DÖNEM: 23 CİLT: 74 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
129’uncu
Birleşim
6 Temmuz 2010 Salı
(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile
konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş
alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- İstanbul
Milletvekili Nusret Bayraktar’ın, Bayındırlık ve
İskân Bakanı Mustafa Demir’le birlikte Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonu üyelerinin Van ili ve çevresine yaptıkları ziyarete ilişkin gündem
dışı konuşması ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın
cevabı
2.- Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekici’nin, Çin Halk Cumhuriyeti
Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde yaşanan olayların yıl dönümüne ve Türkiye'nin bu
konuda izlemesi gereken politikalara ilişkin gündem dışı konuşması
3.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, kamu yatırımları nedeniyle mağdur olan esnaf
ve sanatkârların durumuna ilişkin gündem dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Van
Milletvekili İkram Dinçer’in, Bayındırlık ve İskân
Bakanı Mustafa Demir ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Başkanı Nusret Bayraktar’ın Başkanlığında komisyon
üyeleriyle birlikte Van’da yaptıkları temas ve incelemelere ilişkin açıklaması
2.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Akkuyu’da
nükleer santral kurulmasını istemeyen Nükleer Karşıtı Platform mensuplarının
Meclis kapısında basın açıklaması yapmak istemeleri üzerine gözaltına
alınmalarına ilişkin açıklaması
3.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru’nun, 5 Temmuz 2009 tarihinde Urumçi’de
Doğu Türkistan Türklerine yapılan saldırıyı şiddetle kınadığına ve ata
yurtlarında yaşayan soydaşların meselelerine sahip çıkılması gerektiğine
ilişkin açıklaması
4.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun,
Edirne Kapıkule’deki tır kuyruğuna ilişkin açıklaması
5.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, küresel ısınmadan ve aşırı yağışlardan
dolayı mağdur olan haşhaş ve tahıl üreticilerinin sorunlarına ve Türkiye
Elektrik Kurumunun elektrik faturalarının ödeme tarihinde yaptığı değişikliğe
ilişkin açıklaması
6.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, BDP grup önerisine
ilişkin açıklaması
7.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir’in, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması
8.- Sinop
Milletvekili Engin Altay’ın, yedi gündür tatilde olan Başbakanın, yerine bir
Başbakan vekili tayin edip etmediğini bilmediklerine ilişkin açıklaması
9.- Muş
Milletvekili Nuri Yaman’ın, sel ve su baskınlarına karşı Afet Acil Yardım
Başkanlığı ile illerdeki afet acil il müdürlüklerinin görevlerini
yapmadıklarına ilişkin açıklaması
10.- Adana
Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, konuşmasında, küresel güç ve bölgesel güçle
ilgili söylediklerinin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu
tarafından değişik şekilde ifade edildiğine ilişkin açıklaması
11.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun,
NATO Genel Sekreteriyle ilgili soruya verdiği cevaba ilişkin açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır ve 19 milletvekilinin,
sendikal hakların önündeki engellerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/809)
2.- Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 24 milletvekilinin, kamu yönetiminde
teşkilatlanmaya ilişkin kanunlardaki farklı düzenlemelerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/810)
3.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan ve 19 milletvekilinin,
enerji sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/811)
4.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan ve 19 milletvekilinin,
siyasi partiler ve seçim sistemindeki sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/812)
B) Önergeler
1.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, (2/398) esas
numaralı Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/225)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/269) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 6/7/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP
Grubu önerisi
2.- (10/479) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 6/7/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP
Grubu önerisi
3.- 23 Haziran
2010 tarihinde TBMM Başkanlığına verilmiş olan (379 ve 380) sıra nolu Meclis araştırması önergelerinin, Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 6/7/2010 Salı günkü birleşimde birlikte yapılmasına ilişkin
CHP Grubu önerisi
VIII.- SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, Bolu Valisinin Cumhuriyet Bayramı kutlamalarındaki
konuşmasına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1077) ve Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı
2.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, İşsizlik Sigortası Fonunun kullanımına ilişkin
sözlü soru önergesi (6/1336) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı
3.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, emeklilere yapılan ödemelerin iyileştirilmesine
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1338) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı
4.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, emekli maaşlarının
iyileştirilmesine ilişkin sözlü soru önergesi (6/1362) ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı
5.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enöz'ün, asgari geçim ve
yoksulluk sınırına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1392) ve Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı
6.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’teki kayıt dışı istihdama ilişkin
sözlü soru önergesi (6/1403) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı
7.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, esnafın primlerine ve
emeklilerden kesintilere ilişkin sözlü soru önergesi (6/1424) ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı
8.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, işçi emeklileri için intibak düzenlemesine
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1449) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı
9.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, 98. Uluslararası Çalışma
Konferansına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1463) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı
10.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, sigortalı çocuklarının
ilaç alımlarındaki bir soruna ilişkin sözlü soru önergesi (6/1466) ve Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı
11.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, KESK’e
yönelik bazı uygulamalara ilişkin sözlü soru önergesi (6/1479) ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı
12.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, emeklilerin ekonomik
sorunlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1511) ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı
13.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, ücretlilerin ve
emeklilerin ekonomik durumuna ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1524)
ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in
cevabı
14.-Adana
Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, silikozis hastası
olan işçilerin durumuna ilişkin sözlü soru önergesi (6/1625) ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı
15.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ta Türkiye İş Kurumuna yapılan müracaatlara
ilişkin sözlü soru önergesi (6/1691) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı
16.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, genel sağlık sigortasından faydalanamayan bazı
öğrencilere ilişkin sözlü soru önergesi (6/1793) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı
17.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, sendikalı işçi sayısına ilişkin sözlü soru
önergesi (6/1809) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in
cevabı
18.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, sosyal güvenlik prim yüküne ilişkin sözlü soru
önergesi (6/1810) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in
cevabı
19.- Adana Milletvekili
Kürşat Atılgan’ın, SGK Teftiş Kurulu Adana Grup Başkanlığının kapatılmasına
ilişkin sözlü soru önergesi (6/1978) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı
20.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun,
futbol kulüplerinin sigorta prim borçlarına ilişkin sözlü soru önergesi
(6/1981) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in
cevabı
21.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru'nun, Pazar ilçesine Sosyal Güvenlik Merkezi
kurulmasına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1990) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı
22.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’teki çocuk işçiliğine ilişkin sözlü
soru önergesi (6/2110) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı
23.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un,
terör örgütü mensuplarının ilaç bedellerinin karşılandığı iddialarına ilişkin
sözlü soru önergesi (6/2005) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı
24.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, iş kazalarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1753)
ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in
cevabı
25.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, zorunlu istihdam edilenlerin sayısına ilişkin
sözlü soru önergesi (6/1808) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı
26.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, primlerini ödeyemeyen esnaf
ve sanatkârlara ilişkin sözlü soru önergesi (6/1884) ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı
27.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, eczanelerden ilaç alımının
SGK sistemine bağlanmasına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1922) ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
3.-
Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana
Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S.
Sayısı: 458)
4.- Dışişleri
Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/892) (S. Sayısı: 524)
X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Dışişleri
Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, Tunceli Milletvekili
Kamer Genç’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in, Tekirdağ 2 Numaralı F
Tipi Cezaevinde yapıldığı iddia edilen bazı uygulamalara ilişkin sorusu ve
Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/14207)
2.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, kamuda uzman kadrosunda çalışanların özlük
haklarına ve personel reformuna ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/14231)
3.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, işkence olaylarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/14273)
4.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, cinsel istismara
uğrayan çocuklara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah
Ergin’in cevabı (7/14281)
5.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, acil sağlık
hizmetlerindeki bazı uygulamalara ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/14344)
6.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Van F Tipi
Cezaevindeki şartlara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah
Ergin’in cevabı (7/14440)
7.- Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, ruhsat bilgilerinin
bulunduğu bir bilgisayarın çalındığı iddiasına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı
Recep Akdağ’ın cevabı (7/14534)
8.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli’nin bazı
ilçelerindeki yatırımlara ve faaliyetlere ilişkin soruları ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün
cevabı (7/14539), (7/14540), (7/14541), (7/14543)
9.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Gördes Barajı kapsamındaki kamulaştırmalara
ilişkin Başbakandan sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/14693)
10.- Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, ilaç takip
sistemindeki aksaklıklara ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/14696)
11.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, bir hükümlüye verilen
cezaya ilişkin sorusu ve
Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı
(7/14711)
12.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, kamuya personel alımına ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/14719)
13.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, askerlik görevi
sırasında intihar ettiği belirtilen bir kişiye ilişkin sorusu ve Millî Savunma
Bakanı M. Vecdi Gönül’ün cevabı
(7/14753)
14.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, ders kitaplarında bazı tarihî olayların
anlatımında değişiklik yapılacağı haberlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Mehmet Aydın’ın cevabı (7/14755)
15.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, bir Bakanlar Kurulu kararındaki değişikliğe ilişkin
Başbakandan sorusu ve
İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/14766)
16.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Zonguldak’taki maden ocağı
kazasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/14796)
17.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, maden ocakları ve
işletmelerinin denetimine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Ömer Dinçer’in cevabı (7/14797)
18.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, inşaat sektöründeki iş kazalarına ilişkin sorusu
ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in
cevabı (7/14798)
19.- Balıkesir
Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, Ayvalık’taki deniz
dibi kirliliğine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
(7/14799)
20.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, endüstriyel katı atık tesislerine ilişkin sorusu
ve Çevre ve
Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/14800)
21.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’da belirlenen çöp döküm alanına ilişkin
sorusu ve Çevre
ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/14801)
22.- Adana
Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Çukurova’daki taban
suyu yükselmesine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
(7/14802)
23.- İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlak’ın, orman yangınları için alınacak önlemlere ilişkin
sorusu ve Çevre
ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/14804)
24.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, sulama birliklerine yönelik çalışmalara ilişkin
sorusu ve Çevre
ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/14805)
25.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Erbaa’daki kanallara su verilmesine ilişkin
sorusu ve Çevre
ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/14806)
26.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı mütevelli
heyetlerinde görev yapan il genel meclisi üyelerine ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/14855)
27.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Kaş-Kekova, Kale-Üçağız
özel çevre koruma bölgelerinde imar izni olmayan yapıların yıkılacağı iddiasına
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/14895)
28.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, orman yangınlarının
önlenmesi için yapılan çalışmalara ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
(7/14896)
29.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, ormanlık ve zeytinlik alanlarda madencilik faaliyeti
yapılabilmesine izin veren yasa tasarısına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
(7/14897)
30.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, 4483 Sayılı Kanun’un
3’üncü maddesi kapsamındaki soruşturma izinlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/14900)
31.- Trabzon
Milletvekili Süleyman Latif Yunusoğlu’nun, çay
ithalatında gümrük vergisine esas asgari bedel uygulamasına ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/14959)
32.- Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, atık yağların
değerlendirilmesiyle çevre kirliliğinin önlenmesine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/14994)
33.- Artvin
Milletvekili Metin Arifağaoğlu’nun, Sakarya-Akyazı’da
yapılaşmadaki koruma bandının düşürülmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in
cevabı (7/15049)
34.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, Kuzey Anadolu fay hattının geçtiği bölgedeki
koruma bandının indirilmesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Cemil Çiçek’in cevabı (7/15067)
35.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Sakarya-Akyazı’da
yapılaşmadaki koruma bandının düşürülmesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Cemil Çiçek’in cevabı (7/15068)
36.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, muz ithalatına ve yerli üreticilerin korunmasına
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/15069)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 14.00’te açılarak dört oturum yaptı.
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, organize sanayi bölgelerinde üretim yapan
firmaların sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşmasına Sanayi ve Ticaret Bakanı
Nihat Ergün,
Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, Isparta ve
çevresinde aşırı yağışlardan etkilenen çiftçilerin sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşmasına Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet
Mehdi Eker,
Cevap verdi.
Mersin
Milletvekili Vahap Seçer, 2 Temmuz 1993’te Sivas’ta
yaşanan olayların yıl dönümüne, ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı.
Isparta
Milletvekili Haydar Kemal Kurt, Isparta ilinde meydana gelen iklim
gerçekleşmesi nedeniyle yaşanan zararlara,
Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmaz, dolu afeti nedeniyle Isparta ilindeki
çiftçilerin sıkıntılarına,
Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu,
don afetinden zarar gören çiftçilere verilecek maddi yardımın bir an önce
verilmesine,
Muğla
Milletvekili Gürol Ergin, et ithalinden sonra et fiyatlarının düşmediğine,
düşmesi için yapılacak ithalatın çitfçinin yararına
olup olmadığına,
Malatya
Milletvekili Öznur Çalık, Malatya’da yaşanan don
olayından zarar gören çiftçilerin paralarının ödeneceğine,
Muğla
Milletvekili Mehmet Nil Hıdır, çiftçilerde tarımsal sigorta sisteminin
yaygınlaştığına,
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru, Tokat ili Kazova ve Turhal
bölgesindeki çiftçilerin dolu yağışından uğradıkları zarara,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Sivas
Milletvekili Malik Ecder Özdemir ve 29
milletvekilinin, 1993 yılındaki Sivas olaylarının araştırılması amacıyla
(10/805),
Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt ve 25 milletvekilinin,
hayvancılık sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla (10/806),
Adana
Milletvekili Hulusi Güvel ve 26 milletvekilinin, 1980
yılındaki Çorum olaylarının araştırılması amacıyla (10/807),
Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan ve 19 milletvekilinin, dış
politika konusunda (10/808),
Birer Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu;
önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Gündemin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmında yer alan:
(10/53) esas
numaralı, belediyelerin altyapı, katı atık ve atık su yönetimindeki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 2/7/2010 Cuma günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP,
Emeklilerin
sorunları hakkında (10/351), (10/454) ve (10/527) esas numaralı, Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 2/7/2010 Cuma günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP,
Grubu önerileri
yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı, belediyelerin asli
görevlerini bırakıp, başka işlerle uğraşmalarına yaptırım getirilmesine ilişkin
bir açıklama yaptı.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2’nci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),
3’üncü sırasında
bulunan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına
Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para
Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/761)
(S. Sayısı: 458),
5’inci sırasında bulunan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 4
Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu’nun (1/845, 1/884, 2/701) (S. Sayısı: 506),
6’ncı sırasında
bulunan, Mali Kural Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun
(1/891) (S. Sayısı: 525),
7’nci sırasında
bulunan, İller Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Tasarısı ile 190 Sayılı
Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri ile Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporlarının (1/371, 1/101) (S. Sayısı: 477),
8’inci sırasında
bulunan, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun
(1/820) (S. Sayısı: 502)
9’uncu sırasında
bulunan, Tebligat Kanunu ile Adlî Sicil Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve Kahramanmaraş Milletvekili Veysi
Kaynak’ın; Tebligat Kanunu ile Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/742, 2/546)
(S. Sayısı: 474),
10’uncu sırasında
bulunan, Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un; Yenilenebilir Enerji
Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun (2/340) (S. Sayısı: 395),
11’inci sırasında
bulunan, Kamu Hastane Birlikleri Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporlarının (1/439) (S. Sayısı: 493),
12’nci sırasında
bulunan, Irak’a Komşu Devletler Hükümetleri ile Irak Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Terörizm, Sınırlardan Yasadışı Sızmalar ve Örgütlü Suçlarla Mücadele
Konularında Güvenlik İşbirliğine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/347) (S. Sayısı: 73),
13’üncü sırasında
bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Elektrik, Petrol, Gaz ve Maden Kaynakları Alanlarında İşbirliği Protokolünün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun (1/615) (S. Sayısı: 342),
14’üncü sırasında
bulunan, Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU) Kuruluş Yasası ve
Sözleşmesinde Değişiklik Yapan Antalya Tam Yetkili Temsilciler Konferansı Sonuç
Belgelerinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun (1/673) (S. Sayısı: 519),
16’ncı sırasında
bulunan, Erzurum Milletvekili Muzaffer Gülyurt’un;
1219 Sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının
Tarzı İcrasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu’nun (2/401) (S. Sayısı:
374),
17’nci sırasında
bulunan, Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU) 2003 Dünya Radyo Komünikasyon Konferansı
Sonuç Belgelerinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/333) (S. Sayısı: 306),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
4’üncü sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen
ve görüşmelerine devam olunan Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/892) (S. Sayısı:
524) birinci bölümü kabul edildi, verilen aradan sonra Komisyon yetkilileri
Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
15’inci sırasında
bulunan, Türkiye Cumhuriyeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Arasında Stratejik
Ortaklık Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/792) (S. Sayısı: 483) görüşmeleri
tamamlanarak, yapılan açık oylamadan sonra kabul edildi ve kanunlaştı.
6 Temmuz 2010
Salı günü, saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 19.42’de son verildi.
|
|
Sadık YAKUT |
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
Bayram ÖZÇELİK |
|
Gülşen ORHAN |
|
Burdur |
|
Van |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
Harun TÜFEKCİ |
|
|
|
Konya |
|
|
|
Kâtip Üye |
|
No.: 173
II.- GELEN KÂĞITLAR
6 Temmuz 2010 Salı
Teklifler
1.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un; 1739 Sayılı Milli
Eğitim Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/729)
(Avrupa Birliği Uyum ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28.06.2010)
2.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır’ın; Silikozis
Hastalığına Yakalanan Vatandaşların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Kanun Teklifi
(2/730) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.06.2010)
3.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/731) (Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29.06.2010)
4.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın; 5902
Sayılı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun ile 5580 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/732) (İçişleri; Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile
Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.07.2010)
Rapor
1.- Bazı Kamu
Kurum ve Kuruluşlarının Bir Kısım Borç ve Alacaklarının Düzenlenmesine Dair
Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/877) (S. Sayısı: 535)
(Dağıtma tarihi: 06.07.2010) (GÜNDEME)
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır ve 19 Milletvekilinin,
sendikal hakların önündeki engellerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/809) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.05.2010)
2.- Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 24 Milletvekilinin, kamu yönetiminde
teşkilatlanmaya ilişkin kanunlardaki farklı düzenlemelerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/810) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.05.2010)
3.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan ve 19 Milletvekilinin,
enerji sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/811)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05.05.2010)
4.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan ve 19 Milletvekilinin,
siyasi partiler ve seçim sistemindeki sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/812) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.05.2010)
Süresi
İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, tutuklu ve
hükümlülerin ailelerine yakın yerlere nakledilmelerine ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14023)
2.- İstanbul
Milletvekili Durmuşali Torlak’ın, Şile Devlet
Hastanesi inşaatına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14054)
3.- Çanakkale
Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz’in, Çanakkale’deki yatırımlara ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14055)
4.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Antalya’da görev yapan sözleşmeli personele
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14056)
5.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı illerdeki sağlık
ocaklarının personel ve diğer ihtiyaçlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/14159)
6.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı illerdeki sağlık
ocaklarının personel ve diğer ihtiyaçlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/14160)
7.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı illerdeki sağlık ocaklarının
personel ve diğer ihtiyaçlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14161)
8.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’taki KKKA hastalığı önlemlerine ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14162)
9.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, bazı ilçelere hastane yapımına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14163)
10.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, döner sermaye ödeme katsayılarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14164)
11.- Ankara Milletvekili
Hakkı Suha Okay’ın, bir
soru önergesine ve bir davanın hükümlülerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/14180)
12.- Mersin
Milletvekili Akif Akkuş’un, bazı olayların tarih kitaplarından çıkartılacağı
iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14694)
13.- Mersin
Milletvekili Akif Akkuş’un, azınlıklarla ilgili bir açıklamasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14695)
14.- Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, ilaç takip
sistemindeki aksaklıklara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14696)
15.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, sahillerde bulunan belediyelerin desteklenmesine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14697)
16.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, ÖSYM sınavlarında
yaşanan sorunlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14698)
17.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, ecrimisil
ücretlerine yönelik şikayetlere ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/14700)
18.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Tarsus-Kazanlı Sahil
Bandı Projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14701)
19.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Ayamama
Deresindeki imar durumuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14702)
20.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, bazı önlisans mezunlarına
lisans eğitimi hakkı verilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/14703)
21.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, seçmeli yabancı
dillerin arasına Arapça’nın eklenmesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14706)
22.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, bir kışla yakınında
meydana gelen patlamaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14708)
23.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, teşvik belgesi
düzenlenen yatırım projelerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/14716)
24.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, engellilere yönelik bazı çalışmalara ilişkin
Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/14720)
25.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, bakım ve koruma
altındaki çocuklarla ilgili bazı sorunlara ilişkin Devlet Bakanından (Selma
Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/14721)
26.- Muğla
Milletvekili Metin Ergun’un, Muğla’da yaşanan
olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14722)
27.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, terör ve asayişle ilgili istatistiki
verilere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14723)
28.- Samsun
Milletvekili Osman Çakır’ın, Van Belediyesine yönelik bazı iddialara ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14724)
29.- İstanbul
Milletvekili Bihlun Tamaylıgil’in,
İstanbul Harbiye Kongre Merkezi ihalesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/14725)
30.- Siirt
Milletvekili Osman Özçelik’in, Muğla’daki olaylarda
hayatını kaybeden kişiye ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14726)
31.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, okullarda serbest kıyafet uygulaması çalışmalarına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14727)
32.- Samsun
Milletvekili Osman Çakır’ın, Samsun’da hizmet içi eğitim tesisi yapımına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14728)
33.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, bir köydeki öğretmen
sorununa ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14729)
34.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, eğitime ayrılan
kaynağa ve eğitimdeki bazı sorunlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/14730)
35.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Gürpınar ilçesinde
eğitim ve öğretimdeki duruma ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/14731)
36.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Özalp ilçesinde
eğitim ve öğretimdeki duruma ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/14732)
37.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Balıkesir’deki Gençlik
ve Spor Bayramı kutlamalarında bazı öğrencilerin kıyafetlerine ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14733)
38.- Erzincan
Milletvekili Erol Tınastepe’nin, eğitime açılmayan
bir okula ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14734)
39.- Şanlıurfa
Milletvekili İbrahim Binici’nin, bir okulun yol
sorununa ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14735)
40.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, çiftçi borçlarına ve girdi fiyatlarının
düşürülmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14744)
41.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, domates üreticilerinin fiyat sorununa ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14745)
42.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, Mersin İl Müdür Yardımcısıyla ilgili bazı
iddialara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14746)
43.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, kırmızı et fiyatlarına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/14747)
44.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars-Arpaçay’daki
çiftçilerin sorunlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14748)
45.- Batman
Milletvekili Bengi Yıldız’ın, PTT’deki taşeronlaşmaya ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14749)
46.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, bazı demiryollarının durumuna ve bazı tren
seferlerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/14750)
47.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe’nin,
yapımı duran bir köprünün inşaatına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/14751)
48.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, bazı köylerde sulamada yaşanan sorunlara ilişkin
Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/14756)
49.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, bir köydeki su borularının değiştirilmesine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14757)
50.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, öğrenim ve katkı
kredilerine ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafız Özak) yazılı soru önergesi (7/14758)
51.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, özel öğrenci yurtlarına
ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafız Özak) yazılı soru önergesi (7/14759)
52.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, yüksek öğrenim öğrenci
yurtlarına ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafız Özak) yazılı soru önergesi (7/14760)
53.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Karaisalı ilçesindeki
öğrenci yurdu ihtiyacına ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafız
Özak) yazılı soru önergesi (7/14761)
54.- Bitlis
Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş’ın, madencilik sektöründeki kazalara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14762)
55.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Adıyaman’daki köprü
ihtiyacına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/14763)
6 Temmuz 2010 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.03
BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129’uncu
Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Üç arkadaşıma
gündem dışı söz vereceğim.
İlk söz Türkiye
Büyük Millet Meclisi Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
üyelerinin Van ili ve çevresine yaptıkları ziyaretle ilgili olarak söz isteyen
İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar’a aittir.
Sayın Bayraktar,
buyurun efendim.
Süreniz beş
dakika.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Nusret
Bayraktar’ın, Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’le birlikte
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu üyelerinin Van ili ve
çevresine yaptıkları ziyarete ilişkin gündem dışı konuşması ve Kültür ve Turizm
Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerime başlamadan
önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ayrıca, bu gece
yine hunhar bir saldırı sonucu şehit olan 3 askerimize Allah’tan rahmet
diliyor, yaralılara geçmiş olsun diyor, milletimize başsağlığı temennisinde
bulunuyorum.
26-28 Haziran
tarihlerinde Bayındırlık ve İskân Bakanımız Sayın Mustafa Demir ile birlikte
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu üyelerimiz Van ve çevresinde
bir inceleme ve araştırma gezisi yapmıştır. Bu gezimize Van ilimizden 3
milletvekili, Van ile Bitlis valilerimiz, çeşitli ilçe kaymakamları ile bir
kısım ilçe belediye başkanları katılarak hem talepte bulundular hem de
rehberlik yaptılar. Bu çalışmalarımıza öncülük eden başta Bayındırlık Bakanımız
Mustafa Demir olmak üzere katkısı ve emeği olan herkese şükranlarımı arz
ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, duyduklarınızı gidip görmedikçe, gördüklerinizi de yaşamadıkça
gerçekleri tam manasıyla anlama şansınız olmadığı için biz Komisyon olarak
mahallinde bir inceleme gezisinde bulunduk. Nitekim,
merhum Mehmet Âkif Ersoy da gidip görmediği, görüp
yaşamadığı iller, beldeler hakkında yazılarını kaleme almamıştır.
İşte, biz de bu
bölgeye gidip gezdikçe bir kez daha anladık ve gördük ki Van Gölü ve çevresi…
Van Gölü diyorum, aslında kapalı bir göl. Bölgede bu kadar büyük bir gölün
aslında “deniz” olarak adlandırıldığını görüyoruz. Gerçekten, “deniz” olarak
adlandırılmasında bir sakınca olmadığını biz de görmüş oluyoruz. Beklentilerimizin
ve düşüncelerimizin, tahminlerimizin çok ötesinde güzelliklerle ciddi bir
potansiyele sahip olduğunu gördüğümüz Van’ın, kapalı deniziyle, akarsularıyla,
şelaleleriyle, balıklarıyla, dağlarıyla, yedi bin yıllık tarihî geçmişi ve
kültürel değerleriyle, yemyeşil doğasıyla, coğrafi yapısıyla Doğu Anadolu’muzun
önemli bir cazibe merkezi olduğunu gördük.
Van Gölü Havzası
günümüze kadar birçok medeniyetin izlerini üzerinde barındırmakta, bu
medeniyetlerin başında da Urartular gelmektedir. Van, doğu ile batı arasında
yaşanan akınlarda bir geçiş güzergâhı olarak kullanılmıştır. Vaspuragan Krallığı sonrasında ise yerleşik bir düzen
kurmasa bile, Selçuklular ve bağlı beylikler bölgede hüküm sürmüşlerdir.
Özellikle Ahlatşahlar, Anadolu Selçuklu Devleti ile Akkoyunlular ve Karakoyunlular bölgede önemli iz bırakan
devletler ve beyliklerdir.
“Van’ı bu şekilde
medeniyet düzeyine ilk getiren Urartulardır.” demiştik. Başta Van, Toprakkale, Çavuştepe, Ayanis, Aşağı ve Yukarı Anzaf
gibi birçok kale, Van Müzesinde bulunan binlerce taşınır taşınmaz kültür
varlıkları, Vaspuragan Krallığının Hristiyan inancına ait tarihî Akdamar Kilisesi, Ahlatşahlar ve diğer Anadolu Selçuklularına ait, Sayın
Cumhurbaşkanımızın bölge projesi kapsamında bulunan Ahlat
ile Erciş Çelebibağı Selçuklu Mezarlıkları, yine
bölgenin ikinci en büyük tarihî mezarlığı olan Gevaş Selçuklu Mezarlığı,
kümbetler, Akkoyunlu ve Karakoyunlulara ait koyun
figürlü mezarlar, Hoşap Kalesi, külliyeler, köprüler, camiler ve diğer bir sürü
arkeolojik kazılar sonucu ortaya çıkan özellikli hamamlar önemli tarihî
eserlerdir.
Van Gölü ve
havzası, bunca tarihî zenginliklerin yanı sıra, doğal ve kültürel zenginliklere
de sahiptir. Van Gölü, bu zenginliklerin en önemlilerinden biridir ve bu gölün
kendisi ve çevresinin mutlaka korunması gerektiğini ve Kanisipi
Şelaleleri, Erciş, Deliçay ve Muradiye Değirmen
mevkisindeki inci kefalinin, âdeta mucizevi olarak
nisan, mayıs, haziran aylarında 300 bin ton balığın yumurtalarını koymak üzere
şelaleden mücadele ve sırayla yukarıya gidiş geliş serüveninin başlı başına bir
olay olduğunu bizatihi gördük.
Ayrıca
peribacaları, sıcak suları, florası, yaylaları, el
değmemiş koyları ve diğer Nemrut ve krater gölleri, sayamayacağımız binlerce
tarihî ve kültürel mirasa sahip olan Van ve bölgesinin turizme yönelik
faaliyetlerine ağırlık verilmesinde fayda olduğunu görüyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun,
tamamlayın konuşmanızı.
NUSRET BAYRAKTAR
(Devamla) – Bitiriyorum.
Turizm düşük
yatırımlı, yüksek istihdamlı bir sektör olduğundan hedeflenmesi gereken Van
merkezli turizm destinasyonu, alt bölgelerinde kültür
ve inanç turizmi yanı sıra kış ve doğa turizminin gelişimine imkân verecek bir
çalışma. Ayrıca su sporları, dağ sporları, termal turizm, eko turizm de yine bu
turizm çeşitliliği açısından önemli bir potansiyel.
Dolayısıyla bütün
bu güzellikler, âdeta turizm cenneti olmaya aday olan bölgeyle ilgili kısa
konuşmamın sonucunda şunu söylemek istiyoruz ki Van Gölü ve çevresine yönelik
turizm master planı ve koruma kullanma dengesine
uygun planlamanın yapılması, Van Gölü ve turizm havzasının turizm destinasyon çalışmalarının başlatılarak sektörde
kullanılacak imaj ve marka çalışmalarının bitirilmesi ve -buna yönelik
çalışmalar başlamıştır- başlayan çalışmaların hızlandırılması, eksik olan
çalışmaların devamı önemlidir. Merkezî yönetim olarak Turizm Bakanlığımız,
Çevre Bakanlığımız, Ulaştırma Bakanlığımız ve yerel yönetimler, sivil toplum
örgütleri ve vatandaş olarak…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NUSRET BAYRAKTAR
(Devamla) - …üzerimize düşen görevleri yaptığımız takdirde, Van Valimizin arzu
ve heyecanından da anladığımız gibi, 2023 yılında 3 milyon yerli, 1 milyon
yabancı turiste ev sahipliği yapmasının çok kolay olacağını düşünüyor, bu
vesileyle hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Gündem dışı
konuşmaya Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul Günay
cevap vereceklerdir.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
KÜLTÜR VE TURİZM
BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın
Bayraktar’a -Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonumuzun çok değerli
Başkanına- çok önemli bir bölgemizin potansiyelini dile getirdiği için özel
olarak teşekkürlerimi sunmak istiyorum.
Turizm
Komisyonumuz yakınlarda Van ve yöresinde bir inceleme gezisinde bulundu ve
bölgenin gerçekten, benim de uzunca bir süreden bu yana dikkat çekmeye
çalıştığım potansiyelini yerinde gördüler ve Sayın Başkan lütfetti, bugün
burada bu bilgileri Meclis kürsüsüne getirerek bizi de bu konuda
düşüncelerimizi söyleme imkânına, fırsatına kavuşturdu.
Değerli
arkadaşlarım, gerçekten Türkiye turizmde son yıllarda, şükürler olsun, çok
önemli bir dünya ülkesi hâline geldi. Her vesileyle övünerek söylüyoruz, geçen
yıl evrensel düzeydeki ekonomik krize rağmen dünyanın önde gelen 10 turizm
ülkesinin 9’u yılı eksiyle kapatırken, Türkiye 26 milyondan 27 milyona
taşınarak yılı artıyla kapatan ilk 10’daki tek ülke oldu. Fakat geçen yıl 8
milyonun üzerinde, bir önceki yıl 9 milyon civarında, bu yıl, sanıyorum, 10
milyona yakın oranda, gelenlerin önemli bir kısmı Antalya’ya geliyor ve
Antalya’dan kuzeye, İstanbul’a doğru, çok önemli bir kısmı, gelenlerin dörtte
3’üne yakın kısmı Türkiye'nin batı bölgesine geliyor. Oysa hem Türkiye
coğrafyasına daha fazla yaymak hem de daha uzun mevsimlere, yaz dışındaki
mevsimlere yaymak gerekiyor turizmin imkânlarını. Çünkü turizm istihdam
artırıcı, farklı sektörlerle ilişkiler geliştirici, toplumsal barışa, sosyal
barışa katkı yapıcı, çok özel, çağımızın bir anlamda birinci özel
sektörlerinden birisi hâline gelmeye başladı ve bu konuda dünyada da büyük bir
endüstri gelişmeye başladı. Biz o yüzden, bir yandan bilinen turizm
bölgelerindeki altyapı imkânlarımızı güçlendirmeye, o bölgedeki kaliteyi
yukarıda tutmaya, yüksek olan kaliteyi sürekli kılmaya çalışırken, bir yandan
da yeni destinasyonlar yaratmaya çalışıyoruz. Hemen
Antalya’nın kuzeyinde, Burdur’da, Isparta’da, Denizli’de, İzmir’e doğru çıkan, hatta, termal turizmi, arkeoloji, kültür turizmi, sivil
mimarlık örnekleri var. Biraz içeriye doğru geldiğiniz zaman Anadolu’da
Kapadokya diye çok özel bir bölge var. Karadeniz’e çıktığınız zaman değişik
sivil mimarlık örneklerinin özel imkânlarını, doğa imkânlarını görebiliyorsunuz
ve Türkiye’nin az bilinen büyük imkânlarından bir kısmı da Güneydoğu ve Doğu
Anadolu’muzda toplanıyor.
Güneydoğu
Anadolu’da da biz şehir turizmini öne çıkarmaya çalışıyoruz. Mardin, bir
anlamda yeniden yapılandırılıyor. Urfa’da inanılmaz bir arkeoloji buluntusu
ortaya çıktı, yeni müze ve şehir turizmi konsepti
geliştiriliyor. Gaziantep bir anlamda tarihiyle buluştu, ayağa kalkıyor. Hatay
zaten bu alanda, mozaik müzesi, mozaik imkânları alanında özel olarak
biliniyor. Adıyaman gibi dünya çapında bizim UNESCO listesine girmiş bulunan
Nemrut zenginliklerimiz var. Buradan devam ettiğiniz zaman Van’da, Ağrı’da
İshak Paşa’da, Kars’ta Ani’de, Bitlis’te Ahlat’ta,
bölgede çok özel, gerçekten dünya mirası açısından tarih olarak ve coğrafi
güzellikler olarak emsalsiz zenginlikler var.
Şimdi, Sayın
Başkanıma teşekkür ederim. Geçen yıl İzmir’de ve İstanbul’da
turizm fuarları yaparken, ben artık Türkiye’nin doğusunda bir yerde de bir
turizm fuarı yapılmasının önemli bir ihtiyaca dönüştüğünü turizmle ilgili
arkadaşlarımla paylaştım ve çok yakın iş birliği içinde bulunduğumuz
Türkiye’nin turizm meslek kurumları, TÜRSAB başta olmak üzere öteki TÜROFED,
TYD hepsi paylaştılar bu dileğimizi ve bu yıl Van’da bir turizm fuarı denemesi
başlatıyoruz. Van bir odak noktası, Türkiye’de doğuda turizmin
geliştirilmesiyle ilgili bir odak noktası oluyor inşallah. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Van’daki
potansiyeli defalarca arkadaşlarımızla birlikte yerinde tespit ettik. Van’da
yeni bir müze arayışımız var. Van’da yedi tane tarihî kale var, Van ve
yöresinde yedi tane tarihî kale var. Van’da su sporları imkânımız var, aynı
zamanda Van’da dağcılık imkânlarımız var, Van ve yöresinde. Nemrut var bir
ayağında, Edremit var başka bir ayağında, biraz kuzeye giderseniz İshak Paşa
Sarayı’na çıkıyorsunuz, Ani’ye çıkıyorsunuz ve Tatvan’a geçtiğiniz zaman beş
dakikalık mesafede Selçuklu uygarlığının, Selçuklu mimarisinin en özel
eserlerinden birisi var.
Şimdi, bu
bölgeyle ilgili çalışmalarımız var. Bizim bölgede ilan edilmiş üç tane turizm
alanımız var. Bunlardan Ahlat yöresindekinin planlama
çalışmaları bitti ve onandı. Ahlat bölgesinin ayağa
kaldırılması konusunda biz ve çeşitli kurumlar özel bir gayret içindeyiz.
Karşılama merkezlerini iyileştirmeye çalışıyoruz. Bir nokta olarak değil, bir
bölge olarak planlamaya çalışıyoruz Van’ı. Hatta bu hafta sonu ben
Erzurum’daydım. Doğu Anadolu’da, iç Doğu Anadolu’da Erzurum, Doğu Anadolu’da
Van, iki önemli çekim merkezi hâline getirilebilir ve bölgenin istihdamına,
bölgenin ekonomik gelişmesine ve bölgenin sosyal gelişmesine çok özel katkı
yapabilir.
Erzurum da tabii çok özel. Erzurum’da bir yandan kış sporları imkânı var, Palandöken. Şimdi Konaklı’yı planlıyoruz ve Konaklı’da
Gençlik ve Spor Bakanlığı 2011 yılında Universiade
vesilesiyle çok özel yatırımlar yapıyor. Yeni bir turizm, kış turizmi destinasyonu çıkıyor Erzurum’da. Son derece planlanmış,
altyapısı çağdaş ve mükemmel ve aynı zamanda Erzurum’da Beylikler Döneminden ve
Selçuklu Döneminden kalma çok özel bir kültür destinasyonu
var içinde Yakutiye’nin olduğu, içinde Ulu Cami’nin olduğu, içinde Çifte
Minare’nin olduğu, içinde Taş Han’ın olduğu. Çok özel gerçekten ve şehrin
tarihî merkezinde, aşağı yukarı hepsi bir arada çok özel bir yerleşim merkezi
var.
Erzurum ve bir kültür ve kış sporları merkezi. Van kış sporları, su sporları, kültür turizmi merkezi olarak bu
bölgede eğer bir çekim merkezi hâline dönüşürse sanıyorum ki doğudan birçok
insan artık İstanbul’a, Ankara’nın varoşlarına değil, o bölgeye iş bulmaya
gidebilir.
Değerli
arkadaşlarım, sizinle bir özel bilgiyi paylaşmak istiyorum. Önceki yıllarda
Van’a bir vesileyle gittiğimde, Van Üniversitesinin konuğu olarak rahmetli
Recep Yazıcıoğlu’yla birlikte bir panele
çağrılmıştık, Van Üniversitesinin girişinde Mustafa Kemal Atatürk’ün 1936 ve
1937 Meclis açılış konuşmalarında Van’da bir üniversite kurulmasına işaret
ettiğini okudum. Bu son derece öngörülü, son derece uzak görülü bir bakış.
Şimdi, düşünün,
1936’da, 1937’de Mustafa Kemal… Devlet adamı böyle oluyor zaten, büyük adam
böyle oluyor. Yani kırk yıl, elli yıl, yüz yıl sonrasını görebilen insanlar
kalıyorlar geriye eserleri ve isimleriyle. Şimdi, Mustafa Kemal Atatürk, 36’da,
37’de Van’da bir üniversite, tabii, o üniversitenin getireceği başka sosyal
imkânları öngörmüş. Eğer o tarihlerde, 40’larda Van’da bir üniversite kurulmuş
olsa, Van bir kültürel çekim merkezi hâline dönüştürülmüş olsa,
ki Van’ın ayrıca başka bir kültür zenginliği, o bölgedeki ediplerin, şuaranın,
başka insanların yarattığı bir kültür vahası ortamı da var, Van bütün bunlarla
bütünleşmiş bir üniversite şehri hâline getirilmiş olsaydı, sanıyorum Doğu’da
Türkiye'nin bütünleşmesi açısından, Türkiye'nin birliğinin, bütünlüğünün
gelişmesi açısından özel bir fikir merkezi gelişmiş olur ve bölge de gerçekten
çok birleştirici, bütünleştirici özel bir etki alanı hâline dönüşebilirdi. Van
hâlâ böyle bir kent, Van hâlâ birlikçi, bütünlükçü, Türkiye'nin çimentosunu
oluşturan kentlerimizden birisi ama Atatürk’ün öngörüsü 40’larda
gerçekleştirilmiş olsaydı Van, bugün çok daha özel bir konumda olabilirdi ve
Doğu için çok özel bir çekim merkezi olabilirdi.
Şimdi, buradan
ders alarak, buradan bakarak Van’la ilgili ve Doğu’yla ilgili bir proje
geliştirmeye çalışıyoruz. Erzurum, bir üniversite kenti sadece ama aynı zamanda
bir turizm kenti ve bir kış sporları kenti olsun. Van bir su sporları, kültür
merkezi, kış sporları -hem Nemrut’u da katarak söylüyorum yakın çevresinde-
kenti olsun ve bu coğrafyada -Ahlat’ı katarak söylüyorum- özel bir destinasyon geliştirelim.
Bu konuda bizim
yoğun çalışmalarımız var. Milletvekili arkadaşlarımıza huzurunuzda teşekkür
etmek istiyorum her birine ayrımsız, konuyla çok yakından ilgileniyorlar.
Komisyonumuza çok teşekkür ediyorum, bunları, burada gündeme getirmeye fırsat
verdikleri için ama milletvekillerimize de müteşekkirim, çünkü konuyu yakından
takip ediyorlar ve adım adım biz Van’da bir
iyileşmenin temellerini atmaya çalışıyoruz.
Van, suya atılan bir taş gibi, inanıyorum ki çevresine dalga dalga olumlu etki yapacak ve bütün o bölgede bir çekim
merkezi oluşturacak, ama aynı etkiyi Mardin’de de yapmaya çalışıyoruz, aynı
etkiyi Gaziantep’te, aynı etkiyi, suya atılan olumlu halkalar yaratmaya çalışan
taş etkisini Gaziantep’te, Urfa’da, Mardin’de, Hatay’da, bütün bu coğrafyada
yapmaya çalışıyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, bütün bu coğrafyada potansiyelimizi, bu büyük potansiyelimizi, bu
engin, bu zengin potansiyelimizi ayağa kaldırmanın önündeki temel engel,
bölgenin neresinde olursa olsun bölgenin bütününe olumsuz etkilerini
yaygınlaştıran terör belası ne yazık ki.
Van’ın -şükürler
olsun- ya da Urfa’nın bu terörle çok ilişkisi yok, emin bölgeler, güvenli
bölgeler, ama bunu biz biliyoruz. Dışarıdan insan, Türkiye'den gelecek veya
yurt dışından gelecek olanlar, Türkiye'nin doğusu, güneydoğusu deyince, ne
yazık ki kaygıyla bakıyorlar. Hâlbuki bölgenin
-iddiayla söylüyorum- çok özel, dünya çapında marka olabilecek tarihsel
ve turistik zenginlikleri var. Gerçekten, o bölge, turizmin imkânlarını
kullanarak önemli bir sosyal dönüşüm yaşayabilir, önemli bir sosyal gelişme
yaşayabilir, ama bölgenin herhangi bir yerinde patlayan mayın, bölgenin
herhangi bir yerinde patlayan bir silah, vuku bulan bir ölüm, ne yazık ki bütün
bölgeye, yakından ilgisi olsun olmasın bütün bölgeye olumsuz etkiler yapıyor.
Hâlbuki biz o bölgeye milyonlarca insanı taşıyabiliriz.
Şu anda Nemrut, iddiayla söylüyorum ki Nemrut Dağı’ndaki Kommagene uygarlığının eserleri dünya çapında, dünyada o
derece ünik birkaç belki eser vardır, fakat biz oraya henüz 100 bin civarında
insanın ziyaretini sağlayabildik, 1 milyon insanın, birkaç milyon insanın
Nemrut’a tırmanıyor, Kommagene uygarlığını görüyor
olmaması, şu anda bizim için çok büyük bir eksiklik, bölge için çok büyük bir
eksiklik, o bölgenin sosyal yapısını ayağa kaldırabilecek olan çok büyük bir
imkânın nimetini, istihdam kapısını, gelişme kapısını ne yazık ki
kullanamıyoruz. Bunu herkesin
izanına yazması gerekiyor, yani o bölgeyle ilgili birtakım hakkın, hukukun
savunucusu gibi gözüküp bölgede can yakanların, asıl o bölgeye ateş
düşürdüğünü, asıl o bölgenin sosyal gelişmesini, ekonomik gelişmesini, kültürel
gelişmesini baltaladığını görmeleri, anlamaları, idrak etmeleri gerekiyor.
Biz, böyle bir
çerçevede turizmi aynı zamanda bir barış projesi olarak ele almaya çalışıyoruz.
Turizm ekonomi açısından tabii çok önemli. Geçen yıl
21 milyar doların üzerinde gelir elde ettik turizmden, Türkiye, 20’nin üzerinde
bir yerde istikrarlı gelir elde ediyor. Sanıyorum, dış ticaret açığımızın yüzde
55’ini geçen yıl turizmden kapatabildik. Fakat,
ekonomiden daha önemli turizmin getirdiği bu sosyal dönüşüm, turizmin getirdiği
bu barış ortamı, çünkü turizm alanında çalışıyorsa bir insan, oturmasını,
kalkmasını, giyinmesini, davranışını, konuşmasını, hepsini biraz daha
kasabasının yöresinden dışarıya taşımaya, biraz daha ölçütlerini büyütmeye,
geliştirmeye çalışıyor, bir dönüşüm oluyor. İnsanlar tanışıyorlar başka
yörelerin insanlarıyla, tanışarak, birbirlerini tanıyarak yakınlaşıyorlar. Hani
Yunus’un “Gelin tanış olalım, işi kolay kılalım.” dediği sözün hikmeti turizmde
gerçekleşiyor. O yüzden, turizm sadece bir ekonomik dönüşüm projesi değil, aynı
zamanda bir sosyal dönüşüm, aynı zamanda bir toplumsal barış projesi ve biz,
Türkiye'nin doğusunda, güneydoğusunda, her yöresinde çok sayıda turizm
bölgesinin standartlarının yükselmesini, bir çekim odağı hâline gelmesini
sadece ekonomi açısından değil bu açılardan da son derece önemsiyoruz.
Son olarak, bir
noktaya daha işaret etmek istiyorum. Benim burada bulunmadığım bir gün bir
değerli arkadaşım, bir yanlış anlaşılmadan olsa gerek bizim bir projemizle
ilgili, sanıyorum, kastını aşan bazı ifadelerde bulunmuş.
Değerli
arkadaşlarım, Anadolu toprağında, doğuda, batıda, kuzeyde, güneyde ne varsa,
bugün, 2010 yılı itibarıyla, on binlerce yıldan beri, yüz binlerce yıldan beri,
insanlığın bu topraklara ayak bastığı günden bu yana ne varsa hepsi bizimdir,
hepsi bizimdir, hepsi bizim emanetimizdir, hepsi insanlığın, dünyanın
geleceğine karşı bizim özenle korumamız gereken zenginliklerdir. O yüzden, biz,
Kültür ve Turizm Bakanlığı olarak, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti
olarak böyle bakıyoruz, Parlamentomuzun da böyle bakmasının doğru olduğuna
inanıyorum. Dönem ayrımı yapmıyoruz, tarih ayrımı yapmıyoruz, inanç ayrımı
yapmıyoruz, etnik köken ayrımı yapmıyoruz, herhangi bir uygarlığın, herhangi
bir kültürün ayak izidir veya değildir tartışması yapmıyoruz. Anadolu’da ne
varsa hepsini sahiplenmeye çalışıyoruz. O yüzden, mesela Anadolu’nun on
binlerce yıl, binlerce yıl öncesinde bir Anadolu savunması figürü olmuş olan
bir ismin, bir esatir kahramanının bugünkü şehitlerimiz ya da bugünkü
kahramanlarımızla arasında bir karşıtlık ve bir kopukluk yoktur; bunlar onların
devamı, onlar bunların kökleridir. Yani Çanakkale’yi savunanla Truva’yı savunan
arasında bir tarih bilinci, bir tarih bağı olduğunu görmezsek, bir kopukluk
olduğunu Anadolu’da, bir kopma olduğunu, sonra bir haksız müdahale olduğunu
kabul etmek tezleri daha yakın gelebilir bize.
Biz on binlerce
yıldan beri bu topraklarda yaşıyoruz. Dönem dönem
gelmişiz; 1071 son bilinen tarih. Ondan önce, akınlarca 1071’de biz Malazgirt
Savaşı’nı kazandığımızda Aydın’da Türkler var, Ege Denizi’ne girmiş Türkler var
o tarihte, ondan önce gelenler var. Bu topraklarda eskiden bu yana yaşayanlar
ve yeni gelenler harman olmuşuz, hepimizin adı Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı ve
tarih boyunca bu toprakları savunmuş kim varsa, ne varsa onlar bizim aziz
hatıralarımızdır, bizim eserlerimizdir, bizim kahramanlarımızdır. Dünya, artık
çağa, kültüre, tarihe, arkeolojiye böyle bakıyor, biz de böyle bakıyoruz ve
Anadolu toprağında ne varsa bizimdir ve dünya önünde biz onları herkesten daha
güzel korur, savunur ve geleceğe teslim ederiz anlayışı içinde bir çoğulcu,
çoğunlukçu, barıştırıcı bir kültür politikasını sergilemeye çalışıyoruz.
Amacımız budur, maksadımız budur, muradımız budur.
Ben bir kez daha
söylüyorum: Turizm, kültür değerlerine sahip çıktığımız ölçüde dünyada marka
konumuna erişiyor. Bir kıyı turizmi ülkesi olmanın ötesinde farklılığı olan,
değeri olan, özgünlüğü olan bir ülke hâline dönüşüyoruz ve turizm, sadece
ekonomimizi değil, toplumsal gelişmemizi ve barışımızı da perçinliyor. Bu
anlayışla çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Sayın Başkanımıza
ve Komisyonumuzun bu güzel vatan parçasını ziyaret eden üyelerine bu
ziyaretleri ve ziyaretlerinin güzel sonuçlarını Meclisimize aktarma düşünceleri
nedeniyle bir kez daha teşekkürlerimi ve hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Dinçer, buyurun efendim.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Van Milletvekili İkram Dinçer’in,
Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm Komisyonu Başkanı Nusret Bayraktar’ın
Başkanlığında komisyon üyeleriyle birlikte Van’da yaptıkları temas ve
incelemelere ilişkin açıklaması
İKRAM DİNÇER
(Van) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Geçtiğimiz hafta
sonu, Bayındırlık Bakanımız Sayın Mustafa Demir ve Komisyon Başkanımız Sayın Nusret Bayraktar’ın Başkanlığında, komisyon üyelerimizle
birlikte Van’da bir dizi temas ve incelemelerde bulunduk. Öncelikle, heyette
yer alan ve Van’ı teşrif eden bütün arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.
Yaptığımız
görüşmelerde Van’ın sorunlarını bir kez daha yerinde görme imkânına kavuştuk.
Van’ın tarihî ve doğal güzelliklerini de görme fırsatını arkadaşlarımıza
sunduk. Hükûmetimizin, ülkemizin her karış toprağında
yaşanan sıkıntıları yerinde görme ve çözme politikasının bir gereği olarak
Komisyonumuz, toplantısını Van’da yapmıştır. Bütün tahrik ve menfi girişimlere
rağmen, Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi başta olmak üzere, bölgenin
kalkınması için elimizden gelen bütün gayreti sarf ettiğimizi bir kez daha bu
vesileyle belirtiyor, bu imkânı tanıdığınız için teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum efendim.
Buyurun Sayın Öztürk.
2.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün,
Akkuyu’da nükleer santral kurulmasını istemeyen
Nükleer Karşıtı Platform mensuplarının Meclis kapısında basın açıklaması yapmak
istemeleri üzerine gözaltına alınmalarına ilişkin açıklaması
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, Anayasa’nın 56’ncı maddesi “Herkes, sağlıklı ve
dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.” hükmündedir. Türkiye
ile Rusya arasında imzalanan Akkuyu’da nükleer
santral kurulması, işletilmesine dair anlaşmanın uygun bulunmasına dair kanunun
Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonunda CHP’li üyelerin
muhalefetine rağmen, AKP’li üyelerin oylarıyla kabulüyle Meclis Genel Kuruluna
gelecek olmasından dolayı, Anayasa’nın 56’ncı maddesindeki “sağlıklı ve temiz
çevrede yaşama hakkı”na saygı gösterilmesini isteyen,
ülkemizin nükleer çöplük olmasını istemeyen, Nükleer Karşıtı Platform
mensupları, Meclis kapısında basın açıklaması yapmak istemeleri üzerine
güvenlik görevlilerince gözaltına alınmışlardır. Bu kişilerin gözaltına
alınmış olmalarını demokratik hukuk devleti ilkeleriyle bağdaştıramadığımı
belirtiyorum. Bu kişilerin derhâl serbest bırakılmalarını istiyorum.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Gündem dışı
ikinci söz Çin Halk Cumhuriyeti Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki olayların yıl
dönümü münasebetiyle söz isteyen Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’ye
aittir.
Sayın Ekici,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
(Devam)
2.- Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin,
Çin Halk Cumhuriyeti Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde yaşanan olayların yıl
dönümüne ve Türkiye'nin bu konuda izlemesi gereken politikalara ilişkin gündem
dışı konuşması
MEHMET EKİCİ
(Yozgat) – Sayın Başkanı ve Genel Kurulu hürmetlerimle selamlıyorum.
26 Haziran 2009 tarihinde Çin’deki bir fabrikada zorunlu olarak
çalıştırılan Doğu Türkistanlı Uygur kızlarına Çinli işçilerin tacizde
bulunmaları ve tecavüze yeltenmelerinin ardından başlayan ve katliama dönüşen
saldırının failleri hakkında hiçbir adli işlem yapılmaması üzerine, Doğu
Türkistan halkının demokratik tepkilerini ortaya koymak üzere 2009 yılı 5
Temmuz günü Urumçi’de düzenlenen masum demokratik hak
arayışı, maalesef, kanlı bir şekilde bastırılmıştır. Bu olayların yıl dönümünü yaşıyoruz. Hedef göstermeksizin açılan
gelişigüzel ateş sonucu, binlerle ifade edebileceğimiz çok sayıda masum insan
katledilmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Doğu Türkistan gençlerinin
insani hak arayışlarının orantısız ve aşırı güç kullanılarak şiddetle
bastırılmasını ve yargısız infazların sürdürülmesini şiddetle protesto
ediyoruz.
Sayın
milletvekilleri, 1955 yılında Doğu Türkistan Uygur Özerk Bölgesi kurulmuş,
bölgede Uygurca resmî dil olarak kabul edilmiş ve Uygurca eğitim ve yayın
konusunda geniş özgürlükler tanınmıştır, ancak Pekin, 1955’ten günümüze kadar
bu hakların kullanılması noktasında sınırlamalar getirmeye, hatta bazılarını
geri almaya başlamıştır. Çin’in 1949’dan 2010’a kadar Doğu Türkistan
Bölgesi’nde uyguladığı politikalar bir bütün olarak değerlendirildiğinde,
Uygurların siyasal, toplumsal ve ekonomik açıdan bir ayrıcalığa tabi tutulduğu
ve eşit vatandaşlar olarak görülmediği anlaşılmaktadır.
Sayın milletvekilleri, Doğu Türkistan’da yaşayan Uygur Türklerinin
temel sorunlarını saymak gerekirse; Uygurca eğitim verilen okulların
kapatılması, din ve ibadet özgürlüğünün kısıtlanması, Türk-İslam eserlerinin
tahrip edilmesi, ekonomik ayrımcılık, hızla artan Çinli göçmen sayısı, aile
planlaması ve zorunlu kürtaj ile 11 Eylül olayları sonrasında Uygur Türklerine
dönük ayrılıkçı terörist suçlaması ve bunu takip eden idamlar olarak
sayabiliriz.
Peki, bu konuda
Türkiye nasıl bir politika izlemelidir? Ankara ikili ilişkilerde sürekli olarak
“Uygurlar Türkiye ile Çin arasında dostluk köprüsü olsun.” söylemini
kullanmaktadır. Burada Türkiye'nin dostluk köprüsünden kastı, Uygurların kendi
kültür ve geleneklerini koruyarak Çin’in kalkınması ve güçlenmesi için
çalışmalarının sağlanmasıdır. Ancak gelinen noktada, köprünün Çin ayağında
ciddi sıkıntılar olduğu görülmektedir.
Ankara, Pekin’le
yapıcı bir diyalog kurarak Uygurlara yönelik olarak uyguladığı azınlık
politikasının yanlışlığını göstermeye çalışmalıdır. Eğer Pekin, Uygurların eşit
vatandaşlar olması için gerekli adımları atarsa Ankara da Uygurların Çin’in
gönüllü vatandaşları olması için elinden geleni yapacağını vurgulamalıdır.
Ankara’nın, Pekin’in güçlenmesi noktasında hiçbir endişesinin bulunmadığı ve
Çin’le daha sıkı bir siyasi iş birliğinin arzulandığı anlatılmalıdır. Siyasi,
askerî ve ekonomik açıdan giderek güçlenen Çin’in kendi içindeki azınlıklarla
sorunlu bir ülke görüntüsü vermesi hâlinde, etrafında irili ufaklı komşu
devletlerin Pekin’den ciddi tehdit algılayacakları ve ona karşı ittifaklar
geliştirebilecekleri anlatılmalıdır. Ayrıca, Uygur Türklerinin yaşadığı insani
sorunların uluslararası platforma taşınması gereklidir. Türkiye'nin konuyu
Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği gibi alanlarda dile getirmesi, azınlık
sorunlarının uluslararası alana taşınmasına alışkın olmayan Çin’i fazlasıyla
ilgilendirecektir. Çin, Batılı emperyalistlerden farklı olduğunu ve güçlendiği
takdirde kendi ülkesinde Uygurlara ve Tibetlilere karşı uyguladığı saldırgan
politikaları başka ülkelere uygulamayacağını bütün dünyaya anlatmak zorundadır.
Çin’in bir başka zorunluluğu da imkân ve kapasitesini bütün insanlığın
geleceğinin mutluluğu için harcamak zorunda olmasıdır.
Sayın
milletvekilleri, Çin’de Türkiye'nin ekonomik faaliyetlerinin ötesinde -bu
olaylar sadece ekonomik olarak adlandırılmamalıdır- Urumçi’de
başkonsolosluk açılması, Doğu Türkistanlıların vize probleminin aşılması için
çalışılması, TİKA’nın Kaşgar’da
temsilcilik açması, Uygurların sosyokültürel yapısının ortaya çıkarılması, 1955
özerklik anlaşmasıyla Uygurlara tanınan tüm siyasi, kültürel ve sosyal hakların
iade edilmesi…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Ekici, konuşmanızı tamamlayınız.
MEHMET EKİCİ
(Devamla) - …din ve ibadet özgürlüğü üzerindeki engellerin kaldırılması, Urumçi ve Kaşgar’da Türkiye'nin
iş merkezleri açması, üniversitelerde öğrenci değişimi, Türk Millî Eğitim
Bakanlığı ve yükseköğretim kurumlarında Doğu Türkistanlı öğrenciler için
kontenjan ayrılması gibi konuları mutlaka Türkiye düzenlemelidir.
Sonuç olarak Doğu
Türkistan sorununun çözüme kavuşması için Türkiye aktif görev almalıdır. Son
olaylar gösterdi ki sorunu yok sayarak yürütülecek politikalar Türkiye'yi
konunun dışında tutmayacaktır. Urumçi olaylarının
diğer dünya devletleri bir yanda dururken Çin ve Türkiye’yi karşı karşıya
getirmesi, Türkiye'nin direkt olarak bu sorunun bir tarafı olduğunu gözler
önüne sermiştir. Millî ve manevi tarihi Türkiye’ye bu sorumluluğu yüklemektedir
ama maalesef Türk Dışişleri, Çin’e bir heyet göndermeyi bile başaramamıştır.
Son söz olarak şunu
söylüyorum: Gazze’ye, Hamas’a
ve İsrail’e gösterdiğimiz ilginin onda 1’ini Hükûmetten
ve Türk Dışişlerinden Doğu Türkistan’a göstermesini talep ediyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Buyurun Sayın
Doğru.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, 5 Temmuz 2009
tarihinde Urumçi’de Doğu Türkistan Türklerine yapılan
saldırıyı şiddetle kınadığına ve ata yurtlarında yaşayan soydaşların
meselelerine sahip çıkılması gerektiğine ilişkin açıklaması
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
5 Temmuz 2009
tarihinde Urumçi’de Doğu Türkistan Türklerine yapılan
saldırıyı şiddetle kınıyorum. Bu saldırıda binlerce insanımız ölmüş, binlercesi
yaralanmış, yüz binlerce insan da başka yerlere göç ettirilmiş ve mağdur
edilmiştir. Sonuçta insanlık suçu işlenmiştir. Konu Türkler olunca bu vahim
duruma bile dünya yine duyarsız kalmıştır. Bugün Kerkük’te, Musul’da, Ahıska bölgesinde, Kırgızistan Oş
ve Celalabat’ta, Karabağ’da, Kelbecer’de aynı
durumlar söz konusudur. Hükûmet, devlet olarak 300
milyonluk Türk dünyasını yok sayamayız. Ata yurtlarında yaşayan soydaşlarımızın
bütün meselelerine sahip çıkmalıyız. Rabia Kadirler unutulmamalıdır. Bu, bizim,
tarihî görevimizdir diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Gündem dışı
üçüncü söz, kamu yatırımları nedeniyle mağdur olan esnafın durumu hakkında söz
isteyen İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’a aittir.
Sayın Susam,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları (Devam)
3.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, kamu
yatırımları nedeniyle mağdur olan esnaf ve sanatkârların durumuna ilişkin
gündem dışı konuşması
MEHMET ALİ SUSAM
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, kamu yatırımları
nedeniyle mağdur olan esnaf ve sanatkârın durumlarının tartışılmasını beş
dakika da olsa gündeme getirmek için söz almış bulunuyorum. Bununla ilgili
vermiş olduğumuz kanun teklifini maalesef ki komisyondan, 2008 yılında
verdiğimiz kanun teklifini komisyondan bir türlü Meclise indiremiyoruz.
Değerli
arkadaşlar, durum nedir? Türkiye’de kamu yatırımları yapılıyor. Bunlar,
bakanlıkların olabilir, belediyelerin olabilir. Yaptıkları yatırımlar
sonucunda, yol, kanal, metro veya tramvay yatırımları
sonucunda o bölge insanı bir kamu yatırımından yararlanıyor ama o kamu
yatırımları bitene kadar, o bölgedeki esnaf o kamu yatırımları nedeniyle iflas
etme noktasına geliyor, hiçbir şekilde kimsenin gıkı çıkmıyor.
Değerli
arkadaşlar, şimdi, kamu adına bir yatırım yapılıp o bölge insanları yararlanacak
diye, dişinden tırnağından artırarak iş yeri açmış olan esnafların o inşaat
süreleri içerisinde iflas etmesine göz yummak hangi adalet ve hangi vicdan
kuralları içerisine sığar?
Türkiye'nin her
noktasında bu var ama İzmir’de Hatay Caddesi kapatıldı. Üç yıla yakın süredir metro inşaatı devam ediyor. Metro inşaatında çıkan sorunlar
nedeniyle o esnafın durumu içler acısı ve perişan durumda. Bununla ilgili kanun
teklifi verdik. Ne öneriyoruz? Bu inşaatlar süresince bu esnafların borçları
ertelensin diyoruz. İş bittikten sonra, altı aydan sonra başlamak kaydıyla, on
sekiz ay içerisinde ödesinler. Bunların mağduriyetleri için, bu inşaat
sürecisince bu insanların kayıplarını telafi etmek için Meclis bir kanun
çıkartarak bu insanlara o bölgede bir yardım yapmasını istiyoruz. Bu, o
yatırımdan mağdur olan esnafın en doğal hakkı. Maalesef bunu dillendirmemize
rağmen… Bu kadar gerekli olan bir kanun, vicdani ve insani olan, insan hakkı…
Yani siz iş yerini insanın yok ediyorsunuz, kapatıyorsunuz, iflas ettiriyorsunuz
ama “Kardeşim, ne yapalım, kamu yatırımı yaptık, burada yollar iyi oldu, sen
iflas et.” Böyle bir şey olmaz! Nasıl bir yolu açarken birinin mülkiyetinin
üzerinden geçip ona istimlak bedeli ödüyorsanız, bu
kamu yatırımları sırasında mağdur olan esnafa da bir bedel ödemek görevimiz.
Onun için, buradan tüm Parlamentoya, milletvekillerine, özellikle de Hükûmete, bakanlara sesleniyorum: Hızla bu insanların vergi
borçları ertelenmelidir. BAĞ-KUR primleri ertelenmelidir ve mağduriyetler
karşısındaki tüm kayıplarını giderecek acilen bir destek yardımı yapılmalıdır.
Belediyeler aynı şekilde… Bu konuda önleri açılıp yasal destekle bunların
tabela vergisi, ilan, reklam vergisi ve belediyeye olan borçlarının önü
açılmalıdır.
Bu sadece
İzmir’le alakalı değildir. Bu, Türkiye'nin her tarafında vardır; Kayseri’de,
İstanbul’da, Adana’da ve Bolu’da. Burada onlarca fotoğraf gösterebilirim. Bu
noktada duyarsız olamayız. Zaten krizle boğuşan esnafın bir de bu konudaki
mağduriyeti ciddi bir şekilde can yakmaktadır. Onun için yüce Meclisten ve
özellikle de parti farkı gözetmeksizin bu Parlamentoda bulunan tüm
milletvekillerinden ve Meclis Başkanımızdan, bu mağduriyetteki esnaf ve
sanatkâra yardım edilmesi konusunda bu kanun teklifimizin buraya indirilmesini
istiyoruz. Bir saatlik bir konu. Bir saatte görüşürsek
bu işi bitiririz ve o insanlara kanunen yardım etme, borçlarını erteleme ve
borçlarından dolayı onların iflas etmesinin önüne geçmiş oluruz.
Değerli
arkadaşlar, bu duyarlılığı bu esnaflar bizlerden, bu Parlamentodan, bu Hükûmetten bekliyorlar. Bu, siyaset yapılacak bir konu
değildir ama o insanların en temel ihtiyaçlarıdır.
Bugün, burada, bu
konuda Meclisin hassasiyetini, duyarlılığını ve Meclisin bu konuya bakış
açısını dile getirmek için söz aldım. Hatay’daki esnaflar, daha ne kadar
süreceği belli olmayan bu inşaattan veya Türkiye'nin başka yerlerindeki
esnaflar bu inşaatlardan mağdur durumdadırlar. Bunu yasal bir yolla çözmek
zorundayız, bunun önünü açmak zorundayız. En kötü ihtimalle hemen -burada
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız var- BAĞ-KUR borçlarını erteleyelim.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Susam.
MEHMET ALİ SUSAM
(Devamla) – Maliye Bakanlığı, şu an vergi borçları nedeniyle hesaplarına el
koyup onların işlemlerini durduruyor. Maliye Bakanlığı bu alacaklarının
tahsilinden vazgeçsin ve aynı zamanda bunların şu an iş yapamamaktan doğan
mağduriyetlerini giderme konusunda bir destek vermeliyiz.
İstediğiniz zaman
buraya kanun indirmekte, üç günde kanunu çıkarıp Cumhurbaşkanlığından onaylanma
işini yapıyorsunuz. İşte OSTİM kanunu böyle oldu. Eğer bu kanunu da getirmek
isterse iktidar partisi, rahatlıkla getirebilir. Biz de her türlü desteği vereceğiz.
Bu, bizden çözüm bekleyen, çare bekleyen esnafın derdine derman olmayı
gerçekleştirmiş olacağız. Bu, vicdani bir sorumluluğumuzdur, bir insan
hakkıdır, bir adalettir. Bu anlamıyla adaletten yana, insan haklarından yana
olan, bu insanların ekmeğine saygı duyan herkesi ve bu Parlamentoda bulunan
değerli milletvekillerini göreve davet ediyorum. Bu nedenle söz aldım.
Huzurlarınızı saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Susam.
Sayın Uslu…
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
4.- Edirne Milletvekili Cemaleddin
Uslu’nun, Edirne Kapıkule’deki tır kuyruğuna ilişkin
açıklaması
CEMALEDDİN USLU
(Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Edirne
Kapıkule’deki tır kuyruğuyla ilgili söz aldım. Türkiye'nin Bulgaristan’a ve bu
yolla tüm Avrupa’ya açılan kapısı olan Kapıkule Gümrük Kapısı, dünyanın 2’nci,
Avrupa’nın en yoğun sınır kapısı konumundadır. Yıllık 400 binin üzerinde tır ve
4 milyona varan insan Kapıkule Sınır Kapısı’nı kullanmaktadır.
Kapıkule,
Avrupa’ya gerçekleştirilen tüm ihracat ve ithalatın sağlandığı kapı olması
nedeniyle ülke ekonomisinde önemli rol oynamaktadır. Türkiye Odalar ve Borsalar
Birliği tarafından yap-işlet-devret modeliyle modernizasyonu gerçekleştirilen
Kapıkule Gümrük Kapısı’nın araç geçiş kapasitesi artırılmış ancak komşumuz
Bulgaristan’ın kendi gümrük kapısında gerekli modernizasyonu yapmaması
nedeniyle Kapıkule zaman zaman uzun kuyruklar
oluşturmaktadır. Bulgaristan gümrük teşkilatında yenileme ve personelinin
değişimi sebebiyle şu an 240 adet tırın 5-
Bilgilerinize
sunarım.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Uslu.
Sayın Özkan…
5.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, küresel
ısınmadan ve aşırı yağışlardan dolayı mağdur olan haşhaş ve tahıl
üreticilerinin sorunlarına ve Türkiye Elektrik Kurumunun elektrik faturalarının
ödeme tarihinde yaptığı değişikliğe ilişkin açıklaması
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hafta sonlarında
ziyaret etme fırsatı bulduğum Burdur, Afyon, Konya, Isparta illerinde ve
ilçelerinde, aynı zamanda köylerinde, küresel ısınmadan ve aşırı yağışlardan
dolayı haşhaş üreticileri ve tahıl üreticileri şu anda mağdurdur. Bu
üreticilere bu dönemde Toprak Mahsulleri Ofisi tarafından bir kolaylık ve rekolte düşüklüğünden dolayı kamu bankalarına olan
borçlarında bir yapılanma beklenmektedir. Bunu yüce Meclisin takdirlerine
sunuyorum. Tarım Bakanlığını bu konuda göreve davet ediyorum.
Ayrıca
emeklilerimizden aldığımız şikâyetler… Türkiye Elektrik Kurumu elektrik
faturalarının tarihlerinde bir değişme yapmıştır. Emekliler ancak emekli
maaşlarıyla bu faturaları ödemektedir. Bu ödeme tarihinin tekrar eski yapısına
dönüştürülmesini yüce Meclisin takdirlerine sunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Özkan.
Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer,
gündemin “Sözlü Sorular” kısmında yer
alan sorulardan 1, 70, 72, 78, 89, 94, 100, 112, 122, 123, 128, 135, 143, 205,
243, 282, 300, 311, 312, 313, 364, 385, 424, 426, 432, 444 ve 537’nci
sıralarındaki soruları birlikte cevaplandırmak istemişlerdir, Sayın Bakanın bu
talebini sırası geldiğinde yerine getireceğim.
Başkanlığın genel
kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı
okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Şırnak Milletvekili Sevahir
Bayındır ve 19 milletvekilinin, sendikal hakların önündeki engellerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/809)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı’na
Türkiye'de
sendikal örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılması ve sendikal
örgütlülüğün güçlendirilmesine yönelik politikaların üretilmesi, gerekli önlem
ve tedbirlerin alınması için Anayasanın 98. İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri
gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Sevahir Bayındır (Şırnak)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Akın Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Fatma Kurtulan (Van)
9) Hasip Kaplan (Şırnak)
10) Hamit Geylani (Hakkâri)
11) İbrahim
Binici (Şanlıurfa)
12) M. Nuri Yaman (Muş)
13) Mehmet Nezir
Karabaş (Bitlis)
14) Mehmet Ufuk
Uras (İstanbul)
15) Osman Özçelik (Siirt)
16) Özdal Üçer (Van)
17) Pervin Buldan (Iğdır)
18) Sebahat Tuncel (İstanbul)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin
Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Sendikal haklar,
çalışanların ekonomik, demokratik, sosyal ve kültürel hak ve çıkarlarını
korumanın ve geliştirmenin temel araçlarından biridir. Avrupa İnsan Hakları
Evrensel Bildirgesi, Avrupa Sosyal Şartı, Kişisel ve Siyasal Haklar
Uluslararası Sözleşmesi, ILO ve Avrupa Konseyi Sözleşmeleri gibi birçok uluslar
arası sözleşme sendikalar haklara yer vermiştir. Ayrıca, sendika üyeliği
Anayasal bir hak olmakla birlikte, Türkiye'nin de onayladığı uluslararası
sözleşmelerle de güvenceye alınmıştır. Ancak sendikalara ilişkin mevcut
mevzuat, sendikalaşmayı zorlaştırdığı gibi, işverenlerin başvurduğu hukuk dışı
ve endüstriyel ahlaka aykırı uygulamalar özel sektörde sendikalaşmanın önünde
ciddi bir engel teşkil etmektedir. İşverenlerin, sendikalaşmayı engellemeye yönelik
uygulamaları, idari ve yargı süreçlerinin çok uzun sürmesi özel sektörde
sendikalaşmanın önündeki en büyük engelleri oluşturmaktadır.
Günümüzün
ekonomik, sosyal ve siyasal koşullarına bakıldığında, çalışanların ve tüm
toplumun sendikalardan olan beklentileri daha da artmıştır. Ayrıca, güvencesiz
çalışanların, sendikalarda örgütlenebildikleri ölçüde ekonomik ve sosyal
haklarının tanınacağı, geliştirileceği ifade edilmektedir.
Mevcut sendika
yasalarının, sendikal örgütlenme önünde engel teşkil ettiği belirtilmektedir.
Sendikal hakların, uluslararası hukuk temelinde güvence altına alınması,
sendikal yasaların uluslararası çalışma hukukuna uygun bir biçimde
değiştirilmesi ve demokratikleştirilmesi konusunda, gerekli yasal
değişikliklerin acilen yapılması gerekmektedir.
Sendikal
örgütlenmeye ilişkin en önemli verilerden biri, sendikalaşma oranı olduğu
belirtilmektedir. Ne yazık ki, Türkiye'de sendikalaşmaya ilişkin istatistikler
sağlıklı bir biçimde tutulamadığı gibi, sendikalaşma oranlarının hesaplanması
için bilimsel, uluslararası standartlara uygun ve ortak bir yöntem
kullanılmadığı için, farklı devlet kurumlarının açıkladığı istatistiklerin
birbirini tutmadığı görülmektedir. Resmi makamların yapmış olduğu açıklamalar ile, işçi ve işveren sendikaları, ILO ve çeşitli
uluslararası kuruluşların açıkladığı veriler arasında ciddi farkların görüldüğü
bilinmektedir.
Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı'nın verilerine göre, 2009 Temmuz ayı itibariyle Türkiye'de
toplam işçi sayısı 5 milyon 398 bin 296, sendikalı işçi sayısı 3 milyon 232 bin
679 olarak belirtilmiştir. Çalışma Bakanlığı, işçi sayısını hesaplarken sadece
SSK'ya kayıtlı işçileri dikkate aldığı, kayıt dışı çalışan işçileri
hesaplamadığı görülmektedir. Türkiye'deki gerçek sendikalı işçi sayısının çok
daha düşük olduğu, hem işçi ve işveren sendikaları hem de devlet kurumları
tarafından bilinmektedir. Dolayısıyla Türkiye'de sendikalaşma oranı Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın açıkladığı oranın çok daha altındadır. İster
kayıtlı ister kayıtsız olsun, özel sektörde çalışan tüm ücretlilerin sayısı
hızla artarken, sendikalaşma oranı giderek gerilediği belirtilmektedir.
Kayıt dışı
istihdamda yaşanan artış, özel sektörde sendikal örgütlenmenin önündeki en
büyük engellerden biri olduğu belirtilmektedir. Özel sektörde kayıt dışı
çalışan milyonlarca işçinin, birçok hakkı olmadığı gibi sendikalaşma hakkının
olmadığı ve sonuç itibariyle neredeyse özel sektörde çalışan her iki işçiden
birinin sendikalaşma hakkı baştan yok edildiği ifade edilmektedir.
Sendikalar,
geçmişte genel olarak çalışanların çalışma ve yaşam koşullarını
iyileştirilmesinde, ekonomik ve sosyal haklarının tanınmasında, korunmasında ve
geliştirilmesinde önemli işlevler üstlenmiştir. Toplumun genel çıkarlarının,
demokratik gelişmenin ve sosyal bütünlüğün sağlanması için, sendikaların
varlığına ihtiyaç bulunmaktadır. Çalışanların örgütlenme özgürlüğüne sahip
çıkmayan ve güvence altına almayan yasal ve idari düzenlemeler, kayıt dışı
ekonomide çalışanların örgütlenmesini güçleştireceği belirtilmektedir. Bu
bağlamda, Türkiye'de sendikal örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılması ve
sendikal örgütlülüğün güçlendirilmesine yönelik politikaların üretilmesi ve
gerekli önlem tedbirlerin alınması için meclis araştırma komisyonunun kurulması
gerekmektedir.
2.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 24
milletvekilinin, kamu yönetiminde teşkilatlanmaya ilişkin kanunlardaki farklı
düzenlemelerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/810)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Kamu yönetiminde
teşkilatlanmaya ilişkin düzenlemelerin farklılığından kaynaklanan yapısal
sorunlar ile bunların kamu çalışanlarına yansımalarının belirlenmesi amacıyla
gerekli incelemenin yapılabilmesini teminen Anayasa'nın
98'nci maddesi ile İçtüzüğün 104 ve 105'nci maddeleri uyarınca bir Meclis
Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.
1) Emin Haluk
Ayhan (Denizli)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Mehmet Şandır (Mersin)
4) Behiç Çelik (Mersin)
5) Recai Yıldırım (Adana)
6) Alim Işık (Kütahya)
7) Hasan Özdemir (Gaziantep)
8) Erkan Akçay (Manisa)
9) Yılmaz Tankut (Adana)
10) Recep Taner (Aydın)
11) Hasan Çalış (Karaman)
12) Mustafa Kemal
Cengiz (Çanakkale)
13) Kamil Erdal
Sipahi (İzmir)
14) Reşat Doğru (Tokat)
15) Beytullah Asil (Eskişehir)
16) Muharrem
Varlı (Adana)
17) Mustafa
Kalaycı (Konya)
18) Ertuğrul Kumcuoğlu (Aydın)
19) Ahmet Deniz
Bölükbaşı (Ankara)
20) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
21) Süleyman
Turan Çirkin (Hatay)
22) Kürşat
Atılgan (Adana)
23) Osman
Ertuğrul (Aksaray)
24) Süleyman
Nevzat Korkmaz (Isparta)
25) Murat Özkan (Giresun)
Gerekçe:
Anayasa'nın
İdare, kuruluş ve
görevleriyle bir bütündür. Teşkilatlanmada görev ve yetkilerin tespitinde bu
bütünlük bozulamaz.
Bakanlıkların
kuruluş ve teşkilatlanmalarında etkili bir idare, iş bölümü, kontrol ve
koordinasyonun sağlanması esastır.
Aynı ve benzer hizmet
veya görevlerin tek bir bakanlık
tarafından veya sorumluluğunda yürütülmesi, atıl kapasite ve kaynak israfının
önlenmesi esastır.
AKP iktidarı
döneminde TBMM'ne getirilen teşkilat kanunları tasarıları bu ilkelere uygun
olarak hazırlanmamıştır. Hizmet ihtiyacına bağlı olmaksızın birçok teşkilat
kanunu değiştirilerek yapılmak istenen yıldırma, kadrolaşma ve tahribata yasal
kılıf hazırlanmıştır.
Yapılan bu
düzenlemeler; demokratikleşme, özgürlük ve yerelleşme kisvesi altında, karar
alma, denetleme ve inisiyatif kullanmaya dönük
işlevlerini etkisizleştirmek suretiyle, devletin egemenlik alanının zaafa
uğratılmasına hizmet etmektedir.
Teşkilat
kanunlarının çoğu, birlik ve bütünlük ilkesinden tamamen uzak, temel dengeleri
tahrip eden, eşitliği zedeleyen, adaletsizliğe yol açan bu yönleriyle
Anayasanın ihlal edildiği düzenlemelerdir.
Kamu kurumlarına
bürokrasi yoluyla müdahale edilerek kamu yönetimi geleneği yok edilmiş, Adalet
ve Kalkınma Partisi'ne ve kadrolarına göre yeni görüşler oluşturulmuş, birçok
usulsüzlüğe böylece sözde meşruiyet kazandırılmak istenmiştir.
Teşkilat
kanunları da ücret ve istihdam rejiminde tahrip edilmiştir. Eşit işe eşit
ücreti sağlamaktan söz eden hükümet, yapılan düzenlemelerle kurumlar ve
unvanlar arası ücret dengesinin bozulmasına, ücret adaletsizliğinin vicdanları
yaralayan boyutlara ulaşmasına sebep olmuştur.
AKP Döneminde,
Teşkilat kanunlarındaki değişiklikler, işlevsel olmaktan çok kadroları tasfiye
etme anlayışına dayanmıştır. Tam bir keyfilik anlayışı ile hareket edilerek bu
amaçla kurumlar kapatılmış, kadrolar tasfiye edilince sonra yeniden
kurulmuştur.
Yapılan düzenleme
ve uygulamalarla kamu yönetiminin yapısının ve işleyişinin içinden çıkılmaz
hale getirildiğini, idare hukukunun temel ilkeleri ve içtihatlarının dikkate
alınmadığını, uygulamalarda bütünlük ve tutarlılığın bulunmadığını
göstermektedir. Anayasa dahil olmak üzere temel hukuki
düzenlemelerin dikkate alınmadığı gibi kamu yönetiminin teşkilatı, personeli ve
donanımı çerçevesinde bütünlük ve ahenk içermediği, kamu yönetimi disiplininden
giderek uzaklaşıldığı görülmektedir.
Hazırlanışı itibariyle teknik yeterlikten yoksun olan bu
tasarıların ıslah edilebilmesi de komisyonlarda çoğu zaman mümkün
olamadığından, geriye dönüp bakıldığında yasalaştırılan teşkilat kanunlarının;
şekil, görev, yetki, sorumluluklar ile bunların kullanılma yolları, çalışanla
sağlanan haklar ve uygulanacak müeyyideler gibi esaslı birçok husus bakımından
oldukça farklı düzenlemelerin ortaya çıktığı bir mevzuat kirliliğinden ibaret
olduğu görülmektedir. Bu durum kamu
yönetiminde koordinasyon eksikliği sorununu gündeme getirmekte, istikrarı ve
ahengi bozmakta, verimlilik ve etkinliği düşürmekte ayrıca çalışanlar
arasındaki çalışma barışını da olumsuz etkilemektedir.
Sonuç olarak
Hükümet tarafından hazırlanan teşkilatlanmaya ilişkin muhtelif kanun
tasarılarında teşkilatların kuruluşundan işleyişine, Anayasanın öngördüğü
bütünlük ve eşitlik ilkelerine ve bakanlıklar ile bağlı ve ilgili kuruluşların
kuruluşuna ilişkin esasları düzenleyen 3046 sayılı kanunda belirtilen ilke ve
esaslara uygun hareket edilmemekte ve belirlenen esasların dışına
çıkılmaktadır. Aynı anda sevk edilen tasarılarda aynı konuda farklı
düzenlemeler yer almıştır.
Açıklanan bu
nedenlerle, kamu yönetiminde teşkilatlanmaya ilişkin keyfilikten kaynaklanan
yapısal sorunlar ile bunların kamu çalışanlarına ilişkin yansımalarının
incelenmesine ilişkin Meclis araştırması açılmasının gerekli olduğu
düşünülmektedir.
3.- Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan ve 19 milletvekilinin, enerji sektöründeki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/811)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı’na
Enerji alanında
yaşanan sorunların tespiti ve alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasa'nın 98, İçtüzüğün 104 ve 105'inci Maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını arz ederiz. 05.05.2010
1) Hasip Kaplan (Şırnak)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Akın Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Fatma Kurtulan (Van)
9) Hamit Geylani (Hakkâri)
10) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
11) M. Nuri Yaman (Muş)
12) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sırrı Sakık (Muş)
19) Sevahir Bayındır (Şırnak)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Coğrafi stratejik
konumunun Türkiye'yi pek çok açıdan önemli kılıyor. Dünyanın merkezinde,
oldukça zengin kaynaklara sahip olması da stratejik konumunu arttırıyor.
"Avrupa Enerji Güvenliğinde Türkiye'nin Rolü" yadsınamaz.
Türkiye'nin bu
konumunun Dış Politikası'nda kullanılabilecek bir imkân yarattığı, Türkiye'nin
yararına kullanılmasının olanaklı olduğu biliniyor. AB'nin neden Türkiye'den
vazgeçemediğinin, aslında AB'nin gelecekteki politikalarını düşündüğünün bir
kanıtıdır.
Türkiye, çevre ülkeler açısından da hayatidir. AB için bu önem,
'güvenilir bir sınır' - 'tehlikeli çanlarının çaldığı bir kapı'; İran için
'güvenilir bir yol ve dost' - 'kapalı bir dış politika; Rusya için 'potansiyeli
yüksek bir pazar' - 'kaçırılan fırsatlar' arasında gidip gelirken Arap Dünyası
için ise alternatifsiz bir güzergâhtır.
Türkiye, enerji koridorluğunu nasıl olumlu kullanabilir. Bu
öncelikle Türkiye'nin enerji işbirlikleri konusunda stratejik bir plan
geliştirilmesi yeni bir dış politika geliştirmesi zorunludur.
21. yüzyılda Kafkaslar ve Ortadoğu’da enerji koridorunun anahtarı
Türkiye'dir. Burada yaşayan halklarla olan tarihi etnik ve kültürel bağlar
nedeniyle istikrar sağlayacak bir ülkedir. Petrol okyanusları çevrili bir ada
olmasına rağmen; enerjide dışa bağımlı, öz kaynaklarını kullanamayan,
"kaynak enerji" yerine hala "geçiş enerjisine" odaklanmış
durumda.
Enerjide dışa bağımlılık oranının % 73, yerli üretimin ise % 27
olduğu Türkiye'de yerli, yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelim
kamuoyunda tam da yankı bulmuş ve Sayıştay Raporlarında bile "nükleer
enerji en pahalı yatırım" olarak tanımlanırken, "nükleer
santraller" uluslararası lobilerin etkisiyle dışa bağımlı nükleer santral
yatırımlarına yol açılmak istenmektedir.
Oysa nükleer santrallerin yatırım maliyetleri, alternatif enerji
kaynaklarına göre daha yüksektir. Dünya birincil enerji tüketiminde nükleer
enerjinin payı % 6, dünya elektrik üretimindeki payı da 2007 itibarıyla %
15'tir ve bu oranın gerilemesi beklenmektedir. Dolayısıyla bugün başlansa bile
en erken 2015 yılından itibaren devreye girebilecek nükleer santral
yatırımları, gerçekte dünyada işsiz kalan nükleer lobilerin kâr hırslarına
dayalı olarak yaratılan baskılanmayla nükleer santrallere, yeni doğal gaz
santrallerine ve özel sektörün elektrik üretimine ilave teşvikler verilmesine
dayanak oluşturulmaya çalışılmaktadır.
1990 yılından başlayarak I. Körfez Harekâtı ve son yıllardaki
Afganistan, Irak işgallerinin enerji için olduğu genel kanı olarak kabul
edildi. Bir ülkenin ayakta kalabilmesi için gereken en önemli unsurlardan biri
enerjidir. Fabrikaların çalışmasından evlerde ocakların yanmasına, ulaşımın
sağlanabilmesinden iletişime, kısacası hayatın sürebilmesi için gerekli her şey
enerjiye bağlıdır.
Enerji sorunu bir ülkenin bütün fonksiyonlarını olumsuz biçimde
etkileyebilir. Bir ülkenin milli güvenliği ve refahı o ülkenin enerji gücü ile
ölçülebilir. Enerji olmadan bir ülkenin kendini savunabilmesi imkânsızdır.
Ülkemiz şu an özellikle petrol ve doğal gaz gibi temel enerji kaynakları
itibarıyla dış kaynaklara bağımlıdır. Ülkelerin savunma, savunma sanayi ve
enerji kaynakları kendi ulusal güçlerince keşif ve idare edilebildiği nispette,
o ülkenin güvence ve konforu gelecek nesilleri için daha sürdürülebilir ve umut
verici olur.
Bilimin bu sorunlarla ilgili önerdiği çözümleri siyasetin dikkate
alması gerekir. Ülkede üretimle, güvenlikle, sağlıkla, uygarlıkla, çevreyle, ekolojik dengeyle, kültürel varlıklarla bir bütün olarak
bakmak gerekiyor.
Enerji açığı var diye, Hasankeyf’i sular altında bırakmak, termik
ve nükleer santralleri devreye koymak, Munzur vadisini, Ege'yi, Karadeniz'i,
Akdeniz'i, güzellikleri heder etmek kabul edilemez. Bu nedenlerle;
Bir Meclis Araştırması açılması ve Araştırma Komisyonu kurulması
yararlı olacaktır.
4.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 19 milletvekilinin, siyasi partiler ve
seçim sistemindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/812)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
Seçim ve partiler rejiminin yol açtığı sorunların araştırılması ve
yapılması gereken düzenlemelerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98,
İçtüzüğün 104 ve 105'inci Maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz
ederiz.
1) Hasip Kaplan (Şırnak)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Akın Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Fatma Kurtulan (Van)
9) Hamit Geylani (Hakkâri)
10) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
11) M. Nuri Yaman (Muş)
12) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sırrı Sakık (Muş)
19) Sevahir Bayındır (Şırnak)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Türkiye'de seçim sistemi, 12 Eylül askeri darbesi sonrası
şekillendi. Siyasi Partiler, seçim kütükleri yasaları ve anayasal
düzenlemelerle halkın adil temsili engellendi. 1983 ve sonrası yıllarda siyasi
iktidarlar işlerine gelen seçim ve hazine barajlarını korudu.
Partilerde genel başkanlar değişemiyor, kadroları da. Lider
sultası devam ediyor. Yaşlılar çok, gençler az, erkekler çok, kadınlar az.
Parti içi demokrasi üye hukuku işlemiyor. Adaylar önseçim yerine merkezi
yoklama ve tayin sistemi ile belirleniyor.
Kongreler, toplantılar sadece genel başkanların konuştuğu
mitinglere dönüşüyor. Tartışmasız, katılımsız, eleştirisiz, üretimsiz geçiyor.
Parti örgütleri tembelleşiyor, her şeyi 'merkez' belirliyor.
Bunun sonucu olarak 'merkez' statükocu,
resmi söylemci, tabucu, tembel oluyor. Projeler ortaya çıkmıyor, değişim
dönüşümün önü kesiliyor. Parti tüzükleri rakip aday çıkmasını engelliyor,
demokratik bir yarış olmuyor.
Yasal düzenlemeler çelişkilerle dolu. 1961 Anayasası'nda yer alan
ilke, bugünkü Anayasamızda da vardır: "Siyasi partiler, demokratik hayatın
vazgeçilmez unsurlarıdır" (Madde 68). Oysa düşünce ve örgütlenme özgürlüğü
sınırlandırılarak, cezalara bağlanarak, partiler kapatılarak suskun bir toplum
isteniyor.
Siyasi partilere 'Devletin yeterli düzeyde ve hakça mali yardım
yapması' da, bu ilkelerin gereğidir. (Md. 68). Emeği, farklı kesimleri ve
ezilen halkları savunan partilerin hazine yardımı alması engellenmekte, uluslar
arası sermayenin destek verdiği partiler güçlendirilmektedir.
Siyasi partilerin de kendi iç düzenlerinde şu ilkeye uymaları,
gene Anayasa'nın gereğidir. "Siyasi partilerin faaliyetleri, parti içi
düzenlemeleri ve çalışmaları demokrasi ilkelerine uygun olur." Ayrıca:
Anayasa bir yana, siyasi partilerin daha akılcı, katılımcı ve etkili faaliyette
bulunmalarının yolu da, 'parti içi demokrasi'nin iyi işlemesidir. Ne yazık ki
parti içi demokrasi işlemiyor.
Seçimlerde yüzde on baraj konularak halkın kendi adaylarını
özgürce seçmesi engelleniyor, az oyla çok milletvekili çıkarma devam ediyor.
Hazine yardımına yüzde yedi barajı konularak mecliste grubu olan partilerin
dahi, yardım alması engelleniyor. Parti kapatma, adaylık yasaklama mevzuatın
ayrılmaz parçası haline getiriliyor.
Türkiye'de kırk yılda liderler, aynı partiler değişmiyorsa bunun
nedeni seçim sistemi, yasaları ve antidemokratik mevzuattır.
"Egemenlik Kayıtsız Şartsız ulusundur" deniliyorsa, adil
temsilin önü açılmalıdır.
Ülkemizde yaşanan ve giderek, merkezde sürekli
"yönetememe" krizine dönen sorunların aşılması için; çağdaş
demokrasilerde demokratik toplum olmanın gereklerinin yerine getirilmesi, bunun
önündeki engellerin kaldırılması şarttır. Bu nedenle;
Meclis araştırması açılması sorunların tespit ve çözüm önerileri
için bir Araştırma Komisyonu kurulması yararlı olacaktır.
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine
göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım:
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri
1.- (10/269) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 6/7/2010
Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu’nun 06.07.2010 Salı günü (Bugün) yaptığı
toplantısında, oy birliği sağlamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin,
İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Ayla
Akat Ata
Batman
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler Kısmının 191 inci sırasında
yer alan 10/269 Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde ortaya çıkan orman
yangınlarıyla ilgili iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis Araştırması açılmasına ilişkin önergelerin
görüşülmesini, Genel Kurulun 06.07.2010 Salı günlü birleşiminde birlikte
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Grup önerisinin lehinde Sayın Ayla Akat
Ata, Batman Milletvekili.
Buyurun Sayın Ata. (BDP sıralarından alkışlar)
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Barış ve Demokrasi Partisinin getirmiş olduğu grup önerisinin lehinde söz hakkı
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bir ülkenin en önemli zenginlik
kaynaklarından biri ormanlar olarak varsayılır ve ormanların korunması, tahrip
olmaları hâlinde tekrardan ıslahları her ülkenin gündeminde olması gereken
konulardır. Bizim ülkemizin de tabii ki önemli yasalarından biri Orman Koruma
Yasası’dır ve ilgili maddesinde de, 68’inci maddesinde de ”Ormanların içinde
veya yakınında ateş ve yangın belirtisi görenler bunu derhal orman idaresine
veya en yakın muhtarlığa, jandarma dairelerine veya mülkiye amirlerine haber
vermeye mecburdurlar.” diye bir düzenleme de mevcuttur.
Ancak, grup önerisiyle getirdiğimiz araştırma önergesinde de
belirttiğimiz üzere, ülkemizin doğu ve güneydoğusunda güvenlik gerekçesiyle
yakılan ormanlar vardır. Yine, gerçekleştirilen operasyonlar sırasında yapılan
askerî operasyonlar ve kullanılan askerî teçhizattan dolayı başlayan orman
yangınları vardır ve bu orman yangınlarının söndürülmesi faaliyetleri de ne
yazık ki bir duyarlılıkla yerine getirilmemektedir. Bölge insanı bu konuda Hükûmeti duyarlılığa davet etmektedir. Bölgede yaşanan
orman yangınlarına karşı sessiz kalınması bölgeler arasındaki ayrımcılığın bir
başka göstergesidir. “Türkiye'nin her tarafında, değil orman, bir tek ağaç
yansa ciğerimiz yanar.” diye hepimizin eğer ortak bir kanaati varsa “Neden bu
ormanlar doğuda ve güneydoğuda cayır cayır yanarken
bu Parlamentodan ses çıkmıyor?” diye bu Parlamentoda bulunan tüm siyasi parti
grupları bir şekilde bir vicdan sorgulamasına gitmek durumundadır.
Bu orman yangınlarının çıkma gerekçesi ne yazık ki güvenlik
gerekçesiyledir. En azından, eğer bu Parlamento çatısı altında biz bunların
güvenlik gerekçesiyle değil, doğal gerekçelerle çıktığı yönünde kamuoyunu
aydınlatma noktasında bir bilgi sunamayacaksak o zaman sorumluluğumuzun da
gereğini yerine getirmiş sayılmayız. Bugün bölge insanı bu orman yangınlarının
neden çıktığının, söndürülme faaliyetlerinin neden gerçekleştirilmediğinin ve
yine kendi çabasıyla, köylümüzün kendi çabasıyla yapmış olduğu faaliyetlerin de
neden güvenlik görevlileri tarafından engellendiğinin hesabını sormaktadır.
Belki bunlar daha öncesinde bir iddia niteliğinde olabilirdi ama ne yazık ki
bugün iddia değildir.
Batman’ın Hasankeyf ilçesinde üç köyümüz, 90’lı yıllarda yakılan
üç köyümüz geçen hafta içerisinde tekrar yakıldı. Bu, Türkiye kamuoyuna da
haberlerde yansıdı ama ne yazık ki konuya duyarlı hiçbir kesim “Bu köylerde
neler oldu? Köylüler geri dönme hazırlığı yapıyorlardı; tekrar gittiler, bu
köyler boşaltılmıştı, on sekiz yıl içerisinde 4 kez yakılmıştı ama köylüler
tekrar gidip orada bağ bahçe kurmuşlardı ve yavaş yavaş
geri dönme hazırlığı yapıyorlardı. Nasıl oldu da bu ormanlar yandı, bu orman
yangını çıktı ve bir köyün tamamı, bir köyün yarısı, diğer köyün de ancak
köylülerin söndürme faaliyetleriyle yanması engellendi?” diye ne yazık ki bu
Parlamento çatısı altında soran olmadı.
Biz gittik, olay yerinde gözlemledik. Köyün nasıl cayır cayır yandığını, bağın bahçenin nasıl kuruduğunu
gözlerimizle gördük ve bir kez daha soruyoruz: Bölge insanı nasıl yaşayacak;
köyüne nasıl dönecek, hangi güvenceyle dönecek? Ormanlar gibi, ülkenin, Hükûmetin birinci derecede koruması altında koruması olan
bir zenginlik eğer korunamıyorsa, jandarmanın burnunun dibinde ateş yanıyorsa,
yangına dönüşüyorsa, orman müdürlüğü bir gün, yirmi dört saat boyunca yangına
hiçbir şekilde müdahale etmiyor, söndürme, soğutma faaliyetinde bulunmuyorsa
bunun hesabını kimden soracağız, nasıl vereceğiz? 2009 yılı içerisinde bir
yönetmelik çıkmadı mı? Çıktı. Türk Silahlı Kuvvetlerinin görev alanı içerisinde
gerçekleştirilen tüm faaliyetlerde eğer doğa ve ekolojik
denge bozuluyorsa bu da sorumluluk altına sokuldu. Bu yönetmelik
çıktıktan sonra gerçekleştirilen ve iddia düzeyinde de olsa, kamuoyuna yansıyan
hangi orman yangını için bu yönetmelik hükümleri gereğince sorumlular hakkında
suç duyurusunda bulunulup gerekli incelemeler ve soruşturmalar yapıldı?
Şimdi, Batman’da Hasankeyf’in Siirt’e yakın köylerinin yakılması
dolayısıyla biz gittik olay yerine, köylü derdini anlatıyor, gidene anlatıyor.
Ne yazık ki Orman Müdürlüğü de gitmemiş, ne yazık ki Jandarma da sorup etmemiş,
ne yazık ki Valilik de olay yerine uğramadan bir belge kaleme almış kamuoyuna
yansıdığı için. Evet, bu olay kamuoyuna yansıdı ama sabah 04.00-04.30
sıralarında başlayan yangının ne yazık ki güneş ışınlarının cam kırıklarına
çarpması ve mercek etkisi yaparak yangına sebebiyet verdiği iddiası var. Eğer
kamuoyu aydınlatılacaksa bile en azından bu kadar çarpık ve çelişkili
bilgilerle aydınlatılmaması gerekir; bu, aydınlatma değil bir karartma
faaliyetidir. İki ayrı atasözü var; biri “Doğru söyleyeni dokuz köyden
kovarlar.” o köylüler ha bire kovuluyorlar; bir de “Yalancının mumu yatsıya
kadar yanar.” Eğer gerçekten bir heyet gidip orada inceleme yaparsa, sabah
04.00-04.30 sıralarında güneş ışınlarının cam kırıklarına çarpıp mercek etkisi
yapmayacağı ve orman yangınına da sebebiyet vermeyeceği açıkça ortaya çıkar.
Yaklaşık on beş-yirmi gün önce, buradaydık, Sayın Çevre ve Orman
Bakanımız burada sözlü soruları cevaplıyordu. Cudi ve
Gabar’daki orman yangınlarını sorduk “Orada yanan
orman 60 bin hektarlık, kıymeti harbiyesi yoktur.”
dedi. Bir Çevre Bakanının, Türkiye’nin halkları adına Hükûmette
o koltukta oturan Çevre Bakanının, yanan değil 60 bin hektar, 1 ağaç bile olsa
“Kıymeti harbiyesi yoktur.” deme hakkı yoktur, böyle
bir hakka sahip değildir. Ancak çıkar, o orman yangını dolayısıyla bu kürsüden
Türkiye halklarına bunun hesabını verir. Bunun sorumluluğunu taşıyan birinci
derecede şahıs olarak bunun hesabını verir. Bunu biz söylemiyoruz.
Batman ilinde, Diyarbakır ve Batman insan hakları dernekleri,
Siirt insan hakları dernekleri, Göç-Der ve yine Mazlumder
yetkililerinden oluşan 8 kişilik bir heyetin yaptığı, Batman için yapmış olduğu
incelemeden bir bölüm okumak istiyorum.
“1) Öncelikle yangın olayının meydana geldiği Keçeli (Bizinka), Palamut (Hırbekur) ve
Güneşli (Şemse) köylerinin yaklaşık 20-25 bin dönüm olduğu tahmin edilmektedir.
2 bin dönüm tapulu, 5-7 bin dönüm arası tapusuz arazisinin yandığı tahmin
edilmektedir. Keçeli ve Palamut köylerinde alevler köy merkezini de içine
alırken, Şemse köyüne yangının sıçramadığı gözlemlenmiştir.” Çünkü aradan geçen
Dicle Nehri var ve köylüler geçiş noktalarını kendi çabalarıyla kapatıyorlar.
Yine, “Köylülerin beyanlarına ve yanan alana bakıldığında, askerî
birlikten yangının söndürülmesine yönelik herhangi bir girişimde bulunulmadığı
değerlendirilmektedir. Orman İl Müdürlüğünde çalışan kamu görevlilerinin
karakolun hemen yanında çıkan orman yangınını güvenlik gerekçesi ile
söndürmemiş olmaları görevlilerin görev ihmali suçunu işledikleri gerçeğini
ortadan kaldırmayacağı değerlendirilmektedir.”
Yine, “Heyet tarafından köylüler ve yerinde yapılan keşifler
neticesinde çok büyük bir alanın yanmış olduğunu, bu alanda mevcut çok sayıda
ağacın (incir, badem, fıstık ağaçları ve asma ağaçları) ve bununla aynı oranda
alanın ve ormanın da kül olduğu gözlemlenmiştir.
Ormanlık araziyi ve köylülere ait tapulu arazi ve bağ ve
bahçelerin yanmasına sebep olan yangın askerî birliğin/askerî üssün görüş
alanında meydana geldiği heyetçe gözlemlenmiştir.”
Şimdi, nasıl oluyor? Tam karakolun burnunun dibinde, askerî üssün
burnunun dibinde yangın başlıyor, yirmi dört saat sürüyor. Bu yangına herhangi
bir şekilde müdahale edilmiyor ve Batman Valiliği 04.00-04.30 sıralarında
başlayan yangını cam kırıklarının sebebiyet verdiği bir yangın olarak ifade
ediyor ve yine diyor ki: “Bölgede bulunan çalı çırpının, meşe ağaçlarının
yandığı gözlemlenmiştir.”
Doğru, Sayın Bakan da buradaki ifadesinde şöyle demişti: “Bölgede
meşe ağaçları var, zaten yeşeriyorlar.” Doğru, 1992, 1993 yılında yakılan
ormanlar bu senelerde yeşerdiler, tekrardan yeşerdiler değerli milletvekilleri.
Benim ilçemin de 1993 yılında ormanlık alanı yakılmıştı ama bu sene gittik,
ormanlık alan yeşermiş. Meşe ağacı var orada, on sekiz yıl sonra tekrar hayat
bulmuş ve bulunduğu coğrafyaya da tekrardan hayat vermiş. Meşe ağacı, bugün
bizim partimizin de sembolü hâline getirmiş olduğumuz meşe ağacı. Yakmakla
bitmeyen meşe ağacı ama görüyoruz ki Hükûmetin
Bakanının, meşe ağacının bölgede olmasından bile bir rahatsızlığı var. “Nasıl
olsa yeşeriyor, yakılsa da bir şey olmaz.” Bu zihniyet, değil orman gibi
zenginlik kaynağını ülkemizin herhangi bir zenginlik kaynağını hiçe sayan bu
zihniyet karşısında bu Parlamentonun sessiz kalmaması lazım.
Değerli milletvekilleri, yıllardır bölgede operasyonlar yapılıyor
ve bu operasyonlar insan, doğa ve ekolojik dengeye
rağmen yapılıyor ve bu operasyonlar sonucunda milyarlarca…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Ata, konuşmanızı tamamlayınız.
AYLA AKAT ATA (Devamla – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
…liralık maddi zarar doğduğu gibi ne yazık ki bir şekilde telafisi
imkânsız zararlar da, manevi zararlar da doğuyor.
Bölge insanının mevcut çığlığına sessiz kalınmaması gerekiyor. 4
Temmuz Pazar günü haber sitelerine düşen haberde “Cudi
Dağı bir haftadan beri yanıyor, kimse, yetkililer müdahale etmiyor.” diyen
Silopi Koruma ve Geliştirme Derneği Başkanı Nasır Özden’in sesi de duyulmuyor,
diğer sivil toplum örgütlerinin sesi de duyulmuyor. Hükûmetin
bir an önce yasama faaliyetlerinde olduğu gibi sivil toplum örgütlerine,
konuyla ilgili kesimlere, toplumun değerli kesimlerine kulak asmayan tavrından
vazgeçmesi ve bir an önce toplum yararına, insan yararına ve bu ülkenin
zenginlikleri yararına politikaları hayata geçirmesi gerektiğini diliyoruz.
Ülkenin Doğu ve Güneydoğu Anadolusu’nda
değil ülkemizin tamamında gerçekleşen orman yangınlarının da hep beraber
araştırılması, soruşturulması, incelenmesi için de destek vereceğimizi
belirtiyoruz.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Grup önerisinin aleyhinde Eskişehir Milletvekili Sayın Tayfun
İçli, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, sizleri saygıyla
selamlıyorum. Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisinin aleyhinde söz aldım.
Değerli arkadaşlarım, ülkemizdeki orman yangınları çok çok önemli bir konu ama Barış ve Demokrasi Partisi grup
önerisinde sadece Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da meydana gelen orman
yangınlarının araştırılması istenmektedir ve grup önerisinin lehinde konuşan
arkadaşımız, orman yangınlarının aslında o bölgede yaşanan terör olaylarıyla ilintisini
de ortaya koymuştur. Biz gerçekten… Ki Cudi Dağı
örneği verilmiştir. Bilebildiğimiz kadarıyla, son dönemlerde orada operasyonlar
devam etmektedir ama amacımız gerçekten orada yanan ormanları mı, orman
yangınlarını mı sorgulamaktır, yoksa orada sürdürülen terörle mücadeleyi mi
sorgulamaktır, o ayrı konu ama sadece Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da meydana
gelen orman yangınlarının araştırılması bana göre eksik kalmıştır. Ege’mizde,
Akdeniz’de binlerce hektar ormanlık alan yakılmış, yaktırılmıştır. Belirli dava
dosyalarında sanıkların ifadesine baktığımız zaman, bazı ülkelerin, terör
örgütünü taşeron olarak kullanmak suretiyle, turizmi baltalamak amacıyla da
birçok yöremizde o canım ormanları yaktıklarını o dava dosyalarının içinde,
sanık ifadelerinde de görüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bunlar mutlaka araştırılmalıdır, ben her
seferinde onu söylüyorum ancak birazdan yine AKP’li milletvekili
arkadaşlarımızın sayısal çoğunluğuyla bu Meclis araştırması önergesi
reddedilecektir. Onun için bu tür önergelerin artık verilmesi sonuç getirmeyen
bir hâle dönüşmüştür.
Değerli arkadaşlarım, Anayasa’mızın 87’nci maddesine göre, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin iki önemli görevi var, baş görevi. Diğerleri de, tabii
başka görevleri de var. Nedir? Kanun yapmak, kanun değiştirmek,
kanunu kaldırmak. Bir de nedir? Denetleme hakkını kullanmak. Türkiye Büyük Millet Meclisi bu denetleme hakkını Anayasa’nın
98’inci maddesine göre Meclis araştırması -biraz evvel konuştuğumuz konu- genel
görüşme, gensoru, bunlarla yapacak ama çok acıdır ki Türkiye Büyük Millet
Meclisi -ki Anayasa’mızın 7’nci maddesine göre yasama yetkisini kullanıyor-
millî egemenliği kullanan Türkiye Büyük Millet Meclisi, devletin içinde
yerleşik bürokrasiyi, bakanları ve Bakanlar Kurulunu denetleyememektedir. Gelen
kanunlar da bürokrasiden gelen kanun tasarılarıdır. Burada Türkiye Büyük Millet
Meclisinin milletvekillerinin getirdiği bir kanun teklifinin yasalaşması çok
ender görülen bir olaydır. O da hükûmetle,
bürokrasiyle uyuştuğu takdirde gündeme gelip görüşülebilmektedir. O nedenle
Türkiye Büyük Millet Meclisi aslında Türkiye’de bürokrasinin vesayeti
altındadır, siyasi iktidarın vesayeti altındadır. Onlar nasıl buyururlarsa
Türkiye Büyük Millet Meclisi öyle çalışmak durumunda kalmaktadır. İşte bu
Meclis araştırmaları gündeme alınmamakla, AKP tarafından reddedilmekle
Türkiye'nin çok çok önemli gerçek sorunları da göz
ardı edilmektedir.
Değerli arkadaşlarım, Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisinde,
haklı olarak, orman yangınlarının araştırılması istenmektedir.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de sadece ormanlar mı yanıyor?
Türkiye’de ormanlar yanmıyor, araştırılması gereken çok konular var. Türkiye’de
terör… Daha bugün 3 şehit verdik. Terörle ilgili çok ciddi sorunumuz var. Ülke
yanıyor, ülkede insanlarımız yanıyor, yürekleri yanıyor. Bunların konuşulması
lazım burada ama Sayın Başbakan -bilmiyorum bugün geldi mi- tatilde, ne zaman
geleceği de bilinmiyor. Başka… Terör yangınının yarattığı travma
bir şekilde aşılamıyor, konuşulamıyor. Burada gündem çok çok farklı.
Değerli arkadaşlarım, mutfak yanıyor mutfak, hep söylüyoruz. Memur
maaşları açıklandı, memurlarımıza 13,3 TL zam. Şimdi bu memurlarımız 13,3 TL
ile mutfakta meydana gelen yangını söndürecek mi? Çünkü eğer bir evde mutfak
yanıyorsa o evde huzur yoktur; o evde kavga vardır, çatışma vardır. O çatışma
ve kavga boşanma davalarını artırmaktadır. Adliyelere gidin, adliyelerde artan
boşanma davalarının sayısına bakın. İnsanlar geçinemiyor ve o huzursuzluk, o travma -mutfaktaki yangının yarattığı travma- aileleri birbirinden
koparıyor. Bugün birçok yavrumuz anasız, anası babası boşanmış vaziyette
yaşamaya çalışıyorlar, eğitimlerine gitmeye çalışıyorlar.
Eğitimde yangın var. Eğitimcilerimiz burada defalarca bunu dile
getirdi. Başka? Türkiye'nin yanan sorunları çok çok fazla. Bunların da araştırılması lazım. Bu
konuda üç siyasi parti grubumuz, belki de 300’ü aşkın, 400’ü aşkın Meclis
araştırma önergesi verdiler ama biraz evvel de söylediğim gibi AKP grup
önerisiyle bunlar reddediliyor. Bunlar denetlenmesin istiyorlar. Onlar diyorlar
ki “Biz her şeyi mükemmel yapıyoruz. Bunların araştırılmasına gerek yok.”
görüşündeler. Bizi izleyen çok saygıdeğer vatandaşlarımızın takdirlerine
sunuyorum tabii. Burada dile getirmediğim belki onlarca sorun nedeniyle Türkiye
ciddi sıkıntılar yaşıyor.
Değerli arkadaşlarım, Yükseköğretim Kurulunda da ciddi bir yangın
var. Bugün gazetelerde var, bir üniversitede -işte, iradeye “demokrasi”
diyoruz- öğretim görevlileri oy kullanıyorlar. Birisi birinci geliyor, ikinci
geliyor, üçüncü geliyor; bir bakıyorsunuz, Yükseköğrenim Kurulu bunu elemiş. Peki kimi aday göstermiş Cumhurbaşkanlığının önüne? Kendine
oy atanı. Başka, belki de bir tek eşi, eğer orada, üniversitede görevliyse. Bir
bakıyorsunuz, YÖK listesinden Giresun Üniversitesi Rektörü olarak Cumhurbaşkanlığı
makamının önüne geliyor. Yükseköğretim yanıyor. Bilim, irfan yuvaları, artık
anlaşılıyor ki -ki çok rahat söylüyorlar- vesayet altındalar. Neyin vesayeti
altındalar? Tarikatların vesayeti altındalar. Tarikatlar bir yerlerde oturuyor,
karar veriyor, o tarikatların verdiği kararlar belirli anayasal kurumlarda
olgunlaştırılıyor ve karşımıza, sözde demokratik bir irade olarak karşımıza
getiriliyor.
Değerli arkadaşlarım, yanan sadece bunlar değil tabii. Yanan, işte
yeni bugün gazetelerde dış politikamız yanıyor. Bugün İsrail Dışişleri Bakanı Lieberman’ın açıklamaları var: “Ne özrü canım, özür
dilemiyoruz.” diyor. Daha önce Sayın Başbakanın ve Dışişleri Bakanının dört
şartı vardı, bu şartların da gittikçe erozyona uğradığını görüyoruz ama
İsrail’den de açıklama geliyor. Bu, dış politikada yangının başka bir
yansıması, peki başka?
Amerika Dışişleri Bakanı Hillary Clinton
sözde Ermeni anıtına gidiyor, şöyle saygı duruşunda bulunuyor! Hani Türk dış
politikası? Hani Amerika Birleşik Devletleri’nin Türkiye’ye göstereceği
hassasiyet? Dışişleri Bakanımız da ortada yok. Dışişleri Bakanımız kendi
düşüncesine göre sıfır sorunlu bir dış politika yürüttüğünü söylüyor. Değerli
arkadaşlarım, yok öyle bir şey, “sıfır sorunlu bir dış politika” diye bir
politika yok. Türkiye’nin tek politikası var: “Yurtta sulh, cihanda sulh.” ve
bölge merkezli dış politika. Komşularınla, bölgendeki dostlarınla sulh içinde,
barış içinde yaşamak, Türkiye’nin dış politikası bu. Türkiye’nin dış
politikasını eğer başka devletlerin dış politikasına, arkasına takarsanız,
zincirlerseniz bu işte yaşadığımız olaylara meydan veriyor. Sayın Başbakan
Amerika’ya gitti, Devlet Başkanı Obama’yla görüştü, e
ne oldu? Gelir gelmez tatile çıktı. Değerli arkadaşlarım, dış politikada kapalı
kapılar ardında görüşüp, ondan sonra gelip ülkenin gündemine, eğer bazı şeyleri
özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisinde konuşmazsan ve tatile çıkarsan o
zaman Türk halkının kafası karışır. Ne izliyoruz? Hangi politikayı izliyoruz?
Bu yangını nasıl söndüreceğiz?
Evet, bugün işte birçok gazetemizde Genelkurmay Başkanımız Sayın
Başbuğ’un açıklamaları var. Sanki bir veda konuşması gibi, katıldığınız yerler
olabilir, katılmadığınız yerler olabilir. Değerli arkadaşlarım, bakın, tespite
bakın, diyor ki Sayın Genelkurmay Başkanımız: “Türkiye’de ne zaman terör
olayları azaldı veyahut hiç olmadı? Biz bunu yanlış algılıyoruz, sanki terör
örgütü bitti, dağıldı. Aslında terör örgütünün dağ kadrosu duruyordu, eylem
sayısı düştü. Burada belki algılama yanlışlığımız oldu. Doğru algılasaydık o
dönemde de daha sağlıklı tedbirleri alabilecektik.” E, günaydın! Bunu tabii
Sayın Genelkurmay Başkanına söylemiyorum.
Ben öyle algılamadım, ben “sıfır terör” demedim. Ben 2002 yılında bölücübaşının getirildiğini, yönetim kadrosunun derdest
edildiğini, ülkede huzur ve güven kaldığı için 57’nci Hükûmet
tarafından olağanüstü hâlin kaldırıldığını, temel hak ve özgürlüklerin yeniden
Anayasa’da belirtilen çerçevede yaşandığını söyledim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız Sayın İçli.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Ama, bakın, o
tarihten bu tarihe kadar ne oldu? 2002-2010… Demek ki algılayanlar ben değilim,
bizim gibi düşünenler değil. Peki, kim onu düşünüyor? Her şeyin güllük
gülistanlık olduğunu söyleyenler böyle bir algılamada. Hiç kimse PKK’nın
bittiğini söylemedi ki. Öylesine bir dış politika yürütüldü ki -hep onu
söylerler- derdest edildi. Suriye’yle dış politika, Sovyetlerle dış politika,
Yunanistan, İtalya, Kenya, Amerika Birleşik Devletleri… Paketlendi geldi. Demek
ki dış politikayı yapıp paketletebiliyorsunuz ve bakın, birçok küresel gücün
karşı olmasına rağmen PKK terör örgütünün lojistik destekleri konusunda
mücadele edebiliyorsun.
Eğer devleti idare edenler kendine güveniyorsa, ulusuna güveniyorsa,
haklı olduğuna inanıyorsa aynı 74’te olduğu gibi Kıbrıs Barış Harekâtını da
gerçekleştirir. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra denizaşırı tek harekât,
Kıbrıs Barış Harekâtıdır. Amerika Birleşik Devletleri’nin, İngiltere’nin,
birçok ülkenin karşı durmasına rağmen…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İçli.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bağlıyorum, teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Sağ olun efendim.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, işte Sayın
Başbuğ’un söylemindeki o “algı yanlışlığını yapanlar” bugün Türkiye’ye bedel
ödetiyor diyorum ve hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Grup önerisinin lehinde Sırrı Sakık,
Muş Milletvekili.
Buyurun.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de grup
önerisi lehinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Aslında, bu, uzun yıllardır yaramız. Sorunlarımızı çözmediğimiz
için en kolay yol, yöntem ormanları yakmak, köyleri yakmak. Yani sorunlarımızı
kökten çözmek yerine, sorunları daha çok kangren bir hâle getirmektir.
Bizim bu Meclis araştırma önergemiz, sadece Kürt coğrafyasında
olup bitenlerle ilgili değil, ülkenin batısında da eğer gerçekten Marmaris’te
orman yanıyorsa, biz buna seyirci kalıyorsak o zaman biz insanlığımızdan kuşku
duyarız. Nerede olursa olsun bunun karşısında durabilmeliyiz ama bir tarafta
ülkenin batısında ormanlar yanarken ülkenin bütün imkânları seferber ediliyor
ve ormanları söndürmek için çaba sarf ediliyor ama Kürt coğrafyasında olduğunda
da hepimiz seyirci kalıyoruz ve bu olayı bilfiil gerçekleştirenlerle ilgili
küçük bir soruşturma bile açılmıyor ve hatta teşvik ediliyor.
Ormanların, evet bölgede kimler tarafından yakıldığı çok açık ve
nettir. Biz eğer sorunlarımızı çözmezsek bu tür olaylarla sürekli
karşılaşacağız çünkü yakın bir tarihte yine bir çatışmada, yine güvenlik
güçlerinin iki köyü nasıl ateşe verdiğini biliyoruz. Geçmişte üç bin beş yüz
köyün kimler tarafından yakıldığını çok çok iyi
biliyoruz. Yani bu olayın faillerini de çok iyi biliyoruz. Onun için, bizim
sorunlarımızı çözmemiz gerekir. Eğer sorunlarımızı çözebilirsek orman da
yanmaz, köyler de yakılmaz, gencecik bedenler toprağa gömülmez. Bizim
feryadımız budur.
Evet, bu sorunun adı Kürt sorunudur. Kürt sorununu çözmek
zorundasınız. Kürt sorununu çözdüğünüz zaman bütün bu olayları evet bir daha
görmeyiz, bir daha da karşılaşmayız. Sadece yirmi altı yıllık bu çatışmalı
süreçte yaşanan olaylar değil, cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar sürekli
Kürt coğrafyası bu tür olaylarla karşı karşıya kaldı.
Şimdi, siyaset dünyası ne yapmalı sorunları çözmek için? Halk niye
bize oy veriyor? Niye sizi Parlamentoya gönderiyor? “Gidin, benim sorunlarımı
oturarak konuşun, tartışın…” Ama ne yazık ki biz sorunlarımızı oturup konuşarak
tartışamıyoruz.
Ne yapıyoruz? Son günlerde, evet, gencecik fidanlar patır patır ölürken, toprağa gömülürken, biz, alanlarda gidip
“Mevzilerde çömeldim mi çömelmedim mi?” Çömelsen ne olur, çömelmesen ne olur? Gidip
orada kumdan kaleler yaparak, kumdan torbalar oluşturarak, kumdan torbaların
arkasına sığınarak felaketlere karşı sigorta oluşturamazsınız, çömelseniz de
sigorta oluşturamazsınız. Onun için, yürekli olmalıyız. Onun için,
sorunlarımızın adını koyabilmeliyiz.
Geçmişten bugüne kadar birçok aktör gitti, o mevzilerde çömeldi. O
mevzilere giderken, üniformalıların yanında, arkalarında duruyorlardı, onların
da üzerinde askerî giysiler vardı ama tarih onların hepsini çöplüğe gömdü.
Bugün siyaset dünyasına, askerlerin arkasına sığınarak, kum torbalarının
arkasına sığınarak sorunun çözülmediğini hayat gösterdi ama ne yazık ki
aktörlerimiz hâlen orada.
Aslında bize bir görev düşüyor sevgili arkadaşlarım; burada,
görev, sadece Adalet ve Kalkınma Partisinin Lideri Sayın Başbakan veyahut da
Sayın Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı değil, burada bütün partilerin
liderlerine bir görev düşüyor. Gidip o dağlara, gidip o toprağa, o mevzilerde
toprağa gömülenlere karşı bir özür borcumuz vardır. Niye? Ret ve inkâr ettiniz.
Niye? Bu çocukları ölüme gönderen sizin ve bizim politikalarımız oldu. Bizim o
ölen çocuklarımıza karşı bir özür borcumuz vardır. O dağda kekik toplayan ve
kurşuna hedef olan amcamıza karşı bir özür borcumuz vardır. O dağlarda
hayvanlarını otlatırken yaşamını yitiren insanlarımıza karşı bir özür borcumuz
vardır. Yine o dağlarda adı asker olur, adı polis olur, adı PKK gerillası olur,
o toprağa gömülen bütün çocuklar bizim kardeşlerimizdir. Biz, onların acısını
yüreğimizde hissediyoruz. Bunların bir daha ölmemesi için o dağlara karşı
hepimizin bir özür borcu vardır. Böyle, birlikteliğimizi sağlayabiliriz, böyle
bir birlik oluşturabiliriz. Yoksa, çıkıp buralardan,
efendim gidip oralarda mevzilenmek, oralarda, dağda bulunup “Ey vatandaş, gel
ben senin ruhuna bir Fatiha okuyayım…” O Fatihalar da sigorta oluşturmuyor
felaketlere karşı. İnandığınız şeyleri söyleyeceksiniz. Zavallı insanları orada
ölüme gönderip, sadece siyaset dünyasının diliyle “Fatiha okuyalım.”,
“Acılarını unutmuyoruz.”, “Kanları yerde kalmayacak.” Bu insanların kanının
akmaması için hepimizin, siyaset dünyasının bir miktar bedel ödemesi gerekir
diyoruz. Bizim çocuklarımıza ve kardeşlerimize karşı böyle bir sorumluluğumuz
vardır. Yani, siyaset dünyası tehdit ederek, şantaj yaparak sorunları çözmez.
Bakın, TÜSİAD bir açıklama yapıyor. Dönüp diyor ki: “Sorunlarımız
bu mantıkla çözülmüyor. Hayat hepimize gösterdi, geçmişin argümanlarıyla
geleceği birlikte inşa edemeyiz.” Ne yapmalı? Bir üye çıkıp diyor ki: “Kürtler
ana diliyle eğitim yapsa kıyamet mi kopar?” Yasalar ve Anayasa düzeyinde siz
Kürt kimliğini güvence altına alırsanız kıyamet mi kopar? Kanın durması için
Sayın Öcalan’la görüşün dersek kıyamet mi kopar? Şimdi, bunların hepsini bir
bütün olarak söyleyince, bakıyorsunuz, muhalefet partisi, ana muhalefet
partisinden bir tehdit “Haddinizi aşıyorsunuz.” diyor. Geçmişte biz bu
tehditlerle karşılaştık. Geçmişte, rahmetli Sabancı çıkıp sorunun çözümüyle
ilgili düşüncelerini söylerken, Türkeş buradan bağırmıştı: “Haddini aşıyorsun
ve çizmeyi aşıyorsun.” ve nasıl bedel ödediklerini de biliyoruz.
Şimdi, sizin yapamayacaklarınızı sivil toplum örgütleri, meslek
kuruluşları yapıyor, bunu da tehdit ediyorsunuz. Oysaki… Peki, varlık nedeniniz
ne?
Bakın, sivil toplum örgütleri dört bir taraftan ne yapmak
istiyorlar? Karşılıklı silahların bir an önce susmasını istiyorlar. “Biz
çatışma istemiyoruz.” Evet, biz de istemiyoruz. Peki, bizim bu sesi büyütmemiz
mi gerekir yoksa tehditlerle bu sesleri yok mu etmemiz gerekir?
İşte onun için, halkın vicdanlarına göre hepimiz bir saf
tutmalıyız. Buraya çıkıp “1999 yılında terörü bilmem şu noktaya getirdik,
şuraya getirdik.” Bunların hiçbiri doğru değil. 1999’ları hepimiz çok iyi
biliyoruz. 1999 yılında Öcalan, İmralı’dan şu çağrıyı yaptı: “PKK’li silahlı güçler bu ülkeyi terk edecek.” Terk ederken
500 tane militan kadro yaşamını yitirdi ve Türkiye, dört yıllık çatışmasızlık
süreci yaşadı. Bu, hiçbir siyasal iktidarın bir marifeti değildi ve ben o
süreci çok da… Çıkıp burada “Biz terörü şu noktaya getirdik.” diyenlere
seslenmek istiyorum: Peki, çok başarılıydınız da niye 1999’dan 2000
seçimlerinde barajın altında kaldınız? Çünkü şiddetten ve kandan beslenenlerin
çatışmasızlık ortamında halka söyleyebilecek tek sözleri yoktur. Onun için
hepimiz gelip gerçekten bu yaşananlardan bir ders almalıyız.
Şimdi, Genelkurmay Başkanı dün, buraya çıkmış bir siyasal aktör
gibi mesajlar veriyor. Kanı durdurun kardeşim, kanı durdurun. 5 bin tane… 5 kez
PKK’yı yendiğini söylüyor. Nasıl yendiniz? Hâlen 10 bin gerillasıyla dağlarda
bulunan bir silahlı gücü nasıl yendiniz? Açıkça ilan ediyorum: Ne PKK, dünyanın
en güçlü ordularından olan Türkiye Cumhuriyeti ordusunu yenme gücüne sahiptir
ne de ordu PKK’yi yenememiştir. 30 bin kayıp vardır
ama hâlen dağlarda 10 bin insan duruyor ve Orta Doğu’da diline, kültürüne gem
vurduğunuz bir halk her zaman içinden 5 bin de 10 bin de silahlı güç yaratır.
Onun için bu insanların panzehiri, demokrasi ve özgürlüktür;
Kürtlerin diline ve kimliğine vurulan gemin bir an önce kaldırılmasıdır, bir an
önce barış ikliminin yaratılmasıdır. Bunu yaratabilirsek “Biz gerçekten
birlikte yaşamak istiyoruz ve mecburuz ve mahkûmuz.” diyoruz.
Şimdi, bizim söylemlerimiz size ters gelebilir. Emin olun ki bizim
söylemlerimiz bu ülkenin bölünüp parçalanmasına karşı bir sigortadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlayınız Sayın Sakık.
Buyurun.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum.
Biz, birlikte yaşamak istiyoruz, sorunlarımızı birlikte çözmek
istiyoruz. Sorunların muhatabı, siyasal iktidar ve siyasi partiler ve
Parlamentodur, Genelkurmay değildir. Genelkurmayın çıkıp, son günlerde bir iz
bırakarak giden açıklamalarının çok bizi tatmin etmediğini biliyorum. Çünkü, hep söylenir ya “Dur ihtarına uymadıkları için
çatışma oldu.” Peki, Hatay’da o kekik toplayanlara “Dur” ihtarı mı yapıldı?
Yok.
Korkunun kuşattığı bir coğrafyada yaşıyoruz. Herkesin korktuğu,
herkesin elinin tetikte olduğu, namluya mermilerin sürüldüğü bir coğrafyada
artık yaşamak istemiyoruz ve siyaset dünyasının artık bu sorunları çözmek için
görev alması gerektiğine inanıyorum.
İnadına ormanlar da yeşerir, inadına, barış istemeyenlerin inadına
barış da olacak çünkü geçmişten bugüne kadar ortak paydalar bize hep bunu
gösterdi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SIRRI SAKIK (Devamla) – Ben, bu ülkede barışın ve kardeşliğin
egemen olduğu bir alanın oluşacağına inanıyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Grup önerisinin aleyhinde, Uşak Milletvekili Sayın Nuri
Uslu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
NURİ USLU (Uşak) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Barış ve Demokrasi Partisinin Doğu ve Güneydoğu’daki
ormanlarımızdaki orman yangınları üzerine vermiş oldukları önerge üzerinde ve
önergenin aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Şimdi, öncelikle şunu hepimiz kabul etmeliyiz: Bugün,
dünyamızın geldiği bu noktada, 21 inci yüzyılda küresel ısınmanın ve buna bağlı
olarak iklim değişikliğine ve bunun sonucu olarak da dünyadaki tüm ormanlarda,
doğalarda ve bitki örtülerinde iklimdeki değişikliğe bağlı olarak buradaki
azalma ve tehdit ve bunun sonucunda da dünyada bir çölleşmenin olabileceğini
bilim adamlarımız yıllarca söylemekte ve artık öyle bir noktaya geldik ki,
bunları zaman zaman yaşamaktayız ve karşılaşmaktayız.
Şimdi, ülkemiz, coğrafi konumu itibarıyla -özellikle Akdeniz
çanağında olan ülkeler ve ülkemiz de buna dâhil olarak- bu iklim
değişikliğinden, küresel ısınmadan son derecede ve ilk etapta etkilenecek olan
ülkelerden birisidir. Bu nedenle, ben, burada söz de almışken ormanlarımızın ne
derece önemli olduğunun, ormanlarımızın korunmasının, geliştirilmesinin ve
ormanlık alanların artırılmasının ne derece önemli olduğunun da altını çizmek
istiyorum.
Ülkemizde 21,4 milyon hektar ormanımız var ancak bunun yaklaşık
yüzde 49’u, 9 milyon hektar civarında, bozuk ormandır. Geçmişten bugüne,
günümüze, Anadolu’da, Ege’de, Doğu’da ve Güneydoğu Anadolu’da gerek yaşamın
şartları gerekse ülkemizdeki hayvancılık hareketleriyle ormanlarımız bir
noktada tehdit edilmiş, zarar görmüş ve ormanlık alanlarımızın yaklaşık yüzde
50’si verimsiz ormanlar hâline gelmiştir. Bir kere, bu verimsiz ormanlar hâline
gelen ormanların verimli hâle getirilmesi gerekir. Ayrıca, İç Anadolu’dan
Doğu’ya doğru, Güneydoğu’ya doğru bütün bu bozkırların da ağaçlandırılarak,
yeşillendirilerek küresel ısınmayla mücadele yapmanın çok önemli olduğunu
belirtmek istiyorum. Bir kere, küresel ısınmayla mücadelede, ülkenin
çölleşmesiyle ilgili mücadelede en önemli etken ağaçlandırma ve ormanların
artırılmasıdır. Onun için, ormanlarımız mutlaka korunmalı ve geliştirilmelidir.
Şimdi burada, peki “Orman yangınlarının önlenmesiyle ilgili olarak
verilmiş olan bir önergede neden karşı çıkıyorsunuz?” derseniz onu da şöyle
söyleyeyim: Şimdi, bir kere bizim ülkemizin özellikle Akdeniz, Ege ve Marmara
Bölgesi ormanlarımızın yaklaşık yüzde 60’ı orman yangınlarının tehdidi
altındadır, birinci
derecede orman yangınları tehdidi altındadır. Bu önergeyle
verilmiş olan, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki ormanlarımız da yangından
en az etkilenen, hatta yangından hiç etkilenmeyecek şekilde bitki örtüsü yani
biraz önce söylenen meşe ormanlarıyla kaplıdır. Meşe ormanlarının olduğu yerde
orman yangını olmaz, orman yangını oldurulur. Peki, nasıl oluyor bu orman
yangınları? Artık bilemiyorum, ya orada terör örgütü bunu yapıyor veyahut da
oradaki terör örgütüne destek verenler bunu çıkarıyor. Aksi hâlde o bölgede
orman yangınlarının olması mümkün değildir.
Bugün orman yangınları konusunda orman teşkilatı -geçmişten
günümüze- son derece başarılı, son derece etkilidir. Bakınız, orman yangınları
genelde Ege, Akdeniz ve Marmara’da çıkmaktadır. Ülkemizin özellikle 1991
yılından 2002 yılına kadarki dönemine bir baktığımızda, gerçekten, orman
yangınlarıyla ilgili yapılan mücadelelerde başarılı olmuşuz ancak bugün
elimizdeki teknoloji, alet, araç gereçlerden ve uydu sistemlerinden de
faydalanmak suretiyle orman yangınlarında son derece başarılı bir hâle geldik.
Orman yangınlarını Ankara’dan, Yangın Harekât Merkezinden yönetebiliyoruz.
Mobil bir sistem kurulmuştur. Türkiye'nin her tarafında bugün orman teşkilatı
ormanları yirmi dört saat gözetlemekte ve ormanların herhangi bir yerinden bir
duman tüttüğünde en az beş on dakika içerisinde orman teşkilatının, orman
yangınlarını söndürmeyle ilgili görevlileri -bölge şefi, mühendisleri ve
işçileri- oraya yetişmekte ve orman yangınlarını söndürmektedir.
Geçmişten bugüne orman yangınlarına baktığımızda, 1991-2002
yılları arasında yaklaşık yılda 2 bin civarında orman yangını çıkmaktadır,
ortalama olarak. 13 bin hektar civarında orman yangını olduğunu görüyoruz. 2003
yılından 2008 yılına kadar olan ortalamaya baktığımızda da 10 bin hektarlara
kadar düştüğünü… Aslında aynı sayıda orman yangını çıkmasına rağmen yanan orman
alanı, görüldüğü gibi, mümkün olduğu kadar azaltılmıştır.
Tabii, orman yangını tamamen bitki örtüsüne, iklime ve oradaki topografik yapıya da bağlı olduğu için orman yangınlarında
yıllar itibarıyla büyük değişmeler de olmuştur. Mesela 2009 yılında 1.792 adet
orman yangını çıkmış ve yanan orman alanı
Bu söylediğimiz aslında hiç de katılmadığım bir ifadeyi de gündeme
getirmek istiyorum. Bu Kürt coğrafyası ne demek, Kürt coğrafyası? Yani bu
ülkede Kürt coğrafyası, Laz coğrafyası, Türk coğrafyası diye bir coğrafya mı
var? Bu, bence bir ayrımın sinyallerini veren bir ifade. Şahsen
buna hiç katılmıyorum.
SIRRI SAKIK (Muş) – Tarih dersin zayıf!
M. NURİ YAMAN (Muş) – Alışacaksın!
NURİ USLU (Devamla) – Kürt coğrafyasında bir kere orman yangını
zaten hiç olmaz. Orman yangınları Ege’de, Akdeniz’de, Marmara’da olur ve
bununla ilgili olarak da orman teşkilatı bu konuda son derece başarılıdır.
Onun için bu önerge bence yanlıştır. Ha, orman yangınlarıyla
ilgili geçmişten günümüze orman teşkilatı, ormanların içerisinde oturan orman
köylüleri bugüne kadar orman yangınlarının söndürülmesi için canlarıyla
çalışmışlar; hatta, orman bölge müdürlerimiz, orman
işletme müdürlerimiz, orman mühendisleri, 80’den fazla orman işçisi yanarak,
orman yangınını söndürürken ormanın içinde yanarak can vermiştir. Şimdi,
burada, orman yangınlarında orman teşkilatı başarısızdır diyebilir misiniz?
Kesinlikle katılmıyorum böyle bir önergeye.
Onun için, orman yangınları konusunda orman teşkilatı son derece
başarılıdır, tebrik edilmesi, takdir edilmesi gerekir. Bunun yanında, bu yanan
orman alanları -hep bir yanlış da bilgi vardır, onu da düzeltmek istiyorum-
sanki yandıktan sonra terk ediliyor. Böyle bir şey de yok. Yanan orman alanı
aynı yıl içerisinde orman teşkilatı tarafından ağaçlandırılır ve tekrar orman
alanı olarak muhafaza edilir, korunmaya devam edilir. Onun için, burada, gerek
ağaçlandırma gerek orman köylüsüne yapılan hizmetler gerekse ormanların
korunması ve geliştirilmesine yönelik olarak orman teşkilatı üzerine düşeni
yapmaktadır ve ormanlarımız korunmakta, geliştirilmektedir.
Bu arada, söz almışken, özellikle yanan orman alanlarının
ağaçlandırıldığını söyledim. Ayrıca, küresel ısınmaya panzehir olarak
ağaçlandırmanın, ormanlaştırmanın çok önemli bir etken olduğunu da söyledim.
Bakınız, bu geçen…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Uslu, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.
NURİ USLU (Devamla) – O zaman özetle şöyle bağlayalım: Gerçekten
ormanlarda yangın varsa, sizin saydığınız bazı noktalarda yangın varsa, ben
inanıyorum ki, 2002’den sonra bu yangınların çoğu söndü, sönmeye de devam
ediyor. Ancak, bütün bu söylediğiniz yangınların söndürülebilmesi için Hükûmetimizin getirdiği, AK PARTİ’nin
getirdiği ama maalesef sizlerden destek bulamadığımız demokratikleşme, millî
birlik, kardeşlik projesinin Parlamentodaki bütün milletvekilleri tarafından
desteklenmesi gerekir. İşte o zaman sizin coğrafyada da, başka coğrafyalarda,
hepsinde, bizim coğrafyamızda, Türkiye coğrafyasındaki bütün yangınları
söndürebiliriz diyorum.
Önergenin aleyhinde olduğumu belirtiyorum ve hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, oylamadan önce yoklama
talebimiz var.
BAŞKAN – Sayın Anadol, yoklama
talebinizi alacağım ama Sayın Şandır’ın bir kısa
açıklaması olacaktı, ona bir fırsat vereyim.
Bir dakikalık süre veriyorum.
Sayın Şandır, buyurun efendim.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
6.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, BDP grup önerisine ilişkin açıklaması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Tabii, söz konusu orman olunca benim de konuşmam gerekiyor.
Ormanlar, bana göre de, bize göre de bu ülkenin akciğerleridir. Ormanlar,
geçmiş nesillerin günümüze, bizlere gelecek nesiller adına emanetidir.
Ormanları korumak, geliştirmek herkes için, hem geçmiş adına hem gelecek adına
bir sorumluluktur, bir görevdir. Bu sebeple, orman
yangınlarıyla mücadele konusunda özellikle Güneydoğuda ve Doğu Anadolu’da çok
özel bir hassasiyet gösterilmesini ben şahsım adına da, grubum adına da talep
ediyorum ve bu konuya bir başka anlam yüklemeden, bir başka gerekçe yüklemeden
bir tek ağacın bile hesabı yapılarak ormanlar korunmalıdır, yangınlara karşı
tüm imkânlarımız kullanılarak tedbir alınmalıdır.
Bunu söylüyor, teşekkür ediyorum efendim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Evet, grup önerisinin oylamasından önce bir yoklama talebi vardır.
Yoklama talebinde bulunan arkadaşlarımızı tespit edeceğim:
Sayın Anadol? Burada.
Sayın Mevlüt Aslanoğlu?
Burada.
Sayın Gürol Ergin? Burada.
Sayın Esfender Korkmaz? Burada.
Sayın Hüsnü Çöllü? Burada.
Sayın Fevzi Topuz? Burada.
Sayın Murat Sönmez? Burada.
Sayın Rıza Yalçınkaya? Burada.
Sayın Atila Emek? Burada.
Sayın Tansel Barış? Burada.
Sayın Çakır? Burada.
Sayın Hacaloğlu? Burada.
Sayın Pazarcı? Burada.
Sayın Arat? Burada.
Sayın Tacidar Seyhan? Burada.
Sayın Genç? Burada.
Sayın Kesici? Burada.
Sayın Güvel? Burada.
Sayın Arifağaoğlu? Burada.
Sayın Aydoğan? Burada.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, yoklama için üç
dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri
(Devam)
1.- (10/269) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 6/7/2010
Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
Grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.
Milliyetçi Hareket Partisinin Grup Önerisini okutuyorum:
2.- (10/479) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 6/7/2010
Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu’nun 06.07.2010 Salı günü (bugün) yaptığı
toplantısında, Siyasi Parti Grupları arasında oybirliği sağlanamadığından
Grubumuzun aşağıdaki önerisini İçtüzüğün 19 uncu Maddesi gereğince Genel
Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Gündeminin, Genel Görüşme
ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
Kısmında yer alan 10/479 esas numaralı, “yenilenebilir enerji potansiyelinin
araştırılarak enerjide bağımlılığın azaltılması için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla” Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105.
Maddeleri Gereğince Meclis Araştırması önergelerinin görüşmelerinin Genel
Kurulun 06.07.2010 Salı günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Grup önerisinin lehinde Adana Milletvekili Sayın Tacidar Seyhan, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi üzerinde söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, öncelikle, bu önerinin çok yerinde olduğunu
söylemek istiyorum. Temel anlayışım şu: Burada oturan Komisyon üyesi
arkadaşlarımızla birlikte Türkiye'nin yenilenebilir enerji potansiyeli
konusunda çok önemli çalışmalar yaptık. Hepimizin bu dönemin
başındaki kanaati, Türkiye'nin bir an önce yerli enerji kaynaklarına yönelmesi,
ithal enerji kaynakları üzerindeki oranının dengelenmesiydi ve bu çalışmayı ilk
olarak yapanlardan biri, şimdiki Enerji Bakanı Sayın Taner Yıldız’dı, -buradaki Komisyon üyesi arkadaşlarımız,
Sayın Bayramoğlu tam karşımda- bu kanunun ivedilikle
çıkmasını savunan insanlardan biriydi ve öncülük etti. Her konuşmasında -18
defa, 20 defa biz toplantı yaptık- “Lütfen, alt komisyona gitmesin, muhalefet
bize yardımcı olsun bu kanunu çıkaralım.” dedi; “Bizim alt komisyona gidecek
kadar sabrımız yok, sektör bu kanunun çıkmasını bekliyor, hepimizin görevi bu
kanunu çıkarmaktır.” dedi ve biz bu düşünceye inanarak birlikte çalıştık, hem
Milliyetçi Hareket Partisi hem Cumhuriyet Halk Partisi yardımcı oldu,
Yenilenebilir Enerji Kanunu’nda bir ortak mutabakat sağlandı ve bu kanun
çıkarılırken Türkiye'nin gündemi de ortaya kondu. Türkiye’de
yenilenebilir enerji konusunda 2020 hedeflenerek rüzgâr potansiyeli, jeotermal
potansiyeli ve bunun dışında biyomas potansiyeli
birlikte değerlendirildi. Bunun üzerine, diğer kaynaklardan güneş enerjisinin
de eklenmesi sağlanmak istendi ve bu konudaki -içeride, dışarıda- bütün odaları
birlikte dinledik. Hepsinde olmasa da yüzde 99’unda mutabakat sağladık. Oradaki
amacımız, aynı ay içerisinde bunun Genel Kurula inmesin sağlamaktı. Tutanaklara
bakarsanız, Adalet ve Kalkınma Partisinin milletvekillerinin de Sayın Bakanın
da isteği de talebi de buydu. E, peki, geldiğimiz süreçte ne oldu? Bu işin
arkasında durmaya çalışan Enerji Bakanının birden manevrası değişti.
Türkiye’deki kaynaklarla, yenilenebilir enerjiye dönmek yerine yeniden yönümüzü
nükleer anlaşmalara döndük. Dört yıldır Türkiye'nin önünü tıkayanlar, dört
yıldır yenilenebilir enerji konusunda kanun çıkarmayanlar bu kanuna sarıldılar
ama iki gün sonra bu kanundan vazgeçip nükleere ve doğal gaza yönelecek bir
anlayışın temsilcileri oldular.
Peki, arkadaşlar, ne yapmalıydık? Eğer bir sorununuz varsa
getirin. Bu kanunu getirin, bu kanun Türkiye’ye lazım.
En büyük başarısızlığınız şu: Türkiye’deki yerli kaynak oranını
artıramadınız, bu bir. Türkiye’de ithalat ve ihracat dengesini oluşturamadınız,
bu iki. Enerji üretimi arasında yenilenebilir enerji, fosil yakıttan elde
edilen enerji arasındaki dengeyi kuramadınız, bu üç. İyi bir enerji
politikasının üç temel ögesine sekiz yılda
yaklaşamadınız. “Enerji politikamız var, bu konuda devrim yapacağız.” diyerek,
maalesef, Türkiye bir enerji krizine girmişken, dünyada meydana gelen
sanayideki çöküntünün Türkiye’deki yansımalarının arkasına sığınarak oradan
elde edilen fazlayı kendinize umut bilerek yenilenebilir enerji kaynaklarını
ertelediniz. Peki, bu konuda kanun ihtiyacı var mı? Var. Rüzgâra yatırım
yapılamıyor doğru dürüst, biyomas yatırımı
yapılamıyor. Türkiye’de şu anda üretimde 1 kilovatlık bile bir güneş enerjisi
yok. Bir özel firmanın kendi çatısında, kendi aydınlatmasını sağladığı güneş
enerjisi dışında, Türkiye’de, 1 megavatlık bile yatırım yok arkadaşlar. Kaldı
ki biz, en fazla üretim yapan Avrupa’da Almanya ve İspanya’nın önünde çok ciddi
güneş potansiyeli olan bir ülkeyiz. Hani 48 bin megavat rüzgâr enerjisinin en
az yarısını çıkaracaktık? Hani Türkiye’yi bir güneş enerjisi cenneti hâline
getirecektik? Hani biz güneş enerjisinin sanayide üretimini sağlayacak, bu
üretimin arkasında duracak bir ülkeydik? Ne oldu değerli arkadaşlar? Size sekiz
yılını verdi bu ülke. Bugün sığındığınız şey nükleer. Enerjideki çeşitliliği
bir diğer kötü anlayışa, kötü tercihe bıraktınız. Yine ithal yakıtla çalışacak
bir nükleer santral kurmak için Rusya’yla anlaşma yaptınız. Bu anlaşma da bir
rezalet, önümüzdeki günlerde tartışacağız. Siz bu anlaşmayı yaptınız. Yine bu
Komisyon üyelerine sesleniyorum: Bu Nükleer Kanunu’nu çıkaran siz değil
miydiniz? Sayın Bakanlara sesleniyorum, Hilmi Güler’e,
Taner Yıldız’a: “Türkiye’de biz yarışmacı bir kanun çıkardık, bu kanun
Türkiye’nin hiçbir yerinde yok. Eşit, rekabetçi koşullarda, dünyada kabul
görmüş, kendi ülkesinde planlanmış ve orada üretim görmüş, en az beş yıl
denenmiş nükleer santral kuracağız.” diyen siz değil miydiniz? “Atık sorunu
çözülmüş bir nükleer santral kurulmadan, bu santraldeki yönetmeliklere
uyulmadan buraya bir tek çivi çaktırmayız.” diyen siz değil miydiniz? Kanada
teknolojisini, ABD’deki teknolojisini Türkiye’ye en uygun teknoloji olarak
sunan siz değil miydiniz? Rus teknolojisini alırken “Biz bir yarışma yapacağız.
Eğer bu teknoloji ABD’yi, Kanada’yı ve Avrupa’yı sollayacak
gelişmiş bir teknolojiyse ancak o zaman evet diyebileceğiz.” diyen siz değil
miydiniz? Kendi anlayışını bu kadar çiğneyen bir siyasi irade olabilir mi? Bir
günde karar değişiyor. Cumhurbaşkanlığının geri gönderme tezkeresinde “Biz atık
yönetimi konusunda tüm eleştirileri saygıyla karşılıyoruz.” diyerek, bu konuda
değişiklik yaptıran ve daha sonra aynı geri göndermede “Yer tahsisi konusundaki
hassasiyetleri dikkate alacağım.” diyen siz değil miydiniz? Şimdi imzaladığınız
uluslararası anlaşmada hem Danıştay kararında öngörülen hem de
Cumhurbaşkanlığının geri gönderme tezkeresinde söz konusu edilen bütün kötü
koşullar aynen kabul edilmiş durumda. Kaldı ki, siz, yenilenebilir enerji
kanununu çıkarmıyorsunuz, gidiyorsunuz, Rusya’da bir nükleer anlaşmaya imza
atıyorsunuz. Ne olduğu belli olmayan, teslimiyetçi bir anlaşma. Neden mi
teslimiyetçi?
Bir de arkadaşlar, bakın, bu anlaşmaya imza atıldı, Genel Kurula
getirmeyin bunu. Baştan sona rezalet bir anlaşma. Bu anlaşma Genel Kurulun
iradesini ipotek altına alan bir anlaşmadır. Bu anlaşmanın karşılığı yoktur
Türkiye’de. Bu anlaşmanın uygulanabilmesi için, Enerji Piyasası Düzenleme
Kurulu, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ve 4628 sayılı Kanun’da değişiklik yapmak
zorundasınız. Bu değişiklik yapılmadan anlaşmanın imzalanması demek, Türkiye
Büyük Millet Meclisinden, sizinle yaptığımız anlaşmanın gereği olarak, ilgili
bütün kanunları çıkarmaya söz veriyorum demektir ve bu Genel Kurulun iradesini
ipotek altına almaktır. Bu anlaşmayı buraya getirmek hem sizin çıkardığınız,
2007 yılında o kanuna oy veren arkadaşlarımıza hakarettir hem Türkiye Büyük
Millet Meclisinin iradesine hakarettir. Danıştay kararına bakarsanız, bir
kararın arkasından dolanmaktır değerli arkadaşlarım. Buna bir son verin.
Gelin, Türkiye’de temel enerji anlayışının arkasında duran
gerekçeleri sağlayabilmek için, Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu bu
teklife kabul deyin. Eğer Türkiye’de doğru dürüst bir enerji
üretimi istiyorsanız, eğer dengeli bir, paçal şekilde, yenilenebilir enerjinin
yerli üretim oranının ithal kaynaklara göre dengelenmesini istiyorsanız ve eğer
gerçekten, yenilenebilir enerjide üstünlüğün Avrupa’da sadece vazgeçilmez bir
üretim anlayışı gibi görünmesi yerine, Türkiye’nin de çağdaş bir ülke olarak,
insanı merkeze alan, sürdürülebilir bir enerji kaynağına yönelmesini
istiyorsanız, şimdiki teklife evet demekten çekinmeyin. Yapabileceğiniz
tek şey budur.
Sayın Bakandan rica ediyorum, nükleer enerji konusundaki
sözleşmeyi getirmesin. Türkiye’nin ilk gündeme alması gereken şey, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin iradesine sunulan yenilenebilir enerji kanununu
gündemine alıp bu kanunu çıkarmaktır. Bu kanunu çıkarmadığınız zaman ithal
enerji kaynaklarını arttırıp, Rusya’ya bağımlılığı sadece elektrik enerjisinde
yüzde 70’e çıkarıp Türkiye’nin geleceğine dinamit koymaktır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Grup önerisinin lehinde olduğumuzu
belirtiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Grup önerisinin aleyhinde Rize Milletvekili Bayram Ali Bayramoğlu, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu grup önerisi aleyhine söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yenilenebilir enerji aleyhinde söz almış
bulunuyorsunuz.
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Yok, ben yenilenebilir enerji
aleyhine değil, önerge aleyhine söz aldım çünkü yenilenebilir enerjinin
aleyhine hiçbir şey konuşamam çünkü en fazla teşvikini, çıkartılmasını, o konu
üzerine çalışılmasını …
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Hemen oy vereceğiz, hemen getirin.
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – …gündeme en çok taşıyan
kişilerden bir tanesiyim.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Gündemde yok.
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Şimdi, Tacidar
Bey konuşmasında gereken açıklamaları yaptı, birçok söylediklerine ben de katılıyorum
çünkü aynı Komisyonda birlikte, beraber çalıştık. Özellikle geçen sene
içerisinde yenilenebilir enerjiyle ilgili kanun biliyorsunuz geçen sene haziran
ayının 9’unda Meclise, Genel Kurula inmişti ve biz de Meclis tatile girmeden
evvel çıkabilir ümidiyle bu çalışmaları hızlıca Genel Kurula indirme kararı
almıştık. Ancak, hepimizce malum, özellikle 2008 ekonomik
krizi ve 2009 yılı başında dünya genelindeki ekonomik gelişmeler, yatırım
fiyatlarının çok hızlı derecede düşmesi ve özellikle de 2009 yılı içerisinde
dünya genelinin, başta Avrupa olmak üzere yenilenebilir enerji kaynaklarındaki
yatırımlarını bir evvelki yıla göre yüzde 38 oranında kısmış olması ve
maliyetlerde teknolojiden kaynaklanan maliyet düşüşlerinin çok hızlı bir
şekilde yol haritasını yeniden gözden geçirme noktasına getirmiş ve özellikle
yatırımcılar bazı yatırımları yapmaktan imtina eder konuma gelmiştir. İşte
bu çerçevede, biz de geçen sene içerisinde birçok ülkeyi bu manada özellikle
incelemeye aldık. Bunların başında Amerika, İspanya, özellikle Almanya gibi
ülkeler, başta rüzgâr ve güneş olmak üzere yenilenebilir kaynaklardaki
yatırımlarda ciddi bir oranda stop yapma ve bazı yatırımları daha uzun vadeli
perspektife yayma çalışması yapmışlardır. Hatta size şöyle bir güzel örnek vermekte
fayda görüyorum: 2009 senesinin başında gene Komisyonumuza Avrupa’nın en büyük
güneş enerjisi yatırımı yapan organizasyon gruplarından ve firmalarından birkaç
tanesi gelmişti. Kendileriyle konuştuğumuzda bize 1 megavat güneş enerjisi,
yani solar enerjiyle ilgili yatırım maliyetinin yaklaşık 4,5 milyon euro civarında olduğunu söylemişlerdi. Bugün içinde
bulunmuş olduğumuz bu tarih itibarıyla, yani aradan geçen bir seneyi aşkın bir
zamandan sonra bugün için solar enerjiyle ilgili 1 megavatlık yatırım maliyeti
yaklaşık 2,5 milyon euro’ya, yani neredeyse yarı
yarıya kadar düşmüş durumdadır.
Şimdi, biz geçen sene solar enerjiyi bu anlamda istediğimiz oranda
desteklemiş olsak ve bu insanlarımıza yatırım yaptırmış olsak ve desek ki:
Arkadaş, 100 megavat yap, 1.000 megavat yap, 50 megavat yap, o yatırımlarının
düşüş maliyetlerini bile karşılatma şansımız yoktur. Hatta
buna size şöyle bir teknolojik örnek vermekte fayda görüyorum: Biliyorsunuz,
Türkiye 1993 yılında ilk önce cep telefonuyla tanıştı ve ilk önce şöyle kocaman
kocaman cep telefonlarını taşımaya başladık, hatta
antenleri almadığı için kenarlarından böyle çevirmeli antenli cep telefonları
kullanıyorduk ve o cep telefonlarının fonksiyonları sadece “alo” demeye
yarıyordu, “yes” ve “no” tuşlarına yarıyordu ama
fiyatı kaç paraydı? 1.600 dolardı. Şimdi içerisinde her türlü, neredeyse
İnternet bağlantısından mail’lerinizi yazışma noktalarınıza getirmiş bir aleti,
bir telefonu, cep telefonunu 150 dolarla, 200 dolar arasında, yani neredeyse
sekizde 1’ine, onda 1’ine alabilecek konuma gelmişiz. Bir de ayrıca
fonksiyonelliği artmış. İşte, bu noktadan yola çıkarak baktığımızda,
yatırımların mutlak ve mutlak teşvik edilmesi gerektiği ve bu yatırımların
olmazsa olmaz yapılması gerektiğine hemfikir olmakla beraber yatırımcılarımızı
korumak ve aynı zamanda yatırımların sanayiye olan teşmil edilmiş noktasını da
nazarıitibara almak zorundayız. Ama bu, yenilenebilir enerji kanununun
çıkmayacağı veya gündemimize gelmeyeceği anlamına gelmez. Özellikle 16 Temmuz
tarihi itibarıyla vermiş olduğumuz Meclis çalışma programının içerisinde...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Başına koyun, başına.
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – ...Yenilenebilir kanunu zaten
fiilî olarak görüşülecek ve çıkarılacak kanunlardan bir tanesidir.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Öyle değil! Öyle değil!
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Niye bekletiyorsunuz?
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Grup başkan vekili
arkadaşlarımızla da zaten gerekli görüşmeleri yaptık.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Söyledik, hemen oy vereceğiz, hemen oy vereceğiz.
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Muhtemelen önümüzdeki hafta
gündemimize gelecek olan kanunlardan bir tanesidir. Dolayısıyla...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bugün, bugün!
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Dolayısıyla ondan bir endişeniz
olmasın.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Endişemiz var.
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Ancak bu arada şunu söylemekte
fayda görüyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ali Bey, başka sebepler var.
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Bakın, sizin bilgilenmeniz
açısından söylüyorum, enerji konusunda...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Petrol lobisi var, petrol lobisi var.
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Petrol lobisi, vesaire bize bu
işleri engelletme gücüne sahip değil. Bundan hiç kimsenin endişesi olmasın.
(CHP sıralarından “Haa!” sesleri) Petrol...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Geçen dönemden beri.
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Yenilenebilir kanunu siz ne
kadar istiyorsanız, bizim bunu bin katı istediğimizi bilmenizde fayda var.
Komisyon üyesi arkadaşlarımız da bunu iyi bilirler.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Dışarıdan enerji alarak...
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Yalnız size şunu söylemekte
fayda görüyorum: Bakın, Türkiye’nin şu andaki kurulu enerji gücü 46.500
megavattır, şu anda ve önümüzdeki sene sonu itibarıyla, yani bu seneyi 2011’e
bağladığımızda, 2011’deki bitecek hidroelektrik ve diğer yatırımlarla birlikte
bu miktarın 51 bin ve 52 bin megavata çıkması planlanmaktadır. Bugün
itibarıyla, bakın, bugün itibarıyla söylüyorum: EPDK tarafından yenilenebilir
enerji olarak rüzgâr lisansı verilmiş toplam lisans miktarı 92 adettir ve
toplam kurulu gücü de 3 bin küsur megavattır, 3.030 megavattır, toplam. Peki,
bugün itibarıyla yapılmış toplam yatırım ne kadardır? 1.100 megavattır, 1.100.
Sene sonunda bitirilecek olan yatırımlarla birlikte 1.500 megavata, rüzgâr
enerjisinin yatırımlarının çıkması planlanmaktadır. Bu, aslında son derece
önemli bir gelişmedir. Bakın, kanunun dışında, yapılan bu çalışmalarla,
yenilenebilir enerjiye yönelik gerek solarda gerek rüzgârda gerek özellikle
jeotermaldeki yatırımlar ve araştırma çalışmaları hızla devam etmektedir.
Burada bir noktaya dikkatinizi çekmekte fayda görüyorum.
Arkadaşlar, bakın, 3 bin megavat lisans var ancak 1.500 megavatı yapılabiliyor.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Bağlayamazsın ki!
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Hayır.
Demek ki olay, sadece lisans çıkartmakla ve insanları lisans sahibi
yapmakla bitmiyor; bir.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kanunu olmayınca nasıl yatırım…
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Kanun olmadan da 1.500 megavata
çıktı. Biz başlamadan rüzgâr enerjisi diye bir enerji yoktu Türkiye’de,
yenilenebilir enerji diye bir kaynak yoktu arkadaşlar. Özellikle 2005 senesinde
çıkartılan Yenilenebilir Enerji Kanunu’yla, 5346’yla
birlikte ilk defa yenilenebilir enerji yatırımları gündeme geldi ve aradan
geçen zaman zarfında -küçümsenmeyecek bir rakam- sene sonu itibarıyla sadece rüzgârda
1.500 megavat. 2020 itibarıyla planlanan, rüzgârdaki ulaşılması gereken miktar
ise yaklaşık 10 bin megavat.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Çok mu?
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Az mı?
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Az tabii.
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – 50 bin megavattan 70 bin megavata çıktığınızda,
bunun içerisinde sadece 10 bin megavat rüzgâr enerjisi demek… Yaklaşık yüzde
10’a yakın sadece rüzgâr, diğer yenilenebilirler hariç.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – 2020’de 70 bin megavat yetiyor mu?
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Arkadaşlar, bunu bilinçli
konuşalım. Biz Türkiye'nin bütün enerji gücünü rüzgâr santralinden
oluşturamayız. Buna ne elektrik iletim sistemi müsaade eder ne de normal enterkonnekte sistemle bağlantılı ve trafo merkezleriyle
bağlantılı mekanizmalar müsaade eder. Teknik olarak konuyu bileceksiniz, ona
göre konuşacağız.
Dolayısıyla, bir yenilenebilir enerjinin ehemmiyeti konusunda
yüzde yüz aynı fikirdeyiz, bunda hiç kimsenin endişesi olmasın. Ama olayın
bütün boyutlarıyla nazarı itibara alınmasında özellikle fayda mülahaza ettiğimi
söyleyebilirim.
Bunun yanında, bu konudaki yaptığımız çalışmalarla birlikte
-yetişmediği için söylüyorum, yenilenebilire ne kadar önem verdiğimizi bilmeniz
açısından söylüyorum- Türkiye’de biliyorsunuz, Elektrik İşleri Etüt İdaresi
yani EİEİ diye bir kurumumuz var ve şu anda en çok teknik elemanı barındıran
kurumlardan bir tanesidir EİEİ. Şu anda Elektrik İşleri Etüt İdaresinin
yapısının değiştirilmesi ve bu ismin, yapının, yenilenebilir enerji, enerji
teknolojileri ve enerji verimliliği genel müdürlüğü hâline çevrilmesi çalışması
devam etmektedir. Böylece, yenilenebilir enerji içerisindeki bütün birimlerin
(rüzgârı, soları, biyoması, jeotermali, HES’leri) hepsini bir çatı altında toplayacak, sadece
muhatap olarak EPDK’yı kendisine alabilecek bir
yeniden yapılanma modelinin çalışmasını da umuyorum ki ekimde, Meclisi açtıktan
sonraki dönem içerisinde burada kanun olarak görüşüyor olacağız. Böylece,
yenilenebilir enerjiye her türlü desteği verme fırsatını da yakalamış olacağız.
Ancak, bu arada, özellikle beni de, bu konuda, gecikmeden dolayı
rahatsız eden bir konuyu sizlerle de paylaşmakta fayda görüyorum.
Şimdi, biz kanunla ilgili bütün çalışmaları yaptık ve bir fiyat
mekanizması belirledik ama fiyat mekanizması…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bayramoğlu, konuşmanızı
tamamlayınız.
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.
…sadece sizin belirlemenizle olmuyor, Türkiye’nin genel yapısına,
ekonomik yapıya, hazinenin hadiseye bakış tarzına, hazinenin yapmış olduğu
hesaplama tekniğine göre fiyat mekanizmaları diye bir başka mekanizma daha var.
Dolayısıyla, hazinenin şu anda verilebilecek garantili satın alma rakamlarıyla
ilgili fiyatlar -bakın söylüyorum- şahsen beni de tatmin etmeyen rakamlardır.
Ama bu, bu kanunun yalnız başına sadece bir fiyat mekanizması olduğu anlamına
gelmez çünkü kanunun içerisinde özellikle yapılanmasına, güneşin yol
haritasının belirlenmesine ve özellikle mevcut devam eden yatırımların önünün daha
iyi açılabilmesine yönelik birçok önemli madde de önümüzdeki hafta inşallah
sizlere gelmiş olacaktır. Dolayısıyla, bu kanun ve bundan sonraki süre
içerisinde çıkarılacak kanunlardan dolayı bir araştırma komisyonuna ihtiyaç
olmadığını vurguluyor ve hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin lehinde, Kütahya
Milletvekili Sayın Alim Işık.
Sayın Işık, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Anayasa’mızın 98’inci ve Meclis İç Tüzüğü’müzün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca grubumuzca
verilen yenilenebilir enerji kaynakları potansiyelinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amaçlı Meclis araştırma önergesinin lehinde söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Benden önceki değerli konuşmacıların da ifade ettiği gibi,
ülkemizin enerji konusunda izlemiş olduğu politika ve stratejiler maalesef
bugün geldiğimiz noktada çok ciddi sıkıntıların yaşandığı bir konumu önümüze
getirmiştir. Ülkemiz bugün itibarıyla yaklaşık yüzde 75 oranında ithal enerji
bağımlısı bir ülke hâline gelmiştir. Sayın Bayramoğlu da bahsetti, Sayın Seyhan da bahsettiler; bu
konuda Türkiye'nin gelecekte karşılaşabileceği sıkıntıların önlenmesi amacıyla
geçen yasama yılında bu Meclisin değerli Komisyon üyeleri bir araya gelerek,
iktidarıyla muhalefetiyle, bir an önce ülkemizin yenilenebilir enerji
kaynaklarının üretime dönüştürülmesini amaçlayan ve yenilenebilir enerji
kaynaklarından elektrik enerjisi üretimini amaçlayan kanundaki değişikliğin bir
an önce yasalaşması amacıyla çok yoğun çalışmalarda bulundu. Ve o zaman,
geçen yıl mayıs ayında alt komisyon olarak beş altı toplantının ardından, hemen
Komisyona getirilip bu Komisyondan bir an önce geçirilerek Genel Kurul
gündemine indirilmesi konusunda tüm Komisyon üyesi ve alt komisyon üyesi
milletvekillerimiz hararetle Sayın Bakandan bunun bir an önce yasalaştırılması
için çalışmada bulunmasını istedik.
Ben bizzat Komisyon toplantısında Sayın Bakana yeni atanması
nedeniyle başarılar dilerken kendisinin çok konuşan değil, çok çalışan bir
bakan olması talebimi ilettim ve bir an önce de bu yenilenebilir enerji
kanunundaki değişikliğin yasalaşması talebinde bulundum. O da sağ olsun bir an
önce bunun geçen yasama yılı sonu itibarıyla kanunlaşmasını sağlayacağını,
bunun için elinden gelen girişimlerde bulunacağını söyledi ve gerçekten gündeme
alındı ama ne hikmetse, geçen yıl, Meclisin son haftasında, bunun görüşülmesini
beklediğimiz bir anda bir duyduk ki kanunun görüşmelerinden vazgeçilmiş.
Ben, bunun üzerine, o günkü Komisyon Başkanı Kütahya Milletvekili
Sayın Soner Aksoy’a bizzat gittim, dedim ki: “Sayın Başkanım, bu kanunun
görüşülmekten vazgeçilmesinin sebebini mümkünse öğrenebilir miyim?” O da o günkü bulunduğu konum itibarıyla, tabii kimseyi sıkıntıya
sokacak bir cümlede bulunmadan üzüntülerini ifade etti ama bizim Komisyon
çalışmaları sırasında görüşlerine başvurduğumuz ve birçok noktada
faydalandığımız özel sektör temsilcilerinin, Enerji Bakanlığının ilgili birim
temsilcilerinin bunun geciktirilmesinde ve görüşülmesinden vazgeçilmesinde
endişelerinin olduğu yönündeki ifadelerini de maalesef bu süreçte duyduk. Birçok
özel sektör temsilcisi ve yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ilgili yatırım
yapmayı planlayan yatırımcıların, maalesef üzüntü içerisinde, bu işin arkasında
doğal gaz ve petrol lobilerinin olduğu endişelerini dile getirmiş olmaları bizi
ziyadesiyle üzdü. Bu konuda, 13 Ekim 2009 tarihinde, günün
ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Sayın Ali Babacan’ın yenilenebilir enerji
sektörünün temsilcileriyle yaptığı bir konuşmada, kendisinin “Yenilenebilir
enerji kaynakları dünyada önemli bir yer tutmamaktadır, şu anda yüzde 1’dir,
2020’de de en fazla yüzde 3 olacaktır.” şeklindeki beyanatları, yine Sayın Ali
Babacan’ın “Amerika’da Shell ve BP gibi şirketlerin
ve Amerika Enerji Ajansının başkanlarıyla görüştüm. ‘Yenilenebilir
enerji gereksizdir.’ dediler. Birçok firma fizibilite getiriyor ve çok ucuz
fiyat öneriyor.” gibi söylemlerinin ve bu Komisyon çalışmaları sonucunda Genel
Kurul gündeminden çıkartılan veya görüşme gündeminden çıkartılan, ertelenen bu
kanun görüşmelerinin maalesef Türkiye’de değişik spekülasyonlara
yol açacak noktada olduğunu söylemek isterim.
Ben, bu, gündemden çıkarılan kanunun gecikmesi sürecinde bizzat
Sayın Enerji Bakanına 2, hatta 3 kez konuyla ilgili önerge verdim. Sayın
Bakanın önergemize verdiği iki farklı tarihli cevabı “Kanun Genel Kurulun
gündemindedir, görüşmeyi beklemektedir.” şeklinde olmuştur.
Yine, Sayın Bakanın (7/11900) sayılı önergeme vermiş olduğu
3 Mart 2010 tarihli cevabi yazısında, Sayın Ali Babacan’ın yukarıda belirttiği
görüşler ile ters anlamda yorumlanabilecek bir cümlesini size aktarmak
istiyorum: “Ülkemizin dışa bağımlılığını azaltmak, kaynak çeşitliliğini
artırmak, yerli kaynaklarımızın kullanılması suretiyle istihdamı artırmak
öncelikli hedefimiz olup, bununla ilgili gerekli kanunlar çıkarılmış ve
yenilenebilir enerji kaynaklarına önemli teşvikler sağlanmıştır.” demektedir.
Şimdi ben buradan size soruyorum, çok değerli Komisyon üyesi
arkadaşlarım var: Yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ilgili 2005 yılında
çıkartılan yasada 5-5,5 euro/sentlik bir alım
garantisi verilmiştir. O günden bugüne üretilen rüzgâr enerjisinin 1 kilovatsaati dahi bu teşvikten yararlanmış ve bu kapsamda
satılmış enerji değildir.
Şimdi, bir tarafta ekonomiden sorumlu Sayın Bakan başka cümleler
sarf ediyor, diğer tarafta Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı… Ne yazık ki bugün
de yok aramızda, bu Genel Kurulda ne zaman enerjiden bahsedilse ne zaman
madenlerden bahsedilse bu ülkenin Bakanı burada yok. Şimdi, biz ne zaman bu
Bakanla bu Genel Kurulda bu konuları tartışacağız ve görüşeceğiz? Sayın
Bakanımız elbette ki çalışıyor ama burada böyle bir önemli konunun tartışıldığı
günde bu Genel Kurulda bulunmamasını da esefle karşıladığımı ifade etmek
istiyorum. Daha başka bir şey söylemeyeceğim.
Sayın Bakan bir gün kendi konusuna sahip çıkar, önemserse bu
kanunlar çıkar, değilse bugüne kadar, 1 Temmuzdan bu yana çıkardığımız
kanunlara bakalım. Hükûmetin kadrolaşma amaçlı, yeni
memur-amir atama amaçlı kanunları buraya getirip bir gecede çıkarttığı bir
gündemde, ülkenin çok önemli bir konusunda Sayın Bakan ortada yok. Kendi
kanununa sahip çıkmayan bakana –kusura bakmasın- öbür bakanların “Bizim kanun
dursun da Sayın Enerji Bakanının kanunu çıksın.” diyeceğini beklemek sadece iyi
niyetliliktir, iyi niyetten öte bir bekleyiş ya da anlayış olmayacaktır. Sayın
Bakanı göreve davet ediyorum. Sayın Bakan yenilenebilir
enerji kaynaklarıyla ilgili değişikliklerin sonuna kadar eğer arkasında
duruyorsa bir an önce bu yasama yılının sonuna kadar buraya getirip bunu
çıkartmak zorundadır, değilse milleti ve bu alanda yatırım yapmayı bekleyen
özel sektör temsilcilerini oyalamaktan vazgeçsin, açıkça desin ki: “Bizim
enerji politikamız yok, bu politika içerisinde yenilenebilir enerji
kaynaklarına yatırım da yok. Bu işi doğal gaza havale ettik.” Ve şu anda
elektrik enerjisi üretiminin, 2009 yılı sonu itibarıyla 194 milyar kilovatsaatlik enerjinin yüzde 48,6’sı doğal gaza, yüzde
20’si linyite, yüzde 18,5’i hidroliğe, yüzde 0,8’i de rüzgâr kaynaklarına
dayalı bir dağılım gösteriyor. Hidrolik enerji kaynaklarıyla ilgili
yatırımlarda ve termik enerji kaynaklarımızla ilgili enerji üretim tesislerinde
2010 yılı sonuna kadar özelleştirme kapsamına 16 bin megavat alınmış durumda.
Sadece tesisleri satmakla yetinmiyor Sayın Bakan ve Özelleştirme İdaremiz,
tesislerin havzalarıyla birlikte özelleştirilmesiyle ilgili şu anda
uluslararası bir firmadan danışmanlık hizmeti alıyorlar. Onların raporu gelir
gelmez bunları da elden çıkarınca özel sektör temsilcilerimiz artık hangi
yabancı şirket elemanıyla ortaklık kurup da bu işi, yatırımı yapabilirlerse
belki ülkemiz bundan yararlanmış olacaktır.
Ben, tekrar…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİM IŞIK (Devamla) –
Sayın Başkan, son cümlem.
BAŞKAN – Buyurun efendim.
ALİM IŞIK (Devamla) –
Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Grubumuzun vermiş olduğu ve çok önemsediğimiz, Türkiye'nin yenilenebilir
enerji kaynaklarının üretime geçirilmesi, bu alanda karşılaşılan sorunların
araştırılarak bir an önce gerekli tedbirlerin alınması amaçlı önergemizin, yüce
kurulun siz değerli üyeleri tarafından destekleneceğini ümit ediyorum. Çünkü, bu konu çok önemli, görüştüğümüz birçok kadro
kanunundan çok daha önemli. Aksi takdirde, 2010 yılında, bugünkü enerji
talebimizin yaklaşık 2 katına çıkacak olan enerjiyi bizim yerel kaynaklarla
karşılamamız mümkün olmayacaktır.
Bu hafta içerisinde görüşülmesini beklediğimiz nükleer enerjiyle
ilgili anlaşmanın hükümlerinin de gerçekten bu Meclise getirilmemesi
gerektiğini ben de söylüyorum Sayın Bakanım. O gün gelirse söyleyecek çok
sözümüz var. “Bu ülkenin nükleer enerji ihalesini verdim.” diyen bir başbakanın
kaç paraya verdiğini açıklamasını isteyeceğiz.
Bu düşüncelerle, önergemize desteğinizi bekliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Grup önerisinin aleyhinde Siirt Milletvekili Afif Demirkıran.
Sayın Demirkıran, buyurun efendim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisinin, Anayasa’mızın 98, Meclis İç
Tüzük’ümüzün 104 ve 105’inci maddelerine göre vermiş olduğu, yenilenebilir
enerji kaynaklarının araştırılmasına yönelik bir Meclis araştırma komisyonunun
kurulmasına dair önergenin aleyhinde grubum adına söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, ben, Sayın Işık’ın neredeyse son cümlesi olan
“Hükûmetin politikası yoktur.” cümlesiyle başlamak
istiyorum.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Yok, doğru söylüyor, enerji politikası
yoktur.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Türkiye'nin enerji politikası vardır
ve Türkiye'nin öyle bir enerji politikası vardır ki…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Türkiye'nin var da Hükûmetin yok, Bakan yok ortada!
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – …ve Türkiye'nin öyle bir enerji
politikası vardır ki -2023- cumhuriyetimizin 100’üncü yılına kadarki hedefler
net olarak ifade edilmiştir. Strateji belgesiyle bu ifadesini bulmuştur. Ne
diyoruz Enerji Arz Güvenliği Strateji Belgesi’nde?
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Hedeflerle yapılanlar uymuyor
birbirlerine.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Diyoruz ki: “2023 yılına kadar yani
cumhuriyetimizin kuruluşunun 100’üncü yıl dönümüne kadar…”
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Cumhuriyet bırakırsanız…
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – “…hidrolik kaynaklarımızın ve kömür
kaynaklarımızın tamamını milletimizin hizmetine sunacağız.” Diyoruz ki strateji
belgesinde: “20 bin megavat rüzgâr enerjisi inşa edeceğiz.”
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Biraz önce 10 bin dedi Ali Bey, 10 bin
dedi. Hangisi doğru?
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Diyoruz ki strateji belgesinde:
“Türkiye’de tespit edilmiş olan jeotermal rezervimizden -elektrik megavatı
olarak 600 megavatlık bir rezerv mevcuttur- bundan elektrik üretimi
sağlayacağız.”
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – 600 megavat nedir ki, bizim mahalleye
yetmez.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Diyoruz ki: “Biz kapasitemizin en az
yüzde 5’ini nükleer enerjiden sağlayacağız.”
Değerli arkadaşlar, Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu
önergenin içindeki birçok cümleye tabii ki katılıyoruz ama bir tanesi çok
önemlidir ki, diyor ki orada: “Su ve ekmek kadar enerji de önemlidir.”
Doğrudur. Gerçekten, ekonomilerin geleceği için, sanayinin geleceği için,
milletlerin, ülkelerin kalkınmasının geleceği için enerji olmazsa olmaz bir
şarttır. Öyle bir enerjiyi sanayimizin, milletimizin emrine amade edeceğiz ki
yeterli olacak, kaliteli olacak, güvenli olacak, çevreye duyarlı olacak ve
düşük maliyetli olacak. Bütün bu yaklaşımlar içindeki bir enerjinin
milletimizin hizmetine verilmesi şarttır. Olmayan enerji en pahalı enerjidir
ancak biz enerji politikamızda, strateji belgemizin de ötesinde, kaynak
çeşitliliğinin ve eğer dışarıdan ithal ediyor isek güzergâh çeşitliliğinin şart
olduğuna inanıyoruz ve politikamızı buna göre bina ediyoruz. Ayrıca, enerji
verimliliğinin olmazsa olmaz olduğuna inanıyoruz, teknolojik gelişmeyle enerji
verimliliği sayesinde çok daha uygun, kaliteli bir enerji tüketiminin sağlanabileceğine
inanıyoruz ve bunu politikalarımızın merkezine koymuş bulunuyoruz. Özelleşme ve
liberalleşmenin bunu sağlamanın bir ön şartı olduğuna inanıyoruz.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Doğal gazda niye liberalleşemediniz?
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Şimdi, bütün bunları yapar iken
elimizdeki kaynaklar… Tabii ki yenilenebilir enerjiye sonuna kadar tarafız.
“Aleyhte” her ne kadar Sayın Başkan söylediyse de biz, biraz önce Sayın Bayramoğlu’nun da ifade ettiği gibi, kesinlikle, zinhar
yenilenebilirin aleyhinde… Mümkün müdür böyle bir şey? Tabii ki biz sonuna
kadar yenilenebilirin yanındayız, yapıyoruz. 2005’te çıkarmış olduğumuz
yenilenebilir kaynakların elektrik üretiminde kullanılmasına dair teşvik kanunu
ve hâlen bugünlerde Meclisimizin gündemine gelecek olan revize Yenilenebilir Enerjiyi Teşvik Kanunu bunun bir
göstergesidir.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Kadük hâle getirdiniz.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Ancak kaynaklarımıza baktığımız zaman…
Bunun da bir analizini hep beraber yapalım ki nerede olduğumuzu bilebilelim.
Bakın değerli arkadaşlar, Türkiye neredeyse enerji tüketimi talep
artışında önde gelen ülkelerden bir tanesidir. Kriz dönemlerini hariç tutarsak
yüzde 8’in üzerinde bir talep artışı söz konusu ve bugünkü enerji
tüketimimizin, 2023 yılına geldiğimiz zaman, en az yüzde 50’si kadar, yüzde
100’ü kadar bir artış söz konusu olacak, 450-500 milyar kilovatsaatlere
kadar bir tüketim söz konusu olacak. Buna rağmen, o günkü
tüketimimizde fert başına düşecek elektrik tüketim miktarı, bugünkü gelişmiş
ülkelerin, OECD’nin ortalamasının maalesef çok altında olacak ama eğer biz
insanımızın daha huzurlu, daha müreffeh bir hayat yaşamasını istiyorsak, biz
sanayimizin gelişmiş ülkelerin seviyesine çıkmasını istiyorsak, biz
ekonomimizin ilk 10 arasına girmesini istiyorsak tabii ki bunun ön şartı olan
elektrik tüketimimizi de ona göre artırmalıyız; artırmalıyız da bunun için
yeterli içeride kaynağımız var mı? Baktığımız zaman, maalesef yeteri
kadar kaynak bulamıyoruz. Onun için nükleere bir an önce geçmemiz lazım ve sadece
kaynak için değil, teknolojik gelişim açısından da Türkiye'nin gerekli gelişimi
sağlayabilmesi için nükleere geçmemiz gerekiyor.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Teknolojiyi getirin Hocam, santrali
değil.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Ancak yenilenebilire baktığımız
zaman, geri geldiğimiz zaman, her ne kadar biz ülke olarak kömür
potansiyelimizin tamamını elektrik üretiminde kullanacaksak da ve mevcut kömür
rezervlerimizi Hükûmetimiz döneminde yüzde 50’den
fazla, neredeyse yüzde 50 kadar bir miktarını artırmışsak da, yaptığımız
aramalar sonucunda, dünyadaki iklim değişikliği, sera gazı salınımları,
karbon salınımları ve çevre kirliliğinin önlenmesi
için dünyanın bütün ülkelerinde, özellikle Avrupa Birliğinde ve -ileride tabii
ki biz de Allah’ın izniyle üye olacağız- Türkiye’de de yenilenebilir
kaynakların, çevre dostu yenilenebilir kaynakların mutlaka bir an önce
ekonominin emrine verilmesi lazım, elektrik üretimine hazır hâle getirilmesi
lazım.
Gerekli çalışmalar yapılıyor, rüzgâr haritası çıkmış bulunuyor,
güneş haritası çıkmış bulunuyor. Zaten, biraz önce Sayın Bayramoğlu
söyledi, bin megavatlık bir rüzgâr enerjisi şu anda kurulmuş bulunuyor ve
yapılmış olan müracaatlarla 2012 yılına kadar bağlantı noktasında 12 bin
megavat rüzgâr için bir potansiyel söz konusu. Hatlarımız, trafo bağlantılarını
dikkate aldığımız zaman, 12 bin megavatlık bir rüzgâr enerjisini taşıyabilecek
durumdadır. Hatlarımızda yapacağımız iyileştirmeler, trafolarımızda yapılacak
olan iyileştirmeler sonucunda bunu, biraz önce de ifade ettiğim gibi, 20 bin
megavata kadar çıkarabilme şansımız olacak.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – 12 bin değil, 7 bin, 7 bin…
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – 7 bin ilave, 5 bin de lisans verilmiş,
12 bin olacak toplam.
Dolayısıyla güneş için de aynı şey söz konusu. Yeni çıkaracağımız,
önümüzdeki hafta Meclisin gündemine gelecek olan kanunda bölgeler itibarıyla
nereye ne kadar güneş enerjisi santrali konuşlandırılabileceği çalışması
yapılacak ve ona göre insanlarımız, yerli-yabancı şirketler buralara müracaat
edip gerekli üretimlerini yapacaklardır.
Şimdi, hâl böyle olunca, değerli arkadaşlar, biz 2023 yılında…
Bakın, Avrupa Birliği 2020 yılında yüzde 20 diyor, yenilenebilir enerjinin
elektrik enerjisi üretimi içindeki payını yüzde 20 olarak hedeflemiş. Biz ise
2020 yılına geldiğimiz zaman yüzde 20’de kalmıyoruz, yüzde 30’a çıkarıyoruz.
Yüzde 30’luk bir pay, yenilenebilir enerji kaynaklarından oluşacak.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Kâğıt üzerinde, gerçekte değil.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Bakın, 140 milyar kilovatsaatlik
bir hidrolik kapasitemiz var. Bunun aşağı yukarı yüzde 36’sı şu anda
işletmededir, yüzde 17’si inşa hâlindedir ve geri kalan kısmı da -ki bu da
aşağı yukarı 60-65 milyar kilovatsaat civarındadır-
biraz önce de ifade ettiğim gibi 2023’e kadar kullanıma arz edeceğiz.
Böylece 1.600 küsur irili ufaklı, yarım megavattan, efendim, en
büyük santralimiz olan Atatürk ve diğer santrallere kadar 1.600-1.650 adet
hidroelektrik santral Türkiye'nin dört bir yanındaki akarsular üzerine
kurulacak ve biz mecburuz, akarsularımızı regüle
etmek için de olsa bu barajları yapmak mecburiyetindeyiz…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Demirkıran,
konuşmanızı tamamlayınız.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – …gerek sulamaları regüle
etmek gerek enerji üretebilmek gerek suyumuzun daha verimli kullanımını
sağlayabilmek için. Çünkü, değerli arkadaşlar,
gerçekten biz su zengini bir ülke değiliz. Bakın, bizim su potansiyelimiz, fert
başına gelen yağış 1.800-2 bin metreküp civarındadır yıllık ama gelişmiş
ülkelerde, Amerika’ya, Avrupa ülkelerine, Kanada’ya baktığımız zaman, yağışı
fazla olan ülkelerde 10 bin metreküpten fazla yıllık yağış gelmektedir.
Onun için biz bu suyumuzu çok iyi değerlendireceğiz, rüzgârımızı
çok iyi değerlendireceğiz. Güneşimiz dünyanın en iyi güneşidir, en fazla güneş
alan ülke biziz ve güneşimizi de, Allah’ın izniyle, değerlendirilmesi mümkün
olan kadarıyla değerlendireceğiz.
Bu önerge vasıtasıyla bu fikirlerimizi sizlerle paylaşmaktan büyük
bir memnuniyet duyduğumu ifade ediyorum. Maalesef, her şeyi yapmış olduğumuz
için ve yapmakta olduğumuz için, önergenin gündeme alınması aleyhinde oy
kullanacağım.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Grup önerisini oylarınıza sunuyorum…
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Arayacağım karar yeter sayısı.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, grup
önerisi kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine
göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım:
3.- 23 Haziran 2010 tarihinde TBMM
Başkanlığına verilmiş olan (379 ve 380) sıra nolu
Meclis araştırması önergelerinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 6/7/2010
Salı günkü birleşimde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
06.07.2010
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu'nun, 06.07.2010 Salı günü (Bugün) yaptığı
toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından,
Grubumuzun aşağıdaki önerisini İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel
Kurul'un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
M.
Akif Hamzaçebi
Trabzon
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
23 Haziran 2010 tarihinde, Tunceli Milletvekili Kamer Genç
ve arkadaşları tarafından; (380 sıra nolu)
"Tunceli İlindeki Depremin Etkileri ve Boyutları" ile (379 sıra nolu), "Doğu Anadolu Fay Hattında Oluşabilecek
Depremlere Karşı Alınacak Önlemlerin Belirlenmesi" amacıyla Türkiye Büyük
Millet Meclisine verilmiş olan Meclis Araştırma Önergelerinin, Genel Kurul'un
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 06.07.2010
Salı günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehinde Tunceli
Milletvekili Sayın Kamer Genç, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Tunceli ilinde ve Türkiye’deki depremle ilgili olarak verdiğim araştırma
önergesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, yine çok üzücü bir haber aldık akşam,
yine 3 tane askerimiz şehit oldu. Tabii o asker ailelerinin acılarını
paylaşıyoruz, ateş düştüğü yeri yakar.
Biz istiyoruz ki bu gibi olayların arkası kesilsin, siyasi
iktidarda sorumluluk taşıyan insanlar bu işlere bir an önce çözüm bulsun ama
Tayyip Bey’i arıyoruz, nerede? Gazetelerin yazdığına göre Cem Uzan’ın TMSF’ye geçen yatıyla
sahillerde eğlencenin peşinde. Devlette sorumluluk yok, Türkiye Cumhuriyeti
devletini koruyan bir siyasi iktidar yok, işte bakıyorsunuz Hükûmet
yok. Burada yine de vatandaşların kendi sorunlarını dile getirmeme durumunda
olmadığımızı, bunları dile getirdiğimizi belirtmek için halkımıza konuları izah
ediyoruz.
Şimdi, değerli milletvekilleri, 8 Mart 2010 tarihinde Elâzığ’da
bir deprem meydana geldi. Bu deprem Elâzığ’da birçok insanımızın ölümüne neden
oldu, kendilerine Allah’tan rahmet diliyorum. Ben depremden üç gün sonra deprem
bölgesine gittim ve Tunceli’nin deprem köylerini gezdim. Şimdi,
Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığının kayıtlarına göre, yani Tunceli’deki
Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığının bana verdiği yahut yazılı aldığım
kayıtlara göre Tunceli merkezde az hasarlı 491, orta hasarlı 450, ağır hasarlı
241… Yani Nazımiye’de var, Mazgirt’te var, Pertek’te var, bunların tamamını
okuyayım: 853 tane ağır hasarlı bina var, 1.380 tane orta hasarlı var, 1.629
tane az hasarlı var.
Şimdi, değerli milletvekilleri, bu kayıtlar Afet ve Acil Durum
Yönetim Başkanlığından alınan kayıtlardır ve bunu tespit eden de devletin resmî
memurlarıdır. Bunlar mahalline gitmişler, tek tek,
müracaat eden vatandaşları, evleri gezmişler, bu kadar hasarlı, az hasarlı ve
orta hasarlı binanın meydana geldiğini devletin resmî memurları tespit etmiş.
Eskiden biliyorsunuz Afet İşleri müstakil, Bayındırlık Bakanlığına
bağlıydı. Tabii Tayyip Bey hep paralı işleri kendisine bağladığı için oradan aldı,
merkezde “Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığı” diye bir Başkanlık kurdu.
Bunun başına bir genel müdür getirdi. Bu Genel Müdüre dedim ki: “Kardeşim, ne
yapacaksınız, bu kadar ağır hasarlı ev var, orta hasarlı ev var, hafif hasarlı
ev var?” Yazdığı yazı şöyle, diyor ki: “Başkanlığımızca kaydedilen ivme
kayıtlarının dağılımları ve ekiplerimizce arazide gerçekleştirilen çalışmalar
doğrultusunda 8/3/2010 tarihinde Elâzığ ilinde meydana
gelen 5,8 ve 5,6 büyüklüğündeki depremlerin etkisi olmadığı ve yıkıcı bir
etkisinin de bulunmadığı tespit edilmiştir.”
Yani peki, ben Genel Müdüre telefon açtım, “Yahu Sayın Genel
Müdür, bu nasıl oluyor?” dedim. Diyor ki: “Efendim, ölen ve yaralanan kimse
yok.” “Yahu, kaç bin tane insan deprem hissini... Yani illa bir yeri afet
bölgesi ilan etmek için illa birkaç kişi mi öldürelim?” dedim. Yani, işte,
sizin zihniyetiniz burada.
Size soruyorum, siz de milletvekilisiniz. Buyurun, açın,
Tunceli’deki Acil Afet Başkanlığına açın, bu kadar, 853 tane ağır hasarlı,
1.380 orta hasarlı ve 1.629 az hasarlı bina var mıdır, yok mudur? Buyurun, size
söylüyorum. “Delil yok.” diyorsunuz. Peki, bu vatandaşlar ne yapacak
arkadaşlar, yani ne yapacak?
Bakın, aynı bölgede Elâzığ’ın Tunceli’den daha uzak bölgeleri yine
afet bölgesi ilan ediliyor ama Tunceli’de edilmiyor. Tunceli’de 1 kişiye 1
kuruş yardım yapılmıyor arkadaşlar ve bugüne kadar Tunceli’deki bu hasarlarla
ilgili Tunceli’ye hiçbir Hükûmet yetkilisi de
gitmemiş. Şimdi böyle bir hükûmet olur mu arkadaşlar!
Yani burada, bence, yani bu Hükûmet, buraya kayıtsız
kalan Hükûmete söylenecek çok sözlerimiz var ama
lütfen... Ne olacak bu vatandaşların hâli? Yani bu insanlar gitmişler, ağır
hasarlı evlerini tespit ettirmişler, kendilerine devlet de çadır vermiş. Kışın
bu adamlar bu çadırda mı kalacak arkadaşlar? Karşımızda kim varsa, siyasi
iktidar kimse gelsin cevap versin ya. Bundan daha haklı bir
talebimiz olur mu! Yani gelsinler, bizim söylediğimizin yalan olduğunu
söylesinler.
Şimdi, değerli milletvekilleri, AKP’liler, size söylüyorum: Ne
yapacak bu insanlar? 853 tane ağır hasarlı ev var. Ne yapacak bu adam? Ondan
sonra 1.380 tane de orta hasarlı ev var. Yahu, bize bir cevap verin. Bu
insanlar kışın ne yapacak arkadaş? Çadır da mı kalacak? Tunceli halkı bu
ülkenin halkı değil midir? Niye bunların dertlerine çare bulmuyor musunuz? Niye
bir tane bakanınız oraya da gitmiyor? Tunceli ili bu Türkiye Cumhuriyeti
devletinin bir ili değil midir arkadaşlar? Niye bu insanların derdiyle ilgilenmiyorsunuz?
Yani burada eğitimin kalitesini gittikçe yok ettiniz arkadaşlar.
Bakın, ben Millî Eğitimden öğrendim. 18 tane, Tunceli’ye öğretmen tayin
ediliyor; 93 tane, Tunceli’den öğretmen alınıyor. Sonra, sordum Millî Eğitim
Bakanlığına: “Efendim, 64 tane yeni atama yapıyoruz.” Ama,
arkadaşlar, bu yeni atamaların çoğu ilk atamadır, çoğu da gitmiyor ve Tunceli
hakkında insanlar çok yanlış bilgiye sahip. Tunceli halkı aslında Türkiye
Cumhuriyeti devletinin bütünlüğünden yanadır. Bakmayın, orada bizim sıkıntımız
o dağlardan kaynaklanıyor. Dağlarda işte, silahlı eylemcilerin ta tarih boyunca
bu yerde barınmalarına müsait zeminler var yani burada Tunceli halkının günahı
yok ki.
Tunceli halkının bir temsilcisi olarak ben her zaman diyorum,
bizim menfaatimiz laik Türkiye Cumhuriyeti devletinin bütünlüğündedir. Biz Türkiye Cumhuriyeti’ne de saygılıyız, devletin kurucusu yüce
Atatürk’e de saygılıyız, onun getirdiği ilkeleri de benimseyen bir halkız ve
insanlarınız ve bunun tarihini okuyanlar bilir ki Atatürk İstiklal Savaşı sırasında
Tunceli’den geçerken, Osmanlı padişahı kendisine -Ali Galip- Elâzığ Valisine
para gönderiyor, “Yahu, gidin işte, Mustafa Kemal Tunceli’den geçerken bunu
yakalayın, öldürün.” diyor. Oradaki sorumlu kişiler, o parayı alanlar
gidiyor, Mustafa Kemal’in yolunu kesiyorlar ve Mustafa Kemal “Beni öldürecek
misiniz?” diyor. “Hayır Paşam, biz seni öldürmeye
değil, Osmanlı padişahı bize bir emanet gönderdi, o emaneti size vermeye
getirdik.” diyor ve o parayı Mustafa Kemal’e veriyor, arkadaşlarına veriyor ve
onun işte, rahatça bu cumhuriyetin mücadelesini yapması için elinden gelen her
gayreti sarf ediyor.
Şimdi, değerli milletvekilleri, ben sizden bir cevap… Eğer bu Hükûmet sağır değilse, eğer varsa, rica ediyorum çıksın
şurada desin ki ben bu adamları… Yani bu adamlar, arkadaşlar, mümkün değil,
yani kışın dışarıda mı yatacaklar yahu? Birisi çıksın, işte, Hükûmet kimse çıksın desin ki: “Arkadaşlar, tamam, bunlar
bizim vatandaşımız değil. Bir de zehir verelim bunlara, Halepçe’de
Saddam’ın yaptığı gibi buraya bir zehirli gaz atalım, bunlar ölsün gitsin.”
Başka, şimdi, nasıl bunun arkasından çıkılır arkadaşlar?
Onun için, bu susularak geçirilecek bir durum değil arkadaşlar.
Yani ben, şimdi burada bu ciddi sorunu dile getiriyorum ve ondan sonra bu
soruna eğer Hükûmet cevap vermezse, o zaman buna
karşı da hak ettikleri tepkiyi koyarım. Yani ben aciz bir insan değilim ki.
Benim orada o kadar insanım dışarıda kalacak, ondan sonra devlet buna el
atmayacak, Hükûmet kaynaklarını elinde tutanlar buna
el atmayacak. Ee, ben niye burada milletvekiliyim?
Ben o zaman niye buranın milletvekiliyim arkadaşlar yahu? Bu insanların hakkını
aramak zorundayım. Sizlerde vicdan sahibi insanlar vardır, inanıyorum,
çıksınlar, telefon açsınlar Tunceli’de Afet İşleri Daire Başkanlığına,
“Arkadaş, Tunceli’de bu deprem nedeniyle ne kadar hasar tespit edildi?” Tespit
etsinler. Ee, ne yaptık biz Hükûmet
olarak? Hiçbir şey yapmadık. Böyle bir şey olur mu arkadaşlar? Türkiye
Cumhuriyeti devleti, herkes kanun önünde eşit değil midir? Yani Elâzığ’da 4
tane milletvekiliniz var, tamam, Elâzığlılara yardım edilmesinden biz şikâyetçi
değiliz, tabii bu insanlarımıza yardım edilmesi lazım.
Sonra, biliyorsunuz, Türkiye'de önemli bir fay hattı var, Doğu
Anadolu fay hattı, burada, işte, başladığı yerden ta Varto, Muş, Bingöl,
Karlıova, Elâzığ, Kovancılar, Sivrice, Malatya, Doğanyol, Pütürge, Doğanşehir,
Adıyaman, Gölbaşı, Maraş ve Hatay’dan böyle bir Doğu Anadolu fay hattı geçiyor.
Şimdi, buralarda, arkadaşlar, zamanında ciddi, yani hakikaten doğru dürüst
inşaatlar da yapılmamış. Ee, buraya bir el atılması
lazım, yarın küçük bir depremde burada çok büyük insan kitlesi ölecek. Ne
oluyor? Bunları, işte, devletin kaynaklarını bu gelecekteki
tehlikelere karşı kullanmak lazım ve insanları zor durumda bırakmamak lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Genç, konuşmanızı tamamlayınız.
KAMER GENÇ (Devamla) – Evet, Sayın Başkan, size de söylüyorum,
yani ne olacak bu insanların hâli? Bir sorun bakalım Hükûmete.
Yani bu adamlar kışın dışarıda mı kalacak? Ya, karşımıza çıksın bir Hükûmet desin ki: Kardeşim, bir söz, bunun karşılığında bir
rant bekliyorum arkadaş. Yani, böyle susarak bir şey
olmaz. Ben o milletin hakkını savunmak için buraya geldim. Ee,
benim milletim dışarıda, karda kışta hasta olacak, ölecek, ondan sonra devletin
kaynakları birtakım insanların cebine gidecek, Tayyip Bey gidecek, efendime
söyleyeyim, Bodrum’larda eğlenecek, benim vatandaşım orada dışarıda kalacak. Bu
nasıl olur yahu? Bunu hangi vicdan kabul eder yahu!?
Hangi din kuralları bunu kabul eder yahu? Bu kadar Allah’tan korkan, dinden
korkan, dini, imanı olan insanlar böyle hareket eder mi arkadaşlar?
Getiriyorsunuz, burada Rixos otellerine devletin
kaynaklarını aktarıyorsunuz da ondan sonra oralarda… Yani Rize’ye, Trabzon’a,
Kayseri’ye verdiğiniz paraların zekatının zekatını da
bizim bu Tunceli’ye verin yahu! Bunlar da insan yahu! Böyle bir şey olur mu
arkadaşlar?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – İşi gücü buzdolabı, buzdolabı.
KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, yiğitliğiniz varsa, eğer sizin
vicdanınız kaldıracaksa buyurun, gelin…(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
KAMER GENÇ (Devamla) – Ne orada bağırıyorsun? Trabzon’a aldığın
şeyleri bilmiyor muyum ben?
Böyle şey olur mu arkadaşlar?
Sayın Başkan, sizden de rica ediyorum. Ne olacak bu insanların
hâli? (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Buzdolabı dağıtıyorlar kışın.
BAŞKAN – Grup önerisinin aleyhinde İstanbul Milletvekili Sayın
İdris Güllüce.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye'nin çok büyük bir kısmı deprem bölgesi, hemen hemen deprem bölgesi olmayan kısmı yok gibi bir şey. Bu
yüzden de Türkiye’de sadece bir şehrimizi, bir ilimizi değil bütünüyle ele
almamız gerekiyor diye düşünüyorum.
Her depremden sonra deprem anlayışımız değişmiştir ve bir merhale
kazanmıştır, 1999 depreminden sonra da bu en iyi noktaya gelmiştir. Kamu
kurumları, üniversiteler, Büyük Millet Meclisimizin değerli hükûmetleri
depremlerle ilgili 1999’dan sonra oldukça güzel, önemli tedbirler almışlardır.
1999 depreminden sonra Bayındırlık Bakanlığımız başta olmak üzere
üniversitelerimiz çok ciddi araştırmalara başlamışlar ve sivil toplum kuruluşlarımızla
birlikte güzel neticeler alınmıştır.
Bu arada, 99 öncesine kadar Türkiye’de tamamıyla bilinmeyen fay
hatlarımızı maden tetkik araştırma kurulu değerlendirmiş ve yeni canlı fay
hatlarının hangileri olduğu üzerinde ciddi çalışmalar yapılmıştır.
Depremden sonra, artık bu ülkede yaşayan herkes ama köylü, ama
kentli, belediye başkanı ve bakanlıklarımız depremle birlikte yaşama
gerekliliğinin farkına varmışlardır, varmaları da gerekiyor. Varmayanlar için
bunu söylüyorum.
İstanbul, Kocaeli, Bursa, Sakarya, Yalova, Bolu, Düzce illerimizde
çok ciddi tedbirler alınmış, çok önemli değişiklikler olmuştur.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Yahu sen Tunceli’yi söyle, orayı niye
alıyorsun? Orada rant var.
İDRİS GÜLLÜCE (Devamla) – Valilikler bu illerimizde afet
koordinasyon merkezleri kurmuş ve San Francisco düzeyinde afete müdahale edecek
kadar teknik donanıma ulaşmışlardır.
Ayrıca, deprem sonrasında bildiğiniz gibi Yapı Denetimi Yasası
çıkmış, yapı denetimiyle bugüne kadar yapılan rastgele, mühendissiz, mimarsız,
teknik donatımsız yapılan binaların yerine, artık yapıların denetimleri,
yapıların tekniğe uygun yapılanmasına çaba harcanmış, kısmi hatalar olsa dahi
19 ilimizde güzel uygulamalar yapılmıştır.
Son olarak da Sayın Bakanlığımız, Bayındırlık Bakanlığımız bütün,
seksen bir ilde, Türkiye’nin deprem nazarı itibara alınarak yapı denetimi
uygulamasını başlatmıştır.
Deprem konusuna bir bütün olarak bakmak lazım. Sadece köy, sadece kent olarak değil, Türkiye’nin tümüne bakmak
gerekiyor. Bir daha tekrarlıyorum: Bunun bir ekonomik yanı var. “Düzeltelim şurayı, yıkalım düzeltelim.” dediğinizde -40 bin köy,
33 bin mezrası olan bir ülkeyiz- hemen hemen bütün
köylerimizin, bütün mezralarımızın yeniden yıkılıp yapılması lazım ama her bir
evi
Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, daha önce, afet ve acil
konusu birkaç ayrı kurumca yapılıyordu, birkaç ayrı kurum nezdinde bunlara
bakılıyordu. Ancak, son, bir yıl önce kurulan Afet ve Acil Durum Başkanlığıyla
artık bunlar tek ele dönüştürülmüş ve Afet ve Acil Durum Başkanlığıyla ilgili
Yasa çıkartılarak tek başkanlığa indirgenmiştir.
Afet ve Acil Durum
Başkanlığı ne yapar? Afet ve Acil Durum Başkanlığı, bir yerde deprem olduğu
zaman, oradaki depremin neticelerini incelettirir, oradaki hasar tespitlerine
bakar, oradaki teknik insanların verdiği bilgilere bakar ve bir bölgeyi, afet
bölgesi ilan eder veya etmez. Bunlar subjektif şeyler
değildir. Bunlar objektif şeylerdir, matematiksel şeylerdir. “Şu şehre başka
davranılmak, bu şehre başka davranılmak…” gibi, hiç kimsenin haddine değildir.
Türkiye Cumhuriyeti toprakları içerisindeki seksen bir ilimizin hepsi aynı,
eşittir, hepsi aynı düzeydedir.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Uygulama ortada!
İDRİS GÜLLÜCE (Devamla) - Kim ayrımcılık yapıyorsa yanlış
yapıyordur.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hangi yüzle konuşuyorsun? Uygulama ortada!
İDRİS GÜLLÜCE (Devamla) - Bu ülkenin hiçbir şehrini bir başka
şehrine tercih etmek ya da bu ülkenin hiçbir şehrini bir başka şehrinin altında
ya da üstünde görmek egemenlik ilkelerimizle de bağdaşmaz, Anayasa’mızla da
bağdaşmaz, üniterlik yapımızla da bağdaşmaz,
insanlıkla da bağdaşmaz. Bu yüzden, bu tip ithamları yaparken
dikkatli yapmak lazım. Bizim, kaynaştırıcı, bütünleştirici ve insanları
birbirine bağlayıcı sözler söylememiz lazım. Burada bir şehrin sadece…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sorduklarına cevap ver ya!
KAMER GENÇ (Tunceli) – Cevap ver, cevap! Söylediklerime cevap ver!
İDRİS GÜLLÜCE (Devamla) – …bir ilin sadece mahrumiyet bölgesi
olarak kasten bırakıldığını söylemenin doğru olmadığı kanaatindeyim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hangi bakan gitmiş Tunceli’ye?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Cevap versene, bir sürü soru sordu adam
ya!
İDRİS GÜLLÜCE (Devamla) – Kasten olduğu söylenirse bu ülkenin
bütünlüğüne zarar vermiş olur bu cümleler, bu ülkenin dirliğine zarar vermiş
olur bu cümleler, bu ülkenin 72 milyon insanını kardeş yapan ruha zarar verir
bu cümleler.
Biz, burada yaşayan, burada olan her milletvekilimizin seksen bir
ilini de, seksen bir kardeşi olarak, kendisinin ili gibi düşüneceğine,
düşündüğüne inanıyoruz. Olabilir ki teknik hatalar varsa buna teknik anlamda
bakmak lazım. Siyasi bir yoruma götürüp farklı cümleler ortaya çıkartacak hâle
sokarsak ondan sonra birlikten… Konuşmamızın başında birlikten, dirlikten
bahsedip sonra da “Benim ilim esirgeniyor, benim ilime yanlış muamele
yapılıyor.” dersek o ildeki değerli vatandaşlarımıza haksızlık etmiş oluruz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Tersini söyle, “Bakan gitmiş şu kadar
yatırım yapmış.” de!
İDRİS GÜLLÜCE (Devamla ) – O ildeki vatandaşlarımıza haksızlık
etmiş oluruz. Biz ne Elâzığ’ı Tunceli’ye tercih ederiz ne Tunceli’yi Elâzığ’a
tercih ederiz. İkisi de bizim canımızdır, ciğerimizdir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir şey yapmış mısınız?
İDRİS GÜLLÜCE (Devamla) – Ben, Elâzığ depremine gittim, orayı
inceledim. Şimdi, bu işin bir mühendislik yanı var, bu işin bir teknik yanı
var. Oturulmuş hesaplanmış, tespitler yapılmış, şurada şu kadar bina şöyle,
burada bu kadar bina… En sonunda Afet Acil Daire Başkanlığına bir rapor gelmiş.
Bu raporlar nezdinde Afet Acilin yazdığı yazı da…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ankara’dan öyle emir verilmiş!
İDRİS GÜLLÜCE (Devamla) – …belirli. Daha önce hasarlı olan, daha önce yıkılmış olan, daha önce eksik
olan binalarla bu son depremde olanları birbirinden ayıran bir mantıkta olmamız
lazım.
Daha önce yapılmış olan, daha önce eksik olan, daha önce yanlış
yapılmış olan binaları Elâzığ’daki son depreme bağlayıp da hasar tespitini ona
mal etmenin doğru olmadığı kanaatindeyim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Peki, o evler niye yıkıldı?
İDRİS GÜLLÜCE (Devamla) – Efendim, Türkiye'nin bütün
köylerinde-Tunceli’sinde de, Erzurum’unda da, Edirne’sinde de bütün köylerde-
yapılanma daha önce teknik olmamıştır ve yapılar zaten depremi beklemeyecek
kadar da olumsuz bir durumda. Biz deprem komisyonu olarak bunu da belirttik.
Türkiye'nin bütün köylerinin yeniden yapılanmaya ihtiyacı var. Bu sadece
Tunceli’ye has bir özellik değil, hangi ilimize giderseniz gidin, Kastamonu’ya
da giderseniz bu problemi görürsünüz. Ben Türkiye'nin çoğu illerini bilen bir
insanım; Denizli’sinde de bu problemi görürsünüz, Ağrı’sında da bu problemi
görürsünüz, Ankara’da Kızılcahamam’da da bu problemi görürsünüz. Bunu sadece
bir ile bağlayıp bir ilin problemiymiş gibi yansıtmanın doğru olmadığı
düşüncesindeyim ve ben o yüzden de bu önergeye karşı konuşmak üzere burada
bulundum, muhalif olarak konuşuyorum, reddinde karar verilmesini istirham
edeceğim.
Bir hafta içerisinde -bütün milletvekillerimizin haberdar olması
açısından söylüyorum- deprem komisyonu raporu herkese sunulacaktır,
İnternet’imizde vardır. Bu bahse konu olan problemlerin nasıl çözüleceği ve
problemlerin neler
olduğu anlatılmıştır. Zaten, yeniden bir deprem araştırmasına da
ihtiyaç yok. Bu Elâzığ konusu da deprem komisyonu bünyesinde incelenmiş,
değerlendirilmiştir. Köylerimizin problemleri de ayrıca anlatılmıştır. Deprem
sigortasının Türkiye'de eksik olduğu anlatılmıştır. Deprem sigortasının ülkenin
tümünde uygulanması, kırsalda da uygulanması, bunu devletin karşılaması
önerisinde bulunmuşuz çünkü köylü bu sigortayı ödeyemez teklifinde bulunmuşuz.
Sözlerimi şöyle tamamlıyorum: Türkiye'nin seksen bir ilinde de
problemler aynıdır ve biz hiçbir ilin bir başka ile tercih edilmeyeceği
inancıyla yola çıkan bir zihniyetiz. Burada, bu Parlamentoda bulunan hiçbir
milletvekili de bu vatanın hiçbir toprağını bir başka toprağına tercih etmez,
bir başka toprağını bir başka toprağından üstün görmez, seksen bir ilin
bütünlüğü için gayret gösterir diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bu arkadaşımız deprem
komisyonunda, bari kendisi gitsin görsün. Yani kendin git gör yahu!
BAŞKAN - Görsün.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Git, gör orada.
BAŞKAN - Grup önerisinin
lehinde Mersin Milletvekili Sayın Akif Akkuş.
Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu araştırma önergesiyle ilgili olarak
Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz dünyanın aktif deprem kuşaklarından
biri üzerinde bulunmaktadır ancak ülkemiz aynı zamanda depremlere karşı
tedbirler almayı da başaramamıştır. Yani deprem olduğu zaman depremin her türlü
riskiyle karşı karşıya kalıyoruz ama bir dahaki depreme kadar yine yaptığımız
fazla bir şey maalesef yok. Depremi her afetten sonra yeniden hatırlayan ve
yeni afetlere kadar tekrar unutan bir ülke görüntüsü vermekteyiz maalesef.
Depremle ilgili ölçümlerin yapılmaya başladığı 1900 yılından bu
yana ülkemiz 90 büyük deprem yaşamış ve bu depremlerde 82.372 vatandaşımız
hayatını kaybetmiştir. En şiddetlisi 7,9 büyüklüğünde olan bu depremlerde en
fazla can kaybı 26 Aralık 1939’daki Erzincan depreminde meydana gelmiştir.
Tabii burada sadece depremin etkisi değil, ağır kış şartları altında meydana gelen
Erzincan depreminde 32.962 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Belirttiğim gibi
tamamen depremden değil, yine çok soğuk kış şartlarının olmasından da
kaynaklanmaktadır. Bundan tam altmış yıl sonra meydana gelen Marmara
depremindeki can kaybının 18.373 ve yaralı sayısının 48 bin olduğu dikkate
alınacak olursa deprem konusundaki vurdumduymazlık daha iyi anlaşılacaktır.
Değerli milletvekilleri, dünyamızın yer kabuğu kesintisiz bir
bütün hâlinde olmayıp birbirinden “fay” adını verdiğimiz büyük çatlaklarla ayrılan
plakalar hâlindedir. Bu plakalar altında yer alan ve sıvı özelliği gösteren
magma sürekli hareket hâlindedir ve bu plakalar da bu magmanın üzerinde
yüzmektedir. Dolayısıyla magmanın hareketine bağlı olarak bu plakalar değişik
yönlere doğru hareket eder. Bu hareket sırasında çatlaklar boyunca birbiri
içine girmiş olan plakalar alttan gelen harekete karşı bir müddet direnir ancak
direncin yetersiz kaldığı yerde ve zamanda plakaların aniden hareketi sonucu
büyük titreşimler ortaya çıkarak depremler meydana gelir.
Ülkemiz, Kuzey Anadolu fayı ile Van Gölü güneyinden Marmara Denizi
batısına kadar uzanan büyük bir fayla kırılmıştır. Güneydoğu Toroslar boyunca, İran sınırından Adana güneyine kadar yine
büyük bir fayla parçalanmıştır. Ayrıca, Ege Bölgemizde de kıyıya dik aktif
faylar bulunmaktadır.
Bütün bunlar, ülkemizin faylara bağlı hareketlerle zaman zaman sarsılacağını ve depremlerin meydana geleceğini
göstermektedir fakat bu hareketlerin önlenmesi ve depremlerin meydana
gelmesinin önlenmesi, dolayısıyla, imkânsızdır, yani bu hareketler mutlaka
olacak ve mutlaka da değişik güçte depremlerin ortaya çıkması söz konusu
olacaktır. Bu hareketleri, yani magmanın hareketini durdurmamızın kesinlikle
imkânı yoktur. Dolayısıyla bunun üzerinde yüzen plakalar da o magmanın gittiği
yönlere doğru gitmek isteyecek ancak tabii, bütün plakalar aynı yönde hareket
etmiyor, biri doğuya giderken, onunla bitişik olan, fay boyunca bitişik olan
kısım batıya doğru gitmek istiyor. Böylece, birtakım engellemeler ortaya
çıkıyor. İşte, bu engellemelerin aşıldığı yerlerde deprem dediğimiz olay
kendini gösteriyor.
Ancak, önlenemez olan depremlere karşı binalarımızı ve sanat
eserlerimizi daha dayanıklı yaparak depremin zararını azaltabiliriz. Durumun bu
şekilde olmasına karşılık, gerekli ve yeterli tedbirleri bugüne kadar aldığımız
maalesef söylenemez. 17 Ağustos 1999 Marmara ve 12 Kasım 1999 Düzce
depremlerinin verdiği can ve mal kaybı ile sebep olduğu ekonomik hasar canlı
bir örnek olarak önümüzde dururken aradan geçen on bir yılın ardından bu konuda
hiçbir şey yapılmamış olmasının mazur görülecek yahut gösterilecek bir tarafı
maalesef yoktur. Belki bu deprem bölgesinde yeni yapılan konutlar depreme
dayanıklı diye yapılıyor. Tabii, bunların da ne kadar dayanıklı olduğu
-inşallah, Allah göstermesin- bir deprem anında ortaya çıkacaktır.
1998’de Adana çevresini etkileyen Ceyhan depremi, 1999’da meydana
gelen Sakarya, İzmit, Gölcük ve Düzce depreminde yapılanları hatırlatarak
Milliyetçi Hareket Partisi ortaklığındaki 57’nci Hükûmetten
sonra depremle ilgili çalışmaların nasıl kesildiğine kısaca işaret etmek
istiyorum.
Türkiye 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 tarihlerinde iki büyük
depremle âdeta yıkıldı. Marmara Bölgesi’nin büyük kısmını etkileyen depremde
18.373 vatandaşımız hayatını kaybetti, 48.901 kişi de yaralandı. 376.685 konut
ve iş yeri ağır, orta ve hafif derecede hasar gördü. Türkiye'nin üretim gücünün
yoğunlaştığı Marmara Bölgesi’nde yaşanan 7,4 şiddetindeki bu depremde millî
ekonominin kayıpları ifade edilen rakamların çok üzerinde olmuştur. Yetişmiş
insan gücü kayıpları ve üretim tesislerinin büyük hasar görmesi, her türlü alt
ve üstyapının kullanılamaz hâle gelmesi, yakınlarını kaybedenler, yaralananlar,
evleri yıkılan veya hasar görenler, işlerini kaybedenler ve iş yerleri
yıkılanlar… Kısacası, geniş bir bölgeyi ve milyonlarca insanı doğrudan ve
dolaylı olarak ilgilendiren asrın felaketi olarak adlandırılabilmektedir bu
Marmara depremi.
57’nci Hükûmet üç partili bir koalisyon hükûmetidir ve güven oylaması yapılalı henüz iki buçuk ay
olmuştur bu depremin meydana geldiği zaman. Deprem olduğunda önü kış mevsimidir
ve tüm altyapı kullanılamaz derecededir. 100 binlerce insanın sağlığı tehlikede
ve barınacak yere muhtaçtır. Yaraların sarılması için birinci derecede görevli
bakanlıklar olarak Milliyetçi Hareket Partisinde bulunan Bayındırlık ve İskân,
Sağlık ve Ulaştırma bakanlıkları yaraların sarılması ve bölgenin imarı
konusunda mucizelere imza atmışlardır. Hedef, 150 bin insanı barındıracak 25
bin geçici konutu tüm altyapısıyla kış mevsimi gelmeden inşa etmek ve
dağıtımını yapmaktır. Geçici konutların bitirilmesi ve depremzedelere teslim
tarihi olarak verilen söz 30 Kasım 1999, süre yetmiş beş gün. Geçici konut alanlarının belirlenmesi, belirlenen doksan sekiz adet
alanın haritalarının yapılması, geçici konut modelinin belirlenmesi, idari
işlemlerin ve siyasi kararların alınması, ihale şartnamelerinin hazırlanması,
onayı ve ilanı, altyapı ve geçici konut imalat ihalelerinin yapılması, 44.107
geçici konut, 260 kilometresi asfalt olmak üzere
Bir felaket sonrasının telaşı ile hareket edilmemiştir.
Oluşturulan rezerv konut alanları ile birlikte modern yeni uydu kentler
kurulmuştur. Kalıcı deprem konutları yapımı için Türkiye'nin prestij
projesini gerçekleştirmek heyecanı ile yola çıkılmıştır.
Değerli milletvekilleri, asrın felaketi Türk mucizesine
dönüştürülmüştür dedik ve bu eğitim konusunda da birtakım çalışmalar yapılmış.
Deprem bölgesinde 2.730 derslik yeni okul, 3.525 derslik iç onarım yapıldı…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayınız.
AKİF AKKUŞ (Devamla) – Teşekkür ederim.
…3 adet hastane, 155 adet yeni sağlık tesisi kuruldu.
Değerli milletvekilleri, elbette ki bu depremde birçok şey oldu,
birçok şey yaşandı. Belirttiğim gibi Allah bir daha bu ülkeye böyle bir şey
yaşatmasın diye belirtebiliriz. Ancak burada şunu belirtmek istiyorum: 2002
sonundaki AKP İktidarından itibaren AKP’li büyükşehir belediye yöneticilerinin
tutumuyla deprem bölgesine yeniden dönüşler başladı. Deprem bölgesi dediği yer,
yani Adapazarı’nda sağlam zemin olmayan alanları kastediyor. Büyükşehir
belediyesi taşınmayarak bunu teşvik etti, yani eski bulunduğu yerden taşınmadı,
teşvik etti. Bundan en önemlisi de burada, bu alandaki yapıların birçoğu
maalesef üniversite öğrencileri tarafından konut olarak kullanılmaktadır.
Yüzlerce üniversite öğrencisi hatta binlerce üniversite öğrencisi dışarıdan
gelmiş Adapazarı’nda…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Akkuş, süreniz doldu efendim. Konuşmanızı…
AKİF AKKUŞ (Devamla) – Dolayısıyla bütün bunları belirtiyor, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akkuş.
Grup önerisinin aleyhinde Samsun Milletvekili Sayın Suat Kılıç.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer
milletvekilleri; grup önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Çok değerli milletvekilleri, bugün çalışma saatimiz saat 15.00’te
başladı İçtüzük gereği olarak ve fakat maalesef şu an 18.25 itibarıyla üçüncü
muhalefet grup önerisi üzerindeki görüşmelere hâlen devam eder vaziyetteyiz.
Gündem dışı konuşmalar, grup önerileri ve az sonra… Tabii ki bunlar Meclisin
denetim mekanizmaları. Bu noktada hiçbir itirazımız yok. Araştırma
önergelerinin gündeme alınmasını istemek en doğal hakkınız, denetim yollarını
kullanmak en doğal hakkınız. Bu Meclis yasama meclisi olduğu
kadar denetim meclisidir aynı zamanda, denetim görevini yerine getirecek ve zaten
denetime verdiğimiz önemin göstergesi az sonra da ortaya çıkacak, bir saat
süreyle sözlü sorulara cevap verilecek ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Sayın Ömer Dinçer, ağırlıklı olarak muhalefet
milletvekilleri tarafından Hükûmete tevcih edilen,
Bakanlığına yönlendirilen sözlü soru önergelerini cevaplama imkânını bulacak.
Bu noktada hiçbir itirazımız yok değerli arkadaşlar fakat bir
mantı yapılıyor. Deprem araştırmalarıyla ilgili önergenin gündeme alınmasına
ilişkin grup önerisi Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getiriliyor.
Aleyhinde konuşan iktidar milletvekili, deprem olaylarını araştırmak ve
alınması gereken önlemleri belirlemek amacıyla Mecliste kurulan ve hâlen
çalışmalarını sonlandırmamış bulunan Araştırma Komisyonunun Başkanı. Yani, kurulması arzu edilen komisyon bu Parlamentonun çatısı
altında zaten mevcut.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Mevcut da ne yapmış?
SUAT KILIÇ (Devamla) - Görev süresi daha bitmiş değil.
Faaliyetleri daha sona ermedi. Daha raporunu yazıp Genel Kurula takdim etmedi.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Komisyon ne yapmış?
SUAT KILIÇ (Devamla) – Ve bu komisyonun içerisinde iktidar
milletvekilleri de var, muhalefet milletvekilleri de var.
Bir diğeri, yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ilgili sürecin
araştırılması, bununla ilgili önlemlerin belirlenmesine ilişkin yine muhalefet
partimiz tarafından verilmiş olan bir araştırma önergesi.
Değerli arkadaşlar, komisyonda görüşmeleri tamamlandı. Şu an
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile hazineden sorumlu Devlet Bakanlığı
arasında, verilecek teşvike ilişkin rakamlar üzerindeki son görüşmeler,
detaylar çalışılıyor. Yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ilgili kanun hazır ve
eğer müsaade ederseniz, bu Parlamentonun, her gün üç ayrı grup önerisiyle
patinaj yapması fikrinden vazgeçerseniz, çalışmalara engel olma düşüncesini bir
yana bırakırsanız…
ENGİN ALTAY (Sinop) – Olur mu öyle şey.
SUAT KILIÇ (Devamla) - …değerli arkadaşlar, bu kanunların hepsi
çıkacak. Bizim gayemiz, zaten bu kanunları çıkarmak.
Bakın, bugün, Dışişleri Teşkilat Yasası var, geçen haftadan yarım
kaldı. Gayemiz nedir? Bu kanunu bir an önce çıkaralım. Dışişleri personeli bu
kanunu bekliyor, büyükelçisinden mesleğe yeni başlayan meslek memuruna kadar.
Bir diğeri: Şu an çok değişik illerimizde insanlarımız, ekran
başında, kendi illerinde kurulacak olan ikinci devlet üniversitesinin
yasalaşması çalışmalarını sabırsızlıkla bekliyor.
ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Çıkartın. Niye çıkartmıyorsunuz?
SUAT KILIÇ (Devamla) – Antalyalılar ekran başında.
TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Tutan mı var sizi?
SUAT KILIÇ (Devamla) – Uluslararası Antalya üniversitesi
kurulacak. Antalyalılar Antalya’da, ekran başında bunu bekliyor. Bir
milletvekilinin kendi ilinde ikinci üniversitenin kurulmasından duyduğu hazzı
ben biliyorum değerli arkadaşlarım. Canik Başarı
Vakfı Üniversitesini mayıs ayında, bu çatı altında birlikte kurduk.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Yahu, Tunceli’de de dışarıda yaşayan
binlerce insan var. Senin vicdanın yok mu?
SUAT KILIÇ (Devamla) – Ankara’da Yıldırım Beyazıt üniversitesi
yeni bir üniversite olarak kurulacak. Ecdadın hatırasını yad
etmiş olacağız, artı, Ankara yeni bir üniversiteye kavuşacak. Bursalılar ekran
başında, Bursa teknik üniversitesinin kuruluşu bekleniyor. İstanbul’da yeni
bir üniversite, medeniyet üniversitesinin kuruluşu sağlanacak. İzmir’de Kâtip
Çelebi üniversitesinin kuruluşu sağlanacak. Konyalılar ekran başında, Konya
teknik üniversitesi bekleniyor ve yine Erzurum’da Atatürk Üniversitesinin
yanında “Erzurum Üniversitesi” adıyla bir yeni üniversite kurulacak.
İnsanlarımız bizden bunu bekliyor ve âdeta ekran başındakiler size
şunu söylüyor: “Bırakın da çalışsınlar.” Biz de senelerdir bunu söylüyoruz,
“Bırakın da çalışalım.” E olmadı, bunu anlamayacaksanız şunu söylüyoruz…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yeriniz mi dar!
SUAT KILIÇ (Devamla) – Meclis, İç Tüzük’e göre 1 Temmuz tarihi
itibarıyla zaten tatile girmiş durumdadır ama buna rağmen, iktidar-muhalefet
milletvekilleri çalışma süresini uzattık ve bir günlük çalışmamızda İç Tüzük’te
yazılı sürelere göre bir haftalık çalışmaya değer sürelerle çalışıyoruz. Şu an
bakarsanız İç Tüzük’e göre -15.00-19.00- yarım saat var ama yarım saat sonra
biz yasama gündemine bile geçmiş olamayacağız maalesef. Değerli arkadaşlar, bu
büyük bir kayıp. Yeni bir çağrıda bulunuyorum. “Bırakın da çalışalım.”
çağrısını dikkate almıyorsanız…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Yahu, geçmişte salı günleri kanun çıkmazdı.
Sen daha süt kokuyorsun, sen bilmezsin.
SUAT KILIÇ (Devamla) – …yeni bir çağrıda bulunuyorum: “Gelin,
beraber çalışalım.”
Değerli arkadaşlarım, bilgi çağındayız, iletişim çağındayız.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Geçmişte salı günleri kanun çıkmıyordu,
salı günleri denetim günüydü. Sen hâlâ ne konuştuğunu bilmiyorsun.
SUAT KILIÇ (Devamla) – Bilgiye ulaşmak isteyen için bilgi çok
yakınındadır, bilgi edinmek isteyen için bilgi çok yakındadır. Ama İnternet
kullanmayı bilmeyen, bilgi çağının gereklerinden yararlanmayı bilmeyen,
kafasını önyargılarla doldurmuş olan; bırakın bir parmak mesafesindeki bilgiye
ulaşmayı, burnunun ucunu bile görmekten siyasi refleksi nedeniyle âciz kalan birileri elbette ki bilgi eksikliğiyle bu
kürsüde yalan yanlış cümleler sarf edebilecektir.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti devleti bu ülkenin
seksen bir vilayeti arasında hiçbir ayrım gözetmeksizin, coğrafi farklılık gözetmeksizin,
etnisite ayrımı yapmaksızın, inanca bakmaksızın bu
ülkenin devleti, demokratik hukuk devletinin gereği olan hizmetleri seksen bir
vilayetimizin tamamına sunmaktadır; bu kadar açık, bu kadar net.
Başbakanlık Toplu Konut İdaresinin Türkiye genelinde yapımını
gerçekleştirdiği konut adedi, devam eden projelerle birlikte 470 bin adettir,
470 bin. 2003-2010 yılları arasında Toplu Konut İdaresinin sadece Doğu Anadolu
Bölgesi ve Güneydoğu Anadolu Bölgemizde gerçekleştirdiği yatırımların tutarı
5,8 milyar liradır, eski rakamla 5,8 katrilyon. Bu rakamın 3,1 katrilyonu Doğu
Anadolu Bölgesi’nde; 2,7 katrilyonu da Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde
kullanılmıştır.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yapımı devam eden
konut sayıları: Değerli arkadaşlarım, Doğu Anadolu’da devam eden 35 bin konut,
tamamlanan 23 bin konut; Güneydoğu Anadolu’da devam eden 30 bin konut,
tamamlanan 26 bin konut; toplamda Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yapımı
devam eden ve yapımı tamamlanıp hak sahiplerine teslim edilen konut adedi
115.492 adet.
Burada şimdi konuşuyor birileri, ezberinden, hiçbir bilgiye
dayanmadan, hiçbir belgeye dayanmadan; rakamların çok çok
uzağından konuşuluyor, atılıp tutuluyor ama realite ortada.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sana diyorum işte… Aç, rakamları öğren
işte.
SUAT KILIÇ (Devamla) - Bu illerimiz arasında Tunceli de var.
Bakın, yetmediyse anlatayım: Toplu Konut İdaresi…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Toplu Konutla ne ilgisi var? Deprem…
Depreme gel sen.
SUAT KILIÇ (Devamla) - Doğu Anadolu’da 67, Güneydoğu Anadolu’da
64 okul; Doğu Anadolu’da 69, Güneydoğu Anadolu’da 66 kapalı spor salonu; Doğu
Anadolu’da 44, Güneydoğu Anadolu’da 34 adet ticaret merkezi; Doğu Anadolu’da
17, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde 14 adet 50 ilâ 650 yatak arasında değişen
yeni devlet hastaneleri; Doğu Anadolu’da 7, Güneydoğu Anadolu’da 10 adet yeni
sağlık ocağı; Doğu Anadolu’da 3, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde 4 yeni
kütüphane… Bunlar Sağlık Bakanlığının, Millî
Eğitim Bakanlığının yaptığı yatırım programlarının dışında, sadece Başbakanlık
Toplu Konut İdaresi tarafından yapılan ve yapımına devam edilen yatırımlar. Bu
illerimizin arasında Erzurum olduğu gibi, Kars olduğu gibi, Ağrı olduğu gibi,
Diyarbakır da var, Van da var, Elazığ da var, Tuncelimiz
de var, Şırnak da, Mardin de, Batman da, Hakkâri de var.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Tunceli’de 5 milyon indirdim.
Yandaşlarınıza yüzde 200 kârla veriyorsunuz.
SUAT KILIÇ (Devamla) - Birileri sadece konuşur ama Hakkâri’nin
Yüksekova’sında 250 yataklı devlet hastanesini yapan biziz. Birileri sadece
konuşur ama Hakkâri’de havaalanı yapmak suretiyle Hakkâri’yi de ulaşılabilir
vatan toprağı hâline getiren biziz.
Değerli arkadaşlarım, çok şey söylemeye gerek yok. Yalan bilgi,
yanlış bilgi Bağdat’a gitmeden, Meclisin kapısından bile dışarıya çıkmadan
doğrusuyla yer değiştiriyor.
Ben diyorum ki, gelin çalışalım, bu kanunların hepsini çıkarmak
vazifemizdir. 16 Temmuza kadar el ve gönül birliğiyle, milletin hayrına ve
menfaatine olan yasaları hep birlikte çıkaralım diyorum, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Özdemir…
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
7.- Gaziantep Milletvekili Hasan
Özdemir’in, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yerimden iki dakikalık, kısa bir -60’ıncı maddeye göre- katkı
sağlamak istiyorum.
BAŞKAN – Bir
dakika içinde tamamlayınız efendim, süre bir dakika. Bütün
milletvekillerine bir dakika veriyorum, açık mikrofonunuz.
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Teşekkür ederim efendim.
Seçim bölgem Gaziantep’te doğal afetler karşısında herhangi bir
çalışma yapılmamaktadır. Örneğin, olası bir deprem hâlinde Gaziantep’te büyük
mal ve can kayıpları olacaktır. Gaziantep Türkiye’nin en önemli tektonik
hatlarından biri olan Doğu Anadolu fay hattının etki alanı içerisinde
bulunmaktadır. Gaziantep ili fay hattına yaklaşık 40-
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Altay…
8.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, yedi
gündür tatilde olan Başbakanın, yerine bir Başbakan vekili tayin edip
etmediğini bilmediklerine ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (Sinop) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin kanun koyucu özelliği yanında
yürütmeyi denetlemek gibi de bir görevi vardır. 29 Haziran akşamından beri
Sayın Başbakan tatildedir. Buna bir itirazım yok. Bugün 6 Temmuz, tam yedi
gündür Türkiye’de bir Başbakan vekili olduğunu ben bilmiyorum. Başbakan bir
vekil tayin etmiş midir, etmemişse niye etmemiştir? Yedi gündür başsız bir Hükûmet olabilir mi, Hükûmetin
yaptığı icraatların bir geçerliliği kalır mı? Bakanlar Kurulu toplantısı
erteleniyor, grup toplantısı yapılmıyor. Başbakanın Başbakan vekili tayin
etmemesinin sebebi ne olabilir yani Hükûmette
güvendiği bir vekil mi yoktur? Bunu anlamak mümkün değildir ya da bu, sisteme
karşı lakayıt bir tavır diye düşünüyorum ben.
Ayrıca, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na ait bir yatla tatil
yaptığı doğru mudur? Bunu da etik bulmuyorum.
Yüce Meclisin bilgisine saygıyla sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Yaman…
9.- Muş Milletvekili Nuri
Yaman’ın, sel ve su baskınlarına karşı Afet Acil Yardım Başkanlığı ile
illerdeki afet acil il müdürlüklerinin görevlerini yapmadıklarına ilişkin
açıklaması
M. NURİ YAMAN (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Deprem gibi önemli bir olaydan sonra günlük olarak her yıl yaşanan
sel ve su baskınlarına karşı dahi Afet Acil Yardım Başkanlığı ile illerdeki
afet acil il müdürlüklerinin maalesef görevlerini yapmadığına bir örnek vermek
istiyorum. Bundan yaklaşık iki ay önce Ağrı ve ilçeleriyle Muş’un ilçelerinde
ve beldelerinde meydana gelen sel baskınında bir sürü hasarlar olmasına rağmen,
iki aylık bir süre geçmiş olmasına karşın hâlen kesin hasar tespit komisyonları
toplatılıp bu konuda gerekli çözümleri ve önerileri sunamamıştır.
Aynı şekilde, o belde ve ilçelerde belediyelerin altyapılarıyla
ilgili olan hasarlar bugüne kadar tespit edilememiş ve üzülerek belirtmek
istiyorum, bu hasar tespitlerine yasa gereği olarak katılması gereken belediye
başkanlıklarının elemanları alınamamıştır. O nedenle, acil yardım ve hasar
tespitleriyle ilgili komisyonların bir an önce kurulması ve bu işlerin kâğıt
üzerinde…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, söz verecek misiniz daha?
BAŞKAN – Hayır efendim.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – O zaman yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, grup önerisinin
oylamasından önce bir yoklama talebi vardır.
Yoklama talebinde bulunan milletvekili arkadaşlarımı tespit
edeceğim: Sayın Anadol, Sayın Demirel, Sayın Koçal, Sayın Altay, Sayın Genç, Sayın Paçarız, Sayın Öymen, Sayın Elekdağ, Sayın
Dibek, Sayın Emek, Sayın Öztürk, Sayın Barış, Sayın
Susam, Sayın Köktürk, Sayın Yalçınkaya, Sayın Yıldız,
Sayın Pazarcı, Sayın Hacaloğlu, Sayın Küçük, Sayın Ünlütepe.
Saygıdeğer milletvekilleri, yoklama için üç dakika süre veriyorum
ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- 23 Haziran 2010 tarihinde TBMM
Başkanlığına verilmiş olan (379 ve 380) sıra nolu
Meclis araştırması önergelerinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 6/7/2010
Salı günkü birleşimde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN - Grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.
İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme
alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Buyurun efendim:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
B)
Önergeler
1.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, (2/398) esas numaralı Kanun Teklifi’nin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/225)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
(2/398) esas numaralı 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifim havale edildiği Plan ve Bütçe
Komisyonunda kırk beş gün içinde görüşülmediğinden, İç Tüzük’ün 37’nci
maddesine göre doğrudan Genel Kurul gündemine alınması hususunda gereğini arz
ederim.
Hasan
Erçelebi
Denizli
BAŞKAN – Teklif sahibi olarak Denizli Milletvekili Sayın Hasan Erçelebi, buyurun efendim.
HASAN ERÇELEBİ (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yüce heyetinizi Demokratik Sol Parti ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Gün geçmiyor ki televizyonları açtığımızda, radyoları açtığımızda
şehit haberi almayalım, bir saldırı haberi almayalım. O yüzden, gerçekten
yüreğimiz yanıyor. Bugün yine 3 şehidimiz var. Şehitlerimize Allah’tan rahmet
diliyoruz, halkımıza, milletimize sabır diliyoruz. Ama bu sabır nereye kadar?
Bakıyoruz, dün Bakanlar Kurulu toplanamadı ve Sayın Başbakanımız yok. İnşallah
bir an önce gelir, Hükûmet görevinin başında olur.
Yüce Meclisimiz bu tür olaylara neden duyarsız diye de bazen düşünüyorum bir
milletvekili olarak, Sayın Cumhurbaşkanımız liderler zirvesini neden yapmaz
diye düşünüyorum. O yüzden, Hükûmetimizi, yüce
Meclisimizi ve Sayın Cumhurbaşkanımızı, ülkemizin içinde bulunduğu bu zor
durumdan çıkarmak için göreve davet ediyorum.
Sayın milletvekilleri, bugün, ülkenin gerçek gündemi olan bir
konudaki bir kanun teklifimizle ilgili huzurunuza geldik. Hepinizin malumu,
eğitim-öğretim yılı başladığında, eğitim-öğretim sınıfında olan
öğretmenlerimize, okul müdürlerimize bir eğitim-öğretim hazırlık tazminatı
verilir -geçen sene bu rakam 515 liraydı- bundan damga vergisinin dışında bir
vergi de kesilmez. Ancak, yıllardır, bu tazminattan, bu ödenekten, aynı okulda
görev yapan memurlar, hizmetliler, teknisyenler, aşçılar yararlanmaz; ilçe
millî eğitim müdürleri, müdür yardımcıları, ilköğretim müfettişleri,
mühendisler, teknisyenler yararlanmazlar.
Şimdi düşünün, bir yerde, aynı iş yerinde… “Biri yer biri bakar,
kıyamet ondan kopar.” denir; işte o yüzden, huzurunuza getirdiğimiz kanun
teklifimizle eğitim-öğretime hizmet eden bütün sınıfların bu ödenekten
yararlanmasını istiyoruz. Böylece bir eksikliği de gidermiş olacağımızı
düşünüyoruz. Anayasa’mızın eşitlik ilkesine göre, emeğe saygıya göre, çalışma
barışının sağlanmasına göre bu kanun teklifimizin oylarınızla gündeme
alınmasını istiyoruz.
Değerli milletvekilleri, şu anda bu ödenekten 650 bin kişi
yararlanıyor. Peki, yararlanmayan ne kadar? 65 bin kişi yani onda 1. Düşünün,
10 kişiye birer somun veriyorsunuz, sadece 1 kişiyi ayırıyorsunuz. Bu,
gerçekten hakka, hukuka, adalete sığmaz. Gelin, oylarınızla bu 65 bin kişiye de
birer somun verelim, her senenin başında onlara da bu ödenekten yararlanma
fırsatı verelim çünkü eğitim-öğretimin hazırlanmasında bu yardımcı personelin
görevi en az öğretmenlerimiz kadar önemlidir. Sobayı bunlar yakar, tuvaleti
bunlar temizler, kaloriferi bunlar yakar, bir çocuk bahçede düşse bunlar
kaldırır. O hâlde, bunlar eğitim-öğretimin içinde değiller mi?
O yüzden, sizden isteğimiz şudur: Bu çalışanlarımızın da,
eğitim-öğretim sınıfında olduğu gibi, bu ödenekten yararlanmalarını sağlayacak
bu yasa teklifimizi kabul ediniz. Kabul ediniz ki sosyal adaleti sağlamış
olalım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız efendim.
HASAN ERÇELEBİ (Devamla) – Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; eğitim-öğretim, insanların huzur içinde yaşadığı bir ortamda
gerçekleşir. Bir okul ortamında eğer çalışanlardan bir kısmı yılda bir kez de
olsa 500 liranın üzerinde bir ödenek alırken, o okulda belki 1 kişi, belki 2
kişi bu ödenekten mahrum edilirse bu oradaki çalışma barışını, oradaki olumlu
ortamı bozar.
O yüzden, geliniz, değerli milletvekilleri, ne olur, bu insanlara
kulak verelim ve bunlara da evlerine bir somun götürecek bu ödeneği kendilerine
verelim. Dediğim gibi 10 kişiden 1 kişidir, yüzde 10’dur.
Hepinize saygılar sunuyorum. Olumlu oylarınızı bekliyorum.
Sağ olun, var olun.
BAŞKAN – Sayın Erçelebi, teşekkür
ediyorum.
Teklif üzerinde İstanbul Milletvekili Hasan Macit, buyurun
efendim.
HASAN MACİT (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yüce
heyetinizi şahsım ve Demokratik Sol Parti adına saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, doğrudan gündeme alınmasıyla ilgili, 657
sayılı Devlet Memurları Yasası’nın ek 32’nci maddesinin değişikliğiyle ilgili
bir kanun teklifi. 657 sayılı Devlet Memurları Yasası gerçi yamalı bir bohçaya
döndü. Kamu görevlileriyle ilgili bir düzenleme yapıldığında -geçici maddelerle
veyahut da değişen bir iki maddeyle- her ihtiyaç duyulduğunda değişiklikler
bugüne kadar yapılagelmiş ve bir bütünlük
sağlanamamıştır. Bakıyoruz, kamu görevlileri arasında haksızlık, hukuksuzluk;
eşit işe eşit ücretten uzaklaşılmış, aynı işi yapan iki kamu görevlisi arasında
maaş farklılıkları ve bu maaş farklılıklardan doğan bir rahatsızlık ve
haksızlık söz konusu. Dolayısıyla, bu, hem kamuda iş barışını bitirmekte hem de
karar vericileri, yöneticileri rahatsız etmekte, gereksiz iş kaybına neden
olmaktadır.
Değerli arkadaşlar, bir iş yerinde eğer adalet sağlanamazsa,
adalet gerçekleştirilemezse, o iş yerinde, barış ortamında verimli bir çalışma
gerçekleştirilemez ve oradan verimli bir sonuç beklenemez. Eğer bir iş yerinde
aynı işi yapan insanlar farklı farklı maaş
alıyorlarsa, farklı farklı statüdelerse,
orada, aynı işi yaptıkları hâlde, bu farklılıktan dolayı birbirleriyle kavga
etmeseler bile bir barış ortamından söz etmek mümkün değil ve burada
birbirleriyle dayanışma içerisinde, birlik, beraberlik içerisinde bir çalışma
ortamından söz etmek mümkün değil. Söz konusu eğer eğitim-öğretimse, okullarda
ise bu daha bir önem kazanıyor. Bu nedenle, okullarımızda, eğitim-öğretim
kurumlarımızda çalışan insanlarımızın bu farklılıklarının ivedilikle
giderilmesi gerekir.
Değerli arkadaşlar, öğretmenlerimize baktığımız zaman,
farklı farklı statüde görev yapan öğretmenlerimiz
var: Kadrolu öğretmenlerimiz var, sözleşmeli öğretmenlerimiz var, ders ücreti
karşılığı derse girenlerimiz var, vekil öğretmenlerimiz var ve bunların hepsinin
de maaş farklılıkları var, özlük haklarında farklılıklar var ama aynı teneffüse
çıktıkları zaman öğretmenler odasında bir araya gelip birlikte oturabiliyorlar.
İşte, birlikte otururken orada verimli
bir atmosferin doğabilmesi için bu farklılıkları mutlaka gidermemiz gerekir.
Bir başka konu, eğitim-öğretim yılı başında eğitim ödeneği altında
öğretmenlerimize verilen bir ödenek var. Bu ödenekten yöneticiler, teknik
personel, mimar, mühendis gibi bazı kadrolar da yararlanamıyor ve bunlar da
aslında o eğitim-öğretim yılı başlarken eğitim-öğretimin verimli olabilmesi
için, çocuklarımızın daha başarılı olabilmesi için o kurumda çalışıyorlar ve
katkı sunuyorlar. Bu bağlamda, bir kısım öğretmenimize bu verilirken diğer
çalışanlara verilmemiş olmasıyla orada -gene biraz önceki söylediğim anlamda-
bir adaletsizliğin söz konusu olduğu ortaya çıkıyor. Bu nedenle, hiçbir ayrım
gözetmeksizin tüm eğitim-öğretim kurumunda çalışanlar, öğretmenler,
yöneticiler, diğer hizmetliler ve teknik personelin de bu ödenekten yararlandırılarak
orada bir adaletsizliği önlemek ve adaleti sağlamak adına bir düzenleme
getirilmiştir. Eğer bu kanun teklifi oylarınızla doğrudan gündeme alınarak
gerçekleşirse biz aynı zamanda bu çalışanlara yaptığımız katkıdan öte
çocuklarımıza, çocuklarımızın daha verimli eğitim-öğretim sağlamasına katkı
sunacağız. Bizim burada o yararlanacak insanlardan önce öğrencilerimizi,
çocuklarımızı düşünmemiz gerekir diye düşünüyorum çünkü çocuklarımız eğer
huzurlu bir eğitim-öğretim ortamında eğitim görebilirlerse, onlara hizmet eden
memurlar, öğretmenler, Millî Eğitimde çalışanlar daha sıcak, daha sevgiyle
yaklaşarak görevlerini yaparlarsa orada verimlilik bir kat daha artar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Macit, konuşmanızı tamamlayınız, buyurun.
HASAN MACİT (Devamla) - Bu nedenledir ki bizim bu çalışanlardan
ziyade çocuklarımıza yapacağımız bir katkıdır diye düşünüyorum. Eğer bunu
reddedersek, bu gerçekleşmezse adaletsizlik devam ediyor gidiyor olacaktır.
Bu nedenle, değerli oylarınızın bu adaletsizliği giderecek
düzenlemenin yapılması noktasında olacağını düşünüyorum. Hepinizin bu teklife
destek vermesini diliyorum, istiyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Teklifi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Teklif kabul edilmemiştir.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.56
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.17
BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu),
Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
129’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Gündemin “Sözlü Sorular” kısmına geçiyoruz.
BAŞKAN – Biraz önce Sayın Bakanın cevaplandıracağı soruları Genel
Kurula arz etmiştim, şimdi o soruları okutuyorum:
VIII.- SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Mersin Milletvekili Behiç
Çelik’in, Bolu Valisinin Cumhuriyet Bayramı kutlamalarındaki konuşmasına
ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1077) ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Beşir Atalay tarafından
sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim. 3.11.2008
Behiç
Çelik
Mersin
Coşkuyla kutladığımız Cumhuriyetimizin 85. yılı münasebetiyle 29
Ekim 2008 günü Bolu Valisi H. İbrahim Akpınar konuşmasında;
- Birinci sınıf demokrasiye
sahip olarak ilan ettiği ABD dahil Batı ülkelerinden
Türkiye demokrasisinin, insan haklarının ve evrensel hukuk normlarının geri
olduğunu,
- Vatandaşlarımızın özde
vatandaş-sözde vatandaş olarak ayrıldığı ve devamlı iç-dış korkusu türetildiği,
- Böylesi yöntemlerle
insanları yıldırarak ve partileri kapatarak sorunların çözülemeyeceği,
- Başkalarının ölen çocuklarının
arkasından nutuklar atarak da sorunların çözülemeyeceği,
- Çözümün jakoben
bürokrasinin paşa gönlünden koptuğu kadar değil sonuna kadar demokraside
olduğu,
- Ülkemizde yaşayan herkesin
dinî inancı, mezhebi, düşüncesi, etnik kökeni ne olursa olsun kendini ifade
edebilme ve özgürce yaşama ortamına sahip olması gerektiği düşüncesini ihzar
etmektedir.
Buna göre;
1- Türkiye'yi, demokrasisi
yönüyle 1. sınıf görmemekte midir?
2- Vatandaşlarını özde-sözde
diye ayıran ve iç ve dış düşman yaratan hangi Devlet yapılarıdır?
3- Baskıcı yöntemlerle
insanları yıldıran ve partileri kapatan kimlerdir?
4- Başkalarının ölen çocuklarının
ardından nutuklar atanlardan neyi kastetmektedir?
5- Türkiye'de jakoben bürokrasi kimdir? Varsa niçin dağıtılmamaktadır?
6- İnanç ve düşüncelerinden
dolayı Türkiye'de insanlara baskı uygulanmakta mıdır? Varsa bunlar kimlerdir?
Devletin temsil makamında oturan bir kişi olarak Bolu Valisi
hakkında ne gibi bir işlem düşünülmektedir?
2.- Giresun Milletvekili Murat
Özkan’ın, İşsizlik Sigortası Fonunun kullanımına ilişkin sözlü soru önergesi
(6/1336) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in
cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından
sözlü olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim. 16.04.2009
Murat
Özkan
Giresun
1- İşsizlik sigortası fonunda biriken paralar son 5 yılda
nerelerde kullanılmıştır?
3.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, emeklilere yapılan ödemelerin iyileştirilmesine ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/1338) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından
sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
Soru: 29 Mart Yerel Seçimler esnasında hükümetin bir bakanı
tarafından emeklilere 300 TL’lik ödeme yapılacağını açıklamıştı. Emekliler çok
zor şartlar altında yaşam mücadelesi verdikleri bu ortamda bu konu ile ilgili
çalışmalar var mıdır?
İşçi Emeklileri İntibak Yasası çıkarılacak mıdır?
4.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, emekli maaşlarının iyileştirilmesine ilişkin
sözlü soru önergesi (6/1362) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın
Faruk Çelik tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz
ederim.
Yaşar
Ağyüz
Gaziantep
Ülkemizde yaklaşık olarak 5 Milyon İşçi, 1.5
Milyon Memur ve 1.5 Milyon Bağ-Kur Emeklisinin % 85'i açlık sınırının altında
yaşamakta oldukları, verilen zamların bile Enflasyon artışının altında
bulunduğu ve yaşanan Ekonomik krizin olumsuzlukları bir gerçek iken,
1. 5510 Sayılı "Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanununun" yürürlüğe girmesi ile Sosyal yardım zammı ortadan kalkan
Emeklilerimizin maaşlarının iyileştirilmesi için Ek zam yapmayı düşünüyor
musunuz?
2. 2000 yılından önce Emekli olanların maaşlarının iyileştirilmesi
için yapılması düşünülen İntibak Yasası tarafınızca söz verilmesine rağmen
neden gecikmektedir?
3. Yaşadığımız Ekonomik krizin tüm olumsuzluklarını derinden
yaşayan Emeklilerimiz ve diğer çalışanlarımız için yaşamsal önemi olan
"Ekonomik Paket" düzenlemeyi düşünüyor musunuz?
5.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz'ün, asgari geçim ve yoksulluk sınırına ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1392) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Ömer Dinçer’in cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Mustafa
Enöz
Manisa
Dünyada meydana gelen ekonomik kriz ülkemizi de olumsuz yönde
etkilemiş ve insanlarımız yoksullaşmıştır.
Sorular:
1- Ülkemizde çalışan tek kişinin yoksulluk sınırı kaç liradır?
Vatandaşlarımızın ne kadarı yoksulluk sınırı kadar gelire sahip bulunmaktadır?
2 - Ülkemizde dört kişilik
bir ailenin asgari geçim haddi nedir? Kaç aile asgari geçim haddi gelirine
sahip bulunmaktadır?
6.- Gaziantep Milletvekili Hasan
Özdemir’in, Gaziantep’teki kayıt dışı istihdama ilişkin sözlü soru önergesi
(6/1403) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in
cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer
Dinçer tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını
saygılarımla arz ederim.
Hasan
Özdemir
Gaziantep
Ekonomik kriz sürecinde ülkemiz için kronikleşen kayıt dışı işçi
çalıştırma sorunu daha da belirgin bir hâl almıştır. Kayıt dışı istihdamla
mücadele amacıyla Bakanlığınız bünyesinde Kayıt Dışı İstihdamla Mücadele
Koordinatörlüğü çalışmalar yapmaktadır.
Buna göre;
1) Seçim bölgem Gaziantep ilinde kayıt dışı çalıştırılan kişilerin
tahmini sayısı nedir? 2006 yılında uygulamaya başlanılan Kayıt Dışı İstihdamla
Mücadele Projesi bağlamında 2005 yılından 2009 yılına Gaziantep ilinde kayıt
dışı istihdam rakamlarında bir gelişme sağlanmış mıdır?
2) 2008 yılı rakamlarına göre Gaziantep'te kayıt dışı çalıştırılan
yabancı işçi sayısı nedir? Yabancı kaçak işçi sayısının azaltılması için
Gaziantep'te uygulanan önlemler nelerdir?
7.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, esnafın primlerine ve emeklilerden kesintilere
ilişkin sözlü soru önergesi (6/1424) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı
25.05.2009
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıda belirtilen sorularımın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Sayın Ömer Dinçer tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz ederim.
Prof.
Dr. Alim Işık
Kütahya
Bilindiği gibi ülkemizde yaşanan ekonomik krizin de etkisiyle
ayakkabı tamircisi, tesisatçı vb. gibi çoğu küçük esnafımız, ödemek zorunda
oldukları aylık 250 TL dolayındaki Bağ-Kur primini ödemekte zorlanmakta, emekli
maaşıyla geçinemediği için bir işyerinde çalışan ya da küçük bir işyeri açmış
emeklilerimizden ise aylık 100 TL'ye yakın kesinti yapılmaktadır. Bu konularla
ilgili olarak;
1. Küçük esnafın ödemek zorunda olduğu Bağ-Kur primlerinin
düşürülmesi yönünde bir çalışmanız var mıdır? Varsa çalışmanın içeriği ve
uygulama planı nasıldır? Yoksa bu konuda yeni bir düzenleme yapılabilir mi?
2. Bir işyerinde çalışan veya kendisi ek bir iş yapan
emeklilerimizin maaşlarından yapılan kesinti miktarlarının düşürülmesi veya
kaldırılması konusunda bir çalışmanız var mıdır? Yoksa bu konuda yeni bir
düzenleme yapılabilir mi?
8.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, işçi emeklileri için intibak düzenlemesine ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesi (6/1449) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından
sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
Soru: 2000 yılından evvel emekli olan işçiler intibak yasasının
çıkmamasından dolayı büyük mağduriyet içerisindedir. İntibak Yasasını çıkarmayı
düşünüyor musunuz?
9.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, 98. Uluslararası Çalışma Konferansına ilişkin sözlü
soru önergesi (6/1463) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer
Dinçer tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
saygılarımla arz ederim.
Yaşar
Ağyüz
Gaziantep
Cenevre'de yapılan 98. Uluslararası Çalışma Konferansında,
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Ülkemizi bir kez daha kara listeye aldığını
açıklamıştır.
1. Bugüne dek Hükümet olarak Aplikasyon Komitesine sunduğunuz,
Sendikal Hak ve Özgürlüklerin önünü açan çalışma yaşamına ilişkin yasal
düzenlemeler neden gecikmektedir?
2. Demokrasiyi yerleştirememiş, Bağımsızlıklarını yeni kazanan
Ülkelerle aynı kara listede yer almamız sizi rahatsız etmiyor mu?
3. Cenevre'de yapılan Uluslararası Çalışma Konferansına resmî olarak
Bakanlığınızca kaç kişi ve kimler gönderilmiştir?
4. Gönderilenlerin bu karar karşısında ne katkıları olmuştur? Ne
kadar harcırah ödenmiştir?
10.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, sigortalı çocuklarının ilaç alımlarındaki
bir soruna ilişkin sözlü soru önergesi (6/1466) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer
Dinçer tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
arz ederim.
Saygılarımla
Prof.
Dr. Sacid Yıldız
İstanbul
Geçtiğimiz günlerde Sosyal Güvenlik Kurumu eczanelere bir duyuru
göndererek; çocukların aktivasyonları hem sigortalı ana-babasından hem de 18
yaş altından yapıldığı için mükerrerlik oluştuğunu ve bu mükerrerliği önlemek
ana-babasından aktivasyon yaptırıp provizyon
alabilecek durumda olanların kayıtlarının 18 yaş altından kapatıldığını
yalnızca sigortalı ana-babasından dolayı olan aktivasyonlarının açık
bırakıldığını bildirmiştir. Yani daha önce sigortalılığı sona erdiği hâlde,
hâlen bakmakla yükümlü olduğu 18 yaş altı çocuklarının açık karneleri varsa
gerekli kontroller yapıldıktan sonra sigortalıdan almış olduğu karne
kapatılacaktır. 18 yaş altı çocukların sağlık hizmeti sunucularına başvurmaları
hâlinde eğer genel sağlık sigortalısının bakmakla yükümlü olduğu kimse ise provizyonu sigortalı üzerinden alınacaktır.
Bu nedenle;
1- Ana-babalarının sigortalılığı sona erdiği için karnesi
kapatılan çocukların, 18 yaş altından hareket kaydı oluşturulana kadar geçen
süre içerisindeki mağduriyeti nasıl giderilecektir?
2- Belirtilen durumda olan ve sürekli ilaç kullanmak zorunda olan
çocuklar bu uygulama ile herhangi bir mağduriyet yaşayacaklar mıdır?
3- Böyle bir mağduriyetin giderilmesi için herhangi bir çalışma
yapılmakta mıdır?
11.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, KESK’e yönelik bazı
uygulamalara ilişkin sözlü soru önergesi (6/1479) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer
Dinçer tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
saygılarımla arz ederim.
Yaşar
Ağyüz
Gaziantep
Kamuda çalışan memurlarımızın Demokratik örgütlenme haklarını
kullanarak kurdukları KESK, 250 bin üyesi olan yasal bir Sendika olup Kamu
Emekçilerinin hakkını savunmakta iken,
Üyelerinin sürgün, ceza ve baskıya uğramaları,
1. KESK'e ve Üyelerine yönelik baskı,
soruşturma, sürgün, işten çıkarma ve yetkilerinin gözaltına alınmalarının
sürekliliği,
2010 Toplu İş Sözleşmesi görüşmelerinin öncesinde KESK'in gücünü zayıflatmayı ve Toplu İş görüşmelerini
sorunsuz geçirmeyi mi amaçlamaktadır?
2. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olarak Toplu İş Sözleşme
taleplerini iletmek için Ankara'da toplanan Eğitim Emekçilerine, ILO
Konferansında kara listeye alınmamızın öncesinde yapılan engelleme ve saldırıyı
doğru buluyor musunuz?
12.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, emeklilerin ekonomik sorunlarına ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1511) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Ömer Dinçer’in cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.
Yaşar
Ağyüz
Gaziantep
Ülkemizde de yaşanan Ekonomik kriz, en çok dar gelirli, Asgari
ücretli ve Emekli yurttaşlarımızı etkilemiş ve tüketim harcamaları daralması
yaşanmış iken,
1. Emeklilerimizin kaldıkları Huzurevi ücretlerine Sosyal Güvenlik
Kurumunca % 35 zam yapılırken, Emekli maaşlarına % 1.80 zam yapılmasını adil ve
doğru buluyor musunuz?
2. Bu güç koşullarda, Emeklilerimizin Yargı kararı ile kesinleşmiş
Enflasyon farkı ödemelerini yapmayı,
Tüm İşçi ve Memurlarımız ile Emeklilerimize bir defaya mahsus
olmak üzere miktarı 300-500 TL'lik harcama çeki vermeyi Hükümet olarak
düşünüyor musunuz?
13.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, ücretlilerin ve emeklilerin ekonomik durumuna
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1524) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.
Yaşar
Ağyüz
Gaziantep
Kamu çalışanlarımız, Emeklilerimiz, İşçilerimiz ve Esnafımız
Ekonomik krizin etkisinden en çok olumsuz etkilenen toplumsal kesimler olarak
büyük sıkıntı çekmektedirler.
1. Benzine, Şekere, Öğrenci Harçlarına yapılan zamlar ile AKP'li
Belediyelerin Su ve Ulaşım Ücretlerine yaptıkları % 25'e varan zamların altında
ezilen,
Kamu çalışanlarına, Emeklilerimize ve Ücretlilerimize yönelik
Eylem Planı ve Ekonomik İyileştirme Paketi açıklamayı veya hazırlatmayı
düşünüyor musunuz?
2. Yaklaşan Ramazan ayı ile Bayram öncesi temel ihtiyaçların
karşılanması ve piyasalardaki durgunluğun bir parça giderilmesi için
çalışanlara, tüm Emeklilerimize 1'er maaş tutarında kriz çeki vermeyi düşünüyor
musunuz?
14.-Adana Milletvekili Kürşat
Atılgan’ın, silikozis hastası olan işçilerin durumuna
ilişkin sözlü soru önergesi (6/1625) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı
09/11/2009
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
saygılarımla arz ederim.
Kürşat
Atılgan
Adana
Açıklama: Ülkemizde çok sayıda genç işçinin kot kumlama işine
bağlı olarak ortaya çıkan silikozis hastalığı
yüzünden mağdur olduğu ve yürürlükteki yasaların da bu hastalığa yakalanmış
işçilerimizin sosyal güvenlik haklarını karşılamadığı herkesçe malumdur.
Soru: Sigortası olup olmadığına bakılmaksızın, ilgili hakem
hastanelerden mesleki silikozis hastalığına
yakalandığı tespit edilen tüm hastaların hastalıklarının ağırlıkları oranında
sosyal güvenlik haklarından yararlandırılmalarını sağlayacak olan bir yasa
çıkarmayı düşünüyor musunuz? Bu konudaki tasarruflarınız nelerdir?
15.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, Tokat’ta Türkiye İş Kurumuna yapılan müracaatlara ilişkin sözlü soru
önergesi (6/1691) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in
cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasının
teminini arz ederim.
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
Soru: Tokat ilinde 2008-2009 yıllarında İş ve İşçi Bulma Kurumuna
kaç kişi müracaat etmiş, kaç kişi işe yerleştirilmiştir?
16.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, genel sağlık sigortasından faydalanamayan bazı öğrencilere ilişkin
sözlü soru önergesi (6/1793) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasının
teminini arz ederim.
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
Soru: Ülke genelinde Mesleki Eğitim Merkezi öğrencileri Genel
Sağlık Sigortasından faydalanıyorlardı. Son çıkan Sosyal Güvenlik Kanununda
(Meslek Kazaları Hariç) faydalanamıyorlar.
Uygulanan Genel Sağlık Sigortasından faydalanmaları şeklinde
Sosyal Güvenlik Yasasında değişiklik yapmayı düşünüyor musunuz?
17.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, sendikalı işçi sayısına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1809) ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in
cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasının
teminini arz ederim.
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
Soru: Ülkemizde 2008 ve 2009 yılı sonu itibariyle ne kadar işçi
vardır? Bunların ne kadarı sendikalı işçidir? Sendikalara göre dağılımı nedir?
18.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, sosyal güvenlik prim yüküne ilişkin sözlü soru önergesi (6/1810) ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in
cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasının
teminini arz ederim.
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
Soru: Ülkemizde işletmelerin sosyal güvenlik prim yükü 1999
yılında %22,8 iken, 2010 yılı başında bu oran %128 lere
çıkmıştır. Bu işverenin işçiye ödediği ücretin yarısından fazladır. İşletmeler
bunu taşıyamamaktadır. Sosyal güvenlik primlerini ekonomik kriz sona erinceye
kadar düşürmeyi düşünüyor musunuz?
19.- Adana Milletvekili Kürşat
Atılgan’ın, SGK Teftiş Kurulu Adana Grup Başkanlığının kapatılmasına ilişkin
sözlü soru önergesi (6/1978) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer
Dinçer tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
saygılarımla arz ederim.
Kürşat
Atılgan
Adana
Soru: Adana, Mersin, Hatay, Gaziantep, Kahramanmaraş, Şanlıurfa,
Adıyaman, Malatya, Osmaniye ve Kilis illerine hizmet vermekte olan Sosyal
Güvenlik Kurumu Teftiş Kurulu Adana Grup Başkanlığı 29 Ocak 2010 tarihinde
kapatılmıştır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın 2009/5 Sayılı
Genelgesinde "Hizmetler, vatandaşa en yakın noktadan sunulacaktır"
denilmesine karşın, SGK Teftiş Kurulu Adana Grup Başkanlığı'nın
"Yerelleşme olabilir" gibi bir gerekçeyle kapatılmış olması söz
konusu Genelge ile çelişki içine düşmek değil midir? Adana Grup Başkanlığı'nın
yeniden açılması gündeminizde var mıdır?
20.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, futbol
kulüplerinin sigorta prim borçlarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1981) ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in
cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer
Dinçer tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
arz ederim.
Saygılarımla.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
Malatya
Türkiye Futbol Liglerinde 134 futbol takımımız mücadele
etmektedir. Bu kulüplerimizin,
1) Sigorta primi borcu var mıdır? Sigorta primi borcu olan
kulüplerimiz hangileridir ve her kulübümüzün borcu ne kadardır?
2) Dernekler Kanunu hükümleri uyarınca yönetilen kulüplerimizin
tüm yöneticilerinin sigorta primi borçları nedeniyle 6183 sayılı yasa
hükümlerine tabi olması sizce adil midir?
21.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru'nun, Pazar ilçesine Sosyal Güvenlik Merkezi kurulmasına ilişkin sözlü
soru önergesi (6/1990) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer
Dinçer tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
temenni ederim.
Reşat
Doğru
Tokat
Soru: Tokat ili Pazar ilçesi, nüfusu ve emekli vatandaşlarımızın
durumuna göre Sosyal Güvenlik Merkezi kurulması gereken yerler arasındadır.
Emeklilerimizin ve ilçe halkımızın mağduriyetinin önlenmesi
bakımından adı geçen ilçemize Sosyal Güvenlik Merkezi ne zaman kurulacaktır?
22.- Gaziantep Milletvekili Hasan
Özdemir’in, Gaziantep’teki çocuk işçiliğine ilişkin sözlü soru önergesi
(6/2110) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in
cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer
Dinçer tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını
saygılarımla arz ederim.
Hasan
Özdemir
Gaziantep
Uluslararası anlaşmalarda da yer aldığı gibi toplumlarda çocuk
işçiliği ciddi bir sosyal mesele olarak algılanmaktadır. Bakanlığınız ülkemizde
çocuk işçiliğinin azaltılması için çeşitli projeler geliştirmekte veya
desteklemektedir.
Buna göre;
1) Gaziantep ilinde çocuk işçi statüsünde yer alan kişi sayısı
nedir?
2) Bakanlığınız bünyesinde gerçekleştirilen projelerden,
yararlanan çocuk işçi sayısı nedir?
3) Gaziantep ilinde çocuk işçiliğin önlenmesi bağlamında yerel
yönetim kuruluşları ile birlikte sürdürülen çalışmalar nelerdir? Bakanlığınızın
bütün bu çalışmalar neticesinde kısa vadede hedefleri nelerdir?
23.- Kahramanmaraş Milletvekili
Mehmet Akif Paksoy’un, terör örgütü mensuplarının
ilaç bedellerinin karşılandığı iddialarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/2005)
ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in
cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın
Prof. Dr. Ömer Dinçer tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını arz ederim.
Mehmet
Akif Paksoy
Kahramanmaraş
1) Bölücü terör örgütü PKK mensuplarının ilaç bedellerinin
Devletçe ödendiğine dair medyada haberler yer almıştır. Bu hususun doğruluk
derecesi nedir?
2) Konuyla ilgili olarak Bakanlığınızca yürütülmekte olan bir
inceleme/soruşturma var mıdır, yoksa yaptırmayı düşünüyor musunuz? Sonucunu
kamuoyu ile ne zaman paylaşacaksınız?
3) Bahse konu iddia sadece Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki
illerimizle mi ilgilidir, yoksa diğer illerimizde de benzer uygulamalar olmuş
mudur?
4) Şu ana kadar Bakanlığınızca bu konuda adli ve idari yönden bir
işlem yapılmış mıdır?
5) Şayet bu usulsüzlük vuku bulmuşsa; mali boyutu ne kadardır?
Devletin uğradığı zarar kimlerden ve nasıl tanzim edilecektir?
24.- Niğde Milletvekili Mümin
İnan’ın, iş kazalarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1753) ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki yazılı sorumun Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Prof.
Dr. Sn. Ömer Dinçer tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması konusunda gereğinin yapılmasını arz ederim.
Mümin
İnan
Niğde
Soru: 01 Ocak 2009 İle 31 Aralık 2009 tarihleri arasında
ülkemizde, iş kazaları sebebiyle kaç kişi hayatını kaybetmiş, kaç kişi
yaralanmıştır?
25.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, zorunlu istihdam edilenlerin sayısına ilişkin sözlü soru önergesi
(6/1808) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in
cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasının
teminini arz ederim.
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
Soru: Ülkemizde 2008-2009 sonu itibarıyla zorunlu istihdamdan
dolayı kaç iş yerinde kaç kişi istihdam (özellikle hükümlü ve terör mağduru
vs.) ettirilmiştir? Bunun toplam işçi sayısındaki oranı nedir?
26.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, primlerini ödeyemeyen esnaf ve sanatkârlara
ilişkin sözlü soru önergesi (6/1884) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıda belirtilen sorularımın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Sayın Ömer Dinçer tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz ederim.
Prof.
Dr. Alim Işık
Kütahya
Ülkemizde giderek derinleşen ekonomik krizin de etkisiyle her
kesimden vatandaşımızın önemli sıkıntılarla karşı karşıya kaldığı, özellikle
küçük esnaf ve sanatkârlarımızın; 15-20 yıldır düzenli olarak ödediği BAĞ-KUR
primlerini 2 yıldır ödeyemez hâle geldikleri, prim borçlarını zamanında
ödeyemedikleri için de sağlık hizmetlerinden yararlanamadıkları ve ilaçlarını
alamadıkları iddialarıyla ilgili olarak;
1. BAĞ-KUR prim borçlarını zamanında ödeyemeyen esnaf ve
sanatkârlarımızın karşılaştıkları sorunların çözümüne yönelik olarak
Bakanlığınızca yürütülen bir çalışmanız var mıdır?
2. Varsa çalışmanın içeriği ve uygulama takvimi nasıldır?
3. Esnaf ve sanatkârlarımızın sosyal güvenlik prim borçlarının
faizlerinin silinerek asıl borçlarının taksitlendirilip yeniden
yapılandırılmaları sağlanabilecek midir?
4. Bu konuda Bakanlığınızın 2010 yılı programı nasıldır?
27.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, eczanelerden ilaç alımının SGK sistemine
bağlanmasına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1922) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıda belirtilen sorularımın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Sayın Ömer Dinçer tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz ederim.
Prof.
Dr. Alim Işık
Kütahya
Bakanlığınızca 01 Mart 2010 tarihinden itibaren uygulamaya
konularak eczanelerden ilaç alımını SGK sistemine bağlayan MEDULA sistemiyle,
uygulamanın ilk gününde ülkemiz genelinde çok sayıda insanımızın ilaçlarını
alamadığı ve eczanelerimizin hizmet veremediği yönündeki iddialar ulusal
medyada da yer almıştır. Çok sayıda insanımızın mağduriyetine yol açan bu
uygulamayla ilgili olarak;
1. Anılan tarihte eczanelerden ilaç alımını engelleyen MEDULA
sistemi niçin çalıştırılamamıştır?
2. Sistemin uygulama öncesinde pilot denemesi yapılmış mıdır?
Yapıldı ise ortaya çıkan tıkanıklığın sebepleri nelerdir?
3. Sistemin çalışmaması nedeniyle ilacını zamanında alamayan
vatandaşlarımızın ve ilaç satışı yapamayan eczacılarımızın mağduriyetleri nasıl
giderilmiş ya da giderilecektir?
BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, lütfen,
konuşmalarınızı buradan takip edebiliyoruz.
Evet, Sayın Fatih Metin’in okumuş olduğu sözlü soru önergelerine
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer
cevap vereceklerdir.
Sayın Bakanım, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanına ve Sayın Başbakanımıza
yöneltilen bazı sorular ile şahsıma yöneltilen soruların sözlü olarak
cevaplandırılmalarını yapmak üzere huzurunuzdayım. Sözlerime başlarken hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle İçişleri Bakanına yöneltilen soruyu cevaplandırmak
istiyorum.
Mersin Milletvekili Sayın Behiç Çelik’in (6/1077) esas
no.lu sözlü soru önergesine cevap: Bolu eski valisi H. İbrahim Akpınar’ın 29
Ekim günü Cumhuriyet Bayramı münasebetiyle yapmış olduğu konuşmasında,
cumhuriyetin anlamı, hukuk devleti ve insan hakları konularına vurgu yapıldığı,
birinci sınıf demokrasi, insan haklarına dayanan ve evrensel hukuk normlarına
uyan devlet düzeni ve özgürlüklerin daha geniş yorumlanması gibi tüm gelişmiş
ve demokrat ülkelerdeki uygulamaların ülkemizde de yerleşmesinin arzu edildiği,
Parlamentonun ve Hükûmetin yıllardan beri bu yönde
çalışmalar yaptığı gibi, Avrupa Birliği uyum süreci içinde birçok düzenlemeyi
de gündeminde tuttuğu belirtilmiştir.
Konuyla ilgili yazılı veya sözlü herhangi bir şikâyet
olmadığından, adı geçen vali hakkında herhangi bir işlem yapılmamıştır.
Sayın Başbakanımıza tevcih edilen sorulara yönelik cevapları arz
ediyorum:
Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün
(6/1392) esas no.lu sözlü soru önergesine ilişkin cevap: TÜİK’in
yoksulluğu belirlemede kullanılan analiz değişkeni, hane halkı bütçe anketinde
aylık olarak derlenen hane halklarının tüketim amacıyla yapmış oldukları toplam
harcama bilgisidir.
Her bir hane halkının toplam aylık harcama değeri, o hanede
bulunan eş değer yetişkin fert sayısına bölünerek her hane halkı için eş değer
kişi başına ortalama tüketim harcaması değeri hesaplanmakta, bu değer, hane
halkının yoksul olup olmadığının belirlenmesi amacıyla hesaplanan yoksulluk
sınırı ile kıyaslanmaktadır. Buna göre, eş değer fert başına tüketim harcaması
yoksulluk sınırı altında kalan hane halkları ve dolayısıyla bu hane halkında
yaşayan tüm fertler yoksul olarak sınıflandırılmaktadır.
TÜİK tarafından açıklanan sınırlar kesin açlık ve yoksulluğu ifade
etmekte olup, bu şekilde hesaplanan açlık sınırı, uluslararası literatürde de tarif edildiği gibi, fertlerin mutlak açlık
içinde yer alıp almadıklarının belirlenmesi amacını taşımaktadır.
Uluslararası literatürde standart
tanımları olan açlık sınırı ve yoksulluk sınırı gibi teknik terimler ile refah
düzeyi, asgari geçim düzeyi, rahat yaşam sürme gibi kavramlar aynı anlama
gelmemektedir.
TÜİK tarafından üretilen yoksulluk istatistikleri, standart anlamları
ve hesaplama metodolojileri bulunan, uluslararası
standartlarda hesaplanan istatistiklerdir. Buna göre 2009 yılının üçüncü
çeyreğindeki açlık sınırı 132 TL, yoksulluk sınırı ise 365 TL’dir.
Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün
(6/1511) ve (6/1524) esas no.lu sözlü soru önergelerine cevap: Bilindiği gibi,
yasalarımıza göre SSK ve BAĞ-KUR emeklilerimizin maaşları, 2008 yılına kadar
bir önceki ayın enflasyon oranı, 2008’den sonra ise bir önceki altı aylık
dönemin enflasyon oranında artırılması gerekmektedir. Emeklilerimizin mevcut
maaşlarının yeterli olmadığı bizim tarafımızdan da kabul edilen bir gerçektir.
Ancak, biz son sekiz yıllık dönemde her fırsatta emeklilerimize uygulanması
öngörülen maaş artışlarının yanı sıra, gerekli sosyal, reel iyileştirmeleri de
yapmış bulunuyoruz.
Hatırlanacağı gibi, 2002 yılında SSK emeklimiz 257 TL, BAĞ-KUR
esnaf emeklimiz 149 TL, BAĞ-KUR tarım emeklimiz 66, memur emeklimiz ise 377 TL
asgari maaş almaktaydı. Yürürlükteki kanunlara bakmadan bütçe imkânlarımızın
fırsat verdiği her anda emeklilerimizin maaşlarına iyileştirmeler yaptık. Buna göre, en düşük SSK emeklimizin maaşına yüzde 170,4 zam yaparak
695 liraya, BAĞ-KUR emeklimizin maaşına yüzde 274,4 zam yaparak 558 liraya,
BAĞ-KUR tarım sigortalısı emeklimizin maaşına yüzde 500,1 artış yaparak 396
liraya, memur emeklimizin maaşına yüzde 129,2 oranında artış yaparak 864 liraya
yükselttik. Son yaptığımız iyileştirmenin kamu bütçesine maliyeti 3
milyar 50 milyon lira olmuştur. Elbette bundan sonra da her fırsatta bu tür
iyileştirmeleri yapmaya devam edeceğiz.
“TÜFE farkları” olarak bilinen konuda SSK emeklilerinin 2000 Şubat
ayı ve 2002 Haziran aylarına ilişkin ihtilafla ilgili yerel mahkemelerce
verilen kararlar Yargıtay 10. Hukuk Dairesince bozulmuş, bozulan bu karar
üzerine ilgili iş mahkemesince kurum lehine karar verilmiştir. Bu konuda
Yargıtay 21. Hukuk Dairesinden farklı yönde kararlar da verilmiş olmakla
birlikte, ortak ve istikrar kazanmış yargı kararı bulunmamaktadır. Yargı süreci
takip edilmektedir.
Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/1338) ve (6/1449) esas no.lu
sözlü soru önergesine cevap: Ülkemizde 1982 öncesi emekliler, 1982-1987 arası
emekliler, 1988-1992 arası emekliler, süper emekliler, 1993-2000 arası
emekliler ve 2000 sonrası emekliler olmak üzere, farklı kategoride emeklilik
sistemi bulunmaktadır. Emekliler arasındaki bu farklılıklar, uzun yıllar
içinde, farklı zamanlarda çıkan değişik yasaların hükümlerinden
kaynaklanmaktadır. Bu farklılıkların giderilmesi, emekli grupları arasında yeni
eşitsizliklere yol açmayacak şekilde ve bütçe imkânları ölçüsünde dikkate
alınması gereken bir husustur. Yeni eşitsizlikler oluşturmayacak şekilde,
emeklilerimize bütçe imkânları dâhilinde, her fırsatta iyileştirmeler
yapılmaktadır. Bundan sonra da bu tür iyileştirmeler için çalışmalarımız devam
edecektir.
Şimdi de şahsıma yöneltilen sözlü soru önergelerine cevap vermek
istiyorum.
Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın (6/1336) esas no.lu sözlü soru
önergesi: İşsizlik Sigortası Fonu giderleri, tamamen işsizlikle mücadele ve
istihdamın artırılmasında kullanılmaktadır. Bu maksatla,
işsizlik ödeneği, sağlık primleri, iş bulma, mesleki eğitim, toplum yararına
çalışma, iş gücü piyasası araştırma ve planlama çalışmaları, kısa çalışma
ödeneği, Ücret Garanti Fonu’na ayrılan pay, Güneydoğu Anadolu Projesi
kapsamında istihdam yaratmaya yönelik yatırımlar, kadın ve genç istihdamının
artırılmasına yönelik giderler, sigorta primi, işveren hissesinin ödenmesine
yönelik giderler -özellikle yeni istihdam hâlinde- işsizlik ödeneği alanların
bu süredeki sigorta prim giderleri -istihdam edilmeleri hâlinde- gibi konularda
İşsizlik Fonu’ndan ödemeler yapılmaktadır.
Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün
(6/1362) esas no.lu sözlü soru önergesine cevap: Her fırsatta olduğu gibi 2010
Ocak döneminde emeklilerimizin maaşlarında kademeli olarak yüzde 4,62 ile yüzde
20,6 oranında iyileştirmeler yapılmıştır. Temmuz ayında bu iyileştirmelerde, en
düşük yıllık enflasyon oranında, en yüksekse yaklaşık yüzde 25’e yakın civarda
artış sağlanmış olacaktır. Bu iyileştirmenin bütçeye maliyeti, az önce de ifade
ettiğim gibi, 3 milyar 50 milyon TL olmuştur. 2002’den beri emeklilerimizin
maaşlarında reel olarak enflasyonun çok daha üzerinde iyileştirmeler yapılmıştır.
Kamuoyunda emeklilerimizin maaşlarına yönelik iyileştirme yapılacağı
belirtilmiş, ancak intibak yapılacağına yönelik herhangi bir açıklama
yapılmamıştır. İntibak konusuyla ilgili olarak Sosyal Güvenlik Kurumu uzmanları
tarafından yapılan detaylı çalışmalarla, bütçe imkânları dışında mevcut
emeklilik sisteminin intibak yapmaya imkân vermediği görülmüştür. Hükûmet olarak, emeklilerimizin maaşlarındaki farklılığı
adaletli olarak düzeltmek adına az önce bahsettiğim türden artışlar yapılmış,
zaman zaman da iyileştirmeler yapılmaya devam
edilecektir. Bundan sonra da bütçe imkânlarımız doğrultusunda bu hususların göz
önüne alınacağını bilgilerinize sunuyorum.
Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in (6/1403) esas no.lu sözlü
soru önergesine cevap: Kayıt dışı istihdamla mücadele çerçevesinde Sosyal
Güvenlik Kurumu il müdürlükleri bünyesinde kayıt dışı istihdamla mücadele
servisleri kurulmuş, sosyal güvenlik kontrol memurlarının sayısı ile defter ve
kayıt inceleme yetkileri artırılmıştır. Kontrol memurları tarafından
Gaziantep’te 2008-2009 yıllarında 4.628 kişi ve 997 iş yerinin tescilsiz olduğu
tespit edilmiştir. Diğer yandan, tüm ülke çapında 2006 ve 2008 yılları arasında
Kayıt Dışı İstihdamla Mücadele Projesi yürütülmüş, bu çerçevede Gaziantep
ilinde de iş yerleri denetlenmiştir. Kayıt dışı istihdamla mücadelenin
güçlendirilmesi amacıyla “Alo
Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın
(6/1424) esas no.lu sözlü soru önergesine cevap: Esnaflara gerek prim tahakkuku
gerekse ödeme süreleri açısından yapılan iyileştirmelerle daha rahatlatıcı prim
ödeme sistemi getirildiğinden primlerin düşürülmesi yönünde yeni bir çalışmamız
bulunmamaktadır. Herhangi bir vatandaşımız emekli olduktan sonra sigortalı
olarak bir iş yerinde veya bağımsız olarak kendi iş yerinde çalışması hâlinde
sosyal güvenlik destek primine tabi olmaktadır. Emekli bir
vatandaşımız sigortalı olarak çalışırsa, aldığı ücret üzerinden yüzde 14’ü
kendisinden kesilmek üzere toplam yüzde 31 ile yüzde 36,5 oranında, bağımsız
çalıştığı takdirde ise en yüksek esnaf emekli aylığını geçmemek üzere aldığı
aylığın 2010 yılı için yüzde 14’ü oranında, 2011 ve takip eden yıllarda da
yüzde 15 oranında destek primi alınmaktadır. Bu uygulama sosyal güvenlik
sistemimizin gerçekçi ve sürdürülebilir olmasını sağlamak için getirilmiş bir
düzenlemedir.
Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün
(6/1463) esas no.lu sözlü soru önergesine cevap: ILO’da
kara liste uygulaması yoktur. Ülkemiz 2009 yılında ILO tarafından, ülkemizde
“kara liste” diye bilinen özel paragrafa da alınmamıştır. 98’inci ILO Genel
Konferansı’na Hükûmetimizi temsilen 8 kişilik bir
heyetle katılınmıştır. ILO sözleşmesi gereği
konferansa katılan işçi ve işveren temsilcilerinden 4’ünün harcırahı
Bakanlığımızca ödenmiştir. Anılan konferansa katılan Hükûmetimiz
temsilcileri, Standartların Uygulanması Komitesinde ülkemiz mevzuat ve
uygulamalarıyla ilgili olarak, savunma yapılması yanında genel kurul ve diğer
tüm komite çalışmalarında da aktif olarak yer almıştır. Hükûmetimiz
temsilcileri 6 milletvekili ve işveren kesiminden birer delege ve teknik
danışmanın -ki 4 kişi- harcırahı için Bakanlığımız bütçesinden toplam 68.402
lira 82 kuruş ödenmiştir.
İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın
(6/1466) esas no.lu sözlü soru önergesine cevap: Ülkemizde sosyal güvenlik
reformuyla, ana babasının sigortalı olup olmadığına bakılmaksızın her çocuk on
sekiz yaşına kadar genel sağlık sigortası kapsamına alınmıştır. Artık hiçbir
çocuk hastane kapılarından sosyal güvenlikleri olmadığı gerekçesiyle geri
gönderilmemektedir. Yine, herhangi bir çocuğumuz ana babasının sosyal güvenlik
kapsamında olup olmadığına bakılmaksınız bu kapsam içinde tüm ilaçlarını da
alabilmektedir. Çocuklarımızın mağdur edilmesi gibi bir durum kesinlikle söz
konusu değildir.
Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün
(6/1479) esas no.lu sözlü soru önergesine cevap: 4688 sayılı Kamu Görevlileri
Sendikaları Kanunu’nda, yetkili kamu görevlileri sendikaları ve bağlı
bulundukları konfederasyonlar ile Kamu İşveren Kurulu arasında yürütülecek
toplu görüşmelere ilişkin esaslar düzenlenmiştir. Buna göre, gerekli koşullar
sağlandığında tüm sendikaların toplu görüşmelere katılma hakkı bulunmaktadır.
Sendikal örgütlenmenin nasıl yapılacağı mevzuatımızda belirtilmiş olup kanunlar
tüm sendikal kuruluşlara eşit olarak uygulanmaktadır. Kanunda örgütlenme
hakkının korunması, sendikal özgürlüğün kısıtlanmaması ve her türlü ayrımcılığa
karşı güvenceler yer almıştır. Ayrıca, sendikal faaliyetlerin engellenmemesi ve
gerekli kolaylıkların sağlanması amacıyla Başbakanlık tarafından genelgeler
yayınlanmıştır. KESK tarafından Bakanlığımıza gönderilen şikâyetler mevzuatımız
çerçevesinde incelenmekte ve sonuçlandırılmaktadır.
Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın (6/1625) esas no.lu sözlü
soru önergesi: Herhangi bir vatandaşımıza silikozis
hastalığı teşhisi konulduğunda, devletimiz, bu vatandaşımızın tüm sağlık
giderlerini karşılamaktadır. Çalıştığı yerin tespit edilmesi hâlinde ise Sosyal
Güvenlik Kurumu, tespit edilememesi hâlinde ise Sağlık Bakanlığı tedavi masraflarını
karşılamaktadır. Bu kişilere sosyal güvenlik haklarının sağlanması konusunda
ise titiz bir çalışma yürütülmektedir. Şöyle ki: Silikozis
hastalığına yakalanan bir vatandaşımızın herhangi bir şekilde çalıştığı yerdeki
çalışma koşullarından dolayı bu hastalığa yakalandığının tespit edilmesi
hâlinde, kişi sosyal güvenlik haklarının tamamından yararlandırılmaktadır. Bu
tespit, Kurum denetim elemanları tarafından yapılan incelemelerle
gerçekleştirilmektedir. Duruma göre, kişiye prim gün sayısı aranmadan sürekli
iş göremezlik geliri de bağlanmaktadır.
Tokat Milletvekili Doktor Reşat Doğru’nun (6/1691) esas no.lu
sözlü soru önergesine cevap: Türkiye İş Kurumu Tokat İl Müdürlüğüne 2008
yılında 7.157 kişi iş başvurusu yapmış, 715 kişisi işe yerleştirilmiştir. 2009
yılında ise 8.835 kişi iş başvurusu yapmış, 778’i ise işine yerleştirilmiştir.
Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın (6/1753) esas no.lu sözlü soru
önergesine cevap: Ülkemizde, maalesef iş kazaları ve meslek hastalıkları
sonucu, iş kaybı ve maddi kayıplar bir yana, pek çok insanımız hayatını
kaybetmekte veya sakat kalmaktadır. İş kazaları ve meslek hastalıklarını
önlemeye yönelik pek çok tedbiri alıyor ve denetimleri sıklaştırıyoruz. Ancak,
sadece denetimlerle iş kazaları ve meslek hastalıklarının önlenmesi mümkün
görünmemektedir. Yeni bir anlayışın getirilmesi ve tüm sorumluların üzerine
düşeni yapması gerekmektedir. Bu maksatla da, yine, hukuki altyapıları
tamamlayacak düzenlemeler için çalışmalar neticelendirilmek üzeredir.
İş Teftiş Kurulu Başkanlığı istatistiklerine göre, 1 Ocak 2009 ile
30 Kasım 2009 tarihleri arasında 5.490 iş kazası incelenmiş, bu kazalar
sonucunda 1.086 işçimiz maalesef hayatını kaybetmiş, 2.212 işçimiz de
yaralanmıştır.
Tokat Milletvekili Doktor Reşat Doğru’nun (6/1793) esas no.lu
sözlü soru önergesine cevap: Bilindiği gibi, on sekiz yaşına kadar tüm
çocuklarımız, hiçbir şart aranmaksızın genel sağlık sigortası kapsamındadır.
Yürürlükte olan sosyal güvenlik reformunun temel amacı, adil ve tüm
vatandaşları kucaklayan bir sosyal güvenlik sisteminin oluşturulmasıdır. Bütün
vatandaşlarımız, durumuna göre, norm ve standartların birliği içinde, yeni
reformla sağlık yönünden sosyal güvenlik şemsiyesi altına alınmıştır. 1510
sayılı Kanun’la, okul durumu ve yaşına göre sosyal güvenlik sisteminden değişik
şekillerde yararlanılmaktadır.
Tüm bu düzenlemeler, daha etkin ve kalıcı bir sosyal güvenlik
sistemi için yapılan değişikliklerdir. Kesinlikle hiçbir vatandaşımız mağdur
edilmemektedir. Ayrıca, meslek eğitim merkezi öğrencilerinin kendi üzerinden
sağlık yardımı alabilmelerini sağlayacak yeni bir çalışma da yapılmaktadır.
Tokat Milletvekili Doktor Reşat Doğru’nun (6/1808) esas no.lu
sözlü soru önergesine cevap: İŞKUR verilerine göre, 2008 yılında, 1.833 iş
yerinde 2.481 eski hükümlü istihdam edilmiş olup toplam istihdam içerisindeki
oranı yüzde 2,26’dır. Diğer taraftan, 8.289 iş yerinde 21.967 özürlü istihdam
edilmiş olup toplam istihdam içindeki oranı da yüzde 20,04’tür.
2009 yılında 135 iş yerinde 332 eski hükümlü istihdam edilmiş olup
toplam istihdam içindeki oranı yüzde 0,32’dir. Diğer taraftan, 9.303 iş yerinde
26.428 özürlü istihdam edilmiş olup toplam istihdam içindeki oranları da yüzde
25,11 olmuştur.
Tokat Milletvekili Doktor Reşat Doğru’nun (6/1809) esas no.lu
sözlü soru önergesine cevap: 31/5/2006 tarihli ve 5510
sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 4’üncü maddesi
birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında hizmet akdiyle zorunlu olarak
çalışanların sayısı 2008 Aralık ayı sonu itibarıyla 8 milyon 802 bin 989, 2009
Aralık ayı sonu itibarıyla ise 9 milyon 28 bin 240’tır.
2821 sayılı Sendikalar Kanunu Gereğince İşkollarındaki İşçi
Sayıları ve Sendikaların Üye Sayılarına İlişkin 2009 Temmuz Ayı İstatistikleri
Hakkında Tebliğ 17/7/2009 tarihli ve 27291 sayılı
Resmî Gazete’de yayınlanmış olup 2008 ve 2009 yıllarına ilişkin toplam işçi
sayısı ve sendikalı işçi sayısı aşağıda gösterilmiştir:
2008 yılında toplam işçi sayısı 5 milyon 434 bin 433, sendikalı
işçi sayısı 3 milyon 205 bin 662.
2009 yılında toplam işçi sayısı 5 milyon 398 bin 296, sendikalı
işçi sayısı 3 milyon 232 bin 679’dur.
Burada hatırlatmak gerekirse şayet, özellikle toplam işçi sayısı
olarak verilenler, 2008 ve 2009 yıllarında yayınlanan istatistikler Çalışma
Bakanlığı Çalışma Genel Müdürlüğüne müracaatla sınırlı olduğu için, Sosyal
Güvenlik Kurumu ile Çalışma Bakanlığı Çalışma Genel Müdürlüğünün rakamları
arasında da farklılık olduğunu belirtmekte yarar var. Bu maksatla, yapılan
kanuni düzenlemelerle bundan sonra Sosyal Güvenlik Kurumunun kayıtlarına
istinaden istatistik düzenleneceği kanunla belirlenmiştir.
Tokat Milletvekili Doktor Reşat Doğru’nun (6/1810) esas no.lu
sözlü soru önergesine cevap: Sosyal Güvenlik prim yükünün 1990-2010 yılları
arasında yüzde 22,8’den yüzde 128’e çıkması söz konusu değildir. Bu yıllar
arasında bir sigortalı için, işveren hissesine karşılık gelen toplam sigorta
prim oranı yüzde 2 oranında artmış olup bunun sebebi işsizlik sigortası primi
kesintisidir. Aksine, 2002 yılı sonrasında aşağıdaki uygulamalarla prim yükleri
azaltılmıştır.
Şöyle ki: Sosyal güvenlik primi işveren payında 5 puanlık indirim
yapılmıştır. İşverenlerin prim matrahları asgari ücretle eşitlenmiştir. Kırk
dokuz ilde teşvik uygulamasıyla işveren primleri hazine tarafından
üstlenilmiştir. Özürlü istihdamı teşvik edilmiştir. Gençlerin ve kadınların
istihdamı teşvik edilmiş, sosyal güvenlik primleri işveren payları hazine
tarafından ödenmiştir. İlave istihdam teşvik edilmiştir. Diğer taraftan sosyal
güvenlik primleri açısından değişikliğe neden olacak çalışmamız da
bulunmamaktadır.
Kütahya Milletvekili Profesör Doktor Alim
Işık’ın (6/1884) esas no.lu sözlü soru önergesine cevap: BAĞ-KUR
sigortalılarımızın birikmiş borçları en son 2008 yılında yapılandırılmıştır.
Prim yapılandırmaları veya bilinen adıyla prim aflarının, primlerini zamanında
ödeyen işveren ve sigortalılarımız açısından bir haksızlığa yol açtığı
kuşkusuzdur. Ancak sigortalılarımızın birikmiş borçlarının 6183 sayılı Kanun’a
göre tecil ve taksitlendirme yoluyla otuz altı aya kadar taksitle ödeme
imkânları bulunmaktadır. Prim ödemelerinde gecikmeye giren ilk üç ay için yüzde
3 olarak uygulanan gecikme cezasının yüzde 2’ye indirilmesine yönelik bir
çalışmamız da tamamlanmıştı hatırladığınız gibi. Bunların dışında yeni bir prim
yapılandırması çalışmamız bulunmamaktadır.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Borç 10 lira Sayın Bakan, faiz
30 lira!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Çok
haklısınız.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Evet, borç 10 lira, faiz 30
lira!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Çok
haklısınız ancak vatandaşlarımızın ve özellikle prim mükelleflerinin bu konuda
hassas davranmalarında ve primleri vaktinde ödemelerinin teşvik edilmesinde ben
yarar görüyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Kendisinin değil, çoluk
çocuğunun günahı ne Sayın Bakan?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Kütahya
Milletvekili…
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Zamanında ödeyenleri teşvik edin Sayın
Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Teşvik
ediyoruz, zamanında ödeyenlere prim indirimimiz var çok değerli arkadaşlar.
BAŞKAN – Sayın Bakanım, devam edelim efendim.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın (6/1922) esas no.lu sözlü
soru önergesine cevap: Sağlık harcamalarının kontrol altına alınması ve Sağlık
Bakanlığı ilaç takip sistemine entegrasyonunun sağlanması amacıyla 1/3/2010
tarihinde medula eczane sistemi devreye alınmıştır.
İlaç takip sisteminin yeni MEDULA Eczane Sistemi’yle birlikte kullanılmaya
başlanılması, eczacıların uygulamaya alışma süreçleri ve sağlık tesislerince
görevli doktor bilgilerinin sisteme kaydedilmemesi, güncellenmemesi nedeniyle
reçete kayıtları üzerinde defalarca işlem yapılması sistem üzerindeki yükü
artırmıştır. Sistem performansı belirli dönemlerde olumsuz etkilenmiş olmasına
rağmen gerekli tedbirler alındığından sistemin çökmesi söz konusu olmamıştır.
1/3/2010 tarihinde
anlaşmalı 22.861 eczaneden 20.050 eczane 652.151 reçete girişi
gerçekleştirmiştir. MEDULA Eczane Sistemi’yle, eczacıların reçetesini
kaydederken sorunlar nedeniyle sistemde oluşabilecek kesintiler dikkate
alınarak reçetelerin geriye dönük sisteme kaydedilmesi imkânları da
bulunmaktadır.
Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın (6/1978) esas no.lu sözlü
soru önergesine cevap: Bakanlığımız, hizmetlerinin halka en yakın noktada
sunulması amacıyla yeni sosyal güvenlik merkezleri açmaktadır. Hizmetlerin
vatandaşın ayağına götürülmesi politikası çerçevesinde, son iki yılda 237
sosyal güvenlik merkezi hizmete sokulmuştur. Rehberlik ve teftiş hizmetlerinde
uygulama birliğinin sağlanması, hizmetlerin hızlı ve etkin bir şekilde
yürütülmesi ve kamu kaynaklarının verimli kullanılması için, 29 Ocak 2010
tarihinde, altı ilde bulunan grup başkanlıklarından Adana, Bursa ve Trabzon’da
bulunan grup başkanlıkları kapatılmıştır. Yeni dönemde de müfettişler, işveren
ve sigortalıları iş ve işlemlerden dolayı bulundukları yere çağırılmayacak,
eskiden olduğu gibi bulundukları yere giderek görevlerini yürüteceklerdir. Bu
anlayıştan hareketle, Adana grup başkanlığına ihtiyaç kalmamıştır.
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun (6/1981) esas no.lu sözlü soru önergesine
cevap:
Türkiye futbol liglerinde yer alan futbol takımlarından 278
kulübün toplam borcu 71 milyon 130 bin 706,32 Türk lirasıdır. 123 kulüp, borçlarını
5766 sayılı Kanun’a göre taksitlendirmesine karşın, 15 tanesinin
taksitlendirmesi devam etmektedir. 26 kulüp, borçlarını 6183 sayılı Kanun’a
göre taksitlendirmiş, bunlardan 15 kulübün taksitlendirmesi devam etmektedir. 2
kulübün borçları 5510 sayılı Kanun’a göre yapılandırılmıştır. 48 kulübün üst
düzey yöneticileri hakkında icra takibine başlanılmış, diğerlerinin ise tüzel
kişiliği hakkında icra takibi devam etmektedir. 5510 sayılı Kanun’un 88’inci
maddesi gereği, tüzel kişiliği haiz işverenlerin üst düzeyindeki yönetici ve
yetkilileri ile kanuni temsilcileri kurumumuza olan sigorta prim borçlarından
dolayı sorumlu tutulmaktadırlar.
Tokat Milletvekili Doktor Reşat Doğru’nun (6/1990) esas no.lu
sözlü soru önergesine cevap:
Kolay erişilebilir ve vatandaş odaklı hizmet anlayışımızın gereği
olarak taşra teşkilatının yeniden yapılandırılması kapsamında Türkiye genelinde
438 adet sosyal güvenlik merkezi kurulmasına karar verilmiştir. Tokat ilinde
Erbaa, Turhal, Zile, Niksar ve Reşadiye ilçelerinde sosyal güvenlik merkezi
kurulması öngörülmüştür. Pazar ilçesi, Tokat iline
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un
(6/2005) esas no.lu sözlü soru önergesine cevap: Basına yansıyan haberlerle
bire bir örtüşmemekle beraber Sosyal Güvenlik Kurumuna intikal eden 30/7/2008 tarihli dilekçede, fiyat kupürü kesilen ilaçların
bir kısmının nehir kenarına atıldığı, büyük bölümünün de destek amaçlı olarak
bölücü terör örgütüne gönderilmek üzere şehir kuryelerine teslim edildiği
iddiası üzerine yürütülen incelemeler sonucunda şu ana kadar belirtilen
iddiaların doğruluğu konusunda herhangi bir tespitte bulunulamamıştır. Konu
hakkında Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından 6/4/2010
tarihinde bir yazılı açıklama da yapılmıştır. Anılan dilekçedeki iddia
Diyarbakır ilimizle ilgilidir. Herhangi bir tespit bulunmadığından adli ve
idari yönden işlem yapılması da söz konusu olmamıştır.
Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in (6/2110) esas no.lu sözlü
soru önergesine cevap: Bakanlığımızda Gaziantep iline ait çocuk işçiliğine dair
bir veri bulunmamaktadır. Çocuk İşçiliğinin Önlenmesi İçin Zamana Bağlı
Politika ve Program Çerçevesi’nin uygulanmasına destek vermek üzere 2005 yılı
başından itibaren, çocuk işçiliğinin yoğun olarak görüldüğü İstanbul, Kocaeli,
Bursa, İzmir, Sinop, Kastamonu, Çankırı, Ankara, Çorum, Adana, Antalya, Ordu,
Elâzığ, Diyarbakır, Gaziantep, Şanlıurfa, Erzurum, Van, Batman, Mardin
illerinde on proje uygulamaya konulmuştur. Proje kapsamında 8.365 çocuk tespit
edilmiş, 4.224 aile ferdiyle görüşülmüş, 118 aile bireyi mesleki kurslara
yönlendirilmiştir. 1.478 çocuk, illerde bulunan, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı
dershanelerden yararlandırılmıştır. Çocuk işçiliğiyle ilgili mücadelelerde, bu
çalışmaların seksen bir ile yaygınlaştırılması ve on yıl içinde (2005-2015) tüm
Türkiye’de çocuk işçiliğinin ortadan kaldırılması hedeflenmektedir. Programa
göre öncelikli hedef gruplar, sokakta çalışma, küçük ve orta ölçekli
işletmelerde ağır ve tehlikeli işlerde çalışma, tarımda aile işleri dışında
ücret karşılığı gezici ve geçici tarım işçiliğinde çalışma olarak
belirlenmiştir. Konuyla ilgili çalışmalar ve projeler devam etmektedir.
Sözlü olarak bana yöneltilen sorular için vereceğim cevaplar
burada tamamlandı. Hepinize tekrar saygılar sunuyor, iyi çalışmalar diliyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.
Sayın Aslanoğlu, buyurun efendim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, Dernekler
Kanunu’na göre yönetilen bir kulüpten, burada onuruyla, şerefiyle yöneticilik
yapanlardan, 6183’e göre para tahsil etmek büyük haksızlıktır. Muhatabınız
kulüpler olmamalı, muhatabınız Futbol Federasyonu olmalı. Futbol Federasyonu
nasıl futbolcu alacaklarıyla ilgili önlemleri alıp onlara ödüyorsa, aynı
şekilde sosyal güvenlik primlerinde muhatabınız Futbol Federasyonu olmalıdır.
Sayın Bakan, büyük bir haksızlıktır, onuruyla, şerefiyle görev
yapan bu insanları mal varlığıyla cezalandırmak büyük bir haksızlıktır. Bu
nedenle, 1 lira faiz, 1 lira anapara, 3 lira faiz Sayın Bakan, büyük bir
haksızlık yapıyorsunuz. Bir tane daha kulüp yöneticisi bulamayacaksınız. Bu
nedenle, başka bir çözüm bulmanız lazım. Bu uygulamayı, Dernekler Kanunu’na
göre yönetilen kulüplerde 1683’e göre para tahsil etmeyi hakikaten
garipsiyorum. Ya kulüpleri başka bir hukuki koşula getirin ve burada insanları
değil… Adam beş yıl önce yöneticilik yapmış, çekmiş gitmiş, siz bundan beş yıl
sonra para istiyorsunuz. Böyle bir haksızlık Sayın Bakan, bunun önlemini almalı.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Sayın Yıldız…
SACİD YILDIZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, on sekiz yaşını doldurmamış çocuklar, devletin sigortası
kapsamında. Genel sağlık sigortasına göre böyle olması gerekir. Sayın Bakan da
böyle dedi fakat geçen sene haziran ayı başında bir duyuru, bir genelge
yayınlandı. Bu genelge önümde var, duyuru, Sosyal Güvenlik Bakanlığının Kısa
Vadeli Sigortalar Daire Başkanlığından. “Eğer çocuğun anne babası çalışıyorsa
ona bağlı.” dendi. İşsiz kaldığı zaman ortada kalacaklardı.
Bu soruyu ben soralı on üç ay oldu. Sayın Bakan, tabii, bu daha
sonra düzeltildi, biliyorum. Bu şekilde, hipertansiyon hastaları konusunda da
bir genelge yayınlandı, sonra düzeltildi. Bu ilaç karekodları
hakkında da bir genelge yayınlandı, iki defa ertelendi, şimdi 1 Temmuzda girdi.
Yani bu eczaneler, eczacılar bir duyuru, genelge manyağı
oldu bir noktada. Maliye Bakanlığından, Sağlık Bakanlığından -Sağlık Bakanı da
burada şey yapar- Çalışma Bakanlığından sürekli genelgeler iki gün sonra geri
alınıyor. Ben bunu dile getirdim ve bir sene sonra cevap verilince tabii
düzeltildi.
Yani bunların böyle olmaması gerekir. Bunu iletmek istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldız.
Sayın Özkan…
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan soruma vermiş olduğu cevapta İşsizlik Fonu’nun
istihdam amaçlı da kullanıldığını ifade etti. Ben, İşsizlik Fonu’nun amacı
dışında kullanılmasına karşı olduğumu, yanlış bulduğumu ifade etmek istiyorum.
Bu Fon’un özellikle işini kaybetmiş insanlara yeni bir iş bulana kadar
kullandırılması gerekiyor, bir istihdam fonu değildir.
Ayrıca, bu Fon’a katılmayan insanların bu Fon’dan istifade
ettirilmesinin de adil olmadığı kanaatindeyim. Bu Fon’u daha da geliştirmek
istiyorsanız şayet, yüzde 46 kayıt dışı olan ekonomiyi, kayıt dışı olan
istihdamı kayıt altına almanızı tavsiye ederim.
Teşekkürler.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Evet, en fazla sorusu olan arkadaşımız Sayın Ağyüz’dü,
sekiz sorusu vardı, onun için onun süresini daha farklı kullandıracağım.
Sayın Ağyüz, buyurun efendim.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, geç kalmış açıklamalarınızdan intibak yasası
üzerinde herhangi bir çalışmanızın olmadığını, derneklere de herhangi bir
sözünüzün olmadığı anlamını çıkarabilir miyiz?
Emekli sendikası kuruluşlarını neden kabullenmek istemiyorsunuz?
Eczanelerle ve eczacılarla neden sürekli çatışma hâlindesiniz?
Ayrıca da bir makalenizde “Cumhuriyet, laik ve millî devlet kabul
edilemez. Devletin tamamı İslamiyet’e uygun hâle getirilmelidir.” görüşleri
size ait midir? Eğer size aitse şu anda oturduğunuz makamla bu görüşler
bağdaşıyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, ekstra bir açıklama yapacak mısınız?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Vakit
varsa evet.
BAŞKAN – Kürsüden de yapabilirsiniz.
4 arkadaşımız…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Spor kulüpleri, Sayın Bakan,
sizden cevap, bir haber bekliyor. Herkes icralık, Malatya Sporda 328 kişi…
Yazık değil mi bu insanlara?
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; tekrar sizleri saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, öncelikle bir iki konu hakkında ayrıntılı bilgi vermek
gerektiği kanaatindeyim. Tabii, biz, spor kulüplerimizi veya derneklerimizi
ifade ettiğiniz maksatla mağdur etmek istemeyiz ama şunu da belirtmekte yarar
var…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Bakan, mağdur
oldular...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Şimdi,
mevcut kanunlar var arkadaşlar. Bu kanunlar değişmediği müddetçe biz o kanunu
uygulamakla mükellefiz. Eğer bugün biz bu kanunu uygulamayacak olsaydık, çok
haklı olarak bize “Bu kanunları niçin uygulamıyorsunuz?” demek gibi bir hesap
sorma özelliğiniz de olacaktı.
Şimdi, ben, kanunları uyguluyorum. Hiç kimse benim kanunları
uyguladığım için bana herhangi bir ithamda bulunmamalıdır.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ama çözüm yolu değil…
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Ama daha
da önemlisi, başka bir şeyi de hep beraber kendimize sormalıyız. O da şu:
Herhangi bir yerde, iş yerinde ne olursa olsun bir çalışanımız var. O çalışanın
çalışma şartları kayıtlı. Bunun tahakkuku bize bildiriliyor ve bunun primi
kendisinden kesildiği hâlde bize yatırılmıyorsa bunu yatırmayan yöneticilerin
ve sorumluların hiçbir hesabı olmamalıdır veya onlara hiçbir hesap sormamalı
mıyız biz? Bir şekilde…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Federasyon, federasyon Sayın
Bakan…
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Bir
şekilde, biz, işverene nasıl hesap soruyorsak işçimizin hakkına mâni olan
insanlara da kim olursa olsun ve hangi seviyede olursa olsun hesap sormalıyız.
O açıdan bakıldığında, doğrusunu söylemek gerekirse, ben, o konularda Sosyal
Güvenlik Kurumunun prim tahsilatını toplarken hassas
davranmasının çok haklı bir davranış olduğunu ve sizlerden de bu konuda destek
beklediğimizi ifade etmek istiyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Efendim, biz “Almayın.”
demiyoruz ama muhatabınız federasyon olsun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) –
Düşünülebilir, onlar ayrı.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – “Düşünülebilir.” değil, ocaklar
yıkıldı.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) –
İkincisi: Bu, özellikle eczanelerle ilgili mesele, zannediyorum, çok sorulan
sorular arasındaydı. Bu Karekod meselesi, şunu iddia
edebiliriz ki Türkiye'nin en önemli değişimlerinden birisi oldu teknolojik
anlamda. Biz ilaç sektöründe son bir yıllık süre içerisinde aldığımız
tedbirlerle hakikaten övünülecek türden düzenlemeler yaptık.
SACİD YILDIZ (İstanbul) – Altyapısı tam hazırlanmadı Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Onu da
izah edeceğim izin verirseniz.
Her şeyden önce, ilaç sanayisiyle yaptığımız görüşmeler
neticesinde, geçtiğimiz yıl Türkiye’deki ilaçların genel fiyat seviyesinde tam
yüzde 30 bir indirim sağladık. Mübalağa etmeksizin söylüyorum, yüzde 30, genel
fiyat seviyesinde. Bu ne kazandırdı bize? Bakın, iki şey kazandırdı. Bir: Kamu
idaresi olarak Sosyal Güvenlik Kurumunun harcamalarında tam 2,5 milyar Türk
lirası tasarruf sağladık. İkincisi ise, genel fiyat seviyesinin düşmesi
sebebiyle -vatandaşlarımızdan çalışanların, biliyorsunuz, eczanelerde de
ödediği yüzde 20’lik bir katkı payı var, emeklilerimizin ise yüzde 10’luk bir
katkı payı var- bu katkı payları sebebiyle de önemli oranda bir düşüş sağlandı.
100 liralık ilaç alan bir vatandaşımız eğer çalışıyorsa 20 lira katkı payı
öderken, şimdi 14 lira ödeyecek. Emekli olan bir vatandaşımızsa 10 lira katkı
payı ödeyecekken, 7 lira katkı payı ödeyecek. Bunun da vatandaşlarımızın cebine
bıraktığı değer, tam 420 milyon Türk lirası oldu bir yıllık süre içerisinde.
Yine biz bir adım daha attık ve Karekod
Sistemi’ne geçtik. Karekod Sistemi, Türkiye’de birkaç
problemi çözecek olan bir sistemdir. Birincisi, her şeyden önce, az önce yine
bize sözlü soru önergelerinde yönelttiğiniz, acaba yolsuzluklar var mı, yok mu
tereddütlerini bütünüyle ortadan kaldıracağız ve yolsuzluklara son vereceğiz.
İkincisi, ilaç sektöründeki kayıt dışılık artık bütünüyle bitecek, Türkiye’de
ilaç sektörü 1 Temmuzdan itibaren yüzde 100 kayıtlı hâle gelecek. Üçüncüsü,
kaçak ilaçların satışına mani olacağız ve hastalarımızın güvenliğini daha çok
koruyabileceğiz. Bununla ilgili bir Karekod Sistemi
uyguluyoruz. Karekod Sistemi için, bakınız, sayın
milletvekilleri, bir günde -öyle bir MEDULA Sistemi’ne sahibiz ki tüm dünyada
övüneceğimiz bir sistemdir- sadece ilaçla ilgili olarak 1 milyon 338 bin -30
Haziran tarihindeki rakamları veriyorum size- reçete yaptık. Bunun ilaç
karşılığı 5 milyon 350 bin adet civarında idi; tam rakamını o kadar ayrıntıyı
hatırlamıyorum, 348 filan olabilir. 5 milyon 348 bin ilaç vardı ve bunlardan
takriben 4 milyon 280 bine yakını karekodlu olarak
satıldı Türkiye’de. Şimdi şöyle düşünün: Bir ülkede öyle bir sisteminiz var ki
sadece ilaçla ilgili olarak 4 milyon kez işlem yapıyorsunuz. Daha da önemlisi,
bu sistem iki türlü çalışıyor: Bir, Karekod’un ilaç
takip sisteminde kayıtlı olup olmadığını tespit ediyor, bir de ödeme için bize
talimat gönderiyor. Bunun getireceği yükü hesaplayın lütfen. Onun dışında,
özellikle hastaların provizyonlarının alınacağını
varsayarsak, günde 1 kaç milyon da hastaların provizyonu için işlem yaptığımızı
hesap ederseniz, yine onun dışında, emeklilerimizin diğer günlük işlemlerinin
yapıldığını varsayarsanız, Sosyal Güvenlik Kurumu MEDULA Sistemi’nin ne kadar
çok işlem yaptığını günlük olarak tespit etmek mümkün. Tabii, buna bağlı olarak
günde birkaç bin tane hatanın çıkıyor olması çok genelleştirilebilecek bir
mesele olarak görülmemelidir. Bu sistem çok etkin bir şekilde çalışmaktadır ve
bu etkinliği biz gerçekten de günlük olarak da çözüyoruz, eğer bir aksilik, bir
gecikme olursa günlük olarak da çözebiliyoruz.
SACİD YILDIZ (İstanbul) – Sayın Bakan, eczane ve eczacıların
mağduriyetlerini giderilmesi için de bir şeyler yapın.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Onlar
için de özel çalışmalar yapıldı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bakanım, süremiz tamamlandı, ben size de
teşekkür edebilir miyim. Açıklamaları
artık daha sonra başka bir şekilde yaparsınız.
Teşekkür ediyorum.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Peki
Sayın Başkan.
Ben de çok teşekkür ediyorum, iyi çalışmalar diliyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Bakanıma ve soru soran milletvekili arkadaşlarıma
teşekkür ediyorum.
Soru önergeleri cevaplandırılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince diğer denetim
konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer alan, Milletlerarası Para Fonu ile
Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki
Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
3.- Milletlerarası Para Fonu ile
Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki
Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer alan, Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.- Dışişleri Bakanlığının Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/892) (S.
Sayısı: 524) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel
kanun olarak görüşülen tasarının geçen birleşimde birinci bölümü üzerindeki
görüşmeler ve oylamaları tamamlanmıştı.
(x) 524 S. Sayılı Basmayazı 01/07/2010 tarihli
127’nci Birleşim Tutanağı’na eklidir.
Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm geçici 1, 2, 3, 4, 5 ve 6’ncı maddeler dâhil 19 ile
27’nci maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Balıkesir Milletvekili Sayın Hüseyin Pazarcı ilk konuşmacı.
Sayın Pazarcı, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN PAZARCI (Balıkesir) – Teşekkürler Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 524 sıra sayılı Dışişleri
Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümüne
ilişkin olarak CHP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Eldeki kanun tasarısı ikinci bölümünde birtakım değişiklikler
yapılmasını öngörüyor, bu değişikliklerin de zaman içinde yürürlüğe
konulacağını ve bu yürürlüğe konulana kadar da eski birimlerin görevlerini
sürdüreceğini ifade ediyor. Bu çerçevede, eldeki tasarı 25 genel müdürlük
oluşturulacağını öngörüyor, ki 1994 tarihli, bundan
önceki Dışişleri Teşkilat Yasası’nda 15 genel müdürlük öngörülmekteydi, yani 10
tane genel müdürlüğün de artırılması yoluna gidiliyor.
Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu yaklaşımın bazı
sorunlar çıkarabileceğini ama özünde bir doğruluğun bulunduğunu da kabul
ediyoruz çünkü bu çerçevede baktığımız zaman, dünyadaki bazı önemli konulara,
sorunlara el atıldığını ve Küresel ve İnsani Konular Genel Müdürlüğü gibi,
Çatışmayı Önleme ve Kriz Yönetimi Genel Müdürlüğü gibi bugünkü karmaşıklaşan, genişleyen
uluslararası ilişkileri içinde dünyanın, Türkiye'nin de bunlara yabancı
kalamayacağı görüşünü kendimiz de benimsemiş durumdayız.
Nitekim Cumhuriyet Halk Partisinin programına bakıldığında, dış
politika hedefi olarak aynen şu cümle yer alıyor: “Cumhuriyet Halk Partisi bir
yandan Türkiye'nin ulusal çıkarlarını korurken öte yandan bölge ve dünya
barışına katkıda bulunmayı da hedef alır.” Dolayısıyla böyle bir yaklaşım
genelde bizim tasvibimize de mazhar bulunuyor. Ancak değerli milletvekilleri,
böyle, bu takım, özellikle kriz yönetimlerine müdahale, vesaire gibi durumların
içine girildiğinde bunun çok ölçülü, ulusal hak ve çıkarlarımızı çok gözeten ve
Türk dış işlerinin temel ilkelerine ve amaçlarına aykırı düşmeyecek şekilde
yapılması gerekiyor.
Örneğin, bir kriz yönetimi genel müdürlüğü kurup, bununla ilgili
bazı iddialarda bulunduğumuzda bölgemizde ve hatta gerekirse dünya düzeyinde
onun gereklerini de yerine getirmemiz gerekiyor dış politikada. Örneğin bugün Beşar Esad
-Suriye Cumhurbaşkanı- İspanya’yı ziyareti sırasında yaptığı bir beyanda
Türkiye-İsrail ilişkilerinin düzelmemesi hâlinde Türkiye'nin bölgesel
anlaşmalarda rol alamayacağını bildirmiş ve dolayısıyla eğer bir bölgede
belirli kriz yönetimlerinde olumlu rol oynamaya soyunursanız bunun gereği olan
o dengeleri, o sağduyuyu gösterecek şekilde bir dış politika oluşturulması da
gerekiyor.
Yine bu çerçevede bundan bir süre önce Hamas
liderleri bile İsrail’le görüşmeler bakımından Mısır’ı tercih edeceklerini
bildirdiler. Dolayısıyla bugünkü Hükûmetin dış
politikadaki bu iddialarına eğer sağduyu hâkim olmazsa bu tür genel
müdürlüklerin yönetiminde bunların hiçbir şekilde sonuçlandırılması söz konusu
olmayacağı gibi Türkiye'nin zararına da olacaktır.
Bu arada özellikle bugünkü Hükûmetin dış
politikasına baktığımızda daha çok övünme üzerine kurulan ve dış politikayı iç
politikada birtakım propaganda unsuru şeklinde değerlendiren görüşlerle
karşılaşıyoruz. Sayın Bakan, bundan birkaç gün önceki konuşmasında birinci
bölüm ve bu kanunun geneli üzerinde değerlendirmeler yaparken örneğin Filistin
ve Gaza (Gazze) olayıyla ilgili olarak öyle bir
yaklaşım sergiledi ki, zannedersiniz ki Türkiye bugüne kadar Filistin konusunda
bir hayli pasifti, pek bir şey yapmadı ve bugünkü Hükûmet
sadece bunları yapıyor. Hâlbuki Sayın Bakanın da özellikle unutmaması gereken
şudur ki gerek bütünüyle Türk halkı gerekse hükûmetler,
bundan önceki bütün hükûmetler birçok yardımı
Filistin halkına veyahut da Filistin’in lehine olacak yardımı, desteği
esirgememiştir, düzenlemiştir. Örneğin, Sayın Bakan, bu son insani yardım
götürme olayını -ki neyle sonuçlandığını hepimiz günlerdir konuşuyoruz veya
görüyoruz- sanki ilk kez yapılan bir insani yardım gibi, bunu böyle ifade
etmedi ama, bu imajı verecek şekilde sundu gibime
geldi. Hâlbuki bu böyle değil.
Türkiye, Türk halkı, kardeş Filistin halkına altmış yıldan beri
sivil toplum kuruluşları aracılığıyla yardım göndermektedir, insani yardım
göndermektedir, Kızılay aracılığıyla bunu yapmaktadır.
Bunun dışında, Sayın Bakan değerlendirmesini yaparken Filistin
olayıyla ilgili olarak, sanki Mescidi Aksa’nın
bulunduğu Doğu Kudüs işgal edildiğinde, o günkü Türkiye hiçbir tepki
göstermemiş gibi âdeta bir imaj bırakma eğilimindeydi söyleminde. Hâlbuki, o günden itibaren Türkiye Cumhuriyeti, bütün hükûmetleri aracılığıyla, önceki hükûmetlerin
hepsi bu işgali asla kabul etmediklerini bildirmişler ve bunu protesto
etmişlerdir. Daha sonra maslahatgüzar düzeyine indirilmiştir ilişkiler. Bunları
bugünkü Hükûmet değil, o günkü hükûmetler
yaptı ve ne zaman ki Kudüs’ü başkent ilan edip orada hükûmetini
kurma yoluna gitmiştir İsrail, Türkiye Cumhuriyeti büyükelçiliğini Tel Aviv’de
tutmuştur, tutmaya devam etmektedir ve bütün bunlar Sayın Bakanın mensubu
olduğu Hükûmetin çok öncesinden bu ülkenin insanının,
bu ülkenin yöneticilerinin yaptığı şeylerdir.
Bunun dışında, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün Türkiye'de bir
temsilcilik açması Sayın Bakanın Hükûmetinden çok
önce olmuştur.
Filistin, devlet olarak kendini ilan ettiği zaman da bunu Sayın
Bakanın mensubu olduğu Hükûmet değil Türkiye
Cumhuriyeti’nin o günkü Hükûmeti ilk beş devlet
arasında Filistin’i tanımak suretiyle bu desteğini göstermiştir, ifade
etmiştir.
Dolayısıyla, bugünkü Sayın Bakanın yaklaşımını ve Filistin’e Türk
halkının muhabbetinin, Filistinli kardeşlerine olan muhabbetinin sadece kendi Hükûmetlerinin ürünü olmadığını halkımızın, kamuoyumuzun
çok iyi bilmesi, anlaması gerekmektedir. Sayın Bakanımızın kendisinin de
onuruna olacaktır, işin bu yanını da bundan önceki Hükûmetin
ve insanımızın tümüyle bu konuya değer verdiğini ifade etmesi çok daha doğru
olacaktır ve dış politikamızın ne yönde gittiğini daha iyi değerlendirmesine
olanak verecektir.
Bugünkü Hükûmetin son olayla Filistin’e
ayrıcalıklı bir yaklaşım sergilediği şeklindeki yaklaşımı şunu göstermiştir ki,
maalesef, 8 Türk vatandaşı ve 1 tanesi Türk kökenli Amerikan vatandaşı olmak
üzere 9 kişinin kaybıdır sonuç, 40 civarı yaralının ortaya çıkmasıdır,
yaralanmasıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyun Sayın Pazarcı, konuşmanızı tamamlayınız.
HÜSEYİN PAZARCI (Devamla) - Bunun dışında da ondan sonra, nasıl
arayı düzeltiriz konusunda çeşitli yollarla -İsrail çağırdı, davet etti, etmedi
hesabının hiç önemi yok- bunun düzeltilmesine çalışılması şeklindeki
harekettir. Çalışılsın, bunu eleştirmiyoruz ama vardığınız nokta başarı
değildir, başarısızlıktır. Türk dış politikasını yönetecek Türkiye Cumhuriyeti
Dışişleri Bakanlığının da buna layık bir şekilde hareket ettirilmesi, buna
uygun yönetilmesinin en büyük arzumuz olduğunu ülkemizin çıkarları bakımından
burada tekrar yineliyoruz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Pazarcı.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın
Kürşat Atılgan.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Evet Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 524 sayılı Dışişleri Bakanlığı Teşkilat Yasası ile
ilgili söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce, buradan Milliyetçi Hareket
Partisinin bu kanunla ilgili tutumunu açıklamak istiyorum: Bizim teşkilat
yasasının çıkmasına, Dışişleri Bakanlığı teşkilatındaki teşkilat ve kadrosuyla
ilgili bir çekincemiz yok, bakanlığın bu yasasına taraftarız ancak bu
vesileyle, bu kanun vesilesiyle Dışişlerinin içine düştüğü durumun ve Türk dış
politikasının geldiği noktayı Türk milletinin bilgilerine arz etmek için bu
yasanın her maddesinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak konuşarak,
milletimizi bilgilendirmek için bu konuşmaları yapıyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir ülkenin dış
politikasını belirleyen en önemli şey millî güç unsurlarıdır yani coğrafi,
nüfus, ekonomik, askerî, politik güçlerinin toplamı, artı, modern millî güç
unsuru analizcilerinin en son koyduğu bilim, teknoloji gücü de buna ilave olarak
bu güçlerin toplamı bir ülkenin dış politikalarının belirleyici unsurudur.
Diğer bir önemli husus ise bu sahip olduğunuz millî güç
unsurlarını kullanabilme kabiliyeti, diplomasideki ustalığı ve yeteneğidir. Dış
politikanın asıl hedefi ise millî güç unsurlarıyla ve diplomasi yoluyla millî
hedeflerin, millî menfaatlerin ele geçirilmesidir. Ele geçirilen bu millî
hedefler ve millî menfaatler ne temin eder? Refah ve güvenlik temin eder
ülkenin insanlarına.
Bugün, uluslararası politika enstrümanlarını
kullanarak yön veren aktörler: Başta süper güçler, daha sonra bölgesel güçler,
onlardan sonra ulus devlet, ulus devlet olma yolunda “failed
state” dediğimiz ülkeler ve yine çağımızda, devlet
dışı ve devlet üstü örgütlenmeler de uluslararası aktörler olarak göze çarpmaktadır.
Uluslararası bu sistem içinde, öncelikle küresel güçler veya süper
güçler ne manaya gelmektedir, onu bir kısaca izah etmek lazım. Dünya çapındaki
olayları ve bütün dünyayı kendi menfaat alanı olarak gören, uluslararası süper
güçlerdir yani “Dünyanın neresinde ne varsa beni ilgilendirir.” demektedir ve
dünyanın her yeriyle ilgili politika güder ve gücü de dünyanın her yerinde bu
politikasını uygulayabilecek yeteneklere sahiptir. Bunlar, bildiğiniz gibi,
soğuk savaş döneminde ikiydi yani Sovyetler Birliği ve Amerika’ydı. Soğuk savaş
sonrası, bu “süper güç” olarak değerlendirilen güçler, Amerika Birleşik
Devletleri, Avrupa Birliği, Çin ve Rusya olarak dört ve bunlar içinde de süper
güçler içinde daha süper olarak da Amerika Birleşik Devletleri değerlendirilmektedir.
Diğer güç ise bölgesel güçtür. “Bölgesel güç nedir?” derseniz,
“Coğrafi olarak tanımlanmış bir bölgede yani bölgesel gücün bulunduğu bir
ülkenin bulunduğu bölgede, kendi bölgesini, ekonomik, siyasi ve askerî olarak
etkileyen, o bölgede hegemonya işlevi görebilecek güce ve güç kaynaklarına
sahip olan ve bunu uygulamaya istekli olan ülkeler.” demektir. Bunun başka bir
anlamı vardır. Bölgesel gücün rızası olmadan, mutabakatı alınmadan, süper
güçler, o bölgesel gücün bulunduğu bölgedeki ekonomik, siyasi, askerî olayları dizayn etmezler; mutlaka bölgesel güçle bir mutabakat
sağlanır. İşte bu noktada “bölgesel güç” olarak değerlendirilen ülkeler,
Brezilya, Hindistan, Arjantin, Meksika, Güney Afrika, Avustralya, İran, Mısır,
Suudi Arabistan gibi ülkeler. Türkiye Cumhuriyeti de bütün stratejik
dokümanlarda, bu konuyla ilgilenen bütün enstitülerin yayınladığı dokümanlarda
bir bölgesel güç olarak değerlendirilmektedir. Her ne kadar Sayın Bakan küresel
aktör gibi birtakım vizyonlar ortaya koysa da, eski
Dışişleri Bakanımız Sayın Yaşar Yakış bölgesel güç olma yolunda bir ülke gibi
değerlendirse de Türkiye’yi, Türkiye gerçek anlamda bir bölgesel güçtür. Ama
gelin görün ki, Türkiye’ye yapılan muamele, Türkiye’ye süper güçler tarafından
uygulanan muamele bir bölgesel güç muamelesi değildir. Türkiye’ye “Ben burada
bunu yapıyorum, sen bana yardım et.” veya “Böyle yapıyorum, bana yardım
etmelisin.” gibi âdeta direktif verici, bölge gücü olan Türkiye’ye direktif
verici bir politika uygulanmaktadır değerli milletvekilleri. Bu, beni,
milletimizi, Türk milletini son derece rahatsız etmektedir. Türkiye, gücünün
farkında olmalıdır, gücünün üstünde bir politika uygulamamalıdır, gücünün
altında ülkelere uygulanan muameleye de rıza göstermemelidir.
İşte, Sayın Davutoğlu’nun, Sayın Bakanımızın,
2002’den beri aslında görünmez Dışişleri Bakanlığından görünen Dışişleri
Bakanlığına geldikten sonra Türkiye’yi getirdiği noktayı şöyle bir analiz etmek
lazım. Türkiye'nin dış politika öncelikleri, dış politika sorunları hakkında
acaba neredeyiz, neler yapıldı? Bunu bir ortaya koymak gerekir.
Öncelikle, komşularımızla sıfır sorun politikası ne durumda? Çok
ciddi olarak, bir stratejik derinlik olarak komşularımızla sıfır sorun,
gerçekten sıfır sorun mu? Bugün geldiğimiz noktada Suriye’nin dışında acaba
komşularımızla sıfır sorun var mı? Suriye’yle de olan bu sorun acaba uzun
vadeli midir, yarın Beşar Esad
sonrası Suriye’yle tekrar bir sınır sorunu, sınır aşan sular sorunu veya bunun
terör boyutuyla ilgili sorunlar çıkmayacağını kim garanti edebilir? Onun
dışında, Yunanistan ve Ermenistan’la ilgili sıfır sorun acaba ne durumdadır?
Irak’la ilgili durum ne durumdadır? Ermenistan ve Yunanistan’ın, Türkiye'nin
“sıfır sorun” politikasına karşı Türkiye'ye “sıfır taviz” politikası acaba ne
durumdadır, onu bir açmak lazım. AKP Hükûmeti,
başlandığında… Yunanistan’la olan yılların sorunları hakkında AKP’nin Ege’yle
ilgili, Kıbrıs’la ilgili başlattığı gizli görüşmelerin sonu ne oldu acaba?
Yunanistan hangi tavizi verdi? 25’inci boylamın doğusunda sizin karasularınızla
veya hava sahanızla ilgili bir taviz mi verdi yoksa Kıbrıs’la ilgili
tezlerinizde bir taviz mi verildi? Hayır.
Hiçbir ülke millî menfaatlerinde, kolunu kesme noktasına gelene
kadar asla taviz vermez. İşte bizim yanılgımız, bizim dış politikamızın
yanılgısı, birtakım iyi niyet gösterileriyle dış politikayı yönlendirebileceği
vehmine kapılmaktır. Böyle olmadığını gerek Yunanistan’la gerek Ermenistan’la
yürütülen müzakerelerde gördük. Büyük şaşalarla imzalanan protokolden sonra,
acaba, Ermenistan’ın Türkiye'ye karşı sıfır tavizi… Benim de içinde bulunduğum
bir seminerde, Meclis Başkanı ve milletvekillerinin, hiçbir yeri olmadığı hâlde
jenosidi dile getiren, diplomatik usullere aykırı olarak, yeri olmadığı hâlde
dile getiren ve bu konularda asla taviz vermeyen bir Ermenistan’ın yüzde 35
ekonomisinin bağlı olduğu bir kapıyı açabilecek şekilde bir politika uygulamak
ve daha sonra da bundan vazgeçmek, “Sessiz politika güdüyorum.” diye bir
noktaya gelmek ve -ne olacağı meçhul olan- Türkiye üzerinde büyük baskılara
sebep olmak hangi vizyonun, hangi stratejik derinliğin
bir ürünüydü acaba? Bunları da milletimizin takdirine bırakıyorum.
Diğer yandan, Kıbrıs’la ilgili Sayın Başbakanın direkt ağzından,
2002 yılında: “Çözümsüzlük çözüm değildir.
Kırk yıldır, statükoyla Kıbrıs’ta bir yere
varamamıştır.” diyerek başlayan Kıbrıs vizyonu bugün ne durumdadır? 2002 yılına
geldiğinizde Kıbrıs, Türkiye, Yunanistan ve İngiltere arasında Garantörlük
Anlaşması’ndan doğan bir sorundu. Acaba bugün Kıbrıs, Türkiye, Yunanistan ve
İngiltere arasındaki bir sorun mu? Değerli arkadaşlarım, vicdanlarınıza hitap
ediyorum. Bugün Kıbrıs âdeta Türkiye’nin Avrupa Birliğine girişinin bir ön
şartı şeklinde deklare edilmektedir. 2003’ten sonraki bütün Avrupa ilerleme
raporlarına bakınız, Kopenhag Kriterleri’nde olmamasına rağmen Kıbrıs
Türkiye’nin önünde Avrupa Birliğine üyeliğinin bir gerekçesi gibi gösterilmektedir,
artı 2004 yılında Annan Planı’na “Evet” diyen Kuzey Kıbrıs cezalandırıldı,
Güney Kıbrıs Avrupa Birliğine alındı. Avrupa Birliğine alınan Güney Kıbrıs ise
bildiğiniz gibi Türkiye’nin fasıllarının açılmasına itiraz etmektedir ve birçok
faslın açılmasını engellemektedir yani Avrupa Birliğine girişimiz Kıbrıs Rum
Yönetiminin insafına kalmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Atılgan, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – Evet, bitiriyorum Sayın Başkan.
Tabii, dış politika konusunda o kadar yüreğimiz dertli ki
Türkiye’nin içine düşürüldüğü durumu hazmetmek mümkün değildir, Türk milletinin
de hazmetmesi mümkün değildir.
Dolayısıyla, Kıbrıs bugün geldiği noktada, Avrupa Birliği ve
Türkiye uluslararası birtakım kuruluşlarla Türkiye arasında bir sorun hâline
gelmiştir ve Güney Kıbrıs, Türkiye’nin önündeki bütün şeyleri engellemektedir.
Avrupa Birliği projesi ne oldu acaba? Bugüne kadar 35 tane fasıllardan
13’ü açıldı, 13’üncü açılırken bakanlar gene gitti Avrupa’da büyük bir
tantanayla 13’üncü fasıl açılıyor diye seremoni yaptılar. Bugüne kadar beyler,
bir tane, bakın, bir tane fasıl kapandı. Eğer bu süratle Avrupa Birliğiyle
görüşmeler devam ederse, bu süratle devam ederse yüz elli yıl sürüyor, hatta
35x5=175 yılda ancak Avrupa Birliği fasıllarını kapatabilirsiniz. “Neden?”
derseniz, bunlar, bunların tamamı AKP’nin dış politikadaki gafletiyle
ilgilidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Atılgan, teşekkür ediyorum efendim sizlere.
KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – Evet, bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Lütfen, son cümlenizi alayım.
Buyurun.
KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – Evet, NATO’yla ilgili Sayın Rasmussen’i bir gecede seçtirdiniz, “Hayır.” dediniz sonra
seçtirdiniz. Ne karşılığı? Neden bir gecede bundan vazgeçtiniz İslam düşmanlığı
belli olan Sayın Rasmussen hakkında? Onu da mutlaka
izah etmelisiniz. Dediniz ki “Bir NATO Genel Sekreter Yardımcılığı alacağız.”
Acaba ne oldu, neden bu kadar zaman geçmesine rağmen bir Genel Sekreter
yardımcılığını hâlâ Türkiye’ye vermediler veya böyle birini seçtirmeye değer
miydi?
MUHARREM İNCE (Yalova) – Özür dileyecekti.
KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – Milletimizin ve ahlakımızın temel
direği olan İslam’a düşman bir kişiyi seçtirmeye değer miydi?
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, Sayın Bakan; dış politikada
Türkiye’ye reva görülen muamele sizi rahatsız etmiyor mu?
Askerlerinin başına çuval geçirilen, büyükelçileri alçak
koltuklarda oturtulan, uluslararası sularda vatandaşları öldürülen, gemileri
esir aldırılan, hâlâ orada esir kalan, ciddi birçok ülkede parlamentolarından
cetlerine soykırım tasarıları geçirilen bir dış politikanın...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Atılgan.
KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – ...içine düştüğü durum sizi rahatsız
etmiyor olabilir ama benim canımı yakıyor, milletimin de vicdanını derinden
yaralıyor.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi Grubu Muş Milletvekili Nuri
Yaman.
Buyurun.
BDP GRUBU ADINA M. NURİ YAMAN (Muş) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 524 sıra sayılı Dışişleri Bakanlığı Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü hakkında Barış ve Demokrasi Partisi
adına söz almış bulunmaktayım. Bu nedenle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Günümüz dünyasında 180’den fazla bağımsız devletin bulunduğu bugün
bir gerçek. Devletler ile diğer örgüt ve kurumlar arasındaki en önemli fark,
devletin kendinden daha yüksek bir başka gücün denetiminde olmaması farkıdır yani
devlet bağımsız ve egemendir. İşte, bu bağımsız ve egemen devletler
arasındaki ilişkileri genel anlamda uluslararası ilişkiler
düzenlemektedir. Uluslararası ticaret, turizm, haberleşme, bilgi ve teknoloji
alışverişi, göç ve mülteci sorunları gibi birçok konu devletler
arasında ortak çalışmayı zorunlu kılmıştır.
Bir devletin diğer devletlerle ilişkilerinin büyük bir bölümü
Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla yürütülmektedir. Bu açıdan, söz konusu
Bakanlık, bütün ülkeler için olduğu gibi bizim ülkemiz için de önemlidir ve
önemli işlev ve fonksiyonları vardır.
Dışişleri Bakanlığından elde edilen bilgiler doğrultusunda, 1924
yılında 39 dış temsilciliğe sahip olan Türkiye’miz, bugün, yurt dışında 185 misyonla temsil edilmektedir. Bu dış misyonlarımızın
107’si büyükelçilik, 11’i daimî temsilcilik ve 57 tanesi de başkonsolosluk
düzeyindedir. Dışişleri Bakanlığı, hâlen, merkezde ve dış teşkilatlarında 985
kişilik diplomat sayısıyla bu görevi yürütmekte ve bu görevi üstlenmiş
bulunmaktadır.
Görüşülmekte olan bu yasa tasarısı ile Dışişleri Bakanlığı önemli
bir yapısal değişikliğe uğratılmak isteniyor. Söz konusu değişikliklerden en
önemlisi, büyükelçilerin görev tanımıyla ilgili olan değişikliktir. Tasarının
yasalaşması hâlinde, büyükelçiler artık sadece devleti ve Cumhurbaşkanını değil
aynı zamanda hükûmeti de temsil edecek bir konuma
gelmektedir. Böylece, dış misyon görevi üstlenen
büyükelçiler hükûmetin politikalarının dışına
çıkamayacak bir konuma ve statüye kavuşturulmak isteniyor.
Bilindiği üzere, dış politika bir devlet politikasıdır ve hükûmetler bu politikaları en etkin bir biçimde uygulamaya
çalışan kurumlarımızdır. Yapılmak istenen bu değişiklik hem hukuka aykırılık
teşkil edecek hem de bir kısım ciddi sorunları birlikte yaratacaktır.
Öncelikle Anayasa’nın 104’üncü maddesi, Cumhurbaşkanının Türkiye
Cumhuriyeti devletini temsil ettiğini öngörmektedir. İlgili maddenin (b)
bendinin dördüncü fıkrasında ise, Cumhurbaşkanına, devletin başı olma
sıfatıyla, yabancı ülkelere Türk devletinin temsilcilerini gönderme yetkisi
tanınmıştır. Dolayısıyla, metinde geçen “Hükümeti temsil eder.” ibaresi açık
bir şekilde, sözünü ettiğim Anayasa’nın ilgili maddesine aykırıdır. Ama ne
yazık ki AKP Hükûmeti, her zaman yaptığı gibi, hukuku
yine hiçe saymakta, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edileceği aşikâr olan
bir düzenlemeye bile bile gitmektedir.
Mademki böyle bir düzenlemeyi getirmeyi düşünüyor idiniz, daha iki
ay önce Anayasa paketi bu Mecliste görüşülüp kabul edilmedi mi? Paketteki
104’üncü maddeyle ilgili olarak da bir değişiklik yapsaydınız ve hiç olmazsa bu
sefer Anayasa’ya aykırı bir hüküm getirmekten kurtulsaydınız olmaz mıydı diye
soruyorum? Yoksa aklınız o sırada başka yerlerde mi dolaşıyordu?
Biz 12 Eylül darbe Anayasası’nın tamamen kaldırılmasını herkesten
çok arzu eden bir partiyiz ancak sonuçta, hâlihazırda yürürlükte olan bir
anayasa var ve uluslararası anlaşmalardan sonra geçerli olan en üst hukuki
metin hâlâ bu Anayasa’dır. Sanırım tekrar etmekte fayda var yasalar anayasalara
aykırı olmaz diye.
Şimdi merak ediyorum: Hükûmet kanun
tasarılarını hazırlarken acaba ilgililer oturup da Anayasa’yı bir kez bile
okuma ihtiyacını duymuyorlar mı? Ama görünen o ki sanki inadına hukuk
zorlanmakta, hatta kanunların çıkarılması için değil, bizatihi iptal edilmesi
çaba sarf edilmekte.
İktidar tarafından, sürekli olarak “Biz çıkarıyoruz ama Anayasa
Mahkemesi iptal ediyor. Biz ne yapalım, elimizi, ayağımızı bağlıyorlar,”
yakınmasını şimdiden duyar gibiyim.
Evet, değerli AKP’liler yanlış yapıyorsunuz. Ben size şuradan net,
açık olarak ileteyim ki sizin bu yanlışlarınıza karşı muhalefet olarak ve ana
muhalefet partisi olarak, tarihinde görülmemiş kadar, Anayasa Mahkemesinde
aleyhinize açılmış olan ve iptalle karşı karşıya olduğunuz düzenlemeler vardır.
Lütfen bu alışkanlığınızdan vazgeçiniz.
Yine, uluslararası teamüller ve uygulamalar da büyükelçilerin
devleti temsil ettiği yönünde düzenlemeler getirmiştir. Elbette ki dış
politika, kaçınılmaz bir şekilde, iktidara gelen siyasal görüşün etkisinde,
belki hükûmet politikalarının uygulaması altında
kalabilir. Ancak kaçınılmaz olan başka bir gerçek daha vardır ki bu da bir
devletin uluslararası ilişkilerinin hükûmetlerin
politik çıkarlarına asla hizmet etmemesi gerektiğidir. Bu politikalar
partilerin ve hükûmetlerin çıkarlarına göre değil,
ulusal çıkarlara göre yürütülmelidir. Oysa açıkça anlaşılmaktadır ki siz kendi
iktidarınız döneminde, nasıl valileri, benim de mensup olduğum bir meslek
grubunu bir “AKP valisi” hâline getirdiniz, nasıl ki buralara liyakat ve
ehliyet ilkelerine uymadan, sadakat ilkesiyle size bağlı olan valileri
atadınız, herhâlde niyetiniz büyükelçilerimizin de o saygın konumlarını bu
valilerin konumuna getirmektir.
Geçende Abant’ta yapılan bir toplantıda üzülerek ve içim
sızlayarak bir meslektaşımın açıklamalarını dinlediğimde “Eyvah!” dedim,
valiler bu kadar mı iktidar bağımlısı olurlar, valiler bu kadar mı kendilerini
bulundukları mevki ve makamlarda başka görevlere atanmak için bu kadar mı bu
mesleği ayaklar altına alırlar? Ama ben o sevgili meslektaşlarıma bu işi çok
görmüyorum çünkü eğer bir başbakan kalkar, oturup kalktıkça, valileri hukukun
ve halkın valisi olmaktan çıkarıp bir partinin yandaşı gibi, buzdolapları,
kömürleri, makarna torbalarını bunlara dağıttırmayı emrederse ne yazık ki
valiler bu beklenmedik durumla, bu istenmeyen durumla karşılaşabilir. Ve bu
dönemin yaratılan bu vali imajının en kısa sürede kaldırılarak o valilerin
devletin valisi, halkın valisi, hukukun valisi olmasını sağlayacak bir rotaya,
yeni bir düzenlemeye gelmelerini… Onların kıdemli bir ağabeyleri olarak
sesleniyorum: Oralarda iktidar partisinin bir sesi olacak şekilde, o onurlu
kurumun, o değerli kurumun, devletin valisi gözüyle bakılan, halkın bu imajını
yıkmamalarını ve buna göre hareket etmelerini diliyorum. Yine, bu atamalarla, hükûmetin büyükelçisi olmayacak şekilde, bu elçilerimizin
de devletin ulusal çıkarları doğrultusunda ve Cumhurbaşkanlığını temsil
ettikleri bir imajla bu görevlerini yapmalarını diliyorum.
Vaktin darlığından dolayı, sadece, Dışişleri Bakanlığının meslek
mensuplarının bu taşradaki durumlarıyla ilgili birkaç söz söyledim. Ancak
unutmamalı ki bugün, taşrada Dışişleri Bakanlığını temsil eden büyükelçileri,
başkonsoloslukları ve müsteşarları, meslek memurları dışında burada, merkezde
de çalışan bir sürü merkez memurları bulunmaktadır. Ekonomik ve sosyal haklar
bakımından en mağdur kesimi de bu merkezde çalışan meslek memurlarıdır.
Hazırlanan bu teklifle, bu konumdaki memurların merkez teşkilatındaki
durumlarıyla ilgili hiçbir düzenlemeye, içtenlikle araştırmama rağmen rastlayamadım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Yaman, konuşmanızı tamamlayınız.
M. NURİ YAMAN (Devamla) – Yeni vizyon
iddiasıyla başlayan, Türkiye’nin giderek genişleyen ve çeşitlenen dış
politikası gündemi çerçevesinde, çalışanların ortaya çıkan yeni sorumlulukları
ve artan iş yükü de dikkate alınarak en azından merkez memurlarının da bu
kapsamda değerlendirilmesi gerektiğine inanan bir insanım. Böylesi bir dönemde,
bir umut olarak teşkilat yasasının değiştirilmesini bekleyen memurlar için
sürecin beklentilerin çok gerisinde kaldığını da buradan vurgulamak istiyorum.
Ancak, özellikle son altı yedi yılda merkezde çalışan memurların ekonomik
durumu istikrarlı bir şekilde kötüleşmiş, emsal kurumlarla aradaki maaş ve
sosyal haklar makası iyice açılmıştır. Bakanlık çalışanlarının acilen, emsal
kurumlar ile Dışişleri Bakanlığı arasındaki ekonomik ve sosyal hakları
bakımından en kısa sürede gerekli yasal düzenlemeye geçmesi gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
M. NURİ YAMAN (Devamla) - Aksi hâlde, çalışma barışı bozulacak ve
var olan bu sorunlar ciddi boyutlara ulaşacaktır diyerek yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yaman.
AK PARTİ Grubu adına Karabük Milletvekili Sayın Mehmet Ceylan.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET CEYLAN (Karabük) – Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümüyle ilgili olarak AK PARTİ Grubu adına
söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin başında, dün kaybettiğimiz Şemdinli’deki şehitlerimize
Allah’tan rahmet, yakınlarına ve milletimize de başsağlığı diliyorum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bugün, gerçekten, Dışişleri
Bakanlığımız ve dış politikamız açısından önemli bir yasa tasarısını
görüşmekteyiz. Öncelikle, yasa tasarısının Dışişleri Bakanlığımıza hayırlı ve
uğurlu olmasını diliyorum. Bu yasa tasarısının görüşmelerinde, gerek
Komisyondaki görüşmelerde gerekse de Genel Kuruldaki, katkılarından dolayı da
iktidar ve muhalefet partisi temsilcilerine de ayrıca teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarısı bir revize yasa
tasarısıdır. Dışişleri Bakanlığının Teşkilat Yasası’nı revize eden, yeniden
düzenleyen bir yasa tasarısı hükmündedir. Yirmi yıl aradan sonra Dışişleri
Bakanlığımızın Teşkilat Yasası değerli katkılarınızla revize edilmekte ve
yeniden düzenlenmektedir. Her ne kadar geçen haftaki
görüşmelerde Sayın Bakanımız ve ilgili arkadaşlarımız, böylesi bir yasa
tasarısına niçin ihtiyaç duyulduğu, niçin Dışişleri Bakanlığımızın yeniden
yapılandırılmasına ihtiyaç duyulduğu detaylı bir şekilde ifade edildi ancak ben
de izin verirseniz, sadece birkaç cümle ile böyle bir yasa tasarısına niçin
ihtiyaç duyuldu, onu ifade etmeye çalışayım.
Değerli arkadaşlarım, ülkemiz, bilindiği üzere Hükûmetimiz
döneminde gerek bölgemizde gerekse uluslararası platformda gerçekten aktif ve
etkin bir dış politika izlemektedir. Böylesi bir dış politikayı bir zorunluluk
olarak ülkemiz açısından değerlendiriyorum. Niçin zorunluluk değerli
arkadaşlarım? Her şeyden önce, yüzyıllara dayanan, tarihimizden gelen bir
zorunluluk, kültürümüzden gelen bir zorunluluk, inancımızdan gelen bir
zorunluluk ve onun ötesinde, bulunduğumuz coğrafyada coğrafi şartlardan
kaynaklanan bir zorunluluk olarak ifade etmek isterim. Gerçekten, Hükûmetimiz döneminde etkin ve aktif bir dış politika
izlenmekte gerek yakın komşularımızla olsun gerekse uluslararası alanda dünya
barışına önemli katkılarda bulunmaya çalışan bir dış politikamız söz konusudur.
Bilindiği üzere, yıllardır bazı yakın komşularımızla olan
sorunlarımızın ve donmuş ihtilafların çözümü konusunda gerekse de bizim
dışımızdaki komşu ülkeler arasındaki ihtilafların giderilmesi konusunda Hükûmetimiz çok önemli aktif bir destek vermektedir ve bu
ihtilafların halli konusunda da azami gayret göstermekte, bu konuda gerçekten proaktif bir dış politika izlemektedir.
Diğer yandan, elli bir yıldır üye olmaya çalıştığımız ve
cumhuriyet tarihinin en büyük projesi olarak nitelendirdiğimiz Avrupa Birliğiyle
entegrasyon ve katılım sürecine de azami gayret
gösterilmekte ve çaba harcanmaktadır. Bununla da kalmayıp sadece bölgesel
sorunlar değil, Medeniyetler İttifakı gibi, Birleşmiş Milletler öncülüğünde
geliştirilen, dünya barışına daha fazla katkıda bulunmayı hedefleyen projelerde
de Türkiye, etkin ve aktif bir dış politika izlemektedir.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; işte böylesi uluslararası
ilişkilerin büyüyen, genişleyen boyutuna, kapsamına paralel bir şekilde,
Dışişleri Bakanlığının da kurumsal kapasitesinin geliştirilmesi ve
güçlendirilmesi artık bir zorunluluk hâline gelmiş bulunmaktadır. İşte, bu
kanun tasarısı ile esas olarak Dışişleri Bakanlığımızın ihtiyaç duyduğu
kurumsal kapasitesinin geliştirilmesi ve güçlendirilmesi esas alınmış bulunmaktadır.
Her şeyden önce, bu kanun tasarısı ile Dışişleri Bakanlığımızın ihtiyaç duyduğu
nitelikli personel ihtiyacı büyük ölçüde yeni kadro tahsisleriyle
karşılanmaktadır.
Hâlen, Bakanlığın merkez ve yurt dışı teşkilatında, toplam 5.371
personel görev yapmaktadır değerli arkadaşlarım. Yurt dışı temsilciliklerindeki
toplam personel sayısı ise yaklaşık 4 bin civarında olup bunların sadece 600’ü
“meslek memuru” olarak isimlendirdiğimiz kariyer diplomatlardır. Yani tüm bu
dış politikayı, dış temsilciliklerimizde, sadece ve sadece şu anda 600 meslek
memuruyla icra etmekteyiz. Diğer taraftan, yine, meslek memuru olarak merkezde
görev yapan arkadaşlarımızın sayısı da 400 civarında bulunmaktadır.
Ülkemizin yoğun dış politika gündemine nazaran daha az yoğun
gündeme sahip birçok orta ve küçük ölçekteki ülkelerde dahi, Dışişleri
Bakanlığının meslek memuru sayısından çok daha fazla kariyer memuru istihdam
ettiklerini görmekteyiz. Elbette ki bu fark, Dışişleri Bakanlığı çalışanlarının
özverili çalışmalarıyla kapatılmaya çalışılmaktadır ancak bu sıkıntı artık
sürdürülemez, telafi edilemez boyutlara gelmiş bulunmaktadır değerli
arkadaşlarım çünkü Bakanlık bünyesinde yeni yurt dışı temsilcilikler açılmakta
ve büyüyen bir dış politika çerçevesinde ihtiyaçlar azami ölçüde artmış
bulunmaktadır.
2009, 2010, 2011 yıllarında açılan ve açılacak olan yeni
temsilcilik sayısı 42’ye ulaşmış bulunmaktadır değerli arkadaşlarım. Bunlardan
16’sı Afrika ülkelerindedir. Yeni açılan ve açılacaklarla birlikte Bakanlığın
toplam dış temsilcilik sayısı 2011 yılında 210’u aşacaktır.
Sadece dış temsilciliklerin değil, her geçen gün artan dış
politika kapasitesi çerçevesinde Bakanlığın bir anlamda mutfağı konumunda olan
merkez teşkilatının da personel açısından -hem nitelik hem de nicelik
açısından- güçlendirilmesi gereği ortaya çıkmış bulunmaktadır. Bu tasarıyla
merkez teşkilatında mevcut olan 15 genel müdürlük sayısı 25’e
yükseltilmektedir.
Diğer taraftan, Eğitim Merkezi “Diplomasi Akademisi”ne
dönüştürülmekte, ayrıca İstanbul Temsilciliğine ilave olarak Türkiye içinde 4
ayrı merkezde daha Bakanlığın irtibat bürosu kurulmaktadır.
İşte, değerli arkadaşlarım, tasarıyla, dış temsilciliklerin,
merkez teşkilatı ve yeni açılacak irtibat bürolarının da ilavesiyle ihtiyaç
duyduğu personel sayısı karşılanmaya çalışılacaktır.
Kanun tasarısıyla sadece Bakanlığın ihtiyaç duyduğu nitelikli
personel ihtiyacı karşılanmakla kalmıyor, bunun yanında Bakanlığın yönetim ve
bütçe imkânları, personelin özlük hakları, Bakanlığın hukuki, fiziki ve
bilişimsel altyapısı gibi birbirine sıkı sıkıya bağlı kapasite artışı ve
ihtiyaçlar da karşılanmış olacaktır. Böylece, görüşmekte olduğumuz tasarıyla,
Bakanlığın hizmet altyapısını oluşturan bileşenleri çağdaş standartlar ışığında
ve gelecekteki ihtiyaçlar göz önünde bulundurularak yeniden oluşturulmuş
olacaktır.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; tabii, sözlerim sona eriyor
ancak şunu ifade etmek isterim: Bakanlığımızın ihtiyaç duyduğu personel
ihtiyacı, bu tasarıyla yeni kadro tahsisleri karşılanmakta, ayrıca
personelimizin daha verimli ve onların çalışmalarını teşvik etmek açısından
çeşitli mali unsurlarla da desteklenmektedir, çeşitli mali haklar da
getirilmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Ceylan, konuşmanızı tamamlayınız.
MEHMET CEYLAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlarım, ifade ettiğim gibi, gerek yurt içi merkez
teşkilatında gerekse yurt dışı temsilciliklerdeki görev yapan arkadaşlarımızın
mali haklarını da imkânlar ölçüsünde genişletme imkânı bulmaktayız bu kanun
tasarısıyla.
Özetle, değerli oylarınızla kabul edilecek Dışişleri Bakanlığı
teşkilat yasasıyla Dışişleri Bakanlığı kurumsal kapasitesi daha çok büyütülmüş,
Türkiye'nin yürütmüş olduğu etkin dış politikanın daha etkili bir şekilde yürütülmesine
fırsat vermiş olacaksınız.
Destekleriniz için tekrar teşekkür ediyorum, kanunun Dışişleri
Bakanlığımıza ve dış politikamıza hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şahsı adına Bolu Milletvekili Metin Yılmaz.
Buyurun Sayın Yılmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
METİN YILMAZ (Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 524
sıra sayılı Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı’nın ikinci bölümü hakkında şahsım adına söz aldım. Sizleri bu
vesileyle saygıyla selamlarım.
Sözlerime başlamadan önce, aziz şehitlerimize Allah’tan rahmet,
kederli ailelerine ve aziz milletimize başsağlığı diliyorum.
Bakanlığın dış teşkilatı son yirmi yıl içerisindeki en büyük
genişleme sürecinden geçmektedir. Bu genişleme süreci belirli bir bölgeyle
sınırlı kalmayıp küresel bir planda meydana gelmektedir. 2009, 2010 ve 2011
yıllarında açılan ve açılacak olan yeni temsilcilik sayısı 42’ye ulaşmış,
Bakanlık dış teşkilatını oluşturan toplam temsilcilik sayısı ise 2011’de 210’u
aşacaktır.
Yeni temsilciliklerden 16’sı sahranın güneyindeki Afrika’da
bulunmaktadır. Böylece Afrika’daki toplam büyükelçilik sayısı 30’a çıkmış
olacaktır. Bu genel tablo, Dışişleri Bakanlığının kurumsal kapasitesinin
güçlendirilmesini gerekli kılmaktadır. Bakanlığın insan kaynaklarının niteliği,
niceliği, yönetimi ve özlük haklarıyla hukuki, fiziki ve bilişimsel
altyapısının geliştirilmesi öncelikli ihtiyaçlar olarak ortaya çıkmış
durumdadır. Görüşmekte olduğumuz yeni teşkilat kanunu, yeniden yapılanmanın ana
unsurlarından birini oluşturmakta olup çağdaş diplomasi uygulama standartları
ve kurumsal ihtiyaçlar zemininde yeni bir anlayışla kaleme alınmıştır. Bu
çerçevede, mesleki gelişim, kurumsal gelişimin odak noktası olarak belirlenmiştir.
Diplomat adaylarının geldiği fakülteler bağlamında daha kapsayıcı
bir yaklaşım öngörülmektedir. Hazırlanan tasarıyla başarılı diplomatlarımızın
daha erken büyükelçi olabilmesinin önü açılmaktadır. Bakanlıktaki görev, yetki
ve sorumluluk paylaşımının daha işlevsel kılınması amacıyla mevcut personel
yapılanmasında ve görev tanımlarında köklü değişiklikler tasarlanmıştır. Ayrıca
“konsolosluk ve ihtisas memurluğu” adı altında ikinci bir kariyer sınıfı
oluşturulmuştur.
Genişleyen dış teşkilata paralel olarak merkez teşkilatının da
güçlendirilmesi için önlemler planlanmış, Bakanlığın uluslararası hukuk
alanında daha güçlü kılınması hedeflenmiştir. Yurt dışında ağır hayat şartları
ve ciddi güvenlik, sağlık riskleri altında görev yapan personel için teşvik mekanizmaları
tasarlanmakta, yurt dışı görevler sırasında verilen çocuk eğitim yardımı, amaca
hizmet eder hâle getirilmektedir.
Yurt dışı görevlerle bağlantılı olarak öngörülen mali hakların
sadece Dışişleri personelini değil, yurt dışına sürekli görevle atanmış diğer
tüm kamu personelini de kapsaması sağlanmaktadır. Nihai tahlilde, yeni teşkilat
kanunu tasarısıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politika faaliyetleri için yeni
ve daha sağlam bir hukuki zemin oluşturulmakta, çağdaş dış politika yürütme
araçlarının kullanımına imkân sağlanması ve öngörülen dış politika hedeflerine
sürdürülebilir bir temelde ulaşılması hedeflenmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu çerçevede hazırlanmış
olan Dışişleri Bakanlığı teşkilat yasasının hayırlı olmasını diler, hazırlık
aşamasında emeği geçen herkese teşekkür eder, Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Başka bir söz talebi yok.
Soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, söz talebi yoksa ben söz
istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Genç, söyledim “Başka söz talebi yoktur.” dedim,
soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, bir söz hakkı daha var, söz
istiyorum.
BAŞKAN – Efendim, bakınız, Sayın Genç, tartışmayalım bakın şimdi.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, niye tartışacağız?
BAŞKAN – Telefonla konuşuyordunuz, ben söyledim efendim. Önceden
söyleyecektiniz. Benim yapacağım bir şey yok.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, keyfî yönetmeyin. İki kişinin
konuşma hakkı var, ben söz istiyorum.
BAŞKAN – Lütfen… İstirham ediyorum… Lütfen arkadaşlar… Kimseye
yapmıyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, ne demek yani? Söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Tankut.
YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, söz istiyorum ya…
YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Bakan…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen keyfî nasıl yönetirsin orayı?
BAŞKAN – “Soru-cevap işlemine geçiyoruz.” diyoruz Sayın Genç,
tartışmayalım.
Sayın Tankut, buyurun efendim…
YILMAZ TANKUT (Adana) – Efendim, tartışma var, nasıl soracağız?
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, söz istiyorum ya… Sayın
Başkan, o kürsüyü doğru dürüst yönet.
BAŞKAN – Bakınız Sayın Genç, Sayın Bakan da aynı şeyleri söyledi.
“Zamanında bildirmediniz” dedim, Sayın Bakana söz hakkı vermedim. Hiç onun için
tartışmaya gerek yok efendim.
Sayın Tankut, buyurun efendim.
YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Bakan…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Kişisel ikinci sözü ben istiyorum.
BAŞKAN – Bir dakika efendim, bir dakika…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya böyle keyfîlik olmaz Sayın Başkan. Orası
senin babanın… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Tankut, buyurun efendim.
YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkanım, tartışmayı kesin ondan
sonra sorayım.
BAŞKAN – Sayın Tankut, konuşmuyorsunuz
kardeşim, ne yapayım yani. İstirham ediyorum yani…
YILMAZ TANKUT (Adana) – Efendim orada bir tartışma var, nasıl
konuşayım?
BAŞKAN – İstirham ediyorum yani…
YILMAZ TANKUT (Adana) – Önce Sayın Genç bir otursun, ondan sonra
konuşalım efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Söz istiyorum. Sayın Başkan, bana söz
vermek zorundasınız.
BAŞKAN – Hayır efendim. Ben “Soru-cevap işlemine geçiyorum.”
dedim, işte Grup Başkan Vekiliniz de var, diğer arkadaşlar da burada. Lütfen
böyle yani isteğiniz zaman istediğiniz anda çıkıp konuşma hakkı yoktur, böyle
bir şey yok.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben söz istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Tankut.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, söz istiyorum.
YILMAZ TANKUT (Adana) – Efendim, zaman geçiyor, Sayın Genç…
BAŞKAN – Sayın Tankut, zatıaliniz konuşmuyor efendim, sürekli baştan alıyorsunuz…
Başlatın süresini.
YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkanım, böyle bir şey olur mu?
Nasıl sorayım efendim? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) – Siz ve diğerleri konuşurken nasıl soru
sorsun yani? Size saygısızlık olmaz mı?
YILMAZ TANKUT (Adana) – Önce sükûneti sağlayın Sayın Başkan
lütfen.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Söz istiyorum, yani benim hakkım İç
Tüzük’ten. Her bölüm üzerinde 2 milletvekilinin konuşma hakkı var.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Soru-cevaba geçmeden ama.
BAŞKAN – Sayın Tankut…
YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Bakan…
BAŞKAN – Sayın Tankut, bir dakika
efendim, sürenizi yeniden başlatıyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Söz hakkını sen milletvekilinden alamazsın
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Genç, bakınız, ben size şunu ifade ediyorum: Ben
“Soru-cevap işlemine geçtim.” dedim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Tam o sırada, geçerken istedim ben.
BAŞKAN – Sayın Bakan da burada, Sayın Bakanın da talebi oldu,
“Sayın Bakanım, zamanında belirtmediniz, vermem.” dedim. Siz istediğiniz anda
burada söz hakkının size ait olduğunu mu zannediyorsunuz?
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır.
BAŞKAN – Lütfen, böyle bir şey yok.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Kötü yönetiyorsunuz.
BAŞKAN – Lütfen efendim…
KAMER GENÇ (Tunceli) – İç Tüzük’ü rafa kaldırmışsın.
BAŞKAN – Sayın Tankut…
YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Kapandı efendim, süreniz bitti. Bir türlü başlamadınız ki
Sayın Tankut.
YILMAZ TANKUT (Adana) – Başlıyorum efendim.
BAŞKAN – İstirham ediyorum.
YILMAZ TANKUT (Adana) – Irak’ın kuzeyindeki bölgesel yönetimin
aşiret reisi olan Mesut Barzani’nin kırmızı halı ve devlet protokolüyle
karşılanmasında kendisine hitaben “’… …’(*) Mesut” yani “Mesut Ağabey” şeklinde
bir hitabınız oldu mu? Olduysa bu hitap tarzına neden ihtiyaç duydunuz? Bu
hitap tarzı bir diplomasi geleneğinin mi, yoksa Barzani’yle özel bir
dostluğunuzun ve yakınlığınızın neticesi midir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tankut.
Sayın Akkuş, buyurun efendim.
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakan; dün akşamki ve
bugün de devam eden haberlerde Suriye Devlet Başkanı Beşar
Esad Türkiye-İsrail ilişkileriyle ilgili olarak
“Türkiye İsrail’le ilişkilerini düzeltme yoluna gitmelidir. Türkiye-İsrail
ilişkilerinin bozulması bölge ülkelerine de zarar vermektedir.” demiştir.
Hâlbuki Mavi Marmara gemisi saldırısı sonrası Türkiye'nin yanında olduğunu
belirtmişti. Bu beyanlar, vizeyi kaldırdığımız bu ülkeyle ilişkilerimizi
yeniden ele almayı gerektirecek mi? Böyle davranmasında sizin İsrail Ticaret
Bakanıyla gizlice görüşmenizin bir etkisi bulunmakta mıdır?
(*) Bu bölümde Hatip tarafından,
Türkçe olmayan bir dille bir kelime ifade edildi.
İki: Ermenistan’la yapılan protokol anlaşmaları sırasında ABD
Dışişleri Bakanı ile problem çözmüş ve çözmeyi başarmış bir yetkili olarak
gülerek fotoğraf çektirmiştiniz. Dün Sayın Hillary
Clinton sözde Ermeni Soykırım Anıtı’nı ziyaret etmiş ve önünde huşu içinde
saygı duruşunda bulunmuştur. Bu olayı nasıl karşılıyorsunuz? Bu, komşularla
sıfır sorun politikasını ne şekilde etkileyecektir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Paksoy...
MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, NATO Genel Sekreteri ataması yapılırken pazarlık
yaptığımız ve bu pazarlık neticesi Rasmussen’in Genel
Sekreter olması karşılığında bize Genel Sekreter Yardımcılığı verilecek ve
karikatür krizinden dolayı özür dilenecekti ama bir gecede ne karşılığı bu
fikrinizi değiştirdiniz, sizce bu ne kadar tutarlı bir davranıştır?
İkinci sorum, Çinliler tarafından Uygurlara uygulanan katliamın
üzerinden bir yıl geçti. Geçen bu zaman zarfında Türkiye olarak ne gibi
çalışmalar yaptınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Taner...
RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, ABD Dışişleri Bakanı Clinton’ın
Erivan ziyareti sırasındaki Soykırım Anıtı’nı ziyareti stratejik ortaklık veya
Başbakanın BOP Eş Başkanlığı söylemine ne derece uygundur?
İki, kamuoyunda gündeme gelen, ABD’de Temsilciler Meclisinin 1984
yılında Ermeni Soykırım Yasa Tasarısı’nı tanıdığı iddiaları için ne diyorsunuz?
Üç, dış politikada Kerkük, Karabağ, Urumçi’deki
zulümlerde sessiz kalınırken veya “Kıbrıs Türk'tür Türk kalacak.” dediğimizde
sesi kısılanların Filistin ve Gazze konusuna
geldiğindeki çığlıkların sebebi sizce nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bal, buyurun efendim.
ŞENOL BAL (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, son günlerde Kafkasya bölgesinde çok hızlı gelişmeler
yaşanıyor. Azerbaycan’a ABD’nin, Rusya’nın ve Fransa’nın, yani Minsk Grubu eş
başkanlarının G20 zirvesinde toplanmaları, Hillary
Clinton’ın Azerbaycan ve Ermenistan’ı ziyaretleri ve açıklamaları basına
yansıdı. Türkiye bu gelişmelerin neresindedir, Karabağ konusunda yaşanan
olayların neresindedir, izliyor muyuz, yoksa Hükûmete
ABD’nin verdiği görev olan bu protokollerin gereğini yapmak için
sabırsızlanıyor muyuz?
İkinci sorum, Mart ayında Paris’te yapılan Uluslararası Turizm
Fuarı’nda Suriye Turizm Bakanlığının dağıttığı haritada Hatay ilimiz Suriye
sınırları içerisinde gösterilmekteydi. Hükûmet
olarak, Dışişleri olarak bu konuda ne yapmayı düşünüyorsunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Benim sorum şu: Bu bakan kürsüsünde oturan
zat “Türk toplumunun fikrî ve siyasi önderlerinin en büyük zaafı kimlik,
medeniyet tanımlaması konusunda kendine güveni olmayan ve kararsız bir tavır
sergilemeleridir. Türk toplumunda son iki asırdır yaşayan elit-kitle ilişkisi
son derece çarpık bir düzlem üzerinde gelişmiş ve parçalanmış bir toplum
yaşamını ortaya çıkarmıştır. Bu parçalanmış ve belirsiz toplum idealinin en
önemli sebebi güçlü bir medeniyet birikimine sahip olan bu toplumu başka bir
medeniyete kuyruk
yapmak isteyen elitin yaşadığı
psikolojik dengesizlik hâlidir...”
Şimdi, bu düşüncelerini aynen tekrarlıyor musun? Yazdığın bir
makalede Ahmet Bey, şimdi, burada Türk toplumu yani Atatürk ve arkadaşlarını
dengesiz ruh hâliyle suçluyorsun ve getiriyorsun Osmanlı devletindeki büyük
medeniyeti diyorsunuz, getirdi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Özkan…
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, bugün İsrail Meclisinde konuşan İsrail Genelkurmay
Başkanı Türk meslektaşıyla birlikte Mavi Marmara olayından beri istişare
hâlinde olduğunu ve askerî ilişkilerinin devam ettiğini ve devam edeceğini
ifade etti. Siz ise İsrailli bir bakanla bir otel süitinde gizli gizli buluştunuz.
Birinci sorum: Şimdi, bu İsrail’le yaşanan ilişkinin adı nedir?
Buna bağlı olarak Mavi Marmara olayını neden yaşattınız ya da yaşandı? Bir
senaryo oynanmakta mıdır? Siz bu senaryoda rol olarak neyi üstlendiniz, rolünüz
nedir?
İkinci sorum: Örgütsel büyümeyi bir icraat olarak mı görüyorsunuz?
Son sorum: İHH’nın önceki başkanı AKP
milletvekili olmasından dolayı İHH’yı AKP ya da siz
mi yönlendirdiniz? Mavi Marmara’yı siz mi gönderdiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Yaman…
M. NURİ YAMAN (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, bilindiği gibi sizin Bakanlık yedi gün yirmi dört
saat esasına göre çalışan bir bakanlıktır. Bu Bakanlığın merkezde görev yapan
memurlarının aylıklarının en son düzenlendiği tarih 1994 yılıdır. Aradan on
altı yıl geçti. Diğer bakanlıklardan farklı olarak bunlarda fazla mesai, döner
sermaye, servis ve pek çok ekonomik ve sosyal haktan yararlanmıyorlar. Acaba bu
merkezde çalışan personelinizle ilgili bir iyileştirme düşünüyor musunuz?
Düşünüyorsanız, bunu ne zaman ve nasıl yapmayı planlıyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, buyurun efendim.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle ben de
şehitlerimize rahmet diliyor, yakınlarına taziyelerimi iletiyorum ve birinci
bölümün müzakereleri sırasında gösterilen anlayış için teşekkür ediyorum,
ikinci bölümde de yapıcı bir şekilde müzakereleri tamamlayarak Bakanlığımızın
bu teşkilat yasasının kabulüne hep beraber katkıda bulunacağımızı düşünüyorum.
Öncelikle Sayın Hüseyin Pazarcı’nın
gündeme getirdiği bir iki hususa dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Sayın Hüseyin
Pazarcı, benim hem hukukçu olarak hem de entelektüel olarak gerçekten takdir
ettiğim bir milletvekilimizdir. Doğrusu, daha hakkaniyetli bir yaklaşım bekliyordum
entelektüel ve hukukçu kimliğiyle çünkü ben bundan önceki oturumda yaptığım
konuşmada, açık bir şekilde daha önceki dönemde Doğu Kudüs konusunda yürütülen
politikaya örnekler verdim ve ısrarla bunların da Türkiye Cumhuriyeti
devletinin süregiden politikaları olduğunu, sadece
bizim Hükûmetimizle başlamadığını ifade ettim.
Aynen tutanaktan okuyorum: “Türkiye açısından baktığımızda niçin
bizim meselemiz?
Sayın milletvekilleri, şu anda Doğu Kudüs’teki dinî mekânların
idaresi bile hâlâ Osmanlı’dan kalan teamüllerle yürütülüyor. 1948 Savaşı
sonrasında oluşan Doğu Kudüs Komisyonu vardı Birleşmiş Milletlerde, Türkiye bu
Komisyonun üyesidir Amerika ve Fransa’yla birlikte ve hâlâ bu Komisyon
Birleşmiş Milletler bünyesinde varlığını sürdürmektedir. Biz bu Komisyonun
üyesiyiz.
Uluslararası hukuk açısından bu Doğu Kudüs bizi ilgilendirir. 1967
işgali söz konusu olduğunda, Doğu Kudüs’te Mescidi Aksa’ya
İsrail bayrağı çekildiğinde -Dışişleri arşivlerimizde var- ilk tepkiyi ve en
sert tepkiyi -rahmetle anıyorum- oradaki
Başkonsolosumuz vermiştir ve ‘Bu bayrak buradan inmezse Türkiye İsrail’le
ilişkilerini gözden geçirecektir.’ demiştir. Doğru da yapmıştır. 1980’de İsrail
Kudüs’ü başşehir ilan ettiğinde de ilişkilerimiz maslahatgüzar düzeyine
indirilmiştir, doğru da yapılmıştır. Geçmişte olduğu gibi bugün de Doğu Kudüs
bizim meselemiz olacaktır.” Yani sizin iddia ettiğiniz gibi, ben, hiçbir
konuşmamda daha önceki hükûmetler döneminde yapılmış
olan çok olumlu katkıları, yapıcı katkıları, doğru katkıları reddetmedim, hiçbir
zaman biz reddi miras etmedik. Ancak, her yeni şartta yeni bir politika
gerekliliğini her zaman vurguladık ve bu konuda da tereddüt göstermedik.
Uluslararası konjonktür değişirken politikalarda
değişiklikler olur. Statiklik, bir tür dogmatizmdir ve bizim her şeyden önce
bundan uzak durmamız lazım. Her an uluslararası konjonktürü
tekrar değerlendirmek durumundayız. Ama geçmişte yapılan hizmetleri de biz her
zaman hayırla yad ettik, yad etmeye devam edeceğiz.
Ayrıca, sevindirici olan şu ki: Gerçekten, sizin Filistin davasına
böyle sahip çıkmanız insanlık vicdanı bakımından da Türkiye’deki genel kamuoyu
vicdanı bakımından da çok doğrudur. Tebrik ediyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Solcular Filistin’e sahip çıkarken bize
“Komünist” diyordunuz. Siz neredeydiniz o zaman?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Hayır. Tebrik ediyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Bizim Filistin’e sahip çıktığımız
günlerde siz neredeydiniz?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Tebrik ediyorum, çok doğrudur
ve bu konuda da her türlü çalışmayı birlikte yapmaya hazırız.
Dolayısıyla, geçmiş hükûmetlerin
katkılarını da takdir ediyoruz. İleride de bunun birlikte yürütüleceğine
inancımız tamdır.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Kudüs’ün kaderiyle ilgilendiğiniz kadar
Bağdat’ın kaderiyle de ilgilenseniz.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Sayın Beşar
Esad’ın ifadeleriyle ilgili iki soru geldi. Onu da
açıklığa kavuşturmakta fayda var.
Sayın Beşar Esad
dün İspanya’da yaptığı açıklamada, hiçbir şekilde Türkiye'nin arabuluculuk
rolünün sona erdiğini söylememiştir. Aksine, İngilizce metin önümde- ifadeleri
“Türkiye bu arabuluculuk rolünü iki yıl boyunca başarıyla ifa etmiştir. Bu
konuda birçok tarafla tecrübemiz oldu. Ancak, hiç kimse bu rolü Türkiye kadar
başarılı şekilde sürdürmemiştir. Çünkü, bölge ülkesi
olan Türkiye konunun tüm ayrıntılarına vakıftır. Bölgede eğer bir
istikrarsızlık varsa bu istikrarsızlığın temel sebebi İsrail’in saldırıları,
tehditleri ve Gazze’ye dönük ablukalarıdır.” demiştir
ve burada sadece vurguladığı “İsrail’in bu tutumu sebebiyle bugün, maalesef,
Türkiye'nin arabuluculuğu istenilen neticeyi üretememektedir.” demiştir. Aksi
takdirde, hiçbir şekilde Türkiye'nin arabuluculuğu konusunda bir şüphe beyan
edici, izhar edici bir tutum takınmamıştır. Aksine, hemen hemen
her oturumda, her vesileyle bu konu gündeme geldiğinde, başka ülkeler devreye
girmek istediğinde açık bir şekilde tavrını ortaya koymuştur.
Sayın Kürşat Atılgan’ın küresel, bölgesel güçler analizi benim de
katıldığım, birçok çalışmada da ele aldığımız konu. Ama şu hususu, uluslararası
literatürü şu anda takip etseler dahi görürler ki,
Türkiye’nin şu anda oynadığı rol herhangi bir bölgesel güç rolü değil, hemen hemen her diplomatik alanda yürütülen son derece etkin ve
bölgesel gücün üstüne çıkan bir roldür. Bugün sadece uluslararası literatürü, uluslararası ilişkiler literatürünü takip
etmeniz durumunda bile Türkiye’nin bu konuda aldığı mesafeyi çok yakından fark
ederseniz.
İki kere vurgulandığı için bir hususa daha açıklık getireyim:
“Komşularla sıfır sorun” ilkesel bir politikadır ve doğru bir politikadır.
Ancak biz hiçbir zaman bunu realist politikanın dışında düşünmedik. Buradan da ütopik bir dış politika anlayışı çıkarmamanız gerekir. Nasıl
ki, cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Atatürk “Yurtta sulh, cihanda sulh” derken,
o kadar çok savaşı bizzat idare etmiş bir komutan olarak bunun nihayet bir
ideal olduğunun farkında olarak söylemiştir. Ama bu ilkeyi ortaya koymak,
önümüzdeki dönemde Türkiye’nin temel yaklaşımını ortaya koyan bir perspektif
katmıştır Türkiye Cumhuriyeti dış politikasına. Bizim de komşularla sıfır sorun
ilkesi, komşularla sorunların tümüyle biteceği ütopik
bir dünyayı öngörmemektedir. Aksine, son yıllardaki gelişmelere bakarsanız,
sadece Suriye ile değil, Yunanistan’la, Rusya’yla, Irak’la kurduğumuz stratejik
iş birliği konseylerinde yapılan anlaşmalara bakarsanız çok açık bir şekilde
Türkiye’nin bu konuda aldığı mesafeyi görürsünüz. Sadece Yunanistan’la, evet
Ege problemlerimiz var, evet birçok sorun devam ediyor ama bir günde 22 anlaşma
imzaladık. Bütün Türk-Yunan ilişkileri tarihinde 35 anlaşma var, 15 Mayısta
Atina’da 22 anlaşma imzalandı. Benzer durum Rusya için, Irak için geçerlidir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Standart anlaşmalar galiba!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Biz bu politikayı ısrarla
sürdürmeye devam edeceğiz.
Kıbrıs konusunda ise hiçbir zaman tavizkâr
bir politika…
BAŞKAN – Sayın Bakan, bir hususu hatırlatayım: Tabii ki, o iletişim
noktasında bir sıkıntı oldu; size de söz veremedim, Sayın Genç’e de söz
veremedim. Siz bunları kürsüden ifade edecektiniz büyük ihtimalle.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Hayır, sorulara cevap
mahiyetinde…
BAŞKAN – Şimdi, sorulara da değinirseniz memnun oluruz.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sorulara cevap vermiyor ki!
BAŞKAN – Arkadaşlar, soru soran arkadaşlarımızın… Sayın Bakana o
hususta ikazda bulundum.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Bakınız, Beşar
Esad’ın açıklamaları sadece Sayın Hüseyin Pazarcı’nın değil, Sayın Akkuş’un sorusuydu. Komşularla
sıfır sorun da birçok kez gündeme getirildi diğer konuşmacılar tarafından da.
Sayın Paksoy, NATO Genel Sekreter
Yardımcılığı konusunu sordular. NATO Genel Sekreter Yardımcılığı, önümüzdeki
bir iki ay içinde münhal hâle, ilk defa münhal hâle geliyor ve oraya da bir
Türk genel sekreter atanacak. O zaman da bu konuyla ilgili tutumumuzu
görürsünüz.
Sayın Taner, “Kerkük, Karabağ, Uygur konularında sessiz…” Böyle
bir sessizlik söz konusu değil. Bütün bu konularda, Türkiye Cumhuriyeti
tarihinde gösterilen en yüksek tepkileri bizim Hükûmet
döneminde göstermişizdir. Sayın Başbakanımızın Azerbaycan Parlamentosunda
Karabağ konusunda yaptığı vurgular, ortaya koyduğu politika açıktır. Geçen sene
Uygur Bölgesi’nde yaşanan gelişmelerde de en yüksek tepkiyi yine bizim Hükûmetimiz döneminde verdik.
Sayın Bal’ın Kafkasya’daki gelişmelerle ilgili sorusu: Gün gün, saat saat birlikte takip
ediyoruz. Azerbaycan Dışişleri Bakanı Sayın Elmar Memedyarov’la neredeyse haftalık, günlük görüşmelerimiz
var. G8’de son olarak alınan karar sonrasında, tekrar, Madrid artı Prensipleri
çerçevesinde yapılan müzakerelere ivme katılmıştır ve Sayın Clinton’un
ziyareti sonrasında da bunların daha ileri aşamaya getirilmesi için biz de
gerekli bütün telkinlerde bulunuyoruz. Bütün taraflar nezdinde, hiçbir şekilde
Kafkasya’daki gelişmelerin dışında değiliz, her surette bu gelişmeleri yakinen takip
ediyoruz.
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – “Abi”
dediniz mi Sayın Bakan?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Diğer konulara yazılı olarak
cevap vereceğim, süre bittiği için.
YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Bakan, Barzani’ye “Abi” diye hitap ettiniz mi?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Birleşime on dakika ara veriyorum efendim.
Kapanma Saati: 21.34
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 21.46
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat
PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu),
Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
129’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
524 sıra sayılı Tasarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
Sayın Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Saygıdeğer milletvekilleri, ikinci…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim, şu cümlelerimi bir tamamlayayım izin verirseniz.
İkinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, ikinci bölümde yer alan maddeler, varsa o madde üzerindeki
önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı
oylarınıza sunacağım.
Buyurun efendim.
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Efendim, Sayın Bakan bundan bir önceki
oturumda adımdan bahsederek, yapmış olduğum bir analizle ilgili benim
söylemediğim bir şeyler izah etti, düzeltici bir konuşma yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Şimdi yerinizden size söz vermem lazım çünkü oturum
değiştiği için kısa bir söz hakkı…
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Fırsat tanımadınız ki!
BAŞKAN – Sayın Bakan sizin lehinizde konuştu yalnız, söylediğiniz
ifadelere katıldığını ifade etti, Sayın Bakanın orada bir şeyi yoktu, ben de
takip ettim, “Katılıyorum.” dedi.
Buyurun efendim.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
10.- Adana Milletvekili Kürşat
Atılgan’ın, konuşmasında, küresel güç ve bölgesel güçle ilgili söylediklerinin
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu tarafından değişik
şekilde ifade edildiğine ilişkin açıklaması
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayın Bakan bir önceki oturumda küresel güç ve bölgesel güçle ilgili benim
kürsüden dile getirdiğim konuyu bir değişik şekilde ifade etti ve Türkiye'nin
bir küresel aktör rolüne doğru oynadığını yani bölgesel gücün üzerinde bir rol
oynadığını söyledi. Ben ise yapmış olduğum değerlendirmede, AKP Grubu adına
birinci bölümde konuşan Sayın Yaşar Yakış Bey’in, Türkiye'nin gücünden
bahsederken, bölgesel güç olma yolunda bir ülke olarak bahsetmesinden
bahsederek bütün stratejik dokümanlarda “Türkiye bir bölgesel güç olma
yolundadır.” dediğini söyledim. Yani “Türkiye bir bölgesel güç bile değil.”
manası çıkıyor bundan. Ben ise Türkiye'nin bir bölgesel güç olduğunu, Bakan ise
Türkiye'nin bir küresel aktörlük rolü oynadığını söylemişti.
Benim en son analizim şudur: Türkiye'nin başına neler geliyorsa
işte bu millî güç unsurlarının çok çok üzerinde
oynamak istediği aktörlük rolüyle ilgilidir. Sayın milletvekillerinin
dikkatlerine sunarım.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
11.- İzmir Milletvekili Oktay
Vural’ın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, NATO
Genel Sekreteriyle ilgili soruya verdiği cevaba ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, Sayın Bakan Sayın Paksoy’un NATO Genel Sekreteriyle ilgili sorduğu bir soruya
cevap verirken Genel Sekreter Yardımcılığının birkaç ay sonra atanabileceğini,
dolayısıyla pozisyonunu değiştirebileceğini ifade etti. Efendim, bizim
Peygamber Efendimize hakaret konusunda böyle bir şahsın Genel Sekreter seçilmesine
ilkesel olarak karşıyız. Genel Sekreter Yardımcılığı karşılığında da böyle bir
ilkeden vazgeçilmesini de doğru bulmuyoruz. Dolayısıyla, yanlış bir iştir. NATO
Genel Sekreter Yardımcılığına atansa bile, Türkiye'nin, Sayın Başbakanın, o
zamanki gibi, söyledikleri karşısında dik durması ve bu kişinin NATO Genel
Sekreteri olmamasını temin etmesi gerekirdi. Aksi takdirde, pozisyonlarla
ilkelerin ticaret konusu yapılmasını da son derece yanlış görüyoruz. Bunu ifade
etmek istedim. Pozisyonumuzda bir değişiklik olmaz. Yanlıştır, yanlış olmaya
devam edecektir.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Bir de, Roj TV
kapatılacaktı…
BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlar, inşallah, Sayın Atılgan, sizin
dediğiniz gibi, Sayın Bakanın devamlı vurguladığı gibi küresel güç oluruz
inşallah. Bundan bir kuşkumuz yok.
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – İnşallah. Kimsenin bir itirazı yok.
BAŞKAN – Sayın Vural’ın söylediği konuda da, Sayın Bakanın
hassasiyetlerinin çok ileri noktada olduğunu kabul ediyorum. Kendisini incitmemiz
gerekmez.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, bir de Roj
TV kapatılacaktı. Kapatıldı da mı bizim haberimiz yok! Onu da açıklarsa Sayın
Bakan.
BAŞKAN – Sayın İnce, o sonraki konu efendim, lütfen…
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Dışişleri Bakanlığının Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/892) (S.
Sayısı: 524) (Devam)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 19’uncu madde üzerinde iki adet
önerge vardır, önergeleri okutuyorum.
Buyurun:
TBMM Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 524 Sıra Sayılı yasa tasarısının 19. maddesinin
ikinci fıkrasında yer alan “yönetmelik” ibaresinin “tüzük” olarak
değiştirilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Tayfur Süner |
Hüsnü Çöllü |
|
Malatya |
Antalya |
Antalya |
|
Hulusi Güvel |
Kamer Genç |
|
|
Adana |
Tunceli |
|
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı Dışişleri Bakanlığının Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın 19. maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Ertuğrul Kumcuoğlu |
Mehmet Şandır |
Mehmet Günal |
|
Aydın |
Mersin |
Antalya |
|
Behiç Çelik |
Muharrem Varlı |
Y. Tuğrul Türkeş |
|
Mersin |
Adana |
Ankara |
BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir) – Tuğrul Türkeş…
BAŞKAN – Sayın Tuğrul Türkeş, buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 524 sıra sayılı Dışişleri
Bakanlığıyla ilgili kanunun 19’uncu maddesi sebebiyle söz almış bulunuyorum.
Cuma gününden beri Dışişleri Bakanlığındaki bu yasa değişikliği
sürecinde gerek Sayın Dışişleri Bakanı gerekse AKP milletvekillerinin ortaya
koydukları tavır fevkalade ilgi çekici. Burası yüce Meclis. Yüce
Meclis çatısı altında konuşuyoruz. “Miş” gibi
davranamayız burada. Her şey iyiymiş gibi, birtakım basına, kendinize yakın
gazetelere olayları iyi yazdırdığınız zaman olaylar iyi olmuyor maalesef. O
bakımdan, konuları ele alırken ve burada meseleleri görüşürken daha gerçekçi,
daha meselelerin olduğu gibi ele alınması, eğer problem varsa ve o problemlerin
çözümünü de istiyorsak oralarda hepimize, ülkemize çok yararlı olacağını
düşünüyorum.
Birtakım siyasi öngörüleriniz var. Her siyasi partinin,
iktidardaki bir partinin bu öngörüleri olabilir. Bu öngörüler, genelde
baktığınızda, Türkiye lehine de görünebilir ama bizim yedi-yedi buçuk yıldır
AKP İktidarında gördüğümüz ve kaygı duyduğumuz -o kaygıyı da burada dile
getirmeye çalışıyoruz- o öngörünüz ile pratikteki uygulamalarınızın
örtüşmemesidir. Burada en önemli mesele budur ve buna hiçbir şekilde
gelmiyoruz. Birtakım konuşmaları geçen cuma gününden itibaren dinliyoruz, takip
ediyoruz; her şey gayet mükemmel, AKP İktidarına kadar Türkiye’de ciddi bir dış
politika neredeyse yoktu ve bu mevcut siyasi iktidarla her şey gayet iyi
gitmeye başladı. Bir, bir kere uluslararası ilişkinin gerektirdiği bir mesafeyi
koruyamayan bir siyasi iktidarla, bir yönetimle karşı karşıyayız. Yani onunla
bununla el ele, kol kola, bir laubalilik, ondan sonra da işin tadı kaçtığında o
kadar ifrata varmış oluyoruz ki toparlayamıyoruz konuyu. Her adımda, her
meselede problem buradan kaynaklanıyor.
Beş dakikanın içinde çok fazla bir şey bahsetmek mümkün değil ama
sırf bu noktada örnek olması bakımından… Yılbaşından sonraydı, benim de üyesi
bulunduğum Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinde, tarih içerisindeki sıra denk
geldi ve bir başkan seçildi. Başta Sayın Başbakan olmak üzere “Türkiye’de bunu
iç politika malzemesi yapacağım.” diye kendi grubundan çıkan bir milletvekilini
zedeledi, yaraladı. “Buna muhalefetin bile itimadı yoktur, muhalefetin bile
buna saygısı yoktur.”u, biz böyle bir şey söylemediğimiz hâlde, Başbakan bas bas bağırarak ortaya çıkarttı. Arkasından -çok iyi
bildiğimiz bir konu- İran’la ara bulucu olalım diye yırttınız kendinizi. Kusura
bakmayın ama bu tabiri kullanıyorum. Ondan sonra? Ondan sonra da İran’dan
tarafa gibi görünmeye başladınız. Şimdi, ara buluculuğun gerektirdiği veyahut
da dış politikanın gerektirdiği mesafeyi koymayı beceremiyor mevcut siyasi
iktidar ve bu bizi kaygıya sevk ediyor.
En son Mavi Marmara olayında da maalesef gene aynı problemleri
yaşadık. Başta Sayın Başbakan, daha sonra Sayın Dışişleri Bakanı, Birleşmiş
Milletlerdeki konuşması dâhil, uluslararası diplomasi diline uymayacak şekilde,
yüksek tondan o kadar bağırdılar ki ondan sonra, ister istemez, otel odalarında
gizli görüşmenin ne manaya geldiğini anlamaya çalıştık. Baştan tepkilerinizi
Türkiye’ye yakışır bir devlet vakarı içinde ortaya koyabilseydiniz, ondan
sonraki yaptığınız görüşmelerin de bir anlamı, bir mantığı olurdu ama baştan
paniklemiş hâlde, bir telaş hâli içerisinde avaz avaz
bağırmaya başlayıp, ondan sonra da o kadar hakaret ettiğiniz bir ülkenin
bakanıyla…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Devamla) – Bitiriyorum.
BAŞKAN – Buyurun efendim, tamamlayınız konuşmanızı.
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Devamla) – Belki de o olayın gerekip, yani
o olayda… Tabii ki uluslararası sularda kendi insanlarımız öldü, sivil
vatandaşlarımız öldü. Bu konuda hepimiz tepkiliyiz, hepimiz öfkeliyiz, ona hiç
itirazım yok, ama uluslararası arenada yaptığınız çıkışlardan sonraki, ikinci
kademedeki davranışınız tutarsızlık gibi göründü. Bunlardan kaygı duyuyoruz.
Bu vesileyle çok sevdiğim bir sözcük var, onu söyleyerek konuşmamı
bitireceğim. Köprülü Mehmed Paşa diyor ki: “Sahibi
devlet olana öfke yaraşmaz.”
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Yoklama talep ediyoruz.
BAŞKAN – Evet.
Sayın İnce, Sayın Aslanoğlu, Sayın
Susam, Sayın Seçer, Sayın Köse, Sayın Çakır, Sayın Güvel,
Sayın Barış, Sayın Emek, Sayın Güner, Sayın Ağyüz, Sayın Öztürk, Sayın
Pazarcı, Sayın Yıldız, Sayın Yalçınkaya, Sayın Erenkaya, Sayın Çöllü, Sayın Kesici, Sayın Ünlütepe, Sayın Küçük.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, yoklama talebini yerine
getireceğim.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri toplantı yeter sayısı vardır.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
4.- Dışişleri Bakanlığının Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/892) (S.
Sayısı: 524) (Devam)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 524 Sıra Sayılı yasa tasarısının 19. maddesinin
ikinci fıkrasında yer alan “yönetmelik” ibaresinin “tüzük” olarak
değiştirilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
maddeyle ilgili verdiğimiz önergede, geçen “yönetmelik” ibaresinin “tüzük”
olarak değiştirilmesini istiyoruz. Biliyorsunuz tüzük Bakanlar Kurulu
tarafından hazırlanır ve Danıştayın denetiminden
geçer; daha ciddi bir düzenlemedir, bir kuraldır.
Ama tabii son zamanlarda Dışişleri Bakanlığı makamında oturan
kişinin düşüncelerine paralel olarak tuttular Diyanet İşleri Başkanlığı
kanununda, 6’ncı maddede kanun ve tüzüklerin Diyanet İşleri Başkanlığı
tarafından inceleneceğine dair bir kural getirdiler. Hâlbuki Anayasa’nın
155’inci maddesi ve 115’inci maddesinde kanun tasarı ve teklifleri önce Danıştayın incelemesine tabidir ve bu Anayasa’yı
değiştirmek mümkün değildir. Bakalım, Abdullah Bey bu kanunu da veto eder mi
etmez mi göreceğiz, zaten incelemiyor.
Şimdi, biraz önce bir araştırma önergesi vesilesiyle burada,
Tunceli’deki vatandaşlardan… Tunceli’deki teknik elemanlar, devletin teknik
elemanları gitmiş, köyleri gezmiş, 2.100, aşağı yukarı 1.300’ü orta hasarlı,
800 küsuru da ağır hasarlı olmak üzere bir hasar tespiti yapmış, bunlara yine
devlet çadır vermiş. Ben, geldim, burada diyorum ki: “Ey iktidar partisi, ne
olacak bu adamların hâli, kışı nasıl geçirecekler?” Suat Kılıç çıkmış, bana
cevap veriyor: “Efendim, TOKİ 35 katrilyon yatırım yaptı.” Yahu, şimdi, ben
sana demiyorum ki: “TOKİ ne yatırım yaptı?” Ben diyorum ki: Bu kışın bu
insanlar ne yapacak? Karın altında mı kalacak, dışarıda mı yaşayacak, ölecek mi
soğuktan? Yoksa senin hükûmetin bu insanlara bir
yardım mı edecek?”
AHMET YENİ (Samsun) – Dışişleriyle ilgili neyin var?
KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, değerli milletvekilleri, bakın,
Ahmet Bey bir makalesinde, Cumhuriyeti kuran kadroların psikolojik dengesizlik
hâli içinde olduğunu yazıyor. Şimdi, bu kişi bu kürsüye çıktı, Anayasa’ya göre
bir yemin etti. Şimdi, o yemine mi sadıktır, yoksa o önceki makalesindeki
düşüncelerine mi sadıktır? Cumhuriyeti kuranların psikolojik dengesizlik hâli
içinde olduğunu söylüyor.
Şimdi, geldi, burada, Ahmet Bey “Efendim, biz küresel bir güç
olacağız dünyada.” diyor. Yahu sen evvela bir bölgesel güç ol, sonra küresel
güç ol. Şimdi, kendisinin şu ana kadar… Çantasını alıyor bu Ahmet Bey, gidiyor,
devlete “Ya ben sizin aranızda ara bulucu olmaya geldim.” diyor. Yahu kardeşim,
sen nesin, hele bir bak bakalım? Nasıl aracı olmaya gittin? Kaç yere gittin?
Efendim, Suriye’ye gittin, Suriye ile İsrail arasına, sonuç ortada, Rusya ile
Gürcistan arasına gittin, sonuç ortada, Bosna-Hersek’le
Sırplar arasına gittin… Hem de Bosna-Hersek’e on üç
defa gitmiş, ondan sonra, on üçüncü defada Sırplar getirmişler, meclislerine
Ermeni soykırım tasarısını sunmuşlar. Şimdi, İran’
Bu nasıl bir Dışişleri ki arkadaşlar, bakın, 1994 yılında o
çıkarılan -Dışişleri Komisyonu- teşkilat kanununu ben Meclis Başkan Vekiliyken
çıkardım ve orada çok maharetli bir davranış biçimi sergiledim ve bazı elçiler
de beni tebrik etti. Şimdi, o zaman, hakikaten Dışişlerinde aklı başında
insanlar bakanlık yapıyordu. Bunların “monşerler”
dedikleri gerçekten çok saygıdeğer elçilerimizin, Dışişleri mensuplarımızın
orada düşüncelerine değer veriliyordu, şimdi Dışişleri teşkilatı ortada yok.
Bir bakıyorsunuz, Tayyip Bey almış Egemen Bağış’ı, gitmiş, efendim, bilmem Obama’yla görüşüyor, yok Bush’la görüşüyor. Ya bu Egemen
Bağış kim kardeşim?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SIRRI SAKIK (Muş) – Bush’çu, Bush’çu.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç, konuşmanızı tamamlayınız.
KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, bu Ahmet Bey, Dışişleri Bakanlığına
gelmeden önce, o zaman Dışişlerinde yine önemli birtakım roller oynuyordu. “Ya
bu arkadaş nerden çıktı? Kimdir? Bunun bir kimliğini bilelim.” dedim. Sonradan
geldi Bakanlığa. Yani arkadaşlar, neredeyse Türkiye’yi her gün bir harbe
götürecek. Yani ya hiç sebepsiz, sebep yokken bir devlet bir başka devletle…
Tamam, bir Filistin bizim din kardeşimiz, her yönüyle de sahip çıkarız ama biz
Türkiye’yi Filistin’e feda edemeyiz arkadaşlar.
Kendisi geçen, konuşmasında diyor ki: “Bağdat’ın kaderi neyse Türkiye'nin
kaderi de o.” E peki Bağdat’ın kaderi neyse… Sen niye Amerikalılara yol
veriyorsun da buradan Amerika gitsin, Bağdat’ta milyonlarca insan ölsün?
Şimdi, burada AKP İktidarının bir tutarlı tarafı yok. 1 Mart
tezkeresinden önce ne yaptı? Tayyip Bey gitti, kırmızı halılara bastı
Washington’da, “Kolay o, sizin askerleri geçirmek kolay.” dedi. Sonra, adamlar
gemilerine bindirdiler askerlerini, geldiler, sınırdan döndüler. 100 milyar
dolardan bahsediliyor…
BAŞKAN – Sayın Genç, teşekkür ederim efendim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) – Yani “Bu at pazarlığını bırakın.” dedik.
Şimdi, böyle yetersiz kişilerle Türkiye her an bir tehlikede.
Bakın, size de tavsiyem, bunlara bir an evvel çözüm getirin.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum.
ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Sen işine bak.
BAŞKAN - Evet, Sayın Bakanın kendisine atfedilen sözlerle ilgili
olarak sataşma talebiyle bir açıklama talebi vardır.
Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Böyle bir usul yok Sayın Başkan.
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Nasıl
yok yahu! Hakaret ediyorsun.
BAŞKAN – Arkadaşlar…
Buyurun efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sataşmadan mı söz verdiniz?
BAŞKAN – Evet efendim.
X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu kürsü gerçekten milletimizin vicdanını, edebini ve
seviyesini yansıtan bir kürsüdür. Ben, tabii, o temel ilkelere mütenasip bir
şekilde bir hususu düzeltmek üzere söz aldım.
Sayın Genç bana atfen “Cumhuriyeti kuranlar psikolojik dengesizlik
ruh hâline sahiptirler.” gibi bir ifade kullandılar.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Makalende var, makalende.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Hayır, hiçbir
makalemde böyle bir ifade söz konusu değildir.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Peki, getireyim, istifa eder misin?
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Sus be!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Söz konusu değildir.
Bir kere, benim makalemdeki üsluba da bu uymaz, benim cumhuriyete
duyduğum saygı ve cumhuriyetimizin temel kurucularına duyduğum saygı ve
şehitlerimizin aziz ruhlarına duyduğum saygı dolayısıyla zaten söz konusu
değildir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Eleştirebilirsiniz, ben her türlü
eleştiriyi…
AHMET YENİ (Samsun) – Yalanların çıkıyor ortaya.
BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…
Sayın Yeni…
AHMET YENİ (Samsun) – Yalanların çıkıyor, yüzün bile kızarmıyor!
BAŞKAN - Sayın Yeni… Sayın Bakanı dinleyelim arkadaşlar, lütfen…
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Her türlü eleştiriyi
cevaplandırırım, her türlü eleştiriye de açığım. Bir akademisyen kimliği ile de
hayatımız eleştiriler içinde geçti. Bunu, entelektüelliğin bir gereği olarak da
görürüm ama eleştiriyle yalanı ve iftirayı ayırt etmek zorundasınız. Ortada çok
açık bir iftira var. Bahsettiğiniz makalede –ben yazdığım her şeyi iyi bilirim-
orada elitizmi eleştiriyorum. Evet, elitizmi eleştiriyorum çünkü “cumhuriyet” kelimesinin
kavramı, temeli “cumhur”dur ve cumhuriyetin felsefesi, anlamı elitizme karşıdır. Orada benim eleştirdiğim elitist tutumdur. Cumhuriyetimizle ilgili tek bir ifade
yoktur o okuduğunuz makalede. (AK PARTİ sıralarından “okuduğunu anlamamış”
sesleri, gürültüler) Tabii, siz kendi perspektifinizi o makaleye yansıttığınız
için, üslubu da bozuyorsunuz, makalenin aslını da tahrif ediyorsunuz. Çünkü, sizin üslubunuzda sakatlık var, sizin yaklaşım
biçiminizde sakatlık var. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Kendinizi makaleye
yansıtmayın, kendinizi makaleye yansıtmayın. Okuduğunuz makaleyi… Burada, bu
yüce Mecliste bulunuyorsunuz. Makaleyi okuyun, eleştirin, ben de cevabı veririm
ama kendi ruhunuzu, kendi ifadelerinizi oraya yansıtmaya çalışmayın.
Ayrıca, İran’ın nükleer müzakeresiyle ilgili hususlarda ben bu
yüce Meclisi de defalarca bilgilendirdim, Dışişleri Komisyonumuzu da
bilgilendirdim. O konuda kullandığınız ifadeler de size ve bu yüce Meclise
yakışmıyor. Hiçbir Türk yetkili, herhangi bir ülkenin tutumu ve davranışıyla
ilgili bu tarz bir yaklaşım içinde olmaz. İran, Yunanistan, Rusya, kim olursa
olsun, bütün komşularımızla devlet vakarı içinde ilişkiye gireriz ve onlarla
ilgili tutumumuzla arabuluculuğumuzun, herhangi bir yerden bir işgüzarlık
şeklinde olmadığını da geçen sefer ifade ettim. Çevremizde olan her işle
ilgileneceğiz, kim ne derse desin ilgileneceğiz. Bu bölgelerde uçan kuştan
haberimiz olacak ve gereğini yapacağız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Sizin
bahsettiğiniz Beyefendi, bahsettiğiniz Bosna Hersek-Türkiye-Sırbistan üçlüsünü
kurmamış olsaydık, bugün Balkanlarda kaos olacaktı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Çözdüğün bir sorun söyle ya!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Barış bugün orada
varsa biraz bundan dolayıdır.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Bakanım, konuşmanızı, cümlelerinizi tamamladınız mı
efendim?
Teşekkür ediyorum.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
4.- Dışişleri Bakanlığının Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/892) (S.
Sayısı: 524) (Devam)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunacağım,
karar yeter sayısını arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Sayalım arkadaşlar.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Gittiğin bir ülkede çözdüğün bir sorun
göster bize.
MUHARREM İNCE (Yalova) – İsrailli Bakanla kaç numaralı odada
görüştünüz, şunu bir öğrenseydik, oda numarasını.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Gelirseniz anlatırım.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – “İsrail’i şu kadar ülke kınadı.” dedin,
bir tane ülke kınamadı. O kadar da geziyorsun. Dışişleri Bakanlığı, gezme
makamı değil, sorun çözme makamı.
BAŞKAN - Arkadaşlar, iki dakika süre vereceğim ve elektronik oylama
yapacağım.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge
kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
20’nci madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı “Dışişleri Bakanlığının Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı”nın 20 nci
maddesinin (ı) numaralı fıkrasının “Yurtdışı Teşkilatı Cumhuriyet Bayramı ve
dinî bayramların birinci günleri ve ayrıca, Bakanlıkça belirlenen istisnalar
dışında, mahallî tatil günlerinde tatil edilir” şeklinde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
|
Ertuğrul Kumcuoğlu |
Mehmet Şandır |
Mehmet Günal |
|
Aydın |
Mersin |
Antalya |
|
Behiç Çelik |
K. Erdal Sipahi |
Muharrem Varlı |
|
Mersin |
İzmir |
Adana |
T.B.M.M. Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasanın 20. maddesinin 4.
fıkrasında geçen “Bakanlık memurları evlenmeden önce Bakanlığın iznini almakla
yükümlüdür. İzin almadan evlenen memurlar istifa etmiş sayılır.” ibaresinin
madde metninden çıkartılmasını arz ederiz.
Saygılarımızla.
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Hulusi Güvel |
Hüsnü Çöllü |
|
Malatya |
Adana |
Antalya |
|
Atila Emek |
Tansel Barış |
|
|
Antalya |
Kırklareli |
|
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, buyurun
efendim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.
Aynen okuyorum maddeyi: “Bakanlık memurları evlenmeden önce
Bakanlığın iznini almakla yükümlüdür.” Evlenmeden önce izin alacaksın
Bakanlıktan. İki: “İzin almadan evlenen memurlar istifa etmiş sayılır.”
Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de, tamam, ulusumuzun güvenliği,
işin çok gizli ve ülkenin bölünmez bütünlüğü için önemli bir görevdir ama acaba
bu madde bir anayasal hakkın ihlali değil midir?
MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Bu madde seksen yıldır var!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Olabilir, seksen yıldır
olabilir, olabilir, olabilir ama kişinin özgürlüğünü kısıtlayan, kişinin
özgürlüğüne hançer vuran, kişinin özgürlüğünün elini kolunu bağlayan… Ne demek
evlenmeden bakanlıktan izin alacaksın? Bu, kişi özgürlüğünü kısıtlayan bir
maddedir. Eğer güvenlik gerekçesiyle bunu sunuyorsanız… Yani bu bir anayasal
ihlaldir. Yani güvenlik gerekçesi olabilir ama önceden geleceğim, “Sayın
Bakanlık, ben evleneceğim, bana izin verir misiniz?” Benim elimi kolumu
bağlayacaksın “Hayır, evlenemezsin.” diyeceksin. Böyle bir şey olur mu?
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Evlenebilirsin de diyebilir.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Hayır…
İki: Eğer ben Bakanlıktan izin almadan evlenirsem iş akdimi
feshedeceksiniz. Yani bu, kişinin hak ve özgürlüğünü yok etmektir.
YAŞAR YAKIŞ (Düzce) – Kadın casussa?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Kadın casussa… Herkes mi casus,
herkes mi casus? İllaki casus niye yani? İlle işin menfi tarafından niye
bakıyorsunuz? Belki adam sevdi o kızı. Niye elinden alıyorsunuz?
ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Başka bakanlıkta çalışsın.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Niye elinden alıyorsunuz yani?
Var mı böyle bir şey?
Değerli arkadaşlarım, bu, Dışişleri personelinin elini kolunu
bağlamak, onların yüreğini bağlamaktır; elini kolunu değil, yüreğini
bağlıyorsunuz. Ha, bunu başka bir şekilde… Yani böyle ifade
etmek hakikaten yanlış. Bu, Anayasa’ya aykırıdır. Başka bir şekilde yani
bir şekilde illa izin alacaksın, illa istifa etmiş sayılırsın… Bunun başka bir
yolunu bulun. Eğer güvenlik gerekçesiyse bunun başka bir yolunu bulun,
insanların elini kolunu bağlamayın. Yani burada insanların değil elini,
yüreğini bağlıyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, bunu bir kere bilgilerinize arz ediyorum. Bu
maddenin bu bölümünün mutlaka başka bir şekilde… Yani tamam, güvenlik
gerekçesiyle illaki… Sadece, “İstifa etmiş sayılır.” hakikaten çok ağır bir
kelime. Yani Bakanlık mensuplarının, bana göre, yüreklerine hançer vurulan bir
kelime. Tamam, ülkenin bölünmez bütünlüğü için, güvenlik gerekçesiyle
yapıyorsanız bunun başka bir yolunu bulmalısınız değerli arkadaşlarım.
Tabii, burada Sayın Yakış bana söyledi ama siz geçen hafta burada
konuşurken, özellikle 1 Mart tezkeresiyle ilgili konuşmanızda “Teslimiyetçi
olmayacağız…” Aynen ifadeniz budur. “Teslimiyetçi olmayacağız, teslimiyetçi
olmadık. Örneğin 1 Mart tezkeresi.” dediniz.
Sayın Yakış, siz burada günlerce 1 Mart tezkeresini müdafaa edip o
zamanki göreviniz gereği bu Meclisten geçmesi için çok büyük çaba gösterdiniz.
Acaba bu çabanız gerçekleşseydi teslimiyetçi olmuyor muydunuz?
Değerli arkadaşlarım, 1 Mart tezkeresinin… Bu yüce Meclistir teslimiyetçi olmayan, sizin sözünüz değil,
teslimiyetçi olmayan bu yüce Meclistir, yüce Meclisin aklıselim, ülkenin
bağımsızlığını düşünen milletvekilleridir. Bu nedenle, sakın ola ki 1 Mart
tezkeresini siz ve grubunuz, teslimiyetçi olmamak için bir örnek göstermeyin
bir daha Sayın Yakış. Çünkü siz ve partinizin o günkü felsefesi, 1 Mart
tezkeresini bu Meclisten geçirmek için her türlü çabayı gösterdiniz. 1 Mart
tezkeresinin zaferi, teslimiyetçi olmayan bu yüce Meclistir, burada yazdığı
gibi ve o gün Parlamentoda kimlerin olduğunu biliyorsunuz. O gün bunun bir
numaralı müsebbibi Cumhuriyet Halk Partisidir -teslimiyetçi olmayan- ve AK
PARTİ içinden bazı, ülkenin bağımsızlığını düşünen bazı arkadaşlarımdır. Bu
nedenle, bir daha…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Teslimiyetçi olmayan bu Yüce
Meclistir Sayın Yakış ve bunu eğer siz, AK PARTİ’nin
bir temsilcisi olarak konuşuyorsanız ben bunu kabul etmiyorum. Bu yüce Meclistir, teslimiyetçi olmayan bu yüce Meclistir.
Hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı “Dışişleri Bakanlığının Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı”nın 20 nci
maddesinin (ı) numaralı fıkrasının “Yurtdışı Teşkilatı Cumhuriyet Bayramı ve
dinî bayramların birinci günleri ve ayrıca, Bakanlıkça belirlenen istisnalar
dışında, mahallî tatil günlerinde tatil edilir” şeklinde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Ertuğrul
Kumcuoğlu (Aydın) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) –
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir) – Kamil Erdal Sipahi.
BAŞKAN – Sayın Sipahi, buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, size ve yüce Meclise
saygılar sunarım.
Bu konuşmamda dış politika ile güvenlik arasındaki ilişkiler
üzerinde duracağım. Günümüzde soğuk savaş döneminin bitmesiyle bloklar arası
savaş ihtimali ortadan kalkmış, ülkeler arası savaş ihtimali ise oldukça
azalmıştır. Ancak buna rağmen ne güvenlik sorunlarında herhangi bir azalma
vardır ne de kalıcı bir barış ortamı sağlanabilmiştir. Tek
süper gücün dünya hâkimiyetini devam ettirme yolundaki pervasız, kural tanımaz
müdahaleleri, yanına aldığı bazı eski sömürgecilerle veya kendisini stratejik
ortak sananlarla, her seferinde haklı olduğu baskısı ve demokrasi, insan
hakları gibi kavramlar istismar edilerek, üstelik güya barış sağlanacağı bahane
edilerek dünyanın birçok köşesinde en vahşi savaş senaryoları sergilenmeye
devam etmektedir.
Clausewitz “Savaş
politikanın başka vasıtalarla devamıdır.” demişti. Güvenlik ve diplomasi literatüründe her zaman önem arz eden bu görüşe Sovyetlerin
etkili eski Dışişleri Bakanı Gromiko daha da değişik
bir yorum getirmişti zamanında, “Savaş politikanın başka vasıtalarla devamı
ise, barış da savaşın başka vasıtalarla devamıdır.” şeklinde bir ifadede
bulunmuştu. Günümüzdeki sahte barış ortamı ve hâlen devam eden barış özlemi
esasında Gromiko’yu haklı gösterir bir sahtekârlığın,
bir barış sahtekârlığının sergilenmesidir. Asıl değişmemiştir, şekil ve
yöntemler değişmiştir. Olan, sadece klasik savaşın yerini asimetrik savaşlara
bırakmış olmasıdır.
Bir ülkenin diğer bir ülkeyi etkileyebilecek üç ana güç unsuru
vardır. Bu güçler etkileyebildiği gibi, etkilenmenin de ana elamanlarıdır.
Bunlar, “sert güç” dediğimiz aslında askerî gücün ötesinde “hard power” diye nitelenen güç, ekonomik güç ve yumuşak güçtür.
Sert güç günümüzde işgaller ve özellikle terörizmdir. Türkiye sert güç
bağlamında terör etkisine maruzken en az onun kadar tehlikeli ekonomik ve
yumuşak güç etkilerine de açıktır. Bu üç gücü Türkiye kullanamamakta, kimseyi
etkileyememekte ama kendisi her gün artan oranda etkilenmektedir. Neden? Hükûmetimizin vizyonsuz, özensiz,
teslimiyetçi politikalarıdır; dışarıda her talebe baş eğme, içeride ise
Kapıkule’yi geçmeyen sahte kabadayılıklardır.
Güvenlik tanımının en kısa tarifi “Güvenlik, eşittir, yumuşama
artı caydırma”dır. AKP İktidarında caydırma unsuru
sadece iç politika amaçlı sahte kabadayılıklar ve komedi unsurlarıyla sınırlı
kalmış, tek taraflı yumuşamadan ibaret uygulamalar ise zaman içinde taviz, her
itham ve iddiayı kabullenen bir acze dönüşmüştür.
Ağabeyli, amcalı sırnaşık laubali ilişkiler, itibarımızı aşiret
seviyesine indirmekte, dış politikanın değişmez prensibi olan mütekabiliyet,
yerini acınacak, onur kırıcı bir teslimiyete bırakmaktadır.
Komşularla sıfır sorun komedisi itibarımızı İsrail’de
Büyükelçimizin oturduğu sandalyenin irtifaına düşürmüştür.
Dış politikada ilişkileri bozmak kolay, onarmak zordur. Ermenilere
yaranmak, Amerika’dan aferin almak uğruna katlanılan ve sonra da iflas eden
zihniyet, “İki devlet bir millet Azerbaycan”la ilişkilere dinamit koymuştur.
Bir maç bahanesiyle Ermenilere yaranmak için Azerbaycan bayraklarının önce
yasaklanıp sonra yerlere atılması bir utanç vesilesidir.
1950’li yıllarda, Birleşmiş Milletlerde, Cezayir meselesinde
Fransa’nın yanında yer alınması yıllarca kafamızı öne eğdirmiştir. Bunun daha
beteri AKP İktidarı sayesinde Azerbaycan’a karşı gerçekleştirilmiştir.
Günümüzde güvenliği içi güvenlik, dış güvenlik şeklinde
tasnif etmek bir ölçüde anlamını kaybetmiştir ancak terör gibi bir iç güvenlik
ağırlıklı tehdide karşı diğer ülkelerle iş birliği, dış desteğin azaltılması
ayrı şeydir, ABD’den AB’ye, komşulardan aşiret reisliğine kadar herkesin
burnunu soktuğu yabancı çözümlerin esiri olmak ayrı şeydir; zor durumda
olanlara destek, insani yardım yapmak ayrı şeydir, Orta Doğu’nun pisliğine
boğazına kadar bulaşmak ayrı şeydir; Avrupa Birliğinin onurlu üyesi olmak ayrı
şeydir, yalanla, dolanla kapılarda sürünmek ayrı şeydir; değişmeyen
jeopolitiğin ilkeli, kararlı, onurlu ve devamlılık arz eden dış politikaları
ayrı şeydir, değişim, dönüşüm, açılım, yol haritası, ev ödevi saçmalıklarıyla
anlamsız turistik gezilerden medet umup bunu başarı diye yutturmak ayrı şeydir.
Sözlerime son verir, yüce Meclise saygılar sunarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sipahi.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
21’inci madde üzerinde dört adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı "Dışişleri
Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı"nın 21 inci
maddesine bağlı ek (3) sayılı listenin, ekte sunulan aynı sayılı liste ile
değiştirilmesini; yine aynı maddeye bağlı ek (4) sayılı listede yer alan 4 üncü
dereceden "İdari Ataşe, Uzman" unvanlı serbest ve toplam kadro
adedinin 97'ye, 5 inci dereceden "İdari Ataşe, İdari Memur" unvanlı
serbest ve toplam kadro adedinin 28'e ve liste toplamındaki serbest ve toplam
kadro adedinin 4.102'ye düşürülmesini arz ve teklif ederiz.
|
Bekir Bozdağ |
Ahmet Yeni |
Haluk Özdalga |
|
Yozgat |
Samsun |
Ankara |
|
Mehmet Sekmen |
Recep Yıldırım |
|
|
İstanbul |
Sakarya |
|
(3) SAYILI LİSTE
KURUMU : DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI
TEŞKİLATI : MERKEZ
İPTAL EDİLEN KADROLARIN
SINIFI |
UNVANI |
DERECESİ |
SERBEST |
TUTULAN |
TOPLAM |
|
|
|
KADRO |
KADRO |
|
|
|
|
ADEDİ |
ADEDİ |
|
|
|
|
|
|
|
GIH |
STRATEJİK
ARAŞTIRMALAR |
|
|
|
|
|
MERKEZİ
BAŞKANI, BÜYÜKELÇİ |
1 |
1 |
|
1 |
GİH |
EĞİTİM MERKEZİ
BAŞKANI |
1 |
1 |
|
1 |
GİH |
TERCÜME MERKEZİ
BAŞKANI |
1 |
1 |
|
1 |
GİH |
PERSONEL
DAİRESİ BAŞKANI |
1 |
1 |
|
1 |
GİH |
ARŞİV VE
ULAŞTIRMA |
|
|
|
|
|
DAİRESİ BAŞKANI |
1 |
1 |
|
1 |
GİH |
EĞİTİM MERKEZİ
SEKRETERİ |
1 |
1 |
|
1 |
GİH |
BÜYÜKELÇİ,
DAİMİ TEMSİLCİ, |
|
|
|
|
|
MASLAHATGÜZAR,
ELÇİ-MÜSTEŞAR, |
|
|
|
|
|
1. SINIF
BAŞKONSOLOS, |
|
|
|
|
|
DAİMİ TEMSİLCİ |
|
|
|
|
|
YARDIMCISI,
BÜYÜKELÇİLİK |
|
|
|
|
|
1.MÜSTEŞARI,
BAŞKONSOLOS, |
|
|
|
|
|
BAŞKONSOLOS
YARDIMCISI, |
|
|
|
|
|
BAŞKATİP, KONSOLOS |
1 |
260 |
|
260 |
GİH |
DAİRE BAŞKANI,
ŞUBE MÜDÜRÜ, |
|
|
|
|
|
BAŞKONSOLOS,
BAŞKONSOLOS |
|
|
|
|
|
YARDIMCISI,
BÜYÜKELÇİLİK |
|
|
|
|
|
MÜSTEŞARI, BAŞKATİP,
KONSOLOS |
1 |
55 |
|
55 |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
SINIFI |
UNVANI |
DERECESİ |
SERBEST |
TUTULAN |
TOPLAM |
|
|
|
KADRO |
KADRO |
|
|
|
|
ADEDİ |
ADEDİ |
|
|
|
|
|
|
|
GİH |
DAİRE BAŞKANI |
1 |
61 |
|
61 |
GİH |
DAİRE BAŞKANI, ŞUBE MÜDÜRÜ, |
|
|
|
|
|
BAŞKONSOLOS, |
|
|
|
|
|
BAŞKONSOLOS YARDIMCISI, |
|
|
|
|
|
BÜYÜKELÇİLİK MÜSTEŞARI, |
|
|
|
|
|
BAŞKATİP, KONSOLOS |
2 |
106 |
|
106 |
GİH |
ÖZEL KALEM MÜDÜRÜ, ŞUBE MÜDÜRÜ, |
|
|
|
|
|
BÜYÜKELÇİLİK MÜSTEŞARI, |
|
|
|
|
|
BAŞKATİP, KONSOLOS |
3 |
129 |
|
129 |
GİH |
BAŞKATİP, KONSOLOS |
4 |
97 |
|
97 |
GİH |
BAŞKATİP, KONSOLOS |
5 |
33 |
|
33 |
GİH |
ORTAELÇİLİK BAŞKATİBİ, |
|
|
|
|
|
KONSOLOS, ŞUBE MÜDÜRÜ |
6 |
1 |
|
1 |
GİH |
İKİNCİ KATİP, MUAVİN KONSOLOS |
7 |
114 |
|
114 |
GİH |
ÜÇÜNCÜ KATİP, MUAVİN KONSOLOS |
8 |
121 |
|
121 |
GİH |
ADAY MESLEK MEMURU, ATAŞE |
9 |
182 |
|
182 |
GİH |
İDARİ ATAŞE, UZMAN, |
|
|
|
|
|
ATAŞE YARDIMCISI |
4 |
97 |
|
97 |
GİH |
İDARİ ATAŞE, İDARİ MEMUR, |
|
|
|
|
|
ATAŞE YARDIMCISI |
5 |
28 |
|
28 |
|
TOPLAM |
|
1.290 |
|
1.290 |
|
|
|
|
|
|
T.B.M.M. Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa tasarısının 21.
maddesindeki (4) no’lu listedeki 4.127 olan toplam
kadronun 4.000 olarak belirlenmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Şükrü Elekdağ |
Hulusi Güvel |
|
Malatya |
İstanbul |
Adana |
|
Atila Emek |
Hüsnü Çöllü |
Tansel Barış |
|
Antalya |
Antalya |
Kırklareli |
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 21.
maddesinde atıfta bulunulan (4) numaralı cetvelin 13 ve 14. sıralarında yer
alan 2. ve 3. derece memuriyet kadrolarının karşılarındaki “Büyükelçi”
unvanlarının çıkarılmasını ve cetvelde gerekli düzenlemelerin buna göre
yapılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Nevzat Korkmaz |
Ertuğrul Kumcuoğlu |
Reşat Doğru |
|
Isparta |
Aydın |
Tokat |
|
Süleyman L. Yunusoğlu |
Mehmet Şandır |
Ahmet Duran Bulut |
|
Trabzon |
Mersin |
Balıkesir |
|
|
Mümin İnan |
|
|
|
Niğde |
|
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa tasarısının 21. maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ederiz.
|
Pervin Buldan |
Ayla Akat Ata |
Nuri Yaman |
|
Iğdır |
Batman |
Muş |
|
Akın Birdal |
Sırrı Sakık |
|
|
Diyarbakır |
Muş |
|
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Ata, kim konuşacak?
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Buldan konuşacak efendim.
BAŞKAN – Sayın Buldan, buyurun efendim.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 524
sıra sayılı Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı’nın 21’inci maddesi üzerinde konuşmak üzere söz hakkı aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Dış politika her zaman, her yerde iç politikanın bir devamıdır
çünkü aynı egemen sınıf tarafından yürütülür ve aynı tarihsel hedefler peşinde
koşar. Türk dış politikasını da bu minvalde değerlendirmemiz gerektiğini
düşünüyorum. Ancak, bu noktada iç politikanın bu ülkede neyi tesis ettiği
oldukça önem arz etmektedir. Zira, bölgesel güç olmak
iddiasındaysanız öncelikle ülkenizin içinde demokrasinin, barışın, dolayısıyla
huzurun gücünü tesis etmiş olmalısınız. Çünkü, dış
politikayı planlarken, dış dünyadaki gelişmeler üzerinde ancak kendi iç
gücünüze dayanarak etkinlik kurarsınız ya da iç politikada neyin
hayalindeyseniz dış politikada da aynı serüvenin peşine takılmaktan başka bir
şey yapamazsınız.
Hükûmetin Kürt açılımı
trafiğine paralel, Nabucco’yla başlayan bir doğal gaz
boru hattı anlaşmaları trafiği başladı. Amerika Birleşik Devletleri ile Avrupa
Birliğinin enerji ikmal stratejilerinde merkezî bir önem taşıyan Nabucco Boru Hattı Projesi Hükûmetlerarası
Protokolü’nün imzalanmasının üzerinden bir ay bile geçmeden Ankara, Rusya
Başbakanı Vladimir Putin
ile enerji alanında 20 iş birliği protokolünü imzaladı. Ardından, Katar Emiri Şeyh Hamad Bin Khalifa Al Thani’yle doğal gaz
boru hattı döşenmesi konusunda anlaşmaya varıldı ve sonrasında Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız Şam’a giderek Türkiye’den Suriye’ye doğal gaz ve
elektrik satım anlaşmaları imzaladı.
Nabucco Projesi’yle
Hazar Denizi ve Orta Asya doğal gazının, Rusya dışarıda bırakılarak, Avrupa’ya
taşınması planlanıyor. Toplam uzunluğu
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, Karadeniz
üzerinden güney akım hattını planlayan Moskova ile anlaşmaya vardı. Türkiye’nin,
çatışan bu uluslararası güç dengelerine göre dizayn edilmiş
birilerine alternatif projelere aynı anda imza koyarak bölgedeki gücünü
artırmayı hedeflediğini gözlemlemekteyiz. Ama bütün dış politikasını büyük
küresel güçlerin bölgesinde vereceği desteğe göre oluşturmaya çalışan
Türkiye’nin pek şanslı olduğunu söylemek maalesef mümkün değildir.
Bunun en önemli nedeni, Türkiye’nin enerji alanında başta Rusya
olmak üzere dışa bağımlı bir ülke olmasıdır. Türkiye, elektriğinin tamamına
yakınını doğal gazdan karşılıyor ve bu doğal gazın da yüzde 65’ini Rusya’dan
alıyor. Doğal gazın diğer tedarikçisi olan ülke ise İran. Rusya,
aynı zamanda Avrupa Birliğinin enerji ihtiyacının üçte 1’ini de tek başına
kendi doğal gazından karşılıyor. Tahminler Avrupa Birliğinin Rusya’ya enerji
alanındaki bu bağımlılığının gittikçe artacağını gösteriyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Nabucco
Projesi ile ilgili en önemli sorun, hattı dolduracak gazın olmaması. Nabucco hattına ilk doğal gaz verecek ülke Azerbaycan. Ancak,
Azerbaycan’daki kaynaklardan alınacak doğal gaz yeterli değil. Rusya,
Azerbaycan ve diğer tedarikçi ülkelerle doğal gaz alım anlaşmaları yaparak
bölgedeki enerji tekelini korumaya çalışıyor. Nabucco
Projesi’nin altında imzası olan tedarikçi ülkelerin toplam doğal gaz üretimi
ise boru hattını doldurmaya yetmiyor. Yani Nabucco
hattının inşaatı tamamlansa bile içinden akacak gaz bulunmuş değil. Hattın
yapımı sırasında ekonomiye sağlayacağı katkılara dair abartılı varsayımlar daha
çok projenin ardındaki jeostratejik planları örtmeyi
gözetiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Buldan, konuşmanızı tamamlar mısınız; buyurun.
PERVİN BULDAN (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Nabucco’nun istihdam vaadi
ise sadece inşaat süresiyle sınırlı. Boru hattının geçtiği bölgelerde
yaratacağı çevre sorunlarını da göz ardı etmemek gerekiyor. Türkiye'nin egemen
güçleri, bu tablonun merkezine yerleşmek için, fosil yakıtlarının aktarma
hatlarının kavşağı olmak için çırpınırken Türkiye'nin başına bir talih kuşu
konmuş gözüküyor.
Gezegen riskini durmaksızın katlayan gidişin sürdürülmesinden
komisyon almak için yapılan hamlelerin bir millî gurur kaynağı olamayacağının
çok açık olduğunu belirtir, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 21.
maddesinde atıfta bulunulan (4) numaralı cetvelin 13 ve 14. sıralarında yer
alan 2. ve 3. derece memuriyet kadrolarının karşılarındaki “Büyükelçi”
unvanlarının çıkarılmasını ve cetvelde gerekli düzenlemelerin buna göre
yapılmasını arz ve teklif ederiz.
Nevzat
Korkmaz (Isparta) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Korkmaz, buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Dış politikayı konuşuyoruz. Günümüz dünyasında, dış politikada
izlenen kötü ve yanlış politikalar, yapılan yanlış hamleler, en ücra yörelerde
yaşayan vatandaşlarımızın dahi günlük hayatını etkiliyor. Bu bakımdan,
insanımızın yaşam kalitesini yükseltmek için, içeride uygulanacak doğru
politikalar yanında dışarıda da realist, sonuç odaklı ve elbette millî onur ve duruşu
bozmayacak politikalar uygulanmalıdır.
Siyasetin temel taşı siyasetçidir. Yani, korkular ve zaaflarıyla
birlikte bir insandan bahsediyoruz. Şayet “İğneyle kuyu
kazmak.” olarak tanımlanabilecek bu alanda, uzun soluklu, sabırlı, eleştirilere
karşı hoşgörülü ve işin uzmanlarıyla istişare edebilen niteliklere sahipseniz,
millî menfaatlere uygun, zaman içerisinde kırmadan dökmeden bir mesafe alır
millî kazanımlar elde edebilirsiniz yoksa “Her şeyin en iyisini ben bilirim.”,
“Bize kadar yapılan her şey yanlıştı, biz en doğrusunu yapıyoruz.”, “Onlar da
kim? Bir avuç monşer.”, “Ezber bozuyoruz.” diye
yaklaşırsanız bu devleti de haksız bir şekilde eksen kayması eleştirilerine
maruz bırakırsınız. Unutmayalım ki bu devlet, bir kabile devleti
değildir. Öyle kurumları, öyle gelenekleri vardır ki binlerce yıllık geçmişe
sahiptir ve bu uzun süreçte ne AKP’ler, ne Erdoğanlar, ne Davutoğulları
gelmiş geçmiştir ki kapladıkları alan bu büyük Türk deryasında olsa olsa bir damla, bir katre kadar yer işgal eder. Hâl böyle
olunca, eksen kaymasından değil, olsa olsa Hükûmetin ya da AKP’nin kaymasından bahsedilebilir.
Bu millete hizmet etmek istiyorsanız öncelikle bu gerçekleri idrak
edip hem bugünün uzmanlarını hem de geçmişin tecrübelerini dikkate almak ve bu
kişi ve olaylardan istifade etmek mecburiyetindesiniz. Uluslararası ilişkilerde
yıkıp yeni baştan yapmak, savaş, çatışma gibi olağanüstü şartları gerektirir.
Olağan olan devamlılıktır, yapılanların üzerine ilaveler koyabilmektir. Aksi
takdirde, millî duruşun tartışılması gibi attığın taşın ürküttüğün kurbağaya
değmediği bir neticeyle karşı karşıya gelirsiniz. İzlediğiniz, sizin
tabirinizle, mütebessim dış politika uluslararası aktörlerin arkanızdan istihza
ile güldüğü bir yere gider. Bu coğrafyanın, kıymetli arkadaşlar, “Pardon”u yoktur ve yapılan her hatanın bir bedeli vardır.
Bu coğrafya, bu bedeli ödeyip tarihten silinmiş birçok kavim örneklerini
göstermiştir.
Değerli milletvekilleri, siz, hiç Anadolu’da kendisini Hititli, Frigyalı, Lidyalı diye tanımlayan bir Allah’ın kuluna
rastladınız mı? İşte bu yüzden, bu coğrafyada deneme yanılma yoluyla
ilerleyemezsiniz yahut diplomaside “Göç yolda düzelir.” deyip hesapsız kitapsız
davranamazsınız. O zaman ne yapacaksınız? Profesyonel destek alacaksınız. Tıpkı tıp, mühendislik gibi bir uzmanlık alanı diplomasi. Diplomatlar
kolay yetişmiyor; ağaran saçlara, çürümüş dirseklere saygı göstereceksiniz. Ha
şunu diyebilirsiniz: Efendim, diplomatlarımız, Dışişleri mensuplarımız gerek
mesleki yetiştirilme sürecinde gerekse sonraki hizmet yıllarında ülkemizden,
insanımızdan uzaklaşıyorlar, kopuyorlar, bu yüzden dışarıdaki vatandaşlarımıza
gerekli sıcaklığı göstermiyorlar. Bu eleştiri, bir nebze olsa anlaşılabilir
ancak onları “monşerler” diye tahkir etmek yerine
yukarıdaki eksiklikleri gidermek için mesleğin başlangıcındaki staj
programlarına ve sonraki yıllarda tertiplenecek seminerlere ilaveler
yapabilirsiniz. Yaptınız mı? Hayır. Her zamanki gibi, bu konuda da sekiz yıldır
şikâyet ettiniz ve en küçük bir öneri bile getirmediniz.
Kıymetli milletvekilleri, Mart 2008’de de bu kürsüden bir öneri
getirmiştim, demiştim ki: Dışişlerine giren meslek mensupları stajlarının bir
bölümünü valilik ve kaymakamlıklarda yapsın, mülki amirlerle köylere,
kasabalara gitsinler, hem insanlarımızın ortamlarını hem de idari sistemimizi
yerinde görüp bu eksikliği -ki varsa- tamamlasınlar.
Tabii ki bu önerimiz diplomatlarımızın profesyonelliklerini ve
yaptıkları hizmetin özelliklerini inkâr etmek anlamına gelmiyor. Birçoğu da
bizimle böyle düşündüğünü söylüyorlar. Bu önerimizi bugüne kadar neden hiç
dikkate almadınız? Bu öneriyi yapan MHP’li, Milliyetçi Hareket Partili bir
milletvekili olduğu için mi? Yoksa bizim önerilerimizi dikkate almak ağrınıza
mı gidiyor arkadaşlar? “Hayır.” diyorsanız, o zaman bu duyarsızlığı “Ne
gerekeni yaparım ne de istismar etmekten vazgeçerim.” diye mi yorumlayacağız?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayınız.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) - Yine, yoksa her alanda olduğu gibi
uluslararası ilişkilerde de çare makamı olduğunuzu unutup muhalefet gibi bu
kürsülere çıkıp şikâyet etmeyi iktidar olmak mı sanıyorsunuz? Sekiz yıl birçok
problemi çözmek için yeterli bir süreydi. Mecliste birçok hükûmete
nasip olmayan bir çoğunluğunuz vardı. Ancak “Bu avantajları içeride fırsatlara
çeviremeyen sizler uluslararası ilişkilerdeki krizleri mi fırsata
çevireceksiniz?” diye sormadan edemiyorum.
Sıfır sorun, üzülerek söylüyorum, sıfırın üzerinde tutunabilen
muktedir hükûmetlerle gerçekleşir diyor, yapacağınız
en hayırlı işin, sorunları, daha fazla çetrefilleştirmeden, gelecek hükûmetin çözmesi için dondurmak olduğunu söylüyor, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum.
Buyurun:
T.B.M.M. Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa tasarısının 21.
maddesindeki (4) no’lu listedeki 4.127 olan toplam
kadronun 4.000 olarak belirlenmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) -
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın İnce, kim konuşacak? Gerekçeyi mi okutayım?
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Elekdağ…
BAŞKAN – Sayın Elekdağ, buyurun efendim.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Sayın Dışişleri Bakanı biraz önce,
Türkiye’nin oynadığı küresel rolden söz ettiler, Türkiye’nin uluslararası
rolünün bölgesel bir aktörün rolünün üstünde olduğunu söylediler. Tabii, bu
kulağımıza hoş geliyor çünkü hepimiz Türkiye’yi böyle bir konumda görmek
istiyoruz fakat Sayın Bakanımız bir hususu unutuyor, Türkiye’nin yanı başında,
Kuzey Irak’ta konuşlanmış PKK teröristleri Türk Hükûmetine
meydan okuyor. “Şartlarımı kabul etmezseniz Türkiye’yi yangın yerine
çeviririm.” diyor. Boş da konuşmuyor. PKK terörü her gün askerlerimizi şehit
ediyor. Anaların feryadını figanını işitmemek için televizyonu açamıyoruz. Akan
kanın ardı arkası gelmiyor. Hükûmet edilgen, çaresiz,
bu duruma seyirci kalıyor. Bu çaresizlik, bütün Türk milleti üzerinde boğucu
bir kasvet ve eziklik yaratıyor. Hükûmet, PKK’ya
yataklık yapan Barzani’yi dahi yola getiremiyor, “höt”
diyemiyor. Küresel bir aktör kendini savunmaktan âciz
kalır mı? Akan kanın hesabını sormaz mı?
Barzani’ye dahi söz geçirmekten âcizsiniz
Sayın Bakan. Türkiye’nin uluslararası hukuktan doğan meşru savunma hakkını
kullanmaktan korkuyorsunuz, sonra gelip üst perdeden konuşuyorsunuz. Bence
ölçülü olmak, dış politikanın en önemli vasfıdır Sayın Bakanımız.
Şimdi, gelelim İsrail’in Türkiye’den özür dilemesi ve mağdurlara
tazminat ödemesi sorununa. Değerli milletvekilleri, beni mazur görün ama Sayın
Dışişleri Bakanımız, İsrail’in Türkiye’den özür dilemesi ve tazminat ödemesi
konusundaki mücadeleyi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde kaybetti. Çünkü
Güvenlik Konseyinde İsrail’in suçu tescil ettirilemedi. Çünkü Güvenlik
Konseyinden bir kınama kararı çıkartılamadı. Güvenlik Konseyinden bir kınama
kararı çıkartılabilseydi elimiz kuvvetli olurdu. Bilindiği üzere Güvenlik
Konseyinin kararları bağlayıcıdır. Bağlayıcı bir karar çıkartılamayınca,
zevahiri kurtarmak için Sayın Bakan, Güvenlik Konseyi Başkanlık açıklamasıyla
yetinmeye razı oldu. Fakat Başkanlık açıklamasında da İsrail’in kınanması
sağlanamadı. Açıklama metni aynen şöyle: “Konsey, en az 10 sivilin yaşamını
kaybetmesine ve çok sayıda kişinin yaralanmasına yol açan eylemleri kınar,
olaylarda hayatını kaybedenlerin ailelerine başsağlığı diler.” Bu metinde her
iki tarafın, yani İsrail askerleri ile direnen gemi yolcularının eylemleri
kınanmaktadır. Yani açıklama, İsrail askerlerinin 9 Türk’ü öldürmeleri olayı
ile Mavi Marmara yolcularının sopalı direnişini aynı kefeye koyuyor. Tekrar
ediyorum: Açıklama, İsrail askerlerinin 9 Türk’ü öldürmeleri olayı ile Mavi
Marmara yolcularının sopalı direnişini aynı kefeye koyuyor ve ikisini kınıyor.
Bu, Türkiye’ye yapılan korkunç bir adaletsizlik değil mi? Bu, utanç verici bir
açıklama değil mi? Sayın Dışişleri Bakanının bunu kabul etmesi de fahiş bir
hata değil mi?
Değerli milletvekilleri, ben şimdi sizlere soruyorum: Elinde böyle
bir belge olunca İsrail özür diler mi?
Sayın Bakan, bu şekilde konuşmamın bir nedeni de geçen hafta bu
kürsüden, Güvenlik Konseyi Başkanlık açıklamasında İsrail’in kınandığını iddia
etmenizdir. Evet, İsrail’in kınandığını iddia ettiniz. Hayır
Sayın Bakan, söylediğiniz kesinlikle doğru değildir, İsrail kınanmamıştır.
Bakınız, açıklama metninin o kısmını tekrar okuyorum: “Konsey en
az 10 sivilin yaşamını kaybetmesine ve çok sayıda kişinin yaralanmasına yol
açan eylemleri kınar, olayda hayatını kaybedenlerin ailelerine başsağlığı
diler.” Bu açıklamada iki nokta vurgulanıyor: Birincisi, eylemler kınanıyor;
ikincisi, iki tarafın da yani hem İsrailli askerlerin hem de Mavi Marmara’daki
yolculardan direnenlerin eylemleri kınanıyor. Yani İsrail kınanmıyor. Gerçek bu
iken Sayın Bakan, tüm ikazlarımıza rağmen, gelip bu kürsüden “Güvenlik Konseyi
Başkanlık açıklamasıyla İsrail kınanmıştır.” demeniz gerçeği yansıtmıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Elekdağ, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Bu itibarla, Sayın Bakan, zannediyorum sizi bu kürsüden doğruyu
açıklamaya davet etmek hakkımdır.
Son bir nokta: Açıklamanın orijinal İngilizce metni Türkçeye
çevrilirken üstünde tahrifat yapılarak “eylemler” kelimesi Türkçeye “eylem”
olarak çevrilmiş ve böylece, İsrail’in eyleminin kınandığı izlenimi
verilmiştir. Bu şekilde basın da yanıltılmıştır. O bakımdan, Sayın Bakandan
rica ediyorum, lütfen, Sayın Başbakana gerçekleri açıklayarak, bundan sonra, İsrail’in
kınandığını söylemesini engelleyiniz, çünkü Sayın Başbakan tahrif edilmiş
tercüme metnine dayanarak konuşuyor.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı “Dışişleri Bakanlığının
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı”nın 21 inci maddesine bağlı ek (3)
sayılı listenin, ekte sunulan aynı sayılı liste ile değiştirilmesini; yine aynı
maddeye bağlı ek (4) sayılı listede yer alan 4 üncü dereceden “İdari Ataşe,
Uzman” unvanlı serbest ve toplam kadro adedinin 97’ye, 5 inci dereceden “İdari
Ataşe, İdari Memur” unvanlı serbest ve toplam kadro adedinin 28’e ve liste
toplamındaki serbest ve toplam kadro adedinin 4102’ye düşürülmesini arz ve
teklif ederiz.
Bekir
Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları
(3) SAYILI LİSTE
KURUMU : DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI
TEŞKİLATI : MERKEZ
İPTAL EDİLEN KADROLARIN
SINIFI |
UNVANI |
DERECESİ |
SERBEST |
TUTULAN |
TOPLAM |
|
|
|
KADRO |
KADRO |
|
|
|
|
ADEDİ |
ADEDİ |
|
|
|
|
|
|
|
GIH |
STRATEJİK ARAŞTIRMALAR |
|
|
|
|
|
MERKEZİ BAŞKANI, BÜYÜKELÇİ |
1 |
1 |
|
1 |
GİH |
EĞİTİM MERKEZİ BAŞKANI |
1 |
1 |
|
1 |
GİH |
TERCÜME MERKEZİ BAŞKANI |
1 |
1 |
|
1 |
GİH |
PERSONEL DAİRESİ BAŞKANI |
1 |
1 |
|
1 |
GİH |
ARŞİV VE ULAŞTIRMA |
|
|
|
|
|
DAİRESİ BAŞKANI |
1 |
1 |
|
1 |
GİH |
EĞİTİM MERKEZİ SEKRETERİ |
1 |
1 |
|
1 |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
SINIFI |
UNVANI |
DERECESİ |
SERBEST |
TUTULAN |
TOPLAM |
|
|
|
KADRO |
KADRO |
|
|
|
|
ADEDİ |
ADEDİ |
|
|
|
|
|
|
|
GİH |
BÜYÜKELÇİ, DAİMİ TEMSİLCİ, |
|
|
|
|
|
MASLAHATGÜZAR, ELÇİ-MÜSTEŞAR, |
|
|
|
|
|
1.SINIF BAŞKONSOLOS, |
|
|
|
|
|
DAİMİ TEMSİLCİ |
|
|
|
|
|
YARDIMCISI, BÜYÜKELÇİLİK |
|
|
|
|
|
1. MÜSTEŞARI, BAŞKONSOLOS, |
|
|
|
|
|
BAŞKONSOLOS YARDIMCISI, |
|
|
|
|
|
BAŞKATİP, KONSOLOS |
1 |
260 |
|
260 |
GİH |
DAİRE BAŞKANI, ŞUBE MÜDÜRÜ, |
|
|
|
|
|
BAŞKONSOLOS, |
|
|
|
|
|
BAŞKONSOLOS YARDIMCISI, |
|
|
|
|
|
BÜYÜKELÇİLİK MÜSTEŞARI, |
|
|
|
|
|
BAŞKATİP, KONSOLOS |
1 |
55 |
|
55 |
GİH |
DAİRE BAŞKANI |
1 |
61 |
|
61 |
GİH |
DAİRE BAŞKANI, ŞUBE MÜDÜRÜ, |
|
|
|
|
|
BAŞKONSOLOS, |
|
|
|
|
|
BAŞKONSOLOS YARDIMCISI, |
|
|
|
|
|
BÜYÜKELÇİLİK MÜSTEŞARI, |
|
|
|
|
|
BAŞKATİP, KONSOLOS |
2 |
106 |
|
106 |
GİH |
ÖZEL KALEM MÜDÜRÜ, |
|
|
|
|
|
ŞUBE MÜDÜRÜ, BÜYÜKELÇİLİK |
|
|
|
|
|
MÜSTEŞARI, BAŞKATİP, KONSOLOS |
3 |
129 |
|
129 |
GİH |
BAŞKATİP, KONSOLOS |
4 |
97 |
|
97 |
GİH |
BAŞKATİP, KONSOLOS |
5 |
33 |
|
33 |
GİH |
ORTAELÇİLİK BAŞKATİBİ, KONSOLOS |
|
|
|
|
|
ŞUBE MÜDÜRÜ |
6 |
1 |
|
1 |
GİH |
İKİNCİ KATİP, MUAVİN KONSOLOS |
7 |
114 |
|
114 |
GİH |
ÜÇÜNCÜ KATİP, MUAVİN KONSOLOS |
8 |
121 |
|
121 |
GİH |
ADAY MESLEK MEMURU, ATAŞE |
9 |
182 |
|
182 |
GİH |
İDARİ ATAŞE, UZMAN, |
|
|
|
|
|
ATAŞE YARDIMCISI |
4 |
97 |
|
97 |
GİH |
İDARİ ATAŞE, İDARİ MEMUR, |
|
|
|
|
|
ATAŞE YARDIMCISI |
5 |
28 |
|
28 |
|
TOPLAM |
|
1.290 |
|
1.290 |
|
|
|
|
|
|
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılıyoruz Sayın Başkanım.
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Bakan, niye Komisyonda düzeltmediniz
de buraya kadar indi bu?
SUAT KILIÇ (Samsun) – Teknik bir düzenleme.
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Komisyonda düzeltebilirlerdi.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Teknik boyutu var.
BAŞKAN – Sayın Yeni, buyurun efendim.
AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 524
sıra sayılı Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı’nın 21’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, gerek bölgeler ve
kıtalar arasındaki eşsiz konumuyla gerekse medeniyet, kültür ve siyaset
birikimiyle stratejik bir öneme sahiptir. Bu sebeple, biz yola çıkarken
Türkiye'nin dış politikasını uzun vadeli bir perspektifte, yeni dinamiklere dayanan,
bölgesel ve küresel konjonktürle uyumlu bir hâle
getirmeyi amaçlamıştık. Biz ülkemizi Ankara’da oturduğumuz yerden yönetme
anlayışı içinde olmadık, il, ilçe, köy köy, vatan
toprağını karış karış dolaştık, her problemi bizzat
yerinde inceledik, hiçbir soruna duyarsız kalmadık.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünya her geçen gün
değişmekte, her geçen gün biraz daha küçülmektedir. Küresel düzeye taşınan
sorunlar, küresel iş birliklerini gerekli hâle getirmiştir. 40’lı, 50’li
yılların dış politika anlayışıyla bu ülke yönetilemez. Dış politikada çok
boyutlu, çok yönlü bir diplomasi izlenmesi bir zorunluluk hâline gelmiştir. Bu
bilinçle bölgemizde ve dünyanın çeşitli yerlerinde yaşanan sıkıntılara
duyarlılıkla yaklaştık. Belli bir bölgeye, belli meselelere saplanıp kalmış bir
dış politika anlayışını yıkarak her bölgeye, her ülkeye, her soruna, barış ve
dostluk zemininde, aynı sıcak ve akılcı tavırla yaklaştık. Hiçbir toplumun,
hiçbir inanç ve kültürün karşısında olmadık. Her hukuksuzluğun, her haksızlığın,
her zorbalığın karşısında olduk. Anlaşmazlıkların ve çatışmaların değil,
çözümün ve barışın safında yer aldık. Türkiye'nin güvenilir, iyi niyetli,
adaletten ve hakkaniyetten yana bir ülke olduğunu her fırsatta dile getirdik.
Biz dünyaya sağırlaşmadık, kendi içimize kapanmadık.
Bakınız değerli milletvekilleri, Sayın Başbakanımız yedi yılda
Afganistan’dan Sri Lanka’ya, Çek Cumhuriyeti’nden Tayland’a, Almanya’dan
Mozambik’e kadar, belki adını bile duymadığınız seksen bir ülkeye iki yüz otuz
üç ziyaret gerçekleştirmiştir. İşte bu gayret, bu azim sayesinde Türkiye’yi
kendi hâlinde sıradan bir ülke olmaktan çıkarıp dünyada etki gücü yüksek önemli
bir aktör hâline getirdik. Türkiye’yi, dünyaya uyum sağlayan, dünya ve insanlık
için olumlu katkılar yapan bir ülke hâline getirdik.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye çok uzun bir süre
“Üç tarafı denizlerle, dört tarafı düşmanlarla çevrili ülke.” olarak
tanımlandı. Biz, sekiz senedir bu ezberi bozmanın gayreti içinde olduk, düşman
üretme değil, dost kazanma anlayışıyla hareket ettik. “Sıfır düşman”
politikasıyla, bölgemizde ve dünyada söz sahibi bir ülke hâline geldik.
Değerli arkadaşlarım, çok açık ve net ifade ediyorum: Türkiye’nin
yönetiminde AK PARTİ İktidarından sonra hiçbir şey aynı kalmamıştır, ezberler
bozulmuştur, duvarlar yıkılmıştır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin izlediği dış politika, son
yıllarda geçirdiği değişim içte ve dışta takdirle karşılanmaktadır. Bu takdirin
yansımaları her geçen gün netleşmektedir. Türkiye, 2002’de dünya ekonomileri
arasında 26’ncı sıradayken, kaydettiği hızlı büyüme sayesinde bugün 17’nci
büyük ekonomi konumuna gelmiştir. İhracat 36 milyar dolar iken 132 milyar
dolara yükselmiştir. Küresel krize rağmen 2009 yılında 102 milyar dolar ihracat
yapılmıştır. Yine, küresel krize rağmen 2009’da 2008‘e göre daha fazla turist
çekilmiş, 27 milyon turistle 21,3 milyar dolar turizm geliri elde edilmiştir.
AK PARTİ İktidarında, Türkiye, uluslararası örgütlerde etkin bir
ülke durumuna gelmiştir. Kırk sekiz yıl aradan sonra Türkiye 192 ülkenin
151’inin oyunu alarak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine geçici üye
seçilmiştir. İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreteri ilk defa bizim dönemimizde
iki kez üst üste Türkiye’den seçilmiştir. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi
Başkanlığına ilk defa bir Türk milletvekili, AK PARTİ’li,
Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu
seçilmiştir.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Bir seçim olmadı ki.
AHMET YENİ (Devamla) – Çok sayıda ülkeyle vizeler kaldırılmış,
serbest ticaret anlaşmaları imzalanmıştır. Ülkemiz, uluslararası çeşitli
sportif ve kültürel etkinliklere ev sahipliği yapmaktadır. Bunların da ötesinde,
daha on yıl öncesinde savaşın eşiğine geldiğimiz Suriye ile bugün vizeler
kaldırılmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm bunlar kendiliğinden
gerçekleşmemiştir. Türkiye sevdasıyla ülke ülke
gezilmiş, yorgunluklarımız hizmet aşkıyla güce ve azme dönüşmüştür.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Irak’
AHMET YENİ (Devamla) – Evet, sözlerimi tamamlarken…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Ezberin bozuldu bu arada.
BAŞKAN – Sayın Yeni, konuşmanızı tamamlayınız, buyurun.
AHMET YENİ (Devamla) - …dış politikadaki bu başarı için…
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – İsrail’e gel.
AHMET YENİ (Devamla) - …başta Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’a,
Dışişleri Bakanı Sayın Profesör Ahmet Davutoğlu’na ve
tüm milletvekillerimize, Dışişleri mensuplarına teşekkürlerimi sunuyorum.
Sayın Bakanım, devam ediniz stratejik derinliğe, sizi
destekliyoruz.
TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Devam edin, devam edin.
AHMET YENİ (Devamla) - Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Karar yeter sayısı istedim efendim.
BAŞKAN – Karar yeter sayısı istediniz.
Sunuyorum, karar yeter sayısını arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 23.01
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 23.12
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat
PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu),
Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
129’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ ve
arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını
arayacağım. Kabul edenler… Önergemizi kabul edenler efendim, önergeyi... Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
OKTAY VURAL (İzmir) – “Önergemiz” değil Sayın Başkan, sizin
önergeniz değil.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Meclisin önergesi, Meclise mal oldu.
BAŞKAN - Yanlış oldu.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sizin imzanız var mı yok mu bilmiyoruz.
BAŞKAN - Sayın Başkan, herkes hata yapabilir biliyorsun ama
yakaladınız, helal ediniz!
Şimdi, tasarının görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, 21’inci maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda,
ekleriyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, 22’nci madde üzerinde üç önerge vardır.
Maddenin tasarı metninden çıkarılması yönünde olan aynı
mahiyetteki önergeleri okutup birlikte işleme alacağım, önerge sahiplerine
talepleri hâlinde ayrı ayrı söz vereceğim.
Şimdi, önergeleri okutuyorum:
T.B.M.M. Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı kanun tasarısının 22. maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Nuri Yaman |
Pervin Buldan |
Ayla Akat |
|
Muş |
Iğdır |
Batman |
|
Sırrı Sakık |
Akın Birdal |
|
|
Muş |
Diyarbakır |
|
T.B.M.M. Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa tasarısının 22. maddesinin
madde metninden çıkartılmasını arz ederiz.
Saygılarımızla.
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Muharrem İnce |
Mehmet Ali Susam |
|
Malatya |
Yalova |
İzmir |
|
Vahap Seçer |
Şevket Köse |
Rasim Çakır |
|
Mersin |
Adıyaman |
Edirne |
T.B.M.M. Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 22.
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Ertuğrul Kumcuoğlu |
Mehmet Şandır |
Nevzat Korkmaz |
|
Aydın |
Mersin |
Isparta |
|
Mümin İnan |
Reşat Doğru |
Ahmet Duran
Bulut |
|
Niğde |
Tokat |
Balıkesir |
|
|
Süleyman L. Yunusoğlu |
|
|
|
Trabzon |
|
BAŞKAN – Komisyon birlikte okuttuğum önergelere katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın İnce, siz mi konuşacaksınız?
Buyurun.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, dış politikamızda sıkıntılı günler
yaşıyorsak, bunu tek bir cümlede özetlemek gerekirse, sorun aslında sizin
düşünsel temelinizden kaynaklanıyor. Yani, bir insan düşünün, ilk gençlik
yıllarından orta yaşlı olana kadar sürekli olarak Avrupa Birliğine “Hristiyan kulübü”, “Batı kulübü” diyecek, sonra, belli bir
yaşa geldikten sonra milletvekili, bakan, başbakan olacak ve yıllarca
aşağıladığı, küçümsediği, eleştirdiği, karşı çıktığı bir yapıyı savunmak
zorunda kalacak. Tabii, böyle bir çelişki olunca sorun da oluyor. Onun için,
işte, dış politikamızı yürüten kişilere bir anda “monşerler”
diyerek onları aşağılayacaksınız. Yani Dışişleri Bakanlığından AKP Genel
Merkezine bir geçiş yaparsanız yapmanız gereken iş şu… O zaman bu iş kime
kalır? “Süpürmeyin, kullanın.” diyen danışmanlara kalır. Bu fikrî temelde bir
problem olduğu için gazete patronlarına seslenirsiniz: “Köşe yazarlarını
kovun.” Rektörlere, gelir, “Kafası basmıyor.” dersiniz. Sendikacılar “dinozor”,
eczacılar “Çok kazanıyor.”, doktorlara laf etmek gerekirse “İğne yapmayı bile
bilmiyorlar.” der, işin içinden çıkarsınız.
Şimdi, mademki Türkiye Cumhuriyeti sekiz yıldır onurlu, dik duruş
sergileyen, diklenmeden dik duran bir politika izliyor, o zaman şu sorularıma
lütfen Sayın Bakan cevap versin: Bu ülkenin askerlerinin Kuzey Irak’ta başına
çuval geçirildiği zaman siz Amerika Birleşik Devletleri’ne bir nota
verebildiniz mi? Bu ülkenin onurunu kurtarabildiniz mi, koruyabildiniz mi?
İki: Sizden başka hangi iktidar döneminde -60’ıncı Hükûmetsiniz- hangi hükûmet
döneminde bizim bir gemimiz esir alındı? “Şu dönemde, şu gemi.” diye lütfen
açıklayınız.
Üç: Hangi iktidar döneminde büyükelçimiz daha alçak bir koltuğa
oturtuldu?
Bir başkası: Hangi dönemde, hangi iktidar döneminde uluslararası
sularımızda vatandaşlarımız öldürüldü?
Şimdi, değerli milletvekilleri, iç politikaya dönük Filistin
çabalarınız da çelişkilerle dolu. Yani 60’lı, 70’li yıllarda biz, bizlerin
ağabeyleri, solda düşünenler, solda görüş bildirenler, dünyaya soldan bakanlar
Filistin’i savunurken siz ne yapıyordunuz?
BURHAN KAYATÜRK (Ankara) – Siz ne yapıyordunuz?
MUHARREM İNCE (Devamla) - Hanginizin gençlik yıllarında, 60’lı,
70’li yıllarda Filistin’le ilgili bir eyleme katılmışlığınız var? Hiçbirinizin
yok.
MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) – Sizin var mı?
MUHARREM İNCE (Devamla) – Siz Filistin’i savunmuyorsunuz, sizin
neyi savunduğunuz belli.
Yine Sayın Bakandan şunu istiyorum: Sayın Bakan “Kudüs’ün
kaderiyle Ankara’nın kaderi aynıdır.” dedi, “Ramallah’ın
kaderiyle Bursa’nın kaderi aynıdır.” dedi.
Sayın Bakan, siz “Bağdat’ın kaderiyle Ankara’nın kaderi aynıdır.”
diyebilirseniz sizi alkışlarım. Irak’ta, oradaki kara gözlü Arap çocuklarının,
Kürt çocuklarının üzerine Amerikan bombaları yağarken siz Amerikan askerlerine
tezkere geçirmek için buralarda kulis yürütüyordunuz. Siz, 64 bin Amerikan
askerini Türkiye'nin güneydoğusuna konuşlandırmak için tezkere peşinde koşan Hükûmet siz değil misiniz?
Bakınız, bir başka önemli konu. Yine, Sayın Bakan, siz burada
cevap verirken şunu demenizi istiyorum: Siz, İsrailli Bakanla otelde kaç
numaralı odada görüştünüz? Bunu da doğrusu çok merak ediyorum. Dört şart üç
şarta neden düştü?
Son olarak da şu konuyu açıklamanızı istiyorum: Değerli
milletvekilleri, Başkan Obama “Uluslararası bir komisyonla Türkiye başına iş
açar.” dedi. Dedi değil mi bunu? “Kurulmasın” dedi.
Peki, ben, size şunu söyleyeyim: Siz bu talimatı yanlış mı
anladınız acaba? Biz, Meclis araştırması istemiyle, Sayın Akif Hamzaçebi ve Muharrem İnce olarak, iki Grup Başkan Vekili
olarak Meclis araştırma önergesi verdik.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bizim de var…
MUHARREM İNCE (Devamla) – Siz bunu reddettiniz. Yani o
“Uluslararası bir komisyon kurulmasın.” dedi. Siz herhâlde bunu emir telakki
ettiniz, Türkiye Cumhuriyeti’nin Parlamentosunda bile bunun görüşülmesini
engellediniz. Yani Türkiye'nin Parlamentosunda, Büyük Millet Meclisinde böyle
bir komisyon kurulmayacak, bu konu görüşülmeyecek, sonra iç politikaya dönük
söylemlerde bulunacaksınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Sayın Bakan, çok net olarak istiyorum:
Siz “Kudüs’ün kaderiyle Ankara’nın kaderi aynıdır.” derken, aynı söylemi Bağdat
için söyleyebiliyor musunuz?
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Söyledi
zaten.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Nerede söyledi?
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Diğer önergeler üzerinde bir söz talebi?
OKTAY VURAL (İzmir) – Ertuğrul Kumcuoğlu
efendim.
BAŞKAN – Sayın Kumcuoğlu, buyurun
efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Efendim, Dışişleri Bakanlığı teşkilat kanununu konuşuyoruz. Cuma
günü Adalet ve Kalkınma Partisi adına söz alan bir arkadaşımız aynen şöyle
söyledi, zabıtlardan okuyorum: “Türkiye, yönetilemeyen bir ülke olmaktan
çıkıyor, iyi yönetilen bir ülke hâline geliyor. Dışişleri Bakanlığının teşkilat
kanunu da bu çerçeve içerisinde önümüze gelmiş bulunuyor.” dendi.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara
gelmeden önce, bırakın iyi yönetilmeyi, yönetilemiyormuş ve sizler de
Türkiye’yi iyi yönetmeye başlamışsınız.
Bakın, eğer siz varsayımlarınızı, teşhislerinizi yanlış esaslara
oturtursanız, doğru politikalar, doğru stratejiler geliştiremezsiniz çünkü bu
yargı baştan doğru değil. Peki, bu arkadaşın böyle konuşmasını sağlayan veyahut
da kendisine bu ilhamı veren kim? Başta Sayın Başbakan olmak üzere AKP Hükûmeti, başta Sayın Başbakan olmak üzere AKP üst
yönetimi. Çünkü aynı edebiyatı aylardır, yıllardır sürdürüyorsunuz ve “Bizden
önce her şey kötüydü, bizle birlikte iyi oldu; bizden önce her şey yanlıştı,
bizle birlikte doğru oldu; bizden önce Türkiye, bırakın iyi yönetilmeyi, hiç
yönetilemiyordu…” Böyle bir şey yok.
Bu çerçevede de “sıfır problem” kavramını getirdiniz. Allah için,
tamam, saygıyla karşılıyorum, takdirle karşılıyorum, komşularımızla kavga
etmeyelim ama sizden önceki hükûmetler ve o hükûmetlerin mensupları her sabah uyandıklarında “Bugün
hangi komşumuzla kavga ederiz?” diye bir arayış içinde miydiler? Şöyle
tarihimize bir bakın: Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesiyle beraber Sadabat Paktı’na bakın, Bağdat Paktı’na bakın, İkinci Dünya
Harbi’nden sonraki Türkiye’ye bakın; Birleşmiş Milletlerde kurucu üye, Dünya
Bankasında kurucu üye, IMF’de kurucu üye, Avrupa Konseyinde kurucu üye. Yani
hem çok taraflı bir dünyada barışa hem de iki taraflı barışa büyük ehemmiyet
vermiş bir politik geçmişten geliyoruz biz. Eğer sizden önceki hükûmetlerin hep yanlış yaptığı iddiasında bulunursanız -ki
bunu sık sık maalesef yapıyorsunuz, hepiniz
yapıyorsunuz- o zaman cuma günkü buradaki sözlerinizle ters düşüyorsunuz. Hani
bizim Dışişleri mensuplarımız hakikaten çok fedakârca, çok faziletli bir şekilde
çalışıyorlardı. Peki, bu arkadaşlarımız kendilerinden önceki hükûmetleri hep yanıltıyorlar mıydı? Böyle bir şey olabilir
mi?
Değerli arkadaşlarım, gelelim sıfır problem meselesine:
Komşularımızla sıfır problem. Dün konuştu Bayan Hillary:
“Top Türkiye’nin ayağında.” Sayın Başbakan konuştu bundan birkaç hafta önce:
“Karabağ meselesi çözülmeden hiçbir şey olmaz.” Bu, sıfır problem mi? Bir tane
probleminiz olur, ufak olur; bir tane probleminiz olur, dağ gibi olur. Şimdi
alın bakalım, alın bakalım şimdi, Ermenistan’la köşeye sıkıştınız, düğüm nasıl
çözülecek?
Gelelim İran meselesine. İran’da bir tavır takındınız. Efendim
-İran’ı- yaptırımsız bir şekilde bu işlerin içinden çıkabilir mi diye bir
arayış içinde oldunuz. Ondan sonra Batılı, Amerika Birleşik Devletleri başta
olmak üzere Birleşmiş Milletlerin diğer üyeleri size katılmadılar ve bir
yaptırım kararı aldılar. Siz de telefon ettiniz, dediniz ki: “Efendim, biz daha
önceki süreçteki rolümüz gereği bu karara ‘Evet’ diyemeyiz, tarafsız da
kalamayız, ‘Hayır’ deriz.” Şunu demediniz: “Biz haklı olduğumuz için ‘Hayır’
diyoruz.” diyemediniz, “Siz haksızsınız.” diyemediniz. Dediniz ki “Siz
haklısınız ama biz de başka türlü davranamıyoruz.” Böyle şey olmaz! Eğer
yaptığınız işin doğruluğundan emin değilseniz niye yaptınız? Eğer yaptığınız
işin doğruluğundan eminseniz niye “Siz yanlış yapıyorsunuz arkadaş, bunun
doğrusu budur.” diyemedik?
Ondan sonra gelelim Irak’a. Irak’la sıfır problem… Peki, burada
Barzani’yi ağırladınız. Burada Türk Bayrağı, burada hiç bayrak yok. Yani
Bağdat’taki merkezî hükûmet buna alınmadı mı?
Bağdat’taki merkezî hükûmet bunun altını çizmedi mi?
Bağdat’taki merkezî hükûmet bunu bir kayda geçirmedi
mi? Bağdat’taki merkezî hükûmet bundan rencide olmadı
mı? Hani, problemdi… Alın, yepyeni bir problem getirdiniz, bizim önümüze
koydunuz. Niçin “Bizim önümüze koydunuz” diyoruz çünkü önümüzdeki bir seneden
az bir süre zarfında siz iktidardan gideceksiniz, biz bu işin içinden nasıl
çıkacağız diye kara kara düşünüp sabahlara kadar
çalışmak durumunda kalacağız nasıl tamir edeceğiz bu işi diye.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kumcuoğlu.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Şimdi efendim, öbürlerine
geliyoruz: Suriye’yle sıfır problem… Suriye’yle problem, zamanında Kara
Kuvvetleri Komutanı Hatay’dan o mesajı verdiği vakit, ültimatomu
verdiği vakit çözüldü zaten. Yani, biz Suriye’yle… Ben bir vakfın üyesi olarak
Suriye’yi gidip Şam’da bazı temaslar bile yaptım, şimdi şey yapıyordu ama siz
“Otuz beş tane anlaşma yaptık, yirmi iki tane anlaşma yaptık…” Klasik hikâyede olduğu
gibi küçük problemleri çözüyorsunuz, Hatay meselesi duruyor, Suriye’yle
aramızdaki deniz sahasının ne şekilde paylaşılacağı veyahut da yönlendirileceği
konusu ortada duruyor, bütün büyük sorunlar duruyor. Orada lök gibi duruyor
sorunlar, siz ufak tefek sorunları çözerek “Efendim, sıfır problem yaptık”
diyorsunuz. Hayır, maalesef sıfır problem yapılamıyor çünkü yani bakın, dış
politika itidal ister, ihtiyat ister, temkin ister. Böyle uçarak kaçarak
sağlıklı politikalar yapamayız ve uygulayamayız arkadaşlar. O bakımdan benim
size samimi tavsiyem, temkinden, ihtiyattan ve itidalden uzak kalmadan
Türkiye'nin meselelerine çözüm arayalım.
Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.
Sayın Birdal, siz mi konuşacaksınız?
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Evet.
BAŞKAN – Buyurun efendim.
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ilgili yasa tasarısına, teşkilat kanununun yürürlükten kaldırılmasına ilişkin
değişikliğe ilişkin söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Şimdi, son günlerde sıkça tartışılan bir eksen kayması sorunu var,
Dışişleri açısından. Gerçekten bu eksenden ne anlıyoruz? Avrupa Birliği ve onun
yol haritası. Yol haritasından anlaşılan ne? Kopenhag siyasi kriterleri.
Bunların başlıkları ne? Demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan
hakları ve azınlıkların korunması.
Şimdi, doğrusu ben merak ediyorum, bu eksen kaymasını bence yerli
yerine oturtup Avrupa Birliği hukukuna son zamanlarda ne kadar bağlı kalıyoruz?
Örneğin bir tren rayından çıktığı zaman “dray yaptı”
derler. Galiba dray yapmadı ama bir makas değişikliği
mi söz konusu, doğrusu ben merak ediyorum çünkü insan haklarından sıkça söz
edilirken, evet başlangıçta, yaklaşık sekiz yıl önce birtakım, Avrupa Birliği
hukukuna bağlı, insan hakları standartlarına ilişkin düzenlemelerin yapıldığı
doğru. Avrupa Birliği müktesebatına ilişkin düzenlemelerin de yapılıyor olması
da doğru. Hatta ben, bu temmuz sıcağında ve şu gece yarısı bu saatlere kadar,
bu değişikliklerin bile, bu yasaların bile, halkın beklentilerine ve
gereksinmelerine karşılık vermekten çok Avrupa Birliği müktesebatına bağlı
düzenlemelerin yapılması gerektiğinden hareket edildiğini düşünüyorum.
Doğrudur, değildir; değilse burada yanıtı verilir ama günlük uygulamalara
baktığımız zaman, gerçekten Avrupa Birliği hukukuna, insan hakları
standartlarına bağlı olmak, bunu uygulamada da yansıtmak gerekir.
Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bugün, dün bir paket
ısmarlama programını tartışması gerektiğini düşünüyorum ben doğrusu. Örneğin Genelkurmay Başkanı çıkıyor, bir paket ısmarlamayla
Türkiye'nin ekonomi politikası, insan hakları ve Türkiye Büyük Millet
Meclisinin iradesi üzerinde ipotek koymaya kalkışıyor ama bugün ne Hükûmetin bu gündeminde -Sayın Başbakanın- ne Türkiye Büyük
Millet Meclisi Sayın Başkanının gündeminde ne de Avrupa Birliği hukukuna bağlı,
eğer eksen kayması yapılmamışsa, Sayın Dışişleri Bakanının gündeminde.
Şimdi, değerli milletvekilleri, eğer eksen kayması olmamışsa
Avrupa Birliğindeki sivil demokratik rejimin içselleştirilmesi gerekir. Yani
şimdi, bakın, yakın tarihimizde İspanya, Katalanlar meselesini, kalktı yine
böyle bir kara kuvvetleri komutanı ve “Bizi kışladan çıkarmayın.” dedi ama
ertesi gün kendisi kışladan çıkıp evine gönderildi. İsveç Genelkurmay Başkanı
yeni yıl bütçesi yapılırken Genelkurmay bütçesinin düşük tutulduğunu ertesi gün
basına söylediği zaman evine gönderildi. Papandreou Hükûmetinden
önce, Karamanlis’in başbakanlığı döneminde, askerlik
süresinin aşağı indirilmemesi gerektiğine dair yine kara kuvvetleri komutanı
bir şey söyledi, evine gönderildi. Peki, dün, Türkiye'nin her bir şeyine dair
görüş bildiren Genelkurmay Başkanını evine gönderecek siyasi irade neresi
olması gerekir? Şimdi, demokratik bir toplum mu bu, demokratik bir rejim mi?
Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesi üzerindeki vesayetini daha önce
Genelkurmay kapalı kapılar ardında yapıyorlardı, karargâhlarda andıç hazırlıyorlardı.
Bakın, sayın AKP’li milletvekili
arkadaşlar, o andıçın ilki bizim hakkımızda
hazırlanmışsa sizin hakkınızda da hazırlanmış andıçları
biliyoruz ama şimdi o Genelkurmay Başkanı bundan da imtina etmiyor, aleni ve
açık olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesine ve Türkiye halkının
iradesine meydan okuyor. Peki, bunu eve gönderecek irade ne olmalıdır? Eğer
eksen kayması içinde değilsek; ki, Avrupa Birliği
hukukunun da artık bence soğuk savaş sonrası tartışılabilir, uluslararası ve
bölgesel toplulukların, gerçekten halkların hakları, insan hakları, eşitlik,
özgürlük, emek konusundaki değerlerin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Birdal,
konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
AKIN BİRDAL (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.
…emperyal emeller üzerine onların da
nasıl zaman zaman ters yüz edildiğini görüyoruz, ama
bizim eksenimiz tam demokrasi ise -Avrupa Birliği olur ya da olmaz, biz
olmasını isteriz tabii, insanlık ailesi artık bloklaşmıştır, bu bloklar dışında
kalamayız ama- gerçekten o üyesi olmak istediğimiz birlik şaşırsa bile yolunu,
eksenini biz şaşırmamalıyız.
Tam demokrasi, herkes için eşit ve özgür bir Türkiye, insan
haklarına dayalı demokratik, sivil bir Anayasa… Ki bu Anayasa bakın kendini
daha da çok bugün göstermiştir, çünkü Anayasa’dan gücünü almaktadır bu
Genelkurmay Başkanı. O nedenle, o gücü halka devredecek ve halkın iradesi olan
Türkiye Büyük Millet Meclisine devredecek demokratik, sivil bir Anayasa da işte
bugün kendisini ortaya koymaktadır. O nedenle, bunları bence tartışmalıyız ve
Genelkurmay Başkanını da yarın evine gönderecek bir iradeyi buradan
çıkarmalıyız.
Bu umutla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
23’üncü madde üzerinde üç adet önerge vardır, önergeleri
okutuyorum:
T.B.M.M. Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 23.
maddesinin (1). fıkrasının (a) bendinde geçen “…ile
konsolosluk ve ihtisas memurları” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
|
Mehmet Şandır |
Ertuğrul Kumcuoğlu |
Mümin İnan |
|
Mersin |
Aydın |
Niğde |
|
Nevzat Korkmaz |
Reşat Doğru |
Ahmet Duran
Bulut |
|
Isparta |
Tokat |
Balıkesir |
|
|
Süleyman L. Yunusoğlu |
|
|
|
Trabzon |
|
T.B.M.M. Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa tasarısının 23. maddesinin
(a) bendindeki “Dışişleri Bakanlığı meslek memurları ile konsolosluk ve ihtisas
memurları” ifadesinin “Dışişleri Bakanlığı meslek memurları ile konsolosluk
meslek memurları ile ihtisas memurları” olarak değiştirilmesini arz ederiz.
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Mehmet Ali
Susam |
Vahap Seçer |
|
Malatya |
İzmir |
Mersin |
|
Şevket Köse |
Rasim Çakır |
|
|
Adıyaman |
Edirne |
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa tasarısının 23. maddesinin
a bendinin yasa metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Nuri Yaman |
Pervin Buldan |
Ayla Akat Ata |
|
Muş |
Iğdır |
Batman |
|
Sırrı Sakık |
Akın Birdal |
|
|
Muş |
Diyarbakır |
|
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Sakık, buyurun efendim.
(BDP sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de
gecenin bu geç saatinde hepinizi saygıyla selamlıyorum, ama bir merakımı da
gidermek istiyorum. Buraya zaman zaman her partiden
sözcüler çıkınca “Kuzey Irak’ta askerlerimizin başına çuval geçirildi…” Ben
tahmin ediyorum, Kuzey Irak’taki askerler piknik yapmak üzere oraya
gitmemişlerdi. Onlar, görev yapmak üzere gittiler ve ellerinde de silah vardı.
Yani ellerinde silah ve görev için gitmişlerse, eğer başlarına da çuval
geçirilmişse o da onların ayıbıdır. Yani burada savunulabilecek hiçbir şey
yokken, sürekli, burada, bunu oya dönüştürmek adına çıkıp bunları söylemek
bence bir miktar vicdansızlıktır.
Bu kürsüde, zaman zaman birçok hatip…
Biraz önce de Meclisin ağabeyi, Meclisin en deneyimli insanı, uzun yıllar
diplomasi yapmış, uzun yıllar büyükelçi… Buraya çıkıp barışla ilgili bir şeyler
söylemesi gerekirken, izledim, belki 86 kezdir bu kürsüden aynı şeyler
tekrarlanıyor. Ne yapmalı Türkiye? Bir an önce Irak’a gitmelidir, oradaki
Kürtleri yok etmelidir. Yani, sizin daha çok sağduyulu, daha çok barışçıl bir
diliniz olması gerekirken, sürekli, Barzani’yi nasıl yok edebiliriz? Peki,
Barzani’yi yok etseniz Kürt sorununu yok edebilir misiniz? Yani, sizin,
Türkiye’nin emperyal talepleri olabilir mi? Bizim
komşularımızla iyi ilişkilerimiz olmak zorunda değil midir? Yani oradaki halkın
iradesine niye saygı duyulmuyor? Neden? Yani Türkiye,
NATO’nun en güçlü ordularından biri. Dünyanın en güçlü 6’ncı ordularından biri.
1 milyona yakın askeri var. Ee, bu sorunla baş
edemiyor. Barzani’nin 100 bin Peşmergesi var.
Peki, neden topu sürekli taca atıyoruz? Neden farklı alanlarda
sürekli bir arayış içerisindeyiz? Bunların çok doğru olmadığına inanıyorum.
Tabii, dış politika konuşuluyor, Filistin konuşuluyor. Aslında bu
gece burada, Filistin’de 1970’lerde, orada, kahramanca gidip bedenlerini ölüme
yatıranların anısına uygun birkaç söz söylemek istiyorum: Onlardan biri de Faik
Bulut’tu, araştırmacı yazar. Unutuldu, unutturuldu. Bugün kaç kişi biliyor ki,
3 bin Türk, Kürt genci Filistin için savaştı. Orada ölüme yattılar. Adı Deniz Gezmiş’ti. Adı Cengiz Çandar’dı.
Adı Mazlum’du. Adı Hakkı’ydı. Bunlar gidip orada ölüme bedenlerini yatırdılar.
Biri de Faik Bulut’tu ve diyor: “Ben kamptaydım. Gece kampı bastılar
İsrailliler. Yanımda 8 arkadaşım vardı, 7’si öldürüldü. Benim bedenime 5 kurşun
isabet etti. Her bir kurşun etime sıcak bir su damlası gibi giriyordu ve acı
çekiyordum ama inançlarım vardı. Bir mazlum halkın mücadelesi için oradaydım.
Benim inançlarım beni ayakta tutuyordu.” Bugün Filistin için çırpınanlar, o gün
Filistin’de Filistin halkı için mücadele edenler solcuydular, Marksist idiler.
Bunlar Filistin Kurtuluş Ordusuydu. O gün Hamas
denilen bir örgüt, o gün Filistin tarafından desteklenen bir örgüttü ve
içerideki anılarını anlatıyor Faik Bulut: “Biz içerideydik. Evet, kurşunları
çıkardılar ama yaralarımızı tedavi etmediler, ‘İyi işkence edilsin.’ diye. Biz,
zaman zaman bedenimizi ölüme yatırıyorduk, açlık
grevleri yapıyorduk ama o ‘Hamas’ denilen örgüt
‘Sadece, açlık grevleri ramazan ayında olur, oruç tutulur, onun dışında olmaz.’
diyordu ve oradaki yönetimle iş birliği ediyordu, solculara karşı bir barikat
oluşturuyordu.” diyor. Onun için, Hamas’ı İsrail’in o
dönemde nasıl destekliğini hepimiz biliyoruz. Yine, Amerika’nın Afganistan’da
Usame Bin Ladin’i, El Kaide’yi yarattığı gibi İsrail de Hamas’ı
yaratmıştı. Yine aynı şekilde, bu coğrafyada, Kürt coğrafyasında… Ben “Kürt
coğrafyası” deyince kızıyorlar ama bana kızanlar dönüp bir tarih dersi
almalılar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Sakık,
konuşmanızı tamamlayınız.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Burada da aynı şeyler yapıldı. PKK’ye karşı
Hizbullah bölgede nasıl yaratıldı, nasıl Hizbullah desteklendi ve bu 17.500
faili meçhul cinayetlerin kimler tarafından işlendiğini hepimiz biliyoruz.
Onun için, o gün Filistin’de bedenlerini ölüme yatıranların anısı
önünde saygıyla eğiliyorum ve ruhları şad olsun.
İyi akşamlar.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, ben, az önce… Kuzey Irak’ta
başına çuval geçirilen Türk askeridir, başına çuval geçiren de Amerika Birleşik
Devletleri askeridir. Ben, bu Mecliste “Büyük Türk Milleti önünde namusum ve şerefim
üzerine ant içerim.” diyen bir milletvekili olarak Türk askerine üzülürüm ama
Sayın Sakık üzülmeyebilir. Ben, üzüntülerimi,
acılarımı, tasalarımı söyledim. Bunun kayıtlara geçmesini istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, biz de herkes için üzülüyoruz.
Sadece Türk için değil…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Ben Amerikan askerleri için üzülmem, Türk
askerleri için üzülürüm.
BAŞKAN – Evet, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
T.B.M.M. Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 23.
maddesinin (1). fıkrasının (a) bendinde geçen “…ile
konsolosluk ve ihtisas memurları” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Mehmet
Şandır (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Doğru, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının 23’üncü maddesi üzerine vermiş olduğumuz
önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, Hakkâri’de, Şemdinli’de vermiş
olduğumuz, Türk Silahlı Kuvvetlerinin vermiş olduğu 3 tane şehide Allah’tan
rahmet diliyorum, kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerine başsağlığı diliyorum. 3
yaralımıza da Allah’tan şifalar diliyorum.
Türk tarihinin her döneminde hainler, ihanet edenler gereken
cevabı bulmuşlardır. İnanıyorum ki önümüzdeki dönemlerde de yüce Türk milletine
silah çeken, onun bütün değerlerine karşı mücadele veren o terör örgütlerine
karşı da gereken cevap verilmiş olacaktır.
Sayın milletvekilleri, Dışişleri Bakanlığı en önemli
bakanlıklarımızın başında gelmektedir. Tabii, Türk milletinin değerlerini, Türk
milletinin isteklerini, Türk milletinin her şeyini koruyan bir bakanlıktır.
Ancak Dışişleri Bakanlığı olarak, Türk dünyasında yapılan çalışmalarla ilgili
olarak söylemek isteriz ki Türk dünyasının beklemiş olduğu konularda başarılı
olunmamıştır. Türkiye'nin birçok sorunları vardır, Türk dünyasının birçok
sorunları vardır. Türk dünyasında Dışişleri Bakanlığının çok önemli görevler
yapması gerekirken, şöyle bir baktığımız zaman Türk dünyasındaki sorunların hep
beraber durmakta olduğunu görüyoruz.
Bakınız, şu anda Türkiye'nin Azerbaycan’la ilişkileri…
Azerbaycan’ın yüreği yanmaktadır, Azerbaycan’da Karabağ işgal edilmiş ve
Karabağ işgaliyle beraber yedi tane Azerbaycan kenti de işgal altındadır. Ama
işgalin bir türlü sona ermemiş olduğunu, bununla beraber Ermenistan
açılımlarının olduğunu görüyoruz. Yani, şu an itibarıyla Azerbaycanlı
insanların hepsinin yüreği “Acaba benim ülkemdeki işgal ne zaman sona erecek ve
1 milyonun üzerindeki o kaçkın insan ne zaman yurtlarına dönecek, topraklarına
dönecek?” şeklindedir. Ama bakıyoruz ki, şu an itibarıyla dünyanın birçok
yerinde de neredeyse bu konu unutulmaya doğru yüz tutmuş ve de o insanların
problemleri neredeyse bir kenara bırakılmış durumdadır.
Aynı durumu, tabii şu anda Özbekistan’da da görüyoruz. Bakınız,
Türkiye-Özbekistan ilişkilerinde bir türlü gelişme olmuyor. Hâlbuki,
Özbekistan Türk dünyasının en önemli ülkelerinden birisidir. Yaklaşık olarak 25
milyon nüfusuyla Orta Asya’nın kalbi, Türk dünyasının, Türk milletinin kalbinin
olmuş olduğu bir yerdir. Buhara, Semerkant, Taşkent, buralar yüce Türk
milletinin değerlerinin olduğu, tarihinin yaşanmış olduğu bir yerdir ama bakıyorsunuz,
yine, Özbekistan’la ilişkilerimiz geliştirilemiyor ve Türkiye-Özbekistan
ilişkileri ta ilk zamanlardaki gibi, neredeyse yaklaşık olarak sekiz on sene
önceki konuma gelmiş ve bir arpa boyu da yol alınmamış olduğunu görüyoruz.
Tabii, bunun dışında, yine bakıyorsunuz Kırgızistan’la ilişkiler…
Şu anda Kırgızistan’da Türkiye Cumhuriyeti devletinin çok farklı bir konumda
olması gerekiyor. Sağ olsun Sayın Dışişleri Bakanımız, geçenlerde Devlet
Başkanlarının yemin törenine katıldılar. Hâlbuki biz Dışişleri Bakanımızdan,
devlet yetkililerimizden o coğrafyada devamlı olarak olmasını bekliyorduk yani
Kırgızistan’da da olmalılar, Özbekistan’da da olmalılar, Azerbaycan’da da
olmalılar. Yani, o coğrafyanın her türlü sorununda Dışişleri Bakanlığımızın
aktif olarak rol oynaması gerekiyor ama aylardan sonra, yıllardan sonra,
neredeyse, işte, buradaki, Kırgızistan’ın Devlet Başkanlığı yemin törenine
gitmiş durumdadır. Ama orada Özbek kardeşlerimiz, Kırgız kardeşlerimiz
birbirlerine girmiş, yüzlerce insan ölmüş, yüzlerce insan yaralanmış ve yüz
binlerce insan da topraklarını, evini ve barkını bırakarak başka yerlere göç
etmek mecburiyetinde kalmıştır. İşte bu ortamda, acaba Türkiye Cumhuriyeti
devletinin yapabileceği başka bir şey yok muydu? O ortam içerisinde, sadece
“Olayları biz yakından takip ediyoruz. Olayların durmasını bekliyoruz.”
şeklindeki açıklamaların yeterli olmadığını ifade etmek istiyorum.
Aynı durumu, yine şu anda Doğu Türkistan’daki durumlara
bakıyorsunuz, 5 Temmuz 2009 tarihinde Urumçi’de
Çinliler o mahzun Doğu Türkistanlılara bir kışkırtma neticesinde saldırdılar ve
yüzlerce insan öldü, binlerce insan aynı şekilde yaralandı, yine binlerce insan
kendi öz topraklarından başka yerlere göç ettirildiler. Orada ölen
insanlarımızın hepsini rahmetle, minnetle anıyorum, Allah rahmet eylesin
diyorum. Ama şu andaki zulüm devam ediyor, Urumçi’deki
o zulümler hâlâ devam ediyor. Doğu Türkistan, Türkistan, Türklerin ata yurdu
olan bir yerdir. Doğu Türkistan’da Türklerin geleceğine matuf soykırım
çalışmaları yapılıyor. Bakın, şu anda Doğu Türkistan’da anneler, istemedikleri,
istek dışı kürtajla karşı karşıyalar.
Yine, aynı şekilde, o bölgelerde özellikle nükleer denemeler
yapılıyor. Nükleer denemeler Türklerin olmuş olduğu, Türklerin yaşamış olduğu
yerde yapılıyor. Onun yapılmasıyla beraber de, işte, ileriye dönük olarak
kalıtımsal olarak hastalıkların ortaya çıkması, yine Türklerin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Doğru, konuşmanızı tamamlayınız.
REŞAT DOĞRU (Devamla) – …nesillerine matuf saldırıların olmuş
olduğunu görüyoruz.
Aynı tabloları Ahıska Türklerinde
görüyoruz. Bakın, şu anda Ahıska Türkleri 1940’lı
yıllardaki kendi öz yurtlarından zorla atılmışlar ama oraya geriye dönüşlerle
ilgili çalışmaların yetersiz olmuş olduğunu görüyoruz. Dışişleri
Bakanlığımızdan bu noktalarda da hizmetler bekliyoruz. Yani, Ahıska bölgesi, Ahılkelek bölgesi
Türklerin ana vatanlarıdır, öz yurtlarıdır. Ahılkelek
bölgesine, Gürcistan’ın o izin vermesiyle beraber dönüşlerin olması gerekiyor. Vatan cemiyetleri dünyanın her tarafında özlemle “Acaba biz o
coğrafyaya ne zaman döneceğiz?” şeklindeki beklenti içerisindeydiler ama oraya
da TİKA marifetiyle esasında Kırım Türklerine uygulanmış olan ev yardımları,
arazi yardımları, para yardımları yapılabilmiş olsaydı, belki oraya da Ahıska Türklerinin dönüşünde kolaylık sağlanmış olacaktı
ama Ahıska Türkleriyle ilgili çalışmalar da yetersiz
kalmıştır. Yani sorunların olmadığı, işte, sıfır sorun diye beklemiş
olduğumuz veyahut da tarif edilen sorunların hepsinin durmakta olduğunun da bir
göstergesidir. Bu mealde, Dışişleri Bakanlığının Türk coğrafyasında, Orta
Asya’da daha aktif olmasını bekliyoruz. TİKA’nın daha
farklı boyutlarda Türk dünyasının kuruluş amaçlarına yönelik olarak…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın konuşmanızı Sayın Doğru.
Buyurun.
REŞAT DOĞRU (Devamla) –…faaliyetlerde bulunmasını bekliyor,
önergemin kabulünü bekliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
T.B.M.M. Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa tasarısının 23. maddesinin
(a) bendindeki “Dışişleri Bakanlığı meslek memurları ile konsolosluk ve ihtisas
memurları” ifadesinin “Dışişleri Bakanlığı meslek memurları ile konsolosluk
meslek memurları ile ihtisas memurları” olarak değiştirilmesini arz ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Susam, buyurun efendim.
MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
uluslararası politikaların ve dışişleri politikamızın konuşulduğu bu günde,
gecenin ilerleyen saatinde, özellikle az önce konuşan arkadaşımızın söylediği
birkaç söze cevap vererek konuşmama başlamak istiyorum.
Sayın Şükrü Elekdağ’ın konuşmasının
eleştirilerek, Türkiye’nin Irak politikasında Barzani’ye “dur” deme cesaretini
gösterememesini eleştirmiş olmasını içine sindirememek, aslında bir yanıyla Türkiye’deki
uluslararası siyasette bazı siyasi partilerin bakış açılarını göstermesi
açısından çok önemlidir. Özellikle soğuk savaş döneminden sonra uluslararası
siyaseti belirleyen, dinî ve etnik kimlik siyaseti olmuştur.
Sayın Şükrü Elekdağ, burada Türk dış
politikasındaki bir zaafı söylerken, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin milletvekili olarak bir arkadaşımız, Barzani’ye karşı
çıkılmasını kendisine karşı çıkılmakla eş değer tutma noktasına gelebilmekte ve
Barzani’nin savunuculuğuna soyunmaktadır. Bu, çok ciddi bir şekilde etnik
siyaset yapmanın, etnik kimlik siyasetinin çok bariz bir örneğidir.
Değerli arkadaşlar, bu anlamıyla şunu açıkça söyleyelim:
Uluslararası haklarımızdan kaynaklanan, ülkelerinde teröristleri barındırıp
sınırlarımızı aşıp bu ülkeye giren ve bu ülkede o teröristlerin Türk askerini
öldürmesine, Mehmetçik’e silah sıkmasına göz yuman Irak’taki bölgesel yönetime
“dur” demek bizim en doğal hakkımızdır, en doğal mücadele yöntemimizdir.
Uluslararası anlaşmalarda oraya bizim askerimizin gitmesine, bize izin
vermektedir ve bunu yapmak bizim hakkımızdır. Oraya giden askerin başına çuval
geçirilmesine “Evet, onlar oraya gittiğine göre silah vardır, hakkıdır.”
diyebilmek insanın aklını, şuurunu kaybedip etnik siyasetin bataklığına
gömülmekten başka bir şey değildir.
Değerli arkadaşlar, bu anlamıyla, aynı şekilde AKP’nin de bugün
uyguladığı siyasette bir kimlik siyaseti uyguladığının altını da çizmek
istiyorum. Bu kimlik siyaseti, özellikle, Türkiye’yi laik, çağdaş bir Batılı
toplumdan Sünni Müslüman bir topluma dönüştüren kimlik siyasetidir ve dış
siyasetinde… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) – Öyle saçmaladın ki, pes yani!
SUAT KILIÇ (Samsun) – Çok yanlış sözler. Sayın Başkan, bu
konuşmaya müdahale etmelisiniz. Ağzından çıkanı kulağı duymuyor, Hatip çok
büyük bir bölücülük yapıyor. Hatip çok ağır bir bölücülük yapıyor, ağzından
çıkanı kulağı duymuyor, kendisi de pişman olacak.
BAŞKAN – Lütfen arkadaşlar…
SUAT KILIÇ (Samsun) – Pişman olacağı sözler sarf ediyor, yazık!
AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Müslüman değil mi bu ülke, Müslüman
değil mi?
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Şimdi, bu ülke yüzde 90’ı Müslüman…
AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – O hâlde!
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – …laik bir cumhuriyettir…
CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Yüzde 99’u Müslüman.
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – …ama Müslüman bir memleket olarak
yaptığı politikada öne çıkan değerler farklı değerlerdir. Onun için bu konuda etnik
kimlik politikası ve etnik politika yapma noktasında olmayacaksınız.
AHMET YENİ (Samsun) – Dağıttın, dağıttın, çuvalladın! Düzeltme
yap!
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Bakınız, Orta Doğu politikasında
yaptığınız politika nedir: Hamas’la birlikte olmak, Hamas’ı savunmak, Hamas’ın
politikalarına destek vermek, insani bir destekten öteye, tamamen, bu
uluslararası politikada bakış açınızdan kaynaklanmaktadır. Yanlış bakış açınız
sizi Orta Doğu politikasında Hamas’la aynı safa
götürmektedir.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Avrupa Parlamentosunun Başkanlığını
almışız, sen neden bahsediyorsun!
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – El Fetih’le, Mısır’la karşı karşıya
kalmanız, onların arasında ara bulucu olma rolünü Hamas’ın
dahi reddederek Mısır’ı ara bulucu noktasına getirmesi, sizin Orta Doğu
politikasındaki yanlışlıkların bir temelidir. Onun için yapmanız gereken doğru
tavır şudur.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – İsrail’in avukatlığını yapmayın.
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Biz, sorunları çözüme ve sorunlara…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Susam, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Tutanaklardan çıkarttır sözlerini, çok
tehlikeli sözler girdi tutanaklara.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Susam, konuşmanızı tamamlayınız.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Çok tehlikeli sözler girdi tutanaklara. Çok
yanlış sözler girdi tutanaklara, yarın pişman olacaksınız.
BAŞKAN – Arkadaşlar…
AHMET YENİ (Samsun) – Altından kalkamazsınız.
(AK PARTİ sıralarından “Müslüman meselesini bir açıklayın.” sesi)
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Açıklayayım…
AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Bir hesabın falan mı var Sünnilerle?
SUAT KILIÇ (Samsun) – Milletin inancına, bölücü ve mezhepçi bir
yaklaşımla kastettiğini tutanaklardan çıkarttır.
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Lütfen, Sayın Başkan, müdahale
eder misiniz.
BAŞKAN – Sayın Susam, siz konuşmanızı tamamlayınız efendim.
Buyurun.
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Tamamlayayım.
Benim söylediğim şudur: Laik, demokratik, sosyal hukuk devleti
ilkelerine dayalı bir siyaset yapacaksınız.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Onu yapıyoruz zaten.
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Siyaseti buna göre yapacaksınız.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Onu yapıyoruz, daha da güçlendireceğiz.
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Bunu yapmak yerine, siyaseti, kendi
bakış açılarınızı, dış siyasetin bakış açısını değiştirmek, Atatürk’ün
çizgisini değiştirmek temeli üzerine yapmayacaksınız.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Siz bölücüsünüz!
AHMET YENİ (Samsun) – Öyle bölücü laflar ettin ki Genel Başkanın
bile düzeltemeyecek.
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Yaptığınız politikanın temel yanlışı
buradan kaynaklanmaktadır.
AHMET YENİ (Samsun) – Düzeltemezsiniz bunu, öyle bölücü laflar
ettin ki!
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Onun için, politikanızı bu çerçeve
içerisinde düzeltmek zorundasınız.
AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Bunun onunla alakası ne?
AHMET YENİ (Samsun) – Bunun altında kalacak partiniz de!
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Zaten bugüne kadar hep kaldı.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Türkiye'de…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun…
AHMET YENİ (Samsun) – CHP adına konuşuyorsun değil mi?
BAŞKAN – Sayın Susam, son cümlelerinizi alayım efendim.
Buyurun.
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Rahatsız olduğunuz nokta şudur: Orta
Doğu politikasında Hamas’la aynı çizgiye çıkan…
AHMET YENİ (Samsun) – Dağıttınız, dağıttınız.
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – …Sudan’la aynı çizgiye çıkan, Ahmedinejat’la aynı çizgiye çıkan politikaya gelmiş
olmanız, sizin, bugün, bu dış politikadaki en büyük açmazınızdır.
AHMET YENİ (Samsun) – Bölücü konuşma yaptın bu akşam.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – İsrail’le aynı çizgidesin şu anda.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Susam.
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Teşekkür ediyorum, sağ olun. (CHP
sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) – Niye teşekkür ediyorsun? Bölücülük yaptın bu
akşam.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Müracaat et, tutanaklardan çıkarsınlar o
sözleri.
BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…
Sayın milletvekilleri, Sayın Susam’ın sürçülisan ettiği kanaatini
ben şahsen taşıyorum çünkü Sünni Müslümanlık Türkiye’deki büyük çoğunluğun
kabul ettiği bir husustur. Aynı zamanda Alevi olan kardeşlerimiz de vardır.
MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Ben de aynı şeyi söyledim.
AHMET YENİ (Samsun) – Aynı şeyi söylemedin, bölücülük yaptın!
BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…
Tahmin ediyorum onu kastetmedi.
MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Onu kastetmediğim çok açıktır.
BAŞKAN – Yoksa, ondan Türkiye'nin büyük
çoğunluğunun incineceğini kendisi de bilir.
MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Benim söylediğim, Başkanın dediği gibi
aynı anlamda…
AHMET YENİ (Samsun) – İçinizdekini söylediniz!
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekilleri, alınan karar gereğince, kanun tasarı
ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 7
Temmuz 2010 Çarşamba günü saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 23.58