesinin adının “Zübeyde Hanım” olarak değiştirilmesini öneren Cumhuriyet Halk Partisi teklifini sıradan bir teklif olarak değerlendirmemek gerekir. Bu değişikliği önerirken “Kâtip Çelebi” isminin bir başka üniversiteye verilmesinin uygun olacağını söylemiş idik.

Değerli milletvekilleri, devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün annesinin mezarının İzmir’de bulunması da dikkate alınarak İzmir’de yeni kurulması öngörülen devlet üniversitesine “İzmir Zübeyde Hanım Üniversitesi” adının verilmesinin çok yerinde bir karar olacağını düşünüyoruz ve bu düşüncemizde ısrar ediyoruz. Geliniz, tasarıyı Komisyona geri çekerek bu değişikliği yapınız. Nasıl olsa Meclis çalışmayı sürdürüyor, bir gün önce yasalaştıracağımıza bir gün sonra yasalaştıralım ama Türkiye Büyük Millet Meclisine yakışanı yapalım diyor, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Bakalım bir kadın bakan ne diyecek buna? Çok merak ediyorum.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Bir kadın bakanın Zübeyde Hanım ismini kabul etmesini isterdim doğrusu.

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

                Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 7 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

        Oktay Vural (İzmir) ve arkadaşları

“Madde 7- Bu Kanun Resmî Gazetede yayımı tarihinde yürürlüğe girer.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Reşat Doğru, Tokat Milletvekili.

Buyurun Sayın Doğru.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 506 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi olarak vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Tabii kanunun sonuna gelmiş bulunuyoruz, biraz sonra kanunlaşmış olacak kanun tasarısı. Ben, kurulmakta olan tüm üniversitelerin hepsinin hayırlı olmasını, ülkemize hayırlı hizmetler getirmesini temenni ediyorum.

Tabii bu seçilen üniversitelerin hangi kriterlere göre seçilmiş olduğunu da merak ediyoruz, iller bazında mı veyahut da… Sayın Bakan gerçi biraz önce sormuş olduğum konu üzerindeki sorularıma cevap verdi ama benim anlayamadığım konu yani bununla ilgili kriterler tespit ediliyor ama bu kriterlere uyan başka iller yok mudur? Bakınız, mesela Tokat ili, Tokat ilinin dört tane büyük ilçesi vardır, Erbaa, Niksar, Zile, Turhal; bu ilçelerin iki tanesinde dört yıllık yüksekokullar vardır, diğerlerinde aşağı yukarı beşer, altışar, yedişer bölüm vardır. Her noktasıyla, fizikî konumuyla, ekonomik tablosuyla, buradaki insanlarımız da kendi ilçelerine bir üniversite kurulması özellikle arz ediyorlar. Bakınız, mesela Zile ilçemizde, Mustafa Necati Sepetçioğlu Üniversitesinin kurulması, Niksarlılar, Danişmentlilerin başkenti olarak Danişmentliler üniversitesinin kurulmasını arzu ediyorlar. Sayın Bakanımızdan da bu yönlü olarak bir ilgi beklediğimizi ifade etmek istiyorum.

Tabii, buralarda üniversite kurmak esasında önemli ama bunun yanında esas önemli olan da işsizlik konusudur. Üniversitelerimizi bitiren insanlarımız iş istiyorlar, aş istiyorlar. Özellikle gençler konusunda, gençlerimizin büyük bir çoğunluğu üniversitelerini bitiriyorlar ve hemen süratli bir şekilde işe girmek mücadelesi vermeye çalışıyorlar ama onlara iş veremiyoruz. Bakın, şu anda gençlerimizin neredeyse yüzde 25’e varan, yani dörtte 1’in üzerindeki büyük bir işsizlikle karşı karşıyalar. Dolayısıyla, büyük bir umutsuzluk içerisine giriyorlar, hatta bazı yerlerde işsizlik dolayısıyla veyahut da okulunu bitirmiş olmasına rağmen, yıllarca işe girmemesinden dolayı psikolojik sıkıntılara girmiş olduğunu, hatta bazı yerlerde intihar etmiş olduklarını bile görüyoruz. Bu da şunu gösteriyor ki Adalet ve Kalkınma Partisi kurulduğu yıllardan itibaren, en önemli konular olan “İşsizlikle, aşsızlıkla, yoksullukla, yasaklarla mücadele edeceğim.” diye kurulmuş ama o günden itibaren de çalışmalarını bu yönlü olarak yapmış olmasına rağmen, işsizliğin getirmiş olduğu tabloyu görüyoruz. İşsizlikte de başarısız olunmuştur diğer konuların birçoğunda başarısız olunduğu gibi.

Bakınız, yine aynı şekilde şu anda Türk dünyasının bazı bölgelerinde üniversitelerimiz var, Manas Üniversitesi var, Ahmet Yesevi Üniversitesi var, Azerbaycan’da çeşitli okullarımız var. Sayın Bakandan ricamız odur ki özellikle bir Manas Üniversitesini ziyaret etmesini biz istiyoruz, bir Ahmet Yesevi Üniversitesini ziyaret etmesini bekliyoruz. Azerbaycan’a gidiniz, Azerbaycan’daki Türk okullarının durumları, fiziki yapıları çok kötüdür. Üniversitelerimizin görüntüleri, özellikle devlet üniversitelerinin desteklemiş olduğu, yani Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak onur duyduğumuz, desteklemiş olduğumuz üniversitelerimizin birçoğunun fiziki yetersizlikleri vardır, kadro yetersizlikleri vardır. Oralara hem maddi imkânları vermeli hem de beraberinde de oralardaki üniversitelerimizin veyahut da Millî Eğitim Bakanlığına bağlı olan okullarımızın Türkiye Cumhuriyeti devletinin gösterdiği veyahut da Türkiye Cumhuriyeti’nin temsili noktasında da çok farklı yerlerde olması gerekiyor ama gördüğümüz kadarıyla oralardaki üniversitelerimiz maalesef yetersiz konumdadır ve ilgi beklemektedir, alaka beklemektedir.

Bunların yanında, özellikle Türk dünyasından çocuklarımız işte Türkiye’de okuyorlar. Büyük Öğrenci Projesi içerisinde, Türkiye’mizde çocuklarımız okuyor ama o çocuklarımızın okuma şartlarının iyileştirilmesi gerekiyor. Onlar, o çocuklar, bizlerin misafirleri yani o coğrafyadan, annesinin, babasının dışında gelmişler, bizim kucağımıza gelmişler, bizim ülkemize gelmişler. O çocuklara da kredi konusunda olsun veyahut da yurt konusunda olsun, elimizden gelen imkânların en iyisini sunmak mecburiyetindeyiz. Onların da okullarını bitirdikten sonra kendi bölgelerine gittikleri zaman oralarda Türkiye’de okumuş olmalarının ve Türkiye’deki o güzellikleri görmüş olmalarının anlatılması gerekiyor.

Bunların yanında, yine Türk dünyasında, bazı üniversitelerin Türkiye’mizde denklik problemleri vardır. Bu noktalarda da Türkiye’mizden çok büyük bir beklenti içerisinde olunduğunu ifade etmek istiyorum. Yani, o coğrafyada okullarını bitirmişler ama Türkiye’de denklik almamış oldukları için de sorunlarla karşı karşıyalar. Mühendis okullarını bitirmişler, tıp fakültesini bitirmişler yahut işletme fakültelerini bitirmişler, o çocuklarımız da denklik bekliyorlar. Bu noktalarda da Meclisin çalışma yapması gerekiyor ve şu ana kadar da çalışma yapmış değildir yani Millî Eğitim Bakanlığından, YÖK’ten, bu yönlü olarak da çalışma beklediğimizi veyahut da ilgi beklediğimizi ifade etmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

REŞAT DOĞRU (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sözün sonu: Üniversiteler kuruldu, yeni üniversiteler de kurulacak. İnanıyorum ki bu kurulmakta olan üniversiteler, ülkemizde hem çok önemli noktalarda hizmetlerin yapılmasını sağlar hem de Hükûmetin yapacağı çalışmalarla, şu ana kadar yapmış değildir ama işsizlik konusunda da çok büyük aşamalar alınır diyor ve önergemizin kabulünü bekliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

8’inci madde üzerinde iki adet önerge vardır, geliş sırasına göre okutup aykırılıklarına göre işleme alacağım.


TBMM Başkanlığına

506 sıra sayılı kanun tasarısının 8. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

“Bu Kanun hükümlerini Millî Eğitim Bakanı yürütür.”

                  

               Nevzat Korkmaz                       M. Akif Paksoy                         Mustafa Kalaycı

                      Isparta                                Kahramanmaraş                                Konya

                              Erkan Akçay                                             Muharrem Varlı

                                   Manisa                                                         Adana

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 506 Sıra Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 8 inci maddesinin “Bu Kanun hükümleri Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yürütülür.” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                          

                 Bengi Yıldız                             İbrahim Binici                         M. Nezir Karabaş

                     Batman                                     Şanlıurfa                                       Bitlis

                Pervin Buldan                             Akın Birdal                               Hasip Kaplan

                       Iğdır                                      Diyarbakır                                     Şırnak

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kanun tasarısı ile kurulması öngörülen üniversiteler ile ilgili bulunduğu Bakanlık arasındaki koordinasyonun sağlanması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

506 sıra sayılı kanun tasarısının 8. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

“Bu Kanun hükümlerini Millî Eğitim Bakanı yürütür.”

        Nevzat Korkmaz (Isparta) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Mehmet Akif Paksoy, Kahramanmaraş Milletvekili.

Buyurun Sayın Paksoy. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önergemiz hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Kıymetli arkadaşlar, AKP’nin eğitim politikası, zamanın Maarif Nazırı Emrullah Efendi’nin meşhur “Öğrenciler olmasa maarifi ne güzel idare ederdik.” sözüyle tıpatıp örtüşüyor. Dalgınlığıyla meşhur Emrullah Efendi’nin sonradan galatı meşhur olan “öğrenciler olmadan maarifi idare etme” düşüncesiyle, sırf talebe dayalı, hesapsız kitapsız üniversite açan AKP zihniyeti arasında bence hiçbir fark yoktur.

Eğitimde niceliğe verdiği önemi niteliğe vermeyen, mevcut durumda bile vakıf üniversitelerinin birçoğunun kontenjanlarının yüzde 50 civarında dolduğu, birçok devlet üniversitelerinde bazı branşlarda kontenjanların büyük oranda boş kaldığı ortamda çözüm olarak daha çok üniversite açmak, şeker hastasına daha çok bal yedirmeye benziyor.

Kıymetli arkadaşlar, yanlış anlaşılmasın, kimsenin üniversite açılmasına karşı olduğu yok. Ancak üniversitelerin başta öğretim elemanı olmak üzere kadroları yıllardır verilmeden, fiziki binaları olmadan, öğrencilerin barınma imkânları oluşturulmadan,  “Göç yolda düzelir.” mantığıyla çok sayıda üniversite açmak Türk millî eğitimine verilecek en  büyük zarardır. Zaten AKP İktidarının eğitimden anladığının bedava kitap dağıtmak, yoksulluktan anladığının yandaşları ihya eden yardım paketleri dağıtmaktan ibaret olduğunu hepimiz biliyoruz.

Bu tasarı hakkında görüşlerini açıklayan sayın milletvekilleri kendi seçim bölgelerindeki üniversitelerin sorunlarını dile getirdiler, ben de kendi seçim bölgem Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesiyle ilgili birkaç hususu yüce heyete arz etmek istiyorum.

Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi 1992 yılında kuruldu. Üniversitemize o tarihte 1.398 akademik, 960 idari kadro tahsis edildi. O tarihten bu yana geçen on sekiz yılda üniversitemize yeni kadro tahsisi yapılmadı. Sütçü İmam Üniversitesinin kadro talebi, sekiz yıllık AKP iktidarı döneminde, sırf rektör yandaş olmadığı gerekçesiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulundan geçirilmedi.

Kıymetli arkadaşlar, YÖK sizin oldu, Sayın Rektörün görev süresi de bu yıl içerisinde sona erecek. Sizden istirham ediyorum, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesine yandaş rektör atanmasını beklemeden Tıp Fakültemize talep edilen kadroları çıkarın diyorum. Bakın, sizin rektörünü yandaş kabul etmediğiniz için kadrosunu vermediğiniz üniversitemiz Türkiye'nin en modern Üniversite-Sanayi-Kamu İşbirliği Araştırma Merkezini faaliyete geçirdi. Burada Türkiye'nin en modern laboratuvarını kurdu, hatta burası bir laboratuvar merkezi hâlinde çalışıyor. Kadrosunu vermediğiniz bu üniversite, Kahramanmaraş’ta bir teknokent kurulması için Sanayi Bakanlığına başvurdu. Bakanlığın izni tamamlandığı takdirde 1 milyonu aşkın nüfusuyla Türkiye'nin 17’nci büyük ili olan sanayi kenti Kahramanmaraş daha büyük atılımlara imza atacak.

Bu memleket hepimizin. Hizmet üretirken, beytülmalin imkânlarını dağıtırken, yandaş hesabı yapmadan, hakça, adil bir mekanizma kurmak gerekir. Maalesef, bu hassasiyeti AKP İktidarında görmüyoruz. Sizin aklınız fikriniz gündem değiştirmek için siyasi manipülasyonlar yapmak, topluma millete hizmet etmek değil.

Üniversitemizin önümüzdeki öğretim döneminde 20 bini aşkın öğrencisi olacaktır. Kuruluşunda 4 fakülte, 8 meslek yüksekokuluyla faaliyetini sürdürürken şimdi 9 fakülte ve 10 yüksekokulla öğretim yapmaktadır. Biraz insaf edin, kuruluşundaki personel sayısıyla bu üniversitenin kaliteli bir öğretim yapması, proje üretmesi ne kadar mümkündür? Siz öğretimi sadece istatistik ve üniversite açmak olarak anladığınız için diğer sorunlar gündeme dahi gelememektedir. Kahramanmaraş Sütçü Üniversitesinin yurt kapasitesi 750 kişidir. Ranza atılmak suretiyle bu kapasite 1.500’e çıkarılmaktadır. 20 bin öğrenciye hizmet veren bir üniversitede bu oran son derece yetersizdir.

Sayın milletvekilleri, bu Hükûmet Kahramanmaraş’tan aldığı oyun karşılığını hizmet olarak vermemiştir. Bir Bakanınız ilköğretime SBS koyuyor, diğer Bakanınız bunu kaldırıyor. Siz seçim meydanlarında “Biz her ile üniversite açtık.” nutukları atmaya hazırlanacağınıza…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Paksoy, tamamlayınız.

MEHMET AKİF PAKSOY (Devamla) – …”Milyonlarca işsizimizin şu kadarına istihdam oluşturduk.” demek için çalışın. Ceyhan, Tarsus, Elbistan gibi büyük ilçelerimize -arkadaşlarımız daha önce dile getirdiler- teknoloji fakülteleri, hatta üniversite açılması yararlı olacaktır. Hükümete bu konuda da çalışma yapmaya davet ediyoruz.

Şimdi Türkiye’de büyük çoğunluğu vasıfsız işsizlik var. Devri iktidarınızda üniversite mezunları da işsiz kalmaya başladı. Gelecek yıllarda bu sayı daha da artacak, herkes üniversite mezunu, herkes işsiz. “Durmak yok yola devam.” diyeceksiniz.

“Herkes üniversite mezunu, herkes işsiz.” sloganınız için size kolaylıklar diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Paksoy.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir önerge.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Böylece, ikinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

İç Tüzük’ün 86’ncı maddesi gereğince oyunun rengini  belli etmek üzere ve lehte olmak üzere söz isteyen Behiç Çelik, Mersin Milletvekili.

Buyurun Sayın Çelik. (MHP sıralarından alkışlar)

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 506 sıra sayılı Tasarı’nın lehinde konuşmak üzere söz aldım. Hepinize saygılarımı sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, üniversite kurmak, üniversite tesis etmek, üniversitenin sevk ve idaresini en iyi şekilde sağlamak, üniversitelerin yasal zeminini en iyi şekilde oluşturmak sanırım kendi milletimize ve devletimize olan en önemli görevlerimizden, vecibelerimizden biri ya da birincisidir çünkü ilme hizmeti esas almayan toplumların bekası olamaz. Bu sebeple ilmi yüceltmek, ilim sahibi insanları çoğaltmak, dolayısıyla ilim sahibi insanları oluşturacak olan üniversite kurumlarını Türkiye'nin dört bir tarafına yaymak oldukça önemlidir. Bu nedenle bu çalışmanın anlamını çok iyi biliyor ve takdir ediyoruz ancak burada birkaç hususa değinmek isterim.

Üniversite kurmak, sadece başlı başına doyurucu bir hizmet olamaz. Bunun kantitesinin yanında kalitesini de gözetmek gereği ortadadır yani üniversiteyi kurarken, her ile kurarken kalite unsurunu, nitelik unsurunu da gözden ırak tutmamak gerekir. Bunu sağlamanın yolu da bilimde ve sanatta kendisini kanıtlamış, ispat etmiş değerli insanların bu kurumların ve özellikle yeni oluşturulan üniversitelerin bünyesinde görev almalarını sağlayıcı birtakım özendirici önlemleri de almak ve geliştirmek gereğini dikkatinize sunuyorum.

Elbette her ile üniversite kurulmalıdır ama bu yeterli değildir dedik. Bunun yanında, üniversiteyi kaldırabilecek diğer yerleşim birimlerinin, özellikle büyük ilçelerimizin gözetilmesini ve oralarda da üniversite oluşturulmasını özellikle belirtmek istiyorum.

Mersin Üniversitesi benim ilimde oldukça önemli roller ifa etmekte ve Mersin’in inkişafında çok önemli görevler üstlenmektedir. Mersin Üniversitesinin çok değerli bilim insanları Mersin’in sosyal, bilimsel ve kültürel hayatına oldukça önemli katkılar sağlamaktadır. Ancak Mersin gibi büyük bir ilin sadece tek bir üniversiteyle ve bir vakıf üniversitesiyle iktifa etmesi de mümkün değildir. Bu nedenle, Mersin’de, özellikle ve önemle vurgulamak isterim ki Tarsus’ta, Silifke’de ve Anamur’da öncelikle üniversite kurulması önem arz etmektedir. Yüce Meclisin bu ilçelerimizde üniversite kurulmasını da önümüzdeki günlerde, aylarda dikkate alacağını ümit ediyor ve bu beklentimi burada dikkatlerinize sunmak istiyorum.

Diğer bir konu da: Üniversitelerimizde Türkçeyle, Türk diliyle öğretimin yapılmasının zorunluluğunu vurgulamak isterim çünkü dünyanın sayılı önemli dillerinden olan ve bir sıralamaya göre dünyanın 5’inci büyük dili olan Türkçenin üniversitelerimizde bilim dili olarak kullanılması büyük önem arz etmektedir. Bu demek değildir ki başka dillere üniversitelerimiz kapısını kapatsın, bu değil. Çünkü akademik eğitim tarihi çok geniş ve köklü olan Türk tarihinde, biz Türklerde, özellikle son bin yıl içerisinde Nizamiye medreselerini, Sahnı Seman medreselerini ve buradan yetişen çağın bilim insanlarını vurgulamak isterim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çelik.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

1770’li yıllardan itibaren Batı’nın etkisiyle mühendishanelerin açıldığı ve Batılı anlamda üniversitelerin ve akademik yapıların oluşturulduğunu özellikle vurgulamak istiyorum.

Ben lehte söz almıştım. Bu konulara dikkatinizi çekerek, Türkiye’mizin gelecekte üniversiteleriyle ayağa kalkacağını özellikle vurgulayarak bu tasarının yasalaşması aşamasına gelmiş bulunuyoruz. Bunun hayırlı olmasını, yüce milletimize ve devletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.

Oyunun rengini belli etmek üzere aleyhte söz isteyen Kamer Genç, Tunceli Milletvekili.

Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 506 sıra sayılı Yasa Tasarısı ile kurulmak istenen üniversiteler var. Tabii, üniversitelere karşı çıkmak mümkün değil ama ben burada bu 1’inci maddeye bağlı 130’uncu maddedeki hükûmet tasarısında “Kayseri Üniversitesi” ve Komisyonda “Abdullah Gül Üniversitesi” olarak değiştirilen kısma karşıyım.

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi… Atatürk’ün annesinin isminin bir üniversiteye verilmesi konusunda yapılan öneriyi reddediyorsunuz ama Abdullah Gül adına üniversite kuruyorsunuz. Biraz Abdullah Gül’ü tanıtmak istiyorum.

Şimdi, Abdullah Gül biliyorsunuz Suudi Arabistan’da…

AHMET YENİ (Samsun) – “Sayın Cumhurbaşkanı” diyeceksin. Sayın Cumhurbaşkanı..

KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu kardeşim sana ne ya!

AHMET YENİ (Samsun) – Saygı duyacaksın!

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, Abdullah Gül Suudi Arabistan’da bir bankada çalışıyor, Türkiye’ye geliyor bir partinin genel başkan yardımcısı oluyor. Bu parti Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılıyor.

AHMET YENİ (Samsun) – Hâlâ oradasın değil mi? Geç kaldın, geç…

KAMER GENÇ (Devamla) – Normal olarak o parti kapatılınca parasının Hazineye gitmesi lazım ama kendisi o partide genel başkan olmasına rağmen ve genel başkan ve yönetim kurulu orada o paraları naylon fatura düzenlemek suretiyle bunları birtakım yerlere harcandı göstermek suretiyle Hazinenin parasını başka yerlere aktarıyorlar. Tabii, burada kendi katkısı olup olmasa bile bir yerde çalıştığı zaman bir kişi, eğer hakikaten memleketin böyle menfaatleri söz konusuysa en azından kendisinin bir hatası olmasa diyebilir ki: “Arkadaş, bu devletin parasıdır. Siz bunu harcayamazsınız böyle. Dolayısıyla ben sizin yönetiminizle beraber hareket etmem.” demesi lazım.

Yine kendisi Devlet Bakanıyken Kalkınma Bankasında 2 milyara yakın…

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Bunun ne alakası var?

KAMER GENÇ (Devamla) – …yiyecek içecek paralarını kendisi cebinden harcaması gerekirken Kalkınma Bankasının parasından, oradan harcatıyor. Sonra müfettiş bunu zimmet buluyor, bunu da ödemiyor.

AHMET YENİ (Samsun) – Bunların cevabını verdi.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ödemeyince bu defa mahkemeye gidiyorlar, mahkemede bu 2 milyar lirayı kendisine tahsil ettiriyorlar.

MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Niye anlatıyorsun bunları?

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, yine arkadaşımız burada AKP’nin oylarıyla Çankaya’ya gönderildi.

AHMET YENİ (Samsun) – Arkadaş değil, Cumhurbaşkanı.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, Çankaya…

AHMET YENİ (Samsun) – Nereden arkadaş oluyor be? Senin arkadaşın olur mu?

KAMER GENÇ (Devamla) – Senin arkadaşın, hadi senin arkadaşın…

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Cumhurbaşkanı…

BAŞKAN – Sayın Yeni, lütfen…

KAMER GENÇ (Devamla) – Bu Çankaya’da öyle keyfî muameleler yaptı ki mesela bunların birisi YÖK’e atadığı Başkan.

MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Sana ne ya!

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, YÖK’e atadığı Başkanın yaptığı işlemlere bakın. En son, yani rektör atamalarındaki keyfiliklerle bakın. Efendim, gidiyor, Giresun Üniversitesinde 32 oy alan kişiyi, 29 oy alan kişiyi liste dışı bırakıyor bu YÖK, YÖK Başkanı, tutuyor 1 oy alanı -yani 2 oy alıyor ama birisi kendisinin- listeye sokuyor.

Şimdi, insanlarda hak, adalet, vicdan, Allah korkusu olsa böyle bir işlem tesis eder mi? Bunun sorumlusu kim? Bunun sorumlusu Abdullah Gül.

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Cumhurbaşkanı diyeceksin, saygısız adam!

KAMER GENÇ (Devamla) – Nitekim, bunun ataması yapılırken bu YÖK Başkanı diyor ki: “Efendim, beni tembihlediler Tayyip Bey ile Abdullah Bey, ‘Aman ha, bu söylediklerimizi dışarıda söyleme, yoksa bizim ipimizi çekerler.” Ama ne söylediklerini bilmiyorum.

Şimdi, bu kişi, yine, ne oldu?

AHMET YENİ (Samsun) – Kişi değil, Sayın Cumhurbaşkanı… Öğreneceksin!

KAMER GENÇ (Devamla) – Böyle, bu tıynetteki bir adamı buraya YÖK Başkanı atıyor ve Türkiye'deki üniversitelerin seviyesini bu duruma getiriyor.

Şimdi, gelelim Anayasa’ya. Şimdi, Anayasa değişikliği yapıldı.

MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Anayasa değişikliği değil bu.

KAMER GENÇ (Devamla) – Anayasa değişikliğinde, burada temel konu: Sizin bir tek isteğiniz vardı, Anayasa Mahkemesini ele geçirmek. Bu getirdiğiniz Anayasa değişikliğiyle ne yapacak Abdullah Bey? O 4 tanesini oraya üye tayin edecek. Kimin karakterindekini oraya üye tayin edecek? İşte, YÖK Başkanının karakterindeki adamları tayin edecek. Dolayısıyla, ne yapacak? O Anayasa Mahkemesi artık Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan’ın mahkemesi olacak ve tamamen hukuktan ayrı, haktan ayrı, tamamen kendinizin zamanında -daha bir sene sonra seçime gidip gitmeyeceğiniz belli değil- öyle keyfî kanunlar çıkaracaksınız ki bu arada, bu kanunlar Anayasa Mahkemesine gitse dahi iptal etmeyeceksiniz.

Tayyip Bey bugün diyor ki size: “Bu Anayasa referandumda kabul edilirse Türkiye'nin kaderi değişecek.” Doğru söylüyor. Nasıl kaderi değişecek? Laik Türkiye Cumhuriyeti ortadan kalkacak, yerine dikta rejimi gelecek. Yani sizin burada getirdiğiniz… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sen halkına güvenmiyor musun? Sen önce halkına güven!

AHMET YENİ (Samsun) – Millete güveneceksin, millete!

KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu, arkadaş, göreceğiz. Ben şimdi burada ikaz görevimi yerine getiriyorum. Dolayısıyla ne olacak?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Türkiye Cumhuriyeti devleti, yani burada, artık cumhuriyete, laikliğe, Türkiye'nin çağdaş bir devlet olmasına uygun olan kanunlar, bunlar tamamen sizin zamanınızda yürürlüğe girecek.

Mesela, geçen gün işte Diyanet İşleri Kanunu çıkardınız. Diyanet İşleri Başkanına şu yetkiyi verdiniz: Kanunları ve tüzükleri inceler. Neye göre inceleyecek? Fetva mı verecek? Ulema mı verecek? Yani, böyle bir şey olur mu? Dolayısıyla, şimdi, bu kanuna karşı…

CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Siz de oy verdiniz?

KAMER GENÇ (Devamla) – Bu yetki Danıştaydadır. Danıştay’ın Anayasa’nın 155’inci maddesine göre ve 115’inci maddesine göre kanun tasarısı ve tüzükleri inceleme yetkisi var. Şimdi, burada aldınız kime verdiniz? Diyanet İşleri Başkanına verdiniz. Neye göre bunu inceleyecek? Tabii ki, neye göre oldu? Ulema kurallarına göre. Yani, getirilen bu kanunda Abdullah Gül adına bir üniversite açılmasının…

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Cumhurbaşkanı diyeceksin.

KAMER GENÇ (Devamla) – Abdullah Gül’le ilgili değerlendirmeleri yaptım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) - İşte sizin değer verdiğiniz konular bunlardır.

Dolayısıyla, ben bu nedenlerle bu kanuna karşıyım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

Sayın milletvekilleri, tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Alınan karar gereğince kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 14 Temmuz 2010 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 00.56