DÖNEM: 23 CİLT: 74 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
130’uncu
Birleşim
7 Temmuz 2010 Çarşamba
(Bu
Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür
belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş
alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II. - GELEN
KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, kamu yönetimine
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Esfender Korkmaz’ın
memur zamlarına ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Konya
Milletvekili Mustafa Kabakcı’nın, Nasreddin
Hoca ve Akşehir’de kutlanan 51’inci Uluslararası Nasreddin
Hoca Festivaline ilişkin gündem dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, “kamu görevlilerinin
herhangi bir parti, kişi veya zümrenin yararını veya zararını hedef alan bir
davranışta bulunamayacakları” ilkesinin çiğnendiğine ilişkin açıklaması
2.- Aydın
Milletvekili Recep Taner’in, kamu gücünü yanlı ve yandaşlarının talepleri
doğrultusunda kullananları, bu emri verenleri ve uygulamaya alet olanları
kınadığına ilişkin açıklaması
3.- Konya
Milletvekili Orhan Erdem’in, Nasreddin Hoca
şenliklerine ve gülen yüzlere çok ihtiyacımız olduğuna ilişkin açıklaması
4.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Nasreddin Hoca
şenliklerinin Kültür ve Turizm Bakanlığınca desteklenerek uluslararası boyutta
bir kültür şenliğinin yapılmasının daha faydalı olacağına ilişkin açıklaması
5.- Aydın
Milletvekili Mehmet Erdem’in, yetkileri artırılan il genel meclislerinin
yetkilerini tarafsız kullanması gerektiğine ilişkin açıklaması
6.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Nasreddin
Hoca’nın mizahından siyasilerin ders çıkarması gerektiğine ilişkin açıklaması
7.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Adıyaman Milletvekili
Ahmet Aydın ve Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin
konuşmasındaki, BDP Grubuna yönelik “Etnik milliyetçilik yapıyorlar.”
ifadelerine ilişkin açıklaması
8.- Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Samsun Milletvekili
Suat Kılıç’ın, konuşmasındaki, bir hakkın suistimal
edildiği yönündeki ifadelerine ilişkin açıklaması
9.- Samsun
Milletvekili Suat Kılıç’ın, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunu tehdit
etmediğine, Meclise dayatmada bulunmadığına, sözlerinin çarpıtıldığına ilişkin
açıklaması
10.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, Türkiye’de yalnızca Ayla Akat
Aka’nın partisinin kapatılmadığına, CHP’nin de 2 defa kapatıldığına ve akan
kanın durmasını kendilerinin de istediğine ancak “Operasyonlar dursun.”
mantığını kabul etmediklerine ilişkin açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 22 milletvekilinin, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi
hastalığı konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/813)
2.- Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 19 milletvekilinin, yaşlıların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/814)
3.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 20 milletvekilinin, kırmızı et sektöründeki
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/815)
4.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan ve 24 milletvekilinin, yatılı ilköğretim bölge
okullarındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/816)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/758) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 7/7/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP
Grubu önerisi
2.- (10/542) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 7/7/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP
Grubu önerisi
3.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve arkadaşları
tarafından TBMM Başkanlığına verilmiş olan usta öğreticilerinin sorunları ile
ilgili Meclis Araştırması Önergesi’nin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 7/7/2010
Çarşamba günkü birleşimde görüşülmesine ilişkin CHP Grubu önerisi
VIII.- DİSİPLİN CEZASI İŞLEMLERİ
1.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakık’a, yaralayıcı ifadeleri
nedeniyle Oturum Başkanınca kınama cezası verilmesi
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Samsun Milletvekili
Suat Kılıç’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
2.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
3.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Samsun Milletvekili
Suat Kılıç’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
4.- Dışişleri
Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, Adana Milletvekili Yılmaz
Tankut’un, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
5.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Dışişleri
Bakanı Ahmet Dağvutoğlu’nun, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
6.- Dışişleri
Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
7.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, İstanbul Milletvekili
Şükrü Mustafa Elekdağ’ın, grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
8.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
3.-
Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana
Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S.
Sayısı: 458)
4.- Dışişleri
Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/892) (S. Sayısı: 524)
5.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı;
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş ve 4 Milletvekilinin Benzer
Mahiyetteki Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/845, 1/884, 2/701)
(S. Sayısı: 506)
XI.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Bursa’da
teknik üniversite kurulmasına ilişkin muhalefet partisi milletvekillerine ait
kanun teklifinin 506 sıra sayılı Kanun Tasarısı’yla Komisyonda
birleştirilmemesi nedeniyle bu kanun tasarısının görüşülmemesi gerekirken
işleme alması nedeniyle Oturum Başkanının tutumu hakkında
XII.- OYLAMALAR
1.- Dışişleri
Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanun Tasarısı’nın oylaması
XIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli merkezdeki
yatırımlara ve faaliyetlere ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat
Ergün’ün cevabı (7/14542)
2.- Şanlıurfa
Milletvekili İbrahim Binici’nin, bir okulun yol
sorununa ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun
cevabı (7/14735)
3.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, millî sarayların bazı faaliyetlerde kullanımına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/14784)
4.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Zonguldak’ta maden ocağında meydana gelen
patlamaya ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/14785)
5.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Zonguldak’taki maden ocağı
kazasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/14807)
6.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, maden işletmelerinin
denetimine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/14808)
7.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, bir yargı kararının
uygulanmasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/14811)
8.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Simav ilçesinde fen lisesi
açılmasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun
cevabı (7/14827)
9.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya Şeker Fabrikasının
pancar kotasının düşürülmesine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat
Ergün’ün cevabı (7/14834)
10.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, sel ve don afetlerinden zarar gören çiftçilerin
zararlarının karşılanmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı (7/14860)
11.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, maden kazalarını önlemek amacıyla alınacak
tedbirlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/14864)
12.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, doğal gaz anlaşmalarına ve İran’a al ya da öde
kapsamında para ödenip ödenmediğine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14901)
13.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, ormanlık ve zeytinlik
alanlarda madencilik faaliyeti yapılabilmesine izin veren yasa tasarısına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/14903)
14.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, maden işletmelerinin
denetimine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/14904)
15.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, TKİ’nin Yönetim ve
Denetim Kurulu üyelerinin gelirlerine ve milletvekili adayı olup olmadıklarına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/14905)
16.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’da tarım sigortası uygulamasına,
- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, hububat alım
fiyatlarının açıklanmasına,
- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, ormanlık ve zeytinlik
alanlarda madencilik faaliyeti yapılabilmesine izin veren yasa tasarısına,
Kütahya’nın sel
felaketi nedeniyle tarımsal kredi borçları ertelenen iller kapsamına
alınmamasına,
Doğu Anadolu
Organik Hayvancılık Projesi’ne,
- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, buğday üretiminde
yaşanan sorunlara ve üreticilerin desteklenmesine,
İlişkin soruları
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/14943), (7/14944), (7/14945), (7/14946),
(7/14947), (7/14948)
17.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Osmaniye Organize
Sanayi Bölgesinin Yönetim ve Denetim Kurulu üyelerine ilişkin sorusu ve Sanayi
ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/14957)
18.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, bazı tarımsal projelere,
- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, hububat desteklemeleri ve TMO’nun hububat
alımlarına,
- Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, kırsal kalkınma yatırımları kapsamında destek
verilen firmalara,
- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, Ukrayna’ya yapılan yaş
sebze ve meyve ihracatındaki sorunlara,
- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa’da don felaketinden zarar gören üzüm
üreticilerinin tarımsal kredi borçlarının ertelenmesine,
Tarım havzaları
üretim ve destekleme modeline,
Tarımda havza
modelinin uygulanmasına,
- Manisa
Milletvekili Ahmet Orhan’ın, Manisa’da yaşanan zirai don afetine ve çiftçilerin
zararlarına,
İlişkin soruları
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/15026), (7/15027), (7/15028), (7/15029),
(7/15030), (7/15032), (7/15033), (7/15031)
19.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, büyük mağazalara yönelik düzenleme
yapılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat
Ergün’ün cevabı (7/15055)
20.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, bir RTÜK üyesiyle
ilgili açıklamasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç’ın cevabı (7/15096)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.03’te açılarak dört oturum yaptı.
İstanbul
Milletvekili Nusret Bayraktar’ın, Bayındırlık ve
İskân Bakanı Mustafa Demir’le birlikte Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonu üyelerinin Van ili ve çevresine yaptıkları ziyarete ilişkin gündem
dışı konuşmasına Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay
cevap verdi.
Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekici, Çin Halk Cumhuriyeti Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde
yaşanan olayların yıl dönümüne ve Türkiye'nin bu konuda izlemesi gereken
politikalara,
İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam, kamu yatırımları nedeniyle mağdur olan esnaf ve
sanatkârların durumuna,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Van Milletvekili
İkram Dinçer, Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa
Demir ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Başkanı Nusret Bayraktar’ın Başkanlığında komisyon üyeleriyle
birlikte Van’da yaptıkları temas ve incelemelere,
Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk, Akkuyu’da
nükleer santral kurulmasını istemeyen Nükleer Karşıtı Platform mensuplarının
Meclis kapısında basın açıklaması yapmak istemeleri üzerine gözaltına alınmalarına
ve gözaltına alınan bu kişilerin derhâl serbest bırakılması gerektiğine,
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru, 5 Temmuz 2009 tarihinde Urumçi’de
Doğu Türkistan Türklerine yapılan saldırıyı şiddetle kınadığına ve ata
yurtlarında yaşayan soydaşların meselelerine sahip çıkılması gerektiğine,
Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu, Edirne Kapıkule’deki
tır kuyruğuna,
Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan, küresel ısınmadan ve aşırı yağışlardan dolayı
mağdur olan haşhaş ve tahıl üreticilerinin sorunlarına ve Türkiye Elektrik
Kurumunun elektrik faturalarının ödeme tarihinde yaptığı değişikliğe,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır ve 19 milletvekilinin,
sendikal hakların önündeki engellerin (10/809),
Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 24 milletvekilinin, kamu yönetiminde
teşkilatlanmaya ilişkin kanunlardaki farklı düzenlemelerin (10/810);
Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan ve 19 milletvekilinin:
Enerji
sektöründeki sorunların (10/811),
Siyasi partiler
ve seçim sistemindeki sorunların (10/812),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin
gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı
açıklandı.
Gündemin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmında yer alan:
(10/269) esas
numaralı, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde ortaya çıkan orman
yangınlarıyla ilgili iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön
görüşmelerinin Genel Kurulun 6/7/2010 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP,
(10/479) esas
numaralı, yenilenebilir enerji potansiyelinin araştırılarak enerjide
bağımlılığın azaltılması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin görüşmelerinin Genel Kurulun 6/7/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP,
23 Haziran 2010
tarihinde, Tunceli Milletvekili Kamer Genç ve arkadaşları tarafından (380 sıra nolu) Tunceli ilindeki depremin etkileri ve boyutları ile
(379 sıra nolu) Doğu Anadolu fay hattında
oluşabilecek depremlere karşı alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye
Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergelerinin, Genel
Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 6/7/2010 Salı günkü birleşimde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde birlikte yapılmasına ilişkin CHP,
Grubu önerileri
yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır, BDP grup önerisine,
Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir, CHP grup önerisine,
Sinop
Milletvekili Engin Altay, yedi gündür tatilde olan Başbakanın, yerine bir
Başbakan vekili tayin edip etmediğini bilmediklerine,
Muş Milletvekili
Nuri Yaman, sel ve su baskınlarına karşı Afet Acil Yardım Başkanlığı ile
illerdeki afet acil il müdürlüklerinin görevlerini yapmadıklarına,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, 657 Sayılı Devlet
Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/398) İç
Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi,
yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmedi.
Gündemin “Sözlü
Sorular” kısmının:
1’inci sırasında bulunan (6/1077),
70’inci ” ” (6/1336),
72’nci ” ” (6/1338),
78’inci ” ” (6/1362),
89’uncu ” ” (6/1392),
94’üncü ” ” (6/1403),
100’üncü ” ” (6/1424),
112’nci ” ” (6/1449),
122’nci ” ” (6/1463),
123’üncü sırasında bulunan (6/1466),
128’inci ” ” (6/1479),
135’inci ” ” (6/1511),
143’üncü ” ” (6/1524),
205’inci ” ” (6/1625),
243’üncü ” ” (6/1691),
282’nci ” ” (6/1753),
300’üncü ” ” (6/1793),
311’inci ” ” (6/1808),
312’nci ” ” (6/1809),
313’üncü ” ” (6/1810),
364’üncü ” ” (6/1884),
385’inci ” ” (6/1922),
424’üncü ” ” (6/1978),
426’ncı ” ” (6/1981),
432’nci ” ” (6/1990),
444’üncü ” ” (6/2005),
537’nci ” ” (6/2110),
Esas numaralı
sözlü sorulara Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer
cevap verdi; soru sahiplerinden Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu, İstanbul Milletvekili Sacid
Yıldız, Giresun Milletvekili Murat Özkan ve Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz de cevaplara karşı görüşlerini açıkladılar.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2’nci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),
3’üncü sırasında
bulunan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına
Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para
Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/761)
(S. Sayısı: 458),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
4’üncü sırasında bulunan
ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak
bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen ve görüşmelerine devam olunan,
Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/892) (S. Sayısı: 524) 24’üncü maddesine kadar
kabul edildi.
Adana
Milletvekili Kürşat Atılgan, konuşmasında, küresel güç ve bölgesel güçle ilgili
söylediklerinin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu
tarafından değişik şekilde ifade edildiğine,
İzmir Milletvekili
Oktay Vural, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun,
NATO Genel Sekreteriyle ilgili soruya verdiği cevaba,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in,
şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.
7 Temmuz 2010
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime
23.58’de son verildi.
Nevzat PAKDİL |
Başkan
Vekili |
|
Murat ÖZKAN Fatih
METİN |
Giresun Bolu |
Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
No.: 174
II.- GELEN KÂĞITLAR
7 Temmuz 2010 Çarşamba
Raporlar
1.- Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Harçlar Kanununda ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Ordu Milletvekili
Rahmi Güner'in; 3717 Sayılı Adli Personel ile Devlet
Davalarını Takip Edenlere Yol Gideri ve Tazminat Verilmesi ile 492 Sayılı
Harçlar Kanununun Bir Maddesinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanun ve 657
Sayılı Kanunun 152 nci Maddesinin "II-Tazminatlar"
Kısmının (G) Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Konya
Milletvekili Kerim Özkul ve 4 Milletvekilinin; Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kahramanmaraş
Milletvekili Veysi Kaynak'ın; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/886, 1/838, 2/599, 2/712, 2/727) (S. Sayısı:536) (Dağıtma tarihi: 7.7.2010)
(GÜNDEME)
2.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Arap Devletleri Ligi Arasında Türkiye’de Bir Misyon
İhdas Edilmesine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/903) (S. Sayısı:537) (Dağıtma
tarihi: 7.7.2010) (GÜNDEME)
3.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Türkiye Cumhuriyetinde
Akkuyu Sahasında Bir Nükleer Güç Santralinin Tesisine
ve İşletimine Dair İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/902) (S.
Sayısı: 538) (Dağıtma tarihi: 7.7.2010) (GÜNDEME)
4.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Nükleer Bir
Kazanın Erken Bildirimine ve Nükleer Tesisler Hakkında Bilgi Değişimine Dair
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/850) (S. Sayısı: 539) (Dağıtma tarihi: 7.7.2010) (GÜNDEME)
5.- Nükleer
Enerjinin Barışçıl Amaçlarla Kullanımına Dair Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/842) (S.
Sayısı: 541) (Dağıtma tarihi: 7.7.2010) (GÜNDEME)
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, Gazze’ye yardım için
toplanan paralara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2136) (Başkanlığa
geliş tarihi: 24/06/2010)
2.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, bankalara olan tüketici
borçlarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) sözlü
soru önergesi (6/2137) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)
3.- Niğde Milletvekili
Mümin İnan’ın, Barzani’nin Türkiye ziyaretine ilişkin Dışişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/2138) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)
4.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, fizik tedavi ve rehabilitasyon
hizmetlerinin yeterliliğine ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi
(6/2139) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)
5.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, sağlık hizmetlerine ve personele yönelik bir
uygulamaya ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/2140) (Başkanlığa
geliş tarihi: 28/06/2010)
6.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, kayıt dışı ekonomiyle mücadeleye ilişkin Maliye
Bakanından sözlü soru önergesi (6/2141) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)
7.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, şeker
fabrikalarında çalışan mevsimlik işçilerin sorunlarına ilişkin Maliye
Bakanından sözlü soru önergesi (6/2142) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)
8.- Batman
Milletvekili Bengi Yıldız’ın, Şeyh Said ve
arkadaşlarının mezar yerlerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2143)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)
Yazılı
Soru Önergeleri
1.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halis’in, bir türbenin yakınına taş ocağı açılmasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15322) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/06/2010)
2.- Uşak
Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, bilişim
projelerine ve yerli kaynak kullanımına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/15323) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/06/2010)
3.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, Anayasa değişikliğinin iptali için Anayasa
Mahkemesine yapılan başvuruya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/15324) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/06/2010)
4.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Kıbrıs Türk Hava
Yollarının uçuş izinlerinin iptaline ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/15325) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/06/2010)
5.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, TOKİ’nin
yapacağı askeri karakol ve hizmet binalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/15326) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)
6.- Denizli Milletvekili
Ali Rıza Ertemur’un, Denizli Devlet Hastanesinde bir
çocuğun hayatını kaybetmesine yönelik iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/15327) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)
7.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, yabancılara toprak satışına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15328) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)
8.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, vergi konusunda bilgi
istemenin ücrete tabi tutulacağı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/15329) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)
9.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, YÖK’ün bazı unvanları
teknik hizmetler sınıfına almasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/15330) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)
10.- Hatay
Milletvekili İzzettin Yılmaz’ın, terör mağduru özel güvenlik görevlilerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15331) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)
11.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, İsrail’in Mavi Marmara
Gemisine saldırısına karşı yapılan girişimlere ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/15332) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)
12.- Kocaeli
Milletvekili Hikmet Erenkaya’nın, kamulaştırma
ödemelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15333) (Başkanlığa
geliş tarihi: 28/06/2010)
13.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekici’nin, Başbakana yönelik yakın
koruma hizmetlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15334)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)
14.- Manisa
Milletvekili Şahin Mengü’nün, Mavi Marmara gemisine
yapılan saldırıya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15335)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)
15.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, KİT’lerin bazı
ihalelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15336) (Başkanlığa
geliş tarihi: 28/06/2010)
16.- İstanbul
Milletvekili Ufuk Uras’ın, Bandırma’daki bazı çevre sorunlarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15337) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)
17.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Milli Güvenlik Siyaset
Belgesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15338) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28/06/2010)
18.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, G-20 zirvesindeki
görüşmelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15339) (Başkanlığa
geliş tarihi: 28/06/2010)
19.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halis’in, insan hakları ihlallerine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/15340) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)
20.- Uşak
Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, bazı internet
sitelerine erişimin engellenmesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/15341) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)
21.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Adalet Bakanlığında Amerikalı bir danışmanın
bulunduğu iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/15342)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)
22.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Abant Platformundaki bir açıklamaya ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/15343) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)
23.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in, işten çıkarılan bir
kişiyle ilgili bazı iddialara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/15344) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/06/2010)
24.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halis’in, tersanelerdeki iş kazalarına ilişkin Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/15345) (Başkanlığa geliş
tarihi: 24/06/2010)
25.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, yerel yönetimlerin
sosyal güvenlik kuruluşlarına olan borçlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/15346) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)
26.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun,
iskan verilen bazı arazilere el konulduğu iddiasına ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından yazılı soru önergesi (7/15347) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)
27.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un,
Kahramanmaraş’a atık su arıtma tesisi yapımına ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından yazılı soru önergesi (7/15348) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)
28.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, TRT’ye naklen yapılan atamalara ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç)
yazılı soru önergesi (7/15349) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)
29.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekici’nin, TRT Strateji Daire
Başkanlığına yapılan atamaya ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/15350)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)
30.- Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekici’nin, Vakıflar Genel
Müdürlüğüne ait bazı arazilerin takasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi
(7/15351) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)
31.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, istisnai memuriyet kadrolarının kullanımına ve
TRT’ye naklen yapılan atamalara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi
(7/15352) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)
32.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, TRT’ye naklen atanan personele ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç)
yazılı soru önergesi (7/15353) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)
33.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, İTKİB’in bir yan
kuruluşunun faaliyetlerine ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Zafer Çağlayan)
yazılı soru önergesi (7/15354) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)
34.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, İTKİB’in bir yan
kuruluşunun faaliyetlerine ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Zafer Çağlayan)
yazılı soru önergesi (7/15355) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)
35.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Somalili korsanların kaçırdığı bir gemiye ilişkin
Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15356) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/06/2010)
36.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Kırgızistan’a yapılan yardımlara ilişkin
Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15357) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)
37.- Batman
Milletvekili Bengi Yıldız’ın, elektrik dağıtım şirketlerinin denetimine ilişkin
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/15358) (Başkanlığa
geliş tarihi: 24/06/2010)
38.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, TEDAŞ’ın
kapsam dışı personeline ve elektrik dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesine
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/15359)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)
39.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, terör olaylarının oluşturduğu mağduriyete ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15360) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/06/2010)
40.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, bir köye kanal ve gölet yapılmasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15361) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)
41.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, bir tesisin ruhsat sorununa ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/15362) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)
42.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, bazı kadın ölüm
olaylarının araştırılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/15363) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)
43.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, açılım projesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/15364) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)
44.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, bir Valinin yaptığı
konuşmaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15365)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)
45.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, İran sınırında bir
kişinin ölümü olayına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/15366) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)
46.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, açılım kapsamında düşünülen
bazı konulara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15367)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)
47.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Kamu Düzeni ve
Güvenliği Müsteşarlığına yapılan atamalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/15368) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)
48.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, pasaport harçlarında yapılan indirime ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/15369) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/06/2010)
49.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, gelir uzmanlarının bazı sorunlarına ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/15370) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)
50.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un,
Kahramanmaraş’ta yetiştirilen şeker pancarlarının Malatya Şeker Fabrikasına
sevk edilmesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/15371)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)
51.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, bazı lise müdürleri hakkındaki iddialara
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/15372) (Başkanlığa
geliş tarihi: 25/06/2010)
52.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, okullarda başarıyı artırmaya ve özel okul
adlarında kullanılan bazı kelimelere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/15373) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)
53.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, bazı sorunlara ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/15374) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)
54.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, bazı atamalara ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/15375) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)
55.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, eğitim çalışanlarının özlük haklarının
iyileştirilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/15376) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)
56.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Eğitim ve Fen-Edebiyat fakültelerinden mezun
olmayan öğretmenlerin öğretmenlikten alınmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/15377) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)
57.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Milli Eğitim Şuralarına ve suç oranı
artışına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/15378)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)
58.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, Yatağan’daki bir liseye isim verilmesine ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/15379) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25/06/2010)
59.- Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, bir ilköğretim okulunun kapatılmasına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/15380) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)
60.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, ücretsiz kitapların özel kargo ile
gönderilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/15381)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)
61.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinin
toplatıldığı iddiasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/15382) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)
62.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, bir sendika yöneticisi hakkındaki iddialara
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/15383) (Başkanlığa geliş
tarihi: 24/06/2010)
63.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Edremit Devlet Hastanesindeki doktor
ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/15384) (Başkanlığa
geliş tarihi: 25/06/2010)
64.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Osmaniye’deki sağlık
kurum ve kuruluşları ile çalışanlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/15385) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)
65.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, bir alkol ve madde bağımlılığı tedavi merkezinin
kapatılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15386) (Başkanlığa
geliş tarihi: 25/06/2010)
66.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, bazı ilaçların uzman hekimce reçete edilme
zorunluluğuna ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/15387)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)
67.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un,
Kahramanmaraş bağlantılı bazı yol çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/15388) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)
68.- Uşak
Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, bir internet
sitesiyle ilgili sorunlara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/15389) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)
69.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, PTT personelinin özlük haklarına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/15390) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)
70.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, Çankırı-Kastamonu
yolu İndağı geçişinin yapımına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/15391) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)
71.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, Kıbrıs Türk Hava Yollarının
durumuna ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/15392)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)
72.- Uşak
Milletvekili Osman Coşkun’un, bilişim projelerine verilen destek ve hibelere
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/15393) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28/06/2010)
73.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, sınırla ilgili bir
açıklamaya ilişkin Devlet Bakanından (Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi
(7/15394) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)
74.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, bazı kadın ölüm
olaylarına ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi
(7/15395) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 22 Milletvekilinin, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi
hastalığı konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/813)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06.05.2010)
2.- Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 19 Milletvekilinin, yaşlıların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/814) (Başkanlığa geliş tarihi:
06.05.2010)
3.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 20 Milletvekilinin, kırmızı et sektöründeki
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/815) (Başkanlığa geliş
tarihi: 06.05.2010)
4.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan ve 24 Milletvekilinin, yatılı ilköğretim bölge
okullarındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/816)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06.05.2010)
7 Temmuz 2010 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.03
BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu),
Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
130’uncu Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, kamu yönetimindeki hassasiyetlere dayalı söz
isteyen Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’a aittir.
Sayın Uzunırmak, buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, kamu yönetimine ilişkin gündem dışı konuşması
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, sizi ve değerli
milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.
Bugün gündem dışı olarak kamu yönetimi ve hassasiyetleri hakkında
söz aldım. Saygılarımı sunuyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, kamu gücünü ve kaynağını
kullanırken demokrasi, siyaset ve devlet ilişkileri hep tartışılagelmiştir
ve hâlen de tartışılmaya devam etmektedir.
Değerli milletvekilleri, Aydın, AKP’nin 2007 seçimlerinde yüzde
olarak en az oy aldığı illerden birisidir. Bunun yanında, Hükûmetin
taraf olduğu referandumda da Hükûmetin aleyhine
“hayır” oyunun yoğunlukta çıktığı bir ildir. Devamında, 2009 mahallî idareler
seçiminde de il genel meclisinde Aydın, tercihlerini Hükûmetin
aleyhinde olarak kullanmış ve AKP, il genel meclisinde çoğunluğunu
kaybetmiştir. Dolayısıyla, kamu yönetimi görev alanlarının Hükûmetin
farklı, yerel halkın farklı tercihlerde kullandığı bir sistem içerisinde
yönetim güçlüklerini anlayışla karşılıyorum ama maalesef bazı kamu
yöneticilerinin de kamu gücünü ve kaynağını kullanırken iktidar yanlısı olarak
bir zulüm uygulaması içerisinde, cezalandırma uygulaması içerisinde güç ve
kaynak kullanımına da sizlerin dikkatini çekmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, 2009 seçim yılında, il genel
meclisinden köy yardımları, 4 trilyon liralık kaynağın 3,89 trilyon lirası bir
ayda, ocak ayında seçimlerden önce kullanılmış ve daha sonra da 800 bin lira
gibi bir parayla bir yıl bitirilmiştir ve bugün yedinci ay olmasına rağmen
maalesef il genel meclisindeki Hükûmetin aleyhindeki
tablodan kaynaklanan tercihle Vali Bey tarafından hâlen daha köy yardımları
onaylanmamıştır. Bu, kamu kaynağının doğru, adaletli ve yerinde kullanılmaması,
hatta ve hatta il genel meclisinin hiçe sayılması anlamına gelmektedir ve
makamdan kaymakamlara “Özel kaleme gelen AKP milletvekilleri ile muhtarlar
bekletilmeyecek.” diye talimatlar verilerek ve kaymakamlarla daha başka
ilişkiler içerisinde köy muhtarlarına baskılar yapılarak, il genel meclisi yok
sayılarak, iktidar dışındaki milletvekilleri yok sayılarak, dolayısıyla halk
iradesi yok sayılarak kamu gücü ve kamu kaynakları adaletli, etkin, yerinde,
verimli kullanılamaz. Devlet makamı
olan valilik herkesi kucaklayarak eşit mesafede olmazsa demokrasi, siyaset,
devlet bilinç ve kültürü yerleştirilemez.
Atanan veya seçilen bütün makamlar geçicidir, devlet bakidir.
Aydın, her yerde olduğu gibi, çok, atanan ve seçilen nitelikli devlet
adamlarını gördü ve görmeye devam edecektir.
Özel ve devlet hayatımızda yaşadıklarımızdan ders çıkarmalıyız,
başarılarımızı geliştirip büyütmeli, hatalarımızı tekrarlamamalıyız. Devlet
adamlığı, tartışmalı hayatları, siyasette keskin taraflılığı kaldırmaz.
Devletin valisi, her kesimden insanın olduğu, sevinç ve
üzüntülerin paylaşıldığı halka açık törende vatanseverlik, milliyetçilik işini
en iyi yapmaktır. “Bu Hükûmet, AKP Hükûmeti, cumhuriyet hükûmetleri
içinde işini en iyi yapan hükûmettir.” diyerek,
vesaire gibi sözlerle tercihini ortaya koyarak kamu kaynak ve gücünü
yönlendirmemelidir, taraf olarak kullanmamalıdır.
Hatırda kalan, Sayın Başbakanın, Sayın eski CHP Genel Başkanı
Deniz Baykal Beyefendi’ye “Ben senin memurun muyum?” ifadesinden örneklenerek,
il genel meclisine ve il genel meclisi üyelerine “Ben sizin memurunuz muyum?”
diyerek bir vali hiçe saymamalıdır.
Bizler, seçilenler, atananlar, yasaların, kamunun ve özellikle ve
özenerek halkın seçtiği, hem birbirimizin hem halkın memurlarıyız kıymetli
milletvekilleri.
Orada, Aydın’da çok enteresan gelişmeler vardır; mahkeme kararları
hiçe sayılmaktadır. Yönetim âdeta taraf olarak sendikalar arasında…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Çok acı örneklerle sizleri uyandırmak
istiyorum.
Değerli milletvekilleri, 2006 yılında sağlık sendikasından, Hükûmet yanlısı sendikadan istifa etmiş bir doktor geçici
görevlendirmelerle 2009-2010 yılları arasında Aydın’ın bir ucundan bir ucuna
dört defa, beş defa tayini çıkartılmış ve bu hanımefendinin iki tane özürlü
çocuğu vardır ve bu hanımefendi maalesef intihar etmiştir değerli arkadaşlar.
Mahkeme kararları olmasına rağmen bu görevleri sürdürülmüştür bu
hanımefendinin. Mahkeme kararları olmasına rağmen ildeki okul müdürü Cihan
Şahin görevine iade edilmemiş ve okula baskın yapılmış, okul müdürünün
bilgisayarına el konulmuştur. Bu, bir mahkeme kararı olmadan yapılması mümkün
olmayan bir uygulamadır.
Daha yeni, Köy Hizmetlerindeki bazı siyasi düşünceleri ve
sendikaları farklı olduğu için haklarını arayan insanlar “Serçeköy”
diye Köy Hizmetlerinin hurda deposu olan oturma mekânları ve ihtiyaçlarını
karşılama mekânları olmayan bir yere tayinleri çıkartılmıştır 70 kişinin.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uzunırmak.
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Bu uygulamalardan bir an önce
dönülmesini, kamu gücünün parti devleti olmaya doğru gidişine son verilmesini
herkese saygılarımı sunarak uyarıyorum ve dikkate alınmasını rica ediyorum.
Saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
HULUSİ GÜVEL (Adana) – Sayın Başkan, sayın konuşmacının konuşmasına
katkı koymak amacıyla sisteme girmiştim. İç Tüzük 60’a göre kısa bir
değerlendirme yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Sayın konuşmacının konuşmasına katkı koymak olmaz da
Sayın Güvel çok kısa bir söz talebiniz vardır, o
değerlendirilebilir. Çünkü sayın konuşmacıların her konuşmasına katkı vermek
isterse 500 vekil mesela 500’ünü birden konuşturmam lazım! Çok kısa bir sözün
olursa olur yani, onu ben veririm. O gündem dışı konuşma ayrı, sizinki ayrı,
ona bakanlar cevap verebilir. Vekillerin böyle gündem dışılara
bir katkı… Çok kısa bir söz için ben size söz vereyim ama bu gerekçeyle
veriyorum yani onunkine katkı değil. Belki Sayın Uzunırmak
katkı da istemeyebilir sizden yani.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, “kamu görevlilerinin herhangi bir parti, kişi
veya zümrenin yararını veya zararını hedef alan bir davranışta
bulunamayacakları” ilkesinin çiğnendiğine ilişkin açıklaması
HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; kamu yönetiminin bir siyasi
anlayışa teslim edildiği böyle bir dönem cumhuriyet tarihinde hiç
görülmemiştir. Kamu Görevlileri Etik Davranış İlkeleri ve Başvuru Usul ve
Esasları Hakkında Yönetmelik’te açıkça ifade edilmiş
bulunan kamu görevlilerinin herhangi bir siyasi parti, kişi veya zümrenin
yararını veya zararını hedef alan bir davranışta bulunamayacakları ilkesi
açıkça çiğnenmektedir. Hiçbir dönemde devletin valileri böylesine partizanca
davranmamıştır. Rektör atamalarından tutun da basit ihalelere kadar, hiçbir
hassasiyet gözetilmeden, yalnızca siyasi aidiyete bakılarak tercihler
yapılmaktadır. Neredeyse AKP il başkanlarından…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Güvel, teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer arkadaşlarım, burada tabii ki kamu görevlileri veya diğer
görevliler hakkında genellemelere gitmekten ziyade, eğer bir unsur varsa ilgili
mercilere başvuruda bulunmak hepimizin hakkıdır. Bu hususta gerekeni yapmak…
Tabii ki siyaset kurumunda, burada gündeme getirilebilir siyasiler tarafından
ama ilgili mercilere belirtmek daha uygun olur diye ben şahsen düşünüyorum. O
şekilde…
Esfender Hocam, buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
(Devam)
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz’ın memur
zamlarına ilişkin gündem dışı konuşması
ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; saygılar sunuyorum.
Konuşmam, memur zamlarıyla ilgili ve konuşmamın başlığı “Memur
siyasi giyotin altında”dır.
Değerli arkadaşlar, kamu hizmetleri bir ülkenin kalkınması için,
refah için ve sosyal düzen için çok gerekli ve vazgeçilmez şarttır. Bu düzeni
sağlayan, bu düzeni devam ettiren, memurlardır. Eğer memurlara biz hakkını
vermezsek, bu düzen açısından birtakım sorunlar ortaya çıkar.
Türkiye’de bugün fiilî işsizlik oranı yüzde 21’dir. Bu fiilî
işsizlik oranı memurlar için de bir baskı olarak kullanılıyor. Nasıl
kullanılıyor? Deniliyor ki: “Elindekiyle yetin, başka hak isteme.” Bu anlamda
memurların üç temel sorunu var: Biri’nci, memur
maaşları hem birtakım istatistiki oyunlarla ortalama
enflasyonun altında tutuluyor hem de memura büyümeden, verimlilik artışından
refah payı verilmiyor. İki, memurun sendikal haklarına sınır getirilmiştir. Üç,
memur siyasi giyotin altındadır, memurun inançları baskı altındadır, memurun
anayasal güvencesi tasallut altındadır.
Değerli arkadaşlar, artışla ilgili çok basit ve çok görünür bir
yanlışlık yapılıyor. Birinci altı ay, enflasyon tahminine göre memura yüzde 2,5
zam verildi ama enflasyon 3,59 oldu ocak-haziran arası, fark 1,06. Değerli
arkadaşlar, şimdi, memurlar her ay maaş alıyor. Enflasyon hesabında -bakın, iyi
dinleyin; bu, yeni bir yaklaşımdır arkadaşlar- yıllık enflasyon değil, altı
aylık enflasyon değil ortalama enflasyonu kullanmak zorundayız. Eğer on iki
aylık ortalama enflasyona bakarsak, haziran ayında ortalama enflasyon, TÜFE
oranı yüzde 7,41’dir. Bu demektir ki memura 1,06 değil, 2,5’un üzerine 4,8 puan
fark vermemiz lazım. Yani bu durum karşısında, ikinci yarıda memur maaşlarındaki
artış yüzde 7,06 olmalıdır. Bu farkı da, üstelik, hem
verilmesi gerekiyor hem de yıl sonunda verilen farkın da bir anlamı kalmıyor
çünkü yıl sonunda verilen fark geçmiş harcamalara çare olmuyor. Ayrıca, bugün
diyoruz Türkiye yüzde 6 kalkınacak, büyüme yüzde 6 olacak. Peki
arkadaşlar, bu yüzde 6 büyüme kime gidiyor? Sermaye sahibine gidiyor. Kime
gidiyor? İş adamına gidiyor. Peki memurun, işçinin bu
kalkınmada, bu büyümede katkısı yok mu? Neden memura bir refah payı verilmiyor?
Yani millî gelir artırıyorsa bunun içinde memurun da önemli bir işlevi var, bir
fonksiyonu var. Dolayısıyla burada 2010 yılında memura 2,5 artı 2,5 artı
enflasyon farkı değil, baştan yüzde 14 zam yapılmalıydı. Yüzde 14 zam
yapılmadığı sürece memur bu düzenden hakkını alamıyor dolayısıyla reel
ücretleri, reel gelirleri enflasyonun altında kalıyor.
Değerli arkadaşlar, memurun sendikal hakları da elinden alınıyor.
Bakın, bir uzlaşma kurulu teklifi geldi. Bu Anayasa gerçekleşirse bu yeni
uzlaşma kurulu ücretleri, nihayet olarak maaşları tayin edecek ama uzlaşma
kurulunun kararları da kesin olacak. Şimdi, memur uluslararası bazı yasalara
göre işi bırakma gibi bazı eylemler yapıyordu ama uzlaşma kurulu kararları
kesin olacağı için artık bu uzlaşmayı yapamayacak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Korkmaz, konuşmanızı tamamlayınız, buyurun efendim.
ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, memura toplu
sözleşmeli grevli sosyal hakların verilmesi gerekiyor.
Ayrıca Anayasa’nın 170’inci maddesi de dolaylı yollardan
çiğneniyor. Ne yapılıyor? Sözleşmeli personel statüsü genişletiliyor. Efendim,
özel sektörde çalışanlar devlete yönetici olarak atanıyor.
Değerli arkadaşlar, bunlar hayır getirmez. Bunlar, Türkiye’de
bugünkü düzende birtakım aksaklıklara neden olacaktır. O kadar ki bakın, size
bir yazı okuyacağım, diyor ki: “Türkler ile Kürtler birlikte yaşamak zorunda
mıdır? Ama yaşayamayacaksak...” Peki ne olacak
yaşayamayacaksak? Arkadaşlar, bakın, bu Meclis çok dikkatli olmalı. Türkiye bir
yol ayrımında. Böyle, memurun...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – ...hakkıyla falan uğraşmak yerine, bu
yol ayrımında Türkiye’nin bütünlüğü, millî birliği ve beraberliği için ne
gerekirse yapalım; bu gibi paçavralara, bu gibi düşüncelere engel olalım ve
bunu önleyelim.
Teşekkür ederim. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Korkmaz.
Sayın Taner...
RECEP TANER (Aydın) – Kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun, açtım mikrofonunuzu.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Aydın Milletvekili Recep
Taner’in, kamu gücünü yanlı ve yandaşlarının talepleri doğrultusunda
kullananları, bu emri verenleri ve uygulamaya alet olanları kınadığına ilişkin
açıklaması
RECEP TANER (Aydın) – Devletin işçisini, memurunu, kanuni haklarını
aradığı için görev yaptıkları yerlerden bayan-erkek ayrımı yapmaksızın hurda
araç depolama alanına ot yolma görevlendirilmesine tabi tutuluyorsa, bu, resmen
kamu gücünün yanlı ve yandaşların talepleri doğrultusunda kullanılmasıdır. Bu
emri verenleri ve uygulamaya alet olanları kınıyorum.
BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz, bilge kişi Nasreddin
Hoca ile ilgili olarak söz isteyen Konya Milletvekili Mustafa Kabakcı’ya aittir.
Sayın Kabakcı, buyurun efendim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
(Devam)
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
3.- Konya Milletvekili Mustafa Kabakcı’nın, Nasreddin Hoca ve
Akşehir’de kutlanan 51’inci Uluslararası Nasreddin
Hoca Festivaline ilişkin gündem dışı konuşması
MUSTAFA KABAKCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 51’inci Uluslararası Nasreddin Hoca
Festivali, Konya’nın meyve merkezi, Akşehir kirazının yetiştirildiği,
medreseleri, alimleri ve ünlü ve önemli bir merkezde
Akşehir’de kutlanmaktadır. Ben de bu vesileyle gündem dışı konuşma almış
bulunmaktayım. Genel Kurulunuzu saygıyla selamlıyorum.
Bilgeliğin, hikmetin, nüktenin, sevginin, hoşgörünün büyük ustası Nasreddin Hoca’mızın değerli torunları diye sözlerime
başlamak isterim.
Nasreddin Hoca’mız sekiz
yüz iki yıl önce, Moğol ve Haçlı saldırılarıyla karanlığa bürünen bu güzel
Anadolu topraklarında bir tebessüm güneşi olarak doğdu. Hayatı boyunca ve ondan
sonra da günümüze kadar sadece Anadolu’daki karanlığı aydınlatmakla kalmadı,
gerek kendisine ait gerekse onun mizah dünyasının özelliklerine uygun olarak,
ona bağlı anlatılan nükteleriyle evrensel bir şahsiyete bürünerek bütün bir
dünyayı aydınlattı, gönülleri ve ülkeleri bilgeliğe mayaladı. Asıl maya ise
Anadolu’da çalındı. Buradaki mayalanmada Yunus Emre’nin sevgisi, Battal
Gazi’nin yiğitliği kadar Nasreddin Hoca’nın nükte
mayası vardır. Yani mayayı göle değil gönüllerimize çaldı, Anadolu bu
mayalanmayla ayağa kalktı.
Selçuklu Devleti’nin dağılmasından sonra küçücük Kayı Boyu’ndan
bir cihan devleti çıktı. Bu devlet altı asır, üç kıtada adaletin, bilginin,
sevginin tohumlarını ekebilmişse, bütün bunlarda Nasreddin
Hoca’nın gülen ve güldüren yüzü, ışıltılı bakışı ve hikmetli sözleri vardır.
Güldürürken düşündüren, düşündürürken öğreten latifeleriyle sembolleşen Nasreddin Hoca kültürümüzün en önemli değerlerindendir.
Nasreddin Hoca, esasen,
Anadolu insanının zekâ inceliğini, nükte yeteneğini, insan sevgisini de
yansıtmaktadır. Bilge kişiliği ve insanın kendisini sorgulamasını sağlayan ince
mesajlarıyla ülke sınırlarını aşarak farklı coğrafyalara da ulaşan Nasreddin Hoca, insanlarla arasında güçlü bağlar kurmuştur.
Nasreddin Hoca’yı
unutulmaz yapan yalnız Anadolu insanı değildir. Azerbaycan’dan Yugoslavya’ya,
Kazakistan’dan Çin’e, Uygurlardan, Uyguristan’dan,
Doğu Türkistan’dan Amerika Birleşik Devletleri’ne, Japonya’ya kadar uzanan
geniş bir coğrafyada uluslararası üne kavuşan evrensel bir kişiliği vardır Nasreddin Hoca’mızın.
Nasreddin Hoca aynı
zamanda bir tasavvuf insanı olarak çağın diğer önderleri, Mevlânâ
Celâleddin Rûmî, Hacı Bektaşı Veli, Yunus Emre, Şeyh Edebali’yle
çağdaştır. İşte böyle bir kargaşalık devrinde bu isimler ne yaptılarsa, nasıl
bir misyon üstlendilerse Nasreddin
Hoca da onu yapmış, aynı misyonu üstlenmiştir. Nasreddin
Hoca hakkında mevcut kaynakları incelediğimizde her birinde onun farklı bir
yönünün ortaya konulduğunu görürüz çünkü Hoca, halkımızın sosyal ve kültürel
zenginliğinin bir ifadesidir. Bazen komik bir insandır Nasreddin
Hoca bazen bir öğretmendir, kimi zaman bir Anadolu bilgesidir. Bu özelliklerini
birleştirdiğinizde ise Anadolu’nun kültürüne sekiz yüz yıllık kalıcı bir imza
atmış olan Hoca Nasreddin çıkar karşımıza.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçtiğimiz hafta ülkemizin
birçok yerinde Nasreddin Hoca’yı anma şenlikleri düzenlendi.
Bu şenliklere dünyanın dört bir yanından gelen insanları gördük. Yurt dışından
gördüğü büyük ilginin sebebi, Nasreddin Hoca’nın
etkili gücü ve çok yönlü kişiliğiyle geniş kitleleri yakalayabilmesidir. Birçok
yerde şenliklerin düzenlenmesi, Nasreddin Hoca’nın
mirasına nasıl sahip çıkıldığının gösterilmesi açısından memnuniyet vericidir.
Kültürümüzün ayrılmaz parçası olan böyle önemli şahsiyetlerin
yaşatılması ve yeni nesillere tanıtılması bakımından bu tür faaliyetleri çok
anlamlı bulduğumuzu da belirtmek istiyorum. Bizlere düşen görev, kültürel
değerlerimizin en önemlilerinden olan Nasreddin
Hoca’yı bir eğitim konusu ve hazinesi olarak ele almak, her derecedeki
okullarımızda onu işlemektir. Karikatüre çok uygun çizgileriyle Hoca’mız, millî
karikatürümüzün esin kaynağı olmalıdır. Hoca hakkında yeni araştırmalar
yapmalı, onun gün yüzüne çıkmamış fikirlerini tüm dünyaya ve gelecek nesillere
taşımalıyız. Bunun için üniversitelerimize, sivil toplum kuruluşlarımıza,
eğitimcilerimize, milletimize düşen görevleri eksiksiz yerine getirmeliyiz diye
düşünüyorum.
Bu vesileyle, hafta sonunda yapılan Nasreddin
Hoca şenliklerine katılan Meclis Başkanımıza, değerli milletvekillerimize…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kabakcı, konuşmanızı
tamamlayınız.
MUSTAFA KABAKCI (Devamla) – Sağ olun Sayın Başkanım.
…elli bir yıldır Hoca’ya borcunu ödemeye çalışan Akşehirli
torunlarına ve Akşehir Belediyesine teşekkürlerimi sunuyorum.
Nasreddin Hoca’nın yol
göstericiliğinde aydınlanmanın, bu aydınlık yüzle, gönülle, zihinle hayata
bakmanın ve onu yaşamanın bir vesile olmasını diliyorum. O bize kıssalarıyla
hisse vermeye devam etsin, varlığı daim olsun, sevgisi yüreklerimizde kaim
olsun.
Sözlerime son verirken Nasreddin Hoca
ile aynı çağda yaşayan Hazreti Mevlânâ’nın bir
sözüyle konuşmamı tamamlamak istiyorum: “Bir insanın nasıl güldüğü terbiyesini,
neye güldüğü ise aklının seviyesini anlatır.”
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Erdem, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- Konya Milletvekili Orhan
Erdem’in, Nasreddin Hoca şenliklerine ve gülen
yüzlere çok ihtiyacımız olduğuna ilişkin açıklaması
ORHAN ERDEM (Konya) – Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Değerli Mustafa Kabakcı Bey çok güzel
izah etti. Ben de bir Konya Milletvekili olarak size bugün bu gündem dışı sözü
verdiğiniz için ve Meclis Başkanımızın yoğun gündemi içerisinde bu şenliklere
katkı vermesinden dolayı teşekkür etmek istedim.
Gülmenin hem dinimiz hem sosyal yaşamımızdaki önemi, gülen
yüzlerin, sadaka sahibi olmak isteyen insanların en önemli bu özelliğe, bu
şekildeki hareketlere dikkat etmelerinin hepimize, topluma faydalı olacağını ve
hoşgörüye, birlikte, beraberlik içerisinde gülen yüzlere çok ihtiyacımız olduğu
bugünlerde inşallah verilmek istenen mesajların alınacağını, başta bu çatı
altında, diliyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Doğru…
4.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, Nasreddin Hoca şenliklerinin Kültür ve
Turizm Bakanlığınca desteklenerek uluslararası boyutta bir kültür şenliğinin
yapılmasının daha faydalı olacağına ilişkin açıklaması
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Nasreddin Hoca sadece
Türkiye’de değil, Türk dünyasının her tarafında bilinen önemli bir kültür
değerimizdir. Özellikle Buhara’ya gittiğiniz zaman, Bakû’ye gittiğiniz zaman, Alma Ata’ya gittiğiniz zaman
oralarda Nasreddin Hoca’nın heykellerini görürsünüz.
Yani ortak kültürel değerimizin çok önemli bir vasfını da temsil etmektedir. Bu
amaçla da yapılmakta olan şenlikler daha büyük maksatlı olmalı. Turizm ve
Kültür Bakanlığı tarafından desteklenerek uluslararası boyutta bir kültür
şenliğinin yapılmasının -hatta üniversite destekli de olabilir- daha faydalı
olacağını ve Türk kültürünü dünyanın her tarafına tanıtacağını düşünüyorum.
Bu vesileyle teşekkür ediyorum Sayın Başkanım söz verdiğiniz için.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Erdem…
5.- Aydın Milletvekili Mehmet
Erdem’in, yetkileri artırılan il genel meclislerinin yetkilerini tarafsız
kullanması gerektiğine ilişkin açıklaması
MEHMET ERDEM (Aydın) – Sayın Başkanım, ben de Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Özellikle Aydın’la ilgili birkaç hususa işaret etmek istiyorum:
Aydın’da, İl Genel Meclisinde MHP ve CHP birlikte hareket ediyorlar. Tabii, AK PARTİ
Hükûmeti olarak Yerel Yönetimler Yasası’nı da
değiştirerek İl Genel Meclisinin yetkilerini biz artırdık. Bilakis bu yıl, bu
koalisyon, MHP ve CHP, oy aldıkları köylere köy yardımlarını aktarmak üzere
encümende ve Mecliste aldıkları kararlar doğrultusunda hareket etmek istiyorlar
ve tabii, ilin Valisi olarak Sayın Valimiz de…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Kaplan…
6.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Nasreddin
Hoca’nın mizahından siyasilerin ders çıkarması gerektiğine ilişkin açıklaması
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Gerçekten, Nasreddin Hoca ortak bir
değerimiz ve mizahından öncelikle de siyasilerin çok ders çıkarması gerekiyor.
En son, Beyşehir Gölü’ne açılımı mayaladığını gösteren bir karikatür görmüştüm.
Nasreddin Hoca’nın mizahından ders çıkarmak gerekir
derken ancak siyasilerin şunu yapmamaları gerektiğini de düşünüyorum: Örneğin
Sayın Başbakanla Genelkurmay Başkanının eşeğe ters binmesi gibi bir duruma da
düşmemesi gerektiğini düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru
ve 22 milletvekilinin, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı konusunun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/813)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde son yıllarda meydana gelen Kırım Kongo Kanamalı Ateşi
(KKKA) Hastalığına karşı alınması gereken tedbirler amacıyla Anayasanın 98.
İçtüzüğün 104. ve 105. Maddeleri gereğince Meclis araştırması yapılmasını arz
ve teklif ederiz.
1) Reşat Doğru (Tokat)
2) Mehmet Şandır (Mersin)
3) Mustafa Enöz (Manisa)
4) Hasan Çalış (Karaman)
5) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
6) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
7) Gürcan Dağdaş (Kars)
8) Erkan Akçay (Manisa)
9) Mithat Melen (İstanbul)
10) Zeki Ertugay (Erzurum)
11) Abdülkadir Akcan (Afyonkarahisar)
12) Kemalettin Nalcı (Tekirdağ)
13) Yılmaz Tankut (Adana)
14) Muharrem Varlı (Adana)
15) Kamil Erdal Sipahi (İzmir)
16) Mümin İnan (Niğde)
17) Metin Çobanoğlu (Kırşehir)
18) Osman Ertuğrul (Aksaray)
19) Hüseyin Yıldız (Antalya)
20) Mustafa Kalaycı (Konya)
21) Behiç Çelik (Mersin)
22) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
23) Süleyman Nevzat Korkmaz (Isparta)
Gerekçe:
Kırım-Kongo kanamalı ateşi (KKKA), Nairovirüslerin
neden olduğu ateş, cilt içi ve diğer alanlarda kanama gibi bulgular ile
seyreden kene kaynaklı bir enfeksiyondur. 1969 yılında
Kongo virüsü ile Kırım hemorajik ateşi virüslerinin
aynı virüs olduğu belirlenmiş ve Kırım-Kongo kanamalı ateşi olarak hastalık
adlandırılmıştır. Son yıllarda tedavide görülen gelişmelere rağmen, bu enfeksiyonlarda ölüm oranları hâlâ yüksektir.
Hastalık mevsimsel özellik göstermektedir. Genel olarak mayıs ve
ekim ayları arasında görülmesine rağmen, değişik aylarda da görülebilmektedir.
Hastalık için çiftlik çalışanları, çobanlar, kasaplar, mezbaha
çalışanları, et ve et ürünleri market işçileri gibi tarım çalışanları ve
hayvancılık ile uğraşanlar, veterinerler, hasta hayvan ile teması olan ve akut
hastalarla temas olasılığı bulunan salgın bölgelerde görev yapan sağlık
personeli, askerler, kamp yapanlar gibi birçok grup risk altındadır.
Ülkemizde ilk olarak 2002 yılında tespit edilen Kırım-Kongo
Kanamalı Ateşi (KKKA) Hastalığı Kelkit vadisi başta olmak üzere Orta Anadolu ve
Orta Karadeniz Bölgesinde, Gümüşhane, Tokat, Sivas, Amasya, Çorum, Yozgat,
Kastamonu, Karabük ve Çankırı illerinde yoğun olarak görülmektedir. Bu da
yaklaşık 4 milyon vatandaşımızı risk altında bulundurmaktadır.
Hastalık ülkemizin diğer bölgelerine de sıçramış yukarıda
belirttiğimiz illerin dışında diğer illerimizde de münferit olarak
görülmektedir. Tokat ilimizde 2002 yılından bugüne kadar bu hastalık nedeniyle
40 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Türkiye genelinde 2008 yılında 59 kişi,
2009 yılında 61 kişi; yani 2 yılda toplam 120 kişi hayatını kaybetmiştir.
Bu hastalık gerekli önlemler alınmadığında daha da yayılacak daha
fazla vatandaşımızın hayatını kaybetmesine neden olacaktır.
Bahar aylarının gelmesiyle Orta Anadolu ve Karadeniz bölgesinde
yaşayan insanlarımızla beraber tüm ülke insanımızın tedirginlik yaşadığı, bu
hastalıktan korunma ve kurtulma çarelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından araştırılması, toplum sağlımızın korunması hususunda çok büyük bir
destek sağlayacaktır.
Araştırma önergemiz bu amaçla hazırlanmıştır.
2.- Denizli Milletvekili Emin
Haluk Ayhan ve 19 milletvekilinin, yaşlıların sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/814)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gelecekte etkili sonuçları olacak bir demografik değişim
içindeyiz. Bu değişim dünya nüfusunun yaş yapısında önemli değişikliklere neden
oluyor. Nüfusun yaşlanması 21. yüzyılda ön plana çıkan en önemli demografik
olgulardan biridir. Türkiye'de de kentleşme ve sanayileşme özellikle büyük
kentlerde, aile yapılarında önemli değişikliklere neden olmuştur. Çekirdek aile
yapısına çok hızlı bir geçişin sürdüğü ülkemizde bu değişimden en çok etkilenen
gruplardan birisi yaşlılardır. Türk kültürü ve toplum hayatı açısından da
yaşlılar büyük önem arz etmektedir. Ülkemizdeki yaşlı nüfusun mevcut sorunları
ile bu sorunların çözüm yollarının incelenmesi ve ülkemizdeki yaşlı nüfusun
gelecekte karşılaşacağı sorunların araştırılması amacıyla Anayasa'nın 98'inci
ve İç Tüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince ekte yer alan gerekçe
doğrultusunda Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
2) Mehmet Şandır (Mersin)
3) Oktay Vural (İzmir)
4) Erkan Akçay (Manisa)
5) Mustafa Kemal Cengiz (Çanakkale)
6) Ahmet Orhan (Manisa)
7) Mustafa Kalaycı (Konya)
8) Metin Çobanoğlu (Kırşehir)
9) Yılmaz Tankut (Adana)
10) Mustafa Enöz (Manisa)
11) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
12) Osman Durmuş (Kırıkkale)
13) Münir Kutluata (Sakarya)
14) Yıldırım Tuğrul Türkeş
(Ankara)
15) Kürşat Atılgan (Adana)
16) Ahmet Bukan (Çankırı)
17) Abdülkadir Akcan (Afyonkarahisar)
18) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
19) Reşat Doğru (Tokat)
20) Gürcan Dağdaş (Kars)
Gerekçe:
Dünya, sonuçları gelecekte bir hayli etkili olan bir demografik
dönüşüm içinde. Nüfusun en önemli özelliklerinden birisi dünya nüfusunun yaş
yapısında ortaya çıkıyor. Nüfusun yaşlanması 21. yüzyılda ön plana çıkan en
önemli demografik olgulardan biri. Bu değişimin parametreleri, doğum
oranlarının azalması, yaşam sürelerinin ve yaşlı nüfusun artmasıdır. Nüfusun
yaşlanması, sağlıktan sosyal güvenliğe, çevreden eğitime, iş imkanlarına,
sosyal kültürel faaliyetlere, aile hayatına kadar toplumun bütünlüğünü
etkileyecek bir şekilde devam ediyor.
Hızlanan teknolojik gelişmelerle beraber daha sağlıklı yaşam
koşullarının oluşması, antibiyotiklerin keşfiyle enfeksiyon
hastalıklarının etkinliğini yitirmesi, insanların eğitim düzeylerinin
yükselmesi ve sağlık hizmetlerinin gelişmesiyle toplumun sağlık durumunda
olumlu gelişmeler sağlanması sonucunda tüm dünyada yaşlı nüfus giderek
artmaktadır. Ölüm hızlarında meydana gelen azalmayla birlikte insanlar daha çok
yaşamakta, doğumda yaşam beklentisi tüm ülkelerde artmaktadır. Buna ilave
olarak birçok ülkede doğum hızlarında genel bir düşüş olması toplumda yaşlı
kesimin oranını giderek arttırmaktadır. Kadının aile dışında çalışması da doğum
oranlarını azaltmakta, bu da yaşlı nüfus oranını arttırmaktadır. Ortalama yaşam
beklentilerindeki artış aile yapısını etkilemekte, nüfus hareketlerinin artması
aile üyelerini ayırmaktadır. Aile içindeki sadece yaşa bağlı aile rolleri ve
sorumlulukları değil aynı zamanda geleneksel roller de değişebilmektedir.
Gelişmekte olan ülkeler için henüz büyük bir sorun olarak kabul
edilmese bile bu ülkelerin çok yakın gelecekte yaşlılık sorunlarıyla
karşılaşmaları kaçınılmazdır. Çünkü demografik, ekonomik ve teknolojik
gelişmeler konunun gündeme daha yoğun bir şekilde gelmesine neden olacaktır.
Yaşlılık problemlerini gelişmekte olan ülkelerin giderek artan
oranda daha çok hissetmesi doğaldır. Çünkü bu problemle daha önce karşılaşan
gelişmekte olan ülkeler bazı çözüm yolları geliştirmişlerdir. Yaşlı sorunlarını
büyük ölçüde geleneksel aile yapısı içinde çözen bu ülkelerin daha çok
problemlerle karşılaşması beklenebilir. Ekonomik sorunlar yaşlıların artışı ile
hem ülkeye hem bireye yansımaktadır. Ülkeler, sosyal güvenlik sisteminin
finansman güçlüğü ile karşılaşmakta, yaşlılarsa düşük emekli ücreti ile
geçinmek zorunda kalmaktadır.
Türkiye'de kentleşme ve sanayileşme özellikle büyük kentlerde,
aile yapılarında önemli değişikliklere neden olmuştur. Çekirdek aile yapısına
hızlı bir geçişin sürdüğü ülkemizde bu değişimden en çok etkilenen gruplardan
birisi yaşlılardır.
Yaşlının, bakımı, konut, sağlık, eğitim, dinlenme ihtiyaçların
karşılanması ve ailenin yaşlı bakımında desteklenmesi gerekmektedir. Çağdaş
toplumlarda yaşlı sorunları gelir, sağlık, barınma, ulaşım ve beslenme olarak
özetlenebilir. Yaşlıların bu temel sorunlarından başka çalışma, güvenlik,
eğitim, serbest zamanı kullanma ve psikososyal
sorunlar vardır. Yaşlılar üzerine yapılan araştırmalar daha çok yaşam süresini
uzatma üzerine odaklanmış; bağımsız ve kaliteli yaşam sürdürebilmelerine
yönelik çalışmaların önemi yeni anlaşılmaya başlanmıştır. Oysa yaşlıların
fiziksel ve zihinsel gerilemelerinin kaçınılmaz olmasına karşılık, onların var
olan kapasitelerinin geliştirilmesi, sosyal ve ekonomik açıdan faal bir yaşam
sürdürmelerinin sağlanması temel amaç olmalıdır.
Yukarıda belirtilen nedenlerle, yaşlıların sorunlarına kalıcı bir
iyileşme sağlanabilmesi için bu sorunlarının araştırılarak alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasının gerekli olduğu
düşünülmektedir.
3.- Adıyaman Milletvekili Şevket
Köse ve 20 milletvekilinin, kırmızı et sektöründeki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/815)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Kırmızı et sektörünün ve yetiştiricilerinin sorunları,
çözüm yolları et ithalatının serbest bırakılmasının ülkemiz hayvancılık
sektörüne ve milli ekonomimize verdiği zararların belirlenmesi, et sektöründeki
eksikliklerin belirlenmesi, giderilmesi, sektörün geliştirilmesi için ulusal
düzeyde koordinasyonun sağlanması, destekleme yollarının araştırılması, idari
ve kurumsal yasal düzenlemelerin yapılması, amacıyla Anayasa'nın 98. ve
İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince ekte yer alan gerekçeye istinaden
bir Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Şevket Köse (Adıyaman)
2) Yaşar Ağyüz (Gaziantep)
3) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
4) Atila Emek (Antalya)
5) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
6) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
7) Ahmet Küçük (Çanakkale)
8) Hulusi Güvel (Adana)
9) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
10) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
11) Rasim Çakır (Edirne)
12) Akif Ekici (Gaziantep)
13) Ali Koçal (Zonguldak)
14) Abdullah Özer (Bursa)
15) Hüseyin Ünsal (Amasya)
16) Birgen Keleş (İstanbul)
17) Rahmi Güner (Ordu)
18) Sacid Yıldız (İstanbul)
19) Yaşar Tüzün (Bilecik)
20) Şahin Mengü (Manisa)
21) Ensar Öğüt (Ardahan)
Gerekçe:
Kırmızı et yüksek biyolojik değere sahip olan iyi bir protein
kaynağıdır. Ülkemiz coğrafi özellikleriyle her türlü hayvansal üretim açısından
uygun ortam ve önemli bir potansiyele sahiptir. Ancak ülke nüfusu 1991'den bu
yana % 27,5 artarken Hayvan Varlığı % 36,2 azalmıştır. Bu süreçte sadece koyun
varlığındaki azalmanın ülkeye maliyeti 5 Milyar Dolardır.
Ülkemizde istihdam sıkıntısı önemli oranda karşılamasına karşın
Hayvancılık, halen sektörleşememiştir. İşletmelerin sadece % 2,4'ünde
hayvancılık tek faaliyet alanı olarak sürdürülmektedir. Ayrıca hayvancılıkla
uğraşan işletmelerde hayvan sayısı düşüktür. Ülkemizdeki işletmelerin % 78'inde
1-4 baş hayvan bulunurken, hayvan sayısı 300 başı aşan işletme sayısı sadece %
1,5'tur. Büyük ve küçükbaş hayvanlar, et, süt başta olmak üzere sakatat, deri
ve yünlerinden yararlanılması dolayısıyla ülkeye en fazla katma değeri
sağlarlar. Hayvancılıkla birlikte tarım sektörü GSYİH içerisinde yaklaşık %
10'luk bir paya sahipken, tarımsal üretim içinde hayvancılığın payı %20
civarındadır. Oysa bu oran AB ülkelerinde % 60-75 civarındadır.
Kırmızı et sektörünün önündeki en önemli engeller ürün maliyetinin
yüksekliği ve kayıt dışı üretimdir. Ham madde yetersizliği, besi ırkı ıslah
çalışmalarının yapılmaması, hayvan hastalıklarının tüketiciyi olumsuz yönde
etkilemesi, yem bitkilerindeki büyük artışlar, yetersiz denetim, haksız
rekabet, bürokratik, ticari engeller ve desteklemelerin çok yetersiz kalması ve
günübirlik olmasıdır.
Türkiye'nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri hayvancılık için
çok uygun bölgelerdir. Bu bölgelerde ekstansif
hayvancılık yapılması nedeniyle besicilik daha uygundur ve neredeyse sıfır
maliyetle üretim yapmak mümkündür.
Ancak özellikle son yıllarda terör başta olmak üzere pek çok
nedenle kırsal kesimde yaşayan ve hayvancılıkla uğraşan nüfusun sektörden
uzaklaşmak zorunda kalması, Türkiye'nin hayvan varlığında önemli azalmaya neden
olmuştur.
Diğer yandan, et ve süt sanayinin neredeyse tamamı batıdadır. Doğu
ve Güneydoğu bölgelerinde hayvancılık ve hayvancılığa dayalı sanayi birlikte
ele alınmalı, desteklemeler buna göre yapılmalıdır. Hayvancılık, tarımda
istihdam fazlası nüfusun düşük maliyetle istihdam edilebileceği, katma değeri
yüksek olan faaliyet alanıdır. Üretim ve sanayinin bölge için birlikte
değerlendirilmesi, iç göç sorununa ve bölge kalkınmasına tartışılmaz katkı
sağlayacaktır.
Kırmızı etteki fiyat artışı son yıllarda enflasyon oranlarını geçmiştir.
6 yılda dana eti % 141,5 oranında zamlanırken, koyun etindeki zam oranı %
150'yi bulmuştur.
Kırmızı et sektörünün önündeki engeller ürün maliyetinin
yüksekliği ve kayıt dışı üretim, ham madde yetersizliği, besi ırkı ıslah
çalışmalarının azlığı, hayvan hastalıklarının tüketiciyi olumsuz yönde
etkilemesi, yem bitkilerinde son yıllardaki artışlar, yetersiz denetim, haksız
rekabet, desteklemelerin yetersizliği ve çözüm getiren değil, günü kurtarmak
adına yapılmış olmasıdır.
Et fiyatlarındaki artışın temel nedeni yıllarca uygulanan yanlış
hayvancılık politikaları sonucunda hayvan sayılarının aşırı düşmesi ve
yetiştiricilerin hayvancılıktan uzaklaşmasıdır. Ancak önlem olarak et
ithalatının serbest bırakılması ülke hayvancılığı için son derece yanlıştır. Bu
uygulama sektöre ait pek çok işletmenin sonu olacağı gibi halk sağlığı
açısından da bir çok riski beraberinde getirecektir.
Zira AB ülkelerindeki bu etler kalitesiz ve insan gıdası olamayacak
niteliktedir. Bu ithalatın yapılması ülkemiz açısından son derece zararlı
sonuçlara yol açacaktır.
4.- İzmir Milletvekili Selçuk
Ayhan ve 24 milletvekilinin, yatılı ilköğretim bölge okullarındaki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/816)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Yatılı İlköğretim Bölge Okulları (YİBO), nüfusu az, dağınık, okulu
bulunmayan veya ilköğretim hizmetlerinin götürülemediği yerleşim yerlerindeki
zorunlu öğrenim çağındaki öğrencilerin parasız yatılı, çevresindeki
öğrencilerin gündüzlü olarak eğitim-öğretim gördükleri ilköğretim okullarıdır.
Bu yatılı ilköğretim kurumlarında okuyan öğrencilerin; barınma, beslenme,
tedavi ve ilaç giderlerinin tamamı devlet tarafından karşılanmaktadır.
Ülkemizde halen; 574 Yatılı İlköğretim Bölge Okulu'nda (YİBO) 9.908 derslikte,
toplam 265 bin 285 öğrenci eğitim görmektedir. 2010 yılı itibariyle YİBO'larda görev yapan öğretmenlerin sayısı 13.571'dir.
Eğitim ve öğretim açısından önemli bir görevi yerine getiren YİBO'lar, son günlerde taciz, tecavüz, dayak ve kayıp
olaylarıyla gündeme gelmektedir.
YİBO'larda yaşanan
sorunların araştırılması, bu eğitim kurumlarına emanet edilen öğrencilerimizin
bedensel ve ruhsal anlamda sağlıklarının korunması, çağdaş ve kaliteli eğitim
alabilmesini sağlayacak çözüm önerilerinin araştırılması için, Anayasa'nın 98
ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis Araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
1) Selçuk Ayhan (İzmir)
2) Hikmet Erenkaya (Kocaeli)
3) Sacid Yıldız (İstanbul)
4) Suat Binici (Samsun)
5) Nevingaye Erbatur (Adana)
6) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
7) Hüseyin Ünsal (Amasya)
8) Rahmi Güner (Ordu)
9) Atila Emek (Antalya)
10) Osman Kaptan (Antalya)
11) Akif Ekici (Gaziantep)
12) Eşref Karaibrahim (Giresun)
13) Gökhan Durgun (Hatay)
14) Orhan Ziya Diren (Tokat)
15) Tekin Bingöl (Ankara)
16) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
17) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
18) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
19) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
20) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
21) Ahmet Küçük (Çanakkale)
22) Ensar Öğüt (Ardahan)
23) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
24) Şevket Köse (Adıyaman)
25) Hulusi Güvel (Adana)
Gerekçe:
1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanununun 25. ve 222 Sayılı
İlköğretim ve Eğitim Kanununun 9 uncu maddelerinde nüfusun az ve dağınık olduğu
yerlerde, köyler gruplaştırılarak, merkezî durumda olan köylerde ilköğretim
bölge okulları ve bunlara bağlı pansiyonlar, gruplaştırmanın mümkün olmadığı
yerlerde ise yatılı ilköğretim bölge okullarının (YİBO) açılacağı
belirtilmiştir.
Bu kanuna bağlı olarak, kanunun belirttiği özellikleri taşıyan
bölgelerde, zorunlu öğrenim çağındaki öğrenciler YİBO'larda
parasız yatılı olarak eğitim-öğretim görmektedirler. Ülkemizde hâlen; 574
Yatılı İlköğretim Bölge Okulu'nda 9.908 derslikte, toplam 265 bin 285 öğrenci
eğitim görmekte, bu okullarda toplam 13.571 öğretmen görev yapmaktadır.
Eğitim ve öğretim açısından önemli bir görevi yerine getiren YİBO'lar son günlerde taciz, tecavüz, dayak ve kayıp
olaylarıyla gündeme gelmektedir.
Köyden kente göç, kırsal kalkınmanın yetersizliği, gelir
dağılımında yaşanan bozulma, ailelerin işsizlik ve yoksulluk nedeniyle eğitim
ve öğretime yeteri kadar pay ayıramaması, YİBO'larda
eğitim gören öğrenci sayısını her geçen yıl artırmaktadır. Özellikle AKP
iktidarları döneminde, ilköğretim okullarında okuyan öğrenci sayısında azalma
görülürken, YİBO'larda öğrenim gören öğrencilerin
sayısı ise sürekli artmaktadır.
YİBO'larımızda yaşanan
sorunlar, önlem alınmaması nedeniyle sürekli artmakta, aileler bu eğitim
kurumlarında öğrenim görmek zorunda olan çocuklarının durumları hakkında ciddi
endişe duymaktadırlar.
Bu sorunlara kısaca göz atacak olursak; YİBO'ların
fiziki koşulları sağlıklı ve çağdaş bir eğitim için uygun değildir. Yurttaki
odalar küçük, buna karşılık odalarda kalan öğrenci sayısı fazladır. Büyük
yaştaki öğrenciler ile küçük yaştaki öğrencilerin aynı odalarda kalması çeşitli
istismarlara neden olmaktadır. Birçok YİBO'da revir
ve sağlık personeli bulunmamaktadır. Bazı okullarda aşçı ve aşçı yardımcısı
yoktur. Bu hizmetler asgari ücretle çalışan, temizlik işçileri eliyle
sağlanmaktadır.
YİBO'lara atanan öğretmenlerin
rehberlik ve danışmanlık alanlarında yetersiz oldukları, öğrencilerin eğitim
teknolojilerinden yeterince yararlanamadıkları saptanmıştır.
Özellikle kış şartlarının ağır geçtiği Doğu bölgelerinde öğrenci
okul içinde hapis kalmakta, bu okullarda sosyal faaliyetlerde bulunabileceği
spor salonu vb yerler bulunmamaktadır.
Öğrencilerin ailelerinden ayrı olmaları onları psikolojik olarak
çok etkilemektedir. Öğrenciler bu nedenle ezilmişlik psikolojisine
kapılmaktadırlar. Öğrenciler kendilerini değersiz hissetmekte ve ciddi
sosyalleşme sorunları yaşamaktadır. Bu psikolojiye sahip öğrenciler kendisini
yeterince ifade edememektedir.
YİBO'lar rehberliğe en
fazla ihtiyaç duyulan okullar olmasına rağmen, birçok okulda rehber öğretmen
bulunmamakta ve rehberlik hizmetleri yürütülememektedir.
Bu okullarda öğrencilere Türk-İslam sentezi empoze
edilmekte, âdeta bu okullar tarikat yuvası gibi çalışmaktadır. Yukarıda
belirtilen bu sorunlar, içinde bulunulan kötü tablonun, sadece küçük bir
bölümünü oluşturmaktadır.
Tüm bu sorunlar dikkate alındığında; YİBO'larda
yaşanan sorunların ve istismarların önüne geçebilmek için acil olarak rehber
öğretmen, psikolog, psikiyatrist, sağlık ve yardımcı
personel atanmalıdır. Bu okullarda okuyan öğrencilerin sosyal faaliyet yapma
imkânları arttırılmalıdır. Sosyal tesis, spor alanları, oyun alanları ve
kütüphane gereksinimleri giderilmelidir. Öğrencilerin kişisel giderleri için
bakanlıkça gönderilen tüm ödenekler günün koşullarına uygun hâle
getirilmelidir. YİBO'ların fiziksel koşulları iyileştirilmeli,
ders araç-gereçleri yeterli düzeye getirilmelidir. Öğrencilerin günlük beslenme
gereksinimlerine göre yeniden düzenlenmelidir. Öğrencilerin, aileleri ile
özgürce görüşebilmeleri için ücretsiz telefon vb. iletişim araçları
sağlanmalıdır. Tüm çalışanların çalışma koşulları, özlük hakları ve ekonomik
durumları düzeltilmelidir. Bunların da ötesinde YİBO'lar
tarikat yuvası mantığından kurtarılarak çağdaş eğitim veren gerçek birer eğitim
yuvası hâline getirilmelidir.
Yukarıda ifade edilen gerekçelerle YİBO'larda
yaşanan sorunların araştırılması, bu eğitim kurumlarına emanet edilen
öğrencilerimizin bedensel ve ruhsal anlamda sağlıklarının korunması, çağdaş ve
kaliteli eğitim alabilmesi, sağlıklı nesillerin yetiştirilmesi için bir
araştırma komisyonu kurulması yaşamsal önemdedir.
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri, Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun, İç
Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Buyurun:
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri
1.- (10/758) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesi’nin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 7/7/2010
Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi
07.07.2010
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu'nun 07.07.2010 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı
toplantısında, Toplanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19
uncu maddesi gereğince Genel Kurul'un onayına sunulmasını saygılarımla arz
ederim.
Ayla
Akat Ata
Batman
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler Kısmının 644 üncü sırasında yer alan
10/758 Etnik Nüfus yapısının araştırılması amacıyla bir Meclis Araştırması
açılmasına ilişkin önergelerin görüşülmesini, Genel Kurulun 07.07.2010 Çarşamba
günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Grup önerisinin lehinde İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel.
Sayın Tuncel, buyurun efendim. (BDP
sıralarından alkışlar)
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye’de çok kültürlülüğü ve zenginliği koruyabilmek için etnik yapıya dair
bilimsel verilerin değerlendirilmesi, bu konuda araştırma yapılarak ayrıntılı
ve sürekli raporların oluşturulması ve etnik grupların nüfus azalmalarının
nedenlerinin araştırılması amacıyla bir araştırma komisyonu kurulmasına dair
önergemiz hakkında söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bildiğiniz gibi Türkiye demokratikleşme konusunda çok ciddi bir
süreçten geçmektedir, her geçen gün demokratikleşme konusunda tartışmalar
yürütmektedir. Dolayısıyla bu demokratikleşmenin temelinde aslında Türkiye’de
farklı kimlik ve kültürlerin yok sayılmasıyla ve bunların tek kimlik, tek
kültür üzerinde ifade edilmesiyle ne yazık ki bu sorunlar yaşanmaktadır.
Türkiye’de gerçek anlamda bir demokrasi olacaksa, gerçek anlamda özgürlükler
olacaksa öncelikle Türkiye'nin kendi coğrafyası içerisinde bulunan farklı
kimlikleri, kültürleri, inançları ve bu inançlara mensup insanların ne kadar
olduğunu, bunların sorunlarının ne olduğunu tespit etmesinin önemli olduğunu ve
demokratikleşme açısından önemli olduğunu da düşünüyoruz.
Konuşmama geçmeden önce bir anekdotu
belki sizlerle paylaşabiliriz. Bir sanatçı Norveç’e gittiğinde Norveç Kültür
Bakanı “Biz çok kültürlülük için
çok fazla para
harcıyoruz.” demiş. Sanatçımız da “Biz de kültürleri yok etmek için çok para
harcıyoruz.” diye... Bu bir ironi tabii. Türkiye’de
hâlâ farklı kimlik ve kültürlerin kendisini yaşayabilmesi mümkün değil.
Türkiye’de özellikle 1980 sonrasında kalkınma ve modernleşme
çabalarının tökezlediği görülürken demokrasinin inşa edilmesi konusunda da
yeterli kazanımların sağlanmadığı görülmektedir. Kuşkusuz ki demokrasi ve
kalkınma tartışmaları öncelikle iç dinamiklerimizle ve iç sorunlarımız
ekseninde yürütülmesi gereken bir süreçtir. Yani dünyada sorunlarla... Orta
Doğu’da, dünyada önemli bir güç hâline gelmek isteyen Türkiye'nin öncelikle
kendi sorunlarını çözmesi, kendi iç barışını sağlaması gerekiyor.
Türkiye 1971’de Malazgirt Savaşı’nı kazanmasından sonra birdenbire
Türkleşiverdi savı artık ne yazık ki yürümemektedir. Bu topraklarda on bin
yıllık bir geçmişi vardır. On bin yıllık uygarlık tarihi boyunca çok farklı
kimlikler, kültürler, gelenekler gelmiştir ve bunlar Türkiye toplumuna, dünya
insanlık tarihine önemli katkılarda bulunmuştur. Bu katkıları görerek bunun
üzerinden siyaset yapmak sanırım daha kazandırıcı olacaktır.
Dolayısıyla, Türkiye'nin tarihini, tarihî geçmişini ifade etmek,
farklılıkları kabul etmek aynı zamanda bir erdemliliktir. Farklı kültürlerin
zengin olarak kabul edilebilmesi ancak o topraklarda, bu coğrafyada ne kadar
farklı kimlik ve kültürün yaşandığının da belirlenmesi gerekir.
Bugüne kadar, sayın milletvekilleri, Türkiye’de 1927’de böyle bir
araştırma yapılmış. Bu araştırmada vatandaşlara ana dili sorulmuş. Ana dili
sorusuna Türkçe, Kürtçe, Ermenice, Çerkezce, Rumca, Arapça, Yahudice gibi
sorular sorulmuş ve bunlara cevap alınmış. Bu ankete göre, bu sayıma göre,
nüfus sayımına göre, Türkiye’de o dönem 11 milyon 777 bin 810 Türk olduğu, 1
milyon 184 bin 446 Kürt, 134. 273 Arap, devam ediyor... Arap, Çerkez, Rum sayısı
belirlenmiş.
Daha sonra, 1965 yılında etnik kimliğe dair bilgiler verilse de
Türkiye, gerçek anlamda bu coğrafyada ne kadar farklı kimlik ve kültürün
yaşadığı, sayılarının ne olduğu, bunların sorunlarının ne olduğu konusunda
hiçbir araştırma yapmamış. Bazı bağımsız akademisyenler bu konuda araştırmalar
yapmış. Türkiye’de 30 farklı kültürün olduğu ifade ediliyor -yani bunlar ne
kadar gerçek, bu Parlamentonun bunu açığa çıkarması gerekiyor- ve 36 farklı
dilin konuşulduğu tahmin ediliyor. Bunlar belki de buradan yapacağımız bu
araştırma komisyonumuzun oluşturulması konusunda vereceğiniz olumlu destek
Türkiye'nin gerçekten bir etnik kimlik haritasının çıkartılması ve buradan
demokratikleşme üzerinden bir yaklaşım elde edebiliriz.
Türkiye’de bir akademisyen, yaptığı çalışmaya göre, Türkiye
nüfusunun yüzde 90’ının Türk olduğunu söylemiş. 5 milyon kişiye denk gelen
yüzde 6’sının Kürt, yüzde 1’inin Arap olduğu belirtilmektedir. Millî Güvenlik Kurulunun yaptığı ancak MGK tarafından açıklanmayan
ve 2000 yılında çeşitli üniversitelerde akademisyenlere yaptırılan, bir davaya
girdiği için basına bilgisi geçen Türkiye’de Etnik Grupların Dağılımı
Raporu’nda Türkiye’de Kürt ve Zaza toplam 12 milyon
600 bin kişinin bulunduğu, yaklaşık 1 milyon Gürcü, 2 milyon Boşnak, 2,5 milyon
civarında Çerkez, 870 bin Arap ve 80 bin kadar Laz olduğu belirtilmiştir Millî
Güvenlik Kurulunun basına yansımayan ama bir akademisyen aracılığıyla yansıyan
bu raporunda.
Yine bir araştırma şirketinin -2006 yılında bir araştırma yapmış-
“Biz kimiz?” başlıklı araştırmasında ise nüfusun yüzde 78,1’inin Türk, yüzde
13,4’ünün Kürt ve Zaza, yüzde 0,7’sinin Arap ve yüzde
0,02’sinin Alevi olduğuna dair vurgular bulunmuş.
Sayın milletvekilleri, tabii, bu bağımsız bir araştırma
komisyonlarının yapabileceği bir şey değil. Biz bu ülkede yaşayan bütün
halkların, 72 milyonun sorumluluğunu taşıdığımızı ifade ediyoruz. Dolayısıyla,
bu 72 milyon insanın sorunlarını da burada tartışmak durumundayız. Sanırız,
böyle bir haritanın çıkartılması Türkiye’de sorunların tartışılması açısından
da önemli olur diye düşünüyoruz. Özellikle Türkiye'nin temel sorunu olan ve
bunun bugün herkes tarafından ifade edilen Kürt sorunu açısından da önemli bir
veri elde edeceğini düşünüyoruz çünkü kaba olarak Türkiye’de ne kadar Kürt
yaşıyor? Bizce sayısı önemli değil yani 10 bin de yaşasa, 100 bin de yaşasa, 20
milyon da yaşasa bütün halkların hak ve özgürlüklerinin tanınması gerekiyor. Bu
ayrı bir nokta ancak bu konuda bu muğlaklığın ortadan
giderilmesi ve bu nüfus haritasına göre çözümler üretilmesinin Türkiye
demokrasisi açısından da önemli bir nokta olacağını düşünüyoruz.
Artık, “Türkiye'de Kürt yoktur ya da başka azınlıklar yoktur,
Türkiye'de yaşayan herkes Türk’tür.” yaklaşımının, ne yazık ki bu ülkede
demokrasiye de bir faydası yok, sorunların çözümüne de bir faydası yok,
sorunları çözemiyoruz zaten ve yok saymak üzerinden de çatışmaların yaşanmasına
neden oluyor. Dolayısıyla, biz buradan bir başlangıç yapacağımızı umuyoruz ve
bu konuda da sayın milletvekillerinin bu araştırma önergemize olumlu yanıt
vereceğini düşünüyoruz.
Eğer bu ülkede gerçek anlamda demokrasi ve özgürlükler inşa
edilecekse, kimlikleri yok sayarak değil bu kimlikleri kabul ederek, bu
kimliklerin talepleri olan ana dilde eğitim hakkı başta olmak üzere kültürel,
siyasal taleplere göre yeni bir çözüm projesi oluşturmak durumundayız.
Dolayısıyla, 80 darbesiyle bütün hak ve özgürlükleri yok sayan, öncesi 1924
Anayasası’na dayanan teklik üzerinde kurulu bir anayasa da ne yazık ki bu çok
kimlikli ve çok kültürlü yapımıza uymamaktadır. Dolayısıyla, böyle çalışmalar
belki Türkiye'de gerçek anlamda demokrasinin nasıl oluşacağını, demokratik,
sivil bir anayasanın hangi argümanlar üzerinde
gelişeceği üzerine de bize veri verecektir. Dolayısıyla, darbe Anayasası’nı
değiştirirken, bu ülkenin çok kimlikli, çok kültürlü yapısına atıfta bulunan,
Türkiye'de farklı kimlik ve kültürlerin, inançların kendisini özgürce ifade
ettiği, devletin bütün kültürlere, inançlara eşit mesafede durduğu bir yaklaşım
sergileyebilir miyiz?
Bize göre devletin dini olmamalıdır. Bize göre devletin etnik
yapısı da olmamalıdır, etnik bir kimliği de olmamalıdır, devletin bir cinsiyeti
de olmamalıdır. Ne yazık ki bugün Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na göre, bu
Türkiye Cumhuriyeti Türk, Sünni ve erkek bir yaklaşım içerisinden kendisini
gösteriyor. Bu anlayıştan vazgeçilirse gerçek anlamda demokrasi olur, çünkü bu
ülkede sadece Türkler yok, 30’a yakın -ifade edildiği gibi- farklı kimlik ve
kültür var. Sadece Sünni inancı yok, onlarca farklı inanç var. Sadece erkekler
yok, kadınlar da var. Dolayısıyla, bu anlayış içerisinden
yeniden bir yaklaşım Türkiye demokrasisi açısından önemli olacaktır ve
gerçekten Türkiye'nin son dönemde tartıştığı Kürt sorununun demokratik ve
barışçıl çözümü konusunda da biz bu araştırmaların sonuçlarının ve bunun
toplumla tartışılmasının çok önemli katkıda bulunacağını düşünüyoruz ve bu
araştırma önergeleriyle birlikte belki de Türkiye’de demokrasi dinamikleri
açısından da önemli bir şey açığa çıkacak. Belki de cumhuriyetin ilk,
1921 Anayasası’nın özüne uygun bir Parlamento gerçeği de açığa çıkacak diye
düşünüyoruz.
Dolayısıyla, kimliklerimizi birbirimize benzeten, yok sayan değil,
bu farklı kimlik ve kültürlerimizle bu Parlamentoda, bu Mecliste halklarımız
adına siyaset yapan bir Parlamento, sanırım, Türkiye geleceği açısından daha
etkin olacaktır diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Grup önerisinin aleyhinde Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Aydın.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
BDP grup önerisinin aleyhine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, zaten AK PARTİ, ilk kurulduğu günden bugüne
kadar yapmış olduğu hizmetlerde ve attığı tüm adımlarda, icraatlarında çok
kültürlülüğü bir zenginlik olarak görmüş ve bunun korunması, bu kültürlülüğün
devamı açısından da çok ciddi hizmetlerde, açılımlarda bulunmuştur. Bu manada
da özellikle bu grup önerisini getiren BDP Grubunun da samimi bir yaklaşımla bu
yapmış olduğumuz çalışmalara destek vermesini arzu ederdik.
Değerli arkadaşlar, Türkiye, farklı kültürlerin, farklı etnik
grupların, farklı mezheplerin, farklı inanç ve kültürlerin asırlardır iç içe
yaşadığı ve bir arada hemhâl olduğu bir ülke. Bu farklılıklar bizim için de bir
zenginliktir, bu farklı unsurların tamamı bu ülkenin asli unsurlarıdır ve asli
vatandaşlarıdır, birinci sınıf vatandaşlarıdır. Yine bu unsurlar içinde
kimsenin bir diğerine göre üstünlüğü, kimsenin bir diğerine göre önceliği
yoktur, olamaz. Bu farklı yapı içinde hiç kimsenin diğerini ötekileştirmeye,
yabancılaştırmaya, dışlamaya, horlamaya hakkı olamaz. Biz, hiçbir vatandaşımızı
mağdur ve mahrum da görmek istemiyoruz. Hiçbir vatandaşımızın kendini dışlanmış
hissetmesini görmek istemiyoruz. Biz, Kürt meselesini de Alevi meselesini de
başından itibaren siyaset üstü bir zeminde ele aldık ve bu meselelerin,
kronikleşmiş bu meselelerin çözümü noktasında da ciddi adımlar attık ama bu
grup önerisini getiren değerli arkadaşlarımızın, BDP’nin
de samimi bir şekilde eğer gerçekten bu sorunların çözümü noktasında katkı
sunmak istiyorlarsa, bunları…
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, samimiyet sorgusu yapamaz
Sayın Hatip.
AHMET AYDIN (Devamla) – Bu
sorunların çözümü noktasında onların da katkı sunmaları, destek olmaları
gerekirken, maalesef birçok söylemlerinde bu açılımın önünü tıkamak adına da bir çok eleştirilerde, birçok davranışlarda da bulunuyor ve
bunu bütün halkımız görüyor.
Bizler tarihimizi, cumhuriyetimizi 72 milyon olarak hep birlikte
inşa ettik; geleceğimizi de yani yine hep birlikte kuralım istiyoruz, birlikte
inşa edelim diyoruz. İşte bu manada bu “Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi”ni
başlattık ve çözümde samimi olan herkesin de katkısını bekliyoruz hâlâ.
Değerli arkadaşlar, yaklaşık yirmi altı-yirmi yedi senedir
Türkiye’de gerçekten çok ciddi bir sıkıntılı durum, bir sorun, bir çatışma
ortamı var. Maalesef 40 binin üzerinde insanımızı kaybettik; şehitler verdik,
gaziler verdik. Ülke kaynaklarını maalesef bu sorun nedeniyle ciddi manada heba
ettik; insanlarımızı kaybettik, yüreklerimizi dağladık. Doğu’da ve Güneydoğu’da
köyler boşaltıldı, şehirlerin dokusu bozuldu, Türkiye’nin dokusu bozuldu ve
birçok daha önce sürülerle koyunların otlatıldığı alanlar, hayvancılığın
yapıldığı topraklar maalesef boşaltıldı. Türkiye, müthiş bir kayba uğradı.
Terör örgütünün saldırıları Doğu, Ğüneydoğu
illerimizde polise taş atan çocuk manzaraları, kepenkleri kapalı olan dükkân
görüntüleri, gerilimi tırmandıran siyasetçi demeçleri maalesef aynı ortak
hedefe yöneliktir. Sorunun devamından menfaati olan şebekeler el birliği
etmişçesine tahriklere de devam ediyorlar.
Habur Sınır Kapısı’nda
ve ardında Diyarbakır’da ortaya konulan sorumsuzca tavır ülkenin diğer
kesimlerinde hassasiyetleri çoğaltmış ve tahriklere uygun bir zemin ortamı
hazırlamıştır. Ancak ne terör örgütünün tahrikleri ne de bazı siyasilerin
sorumsuz beyanları bizi demokratik yürüyüşümüzden alıkoyamayacaktır. Türkiye
artık her türlü sorunu konuşacak, tartışacak, hâl yoluna koyacak birikime,
demokratik olgunluğa ulaşmıştır ve daha da güçlenerek ulaşacaktır.
Biz, çözümsüzlüğü çözüm olarak görmüyoruz. Eskilerin yapmış olduğu
gibi, bu sorunları sümen altı yapmıyoruz. Milletin
arzuları, talepleri, beklentileri dışında kendimize hiçbir hedef belirlemedik
ve en önemlisi, milletimizle birlikte, gelecek nesillerle birlikte,
şehitlerimize, gazilerimize, bizi mahcup edecek, onların karşısında boynumuzu
yere eğecek hiçbir hâl ve tavrın da içinde, yanında, yöresinde bulunmadık.
Bir husus daha belirtmek isterim ki, bu millî birlik süreci, bu
demokratik açılım süreci, değerli arkadaşlar, AK PARTİ’nin
meselesi değil. Bu, devletin meselesi; aslında, bu yörede, bu
ülkede yaşayan herkesin ortak meselesi. “Bu, devletin projesi ve bunun
muhatabı da millettir.” demiştik. Peki, değerli arkadaşlar, bu süreçten kimler
rahatsız oluyor? Biz “kardeşlik” dedikçe “bölücülük” diyen, “ihanet” diyen
insanlar neden rahatsız oluyor? Çünkü, biz şunu biliyoruz ki bu meseleden, bu
sorundan geçimini sağlayanlar var, buradan nemalananlar var; maddi, manevi,
siyasi rant elde etmek isteyenler var ve millî birlik
süreci de bir tek onları rahatsız ediyor.
Bu sorun çözülmediği takdirde, kaybedenin Türkiye olacağı,
kaybedenin vatanımız olacağı, kaybedenin milletimiz olacağı, ülkemizin
geleceğinin olacağı aşikârdır. Bu ülke hepimizin değerli arkadaşlar. Bu ülkeyi
huzura kavuşturmak, bu ülkeyi barışa kavuşturmak hepimizin boynunun borcu
olmalı. Bu alanda söylenecek sözü olan herkesi, tekrar, bir kez daha katkı
sunmaya çağırıyoruz. AK PARTİ olarak bizler bir adım attık ve bedeli ne olursa
olsun, kararlılıkla da sonuna kadar gideceğiz…
MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Sonuçları ortada!
AHMET AYDIN (Devamla) – …ve bizler değerli arkadaşlar, seçim
beyannamemizde, parti programımızda, partimizin ilk kurulduğu 14 Ağustos 2001
tarihinde yapmış olduğumuz söylemlerde, hep üç kırmızı
çizgimizden bahsettik ve biz dedik ki: “Siyaset yapacağımız zaman,
siyaset yaparsak, bizler kesinlikle bu üç kırmızı çizgiyi aşmayacağız.” Ne
dedik? “Bizler bölgesel milliyetçilik yapmayacağız ve bir bölgeye
hapsolmayacağız.” dedik.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Bölgesel milliyetçilik ne demek?
AHMET AYDIN (Devamla) – “Bütün bölgelere eşit ve adil bir hizmet
götüreceğiz.” dedik ve götürdük de. Yaptığımız bütün seçimlerde aldığımız sonuç
da ortada. Tüm seçimlerde, tüm Türkiye’de, tüm bölgelerde birinci parti olduk.
Demek ki, biz doğru yoldayız, emin adımlarla da ileri gidiyoruz.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Bölgesel milliyetçilik ne demek? Bir
anlatsana!
AHMET AYDIN (Devamla) – Yine değerli arkadaşlar, “Bizler dinsel
milliyetçilik yapmayacağız.” dedik ve yapmadık da. Alevi meselesine bu parti el
attı, bu Hükûmet el attı ve bugüne kadar defalarca çalıştaylar yapıldı. İşte Madımak Oteli’ni… Yine bu Hükûmet, bu sorunu çözüyor ve çözecek de, diğer sorunları
da çözecek. [MHP sıralarından “Bravo(!)” sesleri, gürültüler]
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Madımak’ı yakanlar kim?
AHMET AYDIN (Devamla) – Yine değerli arkadaşlar, biz dedi ki:
“İnsan odaklı hizmet yapacağız.” Dili, dini, düşüncesi, ırkı ne olursa olsun
insan… İster Hristiyan, ister Musevi, ister Alevi,
ister Sünni, bizim için insan olması yeter ve o insana hizmet götürmek bizim
boynumuzun borcu, kim olursa olsun.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Gemi nerede, gemi Ahmet Bey? Mavi
Marmara nerede duruyor?
AHMET AYDIN (Devamla) – Ve bu manada dinsel milliyetçilik
yapmadık, yapmayacağız da; yapanları da kınıyoruz.
Yine değerli arkadaşlar, “Bizler etnik milliyetçilik
yapmayacağız.” dedik ve yapmadık. İlk kez 2005’te bir Başbakan “Diyarbakır’da
Kürt sorunu var.” derken sizler neredeydiniz? (BDP sıralarından gürültüler)
AYLA AKAT ATA (Batman) – Oradaydık!
AHMET AYDIN (Devamla) – Bugüne kadar neredeydiniz?
AYLA AKAT ATA (Batman) – Tam da oradaydık!
AHMET AYDIN (Devamla) – Başbakanımız böyle bir sorunun altını
çizdi…
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sonra geri adımı biz atmadık, siz
attınız!
AHMET AYDIN (Devamla) – …ve bu sorunun çözümü noktasında da
değerli arkadaşlar, bugüne kadar kimsenin cesaret edemediği, edemeyeceği
adımlar atıldı.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Biz oradaydık, siz ilk defa gelmiştiniz!
AHMET AYDIN (Devamla) – Bizler ne yaptık? Bakın değerli
arkadaşlar, size şunu söyleyeyim: Bu mesele noktasında bu bölge olağanüstü
hâlle idare edilirken, ayrı bir hukuki rejime tabi iken…
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Şu anda da var olağanüstü hâl, şu anda da
devam ediyor.
AHMET AYDIN (Devamla) – …o zaman yakınanlar şimdi olağanüstüyü
kaldırdığımız için niye teşekkür etmiyorlar? (MHP ve BDP sıralarından
gürültüler)
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Olağanüstü hâl hiçbir zaman kalkmadı
bölgede!
AHMET AYDIN (Devamla) – Yine değerli arkadaşlar, devlet güvenlik
mahkemeleri hangi dönemde kaldırıldı? (MHP ve BDP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Arkadaşlar, lütfen…
AHMET AYDIN (Devamla) – Farklı hukuki rejime tabi devlet güvenlik
mahkemeleri hangi dönemde kaldırıldı?
YILMAZ TANKUT (Adana) – Hangi dönemde kaldırıldı?
AYLA AKAT ATA (Batman) – Özel yetkili mahkemeleri kim kurdu?
AHMET AYDIN (Devamla) – Yine, Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi
Haklar Sözleşmesi ile Sosyal ve Ekonomik Haklar Sözleşmesi kabul edildi. Temel
haklar, evrensel haklar, ilk kez biz kendi insanımıza özgüleyelim dedik. Bizim
insanımız da o haklardan mahrum olmasın dedik.
Yine, değerli arkadaşlar, Terörle Mücadele Kanunu, farklı dil ve
lehçelerin öğrenilmesi için özel kurslar açılmasına izin verilmesi, TRT Şeş…
Niye bunları küçümsüyorsunuz?
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Burada fezleke!
AHMET AYDIN (Devamla) – Bundan beş sene önce deseler ki…
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Burada fezleke! Milletvekili
Kürtçe konuştuğu için fezleke…
AHMET AYDIN (Devamla) – …devletin bir kanalı Kürtçe yayın yapacak…
AYLA AKAT ATA (Batman) – Samimiyet… Samimiyet…
AHMET AYDIN (Devamla) – …Arapça yayın yapacak deselerdi inanır
mıydınız? İnanmazdınız.
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – İşte burada fezleke. Buyurun, Başkana sorun.
AHMET AYDIN (Devamla) – Yine, işkenceyle anılan bir ülkeydi
Türkiye.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Hâlâ var işkence.
AHMET AYDIN (Devamla) – “İşkenceye sıfır tolerans” dedik…
AYLA AKAT ATA (Batman) – Daha geçen hafta gözaltında ölüm yaşandı.
AHMET AYDIN (Devamla) – …ve Türkiye artık, faili meçhullerle,
işkencelerle uluslararası arenada kredisi sıfırlanan bir ülke değil.
Değerli arkadaşlar, “insana saygı esası” dedik…
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sen de Meclise işkence yapıyorsun Ahmet
Bey, doğruları söyle!
AHMET AYDIN (Devamla) – …ve bunun için TCK’da,
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nda, Ceza İnfaz Kanunu’nda, Kabahatler
Kanunu’nda insana özgü, insan onuruna yakışır düzeltmeler, düzenlemeler
yapıldı. Dernekler Kanunu’nda örgütlenme özgürlüğü sağlandı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Aydın, konuşmanızı bitiriniz lütfen.
Buyurunuz.
AHMET AYDIN (Devamla) – Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu,
bilgi edinme hakkı, yerinden yönetimin gereği olarak Belediyeler ve Özel İdare
Yasası’nda yapılan değişiklikler, yine Terör Zararlarının Karşılanması Kanunu,
Köye Dönüş Projesi…
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – İnsanlara bir yaşama hakkı verin,
yeter!
AHMET AYDIN (Devamla) – Yine, değerli arkadaşlar, işte şu anda
Komisyondan çıktı, on sekiz yaş altındaki kamuoyunda bilindiği şekliyle “taş
atan çocuklar” diye adlandırdığımız suça itilen çocukların çocuk mahkemelerinde
yargılanmasıyla ilgili kanun Genel Kurula sevk edilmiş durumda. Cezaevinde
hükümlü ve tutuklular analarıyla Kürtçe konuşamıyordu. Niye bunlara teşekkür
etmiyorsunuz? Bir gün de çıkın, teşekkür edin…
AYLA AKAT ATA (Batman) – Hâlâ fezlekeler düzenleniyor.
AHMET AYDIN (Devamla) – …“Allah razı olsun.” deyin. “Siz güzel
adımlar atıyorsunuz, arkanızdayız.” deyin.
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Fezleke burada ya.
AHMET AYDIN (Devamla) – Yine, değerli arkadaşlar, üniversitelerde
enstitü kurulması, seçmeli ders konması, Radyo Televizyon Üst Kurulunun yirmi
dört saat yayın yapma hakkı, farklı dil ve lehçelerde vermesi, yol kontrolleri,
yine değerli arkadaşlar, şu anda Genel Kurulda belki bekleyen, bir kısmı Meclis
Başkanlığında bekleyen birçok komisyon…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Aydın,
teşekkür ediyorum.
AHMET AYDIN (Devamla) – Ve en önemlisi, eğer siz gerçekten bu işe
var iseniz, referanduma gidiyoruz, bu demokratik Anayasa’ya siz de destek
verin.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Aydın, teşekkür ediyorum.
Arkadaşlar, bir dakika…
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Şunu ifade ediyorum: Yani milletvekili arkadaşlarımız
görüşlerini ifade ediyor. Biraz önce başka bir arkadaşımız konuştu. Yani bir
arkadaşımızın konuşması, sizin dediğiniz anlamdaki bir konuşma olmak
mecburiyeti yok ki. Biraz sonra bakınız, Sayın Birdal
da konuşacak, söylesin. Arkadaşlar, böyle bir usul yok.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkanım, lütfen… Partimizin ismi
zikredilerek, samimiyetsizlikle suçlandı, söz hakkı istiyoruz. Sataşma açık,
tutanaklara bakın.
BAŞKAN – Arkadaşlar, Sayın Ata, ben şunu istirham ediyorum:
Bakınız, sizin hatiplerinizin, diğer hatiplerin konuşmalarını tutanaklardan
isteyiniz, alınız, bakınız, o zaman neler söylendiğini göreceksin. Lütfen, öyle
sataşma gerekçesi yok efendim.
Sayın Birdal, lehte olarak buyurun
efendim.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkanım, partimizin, grubumuzun
ismi söylenerek sataşmada bulunuldu.
BAŞKAN – Sayın Ata, siz tutanaklara bakın.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Ben değil, siz bakın Başkanım, ben
duydum.
BAŞKAN – Hayır hayır,
milletvekillerinizin konuşmalarına bakın. Şimdi bu şekilde, sizin istediğiniz
gibi konuşmadı… Böyle bir usul yok.
Akın Bey, buyurun efendim.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Milletvekilimiz Türkiye'nin genelini
ilgilendiren bir soruna parmak bastı.
BAŞKAN – Grup önerisinin lehinde Sayın Birdal,
efendim.
Akın Birdal Bey, buyurun… Buyurun
efendim.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, doğru bir tavır değil bu.
BAŞKAN – Arkadaşlar, siz istiyorsunuz ki…
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, bu konuda sessiz
kalamazsınız!
BAŞKAN – Kendiniz, bakınız, burada en aykırı şeyleri
söylüyorsunuz, bu demokratik bir haktır diyorsunuz; başka insanlar bir şey
söylediği zaman hemen ayağa kalkıyorsunuz. Yok öyle bir
şey!
Buyurun Sayın Birdal, buyurun.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, nasıl aykırı dersiniz. Burası Meclis, burası halkın kürsüsü. Partimiz
samimiyetsizlikle suçlanıyor.
BAŞKAN – Sayın Birdal, buyurun efendim.
Sayın Birdal, konuşacaksanız, buyurun
efendim. Ne yapayım, davet ediyorum sizi.
Buyurun.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Konuşmuyoruz Akın Bey.
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Gerçekten, Grup Başkan Vekilinin bu
konularda yanıt vermesi gerekiyor, İç Tüzük bunu gerektiriyor. Ben şimdi
önergenin lehine söz aldım. O nedenle lütfen…
BAŞKAN – Siz buyurun efendim. Ben o dediğiniz hususlara tekrar
bakayım, görüşeyim, o şekildeki tek taraflı beyanla ifade etmeyeyim.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, grubumuza yönelik sataşmada
bulunuldu, buna cevap vermeden nasıl çıkıp grup adına konuşabilir?
BAŞKAN – Kim? Kimse grup adına konuşamaz zaten burada, şahsı adına
konuşuyor Sayın Ata.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sataşma nasıl yok Sayın Başkan? İki üç
defa partimizin ismi zikredilerek samimiyetsizlikle suçlandı.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sataşma yok Sayın Başkanım. Hiç
kimsenin ismini de zikretmedi, sadece alınganlık gösteriyorlar yapılanlar
karşısında.
BAŞKAN – Bakınız Sayın Ata, önce bir empati,
özeleştiri yapalım, kendi kendimize bir bakalım. Bir kısım şeyleri söylemeyi,
bir kısım milletvekili veya gruplar tamamen kendi öz hakları olarak görecekler,
başkaları söylediği zaman feveran edecekler. Böyle bir usul yok. Bakacağım,
eğer dediğiniz gibi ismen sataşma varsa ben bakarım.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Var Sayın Başkan. İtiraz edenler de,
sataşma var desinler, söz hakkı istesinler.
BAŞKAN – Efendim, getireceğim tutanakları, bakacağım.
Buradaki hususlar şahsı adına görüşmelerdir, yani burada grup
önerisi üzerindeki görüşmeler şahsı adınadır, gruplar adına konuşma yok burada.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Ama “BDP Grubu” dedi, “BDP” adını
kullandı Sayın Başkan, üç defa söyledi.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – “BDP grup önerisinin aleyhinde” dedim
Sayın Başkan.
AYLA AKAT ATA (Batman) – “Bu grup önerisini neden getirdiniz?”
dedi. Neden getirdiğimizi söyleme hakkımız var.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – “BDP grup önerisinin aleyhinde” dedi,
“BDP” adı çıkmadı Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Akın.
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sataşmaya grup adına cevap versin Sayın
Başkan.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Lütfen tutanaklara bakın Sayın Başkan.
BAŞKAN – Grup önerisiyle ilgili olarak bir milletvekiliniz
konuşacak, zaten niye getirildiği… Birisi konuştu, birisi daha konuşacak.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Aleyhinde konuşmak istiyorsa konuşsun.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Ama grup önerisinin lehinde konuşuyor.
Sayın Başkan, bu ayrı bir şey, sataşmaya cevap verme hakkımız ayrı bir şey.
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sataşmaya cevap versin.
BAŞKAN – Sayın Birdal, efendim ben
yönetiyorum. Bakın, ben, size, bu tutanaklara bakacağım diyorum, ben sizi davet
ediyorum, lütfen buyurun efendim.
Buyurun Sayın Birdal.
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
işte sorun bu. Şimdi, burada, “çok kültürlülük” konuşuluyor ve Anadolu ve
Mezopotamya’da -ki Peter Alford Andrews’in
“Türkiye’de Etnik Gruplar” adlı yapıtında- bu coğrafyada elli farklı kimlik,
kültür, dil ve inancın olduğu söyleniyor.
Şimdi, Sayın AKP Sözcüsü arkadaşımız, gerçekten, bu olgulara
rağmen, yine ret, inkâr ve yok sayma üzerinden hareket ediyor. Bakın, şimdi
söyledikleri…
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Hiç öyle değil, yaptıklarımızı söyledik.
AKIN BİRDAL (Devamla) – Bakın, şimdi, örneğin, siz, Sayın
Başbakanın “Kürt sorunu var.” dediğini ve “Benim sorunum.” dediğini
söylüyorsunuz. Ama, geçtiğimiz günlerde, İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonunda, gerçekten, bugün insan hakları ihlallerine yol
açan sorunların Kürt sorununun çözümsüzlüğünden kaynaklandığını söylerken,
yine, AKP’nin İstanbul Milletvekili ve ileri gelenlerinden, hemen Sayın
Başbakanın da yanında olan biri “Kürt sorunu değil, terör sorunu vardır.” dedi.
Şimdi, biz, bu mantaliteyi değiştirmedikçe… Gerçekten,
İttihat ve Terakkinin 1912’de Selanik’teki, ulus devletle tek tipçi kararı -ki
bu, ırkçı, ayrımcı, faşizan bir tutumdur ve karardır o karar- ne yazık ki
günümüzün cumhuriyetine ve Türkiye’sine ve Türkiye Büyük Millet Meclisine kadar
da taşınmıştır.
Arkadaşlar, bakın, şimdi, AKP’nin Sayın Vekili orada konuşurken,
arkadaşımız, daha az önce, kendisine tebliğ edilmiş ana dilde konuşmadan,
Kürtçe konuşmadan ötürü fezleke geldiğini, orada kalkıp dosyayı gösteriyor.
Şimdi, bunu nasıl yok sayarsınız?
“Cezaevleri” diyorsunuz, şu anda cezaevlerinde, gerçekten,
isyanlara yol açacak insanlık dışı uygulamalar var, kazanılmış haklar gasbediliyor, işkence… Bakın, insanlığa karşı işkence suçu
sadece artık gözaltında muhaliflere yapılmıyor, biliyor musunuz, şu anda
öldürülmüş muhalif PKK’lilere, cenazelerine işkence
yapılıyor. O nedenle anne, insanlık onurunun bu denli ayaklar altına alınması
nedeniyle altı yedi gündür ölüm orucunda biliyor musunuz, haberiniz var mı?
Birçok olup biten şeyden haberiniz olmaz. Neden olmaz? Çünkü iki Türkiye var.
Şimdi, Sayın İçişleri Bakanı, dün ve dört gün önce basın
toplantısı yapıyor, gazetecileri topluyor ve aynen 1990’daki konsepti dayatıyor; toplumun bilgi edinme ve
haber alma hakkının önüne geçiyor, güllük gülistanlık gösteriyor. Nasıl güllük
gülistanlık Türkiye? Nasıl demokrasi?
Bakın, dün bu vesayetçi rejimin Genelkurmay Başkanınca itirafını
burada getirdiğimiz zaman ne buna Başbakanın ne Meclis Başkanının ne Dışişleri
Bakanının bir tepki vermediğinden yakınırken, bugün Meclis Başkanı, Genelkurmay
Başkanını desteklediğini söylüyor ve milletvekillerinin buradaki yeminlerine
sadık kalmalarını istiyor.
Değerli arkadaşlar, bakın, şimdi, burada muktedir olup da yapmayan
kim? Bu yemine sadık kalmayan kim? İktidar mı, muhalefet parti milletvekilleri
mi? Biz bugün muktedir olup da mı bu ayrımcılığı, ırkçılığı, savaşı
sürdürüyoruz? Her gün biz muktedir olup da mı bu cenazeleri biz getiriyoruz?
Tam tersine, biz, bu silahların susmasını ve karşılıklı kimliklerin,
kültürlerin, inançların kabul edilmesini istiyoruz.
Elbette, tanıdınız nihayet, 40 bin ölünün ardından Kürtleri
tanıdınız ama şimdi sorun onların haklarını tanımakta. Ermenilerin, Rumların,
Süryanilerin, Yezidilerin, Çerkezlerin, Gürcülerin, Lazların ve farklı
kimliklerin ve kültürlerin tanınması, var olduğunu söylemek yetmez. Nedir
şimdi? Onların haklarını kabul etmek ve onların dilini, kimliğini, kültürünü
anayasal yurttaşlık hakkını da güvence altına almaktır. Yoksa,
o zaman sorunlar çözülmüşse neden bu şiddet, bu kan? Neden eğer sorunlar
çözülmüşse bu cenazeler geliyor her gün? Hangi demokratik ülkede bir
genelkurmay başkanı militarist ve silahların, apoletlerin gücüne dayanarak
Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama iradesine meydan okuyor? Ve bunu nasıl
kabul ediyorsunuz siz? Kalkıp burada özür dilenmesi gerekir ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı derhâl buraya gelip kendisi bu Genel Kurulu yönetmeli ve
“Bu Genelkurmay Başkanı halkımızın iradesine, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
iradesine ipotek koymak istemektedir ve bunu reddetmeliyiz.” deyip, dün dediğim
gibi evine gönderilmelidir.
Şimdi bakın, bu coğrafyada, örneğin 20’nci yüzyılın başında
Anadolu’da yaşayan Ermeni, Rum, Musevi ve diğer kimliklerin sayısı 4 milyondu,
şimdi, şu anda 80 bin yaklaşık ve Süryaniler, Keldaniler,
Asuriler, Yezidiler ise sayıları 100’lerle ifade
ediliyor. Şimdi, Sayın Konuşmacı az önce Birleşmiş Milletler İkizler
Sözleşmesi’nin imzalanıp onaylandığını söyledi. Evet, sonunda onaylandı ama, peki orada dil, kimlik ve aidiyet konusunda anayasal ve
diğer yasalardaki yasakları kaldırdınız mı? Ona göre düzenleme yaptınız mı?
İçselleştirdiniz mi? “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası” diyorsunuz, 2911
Paris Şartı’nı imzalıyorsunuz. Bakın, dün nükleer santrallere ve tehlikelere
karşı geldi çevreciler 59 kişi, yaka paça gözaltına alındı. Ha ben şunu da
söyleyeyim: Dün gece yarısı yaptığımız çabalar sonucu, grup başkan vekillerinin
girişimleriyle arkadaşlarımızın serbest bırakıldığını biz söyleme şeyini
gösteririz, o konuda bir kompleksimiz yok, yeter ki
demokrasi olsun, yeter ki özgürlük olsun ve herkes için olsun, herkes için.
Şimdi, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ne yazık ki yok
sayma bugün devlet politikasına dönüşmüştür. Deniliyor ki: “Kürtler bu ülkede
cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, yargıç yani her şey olabiliyor.” Evet, doğru,
her şey olabiliyorlar ama Kürt olamıyorlar. Kürt olduklarında da… Ya da başka
bir şey olamıyorlar.
Şimdi, aynı durum Ermeniler, Rumlar, Museviler, Aleviler, Lazlar,
Çerkezler ve Gürcüler için de söz konusu. Yok sayıldıkça,
bilmedikçe, inkâr ettikçe linç olayları, şiddet, çatışma ve savaş artıyor
farkında mısınız! Şimdi, bakmayın, sizin okuduğunuz gazetelerin çoğunda
Türkiye’nin savaş hâli yok, birkaç tane muhalif gazetede Türkiye’nin savaş hâli
var ve şimdi Genelkurmay Başkanı “Dağa çıkın.” diyor, “Milletvekilleri
eylemlerde ne geziyor?” diyor. Halk neredeyse milletvekilleri de orada
olacaktır, halkımız neredeyse biz orada olacağız.
MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) – İntikam diyerek mi?
AKIN BİRDAL (Devamla) – Hayır, intikam diyerek değil.
MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) – Ya, kimden intikam alacaksınız?
AKIN BİRDAL (Devamla) – Demokratik çözüm ve bizi kabul ettikçe…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen müdahale etmeyin
arkadaşlar.
AKIN BİRDAL (Devamla) – Yani şimdi, orada bir milletvekili
arkadaşımızın… Orada bir pankart taşınmış.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Kandil’e de gitti, asker getirdi.
AKIN BİRDAL (Devamla) – Şimdi, arkadaşlar, bakın, bugüne kadar yok
saydınız, reddettiniz, inkâr ettiniz, en sonunda Türkiye Büyük Millet Meclisine
geldik, burada da yok saymaya çalışıyorsunuz. Olur mu
böyle bir şey? Bu nasıl izandır, nasıl akıl tutulmasıdır, nasıl hukuk
anlayışıdır, nasıl demokrasidir? O nedenle, biraz lütfen kendinize gelin.
Bakın, bu Türkiye’de demokrasi, insan hakları bir gün herkese
lazım oluyor, bunu görmelisiniz. O nedenle, tarihimizin sabıkalarını gidermek
ancak barıştadır, bir arada yaşamaktadır, demokrasidedir.
Daha Hrant’ın kanı kurumadı bakın, Hrant’ın kanı kurumadı. İttihat Terakkinin, Teşkilatı Mahsusanın imzasıyla, tek kurşunla Hrant’ı
ensesinden katlettiler ve failleri duruşmalarda alay ediyorlar. Eğer Hrant’tan sonra başka cinayetler olduysa, bu çetelerin,
katillerin cesaretlendirilmesindendir ve onu cesaretlendiren nedir? Bu tutum ve
bu yasalardır. O zaman, neden insanlığa karşı işlenen suçları hep birlikte
mahkûm etmiyoruz? Neden silahların susmasını, operasyonların durmasını ve
herkesin kendi diliyle, kimliğiyle bu ülkede eşit ve özgür, kaygısız ve
korkusuz yaşamasını hep birlikte sağlamıyoruz. O nedenle, böyle reddederek
hiçbir şey olmaz.
Şeyi de tabii memnuniyetle söyleyelim, Rize Belediye Başkanının
fa-şizan, ırkçı, gerici, ayrımcı tutumunun AKP
tarafından mahkûm ediliyor ol-masını da bakın
memnuniyetle karşıladık. Ya bugün ihraç edilecekmiş ya da kendisi ayrılacakmış.
Nereye giderse gitsin. İşte, geldiğimiz kültür bu, çok kültürlülük. Çok kültürlülük bu. O nedenle, bunları mahkûm ederek,
birlikte yok edebiliriz. Yoksa Romanların Manisa’nın Selendi ilçesindeki göç ettirili-şi, Muğla’da, Demirci’de
Kürt öğrencilere yönelik…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Birdal, buyurun,
konuşmanızı tamamlayınız.
AKIN BİRDAL (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan, bitiriyorum.
O nedenle, arkadaşlar, bakın, sorun bence bir demokrasi kültürü ve
barış kültürünün yokluğundandır. Gelin, örneğin, dün savaşta ekonomik ve siyasi
rantını yitirmek istemeyenlerin bu telaşını mahkûm
edelim. Örneğin, Sayın Meclis Başkanı, bize öğüt vermek yerine Meclis Başkanı
olarak Askeri Ceza Yasası’nın 148’inci maddesi uyarınca suç işleyen bir
komutanın siyaset üzerine konuşmasını mahkûm etsin.
SIRRI SAKIK (Muş) – Onlar eş başkan, eş başkan.
AKIN BİRDAL (Devamla) – O nedenle, biz, insan hakları için,
özgürlük için, demokrasi için, barış için ve herkesin yaşayabileceği özgür,
demokratik bir Türkiye için ant içtik ve andımıza da bağlıyız ve bağlı
kalacağız. Bunun tersini yapanlar korksunlar. Savaş kışkırtıcıları, ayrımcılar,
ırkçılar ve otoriter, militer, totaliter rejimden
yana olanlar korksunlar çünkü halkımız onları mutlaka oylarıyla sandıkta mahkûm
edecektir.
Teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Birdal.
Grup önerisinin aleyhinde Eskişehir Milletvekili Sayın Tayfun
İçli.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Bu sefer, Barış ve Demokrasi Partisinin grup önerisinin gerçekten
aleyhinde konuşmak için söz aldım. Her zaman konuşabilmek için, usulen, söz
alıyordum. Şimdi de…
SIRRI SAKIK (Muş) – Zaten lehinde alsan şaşardım.
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sana yakışan da bu zaten.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Alacaksınız cevabını. Laf atmayın,
alacaksınız cevabını.
Değerli arkadaşlarım, BDP grup önerisini birkaç kez okudum acaba
yanlış mı algılıyorum diye. Diyor ki: “Etnik nüfus yapısının araştırılması.”
Şok geçirdim.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Niye?
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Yani birkaç kez okudum yine şok
geçirdim ama konuşmacıların burada ifadelerini dinlediğim zaman, olayı bir
kültürel zenginlik olarak, bir demokrasi mücadelesi olarak anlatıp ona göre
kendi düşüncelerini ifade ediyorlar.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Siz her zaman şok geçiriyorsunuz zaten.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, özellikle BDP’li arkadaşlara soruyorum: Etnik nüfus yapısının
araştırılmasını neye göre yapacaksınız? Kafatasına göre mi; dolikosefal,
brakisefal, ona göre mi yapacaksınız? Peki, kan sayımına göre mi yapacaksınız?
DNA’larına göre mi yapacaksınız? Beyan esasına göre mi yapacaksınız?
AYLA AKAT ATA (Batman) – Bu işi bu kadar sulandırarak herhâlde
medet umuyorsunuz.
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – İnsanlara…
AHMET YENİ (Samsun) – Dinle, dinle…
AYLA AKAT ATA (Batman) – Bu kadar faşist bir soru karşısında
verecek cevabımız yok.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bakın, geçmişte bunu Hitler Almanya’da
yapmış, bölge bölge, mahalle mahalle,
il il kapılarına kırmızı işaret koymuş. Yahudileri,
Çingeneleri, kendinden olmayanları yok etmiş.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Bu sizin zihniyetiniz…
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – 2010 Türkiye’sindeyiz. Dünya çok büyük
acılar çekmiş. Geçin 1938’leri, 40’ları… Irak, Kerkük’te, Musul’da, Bağdat’ta
etnik kimliğe dayalı nüfus sayımları yapıldı. Orada etnik kimlikten dolayı, bu
kafatasçı, ırkçı anlayıştan dolayı binlerce insanı orada yok ettiler.
Avrupa’nın göbeğinde Yugoslavya, demokrasinin beşiği, sosyalizm diye
konuştuğumuz Yugoslavya’da etnik kimlik nedeniyle Avrupa’nın göbeğinde insanlık
dışı suçlar işlendi.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Bu ülkede de işlendi.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, illere göre…
Bakın, fişlemedir bu, fişleme. Konuşmacı, BDP’li
konuşmacı dedi ki: “1920’lerde yapıldı.” Bu cumhuriyet 29 Ekim 1923’te kuruldu.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – 27’de yapıldı dedim, 27’de…
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – 27’de yapıldı deseniz de, bakın, üniter devlet yapısı.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Atatürk yaparken ırkçı mıydı, mezhepçi
miydi?
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bu ülkede yaşayanlar, yaşayan herkesi
Anayasa’mıza göre biz “Türk” olarak kabul ediyoruz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Atatürk’ün söylediklerine karşı çıkmak…
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Değerli Arkadaşım, senin babanın,
atanın anasının kanının ne olduğu önemli değil. (BDP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen... Sayın milletvekilleri, lütfen...
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Kiminle...
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Atıyorsunuz.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bakın, bugün gazetelerde var. Kardelen
öğretmen diye, Elif öğretmen diye bir öğretmen var.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Böyle gerçeklerle yüzleşmekten
korkuyorsunuz.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Kocası Türk kökenli sizin tanımınıza
göre, kendi ifadesine göre de kendisi Kürt kökenli. Peki, onların yavrucağı
hangi kökende?
AYLA AKAT ATA (Batman) – Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Peki, bu ülkede yüz yıllardır Çerkez’i,
Kürt’ü, Türk’ü evlilikler yapmış, ana Kürt, Türk’le evlenmiş, sonraki çocukları
Çerkez’le evlenmiş, sonraki çocukları Gürcü ile evlenmiş...
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Ne alakası var?
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – ...sonraki çocukları Fransız’la
evlenmiş.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Olabilir.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – ...sonraki çocukları Amerikalıyla
evlenmiş.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Bu kültürleri yok sayamazsınız.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Peki, siz bunun kan sayımını, bu
anlayışınızla, bu kafatasçı anlayışınızla neye göre yapacaksınız? (BDP
sıralarından gürültüler) Sonra da buna “demokrasi”, buna ondan sonra “kültür
hakkı” diyorsunuz.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, müdahale etmeyecek misiniz?
BAŞKAN – Tamam, dinliyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ya, deminden beri zırvalıyor. Niye
müdahale etmiyorsunuz?
BAŞKAN – Arkadaşlar, dinliyorum.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Ben dinledim. Ben dinledim sizi. (BDP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Arkadaşlar, dinliyorum, tamam.
Sayın Ata, tespit ettim. Lütfen...
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bakın, burada “gerilla” diyorsunuz,
burada illere göre “Kürt bölgesi” diyorsunuz. Bakın, bu Anayasa’ya göre...
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, bu Mecliste kimse bu kadar
sorumsuzca bulunamaz.
BAŞKAN – Sayın İçli...
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Sayın İçli, lütfen konuşmalarınızda biraz daha ölçülü davranınız
efendim.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Ölçülü davranıyorum. Sürekli laf
atıyorlar.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Niye müdahale etmiyorsunuz? Her şeyin bir
usulü var Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hasip Bey, ikaz ettim, lütfen
oturun. Hasip Bey, tamam, ikaz ettim.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Anayasa’mızın 81’inci maddesine göre
buradaki bütün milletvekilleri yemin etti, ant içti. Bakın, Anayasa’nın 14’üncü
maddesi...
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Biz, bu ülkede Türk, Laz, Çerkez
istediği zaman dilini konuşacak, kültürünü öğretecek, paylaşacak.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bana laf atma! Sus! Otur!
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Irkçılık yapıyorsun burada.
Irkçılık suçtur.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Ben seni dinliyorum. Konuşma! Suçsa
hakkımda işlem yaparsın!
BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen… Lütfen...
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Kafatasçılıktır.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Atatürk ırkçı mıydı?
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Burada etnik kimlik sayımı
kafatasçılıktır. Bu kadar basit.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Atatürk, bu Meclis ırkçı mıdır? Atatürk
yaparken ırkçı mıydı? Utanmaz adam!
H. TAFYUN İÇLİ (Devamla) – Kalkarsın cevap verirsin.
Kafatasçılıktır. Otur oraya! (BDP sıralarından gürültüler)
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Niye müdahale etmiyorsunuz?
BAŞKAN – Hasip Bey, dinleyelim lütfen.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – “Anayasada yer alan hak ve
hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü
bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan
kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.” Anayasa 14.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) – Doğru.
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Irkçılık da yapılamaz.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Değerli Başkanım, bu önerge Türkiye
Büyük Millet Meclisinde işleme alınamaz.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) – Doğrudur.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bu ırkçılıktır, bu kafatasçılıktır.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sen mi karar vereceksin!
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bu Türk milletini fişlemektir.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Senin kafatasçı, ırkçı zihniyetin mi buna
karar verecek!
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bunun adı kültür, bunun adı demokrasi
değildir.
Günlerdir burada “terörist”e “gerilla” denildiğini işitiyoruz.
Burada geliyoruz… Bölücü başına “sayın” denildiğini düşünüyoruz. Düşünce özgürlüğü ise düşünce özgürlüğü. Bu da benim düşünce
özgürlüğüm. Bu fişlemedir, bu ırkçılıktır.
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Irkçılık düşünce özgürlüğü değil.
BAŞKAN – Sayın Karabaş, lütfen…
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Tabutta PKK bayrakları, ARNK bayrakları
önünde intikam yemini etmek bu ülkeyi bölmektir, Anayasa’nın 14’üncü maddesine
aykırıdır…
AYLA AKAT ATA (Batman) – Git, o intikam yemini eden insanları bu
ülkeye kazandır, kardeşleş o zaman.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – …Anayasa’nın 81’inci maddesine göre
ettiğimiz yemine aykırıdır.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Onlarla aynı yerde duracak gücün var mı?
Onları bu ülkeyle barıştıracak gücün var mı?
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bu tahammül… Tutanaklara geçiyor,
devletin tutanaklarına geçiyor. Herkesin ağzından çıkanı
kulağının duyması lazım. Bunun adı demokrasi değildir. Söylediğim gibi,
Irak’ta, Kerkük’te, Musul’da, Yugoslavya’da Müslüman din ayrımından, ırk
ayrımından insanları paramparça ettiler. İşte Irak.
Beyler, kendimize gelelim, aklımızı başımıza toplayalım.
Ağzımızdan çıkanı kulağımız duysun. (BDP sıralarından gürültüler)
SIRRI SAKIK (Muş) – Sen kimsin ki bana akıl veriyorsun!
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sen kimin adına konuşuyorsun?
BAŞKAN – Sayın Karabaş…
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Ben kendi adıma konuşuyorum, milletin
vekili adına konuşuyorum.
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) –
Irkçılık insanlık suçudur. Kimin adına konuşuyorsun?
BAŞKAN – Sayın Karabaş, lütfen…
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Gelelim bir başka noktaya. İllere göre
ayırdınız. “Kürt bölgesi” diyorsunuz, “Nüfus sayımı yaptık.” diyorsunuz.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sizin zihniyetiniz bu işte,
farklılıkları asla kabul etmiyorsunuz.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – İkiz sözleşmelerden bahsediyorsunuz.
İkiz sözleşmelerin ne anlama geldiğini bilmiyormuş gibi konuşuyorsunuz.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sizin zihniyetiniz bu. Asla sizin
düşünceniz bu ülkede iktidar olmayacak.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Lozan Anlaşması, azınlık. Bu etnik
kimlik azınlık yaratmaktır. Bu vatanı kuranlar Lozan’da sadece gayrimüslimlerle
ilgili azınlığı kabul etmişlerdir, onun dışında bir etnik kimlik, azınlık
yoktur. (BDP sıralarından alkışlar)
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Faşizm sizin uyguladığınızdır.
AYLA AKAT ATA (Batman) – 1921 Anayasası’nda “Türklerin ve
Kürtlerin Cumhuriyeti” denilmiştir.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Hiç kimsenin kafatasına göre ulus
millet kurulmamıştır. Bunu bütün açıklıkla, yüreklilikle söylemek gerekir.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Önce tarihini öğren!
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Burada çıkıp belirli görüşleri temsil
etmek için durmak değil.
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Size ne diyor Lozan?
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sizin soyunuz tükendi! Son
çırpınışlarınız!
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bakın, biz gençliğimizde hiç kimsenin
mezhebine, meşrebine, ırkına bakmazdık, biz bunu ayıplardık. O Aleviymiş o
Sünni imiş, o Türk’müş o…
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sen şimdi aynı ayıbı işliyorsun.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Bu ayıptan zor kurtulursun!
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – …ve biz bu ayrımı yapanlara “faşist”
derdik “faşist.” (BDP sıralarından gürültüler)
SIRRI SAKIK (Muş) – Faşistin ta kendisi sensin!
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Faşizm sizin uyguladığınızdır!
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Faşist sensin! Tam senin gibi, örneği
ortada!
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Ayrım yapanlara “faşist” derdik. Onlara
“Emperyalistlerin uşağı.” derdik, kafatasçılık yapanlara.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Biraz daha terfi ettin. Neofaşist olmuşsun sen de.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Şimdi, birileri ırkçılığı ve faşistliği
demokrasi kavramının içine sığdırmaya çalışıyor.
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Enver Paşa’nın ruhu geziyor!
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Faşizm, kafatasçılık, ırkçılık öyle sol
düşüncenin içinde yoktur. Orada demokrasi de yoktur.
AYLA AKAT ATA (Batman) – O yüzden siz bir solcu değilsiniz!
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Orada insan hakları da yoktur.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Neonaziler de var, neofaşistler
de var bu ülkede.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bakın, bunu çok…
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Enver Paşa’nın, Cemal Paşa’nın ruhu
geziyor!
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Yani, eller kelepçeli…
Bakın, bu ülkede insan haklarına aykırı hangi tutum varsa burada
bütün milletvekillerinin karşı çıkması lazım. Elimizde meri, yürürlükte olan
bir Anayasa vardır, kanun vardır. Bu, ister adına -tırnak içinde- “Ergenekon”
densin, ister “KCK” densin.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Bu Anayasa’yı beğenmediğimiz için,
demokratik, sivil bir anayasa istiyoruz zaten.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Ben her ortamda bunu söyledim.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Bu Anayasa farklılıkları yok saydığı
için yeni bir anayasa istiyoruz.
BAŞKAN – Sayın Tuncel, lütfen…
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bu insan haklarına aykırılık konusu
ayrı bir konudur ama masumane…
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – İnsan hakları evrensel.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – …çok kültürlülük, evrensel birtakım
kuralları getirip, arkasında bu milleti bölme, bu milleti birbirine düşürme
gibi kavramları…
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Siz bölüyorsunuz, sizin o zihniyetiniz
bölüyor.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – …eğer masumane, demokrasi, özgürlük
gibi kavramların altında sıkıştırmaya kalkarsanız, burada, tabii ki birçok
milletvekilini bulursunuz ama burada beni de bulursunuz, ben çıkar konuşurum.
Siz nasıl kendi görüşlerinizi korkmadan ifade edebiliyorsanız ben de kendi
korkmadığım…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sen bizden ekmek yiyemezsin, başka
kapılara git! Git iktidara, başka yerde ara.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Sen bırak, bırak… Sen eskiden
neredeydin, şimdi neredesin! Geç! Öyle laflar atma. (BDP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Öyle laf atmayı siz orada âdet hâline
getirdiniz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bakanlık yapmışsın, hukukçu olmuşsun…
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Kendi inandığınız düşünce varsa çıkıp
konuşun…
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Konuşuyoruz tabii, sana mı soracağız!
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – …konuşuyorsunuz da ama konuşana öyle
mahalle kabadayısı gibi laf atmayın.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Başka kapıda ekmek yiyemiyorsun.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – İnsanlar düşünceleriyle vuruşurlar,
değil mi, silahla değil.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sende bir miktar utanma olsaydı…
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – İnsan düşünceleriyle vuruşur.
SIRRI SAKIK (Muş) – …genel başkan adayı oldun, bir oy alamadın.
Seni kimse ciddiye almıyor, seni kimse…
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Düşüncelerine inanıyorsan konuşursun.
Ben kimsenin… (BDP sıralarından gürültüler)
SIRRI SAKIK (Muş) – CHP’nin eteklerine sığınarak geliyorsun.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bakın, ben size sürekli laf
yetiştirmekten kendi anlatmam gereken konulara…
SIRRI SAKIK (Muş) – Genel başkan adayı oldun, bir tek oy alamadın.
Seni kimse ciddiye almıyor.
BAŞKAN – Sayın Sakık… Sayın Sakık…
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Yahu bırak!
SIRRI SAKIK (Muş) – Siktir!
(Muş Milletvekili Sırrı Sakık, kürsüdeki
Hatibin üzerine yürüdü)
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Aa! Sen kime…
Sayın Başkan, duydunuz mu? Duydunuz mu? (BDP sıralarından
gürültüler)
MUSTAFA İLİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, küfretti.
BAŞKAN – Sayın Sakık…
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Hemen ikaz edin, hemen!
BAŞKAN – Sayın Sakık…
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Küfrediyor Sayın Başkan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – İç Tüzük 67’ye göre, kötü söz hâlinde
uyarmanız gerekirdi.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Buraya da mı şiddeti getireceksiniz?
BAŞKAN – Hasip Bey, Hasip
Bey… Sayın Kaplan, lütfen…
SIRRI SAKIK (Muş) – Sabahtan beri hakaret ediyorsun.
(Başkanlık Divanı önünde toplanmalar)
SIRRI SAKIK (Muş) – Sen ne dikleniyorsun?
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Sen beni korkutacağını zannediyorsun
değil mi burada?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.37
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu),
Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
130’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, biraz önceki oturumda
milletvekili arkadaşlarımız arasında, Sayın Tayfun İçli’nin
kürsüden, gündemin belirlenmesi konusundaki bir grup önerisinde yaptığı
konuşmayla ilgili olarak Sayın Sırrı Sakık’ın yerinden
bir kısım ifadelerde bulunduğunu ve sonradan da ayağa kalktığını gördük ve o
tutanakları da ben getirttim, o tutanakları inceledim. O tutanaklarla ilgili
olarak, oradaki ifadeleri tabii ki şu anda kullanmamız hoş olmaz. Ümit ediyorum
ki kullanan Milletvekili de üzüntü duymuştur ondan.
VIII.- DİSİPLİN CEZASI İŞLEMLERİ
1.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’a, yaralayıcı ifadeleri nedeniyle Oturum Başkanınca
kınama cezası verilmesi
BAŞKAN – Burada İç Tüzük’ün 160’ıncı maddesinde kınama cezasını
gerektiren hâllerden bahsederken “Kaba ve yaralayıcı sözler sarf etmek ve
hareketler yapmak;” diyor. Burada hakikaten böyle bir yaralayıcı ifade
olmuştur, onu belirtiyorum ve şimdi Genel Kurulunuza, 163’üncü madde gereğince
bir kınama cezasını teklif ediyorum.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, bir söz istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Sakık, savunma talebi
yapıyorsunuz.
Buyurun Sayın Sakık.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; evet, biraz
önce gergin bir ortamı hep birlikte yaşadık. Yani bu bizim tarzımız ve bizim
gerçekten reddettiğimiz bir şey ama çok uzun bir süre buradan grubumuza
yönelerek “kafatasçı”, “ırkçı”, “faşist…” Bütün hayatımız bu faşizme karşı, bu
ırkçılığa karşı mücadeleyle geçti. Onun için, Hatibin bizi iyi tanımasına
rağmen sürekli bu şekilde itham etmesinden dolayı hepimiz çok gerildik yani
tasvip etmediğimiz sözcükler ağzımızdan çıktı. Bundan dolayı Genel Kuruldan,
bütün kamuoyundan özür diliyorum. Bu bizim tarzımız değil.
Gerçekten, buradaki araştırmamız, buradaki önergemiz şununla ilgili: Ya, bu ülkede farklı kültürler, farklı
kimlikler yaşıyor. Bunların çoğulluğu bizim zenginliğimizdir. Hep bunu
söylüyoruz, amacımız bu. Bunu reddedebilirsiniz ama kafatasçı, ırkçı, faşist
söylemleri hak etmediğimizi düşünüyoruz. Hiçbirimiz, hele hele
bu grubun hiçbiri ne kafatasçıdır ne ırkçıdır ne de milliyetçidir ve hep de bu
kürsüden söylüyoruz. Kan ve gen bağı çok kutsal değil, en kutsal bağ duygu
bağıdır. Bu duygu bağını daha da çok bütünleştirmemiz gerektiğini en çok
söyleyen bizleriz. Bunu söyleyen bir partiye, bir gruba dönüp “ırkçı”,
“milliyetçi” deyince, evet, bazen bizim de kendimizi kontrol edemediğimiz anlar
oluyor. Bundan dolayı özür diliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Evet, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, İç Tüzük’ün ilgili
hükmü gereğince -163’üncü madde gereğince- Muş Milletvekili Sayın Sırrı Sakık’ın savunmasını dinlediniz. Kınama cezasıyla tecziye
edilmesini, cezalandırılmasını oylarınıza sunacağım ve kararı siz vereceksiniz.
Kınama cezasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Ümit ediyorum ki bundan sonraki aşamalarda birbirimizi böyle
yaralayıcı sözler, ifadeler kullanmayız, onun ümidindeyim, zaten ilgili
milletvekili arkadaşımız da bunu beyan etmiştir.
Sayın İçli, sadece bir dakikalık bir ek süreniz vardı. Ben bir
dakikalık sürenizi tamamlamak için size söz vereyim, sonrasını da belirteyim.
Buyurun efendim.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri
(Devam)
1.- (10/758) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesi’nin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 7/7/2010
Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi (Devam)
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Değerli Başkanım, çok saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım; biraz evvel tabii hoş olmayan tartışmalar oldu. Yargıtayın içtihatları vardır, siyasetçi en acımasız
eleştirilere katlanmak durumundadır. Bu kürsüde çok sert eleştiriler yapılır
hakaret olmamak kaydıyla. Ben farklı düşünüyorum, siz farklı düşünebilirsiniz
ama hiçbir kimsenin karşı tarafa küfretme, hakaret etme hakkı yoktur. Kaldı ki
ben bu önergenin kafatasçılık, ırkçılık olduğunu, DNA testi mi… Önceki
konuşmalarımı eğer milletvekili arkadaşlarım takip etmiş olsaydı, ben böyle bir
yaklaşımın aynı Hitler Almanyası’ndaki, Irak’taki,
Yugoslavya’daki gibi fişleme anlamına geleceğini, bunun da ırkçılık olacağını
söyledim. Ben, hiçbir gruba, hiçbir kişiye “ırkçısın” demedim. Ben, üslubumda,
kişileri hedef alan, belden aşağı vuran hiçbir şekilde üslup kullanmadım.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, yalan söylüyor!
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, ben, bu ülkedeki
Kürt kökenli vatandaşlarımızla Türk kökenli vatandaşların artık -etnik
kimliğini nasıl tanımlarsanız tanımlayın- cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte
bir kalbin iki yarısı gibi kabul ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen, Sayın İçli…
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Hemen bağlıyorum.
Benim görevim ayrıştırmak değil, benim görevim sevgi birliği. Eğer
birbirimizi seversek, birbirimizi anlarsak bu ülkeyi bu belalardan, terör
belasından kurtarabileceğimiz gibi başka belalardan da kurtarırız diyorum,
hepinize sabrınız için teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, daha önce söz talebinde
bulunmuştum.
BAŞKAN – Sayın Ata, biraz önce içeride, ara verdiğimde -ben, gerçi
daha önceden tutanakları getirtmiştim ama- istemediğimiz bazı olaylar cereyan
etti, dolayısıyla oturum değişti. Şöyle yapalım -yani bir samimiyet ifadesi
orada geçiyor- ben, yerinizden mikrofonunuzu açayım çünkü…
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkanım, lütfen…
BAŞKAN – Hayır, şöyle efendim… Arkadaşlar, oturum değiştiği için…
Ben o oturumda verecektim. Bakınız, zorlamıyorum şartları ama isterseniz, biraz
sonra gruplar adına yine konuşmalar olacak, grup önerileriyle ilgili, o zaman
konuşunuz.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Bizim söz hakkımız yok Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Şunu demek istiyorum, bakınız, Sayın Ata…
SIRRI SAKIK (Muş) – Nedir derdiniz, Osmanlı Bankası gibisiniz bize
karşı ya! Burada oturmamıza tahammülünüz yok.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, daha sonra da, Tayfun Bey
konuşurken de söz hakkı istedik.
BAŞKAN – Sayın Ata, bakınız, şeyden…
SIRRI SAKIK (Muş) – Sonra da “Niye geliyorsunuz?” diyorsunuz.
BAŞKAN – Sırrı Bey… Sayın Sakık, lütfen…
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, 60’tan verin kısa bir söz.
BAŞKAN – Şimdi, ben size söz vermek noktasına getirdim. Bakınız,
öyle çok hakaretamiz falan ifadeler yok. Onları herkes…
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, biz de usul tartışması
açmak istemiyoruz.
BAŞKAN – Ben şunu diyorum: Arkadaşlar, bakınız, geçen oturumlardan
birisinde böylesine iyi niyetle bir davranışta bulundum ama sonra bir kısım
grup başkan vekili arkadaşlarımız tarafından tutumumla ilgili olarak, haklı
olarak eleştiriye tabi tutuldum. Benim oradaki niyetim tamamen iyi niyetli. Bir
arkadaşı konuşturdum ama konuşan arkadaş da aynı gruptandı ama başka bir grup
başkan vekili çıktı, dedi ki: “Bunu neye göre yaptınız?” Şimdi şunu söylüyorum:
Yerinizden açıklama fırsatı vereyim ben size, kısa bir…
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkanım, aynı oturumda istedik söz
hakkını.
BAŞKAN – Arkadaşlar, İç Tüzük’ten bahsediyorum, yine beni
zorluyorsunuz. Ben ne yapayım yani? Ben onu söylüyorum veya biraz sonra…
AYLA AKAT ATA (Batman) – Siz oturuma ara verdiniz.
BAŞKAN – Sayın Ata, bakınız, yapma şansım yok. Dediğim gibi,
geçmişte böyle bir şeyi iyi niyetle ben yaptım ama ondan sonrasında aynı konuda
eleştiriye uğradım. Şimdi şunu diyorum: Efendim, yerinizden…
AYLA AKAT ATA (Batman) – İç Tüzük’te diyor ki: “Söz hakkı
istenir.”
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Başkan, hiç iyi niyetiniz de yoktu,
gülerek bu tartışmalara siz meydan verdiniz.
BAŞKAN – Sayın Geylani, lütfen efendim.
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Bayağı da eğleniyordunuz, gülerek,
tebessüm ederek olayları siz hızlandırdınız.
BAŞKAN – Sayın Geylani… Sayın Geylani, haksızlık yapmayın. Bizim herkese söyleyecek
sözümüz vardır, haksızlık yapmayın.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, biz, önceki oturumda…
BAŞKAN – Bakınız, söylenen ifadeler meydanda, diğerleri meydanda.
Böyle bir şey yok arkadaşlar. Lütfen…
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, biz, bir önceki oturumda…
BAŞKAN – Âkif’in dediği gibi yani
yumuşak başlı isek uysal koyun da değiliz yani. Lütfen…
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkanım, biz, bir önceki oturumda
söz talebinde bulunmuştuk.
BAŞKAN – Sayın Ata, benim Türkçem yeterli, ifadem yeterli, ben
diyorum ki yerinizden…
AYLA AKAT ATA (Batman) – Efendim, İç Tüzük’ü başka yorumluyoruz,
onu açıklamak istiyorum.
BAŞKAN – Efendim, bakınız, ben size bir şey demiyorum,
söyleyeceğiniz ifadelerde bir şey olduğunu söylemiyorum ama diyorum ki oturum
değişti, yerinizden, açayım konuşun veya biraz sonra grup önerilerinin biri
üzerinde konuşun. Benim dediğim bu.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sevgili Başkanım, siz diğer hatibe de söz
verdiniz.
BAŞKAN – Evet, buyurun.
Evet, oturumun kapanış nedenini falan biliyorsunuz, açayım
konuşun. Ben, sizin konuşmanızı engellemiyorum.
SIRRI SAKIK (Muş) – Peki, diğer hatibe söz vermediniz mi?
BAŞKAN – Sayın Ata’nın mikrofonunu açınız.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Onun kalan süresini verdi.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Yapmayın ya arkadaşlar, kararlaştırdınız.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Öbürünün kalan süresini verdi çünkü
oturum kapandı.
BAŞKAN – Sayın Ata, buyurun efendim.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
7.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın ve
Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin
konuşmasındaki, BDP Grubuna yönelik “Etnik milliyetçilik yapıyorlar.”
ifadelerine ilişkin açıklaması
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkanım, öncelikle, grup önerisi
olarak getirdik çok kültürlülük konusunu. Esasında, Meclisimizde, bu Parlamento
çatısı altında az önce cereyan eden olaylar da gösterdi ki tam da bu konuları
konuşmamız gerekiyor, tam da çok kültürlülüğü konuşmamız gerekiyor. Çünkü, ortaya konan tahammülsüzlük, esasında Türkiye'nin
aynı zamanda bir aynasıdır da.
Evet, bizler hangi koşullarda bu Parlamentoya geldiğimizi
biliyoruz. Belki Sayın İçli de bilmiyor olabilir, bunu da hatırlatalım. Evet,
bizler asit kuyularına da atıldık, bizler gözaltında kaybedildik, yargısız
infazlara da uğradık, evimizden, yurdumuzdan göç de ettik ama bugün bu
Parlamentodayız, bu acılara rağmen bu sorunun çözümünü tartışıyoruz. Konu
başlıklarımız da var. Bunları da Türkiye Cumhuriyeti’nin Parlamentosunda
oluşturulacak araştırma komisyonlarıyla tartışmak istiyoruz. Çok kültürlülüğü
de tartışabiliriz, ana dili de tartışabiliriz ve diğer tahammülsüzlük
konularını da tartışabiliriz ama aynamız bu, tahammül sınırlarımız bu,
birbirimize karşı saygı sınırlarımız bu ve biz, Türkiye’den, birbirine karşı
saygı bekliyoruz, birbirine karşı sevgi bekliyoruz. Aynamız budur.
Aynı zamanda, Sayın Başkanım, ilk oturumda, evet, biz söz
talebinde bulunduk ve Sayın Hatip, Sayın İçli, o kürsüden dönüp “Kafatasçısınız,
siz ırkçısınız, faşistsiniz.” grubumuza yönelik söyledi ve ben sizden o aşamada
da söz hakkı talep ettim ve “Lütfen, Hatibi uyarın.” dedim Sayın Başkanım, bir
uyarınız da söz konusu olmadı. Kendisinin de mutlaka bir disiplin cezası alması
gerekiyor ve bu Parlamentodan özür dilemesi gerekiyor. Bu konuda tarafsız
olduğunuza olan inancımı korumak istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ata.
Eğer o olaylar olmamış olsaydı ben o gerekçeyle de size söz
verecektim. O hususta, tarafsızlığımız konusunda yani hakkın, hakikatin ortaya
çıkması konusunda bir endişemiz yoktu ama maalesef olaylar böyle gelişti.
Ondan, olaylardan ve gelişmelerden üzgün olduğumu da ifade etmek isterim ama
orada yani tarafsızlığımı ihlal edecek bir husus yoktu, bir kasıt yoktu,
hakikaten de verecektim, size de karşılıklı olarak ifade etmiştim.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri
(Devam)
1.- (10/758) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesi’nin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 7/7/2010
Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Evet, şimdi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.
Milliyetçi Hareket Partisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre
verilmiş grup önerisini okutuyorum:
2.- (10/542) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesi’nin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 7/7/2010
Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu; 07.07.2010 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından
Grubumuzun aşağıdaki önerisini, İçtüzüğün 19 uncu Maddesi gereğince Genel
Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Gündeminin, Genel Görüşme
ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
Kısmında yer alan 10/542 esas numaralı, “Sigara fabrikalarından yaprak tütün
işletmelerine geçen işçilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla” Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105.
Maddeleri Gereğince Meclis Araştırması önergelerinin görüşmelerinin Genel
Kurulun 07.07.2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin lehinde Tokat
Milletvekili Sayın Reşat Doğru.
Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tütün
üreticileri ve Tekel çalışanları, yani yaprak tütün işçileriyle ilgili vermiş
olduğumuz önerge konusunda söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Ülkemizde tütün, sosyal, ekonomik ve politik olarak en fazla
tartışılan ürünlerin başında gelmektedir. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla
birlikte Reji İdaresi satın alınarak devlet tekeli oluşturulmuş ve tütün
politikaları belirlenmiştir.
Türkiye'nin ekolojik koşullarına uygun
nitelikte bir ürün olan tütün dört yüz yıldır Anadolu topraklarında
yetiştirilmektedir. Türk tütünü, genelde kıraç, fakir topraklarda
yetiştirilmekte, bu topraklardan yüksek gelir getiren ürün çeşitlerinin başında
gelmektedir.
Ülkemizde aile tarımı şeklinde yetiştirilmekte olan tütün,
ihracat, istihdam ve devlet gelirleri açısından da önemli bir üründür. “Şark
tipi tütün” olarak bilinen Türk tütünleri, nefaseti ve kokusu ile dünya
piyasalarında marka olmuş ve sigara harmanlarının aranan çeşitleri arasına
girmiştir.
Tütünün Türkiye'nin tarımsal ürünler dış ticaretinde önemli bir yeri bulunmaktadır.
Her yıl önemli miktarlarda tütün ihraç edilmekte, Türkiye'nin genel ihracat gelirlerine
önemli katkılar sağlamaktadır.
Ülkemizde son yıllarda izlenen tütün politikalarındaki yanlışlar
tütün üretimini önemli ölçüde geriletmiştir. 2002 yılında 381 bin olan üretici
sayısı 2007 yılı itibarıyla 222 bine, 151.853 ton olan üretim 62.771 tona
düşmüştür. Bölgeler itibarıyla incelendiğinde, Ege Bölgesi'nde 2003 yılında 193
bin olan tütün üreticisi sayısı 70 binlere kadar düşmüştür.
Ülkemizde tütün üretimi ile bağlantılı olan girdi fiyatlarında
yıldan yıla önemli oranda artışlar varken, son yıllarda özellikle düşük döviz
kuruna bağlı olarak tütün satış fiyatları neredeyse sabit kalmıştır. Bu durum
üreticilerin tütün tarımından çekilmesine sebep olmaktadır. Üreticilerimizin
aile işletmeciliğine dayanan tütün üretiminden çekilmesiyle birlikte işsizlik
artmakta ve büyük kentlerimize göçler olmaktadır çünkü aynı topraklarda
tütünden elde edilen gelir başka ürünlerden elde edilememektedir.
Bugün büyük kentlerimizde baş gösteren asayişsizliğin temelinde
yatan olguların bir tanesinin de göç olayları olduğu dikkate alındığında, tütün
üretiminin ülkemiz için önemi bir kat daha artmaktadır.
Uzun yıllardan beridir ülkemizin en önemli tarımsal üretim
kaynaklarından birisidir tütün. Tokat ili Erbaa ilçesinde “sarı elmas” ismi de
takılmış olan bu ürün maalesef tamamen yok olmakta ve çiftçi de
küstürülmektedir. Yetişmiş olduğu kıraç, susuz arazilerde diğer ürünlerden
tütün kadar gelir elde edilemez. Tütün ekimiyle arazinin atıl vaziyetten
kurtulması sağlanmakta ve ekonomik katkı elde edilmektedir. Şu anda bu
durumdaki araziler ya boş bir vaziyette bekletilmekte ya da sırf boş kalmasın
diyerek ekilmekte ve düşük verimli ürünler alınmaktadır. Bu, aynı zamanda
arazilerin erozyon tehdidine de açık olması anlamına gelmektedir.
Yüz elli yıldan daha uzun bir süredir dünyanın en kaliteli tütün
üretimi yapılan ülkemizde üreticiler, devletin yanlış politikaları neticesinde
yabancı tütün üreticileri ve sigara kartellerine yenilmiştir. Sonuç olarak
sigara fabrikaları satılmış, üretici özel sektörün insafına terk edilmiştir.
Gerek Tokat’ta gerekse ülkemizin birçok yerinde sigara fabrikaları atıl bir
vaziyette beklemektedir. Sigaranın ham maddesi tamamen yurt dışından gelmekte,
burada paketlenip satılmaktadır. Artık ülkemizde sadece ismi yerli olan bir iki
marka -ülke genelinde çok tutulduğu için- dışında bütün markalar yabancı
olmuştur. Bu durumda yabancı şirketler parayı ülkemizden kazanmakta, vergiyi de
kendi ülkelerine yatırmaktadırlar.
Bu yıl tütün üreticileri kilosu 2,5-3 liradan tütün satıyorlar.
Geçen yıl 7 lira olan fiyatlar, bu sene yarının da altına maalesef düşmüştür.
Çiftçi yaptığı işten zarar etmekte, çoluk çocuğu da aç kalmaktadır. Batılı
kartellerin istedikleri maalesef olmuştur. Çiftçi gitgide küstürülmekte, tütün
üretimi tamamen yok edilmektedir. AKP İktidarı bunun hesabını vermelidir.
“Sigara fabrikaları kapatılmayacak, işçiler mağdur olmayacak, işçiler mağdur
edilmeyecek.” diyenler tam tersini uygulamış, fabrikalar kapatılmış, işçiler de
maalesef mağdur edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, çiftçilerimizin de, işçilerimizin de mağdur
olmaması için tütün konusu Hükûmetçe tekrar gözden
geçirilmeli, üretim konusunda yeni kararlar alınmalıdır. Bu yapılamaz ise
üretim tamamen sona erecek, çiftçimiz önemli bir geçim kaynağını, ülkemiz de
önemli bir ihraç ürününü kaybedecektir.
Sayın milletvekilleri, bütün bunlara ilave olarak bir de sigara
fabrikalarında çalışan işçilerin durumu var ki bu daha vahim bir olay olarak
karşımıza çıkmış ve ülkemizin gündemine oturmuştur. Ülkemize en büyük katma
değeri sağlayan kuruluşlardan biri olan sigara fabrikaları, hepimizin bildiği
gibi, “özelleştirme” adı altında satılarak faaliyetleri durdurulmuştur. Bu
durum ülkemizde ticari, sosyal ve ekonomik anlamda yeni mağdurlar ortaya
çıkarmıştır. Bunların en önemli mağdurları bu fabrikalarda çalışan işçiler
olmuştur. Özelleştirilen veya kapatılan kamu iktisadi teşebbüslerinde işçi
olarak çalışanlardan emekliliği dolmamış olanlar, 2004/7898 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı’yla 657 sayılı Kanun’un 4’üncü maddesi (c) fıkrası kapsamında
başka kamu kuruluşlarına geçici personel statüsüyle yerleştirilmektedir.
Bu statüde olup emekli olanların haricinde, şu an sayıları 8.700’e
kadar düşen 4/C çalışanlarının gerek sendikal haklar gerekse çalıştığı kurumun
takdiriyle aldığı ikramiyeleri ortadan kalkmış, sosyal hakları da ellerinden
alınmıştır. Gönderildikleri kurumlarda verilen işleri yaparken, gittikleri bu
yerlerde kendileriyle aynı işi yapan kişinin aldığı ücretin yarısını almakta,
bir mali yılda on ay çalıştırılıp iki ay çıkış verilmektedir. Hâl böyle olunca
aldıkları yıllık ücret daha da azalmakta, asgari ücretin de altına düşmektedir.
Ücret almadıkları, alamadıkları dönem içinde geçimlerini temin
edemeyen ve borçlanmak zorunda kalan 4/C’lilerin
biriken borçları ücret aldıkları ayları da ipotek altına almaktadır. Gelirlerin
düşmesi nedeniyle mağdurların çocukları üniversite eğitimlerini dondurarak
eğitimlerine ara vermişlerdir. Dört ay içinde en fazla iki gün ücretli hastalık
izni alabilen 4/C’lilerin kelimenin tam anlamıyla
hasta olmaları bile maalesef yasaklanmıştır.
Kurumlar özelleştirildiğinde devlet, 657’ye tabi personeli yatay
geçiş hakkı tanıyarak mağduriyetten kurtarıyor. Aynı şartlarda çalışan SSK’ya
tabi personelin böyle bir hakkı bulunmadığından bu insanlar mağdur ediliyor.
4/C ile kamuda görev veriliyor ancak ücret ve sosyal haklar yönünden çok büyük
ayrımcılığa uğruyorlar. Bu da kamudaki iş barışını maalesef bozmaktadır.
Tüm bu sıkıntılardan kurtulmak ve insanca yaşamak için haklarını
aramaya çalışan işçiler, Ankara’da hem AKP genel merkezinin önünde hem de
Kızılay’da güvenlik güçlerinin saldırısına maruz kalmışlardır. Kızılay’da Abdi
İpekçi Parkı’nda orantısız güç kullanılarak meydanda toplanan işçiler, su ve
biber gazıyla dağıtılmaya çalışılmışlardır. Aynı tabloyu, içinde bulunduğumuz
hafta içerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmekte olan 10 işçi üzerinde
de görmüş bulunuyoruz. 10 tane işçi Türkiye Büyük Millet Meclisine kendi
haklarıyla ilgili konuşmalar yapmak için gelmişler, maalesef 50-60 tane polisin
etrafında, kordon içerisinde kontrol altında tutulma durumuyla karşı karşıya
kalmışlardır.
Geçmişte, ağır kış şartlarında ülkemizin dört bir yanından gelerek
çocuklarının ekmek parasını kurtarmaya çalışan insanlar, diğer özelleştirme
kapsamı dâhilinde uygulanan yöntemlerin kendilerine de uygulanmasını
istiyorlar. Bu haklı taleplerine destek için yanlarında bulunan milletvekilleri
de işçilere uygulanan su ve biber gazından kurtulamamışlardır. Demokrasinin bir
gereği olarak hak arayan bu insanların taleplerini yetkililere anlatırken
tatsız olaylara meydan vermemek, halkla devleti karşı karşıya getirmemek için
milletvekilleri ve bizler onların yanında bulunuyorduk. Gerek işçilerimize
gerekse milletvekillerimize, bizlere yapılan bu eylemin demokrasi ve insan
haklarıyla bağdaşır bir tarafı maalesef bulunmamıştır. Gece gündüz demeden
yıllarca bu ülkeye hizmet eden işçilerimize yapılanlar Habur’dan
dönenlere bile yapılmamıştır. İşte AKP İktidarının, işte bu Hükûmetin
ülkesine hizmet edene verdiği değer budur. İnsanlarımız o soğuklarda sersefil
meydanlarda kalmışlardır.
Şu anda Tekel işçileri son maaşlarını 1 Ekim 2010 tarihinde
alacaklar. Anayasa Mahkemesi 4/C’nin iptaliyle ilgili
kararını açıklamadığından işçilerin son durumları belli değildir. 8.700 işçi
psikolojileri bozuk bir şekilde AKP Hükûmetinin
vereceği kararı beklemektedirler. Tüm bu işçilerimizle beraber çocukları,
aileleri, anne ve babaları büyük sıkıntı içerisindedir. Hükûmetin
bu işçilere yaptığı zulmün hesabını kim verecek değerli arkadaşlar? Hükûmet, yasayla yapması gereken düzenlemeden maalesef
kaçmaktadır. Danıştay Daireler Kurulu 4/C’nin
Anayasa’ya aykırı olduğuna ittifakla karar vermiştir. Tekel işçileri 1 Ekime
kadar ya 4/C’yi kabul edecekler ya da bu tarihten
sonra maalesef işsiz kalacaklardır. Tüm bunlar Tekel işçilerini psikolojik ve
sosyal yönden etkilerken, devlete olan saygıyı, yöneticilere olan güveni de
zaafa uğratmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Doğru, konuşmanızı tamamlayınız.
REŞAT DOĞRU (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İçine düştükleri geçim sıkıntısı nedeniyle aile düzenleri ve ruh
sağlıkları bozulan mağdurlardan son üç yılda maalesef 10 kişi intihar etmiştir.
Tekel işçilerimizin çalıştıkları yerlerde konum ve statülerinin
yeniden belirlenerek günün koşullarında eşit işe eşit ücret verilmesi ve yılda
on iki ay çalıştırılmaları, sağlık güvencelerinin bir zemine oturtulması,
hastalık izinlerinin yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Bu hem sosyal devlet
olmanın bir gereği hem de anayasal bir zorunluluktur.
Araştırma önergemize Meclisin “evet” diyeceğini umuyor, yüce
Meclisi en derin saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğru.
Aleyhte Samsun Milletvekili Sayın Ahmet Yeni.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Milliyetçi Hareket Partisinin getirdiği grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce milletimiz AK PARTİ’yi vurulan prangaları kırsın, Türkiye’yi her yönden
kalkındırsın diye iktidara getirmiştir.
Değerli arkadaşlarım, biz sorunların üzerini örten, sorunları
erteleyen taraf olmadık, her zaman çözümden, diplomasiden yana olduk, inkâr
politikalarına son verdik, Türkiye’yi daha mutlu ve aydınlık bir geleceğe
taşıma mücadelesi içinde hareket ettik. Bu gayretlerin sonuç vermesi,
Türkiye'nin gelişme seyrini ortaya koyan güzel haberlerin gelmeye devam etmesi,
içte ve dışta memnuniyetlerin defaatle ifade edilmesi
bizlere büyük mutluluk vermektedir.
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Kim neyi inkâr etmiş, bir söylesene ya!
AHMET YENİ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, Türkiye büyüyor,
Türkiye kalkınıyor…
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Ahmet Bey, kim neyi inkâr ediyor, bir
söyle bakayım ya! Kim neyi inkâr etti bir söyle!
AHMET YENİ (Devamla) – …Türkiye demokratikleşiyor. Türkiye
uluslararası platformda her geçen gün etkinliğini artırıyor.
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Bundan önce kim neyi inkâr etti bu
memlekette, söyle!
AHMET YENİ (Devamla) – Türkiye adım adım
aydınlık geleceğini inşa ediyor. Belki en önemlisi Türkiye istikrarın getirdiği
güveni yaşıyor.
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Kim neyi inkâr etti, onu söyle önce, onu!
AHMET YENİ (Devamla) – Biz Türkiye'nin istikrarı için, kalkınması
ve büyümesi için çalışırken, Meclisin hizmet makamı olduğunu ortaya koyarken AK
PARTİ polemiklere, siyasetin bitmek tükenmek bilmeyen
münazaralarına çekilmeye çalışılıyor.
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Kim neyi inkâr etti bu memlekette?
AHMET YENİ (Devamla) – Yapmadığımız şeyler yapılmış,
söylemediğimiz şeyler söylenmiş gibi gösteriliyor.
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Söylediğiniz lafın nereye gittiğini
bilin!
AHMET YENİ (Devamla) – Mesaimizi iftiralara cevap vererek
harcayalım isteniyor ama biz, bu oyunların, bu oyalamaların tuzağına düşmedik,
düşmeyeceğiz. Biz, her türlü iftiraya eserlerimizle, reformlarımızla cevap
veriyoruz. Çalışıyoruz, Allah’ın yardımıyla başarıyoruz çünkü bizim arkamızda
milletimizin memnuniyeti, desteği ve bitmez tükenmez duaları mevcuttur.
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Memura 13 lira zam verdiniz.
AHMET YENİ (Devamla) – Biz de bu sorumluluk duygusuyla, vicdani
mesuliyetle milletimiz için iş üretmeye, hizmet ve eser üretmeye, köklü
sorunları çözmeye, yatırımlar yapmaya devam ediyoruz.
AKİF AKKUŞ (Mersin) –
Memura 13 lira zam...
AHMET YENİ (Devamla) – Hedeflerimizde, vizyonumuzda,
gelecek tasavvurumuzda hiçbir sapmaya izin vermeden, milletimizin çizdiği
rotada durmaksızın yürüyoruz. “Her şey Türkiye için” anlayışımızı icraatımıza
gururla koyuyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özelleştirmeyle ilgili
düzenleme 1983’lü yıllardan bu tarafa Türkiye Cumhuriyeti hükûmetlerinin
kabul ettiği bir süreçtir. 2001 yılında Tekel İdaresinin Özelleştirme İdaresine
devriyle birlikte başlayan süreç, 3 Ocak 2002 tarihinde gerçekleştirilen 4733
sayılı Kanun’un yürürlüğe konmasıyla devam etmiştir. 2002 yılından önce, AK
PARTİ İktidarından önce, 16.228 kişi özelleştirmeden dolayı aç ve açıkta
kalmıştı.
Değerli Başkanım, sayın milletvekilleri, değerli vatandaşlarım; bu
Tekelin özelleştirmesinin sanki Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarında gündeme
geldiği gibi bir sonuç ortaya konuyor.
Değerli milletvekilleri, bu 2001 yılında Milliyetçi Hareket
Partisi, Demokratik Sol Parti ve Anavatan Partisi döneminde Başbakan Bülent
Ecevit, Doktor Devlet Bahçeli, Doktor Yüksel Yalova, Recep Önal Devlet Bakanı,
Sümer Oral, Ahmet Kenan Tanrıkulu imzasıyla
özelleştirme kapsamına alınmıştır Tekel.
BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Bedavaya satmadılar sizin gibi.
AHMET YENİ (Devamla) – O günden bu güne üç yıl içerisinde
özelleştirilecekti ama uzatmalarla birlikte tabii ki bizim dönemimize geldi. O
bakımdan özelleştirme o dönemde başlatıldı ve biz de bu özelleştirmeyi devam
ettiriyoruz.
YILMAZ TANKUT (Adana) – Peşkeş çektiniz, peşkeş çektiniz!
AHMET YENİ (Devamla) – Hükûmet, evet,
DSP-MHP döneminde çıkarılan yasa çerçevesinde özelleştirme kapsamına gelen
işçilerin 2004 yılındaki düzenlememizle birlikte kamu sektöründe çalışıp iş
imkânlarına devam edebilmeleri, evlerine aş ve ekmek götürebilmelerine imkân
sağlamıştır. 2004 yılında işçi sendikalarıyla yaptığımız müzakerelerin ardından
işçi sendikalarının talebi doğrultusunda, onlarla birlikte çalışarak 4/C
uygulamasını başlattık. Hatta “Bizden önce işini kaybetmiş 16 bin küsur işçiyi
de 4/C kapsamına alacağız.” dedik ve aldık, sözümüzde durduk. Bizden önce 16
bin işçi sokağa terk edildi ve o işçileri 4/C kapsamına biz aldık, biz istihdam
ettik. O gün sendikacılardan bugün milletvekili olan arkadaşlarımız var. Bunu
çok iyi bilirler.
BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Benim dönemimde hiçbir işçi 4/C’yle kadroya geçmedi.
AHMET YENİ (Devamla) – İlköğretim mezunlarına yeni dönemde 658
lira veriliyordu, bunu 772 liraya, lise mezunlarına 739 lira veriliyordu, bunu
856 liraya, yükseköğretim mezunlarına 820 lira veriliyordu, bunu da 938 liraya
çıkardık; sosyal güvenlik ve özlük haklarını da koruduk ve iyileştirdik.
BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Binlerce işçinin görevini
değiştirdiniz! 57’nci Hükûmet döneminde, hepsi senin
değil, yalan söyleme!
AHMET YENİ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 20
bin TL’den 80 bin TL’ye kadar kıdem ve ihbar tazminatlarının kuruşu kuruşuna
hepsinin hesabını yaptık. 4/C statüsü çalışanlarına çalıştıkları süreler
dikkate alınmak suretiyle 4/B çalışanlarına yapıldığı gibi iş sonu ödemesi
hakkı getirdik. Yıllık çalışma sürelerini on bir aya çıkardık ve izinlerini
uzattık. 4/C’yi kabul eden işçilerimize tercih ettiği
ilde veya o ile en yakın ilde istihdam kolaylığı sağladık.
Değerli milletvekilleri, biz işçinin, memurun, emeklinin hakkını
ödeyen bir Hükûmetiz ve İktidarız. Bizden öncekiler
aldı, biz verdik. İşçi ve memurdan kesilen 13 katrilyonluk zorunlu tasarruf
kesintilerini biz ödedik. “Konut Edindirme Yardımı” adı altında yıllarca
kesilen paraları biz ödedik.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Ödemediniz, millet hâlâ bekliyor!
AHMET YENİ (Devamla) – Şu ana kadar 3 katrilyona yakın para ödedik
ve ödemeye devam ediyoruz. Başkaları kesti, biz milletimize geri verdik.
İşçimizi, memurumuzu enflasyona ezdirmedik ve ezdirmeyiz, farkları
kuruşu kuruşuna hesap edip ödüyoruz. Sosyal Güvenlik Yasası’nı, evet, biz
çıkardık. Belli şartlarda sosyal güvenlik primlerini vererek istihdamı teşvik
ettik.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – İşsizlik Fonu’ndaki paralar ne
oldu?
AHMET YENİ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Samsun’un 19 Mayıs ilçesinde geçenlerde Tekeli ziyaret ettim ve Tekel yeni
yatırımlarıyla birlikte çalışmaya devam ediyor, ihtiyaç duyduğu kadar işçileri
alıyor ve çalıştırıyor, tütün ihtiyacını da o bölgeden alıyor.
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Ahmet Bey, Tokat Sigara Fabrikası kapandı.
AHMET YENİ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, tütün ekilen
araziler de yavaş yavaş bir kısmı alternatif ürünlere
dönüşmek suretiyle, daha kârlı bir imkân sağlamak suretiyle de çalışmalar devam
ediyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz bu önerinin
aleyhindeyiz, aleyhinde oy kullanacağız.
Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
KADİR URAL (Mersin) – Tekel işçileri selam söylüyor Ahmet Ağabey!
AHMET YENİ (Samsun) – Biz onlarla görüşüyoruz, merak etme.
BAŞKAN – Grup önerisinin lehinde Adıyaman Milletvekili Sayın
Şevket Köse, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun vermiş olduğu önerge üzerine lehte söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Dünyanın en iyi Şark tipi tütününü yetiştiren bir ülkenin
Meclisinde, bu tütünün ve bundan ekmeğini kazanan Tekel işçilerinin nasıl yok
edildiğini konuşmak gerçekten üzüntü verici bir durumdur.
Değerli arkadaşlar, 1965 tarihli 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu’nun 4’üncü maddesi kamu çalışanlarını üç kategoriye ayırmıştır: Devlet
memuru 4/A, sözleşmeli personel 4/B, yevmiyeli
personel 4/C.
Kanunun ilk hâlinde “yevmiyeli personel”
deyimi, “Devlet kamu hizmetlerinin asli mahiyette olmayan işlerinde, bedenen
belirli ve geçici süre için gündelikle çalıştırılan işçileri ifade eder.”
şeklindedir.
Özelleştirme nedeniyle işsiz kalan işçilerin diğer kamu kurum ve
kuruluşlarında yılda on ay süreyle sınırlı olmak üzere sosyal haklardan yoksun
olarak düşük ücretle istihdamına dönük olarak Hükûmet
tarafından kullanılan bir araç hâline getirilmiştir 4/C.
Özelleştirme nedeniyle zaten mağdur edilen işçiler bu çalıştırma
şekliyle bir kez daha mağdur edilmektedir. 4/C statüsünde çalışan işçiler kıdem
ve ihbar tazminatı haklarından yararlanamıyorlar, devamlı iş garantileri ve
örgütlenme hakları yok. Yıllarını devlete ve iş yerlerine vermiş işçiler, iş
yerlerinin birileri kâr etsin diye satılması sonucu kapı önünde bırakılıyorlar.
Sonrası, onlara çok büyük bir iyilik yapılıyormuş edasıyla 4/C’ye mahkûm ediliyor. Hâlbuki,
aynı kurumda memur statüsüyle çalışanlar özlük haklarıyla birlikte diğer kurumlara
naklediliyorlar. Örnek mi istiyorsunuz? Geçmiş tarihte SEKA kapatıldı. İşçiler
kadrolu olmak üzere İzmir Büyükşehir Belediyesinde çalıştırıldı. Sivas’ta
Demir-Çelik işçileri yine kadroya alındı. Kırşehir’deki Petlas
işçileri kadroya alındı. Siz ne yaptınız Sayın AKP İktidarı? Siz ne yaptınız?
Yıl 2007, erken genel seçime üç ay var. 218 bin geçici işçiye siz
kadro verdiniz. Niye verdiniz? Çünkü, seçim var. Yıl
2009, 29 Mart yerel seçimlerinden önce Tekel işçilerinin mağdur edilme durumu
var idi, siz buna göz yumdunuz, yerel seçimden sonra da Tekel işçilerini kapı
dışarı edercesine 4/C’ye aldınız. Bu, siyasetin iki
yüzünün en gerçek ifadesidir.
Sayın milletvekilleri, haklarını arayan, çalışarak para kazanmak
isteyen özelleştirme mağduru Tekel işçilerine karşı Sayın Başbakan sanki onlara
bahşiş veriyormuş anlayışıyla “Kimseye yetim hakkı yedirmem.” diyebiliyor.
Hiçbir işçi çalışmadan, havadan para kazanayım derdinde değil. Aksine,
çalışarak, alın teriyle, ama haklarını tam olarak kazanıp evine, ailesinin
geçimini sağlamak için ekmek götürmek istiyor.
AKP döneminde 4/C uygulaması amacından saptırılmıştır, kamuda,
düşük ücretle, iş güvencesinden, her türlü sosyal haktan ve örgütlenme
hakkından yoksun olarak işçi çalıştırmanın yolu olarak benimsenmiştir. İşte, bu
nedenledir ki Tekel işçilerinin namuslu, haklı mücadelelerinin sonunda Danıştay
bir karar vermiş, verilen sürenin durdurulmasına… Burada umutlu olmamıza
rağmen, Hükûmet daha da aksine davranışlar içerisinde
-bunu bir fırsat olarak- bu yarayı onarma ihtiyacı hissetmemiş ve dolayısıyla
yaşanan diğer şiddet -o çağımızla uygun olmayan- Türkiye Cumhuriyeti’nin
başkentinin ortasında herkesin yüreğini sızlatan olaylar meydana gelmiştir.
Danıştayın otuz günlük
süreyi uzatması, durdurması sonunda, Anayasa Mahkemesine de bu 4/C konusunu
intikal ettirmiştir.
Değerli arkadaşlarım, her ne kadar söylersek söyleyelim, bugüne
kadar pek çok duyarlı milletvekili 4/C’lilerin
ailelerinin hangi mağduriyet ve bunalım içerisinde olduğunu bu kürsüde
defalarca anlattılar. Cinnetlerin, intiharların, o yarının ne olacağı… Yaşam
standardından… Birdenbire ücretleri düşürerek, sosyal haklarını yok sayarak
geleceğini karartan durumu elbette ciddiyetle ele almamız gerekiyor. Bunların
sayısı artmaktadır.
Bakın, babalar gibi satmaya devam edeceksiniz; topun ucunda şeker
işçileri de vardır. Binlerce işçi hayatı boyunca çalışmış, verilen işi günü
gününe yapan bu insanları da mağdur etmek için bunun üstüne de İktidar
inatlaşmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, ülkemiz bir terörle mücadele
etmektedir. Terörle sadece askerî ve polisiye tedbirlerle mücadele edemezsiniz.
Terörle mücadeleyi ancak orada yaşayan insanlara sosyal, kültürel, en önemlisi
ekonomik tedbirlerle yapabilirsiniz. Bu ekonomik tedbirler içerisinde siz
Tekeli kapatacaksınız, hele hele Türkiye’de en büyük
10 kuruluş arasında olan Tekeli, kâr eden bir kuruluşu satacaksınız, işçilerini
mağdur edeceksiniz -Adıyaman’da, Malatya’da, Bitlis’te, Batman’da, Tokat’ta,
yani sayısını artırabiliriz- işçileri açlıkla baş başa bırakacaksınız, ardından
kalkacaksınız, “Ben terörle baş edeceğim...”
Şimdi, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, her şeyden önce, Doğu
ve Güneydoğu bölgesine kamu yatırımlarının mutlaka artırılması gerektiğine
inanıyoruz ve İktidarımızda bunu gerçekleştireceğiz. Kamu yatırımları, eğer
devlet tek başına olmuyorsa özel sektörle birlikte bunu tekrar gündeme
getireceğiz ve özelleştirmeyi de bu bölgelerde kesinlikle durdurmamız
gerekiyor. GAP kesinlikle bitirilmelidir. İşsizliğin, yoksulluğun son bulması
için bu ve buna benzer tedbirlerin alınması gerekir.
Siz, bugün, 17 bin Tekel işçisini 4/C statüsüne alacaksınız… Bu
işçi kardeşlerimiz kredi kartı alıyor, konut kredisi alıyor, çocuk okutuyor.
Peki, bu 12 bin insanın ve arkasından gelecek birçok -şeker fabrikasında
çalışanları- işçileri 4/C statüsüne alarak siz, Allah aşkına, bu ülkede sosyal
barışı sağlamayı mı düşünüyorsunuz?
AHMET YENİ (Samsun) – Hepsi sokaktaydı, biz işe aldık onları, biz.
TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Yukarıda Allah var, görüyor her şeyi!
ŞEVKET KÖSE (Devamla) – Evet, böbürlenme padişahım senden büyük
bir Allah var; tabii ki haklısınız.
Sayın milletvekilleri, biliyorsunuz, 2002’den beri İktidarın
uyguladığı yanlış özelleştirme politikalarıyla hem stratejik öneme sahip
işletmelerimiz hem de bu işletmede çalışan işçilerimiz mağdur edilmiştir. Bunun
en önemli örneklerinden birisini ise Tekelin özelleştirilmesinde gördük. Bakın,
Tekelin bir bölümünü -sadece bir bölümünü söylüyorum- 299 milyon dolara
özelleştirdiniz, ondan kısa bir süre sonra 900 milyona, kârla satıldı. Yani,
gerçekten, bunun bir yandaşa gidip gitmediğini sizin takdirine bırakıyorum.
Değerli milletvekilleri, kimi kurumlar vardır ki özelleştirilmesi
ülke ekonomisinin yararına olmaz. İşte, Tekel, böyle kurumlardan birisi idi.
Oysa ülkemizde, İktidar, her şeyi satma eğiliminde olup mağdur edilen aileleri,
aç kalan köylüleri ve Tekel işçilerinin durumunu hiç saymıştır. Tekelin
satılmasını, tüm direnişimize, dil dökmemize rağmen engelleyemedik maalesef. Bu
noktada, işçilerin özlük haklarıyla ilgili taleplerini İktidara iletmeleri
noktasında işçilerimizle birlikte olup İktidara anlatmaya çalıştık ama Hükûmet, her zamanki gibi “Ben doğru bilirim.” yaklaşımıyla
hareket etmiş ve binlerce Tekel işçisini mağdur etmiştir.
Tekel işçileri haftalarca Ankara’da direniş gösterdiler. 4/C
sadece bu işçilerin değil, daha önce özelleştirme nedeniyle işsiz kalan
işçilerin de sorunuydu. Bu konumda olup 4/C kapsamında çalışan 17 bin kişi var
idi ve bunların sayısı her geçen gün artacaktır. 4/C’ye
reva görülen bu durumdaki çalışanlarımız ne “memur” ne “işçi” ne de “sözleşmeli
personel” tanımına uymamaktadır. Bu işçilerimizi böyle bir statüye dâhil etmek
gerçekten reva değildir.
Tütün, birçok ürün gibi millî bir ürünümüzdür. Tütünü ve tütün
üreticisini korumak sosyal devlet gereğidir. Üreticilerimize insanca yaşama
şartlarını sağlayamadığımız sürece sosyal devletten bahsetmek yalan söylemek
olacaktır. Tütün üreticisini yok etmek ülke ekonomisine darbe vurmak demektir
değerli arkadaşlarım.
Özellikle seçim bölgem olan Adıyaman’da halk gerçekten çok
perişandır. Bunu, üç yıldır bu kürsüden söylüyorum. 700 bin nüfus var
Adıyaman’da. Bilhassa merkez ilçemizde, Çelikhan’da, Tut ve Sincik bölgemizde,
Kâhta ilçemiz de dâhildir, 29 bin aile tütün ekiyor arkadaşlar. Kâhta ve Besni
merkez olmak üzere, 1.200 işçi çalışıyordu, aileleriyle birlikte 6 bin insan
yapardı ve Adıyaman ekonomisine yılda, eski parayla söylüyorum, 100 trilyon
para girerdi, bu esnafa dağılırdı. Köylü perişan oldu, esnaf bitti. Eğer
sıkıyorsa gerçekten, sizin milletvekilleriniz buradadır, buyursunlar beraber
gidelim, Adıyaman köylüsünü beraber gezelim, gerçeği gözlerimizle görelim.
Evet, millî bir ürün dedim, endüstriyel ürünler arasında en önemli
olan ürün, tütün ürünü. Adıyaman’ın öyle köyleri var ki gerçekten ne yaparsanız
yapın tütünün dışında alternatif bir ürün yetiştirmek mümkün değildir. Tarla
var, suyu bulamaz; suyu bulsa tarla yok. Onun için bu konuda…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Köse, buyurun efendim.
ŞEVKET KÖSE (Devamla) – Sayın milletvekilleri, kısacası tüm
Türkiye’yi ilgilendiren çok önemli bir konu Tekel işçileri, dolayısıyla Tekel
işçilerinin konumunu belirleyen tütün ve tütünden elde edilen mamuller.
Türkiye’de, biliyor musunuz 1 milyon insan, 1 milyon tütün üreticisi, yaklaşık
olarak 4-5 milyon insan tütünden hayatını kazanıyor. Önemli bir millî
gelirimizdir, Türkiye'nin ekonomisinin gelişmesine ve kalkınmasına büyük
katkısı olan bir üründür. Bu ürün, mutlaka desteklenmelidir.
Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu bu önergeyi
desteklemenizi rica eder, hepinize tekrar saygılar sunarım. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Köse.
Aleyhte, Fahrettin Poyraz, Bilecik Milletvekili.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Saygıdeğer Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Milliyetçi Hareket Partisinin verdiği grup
önerisinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Konuşmama başlamadan önce
hepinizi en kalbî duygularla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, hepimiz bir siyasi parti çatısı altında
siyaset yapıyoruz ve hepimizin tabi olduğu siyasi partinin de parti
programlarında genel konulara, genel sorunlara, ülke sorunlara değinme
noktasında da belli öngörüleri var ve bunları da seçimler öncesinde seçim
beyannamelerine dönüştürerek vatandaşımıza bir nevi, biz şunları şunları şunları yapmayı
düşünüyoruz, şu konularda önceliklerimiz bunlardır, dolayısıyla, eğer bizi
iktidara getirirseniz yönetimdeki hassasiyetlerimiz şunlar şunlar
olacaktır diye bir nevi ilan ediyoruz ve seçimler sonrasında da vatandaşın
tercihi, desteği, teveccühü noktasında da burada, Meclisteki konumumuzu,
yerimizi alıyoruz.
Aslında parti programlarına baktığımız zaman ülke sorunlarına
temas noktasında elbette pek çok farklı noktalar var ama ismi ne olursa olsun,
hangi siyasi parti olursa olsun, siyasi partilerin programlarını incelediğimiz
zaman da pek çok ortak noktalar olduğunu göreceğiz. Aslında bu özelleştirme konusu da bu anlamda
bu ortak noktalardan bir tanesi.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Doğru söylemiyorsun! Cumhuriyet Halk
Partisi…
FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, neticede, bu
ortak noktalar çerçevesinde olayı ele aldığımız zaman, özellikle özelleştirme
uygulamalarının başladığı 80’li yıllardan itibaren iktidara gelen tüm siyasi
partilerin uygulamalarına baktığımızda boyutu, şekli, biçimi farklı olsa da tüm
siyasi partilerin bir şekilde özelleştirmeden yana uygulamalarının olduğunun
siyasi tarihimizde somut örneklerini görmekteyiz.
Şimdi, şöyle de bir yanılsama ortaya çıkıyor: Yani bir tarafta
siyasi tarihe, geçmişe baktığımız zaman, uygulamalara baktığımız zaman bir
benzerlik söz konusu ama anlık, günlük siyasete baktığımız zaman iktidar ile
muhalefet partileri arasında da sanki bir ayrım varmış gibi bir tablo ortaya
çıkıyor.
Şimdi konuştuğumuz konu nedir? Konuştuğumuz konu Tekelin
özelleşmesi ve bunun sonucunda da mağdur olan Tekel işçilerinin durumunun
araştırılması.
Değerli arkadaşlar, ben Demokratik Sol Partiyi, Milliyetçi Hareket
Partisini veya Anavatan Partisini suçlamak için söylemiyorum ama Tekelin
özelleştirme sürecinin, az önce arkadaşlarımız da söyledi, başladığı tarih
2001. Alınan karar yanlış mıydı? Doğru bir karardı. 2001 yılında alındı, süreç
başlatıldı ve bunun somut adımlarının atılması da bizim dönemimizde devam etti,
somut adımlar da atıldı.
Şimdi, bizlerin, aslında ülkeyi seven, ülkesini seven yurttaşlar
olarak herhâlde şunu yapmamız memleketimiz için daha hayırlı olur: Yani Tekel
konusunu, tamam siyasetimizi yapalım ama bir de ülke gerçekliği noktasında bir
tartışsak keşke. 2000’li yıllarda olaya yaklaştığımızda, baktığımızda, değerli
arkadaşlar, 2002 yılında -ben Tekelin alt komisyon toplantılarına da KİT
Komisyonu üyesi olmam sıfatıyla katıldım- en çok konuştuğumuz, tartıştığımız
-iktidarıyla muhalefetiyle tartıştığımız- konuların başında gelen konu “Tekel
şu andaki stoklarındaki tütün oranını, tütün miktarını nasıl eritecek?”dik. Bir
ara 400 bin ton gibi çok astronomik rakamlara çıkmış bir tütün stokundan
bahsediyoruz ve Türkiye'nin yıllık işleyebildiği, satabildiği, ihraç edebildiği
tütün rakamları da 20 bin tonlu rakamlarda. Yani kabataslak bir hesap yapsak
aslında belki bu ülkenin yirmi yıllık ihtiyacını karşılayacak bir stokla karşı
karşıyaydık.
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Doğru değil bu efendim. Belgeyi çıkar.
FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) – YDK raporlarında, bakarsınız.
Değerli arkadaşlar, şu anda en son bu rakam 60-70 bin tonlara
kadar düşmüştür. Zaman içinde bunların bir kısmı basına da yansımıştır: “Bu
stoklar yakılıyor, dökülüyor, çürüyor.” gibi… Evet, başka ihtimalimiz yok.
Bir de yeri gelmişken bir şey daha söyleyeyim: Bizim, doğru, Anadolumuzun pek çok değerli köşesinde tütün üretimimiz var
ama bu tütünümüzü de diğer ithal başka ürünlerle harmanlayıp üretme
mecburiyetimiz de var. Yoksa tek başına, bizim ürettiğimiz, Türkiye’de
ürettiğimiz tütünü tutup da olduğu gibi hepsini piyasaya sunma, piyasaya sürme
gibi bir durumumuz da söz konusu değil.
Değerli arkadaşlar, neticede, 2001 yılında alınan karar doğru bir
karardı. 2001 yılında bir karar daha alındı, o da şudur, Hükûmet
tarafından alınan karar: 2001 yılına kadar, bir nevi, Tekel, hazinenin
taşeronluğunu yapıyordu. Yani, hazine adına üreticiden, kâr veya zarar hesabı
yapmaksızın, ürünü satın alıyordu ve olduğu gibi de bu parayı, bu tutarı
hazineye fatura ediyordu, hazine Tekelin bu maliyetini karşılıyordu. 2001
yılından itibaren, Tekelin kendi varlıklarıyla ürün planlaması, üretim
planlaması yapması gerçeği ortaya konuldu -ki bu da doğru bir karardır- ondan
sonra da Tekel kendi yağıyla kavrulmaya başladı. 2001 yılından itibaren, kendi
öz sermayesinden karşılamaya başlamasından itibaren de aslında Tekelin mevcut,
çıplak yapısı ortaya çıktı ve Tekelin aslında 70 milyonun sırtına binen, 100
milyarlara, trilyonlara varan zararının vatandaşın sırtına nasıl yüklendiği de
ortaya çıktı. O zaman olması gereken neydi? Olması gereken, bir an önce
milletin sırtından bu kamburun, işçilerin de mağdur edilmeksizin, kaldırılması
gerçeği vardı. Biz de bunu yaptık.
Aslında, yaptığımız, sadece Tekel işçilerinin mağduriyetini
ortadan kaldırmak değil. Bundan önceki uygulamalarda, özelleştirme
uygulamalarında ne yapıyorduk? İlgili KİT’i özelleştiriyorduk, söz konusu
işçilerin ihbar tazminatlarını, kıdem tazminatlarını ve başka alacakları varsa
bunları işçiye ödüyorduk, iş akitlerini feshediyorduk, sen sağ, ben selamet, iş
akdi feshedildikten sonra işçinin herhangi bir iş güvencesi yoktu. Ne zamana
kadar? 2004 yılında bizim 1973’lü yıllardan beri 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu’nda yer alan 4/C uygulamasını, cumhuriyet tarihindeki tüm
özelleştirmelerde mağdur konuma düşen işçileri de kapsayacak şekilde,
uygulamaya başladığımız andan itibaren de bu mağduriyet ortadan kalktı.
Şimdi, şöyle bir tablo ortaya çıkıyor: Deniyor ki: “Bunları
sattınız, şöyle yaptınız, böyle yaptınız, işçileri mağdur ettiniz.”
Değerli arkadaşlar, 2004 yılına kadar ve ondan sonraki uygulamalar
hariç tutulursa, evet ortada bir mağduriyet varsa, 2004 yılı öncesinde, önceki
iktidarlar döneminde yapılan özelleştirmelerde ortaya çıkandır esas mağduriyet
tablosu. Bizim yaptığımız, özelleştirme sonrası kıdem ve ihbar tazminatlarını
ödediğimiz işçi arkadaşlarımıza diyoruz ki: “Emekliliğine kadar 4/C statüsünde
çalışmak istiyorsan buyur sana bir iş imkânı daha sağlıyoruz.”
Ayrıca şunu yaptık: 2004 yılında bu uygulamaya geçtikten
sonra bu Tekel işçilerinin özelleştirme sonrası durumları gündeme geldiği zaman
4/C statüsündeki işçilerimizin de haklarında ciddi anlamda iyileştirmeler
yaptık: Bir taraftan bunların ücretlerini artırdık, yaklaşık, ortalama yüzde
30’a varan bir ücret artırımı yaptık, diğer taraftan, on ay olan çalışma
sürelerini on bir aya çıkardık, izinlerini artırdık ve şu anda neredeyse diğer
kamu personeli gibi bir aya yakın izin kullanma imkânlarını ortaya koyduk,
diğer taraftan, iş sonunda emekli oldukları zaman da tazminat noktasındaki
haklarını alma noktalarında bir hak sağladık.
Şimdi, sonuçta, sürem de dolmaya başladığı için özetle toparlamak
gerekirse, değerli arkadaşlar, evet, biz isteriz ki gönlümüzden geçen, devletin
hazinesinde olsun, devletin hazinesinde olan ve 70 milyonun hakkı olan bu
kaynakları işçisiyle, memuruyla, emeklisiyle, tüm toplum kesimlerine fazla fazla verelim ama devletin imkânı ölçüsünde, har vurup
harman savurmadan, siyasi düşünüp siyasi rant hesabı
ile “Kim ne verirse ben beş fazlasını veririm.” mantığıyla hareket etmeden,
gelecek nesillerimizi de düşünerek, dengeli bir şekilde, 70 milyonun hakkını,
hukukunu gözeterek, siyasi sorumluluk, iktidar sorumluluğu çerçevesinde kimseyi
de mağdur etmeden bir formül bulunması gerekiyordu ki işte tam bu anlamda 4/C
uygulaması özelleştirme sonucu iş akitleri sona eren kişilerin onları da
kapsayacak şekilde uygulamaya geçilmesiyle aslında…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Poyraz konuşmanızı tamamlayınız, buyurun.
FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) – Onları da bu kapsama almakla
özelleştirme mağduru olarak tanımlanacak olan işçilerimizin bir nevi açıkta
kalmaları önlenmiştir.
Ben bu anlamda, evet sorunlar vardır, yok demiyorum ama Hükûmetimizin bu sorunlarla ilgilenme, bu sorunları çözme
noktasında azami gayret sarf ettiği noktasında düşüncemi belirtiyorum ve
Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisinin aleyhinde olduğumu tekraren ifade
ederek hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN – Tamam efendim.
Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.54
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.09
BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu),
Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
130’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun grup önerisinin oylamasında
karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını
arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir. Karar
yeter sayısı vardır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine
göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
3.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve arkadaşları tarafından TBMM Başkanlığına verilmiş
olan usta öğreticilerinin sorunları ile ilgili Meclis Araştırması Önergesi’nin,
Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak 7/7/2010 Çarşamba günkü birleşimde
görüşülmesine ilişkin CHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu; 07.07.2010 Çarşamba günü (Bugün)
toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
M.
Akif Hamzaçebi
Trabzon
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
2 Temmuz 2010 tarihinde, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve arkadaşları tarafından; “Usta Öğreticilerinin
Sorunlarının Araştırılması amacıyla”, Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş
olan Meclis Araştırma Önergesinin, Genel Kurul’un bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 07.07.2010 Çarşamba günlü birleşimde
sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN – Grup önerisinin lehinde Ali Rıza Öztürk,
Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın Öztürk. (CHP sıralarından
alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, AKP İktidarında işçi ayakta, köylü ayakta,
esnaf, çiftçi ayakta, üreticiler ektikleri ürünü satamadıkları için yollara
dökmekte, atanamayan öğretmenler ayakta, doktorlar, mühendisler, eczacılar
ayakta. Türkiye artık yönetilemez hâle gelmiş ancak AKP yetkilileri bu kürsüde
konuşurlarken öylesine tozpembe tablo çiziyorlar ki sanki muhalefet partisinin
getirdiği sorunlar bu ülkede yaşanmıyormuş gibi.
Şimdi, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak Türkiye’de can yakan,
yakıcı bir sorunu Meclis gündemine getiriyoruz. Bu sorun, aslında, Millî Eğitim
Bakanı ve Çalışma Bakanlığı yetkilileri tarafından yakından bilinmekte ancak
duymazlıktan ve bilmezlikten gelinmektedir.
Değerli milletvekilleri, yıllardır çalıştığı kurumlardan
atılarak açlığa, işsizliğe, yokluğa ve yoksulluğa terk edilen usta eğitici ve
öğreticiler ile hâlen yıllardır çalıştığı kurumlarda her yıl görev alıp alamama
kaygısı yaşayan, iş güvencesinden yoksun çalışan usta öğretici ve eğiticilerin
sorunlarının tespiti, alınması gereken önlemlerin saptanması ve çalışma
koşullarının belirlenmesi açısından Meclis araştırmasını istedik ve Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun bu önergesini getirdik.
Usta öğretici kimdir? Usta öğreticiler, Çıraklık Yaygın Eğitim
Genel Müdürlüğüne bağlı halk eğitim merkezlerinde, Okul Öncesi Genel
Müdürlüğüne bağlı kurum ve kuruluşlarda ve Ticaret ve Turizm Öğretim Genel
Müdürlüğüne bağlı kurum ve kuruluşlarda bilgisayar, giyim, makine nakışları, el
sanatları, kuaförlük ve en önemlisi de ana sınıfı öğreticisi ve benzer branşlarda uygulamalı meslek eğitimi veren kişilerdir. Türkiye’de
24 bin civarında halk eğitim merkezlerinde, 20 bin civarında okul öncesi
eğitimde, 10 bin civarında Ticaret ve Turizm Genel Müdürlüğüne bağlı
kuruluşlarda olmak üzere 55 bin civarında usta öğretici görev yapmaktadır.
Usta öğreticiler 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 89’uncu
maddesine göre istihdam edilmektedirler, yaygın eğitim kurumlarında öğretmen
ihtiyacı sebebiyle öğretmeni bulunmayan meslek dallarında herhangi bir kadroya
bağlı olmadan ek ders ücreti karşılığında istihdam edilmektedirler.
Değerli milletvekilleri, okul öncesi eğitim üreticisi usta
öğreticiler ise, Millî Eğitim Bakanlığı okul öncesi eğitimdeki öğretmen
ihtiyacını karşılamak amacıyla 2001 yılında uygulamaya koyduğu Mesleki ve
Teknik Eğitimi Geliştirme Projesi’yle Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim
Fakültesi bünyesinde açılan okul öncesi eğitim bölümüne kız meslek lisesi
mezunlarının yanı sıra lise mezunlarını da üç yıl süreyle ÖSS’den herhangi bir
puan türünden 105 puanı aşmaları koşuluyla dışarıdan bu bölümü okuma hakkı tanımıştı.
Bunun üzerine 2000-2001 yılı öğretim
yılında 4.374; 2001-2002 öğretim yılında 8.078 kişi kontenjan sınırlamasına
tabi tutulmadan Açık Öğretim Fakültesinin okul öncesi eğitim bölümüne
yerleştirilmişti. Protokolde “kontenjan sınırlandırması olmayacağı ve bir yılda
fark derslerinin verileceği” ifadesi bulunmasına rağmen, Açık Öğretim
Fakültesinin okul öncesi eğitim bölümünün kontenjanı 3 bin kişiyle
sınırlandırılmış ve bir yıl olan eğitim süresi üç yıla çıkarılmış, daha sonra
bu alandaki öğretmen açığının üniversitelerin okul öncesi eğitim bölümünden
mezun olanlarla kapatılamaması üzerine, kız meslek lisesi çocuk gelişimi ve
eğitimi bölümü mezunlarına altmış saatlik oryantasyon
eğitimi verilerek eğitim kurumlarında kadrosuz usta öğretici olarak görevlendirilmişlerdir;
sekiz dokuz yıl bu görevi yürütmüşlerdir. Daha sonra, Danıştayın,
öğretmen olmayan kişilere öğretmenlik görev ve sorumluluğu verilemeyeceği gibi,
öğretmen olarak görevlendirme koşullarını taşımayan bu kişilerin öğretmen
kişilerin yanında ve onların yardımcısı olarak çalıştırılmaları gerektiğinden
bahisle bu yönergenin iptalinden sonra bu insanlar işsiz kalmışlardır.
Değerli milletvekilleri, bu kesimdeki insanların sorunları çok
fazladır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4’üncü maddesinde istihdam
şekilleri belirlenmiş ve “Bunlar, memurlar, sözleşmeli personel, geçici
personel ve işçi eliyle yürütülmüş” denilmiştir “kamu hizmetleri” ve bunun
dışında başka bir istihdam şeklinin olamayacağı kabul edilmiştir. Burada memur,
kamu kuruluşlarında ve tüzel kişiliklerinde genel idare esaslarına göre,
sürekli asli hizmetleri yürüten kişiler olarak tanımlanmış. Bu kişiler de, yani
usta öğretici olarak tanımlanan kişiler de aslında bu niteliklere sahip
oldukları hâlde, Devlet Memurları Kanunu’nun kendilerine tanıdığı bu
özelliklerden faydalanamamışlardır.
Değerli milletvekilleri, usta öğreticiler, hafta tatili, resmî
tatil ve bayramlarda ancak çalışırlarsa ücret almaktadırlar. Usta öğreticilerin
aldığı brüt ücret asgari ücretin altında ve yedi buçuk saatlik çalışması bir
gün kabul edilerek sigortaları ödenmektedir. Dolayısıyla ortalama sekiz ay
boyunca usta öğreticinin aldığı ücret tatil ve bayram günlerinde kesintiye
uğradığından hem aldıkları ücret asgari ücretin altında kalmakta hem SSK
primleri bir ay için otuz gün üzerinden yatırılamamaktadır. Bunların, ancak bir
haftada yirmi beş saat çalıştıklarında, sürekli hizmet gördüklerinde otuz gün
üzerinden SSK primleri yatmaktadır. Aynı yerde aynı işi yapan kadrolu usta
öğreticiler, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun tanıdığı tüm haklardan
yararlanmamaktadırlar. Ders ücreti karşılığı çalışan usta öğreticilerin sosyal
güvencelerinin olmayışı, hiçbir güvenlik sisteminde tam ve açık olarak tarif
edilmemiş olmamaları, çalışanlar arasında ayrımcılığa neden olmaktadır.
Statüsüz çalıştırılan usta öğreticilerin, halk eğitim merkez
müdürlüklerinin inisiyatifleri doğrultusunda, bazı
illerde altı veya sekiz ay, bazı illerde on veya on bir ay, haftada on beş saat
ya da otuz saat arasında görevlendirmeleri yapılmaktadır. Bu adaletsiz dağılım
hem ücretlerde hem de SSK prim ve gün sayılarında eşitsizliğe neden olmaktadır.
Yıllardır kadro tahsisi yapılmadan, ders ücreti karşılığı çalışan
statüsüz usta öğreticiler, sadece genelgeler doğrultusunda kamu hizmeti
vermişlerdir. Yetişmiş, deneyimli çalışanların halk eğitimci sıfatıyla başarılı
çalışmaları takdir görmemiştir. Usta öğreticilerden işsizlik sigorta primi
kesilmediği için, çalışılmayan dönemlerde işsizlik sigortasından
yararlanamamaktadırlar. Geçmiş dönemlerde çalışan usta öğreticilerin geriye
dönük eksik ödenen primlerini kendileri veya Bakanlıkça ödeme hakkı verilmemiş,
emekliliği gelmiş çalışanlar emekli olamamışlardır. Millî Eğitim Bakanlığı ile
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı arasında imzalanan protokolle çalıştırılan
bu kişilerin, bugün, 1475 sayılı İş Kanunu’nun 2869 sayılı Kanun’la değişik
61’inci maddesi gereğince, yedi buçuk saat/bir gün esasıyla çalışmaları kabul
edilmektedir. Bunlar İş Kanunu’ndan yararlanamadıkları için kıdem tazminatı
alamamaktadırlar.
Yine, değerli arkadaşlarım, bunların, uzman ve usta öğreticilerin
sağlık yardımından yararlanabilmeleri için, hastalığın anlaşıldığından
itibaren, yani viziteye çıkış tarihinden itibaren, bir önceki yıl içinde -bir
veya birden fazla iş yerinde- doksan gün, geçindirmekle yükümlü olanlar için de
yüz yirmi gün çalışmış olma şartı aranmaktadır. Çoğunluğu, prim ödedikleri
hâlde, hastalık sigortasından yararlanamamaktadırlar, kırk yedi yıldan önce de
emekli olamamaktadırlar. Bu insanların sorunlarının çözülmesi artık bir aciliyet hâline gelmiştir.
Bunun için çözüm önerilerim:
Kamu kurum ve kuruluşlarında usta öğretici olarak en az beş yıl
çalışmış olanların belirli süreli iş sözleşmesi yapılarak görevlendirilmesi.
Meslek yüksekokulu ve ön lisans mezunu olup en az beş yıl
çalışanların, uzman öğretici olarak, belirsiz süreli iş sözleşmesi yapılarak
görevlendirilmesi.
İşsizlik sigortası kapsamına alınarak, çalışmadığı
dönemlerde prim almasının sağlanması.
En az yirmi yıl usta öğretici olarak çalışmış olanların 1/10/2008 tarihinden öncesine ait çalışma sürelerinin eksik
hizmetlerinin işveren prim hissesi tutarlarının Bakanlıkça, sigortalı
hissesinin usta öğreticilerin kendilerince ve geriye dönük gecikme zammı
uygulanmaksızın prim tutarları üzerinden borçlanmalarının yapılması.
Kısa süreli kurs programlarında görevlendirilecek usta
öğreticilerin farklı değerlendirilmelerinin yapılması ve çağrı üzerine çalışma
iş sözleşmesi kapsamına alınması.
Değerli arkadaşlarım, bu usta öğreticiler, artık, kendilerini iş
güvencesine sahip bir işte çalışmalarını umutla…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öztürük, konuşmanızı
tamamlayın.
Buyurun.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Bunlar güvenceli bir işte, kaygı
duymadan çalışmayı umutla beklemektedirler tıpkı bu şiirdeki gibi:
“Bekledim/Umuttu sevdan/Ya da ben öyle sandım/Anlamak istedim inan
kaybolan seni/Zordu, belirsizdi/Düş müydü/Gerçek miydi/Derken hissetmek istedim
seni/Sendeki beni/Yanıldım ya da ben öyle sandım/Umuttu sevdan, bekledim/Sadece
bekledim ama gelmedin.”
Ben, güvenceli bir yaşam ve çalışma koşullarının bu usta öğretici
ve eğiticilere en kısa zamanda gelmesi dileğiyle, Millî Eğitim Bakanlığının ve
Çalışma Bakanlığının gerçekten bu insanların sesine kulak vermesi, onların
dertlerini çözmesi dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Meclis araştırma
önergemizin desteklenerek, kabul edilerek bu insanların sorunlarının her türlü
siyasi mülahazadan uzak bir düşünceyle çözüme kavuşturulması için hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Grup önerisinin aleyhinde Amasya Milletvekili Avni Erdemir, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun usta öğreticilerin sorunlarının kapsamlı
olarak araştırılması amacıyla vermiş olduğu araştırma önergesinin aleyhinde söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, hayatta bütün olumlu gelişmelerin ve
kalkınmanın temelinde elbette eğitim, bütün olumsuzlukların ve geri kalmışlığın
temelindeyse cehaletin yattığını biliyoruz. Buna inanan
İktidarımız kurulduğu günden itibaren, İstiklal Marşı’mızın
Şairi Âkif’in “Ey hasmı hakiki, seni öldürmeli evvel;
sensin düşmanlarımızı bize üstün çıkaran el.” dediği cehalete savaş açmış ve
büyümenin, gelişmenin, kalkınmanın, ihracatın, demokrasinin, kardeşliğin,
sosyal refahın ancak iyi bir eğitimle geleceğine inanarak eğitime büyük önem
vermiş, eğitimde kalitenin artırılmasına çalışmış, gerçekte eğitimde fırsat eşitliği
için mücadele etmiş ve bu amaçla bütçeden en büyük payı her yıl eğitime
ayırmıştır.
Gerçekten de 2003-2009 yılları eğitimde fiziki altyapıda ve
uygulamada yapısal dönüşüm yılları olmuştur. Çağın gelişim seyrine ve
değişimine uygun olarak önce bilişim teknolojisinde eğitimin kalitesinin
artırılmasına önem verilmiş; 2003 yılının başlarında Başbakanımız “Bu ülkede
bilişim teknolojisi sınıfı olmayan okul kalmayacaktır.” diyerek eğitime önem
vermiştir. Ve bu çerçevede bugün Edirne’den Kars’a kadar, Şırnak’a kadar sekiz
derslikli okullarda bilişim teknolojisi sınıfı olmayan okul kalmamış, yedi yüz
seksen bir binin üzerinde bilgisayar okullara gönderilmiştir. Yine buna paralel
olarak eğitimde e-devlet uygulamalarına geçilmiş, personelden yatırıma, sınav
kayıtlarına, burs, eğitim, yurt işlemlerine kadar, kısaca eğitimde bütün
işlemler bilgisayar teknolojisinden yararlanılarak yapılmış ve bir bakıma
personel hareketliliklerinde kayırmacılığa son verilmiştir. Bütün öğretmen
atamaları, bütün öğretmen nakilleri bilgisayar kontrolünde yapılmıştır.
Değerli arkadaşlarım, yine, öğretmen merkezli olan müfredat
programımız öğrenci merkezli olarak değiştirilmiş, 599 dersin müfredatı günümüz
şartlarına ve günümüzün eğitim anlayışına uygun olarak değiştirilmiştir.
Yine, bana göre gelecekte önemi çok iyi fark edilecek “100 Temel
Eser Projesi” ortaya konmuştur. 100 Temel Eser Projesi’ne göre ortak kelime
dağarcığı oluşturulacak, ortak estetik zevk ve düşünce ufkunun gelişmesi
sağlanacaktır. Edirne’den Kars’a kadar bütün evlatlarımızın, ilköğretimde,
ortaöğretimde yüzerden iki yüz temel eseri okuduklarını ve ortak kelime
dağarcığının oluştuğunu, ortak heyecanların, ortak estetik zevkin oluştuğunu
düşünürsek, ülkemizin birlik ve beraberliğine, geleceğine ne kadar katkı
sağlayacağını sizlerin takdirine bırakıyorum.
Değerli arkadaşlar, yine İktidarımız, zihinsel gelişimin daha çok
okul öncesi eğitimde gerçekleşeceğine inanmış, 2002-2003 yıllarında yüzde 11
olan okullaşma oranı 2009 yılı sonunda yüzde 33’e ulaşmış ve 2010 yılında, bugün
artık otuz iki ilimizde okul öncesi eğitim zorunlu hâle getirilmiştir.
Öğretmenevleri özelleştirme kapsamının dışına çıkarılmış, 79
öğretmenevi, 27 öğretmen lokali açılmıştır.
Yine, ilk ve ortaöğretimde 1.441 yurt vardı, 587 yurt ilave
edilmiş, 319 bin kişilik yurt kapasitesi 423 bine çıkarılmıştır. Bütün bu yurt
kapasitesi artırılırken 20-30 kişilik koğuş sisteminden 4-8 kişilik oda
sistemine geçilerek bu kapasite artışının gerçekleştiğini de yine
takdirlerinize arz ediyorum.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Usta öğreticilerle ilgili
konuşacaksın.
AVNİ ERDEMİR (Devamla) – Yine “Anadolu’nun köylerinde, kırlarında
kendi açıp kendi solan çocuklar, evlatlarımız olmasın.” diyerek “Haydi Kızlar
Okula” kampanyası başlatılmış, 350 binin üzerinde eğitim dışında kalmış
evladımız eğitim sisteminin içine alınmıştır.
Yine tarih bilinçlerini geliştirmek için öğrencilerimizin,
Çanakkale eğitim gezileri, cumhuriyet gezileri düzenlenmiş, evet,
öğrencilerimizin ülkemizi daha iyi tanımaları, kardeşliğin ve aynı ülke vatandaşı
olmanın bilincini geliştirmek maksadıyla Gönül Köprüsü Projesi başlatılmış…
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Başkanım, usta öğreticilerle ilgili
konuşmuyor. Usta öğreticileri konuşması gerekiyor.
AVNİ ERDEMİR (Devamla) – …doğudaki öğrencilerimize batıyı,
batıdaki öğrencilerimize doğuyu, köydeki öğrencilerimize şehri, şehirdeki
öğrencilerimize köyleri tanıma fırsatı verilmiştir.
Bütün bunların yanında elbette usta öğreticilerimizi de düşündük,
onların da yaralarına imkânlarımız ölçüsünde merhem olmaya çalıştık.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Ne mesela?
AVNİ ERDEMİR (Devamla) – Bugün, halk eğitim merkezlerinde, okul
öncesi eğitim kurumlarında, Ticaret ve Turizm Öğretimi Genel Müdürlüğünde
toplam 50 binin üzerinde usta öğretici çalışmaktadır. Ek ders ücreti karşılığı
istihdam edilen bu usta öğreticiler 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun
89’uncu maddesine göre görevlendirilmektedir. Görevlendirmelerde yönetmelik
gereği, üniversite mezunları, ilgili alan uzmanları ve usta öğreticilik belgesi
olanlar öncelik sırasına göre değerlendirilmektedir. Usta öğreticilerin
yokluğa, yoksulluğa mahkûm edildiği ifade edilmiştir.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Doğru.
AVNİ ERDEMİR (Devamla) – Gerçekten de doğrudur. Usta öğreticiler
yıllardır yoksulluğa, yokluğa, sosyal güvenceden yoksun bir hayata mahkûm ve
mecbur edilmiştir. “Sen ancak mezarda emekli olabilirsin.” denmiştir.
Değerli milletvekilleri, usta öğreticilerin bugünkü durumlarını
daha iyi anlamak için 1 Ekim 2008 öncesi usta öğreticilerin ücret ve
sigortalılık haklarını hatırlamakta yarar var diye düşünüyorum. 1 Ekim 2008’den
önce usta öğreticilerin emekli olmaları mümkün değildi. Günde ortalama beş saat
derse giren bir usta öğretici için aylık ortalama on üç gün sigorta
yatırılıyordu.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Şimdi?
AVNİ ERDEMİR (Devamla) – Evet, ayda ortalama on üç gün sigorta
yatırılıyordu. Yani iki buçuk ay çalışıp bir ay sigortası yatıyordu usta
öğreticilerin. Bir usta öğreticinin yılda en fazla on ay çalışabileceğini
düşünürsek, bir usta öğreticinin bir yıl içinde en fazla dört ay sigortası
yatıyordu.
Şimdi, düşünelim arkadaşlar: Yılda en fazla dört ay sigortası
yatan bir usta öğreticinin, yirmi yıllık sigorta primine sahip olabilmek için
en az altmış yıl çalışması gerekiyordu. Bu durum, usta öğreticilerin emekli olma
hakkı yoktu anlamına geliyor. 1 Ekim 2008’de, 5510 sayılı Kanun’la değiştirilen
hakla, sigorta primleri otuz günün üzerinden yatırılarak emekli olmaları
sağlanmıştır. Usta öğreticilerin borçlanma hakkı yoktu, yani usta öğreticiler
için tam bir “mezarda emeklilik” vardı. Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu’nda
yapılan değişiklikle, usta öğreticilerin emeklilikleri kolaylaştırıldı. Usta
öğreticilere, asgari ücretin yarısı üzerinden isteğe bağlı prim ödeyerek eksik
günlerini otuz güne tamamlama imkânı getirildi.
Evet, tekrar ediyorum: Yani, AK PARTİ İktidarında, usta
öğreticilerin emekli olmaları kolaylaştırıldı, usta öğreticilere emekli olma
hakkı getirildi. Usta öğreticilerin borçlanma hakkı yoktu. Usta öğreticiler,
dönemimizde borçlanma hakkını kazandı. Usta öğreticilere, asgari ücretin yarısı
üzerinden isteğe bağlı prim ödeyerek eksik günlerini otuz güne tamamlama imkânı
getirildi.
Değerli arkadaşlar, bu itibarla, Cumhuriyet Halk Partisinin
önergesini, usta öğreticilerin sorunlarını tartışmaktan, araştırmaktan daha
ziyade, Meclis çalışmalarını yavaşlatmaya yönelik bir gayretten ibaret görüyor,
araştırma önergesinin aleyhinde olduğumu ifade ediyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Yani, usta öğreticilerin işi düzgün mü
diyorsun? Usta öğreticilerin işi düzgün, araştırmaya gerek yok mu diyorsun?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Siyasi cinayetlerin araştırılmasına
karşı çıktınız siz, darbelerin araştırılmasına bile karşı çıktınız. Siz her
şeye karşı çıkıyorsunuz.
BAŞKAN – Grup önerisi üzerinde, Balıkesir Milletvekili Sayın Ahmet
Duran Bulut.
Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Siyasi cinayetlerin araştırılmasına
evet dediniz mi? JİTEM’in faaliyetlerinin
araştırılmasına evet dediniz mi?
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisinin lehinde, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bir ülkenin kalkınmışlık düzeyi, o
ülkenin sahip olduğu insan kaynaklarının niteliği ile orantılıdır. Genel olarak
bakıldığında, gelişmiş ülkeler ulusal kalkınma çabalarının gerektirdiği insan
kaynaklarını istenen nitelik ve nicelikte yetiştirmiş durumdadırlar. Toplumsal
kalkınmayı gerçekleştirebilecek nitelikli insan gücünün yetiştirilmesi büyük
ölçüde meslek eğitimi sisteminin de görevidir. Meslek eğitimi sistemi bu
görevini yerine getirirken öğrencileri üretken birer yurttaş olarak görür ve
onları toplumun yaşamına, meslek dünyasına hazırlar. Özellikle meslek ve teknik
eğitim düzeyinde söz konusu işlevler tutarlı biçimde kaynaştırılarak kişisel ve
mesleksel gelişim açısından bütünlüğü olan bir program uygulanmaya çalışılır.
Meslek ve teknik eğitimi yalnızca örgün eğitim kurumlarında
yürütülmez. Örgün okul sisteminin dışında kalan yurttaşlara da meslek eğitimi
hizmetlerinin sunulması gerekir. Bu işlevi çıraklık ve yaygın mesleki eğitim
kurumları üstlenmiştir. Çıraklık ve yaygın mesleki eğitim hizmetlerinden
yararlanan kişiler örgün eğitimdekilere oranla daha değişik özelliklere sahip
bir kitle oluştururlar. Çoğunlukla çalışma yaşamına giren ve ortaöğretime devam
etmeyen gençler ile bir meslek öğrenmek isteyen yetişkinler bunların başında
gelmektedir. Ayrıca, örgün eğitim kurumlarında öğrenci olduğu hâlde, özel
işleri nedeniyle belli alanlarda kendini geliştirmek isteyen kişiler de
çıraklık ve yaygın meslek eğitimi imkânlarından faydalanabilirler.
Türkiye’deki yaygın mesleki eğitim çalışmaları genellikle meslek
eğitim merkezleri, akşam sanat okulları, halk eğitim merkezleri, pratik sanat
okulları, olgunlaşma enstitüleri tarafından verilmektedir. Millî Eğitim
Bakanlığına bağlı bu birimlerin dışında bazı kamu kuruluşları da işsizlere
nitelik kazandırmak ve istihdam olanaklarını artırmak amacıyla iş gücü
yetiştirme programı düzenlemektedirler. Ayrıca, özel sektör tarafından açılan
beceri kazandırma merkezleri, özel kurs ve dershaneler ile işletmelerin kendi
bünyesindeki eğitim birimleri de yaygın mesleki eğitim hizmeti vermektedirler.
Çeşitli araştırmalardan elde ettiğimiz verilerden yola
çıkarak Türkiye’deki kayıtlı her 3 işsizden 2’sinin niteliksiz olduğu ve insan
kaynakları açısından dünya rekabet sıralamasında 46 ülke içinde 42’nci sırada
yer aldığımız hesaba katılırsa, halk eğitimine ayrılan kaynakları, özel ilgi
kurslarından çok, belli bir alanda üretim yaparak ekonomiye katkıda bulunacak
insanlar için harcamak gerekmektedir.
Kuşkusuz, bu söylenenler, halk eğitimi alanındaki çalışmaların
tümü için değil, özellikle belli bir mesleğe yönelik beceri kazandırma
programları için geçerlidir.
Halk eğitimi çalışmalarıyla ilgili temel olgulardan biri de bu
eğitim türünün asıl hedef kitlesine ulaşmakta yetersiz kalmasıdır.
İstatistikler incelendiğinde, okuma yazma bilmeyenler, örgün eğitime çok kısa
bir süre katılabilenler, kırk beş yaşını geçenler, kırsal kesimde yaşayanlar,
engelliler, belli bir işte çalışanlar ve erkeklerin bu hizmetlerden yeterince
faydalanmadıkları gözlenmektedir. Halk eğitimi, bu kesimler için değilse, acaba
hangi kesim içindir?
Değerli milletvekilleri, Millî Eğitim Bakanlığı, 500 kadrolu,
35.506 ücretli usta öğreticiyle bu hizmetleri yürütmektedir. İl ve ilçelerdeki
halk eğitim merkezlerinde, bu merkezlere bağlı kurs yerlerinde, ek ders ücreti
karşılığında otuz yıla yakın süredir eğitim öğretim dönemleri, bu ihtiyaç
ücretli usta öğreticiler tarafından karşılandığı hâlde, kurumdan bunlar, otuz
yıl hizmet yaptıkları hâlde emekli olma şansını yakalayamamışlardır.
Geçtiğimiz birkaç yıl önceye kadar Millî Eğitim Bakanlığına bağlı
halk eğitim merkezi müdürlükleri bu çalışanların sigortalarını yatırmadıkları
için birçok çalışan bu konuda mağdurdur. Bu insanların,
hayatlarını millî eğitime adamış, meslek olarak bunu edinmiş, gittikleri her
yerde Millî Eğitim Bakanlığını temsil hüviyetiyle özen gösteren, insanları
eğitmeye, Türk insanının bilgisini, becerisini, yeteneklerini ortaya çıkarmaya
çalışan, bu “usta öğretici” diye adlandırılan, ancak statülerinin ne olduğunu
kendileri de bilmediği, her sene “Acaba bana yine iş verilecek mi, acaba bana
yine kurs açılacak mı, kursa yetki verilecek mi?” diye bir belirsizliği
yaşayan, her sene bir siyasinin peşine takılıp ondan halk eğitim merkezi
müdürüne, millî eğitim müdürüne baskı yaparak kendisine iş imkânı, kurs imkânı
verilmesi için bunların peşinde dolaşan bu mağdur insanların haklarını mutlak
surette yerine getirmek, haklarını tanımak gerekmektedir.
Evet, son zamanlarda iyileşmeler ve gelişmeler bunlar için
olmuştur. Otuz gün sigortalı gösterilmeleri, bu çalışanlar için son yıllarda
Millî Eğitim Bakanlığının getirmiş olduğu güzel gelişmelerdir ancak yirmi sene,
otuz sene öncesinden mesleğe başlamış olan insanların bu son yıllardaki
çalışmalarla bu emeklilik haklarını elde etmeleri mümkün değildir. Bu insanların
mesleğe ilk başladıkları günün halk eğitim merkezleri müdürlüklerince
belirlendiği, kursa başladıkları, bir kurs dönemini tamamladıkları ve başarıyla
o dönemi bitirdikleri tarih baz alınarak, ondan
sonraki süreç içerisindeki primlerinin gerek kendileri gerekse devlet
tarafından, Bakanlık tarafından ödettirilerek emekliliklerinin, bunların
sağlanması gerekmektedir.
Benim kız kardeşim aynı durumda halk eğitim merkezlerinde uzun
yıllar çalıştı. Daha sonra sınavla kadrolu oldu ama aynı durumda olan birçok arkadaşı,
kardeşim emekli olduğu hâlde hâlâ çalışmakta, emekliliklerinin ne zaman
olacağını bilmemektedirler. Bu çalışanların emeklilik
haklarını elde etmeleri ve bugün sayıları 35 bini bulan, millî eğitimin
gerçekten gönüllü, fedakâr, kendi gayretleriyle gittikleri dershanesini,
sınıfını çevre imkânlarıyla oluşturan, kursiyerlerin, orada kendisinden
faydalanmak isteyen insanların ayaklarına giderek onlara hizmet etmek gayreti
içerisinde bulunan usta öğreticilerin, mutlak surette bu araştırma önergesinin kabul
edilerek haklarının, konularının, mağduriyetlerinin değerlendirilmesi, yüce
Meclisçe, beklenen çözümlerinin mutlak surette bulunması gerekmektedir.
Tabii ki usta öğreticiler sadece halk eğitimlerde çalıştığı gibi,
ayrıca okul öncesi eğitimde de hizmet yapmaktadırlar. Kız meslek liselerinde
çocuk eğitimi bölümü mezunları, daha önceki dönemlerde yaygın eğitimden,
Yükseköğretimden aldıkları altı aylık bir kursla okullarda görev almaktaydılar.
Ancak şimdi bunlar bu konuda dışlandı, çocuk eğitimi bölümünü bitiren, bu
konuyu bilen, bu konuda gerçekten eğitim almış meslek lisesi mezunu çocuklar
işsiz bulunmaktadırlar. Bunların da mağduriyetinin
giderilmesi, görev verirken sadece yüksekokul mezunu, ondan sonra
üniversitelerde öğretim görevlisi olarak görev yapan kişiler, ondan sonra
emekli öğretmenler, bunlar da bulunmadığı takdirde usta öğreticilerden
faydalanma gibi bir sıralamanın kaldırılarak alanda tecrübe sahibi olmuş,
alanda gerçekten insanlara hizmette bulunmuş, bu konuyu bilen, tecrübe edinmiş
insanların sıralamada geçmiş hizmetlerini değerlendirerek…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bulut, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
AHMET DURAN BULUT (Devamla) – Bu usta öğreticilerin geçmiş
yıllardaki hizmetlerini, becerilerini değerlendirerek, kendisinden iki yıl
fazla eğitim almış diyerek kendisinin dışarıda kalması ve iki yıl eğitim almış
ama hiçbir alan tecrübesi olmayan kişilerin onun önüne geçirilmesi meslekte bir
haksızlığa yol açmaktadır. Bakanlığın bu konudaki yönergelerini halk eğitim
merkezi müdürlükleri yeterince iyi anlayamamakta, bazı müdürlüklerde bu konuda
tecrübeye, liyakate değer verildiği hâlde, bir kısmında ise sadece, bu usta
öğreticilerin üniversitedeki hizmet süreleri değerlendirilerek bunlara görev
verilmemektedir.
Bu konuda, usta öğreticilerin bu mağduriyetlerinin giderilmesi,
haksızlıkların önlenmesi ve sorunlarına çözüm bulunması için önergeye
Milliyetçi Hareket Partisi olarak “kabul” oyu vereceğimizi belirtiyor,
hepinizi, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bulut.
Grup önerisinin aleyhinde Samsun Milletvekili Sayın Suat Kılıç,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SUAT KILIÇ (Samsun) – Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Çok saygıdeğer milletvekilleri, dün de benzer şeyleri konuştuk.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma gün ve saatleri belli. Ama çok ciddi
bir emek israfı yapılıyor, zaman israfı var, mesai israfı var ve günler
maalesef boşa geçiriliyor. Bu noktada milletvekillerimizin emeklerinden,
gayretlerinden, vakitlerinden, mesailerinden gerçekten çok şey çalınıyor, çok
şey kaybettiriliyor.
Değerli milletvekilleri, Genel Kurul, salı, çarşamba, perşembe
günleri, İç Tüzük’ün 54’üncü maddesine göre 15.00’ten 19.00’a kadar çalışır
yani haftada üç gün, günde dört saat. Genel Kurulun çalışma günleri bu, çalışma
saatleri de günde dört saat.
Bugün saat 13.00’te başladık, önceden kabul edilen grup önerimiz
nedeniyle; şu anda saat 16.45, yani üç saat kırk beş dakikadır henüz yasama
gündemine geçebilmiş değiliz. 54’üncü maddedeki İç Tüzük kuralı üzerinden
gidecek olursak, on beş dakika sonra bu Meclisin bir günlük çalışma mesai
süresi sona ermiş olacak.
Değerli arkadaşlar, bu büyük bir kayıp, bu büyük bir zaman israfı.
Dün söyledim ama anlaşılamadığı için, anlayamadığınız için tekraren bugün bir
daha ifade ediyorum.
AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Burada 24.00 yazıyor, 24.00!
SUAT KILIÇ (Devamla) – İç Tüzük’te var, al oku, anla; anladıktan
sonra laf atarsın.
Değerli milletvekilleri, grup önerimiz 13.00-24.00 saatleri
arasında çalışmayı gerektiriyor. 13.00’te başladığımızda 24.00’e kadar bir
günde on bir saat mesai. Bu bir fedakârlık, bu bir özveri. Kimler
açısından bir özveri? Bu çatı altında bulunan ve millet adına çalışmaya söz
veren iktidar ve muhalefet milletvekillerinin tamamı açısından bu bir özverili
tavır, özverili duruştur.
AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Milletvekillerinden kaç kişi var?
Milletvekillerin nerede? Nerede çalışıyor? İhale kovalıyor milletvekilleri,
ihale!
SUAT KILIÇ (Devamla) – Günde on bir saat… Haftadaki çalışma süresi
İç Tüzük’e göre kaç saat? On iki. Yani bir haftalık çalışma süresini biz
burada, günde on bir saat çalışmak suretiyle, bir haftayı yaklaşık bir gün
içerisinde çalışmış oluyoruz ve haftada dört gün çalışıyoruz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen grup önerisi getirdiğin zaman, iyi de,
muhalefet getirdiği zaman mı kötü oluyor?
SUAT KILIÇ (Devamla) – Bunun üzerinden gidildiği zaman değerli
milletvekilleri, bir aylık Meclisin temposunu bir haftalık yasama çalışmalarına
yansıtabiliyoruz. Ne adına? Türkiye'nin çıkarları adına, Türk milletinin
beklentilerini karşılama adına ama maalesef hâlâ teker şu ana kadar, değerli
arkadaşlar, boşa dönüyor. Çünkü, dün de ifade ettim;
dün yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ilgili bir konu getirildi, yenilenebilir
enerji yasası zaten gündemde bekliyor, yasalaşmak için bekliyor.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Alın gündeme!
SUAT KILIÇ (Devamla) – E, müsaade edin, çalışmaları aksatmayın,
engelletmeyin, zaman kavramıyla bu kadar oynamayın, yenilenebilir enerji
yasasını gerçekleştirelim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bir yıldan bu yana niye bekliyor? Bir
yıldır getirmediniz.
SUAT KILIÇ (Devamla) – Dün ifade ettim, depremle ilgili araştırma
önergesi getirdiniz dün gündeme alınması için. Burada birlikte kurduğumuz
deprem araştırma komisyonu daha çalışmalarını nihayete erdirmiş değil, daha
raporunu Genel Kurula sunmuş değil.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Tunceli’deki vatandaşın sorunu ne olacak?
Öyle ezbere konuşma. Tunceli’deki vatandaşın sorunu ne olacak, onu söyle.
SUAT KILIÇ (Devamla) – Bitmeyen bir çalışma üzerinden aynı konu
başlığı hakkında yeni bir deprem araştırma komisyonu kurulması talep edildi.
Usta öğreticilerin durumu elbette ki önemli, Avni Bey, Amasya
Milletvekilimiz bahse konu etti. Otuz güne kadar sigorta sürelerini çıkarmak
üzere önemli bir adım attık, emekliliğe hak kazanmış oldular. Bundan sonra daha
fazlasını yapmak bizim gayretimiz olacak ama diğer bir şeyi atlıyorsunuz
değerli arkadaşlar, ekim, kasım, aralık, ocak, şubat, mart, nisan, mayıs,
haziran, bu aylarda Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu açıktı, o zaman
getirseydiniz. Temmuzda çıkması gereken yasalar için mesainin uzatıldığı,
çalışmaların uzatıldığı noktadan itibaren mi aklınıza geldi?
YILMAZ TANKUT (Adana) – Siz niye o zaman getirmediniz?
SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, zaman kavramıyla
bu kadar dalga geçmek doğru değil. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu milletin
ve bu milletin seçilmiş temsilcilerinin emeğine yazık oluyor, sizin
emeklerinize yazık oluyor.
Dün ifade ettim, “Bırakın da çalışalım.” diyoruz, yapmıyorsunuz.
Gelin, beraber çalışalım, şu kanunları birlikte çıkaralım.
Değerli milletvekilleri, dün de söyledim, bakın Bursa Teknik
Üniversitesi yasalaşmak için bekliyor...
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Vekiller yok.
SUAT KILIÇ (Devamla) – ...Konya Teknik Üniversitesi yasalaşmak
için bekliyor, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi bekliyor, İstanbul
Medeniyet Üniversitesi bekliyor...
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Dün de aynısını söyledin, değiştir.
SUAT KILIÇ (Devamla) – ...Erzurum Üniversitesi bekliyor
kanunlaşmak için, Uluslararası Antalya Üniversitesi kanunlaşmak için bekliyor,
Kayseri Abdullah Gül Üniversitesi kanunlaşmak için bekliyor, İzmir’de yeni bir
devlet üniversitesi kanunlaşmak için bekliyor. Bunlara kayıtsız kalamayız
değerli arkadaşlar.
Dışişleri Teşkilat Kanunu, Dışişlerinin ihtiyacı olan bir kanun,
siyasi bir tarafı yok...
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Meclise on dakika kaybettirdin, on dakika.
SUAT KILIÇ (Devamla) – ...siyaset açısından bir tercih içermiyor,
ifade etmiyor. Bütün bunlar sizin desteğinizi beklerken Meclisi bu kadar
yormanın, bu kadar meşgul etmenin, değerli milletvekilleri, kabul edilebilir,
gerçekçi hiçbir tarafı yoktur.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Prompter’dan mı
okuyorsun, dünkünün aynısı gibi?
SUAT KILIÇ (Devamla) – Benim mantık sistemim sağlam olduğu için
dünkünün aynısı gibi 15 kere daha konuşabilirim. Sen kendi mantığını sorgula.
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Boş, boş!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
Sayın Kılıç…
SUAT KILIÇ (Devamla) – Siz de dünkünün aynısı olan şeyleri
yapıyorsunuz. Genel Kurulun mesaisini boşa harcıyorsunuz.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Boşa harcanmaz! Burası Meclis, Meclis!
Yasama burası!
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Suat Bey, Meclise saygısızlık yapıyorsunuz!
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Başbakanın emir eri değiliz biz!
SUAT KILIÇ (Devamla) – Dün de öyleydi, bugün de öylesiniz,
geçmişte de öyle yaptınız ama değerli milletvekilleri, bir Meclisin emeğini,
mesaisini, zamanını boşa harcamanın millet nezdinde bir bedeli vardır ve bu
bedelle yüzleşen siyasal partiler de elbette vardır.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Onlara değil bize bak bize!
SUAT KILIÇ (Devamla) – Bakınız, her gün getirilen bu grup
önerileri iki kavramın istismarına yol açıyor. Bir: Hakkın kötüye kullanımıdır
yaptığınız. Evet, İç Tüzük’te grup önerisi getirme hakkınız vardır ama her gün
getirmek doğru değildir.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Niye? Nerede yazıyor?
SUAT KILIÇ (Devamla) – Haftada bir, on beş günde bir getirirsiniz
grup önerilerinizi, gündem yapılandırılır. Burada hakkın kötüye kullanımı var
İç Tüzük açısından.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Yasakla, yasakla! İç Tüzük’e onu da
koydur, yasaklattır!
SUAT KILIÇ (Devamla) – Diğer taraftan, bir iyi niyet istismarı
var. Muhalefetin yöneticileri, muhalefet gruplarının yöneticileri bize geçmiş
haftalarda şunu ifade ettiler: “Kanunların bitimine kadar, gece iki, üçe, dörde
kadar Genel Kurulu çalıştırmak çok doğru değil.” dediniz.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Yalan mı, yanlış mı?
SUAT KILIÇ (Devamla) – “İnsan fıtratıyla çok paralel bir çalışma
temposu değil.” dediniz. “On ikiye kadar çalışalım, biz de katkı sağlayalım.”
dediniz. Doğru mu, bu da doğru mu?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sağlıyoruz.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Katkı sağlamak sizin dediğinizi kabul
etmek mi?
SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, 16 Temmuz
itibarıyla Genel Kurulun tatile girebilmesi, ramazan öncesinde
milletvekillerimizin tatillerini yapabilmesi, seçim bölgelerine gidebilmesi
(CHP sıralarından “Vay, vay, vay!” sesleri) ziyaret programlarını yerine
getirebilmesi, bütün bu insani ihtiyaçlar bağlamında 16 Temmuza kadar çalışma
süresini biz uzattık, 16 Temmuza kadar uzattık çalışma süresini.
AKİF EKİCİ (Gaziantep) – 1 Ekime kadar çalışacağız.
SUAT KILIÇ (Devamla) – Biz burada oluruz, siz olun yeter ki.
GÜROL ERGİN (Muğla) – Hiç ara vermeyeceğiz, ara vermeyeceğiz! Hiç
ara vermeden çalışacağız!
SUAT KILIÇ (Devamla) – Ve fakat burada bir iyi niyet istismarı
var. Sizden gelen talep üzerine Genel Kurul çalışmalarını 13.00’te başlatıp
24.00’te sınırlandırmak şeklinde bir siyasi tercih kulandık ve bu tercihi
kullanırken üç muhalefet grubunun önerilerini dikkate alarak bu tercihi
kullandık. Kendi başımıza bu kararı vermiş değiliz ama gündemdeki tasarıların
yasalaşabilmesi için, gündemdeki tekliflerin yasalaşabilmesi için, değerli
arkadaşlar, bu şekilde devam edecek olursanız, yeni bir çalışma sistemine geçiş
yapmak zaruret hâline gelecek. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Bravo! Aferin!
SUAT KILIÇ (Devamla) – Bu durumda yeniden, kanunların bitimine
kadar, her gün bitimine kadar devam edip…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Ne yaparsın?
SUAT KILIÇ (Devamla) – …her gün bitimine kadar devam edip, sizin
de arzu ettiğiniz şekilde çalışmaları bir an önce sona erdirmeyi düşünebiliriz.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Yirmi dört saat çalışırız.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Ne yaparsın?
SUAT KILIÇ (Devamla) – Bu çerçeve içerisinde Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisinin aleyhinde olduğumu beyan ediyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Aferin sana! Tehdit etmeyi Başbakandan mı
öğrendin?
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Şandır, buyurun efendim.
Açtım mikrofonunuzu efendim, sisteme girmişsiniz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Arz edeyim müsaade ederseniz.
Sayın Hatip “muhalefet partisi gruplarının yöneticileri” diye bize
laf attı. 69’a göre söz istiyorum.
SUAT KILIÇ (Samsun) – 69’a göre sataşma yok.
BAŞKAN – Yerinizden konuşmuyorsunuz yani.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
Sayın İnce, size de söz vereceğim.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tabii, Suat Kılıç Bey gereğini yaptı. Her defasında bu Genel Kurula hakaret
ederek, tahrik ederek…
SUAT KILIÇ (Samsun) – Hakaret yok, tahrik de yok! Kesinlikle yok!
Öyle bir şey olmaz!
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Hepsi var!
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – …hakaret ederek, tartışarak… (AK PARTİ
sıralarından “Saptırıyorsun” sesi)
Saptırmıyorum, hayır, öyle değil. Sizin takdiriniz öyleyse, bizim
takdirimiz de bu.
TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Hayır, hayır!
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sayın Suat Kılıç her defasında bu
kürsüye gelip Genel Kurula hakaret ederek, tahrik ederek…
BAŞKAN – Sayın Şandır, lütfen efendim…
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – …huzuru bozan, çalışmayı bozan bir üslubu
ortaya koydu.
Değerli arkadaşlar, bakınız, Sayın Kılıç’ın söylediğinden
hareketle söyleyelim. 23’üncü Dönemin birinci, ikinci ve üçüncü dönemlerinde
çıkan yasa sayısı 80’e yakındır, her yılda. Dördüncü Yasama Yılında
çıkarttığımız kanun 40’a bile ulaşmadı. Niye? Çalışma saatleriyle bu kadar
oynarsanız, gündemle bu kadar oynarsanız, bitime kadar diye bir usulü getirip
bu Genel Kurula dayatırsanız, sonra da kalkıp burada şikâyet etmeye hakkınız
yok.
OSMAN KILIÇ (Sivas) – Millet menfaati!
BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen, karşılıklı konuşmayalım.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Buyurun, millet menfaatine çalışalım.
BAŞKAN – Sayın Şandır, Genel Kurula hitap ediniz.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Engeli yok. Bitime kadar çalışalım. Niye şikâyetleniyorsunuz?
OSMAN KILIÇ (Sivas) – Hayır, hayır!
BAŞKAN – Sayın Kılıç… Sayın Kılıç…
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Burada, Genel Kurulda muhalefet
partilerinin getirdiği araştırma önergelerinin görüşülmesi hiçbir şekilde
zamanı çalmak, çalışmayı engellemek değil.
Sayın Suat Kılıç, burada “Bırakın çalışalım.” derken istismar
yapıyor. Elinizi, kolunuzu tutan yok. Çalışalım, buyurun.
SUAT KILIÇ (Samsun) – İstismar sizin yaptığınız.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Dolayısıyla, Değerli Başkanım, değerli
milletvekilleri; böyle, dönemin sonunda, seçimin önünde teşkilat yasaları
getirmek bu Genel Kurula haksızlık. Şimdi toplumun, insanın ihtiyaçları,
uygulamadaki problemlerin çözümüyle ilgili kanunlar getirirsiniz. Dışişleri
Bakanlığı Teşkilat Yasası’nı görüştürüyorsunuz, Diyanet İşleri Başkanlığı
Teşkilat Yasası… Dün neredeydiniz? Geniş zamanda tartışarak bunları görüşmemiz
gerekirken…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Şandır, son cümlenizi alayım.
Buyurun efendim.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Tamam efendim.
Yani, şunu söylemek istiyorum değerli arkadaşlar, tekrar ediyorum:
Bu dönemin birinci, ikinci, üçüncü yılında, her yıl 80’e yakın kanun
çıkartılırken bu İç Tüzük kuralları zorlanmadan çalışılıyordu, bitime kadar,
gecenin 24.00’üne kadar bir çalışmayı dayatmıyordunuz. Ama şimdi, “inadım inat,
ben istersem olur” dayatmasıyla bu Genel Kurulu çalıştıramayacağınızı anlamanız
gerekiyor. Şimdi daha 40 kanuna ulaşamadınız.
Buyurun, takdir sizindir. İstediğiniz gibi çalışabilirsiniz. Biz
buradayız ve bu Meclis… Ekime kadar da çalışmaya hazırız.
Teşekkür ederim efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın İnce, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Suat Kılıç “Engellemeyin, bırakın da çalışalım.” diyor, hoş
ama boş konuşuyor.
Bakın, 23’üncü Yasama Döneminde muhalefet 660 kez karar yeter
sayısı istemiş, bunların 329’unda -Meclis istatistikleri bunlar- karar yeter
sayısı bulunamamış.
Ya, sen 335 tane milletvekilin varken 135-140 tane adamı buraya
toplayamıyorsan ne çalışmasından bahsediyorsun! Siz kuliste ne yapıyorsunuz?
(CHP ve MHP sıralarından alkışlar) Neden bahsediyorsun?
SUAT KILIÇ (Samsun) – Saygılı ol!
MUHARREM İNCE (Devamla) – Yine, 23’üncü Yasama Döneminin dördüncü
yılında görüşmeler esnasında 174 kez karar yeter sayısı istemişiz, 119’unda
bulunamamış.
AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Milletvekilleri bulunamamış.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Elini tutan mı var? 335 tane
milletvekilin var, yarısında yoksun zaten. Ne konuşuyorsun daha?
SUAT KILIÇ (Samsun) – Nerede? İşte, sayın…
MUHARREM İNCE (Devamla) – Hoş ama boş konuşuyorsun, boş! (CHP
sıralarından alkışlar)
Yine, bu dönemde 334 tanesinde bulunamamış.
Bakın, şimdi, sizin milletvekiliniz ne dedi, Zeki Ergezen: “Biz dışarıda bekliyoruz. Bir mesaj geliyor,
içeriye gidiyoruz. Parmaklar havada ise bizim grup başkan vekillerinin, biz de oy
veriyoruz.” dedi mi? Bunu dedi mi? Dedi.
Şimdi, bir diğerine geleyim: Bak Suat Kılıç, bak Kılıç, bak Suat
Kılıç, Sayın Kılıç, “Bu yöntem olmazsa yeni bir yönteme geçeriz.” diyorsun.
Senin dilinden cevap vereyim: Elinden ne geliyorsa onu yap. Yapabiliyorsan yap
da görelim! Sen Parlamentoyu tehdit mi ediyorsun? Sen kimsin?
SUAT KILIÇ (Samsun) – Yok öyle bir şey! Yok
öyle bir şey!
MUHARREM İNCE (Devamla) –
Sen kendini ne zannediyorsun? (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) Ne
zannediyorsun sen kendini?
SUAT KILIÇ (Samsun) – Şov yapma! Şov yapma!
BURHAN KAYATÜRK (Ankara) – Adam gibi konuş ya!
MUHARREM İNCE (Devamla) – Yeni bir…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın İnce, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Sen yeni bir yönteme geçersen biz de
yeni bir yönteme geçeriz.
Bir başkası, Sayın Başkanım, bizim Grup Başkan Vekilimiz Sayın Anadol söyledi, biz tatil falan istemiyoruz. Bu memleketin
gerekli yasaları varsa biz 1 Ekime kadar burada çalışmaya hazırız.
AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Hem de yirmi dört saat.
MUHARREM İNCE (Devamla) –
Bakın, Başbakan bir haftadır tatilde, millet rahat ediyor. Gerginlik
yok, kavga yok, her şey sütliman. (CHP sıralarından alkışlar) Başbakan tatiline
devam etsin, biz çalışmaya devam edelim.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Arkadaşlar, bir dakika… Daha devam ediyor, oylamaya
geçmedim. Daha burada sisteme girenler var.
Saygıdeğer arkadaşlarım…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Hasip Bey, bir dakika efendim.
Müsaade edin, ben gördüm efendim, ekranları görüyorum.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Bir daha konuşursa ben çıkıyorum
Başkanım.
BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlarım, sayın milletvekilleri, bakınız
arkadaşlar…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, Sayın Hatip Genel Kurulu
tehdit ederken itiraz etmeniz lazımdı.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Böyle bir şey yok! Tehdit falan yok! (MHP
sıralarından gürültüler)
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Var! Var! (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – “Yeni bir yöntem…” Nedir yöntem? Sizin
itiraz etmeniz lazımdı. Şimdi neye itiraz ediyorsunuz? Neyi temenni
edeceksiniz?
BAŞKAN – Sayın Şandır…
YILMAZ TANKUT (Adana) – Özür dilesin efendim Genel Kuruldan! (AK
PARTİ ve MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Arkadaşlar… Sayın Şandır… Arkadaşlar, şöyle: Yani, hem
savcı hem hâkim olmaya gerek yok…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Lütfen ama yani!
BAŞKAN – Yani, ifadeyi siz kullanıyorsunuz, ondan sonra
onaylıyorsunuz. Böyle bir üslup yok. Ben, Sayın Kılıç’a da diğerlerine de aynı
şekilde söylüyorum, gözümden kaçmış hususlar olabilir, ayrı bir mesele ama yani
söylenen ifadelerin içerisinde… İç Tüzük’e göre, herkesin önerge verme hakkı
vardır, grup önerisi getirebilir.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ama tehdit etme hakkı yok!
AHMET YENİ (Samsun) – Tehdit falan yok.
BAŞKAN – Arkadaşlar, şöyle: Yapabilir, getirilebilir. Ha bu
getirilen üsluplar…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bizi değil, sizi tehdit ediyor
arkadaşlar!
AHMET YENİ (Samsun) – Yahu, kimseyi tehdit ettiği yok!
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Biz hep buradayız, gelmeyenleri tehdit
ediyor. Sayın Başkanım, Meclisin vaktini boşuna almasın, çalışacağız. Sayın Kılıç’a
söyleyin, boşa vakit harcatıyor. Vaktimizi boşa almayın!
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Kılıç, oturur musunuz efendim. Ben sizin
teklifinizi aldım, lütfen…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yani iki gündür üst üste burada Sayın
Suat Kılıç bu Genel Kurula hakaret ediyor. (AK PARTİ sıralarından “İyi ediyor”
sesi)
BAŞKAN – Estağfurullah…
SUAT KILIÇ (Samsun) – Etmiyorum, hayır, kesinlikle…
BAŞKAN – Kimsenin…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bize akıl vermeye hakkınız mı var?
BAŞKAN – Evet, Sayın Kaplan, buyurun efendim.
3.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, gerçekten, ülkemiz çok
önemli günler ve saatler geçirirken saatlerdir burada usul tartışmalarıyla
zaman yitiriyoruz ve ülkemizin en sıcak gündemi… Ben yeni Şırnak’tan geldim,
gerçekten barut fıçısı gibi... Bakın, ortalık bu kadar gerilim içindeyken
ülkenin gerçek gündemi olan çatışmasızlık sürecini nasıl sağlarız, bu sorunun
nasıl önüne bir an önce siyasetçiler geçer ve siyasetin, Meclisin dışında
konuşanların sesini nasıl kısarız, bunu tartışmamız, konuşmamız gerekir.
Türkiye’de 73 milyon bunu bizden bekler ve gelin, bu konuda sizinle yirmi dört
saat çalışmaya hazırız, gelin. Burada birbirimize taktik zorluklar
çıkartabiliriz. Bakın, kendi grubumuz tek başına eğer İç Tüzük engellerini
kullanırsa siz, burada bir kanunu bir gün yerine yedi günde çıkarırsınız. Bu,
doğru bir yaklaşım değil ama şu da doğru bir yaklaşım değil: Burada, Sayın Meclis
Başkanı, grup başkan vekili bir konuşma yaptığı zaman kınamayı oylamaya sundu
ve çoğunluk olduğu için kınama oylamasında ret çıktı. Şimdi, böyle bir
yaklaşım… Azınlık olunca kınama çıkacak, çoğunluk olunca kınamaya ret. O zaman
bunun neresinde adalet var arkadaşlar? Bakın…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Başkanım, Sevahir
Bayındır’ın koltuk değneğiyle dahi buraya gelemiyor ama bu tutanakta Sevahir Bayındır’ın ismi geçiyor Sayın Başkan: “Sevahir Bayındır (Şırnak) -Bu sizin zihniyetiniz…”
denilmiş. Başkanım, siz “Tutanağı okudum.” dediniz, okudunuz demin ve
okudunuzsa onun içeriğinde Sayın Başkanım bu yanlışı da görmeniz gerekir; bir.
İkincisi; hatibin sarf ettiği sözlerin, “ırkçı”, “kafatasçı”,
“faşist”, “DNA” gibi tabirlerin de kınamayı gerektiren kavramlar olduğunu
bilmeniz lazım. Sizden bu tarafsızlığı isteme hakkımız var.
Burada, bu Meclisin, her gün ölü, cenazeler kalkarken burada bu
usul tartışmasına boğulmasını doğru bulmuyorum arkadaşlar. Gerçekten, ben
Şırnak’tan geldim, 5 tane cenaze vardı…
BAŞKAN – Sayın Kaplan, teşekkür ediyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Siz buradan görmüyorsunuz, biz içinden
geliyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Gelin gündeme bunu alalım, bunu
tamamlayalım…
BAŞKAN – Sayın Kaplan, teşekkür ederim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – …sabaha kadar, ekime kadar tartışalım ama
gerçek gündemini ülkenin yani…
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Kaplan, bakınız orada milletvekili arkadaşımızın söylediği
hususları tasvip etmiyoruz, onu söylüyorum ama burada…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Tehdidi doğru bulmuyoruz…
BAŞKAN – Sayın Kaplan, bakınız, oradaki ifadeyi…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Kendi grubuna da bizlere de yönelik tehdit
tabiri doğru değildir.
BAŞKAN – Sayın Kaplan, sizin cümlelerde hiç noktanız yok mu
efendim? Hiç nokta koymuyorsunuz da onun için...
Oradaki ifadeyi, ben kullanmıyorum…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ben kastı aştığını düşünüyorum.
BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen efendim.
O arkadaşımızın kendisiyle de konuştum milletvekili arkadaşımızın,
Başkanlık Divanı üyemiz Sayın Sakık, oradaki ifadeyi,
bakınız şu anda kullanmıyorum hiçbir zaman da kullanmak istemem. Yani kendisi
de kastı aşan bir cümle olduğunu söyledi ama çok ağır bir ifadeydi; karşılığı
da oydu, o görevi yaptık.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ama burada, Sayın Başkan bakın, Sevahir Bayındır yaralı, gelemiyor Meclise, tutanakta adı
geçiyor, tutanakta bunu düzeltmiyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, buyurun
efendim.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
8.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın,
konuşmasındaki, bir hakkın suistimal edildiği
yönündeki ifadelerine ilişkin açıklaması
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Benim dile getirmek istediğim bir konuyu Sayın İnce kürsüden
söyledi. 29 Aralık 2009 yılında verdiğim soru önergesine cevap olarak gelen
“Acaba kaç karar yeter sayısını, kaç toplantı yeter sayısını buldu/bulamadı AKP
Grubu?” Elimde belgeleri var, ben Sayın Suat Kılıç’a bunu göndereceğim.
İkinci bir mesele olarak da eğer bir hakkın suistimalinden
bahsediyorsa Sayın Kılıç, Sayın CHP Milletvekili Şevki Kulkuloğlu’yla
aynı fiili bir iki dakika arayla art arda işledikleri hâlde, kendisinin de ceza
alması gerektiğini ifade ederek o cezaya gönlüyle razı olsaydı ben Suat
Kılıç’ın kişilikli birisi olduğuna karar verirdim.
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, lütfen efendim…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Ben teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – … yeni tartışmalara sebebiyet vermeyelim.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Yani burada müsamere çocukluğuna gerek yok
Sayın Başkan, müsamere çocukluğu yapmasınlar.
BAŞKAN – Lütfen Sayın Uzunırmak…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum, sağ olun.
BAŞKAN – İfadelerinize dikkat ediniz efendim, lütfen.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sağ olun, sağ olun.
BAŞKAN – Böyle ifadeler
olabilir mi sayın bir milletvekilinin? Lütfen…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ederim.
Müsamere oynuyorlar galiba.
BAŞKAN – Sağ olun efendim.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Bu terbiyesizlik ya!
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Saygıdeğer
arkadaşlarım, bakınız, kısa bir açıklama için, bir katkı için bir ifadede
bulunuyorsunuz, ondan sonra söylediğiniz ifadeler yakışıyor mu yani? Böyle bir
ifade olabilir mi?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – O ifade ediyor…
BAŞKAN – Olmaz, hayır. Kim ifade ediyorsa, hangi gruptan ifade
ediliyorsa hepsi yanlıştır. Yanlış yanlıştır, yanlışa yanlışla mukabele etmek
olmaz yani kim yapıyorsa hep beraber üzerine gidelim, söyleyelim.
Evet Sayın Kılıç,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
9.- Samsun Milletvekili Suat
Kılıç’ın, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunu tehdit etmediğine,
Meclise dayatmada bulunmadığına, sözlerinin çarpıtıldığına ilişkin açıklaması
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerinde görüşlerimi ifade ederken ortaya
koyduğum değerler, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun bugüne kadarki çalışma
sistematiği paralelinde ortaya konulmuş görüş ve değerlendirmelerdir.
13.00-24.00 çalışma saatlerini biz, muhalefet partilerinin grup başkan
vekilleriyle görüşmek ve istişarelerde bulunmak suretiyle …
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hayır, öyle bir şey yok.
SUAT KILIÇ (Devamla) – … belirledik ve
ortaya koyduk.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hayır, hiç öyle bir şey yok.
SUAT KILIÇ (Devamla) – Efendim, 24.00’ten sonra çalışılmaması…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hiç öyle bir şey yok, hayır efendim.
SUAT KILIÇ (Devamla) – … 24.00’ten sonra çalışılmaması…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hayır, siz getiriyorsunuz.
SUAT KILIÇ (Devamla) – … kanunların bitimine kadar devam etmemesi
gereği bizlere ifade
edildi.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hayır öyle bir şey yok, doğru değil.
SUAT KILIÇ (Devamla) – Peki, ben kendi kanaatim olarak ifade
edeyim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – İstediğiniz saati getiriyorsunuz.
SUAT KILIÇ (Devamla) – Kendi kanaatim olarak ifade ediyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulunu tehdit etmek, Meclise dayatmada bulunmak hiç kimsenin hakkı da
değildir, haddine de değildir ama benim cümlelerimin kasten ve bilerek bu
şekilde çarpıtılarak, görüşlerimin ifade etmediğim şekilde çarpıtılarak bana
mal edilmesine de hiçbir şekilde tahammül etmek durumunda değilim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu kendi gündemine de
hâkimdir, kendi programına da mutlak surette hâkimdir ama milletimizin
beklediği, Türkiye açısından aciliyeti olan kanun
tasarı ve teklifleriyle ilgili olarak defalarca bizler de muhalefet gruplarını
ziyaret ettik, sayın bakanlar da bu konularda muhalefet gruplarıyla görüş ve
değerlendirmelerde bulundular. Arzumuz nedir? Olabilecek en verimli süreler
içerisinde kanun tasarı ve tekliflerinin yasalaşması, yürürlüğe girmesi ve
milletimizin hizmetine sunulabilmesidir. Bunun dışında bir gaye hiçbirimizde
söz konusu değil.
Konuşmacılar içerisinde hakaret edenler oldu. En son yerinden söz
alan şahsın hakaretiyle alakalı yargı yolunda gereği yapılacak, o düzeye inip
cevap vermek istemiyorum. Diğerleri noktasında da değerli arkadaşlar, herkes
hangi sözü sarf ederse o söz paralelinde karşılık bulur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kılıç, lütfen son cümlenizi alayım efendim.
Buyurun.
SUAT KILIÇ (Devamla) – Arkadaşların hiçbirine, hiç kimseye ve
hiçbir muhalefet grubuna hakaret kastımız olmadığı hâlde, kürsüye gelen bazılarının
hakaret etmeye özel olarak şartlanmış olmaları kendi duruşlarının gereği
olabilir ama hakaret etmediğim için hakareti de hak etmediğimi düşünüyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Kılıç, teşekkür ediyorum.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri
(Devam)
3.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve arkadaşları tarafından TBMM Başkanlığına verilmiş
olan usta öğreticilerinin sorunları ile ilgili Meclis Araştırması Önergesi’nin,
Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak 7/7/2010 Çarşamba günkü birleşimde
görüşülmesine ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, grup önerisini oylarınıza…
III.- Y O K L A M A
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Sayın İnce, Sayın Hamzaçebi,
Sayın Barış, Sayın Ekici, Sayın Özyürek, Sayın Ergin,
Sayın Güner, Sayın Keleş, Sayın Güvel,
Sayın Akıncı, Sayın Süner, Sayın Genç, Sayın Özkan,
Sayın Sönmez, Sayın Arat, Sayın Küçük, Sayın Kaptan, Sayın Yıldız, Sayın Susam,
Sayın Çöllü.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, yoklama için iki dakika süre
veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri
(Devam)
3.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve arkadaşları tarafından TBMM Başkanlığına verilmiş
olan usta öğreticilerinin sorunları ile ilgili Meclis Araştırması Önergesi’nin,
Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak 7/7/2010 Çarşamba günkü birleşimde
görüşülmesine ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.12
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.28
BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu),
Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
130’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soru
önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer alan, Milletlerarası Para Fonu ile
Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine
Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
3.- Milletlerarası Para Fonu ile
Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki
Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer alan, Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.- Dışişleri Bakanlığının Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/892) (S.
Sayısı: 524)(x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel
kanun olarak görüşülen tasarının geçen birleşimde ikinci bölümünde yer alan
23’üncü maddesi kabul edilmişti.
24’üncü madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:
(x) 524 S. Sayılı Basmayazı 01/07/2010 tarihli 127.
Birleşim Tutanak Dergisine eklidir.
T.B.M.M Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa tasarısının 24 üncü
maddesi, Geçici 222 nci maddesindeki son cümledeki
“ödenmez” ibaresinin “ödenir” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hasip Kaplan Akın
Birdal Sebahat
Tuncel |
Şırnak Diyarbakır İstanbul |
M. Nezir
Karabaş Sırrı Sakık Hamit Geylani |
Bitlis Muş Hakkâri |
T.B.M.M Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa tasarısının 24.
maddesindeki Geçici 222. maddenin sonundaki “Ancak, bu yükseltmeden dolayı
geçmişe yönelik aylık ve aylık farkları ödenmez” cümlesinin “ve aylık farkları
ödenir” olarak değiştirilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Tansel Barış Atila Emek |
Malatya Kırklareli Antalya |
Mehmet Ali
Susam Rahmi Güner Metin
Arifağaoğlu |
İzmir Ordu Artvin |
M.
Akif Hamzaçebi |
Trabzon |
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 24. maddesi
ile T.C. Emekli Sandığı Kanunu’na eklenen Geçici 222. maddesinin son cümlesinin
metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Şandır Ertuğrul Kumcuoğlu Nevzat
Korkmaz |
Mersin Aydın Isparta |
Mümin
İnan Reşat
Doğru Süleyman L. Yunusoğlu |
Niğde Tokat Trabzon |
Atila Kaya Yılmaz
Tankut |
İstanbul Adana |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Katılmıyorsunuz.
Buyurun Sayın Tankut. (MHP sıralarından
alkışlar)
YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 524
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 24’üncü maddesi üzerinde vermiş olduğumuz
değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, maalesef Adalet ve Kalkınma Partisinin
tek başına iktidarında geçen sekiz yıllık zaman dilimi Türkiye için, ülkemiz
için boşa harcanan, heba edilen ve telafisinin mümkün olmadığı pek çok hadise
ve olayların meydana geldiği yıllar ve zaman olmuştur. Her alanda olduğu gibi
bugün dış politikada da ve diğer ülkelerle olan münasebetlerimizde de her geçen
gün kan kaybetmeye devam etmekteyiz.
Bugün, bize göre, ne yazık ki Türkiye’nin çıkarlarından ziyade
kendi siyasi saltanatlarını devam ettirmekten başka hiçbir düşüncesi olmayan
bir yönetim anlayışı ile karşı karşıya bulunmaktayız. Sayın Davutoğlu’nun,
Dışişleri Bakanlığına gelir gelmez “sıfır sorun” adı altında komşularımız ve
diğer ülkelerle tanımladığı dış politika anlayışımız esasen içi boş bir slogan
olmadan öteye gidememiş ve milletimizi oyalama sanatından başka hiçbir anlam da
ifade etmemiştir.
Bugün maalesef henüz hafızalarımızdan silinmeyen ve içimizi kan
ağlatan İsrail’in alçakça katlettiği vatandaşlarımızın kanları henüz orta yerde
durmakta olup bu konuda “sıfır sorun” anlayışı altında hiçbir mesafe de
alınamamıştır.
Öte yandan Kuzey Irak’ta askerlerimizin başına geçirilen çuvalın
zilletinden Türk milleti hâlen kurtarılamamış ve Musul’da alçakça şehit edilen
5 güvenlik görevlimizin kanları hâlen yerde kalmıştır. Yani değerli arkadaşlar,
bugün Sayın Başbakan ve Sayın Bakanın söylemlerinin aksine haysiyetli ve
şahsiyetli bir dış politika yerine “sıfır sorun” adı altında Türkiye
Cumhuriyeti devletinin ve aziz milletimizin kimliği ve haysiyeti AKP’nin dış
politika anlayışına kurban edilmektedir.
Sayın milletvekilleri, netice olarak bugün Türkiye’de
ülkenin millî çıkarlarını ve köklü dış politika geleneklerini, devlet
geleneklerini kendi siyasi saltanatlarını devam ettirebilmek için sermaye
yaparak harcamaktan çekinmeyen bir zihniyet işbaşındadır ve maalesef bu
zihniyetin en üst ve yetkili noktalarında bulunan Sayın Başbakan ve
bakanlarının içeride ve dışarıda nafile gayretlerle çizmeye çalıştığı sahte ve
pembe Türkiye tablosunun aksine, yaşayan ve yaşanan gerçek Türkiye’nin gece ve
gündüz kadar farklı olduğu herkesin ve bütün milletimizin malumudur.
Diğer taraftan bugün AKP Hükûmetinin uygulayageldiği ve yıllardan beri de yalnızlığa ittiği
Kıbrıs politikası çökmüş ve çok önemli hatalar yapılmış, Kıbrıs, Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti âdeta kendi kaderine terk edilmiştir.
Türkiye üzerindeki yeni emperyalist haritalar bugün açıkça
çizilmekte ve bu haritalar artık yabancıların resmî organlarında da
yayınlanmaktadır ve ne acıdır ki Türk Dışişleri bütün bu olanları “sıfır sorun”
adı altında sessizce seyretmektedir.
Yine Sayın Bakanın gizlice görüştüğü İsrail’in küstahlıklarına
devam ederek âdeta meydan okurcasına özür dilemeyeceğini açıklaması da AKP’nin
çok önemli dış politika başarısı olarak tarihteki yerini alacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sonuç olarak, biz -daha
önce konuşan arkadaşlarımızın da ifade ettikleri gibi- Dışişleri Bakanlığının
teşkilat yapısı ve görevleriyle ilgili bu tasarıya karşı değiliz ancak Adalet
ve Kalkınma Partisinin bu zamana kadar ortaya koyduğu teslimiyetçi dış politika
anlayışına da elbette ki Milliyetçi Hareket Partisi olarak sonuna kadar
karşıyız çünkü bize göre, popülist ve sığ bir siyaset
anlayışının temsilcisi konumunda bulunan AKP İktidarının hem içeride hem de
dışarıda ortaya koyduğu icraatlar ve yaşanan gelişmelere bakıldığında, artık bu
saatten itibaren AKP Hükûmetinin Türk milletinin
menfaatine, Türk devletinin bekasına ve toplumumuzun huzur ve refahına ilişkin
hiçbir hayırlı ve faydalı hizmetinin olamayacağı yaşanan gelişmelerle sabit
hâle gelmiştir.
Ancak, her şeye rağmen, Dışişleri Bakanlığının teşkilat yapısıyla
ilgili bu yasa tasarısı çerçevesinde de Sayın Bakana Dışişleri merkez
memurlarının önemli bir sıkıntısını da buradan hatırlatmak ve onların bu
sıkıntılarının giderilmesi lazım geldiğini de bu kürsüden bildirmek istiyorum.
Sayın Bakan, Bakanlığınızın merkez teşkilatında görev yapan memurların
maaşlarının diğer kurumlarda çalışan memurlarla kıyaslandığında çok düşük
seviyede kaldığı ifade edilmektedir. Örneğin, Bakanlığınızın merkez
memurlarının ortalama maaşlarının 1.250 TL olduğu, bu durumun ise diğer kurum
memurlarının maaşlarından 500 TL daha az olduğu belirtilmektedir.
Şimdi, sormak istiyorum: Bu doğru mudur?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Tankut.
YILMAZ TANKUT (Devamla) – Böyle bir adaletsizlik gerçekten mevcut
mudur? Şayet doğru ise merkezde çalışan bu memurlarınıza büyük bir haksızlık
yapılmış olunmamakta mıdır diyorum ve son olarak, dün de soru-cevap kısmında
sormuş olduğum bir soruyu yeniden buradan Sayın Bakanın çok net bir şekilde
cevaplaması istemiyle yenilemek istiyorum.
Sayın Bakan, Irak’ın kuzeyinde oluşturulan bölgesel yönetimin
aşiret reisi olan Mesut Barzani’nin kırmızı halılarla karşılanması esnasında
kendisine “…”(x) Mesut yani “Mesut Abi” şeklinde bir
hitabınız olmuş mudur? Olmuş ise bu hitap tarzına neden ihtiyaç duydunuz? Bu
hitap bir diplomasi geleneğinden mi yoksa farklı bir yakınlık ve kardeşliğin
gereğinden mi yapılmıştır?
Bugün yine bazı basın organlarına yansıyan ve Barzani’nin
Öcalan’ın özel mektubunu da bu ziyaret esnasında getirdiği haberlerine de ne
diyorsunuz, diyorum; bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Sayın Başkan, bir söz talebim
vardı.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, sataşmadan dolayı mı?
BAŞKAN – Evet, sataşmadan söz veriyorum efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Tamam, onu ifade ederseniz…
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
4.- Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; bu konu çok gündeme getirildiği için buradan yüce Meclisin
huzurunda bir açıklama yapmayı gerekli görüyorum. Dün soru-cevap faslında da
aslında bu konuda açıklama yapmak istemiştim fakat vakit yetmedi.
Mesut Barzani’nin Türkiye ziyareti esnasında kendisine “…”(x)
Mesut şeklinde hitap etmiş olmamızın arka planı soruluyor.
Ben öncelikle şunu ifade etmek isterim: Toroslarda
üç yüz elli yıllık bir aile geleneğinde bir misafirhane geleneğini hâlâ
sürdüren bir aileye mensubum, bir Türkmen ailesine mensubum. Bizim için misafir
azizdir ve misafirimize kelam ile de ikram ile de ihtiram gösteririz.
“…” (x) ifadesi Kürtçede “Sayın” anlamına gelmektedir. O gün benim
misafirim olan Mesut Barzani, Türkiye’de vatandaşlarımızın bir kısmının
kullandığı, Irak’taki Arap Türkmenler yanında bizim kardeşimiz olan Kürt
kardeşlerimizin kullandığı bir dili kullanıyor, Kürtçeyi kullanıyor. Eğer
misafirim bir Çinli olsaydı ona Çince “Sayın” diye hitap ederdim, bir Hintli
olsaydı Hintçe, Sanskritçe “Sayın” derdim. Bir Kürt misafirim varsa da ona
Kürtçe “Sayın” demeyi o köklü aile geleneğimin bir parçası olarak görürüm.
Burada da herhangi bir dili daha aşağı görmek mümkün olmadığı gibi
misafirimiz olan kim olursa olsun… Biz o gelenekte, Yörük aşiretlerini
ağırlarken, birbirleriyle ihtilaflı olanlar misafirhaneye geldikleri anda o
ihtilaf biterdi. Misafir bizim için azizdir ve ona…
OKTAY VURAL (İzmir) – Kendi dilinizle hitap edin, siz Türk
Dışişleri Bakanısınız.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Ama şunu sorarsanız bana: “Ona
PKK terör örgütüne karşı yapması gereken mücadeleyle ilgili gerekli şeyler
söylendi mi?” derseniz, en net ifadelerle söylenmiştir. Bu konuda da taviz
vermeyiz, ihtiramda da taviz vermeyiz, bize saygıda da taviz vermeyiz. Hem
saygı gösteririz hem saygı bekleriz.
(x) Bu bölümde Hatip tarafından,
Türkçe olmayan bir dille birtakım kelimeler ifade edildi.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Ne dediniz o konuda Sayın Bakan?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Sayın Barzani’ye de
-burada da söylüyorum- kendisine en net ifadelerle bu açıklanmıştır. Lütfen,
kim olursa olsun misafire ihtiram bizim töremizin, sizin de törenizin bir
gereğidir. Ya çağırmazsınız ya da çağırırsanız ihtiram gösterirsiniz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Siz Türkiye Cumhuriyeti’nin Dışişleri
Bakanısınız.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Ben Türkiye Cumhuriyeti’nin
Dışişleri Bakanı olarak da teröre karşı mücadelede gerekli her şeyi, kapalı
kapılar ardında da, açıkta da söylemişimdir, söylerim de. Bu konuda mücadele,
teröre karşı mücadele konusunda bizim gösterdiğimiz tavrı da daha önceki hükûmetlerle karşılaştırmayın, her zaman gösteririz.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
İsrail’le pazarlık gibi olmasın!
OKTAY VURAL (İzmir) – Onlarla da Yahudice mi selamlaştınız,
“şalom” mu dediniz?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Ama bunu bir polemik meselesi yapmayın.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sorgularız millet adına.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Asırlarca biz bir
arada yaşadık Kuzey Irak’la da, Irak’ın bütünüyle de; bundan sonra da yaşamaya
devam edeceğiz ama aramızdaki fitneye karşı da onlardan gerekli müdahaleyi
beklemek hakkımızdır.
YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Bakan, fitnenin başı Barzani.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Bu konuda da her
türlü uyarıyı kendilerine yaptık, yapmaya da devam edeceğiz.
Saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Nerede? Başbakan orada konuşlandığını itiraf
etti. Siz Türk Dışişleri Bakanısınız. Türk milletinin diliyle hitap
edeceksiniz. Konuşacaksan başka dilde konuş.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, böyle bir usul
yok. Lütfen, müdahale eder misiniz?
MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan, Sayın Barzani 2007’de de
AKP’yi desteklemişti, Sayın Dışişleri Bakanına Barzani ile yakın dostluklarını
devam ettirerek başarılar diliyorum kendilerine!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, böyle bir usul
yok. Lütfen, bir daha tekerrür etmesin.
BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlar, Dışişleri Bakanının nasıl hitap
edeceği konusunu kendisine bırakalım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Olur mu efendim? Nasıl hitap edeceği
konusunu… Yani biz bu konuda söz söyleyemez miyiz?
BAŞKAN – Hayır, çıkarsınız, söylersiniz ama Dışişleri Bakanı da
kendisi söyledi Sayın Vural. Şu anda siz Dışişleri Bakanı değilsiniz. Dışişleri
Bakanlığını o temsil ediyor, o konuşuyor. Tenkidinizi söylersiniz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Türkiye Cumhuriyeti’nin Dışişleri Bakanının
bu milletin diliyle hitap etmesi gerektiğini hatırlatıyoruz. Yanlış mı bu,
yanlış mı?
BAŞKAN – Hayır, söylüyor zaten, o lisanla söylediğini söylüyor.
Yani Sayın Vural şunu diyorum: Ben bir şey demiyorum kürsü itibarıyla ama Sayın
Davutoğlu’ndan bunun dışında bir şey beklenir mi?
Yani söylüyor açıkça, bir gelenek ifadesiyle söylediğini söylüyor.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yani neyin geleneği efendim, ne geleneği?
Türkçe olarak “hoş geldiniz” demek kâfi gelmiyor mu?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, lütfen oylamaya
geçer misiniz efendim. Lütfen…
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Dışişleri Bakanlığının Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/892) (S.
Sayısı: 524) (Devam)
BAŞKAN – Arkadaşlar, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Irak Devletinin bayrağı bile olmadan
ağırlıyorlar. Acaba ayrı bir devlet olarak mı görüyorlar?
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
T.B.M.M Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa tasarısının 24.
maddesindeki Geçici 222. maddenin sonundaki “Ancak, bu yükseltmeden dolayı
geçmişe yönelik aylık ve aylık farkları ödenmez” cümlesinin “ve aylık farkları
ödenir” olarak değiştirilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DIŞIŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 2 Temmuz 2010 tarihinde, yani geçen hafta cuma günü Dışişleri
Bakanlığı Teşkilat Kanunu Tasarısı üzerinde görüşmelere başladık.
Bu tasarının 1’inci maddesi üzerinde verdiğimiz önergede aldığım
söz üzerine yaptığım konuşmada, Sayın Dışişleri Bakanının 90’lı yıllarda yazmış
olduğu bir makaleden alıntılar yaparak, onları Parlamentonun bilgisine sunarak
Sayın Bakana bazı sorular sormuştum.
Sorularım şuydu: Cumhuriyeti kuran kadroları, cumhuriyet devrimlerini
inkâr eden, cumhuriyet devrimlerinin Türk toplumuna âdeta ayak bağı olduğunu
ifade eden ve cumhuriyeti kuran kadroları psikolojik dengesizlikle suçlayan bir
yaklaşıma sahip olan bu makalenin Sayın Bakan bugün arkasında mıdır? Sayın
Bakan cumhuriyetin değerlerini ne kadar içselleştirmiştir? Türk dış
politikasına yön verirken cumhuriyetin değerlerinden ne kadar güç almaktadır?
Bu makale 90’lı yıllarda yazılmıştır. Olabilir; o yıllarda öyle
yazmıştır, bugün Sayın Bakanın düşüncesi farklı olabilir. Bu düşüncesindeki
farklılaşmayı ifade etmesinden de mutlu olacağımı ifade ettim. Tasarının 1’inci
maddesinde bunu söyledim.
Tasarının 23’üncü maddesine gelinceye kadar Sayın Bakanın bu
konuda yapmış olduğu herhangi bir açıklama yok. 23’üncü madde üzerinde Sayın Kamer
Genç’in yaptığı konuşmada, Sayın Genç benim konuşmamdan yaptığı alıntılarla
Sayın Bakana benzer soruları yöneltmiş, Sayın Bakan bunun üzerine söz alarak
çok ağır cümlelerle Sayın Genç’i eleştirmiştir. Şüphesiz o ağır eleştirilere
Sayın Genç uygun bir şekilde bir değerlendirme yapıp cevap verir, ben onun için
huzurunuzda değilim ama Sayın Bakanın Sayın Genç’in eleştirilerine karşılık
vermiş olduğu cevap “siyasette amaca ulaşmak için her yol mübahtır”
yaklaşımını akla getiriyor. Sayın Bakan diyor ki: “Ben o makalenin hiçbir
yerinde cumhuriyetle bir problemim olduğunu ifade etmedim. Nereden
çıkarıyorsunuz? Bu cümleler var mı?” Şimdi, ben o cümleleri tekrar okuyorum. Evet “cumhuriyet” kelimesi geçmiyor ama bu tip, böyle, bu
okunan makaleyi anlayamayacak seviyede Cumhuriyet Halk Partili
milletvekillerini görmüş olmasından dolayı Sayın Bakana üzüntülerimi ifade
ediyorum; cümleler şu; Sayın Bakan, Huntington’ın
medeniyetler çatışması tezi etrafında ortaya koyduğu: “Türkiye ne Batılı
olabilmiştir ne Doğulu olabilmiştir; Türkiye İslam dünyasıyla Batı dünyası
arasında parçalanmıştır, parçalanmış bir toplum yapısı vardır. Kemalizm
başarısızlığa uğramıştır. Türkiye laikliği bir kenara atsın. Türkiye İslam
dünyasının liderliğine oynasın.” Huntington’un tezi
budur. Sayın Bakan Huntington’un bu tezine sahip
çıkar “Türk aydınının bunu iyi bilmesi, iyi tespit etmesi gerekir.” der ve
devam eder, kendi cümleleriyle okuyorum: “Türk toplumunda son iki asırdır
yaşayan elit kitle ilişkisi son derece çarpık bir düzlem üzerinde gelişmiş ve
parçalanmış bir toplum yapısı ortaya çıkarmıştır. Parçalanmış toplum yapısının
en önemli nedeni, güçlü bir medeniyet birikimine sahip bir toplumu başka bir
medeniyete kuyruk yapmak isteyen elitin yaşadığı
psikolojik dengesizlik hâlidir.” Türkiye’de, Türk toplumunda dönüşümü sağlayan
bizatihi cumhuriyetin kendisidir, cumhuriyet projeleridir. Cumhuriyetin
projesi, Türk toplumu için ortaya koyduğu proje, modernleşme projesidir.
Modernleşme uygulamada “Batılılaşma” olarak ifadesini bulmuştur. Bu çerçevede
birçok yasal düzenleme yapmıştır Türkiye Cumhuriyeti. Medeni Kanun’u almıştır.
Çok önemli bir değişikliktir. 1937 yılında Anayasa’sına laiklik ilkesini
koymuştur. Laiklik ilkesinin başlangıcı aslında Medeni Kanun’un kabulüdür.
Bakın, dönüşüm bununla başlıyor. Sayın Bakan bu dönüşümü “Büyük
bir medeniyete sahip bir toplumu bir başka medeniyete kuyruk yapmak isteyen
anlayış” olarak tanımlıyor. Bu, cumhuriyetle, cumhuriyet devrimleriyle,
cumhuriyetin ilkeleriyle problemi olan bir anlayışı yansıtmaktadır. Eğer Sayın
Bakanın cumhuriyetle herhangi bir problemi yok ise -bu payı yine bırakıyorum
Sayın Bakana- 23 madde süren görüşme içerisinde şu kürsüye gelip veya yerinden
söz alarak…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, buyurun,
konuşmanızı tamamlayın.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – …“Hayır, öyle değil” veya “o
zaman belki öyle söylemiş olabilirim bir entelektüel tartışma çerçevesinde ama
ben cumhuriyet devrimlerinden güç alıyorum, ben laiklik ilkesini benimsemiş bir
insanım” demesini beklerdik. Bunu söyleyemedi. Bekliyorum, hâlâ söylemesini
bekliyorum. Yani Sayın Kamer Genç’e “Nerede o cümle? Öyle bir şey yok orada.”
diyerek…
RECEP KORAL (İstanbul) – Var mı?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – …güneşi balçıkla sıvayamazsınız,
bu mızrak bu çuvala sığmaz.
Sayın Bakandan açıklama bekliyorum. Cumhuriyetten güç alıyor mu
yoksa cumhuriyet Türk toplumu için o makalede ifade ettiği gibi hâlâ bir ayak
bağı mıdır?
Sözlerimi burada bitirirken hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Sayın Başkanım, sayın
milletvekilleri; ben her şeyden önce Sayın Akif Hamzaçebi’ye
bu konuda açıklama fırsatı verdiği için teşekkür ederim.
Böyle bir…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bana teşekkür etmedin.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Çünkü siz
saptırmıştınız, siz farklı alıntılar yaparak şey yapmıştınız. Müsaadenizle
cevabı vereyim.
Şimdi, son iki yüzyıl, gerçekten Türk toplumunun kültürel dönüşümü
bakımından belki de tarihte çok az millete rastlanır bir dinamizm yaşandığı bir
dönemdir ve bununla ilgili de büyük bir literatür
vardır, büyük bir edebiyat birikimi vardır. 19’uncu yüzyılda, Yeni
Osmanlıcılıktan yeni Türkçülüğe geçişten modern döneme kadar böylesine dinamik
bir literatüre sahip olan başka ikinci bir toplum
neredeyse yok.
Burada kastettiğim, artık sosyolojide neredeyse bir alt bilim dalı
olmuş gibi olan, alt konu olmuş olan aydın-halk ilişkisi bağlamında,
merkez-çevre ilişkisi bağlamında yaşanan gerilimdir. Burada bir cumhuriyet
eleştirisi olmadığı gibi, bir modernleşme eleştirisi dahi yoktur. Çünkü bizim
bakışımızda modernleşme salt Batı medeniyetiyle izah edilebilecek bir şey
değildir. Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’ün konuşmalarına baktığınızda da
“medeniyet” kavramı salt Batıyla özdeşleştirilmez. O bakımdan, siz, eğer böyle
bakarsanız Yaban romanını yazan Yakup Kadri Karaosmanoğlu’na da “cumhuriyet
karşıtı” diyeceksiniz.
Peki, bu yaklaşımla cumhuriyetin Kurucu Meclisinin yapısına
baktığınızda o Kurucu Meclisin yapısında bütün o unsurları görmez misiniz? Ben,
o Kurucu Meclisin her birini, hangi görüşe, hangi ideolojiye sahip olursa olsun
her birini Türk milletinin en onurlu öncüleri olarak görüyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Cumhuriyetin bütün değerlerini, elitizmi
değil… Benim karşı çıktığım elitizmdir. Elitizm de nedir? Açın, büyük bir literatür
var. Beşir Fuat’ı okudunuz mu, Beşir Fuat’ı? Fransa’ya gidip birtakım ideolojik
çalışmalardan sonra kendi toplumuna yabancılaştığı, bir anlamda -yine de saygı
duyarım- büyük bir arayışın ismidir ama intihar eden Beşir Fuat’ı ya da Ahmet
Rıza’yı... Döndüğü zaman Meclisi Mebusan Başkanı
olmuştur. Ama halkla yaşadığı gerilimi bilir misiniz Ahmet Rıza’nın,
materyalizm ve pozitivizm çerçevesinde? Ben bu gerilimi izah ettim. Bu gerilimi
yok sayarsak bizim kültür tarihimizi yok sayarsınız. Ama bu gerilimi iyi anlama
çabası entelektüel olarak her zaman yapacağım bir çabadır. Buradan hareketle
bir siyasi tartışma başlatmak isterseniz burada cevap veriyorum: Cumhuriyetin
kendisi, kavramın kendisi “cumhur” kelimesi, halkın değerlerine ve halkın
kendisine hitap etmektedir.
O açıdan ben cumhuriyetin bütün değerlerine sadığım. Laiklik ve
rasyonalizm akli düşüncenin perspektifidir, halktan yabancılaşmanın adı
değildir. O anlamda da cumhuriyetin değerlerine burada ettiğim yeminle sadığım
ama kimse bizim tarihimizi tek perspektifli bir tarih olarak sığ bir zemine
indirgemesin.
Benim orada eleştirdiğim kişi Huntington’dı.
Sizin üstünüze alınmanız da ayrıca bir yanlış yaklaşımdır. Huntington’ı
eleştirdim, eleştiriyorum, eleştireceğim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Davutoğlu, konuşmanızı
tamamlayınız.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Çünkü Huntington’u eleştirmekten rahatsız iseniz Türk toplumunu
bir “torn country”, bir
parçalanmış ülke gibi görüp bunun içinde bir şey görüyorsanız o ayrı ama ben
bütün bu aydın birikimine de saygı duyarım, hepsine saygı duyarım. Biraz önce
zikrettiğim Beşir Fuat’a da bir entelektüel olarak, bir aydın olarak saygı
duyarım ama o aydın elitizminin halk ile yaşadığı
gerilimi de bilirim. Onu etüt etmek benim akademik hayatımın bir parçası. Onu
anlayamazsak biz kendi tarihimizi anlayamayız.
“Medeniyet” kavramına gelince, evet, bir kere daha söylüyorum,
bizim özgün bir medeniyet birikimimiz vardı; Batı medeniyetinden önce İstanbul
vardı, İstanbul’un kültür mirası vardı. Biz onun Batı medeniyetine muhtaç
değiliz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama Batı medeniyetine de karşı
değiliz. Onu da alırız, ondan da her türlü şeyi alır, yeni bir medeniyet
sentezi yaparız. Ben orada Huntington’a diyorum ki:
“Benim toplumumu parçalanmış toplum ilan etme. Benim toplumumun özgün bir
medeniyeti vardı ve özgün bir medeniyeti tekrar kuracak, içinde Batı’nın
değerleri olan özgün bir medeniyeti.” Bundan rahatsızsanız tabii siz bilirsiniz
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama ben cumhuriyet değerlerinden rahatsız
değilim, bundan sonra da cumhuriyet değerlerini cumhuriyetin ana felsefesine
uygun olarak savunmaya devam edeceğim. Her zeminde de isterseniz entelektüel
olarak bunu da tartışırım sizinle ama bunu siyasileştirmeyin, entelektüel
tartışma olarak yapın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Evet, Sayın Hamzaçebi…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, İç Tüzük madde
69’a göre söz istiyorum.
Sayın Bakanın Huntington hakkındaki
yorumlarını, düşüncelerini ben ifade ederken…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi. (CHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
RECEP KORAL (İstanbul) – Ne alakası var ya?
BAŞKAN – Arkadaşlar…
RECEP KORAL (İstanbul) – Ne alakası var, kendi yorumluyor, kendi
cevaplıyor!
BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, lütfen, bakınız,
bir açıklama var.
RECEP KORAL (İstanbul) – Ama biz de burada sabır taşı değiliz ya!
BAŞKAN – Entelektüel bir görüşme oluyor, bundan sıkıntı duymanın
bir anlamı yok.
RECEP KORAL (İstanbul) – Sabır taşı mıyız yani, Allah Allah!
BAŞKAN – Arkadaşlar, birkaç dakika kaybetmekle bir şey
kaybetmeyiz. Lütfen dinleyelim karşılıklı görüşlerimizi.
RECEP KORAL (İstanbul) – Ne birkaç dakikası canım? Hep birkaç
dakika ya…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – O kadar tolerans yok bize gelince.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamazçebi.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
5.- Trabzon Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebi’nin, Dışişleri Bakanı Ahmet Dağvutoğlu’nun, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, nedir tepkiniz? Yani burada bir medeni
tartışma yapıyoruz. Bir eleştiri yönelttim, Sayın Bakan çıktı kendine göre
cevap verdi, o cevabın bazı bölümlerine ilişkin ilave bir açıklama yapacağım.
Yani bu tahammülsüzlüğünüzü doğrusu yadırgıyorum.
ASIM AYKAN (Trabzon) – Sayın Bakan da gelsin size cevap versin,
akşama kadar onu konuşun.
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Senin kafan basmaz ona.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Şimdi sözlerimi bitireyim. Sayın
Bakanın bu “entelektüel tartışma” olarak isimlendirdiği tartışmayı kendisiyle
her zaman yaparım ancak Sayın Bakan…
AHMET YENİ (Samsun) – Biraz zor yaparsınız!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Değerli arkadaşlar…
AHMET YENİ (Samsun) – Zor yaparsınız, zor!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) –Evet, o ayrı bir konu. Ben Sayın
Bakana hitap ediyorum, Sayın Bakan cevap verir.
Şimdi, değerli arkadaşlar…
AHMET YENİ (Samsun) – Biz de Bakanı çok iyi tanıyoruz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Beni tanımıyorsunuz sadece Sayın
Yeni, beni tanımıyorsunuz.
Şimdi, Sayın Bakan Huntington’u
eleştirir ama Sayın Bakan, lütfen, herhâlde uzun zaman geçtiği için
hatırlayamıyor, Huntington’un “Medeniyetler
Çatışması” tezini eleştirir ama Türkiye ile ilgili görüşüne sahip çıkar, konu
budur. Bakın hâlâ söyleyemiyor.
Şu psikolojik dengesizliğe sahip olan cumhuriyet eliti kimdir? Aydın elit kimdir? Atatürk ve cumhuriyeti
kuran, cumhuriyetin fikir önderleri değilse bu psikolojik dengesizlik hâli
hangi elitte vardır? Bakın bunu cevaplayabilmiş değildir.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) – “Travma” demiştir Sayın Bakan.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Arkadaşlar… Sayın milletvekilleri… Sayın Bakanım…
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
4.- Dışişleri Bakanlığının Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/892) (S.
Sayısı: 524) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
T.B.M.M Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa tasarısının 24 üncü
maddesi, Geçici 222 nci maddesindeki son cümledeki
“ödenmez” ibaresinin “ödenir” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? Sayın Komisyon, Başkanlığı
dinler misiniz?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bu önerge hangisiydi, hangisine
katılmıyorsunuz, acaba hatırlıyor musunuz?
BAŞKAN – Hükûmet?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
önergemiz Dışişleri Bakanlığı personelinin özlük haklarıyla ilgili geçmişe
ilişkin ödenmesi yönündedir. Biz biliriz ki yirmi dört saat çalışır Dışişleri
Bakanlığı personeli. Takdir yüce Meclisin.
Ancak burada ben bir iki şeye dikkat çekmek istiyorum. Deminki
tartışmalar, doğrusu, bir önceki tartışmalar bizi düşündürüyor. Çünkü çok iyi
biliyoruz ki yüce Mecliste, bu Mecliste İsrail Devlet Başkanı İzak Rabin geldi İbranice konuştu
hatırlarsınız, El Beşir geldi konuştu, Aliyev geldi, Nazarbayev geldi, Obama geldi İngilizce konuştu; bundan
daha doğal bir şey olabilir mi? Yani hukuk devletiyiz, devlet başkanları
geliyor, davet ediyoruz.
Balkanlar, Kafkaslar, Türki cumhuriyetler
ve Orta Doğu, Musul vilayeti, Kerkük, Türkmenler, Kürtler; bunlar bizim akraba
ve hem Türk hem Kürt iki yönden soydaşlığımız olan insanlar. Ancak burada, bu
kürsüde Sayın Dışişleri Bakanımıza, Sayın Barzani’ye Kürtçe “Hoş geldin.”
dediği için, hitap ettiği için burada kıyamet koparılmasını anlamakta güçlük
çekiyorum. Yani El Beşir konuşurken saygılısınız, İbranice
konuşulurken saygılısınız, Obama İngilizce konuşurken saygılısınız ama bin
yıldır beraber yaşanmış, Anayasa gereği seçimle gelmiş, resmî olarak
cumhurbaşkanı olmuş Sayın Talabani’ye, Irak Kürt Yönetimi Başkanı Sayın
Barzani’ye buradan, üstelik ceza yasalarımızda suç olmasına rağmen, üstelik
bizim diplomasi geleneğimizde olmamasına rağmen ve bu Mecliste 100’ün üstünde
Kürt milletvekili olmasına rağmen “Kürt aşiret ağaları” diye hitap edeceksiniz,
“postal yalayıcısı” diyeceksiniz ve ondan sonra da saygı bekleyeceksiniz.
Şimdi, bizim Türki cumhuriyetlerin
başkanlarına, kültürüne ve diline gösterdiğiniz saygının asgarisini de bekleme
hakkımız vardır. Bu kürsü, bizim, Kürt halkının ve seçilmişlerinin
temsilcilerini, Birleşmiş Milletlerde temsil edilen Sayın Talabani ile
Barzani’ye hakaret kürsüsü değildir. Sayın Bakanın da Kürtçe “Hoş geldin.”
demesi veya “bre sayın” demesi kadar doğal bir şey yok. Sayın Devlet Bahçeli de
Başbakan Yardımcısıyken Diyarbakır’a gittiği zaman Diyarbakır Büyükşehir
Belediye Başkanlığını ziyaretinde, MHP’liler “…”(x) demişlerdi. Hatırlayın o
günleri. Şimdi, ne oluyor da burada Kürtçe söz konusu olunca anlamsız bir
tartışma yapıyoruz? Kafkaslardaki, Türki
cumhuriyetlerdeki kardeşlerimize saygı göstermek güzel bir şey değil mi?
Balkanlardaki kardeşlerimize, Boşnaklara kadar, Kosova’dakilere kadar hepsine
saygı göstermek güzel değil mi? Türkmenlere de Kürtlere de kardeşimiz demek
daha güzel değil mi? Niye bütünleşmiyoruz, niye ayrışıyoruz? Niye birbirimize
tahammülsüz oluyoruz? Bu Mecliste birbirimizin yüzüne bakarken, inanın, her
söylenen söz, hani “aşiret reisi” deniyor ya, benim yüzüme vurulmuş böyle birer
mermi gibidir, ben böyle hissediyorum ve kendimi tutuyorum. Osmanlı Devleti de
bir aşiret reisliğinden geldi, dünyaya hükmetti arkadaşlar; yapmayın, dünyaya
hükmetti. Osmanlı işte geldi, Bozüyük’te yerleştikten sonra Bursa’ya geldi, Viyana
kapılarına kadar gitti, Endülüsya’ya kadar gitti.
Şimdi, seçilmişse, demokratik yoldan gelmişse kabul edeceksiniz ama
Müslüman’sanız, birlikte bin yıl aynı Osmanlı yönetiminde yaşamışsanız, bunu da
bir akraba ve kardeş ilişkisi olarak göreceksiniz ve Sayın Başbakanı bu
noktadan sıkıştırmaya kalkmak yanlış.
Bakın, ben bölgeden geldim, Şırnak’tan dün geldim ve inanın ben
korkuyorum, çok korkuyorum, barut fıçısı gibi. Bakın, yaşanan çatışmaların,
evet ülkemizde her yerde acısı hissediliyor ama bir anda bir şehre 7 tane
cenaze düştüğü zaman ve her ilçeye, her merkeze birer cenaze düştüğü zaman,
siz, o kitle potansiyelini ve izdihamını bir düşünün. Bu durum vardı ve ne
yazık ki cenazeler anne ve babalara teslim edilmedi. “DNA testi” dediler,
yaptırılmadı. “Teşhis” dediler, yaptırılmadı. Dinî vecibeler yerine
getirilmedi. Burada ölen gençler Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, ister hakkında
mahkeme kararı olsun ister ne derseniz deyin ama bu ülkede yaşayan ana ve
babaları var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kaplan, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Bağlıyorum.
Bağlarken şunu söyleyeceğim: Bu noktalarda hassasiyet
göstermediğimiz takdirde… Özellikle Diyanet İşleri Başkanlığını, Adalet
Bakanlığını, İçişleri Bakanlığını burada göreve davet ediyorum. Bu dinî
hassasiyetlerimize, bu törelerimize karşı… İnsanların kendi cenazesine sahip
çıkma hakkını kimse çiğnemesin, bu çok tehlikeli bir sonucu açar.
Bir Karadenizli kardeşimin gönderdiği e-mail’den başlayarak
anlatmak istiyorum: “Evet, ölen şehitlerimiz hepimizin ama dağda ölen genç
insanlar da bizim insanlarımız. Bizim yüreğimiz onlar için de acıdığı zaman biz
çözüme doğru gideriz. Biz, fındığa gelen kardeşlerimizden çay içmeyi, muhabbeti
öğrendik. Bizim buradan giden arıcılar Şırnak, Beytüşşebap, Şemdinli’ye
gittikten sonra Kürtleri tanıdı ve ondan sonra akraba olduk, birbirimize
birbirimizin ismini verdik ve biz birbirimizi öyle tanıdık.” Bu ülkede buna
ihtiyaç var arkadaşlar, gerçekten büyük ihtiyaç var, büyük sorumluluk var,
Meclisi bu konuda da duyarlılığa davet ediyoruz. Her konuşmamda bunu
söyleyeceğim.
Teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
(x) Bu bölümde Hatip tarafından,
Türkçe olmayan bir dille, birtakım kelimeler ifade edildi.
25’inci madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa tasarısının 25 inci
maddesindeki “mahallinde” ibaresinin “yerinde” olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Hasip Kaplan Sebahat
Tuncel Sırrı
Sakık |
Şırnak İstanbul Muş |
Akın Birdal M.
Nezir Karabaş Hamit
Geylani |
Diyarbakır
Bitlis Hakkâri |
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 Sıra Sayılı yasa tasarısının 25.
maddesindeki 13. maddenin sonuna “ve öncelikle ödenir” ibaresinin eklenmesini
arz ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Tansel Barış Atila Emek |
Malatya Kırklareli Antalya |
Mehmet Ali
Susam Rahmi Güner Metin
Arifağaoğlu |
İzmir Ordu Artvin |
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 25.
maddesindeki “mahallinde” kelimesinin “yerinde” olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Mehmet
Şandır Reşat
Doğru Şenol
Bal |
Mersin Tokat İzmir |
Mümin
İnan Nevzat
Korkmaz A. Kenan Tanrıkulu |
Niğde Isparta İzmir |
Süleyman
L. Yunusoğlu Ahmet
Duran Bulut |
Trabzon Balıkesir |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Bal, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
ŞENOL BAL (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vermiş
olduğumuz değişiklik önergesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, devletler, varlıklarını ve
devamlılıklarını, kendi değerleri, kaynakları ve menfaatleri üzerine bina etmek
durumundadırlar. Bugün olduğu gibi, dış mihrakların yönlendirmesiyle dış
dengeleri birbirine karıştırarak, sonra da sonuçları çarpıtıp iç siyaset
malzemesi hâline getirerek, uzun süre dış politika sürdürülemez, bölgesel güç
olunamaz.
Sayın Davutoğlu, AKP’ye geçmeden çok
önceleri, bir makalenizi okumuştum. O makaledeki bir cümleniz beni gerçekten
çok etkilemişti ve öğrencilerimle ve çevremle sık sık
bu cümlenizi de paylaşmıştım. Mealen, hatırladığım kadarıyla şuydu cümleniz:
“Türk milleti olarak bizim başka limanlara sığınmaya ihtiyacımız yok, bizim
tarihimiz, bizim inançlarımız, bizim tecrübelerimiz bize yeter.” diyordunuz.
Nedense, AKP politikaları, AKP içinde tanıdığım, AKP içinde yetki almış,
seçilmiş birçok kişiyi öğüttü ve değiştirdi.
Bu İktidarın, Avrupa Birliği ve Büyük Orta Doğu Projesi gibi öteki
projelere iman derecesinde gösterdiği itina ortadadır. AKP İktidarının, dış
politika uygulamalarında gösterdiği ve “sıfır sorun” kamuflesiyle
teslimiyetçi, tavizkâr tutumundan vazgeçerek
gerçeklerle yüzleşmesi ve hem Türkiye'nin hem de Türk cumhuriyetlerinin
ABD-Rusya satranç oyununda piyon durumuna düşürülmesinden bir an önce
vazgeçmesi gerekir. Sayın Bakan, dün “sıfır sorun” politikalarının realist
olduğunu, ütopik olmadığını söyledi ve Atatürk’ün
“Yurtta sulh, cihanda sulh.” vecizesini örnek gösterdi. Sıfır sorunun bir taviz
olmadığını ifade etti.
Evet, sizin sıfır sorun politikanız nasıl gerçekçi, nasıl realist
Sayın Bakan? Toprak bütünlüğümüzü ve sınırlarımızı tanımayan, soykırım
iftirasından vazgeçmeyeceğini ilan eden Ermenistan ile diplomatik ilişki kurmak
için iştahla o protokolleri imzaladınız. Karabağ’dan çıkmayacağını ilan eden
Ermenistan’la sınır kapısını açmak için protokolleri imzalayıp kol kola
girdiniz. Bu proje Türkiye'nin miydi Sayın Bakan? ABD ve AB’ye sağlıklı ve
güvenli enerji koridoru açmak üzere Türkiye'nin zorlanması, taviz vermesi değil
midir?
Aktif ve etkin bir dış politika, son zamanların deyimiyle “proaktif” bir politika izlediğinizi sık sık
dile getiriyorsunuz ve ne kadar çok ülkeye gittiğinizle arkadaşlarınız
övünüyor. Dış politika turistik bir seyahat de değildir Sayın Bakan. Elinizde
çanta “Ben arabulucuyum.” diye gezmekle de arabulucu olunmuyor. “İhtilafları
çözeceğim.” derken yeni ihtilaflara sebep olduğunuz ortada değil mi?
Önceliklerimizi hiç belirlediniz mi dış politikada?
Balkanlarda arabuluculuğa soyunuyorsunuz, tamam, güzel ama Batı
Trakya’daki soydaşlarımızın durumunda düzelme oldu mu yoksa şimdi durumları
daha mı vahim?
Türkiye Cumhuriyeti’nin politikası ve menfaati Irak’ın
bütünlüğünden yanadır, uzun yıllardır sürdürülen politika böyledir. Irak’ın
kuzeyinde bir kukla devlet oluşumu için tüm gayretleri sarf ediyorsunuz. İşte,
“…“(x) dediğiniz Peşmerge reisi Barzani’yle Kürdistan
bayrağı altında kucaklaştınız, kırmızı halılarla karşıladınız. Resmî
temsilcilikler açarak ve iş adamları vasıtasıyla orada yeni bir ülke ve devlet
yaratma, ihya etme yolları için kolları sıvadınız. Uluslararası hukukun bize
verdiği yetkiyi bile kullanmakta zorlanıyoruz.
Ya Türkmenler? Artık Türkmenlerden söz edilmiyor Sayın Bakan.
Türkmen cephesi güçlendirileceği yerde mukavemetini kırdınız. Dışişleriyle irtibatlandırarak Türkmen cephesinin sesini soluğunu
kestiniz.
Kırgızistan’da kanlı bir darbe oldu -sanki Patagonya’da
olaylar oldu- Kırgız ve Özbekler arasında iç çatışmada yüzlerce kişi hayatını
kaybetti. Bu olaylar karşısında yeterli ve zamanında tepki vermeyen bir Türkiye
görüntüsü ve algısı ortaya çıktı.
Kıbrıs yürekler acısı; sayenizde Avrupa Birliğinin kozu hâline
geldi. Ambargo kalkmıyor. Rum lider Hristofyas dün
açıklama yaptı, “Maraş’ı bize verirseniz Avrupa Birliği müzakerelerinin
başlaması için bazı başlıkların açılmasına onay verelim.” diyor.
(x) Bu bölümde Hatip tarafından,
Türkçe olmayan bir dille, birtakım kelimeler ifade edildi.
Son iki ayda Türk dış politikasının ana eksenine baktığımızda, iç
siyasete yönelik İsrail ile yaşanan kriz ve Gazze
konusu ve İran’la yakınlaşan görüntü…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bal.
ŞENOL BAL (Devamla) – Bunda da başarı sağlayamadınız. İşte, İsrail
açıklama yaptı, “Türkiye özür dilesin.” diyor. Bakanlarla gizli otel odalarında
görüşmek de sonuç vermedi.
Burada aklıma gelmişken sormak istiyorum: İsrail Savunma Bakanlığı
Sözcüsü soruşturma bitmeden gemileri teslim etmeyeceklerini açıklamış. Bunu
duydunuz mu bilmiyorum Sayın Bakan? Araplar bile tedirgin olmuş. Suriye Devlet
Başkanı Beşar Esad açıklama
yaptı. İster misiniz çok yakın zamana kadar İsrail-Suriye arasında arabuluculuk
yapan Türkiye için Suriye, İsrail-Türkiye arasında bir arabuluculuk yapsın! Netanyahu Obama’yla gülümseyen
pozlar veriyor.
Evet, Kafkaslarda olağan dışı gelişmeler yaşanıyor. “Türkiye bunun
neresinde?” diye sordum, “İzliyoruz.” dediniz ama ben izlemekten bahsetmedim,
“Sesli diplomasiden sessiz diplomasiye mi geçtiniz?” diye sormak istiyorum. Siz
bu gelişmelerin hiçbir yerinde yoksunuz. Siz, verilen talimat üzerine ve
protokoller ile ilgili Türk tarafına topun atılmasıyla sınır kapısını sessiz
sedasız açmaya hazırlanıyorsunuz Sayın Bakan!
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Gizli odalarda söz vermişler demek ki!
MUHARREM VARLI (Adana) – Başkanım, karar yeter sayısı...
BAŞKAN – Tamam efendim.
Evet, önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını
arayacağım.
Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı
yoktur.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.12
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.23
BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu),
Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
130’uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
İzmir Milletvekili Sayın Şenol Bal ve arkadaşlarının önergesinin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar
yeter sayısı vardır.
524 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 Sıra Sayılı yasa tasarısının 25.
maddesindeki 13. maddenin sonuna “ve öncelikle ödenir” ibaresinin eklenmesini
arz ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Barış, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Yasa Tasarısı’nın 25’inci maddesiyle ilgili verdiğimiz
önerge doğrultusunda söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, Türk dış politikası, cumhuriyet
kurulduğundan beri Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış” sözü
çerçevesinde hayat bulmuş ve AKP iktidara gelene kadar bu çerçevede
yürütülmüştür. AKP’yle beraber dış politikada yeni terimler üretilmeye
başlandı. Örnek olarak “Kıbrıs sorununda bir adım önde” terimi, “Komşularla
ilişkilerde sıfır sorun” terimi ve son zamanlarda meşhur bir söz olan “Eksen
kayması” terimleri. Türk dış politikası gerçekten bu terimlerle çöküşünü de
yaşamaktadır.
Değerli milletvekilleri, sıfır sorun bağlamında komşularımızla
sorunları satır başları hâlinde bir irdelemek istiyorum. Yunanistan’la
sorunumuz var mı acaba? Bir bakalım: Azınlıklar sorunu, burada Batı Trakya
Türklerinin sorunları, ekümenlik sorunu, Heybeliada
Ruhban Okulu sorunu, vakıflar sorunları, diğer yandan Kıbrıs sorunu -bunu biraz
sonra daha da açacağız- Ege Denizi’ndeki sorunlarımız, kıta sahanlığı, adaların
silahlandırılması gibi sorunlar.
Ermenistan’la ilgili sorunları saymaya gerek yok: Sözde Ermeni
soykırım iddiaları -ki yirmi ülke parlamentosundan geçirilmiş- Türkiye’den
toprak talepleri, Karabağ sorunu gibi sorunlar.
Azerbaycan’la gerçekten sıkıntılı bir döneme girmiş bulunuyoruz.
Ermeni açılımı çerçevesinde Türkiye-Ermenistan görüşmeleri ve çizilen yol
haritası, Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinde tahammül sınırlarını aşan sorunlar
yaratmıştır. “Tek millet iki devlet” arasında güven bunalımı yaşanmaktadır.
İran ile sorunlarımız var mı arkadaşlar? Türkiye komşusunun
nükleer güce sahip olmasını istiyor mu? Türkiye kendi güvenliğini tehlikeye
atar mı? AKP İran’ın uranyum zenginleştirmesine destek verirken ne yapmaya
çalışıyor? İran’ın nükleer gücü Türkiye’yi sürekli kriz hâlinde tutmaz mı?
İran’a destek, bölgede ve dünyada Türkiye’yi yalnızlaştırmaz mı? Yalnızlaşma,
terör olaylarını artırmaz mı?
Irak ile sorunlara bakalım: Sınır sorunumuz var mı? Irak’taki
merkezî hükûmet sınıra hâkim mi? İç güvenliğini
sağlayamayan bir hükûmet acaba Türkiye sınırını
koruyabilir mi, Kuzey Irak’taki oluşum üzerinde etkinliği var mı? Merkezî Hükûmet Türkiye’ye karşı terör saldırılarında hangi noktada
duruyor, tavır alıyor mu? Irak Devlet Başkanı Talabani bu konuda ne diyor?
Kuzey Irak’taki bölgesel yönetim teröre lojistik destek sağlıyor mu? Barzani bu
konuda ne yapıyor? Musul, Kerkük sorunu, Türkmen sorunu…
Değerli arkadaşlarım, İsrail-Filistin sorununa gelince: İsrail
zulmüne karşı Filistin halkının direnişine destek vermek hepimizin görev ve
sorumluluğudur. Filistin’i ekonomik olarak desteklemek, İsrail ile
ilişkilerinde yardımcı olmak, hatta Filistin’in demokrasisini ve Filistin’in
bağımsızlığını sonuna kadar desteklemek gerekiyor. Ancak Filistin iç
politikasında taraf tutmak Türk hükûmetlerinin işi
olmamalı. Kendi iç işlerimize karışılmasını istemiyorsak, başka ülkelerin de iç
işlerine karışmamak gerekiyor. Uluslararası arenada Filistin davasına destek
vermek başka, iç işlerine karışmak başka. Bugün Filistin’de güç kavgası içinde
olan El Fetih örgütü ile bugün iktidarda olan Hamas
örgütü arasındaki siyasi mücadelede taraf tutmak yanlıştır; bu davayı
Türkiye’nin iç politikasına malzeme yapmak yanlıştır ve cumhuriyet hükûmetlerine yakışmıyor, şık da olmuyor ve uluslararası
arenada böyle bir davranışın destek görmesi de söz konusu olamaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Barış, konuşmanızı tamamlayınız.
TANSEL BARIŞ (Devamla) – Diğer yandan, Amerika Birleşik Devletleri
ve Avrupa Birliği ülkeleriyle sorunlarımız var mı yok mu, bunları da sizlerin
takdirlerine bırakıyorum.
Sayın milletvekilleri, işte komşularımız ve işte sıfır
sorunlarımız.
Genel Kurula saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Barış.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa tasarısının 25 inci
maddesindeki “mahallinde” ibaresinin “yerinde” olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Kaplan, buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Winston Churchill’in bir sözü var -dış politika deyince tarihî şahsiyetlere
gönderme yapıyoruz- “Savaş askerlere bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir.”
der. Evet, ülkemizde ister düşük yoğunluklu deyin, ne isim koyarsanız koyun,
eğer günde 10’un üzerinde cenaze doğuya ve batıya gidiyorsa bu Meclisin başka
bir şeyi görüşmesi adil değil.
Bakın, Hakkâri’de yine çatışma, Gercüş’te çatışma haberleri var,
yine cenazeler batıya gidecek ve ülkemde bir madalyonun iki yüzü, iki ayrı şey
var. Bir tarafta resmî törenler yapılıyor, analar ağlıyor, insanlar
öfkeleniyor, öbür tarafta, yine madalyonun öbür tarafında, doğuda, güneydoğuda
her gün cenazeler kaldırılıyor ve orada da 10 binlerce insan cenazelere
katılıyor, daha sonra taziye çadırları kuruluyor, bütün şehir taziyeye gidiyor
ve bu ülkenin sorunları buralarda konuşuluyor ama biz Mecliste bunu
konuşamıyoruz.
Bu çok ciddi bir konu. Gerçekten ülkemizin gidişatı açısından eğer doğru dürüst, dış
politikamızda etkili olmak istiyorsak, Türkiye etkili bir ülke olmak istiyorsa
kendi içindeki sorunu, bu çatışmayı bir an önce durdurmak için mutlak surette
bir adımların atılması lazım.
Sayın Gül’ün yaptığı çaba yeterli değildir. Sayın Gül liderleri
çağırdı, liderlerle kaygılarını paylaştı. Sayın Gül’ün dışında, Sayın
Başbakanın artık bunu konuşması gerekir, bir tek insanımızın toprağa düşmemesi
için gerekiyorsa “Ben Başbakanım, büyük partinin Genel Başkanıyım.” demeden ana
muhalefet partisinin binasına gidip, oradaki Genel Başkana, “Gel kardeşim, bir
can daha toprağa düşmesin diye bu konuyu konuşmak için ayağına gelirim.”
diyebilmesi lazım. Sayın Bahçeli ne kadar reddederse etsin gitmelidir. Kapıdan
çevirsin, halk görsün bunu. Gelmelidir BDP’ye,
demelidir “Senin de sorumluluğun var.” Ama be kardeşim, şimdi ben buradan bir
şey soracağım: 130’un üzerinde Kürt kökenli milletvekili var bu Mecliste, her
gün cenazeler gelirken vicdanınız size demiyor mu, kendi içinizde de konuşun...
Bu sorun sizin başta gelen sorununuz. Bir de kendi içinizde görüş alışverişi
yapın Doğu’nun, Güneydoğu’nun, batıdan seçilmiş milletvekilleri. Bu sorun,
arkadaşlar, Türkiye'nin başına... Bu sorunu iki üç aya yayarsanız kendini
toparlamayacak kadar ciddi seçilmiş travmalara
götürür. Bu seçilmiş travmalara götürme olayının
zamanlamasına dikkat edin. Dış politika açısından da Türkiye’yi çok zora
sokacak bir sürece götürür.
Sayın Dışişleri Bakanı burada. 2011’de Amerika Irak’tan çekilme
planları yapıyor. Çekildikten sonra orada, yine bir barış gücü, Birleşmiş
Milletler olayı gündeme gelecek. Irak’ın, İran’ın, Türkiye'nin bulunduğu
coğrafyada petrol, enerji, doğal gaz olayı var. Bütün bunları birlikte
değerlendirmediğimiz sürece, komşularımızla ve içeride bir barış ortamını
yakalamadığımız sürece burada istediğiniz kadar yasa çıkarın, istediğiniz kadar
sabahlayın gece on ikilere kadar, her toprağa düşen evladın kanı bütün bu
çabalarınızı alır, götürür, sel gibi götürür ve geriye bir şey bırakmaz. O
anaların yüreğinde, Kürtçe ağıtlarında, Türkçe ağıtlarında, Arapça ağıtlarında
o acıyı hissetmeyen bir siyasetçinin insanlığı şüphe altındadır arkadaşlar. Biz
bunu konuşamıyorsak...
Evet, demin bir tartışma yaşandı. Sayın Grup Başkan Vekiliniz
“Gerekirse çalışırız...” Evet, “Gerekirse çalışalım.” değil, çalışalım
arkadaşlar, bu ülkenin barışı için gelin tatile çıkmayalım, yirmi dört saat
durmadan çalışalım. Kapalı oturumsa kapalı oturum, herkes projesini çıkarsın,
herkes kozlarını çıkarsın, herkes fikirlerini çıkarsın, herkes kartlarını
çıkarsın, kapalı oturum istiyorsanız kapalı oturum, açık oturum istiyorsanız
açık oturum ama yeter ki evlatlarımızın artık kanı akmasın, silahlar sussun. Bu
silahları susturmak en büyük politikadır, en büyük erdemdir, en büyük
insanlıktır, bu ülkeye yapılacak en büyük hizmettir arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kaplan, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Tamamlıyorum, teşekkür ederim.
Ve ben bu konuda her söz aldığımda Meclise bıkmadan, usanmadan
bunları hatırlatacağım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Geçici 1’inci madde üzerinde üç adet önerge vardır, önergeleri
okutuyorum:
T.B.M.M Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa tasarısının “Geçici 1.
maddesindeki” “altı ay” ibaresinin “üç ay” olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Hasip Kaplan Sebahat
Tuncel M.
Nezir Karabaş |
Şırnak İstanbul Bitlis |
Akın Birdal Sırrı
Sakık Hamit
Geylani |
Diyarbakır Muş Hakkâri |
T.B.M.M Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 Sıra Sayılı yasa tasarısının Geçici 1.
maddesinin 1. fıkrasındaki “6 ay” ibaresinin “3 ay” olarak değiştirilmesini arz
ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Hulusi Güvel Atila Emek |
Malatya Adana Antalya |
Hüsnü
Çöllü Tansel
Barış |
Antalya Kırklareli
|
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı Kanuna Tasarısı’nın Geçici 1.
Maddesinin 1. numaralı fıkrasında yer alan “altı ay” ibaresinin “dört ay”
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mithat
Melen Mehmet
Şandır Nevzat
Korkmaz |
İstanbul Mersin Isparta |
Mümin
İnan Reşat
Doğru Süleyman L. Yunusoğlu |
Niğde Tokat Trabzon |
Ahmet
Duran Bulut |
Balıkesir |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Melen, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MİTHAT MELEN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
değişiklik önergesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz
etmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Çok önemli bir konu var aslında, sadece bu maddenin değişikliğiyle
ilgili değildi. Genelde Dışişleri Bakanlığı bütçesi konuşulurken çok dikkatimi
çekiyor, hep de dikkatle izlemeye çalıştım. Dünyada bu kadar önemli ekonomik
değişiklikler olurken, küreselleşme çok hızlı bir biçimde sonuna gelmişken,
belki o krizlerle dünya sarsılırken, biz Dışişleri Bakanlığının yeni teşkilat
kanununu yaparken dünyadaki bu gelişmelere ayak uyduracak hiçbir konuda önemli
önlemler de almadık. Yani hep esas meselemiz ileriyi görmemekle ilgili. Yani
hep burada tartıştığımız konular geçmişle ilgili ve ne yazık ki bir kanun
hazırlıyorsunuz, dünyaya uymaya çalışıyorsunuz ve dünyayı izlemekle görevli bir
bakanlığın, çok önemli bir bakanlığımızın geleceğe dönük ekonomiyle ilgili
hiçbir konusuna da değinmiyorsunuz.
İki tane genel müdürlük var orada, İkili ve Çok Taraflı İlişkiler,
ama onun dışında dünyada da çok ciddi bir değişme var. Yani bugün G20’ler
-yakında gitti Başbakanımız- arkasından G8’ler… Dünyada yeni bir ekonomik
düzen, yeni bir yapı oluşmaya başladı ve öyle bir yapı ki biz de bu yapının
içine şiddetle düştük çok aşırı borçlanarak. Yani aslında dış ilişkilerde yeni
bir düzen de başladı, o ekonomiyle başlıyor.
Biz 1980’li yıllardan sonra dış ilişkilerdeki ekonominin önemini
kavramaya başladık. Yani hakikaten benim büyükelçimin en önemli görevi,
Türkiye'yi, Türk malını satmakla ilgili olacak bir mesele ve bundan sonra da
artık uluslararası alanda Türkiye'yi koruyabilmek, Türkiye'yi temsil edebilmek,
Türkiye'nin ekonomik gücünü temsil edebilmekle ilgili. Ve yine biz kendimiz bu
işleri yapmadan, uluslararası kuruluşlar içerisinde, dünya bizi belirli bir
yere getirmeye çalışıyor. Mesela bir IMF kanunu var ki hâlâ geçiremiyoruz. Niye
geçiremiyoruz? Orada da çünkü biz kademe atladık, Dünya Bankasıyla ilgili
kanunu geçirdik. Çünkü niye? Yapıda hâlâ Türkiye içerisinde belirli sıkıntılar
var. 1173 sayılı Kanun’da da var aynı sıkıntı. Hâlâ görev tanımları çok net bir
şekilde tanınmamış. Yani biz ekonomiyle uğraşırken, piyasayı düzenlemeye
çalışırken, ekonomi hukukunu fazla düzenleyemiyoruz. Ekonomi hukukunu içeride
düzenleyemediğimiz için dışarıda da kimin bu işlerle uğraşacağı hâlâ
tartışmalı. Yani Hazine mi uğraşacak? Hakikaten, Planlama bir müddet
uğraşıyordu, şimdi Dışişleri Bakanlığı ve bu çatışma hakikaten gittikçe de
artıyor. Ama öyle bir hâle geldi ki iş, çok ciddileşti.
Bakın, stratejiyle ilgili bir yeni genel müdürlük var. Çok önemli
bir şey strateji geliştirme, keşke Türkiye Büyük Millet Meclisinde de olsa. O
stratejiyi geliştirirken şu saatlerimize de dikkat etsek nasıl çalışacağımız
konusunda, geleceğe dönük işler yapmak açısından, ama hayır, hep günlük işlerle
uğraşmak bizim işimiz ve acı bu. Ama dünyanın çok önemli
biçimde değiştiği, liberal ekonominin, piyasa ekonomisinin tartışıldığı, yeni
düzenlerin geldiği dünyada işleri sadece dış politika gibi görmek, dış politika
içerisinde yorumlamak da yanlış. Ben Türkiye televizyonlarına da çok
dikkatli bakıyorum. Herkes dış politika uzmanı Türkiye’de. İki
konuyu çok kolay konuşuyoruz Türkiye’de, futbol ve politika ama çok becerebildiğimizi
de zannetmiyorum.
Türkiye, çok küçümsenecek bir ülke değil hem nüfusuyla -73 milyon-
hem alt ve üst kaynaklarıyla ve çok önemlisi, insan yapısıyla. Türkiye,
gerçekten çok insan yetiştirmiştir. Ama bugün o çıkardığımız kanuna, Dışişleri
Bakanlığına bile bu insanları kullanabilme hakkını çok vermemişiz. 19’uncu
madde yeterli değil, ona çok dikkatle bakın. Dünyada Türkiye’yi temsil
edebilecek, hakikaten Türkiye’yi temsil edecek sadece Dışişleri Bakanlığı
değil, hepimiziz.
Çok ilginçtir, bir Hollanda, basit bir ülke gibi görünüyor ufaklık
açısından -öyle küçümsemek açısından söylemiyorum- ama yılda 100 tane memurunu
parasını vererek uluslararası kuruluşlara gönderir ki, orada eğitim alsın ve
orada, gelsin hakikaten yarın bir iş kapsın diye. Öyle bir politikamız da yok.
Yani, dünyayı yönlendirebilmek için, yeni ekonomiyi, yeni
dünyayı yönlendirebilmek için yeni bir politikaya ihtiyaç var. Onu da
herhâlde yapacak başta Dışişleri Bakanlığı diğer bakanlıkların yardımıyla.
O strateji geliştirme konusunda hiç kimse de konuşmuyor, hiç kimse
de bir şey söylemek istemiyor. Çok önemli bir dönüm noktasına geliyoruz. Çünkü, dünya gerçekten yakalayamadığımız bir biçimde
değişiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Melen.
MİTHAT MELEN (Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Belki ileride ve çok yakında öyle bir dünyada olacağız ki, mevcut
sistemlerin tartışıldığı bir dünyada olacağız. Türkiye’nin ona ayak
uydurabilmesi için, sadece Dışişleri Bakanlığında değil ama bugün Avrupa
Birliğine aday olmaya başlamış, kalkmış, yıllardan beri tam üyelik için
başvurmuş bir ülkenin Avrupa Birliğinde yarın sabah istihdam edeceği,
girdiğiniz zaman, 2 bin tane memurunuz yok mesela; bunları da
yetiştirmemişsiniz. Ama nedense hiç bunları da konuşmak kimse istemiyor. Görev
kimin o da belli değil. “Canım, görev Türkiye Büyük Millet Meclisinin…”
Şu kanunda eksiklikler var. Bu kanun burada çıktığı günden
itibaren yine yeterli olmayacak çünkü dünyayı izleyen bir kanun değil. Dünya başka yerde.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Çok teşekkür ediyorum Sayın Melen.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Evet, şimdi okutacağım 2 önerge aynı mahiyette olduğu için okutup
birlikte işleme alacağım.
T.B.M.M Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 Sıra Sayılı yasa tasarısının Geçici 1.
maddesinin 1. fıkrasındaki “6 ay” ibaresinin “3 ay” olarak değiştirilmesini arz
ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
ve arkadaşları
Diğer önerge sahibi:
Hasip Kaplan (Şırnak)
ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Kaplan, buyurun efendim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
onurlu bir dış politika için ülkede demokrasinin kökleşmesi, güçlenmesi, hukuk
devletinin de güçlenmesi, Parlamentonun da işlevini yapması gerekir. Eğer bir
parlamento işlevini yapmıyorsa, o zaman güçlü bir dış politikadan da
bahsedemezsiniz.
Bakın, bu çalışma tarzında bir arıza var. Ya Meclis görevini
yapmadığı için birileri konuşuyor ya da Meclis sustuğu için birileri konuşuyor.
Bakın, dün Genelkurmay Başkanı çıktı, televizyonlarda konuştu,
İlker Başbuğ. Kimin memuru? Hükûmetin, Başbakanın
memuru. Neler söyledi? Yargıya söyledi, etmediğini bırakmadı. Emniyete döndü,
söyledi, dedi ki: “Servis yapıyorlar basına.” Basına döndü, “malum gazete”
dedi. Partimize döndü, demediğini bırakmadı. Irak’a da operasyon sinyalleri
verdi.
Operasyon sinyallerini Sayın Başbuğ, Genelkurmay Başkanı veriyorsa
“Sayın Bakanım, dış işleri politikasını Genelkurmay Başkanı mı belirliyor?”
diye sorma hakkım var. Eğer, Genelkurmay Başkanı konuşuyorsa Başbakan susuyorsa
burada bir terslik var. Eğer, sınır ötesi operasyona Genelkurmay Başkanı tek
başına karar veriyorsa Sayın Dışişleri Bakanımız susuyorsa bunda bir terslik
var.
Burada terslik şurada: Demokrasilerde generaller konuşmaz
arkadaşlar. Zaten, Askerî Ceza Kanunu’nun 148’inci maddesi çok açık, diyor ki:
“Komutanlar siyaset yaparsa, siyasi demeç verirse suçtur. Bir aydan beş yıla
kadar cezalandırılır.” Peki, hangi savcı bunlar hakkında soruşturma açacak?
Anayasa değişikliğinde getirdiniz, bir de Yüce Divanlık yaptınız ki hiç
yargılanmasınlar. Bakın, bizim beş yüzün üzerinde fezlekemiz var. Genelkurmay
Başkanına, bir savcı cesaret edip Türkiye Cumhuriyeti’nde soruşturma açabilir
mi? Bir savcı gösterebilir misiniz? Kenan Evren’e soruşturma açan savcıların
başına gelenleri biliyoruz, görevden atıldı. “Darbecileri yargılayacağım.”
diyen savcıyı, Adana savcısını görevden aldılar. Şemdinli savcısını görevden
aldılar.
Arkadaşlar, birbirimizi kandırmayalım, biraz burada doğru
konuşalım. Ya bu Genelkurmay Başkanı susacak Meclis konuşacak ya Meclis susacak
Genelkurmay Başkanı konuşacak. Şu an yaşadığımız durum, Meclis susuyor
Genelkurmay Başkanı konuşuyor, asker konuşuyor, militarizm konuşuyor ve ağzına
geleni söylüyor. Bırakın onu, medyaya bakın, emekli generallerin hepsi
televizyon programlarında; bir tarafta emekli generaller, bir tarafta da
strateji felaketzadeleri; öyle teoriler atıyorlar ki,
öyle şeyler uyduruyorlar ki milletin uykusu kaçıyor. Kardeşim, bu emekli
generallerin hepsi yirmi altı yıldır bu savaşın içindeydi. Bu savaşın içinde bu
sonuca, bugüne getirenlerin, siyasilerle beraber sorumluluk taşıyanların kalkıp
medyada, televizyon başında -o holding bu holding fark etmez, ha iktidar tarafı
ha muhalefet tarafı, ha Doğan Grubu ha diğer grup- ne işi var bu
televizyonlarda? Bunların ne bilgi birikimi var? Her gün 3’er 5’er general
çıkarıyorsunuz televizyonlara, “stratejist” adı
altında bir sürü felaket tellalı çıkarıyorsunuz, bir sürü komplo teorisi
yaratıyorlar. Yani bu Meclis susuyorsa tabii ki bu ekranlarda bunlar konuşacak.
Bakın, kaç tane stratejik araştırma merkezi kurulmuş, bilginiz var mı? Mantar
gibi türemiş, herkes strateji kurmuş, herkes vakıf başkanı, herkes araştırma
merkezi başkanı, herkes yönetici ama Meclis konuşamıyor.
Meclis kendi evlatları ölürken konuşamıyor, Meclis “Kendi
evlatlarımın ölümünü nasıl durdururum?” diye konuşamıyor, Meclis gündemine
hâkim değil, Meclis gündemine getiremiyor. Mecliste konuşamıyoruz Kürt sorununu
çünkü atgözlükleri takmış bir siyasi dehayla ha bire
gidiyoruz. Asayiş sorunu ile Kürt sorununu birbirine karıştırıyoruz, tarihle
sosyolojiyi, kültürle kimliği, etnisiteyle inançları,
dinle mezhepleri, bölgeleri her şeyi birbirine karıştıran, tek tipleştiren bir
anlayışla doludizgin gidiyoruz. İşte İsveç’te anlatmışlar: “Kültür
varlıklarımızı korumak için milyonlarca para harcıyoruz.” Bizde de birisi demiş
ki: “Vallahi, biz de kültür varlıklarımızı, çoğunluğumuzu, zenginliğimizi tek
tipe düşürmek için elimizden geleni yapıyoruz.” Aynen bugüne kadar yapılan
resmî devlet politikaları bunlar. Alevi’yse sustur, Kürt’se sustur, Çerkez’se
sustur, Arnavut’sa vur kafasına, Boşnak’sa ezdir, Arap’sa sesini çıkarmasın ama
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olacak. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmanın bir
onuru vardır arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kaplan, konuşmanızı tamamlayın.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Bu tartışmaların felsefesini sabaha kadar
yaparız, daha, Kant, 18’inci yüzyılda diyor ki: “İnsan olabilmenin koşulu,
kendi kaderini tayin etmektir.” Daha sonra bu kavram insandan gruba geçti,
gruptan halka geçti ve bu Meclisin imzaladığı Birleşmiş Milletler Medeni ve
Siyasi Haklar Sözleşmesi’nde kendi kaderini tayin hakkı olgusu gündeme geldi.
Bizi bu noktalara taşımayın, arkadaşlar, bizi bu noktalara götürmeyin diyoruz,
bizi bu tartışmaların içine çektirmeyin diyoruz. Bu kardeş kavgasına son vermek
için Meclisin yapacağı şeyler var. Denize gitmeden, tatile gitmeden yapılacak
şeyler var arkadaşlar. Meclisin bundan daha önemli gündemi olmaz. Ben, her söz
aldığımda söyleyeceğim “Evlatlarınız ölürken başka daha önemli ne gündemi
olabilir?” diye soracağım. Mecliste vicdanınızı zımparalayacağım, paslanan
vicdanınızı zımparalayacağım. Her konuşmada çıkacağım, gözünüze gireceğim,
rüyanıza gireceğim, korkudan yatamayacaksınız, yattığınız zaman benim sesim
kulaklarınızda çınlayacak, anaların sesi kulaklarınızda çınlayacak…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kaplan,
teşekkür ederim.
HASİP KAPLAN (Devamla) – …çocukların cenazesi başında ağlayanlar
kulaklarınızda çınlayacak. Belki o zaman kendinize gelirsiniz.
Saygılarımla. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Evet, diğer önerge sahipleri…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Tansel Barış konuşacak.
BAŞKAN – Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
uzun zamandır unutulan, gündeme getirilmeyen, medya tarafından dile
getirilmeyen bir sorundan bahsetmek istiyorum, Kıbrıs sorunundan.
Sayın Bakanımız da burada, gerçekten, elli altmış yıldır ulusal
dış politikamızın olmazsa olmazı Kıbrıs sorunu uzun zamandan beri Parlamento
gündemine getirilmiyor, halkın gündemine getirilmiyor, gündemden kaçırılıyor.
Kıbrıs’ta neler oluyor arkadaşlar? Uzun zamandan beri görüşmeler
yapılıyor, yetmiş görüşmeyi aşmış. Görüşmeler sonucunda neler oluyor, ne
alındı, ne verildi, parlamenterlerin bilgisi yok. Rumların zaten anlaşmaya
niyeti var mı o da meçhul çünkü Rumların tuzu kuru: Birleşmiş Milletler üyesi,
Avrupa Birliği üyesi, İngiliz Uluslar Topluluğu üyesi, her şeye girmişler;
yılda 1 milyon turist, ekonomik sorunları yok; kişi başına düşen gelir 30 bin
doları aşmış. Böyle bir Kıbrıs Rum Yönetimi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile
görüşmeler yapıyor ve bu görüşmelerden de bizler umut bekliyoruz.
Değerli arkadaşlar, AKP İktidarından sonra, biraz önce
bahsetmiştim, Kıbrıs’ta yeni bir terim geliştirildi, “Bir adım önde olacağız.”
diye. Böyle bir terimle Kıbrıs Türk tarafının görüşmelerdeki pozisyonu
zayıflatılmıştır. Yani biz taviz vermeye hazırız anlamında bir deyim bu “Bir
adım önde olmak.” Ama bugün geldiğimiz noktada, görüşmelerin hangi aşamada
olduğunu hepimiz yaşıyoruz. Talat-Hristofyas, Talat-Papadopulos ve şimdi Eroğlu-Hristofyas görüşmeleri devam ediyor ve bu yıl sonunda bu görüşmelerin bir netice vermesi konusunda
çeşitli taraflar beyan vermektedirler. Bu arada, Birleşmiş Milletler Genel
Sekreteri gelip gidiyor. Toplumlar arası görüşmeler ne aşamada bilmiyoruz. Bize
bu konuda bilgi veren de yok ama bizler Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin
varlığı konusunda, geleceği konusunda endişeler taşıyoruz.
Sayın Bakanım, şu anda Türkiye'nin destekleriyle Kıbrıs Türk
tarafının olmazsa olmazları nelerdir? En azından ben naçizane görüşlerimi
belirtmek istiyorum: Bir kere, anayasal bağlamda federal nitelikli bir çözüm
şart; yönetim ve güç paylaşımı bağlamında iki toplumlu çözüm, coğrafi bağlamda
ise iki bölgeli çözüm. Bunlar olmazsa olmazlarımızdır ve iki toplumun siyasi
eşitliği de bu görüşmelerde esas olması gerekiyor ve bir diğer olmazsa
olmazımız hâlen yürürlükte olan ve Kıbrıs Türk halkının güvenliğini sağlayan
garanti sisteminin devamı Sayın Bakan.
Tabii ki bu konularda siyasi çözüm arayışında olan Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti, en azından taraflar, bulunacak çözümün iki toplumlu ve iki
bölgeli karakterde olması, eşit statüdeki iki kurucu devlete dayalı federal bir
ortaklık devleti olması hususlarında her ne kadar uzlaşmış görünmekle birlikte,
bu konuda tereddütlerimiz olduğunu bilmenizde fayda vardır.
Görüşme sürecinde, federal devletin karar alma mekanizmalarına
Kıbrıs Türk halkının etkin katılımının sağlanacağı anayasal düzenlemelerin yer
almasına Türk tarafı olarak özen gösterilmesi gerekmektedir.
Yeni oluşacak olan federal devletin başlangıçtaki yetkilerinin
sınırlı tutulmasına ve bu yetkilerin federal anayasada açıklıkla belirtilerek
diğer yetkilerin kurucu devletlere bırakılmasına Türk tarafı olarak özen
göstermemiz gerekiyor.
Federal devletin iki toplumlu, iki bölgeli karakteri en üst
düzeydeki hukuksal düzenlemelerle güvence altına alınmalıdır. Örnek olarak,
Kıbrıs Türk kurucu devletinde gerek nüfus çoğunluğunun ve gerekse toprak
mülkiyeti ekseriyetinin tartışmasız bir şekilde ve her hâlükârda Kıbrıs Türk
halkına ait olacağı kesin kurallara bağlanmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Barış, konuşmanızı tamamlayınız.
TANSEL BARIŞ (Devamla) – Çünkü çözümün iki kesimli olması, Ada’ya
barış ve istikrar gelmesi amacıyla, esasen, 1974 Barış Harekâtı sonrasında,
1977 Doruk Anlaşması ile taraflarca kabul edilmiş ve bu husus Kıbrıs Türk
tarafı için vazgeçilmezdir.
Değerli milletvekilleri, daha söylenecek çok şey vardır ama
Ada’daki gerçekler temelinde siyasi bir çözüme varılabilmesi için görüşmelerin
dikkatle, titizlikle, tarihsel süreç içerisinde Kıbrıs Türk tarafının edinilmiş
kazanımlarının varılacak uluslararası bir anlaşmada tescil edilmesi hedef
alınmalıdır.
Yüce heyete saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Barış.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Karar yeter sayısı istiyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Karar yeter sayısını arayacağım.
Her iki önergeyi, birlikte işleme aldığım önergeleri oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.58
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 19.04
BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu),
Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
130’uncu Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan
ve arkadaşları ile Kırklareli Milletvekili Sayın Tansel Barış ve arkadaşlarının
verdikleri önergelerin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi
önergeleri tekrar, yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Geçici madde 2 üzerinde üç adet önerge vardır. Önergeleri
okutuyorum:
T.B.M.M. Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa tasarısının “Geçici 2 nci“ maddesindeki 5 nci fıkradaki
“sayılır” ibaresinden sonra gelmek üzere; “Göreve alınmada etnik ve azınlık aidiyetler
nedeniyle var olan sınırlamalar kaldırılmıştır” şekli bir cümlenin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
Hasip Kaplan M.
Nezir Karabaş Sebahat
Tuncel |
Şırnak Bitlis İstanbul |
Hamit
Geylani Sırrı
Sakık |
Hakkâri Muş |
T.B.M.M. Başkanlığına
524 sıra sayılı yasa tasarısının Geçici 2. maddesinin tasarı
metninden çıkartılmasını arz ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Mehmet Ali Susam Vahap
Seçer |
Malatya İzmir Mersin |
Şevket
Köse Rasim
Çakır |
Adıyaman Edirne |
T.B.M.M. Başkanlığına
524 sıra sayılı tasarıda yer alan Geçici 2. maddenin tasarı
metninden çıkarılmasını arz ederiz.
Mümin
İnan Mustafa Enöz Nevzat Korkmaz |
Niğde Manisa Isparta |
M.
Akif Paksoy Metin
Ergun
|
Kahramanmaraş
Muğla |
BAŞKAN – İki önerge de aynı mahiyettedir, birlikte işleme
alacağız.
Sayın Komisyon, önergelere katılıyor musunuz?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Metin Ergun.
Buyurun Sayın Ergun. (MHP sıralarından
alkışlar)
METİN ERGUN (Muğla) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
En son geçen hafta perşembe günü kürsüye çıkmış idik, Bakanlığın
kanunu o gün görüşülmeye başlamış idi. O gün sözlerime başlarken o gün şehit
olan 2 evladımız için başsağlığı dilemiş idik. Bugün, Sayın Bakan, yedinci güne
girdik kanununuzla ilgili olarak ve siz Sayın Bakan daha kanununuzu çıkaramadan Türkiye bugün itibarıyla
10’uncu şehidini verdi ve 20’nin üzerinde de yaralısı var. Allah esirgesin,
Allah korusun, bu çocuklarımızdan birkaç tanesi daha vefat ederse bu sayı daha
da kabaracak.
İşte, Milliyetçi Hareket Partisinin söylediği budur muhterem
milletvekilleri. Türkiye olağanüstü şartlar yaşamaktadır. Yedi günde 10 şehit,
20’nin üzerinde yaralı. Söylediğimiz budur, anayasal tedbirleri alıp almamak
sizin bileceğiniz iştir. Bizim vazifemiz, muhalefet olarak bizim vazifemiz,
sizleri uyarmaktır. Bu uyarı görevimizi tekrar ifade ediyoruz ve tekrar, bugün
şehit olan kardeşimize de askerimize de, Allah’tan rahmet diliyoruz, kederli
ailesine başsağlığı diliyoruz.
Muhterem milletvekilleri, kişilerin hayali olur, kişilerin duygusal
bağlantısı olur ama devletlerin hayali olmaz, devletlerin duygusal bağlantısı
olmaz. Ne yazık ki Türkiye Cumhuriyeti devletinin dış politikası son dönemde
duygusal ve hayalci bir hâldedir ve bize, dünyaya vizyon
olarak sundukları şey de bu hayallerden ve bu duygusal bağlantılardan
ibarettir, ki “vizyon” dediğimiz şey, kişilerin hayallerinden arındırılmış,
reel şeyler olması gerekir.
Örnek vakalar inceleyeceğiz, dış politikamızla ilgili olarak örnek
vakalar inceleyeceğiz. Mesela, Sayın Bakan Bakan
olduktan sonra -daha öncesi de var ama- birkaç yıllık süreç içerisinde, biz
Türkiye olarak Suriye ile İsrail arasında ara buluculuk yapabileceğimizi ifade
ettik, bununla ilgili girişimlerde bulunduk. Sonuç, Sayın Bakan, Suriye Devlet
Başkanını dün dinlediyseniz, Suriye şimdi, İsrail’le Türkiye arasında ara
buluculuk öneriyor.
Sayın Bakan, nasıl başardınız bu işi? Ara buluculuk
yapacağım derken ara bulucu arar hâle geldiniz.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Ya, bu İsrail’in katliamını meşru
gösterecek tavrı nasıl…
METİN ERGUN (Devamla) – Meşru göstermiyoruz, İsrail’i kınıyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Öyle bir şey yok.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Siz böyle… (MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Işık…
METİN ERGUN (Devamla) – İsrail’i kınıyoruz, en az sizin kadar
kınıyoruz İsrail’i. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Işık… Sayın Işık…
METİN ERGUN (Devamla) – Ama ara buluculuk tarafsızlık demektir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Özel odalarda İsrail ile pazarlık yapan
sizsiniz.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Siz böyle konuşursanız…
METİN ERGUN (Devamla) – Bu bir vakadır. Bir örnek vakadır bu.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Siz böyle konuşmaya devam ederseniz…
BAŞKAN – Sayın Işık… Lütfen müdahale etmeyin arkadaşlar.
METİN ERGUN (Devamla) – Dış politika açısından örnek vakadır bu
hadise. (MHP ve AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Yahu, arkadaşlar, lütfen müdahale etmeyin.
METİN ERGUN (Devamla) – Sevgili kardeşim, burası…
OKTAY VURAL (İzmir) – Saman altından politika yürütüyorsunuz.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Bırakın Allah aşkına!
BAŞKAN – Sayın Ergun, Genel Kurula hitap
edin.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sen İsrail ile gizli gizli…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Yazık, yazık!
METİN ERGUN (Devamla) – Burası müsamere salonu değil.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Siz böyle konuşursanız İsrailliler cesaret
eder, yapmayın!
BAŞKAN – Fikri Bey, lütfen…
OKTAY VURAL (İzmir) – Anlamazsın sen bir kere!
METİN ERGUN (Devamla) – Burası ilköğretim okulundaki müsamere
salonu değil.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Konuşmanıza biraz dikkat edin.
METİN ERGUN (Devamla) – Zekâ yaşınızı bilmiyorum ama fiziki
yaşınız da buna müsait değil.
BAŞKAN – Sayın Ergun, lütfen…Sayın
Ergun, lütfen…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ne dedi, ne anlıyorsun! Hayret ya!
METİN ERGUN (Devamla) – Örnek vaka incelemesi: Ara buluculuk
önerirken, “Ara buluculuk yapacağız.” derken ara bulucu arar hâle geldik.
Hadise bu.
OKTAY VURAL (İzmir) – Oda bulucu olacak bunlar.
METİN ERGUN (Devamla) – İkincisi, İran’la ilgili olarak…
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Niye geldi, niye geldi?
BAŞKAN – Sayın Işık…
METİN ERGUN (Devamla) – …ikinci örnek vakamız: İran’la ilgili
olarak bir girişimde bulunduk, yine bir ara buluculuk hadisesi gerçekleştirmeye
gayret sarf ettik, bir de baktık ki sonuç itibarıyla İran’ın problemi bizim
problemimiz olmuş. Sayın Bakan, bir yıl içerisinde bunu nasıl başardınız?
Üçüncüsü: Sıfır sorun. “Sıfır sorun” söylemiyle Ermenistan’la
aramızdaki problemleri çözecektik. Sonuç: Eğer Hillary
Clinton’ı iki gün önce dinlediyseniz, sizin çok sevdiğiniz siyaset üslubuyla
ifade etti, dedi ki: “Top artık Türkiye'nin ayağında.” Hâlbuki,
bu protokolleri imzaladıktan sonra Türk milletine ne söylemiş idik?
“Ermenistan’ı sıkıştırıyoruz, Ermenistan yalnızlaşıyor, etrafını kaybediyor…”
Sonuç: Amerikan Dışişleri Bakanı iki gün önce “Top artık Türkiye'nin ayağında.”
dedi. Ermenistan bir tek taviz verdi mi?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ergun, konuşmanızı
tamamlar mısınız.
Buyurun.
METİN ERGUN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hayır, vermedi. İddialarından vazgeçti mi? Vazgeçmedi.
RECEP KORAL (İstanbul) – Çok mu sevindin?
METİN ERGUN (Devamla) – Sayın Bakan, burada belki ifade etmemiz
gereken şu: “Sorun” dediğiniz şeyler, “Türkiye'nin sorunu” dediğiniz şeyler
Türkiye'nin millî çıkarlarıdır. Siz bunları görmezden geldiniz, üstünü
kapattınız, tebessüm ederek dış politika yürütmeye gayret sarf ediyorsunuz.
Allah Türkiye’yi korusun.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Bakanım, sataşmadan söz istiyorsunuz veya
açıklamadan… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Açıklama mı sataşma mı? Efendim “açıklama”
diyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlarım…
Bakınız, Sayın Vural, kendisinin söylemediği bir sözü başkaları
kendisine atfen söylediği için bu hususta açıklama yapmak hakkı 69’dadır.
OKTAY VURAL (İzmir) – Tamam, vardır ama bize hangi amaçla
verdiğinizi söyleyiniz.
BAŞKAN – Sayın Vural, 69’uncu maddeye göre Sayın Bakana söz veriyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Tamam, söyleyin bunu.
BAŞKAN – Tamam, söyledim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yol geçen hanı
değil ki Bakan konuşacak.
BAŞKAN – Lütfen efendim, lütfen…
Buyurun Sayın Bakanım.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
6.- Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, Muğla Milletvekili Metin Ergun’un,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; aslında bu kürsüye gelmiş olmamdan tabii soruları yönelten
Sayın Ergun’un ve değerli diğer arkadaşların memnun
olması lazım çünkü belli suçlamalar yapıldı, bizim hiçbir zaman düşünmediğimiz,
söylemediğimiz şeylerle hitap edildi.
METİN ERGUN (Muğla) – Suçlama yapmadık, tespitte bulunduk Sayın
Bakan.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Evet, hayalcilikle
suçladınız. Bizim bir vizyonumuz var. Ben eğer bu vizyonu bir milletin benimsemesi hâlinde -ki bizim gibi aziz
bir milletin- dünya milletleri arasında saygın bir yere gelecekse ve bu bir
hayal gerektiriyorsa önce zihnimde onu kurarım, sonra da pratikte hayata
geçiririm. Zihninde bir dünya kuramayanlar pratikte bir ideali hayata
geçiremezler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Devletin hedefleri olur, hayalleri
olmaz.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Zihninizde dünya yoksa, zihninizde bir ideal yoksa tabii ki pratik hayatta
bekle gör politikası izleyeceksiniz. Başkalarının idealleri hayata geçerken
bekleyeceksiniz, son anda bir görüş beyan edeceksiniz. Biz Suriye ile İsrail
arasında arabuluculuk girişiminde bulunduk iki yıl gizli diplomasiyle ve başka
hiçbir ülkenin yapamadığını yaptı Türkiye, Sayın Başbakanımızın gayretleriyle
iki lider arasında ve takriben bir yıl arabuluculuğu yürüttük. Her iki tarafın
da açık ifadeleriyle 90’lı yıllarda, yedi yılda, Oslo sürecinden 2000 yılına
kadar alınamayan mesafe Türkiye’nin arabuluculuğunda altı ayda alındı ve
elimizde şu anda her iki tarafın da kabul ettiği belli kâğıtlar, belli
dokümanlar var. Onun için son bir buçuk yıldır başka hiç bir kimse arabuluculuk
cesaretiyle ortaya çıkamadı. Biz bunları yaptık. Niçin olmadı, niçin neticeye
ulaşmadı? Çünkü İsrail Hükûmeti Gazze’ye
fosfor bombalarının da kullanıldığı bir saldırıda bulundu. Onun karşısında biz
sadece arabuluculuğu sürdüreceğiz diye sessiz mi kalacaktık?
MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Onlara göre öyle.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Sadece arabuluculuğu
sürdüreceğiz diye, birileri bunu istiyor diye İsrail’in saldırıları karşısında
sessiz kalmadık çünkü arabuluculuğun kendisi bir hedefe dönüktür, bir değer,
bir norm ifade eder; o hedefi zedelediği zaman taraflardan birisi, Türkiye gibi
onurlu devletler, milletler tavır koyarlar. Şimdiye kadar olduğu gibi bundan
sonra da koyduk.
İran meselesinde, son on ayda biz 1 Ekimden… Ki ekim ayında bu
teklifi bize getiren, dönemin Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Sayın
El Baradey’dir. O da Tahran Anlaşması imzalandığında
“Bu büyük bir başarıdır.” demiştir çünkü o teklifi taraflarla, P5+1’le
görüşerek bize getiren odur, uranyum takası teklifini. On ay uğraştık ve otuz
yılda, İran Devrimi sonrasında hiçbir doküman ortaya konmamıştı P5 ile veya
Batı ile İran arasında. İlk defa ortaya Tahran Anlaşması çıktı.
Şunu çok iddialı bir şekilde söylüyorum, biz şunu yapabilirdik:
Bırakalım kapışsınlar, tartışsınlar, yaptırım kararları gelsin, orada bir tür
tereddüt geçirip bir oy kullanalım. Bunu yapmadık, yapmayacağız. Çevremizde
olan her olayda, bekle gör politikasını hiçbir zaman uygulamayacağız,
idareimaslahat yapmayacağız, tavır alacağız. Türk Milletine yakışan da budur. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar.”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sonuç?
BAŞKAN – Sayın Bakanım, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ya, İsrail’e ne tavır aldın, sen onu söyle,
otel odalarında gizli gizli buluşmaktan öte.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Bakınız, Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi yaptırım kararı aldıktan sonra dahi bütün taraflar
bizimle temasa geçerek devrede kalmamızı rica ettiler ve hâlâ rica ediyorlar.
Devrede kalıp kalmamaya da biz karar vereceğiz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Bu yaptırım kararları altıncısıydı, belki on altıncısı çıkacak ve
yaptırım kararlarından birisi olarak tarihe geçecek ama Tahran Anlaşması
1979’dan 2010 yılına kadar olan dönemde ilk defa İran’ın imza attığı bir
doküman olarak tarihe geçecek. İster kabul etsinler ister kabul etmesinler,
bütün taraflarla görüşerek, istişare ederek Tahran Anlaşmasını yaptık. Kimse
bunu inkâr edemez, hiçbir muhatap “Bizimle yeterli görüşme yapılmadı.” diyemez.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sonuç?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Sonuç… Bitmeyen
süreçler hakkında hükmetmeyin.
OKTAY VURAL (İzmir) – Amerikalılar mı söyledi gidin yapın diye?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Bitmeyen süreçler
hakkında hükmetmeyin.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sonuç?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Sonuç şudur: Türkiye
Cumhuriyeti devleti bugün her uluslararası konuda fikri sorulan, görüş
alışverişinde bulunulan ve bir kriz olduğunda müdahale edebilecek potansiyele
sahip bir devlet politikası uygulamaktadır.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Fikri sorulan ama asla istedikleri
yapılmayan bir devlet!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Biz bekle gör
politikası uygulamayacağız. Bunu söylüyorum ve bundan sonra da ne zaman bir
kriz çıkarsa önce Türkiye tavır belirleyecek. Zihnimizdeki idealimiz, hayalimiz
de budur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, siz biraz önce bir ifadede
bulundunuz. Şimdi, açıklamayla ilgili husus 69’a göre “ileri sürmüş olduğu
görüşten farklı bir görüş kendisine atfolunan Hükûmet…” Kendisinin ileri sürmüş olduğu görüşe atfettiğimiz
değil ki. Bizim görüşümüz bu. Siz niye… Yani ben eleştirmeyecek miyim?
BAŞKAN – Şimdi, bakınız…
OKTAY VURAL (İzmir) – Her bir eleştiriyi sataşma olarak kabul edip
“Buyurun Sayın Bakan.” deyip bu kürsüye İç Tüzük dışında söz vermek doğru bir
şey değil. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Vural…
Arkadaşlar, müsaade edin.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır, konuşabilir. Sayın Bakan keşke bölüm
üzerine konuşma yapma cesaretini gösterseydi, göstermedi.
BAŞKAN – Sayın Vural, Sayın Bakanın konuşmayı nerede yapıp
yapmayacağı ayrı bir şeydir ama burada konuşan hatip açık bir şekilde bu Suriye
ile İsrail arasındaki görüşmelerde ve İran’la olan ara buluculuk meselelerinde
Sayın Bakana hitaben konuşma yapmıştır.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yapacak.
BAŞKAN – Bir eleştiri olmuştur.
OKTAY VURAL (İzmir) – Kime yapacak peki?
BAŞKAN – Bak, efendim, Sayın Bakan diyor ki: “Ben böyle bir görüş
söylemedim.” Yani Sayın Bakan konuşmayacak mı Sayın Vural?
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Lütfen efendim…
OKTAY VURAL (İzmir) – Bir dakika efendim, bir dakika.
Sayın Bakan konuşmayacak mı? Eyvallah, o konuşsun, biz susalım.
BAŞKAN – Hayır, siz de konuşuyorsunuz efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, bakın, hayır, öyle bir şey olmaz.
Üslubunuz doğru bir üslup değil.
BAŞKAN – Hayır…
OKTAY VURAL (İzmir) – Ben size İç Tüzük’ün gereğini ifade
ediyorum.
BAŞKAN – 69’a göre söz verdim Sayın Bakana efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bakın, size bir şey söyleyeyim: Sayın Bakanı
eleştireceğiz, Sayın Bakan da görüşlerini söyleyecek.
BAŞKAN – Eleştirin tabii. Tamam.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ama biz Sayın Bakanın söylemediği bir hususu
kendisine atfen ileri sürmüşsek sataşmadan dolayı söz verin. Kendisi diyor ki…
“Hayalcilik” dendiğinde “Biz hayal yaparız.” dedi. Bunun peki neresinde sataşma
var da söz verdiniz?
BAŞKAN – “Hayal yaparız.” ifadesi kullanmadı Sayın Bakan. “Zihnî
alt yapının olması lazım, zihnimizde olması lazım.” dedi. Ben takip ettim
efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) – “Ben otel odalarında bile hayal kurarım.”
dedi. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Yakışıyor mu? Teessüf ederim.
BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum Sayın Vural.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
4.- Dışişleri Bakanlığının Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/892) (S.
Sayısı: 524) (Devam)
BAŞKAN – Sayın Güvel, buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
HULUSİ GÜVEL (Adana) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının geçici 2’nci maddesi hakkında söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, son zamanlarda Dışişleri Bakanlığının
geliştirdiği yaklaşımlara bakıldığında ülkemizin dış politikalarında bazı temel
saptamalar olduğunu görmekteyiz. Daha geçtiğimiz yıl İsrail-Suriye
görüşmelerinde ara buluculuk rolü üstlenen ülkemiz şimdi İsrail’le kanlı
bıçaklı olmuştur, nerede ise diplomatik ilişkiler kopma noktasına gelmiştir.
Sorunları çözmeye yönelik politikalar üretildiği iddiasından, sorunun bir
parçası hâline gelme algısına kadar bir değişiklik gözlenmektedir.
Sayın Bakan yanlış öngörülerle yanlış sonuçlara varmaktadır.
Yanlış yönetilen bir dış ilişkiler politikası olduğu açıktır. Başkalarının istekleri
doğrultusunda girişilen Ermeni açılımı, çıkmaza girmiş Avrupa Birliği süreci,
ABD ve Batı dünyasında ilişkilerin giderek bozulması, Kıbrıs’ta verilen
ödünlere karşın ilerleme sağlanamaması, komşularımızın ve müttefiklerimizin
hâlâ teröre destek vermeleri bunun bir göstergesidir.
Dış politikada ilişkileri yalnızca Orta Doğu’ya yoğunlaştırmak
bazı sorunları da beraberinde getirmektedir. Bunun en temel nedeni Hükûmetin ve Sayın Dışişleri Bakanının reel politikalar
yerine duygusal yaklaşımlarıdır. Elbette Türk halkı için, Türkiye için Filistin
önemli bir konudur. Elbette Gazze’de ambargo
nedeniyle büyük bir dram yaşanmaktadır. Ancak İsrail-Filistin sorununun
başlangıcından beri Türk diplomasisinin gösterdiği olumlu çabayı bir kenara
koyup her şeyi biz yaptık anlayışı yanlış sonuçlar doğurmaktadır. Bu yaklaşım
Filistin halkının tek temsilcisini Hamas olarak
gören, bu nedenle sürekli tökezleyen bir yaklaşımdır. Bu nedenle Sayın
Dışişleri Bakanımızın çok kutuplu, çok boyutlu politikalar üretildiği iddiası
havada kalmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanın “Bir gün Kudüs başkent olacak,
Mescidi Aksa’da namaz kılacağız.” sözleri ülkemizin
kimliği açısından yersiz olmuştur. Sanırım ki ülkemize giydirilmek istenen
ılımlı İslam ülkesi gömleği Sayın Bakanın kendi vizyonuyla
örtüşmektedir ancak bu vizyonun yanlışı yalnızca Orta Doğu politikaları için
geçerli değildir. Geçtiğimiz yıl içinde üretilen politikalar ve sonuçlarına
bakıldığında bu yanlışları görmek mümkündür. Ermenistan’la protokoller
imzalandı, Azerbaycan’la ilişkiler bozuldu, sonra protokoller unutuldu, İran’la
nükleer takas anlaşması yapıldı ancak anlaşma reel sonuçlar doğurmadığı gibi
Türkiye'nin yalnızlaşmasına yol açtı. Kuzey Irak bölgesel yönetimi ile
ilişkiler en üst düzeye taşındı. Barzani devlet başkanı gibi ağırlandı ama
oradan gelen teröristler hâlâ yurttaşlarımızın canına kıymaya devam ediyor.
İlişkilerimizin çok iyi olduğu bölgesel yönetimi bunu engellemek
için hiçbir şey yapmadı. Avrupa Birliği konusunda herhangi bir ilerleme
sağlanamadığı gibi ülkemizin olduğu yer ve uyguladığı politikalar konusunda
kuşkular ortaya çıktı. Kıbrıs konusunda ABD ve Avrupa Birliğinin verdiği
sözlerden hiçbiri hayata geçirilemedi çünkü Hükûmet
ve Dışişleri, bu konuya ayıracakları enerjiyi İsrail-Hamas
gerginliğine ayırdı. Bunlar yapılırken yanlış olduğunu söyleyenler vizyon sahibi olmamakla suçlandılar, “monşer”
denilerek aşağılandılar. “Monşer” diye aşağılanan bu
insanlar, yıllarca bu ülkenin onurunu koruyan saygın insanlardı.
Değerli arkadaşlarım, ülkemizin çevresinin ateşle sarılı olduğu
hepimizin malumudur. Kafkaslar ve Orta Doğu dünyanın en sıcak bölgesidir,
enerji üretimi ve geçiş noktası olması açısından, dünya açısından büyük önem
taşımaktadır. Türkiye yıllardır bu bölgede doğru ve sağlıklı sonuçlar doğuran,
ulusal çıkarlarını koruyan politikalar izlemiştir. Şimdilerde “çok boyutlu
politika” adı altında uygulananlar, ülkemizi Orta Doğu cehennemine
sürüklemektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Güvel.
HULUSİ GÜVEL (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım.
Dış politikamız giderek Orta Doğu’laştırılmaktadır. Reel dış
politikadan giderek uzaklaşmaktayız. Eğer dış politika dinamikleri, duygusal
yaklaşımlar, yanlış tercihler ve basiretsiz yönetimlerle biçimlendirilmeye
devam edilirse sorun içinden çıkılmaz bir hâl alacaktır. Türkiye'nin böyle bir
lüksü yoktur.
İnisiyatifleri yanlış kullanmanın, inisiyatif
almamak kadar tehlikeli olduğunu belirtiyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Güvel.
Önergeleri oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
T.B.M.M. Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa tasarısının “Geçici 2 nci“ maddesindeki 5 nci fıkradaki
“sayılır” ibaresinden sonra gelmek üzere; “Göreve alınmada etnik ve azınlık
aidiyetler nedeniyle var olan sınırlamalar kaldırılmıştır.” şekli bir cümlenin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) –
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Karabaş, buyurun efendim.
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı’nın geçici 2’nci maddesi üzerine verdiğimiz önerge üzerine söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir ülkenin dış politikadaki etkinliği, gücü ve başarısı, iç
politikadaki gücüyle, ekonomik, sosyal, toplumsal, kültürel gücüyle, kendi
içinde uyumlu ve kendi içinde barışık olmasıyla ölçülür. Kendi içinde ekonomik
anlamda, toplumsal anlamda, sosyal anlamda, kültürel anlamda ciddi sıkıntılar
yaşayan, kendi içinde çatışmayı, şiddeti, savaşı yaşayan bir ülkenin dış
politikada etkin olması, dış politikada güç olması, dış politikada
belirleyenler arasında yer alması mümkün değil.
Tasarıda bir belirleme var: “Türkiye, sadece yakın çevresinde ve
komşu bölgelerde değil, Dünyanın hemen her bölgesinde istikrar, barış ve
işbirliği çabalarına aktif ve somut katkılar yapmaya başlamıştır.” diyor.
Şimdi, bu ne kadar inandırıcıdır? Türkiye’yi bilen, Türkiye’yi izleyen dış
dünya ve Türkiye’nin kendi insanı, bizler, bu Parlamento, bu Parlamentoyu
izleyenler, Türkiye’deki mevcut durumu izleyenler bu ibareyi okudukları zaman…
İşte bir tasarı hazırlanırken, Mecliste bu konular gündeme getirilirken,
tartışılırken ne kadar bu iş çok ciddiyetle yapılıyor, samimiyetle yapılıyor
diyecekler.
İşte diyor ki “İstikrar.” Türkiye’de istikrarı ne kadar sağladık
ki hem kendi bölgemizde hem de kendi bölgemizin dışında uluslararası arenada,
dış dünyada, uluslararası ilişkilerde istikrarın güvencesi olacağız ve bunun
belirleyenlerinden biri olacağız. Kendi içimizde barışı ne kadar sağladık? Şimdi, her gün onlarca çatışma haberi ve onlarca cenaze kalkıyorken
bu Mecliste her bir siyasi parti -iktidar dâhil- bir diğerine öteki, bir
diğerine yeri geldiği zaman eleştiri sınırlarının dışında davranıyorken, bu
Mecliste, bu Parlamentoda iktidar dâhil muhalefet milletvekilleri de bir
partinin grubunu, onun milletvekillerini o grup yokmuş, milletvekilleri de
kendileri gibi seçilmemiş gibi davranıyorken, biz kendi dışımızda, bölgemizde
ve uluslararası arenada, diğer bölgelerdeki barışı sağlamada ne kadar etkili
olacağız, ne kadar güvenilir olacağız, ne kadar dikkate alınacağız?
Değerli milletvekilleri, dün Sayın Canikli’nin,
AKP grup başkan vekillerinden Sayın Canikli’nin ve
CHP ve MHP grup başkan vekillerinin CNN Türk’te bir açık oturumda görüşmeleri
vardı, dinledik. Tabii ki bazı partilerin, milletvekillerinin bakışını
biliyoruz. Muhalefet bazen diğer bir siyasi partiye bakışta farklı ölçüyü de
kaçırabilir ama iktidar olan, özellikle AKP gibi “Kürt sorununu çözeceğim. Bu
sorunu, kanı, gözyaşını durduracağım.” diyen AKP’nin, Parlamentoda grubu olan
BDP milletvekilleri ve BDP Grubuna bir televizyon ekranından “Onlar siyasi
parti gibi davranmıyorlar. Eğer siyasi parti gibi davranırlarsa diyalog
kurarız.” diyorlarsa… Siz bu ülkede barıştan bahsedeceksiniz ve bir de hem
komşularınızla hem de dünyanın diğer bölgelerindeki barışı tesis edeceksiniz.
Siz bugüne kadar, özellikle 2002’den bu yana kadar her üç seçimde
-hem iki genel seçimde hem de yerel seçimde- vaatlerinizle Parlamentoya
geldiniz, halk o vaatlerinize oy verdi. Özellikle 2007 seçimlerinde siz yüzde
47 oy almışken AKP Kürtlerden yüzde 55 oranında oy aldı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Karabaş, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun efendim.
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Evet, AKP yetkilileri, Sayın
Başbakan, sayın bakanlar ve bölge milletvekilleri çıkıp burada söylesinler
bakayım, bölgede veya bölge dışında veya dünyanın herhangi bir yerindeki bir
Kürt artık AKP politikalarına nasıl bakıyor? Dün akşam Sayın Canikli’yi izleyen -ister AKP’ye oy vermiş olsun ister
CHP’ye ister MHP’ye ister BDP’ye oy vermiş olsun- bir
Kürt o televizyonu izledikten sonra nasıl bir duygu yaşamıştır? Sizler bu mantıkla
hangi barışı sağlayacaksınız? Hangi PKK’yi dağdan
indireceksiniz? Hangi annelerin gözyaşını dindireceksiniz? Bu mantıkla siz bu
Parlamentoda bulunan bir grup ve seçilmiş milletvekilleriyle diyalog kurma ve
barışık yaşamayı sağlayamıyorsanız kanı, şiddeti daha da artıracaksınız. Eğer
bu politikadan vazgeçmiyorsanız, lütfen bir seçime gidip daha fazla kan
akmasını engelleyecek yeni bir iradenin ortaya çıkmasını sağlayın diyorum.
Saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Geçici madde 3 üzerinde üç adet önerge vardır.
Önergeleri okutuyorum:
T.B.M.M Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa tasarısının “Geçici Madde
Hasip Kaplan M.
Nezir Karabaş Sebahat
Tuncel |
Şırnak
Bitlis
İstanbul |
Sırrı
Sakık Hamit
Geylani |
Muş
Hakkâri
|
T.B.M.M Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa tasarısının Geçici 3.
maddesinin (5) inci fıkrasının madde metninden çıkartılmasını arz ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Mehmet Ali Susam Rasim
Çakır |
Malatya İzmir Edirne |
Şevket
Köse Tansel
Barış |
Adıyaman
Kırklareli |
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın Geçici 3.
maddesinde yer alan 120 günlük sürenin 90 gün olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Ali Uzunırmak Mehmet Şandır Süleyman
L. Yunusoğlu |
Aydın Mersin Trabzon |
Mümin
İnan Nevzat
Korkmaz Ahmet Duran Bulut |
Niğde Isparta Balıkesir |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, buyurun
efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, sizi ve değerli Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakan, bu kısa süre içerisinde birkaç önemli değerlendirme
yapmak istiyorum: Her şeyden önce, tarih, devlet adamları hakkındaki hükmünü
verirken onları hayalleriyle falan değerlendirmez, yaptıklarıyla ve
yapamadıklarıyla hükmünü verir tarih. Dolayısıyla o hüküm verilirken
yapamadıklarınız noktasında buradaki alkışlar da sizi kurtarmaz. Dolayısıyla
işte, Türk dış politikasındaki sıkıntı buralardan kaynaklanmaktadır. Güzel söz
söyleyerek eğer dünyadaki ulusların hakları korunabilse, adalet, hukuk, hak
temin edilebilseydi herhâlde edebiyatçılar tarih içerisinde en yetkin devlet
adamları olarak anılırlardı ve bu unvanlara kavuşurlardı.
Dolayısıyla Türkiye'nin bugün içinde bulunduğu dış politikadaki en
önemli açmazlardan ve çıkmazlardan birisi, büyük devletler devletten devlete
veya devletten kullanabilecekleri kişilere politika yürütürken maalesef Türkiye
Cumhuriyeti devleti kişiden kişiye, kişiden devlete dış politika yürüterek ve
bu politikasızlığın içerisinde ezilmektedir. Bunun her an şahitliğini
yapıyoruz.
İşte, Sayın Bakan bir demecinde, Meclis konuşmasında diyor ki:
“Obama ile Türkiye'nin dış politika tercihleri ve öncelikleri tamamen
örtüşmektedir.” Şimdi ben Sayın Bakana soruyorum: İran’da örtüştü mü Sayın
Bakan? Irak’ta örtüştü mü Sayın Bakan? Kıbrıs’ta örtüştü mü Sayın Bakan?
Ermenistan’da örtüştü mü Sayın Bakan? Ermenistan’da örtüştüğünü iddia ettiğiniz
Obama politikaları yani Amerikan Devleti’nin politikalarıyla bugün Amerikan
Dışişleri Bakanının Ermenistan’da Türkiye’yle ilgili ne gibi tavır aldıkları
ortadadır. Suriye’yle örtüştü mü Sayın Bakan? Hayır, bunların hiçbirisiyle ama hiçbirisiyle
örtüşmüyor.
Dış politika neye göre tespit edilmelidir? Dış politikada bu gün
eksen tartışmaları vardır. Ama eksen iki esasta oluşur: Bunlardan birisi,
ülkelerin imkân, kabiliyet, potansiyel ve fırsatlarını değerlendirerek yapmak
istediği hedefleri ve idealleri vardır, bir diğer yanda ülkelerin fobileri,
korkuları, endişeleri vardır. İşte, ülkelerin dış politikaları bu iki eksen
üzerinde oluşur ve bu iki eksen üzerinde mutlaka ki başkalarıyla ortaklaşmak
gerekir.
Ortaklaşmak ile kullanılmak, âdeta birbirinden ince kılla
ayrılabilecek derecede bir davranış modelidir. Türkiye ortaklaşmıyor, Türkiye
kullanılıyor maalesef ve bu kullanılma bizim içimizi acıtıyor.
Kullanılmayı nereden anlayabiliriz? Eğer Sayın Bakanın açıkladığı
hedeflerle, hayalleriyle realize edilmiş gerçekler
ortaya çıkarsa, o zaman ben derim ki: “Kutlarım Dışişlerini.” Bu ülke
hepimizindir, hepimiz sorumluyuz, hepimiz mesulüz ve gelecekten mesulüz,
nesillerimizden mesulüz, devletimizin devamlılığından mesulüz, ama teferruatta
birtakım konular halledilmiş gibi görünüp esasa taalluk eden konularda Türkiye
diz çöktürülüyorsa, o zaman ben bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve
milletvekili olarak bundan ancak hicap duyarım değerli milletvekilleri.
Sayın Bakan, siz diplomatsınız. Gerçeklerle yüzleşmek diplomasinin
en önemli önceliklerinden olmalıdır politikalarda ve sözlerimizde de olmalıdır
ve bu cesareti gösterebilmeliyiz.
Sayın Bakan diyor ki: “Ben Barzani’ye ‘…’ (*) Mesut derken sayın
anlamında kullandım.”
Sayın Bakan, diplomatsınız, arkanızda diplomatlar ordusu var ve
burada yetkin insanlar var. Ben “Sayın Ali” diye bir hitap duymadım
diplomaside. “Sayın Uzunırmak” denir, ama “Ali
Ağabey” denir eğer “ağabey” denecekse. Oradaki sizin kullandığınız “…” (*)
Mesut, “…” (*) Barzani “Sayın Barzani” değildir Sayın Bakan. Siz bunu bile
itiraf edemiyorsunuz. “Sayın Barzani” demeniz gerekir. “…” (*) Barzani deseniz
o “…” (*) ben “sayın” anlarım, ama maalesef “…” (*) Barzani denmemiştir Sayın
Bakan. Dolayısıyla, bununla bile yüzleşebilmek gerekir.
Peki, acaba hayallerimizdeki kırmızı
çizgilerimiz ne oldu? Sayın Başbakan “Irak’ta kırmızı
çizgilerimiz var.” diyordu. Sayın Bakanın ve Başbakanın Barzani’yle olan
görüşmesinde arkada bir Irak Bayrağı yok veya arkada Barzani’nin devletinin de
bayrağı yok. Demek ki ikisi anlaşmış, bir şeyler konuşulmuş. Bu konuşulan, sen
de görme ben de görmeyeyim. Bunlar nasıl oluyor Sayın Bakanım? Bu kırmızı çizgiler ne oldu?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Eğer Irak’ın toprak bütünlüğünü hâlen
savunabiliyorsanız oraya Irak Bayrağını koyardınız. Eğer Irak’ın toprak
bütünlüğünü savunmuyorsanız ancak böyle bir davranışı yapabilirsiniz.
(*) Bu bölümde Hatip tarafından,
Türkçe olmayan bir dille birtakım kelimeler ifade edildi.
Değerli milletvekilleri, işte bütün bunların ötesinde, maalesef,
Mavi Marmara İsrail’e uğurlanırken milletvekilleri ve protokol var, şehitler
oradan gelirken uçakta ağlayanlar, devlet protokolüyle karşılananlar var, ama
camilerde Güneydoğu’da şehit olan çocuklarımızın cenazelerine yasaklar var.
Sayın Bakan bundan birkaç gün önceki konuşmasında diyor ki: “Irak ırak değil.” Eğer Irak bize ırak değilse Irak’ın toprak
bütünlüğünü nasıl baştan beri savunduysak aynı şekilde savunmaya devam
edilmelidir. Yoksa, Türkiye iddialarını
gerçekleştiremeyen bir dış politikanın savunucusu durumundadır.
Dikkatlerinize sunmak istedim.
Hepinize teşekkür ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uzunırmak.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
T.B.M.M Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa tasarısının Geçici 3.
maddesinin (5) inci fıkrasının madde metninden çıkartılmasını arz ederiz.
Saygılarımızla.
Şevket
Köse (Adıyaman) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Şükrü Elekdağ…
BAŞKAN – Sayın Elekdağ, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, görüştüğümüz kanun tasarısıyla ilgili
tartışmalarda PKK teröründeki artış ve Kürt açılımına bir çok
kere temas edildi. Ben de bu konularda ve caydırıcı politika hususunda bazı
değerlendirmelerde bulunacağım.
Değerli arkadaşlarım, Hükûmetin bir
müphemiyet perdesi aralığında yürüttüğü Kürt açılımı girişimini üç önemli olay
etkiledi ve Hükûmeti tutum değişikliğine zorladı.
Bu gelişmeler şunlardır:
1) Habur girişindeki iç karartıcı
görüntüler Kürt açılımı girişimi hususunda Türk halkı üzerinde son derece negatif
psikolojik bir etki yaptı.
2) Açılım paketinin içeriği hakkında tartışmaların yoğunlaştığı
ortamda PKK ve BDP siyasi hedeflerini ve taleplerini belli ettiler. Bu talepler
demokratik önlemlerle karşılanması mümkün olmayan ayrışmacı bir nitelik taşıyordu.
3) PKK ve BDP bir kısım medyanın da desteğiyle sanki silahlı
mücadeleyi kazandıkları ve Hükûmeti müzakereye mecbur
ettikleri gibi bir imaj yarattılar.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Bu nasıl bir konuşma ya!
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti durumu değerlendirdi ve bu imajın siyasi
faturasının ağır olacağından endişe etti, bunun sonucunda da açılımı fiilen
askıya aldı.
Şimdi, gelelim PKK ve BDP’nin hedef ve
taleplerine.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Birisi seçilmiş, legal partidir Siyasal
Partiler Kanunu’na göre, diğeri dağda silahlıdır. Eğer birbirinden ayırmayı
bilmiyorsanız…
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, bu nasıl bir zihniyettir?
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – Açılım süresinde yapılan çeşitli
açıklamalardan PKK ve BDP’nin gerçekleştirmek
istedikleri temel hedeflerin şu beş noktayı kapsadığı açıkça ortaya çıktı.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Şimdi niye müdahale etmiyorsunuz Sayın
Başkan? İç Tüzük 67 çok açık.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Başkan, uyarın!
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – Beş nokta;
1) Anayasa’nın Türklüğü tanımlayan 66’ncı maddesinin Kürt
kimliğini de tanıyacak şekilde değiştirilmesi yahut tamamen kaldırılması.
2) Anayasa’nın Kürtçenin eğitim dili olarak kullanılmasını
engelleyen 42’nci maddesinin değiştirilmesi.
3) Güneydoğu’ya özerklik verilmesi,
4) Hükûmetin Öcalan’la müzakere masasına
oturması.
5) Öcalan’ı da kapsayan genel af çıkartılması.
Bu hedef ve talepler, şu hususları açık ve seçik şekilde ortaya
koydu:
1) PKK ve BDP’nin gerçekleştirmek
istedikleri amacın demokratik haklarla hiçbir alakası olmadığı ve Türkiye'nin
toprak ve egemenlik gasbı üzerine odaklandığı.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Hangi yüzyılda yaşıyorsun?
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – 2) PKK
ve BDP, açıkça Türkiye'nin toprakları üzerinde…
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, uyarmıyorsunuz!
BAŞKAN – Sayın Elekdağ…
AYLA AKAT ATA (Batman) – Göreviniz, uyarın! Bu ne biçim konuşma!
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Uyarın!
BAŞKAN – Bir dakika arkadaşlar… Bir dakika… Tamam… Bir dakika
arkadaşlar…
Sayın Elekdağ…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Nereden çıkarıyorsunuz? Kim söyledi? Hangi
programda var? Biraz akıl, mantık ya!
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Seksen altı yaşındasın! Yazıklar olsun
size!
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bu kürsüden yüz defa, bin defa söyledik.
Türkiye'nin sınırlarını tartışmıyoruz, resmî dilini tartışmıyoruz, bütünlüğünü
tartışmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Elekdağ, Barış ve
Demokrasi Partisi bir siyasi parti. Yani, ikisini aynı şekilde mütalaa
ediyorsunuz, onlar da böyle bir şey olmadığı hakkında itirazlarda bulunuyorlar.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – Anlıyorum efendim.
BAŞKAN – Bu şeyin içerisinde…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Lütfen, bir cümle, bir söz…
BAŞKAN – Yani, fikirlerini ayrı ayrı
söylerken aynı cümle içinde “ve” bağlacıyla bağlıyorsunuz onlar da böyle bir
şeye itiraz ediyorlar, onu söylüyorlar.
Evet, buyurun. Daha özenli olmak…
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – Sayın Başkan, ikazınızı dikkate
alacağım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Siz bir diplomatsınız, daha özenli ifadeler kullanmayı
tavsiye ediyorum.
Buyurun.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – PKK açıkça Türkiye'nin
toprakları üzerinde, Kuzey Irak’taki Barzani yönetimine benzeyen bir otonom
devlet kurulmasını istemektedir.
3) Dış telkinlerle yapılan açılımlar, Türkiye’yi sakıncalı ve sonu
felaket olan terörle müzakere yöntemlerine sürükler.
4) Terörle mücadele, ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel ve
psikolojik boyutları olan kapsamlı bir kavramı ifade etmekle birlikte, hâlen
içinde bulunulan durumda, Kuzey Irak’ta konuşlanmış PKK unsurlarının etkisiz
hâle getirilmesi öncelik kazanmaktadır.
Hükûmetin yedi yıllık bir
gecikmeyle de olsa bu gerçeği görmüş olması olumlu bir gelişmedir. Karşılaşılan
koşullar bağlamında, Türkiye'nin caydırıcı bir strateji uygulaması zorunlu bir
hâle gelmiştir.
Evet, değerli arkadaşlarım, acil önlemler alınmasını gerektiren
acil bir tehditle karşı karşıyayız. Bu önlemlerin ne olması gerektiğini
saptarken de bir gerçeği gözden kaçırmama durumundayız. Bu da PKK’nın Kuzey
Irak’ta konuşlanmış olan vurucu gücü tasfiye edilmeden Türkiye'nin terörle
mücadele çabasının sonuç verebileceğini düşünmenin abes olduğudur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Elekdağ,
konuşmanızı tamamlayınız.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – Bu bağlamda şu hususun
anlaşılması yaşamsal önemdedir değerli arkadaşlarım: Bir terör örgütünün
kendisine kol kanat geren bir hami ve güvenli üs alanı bulmadan uzun süre
yaşaması mümkün değildir. Nitekim, Hafız Esad döneminde Suriye, PKK’ya yataklık yapar ve güvenli
üsler sağlarken terörle mücadelenin Türkiye’ye maliyeti çok yüksek olmuştur.
Buna mukabil, askerî gücümüzün caydırıcılığı sayesinde, PKK ve liderinin
Suriye’den sökülüp atılmasından sonra ise örgütün moral gücünü ve etkisini
1999-2003 yılları arasında tamamen kaybederek çöküş sürecine girdiğini gördük.
Bu itibarla, Türkiye, Suriye’de yaptığını Kuzey Irak’ta da yapabilirse PKK,
bölgede Türkiye’yle sınırdaş başka bir ülkede sığınak bulamayacak ve marjinalleşme sürecine girecektir; tabii, bununla eş güdümlü
olarak ekonomik, sosyal ve kültürel önlemlerin de alınması kaydıyla.
Peki, Türkiye'nin PKK vurucu gücünü Kuzey Irak’tan söküp atmasını
engelleyen nedenler nelerdir? Bunun birçok nedeni var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Elekdağ, teşekkür
ediyorum efendim.
Mikrofonunuzu sadece teşekkür için açayım, süreniz doldu, eksüre de vermiştim.
Buyurun efendim.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum
değerli arkadaşlarım. Bundan sonraki konuşmamda görüşlerimin geri kalan kısmını
tamamlayacağım.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, yani bu kadar açık bir
sataşma varken…
BAŞKAN – Evet, buyurun Sayın Ata; size 69’a göre sataşmadan dolayı
söz vereceğim.
Buyurun.
İki dakikalık süre veriyorum.
RAHMİ GÜNER (Ordu) – PKK’yı mı destekliyorsunuz?
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
7.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Milletvekilim sordu, “PKK’yı mi destekliyorsunuz?” diye, ifade edeyim:
Türkiye’deki tüm halkların ortak, eşit, özgür birlikteliğinden yanayım.
RAHMİ GÜNER (Ordu) – Bırak bu lafları çok dinledik, klasik laflar!
AYLA AKAT ATA (Devamla) – Merak ediyorsanız, sorunu da bir terör
sorunu olarak görmüyorum, halkların özgürlük ve eşitlik sorunu olarak
görüyorum. Bu kadar basit!
RAHMİ GÜNER (Ordu) –
Bunları yutturamazsınız bize!
AYLA AKAT ATA (Devamla) – Hemen kısaca cevap vermek ihtiyacı
duyuyorum. Esasında cevap vermemek lazım bu köhnemiş zihniyete, çünkü
cumhuriyet tarihi boyunca var olan yirmi dokuz Kürt isyanını beraberinde
getiren, son otuz yılda bu ülkede kan dökülmesine sebebiyet veren zihniyet tam
da bu zihniyet işte. İşte bu zihniyetten kaynaklı, biz, kardeşlik yolundaki
bütün köprüleri attığımız günlere giriyoruz. Bunun sorumlusu olan zihniyet, bu
kürsüden çıkıp rahatlıkla Türkiye'nin her tarafına cenazeler gidiyorken
konuşmamalıdır, konuşamamalıdır, o cenazelerden duyduğu hicapla, halklarından,
Türkiye halklarından özür dilemelidir. Eğer taleplerimizi merak ediyorsa, evet,
bugün tüm dünyaca kabul edilen taleplerimiz var. Bir kimlik sorunumuz var, bu
ülkede hâlâ Kürt kimliği kabul edilmiyor. Bunun dili, resmî dili… Türkiye'de
resmî dilin Türkçe olmasından yana olmayan bir tek insan yok ama siz hâlâ bu
kürsüden çıkıp Türkiye kamuoyunu yanlış bilgilendiriyorsunuz. Biz Anayasa’daki
anayasal vatandaşlık tanımının değişmesini istiyoruz, bir. Ana dil konusundaki
talebimizden asla vazgeçmeyeceğiz, iki. Türkiye'de sadece Kürtlerin yaşadığı
bölgelerle sınırlı değil, toprak ve etnik temelli olmayan demokratik özerklik
olarak ifade ettiğimiz bir özerklik talebimiz var, bütün dünya kamuoyuna bunu
duydurduk. Bunu siz bilmeyebilirsiniz ama 99’da bölgede görev yapan, DGM’lerde
görev yapan hâkimler, savcılar çok iyi bilirler, Öcalan’ın bir talimatıyla
örgüt mensupları sınırın dışına çekilmiştir, Türkiye içinde 300-400 tane mensup
kalmıştır.
RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Başkan, konuşmasını dinliyor musun?
BAŞKAN – Sayın Ata, lütfen
efendim…
AYLA AKAT ATA (Devamla) – Bunun…
BAŞKAN – Bakınız, BDP ve…
RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Başkan, konuşmasını dinliyor musun?
AYLA AKAT ATA (Devamla) – Genel af konusundaki talebimizden asla
vazgeçmeyeceğiz.
BAŞKAN – Sayın Ata…
RAHMİ GÜNER (Ordu) – Bu nasıl konuşma Sayın Başkan?
AYLA AKAT ATA (Devamla) – Bu talepler, asla ve asla bu ülkeyi
bölen, bu ülkeyi ayrıştıran …
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ata, sataşma gerekçesiyle bir cevap vermediniz ve…
RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Başkan, konuşmasını dinliyor musunuz?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – … yani Türkiye'deki gelişmeleri de…
AYLA AKAT ATA (Devamla) – Sayın Başkan, bu talepler bizim konuşma
içeriğimizde...
BAŞKAN – Efendim anladım da yani sataşma o gerekçeyle değildi.
AYLA AKAT ATA (Devamla) – Evet, bu gerekçeyle. Konuşmanın
içeriğine bakın Sayın Başkan, bu talepler tek tek
burada ifade edildi.
BAŞKAN – BDP ve PKK’yı aynı şekilde cümlede kullandığı için bir
sataşma gerekçesiyle söz almıştınız.
AYLA AKAT ATA (Devamla) – Bu talepler burada tek tek ifade edildiği için ben tekrar etme gereği duydum.
BAŞKAN – Efendim, teşekkür ediyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, konuşmacı yapmış
olduğu konuşmada Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna bir sataşmada bulunmuştur.
“İşte bu zihniyettir.” diyerek grubumuzu ağır bir itham altında bırakmıştır.
BAŞKAN – Doğru.
Buyurun Sayın Hamzaçebi, buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
8.- Trabzon Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebi’nin, Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi adına kürsüye çıkan Sayın
Konuşmacı, Sayın Şükrü Elekdağ’ın konuşmalarını
cevaplamak, konuşmalarında yapmış olduğu eleştirileri cevaplamak üzere kürsüye
çıktı. Sayın Elekdağ, konuşmasında, PKK’nın istekleri
ile Barış ve Demokrasi Partisinin isteklerinin örtüştüğü anlamında
değerlendirmelerde bulundu. Bu değerlendirmeyi yaparken Sayın Elekdağ, Barış ve Demokrasi Partisi sıralarından tepkiler
ifade edildi. Aslında bu tepkileri ben mutlulukla karşıladım. Yani “Bizi nasıl
PKK’yla aynı kefeye koyarsınız? Değil, biz farklıyız, bizim isteklerimizle
PKK’nın istekleri farklıdır.” anlamında bir tepki olarak algıladım ben bunu ama
buraya çıkan Sayın Konuşmacı çok farklı bir söylemde bulundu.
Değerli arkadaşlar, PKK’nın istekleri ile Kürt kökenli
vatandaşlarımızın isteklerinin örtüştüğünü söylemek mümkün değildir. PKK’nın
Kürt halkı adına koyduğu isteklerin tamamı Kürt halkı tarafından benimsenmiyor.
Kürt vatandaşlarımızın önemli bir kesimi Türkiye'nin üniter
yapısından yana tavır ortaya koymaktadır. Güneydoğu’daki esnafımıza gidin
sorun, terörü yöntem olarak benimseyen bir örgütün verdiği mücadele sonucu
meydana gelecek özerk bölge, federasyon veya bağımsız devleti mi istiyorsunuz,
yoksa Türkiye Cumhuriyeti içinde kimliğinizi özgür bir şekilde ifade edebilecek
şekilde bir yapı mı istiyorsunuz?
AYLA AKAT ATA (Batman) – Yapalım bunu, soralım bölge halkına.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Bu ikinciyi tercih edecektir
Kürt vatandaşlarımız.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Tek taraflı düşünüyorsunuz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – PKK’nın Türkiye’ye, Kürt kökenli
vatandaşlarımıza dayatmak istediği çözüm, Kürt halkının özgürlüğünün önündeki
en büyük engeldir, kültürel kimliğinin özgürce ifade edilebilmesinin önündeki
en büyük engeldir. (CHP sıralarından alkışlar)
AYLA AKAT ATA (Batman) – Kürt halkı adına niye konuşuyorsun?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Bu örgütle arasına mesafe
koyamayanlar Kürt halkının temsilciliğine soyunmasınlar.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Ata, karşılıklı oldu. Önergeyi oylayacağım.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Dışişleri Bakanlığının Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/892) (S.
Sayısı: 524) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Birleşime bir saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.55
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.03
BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
130’uncu Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
524 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Geçici 3’üncü madde üzerindeki son önergeyi okutuyorum:
T.B.M.M Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa tasarısının “Geçici Madde
Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Ata, siz mi konuşacaksınız?
AYLA AKAT ATA (Batman) – Evet, ben konuşacağım.
BAŞKAN – Buyurun efendim.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Az önce ifade etmiş olduğum ve Sayın Elekdağ’ın
da ifade etme şansı vermiş olduğu taleplerimizin, kimlik, dil, kültürel haklar,
Türkiye’de demokratik yönetim ve bunların da barışın tesisi için, Türkiye’de
toplumsal barışın tesisi için olmazsa olmaz olarak gördüğümüz talepler olduğunu
bir kez daha ifade etmek isterim.
Ama, gelişen dünya
-çok iyi gösterdi ki, evet, bir dönem uluslaşma süreci yaşandı ve Türkiye,
belki, Osmanlıdan sonra en son uluslaşan, bu süreci yaşayan ülkelerden biriydi
ama- değişen dünya, bugün, cumhuriyetin demokratikleşmesi ihtiyacını önümüze
koymuştur ve bu süreç Türkiye halklarının yararına ilerlemek durumundadır.
Sayın Bakanım buradalar, güçlü ordu ne yazık ki güçlü bir ülkeyi
doğurmuyor ama biz hâlâ güçlü ordu, güçlü Türkiye diyoruz. Aksine, dünya çok
savaştı, İkinci Dünya Savaşı’nda on binlerce insan yaşamını yitirdi ama bugün
Avrupa Birliği ülkeleri arasında bir sınır tartışması yok, bir kültürel
farklılık tartışması yok, Avrupa Birliğinin başkentinde ayrılma bile
Parlamentoda, Parlamentonun bileşenleri arasında tartışılabiliyor. Bugün
Parlamentomuzda ayrılmayı tartışan herhangi bir siyasi parti söz konusu
değildir ama biz bugün Parlamentomuzda ne yazık ki demokratik birliği
tartışamıyoruz, bunun için olmazsa olmazları tartışamıyoruz ve bu noktada
üzerimize düşen birçok sorumluluk var, bunları yerine getiremiyoruz.
Beklentimiz şudur: Evet, anlamak, dinlemek. Beklentimiz şudur: Belli
talepleri terörize etmekten vazgeçmek. Dünyanın hangi
ülkesinde ana dilde eğitim talebi bir terörist talep olarak adlandırılabilir?
Dünyanın hangi ülkesinde kültürel haklar bir terörist talep olarak
adlandırılabilir? Dünyanın hangi ülkesinde bu taleplerden dolayı bir siyasi
parti bölücü bir örgüte yakın durmakla, onunla arasına mesafe koymamakla
adlandırılabilir, suçlanabilir ve bu vesileyle de “Halkı temsil etmiyorsunuz.”
diye de bir ithamda bulunulabilir?
Bugün bu Parlamentoda, yüzde 10’luk antidemokratik seçim barajına
rağmen bağımsız olarak seçilen milletvekillerinden oluşan bir grup var, siyasi
partinin grubu var, BDP’nin grubu var. Partimiz
kapatıldı ama bugün BDP kimliği altında hâlâ siyaset yapıyoruz. Bedel ödeye ödeye bu noktaya geldik, bundan sonra da ödeyeceğiz ama
kimse bizim halkın seçilmişleri olarak meşruluğumuzu tartışma noktasında bu
kürsüde çıkıp herhangi bir söz söyleme hakkına ve hukukuna sahip değildir.
Bugün Türkiye’de gelişen süreci, bugün Türkiye’de gelişen konjonktürü, bugün Türkiye'nin Orta Doğu’da oynamış olduğu
rolü tamamlayabilmesi için kendi iç barışını da sağlayabilmesi gerekmektedir.
Eğer bu iç barışı sağlama noktasında sorumluluk üstlenemezsek, eğer iç barışı
sağlama noktasında Hükûmete sorumluluk yükleyemezsek
muhalefet partileri olarak, bu sürecin gerisinde kalacağız. Hangi adımı
atarsanız atın, iç barışını sağlayamayan bir ülke hangi soruna el atarsa atsın,
mutlaka önüne bu sorunu kendi hukuku içerisinde çözememiş olmanın bir
açıklamasıyla karşı karşıya kalacaktır. Sayın Dışişleri Bakanımız da birçok
platformda bu açıklamalarla karşı karşıya kalmıştır.
Bugün gelinen nokta itibarıyla, evet, Sayın Elekdağ’la
dışarıda görüştük, “Çocuklarımız aynı ortamda eşit hukukla büyüyebilmeli.” dedi
ama ne yazık ki benim çocuğumun adı Heval ve “w”
harfini yazdıramadık, eşit büyüyemiyoruz. Ben, beş buçuk yaşında okula
başladım, ilk tokadı sınıfın ilk açıldığı gün ana dilimde bir “Zazaki” türkü söylediğim için yedim “Bir daha
konuşmayacaksın.” diye. Geldik 2010 Türkiye’sindeyiz, bu ayıplarımızdan
kurtulmak gerektiğinin altını çiziyoruz, kimsenin burada halkı birbirinden
ayırmak, birbirine küstürmek, birbirine kırdırmak mantığıyla hareket ettiği
durumu söz konusu değildir ama biz burada tanıklıklarımızı anlatmıyoruz,
yaşadıklarımızdan sonuç çıkaralım diye diyoruz.
Hâlâ olağan hâlde yaşamamış bir süreci yaşıyoruz. Biz, olağanüstü
yaşamadık, olağanüstü hâlde büyüdük, sıkıyönetim, olağanüstü hâl, hâlâ “olağan”
denen olağanüstü koşullarda yaşıyoruz. Peki, bu ülkedeki evlatlara yine
olağanüstü hâli mi bırakacağız, yoksa tartışacak mıyız? Dünya bu işi nereden
çözdü, nereye getirdi, bugün büyük mücadeleler ve kayıplar verilerek
oluşturulan ulusalüstü insan hakları belgeleri kaleme
alınırken hassasiyetler neydi, neler temel hak ve özgürlükler olarak ele
alındı, bunların üzerine kafa mı yoracağız? Eğer bir temel hak ve özgürlük
sorunu olarak görmezsek bu ülke vatandaşlarının bugün ortaya koymuş olduğu
mücadeleyi, burada en basit talebi bile, ana dilde eğitim talebini bile terörize etmeye kalkarsak ne yazık ki bir adım dahi yol
alamayız.
Bugün bu ülkenin dış politikasından birinci derecede sorumludur
Sayın Bakanımız. Biz beklerdik ki…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Ata, konuşmanızı tamamlayınız.
AYLA AKAT ATA (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
…Sayın Bakan, dış politikada bu ülke sınırları içerisinde
yaşanan savaşın sonuçlarının, hâlâ iç barışını tesis edememiş bir ülke olmanın
bizim açımızdan neleri kaybettirdiğini; ülke ekonomisinden tutalım siyasi istikrarsızlığa,
sosyal, kültürel hakların verilmemesinden tutalım işte belli insan hakları
zayıf bir ülke olmamızdan dış politikada ne kadar zor durumda kaldığımızın
itirafını da yapmasını beklerdik.
Peki, bunları aşamaz mıyız? Bu Hükûmet
gidecek başka bir hükûmet gelecek, dış politikadan
sorumlu olan Bakanımız tekrar aynı sonuçlarla karşılaşacak. Peki, buradan bunu
gidermenin yöntemlerini duymak isterdik. Sayın Bakandan “Biz bunları aşmalıyız,
yoksa dış politikada bölgede temel bir aktör olmamızın önünde bir engeldir.”
demesini beklerdik ama Sayın Bakan da maalesef böyle bir açıklama yapmadı. Bu
süreç içerisinde biz üzerimize düşen sorumluluğumuzu yerine getireceğiz ve bir
kez daha hatırlatıyorum, bu koltuklarda oturmanın hesabını, temsil ettiğimiz
2,5 milyon insanın bize vermiş olduğu oya da layık olmaya çalışacağız. Son
yerel seçimlerden çıkan sonucun da tüm siyasi partiler tarafından da doğru
algılanması gerektiğinin de bir kez daha altını çiziyor, saygıyla selamlıyorum.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Kabul edilmiştir.
Geçici 4’üncü madde üzerinde dört adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum.
Önergelerin ikisi aynı mahiyettedir.
T.B.M.M. Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa tasarısının “Geçici Madde
Hasip Kaplan Sırrı Sakık Pervin Buldan |
Şırnak Muş Iğdır |
Akın
Birdal Hamit Geylani |
Diyarbakır Hakkâri |
TBMM Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın Geçici 4.
maddesinde geçen “
Nevzat
Korkmaz Mümin
İnan Şenol
Bal |
Isparta Niğde İzmir |
Süleyman L. Yunusoğlu K.
Erdal Sipahi M. Akif Paksoy |
Trabzon
İzmir Kahramanmaraş |
T.B.M.M. Başkanlığı’na
524 sıra sayılı yasa tasarısının Geçici 4. maddesinin dördüncü
fıkrasının (ç) bendindeki 120 günün (90) gün olarak değiştirilmesini arz
ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Şevket Köse Tansel
Barış |
Malatya Adıyaman Kırklareli |
Mehmet Ali
Susam Rasim Çakır
Şükrü Elekdağ |
İzmir Edirne İstanbul |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı “Dışişleri Bakanlığının Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı”nın geçici 4 üncü maddesinin birinci
fıkrasının ilk cümlesinde yer alan “Bakanlıkta danışman” ibaresinin
“Bakanlıkta, adaylık süreci devam edenler dahil, danışman” şeklinde değiştirilmesini; aynı geçici maddenin
dördüncü fıkrasının (a) bendinin tasarı metninden çıkarılarak müteakip bendlerin buna göre teselsül ettirilmesini ve aynı fıkranın
(b) bendinin ilk cümlesinde yer alan “(a) bendinde yer alan eğitim
programlarına daha önce katılmamış veya katılmış olmasına rağmen eğitim
sonrasındaki sınavda başarısız olanlar ile “ ibaresinin fıkra metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Bekir Bozdağ Ahmet Yeni Haluk
Özdalga |
Yozgat Samsun Ankara |
Mehmet
Sekmen Recep Yıldırım Kemalettin Göktaş |
İstanbul Sakarya Trabzon |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Son
önerge mi Sayın Başkan?
BAŞKAN – Evet.
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) –
Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılıyoruz Sayın Başkan.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Değişiklik ile, Bakanlıkta hâlihazırda
adaylık statüsü devam etmekte olan aday danışman, aday idari memur ve aday
haberleşme teknik personeli kadrosundaki memurların Konsolosluk ve İhtisas Memurluğu
statüsüne geçişinde belirsizlik yaratabilecek hukuki bir boşluk bertaraf
edilmektedir.
Değişiklik ile, ayrıca, Bakanlığın 4009
sayılı mevcut teşkilat kanununun 37 nci maddesinin
yedinci fıkrasında yer alan muavin konsolos ve konsolos görev ve unvanını,
müktesep hak teşkil etmeksizin kazanabilmek üzere Bakanlıkça düzenlenen eğitim
programına ve sonrasında düzenlenen sınava katılarak başarılı olmuş idari
memurların da görüşülmekte olan tasarı çerçevesinde Başkâtip veya Konsolos
unvanını alabilmeleri için yeterlik sınavına tabi tutulmaları şartı
getirilmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir, birlikte işleme alacağım.
Buyurun.
T.B.M.M Başkanlığı’na
524 sıra sayılı yasa tasarısının Geçici 4. maddesinin dördüncü
fıkrasının (ç) bendindeki 120 günün (90) gün olarak değiştirilmesini arz
ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
ve arkadaşları
Diğer önerge:
S. Nevzat Korkmaz (Isparta) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir) – Erdal Sipahi…
BAŞKAN – Sayın Erdal Sipahi, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, size ve yüce Meclise
saygılar sunarım.
Sözlerime başlarken, dün Hakkâri’de bugün Batman’daki
şehitlerimizi rahmetle anıyorum, yüce milletimize ve ailelerine başsağlığı
diliyorum, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.
9 Mayıs 2009’da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “Güzel şeyler
olacak.” sözleriyle başlatılan açılımın başlangıcından bugüne kadar 149’uncu
şehidimizi verdik, 2010 yılı şehit sayımız 81’e yükseldi. İşte açılım ve işte
AKP mantığıyla “güzel şeyler…”
Bu tasarının 20’nci maddesi üzerine konuşurken dış
politika-güvenlik ilişkilerine değinmiştim. Şimdi de dış politikanın millî
kültürle olan ilişkisini bir olay vesilesiyle gündeme getirmek istiyorum.
Dış politika millî güç unsurlarını kullanır. Bu unsurlar da millî
hedef ve çıkarlar doğrultusunda diplomasiyi araç olarak kullanır. Millî güç
unsurlarından birisi de psikososyal güçtür. Onun da
en önemli ögesi millî kültürdür. Millî kültürün gücü
ve etkinliği o ülkenin dünya kamuoyunda tanıtımına yardımcı olur, dış itibarını
artırır. Millî kültürün yozlaştırılması, yabancı kültürlerin emri olunacak
derecede hayranı olunması, millî güç unsurlarının çimentosu olan millî dilin
yıpratılması, ona ortaklar koşulması, o ülkeyi yabancı etkilere açık, yabancı
kültürlere boyun eğen bir zafiyet yaratır. Sadece farklılıklar üzerinden
siyaset istismarı yapmak, zamanla farklılıkları ayrışmaya sonra da çatışmaya
götürür. Bizi bin yıldır bir arada tutan müştereklerimiz en büyük
zenginliğimizdir. Bu müşterekler farklılıklardan çok daha fazla olmasa bin
yıldır birlikte olmamız da mümkün olmazdı. Farklılıklara saygı duymak ayrı
şeydir, müşterekleri tahrip etmek ayrı şeydir. Maalesef, AKP’nin de yaptığı
budur.
Millî kültür alanındaki zafiyet, zamanla, hem millî birlik ve
beraberliğe darbe vurur hem de diğer millî güç unsurlarının etki ve
ağırlıklarını azaltır. Millî kültürü yozlaşmış bir ülkenin dış politikası da
yozlaşır, zamanla teslimiyete, her baskıya boyun eğmeye, kendini küçük ve
güçsüz, yabancıyı haklı ve güçlü gören bir komplekse
neden olur. İşte dış politikamızın bugünkü kompleksi
de budur.
Bu konuya neden girdim? Geçen hafta gündem dışı bir konuşmamda
Kültür Bakanıyla aramızda polemiğe yol açan bir Hector heykeli konusu gündeme geldi. Bugün bu konuda
Meclise bilgi verip konuyu kapatacağım. Bu konuda kendisini muhatap da kabul
etmiyorum.
Ne demiştim? Kültür Bakanı Çanakkale’ye Hector
heykeli dikecekmiş, hem de
Kaldı ki bu 50 metrelik heykel zırvasının tevili için, Sayın
Kültür Bakanı, Atatürk’ü ve Fatih Sultan Mehmet’i hiçbir belgeye ve bilgiye
dayanmadan, uydurma birtakım bilgilerle Hector
hayranı yapmaya çalıştı. Bu aslı astarı olmayan bilgiler de birçok tarihçimiz
tarafından birkaç gün içerisinde yalan olduğu şeklinde beyan edildi.
Bu Bakana dur demek gerekiyor. Yoksa bu Bakan, bu hızla Fatih
heykelinin karşısına da 50 metrelik Konstantin
heykeli diker.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Sipahi, konuşmanızı tamamlayın.
Buyurun efendim.
KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – Dumlupınar Şehit Sancaktar
Anıtı’nın karşısına 50 metrelik Trikopis veya Hacıanesti anıtı dikmeye kalkar, İzmir’de Hasan Tahsin’in
mütevazı heykelinin karşısına 50 metrelik, işgalci Yunan ordusunu karşılayan
Yunanlı Papaz Hrisostomos’un heykelini dikmeye
kalkar, Malazgirt’e 50 metrelik Romen Diyojen heykeli
dikmeye kalkar. Zaten kendisinin Akdamar Kilisesi konusundaki sabıkası da
bilinmektedir.
Bu arada, kendisi kültür eksikliği, tarih bilinci noksanlığı gibi
bir konudan bahsetmiş. Ben biraz önce belgeli ve bilgili olarak, Atatürk’ten
mülhem bu Çanakkale Şehitleri Anıtı’nın neden ikinci plana itilmemesi
gerektiğini sizlerle paylaştım. Herhâlde sizlerin de benimle aynı fikirde
olduğunuzu zannediyorum.
Benim askerî bilgimle ilgili konuya gelince, 1 Mart tezkeresinde
bu devlet ve kendi Hükûmeti, Kuzey Irak’taki silahlı
kuvvetlerin, devletin ve kendi Hükûmetinin itibarını
benim askerî bilgim ve tecrübeme emanet etmişti, bunu kendisine hatırlatmakta
fayda buluyorum. Benim askerî bilgimi tartışmak kendisinin haddi ve hakkı
değildir.
Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Bir önerge daha vardı.
Sayın İnce, gerekçeyi mi okutayım? Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ve arkadaşlarının bir önergesi vardı.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Elekdağ
konuşacak.
BAŞKAN – Sayın Elekdağ, buyurun efendim.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir açıklamayla sözlerime başlayacağım.
Değerli arkadaşlarım, ben Türkiye’deki her etnik, dinsel,
mezhepsel bireyin, onun çocuğunun ve torununun benim, benim çocuğumun ve
torunumun sahip olduğu tüm haklardan, özgürlüklerden, fırsatlardan hiç eksiksiz
yararlanmasının yılmaz bir savunucusuyum ama Anayasa’nın 66’ncı maddesinin ve
40’ıncı maddesinin değiştirilmesine karşıyım. Keza, demokratikleşme kisvesi
altında sinsice bu ülkenin toprakları üzerinde etnik baza
oturmuş otonom bir yapı oluşturulmasına da karşıyım. Güzel olan, bu ülkenin
yüzde 90’ının da benim gibi düşündüğüne inanmamdır.
Değerli arkadaşlarım, biraz önce şu soruyu sormuştum: Türkiye’nin,
PKK vurucu gücünü Kuzey Irak’tan söküp atmasını engelleyen nedenler nelerdir?
Bu tutumun birçok nedeni var fakat esas nedeni Hükûmetin
caydırıcı bir politika uygulama yeteneğinin olmamasıdır. Bunun temel nedeni de,
Sayın Davutoğlu’nun dış politika enstrümanları
envanterinde diplomasi ile kuvvetin ve kuvvet gösterisinin mezcedilerek
kullanımını öngören caydırıcı politika uygulama yönteminin olmamasıdır. Oysa
diplomasi alet çantanızda böyle bir enstrüman, yani
caydırıcı politika yöntemi yoksa etkin bir dış politika uygulayamazsınız. Bu
alanda yeteneğiniz ve cesaretiniz yoksa ulusal çıkarları korumada başarılı
olamazsınız.
Sayın Başbakanın PKK terörüne yataklık yapmakla suçladığı
Barzani’nin Sayın Davutoğlu tarafından bölgesel Kürt
yönetimi başkanı sıfatıyla Türkiye’ye resmî bir ziyaret için davet edilmesi ve
sanki bir devlet başkanı gibi ağırlanarak ödüllendirilmesi çok ciddi bir
hatadır. Daha 2008 yılında Türkiye tarafından Barzani’ye şu dört talep
iletilmişti:
1) Örgütün elebaşlarını Türkiye’ye teslim et.
2) PKK’yı terör örgütü olarak ilan et.
3) PKK örgütünün siyasi bürolarını kapat ve kamplarını tecrit et.
4) PKK’ya lojistik desteği kes.
Bu taleplerin gereği yapılmadan Barzani’nin Türkiye’ye davet
edilmesi affedilmez bir hata olmuştur ve bu şekilde hareket caydırıcı dış
politika yaklaşımını tahrip etmiştir.
Peki, uygulanması gerektiğini söylediğim caydırıcı politika nedir?
Caydırıcı politikanın esası, etkilemeyi öngördüğünüz muhatabınızı taleplerinizi
yerine getirmediği takdirde yaptırımlara ve fiilî zorlamalara maruz kalacağına
inandırmanızdır. Bunun için muhatabınızın siyasi kararlılığınız hususunda ve
elinizdeki gücün etkinliği ve bunu kullanacağınız hususunda hiçbir kuşkusu
olmaması gerekir. Caydırıcı politika temelde kurşun atmadan sonuç almayı
öngörür.
Caydırıcı politikayla Barzani, PKK’nın Kuzey Irak’tan
temizlenmesini öngören bir eylem planının uygulanmasında Türk Silahlı
Kuvvetleriyle fiilen iş birliği yapmaya ve destek vermeye mecbur edilmelidir.
Bu plan uyarınca askerî birliklerimiz Kuzey Irak’taki terör unsurlarını etkisiz
hâle getirebilmelidir. Esasında Türkiye'nin elinde Barzani’ye karşı
kullanılabilecek son derece etkili ekonomik ve diplomatik levyeler vardır,
bunlar kademeli bir şekilde kullanılmalıdır.
Gerçek şu ki: Değerli arkadaşlarım, Kürt açılımı Türkiye’yi tam
bir çıkmaza sokmuştur ama bu olumsuz noktaya gelinmesinde Amerika’nın da bir
sorumluluğu vardır. Çünkü Kürt açılımını tetikleyen olgu, Obama yönetiminin
Irak’tan çekilme kararıdır ve açılım özünde bir ABD, Amerikan inisiyatifidir.
Obama yönetiminin Türkiye’den önemli beklentileri olmasına rağmen,
Barzani üzerinde gerekli baskıyı yaparak Türkiye'nin bir an önce, belirtmiş
olduğum dört talebinin yerine getirilmesini maalesef sağlamamıştır. Oysa Obama
2011 yılı sonunda kuvvetlerini Irak’tan çektiği zaman arkasında nispeten
istikrarlı, Amerikan yörüngesinden çıkmayan ve bütünlüğünü koruyan bir Irak
bırakmak istiyor. Bunun için de Irak bölgesel Kürt yönetimini Sünni ve Şii
Arapların hışmından korumak için Türkiye’ye emanet etmeyi tasarlıyor. Ayrıca,
Türkiye'nin Afganistan’da çok etkin ve yararlı bir mevcudiyeti de var. Bu
duruma rağmen, Obama yönetimi neden müttefiki Türkiye'nin çıkarlarını
gözetmeyen bir politika izliyor? Bu acaba Obama yönetiminin Ankara’nın İran’la
yakınlaşma politikasından son derece rahatsız olmasından mı kaynaklanıyor?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Elekdağ, buyurun efendim,
konuşmanızı tamamlayınız.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Bu rahatsızlığa Ankara’nın Hamasla olan
sıcak ilişkileri de katkıda bulunuyor mu? Bu rahatsızlık Washington’a
Türkiye'nin maruz kaldığı terör tehdidine gerekli duyarlılığı göstermemek için
bir gerekçe mi oluşturuyor? Her hâlükârda Amerika’yla sorunların masaya
yatırılmasının ve ilişkilerde kapsamlı bir balans ayarının yapılmasının yararı
var, zarureti var.
Sayın Bakan, bu kürsüden yaptığınız konuşmada “Türkiye’yi bölgesel
ve küresel roller üstlenen, yıldız gibi parlayan bir bölgesel güç yaptık.”
diyerek övündünüz. Daha da önce söylediğim gibi, böyle üst perdeden konuşmaya
hakkınızın olması için önce Türkiye'nin size sağladığı siyasi, stratejik ve
jeopolitik kozları cesaretle, basiretle ve dirayetle kullanarak “stratejik
müttefikimiz” diye tanımladığınız Amerika’yı Türkiye'nin çıkarlarına saygılı ve
duyarlı bir şekilde hareket etmeye ikna etmeniz gerekir.
Teşekkür ediyorum.
Bir hususu daha hatırlatmak istiyorum Sayın Bakan: Bu kürsüden zatıalinize bazı sorular tevcih etmiştim. Bunlara cevabı da
bekliyorum.
Teşekkür ediyorum arkadaşlar, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeleri birlikte oylarınıza sunuyorum.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar yeter sayısını arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.29
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.33
BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
130’uncu Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.
İzmir Milletvekili Sayın Erdal Sipahi ve arkadaşları ile İstanbul
Milletvekili Sayın Şükrü Elekdağ ve arkadaşlarının
birlikte işleme alınan önergelerinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi önergeleri yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısını arayacağım.
Önergeleri oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir.
524 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız devam
edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Diğer önergeyi okutuyorum:
T.B.M.M Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa tasarısının “Geçici Madde
Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Kaplan, buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülkemizin Dışişleri Bakanlığının Teşkilat Yasası’nı görüşüyoruz. Ancak yasama
Meclisi olarak bizler kanun yapıyoruz, Anayasa değişiklikleri yapıyoruz,
uykusuz geceler geçiriyoruz, gergin günler geçiriyoruz, kavgalı oturumlar
sonunda kararlar alıyoruz ve kararlar Anayasa Mahkemesine gidiyor.
Şimdi, Anayasa Mahkemesi bugün kararını açıkladı, Anayasa
paketiyle ilgili. Şekil yönünden incelenmiyor, esasa giriyor. Diyor ki “Bundan
böyle yasama Meclisinin çıkaracağı her kanunun, kanun veya Anayasa
değişikliğinin icazeti benden geçer; ben onaylarsam geçer, onaylamazsam
geçmez.” Arkadaşlar, demokrasicilik oynamanın zamanı değil. Türkiye’de güçler
ayrılığı ya vardır ya yoktur. Zaten askerî vesayetin altında inim inim inleyen seksen yedi yıllık bir cumhuriyetten
geliyoruz. Bir türlü demokratikleşemedik. Askerî vesayetin inim inim inlettiği, militarizmin ruhuna sindiği bu Meclisin
üzerine bir de yargı vesayetini koyduğunuz zaman bu Mecliste oturmanızın bir anlamı
kalıyor mu? Egemenlik kayıtsız şartsız milletin oluyor mu? Sizler seçilmiş
milletvekili oluyor musunuz? Bu kararların neresi hukuki, neresi demokrasiyle
ilgili? Ben karara baktım ve şaşkınlıklar içindeyim. Oy çokluğuyla “Ne şiş
yansın ne kebap.” bir karar. Aman CHP’yi de, Ana Muhalefeti de idare edeyim
aman iktidarı da edeyim ama kantarın topuzunu Anayasa üyelerinin seçimiyle, HSYK’nın üyelerinin seçimine vuran Anayasa Mahkemesi öyle
bir noktaya getiriyor, dengelerle oynuyor. Ama HSYK’da
Adalet Bakanı ve Müsteşarı olmuş olmamış, umurunda değil. Bugüne kadar bütün
herkesin uzlaştığı bir noktada ona ses çıkarmıyor. Bakın arkadaşlar,
istediğimiz kadar yasa yapalım. Biz dedik bu kürsüde “Ya tam bir anayasa… Ya da
taksitle anayasa olmaz, perakende anayasa olmaz arkadaşlar.” dedik.
Bu Anayasa’nın tümden değişmesi gerekir, 12 Eylül askerî
darbesinin ruhunun işlediği bu Anayasa’nın her virgülünü, her noktasını tümden…
Onun için gidelim referanduma, efor harcayalım, zaman
harcayalım, ekonomi harcayalım, mücadele edelim ama şimdi bu mini yama paketi
de artık rayından çıkıp Anayasa Mahkemesi kararıyla da işlevini yitirdikten
sonra AK PARTİ açısından zaman harcamanın bir gereği yok referandumda bununla,
hiçbir anlamı yok. Bir tek 12 Eylül askerî darbesine karşı tümden bir Anayasa
değişikliğiyle “hodri meydan” denir ve gidilir ve orada da Anayasa
Mahkemesinin, yargının vesayetine son verecek düzenleme konulur.
Bugün ciddi bir çekişme var arkadaşlar. Sabahlara kadar burada
kanun çıkarıyoruz, bu kanunlarda Dışişleri Teşkilatının kanununu da çıkardık.
Esastan incelemiş, diyor ki: “Şekilden incelemiyorum, oy
çokluğuyla Anayasa’nın 8, 14, 15, 19, 22, 25, 26’ncı maddeleri…” Bu maddeler,
2001’de Anayasa Mahkemesi değişikliklerine uğramış maddeler bunların hepsi.
Burada değişiklikler yapıldı. Bu Meclis yaptı bu değişiklikleri. Uyum reformu
sürecinde bunlar yapıldı. Peki, yasama olarak siz bir kanun yapamayacaksanız,
bir Anayasa reformu, bir maddesini değiştirme özgürlüğünüz, bağımsızlığınız,
iradeniz yoksa yargının kılıcı…
Zaten Anayasa Mahkemesinin önündeki heykelin gözünü açtıklarında
ben şüphelenmiştim, bu kürsüden de söylemiştim. Adalet tanrıçasının gözleri
kapalı olur, adaleti eşit dağıtmak içindir, karşısındakini tanımasın diyedir.
Irkına göre, dinine göre, mezhebine göre, meşrebine göre, grubuna göre,
partisine göre ayrımcılık yapılmasın diye adaletin kılıcı, kapalı gözlü bir
tanrıçanın figüründe kurulmuştur. Anayasa Mahkemesinin önündeki tanrıça
figürüne bakın, yarısı şalvar, üstü de saçları röfleli, gözler açık. Arkadaşlar...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kaplan, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Tamamlıyorum.
Bakın, çok ciddi bir konuda, kavşakta Meclis. Ya Meclis yasama
olarak bağımsızdır ya değildir. Bu oyuna, bu demokrasicilik oyununa son
vermenin zamanıdır. Biz boşuna demedik: “Ya tam anayasa ya tam demokrasi ya
hiç.” Bunu Yaşar Kemal ağabeyimiz bize söylemişti. Biz, bunu, ne diyor diye hep
düşünür taşınırdık.
Şimdi, siz buradan istediğiniz kadar yasa çıkarın, dış politikayı
böyle yapacağız, bilmem ne yapacağız... Yapamazsınız. Orada çıkar 1 tane
general, kendi bildiğini okur, der ki: Ben bunu böyle yapacağım. O da yetmez 11
tane yargıçlı bir mahkeme çıkar üstünüzde der ki: Sizin kararınızı tanımıyorum,
yasama meclisini.
Çok düşünmemiz gerekiyor arkadaşlar. Gerçekten Meclisin,
Türkiye'nin yarınları için
çok düşünmesi gerekiyor. Onun için el ele vermek gerekiyor. Bu
kişisel bir olay değil.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.
III.- Y O K L A M A
(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
OKTAY VURAL (İzmir) – Yoklama istiyoruz efendim.
BAŞKAN – Evet, oylamadan
önce bir yoklama talebi vardır. O talebi yerine getireceğim.
Sayın Vural, Sayın Özensoy, Sayın Enöz, Sayın Korkmaz, Sayın Kalaycı, Sayın Bulut, Sayın
Işık, Sayın Ural, Sayın Orhan, Sayın Şandır, Sayın Paksoy,
Sayın Yunusoğlu, Sayın Asil, Sayın Kumcuoğlu, Sayın Cengiz, Sayın Çalış, Sayın Yalçın, Sayın Büyükataman, Sayın Bal, Sayın Ayhan.
İsmini okuduğumuz milletvekili arkadaşlarım lütfen yoklamaya
katılmasınlar.
Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
4.- Dışişleri Bakanlığının Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/892) (S.
Sayısı: 524) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Geçici 5’inci madde üzerinde üç adet önerge vardır, önergeleri
okutuyorum:
T.B.M.M Başkanlığına
524 Sıra Sayılı yasa tasarısının Geçici 5 maddesinin (5). fıkrasındaki “en fazla 10 merkez memuru” ifadesindeki 10
sayısının 20 olarak değiştirilmesini arz ederiz.
Muharrem
İnce Ferit Mevlüt Aslanoğlu Mehmet Ali Susam |
Yalova Malatya İzmir |
Şevket Köse
Tansel
Barış Rasim Çakır |
Adıyaman
Kırklareli Edirne |
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 Sıra Sayılı tasarının “Geçici 5 inci”
maddesinin “en fazla on” ibaresinin “en fazla otuz” olarak değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Ayla Akat Ata Hasip
Kaplan Hamit Geylani |
Batman
Şırnak Hakkâri |
M. Nezir Karabaş Pervin
Buldan |
Bitlis Iğdır |
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın Geçici 5.
maddesinin 5. fıkrasında yer alan “üç katına kadar” ibaresinin “iki katına
kadar” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Nevzat
Korkmaz Mümin İnan Osman
Çakır |
Isparta Niğde Samsun |
Süleyman
L. Yunusoğlu
M. Akif Paksoy |
Trabzon Kahramanmaraş |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Vural, kim konuşacak?
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Korkmaz konuşacak efendim.
BAŞKAN – Sayın Korkmaz, buyurun.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; “Türkiye'yi dünyaya açıyoruz.”, “Beş kıtada
teşkilatlanıyoruz.”, “Dünyanın neresinde olursa olsun ağırlığımızı koyuyoruz.”
gibi insanımızın ruhunu okşayan, kulağa hoş gelen konuşmaları gün geçmiyor ki Hükûmet yetkililerinden ve Dışişleri Bakanlığından
duymayalım.
Bu sözleri tahlil ettiğimizde, “Bir sorunu çözmek için teşkilat
kur.” gibi geçerliliğini kaybetmiş çağ dışı bir yaklaşımla karşı karşıya
kaldığımızı anlıyoruz. Merkezde, Çatışmayı Önleme Genel
Müdürlüğü gibi yeni birimler, dışarıda yeni büyükelçilik ve konsolosluklar
açınca meseleleri halletmiş oluyoruz, bir de yapılanları “Komşularla sıfır
sorun.”, “Ezber bozuyoruz.” gibi tumturaklı cümlelerle süsleyince, dış
politikamıza bir derinlik, bir estetik, bir şiirsellik kazandırmış oluyoruz,
ancak “Hükûmet olarak bugüne kadar hangi sorunu
kalıcı olarak çözdünüz?” sualine, yine dolambaçlı ve kaçamak cevap vermekten de
geri durmuyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, hakikaten çözülen bir şeyler var. Dış
politikada hareket alanı daralan, ekonomik, siyasi baskılar ve terör belasıyla
emrivakiler dayatılan ve her gün hırpalanan millî onurumuzla birlikte, mevzi
kaybeden, eksen kayması suçlamasına maruz bırakılan bir ülke var ve maalesef,
çözülen bir Türkiye görüyoruz.
Değerli milletvekilleri, yüzde 47’yle tek başına iktidar olmuş,
335 milletvekiliyle Mecliste mutlak çoğunluğu elde etmiş ve sekiz yıl gibi
uzunca bir süre hükûmet olmaya devam etmiş AKP’nin,
bırakın yeni gelişen sorunları çözmek, onlarca yıldır devam edegelen
meselelerde bir arpa boyu yol almışlığı vaki değil.
Avrupa’da yaklaşık 4 milyon vatandaşımız var. Dördüncü nesil Avrupa
Türklüğünden söz ediliyor. Bu kardeşlerimizin bulundukları ülkelerde insanca,
kendi inanç ve geleneklerine göre yaşama talepleri dışında başka istekleri yok.
Bulundukları ülkelerin ekonomilerine büyük katkılar veren, üreten ve yasalara
saygılı bir profil çiziyorlar. Ancak “AB’yle
bütünleşiyoruz”, “Avrupalı dostlarımız.” gibi AKP sloganlarını duya duya bu sorunlarla yaşamak âdeta kaderleri olmuş. Sekiz
yıldır ülkeyi yöneten AKP’nin hallettiği hiçbir problemleri yok. 3 tane Türk’ün
bulunmadığı ülkelerle vize muafiyet anlaşmaları yerine milyonlarca Türk’ün
istifade edeceği bir Avrupa ülkesiyle masaya oturup böyle bir anlaşma ortaya
koyun. Hayır, ona gücü yok. Ama öbürünü de bir dış politika zaferi gibi sunmak
konusunda son derece maharetli.
Avrupa’da vatandaşlarımızın ayrımcılık ve kötü muameleyle
karşılaşmadığı hemen hemen hiçbir ülke kalmamış.
Havaalanlarında, gümrük kapılarında yaşanan çağ dışı muamelelerle daha ne kadar
karşılaşacak kardeşlerimiz? Oturdukları yerlerde can güvenliği kalmamış. İnanç
özgürlüğü başta olmak üzere, hak ve hürriyetlerde dahi adamına göre tavır
sergileyen Avrupa ülkeleri ortada. Bu ülkelerde yaşayan Türk kardeşlerimizi
düşündüğümüzde, Filistinli Müslüman kardeşlerimiz kadar ilgiyi, desteği hak
etmiyorlar mı değerli arkadaşlar?
Almanya gibi ülkelerde vatandaşlıktan çıkarak ancak Alman
vatandaşı olabilme, çifte vatandaşlığı ancak bu şekilde kazanabilme dayatması
sergileniyor. İçeride kendi vatandaşlarımızı ayrıştırıp, resmî dilimizi
sorgulayanların Almanya, Fransa gibi ülkelerde vatandaşlarımızın yaşadığı kendi
dillerini kullanmasına yasaklar getiren uygulamalara karşı gözleri kör,
kulakları sağır. Hatta din dersi için bile “Artık öğretmen göndermeyeceksin,
ben öğreteceğim.” diyor Avrupa ülkeleri. Bundan da bir sıkıntı duymuyor Değerli
Hükûmet. Avrupa’da insanlarımız karnını doyuramıyor,
iş bulamıyor. Burada da ayrımcılık almış başını gitmiş. Ya hiç kimsenin
istemediği işler ya da ücret farklılıklarını kabul edersen, yani ikinci sınıf
insan olmayı kabul edersen ne âlâ!
Vatandaşlarımızın kendi töre ve geleneklerini ve inançlarını
yaşamak, yaşatmak üzere kurdukları dernekler ve federasyonlar baskı altında.
Bölücülükle iş birliği yapmazsan, ülkeni ve milletini kötülemezsen hayat hakkın
yok. Başbakan bunları bilmiyor mu, görmüyor mu? Bal gibi biliyorlar ama
Avrupalı dostlarıyla ittifak etmek kendi vatandaşlarıyla ittifak etmeye göre Hükûmette kalabilmek açısından çok daha önemli. Avrupalı
dostları PKK terörü ile haşır neşir. Hükûmet Sözcüsü Sayın Çiçek de dert yanıyor “Destekliyorlar
mı desteklemiyorlar mı?” ya da “Kim destekliyor, kim desteklemiyor belli
değil.” Âdeta eline papatya almış “Seviyorlar, sevmiyorlar” diye…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Korkmaz, buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Âdeta eline papatya almış
“Seviyorlar, sevmiyorlar” diye fala bakıyor Sayın Bakan.
Sayın Bakan, 4 milyon Avrupa Türklüğü eğitimden sağlığa,
vizelerden çalışma hayatına kadar tüm sorunlarının çözümünde sizi ve Hükûmetinizi sınıfta bırakmıştır. Avrupa Türklüğünün
devasa, yıllanmış sorunlarından kaçıp, görmemezlikten gelen yaklaşımınız iflas
etmiştir. Kaçak güreşip, kıyı köşe meselelerle gündem oluşturmaya çalışan,
ancak hiçbir derde deva olmayan dış politikanız ayan beyan ortadadır. Ya bir an
önce esas meselelerle uğraşmanızı ya da aziz milletimizin daha fazla zamanını
almamanızı belirtiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 Sıra Sayılı tasarının “Geçici 5 inci”
maddesinin “en fazla on” ibaresinin “en fazla otuz” olarak değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Ayla
Akat Ata (Batman) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Ata, buyurun.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
önergemiz üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Dış politika konusunda çok şey söyleme şansımız oldu bugün ama dış
politikaya konu olan, esasında iç politikamızdaki açmazlar ve çıkmazlar
olduğunu da bir kez daha gördük burada. Esasında tartışılmaya değer çok konu
olduğunu, konuşulmaya değer çok konu olduğunu ama bunların kendi konu
başlıkları içerisinde tartışılmadığını da gördük.
Bu Parlamento çatısı altında “dış ilişkilerimizin teşkilat yasası”
adı altında değil, tam da bugün, burada, bu kürsüde ifade edilen her konu
başlığının bu Parlamento çatısı altında bir yasal düzenlemeye
kavuşturulabilmesi için bizler buluşabilmeliyiz ve tartışabilmeliyiz. Bunun
için, Meclisin bir tatil takvimine girmiş olmasını da biz çok da önemsemiyoruz,
tam da bugünlerde tatil yapmamamız gerektiğini düşünüyoruz ve Meclisin bir
bütün çalışarak bu yasaları, bu demokratikleşme yasalarını bir an önce
çıkarması gerektiğini düşünüyorum.
Kürsüye gelirken şu düşünceyle geldim: Sayın Bakanımız, özellikle
sınır komşularımızla ve… Sınırımızın öte tarafında, güneyde, evet Parlamento,
bir Irak Hükûmeti var ve bölgesel Kürt yönetimi var.
Bu konuda atmış olduğu çabaların, adımların ve gösterilen çabanın, bölgesel bir
güç olarak sınır komşularıyla tam bir ittifak hâlinde ve barış hukuku
içerisinde çaba göstermesini tabii ki çok önemsiyoruz ve her sınır komşusuna
olduğu gibi, bölgesel Kürt yönetimi temsilcilerine de davranılan şekli,
bürokratik işleyişi önemsediğimizi belirtmek istiyoruz. Ama,
burada, gerçekten bir eksiklik görüyoruz ki -geçen hafta bu kürsüden Sayın
Sırrı Sakık da ifade etti- o pratik temayüllerin ne
yazık ki bölgesel Kürt yönetimi için söz konusu olmadığını gördük. Bölgesel
Kürt yönetiminin bayrağının, ne yazık ki ülkemiz ziyareti sırasında Sayın
Barzani’nin, görüşme sırasında kullanılmadığını gördük. Bu, eğer Türkiye
Cumhuriyeti’nin Dışişleri Bakanı olarak Irak’a, bölgesel Kürt yönetimine
yapılan bir ziyaret sırasında olsaydı, biz tekrar bu kürsüden çıkar derdik ki
“Bu ülkenin Dışişleri Bakanı gitti ama orada Türkiye Cumhuriyeti’nin bayrağına
yer verilmedi.“ Bunu eleştirirdik ve olması gerektiğini söylerdik. Bugün de
aynı kasıtla, bu bürokratik ziyaret sırasında, bölgesel Kürt yönetiminin bayrağına
o ziyaret ve görüşme sırasında yer verilmemiş olmasını Sayın Bakanım
eleştiriyoruz.
Bir diğer husus: Evet, cumhuriyet… Osmanlıdan emanet almış
olduğumuz bir miras üzerine Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuş bulunmaktayız ve ne
yazık ki bizlerin değil ama atalarımızın çizmiş olduğu sınırlar dâhilinde,
sınırın tam da öte tarafında özellikle Mardin, Urfa, Şırnak ve Hakkâri’deki
vatandaşlarımızın akrabaları, amca çocukları, teyze çocukları, dayı çocukları,
bir kısmının kardeşi yaşıyor. Hükûmetiniz döneminde,
evet, sınır komşularımızla sınırdaki geçişlerin ve vizenin kaldırılması
noktasında önemli adımlar atıldı. Sayın Bakanım bu kürsüden paylaşsın, o
bölgede, Urfa’da, Mardin’de, Şırnak’ta ve Hakkâri’de yaşayan vatandaşların bu
vize noktasında yaşadığı bürokratik engellerin kaldırılması ve karşılıklı
imzalanan anlaşmalar sonrasında gelinen noktanın o bölge insanının, o
illerimizde yaşayan insanlarımızın günlük yaşamındaki etkisini anlatsın. O
kırılmanın, yıllardır yaşanan kırılmanın, yıllardır… Sınırlarını kendileri
çizmemişti ama sınırın bir öte tarafında kardeşleri, amcaları, dayıları,
teyzeleri bulunuyordu. Bu topraklarda bir bütün olarak yaşanıyordu ama
cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte kurulan, çizilen sınırlar dâhilinde ne yazık
ki birinci derecedeki yakınlar bu sınırların berisinde kaldı. Ve bugün, mesela İran Hükûmeti, o bölgede
yaşayan ve teyzelerinin çocukları, dayılarının çocukları, halalarının çocukları
ve kardeşleri Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan birçok aile için kimlik dahi
vermiyor Sayın Bakanım; onların ülke vatandaşı olduğunu kabul etmiyor, temel
insan haklarını tanımıyor, “Bir kimlik sahibi değilsiniz, okulunuz olamaz.”
vesaire diyor ve ”Bizim vatandaşımız değilsiniz.” diyor. Bu noktayla ele
alırsak, esasında Orta Doğu’da dört ülkenin sınırları içerisinde yaşayan
Kürtlerin yaşamış oldukları sorunun çözümünün de bir uluslararası boyutunun
olduğunu ve sınır komşularımızla bu çerçevede yürüteceğimiz diplomatik
temasların da en azından bu öngörü ve karşılıklılık ilkesi içerisinde olması
gerektiğini ifade ediyoruz.
Evet, İran’da idamlar yaşanıyor ve burada yaşayan, akrabaları
burada yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, bu idamlar karşısında sessiz
kalınmaması gerektiğini belirtiyor. Evet, İran’da yaşayan ve hâlâ okuma hakkı
olmayan, eğitim hakkı olmayan, İran vatandaşı değil Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı olduğu iddia edilen birçok vatandaş bu ülkeden atılacak diplomatik
adımları bekliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ata, konuşmanızı tamamlayınız.
AYLA AKAT ATA (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Biz, bu noktada, eğer bir yandan bölgesel barış, bölgesel güç
çözüm önerilerini üretebiliyorsak kendi ülkemiz vatandaşlarının da sorunlarını
birinci derecede görebilmeli ve bu sorunlar arasında bir ayırım yapmadan
çözümün adresini ve yolunu da bizzat danışarak, anlayarak, müzakere ederek
çözmek durumundayız.
Bu duygularla, saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
T.B.M.M Başkanlığına
524 Sıra Sayılı yasa tasarısının Geçici 5 maddesinin (5). fıkrasındaki “en fazla 10 merkez memuru” ifadesindeki 10
sayısının 20 olarak değiştirilmesini arz ederiz.
Muharrem
İnce (Yalova) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) –
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın İnce, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Grup Başkan Vekili Ayla Hanım’a, hiddetlenmeden, ters bir
laf etmeden, soyadıma yakışır bir şekilde, konuşmalarında mantık hatalarını
anlatmaya çalışacağım, partilerinin ve mantıklarının hatalarını.
Bir siyasi parti şunun için vardır: Ülkeyi yönetme iddiasındadır.
AKP’nin bir iddiası vardır, CHP’nin bir iddiası vardır, MHP’nin bir iddiası
vardır, sizin bir iddianız var.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Bize hatırlatmanıza gerek yok.
MUHARREM İNCE (Devamla) – “Ben muhatap değilim, başka biri
muhataptır.” Bir siyasi parti bunu diyemez, kendi kuruluş felsefesine karşı
çıkar. Yani AKP diyebilir mi: Ben muhatap değilim, Tabipler Odası muhataptır?
CHP diyebilir mi: Beni muhatap almayın, Makine Mühendisleri Odasını muhatap
alın? Birinci hatanız burada.
Az önce empati yaptım, beş buçuk yaşında
Kürtçe şarkı söylediğiniz için okulda dayak yemişsiniz; doğrudur, inanırım,
olmuştur. Bu ülkede 89’a kadar Arapça, Arnavutça, Boşnakça türkü söylemek
serbestti, Kürtçe yasaktı, doğru. Bu hatalar oldu bu ülkede. Bu hatalar
giderildi, daha da varsa gideririz, hiç sorun yok. Bu konuda ben çocuğuma
Karadeniz ve Rumeli tarafından gelmiş iki ailenin ortak bir çocuğu olarak
“Arda” ismini koyabiliyorsam, siz de “Zozan” ismini
koyun, hiç itirazım yok. Eksiklikler, yanlışlıklar oldu mu bu ülkede? Oldu.
Varsa gideririz ama biz silahtan söz ediyoruz, mayından, terörden.
Türkiye’de, dünyada, iki yüz ülke içerisinde, demokratik bir
ülkede silah kullanma yetkisi devlete aittir. “Taraflar silah bıraksın.” diye
bir mantık olamaz. Yani bugün terör olmasa Türkiye devleti silahını bırakacak
mı? Almanya bıraktı mı? Macaristan bıraktı mı? Amerika bıraktı mı? “Taraflar
silah bıraksın.” olmaz. Devlet silah bırakmaz. Devletin silahlı gücü vardır,
başka silahlı güç olamaz bir ülkede.
Şimdi, bir başkası, bakın “Haksızlığa uğradık biz, 12 Eylülden
sonra Diyarbakır Cezaevi’nde işkence yapıldı bu insanlara…” Doğru yapıldı.
Peki, Mamak’ta MHP’lilere yapılmadı mı?
AYLA AKAT ATA (Batman) – Yapıldı.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Peki, bu ülkede, Metris’te solculara,
devrimcilere yapılmadı mı?
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Yapıldı.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Yapıldı. Bu ülkede herkese kötülük
yapıldı. Bu ülkede darbeler oldu. Bu ülkede hapishanelerde -bugün CHP’de,
MHP’de, sizin partinizde- siyaset yapan insanlara işkence de oldu, kötü muamele
de oldu. Kin mi tutalım şimdi biz? Hesabını sormak için elimize silah alıp
jandarma bize kötülük yaptı diye şimdi gidip jandarmaya kurşun mu sıkalım? Bunu
mu yapalım? Demirel bu ülkede darbelerle indirildi, hiç kin tutmadı. Yani siz
kötü muamele gördüğünüzü söylüyorsunuz. Peki, Yalova’nın Elmalık köyünde -çok
iyi hatırlıyorum- 12 Eylül 1980’den on beş gün sonra tarladan gelirken yeni evli
bir çocuğun üzerinde nüfus cüzdanı yok diye on gün karakolda tutulduğunu
biliyorum.
Evet, sizin bölgelerinizde bir yoksulluk var, doğru. Peki, siz,
hiç Mersin’in köylerine çıktınız mı? Balıkesir’in, Kepsut’un
köylerine gittiniz mi? Ödemiş’in dağ köylerinde hayvanlar ile insanların aynı
çatı altında yaşadıklarını bilir misiniz?
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Biliriz.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Bu ülkede yoksulluk var. Bu ülkede,
Şırnak’ta da yoksulluk var.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Gittik, oralarda çalışıyorduk,
oralarda mevsimlik işçiydik.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Lütfen laf atmayınız, lütfen. Ben, o laf
atmanın daniskasını bilirim.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – “Bilmiyorsunuz.” diyorsun da…
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın İnce, lütfen…
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Hiç ince olmadı!
BAŞKAN – Lütfen arkadaşlar…
Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Bakın, bu ülkede yoksulluk var. Bu
ülkede fukaralık var, bu doğru. Bu, Yalova’da da var, Şırnak’ta da var,
Hakkâri’de de var, Edirne’de de var. Siz, hiç Karadeniz’in yüksek yerlerine
gittiniz mi? Oradaki yoksulluğu gördünüz mü? Bu ülkede bunlar var, doğrudur.
Şimdi, siz, bana, özellikle bunların yapılmış olduğunu
söyleyemezsiniz. Bakın, ben size şunu söylerim o zaman: Evet, Şırnak’ta,
Hakkâri’de, Diyarbakır’da büyük bir yoksulluk var, doğru. Peki, dolarların
havalarda uçuştuğu düğünler ne olacak? Gelinlerin taşıyamadığı altınlar ne
olacak? 30 bin dönüm arazisi olan 10 tane köy sahipleri kendilerini ezilmiş
insanların temsilcileri gibi gösterirse, bunlar ne olacak?
AYLA AKAT ATA (Batman) – Biz de ona karşıyız.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bizde arama onları.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Şimdi, biz, bu haksızlıkların tümüne
karşı çıkalım. Biz, bu ülkede…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın İnce, buyurun efendim.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Japonya’da 22 tane dolar milyarderi var,
Türkiye’de 28 tane dolar milyarderi var. Türkiye, gelir dağılımı bakımından
adaletsiz bir ülke.
Sizle her şeyi konuşmaya hazırım. Haksızlıkları, varsa -var,
doğru- konuşmaya hazırım ama bir şartla: “Silahlı kuvvetler devlete aittir,
devletten başka silah kullanan bütün gruplar terör örgütüdür. Bunlar
muhatabımız değildir.” diyeceksiniz.
Bakın, şimdi bir teklifte bulunacağım size.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Kim olarak bize teklifte
bulunacaksınız?
MUHARREM İNCE (Devamla) – Bölgesel Kürt yönetiminin bayrağından
söz ettiniz. Ben de size bir teklifte bulunacağım. Yakında millî maçlar
başlıyor. Hadi gelin, elimizde Türk Bayrağı’yla birlikte millî maçlara beraber
gidelim; hadi hep beraber, dördümüz birlikte gidelim, dört grup başkan vekili
birlikte gidelim, ondan sonra da Şırnak’a gidelim, hep birlikte Şırnak’a
gidelim. Ben empati yapmaya çalıştım, siz de empati
yaparsanız çok sevinirim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın İnce, lütfen…
MUHARREM İNCE (Devamla) – Zannetmeyin bu ülkede yalnızca size
haksızlıklar yapıldı, zannetmeyin bu ülkede yalnızca size işkence yapıldı.
Yani, herkes kendi yaşadıklarını bilir, herkes kendi yaşadığını bilir. Bu ülkede
yanlışlıklar oldu. Bu ülkede demokrasi buraya gelene kadar çok şey yaşandı, çok
büyük haksızlıklar da oldu, yanlışlıklar da oldu. Biz milletvekiliyiz, 72
milyonu temsil için buradayız biz. Bizim kin tutma, devletle hesaplaşma,
inatlaşma, terör gruplarına destek olma, onlarla aynı mantıkta olma hakkımız
yok. Orada yapılan ne haksızlık varsa ben sizinle birlikte Şırnak’a gelmeye,
orada basın açıklaması yapmaya varım, buna hazırım ama siz de benimle birlikte,
elinizde Türk Bayrağı’yla birlikte Türkiye Millî Takımının millî maçına
geleceksiniz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi…
HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı
istiyorum.
BAŞKAN – Önergeyi oylayacağım ama elektronik cihazla oylama
yapacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge
reddedilmiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Geçici madde 6 üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
524 sıra sayılı tasarının Geçici 6. maddesinin 1’inci fıkrasında
yer alan “…aynı unvanlı” kelimelerinin tasarı metninden çıkarılmasını arz
ederiz.
Ahmet Duran
Bulut Hüseyin
Yıldız Nevzat Korkmaz |
Balıkesir
Antalya Isparta |
Süleyman L. Yunusoğlu M. Akif Paksoy Mümin
İnan |
Trabzon Kahramanmaraş Niğde |
Osman
Çakır |
Samsun |
T.B.M.M. Başkanlığı’na
524 sıra sayılı yasa tasarısının Geçici 6. maddesinin madde
metninden çıkartılmasını arz ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Mehmet Ali Susam Şevket Köse |
Malatya
İzmir Adıyaman |
Rasim
Çakır Tansel Barış |
Edirne Kırklareli |
TBMM Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı tasarının “Geçici Madde 6”nın
tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hasip Kaplan Ayla
Akat Ata Hamit
Geylani |
Şırnak
Batman Hakkâri |
Pervin
Buldan M. Nezir
Karabaş Sebahat Tuncel |
Iğdır
Bitlis İstanbul |
BAŞKAN – Son okunan iki önerge aynı mahiyette olduğu için onları
birlikte işleme alacağım.
Sayın Komisyon önergelere katılıyor musunuz?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Ata siz mi konuşuyorsunuz?
Buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
önerge üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakanımıza teşekkür ediyorum, hiç konuşulmayan şeyler belki
bu dille konuşulmaya başlandı Bakanlığınızla ilgili teşkilat yasası gündeminde.
Sayın İnce’ye de bu kürsüden ilk defa CHP’den duymuş
olduğumuz sözler, uzlaşmacı tavır dolayısıyla da teşekkür ediyorum ama
ifadesini “İnce ince kullanacağım.” dedi ama o
daniska kısmının siyasetin erkek egemen diliyle ilgili olduğunu ve belki
Parlamentodaki kadın milletvekili sayısı artarsa bu erkek egemen dilden de
Parlamentonun kurtulacağı düşüncesi ve inancını taşıyorum.
Birincisi muhataplık konusu.
Değerli milletvekilleri, bugün bu kürsüden yaptığımız tüm
konuşmalarda Türkiye’de demokratikleşmeyle ilgili yasaların çıkarılması,
Türkiye’nin en acil çözüm bekleyen sorunu olan Kürt sorununun demokratik,
barışçıl çözümü için bir misyon üstlendiğimizi ve
bunun çözümü için atılacak her adımda bu Parlamentoda halkın göndermiş olduğu
milletvekilleri olarak muhatap olduğumuzu, partimizin de bedel ödeye ödeye, 7 defa kapatılarak hâlâ siyasetin içinde olduğu
gerçeğiyle hareket ettik, muhatabız, çözümün temel muhatabı biziz. Bu
Parlamento çatısı altındayız ve çözüm için yapılacak her tartışmada halkımızın
değerlerini savunmaya, Türkiye halklarının değerlerini savunmaya, Türkiye
halklarının barışını savunmaya da muktediriz çok şükür,
Diğer bir boyut: Evet, muhataplık konusunda biz, silah -az önce
belki en büyük tepkimiz onaydı- bırakma hususunda bizim bir muhataplığımız söz
konusu değildir. Türkiye sınırları içerisinde silahlı Kürt muhalefeti yapan bir
örgüt vardır ve bu örgütün silah bırakabilmesi için -kapalı oturumda da
tartışabiliriz- bir güvence gerekir. Bunun koşullarını yaratalım. Örgütü orada
bitirme değil, dağdan nasıl indirebiliriz? Bu örgütü oluşturanlar, örgüte
çıkanlar bu ülkenin evlatları, bu ülkenin vatandaşları, bu ülkenin çocukları.
Bunlar dağa çıktılarsa çözüm nedir? Dağdan indirmek. O zaman, dağdan indirme
mantığıyla tartışacağız, niye dağa çıktıklarını tartışacağız, dağdan nasıl
indirmemiz gerektiğini tartışacağız.
Muhataplık konusunda, eğer silah elinde olan biz olsaydık bu
kürsüde oturamazdık. Eğer silah elinde olanlarla bu süreci bitirip dağdan
inmelerini sağlayacaksak -Dışişleri Bakanımız burada, belki Hükûmette
en çok sorumluluk yüklenecek bakanlarınızdan birisi olacak- bu süreci de
tartışabiliriz. Türkiye dünyadaki tek çok uluslu devlet değil, kendi sınırları
içerisinde bir çatışma yaşayan tek ülke değil. Bu sorunu yaşayan ülkeler var,
çözümü nasıl buldukları bellidir ama biz Türkiye'nin modelini yaratabiliriz.
Diğer bir boyutu: E, biz kimseye “Ateşkes” ya da “Devlet
silahlarını bıraksın.” demiyoruz. Her ülkenin bir savunma gücü vardır, Türk
Silahlı Kuvvetleri de vardır. Biz bu kürsüden yaptığımız tüm konuşmalarda “Türk
Silahlı Kuvvetleri adına görev üstlenen komutanlar siyaset yapmasın.” diyoruz,
“Silah bıraksın.” demiyoruz ama şunu talep ettik ilk gün de: “Eğer bir çözüm
olacaksa silahlar susmalı. Operasyonlara ara verilebilir, operasyonlar
yapılmayabilir, bir daha operasyon yapma ihtiyacı doğmayabilir ve bu arada PKK
eylemsizlik kararı alabilir.” Bunu ilk gün de söyledik, bugün de söylüyoruz.
Eğer konuşacaksa siyasetçiler konuşacak, çözümü tartışacaksa öncelikle
operasyonların durması, silahların susması, PKK’nin
eylemsizlik kararı alması, çatışmaların olmaması ve gerçekleşmemesi lazım.
Diğer bir boyut: Evet, Mamak’ta, Metris’te… Bizim yakınlarımız da
Mamak’ta, Metris’te işkence gördü. Diyarbakır (E) tipi cezaevinde de gördü,
Mamak’ta, Metris’te de gördü. Bizim yakınlarımız da var bunların içinde ama
sadece Mamak’la, Metris’i yaşayan ve bunun arkasından PKK’yi
doğuran bir süreci yaşamıyoruz ki yirmi dokuz tane Kürt isyanından ve son
isyanın otuz yıllık bir sürecinden bahsediyoruz. Geçen hafta Batman’daydık.
Yirmi yaşındaki bir gerillanın cenazesi de vardı. Evet, “Türkiye halklarının
hassasiyeti.” dersiniz, yirmi yaşındakinin de yirmi yıldır dağda olanın da
cenazesi geldi. İkisi de PKK’liydi, biri yirmi yıldır
dağda, birisi yirmi yaşında.
Demek ki biz başarısız olmuşuz, demek ki biz bu sorunu
çözememişiz. Bu sürece böyle yaklaşmak lazım. (E) tipi
cezaevinde yaşanan, Dersim’den, Ağrı’dan, Zilan’dan sonra otuz yıllık savaş sürecini doğuran,
başlatan, PKK’yi inşa eden süreçtir. Bunu tartışalım.
Araştırma önergemizi bugün verdik “Kürt sorunu nereden doğmuştur,
cumhuriyet tarihi boyunca niye vardır?” diye tüm siyasi partilerimize çağırımız
var, gelin tartışalım, bulalım, “Nereden çıktı bu sorun? Niye var? Niye
Türkiye'nin cumhuriyet tarihi boyunca var oldu? Niye otuz yılına mal oldu?”
diye bir soralım.
Ekonomik zayıflık… Evet, biz zengin olduğumuzu söylemiyoruz. Bu,
partimizin felsefesinde de ağaya, beye, feodale karşı da bir mücadele var.
Bölgede sadece devletin etkisi yok. Devlet yıllarca…
Benim ilçem Diyarbakır’ın Eğil ilçesi Osmanlı döneminde
beylerbeyliği verilmiş, bugün Diyarbakır’ın en geri kalmış ilçesi. Niye? Bir
bey var başında, devlet adına ona tahakküm etmiş, devlet adına ezmiş, devlet
adına sömürmüş, bunu yapmış. O zaman biz mücadelemizin temelinde, zaten, o
ağalara, beylere, köylüyü sömüren, vatandaşı sömüren güçlere karşı da…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ata, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
AYLA AKAT ATA (Devamla) – …mücadeleyi koyduk. Onu aşiret
reislerine soralım Parlamentomuzda bulunan.
Diğer bir boyutu: Kin tutma hakkımız yok. Az önce bu kürsüden
söyledim, çok şey yaşadık, asit kuyularına da atıldık, faili meçhule de gittik,
ama biz hâlâ bu koltuklardayız ve eşit, özgür birlikteliği ve özgür yaşamı
savunuyoruz. Bunun için buradayız, bunu tartışmaya da hazırız, kimsenin kin
tuttuğu yok.
Son olarak, tabii ki, hani, bilmiyorum, hiç millî maça
gitmediğimizi, seyretmediğimizi düşündünüz herhâlde Sayın İnce. Bu konuda sizi…
Hani, bilgisizlik en büyük sorunumuz zaten. Millî maçları da takip ediyoruz.
Benim dünya kupasında favori, tuttuğum İspanya. İspanya’da, nasıl, o millî
maçta millî kimlik içerisinde Katalanlar ve Basklar temsil ediliyorsa, biz de
aynen o duygularla bu millî kültürün içerisinde olabilme ihtiyacını da
duyuyoruz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak. Türkiyelilik üst kimliğiyle bu
sürecin içinde olmaya da hazırız. Türkiye ulusunun bir parçasıyız.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım, çok kısa bir açıklama
yapmama izin verir misiniz?
BAŞKAN – Buyurun Sayın İnce.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
10.- Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin, Türkiye’de yalnızca Ayla Akat Aka’nın
partisinin kapatılmadığına, CHP’nin de 2 defa kapatıldığına ve akan kanın
durmasını kendilerinin de istediğine ancak “Operasyonlar dursun.” mantığını
kabul etmediklerine ilişkin açıklaması
MUHARREM İNCE (Yalova) – Birincisi: Efendim, Türkiye’de yalnızca
Sayın Başkanın partisi kapatılmadı. Bu ülkeyi kuran bir parti olarak Cumhuriyet
Halk Partisi de 2 defa kapatıldı ve mallarına el kondu. Yine bir başkası…
MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Bu ülkeyi bir parti kurmadı, millet
kurdu.
BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen… Ne oluyor yani? Bir şeyden
bahsediyor. Arkadaşlar, söylenen sözde bir yanlışlık yok ki. “Kapatıldı” diyor,
tamam, siz de bunu yaşadınız. Neye itiraz ediyorsunuz, onu anlamadım.
Evet, buyurun.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Yine, ben konuşurken bütün gruplar
dinliyordu, fakat bir Sayın Milletvekili sürekli olarak bana laf attığı için
kendisini uyardım. Dedim ki: “Bana laf atma. Ben o laf atmanın daniskasını
bilirim.” diye. Yani bu ülkede Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı yapmış kişiler bu
sözcüğü çok kullanıyor. Mesela “Ben çevrecinin, daniskasıyım.” diyenler var.
Bunlar kötü sözcük kullanmaz diye ben de kullandım. Eğer bunlar kötü
kullanmışsa, ben, alınganlık gösterildiyse bunu düzelteyim.
Bir diğeri, yirmi yaşındaki çocuk da, yirmi yıldır dağda olanın da
birlikte olduğunu söyledi Sayın Akat. Ona şunu
söylemek istiyorum ben de: Evet, doğrudur; bu ülkeden ilk şehit olanlar 64
doğumludur, 84 yılında oldu. Ben 64 doğumluyum, benim yaşıtlarımdı onlar. Şimdi
benim çocuğumdan küçük olanlar şehit oluyor. Ben bunun durmasını istiyorum. Ama
şöyle bir mantık yok: Operasyonlar dursun! Karakolları daha rahat bombalasınlar
diye mi dursun? Nasıl duracak operasyonlar?
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Ne alaka yani, ne ilgisi var?
MUHARREM İNCE (Yalova) – Karakollar taranmayacak önce, önce bunu
söyleyecek.
Bunları belirtmek istiyorum.
Saygılar sunarım.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, siyaset konuşsun diye
silahlar sussun diyoruz.
BAŞKAN – Arkadaşlar, tamam, hassasiyet bir noktada olsun. Tabii ki
şunu da ifade etmek istiyorum: Herhangi bir yerde masum insanların bomba
koyarak şehirlerde patlatıldığı, otobüslerde çocukların yandığı bir ortam
içerisinde hepimize düşen görev, bir taraftaki işleri kınarken onları da açık
yüreklilikle kınamaktır, telin etmektir. Oradaki çocuğun otobüs içinde seyahat
ederken ne günahı vardı? Yandı, gitti. Filan yerdeki insanlara… Bir aczi ifade
ederken, dediğiniz doğru, yani zulmün -Muharrem Bey’in de, diğerinin de-
hepsini birlikte kınayalım. Bu memlekette yapılan her türlü haksızlığa hep
beraber karşı çıkalım. İnşallah onlara hep beraber geliriz, inşallah ortak bir
çözüm buluruz.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, orada duyduğumuz üzüntüyü
Genel Başkanımız grup toplantısında ifade etti. Sanki bunu onaylamışız gibi:
doğru değil Sayın Başkan. Onaylamadığımızı, grup toplantısında Grup Başkanımız
bu konudaki duygularını kamuoyuyla paylaştı.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
4.- Dışişleri Bakanlığının Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/892) (S.
Sayısı: 524) (Devam)
BAŞKAN – Sayın İnce, Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve arkadaşlarının bir önergesi vardı. Gerekçeyi
mi okutayım?
MUHARREM İNCE (Yalova) – Evet.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bakanlık teşkilatının yeniden yapılanması açısından.
BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
524 sıra sayılı tasarının Geçici 6. maddesinin 1’inci fıkrasında
yer alan “…aynı unvanlı” kelimelerinin tasarı metninden çıkarılmasını arz
ederiz.
Ahmet
Duran Bulut (Balıkesir) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Çakır, buyurun.
OSMAN ÇAKIR (Samsun) – Sayın Başkan, değerli üyeler; 524 sayılı
Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun üzerinde söz almış
bulunuyorum, geçici 6’ncı madde üzerinde.
Ben burada Avrupa Birliğiyle ilgili ilişkilerimizin elli
yıllık serüvenini değerlendirecek değilim, ancak geldiğimiz noktada, Avrupa
Birliğiyle ilgili üyelik müzakereleri sonucunun fevkalade sıkıntılı bir süreçte
yürüdüğünü ve bu konuda gerek Avrupa Parlamentosunda alınan kararların gerek
Avrupa Birliği organlarında görüşmelerin ve bu arada her yıl yazılan Türkiye
raporunun Türkiye hakkındaki çok olumsuz kanaatleri bir daha vurgulamak
istiyorum.
1999 yılında 57’nci Hükûmet döneminde
Helsinki Zirvesi’nde adaylık statüsü kazanan Türkiye 3 Ekim 2005’te başlayan
müzakere sürecinde maalesef sadece 1 faslı açıp kapatabilmiş, diğer bir fasıl
açılmasına rağmen, kapanan fasıl sadece 1 tanedir. Bunun yanında, Avrupa
Birliğinin temel belgelerinde bir taraftan Türkiye AB tam üyelik sürecinden
dışlanırken, diğer taraftan ülkemizi Avrupa yapılarına sıkıca bağlamayı ve özel
bir statüyü öngören bir müktesebatı hukuki bir zemin olarak yürütmeye koymaya
çalışmaktadır. Bugüne kadar yapılan çalışmalarda, 2006’dan bu yana 8 fasıl dondurulmuştur.
AB Ankara Anlaşması’na dayalı Ek Protokol’ü tam olarak uygulamaya koymadığımızı
belirterek toplam 8 fasılda müzakerelerin açılmamasını ve hiçbir faslın geçici
olarak da kapatılmamasını öngörmüştür. Böylece 8 fasıl askıya alınmış, 5 fasıl
Kıbrıs’tan dolayı yine bloke edilmiş, birçok fasıl da Avrupa Konseyinde
beklemektedir.
Şimdi, AB’ye tam üyelik konusundaki ibareler bütün Avrupa Birliği
hukuki müktesebatından silinmeye, kaldırılmaya çalışılmaktadır. Hele 14 Aralık
2007 liderler zirvesinden sonra yayınlanan bildirgede de bu “tam üyelik”
kelimesi çıkarılmış, her türlü AB belgesinde de bu ifadelerden kaçınılmaktadır.
AB için şimdi gerçek bir amaç Türkiye’yi yapay sorunlarla bunaltmak, köprülerin
atılacağı bir gerilim yaratmadan en uygun ortamda bize özel bir statüyü kabul
ettirmek ve Türkiye’yi de buna razı etmektir.
Şimdi, artık şu soruyu cevaplamanın zamanı gelmiş geçmektedir:
Türkiye acaba Kopenhag ve Maastricht Kriterlerini tam
olarak, eksiksiz olarak yerine getirse bile diğer aday ülkeler gibi Avrupa
Birliğine üye olabilecek midir? Bizim kanaatimiz böyle değildir. Bu sorunun
cevabı maalesef “hayır”dır çünkü Avrupa Parlamentosu gerek AB yetkilileri bile,
bu sorunun cevabını gidip kendilerine sorduğumuzda cevap verememektedir,
Türkiye’nin katedeceği epey yol, geçecek epey zaman
olacağından bahsetmektedirler. Türkiye için hiçbir şey belli değildir. Hatta
olması gerekenler bile yapılmamıştır. Ortada da iyi niyet, yani samimiyet
yoktur. Sayın Başbakanımız da herhâlde üyelikten umudunu kesmiş olacak ki,
sürekli olarak “Biz de Kopenhag Kriterlerini Ankara kriterleri
veya Maastricht Kriterlerini de İstanbul kriterleri
yapar yolumuza devam ederiz.” diyor. Ancak Sayın Başbakana bir de bakanlara
bakmasını tavsiye ediyorum. Eğer bakanları izlediğimizde acaba ülkemizin bir
Avrupa Birliği üyesi olması için gereken şartlara ne derece ülkemizi
hazırlamaktadır? Avrupa Birliği konusunda hangi kriterlerin
Bakanlık çalışmalarında esas alınması gerektiğini inceledikleri zaman ve
yapılması gerekenlerde bakanlıkları olarak ne kadar yol aldıklarını eğer
inceledikleri zaman, maalesef ortada bir şey olmadığını onlar da görecektir.
Şimdi, ben Türkiye’de yaşayan bir vatandaş olarak
değerlendirdiğimde “3 Kasım 2002’den bu yana geçen sekiz yıllık süreçte, acaba
ülkem Avrupa Birliği üyesi bir ülke olmaya, yaşadığım günlük hayatta,
algıladığım her türlü sorunda, karşılaştığım problemlerde, yaklaşımlarda ne
kadar yaşadım, ne kadar buna yaklaştım?” diye değerlendirdiğimde maalesef
kocaman bir sıfırdan başka bir şey görmüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Hocam.
OSMAN ÇAKIR (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
zaten gidişat kendisini ortaya koymakta. Avrupa Birliği Genel Sekreterliği diye
bir kurumumuz var. Bir sınav açıyor, kendisine eleman alacak ve 300 tane eleman
için yaptığı sınav, içerisinde haksızlıklar, yolsuzluklar olduğu için mahkeme
tarafından iptal ediliyor. İşte, Avrupa Birliği kriterlerine
ne kadar yaklaştığımız. Avrupa Birliği Genel Sekreterinin kendisine eleman
alımında bile yaptığı sınavdaki yolsuzluklar çok açık bir şekilde tabloyu
ortaya koyuyor. Mahkeme kararıyla iptal ediyor. Eğer bu ölçülere dahi uyamayan
bir Avrupa Birliği Genel Sekreterliği ve Avrupa Birliğinden, müzakerelerden
sorumlu Bakan bunu gerçekleştiremiyorsa hemen istifa etmelidir, önce kriterlere de kendi kurumunun bir an önce uymasını
sağlamalıdır.
Hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
26’ncı madde üzerinde üç adet önerge vardır, önergeleri
okutuyorum:
TBMM Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasanın 26. md.’nde geçen “30 gün” ibaresinin “45 gün” olarak
değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
Ayla Akat Ata Sebahat
Tuncel Pervin
Buldan |
Batman
İstanbul Iğdır |
M.
Nezir Karabaş Nuri Yaman |
Bitlis Muş |
T. B. M. M. Başkanlığı’na
524 sıra sayılı yasa tasarısının 26. maddesindeki (30) günlük
sürenin 60 gün olarak değiştirilmesini arz ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Mehmet Ali Susam Şevket
Köse |
Malatya İzmir Adıyaman
|
Tansel
Barış Rasim Çakır |
Kırklareli Edirne
|
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 26.
maddesinde yer alan “otuz gün” ibaresinin “doksan gün” olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Mümin
İnan Oktay
Vural Nevzat
Korkmaz |
Niğde
İzmir Isparta |
Ertuğrul Kumcuoğlu Süleyman L. Yunusoğlu M. Akif Paksoy |
Aydın Trabzon Kahramanmaraş |
OKTAY VURAL (İzmir) – Önergeyi çektik biz.
BAŞKAN – Evet, önerge işlemden kaldırılmıştır.
Diğer önergeyi okutuyorum:
T. B. M. M. Başkanlığı’na
524 sıra sayılı yasa tasarısının 26. maddesindeki (30) günlük
sürenin 60 gün olarak değiştirilmesini arz ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Barış…
Sayın İnce, kim konuşacak arkadaşlardan veya gerekçeyi mi
okutayım?
MUHARREM İNCE (Yalova) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Hazırlık aşamasının daha verimliliği açısından.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasanın 26. md.’nde geçen “30 gün” ibaresinin “45 gün” olarak
değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
Ayla
Akat Ata (Batman) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Tuncel, buyurun.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
gecenin bu saatinde ülkemizin dış politikasını tartışıyoruz. Sayın Bakanın da
bu arada işi varmış. Tabii, o açıdan çok uzatmadan görüşlerimi kısaca ifade
edeceğim.
Şimdi, tabii, buradan dış politika vesilesiyle Türkiye'nin temel
sorunu olan Kürt sorununu tartışıyor olmanın ben önemli olduğunu düşünüyorum.
Ama burada biz küçük bir grup olabiliriz, burada kimsenin, bir siyasi partinin
ne yapacağını söylemesi çok ince bir davranış değil yani ağabeylik yapmasını da
ya da ablalık yapmasını da beklemiyoruz. Sonuçta herkes kendi politikaları
çerçevesinde burada bunları tartışıyor. Bu önemli bir nokta diye düşünüyorum.
Sanırım en incelik de birbirine tahammül edebilmek açısından olabilir.
Diğerleri… Burada tabii ki sorunlara ilişkin görüşlerimizi ifade edeceğiz.
Diğer memnuniyet duyduğum bir konu, Türkiye'nin, özellikle Orta
Doğu ve dünya açısından dış politikasını barış üzerine kuran bir ülkenin, kendi
iç meselesini, iç barışını sağlayamamasını bu kürsüde konuşuyor olması. Dikkat
ederseniz, bugün dış ilişkileri konuştuğumuzda başından beri Orta Doğu’yu ve
ülkenin otuz yıldır yaşadığı sorunu yani Kürt sorununu tartışıyoruz. Bu da
önemli bir gelişme.
Buradan şöyle bir şey açığa çıkıyor: Belki bu vesileyle bütün
siyasi partilerin temsilcilerinin içerisinde olacağı -biraz önce Ayla Hanım’ın
da ifade ettiği- herkesin bu konuyu tartışacağı, kendi bakış açısını
ortaklaştıracağı, acıları ortaklaştıracağı ama aynı zamanda çözümleri
ortaklaştıracağı bir platform oluşturulabilir. Artık bunun zamanının geldiği de
ortaya çıkmış oluyor. Biz bölgesel Kürt yönetiminin durumunu burada değerlendirerek
ya da Orta Doğu’da ya da dünyada, Avrupa Birliği politikasında, ABD ile
ilişkilerimizde, İsrail’le ilişkilerimizde PKK’yi bir
koz olarak kullanmaktan ya da sürekli onun üzerinden bir tartışma yürütmekten
artık vazgeçmemiz gerektiğini düşünüyoruz.
Bakın, Filistin-İsrail meselesinde Filistin halkının yanında
olduğumuzu ifade ettik ama İsrail’in OECD üyeliğini onayladık. Son yaşananlarda
İsrail hâlâ bildiğini okuyor, biz hâlâ barış politikasını ifade ediyoruz. Biz
bölgede, bölgesel yönetimle ilişkilerimizi geliştirmek istediğimizi, Nabucco Projesi, Güney Akım Projesi açısından, Orta Doğu
ilişkileri açısından önemli olduğunu, oradan barış politikaları söyleyeceğimizi
söylüyoruz ama iç politikada Kürt sorununun çözümsüzlüğü ne yazık ki buralara
da yansıyor. Bunları da bir şekilde ortadan kaldırmak için yapılması gereken
şey iç barışımızı sağlayabilmek.
Bu ülkede herkesin farklı çözüm noktaları olabilir ama bu bir
gerçeği ortadan kaldırmaz. Bu ülkede bir savaş var, bir çatışma var. Bu
çatışmalı ortamı, gelen cenazelerin bir daha gelmemesi konusunda ne
yapabileceğimizi -biraz önce Ayla Hanım da görüşlerimizi sundu,
tekrarlamayacağım- tartışabilmemiz gerekiyor. Yoksa bunun üzerinden çok
politika yapabiliriz. Herkes kendi bulduğu noktadan ajitatif
konuşmalar yapabilir ama o gençlerin ölmemesi konusunda, ne yapabileceğimiz
konusunda sanırım hepimizin sorumluluğu var. “Gerilla” kelimesine kızıyoruz,
asker şeyine kızıyoruz. Oysa onlar bu ülkenin yoksul emekçi çocukları. Biraz
önce söylendi: “Yoksulluk sadece Doğu, Güneydoğu Anadolu’nun sorunu değil.”
denildi. Evet, yoksulluk sadece Kürt coğrafyasının sorunu değil, Karadeniz de
bir o kadar yoksul. Bu ülkede işsizlik bu ülkenin temel sorunu, bunu kimse
inkâr etmiyor ama orada başka bir durum var. Bu durumu ortadan kaldırmadan siz
çözüm geliştiremiyorsunuz ne yazık ki.
Sayın milletvekilleri, bir kez daha şunu ifade etmek istiyorum:
Evet, biz dış politikada, gerçekten, Türkiye’nin jeopolitik, stratejik konumunu
da göz önüne alarak daha ileri bir noktada olabilmesini sağlayabiliriz, bu
mümkün. Bu açıdan barış, Orta Doğu’da barış esprisi önemli, herkesle iyi ilişki
esprisi önemli. Ancak herkesle iyi ilişki ve barışı önce kendi coğrafyamızda
gerçekleştirmek durumundayız ve bu meseleyi dış politikanın malzemesi hâline
getirmememiz gerekiyor. Uluslararası bir sorundur, evet, biz kendimiz
çözebiliriz. Bu sorunu çözemezsek, her defasında, bir şekilde Türkiye bu konuda
taviz vermek durumunda kalacak. İsrail’e taviz verecek, ABD’ye taviz verecek,
Avrupa Birliğine taviz verecek. Bakın, dış politikamızda ABD’yle görüşmelerin
bütün ana eksenini bu oluşturuyor, İsrail’le ilişkilerin ana eksenini Kürt
sorunu oluşturuyor, işte bölgesel Kürt yönetimiyle ana eksenini bu oluşturuyor.
Bütün ilişkilerin temelinde Kürt sorunu var. O zaman, biz neden uluslararası
güçlerle bunu tartışacağımıza, bu Parlamentoda, AKP, CHP, MHP, Barış ve
Demokrasi Partisinin içerisinde olduğu bir grupla bunu tartışamıyoruz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Tuncel, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) – Bitiriyorum.
Gidip Amerika’yla tartışıyoruz, İsrail’le tartışıyoruz, Avrupa
Birliğiyle tartışıyoruz, neden kendi içimizde tartışmıyoruz? Bunu da bir
düşünelim. Bu sorun artık çözülmek durumundadır. Bu sorun, doğudan batıya,
kuzeyden güneye artık bu ülkede insanları isyan ettiren bir noktadadır ve
siyasetçilerin irade göstermesi gerekiyor. Biz kendi cephemizden bu iradeyi
göstermeye hazırız. Bu sorunu tartışmak ve çözüm konusunda bunu her defasında
ifade ettik, bir kez daha ifade ediyorum.
Hepinize iyi geceler diliyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
27’nci madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 27’nci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ederiz.
Mustafa
Enöz Oktay Vural Hasan
Çalış |
Manisa
İzmir Karaman |
Necati
Özensoy Şenol
Bal |
Bursa İzmir |
Madde 27- Bu Kanun hükümlerini Dışişleri Bakanı yürütür.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Vural, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili
arkadaşlarım; tabii Sayın Bakanın aslında… Geçen hafta AKP Grubunun “İvedilikle
görüşelim, Sayın Bakanın programları var.” diye bir an önce görüşme talebiyle
ön sıraya aldığımız, geçen haftadan bu yana görüştüğümüz bu tasarının son
görüşmelerine gelmiş bulunmaktayız. Her şeyden önce Sayın Bakanın kendilerinin
hazırladığı bu teşkilat kanunuyla ilgili kanun tasarısı sırasında burada
bulunmak istemesini çok doğru bulduğumu ifade etmek istiyorum. Tabii, Sayın
Bakanın her şeyden önce dış politikanın milletin politikası olduğunu bilerek
İran’la olsun, Ermenistan’la olsun, nereyle ilgili olursa olsun öncelikle
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna gelip bilgi vermesini esas kabul
etmesini de, bundan sonra gözetmesini de bekliyoruz. Milletin politikası olur.
Sizin kendinizin hayalleri olabilir, kariyerinizde yazdıklarınız olabilir ama
gerçekten milletlerin ülküleri vardır, devletlerin çıkarları, hedefleri,
menfaatleri vardır, dolayısıyla burasının, Dışişleri Bakanlığının ben merkezli
bir bakanlık olması kabul edilemez. Siz bir milletin ve devletin politikasını
tatbik edersiniz. Elbette sayın bakanların buna katkı sağlaması doğrudur. Yani
hayallerden bahsetti, ben de bir an için dedim ki: Sayın Davutoğlu
belki de Dışişleri Bakanlığının ismini de “düş işleri bakanlığı” olarak
değiştirmeyi de teklif edecektir. Ama biraz önce söylediğim gibi, reel manada
uygulanan dış politikanın millî çıkarlarımız ve hedeflerimiz doğrultusunda
amaca ulaşıp ulaşmadığına göre bir değerlendirme yapmamız lazım. Ve burada,
geldiğiniz zaman elbette çeşitli vesilelerle çıktınız, özellikle medeniyetle
ilgili görüş ve düşüncelerinizi ifade ettiniz ve şunları kullandınız: “Bizim
medeniyetimiz vardı.” Hayır, bizim medeniyetimiz var.
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) –
Vardır.
OKTAY VURAL (Devamla) – Di’li geçmiş
değil, bu milletin medeniyeti var. “Tarih yazmış bir milletin medeniyeti vardı,
bundan sonra çıkartacağız.” diyerek, ben merkezli, meseleye bakarsanız
stratejik derinlik bir bakıma kibirli benliğe dönüşebilir.
Bakın, Sayın Başbakanın başdanışmanlığını yapmış Mehmet Akif Beki
diyor ki: “Dışişleri Bakanının diplomatik zafer hırsı üzerine konuşmanın vakti
geldi. El attığı her işi illa büyük bir başarı hikâyesine
çevirmek zorunda. Manşet atar gibi takdim ediyor dosyalarını, her
vesileyi zorluyor, her fotoğrafta boy gösterme ihtiyacı hissediyor –ben buna
parantez içinde bir de mütebessim bir suratla diye ifade etmek istiyorum-
sonuç, gösteri odaklı bir dış politika.”
Şimdi, buraya gelip... Bu Parlamento, bu milletin değerlerini
temsil eden milletvekillerinden müteşekkildir. Buraya gelip, bizlere medeniyet
dersi verme ve millete böyle tepeden bakan, milletvekillerine tepeden bakan
elitçi bir yaklaşımla bu milletvekillerine bakmanızı doğru bulmuyorum. Ben bu
medeniyetin köküne, derinliklerine kadar bu Mecliste temsil edildiğine
inanıyorum. Dolayısıyla bu medeniyet anlayışımıza sahip olmadığımıza ilişkin
bir değerlendirmeyi doğru bulmuyorum.
Sizin merkez-çevre ilişkisi kapsamında söyledikleriniz,
aslında, gerçekten toplumsal merkez ile siyasal merkez arasındaki sıkıntılar,
elit yaklaşımların Batıcı ve Batılı gibi olmak uğruna Türkiye'nin millî
menfaatlerini ve kimliğini göz ardı eden yaklaşımları karşısında o elit kesime
söylerken bugün o elit kesimin yerine oturan yeni elitçiler yine bu milletin
kimliğini, birliğini ve bütünlüğünü, cumhuriyetle yaptığı kazanımlarını
küreselleşme uğruna feda etmek durumuna gelebiliyor. Yine iş birliği başladı, yine iş birliği başladı.
Bugün eğer Sayın Başbakan İspanya’da 18 Ekim 2003’te
konuşuyor da Frigya Uygarlığı ile Helenizm’in
Anadolu’da buluştuğunu ifade edip “Biz böyle ortak medeniyetler oluşturduk,
sonra din, kültür gibi suni bölünmeler çıktı.” diyerek benim medeniyet
anlayışımı yok sayıyorsa, bugün bunu ifade edenlerin benim medeniyet anlayışımı
yok sayan küresel projeleri nasıl gerçekleştirmek istediklerini de, maskelerini
biz ortaya koymak durumundayız. Bir Büyük Orta
Doğu Projesi benim hayalim değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Vural, buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.
OKTAY VURAL (Devamla) – Bir Büyük Orta Doğu Projesi eş başkanlığı
benim hayal ettiğim ve umduğum başbakanın görevi değil. Nasıl
bağdaştırıyorsunuz, onların hayallerini Türkiye'nin hayalleriymiş gibi
koymanıza… Ve bugün geldiğimiz bu noktada Sayın Başbakanın 24 Ocak 2004’te Davos’ta dediği gibi “Kimlik değişiminde milletimizin bir
tereddüdü yoktur.” derken bugün sizin eleştirdiğiniz medeniyet anlayışını yok
sayan bir yaklaşımı Başbakan ifade etmiş olmuyor mu ya da “Küreselleşmenin
oluşturduğu tek bir medeniyet anlayışını kabul etmek lazım, onunla rekabet etmemek
gerekir. Onun için de üst değerler hâline dönüşmemek lazım, bizim için alt
değer olmamız gerekir.” diyen Sayın Başbakan değil mi? “Bizim için de mahallî
kültür İslam’dır.” diyen bakanlar bugün Bakanlar Kurulu sırasında oturmuyor mu?
Evet, bugün maalesef bu medeniyet anlayışımızı yok sayan yeni
küresel taşeronluğa sunulmuş ve bu medeniyeti temsil ediyorlarmış gibi görünüp…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Vural, tamamlayınız lütfen konuşmanızı.
OKTAY VURAL (Devamla) – …aslında küresel düzenin, oyun
kurucuların, hegemonik güçlerin istek ve arzularını
bu coğrafyada yerine getirmek isteyen taşeronlara karşı da bu milletin
vekillerinin de dimdik ayakta durması gerekmektedir.
Hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, ikinci bölüm üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Tasarının tümünün oylamasından önce oyunun rengini belirtmek
üzere, aleyhte Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç.
Buyurun Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tabii, Dışişleri Bakanlığı gibi çok güzide bir bakanlığımıza karşı çok büyük
bir saygı duyduğumu ve bunların 1994 yılında çıkan kanunlarını ben Meclis
Başkan Vekiliyken çıkardığımı ve onlara karşı da çok büyük bir hizmet olduğunu
kendileri de bilirler.
Benim bu kanuna karşı gelişimin nedeni, bir defa o bakanlık
makamında oturan kişinin bu Meclise ve daima topluma verdiği gerçek dışı
beyanlardır. Kendisi eskiden bir vakfın başkanıydı, sonra şehircilik
üniversitesi diye buna bir üniversite kurdular, hemen gitti, 299 bin
metrekarelik Kartal Cevizli’de kendisine arazi tahsis
edildi. Bu aşağı yukarı Kartal’ın nefes borusuydu. Bunun içinde aşağı yukarı
500’e yakın ağaç vardı ve eski, tarihî eserler vardı, birinci sınıf sit
alanıyken, hemen on gün içinde Anıtlar Kurulundan karar çıkardılar, imara
açtılar ve tahsis ettiler. Böyle bir devlet anlayışı olur mu değerli
milletvekilleri? Böyle bir anlayış, bu devlet böyle çarçur edilir mi? Devlet
malları özel mülkiyete böyle geçirilir mi? Buna tenezzül eden insanların neyine
güveneceksiniz? Geçen gün El Cezire’de devletin parasıyla “Türkiye Belgeseli”ni
yayınlıyorlar ve “Türkiye Belgeseli”nde, Türkiye’yi Orta Doğu’nun en fakir, en
geri kalmış ülkesi gibi gösteriyorlar. Peki, siz ne yapmak istiyorsunuz?
Türkiye'nin parasını getirip bunlara verip de neyi yapmak istiyorsunuz?
Değerli milletvekilleri, bunları vatandaşların bilmesi
lazım.
En basit bir şey, Güvenlik Konseyinin kararını dahi çıkıp millete
yanlış söyleyen, orada bir başarı elde ettiğini söyleyen bu kişinin bize burada
verdiği bilginin ben hangisine güveneyim?
Getirdikleri kanunda 12’nci maddenin 2 no.lu fıkrasının (a)
bendinde diyor ki: “Büyükelçi, nezdinde görevli bulunduğu ve akredite edildiği
ülkelerde Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Cumhurbaşkanını ve Hükümeti temsil eder.”
Arkadaşlar, bu tamamen yanlış, bunun çıkarılması söylendi. Hükûmet,
Cumhurbaşkanının ve devletin üzerinde bir kuruluş değil ki, siz burada
ayrıca Hükûmeti gösteriyorsunuz. Nasıl? Ya, orada
Türkiye Cumhuriyeti devleti var, onun yanında da Cumhurbaşkanı temsil eder. Çünkü, Anayasa’nın 104’üncü maddesine göre, devletin başı
Cumhurbaşkanıdır. Bununla hangi tuzağı kurmak istiyorsunuz?
Devleti, devletin kaynaklarını o kadar hor kullanıyorsunuz ki,
Abdullah Gül Nazarbayev’in doğum gününe gidiyor,
oradan geliyor, hemen bugün başka yere gidiyor. Arkadaşlar, defalarca söyledim,
bunların bir yurt dışı gezisi 500 bin dolara mal oluyor. Yurt dışına giderken,
o devletin büyüklerine devletin parasıyla, yani bizim paramızla, fakir
fukaranın parasıyla hediye alıyorlar, onlara götürüp veriyorlar, onlardan
aldıkları hediyeleri de ceplerine atıyorlar.
Değerli milletvekilleri, bakın, insanlarımız aç susuz, işsiz
güçsüz, bu devlet bu kadar horca kullanılır mı? Devletin imkânları horca
kullanılır mı?
Tayyip Bey nerede? Bu kadar asker şehit ediliyor, devlette bu
kadar sıkıntı var. Tayyip Bey, bir bakıyorsunuz Amerika’da, bir bakıyorsunuz
özel, bu devletin kaynakları kendisine tahsis edilmiş, haksız, özelleştirmeden
birtakım kaynaklar aktarılmış insanların yatlarında, otellerinde geziyor
arkadaşlarım.
Yahu, bunları benim düşünmem önemli değil. Siz de bu memleketin
vatandaşısınız, sizin de bunların üzerine gitmeniz lazım.
Ahmet Bey’in vakfına devletin en kıymetli arazisi, içinde 500 ağaç
olan bir yeri getirip de o vakfa tahsis etmek sizi rahatsız etmiyorsa hayhay
arkadaşlar! Yani benim görevim söylemek. Sonra, Ahmet Bey çıkıyor burada öyle
horozlanıyor ki, yani öyle laflar söylüyor ki, yahu sen kardeşim, senin dış
politikada Türkiye’yi getirdiğin seviye ortada. İşte, bugün Beşar
Esad, Suriye Devlet Başkanı diyor ki: “Türkiye ile
Suriye savaşacak.” Yahu arkadaşlar, bizim yani Türkiye, savaşa girmek…
Yapabilir ama onuru için yapar; yani gidip de birilerine efendim, şey için
yiğitliği için veyahut da birilerinin Arap ülkelerinde şan ve şöhret sahibi
olması için bu işler yapılmaz. Onun için, şimdi kendileri…
Gazze olayından sonra
Başbakanın öne sürdüğü dört tane öneri var, efendim “Gazze’de
ambargoyu kaldırmazsa, tazminatı ödemezse, özür dilemezse…” Şimdi ne diyorlar? Ee, ne oldu peki bunlar şimdi? Ne yaptınız? Birisini
aldınız mı? Bir bakıyoruz, her gün başka yerlere kıvrılıyor. Yani böyle bir şey
olmaz arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Genç, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.
Buyurunuz.
KAMER GENÇ (Devamla) – Türkiye Cumhuriyeti devleti haysiyetli ve
onurlu bir devlettir. Haysiyetli ve onurlu bir devletin yöneticileri de
haysiyetli ve onurlu olarak hareket etmek zorundadır. O devletin uluslararası
düzeyde haysiyetini düşürmemeleri lazımdır.
Clinton gitti Ermenistan’da, Ermeni katliamı anıtını ziyaret etti.
Ee, bu nereden geldi? İşte, bunların yaptıkları
tutarsız, her gün çarpık politikalarından bu duruma geldi. Yani bunu tabii,
AKP’liler, sizin vicdanınız kabul ediyorsa edin arkadaşlar ama benim vicdanım
kabul etmiyor. Ben onurlu Türkiye Cumhuriyeti devletinin her alanda onurunun
korunmasını istiyorum. Yöneticilerin bu seviyede olmasını istiyorum. Yoksa, bakın gidiyor… Geçen burada bir şey söyledik, bir
paragrafını okuyorum yazdığı makalesinden: “Bu parçalanmış ve belirsiz toplum
idealinin en önemli sebebi güçlü bir medeniyet birikimine sahip bir toplumu
başka bir medeniyete kuyruk yapmak isteyen elitin
yaşadığı psikolojik dengesizliktir.” diyor. Buradaki “güçlü medeniyet” dediği
Osmanlı medeniyeti… “Onun getirdiği Türkiye Cumhuriyeti…” diyor. Başka bir
kuyruk yaptı başkasına… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
Arkadaşlar, lütfen…
KAMER GENÇ (Devamla) – Yani düşüncelerimizden korkuyorsunuz.
Önemli olan, bu seviyeye düşmemenizdir. Önemli olan, alnınızın açık olması
lazımdır.
Şimdi, burada, güçlü bir medeniyet birikimine sahip olan toplum
olarak Osmanlı Devleti’ni kastediyorsunuz. Bunu, ondan sonra getirip de Batı
medeniyetine bağlayan kişiler kim? İşte, cumhuriyeti kuran insanlar. Onları
psikolojik dengesizlikle suçluyorsunuz. Şimdi, bu düşüncede olduğunuz hâlde… Ve
zaten birçok devletlerde, işte, laik Türkiye Cumhuriyeti felsefesine inanmadığınız
ve bir Arap birliğine girmek istediğiniz düşüncesiyle hareket ettiğiniz her
yerde söyleniyor. Arkadaşlar, şimdi, seçime gidiyoruz, gidin, seçimde: “Biz
laik rejimi kaldıracağız, yerine şeriat getireceğiz.” derseniz saygı duyarım.
AHMET YENİ (Samsun) – Saçmalama! Saçmalama! Kim öyle diyor?
Saçmalamaya başladın yine!
KAMER GENÇ (Devamla) – O şekilde, halkın karşısına, dürüst
politika yapmaya çıkın. Dürüst politika yapmazsanız, insanları kandırmış
oluyorsunuz. O zaman, münafık durumuna düşmüş oluyorsunuz.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) – Yine saçmaladın, gidiyorsun!
KAMER GENÇ (Tunceli) – Saçmalayan sensin!
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Saygıdeğer milletvekilleri, Komisyonun maddi bir düzeltme talebi
vardır.
Tasarının tümünün oylamasından önce düzeltme hususunu belirtmek
üzere Sayın Komisyon Başkanına söz veriyorum.
Sayın Mercan, buyurun efendim.
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Sayın
Başkanım, yazım hatalarından kaynaklanan birkaç düzeltme talebimiz vardır,
bunları takdirlerinize sunuyorum.
Ondan önce de önce Komisyonumuzdan sonra Genel Kuruldan geçen bu
kanunun hepimize hayırlı olmasını diliyorum.
Tasarının 11’inci maddesinin 2’nci fıkrasında yer alan
“başvurabilir” ibaresinin “başvurulabilir” olarak, 12’nci maddesinin 1’inci
fıkrasında yer alan “cetvellerde” ibaresinin “listelerde” olarak ve geçici
3’üncü maddesinin 3’üncü fıkrasında yer alan “kullanabilir” ibaresinin
“kullanılabilir” olarak düzeltilmesi gerekmektedir.
Arz ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Gerekli notlar alınmıştır.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bunların önergeyle
düzeltilmesi lazım, olur mu böyle? Yapılan düzeltmeler doğru
mu yanlış mı…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya
tabidir.
Açık oylamanın, elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, oylama için üç dakika süre
vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden
yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy
pusulalarını, oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi
bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile
imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen üç dakikalık
süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, 524 sıra sayılı
Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın açık
oylama sonucu:
“Oy Sayısı : 248 |
Kabul : 237 |
Ret : 5 |
Çekimser : 6 |
Boş : - |
Geçersiz : -(x) |
Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
Fatih
Metin Murat
Özkan |
Bolu Giresun” |
Tasarı, böylece kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Bakanlığımız ve
Türk milleti için hayırlar getirmesini diliyorum.
Şimdi, bu yapılan özverili çalışmaların neticesinde kabul edilen
bu Kanun için Sayın Bakanımızın bir teşekkür konuşması olacaktır.
Sayın Bakanım, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Sayın Başkan, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; Bakanlığımın yeni Teşkilat Yasası’nın Meclisimizce
kabul edilmesi vesilesiyle söz almış bulunuyorum.
Her şeyden önce bu yeni Teşkilat Yasası’na emeği geçen Dışişleri
Komisyonu üyelerine ve bu son dört gün içinde tartışmalarda katkıda bulunan
bütün milletvekili arkadaşlarımıza teşekkürlerimi ifade etmeyi bir borç
biliyorum.
Tabii, bu tasarının hazırlanma sürecinde çok büyük emek veren
Bakanlık mensuplarına, Başbakanlığımıza, başta Başbakanımız ve Kabine
üyelerimiz olmak üzere Bakanlar Kurulu heyetine, Maliye Bakanlığımıza da burada
teşkilatım adına teşekkür etmek istiyorum.
Gerçekten, bu süreç içinde özellikle son görüşmelerde, Genel Kurul
görüşmelerinde birçok tartışmalar yaşadık, birçok eleştiriler, karşılıklı görüş
alışverişleri oldu, biz bunların hepsinden istifade ettik. Muhalefet milletvekillerine
de buradan teşekkür ediyorum ve her zaman, ihtiyaç hissedildiğinde Genel
Kurulumuzu ve ilgili komisyonlarımızı bilgilendirmeyi de bir vazife telakki
ediyorum. Son bir yıl içinde Genel Kurulu 7 kez, Dışişleri Komisyonunu 3 kez,
Plan ve Bütçe Komisyonunu da bütçe dolayısıyla 1 kez bilgilendirme imkânı
buldum bu oturumlar dışında. Bundan sonra da ister resmî toplantı mahiyetinde
isterse herhangi bir grup milletvekili dostumuzdan gelecek taleple gayriresmî şekilde her an bir araya gelmeyi ve ortak meselemiz
olan dış politika konularını birlikte ele almayı teklif ediyorum. Her zaman
buna hazırız çünkü bu mesele, sadece Hükûmetin bir
meselesi değil; bu mesele, nesillerin meselesidir. Dış politika, her zaman, bir
toplumun geleceğini belirleyen en önemli konu olduğu için, Türkiye’mizin ali menfaatleri gerektirdiğinde, siyasi görüş
farklılıklarını bir kenara bırakırız ve ülkemizin geleceğini daha parlak bir
şekilde inşa etmek üzere birlikte çalışırız. Her şeyden önce, bahsettiğimiz
şey, çocuklarımızın, torunlarımızın, gelecek nesillerin geleceğidir.
(x) Açıkoylama
kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.
Toplumlar, güçlü devletler, güçlü kurumlar, süreklilik
unsurlarıyla değişim unsurlarını bir arada barındırdıkları zaman başarılı
olurlar. Güçlü devlet geleneğimiz var... Bu devlet geleneği içinde güçlü bir
Dışişleri Bakanlığı geleneğimiz var ancak onun da değişen uluslararası konjonktüre uygun olarak yeniden yapılandırılması ihtiyacı
var. Ta Osmanlıdan gelen reisülküttaplık müessesinden bugüne çok önemli
değişimler yaşadı bu Bakanlık. Reisülküttaplık ki karşılığı itibarıyla bugünkü
“devlet sekreterliği”, “secretary of state” kavramına da ilham oluşturmuştur.
Daha sonra, ilk daimî büyükelçiyi Üçüncü Selim döneminde, 1793’te
gönderdik Londra’ya, Yusuf Agâh Efendi. O günden bugüne büyükelçilerimiz
dünyanın her bir köşesinde görev ifa ediyorlar.
Yine, ilk defa, 1836’da İkinci Mahmut’un Tercüme Odasının Umurı Hariciye Nezaretine dönüşmesiyle, Yozgatlı Akif Efendi
ile bu Bakanlığın tohumları atıldı.
Bu Bakanlığın modern döneme geçişinde de yüce Meclisimizin
kurulmasını müteakip, 23 Nisan 1920’de, 2 Mayısta Hariciye Vekâleti kuruldu ve
ilk Hariciye Vekilimiz olan Bekir Sami Bey bu görevi ifa etti, Ankara Hükûmetinin İstiklal Savaşı’nın diplomasisini yürüttü.
Daha sonra da cumhuriyet döneminde, cumhuriyetimizin ilk
yıllarından başlayarak çok güçlü bir gelenek kurduk. Cumhuriyetimizin ilk
yıllarında, aslında, çok önemli bir rehabilitasyon
görevini diplomasimiz üstlendi Osmanlıdan sonra. Atatürk-Venizelos
görüşmesi, Balkan Paktı, Sadâbâd Paktı ile daha o
yıllarda etrafımızda bir barış ve istikrar kuşağı oluşturmaya çalıştık, bugün
oluşturmaya çalıştığımız gibi. Soğuk savaş döneminde güçlü ittifakların parçası
olduk, NATO’nun, Avrupa Birliği sürecinin.
Bütün bu tecrübelerden hareketle soğuk savaşa bağlı kalmaksızın,
soğuk savaşın şartlanmışlıklarından kurtularak ve soğuk savaş sonrası dönemde
Balkanlarda, Kafkaslarda yaşayan krizlere müdahale tecrübemizi de göz önünde
bulundurarak yepyeni bir vizyonla geleceğe bakıyoruz.
Bugün bu yeni Teşkilat Yasası’yla bize verdiğiniz güç, aslında,
cumhuriyetimizin 100’üncü yılına giderken hepimizin gerçekten gururla,
iftiharla dünyanın her köşesinde bayrağımızın dalgalandığı yepyeni, güçlü bir
diplomasi geleneği kurmak istiyoruz.
Bu vizyonumuzun ana unsurları da, birçok
kez vurguladığımız gibi, sizlere burada bir vazife olarak, bir taahhüt olarak
yüce Meclisimize ifade etmek istiyorum. Bir kere, Türkiye'nin çevresinde bir
barış, istikrar ve refah kuşağı oluşturmak istiyoruz. Her ne suretle olursa
olsun, ülkemiz, coğrafyamız çevre coğrafyalarla birlikte bir sinerji
oluşturduğu zaman dünyada merkez bir coğrafya olur. Onun için, etrafımızda… Çok
tartışıldı komşu ülkelerle sıfır problem, gerektiğinde tekrar tartışırız ama
idealimiz, gerçekten çevremizde öylesine bir güvenlik kuşağı, öyle bir istikrar
kuşağı oluşturalım ki, kısa vadeyi, orta vadeyi bırakın, uzun vadede bile
Türkiye, çevresinde hiçbir komşu ülkeyle bir gerilim yaşamasın; çevre
bölgelerde barışın, istikrarın garantörü olsun.
Yine, şu anda yükselen ekonomik gücümüzle, çevre bölgelerimizle
öylesine ekonomik entegrasyon projelerini
gerçekleştirelim ki, vizelerin kalkmasıyla bütün çevre komşu ülkelerle ve bu
komşu ülkelerde yaşayan akraba topluluklarıyla, hepsiyle ekonomik geleceğimizi
birleştirelim. Oralardan güç alalım, oralara güç verelim. Ekonomimiz bütün bu
çevrelerin lokomotif ekonomisi olsun.
Yine bu bölgelerde öylesine bir kültürel dinamizme öncülük edelim
ki, öylesine çoğulcu ve birleştirici bir anlayışı yaygınlaştıralım ki her yerde
kültürel barışın öncüsü olalım. Yeni akımların, yeni fikirlerin kaynağı
İstanbul olsun, Ankara olsun, üniversitelerimiz olsun ve bu bölgelerde
insanlarla kaynaşalım, buluşalım, sembollerimizi, ortak tarihimizi tekrar tekrar keşfedelim, geleceği birlikte inşa edelim.
Yine bu süreçte, 2023’e giderken, tabii o zamana kalmaksızın en
kısa sürede Türkiye'nin Avrupa Birliği sürecini tamamlayalım ve Avrupa Birliği
sürecinde Avrupa’nın bir çevre ülkesi değil, Brüksel’de en etkin ülkelerden, en
etkin diplomatik aktörlerden biri hâline gelelim, Avrupa’nın geleceğini biz
şekillendirelim, birlikte şekillendirelim. Edilgen değil, belirleyen bir ülke
konumuna yükselelim. Bütün hedefimiz, Bakanlığımızın gece gündüz çalışmalarının
temel hedefi budur.
Yine Türkiye, bütün Afro-Avrasya ana
kıtasının merkezî coğrafyasını bir çekim alanı hâline dönüştürsün, her yerde
bayrağımız dalgalansın. Öylesine bir semboldür ki bu bayrak, Komor Adaları gibi çok küçük bir devletin Dışişleri Bakanı
son görüşmemizde şunu söyledi: “Ne olur, Afrika’da her yerde büyükelçilik
açıyorsunuz, Komor’da da açın. Emin olunuz ki Komor’da Türk Bayrağı dalgalandığında biz ikinci
bağımsızlığımızı yaşamış olacağız.” Çünkü onun babası da İstanbul’da okumuştu.
Biz, böyle bir âlemşümul perspektifi dış politikamıza bir vizyon
olarak getirmek istiyoruz, bunu bir vizyon olarak görüyoruz ve
gerçekleştireceğiz.
Yine öylesine bir performans göstermek istiyoruz ki…
BAŞKAN – Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlar mısınız.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın
Başkanım. Teşekkür ederim.
Öylesine bir dış politika performansı sergileyelim ki küresel
etkinliğimiz en üst düzeye çıksın. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine elli
yıldan sonra üye olduk, inşallah cumhuriyetimizin 100’üncü yılına kalmaksızın
önümüzdeki on yıl içerisinde tekrar üye olacağız. Bunun için çalışmalarımızı
şimdiden başlattık. Dönemimiz daha bitmeden yeni bir dönem için müracaatta
bulunuyoruz. G20’de, Medeniyetler İttifakı’nda sesi gür çıkan, söyleyecek sözü
olan bir diplomasi takip edeceğiz. Sizin bugün bize verdiğiniz güç ve
teşkilatımızın yenilenmesi süreklilik ifade eden geleneğimizle, dış politika
geleneğimizle uluslararası konjonktürün dinamizmini birleştireceğiz ve
Türkiye'nin ali menfaatlerini gelecek nesillere hem
korunmuş bir şekilde hem de güçlenmiş bir şekilde aktaracağız.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, bu çalışmalar sırasında
büyük emek sarf eden grup başkan vekili arkadaşlarımıza ve milletvekili
arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz.
Sayın Bakanımızın da bundan sonra Meclisi bilgilendirmek vaadini
bir not olarak aldık. Sayın Bakanımızı da inşallah sık sık
burada bilgilendirme noktasında göreceğiz.
Çok teşekkür ediyorum. Tekrar hayırlı olsun diyorum.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 23.07
DOKUZUNCU OTURUM
Açılma Saati: 23.18
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat
PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu),
Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
130’uncu Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.
Kanun tasarı ve tekliflerini görüşmeye devam edeceğiz.
5’inci sırada yer alan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 4 Milletvekilinin
Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlayacağız.
5.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş
ve 4 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/845, 1/884, 2/701) (S. Sayısı:506) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, görüşmeye başlamadan önce bir usul
tartışması açılmasını istirham ediyorum.
Şimdi efendim, bu bir kanun tasarısı ve bir grup milletvekili
kanun teklifi hazırlamış ve bunu okudunuz biraz önce. Şimdi, yasama yetkisini
milletvekilleri kullanır ve milletvekillerinin çeşitli konularda kanun teklifi
vermesi yasal bir hakkıdır ve bunların da aynı usule göre komisyonlarda ve
Genel Kurulda ele alınması lazım. Bizim, sayın milletvekillerimizin verdiği 25/4/2008 tarihli, Bursa’da teknik üniversite kurulmasına
ilişkin kanun teklifi vardır ama bu kanun teklifi maalesef görüşülmemektedir.
Şimdi, bir taraftan AKP’li milletvekillerinin verdiği kanun teklifini
Komisyonda görüşüp bu kanunla ilgili biraz önce okuduğunuz kanun teklifi
görüşülecek, benim milletvekillerimin verdiği kanun teklifi görüşülmeyecek. Bu,
fiilî olarak, yasama görevini bilerek ve isteyerek engellemektir ve bu bakımdan
da bu kanun tasarısı, milletvekillerinin bu konuda verdiği teklifleri de
dikkate almadan, yasama açısından verdikleri kanun tekliflerini yok ederek
getirilmiştir.
Dolayısıyla, bu rapor milletvekillerinin iradesinin tamamını
yansıtmıyor ve idare yani Meclis Başkanlığı ve Komisyon, maalesef… O zaman
milletvekili ne yapacak? Kanun teklifi ver. “Kalsın, istediğim zaman alırım,
olduğu zaman da birleştirmem…”
(x) 506 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Dolayısıyla, bu konuda bunun yanlış olduğuna ilişkin bir tespit
yapmak ve bu birleştirme işlemi yapıldıktan sonra Parlamentoda Genel Kurula
gelmesini temin etmek konusunda Başkanlığınızın inisiyatif
kullanmasını istirham ediyorum. Aksi takdirde “Buradaki milletvekillerinin
sorularına cevap verilmez, kanun teklifleri birleştirilmez ama AKP’li
vekillerin verdikleri kanun teklifleri görüşülür.” olursa, o zaman burada
milletvekilleri arasında da ayrımcılık yapılıyor demektir ki Başkanlığın bunu
düzeltmesi gerekmektedir.
Onun için, bu teklifin görüşülmesinin ertelenmesi, Komisyona
çekilmesi, gerekli birleştirmenin yapıldıktan sonra hemen yarın getirilip
görüşülmesinin temin edilmesini çok önemsediğimi ifade etmek istiyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın Vural, sizin de elinizdedir teklif ve tasarı. Bu
hususta milletvekili arkadaşlarımız, Komisyon üyesi olan arkadaşlarımızdan
Sayın Kutluata, Sayın Ayhan, Sayın Kalaycı, Sayın
Akçay ve Sayın Günal’ın bu konuyla ilgili muhalefet
şerhi de burada var.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Hayır, o değil.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bizim kanun teklifimiz burada efendim.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Komisyon üyeleri bilmeyebilir…
BAŞKAN – Hayır, hayır, onu demiyorum. Yani bu hususta, yani sizin
bahsettiğiniz itirazlara dayalı olan hususu burada arkadaşlarımız gündeme
getirmişler, ama…
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Komisyon üyeleri bilmeyebilir hangi konuda
kanun teklifi verildiğini.
BAŞKAN – Arkadaşlar, burada var, ben şunu diyorum: Şimdi…
OKTAY VURAL (İzmir) – O, başka üniversiteyle ilgili muhalefet
şerhi.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Vakıf üniversitesiyle ilgili.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Bursa Teknik Üniversitesiyle ilgili husus.
BAŞKAN – 19’uncu sayfa, “Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı…” Aynen
benim okuduğum şu anda, Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun (1/845), (1/884),
(2/701) sayılı… Burada aynen arkadaşların ifadelerinde bu bahsettiğiniz
hususlar yer alıyor ve yani…
OKTAY VURAL (İzmir) – Yok, hayır, hayır. Yani, efendim, şimdi, orada bahsedildi falan…
BAŞKAN – Hayır, şunu demek istiyorum…
OKTAY VURAL (İzmir) – Anayasa’mıza göre kanun tekliflerini
milletvekilleri verir ve milletvekilinin verdiği kanun teklifi, maalesef,
özellikle yasama görevini engelleyecek tarzda işleme alınmamıştır, usulüne
uygun işlem yapılmamıştır. Dolayısıyla, bu konuda, Başkanlık inisiyatifiyle
bu kanun tasarısını Sayın Komisyon Başkanımız çeksinler, yarın toplansın
Komisyon, birleştirsinler, hemen basılsın ön sayfası ve grubumuz
milletvekillerinin ismi de zikredilmek üzere yapılsın, yarın görüşelim. Zaten
saat 11.30. Bu konuda milletvekillerinin verdiği bir kanun teklifinin isminin
orada geçmesinin de önemli olduğunu herkes takdir edecektir. Dolayısıyla,
milletvekillerinin bu teklifi göz ardı edilemez.
BAŞKAN – Sayın Vural, bahsettiğim hususu izah ettikten sonra şunu
ifade ediyorum: Şimdi, “Komisyonların yetkisi, toplantı yeri ve zamanı” diye,
madde 35’te belirtilen bir husus var. Orada diyor ki, ortasından okuyorum:
“…birbirleriyle ilgili gördüklerini birleştirerek görüşebilirler.” gibi bir
ifade var, siz de okuyabilirsiniz. Bu arada Komisyon Başkanının bir talebi var.
Komisyon Başkanını bir dinleyelim isterseniz.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan, teamül var bu konuda.
BAŞKAN – Efendim, ona göre ben gerekirse bir usul tartışmasını
açabilirim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, usul tartışması ama bakın şunu
söylüyorum Sayın Başkan: Bir yasama görevi yapıyoruz yani Mustafa Elitaş’ın önergesinin, Necati Özensoy,
İsmet Büyükataman, Hamit Homriş’in
önergesinden üstün tarafı mı var? Böyle bir takdir olabilir mi? Bu ayrımcılık
değil mi, yok saymak değil mi?
BAŞKAN – Hayır, o anlamda tabii ki bütün milletvekillerinin yasama
hakları eşittir, o hususta bir şüphe yok.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) –
Sayın Başkan, kısa bir açıklama yapabilir miyim?
BAŞKAN – Sayın Berber, buyurun efendim.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Plan ve Bütçe Komisyonunda mevcut olan
kanun tasarı ve tekliflerinin birleştirilmesiyle ilgili olarak genelde ya o
teklifi veren milletvekili bizzat -eğer Komisyon üyesi değilse- Komisyonumuza
iştirak eder ya da Komisyon üyesi ise…
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Birleştirmemişsiniz. Niye gelsin?
Birleştirilmemiş. Davet edilecek teklif sahibi olarak, birleştirirseniz davet
edeceksiniz.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) –
Efendim, burada İç Tüzük’ümüz… Bakın, ben bir izah edeyim. Burada ya Komisyonda
üye değilse bizzat teşrif eder Komisyona ve böyle bir…
OKTAY VURAL (İzmir) – Gündemde olmayan bir konuyu nasıl teşrif
edecek?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) –
Komisyonun gündeminde olmasa bile eğer Komisyonumuzda birleştirilmesi talebi
milletvekillerinden gelmişse orada müzakere edilir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, bir milletvekillinin komisyona
gelip gelmemesiyle, onun önergesi, teklifi üzerinde bir işlem yapmanızda takdir
hakkınız yoktur. Geldi, gelmedi! Öyle bir şey olur mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Ben
tamamlayabilir miyim?
Şu anda Komisyonda birbiriyle ilgili…
RECEP TANER (Aydın) – Sayın Başkan, Elitaş
Komisyonda mıydı?
BAŞKAN – Arkadaşlar, bir dinleyelim. Sonra tekrar görüşlerinizi
ifade edersiniz. Bir dinleyelim bakalım.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) –
Değerli arkadaşlar, komisyonlar… Bakın, İç Tüzük’ümüz çok açık.
OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, açık.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) –
Komisyonda, birbiriyle ilgili olan bütün önergeler birleştirilir, teklifler
birleştirilir diye bir hüküm yok zaten.
OKTAY VURAL (İzmir) – Neye göre, ağırlığına göre mi yapıyorsunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) –
Hayır, hayır efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ne hakkınız var sizin bunu söylemeye? Burada
herkes partisiz milletvekilidir, milletin vekilidir.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) –
Evet… Evet…
OKTAY VURAL (İzmir) – Almak zorundasınız, tercih yapamazsınız.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – O
zaman “birleştirilir” derdi, “birleştirilebilir” demezdi İç Tüzük.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Kasten yaptınız öyle mi?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) –
Hayır… “Birleştirilebilir.” denmiş.
OKTAY VURAL (İzmir) – İnsaf ya! Yani…
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) –
Gündemde olmadığı için…
OKTAY VURAL (İzmir) – Ne demek? Bizim yasama yetkimizi mi
elimizden alacaksınız?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) –
Gündemde olmadığı için, Komisyonda…
OKTAY VURAL (İzmir) – Yani bilerek, isteyerek, Milliyetçi Hareket
Partisinin tekliflerini gündeme almam diyor.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa)
– Hayır. Böyle bir şey gündeme…
OKTAY VURAL (İzmir) – Öyle dediniz.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) –
Bakın, gündeme gelmediği için, birleştirme talebi de…
OKTAY VURAL (İzmir) – “Gündeme gelmedi…” Getirmeyen sizsiniz.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, böyle bir tartışma usulü yok.
Komisyon Başkanının açıklamasına fırsat verin.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) –
Hayır… Şimdi, gündemde olmayan konular da ilgili milletvekili tarafından bizzat
birleştirme talebiyle, usul tartışması nasıl burada açılıyorsa…
OKTAY VURAL (İzmir) – Ne demek ya?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) –
Sayın Başkan…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, usule ve esasa aykırı Sayın
Başkanın bu tutumu. Yani Komisyona geri çekilsin, düzeltilsin.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Eğer
usul tartışması burada açılıyorsa, komisyonda da açılır ve komisyonda da
birleştirme talebi yapılır, müzakere edilir, gerek görülürse birleştirilir.
Komisyonumuzun çalışma usulü bu şekildedir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Siz gündeme göre…
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) –
Evet, bu şekildedir.
OKTAY VURAL (İzmir) - Nasıl ayrımcılık yaparsınız ya?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) –
Ayrımcılık yapılmamıştır, gündeme alınmamıştır.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ayrımcılık yapıyorsunuz.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bize oy veren milletimizin iradesini yok
sayıyorsunuz. Böyle bir şey kabullenilemez Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 23.29
ONUNCU OTURUM
Açılma Saati: 23.36
BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu),
Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
130’uncu Birleşiminin Onuncu Oturumunu açıyorum.
506 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
Bu arada, Sayın Vural’ın bu konuyla ilgili olarak usul noktasında
Plan Bütçe Komisyonundaki görüşmeleri sırasındaki tavırlarla ilgili olarak bir
itirazı söz konusu olmuştu. Orada, sayın milletvekillerinin, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubuna mensup milletvekili arkadaşlarımızın orada tasarının teklifle
birleştirilmesi konusunda -Sayın Elitaş’ın ve
arkadaşlarının, birleştirilmesi konusunda- bir itirazları olmuş. Ben tekrar
35’inci maddeye baktım. Orada “birleştirilebilir” diyor. Belki usul noktasında,
nezaket noktasında böyle bir şeyin o hafızada birleşerek olması lazımdı. Ama
Sayın Vural kararında ısrarlıysa usul tartışmasını açacağım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, böyle bir ifadeyi Başkanlık
olarak belirttikten sonra usul tartışmasının anlamı nedir?
BAŞKAN – Efendim, açacağım şimdi şeyi…
OKTAY VURAL (İzmir) – Yani usul tartışmanızın anlamı nedir?
BAŞKAN – Ondan sonra arkadaşlar, tekraren bir değerlendireceğim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ben diyorum ki, fiilî olarak Anayasa’da
yasama yetkisini Türk milleti adına milletvekilleri kullanır, yasa teklifini de
sadece biz verebiliriz ya da Hükûmet verebilir.
BAŞKAN – Tamam, doğru.
OKTAY VURAL (İzmir) – Başka kimse verebilir mi?
BAŞKAN – Hayır.
OKTAY VURAL (İzmir) – Veremez. Benim milletvekilimin verdiği kanun
teklifi bilerek ve isteyerek Komisyon tarafından gündeme alınmamıştır. Aynı
konuyla ilgili olmasına rağmen, bakın. Çünkü İç Tüzük 37’ye göre zaten kırk beş
gün içinde alınmazsa benim Meclis Genel Kuruluna getirme hakkım var ama
birininkini alıyor, diğerini almaması; bu doğrudan doğruya milletvekilinin
yasama yetkisini ortadan kaldıran bir husustur. Bunun düzeltilmesi gerekir. Bu,
usulle ilgili bir şey değildir, esasla ilgili bir konudur. Dolayısıyla siz
buradaki kavasların imzaladığı bir önergeyi kabul etmeyeceğinize göre herhâlde
milletvekilinin önergesini gündeme almayan bir usulü de kabul etmemeniz
gerekiyor.
BAŞKAN – Efendim, şimdi, orada “birleştirilebilir” ifadesi vardır.
Komisyonda böyle bir konu gündeme gelebilir, arkadaşlar önerge verebilirdi,
konularını gündeme getirebilirlerdi, yapabilirlerdi ama şu anda…
OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır, hayır.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Örneği var mı bunun?
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, bunu önerge vermeye ilişkin
olarak indirgemeniz son derece yanlıştır. Kaldı ki bununla ilgili bir hususun
gündeme alınacağı hususu illaki milletvekilinin gelip takip etmesine…
Görevlendirilmiştir, görevlidir. Diyor ki: “Aynı konuda birleştirebilir.”
Neden? Takdir yetkisini kullanıyor çünkü birleştirme işlemini yapmayabilir ama
bir partininkini yapıp diğerini yapmazsa nasıl olur?
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, böyle devam edecekse usul
tartışmasını açalım, devam etsin, kürsüden söylesin.
BAŞKAN – Sayın Vural, bu konuyla ilgili olarak usul tartışmasını
açıyorum efendim.
Lehte ve aleyhte iki arkadaşıma söz vereceğim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Aleyhte.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Aleyhte.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Lehte.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Aleyhte.
BAŞKAN – O zaman Sayın Vural’a ilk önce söz vereceğim, ilk talep
ondandı. Sayın Aslanoğlu’nun ve Sayın Özensoy’un vardı. Bir arkadaşımız tabii konuşamayacak
burada. İki aleyhte söz…
Sayın Vural, ilk önce siz mi konuşacaksınız, Özensoy
mu konuşacak veya Aslanoğlu mu?
Ferit Bey, arkadaşlarımız konuşsun mu?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Aleyhte.
BAŞKAN – Hayır, hayır, Özensoy’
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – O zaman lehte konuşacağım.
BAŞKAN – Lehte konuşacaksınız, peki.
Sayın Özensoy, buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
XI.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Bursa’da teknik üniversite
kurulmasına ilişkin muhalefet partisi milletvekillerine ait kanun teklifinin
506 sıra sayılı Kanun Tasarısı’yla Komisyonda birleştirilmemesi nedeniyle bu
kanun tasarısının görüşülmemesi gerekirken işleme alınması nedeniyle Oturum
Başkanının tutumu hakkında
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
usul tartışmasıyla ilgili söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu 506 sıra sayılı Kanun Teklifi ve Kanun Tasarısı’yla ilgili bu
Komisyonda birleştirmeler yapılırken bizim 3 Bursa Milletvekili, Milliyetçi
Hareket Partisi Bursa Milletvekili olarak 25/4/2008
tarihinde verdiğimiz ve 6 Mayıs 2008 tarihinde de Komisyona Meclis Başkanlığı
tarafından havale edilen kanun teklifimiz dikkate alınmamıştır. Üstelik bu
kanun teklifimiz de bire bir bu kanun tasarısında ifade edildiği gibi Bursa’da
bir teknik üniversite kurulmasıyla alakalıdır.
Tabii bu kanun tasarısına Bursa’da teknik üniversitenin
eklenmesiyle alakalı safahata baktığımızda, bizim verdiğimiz teklifle alakalı
safahatı yan yana koyduğumuzda şöyle değerlendirebiliriz: Bizim teknik
üniversitenin Bursa’da kurulmasıyla alakalı ta 2007 seçimlerinde yayınladığımız
taahhütlerimizde mevcuttur. Yani dolayısıyla biz Bursa’da Milliyetçi Hareket
Partisi olarak Meclise gittiğimizde, Bursa’daki yapacaklarımızla alakalı,
Bursa’nın vizyonuyla alakalı neler yapmamız
gerektiğini ortaya koyarken bir tanesi de Bursa’da ikinci bir teknik üniversite
kurulmasıydı ve bu taahhüdümüzü yerine getirmek adına biz bu kanun teklifini
Meclise verdik ama maalesef burada dikkate alınmadı. Ama kanun tasarısında, bu
kanun tasarısına eklenen Bursa’daki ikinci üniversiteyle alakalı maalesef
iktidar partisi mensubu arkadaşlarımız ancak ne zaman düşündüler? Bursa’da bir
kamuoyu oluşmaya başladı. İşte Gemlik bir üniversite istedi, arkasından İnegöl
bir üniversite istedi. Daha sonra sadece bu tartışmalar... Bu tartışmalar
Bursa’ya ikinci bir üniversite kurulmasıyla alakalıydı. Bakın, bunun bile bir vizyonu, ne olması gerektiği üzerinde tartışmalar yoktu.
Sadece bölgelerindeki arkadaşlar kamuoyu oluşturmak için Meclise geldiler,
ziyaret ettiler, milletvekillerine geldiler, ziyaret ettiler, bu tartışmalar bu
şekilde başladı. Arkasından da Sayın Faruk Çelik’in -Bursa’dan Milletvekili ve
Sayın Bakanın- Bursa’da ikinci bir üniversitenin kurulacağıyla alakalı bir
açıklamasıyla, çok sonra yani 2009 yılının sonlarına doğru ancak bu
üniversitenin kurulmasıyla alakalı girişimlerde bulunuldu ve yine şükürler
olsun ki Bursa’da ikinci bir üniversite ve yine bizim ortaya koyduğumuz vizyona uygun da, teknik üniversite kurulmasıyla alakalı da
kanun tasarısı geldi. Bundan dolayı elbette memnuniyet duyduk. Yani bunu da
buradan ifade edelim. Yarın bu konuşmalarımızda, burada işaret edeceğiz.
Bakın, ben Bursa Milletvekili olarak şuradan bir şeyi daha ifade
etmek istiyorum: Biraz önce Sayın Bakan Faruk Çelik buradaydı. Meclise
girdiğimizde, arkadan Bakanlar Kurulu açıklandığında, 3 Milliyetçi Hareket
Partisi Bursa milletvekili olarak -belki de Sayın Faruk Çelik’i ilk ziyaret
eden milletvekillerindendik- randevu aldık kendisinden, ziyaret ettik ve
kendisini tebrik ettik, başarılar diledik. Ancak orada kendisine bir şey dedik.
Dedik ki: “Bizler her ne kadar muhalefet partisi milletvekiliysek de Bursa’yla
ilgili yapılması gerekenlere yapıcı bir muhalefet yapmak adına, destek vermek
adına zaman zaman bir araya gelelim, Bursa’nın
konularını konuşalım ve örnek bir şehir olarak da, milletvekilleri olarak da
diğer arkadaşlara bu çalışmalarımızı aktaralım.”
Bakın, 22 Temmuzda üç senemizi dolduracağız. Sayın Bakana buradan
ben -duyar mutlaka- sitemlerimi iletiyorum. Sadece bir defa bir iftar
programına davet etti, icabet ettik. Bir de Sayın Recep Altepe
-Büyükşehir Belediye Başkanı- geldi, bir brifing
verdi, yine davet ettiler, yine icabet ettik ama Sayın Bakan Bursa’yla ilgili
meselelerde bir defa bile bizi davet etme gereğini duymadı. Tabii ki böyle
olunca konular buralara gelir, bizim katkılarımız da dikkate alınmaz, bu
tartışmalar da devam eder gider.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özensoy, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
NECATİ ÖZENSOY (Devamla) – Tamamlıyorum.
Biz, bugüne kadar -Bursa milletvekili arkadaşlarımız da bilirler-
muhalefet partisi milletvekili olarak hiçbir zaman gereksiz bir tartışmanın
içerisine hiç girmedik, hiçbir zaman kavga da etmedik. Kamuoyu da bilir
Bursa’da, Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri
de aynı şekilde. Bursa’da uyumlu bir hizmet noktasında elimizden geleni yapmaya
çalıştık, eleştirilerimiz hep yapıcı oldu. Bundan sonra da böyle olacak ama
lütfen bizlerin de muhalefet milletvekili olarak ortaya koyduğumuz çalışmaları
dikkate almalısınız. Bundan böyle, bugün bu usul tartışmasında da Sayın Başkan
hassasiyet gösterir, bu yanlışlığı düzeltirse de bundan memnuniyet duyarız.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özensoy.
Lehte Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu.
Buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.
Sayın Başkan, usul tartışması açtığınız için lehinizde konuşuyorum
ama beni dinledikten sonra tavrınızda ısrar ederseniz aleyhinizde olacağım,
bunu söylüyorum. Beni dinledikten sonra aynı tavrınız devam ederse aleyhinizde
olacağım.
Sayın milletvekilleri, Plan ve Bütçe Komisyonunda Sayın Başkan
dedi ki “MHP’li üyeler muhalefet şerhi vermiş.” Hayır, Plan ve Bütçedeki hiçbir
Milliyetçi Hareket Partili arkadaşım hangi milletvekilinin kanun teklifi
verdiğini bilmiyor ki, bilmiyor. Hangi milletvekilinin aynı konuyla ilgili,
üniversite kurulmasıyla ilgili, Bursa milletvekillerimizin kanun teklifi
verdiğini nereden bilsinler? MHP’li Komisyon üyeleri veya bizler… Bizlere,
kesinlikle, hangi milletvekilinin, belki sizlerden hangi milletvekilinin bu
konuda kanun teklifi olduğunu… Bir kere Komisyon böyle bir bilgi vermiyor.
Geçen gün Meclis personeliyle ilgili bir konu geldi. Benim de bu
konuda verdiğim bir kanun teklifi vardı. Bu torba var ya meşhur torba, hep
torbaya koydular ya. Geliyor torbaya koyuyorlar, geliyor torbaya koyuyorlar ama
milletvekillerinin verdiği tekliflerin hiçbiri torbaya gelmiyor. Ben dedim ki
“Benim de bu konuda bir teklifim var.” “O zaman getirin.” dediler, ben
söyledikten sonra.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Başkan; Plan ve Bütçe Komisyonu hangi
milletvekilinin, hangi konuda kanun teklifi olduğu bilgisini hiçbir
milletvekiline vermiyor. Bir kere bunu herkes bilsin.
İki: Hangi milletvekilinin, kanun teklifi vermeyen bizler, Plan ve
Bütçe Komisyonu ve Milliyetçi Hareket Partili, Cumhuriyet Halk Partili üyeler
nereden bileydik de aynı konuda Bursa’da bir üniversite olduğunu? Onun için
milletvekili özgürlüğüne ipotek koyuyorsunuz siz. Milletvekillerinin verdiği
kanun teklifini birleştirmemekle özgür iradesini yok ediyorsunuz.
Şimdi, başka bir konuya dikkatinizi çekeceğim. Hükûmet,
daha önce “Plan ve Bütçe Komisyonuna vakıf üniversiteleri gelmeyecek, tamamı
Millî Eğitim Komisyonuna gidecek.” dediler ve hiç getirmediler ama her nedense
yine Plan ve Bütçe Komisyonuna vakıf üniversitesi getirdiler. İtiraz ettik:
“Ya, kardeşim, hani Plan Bütçe Komisyonunun yetkisinde değildi vakıf
üniversitesini konuşmak, burada Millî Eğitim Komisyonunun göreviydi?” Ama, her ne hikmetse Antalya’da kurulan üniversiteyi getirip
buraya soktular yine ama onu hemen birleştirdiler. Başka milletvekillerinin
teklifini birleştirmiyorlar, bunu birleştiriyorlar.
İki: Hükûmetin teklif ettiği bir metinde
Kayseri’de kurulacak üniversite “Kayseri Üniversitesi” olarak var arkadaşlar
kanun metninde. Hükûmetin teklif ettiği metne bakın.
Bence burada Sayın Abdullah Gül’e Hükûmet üyeleri
bana göre hata yapmıştır. Sayın Hükûmet bunu
önermiyor, bir milletvekili öneriyor ve Komisyon kabul ediyor. Vallahi, Sayın
Cumhurbaşkanı herhâlde Hükûmet üyelerine kızmıştır.
Onlar önermiyor, bir milletvekilinin önerisiyle bu kabul ediliyor.
Onun için, değerli arkadaşlarım, vakıf üniversiteleri Millî Eğitim
Komisyonundan bundan böyle alınacak mı? Bundan böyle acaba vakıf üniversiteleri
Plan Bütçeye mi gelecek? Biz de şaşırdık. Acaba bu üniversitenin bir ayrıcalığı
mı vardı da hemen, apar topar Plan Bütçeden geçirilmeye çalışıldı?
Onun için, Milliyetçi Hareket Partili milletvekillerimin özgür
iradesine ipotek konmuştur. Onların verdiği teklifler birleştirilmeyerek bu
yasa eksiktir. Bu nedenle, Sayın Başkanım usul hakkında tartışmada lehlinizde
konuşuyorum ama hâlâ daha kararınızı değiştirmezseniz aleyhinizde olacağım.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Evet, aleyhte Sayın Oktay Vural.
Sayın Vural, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Tabii, yani, burada, aslında yaptığımız iş bir usul tartışmasının
ötesinde bir milletvekilinin, milletin iradesiyle, oylarıyla gelen bir
milletvekilinin elinde bulunan hakkın nasıl gasbedilebileceğine
ilişkin itirazımızdır.
Bütün milletimiz, hepimiz, vatandaşımızın yanına gidiyoruz.
Vatandaş diyor ki: “Sayın milletvekilim benim bu yöremin sıkıntısını dile
getir, sesim ol, sözcüm ol.” Milletvekili geliyor buraya, ya gündem dışı
konuşma ya sorularla onu getiriyor. “Benim bir sorunum var, yöremizin bir sorunu
var. Nasıl çözersiniz?” diyor. “Kanun teklifi veririm.” diyor. Kanun teklifini
veriyor.
Şimdi, milletvekili, kanun teklifini vermiş, 2008 yılında, 28
Nisan 2008’de vermiş ve bu konularla ilgili gündeme alma konusunda komisyonun
yetkisi vardır. Zaten bugüne kadar maalesef bir tane muhalefet milletvekilinin
teklifi de kanunlaşmış değildir, hepsi AKP’li vekillerin kanunlaştı. Bu şekilde
AKP’li vekillerin verdiği kanun teklifleri rahatlıkla geçiyor, Milliyetçi
Hareket Partisi ya da bir başka gruba mensup milletvekillerinin kanun
teklifleri gündeme alınmıyor. Hadi gündeme almıyorsunuz, usulen bir yeri var,
haksız, yanlış, usulen bir yeri var. Peki, gündeme aldığınız konuyla ilgili
verdiği kanun teklifi... O da gündeme alınmıyor. Niye? Orada AKP Grup Başkan Vekili...
Ne diyor burada? Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın var. Olur mu canım, bu milletvekilleri kim ya! Muhtemelen,
iktidar partisinden milletvekillerinin de verdikleri vardır. Kim takar sizi ya!
Vardır, inanıyorum vardır, almamışlardır ama. E, yazık ya! Ne var… Bir tek
isimleri geçecek. Gidecek yöresine diyecek ki: “Ben verdim kardeşim.” Yani bu
hakkı bile elinden alınan ve burada otoriter, bürokratik bir yaklaşım, milletin
iradesini yok sayan bir yaklaşım nasıl olur da demokratik olur? Ya, bu
demokratik değil ya! Demokrasiden bahsediyoruz, milletvekilinin verdiği kanun
teklifini, konusu olmasına rağmen gündeme almıyor. Üstelik gündeme alırken bile
Mustafa Elitaş’ın kanun teklifi yok, bir önerge
veriliyor.
Bakın, değerli milletvekilleri, raporda söylüyor aynen, raporda
diyor ki: “Kanun tasarısının görüşmelerine başlanmıştır.” Birleştirme işlemi
yok. Ondan sonra ne oluyor biliyor musunuz? Birleştirmeye kalkıyor, önergeyle
bu getiriliyor yani değişiklik önergesi. Zaten değişiklik önergesi her zaman
verilebilir ama önemli… O zaman bu ismi nasıl koydunuz siz orada? Siz gündeme
almadığınız bir konuyla ilgili kanun tasarısını görüştünüz. Orada yapmanız
gereken “kanun tasarısı ve bunların, bunların gündeme alınması” deseydiniz
isminde de koyardınız yani dolayısıyla böyle bir usul haksızlık olmuştur. 2008
yılında… İki yıl ya, elinizi vicdanınıza koyun ya! İki yıl bekliyor orada, iki
yıl.
Kanun teklifi geldi: “Bursa Teknik Üniversitesi” O zaman belki
akıllarında bile yoktu, milletvekillerimiz bunu dile getirdi.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Yoktu, yoktu.
OKTAY VURAL (Devamla) – Yoktu. İki yıl sonra gündeme alınıyor,
isim yok, teklifi dikkate alan yok. Yani burası Türkiye Büyük Millet Meclisi,
milletvekilleri, zurnanın son deliği değil ki! Ya, bu milletvekili ya! Yani
böyle bir şeyi hazmetmemiz mümkün değil değerli arkadaşlarım. Takmıyor ya! Soru
sor, takmaz. Yani Sayın Başkan orada... Biz milletvekiliyiz. Buraya herkes
gelir, hesap verir, burası milletin yeridir. Millete herkes hesap verecek.
Sayın Başkan, Sayın Bakan lütfeder gelir, verecek bilgi. Aa,
lütfetmişler yahu! Görev…
Değerli arkadaşlarım, bu Meclisin ve milletvekillerinin
saygınlığını korumak hepimizin görevi. Eleştirilerimiz olacak ama hakkını ve
hukukunu yok saymamız mümkün değil. Dolayısıyla, çok medeni bir öneri getirdim.
Dedik ki: Yapılacak iş belli. Bu, komisyona çekilsin. Yapılacak iş son derece
açık ve seçik: Birleştirecekler, ilk sayfayı değiştirecekler, bu birleştirme
işleminden sonra burada konuşmaya başlayacağız.
Geldik, işte, bugün saat on iki, bitiyor. İnşallah, Sayın Başkan
bu usul tartışması sonucunda bir düşüncesini ifade etmez…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural.
OKTAY VURAL (Devamla) – …çünkü akşamın bu vaktinde vereceği
kararın hayırlı olacağını düşünmüyorum. Aklıselimle hareket edip
milletvekillerimize, kim olursa olsun, sizin de milletvekilleriniz olabilir ama
bir milletvekilinin bu konuda… Bu intihal yahu! İntihal yani. Yani onu
almışlar, koymuşlar, ismini bile yazmıyorlar. Yani yazmıyorlar. Yani noterle mi
getirtelim bunu ya? Sayın Bakanı, noterle mi getirtelim bunu? Böyle bir şey
kabul edilebilir mi?
Dolayısıyla, böyle bir kanun tasarısı ve teklif birleştirmesi AKP
Grubuyla ilgili yapılırken diğer partilere mensup milletvekillerinin
önergelerinin işleme alınmaması yasama iradesini yok saymaktır. Yasama
iradesini yok sayan bir işlemin burada görüşülmesi kabul edilemez. Bu bilfiil
ayrımcılıktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL (Devamla) – O bakımdan, teklifimizi yeniliyoruz.
Üniversitelerin kurulması hayırlı olur, itirazımız yok. Bununla ilgili
görüşlerimizi ifade eder, el birliğiyle çıkartırız ama gelin, bunu, böyle bir
tartışmaya endekslemeden, herkesin hakkını vererek çözümleyelim diye önerimizi
ifade ediyoruz.
Teşekkür ederim Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Vural.
Lehte Sayın Suat Kılıç, Samsun Milletvekili.
Buyurun Sayın Kılıç. (MHP sıralarından “süre bitti” sesleri)
Sayın Kılıç, üç dakikada tamamlarsanız süremiz dolmamış olur.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Siz yine de uzatın, tedbirli olun Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Üç dakika içinde tamamlayın lütfen, hatta sürenizi de üç
dakika yapayım ben.
Buyurun efendim.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Zaten söyleyeceği bir şey yok.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Dinle söyleyeceklerimi, görürsünüz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Eğer uzatırsanız efendim, karar yeter sayısı
isteriz.
SUAT KILIÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
açılan usul tartışmasında Başkanlığın tutumu lehine söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nün
35’inci maddesinin birinci fıkrası çok açık, net, bu gibi durumlarda Plan ve
Bütçe Komisyonunun neyi uygulaması, neye karar vermesi gerektiğini ortaya
koyuyor. Ancak, aynı zamanda gündemde olan kanun tasarı ve teklifleri de var.
Burada iktidar-muhalefet ayrımı yapılmadığı, bazı iktidar partisi
milletvekillerinin de Yükseköğretim Kurulu Kanunu’nda değişiklik öngören kanun
tekliflerinin aynı kapsamda Plan ve Bütçe Komisyonunda işleme konulmadığını
örnekleriyle beraber ifade edeceğim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ayıp, ayıp! Milletvekili memurun mu senin?
SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, “Madde 35...”
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Yaptığınız ayıp.
OKTAY VURAL (İzmir) – Memurun mu senin milletvekili?
SUAT KILIÇ (Devamla) – “Madde 35- Komisyonlar, kendilerine havale
edilen kanun tasarı veya tekliflerini aynen veya değiştirerek kabul veya
reddedebilirler; birbirleriyle ilgili gördüklerini birleştirerek görüşebilirler
ve Türkiye Büyük Millet Meclisi binasında, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığınca kendilerine ayrılan salonlarda toplanırlar.” Yani, birbiriyle
alakalı olanları görüşme noktasında Komisyonun takdiri var.
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Buna kimsenin itirazı yok.
SUAT KILIÇ (Devamla) – Ta ki ne zamana kadar? Plan ve Bütçe
Komisyonu üyesi bir milletvekili bu konuyu orada gündeme getirirse veya kanun
teklifi sahibi olan milletvekilinin Plan ve Bütçe Komisyonuna bir müracaatı
olursa, bu durumda Komisyon Başkanlığının takdir yetkisi ortadan kalkar (MHP
sıralarından gürültüler) ve İç Tüzük’ün 35’inci maddesinin birinci fıkrasına
göre hareket zaruri hâle gelir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bilmiyorsun.
SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bir diğer konu:
Örnekler var. AK PARTİ Konya Milletvekili Orhan Erdem ve 3 milletvekilinin aynı
şekilde YÖK Kanunu’nda değişiklik öngören kanun teklifi var.
OKTAY VURAL (İzmir) – Elitaş’ın önergesi
mi var?
SUAT KILIÇ (Devamla) – AK PARTİ Konya Milletvekili Orhan Erdem ve
3 milletvekili.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Elitaş geldi mi
Suat Bey?
SUAT KILIÇ (Devamla) – Bir diğeri, AK PARTİ Edirne Milletvekili
Necdet Budak tarafından verilmiş olan yine YÖK Kanunu’nda değişiklik öngören
bir kanun teklifi var. Bunların hiçbiri birleşmedi.
Değerli arkadaşlar, burada şunu ifade edeyim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ne yapıyorsunuz? Ayıp, ayıp!
SUAT KILIÇ (Devamla) – Dinleyin.
Bu kanunu görüşmeye başladık, yarından itibaren devam edeceğiz.
Bursa Milletvekili Arkadaşımızın vermiş olduğu kanun teklifi de elbette ki
değerli bir kanun teklifidir, konuşmalar sırasında ifade edilir...
OKTAY VURAL (İzmir) – Elitaş’ın ismini
çıkarın bir kere.
SUAT KILIÇ (Devamla) – …bu birlikteliğe vurgu yapılır. Bu ürün, ortak bir ürün olarak ortaya konur. Bursa Teknik
Üniversitesi hepimizin başarısı olur, AK PARTİ, CHP, MHP.
OKTAY VURAL (İzmir) – Kardeşim, burada yetkimizi gasbettirmeyiz, hakkımızı, hukukumuzu yedirmeyiz.
SUAT KILIÇ (Devamla) – Erzurum Teknik Üniversitesi, Konya Teknik
Üniversitesi hepimizin başarısı olur. Antalya Uluslararası Üniversitesi, Ankara
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi…
OKTAY VURAL (İzmir) – Bir haftada çıkartırsınız bunu!
SUAT KILIÇ (Devamla) – …İstanbul Medeniyet Üniversitesi, İzmir Katip Çelebi Üniversitesi yarın takınacağımız tutumla,
kanuna sağlayacağımız destekle değerli arkadaşlar, hepimizin ortak ürünü olur.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Suat Bey, bari özür dileyin!
SUAT KILIÇ (Devamla) – Kimsenin böylesine ulusal bir konuda ve
hepimizin millete hizmet beklentisine cevap veren bir meselede bir diğerinin
hukukunu yok sayması mümkün değildir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Özür dileyin, özür.
SUAT KILIÇ (Devamla) – Yarın çıkaracağımız bu kanunla kurulacak
olan 7 üniversite ve 1 vakıf üniversitesi hepimizin ortak eseri olacaktır.
Başkanlığın tutumu doğrudur, yerindedir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışla)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, Sayın Kılıç bu talebin
teklifi yapanlar tarafından getirildiğini söyledi, külliyen yalan. Mustafa Elitaş’ın bunun birleştirilmesiyle ilgili bir tane önergesi
yoktur.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, tutumumda bir değişiklik olmamıştır.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, zaten önceden belirttiniz,
ihsası reyde ifade ettiniz, belirttiniz.
BAŞKAN – Kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer
işleri sırasıyla görüşmek için 8 Temmuz 2010 Perşembe günü, alınan karar
gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 00.01