Normal 26011 3 5 2010-08-09T07:09:00Z 2010-08-09T07:09:00Z 1 67439 384405 TBMM 3203 901 450943 11.9999 Clean Clean 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                            CİLT: 74                    YASAMA YILI: 4

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

129’uncu Birleşim

6 Temmuz 2010 Salı

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile

konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak

yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

    I. -  GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. -  GELEN KÂĞITLAR

III. -  YOKLAMALAR

IV.-    GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar’ın, Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’le birlikte Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu üyelerinin Van ili ve çevresine yaptıkları ziyarete ilişkin gündem dışı konuşması ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı

2.- Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, Çin Halk Cumhuriyeti Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde yaşanan olayların yıl dönümüne ve Türkiye'nin bu konuda izlemesi gereken politikalara ilişkin gündem dışı konuşması

3.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, kamu yatırımları nedeniyle mağdur olan esnaf ve sanatkârların durumuna ilişkin gündem dışı konuşması

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Van Milletvekili İkram Dinçer’in, Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Başkanı Nusret Bayraktar’ın Başkanlığında komisyon üyeleriyle birlikte Van’da yaptıkları temas ve incelemelere ilişkin açıklaması

2.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Akkuyu’da nükleer santral kurulmasını istemeyen Nükleer Karşıtı Platform mensuplarının Meclis kapısında basın açıklaması yapmak istemeleri üzerine gözaltına alınmalarına ilişkin açıklaması

3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, 5 Temmuz 2009 tarihinde Urumçi’de Doğu Türkistan Türklerine yapılan saldırıyı şiddetle kınadığına ve ata yurtlarında yaşayan soydaşların meselelerine sahip çıkılması gerektiğine ilişkin açıklaması

4.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Edirne Kapıkule’deki tır kuyruğuna ilişkin açıklaması

5.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, küresel ısınmadan ve aşırı yağışlardan dolayı mağdur olan haşhaş ve tahıl üreticilerinin sorunlarına ve Türkiye Elektrik Kurumunun elektrik faturalarının ödeme tarihinde yaptığı değişikliğe ilişkin açıklaması

6.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, BDP grup önerisine ilişkin açıklaması

7.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması

8.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, yedi gündür tatilde olan Başbakanın, yerine bir Başbakan vekili tayin edip etmediğini bilmediklerine ilişkin açıklaması

9.- Muş Milletvekili Nuri Yaman’ın, sel ve su baskınlarına karşı Afet Acil Yardım Başkanlığı ile illerdeki afet acil il müdürlüklerinin görevlerini yapmadıklarına ilişkin açıklaması

10.- Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, konuşmasında, küresel güç ve bölgesel güçle ilgili söylediklerinin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu tarafından değişik şekilde ifade edildiğine ilişkin açıklaması

11.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, NATO Genel Sekreteriyle ilgili soruya verdiği cevaba ilişkin açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır ve 19 milletvekilinin, sendikal hakların önündeki engellerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/809)

2.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 24 milletvekilinin, kamu yönetiminde teşkilatlanmaya ilişkin kanunlardaki farklı düzenlemelerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/810)

3.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 19 milletvekilinin, enerji sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/811)

4.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 19 milletvekilinin, siyasi partiler ve seçim sistemindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/812)

 

B) Önergeler

1.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, (2/398) esas numaralı Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/225)

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- (10/269) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 6/7/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi

2.- (10/479) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 6/7/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

3.- 23 Haziran 2010 tarihinde TBMM Başkanlığına verilmiş olan (379 ve 380) sıra nolu Meclis araştırması önergelerinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 6/7/2010 Salı günkü birleşimde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

 

VIII.- SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, Bolu Valisinin Cumhuriyet Bayramı kutlamalarındaki konuşmasına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1077) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

2.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, İşsizlik Sigortası Fonunun kullanımına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1336) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, emeklilere yapılan ödemelerin iyileştirilmesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1338) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

4.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, emekli maaşlarının iyileştirilmesine ilişkin sözlü soru önergesi (6/1362) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

5.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz'ün, asgari geçim ve yoksulluk sınırına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1392) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

6.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’teki kayıt dışı istihdama ilişkin sözlü soru önergesi (6/1403) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

7.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, esnafın primlerine ve emeklilerden kesintilere ilişkin sözlü soru önergesi (6/1424) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

8.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, işçi emeklileri için intibak düzenlemesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1449) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

9.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, 98. Uluslararası Çalışma Konferansına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1463) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

10.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, sigortalı çocuklarının ilaç alımlarındaki bir soruna ilişkin sözlü soru önergesi (6/1466) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

11.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, KESK’e yönelik bazı uygulamalara ilişkin sözlü soru önergesi (6/1479) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

12.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, emeklilerin ekonomik sorunlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1511) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

13.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, ücretlilerin ve emeklilerin ekonomik durumuna ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1524) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

14.-Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, silikozis hastası olan işçilerin durumuna ilişkin sözlü soru önergesi (6/1625) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

15.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ta Türkiye İş Kurumuna yapılan müracaatlara ilişkin sözlü soru önergesi (6/1691) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

16.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, genel sağlık sigortasından faydalanamayan bazı öğrencilere ilişkin sözlü soru önergesi (6/1793) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

17.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, sendikalı işçi sayısına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1809) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

18.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, sosyal güvenlik prim yüküne ilişkin sözlü soru önergesi (6/1810) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

19.- Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, SGK Teftiş Kurulu Adana Grup Başkanlığının kapatılmasına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1978) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

20.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, futbol kulüplerinin sigorta prim borçlarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1981) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

21.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru'nun, Pazar ilçesine Sosyal Güvenlik Merkezi kurulmasına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1990) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

22.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’teki çocuk işçiliğine ilişkin sözlü soru önergesi (6/2110) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

23.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, terör örgütü mensuplarının ilaç bedellerinin karşılandığı iddialarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/2005) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

24.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, iş kazalarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1753) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

25.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, zorunlu istihdam edilenlerin sayısına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1808) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

26.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, primlerini ödeyemeyen esnaf ve sanatkârlara ilişkin sözlü soru önergesi (6/1884) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

27.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, eczanelerden ilaç alımının SGK sistemine bağlanmasına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1922) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

 

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)

4.- Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/892) (S. Sayısı: 524)

 

X.- SATAŞMALARA  İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, Tekirdağ 2 Numaralı F Tipi Cezaevinde yapıldığı iddia edilen bazı uygulamalara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/14207)

2.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, kamuda uzman kadrosunda çalışanların özlük haklarına ve personel reformuna ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/14231)

3.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, işkence olaylarına ilişkin Başbakandan sorusu ve  Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/14273)

4.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, cinsel istismara uğrayan çocuklara ilişkin sorusu ve  Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/14281)

5.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, acil sağlık hizmetlerindeki bazı uygulamalara ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/14344)

6.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Van F Tipi Cezaevindeki şartlara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/14440)

7.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, ruhsat bilgilerinin bulunduğu bir bilgisayarın çalındığı iddiasına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/14534)

8.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli’nin bazı ilçelerindeki yatırımlara ve faaliyetlere ilişkin soruları ve  Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/14539), (7/14540), (7/14541), (7/14543)

9.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Gördes Barajı kapsamındaki kamulaştırmalara ilişkin Başbakandan sorusu ve  Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun  cevabı (7/14693)

10.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, ilaç takip sistemindeki aksaklıklara ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/14696)

11.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, bir hükümlüye verilen cezaya ilişkin sorusu ve  Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/14711)

12.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, kamuya personel alımına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/14719)

13.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, askerlik görevi sırasında intihar ettiği belirtilen bir kişiye ilişkin sorusu ve  Millî Savunma Bakanı M. Vecdi Gönül’ün cevabı  (7/14753)

14.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, ders kitaplarında bazı tarihî olayların anlatımında değişiklik yapılacağı haberlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı (7/14755)

15.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, bir Bakanlar Kurulu kararındaki değişikliğe ilişkin Başbakandan sorusu ve  İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/14766)

16.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Zonguldak’taki maden ocağı kazasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/14796)

17.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, maden ocakları ve işletmelerinin denetimine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/14797)

18.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, inşaat sektöründeki iş kazalarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/14798)

19.- Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, Ayvalık’taki deniz dibi kirliliğine ilişkin sorusu ve  Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun  cevabı (7/14799)

20.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, endüstriyel katı atık tesislerine ilişkin sorusu ve  Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun  cevabı (7/14800)

21.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’da belirlenen çöp döküm alanına ilişkin sorusu ve  Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun  cevabı (7/14801)

22.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Çukurova’daki taban suyu yükselmesine ilişkin sorusu ve  Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun  cevabı (7/14802)

23.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlak’ın, orman yangınları için alınacak önlemlere ilişkin sorusu ve  Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun  cevabı (7/14804)

24.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, sulama birliklerine yönelik çalışmalara ilişkin sorusu ve  Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun  cevabı (7/14805)

25.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Erbaa’daki kanallara su verilmesine ilişkin sorusu ve  Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun  cevabı (7/14806)

26.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı mütevelli heyetlerinde görev yapan il genel meclisi üyelerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/14855)

27.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Kaş-Kekova, Kale-Üçağız özel çevre koruma bölgelerinde imar izni olmayan yapıların yıkılacağı iddiasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun  cevabı (7/14895)

28.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, orman yangınlarının önlenmesi için yapılan çalışmalara ilişkin sorusu ve  Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun  cevabı (7/14896)

29.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, ormanlık ve zeytinlik alanlarda madencilik faaliyeti yapılabilmesine izin veren yasa tasarısına ilişkin sorusu ve  Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun  cevabı (7/14897)

30.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, 4483 Sayılı Kanun’un 3’üncü maddesi kapsamındaki soruşturma izinlerine ilişkin sorusu ve  Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı  (7/14900)

31.- Trabzon Milletvekili Süleyman Latif Yunusoğlu’nun, çay ithalatında gümrük vergisine esas asgari bedel uygulamasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/14959)

32.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, atık yağların değerlendirilmesiyle çevre kirliliğinin önlenmesine ilişkin sorusu ve  Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun  cevabı (7/14994)

33.- Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu’nun, Sakarya-Akyazı’da yapılaşmadaki koruma bandının düşürülmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve  Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in  cevabı (7/15049)

34.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Kuzey Anadolu fay hattının geçtiği bölgedeki koruma bandının indirilmesine ilişkin sorusu ve  Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in  cevabı (7/15067)

35.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Sakarya-Akyazı’da yapılaşmadaki koruma bandının düşürülmesine ilişkin sorusu ve  Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in  cevabı (7/15068)

36.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, muz ithalatına ve yerli üreticilerin korunmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/15069)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak dört oturum yaptı.

 

Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, organize sanayi bölgelerinde üretim yapan firmaların sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşmasına Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün,

Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, Isparta ve çevresinde aşırı yağışlardan etkilenen çiftçilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşmasına Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker,

Cevap verdi.

 

Mersin Milletvekili Vahap Seçer, 2 Temmuz 1993’te Sivas’ta yaşanan olayların yıl dönümüne, ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı.

 

Isparta Milletvekili Haydar Kemal Kurt, Isparta ilinde meydana gelen iklim gerçekleşmesi nedeniyle yaşanan zararlara,

Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz, dolu afeti nedeniyle Isparta ilindeki çiftçilerin sıkıntılarına,

Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, don afetinden zarar gören çiftçilere verilecek  maddi yardımın bir an önce verilmesine,

Muğla Milletvekili Gürol Ergin, et ithalinden sonra et fiyatlarının düşmediğine, düşmesi için yapılacak ithalatın çitfçinin yararına olup olmadığına,

Malatya Milletvekili Öznur Çalık, Malatya’da yaşanan don olayından zarar gören çiftçilerin paralarının ödeneceğine,

Muğla Milletvekili Mehmet Nil Hıdır, çiftçilerde tarımsal sigorta sisteminin yaygınlaştığına,

Tokat Milletvekili Reşat Doğru, Tokat ili Kazova ve Turhal bölgesindeki çiftçilerin dolu yağışından uğradıkları zarara,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir ve 29 milletvekilinin, 1993 yılındaki Sivas olaylarının araştırılması amacıyla (10/805),

Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 25 milletvekilinin, hayvancılık sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla (10/806),

Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 26 milletvekilinin, 1980 yılındaki Çorum olaylarının araştırılması amacıyla (10/807),

Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 19 milletvekilinin, dış politika konusunda (10/808),

Birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan:

(10/53) esas numaralı, belediyelerin altyapı, katı atık ve atık su yönetimindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 2/7/2010 Cuma günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP,

Emeklilerin sorunları hakkında (10/351), (10/454) ve (10/527) esas numaralı, Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 2/7/2010 Cuma günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP,

Grubu önerileri yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

 

Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı, belediyelerin asli görevlerini bırakıp, başka işlerle uğraşmalarına yaptırım getirilmesine ilişkin bir açıklama yaptı.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),

3’üncü sırasında bulunan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/761) (S. Sayısı: 458),

5’inci sırasında bulunan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 4 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/845, 1/884, 2/701) (S. Sayısı: 506),

6’ncı sırasında bulunan, Mali Kural Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/891) (S. Sayısı: 525),

7’nci sırasında bulunan, İller Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Tasarısı ile 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının (1/371, 1/101) (S. Sayısı: 477),

8’inci sırasında bulunan, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun (1/820) (S. Sayısı: 502)

9’uncu sırasında bulunan, Tebligat Kanunu ile Adlî Sicil Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın; Tebligat Kanunu ile Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/742, 2/546) (S. Sayısı: 474),

10’uncu sırasında bulunan, Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un; Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun (2/340) (S. Sayısı: 395),

11’inci sırasında bulunan, Kamu Hastane Birlikleri Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporlarının (1/439) (S. Sayısı: 493), 

12’nci sırasında bulunan, Irak’a Komşu Devletler Hükümetleri ile Irak Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Terörizm, Sınırlardan Yasadışı Sızmalar ve Örgütlü Suçlarla Mücadele Konularında Güvenlik İşbirliğine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/347) (S. Sayısı: 73),

13’üncü sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Elektrik, Petrol, Gaz ve Maden Kaynakları Alanlarında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/615) (S. Sayısı: 342), 

14’üncü sırasında bulunan, Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU) Kuruluş Yasası ve Sözleşmesinde Değişiklik Yapan Antalya Tam Yetkili Temsilciler Konferansı Sonuç Belgelerinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/673) (S. Sayısı: 519),

16’ncı sırasında bulunan, Erzurum Milletvekili Muzaffer Gülyurt’un; 1219 Sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu’nun (2/401) (S. Sayısı: 374),

17’nci sırasında bulunan, Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU)  2003 Dünya Radyo Komünikasyon Konferansı Sonuç Belgelerinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/333) (S. Sayısı: 306),

Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

 

4’üncü sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen ve görüşmelerine devam olunan Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/892) (S. Sayısı: 524) birinci bölümü kabul edildi, verilen aradan sonra Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

15’inci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Arasında Stratejik Ortaklık Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/792) (S. Sayısı: 483) görüşmeleri tamamlanarak, yapılan açık oylamadan sonra kabul edildi ve kanunlaştı.

 

6 Temmuz 2010 Salı günü, saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 19.42’de son verildi.

 

 

Sadık YAKUT

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Bayram ÖZÇELİK

 

Gülşen ORHAN

 

Burdur

 

Van

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

Harun TÜFEKCİ

 

 

 

Konya

 

 

 

Kâtip Üye

 

                                                                                                                                               No.:  173

II.- GELEN KÂĞITLAR

6 Temmuz 2010 Salı

 

Teklifler

1.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un; 1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/729) (Avrupa Birliği Uyum ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.06.2010)

2.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın; Silikozis Hastalığına Yakalanan Vatandaşların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Kanun Teklifi (2/730) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.06.2010)

3.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/731) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.06.2010)

4.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın; 5902 Sayılı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile 5580 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/732) (İçişleri; Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.07.2010)

Rapor

1.- Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Bir Kısım Borç ve Alacaklarının Düzenlenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/877) (S. Sayısı: 535) (Dağıtma tarihi: 06.07.2010) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır ve 19 Milletvekilinin, sendikal hakların önündeki engellerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/809) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.05.2010)

2.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 24 Milletvekilinin, kamu yönetiminde teşkilatlanmaya ilişkin kanunlardaki farklı düzenlemelerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/810) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.05.2010)

3.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 19 Milletvekilinin, enerji sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/811) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.05.2010)

4.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 19 Milletvekilinin, siyasi partiler ve seçim sistemindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/812) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.05.2010)

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, tutuklu ve hükümlülerin ailelerine yakın yerlere nakledilmelerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/14023)

2.- İstanbul Milletvekili Durmuşali Torlak’ın, Şile Devlet Hastanesi inşaatına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14054)

3.- Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz’in, Çanakkale’deki yatırımlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14055)

4.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Antalya’da görev yapan sözleşmeli personele ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14056)

5.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı illerdeki sağlık ocaklarının personel ve diğer ihtiyaçlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14159)

6.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı illerdeki sağlık ocaklarının personel ve diğer ihtiyaçlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14160)

7.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı illerdeki sağlık ocaklarının personel ve diğer ihtiyaçlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14161)

8.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’taki KKKA hastalığı önlemlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14162)

9.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, bazı ilçelere hastane yapımına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14163)

10.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, döner sermaye ödeme katsayılarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14164)

11.- Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın, bir soru önergesine ve bir davanın hükümlülerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/14180)

12.- Mersin Milletvekili Akif Akkuş’un, bazı olayların tarih kitaplarından çıkartılacağı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14694)

13.- Mersin Milletvekili Akif Akkuş’un, azınlıklarla ilgili bir açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14695)

14.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, ilaç takip sistemindeki aksaklıklara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14696)

15.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, sahillerde bulunan belediyelerin desteklenmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14697)

16.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, ÖSYM sınavlarında yaşanan sorunlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14698)

17.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, ecrimisil ücretlerine yönelik şikayetlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14700)

18.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Tarsus-Kazanlı Sahil Bandı Projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14701)

19.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Ayamama Deresindeki imar durumuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14702)

20.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, bazı önlisans mezunlarına lisans eğitimi hakkı verilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14703)

21.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, seçmeli yabancı dillerin arasına Arapça’nın eklenmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14706)

22.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, bir kışla yakınında meydana gelen patlamaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14708)

23.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, teşvik belgesi düzenlenen yatırım projelerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/14716)

24.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, engellilere yönelik bazı çalışmalara ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/14720)

25.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, bakım ve koruma altındaki çocuklarla ilgili bazı sorunlara ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/14721)

26.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Muğla’da yaşanan olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14722)

27.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, terör ve asayişle ilgili istatistiki verilere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14723)

28.- Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın, Van Belediyesine yönelik bazı iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14724)

29.- İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil’in, İstanbul Harbiye Kongre Merkezi ihalesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14725)

30.- Siirt Milletvekili Osman Özçelik’in, Muğla’daki olaylarda hayatını kaybeden kişiye ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14726)

31.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, okullarda serbest kıyafet uygulaması çalışmalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14727)

32.- Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın, Samsun’da hizmet içi eğitim tesisi yapımına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14728)

33.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, bir köydeki öğretmen sorununa ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14729)

34.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, eğitime ayrılan kaynağa ve eğitimdeki bazı sorunlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14730)

35.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Gürpınar ilçesinde eğitim ve öğretimdeki duruma ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14731)

36.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Özalp ilçesinde eğitim ve öğretimdeki duruma ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14732)

37.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Balıkesir’deki Gençlik ve Spor Bayramı kutlamalarında bazı öğrencilerin kıyafetlerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14733)

38.- Erzincan Milletvekili Erol Tınastepe’nin, eğitime açılmayan bir okula ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14734)

39.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici’nin, bir okulun yol sorununa ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14735)

40.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, çiftçi borçlarına ve girdi fiyatlarının düşürülmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14744)

41.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, domates üreticilerinin fiyat sorununa ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14745)

42.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, Mersin İl Müdür Yardımcısıyla ilgili bazı iddialara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14746)

43.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, kırmızı et fiyatlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14747)

44.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars-Arpaçay’daki çiftçilerin sorunlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14748)

45.- Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın, PTT’deki taşeronlaşmaya ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/14749)

46.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, bazı demiryollarının durumuna ve bazı tren seferlerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/14750)

47.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe’nin, yapımı duran bir köprünün inşaatına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/14751)

48.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, bazı köylerde sulamada yaşanan sorunlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/14756)

49.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, bir köydeki su borularının değiştirilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14757)

50.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, öğrenim ve katkı kredilerine ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafız Özak) yazılı soru önergesi (7/14758)

51.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, özel öğrenci yurtlarına ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafız Özak) yazılı soru önergesi (7/14759)

52.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, yüksek öğrenim öğrenci yurtlarına ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafız Özak) yazılı soru önergesi (7/14760)

53.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Karaisalı ilçesindeki öğrenci yurdu ihtiyacına ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafız Özak) yazılı soru önergesi (7/14761)

54.- Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş’ın, madencilik sektöründeki kazalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14762)

55.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Adıyaman’daki köprü ihtiyacına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/14763)

 

6 Temmuz 2010 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.03

BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Fatih METİN (Bolu)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129’uncu Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Üç arkadaşıma gündem dışı söz vereceğim.

İlk söz Türkiye Büyük Millet Meclisi Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu üyelerinin Van ili ve çevresine yaptıkları ziyaretle ilgili olarak söz isteyen İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar’a aittir.

Sayın Bayraktar, buyurun efendim.

Süreniz beş dakika.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar’ın, Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’le birlikte Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu üyelerinin Van ili ve çevresine yaptıkları ziyarete ilişkin gündem dışı konuşması ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ayrıca, bu gece yine hunhar bir saldırı sonucu şehit olan 3 askerimize Allah’tan rahmet diliyor, yaralılara geçmiş olsun diyor, milletimize başsağlığı temennisinde bulunuyorum.

26-28 Haziran tarihlerinde Bayındırlık ve İskân Bakanımız Sayın Mustafa Demir ile birlikte Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu üyelerimiz Van ve çevresinde bir inceleme ve araştırma gezisi yapmıştır. Bu gezimize Van ilimizden 3 milletvekili, Van ile Bitlis valilerimiz, çeşitli ilçe kaymakamları ile bir kısım ilçe belediye başkanları katılarak hem talepte bulundular hem de rehberlik yaptılar. Bu çalışmalarımıza öncülük eden başta Bayındırlık Bakanımız Mustafa Demir olmak üzere katkısı ve emeği olan herkese şükranlarımı arz ediyorum.

Değerli arkadaşlar, duyduklarınızı gidip görmedikçe, gördüklerinizi de yaşamadıkça gerçekleri tam manasıyla anlama şansınız olmadığı için biz Komisyon olarak mahallinde bir inceleme gezisinde bulunduk. Nitekim, merhum Mehmet Âkif Ersoy da gidip görmediği, görüp yaşamadığı iller, beldeler hakkında yazılarını kaleme almamıştır.

İşte, biz de bu bölgeye gidip gezdikçe bir kez daha anladık ve gördük ki Van Gölü ve çevresi… Van Gölü diyorum, aslında kapalı bir göl. Bölgede bu kadar büyük bir gölün aslında “deniz” olarak adlandırıldığını görüyoruz. Gerçekten, “deniz” olarak adlandırılmasında bir sakınca olmadığını biz de görmüş oluyoruz. Beklentilerimizin ve düşüncelerimizin, tahminlerimizin çok ötesinde güzelliklerle ciddi bir potansiyele sahip olduğunu gördüğümüz Van’ın, kapalı deniziyle, akarsularıyla, şelaleleriyle, balıklarıyla, dağlarıyla, yedi bin yıllık tarihî geçmişi ve kültürel değerleriyle, yemyeşil doğasıyla, coğrafi yapısıyla Doğu Anadolu’muzun önemli bir cazibe merkezi olduğunu gördük.

Van Gölü Havzası günümüze kadar birçok medeniyetin izlerini üzerinde barındırmakta, bu medeniyetlerin başında da Urartular gelmektedir. Van, doğu ile batı arasında yaşanan akınlarda bir geçiş güzergâhı olarak kullanılmıştır. Vaspuragan Krallığı sonrasında ise yerleşik bir düzen kurmasa bile, Selçuklular ve bağlı beylikler bölgede hüküm sürmüşlerdir. Özellikle Ahlatşahlar, Anadolu Selçuklu Devleti ile Akkoyunlular ve Karakoyunlular bölgede önemli iz bırakan devletler ve beyliklerdir.

“Van’ı bu şekilde medeniyet düzeyine ilk getiren Urartulardır.” demiştik. Başta Van, Toprakkale, Çavuştepe, Ayanis, Aşağı ve Yukarı Anzaf gibi birçok kale, Van Müzesinde bulunan binlerce taşınır taşınmaz kültür varlıkları, Vaspuragan Krallığının Hristiyan inancına ait tarihî Akdamar Kilisesi, Ahlatşahlar ve diğer Anadolu Selçuklularına ait, Sayın Cumhurbaşkanımızın bölge projesi kapsamında bulunan Ahlat ile Erciş Çelebibağı Selçuklu Mezarlıkları, yine bölgenin ikinci en büyük tarihî mezarlığı olan Gevaş Selçuklu Mezarlığı, kümbetler, Akkoyunlu ve Karakoyunlulara ait koyun figürlü mezarlar, Hoşap Kalesi, külliyeler, köprüler, camiler ve diğer bir sürü arkeolojik kazılar sonucu ortaya çıkan özellikli hamamlar önemli tarihî eserlerdir.

Van Gölü ve havzası, bunca tarihî zenginliklerin yanı sıra, doğal ve kültürel zenginliklere de sahiptir. Van Gölü, bu zenginliklerin en önemlilerinden biridir ve bu gölün kendisi ve çevresinin mutlaka korunması gerektiğini ve Kanisipi Şelaleleri, Erciş, Deliçay ve Muradiye Değirmen mevkisindeki inci kefalinin, âdeta mucizevi olarak nisan, mayıs, haziran aylarında 300 bin ton balığın yumurtalarını koymak üzere şelaleden mücadele ve sırayla yukarıya gidiş geliş serüveninin başlı başına bir olay olduğunu bizatihi gördük.

Ayrıca peribacaları, sıcak suları, florası, yaylaları, el değmemiş koyları ve diğer Nemrut ve krater gölleri, sayamayacağımız binlerce tarihî ve kültürel mirasa sahip olan Van ve bölgesinin turizme yönelik faaliyetlerine ağırlık verilmesinde fayda olduğunu görüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın konuşmanızı.

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Bitiriyorum.

Turizm düşük yatırımlı, yüksek istihdamlı bir sektör olduğundan hedeflenmesi gereken Van merkezli turizm destinasyonu, alt bölgelerinde kültür ve inanç turizmi yanı sıra kış ve doğa turizminin gelişimine imkân verecek bir çalışma. Ayrıca su sporları, dağ sporları, termal turizm, eko turizm de yine bu turizm çeşitliliği açısından önemli bir potansiyel.

Dolayısıyla bütün bu güzellikler, âdeta turizm cenneti olmaya aday olan bölgeyle ilgili kısa konuşmamın sonucunda şunu söylemek istiyoruz ki Van Gölü ve çevresine yönelik turizm master planı ve koruma kullanma dengesine uygun planlamanın yapılması, Van Gölü ve turizm havzasının turizm destinasyon çalışmalarının başlatılarak sektörde kullanılacak imaj ve marka çalışmalarının bitirilmesi ve -buna yönelik çalışmalar başlamıştır- başlayan çalışmaların hızlandırılması, eksik olan çalışmaların devamı önemlidir. Merkezî yönetim olarak Turizm Bakanlığımız, Çevre Bakanlığımız, Ulaştırma Bakanlığımız ve yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri ve vatandaş olarak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) - …üzerimize düşen görevleri yaptığımız takdirde, Van Valimizin arzu ve heyecanından da anladığımız gibi, 2023 yılında 3 milyon yerli, 1 milyon yabancı turiste ev sahipliği yapmasının çok kolay olacağını düşünüyor, bu vesileyle hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gündem dışı konuşmaya Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul Günay cevap vereceklerdir.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Bayraktar’a -Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonumuzun çok değerli Başkanına- çok önemli bir bölgemizin potansiyelini dile getirdiği için özel olarak teşekkürlerimi sunmak istiyorum.

Turizm Komisyonumuz yakınlarda Van ve yöresinde bir inceleme gezisinde bulundu ve bölgenin gerçekten, benim de uzunca bir süreden bu yana dikkat çekmeye çalıştığım potansiyelini yerinde gördüler ve Sayın Başkan lütfetti, bugün burada bu bilgileri Meclis kürsüsüne getirerek bizi de bu konuda düşüncelerimizi söyleme imkânına, fırsatına kavuşturdu.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten Türkiye turizmde son yıllarda, şükürler olsun, çok önemli bir dünya ülkesi hâline geldi. Her vesileyle övünerek söylüyoruz, geçen yıl evrensel düzeydeki ekonomik krize rağmen dünyanın önde gelen 10 turizm ülkesinin 9’u yılı eksiyle kapatırken, Türkiye 26 milyondan 27 milyona taşınarak yılı artıyla kapatan ilk 10’daki tek ülke oldu. Fakat geçen yıl 8 milyonun üzerinde, bir önceki yıl 9 milyon civarında, bu yıl, sanıyorum, 10 milyona yakın oranda, gelenlerin önemli bir kısmı Antalya’ya geliyor ve Antalya’dan kuzeye, İstanbul’a doğru, çok önemli bir kısmı, gelenlerin dörtte 3’üne yakın kısmı Türkiye'nin batı bölgesine geliyor. Oysa hem Türkiye coğrafyasına daha fazla yaymak hem de daha uzun mevsimlere, yaz dışındaki mevsimlere yaymak gerekiyor turizmin imkânlarını. Çünkü turizm istihdam artırıcı, farklı sektörlerle ilişkiler geliştirici, toplumsal barışa, sosyal barışa katkı yapıcı, çok özel, çağımızın bir anlamda birinci özel sektörlerinden birisi hâline gelmeye başladı ve bu konuda dünyada da büyük bir endüstri gelişmeye başladı. Biz o yüzden, bir yandan bilinen turizm bölgelerindeki altyapı imkânlarımızı güçlendirmeye, o bölgedeki kaliteyi yukarıda tutmaya, yüksek olan kaliteyi sürekli kılmaya çalışırken, bir yandan da yeni destinasyonlar yaratmaya çalışıyoruz. Hemen Antalya’nın kuzeyinde, Burdur’da, Isparta’da, Denizli’de, İzmir’e doğru çıkan, hatta, termal turizmi, arkeoloji, kültür turizmi, sivil mimarlık örnekleri var. Biraz içeriye doğru geldiğiniz zaman Anadolu’da Kapadokya diye çok özel bir bölge var. Karadeniz’e çıktığınız zaman değişik sivil mimarlık örneklerinin özel imkânlarını, doğa imkânlarını görebiliyorsunuz ve Türkiye’nin az bilinen büyük imkânlarından bir kısmı da Güneydoğu ve Doğu Anadolu’muzda toplanıyor.

Güneydoğu Anadolu’da da biz şehir turizmini öne çıkarmaya çalışıyoruz. Mardin, bir anlamda yeniden yapılandırılıyor. Urfa’da inanılmaz bir arkeoloji buluntusu ortaya çıktı, yeni müze ve şehir turizmi konsepti geliştiriliyor. Gaziantep bir anlamda tarihiyle buluştu, ayağa kalkıyor. Hatay zaten bu alanda, mozaik müzesi, mozaik imkânları alanında özel olarak biliniyor. Adıyaman gibi dünya çapında bizim UNESCO listesine girmiş bulunan Nemrut zenginliklerimiz var. Buradan devam ettiğiniz zaman Van’da, Ağrı’da İshak Paşa’da, Kars’ta Ani’de, Bitlis’te Ahlat’ta, bölgede çok özel, gerçekten dünya mirası açısından tarih olarak ve coğrafi güzellikler olarak emsalsiz zenginlikler var.

Şimdi, Sayın Başkanıma teşekkür ederim. Geçen yıl İzmir’de ve İstanbul’da turizm fuarları yaparken, ben artık Türkiye’nin doğusunda bir yerde de bir turizm fuarı yapılmasının önemli bir ihtiyaca dönüştüğünü turizmle ilgili arkadaşlarımla paylaştım ve çok yakın iş birliği içinde bulunduğumuz Türkiye’nin turizm meslek kurumları, TÜRSAB başta olmak üzere öteki TÜROFED, TYD hepsi paylaştılar bu dileğimizi ve bu yıl Van’da bir turizm fuarı denemesi başlatıyoruz. Van bir odak noktası, Türkiye’de doğuda turizmin geliştirilmesiyle ilgili bir odak noktası oluyor inşallah. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Van’daki potansiyeli defalarca arkadaşlarımızla birlikte yerinde tespit ettik. Van’da yeni bir müze arayışımız var. Van’da yedi tane tarihî kale var, Van ve yöresinde yedi tane tarihî kale var. Van’da su sporları imkânımız var, aynı zamanda Van’da dağcılık imkânlarımız var, Van ve yöresinde. Nemrut var bir ayağında, Edremit var başka bir ayağında, biraz kuzeye giderseniz İshak Paşa Sarayı’na çıkıyorsunuz, Ani’ye çıkıyorsunuz ve Tatvan’a geçtiğiniz zaman beş dakikalık mesafede Selçuklu uygarlığının, Selçuklu mimarisinin en özel eserlerinden birisi var.

Şimdi, bu bölgeyle ilgili çalışmalarımız var. Bizim bölgede ilan edilmiş üç tane turizm alanımız var. Bunlardan Ahlat yöresindekinin planlama çalışmaları bitti ve onandı. Ahlat bölgesinin ayağa kaldırılması konusunda biz ve çeşitli kurumlar özel bir gayret içindeyiz. Karşılama merkezlerini iyileştirmeye çalışıyoruz. Bir nokta olarak değil, bir bölge olarak planlamaya çalışıyoruz Van’ı. Hatta bu hafta sonu ben Erzurum’daydım. Doğu Anadolu’da, iç Doğu Anadolu’da Erzurum, Doğu Anadolu’da Van, iki önemli çekim merkezi hâline getirilebilir ve bölgenin istihdamına, bölgenin ekonomik gelişmesine ve bölgenin sosyal gelişmesine çok özel katkı yapabilir.

Erzurum da tabii çok özel. Erzurum’da bir yandan kış sporları imkânı var, Palandöken. Şimdi Konaklı’yı planlıyoruz ve Konaklı’da Gençlik ve Spor Bakanlığı 2011 yılında Universiade vesilesiyle çok özel yatırımlar yapıyor. Yeni bir turizm, kış turizmi destinasyonu çıkıyor Erzurum’da. Son derece planlanmış, altyapısı çağdaş ve mükemmel ve aynı zamanda Erzurum’da Beylikler Döneminden ve Selçuklu Döneminden kalma çok özel bir kültür destinasyonu var içinde Yakutiye’nin olduğu, içinde Ulu Cami’nin olduğu, içinde Çifte Minare’nin olduğu, içinde Taş Han’ın olduğu. Çok özel gerçekten ve şehrin tarihî merkezinde, aşağı yukarı hepsi bir arada çok özel bir yerleşim merkezi var.

Erzurum ve bir kültür ve kış sporları merkezi. Van kış sporları, su sporları, kültür turizmi merkezi olarak bu bölgede eğer bir çekim merkezi hâline dönüşürse sanıyorum ki doğudan birçok insan artık İstanbul’a, Ankara’nın varoşlarına değil, o bölgeye iş bulmaya gidebilir.

Değerli arkadaşlarım, sizinle bir özel bilgiyi paylaşmak istiyorum. Önceki yıllarda Van’a bir vesileyle gittiğimde, Van Üniversitesinin konuğu olarak rahmetli Recep Yazıcıoğlu’yla birlikte bir panele çağrılmıştık, Van Üniversitesinin girişinde Mustafa Kemal Atatürk’ün 1936 ve 1937 Meclis açılış konuşmalarında Van’da bir üniversite kurulmasına işaret ettiğini okudum. Bu son derece öngörülü, son derece uzak görülü bir bakış.

Şimdi, düşünün, 1936’da, 1937’de Mustafa Kemal… Devlet adamı böyle oluyor zaten, büyük adam böyle oluyor. Yani kırk yıl, elli yıl, yüz yıl sonrasını görebilen insanlar kalıyorlar geriye eserleri ve isimleriyle. Şimdi, Mustafa Kemal Atatürk, 36’da, 37’de Van’da bir üniversite, tabii, o üniversitenin getireceği başka sosyal imkânları öngörmüş. Eğer o tarihlerde, 40’larda Van’da bir üniversite kurulmuş olsa, Van bir kültürel çekim merkezi hâline dönüştürülmüş olsa, ki Van’ın ayrıca başka bir kültür zenginliği, o bölgedeki ediplerin, şuaranın, başka insanların yarattığı bir kültür vahası ortamı da var, Van bütün bunlarla bütünleşmiş bir üniversite şehri hâline getirilmiş olsaydı, sanıyorum Doğu’da Türkiye'nin bütünleşmesi açısından, Türkiye'nin birliğinin, bütünlüğünün gelişmesi açısından özel bir fikir merkezi gelişmiş olur ve bölge de gerçekten çok birleştirici, bütünleştirici özel bir etki alanı hâline dönüşebilirdi. Van hâlâ böyle bir kent, Van hâlâ birlikçi, bütünlükçü, Türkiye'nin çimentosunu oluşturan kentlerimizden birisi ama Atatürk’ün öngörüsü 40’larda gerçekleştirilmiş olsaydı Van, bugün çok daha özel bir konumda olabilirdi ve Doğu için çok özel bir çekim merkezi olabilirdi.

Şimdi, buradan ders alarak, buradan bakarak Van’la ilgili ve Doğu’yla ilgili bir proje geliştirmeye çalışıyoruz. Erzurum, bir üniversite kenti sadece ama aynı zamanda bir turizm kenti ve bir kış sporları kenti olsun. Van bir su sporları, kültür merkezi, kış sporları -hem Nemrut’u da katarak söylüyorum yakın çevresinde- kenti olsun ve bu coğrafyada -Ahlat’ı katarak söylüyorum- özel bir destinasyon geliştirelim.

Bu konuda bizim yoğun çalışmalarımız var. Milletvekili arkadaşlarımıza huzurunuzda teşekkür etmek istiyorum her birine ayrımsız, konuyla çok yakından ilgileniyorlar. Komisyonumuza çok teşekkür ediyorum, bunları, burada gündeme getirmeye fırsat verdikleri için ama milletvekillerimize de müteşekkirim, çünkü konuyu yakından takip ediyorlar ve adım adım biz Van’da bir iyileşmenin temellerini atmaya çalışıyoruz.

Van, suya atılan bir taş gibi, inanıyorum ki çevresine dalga dalga olumlu etki yapacak ve bütün o bölgede bir çekim merkezi oluşturacak, ama aynı etkiyi Mardin’de de yapmaya çalışıyoruz, aynı etkiyi Gaziantep’te, aynı etkiyi, suya atılan olumlu halkalar yaratmaya çalışan taş etkisini Gaziantep’te, Urfa’da, Mardin’de, Hatay’da, bütün bu coğrafyada yapmaya çalışıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bütün bu coğrafyada potansiyelimizi, bu büyük potansiyelimizi, bu engin, bu zengin potansiyelimizi ayağa kaldırmanın önündeki temel engel, bölgenin neresinde olursa olsun bölgenin bütününe olumsuz etkilerini yaygınlaştıran terör belası ne yazık ki.

Van’ın -şükürler olsun- ya da Urfa’nın bu terörle çok ilişkisi yok, emin bölgeler, güvenli bölgeler, ama bunu biz biliyoruz. Dışarıdan insan, Türkiye'den gelecek veya yurt dışından gelecek olanlar, Türkiye'nin doğusu, güneydoğusu deyince, ne yazık ki kaygıyla bakıyorlar. Hâlbuki bölgenin  -iddiayla söylüyorum- çok özel, dünya çapında marka olabilecek tarihsel ve turistik zenginlikleri var. Gerçekten, o bölge, turizmin imkânlarını kullanarak önemli bir sosyal dönüşüm yaşayabilir, önemli bir sosyal gelişme yaşayabilir, ama bölgenin herhangi bir yerinde patlayan mayın, bölgenin herhangi bir yerinde patlayan bir silah, vuku bulan bir ölüm, ne yazık ki bütün bölgeye, yakından ilgisi olsun olmasın bütün bölgeye olumsuz etkiler yapıyor. Hâlbuki biz o bölgeye milyonlarca insanı taşıyabiliriz.

Şu anda Nemrut, iddiayla söylüyorum ki Nemrut Dağı’ndaki Kommagene uygarlığının eserleri dünya çapında, dünyada o derece ünik birkaç belki eser vardır, fakat biz oraya henüz 100 bin civarında insanın ziyaretini sağlayabildik, 1 milyon insanın, birkaç milyon insanın Nemrut’a tırmanıyor, Kommagene uygarlığını görüyor olmaması, şu anda bizim için çok büyük bir eksiklik, bölge için çok büyük bir eksiklik, o bölgenin sosyal yapısını ayağa kaldırabilecek olan çok büyük bir imkânın nimetini, istihdam kapısını, gelişme kapısını ne yazık ki kullanamıyoruz. Bunu herkesin izanına yazması gerekiyor, yani o bölgeyle ilgili birtakım hakkın, hukukun savunucusu gibi gözüküp bölgede can yakanların, asıl o bölgeye ateş düşürdüğünü, asıl o bölgenin sosyal gelişmesini, ekonomik gelişmesini, kültürel gelişmesini baltaladığını görmeleri, anlamaları, idrak etmeleri gerekiyor.

Biz, böyle bir çerçevede turizmi aynı zamanda bir barış projesi olarak ele almaya çalışıyoruz. Turizm ekonomi açısından tabii çok önemli. Geçen yıl 21 milyar doların üzerinde gelir elde ettik turizmden, Türkiye, 20’nin üzerinde bir yerde istikrarlı gelir elde ediyor. Sanıyorum, dış ticaret açığımızın yüzde 55’ini geçen yıl turizmden kapatabildik. Fakat, ekonomiden daha önemli turizmin getirdiği bu sosyal dönüşüm, turizmin getirdiği bu barış ortamı, çünkü turizm alanında çalışıyorsa bir insan, oturmasını, kalkmasını, giyinmesini, davranışını, konuşmasını, hepsini biraz daha kasabasının yöresinden dışarıya taşımaya, biraz daha ölçütlerini büyütmeye, geliştirmeye çalışıyor, bir dönüşüm oluyor. İnsanlar tanışıyorlar başka yörelerin insanlarıyla, tanışarak, birbirlerini tanıyarak yakınlaşıyorlar. Hani Yunus’un “Gelin tanış olalım, işi kolay kılalım.” dediği sözün hikmeti turizmde gerçekleşiyor. O yüzden, turizm sadece bir ekonomik dönüşüm projesi değil, aynı zamanda bir sosyal dönüşüm, aynı zamanda bir toplumsal barış projesi ve biz, Türkiye'nin doğusunda, güneydoğusunda, her yöresinde çok sayıda turizm bölgesinin standartlarının yükselmesini, bir çekim odağı hâline gelmesini sadece ekonomi açısından değil bu açılardan da son derece önemsiyoruz.

Son olarak, bir noktaya daha işaret etmek istiyorum. Benim burada bulunmadığım bir gün bir değerli arkadaşım, bir yanlış anlaşılmadan olsa gerek bizim bir projemizle ilgili, sanıyorum, kastını aşan bazı ifadelerde bulunmuş.

Değerli arkadaşlarım, Anadolu toprağında, doğuda, batıda, kuzeyde, güneyde ne varsa, bugün, 2010 yılı itibarıyla, on binlerce yıldan beri, yüz binlerce yıldan beri, insanlığın bu topraklara ayak bastığı günden bu yana ne varsa hepsi bizimdir, hepsi bizimdir, hepsi bizim emanetimizdir, hepsi insanlığın, dünyanın geleceğine karşı bizim özenle korumamız gereken zenginliklerdir. O yüzden, biz, Kültür ve Turizm Bakanlığı olarak, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti olarak böyle bakıyoruz, Parlamentomuzun da böyle bakmasının doğru olduğuna inanıyorum. Dönem ayrımı yapmıyoruz, tarih ayrımı yapmıyoruz, inanç ayrımı yapmıyoruz, etnik köken ayrımı yapmıyoruz, herhangi bir uygarlığın, herhangi bir kültürün ayak izidir veya değildir tartışması yapmıyoruz. Anadolu’da ne varsa hepsini sahiplenmeye çalışıyoruz. O yüzden, mesela Anadolu’nun on binlerce yıl, binlerce yıl öncesinde bir Anadolu savunması figürü olmuş olan bir ismin, bir esatir kahramanının bugünkü şehitlerimiz ya da bugünkü kahramanlarımızla arasında bir karşıtlık ve bir kopukluk yoktur; bunlar onların devamı, onlar bunların kökleridir. Yani Çanakkale’yi savunanla Truva’yı savunan arasında bir tarih bilinci, bir tarih bağı olduğunu görmezsek, bir kopukluk olduğunu Anadolu’da, bir kopma olduğunu, sonra bir haksız müdahale olduğunu kabul etmek tezleri daha yakın gelebilir bize.

Biz on binlerce yıldan beri bu topraklarda yaşıyoruz. Dönem dönem gelmişiz; 1071 son bilinen tarih. Ondan önce, akınlarca 1071’de biz Malazgirt Savaşı’nı kazandığımızda Aydın’da Türkler var, Ege Denizi’ne girmiş Türkler var o tarihte, ondan önce gelenler var. Bu topraklarda eskiden bu yana yaşayanlar ve yeni gelenler harman olmuşuz, hepimizin adı Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı ve tarih boyunca bu toprakları savunmuş kim varsa, ne varsa onlar bizim aziz hatıralarımızdır, bizim eserlerimizdir, bizim kahramanlarımızdır. Dünya, artık çağa, kültüre, tarihe, arkeolojiye böyle bakıyor, biz de böyle bakıyoruz ve Anadolu toprağında ne varsa bizimdir ve dünya önünde biz onları herkesten daha güzel korur, savunur ve geleceğe teslim ederiz anlayışı içinde bir çoğulcu, çoğunlukçu, barıştırıcı bir kültür politikasını sergilemeye çalışıyoruz. Amacımız budur, maksadımız budur, muradımız budur.

Ben bir kez daha söylüyorum: Turizm, kültür değerlerine sahip çıktığımız ölçüde dünyada marka konumuna erişiyor. Bir kıyı turizmi ülkesi olmanın ötesinde farklılığı olan, değeri olan, özgünlüğü olan bir ülke hâline dönüşüyoruz ve turizm, sadece ekonomimizi değil, toplumsal gelişmemizi ve barışımızı da perçinliyor. Bu anlayışla çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

Sayın Başkanımıza ve Komisyonumuzun bu güzel vatan parçasını ziyaret eden üyelerine bu ziyaretleri ve ziyaretlerinin güzel sonuçlarını Meclisimize aktarma düşünceleri nedeniyle bir kez daha teşekkürlerimi ve hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Dinçer, buyurun efendim.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Van Milletvekili İkram Dinçer’in, Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Başkanı Nusret Bayraktar’ın Başkanlığında komisyon üyeleriyle birlikte Van’da yaptıkları temas ve incelemelere ilişkin açıklaması

İKRAM DİNÇER (Van) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Geçtiğimiz hafta sonu, Bayındırlık Bakanımız Sayın Mustafa Demir ve Komisyon Başkanımız Sayın Nusret Bayraktar’ın Başkanlığında, komisyon üyelerimizle birlikte Van’da bir dizi temas ve incelemelerde bulunduk. Öncelikle, heyette yer alan ve Van’ı teşrif eden bütün arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.

Yaptığımız görüşmelerde Van’ın sorunlarını bir kez daha yerinde görme imkânına kavuştuk. Van’ın tarihî ve doğal güzelliklerini de görme fırsatını arkadaşlarımıza sunduk. Hükûmetimizin, ülkemizin her karış toprağında yaşanan sıkıntıları yerinde görme ve çözme politikasının bir gereği olarak Komisyonumuz, toplantısını Van’da yapmıştır. Bütün tahrik ve menfi girişimlere rağmen, Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi başta olmak üzere, bölgenin kalkınması için elimizden gelen bütün gayreti sarf ettiğimizi bir kez daha bu vesileyle belirtiyor, bu imkânı tanıdığınız için teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

Buyurun Sayın Öztürk.

2.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Akkuyu’da nükleer santral kurulmasını istemeyen Nükleer Karşıtı Platform mensuplarının Meclis kapısında basın açıklaması yapmak istemeleri üzerine gözaltına alınmalarına ilişkin açıklaması

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, Anayasa’nın 56’ncı maddesi “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.” hükmündedir. Türkiye ile Rusya arasında imzalanan Akkuyu’da nükleer santral kurulması, işletilmesine dair anlaşmanın uygun bulunmasına dair kanunun Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonunda CHP’li üyelerin muhalefetine rağmen, AKP’li üyelerin oylarıyla kabulüyle Meclis Genel Kuruluna gelecek olmasından dolayı, Anayasa’nın 56’ncı maddesindeki “sağlıklı ve temiz çevrede yaşama hakkı”na saygı gösterilmesini isteyen, ülkemizin nükleer çöplük olmasını istemeyen, Nükleer Karşıtı Platform mensupları, Meclis kapısında basın açıklaması yapmak istemeleri üzerine güvenlik görevlilerince gözaltına alınmışlardır. Bu kişilerin gözaltına alınmış olmalarını demokratik hukuk devleti ilkeleriyle bağdaştıramadığımı belirtiyorum. Bu kişilerin derhâl serbest bırakılmalarını istiyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündem dışı ikinci söz Çin Halk Cumhuriyeti Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki olayların yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’ye aittir.

Sayın Ekici, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

2.- Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, Çin Halk Cumhuriyeti Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde yaşanan olayların yıl dönümüne ve Türkiye'nin bu konuda izlemesi gereken politikalara ilişkin gündem dışı konuşması

MEHMET EKİCİ (Yozgat) – Sayın Başkanı ve Genel Kurulu hürmetlerimle selamlıyorum.

26 Haziran 2009 tarihinde Çin’deki bir fabrikada zorunlu olarak çalıştırılan Doğu Türkistanlı Uygur kızlarına Çinli işçilerin tacizde bulunmaları ve tecavüze yeltenmelerinin ardından başlayan ve katliama dönüşen saldırının failleri hakkında hiçbir adli işlem yapılmaması üzerine, Doğu Türkistan halkının demokratik tepkilerini ortaya koymak üzere 2009 yılı 5 Temmuz günü Urumçi’de düzenlenen masum demokratik hak arayışı, maalesef, kanlı bir şekilde bastırılmıştır. Bu olayların yıl dönümünü yaşıyoruz. Hedef göstermeksizin açılan gelişigüzel ateş sonucu, binlerle ifade edebileceğimiz çok sayıda masum insan katledilmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Doğu Türkistan gençlerinin insani hak arayışlarının orantısız ve aşırı güç kullanılarak şiddetle bastırılmasını ve yargısız infazların sürdürülmesini şiddetle protesto ediyoruz.

Sayın milletvekilleri, 1955 yılında Doğu Türkistan Uygur Özerk Bölgesi kurulmuş, bölgede Uygurca resmî dil olarak kabul edilmiş ve Uygurca eğitim ve yayın konusunda geniş özgürlükler tanınmıştır, ancak Pekin, 1955’ten günümüze kadar bu hakların kullanılması noktasında sınırlamalar getirmeye, hatta bazılarını geri almaya başlamıştır. Çin’in 1949’dan 2010’a kadar Doğu Türkistan Bölgesi’nde uyguladığı politikalar bir bütün olarak değerlendirildiğinde, Uygurların siyasal, toplumsal ve ekonomik açıdan bir ayrıcalığa tabi tutulduğu ve eşit vatandaşlar olarak görülmediği anlaşılmaktadır.

Sayın milletvekilleri, Doğu Türkistan’da yaşayan Uygur Türklerinin temel sorunlarını saymak gerekirse; Uygurca eğitim verilen okulların kapatılması, din ve ibadet özgürlüğünün kısıtlanması, Türk-İslam eserlerinin tahrip edilmesi, ekonomik ayrımcılık, hızla artan Çinli göçmen sayısı, aile planlaması ve zorunlu kürtaj ile 11 Eylül olayları sonrasında Uygur Türklerine dönük ayrılıkçı terörist suçlaması ve bunu takip eden idamlar olarak sayabiliriz.

Peki, bu konuda Türkiye nasıl bir politika izlemelidir? Ankara ikili ilişkilerde sürekli olarak “Uygurlar Türkiye ile Çin arasında dostluk köprüsü olsun.” söylemini kullanmaktadır. Burada Türkiye'nin dostluk köprüsünden kastı, Uygurların kendi kültür ve geleneklerini koruyarak Çin’in kalkınması ve güçlenmesi için çalışmalarının sağlanmasıdır. Ancak gelinen noktada, köprünün Çin ayağında ciddi sıkıntılar olduğu görülmektedir.

Ankara, Pekin’le yapıcı bir diyalog kurarak Uygurlara yönelik olarak uyguladığı azınlık politikasının yanlışlığını göstermeye çalışmalıdır. Eğer Pekin, Uygurların eşit vatandaşlar olması için gerekli adımları atarsa Ankara da Uygurların Çin’in gönüllü vatandaşları olması için elinden geleni yapacağını vurgulamalıdır. Ankara’nın, Pekin’in güçlenmesi noktasında hiçbir endişesinin bulunmadığı ve Çin’le daha sıkı bir siyasi iş birliğinin arzulandığı anlatılmalıdır. Siyasi, askerî ve ekonomik açıdan giderek güçlenen Çin’in kendi içindeki azınlıklarla sorunlu bir ülke görüntüsü vermesi hâlinde, etrafında irili ufaklı komşu devletlerin Pekin’den ciddi tehdit algılayacakları ve ona karşı ittifaklar geliştirebilecekleri anlatılmalıdır. Ayrıca, Uygur Türklerinin yaşadığı insani sorunların uluslararası platforma taşınması gereklidir. Türkiye'nin konuyu Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği gibi alanlarda dile getirmesi, azınlık sorunlarının uluslararası alana taşınmasına alışkın olmayan Çin’i fazlasıyla ilgilendirecektir. Çin, Batılı emperyalistlerden farklı olduğunu ve güçlendiği takdirde kendi ülkesinde Uygurlara ve Tibetlilere karşı uyguladığı saldırgan politikaları başka ülkelere uygulamayacağını bütün dünyaya anlatmak zorundadır. Çin’in bir başka zorunluluğu da imkân ve kapasitesini bütün insanlığın geleceğinin mutluluğu için harcamak zorunda olmasıdır.

Sayın milletvekilleri, Çin’de Türkiye'nin ekonomik faaliyetlerinin ötesinde -bu olaylar sadece ekonomik olarak adlandırılmamalıdır- Urumçi’de başkonsolosluk açılması, Doğu Türkistanlıların vize probleminin aşılması için çalışılması, TİKA’nın Kaşgar’da temsilcilik açması, Uygurların sosyokültürel yapısının ortaya çıkarılması, 1955 özerklik anlaşmasıyla Uygurlara tanınan tüm siyasi, kültürel ve sosyal hakların iade edilmesi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ekici, konuşmanızı tamamlayınız.

MEHMET EKİCİ (Devamla) - …din ve ibadet özgürlüğü üzerindeki engellerin kaldırılması, Urumçi ve Kaşgar’da Türkiye'nin iş merkezleri açması, üniversitelerde öğrenci değişimi, Türk Millî Eğitim Bakanlığı ve yükseköğretim kurumlarında Doğu Türkistanlı öğrenciler için kontenjan ayrılması gibi konuları mutlaka Türkiye düzenlemelidir.

Sonuç olarak Doğu Türkistan sorununun çözüme kavuşması için Türkiye aktif görev almalıdır. Son olaylar gösterdi ki sorunu yok sayarak yürütülecek politikalar Türkiye'yi konunun dışında tutmayacaktır. Urumçi olaylarının diğer dünya devletleri bir yanda dururken Çin ve Türkiye’yi karşı karşıya getirmesi, Türkiye'nin direkt olarak bu sorunun bir tarafı olduğunu gözler önüne sermiştir. Millî ve manevi tarihi Türkiye’ye bu sorumluluğu yüklemektedir ama maalesef Türk Dışişleri, Çin’e bir heyet göndermeyi bile başaramamıştır.

Son söz olarak şunu söylüyorum: Gazze’ye, Hamas’a ve İsrail’e gösterdiğimiz ilginin onda 1’ini Hükûmetten ve Türk Dışişlerinden Doğu Türkistan’a göstermesini talep ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Doğru.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, 5 Temmuz 2009 tarihinde Urumçi’de Doğu Türkistan Türklerine yapılan saldırıyı şiddetle kınadığına ve ata yurtlarında yaşayan soydaşların meselelerine sahip çıkılması gerektiğine ilişkin açıklaması

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

5 Temmuz 2009 tarihinde Urumçi’de Doğu Türkistan Türklerine yapılan saldırıyı şiddetle kınıyorum. Bu saldırıda binlerce insanımız ölmüş, binlercesi yaralanmış, yüz binlerce insan da başka yerlere göç ettirilmiş ve mağdur edilmiştir. Sonuçta insanlık suçu işlenmiştir. Konu Türkler olunca bu vahim duruma bile dünya yine duyarsız kalmıştır. Bugün Kerkük’te, Musul’da, Ahıska bölgesinde, Kırgızistan ve Celalabat’ta, Karabağ’da, Kelbecer’de aynı durumlar söz konusudur. Hükûmet, devlet olarak 300 milyonluk Türk dünyasını yok sayamayız. Ata yurtlarında yaşayan soydaşlarımızın bütün meselelerine sahip çıkmalıyız. Rabia Kadirler unutulmamalıdır. Bu, bizim, tarihî görevimizdir diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gündem dışı üçüncü söz, kamu yatırımları nedeniyle mağdur olan esnafın durumu hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’a aittir.

Sayın Susam, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, kamu yatırımları nedeniyle mağdur olan esnaf ve sanatkârların durumuna ilişkin gündem dışı konuşması

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, kamu yatırımları nedeniyle mağdur olan esnaf ve sanatkârın durumlarının tartışılmasını beş dakika da olsa gündeme getirmek için söz almış bulunuyorum. Bununla ilgili vermiş olduğumuz kanun teklifini maalesef ki komisyondan, 2008 yılında verdiğimiz kanun teklifini komisyondan bir türlü Meclise indiremiyoruz.

Değerli arkadaşlar, durum nedir? Türkiye’de kamu yatırımları yapılıyor. Bunlar, bakanlıkların olabilir, belediyelerin olabilir. Yaptıkları yatırımlar sonucunda, yol, kanal, metro veya tramvay yatırımları sonucunda o bölge insanı bir kamu yatırımından yararlanıyor ama o kamu yatırımları bitene kadar, o bölgedeki esnaf o kamu yatırımları nedeniyle iflas etme noktasına geliyor, hiçbir şekilde kimsenin gıkı çıkmıyor.

Değerli arkadaşlar, şimdi, kamu adına bir yatırım yapılıp o bölge insanları yararlanacak diye, dişinden tırnağından artırarak iş yeri açmış olan esnafların o inşaat süreleri içerisinde iflas etmesine göz yummak hangi adalet ve hangi vicdan kuralları içerisine sığar?

Türkiye'nin her noktasında bu var ama İzmir’de Hatay Caddesi kapatıldı. Üç yıla yakın süredir metro inşaatı devam ediyor. Metro inşaatında çıkan sorunlar nedeniyle o esnafın durumu içler acısı ve perişan durumda. Bununla ilgili kanun teklifi verdik. Ne öneriyoruz? Bu inşaatlar süresince bu esnafların borçları ertelensin diyoruz. İş bittikten sonra, altı aydan sonra başlamak kaydıyla, on sekiz ay içerisinde ödesinler. Bunların mağduriyetleri için, bu inşaat sürecisince bu insanların kayıplarını telafi etmek için Meclis bir kanun çıkartarak bu insanlara o bölgede bir yardım yapmasını istiyoruz. Bu, o yatırımdan mağdur olan esnafın en doğal hakkı. Maalesef bunu dillendirmemize rağmen… Bu kadar gerekli olan bir kanun, vicdani ve insani olan, insan hakkı… Yani siz iş yerini insanın yok ediyorsunuz, kapatıyorsunuz, iflas ettiriyorsunuz ama “Kardeşim, ne yapalım, kamu yatırımı yaptık, burada yollar iyi oldu, sen iflas et.” Böyle bir şey olmaz! Nasıl bir yolu açarken birinin mülkiyetinin üzerinden geçip ona istimlak bedeli ödüyorsanız, bu kamu yatırımları sırasında mağdur olan esnafa da bir bedel ödemek görevimiz. Onun için, buradan tüm Parlamentoya, milletvekillerine, özellikle de Hükûmete, bakanlara sesleniyorum: Hızla bu insanların vergi borçları ertelenmelidir. BAĞ-KUR primleri ertelenmelidir ve mağduriyetler karşısındaki tüm kayıplarını giderecek acilen bir destek yardımı yapılmalıdır. Belediyeler aynı şekilde… Bu konuda önleri açılıp yasal destekle bunların tabela vergisi, ilan, reklam vergisi ve belediyeye olan borçlarının önü açılmalıdır.

Bu sadece İzmir’le alakalı değildir. Bu, Türkiye'nin her tarafında vardır; Kayseri’de, İstanbul’da, Adana’da ve Bolu’da. Burada onlarca fotoğraf gösterebilirim. Bu noktada duyarsız olamayız. Zaten krizle boğuşan esnafın bir de bu konudaki mağduriyeti ciddi bir şekilde can yakmaktadır. Onun için yüce Meclisten ve özellikle de parti farkı gözetmeksizin bu Parlamentoda bulunan tüm milletvekillerinden ve Meclis Başkanımızdan, bu mağduriyetteki esnaf ve sanatkâra yardım edilmesi konusunda bu kanun teklifimizin buraya indirilmesini istiyoruz. Bir saatlik bir konu. Bir saatte görüşürsek bu işi bitiririz ve o insanlara kanunen yardım etme, borçlarını erteleme ve borçlarından dolayı onların iflas etmesinin önüne geçmiş oluruz.

Değerli arkadaşlar, bu duyarlılığı bu esnaflar bizlerden, bu Parlamentodan, bu Hükûmetten bekliyorlar. Bu, siyaset yapılacak bir konu değildir ama o insanların en temel ihtiyaçlarıdır.

Bugün, burada, bu konuda Meclisin hassasiyetini, duyarlılığını ve Meclisin bu konuya bakış açısını dile getirmek için söz aldım. Hatay’daki esnaflar, daha ne kadar süreceği belli olmayan bu inşaattan veya Türkiye'nin başka yerlerindeki esnaflar bu inşaatlardan mağdur durumdadırlar. Bunu yasal bir yolla çözmek zorundayız, bunun önünü açmak zorundayız. En kötü ihtimalle hemen -burada Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız var- BAĞ-KUR borçlarını erteleyelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Susam.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Maliye Bakanlığı, şu an vergi borçları nedeniyle hesaplarına el koyup onların işlemlerini durduruyor. Maliye Bakanlığı bu alacaklarının tahsilinden vazgeçsin ve aynı zamanda bunların şu an iş yapamamaktan doğan mağduriyetlerini giderme konusunda bir destek vermeliyiz.

İstediğiniz zaman buraya kanun indirmekte, üç günde kanunu çıkarıp Cumhurbaşkanlığından onaylanma işini yapıyorsunuz. İşte OSTİM kanunu böyle oldu. Eğer bu kanunu da getirmek isterse iktidar partisi, rahatlıkla getirebilir. Biz de her türlü desteği vereceğiz. Bu, bizden çözüm bekleyen, çare bekleyen esnafın derdine derman olmayı gerçekleştirmiş olacağız. Bu, vicdani bir sorumluluğumuzdur, bir insan hakkıdır, bir adalettir. Bu anlamıyla adaletten yana, insan haklarından yana olan, bu insanların ekmeğine saygı duyan herkesi ve bu Parlamentoda bulunan değerli milletvekillerini göreve davet ediyorum. Bu nedenle söz aldım. Huzurlarınızı saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Susam.

Sayın Uslu…

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

4.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Edirne Kapıkule’deki tır kuyruğuna ilişkin açıklaması

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Edirne Kapıkule’deki tır kuyruğuyla ilgili söz aldım. Türkiye'nin Bulgaristan’a ve bu yolla tüm Avrupa’ya açılan kapısı olan Kapıkule Gümrük Kapısı, dünyanın 2’nci, Avrupa’nın en yoğun sınır kapısı konumundadır. Yıllık 400 binin üzerinde tır ve 4 milyona varan insan Kapıkule Sınır Kapısı’nı kullanmaktadır.

Kapıkule, Avrupa’ya gerçekleştirilen tüm ihracat ve ithalatın sağlandığı kapı olması nedeniyle ülke ekonomisinde önemli rol oynamaktadır. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği tarafından yap-işlet-devret modeliyle modernizasyonu gerçekleştirilen Kapıkule Gümrük Kapısı’nın araç geçiş kapasitesi artırılmış ancak komşumuz Bulgaristan’ın kendi gümrük kapısında gerekli modernizasyonu yapmaması nedeniyle Kapıkule zaman zaman uzun kuyruklar oluşturmaktadır. Bulgaristan gümrük teşkilatında yenileme ve personelinin değişimi sebebiyle şu an 240 adet tırın 5-6 kilometre kuyruk oluşturduğu görülmektedir. Dış ticaretimizin önemi sebebiyle bu sorunun Bulgaristan yetkilileriyle karşılıklı görüşmeler yapılarak çözülmesi gerekmektedir.

Bilgilerinize sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Uslu.

Sayın Özkan…

5.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, küresel ısınmadan ve aşırı yağışlardan dolayı mağdur olan haşhaş ve tahıl üreticilerinin sorunlarına ve Türkiye Elektrik Kurumunun elektrik faturalarının ödeme tarihinde yaptığı değişikliğe ilişkin açıklaması

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Hafta sonlarında ziyaret etme fırsatı bulduğum Burdur, Afyon, Konya, Isparta illerinde ve ilçelerinde, aynı zamanda köylerinde, küresel ısınmadan ve aşırı yağışlardan dolayı haşhaş üreticileri ve tahıl üreticileri şu anda mağdurdur. Bu üreticilere bu dönemde Toprak Mahsulleri Ofisi tarafından bir kolaylık ve rekolte düşüklüğünden dolayı kamu bankalarına olan borçlarında bir yapılanma beklenmektedir. Bunu yüce Meclisin takdirlerine sunuyorum. Tarım Bakanlığını bu konuda göreve davet ediyorum.

Ayrıca emeklilerimizden aldığımız şikâyetler… Türkiye Elektrik Kurumu elektrik faturalarının tarihlerinde bir değişme yapmıştır. Emekliler ancak emekli maaşlarıyla bu faturaları ödemektedir. Bu ödeme tarihinin tekrar eski yapısına dönüştürülmesini yüce Meclisin  takdirlerine sunuyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özkan.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer, gündemin “Sözlü Sorular”  kısmında yer alan sorulardan 1, 70, 72, 78, 89, 94, 100, 112, 122, 123, 128, 135, 143, 205, 243, 282, 300, 311, 312, 313, 364, 385, 424, 426, 432, 444 ve 537’nci sıralarındaki soruları birlikte cevaplandırmak istemişlerdir, Sayın Bakanın bu talebini sırası geldiğinde yerine getireceğim.

Başkanlığın genel kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır ve 19 milletvekilinin, sendikal hakların önündeki engellerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/809)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Türkiye'de sendikal örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılması ve sendikal örgütlülüğün güçlendirilmesine yönelik politikaların üretilmesi, gerekli önlem ve tedbirlerin alınması için Anayasanın 98. İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Sevahir Bayındır                         (Şırnak)

2) Selahattin Demirtaş                     (Diyarbakır)

3) Gültan Kışanak                           (Diyarbakır)

4) Ayla Akat Ata                             (Batman)

5) Bengi Yıldız                                (Batman)

6) Akın Birdal                                 (Diyarbakır)

7) Emine Ayna                                (Mardin)

8) Fatma Kurtulan                           (Van)

9) Hasip Kaplan                              (Şırnak)

10) Hamit Geylani                           (Hakkâri)

11) İbrahim Binici                           (Şanlıurfa)

12) M. Nuri Yaman                        (Muş)

13) Mehmet Nezir Karabaş             (Bitlis)

14) Mehmet Ufuk Uras                   (İstanbul)

15) Osman Özçelik                         (Siirt)

16) Özdal Üçer                                (Van)

17) Pervin Buldan                           (Iğdır)

18) Sebahat Tuncel                          (İstanbul)

19) Sırrı Sakık                                 (Muş)

20) Şerafettin Halis                         (Tunceli)

Gerekçe:

Sendikal haklar, çalışanların ekonomik, demokratik, sosyal ve kültürel hak ve çıkarlarını korumanın ve geliştirmenin temel araçlarından biridir. Avrupa İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Avrupa Sosyal Şartı, Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi, ILO ve Avrupa Konseyi Sözleşmeleri gibi birçok uluslar arası sözleşme sendikalar haklara yer vermiştir. Ayrıca, sendika üyeliği Anayasal bir hak olmakla birlikte, Türkiye'nin de onayladığı uluslararası sözleşmelerle de güvenceye alınmıştır. Ancak sendikalara ilişkin mevcut mevzuat, sendikalaşmayı zorlaştırdığı gibi, işverenlerin başvurduğu hukuk dışı ve endüstriyel ahlaka aykırı uygulamalar özel sektörde sendikalaşmanın önünde ciddi bir engel teşkil etmektedir. İşverenlerin, sendikalaşmayı engellemeye yönelik uygulamaları, idari ve yargı süreçlerinin çok uzun sürmesi özel sektörde sendikalaşmanın önündeki en büyük engelleri oluşturmaktadır.

Günümüzün ekonomik, sosyal ve siyasal koşullarına bakıldığında, çalışanların ve tüm toplumun sendikalardan olan beklentileri daha da artmıştır. Ayrıca, güvencesiz çalışanların, sendikalarda örgütlenebildikleri ölçüde ekonomik ve sosyal haklarının tanınacağı, geliştirileceği ifade edilmektedir.

Mevcut sendika yasalarının, sendikal örgütlenme önünde engel teşkil ettiği belirtilmektedir. Sendikal hakların, uluslararası hukuk temelinde güvence altına alınması, sendikal yasaların uluslararası çalışma hukukuna uygun bir biçimde değiştirilmesi ve demokratikleştirilmesi konusunda, gerekli yasal değişikliklerin acilen yapılması gerekmektedir.

Sendikal örgütlenmeye ilişkin en önemli verilerden biri, sendikalaşma oranı olduğu belirtilmektedir. Ne yazık ki, Türkiye'de sendikalaşmaya ilişkin istatistikler sağlıklı bir biçimde tutulamadığı gibi, sendikalaşma oranlarının hesaplanması için bilimsel, uluslararası standartlara uygun ve ortak bir yöntem kullanılmadığı için, farklı devlet kurumlarının açıkladığı istatistiklerin birbirini tutmadığı görülmektedir. Resmi makamların yapmış olduğu açıklamalar ile, işçi ve işveren sendikaları, ILO ve çeşitli uluslararası kuruluşların açıkladığı veriler arasında ciddi farkların görüldüğü bilinmektedir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın verilerine göre, 2009 Temmuz ayı itibariyle Türkiye'de toplam işçi sayısı 5 milyon 398 bin 296, sendikalı işçi sayısı 3 milyon 232 bin 679 olarak belirtilmiştir. Çalışma Bakanlığı, işçi sayısını hesaplarken sadece SSK'ya kayıtlı işçileri dikkate aldığı, kayıt dışı çalışan işçileri hesaplamadığı görülmektedir. Türkiye'deki gerçek sendikalı işçi sayısının çok daha düşük olduğu, hem işçi ve işveren sendikaları hem de devlet kurumları tarafından bilinmektedir. Dolayısıyla Türkiye'de sendikalaşma oranı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın açıkladığı oranın çok daha altındadır. İster kayıtlı ister kayıtsız olsun, özel sektörde çalışan tüm ücretlilerin sayısı hızla artarken, sendikalaşma oranı giderek gerilediği belirtilmektedir.

Kayıt dışı istihdamda yaşanan artış, özel sektörde sendikal örgütlenmenin önündeki en büyük engellerden biri olduğu belirtilmektedir. Özel sektörde kayıt dışı çalışan milyonlarca işçinin, birçok hakkı olmadığı gibi sendikalaşma hakkının olmadığı ve sonuç itibariyle neredeyse özel sektörde çalışan her iki işçiden birinin sendikalaşma hakkı baştan yok edildiği ifade edilmektedir.

Sendikalar, geçmişte genel olarak çalışanların çalışma ve yaşam koşullarını iyileştirilmesinde, ekonomik ve sosyal haklarının tanınmasında, korunmasında ve geliştirilmesinde önemli işlevler üstlenmiştir. Toplumun genel çıkarlarının, demokratik gelişmenin ve sosyal bütünlüğün sağlanması için, sendikaların varlığına ihtiyaç bulunmaktadır. Çalışanların örgütlenme özgürlüğüne sahip çıkmayan ve güvence altına almayan yasal ve idari düzenlemeler, kayıt dışı ekonomide çalışanların örgütlenmesini güçleştireceği belirtilmektedir. Bu bağlamda, Türkiye'de sendikal örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılması ve sendikal örgütlülüğün güçlendirilmesine yönelik politikaların üretilmesi ve gerekli önlem tedbirlerin alınması için meclis araştırma komisyonunun kurulması gerekmektedir.

2.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 24 milletvekilinin, kamu yönetiminde teşkilatlanmaya ilişkin kanunlardaki farklı düzenlemelerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/810)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kamu yönetiminde teşkilatlanmaya ilişkin düzenlemelerin farklılığından kaynaklanan yapısal sorunlar ile bunların kamu çalışanlarına yansımalarının belirlenmesi amacıyla gerekli incelemenin yapılabilmesini teminen Anayasa'nın 98'nci maddesi ile İçtüzüğün 104 ve 105'nci maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

1) Emin Haluk Ayhan                              (Denizli)

2) Oktay Vural                                         (İzmir)

3) Mehmet Şandır                                     (Mersin)

4) Behiç Çelik                                           (Mersin)

5) Recai Yıldırım                                      (Adana)

6) Alim Işık                                              (Kütahya)

7) Hasan Özdemir                                    (Gaziantep)

8) Erkan Akçay                                        (Manisa)

9) Yılmaz Tankut                                      (Adana)

10) Recep Taner                                       (Aydın)

11) Hasan Çalış                                        (Karaman)

12) Mustafa Kemal Cengiz                       (Çanakkale)

13) Kamil Erdal Sipahi                             (İzmir)

14) Reşat Doğru                                       (Tokat)

15) Beytullah Asil                                    (Eskişehir)

16) Muharrem Varlı                                 (Adana)

17) Mustafa Kalaycı                                 (Konya)

18) Ertuğrul Kumcuoğlu                          (Aydın)

19) Ahmet Deniz Bölükbaşı                     (Ankara)

20) Ahmet Kenan Tanrıkulu                     (İzmir)

21) Süleyman Turan Çirkin                      (Hatay)

22) Kürşat Atılgan                                    (Adana)

23) Osman Ertuğrul                                  (Aksaray)

24) Süleyman Nevzat Korkmaz                 (Isparta)

25) Murat Özkan                                      (Giresun)

Gerekçe:

Anayasa'nın 123' üncü maddesinin birinci fıkrasında, idarenin kuruluş ve görevleriyle bir bütün olduğu ve kanunla düzenleneceği belirtilmiştir. 7.9.1984 tarihli ve 3046 sayılı Bakanlıkların Kuruluş ve Görev Esasları Hakkında Kanun'da ise kanunun amacı; kamu hizmetlerinin düzenli, süratli, etkili, verimli ve ekonomik bir şekilde yürütülebilmesi için bakanlıkların kurulması, teşkilat, görev ve yetkilerine ilişkin esas ve usullerin düzenlenmesi olarak belirtilmiş, düzenlemelerde uyulması zorunlu esaslar ise şu şekilde ifade edilmiştir.

İdare, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür. Teşkilatlanmada görev ve yetkilerin tespitinde bu bütünlük bozulamaz.

Bakanlıkların kuruluş ve teşkilatlanmalarında etkili bir idare, iş bölümü, kontrol ve koordinasyonun sağlanması esastır.

Aynı ve  benzer hizmet veya  görevlerin tek bir bakanlık tarafından veya sorumluluğunda yürütülmesi, atıl kapasite ve kaynak israfının önlenmesi esastır.

AKP iktidarı döneminde TBMM'ne getirilen teşkilat kanunları tasarıları bu ilkelere uygun olarak hazırlanmamıştır. Hizmet ihtiyacına bağlı olmaksızın birçok teşkilat kanunu değiştirilerek yapılmak istenen yıldırma, kadrolaşma ve tahribata yasal kılıf hazırlanmıştır.

Yapılan bu düzenlemeler; demokratikleşme, özgürlük ve yerelleşme kisvesi altında, karar alma, denetleme ve inisiyatif kullanmaya dönük işlevlerini etkisizleştirmek suretiyle, devletin egemenlik alanının zaafa uğratılmasına hizmet etmektedir.

Teşkilat kanunlarının çoğu, birlik ve bütünlük ilkesinden tamamen uzak, temel dengeleri tahrip eden, eşitliği zedeleyen, adaletsizliğe yol açan bu yönleriyle Anayasanın ihlal edildiği düzenlemelerdir.

Kamu kurumlarına bürokrasi yoluyla müdahale edilerek kamu yönetimi geleneği yok edilmiş, Adalet ve Kalkınma Partisi'ne ve kadrolarına göre yeni görüşler oluşturulmuş, birçok usulsüzlüğe böylece sözde meşruiyet kazandırılmak istenmiştir.

Teşkilat kanunları da ücret ve istihdam rejiminde tahrip edilmiştir. Eşit işe eşit ücreti sağlamaktan söz eden hükümet, yapılan düzenlemelerle kurumlar ve unvanlar arası ücret dengesinin bozulmasına, ücret adaletsizliğinin vicdanları yaralayan boyutlara ulaşmasına sebep olmuştur.

AKP Döneminde, Teşkilat kanunlarındaki değişiklikler, işlevsel olmaktan çok kadroları tasfiye etme anlayışına dayanmıştır. Tam bir keyfilik anlayışı ile hareket edilerek bu amaçla kurumlar kapatılmış, kadrolar tasfiye edilince sonra yeniden kurulmuştur.

Yapılan düzenleme ve uygulamalarla kamu yönetiminin yapısının ve işleyişinin içinden çıkılmaz hale getirildiğini, idare hukukunun temel ilkeleri ve içtihatlarının dikkate alınmadığını, uygulamalarda bütünlük ve tutarlılığın bulunmadığını göstermektedir. Anayasa dahil olmak üzere temel hukuki düzenlemelerin dikkate alınmadığı gibi kamu yönetiminin teşkilatı, personeli ve donanımı çerçevesinde bütünlük ve ahenk içermediği, kamu yönetimi disiplininden giderek uzaklaşıldığı görülmektedir.

Hazırlanışı itibariyle teknik yeterlikten yoksun olan bu tasarıların ıslah edilebilmesi de komisyonlarda çoğu zaman mümkün olamadığından, geriye dönüp bakıldığında yasalaştırılan teşkilat kanunlarının; şekil, görev, yetki, sorumluluklar ile bunların kullanılma yolları, çalışanla sağlanan haklar ve uygulanacak müeyyideler gibi esaslı birçok husus bakımından oldukça farklı düzenlemelerin ortaya çıktığı bir mevzuat kirliliğinden ibaret olduğu görülmektedir. Bu durum kamu yönetiminde koordinasyon eksikliği sorununu gündeme getirmekte, istikrarı ve ahengi bozmakta, verimlilik ve etkinliği düşürmekte ayrıca çalışanlar arasındaki çalışma barışını da olumsuz etkilemektedir.

Sonuç olarak Hükümet tarafından hazırlanan teşkilatlanmaya ilişkin muhtelif kanun tasarılarında teşkilatların kuruluşundan işleyişine, Anayasanın öngördüğü bütünlük ve eşitlik ilkelerine ve bakanlıklar ile bağlı ve ilgili kuruluşların kuruluşuna ilişkin esasları düzenleyen 3046 sayılı kanunda belirtilen ilke ve esaslara uygun hareket edilmemekte ve belirlenen esasların dışına çıkılmaktadır. Aynı anda sevk edilen tasarılarda aynı konuda farklı düzenlemeler yer almıştır.

Açıklanan bu nedenlerle, kamu yönetiminde teşkilatlanmaya ilişkin keyfilikten kaynaklanan yapısal sorunlar ile bunların kamu çalışanlarına ilişkin yansımalarının incelenmesine ilişkin Meclis araştırması açılmasının gerekli olduğu düşünülmektedir.

3.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 19 milletvekilinin, enerji sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/811)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Enerji alanında yaşanan sorunların tespiti ve alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98, İçtüzüğün 104 ve 105'inci Maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz. 05.05.2010

1) Hasip Kaplan                      (Şırnak)

2) Selahattin Demirtaş             (Diyarbakır)

3) Gültan Kışanak                   (Diyarbakır)

4) Ayla Akat Ata                    (Batman)

5) Bengi Yıldız                       (Batman)

6) Akın Birdal                         (Diyarbakır)

7) Emine Ayna                        (Mardin)

8) Fatma Kurtulan                   (Van)

9) Hamit Geylani                    (Hakkâri)

10) İbrahim Binici                   (Şanlıurfa)

11) M. Nuri Yaman                (Muş)

12) Mehmet Nezir Karabaş     (Bitlis)

13) Mehmet Ufuk Uras          (İstanbul)

14) Osman Özçelik                 (Siirt)

15) Özdal Üçer                       (Van)

16) Pervin Buldan                   (Iğdır)

17) Sebahat Tuncel                 (İstanbul)

18) Sırrı Sakık                        (Muş)

19) Sevahir Bayındır               (Şırnak)

20) Şerafettin Halis                 (Tunceli)

Gerekçe:

Coğrafi stratejik konumunun Türkiye'yi pek çok açıdan önemli kılıyor. Dünyanın merkezinde, oldukça zengin kaynaklara sahip olması da stratejik konumunu arttırıyor. "Avrupa Enerji Güvenliğinde Türkiye'nin Rolü" yadsınamaz.

Türkiye'nin bu konumunun Dış Politikası'nda kullanılabilecek bir imkân yarattığı, Türkiye'nin yararına kullanılmasının olanaklı olduğu biliniyor. AB'nin neden Türkiye'den vazgeçemediğinin, aslında AB'nin gelecekteki politikalarını düşündüğünün bir kanıtıdır.

Türkiye, çevre ülkeler açısından da hayatidir. AB için bu önem, 'güvenilir bir sınır' - 'tehlikeli çanlarının çaldığı bir kapı'; İran için 'güvenilir bir yol ve dost' - 'kapalı bir dış politika; Rusya için 'potansiyeli yüksek bir pazar' - 'kaçırılan fırsatlar' arasında gidip gelirken Arap Dünyası için ise alternatifsiz bir güzergâhtır.

Türkiye, enerji koridorluğunu nasıl olumlu kullanabilir. Bu öncelikle Türkiye'nin enerji işbirlikleri konusunda stratejik bir plan geliştirilmesi yeni bir dış politika geliştirmesi zorunludur.

21. yüzyılda Kafkaslar ve Ortadoğu’da enerji koridorunun anahtarı Türkiye'dir. Burada yaşayan halklarla olan tarihi etnik ve kültürel bağlar nedeniyle istikrar sağlayacak bir ülkedir. Petrol okyanusları çevrili bir ada olmasına rağmen; enerjide dışa bağımlı, öz kaynaklarını kullanamayan, "kaynak enerji" yerine hala "geçiş enerjisine" odaklanmış durumda.

Enerjide dışa bağımlılık oranının % 73, yerli üretimin ise % 27 olduğu Türkiye'de yerli, yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelim kamuoyunda tam da yankı bulmuş ve Sayıştay Raporlarında bile "nükleer enerji en pahalı yatırım" olarak tanımlanırken, "nükleer santraller" uluslararası lobilerin etkisiyle dışa bağımlı nükleer santral yatırımlarına yol açılmak istenmektedir.

Oysa nükleer santrallerin yatırım maliyetleri, alternatif enerji kaynaklarına göre daha yüksektir. Dünya birincil enerji tüketiminde nükleer enerjinin payı % 6, dünya elektrik üretimindeki payı da 2007 itibarıyla % 15'tir ve bu oranın gerilemesi beklenmektedir. Dolayısıyla bugün başlansa bile en erken 2015 yılından itibaren devreye girebilecek nükleer santral yatırımları, gerçekte dünyada işsiz kalan nükleer lobilerin kâr hırslarına dayalı olarak yaratılan baskılanmayla nükleer santrallere, yeni doğal gaz santrallerine ve özel sektörün elektrik üretimine ilave teşvikler verilmesine dayanak oluşturulmaya çalışılmaktadır.

1990 yılından başlayarak I. Körfez Harekâtı ve son yıllardaki Afganistan, Irak işgallerinin enerji için olduğu genel kanı olarak kabul edildi. Bir ülkenin ayakta kalabilmesi için gereken en önemli unsurlardan biri enerjidir. Fabrikaların çalışmasından evlerde ocakların yanmasına, ulaşımın sağlanabilmesinden iletişime, kısacası hayatın sürebilmesi için gerekli her şey enerjiye bağlıdır.

Enerji sorunu bir ülkenin bütün fonksiyonlarını olumsuz biçimde etkileyebilir. Bir ülkenin milli güvenliği ve refahı o ülkenin enerji gücü ile ölçülebilir. Enerji olmadan bir ülkenin kendini savunabilmesi imkânsızdır. Ülkemiz şu an özellikle petrol ve doğal gaz gibi temel enerji kaynakları itibarıyla dış kaynaklara bağımlıdır. Ülkelerin savunma, savunma sanayi ve enerji kaynakları kendi ulusal güçlerince keşif ve idare edilebildiği nispette, o ülkenin güvence ve konforu gelecek nesilleri için daha sürdürülebilir ve umut verici olur.

Bilimin bu sorunlarla ilgili önerdiği çözümleri siyasetin dikkate alması gerekir. Ülkede üretimle, güvenlikle, sağlıkla, uygarlıkla, çevreyle, ekolojik dengeyle, kültürel varlıklarla bir bütün olarak bakmak gerekiyor.

Enerji açığı var diye, Hasankeyf’i sular altında bırakmak, termik ve nükleer santralleri devreye koymak, Munzur vadisini, Ege'yi, Karadeniz'i, Akdeniz'i, güzellikleri heder etmek kabul edilemez. Bu nedenlerle;

Bir Meclis Araştırması açılması ve Araştırma Komisyonu kurulması yararlı olacaktır.

4.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 19 milletvekilinin, siyasi partiler ve seçim sistemindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/812)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Seçim ve partiler rejiminin yol açtığı sorunların araştırılması ve yapılması gereken düzenlemelerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98, İçtüzüğün 104 ve 105'inci Maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Hasip Kaplan                            (Şırnak)

2) Selahattin Demirtaş                   (Diyarbakır)

3) Gültan Kışanak                         (Diyarbakır)

4) Ayla Akat Ata                          (Batman)

5) Bengi Yıldız                             (Batman)

6) Akın Birdal                               (Diyarbakır)

7) Emine Ayna                              (Mardin)

8) Fatma Kurtulan                         (Van)

9) Hamit Geylani                          (Hakkâri)

10) İbrahim Binici                         (Şanlıurfa)

11) M. Nuri Yaman                      (Muş)

12) Mehmet Nezir Karabaş           (Bitlis)

13) Mehmet Ufuk Uras                (İstanbul)

14) Osman Özçelik                       (Siirt)

15) Özdal Üçer                             (Van)

16) Pervin Buldan                         (Iğdır)

17) Sebahat Tuncel                       (İstanbul)

18) Sırrı Sakık                              (Muş)

19) Sevahir Bayındır                     (Şırnak)

20) Şerafettin Halis                       (Tunceli)

Gerekçe:

Türkiye'de seçim sistemi, 12 Eylül askeri darbesi sonrası şekillendi. Siyasi Partiler, seçim kütükleri yasaları ve anayasal düzenlemelerle halkın adil temsili engellendi. 1983 ve sonrası yıllarda siyasi iktidarlar işlerine gelen seçim ve hazine barajlarını korudu.

Partilerde genel başkanlar değişemiyor, kadroları da. Lider sultası devam ediyor. Yaşlılar çok, gençler az, erkekler çok, kadınlar az. Parti içi demokrasi üye hukuku işlemiyor. Adaylar önseçim yerine merkezi yoklama ve tayin sistemi ile belirleniyor.

Kongreler, toplantılar sadece genel başkanların konuştuğu mitinglere dönüşüyor. Tartışmasız, katılımsız, eleştirisiz, üretimsiz geçiyor. Parti örgütleri tembelleşiyor, her şeyi 'merkez' belirliyor.

Bunun sonucu olarak 'merkez' statükocu, resmi söylemci, tabucu, tembel oluyor. Projeler ortaya çıkmıyor, değişim dönüşümün önü kesiliyor. Parti tüzükleri rakip aday çıkmasını engelliyor, demokratik bir yarış olmuyor.

Yasal düzenlemeler çelişkilerle dolu. 1961 Anayasası'nda yer alan ilke, bugünkü Anayasamızda da vardır: "Siyasi partiler, demokratik hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır" (Madde 68). Oysa düşünce ve örgütlenme özgürlüğü sınırlandırılarak, cezalara bağlanarak, partiler kapatılarak suskun bir toplum isteniyor.

Siyasi partilere 'Devletin yeterli düzeyde ve hakça mali yardım yapması' da, bu ilkelerin gereğidir. (Md. 68). Emeği, farklı kesimleri ve ezilen halkları savunan partilerin hazine yardımı alması engellenmekte, uluslar arası sermayenin destek verdiği partiler güçlendirilmektedir.

Siyasi partilerin de kendi iç düzenlerinde şu ilkeye uymaları, gene Anayasa'nın gereğidir. "Siyasi partilerin faaliyetleri, parti içi düzenlemeleri ve çalışmaları demokrasi ilkelerine uygun olur." Ayrıca: Anayasa bir yana, siyasi partilerin daha akılcı, katılımcı ve etkili faaliyette bulunmalarının yolu da, 'parti içi demokrasi'nin iyi işlemesidir. Ne yazık ki parti içi demokrasi işlemiyor.

Seçimlerde yüzde on baraj konularak halkın kendi adaylarını özgürce seçmesi engelleniyor, az oyla çok milletvekili çıkarma devam ediyor. Hazine yardımına yüzde yedi barajı konularak mecliste grubu olan partilerin dahi, yardım alması engelleniyor. Parti kapatma, adaylık yasaklama mevzuatın ayrılmaz parçası haline getiriliyor.

Türkiye'de kırk yılda liderler, aynı partiler değişmiyorsa bunun nedeni seçim sistemi, yasaları ve antidemokratik mevzuattır.

"Egemenlik Kayıtsız Şartsız ulusundur" deniliyorsa, adil temsilin önü açılmalıdır.

Ülkemizde yaşanan ve giderek, merkezde sürekli "yönetememe" krizine dönen sorunların aşılması için; çağdaş demokrasilerde demokratik toplum olmanın gereklerinin yerine getirilmesi, bunun önündeki engellerin kaldırılması şarttır. Bu nedenle;

Meclis araştırması açılması sorunların tespit ve çözüm önerileri için bir Araştırma Komisyonu kurulması yararlı olacaktır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- (10/269) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 6/7/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu’nun 06.07.2010 Salı günü (Bugün) yaptığı toplantısında, oy birliği sağlamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                 Ayla Akat Ata

                                                                                                                       Batman

                                                                                                              Grup Başkanvekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler Kısmının 191 inci sırasında yer alan 10/269 Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde ortaya çıkan orman yangınlarıyla ilgili iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis Araştırması açılmasına ilişkin önergelerin görüşülmesini, Genel Kurulun 06.07.2010 Salı günlü birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Grup önerisinin lehinde Sayın Ayla Akat Ata, Batman Milletvekili.

Buyurun Sayın Ata. (BDP sıralarından alkışlar)

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin getirmiş olduğu grup önerisinin lehinde söz hakkı almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bir ülkenin en önemli zenginlik kaynaklarından biri ormanlar olarak varsayılır ve ormanların korunması, tahrip olmaları hâlinde tekrardan ıslahları her ülkenin gündeminde olması gereken konulardır. Bizim ülkemizin de tabii ki önemli yasalarından biri Orman Koruma Yasası’dır ve ilgili maddesinde de, 68’inci maddesinde de ”Ormanların içinde veya yakınında ateş ve yangın belirtisi görenler bunu derhal orman idaresine veya en yakın muhtarlığa, jandarma dairelerine veya mülkiye amirlerine haber vermeye mecburdurlar.” diye bir düzenleme de mevcuttur.

Ancak, grup önerisiyle getirdiğimiz araştırma önergesinde de belirttiğimiz üzere, ülkemizin doğu ve güneydoğusunda güvenlik gerekçesiyle yakılan ormanlar vardır. Yine, gerçekleştirilen operasyonlar sırasında yapılan askerî operasyonlar ve kullanılan askerî teçhizattan dolayı başlayan orman yangınları vardır ve bu orman yangınlarının söndürülmesi faaliyetleri de ne yazık ki bir duyarlılıkla yerine getirilmemektedir. Bölge insanı bu konuda Hükûmeti duyarlılığa davet etmektedir. Bölgede yaşanan orman yangınlarına karşı sessiz kalınması bölgeler arasındaki ayrımcılığın bir başka göstergesidir. “Türkiye'nin her tarafında, değil orman, bir tek ağaç yansa ciğerimiz yanar.” diye hepimizin eğer ortak bir kanaati varsa “Neden bu ormanlar doğuda ve güneydoğuda cayır cayır yanarken bu Parlamentodan ses çıkmıyor?” diye bu Parlamentoda bulunan tüm siyasi parti grupları bir şekilde bir vicdan sorgulamasına gitmek durumundadır.

Bu orman yangınlarının çıkma gerekçesi ne yazık ki güvenlik gerekçesiyledir. En azından, eğer bu Parlamento çatısı altında biz bunların güvenlik gerekçesiyle değil, doğal gerekçelerle çıktığı yönünde kamuoyunu aydınlatma noktasında bir bilgi sunamayacaksak o zaman sorumluluğumuzun da gereğini yerine getirmiş sayılmayız. Bugün bölge insanı bu orman yangınlarının neden çıktığının, söndürülme faaliyetlerinin neden gerçekleştirilmediğinin ve yine kendi çabasıyla, köylümüzün kendi çabasıyla yapmış olduğu faaliyetlerin de neden güvenlik görevlileri tarafından engellendiğinin hesabını sormaktadır. Belki bunlar daha öncesinde bir iddia niteliğinde olabilirdi ama ne yazık ki bugün iddia değildir.

Batman’ın Hasankeyf ilçesinde üç köyümüz, 90’lı yıllarda yakılan üç köyümüz geçen hafta içerisinde tekrar yakıldı. Bu, Türkiye kamuoyuna da haberlerde yansıdı ama ne yazık ki konuya duyarlı hiçbir kesim “Bu köylerde neler oldu? Köylüler geri dönme hazırlığı yapıyorlardı; tekrar gittiler, bu köyler boşaltılmıştı, on sekiz yıl içerisinde 4 kez yakılmıştı ama köylüler tekrar gidip orada bağ bahçe kurmuşlardı ve yavaş yavaş geri dönme hazırlığı yapıyorlardı. Nasıl oldu da bu ormanlar yandı, bu orman yangını çıktı ve bir köyün tamamı, bir köyün yarısı, diğer köyün de ancak köylülerin söndürme faaliyetleriyle yanması engellendi?” diye ne yazık ki bu Parlamento çatısı altında soran olmadı.

Biz gittik, olay yerinde gözlemledik. Köyün nasıl cayır cayır yandığını, bağın bahçenin nasıl kuruduğunu gözlerimizle gördük ve bir kez daha soruyoruz: Bölge insanı nasıl yaşayacak; köyüne nasıl dönecek, hangi güvenceyle dönecek? Ormanlar gibi, ülkenin, Hükûmetin birinci derecede koruması altında koruması olan bir zenginlik eğer korunamıyorsa, jandarmanın burnunun dibinde ateş yanıyorsa, yangına dönüşüyorsa, orman müdürlüğü bir gün, yirmi dört saat boyunca yangına hiçbir şekilde müdahale etmiyor, söndürme, soğutma faaliyetinde bulunmuyorsa bunun hesabını kimden soracağız, nasıl vereceğiz? 2009 yılı içerisinde bir yönetmelik çıkmadı mı? Çıktı. Türk Silahlı Kuvvetlerinin görev alanı içerisinde gerçekleştirilen tüm faaliyetlerde eğer doğa ve ekolojik denge bozuluyorsa bu da sorumluluk altına sokuldu. Bu yönetmelik çıktıktan sonra gerçekleştirilen ve iddia düzeyinde de olsa, kamuoyuna yansıyan hangi orman yangını için bu yönetmelik hükümleri gereğince sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunulup gerekli incelemeler ve soruşturmalar yapıldı?

Şimdi, Batman’da Hasankeyf’in Siirt’e yakın köylerinin yakılması dolayısıyla biz gittik olay yerine, köylü derdini anlatıyor, gidene anlatıyor. Ne yazık ki Orman Müdürlüğü de gitmemiş, ne yazık ki Jandarma da sorup etmemiş, ne yazık ki Valilik de olay yerine uğramadan bir belge kaleme almış kamuoyuna yansıdığı için. Evet, bu olay kamuoyuna yansıdı ama sabah 04.00-04.30 sıralarında başlayan yangının ne yazık ki güneş ışınlarının cam kırıklarına çarpması ve mercek etkisi yaparak yangına sebebiyet verdiği iddiası var. Eğer kamuoyu aydınlatılacaksa bile en azından bu kadar çarpık ve çelişkili bilgilerle aydınlatılmaması gerekir; bu, aydınlatma değil bir karartma faaliyetidir. İki ayrı atasözü var; biri “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.” o köylüler ha bire kovuluyorlar; bir de “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.” Eğer gerçekten bir heyet gidip orada inceleme yaparsa, sabah 04.00-04.30 sıralarında güneş ışınlarının cam kırıklarına çarpıp mercek etkisi yapmayacağı ve orman yangınına da sebebiyet vermeyeceği açıkça ortaya çıkar.

Yaklaşık on beş-yirmi gün önce, buradaydık, Sayın Çevre ve Orman Bakanımız burada sözlü soruları cevaplıyordu. Cudi ve Gabar’daki orman yangınlarını sorduk “Orada yanan orman 60 bin hektarlık, kıymeti harbiyesi yoktur.” dedi. Bir Çevre Bakanının, Türkiye’nin halkları adına Hükûmette o koltukta oturan Çevre Bakanının, yanan değil 60 bin hektar, 1 ağaç bile olsa “Kıymeti harbiyesi yoktur.” deme hakkı yoktur, böyle bir hakka sahip değildir. Ancak çıkar, o orman yangını dolayısıyla bu kürsüden Türkiye halklarına bunun hesabını verir. Bunun sorumluluğunu taşıyan birinci derecede şahıs olarak bunun hesabını verir. Bunu biz söylemiyoruz.

Batman ilinde, Diyarbakır ve Batman insan hakları dernekleri, Siirt insan hakları dernekleri, Göç-Der ve yine Mazlumder yetkililerinden oluşan 8 kişilik bir heyetin yaptığı, Batman için yapmış olduğu incelemeden bir bölüm okumak istiyorum.

“1) Öncelikle yangın olayının meydana geldiği Keçeli (Bizinka), Palamut (Hırbekur) ve Güneşli (Şemse) köylerinin yaklaşık 20-25 bin dönüm olduğu tahmin edilmektedir. 2 bin dönüm tapulu, 5-7 bin dönüm arası tapusuz arazisinin yandığı tahmin edilmektedir. Keçeli ve Palamut köylerinde alevler köy merkezini de içine alırken, Şemse köyüne yangının sıçramadığı gözlemlenmiştir.” Çünkü aradan geçen Dicle Nehri var ve köylüler geçiş noktalarını kendi çabalarıyla kapatıyorlar.

Yine, “Köylülerin beyanlarına ve yanan alana bakıldığında, askerî birlikten yangının söndürülmesine yönelik herhangi bir girişimde bulunulmadığı değerlendirilmektedir. Orman İl Müdürlüğünde çalışan kamu görevlilerinin karakolun hemen yanında çıkan orman yangınını güvenlik gerekçesi ile söndürmemiş olmaları görevlilerin görev ihmali suçunu işledikleri gerçeğini ortadan kaldırmayacağı değerlendirilmektedir.”

Yine, “Heyet tarafından köylüler ve yerinde yapılan keşifler neticesinde çok büyük bir alanın yanmış olduğunu, bu alanda mevcut çok sayıda ağacın (incir, badem, fıstık ağaçları ve asma ağaçları) ve bununla aynı oranda alanın ve ormanın da kül olduğu gözlemlenmiştir.

Ormanlık araziyi ve köylülere ait tapulu arazi ve bağ ve bahçelerin yanmasına sebep olan yangın askerî birliğin/askerî üssün görüş alanında meydana geldiği heyetçe gözlemlenmiştir.”

Şimdi, nasıl oluyor? Tam karakolun burnunun dibinde, askerî üssün burnunun dibinde yangın başlıyor, yirmi dört saat sürüyor. Bu yangına herhangi bir şekilde müdahale edilmiyor ve Batman Valiliği 04.00-04.30 sıralarında başlayan yangını cam kırıklarının sebebiyet verdiği bir yangın olarak ifade ediyor ve yine diyor ki: “Bölgede bulunan çalı çırpının, meşe ağaçlarının yandığı gözlemlenmiştir.”

Doğru, Sayın Bakan da buradaki ifadesinde şöyle demişti: “Bölgede meşe ağaçları var, zaten yeşeriyorlar.” Doğru, 1992, 1993 yılında yakılan ormanlar bu senelerde yeşerdiler, tekrardan yeşerdiler değerli milletvekilleri. Benim ilçemin de 1993 yılında ormanlık alanı yakılmıştı ama bu sene gittik, ormanlık alan yeşermiş. Meşe ağacı var orada, on sekiz yıl sonra tekrar hayat bulmuş ve bulunduğu coğrafyaya da tekrardan hayat vermiş. Meşe ağacı, bugün bizim partimizin de sembolü hâline getirmiş olduğumuz meşe ağacı. Yakmakla bitmeyen meşe ağacı ama görüyoruz ki Hükûmetin Bakanının, meşe ağacının bölgede olmasından bile bir rahatsızlığı var. “Nasıl olsa yeşeriyor, yakılsa da bir şey olmaz.” Bu zihniyet, değil orman gibi zenginlik kaynağını ülkemizin herhangi bir zenginlik kaynağını hiçe sayan bu zihniyet karşısında bu Parlamentonun sessiz kalmaması lazım.

Değerli milletvekilleri, yıllardır bölgede operasyonlar yapılıyor ve bu operasyonlar insan, doğa ve ekolojik dengeye rağmen yapılıyor ve bu operasyonlar sonucunda milyarlarca…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ata, konuşmanızı tamamlayınız.

AYLA AKAT ATA (Devamla – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

…liralık maddi zarar doğduğu gibi ne yazık ki bir şekilde telafisi imkânsız zararlar da, manevi zararlar da doğuyor.

Bölge insanının mevcut çığlığına sessiz kalınmaması gerekiyor. 4 Temmuz Pazar günü haber sitelerine düşen haberde “Cudi Dağı bir haftadan beri yanıyor, kimse, yetkililer müdahale etmiyor.” diyen Silopi Koruma ve Geliştirme Derneği Başkanı Nasır Özden’in sesi de duyulmuyor, diğer sivil toplum örgütlerinin sesi de duyulmuyor. Hükûmetin bir an önce yasama faaliyetlerinde olduğu gibi sivil toplum örgütlerine, konuyla ilgili kesimlere, toplumun değerli kesimlerine kulak asmayan tavrından vazgeçmesi ve bir an önce toplum yararına, insan yararına ve bu ülkenin zenginlikleri yararına politikaları hayata geçirmesi gerektiğini diliyoruz.

Ülkenin Doğu ve Güneydoğu Anadolusu’nda değil ülkemizin tamamında gerçekleşen orman yangınlarının da hep beraber araştırılması, soruşturulması, incelenmesi için de destek vereceğimizi belirtiyoruz.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Grup önerisinin aleyhinde Eskişehir Milletvekili Sayın Tayfun İçli, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, sizleri saygıyla selamlıyorum. Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisinin aleyhinde söz aldım.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizdeki orman yangınları çok çok önemli bir konu ama Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisinde sadece Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da meydana gelen orman yangınlarının araştırılması istenmektedir ve grup önerisinin lehinde konuşan arkadaşımız, orman yangınlarının aslında o bölgede yaşanan terör olaylarıyla ilintisini de ortaya koymuştur. Biz gerçekten… Ki Cudi Dağı örneği verilmiştir. Bilebildiğimiz kadarıyla, son dönemlerde orada operasyonlar devam etmektedir ama amacımız gerçekten orada yanan ormanları mı, orman yangınlarını mı sorgulamaktır, yoksa orada sürdürülen terörle mücadeleyi mi sorgulamaktır, o ayrı konu ama sadece Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da meydana gelen orman yangınlarının araştırılması bana göre eksik kalmıştır. Ege’mizde, Akdeniz’de binlerce hektar ormanlık alan yakılmış, yaktırılmıştır. Belirli dava dosyalarında sanıkların ifadesine baktığımız zaman, bazı ülkelerin, terör örgütünü taşeron olarak kullanmak suretiyle, turizmi baltalamak amacıyla da birçok yöremizde o canım ormanları yaktıklarını o dava dosyalarının içinde, sanık ifadelerinde de görüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bunlar mutlaka araştırılmalıdır, ben her seferinde onu söylüyorum ancak birazdan yine AKP’li milletvekili arkadaşlarımızın sayısal çoğunluğuyla bu Meclis araştırması önergesi reddedilecektir. Onun için bu tür önergelerin artık verilmesi sonuç getirmeyen bir hâle dönüşmüştür.

Değerli arkadaşlarım, Anayasa’mızın 87’nci maddesine göre, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iki önemli görevi var, baş görevi. Diğerleri de, tabii başka görevleri de var. Nedir? Kanun yapmak, kanun değiştirmek, kanunu kaldırmak. Bir de nedir? Denetleme hakkını kullanmak. Türkiye Büyük Millet Meclisi bu denetleme hakkını Anayasa’nın 98’inci maddesine göre Meclis araştırması -biraz evvel konuştuğumuz konu- genel görüşme, gensoru, bunlarla yapacak ama çok acıdır ki Türkiye Büyük Millet Meclisi -ki Anayasa’mızın 7’nci maddesine göre yasama yetkisini kullanıyor- millî egemenliği kullanan Türkiye Büyük Millet Meclisi, devletin içinde yerleşik bürokrasiyi, bakanları ve Bakanlar Kurulunu denetleyememektedir. Gelen kanunlar da bürokrasiden gelen kanun tasarılarıdır. Burada Türkiye Büyük Millet Meclisinin milletvekillerinin getirdiği bir kanun teklifinin yasalaşması çok ender görülen bir olaydır. O da hükûmetle, bürokrasiyle uyuştuğu takdirde gündeme gelip görüşülebilmektedir. O nedenle Türkiye Büyük Millet Meclisi aslında Türkiye’de bürokrasinin vesayeti altındadır, siyasi iktidarın vesayeti altındadır. Onlar nasıl buyururlarsa Türkiye Büyük Millet Meclisi öyle çalışmak durumunda kalmaktadır. İşte bu Meclis araştırmaları gündeme alınmamakla, AKP tarafından reddedilmekle Türkiye'nin çok çok önemli gerçek sorunları da göz ardı edilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisinde, haklı olarak, orman yangınlarının araştırılması istenmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de sadece ormanlar mı yanıyor? Türkiye’de ormanlar yanmıyor, araştırılması gereken çok konular var. Türkiye’de terör… Daha bugün 3 şehit verdik. Terörle ilgili çok ciddi sorunumuz var. Ülke yanıyor, ülkede insanlarımız yanıyor, yürekleri yanıyor. Bunların konuşulması lazım burada ama Sayın Başbakan -bilmiyorum bugün geldi mi- tatilde, ne zaman geleceği de bilinmiyor. Başka… Terör yangınının yarattığı travma bir şekilde aşılamıyor, konuşulamıyor. Burada gündem çok çok farklı.

Değerli arkadaşlarım, mutfak yanıyor mutfak, hep söylüyoruz. Memur maaşları açıklandı, memurlarımıza 13,3 TL zam. Şimdi bu memurlarımız 13,3 TL ile mutfakta meydana gelen yangını söndürecek mi? Çünkü eğer bir evde mutfak yanıyorsa o evde huzur yoktur; o evde kavga vardır, çatışma vardır. O çatışma ve kavga boşanma davalarını artırmaktadır. Adliyelere gidin, adliyelerde artan boşanma davalarının sayısına bakın. İnsanlar geçinemiyor ve o huzursuzluk, o travma -mutfaktaki yangının yarattığı travma- aileleri birbirinden koparıyor. Bugün birçok yavrumuz anasız, anası babası boşanmış vaziyette yaşamaya çalışıyorlar, eğitimlerine gitmeye çalışıyorlar.

Eğitimde yangın var. Eğitimcilerimiz burada defalarca bunu dile getirdi. Başka? Türkiye'nin yanan sorunları çok çok fazla. Bunların da araştırılması lazım. Bu konuda üç siyasi parti grubumuz, belki de 300’ü aşkın, 400’ü aşkın Meclis araştırma önergesi verdiler ama biraz evvel de söylediğim gibi AKP grup önerisiyle bunlar reddediliyor. Bunlar denetlenmesin istiyorlar. Onlar diyorlar ki “Biz her şeyi mükemmel yapıyoruz. Bunların araştırılmasına gerek yok.” görüşündeler. Bizi izleyen çok saygıdeğer vatandaşlarımızın takdirlerine sunuyorum tabii. Burada dile getirmediğim belki onlarca sorun nedeniyle Türkiye ciddi sıkıntılar yaşıyor.

Değerli arkadaşlarım, Yükseköğretim Kurulunda da ciddi bir yangın var. Bugün gazetelerde var, bir üniversitede -işte, iradeye “demokrasi” diyoruz- öğretim görevlileri oy kullanıyorlar. Birisi birinci geliyor, ikinci geliyor, üçüncü geliyor; bir bakıyorsunuz, Yükseköğrenim Kurulu bunu elemiş. Peki kimi aday göstermiş Cumhurbaşkanlığının önüne? Kendine oy atanı. Başka, belki de bir tek eşi, eğer orada, üniversitede görevliyse. Bir bakıyorsunuz, YÖK listesinden Giresun Üniversitesi Rektörü olarak Cumhurbaşkanlığı makamının önüne geliyor. Yükseköğretim yanıyor. Bilim, irfan yuvaları, artık anlaşılıyor ki -ki çok rahat söylüyorlar- vesayet altındalar. Neyin vesayeti altındalar? Tarikatların vesayeti altındalar. Tarikatlar bir yerlerde oturuyor, karar veriyor, o tarikatların verdiği kararlar belirli anayasal kurumlarda olgunlaştırılıyor ve karşımıza, sözde demokratik bir irade olarak karşımıza getiriliyor.

Değerli arkadaşlarım, yanan sadece bunlar değil tabii. Yanan, işte yeni bugün gazetelerde dış politikamız yanıyor. Bugün İsrail Dışişleri Bakanı Lieberman’ın açıklamaları var: “Ne özrü canım, özür dilemiyoruz.” diyor. Daha önce Sayın Başbakanın ve Dışişleri Bakanının dört şartı vardı, bu şartların da gittikçe erozyona uğradığını görüyoruz ama İsrail’den de açıklama geliyor. Bu, dış politikada yangının başka bir yansıması, peki başka?

Amerika Dışişleri Bakanı Hillary Clinton sözde Ermeni anıtına gidiyor, şöyle saygı duruşunda bulunuyor! Hani Türk dış politikası? Hani Amerika Birleşik Devletleri’nin Türkiye’ye göstereceği hassasiyet? Dışişleri Bakanımız da ortada yok. Dışişleri Bakanımız kendi düşüncesine göre sıfır sorunlu bir dış politika yürüttüğünü söylüyor. Değerli arkadaşlarım, yok öyle bir şey, “sıfır sorunlu bir dış politika” diye bir politika yok. Türkiye’nin tek politikası var: “Yurtta sulh, cihanda sulh.” ve bölge merkezli dış politika. Komşularınla, bölgendeki dostlarınla sulh içinde, barış içinde yaşamak, Türkiye’nin dış politikası bu. Türkiye’nin dış politikasını eğer başka devletlerin dış politikasına, arkasına takarsanız, zincirlerseniz bu işte yaşadığımız olaylara meydan veriyor. Sayın Başbakan Amerika’ya gitti, Devlet Başkanı Obama’yla görüştü, e ne oldu? Gelir gelmez tatile çıktı. Değerli arkadaşlarım, dış politikada kapalı kapılar ardında görüşüp, ondan sonra gelip ülkenin gündemine, eğer bazı şeyleri özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisinde konuşmazsan ve tatile çıkarsan o zaman Türk halkının kafası karışır. Ne izliyoruz? Hangi politikayı izliyoruz? Bu yangını nasıl söndüreceğiz?

Evet, bugün işte birçok gazetemizde Genelkurmay Başkanımız Sayın Başbuğ’un açıklamaları var. Sanki bir veda konuşması gibi, katıldığınız yerler olabilir, katılmadığınız yerler olabilir. Değerli arkadaşlarım, bakın, tespite bakın, diyor ki Sayın Genelkurmay Başkanımız: “Türkiye’de ne zaman terör olayları azaldı veyahut hiç olmadı? Biz bunu yanlış algılıyoruz, sanki terör örgütü bitti, dağıldı. Aslında terör örgütünün dağ kadrosu duruyordu, eylem sayısı düştü. Burada belki algılama yanlışlığımız oldu. Doğru algılasaydık o dönemde de daha sağlıklı tedbirleri alabilecektik.” E, günaydın! Bunu tabii Sayın Genelkurmay Başkanına söylemiyorum.

Ben öyle algılamadım, ben “sıfır terör” demedim. Ben 2002 yılında bölücübaşının getirildiğini, yönetim kadrosunun derdest edildiğini, ülkede huzur ve güven kaldığı için 57’nci Hükûmet tarafından olağanüstü hâlin kaldırıldığını, temel hak ve özgürlüklerin yeniden Anayasa’da belirtilen çerçevede yaşandığını söyledim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız Sayın İçli.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Ama, bakın, o tarihten bu tarihe kadar ne oldu? 2002-2010… Demek ki algılayanlar ben değilim, bizim gibi düşünenler değil. Peki, kim onu düşünüyor? Her şeyin güllük gülistanlık olduğunu söyleyenler böyle bir algılamada. Hiç kimse PKK’nın bittiğini söylemedi ki. Öylesine bir dış politika yürütüldü ki -hep onu söylerler- derdest edildi. Suriye’yle dış politika, Sovyetlerle dış politika, Yunanistan, İtalya, Kenya, Amerika Birleşik Devletleri… Paketlendi geldi. Demek ki dış politikayı yapıp paketletebiliyorsunuz ve bakın, birçok küresel gücün karşı olmasına rağmen PKK terör örgütünün lojistik destekleri konusunda mücadele edebiliyorsun.

Eğer devleti idare edenler kendine güveniyorsa, ulusuna güveniyorsa, haklı olduğuna inanıyorsa aynı 74’te olduğu gibi Kıbrıs Barış Harekâtını da gerçekleştirir. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra denizaşırı tek harekât, Kıbrıs Barış Harekâtıdır. Amerika Birleşik Devletleri’nin, İngiltere’nin, birçok ülkenin karşı durmasına rağmen…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İçli.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bağlıyorum, teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sağ olun efendim.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, işte Sayın Başbuğ’un söylemindeki o “algı yanlışlığını yapanlar” bugün Türkiye’ye bedel ödetiyor diyorum ve hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Grup önerisinin lehinde Sırrı Sakık, Muş Milletvekili.

Buyurun.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de grup önerisi lehinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında, bu, uzun yıllardır yaramız. Sorunlarımızı çözmediğimiz için en kolay yol, yöntem ormanları yakmak, köyleri yakmak. Yani sorunlarımızı kökten çözmek yerine, sorunları daha çok kangren bir hâle getirmektir.

Bizim bu Meclis araştırma önergemiz, sadece Kürt coğrafyasında olup bitenlerle ilgili değil, ülkenin batısında da eğer gerçekten Marmaris’te orman yanıyorsa, biz buna seyirci kalıyorsak o zaman biz insanlığımızdan kuşku duyarız. Nerede olursa olsun bunun karşısında durabilmeliyiz ama bir tarafta ülkenin batısında ormanlar yanarken ülkenin bütün imkânları seferber ediliyor ve ormanları söndürmek için çaba sarf ediliyor ama Kürt coğrafyasında olduğunda da hepimiz seyirci kalıyoruz ve bu olayı bilfiil gerçekleştirenlerle ilgili küçük bir soruşturma bile açılmıyor ve hatta teşvik ediliyor.

Ormanların, evet bölgede kimler tarafından yakıldığı çok açık ve nettir. Biz eğer sorunlarımızı çözmezsek bu tür olaylarla sürekli karşılaşacağız çünkü yakın bir tarihte yine bir çatışmada, yine güvenlik güçlerinin iki köyü nasıl ateşe verdiğini biliyoruz. Geçmişte üç bin beş yüz köyün kimler tarafından yakıldığını çok çok iyi biliyoruz. Yani bu olayın faillerini de çok iyi biliyoruz. Onun için, bizim sorunlarımızı çözmemiz gerekir. Eğer sorunlarımızı çözebilirsek orman da yanmaz, köyler de yakılmaz, gencecik bedenler toprağa gömülmez. Bizim feryadımız budur.

Evet, bu sorunun adı Kürt sorunudur. Kürt sorununu çözmek zorundasınız. Kürt sorununu çözdüğünüz zaman bütün bu olayları evet bir daha görmeyiz, bir daha da karşılaşmayız. Sadece yirmi altı yıllık bu çatışmalı süreçte yaşanan olaylar değil, cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar sürekli Kürt coğrafyası bu tür olaylarla karşı karşıya kaldı.

Şimdi, siyaset dünyası ne yapmalı sorunları çözmek için? Halk niye bize oy veriyor? Niye sizi Parlamentoya gönderiyor? “Gidin, benim sorunlarımı oturarak konuşun, tartışın…” Ama ne yazık ki biz sorunlarımızı oturup konuşarak tartışamıyoruz.

Ne yapıyoruz? Son günlerde, evet, gencecik fidanlar patır patır ölürken, toprağa gömülürken, biz, alanlarda gidip “Mevzilerde çömeldim mi çömelmedim mi?” Çömelsen ne olur, çömelmesen ne olur? Gidip orada kumdan kaleler yaparak, kumdan torbalar oluşturarak, kumdan torbaların arkasına sığınarak felaketlere karşı sigorta oluşturamazsınız, çömelseniz de sigorta oluşturamazsınız. Onun için, yürekli olmalıyız. Onun için, sorunlarımızın adını koyabilmeliyiz.

Geçmişten bugüne kadar birçok aktör gitti, o mevzilerde çömeldi. O mevzilere giderken, üniformalıların yanında, arkalarında duruyorlardı, onların da üzerinde askerî giysiler vardı ama tarih onların hepsini çöplüğe gömdü. Bugün siyaset dünyasına, askerlerin arkasına sığınarak, kum torbalarının arkasına sığınarak sorunun çözülmediğini hayat gösterdi ama ne yazık ki aktörlerimiz hâlen orada.

Aslında bize bir görev düşüyor sevgili arkadaşlarım; burada, görev, sadece Adalet ve Kalkınma Partisinin Lideri Sayın Başbakan veyahut da Sayın Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı değil, burada bütün partilerin liderlerine bir görev düşüyor. Gidip o dağlara, gidip o toprağa, o mevzilerde toprağa gömülenlere karşı bir özür borcumuz vardır. Niye? Ret ve inkâr ettiniz. Niye? Bu çocukları ölüme gönderen sizin ve bizim politikalarımız oldu. Bizim o ölen çocuklarımıza karşı bir özür borcumuz vardır. O dağda kekik toplayan ve kurşuna hedef olan amcamıza karşı bir özür borcumuz vardır. O dağlarda hayvanlarını otlatırken yaşamını yitiren insanlarımıza karşı bir özür borcumuz vardır. Yine o dağlarda adı asker olur, adı polis olur, adı PKK gerillası olur, o toprağa gömülen bütün çocuklar bizim kardeşlerimizdir. Biz, onların acısını yüreğimizde hissediyoruz. Bunların bir daha ölmemesi için o dağlara karşı hepimizin bir özür borcu vardır. Böyle, birlikteliğimizi sağlayabiliriz, böyle bir birlik oluşturabiliriz. Yoksa, çıkıp buralardan, efendim gidip oralarda mevzilenmek, oralarda, dağda bulunup “Ey vatandaş, gel ben senin ruhuna bir Fatiha okuyayım…” O Fatihalar da sigorta oluşturmuyor felaketlere karşı. İnandığınız şeyleri söyleyeceksiniz. Zavallı insanları orada ölüme gönderip, sadece siyaset dünyasının diliyle “Fatiha okuyalım.”, “Acılarını unutmuyoruz.”, “Kanları yerde kalmayacak.” Bu insanların kanının akmaması için hepimizin, siyaset dünyasının bir miktar bedel ödemesi gerekir diyoruz. Bizim çocuklarımıza ve kardeşlerimize karşı böyle bir sorumluluğumuz vardır. Yani, siyaset dünyası tehdit ederek, şantaj yaparak sorunları çözmez.

Bakın, TÜSİAD bir açıklama yapıyor. Dönüp diyor ki: “Sorunlarımız bu mantıkla çözülmüyor. Hayat hepimize gösterdi, geçmişin argümanlarıyla geleceği birlikte inşa edemeyiz.” Ne yapmalı? Bir üye çıkıp diyor ki: “Kürtler ana diliyle eğitim yapsa kıyamet mi kopar?” Yasalar ve Anayasa düzeyinde siz Kürt kimliğini güvence altına alırsanız kıyamet mi kopar? Kanın durması için Sayın Öcalan’la görüşün dersek kıyamet mi kopar? Şimdi, bunların hepsini bir bütün olarak söyleyince, bakıyorsunuz, muhalefet partisi, ana muhalefet partisinden bir tehdit “Haddinizi aşıyorsunuz.” diyor. Geçmişte biz bu tehditlerle karşılaştık. Geçmişte, rahmetli Sabancı çıkıp sorunun çözümüyle ilgili düşüncelerini söylerken, Türkeş buradan bağırmıştı: “Haddini aşıyorsun ve çizmeyi aşıyorsun.” ve nasıl bedel ödediklerini de biliyoruz.

Şimdi, sizin yapamayacaklarınızı sivil toplum örgütleri, meslek kuruluşları yapıyor, bunu da tehdit ediyorsunuz. Oysaki… Peki, varlık nedeniniz ne?

Bakın, sivil toplum örgütleri dört bir taraftan ne yapmak istiyorlar? Karşılıklı silahların bir an önce susmasını istiyorlar. “Biz çatışma istemiyoruz.” Evet, biz de istemiyoruz. Peki, bizim bu sesi büyütmemiz mi gerekir yoksa tehditlerle bu sesleri yok mu etmemiz gerekir?

İşte onun için, halkın vicdanlarına göre hepimiz bir saf tutmalıyız. Buraya çıkıp “1999 yılında terörü bilmem şu noktaya getirdik, şuraya getirdik.” Bunların hiçbiri doğru değil. 1999’ları hepimiz çok iyi biliyoruz. 1999 yılında Öcalan, İmralı’dan şu çağrıyı yaptı: “PKK’li silahlı güçler bu ülkeyi terk edecek.” Terk ederken 500 tane militan kadro yaşamını yitirdi ve Türkiye, dört yıllık çatışmasızlık süreci yaşadı. Bu, hiçbir siyasal iktidarın bir marifeti değildi ve ben o süreci çok da… Çıkıp burada “Biz terörü şu noktaya getirdik.” diyenlere seslenmek istiyorum: Peki, çok başarılıydınız da niye 1999’dan 2000 seçimlerinde barajın altında kaldınız? Çünkü şiddetten ve kandan beslenenlerin çatışmasızlık ortamında halka söyleyebilecek tek sözleri yoktur. Onun için hepimiz gelip gerçekten bu yaşananlardan bir ders almalıyız.

Şimdi, Genelkurmay Başkanı dün, buraya çıkmış bir siyasal aktör gibi mesajlar veriyor. Kanı durdurun kardeşim, kanı durdurun. 5 bin tane… 5 kez PKK’yı yendiğini söylüyor. Nasıl yendiniz? Hâlen 10 bin gerillasıyla dağlarda bulunan bir silahlı gücü nasıl yendiniz? Açıkça ilan ediyorum: Ne PKK, dünyanın en güçlü ordularından olan Türkiye Cumhuriyeti ordusunu yenme gücüne sahiptir ne de ordu PKK’yi yenememiştir. 30 bin kayıp vardır ama hâlen dağlarda 10 bin insan duruyor ve Orta Doğu’da diline, kültürüne gem vurduğunuz bir halk her zaman içinden 5 bin de 10 bin de silahlı güç yaratır.

Onun için bu insanların panzehiri, demokrasi ve özgürlüktür; Kürtlerin diline ve kimliğine vurulan gemin bir an önce kaldırılmasıdır, bir an önce barış ikliminin yaratılmasıdır. Bunu yaratabilirsek “Biz gerçekten birlikte yaşamak istiyoruz ve mecburuz ve mahkûmuz.” diyoruz.

Şimdi, bizim söylemlerimiz size ters gelebilir. Emin olun ki bizim söylemlerimiz bu ülkenin bölünüp parçalanmasına karşı bir sigortadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlayınız Sayın Sakık.

Buyurun.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Çok  teşekkür ediyorum.

Biz, birlikte yaşamak istiyoruz, sorunlarımızı birlikte çözmek istiyoruz. Sorunların muhatabı, siyasal iktidar ve siyasi partiler ve Parlamentodur, Genelkurmay değildir. Genelkurmayın çıkıp, son günlerde bir iz bırakarak giden açıklamalarının çok bizi tatmin etmediğini biliyorum. Çünkü, hep söylenir ya “Dur ihtarına uymadıkları için çatışma oldu.” Peki, Hatay’da o kekik toplayanlara “Dur” ihtarı mı yapıldı? Yok.

Korkunun kuşattığı bir coğrafyada yaşıyoruz. Herkesin korktuğu, herkesin elinin tetikte olduğu, namluya mermilerin sürüldüğü bir coğrafyada artık yaşamak istemiyoruz ve siyaset dünyasının artık bu sorunları çözmek için görev alması gerektiğine inanıyorum.

İnadına ormanlar da yeşerir, inadına, barış istemeyenlerin inadına barış da olacak çünkü geçmişten bugüne kadar ortak paydalar bize hep bunu gösterdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SIRRI SAKIK (Devamla) – Ben, bu ülkede barışın ve kardeşliğin egemen olduğu bir alanın oluşacağına inanıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Grup önerisinin aleyhinde, Uşak Milletvekili Sayın Nuri Uslu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NURİ USLU (Uşak) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Barış ve Demokrasi Partisinin Doğu ve Güneydoğu’daki ormanlarımızdaki orman yangınları üzerine vermiş oldukları önerge üzerinde ve önergenin aleyhinde söz almış bulunuyorum.

Şimdi, öncelikle şunu hepimiz kabul etmeliyiz: Bugün, dünyamızın geldiği bu noktada, 21 inci yüzyılda küresel ısınmanın ve buna bağlı olarak iklim değişikliğine ve bunun sonucu olarak da dünyadaki tüm ormanlarda, doğalarda ve bitki örtülerinde iklimdeki değişikliğe bağlı olarak buradaki azalma ve tehdit ve bunun sonucunda da dünyada bir çölleşmenin olabileceğini bilim adamlarımız yıllarca söylemekte ve artık öyle bir noktaya geldik ki, bunları zaman zaman yaşamaktayız ve karşılaşmaktayız.

Şimdi, ülkemiz, coğrafi konumu itibarıyla -özellikle Akdeniz çanağında olan ülkeler ve ülkemiz de buna dâhil olarak- bu iklim değişikliğinden, küresel ısınmadan son derecede ve ilk etapta etkilenecek olan ülkelerden birisidir. Bu nedenle, ben, burada söz de almışken ormanlarımızın ne derece önemli olduğunun, ormanlarımızın korunmasının, geliştirilmesinin ve ormanlık alanların artırılmasının ne derece önemli olduğunun da altını çizmek istiyorum.

Ülkemizde 21,4 milyon hektar ormanımız var ancak bunun yaklaşık yüzde 49’u, 9 milyon hektar civarında, bozuk ormandır. Geçmişten bugüne, günümüze, Anadolu’da, Ege’de, Doğu’da ve Güneydoğu Anadolu’da gerek yaşamın şartları gerekse ülkemizdeki hayvancılık hareketleriyle ormanlarımız bir noktada tehdit edilmiş, zarar görmüş ve ormanlık alanlarımızın yaklaşık yüzde 50’si verimsiz ormanlar hâline gelmiştir. Bir kere, bu verimsiz ormanlar hâline gelen ormanların verimli hâle getirilmesi gerekir. Ayrıca, İç Anadolu’dan Doğu’ya doğru, Güneydoğu’ya doğru bütün bu bozkırların da ağaçlandırılarak, yeşillendirilerek küresel ısınmayla mücadele yapmanın çok önemli olduğunu belirtmek istiyorum. Bir kere, küresel ısınmayla mücadelede, ülkenin çölleşmesiyle ilgili mücadelede en önemli etken ağaçlandırma ve ormanların artırılmasıdır. Onun için, ormanlarımız mutlaka korunmalı ve geliştirilmelidir.

Şimdi burada, peki “Orman yangınlarının önlenmesiyle ilgili olarak verilmiş olan bir önergede neden karşı çıkıyorsunuz?” derseniz onu da şöyle söyleyeyim: Şimdi, bir kere bizim ülkemizin özellikle Akdeniz, Ege ve Marmara Bölgesi ormanlarımızın yaklaşık yüzde 60’ı orman yangınlarının tehdidi altındadır, birinci  derecede orman yangınları tehdidi altındadır. Bu önergeyle verilmiş olan, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki ormanlarımız da yangından en az etkilenen, hatta yangından hiç etkilenmeyecek şekilde bitki örtüsü yani biraz önce söylenen meşe ormanlarıyla kaplıdır. Meşe ormanlarının olduğu yerde orman yangını olmaz, orman yangını oldurulur. Peki, nasıl oluyor bu orman yangınları? Artık bilemiyorum, ya orada terör örgütü bunu yapıyor veyahut da oradaki terör örgütüne destek verenler bunu çıkarıyor. Aksi hâlde o bölgede orman yangınlarının olması mümkün değildir.

Bugün orman yangınları konusunda orman teşkilatı -geçmişten günümüze- son derece başarılı, son derece etkilidir. Bakınız, orman yangınları genelde Ege, Akdeniz ve Marmara’da çıkmaktadır. Ülkemizin özellikle 1991 yılından 2002 yılına kadarki dönemine bir baktığımızda, gerçekten, orman yangınlarıyla ilgili yapılan mücadelelerde başarılı olmuşuz ancak bugün elimizdeki teknoloji, alet, araç gereçlerden ve uydu sistemlerinden de faydalanmak suretiyle orman yangınlarında son derece başarılı bir hâle geldik. Orman yangınlarını Ankara’dan, Yangın Harekât Merkezinden yönetebiliyoruz. Mobil bir sistem kurulmuştur. Türkiye'nin her tarafında bugün orman teşkilatı ormanları yirmi dört saat gözetlemekte ve ormanların herhangi bir yerinden bir duman tüttüğünde en az beş on dakika içerisinde orman teşkilatının, orman yangınlarını söndürmeyle ilgili görevlileri -bölge şefi, mühendisleri ve işçileri- oraya yetişmekte ve orman yangınlarını söndürmektedir.

Geçmişten bugüne orman yangınlarına baktığımızda, 1991-2002 yılları arasında yaklaşık yılda 2 bin civarında orman yangını çıkmaktadır, ortalama olarak. 13 bin hektar civarında orman yangını olduğunu görüyoruz. 2003 yılından 2008 yılına kadar olan ortalamaya baktığımızda da 10 bin hektarlara kadar düştüğünü… Aslında aynı sayıda orman yangını çıkmasına rağmen yanan orman alanı, görüldüğü gibi, mümkün olduğu kadar azaltılmıştır.

Tabii, orman yangını tamamen bitki örtüsüne, iklime ve oradaki topografik yapıya da bağlı olduğu için orman yangınlarında yıllar itibarıyla büyük değişmeler de olmuştur. Mesela 2009 yılında 1.792 adet orman yangını çıkmış ve yanan orman alanı 4.679 hektar civarındadır.

Bu söylediğimiz aslında hiç de katılmadığım bir ifadeyi de gündeme getirmek istiyorum. Bu Kürt coğrafyası ne demek, Kürt coğrafyası? Yani bu ülkede Kürt coğrafyası, Laz coğrafyası, Türk coğrafyası diye bir coğrafya mı var? Bu, bence bir ayrımın sinyallerini veren bir ifade. Şahsen buna hiç katılmıyorum.

SIRRI SAKIK (Muş) – Tarih dersin zayıf!

M. NURİ YAMAN (Muş) – Alışacaksın!

NURİ USLU (Devamla) – Kürt coğrafyasında bir kere orman yangını zaten hiç olmaz. Orman yangınları Ege’de, Akdeniz’de, Marmara’da olur ve bununla ilgili olarak da orman teşkilatı bu konuda son derece başarılıdır.

Onun için bu önerge bence yanlıştır. Ha, orman yangınlarıyla ilgili geçmişten günümüze orman teşkilatı, ormanların içerisinde oturan orman köylüleri bugüne kadar orman yangınlarının söndürülmesi için canlarıyla çalışmışlar; hatta, orman bölge müdürlerimiz, orman işletme müdürlerimiz, orman mühendisleri, 80’den fazla orman işçisi yanarak, orman yangınını söndürürken ormanın içinde yanarak can vermiştir. Şimdi, burada, orman yangınlarında orman teşkilatı başarısızdır diyebilir misiniz? Kesinlikle katılmıyorum böyle bir önergeye.

Onun için, orman yangınları konusunda orman teşkilatı son derece başarılıdır, tebrik edilmesi, takdir edilmesi gerekir. Bunun yanında, bu yanan orman alanları -hep bir yanlış da bilgi vardır, onu da düzeltmek istiyorum- sanki yandıktan sonra terk ediliyor. Böyle bir şey de yok. Yanan orman alanı aynı yıl içerisinde orman teşkilatı tarafından ağaçlandırılır ve tekrar orman alanı olarak muhafaza edilir, korunmaya devam edilir. Onun için, burada, gerek ağaçlandırma gerek orman köylüsüne yapılan hizmetler gerekse ormanların korunması ve geliştirilmesine yönelik olarak orman teşkilatı üzerine düşeni yapmaktadır ve ormanlarımız korunmakta, geliştirilmektedir.

Bu arada, söz almışken, özellikle yanan orman alanlarının ağaçlandırıldığını söyledim. Ayrıca, küresel ısınmaya panzehir olarak ağaçlandırmanın, ormanlaştırmanın çok önemli bir etken olduğunu da söyledim. Bakınız, bu geçen…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Uslu, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

NURİ USLU (Devamla) – O zaman özetle şöyle bağlayalım: Gerçekten ormanlarda yangın varsa, sizin saydığınız bazı noktalarda yangın varsa, ben inanıyorum ki, 2002’den sonra bu yangınların çoğu söndü, sönmeye de devam ediyor. Ancak, bütün bu söylediğiniz yangınların söndürülebilmesi için Hükûmetimizin getirdiği, AK PARTİ’nin getirdiği ama maalesef sizlerden destek bulamadığımız demokratikleşme, millî birlik, kardeşlik projesinin Parlamentodaki bütün milletvekilleri tarafından desteklenmesi gerekir. İşte o zaman sizin coğrafyada da, başka coğrafyalarda, hepsinde, bizim coğrafyamızda, Türkiye coğrafyasındaki bütün yangınları söndürebiliriz diyorum.

Önergenin aleyhinde olduğumu belirtiyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, oylamadan önce yoklama talebimiz var.

BAŞKAN – Sayın Anadol, yoklama talebinizi alacağım ama Sayın Şandır’ın bir kısa açıklaması olacaktı, ona bir fırsat vereyim.

Bir dakikalık süre veriyorum.

Sayın Şandır, buyurun efendim.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

6.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, BDP grup önerisine ilişkin açıklaması

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Tabii, söz konusu orman olunca benim de konuşmam gerekiyor. Ormanlar, bana göre de, bize göre de bu ülkenin akciğerleridir. Ormanlar, geçmiş nesillerin günümüze, bizlere gelecek nesiller adına emanetidir. Ormanları korumak, geliştirmek herkes için, hem geçmiş adına hem gelecek adına bir sorumluluktur, bir görevdir. Bu sebeple, orman yangınlarıyla mücadele konusunda özellikle Güneydoğuda ve Doğu Anadolu’da çok özel bir hassasiyet gösterilmesini ben şahsım adına da, grubum adına da talep ediyorum ve bu konuya bir başka anlam yüklemeden, bir başka gerekçe yüklemeden bir tek ağacın bile hesabı yapılarak ormanlar korunmalıdır, yangınlara karşı tüm imkânlarımız kullanılarak tedbir alınmalıdır.

Bunu söylüyor, teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Evet, grup önerisinin oylamasından önce bir yoklama talebi vardır.

Yoklama talebinde bulunan arkadaşlarımızı tespit edeceğim:

Sayın Anadol? Burada.

Sayın Mevlüt Aslanoğlu? Burada.

Sayın Gürol Ergin? Burada.

Sayın Esfender Korkmaz? Burada.

Sayın Hüsnü Çöllü? Burada.

Sayın Fevzi Topuz? Burada.

Sayın Murat Sönmez? Burada.

Sayın Rıza Yalçınkaya? Burada.

Sayın Atila Emek? Burada.

Sayın Tansel Barış? Burada.

Sayın Çakır? Burada.

Sayın Hacaloğlu? Burada.

Sayın Pazarcı? Burada.

Sayın Arat? Burada.

Sayın Tacidar Seyhan? Burada.

Sayın Genç? Burada.

Sayın Kesici? Burada.

Sayın Güvel? Burada.

Sayın Arifağaoğlu? Burada.

Sayın Aydoğan? Burada.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- (10/269) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 6/7/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

Grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Milliyetçi Hareket Partisinin Grup Önerisini okutuyorum:

2.- (10/479) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 6/7/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu’nun 06.07.2010 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında, Siyasi Parti Grupları arasında oybirliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisini İçtüzüğün 19 uncu Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                                 Mehmet Şandır

                                                                                                                       Mersin

                                                                                                        MHP Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan 10/479 esas numaralı, “yenilenebilir enerji potansiyelinin araştırılarak enerjide bağımlılığın azaltılması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla” Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. Maddeleri Gereğince Meclis Araştırması önergelerinin görüşmelerinin Genel Kurulun 06.07.2010 Salı günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Grup önerisinin lehinde Adana Milletvekili Sayın Tacidar Seyhan, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, öncelikle, bu önerinin çok yerinde olduğunu söylemek istiyorum. Temel anlayışım şu: Burada oturan Komisyon üyesi arkadaşlarımızla birlikte Türkiye'nin yenilenebilir enerji potansiyeli konusunda çok önemli çalışmalar yaptık. Hepimizin bu dönemin başındaki kanaati, Türkiye'nin bir an önce yerli enerji kaynaklarına yönelmesi, ithal enerji kaynakları üzerindeki oranının dengelenmesiydi ve bu çalışmayı ilk olarak yapanlardan biri, şimdiki Enerji Bakanı Sayın Taner Yıldız’dı,  -buradaki Komisyon üyesi arkadaşlarımız, Sayın Bayramoğlu tam karşımda- bu kanunun ivedilikle çıkmasını savunan insanlardan biriydi ve öncülük etti. Her konuşmasında -18 defa, 20 defa biz toplantı yaptık- “Lütfen, alt komisyona gitmesin, muhalefet bize yardımcı olsun bu kanunu çıkaralım.” dedi; “Bizim alt komisyona gidecek kadar sabrımız yok, sektör bu kanunun çıkmasını bekliyor, hepimizin görevi bu kanunu çıkarmaktır.” dedi ve biz bu düşünceye inanarak birlikte çalıştık, hem Milliyetçi Hareket Partisi hem Cumhuriyet Halk Partisi yardımcı oldu, Yenilenebilir Enerji Kanunu’nda bir ortak mutabakat sağlandı ve bu kanun çıkarılırken Türkiye'nin gündemi de ortaya kondu. Türkiye’de yenilenebilir enerji konusunda 2020 hedeflenerek rüzgâr potansiyeli, jeotermal potansiyeli ve bunun dışında biyomas potansiyeli birlikte değerlendirildi. Bunun üzerine, diğer kaynaklardan güneş enerjisinin de eklenmesi sağlanmak istendi ve bu konudaki -içeride, dışarıda- bütün odaları birlikte dinledik. Hepsinde olmasa da yüzde 99’unda mutabakat sağladık. Oradaki amacımız, aynı ay içerisinde bunun Genel Kurula inmesin sağlamaktı. Tutanaklara bakarsanız, Adalet ve Kalkınma Partisinin milletvekillerinin de Sayın Bakanın da isteği de talebi de buydu. E, peki, geldiğimiz süreçte ne oldu? Bu işin arkasında durmaya çalışan Enerji Bakanının birden manevrası değişti. Türkiye’deki kaynaklarla, yenilenebilir enerjiye dönmek yerine yeniden yönümüzü nükleer anlaşmalara döndük. Dört yıldır Türkiye'nin önünü tıkayanlar, dört yıldır yenilenebilir enerji konusunda kanun çıkarmayanlar bu kanuna sarıldılar ama iki gün sonra bu kanundan vazgeçip nükleere ve doğal gaza yönelecek bir anlayışın temsilcileri oldular.

Peki, arkadaşlar, ne yapmalıydık? Eğer bir sorununuz varsa getirin. Bu kanunu getirin, bu kanun Türkiye’ye lazım.

En büyük başarısızlığınız şu: Türkiye’deki yerli kaynak oranını artıramadınız, bu bir. Türkiye’de ithalat ve ihracat dengesini oluşturamadınız, bu iki. Enerji üretimi arasında yenilenebilir enerji, fosil yakıttan elde edilen enerji arasındaki dengeyi kuramadınız, bu üç. İyi bir enerji politikasının üç temel ögesine sekiz yılda yaklaşamadınız. “Enerji politikamız var, bu konuda devrim yapacağız.” diyerek, maalesef, Türkiye bir enerji krizine girmişken, dünyada meydana gelen sanayideki çöküntünün Türkiye’deki yansımalarının arkasına sığınarak oradan elde edilen fazlayı kendinize umut bilerek yenilenebilir enerji kaynaklarını ertelediniz. Peki, bu konuda kanun ihtiyacı var mı? Var. Rüzgâra yatırım yapılamıyor doğru dürüst, biyomas yatırımı yapılamıyor. Türkiye’de şu anda üretimde 1 kilovatlık bile bir güneş enerjisi yok. Bir özel firmanın kendi çatısında, kendi aydınlatmasını sağladığı güneş enerjisi dışında, Türkiye’de, 1 megavatlık bile yatırım yok arkadaşlar. Kaldı ki biz, en fazla üretim yapan Avrupa’da Almanya ve İspanya’nın önünde çok ciddi güneş potansiyeli olan bir ülkeyiz. Hani 48 bin megavat rüzgâr enerjisinin en az yarısını çıkaracaktık? Hani Türkiye’yi bir güneş enerjisi cenneti hâline getirecektik? Hani biz güneş enerjisinin sanayide üretimini sağlayacak, bu üretimin arkasında duracak bir ülkeydik? Ne oldu değerli arkadaşlar? Size sekiz yılını verdi bu ülke. Bugün sığındığınız şey nükleer. Enerjideki çeşitliliği bir diğer kötü anlayışa, kötü tercihe bıraktınız. Yine ithal yakıtla çalışacak bir nükleer santral kurmak için Rusya’yla anlaşma yaptınız. Bu anlaşma da bir rezalet, önümüzdeki günlerde tartışacağız. Siz bu anlaşmayı yaptınız. Yine bu Komisyon üyelerine sesleniyorum: Bu Nükleer Kanunu’nu çıkaran siz değil miydiniz? Sayın Bakanlara sesleniyorum, Hilmi Güler’e, Taner Yıldız’a: “Türkiye’de biz yarışmacı bir kanun çıkardık, bu kanun Türkiye’nin hiçbir yerinde yok. Eşit, rekabetçi koşullarda, dünyada kabul görmüş, kendi ülkesinde planlanmış ve orada üretim görmüş, en az beş yıl denenmiş nükleer santral kuracağız.” diyen siz değil miydiniz? “Atık sorunu çözülmüş bir nükleer santral kurulmadan, bu santraldeki yönetmeliklere uyulmadan buraya bir tek çivi çaktırmayız.” diyen siz değil miydiniz? Kanada teknolojisini, ABD’deki teknolojisini Türkiye’ye en uygun teknoloji olarak sunan siz değil miydiniz? Rus teknolojisini alırken “Biz bir yarışma yapacağız. Eğer bu teknoloji ABD’yi, Kanada’yı ve Avrupa’yı sollayacak gelişmiş bir teknolojiyse ancak o zaman evet diyebileceğiz.” diyen siz değil miydiniz? Kendi anlayışını bu kadar çiğneyen bir siyasi irade olabilir mi? Bir günde karar değişiyor. Cumhurbaşkanlığının geri gönderme tezkeresinde “Biz atık yönetimi konusunda tüm eleştirileri saygıyla karşılıyoruz.” diyerek, bu konuda değişiklik yaptıran ve daha sonra aynı geri göndermede “Yer tahsisi konusundaki hassasiyetleri dikkate alacağım.” diyen siz değil miydiniz? Şimdi imzaladığınız uluslararası anlaşmada hem Danıştay kararında öngörülen hem de Cumhurbaşkanlığının geri gönderme tezkeresinde söz konusu edilen bütün kötü koşullar aynen kabul edilmiş durumda. Kaldı ki, siz, yenilenebilir enerji kanununu çıkarmıyorsunuz, gidiyorsunuz, Rusya’da bir nükleer anlaşmaya imza atıyorsunuz. Ne olduğu belli olmayan, teslimiyetçi bir anlaşma. Neden mi teslimiyetçi?

Bir de arkadaşlar, bakın, bu anlaşmaya imza atıldı, Genel Kurula getirmeyin bunu. Baştan sona rezalet bir anlaşma. Bu anlaşma Genel Kurulun iradesini ipotek altına alan bir anlaşmadır. Bu anlaşmanın karşılığı yoktur Türkiye’de. Bu anlaşmanın uygulanabilmesi için, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ve 4628 sayılı Kanun’da değişiklik yapmak zorundasınız. Bu değişiklik yapılmadan anlaşmanın imzalanması demek, Türkiye Büyük Millet Meclisinden, sizinle yaptığımız anlaşmanın gereği olarak, ilgili bütün kanunları çıkarmaya söz veriyorum demektir ve bu Genel Kurulun iradesini ipotek altına almaktır. Bu anlaşmayı buraya getirmek hem sizin çıkardığınız, 2007 yılında o kanuna oy veren arkadaşlarımıza hakarettir hem Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesine hakarettir. Danıştay kararına bakarsanız, bir kararın arkasından dolanmaktır değerli arkadaşlarım. Buna bir son verin.

Gelin, Türkiye’de temel enerji anlayışının arkasında duran gerekçeleri sağlayabilmek için, Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu bu teklife kabul deyin. Eğer Türkiye’de doğru dürüst bir enerji üretimi istiyorsanız, eğer dengeli bir, paçal şekilde, yenilenebilir enerjinin yerli üretim oranının ithal kaynaklara göre dengelenmesini istiyorsanız ve eğer gerçekten, yenilenebilir enerjide üstünlüğün Avrupa’da sadece vazgeçilmez bir üretim anlayışı gibi görünmesi yerine, Türkiye’nin de çağdaş bir ülke olarak, insanı merkeze alan, sürdürülebilir bir enerji kaynağına yönelmesini istiyorsanız, şimdiki teklife evet demekten çekinmeyin. Yapabileceğiniz tek şey budur.

Sayın Bakandan rica ediyorum, nükleer enerji konusundaki sözleşmeyi getirmesin. Türkiye’nin ilk gündeme alması gereken şey, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesine sunulan yenilenebilir enerji kanununu gündemine alıp bu kanunu çıkarmaktır. Bu kanunu çıkarmadığınız zaman ithal enerji kaynaklarını arttırıp, Rusya’ya bağımlılığı sadece elektrik enerjisinde yüzde 70’e çıkarıp Türkiye’nin geleceğine dinamit koymaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Grup önerisinin lehinde olduğumuzu belirtiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Grup önerisinin aleyhinde Rize Milletvekili Bayram Ali Bayramoğlu, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu grup önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yenilenebilir enerji aleyhinde söz almış bulunuyorsunuz.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Yok, ben yenilenebilir enerji aleyhine değil, önerge aleyhine söz aldım çünkü yenilenebilir enerjinin aleyhine hiçbir şey konuşamam çünkü en fazla teşvikini, çıkartılmasını, o konu üzerine çalışılmasını …

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Hemen oy vereceğiz, hemen getirin.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – …gündeme en çok taşıyan kişilerden bir tanesiyim.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Gündemde yok.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Şimdi, Tacidar Bey konuşmasında gereken açıklamaları yaptı, birçok söylediklerine ben de katılıyorum çünkü aynı Komisyonda birlikte, beraber çalıştık. Özellikle geçen sene içerisinde yenilenebilir enerjiyle ilgili kanun biliyorsunuz geçen sene haziran ayının 9’unda Meclise, Genel Kurula inmişti ve biz de Meclis tatile girmeden evvel çıkabilir ümidiyle bu çalışmaları hızlıca Genel Kurula indirme kararı almıştık. Ancak, hepimizce malum, özellikle 2008 ekonomik krizi ve 2009 yılı başında dünya genelindeki ekonomik gelişmeler, yatırım fiyatlarının çok hızlı derecede düşmesi ve özellikle de 2009 yılı içerisinde dünya genelinin, başta Avrupa olmak üzere yenilenebilir enerji kaynaklarındaki yatırımlarını bir evvelki yıla göre yüzde 38 oranında kısmış olması ve maliyetlerde teknolojiden kaynaklanan maliyet düşüşlerinin çok hızlı bir şekilde yol haritasını yeniden gözden geçirme noktasına getirmiş ve özellikle yatırımcılar bazı yatırımları yapmaktan imtina eder konuma gelmiştir. İşte bu çerçevede, biz de geçen sene içerisinde birçok ülkeyi bu manada özellikle incelemeye aldık. Bunların başında Amerika, İspanya, özellikle Almanya gibi ülkeler, başta rüzgâr ve güneş olmak üzere yenilenebilir kaynaklardaki yatırımlarda ciddi bir oranda stop yapma ve bazı yatırımları daha uzun vadeli perspektife yayma çalışması yapmışlardır. Hatta size şöyle bir güzel örnek vermekte fayda görüyorum: 2009 senesinin başında gene Komisyonumuza Avrupa’nın en büyük güneş enerjisi yatırımı yapan organizasyon gruplarından ve firmalarından birkaç tanesi gelmişti. Kendileriyle konuştuğumuzda bize 1 megavat güneş enerjisi, yani solar enerjiyle ilgili yatırım maliyetinin yaklaşık 4,5 milyon euro civarında olduğunu söylemişlerdi. Bugün içinde bulunmuş olduğumuz bu tarih itibarıyla, yani aradan geçen bir seneyi aşkın bir zamandan sonra bugün için solar enerjiyle ilgili 1 megavatlık yatırım maliyeti yaklaşık 2,5 milyon euro’ya, yani neredeyse yarı yarıya kadar düşmüş durumdadır.

Şimdi, biz geçen sene solar enerjiyi bu anlamda istediğimiz oranda desteklemiş olsak ve bu insanlarımıza yatırım yaptırmış olsak ve desek ki: Arkadaş, 100 megavat yap, 1.000 megavat yap, 50 megavat yap, o yatırımlarının düşüş maliyetlerini bile karşılatma şansımız yoktur. Hatta buna size şöyle bir teknolojik örnek vermekte fayda görüyorum: Biliyorsunuz, Türkiye 1993 yılında ilk önce cep telefonuyla tanıştı ve ilk önce şöyle kocaman kocaman cep telefonlarını taşımaya başladık, hatta antenleri almadığı için kenarlarından böyle çevirmeli antenli cep telefonları kullanıyorduk ve o cep telefonlarının fonksiyonları sadece “alo” demeye yarıyordu, “yes” ve “no” tuşlarına yarıyordu ama fiyatı kaç paraydı? 1.600 dolardı. Şimdi içerisinde her türlü, neredeyse İnternet bağlantısından mail’lerinizi yazışma noktalarınıza getirmiş bir aleti, bir telefonu, cep telefonunu 150 dolarla, 200 dolar arasında, yani neredeyse sekizde 1’ine, onda 1’ine alabilecek konuma gelmişiz. Bir de ayrıca fonksiyonelliği artmış. İşte, bu noktadan yola çıkarak baktığımızda, yatırımların mutlak ve mutlak teşvik edilmesi gerektiği ve bu yatırımların olmazsa olmaz yapılması gerektiğine hemfikir olmakla beraber yatırımcılarımızı korumak ve aynı zamanda yatırımların sanayiye olan teşmil edilmiş noktasını da nazarıitibara almak zorundayız. Ama bu, yenilenebilir enerji kanununun çıkmayacağı veya gündemimize gelmeyeceği anlamına gelmez. Özellikle 16 Temmuz tarihi itibarıyla vermiş olduğumuz Meclis çalışma programının içerisinde...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Başına koyun, başına.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – ...Yenilenebilir kanunu zaten fiilî olarak görüşülecek ve çıkarılacak kanunlardan bir tanesidir.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Öyle değil! Öyle değil!

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Niye bekletiyorsunuz?

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Grup başkan vekili arkadaşlarımızla da zaten gerekli görüşmeleri yaptık.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Söyledik, hemen oy vereceğiz, hemen oy vereceğiz.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Muhtemelen önümüzdeki hafta gündemimize gelecek olan kanunlardan bir tanesidir. Dolayısıyla...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bugün, bugün!

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Dolayısıyla ondan bir endişeniz olmasın.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Endişemiz var.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Ancak bu arada şunu söylemekte fayda görüyorum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ali Bey, başka sebepler var.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Bakın, sizin bilgilenmeniz açısından söylüyorum, enerji konusunda...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Petrol lobisi var, petrol lobisi var.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Petrol lobisi, vesaire bize bu işleri engelletme gücüne sahip değil. Bundan hiç kimsenin endişesi olmasın. (CHP sıralarından “Haa!” sesleri) Petrol...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Geçen dönemden beri.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Yenilenebilir kanunu siz ne kadar istiyorsanız, bizim bunu bin katı istediğimizi bilmenizde fayda var. Komisyon üyesi arkadaşlarımız da bunu iyi bilirler.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Dışarıdan enerji alarak...

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Yalnız size şunu söylemekte fayda görüyorum: Bakın, Türkiye’nin şu andaki kurulu enerji gücü 46.500 megavattır, şu anda ve önümüzdeki sene sonu itibarıyla, yani bu seneyi 2011’e bağladığımızda, 2011’deki bitecek hidroelektrik ve diğer yatırımlarla birlikte bu miktarın 51 bin ve 52 bin megavata çıkması planlanmaktadır. Bugün itibarıyla, bakın, bugün itibarıyla söylüyorum: EPDK tarafından yenilenebilir enerji olarak rüzgâr lisansı verilmiş toplam lisans miktarı 92 adettir ve toplam kurulu gücü de 3 bin küsur megavattır, 3.030 megavattır, toplam. Peki, bugün itibarıyla yapılmış toplam yatırım ne kadardır? 1.100 megavattır, 1.100. Sene sonunda bitirilecek olan yatırımlarla birlikte 1.500 megavata, rüzgâr enerjisinin yatırımlarının çıkması planlanmaktadır. Bu, aslında son derece önemli bir gelişmedir. Bakın, kanunun dışında, yapılan bu çalışmalarla, yenilenebilir enerjiye yönelik gerek solarda gerek rüzgârda gerek özellikle jeotermaldeki yatırımlar ve araştırma çalışmaları hızla devam etmektedir.

Burada bir noktaya dikkatinizi çekmekte fayda görüyorum. Arkadaşlar, bakın, 3 bin megavat lisans var ancak 1.500 megavatı yapılabiliyor.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Bağlayamazsın ki!

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Hayır.

Demek ki olay, sadece lisans çıkartmakla ve insanları lisans sahibi yapmakla bitmiyor; bir.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kanunu olmayınca nasıl yatırım…

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Kanun olmadan da 1.500 megavata çıktı. Biz başlamadan rüzgâr enerjisi diye bir enerji yoktu Türkiye’de, yenilenebilir enerji diye bir kaynak yoktu arkadaşlar. Özellikle 2005 senesinde çıkartılan Yenilenebilir Enerji Kanunu’yla, 5346’yla birlikte ilk defa yenilenebilir enerji yatırımları gündeme geldi ve aradan geçen zaman zarfında -küçümsenmeyecek bir rakam- sene sonu itibarıyla sadece rüzgârda 1.500 megavat. 2020 itibarıyla planlanan, rüzgârdaki ulaşılması gereken miktar ise yaklaşık 10 bin megavat.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Çok mu?

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Az mı?

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Az tabii.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – 50 bin megavattan 70 bin megavata  çıktığınızda, bunun içerisinde sadece 10 bin megavat rüzgâr enerjisi demek… Yaklaşık yüzde 10’a yakın sadece rüzgâr, diğer yenilenebilirler hariç.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – 2020’de 70 bin megavat yetiyor mu?

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Arkadaşlar, bunu bilinçli konuşalım. Biz Türkiye'nin bütün enerji gücünü rüzgâr santralinden oluşturamayız. Buna ne elektrik iletim sistemi müsaade eder ne de normal enterkonnekte sistemle bağlantılı ve trafo merkezleriyle bağlantılı mekanizmalar müsaade eder. Teknik olarak konuyu bileceksiniz, ona göre konuşacağız.

Dolayısıyla, bir yenilenebilir enerjinin ehemmiyeti konusunda yüzde yüz aynı fikirdeyiz, bunda hiç kimsenin endişesi olmasın. Ama olayın bütün boyutlarıyla nazarı itibara alınmasında özellikle fayda mülahaza ettiğimi söyleyebilirim.

Bunun yanında, bu konudaki yaptığımız çalışmalarla birlikte -yetişmediği için söylüyorum, yenilenebilire ne kadar önem verdiğimizi bilmeniz açısından söylüyorum- Türkiye’de biliyorsunuz, Elektrik İşleri Etüt İdaresi yani EİEİ diye bir kurumumuz var ve şu anda en çok teknik elemanı barındıran kurumlardan bir tanesidir EİEİ. Şu anda Elektrik İşleri Etüt İdaresinin yapısının değiştirilmesi ve bu ismin, yapının, yenilenebilir enerji, enerji teknolojileri ve enerji verimliliği genel müdürlüğü hâline çevrilmesi çalışması devam etmektedir. Böylece, yenilenebilir enerji içerisindeki bütün birimlerin (rüzgârı, soları, biyoması, jeotermali, HES’leri) hepsini bir çatı altında toplayacak, sadece muhatap olarak EPDK’yı kendisine alabilecek bir yeniden yapılanma modelinin çalışmasını da umuyorum ki ekimde, Meclisi açtıktan sonraki dönem içerisinde burada kanun olarak görüşüyor olacağız. Böylece, yenilenebilir enerjiye her türlü desteği verme fırsatını da yakalamış olacağız.

Ancak, bu arada, özellikle beni de, bu konuda, gecikmeden dolayı rahatsız eden bir konuyu sizlerle de paylaşmakta fayda görüyorum.

Şimdi, biz kanunla ilgili bütün çalışmaları yaptık ve bir fiyat mekanizması belirledik ama fiyat mekanizması…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bayramoğlu, konuşmanızı tamamlayınız.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

…sadece sizin belirlemenizle olmuyor, Türkiye’nin genel yapısına, ekonomik yapıya, hazinenin hadiseye bakış tarzına, hazinenin yapmış olduğu hesaplama tekniğine göre fiyat mekanizmaları diye bir başka mekanizma daha var. Dolayısıyla, hazinenin şu anda verilebilecek garantili satın alma rakamlarıyla ilgili fiyatlar -bakın söylüyorum- şahsen beni de tatmin etmeyen rakamlardır. Ama bu, bu kanunun yalnız başına sadece bir fiyat mekanizması olduğu anlamına gelmez çünkü kanunun içerisinde özellikle yapılanmasına, güneşin yol haritasının belirlenmesine ve özellikle mevcut devam eden yatırımların önünün daha iyi açılabilmesine yönelik birçok önemli madde de önümüzdeki hafta inşallah sizlere gelmiş olacaktır. Dolayısıyla, bu kanun ve bundan sonraki süre içerisinde çıkarılacak kanunlardan dolayı bir araştırma komisyonuna ihtiyaç olmadığını vurguluyor ve hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin lehinde, Kütahya Milletvekili Sayın Alim Işık.

Sayın Işık, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Anayasa’mızın 98’inci ve Meclis İç Tüzüğü’müzün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca grubumuzca verilen yenilenebilir enerji kaynakları potansiyelinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amaçlı Meclis araştırma önergesinin lehinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Benden önceki değerli konuşmacıların da ifade ettiği gibi, ülkemizin enerji konusunda izlemiş olduğu politika ve stratejiler maalesef bugün geldiğimiz noktada çok ciddi sıkıntıların yaşandığı bir konumu önümüze getirmiştir. Ülkemiz bugün itibarıyla yaklaşık yüzde 75 oranında ithal enerji bağımlısı bir ülke hâline gelmiştir. Sayın Bayramoğlu da bahsetti, Sayın Seyhan da bahsettiler; bu konuda Türkiye'nin gelecekte karşılaşabileceği sıkıntıların önlenmesi amacıyla geçen yasama yılında bu Meclisin değerli Komisyon üyeleri bir araya gelerek, iktidarıyla muhalefetiyle, bir an önce ülkemizin yenilenebilir enerji kaynaklarının üretime dönüştürülmesini amaçlayan ve yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik enerjisi üretimini amaçlayan kanundaki değişikliğin bir an önce yasalaşması amacıyla çok yoğun çalışmalarda bulundu. Ve o zaman, geçen yıl mayıs ayında alt komisyon olarak beş altı toplantının ardından, hemen Komisyona getirilip bu Komisyondan bir an önce geçirilerek Genel Kurul gündemine indirilmesi konusunda tüm Komisyon üyesi ve alt komisyon üyesi milletvekillerimiz hararetle Sayın Bakandan bunun bir an önce yasalaştırılması için çalışmada bulunmasını istedik.

Ben bizzat Komisyon toplantısında Sayın Bakana yeni atanması nedeniyle başarılar dilerken kendisinin çok konuşan değil, çok çalışan bir bakan olması talebimi ilettim ve bir an önce de bu yenilenebilir enerji kanunundaki değişikliğin yasalaşması talebinde bulundum. O da sağ olsun bir an önce bunun geçen yasama yılı sonu itibarıyla kanunlaşmasını sağlayacağını, bunun için elinden gelen girişimlerde bulunacağını söyledi ve gerçekten gündeme alındı ama ne hikmetse, geçen yıl, Meclisin son haftasında, bunun görüşülmesini beklediğimiz bir anda bir duyduk ki kanunun görüşmelerinden vazgeçilmiş.

Ben, bunun üzerine, o günkü Komisyon Başkanı Kütahya Milletvekili Sayın Soner Aksoy’a bizzat gittim, dedim ki: “Sayın Başkanım, bu kanunun görüşülmekten vazgeçilmesinin sebebini mümkünse öğrenebilir miyim?” O da o günkü bulunduğu konum itibarıyla, tabii kimseyi sıkıntıya sokacak bir cümlede bulunmadan üzüntülerini ifade etti ama bizim Komisyon çalışmaları sırasında görüşlerine başvurduğumuz ve birçok noktada faydalandığımız özel sektör temsilcilerinin, Enerji Bakanlığının ilgili birim temsilcilerinin bunun geciktirilmesinde ve görüşülmesinden vazgeçilmesinde endişelerinin olduğu yönündeki ifadelerini de maalesef bu süreçte duyduk. Birçok özel sektör temsilcisi ve yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ilgili yatırım yapmayı planlayan yatırımcıların, maalesef üzüntü içerisinde, bu işin arkasında doğal gaz ve petrol lobilerinin olduğu endişelerini dile getirmiş olmaları bizi ziyadesiyle üzdü. Bu konuda, 13 Ekim 2009 tarihinde, günün ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Sayın Ali Babacan’ın yenilenebilir enerji sektörünün temsilcileriyle yaptığı bir konuşmada, kendisinin “Yenilenebilir enerji kaynakları dünyada önemli bir yer tutmamaktadır, şu anda yüzde 1’dir, 2020’de de en fazla yüzde 3 olacaktır.” şeklindeki beyanatları, yine Sayın Ali Babacan’ın “Amerika’da Shell ve BP gibi şirketlerin ve Amerika Enerji Ajansının başkanlarıyla görüştüm. ‘Yenilenebilir enerji gereksizdir.’ dediler. Birçok firma fizibilite getiriyor ve çok ucuz fiyat öneriyor.” gibi söylemlerinin ve bu Komisyon çalışmaları sonucunda Genel Kurul gündeminden çıkartılan veya görüşme gündeminden çıkartılan, ertelenen bu kanun görüşmelerinin maalesef Türkiye’de değişik spekülasyonlara yol açacak noktada olduğunu söylemek isterim.

Ben, bu, gündemden çıkarılan kanunun gecikmesi sürecinde bizzat Sayın Enerji Bakanına 2, hatta 3 kez konuyla ilgili önerge verdim. Sayın Bakanın önergemize verdiği iki farklı tarihli cevabı “Kanun Genel Kurulun gündemindedir, görüşmeyi beklemektedir.” şeklinde olmuştur.

Yine, Sayın Bakanın (7/11900) sayılı önergeme vermiş olduğu 3 Mart 2010 tarihli cevabi yazısında, Sayın Ali Babacan’ın yukarıda belirttiği görüşler ile ters anlamda yorumlanabilecek bir cümlesini size aktarmak istiyorum: “Ülkemizin dışa bağımlılığını azaltmak, kaynak çeşitliliğini artırmak, yerli kaynaklarımızın kullanılması suretiyle istihdamı artırmak öncelikli hedefimiz olup, bununla ilgili gerekli kanunlar çıkarılmış ve yenilenebilir enerji kaynaklarına önemli teşvikler sağlanmıştır.” demektedir.

Şimdi ben buradan size soruyorum, çok değerli Komisyon üyesi arkadaşlarım var: Yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ilgili 2005 yılında çıkartılan yasada 5-5,5 euro/sentlik bir alım garantisi verilmiştir. O günden bugüne üretilen rüzgâr enerjisinin 1 kilovatsaati dahi bu teşvikten yararlanmış ve bu kapsamda satılmış enerji değildir.

Şimdi, bir tarafta ekonomiden sorumlu Sayın Bakan başka cümleler sarf ediyor, diğer tarafta Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı… Ne yazık ki bugün de yok aramızda, bu Genel Kurulda ne zaman enerjiden bahsedilse ne zaman madenlerden bahsedilse bu ülkenin Bakanı burada yok. Şimdi, biz ne zaman bu Bakanla bu Genel Kurulda bu konuları tartışacağız ve görüşeceğiz? Sayın Bakanımız elbette ki çalışıyor ama burada böyle bir önemli konunun tartışıldığı günde bu Genel Kurulda bulunmamasını da esefle karşıladığımı ifade etmek istiyorum. Daha başka bir şey söylemeyeceğim.

Sayın Bakan bir gün kendi konusuna sahip çıkar, önemserse bu kanunlar çıkar, değilse bugüne kadar, 1 Temmuzdan bu yana çıkardığımız kanunlara bakalım. Hükûmetin kadrolaşma amaçlı, yeni memur-amir atama amaçlı kanunları buraya getirip bir gecede çıkarttığı bir gündemde, ülkenin çok önemli bir konusunda Sayın Bakan ortada yok. Kendi kanununa sahip çıkmayan bakana –kusura bakmasın- öbür bakanların “Bizim kanun dursun da Sayın Enerji Bakanının kanunu çıksın.” diyeceğini beklemek sadece iyi niyetliliktir, iyi niyetten öte bir bekleyiş ya da anlayış olmayacaktır. Sayın Bakanı göreve davet ediyorum. Sayın Bakan yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ilgili değişikliklerin sonuna kadar eğer arkasında duruyorsa bir an önce bu yasama yılının sonuna kadar buraya getirip bunu çıkartmak zorundadır, değilse milleti ve bu alanda yatırım yapmayı bekleyen özel sektör temsilcilerini oyalamaktan vazgeçsin, açıkça desin ki: “Bizim enerji politikamız yok, bu politika içerisinde yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım da yok. Bu işi doğal gaza havale ettik.” Ve şu anda elektrik enerjisi üretiminin, 2009 yılı sonu itibarıyla 194 milyar kilovatsaatlik enerjinin yüzde 48,6’sı doğal gaza, yüzde 20’si linyite, yüzde 18,5’i hidroliğe, yüzde 0,8’i de rüzgâr kaynaklarına dayalı bir dağılım gösteriyor. Hidrolik enerji kaynaklarıyla ilgili yatırımlarda ve termik enerji kaynaklarımızla ilgili enerji üretim tesislerinde 2010 yılı sonuna kadar özelleştirme kapsamına 16 bin megavat alınmış durumda. Sadece tesisleri satmakla yetinmiyor Sayın Bakan ve Özelleştirme İdaremiz, tesislerin havzalarıyla birlikte özelleştirilmesiyle ilgili şu anda uluslararası bir firmadan danışmanlık hizmeti alıyorlar. Onların raporu gelir gelmez bunları da elden çıkarınca özel sektör temsilcilerimiz artık hangi yabancı şirket elemanıyla ortaklık kurup da bu işi, yatırımı yapabilirlerse belki ülkemiz bundan yararlanmış olacaktır.

Ben, tekrar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİM IŞIK (Devamla) – Sayın Başkan, son cümlem.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ALİM IŞIK (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Grubumuzun vermiş olduğu ve çok önemsediğimiz, Türkiye'nin yenilenebilir enerji kaynaklarının üretime geçirilmesi, bu alanda karşılaşılan sorunların araştırılarak bir an önce gerekli tedbirlerin alınması amaçlı önergemizin, yüce kurulun siz değerli üyeleri tarafından destekleneceğini ümit ediyorum. Çünkü, bu konu çok önemli, görüştüğümüz birçok kadro kanunundan çok daha önemli. Aksi takdirde, 2010 yılında, bugünkü enerji talebimizin yaklaşık 2 katına çıkacak olan enerjiyi bizim yerel kaynaklarla karşılamamız mümkün olmayacaktır.

Bu hafta içerisinde görüşülmesini beklediğimiz nükleer enerjiyle ilgili anlaşmanın hükümlerinin de gerçekten bu Meclise getirilmemesi gerektiğini ben de söylüyorum Sayın Bakanım. O gün gelirse söyleyecek çok sözümüz var. “Bu ülkenin nükleer enerji ihalesini verdim.” diyen bir başbakanın kaç paraya verdiğini açıklamasını isteyeceğiz.

Bu düşüncelerle, önergemize desteğinizi bekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Grup önerisinin aleyhinde Siirt Milletvekili Afif Demirkıran.

Sayın Demirkıran, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisinin, Anayasa’mızın 98, Meclis İç Tüzük’ümüzün 104 ve 105’inci maddelerine göre vermiş olduğu, yenilenebilir enerji kaynaklarının araştırılmasına yönelik bir Meclis araştırma komisyonunun kurulmasına dair önergenin aleyhinde grubum adına söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, ben, Sayın Işık’ın neredeyse son cümlesi olan “Hükûmetin politikası yoktur.” cümlesiyle başlamak istiyorum.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Yok, doğru söylüyor, enerji politikası yoktur.

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Türkiye'nin enerji politikası vardır ve Türkiye'nin öyle bir enerji politikası vardır ki…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Türkiye'nin var da Hükûmetin yok, Bakan yok ortada!

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – …ve Türkiye'nin öyle bir enerji politikası vardır ki -2023- cumhuriyetimizin 100’üncü yılına kadarki hedefler net olarak ifade edilmiştir. Strateji belgesiyle bu ifadesini bulmuştur. Ne diyoruz Enerji Arz Güvenliği Strateji Belgesi’nde?

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Hedeflerle yapılanlar uymuyor birbirlerine.

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Diyoruz ki: “2023 yılına kadar yani cumhuriyetimizin kuruluşunun 100’üncü yıl dönümüne kadar…”

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Cumhuriyet bırakırsanız…

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – “…hidrolik kaynaklarımızın ve kömür kaynaklarımızın tamamını milletimizin hizmetine sunacağız.” Diyoruz ki strateji belgesinde: “20 bin megavat rüzgâr enerjisi inşa edeceğiz.”

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Biraz önce 10 bin dedi Ali Bey, 10 bin dedi. Hangisi doğru?

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Diyoruz ki strateji belgesinde: “Türkiye’de tespit edilmiş olan jeotermal rezervimizden -elektrik megavatı olarak 600 megavatlık bir rezerv mevcuttur- bundan elektrik üretimi sağlayacağız.”

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – 600 megavat nedir ki, bizim mahalleye yetmez.

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Diyoruz ki: “Biz kapasitemizin en az yüzde 5’ini nükleer enerjiden sağlayacağız.”

Değerli arkadaşlar, Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu önergenin içindeki birçok cümleye tabii ki katılıyoruz ama bir tanesi çok önemlidir ki, diyor ki orada: “Su ve ekmek kadar enerji de önemlidir.” Doğrudur. Gerçekten, ekonomilerin geleceği için, sanayinin geleceği için, milletlerin, ülkelerin kalkınmasının geleceği için enerji olmazsa olmaz bir şarttır. Öyle bir enerjiyi sanayimizin, milletimizin emrine amade edeceğiz ki yeterli olacak, kaliteli olacak, güvenli olacak, çevreye duyarlı olacak ve düşük maliyetli olacak. Bütün bu yaklaşımlar içindeki bir enerjinin milletimizin hizmetine verilmesi şarttır. Olmayan enerji en pahalı enerjidir ancak biz enerji politikamızda, strateji belgemizin de ötesinde, kaynak çeşitliliğinin ve eğer dışarıdan ithal ediyor isek güzergâh çeşitliliğinin şart olduğuna inanıyoruz ve politikamızı buna göre bina ediyoruz. Ayrıca, enerji verimliliğinin olmazsa olmaz olduğuna inanıyoruz, teknolojik gelişmeyle enerji verimliliği sayesinde çok daha uygun, kaliteli bir enerji tüketiminin sağlanabileceğine inanıyoruz ve bunu politikalarımızın merkezine koymuş bulunuyoruz. Özelleşme ve liberalleşmenin bunu sağlamanın bir ön şartı olduğuna inanıyoruz.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Doğal gazda niye liberalleşemediniz?

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Şimdi, bütün bunları yapar iken elimizdeki kaynaklar… Tabii ki yenilenebilir enerjiye sonuna kadar tarafız. “Aleyhte” her ne kadar Sayın Başkan söylediyse de biz, biraz önce Sayın Bayramoğlu’nun da ifade ettiği gibi, kesinlikle, zinhar yenilenebilirin aleyhinde… Mümkün müdür böyle bir şey? Tabii ki biz sonuna kadar yenilenebilirin yanındayız, yapıyoruz. 2005’te çıkarmış olduğumuz yenilenebilir kaynakların elektrik üretiminde kullanılmasına dair teşvik kanunu ve hâlen bugünlerde Meclisimizin gündemine gelecek olan revize Yenilenebilir Enerjiyi Teşvik Kanunu bunun bir göstergesidir.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Kadük hâle getirdiniz.

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Ancak kaynaklarımıza baktığımız zaman… Bunun da bir analizini hep beraber yapalım ki nerede olduğumuzu bilebilelim.

Bakın değerli arkadaşlar, Türkiye neredeyse enerji tüketimi talep artışında önde gelen ülkelerden bir tanesidir. Kriz dönemlerini hariç tutarsak yüzde 8’in üzerinde bir talep artışı söz konusu ve bugünkü enerji tüketimimizin, 2023 yılına geldiğimiz zaman, en az yüzde 50’si kadar, yüzde 100’ü kadar bir artış söz konusu olacak, 450-500 milyar kilovatsaatlere kadar bir tüketim söz konusu olacak. Buna rağmen, o günkü tüketimimizde fert başına düşecek elektrik tüketim miktarı, bugünkü gelişmiş ülkelerin, OECD’nin ortalamasının maalesef çok altında olacak ama eğer biz insanımızın daha huzurlu, daha müreffeh bir hayat yaşamasını istiyorsak, biz sanayimizin gelişmiş ülkelerin seviyesine çıkmasını istiyorsak, biz ekonomimizin ilk 10 arasına girmesini istiyorsak tabii ki bunun ön şartı olan elektrik tüketimimizi de ona göre artırmalıyız; artırmalıyız da bunun için yeterli içeride kaynağımız var mı? Baktığımız zaman, maalesef yeteri kadar kaynak bulamıyoruz. Onun için nükleere bir an önce geçmemiz lazım ve sadece kaynak için değil, teknolojik gelişim açısından da Türkiye'nin gerekli gelişimi sağlayabilmesi için nükleere geçmemiz gerekiyor.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Teknolojiyi getirin Hocam, santrali değil.

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Ancak yenilenebilire baktığımız zaman, geri geldiğimiz zaman, her ne kadar biz ülke olarak kömür potansiyelimizin tamamını elektrik üretiminde kullanacaksak da ve mevcut kömür rezervlerimizi Hükûmetimiz döneminde yüzde 50’den fazla, neredeyse yüzde 50 kadar bir miktarını artırmışsak da, yaptığımız aramalar sonucunda, dünyadaki iklim değişikliği, sera gazı salınımları, karbon salınımları ve çevre kirliliğinin önlenmesi için dünyanın bütün ülkelerinde, özellikle Avrupa Birliğinde ve -ileride tabii ki biz de Allah’ın izniyle üye olacağız- Türkiye’de de yenilenebilir kaynakların, çevre dostu yenilenebilir kaynakların mutlaka bir an önce ekonominin emrine verilmesi lazım, elektrik üretimine hazır hâle getirilmesi lazım.

Gerekli çalışmalar yapılıyor, rüzgâr haritası çıkmış bulunuyor, güneş haritası çıkmış bulunuyor. Zaten, biraz önce Sayın Bayramoğlu söyledi, bin megavatlık bir rüzgâr enerjisi şu anda kurulmuş bulunuyor ve yapılmış olan müracaatlarla 2012 yılına kadar bağlantı noktasında 12 bin megavat rüzgâr için bir potansiyel söz konusu. Hatlarımız, trafo bağlantılarını dikkate aldığımız zaman, 12 bin megavatlık bir rüzgâr enerjisini taşıyabilecek durumdadır. Hatlarımızda yapacağımız iyileştirmeler, trafolarımızda yapılacak olan iyileştirmeler sonucunda bunu, biraz önce de ifade ettiğim gibi, 20 bin megavata kadar çıkarabilme şansımız olacak.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – 12 bin değil, 7 bin, 7 bin…

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – 7 bin ilave, 5 bin de lisans verilmiş, 12 bin olacak toplam.

Dolayısıyla güneş için de aynı şey söz konusu. Yeni çıkaracağımız, önümüzdeki hafta Meclisin gündemine gelecek olan kanunda bölgeler itibarıyla nereye ne kadar güneş enerjisi santrali konuşlandırılabileceği çalışması yapılacak ve ona göre insanlarımız, yerli-yabancı şirketler buralara müracaat edip gerekli üretimlerini yapacaklardır.

Şimdi, hâl böyle olunca, değerli arkadaşlar, biz 2023 yılında… Bakın, Avrupa Birliği 2020 yılında yüzde 20 diyor, yenilenebilir enerjinin elektrik enerjisi üretimi içindeki payını yüzde 20 olarak hedeflemiş. Biz ise 2020 yılına geldiğimiz zaman yüzde 20’de kalmıyoruz, yüzde 30’a çıkarıyoruz. Yüzde 30’luk bir pay, yenilenebilir enerji kaynaklarından oluşacak.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Kâğıt üzerinde, gerçekte değil.

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Bakın, 140 milyar kilovatsaatlik bir hidrolik kapasitemiz var. Bunun aşağı yukarı yüzde 36’sı şu anda işletmededir, yüzde 17’si inşa hâlindedir ve geri kalan kısmı da -ki bu da aşağı yukarı 60-65 milyar kilovatsaat civarındadır- biraz önce de ifade ettiğim gibi 2023’e kadar kullanıma arz edeceğiz.

Böylece 1.600 küsur irili ufaklı, yarım megavattan, efendim, en büyük santralimiz olan Atatürk ve diğer santrallere kadar 1.600-1.650 adet hidroelektrik santral Türkiye'nin dört bir yanındaki akarsular üzerine kurulacak ve biz mecburuz, akarsularımızı regüle etmek için de olsa bu barajları yapmak mecburiyetindeyiz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Demirkıran, konuşmanızı tamamlayınız.

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – …gerek sulamaları regüle etmek gerek enerji üretebilmek gerek suyumuzun daha verimli kullanımını sağlayabilmek için. Çünkü, değerli arkadaşlar, gerçekten biz su zengini bir ülke değiliz. Bakın, bizim su potansiyelimiz, fert başına gelen yağış 1.800-2 bin metreküp civarındadır yıllık ama gelişmiş ülkelerde, Amerika’ya, Avrupa ülkelerine, Kanada’ya baktığımız zaman, yağışı fazla olan ülkelerde 10 bin metreküpten fazla yıllık yağış gelmektedir.

Onun için biz bu suyumuzu çok iyi değerlendireceğiz, rüzgârımızı çok iyi değerlendireceğiz. Güneşimiz dünyanın en iyi güneşidir, en fazla güneş alan ülke biziz ve güneşimizi de, Allah’ın izniyle, değerlendirilmesi mümkün olan kadarıyla değerlendireceğiz.

Bu önerge vasıtasıyla bu fikirlerimizi sizlerle paylaşmaktan büyük bir memnuniyet duyduğumu ifade ediyorum. Maalesef, her şeyi yapmış olduğumuz için ve yapmakta olduğumuz için, önergenin gündeme alınması aleyhinde oy kullanacağım.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Grup önerisini oylarınıza sunuyorum…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Arayacağım karar yeter sayısı.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, grup önerisi kabul edilmemiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım:

3.- 23 Haziran 2010 tarihinde TBMM Başkanlığına verilmiş olan (379 ve 380) sıra nolu Meclis araştırması önergelerinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 6/7/2010 Salı günkü birleşimde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

                                                                                                                    06.07.2010

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu'nun, 06.07.2010 Salı günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisini İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul'un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                             M. Akif Hamzaçebi

                                                                                                                      Trabzon

                                                                                                             Grup Başkan Vekili

Öneri:

23 Haziran 2010 tarihinde, Tunceli Milletvekili Kamer Genç ve arkadaşları tarafından; (380 sıra nolu) "Tunceli İlindeki Depremin Etkileri ve Boyutları" ile (379 sıra nolu), "Doğu Anadolu Fay Hattında Oluşabilecek Depremlere Karşı Alınacak Önlemlerin Belirlenmesi" amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis Araştırma Önergelerinin, Genel Kurul'un bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 06.07.2010 Salı günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehinde Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tunceli ilinde ve Türkiye’deki depremle ilgili olarak verdiğim araştırma önergesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, yine çok üzücü bir haber aldık akşam, yine 3 tane askerimiz şehit oldu. Tabii o asker ailelerinin acılarını paylaşıyoruz, ateş düştüğü yeri yakar.

Biz istiyoruz ki bu gibi olayların arkası kesilsin, siyasi iktidarda sorumluluk taşıyan insanlar bu işlere bir an önce çözüm bulsun ama Tayyip Bey’i arıyoruz, nerede? Gazetelerin yazdığına göre Cem Uzan’ın TMSF’ye geçen yatıyla sahillerde eğlencenin peşinde. Devlette sorumluluk yok, Türkiye Cumhuriyeti devletini koruyan bir siyasi iktidar yok, işte bakıyorsunuz Hükûmet yok. Burada yine de vatandaşların kendi sorunlarını dile getirmeme durumunda olmadığımızı, bunları dile getirdiğimizi belirtmek için halkımıza konuları izah ediyoruz.

Şimdi, değerli milletvekilleri, 8 Mart 2010 tarihinde Elâzığ’da bir deprem meydana geldi. Bu deprem Elâzığ’da birçok insanımızın ölümüne neden oldu, kendilerine Allah’tan rahmet diliyorum. Ben depremden üç gün sonra deprem bölgesine gittim ve Tunceli’nin deprem köylerini gezdim. Şimdi, Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığının kayıtlarına göre, yani Tunceli’deki Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığının bana verdiği yahut yazılı aldığım kayıtlara göre Tunceli merkezde az hasarlı 491, orta hasarlı 450, ağır hasarlı 241… Yani Nazımiye’de var, Mazgirt’te var, Pertek’te var, bunların tamamını okuyayım: 853 tane ağır hasarlı bina var, 1.380 tane orta hasarlı var, 1.629 tane az hasarlı var.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bu kayıtlar Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığından alınan kayıtlardır ve bunu tespit eden de devletin resmî memurlarıdır. Bunlar mahalline gitmişler, tek tek, müracaat eden vatandaşları, evleri gezmişler, bu kadar hasarlı, az hasarlı ve orta hasarlı binanın meydana geldiğini devletin resmî memurları tespit etmiş.

Eskiden biliyorsunuz Afet İşleri müstakil, Bayındırlık Bakanlığına bağlıydı. Tabii Tayyip Bey hep paralı işleri kendisine bağladığı için oradan aldı, merkezde “Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığı” diye bir Başkanlık kurdu. Bunun başına bir genel müdür getirdi. Bu Genel Müdüre dedim ki: “Kardeşim, ne yapacaksınız, bu kadar ağır hasarlı ev var, orta hasarlı ev var, hafif hasarlı ev var?” Yazdığı yazı şöyle, diyor ki: “Başkanlığımızca kaydedilen ivme kayıtlarının dağılımları ve ekiplerimizce arazide gerçekleştirilen çalışmalar doğrultusunda 8/3/2010 tarihinde Elâzığ ilinde meydana gelen 5,8 ve 5,6 büyüklüğündeki depremlerin etkisi olmadığı ve yıkıcı bir etkisinin de bulunmadığı tespit edilmiştir.”

Yani peki, ben Genel Müdüre telefon açtım, “Yahu Sayın Genel Müdür, bu nasıl oluyor?” dedim. Diyor ki: “Efendim, ölen ve yaralanan kimse yok.” “Yahu, kaç bin tane insan deprem hissini... Yani illa bir yeri afet bölgesi ilan etmek için illa birkaç kişi mi öldürelim?” dedim. Yani, işte, sizin zihniyetiniz burada.

Size soruyorum, siz de milletvekilisiniz. Buyurun, açın, Tunceli’deki Acil Afet Başkanlığına açın, bu kadar, 853 tane ağır hasarlı, 1.380 orta hasarlı ve 1.629 az hasarlı bina var mıdır, yok mudur? Buyurun, size söylüyorum. “Delil yok.” diyorsunuz. Peki, bu vatandaşlar ne yapacak arkadaşlar, yani ne yapacak?

Bakın, aynı bölgede Elâzığ’ın Tunceli’den daha uzak bölgeleri yine afet bölgesi ilan ediliyor ama Tunceli’de edilmiyor. Tunceli’de 1 kişiye 1 kuruş yardım yapılmıyor arkadaşlar ve bugüne kadar Tunceli’deki bu hasarlarla ilgili Tunceli’ye hiçbir Hükûmet yetkilisi de gitmemiş. Şimdi böyle bir hükûmet olur mu arkadaşlar! Yani burada, bence, yani bu Hükûmet, buraya kayıtsız kalan Hükûmete söylenecek çok sözlerimiz var ama lütfen... Ne olacak bu vatandaşların hâli? Yani bu insanlar gitmişler, ağır hasarlı evlerini tespit ettirmişler, kendilerine devlet de çadır vermiş. Kışın bu adamlar bu çadırda mı kalacak arkadaşlar? Karşımızda kim varsa, siyasi iktidar kimse gelsin cevap versin ya. Bundan daha haklı bir talebimiz olur mu! Yani gelsinler, bizim söylediğimizin yalan olduğunu söylesinler.

Şimdi, değerli milletvekilleri, AKP’liler, size söylüyorum: Ne yapacak bu insanlar? 853 tane ağır hasarlı ev var. Ne yapacak bu adam? Ondan sonra 1.380 tane de orta hasarlı ev var. Yahu, bize bir cevap verin. Bu insanlar kışın ne yapacak arkadaş? Çadır da mı kalacak? Tunceli halkı bu ülkenin halkı değil midir? Niye bunların dertlerine çare bulmuyor musunuz? Niye bir tane bakanınız oraya da gitmiyor? Tunceli ili bu Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir ili değil midir arkadaşlar? Niye bu insanların derdiyle ilgilenmiyorsunuz?

Yani burada eğitimin kalitesini gittikçe yok ettiniz arkadaşlar. Bakın, ben Millî Eğitimden öğrendim. 18 tane, Tunceli’ye öğretmen tayin ediliyor; 93 tane, Tunceli’den öğretmen alınıyor. Sonra, sordum Millî Eğitim Bakanlığına: “Efendim, 64 tane yeni atama yapıyoruz.” Ama, arkadaşlar, bu yeni atamaların çoğu ilk atamadır, çoğu da gitmiyor ve Tunceli hakkında insanlar çok yanlış bilgiye sahip. Tunceli halkı aslında Türkiye Cumhuriyeti devletinin bütünlüğünden yanadır. Bakmayın, orada bizim sıkıntımız o dağlardan kaynaklanıyor. Dağlarda işte, silahlı eylemcilerin ta tarih boyunca bu yerde barınmalarına müsait zeminler var yani burada Tunceli halkının günahı yok ki.

Tunceli halkının bir temsilcisi olarak ben her zaman diyorum, bizim menfaatimiz laik Türkiye Cumhuriyeti devletinin bütünlüğündedir. Biz Türkiye Cumhuriyeti’ne de saygılıyız, devletin kurucusu yüce Atatürk’e de saygılıyız, onun getirdiği ilkeleri de benimseyen bir halkız ve insanlarınız ve bunun tarihini okuyanlar bilir ki Atatürk İstiklal Savaşı sırasında Tunceli’den geçerken, Osmanlı padişahı kendisine -Ali Galip- Elâzığ Valisine para gönderiyor, “Yahu, gidin işte, Mustafa Kemal Tunceli’den geçerken bunu yakalayın, öldürün.” diyor. Oradaki sorumlu kişiler, o parayı alanlar gidiyor, Mustafa Kemal’in yolunu kesiyorlar ve Mustafa Kemal “Beni öldürecek misiniz?” diyor. “Hayır Paşam, biz seni öldürmeye değil, Osmanlı padişahı bize bir emanet gönderdi, o emaneti size vermeye getirdik.” diyor ve o parayı Mustafa Kemal’e veriyor, arkadaşlarına veriyor ve onun işte, rahatça bu cumhuriyetin mücadelesini yapması için elinden gelen her gayreti sarf ediyor.

Şimdi, değerli milletvekilleri, ben sizden bir cevap… Eğer bu Hükûmet sağır değilse, eğer varsa, rica ediyorum çıksın şurada desin ki ben bu adamları… Yani bu adamlar, arkadaşlar, mümkün değil, yani kışın dışarıda mı yatacaklar yahu? Birisi çıksın, işte, Hükûmet kimse çıksın desin ki: “Arkadaşlar, tamam, bunlar bizim vatandaşımız değil. Bir de zehir verelim bunlara, Halepçe’de Saddam’ın yaptığı gibi buraya bir zehirli gaz atalım, bunlar ölsün gitsin.” Başka, şimdi, nasıl bunun arkasından çıkılır arkadaşlar?

Onun için, bu susularak geçirilecek bir durum değil arkadaşlar. Yani ben, şimdi burada bu ciddi sorunu dile getiriyorum ve ondan sonra bu soruna eğer Hükûmet cevap vermezse, o zaman buna karşı da hak ettikleri tepkiyi koyarım. Yani ben aciz bir insan değilim ki. Benim orada o kadar insanım dışarıda kalacak, ondan sonra devlet buna el atmayacak, Hükûmet kaynaklarını elinde tutanlar buna el atmayacak. Ee, ben niye burada milletvekiliyim? Ben o zaman niye buranın milletvekiliyim arkadaşlar yahu? Bu insanların hakkını aramak zorundayım. Sizlerde vicdan sahibi insanlar vardır, inanıyorum, çıksınlar, telefon açsınlar Tunceli’de Afet İşleri Daire Başkanlığına, “Arkadaş, Tunceli’de bu deprem nedeniyle ne kadar hasar tespit edildi?” Tespit etsinler. Ee, ne yaptık biz Hükûmet olarak? Hiçbir şey yapmadık. Böyle bir şey olur mu arkadaşlar? Türkiye Cumhuriyeti devleti, herkes kanun önünde eşit değil midir? Yani Elâzığ’da 4 tane milletvekiliniz var, tamam, Elâzığlılara yardım edilmesinden biz şikâyetçi değiliz, tabii bu insanlarımıza yardım edilmesi lazım.

Sonra, biliyorsunuz, Türkiye'de önemli bir fay hattı var, Doğu Anadolu fay hattı, burada, işte, başladığı yerden ta Varto, Muş, Bingöl, Karlıova, Elâzığ, Kovancılar, Sivrice, Malatya, Doğanyol, Pütürge, Doğanşehir, Adıyaman, Gölbaşı, Maraş ve Hatay’dan böyle bir Doğu Anadolu fay hattı geçiyor. Şimdi, buralarda, arkadaşlar, zamanında ciddi, yani hakikaten doğru dürüst inşaatlar da yapılmamış. Ee, buraya bir el atılması lazım, yarın küçük bir depremde burada çok büyük insan kitlesi ölecek. Ne oluyor? Bunları, işte, devletin kaynaklarını bu gelecekteki tehlikelere karşı kullanmak lazım ve insanları zor durumda bırakmamak lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Genç, konuşmanızı tamamlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Evet, Sayın Başkan, size de söylüyorum, yani ne olacak bu insanların hâli? Bir sorun bakalım Hükûmete. Yani bu adamlar kışın dışarıda mı kalacak? Ya, karşımıza çıksın bir Hükûmet desin ki: Kardeşim, bir söz, bunun karşılığında bir rant bekliyorum arkadaş. Yani, böyle susarak bir şey olmaz. Ben o milletin hakkını savunmak için buraya geldim. Ee, benim milletim dışarıda, karda kışta hasta olacak, ölecek, ondan sonra devletin kaynakları birtakım insanların cebine gidecek, Tayyip Bey gidecek, efendime söyleyeyim, Bodrum’larda eğlenecek, benim vatandaşım orada dışarıda kalacak. Bu nasıl olur yahu? Bunu hangi vicdan kabul eder yahu!? Hangi din kuralları bunu kabul eder yahu? Bu kadar Allah’tan korkan, dinden korkan, dini, imanı olan insanlar böyle hareket eder mi arkadaşlar? Getiriyorsunuz, burada Rixos otellerine devletin kaynaklarını aktarıyorsunuz da ondan sonra oralarda… Yani Rize’ye, Trabzon’a, Kayseri’ye verdiğiniz paraların zekatının zekatını da bizim bu Tunceli’ye verin yahu! Bunlar da insan yahu! Böyle bir şey olur mu arkadaşlar?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – İşi gücü buzdolabı, buzdolabı.

KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, yiğitliğiniz varsa, eğer sizin vicdanınız kaldıracaksa buyurun, gelin…(AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

KAMER GENÇ (Devamla) – Ne orada bağırıyorsun? Trabzon’a aldığın şeyleri bilmiyor muyum ben?

Böyle şey olur mu arkadaşlar?

Sayın Başkan, sizden de rica ediyorum. Ne olacak bu insanların hâli? (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Buzdolabı dağıtıyorlar kışın.

BAŞKAN – Grup önerisinin aleyhinde İstanbul Milletvekili Sayın İdris Güllüce.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye'nin çok büyük bir kısmı deprem bölgesi, hemen hemen deprem bölgesi olmayan kısmı yok gibi bir şey. Bu yüzden de Türkiye’de sadece bir şehrimizi, bir ilimizi değil bütünüyle ele almamız gerekiyor diye düşünüyorum.

Her depremden sonra deprem anlayışımız değişmiştir ve bir merhale kazanmıştır, 1999 depreminden sonra da bu en iyi noktaya gelmiştir. Kamu kurumları, üniversiteler, Büyük Millet Meclisimizin değerli hükûmetleri depremlerle ilgili 1999’dan sonra oldukça güzel, önemli tedbirler almışlardır. 1999 depreminden sonra Bayındırlık Bakanlığımız başta olmak üzere üniversitelerimiz çok ciddi araştırmalara başlamışlar ve sivil toplum kuruluşlarımızla birlikte güzel neticeler alınmıştır.

Bu arada, 99 öncesine kadar Türkiye’de tamamıyla bilinmeyen fay hatlarımızı maden tetkik araştırma kurulu değerlendirmiş ve yeni canlı fay hatlarının hangileri olduğu üzerinde ciddi çalışmalar yapılmıştır.

Depremden sonra, artık bu ülkede yaşayan herkes ama köylü, ama kentli, belediye başkanı ve bakanlıklarımız depremle birlikte yaşama gerekliliğinin farkına varmışlardır, varmaları da gerekiyor. Varmayanlar için bunu söylüyorum.

İstanbul, Kocaeli, Bursa, Sakarya, Yalova, Bolu, Düzce illerimizde çok ciddi tedbirler alınmış, çok önemli değişiklikler olmuştur.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yahu sen Tunceli’yi söyle, orayı niye alıyorsun? Orada rant var.

İDRİS GÜLLÜCE (Devamla) – Valilikler bu illerimizde afet koordinasyon merkezleri kurmuş ve San Francisco düzeyinde afete müdahale edecek kadar teknik donanıma ulaşmışlardır.

Ayrıca, deprem sonrasında bildiğiniz gibi Yapı Denetimi Yasası çıkmış, yapı denetimiyle bugüne kadar yapılan rastgele, mühendissiz, mimarsız, teknik donatımsız yapılan binaların yerine, artık yapıların denetimleri, yapıların tekniğe uygun yapılanmasına çaba harcanmış, kısmi hatalar olsa dahi 19 ilimizde güzel uygulamalar yapılmıştır.

Son olarak da Sayın Bakanlığımız, Bayındırlık Bakanlığımız bütün, seksen bir ilde, Türkiye’nin deprem nazarı itibara alınarak yapı denetimi uygulamasını başlatmıştır.

Deprem konusuna bir bütün olarak bakmak lazım. Sadece köy, sadece kent olarak değil, Türkiye’nin tümüne bakmak gerekiyor. Bir daha tekrarlıyorum: Bunun bir ekonomik yanı var. “Düzeltelim şurayı, yıkalım düzeltelim.” dediğinizde -40 bin köy, 33 bin mezrası olan bir ülkeyiz- hemen hemen bütün köylerimizin, bütün mezralarımızın yeniden yıkılıp yapılması lazım ama her bir evi 100 metrekare olarak düşünürseniz ve bunun da 400 lira olarak düşünürseniz, kaç milyon metrekare tutuyor ve kaç milyar dolar para tutuyor, bu ekonomiyi bu ülkenin bir süre içerisinde çözmesi gerektiğini düşünüyorum ama akşamdan sabaha kadar da olamayacağını herkesin bilmesi lazım. Kalemi defteri herkes eline alsın. Bu ülkenin yeniden yıkılıp yapılmasıyla çıkacak olan maliyetin ne olacağına bir bakmamız lazım ama bunun sonsuza kadar beklenmesi elbette düşünülemez. Yirmi-yirmi beş yıl içerisinde, planlanan şekliyle bütün köylerimizin, mezralarımızın hatta kentlerimizde  -kentsel dönüşüme, çıkan yasanın da desteğiyle- eskiden, 1999 depreminden önce yapılan bölgelerin, imarsız yapılan bölgelerin yenilenmesi ve yeniden yapılanmasının gereği vardır.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, daha önce, afet ve acil konusu birkaç ayrı kurumca yapılıyordu, birkaç ayrı kurum nezdinde bunlara bakılıyordu. Ancak, son, bir yıl önce kurulan Afet ve Acil Durum Başkanlığıyla artık bunlar tek ele dönüştürülmüş ve Afet ve Acil Durum Başkanlığıyla ilgili Yasa çıkartılarak tek başkanlığa indirgenmiştir.

 Afet ve Acil Durum Başkanlığı ne yapar? Afet ve Acil Durum Başkanlığı, bir yerde deprem olduğu zaman, oradaki depremin neticelerini incelettirir, oradaki hasar tespitlerine bakar, oradaki teknik insanların verdiği bilgilere bakar ve bir bölgeyi, afet bölgesi ilan eder veya etmez. Bunlar subjektif şeyler değildir. Bunlar objektif şeylerdir, matematiksel şeylerdir. “Şu şehre başka davranılmak, bu şehre başka davranılmak…” gibi, hiç kimsenin haddine değildir. Türkiye Cumhuriyeti toprakları içerisindeki seksen bir ilimizin hepsi aynı, eşittir, hepsi aynı düzeydedir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Uygulama ortada!

İDRİS GÜLLÜCE (Devamla) - Kim ayrımcılık yapıyorsa yanlış yapıyordur.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hangi yüzle konuşuyorsun? Uygulama ortada!

İDRİS GÜLLÜCE (Devamla) - Bu ülkenin hiçbir şehrini bir başka şehrine tercih etmek ya da bu ülkenin hiçbir şehrini bir başka şehrinin altında ya da üstünde görmek egemenlik ilkelerimizle de bağdaşmaz, Anayasa’mızla da bağdaşmaz, üniterlik yapımızla da bağdaşmaz, insanlıkla da bağdaşmaz. Bu yüzden, bu tip ithamları yaparken dikkatli yapmak lazım. Bizim, kaynaştırıcı, bütünleştirici ve insanları birbirine bağlayıcı sözler söylememiz lazım. Burada bir şehrin sadece…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sorduklarına cevap ver ya!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Cevap ver, cevap! Söylediklerime cevap ver!

İDRİS GÜLLÜCE (Devamla) – …bir ilin sadece mahrumiyet bölgesi olarak kasten bırakıldığını söylemenin doğru olmadığı kanaatindeyim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hangi bakan gitmiş Tunceli’ye?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Cevap versene, bir sürü soru sordu adam ya!

İDRİS GÜLLÜCE (Devamla) – Kasten olduğu söylenirse bu ülkenin bütünlüğüne zarar vermiş olur bu cümleler, bu ülkenin dirliğine zarar vermiş olur bu cümleler, bu ülkenin 72 milyon insanını kardeş yapan ruha zarar verir bu cümleler.

Biz, burada yaşayan, burada olan her milletvekilimizin seksen bir ilini de, seksen bir kardeşi olarak, kendisinin ili gibi düşüneceğine, düşündüğüne inanıyoruz. Olabilir ki teknik hatalar varsa buna teknik anlamda bakmak lazım. Siyasi bir yoruma götürüp farklı cümleler ortaya çıkartacak hâle sokarsak ondan sonra birlikten… Konuşmamızın başında birlikten, dirlikten bahsedip sonra da “Benim ilim esirgeniyor, benim ilime yanlış muamele yapılıyor.” dersek o ildeki değerli vatandaşlarımıza haksızlık etmiş oluruz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tersini söyle, “Bakan gitmiş şu kadar yatırım yapmış.” de!

İDRİS GÜLLÜCE (Devamla ) – O ildeki vatandaşlarımıza haksızlık etmiş oluruz. Biz ne Elâzığ’ı Tunceli’ye tercih ederiz ne Tunceli’yi Elâzığ’a tercih ederiz. İkisi de bizim canımızdır, ciğerimizdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir şey yapmış mısınız?

İDRİS GÜLLÜCE (Devamla) – Ben, Elâzığ depremine gittim, orayı inceledim. Şimdi, bu işin bir mühendislik yanı var, bu işin bir teknik yanı var. Oturulmuş hesaplanmış, tespitler yapılmış, şurada şu kadar bina şöyle, burada bu kadar bina… En sonunda Afet Acil Daire Başkanlığına bir rapor gelmiş. Bu raporlar nezdinde Afet Acilin yazdığı yazı da…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ankara’dan öyle emir verilmiş!

İDRİS GÜLLÜCE (Devamla) – …belirli. Daha önce hasarlı olan, daha önce yıkılmış olan, daha önce eksik olan binalarla bu son depremde olanları birbirinden ayıran bir mantıkta olmamız lazım.

Daha önce yapılmış olan, daha önce eksik olan, daha önce yanlış yapılmış olan binaları Elâzığ’daki son depreme bağlayıp da hasar tespitini ona mal etmenin doğru olmadığı kanaatindeyim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Peki, o evler niye yıkıldı?

İDRİS GÜLLÜCE (Devamla) – Efendim, Türkiye'nin bütün köylerinde-Tunceli’sinde de, Erzurum’unda da, Edirne’sinde de bütün köylerde- yapılanma daha önce teknik olmamıştır ve yapılar zaten depremi beklemeyecek kadar da olumsuz bir durumda. Biz deprem komisyonu olarak bunu da belirttik. Türkiye'nin bütün köylerinin yeniden yapılanmaya ihtiyacı var. Bu sadece Tunceli’ye has bir özellik değil, hangi ilimize giderseniz gidin, Kastamonu’ya da giderseniz bu problemi görürsünüz. Ben Türkiye'nin çoğu illerini bilen bir insanım; Denizli’sinde de bu problemi görürsünüz, Ağrı’sında da bu problemi görürsünüz, Ankara’da Kızılcahamam’da da bu problemi görürsünüz. Bunu sadece bir ile bağlayıp bir ilin problemiymiş gibi yansıtmanın doğru olmadığı düşüncesindeyim ve ben o yüzden de bu önergeye karşı konuşmak üzere burada bulundum, muhalif olarak konuşuyorum, reddinde karar verilmesini istirham edeceğim.

Bir hafta içerisinde -bütün milletvekillerimizin haberdar olması açısından söylüyorum- deprem komisyonu raporu herkese sunulacaktır, İnternet’imizde vardır. Bu bahse konu olan problemlerin nasıl çözüleceği ve problemlerin neler  olduğu anlatılmıştır. Zaten, yeniden bir deprem araştırmasına da ihtiyaç yok. Bu Elâzığ konusu da deprem komisyonu bünyesinde incelenmiş, değerlendirilmiştir. Köylerimizin problemleri de ayrıca anlatılmıştır. Deprem sigortasının Türkiye'de eksik olduğu anlatılmıştır. Deprem sigortasının ülkenin tümünde uygulanması, kırsalda da uygulanması, bunu devletin karşılaması önerisinde bulunmuşuz çünkü köylü bu sigortayı ödeyemez teklifinde bulunmuşuz.

Sözlerimi şöyle tamamlıyorum: Türkiye'nin seksen bir ilinde de problemler aynıdır ve biz hiçbir ilin bir başka ile tercih edilmeyeceği inancıyla yola çıkan bir zihniyetiz. Burada, bu Parlamentoda bulunan hiçbir milletvekili de bu vatanın hiçbir toprağını bir başka toprağına tercih etmez, bir başka toprağını bir başka toprağından üstün görmez, seksen bir ilin bütünlüğü için gayret gösterir diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ediyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bu arkadaşımız deprem komisyonunda, bari kendisi gitsin görsün. Yani kendin git gör yahu!

BAŞKAN - Görsün.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Git, gör orada.

BAŞKAN -  Grup önerisinin lehinde Mersin Milletvekili Sayın Akif Akkuş.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)                                                   

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu araştırma önergesiyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz dünyanın aktif deprem kuşaklarından biri üzerinde bulunmaktadır ancak ülkemiz aynı zamanda depremlere karşı tedbirler almayı da başaramamıştır. Yani deprem olduğu zaman depremin her türlü riskiyle karşı karşıya kalıyoruz ama bir dahaki depreme kadar yine yaptığımız fazla bir şey maalesef yok. Depremi her afetten sonra yeniden hatırlayan ve yeni afetlere kadar tekrar unutan bir ülke görüntüsü vermekteyiz maalesef.

Depremle ilgili ölçümlerin yapılmaya başladığı 1900 yılından bu yana ülkemiz 90 büyük deprem yaşamış ve bu depremlerde 82.372 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. En şiddetlisi 7,9 büyüklüğünde olan bu depremlerde en fazla can kaybı 26 Aralık 1939’daki Erzincan depreminde meydana gelmiştir. Tabii burada sadece depremin etkisi değil, ağır kış şartları altında meydana gelen Erzincan depreminde 32.962 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Belirttiğim gibi tamamen depremden değil, yine çok soğuk kış şartlarının olmasından da kaynaklanmaktadır. Bundan tam altmış yıl sonra meydana gelen Marmara depremindeki can kaybının 18.373 ve yaralı sayısının 48 bin olduğu dikkate alınacak olursa deprem konusundaki vurdumduymazlık daha iyi anlaşılacaktır.

Değerli milletvekilleri, dünyamızın yer kabuğu kesintisiz bir bütün hâlinde olmayıp birbirinden “fay” adını verdiğimiz büyük çatlaklarla ayrılan plakalar hâlindedir. Bu plakalar altında yer alan ve sıvı özelliği gösteren magma sürekli hareket hâlindedir ve bu plakalar da bu magmanın üzerinde yüzmektedir. Dolayısıyla magmanın hareketine bağlı olarak bu plakalar değişik yönlere doğru hareket eder. Bu hareket sırasında çatlaklar boyunca birbiri içine girmiş olan plakalar alttan gelen harekete karşı bir müddet direnir ancak direncin yetersiz kaldığı yerde ve zamanda plakaların aniden hareketi sonucu büyük titreşimler ortaya çıkarak depremler meydana gelir.

Ülkemiz, Kuzey Anadolu fayı ile Van Gölü güneyinden Marmara Denizi batısına kadar uzanan büyük bir fayla kırılmıştır. Güneydoğu Toroslar boyunca, İran sınırından Adana güneyine kadar yine büyük bir fayla parçalanmıştır. Ayrıca, Ege Bölgemizde de kıyıya dik aktif faylar bulunmaktadır.

Bütün bunlar, ülkemizin faylara bağlı hareketlerle zaman zaman sarsılacağını ve depremlerin meydana geleceğini göstermektedir fakat bu hareketlerin önlenmesi ve depremlerin meydana gelmesinin önlenmesi, dolayısıyla, imkânsızdır, yani bu hareketler mutlaka olacak ve mutlaka da değişik güçte depremlerin ortaya çıkması söz konusu olacaktır. Bu hareketleri, yani magmanın hareketini durdurmamızın kesinlikle imkânı yoktur. Dolayısıyla bunun üzerinde yüzen plakalar da o magmanın gittiği yönlere doğru gitmek isteyecek ancak tabii, bütün plakalar aynı yönde hareket etmiyor, biri doğuya giderken, onunla bitişik olan, fay boyunca bitişik olan kısım batıya doğru gitmek istiyor. Böylece, birtakım engellemeler ortaya çıkıyor. İşte, bu engellemelerin aşıldığı yerlerde deprem dediğimiz olay kendini gösteriyor.

Ancak, önlenemez olan depremlere karşı binalarımızı ve sanat eserlerimizi daha dayanıklı yaparak depremin zararını azaltabiliriz. Durumun bu şekilde olmasına karşılık, gerekli ve yeterli tedbirleri bugüne kadar aldığımız maalesef söylenemez. 17 Ağustos 1999 Marmara ve 12 Kasım 1999 Düzce depremlerinin verdiği can ve mal kaybı ile sebep olduğu ekonomik hasar canlı bir örnek olarak önümüzde dururken aradan geçen on bir yılın ardından bu konuda hiçbir şey yapılmamış olmasının mazur görülecek yahut gösterilecek bir tarafı maalesef yoktur. Belki bu deprem bölgesinde yeni yapılan konutlar depreme dayanıklı diye yapılıyor. Tabii, bunların da ne kadar dayanıklı olduğu -inşallah, Allah göstermesin- bir deprem anında ortaya çıkacaktır.

1998’de Adana çevresini etkileyen Ceyhan depremi, 1999’da meydana gelen Sakarya, İzmit, Gölcük ve Düzce depreminde yapılanları hatırlatarak Milliyetçi Hareket Partisi ortaklığındaki 57’nci Hükûmetten sonra depremle ilgili çalışmaların nasıl kesildiğine kısaca işaret etmek istiyorum.

Türkiye 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 tarihlerinde iki büyük depremle âdeta yıkıldı. Marmara Bölgesi’nin büyük kısmını etkileyen depremde 18.373 vatandaşımız hayatını kaybetti, 48.901 kişi de yaralandı. 376.685 konut ve iş yeri ağır, orta ve hafif derecede hasar gördü. Türkiye'nin üretim gücünün yoğunlaştığı Marmara Bölgesi’nde yaşanan 7,4 şiddetindeki bu depremde millî ekonominin kayıpları ifade edilen rakamların çok üzerinde olmuştur. Yetişmiş insan gücü kayıpları ve üretim tesislerinin büyük hasar görmesi, her türlü alt ve üstyapının kullanılamaz hâle gelmesi, yakınlarını kaybedenler, yaralananlar, evleri yıkılan veya hasar görenler, işlerini kaybedenler ve iş yerleri yıkılanlar… Kısacası, geniş bir bölgeyi ve milyonlarca insanı doğrudan ve dolaylı olarak ilgilendiren asrın felaketi olarak adlandırılabilmektedir bu Marmara depremi.

57’nci Hükûmet üç partili bir koalisyon hükûmetidir ve güven oylaması yapılalı henüz iki buçuk ay olmuştur bu depremin meydana geldiği zaman. Deprem olduğunda önü kış mevsimidir ve tüm altyapı kullanılamaz derecededir. 100 binlerce insanın sağlığı tehlikede ve barınacak yere muhtaçtır. Yaraların sarılması için birinci derecede görevli bakanlıklar olarak Milliyetçi Hareket Partisinde bulunan Bayındırlık ve İskân, Sağlık ve Ulaştırma bakanlıkları yaraların sarılması ve bölgenin imarı konusunda mucizelere imza atmışlardır. Hedef, 150 bin insanı barındıracak 25 bin geçici konutu tüm altyapısıyla kış mevsimi gelmeden inşa etmek ve dağıtımını yapmaktır. Geçici konutların bitirilmesi ve depremzedelere teslim tarihi olarak verilen söz 30 Kasım 1999, süre yetmiş beş gün. Geçici konut alanlarının belirlenmesi, belirlenen doksan sekiz adet alanın haritalarının yapılması, geçici konut modelinin belirlenmesi, idari işlemlerin ve siyasi kararların alınması, ihale şartnamelerinin hazırlanması, onayı ve ilanı, altyapı ve geçici konut imalat ihalelerinin yapılması, 44.107 geçici konut, 260 kilometresi asfalt olmak üzere 400 kilometre yol, 355 kilometre içme suyu borusu döşenmesi, 375 kilometre kanalizasyon borusu döşenmesi. Bunlar gerçekten yetmiş beş gün içerisinde yapılmıştır, yetmiş beş gün içerisine sığmıştır. Hatta bu konuda o zaman Japonların bir sözünü hatırlıyorum, “Bu bir Türk mucizesidir.” demişlerdi. İşte bu depremden sonra bunlar ortaya çıkmıştır.

Bir felaket sonrasının telaşı ile hareket edilmemiştir. Oluşturulan rezerv konut alanları ile birlikte modern yeni uydu kentler kurulmuştur. Kalıcı deprem konutları yapımı için Türkiye'nin prestij projesini gerçekleştirmek heyecanı ile yola çıkılmıştır.

Değerli milletvekilleri, asrın felaketi Türk mucizesine dönüştürülmüştür dedik ve bu eğitim konusunda da birtakım çalışmalar yapılmış. Deprem bölgesinde 2.730 derslik yeni okul, 3.525 derslik iç onarım yapıldı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayınız.

AKİF AKKUŞ (Devamla) – Teşekkür ederim.

…3 adet hastane, 155 adet yeni sağlık tesisi kuruldu.

Değerli milletvekilleri, elbette ki bu depremde birçok şey oldu, birçok şey yaşandı. Belirttiğim gibi Allah bir daha bu ülkeye böyle bir şey yaşatmasın diye belirtebiliriz. Ancak burada şunu belirtmek istiyorum: 2002 sonundaki AKP İktidarından itibaren AKP’li büyükşehir belediye yöneticilerinin tutumuyla deprem bölgesine yeniden dönüşler başladı. Deprem bölgesi dediği yer, yani Adapazarı’nda sağlam zemin olmayan alanları kastediyor. Büyükşehir belediyesi taşınmayarak bunu teşvik etti, yani eski bulunduğu yerden taşınmadı, teşvik etti. Bundan en önemlisi de burada, bu alandaki yapıların birçoğu maalesef üniversite öğrencileri tarafından konut olarak kullanılmaktadır. Yüzlerce üniversite öğrencisi hatta binlerce üniversite öğrencisi dışarıdan gelmiş Adapazarı’nda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akkuş, süreniz doldu efendim. Konuşmanızı…

AKİF AKKUŞ (Devamla) – Dolayısıyla bütün bunları belirtiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akkuş.

Grup önerisinin aleyhinde Samsun Milletvekili Sayın Suat Kılıç.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri; grup önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Çok değerli milletvekilleri, bugün çalışma saatimiz saat 15.00’te başladı İçtüzük gereği olarak ve fakat maalesef şu an 18.25 itibarıyla üçüncü muhalefet grup önerisi üzerindeki görüşmelere hâlen devam eder vaziyetteyiz. Gündem dışı konuşmalar, grup önerileri ve az sonra… Tabii ki bunlar Meclisin denetim mekanizmaları. Bu noktada hiçbir itirazımız yok. Araştırma önergelerinin gündeme alınmasını istemek en doğal hakkınız, denetim yollarını kullanmak en doğal hakkınız. Bu Meclis yasama meclisi olduğu kadar denetim meclisidir aynı zamanda, denetim görevini yerine getirecek ve zaten denetime verdiğimiz önemin göstergesi az sonra da ortaya çıkacak, bir saat süreyle sözlü sorulara cevap verilecek ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer, ağırlıklı olarak muhalefet milletvekilleri tarafından Hükûmete tevcih edilen, Bakanlığına yönlendirilen sözlü soru önergelerini cevaplama imkânını bulacak.

Bu noktada hiçbir itirazımız yok değerli arkadaşlar fakat bir mantı yapılıyor. Deprem araştırmalarıyla ilgili önergenin gündeme alınmasına ilişkin grup önerisi Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getiriliyor. Aleyhinde konuşan iktidar milletvekili, deprem olaylarını araştırmak ve alınması gereken önlemleri belirlemek amacıyla Mecliste kurulan ve hâlen çalışmalarını sonlandırmamış bulunan Araştırma Komisyonunun Başkanı. Yani, kurulması arzu edilen komisyon bu Parlamentonun çatısı altında zaten mevcut.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Mevcut da ne yapmış?

SUAT KILIÇ (Devamla) - Görev süresi daha bitmiş değil. Faaliyetleri daha sona ermedi. Daha raporunu yazıp Genel Kurula takdim etmedi.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Komisyon ne yapmış?

SUAT KILIÇ (Devamla) – Ve bu komisyonun içerisinde iktidar milletvekilleri de var, muhalefet milletvekilleri de var.

Bir diğeri, yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ilgili sürecin araştırılması, bununla ilgili önlemlerin belirlenmesine ilişkin yine muhalefet partimiz tarafından verilmiş olan bir araştırma önergesi.

Değerli arkadaşlar, komisyonda görüşmeleri tamamlandı. Şu an Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile hazineden sorumlu Devlet Bakanlığı arasında, verilecek teşvike ilişkin rakamlar üzerindeki son görüşmeler, detaylar çalışılıyor. Yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ilgili kanun hazır ve eğer müsaade ederseniz, bu Parlamentonun, her gün üç ayrı grup önerisiyle patinaj yapması fikrinden vazgeçerseniz, çalışmalara engel olma düşüncesini bir yana bırakırsanız…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Olur mu öyle şey.

SUAT KILIÇ (Devamla) - …değerli arkadaşlar, bu kanunların hepsi çıkacak. Bizim gayemiz, zaten bu kanunları çıkarmak.

Bakın, bugün, Dışişleri Teşkilat Yasası var, geçen haftadan yarım kaldı. Gayemiz nedir? Bu kanunu bir an önce çıkaralım. Dışişleri personeli bu kanunu bekliyor, büyükelçisinden mesleğe yeni başlayan meslek memuruna kadar.

Bir diğeri: Şu an çok değişik illerimizde insanlarımız, ekran başında, kendi illerinde kurulacak olan ikinci devlet üniversitesinin yasalaşması çalışmalarını sabırsızlıkla bekliyor.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Çıkartın. Niye çıkartmıyorsunuz?

SUAT KILIÇ (Devamla) – Antalyalılar ekran başında.

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Tutan mı var sizi?

SUAT KILIÇ (Devamla) – Uluslararası Antalya üniversitesi kurulacak. Antalyalılar Antalya’da, ekran başında bunu bekliyor. Bir milletvekilinin kendi ilinde ikinci üniversitenin kurulmasından duyduğu hazzı ben biliyorum değerli arkadaşlarım. Canik Başarı Vakfı Üniversitesini mayıs ayında, bu çatı altında birlikte kurduk.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yahu, Tunceli’de de dışarıda yaşayan binlerce insan var. Senin vicdanın yok mu?

SUAT KILIÇ (Devamla) – Ankara’da Yıldırım Beyazıt üniversitesi yeni bir üniversite olarak kurulacak. Ecdadın hatırasını yad etmiş olacağız, artı, Ankara yeni bir üniversiteye kavuşacak. Bursalılar ekran başında, Bursa teknik üniversitesinin  kuruluşu bekleniyor. İstanbul’da yeni bir üniversite, medeniyet üniversitesinin kuruluşu sağlanacak. İzmir’de Kâtip Çelebi üniversitesinin kuruluşu sağlanacak. Konyalılar ekran başında, Konya teknik üniversitesi bekleniyor ve yine Erzurum’da Atatürk Üniversitesinin yanında “Erzurum Üniversitesi” adıyla bir yeni üniversite kurulacak.

İnsanlarımız bizden bunu bekliyor ve âdeta ekran başındakiler size şunu söylüyor: “Bırakın da çalışsınlar.” Biz de senelerdir bunu söylüyoruz, “Bırakın da çalışalım.” E olmadı, bunu anlamayacaksanız şunu söylüyoruz…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yeriniz mi dar!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Meclis, İç Tüzük’e göre 1 Temmuz tarihi itibarıyla zaten tatile girmiş durumdadır ama buna rağmen, iktidar-muhalefet milletvekilleri çalışma süresini uzattık ve bir günlük çalışmamızda İç Tüzük’te yazılı sürelere göre bir haftalık çalışmaya değer sürelerle çalışıyoruz. Şu an bakarsanız İç Tüzük’e göre -15.00-19.00- yarım saat var ama yarım saat sonra biz yasama gündemine bile geçmiş olamayacağız maalesef. Değerli arkadaşlar, bu büyük bir kayıp. Yeni bir çağrıda bulunuyorum. “Bırakın da çalışalım.” çağrısını dikkate almıyorsanız…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yahu, geçmişte salı günleri kanun çıkmazdı. Sen daha süt kokuyorsun, sen bilmezsin.

SUAT KILIÇ (Devamla) – …yeni bir çağrıda bulunuyorum: “Gelin, beraber çalışalım.”

Değerli arkadaşlarım, bilgi çağındayız, iletişim çağındayız.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Geçmişte salı günleri kanun çıkmıyordu, salı günleri denetim günüydü. Sen hâlâ ne konuştuğunu bilmiyorsun.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Bilgiye ulaşmak isteyen için bilgi çok yakınındadır, bilgi edinmek isteyen için bilgi çok yakındadır. Ama İnternet kullanmayı bilmeyen, bilgi çağının gereklerinden yararlanmayı bilmeyen, kafasını önyargılarla doldurmuş olan; bırakın bir parmak mesafesindeki bilgiye ulaşmayı, burnunun ucunu bile görmekten siyasi refleksi nedeniyle âciz kalan birileri elbette ki bilgi eksikliğiyle bu kürsüde yalan yanlış cümleler sarf edebilecektir.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti devleti bu ülkenin seksen bir vilayeti arasında hiçbir ayrım gözetmeksizin, coğrafi farklılık gözetmeksizin, etnisite ayrımı yapmaksızın, inanca bakmaksızın bu ülkenin devleti, demokratik hukuk devletinin gereği olan hizmetleri seksen bir vilayetimizin tamamına sunmaktadır; bu kadar açık, bu kadar net.

Başbakanlık Toplu Konut İdaresinin Türkiye genelinde yapımını gerçekleştirdiği konut adedi, devam eden projelerle birlikte 470 bin adettir, 470 bin. 2003-2010 yılları arasında Toplu Konut İdaresinin sadece Doğu Anadolu Bölgesi ve Güneydoğu Anadolu Bölgemizde gerçekleştirdiği yatırımların tutarı 5,8 milyar liradır, eski rakamla 5,8 katrilyon. Bu rakamın 3,1 katrilyonu Doğu Anadolu Bölgesi’nde; 2,7 katrilyonu da Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde kullanılmıştır.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yapımı devam eden konut sayıları: Değerli arkadaşlarım, Doğu Anadolu’da devam eden 35 bin konut, tamamlanan 23 bin konut; Güneydoğu Anadolu’da devam eden 30 bin konut, tamamlanan 26 bin konut; toplamda Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yapımı devam eden ve yapımı tamamlanıp hak sahiplerine teslim edilen konut adedi 115.492 adet.

Burada şimdi konuşuyor birileri, ezberinden, hiçbir bilgiye dayanmadan, hiçbir belgeye dayanmadan; rakamların çok çok uzağından konuşuluyor, atılıp tutuluyor ama realite ortada.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sana diyorum işte… Aç, rakamları öğren işte.

SUAT KILIÇ (Devamla) - Bu illerimiz arasında Tunceli de var. Bakın, yetmediyse anlatayım: Toplu Konut İdaresi…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Toplu Konutla ne ilgisi var? Deprem… Depreme gel sen.

SUAT KILIÇ (Devamla) - Doğu Anadolu’da 67, Güneydoğu Anadolu’da 64 okul; Doğu Anadolu’da 69, Güneydoğu Anadolu’da 66 kapalı spor salonu; Doğu Anadolu’da 44, Güneydoğu Anadolu’da 34 adet ticaret merkezi; Doğu Anadolu’da 17, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde 14 adet 50 ilâ 650 yatak arasında değişen yeni devlet hastaneleri; Doğu Anadolu’da 7, Güneydoğu Anadolu’da 10 adet yeni sağlık ocağı; Doğu Anadolu’da 3, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde 4 yeni kütüphane… Bunlar Sağlık Bakanlığının, Millî Eğitim Bakanlığının yaptığı yatırım programlarının dışında, sadece Başbakanlık Toplu Konut İdaresi tarafından yapılan ve yapımına devam edilen yatırımlar. Bu illerimizin arasında Erzurum olduğu gibi, Kars olduğu gibi, Ağrı olduğu gibi, Diyarbakır da var, Van da var, Elazığ da var, Tuncelimiz de var, Şırnak da, Mardin de, Batman da, Hakkâri de var.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tunceli’de 5 milyon indirdim. Yandaşlarınıza yüzde 200 kârla veriyorsunuz.

SUAT KILIÇ (Devamla) - Birileri sadece konuşur ama Hakkâri’nin Yüksekova’sında 250 yataklı devlet hastanesini yapan biziz. Birileri sadece konuşur ama Hakkâri’de havaalanı yapmak suretiyle Hakkâri’yi de ulaşılabilir vatan toprağı hâline getiren biziz.

Değerli arkadaşlarım, çok şey söylemeye gerek yok. Yalan bilgi, yanlış bilgi Bağdat’a gitmeden, Meclisin kapısından bile dışarıya çıkmadan doğrusuyla yer değiştiriyor.

Ben diyorum ki, gelin çalışalım, bu kanunların hepsini çıkarmak vazifemizdir. 16 Temmuza kadar el ve gönül birliğiyle, milletin hayrına ve menfaatine olan yasaları hep birlikte çıkaralım diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Özdemir…

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

7.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yerimden iki dakikalık, kısa bir -60’ıncı maddeye göre- katkı sağlamak istiyorum.

BAŞKAN – Bir  dakika içinde tamamlayınız efendim, süre bir dakika. Bütün milletvekillerine bir dakika veriyorum, açık mikrofonunuz.

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Teşekkür ederim efendim.

Seçim bölgem Gaziantep’te doğal afetler karşısında herhangi bir çalışma yapılmamaktadır. Örneğin, olası bir deprem hâlinde Gaziantep’te büyük mal ve can kayıpları olacaktır. Gaziantep Türkiye’nin en önemli tektonik hatlarından biri olan Doğu Anadolu fay hattının etki alanı içerisinde bulunmaktadır. Gaziantep ili fay hattına yaklaşık 40-45 kilometre mesafede yer almaktadır. Gaziantep’te İslâhiye, Nurdağı ilçeleriyle Fevzipaşa, Yeşilyurt, Altınüzüm, Boğaziçi, Sakçagözü ve Şatırhöyük beldeleri birinci derece deprem bölgesinde bulunmaktadır. Büyükşehir merkez ilçeleri Şahinbey ve Şehitkâmil ilçeleri üçüncü derecede, Nizip dördüncü derecededir. 9/2/2010 tarihinde Türkiye Büyük Millet…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Altay…

 8.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, yedi gündür tatilde olan Başbakanın, yerine bir Başbakan vekili tayin edip etmediğini bilmediklerine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (Sinop) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin kanun koyucu özelliği yanında yürütmeyi denetlemek gibi de bir görevi vardır. 29 Haziran akşamından beri Sayın Başbakan tatildedir. Buna bir itirazım yok. Bugün 6 Temmuz, tam yedi gündür Türkiye’de bir Başbakan vekili olduğunu ben bilmiyorum. Başbakan bir vekil tayin etmiş midir, etmemişse niye etmemiştir? Yedi gündür başsız bir Hükûmet olabilir mi, Hükûmetin yaptığı icraatların bir geçerliliği kalır mı? Bakanlar Kurulu toplantısı erteleniyor, grup toplantısı yapılmıyor. Başbakanın Başbakan vekili tayin etmemesinin sebebi ne olabilir yani Hükûmette güvendiği bir vekil mi yoktur? Bunu anlamak mümkün değildir ya da bu, sisteme karşı lakayıt bir tavır diye düşünüyorum ben.

Ayrıca, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na ait bir yatla tatil yaptığı doğru mudur? Bunu da etik bulmuyorum.

Yüce Meclisin bilgisine saygıyla sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Yaman…

9.- Muş Milletvekili Nuri Yaman’ın, sel ve su baskınlarına karşı Afet Acil Yardım Başkanlığı ile illerdeki afet acil il müdürlüklerinin görevlerini yapmadıklarına ilişkin açıklaması

M. NURİ YAMAN (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Deprem gibi önemli bir olaydan sonra günlük olarak her yıl yaşanan sel ve su baskınlarına karşı dahi Afet Acil Yardım Başkanlığı ile illerdeki afet acil il müdürlüklerinin maalesef görevlerini yapmadığına bir örnek vermek istiyorum. Bundan yaklaşık iki ay önce Ağrı ve ilçeleriyle Muş’un ilçelerinde ve beldelerinde meydana gelen sel baskınında bir sürü hasarlar olmasına rağmen, iki aylık bir süre geçmiş olmasına karşın hâlen kesin hasar tespit komisyonları toplatılıp bu konuda gerekli çözümleri ve önerileri sunamamıştır.

Aynı şekilde, o belde ve ilçelerde belediyelerin altyapılarıyla ilgili olan hasarlar bugüne kadar tespit edilememiş ve üzülerek belirtmek istiyorum, bu hasar tespitlerine yasa gereği olarak katılması gereken belediye başkanlıklarının elemanları alınamamıştır. O nedenle, acil yardım ve hasar tespitleriyle ilgili komisyonların bir an önce kurulması ve bu işlerin kâğıt üzerinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, söz verecek misiniz daha?

BAŞKAN – Hayır efendim.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – O zaman yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, grup önerisinin oylamasından önce bir yoklama talebi vardır.

Yoklama talebinde bulunan milletvekili arkadaşlarımı tespit edeceğim: Sayın Anadol, Sayın Demirel, Sayın Koçal, Sayın Altay, Sayın Genç, Sayın Paçarız, Sayın Öymen, Sayın Elekdağ, Sayın Dibek, Sayın Emek, Sayın Öztürk, Sayın Barış, Sayın Susam, Sayın Köktürk, Sayın Yalçınkaya, Sayın Yıldız, Sayın Pazarcı, Sayın Hacaloğlu, Sayın Küçük, Sayın Ünlütepe.

Saygıdeğer milletvekilleri, yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- 23 Haziran 2010 tarihinde TBMM Başkanlığına verilmiş olan (379 ve 380) sıra nolu Meclis araştırması önergelerinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 6/7/2010 Salı günkü birleşimde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN - Grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.

İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Buyurun efendim:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Önergeler

1.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, (2/398) esas numaralı Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/225)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(2/398) esas numaralı 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifim havale edildiği Plan ve Bütçe Komisyonunda kırk beş gün içinde görüşülmediğinden, İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan Genel Kurul gündemine alınması hususunda gereğini arz ederim.

                                                                                                                 Hasan Erçelebi

                                                                                                                       Denizli

BAŞKAN – Teklif sahibi olarak Denizli Milletvekili Sayın Hasan Erçelebi, buyurun efendim.

HASAN ERÇELEBİ (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi Demokratik Sol Parti ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Gün geçmiyor ki televizyonları açtığımızda, radyoları açtığımızda şehit haberi almayalım, bir saldırı haberi almayalım. O yüzden, gerçekten yüreğimiz yanıyor. Bugün yine 3 şehidimiz var. Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz, halkımıza, milletimize sabır diliyoruz. Ama bu sabır nereye kadar? Bakıyoruz, dün Bakanlar Kurulu toplanamadı ve Sayın Başbakanımız yok. İnşallah bir an önce gelir, Hükûmet görevinin başında olur. Yüce Meclisimiz bu tür olaylara neden duyarsız diye de bazen düşünüyorum bir milletvekili olarak, Sayın Cumhurbaşkanımız liderler zirvesini neden yapmaz diye düşünüyorum. O yüzden, Hükûmetimizi, yüce Meclisimizi ve Sayın Cumhurbaşkanımızı, ülkemizin içinde bulunduğu bu zor durumdan çıkarmak için göreve davet ediyorum.

Sayın milletvekilleri, bugün, ülkenin gerçek gündemi olan bir konudaki bir kanun teklifimizle ilgili huzurunuza geldik. Hepinizin malumu, eğitim-öğretim yılı başladığında, eğitim-öğretim sınıfında olan öğretmenlerimize, okul müdürlerimize bir eğitim-öğretim hazırlık tazminatı verilir -geçen sene bu rakam 515 liraydı- bundan damga vergisinin dışında bir vergi de kesilmez. Ancak, yıllardır, bu tazminattan, bu ödenekten, aynı okulda görev yapan memurlar, hizmetliler, teknisyenler, aşçılar yararlanmaz; ilçe millî eğitim müdürleri, müdür yardımcıları, ilköğretim müfettişleri, mühendisler, teknisyenler yararlanmazlar.

Şimdi düşünün, bir yerde, aynı iş yerinde… “Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar.” denir; işte o yüzden, huzurunuza getirdiğimiz kanun teklifimizle eğitim-öğretime hizmet eden bütün sınıfların bu ödenekten yararlanmasını istiyoruz. Böylece bir eksikliği de gidermiş olacağımızı düşünüyoruz. Anayasa’mızın eşitlik ilkesine göre, emeğe saygıya göre, çalışma barışının sağlanmasına göre bu kanun teklifimizin oylarınızla gündeme alınmasını istiyoruz.

Değerli milletvekilleri, şu anda bu ödenekten 650 bin kişi yararlanıyor. Peki, yararlanmayan ne kadar? 65 bin kişi yani onda 1. Düşünün, 10 kişiye birer somun veriyorsunuz, sadece 1 kişiyi ayırıyorsunuz. Bu, gerçekten hakka, hukuka, adalete sığmaz. Gelin, oylarınızla bu 65 bin kişiye de birer somun verelim, her senenin başında onlara da bu ödenekten yararlanma fırsatı verelim çünkü eğitim-öğretimin hazırlanmasında bu yardımcı personelin görevi en az öğretmenlerimiz kadar önemlidir. Sobayı bunlar yakar, tuvaleti bunlar temizler, kaloriferi bunlar yakar, bir çocuk bahçede düşse bunlar kaldırır. O hâlde, bunlar eğitim-öğretimin içinde değiller mi?

O yüzden, sizden isteğimiz şudur: Bu çalışanlarımızın da, eğitim-öğretim sınıfında olduğu gibi, bu ödenekten yararlanmalarını sağlayacak bu yasa teklifimizi kabul ediniz. Kabul ediniz ki sosyal adaleti sağlamış olalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

HASAN ERÇELEBİ (Devamla) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; eğitim-öğretim, insanların huzur içinde yaşadığı bir ortamda gerçekleşir. Bir okul ortamında eğer çalışanlardan bir kısmı yılda bir kez de olsa 500 liranın üzerinde bir ödenek alırken, o okulda belki 1 kişi, belki 2 kişi bu ödenekten mahrum edilirse bu oradaki çalışma barışını, oradaki olumlu ortamı bozar.

O yüzden, geliniz, değerli milletvekilleri, ne olur, bu insanlara kulak verelim ve bunlara da evlerine bir somun götürecek bu ödeneği kendilerine verelim. Dediğim gibi 10 kişiden 1 kişidir, yüzde 10’dur.

Hepinize saygılar sunuyorum. Olumlu oylarınızı bekliyorum.

Sağ olun, var olun.

BAŞKAN – Sayın Erçelebi, teşekkür ediyorum.

Teklif üzerinde İstanbul Milletvekili Hasan Macit, buyurun efendim.

HASAN MACİT (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yüce heyetinizi şahsım ve Demokratik Sol Parti adına saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, doğrudan gündeme alınmasıyla ilgili, 657 sayılı Devlet Memurları Yasası’nın ek 32’nci maddesinin değişikliğiyle ilgili bir kanun teklifi. 657 sayılı Devlet Memurları Yasası gerçi yamalı bir bohçaya döndü. Kamu görevlileriyle ilgili bir düzenleme yapıldığında -geçici maddelerle veyahut da değişen bir iki maddeyle- her ihtiyaç duyulduğunda değişiklikler bugüne kadar yapılagelmiş ve bir bütünlük sağlanamamıştır. Bakıyoruz, kamu görevlileri arasında haksızlık, hukuksuzluk; eşit işe eşit ücretten uzaklaşılmış, aynı işi yapan iki kamu görevlisi arasında maaş farklılıkları ve bu maaş farklılıklardan doğan bir rahatsızlık ve haksızlık söz konusu. Dolayısıyla, bu, hem kamuda iş barışını bitirmekte hem de karar vericileri, yöneticileri rahatsız etmekte, gereksiz iş kaybına neden olmaktadır.

Değerli arkadaşlar, bir iş yerinde eğer adalet sağlanamazsa, adalet gerçekleştirilemezse, o iş yerinde, barış ortamında verimli bir çalışma gerçekleştirilemez ve oradan verimli bir sonuç beklenemez. Eğer bir iş yerinde aynı işi yapan insanlar farklı farklı maaş alıyorlarsa, farklı farklı statüdelerse, orada, aynı işi yaptıkları hâlde, bu farklılıktan dolayı birbirleriyle kavga etmeseler bile bir barış ortamından söz etmek mümkün değil ve burada birbirleriyle dayanışma içerisinde, birlik, beraberlik içerisinde bir çalışma ortamından söz etmek mümkün değil. Söz konusu eğer eğitim-öğretimse, okullarda ise bu daha bir önem kazanıyor. Bu nedenle, okullarımızda, eğitim-öğretim kurumlarımızda çalışan insanlarımızın bu farklılıklarının ivedilikle giderilmesi gerekir.

Değerli arkadaşlar, öğretmenlerimize baktığımız zaman, farklı farklı statüde görev yapan öğretmenlerimiz var: Kadrolu öğretmenlerimiz var, sözleşmeli öğretmenlerimiz var, ders ücreti karşılığı derse girenlerimiz var, vekil öğretmenlerimiz var ve bunların hepsinin de maaş farklılıkları var, özlük haklarında farklılıklar var ama aynı teneffüse çıktıkları zaman öğretmenler odasında bir araya gelip birlikte oturabiliyorlar. İşte, birlikte otururken orada verimli bir atmosferin doğabilmesi için bu farklılıkları mutlaka gidermemiz gerekir.

Bir başka konu, eğitim-öğretim yılı başında eğitim ödeneği altında öğretmenlerimize verilen bir ödenek var. Bu ödenekten yöneticiler, teknik personel, mimar, mühendis gibi bazı kadrolar da yararlanamıyor ve bunlar da aslında o eğitim-öğretim yılı başlarken eğitim-öğretimin verimli olabilmesi için, çocuklarımızın daha başarılı olabilmesi için o kurumda çalışıyorlar ve katkı sunuyorlar. Bu bağlamda, bir kısım öğretmenimize bu verilirken diğer çalışanlara verilmemiş olmasıyla orada -gene biraz önceki söylediğim anlamda- bir adaletsizliğin söz konusu olduğu ortaya çıkıyor. Bu nedenle, hiçbir ayrım gözetmeksizin tüm eğitim-öğretim kurumunda çalışanlar, öğretmenler, yöneticiler, diğer hizmetliler ve teknik personelin de bu ödenekten yararlandırılarak orada bir adaletsizliği önlemek ve adaleti sağlamak adına bir düzenleme getirilmiştir. Eğer bu kanun teklifi oylarınızla doğrudan gündeme alınarak gerçekleşirse biz aynı zamanda bu çalışanlara yaptığımız katkıdan öte çocuklarımıza, çocuklarımızın daha verimli eğitim-öğretim sağlamasına katkı sunacağız. Bizim burada o yararlanacak insanlardan önce öğrencilerimizi, çocuklarımızı düşünmemiz gerekir diye düşünüyorum çünkü çocuklarımız eğer huzurlu bir eğitim-öğretim ortamında eğitim görebilirlerse, onlara hizmet eden memurlar, öğretmenler, Millî Eğitimde çalışanlar daha sıcak, daha sevgiyle yaklaşarak görevlerini yaparlarsa orada verimlilik bir kat daha artar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Macit, konuşmanızı tamamlayınız, buyurun.

HASAN MACİT (Devamla) - Bu nedenledir ki bizim bu çalışanlardan ziyade çocuklarımıza yapacağımız bir katkıdır diye düşünüyorum. Eğer bunu reddedersek, bu gerçekleşmezse adaletsizlik devam ediyor gidiyor olacaktır.

Bu nedenle, değerli oylarınızın bu adaletsizliği giderecek düzenlemenin yapılması noktasında olacağını düşünüyorum. Hepinizin bu teklife destek vermesini diliyorum, istiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Teklifi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Teklif kabul edilmemiştir.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.56

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 19.17

BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmına geçiyoruz.

BAŞKAN – Biraz önce Sayın Bakanın cevaplandıracağı soruları Genel Kurula arz etmiştim, şimdi o soruları okutuyorum:

VIII.- SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, Bolu Valisinin Cumhuriyet Bayramı kutlamalarındaki konuşmasına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1077) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Beşir Atalay tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim. 3.11.2008

                                                                                                                    Behiç Çelik

                                                                                                                       Mersin

Coşkuyla kutladığımız Cumhuriyetimizin 85. yılı münasebetiyle 29 Ekim 2008 günü Bolu Valisi H. İbrahim Akpınar konuşmasında;

- Birinci sınıf demokrasiye sahip olarak ilan ettiği ABD dahil Batı ülkelerinden Türkiye demokrasisinin, insan haklarının ve evrensel hukuk normlarının geri olduğunu,

- Vatandaşlarımızın özde vatandaş-sözde vatandaş olarak ayrıldığı ve devamlı iç-dış korkusu türetildiği,

- Böylesi yöntemlerle insanları yıldırarak ve partileri kapatarak sorunların çözülemeyeceği,

- Başkalarının ölen çocuklarının arkasından nutuklar atarak da sorunların çözülemeyeceği,

- Çözümün jakoben bürokrasinin paşa gönlünden koptuğu kadar değil sonuna kadar demokraside olduğu,

- Ülkemizde yaşayan herkesin dinî inancı, mezhebi, düşüncesi, etnik kökeni ne olursa olsun kendini ifade edebilme ve özgürce yaşama ortamına sahip olması gerektiği düşüncesini ihzar etmektedir.

Buna göre;

1- Türkiye'yi, demokrasisi yönüyle 1. sınıf görmemekte midir?

2- Vatandaşlarını özde-sözde diye ayıran ve iç ve dış düşman yaratan hangi Devlet yapılarıdır?

3- Baskıcı yöntemlerle insanları yıldıran ve partileri kapatan kimlerdir?

4- Başkalarının ölen çocuklarının ardından nutuklar atanlardan neyi kastetmektedir?

5- Türkiye'de jakoben bürokrasi kimdir? Varsa niçin dağıtılmamaktadır?

6- İnanç ve düşüncelerinden dolayı Türkiye'de insanlara baskı uygulanmakta mıdır? Varsa bunlar kimlerdir?

Devletin temsil makamında oturan bir kişi olarak Bolu Valisi hakkında ne gibi bir işlem düşünülmektedir?

2.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, İşsizlik Sigortası Fonunun kullanımına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1336) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim. 16.04.2009

                                                                                                                  Murat Özkan 

                                                                                                                      Giresun

1- İşsizlik sigortası fonunda biriken paralar son 5 yılda nerelerde kullanılmıştır?

3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, emeklilere yapılan ödemelerin iyileştirilmesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1338) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                                Dr. Reşat Doğru

                                                                                                                        Tokat

Soru: 29 Mart Yerel Seçimler esnasında hükümetin bir bakanı tarafından emeklilere 300 TL’lik ödeme yapılacağını açıklamıştı. Emekliler çok zor şartlar altında yaşam mücadelesi verdikleri bu ortamda bu konu ile ilgili çalışmalar var mıdır?

İşçi Emeklileri İntibak Yasası çıkarılacak mıdır?

4.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, emekli maaşlarının iyileştirilmesine ilişkin sözlü soru önergesi (6/1362) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelik tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                  Yaşar Ağyüz

                                                                                                                     Gaziantep

Ülkemizde yaklaşık olarak 5 Milyon İşçi, 1.5 Milyon Memur ve 1.5 Milyon Bağ-Kur Emeklisinin % 85'i açlık sınırının altında yaşamakta oldukları, verilen zamların bile Enflasyon artışının altında bulunduğu ve yaşanan Ekonomik krizin olumsuzlukları bir gerçek iken,

1. 5510 Sayılı "Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun" yürürlüğe girmesi ile Sosyal yardım zammı ortadan kalkan Emeklilerimizin maaşlarının iyileştirilmesi için Ek zam yapmayı düşünüyor musunuz?

2. 2000 yılından önce Emekli olanların maaşlarının iyileştirilmesi için yapılması düşünülen İntibak Yasası tarafınızca söz verilmesine rağmen neden gecikmektedir?

3. Yaşadığımız Ekonomik krizin tüm olumsuzluklarını derinden yaşayan Emeklilerimiz ve diğer çalışanlarımız için yaşamsal önemi olan "Ekonomik Paket" düzenlemeyi düşünüyor musunuz?

5.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz'ün, asgari geçim ve yoksulluk sınırına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1392) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

                                                                                                                  Mustafa Enöz

                                                                                                                       Manisa

Dünyada meydana gelen ekonomik kriz ülkemizi de olumsuz yönde etkilemiş ve insanlarımız yoksullaşmıştır.

Sorular:

1- Ülkemizde çalışan tek kişinin yoksulluk sınırı kaç liradır? Vatandaşlarımızın ne kadarı yoksulluk sınırı kadar gelire sahip bulunmaktadır?

2  - Ülkemizde dört kişilik bir ailenin asgari geçim haddi nedir? Kaç aile asgari geçim haddi gelirine sahip bulunmaktadır?

6.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’teki kayıt dışı istihdama ilişkin sözlü soru önergesi (6/1403) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                Hasan Özdemir

                                                                                                                     Gaziantep

Ekonomik kriz sürecinde ülkemiz için kronikleşen kayıt dışı işçi çalıştırma sorunu daha da belirgin bir hâl almıştır. Kayıt dışı istihdamla mücadele amacıyla Bakanlığınız bünyesinde Kayıt Dışı İstihdamla Mücadele Koordinatörlüğü çalışmalar yapmaktadır.

Buna göre;

1) Seçim bölgem Gaziantep ilinde kayıt dışı çalıştırılan kişilerin tahmini sayısı nedir? 2006 yılında uygulamaya başlanılan Kayıt Dışı İstihdamla Mücadele Projesi bağlamında 2005 yılından 2009 yılına Gaziantep ilinde kayıt dışı istihdam rakamlarında bir gelişme sağlanmış mıdır?

2) 2008 yılı rakamlarına göre Gaziantep'te kayıt dışı çalıştırılan yabancı işçi sayısı nedir? Yabancı kaçak işçi sayısının azaltılması için Gaziantep'te uygulanan önlemler nelerdir?

7.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, esnafın primlerine ve emeklilerden kesintilere ilişkin sözlü soru önergesi (6/1424) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

                                                                                                                    25.05.2009

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda belirtilen sorularımın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                              Prof. Dr. Alim Işık

                                                                                                                      Kütahya

Bilindiği gibi ülkemizde yaşanan ekonomik krizin de etkisiyle ayakkabı tamircisi, tesisatçı vb. gibi çoğu küçük esnafımız, ödemek zorunda oldukları aylık 250 TL dolayındaki Bağ-Kur primini ödemekte zorlanmakta, emekli maaşıyla geçinemediği için bir işyerinde çalışan ya da küçük bir işyeri açmış emeklilerimizden ise aylık 100 TL'ye yakın kesinti yapılmaktadır. Bu konularla ilgili olarak;

1. Küçük esnafın ödemek zorunda olduğu Bağ-Kur primlerinin düşürülmesi yönünde bir çalışmanız var mıdır? Varsa çalışmanın içeriği ve uygulama planı nasıldır? Yoksa bu konuda yeni bir düzenleme yapılabilir mi?

2. Bir işyerinde çalışan veya kendisi ek bir iş yapan emeklilerimizin maaşlarından yapılan kesinti miktarlarının düşürülmesi veya kaldırılması konusunda bir çalışmanız var mıdır? Yoksa bu konuda yeni bir düzenleme yapılabilir mi?

8.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, işçi emeklileri için intibak düzenlemesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1449) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                                Dr. Reşat Doğru

                                                                                                                        Tokat

Soru: 2000 yılından evvel emekli olan işçiler intibak yasasının çıkmamasından dolayı büyük mağduriyet içerisindedir. İntibak Yasasını çıkarmayı düşünüyor musunuz?

9.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, 98. Uluslararası Çalışma Konferansına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1463) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                  Yaşar Ağyüz

                                                                                                                     Gaziantep

Cenevre'de yapılan 98. Uluslararası Çalışma Konferansında, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Ülkemizi bir kez daha kara listeye aldığını açıklamıştır.

1. Bugüne dek Hükümet olarak Aplikasyon Komitesine sunduğunuz, Sendikal Hak ve Özgürlüklerin önünü açan çalışma yaşamına ilişkin yasal düzenlemeler neden gecikmektedir?

2. Demokrasiyi yerleştirememiş, Bağımsızlıklarını yeni kazanan Ülkelerle aynı kara listede yer almamız sizi rahatsız etmiyor mu?

3. Cenevre'de yapılan Uluslararası Çalışma Konferansına resmî olarak Bakanlığınızca kaç kişi ve kimler gönderilmiştir?

4. Gönderilenlerin bu karar karşısında ne katkıları olmuştur? Ne kadar harcırah ödenmiştir?

10.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, sigortalı çocuklarının ilaç alımlarındaki bir soruna ilişkin sözlü soru önergesi (6/1466) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla

                                                                                                           Prof. Dr. Sacid Yıldız

                                                                                                                      İstanbul

Geçtiğimiz günlerde Sosyal Güvenlik Kurumu eczanelere bir duyuru göndererek; çocukların aktivasyonları hem sigortalı ana-babasından hem de 18 yaş altından yapıldığı için mükerrerlik oluştuğunu ve bu mükerrerliği önlemek ana-babasından aktivasyon yaptırıp provizyon alabilecek durumda olanların kayıtlarının 18 yaş altından kapatıldığını yalnızca sigortalı ana-babasından dolayı olan aktivasyonlarının açık bırakıldığını bildirmiştir. Yani daha önce sigortalılığı sona erdiği hâlde, hâlen bakmakla yükümlü olduğu 18 yaş altı çocuklarının açık karneleri varsa gerekli kontroller yapıldıktan sonra sigortalıdan almış olduğu karne kapatılacaktır. 18 yaş altı çocukların sağlık hizmeti sunucularına başvurmaları hâlinde eğer genel sağlık sigortalısının bakmakla yükümlü olduğu kimse ise provizyonu sigortalı üzerinden alınacaktır.

Bu nedenle;

1- Ana-babalarının sigortalılığı sona erdiği için karnesi kapatılan çocukların, 18 yaş altından hareket kaydı oluşturulana kadar geçen süre içerisindeki mağduriyeti nasıl giderilecektir?

2- Belirtilen durumda olan ve sürekli ilaç kullanmak zorunda olan çocuklar bu uygulama ile herhangi bir mağduriyet yaşayacaklar mıdır?

3- Böyle bir mağduriyetin giderilmesi için herhangi bir çalışma yapılmakta mıdır?

11.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, KESK’e yönelik bazı uygulamalara ilişkin sözlü soru önergesi (6/1479) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                  Yaşar Ağyüz

                                                                                                                     Gaziantep

Kamuda çalışan memurlarımızın Demokratik örgütlenme haklarını kullanarak kurdukları KESK, 250 bin üyesi olan yasal bir Sendika olup Kamu Emekçilerinin hakkını savunmakta iken,

Üyelerinin sürgün, ceza ve baskıya uğramaları,

1. KESK'e ve Üyelerine yönelik baskı, soruşturma, sürgün, işten çıkarma ve yetkilerinin gözaltına alınmalarının sürekliliği,

2010 Toplu İş Sözleşmesi görüşmelerinin öncesinde KESK'in gücünü zayıflatmayı ve Toplu İş görüşmelerini sorunsuz geçirmeyi mi amaçlamaktadır?

2. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olarak Toplu İş Sözleşme taleplerini iletmek için Ankara'da toplanan Eğitim Emekçilerine, ILO Konferansında kara listeye alınmamızın öncesinde yapılan engelleme ve saldırıyı doğru buluyor musunuz?

12.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, emeklilerin ekonomik sorunlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1511) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                  Yaşar Ağyüz

                                                                                                                     Gaziantep

Ülkemizde de yaşanan Ekonomik kriz, en çok dar gelirli, Asgari ücretli ve Emekli yurttaşlarımızı etkilemiş ve tüketim harcamaları daralması yaşanmış iken,

1. Emeklilerimizin kaldıkları Huzurevi ücretlerine Sosyal Güvenlik Kurumunca % 35 zam yapılırken, Emekli maaşlarına % 1.80 zam yapılmasını adil ve doğru buluyor musunuz?

2. Bu güç koşullarda, Emeklilerimizin Yargı kararı ile kesinleşmiş Enflasyon farkı ödemelerini yapmayı,

Tüm İşçi ve Memurlarımız ile Emeklilerimize bir defaya mahsus olmak üzere miktarı 300-500 TL'lik harcama çeki vermeyi Hükümet olarak düşünüyor musunuz?

13.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, ücretlilerin ve emeklilerin ekonomik durumuna ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1524) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                  Yaşar Ağyüz

                                                                                                                     Gaziantep

Kamu çalışanlarımız, Emeklilerimiz, İşçilerimiz ve Esnafımız Ekonomik krizin etkisinden en çok olumsuz etkilenen toplumsal kesimler olarak büyük sıkıntı çekmektedirler.

1. Benzine, Şekere, Öğrenci Harçlarına yapılan zamlar ile AKP'li Belediyelerin Su ve Ulaşım Ücretlerine yaptıkları % 25'e varan zamların altında ezilen,

Kamu çalışanlarına, Emeklilerimize ve Ücretlilerimize yönelik Eylem Planı ve Ekonomik İyileştirme Paketi açıklamayı veya hazırlatmayı düşünüyor musunuz?

2. Yaklaşan Ramazan ayı ile Bayram öncesi temel ihtiyaçların karşılanması ve piyasalardaki durgunluğun bir parça giderilmesi için çalışanlara, tüm Emeklilerimize 1'er maaş tutarında kriz çeki vermeyi düşünüyor musunuz?

14.-Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, silikozis hastası olan işçilerin durumuna ilişkin sözlü soru önergesi (6/1625) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

                                                                                                                    09/11/2009

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                 Kürşat Atılgan

                                                                                                                        Adana

Açıklama: Ülkemizde çok sayıda genç işçinin kot kumlama işine bağlı olarak ortaya çıkan silikozis hastalığı yüzünden mağdur olduğu ve yürürlükteki yasaların da bu hastalığa yakalanmış işçilerimizin sosyal güvenlik haklarını karşılamadığı herkesçe malumdur.

Soru: Sigortası olup olmadığına bakılmaksızın, ilgili hakem hastanelerden mesleki silikozis hastalığına yakalandığı tespit edilen tüm hastaların hastalıklarının ağırlıkları oranında sosyal güvenlik haklarından yararlandırılmalarını sağlayacak olan bir yasa çıkarmayı düşünüyor musunuz? Bu konudaki tasarruflarınız nelerdir?

15.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ta Türkiye İş Kurumuna yapılan müracaatlara ilişkin sözlü soru önergesi (6/1691) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasının teminini arz ederim.

                                                                                                                Dr. Reşat Doğru

                                                                                                                        Tokat

Soru: Tokat ilinde 2008-2009 yıllarında İş ve İşçi Bulma Kurumuna kaç kişi müracaat etmiş, kaç kişi işe yerleştirilmiştir?

16.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, genel sağlık sigortasından faydalanamayan bazı öğrencilere ilişkin sözlü soru önergesi (6/1793) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasının teminini arz ederim.

                                                                                                                Dr. Reşat Doğru

                                                                                                                        Tokat

Soru: Ülke genelinde Mesleki Eğitim Merkezi öğrencileri Genel Sağlık Sigortasından faydalanıyorlardı. Son çıkan Sosyal Güvenlik Kanununda (Meslek Kazaları Hariç) faydalanamıyorlar.

Uygulanan Genel Sağlık Sigortasından faydalanmaları şeklinde Sosyal Güvenlik Yasasında değişiklik yapmayı düşünüyor musunuz?

17.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, sendikalı işçi sayısına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1809) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasının teminini arz ederim.

                                                                                                                Dr. Reşat Doğru

                                                                                                                        Tokat

Soru: Ülkemizde 2008 ve 2009 yılı sonu itibariyle ne kadar işçi vardır? Bunların ne kadarı sendikalı işçidir? Sendikalara göre dağılımı nedir?

18.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, sosyal güvenlik prim yüküne ilişkin sözlü soru önergesi (6/1810) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasının teminini arz ederim.

                                                                                                                Dr. Reşat Doğru

                                                                                                                        Tokat

Soru: Ülkemizde işletmelerin sosyal güvenlik prim yükü 1999 yılında %22,8 iken, 2010 yılı başında bu oran %128 lere çıkmıştır. Bu işverenin işçiye ödediği ücretin yarısından fazladır. İşletmeler bunu taşıyamamaktadır. Sosyal güvenlik primlerini ekonomik kriz sona erinceye kadar düşürmeyi düşünüyor musunuz?

19.- Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, SGK Teftiş Kurulu Adana Grup Başkanlığının kapatılmasına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1978) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                 Kürşat Atılgan

                                                                                                                        Adana

Soru: Adana, Mersin, Hatay, Gaziantep, Kahramanmaraş, Şanlıurfa, Adıyaman, Malatya, Osmaniye ve Kilis illerine hizmet vermekte olan Sosyal Güvenlik Kurumu Teftiş Kurulu Adana Grup Başkanlığı 29 Ocak 2010 tarihinde kapatılmıştır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın 2009/5 Sayılı Genelgesinde "Hizmetler, vatandaşa en yakın noktadan sunulacaktır" denilmesine karşın, SGK Teftiş Kurulu Adana Grup Başkanlığı'nın "Yerelleşme olabilir" gibi bir gerekçeyle kapatılmış olması söz konusu Genelge ile çelişki içine düşmek değil midir? Adana Grup Başkanlığı'nın yeniden açılması gündeminizde var mıdır?

20.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, futbol kulüplerinin sigorta prim borçlarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1981) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                          Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                                                                                                                      Malatya

Türkiye Futbol Liglerinde 134 futbol takımımız mücadele etmektedir.  Bu kulüplerimizin,

1) Sigorta primi borcu var mıdır? Sigorta primi borcu olan kulüplerimiz hangileridir ve her kulübümüzün borcu ne kadardır?

2) Dernekler Kanunu hükümleri uyarınca yönetilen kulüplerimizin tüm yöneticilerinin sigorta primi borçları nedeniyle 6183 sayılı yasa hükümlerine tabi olması sizce adil midir?

21.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru'nun, Pazar ilçesine Sosyal Güvenlik Merkezi kurulmasına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1990) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını temenni ederim.

                                                                                                                   Reşat Doğru

                                                                                                                        Tokat

Soru: Tokat ili Pazar ilçesi, nüfusu ve emekli vatandaşlarımızın durumuna göre Sosyal Güvenlik Merkezi kurulması gereken yerler arasındadır.

Emeklilerimizin ve ilçe halkımızın mağduriyetinin önlenmesi bakımından adı geçen ilçemize Sosyal Güvenlik Merkezi ne zaman kurulacaktır?

22.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’teki çocuk işçiliğine ilişkin sözlü soru önergesi (6/2110) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                Hasan Özdemir

                                                                                                                     Gaziantep

Uluslararası anlaşmalarda da yer aldığı gibi toplumlarda çocuk işçiliği ciddi bir sosyal mesele olarak algılanmaktadır. Bakanlığınız ülkemizde çocuk işçiliğinin azaltılması için çeşitli projeler geliştirmekte veya desteklemektedir.

Buna göre;

1) Gaziantep ilinde çocuk işçi statüsünde yer alan kişi sayısı nedir?

2) Bakanlığınız bünyesinde gerçekleştirilen projelerden, yararlanan çocuk işçi sayısı nedir?

3) Gaziantep ilinde çocuk işçiliğin önlenmesi bağlamında yerel yönetim kuruluşları ile birlikte sürdürülen çalışmalar nelerdir? Bakanlığınızın bütün bu çalışmalar neticesinde kısa vadede hedefleri nelerdir?

23.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, terör örgütü mensuplarının ilaç bedellerinin karşılandığı iddialarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/2005) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Prof. Dr. Ömer Dinçer tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

                                                                                                            Mehmet Akif Paksoy

                                                                                                                Kahramanmaraş

1) Bölücü terör örgütü PKK mensuplarının ilaç bedellerinin Devletçe ödendiğine dair medyada haberler yer almıştır. Bu hususun doğruluk derecesi nedir?

2) Konuyla ilgili olarak Bakanlığınızca yürütülmekte olan bir inceleme/soruşturma var mıdır, yoksa yaptırmayı düşünüyor musunuz? Sonucunu kamuoyu ile ne zaman paylaşacaksınız?

3) Bahse konu iddia sadece Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki illerimizle mi ilgilidir, yoksa diğer illerimizde de benzer uygulamalar olmuş mudur?

4) Şu ana kadar Bakanlığınızca bu konuda adli ve idari yönden bir işlem yapılmış mıdır?

5) Şayet bu usulsüzlük vuku bulmuşsa; mali boyutu ne kadardır? Devletin uğradığı zarar kimlerden ve nasıl tanzim edilecektir?

24.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, iş kazalarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1753) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki yazılı sorumun Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Prof. Dr. Sn. Ömer Dinçer tarafından sözlü olarak cevaplandırılması konusunda gereğinin yapılmasını arz ederim.

                                                                                                                   Mümin İnan

                                                                                                                        Niğde

Soru: 01 Ocak 2009 İle 31 Aralık 2009 tarihleri arasında ülkemizde, iş kazaları sebebiyle kaç kişi hayatını kaybetmiş, kaç kişi yaralanmıştır?

25.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, zorunlu istihdam edilenlerin sayısına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1808) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasının teminini arz ederim.

                                                                                                                Dr. Reşat Doğru

                                                                                                                        Tokat

Soru: Ülkemizde 2008-2009 sonu itibarıyla zorunlu istihdamdan dolayı kaç iş yerinde kaç kişi istihdam (özellikle hükümlü ve terör mağduru vs.) ettirilmiştir? Bunun toplam işçi sayısındaki oranı nedir?

26.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, primlerini ödeyemeyen esnaf ve sanatkârlara ilişkin sözlü soru önergesi (6/1884) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda belirtilen sorularımın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                              Prof. Dr. Alim Işık

                                                                                                                      Kütahya

Ülkemizde giderek derinleşen ekonomik krizin de etkisiyle her kesimden vatandaşımızın önemli sıkıntılarla karşı karşıya kaldığı, özellikle küçük esnaf ve sanatkârlarımızın; 15-20 yıldır düzenli olarak ödediği BAĞ-KUR primlerini 2 yıldır ödeyemez hâle geldikleri, prim borçlarını zamanında ödeyemedikleri için de sağlık hizmetlerinden yararlanamadıkları ve ilaçlarını alamadıkları iddialarıyla ilgili olarak;

1. BAĞ-KUR prim borçlarını zamanında ödeyemeyen esnaf ve sanatkârlarımızın karşılaştıkları sorunların çözümüne yönelik olarak Bakanlığınızca yürütülen bir çalışmanız var mıdır?

2. Varsa çalışmanın içeriği ve uygulama takvimi nasıldır?

3. Esnaf ve sanatkârlarımızın sosyal güvenlik prim borçlarının faizlerinin silinerek asıl borçlarının taksitlendirilip yeniden yapılandırılmaları sağlanabilecek midir?

4. Bu konuda Bakanlığınızın 2010 yılı programı nasıldır?

27.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, eczanelerden ilaç alımının SGK sistemine bağlanmasına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1922) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda belirtilen sorularımın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                              Prof. Dr. Alim Işık

                                                                                                                      Kütahya

Bakanlığınızca 01 Mart 2010 tarihinden itibaren uygulamaya konularak eczanelerden ilaç alımını SGK sistemine bağlayan MEDULA sistemiyle, uygulamanın ilk gününde ülkemiz genelinde çok sayıda insanımızın ilaçlarını alamadığı ve eczanelerimizin hizmet veremediği yönündeki iddialar ulusal medyada da yer almıştır. Çok sayıda insanımızın mağduriyetine yol açan bu uygulamayla ilgili olarak;

1. Anılan tarihte eczanelerden ilaç alımını engelleyen MEDULA sistemi niçin çalıştırılamamıştır?

2. Sistemin uygulama öncesinde pilot denemesi yapılmış mıdır? Yapıldı ise ortaya çıkan tıkanıklığın sebepleri nelerdir?

3. Sistemin çalışmaması nedeniyle ilacını zamanında alamayan vatandaşlarımızın ve ilaç satışı yapamayan eczacılarımızın mağduriyetleri nasıl giderilmiş ya da giderilecektir?

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, lütfen, konuşmalarınızı buradan takip edebiliyoruz.

Evet, Sayın Fatih Metin’in okumuş olduğu sözlü soru önergelerine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer cevap vereceklerdir.

Sayın Bakanım, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanına ve Sayın Başbakanımıza yöneltilen bazı sorular ile şahsıma yöneltilen soruların sözlü olarak cevaplandırılmalarını yapmak üzere huzurunuzdayım. Sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle İçişleri Bakanına yöneltilen soruyu cevaplandırmak istiyorum.

Mersin Milletvekili Sayın Behiç Çelik’in (6/1077) esas no.lu sözlü soru önergesine cevap: Bolu eski valisi H. İbrahim Akpınar’ın 29 Ekim günü Cumhuriyet Bayramı münasebetiyle yapmış olduğu konuşmasında, cumhuriyetin anlamı, hukuk devleti ve insan hakları konularına vurgu yapıldığı, birinci sınıf demokrasi, insan haklarına dayanan ve evrensel hukuk normlarına uyan devlet düzeni ve özgürlüklerin daha geniş yorumlanması gibi tüm gelişmiş ve demokrat ülkelerdeki uygulamaların ülkemizde de yerleşmesinin arzu edildiği, Parlamentonun ve Hükûmetin yıllardan beri bu yönde çalışmalar yaptığı gibi, Avrupa Birliği uyum süreci içinde birçok düzenlemeyi de gündeminde tuttuğu belirtilmiştir.

Konuyla ilgili yazılı veya sözlü herhangi bir şikâyet olmadığından, adı geçen vali hakkında herhangi bir işlem yapılmamıştır.

Sayın Başbakanımıza tevcih edilen sorulara yönelik cevapları arz ediyorum:

Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün (6/1392) esas no.lu sözlü soru önergesine ilişkin cevap: TÜİK’in yoksulluğu belirlemede kullanılan analiz değişkeni, hane halkı bütçe anketinde aylık olarak derlenen hane halklarının tüketim amacıyla yapmış oldukları toplam harcama bilgisidir.

Her bir hane halkının toplam aylık harcama değeri, o hanede bulunan eş değer yetişkin fert sayısına bölünerek her hane halkı için eş değer kişi başına ortalama tüketim harcaması değeri hesaplanmakta, bu değer, hane halkının yoksul olup olmadığının belirlenmesi amacıyla hesaplanan yoksulluk sınırı ile kıyaslanmaktadır. Buna göre, eş değer fert başına tüketim harcaması yoksulluk sınırı altında kalan hane halkları ve dolayısıyla bu hane halkında yaşayan tüm fertler yoksul olarak sınıflandırılmaktadır.

TÜİK tarafından açıklanan sınırlar kesin açlık ve yoksulluğu ifade etmekte olup, bu şekilde hesaplanan açlık sınırı, uluslararası literatürde de tarif edildiği gibi, fertlerin mutlak açlık içinde yer alıp almadıklarının belirlenmesi amacını taşımaktadır.

Uluslararası literatürde standart tanımları olan açlık sınırı ve yoksulluk sınırı gibi teknik terimler ile refah düzeyi, asgari geçim düzeyi, rahat yaşam sürme gibi kavramlar aynı anlama gelmemektedir.

TÜİK tarafından üretilen yoksulluk istatistikleri, standart anlamları ve hesaplama metodolojileri bulunan, uluslararası standartlarda hesaplanan istatistiklerdir. Buna göre 2009 yılının üçüncü çeyreğindeki açlık sınırı 132 TL, yoksulluk sınırı ise 365 TL’dir.

Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün (6/1511) ve (6/1524) esas no.lu sözlü soru önergelerine cevap: Bilindiği gibi, yasalarımıza göre SSK ve BAĞ-KUR emeklilerimizin maaşları, 2008 yılına kadar bir önceki ayın enflasyon oranı, 2008’den sonra ise bir önceki altı aylık dönemin enflasyon oranında artırılması gerekmektedir. Emeklilerimizin mevcut maaşlarının yeterli olmadığı bizim tarafımızdan da kabul edilen bir gerçektir. Ancak, biz son sekiz yıllık dönemde her fırsatta emeklilerimize uygulanması öngörülen maaş artışlarının yanı sıra, gerekli sosyal, reel iyileştirmeleri de yapmış bulunuyoruz.

Hatırlanacağı gibi, 2002 yılında SSK emeklimiz 257 TL, BAĞ-KUR esnaf emeklimiz 149 TL, BAĞ-KUR tarım emeklimiz 66, memur emeklimiz ise 377 TL asgari maaş almaktaydı. Yürürlükteki kanunlara bakmadan bütçe imkânlarımızın fırsat verdiği her anda emeklilerimizin maaşlarına iyileştirmeler yaptık. Buna göre, en düşük SSK emeklimizin maaşına yüzde 170,4 zam yaparak 695 liraya, BAĞ-KUR emeklimizin maaşına yüzde 274,4 zam yaparak 558 liraya, BAĞ-KUR tarım sigortalısı emeklimizin maaşına yüzde 500,1 artış yaparak 396 liraya, memur emeklimizin maaşına yüzde 129,2 oranında artış yaparak 864 liraya yükselttik. Son yaptığımız iyileştirmenin kamu bütçesine maliyeti 3 milyar 50 milyon lira olmuştur. Elbette bundan sonra da her fırsatta bu tür iyileştirmeleri yapmaya devam edeceğiz.

“TÜFE farkları” olarak bilinen konuda SSK emeklilerinin 2000 Şubat ayı ve 2002 Haziran aylarına ilişkin ihtilafla ilgili yerel mahkemelerce verilen kararlar Yargıtay 10. Hukuk Dairesince bozulmuş, bozulan bu karar üzerine ilgili iş mahkemesince kurum lehine karar verilmiştir. Bu konuda Yargıtay 21. Hukuk Dairesinden farklı yönde kararlar da verilmiş olmakla birlikte, ortak ve istikrar kazanmış yargı kararı bulunmamaktadır. Yargı süreci takip edilmektedir.

Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/1338) ve (6/1449) esas no.lu sözlü soru önergesine cevap: Ülkemizde 1982 öncesi emekliler, 1982-1987 arası emekliler, 1988-1992 arası emekliler, süper emekliler, 1993-2000 arası emekliler ve 2000 sonrası emekliler olmak üzere, farklı kategoride emeklilik sistemi bulunmaktadır. Emekliler arasındaki bu farklılıklar, uzun yıllar içinde, farklı zamanlarda çıkan değişik yasaların hükümlerinden kaynaklanmaktadır. Bu farklılıkların giderilmesi, emekli grupları arasında yeni eşitsizliklere yol açmayacak şekilde ve bütçe imkânları ölçüsünde dikkate alınması gereken bir husustur. Yeni eşitsizlikler oluşturmayacak şekilde, emeklilerimize bütçe imkânları dâhilinde, her fırsatta iyileştirmeler yapılmaktadır. Bundan sonra da bu tür iyileştirmeler için çalışmalarımız devam edecektir.

Şimdi de şahsıma yöneltilen sözlü soru önergelerine cevap vermek istiyorum.

Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın (6/1336) esas no.lu sözlü soru önergesi: İşsizlik Sigortası Fonu giderleri, tamamen işsizlikle mücadele ve istihdamın artırılmasında kullanılmaktadır. Bu maksatla, işsizlik ödeneği, sağlık primleri, iş bulma, mesleki eğitim, toplum yararına çalışma, iş gücü piyasası araştırma ve planlama çalışmaları, kısa çalışma ödeneği, Ücret Garanti Fonu’na ayrılan pay, Güneydoğu Anadolu Projesi kapsamında istihdam yaratmaya yönelik yatırımlar, kadın ve genç istihdamının artırılmasına yönelik giderler, sigorta primi, işveren hissesinin ödenmesine yönelik giderler -özellikle yeni istihdam hâlinde- işsizlik ödeneği alanların bu süredeki sigorta prim giderleri -istihdam edilmeleri hâlinde- gibi konularda İşsizlik Fonu’ndan ödemeler yapılmaktadır.

Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün (6/1362) esas no.lu sözlü soru önergesine cevap: Her fırsatta olduğu gibi 2010 Ocak döneminde emeklilerimizin maaşlarında kademeli olarak yüzde 4,62 ile yüzde 20,6 oranında iyileştirmeler yapılmıştır. Temmuz ayında bu iyileştirmelerde, en düşük yıllık enflasyon oranında, en yüksekse yaklaşık yüzde 25’e yakın civarda artış sağlanmış olacaktır. Bu iyileştirmenin bütçeye maliyeti, az önce de ifade ettiğim gibi, 3 milyar 50 milyon TL olmuştur. 2002’den beri emeklilerimizin maaşlarında reel olarak enflasyonun çok daha üzerinde iyileştirmeler yapılmıştır. Kamuoyunda emeklilerimizin maaşlarına yönelik iyileştirme yapılacağı belirtilmiş, ancak intibak yapılacağına yönelik herhangi bir açıklama yapılmamıştır. İntibak konusuyla ilgili olarak Sosyal Güvenlik Kurumu uzmanları tarafından yapılan detaylı çalışmalarla, bütçe imkânları dışında mevcut emeklilik sisteminin intibak yapmaya imkân vermediği görülmüştür. Hükûmet olarak, emeklilerimizin maaşlarındaki farklılığı adaletli olarak düzeltmek adına az önce bahsettiğim türden artışlar yapılmış, zaman zaman da iyileştirmeler yapılmaya devam edilecektir. Bundan sonra da bütçe imkânlarımız doğrultusunda bu hususların göz önüne alınacağını bilgilerinize sunuyorum.

Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in (6/1403) esas no.lu sözlü soru önergesine cevap: Kayıt dışı istihdamla mücadele çerçevesinde Sosyal Güvenlik Kurumu il müdürlükleri bünyesinde kayıt dışı istihdamla mücadele servisleri kurulmuş, sosyal güvenlik kontrol memurlarının sayısı ile defter ve kayıt inceleme yetkileri artırılmıştır. Kontrol memurları tarafından Gaziantep’te 2008-2009 yıllarında 4.628 kişi ve 997 iş yerinin tescilsiz olduğu tespit edilmiştir. Diğer yandan, tüm ülke çapında 2006 ve 2008 yılları arasında Kayıt Dışı İstihdamla Mücadele Projesi yürütülmüş, bu çerçevede Gaziantep ilinde de iş yerleri denetlenmiştir. Kayıt dışı istihdamla mücadelenin güçlendirilmesi amacıyla “Alo 170” ihbar hattı kurulmuştur. Yabancı kaçak işçi çalıştırmanın önlenmesine yönelik, tüm ülke çapında olduğu gibi Gaziantep ilinde de denetimlere devam edilmektedir.

Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın (6/1424) esas no.lu sözlü soru önergesine cevap: Esnaflara gerek prim tahakkuku gerekse ödeme süreleri açısından yapılan iyileştirmelerle daha rahatlatıcı prim ödeme sistemi getirildiğinden primlerin düşürülmesi yönünde yeni bir çalışmamız bulunmamaktadır. Herhangi bir vatandaşımız emekli olduktan sonra sigortalı olarak bir iş yerinde veya bağımsız olarak kendi iş yerinde çalışması hâlinde sosyal güvenlik destek primine tabi olmaktadır. Emekli bir vatandaşımız sigortalı olarak çalışırsa, aldığı ücret üzerinden yüzde 14’ü kendisinden kesilmek üzere toplam yüzde 31 ile yüzde 36,5 oranında, bağımsız çalıştığı takdirde ise en yüksek esnaf emekli aylığını geçmemek üzere aldığı aylığın 2010 yılı için yüzde 14’ü oranında, 2011 ve takip eden yıllarda da yüzde 15 oranında destek primi alınmaktadır. Bu uygulama sosyal güvenlik sistemimizin gerçekçi ve sürdürülebilir olmasını sağlamak için getirilmiş bir düzenlemedir.

Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün (6/1463) esas no.lu sözlü soru önergesine cevap: ILO’da kara liste uygulaması yoktur. Ülkemiz 2009 yılında ILO tarafından, ülkemizde “kara liste” diye bilinen özel paragrafa da alınmamıştır. 98’inci ILO Genel Konferansı’na Hükûmetimizi temsilen 8 kişilik bir heyetle katılınmıştır. ILO sözleşmesi gereği konferansa katılan işçi ve işveren temsilcilerinden 4’ünün harcırahı Bakanlığımızca ödenmiştir. Anılan konferansa katılan Hükûmetimiz temsilcileri, Standartların Uygulanması Komitesinde ülkemiz mevzuat ve uygulamalarıyla ilgili olarak, savunma yapılması yanında genel kurul ve diğer tüm komite çalışmalarında da aktif olarak yer almıştır. Hükûmetimiz temsilcileri 6 milletvekili ve işveren kesiminden birer delege ve teknik danışmanın -ki 4 kişi- harcırahı için Bakanlığımız bütçesinden toplam 68.402 lira 82 kuruş ödenmiştir.

İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın (6/1466) esas no.lu sözlü soru önergesine cevap: Ülkemizde sosyal güvenlik reformuyla, ana babasının sigortalı olup olmadığına bakılmaksızın her çocuk on sekiz yaşına kadar genel sağlık sigortası kapsamına alınmıştır. Artık hiçbir çocuk hastane kapılarından sosyal güvenlikleri olmadığı gerekçesiyle geri gönderilmemektedir. Yine, herhangi bir çocuğumuz ana babasının sosyal güvenlik kapsamında olup olmadığına bakılmaksınız bu kapsam içinde tüm ilaçlarını da alabilmektedir. Çocuklarımızın mağdur edilmesi gibi bir durum kesinlikle söz konusu değildir.

Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün (6/1479) esas no.lu sözlü soru önergesine cevap: 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu’nda, yetkili kamu görevlileri sendikaları ve bağlı bulundukları konfederasyonlar ile Kamu İşveren Kurulu arasında yürütülecek toplu görüşmelere ilişkin esaslar düzenlenmiştir. Buna göre, gerekli koşullar sağlandığında tüm sendikaların toplu görüşmelere katılma hakkı bulunmaktadır. Sendikal örgütlenmenin nasıl yapılacağı mevzuatımızda belirtilmiş olup kanunlar tüm sendikal kuruluşlara eşit olarak uygulanmaktadır. Kanunda örgütlenme hakkının korunması, sendikal özgürlüğün kısıtlanmaması ve her türlü ayrımcılığa karşı güvenceler yer almıştır. Ayrıca, sendikal faaliyetlerin engellenmemesi ve gerekli kolaylıkların sağlanması amacıyla Başbakanlık tarafından genelgeler yayınlanmıştır. KESK tarafından Bakanlığımıza gönderilen şikâyetler mevzuatımız çerçevesinde incelenmekte ve sonuçlandırılmaktadır.

Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın (6/1625) esas no.lu sözlü soru önergesi: Herhangi bir vatandaşımıza silikozis hastalığı teşhisi konulduğunda, devletimiz, bu vatandaşımızın tüm sağlık giderlerini karşılamaktadır. Çalıştığı yerin tespit edilmesi hâlinde ise Sosyal Güvenlik Kurumu, tespit edilememesi hâlinde ise Sağlık Bakanlığı tedavi masraflarını karşılamaktadır. Bu kişilere sosyal güvenlik haklarının sağlanması konusunda ise titiz bir çalışma yürütülmektedir. Şöyle ki: Silikozis hastalığına yakalanan bir vatandaşımızın herhangi bir şekilde çalıştığı yerdeki çalışma koşullarından dolayı bu hastalığa yakalandığının tespit edilmesi hâlinde, kişi sosyal güvenlik haklarının tamamından yararlandırılmaktadır. Bu tespit, Kurum denetim elemanları tarafından yapılan incelemelerle gerçekleştirilmektedir. Duruma göre, kişiye prim gün sayısı aranmadan sürekli iş göremezlik geliri de bağlanmaktadır.

Tokat Milletvekili Doktor Reşat Doğru’nun (6/1691) esas no.lu sözlü soru önergesine cevap: Türkiye İş Kurumu Tokat İl Müdürlüğüne 2008 yılında 7.157 kişi iş başvurusu yapmış, 715 kişisi işe yerleştirilmiştir. 2009 yılında ise 8.835 kişi iş başvurusu yapmış, 778’i ise işine yerleştirilmiştir.

Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın (6/1753) esas no.lu sözlü soru önergesine cevap: Ülkemizde, maalesef iş kazaları ve meslek hastalıkları sonucu, iş kaybı ve maddi kayıplar bir yana, pek çok insanımız hayatını kaybetmekte veya sakat kalmaktadır. İş kazaları ve meslek hastalıklarını önlemeye yönelik pek çok tedbiri alıyor ve denetimleri sıklaştırıyoruz. Ancak, sadece denetimlerle iş kazaları ve meslek hastalıklarının önlenmesi mümkün görünmemektedir. Yeni bir anlayışın getirilmesi ve tüm sorumluların üzerine düşeni yapması gerekmektedir. Bu maksatla da, yine, hukuki altyapıları tamamlayacak düzenlemeler için çalışmalar neticelendirilmek üzeredir.

İş Teftiş Kurulu Başkanlığı istatistiklerine göre, 1 Ocak 2009 ile 30 Kasım 2009 tarihleri arasında 5.490 iş kazası incelenmiş, bu kazalar sonucunda 1.086 işçimiz maalesef hayatını kaybetmiş, 2.212 işçimiz de yaralanmıştır.

Tokat Milletvekili Doktor Reşat Doğru’nun (6/1793) esas no.lu sözlü soru önergesine cevap: Bilindiği gibi, on sekiz yaşına kadar tüm çocuklarımız, hiçbir şart aranmaksızın genel sağlık sigortası kapsamındadır. Yürürlükte olan sosyal güvenlik reformunun temel amacı, adil ve tüm vatandaşları kucaklayan bir sosyal güvenlik sisteminin oluşturulmasıdır. Bütün vatandaşlarımız, durumuna göre, norm ve standartların birliği içinde, yeni reformla sağlık yönünden sosyal güvenlik şemsiyesi altına alınmıştır. 1510 sayılı Kanun’la, okul durumu ve yaşına göre sosyal güvenlik sisteminden değişik şekillerde yararlanılmaktadır.

Tüm bu düzenlemeler, daha etkin ve kalıcı bir sosyal güvenlik sistemi için yapılan değişikliklerdir. Kesinlikle hiçbir vatandaşımız mağdur edilmemektedir. Ayrıca, meslek eğitim merkezi öğrencilerinin kendi üzerinden sağlık yardımı alabilmelerini sağlayacak yeni bir çalışma da yapılmaktadır.

Tokat Milletvekili Doktor Reşat Doğru’nun (6/1808) esas no.lu sözlü soru önergesine cevap: İŞKUR verilerine göre, 2008 yılında, 1.833 iş yerinde 2.481 eski hükümlü istihdam edilmiş olup toplam istihdam içerisindeki oranı yüzde 2,26’dır. Diğer taraftan, 8.289 iş yerinde 21.967 özürlü istihdam edilmiş olup toplam istihdam içindeki oranı da yüzde 20,04’tür.

2009 yılında 135 iş yerinde 332 eski hükümlü istihdam edilmiş olup toplam istihdam içindeki oranı yüzde 0,32’dir. Diğer taraftan, 9.303 iş yerinde 26.428 özürlü istihdam edilmiş olup toplam istihdam içindeki oranları da yüzde 25,11 olmuştur.

Tokat Milletvekili Doktor Reşat Doğru’nun (6/1809) esas no.lu sözlü soru önergesine cevap: 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 4’üncü maddesi birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında hizmet akdiyle zorunlu olarak çalışanların sayısı 2008 Aralık ayı sonu itibarıyla 8 milyon 802 bin 989, 2009 Aralık ayı sonu itibarıyla ise 9 milyon 28 bin 240’tır.

2821 sayılı Sendikalar Kanunu Gereğince İşkollarındaki İşçi Sayıları ve Sendikaların Üye Sayılarına İlişkin 2009 Temmuz Ayı İstatistikleri Hakkında Tebliğ 17/7/2009 tarihli ve 27291 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanmış olup 2008 ve 2009 yıllarına ilişkin toplam işçi sayısı ve sendikalı işçi sayısı aşağıda gösterilmiştir:

2008 yılında toplam işçi sayısı 5 milyon 434 bin 433, sendikalı işçi sayısı 3 milyon 205 bin 662.

2009 yılında toplam işçi sayısı 5 milyon 398 bin 296, sendikalı işçi sayısı 3 milyon 232 bin 679’dur.

Burada hatırlatmak gerekirse şayet, özellikle toplam işçi sayısı olarak verilenler, 2008 ve 2009 yıllarında yayınlanan istatistikler Çalışma Bakanlığı Çalışma Genel Müdürlüğüne müracaatla sınırlı olduğu için, Sosyal Güvenlik Kurumu ile Çalışma Bakanlığı Çalışma Genel Müdürlüğünün rakamları arasında da farklılık olduğunu belirtmekte yarar var. Bu maksatla, yapılan kanuni düzenlemelerle bundan sonra Sosyal Güvenlik Kurumunun kayıtlarına istinaden istatistik düzenleneceği kanunla belirlenmiştir.

Tokat Milletvekili Doktor Reşat Doğru’nun (6/1810) esas no.lu sözlü soru önergesine cevap: Sosyal Güvenlik prim yükünün 1990-2010 yılları arasında yüzde 22,8’den yüzde 128’e çıkması söz konusu değildir. Bu yıllar arasında bir sigortalı için, işveren hissesine karşılık gelen toplam sigorta prim oranı yüzde 2 oranında artmış olup bunun sebebi işsizlik sigortası primi kesintisidir. Aksine, 2002 yılı sonrasında aşağıdaki uygulamalarla prim yükleri azaltılmıştır.

Şöyle ki: Sosyal güvenlik primi işveren payında 5 puanlık indirim yapılmıştır. İşverenlerin prim matrahları asgari ücretle eşitlenmiştir. Kırk dokuz ilde teşvik uygulamasıyla işveren primleri hazine tarafından üstlenilmiştir. Özürlü istihdamı teşvik edilmiştir. Gençlerin ve kadınların istihdamı teşvik edilmiş, sosyal güvenlik primleri işveren payları hazine tarafından ödenmiştir. İlave istihdam teşvik edilmiştir. Diğer taraftan sosyal güvenlik primleri açısından değişikliğe neden olacak çalışmamız da bulunmamaktadır.

Kütahya Milletvekili Profesör Doktor Alim Işık’ın (6/1884) esas no.lu sözlü soru önergesine cevap: BAĞ-KUR sigortalılarımızın birikmiş borçları en son 2008 yılında yapılandırılmıştır. Prim yapılandırmaları veya bilinen adıyla prim aflarının, primlerini zamanında ödeyen işveren ve sigortalılarımız açısından bir haksızlığa yol açtığı kuşkusuzdur. Ancak sigortalılarımızın birikmiş borçlarının 6183 sayılı Kanun’a göre tecil ve taksitlendirme yoluyla otuz altı aya kadar taksitle ödeme imkânları bulunmaktadır. Prim ödemelerinde gecikmeye giren ilk üç ay için yüzde 3 olarak uygulanan gecikme cezasının yüzde 2’ye indirilmesine yönelik bir çalışmamız da tamamlanmıştı hatırladığınız gibi. Bunların dışında yeni bir prim yapılandırması çalışmamız bulunmamaktadır.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Borç 10 lira Sayın Bakan, faiz 30 lira!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Çok haklısınız.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Evet, borç 10 lira, faiz 30 lira!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Çok haklısınız ancak vatandaşlarımızın ve özellikle prim mükelleflerinin bu konuda hassas davranmalarında ve primleri vaktinde ödemelerinin teşvik edilmesinde ben yarar görüyorum.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Kendisinin değil, çoluk çocuğunun günahı ne Sayın Bakan?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Kütahya Milletvekili…

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Zamanında ödeyenleri teşvik edin Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Teşvik ediyoruz, zamanında ödeyenlere prim indirimimiz var çok değerli arkadaşlar.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, devam edelim efendim.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın (6/1922) esas no.lu sözlü soru önergesine cevap: Sağlık harcamalarının kontrol altına alınması ve Sağlık Bakanlığı ilaç takip sistemine entegrasyonunun sağlanması amacıyla 1/3/2010 tarihinde medula eczane sistemi devreye alınmıştır. İlaç takip sisteminin yeni MEDULA Eczane Sistemi’yle birlikte kullanılmaya başlanılması, eczacıların uygulamaya alışma süreçleri ve sağlık tesislerince görevli doktor bilgilerinin sisteme kaydedilmemesi, güncellenmemesi nedeniyle reçete kayıtları üzerinde defalarca işlem yapılması sistem üzerindeki yükü artırmıştır. Sistem performansı belirli dönemlerde olumsuz etkilenmiş olmasına rağmen gerekli tedbirler alındığından sistemin çökmesi söz konusu olmamıştır.

1/3/2010 tarihinde anlaşmalı 22.861 eczaneden 20.050 eczane 652.151 reçete girişi gerçekleştirmiştir. MEDULA Eczane Sistemi’yle, eczacıların reçetesini kaydederken sorunlar nedeniyle sistemde oluşabilecek kesintiler dikkate alınarak reçetelerin geriye dönük sisteme kaydedilmesi imkânları da bulunmaktadır.

Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın (6/1978) esas no.lu sözlü soru önergesine cevap: Bakanlığımız, hizmetlerinin halka en yakın noktada sunulması amacıyla yeni sosyal güvenlik merkezleri açmaktadır. Hizmetlerin vatandaşın ayağına götürülmesi politikası çerçevesinde, son iki yılda 237 sosyal güvenlik merkezi hizmete sokulmuştur. Rehberlik ve teftiş hizmetlerinde uygulama birliğinin sağlanması, hizmetlerin hızlı ve etkin bir şekilde yürütülmesi ve kamu kaynaklarının verimli kullanılması için, 29 Ocak 2010 tarihinde, altı ilde bulunan grup başkanlıklarından Adana, Bursa ve Trabzon’da bulunan grup başkanlıkları kapatılmıştır. Yeni dönemde de müfettişler, işveren ve sigortalıları iş ve işlemlerden dolayı bulundukları yere çağırılmayacak, eskiden olduğu gibi bulundukları yere giderek görevlerini yürüteceklerdir. Bu anlayıştan hareketle, Adana grup başkanlığına ihtiyaç kalmamıştır.

Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun (6/1981) esas no.lu sözlü soru önergesine cevap:

Türkiye futbol liglerinde yer alan futbol takımlarından 278 kulübün toplam borcu 71 milyon 130 bin 706,32 Türk lirasıdır. 123 kulüp, borçlarını 5766 sayılı Kanun’a göre taksitlendirmesine karşın, 15 tanesinin taksitlendirmesi devam etmektedir. 26 kulüp, borçlarını 6183 sayılı Kanun’a göre taksitlendirmiş, bunlardan 15 kulübün taksitlendirmesi devam etmektedir. 2 kulübün borçları 5510 sayılı Kanun’a göre yapılandırılmıştır. 48 kulübün üst düzey yöneticileri hakkında icra takibine başlanılmış, diğerlerinin ise tüzel kişiliği hakkında icra takibi devam etmektedir. 5510 sayılı Kanun’un 88’inci maddesi gereği, tüzel kişiliği haiz işverenlerin üst düzeyindeki yönetici ve yetkilileri ile kanuni temsilcileri kurumumuza olan sigorta prim borçlarından dolayı sorumlu tutulmaktadırlar.

Tokat Milletvekili Doktor Reşat Doğru’nun (6/1990) esas no.lu sözlü soru önergesine cevap:

Kolay erişilebilir ve vatandaş odaklı hizmet anlayışımızın gereği olarak taşra teşkilatının yeniden yapılandırılması kapsamında Türkiye genelinde 438 adet sosyal güvenlik merkezi kurulmasına karar verilmiştir. Tokat ilinde Erbaa, Turhal, Zile, Niksar ve Reşadiye ilçelerinde sosyal güvenlik merkezi kurulması öngörülmüştür. Pazar ilçesi, Tokat iline 28 kilometre, Erbaa ilçesine 61 kilometre, Turhal ilçesine 28 kilometre, Zile ilçesine 35 kilometre, Niksar ilçesine 83 kilometre ve Reşadiye ilçesine 57 kilometre uzaklıktadır. Söz konusu ilçenin nüfusu 15.158, sigortalı sayısı ise sadece 733’tür, iş yeri sayısı 79. Dolayısıyla, 2022 sayılı Kanun’dan yararlananların sayısı da sadece 728’dir. Pazar ilçemize Tokat Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü tarafından hizmet verilmesi etkinlik ve verimlilik açısından uygun görülmektedir.

Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un (6/2005) esas no.lu sözlü soru önergesine cevap: Basına yansıyan haberlerle bire bir örtüşmemekle beraber Sosyal Güvenlik Kurumuna intikal eden 30/7/2008 tarihli dilekçede, fiyat kupürü kesilen ilaçların bir kısmının nehir kenarına atıldığı, büyük bölümünün de destek amaçlı olarak bölücü terör örgütüne gönderilmek üzere şehir kuryelerine teslim edildiği iddiası üzerine yürütülen incelemeler sonucunda şu ana kadar belirtilen iddiaların doğruluğu konusunda herhangi bir tespitte bulunulamamıştır. Konu hakkında Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından 6/4/2010 tarihinde bir yazılı açıklama da yapılmıştır. Anılan dilekçedeki iddia Diyarbakır ilimizle ilgilidir. Herhangi bir tespit bulunmadığından adli ve idari yönden işlem yapılması da söz konusu olmamıştır.

Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in (6/2110) esas no.lu sözlü soru önergesine cevap: Bakanlığımızda Gaziantep iline ait çocuk işçiliğine dair bir veri bulunmamaktadır. Çocuk İşçiliğinin Önlenmesi İçin Zamana Bağlı Politika ve Program Çerçevesi’nin uygulanmasına destek vermek üzere 2005 yılı başından itibaren, çocuk işçiliğinin yoğun olarak görüldüğü İstanbul, Kocaeli, Bursa, İzmir, Sinop, Kastamonu, Çankırı, Ankara, Çorum, Adana, Antalya, Ordu, Elâzığ, Diyarbakır, Gaziantep, Şanlıurfa, Erzurum, Van, Batman, Mardin illerinde on proje uygulamaya konulmuştur. Proje kapsamında 8.365 çocuk tespit edilmiş, 4.224 aile ferdiyle görüşülmüş, 118 aile bireyi mesleki kurslara yönlendirilmiştir. 1.478 çocuk, illerde bulunan, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı dershanelerden yararlandırılmıştır. Çocuk işçiliğiyle ilgili mücadelelerde, bu çalışmaların seksen bir ile yaygınlaştırılması ve on yıl içinde (2005-2015) tüm Türkiye’de çocuk işçiliğinin ortadan kaldırılması hedeflenmektedir. Programa göre öncelikli hedef gruplar, sokakta çalışma, küçük ve orta ölçekli işletmelerde ağır ve tehlikeli işlerde çalışma, tarımda aile işleri dışında ücret karşılığı gezici ve geçici tarım işçiliğinde çalışma olarak belirlenmiştir. Konuyla ilgili çalışmalar ve projeler devam etmektedir.

Sözlü olarak bana yöneltilen sorular için vereceğim cevaplar burada tamamlandı. Hepinize tekrar saygılar sunuyor, iyi çalışmalar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Sayın Aslanoğlu, buyurun efendim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, Dernekler Kanunu’na göre yönetilen bir kulüpten, burada onuruyla, şerefiyle yöneticilik yapanlardan, 6183’e göre para tahsil etmek büyük haksızlıktır. Muhatabınız kulüpler olmamalı, muhatabınız Futbol Federasyonu olmalı. Futbol Federasyonu nasıl futbolcu alacaklarıyla ilgili önlemleri alıp onlara ödüyorsa, aynı şekilde sosyal güvenlik primlerinde muhatabınız Futbol Federasyonu olmalıdır.

Sayın Bakan, büyük bir haksızlıktır, onuruyla, şerefiyle görev yapan bu insanları mal varlığıyla cezalandırmak büyük bir haksızlıktır. Bu nedenle, 1 lira faiz, 1 lira anapara, 3 lira faiz Sayın Bakan, büyük bir haksızlık yapıyorsunuz. Bir tane daha kulüp yöneticisi bulamayacaksınız. Bu nedenle, başka bir çözüm bulmanız lazım. Bu uygulamayı, Dernekler Kanunu’na göre yönetilen kulüplerde 1683’e göre para tahsil etmeyi hakikaten garipsiyorum. Ya kulüpleri başka bir hukuki koşula getirin ve burada insanları değil… Adam beş yıl önce yöneticilik yapmış, çekmiş gitmiş, siz bundan beş yıl sonra para istiyorsunuz. Böyle bir haksızlık Sayın Bakan, bunun önlemini almalı.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.

Sayın Yıldız…

SACİD YILDIZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, on sekiz yaşını doldurmamış çocuklar, devletin sigortası kapsamında. Genel sağlık sigortasına göre böyle olması gerekir. Sayın Bakan da böyle dedi fakat geçen sene haziran ayı başında bir duyuru, bir genelge yayınlandı. Bu genelge önümde var, duyuru, Sosyal Güvenlik Bakanlığının Kısa Vadeli Sigortalar Daire Başkanlığından. “Eğer çocuğun anne babası çalışıyorsa ona bağlı.” dendi. İşsiz kaldığı zaman ortada kalacaklardı.

Bu soruyu ben soralı on üç ay oldu. Sayın Bakan, tabii, bu daha sonra düzeltildi, biliyorum. Bu şekilde, hipertansiyon hastaları konusunda da bir genelge yayınlandı, sonra düzeltildi. Bu ilaç karekodları hakkında da bir genelge yayınlandı, iki defa ertelendi, şimdi 1 Temmuzda girdi. Yani bu eczaneler, eczacılar bir duyuru, genelge manyağı oldu bir noktada. Maliye Bakanlığından, Sağlık Bakanlığından -Sağlık Bakanı da burada şey yapar- Çalışma Bakanlığından sürekli genelgeler iki gün sonra geri alınıyor. Ben bunu dile getirdim ve bir sene sonra cevap verilince tabii düzeltildi.

Yani bunların böyle olmaması gerekir. Bunu iletmek istedim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldız.

Sayın Özkan…

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan soruma vermiş olduğu cevapta İşsizlik Fonu’nun istihdam amaçlı da kullanıldığını ifade etti. Ben, İşsizlik Fonu’nun amacı dışında kullanılmasına karşı olduğumu, yanlış bulduğumu ifade etmek istiyorum. Bu Fon’un özellikle işini kaybetmiş insanlara yeni bir iş bulana kadar kullandırılması gerekiyor, bir istihdam fonu değildir.

Ayrıca, bu Fon’a katılmayan insanların bu Fon’dan istifade ettirilmesinin de adil olmadığı kanaatindeyim. Bu Fon’u daha da geliştirmek istiyorsanız şayet, yüzde 46 kayıt dışı olan ekonomiyi, kayıt dışı olan istihdamı kayıt altına almanızı tavsiye ederim.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Evet, en fazla sorusu olan arkadaşımız Sayın Ağyüz’dü, sekiz sorusu vardı, onun için onun süresini daha farklı kullandıracağım.

Sayın Ağyüz, buyurun efendim.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, geç kalmış açıklamalarınızdan intibak yasası üzerinde herhangi bir çalışmanızın olmadığını, derneklere de herhangi bir sözünüzün olmadığı anlamını çıkarabilir miyiz?

Emekli sendikası kuruluşlarını neden kabullenmek istemiyorsunuz? Eczanelerle ve eczacılarla neden sürekli çatışma hâlindesiniz?

Ayrıca da bir makalenizde “Cumhuriyet, laik ve millî devlet kabul edilemez. Devletin tamamı İslamiyet’e uygun hâle getirilmelidir.” görüşleri size ait midir? Eğer size aitse şu anda oturduğunuz makamla bu görüşler bağdaşıyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, ekstra bir açıklama yapacak mısınız?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Vakit varsa evet.

BAŞKAN – Kürsüden de yapabilirsiniz.

4 arkadaşımız…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Spor kulüpleri, Sayın Bakan, sizden cevap, bir haber bekliyor. Herkes icralık, Malatya Sporda 328 kişi… Yazık değil mi bu insanlara?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; tekrar sizleri saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, öncelikle bir iki konu hakkında ayrıntılı bilgi vermek gerektiği kanaatindeyim. Tabii, biz, spor kulüplerimizi veya derneklerimizi ifade ettiğiniz maksatla mağdur etmek istemeyiz ama şunu da belirtmekte yarar var…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Bakan, mağdur oldular... 

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Şimdi, mevcut kanunlar var arkadaşlar. Bu kanunlar değişmediği müddetçe biz o kanunu uygulamakla mükellefiz. Eğer bugün biz bu kanunu uygulamayacak olsaydık, çok haklı olarak bize “Bu kanunları niçin uygulamıyorsunuz?” demek gibi bir hesap sorma özelliğiniz de olacaktı.

Şimdi, ben, kanunları uyguluyorum. Hiç kimse benim kanunları uyguladığım için bana herhangi bir ithamda bulunmamalıdır.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ama çözüm yolu değil…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Ama daha da önemlisi, başka bir şeyi de hep beraber kendimize sormalıyız. O da şu: Herhangi bir yerde, iş yerinde ne olursa olsun bir çalışanımız var. O çalışanın çalışma şartları kayıtlı. Bunun tahakkuku bize bildiriliyor ve bunun primi kendisinden kesildiği hâlde bize yatırılmıyorsa bunu yatırmayan yöneticilerin ve sorumluların hiçbir hesabı olmamalıdır veya onlara hiçbir hesap sormamalı mıyız biz? Bir şekilde…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Federasyon, federasyon Sayın Bakan…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Bir şekilde, biz, işverene nasıl hesap soruyorsak işçimizin hakkına mâni olan insanlara da kim olursa olsun ve hangi seviyede olursa olsun hesap sormalıyız. O açıdan bakıldığında, doğrusunu söylemek gerekirse, ben, o konularda Sosyal Güvenlik Kurumunun prim tahsilatını toplarken hassas davranmasının çok haklı bir davranış olduğunu ve sizlerden de bu konuda destek beklediğimizi ifade etmek istiyorum.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Efendim, biz “Almayın.” demiyoruz ama muhatabınız federasyon olsun.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Düşünülebilir, onlar ayrı.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – “Düşünülebilir.” değil, ocaklar yıkıldı.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – İkincisi: Bu, özellikle eczanelerle ilgili mesele, zannediyorum, çok sorulan sorular arasındaydı. Bu Karekod meselesi, şunu iddia edebiliriz ki Türkiye'nin en önemli değişimlerinden birisi oldu teknolojik anlamda. Biz ilaç sektöründe son bir yıllık süre içerisinde aldığımız tedbirlerle hakikaten övünülecek türden düzenlemeler yaptık.

SACİD YILDIZ (İstanbul) – Altyapısı tam hazırlanmadı Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Onu da izah edeceğim izin verirseniz.

Her şeyden önce, ilaç sanayisiyle yaptığımız görüşmeler neticesinde, geçtiğimiz yıl Türkiye’deki ilaçların genel fiyat seviyesinde tam yüzde 30 bir indirim sağladık. Mübalağa etmeksizin söylüyorum, yüzde 30, genel fiyat seviyesinde. Bu ne kazandırdı bize? Bakın, iki şey kazandırdı. Bir: Kamu idaresi olarak Sosyal Güvenlik Kurumunun harcamalarında tam 2,5 milyar Türk lirası tasarruf sağladık. İkincisi ise, genel fiyat seviyesinin düşmesi sebebiyle -vatandaşlarımızdan çalışanların, biliyorsunuz, eczanelerde de ödediği yüzde 20’lik bir katkı payı var, emeklilerimizin ise yüzde 10’luk bir katkı payı var- bu katkı payları sebebiyle de önemli oranda bir düşüş sağlandı. 100 liralık ilaç alan bir vatandaşımız eğer çalışıyorsa 20 lira katkı payı öderken, şimdi 14 lira ödeyecek. Emekli olan bir vatandaşımızsa 10 lira katkı payı ödeyecekken, 7 lira katkı payı ödeyecek. Bunun da vatandaşlarımızın cebine bıraktığı değer, tam 420 milyon Türk lirası oldu bir yıllık süre içerisinde.

Yine biz bir adım daha attık ve Karekod Sistemi’ne geçtik. Karekod Sistemi, Türkiye’de birkaç problemi çözecek olan bir sistemdir. Birincisi, her şeyden önce, az önce yine bize sözlü soru önergelerinde yönelttiğiniz, acaba yolsuzluklar var mı, yok mu tereddütlerini bütünüyle ortadan kaldıracağız ve yolsuzluklara son vereceğiz. İkincisi, ilaç sektöründeki kayıt dışılık artık bütünüyle bitecek, Türkiye’de ilaç sektörü 1 Temmuzdan itibaren yüzde 100 kayıtlı hâle gelecek. Üçüncüsü, kaçak ilaçların satışına mani olacağız ve hastalarımızın güvenliğini daha çok koruyabileceğiz. Bununla ilgili bir Karekod Sistemi uyguluyoruz. Karekod Sistemi için, bakınız, sayın milletvekilleri, bir günde -öyle bir MEDULA Sistemi’ne sahibiz ki tüm dünyada övüneceğimiz bir sistemdir- sadece ilaçla ilgili olarak 1 milyon 338 bin -30 Haziran tarihindeki rakamları veriyorum size- reçete yaptık. Bunun ilaç karşılığı 5 milyon 350 bin adet civarında idi; tam rakamını o kadar ayrıntıyı hatırlamıyorum, 348 filan olabilir. 5 milyon 348 bin ilaç vardı ve bunlardan takriben 4 milyon 280 bine yakını karekodlu olarak satıldı Türkiye’de. Şimdi şöyle düşünün: Bir ülkede öyle bir sisteminiz var ki sadece ilaçla ilgili olarak 4 milyon kez işlem yapıyorsunuz. Daha da önemlisi, bu sistem iki türlü çalışıyor: Bir, Karekod’un ilaç takip sisteminde kayıtlı olup olmadığını tespit ediyor, bir de ödeme için bize talimat gönderiyor. Bunun getireceği yükü hesaplayın lütfen. Onun dışında, özellikle hastaların provizyonlarının alınacağını varsayarsak, günde 1 kaç milyon da hastaların provizyonu için işlem yaptığımızı hesap ederseniz, yine onun dışında, emeklilerimizin diğer günlük işlemlerinin yapıldığını varsayarsanız, Sosyal Güvenlik Kurumu MEDULA Sistemi’nin ne kadar çok işlem yaptığını günlük olarak tespit etmek mümkün. Tabii, buna bağlı olarak günde birkaç bin tane hatanın çıkıyor olması çok genelleştirilebilecek bir mesele olarak görülmemelidir. Bu sistem çok etkin bir şekilde çalışmaktadır ve bu etkinliği biz gerçekten de günlük olarak da çözüyoruz, eğer bir aksilik, bir gecikme olursa günlük olarak da çözebiliyoruz.

SACİD YILDIZ (İstanbul) – Sayın Bakan, eczane ve eczacıların mağduriyetlerini giderilmesi için de bir şeyler yapın.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Onlar için de özel çalışmalar yapıldı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, süremiz tamamlandı, ben size de teşekkür edebilir miyim. Açıklamaları artık daha sonra başka bir şekilde yaparsınız.

Teşekkür ediyorum.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Peki Sayın Başkan.

Ben de çok teşekkür ediyorum, iyi çalışmalar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bakanıma ve soru soran milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

Soru önergeleri cevaplandırılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan, Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

4.- Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/892) (S. Sayısı: 524) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen tasarının geçen birleşimde birinci bölümü üzerindeki görüşmeler ve oylamaları tamamlanmıştı.

                                             

(x) 524 S. Sayılı Basmayazı 01/07/2010 tarihli 127’nci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci bölüm geçici 1, 2, 3, 4, 5 ve 6’ncı maddeler dâhil 19 ile 27’nci maddeleri kapsamaktadır.

İkinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Balıkesir Milletvekili Sayın Hüseyin Pazarcı ilk konuşmacı.

Sayın Pazarcı, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN PAZARCI (Balıkesir) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 524 sıra sayılı Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümüne ilişkin olarak CHP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Eldeki kanun tasarısı ikinci bölümünde birtakım değişiklikler yapılmasını öngörüyor, bu değişikliklerin de zaman içinde yürürlüğe konulacağını ve bu yürürlüğe konulana kadar da eski birimlerin görevlerini sürdüreceğini ifade ediyor. Bu çerçevede, eldeki tasarı 25 genel müdürlük oluşturulacağını öngörüyor, ki 1994 tarihli, bundan önceki Dışişleri Teşkilat Yasası’nda 15 genel müdürlük öngörülmekteydi, yani 10 tane genel müdürlüğün de artırılması yoluna gidiliyor.

Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu yaklaşımın bazı sorunlar çıkarabileceğini ama özünde bir doğruluğun bulunduğunu da kabul ediyoruz çünkü bu çerçevede baktığımız zaman, dünyadaki bazı önemli konulara, sorunlara el atıldığını ve Küresel ve İnsani Konular Genel Müdürlüğü gibi, Çatışmayı Önleme ve Kriz Yönetimi Genel Müdürlüğü gibi bugünkü karmaşıklaşan, genişleyen uluslararası ilişkileri içinde dünyanın, Türkiye'nin de bunlara yabancı kalamayacağı görüşünü kendimiz de benimsemiş durumdayız.

Nitekim Cumhuriyet Halk Partisinin programına bakıldığında, dış politika hedefi olarak aynen şu cümle yer alıyor: “Cumhuriyet Halk Partisi bir yandan Türkiye'nin ulusal çıkarlarını korurken öte yandan bölge ve dünya barışına katkıda bulunmayı da hedef alır.” Dolayısıyla böyle bir yaklaşım genelde bizim tasvibimize de mazhar bulunuyor. Ancak değerli milletvekilleri, böyle, bu takım, özellikle kriz yönetimlerine müdahale, vesaire gibi durumların içine girildiğinde bunun çok ölçülü, ulusal hak ve çıkarlarımızı çok gözeten ve Türk dış işlerinin temel ilkelerine ve amaçlarına aykırı düşmeyecek şekilde yapılması gerekiyor.

Örneğin, bir kriz yönetimi genel müdürlüğü kurup, bununla ilgili bazı iddialarda bulunduğumuzda bölgemizde ve hatta gerekirse dünya düzeyinde onun gereklerini de yerine getirmemiz gerekiyor dış politikada. Örneğin bugün Beşar Esad -Suriye Cumhurbaşkanı- İspanya’yı ziyareti sırasında yaptığı bir beyanda Türkiye-İsrail ilişkilerinin düzelmemesi hâlinde Türkiye'nin bölgesel anlaşmalarda rol alamayacağını bildirmiş ve dolayısıyla eğer bir bölgede belirli kriz yönetimlerinde olumlu rol oynamaya soyunursanız bunun gereği olan o dengeleri, o sağduyuyu gösterecek şekilde bir dış politika oluşturulması da gerekiyor.

Yine bu çerçevede bundan bir süre önce Hamas liderleri bile İsrail’le görüşmeler bakımından Mısır’ı tercih edeceklerini bildirdiler. Dolayısıyla bugünkü Hükûmetin dış politikadaki bu iddialarına eğer sağduyu hâkim olmazsa bu tür genel müdürlüklerin yönetiminde bunların hiçbir şekilde sonuçlandırılması söz konusu olmayacağı gibi Türkiye'nin zararına da olacaktır.

Bu arada özellikle bugünkü Hükûmetin dış politikasına baktığımızda daha çok övünme üzerine kurulan ve dış politikayı iç politikada birtakım propaganda unsuru şeklinde değerlendiren görüşlerle karşılaşıyoruz. Sayın Bakan, bundan birkaç gün önceki konuşmasında birinci bölüm ve bu kanunun geneli üzerinde değerlendirmeler yaparken örneğin Filistin ve Gaza (Gazze) olayıyla ilgili olarak öyle bir yaklaşım sergiledi ki, zannedersiniz ki Türkiye bugüne kadar Filistin konusunda bir hayli pasifti, pek bir şey yapmadı ve bugünkü Hükûmet sadece bunları yapıyor. Hâlbuki Sayın Bakanın da özellikle unutmaması gereken şudur ki gerek bütünüyle Türk halkı gerekse hükûmetler, bundan önceki bütün hükûmetler birçok yardımı Filistin halkına veyahut da Filistin’in lehine olacak yardımı, desteği esirgememiştir, düzenlemiştir. Örneğin, Sayın Bakan, bu son insani yardım götürme olayını -ki neyle sonuçlandığını hepimiz günlerdir konuşuyoruz veya görüyoruz- sanki ilk kez yapılan bir insani yardım gibi, bunu böyle ifade etmedi ama, bu imajı verecek şekilde sundu gibime geldi. Hâlbuki bu böyle değil.

Türkiye, Türk halkı, kardeş Filistin halkına altmış yıldan beri sivil toplum kuruluşları aracılığıyla yardım göndermektedir, insani yardım göndermektedir, Kızılay aracılığıyla bunu yapmaktadır.

Bunun dışında, Sayın Bakan değerlendirmesini yaparken Filistin olayıyla ilgili olarak, sanki Mescidi Aksa’nın bulunduğu Doğu Kudüs işgal edildiğinde, o günkü Türkiye hiçbir tepki göstermemiş gibi âdeta bir imaj bırakma eğilimindeydi söyleminde. Hâlbuki, o günden itibaren Türkiye Cumhuriyeti, bütün hükûmetleri aracılığıyla, önceki hükûmetlerin hepsi bu işgali asla kabul etmediklerini bildirmişler ve bunu protesto etmişlerdir. Daha sonra maslahatgüzar düzeyine indirilmiştir ilişkiler. Bunları bugünkü Hükûmet değil, o günkü hükûmetler yaptı ve ne zaman ki Kudüs’ü başkent ilan edip orada hükûmetini kurma yoluna gitmiştir İsrail, Türkiye Cumhuriyeti büyükelçiliğini Tel Aviv’de tutmuştur, tutmaya devam etmektedir ve bütün bunlar Sayın Bakanın mensubu olduğu Hükûmetin çok öncesinden bu ülkenin insanının, bu ülkenin yöneticilerinin yaptığı şeylerdir.

Bunun dışında, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün Türkiye'de bir temsilcilik açması Sayın Bakanın Hükûmetinden çok önce olmuştur.

Filistin, devlet olarak kendini ilan ettiği zaman da bunu Sayın Bakanın mensubu olduğu Hükûmet değil Türkiye Cumhuriyeti’nin o günkü Hükûmeti ilk beş devlet arasında Filistin’i tanımak suretiyle bu desteğini göstermiştir, ifade etmiştir.

Dolayısıyla, bugünkü Sayın Bakanın yaklaşımını ve Filistin’e Türk halkının muhabbetinin, Filistinli kardeşlerine olan muhabbetinin sadece kendi Hükûmetlerinin ürünü olmadığını halkımızın, kamuoyumuzun çok iyi bilmesi, anlaması gerekmektedir. Sayın Bakanımızın kendisinin de onuruna olacaktır, işin bu yanını da bundan önceki Hükûmetin ve insanımızın tümüyle bu konuya değer verdiğini ifade etmesi çok daha doğru olacaktır ve dış politikamızın ne yönde gittiğini daha iyi değerlendirmesine olanak verecektir.

Bugünkü Hükûmetin son olayla Filistin’e ayrıcalıklı bir yaklaşım sergilediği şeklindeki yaklaşımı şunu göstermiştir ki, maalesef, 8 Türk vatandaşı ve 1 tanesi Türk kökenli Amerikan vatandaşı olmak üzere 9 kişinin kaybıdır sonuç, 40 civarı yaralının ortaya çıkmasıdır, yaralanmasıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyun Sayın Pazarcı, konuşmanızı tamamlayınız.

HÜSEYİN PAZARCI (Devamla) - Bunun dışında da ondan sonra, nasıl arayı düzeltiriz konusunda çeşitli yollarla -İsrail çağırdı, davet etti, etmedi hesabının hiç önemi yok- bunun düzeltilmesine çalışılması şeklindeki harekettir. Çalışılsın, bunu eleştirmiyoruz ama vardığınız nokta başarı değildir, başarısızlıktır. Türk dış politikasını yönetecek Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığının da buna layık bir şekilde hareket ettirilmesi, buna uygun yönetilmesinin en büyük arzumuz olduğunu ülkemizin çıkarları bakımından burada tekrar yineliyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Pazarcı.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Kürşat Atılgan.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Evet Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 524 sayılı Dışişleri Bakanlığı Teşkilat Yasası ile ilgili söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, buradan Milliyetçi Hareket Partisinin bu kanunla ilgili tutumunu açıklamak istiyorum: Bizim teşkilat yasasının çıkmasına, Dışişleri Bakanlığı teşkilatındaki teşkilat ve kadrosuyla ilgili bir çekincemiz yok, bakanlığın bu yasasına taraftarız ancak bu vesileyle, bu kanun vesilesiyle Dışişlerinin içine düştüğü durumun ve Türk dış politikasının geldiği noktayı Türk milletinin bilgilerine arz etmek için bu yasanın her maddesinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak konuşarak, milletimizi bilgilendirmek için bu konuşmaları yapıyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir ülkenin dış politikasını belirleyen en önemli şey millî güç unsurlarıdır yani coğrafi, nüfus, ekonomik, askerî, politik güçlerinin toplamı, artı, modern millî güç unsuru analizcilerinin en son koyduğu bilim, teknoloji gücü de buna ilave olarak bu güçlerin toplamı bir ülkenin dış politikalarının belirleyici unsurudur.

Diğer bir önemli husus ise bu sahip olduğunuz millî güç unsurlarını kullanabilme kabiliyeti, diplomasideki ustalığı ve yeteneğidir. Dış politikanın asıl hedefi ise millî güç unsurlarıyla ve diplomasi yoluyla millî hedeflerin, millî menfaatlerin ele geçirilmesidir. Ele geçirilen bu millî hedefler ve millî menfaatler ne temin eder? Refah ve güvenlik temin eder ülkenin insanlarına.

Bugün, uluslararası politika enstrümanlarını kullanarak yön veren aktörler: Başta süper güçler, daha sonra bölgesel güçler, onlardan sonra ulus devlet, ulus devlet olma yolunda “failed state” dediğimiz ülkeler ve yine çağımızda, devlet dışı ve devlet üstü örgütlenmeler de uluslararası aktörler olarak göze çarpmaktadır.

Uluslararası bu sistem içinde, öncelikle küresel güçler veya süper güçler ne manaya gelmektedir, onu bir kısaca izah etmek lazım. Dünya çapındaki olayları ve bütün dünyayı kendi menfaat alanı olarak gören, uluslararası süper güçlerdir yani “Dünyanın neresinde ne varsa beni ilgilendirir.” demektedir ve dünyanın her yeriyle ilgili politika güder ve gücü de dünyanın her yerinde bu politikasını uygulayabilecek yeteneklere sahiptir. Bunlar, bildiğiniz gibi, soğuk savaş döneminde ikiydi yani Sovyetler Birliği ve Amerika’ydı. Soğuk savaş sonrası, bu “süper güç” olarak değerlendirilen güçler, Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği, Çin ve Rusya olarak dört ve bunlar içinde de süper güçler içinde daha süper olarak da Amerika Birleşik Devletleri değerlendirilmektedir.

Diğer güç ise bölgesel güçtür. “Bölgesel güç nedir?” derseniz, “Coğrafi olarak tanımlanmış bir bölgede yani bölgesel gücün bulunduğu bir ülkenin bulunduğu bölgede, kendi bölgesini, ekonomik, siyasi ve askerî olarak etkileyen, o bölgede hegemonya işlevi görebilecek güce ve güç kaynaklarına sahip olan ve bunu uygulamaya istekli olan ülkeler.” demektir. Bunun başka bir anlamı vardır. Bölgesel gücün rızası olmadan, mutabakatı alınmadan, süper güçler, o bölgesel gücün bulunduğu bölgedeki ekonomik, siyasi, askerî olayları dizayn etmezler; mutlaka bölgesel güçle bir mutabakat sağlanır. İşte bu noktada “bölgesel güç” olarak değerlendirilen ülkeler, Brezilya, Hindistan, Arjantin, Meksika, Güney Afrika, Avustralya, İran, Mısır, Suudi Arabistan gibi ülkeler. Türkiye Cumhuriyeti de bütün stratejik dokümanlarda, bu konuyla ilgilenen bütün enstitülerin yayınladığı dokümanlarda bir bölgesel güç olarak değerlendirilmektedir. Her ne kadar Sayın Bakan küresel aktör gibi birtakım vizyonlar ortaya koysa da, eski Dışişleri Bakanımız Sayın Yaşar Yakış bölgesel güç olma yolunda bir ülke gibi değerlendirse de Türkiye’yi, Türkiye gerçek anlamda bir bölgesel güçtür. Ama gelin görün ki, Türkiye’ye yapılan muamele, Türkiye’ye süper güçler tarafından uygulanan muamele bir bölgesel güç muamelesi değildir. Türkiye’ye “Ben burada bunu yapıyorum, sen bana yardım et.” veya “Böyle yapıyorum, bana yardım etmelisin.” gibi âdeta direktif verici, bölge gücü olan Türkiye’ye direktif verici bir politika uygulanmaktadır değerli milletvekilleri. Bu, beni, milletimizi, Türk milletini son derece rahatsız etmektedir. Türkiye, gücünün farkında olmalıdır, gücünün üstünde bir politika uygulamamalıdır, gücünün altında ülkelere uygulanan muameleye de rıza göstermemelidir.

İşte, Sayın Davutoğlu’nun, Sayın Bakanımızın, 2002’den beri aslında görünmez Dışişleri Bakanlığından görünen Dışişleri Bakanlığına geldikten sonra Türkiye’yi getirdiği noktayı şöyle bir analiz etmek lazım. Türkiye'nin dış politika öncelikleri, dış politika sorunları hakkında acaba neredeyiz, neler yapıldı? Bunu bir ortaya koymak gerekir.

Öncelikle, komşularımızla sıfır sorun politikası ne durumda? Çok ciddi olarak, bir stratejik derinlik olarak komşularımızla sıfır sorun, gerçekten sıfır sorun mu? Bugün geldiğimiz noktada Suriye’nin dışında acaba komşularımızla sıfır sorun var mı? Suriye’yle de olan bu sorun acaba uzun vadeli midir, yarın Beşar Esad sonrası Suriye’yle tekrar bir sınır sorunu, sınır aşan sular sorunu veya bunun terör boyutuyla ilgili sorunlar çıkmayacağını kim garanti edebilir? Onun dışında, Yunanistan ve Ermenistan’la ilgili sıfır sorun acaba ne durumdadır? Irak’la ilgili durum ne durumdadır? Ermenistan ve Yunanistan’ın, Türkiye'nin “sıfır sorun” politikasına karşı Türkiye'ye “sıfır taviz” politikası acaba ne durumdadır, onu bir açmak lazım. AKP Hükûmeti, başlandığında… Yunanistan’la olan yılların sorunları hakkında AKP’nin Ege’yle ilgili, Kıbrıs’la ilgili başlattığı gizli görüşmelerin sonu ne oldu acaba? Yunanistan hangi tavizi verdi? 25’inci boylamın doğusunda sizin karasularınızla veya hava sahanızla ilgili bir taviz mi verdi yoksa Kıbrıs’la ilgili tezlerinizde bir taviz mi verildi? Hayır.

Hiçbir ülke millî menfaatlerinde, kolunu kesme noktasına gelene kadar asla taviz vermez. İşte bizim yanılgımız, bizim dış politikamızın yanılgısı, birtakım iyi niyet gösterileriyle dış politikayı yönlendirebileceği vehmine kapılmaktır. Böyle olmadığını gerek Yunanistan’la gerek Ermenistan’la yürütülen müzakerelerde gördük. Büyük şaşalarla imzalanan protokolden sonra, acaba, Ermenistan’ın Türkiye'ye karşı sıfır tavizi… Benim de içinde bulunduğum bir seminerde, Meclis Başkanı ve milletvekillerinin, hiçbir yeri olmadığı hâlde jenosidi dile getiren, diplomatik usullere aykırı olarak, yeri olmadığı hâlde dile getiren ve bu konularda asla taviz vermeyen bir Ermenistan’ın yüzde 35 ekonomisinin bağlı olduğu bir kapıyı açabilecek şekilde bir politika uygulamak ve daha sonra da bundan vazgeçmek, “Sessiz politika güdüyorum.” diye bir noktaya gelmek ve -ne olacağı meçhul olan- Türkiye üzerinde büyük baskılara sebep olmak hangi vizyonun, hangi stratejik derinliğin bir ürünüydü acaba? Bunları da milletimizin takdirine bırakıyorum.

Diğer yandan, Kıbrıs’la ilgili Sayın Başbakanın direkt ağzından, 2002 yılında: “Çözümsüzlük çözüm değildir.  Kırk yıldır, statükoyla Kıbrıs’ta bir yere varamamıştır.” diyerek başlayan Kıbrıs vizyonu bugün ne durumdadır? 2002 yılına geldiğinizde Kıbrıs, Türkiye, Yunanistan ve İngiltere arasında Garantörlük Anlaşması’ndan doğan bir sorundu. Acaba bugün Kıbrıs, Türkiye, Yunanistan ve İngiltere arasındaki bir sorun mu? Değerli arkadaşlarım, vicdanlarınıza hitap ediyorum. Bugün Kıbrıs âdeta Türkiye’nin Avrupa Birliğine girişinin bir ön şartı şeklinde deklare edilmektedir. 2003’ten sonraki bütün Avrupa ilerleme raporlarına bakınız, Kopenhag Kriterleri’nde olmamasına rağmen Kıbrıs Türkiye’nin önünde Avrupa Birliğine üyeliğinin bir gerekçesi gibi gösterilmektedir, artı 2004 yılında Annan Planı’na “Evet” diyen Kuzey Kıbrıs cezalandırıldı, Güney Kıbrıs Avrupa Birliğine alındı. Avrupa Birliğine alınan Güney Kıbrıs ise bildiğiniz gibi Türkiye’nin fasıllarının açılmasına itiraz etmektedir ve birçok faslın açılmasını engellemektedir yani Avrupa Birliğine girişimiz Kıbrıs Rum Yönetiminin insafına kalmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Atılgan, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – Evet, bitiriyorum Sayın Başkan.

Tabii, dış politika konusunda o kadar yüreğimiz dertli ki Türkiye’nin içine düşürüldüğü durumu hazmetmek mümkün değildir, Türk milletinin de hazmetmesi mümkün değildir.

Dolayısıyla, Kıbrıs bugün geldiği noktada, Avrupa Birliği ve Türkiye uluslararası birtakım kuruluşlarla Türkiye arasında bir sorun hâline gelmiştir ve Güney Kıbrıs, Türkiye’nin önündeki bütün şeyleri engellemektedir.

Avrupa Birliği projesi ne oldu acaba? Bugüne kadar 35 tane fasıllardan 13’ü açıldı, 13’üncü açılırken bakanlar gene gitti Avrupa’da büyük bir tantanayla 13’üncü fasıl açılıyor diye seremoni yaptılar. Bugüne kadar beyler, bir tane, bakın, bir tane fasıl kapandı. Eğer bu süratle Avrupa Birliğiyle görüşmeler devam ederse, bu süratle devam ederse yüz elli yıl sürüyor, hatta 35x5=175 yılda ancak Avrupa Birliği fasıllarını kapatabilirsiniz. “Neden?” derseniz, bunlar, bunların tamamı AKP’nin dış politikadaki gafletiyle ilgilidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Atılgan, teşekkür ediyorum efendim sizlere.

KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – Evet, bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Lütfen, son cümlenizi alayım.

Buyurun.

KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – Evet, NATO’yla ilgili Sayın Rasmussen’i bir gecede seçtirdiniz, “Hayır.” dediniz sonra seçtirdiniz. Ne karşılığı? Neden bir gecede bundan vazgeçtiniz İslam düşmanlığı belli olan Sayın Rasmussen hakkında? Onu da mutlaka izah etmelisiniz. Dediniz ki “Bir NATO Genel Sekreter Yardımcılığı alacağız.” Acaba ne oldu, neden bu kadar zaman geçmesine rağmen bir Genel Sekreter yardımcılığını hâlâ Türkiye’ye vermediler veya böyle birini seçtirmeye değer miydi?

MUHARREM İNCE (Yalova) – Özür dileyecekti.

KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – Milletimizin ve ahlakımızın temel direği olan İslam’a düşman bir kişiyi seçtirmeye değer miydi?

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, Sayın Bakan; dış politikada Türkiye’ye reva görülen muamele sizi rahatsız etmiyor mu?

Askerlerinin başına çuval geçirilen, büyükelçileri alçak koltuklarda oturtulan, uluslararası sularda vatandaşları öldürülen, gemileri esir aldırılan, hâlâ orada esir kalan, ciddi birçok ülkede parlamentolarından cetlerine soykırım tasarıları geçirilen bir dış politikanın...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Atılgan.

KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – ...içine düştüğü durum sizi rahatsız etmiyor olabilir ama benim canımı yakıyor, milletimin de vicdanını derinden yaralıyor.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi Grubu Muş Milletvekili Nuri Yaman.

Buyurun.

BDP GRUBU ADINA M. NURİ YAMAN (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 524 sıra sayılı Dışişleri Bakanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü hakkında Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Bu nedenle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Günümüz dünyasında 180’den fazla bağımsız devletin bulunduğu bugün bir gerçek. Devletler ile diğer örgüt ve kurumlar arasındaki en önemli fark, devletin kendinden daha yüksek bir başka gücün denetiminde olmaması farkıdır yani devlet bağımsız ve egemendir. İşte, bu bağımsız ve egemen devletler arasındaki ilişkileri genel anlamda uluslararası ilişkiler düzenlemektedir. Uluslararası ticaret, turizm, haberleşme, bilgi ve teknoloji alışverişi, göç ve mülteci sorunları gibi birçok konu devletler arasında ortak çalışmayı zorunlu kılmıştır.

Bir devletin diğer devletlerle ilişkilerinin büyük bir bölümü Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla yürütülmektedir. Bu açıdan, söz konusu Bakanlık, bütün ülkeler için olduğu gibi bizim ülkemiz için de önemlidir ve önemli işlev ve fonksiyonları vardır.

Dışişleri Bakanlığından elde edilen bilgiler doğrultusunda, 1924 yılında 39 dış temsilciliğe sahip olan Türkiye’miz, bugün, yurt dışında 185 misyonla temsil edilmektedir. Bu dış misyonlarımızın 107’si büyükelçilik, 11’i daimî temsilcilik ve 57 tanesi de başkonsolosluk düzeyindedir. Dışişleri Bakanlığı, hâlen, merkezde ve dış teşkilatlarında 985 kişilik diplomat sayısıyla bu görevi yürütmekte ve bu görevi üstlenmiş bulunmaktadır.

Görüşülmekte olan bu yasa tasarısı ile Dışişleri Bakanlığı önemli bir yapısal değişikliğe uğratılmak isteniyor. Söz konusu değişikliklerden en önemlisi, büyükelçilerin görev tanımıyla ilgili olan değişikliktir. Tasarının yasalaşması hâlinde, büyükelçiler artık sadece devleti ve Cumhurbaşkanını değil aynı zamanda hükûmeti de temsil edecek bir konuma gelmektedir. Böylece, dış misyon görevi üstlenen büyükelçiler hükûmetin politikalarının dışına çıkamayacak bir konuma ve statüye kavuşturulmak isteniyor.

Bilindiği üzere, dış politika bir devlet politikasıdır ve hükûmetler bu politikaları en etkin bir biçimde uygulamaya çalışan kurumlarımızdır. Yapılmak istenen bu değişiklik hem hukuka aykırılık teşkil edecek hem de bir kısım ciddi sorunları birlikte yaratacaktır.

Öncelikle Anayasa’nın 104’üncü maddesi, Cumhurbaşkanının Türkiye Cumhuriyeti devletini temsil ettiğini öngörmektedir. İlgili maddenin (b) bendinin dördüncü fıkrasında ise, Cumhurbaşkanına, devletin başı olma sıfatıyla, yabancı ülkelere Türk devletinin temsilcilerini gönderme yetkisi tanınmıştır. Dolayısıyla, metinde geçen “Hükümeti temsil eder.” ibaresi açık bir şekilde, sözünü ettiğim Anayasa’nın ilgili maddesine aykırıdır. Ama ne yazık ki AKP Hükûmeti, her zaman yaptığı gibi, hukuku yine hiçe saymakta, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edileceği aşikâr olan bir düzenlemeye bile bile gitmektedir.

Mademki böyle bir düzenlemeyi getirmeyi düşünüyor idiniz, daha iki ay önce Anayasa paketi bu Mecliste görüşülüp kabul edilmedi mi? Paketteki 104’üncü maddeyle ilgili olarak da bir değişiklik yapsaydınız ve hiç olmazsa bu sefer Anayasa’ya aykırı bir hüküm getirmekten kurtulsaydınız olmaz mıydı diye soruyorum? Yoksa aklınız o sırada başka yerlerde mi dolaşıyordu?

Biz 12 Eylül darbe Anayasası’nın tamamen kaldırılmasını herkesten çok arzu eden bir partiyiz ancak sonuçta, hâlihazırda yürürlükte olan bir anayasa var ve uluslararası anlaşmalardan sonra geçerli olan en üst hukuki metin hâlâ bu Anayasa’dır. Sanırım tekrar etmekte fayda var yasalar anayasalara aykırı olmaz diye.

Şimdi merak ediyorum: Hükûmet kanun tasarılarını hazırlarken acaba ilgililer oturup da Anayasa’yı bir kez bile okuma ihtiyacını duymuyorlar mı? Ama görünen o ki sanki inadına hukuk zorlanmakta, hatta kanunların çıkarılması için değil, bizatihi iptal edilmesi çaba sarf edilmekte.

İktidar tarafından, sürekli olarak “Biz çıkarıyoruz ama Anayasa Mahkemesi iptal ediyor. Biz ne yapalım, elimizi, ayağımızı bağlıyorlar,” yakınmasını şimdiden duyar gibiyim.

Evet, değerli AKP’liler yanlış yapıyorsunuz. Ben size şuradan net, açık olarak ileteyim ki sizin bu yanlışlarınıza karşı muhalefet olarak ve ana muhalefet partisi olarak, tarihinde görülmemiş kadar, Anayasa Mahkemesinde aleyhinize açılmış olan ve iptalle karşı karşıya olduğunuz düzenlemeler vardır. Lütfen bu alışkanlığınızdan vazgeçiniz.

Yine, uluslararası teamüller ve uygulamalar da büyükelçilerin devleti temsil ettiği yönünde düzenlemeler getirmiştir. Elbette ki dış politika, kaçınılmaz bir şekilde, iktidara gelen siyasal görüşün etkisinde, belki hükûmet politikalarının uygulaması altında kalabilir. Ancak kaçınılmaz olan başka bir gerçek daha vardır ki bu da bir devletin uluslararası ilişkilerinin hükûmetlerin politik çıkarlarına asla hizmet etmemesi gerektiğidir. Bu politikalar partilerin ve hükûmetlerin çıkarlarına göre değil, ulusal çıkarlara göre yürütülmelidir. Oysa açıkça anlaşılmaktadır ki siz kendi iktidarınız döneminde, nasıl valileri, benim de mensup olduğum bir meslek grubunu bir “AKP valisi” hâline getirdiniz, nasıl ki buralara liyakat ve ehliyet ilkelerine uymadan, sadakat ilkesiyle size bağlı olan valileri atadınız, herhâlde niyetiniz büyükelçilerimizin de o saygın konumlarını bu valilerin konumuna getirmektir.

Geçende Abant’ta yapılan bir toplantıda üzülerek ve içim sızlayarak bir meslektaşımın açıklamalarını dinlediğimde “Eyvah!” dedim, valiler bu kadar mı iktidar bağımlısı olurlar, valiler bu kadar mı kendilerini bulundukları mevki ve makamlarda başka görevlere atanmak için bu kadar mı bu mesleği ayaklar altına alırlar? Ama ben o sevgili meslektaşlarıma bu işi çok görmüyorum çünkü eğer bir başbakan kalkar, oturup kalktıkça, valileri hukukun ve halkın valisi olmaktan çıkarıp bir partinin yandaşı gibi, buzdolapları, kömürleri, makarna torbalarını bunlara dağıttırmayı emrederse ne yazık ki valiler bu beklenmedik durumla, bu istenmeyen durumla karşılaşabilir. Ve bu dönemin yaratılan bu vali imajının en kısa sürede kaldırılarak o valilerin devletin valisi, halkın valisi, hukukun valisi olmasını sağlayacak bir rotaya, yeni bir düzenlemeye gelmelerini… Onların kıdemli bir ağabeyleri olarak sesleniyorum: Oralarda iktidar partisinin bir sesi olacak şekilde, o onurlu kurumun, o değerli kurumun, devletin valisi gözüyle bakılan, halkın bu imajını yıkmamalarını ve buna göre hareket etmelerini diliyorum. Yine, bu atamalarla, hükûmetin büyükelçisi olmayacak şekilde, bu elçilerimizin de devletin ulusal çıkarları doğrultusunda ve Cumhurbaşkanlığını temsil ettikleri bir imajla bu görevlerini yapmalarını diliyorum.

Vaktin darlığından dolayı, sadece, Dışişleri Bakanlığının meslek mensuplarının bu taşradaki durumlarıyla ilgili birkaç söz söyledim. Ancak unutmamalı ki bugün, taşrada Dışişleri Bakanlığını temsil eden büyükelçileri, başkonsoloslukları ve müsteşarları, meslek memurları dışında burada, merkezde de çalışan bir sürü merkez memurları bulunmaktadır. Ekonomik ve sosyal haklar bakımından en mağdur kesimi de bu merkezde çalışan meslek memurlarıdır. Hazırlanan bu teklifle, bu konumdaki memurların merkez teşkilatındaki durumlarıyla ilgili hiçbir düzenlemeye, içtenlikle araştırmama rağmen rastlayamadım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yaman, konuşmanızı tamamlayınız.

M. NURİ YAMAN (Devamla) – Yeni vizyon iddiasıyla başlayan, Türkiye’nin giderek genişleyen ve çeşitlenen dış politikası gündemi çerçevesinde, çalışanların ortaya çıkan yeni sorumlulukları ve artan iş yükü de dikkate alınarak en azından merkez memurlarının da bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiğine inanan bir insanım. Böylesi bir dönemde, bir umut olarak teşkilat yasasının değiştirilmesini bekleyen memurlar için sürecin beklentilerin çok gerisinde kaldığını da buradan vurgulamak istiyorum. Ancak, özellikle son altı yedi yılda merkezde çalışan memurların ekonomik durumu istikrarlı bir şekilde kötüleşmiş, emsal kurumlarla aradaki maaş ve sosyal haklar makası iyice açılmıştır. Bakanlık çalışanlarının acilen, emsal kurumlar ile Dışişleri Bakanlığı arasındaki ekonomik ve sosyal hakları bakımından en kısa sürede gerekli yasal düzenlemeye geçmesi gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

M. NURİ YAMAN (Devamla) - Aksi hâlde, çalışma barışı bozulacak ve var olan bu sorunlar ciddi boyutlara ulaşacaktır diyerek yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yaman.

AK PARTİ Grubu adına Karabük Milletvekili Sayın Mehmet Ceylan.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET CEYLAN (Karabük) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümüyle ilgili olarak AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, dün kaybettiğimiz Şemdinli’deki şehitlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına ve milletimize de başsağlığı diliyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bugün, gerçekten, Dışişleri Bakanlığımız ve dış politikamız açısından önemli bir yasa tasarısını görüşmekteyiz. Öncelikle, yasa tasarısının Dışişleri Bakanlığımıza hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. Bu yasa tasarısının görüşmelerinde, gerek Komisyondaki görüşmelerde gerekse de Genel Kuruldaki, katkılarından dolayı da iktidar ve muhalefet partisi temsilcilerine de ayrıca teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarısı bir revize yasa tasarısıdır. Dışişleri Bakanlığının Teşkilat Yasası’nı revize eden, yeniden düzenleyen bir yasa tasarısı hükmündedir. Yirmi yıl aradan sonra Dışişleri Bakanlığımızın Teşkilat Yasası değerli katkılarınızla revize edilmekte ve yeniden düzenlenmektedir. Her ne kadar geçen haftaki görüşmelerde Sayın Bakanımız ve ilgili arkadaşlarımız, böylesi bir yasa tasarısına niçin ihtiyaç duyulduğu, niçin Dışişleri Bakanlığımızın yeniden yapılandırılmasına ihtiyaç duyulduğu detaylı bir şekilde ifade edildi ancak ben de izin verirseniz, sadece birkaç cümle ile böyle bir yasa tasarısına niçin ihtiyaç duyuldu, onu ifade etmeye çalışayım.

Değerli arkadaşlarım, ülkemiz, bilindiği üzere Hükûmetimiz döneminde gerek bölgemizde gerekse uluslararası platformda gerçekten aktif ve etkin bir dış politika izlemektedir. Böylesi bir dış politikayı bir zorunluluk olarak ülkemiz açısından değerlendiriyorum. Niçin zorunluluk değerli arkadaşlarım? Her şeyden önce, yüzyıllara dayanan, tarihimizden gelen bir zorunluluk, kültürümüzden gelen bir zorunluluk, inancımızdan gelen bir zorunluluk ve onun ötesinde, bulunduğumuz coğrafyada coğrafi şartlardan kaynaklanan bir zorunluluk olarak ifade etmek isterim. Gerçekten, Hükûmetimiz döneminde etkin ve aktif bir dış politika izlenmekte gerek yakın komşularımızla olsun gerekse uluslararası alanda dünya barışına önemli katkılarda bulunmaya çalışan bir dış politikamız söz konusudur.

Bilindiği üzere, yıllardır bazı yakın komşularımızla olan sorunlarımızın ve donmuş ihtilafların çözümü konusunda gerekse de bizim dışımızdaki komşu ülkeler arasındaki ihtilafların giderilmesi konusunda Hükûmetimiz çok önemli aktif bir destek vermektedir ve bu ihtilafların halli konusunda da azami gayret göstermekte, bu konuda gerçekten proaktif bir dış politika izlemektedir.

Diğer yandan, elli bir yıldır üye olmaya çalıştığımız ve cumhuriyet tarihinin en büyük projesi olarak nitelendirdiğimiz Avrupa Birliğiyle entegrasyon ve katılım sürecine de azami gayret gösterilmekte ve çaba harcanmaktadır. Bununla da kalmayıp sadece bölgesel sorunlar değil, Medeniyetler İttifakı gibi, Birleşmiş Milletler öncülüğünde geliştirilen, dünya barışına daha fazla katkıda bulunmayı hedefleyen projelerde de Türkiye, etkin ve aktif bir dış politika izlemektedir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; işte böylesi uluslararası ilişkilerin büyüyen, genişleyen boyutuna, kapsamına paralel bir şekilde, Dışişleri Bakanlığının da kurumsal kapasitesinin geliştirilmesi ve güçlendirilmesi artık bir zorunluluk hâline gelmiş bulunmaktadır. İşte, bu kanun tasarısı ile esas olarak Dışişleri Bakanlığımızın ihtiyaç duyduğu kurumsal kapasitesinin geliştirilmesi ve güçlendirilmesi esas alınmış bulunmaktadır. Her şeyden önce, bu kanun tasarısı ile Dışişleri Bakanlığımızın ihtiyaç duyduğu nitelikli personel ihtiyacı büyük ölçüde yeni kadro tahsisleriyle karşılanmaktadır.

Hâlen, Bakanlığın merkez ve yurt dışı teşkilatında, toplam 5.371 personel görev yapmaktadır değerli arkadaşlarım. Yurt dışı temsilciliklerindeki toplam personel sayısı ise yaklaşık 4 bin civarında olup bunların sadece 600’ü “meslek memuru” olarak isimlendirdiğimiz kariyer diplomatlardır. Yani tüm bu dış politikayı, dış temsilciliklerimizde, sadece ve sadece şu anda 600 meslek memuruyla icra etmekteyiz. Diğer taraftan, yine, meslek memuru olarak merkezde görev yapan arkadaşlarımızın sayısı da 400 civarında bulunmaktadır.

Ülkemizin yoğun dış politika gündemine nazaran daha az yoğun gündeme sahip birçok orta ve küçük ölçekteki ülkelerde dahi, Dışişleri Bakanlığının meslek memuru sayısından çok daha fazla kariyer memuru istihdam ettiklerini görmekteyiz. Elbette ki bu fark, Dışişleri Bakanlığı çalışanlarının özverili çalışmalarıyla kapatılmaya çalışılmaktadır ancak bu sıkıntı artık sürdürülemez, telafi edilemez boyutlara gelmiş bulunmaktadır değerli arkadaşlarım çünkü Bakanlık bünyesinde yeni yurt dışı temsilcilikler açılmakta ve büyüyen bir dış politika çerçevesinde ihtiyaçlar azami ölçüde artmış bulunmaktadır.

2009, 2010, 2011 yıllarında açılan ve açılacak olan yeni temsilcilik sayısı 42’ye ulaşmış bulunmaktadır değerli arkadaşlarım. Bunlardan 16’sı Afrika ülkelerindedir. Yeni açılan ve açılacaklarla birlikte Bakanlığın toplam dış temsilcilik sayısı 2011 yılında 210’u aşacaktır.

Sadece dış temsilciliklerin değil, her geçen gün artan dış politika kapasitesi çerçevesinde Bakanlığın bir anlamda mutfağı konumunda olan merkez teşkilatının da personel açısından -hem nitelik hem de nicelik açısından- güçlendirilmesi gereği ortaya çıkmış bulunmaktadır. Bu tasarıyla merkez teşkilatında mevcut olan 15 genel müdürlük sayısı 25’e yükseltilmektedir.

Diğer taraftan, Eğitim Merkezi “Diplomasi Akademisi”ne dönüştürülmekte, ayrıca İstanbul Temsilciliğine ilave olarak Türkiye içinde 4 ayrı merkezde daha Bakanlığın irtibat bürosu kurulmaktadır.

İşte, değerli arkadaşlarım, tasarıyla, dış temsilciliklerin, merkez teşkilatı ve yeni açılacak irtibat bürolarının da ilavesiyle ihtiyaç duyduğu personel sayısı karşılanmaya çalışılacaktır.

Kanun tasarısıyla sadece Bakanlığın ihtiyaç duyduğu nitelikli personel ihtiyacı karşılanmakla kalmıyor, bunun yanında Bakanlığın yönetim ve bütçe imkânları, personelin özlük hakları, Bakanlığın hukuki, fiziki ve bilişimsel altyapısı gibi birbirine sıkı sıkıya bağlı kapasite artışı ve ihtiyaçlar da karşılanmış olacaktır. Böylece, görüşmekte olduğumuz tasarıyla, Bakanlığın hizmet altyapısını oluşturan bileşenleri çağdaş standartlar ışığında ve gelecekteki ihtiyaçlar göz önünde bulundurularak yeniden oluşturulmuş olacaktır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; tabii, sözlerim sona eriyor ancak şunu ifade etmek isterim: Bakanlığımızın ihtiyaç duyduğu personel ihtiyacı, bu tasarıyla yeni kadro tahsisleri karşılanmakta, ayrıca personelimizin daha verimli ve onların çalışmalarını teşvik etmek açısından çeşitli mali unsurlarla da desteklenmektedir, çeşitli mali haklar da getirilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ceylan, konuşmanızı tamamlayınız.

MEHMET CEYLAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlarım, ifade ettiğim gibi, gerek yurt içi merkez teşkilatında gerekse yurt dışı temsilciliklerdeki görev yapan arkadaşlarımızın mali haklarını da imkânlar ölçüsünde genişletme imkânı bulmaktayız bu kanun tasarısıyla.

Özetle, değerli oylarınızla kabul edilecek Dışişleri Bakanlığı teşkilat yasasıyla Dışişleri Bakanlığı kurumsal kapasitesi daha çok büyütülmüş, Türkiye'nin yürütmüş olduğu etkin dış politikanın daha etkili bir şekilde yürütülmesine fırsat vermiş olacaksınız.

Destekleriniz için tekrar teşekkür ediyorum, kanunun Dışişleri Bakanlığımıza ve dış politikamıza hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şahsı adına Bolu Milletvekili Metin Yılmaz.

Buyurun Sayın Yılmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

METİN YILMAZ (Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 524 sıra sayılı Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü hakkında şahsım adına söz aldım. Sizleri bu vesileyle saygıyla selamlarım.

Sözlerime başlamadan önce, aziz şehitlerimize Allah’tan rahmet, kederli ailelerine ve aziz milletimize başsağlığı diliyorum.

Bakanlığın dış teşkilatı son yirmi yıl içerisindeki en büyük genişleme sürecinden geçmektedir. Bu genişleme süreci belirli bir bölgeyle sınırlı kalmayıp küresel bir planda meydana gelmektedir. 2009, 2010 ve 2011 yıllarında açılan ve açılacak olan yeni temsilcilik sayısı 42’ye ulaşmış, Bakanlık dış teşkilatını oluşturan toplam temsilcilik sayısı ise 2011’de 210’u aşacaktır.

Yeni temsilciliklerden 16’sı sahranın güneyindeki Afrika’da bulunmaktadır. Böylece Afrika’daki toplam büyükelçilik sayısı 30’a çıkmış olacaktır. Bu genel tablo, Dışişleri Bakanlığının kurumsal kapasitesinin güçlendirilmesini gerekli kılmaktadır. Bakanlığın insan kaynaklarının niteliği, niceliği, yönetimi ve özlük haklarıyla hukuki, fiziki ve bilişimsel altyapısının geliştirilmesi öncelikli ihtiyaçlar olarak ortaya çıkmış durumdadır. Görüşmekte olduğumuz yeni teşkilat kanunu, yeniden yapılanmanın ana unsurlarından birini oluşturmakta olup çağdaş diplomasi uygulama standartları ve kurumsal ihtiyaçlar zemininde yeni bir anlayışla kaleme alınmıştır. Bu çerçevede, mesleki gelişim, kurumsal gelişimin odak noktası olarak belirlenmiştir.

Diplomat adaylarının geldiği fakülteler bağlamında daha kapsayıcı bir yaklaşım öngörülmektedir. Hazırlanan tasarıyla başarılı diplomatlarımızın daha erken büyükelçi olabilmesinin önü açılmaktadır. Bakanlıktaki görev, yetki ve sorumluluk paylaşımının daha işlevsel kılınması amacıyla mevcut personel yapılanmasında ve görev tanımlarında köklü değişiklikler tasarlanmıştır. Ayrıca “konsolosluk ve ihtisas memurluğu” adı altında ikinci bir kariyer sınıfı oluşturulmuştur.

Genişleyen dış teşkilata paralel olarak merkez teşkilatının da güçlendirilmesi için önlemler planlanmış, Bakanlığın uluslararası hukuk alanında daha güçlü kılınması hedeflenmiştir. Yurt dışında ağır hayat şartları ve ciddi güvenlik, sağlık riskleri altında görev yapan personel için teşvik mekanizmaları tasarlanmakta, yurt dışı görevler sırasında verilen çocuk eğitim yardımı, amaca hizmet eder hâle getirilmektedir.

Yurt dışı görevlerle bağlantılı olarak öngörülen mali hakların sadece Dışişleri personelini değil, yurt dışına sürekli görevle atanmış diğer tüm kamu personelini de kapsaması sağlanmaktadır. Nihai tahlilde, yeni teşkilat kanunu tasarısıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politika faaliyetleri için yeni ve daha sağlam bir hukuki zemin oluşturulmakta, çağdaş dış politika yürütme araçlarının kullanımına imkân sağlanması ve öngörülen dış politika hedeflerine sürdürülebilir bir temelde ulaşılması hedeflenmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu çerçevede hazırlanmış olan Dışişleri Bakanlığı teşkilat yasasının hayırlı olmasını diler, hazırlık aşamasında emeği geçen herkese teşekkür eder, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Başka bir söz talebi yok.

Soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, söz talebi yoksa ben söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Genç, söyledim “Başka söz talebi yoktur.” dedim, soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, bir söz hakkı daha var, söz istiyorum.

BAŞKAN – Efendim, bakınız, Sayın Genç, tartışmayalım bakın şimdi.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, niye tartışacağız?

BAŞKAN – Telefonla konuşuyordunuz, ben söyledim efendim. Önceden söyleyecektiniz. Benim yapacağım bir şey yok.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, keyfî yönetmeyin. İki kişinin konuşma hakkı var, ben söz istiyorum.

BAŞKAN – Lütfen… İstirham ediyorum… Lütfen arkadaşlar… Kimseye yapmıyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, ne demek yani? Söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tankut.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, söz istiyorum ya…

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Bakan…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen keyfî nasıl yönetirsin orayı?

BAŞKAN – “Soru-cevap işlemine geçiyoruz.” diyoruz Sayın Genç, tartışmayalım.

Sayın Tankut, buyurun efendim…

YILMAZ TANKUT (Adana) – Efendim, tartışma var, nasıl soracağız?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, söz istiyorum ya… Sayın Başkan, o kürsüyü doğru dürüst yönet.

BAŞKAN – Bakınız Sayın Genç, Sayın Bakan da aynı şeyleri söyledi. “Zamanında bildirmediniz” dedim, Sayın Bakana söz hakkı vermedim. Hiç onun için tartışmaya gerek yok efendim.

Sayın Tankut, buyurun efendim.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Bakan…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Kişisel ikinci sözü ben istiyorum.

BAŞKAN – Bir dakika efendim, bir dakika…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya böyle keyfîlik olmaz Sayın Başkan. Orası senin babanın… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Tankut, buyurun efendim.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkanım, tartışmayı kesin ondan sonra sorayım.

BAŞKAN – Sayın Tankut, konuşmuyorsunuz kardeşim, ne yapayım yani. İstirham ediyorum yani…

YILMAZ TANKUT (Adana) – Efendim orada bir tartışma var, nasıl konuşayım?

BAŞKAN – İstirham ediyorum yani…

YILMAZ TANKUT (Adana) – Önce Sayın Genç bir otursun, ondan sonra konuşalım efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Söz istiyorum. Sayın Başkan, bana söz vermek zorundasınız.

BAŞKAN – Hayır efendim. Ben “Soru-cevap işlemine geçiyorum.” dedim, işte Grup Başkan Vekiliniz de var, diğer arkadaşlar da burada. Lütfen böyle yani isteğiniz zaman istediğiniz anda çıkıp konuşma hakkı yoktur, böyle bir şey yok.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben söz istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Tankut.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, söz istiyorum.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Efendim, zaman geçiyor, Sayın Genç…

BAŞKAN – Sayın Tankut, zatıaliniz konuşmuyor efendim, sürekli baştan alıyorsunuz…

Başlatın süresini.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkanım, böyle bir şey olur mu? Nasıl sorayım efendim? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

OKTAY VURAL (İzmir) – Siz ve diğerleri konuşurken nasıl soru sorsun yani? Size saygısızlık olmaz mı?

YILMAZ TANKUT (Adana) – Önce sükûneti sağlayın Sayın Başkan lütfen.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Söz istiyorum, yani benim hakkım İç Tüzük’ten. Her bölüm üzerinde 2 milletvekilinin konuşma hakkı var.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Soru-cevaba geçmeden ama.

BAŞKAN – Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Bakan…

BAŞKAN – Sayın Tankut, bir dakika efendim, sürenizi yeniden başlatıyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Söz hakkını sen milletvekilinden alamazsın Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Genç, bakınız, ben size şunu ifade ediyorum: Ben “Soru-cevap işlemine geçtim.” dedim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tam o sırada, geçerken istedim ben.

BAŞKAN – Sayın Bakan da burada, Sayın Bakanın da talebi oldu, “Sayın Bakanım, zamanında belirtmediniz, vermem.” dedim. Siz istediğiniz anda burada söz hakkının size ait olduğunu mu zannediyorsunuz?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır.

BAŞKAN – Lütfen, böyle bir şey yok.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Kötü yönetiyorsunuz.

BAŞKAN – Lütfen efendim…

KAMER GENÇ (Tunceli) – İç Tüzük’ü rafa kaldırmışsın.

BAŞKAN – Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Kapandı efendim, süreniz bitti. Bir türlü başlamadınız ki Sayın Tankut.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Başlıyorum efendim.

BAŞKAN – İstirham ediyorum.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Irak’ın kuzeyindeki bölgesel yönetimin aşiret reisi olan Mesut Barzani’nin kırmızı halı ve devlet protokolüyle karşılanmasında kendisine hitaben “’… …’(*) Mesut” yani “Mesut Ağabey” şeklinde bir hitabınız oldu mu? Olduysa bu hitap tarzına neden ihtiyaç duydunuz? Bu hitap tarzı bir diplomasi geleneğinin mi, yoksa Barzani’yle özel bir dostluğunuzun ve yakınlığınızın neticesi midir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tankut.

Sayın Akkuş, buyurun efendim.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakan; dün akşamki ve bugün de devam eden haberlerde Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad Türkiye-İsrail ilişkileriyle ilgili olarak “Türkiye İsrail’le ilişkilerini düzeltme yoluna gitmelidir. Türkiye-İsrail ilişkilerinin bozulması bölge ülkelerine de zarar vermektedir.” demiştir. Hâlbuki Mavi Marmara gemisi saldırısı sonrası Türkiye'nin yanında olduğunu belirtmişti. Bu beyanlar, vizeyi kaldırdığımız bu ülkeyle ilişkilerimizi yeniden ele almayı gerektirecek mi? Böyle davranmasında sizin İsrail Ticaret Bakanıyla gizlice görüşmenizin bir etkisi bulunmakta mıdır?

                                   

(*) Bu bölümde Hatip tarafından, Türkçe olmayan bir dille bir kelime ifade edildi.

İki: Ermenistan’la yapılan protokol anlaşmaları sırasında ABD Dışişleri Bakanı ile problem çözmüş ve çözmeyi başarmış bir yetkili olarak gülerek fotoğraf çektirmiştiniz. Dün Sayın Hillary Clinton sözde Ermeni Soykırım Anıtı’nı ziyaret etmiş ve önünde huşu içinde saygı duruşunda bulunmuştur. Bu olayı nasıl karşılıyorsunuz? Bu, komşularla sıfır sorun politikasını ne şekilde etkileyecektir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Paksoy...

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, NATO Genel Sekreteri ataması yapılırken pazarlık yaptığımız ve bu pazarlık neticesi Rasmussen’in Genel Sekreter olması karşılığında bize Genel Sekreter Yardımcılığı verilecek ve karikatür krizinden dolayı özür dilenecekti ama bir gecede ne karşılığı bu fikrinizi değiştirdiniz, sizce bu ne kadar tutarlı bir davranıştır?

İkinci sorum, Çinliler tarafından Uygurlara uygulanan katliamın üzerinden bir yıl geçti. Geçen bu zaman zarfında Türkiye olarak ne gibi çalışmalar yaptınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Taner...

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, ABD Dışişleri Bakanı Clinton’ın Erivan ziyareti sırasındaki Soykırım Anıtı’nı ziyareti stratejik ortaklık veya Başbakanın BOP Eş Başkanlığı söylemine ne derece uygundur?

İki, kamuoyunda gündeme gelen, ABD’de Temsilciler Meclisinin 1984 yılında Ermeni Soykırım Yasa Tasarısı’nı tanıdığı iddiaları için ne diyorsunuz?

Üç, dış politikada Kerkük, Karabağ, Urumçi’deki zulümlerde sessiz kalınırken veya “Kıbrıs Türk'tür Türk kalacak.” dediğimizde sesi kısılanların Filistin ve Gazze konusuna geldiğindeki çığlıkların sebebi sizce nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bal, buyurun efendim.

ŞENOL BAL (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, son günlerde Kafkasya bölgesinde çok hızlı gelişmeler yaşanıyor. Azerbaycan’a ABD’nin, Rusya’nın ve Fransa’nın, yani Minsk Grubu eş başkanlarının G20 zirvesinde toplanmaları, Hillary Clinton’ın Azerbaycan ve Ermenistan’ı ziyaretleri ve açıklamaları basına yansıdı. Türkiye bu gelişmelerin neresindedir, Karabağ konusunda yaşanan olayların neresindedir, izliyor muyuz, yoksa Hükûmete ABD’nin verdiği görev olan bu protokollerin gereğini yapmak için sabırsızlanıyor muyuz?

İkinci sorum, Mart ayında Paris’te yapılan Uluslararası Turizm Fuarı’nda Suriye Turizm Bakanlığının dağıttığı haritada Hatay ilimiz Suriye sınırları içerisinde gösterilmekteydi. Hükûmet olarak, Dışişleri olarak bu konuda ne yapmayı düşünüyorsunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Benim sorum şu: Bu bakan kürsüsünde oturan zat “Türk toplumunun fikrî ve siyasi önderlerinin en büyük zaafı kimlik, medeniyet tanımlaması konusunda kendine güveni olmayan ve kararsız bir tavır sergilemeleridir. Türk toplumunda son iki asırdır yaşayan elit-kitle ilişkisi son derece çarpık bir düzlem üzerinde gelişmiş ve parçalanmış bir toplum yaşamını ortaya çıkarmıştır. Bu parçalanmış ve belirsiz toplum idealinin en önemli sebebi güçlü bir medeniyet birikimine sahip olan bu toplumu başka bir medeniyete kuyruk  yapmak isteyen elitin yaşadığı psikolojik dengesizlik hâlidir...”

Şimdi, bu düşüncelerini aynen tekrarlıyor musun? Yazdığın bir makalede Ahmet Bey, şimdi, burada Türk toplumu yani Atatürk ve arkadaşlarını dengesiz ruh hâliyle suçluyorsun ve getiriyorsun Osmanlı devletindeki büyük medeniyeti diyorsunuz, getirdi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Özkan…

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, bugün İsrail Meclisinde konuşan İsrail Genelkurmay Başkanı Türk meslektaşıyla birlikte Mavi Marmara olayından beri istişare hâlinde olduğunu ve askerî ilişkilerinin devam ettiğini ve devam edeceğini ifade etti. Siz ise İsrailli bir bakanla bir otel süitinde gizli gizli buluştunuz.

Birinci sorum: Şimdi, bu İsrail’le yaşanan ilişkinin adı nedir? Buna bağlı olarak Mavi Marmara olayını neden yaşattınız ya da yaşandı? Bir senaryo oynanmakta mıdır? Siz bu senaryoda rol olarak neyi üstlendiniz, rolünüz nedir?

İkinci sorum: Örgütsel büyümeyi bir icraat olarak mı görüyorsunuz?

Son sorum: İHH’nın önceki başkanı AKP milletvekili olmasından dolayı İHH’yı AKP ya da siz mi yönlendirdiniz? Mavi Marmara’yı siz mi gönderdiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yaman…

M. NURİ YAMAN (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, bilindiği gibi sizin Bakanlık yedi gün yirmi dört saat esasına göre çalışan bir bakanlıktır. Bu Bakanlığın merkezde görev yapan memurlarının aylıklarının en son düzenlendiği tarih 1994 yılıdır. Aradan on altı yıl geçti. Diğer bakanlıklardan farklı olarak bunlarda fazla mesai, döner sermaye, servis ve pek çok ekonomik ve sosyal haktan yararlanmıyorlar. Acaba bu merkezde çalışan personelinizle ilgili bir iyileştirme düşünüyor musunuz? Düşünüyorsanız, bunu ne zaman ve nasıl yapmayı planlıyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, buyurun efendim.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle ben de şehitlerimize rahmet diliyor, yakınlarına taziyelerimi iletiyorum ve birinci bölümün müzakereleri sırasında gösterilen anlayış için teşekkür ediyorum, ikinci bölümde de yapıcı bir şekilde müzakereleri tamamlayarak Bakanlığımızın bu teşkilat yasasının kabulüne hep beraber katkıda bulunacağımızı düşünüyorum.

Öncelikle Sayın Hüseyin Pazarcı’nın gündeme getirdiği bir iki hususa dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Sayın Hüseyin Pazarcı, benim hem hukukçu olarak hem de entelektüel olarak gerçekten takdir ettiğim bir milletvekilimizdir. Doğrusu, daha hakkaniyetli bir yaklaşım bekliyordum entelektüel ve hukukçu kimliğiyle çünkü ben bundan önceki oturumda yaptığım konuşmada, açık bir şekilde daha önceki dönemde Doğu Kudüs konusunda yürütülen politikaya örnekler verdim ve ısrarla bunların da Türkiye Cumhuriyeti devletinin süregiden politikaları olduğunu, sadece bizim Hükûmetimizle başlamadığını ifade ettim.

Aynen tutanaktan okuyorum: “Türkiye açısından baktığımızda niçin bizim meselemiz?

Sayın milletvekilleri, şu anda Doğu Kudüs’teki dinî mekânların idaresi bile hâlâ Osmanlı’dan kalan teamüllerle yürütülüyor. 1948 Savaşı sonrasında oluşan Doğu Kudüs Komisyonu vardı Birleşmiş Milletlerde, Türkiye bu Komisyonun üyesidir Amerika ve Fransa’yla birlikte ve hâlâ bu Komisyon Birleşmiş Milletler bünyesinde varlığını sürdürmektedir. Biz bu Komisyonun üyesiyiz.

Uluslararası hukuk açısından bu Doğu Kudüs bizi ilgilendirir. 1967 işgali söz konusu olduğunda, Doğu Kudüs’te Mescidi Aksa’ya İsrail bayrağı çekildiğinde -Dışişleri arşivlerimizde var- ilk tepkiyi ve en sert tepkiyi  -rahmetle anıyorum- oradaki Başkonsolosumuz vermiştir ve ‘Bu bayrak buradan inmezse Türkiye İsrail’le ilişkilerini gözden geçirecektir.’ demiştir. Doğru da yapmıştır. 1980’de İsrail Kudüs’ü başşehir ilan ettiğinde de ilişkilerimiz maslahatgüzar düzeyine indirilmiştir, doğru da yapılmıştır. Geçmişte olduğu gibi bugün de Doğu Kudüs bizim meselemiz olacaktır.” Yani sizin iddia ettiğiniz gibi, ben, hiçbir konuşmamda daha önceki hükûmetler döneminde yapılmış olan çok olumlu katkıları, yapıcı katkıları, doğru katkıları reddetmedim, hiçbir zaman biz reddi miras etmedik. Ancak, her yeni şartta yeni bir politika gerekliliğini her zaman vurguladık ve bu konuda da tereddüt göstermedik. Uluslararası konjonktür değişirken politikalarda değişiklikler olur. Statiklik, bir tür dogmatizmdir ve bizim her şeyden önce bundan uzak durmamız lazım. Her an uluslararası konjonktürü tekrar değerlendirmek durumundayız. Ama geçmişte yapılan hizmetleri de biz her zaman hayırla yad ettik, yad etmeye devam edeceğiz.

Ayrıca, sevindirici olan şu ki: Gerçekten, sizin Filistin davasına böyle sahip çıkmanız insanlık vicdanı bakımından da Türkiye’deki genel kamuoyu vicdanı bakımından da çok doğrudur. Tebrik ediyorum.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Solcular Filistin’e sahip çıkarken bize “Komünist” diyordunuz. Siz neredeydiniz o zaman?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Hayır. Tebrik ediyorum.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Bizim Filistin’e sahip çıktığımız günlerde siz neredeydiniz?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Tebrik ediyorum, çok doğrudur ve bu konuda da her türlü çalışmayı birlikte yapmaya hazırız.

Dolayısıyla, geçmiş hükûmetlerin katkılarını da takdir ediyoruz. İleride de bunun birlikte yürütüleceğine inancımız tamdır.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Kudüs’ün kaderiyle ilgilendiğiniz kadar Bağdat’ın kaderiyle de ilgilenseniz.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Sayın Beşar Esad’ın ifadeleriyle ilgili iki soru geldi. Onu da açıklığa kavuşturmakta fayda var.

Sayın Beşar Esad dün İspanya’da yaptığı açıklamada, hiçbir şekilde Türkiye'nin arabuluculuk rolünün sona erdiğini söylememiştir. Aksine, İngilizce metin önümde- ifadeleri “Türkiye bu arabuluculuk rolünü iki yıl boyunca başarıyla ifa etmiştir. Bu konuda birçok tarafla tecrübemiz oldu. Ancak, hiç kimse bu rolü Türkiye kadar başarılı şekilde sürdürmemiştir. Çünkü, bölge ülkesi olan Türkiye konunun tüm ayrıntılarına vakıftır. Bölgede eğer bir istikrarsızlık varsa bu istikrarsızlığın temel sebebi İsrail’in saldırıları, tehditleri ve Gazze’ye dönük ablukalarıdır.” demiştir ve burada sadece vurguladığı “İsrail’in bu tutumu sebebiyle bugün, maalesef, Türkiye'nin arabuluculuğu istenilen neticeyi üretememektedir.” demiştir. Aksi takdirde, hiçbir şekilde Türkiye'nin arabuluculuğu konusunda bir şüphe beyan edici, izhar edici bir tutum takınmamıştır. Aksine, hemen hemen her oturumda, her vesileyle bu konu gündeme geldiğinde, başka ülkeler devreye girmek istediğinde açık bir şekilde tavrını ortaya koymuştur.

Sayın Kürşat Atılgan’ın küresel, bölgesel güçler analizi benim de katıldığım, birçok çalışmada da ele aldığımız konu. Ama şu hususu, uluslararası literatürü şu anda takip etseler dahi görürler ki, Türkiye’nin şu anda oynadığı rol herhangi bir bölgesel güç rolü değil, hemen hemen her diplomatik alanda yürütülen son derece etkin ve bölgesel gücün üstüne çıkan bir roldür. Bugün sadece uluslararası literatürü, uluslararası ilişkiler literatürünü takip etmeniz durumunda bile Türkiye’nin bu konuda aldığı mesafeyi çok yakından fark ederseniz.

İki kere vurgulandığı için bir hususa daha açıklık getireyim: “Komşularla sıfır sorun” ilkesel bir politikadır ve doğru bir politikadır. Ancak biz hiçbir zaman bunu realist politikanın dışında düşünmedik. Buradan da ütopik bir dış politika anlayışı çıkarmamanız gerekir. Nasıl ki, cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Atatürk “Yurtta sulh, cihanda sulh” derken, o kadar çok savaşı bizzat idare etmiş bir komutan olarak bunun nihayet bir ideal olduğunun farkında olarak söylemiştir. Ama bu ilkeyi ortaya koymak, önümüzdeki dönemde Türkiye’nin temel yaklaşımını ortaya koyan bir perspektif katmıştır Türkiye Cumhuriyeti dış politikasına. Bizim de komşularla sıfır sorun ilkesi, komşularla sorunların tümüyle biteceği ütopik bir dünyayı öngörmemektedir. Aksine, son yıllardaki gelişmelere bakarsanız, sadece Suriye ile değil, Yunanistan’la, Rusya’yla, Irak’la kurduğumuz stratejik iş birliği konseylerinde yapılan anlaşmalara bakarsanız çok açık bir şekilde Türkiye’nin bu konuda aldığı mesafeyi görürsünüz. Sadece Yunanistan’la, evet Ege problemlerimiz var, evet birçok sorun devam ediyor ama bir günde 22 anlaşma imzaladık. Bütün Türk-Yunan ilişkileri tarihinde 35 anlaşma var, 15 Mayısta Atina’da 22 anlaşma imzalandı. Benzer durum Rusya için, Irak için geçerlidir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Standart anlaşmalar galiba!

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Biz bu politikayı ısrarla sürdürmeye devam edeceğiz.

Kıbrıs konusunda ise hiçbir zaman tavizkâr bir politika…

BAŞKAN – Sayın Bakan, bir hususu hatırlatayım: Tabii ki, o iletişim noktasında bir sıkıntı oldu; size de söz veremedim, Sayın Genç’e de söz veremedim. Siz bunları kürsüden ifade edecektiniz büyük ihtimalle.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Hayır, sorulara cevap mahiyetinde…

BAŞKAN – Şimdi, sorulara da değinirseniz memnun oluruz.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sorulara cevap vermiyor ki!

BAŞKAN – Arkadaşlar, soru soran arkadaşlarımızın… Sayın Bakana o hususta ikazda bulundum.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Bakınız, Beşar Esad’ın açıklamaları sadece Sayın Hüseyin Pazarcı’nın değil, Sayın Akkuş’un sorusuydu. Komşularla sıfır sorun da birçok kez gündeme getirildi diğer konuşmacılar tarafından da.

Sayın Paksoy, NATO Genel Sekreter Yardımcılığı konusunu sordular. NATO Genel Sekreter Yardımcılığı, önümüzdeki bir iki ay içinde münhal hâle, ilk defa münhal hâle geliyor ve oraya da bir Türk genel sekreter atanacak. O zaman da bu konuyla ilgili tutumumuzu görürsünüz.

Sayın Taner, “Kerkük, Karabağ, Uygur konularında sessiz…” Böyle bir sessizlik söz konusu değil. Bütün bu konularda, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde gösterilen en yüksek tepkileri bizim Hükûmet döneminde göstermişizdir. Sayın Başbakanımızın Azerbaycan Parlamentosunda Karabağ konusunda yaptığı vurgular, ortaya koyduğu politika açıktır. Geçen sene Uygur Bölgesi’nde yaşanan gelişmelerde de en yüksek tepkiyi yine bizim Hükûmetimiz döneminde verdik.

Sayın Bal’ın Kafkasya’daki gelişmelerle ilgili sorusu: Gün gün, saat saat birlikte takip ediyoruz. Azerbaycan Dışişleri Bakanı Sayın Elmar Memedyarov’la neredeyse haftalık, günlük görüşmelerimiz var. G8’de son olarak alınan karar sonrasında, tekrar, Madrid artı Prensipleri çerçevesinde yapılan müzakerelere ivme katılmıştır ve Sayın Clinton’un ziyareti sonrasında da bunların daha ileri aşamaya getirilmesi için biz de gerekli bütün telkinlerde bulunuyoruz. Bütün taraflar nezdinde, hiçbir şekilde Kafkasya’daki gelişmelerin dışında değiliz, her surette bu gelişmeleri yakinen takip ediyoruz.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – “Abi” dediniz mi Sayın Bakan?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Diğer konulara yazılı olarak cevap vereceğim, süre bittiği için.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Bakan, Barzani’ye “Abi” diye hitap ettiniz mi?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Birleşime on dakika ara veriyorum efendim.

 

Kapanma Saati: 21.34

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 21.46

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

524 sıra sayılı Tasarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Sayın Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Saygıdeğer milletvekilleri, ikinci…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın  Başkan

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim, şu cümlelerimi bir tamamlayayım izin verirseniz.

İkinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, ikinci bölümde yer alan maddeler, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

Buyurun efendim.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Efendim, Sayın Bakan bundan bir önceki oturumda adımdan bahsederek, yapmış olduğum bir analizle ilgili benim söylemediğim bir şeyler izah etti, düzeltici bir konuşma yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Şimdi yerinizden size söz vermem lazım çünkü oturum değiştiği için kısa bir söz hakkı…

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Fırsat tanımadınız ki!

BAŞKAN – Sayın Bakan sizin lehinizde konuştu yalnız, söylediğiniz ifadelere katıldığını ifade etti, Sayın Bakanın orada bir şeyi yoktu, ben de takip ettim, “Katılıyorum.” dedi.

Buyurun efendim.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

10.- Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, konuşmasında, küresel güç ve bölgesel güçle ilgili söylediklerinin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu tarafından değişik şekilde ifade edildiğine ilişkin açıklaması

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bakan bir önceki oturumda küresel güç ve bölgesel güçle ilgili benim kürsüden dile getirdiğim konuyu bir değişik şekilde ifade etti ve Türkiye'nin bir küresel aktör rolüne doğru oynadığını yani bölgesel gücün üzerinde bir rol oynadığını söyledi. Ben ise yapmış olduğum değerlendirmede, AKP Grubu adına birinci bölümde konuşan Sayın Yaşar Yakış Bey’in, Türkiye'nin gücünden bahsederken, bölgesel güç olma yolunda bir ülke olarak bahsetmesinden bahsederek bütün stratejik dokümanlarda “Türkiye bir bölgesel güç olma yolundadır.” dediğini söyledim. Yani “Türkiye bir bölgesel güç bile değil.” manası çıkıyor bundan. Ben ise Türkiye'nin bir bölgesel güç olduğunu, Bakan ise Türkiye'nin bir küresel aktörlük rolü oynadığını söylemişti.

Benim en son analizim şudur: Türkiye'nin başına neler geliyorsa işte bu millî güç unsurlarının çok çok üzerinde oynamak istediği aktörlük rolüyle ilgilidir. Sayın milletvekillerinin dikkatlerine sunarım.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

11.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, NATO Genel Sekreteriyle ilgili soruya verdiği cevaba ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, Sayın Bakan Sayın Paksoy’un NATO Genel Sekreteriyle ilgili sorduğu bir soruya cevap verirken Genel Sekreter Yardımcılığının birkaç ay sonra atanabileceğini, dolayısıyla pozisyonunu değiştirebileceğini ifade etti. Efendim, bizim Peygamber Efendimize hakaret konusunda böyle bir şahsın Genel Sekreter seçilmesine ilkesel olarak karşıyız. Genel Sekreter Yardımcılığı karşılığında da böyle bir ilkeden vazgeçilmesini de doğru bulmuyoruz. Dolayısıyla, yanlış bir iştir. NATO Genel Sekreter Yardımcılığına atansa bile, Türkiye'nin, Sayın Başbakanın, o zamanki gibi, söyledikleri karşısında dik durması ve bu kişinin NATO Genel Sekreteri olmamasını temin etmesi gerekirdi. Aksi takdirde, pozisyonlarla ilkelerin ticaret konusu yapılmasını da son derece yanlış görüyoruz. Bunu ifade etmek istedim. Pozisyonumuzda bir değişiklik olmaz. Yanlıştır, yanlış olmaya devam edecektir.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Bir de, Roj TV kapatılacaktı…

BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlar, inşallah, Sayın Atılgan, sizin dediğiniz gibi, Sayın Bakanın devamlı vurguladığı gibi küresel güç oluruz inşallah. Bundan bir kuşkumuz yok.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – İnşallah. Kimsenin bir itirazı yok.

BAŞKAN – Sayın Vural’ın söylediği konuda da, Sayın Bakanın hassasiyetlerinin çok ileri noktada olduğunu kabul ediyorum. Kendisini incitmemiz gerekmez.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, bir de Roj TV kapatılacaktı. Kapatıldı da mı bizim haberimiz yok! Onu da açıklarsa Sayın Bakan.

BAŞKAN – Sayın İnce, o sonraki konu efendim, lütfen…

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/892) (S. Sayısı: 524) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 19’uncu madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum.

Buyurun:

TBMM Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 524 Sıra Sayılı yasa tasarısının 19. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “yönetmelik” ibaresinin “tüzük” olarak değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Tayfur Süner

Hüsnü Çöllü

 

Malatya

Antalya

Antalya

 

Hulusi Güvel

Kamer Genç

 

 

Adana

Tunceli

 

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın 19. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Ertuğrul Kumcuoğlu

Mehmet Şandır

Mehmet Günal

 

Aydın

Mersin

Antalya

 

Behiç Çelik

Muharrem Varlı

Y. Tuğrul Türkeş

 

Mersin

Adana

Ankara

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Tuğrul Türkeş…

BAŞKAN – Sayın Tuğrul Türkeş, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 524 sıra sayılı Dışişleri Bakanlığıyla ilgili kanunun 19’uncu maddesi sebebiyle söz almış bulunuyorum.

Cuma gününden beri Dışişleri Bakanlığındaki bu yasa değişikliği sürecinde gerek Sayın Dışişleri Bakanı gerekse AKP milletvekillerinin ortaya koydukları tavır fevkalade ilgi çekici. Burası yüce Meclis. Yüce Meclis çatısı altında konuşuyoruz. “Miş” gibi davranamayız burada. Her şey iyiymiş gibi, birtakım basına, kendinize yakın gazetelere olayları iyi yazdırdığınız zaman olaylar iyi olmuyor maalesef. O bakımdan, konuları ele alırken ve burada meseleleri görüşürken daha gerçekçi, daha meselelerin olduğu gibi ele alınması, eğer problem varsa ve o problemlerin çözümünü de istiyorsak oralarda hepimize, ülkemize çok yararlı olacağını düşünüyorum.

Birtakım siyasi öngörüleriniz var. Her siyasi partinin, iktidardaki bir partinin bu öngörüleri olabilir. Bu öngörüler, genelde baktığınızda, Türkiye lehine de görünebilir ama bizim yedi-yedi buçuk yıldır AKP İktidarında gördüğümüz ve kaygı duyduğumuz -o kaygıyı da burada dile getirmeye çalışıyoruz- o öngörünüz ile pratikteki uygulamalarınızın örtüşmemesidir. Burada en önemli mesele budur ve buna hiçbir şekilde gelmiyoruz. Birtakım konuşmaları geçen cuma gününden itibaren dinliyoruz, takip ediyoruz; her şey gayet mükemmel, AKP İktidarına kadar Türkiye’de ciddi bir dış politika neredeyse yoktu ve bu mevcut siyasi iktidarla her şey gayet iyi gitmeye başladı. Bir, bir kere uluslararası ilişkinin gerektirdiği bir mesafeyi koruyamayan bir siyasi iktidarla, bir yönetimle karşı karşıyayız. Yani onunla bununla el ele, kol kola, bir laubalilik, ondan sonra da işin tadı kaçtığında o kadar ifrata varmış oluyoruz ki toparlayamıyoruz konuyu. Her adımda, her meselede problem buradan kaynaklanıyor.

Beş dakikanın içinde çok fazla bir şey bahsetmek mümkün değil ama sırf bu noktada örnek olması bakımından… Yılbaşından sonraydı, benim de üyesi bulunduğum Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinde, tarih içerisindeki sıra denk geldi ve bir başkan seçildi. Başta Sayın Başbakan olmak üzere “Türkiye’de bunu iç politika malzemesi yapacağım.” diye kendi grubundan çıkan bir milletvekilini zedeledi, yaraladı. “Buna muhalefetin bile itimadı yoktur, muhalefetin bile buna saygısı yoktur.”u, biz böyle bir şey söylemediğimiz hâlde, Başbakan bas bas bağırarak ortaya çıkarttı. Arkasından -çok iyi bildiğimiz bir konu- İran’la ara bulucu olalım diye yırttınız kendinizi. Kusura bakmayın ama bu tabiri kullanıyorum. Ondan sonra? Ondan sonra da İran’dan tarafa gibi görünmeye başladınız. Şimdi, ara buluculuğun gerektirdiği veyahut da dış politikanın gerektirdiği mesafeyi koymayı beceremiyor mevcut siyasi iktidar ve bu bizi kaygıya sevk ediyor.

En son Mavi Marmara olayında da maalesef gene aynı problemleri yaşadık. Başta Sayın Başbakan, daha sonra Sayın Dışişleri Bakanı, Birleşmiş Milletlerdeki konuşması dâhil, uluslararası diplomasi diline uymayacak şekilde, yüksek tondan o kadar bağırdılar ki ondan sonra, ister istemez, otel odalarında gizli görüşmenin ne manaya geldiğini anlamaya çalıştık. Baştan tepkilerinizi Türkiye’ye yakışır bir devlet vakarı içinde ortaya koyabilseydiniz, ondan sonraki yaptığınız görüşmelerin de bir anlamı, bir mantığı olurdu ama baştan paniklemiş hâlde, bir telaş hâli içerisinde avaz avaz bağırmaya başlayıp, ondan sonra da o kadar hakaret ettiğiniz bir ülkenin bakanıyla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Devamla) – Bitiriyorum.

BAŞKAN – Buyurun efendim, tamamlayınız konuşmanızı.

YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Devamla) – Belki de o olayın gerekip, yani o olayda… Tabii ki uluslararası sularda kendi insanlarımız öldü, sivil vatandaşlarımız öldü. Bu konuda hepimiz tepkiliyiz, hepimiz öfkeliyiz, ona hiç itirazım yok, ama uluslararası arenada yaptığınız çıkışlardan sonraki, ikinci kademedeki davranışınız tutarsızlık gibi göründü. Bunlardan kaygı duyuyoruz.

Bu vesileyle çok sevdiğim bir sözcük var, onu söyleyerek konuşmamı bitireceğim. Köprülü Mehmed Paşa diyor ki: “Sahibi devlet olana öfke yaraşmaz.”

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Yoklama talep ediyoruz.

BAŞKAN – Evet.

Sayın İnce, Sayın Aslanoğlu, Sayın Susam, Sayın Seçer, Sayın Köse, Sayın Çakır, Sayın Güvel, Sayın Barış, Sayın Emek, Sayın Güner, Sayın Ağyüz, Sayın Öztürk, Sayın Pazarcı, Sayın Yıldız, Sayın Yalçınkaya, Sayın Erenkaya, Sayın Çöllü, Sayın Kesici, Sayın Ünlütepe, Sayın Küçük.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, yoklama talebini yerine getireceğim.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri toplantı yeter sayısı vardır.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/892) (S. Sayısı: 524) (Devam)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 524 Sıra Sayılı yasa tasarısının 19. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “yönetmelik” ibaresinin “tüzük” olarak değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

                                                                   Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; maddeyle ilgili verdiğimiz önergede, geçen “yönetmelik” ibaresinin “tüzük” olarak değiştirilmesini istiyoruz. Biliyorsunuz tüzük Bakanlar Kurulu tarafından hazırlanır ve Danıştayın denetiminden geçer; daha ciddi bir düzenlemedir, bir kuraldır.

Ama tabii son zamanlarda Dışişleri Bakanlığı makamında oturan kişinin düşüncelerine paralel olarak tuttular Diyanet İşleri Başkanlığı kanununda, 6’ncı maddede kanun ve tüzüklerin Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından inceleneceğine dair bir kural getirdiler. Hâlbuki Anayasa’nın 155’inci maddesi ve 115’inci maddesinde kanun tasarı ve teklifleri önce Danıştayın incelemesine tabidir ve bu Anayasa’yı değiştirmek mümkün değildir. Bakalım, Abdullah Bey bu kanunu da veto eder mi etmez mi göreceğiz, zaten incelemiyor.

Şimdi, biraz önce bir araştırma önergesi vesilesiyle burada, Tunceli’deki vatandaşlardan… Tunceli’deki teknik elemanlar, devletin teknik elemanları gitmiş, köyleri gezmiş, 2.100, aşağı yukarı 1.300’ü orta hasarlı, 800 küsuru da ağır hasarlı olmak üzere bir hasar tespiti yapmış, bunlara yine devlet çadır vermiş. Ben, geldim, burada diyorum ki: “Ey iktidar partisi, ne olacak bu adamların hâli, kışı nasıl geçirecekler?” Suat Kılıç çıkmış, bana cevap veriyor: “Efendim, TOKİ 35 katrilyon yatırım yaptı.” Yahu, şimdi, ben sana demiyorum ki: “TOKİ ne yatırım yaptı?” Ben diyorum ki: Bu kışın bu insanlar ne yapacak? Karın altında mı kalacak, dışarıda mı yaşayacak, ölecek mi soğuktan? Yoksa senin hükûmetin bu insanlara bir yardım mı edecek?”

AHMET YENİ (Samsun) – Dışişleriyle ilgili neyin var?

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, değerli milletvekilleri, bakın, Ahmet Bey bir makalesinde, Cumhuriyeti kuran kadroların psikolojik dengesizlik hâli içinde olduğunu yazıyor. Şimdi, bu kişi bu kürsüye çıktı, Anayasa’ya göre bir yemin etti. Şimdi, o yemine mi sadıktır, yoksa o önceki makalesindeki düşüncelerine mi sadıktır? Cumhuriyeti kuranların psikolojik dengesizlik hâli içinde olduğunu söylüyor.

Şimdi, geldi, burada, Ahmet Bey “Efendim, biz küresel bir güç olacağız dünyada.” diyor. Yahu sen evvela bir bölgesel güç ol, sonra küresel güç ol. Şimdi, kendisinin şu ana kadar… Çantasını alıyor bu Ahmet Bey, gidiyor, devlete “Ya ben sizin aranızda ara bulucu olmaya geldim.” diyor. Yahu kardeşim, sen nesin, hele bir bak bakalım? Nasıl aracı olmaya gittin? Kaç yere gittin? Efendim, Suriye’ye gittin, Suriye ile İsrail arasına, sonuç ortada, Rusya ile Gürcistan arasına gittin, sonuç ortada, Bosna-Hersek’le Sırplar arasına gittin… Hem de Bosna-Hersek’e on üç defa gitmiş, ondan sonra, on üçüncü defada Sırplar getirmişler, meclislerine Ermeni soykırım tasarısını sunmuşlar. Şimdi, İran’la Amerika arasında güya aracı oluyordu sayın milletvekilleri. Yani aptal olan insanlar bile anlar. İran’daki atom bombasının keşfinin en büyük zararı Türkiye’ye olur yani köşe başımızda İran nükleer atom bombasını yaparsa bunun herhâlde ta bilmem 10 binlerce kilometre uzaktaki Brezilya’ya bir zararı olmaz, en büyük zararı Türkiye’ye olur. Bu kadar Türkiye Cumhuriyeti devletinin menfaatini dinlemeyen, görmeyen bir düşünce… Ben gerçekten düşünüyorum yani aptal olsa… Ya aptal olan adam anlar. Şimdi, bu İran’ın atom bombası sahibi olması Türkiye’yi perişan eder. Bizim evvela buna karşı çıkmamız lazım.

Bu nasıl bir Dışişleri ki arkadaşlar, bakın, 1994 yılında o çıkarılan -Dışişleri Komisyonu- teşkilat kanununu ben Meclis Başkan Vekiliyken çıkardım ve orada çok maharetli bir davranış biçimi sergiledim ve bazı elçiler de beni tebrik etti. Şimdi, o zaman, hakikaten Dışişlerinde aklı başında insanlar bakanlık yapıyordu. Bunların “monşerler” dedikleri gerçekten çok saygıdeğer elçilerimizin, Dışişleri mensuplarımızın orada düşüncelerine değer veriliyordu, şimdi Dışişleri teşkilatı ortada yok. Bir bakıyorsunuz, Tayyip Bey almış Egemen Bağış’ı, gitmiş, efendim, bilmem Obama’yla görüşüyor, yok Bush’la görüşüyor. Ya bu Egemen Bağış kim kardeşim?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SIRRI SAKIK (Muş) – Bush’çu, Bush’çu.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç, konuşmanızı tamamlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, bu Ahmet Bey, Dışişleri Bakanlığına gelmeden önce, o zaman Dışişlerinde yine önemli birtakım roller oynuyordu. “Ya bu arkadaş nerden çıktı? Kimdir? Bunun bir kimliğini bilelim.” dedim. Sonradan geldi Bakanlığa. Yani arkadaşlar, neredeyse Türkiye’yi her gün bir harbe götürecek. Yani ya hiç sebepsiz, sebep yokken bir devlet bir başka devletle… Tamam, bir Filistin bizim din kardeşimiz, her yönüyle de sahip çıkarız ama biz Türkiye’yi Filistin’e feda edemeyiz arkadaşlar.

Kendisi geçen, konuşmasında diyor ki: “Bağdat’ın kaderi neyse Türkiye'nin kaderi de o.” E peki Bağdat’ın kaderi neyse… Sen niye Amerikalılara yol veriyorsun da buradan Amerika gitsin, Bağdat’ta milyonlarca insan ölsün?

Şimdi, burada AKP İktidarının bir tutarlı tarafı yok. 1 Mart tezkeresinden önce ne yaptı? Tayyip Bey gitti, kırmızı halılara bastı Washington’da, “Kolay o, sizin askerleri geçirmek kolay.” dedi. Sonra, adamlar gemilerine bindirdiler askerlerini, geldiler, sınırdan döndüler. 100 milyar dolardan bahsediliyor…

BAŞKAN – Sayın Genç, teşekkür ederim efendim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Yani “Bu at pazarlığını bırakın.” dedik. Şimdi, böyle yetersiz kişilerle Türkiye her an bir tehlikede.

Bakın, size de tavsiyem, bunlara bir an evvel çözüm getirin.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum.

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Sen işine bak.

BAŞKAN - Evet, Sayın Bakanın kendisine atfedilen sözlerle ilgili olarak sataşma talebiyle bir açıklama talebi vardır.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Böyle bir usul yok Sayın Başkan.

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Nasıl yok yahu! Hakaret ediyorsun.

BAŞKAN – Arkadaşlar…

Buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sataşmadan mı söz verdiniz?

BAŞKAN – Evet efendim.

X.- SATAŞMALARA  İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kürsü gerçekten milletimizin vicdanını, edebini ve seviyesini yansıtan bir kürsüdür. Ben, tabii, o temel ilkelere mütenasip bir şekilde bir hususu düzeltmek üzere söz aldım.

Sayın Genç bana atfen “Cumhuriyeti kuranlar psikolojik dengesizlik ruh hâline sahiptirler.” gibi bir ifade kullandılar.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Makalende var, makalende.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Hayır, hiçbir makalemde böyle bir ifade söz konusu değildir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Peki, getireyim, istifa eder misin?

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Sus be!

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Söz konusu değildir.

Bir kere, benim makalemdeki üsluba da bu uymaz, benim cumhuriyete duyduğum saygı ve cumhuriyetimizin temel kurucularına duyduğum saygı ve şehitlerimizin aziz ruhlarına duyduğum saygı dolayısıyla zaten söz konusu değildir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Eleştirebilirsiniz, ben her türlü eleştiriyi…

AHMET YENİ (Samsun) – Yalanların çıkıyor ortaya.

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…

Sayın Yeni…

AHMET YENİ (Samsun) – Yalanların çıkıyor, yüzün bile kızarmıyor!

BAŞKAN - Sayın Yeni… Sayın Bakanı dinleyelim arkadaşlar, lütfen…

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Her türlü eleştiriyi cevaplandırırım, her türlü eleştiriye de açığım. Bir akademisyen kimliği ile de hayatımız eleştiriler içinde geçti. Bunu, entelektüelliğin bir gereği olarak da görürüm ama eleştiriyle yalanı ve iftirayı ayırt etmek zorundasınız. Ortada çok açık bir iftira var. Bahsettiğiniz makalede –ben yazdığım her şeyi iyi bilirim- orada elitizmi eleştiriyorum. Evet, elitizmi eleştiriyorum çünkü “cumhuriyet” kelimesinin kavramı, temeli “cumhur”dur ve cumhuriyetin felsefesi, anlamı elitizme karşıdır. Orada benim eleştirdiğim elitist tutumdur. Cumhuriyetimizle ilgili tek bir ifade yoktur o okuduğunuz makalede. (AK PARTİ sıralarından “okuduğunu anlamamış” sesleri, gürültüler) Tabii, siz kendi perspektifinizi o makaleye yansıttığınız için, üslubu da bozuyorsunuz, makalenin aslını da tahrif ediyorsunuz. Çünkü, sizin üslubunuzda sakatlık var, sizin yaklaşım biçiminizde sakatlık var. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Kendinizi makaleye yansıtmayın, kendinizi makaleye yansıtmayın. Okuduğunuz makaleyi… Burada, bu yüce Mecliste bulunuyorsunuz. Makaleyi okuyun, eleştirin, ben de cevabı veririm ama kendi ruhunuzu, kendi ifadelerinizi oraya yansıtmaya çalışmayın.

Ayrıca, İran’ın nükleer müzakeresiyle ilgili hususlarda ben bu yüce Meclisi de defalarca bilgilendirdim, Dışişleri Komisyonumuzu da bilgilendirdim. O konuda kullandığınız ifadeler de size ve bu yüce Meclise yakışmıyor. Hiçbir Türk yetkili, herhangi bir ülkenin tutumu ve davranışıyla ilgili bu tarz bir yaklaşım içinde olmaz. İran, Yunanistan, Rusya, kim olursa olsun, bütün komşularımızla devlet vakarı içinde ilişkiye gireriz ve onlarla ilgili tutumumuzla arabuluculuğumuzun, herhangi bir yerden bir işgüzarlık şeklinde olmadığını da geçen sefer ifade ettim. Çevremizde olan her işle ilgileneceğiz, kim ne derse desin ilgileneceğiz. Bu bölgelerde uçan kuştan haberimiz olacak ve gereğini yapacağız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Sizin bahsettiğiniz Beyefendi, bahsettiğiniz Bosna Hersek-Türkiye-Sırbistan üçlüsünü kurmamış olsaydık, bugün Balkanlarda kaos olacaktı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Çözdüğün bir sorun söyle ya!

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Barış bugün orada varsa biraz bundan dolayıdır.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, konuşmanızı, cümlelerinizi tamamladınız mı efendim?

Teşekkür ediyorum.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/892) (S. Sayısı: 524) (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısını arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Sayalım arkadaşlar.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Gittiğin bir ülkede çözdüğün bir sorun göster bize.

MUHARREM İNCE (Yalova) – İsrailli Bakanla kaç numaralı odada görüştünüz, şunu bir öğrenseydik, oda numarasını.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Gelirseniz anlatırım.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – “İsrail’i şu kadar ülke kınadı.” dedin, bir tane ülke kınamadı. O kadar da geziyorsun. Dışişleri Bakanlığı, gezme makamı değil, sorun çözme makamı.

BAŞKAN - Arkadaşlar, iki dakika süre vereceğim ve elektronik oylama yapacağım.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

20’nci madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı “Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı”nın 20 nci maddesinin (ı) numaralı fıkrasının “Yurtdışı Teşkilatı Cumhuriyet Bayramı ve dinî bayramların birinci günleri ve ayrıca, Bakanlıkça belirlenen istisnalar dışında, mahallî tatil günlerinde tatil edilir” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ertuğrul Kumcuoğlu

Mehmet Şandır

Mehmet Günal

 

Aydın

Mersin

Antalya

 

Behiç Çelik

K. Erdal Sipahi

Muharrem Varlı

 

Mersin

İzmir

Adana

T.B.M.M. Başkanlığına

Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasanın 20. maddesinin 4. fıkrasında geçen “Bakanlık memurları evlenmeden önce Bakanlığın iznini almakla yükümlüdür. İzin almadan evlenen memurlar istifa etmiş sayılır.” ibaresinin madde metninden çıkartılmasını arz ederiz.

Saygılarımızla.

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Hulusi Güvel

Hüsnü Çöllü

 

Malatya

Adana

Antalya

 

Atila Emek

Tansel Barış

 

 

Antalya

Kırklareli

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, buyurun efendim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Aynen okuyorum maddeyi: “Bakanlık memurları evlenmeden önce Bakanlığın iznini almakla yükümlüdür.” Evlenmeden önce izin alacaksın Bakanlıktan. İki: “İzin almadan evlenen memurlar istifa etmiş sayılır.”

Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de, tamam, ulusumuzun güvenliği, işin çok gizli ve ülkenin bölünmez bütünlüğü için önemli bir görevdir ama acaba bu madde bir anayasal hakkın ihlali değil midir?

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Bu madde seksen yıldır var!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Olabilir, seksen yıldır olabilir, olabilir, olabilir ama kişinin özgürlüğünü kısıtlayan, kişinin özgürlüğüne hançer vuran, kişinin özgürlüğünün elini kolunu bağlayan… Ne demek evlenmeden bakanlıktan izin alacaksın? Bu, kişi özgürlüğünü kısıtlayan bir maddedir. Eğer güvenlik gerekçesiyle bunu sunuyorsanız… Yani bu bir anayasal ihlaldir. Yani güvenlik gerekçesi olabilir ama önceden geleceğim, “Sayın Bakanlık, ben evleneceğim, bana izin verir misiniz?” Benim elimi kolumu bağlayacaksın “Hayır, evlenemezsin.” diyeceksin. Böyle bir şey olur mu?

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Evlenebilirsin de diyebilir.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Hayır…

İki: Eğer ben Bakanlıktan izin almadan evlenirsem iş akdimi feshedeceksiniz. Yani bu, kişinin hak ve özgürlüğünü yok etmektir.

YAŞAR YAKIŞ (Düzce) – Kadın casussa?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Kadın casussa… Herkes mi casus, herkes mi casus? İllaki casus niye yani? İlle işin menfi tarafından niye bakıyorsunuz? Belki adam sevdi o kızı. Niye elinden alıyorsunuz?

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Başka bakanlıkta çalışsın.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Niye elinden alıyorsunuz yani? Var mı böyle bir şey?

Değerli arkadaşlarım, bu, Dışişleri personelinin elini kolunu bağlamak, onların yüreğini bağlamaktır; elini kolunu değil, yüreğini bağlıyorsunuz. Ha, bunu başka bir şekilde… Yani böyle ifade etmek hakikaten yanlış. Bu, Anayasa’ya aykırıdır. Başka bir şekilde yani bir şekilde illa izin alacaksın, illa istifa etmiş sayılırsın… Bunun başka bir yolunu bulun. Eğer güvenlik gerekçesiyse bunun başka bir yolunu bulun, insanların elini kolunu bağlamayın. Yani burada insanların değil elini, yüreğini bağlıyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, bunu bir kere bilgilerinize arz ediyorum. Bu maddenin bu bölümünün mutlaka başka bir şekilde… Yani tamam, güvenlik gerekçesiyle illaki… Sadece, “İstifa etmiş sayılır.” hakikaten çok ağır bir kelime. Yani Bakanlık mensuplarının, bana göre, yüreklerine hançer vurulan bir kelime. Tamam, ülkenin bölünmez bütünlüğü için, güvenlik gerekçesiyle yapıyorsanız bunun başka bir yolunu bulmalısınız değerli arkadaşlarım.

Tabii, burada Sayın Yakış bana söyledi ama siz geçen hafta burada konuşurken, özellikle 1 Mart tezkeresiyle ilgili konuşmanızda “Teslimiyetçi olmayacağız…” Aynen ifadeniz budur. “Teslimiyetçi olmayacağız, teslimiyetçi olmadık. Örneğin 1 Mart tezkeresi.” dediniz.

Sayın Yakış, siz burada günlerce 1 Mart tezkeresini müdafaa edip o zamanki göreviniz gereği bu Meclisten geçmesi için çok büyük çaba gösterdiniz. Acaba bu çabanız gerçekleşseydi teslimiyetçi olmuyor muydunuz?

Değerli arkadaşlarım, 1 Mart tezkeresinin… Bu yüce Meclistir teslimiyetçi olmayan, sizin sözünüz değil, teslimiyetçi olmayan bu yüce Meclistir, yüce Meclisin aklıselim, ülkenin bağımsızlığını düşünen milletvekilleridir. Bu nedenle, sakın ola ki 1 Mart tezkeresini siz ve grubunuz, teslimiyetçi olmamak için bir örnek göstermeyin bir daha Sayın Yakış. Çünkü siz ve partinizin o günkü felsefesi, 1 Mart tezkeresini bu Meclisten geçirmek için her türlü çabayı gösterdiniz. 1 Mart tezkeresinin zaferi, teslimiyetçi olmayan bu yüce Meclistir, burada yazdığı gibi ve o gün Parlamentoda kimlerin olduğunu biliyorsunuz. O gün bunun bir numaralı müsebbibi Cumhuriyet Halk Partisidir -teslimiyetçi olmayan- ve AK PARTİ içinden bazı, ülkenin bağımsızlığını düşünen bazı arkadaşlarımdır. Bu nedenle, bir daha…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Teslimiyetçi olmayan bu Yüce Meclistir Sayın Yakış ve bunu eğer siz, AK PARTİ’nin bir temsilcisi olarak konuşuyorsanız ben bunu kabul etmiyorum. Bu yüce Meclistir, teslimiyetçi olmayan bu yüce Meclistir.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı “Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı”nın 20 nci maddesinin (ı) numaralı fıkrasının “Yurtdışı Teşkilatı Cumhuriyet Bayramı ve dinî bayramların birinci günleri ve ayrıca, Bakanlıkça belirlenen istisnalar dışında, mahallî tatil günlerinde tatil edilir” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                            Ertuğrul Kumcuoğlu (Aydın) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Kamil Erdal Sipahi.

BAŞKAN – Sayın Sipahi, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, size ve yüce Meclise saygılar sunarım.

Bu konuşmamda dış politika ile güvenlik arasındaki ilişkiler üzerinde duracağım. Günümüzde soğuk savaş döneminin bitmesiyle bloklar arası savaş ihtimali ortadan kalkmış, ülkeler arası savaş ihtimali ise oldukça azalmıştır. Ancak buna rağmen ne güvenlik sorunlarında herhangi bir azalma vardır ne de kalıcı bir barış ortamı sağlanabilmiştir. Tek süper gücün dünya hâkimiyetini devam ettirme yolundaki pervasız, kural tanımaz müdahaleleri, yanına aldığı bazı eski sömürgecilerle veya kendisini stratejik ortak sananlarla, her seferinde haklı olduğu baskısı ve demokrasi, insan hakları gibi kavramlar istismar edilerek, üstelik güya barış sağlanacağı bahane edilerek dünyanın birçok köşesinde en vahşi savaş senaryoları sergilenmeye devam etmektedir.

Clausewitz “Savaş politikanın başka vasıtalarla devamıdır.” demişti. Güvenlik ve diplomasi literatüründe her zaman önem arz eden bu görüşe Sovyetlerin etkili eski Dışişleri Bakanı Gromiko daha da değişik bir yorum getirmişti zamanında, “Savaş politikanın başka vasıtalarla devamı ise, barış da savaşın başka vasıtalarla devamıdır.” şeklinde bir ifadede bulunmuştu. Günümüzdeki sahte barış ortamı ve hâlen devam eden barış özlemi esasında Gromiko’yu haklı gösterir bir sahtekârlığın, bir barış sahtekârlığının sergilenmesidir. Asıl değişmemiştir, şekil ve yöntemler değişmiştir. Olan, sadece klasik savaşın yerini asimetrik savaşlara bırakmış olmasıdır.

Bir ülkenin diğer bir ülkeyi etkileyebilecek üç ana güç unsuru vardır. Bu güçler etkileyebildiği gibi, etkilenmenin de ana elamanlarıdır. Bunlar, “sert güç” dediğimiz aslında askerî gücün ötesinde “hard power” diye nitelenen güç, ekonomik güç ve yumuşak güçtür. Sert güç günümüzde işgaller ve özellikle terörizmdir. Türkiye sert güç bağlamında terör etkisine maruzken en az onun kadar tehlikeli ekonomik ve yumuşak güç etkilerine de açıktır. Bu üç gücü Türkiye kullanamamakta, kimseyi etkileyememekte ama kendisi her gün artan oranda etkilenmektedir. Neden? Hükûmetimizin vizyonsuz, özensiz, teslimiyetçi politikalarıdır; dışarıda her talebe baş eğme, içeride ise Kapıkule’yi geçmeyen sahte kabadayılıklardır.

Güvenlik tanımının en kısa tarifi “Güvenlik, eşittir, yumuşama artı caydırma”dır. AKP İktidarında caydırma unsuru sadece iç politika amaçlı sahte kabadayılıklar ve komedi unsurlarıyla sınırlı kalmış, tek taraflı yumuşamadan ibaret uygulamalar ise zaman içinde taviz, her itham ve iddiayı kabullenen bir acze dönüşmüştür.

Ağabeyli, amcalı sırnaşık laubali ilişkiler, itibarımızı aşiret seviyesine indirmekte, dış politikanın değişmez prensibi olan mütekabiliyet, yerini acınacak, onur kırıcı bir teslimiyete bırakmaktadır.

Komşularla sıfır sorun komedisi itibarımızı İsrail’de Büyükelçimizin oturduğu sandalyenin irtifaına düşürmüştür.

Dış politikada ilişkileri bozmak kolay, onarmak zordur. Ermenilere yaranmak, Amerika’dan aferin almak uğruna katlanılan ve sonra da iflas eden zihniyet, “İki devlet bir millet Azerbaycan”la ilişkilere dinamit koymuştur. Bir maç bahanesiyle Ermenilere yaranmak için Azerbaycan bayraklarının önce yasaklanıp sonra yerlere atılması bir utanç vesilesidir.

1950’li yıllarda, Birleşmiş Milletlerde, Cezayir meselesinde Fransa’nın yanında yer alınması yıllarca kafamızı öne eğdirmiştir. Bunun daha beteri AKP İktidarı sayesinde Azerbaycan’a karşı gerçekleştirilmiştir.

Günümüzde güvenliği içi güvenlik, dış güvenlik şeklinde tasnif etmek bir ölçüde anlamını kaybetmiştir ancak terör gibi bir iç güvenlik ağırlıklı tehdide karşı diğer ülkelerle iş birliği, dış desteğin azaltılması ayrı şeydir, ABD’den AB’ye, komşulardan aşiret reisliğine kadar herkesin burnunu soktuğu yabancı çözümlerin esiri olmak ayrı şeydir; zor durumda olanlara destek, insani yardım yapmak ayrı şeydir, Orta Doğu’nun pisliğine boğazına kadar bulaşmak ayrı şeydir; Avrupa Birliğinin onurlu üyesi olmak ayrı şeydir, yalanla, dolanla kapılarda sürünmek ayrı şeydir; değişmeyen jeopolitiğin ilkeli, kararlı, onurlu ve devamlılık arz eden dış politikaları ayrı şeydir, değişim, dönüşüm, açılım, yol haritası, ev ödevi saçmalıklarıyla anlamsız turistik gezilerden medet umup bunu başarı diye yutturmak ayrı şeydir.

Sözlerime son verir, yüce Meclise saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sipahi.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

21’inci madde üzerinde dört adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı "Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı"nın 21 inci maddesine bağlı ek (3) sayılı listenin, ekte sunulan aynı sayılı liste ile değiştirilmesini; yine aynı maddeye bağlı ek (4) sayılı listede yer alan 4 üncü dereceden "İdari Ataşe, Uzman" unvanlı serbest ve toplam kadro adedinin 97'ye, 5 inci dereceden "İdari Ataşe, İdari Memur" unvanlı serbest ve toplam kadro adedinin 28'e ve liste toplamındaki serbest ve toplam kadro adedinin 4.102'ye düşürülmesini arz ve teklif ederiz.

 

Bekir Bozdağ

Ahmet Yeni

Haluk Özdalga

 

Yozgat

Samsun

Ankara

 

Mehmet Sekmen

Recep Yıldırım

 

 

İstanbul

Sakarya

 

 

(3) SAYILI LİSTE

KURUMU : DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI

TEŞKİLATI : MERKEZ

İPTAL EDİLEN KADROLARIN

SINIFI

UNVANI

DERECESİ

SERBEST

TUTULAN

TOPLAM

 

 

 

KADRO

KADRO

 

 

 

 

ADEDİ

ADEDİ

 

                                                                                                                                                                                 

 

 

 

 

 

GIH

STRATEJİK ARAŞTIRMALAR

 

 

 

 

 

MERKEZİ BAŞKANI, BÜYÜKELÇİ

1

1

 

1

GİH

EĞİTİM MERKEZİ BAŞKANI

1

1

 

1

GİH

TERCÜME MERKEZİ BAŞKANI

1

1

 

1

GİH

PERSONEL DAİRESİ BAŞKANI

1

1

 

1

GİH

ARŞİV VE ULAŞTIRMA

 

 

 

 

 

DAİRESİ BAŞKANI

1

1

 

1

GİH

EĞİTİM MERKEZİ SEKRETERİ

1

1

 

1

GİH

BÜYÜKELÇİ, DAİMİ TEMSİLCİ,

 

 

 

 

 

MASLAHATGÜZAR, ELÇİ-MÜSTEŞAR,

 

 

 

 

 

1. SINIF BAŞKONSOLOS,

 

 

 

 

 

DAİMİ TEMSİLCİ

 

 

 

 

 

YARDIMCISI, BÜYÜKELÇİLİK

 

 

 

 

 

1.MÜSTEŞARI, BAŞKONSOLOS,

 

 

 

 

 

BAŞKONSOLOS YARDIMCISI,

 

 

 

 

 

BAŞKATİP, KONSOLOS

1

260

 

260

GİH

DAİRE BAŞKANI, ŞUBE MÜDÜRÜ,

 

 

 

 

 

BAŞKONSOLOS, BAŞKONSOLOS

 

 

 

 

 

YARDIMCISI, BÜYÜKELÇİLİK

 

 

 

 

 

 MÜSTEŞARI, BAŞKATİP, KONSOLOS

1

55

 

55

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

SINIFI

UNVANI

DERECESİ

SERBEST

TUTULAN

TOPLAM

 

 

 

KADRO

KADRO

 

 

 

 

ADEDİ

ADEDİ

 

                                                                                                                                                                                 

 

 

 

 

 

GİH

DAİRE BAŞKANI

1

61

 

61

GİH

DAİRE BAŞKANI, ŞUBE MÜDÜRÜ,

 

 

 

 

 

BAŞKONSOLOS,

 

 

 

 

 

BAŞKONSOLOS YARDIMCISI,

 

 

 

 

 

BÜYÜKELÇİLİK MÜSTEŞARI,

 

 

 

 

 

BAŞKATİP, KONSOLOS

2

106

 

106

GİH

ÖZEL KALEM MÜDÜRÜ, ŞUBE MÜDÜRÜ,

 

 

 

 

 

BÜYÜKELÇİLİK MÜSTEŞARI,

 

 

 

 

 

BAŞKATİP, KONSOLOS

3

129

 

129

GİH

BAŞKATİP, KONSOLOS

4

97

 

97

GİH

BAŞKATİP, KONSOLOS

5

33

 

33

GİH

ORTAELÇİLİK BAŞKATİBİ,

 

 

 

 

 

KONSOLOS, ŞUBE MÜDÜRÜ

6

1

 

1

GİH

İKİNCİ KATİP, MUAVİN KONSOLOS

7

114

 

114

GİH

ÜÇÜNCÜ KATİP, MUAVİN KONSOLOS

8

121

 

121

GİH

ADAY MESLEK MEMURU, ATAŞE

9

182

 

182

GİH

İDARİ ATAŞE, UZMAN,

 

 

 

 

 

ATAŞE YARDIMCISI

4

97

 

97

GİH

İDARİ ATAŞE, İDARİ MEMUR,

 

 

 

 

 

ATAŞE YARDIMCISI

5

28

 

28

 

TOPLAM

 

1.290

 

1.290

 

 

 

 

 

 

T.B.M.M. Başkanlığına

Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa tasarısının 21. maddesindeki (4) no’lu listedeki 4.127 olan toplam kadronun 4.000 olarak belirlenmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Şükrü Elekdağ

Hulusi Güvel

 

Malatya

İstanbul

Adana

 

Atila Emek

Hüsnü Çöllü

Tansel Barış

 

Antalya

Antalya

Kırklareli

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 21. maddesinde atıfta bulunulan (4) numaralı cetvelin 13 ve 14. sıralarında yer alan 2. ve 3. derece memuriyet kadrolarının karşılarındaki “Büyükelçi” unvanlarının çıkarılmasını ve cetvelde gerekli düzenlemelerin buna göre yapılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Nevzat Korkmaz

Ertuğrul Kumcuoğlu

Reşat Doğru

 

Isparta

Aydın

Tokat

 

Süleyman L. Yunusoğlu

Mehmet Şandır

Ahmet Duran Bulut

 

Trabzon

Mersin

Balıkesir

 

 

Mümin İnan

 

 

 

Niğde

 

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa tasarısının 21. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ederiz.

 

Pervin Buldan

Ayla Akat Ata

Nuri Yaman

 

Iğdır

Batman

Muş

 

Akın Birdal

Sırrı Sakık

 

 

Diyarbakır

Muş

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Ata, kim konuşacak?

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Buldan konuşacak efendim.

BAŞKAN – Sayın Buldan, buyurun efendim.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 524 sıra sayılı Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın 21’inci maddesi üzerinde konuşmak üzere söz hakkı aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dış politika her zaman, her yerde iç politikanın bir devamıdır çünkü aynı egemen sınıf tarafından yürütülür ve aynı tarihsel hedefler peşinde koşar. Türk dış politikasını da bu minvalde değerlendirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Ancak, bu noktada iç politikanın bu ülkede neyi tesis ettiği oldukça önem arz etmektedir. Zira, bölgesel güç olmak iddiasındaysanız öncelikle ülkenizin içinde demokrasinin, barışın, dolayısıyla huzurun gücünü tesis etmiş olmalısınız. Çünkü, dış politikayı planlarken, dış dünyadaki gelişmeler üzerinde ancak kendi iç gücünüze dayanarak etkinlik kurarsınız ya da iç politikada neyin hayalindeyseniz dış politikada da aynı serüvenin peşine takılmaktan başka bir şey yapamazsınız.

Hükûmetin Kürt açılımı trafiğine paralel, Nabucco’yla başlayan bir doğal gaz boru hattı anlaşmaları trafiği başladı. Amerika Birleşik Devletleri ile Avrupa Birliğinin enerji ikmal stratejilerinde merkezî bir önem taşıyan Nabucco Boru Hattı Projesi Hükûmetlerarası Protokolü’nün imzalanmasının üzerinden bir ay bile geçmeden Ankara, Rusya Başbakanı Vladimir Putin ile enerji alanında 20 iş birliği protokolünü imzaladı. Ardından, Katar Emiri Şeyh Hamad Bin Khalifa Al Thani’yle doğal gaz boru hattı döşenmesi konusunda anlaşmaya varıldı ve sonrasında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız Şam’a giderek Türkiye’den Suriye’ye doğal gaz ve elektrik satım anlaşmaları imzaladı.

Nabucco Projesi’yle Hazar Denizi ve Orta Asya doğal gazının, Rusya dışarıda bırakılarak, Avrupa’ya taşınması planlanıyor. Toplam uzunluğu 3.300 kilometre olarak planlanan hattın 2.200 kilometresi Türkiye’den geçecek. Erzurum’da Türkiye-İran doğal gaz hattı ile birleşerek yine yapımı düşünülen Trans-Kafkas gaz hattıyla bağlanacak. Bu özellikleriyle hat, hem Orta Asya’yı hem de Orta Doğu’yu gaz hatları olarak bağlayacak ve batı ucunda Avusturya’nın doğal gaz hattıyla birleşerek Avrupa’ya ulaşacak. Moskova’ya bağımlılığı azaltacak ve rekabet şansı yaratacak bu projeyi Avrupa’nın ve Amerika Birleşik Devletleri’nin desteklediğini gözlemlemekteyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, Karadeniz üzerinden güney akım hattını planlayan Moskova ile anlaşmaya vardı. Türkiye’nin, çatışan bu uluslararası güç dengelerine göre dizayn edilmiş birilerine alternatif projelere aynı anda imza koyarak bölgedeki gücünü artırmayı hedeflediğini gözlemlemekteyiz. Ama bütün dış politikasını büyük küresel güçlerin bölgesinde vereceği desteğe göre oluşturmaya çalışan Türkiye’nin pek şanslı olduğunu söylemek maalesef mümkün değildir.

Bunun en önemli nedeni, Türkiye’nin enerji alanında başta Rusya olmak üzere dışa bağımlı bir ülke olmasıdır. Türkiye, elektriğinin tamamına yakınını doğal gazdan karşılıyor ve bu doğal gazın da yüzde 65’ini Rusya’dan alıyor. Doğal gazın diğer tedarikçisi olan ülke ise İran. Rusya, aynı zamanda Avrupa Birliğinin enerji ihtiyacının üçte 1’ini de tek başına kendi doğal gazından karşılıyor. Tahminler Avrupa Birliğinin Rusya’ya enerji alanındaki bu bağımlılığının gittikçe artacağını gösteriyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Nabucco Projesi ile ilgili en önemli sorun, hattı dolduracak gazın olmaması. Nabucco hattına ilk doğal gaz verecek ülke Azerbaycan. Ancak, Azerbaycan’daki kaynaklardan alınacak doğal gaz yeterli değil. Rusya, Azerbaycan ve diğer tedarikçi ülkelerle doğal gaz alım anlaşmaları yaparak bölgedeki enerji tekelini korumaya çalışıyor. Nabucco Projesi’nin altında imzası olan tedarikçi ülkelerin toplam doğal gaz üretimi ise boru hattını doldurmaya yetmiyor. Yani Nabucco hattının inşaatı tamamlansa bile içinden akacak gaz bulunmuş değil. Hattın yapımı sırasında ekonomiye sağlayacağı katkılara dair abartılı varsayımlar daha çok projenin ardındaki jeostratejik planları örtmeyi gözetiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Buldan, konuşmanızı tamamlar mısınız; buyurun.

PERVİN BULDAN (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Nabucco’nun istihdam vaadi ise sadece inşaat süresiyle sınırlı. Boru hattının geçtiği bölgelerde yaratacağı çevre sorunlarını da göz ardı etmemek gerekiyor. Türkiye'nin egemen güçleri, bu tablonun merkezine yerleşmek için, fosil yakıtlarının aktarma hatlarının kavşağı olmak için çırpınırken Türkiye'nin başına bir talih kuşu konmuş gözüküyor.

Gezegen riskini durmaksızın katlayan gidişin sürdürülmesinden komisyon almak için yapılan hamlelerin bir millî gurur kaynağı olamayacağının çok açık olduğunu belirtir, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 21. maddesinde atıfta bulunulan (4) numaralı cetvelin 13 ve 14. sıralarında yer alan 2. ve 3. derece memuriyet kadrolarının karşılarındaki “Büyükelçi” unvanlarının çıkarılmasını ve cetvelde gerekli düzenlemelerin buna göre yapılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                  Nevzat Korkmaz (Isparta) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Dış politikayı konuşuyoruz. Günümüz dünyasında, dış politikada izlenen kötü ve yanlış politikalar, yapılan yanlış hamleler, en ücra yörelerde yaşayan vatandaşlarımızın dahi günlük hayatını etkiliyor. Bu bakımdan, insanımızın yaşam kalitesini yükseltmek için, içeride uygulanacak doğru politikalar yanında dışarıda da realist, sonuç odaklı ve elbette millî onur ve duruşu bozmayacak politikalar uygulanmalıdır.

Siyasetin temel taşı siyasetçidir. Yani, korkular ve zaaflarıyla birlikte bir insandan bahsediyoruz. Şayet “İğneyle kuyu kazmak.” olarak tanımlanabilecek bu alanda, uzun soluklu, sabırlı, eleştirilere karşı hoşgörülü ve işin uzmanlarıyla istişare edebilen niteliklere sahipseniz, millî menfaatlere uygun, zaman içerisinde kırmadan dökmeden bir mesafe alır millî kazanımlar elde edebilirsiniz yoksa “Her şeyin en iyisini ben bilirim.”, “Bize kadar yapılan her şey yanlıştı, biz en doğrusunu yapıyoruz.”, “Onlar da kim? Bir avuç monşer.”, “Ezber bozuyoruz.” diye yaklaşırsanız bu devleti de haksız bir şekilde eksen kayması eleştirilerine maruz bırakırsınız. Unutmayalım ki bu devlet, bir kabile devleti değildir. Öyle kurumları, öyle gelenekleri vardır ki binlerce yıllık geçmişe sahiptir ve bu uzun süreçte ne AKP’ler, ne Erdoğanlar, ne Davutoğulları gelmiş geçmiştir ki kapladıkları alan bu büyük Türk deryasında olsa olsa bir damla, bir katre kadar yer işgal eder. Hâl böyle olunca, eksen kaymasından değil, olsa olsa Hükûmetin ya da AKP’nin kaymasından bahsedilebilir.

Bu millete hizmet etmek istiyorsanız öncelikle bu gerçekleri idrak edip hem bugünün uzmanlarını hem de geçmişin tecrübelerini dikkate almak ve bu kişi ve olaylardan istifade etmek mecburiyetindesiniz. Uluslararası ilişkilerde yıkıp yeni baştan yapmak, savaş, çatışma gibi olağanüstü şartları gerektirir. Olağan olan devamlılıktır, yapılanların üzerine ilaveler koyabilmektir. Aksi takdirde, millî duruşun tartışılması gibi attığın taşın ürküttüğün kurbağaya değmediği bir neticeyle karşı karşıya gelirsiniz. İzlediğiniz, sizin tabirinizle, mütebessim dış politika uluslararası aktörlerin arkanızdan istihza ile güldüğü bir yere gider. Bu coğrafyanın, kıymetli arkadaşlar, “Pardon”u yoktur ve yapılan her hatanın bir bedeli vardır. Bu coğrafya, bu bedeli ödeyip tarihten silinmiş birçok kavim örneklerini göstermiştir.

Değerli milletvekilleri, siz, hiç Anadolu’da kendisini Hititli, Frigyalı, Lidyalı diye tanımlayan bir Allah’ın kuluna rastladınız mı? İşte bu yüzden, bu coğrafyada deneme yanılma yoluyla ilerleyemezsiniz yahut diplomaside “Göç yolda düzelir.” deyip hesapsız kitapsız davranamazsınız. O zaman ne yapacaksınız? Profesyonel destek alacaksınız. Tıpkı tıp, mühendislik gibi bir uzmanlık alanı diplomasi. Diplomatlar kolay yetişmiyor; ağaran saçlara, çürümüş dirseklere saygı göstereceksiniz. Ha şunu diyebilirsiniz: Efendim, diplomatlarımız, Dışişleri mensuplarımız gerek mesleki yetiştirilme sürecinde gerekse sonraki hizmet yıllarında ülkemizden, insanımızdan uzaklaşıyorlar, kopuyorlar, bu yüzden dışarıdaki vatandaşlarımıza gerekli sıcaklığı göstermiyorlar. Bu eleştiri, bir nebze olsa anlaşılabilir ancak onları “monşerler” diye tahkir etmek yerine yukarıdaki eksiklikleri gidermek için mesleğin başlangıcındaki staj programlarına ve sonraki yıllarda tertiplenecek seminerlere ilaveler yapabilirsiniz. Yaptınız mı? Hayır. Her zamanki gibi, bu konuda da sekiz yıldır şikâyet ettiniz ve en küçük bir öneri bile getirmediniz.

Kıymetli milletvekilleri, Mart 2008’de de bu kürsüden bir öneri getirmiştim, demiştim ki: Dışişlerine giren meslek mensupları stajlarının bir bölümünü valilik ve kaymakamlıklarda yapsın, mülki amirlerle köylere, kasabalara gitsinler, hem insanlarımızın ortamlarını hem de idari sistemimizi yerinde görüp bu eksikliği -ki varsa- tamamlasınlar.

Tabii ki bu önerimiz diplomatlarımızın profesyonelliklerini ve yaptıkları hizmetin özelliklerini inkâr etmek anlamına gelmiyor. Birçoğu da bizimle böyle düşündüğünü söylüyorlar. Bu önerimizi bugüne kadar neden hiç dikkate almadınız? Bu öneriyi yapan MHP’li, Milliyetçi Hareket Partili bir milletvekili olduğu için mi? Yoksa bizim önerilerimizi dikkate almak ağrınıza mı gidiyor arkadaşlar? “Hayır.” diyorsanız, o zaman bu duyarsızlığı “Ne gerekeni yaparım ne de istismar etmekten vazgeçerim.” diye mi yorumlayacağız?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayınız.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) - Yine, yoksa her alanda olduğu gibi uluslararası ilişkilerde de çare makamı olduğunuzu unutup muhalefet gibi bu kürsülere çıkıp şikâyet etmeyi iktidar olmak mı sanıyorsunuz? Sekiz yıl birçok problemi çözmek için yeterli bir süreydi. Mecliste birçok hükûmete nasip olmayan bir çoğunluğunuz vardı. Ancak “Bu avantajları içeride fırsatlara çeviremeyen sizler uluslararası ilişkilerdeki krizleri mi fırsata çevireceksiniz?” diye sormadan edemiyorum.

Sıfır sorun, üzülerek söylüyorum, sıfırın üzerinde tutunabilen muktedir hükûmetlerle gerçekleşir diyor, yapacağınız en hayırlı işin, sorunları, daha fazla çetrefilleştirmeden, gelecek hükûmetin çözmesi için dondurmak olduğunu söylüyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum.

Buyurun:

T.B.M.M. Başkanlığına

Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa tasarısının 21. maddesindeki (4) no’lu listedeki 4.127 olan toplam kadronun 4.000 olarak belirlenmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

                                                                          Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) - Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın İnce, kim konuşacak? Gerekçeyi mi okutayım?

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Elekdağ

BAŞKAN – Sayın Elekdağ, buyurun efendim.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Sayın Dışişleri Bakanı biraz önce, Türkiye’nin oynadığı küresel rolden söz ettiler, Türkiye’nin uluslararası rolünün bölgesel bir aktörün rolünün üstünde olduğunu söylediler. Tabii, bu kulağımıza hoş geliyor çünkü hepimiz Türkiye’yi böyle bir konumda görmek istiyoruz fakat Sayın Bakanımız bir hususu unutuyor, Türkiye’nin yanı başında, Kuzey Irak’ta konuşlanmış PKK teröristleri Türk Hükûmetine meydan okuyor. “Şartlarımı kabul etmezseniz Türkiye’yi yangın yerine çeviririm.” diyor. Boş da konuşmuyor. PKK terörü her gün askerlerimizi şehit ediyor. Anaların feryadını figanını işitmemek için televizyonu açamıyoruz. Akan kanın ardı arkası gelmiyor. Hükûmet edilgen, çaresiz, bu duruma seyirci kalıyor. Bu çaresizlik, bütün Türk milleti üzerinde boğucu bir kasvet ve eziklik yaratıyor. Hükûmet, PKK’ya yataklık yapan Barzani’yi dahi yola getiremiyor, “höt” diyemiyor. Küresel bir aktör kendini savunmaktan âciz kalır mı? Akan kanın hesabını sormaz mı?

Barzani’ye dahi söz geçirmekten âcizsiniz Sayın Bakan. Türkiye’nin uluslararası hukuktan doğan meşru savunma hakkını kullanmaktan korkuyorsunuz, sonra gelip üst perdeden konuşuyorsunuz. Bence ölçülü olmak, dış politikanın en önemli vasfıdır Sayın Bakanımız.

Şimdi, gelelim İsrail’in Türkiye’den özür dilemesi ve mağdurlara tazminat ödemesi sorununa. Değerli milletvekilleri, beni mazur görün ama Sayın Dışişleri Bakanımız, İsrail’in Türkiye’den özür dilemesi ve tazminat ödemesi konusundaki mücadeleyi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde kaybetti. Çünkü Güvenlik Konseyinde İsrail’in suçu tescil ettirilemedi. Çünkü Güvenlik Konseyinden bir kınama kararı çıkartılamadı. Güvenlik Konseyinden bir kınama kararı çıkartılabilseydi elimiz kuvvetli olurdu. Bilindiği üzere Güvenlik Konseyinin kararları bağlayıcıdır. Bağlayıcı bir karar çıkartılamayınca, zevahiri kurtarmak için Sayın Bakan, Güvenlik Konseyi Başkanlık açıklamasıyla yetinmeye razı oldu. Fakat Başkanlık açıklamasında da İsrail’in kınanması sağlanamadı. Açıklama metni aynen şöyle: “Konsey, en az 10 sivilin yaşamını kaybetmesine ve çok sayıda kişinin yaralanmasına yol açan eylemleri kınar, olaylarda hayatını kaybedenlerin ailelerine başsağlığı diler.” Bu metinde her iki tarafın, yani İsrail askerleri ile direnen gemi yolcularının eylemleri kınanmaktadır. Yani açıklama, İsrail askerlerinin 9 Türk’ü öldürmeleri olayı ile Mavi Marmara yolcularının sopalı direnişini aynı kefeye koyuyor. Tekrar ediyorum: Açıklama, İsrail askerlerinin 9 Türk’ü öldürmeleri olayı ile Mavi Marmara yolcularının sopalı direnişini aynı kefeye koyuyor ve ikisini kınıyor. Bu, Türkiye’ye yapılan korkunç bir adaletsizlik değil mi? Bu, utanç verici bir açıklama değil mi? Sayın Dışişleri Bakanının bunu kabul etmesi de fahiş bir hata değil mi?

Değerli milletvekilleri, ben şimdi sizlere soruyorum: Elinde böyle bir belge olunca İsrail özür diler mi?

Sayın Bakan, bu şekilde konuşmamın bir nedeni de geçen hafta bu kürsüden, Güvenlik Konseyi Başkanlık açıklamasında İsrail’in kınandığını iddia etmenizdir. Evet, İsrail’in kınandığını iddia ettiniz. Hayır Sayın Bakan, söylediğiniz kesinlikle doğru değildir, İsrail kınanmamıştır.

Bakınız, açıklama metninin o kısmını tekrar okuyorum: “Konsey en az 10 sivilin yaşamını kaybetmesine ve çok sayıda kişinin yaralanmasına yol açan eylemleri kınar, olayda hayatını kaybedenlerin ailelerine başsağlığı diler.” Bu açıklamada iki nokta vurgulanıyor: Birincisi, eylemler kınanıyor; ikincisi, iki tarafın da yani hem İsrailli askerlerin hem de Mavi Marmara’daki yolculardan direnenlerin eylemleri kınanıyor. Yani İsrail kınanmıyor. Gerçek bu iken Sayın Bakan, tüm ikazlarımıza rağmen, gelip bu kürsüden “Güvenlik Konseyi Başkanlık açıklamasıyla İsrail kınanmıştır.” demeniz gerçeği yansıtmıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Elekdağ, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Bu itibarla, Sayın Bakan, zannediyorum sizi bu kürsüden doğruyu açıklamaya davet etmek hakkımdır.

Son bir nokta: Açıklamanın orijinal İngilizce metni Türkçeye çevrilirken üstünde tahrifat yapılarak “eylemler” kelimesi Türkçeye “eylem” olarak çevrilmiş ve böylece, İsrail’in eyleminin kınandığı izlenimi verilmiştir. Bu şekilde basın da yanıltılmıştır. O bakımdan, Sayın Bakandan rica ediyorum, lütfen, Sayın Başbakana gerçekleri açıklayarak, bundan sonra, İsrail’in kınandığını söylemesini engelleyiniz, çünkü Sayın Başbakan tahrif edilmiş tercüme metnine dayanarak konuşuyor.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı “Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı”nın 21 inci maddesine bağlı ek (3) sayılı listenin, ekte sunulan aynı sayılı liste ile değiştirilmesini; yine aynı maddeye bağlı ek (4) sayılı listede yer alan 4 üncü dereceden “İdari Ataşe, Uzman” unvanlı serbest ve toplam kadro adedinin 97’ye, 5 inci dereceden “İdari Ataşe, İdari Memur” unvanlı serbest ve toplam kadro adedinin 28’e ve liste toplamındaki serbest ve toplam kadro adedinin 4102’ye düşürülmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                          Bekir Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları

(3) SAYILI LİSTE

KURUMU : DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI

TEŞKİLATI : MERKEZ

İPTAL EDİLEN KADROLARIN

 

SINIFI

UNVANI

DERECESİ

SERBEST

TUTULAN

TOPLAM

 

 

 

KADRO

KADRO

 

 

 

 

ADEDİ

ADEDİ

 

                                                                                                                                                                                 

 

 

 

 

 

GIH

STRATEJİK ARAŞTIRMALAR

 

 

 

 

 

MERKEZİ BAŞKANI, BÜYÜKELÇİ

1

1

 

1

GİH

EĞİTİM MERKEZİ BAŞKANI

1

1

 

1

GİH

TERCÜME MERKEZİ BAŞKANI

1

1

 

1

GİH

PERSONEL DAİRESİ BAŞKANI

1

1

 

1

GİH

ARŞİV VE ULAŞTIRMA

 

 

 

 

 

DAİRESİ BAŞKANI

1

1

 

1

GİH

EĞİTİM MERKEZİ SEKRETERİ

1

1

 

1

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

SINIFI

UNVANI

DERECESİ

SERBEST

TUTULAN

TOPLAM

 

 

 

KADRO

KADRO

 

 

 

 

ADEDİ

ADEDİ

 

                                                                                                                                                                                 

 

 

 

 

 

GİH

BÜYÜKELÇİ, DAİMİ TEMSİLCİ,

 

 

 

 

 

MASLAHATGÜZAR, ELÇİ-MÜSTEŞAR,

 

 

 

 

 

1.SINIF BAŞKONSOLOS,

 

 

 

 

 

DAİMİ TEMSİLCİ

 

 

 

 

 

YARDIMCISI, BÜYÜKELÇİLİK

 

 

 

 

 

1. MÜSTEŞARI, BAŞKONSOLOS,

 

 

 

 

 

BAŞKONSOLOS YARDIMCISI,

 

 

 

 

 

BAŞKATİP, KONSOLOS

1

260

 

260

GİH

DAİRE BAŞKANI, ŞUBE MÜDÜRÜ,

 

 

 

 

 

BAŞKONSOLOS,

 

 

 

 

 

BAŞKONSOLOS YARDIMCISI,

 

 

 

 

 

BÜYÜKELÇİLİK MÜSTEŞARI,

 

 

 

 

 

BAŞKATİP, KONSOLOS

1

55

 

55

GİH

DAİRE BAŞKANI

1

61

 

61

GİH

DAİRE BAŞKANI, ŞUBE MÜDÜRÜ,

 

 

 

 

 

BAŞKONSOLOS,

 

 

 

 

 

BAŞKONSOLOS YARDIMCISI,

 

 

 

 

 

BÜYÜKELÇİLİK MÜSTEŞARI,

 

 

 

 

 

BAŞKATİP, KONSOLOS

2

106

 

106

GİH

ÖZEL KALEM MÜDÜRÜ,

 

 

 

 

 

ŞUBE MÜDÜRÜ, BÜYÜKELÇİLİK

 

 

 

 

 

MÜSTEŞARI, BAŞKATİP, KONSOLOS

3

129

 

129

GİH

BAŞKATİP, KONSOLOS

4

97

 

97

GİH

BAŞKATİP, KONSOLOS

5

33

 

33

GİH

ORTAELÇİLİK BAŞKATİBİ, KONSOLOS

 

 

 

 

 

 ŞUBE MÜDÜRÜ

6

1

 

1

GİH

İKİNCİ KATİP, MUAVİN KONSOLOS

7

114

 

114

GİH

ÜÇÜNCÜ KATİP, MUAVİN KONSOLOS

8

121

 

121

GİH

ADAY MESLEK MEMURU, ATAŞE

9

182

 

182

GİH

İDARİ ATAŞE, UZMAN,

 

 

 

 

 

ATAŞE YARDIMCISI

4

97

 

97

GİH

İDARİ ATAŞE, İDARİ MEMUR,

 

 

 

 

 

ATAŞE YARDIMCISI

5

28

 

28

 

TOPLAM

 

1.290

 

1.290

 

 

 

 

 

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Bakan, niye Komisyonda düzeltmediniz de buraya kadar indi bu?

SUAT KILIÇ (Samsun) – Teknik bir düzenleme.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Komisyonda düzeltebilirlerdi.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Teknik boyutu var.

BAŞKAN – Sayın Yeni, buyurun efendim.

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 524 sıra sayılı Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın 21’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, gerek bölgeler ve kıtalar arasındaki eşsiz konumuyla gerekse medeniyet, kültür ve siyaset birikimiyle stratejik bir öneme sahiptir. Bu sebeple, biz yola çıkarken Türkiye'nin dış politikasını uzun vadeli bir perspektifte, yeni dinamiklere dayanan, bölgesel ve küresel konjonktürle uyumlu bir hâle getirmeyi amaçlamıştık. Biz ülkemizi Ankara’da oturduğumuz yerden yönetme anlayışı içinde olmadık, il, ilçe, köy köy, vatan toprağını karış karış dolaştık, her problemi bizzat yerinde inceledik, hiçbir soruna duyarsız kalmadık.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünya her geçen gün değişmekte, her geçen gün biraz daha küçülmektedir. Küresel düzeye taşınan sorunlar, küresel iş birliklerini gerekli hâle getirmiştir. 40’lı, 50’li yılların dış politika anlayışıyla bu ülke yönetilemez. Dış politikada çok boyutlu, çok yönlü bir diplomasi izlenmesi bir zorunluluk hâline gelmiştir. Bu bilinçle bölgemizde ve dünyanın çeşitli yerlerinde yaşanan sıkıntılara duyarlılıkla yaklaştık. Belli bir bölgeye, belli meselelere saplanıp kalmış bir dış politika anlayışını yıkarak her bölgeye, her ülkeye, her soruna, barış ve dostluk zemininde, aynı sıcak ve akılcı tavırla yaklaştık. Hiçbir toplumun, hiçbir inanç ve kültürün karşısında olmadık. Her hukuksuzluğun, her haksızlığın, her zorbalığın karşısında olduk. Anlaşmazlıkların ve çatışmaların değil, çözümün ve barışın safında yer aldık. Türkiye'nin güvenilir, iyi niyetli, adaletten ve hakkaniyetten yana bir ülke olduğunu her fırsatta dile getirdik. Biz dünyaya sağırlaşmadık, kendi içimize kapanmadık.

Bakınız değerli milletvekilleri, Sayın Başbakanımız yedi yılda Afganistan’dan Sri Lanka’ya, Çek Cumhuriyeti’nden Tayland’a, Almanya’dan Mozambik’e kadar, belki adını bile duymadığınız seksen bir ülkeye iki yüz otuz üç ziyaret gerçekleştirmiştir. İşte bu gayret, bu azim sayesinde Türkiye’yi kendi hâlinde sıradan bir ülke olmaktan çıkarıp dünyada etki gücü yüksek önemli bir aktör hâline getirdik. Türkiye’yi, dünyaya uyum sağlayan, dünya ve insanlık için olumlu katkılar yapan bir ülke hâline getirdik.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye çok uzun bir süre “Üç tarafı denizlerle, dört tarafı düşmanlarla çevrili ülke.” olarak tanımlandı. Biz, sekiz senedir bu ezberi bozmanın gayreti içinde olduk, düşman üretme değil, dost kazanma anlayışıyla hareket ettik. “Sıfır düşman” politikasıyla, bölgemizde ve dünyada söz sahibi bir ülke hâline geldik.

Değerli arkadaşlarım, çok açık ve net ifade ediyorum: Türkiye’nin yönetiminde AK PARTİ İktidarından sonra hiçbir şey aynı kalmamıştır, ezberler bozulmuştur, duvarlar yıkılmıştır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin izlediği dış politika, son yıllarda geçirdiği değişim içte ve dışta takdirle karşılanmaktadır. Bu takdirin yansımaları her geçen gün netleşmektedir. Türkiye, 2002’de dünya ekonomileri arasında 26’ncı sıradayken, kaydettiği hızlı büyüme sayesinde bugün 17’nci büyük ekonomi konumuna gelmiştir. İhracat 36 milyar dolar iken 132 milyar dolara yükselmiştir. Küresel krize rağmen 2009 yılında 102 milyar dolar ihracat yapılmıştır. Yine, küresel krize rağmen 2009’da 2008‘e göre daha fazla turist çekilmiş, 27 milyon turistle 21,3 milyar dolar turizm geliri elde edilmiştir.

AK PARTİ İktidarında, Türkiye, uluslararası örgütlerde etkin bir ülke durumuna gelmiştir. Kırk sekiz yıl aradan sonra Türkiye 192 ülkenin 151’inin oyunu alarak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine geçici üye seçilmiştir. İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreteri ilk defa bizim dönemimizde iki kez üst üste Türkiye’den seçilmiştir. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanlığına ilk defa bir Türk milletvekili, AK PARTİ’li, Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu seçilmiştir.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Bir seçim olmadı ki.

AHMET YENİ (Devamla) – Çok sayıda ülkeyle vizeler kaldırılmış, serbest ticaret anlaşmaları imzalanmıştır. Ülkemiz, uluslararası çeşitli sportif ve kültürel etkinliklere ev sahipliği yapmaktadır. Bunların da ötesinde, daha on yıl öncesinde savaşın eşiğine geldiğimiz Suriye ile bugün vizeler kaldırılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm bunlar kendiliğinden gerçekleşmemiştir. Türkiye sevdasıyla ülke ülke gezilmiş, yorgunluklarımız hizmet aşkıyla güce ve azme dönüşmüştür.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Irak’la Kıbrıs’a gel, Yunanistan’a gel.

AHMET YENİ (Devamla) – Evet, sözlerimi tamamlarken…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Ezberin bozuldu bu arada.

BAŞKAN – Sayın Yeni, konuşmanızı tamamlayınız, buyurun.

AHMET YENİ (Devamla) - …dış politikadaki bu başarı için…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – İsrail’e gel.

AHMET YENİ (Devamla) - …başta Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’a, Dışişleri Bakanı Sayın Profesör Ahmet Davutoğlu’na ve tüm milletvekillerimize, Dışişleri mensuplarına teşekkürlerimi sunuyorum.

Sayın Bakanım, devam ediniz stratejik derinliğe, sizi destekliyoruz.

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Devam edin, devam edin.

AHMET YENİ (Devamla) - Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Karar yeter sayısı istedim efendim.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı istediniz.

Sunuyorum, karar yeter sayısını arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 23.01

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 23.12

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım. Kabul edenler… Önergemizi kabul edenler efendim, önergeyi... Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

OKTAY VURAL (İzmir) – “Önergemiz” değil Sayın Başkan, sizin önergeniz değil.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Meclisin önergesi, Meclise mal oldu.

BAŞKAN - Yanlış oldu.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sizin imzanız var mı yok mu bilmiyoruz.

BAŞKAN - Sayın Başkan, herkes hata yapabilir biliyorsun ama yakaladınız, helal ediniz!

Şimdi, tasarının görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, 21’inci maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda, ekleriyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 22’nci madde üzerinde üç önerge vardır.

Maddenin tasarı metninden çıkarılması yönünde olan aynı mahiyetteki önergeleri okutup birlikte işleme alacağım, önerge sahiplerine talepleri hâlinde ayrı ayrı söz vereceğim.

Şimdi, önergeleri okutuyorum:

T.B.M.M. Başkanlığına

Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı kanun tasarısının 22. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Nuri Yaman

Pervin Buldan

Ayla Akat

 

Muş

Iğdır

Batman

 

Sırrı Sakık

Akın Birdal

 

 

Muş

Diyarbakır

 

T.B.M.M. Başkanlığına

Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa tasarısının 22. maddesinin madde metninden çıkartılmasını arz ederiz.

Saygılarımızla.

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Muharrem İnce

Mehmet Ali Susam

 

Malatya

Yalova

İzmir

 

Vahap Seçer

Şevket Köse

Rasim Çakır

 

Mersin

Adıyaman

Edirne

T.B.M.M. Başkanlığına

Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 22. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Ertuğrul Kumcuoğlu

Mehmet Şandır

Nevzat Korkmaz

 

Aydın

Mersin

Isparta

 

Mümin İnan

Reşat Doğru

Ahmet Duran Bulut

 

Niğde

Tokat

Balıkesir

 

 

Süleyman L. Yunusoğlu

 

 

 

Trabzon

 

BAŞKAN – Komisyon birlikte okuttuğum önergelere katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın İnce, siz mi konuşacaksınız?

Buyurun.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, dış politikamızda sıkıntılı günler yaşıyorsak, bunu tek bir cümlede özetlemek gerekirse, sorun aslında sizin düşünsel temelinizden kaynaklanıyor. Yani, bir insan düşünün, ilk gençlik yıllarından orta yaşlı olana kadar sürekli olarak Avrupa Birliğine “Hristiyan kulübü”, “Batı kulübü” diyecek, sonra, belli bir yaşa geldikten sonra milletvekili, bakan, başbakan olacak ve yıllarca aşağıladığı, küçümsediği, eleştirdiği, karşı çıktığı bir yapıyı savunmak zorunda kalacak. Tabii, böyle bir çelişki olunca sorun da oluyor. Onun için, işte, dış politikamızı yürüten kişilere bir anda “monşerler” diyerek onları aşağılayacaksınız. Yani Dışişleri Bakanlığından AKP Genel Merkezine bir geçiş yaparsanız yapmanız gereken iş şu… O zaman bu iş kime kalır? “Süpürmeyin, kullanın.” diyen danışmanlara kalır. Bu fikrî temelde bir problem olduğu için gazete patronlarına seslenirsiniz: “Köşe yazarlarını kovun.” Rektörlere, gelir, “Kafası basmıyor.” dersiniz. Sendikacılar “dinozor”, eczacılar “Çok kazanıyor.”, doktorlara laf etmek gerekirse “İğne yapmayı bile bilmiyorlar.” der, işin içinden çıkarsınız.

Şimdi, mademki Türkiye Cumhuriyeti sekiz yıldır onurlu, dik duruş sergileyen, diklenmeden dik duran bir politika izliyor, o zaman şu sorularıma lütfen Sayın Bakan cevap versin: Bu ülkenin askerlerinin Kuzey Irak’ta başına çuval geçirildiği zaman siz Amerika Birleşik Devletleri’ne bir nota verebildiniz mi? Bu ülkenin onurunu kurtarabildiniz mi, koruyabildiniz mi?

İki: Sizden başka hangi iktidar döneminde -60’ıncı Hükûmetsiniz- hangi hükûmet döneminde bizim bir gemimiz esir alındı? “Şu dönemde, şu gemi.” diye lütfen açıklayınız.

Üç: Hangi iktidar döneminde büyükelçimiz daha alçak bir koltuğa oturtuldu?

Bir başkası: Hangi dönemde, hangi iktidar döneminde uluslararası sularımızda vatandaşlarımız öldürüldü?

Şimdi, değerli milletvekilleri, iç politikaya dönük Filistin çabalarınız da çelişkilerle dolu. Yani 60’lı, 70’li yıllarda biz, bizlerin ağabeyleri, solda düşünenler, solda görüş bildirenler, dünyaya soldan bakanlar Filistin’i savunurken siz ne yapıyordunuz?

BURHAN KAYATÜRK (Ankara) – Siz ne yapıyordunuz?

MUHARREM İNCE (Devamla) - Hanginizin gençlik yıllarında, 60’lı, 70’li yıllarda Filistin’le ilgili bir eyleme katılmışlığınız var? Hiçbirinizin yok.

MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) – Sizin var mı?

MUHARREM İNCE (Devamla) – Siz Filistin’i savunmuyorsunuz, sizin neyi savunduğunuz belli.

Yine Sayın Bakandan şunu istiyorum: Sayın Bakan “Kudüs’ün kaderiyle Ankara’nın kaderi aynıdır.” dedi, “Ramallah’ın kaderiyle Bursa’nın kaderi aynıdır.” dedi.

Sayın Bakan, siz “Bağdat’ın kaderiyle Ankara’nın kaderi aynıdır.” diyebilirseniz sizi alkışlarım. Irak’ta, oradaki kara gözlü Arap çocuklarının, Kürt çocuklarının üzerine Amerikan bombaları yağarken siz Amerikan askerlerine tezkere geçirmek için buralarda kulis yürütüyordunuz. Siz, 64 bin Amerikan askerini Türkiye'nin güneydoğusuna konuşlandırmak için tezkere peşinde koşan Hükûmet siz değil misiniz?

Bakınız, bir başka önemli konu. Yine, Sayın Bakan, siz burada cevap verirken şunu demenizi istiyorum: Siz, İsrailli Bakanla otelde kaç numaralı odada görüştünüz? Bunu da doğrusu çok merak ediyorum. Dört şart üç şarta neden düştü?

Son olarak da şu konuyu açıklamanızı istiyorum: Değerli milletvekilleri, Başkan Obama “Uluslararası bir komisyonla Türkiye başına iş açar.” dedi. Dedi değil mi bunu? “Kurulmasın” dedi.

Peki, ben, size şunu söyleyeyim: Siz bu talimatı yanlış mı anladınız acaba? Biz, Meclis araştırması istemiyle, Sayın Akif Hamzaçebi ve Muharrem İnce olarak, iki Grup Başkan Vekili olarak Meclis araştırma önergesi verdik.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bizim de var…

MUHARREM İNCE (Devamla) – Siz bunu reddettiniz. Yani o “Uluslararası bir komisyon kurulmasın.” dedi. Siz herhâlde bunu emir telakki ettiniz, Türkiye Cumhuriyeti’nin Parlamentosunda bile bunun görüşülmesini engellediniz. Yani Türkiye'nin Parlamentosunda, Büyük Millet Meclisinde böyle bir komisyon kurulmayacak, bu konu görüşülmeyecek, sonra iç politikaya dönük söylemlerde bulunacaksınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın İnce.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Sayın Bakan, çok net olarak istiyorum: Siz “Kudüs’ün kaderiyle Ankara’nın kaderi aynıdır.” derken, aynı söylemi Bağdat için söyleyebiliyor musunuz?

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Söyledi zaten.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Nerede söyledi?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Diğer önergeler üzerinde bir söz talebi?

OKTAY VURAL (İzmir) – Ertuğrul Kumcuoğlu efendim.

BAŞKAN – Sayın Kumcuoğlu, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Efendim, Dışişleri Bakanlığı teşkilat kanununu konuşuyoruz. Cuma günü Adalet ve Kalkınma Partisi adına söz alan bir arkadaşımız aynen şöyle söyledi, zabıtlardan okuyorum: “Türkiye, yönetilemeyen bir ülke olmaktan çıkıyor, iyi yönetilen bir ülke hâline geliyor. Dışişleri Bakanlığının teşkilat kanunu da bu çerçeve içerisinde önümüze gelmiş bulunuyor.” dendi.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara gelmeden önce, bırakın iyi yönetilmeyi, yönetilemiyormuş ve sizler de Türkiye’yi iyi yönetmeye başlamışsınız.

Bakın, eğer siz varsayımlarınızı, teşhislerinizi yanlış esaslara oturtursanız, doğru politikalar, doğru stratejiler geliştiremezsiniz çünkü bu yargı baştan doğru değil. Peki, bu arkadaşın böyle konuşmasını sağlayan veyahut da kendisine bu ilhamı veren kim? Başta Sayın Başbakan olmak üzere AKP Hükûmeti, başta Sayın Başbakan olmak üzere AKP üst yönetimi. Çünkü aynı edebiyatı aylardır, yıllardır sürdürüyorsunuz ve “Bizden önce her şey kötüydü, bizle birlikte iyi oldu; bizden önce her şey yanlıştı, bizle birlikte doğru oldu; bizden önce Türkiye, bırakın iyi yönetilmeyi, hiç yönetilemiyordu…” Böyle bir şey yok.

Bu çerçevede de “sıfır problem” kavramını getirdiniz. Allah için, tamam, saygıyla karşılıyorum, takdirle karşılıyorum, komşularımızla kavga etmeyelim ama sizden önceki hükûmetler ve o hükûmetlerin mensupları her sabah uyandıklarında “Bugün hangi komşumuzla kavga ederiz?” diye bir arayış içinde miydiler? Şöyle tarihimize bir bakın: Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesiyle beraber Sadabat Paktı’na bakın, Bağdat Paktı’na bakın, İkinci Dünya Harbi’nden sonraki Türkiye’ye bakın; Birleşmiş Milletlerde kurucu üye, Dünya Bankasında kurucu üye, IMF’de kurucu üye, Avrupa Konseyinde kurucu üye. Yani hem çok taraflı bir dünyada barışa hem de iki taraflı barışa büyük ehemmiyet vermiş bir politik geçmişten geliyoruz biz. Eğer sizden önceki hükûmetlerin hep yanlış yaptığı iddiasında bulunursanız -ki bunu sık sık maalesef yapıyorsunuz, hepiniz yapıyorsunuz- o zaman cuma günkü buradaki sözlerinizle ters düşüyorsunuz. Hani bizim Dışişleri mensuplarımız hakikaten çok fedakârca, çok faziletli bir şekilde çalışıyorlardı. Peki, bu arkadaşlarımız kendilerinden önceki hükûmetleri hep yanıltıyorlar mıydı? Böyle bir şey olabilir mi?

Değerli arkadaşlarım, gelelim sıfır problem meselesine: Komşularımızla sıfır problem. Dün konuştu Bayan Hillary: “Top Türkiye’nin ayağında.” Sayın Başbakan konuştu bundan birkaç hafta önce: “Karabağ meselesi çözülmeden hiçbir şey olmaz.” Bu, sıfır problem mi? Bir tane probleminiz olur, ufak olur; bir tane probleminiz olur, dağ gibi olur. Şimdi alın bakalım, alın bakalım şimdi, Ermenistan’la köşeye sıkıştınız, düğüm nasıl çözülecek?

Gelelim İran meselesine. İran’da bir tavır takındınız. Efendim -İran’ı- yaptırımsız bir şekilde bu işlerin içinden çıkabilir mi diye bir arayış içinde oldunuz. Ondan sonra Batılı, Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere Birleşmiş Milletlerin diğer üyeleri size katılmadılar ve bir yaptırım kararı aldılar. Siz de telefon ettiniz, dediniz ki: “Efendim, biz daha önceki süreçteki rolümüz gereği bu karara ‘Evet’ diyemeyiz, tarafsız da kalamayız, ‘Hayır’ deriz.” Şunu demediniz: “Biz haklı olduğumuz için ‘Hayır’ diyoruz.” diyemediniz, “Siz haksızsınız.” diyemediniz. Dediniz ki “Siz haklısınız ama biz de başka türlü davranamıyoruz.” Böyle şey olmaz! Eğer yaptığınız işin doğruluğundan emin değilseniz niye yaptınız? Eğer yaptığınız işin doğruluğundan eminseniz niye “Siz yanlış yapıyorsunuz arkadaş, bunun doğrusu budur.” diyemedik?

Ondan sonra gelelim Irak’a. Irak’la sıfır problem… Peki, burada Barzani’yi ağırladınız. Burada Türk Bayrağı, burada hiç bayrak yok. Yani Bağdat’taki merkezî hükûmet buna alınmadı mı? Bağdat’taki merkezî hükûmet bunun altını çizmedi mi? Bağdat’taki merkezî hükûmet bunu bir kayda geçirmedi mi? Bağdat’taki merkezî hükûmet bundan rencide olmadı mı? Hani, problemdi… Alın, yepyeni bir problem getirdiniz, bizim önümüze koydunuz. Niçin “Bizim önümüze koydunuz” diyoruz çünkü önümüzdeki bir seneden az bir süre zarfında siz iktidardan gideceksiniz, biz bu işin içinden nasıl çıkacağız diye kara kara düşünüp sabahlara kadar çalışmak durumunda kalacağız nasıl tamir edeceğiz bu işi diye.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kumcuoğlu.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Şimdi efendim, öbürlerine geliyoruz: Suriye’yle sıfır problem… Suriye’yle problem, zamanında Kara Kuvvetleri Komutanı Hatay’dan o mesajı verdiği vakit, ültimatomu verdiği vakit çözüldü zaten. Yani, biz Suriye’yle… Ben bir vakfın üyesi olarak Suriye’yi gidip Şam’da bazı temaslar bile yaptım, şimdi şey yapıyordu ama siz “Otuz beş tane anlaşma yaptık, yirmi iki tane anlaşma yaptık…” Klasik hikâyede olduğu gibi küçük problemleri çözüyorsunuz, Hatay meselesi duruyor, Suriye’yle aramızdaki deniz sahasının ne şekilde paylaşılacağı veyahut da yönlendirileceği konusu ortada duruyor, bütün büyük sorunlar duruyor. Orada lök gibi duruyor sorunlar, siz ufak tefek sorunları çözerek “Efendim, sıfır problem yaptık” diyorsunuz. Hayır, maalesef sıfır problem yapılamıyor çünkü yani bakın, dış politika itidal ister, ihtiyat ister, temkin ister. Böyle uçarak kaçarak sağlıklı politikalar yapamayız ve uygulayamayız arkadaşlar. O bakımdan benim size samimi tavsiyem, temkinden, ihtiyattan ve itidalden uzak kalmadan Türkiye'nin meselelerine çözüm arayalım.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

Sayın Birdal, siz mi konuşacaksınız?

AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilgili yasa tasarısına, teşkilat kanununun yürürlükten kaldırılmasına ilişkin değişikliğe ilişkin söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Şimdi, son günlerde sıkça tartışılan bir eksen kayması sorunu var, Dışişleri açısından. Gerçekten bu eksenden ne anlıyoruz? Avrupa Birliği ve onun yol haritası. Yol haritasından anlaşılan ne? Kopenhag siyasi kriterleri. Bunların başlıkları ne? Demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlıkların korunması.

Şimdi, doğrusu ben merak ediyorum, bu eksen kaymasını bence yerli yerine oturtup Avrupa Birliği hukukuna son zamanlarda ne kadar bağlı kalıyoruz? Örneğin bir tren rayından çıktığı zaman “dray yaptı” derler. Galiba dray yapmadı ama bir makas değişikliği mi söz konusu, doğrusu ben merak ediyorum çünkü insan haklarından sıkça söz edilirken, evet başlangıçta, yaklaşık sekiz yıl önce birtakım, Avrupa Birliği hukukuna bağlı, insan hakları standartlarına ilişkin düzenlemelerin yapıldığı doğru. Avrupa Birliği müktesebatına ilişkin düzenlemelerin de yapılıyor olması da doğru. Hatta ben, bu temmuz sıcağında ve şu gece yarısı bu saatlere kadar, bu değişikliklerin bile, bu yasaların bile, halkın beklentilerine ve gereksinmelerine karşılık vermekten çok Avrupa Birliği müktesebatına bağlı düzenlemelerin yapılması gerektiğinden hareket edildiğini düşünüyorum. Doğrudur, değildir; değilse burada yanıtı verilir ama günlük uygulamalara baktığımız zaman, gerçekten Avrupa Birliği hukukuna, insan hakları standartlarına bağlı olmak, bunu uygulamada da yansıtmak gerekir.

Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bugün, dün bir paket ısmarlama programını tartışması gerektiğini düşünüyorum ben doğrusu. Örneğin Genelkurmay Başkanı çıkıyor, bir paket ısmarlamayla Türkiye'nin ekonomi politikası, insan hakları ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesi üzerinde ipotek koymaya kalkışıyor ama bugün ne Hükûmetin bu gündeminde -Sayın Başbakanın- ne Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanının gündeminde ne de Avrupa Birliği hukukuna bağlı, eğer eksen kayması yapılmamışsa, Sayın Dışişleri Bakanının gündeminde.

Şimdi, değerli milletvekilleri, eğer eksen kayması olmamışsa Avrupa Birliğindeki sivil demokratik rejimin içselleştirilmesi gerekir. Yani şimdi, bakın, yakın tarihimizde İspanya, Katalanlar meselesini, kalktı yine böyle bir kara kuvvetleri komutanı ve “Bizi kışladan çıkarmayın.” dedi ama ertesi gün kendisi kışladan çıkıp evine gönderildi. İsveç Genelkurmay Başkanı yeni yıl bütçesi yapılırken Genelkurmay bütçesinin düşük tutulduğunu ertesi gün basına söylediği zaman evine gönderildi. Papandreou Hükûmetinden önce, Karamanlis’in başbakanlığı döneminde, askerlik süresinin aşağı indirilmemesi gerektiğine dair yine kara kuvvetleri komutanı bir şey söyledi, evine gönderildi. Peki, dün, Türkiye'nin her bir şeyine dair görüş bildiren Genelkurmay Başkanını evine gönderecek siyasi irade neresi olması gerekir? Şimdi, demokratik bir toplum mu bu, demokratik bir rejim mi? Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesi üzerindeki vesayetini daha önce Genelkurmay kapalı kapılar ardında yapıyorlardı, karargâhlarda andıç hazırlıyorlardı.

Bakın, sayın AKP’li milletvekili arkadaşlar, o andıçın ilki bizim hakkımızda hazırlanmışsa sizin hakkınızda da hazırlanmış andıçları biliyoruz ama şimdi o Genelkurmay Başkanı bundan da imtina etmiyor, aleni ve açık olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesine ve Türkiye halkının iradesine meydan okuyor. Peki, bunu eve gönderecek irade ne olmalıdır? Eğer eksen kayması içinde değilsek; ki, Avrupa Birliği hukukunun da artık bence soğuk savaş sonrası tartışılabilir, uluslararası ve bölgesel toplulukların, gerçekten halkların hakları, insan hakları, eşitlik, özgürlük, emek konusundaki değerlerin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Birdal, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

emperyal emeller üzerine onların da nasıl zaman zaman ters yüz edildiğini görüyoruz, ama bizim eksenimiz tam demokrasi ise -Avrupa Birliği olur ya da olmaz, biz olmasını isteriz tabii, insanlık ailesi artık bloklaşmıştır, bu bloklar dışında kalamayız ama- gerçekten o üyesi olmak istediğimiz birlik şaşırsa bile yolunu, eksenini biz şaşırmamalıyız.

Tam demokrasi, herkes için eşit ve özgür bir Türkiye, insan haklarına dayalı demokratik, sivil bir Anayasa… Ki bu Anayasa bakın kendini daha da çok bugün göstermiştir, çünkü Anayasa’dan gücünü almaktadır bu Genelkurmay Başkanı. O nedenle, o gücü halka devredecek ve halkın iradesi olan Türkiye Büyük Millet Meclisine devredecek demokratik, sivil bir Anayasa da işte bugün kendisini ortaya koymaktadır. O nedenle, bunları bence tartışmalıyız ve Genelkurmay Başkanını da yarın evine gönderecek bir iradeyi buradan çıkarmalıyız.

Bu umutla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

23’üncü madde üzerinde üç adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

T.B.M.M. Başkanlığına

Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 23. maddesinin (1). fıkrasının (a) bendinde geçen “…ile konsolosluk ve ihtisas memurları” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Mehmet Şandır

Ertuğrul Kumcuoğlu

Mümin İnan

 

Mersin

Aydın

Niğde

 

Nevzat Korkmaz

Reşat Doğru

Ahmet Duran Bulut

 

Isparta

Tokat

Balıkesir

 

 

Süleyman L. Yunusoğlu

 

 

 

Trabzon

 

T.B.M.M. Başkanlığına

Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa tasarısının 23. maddesinin (a) bendindeki “Dışişleri Bakanlığı meslek memurları ile konsolosluk ve ihtisas memurları” ifadesinin “Dışişleri Bakanlığı meslek memurları ile konsolosluk meslek memurları ile ihtisas memurları” olarak değiştirilmesini arz ederiz.

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Mehmet Ali Susam

Vahap Seçer

 

Malatya

İzmir

Mersin

 

Şevket Köse

Rasim Çakır

 

 

Adıyaman

Edirne

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa tasarısının 23. maddesinin a bendinin yasa metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Nuri Yaman

Pervin Buldan

Ayla Akat Ata

 

Muş

Iğdır

Batman

 

Sırrı Sakık

Akın Birdal

 

 

Muş

Diyarbakır

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Sakık, buyurun efendim. (BDP sıralarından alkışlar)

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de gecenin bu geç saatinde hepinizi saygıyla selamlıyorum, ama bir merakımı da gidermek istiyorum. Buraya zaman zaman her partiden sözcüler çıkınca “Kuzey Irak’ta askerlerimizin başına çuval geçirildi…” Ben tahmin ediyorum, Kuzey Irak’taki askerler piknik yapmak üzere oraya gitmemişlerdi. Onlar, görev yapmak üzere gittiler ve ellerinde de silah vardı. Yani ellerinde silah ve görev için gitmişlerse, eğer başlarına da çuval geçirilmişse o da onların ayıbıdır. Yani burada savunulabilecek hiçbir şey yokken, sürekli, burada, bunu oya dönüştürmek adına çıkıp bunları söylemek bence bir miktar vicdansızlıktır.

Bu kürsüde, zaman zaman birçok hatip… Biraz önce de Meclisin ağabeyi, Meclisin en deneyimli insanı, uzun yıllar diplomasi yapmış, uzun yıllar büyükelçi… Buraya çıkıp barışla ilgili bir şeyler söylemesi gerekirken, izledim, belki 86 kezdir bu kürsüden aynı şeyler tekrarlanıyor. Ne yapmalı Türkiye? Bir an önce Irak’a gitmelidir, oradaki Kürtleri yok etmelidir. Yani, sizin daha çok sağduyulu, daha çok barışçıl bir diliniz olması gerekirken, sürekli, Barzani’yi nasıl yok edebiliriz? Peki, Barzani’yi yok etseniz Kürt sorununu yok edebilir misiniz? Yani, sizin, Türkiye’nin emperyal talepleri olabilir mi? Bizim komşularımızla iyi ilişkilerimiz olmak zorunda değil midir? Yani oradaki halkın iradesine niye saygı duyulmuyor? Neden? Yani Türkiye, NATO’nun en güçlü ordularından biri. Dünyanın en güçlü 6’ncı ordularından biri. 1 milyona yakın askeri var. Ee, bu sorunla baş edemiyor. Barzani’nin 100 bin Peşmergesi var.

Peki, neden topu sürekli taca atıyoruz? Neden farklı alanlarda sürekli bir arayış içerisindeyiz? Bunların çok doğru olmadığına inanıyorum.

Tabii, dış politika konuşuluyor, Filistin konuşuluyor. Aslında bu gece burada, Filistin’de 1970’lerde, orada, kahramanca gidip bedenlerini ölüme yatıranların anısına uygun birkaç söz söylemek istiyorum: Onlardan biri de Faik Bulut’tu, araştırmacı yazar. Unutuldu, unutturuldu. Bugün kaç kişi biliyor ki, 3 bin Türk, Kürt genci Filistin için savaştı. Orada ölüme yattılar. Adı Deniz Gezmiş’ti. Adı Cengiz Çandar’dı. Adı Mazlum’du. Adı Hakkı’ydı. Bunlar gidip orada ölüme bedenlerini yatırdılar. Biri de Faik Bulut’tu ve diyor: “Ben kamptaydım. Gece kampı bastılar İsrailliler. Yanımda 8 arkadaşım vardı, 7’si öldürüldü. Benim bedenime 5 kurşun isabet etti. Her bir kurşun etime sıcak bir su damlası gibi giriyordu ve acı çekiyordum ama inançlarım vardı. Bir mazlum halkın mücadelesi için oradaydım. Benim inançlarım beni ayakta tutuyordu.” Bugün Filistin için çırpınanlar, o gün Filistin’de Filistin halkı için mücadele edenler solcuydular, Marksist idiler. Bunlar Filistin Kurtuluş Ordusuydu. O gün Hamas denilen bir örgüt, o gün Filistin tarafından desteklenen bir örgüttü ve içerideki anılarını anlatıyor Faik Bulut: “Biz içerideydik. Evet, kurşunları çıkardılar ama yaralarımızı tedavi etmediler, ‘İyi işkence edilsin.’ diye. Biz, zaman zaman bedenimizi ölüme yatırıyorduk, açlık grevleri yapıyorduk ama o ‘Hamas’ denilen örgüt ‘Sadece, açlık grevleri ramazan ayında olur, oruç tutulur, onun dışında olmaz.’ diyordu ve oradaki yönetimle iş birliği ediyordu, solculara karşı bir barikat oluşturuyordu.” diyor. Onun için, Hamas’ı İsrail’in o dönemde nasıl destekliğini hepimiz biliyoruz. Yine, Amerika’nın Afganistan’da Usame Bin Ladin’i, El Kaide’yi yarattığı gibi İsrail de Hamas’ı yaratmıştı. Yine aynı şekilde, bu coğrafyada, Kürt coğrafyasında… Ben “Kürt coğrafyası” deyince kızıyorlar ama bana kızanlar dönüp bir tarih dersi almalılar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Sakık, konuşmanızı tamamlayınız.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Burada da aynı şeyler yapıldı. PKK’ye karşı Hizbullah bölgede nasıl yaratıldı, nasıl Hizbullah desteklendi ve bu 17.500 faili meçhul cinayetlerin kimler tarafından işlendiğini hepimiz biliyoruz.

Onun için, o gün Filistin’de bedenlerini ölüme yatıranların anısı önünde saygıyla eğiliyorum ve ruhları şad olsun.

İyi akşamlar.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, ben, az önce… Kuzey Irak’ta başına çuval geçirilen Türk askeridir, başına çuval geçiren de Amerika Birleşik Devletleri askeridir. Ben, bu Mecliste “Büyük Türk Milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim.” diyen bir milletvekili olarak Türk askerine üzülürüm ama Sayın Sakık üzülmeyebilir. Ben, üzüntülerimi, acılarımı, tasalarımı söyledim. Bunun kayıtlara geçmesini istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, biz de herkes için üzülüyoruz. Sadece Türk için değil…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Ben Amerikan askerleri için üzülmem, Türk askerleri için üzülürüm.

BAŞKAN – Evet, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

T.B.M.M. Başkanlığına

Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 23. maddesinin (1). fıkrasının (a) bendinde geçen “…ile konsolosluk ve ihtisas memurları” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                   Mehmet Şandır (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Doğru, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının 23’üncü maddesi üzerine vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, Hakkâri’de, Şemdinli’de vermiş olduğumuz, Türk Silahlı Kuvvetlerinin vermiş olduğu 3 tane şehide Allah’tan rahmet diliyorum, kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerine başsağlığı diliyorum. 3 yaralımıza da Allah’tan şifalar diliyorum.

Türk tarihinin her döneminde hainler, ihanet edenler gereken cevabı bulmuşlardır. İnanıyorum ki önümüzdeki dönemlerde de yüce Türk milletine silah çeken, onun bütün değerlerine karşı mücadele veren o terör örgütlerine karşı da gereken cevap verilmiş olacaktır.

Sayın milletvekilleri, Dışişleri Bakanlığı en önemli bakanlıklarımızın başında gelmektedir. Tabii, Türk milletinin değerlerini, Türk milletinin isteklerini, Türk milletinin her şeyini koruyan bir bakanlıktır. Ancak Dışişleri Bakanlığı olarak, Türk dünyasında yapılan çalışmalarla ilgili olarak söylemek isteriz ki Türk dünyasının beklemiş olduğu konularda başarılı olunmamıştır. Türkiye'nin birçok sorunları vardır, Türk dünyasının birçok sorunları vardır. Türk dünyasında Dışişleri Bakanlığının çok önemli görevler yapması gerekirken, şöyle bir baktığımız zaman Türk dünyasındaki sorunların hep beraber durmakta olduğunu görüyoruz.

Bakınız, şu anda Türkiye'nin Azerbaycan’la ilişkileri… Azerbaycan’ın yüreği yanmaktadır, Azerbaycan’da Karabağ işgal edilmiş ve Karabağ işgaliyle beraber yedi tane Azerbaycan kenti de işgal altındadır. Ama işgalin bir türlü sona ermemiş olduğunu, bununla beraber Ermenistan açılımlarının olduğunu görüyoruz. Yani, şu an itibarıyla Azerbaycanlı insanların hepsinin yüreği “Acaba benim ülkemdeki işgal ne zaman sona erecek ve 1 milyonun üzerindeki o kaçkın insan ne zaman yurtlarına dönecek, topraklarına dönecek?” şeklindedir. Ama bakıyoruz ki, şu an itibarıyla dünyanın birçok yerinde de neredeyse bu konu unutulmaya doğru yüz tutmuş ve de o insanların problemleri neredeyse bir kenara bırakılmış durumdadır.

Aynı durumu, tabii şu anda Özbekistan’da da görüyoruz. Bakınız, Türkiye-Özbekistan ilişkilerinde bir türlü gelişme olmuyor. Hâlbuki, Özbekistan Türk dünyasının en önemli ülkelerinden birisidir. Yaklaşık olarak 25 milyon nüfusuyla Orta Asya’nın kalbi, Türk dünyasının, Türk milletinin kalbinin olmuş olduğu bir yerdir. Buhara, Semerkant, Taşkent, buralar yüce Türk milletinin değerlerinin olduğu, tarihinin yaşanmış olduğu bir yerdir ama bakıyorsunuz, yine, Özbekistan’la ilişkilerimiz geliştirilemiyor ve Türkiye-Özbekistan ilişkileri ta ilk zamanlardaki gibi, neredeyse yaklaşık olarak sekiz on sene önceki konuma gelmiş ve bir arpa boyu da yol alınmamış olduğunu görüyoruz.

Tabii, bunun dışında, yine bakıyorsunuz Kırgızistan’la ilişkiler… Şu anda Kırgızistan’da Türkiye Cumhuriyeti devletinin çok farklı bir konumda olması gerekiyor. Sağ olsun Sayın Dışişleri Bakanımız, geçenlerde Devlet Başkanlarının yemin törenine katıldılar. Hâlbuki biz Dışişleri Bakanımızdan, devlet yetkililerimizden o coğrafyada devamlı olarak olmasını bekliyorduk yani Kırgızistan’da da olmalılar, Özbekistan’da da olmalılar, Azerbaycan’da da olmalılar. Yani, o coğrafyanın her türlü sorununda Dışişleri Bakanlığımızın aktif olarak rol oynaması gerekiyor ama aylardan sonra, yıllardan sonra, neredeyse, işte, buradaki, Kırgızistan’ın Devlet Başkanlığı yemin törenine gitmiş durumdadır. Ama orada Özbek kardeşlerimiz, Kırgız kardeşlerimiz birbirlerine girmiş, yüzlerce insan ölmüş, yüzlerce insan yaralanmış ve yüz binlerce insan da topraklarını, evini ve barkını bırakarak başka yerlere göç etmek mecburiyetinde kalmıştır. İşte bu ortamda, acaba Türkiye Cumhuriyeti devletinin yapabileceği başka bir şey yok muydu? O ortam içerisinde, sadece “Olayları biz yakından takip ediyoruz. Olayların durmasını bekliyoruz.” şeklindeki açıklamaların yeterli olmadığını ifade etmek istiyorum.

Aynı durumu, yine şu anda Doğu Türkistan’daki durumlara bakıyorsunuz, 5 Temmuz 2009 tarihinde Urumçi’de Çinliler o mahzun Doğu Türkistanlılara bir kışkırtma neticesinde saldırdılar ve yüzlerce insan öldü, binlerce insan aynı şekilde yaralandı, yine binlerce insan kendi öz topraklarından başka yerlere göç ettirildiler. Orada ölen insanlarımızın hepsini rahmetle, minnetle anıyorum, Allah rahmet eylesin diyorum. Ama şu andaki zulüm devam ediyor, Urumçi’deki o zulümler hâlâ devam ediyor. Doğu Türkistan, Türkistan, Türklerin ata yurdu olan bir yerdir. Doğu Türkistan’da Türklerin geleceğine matuf soykırım çalışmaları yapılıyor. Bakın, şu anda Doğu Türkistan’da anneler, istemedikleri, istek dışı kürtajla karşı karşıyalar.

Yine, aynı şekilde, o bölgelerde özellikle nükleer denemeler yapılıyor. Nükleer denemeler Türklerin olmuş olduğu, Türklerin yaşamış olduğu yerde yapılıyor. Onun yapılmasıyla beraber de, işte, ileriye dönük olarak kalıtımsal olarak hastalıkların ortaya çıkması, yine Türklerin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Doğru, konuşmanızı tamamlayınız.

REŞAT DOĞRU (Devamla) – …nesillerine matuf saldırıların olmuş olduğunu görüyoruz.

Aynı tabloları Ahıska Türklerinde görüyoruz. Bakın, şu anda Ahıska Türkleri 1940’lı yıllardaki kendi öz yurtlarından zorla atılmışlar ama oraya geriye dönüşlerle ilgili çalışmaların yetersiz olmuş olduğunu görüyoruz. Dışişleri Bakanlığımızdan bu noktalarda da hizmetler bekliyoruz. Yani, Ahıska bölgesi, Ahılkelek bölgesi Türklerin ana vatanlarıdır, öz yurtlarıdır. Ahılkelek bölgesine, Gürcistan’ın o izin vermesiyle beraber dönüşlerin olması gerekiyor. Vatan cemiyetleri dünyanın her tarafında özlemle “Acaba biz o coğrafyaya ne zaman döneceğiz?” şeklindeki beklenti içerisindeydiler ama oraya da TİKA marifetiyle esasında Kırım Türklerine uygulanmış olan ev yardımları, arazi yardımları, para yardımları yapılabilmiş olsaydı, belki oraya da Ahıska Türklerinin dönüşünde kolaylık sağlanmış olacaktı ama Ahıska Türkleriyle ilgili çalışmalar da yetersiz kalmıştır. Yani sorunların olmadığı, işte, sıfır sorun diye beklemiş olduğumuz veyahut da tarif edilen sorunların hepsinin durmakta olduğunun da bir göstergesidir. Bu mealde, Dışişleri Bakanlığının Türk coğrafyasında, Orta Asya’da daha aktif olmasını bekliyoruz. TİKA’nın daha farklı boyutlarda Türk dünyasının kuruluş amaçlarına yönelik olarak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın konuşmanızı Sayın Doğru.

Buyurun.

REŞAT DOĞRU (Devamla) –…faaliyetlerde bulunmasını bekliyor, önergemin kabulünü bekliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

T.B.M.M. Başkanlığına

Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı yasa tasarısının 23. maddesinin (a) bendindeki “Dışişleri Bakanlığı meslek memurları ile konsolosluk ve ihtisas memurları” ifadesinin “Dışişleri Bakanlığı meslek memurları ile konsolosluk meslek memurları ile ihtisas memurları” olarak değiştirilmesini arz ederiz.

                                                                    Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Susam, buyurun efendim.

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uluslararası politikaların ve dışişleri politikamızın konuşulduğu bu günde, gecenin ilerleyen saatinde, özellikle az önce konuşan arkadaşımızın söylediği birkaç söze cevap vererek konuşmama başlamak istiyorum.

Sayın Şükrü Elekdağ’ın konuşmasının eleştirilerek, Türkiye’nin Irak politikasında Barzani’ye “dur” deme cesaretini gösterememesini eleştirmiş olmasını içine sindirememek, aslında bir yanıyla Türkiye’deki uluslararası siyasette bazı siyasi partilerin bakış açılarını göstermesi açısından çok önemlidir. Özellikle soğuk savaş döneminden sonra uluslararası siyaseti belirleyen, dinî ve etnik kimlik siyaseti olmuştur.

Sayın Şükrü Elekdağ, burada Türk dış politikasındaki bir zaafı söylerken, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin milletvekili olarak bir arkadaşımız, Barzani’ye karşı çıkılmasını kendisine karşı çıkılmakla eş değer tutma noktasına gelebilmekte ve Barzani’nin savunuculuğuna soyunmaktadır. Bu, çok ciddi bir şekilde etnik siyaset yapmanın, etnik kimlik siyasetinin çok bariz bir örneğidir.

Değerli arkadaşlar, bu anlamıyla şunu açıkça söyleyelim: Uluslararası haklarımızdan kaynaklanan, ülkelerinde teröristleri barındırıp sınırlarımızı aşıp bu ülkeye giren ve bu ülkede o teröristlerin Türk askerini öldürmesine, Mehmetçik’e silah sıkmasına göz yuman Irak’taki bölgesel yönetime “dur” demek bizim en doğal hakkımızdır, en doğal mücadele yöntemimizdir. Uluslararası anlaşmalarda oraya bizim askerimizin gitmesine, bize izin vermektedir ve bunu yapmak bizim hakkımızdır. Oraya giden askerin başına çuval geçirilmesine “Evet, onlar oraya gittiğine göre silah vardır, hakkıdır.” diyebilmek insanın aklını, şuurunu kaybedip etnik siyasetin bataklığına gömülmekten başka bir şey değildir.

Değerli arkadaşlar, bu anlamıyla, aynı şekilde AKP’nin de bugün uyguladığı siyasette bir kimlik siyaseti uyguladığının altını da çizmek istiyorum. Bu kimlik siyaseti, özellikle, Türkiye’yi laik, çağdaş bir Batılı toplumdan Sünni Müslüman bir topluma dönüştüren kimlik siyasetidir ve dış siyasetinde… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) – Öyle saçmaladın ki, pes yani!

SUAT KILIÇ (Samsun) – Çok yanlış sözler. Sayın Başkan, bu konuşmaya müdahale etmelisiniz. Ağzından çıkanı kulağı duymuyor, Hatip çok büyük bir bölücülük yapıyor. Hatip çok ağır bir bölücülük yapıyor, ağzından çıkanı kulağı duymuyor, kendisi de pişman olacak.

BAŞKAN – Lütfen arkadaşlar…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Pişman olacağı sözler sarf ediyor, yazık!

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Müslüman değil mi bu ülke, Müslüman değil mi?

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Şimdi, bu ülke yüzde 90’ı Müslüman…

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – O hâlde!

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – …laik bir cumhuriyettir…

CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Yüzde 99’u Müslüman.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – …ama Müslüman bir memleket olarak yaptığı politikada öne çıkan değerler farklı değerlerdir. Onun için bu konuda etnik kimlik politikası ve etnik politika yapma noktasında olmayacaksınız.

AHMET YENİ (Samsun) – Dağıttın, dağıttın, çuvalladın! Düzeltme yap!

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Bakınız, Orta Doğu politikasında yaptığınız politika nedir: Hamas’la birlikte olmak, Hamas’ı savunmak, Hamas’ın politikalarına destek vermek, insani bir destekten öteye, tamamen, bu uluslararası politikada bakış açınızdan kaynaklanmaktadır. Yanlış bakış açınız sizi Orta Doğu politikasında Hamas’la aynı safa götürmektedir.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Avrupa Parlamentosunun Başkanlığını almışız, sen neden bahsediyorsun!

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – El Fetih’le, Mısır’la karşı karşıya kalmanız, onların arasında ara bulucu olma rolünü Hamas’ın dahi reddederek Mısır’ı ara bulucu noktasına getirmesi, sizin Orta Doğu politikasındaki yanlışlıkların bir temelidir. Onun için yapmanız gereken doğru tavır şudur.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – İsrail’in avukatlığını yapmayın.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Biz, sorunları çözüme ve sorunlara…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Susam, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Tutanaklardan çıkarttır sözlerini, çok tehlikeli sözler girdi tutanaklara.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Susam, konuşmanızı tamamlayınız.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Çok tehlikeli sözler girdi tutanaklara. Çok yanlış sözler girdi tutanaklara, yarın pişman olacaksınız.

BAŞKAN – Arkadaşlar…

AHMET YENİ (Samsun) – Altından kalkamazsınız.

(AK PARTİ sıralarından “Müslüman meselesini bir açıklayın.” sesi)

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Açıklayayım…

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Bir hesabın falan mı var Sünnilerle?

SUAT KILIÇ (Samsun) – Milletin inancına, bölücü ve mezhepçi bir yaklaşımla kastettiğini tutanaklardan çıkarttır.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Lütfen, Sayın Başkan, müdahale eder misiniz.

BAŞKAN – Sayın Susam, siz konuşmanızı tamamlayınız efendim.

Buyurun.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Tamamlayayım.

Benim söylediğim şudur: Laik, demokratik, sosyal hukuk devleti ilkelerine dayalı bir siyaset yapacaksınız.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Onu yapıyoruz zaten.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Siyaseti buna göre yapacaksınız.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Onu yapıyoruz, daha da güçlendireceğiz.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Bunu yapmak yerine, siyaseti, kendi bakış açılarınızı, dış siyasetin bakış açısını değiştirmek, Atatürk’ün çizgisini değiştirmek temeli üzerine yapmayacaksınız.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Siz bölücüsünüz!

AHMET YENİ (Samsun) – Öyle bölücü laflar ettin ki Genel Başkanın bile düzeltemeyecek.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Yaptığınız politikanın temel yanlışı buradan kaynaklanmaktadır.

AHMET YENİ (Samsun) – Düzeltemezsiniz bunu, öyle bölücü laflar ettin ki!

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Onun için, politikanızı bu çerçeve içerisinde düzeltmek zorundasınız.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Bunun onunla alakası ne?

AHMET YENİ (Samsun) – Bunun altında kalacak partiniz de!

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Zaten bugüne kadar hep kaldı.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Türkiye'de…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun…

AHMET YENİ (Samsun) – CHP adına konuşuyorsun değil mi?

BAŞKAN – Sayın Susam, son cümlelerinizi alayım efendim.

Buyurun.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Rahatsız olduğunuz nokta şudur: Orta Doğu politikasında Hamas’la aynı çizgiye çıkan…

AHMET YENİ (Samsun) – Dağıttınız, dağıttınız.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – …Sudan’la aynı çizgiye çıkan, Ahmedinejat’la aynı çizgiye çıkan politikaya gelmiş olmanız, sizin, bugün, bu dış politikadaki en büyük açmazınızdır.

AHMET YENİ (Samsun) – Bölücü konuşma yaptın bu akşam.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – İsrail’le aynı çizgidesin şu anda.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Susam.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Teşekkür ediyorum, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) – Niye teşekkür ediyorsun? Bölücülük yaptın bu akşam.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Müracaat et, tutanaklardan çıkarsınlar o sözleri.

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…

Sayın milletvekilleri, Sayın Susam’ın sürçülisan ettiği kanaatini ben şahsen taşıyorum çünkü Sünni Müslümanlık Türkiye’deki büyük çoğunluğun kabul ettiği bir husustur. Aynı zamanda Alevi olan kardeşlerimiz de vardır.

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Ben de aynı şeyi söyledim.

AHMET YENİ (Samsun) – Aynı şeyi söylemedin, bölücülük yaptın!

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…

Tahmin ediyorum onu kastetmedi.

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Onu kastetmediğim çok açıktır.

BAŞKAN – Yoksa, ondan Türkiye'nin büyük çoğunluğunun incineceğini kendisi de bilir.

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Benim söylediğim, Başkanın dediği gibi aynı anlamda…

AHMET YENİ (Samsun) – İçinizdekini söylediniz!

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 7 Temmuz 2010 Çarşamba günü saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 23.58