Normal 44161 2 11 2010-08-02T15:18:00Z 2010-08-02T15:18:00Z 1 73370 418215 TBMM 3485 981 490604 11.9999 Clean Clean 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                            CİLT: 74                    YASAMA YILI: 4

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

130’uncu Birleşim

7 Temmuz 2010 Çarşamba

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

 III. - YOKLAMALAR

 IV. - GÜNDEM DIŞI  KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, kamu yönetimine ilişkin gündem dışı konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz’ın memur zamlarına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Konya Milletvekili Mustafa Kabakcı’nın, Nasreddin Hoca ve Akşehir’de kutlanan 51’inci Uluslararası Nasreddin Hoca Festivaline ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, “kamu görevlilerinin herhangi bir parti, kişi veya zümrenin yararını veya zararını hedef alan bir davranışta bulunamayacakları” ilkesinin çiğnendiğine ilişkin açıklaması

2.- Aydın Milletvekili Recep Taner’in, kamu gücünü yanlı ve yandaşlarının talepleri doğrultusunda kullananları, bu emri verenleri ve uygulamaya alet olanları kınadığına ilişkin açıklaması

3.- Konya Milletvekili Orhan Erdem’in, Nasreddin Hoca şenliklerine ve gülen yüzlere çok ihtiyacımız olduğuna ilişkin açıklaması

4.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Nasreddin Hoca şenliklerinin Kültür ve Turizm Bakanlığınca desteklenerek uluslararası boyutta bir kültür şenliğinin yapılmasının daha faydalı olacağına ilişkin açıklaması

5.- Aydın Milletvekili Mehmet Erdem’in, yetkileri artırılan il genel meclislerinin yetkilerini tarafsız kullanması gerektiğine ilişkin açıklaması

6.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Nasreddin Hoca’nın mizahından siyasilerin ders çıkarması gerektiğine ilişkin açıklaması

7.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın ve Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin konuşmasındaki, BDP Grubuna yönelik “Etnik milliyetçilik yapıyorlar.” ifadelerine ilişkin açıklaması

8.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, konuşmasındaki, bir hakkın suistimal edildiği yönündeki ifadelerine ilişkin açıklaması

9.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunu tehdit etmediğine, Meclise dayatmada bulunmadığına, sözlerinin çarpıtıldığına ilişkin açıklaması

10.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Türkiye’de yalnızca Ayla Akat Aka’nın partisinin kapatılmadığına, CHP’nin de 2 defa kapatıldığına ve akan kanın durmasını kendilerinin de istediğine ancak “Operasyonlar dursun.” mantığını kabul etmediklerine ilişkin açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 22 milletvekilinin, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/813)

2.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 19 milletvekilinin, yaşlıların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/814)

3.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 20 milletvekilinin, kırmızı et sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/815)

4.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan ve 24 milletvekilinin, yatılı ilköğretim bölge okullarındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/816)

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- (10/758) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 7/7/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi

2.- (10/542) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 7/7/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

3.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve arkadaşları tarafından TBMM Başkanlığına verilmiş olan usta öğreticilerinin sorunları ile ilgili Meclis Araştırması Önergesi’nin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 7/7/2010 Çarşamba günkü birleşimde görüşülmesine ilişkin CHP Grubu önerisi

 

VIII.- DİSİPLİN CEZASI İŞLEMLERİ

1.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’a, yaralayıcı ifadeleri nedeniyle Oturum Başkanınca kınama cezası verilmesi

 

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

2.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

3.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

4.- Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

5.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Dışişleri Bakanı Ahmet Dağvutoğlu’nun, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

6.- Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

7.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

8.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

 

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

 

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

 

 

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)

4.- Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/892) (S. Sayısı: 524)

 

 

5.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 4 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/845, 1/884, 2/701) (S. Sayısı: 506)

 

XI.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- Bursa’da teknik üniversite kurulmasına ilişkin muhalefet partisi milletvekillerine ait kanun teklifinin 506 sıra sayılı Kanun Tasarısı’yla Komisyonda birleştirilmemesi nedeniyle bu kanun tasarısının görüşülmemesi gerekirken işleme alması nedeniyle Oturum Başkanının tutumu hakkında

 

XII.- OYLAMALAR

1.- Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanun Tasarısı’nın oylaması

XIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli merkezdeki yatırımlara ve faaliyetlere ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/14542)

2.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici’nin, bir okulun yol sorununa ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/14735)

3.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, millî sarayların bazı faaliyetlerde kullanımına ilişkin Başbakandan sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/14784)

4.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Zonguldak’ta maden ocağında meydana gelen patlamaya ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14785)

5.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Zonguldak’taki maden ocağı kazasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14807)

6.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, maden işletmelerinin denetimine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14808)

7.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, bir yargı kararının uygulanmasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14811)

8.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Simav ilçesinde fen lisesi açılmasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/14827)

9.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya Şeker Fabrikasının pancar kotasının düşürülmesine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/14834)

10.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, sel ve don afetlerinden zarar gören çiftçilerin zararlarının karşılanmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/14860)

11.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, maden kazalarını önlemek amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14864)

12.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, doğal gaz anlaşmalarına ve İran’a al ya da öde kapsamında para ödenip ödenmediğine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14901)

13.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, ormanlık ve zeytinlik alanlarda madencilik faaliyeti yapılabilmesine izin veren yasa tasarısına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14903)

14.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, maden işletmelerinin denetimine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14904)

15.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, TKİ’nin Yönetim ve Denetim Kurulu üyelerinin gelirlerine ve milletvekili adayı olup olmadıklarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14905)

16.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’da tarım sigortası uygulamasına,

- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, hububat alım fiyatlarının açıklanmasına,

- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, ormanlık ve zeytinlik alanlarda madencilik faaliyeti yapılabilmesine izin veren yasa tasarısına,

Kütahya’nın sel felaketi nedeniyle tarımsal kredi borçları ertelenen iller kapsamına alınmamasına,

Doğu Anadolu Organik Hayvancılık Projesi’ne,

- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, buğday üretiminde yaşanan sorunlara ve üreticilerin desteklenmesine,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/14943), (7/14944), (7/14945), (7/14946), (7/14947), (7/14948)

17.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Osmaniye Organize Sanayi Bölgesinin Yönetim ve Denetim Kurulu üyelerine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/14957)

18.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, bazı tarımsal projelere,

- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, hububat desteklemeleri ve TMO’nun hububat alımlarına,

- Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, kırsal kalkınma yatırımları kapsamında destek verilen firmalara,

- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Ukrayna’ya yapılan yaş sebze ve meyve ihracatındaki sorunlara,

- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa’da don felaketinden zarar gören üzüm üreticilerinin tarımsal kredi borçlarının ertelenmesine,

Tarım havzaları üretim ve destekleme modeline,

Tarımda havza modelinin uygulanmasına,

- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, Manisa’da yaşanan zirai don afetine ve çiftçilerin zararlarına,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/15026), (7/15027), (7/15028), (7/15029), (7/15030), (7/15032), (7/15033), (7/15031)

19.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, büyük mağazalara yönelik düzenleme yapılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/15055)

20.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, bir RTÜK üyesiyle ilgili açıklamasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/15096)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 15.03’te açılarak dört oturum yaptı.

 

İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar’ın, Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’le birlikte Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu üyelerinin Van ili ve çevresine yaptıkları ziyarete ilişkin gündem dışı konuşmasına Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay cevap verdi.

Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici, Çin Halk Cumhuriyeti Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde yaşanan olayların yıl dönümüne ve Türkiye'nin bu konuda izlemesi gereken politikalara,

İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam, kamu yatırımları nedeniyle mağdur olan esnaf ve sanatkârların durumuna,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

 

Van Milletvekili İkram Dinçer, Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Başkanı Nusret Bayraktar’ın Başkanlığında komisyon üyeleriyle birlikte Van’da yaptıkları temas ve incelemelere,

Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk, Akkuyu’da nükleer santral kurulmasını istemeyen Nükleer Karşıtı Platform mensuplarının Meclis kapısında basın açıklaması yapmak istemeleri üzerine gözaltına alınmalarına ve gözaltına alınan bu kişilerin derhâl serbest bırakılması gerektiğine,

Tokat Milletvekili Reşat Doğru, 5 Temmuz 2009 tarihinde Urumçi’de Doğu Türkistan Türklerine yapılan saldırıyı şiddetle kınadığına ve ata yurtlarında yaşayan soydaşların meselelerine sahip çıkılması gerektiğine,

Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu, Edirne Kapıkule’deki tır kuyruğuna,

Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan, küresel ısınmadan ve aşırı yağışlardan dolayı mağdur olan haşhaş ve tahıl üreticilerinin sorunlarına ve Türkiye Elektrik Kurumunun elektrik faturalarının ödeme tarihinde yaptığı değişikliğe,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır ve 19 milletvekilinin, sendikal hakların önündeki engellerin (10/809),

Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 24 milletvekilinin, kamu yönetiminde teşkilatlanmaya ilişkin kanunlardaki farklı düzenlemelerin (10/810);

Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 19 milletvekilinin:

Enerji sektöründeki sorunların (10/811),

Siyasi partiler ve seçim sistemindeki sorunların (10/812),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan:

(10/269) esas numaralı, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde ortaya çıkan orman yangınlarıyla ilgili iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 6/7/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP,

(10/479) esas numaralı, yenilenebilir enerji potansiyelinin araştırılarak enerjide bağımlılığın azaltılması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin görüşmelerinin Genel Kurulun 6/7/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP,

23 Haziran 2010 tarihinde, Tunceli Milletvekili Kamer Genç ve arkadaşları tarafından (380 sıra nolu) Tunceli ilindeki depremin etkileri ve boyutları ile (379 sıra nolu) Doğu Anadolu fay hattında oluşabilecek depremlere karşı alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergelerinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 6/7/2010 Salı günkü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde birlikte yapılmasına ilişkin CHP,

Grubu önerileri yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

 

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, BDP grup önerisine,

Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir, CHP grup önerisine,

Sinop Milletvekili Engin Altay, yedi gündür tatilde olan Başbakanın, yerine bir Başbakan vekili tayin edip etmediğini bilmediklerine,

Muş Milletvekili Nuri Yaman, sel ve su baskınlarına karşı Afet Acil Yardım Başkanlığı ile illerdeki afet acil il müdürlüklerinin görevlerini yapmadıklarına,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/398) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmedi.

 

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmının:

1’inci        sırasında     bulunan        (6/1077),

70’inci                                         (6/1336),

72’nci                                          (6/1338),

78’inci                                         (6/1362),

89’uncu                                       (6/1392),

94’üncü                                       (6/1403),

100’üncü                                     (6/1424),

112’nci                                        (6/1449),

122’nci                                        (6/1463),

123’üncü    sırasında     bulunan       (6/1466),

128’inci                                       (6/1479),

135’inci                                       (6/1511),

143’üncü                                     (6/1524),

205’inci                                       (6/1625),

243’üncü                                     (6/1691),

282’nci                                        (6/1753),

300’üncü                                     (6/1793),

311’inci                                       (6/1808),

312’nci                                        (6/1809),

313’üncü                                     (6/1810),

364’üncü                                     (6/1884),

385’inci                                       (6/1922),

424’üncü                                     (6/1978),

426’ncı                                        (6/1981),

432’nci                                        (6/1990),

444’üncü                                     (6/2005),

537’nci                                        (6/2110),

Esas numaralı sözlü sorulara Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer cevap verdi; soru sahiplerinden Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız, Giresun Milletvekili Murat Özkan ve Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz de cevaplara karşı görüşlerini açıkladılar.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),

3’üncü sırasında bulunan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/761) (S. Sayısı: 458),

Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

 

4’üncü sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen ve görüşmelerine devam olunan, Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/892) (S. Sayısı: 524) 24’üncü maddesine kadar kabul edildi.

Adana Milletvekili Kürşat Atılgan, konuşmasında, küresel güç ve bölgesel güçle ilgili söylediklerinin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu tarafından değişik şekilde ifade edildiğine,

İzmir Milletvekili Oktay Vural, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, NATO Genel Sekreteriyle ilgili soruya verdiği cevaba,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.

 

7 Temmuz 2010 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime 23.58’de son verildi.

 

                                                                   Nevzat PAKDİL

                                                                    Başkan Vekili

 

                   Murat ÖZKAN                                                                         Fatih METİN

                         Giresun                                                                                      Bolu

                       Kâtip Üye                                                                                Kâtip Üye

 

 

 

                                                                                                                                               No.:  174

II.- GELEN KÂĞITLAR

7 Temmuz 2010 Çarşamba

Raporlar

1.- Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Harçlar Kanununda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Ordu Milletvekili Rahmi Güner'in; 3717 Sayılı Adli Personel ile Devlet Davalarını Takip Edenlere Yol Gideri ve Tazminat Verilmesi ile 492 Sayılı Harçlar Kanununun Bir Maddesinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanun ve 657 Sayılı Kanunun 152 nci Maddesinin "II-Tazminatlar" Kısmının (G) Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Konya Milletvekili Kerim Özkul ve 4 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak'ın; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/886, 1/838, 2/599, 2/712, 2/727) (S. Sayısı:536) (Dağıtma tarihi: 7.7.2010) (GÜNDEME)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Arap Devletleri Ligi Arasında Türkiye’de Bir Misyon İhdas Edilmesine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/903) (S. Sayısı:537) (Dağıtma tarihi: 7.7.2010) (GÜNDEME)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Türkiye Cumhuriyetinde Akkuyu Sahasında Bir Nükleer Güç Santralinin Tesisine ve İşletimine Dair İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/902) (S. Sayısı: 538) (Dağıtma tarihi: 7.7.2010) (GÜNDEME)

4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Nükleer Bir Kazanın Erken Bildirimine ve Nükleer Tesisler Hakkında Bilgi Değişimine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/850) (S. Sayısı: 539) (Dağıtma tarihi: 7.7.2010) (GÜNDEME)

5.- Nükleer Enerjinin Barışçıl Amaçlarla Kullanımına Dair Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/842) (S. Sayısı: 541) (Dağıtma tarihi: 7.7.2010) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Gazze’ye yardım için toplanan paralara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2136) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/06/2010)

2.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, bankalara olan tüketici borçlarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) sözlü soru önergesi (6/2137) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)

3.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Barzani’nin Türkiye ziyaretine ilişkin Dışişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/2138) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)

4.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, fizik tedavi ve rehabilitasyon hizmetlerinin yeterliliğine ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/2139) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)

5.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, sağlık hizmetlerine ve personele yönelik bir uygulamaya ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/2140) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)

6.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, kayıt dışı ekonomiyle mücadeleye ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/2141) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)

7.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, şeker fabrikalarında çalışan mevsimlik işçilerin sorunlarına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/2142) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)

8.- Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın, Şeyh Said ve arkadaşlarının mezar yerlerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2143) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis’in, bir türbenin yakınına taş ocağı açılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15322) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/06/2010)

2.- Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, bilişim projelerine ve yerli kaynak kullanımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15323) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/06/2010)

3.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Anayasa değişikliğinin iptali için Anayasa Mahkemesine yapılan başvuruya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15324) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/06/2010)

4.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Kıbrıs Türk Hava Yollarının uçuş izinlerinin iptaline ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15325) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/06/2010)

5.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, TOKİ’nin yapacağı askeri karakol ve hizmet binalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15326) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)

6.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemur’un, Denizli Devlet Hastanesinde bir çocuğun hayatını kaybetmesine yönelik iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15327) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)

7.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, yabancılara toprak satışına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15328) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)

8.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, vergi konusunda bilgi istemenin ücrete tabi tutulacağı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15329) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)

9.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, YÖK’ün bazı unvanları teknik hizmetler sınıfına almasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15330) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)

10.- Hatay Milletvekili İzzettin Yılmaz’ın, terör mağduru özel güvenlik görevlilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15331) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)

11.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, İsrail’in Mavi Marmara Gemisine saldırısına karşı yapılan girişimlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15332) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)

12.- Kocaeli Milletvekili Hikmet Erenkaya’nın, kamulaştırma ödemelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15333) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)

13.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, Başbakana yönelik yakın koruma hizmetlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15334) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)

14.- Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün, Mavi Marmara gemisine yapılan saldırıya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15335) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)

15.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, KİT’lerin bazı ihalelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15336) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)

16.- İstanbul Milletvekili Ufuk Uras’ın, Bandırma’daki bazı çevre sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15337) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)

17.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Milli Güvenlik Siyaset Belgesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15338) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)

18.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, G-20 zirvesindeki görüşmelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15339) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)

19.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis’in, insan hakları ihlallerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15340) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)

20.- Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, bazı internet sitelerine erişimin engellenmesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/15341) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)

21.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Adalet Bakanlığında Amerikalı bir danışmanın bulunduğu iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/15342) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)

22.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Abant Platformundaki bir açıklamaya ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/15343) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)

23.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, işten çıkarılan bir kişiyle ilgili bazı iddialara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/15344) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/06/2010)

24.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis’in, tersanelerdeki iş kazalarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/15345) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/06/2010)

25.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, yerel yönetimlerin sosyal güvenlik kuruluşlarına olan borçlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/15346) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)

26.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, iskan verilen bazı arazilere el konulduğu iddiasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/15347) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)

27.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Kahramanmaraş’a atık su arıtma tesisi yapımına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/15348) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)

28.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, TRT’ye naklen yapılan atamalara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/15349) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)

29.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, TRT Strateji Daire Başkanlığına yapılan atamaya ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/15350) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)

30.- Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait bazı arazilerin takasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/15351) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)

31.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, istisnai memuriyet kadrolarının kullanımına ve TRT’ye naklen yapılan atamalara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/15352) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)

32.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, TRT’ye naklen atanan personele ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/15353) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)

33.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, İTKİB’in bir yan kuruluşunun faaliyetlerine ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Zafer Çağlayan) yazılı soru önergesi (7/15354) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)

34.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, İTKİB’in bir yan kuruluşunun faaliyetlerine ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Zafer Çağlayan) yazılı soru önergesi (7/15355) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)

35.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Somalili korsanların kaçırdığı bir gemiye ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15356) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/06/2010)

36.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Kırgızistan’a yapılan yardımlara ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15357) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)

37.- Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın, elektrik dağıtım şirketlerinin denetimine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/15358) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/06/2010)

38.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, TEDAŞ’ın kapsam dışı personeline ve elektrik dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/15359) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)

39.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, terör olaylarının oluşturduğu mağduriyete ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15360) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/06/2010)

40.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, bir köye kanal ve gölet yapılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15361) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)

41.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, bir tesisin ruhsat sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15362) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)

42.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, bazı kadın ölüm olaylarının araştırılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15363) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)

43.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, açılım projesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15364) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)

44.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, bir Valinin yaptığı konuşmaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15365) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)

45.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, İran sınırında bir kişinin ölümü olayına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15366) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)

46.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, açılım kapsamında düşünülen bazı konulara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15367) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)

47.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığına yapılan atamalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15368) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)

48.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, pasaport harçlarında yapılan indirime ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/15369) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/06/2010)

49.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, gelir uzmanlarının bazı sorunlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/15370) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)

50.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Kahramanmaraş’ta yetiştirilen şeker pancarlarının Malatya Şeker Fabrikasına sevk edilmesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/15371) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)

51.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, bazı lise müdürleri hakkındaki iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/15372) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)

52.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, okullarda başarıyı artırmaya ve özel okul adlarında kullanılan bazı kelimelere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/15373) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)

53.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, bazı sorunlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/15374) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)

54.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, bazı atamalara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/15375) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)

55.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, eğitim çalışanlarının özlük haklarının iyileştirilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/15376) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)

56.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Eğitim ve Fen-Edebiyat fakültelerinden mezun olmayan öğretmenlerin öğretmenlikten alınmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/15377) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)

57.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Milli Eğitim Şuralarına ve suç oranı artışına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/15378) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)

58.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, Yatağan’daki bir liseye isim verilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/15379) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)

59.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, bir ilköğretim okulunun kapatılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/15380) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)

60.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, ücretsiz kitapların özel kargo ile gönderilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/15381) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)

61.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinin toplatıldığı iddiasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/15382) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)

62.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, bir sendika yöneticisi hakkındaki iddialara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/15383) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/06/2010)

63.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Edremit Devlet Hastanesindeki doktor ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/15384) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)

64.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Osmaniye’deki sağlık kurum ve kuruluşları ile çalışanlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/15385) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)

65.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, bir alkol ve madde bağımlılığı tedavi merkezinin kapatılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15386) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)

66.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, bazı ilaçların uzman hekimce reçete edilme zorunluluğuna ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/15387) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)

67.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Kahramanmaraş bağlantılı bazı yol çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/15388) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)

68.- Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, bir internet sitesiyle ilgili sorunlara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/15389) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)

69.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, PTT personelinin özlük haklarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/15390) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)

70.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, Çankırı-Kastamonu yolu İndağı geçişinin yapımına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/15391) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)

71.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Kıbrıs Türk Hava Yollarının durumuna ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/15392) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)

72.- Uşak Milletvekili Osman Coşkun’un, bilişim projelerine verilen destek ve hibelere ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/15393) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/06/2010)

73.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, sınırla ilgili bir açıklamaya ilişkin Devlet Bakanından (Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi (7/15394) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)

74.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, bazı kadın ölüm olaylarına ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/15395) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/06/2010)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 22 Milletvekilinin, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/813) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.05.2010)

2.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 19 Milletvekilinin, yaşlıların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/814) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.05.2010)

3.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 20 Milletvekilinin, kırmızı et sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/815) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.05.2010)

4.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan ve 24 Milletvekilinin, yatılı ilköğretim bölge okullarındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/816) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.05.2010)

 

7 Temmuz 2010 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.03

BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 130’uncu Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, kamu yönetimindeki hassasiyetlere dayalı söz isteyen Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’a aittir.

Sayın Uzunırmak, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, kamu yönetimine ilişkin gündem dışı konuşması

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, sizi ve değerli milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.

Bugün gündem dışı olarak kamu yönetimi ve hassasiyetleri hakkında söz aldım. Saygılarımı sunuyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, kamu gücünü ve kaynağını kullanırken demokrasi, siyaset ve devlet ilişkileri hep tartışılagelmiştir ve hâlen de tartışılmaya devam etmektedir.

Değerli milletvekilleri, Aydın, AKP’nin 2007 seçimlerinde yüzde olarak en az oy aldığı illerden birisidir. Bunun yanında, Hükûmetin taraf olduğu referandumda da Hükûmetin aleyhine “hayır” oyunun yoğunlukta çıktığı bir ildir. Devamında, 2009 mahallî idareler seçiminde de il genel meclisinde Aydın, tercihlerini Hükûmetin aleyhinde olarak kullanmış ve AKP, il genel meclisinde çoğunluğunu kaybetmiştir. Dolayısıyla, kamu yönetimi görev alanlarının Hükûmetin farklı, yerel halkın farklı tercihlerde kullandığı bir sistem içerisinde yönetim güçlüklerini anlayışla karşılıyorum ama maalesef bazı kamu yöneticilerinin de kamu gücünü ve kaynağını kullanırken iktidar yanlısı olarak bir zulüm uygulaması içerisinde, cezalandırma uygulaması içerisinde güç ve kaynak kullanımına da sizlerin dikkatini çekmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, 2009 seçim yılında, il genel meclisinden köy yardımları, 4 trilyon liralık kaynağın 3,89 trilyon lirası bir ayda, ocak ayında seçimlerden önce kullanılmış ve daha sonra da 800 bin lira gibi bir parayla bir yıl bitirilmiştir ve bugün yedinci ay olmasına rağmen maalesef il genel meclisindeki Hükûmetin aleyhindeki tablodan kaynaklanan tercihle Vali Bey tarafından hâlen daha köy yardımları onaylanmamıştır. Bu, kamu kaynağının doğru, adaletli ve yerinde kullanılmaması, hatta ve hatta il genel meclisinin hiçe sayılması anlamına gelmektedir ve makamdan kaymakamlara “Özel kaleme gelen AKP milletvekilleri ile muhtarlar bekletilmeyecek.” diye talimatlar verilerek ve kaymakamlarla daha başka ilişkiler içerisinde köy muhtarlarına baskılar yapılarak, il genel meclisi yok sayılarak, iktidar dışındaki milletvekilleri yok sayılarak, dolayısıyla halk iradesi yok sayılarak kamu gücü ve kamu kaynakları adaletli, etkin, yerinde, verimli kullanılamaz. Devlet makamı olan valilik herkesi kucaklayarak eşit mesafede olmazsa demokrasi, siyaset, devlet bilinç ve kültürü yerleştirilemez.

Atanan veya seçilen bütün makamlar geçicidir, devlet bakidir. Aydın, her yerde olduğu gibi, çok, atanan ve seçilen nitelikli devlet adamlarını gördü ve görmeye devam edecektir.

Özel ve devlet hayatımızda yaşadıklarımızdan ders çıkarmalıyız, başarılarımızı geliştirip büyütmeli, hatalarımızı tekrarlamamalıyız. Devlet adamlığı, tartışmalı hayatları, siyasette keskin taraflılığı kaldırmaz.

Devletin valisi, her kesimden insanın olduğu, sevinç ve üzüntülerin paylaşıldığı halka açık törende vatanseverlik, milliyetçilik işini en iyi yapmaktır. “Bu Hükûmet, AKP Hükûmeti, cumhuriyet hükûmetleri içinde işini en iyi yapan hükûmettir.” diyerek, vesaire gibi sözlerle tercihini ortaya koyarak kamu kaynak ve gücünü yönlendirmemelidir, taraf olarak kullanmamalıdır.

Hatırda kalan, Sayın Başbakanın, Sayın eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal Beyefendi’ye “Ben senin memurun muyum?” ifadesinden örneklenerek, il genel meclisine ve il genel meclisi üyelerine “Ben sizin memurunuz muyum?” diyerek bir vali hiçe saymamalıdır.

Bizler, seçilenler, atananlar, yasaların, kamunun ve özellikle ve özenerek halkın seçtiği, hem birbirimizin hem halkın memurlarıyız kıymetli milletvekilleri.

Orada, Aydın’da çok enteresan gelişmeler vardır; mahkeme kararları hiçe sayılmaktadır. Yönetim âdeta taraf olarak sendikalar arasında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Çok acı örneklerle sizleri uyandırmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, 2006 yılında sağlık sendikasından, Hükûmet yanlısı sendikadan istifa etmiş bir doktor geçici görevlendirmelerle 2009-2010 yılları arasında Aydın’ın bir ucundan bir ucuna dört defa, beş defa tayini çıkartılmış ve bu hanımefendinin iki tane özürlü çocuğu vardır ve bu hanımefendi maalesef intihar etmiştir değerli arkadaşlar. Mahkeme kararları olmasına rağmen bu görevleri sürdürülmüştür bu hanımefendinin. Mahkeme kararları olmasına rağmen ildeki okul müdürü Cihan Şahin görevine iade edilmemiş ve okula baskın yapılmış, okul müdürünün bilgisayarına el konulmuştur. Bu, bir mahkeme kararı olmadan yapılması mümkün olmayan bir uygulamadır.

Daha yeni, Köy Hizmetlerindeki bazı siyasi düşünceleri ve sendikaları farklı olduğu için haklarını arayan insanlar “Serçeköy” diye Köy Hizmetlerinin hurda deposu olan oturma mekânları ve ihtiyaçlarını karşılama mekânları olmayan bir yere tayinleri çıkartılmıştır 70 kişinin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uzunırmak.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Bu uygulamalardan bir an önce dönülmesini, kamu gücünün parti devleti olmaya doğru gidişine son verilmesini herkese saygılarımı sunarak uyarıyorum ve dikkate alınmasını rica ediyorum.

Saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Sayın Başkan, sayın konuşmacının konuşmasına katkı koymak amacıyla sisteme girmiştim. İç Tüzük 60’a göre kısa bir değerlendirme yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Sayın konuşmacının konuşmasına katkı koymak olmaz da Sayın Güvel çok kısa bir söz talebiniz vardır, o değerlendirilebilir. Çünkü sayın konuşmacıların her konuşmasına katkı vermek isterse 500 vekil mesela 500’ünü birden konuşturmam lazım! Çok kısa bir sözün olursa olur yani, onu ben veririm. O gündem dışı konuşma ayrı, sizinki ayrı, ona bakanlar cevap verebilir. Vekillerin böyle gündem dışılara bir katkı… Çok kısa bir söz için ben size söz vereyim ama bu gerekçeyle veriyorum yani onunkine katkı değil. Belki Sayın Uzunırmak katkı da istemeyebilir sizden yani.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, “kamu görevlilerinin herhangi bir parti, kişi veya zümrenin yararını veya zararını hedef alan bir davranışta bulunamayacakları” ilkesinin çiğnendiğine ilişkin açıklaması

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; kamu yönetiminin bir siyasi anlayışa teslim edildiği böyle bir dönem cumhuriyet tarihinde hiç görülmemiştir. Kamu Görevlileri Etik Davranış İlkeleri ve Başvuru Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik’te açıkça ifade edilmiş bulunan kamu görevlilerinin herhangi bir siyasi parti, kişi veya zümrenin yararını veya zararını hedef alan bir davranışta bulunamayacakları ilkesi açıkça çiğnenmektedir. Hiçbir dönemde devletin valileri böylesine partizanca davranmamıştır. Rektör atamalarından tutun da basit ihalelere kadar, hiçbir hassasiyet gözetilmeden, yalnızca siyasi aidiyete bakılarak tercihler yapılmaktadır. Neredeyse AKP il başkanlarından…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Güvel, teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer arkadaşlarım, burada tabii ki kamu görevlileri veya diğer görevliler hakkında genellemelere gitmekten ziyade, eğer bir unsur varsa ilgili mercilere başvuruda bulunmak hepimizin hakkıdır. Bu hususta gerekeni yapmak… Tabii ki siyaset kurumunda, burada gündeme getirilebilir siyasiler tarafından ama ilgili mercilere belirtmek daha uygun olur diye ben şahsen düşünüyorum. O şekilde…

Esfender Hocam, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

2.- İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz’ın memur zamlarına ilişkin gündem dışı konuşması

ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; saygılar sunuyorum.

Konuşmam, memur zamlarıyla ilgili ve konuşmamın başlığı “Memur siyasi giyotin altında”dır.

Değerli arkadaşlar, kamu hizmetleri bir ülkenin kalkınması için, refah için ve sosyal düzen için çok gerekli ve vazgeçilmez şarttır. Bu düzeni sağlayan, bu düzeni devam ettiren, memurlardır. Eğer memurlara biz hakkını vermezsek, bu düzen açısından birtakım sorunlar ortaya çıkar.

Türkiye’de bugün fiilî işsizlik oranı yüzde 21’dir. Bu fiilî işsizlik oranı memurlar için de bir baskı olarak kullanılıyor. Nasıl kullanılıyor? Deniliyor ki: “Elindekiyle yetin, başka hak isteme.” Bu anlamda memurların üç temel sorunu var: Biri’nci, memur maaşları hem birtakım istatistiki oyunlarla ortalama enflasyonun altında tutuluyor hem de memura büyümeden, verimlilik artışından refah payı verilmiyor. İki, memurun sendikal haklarına sınır getirilmiştir. Üç, memur siyasi giyotin altındadır, memurun inançları baskı altındadır, memurun anayasal güvencesi tasallut altındadır.

Değerli arkadaşlar, artışla ilgili çok basit ve çok görünür bir yanlışlık yapılıyor. Birinci altı ay, enflasyon tahminine göre memura yüzde 2,5 zam verildi ama enflasyon 3,59 oldu ocak-haziran arası, fark 1,06. Değerli arkadaşlar, şimdi, memurlar her ay maaş alıyor. Enflasyon hesabında -bakın, iyi dinleyin; bu, yeni bir yaklaşımdır arkadaşlar- yıllık enflasyon değil, altı aylık enflasyon değil ortalama enflasyonu kullanmak zorundayız. Eğer on iki aylık ortalama enflasyona bakarsak, haziran ayında ortalama enflasyon, TÜFE oranı yüzde 7,41’dir. Bu demektir ki memura 1,06 değil, 2,5’un üzerine 4,8 puan fark vermemiz lazım. Yani bu durum karşısında, ikinci yarıda memur maaşlarındaki artış yüzde 7,06 olmalıdır. Bu farkı da, üstelik, hem verilmesi gerekiyor hem de yıl sonunda verilen farkın da bir anlamı kalmıyor çünkü yıl sonunda verilen fark geçmiş harcamalara çare olmuyor. Ayrıca, bugün diyoruz Türkiye yüzde 6 kalkınacak, büyüme yüzde 6 olacak. Peki arkadaşlar, bu yüzde 6 büyüme kime gidiyor? Sermaye sahibine gidiyor. Kime gidiyor? İş adamına gidiyor. Peki memurun, işçinin bu kalkınmada, bu büyümede katkısı yok mu? Neden memura bir refah payı verilmiyor? Yani millî gelir artırıyorsa bunun içinde memurun da önemli bir işlevi var, bir fonksiyonu var. Dolayısıyla burada 2010 yılında memura 2,5 artı 2,5 artı enflasyon farkı değil, baştan yüzde 14 zam yapılmalıydı. Yüzde 14 zam yapılmadığı sürece memur bu düzenden hakkını alamıyor dolayısıyla reel ücretleri, reel gelirleri enflasyonun altında kalıyor.

Değerli arkadaşlar, memurun sendikal hakları da elinden alınıyor. Bakın, bir uzlaşma kurulu teklifi geldi. Bu Anayasa gerçekleşirse bu yeni uzlaşma kurulu ücretleri, nihayet olarak maaşları tayin edecek ama uzlaşma kurulunun kararları da kesin olacak. Şimdi, memur uluslararası bazı yasalara göre işi bırakma gibi bazı eylemler yapıyordu ama uzlaşma kurulu kararları kesin olacağı için artık bu uzlaşmayı yapamayacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, konuşmanızı tamamlayınız, buyurun efendim.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, memura toplu sözleşmeli grevli sosyal hakların verilmesi gerekiyor.

Ayrıca Anayasa’nın 170’inci maddesi de dolaylı yollardan çiğneniyor. Ne yapılıyor? Sözleşmeli personel statüsü genişletiliyor. Efendim, özel sektörde çalışanlar devlete yönetici olarak atanıyor.

Değerli arkadaşlar, bunlar hayır getirmez. Bunlar, Türkiye’de bugünkü düzende birtakım aksaklıklara neden olacaktır. O kadar ki bakın, size bir yazı okuyacağım, diyor ki: “Türkler ile Kürtler birlikte yaşamak zorunda mıdır? Ama yaşayamayacaksak...” Peki ne olacak yaşayamayacaksak? Arkadaşlar, bakın, bu Meclis çok dikkatli olmalı. Türkiye bir yol ayrımında. Böyle, memurun...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – ...hakkıyla falan uğraşmak yerine, bu yol ayrımında Türkiye’nin bütünlüğü, millî birliği ve beraberliği için ne gerekirse yapalım; bu gibi paçavralara, bu gibi düşüncelere engel olalım ve bunu önleyelim.

Teşekkür ederim. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Korkmaz.

Sayın Taner...

RECEP TANER (Aydın) – Kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun, açtım mikrofonunuzu.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- Aydın Milletvekili Recep Taner’in, kamu gücünü yanlı ve yandaşlarının talepleri doğrultusunda kullananları, bu emri verenleri ve uygulamaya alet olanları kınadığına ilişkin açıklaması

RECEP TANER (Aydın) – Devletin işçisini, memurunu, kanuni haklarını aradığı için görev yaptıkları yerlerden bayan-erkek ayrımı yapmaksızın hurda araç depolama alanına ot yolma görevlendirilmesine tabi tutuluyorsa, bu, resmen kamu gücünün yanlı ve yandaşların talepleri doğrultusunda kullanılmasıdır. Bu emri verenleri ve uygulamaya alet olanları kınıyorum.

BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz, bilge kişi Nasreddin Hoca ile ilgili olarak söz isteyen Konya Milletvekili Mustafa Kabakcı’ya aittir.

Sayın Kabakcı, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- Konya Milletvekili Mustafa Kabakcı’nın, Nasreddin Hoca ve Akşehir’de kutlanan 51’inci Uluslararası Nasreddin Hoca Festivaline ilişkin gündem dışı konuşması

MUSTAFA KABAKCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 51’inci Uluslararası Nasreddin Hoca Festivali, Konya’nın meyve merkezi, Akşehir kirazının yetiştirildiği, medreseleri, alimleri ve ünlü ve önemli bir merkezde Akşehir’de kutlanmaktadır. Ben de bu vesileyle gündem dışı konuşma almış bulunmaktayım. Genel Kurulunuzu saygıyla selamlıyorum.

Bilgeliğin, hikmetin, nüktenin, sevginin, hoşgörünün büyük ustası Nasreddin Hoca’mızın değerli torunları diye sözlerime başlamak isterim.

Nasreddin Hoca’mız sekiz yüz iki yıl önce, Moğol ve Haçlı saldırılarıyla karanlığa bürünen bu güzel Anadolu topraklarında bir tebessüm güneşi olarak doğdu. Hayatı boyunca ve ondan sonra da günümüze kadar sadece Anadolu’daki karanlığı aydınlatmakla kalmadı, gerek kendisine ait gerekse onun mizah dünyasının özelliklerine uygun olarak, ona bağlı anlatılan nükteleriyle evrensel bir şahsiyete bürünerek bütün bir dünyayı aydınlattı, gönülleri ve ülkeleri bilgeliğe mayaladı. Asıl maya ise Anadolu’da çalındı. Buradaki mayalanmada Yunus Emre’nin sevgisi, Battal Gazi’nin yiğitliği kadar Nasreddin Hoca’nın nükte mayası vardır. Yani mayayı göle değil gönüllerimize çaldı, Anadolu bu mayalanmayla ayağa kalktı.

Selçuklu Devleti’nin dağılmasından sonra küçücük Kayı Boyu’ndan bir cihan devleti çıktı. Bu devlet altı asır, üç kıtada adaletin, bilginin, sevginin tohumlarını ekebilmişse, bütün bunlarda Nasreddin Hoca’nın gülen ve güldüren yüzü, ışıltılı bakışı ve hikmetli sözleri vardır. Güldürürken düşündüren, düşündürürken öğreten latifeleriyle sembolleşen Nasreddin Hoca kültürümüzün en önemli değerlerindendir.

Nasreddin Hoca, esasen, Anadolu insanının zekâ inceliğini, nükte yeteneğini, insan sevgisini de yansıtmaktadır. Bilge kişiliği ve insanın kendisini sorgulamasını sağlayan ince mesajlarıyla ülke sınırlarını aşarak farklı coğrafyalara da ulaşan Nasreddin Hoca, insanlarla arasında güçlü bağlar kurmuştur.

Nasreddin Hoca’yı unutulmaz yapan yalnız Anadolu insanı değildir. Azerbaycan’dan Yugoslavya’ya, Kazakistan’dan Çin’e, Uygurlardan, Uyguristan’dan, Doğu Türkistan’dan Amerika Birleşik Devletleri’ne, Japonya’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada uluslararası üne kavuşan evrensel bir kişiliği vardır Nasreddin Hoca’mızın.

Nasreddin Hoca aynı zamanda bir tasavvuf insanı olarak çağın diğer önderleri, Mevlânâ Celâleddin Rûmî, Hacı Bektaşı Veli, Yunus Emre, Şeyh Edebali’yle çağdaştır. İşte böyle bir kargaşalık devrinde bu isimler ne yaptılarsa, nasıl bir misyon üstlendilerse Nasreddin Hoca da onu yapmış, aynı misyonu üstlenmiştir. Nasreddin Hoca hakkında mevcut kaynakları incelediğimizde her birinde onun farklı bir yönünün ortaya konulduğunu görürüz çünkü Hoca, halkımızın sosyal ve kültürel zenginliğinin bir ifadesidir. Bazen komik bir insandır Nasreddin Hoca bazen bir öğretmendir, kimi zaman bir Anadolu bilgesidir. Bu özelliklerini birleştirdiğinizde ise Anadolu’nun kültürüne sekiz yüz yıllık kalıcı bir imza atmış olan Hoca Nasreddin çıkar karşımıza.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçtiğimiz hafta ülkemizin birçok yerinde Nasreddin Hoca’yı anma şenlikleri düzenlendi. Bu şenliklere dünyanın dört bir yanından gelen insanları gördük. Yurt dışından gördüğü büyük ilginin sebebi, Nasreddin Hoca’nın etkili gücü ve çok yönlü kişiliğiyle geniş kitleleri yakalayabilmesidir. Birçok yerde şenliklerin düzenlenmesi, Nasreddin Hoca’nın mirasına nasıl sahip çıkıldığının gösterilmesi açısından memnuniyet vericidir.

Kültürümüzün ayrılmaz parçası olan böyle önemli şahsiyetlerin yaşatılması ve yeni nesillere tanıtılması bakımından bu tür faaliyetleri çok anlamlı bulduğumuzu da belirtmek istiyorum. Bizlere düşen görev, kültürel değerlerimizin en önemlilerinden olan Nasreddin Hoca’yı bir eğitim konusu ve hazinesi olarak ele almak, her derecedeki okullarımızda onu işlemektir. Karikatüre çok uygun çizgileriyle Hoca’mız, millî karikatürümüzün esin kaynağı olmalıdır. Hoca hakkında yeni araştırmalar yapmalı, onun gün yüzüne çıkmamış fikirlerini tüm dünyaya ve gelecek nesillere taşımalıyız. Bunun için üniversitelerimize, sivil toplum kuruluşlarımıza, eğitimcilerimize, milletimize düşen görevleri eksiksiz yerine getirmeliyiz diye düşünüyorum.

Bu vesileyle, hafta sonunda yapılan Nasreddin Hoca şenliklerine katılan Meclis Başkanımıza, değerli milletvekillerimize…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kabakcı, konuşmanızı tamamlayınız.

MUSTAFA KABAKCI (Devamla) – Sağ olun Sayın Başkanım.

…elli bir yıldır Hoca’ya borcunu ödemeye çalışan Akşehirli torunlarına ve Akşehir Belediyesine teşekkürlerimi sunuyorum.

Nasreddin Hoca’nın yol göstericiliğinde aydınlanmanın, bu aydınlık yüzle, gönülle, zihinle hayata bakmanın ve onu yaşamanın bir vesile olmasını diliyorum. O bize kıssalarıyla hisse vermeye devam etsin, varlığı daim olsun, sevgisi yüreklerimizde kaim olsun.

Sözlerime son verirken Nasreddin Hoca ile aynı çağda yaşayan Hazreti Mevlânâ’nın bir sözüyle konuşmamı tamamlamak istiyorum: “Bir insanın nasıl güldüğü terbiyesini, neye güldüğü ise aklının seviyesini anlatır.”

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Erdem, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

3.- Konya Milletvekili Orhan Erdem’in, Nasreddin Hoca şenliklerine ve gülen yüzlere çok ihtiyacımız olduğuna ilişkin açıklaması

ORHAN ERDEM (Konya) – Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Değerli Mustafa Kabakcı Bey çok güzel izah etti. Ben de bir Konya Milletvekili olarak size bugün bu gündem dışı sözü verdiğiniz için ve Meclis Başkanımızın yoğun gündemi içerisinde bu şenliklere katkı vermesinden dolayı teşekkür etmek istedim.

Gülmenin hem dinimiz hem sosyal yaşamımızdaki önemi, gülen yüzlerin, sadaka sahibi olmak isteyen insanların en önemli bu özelliğe, bu şekildeki hareketlere dikkat etmelerinin hepimize, topluma faydalı olacağını ve hoşgörüye, birlikte, beraberlik içerisinde gülen yüzlere çok ihtiyacımız olduğu bugünlerde inşallah verilmek istenen mesajların alınacağını, başta bu çatı altında, diliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Doğru…

4.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Nasreddin Hoca şenliklerinin Kültür ve Turizm Bakanlığınca desteklenerek uluslararası boyutta bir kültür şenliğinin yapılmasının daha faydalı olacağına ilişkin açıklaması

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Nasreddin Hoca sadece Türkiye’de değil, Türk dünyasının her tarafında bilinen önemli bir kültür değerimizdir. Özellikle Buhara’ya gittiğiniz zaman, Bakû’ye gittiğiniz zaman, Alma Ata’ya gittiğiniz zaman oralarda Nasreddin Hoca’nın heykellerini görürsünüz. Yani ortak kültürel değerimizin çok önemli bir vasfını da temsil etmektedir. Bu amaçla da yapılmakta olan şenlikler daha büyük maksatlı olmalı. Turizm ve Kültür Bakanlığı tarafından desteklenerek uluslararası boyutta bir kültür şenliğinin yapılmasının -hatta üniversite destekli de olabilir- daha faydalı olacağını ve Türk kültürünü dünyanın her tarafına tanıtacağını düşünüyorum.

Bu vesileyle teşekkür ediyorum Sayın Başkanım söz verdiğiniz için.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Erdem…

5.- Aydın Milletvekili Mehmet Erdem’in, yetkileri artırılan il genel meclislerinin yetkilerini tarafsız kullanması gerektiğine ilişkin açıklaması

MEHMET ERDEM (Aydın) – Sayın Başkanım, ben de Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Özellikle Aydın’la ilgili birkaç hususa işaret etmek istiyorum: Aydın’da, İl Genel Meclisinde MHP ve CHP birlikte hareket ediyorlar. Tabii, AK PARTİ Hükûmeti olarak Yerel Yönetimler Yasası’nı da değiştirerek İl Genel Meclisinin yetkilerini biz artırdık. Bilakis bu yıl, bu koalisyon, MHP ve CHP, oy aldıkları köylere köy yardımlarını aktarmak üzere encümende ve Mecliste aldıkları kararlar doğrultusunda hareket etmek istiyorlar ve tabii, ilin Valisi olarak Sayın Valimiz de…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Kaplan…

6.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Nasreddin Hoca’nın mizahından siyasilerin ders çıkarması gerektiğine ilişkin açıklaması

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Gerçekten, Nasreddin Hoca ortak bir değerimiz ve mizahından öncelikle de siyasilerin çok ders çıkarması gerekiyor. En son, Beyşehir Gölü’ne açılımı mayaladığını gösteren bir karikatür görmüştüm. Nasreddin Hoca’nın mizahından ders çıkarmak gerekir derken ancak siyasilerin şunu yapmamaları gerektiğini de düşünüyorum: Örneğin Sayın Başbakanla Genelkurmay Başkanının eşeğe ters binmesi gibi bir duruma da düşmemesi gerektiğini düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 22 milletvekilinin, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/813)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde son yıllarda meydana gelen Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) Hastalığına karşı alınması gereken tedbirler amacıyla Anayasanın 98. İçtüzüğün 104. ve 105. Maddeleri gereğince Meclis araştırması yapılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Reşat Doğru                               (Tokat)

2) Mehmet Şandır                           (Mersin)

3) Mustafa Enöz                             (Manisa)

4) Hasan Çalış                                (Karaman)

5) Emin Haluk Ayhan                    (Denizli)

6) Ahmet Kenan Tanrıkulu             (İzmir)

7) Gürcan Dağdaş                          (Kars)

8) Erkan Akçay                              (Manisa)

9) Mithat Melen                              (İstanbul)

10) Zeki Ertugay                             (Erzurum)

11) Abdülkadir Akcan                    (Afyonkarahisar)

12) Kemalettin Nalcı                       (Tekirdağ)

13) Yılmaz Tankut                          (Adana)

14) Muharrem Varlı                       (Adana)

15) Kamil Erdal Sipahi                   (İzmir)

16) Mümin İnan                             (Niğde)

17) Metin Çobanoğlu                     (Kırşehir)

18) Osman Ertuğrul                        (Aksaray)

19) Hüseyin Yıldız                         (Antalya)

20) Mustafa Kalaycı                       (Konya)

21) Behiç Çelik                               (Mersin)

22) Mehmet Akif Paksoy               (Kahramanmaraş)

23) Süleyman Nevzat Korkmaz      (Isparta)

Gerekçe:

Kırım-Kongo kanamalı ateşi (KKKA), Nairovirüslerin neden olduğu ateş, cilt içi ve diğer alanlarda kanama gibi bulgular ile seyreden kene kaynaklı bir enfeksiyondur. 1969 yılında Kongo virüsü ile Kırım hemorajik ateşi virüslerinin aynı virüs olduğu belirlenmiş ve Kırım-Kongo kanamalı ateşi olarak hastalık adlandırılmıştır. Son yıllarda tedavide görülen gelişmelere rağmen, bu enfeksiyonlarda ölüm oranları hâlâ yüksektir.

Hastalık mevsimsel özellik göstermektedir. Genel olarak mayıs ve ekim ayları arasında görülmesine rağmen, değişik aylarda da görülebilmektedir.

Hastalık için çiftlik çalışanları, çobanlar, kasaplar, mezbaha çalışanları, et ve et ürünleri market işçileri gibi tarım çalışanları ve hayvancılık ile uğraşanlar, veterinerler, hasta hayvan ile teması olan ve akut hastalarla temas olasılığı bulunan salgın bölgelerde görev yapan sağlık personeli, askerler, kamp yapanlar gibi birçok grup risk altındadır.

Ülkemizde ilk olarak 2002 yılında tespit edilen Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) Hastalığı Kelkit vadisi başta olmak üzere Orta Anadolu ve Orta Karadeniz Bölgesinde, Gümüşhane, Tokat, Sivas, Amasya, Çorum, Yozgat, Kastamonu, Karabük ve Çankırı illerinde yoğun olarak görülmektedir. Bu da yaklaşık 4 milyon vatandaşımızı risk altında bulundurmaktadır.

Hastalık ülkemizin diğer bölgelerine de sıçramış yukarıda belirttiğimiz illerin dışında diğer illerimizde de münferit olarak görülmektedir. Tokat ilimizde 2002 yılından bugüne kadar bu hastalık nedeniyle 40 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Türkiye genelinde 2008 yılında 59 kişi, 2009 yılında 61 kişi; yani 2 yılda toplam 120 kişi hayatını kaybetmiştir.

Bu hastalık gerekli önlemler alınmadığında daha da yayılacak daha fazla vatandaşımızın hayatını kaybetmesine neden olacaktır.

Bahar aylarının gelmesiyle Orta Anadolu ve Karadeniz bölgesinde yaşayan insanlarımızla beraber tüm ülke insanımızın tedirginlik yaşadığı, bu hastalıktan korunma ve kurtulma çarelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından araştırılması, toplum sağlımızın korunması hususunda çok büyük bir destek sağlayacaktır.

Araştırma önergemiz bu amaçla hazırlanmıştır.

2.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 19 milletvekilinin, yaşlıların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/814)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gelecekte etkili sonuçları olacak bir demografik değişim içindeyiz. Bu değişim dünya nüfusunun yaş yapısında önemli değişikliklere neden oluyor. Nüfusun yaşlanması 21. yüzyılda ön plana çıkan en önemli demografik olgulardan biridir. Türkiye'de de kentleşme ve sanayileşme özellikle büyük kentlerde, aile yapılarında önemli değişikliklere neden olmuştur. Çekirdek aile yapısına çok hızlı bir geçişin sürdüğü ülkemizde bu değişimden en çok etkilenen gruplardan birisi yaşlılardır. Türk kültürü ve toplum hayatı açısından da yaşlılar büyük önem arz etmektedir. Ülkemizdeki yaşlı nüfusun mevcut sorunları ile bu sorunların çözüm yollarının incelenmesi ve ülkemizdeki yaşlı nüfusun gelecekte karşılaşacağı sorunların araştırılması amacıyla Anayasa'nın 98'inci ve İç Tüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince ekte yer alan gerekçe doğrultusunda Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Emin Haluk Ayhan                    (Denizli)

2) Mehmet Şandır                           (Mersin)

3) Oktay Vural                               (İzmir)

4) Erkan Akçay                              (Manisa)

5) Mustafa Kemal Cengiz               (Çanakkale)

6) Ahmet Orhan                             (Manisa)

7) Mustafa Kalaycı                         (Konya)

8) Metin Çobanoğlu                       (Kırşehir)

9) Yılmaz Tankut                            (Adana)

10) Mustafa Enöz                           (Manisa)

11) Ahmet Kenan Tanrıkulu           (İzmir)

12) Osman Durmuş                        (Kırıkkale)

13) Münir Kutluata                         (Sakarya)

14) Yıldırım Tuğrul Türkeş            (Ankara)

15) Kürşat Atılgan                          (Adana)

16) Ahmet Bukan                           (Çankırı)

17) Abdülkadir Akcan                    (Afyonkarahisar)

18) Mehmet Akif Paksoy               (Kahramanmaraş)

19) Reşat Doğru                             (Tokat)

20) Gürcan Dağdaş                        (Kars)

Gerekçe:

Dünya, sonuçları gelecekte bir hayli etkili olan bir demografik dönüşüm içinde. Nüfusun en önemli özelliklerinden birisi dünya nüfusunun yaş yapısında ortaya çıkıyor. Nüfusun yaşlanması 21. yüzyılda ön plana çıkan en önemli demografik olgulardan biri. Bu değişimin parametreleri, doğum oranlarının azalması, yaşam sürelerinin ve yaşlı nüfusun artmasıdır. Nüfusun yaşlanması, sağlıktan sosyal güvenliğe, çevreden eğitime, iş imkanlarına, sosyal kültürel faaliyetlere, aile hayatına kadar toplumun bütünlüğünü etkileyecek bir şekilde devam ediyor.

Hızlanan teknolojik gelişmelerle beraber daha sağlıklı yaşam koşullarının oluşması, antibiyotiklerin keşfiyle enfeksiyon hastalıklarının etkinliğini yitirmesi, insanların eğitim düzeylerinin yükselmesi ve sağlık hizmetlerinin gelişmesiyle toplumun sağlık durumunda olumlu gelişmeler sağlanması sonucunda tüm dünyada yaşlı nüfus giderek artmaktadır. Ölüm hızlarında meydana gelen azalmayla birlikte insanlar daha çok yaşamakta, doğumda yaşam beklentisi tüm ülkelerde artmaktadır. Buna ilave olarak birçok ülkede doğum hızlarında genel bir düşüş olması toplumda yaşlı kesimin oranını giderek arttırmaktadır. Kadının aile dışında çalışması da doğum oranlarını azaltmakta, bu da yaşlı nüfus oranını arttırmaktadır. Ortalama yaşam beklentilerindeki artış aile yapısını etkilemekte, nüfus hareketlerinin artması aile üyelerini ayırmaktadır. Aile içindeki sadece yaşa bağlı aile rolleri ve sorumlulukları değil aynı zamanda geleneksel roller de değişebilmektedir.

Gelişmekte olan ülkeler için henüz büyük bir sorun olarak kabul edilmese bile bu ülkelerin çok yakın gelecekte yaşlılık sorunlarıyla karşılaşmaları kaçınılmazdır. Çünkü demografik, ekonomik ve teknolojik gelişmeler konunun gündeme daha yoğun bir şekilde gelmesine neden olacaktır.

Yaşlılık problemlerini gelişmekte olan ülkelerin giderek artan oranda daha çok hissetmesi doğaldır. Çünkü bu problemle daha önce karşılaşan gelişmekte olan ülkeler bazı çözüm yolları geliştirmişlerdir. Yaşlı sorunlarını büyük ölçüde geleneksel aile yapısı içinde çözen bu ülkelerin daha çok problemlerle karşılaşması beklenebilir. Ekonomik sorunlar yaşlıların artışı ile hem ülkeye hem bireye yansımaktadır. Ülkeler, sosyal güvenlik sisteminin finansman güçlüğü ile karşılaşmakta, yaşlılarsa düşük emekli ücreti ile geçinmek zorunda kalmaktadır.

Türkiye'de kentleşme ve sanayileşme özellikle büyük kentlerde, aile yapılarında önemli değişikliklere neden olmuştur. Çekirdek aile yapısına hızlı bir geçişin sürdüğü ülkemizde bu değişimden en çok etkilenen gruplardan birisi yaşlılardır.

Yaşlının, bakımı, konut, sağlık, eğitim, dinlenme ihtiyaçların karşılanması ve ailenin yaşlı bakımında desteklenmesi gerekmektedir. Çağdaş toplumlarda yaşlı sorunları gelir, sağlık, barınma, ulaşım ve beslenme olarak özetlenebilir. Yaşlıların bu temel sorunlarından başka çalışma, güvenlik, eğitim, serbest zamanı kullanma ve psikososyal sorunlar vardır. Yaşlılar üzerine yapılan araştırmalar daha çok yaşam süresini uzatma üzerine odaklanmış; bağımsız ve kaliteli yaşam sürdürebilmelerine yönelik çalışmaların önemi yeni anlaşılmaya başlanmıştır. Oysa yaşlıların fiziksel ve zihinsel gerilemelerinin kaçınılmaz olmasına karşılık, onların var olan kapasitelerinin geliştirilmesi, sosyal ve ekonomik açıdan faal bir yaşam sürdürmelerinin sağlanması temel amaç olmalıdır.

Yukarıda belirtilen nedenlerle, yaşlıların sorunlarına kalıcı bir iyileşme sağlanabilmesi için bu sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasının gerekli olduğu düşünülmektedir.

3.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 20 milletvekilinin, kırmızı et sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/815)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kırmızı et sektörünün ve yetiştiricilerinin sorunları, çözüm yolları et ithalatının serbest bırakılmasının ülkemiz hayvancılık sektörüne ve milli ekonomimize verdiği zararların belirlenmesi, et sektöründeki eksikliklerin belirlenmesi, giderilmesi, sektörün geliştirilmesi için ulusal düzeyde koordinasyonun sağlanması, destekleme yollarının araştırılması, idari ve kurumsal yasal düzenlemelerin yapılması, amacıyla Anayasa'nın 98. ve İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince ekte yer alan gerekçeye istinaden bir Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Şevket Köse                               (Adıyaman)

2) Yaşar Ağyüz                              (Gaziantep)

3) Ramazan Kerim Özkan              (Burdur)

4) Atila Emek                                 (Antalya)

5) Durdu Özbolat                           (Kahramanmaraş)

6) Mevlüt Coşkuner                       (Isparta)

7) Ahmet Küçük                             (Çanakkale)

8) Hulusi Güvel                              (Adana)

9) Mehmet Ali Özpolat                   (İstanbul)

10) Muhammet Rıza Yalçınkaya    (Bartın)

11) Rasim Çakır                             (Edirne)

12) Akif Ekici                                 (Gaziantep)

13) Ali Koçal                                  (Zonguldak)

14) Abdullah Özer                          (Bursa)

15) Hüseyin Ünsal                         (Amasya)

16) Birgen Keleş                            (İstanbul)

17) Rahmi Güner                            (Ordu)

18) Sacid Yıldız                              (İstanbul)

19) Yaşar Tüzün                             (Bilecik)

20) Şahin Mengü                            (Manisa)

21) Ensar Öğüt                               (Ardahan)

Gerekçe:

Kırmızı et yüksek biyolojik değere sahip olan iyi bir protein kaynağıdır. Ülkemiz coğrafi özellikleriyle her türlü hayvansal üretim açısından uygun ortam ve önemli bir potansiyele sahiptir. Ancak ülke nüfusu 1991'den bu yana % 27,5 artarken Hayvan Varlığı % 36,2 azalmıştır. Bu süreçte sadece koyun varlığındaki azalmanın ülkeye maliyeti 5 Milyar Dolardır.

Ülkemizde istihdam sıkıntısı önemli oranda karşılamasına karşın Hayvancılık, halen sektörleşememiştir. İşletmelerin sadece % 2,4'ünde hayvancılık tek faaliyet alanı olarak sürdürülmektedir. Ayrıca hayvancılıkla uğraşan işletmelerde hayvan sayısı düşüktür. Ülkemizdeki işletmelerin % 78'inde 1-4 baş hayvan bulunurken, hayvan sayısı 300 başı aşan işletme sayısı sadece % 1,5'tur. Büyük ve küçükbaş hayvanlar, et, süt başta olmak üzere sakatat, deri ve yünlerinden yararlanılması dolayısıyla ülkeye en fazla katma değeri sağlarlar. Hayvancılıkla birlikte tarım sektörü GSYİH içerisinde yaklaşık % 10'luk bir paya sahipken, tarımsal üretim içinde hayvancılığın payı %20 civarındadır. Oysa bu oran AB ülkelerinde % 60-75 civarındadır.

Kırmızı et sektörünün önündeki en önemli engeller ürün maliyetinin yüksekliği ve kayıt dışı üretimdir. Ham madde yetersizliği, besi ırkı ıslah çalışmalarının yapılmaması, hayvan hastalıklarının tüketiciyi olumsuz yönde etkilemesi, yem bitkilerindeki büyük artışlar, yetersiz denetim, haksız rekabet, bürokratik, ticari engeller ve desteklemelerin çok yetersiz kalması ve günübirlik olmasıdır.

Türkiye'nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri hayvancılık için çok uygun bölgelerdir. Bu bölgelerde ekstansif hayvancılık yapılması nedeniyle besicilik daha uygundur ve neredeyse sıfır maliyetle üretim yapmak mümkündür.

Ancak özellikle son yıllarda terör başta olmak üzere pek çok nedenle kırsal kesimde yaşayan ve hayvancılıkla uğraşan nüfusun sektörden uzaklaşmak zorunda kalması, Türkiye'nin hayvan varlığında önemli azalmaya neden olmuştur.

Diğer yandan, et ve süt sanayinin neredeyse tamamı batıdadır. Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde hayvancılık ve hayvancılığa dayalı sanayi birlikte ele alınmalı, desteklemeler buna göre yapılmalıdır. Hayvancılık, tarımda istihdam fazlası nüfusun düşük maliyetle istihdam edilebileceği, katma değeri yüksek olan faaliyet alanıdır. Üretim ve sanayinin bölge için birlikte değerlendirilmesi, iç göç sorununa ve bölge kalkınmasına tartışılmaz katkı sağlayacaktır.

Kırmızı etteki fiyat artışı son yıllarda enflasyon oranlarını geçmiştir. 6 yılda dana eti % 141,5 oranında zamlanırken, koyun etindeki zam oranı % 150'yi bulmuştur.

Kırmızı et sektörünün önündeki engeller ürün maliyetinin yüksekliği ve kayıt dışı üretim, ham madde yetersizliği, besi ırkı ıslah çalışmalarının azlığı, hayvan hastalıklarının tüketiciyi olumsuz yönde etkilemesi, yem bitkilerinde son yıllardaki artışlar, yetersiz denetim, haksız rekabet, desteklemelerin yetersizliği ve çözüm getiren değil, günü kurtarmak adına yapılmış olmasıdır.

Et fiyatlarındaki artışın temel nedeni yıllarca uygulanan yanlış hayvancılık politikaları sonucunda hayvan sayılarının aşırı düşmesi ve yetiştiricilerin hayvancılıktan uzaklaşmasıdır. Ancak önlem olarak et ithalatının serbest bırakılması ülke hayvancılığı için son derece yanlıştır. Bu uygulama sektöre ait pek çok işletmenin sonu olacağı gibi halk sağlığı açısından da bir çok riski beraberinde getirecektir. Zira AB ülkelerindeki bu etler kalitesiz ve insan gıdası olamayacak niteliktedir. Bu ithalatın yapılması ülkemiz açısından son derece zararlı sonuçlara yol açacaktır.

4.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan ve 24 milletvekilinin, yatılı ilköğretim bölge okullarındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/816)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Yatılı İlköğretim Bölge Okulları (YİBO), nüfusu az, dağınık, okulu bulunmayan veya ilköğretim hizmetlerinin götürülemediği yerleşim yerlerindeki zorunlu öğrenim çağındaki öğrencilerin parasız yatılı, çevresindeki öğrencilerin gündüzlü olarak eğitim-öğretim gördükleri ilköğretim okullarıdır. Bu yatılı ilköğretim kurumlarında okuyan öğrencilerin; barınma, beslenme, tedavi ve ilaç giderlerinin tamamı devlet tarafından karşılanmaktadır. Ülkemizde halen; 574 Yatılı İlköğretim Bölge Okulu'nda (YİBO) 9.908 derslikte, toplam 265 bin 285 öğrenci eğitim görmektedir. 2010 yılı itibariyle YİBO'larda görev yapan öğretmenlerin sayısı 13.571'dir.

Eğitim ve öğretim açısından önemli bir görevi yerine getiren YİBO'lar, son günlerde taciz, tecavüz, dayak ve kayıp olaylarıyla gündeme gelmektedir.

YİBO'larda yaşanan sorunların araştırılması, bu eğitim kurumlarına emanet edilen öğrencilerimizin bedensel ve ruhsal anlamda sağlıklarının korunması, çağdaş ve kaliteli eğitim alabilmesini sağlayacak çözüm önerilerinin araştırılması için, Anayasa'nın 98 ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

1) Selçuk Ayhan                             (İzmir)

2) Hikmet Erenkaya                        (Kocaeli)

3) Sacid Yıldız                                (İstanbul)

4) Suat Binici                                  (Samsun)

5) Nevingaye Erbatur                     (Adana)

6) Ergün Aydoğan                          (Balıkesir)

7) Hüseyin Ünsal                           (Amasya)

8) Rahmi Güner                              (Ordu)

9) Atila Emek                                 (Antalya)

10) Osman Kaptan                         (Antalya)

11) Akif Ekici                                 (Gaziantep)

12) Eşref Karaibrahim                    (Giresun)

13) Gökhan Durgun                       (Hatay)

14) Orhan Ziya Diren                     (Tokat)

15) Tekin Bingöl                            (Ankara)

16) Mehmet Ali Özpolat                 (İstanbul)

17) Ali Rıza Ertemür                      (Denizli)

18) Mevlüt Coşkuner                     (Isparta)

19) Durdu Özbolat                         (Kahramanmaraş)

20) Ramazan Kerim Özkan            (Burdur)

21) Ahmet Küçük                           (Çanakkale)

22) Ensar Öğüt                               (Ardahan)

23) Muhammet Rıza Yalçınkaya   (Bartın)

24) Şevket Köse                             (Adıyaman)

25) Hulusi Güvel                            (Adana)

Gerekçe:

1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanununun 25. ve 222 Sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanununun 9 uncu maddelerinde nüfusun az ve dağınık olduğu yerlerde, köyler gruplaştırılarak, merkezî durumda olan köylerde ilköğretim bölge okulları ve bunlara bağlı pansiyonlar, gruplaştırmanın mümkün olmadığı yerlerde ise yatılı ilköğretim bölge okullarının (YİBO) açılacağı belirtilmiştir.

Bu kanuna bağlı olarak, kanunun belirttiği özellikleri taşıyan bölgelerde, zorunlu öğrenim çağındaki öğrenciler YİBO'larda parasız yatılı olarak eğitim-öğretim görmektedirler. Ülkemizde hâlen; 574 Yatılı İlköğretim Bölge Okulu'nda 9.908 derslikte, toplam 265 bin 285 öğrenci eğitim görmekte, bu okullarda toplam 13.571 öğretmen görev yapmaktadır.

Eğitim ve öğretim açısından önemli bir görevi yerine getiren YİBO'lar son günlerde taciz, tecavüz, dayak ve kayıp olaylarıyla gündeme gelmektedir.

Köyden kente göç, kırsal kalkınmanın yetersizliği, gelir dağılımında yaşanan bozulma, ailelerin işsizlik ve yoksulluk nedeniyle eğitim ve öğretime yeteri kadar pay ayıramaması, YİBO'larda eğitim gören öğrenci sayısını her geçen yıl artırmaktadır. Özellikle AKP iktidarları döneminde, ilköğretim okullarında okuyan öğrenci sayısında azalma görülürken, YİBO'larda öğrenim gören öğrencilerin sayısı ise sürekli artmaktadır.

YİBO'larımızda yaşanan sorunlar, önlem alınmaması nedeniyle sürekli artmakta, aileler bu eğitim kurumlarında öğrenim görmek zorunda olan çocuklarının durumları hakkında ciddi endişe duymaktadırlar.

Bu sorunlara kısaca göz atacak olursak; YİBO'ların fiziki koşulları sağlıklı ve çağdaş bir eğitim için uygun değildir. Yurttaki odalar küçük, buna karşılık odalarda kalan öğrenci sayısı fazladır. Büyük yaştaki öğrenciler ile küçük yaştaki öğrencilerin aynı odalarda kalması çeşitli istismarlara neden olmaktadır. Birçok YİBO'da revir ve sağlık personeli bulunmamaktadır. Bazı okullarda aşçı ve aşçı yardımcısı yoktur. Bu hizmetler asgari ücretle çalışan, temizlik işçileri eliyle sağlanmaktadır.

YİBO'lara atanan öğretmenlerin rehberlik ve danışmanlık alanlarında yetersiz oldukları, öğrencilerin eğitim teknolojilerinden yeterince yararlanamadıkları saptanmıştır.

Özellikle kış şartlarının ağır geçtiği Doğu bölgelerinde öğrenci okul içinde hapis kalmakta, bu okullarda sosyal faaliyetlerde bulunabileceği spor salonu vb yerler bulunmamaktadır.

Öğrencilerin ailelerinden ayrı olmaları onları psikolojik olarak çok etkilemektedir. Öğrenciler bu nedenle ezilmişlik psikolojisine kapılmaktadırlar. Öğrenciler kendilerini değersiz hissetmekte ve ciddi sosyalleşme sorunları yaşamaktadır. Bu psikolojiye sahip öğrenciler kendisini yeterince ifade edememektedir.

YİBO'lar rehberliğe en fazla ihtiyaç duyulan okullar olmasına rağmen, birçok okulda rehber öğretmen bulunmamakta ve rehberlik hizmetleri yürütülememektedir.

Bu okullarda öğrencilere Türk-İslam sentezi empoze edilmekte, âdeta bu okullar tarikat yuvası gibi çalışmaktadır. Yukarıda belirtilen bu sorunlar, içinde bulunulan kötü tablonun, sadece küçük bir bölümünü oluşturmaktadır.

Tüm bu sorunlar dikkate alındığında; YİBO'larda yaşanan sorunların ve istismarların önüne geçebilmek için acil olarak rehber öğretmen, psikolog, psikiyatrist, sağlık ve yardımcı personel atanmalıdır. Bu okullarda okuyan öğrencilerin sosyal faaliyet yapma imkânları arttırılmalıdır. Sosyal tesis, spor alanları, oyun alanları ve kütüphane gereksinimleri giderilmelidir. Öğrencilerin kişisel giderleri için bakanlıkça gönderilen tüm ödenekler günün koşullarına uygun hâle getirilmelidir. YİBO'ların fiziksel koşulları iyileştirilmeli, ders araç-gereçleri yeterli düzeye getirilmelidir. Öğrencilerin günlük beslenme gereksinimlerine göre yeniden düzenlenmelidir. Öğrencilerin, aileleri ile özgürce görüşebilmeleri için ücretsiz telefon vb. iletişim araçları sağlanmalıdır. Tüm çalışanların çalışma koşulları, özlük hakları ve ekonomik durumları düzeltilmelidir. Bunların da ötesinde YİBO'lar tarikat yuvası mantığından kurtarılarak çağdaş eğitim veren gerçek birer eğitim yuvası hâline getirilmelidir.

Yukarıda ifade edilen gerekçelerle YİBO'larda yaşanan sorunların araştırılması, bu eğitim kurumlarına emanet edilen öğrencilerimizin bedensel ve ruhsal anlamda sağlıklarının korunması, çağdaş ve kaliteli eğitim alabilmesi, sağlıklı nesillerin yetiştirilmesi için bir araştırma komisyonu kurulması yaşamsal önemdedir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Buyurun:

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- (10/758) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 7/7/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi

                                                                                                               07.07.2010

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu'nun 07.07.2010 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında, Toplanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul'un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                            Ayla Akat Ata

                                                                                                                  Batman

                                                                                                        Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler Kısmının 644 üncü sırasında yer alan 10/758 Etnik Nüfus yapısının araştırılması amacıyla bir Meclis Araştırması açılmasına ilişkin önergelerin görüşülmesini, Genel Kurulun 07.07.2010 Çarşamba günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Grup önerisinin lehinde İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel.

Sayın Tuncel, buyurun efendim. (BDP sıralarından alkışlar)

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’de çok kültürlülüğü ve zenginliği koruyabilmek için etnik yapıya dair bilimsel verilerin değerlendirilmesi, bu konuda araştırma yapılarak ayrıntılı ve sürekli raporların oluşturulması ve etnik grupların nüfus azalmalarının nedenlerinin araştırılması amacıyla bir araştırma komisyonu kurulmasına dair önergemiz hakkında söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bildiğiniz gibi Türkiye demokratikleşme konusunda çok ciddi bir süreçten geçmektedir, her geçen gün demokratikleşme konusunda tartışmalar yürütmektedir. Dolayısıyla bu demokratikleşmenin temelinde aslında Türkiye’de farklı kimlik ve kültürlerin yok sayılmasıyla ve bunların tek kimlik, tek kültür üzerinde ifade edilmesiyle ne yazık ki bu sorunlar yaşanmaktadır. Türkiye’de gerçek anlamda bir demokrasi olacaksa, gerçek anlamda özgürlükler olacaksa öncelikle Türkiye'nin kendi coğrafyası içerisinde bulunan farklı kimlikleri, kültürleri, inançları ve bu inançlara mensup insanların ne kadar olduğunu, bunların sorunlarının ne olduğunu tespit etmesinin önemli olduğunu ve demokratikleşme açısından önemli olduğunu da düşünüyoruz.

Konuşmama geçmeden önce bir anekdotu belki sizlerle paylaşabiliriz. Bir sanatçı Norveç’e gittiğinde Norveç Kültür Bakanı “Biz çok kültürlülük için

çok fazla para harcıyoruz.” demiş. Sanatçımız da “Biz de kültürleri yok etmek için çok para harcıyoruz.” diye... Bu bir ironi tabii. Türkiye’de hâlâ farklı kimlik ve kültürlerin kendisini yaşayabilmesi mümkün değil.

Türkiye’de özellikle 1980 sonrasında kalkınma ve modernleşme çabalarının tökezlediği görülürken demokrasinin inşa edilmesi konusunda da yeterli kazanımların sağlanmadığı görülmektedir. Kuşkusuz ki demokrasi ve kalkınma tartışmaları öncelikle iç dinamiklerimizle ve iç sorunlarımız ekseninde yürütülmesi gereken bir süreçtir. Yani dünyada sorunlarla... Orta Doğu’da, dünyada önemli bir güç hâline gelmek isteyen Türkiye'nin öncelikle kendi sorunlarını çözmesi, kendi iç barışını sağlaması gerekiyor.

Türkiye 1971’de Malazgirt Savaşı’nı kazanmasından sonra birdenbire Türkleşiverdi savı artık ne yazık ki yürümemektedir. Bu topraklarda on bin yıllık bir geçmişi vardır. On bin yıllık uygarlık tarihi boyunca çok farklı kimlikler, kültürler, gelenekler gelmiştir ve bunlar Türkiye toplumuna, dünya insanlık tarihine önemli katkılarda bulunmuştur. Bu katkıları görerek bunun üzerinden siyaset yapmak sanırım daha kazandırıcı olacaktır.

Dolayısıyla, Türkiye'nin tarihini, tarihî geçmişini ifade etmek, farklılıkları kabul etmek aynı zamanda bir erdemliliktir. Farklı kültürlerin zengin olarak kabul edilebilmesi ancak o topraklarda, bu coğrafyada ne kadar farklı kimlik ve kültürün yaşandığının da belirlenmesi gerekir.

Bugüne kadar, sayın milletvekilleri, Türkiye’de 1927’de böyle bir araştırma yapılmış. Bu araştırmada vatandaşlara ana dili sorulmuş. Ana dili sorusuna Türkçe, Kürtçe, Ermenice, Çerkezce, Rumca, Arapça, Yahudice gibi sorular sorulmuş ve bunlara cevap alınmış. Bu ankete göre, bu sayıma göre, nüfus sayımına göre, Türkiye’de o dönem 11 milyon 777 bin 810 Türk olduğu, 1 milyon 184 bin 446 Kürt, 134. 273 Arap, devam ediyor... Arap, Çerkez, Rum sayısı belirlenmiş.

Daha sonra, 1965 yılında etnik kimliğe dair bilgiler verilse de Türkiye, gerçek anlamda bu coğrafyada ne kadar farklı kimlik ve kültürün yaşadığı, sayılarının ne olduğu, bunların sorunlarının ne olduğu konusunda hiçbir araştırma yapmamış. Bazı bağımsız akademisyenler bu konuda araştırmalar yapmış. Türkiye’de 30 farklı kültürün olduğu ifade ediliyor -yani bunlar ne kadar gerçek, bu Parlamentonun bunu açığa çıkarması gerekiyor- ve 36 farklı dilin konuşulduğu tahmin ediliyor. Bunlar belki de buradan yapacağımız bu araştırma komisyonumuzun oluşturulması konusunda vereceğiniz olumlu destek Türkiye'nin gerçekten bir etnik kimlik haritasının çıkartılması ve buradan demokratikleşme üzerinden bir yaklaşım elde edebiliriz.

Türkiye’de bir akademisyen, yaptığı çalışmaya göre, Türkiye nüfusunun yüzde 90’ının Türk olduğunu söylemiş. 5 milyon kişiye denk gelen yüzde 6’sının Kürt, yüzde 1’inin Arap olduğu belirtilmektedir. Millî Güvenlik Kurulunun yaptığı ancak MGK tarafından açıklanmayan ve 2000 yılında çeşitli üniversitelerde akademisyenlere yaptırılan, bir davaya girdiği için basına bilgisi geçen Türkiye’de Etnik Grupların Dağılımı Raporu’nda Türkiye’de Kürt ve Zaza toplam 12 milyon 600 bin kişinin bulunduğu, yaklaşık 1 milyon Gürcü, 2 milyon Boşnak, 2,5 milyon civarında Çerkez, 870 bin Arap ve 80 bin kadar Laz olduğu belirtilmiştir Millî Güvenlik Kurulunun basına yansımayan ama bir akademisyen aracılığıyla yansıyan bu raporunda.

Yine bir araştırma şirketinin -2006 yılında bir araştırma yapmış- “Biz kimiz?” başlıklı araştırmasında ise nüfusun yüzde 78,1’inin Türk, yüzde 13,4’ünün Kürt ve Zaza, yüzde 0,7’sinin Arap ve yüzde 0,02’sinin Alevi olduğuna dair vurgular bulunmuş.

Sayın milletvekilleri, tabii, bu bağımsız bir araştırma komisyonlarının yapabileceği bir şey değil. Biz bu ülkede yaşayan bütün halkların, 72 milyonun sorumluluğunu taşıdığımızı ifade ediyoruz. Dolayısıyla, bu 72 milyon insanın sorunlarını da burada tartışmak durumundayız. Sanırız, böyle bir haritanın çıkartılması Türkiye’de sorunların tartışılması açısından da önemli olur diye düşünüyoruz. Özellikle Türkiye'nin temel sorunu olan ve bunun bugün herkes tarafından ifade edilen Kürt sorunu açısından da önemli bir veri elde edeceğini düşünüyoruz çünkü kaba olarak Türkiye’de ne kadar Kürt yaşıyor? Bizce sayısı önemli değil yani 10 bin de yaşasa, 100 bin de yaşasa, 20 milyon da yaşasa bütün halkların hak ve özgürlüklerinin tanınması gerekiyor. Bu ayrı bir nokta ancak bu konuda bu muğlaklığın ortadan giderilmesi ve bu nüfus haritasına göre çözümler üretilmesinin Türkiye demokrasisi açısından da önemli bir nokta olacağını düşünüyoruz.

Artık, “Türkiye'de Kürt yoktur ya da başka azınlıklar yoktur, Türkiye'de yaşayan herkes Türk’tür.” yaklaşımının, ne yazık ki bu ülkede demokrasiye de bir faydası yok, sorunların çözümüne de bir faydası yok, sorunları çözemiyoruz zaten ve yok saymak üzerinden de çatışmaların yaşanmasına neden oluyor. Dolayısıyla, biz buradan bir başlangıç yapacağımızı umuyoruz ve bu konuda da sayın milletvekillerinin bu araştırma önergemize olumlu yanıt vereceğini düşünüyoruz.

Eğer bu ülkede gerçek anlamda demokrasi ve özgürlükler inşa edilecekse, kimlikleri yok sayarak değil bu kimlikleri kabul ederek, bu kimliklerin talepleri olan ana dilde eğitim hakkı başta olmak üzere kültürel, siyasal taleplere göre yeni bir çözüm projesi oluşturmak durumundayız. Dolayısıyla, 80 darbesiyle bütün hak ve özgürlükleri yok sayan, öncesi 1924 Anayasası’na dayanan teklik üzerinde kurulu bir anayasa da ne yazık ki bu çok kimlikli ve çok kültürlü yapımıza uymamaktadır. Dolayısıyla, böyle çalışmalar belki Türkiye'de gerçek anlamda demokrasinin nasıl oluşacağını, demokratik, sivil bir anayasanın hangi argümanlar üzerinde gelişeceği üzerine de bize veri verecektir. Dolayısıyla, darbe Anayasası’nı değiştirirken, bu ülkenin çok kimlikli, çok kültürlü yapısına atıfta bulunan, Türkiye'de farklı kimlik ve kültürlerin, inançların kendisini özgürce ifade ettiği, devletin bütün kültürlere, inançlara eşit mesafede durduğu bir yaklaşım sergileyebilir miyiz?

Bize göre devletin dini olmamalıdır. Bize göre devletin etnik yapısı da olmamalıdır, etnik bir kimliği de olmamalıdır, devletin bir cinsiyeti de olmamalıdır. Ne yazık ki bugün Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na göre, bu Türkiye Cumhuriyeti Türk, Sünni ve erkek bir yaklaşım içerisinden kendisini gösteriyor. Bu anlayıştan vazgeçilirse gerçek anlamda demokrasi olur, çünkü bu ülkede sadece Türkler yok, 30’a yakın -ifade edildiği gibi- farklı kimlik ve kültür var. Sadece Sünni inancı yok, onlarca farklı inanç var. Sadece erkekler yok, kadınlar da var. Dolayısıyla, bu anlayış içerisinden yeniden bir yaklaşım Türkiye demokrasisi açısından önemli olacaktır ve gerçekten Türkiye'nin son dönemde tartıştığı Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü konusunda da biz bu araştırmaların sonuçlarının ve bunun toplumla tartışılmasının çok önemli katkıda bulunacağını düşünüyoruz ve bu araştırma önergeleriyle birlikte belki de Türkiye’de demokrasi dinamikleri açısından da önemli bir şey açığa çıkacak. Belki de cumhuriyetin ilk, 1921 Anayasası’nın özüne uygun bir Parlamento gerçeği de açığa çıkacak diye düşünüyoruz.

Dolayısıyla, kimliklerimizi birbirimize benzeten, yok sayan değil, bu farklı kimlik ve kültürlerimizle bu Parlamentoda, bu Mecliste halklarımız adına siyaset yapan bir Parlamento, sanırım, Türkiye geleceği açısından daha etkin olacaktır diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Grup önerisinin aleyhinde Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Aydın.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; BDP grup önerisinin aleyhine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, zaten AK PARTİ, ilk kurulduğu günden bugüne kadar yapmış olduğu hizmetlerde ve attığı tüm adımlarda, icraatlarında çok kültürlülüğü bir zenginlik olarak görmüş ve bunun korunması, bu kültürlülüğün devamı açısından da çok ciddi hizmetlerde, açılımlarda bulunmuştur. Bu manada da özellikle bu grup önerisini getiren BDP Grubunun da samimi bir yaklaşımla bu yapmış olduğumuz çalışmalara destek vermesini arzu ederdik.

Değerli arkadaşlar, Türkiye, farklı kültürlerin, farklı etnik grupların, farklı mezheplerin, farklı inanç ve kültürlerin asırlardır iç içe yaşadığı ve bir arada hemhâl olduğu bir ülke. Bu farklılıklar bizim için de bir zenginliktir, bu farklı unsurların tamamı bu ülkenin asli unsurlarıdır ve asli vatandaşlarıdır, birinci sınıf vatandaşlarıdır. Yine bu unsurlar içinde kimsenin bir diğerine göre üstünlüğü, kimsenin bir diğerine göre önceliği yoktur, olamaz. Bu farklı yapı içinde hiç kimsenin diğerini ötekileştirmeye, yabancılaştırmaya, dışlamaya, horlamaya hakkı olamaz. Biz, hiçbir vatandaşımızı mağdur ve mahrum da görmek istemiyoruz. Hiçbir vatandaşımızın kendini dışlanmış hissetmesini görmek istemiyoruz. Biz, Kürt meselesini de Alevi meselesini de başından itibaren siyaset üstü bir zeminde ele aldık ve bu meselelerin, kronikleşmiş bu meselelerin çözümü noktasında da ciddi adımlar attık ama bu grup önerisini getiren değerli arkadaşlarımızın, BDP’nin de samimi bir şekilde eğer gerçekten bu sorunların çözümü noktasında katkı sunmak istiyorlarsa, bunları…

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, samimiyet sorgusu yapamaz Sayın Hatip.

AHMET AYDIN (Devamla) –  Bu sorunların çözümü noktasında onların da katkı sunmaları, destek olmaları gerekirken, maalesef birçok söylemlerinde bu açılımın önünü tıkamak adına da bir çok eleştirilerde, birçok davranışlarda da bulunuyor ve bunu bütün halkımız görüyor.

Bizler tarihimizi, cumhuriyetimizi 72 milyon olarak hep birlikte inşa ettik; geleceğimizi de yani yine hep birlikte kuralım istiyoruz, birlikte inşa edelim diyoruz. İşte bu manada bu “Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi”ni başlattık ve çözümde samimi olan herkesin de katkısını bekliyoruz hâlâ.

Değerli arkadaşlar, yaklaşık yirmi altı-yirmi yedi senedir Türkiye’de gerçekten çok ciddi bir sıkıntılı durum, bir sorun, bir çatışma ortamı var. Maalesef 40 binin üzerinde insanımızı kaybettik; şehitler verdik, gaziler verdik. Ülke kaynaklarını maalesef bu sorun nedeniyle ciddi manada heba ettik; insanlarımızı kaybettik, yüreklerimizi dağladık. Doğu’da ve Güneydoğu’da köyler boşaltıldı, şehirlerin dokusu bozuldu, Türkiye’nin dokusu bozuldu ve birçok daha önce sürülerle koyunların otlatıldığı alanlar, hayvancılığın yapıldığı topraklar maalesef boşaltıldı. Türkiye, müthiş bir kayba uğradı. Terör örgütünün saldırıları Doğu, Ğüneydoğu illerimizde polise taş atan çocuk manzaraları, kepenkleri kapalı olan dükkân görüntüleri, gerilimi tırmandıran siyasetçi demeçleri maalesef aynı ortak hedefe yöneliktir. Sorunun devamından menfaati olan şebekeler el birliği etmişçesine tahriklere de devam ediyorlar.

Habur Sınır Kapısı’nda ve ardında Diyarbakır’da ortaya konulan sorumsuzca tavır ülkenin diğer kesimlerinde hassasiyetleri çoğaltmış ve tahriklere uygun bir zemin ortamı hazırlamıştır. Ancak ne terör örgütünün tahrikleri ne de bazı siyasilerin sorumsuz beyanları bizi demokratik yürüyüşümüzden alıkoyamayacaktır. Türkiye artık her türlü sorunu konuşacak, tartışacak, hâl yoluna koyacak birikime, demokratik olgunluğa ulaşmıştır ve daha da güçlenerek ulaşacaktır.

Biz, çözümsüzlüğü çözüm olarak görmüyoruz. Eskilerin yapmış olduğu gibi, bu sorunları sümen altı yapmıyoruz. Milletin arzuları, talepleri, beklentileri dışında kendimize hiçbir hedef belirlemedik ve en önemlisi, milletimizle birlikte, gelecek nesillerle birlikte, şehitlerimize, gazilerimize, bizi mahcup edecek, onların karşısında boynumuzu yere eğecek hiçbir hâl ve tavrın da içinde, yanında, yöresinde bulunmadık.

Bir husus daha belirtmek isterim ki, bu millî birlik süreci, bu demokratik açılım süreci, değerli arkadaşlar, AK PARTİ’nin meselesi değil. Bu, devletin meselesi; aslında, bu yörede, bu ülkede yaşayan herkesin ortak meselesi. “Bu, devletin projesi ve bunun muhatabı da millettir.” demiştik. Peki, değerli arkadaşlar, bu süreçten kimler rahatsız oluyor? Biz “kardeşlik” dedikçe “bölücülük” diyen, “ihanet” diyen insanlar neden rahatsız oluyor? Çünkü, biz şunu biliyoruz ki bu meseleden, bu sorundan geçimini sağlayanlar var, buradan nemalananlar var; maddi, manevi, siyasi rant elde etmek isteyenler var ve millî birlik süreci de bir tek onları rahatsız ediyor.

Bu sorun çözülmediği takdirde, kaybedenin Türkiye olacağı, kaybedenin vatanımız olacağı, kaybedenin milletimiz olacağı, ülkemizin geleceğinin olacağı aşikârdır. Bu ülke hepimizin değerli arkadaşlar. Bu ülkeyi huzura kavuşturmak, bu ülkeyi barışa kavuşturmak hepimizin boynunun borcu olmalı. Bu alanda söylenecek sözü olan herkesi, tekrar, bir kez daha katkı sunmaya çağırıyoruz. AK PARTİ olarak bizler bir adım attık ve bedeli ne olursa olsun, kararlılıkla da sonuna kadar gideceğiz…

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Sonuçları ortada!

AHMET AYDIN (Devamla) – …ve bizler değerli arkadaşlar, seçim beyannamemizde, parti programımızda, partimizin ilk kurulduğu 14 Ağustos 2001 tarihinde yapmış olduğumuz söylemlerde, hep üç kırmızı çizgimizden bahsettik ve biz dedik ki: “Siyaset yapacağımız zaman, siyaset yaparsak, bizler kesinlikle bu üç kırmızı çizgiyi aşmayacağız.” Ne dedik? “Bizler bölgesel milliyetçilik yapmayacağız ve bir bölgeye hapsolmayacağız.” dedik.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Bölgesel milliyetçilik ne demek?

AHMET AYDIN (Devamla) – “Bütün bölgelere eşit ve adil bir hizmet götüreceğiz.” dedik ve götürdük de. Yaptığımız bütün seçimlerde aldığımız sonuç da ortada. Tüm seçimlerde, tüm Türkiye’de, tüm bölgelerde birinci parti olduk. Demek ki, biz doğru yoldayız, emin adımlarla da ileri gidiyoruz.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Bölgesel milliyetçilik ne demek? Bir anlatsana!

AHMET AYDIN (Devamla) – Yine değerli arkadaşlar, “Bizler dinsel milliyetçilik yapmayacağız.” dedik ve yapmadık da. Alevi meselesine bu parti el attı, bu Hükûmet el attı ve bugüne kadar defalarca çalıştaylar yapıldı. İşte Madımak Oteli’ni… Yine bu Hükûmet, bu sorunu çözüyor ve çözecek de, diğer sorunları da çözecek. [MHP sıralarından “Bravo(!)” sesleri, gürültüler]

ALİM IŞIK (Kütahya) – Madımak’ı yakanlar kim?

AHMET AYDIN (Devamla) – Yine değerli arkadaşlar, biz dedi ki: “İnsan odaklı hizmet yapacağız.” Dili, dini, düşüncesi, ırkı ne olursa olsun insan… İster Hristiyan, ister Musevi, ister Alevi, ister Sünni, bizim için insan olması yeter ve o insana hizmet götürmek bizim boynumuzun borcu, kim olursa olsun.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Gemi nerede, gemi Ahmet Bey? Mavi Marmara nerede duruyor?

AHMET AYDIN (Devamla) – Ve bu manada dinsel milliyetçilik yapmadık, yapmayacağız da; yapanları da kınıyoruz.

Yine değerli arkadaşlar, “Bizler etnik milliyetçilik yapmayacağız.” dedik ve yapmadık. İlk kez 2005’te bir Başbakan “Diyarbakır’da Kürt sorunu var.” derken sizler neredeydiniz? (BDP sıralarından gürültüler)

AYLA AKAT ATA (Batman) – Oradaydık!

AHMET AYDIN (Devamla) – Bugüne kadar neredeydiniz?

AYLA AKAT ATA (Batman) – Tam da oradaydık!

AHMET AYDIN (Devamla) – Başbakanımız böyle bir sorunun altını çizdi…

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sonra geri adımı biz atmadık, siz attınız!

AHMET AYDIN (Devamla) – …ve bu sorunun çözümü noktasında da değerli arkadaşlar, bugüne kadar kimsenin cesaret edemediği, edemeyeceği adımlar atıldı.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Biz oradaydık, siz ilk defa gelmiştiniz!

AHMET AYDIN (Devamla) – Bizler ne yaptık? Bakın değerli arkadaşlar, size şunu söyleyeyim: Bu mesele noktasında bu bölge olağanüstü hâlle idare edilirken, ayrı bir hukuki rejime tabi iken…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Şu anda da var olağanüstü hâl, şu anda da devam ediyor.

AHMET AYDIN (Devamla) – …o zaman yakınanlar şimdi olağanüstüyü kaldırdığımız için niye teşekkür etmiyorlar? (MHP ve BDP sıralarından gürültüler)

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Olağanüstü hâl hiçbir zaman kalkmadı bölgede!

AHMET AYDIN (Devamla) – Yine değerli arkadaşlar, devlet güvenlik mahkemeleri hangi dönemde kaldırıldı? (MHP ve BDP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Arkadaşlar, lütfen…

AHMET AYDIN (Devamla) – Farklı hukuki rejime tabi devlet güvenlik mahkemeleri hangi dönemde kaldırıldı?

YILMAZ TANKUT (Adana) – Hangi dönemde kaldırıldı?

AYLA AKAT ATA (Batman) – Özel yetkili mahkemeleri kim kurdu?

AHMET AYDIN (Devamla) – Yine, Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ile Sosyal ve Ekonomik Haklar Sözleşmesi kabul edildi. Temel haklar, evrensel haklar, ilk kez biz kendi insanımıza özgüleyelim dedik. Bizim insanımız da o haklardan mahrum olmasın dedik.

Yine, değerli arkadaşlar, Terörle Mücadele Kanunu, farklı dil ve lehçelerin öğrenilmesi için özel kurslar açılmasına izin verilmesi, TRT Şeş… Niye bunları küçümsüyorsunuz?

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Burada fezleke!

AHMET AYDIN (Devamla) – Bundan beş sene önce deseler ki…

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Burada fezleke! Milletvekili Kürtçe konuştuğu için fezleke…

AHMET AYDIN (Devamla) – …devletin bir kanalı Kürtçe yayın yapacak…

AYLA AKAT ATA (Batman) – Samimiyet… Samimiyet…

AHMET AYDIN (Devamla) – …Arapça yayın yapacak deselerdi inanır mıydınız? İnanmazdınız.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – İşte burada fezleke. Buyurun, Başkana sorun.

AHMET AYDIN (Devamla) – Yine, işkenceyle anılan bir ülkeydi Türkiye.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Hâlâ var işkence.

AHMET AYDIN (Devamla) – “İşkenceye sıfır tolerans” dedik…

AYLA AKAT ATA (Batman) – Daha geçen hafta gözaltında ölüm yaşandı.

AHMET AYDIN (Devamla) – …ve Türkiye artık, faili meçhullerle, işkencelerle uluslararası arenada kredisi sıfırlanan bir ülke değil.

Değerli arkadaşlar, “insana saygı esası” dedik…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sen de Meclise işkence yapıyorsun Ahmet Bey, doğruları söyle!

AHMET AYDIN (Devamla) – …ve bunun için TCK’da, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nda, Ceza İnfaz Kanunu’nda, Kabahatler Kanunu’nda insana özgü, insan onuruna yakışır düzeltmeler, düzenlemeler yapıldı. Dernekler Kanunu’nda örgütlenme özgürlüğü sağlandı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aydın, konuşmanızı bitiriniz lütfen.

Buyurunuz.

AHMET AYDIN (Devamla) – Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu, bilgi edinme hakkı, yerinden yönetimin gereği olarak Belediyeler ve  Özel İdare Yasası’nda yapılan değişiklikler, yine Terör Zararlarının Karşılanması Kanunu, Köye Dönüş Projesi…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – İnsanlara bir yaşama hakkı verin, yeter!

AHMET AYDIN (Devamla) – Yine, değerli arkadaşlar, işte şu anda Komisyondan çıktı, on sekiz yaş altındaki kamuoyunda bilindiği şekliyle “taş atan çocuklar” diye adlandırdığımız suça itilen çocukların çocuk mahkemelerinde yargılanmasıyla ilgili kanun Genel Kurula sevk edilmiş durumda. Cezaevinde hükümlü ve tutuklular analarıyla Kürtçe konuşamıyordu. Niye bunlara teşekkür etmiyorsunuz? Bir gün de çıkın, teşekkür edin…

AYLA AKAT ATA (Batman) – Hâlâ fezlekeler düzenleniyor.

AHMET AYDIN (Devamla) – …“Allah razı olsun.” deyin. “Siz güzel adımlar atıyorsunuz, arkanızdayız.” deyin.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Fezleke burada ya.

AHMET AYDIN (Devamla) – Yine, değerli arkadaşlar, üniversitelerde enstitü kurulması, seçmeli ders konması, Radyo Televizyon Üst Kurulunun yirmi dört saat yayın yapma hakkı, farklı dil ve lehçelerde vermesi, yol kontrolleri, yine değerli arkadaşlar, şu anda Genel Kurulda belki bekleyen, bir kısmı Meclis Başkanlığında bekleyen birçok komisyon…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN –  Sayın Aydın, teşekkür ediyorum.

AHMET AYDIN (Devamla) – Ve en önemlisi, eğer siz gerçekten bu işe var iseniz, referanduma gidiyoruz, bu demokratik Anayasa’ya siz de destek verin.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Aydın, teşekkür ediyorum.

Arkadaşlar, bir dakika…

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Şunu ifade ediyorum: Yani milletvekili arkadaşlarımız görüşlerini ifade ediyor. Biraz önce başka bir arkadaşımız konuştu. Yani bir arkadaşımızın konuşması, sizin dediğiniz anlamdaki bir konuşma olmak mecburiyeti yok ki. Biraz sonra bakınız, Sayın Birdal da konuşacak, söylesin. Arkadaşlar, böyle bir usul yok.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkanım, lütfen… Partimizin ismi zikredilerek, samimiyetsizlikle suçlandı, söz hakkı istiyoruz. Sataşma açık, tutanaklara bakın.

BAŞKAN – Arkadaşlar, Sayın Ata, ben şunu istirham ediyorum: Bakınız, sizin hatiplerinizin, diğer hatiplerin konuşmalarını tutanaklardan isteyiniz, alınız, bakınız, o zaman neler söylendiğini göreceksin. Lütfen, öyle sataşma gerekçesi yok efendim.

Sayın Birdal, lehte olarak buyurun efendim.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkanım, partimizin, grubumuzun ismi söylenerek sataşmada bulunuldu.

BAŞKAN – Sayın Ata, siz tutanaklara bakın.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Ben değil, siz bakın Başkanım, ben duydum.

BAŞKAN – Hayır hayır, milletvekillerinizin konuşmalarına bakın. Şimdi bu şekilde, sizin istediğiniz gibi konuşmadı… Böyle bir usul yok.

Akın Bey, buyurun efendim.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Milletvekilimiz Türkiye'nin genelini ilgilendiren bir soruna parmak bastı.

BAŞKAN – Grup önerisinin lehinde Sayın Birdal, efendim.

Akın Birdal Bey, buyurun… Buyurun efendim.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, doğru bir tavır değil bu.

BAŞKAN – Arkadaşlar, siz istiyorsunuz ki…

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, bu konuda sessiz kalamazsınız!

BAŞKAN – Kendiniz, bakınız, burada en aykırı şeyleri söylüyorsunuz, bu demokratik bir haktır diyorsunuz; başka insanlar bir şey söylediği zaman hemen ayağa kalkıyorsunuz. Yok öyle bir şey!

Buyurun Sayın Birdal, buyurun.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, nasıl aykırı dersiniz. Burası Meclis, burası halkın kürsüsü. Partimiz samimiyetsizlikle suçlanıyor.

BAŞKAN – Sayın Birdal, buyurun efendim.

Sayın Birdal, konuşacaksanız, buyurun efendim. Ne yapayım, davet ediyorum sizi.

Buyurun.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Konuşmuyoruz Akın Bey.

AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Gerçekten, Grup Başkan Vekilinin bu konularda yanıt vermesi gerekiyor, İç Tüzük bunu gerektiriyor. Ben şimdi önergenin lehine söz aldım. O nedenle lütfen…

BAŞKAN – Siz buyurun efendim. Ben o dediğiniz hususlara tekrar bakayım, görüşeyim, o şekildeki tek taraflı beyanla ifade etmeyeyim.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, grubumuza yönelik sataşmada bulunuldu, buna cevap vermeden nasıl çıkıp grup adına konuşabilir?

BAŞKAN – Kim? Kimse grup adına konuşamaz zaten burada, şahsı adına konuşuyor Sayın Ata.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sataşma nasıl yok Sayın Başkan? İki üç defa partimizin ismi zikredilerek samimiyetsizlikle suçlandı.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sataşma yok Sayın Başkanım. Hiç kimsenin ismini de zikretmedi, sadece alınganlık gösteriyorlar yapılanlar karşısında.

BAŞKAN – Bakınız Sayın Ata, önce bir empati, özeleştiri yapalım, kendi kendimize bir bakalım. Bir kısım şeyleri söylemeyi, bir kısım milletvekili veya gruplar tamamen kendi öz hakları olarak görecekler, başkaları söylediği zaman feveran edecekler. Böyle bir usul yok. Bakacağım, eğer dediğiniz gibi ismen sataşma varsa ben bakarım.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Var Sayın Başkan. İtiraz edenler de, sataşma var desinler, söz hakkı istesinler.

BAŞKAN – Efendim, getireceğim tutanakları, bakacağım.

Buradaki hususlar şahsı adına görüşmelerdir, yani burada grup önerisi üzerindeki görüşmeler şahsı adınadır, gruplar adına konuşma yok burada.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Ama “BDP Grubu” dedi, “BDP” adını kullandı Sayın Başkan, üç defa söyledi.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – “BDP grup önerisinin aleyhinde” dedim Sayın Başkan.

AYLA AKAT ATA (Batman) – “Bu grup önerisini neden getirdiniz?” dedi. Neden getirdiğimizi söyleme hakkımız var.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – “BDP grup önerisinin aleyhinde” dedi, “BDP” adı çıkmadı Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akın.

AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sataşmaya grup adına cevap versin Sayın Başkan.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Lütfen tutanaklara bakın Sayın Başkan.

BAŞKAN – Grup önerisiyle ilgili olarak bir milletvekiliniz konuşacak, zaten niye getirildiği… Birisi konuştu, birisi daha konuşacak.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Aleyhinde konuşmak istiyorsa konuşsun.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Ama grup önerisinin lehinde konuşuyor. Sayın Başkan, bu ayrı bir şey, sataşmaya cevap verme hakkımız ayrı bir şey.

AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sataşmaya cevap versin.

BAŞKAN – Sayın Birdal, efendim ben yönetiyorum. Bakın, ben, size, bu tutanaklara bakacağım diyorum, ben sizi davet ediyorum, lütfen buyurun efendim.

Buyurun Sayın Birdal.

AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işte sorun bu. Şimdi, burada, “çok kültürlülük” konuşuluyor ve Anadolu ve Mezopotamya’da -ki Peter Alford Andrews’in “Türkiye’de Etnik Gruplar” adlı yapıtında- bu coğrafyada elli farklı kimlik, kültür, dil ve inancın olduğu söyleniyor.

Şimdi, Sayın AKP Sözcüsü arkadaşımız, gerçekten, bu olgulara rağmen, yine ret, inkâr ve yok sayma üzerinden hareket ediyor. Bakın, şimdi söyledikleri…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Hiç öyle değil, yaptıklarımızı söyledik.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Bakın, şimdi, örneğin, siz, Sayın Başbakanın “Kürt sorunu var.” dediğini ve “Benim sorunum.” dediğini söylüyorsunuz. Ama, geçtiğimiz günlerde, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda, gerçekten, bugün insan hakları ihlallerine yol açan sorunların Kürt sorununun çözümsüzlüğünden kaynaklandığını söylerken, yine, AKP’nin İstanbul Milletvekili ve ileri gelenlerinden, hemen Sayın Başbakanın da yanında olan biri “Kürt sorunu değil, terör sorunu vardır.” dedi. Şimdi, biz, bu mantaliteyi değiştirmedikçe… Gerçekten, İttihat ve Terakkinin 1912’de Selanik’teki, ulus devletle tek tipçi kararı -ki bu, ırkçı, ayrımcı, faşizan bir tutumdur ve karardır o karar- ne yazık ki günümüzün cumhuriyetine ve Türkiye’sine ve Türkiye Büyük Millet Meclisine kadar da taşınmıştır.

Arkadaşlar, bakın, şimdi, AKP’nin Sayın Vekili orada konuşurken, arkadaşımız, daha az önce, kendisine tebliğ edilmiş ana dilde konuşmadan, Kürtçe konuşmadan ötürü fezleke geldiğini, orada kalkıp dosyayı gösteriyor. Şimdi, bunu nasıl yok sayarsınız?

“Cezaevleri” diyorsunuz, şu anda cezaevlerinde, gerçekten, isyanlara yol açacak insanlık dışı uygulamalar var, kazanılmış haklar gasbediliyor, işkence… Bakın, insanlığa karşı işkence suçu sadece artık gözaltında muhaliflere yapılmıyor, biliyor musunuz, şu anda öldürülmüş muhalif PKK’lilere, cenazelerine işkence yapılıyor. O nedenle anne, insanlık onurunun bu denli ayaklar altına alınması nedeniyle altı yedi gündür ölüm orucunda biliyor musunuz, haberiniz var mı? Birçok olup biten şeyden haberiniz olmaz. Neden olmaz? Çünkü iki Türkiye var.

Şimdi, Sayın İçişleri Bakanı, dün ve dört gün önce basın toplantısı yapıyor, gazetecileri topluyor ve aynen 1990’daki konsepti  dayatıyor; toplumun bilgi edinme ve haber alma hakkının önüne geçiyor, güllük gülistanlık gösteriyor. Nasıl güllük gülistanlık Türkiye? Nasıl demokrasi?

Bakın, dün bu vesayetçi rejimin Genelkurmay Başkanınca itirafını burada getirdiğimiz zaman ne buna Başbakanın ne Meclis Başkanının ne Dışişleri Bakanının bir tepki vermediğinden yakınırken, bugün Meclis Başkanı, Genelkurmay Başkanını desteklediğini söylüyor ve milletvekillerinin buradaki yeminlerine sadık kalmalarını istiyor.

Değerli arkadaşlar, bakın, şimdi, burada muktedir olup da yapmayan kim? Bu yemine sadık kalmayan kim? İktidar mı, muhalefet parti milletvekilleri mi? Biz bugün muktedir olup da mı bu ayrımcılığı, ırkçılığı, savaşı sürdürüyoruz? Her gün biz muktedir olup da mı bu cenazeleri biz getiriyoruz? Tam tersine, biz, bu silahların susmasını ve karşılıklı kimliklerin, kültürlerin, inançların kabul edilmesini istiyoruz.

Elbette, tanıdınız nihayet, 40 bin ölünün ardından Kürtleri tanıdınız ama şimdi sorun onların haklarını tanımakta. Ermenilerin, Rumların, Süryanilerin, Yezidilerin, Çerkezlerin, Gürcülerin, Lazların ve farklı kimliklerin ve kültürlerin tanınması, var olduğunu söylemek yetmez. Nedir şimdi? Onların haklarını kabul etmek ve onların dilini, kimliğini, kültürünü anayasal yurttaşlık hakkını da güvence altına almaktır. Yoksa, o zaman sorunlar çözülmüşse neden bu şiddet, bu kan? Neden eğer sorunlar çözülmüşse bu cenazeler geliyor her gün? Hangi demokratik ülkede bir genelkurmay başkanı militarist ve silahların, apoletlerin gücüne dayanarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama iradesine meydan okuyor? Ve bunu nasıl kabul ediyorsunuz siz? Kalkıp burada özür dilenmesi gerekir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı derhâl buraya gelip kendisi bu Genel Kurulu yönetmeli ve “Bu Genelkurmay Başkanı halkımızın iradesine, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesine ipotek koymak istemektedir ve bunu reddetmeliyiz.” deyip, dün dediğim gibi evine gönderilmelidir.

Şimdi bakın, bu coğrafyada, örneğin 20’nci yüzyılın başında Anadolu’da yaşayan Ermeni, Rum, Musevi ve diğer kimliklerin sayısı 4 milyondu, şimdi, şu anda 80 bin yaklaşık ve Süryaniler, Keldaniler, Asuriler, Yezidiler ise sayıları 100’lerle ifade ediliyor. Şimdi, Sayın Konuşmacı az önce Birleşmiş Milletler İkizler Sözleşmesi’nin imzalanıp onaylandığını söyledi. Evet, sonunda onaylandı ama, peki orada dil, kimlik ve aidiyet konusunda anayasal ve diğer yasalardaki yasakları kaldırdınız mı? Ona göre düzenleme yaptınız mı? İçselleştirdiniz mi? “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası” diyorsunuz, 2911 Paris Şartı’nı imzalıyorsunuz. Bakın, dün nükleer santrallere ve tehlikelere karşı geldi çevreciler 59 kişi, yaka paça gözaltına alındı. Ha ben şunu da söyleyeyim: Dün gece yarısı yaptığımız çabalar sonucu, grup başkan vekillerinin girişimleriyle arkadaşlarımızın serbest bırakıldığını biz söyleme şeyini gösteririz, o konuda bir kompleksimiz yok, yeter ki demokrasi olsun, yeter ki özgürlük olsun ve herkes için olsun, herkes için.

Şimdi, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ne yazık ki yok sayma bugün devlet politikasına dönüşmüştür. Deniliyor ki: “Kürtler bu ülkede cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, yargıç yani her şey olabiliyor.” Evet, doğru, her şey olabiliyorlar ama Kürt olamıyorlar. Kürt olduklarında da… Ya da başka bir şey olamıyorlar.

Şimdi, aynı durum Ermeniler, Rumlar, Museviler, Aleviler, Lazlar, Çerkezler ve Gürcüler için de söz konusu. Yok sayıldıkça, bilmedikçe, inkâr ettikçe linç olayları, şiddet, çatışma ve savaş artıyor farkında mısınız! Şimdi, bakmayın, sizin okuduğunuz gazetelerin çoğunda Türkiye’nin savaş hâli yok, birkaç tane muhalif gazetede Türkiye’nin savaş hâli var ve şimdi Genelkurmay Başkanı “Dağa çıkın.” diyor, “Milletvekilleri eylemlerde ne geziyor?” diyor. Halk neredeyse milletvekilleri de orada olacaktır, halkımız neredeyse biz orada olacağız.

MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) – İntikam diyerek mi?

AKIN BİRDAL (Devamla) – Hayır, intikam diyerek değil.

MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) – Ya, kimden intikam alacaksınız?

AKIN BİRDAL (Devamla) – Demokratik çözüm ve bizi kabul ettikçe…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen müdahale etmeyin arkadaşlar.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Yani şimdi, orada bir milletvekili arkadaşımızın… Orada bir pankart taşınmış.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Kandil’e de gitti, asker getirdi.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Şimdi, arkadaşlar, bakın, bugüne kadar yok saydınız, reddettiniz, inkâr ettiniz, en sonunda Türkiye Büyük Millet Meclisine geldik, burada da yok saymaya çalışıyorsunuz. Olur mu böyle bir şey? Bu nasıl izandır, nasıl akıl tutulmasıdır, nasıl hukuk anlayışıdır, nasıl demokrasidir? O nedenle, biraz lütfen kendinize gelin.

Bakın, bu Türkiye’de demokrasi, insan hakları bir gün herkese lazım oluyor, bunu görmelisiniz. O nedenle, tarihimizin sabıkalarını gidermek ancak barıştadır, bir arada yaşamaktadır, demokrasidedir.

Daha Hrant’ın kanı kurumadı bakın, Hrant’ın kanı kurumadı. İttihat Terakkinin, Teşkilatı Mahsusanın imzasıyla, tek kurşunla Hrant’ı ensesinden katlettiler ve failleri duruşmalarda alay ediyorlar. Eğer Hrant’tan sonra başka cinayetler olduysa, bu çetelerin, katillerin cesaretlendirilmesindendir ve onu cesaretlendiren nedir? Bu tutum ve bu yasalardır. O zaman, neden insanlığa karşı işlenen suçları hep birlikte mahkûm etmiyoruz? Neden silahların susmasını, operasyonların durmasını ve herkesin kendi diliyle, kimliğiyle bu ülkede eşit ve özgür, kaygısız ve korkusuz yaşamasını hep birlikte sağlamıyoruz. O nedenle, böyle reddederek hiçbir şey olmaz.

Şeyi de tabii memnuniyetle söyleyelim, Rize Belediye Başkanının fa-şizan, ırkçı, gerici, ayrımcı tutumunun AKP tarafından mahkûm ediliyor ol-masını da bakın memnuniyetle karşıladık. Ya bugün ihraç edilecekmiş ya da kendisi ayrılacakmış. Nereye giderse gitsin. İşte, geldiğimiz kültür bu, çok kültürlülük. Çok kültürlülük bu. O nedenle, bunları mahkûm ederek, birlikte yok edebiliriz. Yoksa Romanların Manisa’nın Selendi ilçesindeki göç ettirili-şi, Muğla’da, Demirci’de Kürt öğrencilere yönelik…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Birdal, buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan, bitiriyorum.

O nedenle, arkadaşlar, bakın, sorun bence bir demokrasi kültürü ve barış kültürünün yokluğundandır. Gelin, örneğin, dün savaşta ekonomik ve siyasi rantını yitirmek istemeyenlerin bu telaşını mahkûm edelim. Örneğin, Sayın Meclis Başkanı, bize öğüt vermek yerine Meclis Başkanı olarak Askeri Ceza Yasası’nın 148’inci maddesi uyarınca suç işleyen bir komutanın siyaset üzerine konuşmasını mahkûm etsin.

SIRRI SAKIK (Muş) – Onlar eş başkan, eş başkan.

AKIN BİRDAL (Devamla) – O nedenle, biz, insan hakları için, özgürlük için, demokrasi için, barış için ve herkesin yaşayabileceği özgür, demokratik bir Türkiye için ant içtik ve andımıza da bağlıyız ve bağlı kalacağız. Bunun tersini yapanlar korksunlar. Savaş kışkırtıcıları, ayrımcılar, ırkçılar ve otoriter, militer, totaliter rejimden yana olanlar korksunlar çünkü halkımız onları mutlaka oylarıyla sandıkta mahkûm edecektir.

Teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Birdal.

Grup önerisinin aleyhinde Eskişehir Milletvekili Sayın Tayfun İçli.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, sizleri saygıyla selamlıyorum.

Bu sefer, Barış ve Demokrasi Partisinin grup önerisinin gerçekten aleyhinde konuşmak için söz aldım. Her zaman konuşabilmek için, usulen, söz alıyordum. Şimdi de…

SIRRI SAKIK (Muş) – Zaten lehinde alsan şaşardım.

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sana yakışan da bu zaten.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Alacaksınız cevabını. Laf atmayın, alacaksınız cevabını.

Değerli arkadaşlarım, BDP grup önerisini birkaç kez okudum acaba yanlış mı algılıyorum diye. Diyor ki: “Etnik nüfus yapısının araştırılması.” Şok geçirdim.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Niye?

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Yani birkaç kez okudum yine şok geçirdim ama konuşmacıların burada ifadelerini dinlediğim zaman, olayı bir kültürel zenginlik olarak, bir demokrasi mücadelesi olarak anlatıp ona göre kendi düşüncelerini ifade ediyorlar.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Siz her zaman şok geçiriyorsunuz zaten.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, özellikle BDP’li arkadaşlara soruyorum: Etnik nüfus yapısının araştırılmasını neye göre yapacaksınız? Kafatasına göre mi; dolikosefal, brakisefal, ona göre mi yapacaksınız? Peki, kan sayımına göre mi yapacaksınız? DNA’larına göre mi yapacaksınız? Beyan esasına göre mi yapacaksınız?

AYLA AKAT ATA (Batman) – Bu işi bu kadar sulandırarak herhâlde medet umuyorsunuz.

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – İnsanlara…

AHMET YENİ (Samsun) – Dinle, dinle…

AYLA AKAT ATA (Batman) – Bu kadar faşist bir soru karşısında verecek cevabımız yok.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bakın, geçmişte bunu Hitler Almanya’da yapmış, bölge bölge, mahalle mahalle, il il kapılarına kırmızı işaret koymuş. Yahudileri, Çingeneleri, kendinden olmayanları yok etmiş.

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Bu sizin zihniyetiniz…

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – 2010 Türkiye’sindeyiz. Dünya çok büyük acılar çekmiş. Geçin 1938’leri, 40’ları… Irak, Kerkük’te, Musul’da, Bağdat’ta etnik kimliğe dayalı nüfus sayımları yapıldı. Orada etnik kimlikten dolayı, bu kafatasçı, ırkçı anlayıştan dolayı binlerce insanı orada yok ettiler. Avrupa’nın göbeğinde Yugoslavya, demokrasinin beşiği, sosyalizm diye konuştuğumuz Yugoslavya’da etnik kimlik nedeniyle Avrupa’nın göbeğinde insanlık dışı suçlar işlendi.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Bu ülkede de işlendi.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, illere göre… Bakın, fişlemedir bu, fişleme. Konuşmacı, BDP’li konuşmacı dedi ki: “1920’lerde yapıldı.” Bu cumhuriyet 29 Ekim 1923’te kuruldu.

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – 27’de yapıldı dedim, 27’de…

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – 27’de yapıldı deseniz de, bakın, üniter devlet yapısı.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Atatürk yaparken ırkçı mıydı, mezhepçi miydi?

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bu ülkede yaşayanlar, yaşayan herkesi Anayasa’mıza göre biz “Türk” olarak kabul ediyoruz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Atatürk’ün söylediklerine karşı çıkmak…

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Değerli Arkadaşım, senin babanın, atanın anasının kanının ne olduğu önemli değil. (BDP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen... Sayın milletvekilleri, lütfen...

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Kiminle...

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Atıyorsunuz.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bakın, bugün gazetelerde var. Kardelen öğretmen diye, Elif öğretmen diye bir öğretmen var.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Böyle gerçeklerle yüzleşmekten korkuyorsunuz.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Kocası Türk kökenli sizin tanımınıza göre, kendi ifadesine göre de kendisi Kürt kökenli. Peki, onların yavrucağı hangi kökende?

AYLA AKAT ATA (Batman) – Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Peki, bu ülkede yüz yıllardır Çerkez’i, Kürt’ü, Türk’ü evlilikler yapmış, ana Kürt, Türk’le evlenmiş, sonraki çocukları Çerkez’le evlenmiş, sonraki çocukları Gürcü ile evlenmiş...

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Ne alakası var?

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – ...sonraki çocukları Fransız’la evlenmiş.

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Olabilir.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – ...sonraki çocukları Amerikalıyla evlenmiş.

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Bu kültürleri yok sayamazsınız.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Peki, siz bunun kan sayımını, bu anlayışınızla, bu kafatasçı anlayışınızla neye göre yapacaksınız? (BDP sıralarından gürültüler) Sonra da buna “demokrasi”, buna ondan sonra “kültür hakkı” diyorsunuz.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, müdahale etmeyecek misiniz?

BAŞKAN – Tamam, dinliyorum.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ya, deminden beri zırvalıyor. Niye müdahale etmiyorsunuz?

BAŞKAN – Arkadaşlar, dinliyorum.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Ben dinledim. Ben dinledim sizi. (BDP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Arkadaşlar, dinliyorum, tamam.

Sayın Ata, tespit ettim. Lütfen...

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bakın, burada “gerilla” diyorsunuz, burada illere göre “Kürt bölgesi” diyorsunuz. Bakın, bu Anayasa’ya göre...

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, bu Mecliste kimse bu kadar sorumsuzca bulunamaz.

BAŞKAN – Sayın İçli...

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın İçli, lütfen konuşmalarınızda biraz daha ölçülü davranınız efendim.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Ölçülü davranıyorum. Sürekli laf atıyorlar.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Niye müdahale etmiyorsunuz? Her şeyin bir usulü var Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hasip Bey, ikaz ettim, lütfen oturun. Hasip Bey, tamam, ikaz ettim.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Anayasa’mızın 81’inci maddesine göre buradaki bütün milletvekilleri yemin etti, ant içti. Bakın, Anayasa’nın 14’üncü maddesi...

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Biz, bu ülkede Türk, Laz, Çerkez istediği zaman dilini konuşacak, kültürünü öğretecek, paylaşacak.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bana laf atma! Sus! Otur!

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Irkçılık yapıyorsun burada. Irkçılık suçtur.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Ben seni dinliyorum. Konuşma! Suçsa hakkımda işlem yaparsın!

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen… Lütfen...

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Kafatasçılıktır.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Atatürk ırkçı mıydı?

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Burada etnik kimlik sayımı kafatasçılıktır. Bu kadar basit.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Atatürk, bu Meclis ırkçı mıdır? Atatürk yaparken ırkçı mıydı? Utanmaz adam!

H. TAFYUN İÇLİ (Devamla) – Kalkarsın cevap verirsin. Kafatasçılıktır. Otur oraya! (BDP sıralarından gürültüler)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Niye müdahale etmiyorsunuz?

BAŞKAN – Hasip Bey, dinleyelim lütfen.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.” Anayasa 14.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) – Doğru.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Irkçılık da yapılamaz.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Değerli Başkanım, bu önerge Türkiye Büyük Millet Meclisinde işleme alınamaz.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) – Doğrudur.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bu ırkçılıktır, bu kafatasçılıktır.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sen mi karar vereceksin!

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bu Türk milletini fişlemektir.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Senin kafatasçı, ırkçı zihniyetin mi buna karar verecek!

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bunun adı kültür, bunun adı demokrasi değildir.

Günlerdir burada “terörist”e “gerilla” denildiğini işitiyoruz. Burada geliyoruz… Bölücü başına “sayın” denildiğini düşünüyoruz. Düşünce özgürlüğü ise düşünce özgürlüğü. Bu da benim düşünce özgürlüğüm. Bu fişlemedir, bu ırkçılıktır.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Irkçılık düşünce özgürlüğü değil.

BAŞKAN – Sayın Karabaş, lütfen…

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Tabutta PKK bayrakları, ARNK bayrakları önünde intikam yemini etmek bu ülkeyi bölmektir, Anayasa’nın 14’üncü maddesine aykırıdır…

AYLA AKAT ATA (Batman) – Git, o intikam yemini eden insanları bu ülkeye kazandır, kardeşleş o zaman.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – …Anayasa’nın 81’inci maddesine göre ettiğimiz yemine aykırıdır.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Onlarla aynı yerde duracak gücün var mı? Onları bu ülkeyle barıştıracak gücün var mı?

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bu tahammül… Tutanaklara geçiyor, devletin tutanaklarına geçiyor. Herkesin ağzından çıkanı kulağının duyması lazım. Bunun adı demokrasi değildir. Söylediğim gibi, Irak’ta, Kerkük’te, Musul’da, Yugoslavya’da Müslüman din ayrımından, ırk ayrımından insanları paramparça ettiler. İşte Irak.

Beyler, kendimize gelelim, aklımızı başımıza toplayalım. Ağzımızdan çıkanı kulağımız duysun. (BDP sıralarından gürültüler)

SIRRI SAKIK (Muş) – Sen kimsin ki bana akıl veriyorsun!

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sen kimin adına konuşuyorsun?

BAŞKAN – Sayın Karabaş…

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Ben kendi adıma konuşuyorum, milletin vekili adına konuşuyorum.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) –  Irkçılık insanlık suçudur. Kimin adına konuşuyorsun?

BAŞKAN – Sayın Karabaş, lütfen…

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Gelelim bir başka noktaya. İllere göre ayırdınız. “Kürt bölgesi” diyorsunuz, “Nüfus sayımı yaptık.” diyorsunuz.

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sizin zihniyetiniz bu işte, farklılıkları asla kabul etmiyorsunuz.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – İkiz sözleşmelerden bahsediyorsunuz. İkiz sözleşmelerin ne anlama geldiğini bilmiyormuş gibi konuşuyorsunuz.

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sizin zihniyetiniz bu. Asla sizin düşünceniz bu ülkede iktidar olmayacak.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Lozan Anlaşması, azınlık. Bu etnik kimlik azınlık yaratmaktır. Bu vatanı kuranlar Lozan’da sadece gayrimüslimlerle ilgili azınlığı kabul etmişlerdir, onun dışında bir etnik kimlik, azınlık yoktur. (BDP sıralarından alkışlar)

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Faşizm sizin uyguladığınızdır.

AYLA AKAT ATA (Batman) – 1921 Anayasası’nda “Türklerin ve Kürtlerin Cumhuriyeti” denilmiştir.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Hiç kimsenin kafatasına göre ulus millet kurulmamıştır. Bunu bütün açıklıkla, yüreklilikle söylemek gerekir.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Önce tarihini öğren!

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Burada çıkıp belirli görüşleri temsil etmek için durmak değil.

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Size ne diyor Lozan?

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sizin soyunuz tükendi! Son çırpınışlarınız!

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bakın, biz gençliğimizde hiç kimsenin mezhebine, meşrebine, ırkına bakmazdık, biz bunu ayıplardık. O Aleviymiş o Sünni imiş, o Türk’müş o… 

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sen şimdi aynı ayıbı işliyorsun.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Bu ayıptan zor kurtulursun!

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – …ve biz bu ayrımı yapanlara “faşist” derdik “faşist.” (BDP sıralarından gürültüler)

SIRRI SAKIK (Muş) – Faşistin ta kendisi sensin!

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Faşizm sizin uyguladığınızdır!

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Faşist sensin! Tam senin gibi, örneği ortada!

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Ayrım yapanlara “faşist” derdik. Onlara “Emperyalistlerin uşağı.” derdik, kafatasçılık yapanlara.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Biraz daha terfi ettin. Neofaşist olmuşsun sen de.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Şimdi, birileri ırkçılığı ve faşistliği demokrasi kavramının içine sığdırmaya çalışıyor.

AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Enver Paşa’nın ruhu geziyor!

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Faşizm, kafatasçılık, ırkçılık öyle sol düşüncenin içinde yoktur. Orada demokrasi de yoktur.

AYLA AKAT ATA (Batman) – O yüzden siz bir solcu değilsiniz!

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Orada insan hakları da yoktur.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Neonaziler de var, neofaşistler de var bu ülkede.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bakın, bunu çok…

AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Enver Paşa’nın, Cemal Paşa’nın ruhu geziyor!

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Yani, eller kelepçeli…

Bakın, bu ülkede insan haklarına aykırı hangi tutum varsa burada bütün milletvekillerinin karşı çıkması lazım. Elimizde meri, yürürlükte olan bir Anayasa vardır, kanun vardır. Bu, ister adına -tırnak içinde- “Ergenekon” densin, ister “KCK” densin.

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Bu Anayasa’yı beğenmediğimiz için, demokratik, sivil bir anayasa istiyoruz zaten.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Ben her ortamda bunu söyledim.

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Bu Anayasa farklılıkları yok saydığı için yeni bir anayasa istiyoruz.

BAŞKAN – Sayın Tuncel, lütfen…

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bu insan haklarına aykırılık konusu ayrı bir konudur ama masumane…

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – İnsan hakları evrensel.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – …çok kültürlülük, evrensel birtakım kuralları getirip, arkasında bu milleti bölme, bu milleti birbirine düşürme gibi kavramları…

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Siz bölüyorsunuz, sizin o zihniyetiniz bölüyor.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – …eğer masumane, demokrasi, özgürlük gibi kavramların altında sıkıştırmaya kalkarsanız, burada, tabii ki birçok milletvekilini bulursunuz ama burada beni de bulursunuz, ben çıkar konuşurum. Siz nasıl kendi görüşlerinizi korkmadan ifade edebiliyorsanız ben de kendi korkmadığım…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sen bizden ekmek yiyemezsin, başka kapılara git! Git iktidara, başka yerde ara.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Sen bırak, bırak… Sen eskiden neredeydin, şimdi neredesin! Geç! Öyle laflar atma. (BDP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Öyle laf atmayı siz orada âdet hâline getirdiniz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bakanlık yapmışsın, hukukçu olmuşsun…

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Kendi inandığınız düşünce varsa çıkıp konuşun…

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Konuşuyoruz tabii, sana mı soracağız!

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – …konuşuyorsunuz da ama konuşana öyle mahalle kabadayısı gibi laf atmayın.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Başka kapıda ekmek yiyemiyorsun.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – İnsanlar düşünceleriyle vuruşurlar, değil mi, silahla değil.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sende bir miktar utanma olsaydı…

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – İnsan düşünceleriyle vuruşur.

SIRRI SAKIK (Muş) – …genel başkan adayı oldun, bir oy alamadın. Seni kimse ciddiye almıyor, seni kimse…

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Düşüncelerine inanıyorsan konuşursun. Ben kimsenin… (BDP sıralarından gürültüler)

SIRRI SAKIK (Muş) – CHP’nin eteklerine sığınarak geliyorsun.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bakın, ben size sürekli laf yetiştirmekten kendi anlatmam gereken konulara…

SIRRI SAKIK (Muş) – Genel başkan adayı oldun, bir tek oy alamadın. Seni kimse ciddiye almıyor.

BAŞKAN – Sayın Sakık… Sayın Sakık

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Yahu bırak!

SIRRI SAKIK (Muş) – Siktir!

(Muş Milletvekili Sırrı Sakık, kürsüdeki Hatibin üzerine yürüdü)

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Aa! Sen kime…

Sayın Başkan, duydunuz mu? Duydunuz mu? (BDP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA İLİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, küfretti.

BAŞKAN – Sayın Sakık

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Hemen ikaz edin, hemen!

BAŞKAN – Sayın Sakık

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Küfrediyor Sayın Başkan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – İç Tüzük 67’ye göre, kötü söz hâlinde uyarmanız gerekirdi.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Buraya da mı şiddeti getireceksiniz?

BAŞKAN – Hasip Bey, Hasip Bey… Sayın Kaplan, lütfen…

SIRRI SAKIK (Muş) – Sabahtan beri hakaret ediyorsun.

(Başkanlık Divanı önünde toplanmalar)

SIRRI SAKIK (Muş) – Sen ne dikleniyorsun?

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Sen beni korkutacağını zannediyorsun değil mi burada?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 14.37

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 130’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, biraz önceki oturumda milletvekili arkadaşlarımız arasında, Sayın Tayfun İçli’nin kürsüden, gündemin belirlenmesi konusundaki bir grup önerisinde yaptığı konuşmayla ilgili olarak Sayın Sırrı Sakık’ın yerinden bir kısım ifadelerde bulunduğunu ve sonradan da ayağa kalktığını gördük ve o tutanakları da ben getirttim, o tutanakları inceledim. O tutanaklarla ilgili olarak, oradaki ifadeleri tabii ki şu anda kullanmamız hoş olmaz. Ümit ediyorum ki kullanan Milletvekili de üzüntü duymuştur ondan.

VIII.- DİSİPLİN CEZASI İŞLEMLERİ

1.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’a, yaralayıcı ifadeleri nedeniyle Oturum Başkanınca kınama cezası verilmesi

BAŞKAN – Burada İç Tüzük’ün 160’ıncı maddesinde kınama cezasını gerektiren hâllerden bahsederken “Kaba ve yaralayıcı sözler sarf etmek ve hareketler yapmak;” diyor. Burada hakikaten böyle bir yaralayıcı ifade olmuştur, onu belirtiyorum ve şimdi Genel Kurulunuza, 163’üncü madde gereğince bir kınama cezasını teklif ediyorum.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, bir söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Sakık, savunma talebi yapıyorsunuz.

Buyurun Sayın Sakık.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; evet, biraz önce gergin bir ortamı hep birlikte yaşadık. Yani bu bizim tarzımız ve bizim gerçekten reddettiğimiz bir şey ama çok uzun bir süre buradan grubumuza yönelerek “kafatasçı”, “ırkçı”, “faşist…” Bütün hayatımız bu faşizme karşı, bu ırkçılığa karşı mücadeleyle geçti. Onun için, Hatibin bizi iyi tanımasına rağmen sürekli bu şekilde itham etmesinden dolayı hepimiz çok gerildik yani tasvip etmediğimiz sözcükler ağzımızdan çıktı. Bundan dolayı Genel Kuruldan, bütün kamuoyundan özür diliyorum. Bu bizim tarzımız değil.

Gerçekten, buradaki araştırmamız, buradaki önergemiz şununla ilgili: Ya, bu ülkede farklı kültürler, farklı kimlikler yaşıyor. Bunların çoğulluğu bizim zenginliğimizdir. Hep bunu söylüyoruz, amacımız bu. Bunu reddedebilirsiniz ama kafatasçı, ırkçı, faşist söylemleri hak etmediğimizi düşünüyoruz. Hiçbirimiz, hele hele bu grubun hiçbiri ne kafatasçıdır ne ırkçıdır ne de milliyetçidir ve hep de bu kürsüden söylüyoruz. Kan ve gen bağı çok kutsal değil, en kutsal bağ duygu bağıdır. Bu duygu bağını daha da çok bütünleştirmemiz gerektiğini en çok söyleyen bizleriz. Bunu söyleyen bir partiye, bir gruba dönüp “ırkçı”, “milliyetçi” deyince, evet, bazen bizim de kendimizi kontrol edemediğimiz anlar oluyor. Bundan dolayı özür diliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Evet, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, İç Tüzük’ün ilgili hükmü gereğince -163’üncü madde gereğince- Muş Milletvekili Sayın Sırrı Sakık’ın savunmasını dinlediniz. Kınama cezasıyla tecziye edilmesini, cezalandırılmasını oylarınıza sunacağım ve kararı siz vereceksiniz.

Kınama cezasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Ümit ediyorum ki bundan sonraki aşamalarda birbirimizi böyle yaralayıcı sözler, ifadeler kullanmayız, onun ümidindeyim, zaten ilgili milletvekili arkadaşımız da bunu beyan etmiştir.

Sayın İçli, sadece bir dakikalık bir ek süreniz vardı. Ben bir dakikalık sürenizi tamamlamak için size söz vereyim, sonrasını da belirteyim.

Buyurun efendim.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- (10/758) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 7/7/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi (Devam)

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Değerli Başkanım, çok saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; biraz evvel tabii hoş olmayan tartışmalar oldu. Yargıtayın içtihatları vardır, siyasetçi en acımasız eleştirilere katlanmak durumundadır. Bu kürsüde çok sert eleştiriler yapılır hakaret olmamak kaydıyla. Ben farklı düşünüyorum, siz farklı düşünebilirsiniz ama hiçbir kimsenin karşı tarafa küfretme, hakaret etme hakkı yoktur. Kaldı ki ben bu önergenin kafatasçılık, ırkçılık olduğunu, DNA testi mi… Önceki konuşmalarımı eğer milletvekili arkadaşlarım takip etmiş olsaydı, ben böyle bir yaklaşımın aynı Hitler Almanyası’ndaki, Irak’taki, Yugoslavya’daki gibi fişleme anlamına geleceğini, bunun da ırkçılık olacağını söyledim. Ben, hiçbir gruba, hiçbir kişiye “ırkçısın” demedim. Ben, üslubumda, kişileri hedef alan, belden aşağı vuran hiçbir şekilde üslup kullanmadım.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, yalan söylüyor!

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, ben, bu ülkedeki Kürt kökenli vatandaşlarımızla Türk kökenli vatandaşların artık -etnik kimliğini nasıl tanımlarsanız tanımlayın- cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte bir kalbin iki yarısı gibi kabul ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, Sayın İçli…

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Hemen bağlıyorum.

Benim görevim ayrıştırmak değil, benim görevim sevgi birliği. Eğer birbirimizi seversek, birbirimizi anlarsak bu ülkeyi bu belalardan, terör belasından kurtarabileceğimiz gibi başka belalardan da kurtarırız diyorum, hepinize sabrınız için teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, daha önce söz talebinde bulunmuştum.

BAŞKAN – Sayın Ata, biraz önce içeride, ara verdiğimde -ben, gerçi daha önceden tutanakları getirtmiştim ama- istemediğimiz bazı olaylar cereyan etti, dolayısıyla oturum değişti. Şöyle yapalım -yani bir samimiyet ifadesi orada geçiyor- ben, yerinizden mikrofonunuzu açayım çünkü…

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkanım, lütfen…

BAŞKAN – Hayır, şöyle efendim… Arkadaşlar, oturum değiştiği için… Ben o oturumda verecektim. Bakınız, zorlamıyorum şartları ama isterseniz, biraz sonra gruplar adına yine konuşmalar olacak, grup önerileriyle ilgili, o zaman konuşunuz.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Bizim söz hakkımız yok Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Şunu demek istiyorum, bakınız, Sayın Ata…

SIRRI SAKIK (Muş) – Nedir derdiniz, Osmanlı Bankası gibisiniz bize karşı ya! Burada oturmamıza tahammülünüz yok.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, daha sonra da, Tayfun Bey konuşurken de söz hakkı istedik.

BAŞKAN – Sayın Ata, bakınız, şeyden…

SIRRI SAKIK (Muş) – Sonra da “Niye geliyorsunuz?” diyorsunuz.

BAŞKAN – Sırrı Bey… Sayın Sakık, lütfen…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, 60’tan verin kısa bir söz.

BAŞKAN – Şimdi, ben size söz vermek noktasına getirdim. Bakınız, öyle çok hakaretamiz falan ifadeler yok. Onları herkes…

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, biz de usul tartışması açmak istemiyoruz.

BAŞKAN – Ben şunu diyorum: Arkadaşlar, bakınız, geçen oturumlardan birisinde böylesine iyi niyetle bir davranışta bulundum ama sonra bir kısım grup başkan vekili arkadaşlarımız tarafından tutumumla ilgili olarak, haklı olarak eleştiriye tabi tutuldum. Benim oradaki niyetim tamamen iyi niyetli. Bir arkadaşı konuşturdum ama konuşan arkadaş da aynı gruptandı ama başka bir grup başkan vekili çıktı, dedi ki: “Bunu neye göre yaptınız?” Şimdi şunu söylüyorum: Yerinizden açıklama fırsatı vereyim ben size, kısa bir…

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkanım, aynı oturumda istedik söz hakkını.

BAŞKAN – Arkadaşlar, İç Tüzük’ten bahsediyorum, yine beni zorluyorsunuz. Ben ne yapayım yani? Ben onu söylüyorum veya biraz sonra…

AYLA AKAT ATA (Batman) – Siz oturuma ara verdiniz.

BAŞKAN – Sayın Ata, bakınız, yapma şansım yok. Dediğim gibi, geçmişte böyle bir şeyi iyi niyetle ben yaptım ama ondan sonrasında aynı konuda eleştiriye uğradım. Şimdi şunu diyorum: Efendim, yerinizden…

AYLA AKAT ATA (Batman) – İç Tüzük’te diyor ki: “Söz hakkı istenir.”

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Başkan, hiç iyi niyetiniz de yoktu, gülerek bu tartışmalara siz meydan verdiniz.

BAŞKAN – Sayın Geylani, lütfen efendim.

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Bayağı da eğleniyordunuz, gülerek, tebessüm ederek olayları siz hızlandırdınız.

BAŞKAN – Sayın Geylani… Sayın Geylani, haksızlık yapmayın. Bizim herkese söyleyecek sözümüz vardır, haksızlık yapmayın.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, biz, önceki oturumda…

BAŞKAN – Bakınız, söylenen ifadeler meydanda, diğerleri meydanda. Böyle bir şey yok arkadaşlar. Lütfen…

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, biz, bir önceki oturumda…

BAŞKAN – Âkif’in dediği gibi yani yumuşak başlı isek uysal koyun da değiliz yani. Lütfen…

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkanım, biz, bir önceki oturumda söz talebinde bulunmuştuk.

BAŞKAN – Sayın Ata, benim Türkçem yeterli, ifadem yeterli, ben diyorum ki yerinizden…

AYLA AKAT ATA (Batman) – Efendim, İç Tüzük’ü başka yorumluyoruz, onu açıklamak istiyorum.

BAŞKAN – Efendim, bakınız, ben size bir şey demiyorum, söyleyeceğiniz ifadelerde bir şey olduğunu söylemiyorum ama diyorum ki oturum değişti, yerinizden, açayım konuşun veya biraz sonra grup önerilerinin biri üzerinde konuşun. Benim dediğim bu.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sevgili Başkanım, siz diğer hatibe de söz verdiniz.

BAŞKAN – Evet, buyurun.

Evet, oturumun kapanış nedenini falan biliyorsunuz, açayım konuşun. Ben, sizin konuşmanızı engellemiyorum.

SIRRI SAKIK (Muş) – Peki, diğer hatibe söz vermediniz mi?

BAŞKAN – Sayın Ata’nın mikrofonunu açınız.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Onun kalan süresini verdi.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Yapmayın ya arkadaşlar, kararlaştırdınız.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Öbürünün kalan süresini verdi çünkü oturum kapandı.

BAŞKAN – Sayın Ata, buyurun efendim.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

7.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın ve Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin konuşmasındaki, BDP Grubuna yönelik “Etnik milliyetçilik yapıyorlar.” ifadelerine ilişkin açıklaması

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkanım, öncelikle, grup önerisi olarak getirdik çok kültürlülük konusunu. Esasında, Meclisimizde, bu Parlamento çatısı altında az önce cereyan eden olaylar da gösterdi ki tam da bu konuları konuşmamız gerekiyor, tam da çok kültürlülüğü konuşmamız gerekiyor. Çünkü, ortaya konan tahammülsüzlük, esasında Türkiye'nin aynı zamanda bir aynasıdır da.

Evet, bizler hangi koşullarda bu Parlamentoya geldiğimizi biliyoruz. Belki Sayın İçli de bilmiyor olabilir, bunu da hatırlatalım. Evet, bizler asit kuyularına da atıldık, bizler gözaltında kaybedildik, yargısız infazlara da uğradık, evimizden, yurdumuzdan göç de ettik ama bugün bu Parlamentodayız, bu acılara rağmen bu sorunun çözümünü tartışıyoruz. Konu başlıklarımız da var. Bunları da Türkiye Cumhuriyeti’nin Parlamentosunda oluşturulacak araştırma komisyonlarıyla tartışmak istiyoruz. Çok kültürlülüğü de tartışabiliriz, ana dili de tartışabiliriz ve diğer tahammülsüzlük konularını da tartışabiliriz ama aynamız bu, tahammül sınırlarımız bu, birbirimize karşı saygı sınırlarımız bu ve biz, Türkiye’den, birbirine karşı saygı bekliyoruz, birbirine karşı sevgi bekliyoruz. Aynamız budur.

Aynı zamanda, Sayın Başkanım, ilk oturumda, evet, biz söz talebinde bulunduk ve Sayın Hatip, Sayın İçli, o kürsüden dönüp “Kafatasçısınız, siz ırkçısınız, faşistsiniz.” grubumuza yönelik söyledi ve ben sizden o aşamada da söz hakkı talep ettim ve “Lütfen, Hatibi uyarın.” dedim Sayın Başkanım, bir uyarınız da söz konusu olmadı. Kendisinin de mutlaka bir disiplin cezası alması gerekiyor ve bu Parlamentodan özür dilemesi gerekiyor. Bu konuda tarafsız olduğunuza olan inancımı korumak istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ata.

Eğer o olaylar olmamış olsaydı ben o gerekçeyle de size söz verecektim. O hususta, tarafsızlığımız konusunda yani hakkın, hakikatin ortaya çıkması konusunda bir endişemiz yoktu ama maalesef olaylar böyle gelişti. Ondan, olaylardan ve gelişmelerden üzgün olduğumu da ifade etmek isterim ama orada yani tarafsızlığımı ihlal edecek bir husus yoktu, bir kasıt yoktu, hakikaten de verecektim, size de karşılıklı olarak ifade etmiştim.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- (10/758) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 7/7/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Evet, şimdi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Milliyetçi Hareket Partisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş grup önerisini okutuyorum:

2.- (10/542) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 7/7/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu; 07.07.2010 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisini, İçtüzüğün 19 uncu Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                            Mehmet Şandır

                                                                                                                  Mersin

                                                                                                   MHP Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan 10/542 esas numaralı, “Sigara fabrikalarından yaprak tütün işletmelerine geçen işçilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla” Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. Maddeleri Gereğince Meclis Araştırması önergelerinin görüşmelerinin Genel Kurulun 07.07.2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin lehinde Tokat Milletvekili Sayın Reşat Doğru.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tütün üreticileri ve Tekel çalışanları, yani yaprak tütün işçileriyle ilgili vermiş olduğumuz önerge konusunda söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizde tütün, sosyal, ekonomik ve politik olarak en fazla tartışılan ürünlerin başında gelmektedir. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla birlikte Reji İdaresi satın alınarak devlet tekeli oluşturulmuş ve tütün politikaları belirlenmiştir.

Türkiye'nin ekolojik koşullarına uygun nitelikte bir ürün olan tütün dört yüz yıldır Anadolu topraklarında yetiştirilmektedir. Türk tütünü, genelde kıraç, fakir topraklarda yetiştirilmekte, bu topraklardan yüksek gelir getiren ürün çeşitlerinin başında gelmektedir.

Ülkemizde aile tarımı şeklinde yetiştirilmekte olan tütün, ihracat, istihdam ve devlet gelirleri açısından da önemli bir üründür. “Şark tipi tütün” olarak bilinen Türk tütünleri, nefaseti ve kokusu ile dünya piyasalarında marka olmuş ve sigara harmanlarının aranan çeşitleri arasına girmiştir.

Tütünün Türkiye'nin tarımsal ürünler dış ticaretinde önemli bir yeri  bulunmaktadır. Her yıl önemli miktarlarda tütün ihraç edilmekte, Türkiye'nin genel ihracat gelirlerine önemli katkılar sağlamaktadır.

Ülkemizde son yıllarda izlenen tütün politikalarındaki yanlışlar tütün üretimini önemli ölçüde geriletmiştir. 2002 yılında 381 bin olan üretici sayısı 2007 yılı itibarıyla 222 bine, 151.853 ton olan üretim 62.771 tona düşmüştür. Bölgeler itibarıyla incelendiğinde, Ege Bölgesi'nde 2003 yılında 193 bin olan tütün üreticisi sayısı 70 binlere kadar düşmüştür.

Ülkemizde tütün üretimi ile bağlantılı olan girdi fiyatlarında yıldan yıla önemli oranda artışlar varken, son yıllarda özellikle düşük döviz kuruna bağlı olarak tütün satış fiyatları neredeyse sabit kalmıştır. Bu durum üreticilerin tütün tarımından çekilmesine sebep olmaktadır. Üreticilerimizin aile işletmeciliğine dayanan tütün üretiminden çekilmesiyle birlikte işsizlik artmakta ve büyük kentlerimize göçler olmaktadır çünkü aynı topraklarda tütünden elde edilen gelir başka ürünlerden elde edilememektedir.

Bugün büyük kentlerimizde baş gösteren asayişsizliğin temelinde yatan olguların bir tanesinin de göç olayları olduğu dikkate alındığında, tütün üretiminin ülkemiz için önemi bir kat daha artmaktadır.

Uzun yıllardan beridir ülkemizin en önemli tarımsal üretim kaynaklarından birisidir tütün. Tokat ili Erbaa ilçesinde “sarı elmas” ismi de takılmış olan bu ürün maalesef tamamen yok olmakta ve çiftçi de küstürülmektedir. Yetişmiş olduğu kıraç, susuz arazilerde diğer ürünlerden tütün kadar gelir elde edilemez. Tütün ekimiyle arazinin atıl vaziyetten kurtulması sağlanmakta ve ekonomik katkı elde edilmektedir. Şu anda bu durumdaki araziler ya boş bir vaziyette bekletilmekte ya da sırf boş kalmasın diyerek ekilmekte ve düşük verimli ürünler alınmaktadır. Bu, aynı zamanda arazilerin erozyon tehdidine de açık olması anlamına gelmektedir.

Yüz elli yıldan daha uzun bir süredir dünyanın en kaliteli tütün üretimi yapılan ülkemizde üreticiler, devletin yanlış politikaları neticesinde yabancı tütün üreticileri ve sigara kartellerine yenilmiştir. Sonuç olarak sigara fabrikaları satılmış, üretici özel sektörün insafına terk edilmiştir. Gerek Tokat’ta gerekse ülkemizin birçok yerinde sigara fabrikaları atıl bir vaziyette beklemektedir. Sigaranın ham maddesi tamamen yurt dışından gelmekte, burada paketlenip satılmaktadır. Artık ülkemizde sadece ismi yerli olan bir iki marka -ülke genelinde çok tutulduğu için- dışında bütün markalar yabancı olmuştur. Bu durumda yabancı şirketler parayı ülkemizden kazanmakta, vergiyi de kendi ülkelerine yatırmaktadırlar.

Bu yıl tütün üreticileri kilosu 2,5-3 liradan tütün satıyorlar. Geçen yıl 7 lira olan fiyatlar, bu sene yarının da altına maalesef düşmüştür. Çiftçi yaptığı işten zarar etmekte, çoluk çocuğu da aç kalmaktadır. Batılı kartellerin istedikleri maalesef olmuştur. Çiftçi gitgide küstürülmekte, tütün üretimi tamamen yok edilmektedir. AKP İktidarı bunun hesabını vermelidir. “Sigara fabrikaları kapatılmayacak, işçiler mağdur olmayacak, işçiler mağdur edilmeyecek.” diyenler tam tersini uygulamış, fabrikalar kapatılmış, işçiler de maalesef mağdur edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, çiftçilerimizin de, işçilerimizin de mağdur olmaması için tütün konusu Hükûmetçe tekrar gözden geçirilmeli, üretim konusunda yeni kararlar alınmalıdır. Bu yapılamaz ise üretim tamamen sona erecek, çiftçimiz önemli bir geçim kaynağını, ülkemiz de önemli bir ihraç ürününü kaybedecektir.

Sayın milletvekilleri, bütün bunlara ilave olarak bir de sigara fabrikalarında çalışan işçilerin durumu var ki bu daha vahim bir olay olarak karşımıza çıkmış ve ülkemizin gündemine oturmuştur. Ülkemize en büyük katma değeri sağlayan kuruluşlardan biri olan sigara fabrikaları, hepimizin bildiği gibi, “özelleştirme” adı altında satılarak faaliyetleri durdurulmuştur. Bu durum ülkemizde ticari, sosyal ve ekonomik anlamda yeni mağdurlar ortaya çıkarmıştır. Bunların en önemli mağdurları bu fabrikalarda çalışan işçiler olmuştur. Özelleştirilen veya kapatılan kamu iktisadi teşebbüslerinde işçi olarak çalışanlardan emekliliği dolmamış olanlar, 2004/7898 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’yla 657 sayılı Kanun’un 4’üncü maddesi (c) fıkrası kapsamında başka kamu kuruluşlarına geçici personel statüsüyle yerleştirilmektedir.

Bu statüde olup emekli olanların haricinde, şu an sayıları 8.700’e kadar düşen 4/C çalışanlarının gerek sendikal haklar gerekse çalıştığı kurumun takdiriyle aldığı ikramiyeleri ortadan kalkmış, sosyal hakları da ellerinden alınmıştır. Gönderildikleri kurumlarda verilen işleri yaparken, gittikleri bu yerlerde kendileriyle aynı işi yapan kişinin aldığı ücretin yarısını almakta, bir mali yılda on ay çalıştırılıp iki ay çıkış verilmektedir. Hâl böyle olunca aldıkları yıllık ücret daha da azalmakta, asgari ücretin de altına düşmektedir.

Ücret almadıkları, alamadıkları dönem içinde geçimlerini temin edemeyen ve borçlanmak zorunda kalan 4/C’lilerin biriken borçları ücret aldıkları ayları da ipotek altına almaktadır. Gelirlerin düşmesi nedeniyle mağdurların çocukları üniversite eğitimlerini dondurarak eğitimlerine ara vermişlerdir. Dört ay içinde en fazla iki gün ücretli hastalık izni alabilen 4/C’lilerin kelimenin tam anlamıyla hasta olmaları bile maalesef yasaklanmıştır.

Kurumlar özelleştirildiğinde devlet, 657’ye tabi personeli yatay geçiş hakkı tanıyarak mağduriyetten kurtarıyor. Aynı şartlarda çalışan SSK’ya tabi personelin böyle bir hakkı bulunmadığından bu insanlar mağdur ediliyor. 4/C ile kamuda görev veriliyor ancak ücret ve sosyal haklar yönünden çok büyük ayrımcılığa uğruyorlar. Bu da kamudaki iş barışını maalesef bozmaktadır.

Tüm bu sıkıntılardan kurtulmak ve insanca yaşamak için haklarını aramaya çalışan işçiler, Ankara’da hem AKP genel merkezinin önünde hem de Kızılay’da güvenlik güçlerinin saldırısına maruz kalmışlardır. Kızılay’da Abdi İpekçi Parkı’nda orantısız güç kullanılarak meydanda toplanan işçiler, su ve biber gazıyla dağıtılmaya çalışılmışlardır. Aynı tabloyu, içinde bulunduğumuz hafta içerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmekte olan 10 işçi üzerinde de görmüş bulunuyoruz. 10 tane işçi Türkiye Büyük Millet Meclisine kendi haklarıyla ilgili konuşmalar yapmak için gelmişler, maalesef 50-60 tane polisin etrafında, kordon içerisinde kontrol altında tutulma durumuyla karşı karşıya kalmışlardır.

Geçmişte, ağır kış şartlarında ülkemizin dört bir yanından gelerek çocuklarının ekmek parasını kurtarmaya çalışan insanlar, diğer özelleştirme kapsamı dâhilinde uygulanan yöntemlerin kendilerine de uygulanmasını istiyorlar. Bu haklı taleplerine destek için yanlarında bulunan milletvekilleri de işçilere uygulanan su ve biber gazından kurtulamamışlardır. Demokrasinin bir gereği olarak hak arayan bu insanların taleplerini yetkililere anlatırken tatsız olaylara meydan vermemek, halkla devleti karşı karşıya getirmemek için milletvekilleri ve bizler onların yanında bulunuyorduk. Gerek işçilerimize gerekse milletvekillerimize, bizlere yapılan bu eylemin demokrasi ve insan haklarıyla bağdaşır bir tarafı maalesef bulunmamıştır. Gece gündüz demeden yıllarca bu ülkeye hizmet eden işçilerimize yapılanlar Habur’dan dönenlere bile yapılmamıştır. İşte AKP İktidarının, işte bu Hükûmetin ülkesine hizmet edene verdiği değer budur. İnsanlarımız o soğuklarda sersefil meydanlarda kalmışlardır.

Şu anda Tekel işçileri son maaşlarını 1 Ekim 2010 tarihinde alacaklar. Anayasa Mahkemesi 4/C’nin iptaliyle ilgili kararını açıklamadığından işçilerin son durumları belli değildir. 8.700 işçi psikolojileri bozuk bir şekilde AKP Hükûmetinin vereceği kararı beklemektedirler. Tüm bu işçilerimizle beraber çocukları, aileleri, anne ve babaları büyük sıkıntı içerisindedir. Hükûmetin bu işçilere yaptığı zulmün hesabını kim verecek değerli arkadaşlar? Hükûmet, yasayla yapması gereken düzenlemeden maalesef kaçmaktadır. Danıştay Daireler Kurulu 4/C’nin Anayasa’ya aykırı olduğuna ittifakla karar vermiştir. Tekel işçileri 1 Ekime kadar ya 4/C’yi kabul edecekler ya da bu tarihten sonra maalesef işsiz kalacaklardır. Tüm bunlar Tekel işçilerini psikolojik ve sosyal yönden etkilerken, devlete olan saygıyı, yöneticilere olan güveni de zaafa uğratmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Doğru, konuşmanızı tamamlayınız.

REŞAT DOĞRU (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İçine düştükleri geçim sıkıntısı nedeniyle aile düzenleri ve ruh sağlıkları bozulan mağdurlardan son üç yılda maalesef 10 kişi intihar etmiştir.

Tekel işçilerimizin çalıştıkları yerlerde konum ve statülerinin yeniden belirlenerek günün koşullarında eşit işe eşit ücret verilmesi ve yılda on iki ay çalıştırılmaları, sağlık güvencelerinin bir zemine oturtulması, hastalık izinlerinin yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Bu hem sosyal devlet olmanın bir gereği hem de anayasal bir zorunluluktur.

Araştırma önergemize Meclisin “evet” diyeceğini umuyor, yüce Meclisi en derin saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğru.

Aleyhte Samsun Milletvekili Sayın Ahmet Yeni.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin getirdiği grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce milletimiz AK PARTİ’yi vurulan prangaları kırsın, Türkiye’yi her yönden kalkındırsın diye iktidara getirmiştir.

Değerli arkadaşlarım, biz sorunların üzerini örten, sorunları erteleyen taraf olmadık, her zaman çözümden, diplomasiden yana olduk, inkâr politikalarına son verdik, Türkiye’yi daha mutlu ve aydınlık bir geleceğe taşıma mücadelesi içinde hareket ettik. Bu gayretlerin sonuç vermesi, Türkiye'nin gelişme seyrini ortaya koyan güzel haberlerin gelmeye devam etmesi, içte ve dışta memnuniyetlerin defaatle ifade edilmesi bizlere büyük mutluluk vermektedir.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Kim neyi inkâr etmiş, bir söylesene ya!

AHMET YENİ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, Türkiye büyüyor, Türkiye kalkınıyor…

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Ahmet Bey, kim neyi inkâr ediyor, bir söyle bakayım ya! Kim neyi inkâr etti bir söyle!

AHMET YENİ (Devamla) – …Türkiye demokratikleşiyor. Türkiye uluslararası platformda her geçen gün etkinliğini artırıyor.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Bundan önce kim neyi inkâr etti bu memlekette, söyle!

AHMET YENİ (Devamla) – Türkiye adım adım aydınlık geleceğini inşa ediyor. Belki en önemlisi Türkiye istikrarın getirdiği güveni yaşıyor.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Kim neyi inkâr etti, onu söyle önce, onu!

AHMET YENİ (Devamla) – Biz Türkiye'nin istikrarı için, kalkınması ve büyümesi için çalışırken, Meclisin hizmet makamı olduğunu ortaya koyarken AK PARTİ polemiklere, siyasetin bitmek tükenmek bilmeyen münazaralarına çekilmeye çalışılıyor.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Kim neyi inkâr etti bu memlekette?

AHMET YENİ (Devamla) – Yapmadığımız şeyler yapılmış, söylemediğimiz şeyler söylenmiş gibi gösteriliyor.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Söylediğiniz lafın nereye gittiğini bilin!

AHMET YENİ (Devamla) – Mesaimizi iftiralara cevap vererek harcayalım isteniyor ama biz, bu oyunların, bu oyalamaların tuzağına düşmedik, düşmeyeceğiz. Biz, her türlü iftiraya eserlerimizle, reformlarımızla cevap veriyoruz. Çalışıyoruz, Allah’ın yardımıyla başarıyoruz çünkü bizim arkamızda milletimizin memnuniyeti, desteği ve bitmez tükenmez duaları mevcuttur.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Memura 13 lira zam verdiniz.

AHMET YENİ (Devamla) – Biz de bu sorumluluk duygusuyla, vicdani mesuliyetle milletimiz için iş üretmeye, hizmet ve eser üretmeye, köklü sorunları çözmeye, yatırımlar yapmaya devam ediyoruz.

AKİF AKKUŞ (Mersin) –  Memura 13 lira zam...

AHMET YENİ (Devamla) – Hedeflerimizde, vizyonumuzda, gelecek tasavvurumuzda hiçbir sapmaya izin vermeden, milletimizin çizdiği rotada durmaksızın yürüyoruz. “Her şey Türkiye için” anlayışımızı icraatımıza gururla koyuyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özelleştirmeyle ilgili düzenleme 1983’lü yıllardan bu tarafa Türkiye Cumhuriyeti hükûmetlerinin kabul ettiği bir süreçtir. 2001 yılında Tekel İdaresinin Özelleştirme İdaresine devriyle birlikte başlayan süreç, 3 Ocak 2002 tarihinde gerçekleştirilen 4733 sayılı Kanun’un yürürlüğe konmasıyla  devam etmiştir. 2002 yılından önce, AK PARTİ İktidarından önce, 16.228 kişi özelleştirmeden dolayı aç ve açıkta kalmıştı.

Değerli Başkanım, sayın milletvekilleri, değerli vatandaşlarım; bu Tekelin özelleştirmesinin sanki Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarında gündeme geldiği gibi bir sonuç ortaya konuyor.

Değerli milletvekilleri, bu 2001 yılında Milliyetçi Hareket Partisi, Demokratik Sol Parti ve Anavatan Partisi döneminde Başbakan Bülent Ecevit, Doktor Devlet Bahçeli, Doktor Yüksel Yalova, Recep Önal Devlet Bakanı, Sümer Oral, Ahmet Kenan Tanrıkulu imzasıyla özelleştirme kapsamına alınmıştır Tekel.

BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Bedavaya satmadılar sizin gibi.

AHMET YENİ (Devamla) – O günden bu güne üç yıl içerisinde özelleştirilecekti ama uzatmalarla birlikte tabii ki bizim dönemimize geldi. O bakımdan özelleştirme o dönemde başlatıldı ve biz de bu özelleştirmeyi devam ettiriyoruz.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Peşkeş çektiniz, peşkeş çektiniz!

AHMET YENİ (Devamla) – Hükûmet, evet, DSP-MHP döneminde çıkarılan yasa çerçevesinde özelleştirme kapsamına gelen işçilerin 2004 yılındaki düzenlememizle birlikte kamu sektöründe çalışıp iş imkânlarına devam edebilmeleri, evlerine aş ve ekmek götürebilmelerine imkân sağlamıştır. 2004 yılında işçi sendikalarıyla yaptığımız müzakerelerin ardından işçi sendikalarının talebi doğrultusunda, onlarla birlikte çalışarak 4/C uygulamasını başlattık. Hatta “Bizden önce işini kaybetmiş 16 bin küsur işçiyi de 4/C kapsamına alacağız.” dedik ve aldık, sözümüzde durduk. Bizden önce 16 bin işçi sokağa terk edildi ve o işçileri 4/C kapsamına biz aldık, biz istihdam ettik. O gün sendikacılardan bugün milletvekili olan arkadaşlarımız var. Bunu çok iyi bilirler.

BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Benim dönemimde hiçbir işçi 4/C’yle kadroya geçmedi.

AHMET YENİ (Devamla) – İlköğretim mezunlarına yeni dönemde 658 lira veriliyordu, bunu 772 liraya, lise mezunlarına 739 lira veriliyordu, bunu 856 liraya, yükseköğretim mezunlarına 820 lira veriliyordu, bunu da 938 liraya çıkardık; sosyal güvenlik ve özlük haklarını da koruduk ve iyileştirdik.

BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Binlerce işçinin görevini değiştirdiniz! 57’nci Hükûmet döneminde, hepsi senin değil, yalan söyleme!

AHMET YENİ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 20 bin TL’den 80 bin TL’ye kadar kıdem ve ihbar tazminatlarının kuruşu kuruşuna hepsinin hesabını yaptık. 4/C statüsü çalışanlarına çalıştıkları süreler dikkate alınmak suretiyle 4/B çalışanlarına yapıldığı gibi iş sonu ödemesi hakkı getirdik. Yıllık çalışma sürelerini on bir aya çıkardık ve izinlerini uzattık. 4/C’yi kabul eden işçilerimize tercih ettiği ilde veya o ile en yakın ilde istihdam kolaylığı sağladık.

Değerli milletvekilleri, biz işçinin, memurun, emeklinin hakkını ödeyen bir Hükûmetiz ve İktidarız. Bizden öncekiler aldı, biz verdik. İşçi ve memurdan kesilen 13 katrilyonluk zorunlu tasarruf kesintilerini biz ödedik. “Konut Edindirme Yardımı” adı altında yıllarca kesilen paraları biz ödedik.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Ödemediniz, millet hâlâ bekliyor!

AHMET YENİ (Devamla) – Şu ana kadar 3 katrilyona yakın para ödedik ve ödemeye devam ediyoruz. Başkaları kesti, biz milletimize geri verdik.

İşçimizi, memurumuzu enflasyona ezdirmedik ve ezdirmeyiz, farkları kuruşu kuruşuna hesap edip ödüyoruz. Sosyal Güvenlik Yasası’nı, evet, biz çıkardık. Belli şartlarda sosyal güvenlik primlerini vererek istihdamı teşvik ettik.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – İşsizlik Fonu’ndaki paralar ne oldu?

AHMET YENİ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Samsun’un 19 Mayıs ilçesinde geçenlerde Tekeli ziyaret ettim ve Tekel yeni yatırımlarıyla birlikte çalışmaya devam ediyor, ihtiyaç duyduğu kadar işçileri alıyor ve çalıştırıyor, tütün ihtiyacını da o bölgeden alıyor.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Ahmet Bey, Tokat Sigara Fabrikası kapandı.

AHMET YENİ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, tütün ekilen araziler de yavaş yavaş bir kısmı alternatif ürünlere dönüşmek suretiyle, daha kârlı bir imkân sağlamak suretiyle de çalışmalar devam ediyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz bu önerinin aleyhindeyiz, aleyhinde oy kullanacağız.

Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KADİR URAL (Mersin) – Tekel işçileri selam söylüyor Ahmet Ağabey!

AHMET YENİ (Samsun) – Biz onlarla görüşüyoruz, merak etme.

BAŞKAN – Grup önerisinin lehinde Adıyaman Milletvekili Sayın Şevket Köse, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun vermiş olduğu önerge üzerine lehte söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Dünyanın en iyi Şark tipi tütününü yetiştiren bir ülkenin Meclisinde, bu tütünün ve bundan ekmeğini kazanan Tekel işçilerinin nasıl yok edildiğini konuşmak gerçekten üzüntü verici bir durumdur.

Değerli arkadaşlar, 1965 tarihli 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4’üncü maddesi kamu çalışanlarını üç kategoriye ayırmıştır: Devlet memuru 4/A, sözleşmeli personel 4/B, yevmiyeli personel 4/C.

Kanunun ilk hâlinde “yevmiyeli personel” deyimi, “Devlet kamu hizmetlerinin asli mahiyette olmayan işlerinde, bedenen belirli ve geçici süre için gündelikle çalıştırılan işçileri ifade eder.” şeklindedir.

Özelleştirme nedeniyle işsiz kalan işçilerin diğer kamu kurum ve kuruluşlarında yılda on ay süreyle sınırlı olmak üzere sosyal haklardan yoksun olarak düşük ücretle istihdamına dönük olarak Hükûmet tarafından kullanılan bir araç hâline getirilmiştir 4/C.

Özelleştirme nedeniyle zaten mağdur edilen işçiler bu çalıştırma şekliyle bir kez daha mağdur edilmektedir. 4/C statüsünde çalışan işçiler kıdem ve ihbar tazminatı haklarından yararlanamıyorlar, devamlı iş garantileri ve örgütlenme hakları yok. Yıllarını devlete ve iş yerlerine vermiş işçiler, iş yerlerinin birileri kâr etsin diye satılması sonucu kapı önünde bırakılıyorlar. Sonrası, onlara çok büyük bir iyilik yapılıyormuş edasıyla 4/C’ye mahkûm ediliyor. Hâlbuki, aynı kurumda memur statüsüyle çalışanlar özlük haklarıyla birlikte diğer kurumlara naklediliyorlar. Örnek mi istiyorsunuz? Geçmiş tarihte SEKA kapatıldı. İşçiler kadrolu olmak üzere İzmir Büyükşehir Belediyesinde çalıştırıldı. Sivas’ta Demir-Çelik işçileri yine kadroya alındı. Kırşehir’deki Petlas işçileri kadroya alındı. Siz ne yaptınız Sayın AKP İktidarı? Siz ne yaptınız?

Yıl 2007, erken genel seçime üç ay var. 218 bin geçici işçiye siz kadro verdiniz. Niye verdiniz? Çünkü, seçim var. Yıl 2009, 29 Mart yerel seçimlerinden önce Tekel işçilerinin mağdur edilme durumu var idi, siz buna göz yumdunuz, yerel seçimden sonra da Tekel işçilerini kapı dışarı edercesine 4/C’ye aldınız. Bu, siyasetin iki yüzünün en gerçek ifadesidir.

Sayın milletvekilleri, haklarını arayan, çalışarak para kazanmak isteyen özelleştirme mağduru Tekel işçilerine karşı Sayın Başbakan sanki onlara bahşiş veriyormuş anlayışıyla “Kimseye yetim hakkı yedirmem.” diyebiliyor. Hiçbir işçi çalışmadan, havadan para kazanayım derdinde değil. Aksine, çalışarak, alın teriyle, ama haklarını tam olarak kazanıp evine, ailesinin geçimini sağlamak için ekmek götürmek istiyor.

AKP döneminde 4/C uygulaması amacından saptırılmıştır, kamuda, düşük ücretle, iş güvencesinden, her türlü sosyal haktan ve örgütlenme hakkından yoksun olarak işçi çalıştırmanın yolu olarak benimsenmiştir. İşte, bu nedenledir ki Tekel işçilerinin namuslu, haklı mücadelelerinin sonunda Danıştay bir karar vermiş, verilen sürenin durdurulmasına… Burada umutlu olmamıza rağmen, Hükûmet daha da aksine davranışlar içerisinde -bunu bir fırsat olarak- bu yarayı onarma ihtiyacı hissetmemiş ve dolayısıyla yaşanan diğer şiddet -o çağımızla uygun olmayan- Türkiye Cumhuriyeti’nin başkentinin ortasında herkesin yüreğini sızlatan olaylar meydana gelmiştir.

Danıştayın otuz günlük süreyi uzatması, durdurması sonunda, Anayasa Mahkemesine de bu 4/C konusunu intikal ettirmiştir.

Değerli arkadaşlarım, her ne kadar söylersek söyleyelim, bugüne kadar pek çok duyarlı milletvekili 4/C’lilerin ailelerinin hangi mağduriyet ve bunalım içerisinde olduğunu bu kürsüde defalarca anlattılar. Cinnetlerin, intiharların, o yarının ne olacağı… Yaşam standardından… Birdenbire ücretleri düşürerek, sosyal haklarını yok sayarak geleceğini karartan durumu elbette ciddiyetle ele almamız gerekiyor. Bunların sayısı artmaktadır.

Bakın, babalar gibi satmaya devam edeceksiniz; topun ucunda şeker işçileri de vardır. Binlerce işçi hayatı boyunca çalışmış, verilen işi günü gününe yapan bu insanları da mağdur etmek için bunun üstüne de İktidar inatlaşmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, ülkemiz bir terörle mücadele etmektedir. Terörle sadece askerî ve polisiye tedbirlerle mücadele edemezsiniz. Terörle mücadeleyi ancak orada yaşayan insanlara sosyal, kültürel, en önemlisi ekonomik tedbirlerle yapabilirsiniz. Bu ekonomik tedbirler içerisinde siz Tekeli kapatacaksınız, hele hele Türkiye’de en büyük 10 kuruluş arasında olan Tekeli, kâr eden bir kuruluşu satacaksınız, işçilerini mağdur edeceksiniz -Adıyaman’da, Malatya’da, Bitlis’te, Batman’da, Tokat’ta, yani sayısını artırabiliriz- işçileri açlıkla baş başa bırakacaksınız, ardından kalkacaksınız, “Ben terörle baş edeceğim...”

Şimdi, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, her şeyden önce, Doğu ve Güneydoğu bölgesine kamu yatırımlarının mutlaka artırılması gerektiğine inanıyoruz ve İktidarımızda bunu gerçekleştireceğiz. Kamu yatırımları, eğer devlet tek başına olmuyorsa özel sektörle birlikte bunu tekrar gündeme getireceğiz ve özelleştirmeyi de bu bölgelerde kesinlikle durdurmamız gerekiyor. GAP kesinlikle bitirilmelidir. İşsizliğin, yoksulluğun son bulması için bu ve buna benzer tedbirlerin alınması gerekir.

Siz, bugün, 17 bin Tekel işçisini 4/C statüsüne alacaksınız… Bu işçi kardeşlerimiz kredi kartı alıyor, konut kredisi alıyor, çocuk okutuyor. Peki, bu 12 bin insanın ve arkasından gelecek birçok -şeker fabrikasında çalışanları- işçileri 4/C statüsüne alarak siz, Allah aşkına, bu ülkede sosyal barışı sağlamayı mı düşünüyorsunuz?

AHMET YENİ (Samsun) – Hepsi sokaktaydı, biz işe aldık onları, biz.

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Yukarıda Allah var, görüyor her şeyi!

ŞEVKET KÖSE (Devamla) – Evet, böbürlenme padişahım senden büyük bir Allah var; tabii ki haklısınız.

Sayın milletvekilleri, biliyorsunuz, 2002’den beri İktidarın uyguladığı yanlış özelleştirme politikalarıyla hem stratejik öneme sahip işletmelerimiz hem de bu işletmede çalışan işçilerimiz mağdur edilmiştir. Bunun en önemli örneklerinden birisini ise Tekelin özelleştirilmesinde gördük. Bakın, Tekelin bir bölümünü -sadece bir bölümünü söylüyorum- 299 milyon dolara özelleştirdiniz, ondan kısa bir süre sonra 900 milyona, kârla satıldı. Yani, gerçekten, bunun bir yandaşa gidip gitmediğini sizin takdirine bırakıyorum.

Değerli milletvekilleri, kimi kurumlar vardır ki özelleştirilmesi ülke ekonomisinin yararına olmaz. İşte, Tekel, böyle kurumlardan birisi idi. Oysa ülkemizde, İktidar, her şeyi satma eğiliminde olup mağdur edilen aileleri, aç kalan köylüleri ve Tekel işçilerinin durumunu hiç saymıştır. Tekelin satılmasını, tüm direnişimize, dil dökmemize rağmen engelleyemedik maalesef. Bu noktada, işçilerin özlük haklarıyla ilgili taleplerini İktidara iletmeleri noktasında işçilerimizle birlikte olup İktidara anlatmaya çalıştık ama Hükûmet, her zamanki gibi “Ben doğru bilirim.” yaklaşımıyla hareket etmiş ve binlerce Tekel işçisini mağdur etmiştir.

Tekel işçileri haftalarca Ankara’da direniş gösterdiler. 4/C sadece bu işçilerin değil, daha önce özelleştirme nedeniyle işsiz kalan işçilerin de sorunuydu. Bu konumda olup 4/C kapsamında çalışan 17 bin kişi var idi ve bunların sayısı her geçen gün artacaktır. 4/C’ye reva görülen bu durumdaki çalışanlarımız ne “memur” ne “işçi” ne de “sözleşmeli personel” tanımına uymamaktadır. Bu işçilerimizi böyle bir statüye dâhil etmek gerçekten reva değildir.

Tütün, birçok ürün gibi millî bir ürünümüzdür. Tütünü ve tütün üreticisini korumak sosyal devlet gereğidir. Üreticilerimize insanca yaşama şartlarını sağlayamadığımız sürece sosyal devletten bahsetmek yalan söylemek olacaktır. Tütün üreticisini yok etmek ülke ekonomisine darbe vurmak demektir değerli arkadaşlarım.

Özellikle seçim bölgem olan Adıyaman’da halk gerçekten çok perişandır. Bunu, üç yıldır bu kürsüden söylüyorum. 700 bin nüfus var Adıyaman’da. Bilhassa merkez ilçemizde, Çelikhan’da, Tut ve Sincik bölgemizde, Kâhta ilçemiz de dâhildir, 29 bin aile tütün ekiyor arkadaşlar. Kâhta ve Besni merkez olmak üzere, 1.200 işçi çalışıyordu, aileleriyle birlikte 6 bin insan yapardı ve Adıyaman ekonomisine yılda, eski parayla söylüyorum, 100 trilyon para girerdi, bu esnafa dağılırdı. Köylü perişan oldu, esnaf bitti. Eğer sıkıyorsa gerçekten, sizin milletvekilleriniz buradadır, buyursunlar beraber gidelim, Adıyaman köylüsünü beraber gezelim, gerçeği gözlerimizle görelim.

Evet, millî bir ürün dedim, endüstriyel ürünler arasında en önemli olan ürün, tütün ürünü. Adıyaman’ın öyle köyleri var ki gerçekten ne yaparsanız yapın tütünün dışında alternatif bir ürün yetiştirmek mümkün değildir. Tarla var, suyu bulamaz; suyu bulsa tarla yok. Onun için bu konuda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Köse, buyurun efendim.

ŞEVKET KÖSE (Devamla) – Sayın milletvekilleri, kısacası tüm Türkiye’yi ilgilendiren çok önemli bir konu Tekel işçileri, dolayısıyla Tekel işçilerinin konumunu belirleyen tütün ve tütünden elde edilen mamuller. Türkiye’de, biliyor musunuz 1 milyon insan, 1 milyon tütün üreticisi, yaklaşık olarak 4-5 milyon insan tütünden hayatını kazanıyor. Önemli bir millî gelirimizdir, Türkiye'nin ekonomisinin gelişmesine ve kalkınmasına büyük katkısı olan bir üründür. Bu ürün, mutlaka desteklenmelidir.

Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu bu önergeyi desteklemenizi rica eder, hepinize tekrar saygılar sunarım. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Köse.

Aleyhte, Fahrettin Poyraz, Bilecik Milletvekili.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Saygıdeğer Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Milliyetçi Hareket Partisinin verdiği grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Konuşmama başlamadan önce hepinizi en kalbî duygularla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, hepimiz bir siyasi parti çatısı altında siyaset yapıyoruz ve hepimizin tabi olduğu siyasi partinin de parti programlarında genel konulara, genel sorunlara, ülke sorunlara değinme noktasında da belli öngörüleri var ve bunları da seçimler öncesinde seçim beyannamelerine dönüştürerek vatandaşımıza bir nevi, biz şunları şunları şunları yapmayı düşünüyoruz, şu konularda önceliklerimiz bunlardır, dolayısıyla, eğer bizi iktidara getirirseniz yönetimdeki hassasiyetlerimiz şunlar şunlar olacaktır diye bir nevi ilan ediyoruz ve seçimler sonrasında da vatandaşın tercihi, desteği, teveccühü noktasında da burada, Meclisteki konumumuzu, yerimizi alıyoruz.

Aslında parti programlarına baktığımız zaman ülke sorunlarına temas noktasında elbette pek çok farklı noktalar var ama ismi ne olursa olsun, hangi siyasi parti olursa olsun, siyasi partilerin programlarını incelediğimiz zaman da pek çok ortak noktalar olduğunu göreceğiz. Aslında  bu özelleştirme konusu da bu anlamda bu ortak noktalardan bir tanesi.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Doğru söylemiyorsun! Cumhuriyet Halk Partisi…

FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, neticede, bu ortak noktalar çerçevesinde olayı ele aldığımız zaman, özellikle özelleştirme uygulamalarının başladığı 80’li yıllardan itibaren iktidara gelen tüm siyasi partilerin uygulamalarına baktığımızda boyutu, şekli, biçimi farklı olsa da tüm siyasi partilerin bir şekilde özelleştirmeden yana uygulamalarının olduğunun siyasi tarihimizde somut örneklerini görmekteyiz.

Şimdi, şöyle de bir yanılsama ortaya çıkıyor: Yani bir tarafta siyasi tarihe, geçmişe baktığımız zaman, uygulamalara baktığımız zaman bir benzerlik söz konusu ama anlık, günlük siyasete baktığımız zaman iktidar ile muhalefet partileri arasında da sanki bir ayrım varmış gibi bir tablo ortaya çıkıyor.

Şimdi konuştuğumuz konu nedir? Konuştuğumuz konu Tekelin özelleşmesi ve bunun sonucunda da mağdur olan Tekel işçilerinin durumunun araştırılması.

Değerli arkadaşlar, ben Demokratik Sol Partiyi, Milliyetçi Hareket Partisini veya Anavatan Partisini suçlamak için söylemiyorum ama Tekelin özelleştirme sürecinin, az önce arkadaşlarımız da söyledi, başladığı tarih 2001. Alınan karar yanlış mıydı? Doğru bir karardı. 2001 yılında alındı, süreç başlatıldı ve bunun somut adımlarının atılması da bizim dönemimizde devam etti, somut adımlar da atıldı.

Şimdi, bizlerin, aslında ülkeyi seven, ülkesini seven yurttaşlar olarak herhâlde şunu yapmamız memleketimiz için daha hayırlı olur: Yani Tekel konusunu, tamam siyasetimizi yapalım ama bir de ülke gerçekliği noktasında bir tartışsak keşke. 2000’li yıllarda olaya yaklaştığımızda, baktığımızda, değerli arkadaşlar, 2002 yılında -ben Tekelin alt komisyon toplantılarına da KİT Komisyonu üyesi olmam sıfatıyla katıldım- en çok konuştuğumuz, tartıştığımız -iktidarıyla muhalefetiyle tartıştığımız- konuların başında gelen konu “Tekel şu andaki stoklarındaki tütün oranını, tütün miktarını nasıl eritecek?”dik. Bir ara 400 bin ton gibi çok astronomik rakamlara çıkmış bir tütün stokundan bahsediyoruz ve Türkiye'nin yıllık işleyebildiği, satabildiği, ihraç edebildiği tütün rakamları da 20 bin tonlu rakamlarda. Yani kabataslak bir hesap yapsak aslında belki bu ülkenin yirmi yıllık ihtiyacını karşılayacak bir stokla karşı karşıyaydık.

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Doğru değil bu efendim. Belgeyi çıkar.

FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) – YDK raporlarında, bakarsınız.

Değerli arkadaşlar, şu anda en son bu rakam 60-70 bin tonlara kadar düşmüştür. Zaman içinde bunların bir kısmı basına da yansımıştır: “Bu stoklar yakılıyor, dökülüyor, çürüyor.” gibi… Evet, başka ihtimalimiz yok.

Bir de yeri gelmişken bir şey daha söyleyeyim: Bizim, doğru, Anadolumuzun pek çok değerli köşesinde tütün üretimimiz var ama bu tütünümüzü de diğer ithal başka ürünlerle harmanlayıp üretme mecburiyetimiz de var. Yoksa tek başına, bizim ürettiğimiz, Türkiye’de ürettiğimiz tütünü tutup da olduğu gibi hepsini piyasaya sunma, piyasaya sürme gibi bir durumumuz da söz konusu değil.

Değerli arkadaşlar, neticede, 2001 yılında alınan karar doğru bir karardı. 2001 yılında bir karar daha alındı, o da şudur, Hükûmet tarafından alınan karar: 2001 yılına kadar, bir nevi, Tekel, hazinenin taşeronluğunu yapıyordu. Yani, hazine adına üreticiden, kâr veya zarar hesabı yapmaksızın, ürünü satın alıyordu ve olduğu gibi de bu parayı, bu tutarı hazineye fatura ediyordu, hazine Tekelin bu maliyetini karşılıyordu. 2001 yılından itibaren, Tekelin kendi varlıklarıyla ürün planlaması, üretim planlaması yapması gerçeği ortaya konuldu -ki bu da doğru bir karardır- ondan sonra da Tekel kendi yağıyla kavrulmaya başladı. 2001 yılından itibaren, kendi öz sermayesinden karşılamaya başlamasından itibaren de aslında Tekelin mevcut, çıplak yapısı ortaya çıktı ve Tekelin aslında 70 milyonun sırtına binen, 100 milyarlara, trilyonlara varan zararının vatandaşın sırtına nasıl yüklendiği de ortaya çıktı. O zaman olması gereken neydi? Olması gereken, bir an önce milletin sırtından bu kamburun, işçilerin de mağdur edilmeksizin, kaldırılması gerçeği vardı. Biz de bunu yaptık.

Aslında, yaptığımız, sadece Tekel işçilerinin mağduriyetini ortadan kaldırmak değil. Bundan önceki uygulamalarda, özelleştirme uygulamalarında ne yapıyorduk? İlgili KİT’i özelleştiriyorduk, söz konusu işçilerin ihbar tazminatlarını, kıdem tazminatlarını ve başka alacakları varsa bunları işçiye ödüyorduk, iş akitlerini feshediyorduk, sen sağ, ben selamet, iş akdi feshedildikten sonra işçinin herhangi bir iş güvencesi yoktu. Ne zamana kadar? 2004 yılında bizim 1973’lü yıllardan beri 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda yer alan 4/C uygulamasını, cumhuriyet tarihindeki tüm özelleştirmelerde mağdur konuma düşen işçileri de kapsayacak şekilde, uygulamaya başladığımız andan itibaren de bu mağduriyet ortadan kalktı.

Şimdi, şöyle bir tablo ortaya çıkıyor: Deniyor ki: “Bunları sattınız, şöyle yaptınız, böyle yaptınız, işçileri mağdur ettiniz.”

Değerli arkadaşlar, 2004 yılına kadar ve ondan sonraki uygulamalar hariç tutulursa, evet ortada bir mağduriyet varsa, 2004 yılı öncesinde, önceki iktidarlar döneminde yapılan özelleştirmelerde ortaya çıkandır esas mağduriyet tablosu. Bizim yaptığımız, özelleştirme sonrası kıdem ve ihbar tazminatlarını ödediğimiz işçi arkadaşlarımıza diyoruz ki: “Emekliliğine kadar 4/C statüsünde çalışmak istiyorsan buyur sana bir iş imkânı daha sağlıyoruz.”

Ayrıca şunu yaptık: 2004 yılında bu uygulamaya geçtikten sonra bu Tekel işçilerinin özelleştirme sonrası durumları gündeme geldiği zaman 4/C statüsündeki işçilerimizin de haklarında ciddi anlamda iyileştirmeler yaptık: Bir taraftan bunların ücretlerini artırdık, yaklaşık, ortalama yüzde 30’a varan bir ücret artırımı yaptık, diğer taraftan, on ay olan çalışma sürelerini on bir aya çıkardık, izinlerini artırdık ve şu anda neredeyse diğer kamu personeli gibi bir aya yakın izin kullanma imkânlarını ortaya koyduk, diğer taraftan, iş sonunda emekli oldukları zaman da tazminat noktasındaki haklarını alma noktalarında bir hak sağladık.

Şimdi, sonuçta, sürem de dolmaya başladığı için özetle toparlamak gerekirse, değerli arkadaşlar, evet, biz isteriz ki gönlümüzden geçen, devletin hazinesinde olsun, devletin hazinesinde olan ve 70 milyonun hakkı olan bu kaynakları işçisiyle, memuruyla, emeklisiyle, tüm toplum kesimlerine fazla fazla verelim ama devletin imkânı ölçüsünde, har vurup harman savurmadan, siyasi düşünüp siyasi rant hesabı ile “Kim ne verirse ben beş fazlasını veririm.” mantığıyla hareket etmeden, gelecek nesillerimizi de düşünerek, dengeli bir şekilde, 70 milyonun hakkını, hukukunu gözeterek, siyasi sorumluluk, iktidar sorumluluğu çerçevesinde kimseyi de mağdur etmeden bir formül bulunması gerekiyordu ki işte tam bu anlamda 4/C uygulaması özelleştirme sonucu iş akitleri sona eren kişilerin onları da kapsayacak şekilde uygulamaya geçilmesiyle aslında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Poyraz konuşmanızı tamamlayınız, buyurun.

FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) – Onları da bu kapsama almakla özelleştirme mağduru olarak tanımlanacak olan işçilerimizin bir nevi açıkta kalmaları önlenmiştir.

Ben bu anlamda, evet sorunlar vardır, yok demiyorum ama Hükûmetimizin bu sorunlarla ilgilenme, bu sorunları çözme noktasında azami gayret sarf ettiği noktasında düşüncemi belirtiyorum ve Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisinin aleyhinde olduğumu tekraren ifade ederek hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Tamam efendim.

Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım ve karar yeter  sayısını arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 15.54

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.09

BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 130’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun grup önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir. Karar yeter sayısı vardır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

3.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve arkadaşları tarafından TBMM Başkanlığına verilmiş olan usta öğreticilerinin sorunları ile ilgili Meclis Araştırması Önergesi’nin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 7/7/2010 Çarşamba günkü birleşimde görüşülmesine ilişkin CHP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu; 07.07.2010 Çarşamba günü (Bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                        M. Akif Hamzaçebi

                                                                                                                 Trabzon

                                                                                                        Grup Başkan Vekili

 

Öneri:

2 Temmuz 2010 tarihinde, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve arkadaşları tarafından; “Usta Öğreticilerinin Sorunlarının Araştırılması amacıyla”, Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin, Genel Kurul’un bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 07.07.2010 Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Grup önerisinin lehinde Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili.

Buyurun Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, AKP İktidarında işçi ayakta, köylü ayakta, esnaf, çiftçi ayakta, üreticiler ektikleri ürünü satamadıkları için yollara dökmekte, atanamayan öğretmenler ayakta, doktorlar, mühendisler, eczacılar ayakta. Türkiye artık yönetilemez hâle gelmiş ancak AKP yetkilileri bu kürsüde konuşurlarken öylesine tozpembe tablo çiziyorlar ki sanki muhalefet partisinin getirdiği sorunlar bu ülkede yaşanmıyormuş gibi.

Şimdi, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak Türkiye’de can yakan, yakıcı bir sorunu Meclis gündemine getiriyoruz. Bu sorun, aslında, Millî Eğitim Bakanı ve Çalışma Bakanlığı yetkilileri tarafından yakından bilinmekte ancak duymazlıktan ve bilmezlikten gelinmektedir.

Değerli milletvekilleri, yıllardır çalıştığı kurumlardan atılarak açlığa, işsizliğe, yokluğa ve yoksulluğa terk edilen usta eğitici ve öğreticiler ile hâlen yıllardır çalıştığı kurumlarda her yıl görev alıp alamama kaygısı yaşayan, iş güvencesinden yoksun çalışan usta öğretici ve eğiticilerin sorunlarının tespiti, alınması gereken önlemlerin saptanması ve çalışma koşullarının belirlenmesi açısından Meclis araştırmasını istedik ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun bu önergesini getirdik.

Usta öğretici kimdir? Usta öğreticiler, Çıraklık Yaygın Eğitim Genel Müdürlüğüne bağlı halk eğitim merkezlerinde, Okul Öncesi Genel Müdürlüğüne bağlı kurum ve kuruluşlarda ve Ticaret ve Turizm Öğretim Genel Müdürlüğüne bağlı kurum ve kuruluşlarda bilgisayar, giyim, makine nakışları, el sanatları, kuaförlük ve en önemlisi de ana sınıfı öğreticisi ve benzer branşlarda uygulamalı meslek eğitimi veren kişilerdir. Türkiye’de 24 bin civarında halk eğitim merkezlerinde, 20 bin civarında okul öncesi eğitimde, 10 bin civarında Ticaret ve Turizm Genel Müdürlüğüne bağlı kuruluşlarda olmak üzere 55 bin civarında usta öğretici görev yapmaktadır.

Usta öğreticiler 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 89’uncu maddesine göre istihdam edilmektedirler, yaygın eğitim kurumlarında öğretmen ihtiyacı sebebiyle öğretmeni bulunmayan meslek dallarında herhangi bir kadroya bağlı olmadan ek ders ücreti karşılığında istihdam edilmektedirler.

Değerli milletvekilleri, okul öncesi eğitim üreticisi usta öğreticiler ise, Millî Eğitim Bakanlığı okul öncesi eğitimdeki öğretmen ihtiyacını karşılamak amacıyla 2001 yılında uygulamaya koyduğu Mesleki ve Teknik Eğitimi Geliştirme Projesi’yle Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi bünyesinde açılan okul öncesi eğitim bölümüne kız meslek lisesi mezunlarının yanı sıra lise mezunlarını da üç yıl süreyle ÖSS’den herhangi bir puan türünden 105 puanı aşmaları koşuluyla dışarıdan bu bölümü okuma hakkı tanımıştı. Bunun üzerine 2000-2001 yılı öğretim yılında 4.374; 2001-2002 öğretim yılında 8.078 kişi kontenjan sınırlamasına tabi tutulmadan Açık Öğretim Fakültesinin okul öncesi eğitim bölümüne yerleştirilmişti. Protokolde “kontenjan sınırlandırması olmayacağı ve bir yılda fark derslerinin verileceği” ifadesi bulunmasına rağmen, Açık Öğretim Fakültesinin okul öncesi eğitim bölümünün kontenjanı 3 bin kişiyle sınırlandırılmış ve bir yıl olan eğitim süresi üç yıla çıkarılmış, daha sonra bu alandaki öğretmen açığının üniversitelerin okul öncesi eğitim bölümünden mezun olanlarla kapatılamaması üzerine, kız meslek lisesi çocuk gelişimi ve eğitimi bölümü mezunlarına altmış saatlik oryantasyon eğitimi verilerek eğitim kurumlarında kadrosuz usta öğretici olarak görevlendirilmişlerdir; sekiz dokuz yıl bu görevi yürütmüşlerdir. Daha sonra, Danıştayın, öğretmen olmayan kişilere öğretmenlik görev ve sorumluluğu verilemeyeceği gibi, öğretmen olarak görevlendirme koşullarını taşımayan bu kişilerin öğretmen kişilerin yanında ve onların yardımcısı olarak çalıştırılmaları gerektiğinden bahisle bu yönergenin iptalinden sonra bu insanlar işsiz kalmışlardır.

Değerli milletvekilleri, bu kesimdeki insanların sorunları çok fazladır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4’üncü maddesinde istihdam şekilleri belirlenmiş ve “Bunlar, memurlar, sözleşmeli personel, geçici personel ve işçi eliyle yürütülmüş” denilmiştir “kamu hizmetleri” ve bunun dışında başka bir istihdam şeklinin olamayacağı kabul edilmiştir. Burada memur, kamu kuruluşlarında ve tüzel kişiliklerinde genel idare esaslarına göre, sürekli asli hizmetleri yürüten kişiler olarak tanımlanmış. Bu kişiler de, yani usta öğretici olarak tanımlanan kişiler de aslında bu niteliklere sahip oldukları hâlde, Devlet Memurları Kanunu’nun kendilerine tanıdığı bu özelliklerden faydalanamamışlardır.

Değerli milletvekilleri, usta öğreticiler, hafta tatili, resmî tatil ve bayramlarda ancak çalışırlarsa ücret almaktadırlar. Usta öğreticilerin aldığı brüt ücret asgari ücretin altında ve yedi buçuk saatlik çalışması bir gün kabul edilerek sigortaları ödenmektedir. Dolayısıyla ortalama sekiz ay boyunca usta öğreticinin aldığı ücret tatil ve bayram günlerinde kesintiye uğradığından hem aldıkları ücret asgari ücretin altında kalmakta hem SSK primleri bir ay için otuz gün üzerinden yatırılamamaktadır. Bunların, ancak bir haftada yirmi beş saat çalıştıklarında, sürekli hizmet gördüklerinde otuz gün üzerinden SSK primleri yatmaktadır. Aynı yerde aynı işi yapan kadrolu usta öğreticiler, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun tanıdığı tüm haklardan yararlanmamaktadırlar. Ders ücreti karşılığı çalışan usta öğreticilerin sosyal güvencelerinin olmayışı, hiçbir güvenlik sisteminde tam ve açık olarak tarif edilmemiş olmamaları, çalışanlar arasında ayrımcılığa neden olmaktadır.

Statüsüz çalıştırılan usta öğreticilerin, halk eğitim merkez müdürlüklerinin inisiyatifleri doğrultusunda, bazı illerde altı veya sekiz ay, bazı illerde on veya on bir ay, haftada on beş saat ya da otuz saat arasında görevlendirmeleri yapılmaktadır. Bu adaletsiz dağılım hem ücretlerde hem de SSK prim ve gün sayılarında eşitsizliğe neden olmaktadır.

Yıllardır kadro tahsisi yapılmadan, ders ücreti karşılığı çalışan statüsüz usta öğreticiler, sadece genelgeler doğrultusunda kamu hizmeti vermişlerdir. Yetişmiş, deneyimli çalışanların halk eğitimci sıfatıyla başarılı çalışmaları takdir görmemiştir. Usta öğreticilerden işsizlik sigorta primi kesilmediği için, çalışılmayan dönemlerde işsizlik sigortasından yararlanamamaktadırlar. Geçmiş dönemlerde çalışan usta öğreticilerin geriye dönük eksik ödenen primlerini kendileri veya Bakanlıkça ödeme hakkı verilmemiş, emekliliği gelmiş çalışanlar emekli olamamışlardır. Millî Eğitim Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı arasında imzalanan protokolle çalıştırılan bu kişilerin, bugün, 1475 sayılı İş Kanunu’nun 2869 sayılı Kanun’la değişik 61’inci maddesi gereğince, yedi buçuk saat/bir gün esasıyla çalışmaları kabul edilmektedir. Bunlar İş Kanunu’ndan yararlanamadıkları için kıdem tazminatı alamamaktadırlar.

Yine, değerli arkadaşlarım, bunların, uzman ve usta öğreticilerin sağlık yardımından yararlanabilmeleri için, hastalığın anlaşıldığından itibaren, yani viziteye çıkış tarihinden itibaren, bir önceki yıl içinde -bir veya birden fazla iş yerinde- doksan gün, geçindirmekle yükümlü olanlar için de yüz yirmi gün çalışmış olma şartı aranmaktadır. Çoğunluğu, prim ödedikleri hâlde, hastalık sigortasından yararlanamamaktadırlar, kırk yedi yıldan önce de emekli olamamaktadırlar. Bu insanların sorunlarının çözülmesi artık bir aciliyet hâline gelmiştir.

Bunun için çözüm önerilerim:

Kamu kurum ve kuruluşlarında usta öğretici olarak en az beş yıl çalışmış olanların belirli süreli iş sözleşmesi yapılarak görevlendirilmesi.

Meslek yüksekokulu ve ön lisans mezunu olup en az beş yıl çalışanların, uzman öğretici olarak, belirsiz süreli iş sözleşmesi yapılarak görevlendirilmesi.

İşsizlik sigortası kapsamına alınarak, çalışmadığı dönemlerde prim almasının sağlanması.

En az yirmi yıl usta öğretici olarak çalışmış olanların 1/10/2008 tarihinden öncesine ait çalışma sürelerinin eksik hizmetlerinin işveren prim hissesi tutarlarının Bakanlıkça, sigortalı hissesinin usta öğreticilerin kendilerince ve geriye dönük gecikme zammı uygulanmaksızın prim tutarları üzerinden borçlanmalarının yapılması.

Kısa süreli kurs programlarında görevlendirilecek usta öğreticilerin farklı değerlendirilmelerinin yapılması ve çağrı üzerine çalışma iş sözleşmesi kapsamına alınması.

Değerli arkadaşlarım, bu usta öğreticiler, artık, kendilerini iş güvencesine sahip bir işte çalışmalarını umutla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztürük, konuşmanızı tamamlayın.

Buyurun.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Bunlar güvenceli bir işte, kaygı duymadan çalışmayı umutla beklemektedirler tıpkı bu şiirdeki gibi:

“Bekledim/Umuttu sevdan/Ya da ben öyle sandım/Anlamak istedim inan kaybolan seni/Zordu, belirsizdi/Düş müydü/Gerçek miydi/Derken hissetmek istedim seni/Sendeki beni/Yanıldım ya da ben öyle sandım/Umuttu sevdan, bekledim/Sadece bekledim ama gelmedin.”

Ben, güvenceli bir yaşam ve çalışma koşullarının bu usta öğretici ve eğiticilere en kısa zamanda gelmesi dileğiyle, Millî Eğitim Bakanlığının ve Çalışma Bakanlığının gerçekten bu insanların sesine kulak vermesi, onların dertlerini çözmesi dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Meclis araştırma önergemizin desteklenerek, kabul edilerek bu insanların sorunlarının her türlü siyasi mülahazadan uzak bir düşünceyle çözüme kavuşturulması için hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Grup önerisinin aleyhinde Amasya Milletvekili Avni Erdemir, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun usta öğreticilerin sorunlarının kapsamlı olarak araştırılması amacıyla vermiş olduğu araştırma önergesinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, hayatta bütün olumlu gelişmelerin ve kalkınmanın temelinde elbette eğitim, bütün olumsuzlukların ve geri kalmışlığın temelindeyse cehaletin yattığını biliyoruz. Buna inanan İktidarımız kurulduğu günden itibaren, İstiklal Marşı’mızın Şairi Âkif’in “Ey hasmı hakiki, seni öldürmeli evvel; sensin düşmanlarımızı bize üstün çıkaran el.” dediği cehalete savaş açmış ve büyümenin, gelişmenin, kalkınmanın, ihracatın, demokrasinin, kardeşliğin, sosyal refahın ancak iyi bir eğitimle geleceğine inanarak eğitime büyük önem vermiş, eğitimde kalitenin artırılmasına çalışmış, gerçekte eğitimde fırsat eşitliği için mücadele etmiş ve bu amaçla bütçeden en büyük payı her yıl eğitime ayırmıştır.

Gerçekten de 2003-2009 yılları eğitimde fiziki altyapıda ve uygulamada yapısal dönüşüm yılları olmuştur. Çağın gelişim seyrine ve değişimine uygun olarak önce bilişim teknolojisinde eğitimin kalitesinin artırılmasına önem verilmiş; 2003 yılının başlarında Başbakanımız “Bu ülkede bilişim teknolojisi sınıfı olmayan okul kalmayacaktır.” diyerek eğitime önem vermiştir. Ve bu çerçevede bugün Edirne’den Kars’a kadar, Şırnak’a kadar sekiz derslikli okullarda bilişim teknolojisi sınıfı olmayan okul kalmamış, yedi yüz seksen bir binin üzerinde bilgisayar okullara gönderilmiştir. Yine buna paralel olarak eğitimde e-devlet uygulamalarına geçilmiş, personelden yatırıma, sınav kayıtlarına, burs, eğitim, yurt işlemlerine kadar, kısaca eğitimde bütün işlemler bilgisayar teknolojisinden yararlanılarak yapılmış ve bir bakıma personel hareketliliklerinde kayırmacılığa son verilmiştir. Bütün öğretmen atamaları, bütün öğretmen nakilleri bilgisayar kontrolünde yapılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, yine, öğretmen merkezli olan müfredat programımız öğrenci merkezli olarak değiştirilmiş, 599 dersin müfredatı günümüz şartlarına ve günümüzün eğitim anlayışına uygun olarak değiştirilmiştir.

Yine, bana göre gelecekte önemi çok iyi fark edilecek “100 Temel Eser Projesi” ortaya konmuştur. 100 Temel Eser Projesi’ne göre ortak kelime dağarcığı oluşturulacak, ortak estetik zevk ve düşünce ufkunun gelişmesi sağlanacaktır. Edirne’den Kars’a kadar bütün evlatlarımızın, ilköğretimde, ortaöğretimde yüzerden iki yüz temel eseri okuduklarını ve ortak kelime dağarcığının oluştuğunu, ortak heyecanların, ortak estetik zevkin oluştuğunu düşünürsek, ülkemizin birlik ve beraberliğine, geleceğine ne kadar katkı sağlayacağını sizlerin takdirine bırakıyorum.

Değerli arkadaşlar, yine İktidarımız, zihinsel gelişimin daha çok okul öncesi eğitimde gerçekleşeceğine inanmış, 2002-2003 yıllarında yüzde 11 olan okullaşma oranı 2009 yılı sonunda yüzde 33’e ulaşmış ve 2010 yılında, bugün artık otuz iki ilimizde okul öncesi eğitim zorunlu hâle getirilmiştir.

Öğretmenevleri özelleştirme kapsamının dışına çıkarılmış, 79 öğretmenevi, 27 öğretmen lokali açılmıştır.

Yine, ilk ve ortaöğretimde 1.441 yurt vardı, 587 yurt ilave edilmiş, 319 bin kişilik yurt kapasitesi 423 bine çıkarılmıştır. Bütün bu yurt kapasitesi artırılırken 20-30 kişilik koğuş sisteminden 4-8 kişilik oda sistemine geçilerek bu kapasite artışının gerçekleştiğini de yine takdirlerinize arz ediyorum.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Usta öğreticilerle ilgili konuşacaksın.

AVNİ ERDEMİR (Devamla) – Yine “Anadolu’nun köylerinde, kırlarında kendi açıp kendi solan çocuklar, evlatlarımız olmasın.” diyerek “Haydi Kızlar Okula” kampanyası başlatılmış, 350 binin üzerinde eğitim dışında kalmış evladımız eğitim sisteminin içine alınmıştır.

Yine tarih bilinçlerini geliştirmek için öğrencilerimizin, Çanakkale eğitim gezileri, cumhuriyet gezileri düzenlenmiş, evet, öğrencilerimizin ülkemizi daha iyi tanımaları, kardeşliğin ve aynı ülke vatandaşı olmanın bilincini geliştirmek maksadıyla Gönül Köprüsü Projesi başlatılmış…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Başkanım, usta öğreticilerle ilgili konuşmuyor. Usta öğreticileri konuşması gerekiyor.

AVNİ ERDEMİR (Devamla) – …doğudaki öğrencilerimize batıyı, batıdaki öğrencilerimize doğuyu, köydeki öğrencilerimize şehri, şehirdeki öğrencilerimize köyleri tanıma fırsatı verilmiştir.

Bütün bunların yanında elbette usta öğreticilerimizi de düşündük, onların da yaralarına imkânlarımız ölçüsünde merhem olmaya çalıştık.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Ne mesela?

AVNİ ERDEMİR (Devamla) – Bugün, halk eğitim merkezlerinde, okul öncesi eğitim kurumlarında, Ticaret ve Turizm Öğretimi Genel Müdürlüğünde toplam 50 binin üzerinde usta öğretici çalışmaktadır. Ek ders ücreti karşılığı istihdam edilen bu usta öğreticiler 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 89’uncu maddesine göre görevlendirilmektedir. Görevlendirmelerde yönetmelik gereği, üniversite mezunları, ilgili alan uzmanları ve usta öğreticilik belgesi olanlar öncelik sırasına göre değerlendirilmektedir. Usta öğreticilerin yokluğa, yoksulluğa mahkûm edildiği ifade edilmiştir.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Doğru.

AVNİ ERDEMİR (Devamla) – Gerçekten de doğrudur. Usta öğreticiler yıllardır yoksulluğa, yokluğa, sosyal güvenceden yoksun bir hayata mahkûm ve mecbur edilmiştir. “Sen ancak mezarda emekli olabilirsin.” denmiştir.

Değerli milletvekilleri, usta öğreticilerin bugünkü durumlarını daha iyi anlamak için 1 Ekim 2008 öncesi usta öğreticilerin ücret ve sigortalılık haklarını hatırlamakta yarar var diye düşünüyorum. 1 Ekim 2008’den önce usta öğreticilerin emekli olmaları mümkün değildi. Günde ortalama beş saat derse giren bir usta öğretici için aylık ortalama on üç gün sigorta yatırılıyordu.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Şimdi?

AVNİ ERDEMİR (Devamla) – Evet, ayda ortalama on üç gün sigorta yatırılıyordu. Yani iki buçuk ay çalışıp bir ay sigortası yatıyordu usta öğreticilerin. Bir usta öğreticinin yılda en fazla on ay çalışabileceğini düşünürsek, bir usta öğreticinin bir yıl içinde en fazla dört ay sigortası yatıyordu.

Şimdi, düşünelim arkadaşlar: Yılda en fazla dört ay sigortası yatan bir usta öğreticinin, yirmi yıllık sigorta primine sahip olabilmek için en az altmış yıl çalışması gerekiyordu. Bu durum, usta öğreticilerin emekli olma hakkı yoktu anlamına geliyor. 1 Ekim 2008’de, 5510 sayılı Kanun’la değiştirilen hakla, sigorta primleri otuz günün üzerinden yatırılarak emekli olmaları sağlanmıştır. Usta öğreticilerin borçlanma hakkı yoktu, yani usta öğreticiler için tam bir “mezarda emeklilik” vardı. Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu’nda yapılan değişiklikle, usta öğreticilerin emeklilikleri kolaylaştırıldı. Usta öğreticilere, asgari ücretin yarısı üzerinden isteğe bağlı prim ödeyerek eksik günlerini otuz güne tamamlama imkânı getirildi.

Evet, tekrar ediyorum: Yani, AK PARTİ İktidarında, usta öğreticilerin emekli olmaları kolaylaştırıldı, usta öğreticilere emekli olma hakkı getirildi. Usta öğreticilerin borçlanma hakkı yoktu. Usta öğreticiler, dönemimizde borçlanma hakkını kazandı. Usta öğreticilere, asgari ücretin yarısı üzerinden isteğe bağlı prim ödeyerek eksik günlerini otuz güne tamamlama imkânı getirildi.

Değerli arkadaşlar, bu itibarla, Cumhuriyet Halk Partisinin önergesini, usta öğreticilerin sorunlarını tartışmaktan, araştırmaktan daha ziyade, Meclis çalışmalarını yavaşlatmaya yönelik bir gayretten ibaret görüyor, araştırma önergesinin aleyhinde olduğumu ifade ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Yani, usta öğreticilerin işi düzgün mü diyorsun? Usta öğreticilerin işi düzgün, araştırmaya gerek yok mu diyorsun?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Siyasi cinayetlerin araştırılmasına karşı çıktınız siz, darbelerin araştırılmasına bile karşı çıktınız. Siz her şeye karşı çıkıyorsunuz.

BAŞKAN – Grup önerisi üzerinde, Balıkesir Milletvekili Sayın Ahmet Duran Bulut.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Siyasi cinayetlerin araştırılmasına evet dediniz mi? JİTEM’in faaliyetlerinin araştırılmasına evet dediniz mi?

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisinin lehinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bir ülkenin kalkınmışlık düzeyi, o ülkenin sahip olduğu insan kaynaklarının niteliği ile orantılıdır. Genel olarak bakıldığında, gelişmiş ülkeler ulusal kalkınma çabalarının gerektirdiği insan kaynaklarını istenen nitelik ve nicelikte yetiştirmiş durumdadırlar. Toplumsal kalkınmayı gerçekleştirebilecek nitelikli insan gücünün yetiştirilmesi büyük ölçüde meslek eğitimi sisteminin de görevidir. Meslek eğitimi sistemi bu görevini yerine getirirken öğrencileri üretken birer yurttaş olarak görür ve onları toplumun yaşamına, meslek dünyasına hazırlar. Özellikle meslek ve teknik eğitim düzeyinde söz konusu işlevler tutarlı biçimde kaynaştırılarak kişisel ve mesleksel gelişim açısından bütünlüğü olan bir program uygulanmaya çalışılır.

Meslek ve teknik eğitimi yalnızca örgün eğitim kurumlarında yürütülmez. Örgün okul sisteminin dışında kalan yurttaşlara da meslek eğitimi hizmetlerinin sunulması gerekir. Bu işlevi çıraklık ve yaygın mesleki eğitim kurumları üstlenmiştir. Çıraklık ve yaygın mesleki eğitim hizmetlerinden yararlanan kişiler örgün eğitimdekilere oranla daha değişik özelliklere sahip bir kitle oluştururlar. Çoğunlukla çalışma yaşamına giren ve ortaöğretime devam etmeyen gençler ile bir meslek öğrenmek isteyen yetişkinler bunların başında gelmektedir. Ayrıca, örgün eğitim kurumlarında öğrenci olduğu hâlde, özel işleri nedeniyle belli alanlarda kendini geliştirmek isteyen kişiler de çıraklık ve yaygın meslek eğitimi imkânlarından faydalanabilirler.

Türkiye’deki yaygın mesleki eğitim çalışmaları genellikle meslek eğitim merkezleri, akşam sanat okulları, halk eğitim merkezleri, pratik sanat okulları, olgunlaşma enstitüleri tarafından verilmektedir. Millî Eğitim Bakanlığına bağlı bu birimlerin dışında bazı kamu kuruluşları da işsizlere nitelik kazandırmak ve istihdam olanaklarını artırmak amacıyla iş gücü yetiştirme programı düzenlemektedirler. Ayrıca, özel sektör tarafından açılan beceri kazandırma merkezleri, özel kurs ve dershaneler ile işletmelerin kendi bünyesindeki eğitim birimleri de yaygın mesleki eğitim hizmeti vermektedirler.

Çeşitli araştırmalardan elde ettiğimiz verilerden yola çıkarak Türkiye’deki kayıtlı her 3 işsizden 2’sinin niteliksiz olduğu ve insan kaynakları açısından dünya rekabet sıralamasında 46 ülke içinde 42’nci sırada yer aldığımız hesaba katılırsa, halk eğitimine ayrılan kaynakları, özel ilgi kurslarından çok, belli bir alanda üretim yaparak ekonomiye katkıda bulunacak insanlar için harcamak gerekmektedir.

Kuşkusuz, bu söylenenler, halk eğitimi alanındaki çalışmaların tümü için değil, özellikle belli bir mesleğe yönelik beceri kazandırma programları için geçerlidir.

Halk eğitimi çalışmalarıyla ilgili temel olgulardan biri de bu eğitim türünün asıl hedef kitlesine ulaşmakta yetersiz kalmasıdır. İstatistikler incelendiğinde, okuma yazma bilmeyenler, örgün eğitime çok kısa bir süre katılabilenler, kırk beş yaşını geçenler, kırsal kesimde yaşayanlar, engelliler, belli bir işte çalışanlar ve erkeklerin bu hizmetlerden yeterince faydalanmadıkları gözlenmektedir. Halk eğitimi, bu kesimler için değilse, acaba hangi kesim içindir?

Değerli milletvekilleri, Millî Eğitim Bakanlığı, 500 kadrolu, 35.506 ücretli usta öğreticiyle bu hizmetleri yürütmektedir. İl ve ilçelerdeki halk eğitim merkezlerinde, bu merkezlere bağlı kurs yerlerinde, ek ders ücreti karşılığında otuz yıla yakın süredir eğitim öğretim dönemleri, bu ihtiyaç ücretli usta öğreticiler tarafından karşılandığı hâlde, kurumdan bunlar, otuz yıl hizmet yaptıkları hâlde emekli olma şansını yakalayamamışlardır.

Geçtiğimiz birkaç yıl önceye kadar Millî Eğitim Bakanlığına bağlı halk eğitim merkezi müdürlükleri bu çalışanların sigortalarını yatırmadıkları için birçok çalışan bu konuda mağdurdur. Bu insanların, hayatlarını millî eğitime adamış, meslek olarak bunu edinmiş, gittikleri her yerde Millî Eğitim Bakanlığını temsil hüviyetiyle özen gösteren, insanları eğitmeye, Türk insanının bilgisini, becerisini, yeteneklerini ortaya çıkarmaya çalışan, bu “usta öğretici” diye adlandırılan, ancak statülerinin ne olduğunu kendileri de bilmediği, her sene “Acaba bana yine iş verilecek mi, acaba bana yine kurs açılacak mı, kursa yetki verilecek mi?” diye bir belirsizliği yaşayan, her sene bir siyasinin peşine takılıp ondan halk eğitim merkezi müdürüne, millî eğitim müdürüne baskı yaparak kendisine iş imkânı, kurs imkânı verilmesi için bunların peşinde dolaşan bu mağdur insanların haklarını mutlak surette yerine getirmek, haklarını tanımak gerekmektedir.

Evet, son zamanlarda iyileşmeler ve gelişmeler bunlar için olmuştur. Otuz gün sigortalı gösterilmeleri, bu çalışanlar için son yıllarda Millî Eğitim Bakanlığının getirmiş olduğu güzel gelişmelerdir ancak yirmi sene, otuz sene öncesinden mesleğe başlamış olan insanların bu son yıllardaki çalışmalarla bu emeklilik haklarını elde etmeleri mümkün değildir. Bu insanların mesleğe ilk başladıkları günün halk eğitim merkezleri müdürlüklerince belirlendiği, kursa başladıkları, bir kurs dönemini tamamladıkları ve başarıyla o dönemi bitirdikleri tarih baz alınarak, ondan sonraki süreç içerisindeki primlerinin gerek kendileri gerekse devlet tarafından, Bakanlık tarafından ödettirilerek emekliliklerinin, bunların sağlanması gerekmektedir.

Benim kız kardeşim aynı durumda halk eğitim merkezlerinde uzun yıllar çalıştı. Daha sonra sınavla kadrolu oldu ama aynı durumda olan birçok arkadaşı, kardeşim emekli olduğu hâlde hâlâ çalışmakta, emekliliklerinin ne zaman olacağını bilmemektedirler. Bu çalışanların emeklilik haklarını elde etmeleri ve bugün sayıları 35 bini bulan, millî eğitimin gerçekten gönüllü, fedakâr, kendi gayretleriyle gittikleri dershanesini, sınıfını çevre imkânlarıyla oluşturan, kursiyerlerin, orada kendisinden faydalanmak isteyen insanların ayaklarına giderek onlara hizmet etmek gayreti içerisinde bulunan usta öğreticilerin, mutlak surette bu araştırma önergesinin kabul edilerek haklarının, konularının, mağduriyetlerinin değerlendirilmesi, yüce Meclisçe, beklenen çözümlerinin mutlak surette bulunması gerekmektedir.

Tabii ki usta öğreticiler sadece halk eğitimlerde çalıştığı gibi, ayrıca okul öncesi eğitimde de hizmet yapmaktadırlar. Kız meslek liselerinde çocuk eğitimi bölümü mezunları, daha önceki dönemlerde yaygın eğitimden, Yükseköğretimden aldıkları altı aylık bir kursla okullarda görev almaktaydılar. Ancak şimdi bunlar bu konuda dışlandı, çocuk eğitimi bölümünü bitiren, bu konuyu bilen, bu konuda gerçekten eğitim almış meslek lisesi mezunu çocuklar işsiz bulunmaktadırlar. Bunların da mağduriyetinin giderilmesi, görev verirken sadece yüksekokul mezunu, ondan sonra üniversitelerde öğretim görevlisi olarak görev yapan kişiler, ondan sonra emekli öğretmenler, bunlar da bulunmadığı takdirde usta öğreticilerden faydalanma gibi bir sıralamanın kaldırılarak alanda tecrübe sahibi olmuş, alanda gerçekten insanlara hizmette bulunmuş, bu konuyu bilen, tecrübe edinmiş insanların sıralamada geçmiş hizmetlerini değerlendirerek…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bulut, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

AHMET DURAN BULUT (Devamla) – Bu usta öğreticilerin geçmiş yıllardaki hizmetlerini, becerilerini değerlendirerek, kendisinden iki yıl fazla eğitim almış diyerek kendisinin dışarıda kalması ve iki yıl eğitim almış ama hiçbir alan tecrübesi olmayan kişilerin onun önüne geçirilmesi meslekte bir haksızlığa yol açmaktadır. Bakanlığın bu konudaki yönergelerini halk eğitim merkezi müdürlükleri yeterince iyi anlayamamakta, bazı müdürlüklerde bu konuda tecrübeye, liyakate değer verildiği hâlde, bir kısmında ise sadece, bu usta öğreticilerin üniversitedeki hizmet süreleri değerlendirilerek bunlara görev verilmemektedir.

Bu konuda, usta öğreticilerin bu mağduriyetlerinin giderilmesi, haksızlıkların önlenmesi ve sorunlarına çözüm bulunması için önergeye Milliyetçi Hareket Partisi olarak “kabul” oyu vereceğimizi belirtiyor, hepinizi, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bulut.

Grup önerisinin aleyhinde Samsun Milletvekili Sayın Suat Kılıç, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Çok saygıdeğer milletvekilleri, dün de benzer şeyleri konuştuk. Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma gün ve saatleri belli. Ama çok ciddi bir emek israfı yapılıyor, zaman israfı var, mesai israfı var ve günler maalesef boşa geçiriliyor. Bu noktada milletvekillerimizin emeklerinden, gayretlerinden, vakitlerinden, mesailerinden gerçekten çok şey çalınıyor, çok şey kaybettiriliyor.

Değerli milletvekilleri, Genel Kurul, salı, çarşamba, perşembe günleri, İç Tüzük’ün 54’üncü maddesine göre 15.00’ten 19.00’a kadar çalışır yani haftada üç gün, günde dört saat. Genel Kurulun çalışma günleri bu, çalışma saatleri de günde dört saat.

Bugün saat 13.00’te başladık, önceden kabul edilen grup önerimiz nedeniyle; şu anda saat 16.45, yani üç saat kırk beş dakikadır henüz yasama gündemine geçebilmiş değiliz. 54’üncü maddedeki İç Tüzük kuralı üzerinden gidecek olursak, on beş dakika sonra bu Meclisin bir günlük çalışma mesai süresi sona ermiş olacak.

Değerli arkadaşlar, bu büyük bir kayıp, bu büyük bir zaman israfı. Dün söyledim ama anlaşılamadığı için, anlayamadığınız için tekraren bugün bir daha ifade ediyorum.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Burada 24.00 yazıyor, 24.00!

SUAT KILIÇ (Devamla) – İç Tüzük’te var, al oku, anla; anladıktan sonra laf atarsın.

Değerli milletvekilleri, grup önerimiz 13.00-24.00 saatleri arasında çalışmayı gerektiriyor. 13.00’te başladığımızda 24.00’e kadar bir günde on bir saat mesai. Bu bir fedakârlık, bu bir özveri. Kimler açısından bir özveri? Bu çatı altında bulunan ve millet adına çalışmaya söz veren iktidar ve muhalefet milletvekillerinin tamamı açısından bu bir özverili tavır, özverili duruştur.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Milletvekillerinden kaç kişi var? Milletvekillerin nerede? Nerede çalışıyor? İhale kovalıyor milletvekilleri, ihale!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Günde on bir saat… Haftadaki çalışma süresi İç Tüzük’e göre kaç saat? On iki. Yani bir haftalık çalışma süresini biz burada, günde on bir saat çalışmak suretiyle, bir haftayı yaklaşık bir gün içerisinde çalışmış oluyoruz ve haftada dört gün çalışıyoruz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen grup önerisi getirdiğin zaman, iyi de, muhalefet getirdiği zaman mı kötü oluyor?

SUAT KILIÇ (Devamla) – Bunun üzerinden gidildiği zaman değerli milletvekilleri, bir aylık Meclisin temposunu bir haftalık yasama çalışmalarına yansıtabiliyoruz. Ne adına? Türkiye'nin çıkarları adına, Türk milletinin beklentilerini karşılama adına ama maalesef hâlâ teker şu ana kadar, değerli arkadaşlar, boşa dönüyor. Çünkü, dün de ifade ettim; dün yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ilgili bir konu getirildi, yenilenebilir enerji yasası zaten gündemde bekliyor, yasalaşmak için bekliyor.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Alın gündeme!

SUAT KILIÇ (Devamla) – E, müsaade edin, çalışmaları aksatmayın, engelletmeyin, zaman kavramıyla bu kadar oynamayın, yenilenebilir enerji yasasını gerçekleştirelim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bir yıldan bu yana niye bekliyor? Bir yıldır getirmediniz.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Dün ifade ettim, depremle ilgili araştırma önergesi getirdiniz dün gündeme alınması için. Burada birlikte kurduğumuz deprem araştırma komisyonu daha çalışmalarını nihayete erdirmiş değil, daha raporunu Genel Kurula sunmuş değil.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tunceli’deki vatandaşın sorunu ne olacak? Öyle ezbere konuşma. Tunceli’deki vatandaşın sorunu ne olacak, onu söyle.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Bitmeyen bir çalışma üzerinden aynı konu başlığı hakkında yeni bir deprem araştırma komisyonu kurulması talep edildi.

Usta öğreticilerin durumu elbette ki önemli, Avni Bey, Amasya Milletvekilimiz bahse konu etti. Otuz güne kadar sigorta sürelerini çıkarmak üzere önemli bir adım attık, emekliliğe hak kazanmış oldular. Bundan sonra daha fazlasını yapmak bizim gayretimiz olacak ama diğer bir şeyi atlıyorsunuz değerli arkadaşlar, ekim, kasım, aralık, ocak, şubat, mart, nisan, mayıs, haziran, bu aylarda Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu açıktı, o zaman getirseydiniz. Temmuzda çıkması gereken yasalar için mesainin uzatıldığı, çalışmaların uzatıldığı noktadan itibaren mi aklınıza geldi?

YILMAZ TANKUT (Adana) – Siz niye o zaman getirmediniz?

SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, zaman kavramıyla bu kadar dalga geçmek doğru değil. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu milletin ve bu milletin seçilmiş temsilcilerinin emeğine yazık oluyor, sizin emeklerinize yazık oluyor.

Dün ifade ettim, “Bırakın da çalışalım.” diyoruz, yapmıyorsunuz. Gelin, beraber çalışalım, şu kanunları birlikte çıkaralım.

Değerli milletvekilleri, dün de söyledim, bakın Bursa Teknik Üniversitesi yasalaşmak için bekliyor...

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Vekiller yok.

SUAT KILIÇ (Devamla) – ...Konya Teknik Üniversitesi yasalaşmak için bekliyor, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi bekliyor, İstanbul Medeniyet Üniversitesi bekliyor...

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Dün de aynısını söyledin, değiştir.

SUAT KILIÇ (Devamla) – ...Erzurum Üniversitesi bekliyor kanunlaşmak için, Uluslararası Antalya Üniversitesi kanunlaşmak için bekliyor, Kayseri Abdullah Gül Üniversitesi kanunlaşmak için bekliyor, İzmir’de yeni bir devlet üniversitesi kanunlaşmak için bekliyor. Bunlara kayıtsız kalamayız değerli arkadaşlar.

Dışişleri Teşkilat Kanunu, Dışişlerinin ihtiyacı olan bir kanun, siyasi bir tarafı yok...

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Meclise on dakika kaybettirdin, on dakika.

SUAT KILIÇ (Devamla) – ...siyaset açısından bir tercih içermiyor, ifade etmiyor. Bütün bunlar sizin desteğinizi beklerken Meclisi bu kadar yormanın, bu kadar meşgul etmenin, değerli milletvekilleri, kabul edilebilir, gerçekçi hiçbir tarafı yoktur.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Prompter’dan mı okuyorsun, dünkünün aynısı gibi?

SUAT KILIÇ (Devamla) – Benim mantık sistemim sağlam olduğu için dünkünün aynısı gibi 15 kere daha konuşabilirim. Sen kendi mantığını sorgula.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Boş, boş!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

Sayın Kılıç…

SUAT KILIÇ (Devamla) – Siz de dünkünün aynısı olan şeyleri yapıyorsunuz. Genel Kurulun mesaisini boşa harcıyorsunuz.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Boşa harcanmaz! Burası Meclis, Meclis! Yasama burası!

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Suat Bey, Meclise saygısızlık yapıyorsunuz!

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Başbakanın emir eri değiliz biz!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Dün de öyleydi, bugün de öylesiniz, geçmişte de öyle yaptınız ama değerli milletvekilleri, bir Meclisin emeğini, mesaisini, zamanını boşa harcamanın millet nezdinde bir bedeli vardır ve bu bedelle yüzleşen siyasal partiler de elbette vardır.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Onlara değil bize bak bize!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Bakınız, her gün getirilen bu grup önerileri iki kavramın istismarına yol açıyor. Bir: Hakkın kötüye kullanımıdır yaptığınız. Evet, İç Tüzük’te grup önerisi getirme hakkınız vardır ama her gün getirmek doğru değildir.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Niye? Nerede yazıyor?

SUAT KILIÇ (Devamla) – Haftada bir, on beş günde bir getirirsiniz grup önerilerinizi, gündem yapılandırılır. Burada hakkın kötüye kullanımı var İç Tüzük açısından.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Yasakla, yasakla! İç Tüzük’e onu da koydur, yasaklattır!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Diğer taraftan, bir iyi niyet istismarı var. Muhalefetin yöneticileri, muhalefet gruplarının yöneticileri bize geçmiş haftalarda şunu ifade ettiler: “Kanunların bitimine kadar, gece iki, üçe, dörde kadar Genel Kurulu çalıştırmak çok doğru değil.” dediniz.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Yalan mı, yanlış mı?

SUAT KILIÇ (Devamla) – “İnsan fıtratıyla çok paralel bir çalışma temposu değil.” dediniz. “On ikiye kadar çalışalım, biz de katkı sağlayalım.” dediniz. Doğru mu, bu da doğru mu?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sağlıyoruz.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Katkı sağlamak sizin dediğinizi kabul etmek mi?

SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, 16 Temmuz itibarıyla Genel Kurulun tatile girebilmesi, ramazan öncesinde milletvekillerimizin tatillerini yapabilmesi, seçim bölgelerine gidebilmesi (CHP sıralarından “Vay, vay, vay!” sesleri) ziyaret programlarını yerine getirebilmesi, bütün bu insani ihtiyaçlar bağlamında 16 Temmuza kadar çalışma süresini biz uzattık, 16 Temmuza kadar uzattık çalışma süresini.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – 1 Ekime kadar çalışacağız.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Biz burada oluruz, siz olun yeter ki.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Hiç ara vermeyeceğiz, ara vermeyeceğiz! Hiç ara vermeden çalışacağız!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Ve fakat burada bir iyi niyet istismarı var. Sizden gelen talep üzerine Genel Kurul çalışmalarını 13.00’te başlatıp 24.00’te sınırlandırmak şeklinde bir siyasi tercih kulandık ve bu tercihi kullanırken üç muhalefet grubunun önerilerini dikkate alarak bu tercihi kullandık. Kendi başımıza bu kararı vermiş değiliz ama gündemdeki tasarıların yasalaşabilmesi için, gündemdeki tekliflerin yasalaşabilmesi için, değerli arkadaşlar, bu şekilde devam edecek olursanız, yeni bir çalışma sistemine geçiş yapmak zaruret hâline gelecek. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Bravo! Aferin!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Bu durumda yeniden, kanunların bitimine kadar, her gün bitimine kadar devam edip…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Ne yaparsın?

SUAT KILIÇ (Devamla) – …her gün bitimine kadar devam edip, sizin de arzu ettiğiniz şekilde çalışmaları bir an önce sona erdirmeyi düşünebiliriz.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Yirmi dört saat çalışırız.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Ne yaparsın?

SUAT KILIÇ (Devamla) – Bu çerçeve içerisinde Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde olduğumu beyan ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Aferin sana! Tehdit etmeyi Başbakandan mı öğrendin?

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Şandır, buyurun efendim.

Açtım mikrofonunuzu efendim, sisteme girmişsiniz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Arz edeyim müsaade ederseniz.

Sayın Hatip “muhalefet partisi gruplarının yöneticileri” diye bize laf attı. 69’a göre söz istiyorum.

SUAT KILIÇ (Samsun) – 69’a göre sataşma yok.

BAŞKAN – Yerinizden konuşmuyorsunuz yani.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın İnce, size de söz vereceğim.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, Suat Kılıç Bey gereğini yaptı. Her defasında bu Genel Kurula hakaret ederek, tahrik ederek…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Hakaret yok, tahrik de yok! Kesinlikle yok! Öyle bir şey olmaz!

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Hepsi var!

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – …hakaret ederek, tartışarak… (AK PARTİ sıralarından “Saptırıyorsun” sesi)

Saptırmıyorum, hayır, öyle değil. Sizin takdiriniz öyleyse, bizim takdirimiz de bu.

TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Hayır, hayır!

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sayın Suat Kılıç her defasında bu kürsüye gelip Genel Kurula hakaret ederek, tahrik ederek…

BAŞKAN – Sayın Şandır, lütfen efendim…

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – …huzuru bozan, çalışmayı bozan bir üslubu ortaya koydu.

Değerli arkadaşlar, bakınız, Sayın Kılıç’ın söylediğinden hareketle söyleyelim. 23’üncü Dönemin birinci, ikinci ve üçüncü dönemlerinde çıkan yasa sayısı 80’e yakındır, her yılda. Dördüncü Yasama Yılında çıkarttığımız kanun 40’a bile ulaşmadı. Niye? Çalışma saatleriyle bu kadar oynarsanız, gündemle bu kadar oynarsanız, bitime kadar diye bir usulü getirip bu Genel Kurula dayatırsanız, sonra da kalkıp burada şikâyet etmeye hakkınız yok.

OSMAN KILIÇ (Sivas) – Millet menfaati!

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen, karşılıklı konuşmayalım.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Buyurun, millet menfaatine çalışalım.

BAŞKAN – Sayın Şandır, Genel Kurula hitap ediniz.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) –  Engeli yok. Bitime kadar çalışalım. Niye şikâyetleniyorsunuz?

OSMAN KILIÇ (Sivas) – Hayır, hayır!

BAŞKAN – Sayın Kılıç… Sayın Kılıç…

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Burada, Genel Kurulda muhalefet partilerinin getirdiği araştırma önergelerinin görüşülmesi hiçbir şekilde zamanı çalmak, çalışmayı engellemek değil.

Sayın Suat Kılıç, burada “Bırakın çalışalım.” derken istismar yapıyor. Elinizi, kolunuzu tutan yok. Çalışalım, buyurun.

SUAT KILIÇ (Samsun) – İstismar sizin yaptığınız.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Dolayısıyla, Değerli Başkanım, değerli milletvekilleri; böyle, dönemin sonunda, seçimin önünde teşkilat yasaları getirmek bu Genel Kurula haksızlık. Şimdi toplumun, insanın ihtiyaçları, uygulamadaki problemlerin çözümüyle ilgili kanunlar getirirsiniz. Dışişleri Bakanlığı Teşkilat Yasası’nı görüştürüyorsunuz, Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilat Yasası… Dün neredeydiniz? Geniş zamanda tartışarak bunları görüşmemiz gerekirken…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şandır, son cümlenizi alayım.

Buyurun efendim.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Tamam efendim.

Yani, şunu söylemek istiyorum değerli arkadaşlar, tekrar ediyorum: Bu dönemin birinci, ikinci, üçüncü yılında, her yıl 80’e yakın kanun çıkartılırken bu İç Tüzük kuralları zorlanmadan çalışılıyordu, bitime kadar, gecenin 24.00’üne kadar bir çalışmayı dayatmıyordunuz. Ama şimdi, “inadım inat, ben istersem olur” dayatmasıyla bu Genel Kurulu çalıştıramayacağınızı anlamanız gerekiyor. Şimdi daha 40 kanuna ulaşamadınız.

Buyurun, takdir sizindir. İstediğiniz gibi çalışabilirsiniz. Biz buradayız ve bu Meclis… Ekime kadar da çalışmaya hazırız.

Teşekkür ederim efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın İnce, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Suat Kılıç “Engellemeyin, bırakın da çalışalım.” diyor, hoş ama boş konuşuyor.

Bakın, 23’üncü Yasama Döneminde muhalefet 660 kez karar yeter sayısı istemiş, bunların 329’unda -Meclis istatistikleri bunlar- karar yeter sayısı bulunamamış.

Ya, sen 335 tane milletvekilin varken 135-140 tane adamı buraya toplayamıyorsan ne çalışmasından bahsediyorsun! Siz kuliste ne yapıyorsunuz? (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) Neden bahsediyorsun?

SUAT KILIÇ (Samsun) – Saygılı ol!

MUHARREM İNCE (Devamla) – Yine, 23’üncü Yasama Döneminin dördüncü yılında görüşmeler esnasında 174 kez karar yeter sayısı istemişiz, 119’unda bulunamamış.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Milletvekilleri bulunamamış.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Elini tutan mı var? 335 tane milletvekilin var, yarısında yoksun zaten. Ne konuşuyorsun daha?

SUAT KILIÇ (Samsun) – Nerede? İşte, sayın…

MUHARREM İNCE (Devamla) – Hoş ama boş konuşuyorsun, boş! (CHP sıralarından alkışlar)

Yine, bu dönemde 334 tanesinde bulunamamış.

Bakın, şimdi, sizin milletvekiliniz ne dedi, Zeki Ergezen: “Biz dışarıda bekliyoruz. Bir mesaj geliyor, içeriye gidiyoruz. Parmaklar havada ise bizim grup başkan vekillerinin, biz de oy veriyoruz.” dedi mi? Bunu dedi mi? Dedi.

Şimdi, bir diğerine geleyim: Bak Suat Kılıç, bak Kılıç, bak Suat Kılıç, Sayın Kılıç, “Bu yöntem olmazsa yeni bir yönteme geçeriz.” diyorsun. Senin dilinden cevap vereyim: Elinden ne geliyorsa onu yap. Yapabiliyorsan yap da görelim! Sen Parlamentoyu tehdit mi ediyorsun? Sen kimsin?

SUAT KILIÇ (Samsun) – Yok öyle bir şey! Yok öyle bir şey!

MUHARREM İNCE (Devamla) –  Sen kendini ne zannediyorsun? (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) Ne zannediyorsun sen kendini?

SUAT KILIÇ (Samsun) – Şov yapma! Şov yapma!

BURHAN KAYATÜRK (Ankara) – Adam gibi konuş ya!

MUHARREM İNCE (Devamla) – Yeni bir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İnce, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Sen yeni bir yönteme geçersen biz de yeni bir yönteme geçeriz.

Bir başkası, Sayın Başkanım, bizim Grup Başkan Vekilimiz Sayın Anadol söyledi, biz tatil falan istemiyoruz. Bu memleketin gerekli yasaları varsa biz 1 Ekime kadar burada çalışmaya hazırız.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Hem de yirmi dört saat.

MUHARREM İNCE (Devamla) –  Bakın, Başbakan bir haftadır tatilde, millet rahat ediyor. Gerginlik yok, kavga yok, her şey sütliman. (CHP sıralarından alkışlar) Başbakan tatiline devam etsin, biz çalışmaya devam edelim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Yoklama istiyoruz Sayın  Başkan.

BAŞKAN – Arkadaşlar, bir dakika… Daha devam ediyor, oylamaya geçmedim. Daha burada sisteme girenler var.

Saygıdeğer arkadaşlarım…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Hasip Bey, bir dakika efendim. Müsaade edin, ben gördüm efendim, ekranları görüyorum.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Bir daha konuşursa ben çıkıyorum Başkanım.

BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlarım, sayın milletvekilleri, bakınız arkadaşlar…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, Sayın Hatip Genel Kurulu tehdit ederken itiraz etmeniz lazımdı.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Böyle bir şey yok! Tehdit falan yok! (MHP sıralarından gürültüler)

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Var! Var! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – “Yeni bir yöntem…” Nedir yöntem? Sizin itiraz etmeniz lazımdı. Şimdi neye itiraz ediyorsunuz? Neyi temenni edeceksiniz?

BAŞKAN – Sayın Şandır…

YILMAZ TANKUT (Adana) – Özür dilesin efendim Genel Kuruldan! (AK PARTİ ve MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Arkadaşlar… Sayın Şandır… Arkadaşlar, şöyle: Yani, hem savcı hem hâkim olmaya gerek yok…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Lütfen ama yani!

BAŞKAN – Yani, ifadeyi siz kullanıyorsunuz, ondan sonra onaylıyorsunuz. Böyle bir üslup yok. Ben, Sayın Kılıç’a da diğerlerine de aynı şekilde söylüyorum, gözümden kaçmış hususlar olabilir, ayrı bir mesele ama yani söylenen ifadelerin içerisinde… İç Tüzük’e göre, herkesin önerge verme hakkı vardır, grup önerisi getirebilir.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ama tehdit etme hakkı yok!

AHMET YENİ (Samsun) – Tehdit falan yok.

BAŞKAN – Arkadaşlar, şöyle: Yapabilir, getirilebilir. Ha bu getirilen üsluplar…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bizi değil, sizi tehdit ediyor arkadaşlar!

AHMET YENİ (Samsun) – Yahu, kimseyi tehdit ettiği yok!

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Biz hep buradayız, gelmeyenleri tehdit ediyor. Sayın Başkanım, Meclisin vaktini boşuna almasın, çalışacağız. Sayın Kılıç’a söyleyin, boşa vakit harcatıyor. Vaktimizi boşa almayın!

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Kılıç, oturur musunuz efendim. Ben sizin teklifinizi aldım, lütfen…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yani iki gündür üst üste burada Sayın Suat Kılıç bu Genel Kurula hakaret ediyor. (AK PARTİ sıralarından “İyi ediyor” sesi)

BAŞKAN – Estağfurullah…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Etmiyorum, hayır, kesinlikle…

BAŞKAN – Kimsenin…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bize akıl vermeye hakkınız mı var?

BAŞKAN – Evet, Sayın Kaplan, buyurun efendim.

3.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, gerçekten, ülkemiz çok önemli günler ve saatler geçirirken saatlerdir burada usul tartışmalarıyla zaman yitiriyoruz ve ülkemizin en sıcak gündemi… Ben yeni Şırnak’tan geldim, gerçekten barut fıçısı gibi... Bakın, ortalık bu kadar gerilim içindeyken ülkenin gerçek gündemi olan çatışmasızlık sürecini nasıl sağlarız, bu sorunun nasıl önüne bir an önce siyasetçiler geçer ve siyasetin, Meclisin dışında konuşanların sesini nasıl kısarız, bunu tartışmamız, konuşmamız gerekir. Türkiye’de 73 milyon bunu bizden bekler ve gelin, bu konuda sizinle yirmi dört saat çalışmaya hazırız, gelin. Burada birbirimize taktik zorluklar çıkartabiliriz. Bakın, kendi grubumuz tek başına eğer İç Tüzük engellerini kullanırsa siz, burada bir kanunu bir gün yerine yedi günde çıkarırsınız. Bu, doğru bir yaklaşım değil ama şu da doğru bir yaklaşım değil: Burada, Sayın Meclis Başkanı, grup başkan vekili bir konuşma yaptığı zaman kınamayı oylamaya sundu ve çoğunluk olduğu için kınama oylamasında ret çıktı. Şimdi, böyle bir yaklaşım… Azınlık olunca kınama çıkacak, çoğunluk olunca kınamaya ret. O zaman bunun neresinde adalet var arkadaşlar? Bakın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Başkanım, Sevahir Bayındır’ın koltuk değneğiyle dahi buraya gelemiyor ama bu tutanakta Sevahir Bayındır’ın ismi geçiyor Sayın Başkan: “Sevahir Bayındır (Şırnak) -Bu sizin zihniyetiniz…” denilmiş. Başkanım, siz “Tutanağı okudum.” dediniz, okudunuz demin ve okudunuzsa onun içeriğinde Sayın Başkanım bu yanlışı da görmeniz gerekir; bir.

İkincisi; hatibin sarf ettiği sözlerin, “ırkçı”, “kafatasçı”, “faşist”, “DNA” gibi tabirlerin de kınamayı gerektiren kavramlar olduğunu bilmeniz lazım. Sizden bu tarafsızlığı isteme hakkımız var.

Burada, bu Meclisin, her gün ölü, cenazeler kalkarken burada bu usul tartışmasına boğulmasını doğru bulmuyorum arkadaşlar. Gerçekten, ben Şırnak’tan geldim, 5 tane cenaze vardı…

BAŞKAN – Sayın Kaplan, teşekkür ediyorum.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Siz buradan görmüyorsunuz, biz içinden geliyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Gelin gündeme bunu alalım, bunu tamamlayalım…

BAŞKAN – Sayın Kaplan, teşekkür ederim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – …sabaha kadar, ekime kadar tartışalım ama gerçek gündemini ülkenin yani…

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Kaplan, bakınız orada milletvekili arkadaşımızın söylediği hususları tasvip etmiyoruz, onu söylüyorum ama burada…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Tehdidi doğru bulmuyoruz…

BAŞKAN – Sayın Kaplan, bakınız, oradaki ifadeyi…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Kendi grubuna da bizlere de yönelik tehdit tabiri doğru değildir.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, sizin cümlelerde hiç noktanız yok mu efendim? Hiç nokta koymuyorsunuz da onun için...

Oradaki ifadeyi, ben kullanmıyorum…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ben kastı aştığını düşünüyorum.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen efendim.

O arkadaşımızın kendisiyle de konuştum milletvekili arkadaşımızın, Başkanlık Divanı üyemiz Sayın Sakık, oradaki ifadeyi, bakınız şu anda kullanmıyorum hiçbir zaman da kullanmak istemem. Yani kendisi de kastı aşan bir cümle olduğunu söyledi ama çok ağır bir ifadeydi; karşılığı da oydu, o görevi yaptık.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ama burada, Sayın Başkan bakın, Sevahir Bayındır yaralı, gelemiyor Meclise, tutanakta adı geçiyor, tutanakta bunu düzeltmiyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, buyurun efendim.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

8.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, konuşmasındaki, bir hakkın suistimal edildiği yönündeki ifadelerine ilişkin açıklaması

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Benim dile getirmek istediğim bir konuyu Sayın İnce kürsüden söyledi. 29 Aralık 2009 yılında verdiğim soru önergesine cevap olarak gelen “Acaba kaç karar yeter sayısını, kaç toplantı yeter sayısını buldu/bulamadı AKP Grubu?” Elimde belgeleri var, ben Sayın Suat Kılıç’a  bunu göndereceğim.

İkinci bir mesele olarak da eğer bir hakkın suistimalinden bahsediyorsa Sayın Kılıç, Sayın CHP Milletvekili Şevki Kulkuloğlu’yla aynı fiili bir iki dakika arayla art arda işledikleri hâlde, kendisinin de ceza alması gerektiğini ifade ederek o cezaya gönlüyle razı olsaydı ben Suat Kılıç’ın kişilikli birisi olduğuna karar verirdim.

BAŞKAN –  Sayın Uzunırmak, lütfen efendim…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Ben teşekkür ediyorum.

BAŞKAN –  yeni tartışmalara sebebiyet vermeyelim.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Yani burada müsamere çocukluğuna gerek yok Sayın Başkan, müsamere çocukluğu yapmasınlar.

BAŞKAN –  Lütfen Sayın Uzunırmak

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum, sağ olun.

BAŞKAN – İfadelerinize dikkat ediniz efendim, lütfen.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sağ olun, sağ olun.

BAŞKAN –  Böyle ifadeler olabilir mi sayın bir milletvekilinin? Lütfen…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ederim.

Müsamere oynuyorlar galiba.

BAŞKAN – Sağ olun efendim.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Bu terbiyesizlik ya!

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan…

BAŞKAN –  Saygıdeğer arkadaşlarım, bakınız, kısa bir açıklama için, bir katkı için bir ifadede bulunuyorsunuz, ondan sonra söylediğiniz ifadeler yakışıyor mu yani? Böyle bir ifade olabilir mi?

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – O ifade ediyor…

BAŞKAN – Olmaz, hayır. Kim ifade ediyorsa, hangi gruptan ifade ediliyorsa hepsi yanlıştır. Yanlış yanlıştır, yanlışa yanlışla mukabele etmek olmaz yani kim yapıyorsa hep beraber üzerine gidelim, söyleyelim.

Evet Sayın Kılıç, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

9.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunu tehdit etmediğine, Meclise dayatmada bulunmadığına, sözlerinin çarpıtıldığına ilişkin açıklaması

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerinde görüşlerimi ifade ederken ortaya koyduğum değerler, Türkiye Büyük Millet Meclisi  Genel Kurulunun bugüne kadarki çalışma sistematiği paralelinde ortaya konulmuş görüş ve değerlendirmelerdir. 13.00-24.00 çalışma saatlerini biz, muhalefet partilerinin grup başkan vekilleriyle görüşmek ve istişarelerde bulunmak suretiyle …

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hayır, öyle bir şey yok.

SUAT KILIÇ (Devamla) – … belirledik ve ortaya koyduk.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hayır, hiç öyle bir şey yok.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Efendim, 24.00’ten sonra çalışılmaması…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hiç öyle bir şey yok, hayır efendim.

SUAT KILIÇ (Devamla) – … 24.00’ten sonra çalışılmaması…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hayır, siz getiriyorsunuz.

SUAT KILIÇ (Devamla) – … kanunların bitimine kadar devam etmemesi gereği bizlere  ifade edildi.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hayır öyle bir şey yok, doğru değil.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Peki, ben kendi kanaatim olarak ifade edeyim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – İstediğiniz saati getiriyorsunuz.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Kendi kanaatim olarak ifade ediyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunu tehdit etmek, Meclise dayatmada bulunmak hiç kimsenin hakkı da değildir, haddine de değildir ama benim cümlelerimin kasten ve bilerek bu şekilde çarpıtılarak, görüşlerimin ifade etmediğim şekilde çarpıtılarak bana mal edilmesine de hiçbir şekilde tahammül etmek durumunda değilim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu kendi gündemine de hâkimdir, kendi programına da mutlak surette hâkimdir ama milletimizin beklediği, Türkiye açısından aciliyeti olan kanun tasarı ve teklifleriyle ilgili olarak defalarca bizler de muhalefet gruplarını ziyaret ettik, sayın bakanlar da bu konularda muhalefet gruplarıyla görüş ve değerlendirmelerde bulundular. Arzumuz nedir? Olabilecek en verimli süreler içerisinde kanun tasarı ve tekliflerinin yasalaşması, yürürlüğe girmesi ve milletimizin hizmetine sunulabilmesidir. Bunun dışında bir gaye hiçbirimizde söz konusu değil.

Konuşmacılar içerisinde hakaret edenler oldu. En son yerinden söz alan şahsın hakaretiyle alakalı yargı yolunda gereği yapılacak, o düzeye inip cevap vermek istemiyorum. Diğerleri noktasında da değerli arkadaşlar, herkes hangi sözü sarf ederse o söz paralelinde karşılık bulur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kılıç, lütfen son cümlenizi alayım efendim.

Buyurun.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Arkadaşların hiçbirine, hiç kimseye ve hiçbir muhalefet grubuna hakaret kastımız olmadığı hâlde, kürsüye gelen bazılarının hakaret etmeye özel olarak şartlanmış olmaları kendi duruşlarının gereği olabilir ama hakaret etmediğim için hakareti de hak etmediğimi düşünüyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kılıç, teşekkür ediyorum.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve arkadaşları tarafından TBMM Başkanlığına verilmiş olan usta öğreticilerinin sorunları ile ilgili Meclis Araştırması Önergesi’nin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 7/7/2010 Çarşamba günkü birleşimde görüşülmesine ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, grup önerisini oylarınıza…

III.- Y O K L A M A

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Sayın İnce, Sayın Hamzaçebi, Sayın Barış, Sayın Ekici, Sayın Özyürek, Sayın Ergin, Sayın Güner, Sayın Keleş, Sayın Güvel, Sayın Akıncı, Sayın Süner, Sayın Genç, Sayın Özkan, Sayın Sönmez, Sayın Arat, Sayın Küçük, Sayın Kaptan, Sayın Yıldız, Sayın Susam, Sayın Çöllü.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, yoklama için iki dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve arkadaşları tarafından TBMM Başkanlığına verilmiş olan usta öğreticilerinin sorunları ile ilgili Meclis Araştırması Önergesi’nin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 7/7/2010 Çarşamba günkü birleşimde görüşülmesine ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 17.12

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.28

BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 130’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan, Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

4.- Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/892) (S. Sayısı: 524)(x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen tasarının geçen birleşimde ikinci bölümünde yer alan 23’üncü maddesi kabul edilmişti.

24’üncü madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:

                                  

(x) 524 S. Sayılı Basmayazı 01/07/2010 tarihli 127. Birleşim Tutanak Dergisine eklidir.

T.B.M.M Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa tasarısının 24 üncü maddesi, Geçici 222 nci maddesindeki son cümledeki “ödenmez” ibaresinin “ödenir” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                     Hasip Kaplan                            Akın Birdal                           Sebahat Tuncel

                          Şırnak                                  Diyarbakır                                 İstanbul

                 M. Nezir Karabaş                           Sırrı Sakık                           Hamit Geylani

                           Bitlis                                        Muş                                      Hakkâri

T.B.M.M Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa tasarısının 24. maddesindeki Geçici 222. maddenin sonundaki “Ancak, bu yükseltmeden dolayı geçmişe yönelik aylık ve aylık farkları ödenmez” cümlesinin “ve aylık farkları ödenir” olarak değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

             Ferit Mevlüt Aslanoğlu                    Tansel Barış                             Atila Emek

                         Malatya                                  Kırklareli                                  Antalya

                Mehmet Ali Susam                      Rahmi Güner                       Metin Arifağaoğlu

                           İzmir                                        Ordu                                       Artvin

                                                                M. Akif Hamzaçebi

                                                                         Trabzon

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 24. maddesi ile T.C. Emekli Sandığı Kanunu’na eklenen Geçici 222. maddesinin son cümlesinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                   Mehmet Şandır                   Ertuğrul Kumcuoğlu                  Nevzat Korkmaz

                          Mersin                                     Aydın                                      Isparta

                      Mümin İnan                            Reşat Doğru                   Süleyman L. Yunusoğlu

                           Niğde                                       Tokat                                     Trabzon

                                             Atila Kaya                              Yılmaz Tankut

                                               İstanbul                                       Adana

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Katılmıyorsunuz.

Buyurun Sayın Tankut. (MHP sıralarından alkışlar)

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 524 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 24’üncü maddesi üzerinde vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, maalesef Adalet ve Kalkınma Partisinin tek başına iktidarında geçen sekiz yıllık zaman dilimi Türkiye için, ülkemiz için boşa harcanan, heba edilen ve telafisinin mümkün olmadığı pek çok hadise ve olayların meydana geldiği yıllar ve zaman olmuştur. Her alanda olduğu gibi bugün dış politikada da ve diğer ülkelerle olan münasebetlerimizde de her geçen gün kan kaybetmeye devam etmekteyiz.

Bugün, bize göre, ne yazık ki Türkiye’nin çıkarlarından ziyade kendi siyasi saltanatlarını devam ettirmekten başka hiçbir düşüncesi olmayan bir yönetim anlayışı ile karşı karşıya bulunmaktayız. Sayın Davutoğlu’nun, Dışişleri Bakanlığına gelir gelmez “sıfır sorun” adı altında komşularımız ve diğer ülkelerle tanımladığı dış politika anlayışımız esasen içi boş bir slogan olmadan öteye gidememiş ve milletimizi oyalama sanatından başka hiçbir anlam da ifade etmemiştir.

Bugün maalesef henüz hafızalarımızdan silinmeyen ve içimizi kan ağlatan İsrail’in alçakça katlettiği vatandaşlarımızın kanları henüz orta yerde durmakta olup bu konuda “sıfır sorun” anlayışı altında hiçbir mesafe de alınamamıştır.

Öte yandan Kuzey Irak’ta askerlerimizin başına geçirilen çuvalın zilletinden Türk milleti hâlen kurtarılamamış ve Musul’da alçakça şehit edilen 5 güvenlik görevlimizin kanları hâlen yerde kalmıştır. Yani değerli arkadaşlar, bugün Sayın Başbakan ve Sayın Bakanın söylemlerinin aksine haysiyetli ve şahsiyetli bir dış politika yerine “sıfır sorun” adı altında Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve aziz milletimizin kimliği ve haysiyeti AKP’nin dış politika anlayışına kurban edilmektedir.

Sayın milletvekilleri, netice olarak bugün Türkiye’de ülkenin millî çıkarlarını ve köklü dış politika geleneklerini, devlet geleneklerini kendi siyasi saltanatlarını devam ettirebilmek için sermaye yaparak harcamaktan çekinmeyen bir zihniyet işbaşındadır ve maalesef bu zihniyetin en üst ve yetkili noktalarında bulunan Sayın Başbakan ve bakanlarının içeride ve dışarıda nafile gayretlerle çizmeye çalıştığı sahte ve pembe Türkiye tablosunun aksine, yaşayan ve yaşanan gerçek Türkiye’nin gece ve gündüz kadar farklı olduğu herkesin ve bütün milletimizin malumudur.

Diğer taraftan bugün AKP Hükûmetinin uygulayageldiği ve yıllardan beri de yalnızlığa ittiği Kıbrıs politikası çökmüş ve çok önemli hatalar yapılmış, Kıbrıs, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti âdeta kendi kaderine terk edilmiştir.

Türkiye üzerindeki yeni emperyalist haritalar bugün açıkça çizilmekte ve bu haritalar artık yabancıların resmî organlarında da yayınlanmaktadır ve ne acıdır ki Türk Dışişleri bütün bu olanları “sıfır sorun” adı altında sessizce seyretmektedir.

Yine Sayın Bakanın gizlice görüştüğü İsrail’in küstahlıklarına devam ederek âdeta meydan okurcasına özür dilemeyeceğini açıklaması da AKP’nin çok önemli dış politika başarısı olarak tarihteki yerini alacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sonuç olarak, biz -daha önce konuşan arkadaşlarımızın da ifade ettikleri gibi- Dışişleri Bakanlığının teşkilat yapısı ve görevleriyle ilgili bu tasarıya karşı değiliz ancak Adalet ve Kalkınma Partisinin bu zamana kadar ortaya koyduğu teslimiyetçi dış politika anlayışına da elbette ki Milliyetçi Hareket Partisi olarak sonuna kadar karşıyız çünkü bize göre, popülist ve sığ bir siyaset anlayışının temsilcisi konumunda bulunan AKP İktidarının hem içeride hem de dışarıda ortaya koyduğu icraatlar ve yaşanan gelişmelere bakıldığında, artık bu saatten itibaren AKP Hükûmetinin Türk milletinin menfaatine, Türk devletinin bekasına ve toplumumuzun huzur ve refahına ilişkin hiçbir hayırlı ve faydalı hizmetinin olamayacağı yaşanan gelişmelerle sabit hâle gelmiştir.

Ancak, her şeye rağmen, Dışişleri Bakanlığının teşkilat yapısıyla ilgili bu yasa tasarısı çerçevesinde de Sayın Bakana Dışişleri merkez memurlarının önemli bir sıkıntısını da buradan hatırlatmak ve onların bu sıkıntılarının giderilmesi lazım geldiğini de bu kürsüden bildirmek istiyorum. Sayın Bakan, Bakanlığınızın merkez teşkilatında görev yapan memurların maaşlarının diğer kurumlarda çalışan memurlarla kıyaslandığında çok düşük seviyede kaldığı ifade edilmektedir. Örneğin, Bakanlığınızın merkez memurlarının ortalama maaşlarının 1.250 TL olduğu, bu durumun ise diğer kurum memurlarının maaşlarından 500 TL daha az olduğu belirtilmektedir.

Şimdi, sormak istiyorum: Bu doğru mudur?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tankut.

YILMAZ TANKUT (Devamla) – Böyle bir adaletsizlik gerçekten mevcut mudur? Şayet doğru ise merkezde çalışan bu memurlarınıza büyük bir haksızlık yapılmış olunmamakta mıdır diyorum ve son olarak, dün de soru-cevap kısmında sormuş olduğum bir soruyu yeniden buradan Sayın Bakanın çok net bir şekilde cevaplaması istemiyle yenilemek istiyorum.

Sayın Bakan, Irak’ın kuzeyinde oluşturulan bölgesel yönetimin aşiret reisi olan Mesut Barzani’nin kırmızı halılarla karşılanması esnasında kendisine “…”(x) Mesut yani “Mesut Abi” şeklinde bir hitabınız olmuş mudur? Olmuş ise bu hitap tarzına neden ihtiyaç duydunuz? Bu hitap bir diplomasi geleneğinden mi yoksa farklı bir yakınlık ve kardeşliğin gereğinden mi yapılmıştır?

Bugün yine bazı basın organlarına yansıyan ve Barzani’nin Öcalan’ın özel mektubunu da bu ziyaret esnasında getirdiği haberlerine de ne diyorsunuz, diyorum; bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Sayın Başkan, bir söz talebim vardı.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, sataşmadan dolayı mı?

BAŞKAN – Evet, sataşmadan söz veriyorum efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Tamam, onu ifade ederseniz…

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; bu konu çok gündeme getirildiği için buradan yüce Meclisin huzurunda bir açıklama yapmayı gerekli görüyorum. Dün soru-cevap faslında da aslında bu konuda açıklama yapmak istemiştim fakat vakit yetmedi.

Mesut Barzani’nin Türkiye ziyareti esnasında kendisine “…”(x) Mesut şeklinde hitap etmiş olmamızın arka planı soruluyor.

Ben öncelikle şunu ifade etmek isterim: Toroslarda üç yüz elli yıllık bir aile geleneğinde bir misafirhane geleneğini hâlâ sürdüren bir aileye mensubum, bir Türkmen ailesine mensubum. Bizim için misafir azizdir ve misafirimize kelam ile de ikram ile de ihtiram gösteririz.

“…” (x) ifadesi Kürtçede “Sayın” anlamına gelmektedir. O gün benim misafirim olan Mesut Barzani, Türkiye’de vatandaşlarımızın bir kısmının kullandığı, Irak’taki Arap Türkmenler yanında bizim kardeşimiz olan Kürt kardeşlerimizin kullandığı bir dili kullanıyor, Kürtçeyi kullanıyor. Eğer misafirim bir Çinli olsaydı ona Çince “Sayın” diye hitap ederdim, bir Hintli olsaydı Hintçe, Sanskritçe “Sayın” derdim. Bir Kürt misafirim varsa da ona Kürtçe “Sayın” demeyi o köklü aile geleneğimin bir parçası olarak görürüm.

Burada da herhangi bir dili daha aşağı görmek mümkün olmadığı gibi misafirimiz olan kim olursa olsun… Biz o gelenekte, Yörük aşiretlerini ağırlarken, birbirleriyle ihtilaflı olanlar misafirhaneye geldikleri anda o ihtilaf biterdi. Misafir bizim için azizdir ve ona…

OKTAY VURAL (İzmir) – Kendi dilinizle hitap edin, siz Türk Dışişleri Bakanısınız.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Ama şunu sorarsanız bana: “Ona PKK terör örgütüne karşı yapması gereken mücadeleyle ilgili gerekli şeyler söylendi mi?” derseniz, en net ifadelerle söylenmiştir. Bu konuda da taviz vermeyiz, ihtiramda da taviz vermeyiz, bize saygıda da taviz vermeyiz. Hem saygı gösteririz hem saygı bekleriz.

                                      

(x) Bu bölümde Hatip tarafından, Türkçe olmayan bir dille birtakım kelimeler ifade edildi.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Ne dediniz o konuda Sayın Bakan?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Sayın Barzani’ye de -burada da söylüyorum- kendisine en net ifadelerle bu açıklanmıştır. Lütfen, kim olursa olsun misafire ihtiram bizim töremizin, sizin de törenizin bir gereğidir. Ya çağırmazsınız ya da çağırırsanız ihtiram gösterirsiniz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Siz Türkiye Cumhuriyeti’nin Dışişleri Bakanısınız.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Ben Türkiye Cumhuriyeti’nin Dışişleri Bakanı olarak da teröre karşı mücadelede gerekli her şeyi, kapalı kapılar ardında da, açıkta da söylemişimdir, söylerim de. Bu konuda mücadele, teröre karşı mücadele konusunda bizim gösterdiğimiz tavrı da daha önceki hükûmetlerle karşılaştırmayın, her zaman gösteririz.

ALİM IŞIK (Kütahya) – İsrail’le pazarlık gibi olmasın!

OKTAY VURAL (İzmir) – Onlarla da Yahudice mi selamlaştınız, “şalom” mu dediniz?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Ama bunu bir polemik meselesi yapmayın.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sorgularız millet adına.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Asırlarca biz bir arada yaşadık Kuzey Irak’la da, Irak’ın bütünüyle de; bundan sonra da yaşamaya devam edeceğiz ama aramızdaki fitneye karşı da onlardan gerekli müdahaleyi beklemek hakkımızdır.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Bakan, fitnenin başı Barzani.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Bu konuda da her türlü uyarıyı kendilerine yaptık, yapmaya da devam edeceğiz.

Saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Nerede? Başbakan orada konuşlandığını itiraf etti. Siz Türk Dışişleri Bakanısınız. Türk milletinin diliyle hitap edeceksiniz. Konuşacaksan başka dilde konuş.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, böyle bir usul yok. Lütfen, müdahale eder misiniz?

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan, Sayın Barzani 2007’de de AKP’yi desteklemişti, Sayın Dışişleri Bakanına Barzani ile yakın dostluklarını devam ettirerek başarılar diliyorum kendilerine!

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, böyle bir usul yok. Lütfen, bir daha tekerrür etmesin.

BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlar, Dışişleri Bakanının nasıl hitap edeceği konusunu kendisine bırakalım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Olur mu efendim? Nasıl hitap edeceği konusunu… Yani biz bu konuda söz söyleyemez miyiz?

BAŞKAN – Hayır, çıkarsınız, söylersiniz ama Dışişleri Bakanı da kendisi söyledi Sayın Vural. Şu anda siz Dışişleri Bakanı değilsiniz. Dışişleri Bakanlığını o temsil ediyor, o konuşuyor. Tenkidinizi söylersiniz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Türkiye Cumhuriyeti’nin Dışişleri Bakanının bu milletin diliyle hitap etmesi gerektiğini hatırlatıyoruz. Yanlış mı bu, yanlış mı?

BAŞKAN – Hayır, söylüyor zaten, o lisanla söylediğini söylüyor. Yani Sayın Vural şunu diyorum: Ben bir şey demiyorum kürsü itibarıyla ama Sayın Davutoğlu’ndan bunun dışında bir şey beklenir mi? Yani söylüyor açıkça, bir gelenek ifadesiyle söylediğini söylüyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani neyin geleneği efendim, ne geleneği? Türkçe olarak “hoş geldiniz” demek kâfi gelmiyor mu?

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, lütfen oylamaya geçer misiniz efendim. Lütfen…

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/892) (S. Sayısı: 524) (Devam)

BAŞKAN – Arkadaşlar, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Irak Devletinin bayrağı bile olmadan ağırlıyorlar. Acaba ayrı bir devlet olarak mı görüyorlar?

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

T.B.M.M Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa tasarısının 24. maddesindeki Geçici 222. maddenin sonundaki “Ancak, bu yükseltmeden dolayı geçmişe yönelik aylık ve aylık farkları ödenmez” cümlesinin “ve aylık farkları ödenir” olarak değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

                                                                        Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DIŞIŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2 Temmuz 2010 tarihinde, yani geçen hafta cuma günü Dışişleri Bakanlığı Teşkilat Kanunu Tasarısı üzerinde görüşmelere başladık.

Bu tasarının 1’inci maddesi üzerinde verdiğimiz önergede aldığım söz üzerine yaptığım konuşmada, Sayın Dışişleri Bakanının 90’lı yıllarda yazmış olduğu bir makaleden alıntılar yaparak, onları Parlamentonun bilgisine sunarak Sayın Bakana bazı sorular sormuştum.

Sorularım şuydu: Cumhuriyeti kuran kadroları, cumhuriyet devrimlerini inkâr eden, cumhuriyet devrimlerinin Türk toplumuna âdeta ayak bağı olduğunu ifade eden ve cumhuriyeti kuran kadroları psikolojik dengesizlikle suçlayan bir yaklaşıma sahip olan bu makalenin Sayın Bakan bugün arkasında mıdır? Sayın Bakan cumhuriyetin değerlerini ne kadar içselleştirmiştir? Türk dış politikasına yön verirken cumhuriyetin değerlerinden ne kadar güç almaktadır?

Bu makale 90’lı yıllarda yazılmıştır. Olabilir; o yıllarda öyle yazmıştır, bugün Sayın Bakanın düşüncesi farklı olabilir. Bu düşüncesindeki farklılaşmayı ifade etmesinden de mutlu olacağımı ifade ettim. Tasarının 1’inci maddesinde bunu söyledim.

Tasarının 23’üncü maddesine gelinceye kadar Sayın Bakanın bu konuda yapmış olduğu herhangi bir açıklama yok. 23’üncü madde üzerinde Sayın Kamer Genç’in yaptığı konuşmada, Sayın Genç benim konuşmamdan yaptığı alıntılarla Sayın Bakana benzer soruları yöneltmiş, Sayın Bakan bunun üzerine söz alarak çok ağır cümlelerle Sayın Genç’i eleştirmiştir. Şüphesiz o ağır eleştirilere Sayın Genç uygun bir şekilde bir değerlendirme yapıp cevap verir, ben onun için huzurunuzda değilim ama Sayın Bakanın Sayın Genç’in eleştirilerine karşılık vermiş olduğu cevap “siyasette amaca ulaşmak için her yol mübahtır” yaklaşımını akla getiriyor. Sayın Bakan diyor ki: “Ben o makalenin hiçbir yerinde cumhuriyetle bir problemim olduğunu ifade etmedim. Nereden çıkarıyorsunuz? Bu cümleler var mı?” Şimdi, ben o cümleleri tekrar okuyorum. Evet “cumhuriyet” kelimesi geçmiyor ama bu tip, böyle, bu okunan makaleyi anlayamayacak seviyede Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerini görmüş olmasından dolayı Sayın Bakana üzüntülerimi ifade ediyorum; cümleler şu; Sayın Bakan, Huntington’ın medeniyetler çatışması tezi etrafında ortaya koyduğu: “Türkiye ne Batılı olabilmiştir ne Doğulu olabilmiştir; Türkiye İslam dünyasıyla Batı dünyası arasında parçalanmıştır, parçalanmış bir toplum yapısı vardır. Kemalizm başarısızlığa uğramıştır. Türkiye laikliği bir kenara atsın. Türkiye İslam dünyasının liderliğine oynasın.” Huntington’un tezi budur. Sayın Bakan Huntington’un bu tezine sahip çıkar “Türk aydınının bunu iyi bilmesi, iyi tespit etmesi gerekir.” der ve devam eder, kendi cümleleriyle okuyorum: “Türk toplumunda son iki asırdır yaşayan elit kitle ilişkisi son derece çarpık bir düzlem üzerinde gelişmiş ve parçalanmış bir toplum yapısı ortaya çıkarmıştır. Parçalanmış toplum yapısının en önemli nedeni, güçlü bir medeniyet birikimine sahip bir toplumu başka bir medeniyete kuyruk yapmak isteyen elitin yaşadığı psikolojik dengesizlik hâlidir.” Türkiye’de, Türk toplumunda dönüşümü sağlayan bizatihi cumhuriyetin kendisidir, cumhuriyet projeleridir. Cumhuriyetin projesi, Türk toplumu için ortaya koyduğu proje, modernleşme projesidir. Modernleşme uygulamada “Batılılaşma” olarak ifadesini bulmuştur. Bu çerçevede birçok yasal düzenleme yapmıştır Türkiye Cumhuriyeti. Medeni Kanun’u almıştır. Çok önemli bir değişikliktir. 1937 yılında Anayasa’sına laiklik ilkesini koymuştur. Laiklik ilkesinin başlangıcı aslında Medeni Kanun’un kabulüdür.

Bakın, dönüşüm bununla başlıyor. Sayın Bakan bu dönüşümü “Büyük bir medeniyete sahip bir toplumu bir başka medeniyete kuyruk yapmak isteyen anlayış” olarak tanımlıyor. Bu, cumhuriyetle, cumhuriyet devrimleriyle, cumhuriyetin ilkeleriyle problemi olan bir anlayışı yansıtmaktadır. Eğer Sayın Bakanın cumhuriyetle herhangi bir problemi yok ise -bu payı yine bırakıyorum Sayın Bakana- 23 madde süren görüşme içerisinde şu kürsüye gelip veya yerinden söz alarak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, buyurun, konuşmanızı tamamlayın.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – …“Hayır, öyle değil” veya “o zaman belki öyle söylemiş olabilirim bir entelektüel tartışma çerçevesinde ama ben cumhuriyet devrimlerinden güç alıyorum, ben laiklik ilkesini benimsemiş bir insanım” demesini beklerdik. Bunu söyleyemedi. Bekliyorum, hâlâ söylemesini bekliyorum. Yani Sayın Kamer Genç’e “Nerede o cümle? Öyle bir şey yok orada.” diyerek…

RECEP KORAL (İstanbul) – Var mı?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – …güneşi balçıkla sıvayamazsınız, bu mızrak bu çuvala sığmaz.

Sayın Bakandan açıklama bekliyorum. Cumhuriyetten güç alıyor mu yoksa cumhuriyet Türk toplumu için o makalede ifade ettiği gibi hâlâ bir ayak bağı mıdır?

Sözlerimi burada bitirirken hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; ben her şeyden önce Sayın Akif Hamzaçebi’ye bu konuda açıklama fırsatı verdiği için teşekkür ederim.

Böyle bir…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bana teşekkür etmedin.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Çünkü siz saptırmıştınız, siz farklı alıntılar yaparak şey yapmıştınız. Müsaadenizle cevabı vereyim.

Şimdi, son iki yüzyıl, gerçekten Türk toplumunun kültürel dönüşümü bakımından belki de tarihte çok az millete rastlanır bir dinamizm yaşandığı bir dönemdir ve bununla ilgili de büyük bir literatür vardır, büyük bir edebiyat birikimi vardır. 19’uncu yüzyılda, Yeni Osmanlıcılıktan yeni Türkçülüğe geçişten modern döneme kadar böylesine dinamik bir literatüre sahip olan başka ikinci bir toplum neredeyse yok.

Burada kastettiğim, artık sosyolojide neredeyse bir alt bilim dalı olmuş gibi olan, alt konu olmuş olan aydın-halk ilişkisi bağlamında, merkez-çevre ilişkisi bağlamında yaşanan gerilimdir. Burada bir cumhuriyet eleştirisi olmadığı gibi, bir modernleşme eleştirisi dahi yoktur. Çünkü bizim bakışımızda modernleşme salt Batı medeniyetiyle izah edilebilecek bir şey değildir. Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’ün konuşmalarına baktığınızda da “medeniyet” kavramı salt Batıyla özdeşleştirilmez. O bakımdan, siz, eğer böyle bakarsanız Yaban romanını yazan Yakup Kadri Karaosmanoğlu’na da “cumhuriyet karşıtı” diyeceksiniz.

Peki, bu yaklaşımla cumhuriyetin Kurucu Meclisinin yapısına baktığınızda o Kurucu Meclisin yapısında bütün o unsurları görmez misiniz? Ben, o Kurucu Meclisin her birini, hangi görüşe, hangi ideolojiye sahip olursa olsun her birini Türk milletinin en onurlu öncüleri olarak görüyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Cumhuriyetin bütün değerlerini, elitizmi değil… Benim karşı çıktığım elitizmdir. Elitizm de nedir? Açın, büyük bir literatür var. Beşir Fuat’ı okudunuz mu, Beşir Fuat’ı? Fransa’ya gidip birtakım ideolojik çalışmalardan sonra kendi toplumuna yabancılaştığı, bir anlamda -yine de saygı duyarım- büyük bir arayışın ismidir ama intihar eden Beşir Fuat’ı ya da Ahmet Rıza’yı... Döndüğü zaman Meclisi Mebusan Başkanı olmuştur. Ama halkla yaşadığı gerilimi bilir misiniz Ahmet Rıza’nın, materyalizm ve pozitivizm çerçevesinde? Ben bu gerilimi izah ettim. Bu gerilimi yok sayarsak bizim kültür tarihimizi yok sayarsınız. Ama bu gerilimi iyi anlama çabası entelektüel olarak her zaman yapacağım bir çabadır. Buradan hareketle bir siyasi tartışma başlatmak isterseniz burada cevap veriyorum: Cumhuriyetin kendisi, kavramın kendisi “cumhur” kelimesi, halkın değerlerine ve halkın kendisine hitap etmektedir.

O açıdan ben cumhuriyetin bütün değerlerine sadığım. Laiklik ve rasyonalizm akli düşüncenin perspektifidir, halktan yabancılaşmanın adı değildir. O anlamda da cumhuriyetin değerlerine burada ettiğim yeminle sadığım ama kimse bizim tarihimizi tek perspektifli bir tarih olarak sığ bir zemine indirgemesin.

Benim orada eleştirdiğim kişi Huntington’dı. Sizin üstünüze alınmanız da ayrıca bir yanlış yaklaşımdır. Huntington’ı eleştirdim, eleştiriyorum, eleştireceğim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Davutoğlu, konuşmanızı tamamlayınız.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Çünkü Huntington’u eleştirmekten rahatsız iseniz Türk toplumunu bir “torn country”, bir parçalanmış ülke gibi görüp bunun içinde bir şey görüyorsanız o ayrı ama ben bütün bu aydın birikimine de saygı duyarım, hepsine saygı duyarım. Biraz önce zikrettiğim Beşir Fuat’a da bir entelektüel olarak, bir aydın olarak saygı duyarım ama o aydın elitizminin halk ile yaşadığı gerilimi de bilirim. Onu etüt etmek benim akademik hayatımın bir parçası. Onu anlayamazsak biz kendi tarihimizi anlayamayız.

“Medeniyet” kavramına gelince, evet, bir kere daha söylüyorum, bizim özgün bir medeniyet birikimimiz vardı; Batı medeniyetinden önce İstanbul vardı, İstanbul’un kültür mirası vardı. Biz onun Batı medeniyetine muhtaç değiliz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama Batı medeniyetine de karşı değiliz. Onu da alırız, ondan da her türlü şeyi alır, yeni bir medeniyet sentezi yaparız. Ben orada Huntington’a diyorum ki: “Benim toplumumu parçalanmış toplum ilan etme. Benim toplumumun özgün bir medeniyeti vardı ve özgün bir medeniyeti tekrar kuracak, içinde Batı’nın değerleri olan özgün bir medeniyeti.” Bundan rahatsızsanız tabii siz bilirsiniz (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama ben cumhuriyet değerlerinden rahatsız değilim, bundan sonra da cumhuriyet değerlerini cumhuriyetin ana felsefesine uygun olarak savunmaya devam edeceğim. Her zeminde de isterseniz entelektüel olarak bunu da tartışırım sizinle ama bunu siyasileştirmeyin, entelektüel tartışma olarak yapın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Evet, Sayın Hamzaçebi

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, İç Tüzük madde 69’a göre söz istiyorum.

Sayın Bakanın Huntington hakkındaki yorumlarını, düşüncelerini ben ifade ederken…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

RECEP KORAL (İstanbul) – Ne alakası var ya?

BAŞKAN – Arkadaşlar…

RECEP KORAL (İstanbul) – Ne alakası var, kendi yorumluyor, kendi cevaplıyor!

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, lütfen, bakınız, bir açıklama var.

RECEP KORAL (İstanbul) – Ama biz de burada sabır taşı değiliz ya! 

BAŞKAN – Entelektüel bir görüşme oluyor, bundan sıkıntı duymanın bir anlamı yok.

RECEP KORAL (İstanbul) – Sabır taşı mıyız yani, Allah Allah!

BAŞKAN – Arkadaşlar, birkaç dakika kaybetmekle bir şey kaybetmeyiz. Lütfen dinleyelim karşılıklı görüşlerimizi.

RECEP KORAL (İstanbul) – Ne birkaç dakikası canım? Hep birkaç dakika ya…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – O kadar tolerans yok bize gelince.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamazçebi.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

5.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Dışişleri Bakanı Ahmet Dağvutoğlu’nun, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, nedir tepkiniz? Yani burada bir medeni tartışma yapıyoruz. Bir eleştiri yönelttim, Sayın Bakan çıktı kendine göre cevap verdi, o cevabın bazı bölümlerine ilişkin ilave bir açıklama yapacağım. Yani bu tahammülsüzlüğünüzü doğrusu yadırgıyorum.

ASIM AYKAN (Trabzon) – Sayın Bakan da gelsin size cevap versin, akşama kadar onu konuşun.

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Senin kafan basmaz ona.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Şimdi sözlerimi bitireyim. Sayın Bakanın bu “entelektüel tartışma” olarak isimlendirdiği tartışmayı kendisiyle her zaman yaparım ancak Sayın Bakan…

AHMET YENİ (Samsun) – Biraz zor yaparsınız!

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Değerli arkadaşlar…

AHMET YENİ (Samsun) – Zor yaparsınız, zor!

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) –Evet, o ayrı bir konu. Ben Sayın Bakana hitap ediyorum, Sayın Bakan cevap verir.

Şimdi, değerli arkadaşlar…

AHMET YENİ (Samsun) – Biz de Bakanı çok iyi tanıyoruz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Beni tanımıyorsunuz sadece Sayın Yeni, beni tanımıyorsunuz.

Şimdi, Sayın Bakan Huntington’u eleştirir ama Sayın Bakan, lütfen, herhâlde uzun zaman geçtiği için hatırlayamıyor, Huntington’un “Medeniyetler Çatışması” tezini eleştirir ama Türkiye ile ilgili görüşüne sahip çıkar, konu budur. Bakın hâlâ söyleyemiyor.

Şu psikolojik dengesizliğe sahip olan cumhuriyet eliti kimdir? Aydın elit kimdir? Atatürk ve cumhuriyeti kuran, cumhuriyetin fikir önderleri değilse bu psikolojik dengesizlik hâli hangi elitte vardır? Bakın bunu cevaplayabilmiş değildir.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

OKTAY VURAL (İzmir) – “Travma” demiştir Sayın Bakan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Arkadaşlar… Sayın milletvekilleri… Sayın Bakanım…

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/892) (S. Sayısı: 524) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

T.B.M.M Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa tasarısının 24 üncü maddesi, Geçici 222 nci maddesindeki son cümledeki “ödenmez” ibaresinin “ödenir” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                           Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? Sayın Komisyon, Başkanlığı dinler misiniz?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bu önerge hangisiydi, hangisine katılmıyorsunuz, acaba hatırlıyor musunuz?

BAŞKAN – Hükûmet?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önergemiz Dışişleri Bakanlığı personelinin özlük haklarıyla ilgili geçmişe ilişkin ödenmesi yönündedir. Biz biliriz ki yirmi dört saat çalışır Dışişleri Bakanlığı personeli. Takdir yüce Meclisin.

Ancak burada ben bir iki şeye dikkat çekmek istiyorum. Deminki tartışmalar, doğrusu, bir önceki tartışmalar bizi düşündürüyor. Çünkü çok iyi biliyoruz ki yüce Mecliste, bu Mecliste İsrail Devlet Başkanı İzak Rabin geldi İbranice konuştu hatırlarsınız, El Beşir geldi konuştu, Aliyev geldi, Nazarbayev geldi, Obama geldi İngilizce konuştu; bundan daha doğal bir şey olabilir mi? Yani hukuk devletiyiz, devlet başkanları geliyor, davet ediyoruz.

Balkanlar, Kafkaslar, Türki cumhuriyetler ve Orta Doğu, Musul vilayeti, Kerkük, Türkmenler, Kürtler; bunlar bizim akraba ve hem Türk hem Kürt iki yönden soydaşlığımız olan insanlar. Ancak burada, bu kürsüde Sayın Dışişleri Bakanımıza, Sayın Barzani’ye Kürtçe “Hoş geldin.” dediği için, hitap ettiği için burada kıyamet koparılmasını anlamakta güçlük çekiyorum. Yani El Beşir konuşurken saygılısınız, İbranice konuşulurken saygılısınız, Obama İngilizce konuşurken saygılısınız ama bin yıldır beraber yaşanmış, Anayasa gereği seçimle gelmiş, resmî olarak cumhurbaşkanı olmuş Sayın Talabani’ye, Irak Kürt Yönetimi Başkanı Sayın Barzani’ye buradan, üstelik ceza yasalarımızda suç olmasına rağmen, üstelik bizim diplomasi geleneğimizde olmamasına rağmen ve bu Mecliste 100’ün üstünde Kürt milletvekili olmasına rağmen “Kürt aşiret ağaları” diye hitap edeceksiniz, “postal yalayıcısı” diyeceksiniz ve ondan sonra da saygı bekleyeceksiniz.

Şimdi, bizim Türki cumhuriyetlerin başkanlarına, kültürüne ve diline gösterdiğiniz saygının asgarisini de bekleme hakkımız vardır. Bu kürsü, bizim, Kürt halkının ve seçilmişlerinin temsilcilerini, Birleşmiş Milletlerde temsil edilen Sayın Talabani ile Barzani’ye hakaret kürsüsü değildir. Sayın Bakanın da Kürtçe “Hoş geldin.” demesi veya “bre sayın” demesi kadar doğal bir şey yok. Sayın Devlet Bahçeli de Başbakan Yardımcısıyken Diyarbakır’a gittiği zaman Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığını ziyaretinde, MHP’liler “…”(x) demişlerdi. Hatırlayın o günleri. Şimdi, ne oluyor da burada Kürtçe söz konusu olunca anlamsız bir tartışma yapıyoruz? Kafkaslardaki, Türki cumhuriyetlerdeki kardeşlerimize saygı göstermek güzel bir şey değil mi? Balkanlardaki kardeşlerimize, Boşnaklara kadar, Kosova’dakilere kadar hepsine saygı göstermek güzel değil mi? Türkmenlere de Kürtlere de kardeşimiz demek daha güzel değil mi? Niye bütünleşmiyoruz, niye ayrışıyoruz? Niye birbirimize tahammülsüz oluyoruz? Bu Mecliste birbirimizin yüzüne bakarken, inanın, her söylenen söz, hani “aşiret reisi” deniyor ya, benim yüzüme vurulmuş böyle birer mermi gibidir, ben böyle hissediyorum ve kendimi tutuyorum. Osmanlı Devleti de bir aşiret reisliğinden geldi, dünyaya hükmetti arkadaşlar; yapmayın, dünyaya hükmetti. Osmanlı işte geldi, Bozüyük’te yerleştikten sonra Bursa’ya geldi, Viyana kapılarına kadar gitti, Endülüsya’ya kadar gitti. Şimdi, seçilmişse, demokratik yoldan gelmişse kabul edeceksiniz ama Müslüman’sanız, birlikte bin yıl aynı Osmanlı yönetiminde yaşamışsanız, bunu da bir akraba ve kardeş ilişkisi olarak göreceksiniz ve Sayın Başbakanı bu noktadan sıkıştırmaya kalkmak yanlış.

Bakın, ben bölgeden geldim, Şırnak’tan dün geldim ve inanın ben korkuyorum, çok korkuyorum, barut fıçısı gibi. Bakın, yaşanan çatışmaların, evet ülkemizde her yerde acısı hissediliyor ama bir anda bir şehre 7 tane cenaze düştüğü zaman ve her ilçeye, her merkeze birer cenaze düştüğü zaman, siz, o kitle potansiyelini ve izdihamını bir düşünün. Bu durum vardı ve ne yazık ki cenazeler anne ve babalara teslim edilmedi. “DNA testi” dediler, yaptırılmadı. “Teşhis” dediler, yaptırılmadı. Dinî vecibeler yerine getirilmedi. Burada ölen gençler Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, ister hakkında mahkeme kararı olsun ister ne derseniz deyin ama bu ülkede yaşayan ana ve babaları var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaplan, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bağlıyorum.

Bağlarken şunu söyleyeceğim: Bu noktalarda hassasiyet göstermediğimiz takdirde… Özellikle Diyanet İşleri Başkanlığını, Adalet Bakanlığını, İçişleri Bakanlığını burada göreve davet ediyorum. Bu dinî hassasiyetlerimize, bu törelerimize karşı… İnsanların kendi cenazesine sahip çıkma hakkını kimse çiğnemesin, bu çok tehlikeli bir sonucu açar.

Bir Karadenizli kardeşimin gönderdiği e-mail’den başlayarak anlatmak istiyorum: “Evet, ölen şehitlerimiz hepimizin ama dağda ölen genç insanlar da bizim insanlarımız. Bizim yüreğimiz onlar için de acıdığı zaman biz çözüme doğru gideriz. Biz, fındığa gelen kardeşlerimizden çay içmeyi, muhabbeti öğrendik. Bizim buradan giden arıcılar Şırnak, Beytüşşebap, Şemdinli’ye gittikten sonra Kürtleri tanıdı ve ondan sonra akraba olduk, birbirimize birbirimizin ismini verdik ve biz birbirimizi öyle tanıdık.” Bu ülkede buna ihtiyaç var arkadaşlar, gerçekten büyük ihtiyaç var, büyük sorumluluk var, Meclisi bu konuda da duyarlılığa davet ediyoruz. Her konuşmamda bunu söyleyeceğim.

Teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                  

(x) Bu bölümde Hatip tarafından, Türkçe olmayan bir dille, birtakım kelimeler ifade edildi.

25’inci madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa tasarısının 25 inci maddesindeki “mahallinde” ibaresinin “yerinde” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                     Hasip Kaplan                         Sebahat Tuncel                            Sırrı Sakık

                          Şırnak                                    İstanbul                                      Muş

                      Akın Birdal                         M. Nezir Karabaş                      Hamit Geylani

                       Diyarbakır                                   Bitlis                                     Hakkâri

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 524 Sıra Sayılı yasa tasarısının 25. maddesindeki 13. maddenin sonuna “ve öncelikle ödenir” ibaresinin eklenmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

             Ferit Mevlüt Aslanoğlu                    Tansel Barış                             Atila Emek

                         Malatya                                  Kırklareli                                  Antalya         

                Mehmet Ali Susam                      Rahmi Güner                       Metin Arifağaoğlu

                           İzmir                                        Ordu                                       Artvin

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 25. maddesindeki “mahallinde” kelimesinin “yerinde” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                   Mehmet Şandır                          Reşat Doğru                              Şenol Bal

                          Mersin                                      Tokat                                       İzmir

                      Mümin İnan                         Nevzat Korkmaz                   A. Kenan Tanrıkulu

                           Niğde                                      Isparta                                       İzmir

                                  Süleyman L. Yunusoğlu               Ahmet Duran Bulut

                                               Trabzon                                     Balıkesir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Bal, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

ŞENOL BAL (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, devletler, varlıklarını ve devamlılıklarını, kendi değerleri, kaynakları ve menfaatleri üzerine bina etmek durumundadırlar. Bugün olduğu gibi, dış mihrakların yönlendirmesiyle dış dengeleri birbirine karıştırarak, sonra da sonuçları çarpıtıp iç siyaset malzemesi hâline getirerek, uzun süre dış politika sürdürülemez, bölgesel güç olunamaz.

Sayın Davutoğlu, AKP’ye geçmeden çok önceleri, bir makalenizi okumuştum. O makaledeki bir cümleniz beni gerçekten çok etkilemişti ve öğrencilerimle ve çevremle sık sık bu cümlenizi de paylaşmıştım. Mealen, hatırladığım kadarıyla şuydu cümleniz: “Türk milleti olarak bizim başka limanlara sığınmaya ihtiyacımız yok, bizim tarihimiz, bizim inançlarımız, bizim tecrübelerimiz bize yeter.” diyordunuz. Nedense, AKP politikaları, AKP içinde tanıdığım, AKP içinde yetki almış, seçilmiş birçok kişiyi öğüttü ve değiştirdi.

Bu İktidarın, Avrupa Birliği ve Büyük Orta Doğu Projesi gibi öteki projelere iman derecesinde gösterdiği itina ortadadır. AKP İktidarının, dış politika uygulamalarında gösterdiği ve “sıfır sorun” kamuflesiyle teslimiyetçi, tavizkâr tutumundan vazgeçerek gerçeklerle yüzleşmesi ve hem Türkiye'nin hem de Türk cumhuriyetlerinin ABD-Rusya satranç oyununda piyon durumuna düşürülmesinden bir an önce vazgeçmesi gerekir. Sayın Bakan, dün “sıfır sorun” politikalarının realist olduğunu, ütopik olmadığını söyledi ve Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh.” vecizesini örnek gösterdi. Sıfır sorunun bir taviz olmadığını ifade etti.

Evet, sizin sıfır sorun politikanız nasıl gerçekçi, nasıl realist Sayın Bakan? Toprak bütünlüğümüzü ve sınırlarımızı tanımayan, soykırım iftirasından vazgeçmeyeceğini ilan eden Ermenistan ile diplomatik ilişki kurmak için iştahla o protokolleri imzaladınız. Karabağ’dan çıkmayacağını ilan eden Ermenistan’la sınır kapısını açmak için protokolleri imzalayıp kol kola girdiniz. Bu proje Türkiye'nin miydi Sayın Bakan? ABD ve AB’ye sağlıklı ve güvenli enerji koridoru açmak üzere Türkiye'nin zorlanması, taviz vermesi değil midir?

Aktif ve etkin bir dış politika, son zamanların deyimiyle “proaktif” bir politika izlediğinizi sık sık dile getiriyorsunuz ve ne kadar çok ülkeye gittiğinizle arkadaşlarınız övünüyor. Dış politika turistik bir seyahat de değildir Sayın Bakan. Elinizde çanta “Ben arabulucuyum.” diye gezmekle de arabulucu olunmuyor. “İhtilafları çözeceğim.” derken yeni ihtilaflara sebep olduğunuz ortada değil mi? Önceliklerimizi hiç belirlediniz mi dış politikada?

Balkanlarda arabuluculuğa soyunuyorsunuz, tamam, güzel ama Batı Trakya’daki soydaşlarımızın durumunda düzelme oldu mu yoksa şimdi durumları daha mı vahim?

Türkiye Cumhuriyeti’nin politikası ve menfaati Irak’ın bütünlüğünden yanadır, uzun yıllardır sürdürülen politika böyledir. Irak’ın kuzeyinde bir kukla devlet oluşumu için tüm gayretleri sarf ediyorsunuz. İşte, “…“(x) dediğiniz Peşmerge reisi Barzani’yle Kürdistan bayrağı altında kucaklaştınız, kırmızı halılarla karşıladınız. Resmî temsilcilikler açarak ve iş adamları vasıtasıyla orada yeni bir ülke ve devlet yaratma, ihya etme yolları için kolları sıvadınız. Uluslararası hukukun bize verdiği yetkiyi bile kullanmakta zorlanıyoruz.

Ya Türkmenler? Artık Türkmenlerden söz edilmiyor Sayın Bakan. Türkmen cephesi güçlendirileceği yerde mukavemetini kırdınız. Dışişleriyle irtibatlandırarak Türkmen cephesinin sesini soluğunu kestiniz.

Kırgızistan’da kanlı bir darbe oldu -sanki Patagonya’da olaylar oldu- Kırgız ve Özbekler arasında iç çatışmada yüzlerce kişi hayatını kaybetti. Bu olaylar karşısında yeterli ve zamanında tepki vermeyen bir Türkiye görüntüsü ve algısı ortaya çıktı.

Kıbrıs yürekler acısı; sayenizde Avrupa Birliğinin kozu hâline geldi. Ambargo kalkmıyor. Rum lider Hristofyas dün açıklama yaptı, “Maraş’ı bize verirseniz Avrupa Birliği müzakerelerinin başlaması için bazı başlıkların açılmasına onay verelim.” diyor.

                                  

(x) Bu bölümde Hatip tarafından, Türkçe olmayan bir dille, birtakım kelimeler ifade edildi.

Son iki ayda Türk dış politikasının ana eksenine baktığımızda, iç siyasete yönelik İsrail ile yaşanan kriz ve Gazze konusu ve İran’la yakınlaşan görüntü…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bal.

ŞENOL BAL (Devamla) – Bunda da başarı sağlayamadınız. İşte, İsrail açıklama yaptı, “Türkiye özür dilesin.” diyor. Bakanlarla gizli otel odalarında görüşmek de sonuç vermedi.

Burada aklıma gelmişken sormak istiyorum: İsrail Savunma Bakanlığı Sözcüsü soruşturma bitmeden gemileri teslim etmeyeceklerini açıklamış. Bunu duydunuz mu bilmiyorum Sayın Bakan? Araplar bile tedirgin olmuş. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad açıklama yaptı. İster misiniz çok yakın zamana kadar İsrail-Suriye arasında arabuluculuk yapan Türkiye için Suriye, İsrail-Türkiye arasında bir arabuluculuk yapsın! Netanyahu Obama’yla gülümseyen pozlar veriyor.

Evet, Kafkaslarda olağan dışı gelişmeler yaşanıyor. “Türkiye bunun neresinde?” diye sordum, “İzliyoruz.” dediniz ama ben izlemekten bahsetmedim, “Sesli diplomasiden sessiz diplomasiye mi geçtiniz?” diye sormak istiyorum. Siz bu gelişmelerin hiçbir yerinde yoksunuz. Siz, verilen talimat üzerine ve protokoller ile ilgili Türk tarafına topun atılmasıyla sınır kapısını sessiz sedasız açmaya hazırlanıyorsunuz Sayın Bakan!

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Gizli odalarda söz vermişler demek ki!

MUHARREM VARLI (Adana) – Başkanım, karar yeter sayısı...

BAŞKAN – Tamam efendim.

Evet, önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.12

 

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.23

BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Harun TÜFEKCİ (Konya) 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 130’uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

İzmir Milletvekili Sayın Şenol Bal ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım:

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

524 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 524 Sıra Sayılı yasa tasarısının 25. maddesindeki 13. maddenin sonuna “ve öncelikle ödenir” ibaresinin eklenmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

                                                                           Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Barış, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Yasa Tasarısı’nın  25’inci maddesiyle ilgili verdiğimiz önerge doğrultusunda söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, Türk dış politikası, cumhuriyet kurulduğundan beri Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış” sözü çerçevesinde hayat bulmuş ve AKP iktidara gelene kadar bu çerçevede yürütülmüştür. AKP’yle beraber dış politikada yeni terimler üretilmeye başlandı. Örnek olarak “Kıbrıs sorununda bir adım önde” terimi, “Komşularla ilişkilerde sıfır sorun” terimi ve son zamanlarda meşhur bir söz olan “Eksen kayması” terimleri. Türk dış politikası gerçekten bu terimlerle çöküşünü de yaşamaktadır.

Değerli milletvekilleri, sıfır sorun bağlamında komşularımızla sorunları satır başları hâlinde bir irdelemek istiyorum. Yunanistan’la sorunumuz var mı acaba? Bir bakalım: Azınlıklar sorunu, burada Batı Trakya Türklerinin sorunları, ekümenlik sorunu, Heybeliada Ruhban Okulu sorunu, vakıflar sorunları, diğer yandan Kıbrıs sorunu -bunu biraz sonra daha da açacağız- Ege Denizi’ndeki sorunlarımız, kıta sahanlığı, adaların silahlandırılması gibi sorunlar.

Ermenistan’la ilgili sorunları saymaya gerek yok: Sözde Ermeni soykırım iddiaları -ki yirmi ülke parlamentosundan geçirilmiş- Türkiye’den toprak talepleri, Karabağ sorunu gibi sorunlar.

Azerbaycan’la gerçekten sıkıntılı bir döneme girmiş bulunuyoruz. Ermeni açılımı çerçevesinde Türkiye-Ermenistan görüşmeleri ve çizilen yol haritası, Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinde tahammül sınırlarını aşan sorunlar yaratmıştır. “Tek millet iki devlet” arasında güven bunalımı yaşanmaktadır.

İran ile sorunlarımız var mı arkadaşlar? Türkiye komşusunun nükleer güce sahip olmasını istiyor mu? Türkiye kendi güvenliğini tehlikeye atar mı? AKP İran’ın uranyum zenginleştirmesine destek verirken ne yapmaya çalışıyor? İran’ın nükleer gücü Türkiye’yi sürekli kriz hâlinde tutmaz mı? İran’a destek, bölgede ve dünyada Türkiye’yi yalnızlaştırmaz mı? Yalnızlaşma, terör olaylarını artırmaz mı?

Irak ile sorunlara bakalım: Sınır sorunumuz var mı? Irak’taki merkezî hükûmet sınıra hâkim mi? İç güvenliğini sağlayamayan bir hükûmet acaba Türkiye sınırını koruyabilir mi, Kuzey Irak’taki oluşum üzerinde etkinliği var mı? Merkezî Hükûmet Türkiye’ye karşı terör saldırılarında hangi noktada duruyor, tavır alıyor mu? Irak Devlet Başkanı Talabani bu konuda ne diyor? Kuzey Irak’taki bölgesel yönetim teröre lojistik destek sağlıyor mu? Barzani bu konuda ne yapıyor? Musul, Kerkük sorunu, Türkmen sorunu…

Değerli arkadaşlarım, İsrail-Filistin sorununa gelince: İsrail zulmüne karşı Filistin halkının direnişine destek vermek hepimizin görev ve sorumluluğudur. Filistin’i ekonomik olarak desteklemek, İsrail ile ilişkilerinde yardımcı olmak, hatta Filistin’in demokrasisini ve Filistin’in bağımsızlığını sonuna kadar desteklemek gerekiyor. Ancak Filistin iç politikasında taraf tutmak Türk hükûmetlerinin işi olmamalı. Kendi iç işlerimize karışılmasını istemiyorsak, başka ülkelerin de iç işlerine karışmamak gerekiyor. Uluslararası arenada Filistin davasına destek vermek başka, iç işlerine karışmak başka. Bugün Filistin’de güç kavgası içinde olan El Fetih örgütü ile bugün iktidarda olan Hamas örgütü arasındaki siyasi mücadelede taraf tutmak yanlıştır; bu davayı Türkiye’nin iç politikasına malzeme yapmak yanlıştır ve cumhuriyet hükûmetlerine yakışmıyor, şık da olmuyor ve uluslararası arenada böyle bir davranışın destek görmesi de söz konusu olamaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Barış, konuşmanızı tamamlayınız.

TANSEL BARIŞ (Devamla) – Diğer yandan, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği ülkeleriyle sorunlarımız var mı yok mu, bunları da sizlerin takdirlerine bırakıyorum.

Sayın milletvekilleri, işte komşularımız ve işte sıfır sorunlarımız.

Genel Kurula saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Barış.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa tasarısının 25 inci maddesindeki “mahallinde” ibaresinin “yerinde” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                           Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, buyurun.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Winston Churchill’in bir sözü var -dış politika deyince tarihî şahsiyetlere gönderme yapıyoruz- “Savaş askerlere bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir.” der. Evet, ülkemizde ister düşük yoğunluklu deyin, ne isim koyarsanız koyun, eğer günde 10’un üzerinde cenaze doğuya ve batıya gidiyorsa bu Meclisin başka bir şeyi görüşmesi adil değil.

Bakın, Hakkâri’de yine çatışma, Gercüş’te çatışma haberleri var, yine cenazeler batıya gidecek ve ülkemde bir madalyonun iki yüzü, iki ayrı şey var. Bir tarafta resmî törenler yapılıyor, analar ağlıyor, insanlar öfkeleniyor, öbür tarafta, yine madalyonun öbür tarafında, doğuda, güneydoğuda her gün cenazeler kaldırılıyor ve orada da 10 binlerce insan cenazelere katılıyor, daha sonra taziye çadırları kuruluyor, bütün şehir taziyeye gidiyor ve bu ülkenin sorunları buralarda konuşuluyor ama biz Mecliste bunu konuşamıyoruz.

Bu çok ciddi bir konu. Gerçekten ülkemizin gidişatı açısından eğer doğru dürüst, dış politikamızda etkili olmak istiyorsak, Türkiye etkili bir ülke olmak istiyorsa kendi içindeki sorunu, bu çatışmayı bir an önce durdurmak için mutlak surette bir adımların atılması lazım.

Sayın Gül’ün yaptığı çaba yeterli değildir. Sayın Gül liderleri çağırdı, liderlerle kaygılarını paylaştı. Sayın Gül’ün dışında, Sayın Başbakanın artık bunu konuşması gerekir, bir tek insanımızın toprağa düşmemesi için gerekiyorsa “Ben Başbakanım, büyük partinin Genel Başkanıyım.” demeden ana muhalefet partisinin binasına gidip, oradaki Genel Başkana, “Gel kardeşim, bir can daha toprağa düşmesin diye bu konuyu konuşmak için ayağına gelirim.” diyebilmesi lazım. Sayın Bahçeli ne kadar reddederse etsin gitmelidir. Kapıdan çevirsin, halk görsün bunu. Gelmelidir BDP’ye, demelidir “Senin de sorumluluğun var.” Ama be kardeşim, şimdi ben buradan bir şey soracağım: 130’un üzerinde Kürt kökenli milletvekili var bu Mecliste, her gün cenazeler gelirken vicdanınız size demiyor mu, kendi içinizde de konuşun... Bu sorun sizin başta gelen sorununuz. Bir de kendi içinizde görüş alışverişi yapın Doğu’nun, Güneydoğu’nun, batıdan seçilmiş milletvekilleri. Bu sorun, arkadaşlar, Türkiye'nin başına... Bu sorunu iki üç aya yayarsanız kendini toparlamayacak kadar ciddi seçilmiş travmalara götürür. Bu seçilmiş travmalara götürme olayının zamanlamasına dikkat edin. Dış politika açısından da Türkiye’yi çok zora sokacak bir sürece götürür.

Sayın Dışişleri Bakanı burada. 2011’de Amerika Irak’tan çekilme planları yapıyor. Çekildikten sonra orada, yine bir barış gücü, Birleşmiş Milletler olayı gündeme gelecek. Irak’ın, İran’ın, Türkiye'nin bulunduğu coğrafyada petrol, enerji, doğal gaz olayı var. Bütün bunları birlikte değerlendirmediğimiz sürece, komşularımızla ve içeride bir barış ortamını yakalamadığımız sürece burada istediğiniz kadar yasa çıkarın, istediğiniz kadar sabahlayın gece on ikilere kadar, her toprağa düşen evladın kanı bütün bu çabalarınızı alır, götürür, sel gibi götürür ve geriye bir şey bırakmaz. O anaların yüreğinde, Kürtçe ağıtlarında, Türkçe ağıtlarında, Arapça ağıtlarında o acıyı hissetmeyen bir siyasetçinin insanlığı şüphe altındadır arkadaşlar. Biz bunu konuşamıyorsak...

Evet, demin bir tartışma yaşandı. Sayın Grup Başkan Vekiliniz “Gerekirse çalışırız...” Evet, “Gerekirse çalışalım.” değil, çalışalım arkadaşlar, bu ülkenin barışı için gelin tatile çıkmayalım, yirmi dört saat durmadan çalışalım. Kapalı oturumsa kapalı oturum, herkes projesini çıkarsın, herkes kozlarını çıkarsın, herkes fikirlerini çıkarsın, herkes kartlarını çıkarsın, kapalı oturum istiyorsanız kapalı oturum, açık oturum istiyorsanız açık oturum ama yeter ki evlatlarımızın artık kanı akmasın, silahlar sussun. Bu silahları susturmak en büyük politikadır, en büyük erdemdir, en büyük insanlıktır, bu ülkeye yapılacak en büyük hizmettir arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaplan, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Tamamlıyorum, teşekkür ederim.

Ve ben bu konuda her söz aldığımda Meclise bıkmadan, usanmadan bunları hatırlatacağım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Geçici 1’inci madde üzerinde üç adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

T.B.M.M Başkanlığına

Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa tasarısının “Geçici 1. maddesindeki” “altı ay” ibaresinin “üç ay” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                     Hasip Kaplan                         Sebahat Tuncel                      M. Nezir Karabaş

                          Şırnak                                    İstanbul                                      Bitlis

                      Akın Birdal                              Sırrı Sakık                            Hamit Geylani

                       Diyarbakır                                    Muş                                      Hakkâri

T.B.M.M Başkanlığına

Görüşülmekte olan 524 Sıra Sayılı yasa tasarısının Geçici 1. maddesinin 1. fıkrasındaki “6 ay” ibaresinin “3 ay” olarak değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

             Ferit Mevlüt Aslanoğlu                   Hulusi Güvel                             Atila Emek

                         Malatya                                     Adana                                     Antalya

                                           Hüsnü Çöllü                              Tansel Barış

                                               Antalya                                     Kırklareli

 TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı Kanuna Tasarısı’nın Geçici 1. Maddesinin 1. numaralı fıkrasında yer alan “altı ay” ibaresinin “dört ay” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                     Mithat Melen                         Mehmet Şandır                      Nevzat Korkmaz

                         İstanbul                                    Mersin                                     Isparta

                      Mümin İnan                            Reşat Doğru                   Süleyman L. Yunusoğlu

                           Niğde                                       Tokat                                     Trabzon

                                                                Ahmet Duran Bulut

                                                                        Balıkesir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Melen, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MİTHAT MELEN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; değişiklik önergesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Çok önemli bir konu var aslında, sadece bu maddenin değişikliğiyle ilgili değildi. Genelde Dışişleri Bakanlığı bütçesi konuşulurken çok dikkatimi çekiyor, hep de dikkatle izlemeye çalıştım. Dünyada bu kadar önemli ekonomik değişiklikler olurken, küreselleşme çok hızlı bir biçimde sonuna gelmişken, belki o krizlerle dünya sarsılırken, biz Dışişleri Bakanlığının yeni teşkilat kanununu yaparken dünyadaki bu gelişmelere ayak uyduracak hiçbir konuda önemli önlemler de almadık. Yani hep esas meselemiz ileriyi görmemekle ilgili. Yani hep burada tartıştığımız konular geçmişle ilgili ve ne yazık ki bir kanun hazırlıyorsunuz, dünyaya uymaya çalışıyorsunuz ve dünyayı izlemekle görevli bir bakanlığın, çok önemli bir bakanlığımızın geleceğe dönük ekonomiyle ilgili hiçbir konusuna da değinmiyorsunuz.

İki tane genel müdürlük var orada, İkili ve Çok Taraflı İlişkiler, ama onun dışında dünyada da çok ciddi bir değişme var. Yani bugün G20’ler -yakında gitti Başbakanımız- arkasından G8’ler… Dünyada yeni bir ekonomik düzen, yeni bir yapı oluşmaya başladı ve öyle bir yapı ki biz de bu yapının içine şiddetle düştük çok aşırı borçlanarak. Yani aslında dış ilişkilerde yeni bir düzen de başladı, o ekonomiyle başlıyor.

Biz 1980’li yıllardan sonra dış ilişkilerdeki ekonominin önemini kavramaya başladık. Yani hakikaten benim büyükelçimin en önemli görevi, Türkiye'yi, Türk malını satmakla ilgili olacak bir mesele ve bundan sonra da artık uluslararası alanda Türkiye'yi koruyabilmek, Türkiye'yi temsil edebilmek, Türkiye'nin ekonomik gücünü temsil edebilmekle ilgili. Ve yine biz kendimiz bu işleri yapmadan, uluslararası kuruluşlar içerisinde, dünya bizi belirli bir yere getirmeye çalışıyor. Mesela bir IMF kanunu var ki hâlâ geçiremiyoruz. Niye geçiremiyoruz? Orada da çünkü biz kademe atladık, Dünya Bankasıyla ilgili kanunu geçirdik. Çünkü niye? Yapıda hâlâ Türkiye içerisinde belirli sıkıntılar var. 1173 sayılı Kanun’da da var aynı sıkıntı. Hâlâ görev tanımları çok net bir şekilde tanınmamış. Yani biz ekonomiyle uğraşırken, piyasayı düzenlemeye çalışırken, ekonomi hukukunu fazla düzenleyemiyoruz. Ekonomi hukukunu içeride düzenleyemediğimiz için dışarıda da kimin bu işlerle uğraşacağı hâlâ tartışmalı. Yani Hazine mi uğraşacak? Hakikaten, Planlama bir müddet uğraşıyordu, şimdi Dışişleri Bakanlığı ve bu çatışma hakikaten gittikçe de artıyor. Ama öyle bir hâle geldi ki iş, çok ciddileşti.

Bakın, stratejiyle ilgili bir yeni genel müdürlük var. Çok önemli bir şey strateji geliştirme, keşke Türkiye Büyük Millet Meclisinde de olsa. O stratejiyi geliştirirken şu saatlerimize de dikkat etsek nasıl çalışacağımız konusunda, geleceğe dönük işler yapmak açısından, ama hayır, hep günlük işlerle uğraşmak bizim işimiz ve acı bu. Ama dünyanın çok önemli biçimde değiştiği, liberal ekonominin, piyasa ekonomisinin tartışıldığı, yeni düzenlerin geldiği dünyada işleri sadece dış politika gibi görmek, dış politika içerisinde yorumlamak da yanlış. Ben Türkiye televizyonlarına da çok dikkatli bakıyorum. Herkes dış politika uzmanı Türkiye’de. İki konuyu çok kolay konuşuyoruz Türkiye’de, futbol ve politika ama çok becerebildiğimizi de zannetmiyorum.

Türkiye, çok küçümsenecek bir ülke değil hem nüfusuyla -73 milyon- hem alt ve üst kaynaklarıyla ve çok önemlisi, insan yapısıyla. Türkiye, gerçekten çok insan yetiştirmiştir. Ama bugün o çıkardığımız kanuna, Dışişleri Bakanlığına bile bu insanları kullanabilme hakkını çok vermemişiz. 19’uncu madde yeterli değil, ona çok dikkatle bakın. Dünyada Türkiye’yi temsil edebilecek, hakikaten Türkiye’yi temsil edecek sadece Dışişleri Bakanlığı değil, hepimiziz.

Çok ilginçtir, bir Hollanda, basit bir ülke gibi görünüyor ufaklık açısından -öyle küçümsemek açısından söylemiyorum- ama yılda 100 tane memurunu parasını vererek uluslararası kuruluşlara gönderir ki, orada eğitim alsın ve orada, gelsin hakikaten yarın bir iş kapsın diye. Öyle bir politikamız da yok. Yani, dünyayı yönlendirebilmek için, yeni ekonomiyi, yeni dünyayı yönlendirebilmek için yeni bir politikaya ihtiyaç var. Onu da herhâlde yapacak başta Dışişleri Bakanlığı diğer bakanlıkların yardımıyla.

O strateji geliştirme konusunda hiç kimse de konuşmuyor, hiç kimse de bir şey söylemek istemiyor. Çok önemli bir dönüm noktasına geliyoruz. Çünkü, dünya gerçekten yakalayamadığımız bir biçimde değişiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Melen.

MİTHAT MELEN (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Belki ileride ve çok yakında öyle bir dünyada olacağız ki, mevcut sistemlerin tartışıldığı bir dünyada olacağız. Türkiye’nin ona ayak uydurabilmesi için, sadece Dışişleri Bakanlığında değil ama bugün Avrupa Birliğine aday olmaya başlamış, kalkmış, yıllardan beri tam üyelik için başvurmuş bir ülkenin Avrupa Birliğinde yarın sabah istihdam edeceği, girdiğiniz zaman, 2 bin tane memurunuz yok mesela; bunları da yetiştirmemişsiniz. Ama nedense hiç bunları da konuşmak kimse istemiyor. Görev kimin o da belli değil. “Canım, görev Türkiye Büyük Millet Meclisinin…”

Şu kanunda eksiklikler var. Bu kanun burada çıktığı günden itibaren yine yeterli olmayacak çünkü dünyayı izleyen bir kanun değil. Dünya başka yerde.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Çok teşekkür ediyorum Sayın Melen.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Evet, şimdi okutacağım 2 önerge aynı mahiyette olduğu için okutup birlikte işleme alacağım.

T.B.M.M Başkanlığına

Görüşülmekte olan 524 Sıra Sayılı yasa tasarısının Geçici 1. maddesinin 1. fıkrasındaki “6 ay” ibaresinin “3 ay” olarak değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

                                                                        Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya) ve arkadaşları

Diğer önerge sahibi:

Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, buyurun efendim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; onurlu bir dış politika için ülkede demokrasinin kökleşmesi, güçlenmesi, hukuk devletinin de güçlenmesi, Parlamentonun da işlevini yapması gerekir. Eğer bir parlamento işlevini yapmıyorsa, o zaman güçlü bir dış politikadan da bahsedemezsiniz.

Bakın, bu çalışma tarzında bir arıza var. Ya Meclis görevini yapmadığı için birileri konuşuyor ya da Meclis sustuğu için birileri konuşuyor.

Bakın, dün Genelkurmay Başkanı çıktı, televizyonlarda konuştu, İlker Başbuğ. Kimin memuru? Hükûmetin, Başbakanın memuru. Neler söyledi? Yargıya söyledi, etmediğini bırakmadı. Emniyete döndü, söyledi, dedi ki: “Servis yapıyorlar basına.” Basına döndü, “malum gazete” dedi. Partimize döndü, demediğini bırakmadı. Irak’a da operasyon sinyalleri verdi.

Operasyon sinyallerini Sayın Başbuğ, Genelkurmay Başkanı veriyorsa “Sayın Bakanım, dış işleri politikasını Genelkurmay Başkanı mı belirliyor?” diye sorma hakkım var. Eğer, Genelkurmay Başkanı konuşuyorsa Başbakan susuyorsa burada bir terslik var. Eğer, sınır ötesi operasyona Genelkurmay Başkanı tek başına karar veriyorsa Sayın Dışişleri Bakanımız susuyorsa bunda bir terslik var.

Burada terslik şurada: Demokrasilerde generaller konuşmaz arkadaşlar. Zaten, Askerî Ceza Kanunu’nun 148’inci maddesi çok açık, diyor ki: “Komutanlar siyaset yaparsa, siyasi demeç verirse suçtur. Bir aydan beş yıla kadar cezalandırılır.” Peki, hangi savcı bunlar hakkında soruşturma açacak? Anayasa değişikliğinde getirdiniz, bir de Yüce Divanlık yaptınız ki hiç yargılanmasınlar. Bakın, bizim beş yüzün üzerinde fezlekemiz var. Genelkurmay Başkanına, bir savcı cesaret edip Türkiye Cumhuriyeti’nde soruşturma açabilir mi? Bir savcı gösterebilir misiniz? Kenan Evren’e soruşturma açan savcıların başına gelenleri biliyoruz, görevden atıldı. “Darbecileri yargılayacağım.” diyen savcıyı, Adana savcısını görevden aldılar. Şemdinli savcısını görevden aldılar.

Arkadaşlar, birbirimizi kandırmayalım, biraz burada doğru konuşalım. Ya bu Genelkurmay Başkanı susacak Meclis konuşacak ya Meclis susacak Genelkurmay Başkanı konuşacak. Şu an yaşadığımız durum, Meclis susuyor Genelkurmay Başkanı konuşuyor, asker konuşuyor, militarizm konuşuyor ve ağzına geleni söylüyor. Bırakın onu, medyaya bakın, emekli generallerin hepsi televizyon programlarında; bir tarafta emekli generaller, bir tarafta da strateji felaketzadeleri; öyle teoriler atıyorlar ki, öyle şeyler uyduruyorlar ki milletin uykusu kaçıyor. Kardeşim, bu emekli generallerin hepsi yirmi altı yıldır bu savaşın içindeydi. Bu savaşın içinde bu sonuca, bugüne getirenlerin, siyasilerle beraber sorumluluk taşıyanların kalkıp medyada, televizyon başında -o holding bu holding fark etmez, ha iktidar tarafı ha muhalefet tarafı, ha Doğan Grubu ha diğer grup- ne işi var bu televizyonlarda? Bunların ne bilgi birikimi var? Her gün 3’er 5’er general çıkarıyorsunuz televizyonlara, “stratejist” adı altında bir sürü felaket tellalı çıkarıyorsunuz, bir sürü komplo teorisi yaratıyorlar. Yani bu Meclis susuyorsa tabii ki bu ekranlarda bunlar konuşacak. Bakın, kaç tane stratejik araştırma merkezi kurulmuş, bilginiz var mı? Mantar gibi türemiş, herkes strateji kurmuş, herkes vakıf başkanı, herkes araştırma merkezi başkanı, herkes yönetici ama Meclis konuşamıyor.

Meclis kendi evlatları ölürken konuşamıyor, Meclis “Kendi evlatlarımın ölümünü nasıl durdururum?” diye konuşamıyor, Meclis gündemine hâkim değil, Meclis gündemine getiremiyor. Mecliste konuşamıyoruz Kürt sorununu çünkü atgözlükleri takmış bir siyasi dehayla ha bire gidiyoruz. Asayiş sorunu ile Kürt sorununu birbirine karıştırıyoruz, tarihle sosyolojiyi, kültürle kimliği, etnisiteyle inançları, dinle mezhepleri, bölgeleri her şeyi birbirine karıştıran, tek tipleştiren bir anlayışla doludizgin gidiyoruz. İşte İsveç’te anlatmışlar: “Kültür varlıklarımızı korumak için milyonlarca para harcıyoruz.” Bizde de birisi demiş ki: “Vallahi, biz de kültür varlıklarımızı, çoğunluğumuzu, zenginliğimizi tek tipe düşürmek için elimizden geleni yapıyoruz.” Aynen bugüne kadar yapılan resmî devlet politikaları bunlar. Alevi’yse sustur, Kürt’se sustur, Çerkez’se sustur, Arnavut’sa vur kafasına, Boşnak’sa ezdir, Arap’sa sesini çıkarmasın ama Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olacak. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmanın bir onuru vardır arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaplan, konuşmanızı tamamlayın.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bu tartışmaların felsefesini sabaha kadar yaparız, daha, Kant, 18’inci yüzyılda diyor ki: “İnsan olabilmenin koşulu, kendi kaderini tayin etmektir.” Daha sonra bu kavram insandan gruba geçti, gruptan halka geçti ve bu Meclisin imzaladığı Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nde kendi kaderini tayin hakkı olgusu gündeme geldi. Bizi bu noktalara taşımayın, arkadaşlar, bizi bu noktalara götürmeyin diyoruz, bizi bu tartışmaların içine çektirmeyin diyoruz. Bu kardeş kavgasına son vermek için Meclisin yapacağı şeyler var. Denize gitmeden, tatile gitmeden yapılacak şeyler var arkadaşlar. Meclisin bundan daha önemli gündemi olmaz. Ben, her söz aldığımda söyleyeceğim “Evlatlarınız ölürken başka daha önemli ne gündemi olabilir?” diye soracağım. Mecliste vicdanınızı zımparalayacağım, paslanan vicdanınızı zımparalayacağım. Her konuşmada çıkacağım, gözünüze gireceğim, rüyanıza gireceğim, korkudan yatamayacaksınız, yattığınız zaman benim sesim kulaklarınızda çınlayacak, anaların sesi kulaklarınızda çınlayacak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN –  Sayın Kaplan, teşekkür ederim.

HASİP KAPLAN (Devamla) – …çocukların cenazesi başında ağlayanlar kulaklarınızda çınlayacak. Belki o zaman kendinize gelirsiniz.

Saygılarımla. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, diğer önerge sahipleri…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Tansel Barış konuşacak.

BAŞKAN – Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uzun zamandır unutulan, gündeme getirilmeyen, medya tarafından dile getirilmeyen bir sorundan bahsetmek istiyorum, Kıbrıs sorunundan.

Sayın Bakanımız da burada, gerçekten, elli altmış yıldır ulusal dış politikamızın olmazsa olmazı Kıbrıs sorunu uzun zamandan beri Parlamento gündemine getirilmiyor, halkın gündemine getirilmiyor, gündemden kaçırılıyor.

Kıbrıs’ta neler oluyor arkadaşlar? Uzun zamandan beri görüşmeler yapılıyor, yetmiş görüşmeyi aşmış. Görüşmeler sonucunda neler oluyor, ne alındı, ne verildi, parlamenterlerin bilgisi yok. Rumların zaten anlaşmaya niyeti var mı o da meçhul çünkü Rumların tuzu kuru: Birleşmiş Milletler üyesi, Avrupa Birliği üyesi, İngiliz Uluslar Topluluğu üyesi, her şeye girmişler; yılda 1 milyon turist, ekonomik sorunları yok; kişi başına düşen gelir 30 bin doları aşmış. Böyle bir Kıbrıs Rum Yönetimi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile görüşmeler yapıyor ve bu görüşmelerden de bizler umut bekliyoruz.

Değerli arkadaşlar, AKP İktidarından sonra, biraz önce bahsetmiştim, Kıbrıs’ta yeni bir terim geliştirildi, “Bir adım önde olacağız.” diye. Böyle bir terimle Kıbrıs Türk tarafının görüşmelerdeki pozisyonu zayıflatılmıştır. Yani biz taviz vermeye hazırız anlamında bir deyim bu “Bir adım önde olmak.” Ama bugün geldiğimiz noktada, görüşmelerin hangi aşamada olduğunu hepimiz yaşıyoruz. Talat-Hristofyas, Talat-Papadopulos ve şimdi Eroğlu-Hristofyas görüşmeleri devam ediyor ve bu yıl sonunda bu görüşmelerin bir netice vermesi konusunda çeşitli taraflar beyan vermektedirler. Bu arada, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri gelip gidiyor. Toplumlar arası görüşmeler ne aşamada bilmiyoruz. Bize bu konuda bilgi veren de yok ama bizler Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin varlığı konusunda, geleceği konusunda endişeler taşıyoruz.

Sayın Bakanım, şu anda Türkiye'nin destekleriyle Kıbrıs Türk tarafının olmazsa olmazları nelerdir? En azından ben naçizane görüşlerimi belirtmek istiyorum: Bir kere, anayasal bağlamda federal nitelikli bir çözüm şart; yönetim ve güç paylaşımı bağlamında iki toplumlu çözüm, coğrafi bağlamda ise iki bölgeli çözüm. Bunlar olmazsa olmazlarımızdır ve iki toplumun siyasi eşitliği de bu görüşmelerde esas olması gerekiyor ve bir diğer olmazsa olmazımız hâlen yürürlükte olan ve Kıbrıs Türk halkının güvenliğini sağlayan garanti sisteminin devamı Sayın Bakan.

Tabii ki bu konularda siyasi çözüm arayışında olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, en azından taraflar, bulunacak çözümün iki toplumlu ve iki bölgeli karakterde olması, eşit statüdeki iki kurucu devlete dayalı federal bir ortaklık devleti olması hususlarında her ne kadar uzlaşmış görünmekle birlikte, bu konuda tereddütlerimiz olduğunu bilmenizde fayda vardır.

Görüşme sürecinde, federal devletin karar alma mekanizmalarına Kıbrıs Türk halkının etkin katılımının sağlanacağı anayasal düzenlemelerin yer almasına Türk tarafı olarak özen gösterilmesi gerekmektedir.

Yeni oluşacak olan federal devletin başlangıçtaki yetkilerinin sınırlı tutulmasına ve bu yetkilerin federal anayasada açıklıkla belirtilerek diğer yetkilerin kurucu devletlere bırakılmasına Türk tarafı olarak özen göstermemiz gerekiyor.

Federal devletin iki toplumlu, iki bölgeli karakteri en üst düzeydeki hukuksal düzenlemelerle güvence altına alınmalıdır. Örnek olarak, Kıbrıs Türk kurucu devletinde gerek nüfus çoğunluğunun ve gerekse toprak mülkiyeti ekseriyetinin tartışmasız bir şekilde ve her hâlükârda Kıbrıs Türk halkına ait olacağı kesin kurallara bağlanmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Barış, konuşmanızı tamamlayınız.

TANSEL BARIŞ (Devamla) – Çünkü çözümün iki kesimli olması, Ada’ya barış ve istikrar gelmesi amacıyla, esasen, 1974 Barış Harekâtı sonrasında, 1977 Doruk Anlaşması ile taraflarca kabul edilmiş ve bu husus Kıbrıs Türk tarafı için vazgeçilmezdir.

Değerli milletvekilleri, daha söylenecek çok şey vardır ama Ada’daki gerçekler temelinde siyasi bir çözüme varılabilmesi için görüşmelerin dikkatle, titizlikle, tarihsel süreç içerisinde Kıbrıs Türk tarafının edinilmiş kazanımlarının varılacak uluslararası bir anlaşmada tescil edilmesi hedef alınmalıdır.

Yüce heyete saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Barış.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Karar yeter sayısını arayacağım.

Her iki önergeyi, birlikte işleme aldığım önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.58

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 19.04

BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 130’uncu Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan ve arkadaşları ile Kırklareli Milletvekili Sayın Tansel Barış ve arkadaşlarının verdikleri önergelerin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeleri tekrar, yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Geçici madde 2 üzerinde üç adet önerge vardır. Önergeleri okutuyorum:

T.B.M.M. Başkanlığına

Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa tasarısının “Geçici 2 nci“ maddesindeki 5 nci fıkradaki “sayılır” ibaresinden sonra gelmek üzere; “Göreve alınmada etnik ve azınlık aidiyetler nedeniyle var olan sınırlamalar kaldırılmıştır” şekli bir cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                     Hasip Kaplan                       M. Nezir Karabaş                      Sebahat Tuncel

                          Şırnak                                       Bitlis                                     İstanbul

                                          Hamit Geylani                              Sırrı Sakık

                                               Hakkâri                                        Muş

T.B.M.M. Başkanlığına

524 sıra sayılı yasa tasarısının Geçici 2. maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ederiz.

             Ferit Mevlüt Aslanoğlu              Mehmet Ali Susam                       Vahap Seçer

                         Malatya                                      İzmir                                      Mersin

                                           Şevket Köse                               Rasim Çakır

                                             Adıyaman                                     Edirne

T.B.M.M. Başkanlığına

524 sıra sayılı tasarıda yer alan Geçici 2. maddenin tasarı metninden çıkarılmasını arz ederiz.

                      Mümin İnan                           Mustafa Enöz                        Nevzat Korkmaz

                           Niğde                                     Manisa                                     Isparta

                                        M. Akif Paksoy                           Metin Ergun                                               

                                        Kahramanmaraş                                Muğla    

                                                

BAŞKAN – İki önerge de aynı mahiyettedir, birlikte işleme alacağız.

Sayın Komisyon, önergelere katılıyor musunuz?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Metin Ergun.

Buyurun Sayın Ergun. (MHP sıralarından alkışlar)

METİN ERGUN (Muğla) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

En son geçen hafta perşembe günü kürsüye çıkmış idik, Bakanlığın kanunu o gün görüşülmeye başlamış idi. O gün sözlerime başlarken o gün şehit olan 2 evladımız için başsağlığı dilemiş idik. Bugün, Sayın Bakan, yedinci güne girdik kanununuzla ilgili olarak ve siz Sayın Bakan daha kanununuzu  çıkaramadan Türkiye bugün itibarıyla 10’uncu şehidini verdi ve 20’nin üzerinde de yaralısı var. Allah esirgesin, Allah korusun, bu çocuklarımızdan birkaç tanesi daha vefat ederse bu sayı daha da kabaracak.

İşte, Milliyetçi Hareket Partisinin söylediği budur muhterem milletvekilleri. Türkiye olağanüstü şartlar yaşamaktadır. Yedi günde 10 şehit, 20’nin üzerinde yaralı. Söylediğimiz budur, anayasal tedbirleri alıp almamak sizin bileceğiniz iştir. Bizim vazifemiz, muhalefet olarak bizim vazifemiz, sizleri uyarmaktır. Bu uyarı görevimizi tekrar ifade ediyoruz ve tekrar, bugün şehit olan kardeşimize de askerimize de, Allah’tan rahmet diliyoruz, kederli ailesine başsağlığı diliyoruz.

Muhterem milletvekilleri, kişilerin hayali olur, kişilerin duygusal bağlantısı olur ama devletlerin hayali olmaz, devletlerin duygusal bağlantısı olmaz. Ne yazık ki Türkiye Cumhuriyeti devletinin dış politikası son dönemde duygusal ve hayalci bir hâldedir ve bize, dünyaya vizyon olarak sundukları şey de bu hayallerden ve bu duygusal bağlantılardan ibarettir, ki “vizyon” dediğimiz şey, kişilerin hayallerinden arındırılmış, reel şeyler olması gerekir.

Örnek vakalar inceleyeceğiz, dış politikamızla ilgili olarak örnek vakalar inceleyeceğiz. Mesela, Sayın Bakan Bakan olduktan sonra -daha öncesi de var ama- birkaç yıllık süreç içerisinde, biz Türkiye olarak Suriye ile İsrail arasında ara buluculuk yapabileceğimizi ifade ettik, bununla ilgili girişimlerde bulunduk. Sonuç, Sayın Bakan, Suriye Devlet Başkanını dün dinlediyseniz, Suriye şimdi, İsrail’le Türkiye arasında ara buluculuk öneriyor.

Sayın Bakan, nasıl  başardınız bu işi? Ara buluculuk yapacağım derken ara bulucu arar hâle geldiniz.

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Ya, bu İsrail’in katliamını meşru gösterecek tavrı nasıl…

METİN ERGUN (Devamla) – Meşru göstermiyoruz, İsrail’i kınıyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Öyle bir şey yok.

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Siz böyle… (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Işık…

METİN ERGUN (Devamla) – İsrail’i kınıyoruz, en az sizin kadar kınıyoruz İsrail’i. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Işık… Sayın Işık…

METİN ERGUN (Devamla) – Ama ara buluculuk tarafsızlık demektir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Özel odalarda İsrail ile pazarlık yapan sizsiniz.

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Siz böyle konuşursanız…

METİN ERGUN (Devamla) – Bu bir vakadır. Bir örnek vakadır bu.

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Siz böyle konuşmaya devam ederseniz…

BAŞKAN – Sayın Işık… Lütfen müdahale etmeyin arkadaşlar.

METİN ERGUN (Devamla) – Dış politika açısından örnek vakadır bu hadise. (MHP ve AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Yahu, arkadaşlar, lütfen müdahale etmeyin.

METİN ERGUN (Devamla) – Sevgili kardeşim, burası…

OKTAY VURAL (İzmir) – Saman altından politika yürütüyorsunuz.

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Bırakın Allah aşkına!

BAŞKAN – Sayın Ergun, Genel Kurula hitap edin.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sen İsrail ile gizli gizli

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Yazık, yazık!

METİN ERGUN (Devamla) – Burası müsamere salonu değil.

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Siz böyle konuşursanız İsrailliler cesaret eder, yapmayın!

BAŞKAN – Fikri Bey, lütfen…

OKTAY VURAL (İzmir) – Anlamazsın sen bir kere!

METİN ERGUN (Devamla) – Burası ilköğretim okulundaki müsamere salonu değil.

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Konuşmanıza biraz dikkat edin.

METİN ERGUN (Devamla) – Zekâ yaşınızı bilmiyorum ama fiziki yaşınız da buna müsait değil.

BAŞKAN – Sayın Ergun, lütfen…Sayın Ergun, lütfen…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ne dedi, ne anlıyorsun! Hayret ya!

METİN ERGUN (Devamla) – Örnek vaka incelemesi: Ara buluculuk önerirken, “Ara buluculuk yapacağız.” derken ara bulucu arar hâle geldik. Hadise bu.

OKTAY VURAL (İzmir) – Oda bulucu olacak bunlar.

METİN ERGUN (Devamla) – İkincisi, İran’la ilgili olarak…

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Niye geldi, niye geldi?

BAŞKAN – Sayın Işık…

METİN ERGUN (Devamla) – …ikinci örnek vakamız: İran’la ilgili olarak bir girişimde bulunduk, yine bir ara buluculuk hadisesi gerçekleştirmeye gayret sarf ettik, bir de baktık ki sonuç itibarıyla İran’ın problemi bizim problemimiz olmuş. Sayın Bakan, bir yıl içerisinde bunu nasıl başardınız?

Üçüncüsü: Sıfır sorun. “Sıfır sorun” söylemiyle Ermenistan’la aramızdaki problemleri çözecektik. Sonuç: Eğer Hillary Clinton’ı iki gün önce dinlediyseniz, sizin çok sevdiğiniz siyaset üslubuyla ifade etti, dedi ki: “Top artık Türkiye'nin ayağında.” Hâlbuki, bu protokolleri imzaladıktan sonra Türk milletine ne söylemiş idik? “Ermenistan’ı sıkıştırıyoruz, Ermenistan yalnızlaşıyor, etrafını kaybediyor…” Sonuç: Amerikan Dışişleri Bakanı iki gün önce “Top artık Türkiye'nin ayağında.” dedi. Ermenistan bir tek taviz verdi mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ergun, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

METİN ERGUN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Hayır, vermedi. İddialarından vazgeçti mi? Vazgeçmedi.

RECEP KORAL (İstanbul) – Çok mu sevindin?

METİN ERGUN (Devamla) – Sayın Bakan, burada belki ifade etmemiz gereken şu: “Sorun” dediğiniz şeyler, “Türkiye'nin sorunu” dediğiniz şeyler Türkiye'nin millî çıkarlarıdır. Siz bunları görmezden geldiniz, üstünü kapattınız, tebessüm ederek dış politika yürütmeye gayret sarf ediyorsunuz. Allah Türkiye’yi korusun.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bakanım, sataşmadan söz istiyorsunuz veya açıklamadan… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Açıklama mı sataşma mı? Efendim “açıklama” diyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlarım…

Bakınız, Sayın Vural, kendisinin söylemediği bir sözü başkaları kendisine atfen söylediği için bu hususta açıklama yapmak hakkı 69’dadır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Tamam, vardır ama bize hangi amaçla verdiğinizi söyleyiniz.

BAŞKAN – Sayın Vural, 69’uncu maddeye göre Sayın Bakana söz veriyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Tamam, söyleyin bunu.

BAŞKAN – Tamam, söyledim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yol geçen hanı değil ki Bakan konuşacak.

BAŞKAN – Lütfen efendim, lütfen…

Buyurun Sayın Bakanım.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

6.- Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; aslında bu kürsüye gelmiş olmamdan tabii soruları yönelten Sayın Ergun’un ve değerli diğer arkadaşların memnun olması lazım çünkü belli suçlamalar yapıldı, bizim hiçbir zaman düşünmediğimiz, söylemediğimiz şeylerle hitap edildi.

METİN ERGUN (Muğla) – Suçlama yapmadık, tespitte bulunduk Sayın Bakan.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Evet, hayalcilikle suçladınız. Bizim bir vizyonumuz var. Ben eğer bu vizyonu bir milletin benimsemesi hâlinde -ki bizim gibi aziz bir milletin- dünya milletleri arasında saygın bir yere gelecekse ve bu bir hayal gerektiriyorsa önce zihnimde onu kurarım, sonra da pratikte hayata geçiririm. Zihninde bir dünya kuramayanlar pratikte bir ideali hayata geçiremezler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Devletin hedefleri olur, hayalleri olmaz.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Zihninizde dünya yoksa, zihninizde bir ideal yoksa tabii ki pratik hayatta bekle gör politikası izleyeceksiniz. Başkalarının idealleri hayata geçerken bekleyeceksiniz, son anda bir görüş beyan edeceksiniz. Biz Suriye ile İsrail arasında arabuluculuk girişiminde bulunduk iki yıl gizli diplomasiyle ve başka hiçbir ülkenin yapamadığını yaptı Türkiye, Sayın Başbakanımızın gayretleriyle iki lider arasında ve takriben bir yıl arabuluculuğu yürüttük. Her iki tarafın da açık ifadeleriyle 90’lı yıllarda, yedi yılda, Oslo sürecinden 2000 yılına kadar alınamayan mesafe Türkiye’nin arabuluculuğunda altı ayda alındı ve elimizde şu anda her iki tarafın da kabul ettiği belli kâğıtlar, belli dokümanlar var. Onun için son bir buçuk yıldır başka hiç bir kimse arabuluculuk cesaretiyle ortaya çıkamadı. Biz bunları yaptık. Niçin olmadı, niçin neticeye ulaşmadı? Çünkü İsrail Hükûmeti Gazze’ye fosfor bombalarının da kullanıldığı bir saldırıda bulundu. Onun karşısında biz sadece arabuluculuğu sürdüreceğiz diye sessiz mi kalacaktık?

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Onlara göre öyle.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Sadece arabuluculuğu sürdüreceğiz diye, birileri bunu istiyor diye İsrail’in saldırıları karşısında sessiz kalmadık çünkü arabuluculuğun kendisi bir hedefe dönüktür, bir değer, bir norm ifade eder; o hedefi zedelediği zaman taraflardan birisi, Türkiye gibi onurlu devletler, milletler tavır koyarlar. Şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da koyduk.

İran meselesinde, son on ayda biz 1 Ekimden… Ki ekim ayında bu teklifi bize getiren, dönemin Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Sayın El Baradey’dir. O da Tahran Anlaşması imzalandığında “Bu büyük bir başarıdır.” demiştir çünkü o teklifi taraflarla, P5+1’le görüşerek bize getiren odur, uranyum takası teklifini. On ay uğraştık ve otuz yılda, İran Devrimi sonrasında hiçbir doküman ortaya konmamıştı P5 ile veya Batı ile İran arasında. İlk defa ortaya Tahran Anlaşması çıktı.

Şunu çok iddialı bir şekilde söylüyorum, biz şunu yapabilirdik: Bırakalım kapışsınlar, tartışsınlar, yaptırım kararları gelsin, orada bir tür tereddüt geçirip bir oy kullanalım. Bunu yapmadık, yapmayacağız. Çevremizde olan her olayda, bekle gör politikasını hiçbir zaman uygulamayacağız, idareimaslahat yapmayacağız, tavır alacağız. Türk Milletine yakışan da budur. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sonuç?

BAŞKAN – Sayın Bakanım, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ya, İsrail’e ne tavır aldın, sen onu söyle, otel odalarında gizli gizli buluşmaktan öte.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Bakınız, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi yaptırım kararı aldıktan sonra dahi bütün taraflar bizimle temasa geçerek devrede kalmamızı rica ettiler ve hâlâ rica ediyorlar. Devrede kalıp kalmamaya da biz karar vereceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bu yaptırım kararları altıncısıydı, belki on altıncısı çıkacak ve yaptırım kararlarından birisi olarak tarihe geçecek ama Tahran Anlaşması 1979’dan 2010 yılına kadar olan dönemde ilk defa İran’ın imza attığı bir doküman olarak tarihe geçecek. İster kabul etsinler ister kabul etmesinler, bütün taraflarla görüşerek, istişare ederek Tahran Anlaşmasını yaptık. Kimse bunu inkâr edemez, hiçbir muhatap “Bizimle yeterli görüşme yapılmadı.” diyemez.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sonuç?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Sonuç… Bitmeyen süreçler hakkında hükmetmeyin.

OKTAY VURAL (İzmir) – Amerikalılar mı söyledi gidin yapın diye?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Bitmeyen süreçler hakkında hükmetmeyin.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sonuç?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Sonuç şudur: Türkiye Cumhuriyeti devleti bugün her uluslararası konuda fikri sorulan, görüş alışverişinde bulunulan ve bir kriz olduğunda müdahale edebilecek potansiyele sahip bir devlet politikası uygulamaktadır.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Fikri sorulan ama asla istedikleri yapılmayan bir devlet!

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Biz bekle gör politikası uygulamayacağız. Bunu söylüyorum ve bundan sonra da ne zaman bir kriz çıkarsa önce Türkiye tavır belirleyecek. Zihnimizdeki idealimiz, hayalimiz de budur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, siz biraz önce bir ifadede bulundunuz. Şimdi, açıklamayla ilgili husus 69’a göre “ileri sürmüş olduğu görüşten farklı bir görüş kendisine atfolunan Hükûmet…” Kendisinin ileri sürmüş olduğu görüşe atfettiğimiz değil ki. Bizim görüşümüz bu. Siz niye… Yani ben eleştirmeyecek miyim?

BAŞKAN – Şimdi, bakınız…

OKTAY VURAL (İzmir) – Her bir eleştiriyi sataşma olarak kabul edip “Buyurun Sayın Bakan.” deyip bu kürsüye İç Tüzük dışında söz vermek doğru bir şey değil. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Vural…

Arkadaşlar, müsaade edin.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır, konuşabilir. Sayın Bakan keşke bölüm üzerine konuşma yapma cesaretini gösterseydi, göstermedi.

BAŞKAN – Sayın Vural, Sayın Bakanın konuşmayı nerede yapıp yapmayacağı ayrı bir şeydir ama burada konuşan hatip açık bir şekilde bu Suriye ile İsrail arasındaki görüşmelerde ve İran’la olan ara buluculuk meselelerinde Sayın Bakana hitaben konuşma yapmıştır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yapacak.

BAŞKAN – Bir eleştiri olmuştur.

OKTAY VURAL (İzmir) – Kime yapacak peki?

BAŞKAN – Bak, efendim, Sayın Bakan diyor ki: “Ben böyle bir görüş söylemedim.” Yani Sayın Bakan konuşmayacak mı Sayın Vural?

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Lütfen efendim…

OKTAY VURAL (İzmir) – Bir dakika efendim, bir dakika.

Sayın Bakan konuşmayacak mı? Eyvallah, o konuşsun, biz susalım.

BAŞKAN – Hayır, siz de konuşuyorsunuz efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, bakın, hayır, öyle bir şey olmaz. Üslubunuz doğru bir üslup değil.

BAŞKAN – Hayır…

OKTAY VURAL (İzmir) – Ben size İç Tüzük’ün gereğini ifade ediyorum.

BAŞKAN – 69’a göre söz verdim Sayın Bakana efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bakın, size bir şey söyleyeyim: Sayın Bakanı eleştireceğiz, Sayın Bakan da görüşlerini söyleyecek.

BAŞKAN – Eleştirin tabii. Tamam.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ama biz Sayın Bakanın söylemediği bir hususu kendisine atfen ileri sürmüşsek sataşmadan dolayı söz verin. Kendisi diyor ki… “Hayalcilik” dendiğinde “Biz hayal yaparız.” dedi. Bunun peki neresinde sataşma var da söz verdiniz?

BAŞKAN – “Hayal yaparız.” ifadesi kullanmadı Sayın Bakan. “Zihnî alt yapının olması lazım, zihnimizde olması lazım.” dedi. Ben takip ettim efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – “Ben otel odalarında bile hayal kurarım.” dedi. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Yakışıyor mu? Teessüf ederim.

BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum Sayın Vural.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/892) (S. Sayısı: 524) (Devam)

BAŞKAN – Sayın Güvel, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının geçici 2’nci maddesi hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, son zamanlarda Dışişleri Bakanlığının geliştirdiği yaklaşımlara bakıldığında ülkemizin dış politikalarında bazı temel saptamalar olduğunu görmekteyiz. Daha geçtiğimiz yıl İsrail-Suriye görüşmelerinde ara buluculuk rolü üstlenen ülkemiz şimdi İsrail’le kanlı bıçaklı olmuştur, nerede ise diplomatik ilişkiler kopma noktasına gelmiştir. Sorunları çözmeye yönelik politikalar üretildiği iddiasından, sorunun bir parçası hâline gelme algısına kadar bir değişiklik gözlenmektedir.

Sayın Bakan yanlış öngörülerle yanlış sonuçlara varmaktadır. Yanlış yönetilen bir dış ilişkiler politikası olduğu açıktır. Başkalarının istekleri doğrultusunda girişilen Ermeni açılımı, çıkmaza girmiş Avrupa Birliği süreci, ABD ve Batı dünyasında ilişkilerin giderek bozulması, Kıbrıs’ta verilen ödünlere karşın ilerleme sağlanamaması, komşularımızın ve müttefiklerimizin hâlâ teröre destek vermeleri bunun bir göstergesidir.

Dış politikada ilişkileri yalnızca Orta Doğu’ya yoğunlaştırmak bazı sorunları da beraberinde getirmektedir. Bunun en temel nedeni Hükûmetin ve Sayın Dışişleri Bakanının reel politikalar yerine duygusal yaklaşımlarıdır. Elbette Türk halkı için, Türkiye için Filistin önemli bir konudur. Elbette Gazze’de ambargo nedeniyle büyük bir dram yaşanmaktadır. Ancak İsrail-Filistin sorununun başlangıcından beri Türk diplomasisinin gösterdiği olumlu çabayı bir kenara koyup her şeyi biz yaptık anlayışı yanlış sonuçlar doğurmaktadır. Bu yaklaşım Filistin halkının tek temsilcisini Hamas olarak gören, bu nedenle sürekli tökezleyen bir yaklaşımdır. Bu nedenle Sayın Dışişleri Bakanımızın çok kutuplu, çok boyutlu politikalar üretildiği iddiası havada kalmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanın “Bir gün Kudüs başkent olacak, Mescidi Aksa’da namaz kılacağız.” sözleri ülkemizin kimliği açısından yersiz olmuştur. Sanırım ki ülkemize giydirilmek istenen ılımlı İslam ülkesi gömleği Sayın Bakanın kendi vizyonuyla örtüşmektedir ancak bu vizyonun yanlışı yalnızca Orta Doğu politikaları için geçerli değildir. Geçtiğimiz yıl içinde üretilen politikalar ve sonuçlarına bakıldığında bu yanlışları görmek mümkündür. Ermenistan’la protokoller imzalandı, Azerbaycan’la ilişkiler bozuldu, sonra protokoller unutuldu, İran’la nükleer takas anlaşması yapıldı ancak anlaşma reel sonuçlar doğurmadığı gibi Türkiye'nin yalnızlaşmasına yol açtı. Kuzey Irak bölgesel yönetimi ile ilişkiler en üst düzeye taşındı. Barzani devlet başkanı gibi ağırlandı ama oradan gelen teröristler hâlâ yurttaşlarımızın canına kıymaya devam ediyor.

İlişkilerimizin çok iyi olduğu bölgesel yönetimi bunu engellemek için hiçbir şey yapmadı. Avrupa Birliği konusunda herhangi bir ilerleme sağlanamadığı gibi ülkemizin olduğu yer ve uyguladığı politikalar konusunda kuşkular ortaya çıktı. Kıbrıs konusunda ABD ve Avrupa Birliğinin verdiği sözlerden hiçbiri hayata geçirilemedi çünkü Hükûmet ve Dışişleri, bu konuya ayıracakları enerjiyi İsrail-Hamas gerginliğine ayırdı. Bunlar yapılırken yanlış olduğunu söyleyenler vizyon sahibi olmamakla suçlandılar, “monşer” denilerek aşağılandılar. “Monşer” diye aşağılanan bu insanlar, yıllarca bu ülkenin onurunu koruyan saygın insanlardı. 

Değerli arkadaşlarım, ülkemizin çevresinin ateşle sarılı olduğu hepimizin malumudur. Kafkaslar ve Orta Doğu dünyanın en sıcak bölgesidir, enerji üretimi ve geçiş noktası olması açısından, dünya açısından büyük önem taşımaktadır. Türkiye yıllardır bu bölgede doğru ve sağlıklı sonuçlar doğuran, ulusal çıkarlarını koruyan politikalar izlemiştir. Şimdilerde “çok boyutlu politika” adı altında uygulananlar, ülkemizi Orta Doğu cehennemine sürüklemektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Güvel.

HULUSİ GÜVEL (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Dış politikamız giderek Orta Doğu’laştırılmaktadır. Reel dış politikadan giderek uzaklaşmaktayız. Eğer dış politika dinamikleri, duygusal yaklaşımlar, yanlış tercihler ve basiretsiz yönetimlerle biçimlendirilmeye devam edilirse sorun içinden çıkılmaz bir hâl alacaktır. Türkiye'nin böyle bir lüksü yoktur.

İnisiyatifleri yanlış kullanmanın, inisiyatif almamak kadar tehlikeli olduğunu belirtiyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Güvel.

Önergeleri oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

T.B.M.M. Başkanlığına

Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa tasarısının “Geçici 2 nci“ maddesindeki 5 nci fıkradaki “sayılır” ibaresinden sonra gelmek üzere; “Göreve alınmada etnik ve azınlık aidiyetler nedeniyle var olan sınırlamalar kaldırılmıştır.” şekli bir cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                           Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Karabaş, buyurun efendim.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın geçici 2’nci maddesi üzerine verdiğimiz önerge üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir ülkenin dış politikadaki etkinliği, gücü ve başarısı, iç politikadaki gücüyle, ekonomik, sosyal, toplumsal, kültürel gücüyle, kendi içinde uyumlu ve kendi içinde barışık olmasıyla ölçülür. Kendi içinde ekonomik anlamda, toplumsal anlamda, sosyal anlamda, kültürel anlamda ciddi sıkıntılar yaşayan, kendi içinde çatışmayı, şiddeti, savaşı yaşayan bir ülkenin dış politikada etkin olması, dış politikada güç olması, dış politikada belirleyenler arasında yer alması mümkün değil.

Tasarıda bir belirleme var: “Türkiye, sadece yakın çevresinde ve komşu bölgelerde değil, Dünyanın hemen her bölgesinde istikrar, barış ve işbirliği çabalarına aktif ve somut katkılar yapmaya başlamıştır.” diyor. Şimdi, bu ne kadar inandırıcıdır? Türkiye’yi bilen, Türkiye’yi izleyen dış dünya ve Türkiye’nin kendi insanı, bizler, bu Parlamento, bu Parlamentoyu izleyenler, Türkiye’deki mevcut durumu izleyenler bu ibareyi okudukları zaman… İşte bir tasarı hazırlanırken, Mecliste bu konular gündeme getirilirken, tartışılırken ne kadar bu iş çok ciddiyetle yapılıyor, samimiyetle yapılıyor diyecekler.

İşte diyor ki “İstikrar.” Türkiye’de istikrarı ne kadar sağladık ki hem kendi bölgemizde hem de kendi bölgemizin dışında uluslararası arenada, dış dünyada, uluslararası ilişkilerde istikrarın güvencesi olacağız ve bunun belirleyenlerinden biri olacağız. Kendi içimizde barışı ne kadar sağladık? Şimdi, her gün onlarca çatışma haberi ve onlarca cenaze kalkıyorken bu Mecliste her bir siyasi parti -iktidar dâhil- bir diğerine öteki, bir diğerine yeri geldiği zaman eleştiri sınırlarının dışında davranıyorken, bu Mecliste, bu Parlamentoda iktidar dâhil muhalefet milletvekilleri de bir partinin grubunu, onun milletvekillerini o grup yokmuş, milletvekilleri de kendileri gibi seçilmemiş gibi davranıyorken, biz kendi dışımızda, bölgemizde ve uluslararası arenada, diğer bölgelerdeki barışı sağlamada ne kadar etkili olacağız, ne kadar güvenilir olacağız, ne kadar dikkate alınacağız?

Değerli milletvekilleri, dün Sayın Canikli’nin, AKP grup başkan vekillerinden Sayın Canikli’nin ve CHP ve MHP grup başkan vekillerinin CNN Türk’te bir açık oturumda görüşmeleri vardı, dinledik. Tabii ki bazı partilerin, milletvekillerinin bakışını biliyoruz. Muhalefet bazen diğer bir siyasi partiye bakışta farklı ölçüyü de kaçırabilir ama iktidar olan, özellikle AKP gibi “Kürt sorununu çözeceğim. Bu sorunu, kanı, gözyaşını durduracağım.” diyen AKP’nin, Parlamentoda grubu olan BDP milletvekilleri ve BDP Grubuna bir televizyon ekranından “Onlar siyasi parti gibi davranmıyorlar. Eğer siyasi parti gibi davranırlarsa diyalog kurarız.” diyorlarsa… Siz bu ülkede barıştan bahsedeceksiniz ve bir de hem komşularınızla hem de dünyanın diğer bölgelerindeki barışı tesis edeceksiniz.

Siz bugüne kadar, özellikle 2002’den bu yana kadar her üç seçimde -hem iki genel seçimde hem de yerel seçimde- vaatlerinizle Parlamentoya geldiniz, halk o vaatlerinize oy verdi. Özellikle 2007 seçimlerinde siz yüzde 47 oy almışken AKP Kürtlerden yüzde 55 oranında oy aldı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Karabaş, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun efendim.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Evet, AKP yetkilileri, Sayın Başbakan, sayın bakanlar ve bölge milletvekilleri çıkıp burada söylesinler bakayım, bölgede veya bölge dışında veya dünyanın herhangi bir yerindeki bir Kürt artık AKP politikalarına nasıl bakıyor? Dün akşam Sayın Canikli’yi izleyen -ister AKP’ye oy vermiş olsun ister CHP’ye ister MHP’ye ister BDP’ye oy vermiş olsun- bir Kürt o televizyonu izledikten sonra nasıl bir duygu yaşamıştır? Sizler bu mantıkla hangi barışı sağlayacaksınız? Hangi PKK’yi dağdan indireceksiniz? Hangi annelerin gözyaşını dindireceksiniz? Bu mantıkla siz bu Parlamentoda bulunan bir grup ve seçilmiş milletvekilleriyle diyalog kurma ve barışık yaşamayı sağlayamıyorsanız kanı, şiddeti daha da artıracaksınız. Eğer bu politikadan vazgeçmiyorsanız, lütfen bir seçime gidip daha fazla kan akmasını engelleyecek yeni bir iradenin ortaya çıkmasını sağlayın diyorum.

Saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici madde 3 üzerinde üç adet önerge vardır.

Önergeleri okutuyorum:

T.B.M.M Başkanlığına

Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa tasarısının “Geçici Madde 3” 1 fıkradaki “yapan memurlar” ibaresinin “yapanlar”, “meslek memuru” ibaresinin “meslek” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                     Hasip Kaplan                       M. Nezir Karabaş                      Sebahat Tuncel

                          Şırnak                                       Bitlis                                     İstanbul

                                             Sırrı Sakık                              Hamit Geylani

                                                 Muş                                        Hakkâri

T.B.M.M Başkanlığına

Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa tasarısının Geçici 3. maddesinin (5) inci fıkrasının madde metninden çıkartılmasını arz ederiz.

Saygılarımızla.

             Ferit Mevlüt Aslanoğlu              Mehmet Ali Susam                       Rasim Çakır

                         Malatya                                      İzmir                                       Edirne

                                           Şevket Köse                               Tansel Barış

                                             Adıyaman                                   Kırklareli

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın Geçici 3. maddesinde yer alan 120 günlük sürenin 90 gün olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                    Ali Uzunırmak                        Mehmet Şandır                Süleyman L. Yunusoğlu

                          Aydın                                     Mersin                                    Trabzon

                      Mümin İnan                         Nevzat Korkmaz                   Ahmet Duran Bulut

                           Niğde                                      Isparta                                    Balıkesir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, sizi ve değerli Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakan, bu kısa süre içerisinde birkaç önemli değerlendirme yapmak istiyorum: Her şeyden önce, tarih, devlet adamları hakkındaki hükmünü verirken onları hayalleriyle falan değerlendirmez, yaptıklarıyla ve yapamadıklarıyla hükmünü verir tarih. Dolayısıyla o hüküm verilirken yapamadıklarınız noktasında buradaki alkışlar da sizi kurtarmaz. Dolayısıyla işte, Türk dış politikasındaki sıkıntı buralardan kaynaklanmaktadır. Güzel söz söyleyerek eğer dünyadaki ulusların hakları korunabilse, adalet, hukuk, hak temin edilebilseydi herhâlde edebiyatçılar tarih içerisinde en yetkin devlet adamları olarak anılırlardı ve bu unvanlara kavuşurlardı.

Dolayısıyla Türkiye'nin bugün içinde bulunduğu dış politikadaki en önemli açmazlardan ve çıkmazlardan birisi, büyük devletler devletten devlete veya devletten kullanabilecekleri kişilere politika yürütürken maalesef Türkiye Cumhuriyeti devleti kişiden kişiye, kişiden devlete dış politika yürüterek ve bu politikasızlığın içerisinde ezilmektedir. Bunun her an şahitliğini yapıyoruz.

İşte, Sayın Bakan bir demecinde, Meclis konuşmasında diyor ki: “Obama ile Türkiye'nin dış politika tercihleri ve öncelikleri tamamen örtüşmektedir.” Şimdi ben Sayın Bakana soruyorum: İran’da örtüştü mü Sayın Bakan? Irak’ta örtüştü mü Sayın Bakan? Kıbrıs’ta örtüştü mü Sayın Bakan? Ermenistan’da örtüştü mü Sayın Bakan? Ermenistan’da örtüştüğünü iddia ettiğiniz Obama politikaları yani Amerikan Devleti’nin politikalarıyla bugün Amerikan Dışişleri Bakanının Ermenistan’da Türkiye’yle ilgili ne gibi tavır aldıkları ortadadır. Suriye’yle örtüştü mü Sayın Bakan? Hayır, bunların  hiçbirisiyle ama hiçbirisiyle örtüşmüyor.

Dış politika neye göre tespit edilmelidir? Dış politikada bu gün eksen tartışmaları vardır. Ama eksen iki esasta oluşur: Bunlardan birisi, ülkelerin imkân, kabiliyet, potansiyel ve fırsatlarını değerlendirerek yapmak istediği hedefleri ve idealleri vardır, bir diğer yanda ülkelerin fobileri, korkuları, endişeleri vardır. İşte, ülkelerin dış politikaları bu iki eksen üzerinde oluşur ve bu iki eksen üzerinde mutlaka ki başkalarıyla ortaklaşmak gerekir.

Ortaklaşmak ile kullanılmak, âdeta birbirinden ince kılla ayrılabilecek derecede bir davranış modelidir. Türkiye ortaklaşmıyor, Türkiye kullanılıyor maalesef ve bu kullanılma bizim içimizi acıtıyor.

Kullanılmayı nereden anlayabiliriz? Eğer Sayın Bakanın açıkladığı hedeflerle, hayalleriyle realize edilmiş gerçekler ortaya çıkarsa, o zaman ben derim ki: “Kutlarım Dışişlerini.” Bu ülke hepimizindir, hepimiz sorumluyuz, hepimiz mesulüz ve gelecekten mesulüz, nesillerimizden mesulüz, devletimizin devamlılığından mesulüz, ama teferruatta birtakım konular halledilmiş gibi görünüp esasa taalluk eden konularda Türkiye diz çöktürülüyorsa, o zaman ben bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve milletvekili olarak bundan ancak hicap duyarım değerli milletvekilleri.

Sayın Bakan, siz diplomatsınız. Gerçeklerle yüzleşmek diplomasinin en önemli önceliklerinden olmalıdır politikalarda ve sözlerimizde de olmalıdır ve bu cesareti gösterebilmeliyiz.

Sayın Bakan diyor ki: “Ben Barzani’ye ‘…’ (*) Mesut derken sayın anlamında kullandım.”

Sayın Bakan, diplomatsınız, arkanızda diplomatlar ordusu var ve burada yetkin insanlar var. Ben “Sayın Ali” diye bir hitap duymadım diplomaside. “Sayın Uzunırmak” denir, ama “Ali Ağabey” denir eğer “ağabey” denecekse. Oradaki sizin kullandığınız “…” (*) Mesut, “…” (*) Barzani “Sayın Barzani” değildir Sayın Bakan. Siz bunu bile itiraf edemiyorsunuz. “Sayın Barzani” demeniz gerekir. “…” (*) Barzani deseniz o “…” (*) ben “sayın” anlarım, ama maalesef “…” (*) Barzani denmemiştir Sayın Bakan. Dolayısıyla, bununla bile yüzleşebilmek gerekir.

Peki, acaba hayallerimizdeki kırmızı çizgilerimiz ne oldu? Sayın Başbakan “Irak’ta kırmızı çizgilerimiz var.” diyordu. Sayın Bakanın ve Başbakanın Barzani’yle olan görüşmesinde arkada bir Irak Bayrağı yok veya arkada Barzani’nin devletinin de bayrağı yok. Demek ki ikisi anlaşmış, bir şeyler konuşulmuş. Bu konuşulan, sen de görme ben de görmeyeyim. Bunlar nasıl oluyor Sayın Bakanım? Bu kırmızı çizgiler ne oldu?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Eğer Irak’ın toprak bütünlüğünü hâlen savunabiliyorsanız oraya Irak Bayrağını koyardınız. Eğer Irak’ın toprak bütünlüğünü savunmuyorsanız ancak böyle bir davranışı yapabilirsiniz.

                                  

(*) Bu bölümde Hatip tarafından, Türkçe olmayan bir dille birtakım kelimeler ifade edildi.

Değerli milletvekilleri, işte bütün bunların ötesinde, maalesef, Mavi Marmara İsrail’e uğurlanırken milletvekilleri ve protokol var, şehitler oradan gelirken uçakta ağlayanlar, devlet protokolüyle karşılananlar var, ama camilerde Güneydoğu’da şehit olan çocuklarımızın cenazelerine yasaklar var.

Sayın Bakan bundan birkaç gün önceki konuşmasında diyor ki: “Irak ırak değil.” Eğer Irak bize ırak değilse Irak’ın toprak bütünlüğünü nasıl baştan beri savunduysak aynı şekilde savunmaya devam edilmelidir. Yoksa, Türkiye iddialarını gerçekleştiremeyen bir dış politikanın savunucusu durumundadır.

Dikkatlerinize sunmak istedim.

Hepinize teşekkür ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uzunırmak.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

T.B.M.M Başkanlığına

Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa tasarısının Geçici 3. maddesinin (5) inci fıkrasının madde metninden çıkartılmasını arz ederiz.

Saygılarımızla.

                                                                                        Şevket Köse (Adıyaman) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Şükrü Elekdağ

BAŞKAN – Sayın Elekdağ, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, görüştüğümüz kanun tasarısıyla ilgili tartışmalarda PKK teröründeki artış ve Kürt açılımına bir çok kere temas edildi. Ben de bu konularda ve caydırıcı politika hususunda bazı değerlendirmelerde bulunacağım.

Değerli arkadaşlarım, Hükûmetin bir müphemiyet perdesi aralığında yürüttüğü Kürt açılımı girişimini üç önemli olay etkiledi ve Hükûmeti tutum değişikliğine zorladı.

Bu gelişmeler şunlardır:

1) Habur girişindeki iç karartıcı görüntüler Kürt açılımı girişimi hususunda Türk halkı üzerinde son derece negatif psikolojik bir etki yaptı.

2) Açılım paketinin içeriği hakkında tartışmaların yoğunlaştığı ortamda PKK ve BDP siyasi hedeflerini ve taleplerini belli ettiler. Bu talepler demokratik önlemlerle karşılanması mümkün olmayan ayrışmacı bir nitelik taşıyordu.

3) PKK ve BDP bir kısım medyanın da desteğiyle sanki silahlı mücadeleyi kazandıkları ve Hükûmeti müzakereye mecbur ettikleri gibi bir imaj yarattılar.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Bu nasıl bir konuşma ya!

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti durumu değerlendirdi ve bu imajın siyasi faturasının ağır olacağından endişe etti, bunun sonucunda da açılımı fiilen askıya aldı.

Şimdi, gelelim PKK ve BDP’nin hedef ve taleplerine.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Birisi seçilmiş, legal partidir Siyasal Partiler Kanunu’na göre, diğeri dağda silahlıdır. Eğer birbirinden ayırmayı bilmiyorsanız…

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, bu nasıl bir zihniyettir?

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – Açılım süresinde yapılan çeşitli açıklamalardan PKK ve BDP’nin gerçekleştirmek istedikleri temel hedeflerin şu beş noktayı kapsadığı açıkça ortaya çıktı.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Şimdi niye müdahale etmiyorsunuz Sayın Başkan? İç Tüzük 67 çok açık.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Başkan, uyarın!

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – Beş nokta;

1) Anayasa’nın Türklüğü tanımlayan 66’ncı maddesinin Kürt kimliğini de tanıyacak şekilde değiştirilmesi yahut tamamen kaldırılması.

2) Anayasa’nın Kürtçenin eğitim dili olarak kullanılmasını engelleyen 42’nci maddesinin değiştirilmesi.

3) Güneydoğu’ya özerklik verilmesi,

4) Hükûmetin Öcalan’la müzakere masasına oturması.

5) Öcalan’ı da kapsayan genel af çıkartılması.

Bu hedef ve talepler, şu hususları açık ve seçik şekilde ortaya koydu:

1) PKK ve BDP’nin gerçekleştirmek istedikleri amacın demokratik haklarla hiçbir alakası olmadığı ve Türkiye'nin toprak ve egemenlik gasbı üzerine odaklandığı.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Hangi yüzyılda yaşıyorsun?

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – 2) PKK ve BDP, açıkça Türkiye'nin toprakları üzerinde…

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, uyarmıyorsunuz!

BAŞKAN – Sayın Elekdağ

AYLA AKAT ATA (Batman) – Göreviniz, uyarın! Bu ne biçim konuşma!

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Uyarın!

BAŞKAN – Bir dakika arkadaşlar… Bir dakika… Tamam… Bir dakika arkadaşlar…

Sayın Elekdağ

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Nereden çıkarıyorsunuz? Kim söyledi? Hangi programda var? Biraz akıl, mantık ya!

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Seksen altı yaşındasın! Yazıklar olsun size!

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bu kürsüden yüz defa, bin defa söyledik. Türkiye'nin sınırlarını tartışmıyoruz, resmî dilini tartışmıyoruz, bütünlüğünü tartışmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Elekdağ, Barış ve Demokrasi Partisi bir siyasi parti. Yani, ikisini aynı şekilde mütalaa ediyorsunuz, onlar da böyle bir şey olmadığı hakkında itirazlarda bulunuyorlar.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – Anlıyorum efendim.

BAŞKAN – Bu şeyin içerisinde…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Lütfen, bir cümle, bir söz…

BAŞKAN – Yani, fikirlerini ayrı ayrı söylerken aynı cümle içinde “ve” bağlacıyla bağlıyorsunuz onlar da böyle bir şeye itiraz ediyorlar, onu söylüyorlar.

Evet, buyurun. Daha özenli olmak…

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – Sayın Başkan, ikazınızı dikkate alacağım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Siz bir diplomatsınız, daha özenli ifadeler kullanmayı tavsiye ediyorum.

Buyurun.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – PKK açıkça Türkiye'nin toprakları üzerinde, Kuzey Irak’taki Barzani yönetimine benzeyen bir otonom devlet kurulmasını istemektedir.

3) Dış telkinlerle yapılan açılımlar, Türkiye’yi sakıncalı ve sonu felaket olan terörle müzakere yöntemlerine sürükler.

4) Terörle mücadele, ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel ve psikolojik boyutları olan kapsamlı bir kavramı ifade etmekle birlikte, hâlen içinde bulunulan durumda, Kuzey Irak’ta konuşlanmış PKK unsurlarının etkisiz hâle getirilmesi öncelik kazanmaktadır.

Hükûmetin yedi yıllık bir gecikmeyle de olsa bu gerçeği görmüş olması olumlu bir gelişmedir. Karşılaşılan koşullar bağlamında, Türkiye'nin caydırıcı bir strateji uygulaması zorunlu bir hâle gelmiştir.

Evet, değerli arkadaşlarım, acil önlemler alınmasını gerektiren acil bir tehditle karşı karşıyayız. Bu önlemlerin ne olması gerektiğini saptarken de bir gerçeği gözden kaçırmama durumundayız. Bu da PKK’nın Kuzey Irak’ta konuşlanmış olan vurucu gücü tasfiye edilmeden Türkiye'nin terörle mücadele çabasının sonuç verebileceğini düşünmenin abes olduğudur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Elekdağ, konuşmanızı tamamlayınız.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – Bu bağlamda şu hususun anlaşılması yaşamsal önemdedir değerli arkadaşlarım: Bir terör örgütünün kendisine kol kanat geren bir hami ve güvenli üs alanı bulmadan uzun süre yaşaması mümkün değildir. Nitekim, Hafız Esad döneminde Suriye, PKK’ya yataklık yapar ve güvenli üsler sağlarken terörle mücadelenin Türkiye’ye maliyeti çok yüksek olmuştur. Buna mukabil, askerî gücümüzün caydırıcılığı sayesinde, PKK ve liderinin Suriye’den sökülüp atılmasından sonra ise örgütün moral gücünü ve etkisini 1999-2003 yılları arasında tamamen kaybederek çöküş sürecine girdiğini gördük. Bu itibarla, Türkiye, Suriye’de yaptığını Kuzey Irak’ta da yapabilirse PKK, bölgede Türkiye’yle sınırdaş başka bir ülkede sığınak bulamayacak ve marjinalleşme sürecine girecektir; tabii, bununla eş güdümlü olarak ekonomik, sosyal ve kültürel önlemlerin de alınması kaydıyla.

Peki, Türkiye'nin PKK vurucu gücünü Kuzey Irak’tan söküp atmasını engelleyen nedenler nelerdir? Bunun birçok nedeni var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Elekdağ, teşekkür ediyorum efendim.

Mikrofonunuzu sadece teşekkür için açayım, süreniz doldu, eksüre de vermiştim.

Buyurun efendim.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum değerli arkadaşlarım. Bundan sonraki konuşmamda görüşlerimin geri kalan kısmını tamamlayacağım.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, yani bu kadar açık bir sataşma varken…

BAŞKAN – Evet, buyurun Sayın Ata; size 69’a göre sataşmadan dolayı söz vereceğim.

Buyurun.

İki dakikalık süre veriyorum.

RAHMİ GÜNER (Ordu) – PKK’yı mı destekliyorsunuz?

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

7.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Milletvekilim sordu, “PKK’yı mi destekliyorsunuz?” diye, ifade edeyim: Türkiye’deki tüm halkların ortak, eşit, özgür birlikteliğinden yanayım.

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Bırak bu lafları çok dinledik, klasik laflar!

AYLA AKAT ATA (Devamla) – Merak ediyorsanız, sorunu da bir terör sorunu olarak görmüyorum, halkların özgürlük ve eşitlik sorunu olarak görüyorum. Bu kadar basit!

RAHMİ GÜNER  (Ordu) – Bunları yutturamazsınız bize!

AYLA AKAT ATA (Devamla) – Hemen kısaca cevap vermek ihtiyacı duyuyorum. Esasında cevap vermemek lazım bu köhnemiş zihniyete, çünkü cumhuriyet tarihi boyunca var olan yirmi dokuz Kürt isyanını beraberinde getiren, son otuz yılda bu ülkede kan dökülmesine sebebiyet veren zihniyet tam da bu zihniyet işte. İşte bu zihniyetten kaynaklı, biz, kardeşlik yolundaki bütün köprüleri attığımız günlere giriyoruz. Bunun sorumlusu olan zihniyet, bu kürsüden çıkıp rahatlıkla Türkiye'nin her tarafına cenazeler gidiyorken konuşmamalıdır, konuşamamalıdır, o cenazelerden duyduğu hicapla, halklarından, Türkiye halklarından özür dilemelidir. Eğer taleplerimizi merak ediyorsa, evet, bugün tüm dünyaca kabul edilen taleplerimiz var. Bir kimlik sorunumuz var, bu ülkede hâlâ Kürt kimliği kabul edilmiyor. Bunun dili, resmî dili… Türkiye'de resmî dilin Türkçe olmasından yana olmayan bir tek insan yok ama siz hâlâ bu kürsüden çıkıp Türkiye kamuoyunu yanlış bilgilendiriyorsunuz. Biz Anayasa’daki anayasal vatandaşlık tanımının değişmesini istiyoruz, bir. Ana dil konusundaki talebimizden asla vazgeçmeyeceğiz, iki. Türkiye'de sadece Kürtlerin yaşadığı bölgelerle sınırlı değil, toprak ve etnik temelli olmayan demokratik özerklik olarak ifade ettiğimiz bir özerklik talebimiz var, bütün dünya kamuoyuna bunu duydurduk. Bunu siz bilmeyebilirsiniz ama 99’da bölgede görev yapan, DGM’lerde görev yapan hâkimler, savcılar çok iyi bilirler, Öcalan’ın bir talimatıyla örgüt mensupları sınırın dışına çekilmiştir, Türkiye içinde 300-400 tane mensup kalmıştır.

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Başkan, konuşmasını dinliyor musun?

BAŞKAN –  Sayın Ata, lütfen efendim…

AYLA AKAT ATA (Devamla) – Bunun…

BAŞKAN – Bakınız, BDP ve…

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Başkan, konuşmasını dinliyor musun?

AYLA AKAT ATA (Devamla) – Genel af konusundaki talebimizden asla vazgeçmeyeceğiz.

BAŞKAN – Sayın Ata…

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Bu nasıl konuşma Sayın Başkan?

AYLA AKAT ATA (Devamla) – Bu talepler, asla ve asla bu ülkeyi bölen, bu ülkeyi ayrıştıran …

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ata, sataşma gerekçesiyle bir cevap vermediniz ve…

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Başkan, konuşmasını dinliyor musunuz?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan…

BAŞKAN –  yani Türkiye'deki gelişmeleri de…

AYLA AKAT ATA (Devamla) – Sayın Başkan, bu talepler bizim konuşma içeriğimizde...

BAŞKAN – Efendim anladım da yani sataşma o gerekçeyle değildi.

AYLA AKAT ATA (Devamla) – Evet, bu gerekçeyle. Konuşmanın içeriğine bakın Sayın Başkan, bu talepler tek tek burada ifade edildi.

BAŞKAN – BDP ve PKK’yı aynı şekilde cümlede kullandığı için bir sataşma gerekçesiyle söz almıştınız.

AYLA AKAT ATA (Devamla) – Bu talepler burada tek tek ifade edildiği için ben tekrar etme gereği duydum.

BAŞKAN – Efendim, teşekkür ediyorum.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan…

BAŞKAN –  Buyurun.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, konuşmacı yapmış olduğu konuşmada Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna bir sataşmada bulunmuştur. “İşte bu zihniyettir.” diyerek grubumuzu ağır bir itham altında bırakmıştır.

BAŞKAN –  Doğru.

Buyurun Sayın Hamzaçebi, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

8.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi adına kürsüye çıkan Sayın Konuşmacı, Sayın Şükrü Elekdağ’ın konuşmalarını cevaplamak, konuşmalarında yapmış olduğu eleştirileri cevaplamak üzere kürsüye çıktı. Sayın Elekdağ, konuşmasında, PKK’nın istekleri ile Barış ve Demokrasi Partisinin isteklerinin örtüştüğü anlamında değerlendirmelerde bulundu. Bu değerlendirmeyi yaparken Sayın Elekdağ, Barış ve Demokrasi Partisi sıralarından tepkiler ifade edildi. Aslında bu tepkileri ben mutlulukla karşıladım. Yani “Bizi nasıl PKK’yla aynı kefeye koyarsınız? Değil, biz farklıyız, bizim isteklerimizle PKK’nın istekleri farklıdır.” anlamında bir tepki olarak algıladım ben bunu ama buraya çıkan Sayın Konuşmacı çok farklı bir söylemde bulundu.

Değerli arkadaşlar, PKK’nın istekleri ile Kürt kökenli vatandaşlarımızın isteklerinin örtüştüğünü söylemek mümkün değildir. PKK’nın Kürt halkı adına koyduğu isteklerin tamamı Kürt halkı tarafından benimsenmiyor. Kürt vatandaşlarımızın önemli bir kesimi Türkiye'nin üniter yapısından yana tavır ortaya koymaktadır. Güneydoğu’daki esnafımıza gidin sorun, terörü yöntem olarak benimseyen bir örgütün verdiği mücadele sonucu meydana gelecek özerk bölge, federasyon veya bağımsız devleti mi istiyorsunuz, yoksa Türkiye Cumhuriyeti içinde kimliğinizi özgür bir şekilde ifade edebilecek şekilde bir yapı mı istiyorsunuz?

AYLA AKAT ATA (Batman) – Yapalım bunu, soralım bölge halkına.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Bu ikinciyi tercih edecektir Kürt vatandaşlarımız.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Tek taraflı düşünüyorsunuz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – PKK’nın Türkiye’ye, Kürt kökenli vatandaşlarımıza dayatmak istediği çözüm, Kürt halkının özgürlüğünün önündeki en büyük engeldir, kültürel kimliğinin özgürce ifade edilebilmesinin önündeki en büyük engeldir. (CHP sıralarından alkışlar)

AYLA AKAT ATA (Batman) – Kürt halkı adına niye konuşuyorsun?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Bu örgütle arasına mesafe koyamayanlar Kürt halkının temsilciliğine soyunmasınlar.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Ata, karşılıklı oldu. Önergeyi oylayacağım.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/892) (S. Sayısı: 524) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Birleşime bir saat ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 19.55

 

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.03

BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 130’uncu Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

524 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Geçici 3’üncü madde üzerindeki son önergeyi okutuyorum:

T.B.M.M Başkanlığına

Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa tasarısının “Geçici Madde 3” 1 fıkradaki “yapan memurlar” ibaresinin “yapanlar”, “meslek memuru” ibaresinin “meslek” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                           Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Ata, siz mi konuşacaksınız?

AYLA AKAT ATA (Batman) – Evet, ben konuşacağım.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Az önce ifade etmiş olduğum ve Sayın Elekdağ’ın da ifade etme şansı vermiş olduğu taleplerimizin, kimlik, dil, kültürel haklar, Türkiye’de demokratik yönetim ve bunların da barışın tesisi için, Türkiye’de toplumsal barışın tesisi için olmazsa olmaz olarak gördüğümüz talepler olduğunu bir kez daha ifade etmek isterim.

Ama, gelişen dünya -çok iyi gösterdi ki, evet, bir dönem uluslaşma süreci yaşandı ve Türkiye, belki, Osmanlıdan sonra en son uluslaşan, bu süreci yaşayan ülkelerden biriydi ama- değişen dünya, bugün, cumhuriyetin demokratikleşmesi ihtiyacını önümüze koymuştur ve bu süreç Türkiye halklarının yararına ilerlemek durumundadır.

Sayın Bakanım buradalar, güçlü ordu ne yazık ki güçlü bir ülkeyi doğurmuyor ama biz hâlâ güçlü ordu, güçlü Türkiye diyoruz. Aksine, dünya çok savaştı, İkinci Dünya Savaşı’nda on binlerce insan yaşamını yitirdi ama bugün Avrupa Birliği ülkeleri arasında bir sınır tartışması yok, bir kültürel farklılık tartışması yok, Avrupa Birliğinin başkentinde ayrılma bile Parlamentoda, Parlamentonun bileşenleri arasında tartışılabiliyor. Bugün Parlamentomuzda ayrılmayı tartışan herhangi bir siyasi parti söz konusu değildir ama biz bugün Parlamentomuzda ne yazık ki demokratik birliği tartışamıyoruz, bunun için olmazsa olmazları tartışamıyoruz ve bu noktada üzerimize düşen birçok sorumluluk var, bunları yerine getiremiyoruz.

Beklentimiz şudur: Evet, anlamak, dinlemek. Beklentimiz şudur: Belli talepleri terörize etmekten vazgeçmek. Dünyanın hangi ülkesinde ana dilde eğitim talebi bir terörist talep olarak adlandırılabilir? Dünyanın hangi ülkesinde kültürel haklar bir terörist talep olarak adlandırılabilir? Dünyanın hangi ülkesinde bu taleplerden dolayı bir siyasi parti bölücü bir örgüte yakın durmakla, onunla arasına mesafe koymamakla adlandırılabilir, suçlanabilir ve bu vesileyle de “Halkı temsil etmiyorsunuz.” diye de bir ithamda bulunulabilir?

Bugün bu Parlamentoda, yüzde 10’luk antidemokratik seçim barajına rağmen bağımsız olarak seçilen milletvekillerinden oluşan bir grup var, siyasi partinin grubu var, BDP’nin grubu var. Partimiz kapatıldı ama bugün BDP kimliği altında hâlâ siyaset yapıyoruz. Bedel ödeye ödeye bu noktaya geldik, bundan sonra da ödeyeceğiz ama kimse bizim halkın seçilmişleri olarak meşruluğumuzu tartışma noktasında bu kürsüde çıkıp herhangi bir söz söyleme hakkına ve hukukuna sahip değildir.

Bugün Türkiye’de gelişen süreci, bugün Türkiye’de gelişen konjonktürü, bugün Türkiye'nin Orta Doğu’da oynamış olduğu rolü tamamlayabilmesi için kendi iç barışını da sağlayabilmesi gerekmektedir. Eğer bu iç barışı sağlama noktasında sorumluluk üstlenemezsek, eğer iç barışı sağlama noktasında Hükûmete sorumluluk yükleyemezsek muhalefet partileri olarak, bu sürecin gerisinde kalacağız. Hangi adımı atarsanız atın, iç barışını sağlayamayan bir ülke hangi soruna el atarsa atsın, mutlaka önüne bu sorunu kendi hukuku içerisinde çözememiş olmanın bir açıklamasıyla karşı karşıya kalacaktır. Sayın Dışişleri Bakanımız da birçok platformda bu açıklamalarla karşı karşıya kalmıştır.

Bugün gelinen nokta itibarıyla, evet, Sayın Elekdağ’la dışarıda görüştük, “Çocuklarımız aynı ortamda eşit hukukla büyüyebilmeli.” dedi ama ne yazık ki benim çocuğumun adı Heval ve “w” harfini yazdıramadık, eşit büyüyemiyoruz. Ben, beş buçuk yaşında okula başladım, ilk tokadı sınıfın ilk açıldığı gün ana dilimde bir “Zazaki” türkü söylediğim için yedim “Bir daha konuşmayacaksın.” diye. Geldik 2010 Türkiye’sindeyiz, bu ayıplarımızdan kurtulmak gerektiğinin altını çiziyoruz, kimsenin burada halkı birbirinden ayırmak, birbirine küstürmek, birbirine kırdırmak mantığıyla hareket ettiği durumu söz konusu değildir ama biz burada tanıklıklarımızı anlatmıyoruz, yaşadıklarımızdan sonuç çıkaralım diye diyoruz.

Hâlâ olağan hâlde yaşamamış bir süreci yaşıyoruz. Biz, olağanüstü yaşamadık, olağanüstü hâlde büyüdük, sıkıyönetim, olağanüstü hâl, hâlâ “olağan” denen olağanüstü koşullarda yaşıyoruz. Peki, bu ülkedeki evlatlara yine olağanüstü hâli mi bırakacağız, yoksa tartışacak mıyız? Dünya bu işi nereden çözdü, nereye getirdi, bugün büyük mücadeleler ve kayıplar verilerek oluşturulan ulusalüstü insan hakları belgeleri kaleme alınırken hassasiyetler neydi, neler temel hak ve özgürlükler olarak ele alındı, bunların üzerine kafa mı yoracağız? Eğer bir temel hak ve özgürlük sorunu olarak görmezsek bu ülke vatandaşlarının bugün ortaya koymuş olduğu mücadeleyi, burada en basit talebi bile, ana dilde eğitim talebini bile terörize etmeye kalkarsak ne yazık ki bir adım dahi yol alamayız.

Bugün bu ülkenin dış politikasından birinci derecede sorumludur Sayın Bakanımız. Biz beklerdik ki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ata, konuşmanızı tamamlayınız.

AYLA AKAT ATA (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

…Sayın Bakan, dış politikada bu ülke sınırları içerisinde yaşanan savaşın sonuçlarının, hâlâ iç barışını tesis edememiş bir ülke olmanın bizim açımızdan neleri kaybettirdiğini; ülke ekonomisinden tutalım siyasi istikrarsızlığa, sosyal, kültürel hakların verilmemesinden tutalım işte belli insan hakları zayıf bir ülke olmamızdan dış politikada ne kadar zor durumda kaldığımızın itirafını da yapmasını beklerdik.

Peki, bunları aşamaz mıyız? Bu Hükûmet gidecek başka bir hükûmet gelecek, dış politikadan sorumlu olan Bakanımız tekrar aynı sonuçlarla karşılaşacak. Peki, buradan bunu gidermenin yöntemlerini duymak isterdik. Sayın Bakandan “Biz bunları aşmalıyız, yoksa dış politikada bölgede temel bir aktör olmamızın önünde bir engeldir.” demesini beklerdik ama Sayın Bakan da maalesef böyle bir açıklama yapmadı. Bu süreç içerisinde biz üzerimize düşen sorumluluğumuzu yerine getireceğiz ve bir kez daha hatırlatıyorum, bu koltuklarda oturmanın hesabını, temsil ettiğimiz 2,5 milyon insanın bize vermiş olduğu oya da layık olmaya çalışacağız. Son yerel seçimlerden çıkan sonucun da tüm siyasi partiler tarafından da doğru algılanması gerektiğinin de bir kez daha altını çiziyor, saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Kabul edilmiştir.

Geçici 4’üncü madde üzerinde dört adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum. Önergelerin ikisi aynı mahiyettedir.

T.B.M.M. Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa tasarısının “Geçici Madde 4” deki “yüzyirmi gün” ibaresinin “altmış gün” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                     Hasip Kaplan                             Sırrı Sakık                            Pervin Buldan

                          Şırnak                                       Muş                                         Iğdır

                                            Akın Birdal                              Hamit Geylani

                                             Diyarbakır                                   Hakkâri

TBMM Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın Geçici 4. maddesinde geçen “120” gün ibarelerinin “90” gün olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Nevzat Korkmaz                         Mümin İnan                              Şenol Bal

                          Isparta                                      Niğde                                       İzmir

            Süleyman L. Yunusoğlu                 K. Erdal Sipahi                       M. Akif Paksoy

                         Trabzon                                     İzmir                               Kahramanmaraş

T.B.M.M. Başkanlığı’na

524 sıra sayılı yasa tasarısının Geçici 4. maddesinin dördüncü fıkrasının (ç) bendindeki 120 günün (90) gün olarak değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

             Ferit Mevlüt Aslanoğlu                   Şevket Köse                            Tansel Barış

                         Malatya                                  Adıyaman                                Kırklareli

                Mehmet Ali Susam                       Rasim Çakır                          Şükrü Elekdağ

                           İzmir                                       Edirne                                    İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı “Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı”nın geçici 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesinde yer alan “Bakanlıkta danışman” ibaresinin “Bakanlıkta, adaylık süreci devam edenler dahil, danışman” şeklinde  değiştirilmesini; aynı geçici maddenin dördüncü fıkrasının (a) bendinin tasarı metninden çıkarılarak müteakip bendlerin buna göre teselsül ettirilmesini ve aynı fıkranın (b) bendinin ilk cümlesinde yer alan “(a) bendinde yer alan eğitim programlarına daha önce katılmamış veya katılmış olmasına rağmen eğitim sonrasındaki sınavda başarısız olanlar ile “ ibaresinin fıkra metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                     Bekir Bozdağ                           Ahmet Yeni                           Haluk Özdalga

                          Yozgat                                    Samsun                                    Ankara

                  Mehmet Sekmen                       Recep Yıldırım                     Kemalettin Göktaş

                         İstanbul                                   Sakarya                                   Trabzon

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Son önerge mi Sayın Başkan?

BAŞKAN – Evet.

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılıyoruz Sayın Başkan.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Değişiklik ile, Bakanlıkta hâlihazırda adaylık statüsü devam etmekte olan aday danışman, aday idari memur ve aday haberleşme teknik personeli kadrosundaki memurların Konsolosluk ve İhtisas Memurluğu statüsüne geçişinde belirsizlik yaratabilecek hukuki bir boşluk bertaraf edilmektedir.

Değişiklik ile, ayrıca, Bakanlığın 4009 sayılı mevcut teşkilat kanununun 37 nci maddesinin yedinci fıkrasında yer alan muavin konsolos ve konsolos görev ve unvanını, müktesep hak teşkil etmeksizin kazanabilmek üzere Bakanlıkça düzenlenen eğitim programına ve sonrasında düzenlenen sınava katılarak başarılı olmuş idari memurların da görüşülmekte olan tasarı çerçevesinde Başkâtip veya Konsolos unvanını alabilmeleri için yeterlik sınavına tabi tutulmaları şartı getirilmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir, birlikte işleme alacağım.

Buyurun.

T.B.M.M Başkanlığı’na

524 sıra sayılı yasa tasarısının Geçici 4. maddesinin dördüncü fıkrasının (ç) bendindeki 120 günün (90) gün olarak değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

                                                                        Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya) ve arkadaşları

Diğer önerge:

S. Nevzat Korkmaz (Isparta) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Erdal Sipahi…

BAŞKAN – Sayın Erdal Sipahi, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, size ve yüce Meclise saygılar sunarım.

Sözlerime başlarken, dün Hakkâri’de bugün Batman’daki şehitlerimizi rahmetle anıyorum, yüce milletimize ve ailelerine başsağlığı diliyorum, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.

9 Mayıs 2009’da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “Güzel şeyler olacak.” sözleriyle başlatılan açılımın başlangıcından bugüne kadar 149’uncu şehidimizi verdik, 2010 yılı şehit sayımız 81’e yükseldi. İşte açılım ve işte AKP mantığıyla “güzel şeyler…”

Bu tasarının 20’nci maddesi üzerine konuşurken dış politika-güvenlik ilişkilerine değinmiştim. Şimdi de dış politikanın millî kültürle olan ilişkisini bir olay vesilesiyle gündeme getirmek istiyorum.

Dış politika millî güç unsurlarını kullanır. Bu unsurlar da millî hedef ve çıkarlar doğrultusunda diplomasiyi araç olarak kullanır. Millî güç unsurlarından birisi de psikososyal güçtür. Onun da en önemli ögesi millî kültürdür. Millî kültürün gücü ve etkinliği o ülkenin dünya kamuoyunda tanıtımına yardımcı olur, dış itibarını artırır. Millî kültürün yozlaştırılması, yabancı kültürlerin emri olunacak derecede hayranı olunması, millî güç unsurlarının çimentosu olan millî dilin yıpratılması, ona ortaklar koşulması, o ülkeyi yabancı etkilere açık, yabancı kültürlere boyun eğen bir zafiyet yaratır. Sadece farklılıklar üzerinden siyaset istismarı yapmak, zamanla farklılıkları ayrışmaya sonra da çatışmaya götürür. Bizi bin yıldır bir arada tutan müştereklerimiz en büyük zenginliğimizdir. Bu müşterekler farklılıklardan çok daha fazla olmasa bin yıldır birlikte olmamız da mümkün olmazdı. Farklılıklara saygı duymak ayrı şeydir, müşterekleri tahrip etmek ayrı şeydir. Maalesef, AKP’nin de yaptığı budur.

Millî kültür alanındaki zafiyet, zamanla, hem millî birlik ve beraberliğe darbe vurur hem de diğer millî güç unsurlarının etki ve ağırlıklarını azaltır. Millî kültürü yozlaşmış bir ülkenin dış politikası da yozlaşır, zamanla teslimiyete, her baskıya boyun eğmeye, kendini küçük ve güçsüz, yabancıyı haklı ve güçlü gören bir komplekse neden olur. İşte dış politikamızın bugünkü kompleksi de budur.

Bu konuya neden girdim? Geçen hafta gündem dışı bir konuşmamda Kültür Bakanıyla aramızda polemiğe yol açan bir Hector heykeli konusu gündeme geldi. Bugün bu konuda Meclise bilgi verip konuyu kapatacağım. Bu konuda kendisini muhatap da kabul etmiyorum.

Ne demiştim? Kültür Bakanı Çanakkale’ye Hector heykeli dikecekmiş, hem de 50 metre boyunda. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak onun yerine Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal’in, Seyit Onbaşı’nın, Yahya Çavuş’un heykellerini dikmesini biliriz. Önce şunu ifade edeyim: Bu ülke topraklarında geçmişte yaşayan uygarlıkların anılmasına, onların bazı etkinliklerle sergilenmesine kesinlikle karşı değiliz ama sen Çanakkale Şehitler Anıtı’nın karşısına 50 metrelik Hector heykeli dikmeye kalkarsan “Dur!” denilir. Neden “Dur!” denilir? Çanakkale Şehitler Anıtı’nın yüksekliği 41 metre 70 santimetredir. Bu yüksekliğin nedenini sizlere açıklamak istiyorum. Çanakkale savaş alanı Atatürk tarafından gezilirken kendisine buraya bir anıt dikilmesi konusu gündeme getirildiğinde Atatürk’ün bir sözü vardır: “Buraya 40 metrelik bir anıt dikseniz o kahramanların, o şehitlerin hakkını ödeyemezsiniz.” Peki, bu 40 metrelik anıtın yüksekliği Atatürk’ün bu sözünden ilham alınarak yapılmıştır, geri kalan 1 metre 70 santimetre nedir? O da Atatürk’ün boyudur. Yani anıt 250 bin şehit artı Mustafa Kemal’i temsil eder. Sen, kültür özürlü ve tarih bilincinden nasibini almamış bir Bakan olarak 250 bin şehit artı Mustafa Kemal’i Hector’un yanında ikinci dereceye düşürmeye kalkarsan, sen Çanakkale Destanı’nı Yunan destanı İlyada’nın yanında ikinci plana atmaya kalkarsan Sayın Kültür Bakanı “Dur!” derler. Bu 50 metre Hector heykeli zırvası millî kültür ve tarih bilgisi noksanlığından kaynaklandıysa bu nasıl bir Kültür Bakanlığı? Yok, eğer kasten yapıldıysa, millî tarihe, 250 bin şehide ve Mustafa Kemal’e karşı yapılan saygısızlık, belki “saygısızlık” kelimesi bile yetmez.

Kaldı ki bu 50 metrelik heykel zırvasının tevili için, Sayın Kültür Bakanı, Atatürk’ü ve Fatih Sultan Mehmet’i hiçbir belgeye ve bilgiye dayanmadan, uydurma birtakım bilgilerle Hector hayranı yapmaya çalıştı. Bu aslı astarı olmayan bilgiler de birçok tarihçimiz tarafından birkaç gün içerisinde yalan olduğu şeklinde beyan edildi.

Bu Bakana dur demek gerekiyor. Yoksa bu Bakan, bu hızla Fatih heykelinin karşısına da 50 metrelik Konstantin heykeli diker.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Sipahi, konuşmanızı tamamlayın.

Buyurun efendim.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – Dumlupınar Şehit Sancaktar Anıtı’nın karşısına 50 metrelik Trikopis veya Hacıanesti anıtı dikmeye kalkar, İzmir’de Hasan Tahsin’in mütevazı heykelinin karşısına 50 metrelik, işgalci Yunan ordusunu karşılayan Yunanlı Papaz Hrisostomos’un heykelini dikmeye kalkar, Malazgirt’e 50 metrelik Romen Diyojen heykeli dikmeye kalkar. Zaten kendisinin Akdamar Kilisesi konusundaki sabıkası da bilinmektedir.

Bu arada, kendisi kültür eksikliği, tarih bilinci noksanlığı gibi bir konudan bahsetmiş. Ben biraz önce belgeli ve bilgili olarak, Atatürk’ten mülhem bu Çanakkale Şehitleri Anıtı’nın neden ikinci plana itilmemesi gerektiğini sizlerle paylaştım. Herhâlde sizlerin de benimle aynı fikirde olduğunuzu zannediyorum.

Benim askerî bilgimle ilgili konuya gelince, 1 Mart tezkeresinde bu devlet ve kendi Hükûmeti, Kuzey Irak’taki silahlı kuvvetlerin, devletin ve kendi Hükûmetinin itibarını benim askerî bilgim ve tecrübeme emanet etmişti, bunu kendisine hatırlatmakta fayda buluyorum. Benim askerî bilgimi tartışmak kendisinin haddi ve hakkı değildir.

Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Bir önerge daha vardı.

Sayın İnce, gerekçeyi mi okutayım? Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve arkadaşlarının bir önergesi vardı.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Elekdağ konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Elekdağ, buyurun efendim.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir açıklamayla sözlerime başlayacağım.

Değerli arkadaşlarım, ben Türkiye’deki her etnik, dinsel, mezhepsel bireyin, onun çocuğunun ve torununun benim, benim çocuğumun ve torunumun sahip olduğu tüm haklardan, özgürlüklerden, fırsatlardan hiç eksiksiz yararlanmasının yılmaz bir savunucusuyum ama Anayasa’nın 66’ncı maddesinin ve 40’ıncı maddesinin değiştirilmesine karşıyım. Keza, demokratikleşme kisvesi altında sinsice bu ülkenin toprakları üzerinde etnik baza oturmuş otonom bir yapı oluşturulmasına da karşıyım. Güzel olan, bu ülkenin yüzde 90’ının da benim gibi düşündüğüne inanmamdır.

Değerli arkadaşlarım, biraz önce şu soruyu sormuştum: Türkiye’nin, PKK vurucu gücünü Kuzey Irak’tan söküp atmasını engelleyen nedenler nelerdir? Bu tutumun birçok nedeni var fakat esas nedeni Hükûmetin caydırıcı bir politika uygulama yeteneğinin olmamasıdır. Bunun temel nedeni de, Sayın Davutoğlu’nun dış politika enstrümanları envanterinde diplomasi ile kuvvetin ve kuvvet gösterisinin mezcedilerek kullanımını öngören caydırıcı politika uygulama yönteminin olmamasıdır. Oysa diplomasi alet çantanızda böyle bir enstrüman, yani caydırıcı politika yöntemi yoksa etkin bir dış politika uygulayamazsınız. Bu alanda yeteneğiniz ve cesaretiniz yoksa ulusal çıkarları korumada başarılı olamazsınız.

Sayın Başbakanın PKK terörüne yataklık yapmakla suçladığı Barzani’nin Sayın Davutoğlu tarafından bölgesel Kürt yönetimi başkanı sıfatıyla Türkiye’ye resmî bir ziyaret için davet edilmesi ve sanki bir devlet başkanı gibi ağırlanarak ödüllendirilmesi çok ciddi bir hatadır. Daha 2008 yılında Türkiye tarafından Barzani’ye şu dört talep iletilmişti:

1) Örgütün elebaşlarını Türkiye’ye teslim et.

2) PKK’yı terör örgütü olarak ilan et.

3) PKK örgütünün siyasi bürolarını kapat ve kamplarını tecrit et.

4) PKK’ya lojistik desteği kes.

Bu taleplerin gereği yapılmadan Barzani’nin Türkiye’ye davet edilmesi affedilmez bir hata olmuştur ve bu şekilde hareket caydırıcı dış politika yaklaşımını tahrip etmiştir.

Peki, uygulanması gerektiğini söylediğim caydırıcı politika nedir? Caydırıcı politikanın esası, etkilemeyi öngördüğünüz muhatabınızı taleplerinizi yerine getirmediği takdirde yaptırımlara ve fiilî zorlamalara maruz kalacağına inandırmanızdır. Bunun için muhatabınızın siyasi kararlılığınız hususunda ve elinizdeki gücün etkinliği ve bunu kullanacağınız hususunda hiçbir kuşkusu olmaması gerekir. Caydırıcı politika temelde kurşun atmadan sonuç almayı öngörür.

Caydırıcı politikayla Barzani, PKK’nın Kuzey Irak’tan temizlenmesini öngören bir eylem planının uygulanmasında Türk Silahlı Kuvvetleriyle fiilen iş birliği yapmaya ve destek vermeye mecbur edilmelidir. Bu plan uyarınca askerî birliklerimiz Kuzey Irak’taki terör unsurlarını etkisiz hâle getirebilmelidir. Esasında Türkiye'nin elinde Barzani’ye karşı kullanılabilecek son derece etkili ekonomik ve diplomatik levyeler vardır, bunlar kademeli bir şekilde kullanılmalıdır.

Gerçek şu ki: Değerli arkadaşlarım, Kürt açılımı Türkiye’yi tam bir çıkmaza sokmuştur ama bu olumsuz noktaya gelinmesinde Amerika’nın da bir sorumluluğu vardır. Çünkü Kürt açılımını tetikleyen olgu, Obama yönetiminin Irak’tan çekilme kararıdır ve açılım özünde bir ABD, Amerikan inisiyatifidir.

Obama yönetiminin Türkiye’den önemli beklentileri olmasına rağmen, Barzani üzerinde gerekli baskıyı yaparak Türkiye'nin bir an önce, belirtmiş olduğum dört talebinin yerine getirilmesini maalesef sağlamamıştır. Oysa Obama 2011 yılı sonunda kuvvetlerini Irak’tan çektiği zaman arkasında nispeten istikrarlı, Amerikan yörüngesinden çıkmayan ve bütünlüğünü koruyan bir Irak bırakmak istiyor. Bunun için de Irak bölgesel Kürt yönetimini Sünni ve Şii Arapların hışmından korumak için Türkiye’ye emanet etmeyi tasarlıyor. Ayrıca, Türkiye'nin Afganistan’da çok etkin ve yararlı bir mevcudiyeti de var. Bu duruma rağmen, Obama yönetimi neden müttefiki Türkiye'nin çıkarlarını gözetmeyen bir politika izliyor? Bu acaba Obama yönetiminin Ankara’nın İran’la yakınlaşma politikasından son derece rahatsız olmasından mı kaynaklanıyor?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Elekdağ, buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayınız.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Bu rahatsızlığa Ankara’nın Hamasla olan sıcak ilişkileri de katkıda bulunuyor mu? Bu rahatsızlık Washington’a Türkiye'nin maruz kaldığı terör tehdidine gerekli duyarlılığı göstermemek için bir gerekçe mi oluşturuyor? Her hâlükârda Amerika’yla sorunların masaya yatırılmasının ve ilişkilerde kapsamlı bir balans ayarının yapılmasının yararı var, zarureti var.

Sayın Bakan, bu kürsüden yaptığınız konuşmada “Türkiye’yi bölgesel ve küresel roller üstlenen, yıldız gibi parlayan bir bölgesel güç yaptık.” diyerek övündünüz. Daha da önce söylediğim gibi, böyle üst perdeden konuşmaya hakkınızın olması için önce Türkiye'nin size sağladığı siyasi, stratejik ve jeopolitik kozları cesaretle, basiretle ve dirayetle kullanarak “stratejik müttefikimiz” diye tanımladığınız Amerika’yı Türkiye'nin çıkarlarına saygılı ve duyarlı bir şekilde hareket etmeye ikna etmeniz gerekir.

Teşekkür ediyorum. 

Bir hususu daha hatırlatmak istiyorum Sayın Bakan: Bu kürsüden zatıalinize bazı sorular tevcih etmiştim. Bunlara cevabı da bekliyorum. 

Teşekkür ediyorum arkadaşlar, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeleri birlikte oylarınıza sunuyorum.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısını arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 21.29

SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.33

BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 130’uncu Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

İzmir Milletvekili Sayın Erdal Sipahi ve arkadaşları ile İstanbul Milletvekili Sayın Şükrü Elekdağ ve arkadaşlarının birlikte işleme alınan önergelerinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeleri yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Önergeleri oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir.

524 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Diğer önergeyi okutuyorum:

T.B.M.M Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa tasarısının “Geçici Madde 4” deki “yüzyirmi gün” ibaresinin “altmış gün” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                           Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, buyurun.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin Dışişleri Bakanlığının Teşkilat Yasası’nı görüşüyoruz. Ancak yasama Meclisi olarak bizler kanun yapıyoruz, Anayasa değişiklikleri yapıyoruz, uykusuz geceler geçiriyoruz, gergin günler geçiriyoruz, kavgalı oturumlar sonunda kararlar alıyoruz ve kararlar Anayasa Mahkemesine gidiyor.

Şimdi, Anayasa Mahkemesi bugün kararını açıkladı, Anayasa paketiyle ilgili. Şekil yönünden incelenmiyor, esasa giriyor. Diyor ki “Bundan böyle yasama Meclisinin çıkaracağı her kanunun, kanun veya Anayasa değişikliğinin icazeti benden geçer; ben onaylarsam geçer, onaylamazsam geçmez.” Arkadaşlar, demokrasicilik oynamanın zamanı değil. Türkiye’de güçler ayrılığı ya vardır ya yoktur. Zaten askerî vesayetin altında inim inim inleyen seksen yedi yıllık bir cumhuriyetten geliyoruz. Bir türlü demokratikleşemedik. Askerî vesayetin inim inim inlettiği, militarizmin ruhuna sindiği bu Meclisin üzerine bir de yargı vesayetini koyduğunuz zaman bu Mecliste oturmanızın bir anlamı kalıyor mu? Egemenlik kayıtsız şartsız milletin oluyor mu? Sizler seçilmiş milletvekili oluyor musunuz? Bu kararların neresi hukuki, neresi demokrasiyle ilgili? Ben karara baktım ve şaşkınlıklar içindeyim. Oy çokluğuyla “Ne şiş yansın ne kebap.” bir karar. Aman CHP’yi de, Ana Muhalefeti de idare edeyim aman iktidarı da edeyim ama kantarın topuzunu Anayasa üyelerinin seçimiyle, HSYK’nın üyelerinin seçimine vuran Anayasa Mahkemesi öyle bir noktaya getiriyor, dengelerle oynuyor. Ama HSYK’da Adalet Bakanı ve Müsteşarı olmuş olmamış, umurunda değil. Bugüne kadar bütün herkesin uzlaştığı bir noktada ona ses çıkarmıyor. Bakın arkadaşlar, istediğimiz kadar yasa yapalım. Biz dedik bu kürsüde “Ya tam bir anayasa… Ya da taksitle anayasa olmaz, perakende anayasa olmaz arkadaşlar.” dedik.

Bu Anayasa’nın tümden değişmesi gerekir, 12 Eylül askerî darbesinin ruhunun işlediği bu Anayasa’nın her virgülünü, her noktasını tümden… Onun için gidelim referanduma, efor harcayalım, zaman harcayalım, ekonomi harcayalım, mücadele edelim ama şimdi bu mini yama paketi de artık rayından çıkıp Anayasa Mahkemesi kararıyla da işlevini yitirdikten sonra AK PARTİ açısından zaman harcamanın bir gereği yok referandumda bununla, hiçbir anlamı yok. Bir tek 12 Eylül askerî darbesine karşı tümden bir Anayasa değişikliğiyle “hodri meydan” denir ve gidilir ve orada da Anayasa Mahkemesinin, yargının vesayetine son verecek düzenleme konulur.

Bugün ciddi bir çekişme var arkadaşlar. Sabahlara kadar burada kanun çıkarıyoruz, bu kanunlarda Dışişleri Teşkilatının kanununu da çıkardık.

Esastan incelemiş, diyor ki: “Şekilden incelemiyorum, oy çokluğuyla Anayasa’nın 8, 14, 15, 19, 22, 25, 26’ncı maddeleri…” Bu maddeler, 2001’de Anayasa Mahkemesi değişikliklerine uğramış maddeler bunların hepsi. Burada değişiklikler yapıldı. Bu Meclis yaptı bu değişiklikleri. Uyum reformu sürecinde bunlar yapıldı. Peki, yasama olarak siz bir kanun yapamayacaksanız, bir Anayasa reformu, bir maddesini değiştirme özgürlüğünüz, bağımsızlığınız, iradeniz yoksa yargının kılıcı…

Zaten Anayasa Mahkemesinin önündeki heykelin gözünü açtıklarında ben şüphelenmiştim, bu kürsüden de söylemiştim. Adalet tanrıçasının gözleri kapalı olur, adaleti eşit dağıtmak içindir, karşısındakini tanımasın diyedir. Irkına göre, dinine göre, mezhebine göre, meşrebine göre, grubuna göre, partisine göre ayrımcılık yapılmasın diye adaletin kılıcı, kapalı gözlü bir tanrıçanın figüründe kurulmuştur. Anayasa Mahkemesinin önündeki tanrıça figürüne bakın, yarısı şalvar, üstü de saçları röfleli, gözler açık. Arkadaşlar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaplan, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Tamamlıyorum.

Bakın, çok ciddi bir konuda, kavşakta Meclis. Ya Meclis yasama olarak bağımsızdır ya değildir. Bu oyuna, bu demokrasicilik oyununa son vermenin zamanıdır. Biz boşuna demedik: “Ya tam anayasa ya tam demokrasi ya hiç.” Bunu Yaşar Kemal ağabeyimiz bize söylemişti. Biz, bunu, ne diyor diye hep düşünür taşınırdık.

Şimdi, siz buradan istediğiniz kadar yasa çıkarın, dış politikayı böyle yapacağız, bilmem ne yapacağız... Yapamazsınız. Orada çıkar 1 tane general, kendi bildiğini okur, der ki: Ben bunu böyle yapacağım. O da yetmez 11 tane yargıçlı bir mahkeme çıkar üstünüzde der ki: Sizin kararınızı tanımıyorum, yasama meclisini.

Çok düşünmemiz gerekiyor arkadaşlar. Gerçekten Meclisin, Türkiye'nin yarınları için  çok düşünmesi gerekiyor. Onun için el ele vermek gerekiyor. Bu kişisel bir olay değil.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.

III.- Y O K L A M A

(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Yoklama istiyoruz efendim.

BAŞKAN – Evet,  oylamadan önce bir yoklama talebi vardır. O talebi yerine getireceğim.

Sayın Vural, Sayın Özensoy, Sayın Enöz, Sayın Korkmaz, Sayın Kalaycı, Sayın Bulut, Sayın Işık, Sayın Ural, Sayın Orhan, Sayın Şandır, Sayın Paksoy, Sayın Yunusoğlu, Sayın Asil, Sayın Kumcuoğlu, Sayın Cengiz, Sayın Çalış, Sayın Yalçın, Sayın Büyükataman, Sayın Bal, Sayın Ayhan.

İsmini okuduğumuz milletvekili arkadaşlarım lütfen yoklamaya katılmasınlar.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/892) (S. Sayısı: 524) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Geçici 5’inci madde üzerinde üç adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

T.B.M.M Başkanlığına

524 Sıra Sayılı yasa tasarısının Geçici 5 maddesinin (5). fıkrasındaki “en fazla 10 merkez memuru” ifadesindeki 10 sayısının 20 olarak değiştirilmesini arz ederiz.

                   Muharrem İnce                 Ferit Mevlüt Aslanoğlu              Mehmet Ali Susam

                          Yalova                                    Malatya                                      İzmir

                     Şevket Köse                            Tansel Barış                            Rasim Çakır

                       Adıyaman                                Kırklareli                                   Edirne

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 524 Sıra Sayılı tasarının “Geçici 5 inci” maddesinin “en fazla on” ibaresinin “en fazla otuz” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                    Ayla Akat Ata                          Hasip Kaplan                          Hamit Geylani

                         Batman                                     Şırnak                                    Hakkâri

                                       M. Nezir Karabaş                         Pervin Buldan

                                                 Bitlis                                          Iğdır

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın Geçici 5. maddesinin 5. fıkrasında yer alan “üç katına kadar” ibaresinin “iki katına kadar” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Nevzat Korkmaz                         Mümin İnan                            Osman Çakır

                          Isparta                                      Niğde                                     Samsun

                                  Süleyman L. Yunusoğlu                  M. Akif Paksoy

                                               Trabzon                               Kahramanmaraş

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Vural, kim konuşacak?

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Korkmaz konuşacak efendim.

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, buyurun.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “Türkiye'yi dünyaya açıyoruz.”, “Beş kıtada teşkilatlanıyoruz.”, “Dünyanın neresinde olursa olsun ağırlığımızı koyuyoruz.” gibi insanımızın ruhunu okşayan, kulağa hoş gelen konuşmaları gün geçmiyor ki Hükûmet yetkililerinden ve Dışişleri Bakanlığından duymayalım.

Bu sözleri tahlil ettiğimizde, “Bir sorunu çözmek için teşkilat kur.” gibi geçerliliğini kaybetmiş çağ dışı bir yaklaşımla karşı karşıya kaldığımızı anlıyoruz. Merkezde, Çatışmayı Önleme Genel Müdürlüğü gibi yeni birimler, dışarıda yeni büyükelçilik ve konsolosluklar açınca meseleleri halletmiş oluyoruz, bir de yapılanları “Komşularla sıfır sorun.”, “Ezber bozuyoruz.” gibi tumturaklı cümlelerle süsleyince, dış politikamıza bir derinlik, bir estetik, bir şiirsellik kazandırmış oluyoruz, ancak “Hükûmet olarak bugüne kadar hangi sorunu kalıcı olarak çözdünüz?” sualine, yine dolambaçlı ve kaçamak cevap vermekten de geri durmuyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, hakikaten çözülen bir şeyler var. Dış politikada hareket alanı daralan, ekonomik, siyasi baskılar ve terör belasıyla emrivakiler dayatılan ve her gün hırpalanan millî onurumuzla birlikte, mevzi kaybeden, eksen kayması suçlamasına maruz bırakılan bir ülke var ve maalesef, çözülen bir Türkiye görüyoruz.

Değerli milletvekilleri, yüzde 47’yle tek başına iktidar olmuş, 335 milletvekiliyle Mecliste mutlak çoğunluğu elde etmiş ve sekiz yıl gibi uzunca bir süre hükûmet olmaya devam etmiş AKP’nin, bırakın yeni gelişen sorunları çözmek, onlarca yıldır devam edegelen meselelerde bir arpa boyu yol almışlığı vaki değil.

Avrupa’da yaklaşık 4 milyon vatandaşımız var. Dördüncü nesil Avrupa Türklüğünden söz ediliyor. Bu kardeşlerimizin bulundukları ülkelerde insanca, kendi inanç ve geleneklerine göre yaşama talepleri dışında başka istekleri yok. Bulundukları ülkelerin ekonomilerine büyük katkılar veren, üreten ve yasalara saygılı bir profil çiziyorlar. Ancak “AB’yle bütünleşiyoruz”, “Avrupalı dostlarımız.” gibi AKP sloganlarını duya duya bu sorunlarla yaşamak âdeta kaderleri olmuş. Sekiz yıldır ülkeyi yöneten AKP’nin hallettiği hiçbir problemleri yok. 3 tane Türk’ün bulunmadığı ülkelerle vize muafiyet anlaşmaları yerine milyonlarca Türk’ün istifade edeceği bir Avrupa ülkesiyle masaya oturup böyle bir anlaşma ortaya koyun. Hayır, ona gücü yok. Ama öbürünü de bir dış politika zaferi gibi sunmak konusunda son derece maharetli.

Avrupa’da vatandaşlarımızın ayrımcılık ve kötü muameleyle karşılaşmadığı hemen hemen hiçbir ülke kalmamış. Havaalanlarında, gümrük kapılarında yaşanan çağ dışı muamelelerle daha ne kadar karşılaşacak kardeşlerimiz? Oturdukları yerlerde can güvenliği kalmamış. İnanç özgürlüğü başta olmak üzere, hak ve hürriyetlerde dahi adamına göre tavır sergileyen Avrupa ülkeleri ortada. Bu ülkelerde yaşayan Türk kardeşlerimizi düşündüğümüzde, Filistinli Müslüman kardeşlerimiz kadar ilgiyi, desteği hak etmiyorlar mı değerli arkadaşlar?

Almanya gibi ülkelerde vatandaşlıktan çıkarak ancak Alman vatandaşı olabilme, çifte vatandaşlığı ancak bu şekilde kazanabilme dayatması sergileniyor. İçeride kendi vatandaşlarımızı ayrıştırıp, resmî dilimizi sorgulayanların Almanya, Fransa gibi ülkelerde vatandaşlarımızın yaşadığı kendi dillerini kullanmasına yasaklar getiren uygulamalara karşı gözleri kör, kulakları sağır. Hatta din dersi için bile “Artık öğretmen göndermeyeceksin, ben öğreteceğim.” diyor Avrupa ülkeleri. Bundan da bir sıkıntı duymuyor Değerli Hükûmet. Avrupa’da insanlarımız karnını doyuramıyor, iş bulamıyor. Burada da ayrımcılık almış başını gitmiş. Ya hiç kimsenin istemediği işler ya da ücret farklılıklarını kabul edersen, yani ikinci sınıf insan olmayı kabul edersen ne âlâ!

Vatandaşlarımızın kendi töre ve geleneklerini ve inançlarını yaşamak, yaşatmak üzere kurdukları dernekler ve federasyonlar baskı altında. Bölücülükle iş birliği yapmazsan, ülkeni ve milletini kötülemezsen hayat hakkın yok. Başbakan bunları bilmiyor mu, görmüyor mu? Bal gibi biliyorlar ama Avrupalı dostlarıyla ittifak etmek kendi vatandaşlarıyla ittifak etmeye göre Hükûmette kalabilmek açısından çok daha önemli. Avrupalı dostları PKK terörü ile haşır neşir. Hükûmet Sözcüsü Sayın Çiçek de dert yanıyor “Destekliyorlar mı desteklemiyorlar mı?” ya da “Kim destekliyor, kim desteklemiyor belli değil.” Âdeta eline papatya almış “Seviyorlar, sevmiyorlar” diye…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Âdeta eline papatya almış “Seviyorlar, sevmiyorlar” diye fala bakıyor Sayın Bakan.

Sayın Bakan, 4 milyon Avrupa Türklüğü eğitimden sağlığa, vizelerden çalışma hayatına kadar tüm sorunlarının çözümünde sizi ve Hükûmetinizi sınıfta bırakmıştır. Avrupa Türklüğünün devasa, yıllanmış sorunlarından kaçıp, görmemezlikten gelen yaklaşımınız iflas etmiştir. Kaçak güreşip, kıyı köşe meselelerle gündem oluşturmaya çalışan, ancak hiçbir derde deva olmayan dış politikanız ayan beyan ortadadır. Ya bir an önce esas meselelerle uğraşmanızı ya da aziz milletimizin daha fazla zamanını almamanızı belirtiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 524 Sıra Sayılı tasarının “Geçici 5 inci” maddesinin “en fazla on” ibaresinin “en fazla otuz” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                         Ayla Akat Ata (Batman) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Ata, buyurun.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önergemiz üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dış politika konusunda çok şey söyleme şansımız oldu bugün ama dış politikaya konu olan, esasında iç politikamızdaki açmazlar ve çıkmazlar olduğunu da bir kez daha gördük burada. Esasında tartışılmaya değer çok konu olduğunu, konuşulmaya değer çok konu olduğunu ama bunların kendi konu başlıkları içerisinde tartışılmadığını da gördük.

Bu Parlamento çatısı altında “dış ilişkilerimizin teşkilat yasası” adı altında değil, tam da bugün, burada, bu kürsüde ifade edilen her konu başlığının bu Parlamento çatısı altında bir yasal düzenlemeye kavuşturulabilmesi için bizler buluşabilmeliyiz ve tartışabilmeliyiz. Bunun için, Meclisin bir tatil takvimine girmiş olmasını da biz çok da önemsemiyoruz, tam da bugünlerde tatil yapmamamız gerektiğini düşünüyoruz ve Meclisin bir bütün çalışarak bu yasaları, bu demokratikleşme yasalarını bir an önce çıkarması gerektiğini düşünüyorum.

Kürsüye gelirken şu düşünceyle geldim: Sayın Bakanımız, özellikle sınır komşularımızla ve… Sınırımızın öte tarafında, güneyde, evet Parlamento, bir Irak Hükûmeti var ve bölgesel Kürt yönetimi var. Bu konuda atmış olduğu çabaların, adımların ve gösterilen çabanın, bölgesel bir güç olarak sınır komşularıyla tam bir ittifak hâlinde ve barış hukuku içerisinde çaba göstermesini tabii ki çok önemsiyoruz ve her sınır komşusuna olduğu gibi, bölgesel Kürt yönetimi temsilcilerine de davranılan şekli, bürokratik işleyişi önemsediğimizi belirtmek istiyoruz. Ama, burada, gerçekten bir eksiklik görüyoruz ki -geçen hafta bu kürsüden Sayın Sırrı Sakık da ifade etti- o pratik temayüllerin ne yazık ki bölgesel Kürt yönetimi için söz konusu olmadığını gördük. Bölgesel Kürt yönetiminin bayrağının, ne yazık ki ülkemiz ziyareti sırasında Sayın Barzani’nin, görüşme sırasında kullanılmadığını gördük. Bu, eğer Türkiye Cumhuriyeti’nin Dışişleri Bakanı olarak Irak’a, bölgesel Kürt yönetimine yapılan bir ziyaret sırasında olsaydı, biz tekrar bu kürsüden çıkar derdik ki “Bu ülkenin Dışişleri Bakanı gitti ama orada Türkiye Cumhuriyeti’nin bayrağına yer verilmedi.“ Bunu eleştirirdik ve olması gerektiğini söylerdik. Bugün de aynı kasıtla, bu bürokratik ziyaret sırasında, bölgesel Kürt yönetiminin bayrağına o ziyaret ve görüşme sırasında yer verilmemiş olmasını Sayın Bakanım eleştiriyoruz.

Bir diğer husus: Evet, cumhuriyet… Osmanlıdan emanet almış olduğumuz bir miras üzerine Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuş bulunmaktayız ve ne yazık ki bizlerin değil ama atalarımızın çizmiş olduğu sınırlar dâhilinde, sınırın tam da öte tarafında özellikle Mardin, Urfa, Şırnak ve Hakkâri’deki vatandaşlarımızın akrabaları, amca çocukları, teyze çocukları, dayı çocukları, bir kısmının kardeşi yaşıyor. Hükûmetiniz döneminde, evet, sınır komşularımızla sınırdaki geçişlerin ve vizenin kaldırılması noktasında önemli adımlar atıldı. Sayın Bakanım bu kürsüden paylaşsın, o bölgede, Urfa’da, Mardin’de, Şırnak’ta ve Hakkâri’de yaşayan vatandaşların bu vize noktasında yaşadığı bürokratik engellerin kaldırılması ve karşılıklı imzalanan anlaşmalar sonrasında gelinen noktanın o bölge insanının, o illerimizde yaşayan insanlarımızın günlük yaşamındaki etkisini anlatsın. O kırılmanın, yıllardır yaşanan kırılmanın, yıllardır… Sınırlarını kendileri çizmemişti ama sınırın bir öte tarafında kardeşleri, amcaları, dayıları, teyzeleri bulunuyordu. Bu topraklarda bir bütün olarak yaşanıyordu ama cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte kurulan, çizilen sınırlar dâhilinde ne yazık ki birinci derecedeki yakınlar bu sınırların berisinde kaldı. Ve bugün, mesela İran Hükûmeti, o bölgede yaşayan ve teyzelerinin çocukları, dayılarının çocukları, halalarının çocukları ve kardeşleri Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan birçok aile için kimlik dahi vermiyor Sayın Bakanım; onların ülke vatandaşı olduğunu kabul etmiyor, temel insan haklarını tanımıyor, “Bir kimlik sahibi değilsiniz, okulunuz olamaz.” vesaire diyor ve ”Bizim vatandaşımız değilsiniz.” diyor. Bu noktayla ele alırsak, esasında Orta Doğu’da dört ülkenin sınırları içerisinde yaşayan Kürtlerin yaşamış oldukları sorunun çözümünün de bir uluslararası boyutunun olduğunu ve sınır komşularımızla bu çerçevede yürüteceğimiz diplomatik temasların da en azından bu öngörü ve karşılıklılık ilkesi içerisinde olması gerektiğini ifade ediyoruz.

Evet, İran’da idamlar yaşanıyor ve burada yaşayan, akrabaları burada yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, bu idamlar karşısında sessiz kalınmaması gerektiğini belirtiyor. Evet, İran’da yaşayan ve hâlâ okuma hakkı olmayan, eğitim hakkı olmayan, İran vatandaşı değil Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğu iddia edilen birçok vatandaş bu ülkeden atılacak diplomatik adımları bekliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ata, konuşmanızı tamamlayınız.

AYLA AKAT ATA (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Biz, bu noktada, eğer bir yandan bölgesel barış, bölgesel güç çözüm önerilerini üretebiliyorsak kendi ülkemiz vatandaşlarının da sorunlarını birinci derecede görebilmeli ve bu sorunlar arasında bir ayırım yapmadan çözümün adresini ve yolunu da bizzat danışarak, anlayarak, müzakere ederek çözmek durumundayız.

Bu duygularla, saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN –  Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

T.B.M.M Başkanlığına

524 Sıra Sayılı yasa tasarısının Geçici 5 maddesinin (5). fıkrasındaki “en fazla 10 merkez memuru” ifadesindeki 10 sayısının 20 olarak değiştirilmesini arz ederiz.

                                                                                         Muharrem İnce (Yalova) ve arkadaşları

BAŞKAN –  Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN –  Hükûmet?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın İnce, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Grup Başkan Vekili Ayla Hanım’a, hiddetlenmeden, ters bir laf etmeden, soyadıma yakışır bir şekilde, konuşmalarında mantık hatalarını anlatmaya çalışacağım, partilerinin ve mantıklarının hatalarını.

Bir siyasi parti şunun için vardır: Ülkeyi yönetme iddiasındadır. AKP’nin bir iddiası vardır, CHP’nin bir iddiası vardır, MHP’nin bir iddiası vardır, sizin bir iddianız var.

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Bize hatırlatmanıza gerek yok.

MUHARREM İNCE (Devamla) – “Ben muhatap değilim, başka biri muhataptır.” Bir siyasi parti bunu diyemez, kendi kuruluş felsefesine karşı çıkar. Yani AKP diyebilir mi: Ben muhatap değilim, Tabipler Odası muhataptır? CHP diyebilir mi: Beni muhatap almayın, Makine Mühendisleri Odasını muhatap alın? Birinci hatanız burada.

Az önce empati yaptım, beş buçuk yaşında Kürtçe şarkı söylediğiniz için okulda dayak yemişsiniz; doğrudur, inanırım, olmuştur. Bu ülkede 89’a kadar Arapça, Arnavutça, Boşnakça türkü söylemek serbestti, Kürtçe yasaktı, doğru. Bu hatalar oldu bu ülkede. Bu hatalar giderildi, daha da varsa gideririz, hiç sorun yok. Bu konuda ben çocuğuma Karadeniz ve Rumeli tarafından gelmiş iki ailenin ortak bir çocuğu olarak “Arda” ismini koyabiliyorsam, siz de “Zozan” ismini koyun, hiç itirazım yok. Eksiklikler, yanlışlıklar oldu mu bu ülkede? Oldu. Varsa gideririz ama biz silahtan söz ediyoruz, mayından, terörden.

Türkiye’de, dünyada, iki yüz ülke içerisinde, demokratik bir ülkede silah kullanma yetkisi devlete aittir. “Taraflar silah bıraksın.” diye bir mantık olamaz. Yani bugün terör olmasa Türkiye devleti silahını bırakacak mı? Almanya bıraktı mı? Macaristan bıraktı mı? Amerika bıraktı mı? “Taraflar silah bıraksın.” olmaz. Devlet silah bırakmaz. Devletin silahlı gücü vardır, başka silahlı güç olamaz bir ülkede.

Şimdi, bir başkası, bakın “Haksızlığa uğradık biz, 12 Eylülden sonra Diyarbakır Cezaevi’nde işkence yapıldı bu insanlara…” Doğru yapıldı. Peki, Mamak’ta MHP’lilere yapılmadı mı?

AYLA AKAT ATA (Batman) – Yapıldı.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Peki, bu ülkede, Metris’te solculara, devrimcilere yapılmadı mı?

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Yapıldı.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Yapıldı. Bu ülkede herkese kötülük yapıldı. Bu ülkede darbeler oldu. Bu ülkede hapishanelerde -bugün CHP’de, MHP’de, sizin partinizde- siyaset yapan insanlara işkence de oldu, kötü muamele de oldu. Kin mi tutalım şimdi biz? Hesabını sormak için elimize silah alıp jandarma bize kötülük yaptı diye şimdi gidip jandarmaya kurşun mu sıkalım? Bunu mu yapalım? Demirel bu ülkede darbelerle indirildi, hiç kin tutmadı. Yani siz kötü muamele gördüğünüzü söylüyorsunuz. Peki, Yalova’nın Elmalık köyünde -çok iyi hatırlıyorum- 12 Eylül 1980’den on beş gün sonra tarladan gelirken yeni evli bir çocuğun üzerinde nüfus cüzdanı yok diye on gün karakolda tutulduğunu biliyorum.

Evet, sizin bölgelerinizde bir yoksulluk var, doğru. Peki, siz, hiç Mersin’in köylerine çıktınız mı? Balıkesir’in, Kepsut’un köylerine gittiniz mi? Ödemiş’in dağ köylerinde hayvanlar ile insanların aynı çatı altında yaşadıklarını bilir misiniz?

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Biliriz.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Bu ülkede yoksulluk var. Bu ülkede, Şırnak’ta da yoksulluk var.

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Gittik, oralarda çalışıyorduk, oralarda mevsimlik işçiydik.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Lütfen laf atmayınız, lütfen. Ben, o laf atmanın daniskasını bilirim.

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – “Bilmiyorsunuz.” diyorsun da…

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın İnce, lütfen…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Hiç ince olmadı!

BAŞKAN – Lütfen arkadaşlar…

Buyurun Sayın İnce.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Bakın, bu ülkede yoksulluk var. Bu ülkede fukaralık var, bu doğru. Bu, Yalova’da da var, Şırnak’ta da var, Hakkâri’de de var, Edirne’de de var. Siz, hiç Karadeniz’in yüksek yerlerine gittiniz mi? Oradaki yoksulluğu gördünüz mü? Bu ülkede bunlar var, doğrudur.

Şimdi, siz, bana, özellikle bunların yapılmış olduğunu söyleyemezsiniz. Bakın, ben size şunu söylerim o zaman: Evet, Şırnak’ta, Hakkâri’de, Diyarbakır’da büyük bir yoksulluk var, doğru. Peki, dolarların havalarda uçuştuğu düğünler ne olacak? Gelinlerin taşıyamadığı altınlar ne olacak? 30 bin dönüm arazisi olan 10 tane köy sahipleri kendilerini ezilmiş insanların temsilcileri gibi gösterirse, bunlar ne olacak?

AYLA AKAT ATA (Batman) – Biz de ona karşıyız.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bizde arama onları.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Şimdi, biz, bu haksızlıkların tümüne karşı çıkalım. Biz, bu ülkede…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İnce, buyurun efendim.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Japonya’da 22 tane dolar milyarderi var, Türkiye’de 28 tane dolar milyarderi var. Türkiye, gelir dağılımı bakımından adaletsiz bir ülke.

Sizle her şeyi konuşmaya hazırım. Haksızlıkları, varsa -var, doğru- konuşmaya hazırım ama bir şartla: “Silahlı kuvvetler devlete aittir, devletten başka silah kullanan bütün gruplar terör örgütüdür. Bunlar muhatabımız değildir.” diyeceksiniz.

Bakın, şimdi bir teklifte bulunacağım size.

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Kim olarak bize teklifte bulunacaksınız?

MUHARREM İNCE (Devamla) – Bölgesel Kürt yönetiminin bayrağından söz ettiniz. Ben de size bir teklifte bulunacağım. Yakında millî maçlar başlıyor. Hadi gelin, elimizde Türk Bayrağı’yla birlikte millî maçlara beraber gidelim; hadi hep beraber, dördümüz birlikte gidelim, dört grup başkan vekili birlikte gidelim, ondan sonra da Şırnak’a gidelim, hep birlikte Şırnak’a gidelim. Ben empati yapmaya çalıştım, siz de empati yaparsanız çok sevinirim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın İnce, lütfen…

MUHARREM İNCE (Devamla) – Zannetmeyin bu ülkede yalnızca size haksızlıklar yapıldı, zannetmeyin bu ülkede yalnızca size işkence yapıldı. Yani, herkes kendi yaşadıklarını bilir, herkes kendi yaşadığını bilir. Bu ülkede yanlışlıklar oldu. Bu ülkede demokrasi buraya gelene kadar çok şey yaşandı, çok büyük haksızlıklar da oldu, yanlışlıklar da oldu. Biz milletvekiliyiz, 72 milyonu temsil için buradayız biz. Bizim kin tutma, devletle hesaplaşma, inatlaşma, terör gruplarına destek olma, onlarla aynı mantıkta olma hakkımız yok. Orada yapılan ne haksızlık varsa ben sizinle birlikte Şırnak’a gelmeye, orada basın açıklaması yapmaya varım, buna hazırım ama siz de benimle birlikte, elinizde Türk Bayrağı’yla birlikte Türkiye Millî Takımının millî maçına geleceksiniz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Önergeyi oylayacağım ama elektronik cihazla oylama yapacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge reddedilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Geçici madde 6 üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

524 sıra sayılı tasarının Geçici 6. maddesinin 1’inci fıkrasında yer alan “…aynı unvanlı” kelimelerinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ederiz.

                Ahmet Duran Bulut                    Hüseyin Yıldız                       Nevzat Korkmaz

                        Balıkesir                                   Antalya                                    Isparta

            Süleyman L. Yunusoğlu                M. Akif Paksoy                         Mümin İnan   

                         Trabzon                             Kahramanmaraş                              Niğde         

                                                                     Osman Çakır

                                                                         Samsun

T.B.M.M. Başkanlığı’na

524 sıra sayılı yasa tasarısının Geçici 6. maddesinin madde metninden çıkartılmasını arz ederiz.

             Ferit Mevlüt Aslanoğlu              Mehmet Ali Susam                       Şevket Köse

                         Malatya                                      İzmir                                    Adıyaman

                                           Rasim Çakır                               Tansel Barış              

                                                Edirne                                     Kırklareli  

                                               

TBMM Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı tasarının “Geçici Madde 6”nın tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                     Hasip Kaplan                          Ayla Akat Ata                         Hamit Geylani

                          Şırnak                                     Batman                                    Hakkâri

                    Pervin Buldan                       M. Nezir Karabaş                      Sebahat Tuncel

                            Iğdır                                        Bitlis                                     İstanbul

BAŞKAN – Son okunan iki önerge aynı mahiyette olduğu için onları birlikte işleme alacağım.

Sayın Komisyon önergelere katılıyor musunuz?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Ata siz mi konuşuyorsunuz?

Buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önerge üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakanımıza teşekkür ediyorum, hiç konuşulmayan şeyler belki bu dille konuşulmaya başlandı Bakanlığınızla ilgili teşkilat yasası gündeminde. Sayın İnce’ye de bu kürsüden ilk defa CHP’den duymuş olduğumuz sözler, uzlaşmacı tavır dolayısıyla da teşekkür ediyorum ama ifadesini “İnce ince kullanacağım.” dedi ama o daniska kısmının siyasetin erkek egemen diliyle ilgili olduğunu ve belki Parlamentodaki kadın milletvekili sayısı artarsa bu erkek egemen dilden de Parlamentonun kurtulacağı düşüncesi ve inancını taşıyorum.

Birincisi muhataplık konusu.

Değerli milletvekilleri, bugün bu kürsüden yaptığımız tüm konuşmalarda Türkiye’de demokratikleşmeyle ilgili yasaların çıkarılması, Türkiye’nin en acil çözüm bekleyen sorunu olan Kürt sorununun demokratik, barışçıl çözümü için bir misyon üstlendiğimizi ve bunun çözümü için atılacak her adımda bu Parlamentoda halkın göndermiş olduğu milletvekilleri olarak muhatap olduğumuzu, partimizin de bedel ödeye ödeye, 7 defa kapatılarak hâlâ siyasetin içinde olduğu gerçeğiyle hareket ettik, muhatabız, çözümün temel muhatabı biziz. Bu Parlamento çatısı altındayız ve çözüm için yapılacak her tartışmada halkımızın değerlerini savunmaya, Türkiye halklarının değerlerini savunmaya, Türkiye halklarının barışını savunmaya da muktediriz çok şükür,

Diğer bir boyut: Evet, muhataplık konusunda biz, silah -az önce belki en büyük tepkimiz onaydı- bırakma hususunda bizim bir muhataplığımız söz konusu değildir. Türkiye sınırları içerisinde silahlı Kürt muhalefeti yapan bir örgüt vardır ve bu örgütün silah bırakabilmesi için -kapalı oturumda da tartışabiliriz- bir güvence gerekir. Bunun koşullarını yaratalım. Örgütü orada bitirme değil, dağdan nasıl indirebiliriz? Bu örgütü oluşturanlar, örgüte çıkanlar bu ülkenin evlatları, bu ülkenin vatandaşları, bu ülkenin çocukları. Bunlar dağa çıktılarsa çözüm nedir? Dağdan indirmek. O zaman, dağdan indirme mantığıyla tartışacağız, niye dağa çıktıklarını tartışacağız, dağdan nasıl indirmemiz gerektiğini tartışacağız.

Muhataplık konusunda, eğer silah elinde olan biz olsaydık bu kürsüde oturamazdık. Eğer silah elinde olanlarla bu süreci bitirip dağdan inmelerini sağlayacaksak -Dışişleri Bakanımız burada, belki Hükûmette en çok sorumluluk yüklenecek bakanlarınızdan birisi olacak- bu süreci de tartışabiliriz. Türkiye dünyadaki tek çok uluslu devlet değil, kendi sınırları içerisinde bir çatışma yaşayan tek ülke değil. Bu sorunu yaşayan ülkeler var, çözümü nasıl buldukları bellidir ama biz Türkiye'nin modelini yaratabiliriz.

Diğer bir boyutu: E, biz kimseye “Ateşkes” ya da “Devlet silahlarını bıraksın.” demiyoruz. Her ülkenin bir savunma gücü vardır, Türk Silahlı Kuvvetleri de vardır. Biz bu kürsüden yaptığımız tüm konuşmalarda “Türk Silahlı Kuvvetleri adına görev üstlenen komutanlar siyaset yapmasın.” diyoruz, “Silah bıraksın.” demiyoruz ama şunu talep ettik ilk gün de: “Eğer bir çözüm olacaksa silahlar susmalı. Operasyonlara ara verilebilir, operasyonlar yapılmayabilir, bir daha operasyon yapma ihtiyacı doğmayabilir ve bu arada PKK eylemsizlik kararı alabilir.” Bunu ilk gün de söyledik, bugün de söylüyoruz. Eğer konuşacaksa siyasetçiler konuşacak, çözümü tartışacaksa öncelikle operasyonların durması, silahların susması, PKK’nin eylemsizlik kararı alması, çatışmaların olmaması ve gerçekleşmemesi lazım.

Diğer bir boyut: Evet, Mamak’ta, Metris’te… Bizim yakınlarımız da Mamak’ta, Metris’te işkence gördü. Diyarbakır (E) tipi cezaevinde de gördü, Mamak’ta, Metris’te de gördü. Bizim yakınlarımız da var bunların içinde ama sadece Mamak’la, Metris’i yaşayan ve bunun arkasından PKK’yi doğuran bir süreci yaşamıyoruz ki yirmi dokuz tane Kürt isyanından ve son isyanın otuz yıllık bir sürecinden bahsediyoruz. Geçen hafta Batman’daydık. Yirmi yaşındaki bir gerillanın cenazesi de vardı. Evet, “Türkiye halklarının hassasiyeti.” dersiniz, yirmi yaşındakinin de yirmi yıldır dağda olanın da cenazesi geldi. İkisi de PKK’liydi, biri yirmi yıldır dağda, birisi yirmi yaşında.

Demek ki biz başarısız olmuşuz, demek ki biz bu sorunu çözememişiz. Bu sürece böyle yaklaşmak lazım. (E) tipi cezaevinde yaşanan, Dersim’den, Ağrı’dan, Zilan’dan sonra otuz yıllık savaş sürecini doğuran, başlatan, PKK’yi inşa eden süreçtir. Bunu tartışalım.

Araştırma önergemizi bugün verdik “Kürt sorunu nereden doğmuştur, cumhuriyet tarihi boyunca niye vardır?” diye tüm siyasi partilerimize çağırımız var, gelin tartışalım, bulalım, “Nereden çıktı bu sorun? Niye var? Niye Türkiye'nin cumhuriyet tarihi boyunca var oldu? Niye otuz yılına mal oldu?” diye bir soralım.

Ekonomik zayıflık… Evet, biz zengin olduğumuzu söylemiyoruz. Bu, partimizin felsefesinde de ağaya, beye, feodale karşı da bir mücadele var. Bölgede sadece devletin etkisi yok. Devlet yıllarca…

Benim ilçem Diyarbakır’ın Eğil ilçesi Osmanlı döneminde beylerbeyliği verilmiş, bugün Diyarbakır’ın en geri kalmış ilçesi. Niye? Bir bey var başında, devlet adına ona tahakküm etmiş, devlet adına ezmiş, devlet adına sömürmüş, bunu yapmış. O zaman biz mücadelemizin temelinde, zaten, o ağalara, beylere, köylüyü sömüren, vatandaşı sömüren güçlere karşı da…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ata, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

AYLA AKAT ATA (Devamla) – …mücadeleyi koyduk. Onu aşiret reislerine soralım Parlamentomuzda bulunan.

Diğer bir boyutu: Kin tutma hakkımız yok. Az önce bu kürsüden söyledim, çok şey yaşadık, asit kuyularına da atıldık, faili meçhule de gittik, ama biz hâlâ bu koltuklardayız ve eşit, özgür birlikteliği ve özgür yaşamı savunuyoruz. Bunun için buradayız, bunu tartışmaya da hazırız, kimsenin kin tuttuğu yok.

Son olarak, tabii ki, hani, bilmiyorum, hiç millî maça gitmediğimizi, seyretmediğimizi düşündünüz herhâlde Sayın İnce. Bu konuda sizi… Hani, bilgisizlik en büyük sorunumuz zaten. Millî maçları da takip ediyoruz. Benim dünya kupasında favori, tuttuğum İspanya. İspanya’da, nasıl, o millî maçta millî kimlik içerisinde Katalanlar ve Basklar temsil ediliyorsa, biz de aynen o duygularla bu millî kültürün içerisinde olabilme ihtiyacını da duyuyoruz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak. Türkiyelilik üst kimliğiyle bu sürecin içinde olmaya da hazırız. Türkiye ulusunun bir parçasıyız.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım, çok kısa bir açıklama yapmama izin verir misiniz?

BAŞKAN – Buyurun Sayın İnce.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

10.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Türkiye’de yalnızca Ayla Akat Aka’nın partisinin kapatılmadığına, CHP’nin de 2 defa kapatıldığına ve akan kanın durmasını kendilerinin de istediğine ancak “Operasyonlar dursun.” mantığını kabul etmediklerine ilişkin açıklaması

MUHARREM İNCE (Yalova) – Birincisi: Efendim, Türkiye’de yalnızca Sayın Başkanın partisi kapatılmadı. Bu ülkeyi kuran bir parti olarak Cumhuriyet Halk Partisi de 2 defa kapatıldı ve mallarına el kondu. Yine bir başkası…

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Bu ülkeyi bir parti kurmadı, millet kurdu.

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen… Ne oluyor yani? Bir şeyden bahsediyor. Arkadaşlar, söylenen sözde bir yanlışlık yok ki. “Kapatıldı” diyor, tamam, siz de bunu yaşadınız. Neye itiraz ediyorsunuz, onu anlamadım.

Evet, buyurun.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Yine, ben konuşurken bütün gruplar dinliyordu, fakat bir Sayın Milletvekili sürekli olarak bana laf attığı için kendisini uyardım. Dedim ki: “Bana laf atma. Ben o laf atmanın daniskasını bilirim.” diye. Yani bu ülkede Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı yapmış kişiler bu sözcüğü çok kullanıyor. Mesela “Ben çevrecinin, daniskasıyım.” diyenler var. Bunlar kötü sözcük kullanmaz diye ben de kullandım. Eğer bunlar kötü kullanmışsa, ben, alınganlık gösterildiyse bunu düzelteyim.

Bir diğeri, yirmi yaşındaki çocuk da, yirmi yıldır dağda olanın da birlikte olduğunu söyledi Sayın Akat. Ona şunu söylemek istiyorum ben de: Evet, doğrudur; bu ülkeden ilk şehit olanlar 64 doğumludur, 84 yılında oldu. Ben 64 doğumluyum, benim yaşıtlarımdı onlar. Şimdi benim çocuğumdan küçük olanlar şehit oluyor. Ben bunun durmasını istiyorum. Ama şöyle bir mantık yok: Operasyonlar dursun! Karakolları daha rahat bombalasınlar diye mi dursun? Nasıl duracak operasyonlar?

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Ne alaka yani, ne ilgisi var?

MUHARREM İNCE (Yalova) – Karakollar taranmayacak önce, önce bunu söyleyecek.

Bunları belirtmek istiyorum.

Saygılar sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, siyaset konuşsun diye silahlar sussun diyoruz.

BAŞKAN – Arkadaşlar, tamam, hassasiyet bir noktada olsun. Tabii ki şunu da ifade etmek istiyorum: Herhangi bir yerde masum insanların bomba koyarak şehirlerde patlatıldığı, otobüslerde çocukların yandığı bir ortam içerisinde hepimize düşen görev, bir taraftaki işleri kınarken onları da açık yüreklilikle kınamaktır, telin etmektir. Oradaki çocuğun otobüs içinde seyahat ederken ne günahı vardı? Yandı, gitti. Filan yerdeki insanlara… Bir aczi ifade ederken, dediğiniz doğru, yani zulmün -Muharrem Bey’in de, diğerinin de- hepsini birlikte kınayalım. Bu memlekette yapılan her türlü haksızlığa hep beraber karşı çıkalım. İnşallah onlara hep beraber geliriz, inşallah ortak bir çözüm buluruz.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, orada duyduğumuz üzüntüyü Genel Başkanımız grup toplantısında ifade etti. Sanki bunu onaylamışız gibi: doğru değil Sayın Başkan. Onaylamadığımızı, grup toplantısında Grup Başkanımız bu konudaki duygularını kamuoyuyla paylaştı.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/892) (S. Sayısı: 524) (Devam)

BAŞKAN – Sayın İnce, Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve arkadaşlarının bir önergesi vardı. Gerekçeyi mi okutayım?

MUHARREM İNCE (Yalova) – Evet.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bakanlık teşkilatının yeniden yapılanması açısından.

BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

524 sıra sayılı tasarının Geçici 6. maddesinin 1’inci fıkrasında yer alan “…aynı unvanlı” kelimelerinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ederiz.

                                                                            Ahmet Duran Bulut (Balıkesir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Çakır, buyurun.

OSMAN ÇAKIR (Samsun) – Sayın Başkan, değerli üyeler; 524 sayılı Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun üzerinde söz almış bulunuyorum, geçici 6’ncı madde üzerinde.

Ben burada Avrupa Birliğiyle ilgili ilişkilerimizin elli yıllık serüvenini değerlendirecek değilim, ancak geldiğimiz noktada, Avrupa Birliğiyle ilgili üyelik müzakereleri sonucunun fevkalade sıkıntılı bir süreçte yürüdüğünü ve bu konuda gerek Avrupa Parlamentosunda alınan kararların gerek Avrupa Birliği organlarında görüşmelerin ve bu arada her yıl yazılan Türkiye raporunun Türkiye hakkındaki çok olumsuz kanaatleri bir daha vurgulamak istiyorum.

1999 yılında 57’nci Hükûmet döneminde Helsinki Zirvesi’nde adaylık statüsü kazanan Türkiye 3 Ekim 2005’te başlayan müzakere sürecinde maalesef sadece 1 faslı açıp kapatabilmiş, diğer bir fasıl açılmasına rağmen, kapanan fasıl sadece 1 tanedir. Bunun yanında, Avrupa Birliğinin temel belgelerinde bir taraftan Türkiye AB tam üyelik sürecinden dışlanırken, diğer taraftan ülkemizi Avrupa yapılarına sıkıca bağlamayı ve özel bir statüyü öngören bir müktesebatı hukuki bir zemin olarak yürütmeye koymaya çalışmaktadır. Bugüne kadar yapılan çalışmalarda, 2006’dan bu yana 8 fasıl dondurulmuştur. AB Ankara Anlaşması’na dayalı Ek Protokol’ü tam olarak uygulamaya koymadığımızı belirterek toplam 8 fasılda müzakerelerin açılmamasını ve hiçbir faslın geçici olarak da kapatılmamasını öngörmüştür. Böylece 8 fasıl askıya alınmış, 5 fasıl Kıbrıs’tan dolayı yine bloke edilmiş, birçok fasıl da Avrupa Konseyinde beklemektedir.

Şimdi, AB’ye tam üyelik konusundaki ibareler bütün Avrupa Birliği hukuki müktesebatından silinmeye, kaldırılmaya çalışılmaktadır. Hele 14 Aralık 2007 liderler zirvesinden sonra yayınlanan bildirgede de bu “tam üyelik” kelimesi çıkarılmış, her türlü AB belgesinde de bu ifadelerden kaçınılmaktadır. AB için şimdi gerçek bir amaç Türkiye’yi yapay sorunlarla bunaltmak, köprülerin atılacağı bir gerilim yaratmadan en uygun ortamda bize özel bir statüyü kabul ettirmek ve Türkiye’yi de buna razı etmektir.

Şimdi, artık şu soruyu cevaplamanın zamanı gelmiş geçmektedir: Türkiye acaba Kopenhag ve Maastricht Kriterlerini tam olarak, eksiksiz olarak yerine getirse bile diğer aday ülkeler gibi Avrupa Birliğine üye olabilecek midir? Bizim kanaatimiz böyle değildir. Bu sorunun cevabı maalesef “hayır”dır çünkü Avrupa Parlamentosu gerek AB yetkilileri bile, bu sorunun cevabını gidip kendilerine sorduğumuzda cevap verememektedir, Türkiye’nin katedeceği epey yol, geçecek epey zaman olacağından bahsetmektedirler. Türkiye için hiçbir şey belli değildir. Hatta olması gerekenler bile yapılmamıştır. Ortada da iyi niyet, yani samimiyet yoktur. Sayın Başbakanımız da herhâlde üyelikten umudunu kesmiş olacak ki, sürekli olarak “Biz de Kopenhag Kriterlerini Ankara kriterleri veya Maastricht Kriterlerini de İstanbul kriterleri yapar yolumuza devam ederiz.” diyor. Ancak Sayın Başbakana bir de bakanlara bakmasını tavsiye ediyorum. Eğer bakanları izlediğimizde acaba ülkemizin bir Avrupa Birliği üyesi olması için gereken şartlara ne derece ülkemizi hazırlamaktadır? Avrupa Birliği konusunda hangi kriterlerin Bakanlık çalışmalarında esas alınması gerektiğini inceledikleri zaman ve yapılması gerekenlerde bakanlıkları olarak ne kadar yol aldıklarını eğer inceledikleri zaman, maalesef ortada bir şey olmadığını onlar da görecektir.

Şimdi, ben Türkiye’de yaşayan bir vatandaş olarak değerlendirdiğimde “3 Kasım 2002’den bu yana geçen sekiz yıllık süreçte, acaba ülkem Avrupa Birliği üyesi bir ülke olmaya, yaşadığım günlük hayatta, algıladığım her türlü sorunda, karşılaştığım problemlerde, yaklaşımlarda ne kadar yaşadım, ne kadar buna yaklaştım?” diye değerlendirdiğimde maalesef kocaman bir sıfırdan başka bir şey görmüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun  Hocam.

OSMAN ÇAKIR (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; zaten gidişat kendisini ortaya koymakta. Avrupa Birliği Genel Sekreterliği diye bir kurumumuz var. Bir sınav açıyor, kendisine eleman alacak ve 300 tane eleman için yaptığı sınav, içerisinde haksızlıklar, yolsuzluklar olduğu için mahkeme tarafından iptal ediliyor. İşte, Avrupa Birliği kriterlerine ne kadar yaklaştığımız. Avrupa Birliği Genel Sekreterinin kendisine eleman alımında bile yaptığı sınavdaki yolsuzluklar çok açık bir şekilde tabloyu ortaya koyuyor. Mahkeme kararıyla iptal ediyor. Eğer bu ölçülere dahi uyamayan bir Avrupa Birliği Genel Sekreterliği ve Avrupa Birliğinden, müzakerelerden sorumlu Bakan bunu gerçekleştiremiyorsa hemen istifa etmelidir, önce kriterlere de kendi kurumunun bir an önce uymasını sağlamalıdır.

Hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

26’ncı madde üzerinde üç adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

TBMM Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasanın 26. md.’nde geçen “30 gün” ibaresinin “45 gün” olarak değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

                    Ayla Akat Ata                        Sebahat Tuncel                         Pervin Buldan

                         Batman                                    İstanbul                                      Iğdır

                                       M. Nezir Karabaş                          Nuri Yaman

                                                 Bitlis                                          Muş

T. B. M. M. Başkanlığı’na

524 sıra sayılı yasa tasarısının 26. maddesindeki (30) günlük sürenin 60 gün olarak değiştirilmesini arz ederiz.

             Ferit Mevlüt Aslanoğlu              Mehmet Ali Susam                       Şevket Köse

                         Malatya                                      İzmir                                    Adıyaman

                                           Tansel Barış                               Rasim Çakır

                                              Kırklareli                                      Edirne

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 26. maddesinde yer alan “otuz gün” ibaresinin “doksan gün” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                      Mümin İnan                            Oktay Vural                         Nevzat Korkmaz  

                           Niğde                                       İzmir                                      Isparta

               Ertuğrul Kumcuoğlu            Süleyman L. Yunusoğlu                M. Akif Paksoy

                          Aydın                                     Trabzon                             Kahramanmaraş

OKTAY VURAL (İzmir) – Önergeyi çektik biz.

BAŞKAN – Evet, önerge işlemden kaldırılmıştır.

Diğer önergeyi okutuyorum:

T. B. M. M. Başkanlığı’na

524 sıra sayılı yasa tasarısının 26. maddesindeki (30) günlük sürenin 60 gün olarak değiştirilmesini arz ederiz.

                                                                           Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Barış…

Sayın İnce, kim konuşacak arkadaşlardan veya gerekçeyi mi okutayım?

MUHARREM İNCE (Yalova) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Hazırlık aşamasının daha verimliliği açısından.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasanın 26. md.’nde geçen “30 gün” ibaresinin “45 gün” olarak değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

                                                                                         Ayla Akat Ata (Batman) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Tuncel, buyurun.

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; gecenin bu saatinde ülkemizin dış politikasını tartışıyoruz. Sayın Bakanın da bu arada işi varmış. Tabii, o açıdan çok uzatmadan görüşlerimi kısaca ifade edeceğim.

Şimdi, tabii, buradan dış politika vesilesiyle Türkiye'nin temel sorunu olan Kürt sorununu tartışıyor olmanın ben önemli olduğunu düşünüyorum. Ama burada biz küçük bir grup olabiliriz, burada kimsenin, bir siyasi partinin ne yapacağını söylemesi çok ince bir davranış değil yani ağabeylik yapmasını da ya da ablalık yapmasını da beklemiyoruz. Sonuçta herkes kendi politikaları çerçevesinde burada bunları tartışıyor. Bu önemli bir nokta diye düşünüyorum. Sanırım en incelik de birbirine tahammül edebilmek açısından olabilir. Diğerleri… Burada tabii ki sorunlara ilişkin görüşlerimizi ifade edeceğiz.

Diğer memnuniyet duyduğum bir konu, Türkiye'nin, özellikle Orta Doğu ve dünya açısından dış politikasını barış üzerine kuran bir ülkenin, kendi iç meselesini, iç barışını sağlayamamasını bu kürsüde konuşuyor olması. Dikkat ederseniz, bugün dış ilişkileri konuştuğumuzda başından beri Orta Doğu’yu ve ülkenin otuz yıldır yaşadığı sorunu yani Kürt sorununu tartışıyoruz. Bu da önemli bir gelişme.

Buradan şöyle bir şey açığa çıkıyor: Belki bu vesileyle bütün siyasi partilerin temsilcilerinin içerisinde olacağı -biraz önce Ayla Hanım’ın da ifade ettiği- herkesin bu konuyu tartışacağı, kendi bakış açısını ortaklaştıracağı, acıları ortaklaştıracağı ama aynı zamanda çözümleri ortaklaştıracağı bir platform oluşturulabilir. Artık bunun zamanının geldiği de ortaya çıkmış oluyor. Biz bölgesel Kürt yönetiminin durumunu burada değerlendirerek ya da Orta Doğu’da ya da dünyada, Avrupa Birliği politikasında, ABD ile ilişkilerimizde, İsrail’le ilişkilerimizde PKK’yi bir koz olarak kullanmaktan ya da sürekli onun üzerinden bir tartışma yürütmekten artık vazgeçmemiz gerektiğini düşünüyoruz.

Bakın, Filistin-İsrail meselesinde Filistin halkının yanında olduğumuzu ifade ettik ama İsrail’in OECD üyeliğini onayladık. Son yaşananlarda İsrail hâlâ bildiğini okuyor, biz hâlâ barış politikasını ifade ediyoruz. Biz bölgede, bölgesel yönetimle ilişkilerimizi geliştirmek istediğimizi, Nabucco Projesi, Güney Akım Projesi açısından, Orta Doğu ilişkileri açısından önemli olduğunu, oradan barış politikaları söyleyeceğimizi söylüyoruz ama iç politikada Kürt sorununun çözümsüzlüğü ne yazık ki buralara da yansıyor. Bunları da bir şekilde ortadan kaldırmak için yapılması gereken şey iç barışımızı sağlayabilmek.

Bu ülkede herkesin farklı çözüm noktaları olabilir ama bu bir gerçeği ortadan kaldırmaz. Bu ülkede bir savaş var, bir çatışma var. Bu çatışmalı ortamı, gelen cenazelerin bir daha gelmemesi konusunda ne yapabileceğimizi -biraz önce Ayla Hanım da görüşlerimizi sundu, tekrarlamayacağım- tartışabilmemiz gerekiyor. Yoksa bunun üzerinden çok politika yapabiliriz. Herkes kendi bulduğu noktadan ajitatif konuşmalar yapabilir ama o gençlerin ölmemesi konusunda, ne yapabileceğimiz konusunda sanırım hepimizin sorumluluğu var. “Gerilla” kelimesine kızıyoruz, asker şeyine kızıyoruz. Oysa onlar bu ülkenin yoksul emekçi çocukları. Biraz önce söylendi: “Yoksulluk sadece Doğu, Güneydoğu Anadolu’nun sorunu değil.” denildi. Evet, yoksulluk sadece Kürt coğrafyasının sorunu değil, Karadeniz de bir o kadar yoksul. Bu ülkede işsizlik bu ülkenin temel sorunu, bunu kimse inkâr etmiyor ama orada başka bir durum var. Bu durumu ortadan kaldırmadan siz çözüm geliştiremiyorsunuz ne yazık ki.

Sayın milletvekilleri, bir kez daha şunu ifade etmek istiyorum: Evet, biz dış politikada, gerçekten, Türkiye’nin jeopolitik, stratejik konumunu da göz önüne alarak daha ileri bir noktada olabilmesini sağlayabiliriz, bu mümkün. Bu açıdan barış, Orta Doğu’da barış esprisi önemli, herkesle iyi ilişki esprisi önemli. Ancak herkesle iyi ilişki ve barışı önce kendi coğrafyamızda gerçekleştirmek durumundayız ve bu meseleyi dış politikanın malzemesi hâline getirmememiz gerekiyor. Uluslararası bir sorundur, evet, biz kendimiz çözebiliriz. Bu sorunu çözemezsek, her defasında, bir şekilde Türkiye bu konuda taviz vermek durumunda kalacak. İsrail’e taviz verecek, ABD’ye taviz verecek, Avrupa Birliğine taviz verecek. Bakın, dış politikamızda ABD’yle görüşmelerin bütün ana eksenini bu oluşturuyor, İsrail’le ilişkilerin ana eksenini Kürt sorunu oluşturuyor, işte bölgesel Kürt yönetimiyle ana eksenini bu oluşturuyor. Bütün ilişkilerin temelinde Kürt sorunu var. O zaman, biz neden uluslararası güçlerle bunu tartışacağımıza, bu Parlamentoda, AKP, CHP, MHP, Barış ve Demokrasi Partisinin içerisinde olduğu bir grupla bunu tartışamıyoruz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tuncel, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

SEBAHAT TUNCEL (Devamla) – Bitiriyorum.

Gidip Amerika’yla tartışıyoruz, İsrail’le tartışıyoruz, Avrupa Birliğiyle tartışıyoruz, neden kendi içimizde tartışmıyoruz? Bunu da bir düşünelim. Bu sorun artık çözülmek durumundadır. Bu sorun, doğudan batıya, kuzeyden güneye artık bu ülkede insanları isyan ettiren bir noktadadır ve siyasetçilerin irade göstermesi gerekiyor. Biz kendi cephemizden bu iradeyi göstermeye hazırız. Bu sorunu tartışmak ve çözüm konusunda bunu her defasında ifade ettik, bir kez daha ifade ediyorum.

Hepinize iyi geceler diliyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

27’nci madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 27’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

                    Mustafa Enöz                           Oktay Vural                             Hasan Çalış

                          Manisa                                      İzmir                                     Karaman

                                         Necati Özensoy                              Şenol Bal

                                                Bursa                                          İzmir

Madde 27- Bu Kanun hükümlerini Dışişleri Bakanı yürütür.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Vural, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; tabii Sayın Bakanın aslında… Geçen hafta AKP Grubunun “İvedilikle görüşelim, Sayın Bakanın programları var.” diye bir an önce görüşme talebiyle ön sıraya aldığımız, geçen haftadan bu yana görüştüğümüz bu tasarının son görüşmelerine gelmiş bulunmaktayız. Her şeyden önce Sayın Bakanın kendilerinin hazırladığı bu teşkilat kanunuyla ilgili kanun tasarısı sırasında burada bulunmak istemesini çok doğru bulduğumu ifade etmek istiyorum. Tabii, Sayın Bakanın her şeyden önce dış politikanın milletin politikası olduğunu bilerek İran’la olsun, Ermenistan’la olsun, nereyle ilgili olursa olsun öncelikle Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna gelip bilgi vermesini esas kabul etmesini de, bundan sonra gözetmesini de bekliyoruz. Milletin politikası olur. Sizin kendinizin hayalleri olabilir, kariyerinizde yazdıklarınız olabilir ama gerçekten milletlerin ülküleri vardır, devletlerin çıkarları, hedefleri, menfaatleri vardır, dolayısıyla burasının, Dışişleri Bakanlığının ben merkezli bir bakanlık olması kabul edilemez. Siz bir milletin ve devletin politikasını tatbik edersiniz. Elbette sayın bakanların buna katkı sağlaması doğrudur. Yani hayallerden bahsetti, ben de bir an için dedim ki: Sayın Davutoğlu belki de Dışişleri Bakanlığının ismini de “düş işleri bakanlığı” olarak değiştirmeyi de teklif edecektir. Ama biraz önce söylediğim gibi, reel manada uygulanan dış politikanın millî çıkarlarımız ve hedeflerimiz doğrultusunda amaca ulaşıp ulaşmadığına göre bir değerlendirme yapmamız lazım. Ve burada, geldiğiniz zaman elbette çeşitli vesilelerle çıktınız, özellikle medeniyetle ilgili görüş ve düşüncelerinizi ifade ettiniz ve şunları kullandınız: “Bizim medeniyetimiz vardı.” Hayır, bizim medeniyetimiz var.

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Vardır.

OKTAY VURAL (Devamla) – Di’li geçmiş değil, bu milletin medeniyeti var. “Tarih yazmış bir milletin medeniyeti vardı, bundan sonra çıkartacağız.” diyerek, ben merkezli, meseleye bakarsanız stratejik derinlik bir bakıma kibirli benliğe dönüşebilir.

Bakın, Sayın Başbakanın başdanışmanlığını yapmış Mehmet Akif Beki diyor ki: “Dışişleri Bakanının diplomatik zafer hırsı üzerine konuşmanın vakti geldi. El attığı her işi illa büyük bir başarı hikâyesine çevirmek zorunda. Manşet atar gibi takdim ediyor dosyalarını, her vesileyi zorluyor, her fotoğrafta boy gösterme ihtiyacı hissediyor –ben buna parantez içinde bir de mütebessim bir suratla diye ifade etmek istiyorum- sonuç, gösteri odaklı bir dış politika.”

Şimdi, buraya gelip... Bu Parlamento, bu milletin değerlerini temsil eden milletvekillerinden müteşekkildir. Buraya gelip, bizlere medeniyet dersi verme ve millete böyle tepeden bakan, milletvekillerine tepeden bakan elitçi bir yaklaşımla bu milletvekillerine bakmanızı doğru bulmuyorum. Ben bu medeniyetin köküne, derinliklerine kadar bu Mecliste temsil edildiğine inanıyorum. Dolayısıyla bu medeniyet anlayışımıza sahip olmadığımıza ilişkin bir değerlendirmeyi doğru bulmuyorum.

Sizin merkez-çevre ilişkisi kapsamında söyledikleriniz, aslında, gerçekten toplumsal merkez ile siyasal merkez arasındaki sıkıntılar, elit yaklaşımların Batıcı ve Batılı gibi olmak uğruna Türkiye'nin millî menfaatlerini ve kimliğini göz ardı eden yaklaşımları karşısında o elit kesime söylerken bugün o elit kesimin yerine oturan yeni elitçiler yine bu milletin kimliğini, birliğini ve bütünlüğünü, cumhuriyetle yaptığı kazanımlarını küreselleşme uğruna feda etmek durumuna gelebiliyor. Yine iş birliği başladı, yine iş birliği başladı.

Bugün eğer Sayın Başbakan İspanya’da 18 Ekim 2003’te konuşuyor da Frigya Uygarlığı ile Helenizm’in Anadolu’da buluştuğunu ifade edip “Biz böyle ortak medeniyetler oluşturduk, sonra din, kültür gibi suni bölünmeler çıktı.” diyerek benim medeniyet anlayışımı yok sayıyorsa, bugün bunu ifade edenlerin benim medeniyet anlayışımı yok sayan küresel projeleri nasıl gerçekleştirmek istediklerini de, maskelerini biz ortaya koymak durumundayız. Bir Büyük Orta Doğu Projesi benim hayalim değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Vural, buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.

OKTAY VURAL (Devamla) – Bir Büyük Orta Doğu Projesi eş başkanlığı benim hayal ettiğim ve umduğum başbakanın görevi değil. Nasıl bağdaştırıyorsunuz, onların hayallerini Türkiye'nin hayalleriymiş gibi koymanıza… Ve bugün geldiğimiz bu noktada Sayın Başbakanın 24 Ocak 2004’te Davos’ta dediği gibi “Kimlik değişiminde milletimizin bir tereddüdü yoktur.” derken bugün sizin eleştirdiğiniz medeniyet anlayışını yok sayan bir yaklaşımı Başbakan ifade etmiş olmuyor mu ya da “Küreselleşmenin oluşturduğu tek bir medeniyet anlayışını kabul etmek lazım, onunla rekabet etmemek gerekir. Onun için de üst değerler hâline dönüşmemek lazım, bizim için alt değer olmamız gerekir.” diyen Sayın Başbakan değil mi? “Bizim için de mahallî kültür İslam’dır.” diyen bakanlar bugün Bakanlar Kurulu sırasında oturmuyor mu?

Evet, bugün maalesef bu medeniyet anlayışımızı yok sayan yeni küresel taşeronluğa sunulmuş ve bu medeniyeti temsil ediyorlarmış gibi görünüp…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Vural, tamamlayınız lütfen konuşmanızı.

OKTAY VURAL (Devamla) – …aslında küresel düzenin, oyun kurucuların, hegemonik güçlerin istek ve arzularını bu coğrafyada yerine getirmek isteyen taşeronlara karşı da bu milletin vekillerinin de dimdik ayakta durması gerekmektedir.

Hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, ikinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının tümünün oylamasından önce oyunun rengini belirtmek üzere, aleyhte Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç.

Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, Dışişleri Bakanlığı gibi çok güzide bir bakanlığımıza karşı çok büyük bir saygı duyduğumu ve bunların 1994 yılında çıkan kanunlarını ben Meclis Başkan Vekiliyken çıkardığımı ve onlara karşı da çok büyük bir hizmet olduğunu kendileri de bilirler.

Benim bu kanuna karşı gelişimin nedeni, bir defa o bakanlık makamında oturan kişinin bu Meclise ve daima topluma verdiği gerçek dışı beyanlardır. Kendisi eskiden bir vakfın başkanıydı, sonra şehircilik üniversitesi diye buna bir üniversite kurdular, hemen gitti, 299 bin metrekarelik Kartal Cevizli’de kendisine arazi tahsis edildi. Bu aşağı yukarı Kartal’ın nefes borusuydu. Bunun içinde aşağı yukarı 500’e yakın ağaç vardı ve eski, tarihî eserler vardı, birinci sınıf sit alanıyken, hemen on gün içinde Anıtlar Kurulundan karar çıkardılar, imara açtılar ve tahsis ettiler. Böyle bir devlet anlayışı olur mu değerli milletvekilleri? Böyle bir anlayış, bu devlet böyle çarçur edilir mi? Devlet malları özel mülkiyete böyle geçirilir mi? Buna tenezzül eden insanların neyine güveneceksiniz? Geçen gün El Cezire’de devletin parasıyla “Türkiye Belgeseli”ni yayınlıyorlar ve “Türkiye Belgeseli”nde, Türkiye’yi Orta Doğu’nun en fakir, en geri kalmış ülkesi gibi gösteriyorlar. Peki, siz ne yapmak istiyorsunuz? Türkiye'nin parasını getirip bunlara verip de neyi yapmak istiyorsunuz?

Değerli milletvekilleri, bunları vatandaşların bilmesi lazım.

En basit bir şey, Güvenlik Konseyinin kararını dahi çıkıp millete yanlış söyleyen, orada bir başarı elde ettiğini söyleyen bu kişinin bize burada verdiği bilginin ben hangisine güveneyim?

Getirdikleri kanunda 12’nci maddenin 2 no.lu fıkrasının (a) bendinde diyor ki: “Büyükelçi, nezdinde görevli bulunduğu ve akredite edildiği ülkelerde Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Cumhurbaşkanını ve Hükümeti temsil eder.”

Arkadaşlar, bu tamamen yanlış, bunun çıkarılması söylendi. Hükûmet,  Cumhurbaşkanının ve devletin üzerinde bir kuruluş değil ki, siz burada ayrıca Hükûmeti gösteriyorsunuz. Nasıl? Ya, orada Türkiye Cumhuriyeti devleti var, onun yanında da Cumhurbaşkanı temsil eder. Çünkü, Anayasa’nın 104’üncü maddesine göre, devletin başı Cumhurbaşkanıdır. Bununla hangi tuzağı kurmak istiyorsunuz?

Devleti, devletin kaynaklarını o kadar hor kullanıyorsunuz ki, Abdullah Gül Nazarbayev’in doğum gününe gidiyor, oradan geliyor, hemen bugün başka yere gidiyor. Arkadaşlar, defalarca söyledim, bunların bir yurt dışı gezisi 500 bin dolara mal oluyor. Yurt dışına giderken, o devletin büyüklerine devletin parasıyla, yani bizim paramızla, fakir fukaranın parasıyla hediye alıyorlar, onlara götürüp veriyorlar, onlardan aldıkları hediyeleri de ceplerine atıyorlar.

Değerli milletvekilleri, bakın, insanlarımız aç susuz, işsiz güçsüz, bu devlet bu kadar horca kullanılır mı? Devletin imkânları horca kullanılır mı?

Tayyip Bey nerede? Bu kadar asker şehit ediliyor, devlette bu kadar sıkıntı var. Tayyip Bey, bir bakıyorsunuz Amerika’da, bir bakıyorsunuz özel, bu devletin kaynakları kendisine tahsis edilmiş, haksız, özelleştirmeden birtakım kaynaklar aktarılmış insanların yatlarında, otellerinde geziyor arkadaşlarım.

Yahu, bunları benim düşünmem önemli değil. Siz de bu memleketin vatandaşısınız, sizin de bunların üzerine gitmeniz lazım.

Ahmet Bey’in vakfına devletin en kıymetli arazisi, içinde 500 ağaç olan bir yeri getirip de o vakfa tahsis etmek sizi rahatsız etmiyorsa hayhay arkadaşlar! Yani benim görevim söylemek. Sonra, Ahmet Bey çıkıyor burada öyle horozlanıyor ki, yani öyle laflar söylüyor ki, yahu sen kardeşim, senin dış politikada Türkiye’yi getirdiğin seviye ortada. İşte, bugün Beşar Esad, Suriye Devlet Başkanı diyor ki: “Türkiye ile Suriye savaşacak.” Yahu arkadaşlar, bizim yani Türkiye, savaşa girmek… Yapabilir ama onuru için yapar; yani gidip de birilerine efendim, şey için yiğitliği için veyahut da birilerinin Arap ülkelerinde şan ve şöhret sahibi olması için bu işler yapılmaz. Onun için, şimdi kendileri…

Gazze olayından sonra Başbakanın öne sürdüğü dört tane öneri var, efendim “Gazze’de ambargoyu kaldırmazsa, tazminatı ödemezse, özür dilemezse…” Şimdi ne diyorlar? Ee, ne oldu peki bunlar şimdi? Ne yaptınız? Birisini aldınız mı? Bir bakıyoruz, her gün başka yerlere kıvrılıyor. Yani böyle bir şey olmaz arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

Buyurunuz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Türkiye Cumhuriyeti devleti haysiyetli ve onurlu bir devlettir. Haysiyetli ve onurlu bir devletin yöneticileri de haysiyetli ve onurlu olarak hareket etmek zorundadır. O devletin uluslararası düzeyde haysiyetini düşürmemeleri lazımdır.

Clinton gitti Ermenistan’da, Ermeni katliamı anıtını ziyaret etti. Ee, bu nereden geldi? İşte, bunların yaptıkları tutarsız, her gün çarpık politikalarından bu duruma geldi. Yani bunu tabii, AKP’liler, sizin vicdanınız kabul ediyorsa edin arkadaşlar ama benim vicdanım kabul etmiyor. Ben onurlu Türkiye Cumhuriyeti devletinin her alanda onurunun korunmasını istiyorum. Yöneticilerin bu seviyede olmasını istiyorum. Yoksa, bakın gidiyor… Geçen burada bir şey söyledik, bir paragrafını okuyorum yazdığı makalesinden: “Bu parçalanmış ve belirsiz toplum idealinin en önemli sebebi güçlü bir medeniyet birikimine sahip bir toplumu başka bir medeniyete kuyruk yapmak isteyen elitin yaşadığı psikolojik dengesizliktir.” diyor. Buradaki “güçlü medeniyet” dediği Osmanlı medeniyeti… “Onun getirdiği Türkiye Cumhuriyeti…” diyor. Başka bir kuyruk yaptı başkasına… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

Arkadaşlar, lütfen…

KAMER GENÇ (Devamla) – Yani düşüncelerimizden korkuyorsunuz. Önemli olan, bu seviyeye düşmemenizdir. Önemli olan, alnınızın açık olması lazımdır.

Şimdi, burada, güçlü bir medeniyet birikimine sahip olan toplum olarak Osmanlı Devleti’ni kastediyorsunuz. Bunu, ondan sonra getirip de Batı medeniyetine bağlayan kişiler kim? İşte, cumhuriyeti kuran insanlar. Onları psikolojik dengesizlikle suçluyorsunuz. Şimdi, bu düşüncede olduğunuz hâlde… Ve zaten birçok devletlerde, işte, laik Türkiye Cumhuriyeti felsefesine inanmadığınız ve bir Arap birliğine girmek istediğiniz düşüncesiyle hareket ettiğiniz her yerde söyleniyor. Arkadaşlar, şimdi, seçime gidiyoruz, gidin, seçimde: “Biz laik rejimi kaldıracağız, yerine şeriat getireceğiz.” derseniz saygı duyarım.

AHMET YENİ (Samsun) – Saçmalama! Saçmalama! Kim öyle diyor? Saçmalamaya başladın yine!

KAMER GENÇ (Devamla) – O şekilde, halkın karşısına, dürüst politika yapmaya çıkın. Dürüst politika yapmazsanız, insanları kandırmış oluyorsunuz. O zaman, münafık durumuna düşmüş oluyorsunuz.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) – Yine saçmaladın, gidiyorsun!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Saçmalayan sensin!

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Saygıdeğer milletvekilleri, Komisyonun maddi bir düzeltme talebi vardır.

Tasarının tümünün oylamasından önce düzeltme hususunu belirtmek üzere Sayın Komisyon Başkanına söz veriyorum.

Sayın Mercan, buyurun efendim.

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Sayın Başkanım, yazım hatalarından kaynaklanan birkaç düzeltme talebimiz vardır, bunları takdirlerinize sunuyorum.

Ondan önce de önce Komisyonumuzdan sonra Genel Kuruldan geçen bu kanunun hepimize hayırlı olmasını diliyorum.

Tasarının 11’inci maddesinin 2’nci fıkrasında yer alan “başvurabilir” ibaresinin “başvurulabilir” olarak, 12’nci maddesinin 1’inci fıkrasında yer alan “cetvellerde” ibaresinin “listelerde” olarak ve geçici 3’üncü maddesinin 3’üncü fıkrasında yer alan “kullanabilir” ibaresinin “kullanılabilir” olarak düzeltilmesi gerekmektedir.

Arz ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gerekli notlar alınmıştır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bunların önergeyle düzeltilmesi lazım, olur mu böyle? Yapılan düzeltmeler doğru mu yanlış mı…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın, elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, 524 sıra sayılı Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucu:

“Oy Sayısı              :    248

Kabul                     :    237

Ret                          :    5

Çekimser                :    6

Boş                         :    -

Geçersiz                 :    -(x)

                                             Kâtip Üye                                  Kâtip Üye

                                            Fatih Metin                               Murat Özkan

                                                 Bolu                                       Giresun”

Tasarı, böylece kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Bakanlığımız ve Türk milleti için hayırlar getirmesini diliyorum.

Şimdi, bu yapılan özverili çalışmaların neticesinde kabul edilen bu Kanun için Sayın Bakanımızın bir teşekkür konuşması olacaktır.

Sayın Bakanım, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; Bakanlığımın yeni Teşkilat Yasası’nın Meclisimizce kabul edilmesi vesilesiyle söz almış bulunuyorum.

Her şeyden önce bu yeni Teşkilat Yasası’na emeği geçen Dışişleri Komisyonu üyelerine ve bu son dört gün içinde tartışmalarda katkıda bulunan bütün milletvekili arkadaşlarımıza teşekkürlerimi ifade etmeyi bir borç biliyorum.

Tabii, bu tasarının hazırlanma sürecinde çok büyük emek veren Bakanlık mensuplarına, Başbakanlığımıza, başta Başbakanımız ve Kabine üyelerimiz olmak üzere Bakanlar Kurulu heyetine, Maliye Bakanlığımıza da burada teşkilatım adına teşekkür etmek istiyorum.

Gerçekten, bu süreç içinde özellikle son görüşmelerde, Genel Kurul görüşmelerinde birçok tartışmalar yaşadık, birçok eleştiriler, karşılıklı görüş alışverişleri oldu, biz bunların hepsinden istifade ettik. Muhalefet milletvekillerine de buradan teşekkür ediyorum ve her zaman, ihtiyaç hissedildiğinde Genel Kurulumuzu ve ilgili komisyonlarımızı bilgilendirmeyi de bir vazife telakki ediyorum. Son bir yıl içinde Genel Kurulu 7 kez, Dışişleri Komisyonunu 3 kez, Plan ve Bütçe Komisyonunu da bütçe dolayısıyla 1 kez bilgilendirme imkânı buldum bu oturumlar dışında. Bundan sonra da ister resmî toplantı mahiyetinde isterse herhangi bir grup milletvekili dostumuzdan gelecek taleple gayriresmî şekilde her an bir araya gelmeyi ve ortak meselemiz olan dış politika konularını birlikte ele almayı teklif ediyorum. Her zaman buna hazırız çünkü bu mesele, sadece Hükûmetin bir meselesi değil; bu mesele, nesillerin meselesidir. Dış politika, her zaman, bir toplumun geleceğini belirleyen en önemli konu olduğu için, Türkiye’mizin ali menfaatleri gerektirdiğinde, siyasi görüş farklılıklarını bir kenara bırakırız ve ülkemizin geleceğini daha parlak bir şekilde inşa etmek üzere birlikte çalışırız. Her şeyden önce, bahsettiğimiz şey, çocuklarımızın, torunlarımızın, gelecek nesillerin geleceğidir.

                                      

(x) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.

Toplumlar, güçlü devletler, güçlü kurumlar, süreklilik unsurlarıyla değişim unsurlarını bir arada barındırdıkları zaman başarılı olurlar. Güçlü devlet geleneğimiz var... Bu devlet geleneği içinde güçlü bir Dışişleri Bakanlığı geleneğimiz var ancak onun da değişen uluslararası konjonktüre uygun olarak yeniden yapılandırılması ihtiyacı var. Ta Osmanlıdan gelen reisülküttaplık müessesinden bugüne çok önemli değişimler yaşadı bu Bakanlık. Reisülküttaplık ki karşılığı itibarıyla bugünkü “devlet sekreterliği”, “secretary of state” kavramına da ilham oluşturmuştur.

Daha sonra, ilk daimî büyükelçiyi Üçüncü Selim döneminde, 1793’te gönderdik Londra’ya, Yusuf Agâh Efendi. O günden bugüne büyükelçilerimiz dünyanın her bir köşesinde görev ifa ediyorlar.

Yine, ilk defa, 1836’da İkinci Mahmut’un Tercüme Odasının Umurı Hariciye Nezaretine dönüşmesiyle, Yozgatlı Akif Efendi ile bu Bakanlığın tohumları atıldı.

Bu Bakanlığın modern döneme geçişinde de yüce Meclisimizin kurulmasını müteakip, 23 Nisan 1920’de, 2 Mayısta Hariciye Vekâleti kuruldu ve ilk Hariciye Vekilimiz olan Bekir Sami Bey bu görevi ifa etti, Ankara Hükûmetinin İstiklal Savaşı’nın diplomasisini yürüttü.

Daha sonra da cumhuriyet döneminde, cumhuriyetimizin ilk yıllarından başlayarak çok güçlü bir gelenek kurduk. Cumhuriyetimizin ilk yıllarında, aslında, çok önemli bir rehabilitasyon görevini diplomasimiz üstlendi Osmanlıdan sonra. Atatürk-Venizelos görüşmesi, Balkan Paktı, Sadâbâd Paktı ile daha o yıllarda etrafımızda bir barış ve istikrar kuşağı oluşturmaya çalıştık, bugün oluşturmaya çalıştığımız gibi. Soğuk savaş döneminde güçlü ittifakların parçası olduk, NATO’nun, Avrupa Birliği sürecinin.

Bütün bu tecrübelerden hareketle soğuk savaşa bağlı kalmaksızın, soğuk savaşın şartlanmışlıklarından kurtularak ve soğuk savaş sonrası dönemde Balkanlarda, Kafkaslarda yaşayan krizlere müdahale tecrübemizi de göz önünde bulundurarak yepyeni bir vizyonla geleceğe bakıyoruz.

Bugün bu yeni Teşkilat Yasası’yla bize verdiğiniz güç, aslında, cumhuriyetimizin 100’üncü yılına giderken hepimizin gerçekten gururla, iftiharla dünyanın her köşesinde bayrağımızın dalgalandığı yepyeni, güçlü bir diplomasi geleneği kurmak istiyoruz.

Bu vizyonumuzun ana unsurları da, birçok kez vurguladığımız gibi, sizlere burada bir vazife olarak, bir taahhüt olarak yüce Meclisimize ifade etmek istiyorum. Bir kere, Türkiye'nin çevresinde bir barış, istikrar ve refah kuşağı oluşturmak istiyoruz. Her ne suretle olursa olsun, ülkemiz, coğrafyamız çevre coğrafyalarla birlikte bir sinerji oluşturduğu zaman dünyada merkez bir coğrafya olur. Onun için, etrafımızda… Çok tartışıldı komşu ülkelerle sıfır problem, gerektiğinde tekrar tartışırız ama idealimiz, gerçekten çevremizde öylesine bir güvenlik kuşağı, öyle bir istikrar kuşağı oluşturalım ki, kısa vadeyi, orta vadeyi bırakın, uzun vadede bile Türkiye, çevresinde hiçbir komşu ülkeyle bir gerilim yaşamasın; çevre bölgelerde barışın, istikrarın garantörü olsun.

Yine, şu anda yükselen ekonomik gücümüzle, çevre bölgelerimizle öylesine ekonomik entegrasyon projelerini gerçekleştirelim ki, vizelerin kalkmasıyla bütün çevre komşu ülkelerle ve bu komşu ülkelerde yaşayan akraba topluluklarıyla, hepsiyle ekonomik geleceğimizi birleştirelim. Oralardan güç alalım, oralara güç verelim. Ekonomimiz bütün bu çevrelerin lokomotif ekonomisi olsun.

Yine bu bölgelerde öylesine bir kültürel dinamizme öncülük edelim ki, öylesine çoğulcu ve birleştirici bir anlayışı yaygınlaştıralım ki her yerde kültürel barışın öncüsü olalım. Yeni akımların, yeni fikirlerin kaynağı İstanbul olsun, Ankara olsun, üniversitelerimiz olsun ve bu bölgelerde insanlarla kaynaşalım, buluşalım, sembollerimizi, ortak tarihimizi tekrar tekrar keşfedelim, geleceği birlikte inşa edelim.

Yine bu süreçte, 2023’e giderken, tabii o zamana kalmaksızın en kısa sürede Türkiye'nin Avrupa Birliği sürecini tamamlayalım ve Avrupa Birliği sürecinde Avrupa’nın bir çevre ülkesi değil, Brüksel’de en etkin ülkelerden, en etkin diplomatik aktörlerden biri hâline gelelim, Avrupa’nın geleceğini biz şekillendirelim, birlikte şekillendirelim. Edilgen değil, belirleyen bir ülke konumuna yükselelim. Bütün hedefimiz, Bakanlığımızın gece gündüz çalışmalarının temel hedefi budur.

Yine Türkiye, bütün Afro-Avrasya ana kıtasının merkezî coğrafyasını bir çekim alanı hâline dönüştürsün, her yerde bayrağımız dalgalansın. Öylesine bir semboldür ki bu bayrak, Komor Adaları gibi çok küçük bir devletin Dışişleri Bakanı son görüşmemizde şunu söyledi: “Ne olur, Afrika’da her yerde büyükelçilik açıyorsunuz, Komor’da da açın. Emin olunuz ki Komor’da Türk Bayrağı dalgalandığında biz ikinci bağımsızlığımızı yaşamış olacağız.” Çünkü onun babası da İstanbul’da okumuştu. Biz, böyle bir âlemşümul perspektifi dış politikamıza bir vizyon olarak getirmek istiyoruz, bunu bir vizyon olarak görüyoruz ve gerçekleştireceğiz.

Yine öylesine bir performans göstermek istiyoruz ki…

BAŞKAN – Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlar mısınız.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım. Teşekkür ederim.

Öylesine bir dış politika performansı sergileyelim ki küresel etkinliğimiz en üst düzeye çıksın. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine elli yıldan sonra üye olduk, inşallah cumhuriyetimizin 100’üncü yılına kalmaksızın önümüzdeki on yıl içerisinde tekrar üye olacağız. Bunun için çalışmalarımızı şimdiden başlattık. Dönemimiz daha bitmeden yeni bir dönem için müracaatta bulunuyoruz. G20’de, Medeniyetler İttifakı’nda sesi gür çıkan, söyleyecek sözü olan bir diplomasi takip edeceğiz. Sizin bugün bize verdiğiniz güç ve teşkilatımızın yenilenmesi süreklilik ifade eden geleneğimizle, dış politika geleneğimizle uluslararası konjonktürün dinamizmini birleştireceğiz ve Türkiye'nin ali menfaatlerini gelecek nesillere hem korunmuş bir şekilde hem de güçlenmiş bir şekilde aktaracağız.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, bu çalışmalar sırasında büyük emek sarf eden grup başkan vekili arkadaşlarımıza ve milletvekili arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz.

Sayın Bakanımızın da bundan sonra Meclisi bilgilendirmek vaadini bir not olarak aldık. Sayın Bakanımızı da inşallah sık sık burada bilgilendirme noktasında göreceğiz.

Çok teşekkür ediyorum. Tekrar hayırlı olsun diyorum.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 23.07

DOKUZUNCU OTURUM

Açılma Saati: 23.18

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 130’uncu Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.

Kanun tasarı ve tekliflerini görüşmeye devam edeceğiz.

5’inci sırada yer alan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 4 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

5.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 4 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/845, 1/884, 2/701) (S. Sayısı:506) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, görüşmeye başlamadan önce bir usul tartışması açılmasını istirham ediyorum.

Şimdi efendim, bu bir kanun tasarısı ve bir grup milletvekili kanun teklifi hazırlamış ve bunu okudunuz biraz önce. Şimdi, yasama yetkisini milletvekilleri kullanır ve milletvekillerinin çeşitli konularda kanun teklifi vermesi yasal bir hakkıdır ve bunların da aynı usule göre komisyonlarda ve Genel Kurulda ele alınması lazım. Bizim, sayın milletvekillerimizin verdiği 25/4/2008 tarihli, Bursa’da teknik üniversite kurulmasına ilişkin kanun teklifi vardır ama bu kanun teklifi maalesef görüşülmemektedir. Şimdi, bir taraftan AKP’li milletvekillerinin verdiği kanun teklifini Komisyonda görüşüp bu kanunla ilgili biraz önce okuduğunuz kanun teklifi görüşülecek, benim milletvekillerimin verdiği kanun teklifi görüşülmeyecek. Bu, fiilî olarak, yasama görevini bilerek ve isteyerek engellemektir ve bu bakımdan da bu kanun tasarısı, milletvekillerinin bu konuda verdiği teklifleri de dikkate almadan, yasama açısından verdikleri kanun tekliflerini yok ederek getirilmiştir.

Dolayısıyla, bu rapor milletvekillerinin iradesinin tamamını yansıtmıyor ve idare yani Meclis Başkanlığı ve Komisyon, maalesef… O zaman milletvekili ne yapacak? Kanun teklifi ver. “Kalsın, istediğim zaman alırım, olduğu zaman da birleştirmem…”

                                  

(x) 506 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Dolayısıyla, bu konuda bunun yanlış olduğuna ilişkin bir tespit yapmak ve bu birleştirme işlemi yapıldıktan sonra Parlamentoda Genel Kurula gelmesini temin etmek konusunda Başkanlığınızın inisiyatif kullanmasını istirham ediyorum. Aksi takdirde “Buradaki milletvekillerinin sorularına cevap verilmez, kanun teklifleri birleştirilmez ama AKP’li vekillerin verdikleri kanun teklifleri görüşülür.” olursa, o zaman burada milletvekilleri arasında da ayrımcılık yapılıyor demektir ki Başkanlığın bunu düzeltmesi gerekmektedir.

Onun için, bu teklifin görüşülmesinin ertelenmesi, Komisyona çekilmesi, gerekli birleştirmenin yapıldıktan sonra hemen yarın getirilip görüşülmesinin temin edilmesini çok önemsediğimi ifade etmek istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Vural, sizin de elinizdedir teklif ve tasarı. Bu hususta milletvekili arkadaşlarımız, Komisyon üyesi olan arkadaşlarımızdan Sayın Kutluata, Sayın Ayhan, Sayın Kalaycı, Sayın Akçay ve Sayın Günal’ın bu konuyla ilgili muhalefet şerhi de burada var.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Hayır, o değil.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bizim kanun teklifimiz burada efendim.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Komisyon üyeleri bilmeyebilir…

BAŞKAN – Hayır, hayır, onu demiyorum. Yani bu hususta, yani sizin bahsettiğiniz itirazlara dayalı olan hususu burada arkadaşlarımız gündeme getirmişler, ama…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Komisyon üyeleri bilmeyebilir hangi konuda kanun teklifi verildiğini.

BAŞKAN – Arkadaşlar, burada var, ben şunu diyorum: Şimdi…

OKTAY VURAL (İzmir) – O, başka üniversiteyle ilgili muhalefet şerhi.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Vakıf üniversitesiyle ilgili.

OKTAY VURAL (İzmir) –  Bursa Teknik Üniversitesiyle ilgili husus.

BAŞKAN – 19’uncu sayfa, “Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı…” Aynen benim okuduğum şu anda, Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun (1/845), (1/884), (2/701) sayılı… Burada aynen arkadaşların ifadelerinde bu bahsettiğiniz hususlar yer alıyor ve yani…

OKTAY VURAL (İzmir) – Yok, hayır, hayır. Yani, efendim, şimdi, orada bahsedildi falan…

BAŞKAN – Hayır, şunu demek istiyorum…

OKTAY VURAL (İzmir) – Anayasa’mıza göre kanun tekliflerini milletvekilleri verir ve milletvekilinin verdiği kanun teklifi, maalesef, özellikle yasama görevini engelleyecek tarzda işleme alınmamıştır, usulüne uygun işlem yapılmamıştır. Dolayısıyla, bu konuda, Başkanlık inisiyatifiyle bu kanun tasarısını Sayın Komisyon Başkanımız çeksinler, yarın toplansın Komisyon, birleştirsinler, hemen basılsın ön sayfası ve grubumuz milletvekillerinin ismi de zikredilmek üzere yapılsın, yarın görüşelim. Zaten saat 11.30. Bu konuda milletvekillerinin verdiği bir kanun teklifinin isminin orada geçmesinin de önemli olduğunu herkes takdir edecektir. Dolayısıyla, milletvekillerinin bu teklifi göz ardı edilemez.

BAŞKAN – Sayın Vural, bahsettiğim hususu izah ettikten sonra şunu ifade ediyorum: Şimdi, “Komisyonların yetkisi, toplantı yeri ve zamanı” diye, madde 35’te belirtilen bir husus var. Orada diyor ki, ortasından okuyorum: “…birbirleriyle ilgili gördüklerini birleştirerek görüşebilirler.” gibi bir ifade var, siz de okuyabilirsiniz. Bu arada Komisyon Başkanının bir talebi var. Komisyon Başkanını bir dinleyelim isterseniz.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan, teamül var bu konuda.

BAŞKAN – Efendim, ona göre ben gerekirse bir usul tartışmasını açabilirim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, usul tartışması ama bakın şunu söylüyorum Sayın Başkan: Bir yasama görevi yapıyoruz yani Mustafa Elitaş’ın önergesinin, Necati Özensoy, İsmet Büyükataman, Hamit Homriş’in önergesinden üstün tarafı mı var? Böyle bir takdir olabilir mi? Bu ayrımcılık değil mi, yok saymak değil mi?

BAŞKAN – Hayır, o anlamda tabii ki bütün milletvekillerinin yasama hakları eşittir, o hususta bir şüphe yok.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Sayın Başkan, kısa bir açıklama yapabilir miyim?

BAŞKAN – Sayın Berber, buyurun efendim.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Plan ve Bütçe Komisyonunda mevcut olan kanun tasarı ve tekliflerinin birleştirilmesiyle ilgili olarak genelde ya o teklifi veren milletvekili bizzat -eğer Komisyon üyesi değilse- Komisyonumuza iştirak eder ya da Komisyon üyesi ise…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Birleştirmemişsiniz. Niye gelsin? Birleştirilmemiş. Davet edilecek teklif sahibi olarak, birleştirirseniz davet edeceksiniz.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Efendim, burada İç Tüzük’ümüz… Bakın, ben bir izah edeyim. Burada ya Komisyonda üye değilse bizzat teşrif eder Komisyona ve böyle bir…

OKTAY VURAL (İzmir) – Gündemde olmayan bir konuyu nasıl teşrif edecek?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Komisyonun gündeminde olmasa bile eğer Komisyonumuzda birleştirilmesi talebi milletvekillerinden gelmişse orada müzakere edilir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, bir milletvekillinin komisyona gelip gelmemesiyle, onun önergesi, teklifi üzerinde bir işlem yapmanızda takdir hakkınız yoktur. Geldi, gelmedi! Öyle bir şey olur mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Ben tamamlayabilir miyim?

Şu anda Komisyonda birbiriyle ilgili…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Başkan, Elitaş Komisyonda mıydı?

BAŞKAN – Arkadaşlar, bir dinleyelim. Sonra tekrar görüşlerinizi ifade edersiniz. Bir dinleyelim bakalım.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Değerli arkadaşlar, komisyonlar… Bakın, İç Tüzük’ümüz çok açık.

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, açık.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Komisyonda, birbiriyle ilgili olan bütün önergeler birleştirilir, teklifler birleştirilir diye bir hüküm yok zaten.

OKTAY VURAL (İzmir) – Neye göre, ağırlığına göre mi yapıyorsunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Hayır, hayır efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne hakkınız var sizin bunu söylemeye? Burada herkes partisiz milletvekilidir, milletin vekilidir.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Evet… Evet…

OKTAY VURAL (İzmir) – Almak zorundasınız, tercih yapamazsınız.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – O zaman “birleştirilir” derdi, “birleştirilebilir” demezdi İç Tüzük.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Kasten yaptınız öyle mi?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Hayır… “Birleştirilebilir.” denmiş.

OKTAY VURAL (İzmir) – İnsaf ya! Yani…

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Gündemde olmadığı için…

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne demek? Bizim yasama yetkimizi mi elimizden alacaksınız?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Gündemde olmadığı için, Komisyonda…

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani bilerek, isteyerek, Milliyetçi Hareket Partisinin tekliflerini gündeme almam diyor.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Hayır. Böyle bir şey gündeme…

OKTAY VURAL (İzmir) – Öyle dediniz.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Bakın, gündeme gelmediği için, birleştirme talebi de…

OKTAY VURAL (İzmir) – “Gündeme gelmedi…” Getirmeyen sizsiniz.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, böyle bir tartışma usulü yok. Komisyon Başkanının açıklamasına fırsat verin.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Hayır… Şimdi, gündemde olmayan konular da ilgili milletvekili tarafından bizzat birleştirme talebiyle, usul tartışması nasıl burada açılıyorsa…

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne demek ya?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Sayın Başkan…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, usule ve esasa aykırı Sayın Başkanın bu tutumu. Yani Komisyona geri çekilsin, düzeltilsin.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Eğer usul tartışması burada açılıyorsa, komisyonda da açılır ve komisyonda da birleştirme talebi yapılır, müzakere edilir, gerek görülürse birleştirilir. Komisyonumuzun çalışma usulü bu şekildedir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Siz gündeme göre…

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Evet, bu şekildedir.

OKTAY VURAL (İzmir) - Nasıl ayrımcılık yaparsınız ya?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Ayrımcılık yapılmamıştır, gündeme alınmamıştır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ayrımcılık yapıyorsunuz.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bize oy veren milletimizin iradesini yok sayıyorsunuz. Böyle bir şey kabullenilemez Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 23.29

 

ONUNCU OTURUM

Açılma Saati: 23.36

BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 130’uncu Birleşiminin Onuncu Oturumunu açıyorum.

506 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Bu arada, Sayın Vural’ın bu konuyla ilgili olarak usul noktasında Plan Bütçe Komisyonundaki görüşmeleri sırasındaki tavırlarla ilgili olarak bir itirazı söz konusu olmuştu. Orada, sayın milletvekillerinin, Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna mensup milletvekili arkadaşlarımızın orada tasarının teklifle birleştirilmesi konusunda -Sayın Elitaş’ın ve arkadaşlarının, birleştirilmesi konusunda- bir itirazları olmuş. Ben tekrar 35’inci maddeye baktım. Orada “birleştirilebilir” diyor. Belki usul noktasında, nezaket noktasında böyle bir şeyin o hafızada birleşerek olması lazımdı. Ama Sayın Vural kararında ısrarlıysa usul tartışmasını açacağım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, böyle bir ifadeyi Başkanlık olarak belirttikten sonra usul tartışmasının anlamı nedir?

BAŞKAN – Efendim, açacağım şimdi şeyi…

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani usul tartışmanızın anlamı nedir?

BAŞKAN – Ondan sonra arkadaşlar, tekraren bir değerlendireceğim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ben diyorum ki, fiilî olarak Anayasa’da yasama yetkisini Türk milleti adına milletvekilleri kullanır, yasa teklifini de sadece biz verebiliriz ya da Hükûmet verebilir.

BAŞKAN – Tamam, doğru.

OKTAY VURAL (İzmir) – Başka kimse verebilir mi?

BAŞKAN – Hayır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Veremez. Benim milletvekilimin verdiği kanun teklifi bilerek ve isteyerek Komisyon tarafından gündeme alınmamıştır. Aynı konuyla ilgili olmasına rağmen, bakın. Çünkü İç Tüzük 37’ye göre zaten kırk beş gün içinde alınmazsa benim Meclis Genel Kuruluna getirme hakkım var ama birininkini alıyor, diğerini almaması; bu doğrudan doğruya milletvekilinin yasama yetkisini ortadan kaldıran bir husustur. Bunun düzeltilmesi gerekir. Bu, usulle ilgili bir şey değildir, esasla ilgili bir konudur. Dolayısıyla siz buradaki kavasların imzaladığı bir önergeyi kabul etmeyeceğinize göre herhâlde milletvekilinin önergesini gündeme almayan bir usulü de kabul etmemeniz gerekiyor.

BAŞKAN – Efendim, şimdi, orada “birleştirilebilir” ifadesi vardır. Komisyonda böyle bir konu gündeme gelebilir, arkadaşlar önerge verebilirdi, konularını gündeme getirebilirlerdi, yapabilirlerdi ama şu anda…

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır, hayır.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Örneği var mı bunun?

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, bunu önerge vermeye ilişkin olarak indirgemeniz son derece yanlıştır. Kaldı ki bununla ilgili bir hususun gündeme alınacağı hususu illaki milletvekilinin gelip takip etmesine… Görevlendirilmiştir, görevlidir. Diyor ki: “Aynı konuda birleştirebilir.” Neden? Takdir yetkisini kullanıyor çünkü birleştirme işlemini yapmayabilir ama bir partininkini yapıp diğerini yapmazsa nasıl olur?

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, böyle devam edecekse usul tartışmasını açalım, devam etsin, kürsüden söylesin.

BAŞKAN – Sayın Vural, bu konuyla ilgili olarak usul tartışmasını açıyorum efendim.

Lehte ve aleyhte iki arkadaşıma söz vereceğim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Aleyhte.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Aleyhte.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Lehte.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Aleyhte.

BAŞKAN – O zaman Sayın Vural’a ilk önce söz vereceğim, ilk talep ondandı. Sayın Aslanoğlu’nun ve Sayın Özensoy’un vardı. Bir arkadaşımız tabii konuşamayacak burada. İki aleyhte söz…

Sayın Vural, ilk önce siz mi konuşacaksınız, Özensoy mu konuşacak veya Aslanoğlu mu?

Ferit Bey, arkadaşlarımız konuşsun mu?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Aleyhte.

BAŞKAN – Hayır, hayır, Özensoy’la Vural konuşunca size sıra gelmeyebilir.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – O zaman lehte konuşacağım.

BAŞKAN – Lehte konuşacaksınız, peki.

Sayın Özensoy, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

XI.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- Bursa’da teknik üniversite kurulmasına ilişkin muhalefet partisi milletvekillerine ait kanun teklifinin 506 sıra sayılı Kanun Tasarısı’yla Komisyonda birleştirilmemesi nedeniyle bu kanun tasarısının görüşülmemesi gerekirken işleme alınması nedeniyle Oturum Başkanının tutumu hakkında

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; usul tartışmasıyla ilgili söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu 506 sıra sayılı Kanun Teklifi ve Kanun Tasarısı’yla ilgili bu Komisyonda birleştirmeler yapılırken bizim 3 Bursa Milletvekili, Milliyetçi Hareket Partisi Bursa Milletvekili olarak 25/4/2008 tarihinde verdiğimiz ve 6 Mayıs 2008 tarihinde de Komisyona Meclis Başkanlığı tarafından havale edilen kanun teklifimiz dikkate alınmamıştır. Üstelik bu kanun teklifimiz de bire bir bu kanun tasarısında ifade edildiği gibi Bursa’da bir teknik üniversite kurulmasıyla alakalıdır.

Tabii bu kanun tasarısına Bursa’da teknik üniversitenin eklenmesiyle alakalı safahata baktığımızda, bizim verdiğimiz teklifle alakalı safahatı yan yana koyduğumuzda şöyle değerlendirebiliriz: Bizim teknik üniversitenin Bursa’da kurulmasıyla alakalı ta 2007 seçimlerinde yayınladığımız taahhütlerimizde mevcuttur. Yani dolayısıyla biz Bursa’da Milliyetçi Hareket Partisi olarak Meclise gittiğimizde, Bursa’daki yapacaklarımızla alakalı, Bursa’nın vizyonuyla alakalı neler yapmamız gerektiğini ortaya koyarken bir tanesi de Bursa’da ikinci bir teknik üniversite kurulmasıydı ve bu taahhüdümüzü yerine getirmek adına biz bu kanun teklifini Meclise verdik ama maalesef burada dikkate alınmadı. Ama kanun tasarısında, bu kanun tasarısına eklenen Bursa’daki ikinci üniversiteyle alakalı maalesef iktidar partisi mensubu arkadaşlarımız ancak ne zaman düşündüler? Bursa’da bir kamuoyu oluşmaya başladı. İşte Gemlik bir üniversite istedi, arkasından İnegöl bir üniversite istedi. Daha sonra sadece bu tartışmalar... Bu tartışmalar Bursa’ya ikinci bir üniversite kurulmasıyla alakalıydı. Bakın, bunun bile bir vizyonu, ne olması gerektiği üzerinde tartışmalar yoktu. Sadece bölgelerindeki arkadaşlar kamuoyu oluşturmak için Meclise geldiler, ziyaret ettiler, milletvekillerine geldiler, ziyaret ettiler, bu tartışmalar bu şekilde başladı. Arkasından da Sayın Faruk Çelik’in -Bursa’dan Milletvekili ve Sayın Bakanın- Bursa’da ikinci bir üniversitenin kurulacağıyla alakalı bir açıklamasıyla, çok sonra yani 2009 yılının sonlarına doğru ancak bu üniversitenin kurulmasıyla alakalı girişimlerde bulunuldu ve yine şükürler olsun ki Bursa’da ikinci bir üniversite ve yine bizim ortaya koyduğumuz vizyona uygun da, teknik üniversite kurulmasıyla alakalı da kanun tasarısı geldi. Bundan dolayı elbette memnuniyet duyduk. Yani bunu da buradan ifade edelim. Yarın bu konuşmalarımızda, burada işaret edeceğiz.

Bakın, ben Bursa Milletvekili olarak şuradan bir şeyi daha ifade etmek istiyorum: Biraz önce Sayın Bakan Faruk Çelik buradaydı. Meclise girdiğimizde, arkadan Bakanlar Kurulu açıklandığında, 3 Milliyetçi Hareket Partisi Bursa milletvekili olarak -belki de Sayın Faruk Çelik’i ilk ziyaret eden milletvekillerindendik- randevu aldık kendisinden, ziyaret ettik ve kendisini tebrik ettik, başarılar diledik. Ancak orada kendisine bir şey dedik. Dedik ki: “Bizler her ne kadar muhalefet partisi milletvekiliysek de Bursa’yla ilgili yapılması gerekenlere yapıcı bir muhalefet yapmak adına, destek vermek adına zaman zaman bir araya gelelim, Bursa’nın konularını konuşalım ve örnek bir şehir olarak da, milletvekilleri olarak da diğer arkadaşlara bu çalışmalarımızı aktaralım.”

Bakın, 22 Temmuzda üç senemizi dolduracağız. Sayın Bakana buradan ben -duyar mutlaka- sitemlerimi iletiyorum. Sadece bir defa bir iftar programına davet etti, icabet ettik. Bir de Sayın Recep Altepe -Büyükşehir Belediye Başkanı- geldi, bir brifing verdi, yine davet ettiler, yine icabet ettik ama Sayın Bakan Bursa’yla ilgili meselelerde bir defa bile bizi davet etme gereğini duymadı. Tabii ki böyle olunca konular buralara gelir, bizim katkılarımız da dikkate alınmaz, bu tartışmalar da devam eder gider.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özensoy, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

NECATİ ÖZENSOY (Devamla) – Tamamlıyorum.

Biz, bugüne kadar -Bursa milletvekili arkadaşlarımız da bilirler- muhalefet partisi milletvekili olarak hiçbir zaman gereksiz bir tartışmanın içerisine hiç girmedik, hiçbir zaman kavga da etmedik. Kamuoyu da bilir Bursa’da, Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri de aynı şekilde. Bursa’da uyumlu bir hizmet noktasında elimizden geleni yapmaya çalıştık, eleştirilerimiz hep yapıcı oldu. Bundan sonra da böyle olacak ama lütfen bizlerin de muhalefet milletvekili olarak ortaya koyduğumuz çalışmaları dikkate almalısınız. Bundan böyle, bugün bu usul tartışmasında da Sayın Başkan hassasiyet gösterir, bu yanlışlığı düzeltirse de bundan memnuniyet duyarız.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özensoy.

Lehte Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu.

Buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Sayın Başkan, usul tartışması açtığınız için lehinizde konuşuyorum ama beni dinledikten sonra tavrınızda ısrar ederseniz aleyhinizde olacağım, bunu söylüyorum. Beni dinledikten sonra aynı tavrınız devam ederse aleyhinizde olacağım.

Sayın milletvekilleri, Plan ve Bütçe Komisyonunda Sayın Başkan dedi ki “MHP’li üyeler muhalefet şerhi vermiş.” Hayır, Plan ve Bütçedeki hiçbir Milliyetçi Hareket Partili arkadaşım hangi milletvekilinin kanun teklifi verdiğini bilmiyor ki, bilmiyor. Hangi milletvekilinin aynı konuyla ilgili, üniversite kurulmasıyla ilgili, Bursa milletvekillerimizin kanun teklifi verdiğini nereden bilsinler? MHP’li Komisyon üyeleri veya bizler… Bizlere, kesinlikle, hangi milletvekilinin, belki sizlerden hangi milletvekilinin bu konuda kanun teklifi olduğunu… Bir kere Komisyon böyle bir bilgi vermiyor.

Geçen gün Meclis personeliyle ilgili bir konu geldi. Benim de bu konuda verdiğim bir kanun teklifi vardı. Bu torba var ya meşhur torba, hep torbaya koydular ya. Geliyor torbaya koyuyorlar, geliyor torbaya koyuyorlar ama milletvekillerinin verdiği tekliflerin hiçbiri torbaya gelmiyor. Ben dedim ki “Benim de bu konuda bir teklifim var.” “O zaman getirin.” dediler, ben söyledikten sonra.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Başkan; Plan ve Bütçe Komisyonu hangi milletvekilinin, hangi konuda kanun teklifi olduğu bilgisini hiçbir milletvekiline vermiyor. Bir kere bunu herkes bilsin.

İki: Hangi milletvekilinin, kanun teklifi vermeyen bizler, Plan ve Bütçe Komisyonu ve Milliyetçi Hareket Partili, Cumhuriyet Halk Partili üyeler nereden bileydik de aynı konuda Bursa’da bir üniversite olduğunu? Onun için milletvekili özgürlüğüne ipotek koyuyorsunuz siz. Milletvekillerinin verdiği kanun teklifini birleştirmemekle özgür iradesini yok ediyorsunuz.

Şimdi, başka bir konuya dikkatinizi çekeceğim. Hükûmet, daha önce “Plan ve Bütçe Komisyonuna vakıf üniversiteleri gelmeyecek, tamamı Millî Eğitim Komisyonuna gidecek.” dediler ve hiç getirmediler ama her nedense yine Plan ve Bütçe Komisyonuna vakıf üniversitesi getirdiler. İtiraz ettik: “Ya, kardeşim, hani Plan Bütçe Komisyonunun yetkisinde değildi vakıf üniversitesini konuşmak, burada Millî Eğitim Komisyonunun göreviydi?” Ama, her ne hikmetse Antalya’da kurulan üniversiteyi getirip buraya soktular yine ama onu hemen birleştirdiler. Başka milletvekillerinin teklifini birleştirmiyorlar, bunu birleştiriyorlar.

İki: Hükûmetin teklif ettiği bir metinde Kayseri’de kurulacak üniversite “Kayseri Üniversitesi” olarak var arkadaşlar kanun metninde. Hükûmetin teklif ettiği metne bakın. Bence burada Sayın Abdullah Gül’e Hükûmet üyeleri bana göre hata yapmıştır. Sayın Hükûmet bunu önermiyor, bir milletvekili öneriyor ve Komisyon kabul ediyor. Vallahi, Sayın Cumhurbaşkanı herhâlde Hükûmet üyelerine kızmıştır. Onlar önermiyor, bir milletvekilinin önerisiyle bu kabul ediliyor.

Onun için, değerli arkadaşlarım, vakıf üniversiteleri Millî Eğitim Komisyonundan bundan böyle alınacak mı? Bundan böyle acaba vakıf üniversiteleri Plan Bütçeye mi gelecek? Biz de şaşırdık. Acaba bu üniversitenin bir ayrıcalığı mı vardı da hemen, apar topar Plan Bütçeden geçirilmeye çalışıldı?

Onun için, Milliyetçi Hareket Partili milletvekillerimin özgür iradesine ipotek konmuştur. Onların verdiği teklifler birleştirilmeyerek bu yasa eksiktir. Bu nedenle, Sayın Başkanım usul hakkında tartışmada lehlinizde konuşuyorum ama hâlâ daha kararınızı değiştirmezseniz aleyhinizde olacağım.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Evet, aleyhte Sayın Oktay Vural.

Sayın Vural, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Tabii, yani, burada, aslında yaptığımız iş bir usul tartışmasının ötesinde bir milletvekilinin, milletin iradesiyle, oylarıyla gelen bir milletvekilinin elinde bulunan hakkın nasıl gasbedilebileceğine ilişkin itirazımızdır.

Bütün milletimiz, hepimiz, vatandaşımızın yanına gidiyoruz. Vatandaş diyor ki: “Sayın milletvekilim benim bu yöremin sıkıntısını dile getir, sesim ol, sözcüm ol.” Milletvekili geliyor buraya, ya gündem dışı konuşma ya sorularla onu getiriyor. “Benim bir sorunum var, yöremizin bir sorunu var. Nasıl çözersiniz?” diyor. “Kanun teklifi veririm.” diyor. Kanun teklifini veriyor.

Şimdi, milletvekili, kanun teklifini vermiş, 2008 yılında, 28 Nisan 2008’de vermiş ve bu konularla ilgili gündeme alma konusunda komisyonun yetkisi vardır. Zaten bugüne kadar maalesef bir tane muhalefet milletvekilinin teklifi de kanunlaşmış değildir, hepsi AKP’li vekillerin kanunlaştı. Bu şekilde AKP’li vekillerin verdiği kanun teklifleri rahatlıkla geçiyor, Milliyetçi Hareket Partisi ya da bir başka gruba mensup milletvekillerinin kanun teklifleri gündeme alınmıyor. Hadi gündeme almıyorsunuz, usulen bir yeri var, haksız, yanlış, usulen bir yeri var. Peki, gündeme aldığınız konuyla ilgili verdiği kanun teklifi... O da gündeme alınmıyor. Niye? Orada AKP Grup Başkan Vekili... Ne diyor burada? Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın var. Olur mu canım, bu milletvekilleri kim ya! Muhtemelen, iktidar partisinden milletvekillerinin de verdikleri vardır. Kim takar sizi ya! Vardır, inanıyorum vardır, almamışlardır ama. E, yazık ya! Ne var… Bir tek isimleri geçecek. Gidecek yöresine diyecek ki: “Ben verdim kardeşim.” Yani bu hakkı bile elinden alınan ve burada otoriter, bürokratik bir yaklaşım, milletin iradesini yok sayan bir yaklaşım nasıl olur da demokratik olur? Ya, bu demokratik değil ya! Demokrasiden bahsediyoruz, milletvekilinin verdiği kanun teklifini, konusu olmasına rağmen gündeme almıyor. Üstelik gündeme alırken bile Mustafa Elitaş’ın kanun teklifi yok, bir önerge veriliyor.

Bakın, değerli milletvekilleri, raporda söylüyor aynen, raporda diyor ki: “Kanun tasarısının görüşmelerine başlanmıştır.” Birleştirme işlemi yok. Ondan sonra ne oluyor biliyor musunuz? Birleştirmeye kalkıyor, önergeyle bu getiriliyor yani değişiklik önergesi. Zaten değişiklik önergesi her zaman verilebilir ama önemli… O zaman bu ismi nasıl koydunuz siz orada? Siz gündeme almadığınız bir konuyla ilgili kanun tasarısını görüştünüz. Orada yapmanız gereken “kanun tasarısı ve bunların, bunların gündeme alınması” deseydiniz isminde de koyardınız yani dolayısıyla böyle bir usul haksızlık olmuştur. 2008 yılında… İki yıl ya, elinizi vicdanınıza koyun ya! İki yıl bekliyor orada, iki yıl.

Kanun teklifi geldi: “Bursa Teknik Üniversitesi” O zaman belki akıllarında bile yoktu, milletvekillerimiz bunu dile getirdi.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Yoktu, yoktu.

OKTAY VURAL (Devamla) – Yoktu. İki yıl sonra gündeme alınıyor, isim yok, teklifi dikkate alan yok. Yani burası Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletvekilleri, zurnanın son deliği değil ki! Ya, bu milletvekili ya! Yani böyle bir şeyi hazmetmemiz mümkün değil değerli arkadaşlarım. Takmıyor ya! Soru sor, takmaz. Yani Sayın Başkan orada... Biz milletvekiliyiz. Buraya herkes gelir, hesap verir, burası milletin yeridir. Millete herkes hesap verecek. Sayın Başkan, Sayın Bakan lütfeder gelir, verecek bilgi. Aa, lütfetmişler yahu! Görev…

Değerli arkadaşlarım, bu Meclisin ve milletvekillerinin saygınlığını korumak hepimizin görevi. Eleştirilerimiz olacak ama hakkını ve hukukunu yok saymamız mümkün değil. Dolayısıyla, çok medeni bir öneri getirdim. Dedik ki: Yapılacak iş belli. Bu, komisyona çekilsin. Yapılacak iş son derece açık ve seçik: Birleştirecekler, ilk sayfayı değiştirecekler, bu birleştirme işleminden sonra burada konuşmaya başlayacağız.

Geldik, işte, bugün saat on iki, bitiyor. İnşallah, Sayın Başkan bu usul tartışması sonucunda bir düşüncesini ifade etmez…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural.

OKTAY VURAL (Devamla) – …çünkü akşamın bu vaktinde vereceği kararın hayırlı olacağını düşünmüyorum. Aklıselimle hareket edip milletvekillerimize, kim olursa olsun, sizin de milletvekilleriniz olabilir ama bir milletvekilinin bu konuda… Bu intihal yahu! İntihal yani. Yani onu almışlar, koymuşlar, ismini bile yazmıyorlar. Yani yazmıyorlar. Yani noterle mi getirtelim bunu ya? Sayın Bakanı, noterle mi getirtelim bunu? Böyle bir şey kabul edilebilir mi?

Dolayısıyla, böyle bir kanun tasarısı ve teklif birleştirmesi AKP Grubuyla ilgili yapılırken diğer partilere mensup milletvekillerinin önergelerinin işleme alınmaması yasama iradesini yok saymaktır. Yasama iradesini yok sayan bir işlemin burada görüşülmesi kabul edilemez. Bu bilfiil ayrımcılıktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OKTAY VURAL (Devamla) – O bakımdan, teklifimizi yeniliyoruz. Üniversitelerin kurulması hayırlı olur, itirazımız yok. Bununla ilgili görüşlerimizi ifade eder, el birliğiyle çıkartırız ama gelin, bunu, böyle bir tartışmaya endekslemeden, herkesin hakkını vererek çözümleyelim diye önerimizi ifade ediyoruz.

Teşekkür ederim Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Vural.

Lehte Sayın Suat Kılıç, Samsun Milletvekili.

Buyurun Sayın Kılıç. (MHP sıralarından “süre bitti” sesleri)

Sayın Kılıç, üç dakikada tamamlarsanız süremiz dolmamış olur.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Siz yine de uzatın, tedbirli olun Sayın Başkan.

BAŞKAN – Üç dakika içinde tamamlayın lütfen, hatta sürenizi de üç dakika yapayım ben.

Buyurun efendim.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Zaten söyleyeceği bir şey yok.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Dinle söyleyeceklerimi, görürsünüz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Eğer uzatırsanız efendim, karar yeter sayısı isteriz.

SUAT KILIÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; açılan usul tartışmasında Başkanlığın tutumu lehine söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nün 35’inci maddesinin birinci fıkrası çok açık, net, bu gibi durumlarda Plan ve Bütçe Komisyonunun neyi uygulaması, neye karar vermesi gerektiğini ortaya koyuyor. Ancak, aynı zamanda gündemde olan kanun tasarı ve teklifleri de var. Burada iktidar-muhalefet ayrımı yapılmadığı, bazı iktidar partisi milletvekillerinin de Yükseköğretim Kurulu Kanunu’nda değişiklik öngören kanun tekliflerinin aynı kapsamda Plan ve Bütçe Komisyonunda işleme konulmadığını örnekleriyle beraber ifade edeceğim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ayıp, ayıp! Milletvekili memurun mu senin?

SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, “Madde 35...”

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Yaptığınız ayıp.

OKTAY VURAL (İzmir) – Memurun mu senin milletvekili?

SUAT KILIÇ (Devamla) – “Madde 35- Komisyonlar, kendilerine havale edilen kanun tasarı veya tekliflerini aynen veya değiştirerek kabul veya reddedebilirler; birbirleriyle ilgili gördüklerini birleştirerek görüşebilirler ve Türkiye Büyük Millet Meclisi binasında, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca kendilerine ayrılan salonlarda toplanırlar.” Yani, birbiriyle alakalı olanları görüşme noktasında Komisyonun takdiri var.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Buna kimsenin itirazı yok.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Ta ki ne zamana kadar? Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi bir milletvekili bu konuyu orada gündeme getirirse veya kanun teklifi sahibi olan milletvekilinin Plan ve Bütçe Komisyonuna bir müracaatı olursa, bu durumda Komisyon Başkanlığının takdir yetkisi ortadan kalkar (MHP sıralarından gürültüler) ve İç Tüzük’ün 35’inci maddesinin birinci fıkrasına göre hareket zaruri hâle gelir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bilmiyorsun.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bir diğer konu: Örnekler var. AK PARTİ Konya Milletvekili Orhan Erdem ve 3 milletvekilinin aynı şekilde YÖK Kanunu’nda değişiklik öngören kanun teklifi var.

OKTAY VURAL (İzmir) – Elitaş’ın önergesi mi var? 

SUAT KILIÇ (Devamla) – AK PARTİ Konya Milletvekili Orhan Erdem ve 3 milletvekili.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Elitaş geldi mi Suat Bey?

SUAT KILIÇ (Devamla) – Bir diğeri, AK PARTİ Edirne Milletvekili Necdet Budak tarafından verilmiş olan yine YÖK Kanunu’nda değişiklik öngören bir kanun teklifi var. Bunların hiçbiri birleşmedi.

Değerli arkadaşlar, burada şunu ifade edeyim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne yapıyorsunuz? Ayıp, ayıp!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Dinleyin.

Bu kanunu görüşmeye başladık, yarından itibaren devam edeceğiz. Bursa Milletvekili Arkadaşımızın vermiş olduğu kanun teklifi de elbette ki değerli bir kanun teklifidir, konuşmalar sırasında ifade edilir...

OKTAY VURAL (İzmir) – Elitaş’ın ismini çıkarın bir kere.

SUAT KILIÇ (Devamla) – …bu birlikteliğe vurgu yapılır. Bu ürün, ortak bir ürün olarak ortaya konur. Bursa Teknik Üniversitesi hepimizin başarısı olur, AK PARTİ, CHP, MHP.

OKTAY VURAL (İzmir) – Kardeşim, burada yetkimizi gasbettirmeyiz, hakkımızı, hukukumuzu yedirmeyiz.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Erzurum Teknik Üniversitesi, Konya Teknik Üniversitesi hepimizin başarısı olur. Antalya Uluslararası Üniversitesi, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi…

OKTAY VURAL (İzmir) – Bir haftada çıkartırsınız bunu!

SUAT KILIÇ (Devamla) – …İstanbul Medeniyet Üniversitesi, İzmir Katip Çelebi Üniversitesi yarın takınacağımız tutumla, kanuna sağlayacağımız destekle değerli arkadaşlar, hepimizin ortak ürünü olur.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Suat Bey, bari özür dileyin!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Kimsenin böylesine ulusal bir konuda ve hepimizin millete hizmet beklentisine cevap veren bir meselede bir diğerinin hukukunu yok sayması mümkün değildir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Özür dileyin, özür.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Yarın çıkaracağımız bu kanunla kurulacak olan 7 üniversite ve 1 vakıf üniversitesi hepimizin ortak eseri olacaktır. Başkanlığın tutumu doğrudur, yerindedir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışla)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, Sayın Kılıç bu talebin teklifi yapanlar tarafından getirildiğini söyledi, külliyen yalan. Mustafa Elitaş’ın bunun birleştirilmesiyle ilgili bir tane önergesi yoktur.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, tutumumda bir değişiklik olmamıştır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, zaten önceden belirttiniz, ihsası reyde ifade ettiniz, belirttiniz.

BAŞKAN – Kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 8 Temmuz 2010 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 00.01