Normal 44161 2 8 2010-07-30T15:14:00Z 2010-07-30T15:14:00Z 1 73267 417626 TBMM 3480 979 489914 11.9999 Clean Clean 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                            CİLT: 73                    YASAMA YILI: 4

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

126’ncı Birleşim

30 Haziran 2010 Çarşamba

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

 III. - YOKLAMALAR

 IV. - GÜNDEM DIŞI  KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.-İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, son günlerde artan terör olaylarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Malatya  Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, tütün üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, GDO’lu ürünlerle ilgili mevzuat değişiklikleri ve uygulamalarına ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, bölücü terör örgütünün saldırılarına ilişkin açıklaması

2.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat ili Erbaa ilçesinde yetiştirilen tütün ürününe ve tütün üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması

3.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, tütün üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması

4.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğde ilindeki çiftçilerin sorunlarına ilişkin açıklaması

5.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, 30 Haziran Emekliler Günü’ne ilişkin açıklaması

6.- Niğde Milletvekili Muharrem Selamoğlu’nun, Niğdeli çiftçilerin elektrik borçlarına ilişkin açıklaması

7.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, Rize Belediye Başkanının sarf ettiği iddia edilen sözlere ilişkin açıklaması

8.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, sözlerini yanlış değerlendirdiğine ilişkin açıklaması

9.- Devlet Bakanı Faruk Çelik’in, Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Put Adam kitabı ve Rabıta örgütüne ilişkin sözleri nedeniyle açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis ve 19 milletvekilinin, yakın tarihimizde yaşanmış bazı toplumsal olayların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/797)

2.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın ve 25 milletvekilinin, boşanma davalarındaki artışın nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/798)

3.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 29 milletvekilinin, yatılı ilköğretim bölge okullarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/799)

4.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız ve 21 milletvekilinin, üniversite hastanelerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/800)

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- (10/692) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 30/6/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi

2.- (10/788) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 30/6/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

3.- (10/762) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 30/6/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

4.- Gündemdeki sıralama ile 524, 506 ve 525 sıra sayılı Kanun Tasarılarının İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak ve bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi

 

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

2.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, şahsına ve grubuna sataşması nedeniyle konuşması

3.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz Demir’in, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

4.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

5.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

 

IX.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre yerinden yapılacak açıklamalarda söz süresinin bir dakikayla sınırlandırılması ve bir milletvekilinin söz talebinin yerine getirilmediği nedeniyle Oturum Başkanının tutumu hakkında

 

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)

4.- Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; 633 Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/833, 1/162, 2/443) (S. Sayısı: 507)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 15.05’te açılarak altı oturum yaptı.

 

Gümüşhane Milletvekili Yahya Doğan, Çocuk Esirgeme Kurumunun kuruluş yıl dönümüne, 

Adıyaman  Milletvekili Şevket Köse, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarına,

Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan, son günlerdeki aşırı yağışlar nedeniyle kiraz üreticileri ve çiftçilerin sorunlarına,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

 

Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe, yağmur ve dolu nedeniyle Çay ve Sultandağı bölgesindeki kiraz üreticilerinin mağduriyetine,

Tokat Milletvekili Reşat Doğru, yağışlar ve dolunun Tokat ili Kazova bölgesinde verdiği zarara ve tarım sigortasına,

Muş Milletvekili M. Nuri Yaman, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının giderilmesine,

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, yağışlar ve dolu nedeniyle çiftçilerin yaşadığı mağduriyete ve Abdülkadir Akcan’ın yaptığı gündem dışı konuşmaya Tarım ve Köyişleri Bakanının Mecliste bulunmaması nedeniyle cevap vermediğine, Mersin’in Erdemli ilçesinde kadastro çalışmaları nedeniyle çiftçilerin tarlalarının ellerinden alınmasına,

Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan, son günlerdeki yağışlardan zarar gören Denizli’deki çiftçilerin sorunlarına çözüm üretmek gerektiğine,

Muğla Milletvekili Gürol Ergin, çiftçilerin, sulama birlik ve kooperatiflerinin elektrik borç ve faizlerinin silinmesine,

Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak, çiftçilerin faiz kıskacında bulunduklarına ve son yağışlardan dolayı yaşanan afetlere karşı tarım sigortasının ürün bazında yaptırılmasına,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır ve 19 milletvekilinin, kot kumlama işinde çalışan işçilerin sorunlarının (10/793),

Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve 19 milletvekilinin, Erzurum (H) Tipi Cezaevi yönetimine yönelik iddiaların (10/794),

İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin, kadınların çalışma hayatında karşılaştığı ayrımcı uygulamaların (10/795),

Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve 19 milletvekilinin, medyada kadına karşı ayrımcı yaklaşımın (10/796),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Türkiye Büyük Millet Meclisinde, İsviçre – Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubunun kurulmasına,

Almanya Federal Meclisi Dilekçe Komisyonu tarafından Almanya’ya resmî bir ziyaret için davet edilen Türkiye Büyük Millet Meclisi Dilekçe Komisyonu Heyetinin davete icabetine,

İlişkin Başkanlık tezkereleri kabul edildi.

 

Gündemin, “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmının 370’inci sırasında yer alan (10/465) askerlik hizmeti sırasında meydana gelen ölüm olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 29/6/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi,

Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun,  2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin (2/496), İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi,

Yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

 

Genel Kurulu ziyaret eden Endonezya Cumhurbaşkanı Susilo Bambang Yudhoyono’ya Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denildi.

Genel Kurula hitaben konuşma yapması 29 Haziran 2010 tarihli 125’inci Birleşimde kabul edilen Endonezya Cumhurbaşkanı Susilo Bambang Yudhoyono, Genel Kurula hitaben bir konuşma yaptı.

 

Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda açık bulunan üyeliğe, AK PARTİ Grubunca aday gösterilen Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan seçildi.

 

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmının:

1’inci          sırasında   bulunan        (6/1066),

19’uncu                                       (6/1162),

20’ nci                                         (6/1163),

27’nci                                          (6/1180),

28’inci                                         (6/1181),

30’uncu                                       (6/1199),

35’inci                                         (6/1211),

37’nci                                          (6/1224),

38’inci                                         (6/1227),

44’üncü                                       (6/1254),

45’inci                                         (6/1255),

50’nci                                          (6/1275),

51’inci                                         (6/1276),

Esas numaralı sözlü sorulara Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek cevap verdi; soru sahiplerinden Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Tokat Milletvekili Reşat Doğru da cevaplara karşı görüşlerini açıkladılar.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),

3’üncü sırasında bulunan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/761) (S. Sayısı: 458),

Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

 

4’üncü sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen ve görüşmelerine devam olunan Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; 633 Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/833, 1/162, 2/443) (S. Sayısı: 507) tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanarak, birinci bölümün 9’uncu maddesine kadar kabul edildi.

 

Devlet Bakanı Faruk Çelik, kendisinin yürütmekte olduğu Roman  ve Alevi vatandaşlarla ilgili açılım çalışmalarına,

İzmir Milletvekili Oktay Vural, Devlet Bakanı Faruk Çelik’in, Alevi vatandaşlarla ilgili çalıştaya Milliyetçi Hareket Partisinden katılım olmadığına dair ifadelerine,

Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nda, Alevi açılımıyla ilgili bir husus olmadığına, Devlet Bakanı Faruk Çelik’in tasarıdaki açılım eksikliğini muhalefeti suçlayarak gidermeye çalıştığına,

Muş Milletvekili Sırrı Sakık, Devlet Bakanı Faruk Çelik’in Alevi vatandaşlarla ilgili çalıştaya Barış ve Demokrasi Partisinden katılım olmadığına dair ifadelerine,

 İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

30 Haziran 2010 çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime 23.56’ da son verildi.

 

                                                                  Meral AKŞENER

                                                                    Başkan Vekili

                Bayram ÖZÇELİK                                                                    Gülşen ORHAN

                          Burdur                                                                                       Van

                       Kâtip Üye                                                                                Kâtip Üye

                                                                                                                                               No.:  170

II.- GELEN KÂĞITLAR

30 Haziran 2010 Çarşamba

Tasarılar

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Türkiye Cumhuriyetinde Akkuyu Sahasında Bir Nükleer Güç Santralinin Tesisine ve İşletimine Dair İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı (1/902) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.06.2010)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Arap Devletleri Ligi Arasında Türkiyede Bir Misyon İhdas Edilmesine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/903) (Plan ve Bütçe; Adalet ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.6.2010)

3.- Taşınır Donanım Üzerindeki Uluslararası Teminatlar Hakkında Sözleşme ve Bu Sözleşmeye İlişkin Hava Aracı Donanımına Özgü Konulara Dair Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/904) (Adalet; Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.6.2010)

Teklifler

1.- Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/727) (İçişleri; Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler; Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.06.2010)

2.- Antalya Milletvekili Abdurrahman Arıcı ve 2 Milletvekilinin; 5902 Sayılı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile 6802 Sayılı Gider Vergileri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/728) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.6.2010)

Raporlar

1.- Devletlerin Ayda ve Diğer Gök Cisimlerindeki Faaliyetlerini Düzenleyen Anlaşmaya Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/351) (S. Sayısı: 528) (Dağıtma tarihi: 30.6.2010) (GÜNDEME)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Ulaştırma Bakanlığı ile Kore Cumhuriyeti Enformasyon ve Haberleşme Bakanlığı Arasında Enformasyon ve Haberleşme Teknolojileri (EHT) İşbirliği İçin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/358) (S. Sayısı: 529) (Dağıtma tarihi: 30.6.2010) (GÜNDEME)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında İpsala-Kipi Sınır Geçiş Bölgesinde İki Ülke Arasında İkinci Bir Karayolu Sınır Geçiş Köprüsü İnşa Edilmesine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/374) (S. Sayısı: 530) (Dağıtma tarihi: 30.6.2010) (GÜNDEME)

4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Kore Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Turizm Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/409) (S. Sayısı: 531) (Dağıtma tarihi: 30.6.2010) (GÜNDEME)

5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi (TÜRKSOY) Arasında Türksoya İlave Arsa Tahsisi Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/423) (S. Sayısı: 532) (Dağıtma tarihi: 30.6.2010) (GÜNDEME)

6.- Türkiye Cumhuriyeti ile Kanada Arasında Gelir ve Servet Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/784) (S. Sayısı: 533) (Dağıtma tarihi: 30.6.2010) (GÜNDEME)

7.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı (TÜRKSOY) Arasında Evsahibi Ülke Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/866) (S. Sayısı: 534) (Dağıtma tarihi: 30.6.2010) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis ve 19 Milletvekilinin, yakın tarihimizde yaşanmış bazı toplumsal olayların araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/797) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.04.2010)

2.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın ve 25 Milletvekilinin, boşanma davalarındaki artışın nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/798) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.04.2010)

3.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur ve 29 Milletvekilinin, yatılı ilköğretim bölge okullarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/799) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.04.2010)

4.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız ve 21 Milletvekilinin, üniversite hastanelerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/800) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.04.2010) 

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Ankara Sincan Devlet Hastanesinde yaşanan bir olaya ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13925)

2.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Antalya’daki hastanelerin ihalelerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13926)

3.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, bir beldedeki sağlık ocağı ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13927)

4.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, bir kanser ilacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13928)

5.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, üniversite hastanelerine yapılan ödemelere ve sağlıktaki finansmana ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14003)

6.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Kırklareli Devlet Hastanesinin ihalelerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14004)

7.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Ardahan Devlet Hastanesinde yaşanan bir olaya ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14005)

30 Haziran 2010 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.03

BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Gülşen ORHAN (Van), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 126’ncı Birleşimini açıyorum.

III.-YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını, görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, son günlerde artan terör olayları hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Sayın Kamil Erdal Sipahi’ye aittir.

Buyurun Sayın Sipahi. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, gerçekten çok büyük bir uğultu var Genel Kurulda.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, son günlerde artan terör olaylarına ilişkin gündem dışı konuşması

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, size ve yüce Meclise saygılar sunuyorum.

AKP’nin yedi buçuk yıllık iktidarı sonucunda gelinen nokta, bölücü terörün iktidardan aldığı cesaretle ülkenin her yerinden şehit haberlerinin geldiği, anaların her gün daha fazla feryat ettiği ve terörün tekrar Türkiye'nin bir numaralı sorunu olduğu bir ortamdır.

2002’de bitme aşamasında bir terör olgusu devralan AKP döneminde, 2002’de terör örgütünün yurt içindeki katilleri yok sayılabilecek miktardaydı.  Rakamlarla sabittir. Ülkenin her yerinde huzur ve güvenlik tesis edilmişti. Bölgedeki vatandaş devletin yanında yer almıştı. Diğer bölgelerdeki insanımız ise neredeyse terörü unutmuş, huzur içindeydi. Kuzey Irak unutulmuş, aşiret reisleri haddini bilir hâldeydi.

AKP döneminde terör olayı sayısı ve aziz şehitlerimizin sayısı her yıl artarak günümüze gelindiğinde olay sayısı 10 misli, şehit sayısı 17 misli çoğalarak bugünlere gelinmiştir. Vahim tablo iktidarın eseridir. 2002’de 6 olan -ki geçici köy korucuları dâhil 10- şehit sayısı 171’e çıkmıştır, olay sayısı 164’ten 1.602’ye çıkmıştır. Bu yıl yani 2010’un ilk altı ayında şehit sayımız 72’dir. Bunun vebali AKP İktidarıdır.

6 Nisan 2009’da Mecliste Amerikan Başkanının talimatıyla tohumu atılan açılım, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından 9 Mayıs 2010’da “Güzel şeyler olacak.” diyerek başlatılmıştır. Açılımın bilançosu 6 yiğit polisimiz, 15 geçici köy korucusu ve 117 Mehmetçik olmak üzere toplam 138 aziz şehittir. Bu 138 vatan evladının vebali açılımdır, “İyi şeyler olacak.” diyenlerindir, AKP Hükûmetidir. Bu açılımın adı PKK açılımıdır, ihanet açılımıdır. Açılım eşittir 9 Mayıs 2009 tarihli Amerikan talimatıdır, PKK ile Habur’da ispatlanan iş birliğidir, İmralı’daki katilin 17 Haziran 2009 tarihli yol haritasıdır, aşiret reislerinin tehdit dolu tavsiyeleridir ve tabii terörist karşılama törenleridir.

PKK açılımının son aşaması Anayasa değişikliğidir. AKP’nin Anayasa değişikliği bu açılımın beceremediği, yetersiz kaldığı yerlerin doldurulması ve devlete, millete, ülkenin bölünmez bütünlüğüne, bunlar için mücadele eden Mehmetçik’e son darbenin vurulmasıdır. Açılımla Anayasa değişikliği arasındaki ilişkiyi bizzat Başbakan açıklamıştır. 17 Nisan 2010’da Kanal 24’te Sayın Başbakan “AKP’nin Anayasa değişikliği, açılım projemizin önemli bir parçasıdır. Açılım kapsamında atacağımız adımların önünü açıyor, altyapısını hazırlıyor...” Söylenen bu. Yani açılımın tahrip ettiği Türkiye'ye Anayasa değişikliği ile son darbe vurulmaktadır.

Gelinen vahim ortamda olağanüstü hâl önerdik Milliyetçi Hareket Partisi olarak, “Yıktıklarınızı bu yolla tamir etmeye çalışalım.” dedik; siz ve yandaşlarınız feryat etmektesiniz. Anayasa’nın 120’nci maddesi “Kurulan hür demokratik düzen ve temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerine ait ciddi belirtilerin ortaya çıkması veya şiddet olayları sebebiyle kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması hâllerinde süresi altı ayı geçmemek üzere OHAL ilan edebilir.” demektedir. Bunun daha ötesi sıkıyönetim ve savaş hâlidir. OHAL, olağanüstü yönetim usullerinin en hafifi ve sivil idarenin yönetiminde olan bir düzendir. Şu anda belirli bir bölgede kamu düzeni ciddi bir şekilde sarsıntıdadır. Yaşama hürriyeti, seyahat hürriyeti ağır tehdit altındadır. Yaygın şiddet hareketlerinin ise belirtisi değil, bizzat kendisi ortadadır.

On beş yıl uygulanan olağanüstü hâli Milliyetçi Hareket Partili koalisyon birçok ilde kaldırmıştır, AKP’ye sadece son iki ildeki OHAL’i kaldırmak düşmüştür. OHAL’den AKP bu kadar rahatsızsa Anayasa değişikliğinde bu konuyu gündeme getirebilirdi. Sebep olunan yaygın şiddet hareketlerinin iç savaşa, ayaklanmaya, parçalanma safhasına gelmesi mi beklenmektedir, merak ediyoruz. OHAL başarılı olmasa 2002’de terör nasıl bitme aşamasına gelirdi? Başarısız olan OHAL değildir, Mehmetçik değildir, sizden öncekiler değildir, AKP Hükûmetidir.

Evet, Şemdinli ilçesine gitmek kahramanlık olmuş da haberimiz yokmuş. Biz terörle mücadelenin hiçbir safhasında bu kahramanları hiçbir yerde görmedik. Terörle mücadelenin gerçek kahramanları sayenizde hapishanelerde çürümekte. Herhâlde PKK’yla birlikte o kahramanlardan intikam alınmakta. Birisi buyurmuş, “Silahlı kuvvetlerin arkasındayız.” demiş. Doğru, kendi ordunuzu arkadan vurmak için arkasındasınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET YENİ (Samsun) – Ayıp ayıp, şu ifadelere bak! Komutanlık yaptın, ayıp!

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) - Sanki “asit kuyuları” yalanlarını, “kazdıkça kemik fışkırıyor” soytarılıklarını unuttuk. Bunlara neden cevap vermediniz, Mehmetçik’e neden sahip çıkmadınız ve bunu iddia edenlerle neden kol kola girdiniz?

Çukurambar tiyatrosunu, kozmik büro ortaoyununu, TRT’de orduya saatlerce iftira ve kin kusan cinsiyeti belirsiz hahamların yol arkadaşlarını unuttuk sanıyorsunuz. (MHP sıralarından alkışlar) Kendi ordusunun belgeli mühimmat kamyonunu “Yakaladık.” diye devlet televizyonunda isteri çığlıkları atan hayâsızları unuttuk zannediyorsunuz. Terörle mücadele kahramanlarını, Ermeni gibi, Rum gibi kinle sorgulayanları unuttuk zannediyorsunuz. Hiçbirisini Milliyetçi Hareket Partisi unutmadı, yüce Türk milleti unutmadı.

Millî kültür özürlü bakan Çanakkale’ye Hektor heykeli dikecekmiş, hem de 50 metre boyunda. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak onu yıkıp Çanakkale’ye Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal’in, Seyit Onbaşı’nın, Yahya Çavuş’un heykellerini dikmesini biliriz. (MHP sıralarından alkışlar) Hektor heykeli yapılacaksa, Hakkâri Şemdinli’deki Gediktepe’ye Hektor heykeli yapılsın. Çömelen Hektor heykeli!

Yüce Meclise saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) – Ayıp, ayıp! Komutanlık yaptın!

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sipahi.

Gündem dışı ikinci söz tütün üreticileri ve sorunları hakkında söz isteyen Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Malatya  Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, tütün üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bir ürün düşünün, ekimi serbest satışı yasak. Altını çiziyorum, ekimi serbest satışı yasak. Değerli arkadaşlar, bu ülkede eğer serbest rekabet varsa, çiftçi istediği ürünü ekebiliyorsa… Ekimini serbest bırakıyorsunuz ama satacağı zaman köylü, gerek köylüye gerekse tütün satan, sarmalık tütün satan tüm dükkânlara 5 milyar ceza veriyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, bazı yöreler vardır, ekmeği buradan. Adıyaman, Adıyaman’ın Çelikhan’ı, Malatya’nın Kurucaova’sı, Doğanşehir’i; ekmeği buradan bunların. Çoluk çocuk çalışıyorlar, aile ekonomisi… Artık bu ürünü ekiyorlar. Ürünü ekiyor ama bir kere, sigara fabrikaları kapandı, sigara fabrikalarında baykuşlar ötüyor artık; Bitlis, Adana, Malatya, Tokat, artık, baykuşlar ötüyor. Satarken bir de bunları –biliyorsunuz- sattığınız şirkete verdiniz bu malları. Satıyorsunuz, üretim yapmayacağı besbelliydi. Burada bas bas bağırdık. Tokat Sigara Fabrikasına makine getirdiniz. “Kardeşim, burayı özelleştirin de bu adamlar burayı kapatacak.” dedik, inanmadınız. Tokat’ı sattı bu şirket, parayı aldı cebine koydu, diğer fabrikalar duruyor. Artık, bu fabrika bu yöreden tütün almıyor. Bu yörenin insanları ektiği tütünü sadece o yörede sarmalık sigara saran insanlara satmak zorunda. Yani dudak zevki sarmalık olan insanlar var, sarmalık tütünden sarmak istiyorlar. Küçük küçük  dükkânlarda bunu satan insanlara bile ceza veriyorsunuz.

Bu nedenle, Türkiye'de bir ürünü serbest bırakıyorsanız bunun mutlaka satışı serbest olmalı. İnsanlar o küçük dükkânlarında korkarak tütün satıyorlar. Polis, kolluk kuvvetleri gidip ceza yazıyor. Kolluk kuvvetlerine ben burada sitem etmek istemiyorum çünkü onlara bir görev vermişsiniz ama o insanları da zor durumda bırakıyorsunuz; gidiyorlar görüyorlar, rafında 10 kilo tütün var, 15 kilo tütün var, 5 bin lira ceza yazıyorlar ve o tütüne el koyuyorlar.

Değerli arkadaşlarım, bu soruna mutlaka çözüm bulmamız lazım. Kanun teklifimiz var. Mutlaka, kendi ihtiyacı için, kendi bahçesinde ürettiğini, kendi tarlasında ürettiğini götürüp eğer Adıyaman’da, Malatya’da küçük küçük dükkânlarda teslim ediyorsa… Belgeli teslim ediyor, yani üreticiden teslim alsın ama maalesef ceza yazıyorlar. Hem 10 kilo tütün olan bir dükkânda 5 bin lira ceza yazılır mı arkadaşlar? Ben bunu  gene söylüyorum, kolluk kuvvetlerine bu konuda bir şey söylemeye hakkım yok ama Tütün ve Alkol Piyasası Kanunu’nda olduğu için bu köylüye, bu esnafa 5 bin lira ceza yazmak hepimizin yüreğini yaralıyor.

Değerli arkadaşlarım, üretim serbestse satış serbest olmalı. Türkiye'nin bugünkü ekonomik politikasında üretimi serbest olan bir malın satışı nasıl yasak olur? Hepinize soruyorum.

Yine aynı şekilde, biliyorsunuz, bir tarihlerde birileri bastırdı, haşhaş ekimini yasak ettik. Biz haşhaş ekmek istiyoruz, devletin kontrolünde, nereye satacağımızı da biliyoruz, kime satacağımızı da biliyoruz. Yasal olarak ilaç ham maddesinin en pahalı ürünü arkadaşlar haşhaş. Dünyada bir tek belli ülkelere izin veriyorlar. Türkiye’de çok küçük bir iki bölgede -Konya’da, Afyon’da- izinli olarak ektiriliyor ama bizim toprağımız çok verimli bir haşhaş, çok kaliteli bir haşhaş üretiyor. Yine kontrollü olsun, pazarını biz bulalım, biz pazarını buluruz, devletin kontrolünde olsun, Toprak Mahsullerinin kontrolünde olsun ama bize izin verin, biz haşhaş ekmek istiyoruz. Çok kaliteli haşhaşımız var ama izin vermiyorsunuz ve dünyanın en pahalı, ilaç ham maddesinin en pahalı bir ürünü. Çok iyi para ediyor…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – …ama birileri kendi köylüsüne ektiriyor. Amerikan efendisi sana yasaklıyor. Ve ilaç ham maddesine bakın arkadaşlar, ne kadar dünyada haşhaş üretimi var, ne kadar ilaç ham maddesinde… İlla kötü olarak yorumlamayın. Biz haşhaş ekmek istiyoruz, devletimizin kontrolünde, devletimizden izin istiyoruz ve çok büyük katma değeri var, çok pahalı bir mal, köylümüzün ekmeği, Türkiye'nin ekmeği. Bu nedenle, arkadaşlar, bu konuda da hepinizden… Biz bu konuda özellikle tütün ekicilerinin -Adıyaman’da, Çelikhan’da, Malatya’da, Doğanşehir’imizde tütün ekicilerinin- bu sorununu çözmek zorundayız. O zaman… Sigara fabrikalarında baykuşlar ötüyor artık, onlar almıyor, Türk tütünü almıyor arkadaşlar, bu köylümüz piyasaya satmak zorunda. Ben, hepinizin, ekmek için, o köylünün ekmeği için, çoluk çocuğunun ekmeği için bu konuyu bir kez daha dikkatlerinize sunuyorum.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu

Gündem dışı üçüncü söz, GDO’lu ürünlerle ilgili mevzuat değişiklikleri ve uygulamaları hakkında söz isteyen Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet Akif Paksoy’a aittir.

Buyurun Sayın Paksoy. (MHP sıralarından alkışlar)

3.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, GDO’lu ürünlerle ilgili mevzuat değişiklikleri ve uygulamalarına ilişkin gündem dışı konuşması

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde, son dönemde, kısaca “GDO” olarak bilinen genetiği değiştirilmiş organizmalarla ilgili mevzuatta birtakım düzenlemeler yapıldı.

Hatırlarsınız, 26 Ekim 2009 sabahı Resmî Gazete önümüze geldiğinde, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının GDO ile ilgili bir yönetmelik yayımladığını gördük. Yönetmelik, GDO ile ilgili beklentilere cevap vermedi fakat kamuoyunda yaşanan sert tartışmalar, kısmen, gerçek gündemi sulandırmaya yetti, bir şekliyle de AKP açısından da başarılı oldu. Tabii, aceleyle doğru iş yapmak mümkün değildi, yanlış yapıldı.

Bize göre, bu yönetmelikle, GDO’lu ürünlerin ülkeye girişi serbest bırakılıyordu, ülkemiz GDO’lu ürünlerin pazarı oluyordu ancak Sayın Bakan, bu yönetmelikle GDO’lu ürünlerin ülkeye girişinin yasaklandığını, şimdiye kadar bu ürünlerin serbestçe ülkeye girdiğini söylüyordu. Sanki Sayın Bakan bu ülkede Tarım Bakanı değildi, sanki Sayın Bakan beş yıldır bu ülkede Tarım Bakanlığı yapmıyordu.

Hatırlarsınız, o günlerde bütün TV kanallarında, bilen bilmeyen, bu konuyu tartıştı veya tartıştığını zannetti. Biz, bu yönetmeliğin yanlış olduğunda ısrar ettik. GDO’lu ürünlerin henüz risklerinin bütünüyle ortadan kaldırılmadığını, insan sağlığı ve çevre sağlığı açısından risklerinin olduğunu söyledik, hâlâ da söylüyoruz.

Bu arada, yönetmelik mahkemelik oldu, birkaç defa değiştirildi. Nihayet, Bakanlık, tepkileri göğüsleyemeyince, 20 Kasım 2009 tarihinde, ithalatı yapılan GDO’lu ürünlerde daha önce binde 9 olan GDO eşik değerini sıfıra çekti ve böylece GDO’lu ürün girişi yasaklanmış oldu.

Bu arada, yönetmelikten önce tonu 450-500 dolar olan soya fiyatları 800-900 dolara çıktı. Yem fiyatları arttı, besici zarar gördü. Et fiyatları arttı, tüketici zarar gördü. Ancak, gündem, GDO’lu ürünler oldu. Habur unutuldu. Orada Başbakanın “İyi şeyler oluyor.” dediği Habur’da, aslında hiç de iyi şeyler olmadığı, adaletin, yargının ayaklar altına alındığı, devletin hâkiminin terör örgütü militanlarının ayağına gönderildiği tartışmaları unutturuldu. Görev ifa edilmişti; gündem değişmiş, Habur unutulmuş, Başbakan rahatlamıştı. Yandaşlar stoklarındaki yem ham maddelerini satmış, kasalarını doldurmuşlardı. Artık, normal gündeme dönülebilirdi.

2004 yılında hazırlanan Biyogüvenlik Kanun Tasarısı Meclise sevk edildi. Kanunun görüşüldüğü günlerde gıda ve yemlerde GDO eşik değeri sıfırdı. Bunun kanunda da ifade edilmesini istedik. Bu ülkeye GDO’lu ürün girmesine izin vermeyeceğini söyleyen Sayın Bakan sesini çıkartmadı. GDO için eşik değerle ilgili düzenleme bu kanunda yer almadı. Bu karar, çıkarılacak yönetmeliğe, kurulacak olan kurulun kararına bırakıldı. Hatırlayacağınız gibi uzun tartışmalar sonunda kanun kabul edildi ve 26 Mart 2010 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe girdi. Kurul oluşturuldu, bilimsel komiteler oluşturuldu. Sonunda 28 Nisan 2010 tarihinde Bakanlık GDO’lu ürünlerle ilgili yönetmelikte yeni bir değişiklik yaptı ve GDO’lu ürünlerin tüketim izinlerini AB mevzuatına bağladı. Yani, 26 Ekim 2009’a geri döndük. Bakanlığa göre GDO’lu olmayan, bize göre GDO’lu oldukları konusunda hiçbir şüphemizin olmadığı mısırlara giriş izni verildi. Şimdi bu ürünler alışveriş merkezlerinin her köşesinde, hatta sokaklarda bardak bardak satılıyor. Bu GDO’lar, GDO’lu ürünler yemeklerimize giriyor, kimseden çıt yok. Yaklaşık bir ay bekledim. Televizyon televizyon gezenlerden çıt yok. Sayın Bakan şimdi de “Ne yapalım kardeşim, Kurul böyle karar verdi, bilimsel komite böyle karar verdi. Siz bilime inanmıyor musunuz?” diyecek ve olayı kapatacak.

Değerli milletvekilleri, bütün bunlar bir senaryo idi, Sayın Bakan bu konuda rolünü iyi oynadı, biz de bu filmi seyrettik. Sayın Bakanı ve bu senaryoda rol alanları kutluyorum, alkışlıyorum ama Sayın Bakana tekrar sesleniyorum: Bu iş yanlıştır. Bu karar ile ülkemiz GDO’lu ürünlerin pazarı yapılmıştır. Bundan bu ürünleri yiyen insanımız zarar görecektir, çiftçimiz zarar görecektir. Alınan bu yanlış kararı düzeltin, sözünüzün arkasında hiç olmazsa bir sefer durun.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum,  tamamlayın lütfen.

MEHMET AKİF PAKSOY (Devamla) - Sayın milletvekilleri, değinmek istediğim diğer konu et ithalatıdır. Sayın Başbakan et ithalatı ile et fiyatlarının düşürüleceğini ifade ettiğinde, biz, bunun çözüm olmayacağını, aksine et spekülatörlerinin iştahını kabartacağını söyledik. Nitekim öyle oldu, et fiyatları tekrar artmaya başladı, şimdi ithalat miktarını artırıyorsunuz. Bu, çözüm değildir. Bu, AB çiftçisini desteklemek demektir. Yine söylüyoruz: Çözüm yeri besiciyi desteklemektir. Gelin, uzun vadeli bir planla kendi çiftçimizi destekleyelim. Çözüm budur diyorum.

Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Paksoy.

60’ıncı maddeye göre pek kısa söz talepleri vardır, şimdi onları vereceğim.

Buyurun Sayın Uslu.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, bölücü terör örgütünün saldırılarına ilişkin açıklaması

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bölücü terörün yaktığı ihanet ateşi ve hain saldırılar gün geçtikçe daha çok evladımızı hedef alır hâle gelmiş ve yurdumuzun her ocağından feryatlar yükselmektedir. Ne yazık ki sancılı ve acılarla dolu süreç devam etmektedir. 19 Hazirandaki saldırıda 11 Mehmetçik’imiz şehit olmuştur ve bu şehitlerimizden 2’si, Mustafa Kayın ve Oğuz Yelken Edirnelidir. Yurdumuzun her yanında yükselen feryatların dinmesi için İktidar bir an önce gereğini yapmalıdır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Doğru…

2.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat ili Erbaa ilçesinde yetiştirilen tütün ürününe ve tütün üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Tütün, ülkemizin en önemli üretimlerinden biridir. Tokat ili Erbaa ilçesinde “sarı elmas” ismi de takılmış olan bu ürün maalesef tamamen yok olmakta ve çiftçi de küstürülmektedir.

Yüz elli yıldan beri tütün üretimi ülkemizde yapılmış, ancak, yabancı tütün üreticileri ve sigara kartellerine yenilmiştir. Sonuçta sigara fabrikaları satılmış, üretici özel sektörün insafına terk edilmiştir. “Sigara fabrikaları kapatılmayacak, işçiler mağdur edilmeyecek.” diyenlerin tam tersi olmuş, sigara fabrikaları kapanmış, işçiler de mağdur olmuştur.

Tütün başka bir ürünün zor yetiştiği kıraç, susuz arazide yetişmektedir. Kıraç arazide de başka üründen tütün geliri kadar gelir elde edilmemektedir. Bundan dolayı da çiftçinin mağdur olmaması için Hükûmetçe tekrar konu gündeme getirilmeli, üretim konusunda yeni kararlar alınmalıdır. Alınmazsa üretim bitecek, çiftçi kaybedecek, ülkemiz de önemli bir geçim kaynağı ve ihraç ürününü kaybedecektir diyor, teşekkürlerimi sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Köse…

3.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, tütün üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Malatya Milletvekilimiz Sayın Mevlüt Aslanoğlu’nun tütün ekimi ve üreticilerinin sorunları hakkında yapmış olduğu konuşmanın tamamına katılıyorum.

Benim seçim bölgem olan Adıyaman’ın özellikle merkez ve Çelikhan ilçemizde tütünden başka hiçbir ürün yetişmiyor Sayın Başkanım. Alternatif ürün yetiştirilmeden tütün ekiminin yasaklanması bu bölgede yaşayan 29 bin ailenin, yaklaşık 150 bin insanın aç kalmasına sebep olmuştur. Ve neticede, dün Mecliste yaptığım konuşmaya göre, bunların çoğu mevsimlik tarım işçisi konumundadırlar.

Şimdi, Adıyaman’da Philip Morris şirketi adına bazı firmalarla sözleşme imzalandı, tütün ekimi için. Fakat, 2,6 TL’ye kilo başına fiyat biçilmiştir. Devlet ise 4,6 liraya alıyordu. Buna benzer, başka ülkelerde, devletler “destekleme primi” adı altında prim vermektedir, en az yüzde 50 civarında. Bu konuda Hükûmetin en azından bu köylülere “destekleme primi” adı altında bir destek vermesini diliyor, daha doğrusu bir açılım yapmasını diliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın İnan…

4.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğde ilindeki çiftçilerin sorunlarına ilişkin açıklaması

MÜMİN İNAN (Niğde) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Çiftçilerimizin, Türkiye genelinde olduğu gibi, Niğde’de de çok büyük sorunları hâlâ devam etmektedir. Özellikle son günlerde yaşanan dolu ve sel felaketlerinden, yağışlardan dolayı Türkiye genelinde ve Niğde’deki bütün çiftçilerimize geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.

Niğde’mizin ve Türkiye’deki birçok çiftçimizin yıllardan beri devam eden elektrik sulama borçlarıyla ilgili problemleri hâlâ devam etmektedir ve ne yazık ki bir çözüm hâlâ vatandaş tarafından beklenmesine rağmen Hükûmet bu konuda bir çözüm adımı atmamaktadır.

Diğer taraftan geçen hafta da dile getirmemize rağmen Niğde’de içme suyu kesik olan yaklaşık elli tane köy ve kasabamız bulunmaktadır. Sayın Sağlık Bakanı konuyla ilgileneceğini söylemesine rağmen bugüne kadar bir adım atılmamıştır ve o köylerde su olmamasından dolayı salgın hastalıkların baş gösterme tehlikesi vardır ve bunun sorumluluğu başta Sayın Sağlık Bakanıma ve Hükûmete aittir. Dolayısıyla bunu bir kez daha hatırlatmak isterim. Diğer taraftan bu köylerin su borçları çok fazla değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Vural…

5.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, 30 Haziran Emekliler Günü’ne ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün 30 Haziran Emekliler Günü. Gerçekten hayatının büyük bir bölümünde ülkemizin refahı ve büyümesi için çalışan, kalkınmamızda çok önemli katkıları olan emeklilerimize ayrılan bugünün gerçekten kutlu ve mutluluk içerisinde geçirmelerini talep etmek isterdim ancak emeklilerimizin her gün sıkıntıları artıyor, yoksulluk ve ızdırap içindeler, bir gün dahi olsa “huzur”, “mutluluk” ve “refah” kelimelerine hasret kalmış durumdalar. Yani böyle bir Emekliler Günü nasıl kutlanır doğrusu bilemiyorum, ama emeklilerin bugününü kutlayabilmesi için kendilerini idame ettirecek bir emeklilik maaşına ve emekliler arasında bu farklılıkların giderilmesine ihtiyaç var. Bugüne kadar devletine ve milletine hizmet etmiş emeklilerimiz ne zaman insanca yaşamaya ve yoksulluğun pençesinden kurtulmaya başlarsa o zaman biz de Emekliler Günü’nü gönül rahatlığıyla kutlayabiliriz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak tüm emeklilerimize Allah yardımcıları olsun diyorum, müreffeh, mutlu, ev kirası, yakacak parası düşünmeden geçen günler temenni ediyoruz.

Söz verdiğiniz için teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Selamoğlu

6.- Niğde Milletvekili Muharrem Selamoğlu’nun, Niğdeli çiftçilerin elektrik borçlarına ilişkin açıklaması

MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde)  Sayın Başkanım, Sayın İnan’ın da söylediği gibi evet Niğde’de yıllardır süren, çiftçilerimizin bir elektrik borçları sorunu var. Bu on iki-on üç yıllık olan, süregelen bir borç. İktidarlarımız döneminde 2003 yılında ve 2005 yılında bu borçların faizlerinin tamamı silinmiş, peşin ödemeleri takdirde yüzde 35 de ana paralarından silinmiş, ama buna rağmen  9 bine yakın tarımsal sulama abonelerimizden 1.500 kişi hâlen borçlarını ödememekte diretiyorlar. En sonunda 2009 yılında tekrar bu insanların mağduriyetinin giderilmesi hususunda faizlerinde bir indirim ve borçlarının da otuz altı aya kadar yapılandırılmaları sağlanmıştır. Hükûmetimiz olarak bu çiftçilerimize gereken her türlü kolaylığı gösteriyoruz. Şu anda da özelleştirmeden dolayı köylerimizdeki elektrik borçlarından dolayı içme sularında bir kesintiler söz konusu oldu. Geçen hafta da görüşmemiz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın genel kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı okutacağım.

Şimdi okutacağım ilk Meclis araştırması önergesi beş yüz kelimeden fazla olduğu için önergenin özeti okunacaktır, ancak önergenin tam metni tutanak dergisine eklenecektir.

Buyurun:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis ve 19 milletvekilinin, yakın tarihimizde yaşanmış bazı toplumsal olayların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/797) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye'nin son kırk yılında yaşanmış, 1971-12 Mart Muhtırası, 30 Mart 1972 Kızıldere katliamı, 1977-Kanlı 1 Mayıs, 16 Mart 1978 Öğrenci Katliamı, 17 Nisan 1978 Malatya Olayları, 1978 yılı 16 Mayıs Piyangotepe olayı, 19 Aralık-25 Aralık 1978 Maraş Katliamı, 1980'de Çorum Katliamı, 12 Eylül 1980 Darbesi, 1993 tarihinde 33 askerin öldürülmesi, 1993 Sivas ya da Madımak Katliamı, 22 Ekim 1993 Lice Katliamı, 12 Mart 1995 Gazi Katliamı, 1996 Güçlükonak Katliamı, 19 Aralık 2000 Hayata Dönüş Operasyonu (19 Aralık Katliamı), Diyarbakır Cezaevi ya da Diyarbakır Askeri Cezaevi Vahşeti, Gözaltında kayıplar, Kuşkulu Ölümler, Arka planı aydınlatılmamış cinayetler, Faili meçhuller, Boşaltılmış köyler...için, Anayasa'nın 98'inci, İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 29.04.2010

1) Şerafettin Halis                           (Tunceli)

2) Selahattin Demirtaş                    (Diyarbakır)

3) Gültan Kışanak                          (Diyarbakır)

4) Ayla Akat Ata                            (Batman)

5) Bengi Yıldız                               (Batman)

6) Akın Birdal                                (Diyarbakır)

7) Emine Ayna                               (Mardin)

8) Fatma Kurtulan                          (Van)

9) Hasip Kaplan                             (Şırnak)

10) Hamit Geylani                          (Hakkâri)

11) İbrahim Binici                          (Şanlıurfa)

12) M. Nuri Yaman                        (Muş)

13) Mehmet Nezir Karabaş            (Bitlis)

14) Mehmet Ufuk Uras                  (İstanbul)

15) Osman Özçelik                         (Siirt)

16) Özdal Üçer                               (Van)

17) Pervin Buldan                          (Iğdır)

18) Sebahat Tuncel                         (İstanbul)

19) Sevahir Bayındır                      (Şırnak)

20) Sırrı Sakık                                (Muş)

                                    

(x) (10/797) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin tam metni tutanağa eklidir.

Gerekçe Özeti:

Türkiye'nin son kırk yıllık tarihi, büyük insan hakları ihlallerine, karanlıkta kalmış katliamlara vb. trajik olaylara tanıklık etmişti.

Ancak yaşanan çoğu olaylar üzerindeki sis perdesi kalkmamış, bazıları tamamıyla karanlıkta kalmıştır.

Dolayısıyla, failleri bilinmediği, ya da bilinip de yargı önüne çıkarılmadığından olaylar zincirine yeni halkalar eklenmiştir.

Bunun sonucu olarak toplumun barış içinde bir arada yaşamasının güveni kırılmış, her an benzer olayların yaşanacağı kaygısı oluşmuştur.

Yıllardır yaşanan olaylar üzerine gidilmemiş, olayların gerçek yüzü aydınlatılarak arkasındaki karanlık güçler kamuoyunca öğrenilememiş ve failler yargılanmamıştır.

Bu olaylardan bazıları sıralanırsa;

1971-12 Mart Muhtırası, 30 Mart 1972 Kızıldere katliamı, 1977-Kanlı 1 Mayıs, 16 Mart 1978 Öğrenci Katliamı, 17 Nisan 1978 Malatya Olayları, 16 Mayıs 1978 Piyangotepe olayı, 19 Aralık-25 Aralık 1978 Maraş Katliamı, 1980'de Çorum Katliamı, 12 Eylül 1980 Darbesi, 1993 tarihinde 33 askerin öldürülmesi, 1993 Sivas ya da Madımak Katliamı, 22 Ekim 1993 Lice Katliamı, 12 Mart 1995 Gazi Katliamı, 1996 Güçlükonak Katliamı, 19 Aralık 2000 Hayata Dönüş Operasyonu (19 Aralık Katliamı), Diyarbakır Cezaevi ya da Diyarbakır Askeri Cezaevi Vahşeti, Gözaltında kayıplar, Kuşkulu Ölümler, Arka planı aydınlatılmamış cinayetler, Faili meçhuller, Boşaltılmış köyler...

Yukarıda özetlenerek verilmiş olaylar üzerine gidilerek karanlıkta kalmış yanlarının aydınlatılması, sorumluların kamuoyuna tanıtılması, suçluların yargılanması, demokrasinin gereği olarak karşımızda bir görev ve sorumluluk olarak durmaktadır.

Son kırk yıllık zaman diliminde yaşanan bu olayların araştırılarak aydınlatılması için TBMM bünyesinde bir "Araştırma Komisyonu"nun kurulmasının gereğine inanmaktayız.

2.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın ve 25 milletvekilinin, boşanma davalarındaki artışın nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/798)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Boşanma davaları ile ilgili bir soru önergesine verilmiş olan cevaba göre son yıllarda ülkemizde boşanma davalarının sayısının hızla arttığını görmekteyiz.

Her boşanma davasından sonra ortaya çıkan bölünmüş aile yapıları ve onlardan doğan sorunlar, arada kalan çocuklar, millet olarak toplum yapımızı da olumsuz etkilemektedir. Dünya milletleri arasında aile mefhumuna en fazla önem veren bir millet olarak, önem verdiğimiz bu değerin korunabilmesi, sağlıklı bir toplum yapımızın devamının sağlanması, ve bu davaların en mağduru çocuklarımızın gerek ruhsal gerek fiziksel gelişimlerinin bozulmasının önüne geçilmesi adına, gittikçe sayısı artan boşanma davalarına yol açan gerek sosyal gerekse ekonomik nedenlerinin araştırılması, sonuçlara göre gereken önlemlerin alınması için Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

1) Rıdvan Yalçın                            (Ordu)

2) Mehmet Şandır                           (Mersin)

3) Cumali Durmuş                          (Kocaeli)

4) Alim Işık                                    (Kütahya)

5) Recep Taner                               (Aydın)

6) Kamil Erdal Sipahi                     (İzmir)

7) Kürşat Atılgan                            (Adana)

8) Mehmet Akif Paksoy                 (Kahramanmaraş)

9) Mustafa Enöz                             (Manisa)

10) Hasan Özdemir                        (Gaziantep)

11) Süleyman Lâtif Yunusoğlu      (Trabzon)

12) Ahmet Bukan                           (Çankırı)

13) Yılmaz Tankut                          (Adana)

14) Abdülkadir Akcan                    (Afyonkarahisar)

15) Akif Akkuş                              (Mersin)

16) Hamza Hamit Homriş              (Bursa)

17) Cemaleddin Uslu                      (Edirne)

18) Ahmet Orhan                           (Manisa)

19) Hüseyin Yıldız                         (Antalya)

20) Osman Durmuş                        (Kırıkkale)

21) Durmuş Ali Torlak                   (İstanbul)

22) Mustafa Kalaycı                       (Konya)

23) Metin Ergun                             (Muğla)

24) Beytullah Asil                          (Eskişehir)

25) Mithat Melen                            (İstanbul)

26) Mehmet Ekici                           (Yozgat)

Gerekçe:

Boşanma davaları ile ilgili bir soru önergesine verilen cevaptaki verilere göre, ülkemizde 2002 yılında 153.409, 2003 yılında 185.414, 2004 yılında 156.450, 2005 yılında 156.577, 2006 yılında 154.945, 2007 yılında 159.017 adet hukuk mahkemelerinde açılmış boşanma davası bulunmaktadır. Yani beş yılda bir milyon aile dağılma noktasına gelmiştir.

İlgili bakanlığın önergeye, vermiş olduğu cevapta 2008 ve sonrasının verileri olmadığını belirtse bile 2002-2007 yılları arasındaki boşanma davaları rakamlarını incelediğimizde, toplum yapımızın gelecekte ciddi bir tehlikeyle karşı karşıya olduğunu görmekteyiz.

Ailelerdeki boşanmaların, çocuklar üzerinde yarattığı olumsuz etkilerin yanı sıra bu olumsuzlukların toplum yapımıza da etkisi olumsuz olmaktadır. Bu olaylardan kuşkusuz en fazla çocuklarımız etkilenmektedir. Son yıllarda yine artan suçlu çocuk sayısı da bozulan yuvaların olumsuz sonuçlarından biri olarak göze çarpmaktadır.

Günlük yaşantımızın içinde kimi zaman dilenen bir çocuk olarak, kimi zaman trafiğin en sıkışık en tehlikeli yerlerinde, yağan yağmura, kara rağmen, soğuktan titreyen elleriyle mendil satmaya çalışarak, karşımıza çıkan çocuklarımın büyük bir kısmının anne ve babalarının ayrıldıkları, çocukların ya ortada kaldıkları veya boşanma sonucu geliri olmayan anneyle beraber kaldıkları anlaşılmaktadır. Bir çok nedenlerle suç işleyen çocuklarımızın da maalesef anne babası ayrı çocuklar olduklarına üzüntü ile şahit olmaktayız.

Boşanma sonucu öncelikle anne sevgi ve şefkatine muhtaç çocuklar anneye verilmektedir. Nafakaya hükmedilse de boşanmaların çoğunlukla ekonomik sebeplerle olduğundan nafaka alacağının tahsili mümkün olmamaktadır.

Ülkemizde işsizliğin yoğun yaşanıyor olması ve kadınlar için iş bulmanın daha güç olması nedeniyle, boşanmış kadınlar kendisi ve çocuğun geçimini sağlayamamakta, hem kendisini ve hem de çocuğunu olumsuz şartların içine sürüklemektedir.

Devlet süratle hem aile birliğinin devamı ve hem de boşanmış çiftler ve öncelikle kadın ve çocuklar bakımından gerekli önlemleri tespit edip hayata geçirmelidir.

Boşanmaların en önemli nedeni geçim zorluğu ve işsizlik olarak karşımıza gelecekse, devletimiz öncelikle aile reisi olan işsizler için ayrı bir program çerçevesinde çözümler geliştirmelidir. Aksi halde sosyal maliyet her geçen gün ahlaki yozlaşma, artan terör ve asayişsizlik olarak karşımıza çıkacaktır.

Boşanma davaları sadece çocuklarımızın mağduriyeti ile de kalmamakta, çoğu zaman basından ve çevremizden takip ettiğimiz kadarıyla ekonomik veya diğer nedenlerden kaynaklanan boşanma davalarının cinnetlere ve intiharlara da yol açtığı ayrı bir acı gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır.

Toplumun en temel birimi olan ailelerimizde yapının bu şekilde bozulması, sağlıksız bir toplumun oluşmasına neden olmaktadır.

Millet olarak en fazla değer verdiğimiz, ailelerin bölünmesinin durdurulması, sonuçları itibariyle olumsuz etkilenen çocuklarımızın mağdur olmalarının engellenmesi ve sağlıklı bir toplum yetiştirilmesi adına, ülkemizde yaşanan boşanma davalarındaki artışın nedenlerinin araştırılması, sonuçların tespiti ve önlemlerin alınması için Anayasamızın 98 ve içtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

3.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 29 milletvekilinin, yatılı ilköğretim bölge okullarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/799)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Yatılı İlköğretim Bölge Okulu (YİBO) olarak adlandırılan eğitim kurumlarında öğrencilerin, eğitimcilerin ve ailelerin yaşadığı sorunların araştırılması ve anayasal bir hak olan eğitim hakkının en yüksek verimde nasıl kullanılabileceğinin tartışılabilmesi için TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri ve Anayasanın 98. maddesi gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Nevingaye Erbatur                     (Adana)

2) Tayfur Süner                              (Antalya)

3) Hüsnü Çöllü                               (Antalya)

4) Ferit Mevlüt Aslanoğlu              (Malatya)

5) Hulusi Güvel                              (Adana)

6) İsa Gök                                      (Mersin)

7) Abdullah Özer                            (Bursa)

8) Mehmet Şevki Kulkuloğlu         (Kayseri)

9) Ergün Aydoğan                          (Balıkesir)

10) Ali Koçal                                  (Zonguldak)

11) Ali Arslan                                (Muğla)

12) Çetin Soysal                             (İstanbul)

13) Ali Rıza Öztürk                        (Mersin)

14) Selçuk Ayhan                           (İzmir)

15) Şevket Köse                             (Adıyaman)

16) Tansel Barış                             (Kırklareli)

17) Halil Ünlütepe                          (Afyonkarahisar)

18) Abdurrezzak Erten                   (İzmir)

19) Fevzi Topuz                             (Muğla)

20) Tekin Bingöl                            (Ankara)

21) Akif Ekici                                 (Gaziantep)

22) Erol Tınastepe                          (Erzincan)

23) Sacid Yıldız                              (İstanbul)

24) Atila Emek                               (Antalya)

25) Mustafa Özyürek                     (İstanbul)

26) Yılmaz Ateş                             (Ankara)

27) Malik Ecder Özdemir               (Sivas)

28) Bülent Baratalı                          (İzmir)

29) Ali Rıza Ertemür                      (Denizli)

30) Enis Tütüncü                            (Tekirdağ)

Gerekçe:

Ülkemizde, kırsal kesimde okulu bulunmayan, köy ve köy altı yerleşim birimlerinde bulunan 6-14 yaş arası çocukların ilköğretim hizmetlerine kavuşturulmasını sağlamak amacıyla Yatılı İlköğretim Bölge Okulları (YİBO) okulları kurulmuştur. YİBO’lar, nüfusu az, dağınık, okulu bulunmayan veya ilköğretim hizmetlerinin götürülemediği yerleşim yerlerindeki zorunlu öğrenim çağındaki öğrencilerin parasız yatılı, çevresindeki öğrencilerin gündüzlü olarak eğitim-öğretim gördükleri ilköğretim okullarıdır. Buna göre yatılı ve pansiyonlu ilköğretim kurumlarında okuyan öğrencilerin; barınma, beslenme, tedavi ve ilaç giderlerinin tamamı devlet tarafından karşılanır. Ayrıca, bu öğrencilere kanunda ön görülen miktar kadar da harçlık verilir.

Yatılı İlköğretim Bölge Okulları, 222 sayılı İlköğretim ve Temel Eğitim Kanununa göre hazırlanan "Yatılı İlköğretim Bölge İlkokulları Yönetmeliği"nin 1. maddesindeki "Çeşitli sebeplerle henüz bir ilkokul açılmamış olup, birbirine yakın birkaç köyün bulunduğu yerlerde veya evleri ve ev grupları dağınık olan köylerde gündüzlü, yatılı, pansiyonlu bölge okulları açılır" hükmü gereğince planlanarak açılmaya başlanmıştır.

2008-2009 öğretim yılında tüm Türkiye çapında 204.919 işi kapasiteli, 58.222 kız öğrenci ve 92108 erkek öğrenci olmak üzere toplam 150.330 öğrenciye hizmet veren 589 Yatılı İlköğretim Bölge Okulu bulunmaktadır.

Bu okullarda eğitim gören çocuklarımızın yiyecekleri, giyecekleri, ders kitapları, defterleri, harçlıkları, ders araç ve gereçleri ile her türlü giderleri devlet tarafından karşılanmaktadır.

Eğitime erişmenin kişisel gelişimin sağlanması ve toplumsal kalkınmanın gerçekleştirilebilmesi, dolayısıyla ülkemizin önemli sorunlarından olan kadına karşı şiddet, erken yaşta evlilik, çocuk istihdamı gibi sorunların çözümünde de önemli rolü olduğu düşünüldüğünde YİBO'ların büyük bir problemin çözümünü kolaylaştırıcı bir rol oynadığı görülmektedir.

Ancak son günlerde ardı ardına yaşanan kimi olaylar YİBO'larda kalan, ailesinden uzakta yaşayan, devlet koruması ve sorumluluğu altında yaşayan çocuklarımızın barınma ve eğitim görme alanları ve imkânları konusunda kamuoyunda endişe yaratmıştır. YİBO'larda sunulan hizmetlerin ve sağlanan güvenliğin en üst düzeyde ve yüksek kalitede sağlanıp sağlanmadığının araştırılması bir anlamda TBMM'nin de sorumluluğu altındadır.

Dolayısıyla YİBO'larda öğrencilerin hangi şartlar altında barındığı ve eğitim gördüğünün araştırılması, öğrencilerin sorunlarının gerekirse yerinde incelenebilmesi, öğrencilerle yüz yüze görüşülmesi, velilerin ve eğitimcilerin görüşlerinin alınması, uzmanların önerilerinin dinlenmesi YİBO'ların daha kaliteli hizmet verebilmesi için şarttır.

Yukarıda özetlenen sebeplerle, YİBO'ların fiziki şartlarının incelenebilmesi, öğrencilerinin sorunlarının ve ihtiyaçlarının araştırılabilmesi, son günlerde YİBO'lara ilişkin olarak artan adli vakaların sebeplerinin tartışılabilmesi ve sorunlara ilişkin çözüm önerilerinin uzmanlar eşliğinde görüşülebilmesi amacıyla bu araştırmanın açılmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

4.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız ve 21 milletvekilinin, üniversite hastanelerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/800)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde sağlık hizmetlerinin verildiği yerler, Sağlık Bakanlığı'na bağlı hastaneler, özel sağlık kuruluşları ve üniversite hastaneleridir. Üniversite hastaneleri aynı zamanda eğitim-araştırma hizmetlerinin verildiği, akademik çalışmaların yapıldığı, sağlık hizmeti sunumunda görev alacak kişileri de yetiştiren ve bilimsel yaklaşımı temsil eden kurumlardır. Yani, aslında üniversite hastaneleri sağlık hizmetinin sağlıklı bir şekilde yürütülmesini sağlayan kurumlardır.

Üniversite hastanelerinin dört asli görevi vardır. Bunlardan birincisi öğrenci ve asistan eğitmek, ikincisi bilim insanı yetiştirmek, üçüncüsü bilimsel araştırma yapmak, en sonuncusu ise hasta bakmaktır. Fakat son yıllarda yapılan düzenlemeler her ne kadar çok iyi gibi gözükse de, yurttaşların üniversite hastanesi de dahil dilediği hastaneye başvurabilmeleri, üniversite hastanelerinin ana fonksiyonlarını yerine getirmesini engellemektedir. Hastaların dilediği hastaneyi seçme özgürlüğü elbette olmalı. Fakat bu uygulamalar üniversite hastanelerinin olmazsa olmazı öğrenci-uzman-bilim insanı yetiştirme ve bilimsel araştırma yapabilmenin önüne geçmemelidir.

Üniversite hastaneleri son yıllarda çıkarılan yasa ve yönetmelikler nedeniyle oldukça sıkıntılı günler geçirmektedirler. Mali sıkıntılar ve personel yetersizliği bu sorunların başında gelmektedir. 5947 Sayılı Tam Gün Yasası döner sermayeden yapılan harcamaları daha da arttıracaktır. Bu ise akademik kadrolara olan talebin azalmasına, böylece eğitim misyonu yüklenmiş üniversitelerde kalifiye öğretim üyesi sayısında belirgin bir düşüşe neden olacaktır. Üniversite hastaneleri mevcut hastalara bakacak fiziksel ve maddi kaynaklara sahip değillerdir. Üniversite hastanelerinin birikmiş borçlarının 1.2 milyar lira olduğu yetkili kişiler tarafından da açıklanmıştır. Üniversite hastanelerinin bu borçları da göz ardı edilmemelidir. Eğer bu yük azaltılmazsa ileride üniversite hastanelerinin mali yapısının çökmesinin yanı sıra kaliteli asistan ve bilim insanı yetiştirmek de imkânsızlaşacaktır.

Nöbet ücretleri dahil tüm giderlerin döner sermayeden karşılanmasının bu çöküşte önemli payının olmasının yanı sıra, SUT fiyatlarındaki düşüklükte bu çöküşü hızlandıracak diğer faktördür. Oysaki üniversite hastanelerinin tek gelir kaynağının Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) kaynaklı hizmetler olduğu unutulamamalıdır. O nedenle üniversite hastanelerinin mevcut borçları ve giderleri göz önünde bulundurularak bazı giderlerinin genel bütçe kaynakları ile ödenmesi bu yükü biraz olsun hafifletecek bir yöntem olabilir. Aksi taktirde üniversite hastaneleri bütçeden pay, Sağlık Bakanlığı'ndan da kaynak alamadıkları için tüm yatırım harcamalarını kendi kaynakları ile yaptığından çökecek ve ihtiyaçlara cevap veremez hale geleceklerdir.

Üniversite hastanelerinin önemli bir diğer sorunu da bütçe yetersizliği bahane edilerek kamu tarafından geri ödemelerde aksama olması, bu nedenle tıbbi malzeme ve diğer mal alımlarında sıkıntı yaşanmasıdır. Sosyal Güvenlik Kurumu'nun (SGK) bazı önemli ameliyatların tamamını veya bir kısmını karşılamaması nedeniyle bu hastanelerde sağlık hizmetlerinde aksamalar meydana gelmektedir. Yıllardır Sağlık Reformu adı altında yapılmaya çalışılan tüm bu düzenlemeler ne yazık ki üniversite hastanelerini giderek güçsüzleştirmiş ve çökme noktasına getirmiştir.

Yapılacak yeni düzenlemelerle üniversite hastanelerinin mali durumunun düzeltilmesi, hizmet kalitesinin korunması, daha da iyileştirilmesi ve üniversite hastanelerinde yaşanan sorunların tespit edilerek kalıcı çözüm yollarının bulunması amacıyla Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri uyarınca Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Sacid Yıldız                                (İstanbul)

2) Tekin Bingöl                              (Ankara)

3) Akif Ekici                                   (Gaziantep)

4) Hulusi Güvel                              (Adana)

5) Atila Emek                                 (Antalya)

6) Şevket Köse                               (Adıyaman)

7) Ali Rıza Öztürk                          (Mersin)

8) Ferit Mevlüt Aslanoğlu              (Malatya)

9) Erol Tınastepe                            (Erzincan)

10) Abdullah Özer                          (Bursa)

11) Mustafa Özyürek                     (İstanbul)

12) Yılmaz Ateş                             (Ankara)

13) Malik Ecder Özdemir               (Sivas)

14) Ahmet Küçük                           (Çanakkale)

15) Durdu Özbolat                         (Kahramanmaraş)

16) Ramazan Kerim Özkan            (Burdur)

17) Mehmet Ali Özpolat                 (İstanbul)

18) Bülent Baratalı                          (İzmir)

19) Ali Rıza Ertemür                      (Denizli)

20) Ensar Öğüt                               (Ardahan)

21) Mevlüt Coşkuner                     (Isparta)

22) Enis Tütüncü                            (Tekirdağ)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- (10/692) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 30/6/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu’nun 30.06.2010 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında, oy birliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                              Bengi Yıldız

                                                                                                                  Batman

                                                                                                         Grup Başkanvekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler Kısmının 577 inci sırasında yer alan 10/692 tutuklu ve hükümlülerin sağlık hizmetlerinde yaşadıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis Araştırması açılmasına ilişkin önergenin görüşülmesinin, Genel Kurulun 30.06.2010 Çarşamba günlü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN -  Grup önerisinin lehinde Sayın Akın Birdal, Sayın Hamit Geylani; aleyhinde Sayın Yılmaz Tunç, Sayın Tayfun İçli.

İlk söz, Diyarbakır Milletvekili Sayın Akın Birdal’a aittir.

Buyurun Sayın Birdal. (BDP sıralarından alkışlar)

AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cezaevlerinde bulunan hasta mahkûmların durumlarına ilişkin verdiğimiz araştırma önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Adalet Bakanlığının resmî açıklamalarına göre, Mayıs 2010 tarihi itibarıyla cezaevlerinde 119.394 kişi bulunmaktadır. Bunun 60.029’u hükümlü, yani cezaları kesinleşmiş kişilerden oluşmakta, 59.365 kişi de tutuklu statüsündedir ama ne yazık ki, bizde biliniyor, tutukluluğun cezaya dönüştüğü ve ünlü hukukçu Faruk Erem’in “Gecikmiş adalet, adalet değildir.” sözü hepimizce anımsanır ve bilinir. Şimdi, bir buçuk-iki yıl yatırıyorsunuz, örneğin yaklaşık on beş aydır bizim belediye başkanlarımız ve siyasetçilerimiz içerideler, şimdi 18 Ekime duruşma günü verildi. Yaklaşık on sekiz ay… Ki düne kadar neyle suçlandıklarını da bilmiyorlardı. İddianame hazırlandı ve şimdi 18 Ekimde duruşmaya çıkacaklar.

Şimdi, cezaevlerindeki fiziki koşulların ne olması gerektiğinin referansı belli. Türkiye Cumhuriyeti devleti, Birleşmiş Milletler tutuklu ve hükümlülere uygulanması gereken minimum standart kurallar ile Avrupa Konseyinin tutuklu ve hükümlülere uygulanması gereken minimum standart kurallarını kabul etmiştir ve bunu da hukukuyla içselleştirmesi ve buna göre düzenleme yapması gerekirken, ne yazık ki, bu kanayan yara bir türlü iyileştirilememiş ve Türkiye cumhuriyet tarihinde her zaman cezaevleri ikinci bir cezaya dönüşmüş ve giderek de tutuklu ve hükümlülerin bedensel ve ruhsal yeteneklerini yitirmesine neden olmuştur. Nitekim, bu doğrultuda, cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin sağlık sorunlarına ilişkin, gerek Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları İnceleme Komisyonuna gerekse İnsan Hakları Derneğine yoğun başvurular yapılmıştır. Başvuran mahkûmların pek çoğu, sürekli tedavi gerektiren ve ölümcül sonuçlara yol açabilecek hastalıklara yakalanmış olan tutuklu ve hükümlülerdir. Cezaevi ve Adalet Bakanlığının işleyişindeki bürokratik gecikmeler, cezaevinin bulunduğu ilde bulunan hastanenin o hastalığı tedavi için yetersiz oluşu gibi nedenler bu sorunları daha da artırmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yeterli önlem alınamaması sonucu yaşanmış trajediler var son birkaç yıldır. Örneğin, kanser hastası ve yetmiş yedi yaşında olan Ali Çekin, 31 Temmuz 2008 tarihinde Siirt Cezaevinde tedavisi yapılmadığı için yaşamını yitirmiştir. Tutuklu ve hükümlülerin gerek yaşamları gerekse de sağlıkları, demokratik bir devletin, hukuk devletinin sorumluluğu altındadır. Özgürlükleri devletçe sınırlanan tutuklu ve hükümlülerin bu haklarının devletçe güvence altına alınması ve eksiksiz karşılanması gerekmektedir. Bu konuda, ülkemizin de taraf olduğu, Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği gibi kuruluşlarca hazırlanmış pek çok uluslararası sözleşme vardır. Örneğin, bunlardan biri olan Birleşmiş Milletler Kişi Hakları ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin 10’uncu maddesi birinci bölümünde “Özgürlüğünden yoksun bırakılmış olan herkese insanca ve insan kişiliğinin niteliğinden gelen onuruna saygı gösterilerek davranılır.” diyor. Oysa, bize sıkça yapılan başvurulardan, cezaevi sürgünlerinin yeni bir işkenceye dönüştüğünü görüyoruz; ring araçlarında saatlerce bir yerden bir yere götürülüyor, havasız, susuz. Sonra, yine, son günlerde, cezaevlerinde yine kabul edilmiş 45/1 sayılı genelgenin günlük konjonktüre göre sınırlandırılması sonucu uygulanmıyor, sınırlandırılıyor ve buna yapılan itirazlarda da işkenceyle ve baskıyla karşılaşılıyor. Nitekim, son, Tekirdağ F Tipi Cezaevinde bu örnekler görülmektedir.

Şimdi, yine bu yaşananlardan ötürü açlık grevlerinin başlaması söz konusu. Gerçekten neden insan haklarına dayalı bu düzenlemeler yerine getirilmiyor? Neden ikinci bir kez cezalandırılıyor? Bunun karşılığı ne yazık ki yok.

Cezaevlerinde hasta mahkûmların yaşadıkları konusunda birkaç örnek vermek istiyorum: Örneğin, Gülazer Akın, Nurettin Soysal, Halil Güneş, Abdülsamet Çelik ve Taylan Çintay; bunların durumu çok ağır. Geçtiğimiz günlerde Güler Zere’yi yitirdik. Demokratik kamuoyu, ısrarla ve inatla “Bırakın, tedavisi dışarıda görülsün, ailesinin yanına gönderilsin.” dedi. En sonunda, demokratik kamuoyunun baskısı sonucunda, iş işten geçtikten sonra Güler Zere bırakıldı ve evinde de geçtiğimiz günlerde yaşamını yitirdi.

Şimdi, böyle bir demokratik devlet olur mu? Böyle bir hukuk devleti olur mu? Yani eğer bu yasalara göre gerçekten bir suç işlemişse cezasını yatar, çıkar ama onun onuruna bağlı, insan haklarına dayalı düzenleme yapmak demokratik hukuk devletinin yükümlülüğü altındadır. Devlet, öldüren değil yaşatan olmalıdır.

Şimdi, örneğin, Taylan Çintay, mesane kanseridir, bunu kaç kez dile getirdik. Yani örneğin, İnsan Hakları İnceleme Komisyonuna Abdülsamet Çelik, Taylan Çintay, Halil Güneş’e ilişkin başvurularımız oldu. Yani dostlar alışverişte görsün! Bir heyet oluşturuluyor, gidiliyor ve öncesinden de haber veriliyor her ne kadar habersiz gidildiği söyleniyorsa da. Örneğin, pikeler değişiyor falan ve ertesi gün heyet gittikten sonra pikeler yine toplanıyor! Arkadaşlar, böyle bir şey olmaz. Ve bakın, şu anda 119-120 bine yakın insan… Gerçekten, Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu sorunların çözümünü sağlamalı ve denetimini de yapmalıdır. Taylan, örneğin, defalarca ameliyat olmuştur ancak cezaevi koşullarında tedavisi sürdürülememektedir, hastanede kötü muameleyle karşılaşmaktadır, karşı çıktığı zaman da disiplin cezası verilmektedir. Yani itiraz etmeyeceksiniz, biat edeceksiniz. İtiraz ettiğiniz zaman, ailenizle görüşemiyorsunuz, iletişim araçlarından yararlanamıyorsunuz, ikinci bir defa cezalandırılıyorsunuz. Böyle bir şey olmaz!

Abdülsamet Çelik, kan kanseridir ve kendisini Sayın Adalet Bakanının izniyle, geçtiğimiz günlerde Sincan F Tipi Cezaevinde ziyaret ettim. Arkadaşlar, şimdi, bu arkadaşın, çok yakın, gerçekten tedaviye gereksinmesi var ve hijyenik koşullarda bu ring, gönderilmesi, götürülmesi falan gerekiyor, kan uyumu sağlayamadı ama sekiz saat ring aracında bekletiliyor. Böyle bir şey olur mu! Ondan sonra, yine örneğin, Abdülsamet Çelik için Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Numune Hastanesi tarafınca verilmiş “Tahliye edilmesi gerekir.” raporları var ama bu raporların, bürokratik prosedürün nasıl işlediğini biliyorsunuz ve o işlerken de hasta her geçen gün yaşamını yitiriyor.

Kemal Özelmalı adlı mahkûm yirmi dört yıldır cezaevinde, Wernicke Korsakoff hastalığına tutulmuştur yani bellek kaybına uğramış ve tek başına yaşamını sürdürememektedir; hastalığının ilerlemesi sonucu geçici tahliye edilmiştir ancak doktor muayenesine unutkanlık sonucu iki gün geç gittiği gerekçesiyle tekrar cezaevine alınmıştır ve onun üzerinde “Cezaevinde kalamaz, ceza ehliyeti yoktur.” yönünde raporu olmasına karşılık, şu anda infazı yakılmıştır ve Adana Cezaevindedir.

Nisan ayı içinde, İzmir 2 no.lu F Tipi Cezaevinde, Mehmet Kılınç’ın “Nasıl intihar etti.” denilmesine karşın, Sayın Adalet Bakanının yanıtı da öldürülmesinin bir ifadesidir, itirafıdır ve intihara yol açıcı zorlama ve dayatmalar var.

Şimdi, bugünkü gazetelerde var sayın milletvekilleri, Abdullah Akçay, on dört yaşında girdiği cezaevinde on yedi yaşında kan kanseri olmuş, durumu ağır, tedaviye yanıt vermiyor, ailesi “Tek isteğimiz yanımızda ölsün, vedalaşabilelim.” diyorlar. Adli tıp, cezaevinde kalamayacağı yönünde rapor vermiş ancak bir türlü bürokratik işlemler bitirilemiyor ve son derece insani bir istek yerine getirilemiyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu Adli Tıp Kurumu, hastalıkları saptama ve tahliye etme konusunda yanlı ve siyasi gerekçelerle davrandığının kamuoyuna da yansımış olan birçok örneği var. Hastaneye sevkler ambulanslarla değil ring araçlarıyla yapılmaktadır. Hastanelerin mahkûm koğuşları tedavi yapılmaya uygun değildir. Gerek Cumhurbaşkanlığı gerek adli tıp gerekse de cumhuriyet başsavcılıkları hastalıktan ötürü tahliye işlemlerini çok geciktirmektedirler. Artık, hastalığının geri dönüşü olmayan hastaların hiç olmazsa ailesi ve yakınlarıyla beraber olması gibi son derece insani bir istem bile dikkate alınmamaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan, bitiriyorum.

Cezaevlerinde bulunan bütün yurttaşlarımızın sağlığının sağlanmasından ve gerekli tedavilerinin gecikmeden yapılmasından devlet birinci derecede sorumludur. Bu sorumluluk hiçbir şekilde ertelenemez ve hiçbir gerekçeye sığınılamaz. Devlet buna ilişkin önlemleri almak ve gerekli koşulları sağlamak zorundadır çünkü söz konusu olan cezalandırma değil, insan sağlığı ve yaşam hakkıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında işin başına dönersek bu bir demokrasi sorunudur ve Kürt sorununun demokratik çözümsüzlüğünün de çok önemli sonuçlarından biridir. Gelin, toplumsal barış için operasyonları durduralım, silahları susturalım ve genel bir ayrımsız af çıkaralım. Böyle barış başlar. Buna ruhen ve psikolojik olarak da hazırlanmış olunur ve istenilen Türkiye özlemine de böyle kavuşulabilir.

Bu umutla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Birdal.

Önerinin aleyhinde Bartın Milletvekili Sayın Yılmaz Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin sağlık hizmetlerinden yararlanamadığı, sürekli tedavi olması gerekenler için bu olanağın sağlanamadığı, bu durumdaki tutuklu ve hükümlülerin durumunun araştırılması ve yeterli sağlık hizmeti almalarının önündeki engellerin saptanması, tedavi gerekçesiyle tahliye edilebileceklerin tespiti için, Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin Türkiye Büyük Millet Meclisinin bugünkü gündemine alınmasına ilişkin grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 57, 71 ve 115’inci maddeleri ile Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün 94’üncü maddesinde, hükümlü ve tutukluların sağlık hizmetlerinden nasıl faydalandırılacağı hususları ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Bu yasal düzenlemeler çerçevesinde, hükümlü ve tutukluların ilk muayene ve tedavi hizmetleri ceza infaz kurumlarında verilmekte, ileri tetkik, tedavi ve rehabilitasyon gerekenler devlet hastanelerine, daha ileri sağlık hizmeti gerekenler ise üniversite hastanelerine sevk edilerek tedavileri yapılmaktadır. Hükümlü ve tutukluların sağlık sorunlarıyla ilgili gerekli tüm tetkik ve tedavilerin özenle yerine getirilmesi, özgürlüğünden yoksun olmayan her vatandaşın yararlanabildiği sağlık haklarından ve hizmetlerinden hükümlü ve tutukluların da yararlanması hususunda Adalet Bakanlığımız oldukça hassas davranmakta ve bu yönde gerekli tedbirleri alarak bu konuda tıbbi gereklilik ve mevzuata uygun hareket edilmesini özenle takip etmektedir.

Araştırma önergesinde iddia edilen, cezaevlerindeki koşulların hükümlü ve tutuklular aleyhine giderek ağırlaştığı yönündeki eleştirilere katılmak mümkün değildir. Son yıllarda, cezaevlerinin fiziki yapılarının iyileştirilmesi hususunda önemli çalışmalar yapılmıştır ve yapılmaktadır. Barış ve Demokrasi Partisinin (10/692) sayılı Araştırma Önergesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde bulunmaktadır. Ancak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yoğun gündemi itibarıyla, öncelikli olarak çıkarılması gereken kanun tasarı ve teklifleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu tarafından belirlenmiştir. Araştırma önergesinin bugünkü gündeme alınması, yasalaştırılması planlanan önemli kanun tasarı ve teklifleriyle ilgili gündemin aksamasına neden olacağından Barış ve Demokrasi Partisinin grup önerisinin aleyhinde olduğumu belirtiyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tunç.

Önerinin lehinde, Hakkâri Milletvekili Sayın Hamit Geylani. (BDP sıralarından alkışlar)

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; anılan araştırma önergesinin lehine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, cezaevleri bu ülkenin kanayan yarası olmaya ne yazık ki devam ediyor. İnsan hak ihlallerinin en çok yaşandığı alanların başında cezaevleri gelmektedir. Oysaki cezaevleri bir ülkenin, insan hak ve hukuku alanında yaşanan gelişmelerin aynası gibidir. Ne yazık ki Türkiye geçmişten bugüne hak ihlalleri bakımından kötü bir karneye sahip olmuştur. Özellikle cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri uluslararası alanlara da taşınmış ve ülkemizin imajı zedelenmiştir.

AKP İktidarıyla birlikte ciddi bir artış da cezaevlerinde kalanların sayısında olmuştur. Cezaevleri artık dolup taşmakta, mahkûmlar yemekhanelerde bile, hatta aynı yatakta birkaç kişi yatmak zorunda kalıyor. Tutuklu kapasitesine ilişkin istatistikler cumhuriyet tarihinin en yüksek sayısına ulaştığını göstermektedir. 1980 darbesinde dahi doluluk oranı bu kadar olmamıştı. Şu an 120 bini aşkın tutuklu ve hükümlü cezaevlerinde olumsuz koşullarda yaşamaya devam etmektedir.

Ancak yaşanan bu olumsuz tabloya rağmen, Hükûmet çareyi yeni cezaevlerini inşa etmekle… Herhâlde yandaş müteahhitleri çoğaltmaya yönelik bir hamlesi söz konusu. Oysaki yapılması gereken, gerekçesiz ve keyfî bir şekilde artan tutukluların önüne geçmek üzere yasal düzenlemeleri yapmaktır. Bu anlamda Ceza Yargılama Yöntemi Yasası’nın bu tutuklamayı düzenleyen 100’üncü maddesinin evrensel hukuk normları çerçevesinde değiştirilmesi kendisini dayatmakta ve kaçınılmaz bir duruma gelmiştir.

Değerli arkadaşlar, özellikle son dönemlerde siyasi tutuklu ve hükümlülerin kaldığı tüm cezaevlerinden çok sayıda şikâyet mektupları gelmektedir, sanırım çoğunuza da iletilmiş durumdadır. İnsan hakları kurumlarına yapılan yoğun başvurular da cezaevlerinde yaşanan sorunların hangi aşamaya geldiğini çıplak bir şekilde ortaya koymaktadır. Tutuklu ve hükümlüler cezaevleri idaresinin hukuk dışı, kötü muamelesine günaşırı maruz kalmaktadırlar. Bu kötü muameleler içinde gardiyanların fiziki saldırıları da söz konusu olup en son örneğini Engin Ceber olayında tüm kamuoyuyla birlikte yaşadık ve bu, Türkiye'nin hukuka ve insan haklarına olan inancının bir tablosunu sergilemekte. Ayrıca, yasal olarak kendilerine tanınan birçok hak da yine cezaevleri idaresi ve güvenlik birimleri tarafından ellerinden alınmaktadır.

Birçok cezaevinde haftada on saat olması gereken sosyal faaliyet hakkı ayda altı yedi saatle sınırlandırılmıştır. Yine bu sosyal faaliyetlerin 9-10 kişilik gruplar hâlinde yapılması gerekirken tutuklular bu haktan da yoksun bırakılmaktadırlar.

Cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülere, keyfî uygulamalar neticesinde, haklarında toplatma ve yasaklama kararı olmadığı hâlde, kendilerine gazete, dergi, kitap gibi kültür, sanat ve iletişim araçları da verilmemektedir. Hâlen de yakınlarıyla telefonda ana dili olan Kürtçe veya başka bir ana dille konuşma yasakları yer yer devam etmektedir. Oysaki ana dilin yasaklanması, en büyük insan hakları ihlallerinden bir tanesi olup bu sistemin de en büyük ayıbıdır. Bu ayıptan bu ülkenin kurtulması gerekir.

Değerli milletvekilleri, cezaevlerindeki koşullar, tutuklu ve hükümlülerin yaşam hakkını âdeta ortadan kaldırmaktadır. İdarenin keyfî olarak verdiği disiplin cezaları, tutukluların hapis içinde hapis yaşamalarına neden olmaktadır; sürekli verilen hücre cezaları, iletişim cezası, sosyal faaliyetlere katılmama cezası, televizyon izlememe gibi cezalar. İnsanın en doğal hakları disiplin cezalarıyla geri alınmaktadır. Verilen disiplin cezaları, cezaevlerinde kalanların yaşamsal tüm haklarını ortadan kaldırmaktadır.

Ayrıca telefonla görüşmeme cezası neticesinde, bir bakıma aileleri de cezalandırmak oluyor. Tutuklu ve hükümlülerin hekime erişim hakkı da çok ciddi bir boyutta kısıtlanmıştır. Ölüm noktasında bulunanların tedavileri o hastalığa uygun hastanelerde yapılmadığı gibi, demin Sayın Birdal’ın da söz ettiği gibi, ring araçlarıyla hastaneye götürülürken hastalığın dozu daha da yükselmektedir. Tutuklu ve hükümlülerin ailelerinin bulunduğu kentteki cezaevlerine sevk istemleri ise ya cevapsız kalmakta ya da gerekçesiz bir şekilde reddedilmektedir. Bu da ailelere reva görülen bir başka ceza.

Daha yeni elimize bir mektup geçti, demin grup başkan vekilim bana iletti, Kırklareli F tipi cezaevinde Habip Çiftçi adındaki bir yurttaşın -ki ailesi de orada- hiçbir gerekçe gösterilmeden sevki Erzurum Cezaevine yapılmıştır. Böylece ailesinin ilişkisinden koparılmış ve aileye de ek bir ceza verilmiş durumdadır. İşte bu nedenlerden dolayı yıllardır ailesini hiç görmeyen çok sayıda tutuklu ve hükümlü söz konusudur, sürgün sevkleri ise keyfî bir şekilde devam etmektedir.

Değerli milletvekilleri, anayasal güvence altında bulunan sağlıklı yaşam hakkı, ne yazık ki insani yaşam boyutunda sağlanamamaktadır. Oysaki sosyal devletin gereği olarak tutuklu ve hükümlülerin tıbbi bakım alma hakları devletçe güvence altına alınmalı ve uygulamada karşılaşılan tüm engeller kaldırılmalıdır. Temel insan haklarından biri olan sağlıklı yaşama hakkı, diğer insanlardan ayırt edilmeksizin tüm tutuklu ve hükümlülere de eşit, ulaşılabilir, ücretsiz ve nitelikli bir biçimde sunulmalıdır.

Ne acıdır ki 2009 ve 2010 yılları cezaevlerinde sağlık sorunlarının artık ölümlere kadar vardığı ve yetkili makamların bu konuda sessizliğini sürdürdüğü yıllar olarak hafızalarımızda kalmıştır. İnsan hakları kurumlarına ulaşan başvurulara göre, tutuklu ve hükümlülerin tıbbi bakıma erişim hakları ciddi bir şekilde engellenmektedir. Doktor tarafından gerekli muayene yapılmadığı gibi, onur kırıcı hadiselerin de yaşandığı zaman zaman tespit edilmiştir. Değerli arkadaşlar, uluslararası standartlarda, cezaevinde sağlanan tıbbi bakım hizmetinin cezaevi dışındaki olanaklarla eşit olması gerektiği öngörülmektedir. Oysaki Türkiye’deki cezaevlerinde sağlanan tıbbi bakım hizmeti yok denecek kadar az, hatta bazı hastalar bilinçli olarak ölüme terk edilmektedirler. Ölümcül hastalıklardan kaynaklı infazların durdurulmasına ilişkin talepler, aylar geçmesine rağmen adli tıp kurumlarına sevkleri yapılmamakta ve cezaevlerinde ölümleri beklenmektedir. İnsan hakları kuruluşlarının tespitlerine göre, başta kanser olmak üzere ağır hastalıklarla mücadele eden 40’ın üzerinde tutuklu ve hükümle cezaevlerinde ölümü beklemektedir. Bu tutuklu ve hükümlülerin derhâl tahliye edilerek tedavilerinin ailelerin yanında ve istedikleri hastanelerde yapılması da kaçınılmazdır. Bunlar arasında, demin yine Sayın Birdal’ın saydığı, Halil Güneş, Güleser Akın, Taylan Çintay, Nurettin Soysal, Abdulsamet Çelik, bunları çoğaltabiliriz, bunlar tipik örnekler ve hastalıkları gerçekten de ölüm noktasına erişmiş olan hastalardır ve Güler Zere olayında olduğu gibi bu kişiler için de artık daha fazla geç kalınmamalıdır, bu feryadı herkes en yüksek sesle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

HAMİT GEYLANİ (Devamla) – Sağ olun Başkanım.

Değerli arkadaşlar, kısaca özetlediğimiz bu nedenler bu ülkenin gerçekleri, bu gerçeklerle yüzleşmenin zamanı gelmiş geçmiştir. Büyük Hukukçu ve Değerli Hocamız rahmetli Profesör Faruk Erem’in dediği gibi suçluyu bile kazarsanız altından insan çıkar.

Bu derin anlamla ve özgürlüğe uzanan bir hukuki düzenlemeyle insana insan değeri verilmesi dileğiyle, hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Geylani.

Önerinin aleyhinde son söz Eskişehir Milletvekili Sayın Tayfun İçli’ye aittir.

Buyurun Sayın İçli.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, sizleri saygıyla selamlıyorum.

Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Bu usuli bir söz, yani aslında içerik olarak bu öneriye karşı değilim, bunu özellikle belirtiyorum, altını çiziyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de tutuklu ve hükümlülerin sağlık hizmetlerinde yaşadığı sorunlar çok çok önemli sorunlar.

Değerli arkadaşlarım, uluslararası sözleşmelere göre, Anayasa’mıza göre ve Ceza Kanunu’muza göre cezanın bir tanımı vardır, eğer bir suçlu suç işlediyse Anayasa’da ve ceza kanunlarında belirtilen suçu çeker. Bunun dışında, işkenceye dönüşen, insan haysiyetiyle bağdaşmayan hiçbir muameleye ister tutuklu ister hükmü kesinleşmiş olan hükümlü maruz bırakılamaz. Bu, hem uluslararası evrensel sözleşmelerde hem de Anayasa’mızın 17’nci maddesinde de açık olarak ifade edilir: “Hiç kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir muameleye, cezaya maruz bırakılamaz.”

Tutuklu ya da hükümlü, yakalandıktan sonra, tutuk ve cezaevine konduktan sonra yasalarda belirtilen cezaları çeker, sağlık hakkından mahrum bırakılamaz.

Değerli arkadaşlarım, sağlık hakkı, yaşam hakkı kutsal bir haktır. Hangi siyasi düşünceye sahip olursak olalım, siyasi düşünce ayrımı yapmaksızın tutuk ve cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlülere karşı yapılan bu olaya karşı durmamız lazım ve bu olayın araştırılması lazım.

Benden önce lehe söz alan arkadaşlar, birtakım insanlardan söz ettiler, sağlık haklarından mahrum edildiği için yaşamlarını yitiren ya da sıkıntıda olan insanlardan bahsettiler. Hatırlasınız, geçtiğimiz yıllarda, ben, özellikle Kuddusi Okkır’ın ismini ifade ettim, o zaman isim günceldi. Ergenekon davasında, “Ergenekon terör örgütü” diye adlandırılan örgütün kasası olarak adlandırılan bir kişinin cezaevinde hangi muamelelere maruz kaldığını ve öldükten sonra belediye tarafından nasıl defnedildiğini burada ifade etmiştim.

Değerli arkadaşlarım, dediğim gibi, yaşam hakkı kutsal bir haktır, sağlık hakkı kutsal bir haktır. Burada siyasi düşünce ayrımı yapılmaksızın bunları açıklıkla ortaya koymak lazım. Ama birazdan oylama yapılacak ve Barış ve Demokrasi Partisinin grup önerisi reddedilecek, AKP’li arkadaşların getirdiği grup önerisi kabul edilecek.

Şimdi, AKP’nin, yeri gelmişken şunu da ifade edeyim, grup önerisinde üç tane kanunun temel kanun olarak görüşülmesi isteniyor. Değerli arkadaşlarım, artık kuralsızlık burada egemen oldu. Artık, o zaman bütün kanunları bir temel kanun olarak getirelim. 15 maddelik temel kanunu AKP süratle çıkartalım diye -yürürlük ve yürütme maddesini çıkartırsanız 13 maddedir- burada temel kanun olarak getiriyor.

Ben tabii, buradan ana muhalefet partisine özellikle seslenmek istiyorum: Anayasa Mahkemesine bu olay götürüldüğü zaman bu meselenin öncelikle bu kanunların iptal meselesi olarak dillendirilmesini rica ediyorum çünkü İç Tüzük’ümüzün 91’inci maddesine göre hangi kanunların temel kanun olarak görüşüleceği çok açık bir şekilde ifade edilmiş. Siz aklınıza gelen kanunu, 12 maddelik, 13 maddelik kanunu burada temel kanun olarak getirip iki bölüm hâlinde görüştürürseniz bu Anayasa ve İç Tüzük hükümlerine çok açık aykırılık teşkil eder.

Dün Sayın Başbakanın grup konuşmasını dinledim, grup konuşmasında aklımda kalan üç konu var. Birincisi, Sayın Başbakanın -çok veciz bir söz- “Elinde çekiç olan, herkesi çivi gibi görür.” sözü. Şimdi, onun ne anlama geldiğini, nasıl algıladığımı anlatacağım ama şimdi, burada sayısal üstünlük elinde bulunan AKP buradaki herkesi çivi gibi görüyor yani gücü elinde bulunduruyor, elinde çekiç var, “Kabul edenler… Kabul etmeyenler…” Muhalefetin bütün görüşleri reddediliyor. Birazdan da Barış ve Demokrasi Partisinin bu araştırma önergesi çekici elinde bulunduran AKP tarafından reddedilecek ve AKP’nin kendi görüşü burada kabul edilecek.

Değerli arkadaşlarım, bu veciz söz aslında siyasi iktidarı, devlet gücünü elinde bulunduran ve bu sınırsız güçle keyfî hareket edenleri tanımlayan bir sözdür çünkü siyasi iktidarın elinde sınırsız bir güç vardır ve karşısındaki muhalefeti çivi gibi görür, medyayı çivi gibi görür, yargıyı çivi gibi görür, köylüyü çivi gibi görür, işçiyi çivi gibi görür ve bunun uygulamalarını geçmişte gördük. “Gözünü toprak doyursun.” diyen kim bu ülkede? Bu ülkenin Başbakanı, siyasi iktidarı elinde bulunduran güç. “Ananı da al git.” diyen Sayın Başbakan, siyasi iktidarı elinde bulunduran güç. Medyaya her grup konuşmasında -medyayı eleştirebilirsiniz ama- “Yahu, sen ne yapıyorsun?” gibi -edep, terbiye, tırnak içinde söylüyorum- birtakım eleştirileri yönelten de Sayın Başbakan. Başka? Anayasa Mahkemesi aykırı karar verdi diye Anayasa Mahkemesini eleştiren de elinde çekici bulunduran güç, siyasi iktidar. Danıştay iptal kararı verdiği zaman Danıştayı da eleştiren Sayın Başbakan. Onun için, burada aklımda kalan bu “Elinde çekiç olan, herkesi çivi gibi görür.” sözünden sonra, dün Sayın Başbakanın aklımda kalan başka bir sözü hakkında görüşlerimi belirtmek isterim.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakanın dünkü AKP grup toplantısında söylediği “Olağanüstü hâli biz kaldırdık.” sözü, bundan bir hafta önce de yine Sayın Başbakan tarafından AKP Grubunda dile getirilmişti. Ben umut ediyordum ki Sayın Başbakana grup konuşma metnini hazırlayan arkadaşlar hatalarını fark etsinler, bir ülkenin Başbakanına ikinci kez gerçek dışı beyanda bulundurmasınlar ama dün yine hayretle dinledim ve Sayın Başbakan “Olağanüstü hâli biz kaldırdık.” diye gerçekle bağdaşmayan bir ifadede bulundu.

Değerli arkadaşlarım, şimdi elimde Türkiye Büyük Millet Meclisinin tutanakları var, tarih 19 Haziran 2002, 115’inci Birleşim.

Bakın, Meclis Başkan Vekili diyor ki: “Başbakanlığın bir tezkeresi var…” (3/1116) sayılı Tezkere. Bu tezkere, Başbakanlıktan 17 Haziran 2002 tarihinde çıkıyor. Bakın, tezkereyi size okuyorum:

“Hakkâri ve Tunceli illerinde 30 Temmuz 2002 günü saat 17.00’den geçerli olmak üzere olağanüstü hâlin kaldırılması.”

Neymiş? 30 Temmuz 2002 gününde, yani 57’nci Hükûmet iktidardayken, merhum Ecevit’in Başbakanlığında Hükûmet 30 Temmuz 2002’de olağanüstü hâli kaldırmış.

Hangi illerde değerli arkadaşlarım? Hakkâri ve Tunceli illerinde. Peki, Diyarbakır ve Şırnak illerinde ne zaman kaldırılmış? Hükûmet tezkeresi 30 Temmuz 2002 günü saat 17.00’den geçerli olmak üzere dört ay sonra kaldırılmasına karar vermiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisi tutanaklarında, burada, hepsi ayrıntılı olarak ifade ediliyor.

Değerli arkadaşlarım, ısrarla Sayın Başbakan “Olağanüstü hâli biz kaldırdık.” diyor. Bu tarihte, diyebilirsiniz ki AKP yoktu. Hayır, AKP kurulmuştu. Bakın, AK PARTİ -öyle diyelim- Grubu adına kim konuşuyor? Dengir Mir Mehmet Fırat.

Zamanım çok kısa, çok ayrıntılarına giremeyeceğim, ama Sayın Fırat, konuşmalarında Anayasa’nın 119’uncu maddesinden girmek suretiyle birtakım değerlendirmelerde bulunuyor ve Hükûmetin iki ilde olağanüstü hâli kaldırmasının çok olumlu olduğunu söyleyip, diğer iki ilde de dört ay sonra kalkacak olmasını da olumlu bulduktan sonra, ama Hükûmet tezkeresinde “son olarak” ifadesinin bulunmadığını ifade ediyor.

Değerli arkadaşlarım, olağanüstü hâli kaldıran Bakanlar Kuruludur ve Millî Güvenlik Kurulundan görüş aldıktan sonra Bakanlar Kurulu kararı burada okunur ve siz değerli milletvekilleri tarafından onaylanır.

Bu derece açık hüküm var iken, Sayın Başbakanın ısrarla her iki grup toplantısında “Olağanüstü hâli biz kaldırdık.” demesi, en hafif kelimeyle -tırnak içinde yani öyle diyeyim- bu işi bilmemektir -çekici elinde bulunduran var ya- halkı, herkesi çivi gibi görmektir. Siz halkı çivi gibi görüyorsunuz ve gerçekleri saptırmak suretiyle üst üste iki grup toplantısında heybetli olarak kükrüyorsunuz. Bu doğru bir iş değildir.

Yine, Sayın Başbakanın-üç konudan aklımda kalan, zaten üç konu var- grup toplantısında -G20 zirvesinde söylediği sözler- G20 zirvesinde bankaların sermaye yeterlilik rasyolarının yükseltilmesinin de ele alındığını, Türkiye'nin G20 ülkelerine göre çok avantajlı olduğunu söylüyor ve övünüyor.

Sayın Başbakan hem olağanüstü hâl hem terörle mücadele konusunda nasıl işine geldiği gibi olayları yorumluyorsa, bankaların rasyolarının yükseltilmesi meselesinde de gerçekleri halktan gizlediği, daha doğrusu, gerçek ifadeyle, 2001 yılında 57’nci Hükûmet döneminde alınan kararların…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.

…daha sonra nasıl Türkiye'nin kriz ortamına sürüklenmediğinin, o altyapının nasıl sağlam kurulduğunun en somut göstergesi. Ama Sayın Başbakan bunları ifade etmiyor, diyor ki: “Amerika başta olmak üzere birçok ülkede -Yunanistan- bankalarda çok büyük ciddi sıkıntılar olmasına rağmen, biz bunu yaşamadık.”

Sayın Başbakan, bunu yaşamadıysanız aynı olağanüstü hâli kaldıran 21’nci Dönem Parlamentonun o konuda nasıl emeği varsa, terörü sıfır noktasına düşüren kararları alan 57’nci Hükûmetin nasıl iradesi ortada varsa, işte burada da 57’nci Hükûmetin ve 21’inci Dönem Parlamentonun çok büyük emeği vardır. Şunu söyleyebilirsiniz siyasi olarak: “Bunlar bunlar yapılmıştır; biz üstüne şu kadar taş koymuşuzdur.” Bunu söylersiniz, öperiz başımızın üzerine koyarız ama geçmişi reddediyorsunuz. İstatistiki bilgileri istediğiniz gibi, halka istediğiniz gibi anlatmaya çalışıyorsunuz. Çünkü elinizde çekiç var. Çünkü sizin yandaşınız olan medya var ve sizin baskılarınızdan çekinen belirli bir medya grubu var. Bu çekici artık bırakmanın zamanı geldiğini şahsım olarak düşünüyorum ve beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İçli.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- (10/788) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 30/6/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu’nun 30.06.2010 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında, Siyasi Parti Grupları arasında oybirliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                              Oktay Vural

                                                                                                                    İzmir

                                                                                                    MHP Grup Başkanvekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan 10/788 esas numaralı, “Ülkemizdeki özelleştirme uygulamalarındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla” Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. Maddeleri Gereğince Meclis Araştırması önergesinin görüşmelerinin Genel Kurulun 30.06.2010 Çarşamba günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin lehinde Sayın Mehmet Serdaroğlu, Sayın Mustafa Özyürek; aleyhinde Sayın Veysi Kaynak, Sayın Bekir Bozdağ.

İlk söz, önerinin lehinde Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Serdaroğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Serdaroğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Çok Değerli Başkanım, sayın milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi hakkında söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde özelleştirme, altını çizerek ifade ediyorum ki, 1984 yılında, kamuya ait yarım kalmış tesislerin tamamlanması veya yerine yeni bir tesis kurulması amacıyla başlamıştır. Özelleştirme, yönteminden rayiç bedel ve değerine, alıcıların yerli-yabancı olmasından istihdam tartışmalarına, gelirlerin bütçeye yama yapılmasından yolsuzluk ve yandaşlara yok pahasına peşkeş çekildiği iddialarına kadar her zaman güncelliğini korumuştur. Ancak, ülkemizde özelleştirme uygulamaları yeterince incelenmemiştir.

Değerli milletvekilleri, uygulanan özelleştirme politikalarının en sakıncalı yönü “ne pahasına olursa olsun” anlayışıyla hareket edilerek “Babalar gibi satarım.” mantığıyla keyfî davranılmasındadır. Yerli-yabancı ayrımı iyi yapılmadan, stratejik özelliklerine bakılmadan yapılan özelleştirmeler çok daha büyük sorunları beraberinde getirmiştir. Stratejik tesislerin özellikle yabancılara satışı ise başlı başına bir araştırma konusu olmalıdır.

Değerli milletvekilleri, bugüne kadar gerçekleştirilen özelleştirme uygulamalarıyla toplam 38,7 milyar dolar gelir elde edilmiştir. Bu rakamın 4,6 milyar doları 85-89 yılları arasında, 3,3 milyar doları 2000-2002 yılları arasında elde edilirken, AKP İktidarı döneminde ise 2003-2010 yılları arasında çok önemli ve stratejik değeri olan tesisleri de içine alan 30,7 milyar dolarlık özelleştirme yapılmıştır. Bu satış rakamı ile övünmektesiniz. Oysa bu rakam sadece Türk Telekom’un olması gereken gerçek değerdir.

Değerli milletvekilleri, AKP İktidarının yarattığı sanal gündem maddelerinden fırsat buldukça teğet geçebildiğimiz ekonomi, ülkenin aslında gerçek gündemidir. Ekonomi gündeme geldiğinde, sekiz yıldır tek başına iktidar olan Hükûmet, hâlâ 2002 yılı ve öncesiyle kıyaslamalara devam etmekte, 2002 çukurunda debelenip durmaktadır. Sizin hatanız, 2010’la 2002’nin, 2002’yle ondan önceki yılların arasındaki farkı göremeyişinizdir. Dilinize doladığınız o bakkal dükkânı gibi açılan bankalara biz el koyduk ve Fon’a devrettik ve bunun maliyeti 20 milyar dolardır. Siz ise bu bankaları,  Telekom satışında olduğu gibi, değerinin çok altında, 17-18 milyar dolara sattınız. Aslında olması gereken değer bunun iki katıdır ve tahsil ettiğiniz paranın akıbeti de maalesef belli değildir. Buradan samimiyetle ifade ediyorum ki iktidarımızda, bankaların satışı, Telekom’un satışı, Balıkesir SEKA’nın satışı bile sizi Yüce Divana göndermeye yetecektir. İşte Anayasa değişikliğindeki gizli amacınız da Yüce Divandan kurtulmanın yolunu yapmaktır.

Değerli milletvekilleri, ekonomi politikasını, sıcak para, borçlanma ve satıp savma mantığıyla yürüttüğünüz özelleştirme gelirine bağlı sacayağına oturttunuz. AKP İktidarı döneminde yapılan bir iki özelleştirme uygulamasına da huzurlarınızda dikkat çekmek istiyorum: Bunlardan biri “Cumhuriyet tarihinin en büyük özelleştirmesi.” diye adlandırılan Türk Telekom’un yüzde 55’inin Lübnan’ın Başbakanı Hariri’nin ailesinin olan Oger firmasına 6,5 milyar dolara satışıdır. Sayın Başbakanın Türk-Arap İşbirliği Toplantısında “Sevgili Kardeşim Hariri’yi de çok özel olarak selamlıyorum.” demesi fevkalade anlamlıdır.

Bu özelleştirme hakkında iddia ve tesadüfler silsilesini medyada ve çeşitli iddianamelerde yer alan ifadelerle kısaca anlatmaya çalışacağım. Başbakan Sayın Erdoğan 15-16 Haziran 2005 tarihinde Lübnan’a ziyarette bulunuyor. Bu ziyarette, özelleştirmeden sorumlu Maliye Bakanı Sayın Unakıtan da bulunuyor. Lübnan ziyaretinin hemen ardından, iki gün sonra, 17 Haziran 2005 tarihinde Lübnanlı Oger firması ile Sayın Başbakanın dostu Berlusconi’nin desteklediği Telekom İtalya yani TIM, ortaklık kurduklarını Özelleştirme İdaresine bildiriyorlar. On üç gün sonra da bu ortaklık Telekom hissesini kazanıyor.

Dikkat çekici diğer bir tesadüf ise Sayın Başbakanın bu ziyaretinin öncesinde Özelleştirme İdaresi Başkanlığının, ortak bildirme süresinde uzatıma gitmiş olmasıdır. Bu nasıl özelleştirme diye insan gerçekten düşünmeden yapamıyor.

Bu ihalenin süreci ve yaşananlar madalyonun bir yüzünü oluştururken madalyonun diğer yüzünü ise 6,5 milyar dolarlık satış bedeli oluşturmaktadır. Güçlü altyapısıyla, yeniliğe açık teknolojisiyle, 20 milyona yakın abonesiyle Telekom gibi dev bir operatöre biçilen bu değer ne kadar gerçekçidir? Buna, vereceğim örnek ile siz karar verin. Telekom, 17 milyon abonesinden ayda 170 trilyon, yılda 2 katrilyon, bir başka ifadeyle yılda 1,5 milyar dolar sabit ücret geliri elde ediyor. Yani Telekom sadece dört yıllık sabit ücret gelirine satılmıştır değerli milletvekilleri. Diğer önemli büyük ve esas gelirleri de bu hesabın içinde yoktur. Nitekim, alan firma ihale bedelinin tamamını birinci yılın sonunda ödemiştir. Şimdi, bu işten kuşkulanmayalım da ne yapalım?

Bu ve benzer özelleştirmeleri Türkiye Büyük Millet Meclisi  araştırmayacak da neyi araştıracağız? Bakın, bizden 2,5 kat küçük olan Yunan Telekom’u 11 milyar dolara satılmıştır. Buna göre, bizim Telekom’umuzun 28-30 milyar dolar etmesi gerekirken…

Değerli milletvekilleri, diğer dikkat çeken bir özelleştirme örneğini de huzurlarınıza getirmek istiyorum. Bu da Balıkesir SEKA’nın satışıdır. Bu fabrika 10 Haziran 2003 tarihinde 1 milyon 100 bin dolara -yine Sayın Başbakanın, yakınlığıyla bilinen- Albayraklara satıldı hem de Özelleştirme İdaresi Başkanlığının kendi yaptırdığı değer tespitinin ellide 1’ine, satıldı. Açılan dava sonucu hukuka aykırı satış tespit edilip kamuya iadesine karar verildi ancak bu karar bugüne kadar uygulanmamıştır. 1.800 dönüm arazi, 201 lojman, 2 üretim tesisi, 2 sosyal tesisiyle değerinin ellide 1’ine 1 milyon 100 bin dolara satılan Balıkesir SEKA için 50 milyon dolar yurt dışı kredisi kullanıldığını ve bu krediyi kullananı biliyor musunuz? Ben size söyleyeyim. Bu krediyi kullanan da, bu fabrikayı ellide 1 fiyatına babalar gibi satan da tesadüfe bakınız ki Sayın Kemal Unakıtan. İnsaf edin, Türkiye Büyük Millet Meclisi bu satışı da mı araştırmasın?

Değerli milletvekilleri, hangi birini örnek verelim şaşırıyoruz. Tekel özelleştirmesine de kısaca değinmek istiyorum. AKP Hükûmeti Tekeli önce üçe böldü. Alkollü içkiler bölümünü 2003 yılında 292 milyon dolara bir gruba sattı. Satıştan yaklaşık üç yıl sonra bu grup şirketi 3 katından fazla bir meblağa, yani 950 milyon dolara yabancı bir gruba sattı. Bu da mı araştırılmasın?

Ardından, Tekelin sigara fabrikaları ve markaları ise 2008 yılında British American Tobacco’ya -BAT’a- satıldı. Bu satış yapılırken de çalışanlara yaprak tütün işletmelerinin kapatılmayacağı sözü verildi ancak işletmeler kapatıldı ve işçilerin anası da bugün ağlıyor.

TÜPRAŞ; PETKİM, limanlar ve benzeri özelleştirmelere ise hiç değinmedim. Bu üç örnek, yapılan diğer özelleştirmelerin aynasıdır.

Değerli milletvekilleri, işte tüm bu ve bunlara benzer nedenlerle ülkemizdeki özelleştirme uygulamalarının araştırılması mutlaka gerekmektedir. Yaptığınız özelleştirmelerden şüphe duymuyorsanız, doğruluğuna, dürüstlüğüne inanıyorsanız ve kendinize de güveniyorsanız önergemize lütfen destek veriniz. Aksine, yine, ret oyu kullanırsanız, kamuoyunca dile getirilen şaibelerin, iddiaların ve tesadüflerin altında kalırsınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) – Gelin, önergemize destek verin. Destek verin ki iddialar gerçeklerin üzerine çıkmasın. Destek verin ki akrabalar, yandaşlar iktidarlara yanaşmasın. Destek verin ki kimse kimseyi karalamasın. Destek verin ki aklar, karalar belli olsun diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Serdaroğlu.

Önerinin aleyhinde, Sayın Veysi Kaynak sözü Sayın Recai Berber’e devretmiştir.

Manisa Milletvekili Sayın Recai Berber. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RECAİ BERBER (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde özelleştirme uygulamalarıyla ilgili Meclis araştırma komisyonu kurulması konusundaki öneri üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce Meclis araştırma komisyonu kurulması konusunda Sayın Milletvekilimizin konuşmalarını dinlerken, sanki özelleştirme uygulamaları AK PARTİ döneminde başlamış veya AK PARTİ döneminde özelleştirme uygulamaları için farklı farklı yöntemler uygulanmış ya da özelleştirme uygulamalarını yapanlar daha önceki Özelleştirme İdaresi bünyesinde çalışan bürokratlar veya heyetler, ekipler değilmiş, dışarıdan ithal edilmiş, onlar tarafından yapılmış gibi bir üslupla eleştiriler getirildi.

Gerçekten, evet, AK PARTİ döneminde özelleştirmeler daha farklı yapıldı ancak bu farklılığın -bazılarının altını çizmek istiyorum özellikle- en önemli özelliklerinden bir tanesi, bütün bu özelleştirmelerin hepsi şeffaf bir şekilde, kamuoyunun önünde, hatta bir kısmı televizyon ekranlarından canlı yayınlanarak yapılmıştır.

RECAİ YILDIRIM (Adana) – Balıkesir SEKA nasıl yapıldı?

RECAİ BERBER (Devamla) - Evet, fark budur. Bu özelleştirmelerin hepsinde sadece Özelleştirme İdaresinin çalışanları değil, o konunun uzmanı danışman firmaların da çalışmaları sonucunda hazırlanan ekspertiz değerleri baz alınmış…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Hariri ile otel odalarında niye görüştünüz? Önce inkâr ettiniz, sonra kabul ettiniz.

RECAİ BERBER (Devamla) - …ve Özelleştirme İdaresinde ihaleyi yapan ile bu değerleri takdir edenler arasında hiçbir irtibat sağlanmamış, bu emsal bedellerin altında gelen teklifler de hep iptal edilmiştir.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Siz 3 milyon dolara sattınız, alan adam 25 milyon euroya sattı.

RECAİ BERBER (Devamla) - Özelleştirme İdaresinin bütün uygulamaları hem yargıya açıktır hem de biraz önce söylediğim gibi kamuoyunun önünde şeffaf bir şekilde yapılmıştır.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Tabii, tabii, kılıfını iyi ayarlıyorsunuz.

RECAİ BERBER (Devamla) - Her şeyden önce Özelleştirme İdaresinin yapmış olduğu ihalelere giren firmaların, çok değişik kollardan gelen firmaların bu özelleştirme ihaleleriyle ilgili olarak daha sonra herhangi bir itirazları olmamıştır, olan birkaç tanesiyle ilgili olarak da yargı kararları önümüzdedir, bunlarla ilgili olarak Telekom da dâhil olmak üzere   -biliyorsunuz izne tabidir- Danıştay onayıyla yargı kararları tamamen sağlanmıştır. Şimdi, sanki özelleştirme uygulamalarıyla ilgili olarak AK PARTİ döneminde farklı bir uygulama yapılmış gibi bir çizgi burada anlatıldı.

Ben, biliyorsunuz daha önce Ereğli Demir Çeliğin Yönetim Kurulu Başkanlığını yaptım, özelleştirilen bir kurumumuz. Özelleştirilen derken, blok satışı, hisse satışı yoluyla yapıldı. Aynı kurum ve aynı hisse oranıyla 1994 yılında yine bir hükûmetimiz tarafından, hem de daha sonra, şu anda Türkiye’ye bile girmesi söz konusu olmayan, yargı takipleri olan bir gruba 300 milyon dolara satılıyordu ve iptal edildi yargı tarafından, 300 milyon dolar.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Araştıralım, onu da araştıralım. Niye korkuyorsunuz?

RECAİ BERBER (Devamla) - Peki, Erdemir aradan geçen bu süre sonunda kaça satıldı arkadaşlar? Sadece yüzde 45 hissesi, yüzde 48 hissesi 3 milyar dolara, yani 6 milyar dolara. Yani, düşünebiliyor musunuz…

ŞENOL BAL (İzmir) – Tencere dibin kara, seninki benden kara.

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – 30 milyar dolarlık Telekom'u 11 milyar dolara sattınız.

RECAİ BERBER (Devamla) - Ben şunu merak ediyorum: Eğer bu değerler konusunda itirazları varsa, itirazı olanlar o sektörden birkaç kişiyle görüşürler, danışırlar, bilgi alırlar, ondan sonra itiraz ederler ama benim anladığım kadarıyla genel olarak hepsiyle ilgili böyle bir yaklaşım var.

Bakın, önümüzdeki günlerde mali kural gelecek ve Plan ve Bütçe Komisyonunda -burada takdirle anıyorum- iktidarıyla muhalefetiyle Türkiye'nin artık maliye politikalarıyla ilgili olarak bir konsensüs sağlanıyor. Nedir bu? Artık Türkiye’de kim iktidar olursa olsun maliye politikalarında önümüzdeki dönemi görebilecek bir kurallarla işletilsin ve bunun da kuralı mali kural.

ŞENOL BAL (İzmir) – İktidarınızda kural var mı?

RECAİ BERBER (Devamla) – Bakın, bunu 1/1/2011’den itibaren yürürlüğe girmek üzere -Plan ve Bütçe Komisyonundaki arkadaşlarımıza da teşekkür ediyorum- neredeyse konsensüsle sağladık. Şimdi aynı şeyin özelleştirme için de olması lazım. Bugün Parlamentoda benim bildiğim kadarıyla özelleştirmeye karşı olan hiçbir parti yok.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Hiçbirimiz değiliz.

RECAİ BERBER (Devamla) – O zaman, özelleştirme uygulamalarıyla ilgili olarak da ferdî olarak herhangi bir şey varsa bununla ilgili olarak yargı yolu açık, tarafların hepsi yargıya gidebiliyor. Dolayısıyla konsensüs sağlanmış, özelleştirmelerin mutlaka yapılması gerektiğine inanmış olan Parlamentodaki milletvekillerinin…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Araştıralım o zaman.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Araştırmaya el kaldırın.

BAŞKAN – Sayın Yıldız…

RECAİ BERBER (Devamla) – …bir araştırma komisyonu kurulması konusundaki, ben, yaklaşımını anlayamıyorum, bir.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Destek ver, destek ver. Araştırmadan niye korkuyorsun?

RECAİ BERBER (Devamla) – İkincisi, daha önemlisi, özelleştirme uygulamaları AK PARTİ döneminden önce gerçekleştirilenlerin, şunu bilmenizi istiyorum, Özelleştirme İdaresinin masraflarının finansmanında kullanılmıştır.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Şimdi de Başbakana uçak almakla geçiriyorsunuz, bu daha kötü.

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – 35 milyar dolar nereye harcandı?

RECAİ BERBER (Devamla) – Özelleştirme İdaresi bir kurumu satmıştır, ondan elde ettiği geliri başka kurumlarının açıklarında kullanmıştır. İlk defa 2002 yılından bu yana, bakın, 2009 yılına kadar Özelleştirme İdaresinin gelirleri artık kendi giderleri için, diğer kurumların masraflarını, açıklarını kapatmak için değil, doğrudan doğruya hazineye aktarılmıştır.

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Tabii, tabii, cari açığa gidiyor.

RECAİ BERBER (Devamla) – Hayır, “cari açık” demeyelim.

Bakın, ben size şunu söyleyeyim:  Eğer bu sekiz yıllık AK PARTİ İktidarı döneminde Türkiye'nin kamu borçlarının bu kadar düşmesinde, 1 puan bile düşmesinde Özelleştirme İdaresinin katkısı olmuşsa, ki benim dediğim burada 20 milyar dolardır…

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Onun için 225 milyar dolardan 500 milyar dolara çıktı borcumuz!

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Bu hikâyeleri geç! Abdüllatif Şener niye istifa etti, onu bir söylesene Sayın Berber?

RECAİ BERBER (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, şimdi ben şunu söylemek istiyorum: Ekonomiyi bilen herkes iyi bilir ki eğer Türkiye bu özelleştirmelerle… (MHP sıralarından gürültüler)

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Abdüllatif Şener niye istifa etti, bana onu bir anlatın.

BAŞKAN –  Sayın milletvekilleri…

RECAİ BERBER (Devamla) – Lütfen…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Onu bir söylesene!

RECAİ BERBER (Devamla) - Ben teknik olarak söyleyeyim…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Her şey düzgün de niye istifa etmiş?

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Berber…

BAŞKAN – Sayın Günal, Sayın Yıldız…

RECAİ BERBER (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, Özelleştirme İdaresiyle yaptığımız özelleştirmeyle bir taşla biz… Neler yaptığımızı söyleyeyim.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Özelleştirme İdaresi Başkanı neden mahkemelik oldu, hangi konuda? Onları bir söyle!

RECAİ BERBER (Devamla) – Bakın, eğer Özelleştirme İdaresi bu başarılı uygulamaları yaptıysa, bunun sonucunda sadece özelleştirilen kurumların rehabilitasyonu, yeni yatırımları ortaya çıkmamıştı. Bugün TÜPRAŞ, bugün PETKİM milyarlarca dolarlık yatırım yapıyor.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – SEKA var mı SEKA?

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – SEKA nerede hani? Hani SEKA nerede şimdi?

RECAİ BERBER (Devamla) – Telekom’un son iki yılda yaptığı yatırım 2 milyar doları geçmiştir. Rakamlara bakın.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Son üç yılda ödediği vergi ne kadar? Ne kadar vergi ödemiş?

MEHMET SALİH ERDOĞAN (Denizli) – Maliyede kayıtlı.

RECAİ BERBER (Devamla) – Şimdi ben size şunu da söyleyeyim: Aynı zamanda Türkiye bugün Avrupa Birliği üyesi…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Daha önce 2,5-3 ödüyordu, şimdi kaç ödüyormuş?

ÜMİT ŞAFAK (İstanbul) – Türk Telekom’dan kim kazandı Sayın Vekilim?

MEHMET GÜNAL (Antalya) – İki yıllık vergisine aldılar!

RECAİ BERBER (Devamla) – Değerli arkadaşlar, herhâlde gazete okuyorsunuz, ekonomi sayfalarını takip ediyorsunuz, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin bile, bugün İtalya’nın bile, İspanya’nın bile daha altında bir ülke riskimiz var.

ŞENOL BAL (İzmir) – Zorlamayın!

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Milletin ekonomisini biz takip ediyoruz, siz kendi ekonominizi takip ediyorsunuz!

RECAİ BERBER (Devamla) - Lütfen… Türkiye'nin, sadece kendi devlet borcu değil, özel sektörün bile yurt dışı kredi alırken ülke riski, ondan dolayı ödediği fatura yılda 20 milyar dolar azalmıştır. Buna dikkati çekiyorum, 20 milyar dolar önemli bir rakamdır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Berber, ne kadar faiz ödediniz iktidarınız döneminde?

RECAİ BERBER (Devamla) - Değerli arkadaşlar, 1 puan düştüğü zaman bizim riskimiz, dikkat edin, Türkiye'nin kamu-özel toplam dış borcunun aşağı yukarı yıllık bazda maliyeti 15-20 milyar dolar azalır.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Ödediğiniz faizler ne kadar oldu?

RECAİ BERBER (Devamla) - Eğer siz özelleştirme gelirleri, özelleştirme çalışmaları sonucunda ortaya çıkan bu ekonomik tabloyu görmüyorsanız… Siz buradan görmeyebilirsiniz, dışarıdan bakanlara bir sorun; Türkiye’ye dışarıdan bakanlara, dünyadaki yatırımcılara bir sorun, deyin ki: “Türkiye’de son yedi yılda ne değişti?”

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Onlar için iyi, onlara güzel!

RECAİ BERBER (Devamla) - Değerli arkadaşlar, eğer bu kurumlar kamunun elinde kambur olarak devam etseydi, bu açıklar bütçeden finanse edilmeye devam etseydi bu dışarıdaki yatırımcılar hâlâ Türkiye’ye gelmezdi.

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Niye 500 milyar dolar borcunuz? Para nereye gitti o zaman?

RECAİ BERBER (Devamla) - Bakın ben size sadece şunu söyleyeceğim: Devletin yatırım yaptığı alanlara özel sektör girmez, devlet tamamını karşılayamasa bile… Bakın, Erdemir toplam yassı üretiminin, Türkiye’de çelik üretiminin sadece yüzde 35’ini, 40’ını karşılıyor, yüzde 60’ı ithal ediliyor ama Erdemir devlet tarafından finanse edilir, sübvanse edilir diye kimse Türkiye’ye yassı çelik yatırımı yapmadı yirmi yıl boyunca, ama özelleştirildi, şu anda bir kurum tarafından yönetiliyor biliyorsunuz, OYAK tarafından, ona da kimse itiraz etmiyor, ne kadar başarılı yönetiliyor ayrı bir konu, ama şunu söyleyeyim: O günden bu yana Türkiye’de aşağı yukarı 10 milyon ton kapasiteli, özel sektör tarafından yassı çelik yatırımı yapıldı. Bunu niye görmüyorsunuz? Bunlar yapar mıydı bunu? Yapmazdı, yapamazdı.

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Sen niye araştırmıyorsun?

ŞENOL BAL (İzmir) – Biz de “Araştıralım” diyoruz.

RECAİ BERBER (Devamla) - Çünkü karşısında devlet varken, o devlet zarar etme pahasına o işletmeyi yürütüyorsa kimse o yatırımı yapmaz. Bugün İskenderun’dan, Osmaniye’den… Osmaniye’deki arkadaşlar bilir, daha geçen gün 1 milyar dolarlık, bir özel sektör şirketimizin yassı çelik yatırımının açılışını yaptık hem de bu kriz ortamında. Eğer bunlar olabildiyse özelleştirmenin bu ülkeye en büyük katkısı budur. Aksi takdirde siz devlet olarak… (MHP sıralarından gürültüler)

ŞENOL BAL (İzmir) – Araştıralım.

RECAİ BERBER (Devamla) - O zaman, merak ediyorum, Sümerbank’ın ayakkabı, ondan sonra kumaş…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

RECAİ BERBER (Devamla) - …ondan sonra konfeksiyon üretim tesisleri devam etseydi, devam etseydi bunlar…

MEHMET GÜNAL (Antalya) -  Ayakkabı,  kumaş falan yok, pijamalı satış var otel odalarında.

RECAİ BERBER (Devamla) Dolayısıyla değerli arkadaşlar, devlet, hangi parti bugün iktidar olsa siz de biliyorsunuz ki bu özelleştirmeler olacak ama…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

RECAİ BERBER (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

…önemli olan bu özelleştirmeler sonucunda hem özelleştirilen kurumlara hem toplumumuza hem ekonomimize ne kadar katkı ve fayda sağlanmış lütfen biraz daha makro bakalım.

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Evet, araştıralım.

RECAİ BERBER (Devamla) - Ondan sonra da bireysel olarak herhangi bir işletmenin özelleştirilmesinde herhangi bir sorun varsa onunla ilgili olarak da yargı yolu açık, herkes gidebilir, siz de gidebilirsiniz, taraflar da gidebilir.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) - Bedava verin daha çok katkısı olur, bedava verin!

RECAİ BERBER (Devamla) - Ve nitekim bugüne kadar yargıya gitmiştir ve gidenlerle ilgili  kararların hepsi de olumludur.

Dolayısıyla böyle bir araştırma önergesi verilmesini, açıkçası bütün Meclis, milletvekillerinin konsensüs sağladığı bir konuda araştırma önergesi veriliyor olmasını hayretle karşılıyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Berber.

Önerinin lehinde İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Özyürek. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin önergesinin lehinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, benden önce konuşan Değerli Arkadaşımız Recai Berber dedi ki: “Bizim uygulamalarımızın hepsi çok şeffaf, onun için bu eleştirilerin haklılık payı yok.”

Şimdi, değerli arkadaşlarım, AKP iktidara geldiği günden beri en büyük tartışmalar özelleştirmeler konusunda yapılmıştır. Hepiniz hatırlayacaksınız, o zamanki Genel Başkan Yardımcısı veya Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener’e bağlıyken özelleştirmeler, Sayın Başbakanla, Hükûmetle uyuşmazlığa düşülmüş ve Sayın Şener Başbakan Yardımcılığı görevini yürütmesine rağmen, özelleştirmeler ondan alınıp Maliye Bakanına bağlanmıştır ve Maliye Bakanı açıkça ifade etmiştir ki “Ben babalar gibi satarım.” Babalar gibi satmak için böyle kurala filan gerek yok, onun için her türlü cumhuriyet eseri ne yazık ki babalar gibi satılmıştır. Babalar gibi sattığınız o eserleri yaratanlara bir şükran duygusu ifade etseniz ya, hayır onu da yapmazlar.

Atatürk döneminden başlayarak son ana kadar yapılan bütün yatırımların altında imzası olan herkesi AKP burada çok açıkça suçlamıştır, siciline laf etmiştir, söylemedik laf bırakmamıştır. Kim bunlar? Bunlar sata sata tüketemediğiniz eserleri yaratan insanlar.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, çok şeffaf ihalelerden birisi, biliyorsunuz, TÜPRAŞ’ın yüzde 14,76’lık hissesinin satışıdır. Hiç kimseye haber verilmeden, hiç kimseye duyurulmadan TÜPRAŞ’ın yüzde 14,76’lık hissesi Ofer’e satılmıştır. Daha sonra bunun farkına varılmış, bunun üzerine Petrol-İş’in açtığı davalar sonucunda bu satış iptal edilmiştir. Bu satışın şaibeli olduğu, bu satışın şeffaflığa uyulmadan yapıldığına dair mahkeme kararları vardır. Bu, AKP’nin uygulamalarının yani şeffaf özelleştirme yapılmadığının mahkeme kararına bağlanmış misalidir.

Değerli arkadaşlarım, özelleştirme meselesinde Sayın Berber dedi ki: “Her parti özelleştirme yapar.” Her parti özelleştirme yapabilir ama bunun sınırı var. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak programımızda da açıkça ifade ettiğimiz gibi stratejik kuruluşların özelleştirilmesine karşıyız.

RECAİ BERBER (Manisa) – Erdemir’i kamulaştırırsınız gelince artık!

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Orada kamulaştırılması gereken olursa kamulaştırmayı da yaparız. Mesela daha önceki konuşmalarımızda da ifade ettik, “Eğer Ziraat Bankasının ve Halk Bankasının hisselerini satarsanız, özellikle yabancılara satarsanız, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında bu hisseleri tekrar biz devletleştireceğiz çünkü Ziraat Bankası tarım sektörüne hizmet vermek için kurulmuş bir bankamızdır, Halk Bankası esnafa hizmet vermek üzere kurulmuş bir bankamızdır, bunların özelleştirilmesine biz karşıyız.” dedik ve özelleştirdiğiniz takdirde de bunu tekrar kamulaştıracağımızı daha önce ifade ettik.

O nedenle, değerli arkadaşlarım, TÜPRAŞ gibi, enerji KİT’leri gibi KİT’lerin kamu ağırlığının mutlaka korunması lazım. Şimdi, siz “Babalar gibi satarız.” mantığıyla, mesela Et Balığı ne yaptınız? Özelleştirdiniz ama şimdi ne yaptınız?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Kim? Kim özelleştirdi?

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Önce özelleştirdiniz, ondan sonra tekrar açtınız…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Bak bakalım, kim özelleştirmiş.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - …ve bütün şeylerini sattınız, kombinalarını sattınız.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Kim sattı?

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Şimdi de et ithalatı konusunda ona yetki veriyorsunuz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Kim sattı, kim?

AHMET YENİ (Samsun) – Bir kere, bilginiz yok. O tarihe bir bakın. Bilginiz bile yok orada. Et Balığı kim satmış?

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlarım, mantığınız belli. Bütün KİT’leri, özellikle tarımdaki şeyleri kim satıyor? Şeker fabrikalarını kim satıyor?

AHMET YENİ (Samsun) – Tekelin kararını kim verdi, kim, özelleştirmeye? Petrol Ofisi…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, TÜPRAŞ’ı önce Rus firmasına kaça sattınız?

AHMET YENİ (Samsun) – Petrol Ofisinden bahset.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Arkasından açılan dava sonucunda çok daha yüksek bir bedele satıldı da bir miktar hazine para kazandı.

Değerli arkadaşlarım, özelleştirmelerde, dediğim gibi… Elbette özelleştirme yapılabilir, elbette bazı işletmeler kamuda olacak, bazıları özel sektörde olacak ama siz konuya ideolojik bakıyorsunuz. Siz, kamu sermayesine düşmanca tavır takınıyorsunuz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Aynaya bakarak söylüyorsun Mustafa Ağabey.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Oysa biz rasyonel bakıyoruz, pratik bakıyoruz. Diyoruz ki bir işletme stratejikse onu, kamu ağırlığını koruyalım ama onun dışındaki, diyelim ayakkabı fabrikasıysa, diyelim basma fabrikasıysa onları özel sektör işletebilir. Bu konularda AKP’nin ideolojik yönden olaylara bakması gerçekten büyük sorun yaratmıştır, büyük sıkıntı yaratmıştır.

Değerli arkadaşlarım, özelleştirme niçin yapılır? Özelleştirme daha verimli çalışması için yapılır, yeni yeni yatırım yapması için yapılır, istihdam yaratması için yapılır ama siz, özelleştirdiğiniz bütün kuruluşlarda istihdamı azalttınız, insanları sokağa attınız, insanları işsiz bıraktınız. Tekel uygulamaları hepimizin gözü önünde. İşçilerin o şanlı direnişinde bütün Türkiye öğrendi ki özelleştirme demek, insanların işsiz kalması demek veya 4/C gibi bir kölelik düzenine mahkûm olması demektir. Sizin yaptığınız özelleştirmenin esası budur, özü budur.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, Sayın Berber’in dediği gibi çok şeffaf uygulamalar yaptıysanız, çok doğru uygulamalar yaptıysanız geliniz, bu önergeyi kabul ediniz. Bunları ne kadar şeffaf yaptınız, hangisinde usulsüzlük var, hangisini doğru düzgün yaptınız, bunları teker teker inceleyelim, koyalım.

Değerli arkadaşlarım, satıyorsunuz ve sattığınız paraları bütçeye gelir yazarak harcıyorsunuz. Oysa bu eserlerin yerine yeni yeni eserler koymanız lazım. Pek çok kuruluşun sadece arsası kaldı, arsasını da ona buna sattınız. Oysa buralarda çalışan insanlar vardı ve o insanlar evlerine ekmek götürüyorlardı. Şimdi bu insanlar sokakta, bu insanlar işsiz veya bu insanlar 4/C dediğiniz kölelik düzenine mahkûm. Öyleyse sizin özelleştirme uygulamanız istihdam yaratmadı, aksine insanları işsizliğe mahkûm etti. Sizin özelleştirmeniz verimliliği artırmadı, kârlılığı artırmadı, sizin özelleştirmeniz Türkiye’deki ekonomik değerleri, eserleri birer birer ortadan kaldırdı.

Değerli arkadaşlarım, daha önce de bahsedildi, bu Türk Telekom özelleştirmesinde 2005 yılında özelleştirme yaptınız, Haririlere sattınız ama bir süre sonra yüzde 30 olan kurumlar vergisini yüzde 20’ye indirdiniz. Eğer şeffaf bir uygulama yapıyor olsaydınız, eğer devletin çıkarlarını, kamunun çıkarlarını düşünüyor olsaydınız önce kurumlar vergisini indirirdiniz veya indireceğinizi ilan ederdiniz, ondan sonra Türk Telekom’un özelleştirmesini yapardınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Şimdi, ihaleye giren insanlar fizibilite yaparken neyi hesap edecekler? Kurumlar vergisinin oranı nedir, ben ne kadar kurumlar vergisi ödeyeceğim? Doğal olarak yüzde 30’a göre, kurumlar vergisinin yüzde 30 olduğuna göre hesaplarını yaptılar, ona göre teklif verdiler, daha sonra yüzde 20’ye düşürdünüz ama bunu Haririler biliyordu, bunun buraya geleceğini biliyordu, onun için onlara kaldı ve büyük bir çıkarı, büyük bir farkı onların cebine aktarmış oldunuz.

Değerli arkadaşlarım, AKP’nin özelleştirme sicili bozuktur. AKP özelleştirmede bırakınız şeffaflığı, onu bunu himaye etmiştir. Değerli arkadaşlarımız anlattı, SEKA uygulamaları ortada, TÜPRAŞ’ın mahkemede kesinleşmiş kararları ortada ve bütün özelleştirmelerde ne yazık ki yolsuzluk var ve özelleştirmeler insanları işsiz bırakmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Ben bu önergenin kabul edilmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özyürek.

Önerinin aleyhinde, son söz, Yozgat Milletvekili Sayın Bekir Bozdağ’a aittir.

Buyurun Sayın Bozdağ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; MHP grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, özelleştirme uygulamaları, Türkiye’de özelleştirmenin başladığı günden bugüne kadar tartışılagelmiştir. Tartışıldı, “Doğru yapılıyor, eğri yapılıyor.” dendi ama Türkiye bu yoldaki mesafeyi ağır aksak aldı, başka ülkelerin aldığı gibi almadı. Vaktinde özelleştirme yapılabilse, değerinde ve değerinin üstünde satılacak pek çok işletme maalesef vaktinde özelleştirmesi yapılamadığından değerini kaybetmiş ve Türkiye bu yönüyle, milyarlarca, 1 milyar değil, 10 milyar değil, 100 milyarlarca dolar zarar etmiştir. Örneğin Telekom vaktiyle özelleştirilebilmiş olsaydı, mobil telefon yokken, cep telefonu yokken, hatta Türkiye’nin köylerinde, şehirlerde, mahallelerinde, evlerinde bile telefon yokken -o zaman gazetelerin de yazdığı itibarıyla büyük rakamlar, yani 40 milyar dolarlar bir değerden bahsediliyordu- özelleştirilebilseydi ne olurdu ve zamanında özelleştirilemedi, Türkiye’nin kayıplarını ortaya koysanız, acaba bunun değer artışıyla hesaplasanız bu özelleştirmenin zamanında Türkiye’de yapılmamasının bu ülkeye kaybı nedir? Özelleştirmeye direnenler, yaptırtmayanlar mı bu memleketin ali menfaatlerine hizmet etmişlerdir, yoksa bunu yapmak isteyenler mi?

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Bunu da araştıralım Bekir Bey.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Şimdi, bugün cep telefonu herkeste var. Telekom’un bu “T”sinin sadece özelleştirmesinin kıymeti nerededir, bir bakmak lazım. Ama bir şeye daha bakmak lazım. O da şu: Siyasi partilerin bu noktadaki sicillerine de bakmak lazım.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sicilde büyük kayıp yaparsınız. Sicilinizde hiç iyi bir şey yok.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Çünkü, özelleştirme söz konusu olduğu zaman muhalefette başka iktidarda başka konuşmalar olduğu da bir gerçek. Ben şimdi bakıyorum, 20 Ekim 1991 ile 25 Aralık 1995 arasına. İktidarda CHP -yani SHP sonra CHP oluyor- DYP ile koalisyon hükûmeti var. Bu koalisyona da dışarıdan MHP’nin desteğini hepimiz biliyoruz. Neler özelleştirilmiş diye bir baktığımızda sizlerle paylaşmak istiyorum. Niğde Çimento Fabrikası, İskenderun Çimento Fabrikası, Gaziantep Çimento Fabrikası, Trabzon, Denizli, Çorum, Sivas, Ladik, Şanlıurfa, Bartın, Aşkale ve Adıyaman çimento fabrikaları olmak üzere 12 adet çimento fabrikası özelleştirilmiş.

AHMET YENİ (Samsun) – Stratejik mi bunlar?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Yani stratejik mi bilmiyorum. Onu da takdirlerinize bırakıyorum.

Şimdi, arkasından Karabük Demir ve Çelik İşletmeleri dâhil değişik işletme ve tesis olmak üzere 13 adet özelleştirme yapılmış. Karabük Demir Çelik İşletmesi stratejik mi değil mi? Şimdi kamulaştıracaklarmış, bilmiyorum, özelleştirdiler. Ne zaman kamulaştıracaklar, merakla bekliyoruz.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – İşçilere verildi, işçilere. Orada çalışan işçilere verildi Karabük.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Öte yandan, YEMSAN’a ait… Bakın, çiftçiyle ilgili boyutu var. YEMSAN’a ait, bakıyorsunuz, Çaycuma, Adıyaman, Korkuteli, Samsun, Acıpayam, Bursa, Çankırı, Devrekani, Elâzığ, Göksun, Yatağan, Konya Birinci Yem, Konya İkinci Yem, Kızıltepe, Adapazarı, Erzurum, Siirt, Diyarbakır, Tatvan, Tunceli, Van, İstanbul, Kırklareli, Hilvan ve Muş yem fabrikaları olmak üzere tam 25 adet yem fabrikası özelleştirilmiş. Çiftçi dostları ya, hepsini özelleştirmişler!

ALİM IŞIK (Kütahya) – Kütahya Şeker Fabrikasından da bahset Bekir Bey.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Şimdi, bakıyorsunuz, neredeyse Türkiye'nin tamamı.

Bakın, bir başka şey… Daha bitmedi, daha bitmedi, biraz daha var, o da şu: SEK’e ait (Süt Endüstri Kurumu) bakıyorsunuz, Afyon, Amasya, Eskişehir, Siverek, Trabzon, Yüksekova, Burdur, Çankırı, Lalahan, Balıkesir, Bayburt, Adana, Erzincan, Sinop, Erzurum, Havza, Yatağan, İzmir, Çanakkale, Muş, Sivas, Aksaray, Adilcevaz…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Hayvanlar yemsiz mi kalmış özelleşmiş de yem fabrikaları?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – …Elâzığ, Bolu, İstanbul, Çorum, Devrek, Diyarbakır, Adıyaman ve Kastamonu işletme ve tesisleri olmak üzere 31 adet SEK’e ait kurum özelleştirmiş, işletme. Bunlar çiftçiyle alakalı mı? Türkiye'nin neredeyse her ilinde, her yerde var, özelleştirme yapılmış.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Et Balık Kurumundan bahset Bekir Bey.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Bozdağ, o iktidarlar hem yapmış hem özelleştirmiş. Siz ne yaptınız, özelleştirdiniz?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Et Balık Kurumundan bahsedildi. Şimdi, Et Balık Kurumuna bakıyorsunuz, Afyon, Malatya, Suluova, Elâzığ, Kars, Şanlıurfa, Tatvan, Bayburt, Bursa, Kastamonu ve Ağrı et kombinaları olmak üzere 11 adet et balık kombinası da özelleştirilmiş.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Kim özelleştirmiş?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Öte yandan, bunları, CHP’nin de iktidar ortağı olduğu DYP-SHP-CHP Koalisyon dönemi…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Üç beş gün arayla!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) –  Karabük Demir ve Çelik İşletmeleri AŞ, MEYSU AŞ, GİMAT TAŞ, TOE (Türk Otomotiv ve Endüstri) AŞ, NİMSA AŞ, Havaalanları Yer Hizmetleri AŞ, ERSAN (Erzincan Gıda) AŞ, KÜMAŞ AŞ, Sümerbank AŞ. Sümerbankı kim özelleştirmiş, bakın. KÖYTAŞ AŞ, Tarım Makineleri Sanayi AŞ ve TESTAŞ Aydın tesisleri olmak üzere 11 adet yer de yine özelleştirilmiş.

AHMET YENİ (Samsun) – Bize bir şey bırakmamışlar!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Ayrıca TURBAN’a ait Kemer Marina ve Çeşme otelleri, 2 adet, özelleştirilmiş.

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Hariri ile görüşülmesine karşıyız.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Baktığınız zaman 105 adet işletme ve tesis özelleştirilmiş. Bunların içerisine özelleştirme kararı alınan işletme ve tesisler dâhil değil.

Bakıyorsunuz, buralarda 18.939 çalışan var. Bunlardan 6.244’ünün nakil hakkı var, 13.329’unun da nakil hakkı yok.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bekir Bey, biz özelleştirmeye karşı değiliz, yolsuzluk yapıldığını iddia ediyoruz.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bu 13.329 kişiden 5.638’inin iş akdi feshedilmiş, diğer kısmı da işletmede kalmış, kapının önüne konulmuş.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Önergeyi okumamışsın herhâlde.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – “Özelleştirilmiş, siz de kapının önüne koyun!”

AHMET YENİ (Samsun) – Biz onlara işbaşı yaptırdık.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Peki, öte yandan bakıyoruz, gündeme alınmasını isteyen arkadaşlarımızın da iktidarda olduğu dönemde neler olmuş. DSP, ANAP, MHP koalisyon iktidarı döneminde Türkiye özelleştirmeden vazgeçmiş mi diye merak ettiğimde bir de bakıyorum…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Ofer’den bahset, Ofer’den!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Şimdi, Abant ve Bolu Çevre ve Turizm AŞ özelleştirilmiş. Deniz Nakliyat Ticaret AŞ, Türkiye’nin uluslararası anlamda deniz nakliyatında olan tek kurum, stratejik mi değil mi bilmiyorum. Onu size emanet ediyorum.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) - Size emanet etmeyelim de başkasına emanet etmekte mahzur yok.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Güven Sigorta Ticaret AŞ, Ankara Anonim Türk Sigorta Şirketi… Petrol Ofisi AŞ, stratejik mi arkadaşlar? TÜPRAŞ’ı satıyorsunuz, stratejik…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Bizde yolsuzluk yok!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Petrol Ofisi AŞ… Başkaları satarsa stratejik olmuyor ama AK PARTİ satarsa hemen stratejik oluyor. Anlamak zor. TÜSTAŞ Sınai Tesisler AŞ… İskenderun Demir ve Çelik AŞ, stratejik mi arkadaşlar? Niye sattılar?

AHMET YENİ (Samsun) – Geri alacaklarmış!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Geri alacaklarsa onu bilmiyorum.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Yolsuzluk yok, yolsuzluk!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Şimdi, ÇELBOR Çelik Çekme Boru AŞ, efendim ORÜS Çine İşletmesi, TZD Manisa Wp Kükürt İşletmesi…

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Önergeyi okumamış. Özelleştirmeye karşı olan mı var?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Öte yandan, Et Balık Kurumuna ait Sivas, Burdur, Eskişehir ve Gaziantep et kombinaları…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hepsini araştıralım Bekir Bey.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – İmarsız sattığınız arsaları konuşalım.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Şimdi SEKA’yı konuşuyorlar ya, SEKA’ya ait Bolu ve Dalaman işletmeleri ile TDİ’nin Marmaris ve Dalaman limanları olmak üzere 19 adet işletme ve tesisin özelleştirildiğini görüyoruz. Bunun içerisine ve daha da…

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Onların hepsini Cemil Çiçek sattı!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Affedersiniz, 19 değil, 144 tane… 19’unu saydım, diğerleri dâhil. Hepsini saymıyorum, vaktinizi almayacağım.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hepsini araştıralım Bekir Bey.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – 144 tane işletme ve tesis özelleştirilmiş, tam 11.497 tane çalışan…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Onları da araştıralım.

BAŞKAN -  Sayın Yıldız…

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – …mağdur olmuş. Bunlardan 3.466’sının nakil hakkı var, nakledilmiş, diğerlerinin bir kısmı kamuda kapının önüne konmuş, diğer bir kısmı da devralan şirkette çalışmaya devam etmiş ama ortada başka sıkıntılar var. Özelleştirmeyi yapmak istiyorlar, Anayasa’da sıkıntı var. Onun için bu Anayasa’daki sıkıntıyı da aşmak lazım. Anayasa değişikliğine hiç kimse güç yetiremedi uzunca bir zaman. Özal çok istedi, olmadı, başka iktidarlar istedi, olmadı. Bir bakıyoruz 13/8/1999 tarih ve 4446 sayılı Kanun’la Anayasa’nın 47’nci maddesinin “Devletleştirme” olan kenar başlığı, “Devletleştirme ve Özelleştirme” olarak değiştiriliyor. Arkasından da deniyor ki: “Devletin ve kamu iktisadi teşebbüslerinin ve diğer kamu tüzel kişilerinin mülkiyetinde bulunan işletme ve varlıkların özelleştirilmesine ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir.” Özelleştirme noktasında Anayasal dayanak konusunda sıkıntı olduğu için yargıda büyük sorunlar yaşanmış, “Aman özelleştirme yapacağız, yargıda sorunlar yaşanmasın, bunun altyapısını da sağlam kuralım.” diye Anayasa’yı da değiştiriyorlar.

RECAİ BERBER (Manisa) – İyi yapmışlar yani.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Şimdi “Bunları araştıralım.” diyorlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN -  Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -  Âyinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz. Ama bir şey daha söyleyeceğim ve bitiriyorum…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Ne var bunda Bozdağ?

BAŞKAN -  Sayın Yıldız…

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -  O da şu: Değerli milletvekilleri, bizim dönemimizde özelleştirmeler açık yapılmıştır, şeffaf yapılmıştır, canlı yayınlarda milletin gözü önünde yapılmıştır. (AK PARTİ ve MHP sıralarından gürültüler)  İlk defa milletin gözünden kaçırılmadan özelleştirme yapılan dönem AK PARTİ dönemidir.

Ben, bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bozdağ.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, şimdi, tabii, Sayın Bozdağ önergeyi okumamış. “Özelleştirme uygulamalarında yapılan yanlışlıkların araştırılması ve sonuçlarının araştırılması.” Yani bundan daha tabii bir şey olur mu? Milletimizin sahip olduğu bu varlıkların özelleştirilme yönteminin ve sonuçlarının sorgulanmasını millet yapmayacak da kim yapacak? Dolayısıyla araştıralım diyoruz. Sayın Bozdağ, sanki özelleştirmelere karşı bir önerge verilmiş gibi sunmuş. Ben, Sayın Bozdağ’ın o önergeyi okumasını tavsiye ediyorum. Okuduktan sonra zannederim bir özür borcu olacaktır.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Özelleştirmeye karşı olduğunuzu söylüyorsunuz zaten.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Kim söylüyor?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın İnce, buyurun.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım, Sayın Grup Başkan Vekili Cumhuriyet Halk Partisinin iktidarından söz etti, ortada bir yanlış bilgi var, grubumuza yanlış bir saldırıda bulundu. Ona cevap vermek istiyorum.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye, bir ağızdan bağırırsanız hiç kimseyi duyamam. Teker teker

Ben sizi dinledim, grup başkan vekillerini de dinleyeceğim, ondan sonra bakacağız.

Evet, buyurun.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, benim ifadem şöyleydi: SeHaPe daha sonra CeHaPe oldu ya, ben o birleşmeden mütevellit… 94’ün sonu, 95’te zannedersem, CeHaPe oldu, birleştiler, onu ifade ederek söyledim.

BAŞKAN – Evet, onu izledim ben.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Yoksa 91’den itibaren CeHaPe demedim. SeHaPe, birleşen CeHaPe

BAŞKAN – Ben onu izledim, evet.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Yoksa bir şey yok efendim.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, biz 1923’ten bu yana hiçbir zaman CeHaPe olmadık.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Olur mu efendim? 95’te Sayın Baykal…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Biz hep CeHePe’ydik.

BAŞKAN – Ha, pardon… (AK PARTİ sıralarından gürültüler; alkışlar!)

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Erdal İnönü’den sonra… Sayın Başkanım…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, Sayın Grup Başkan Vekili...

BAŞKAN – Sayın İnce, buyurun.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir dakika, ben dinleyeyim sizi. Şimdi, Sayın Bozdağ

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Muhterem arkadaşlarım, duyabilmem için, hepinize söylüyorum…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Müsaade buyurun, sözümü bitireyim.

Şimdi, Beyefendi dedi ki…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Halk Partisi derken halkın “ha”sı mı dersin “he”si mi dersin?

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Türkçe imla kılavuzu edinin.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Helk Partisi mi denir, Halk Partisi denir.

BAŞKAN – Vallahi herkes konuşuyor, şimdi ara vereceğim, Sayın Kacır siz birbirinizle konuşun.

MUHARREM VARLI (Adana) – Yağlamamışlar, gacırdıyor orada.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım, 1980’den sonra Cumhuriyet Halk Partisi sadece 54 günlük bir seçim hükûmetinde görev aldı.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Elhamdülillah.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Oysa Sayın Bozdağ, Cumhuriyet Halk Partisinin yaptığı özelleştirmelerden söz etti. Bu konuda grubumuza sataşılmıştır. Kısaca bilgi vermek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın İnce, buradan veririz. Sataşmadan söz aldınız ama buradan… (CHP sıralarından alkışlar)

Üç dakikaya bir dakika eklemeyeceğim, ona göre.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

MUHARREM İNCE (Yalova) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bozdağ’ın, her zaman olduğu gibi, AKP’nin her zaman yaptığı gibi (AK PARTİ sıralarından “AK PARTİ” sesleri, gürültüler) cumhuriyet tarihiyle ilgili saplantıları var, saptırmaları var.

Şimdi, bakınız, 1987’den 2002’ye gelene kadar yapılan özelleştirme miktarı 3-5 milyar dolar -tam rakamlarını da söyleyebilirim- sizin yaptığınız ise, sizin yaptığınız özelleştirme ise 33 milyar dolar, yani sizden önceki bütün iktidarların yaptığının…

AHMET YENİ (Samsun) – Yok pahasına, bedava sattınız.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Onlar 3 milyar dolar, siz 33 milyar dolar yaptınız.

AHMET YENİ (Samsun) – Siz bedava sattınız, bedava.

RECAİ BERBER (Manisa) – 1 liraya sattınız, 1 lira.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Bu yetmedi, bir de Türkiye'nin borcunu 2 katına çıkardınız, artı…

Şimdi, bakın, Telekom’un taksiti ne kadar? 1,3 milyar dolar. Telekom’un geçen yılki kârı ne kadar? 2 milyar dolar. Yani, siz 1,3 milyar dolar taksitle sattınız. Yılda 2 milyar dolar kâr eden bu.

Şimdi, Karabük’ü örnek veriyor. Beyler, sayın milletvekilleri, Karabük, Ofer’e, Hariri’ye satılmadı, oradaki işçilere satıldı, işçilere! Siz de Tekeli işçilere satsaydınız da görseydim ben! (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler) Siz, Tekelin ilgili bölümünü 292 milyon dolara sattınız, alan kişi dört ay sonra 900 milyon dolara sattı…

OKTAY VURAL (İzmir) – Kârlı.

MUHARREM İNCE (Devamla) – …600-800 milyon dolar kâr etti oradan. Siz neyin örneğini veriyorsunuz?

HASAN ANGI (Konya) – Kurumlar vergisi.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Kurumlar vergisi, Telekom’u satarken yüzde 30’du, sattıktan sonra yüzde 20’ye düştü. Bütün bunları biliyoruz.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – İşi biliyor bunlar, işi.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Siz Karabük’te olduğu gibi, Tekeli de aynı mantıkla özelleştirmiş olsaydınız, buna itirazımız yok bizim. Siz, Tekel işçilerini o kışın ayazında suların içine gömdünüz ama davetiye göndermek için, özelleştirmeye davet için helikoptere binip özel davetiye götürdünüz. Bunları yaptınız. “Ofer’le görüştüm.”, önce “Görüşmedim.”, öğleden sonra “Görüştüm.” diyen siz değil misiniz? Sizin dostunuz Hariri’dir, sizin dostunuz Ofer’dir. Cumhuriyet Halk Partisinin dostu Karabük’teki işçilerdir, Tekeldeki işçilerdir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, hangi sataşmaya cevap verdi?

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, izin verirseniz…

Sayın Grup Başkan Vekili konuşurken hem saplantı içinde olduğumu ifade etti hem de grubumuza…

BAŞKAN – Buyurun, size de üç dakika süre veriyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, şahsına ve grubuna sataşması nedeniyle konuşması

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; benim söylediğim şey gayet açıktı, net şeyler söyledim, net de ifadelerde bulundum.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Balıkesir SEKA’dan da bahset!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Esasında, burada konuşulurken hani cevap verme noktasında sıkıntı olduğunda, işte başka konulara gidilir, “Şu şöyle olmadı mı, bu böyle olmadı mı…” Ya, alan burası! Şimdi, öbür alanlardan bahsederek, buradaki konuyu başka bir yere götürerek haklı bir noktaya getiremezsiniz. Onun için ben net söyledim, açık açık şeyler söyledim. Dedim ki “CeHaPe iktidar…” Sayın Grup Başkan Vekilinin CeHaPe’nin ne zaman CeHaPe olduğundan haberi var mı yok mu, bilmiyorum, onu kamuoyu takdir edecektir.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ne demek o?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Ama bir şey daha söyleyeceğim, o da şu: Bir, özelleştirmeler bizim dönemimizde net, şeffaf yapılmıştır. İki, işçi dostu biziz.

AHMET BUKAN (Çankırı) – Gocunacak bir şey yoksa “evet” deyin geçin.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bizden önce, bugüne kadar, özelleştirme her defasında yapılmış, kamuya nakil hakkı olanlar nakledilmiş, nakil hakkı olmayanlardan emekliliği gelen emekliye ayrılmış, bakiyesi ya kapının önüne konmuş veyahut da çalışmak isterse devralan şirkette bırakılmış. Bütün, bugüne kadar yapılmış özelleştirmelerin tamamında, iktidarların kapının önüne koyduğunu biz 4/C kapsamına aldık. İlk defa ekmeği biz verdik (AK PARTİ sıralarından alkışlar) hem de eskiden, 1991’den bu yana özelleştirme mağdurlarına ekmeği biz verdik.

OKTAY VURAL (İzmir) – Atma Recep, din kardeşiyiz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Verdiğiniz ekmeği başa mı kakıyorsunuz?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Onun için, herkes, kimin kimin dostu olduğunu gayet iyi biliyor.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Siz dışarı attınız, biz içeri aldık.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – AK PARTİ özelleştirme yaptı mı falanın menfaatine, başkası özelleştirme yaptı mı başkasının menfaatine…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Bozdağ, çarpılacaksın yalan söylerken, çarpılacaksın!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bu büyük bir çarpıtmadır diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Bekir Bey, sen futbolcu musun?

HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – Efendim, konuya ilişkin kısa bir açıklama yapacağım izin verirseniz.

BAŞKAN – Hangi konuya ilişkin?

HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – Bu özelleştirmeyle ilgili.

BAŞKAN – Sayın Grup Başkan Vekiliniz cevap verdi.

HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – Özelleştirmeyle ilgili…

BAŞKAN – Bakın, böyle bir usulümüz yok. Yani bir sataşma, bir bilgi düzeltmesi söz konusuysa Sayın İnce talep etti, ben de kendisine kürsüden söz hakkı tanıdım. Dolayısıyla ben, milletvekillerinin konuşmalarına son derece toleranslı davranan, bilgi aktarımına dikkat eden bir Başkan Vekiliyim ama yani böyle bir usul yok.

Teşekkür ederim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yine tutanaklara girmesi açısından, Sayın Bekir Bozdağ “Özelleştirme sonrasında işsiz kalanları ilk defa biz geçirdik.” dedi, bunlar doğru şeyler değil. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, 4/C kanununda var.

BAŞKAN – Şimdi, bitirsin Sayın Vural, ne olur…

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani 1.800 tane işçiyi kadroya geçiren kararnamede bizim imzamız vardır. Alın, burada, bu yönetmelikte. 25 Nisan 2002’de yayımlanmış yönetmelik vardır. Milletvekillerine doğru bilgi vermek lazım. Siyaset için her şey yapılmaz.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan…

OKTAY VURAL (İzmir) – Dolayısıyla, doğru bilgiyi verin. İşte burada, belgesi burada.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan…

OKTAY VURAL (İzmir) – Dolayısıyla, düzeltmiş olduk.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Günal, buyurun, siz girmişsiniz. Nedir konu?

MEHMET GÜNAL (Antalya) – 60’ıncı maddeye göre çok kısa bir açıklamada bulunmak istiyorum

BAŞKAN – Şimdi, bakın, aynı şeyi Sayın Ünsal söyledi.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sataşma değil.

BAŞKAN – Hayır, sataşmadan bahsetmiyorum.

Hangi konuda bir ek bilgi vereceksiniz?

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Küçük bir açıklamada bulunacağım. 60’a göre çok kısa bir açıklama…

BAŞKAN – Şimdi, bakın, böyle bir usul yok. Yani aynı şeyi Sayın Ünsal söyledi. Bakın, grup başkan vekili… Yani böyle bir usulümüz yok.

III.-YOKLAMA

(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Toplantı yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı, peki.

Öneriyi oylarınıza sunacağım ve aynı zamanda da toplantı yeter sayısını arayacağım.

Sayın Vural, Sayın Günal, Sayın Şandır, Sayın Özensoy, Sayın Serdaroğlu, Sayın Uslu, Sayın Yıldız, Sayın Paksoy, Sayın Özdemir, Sayın İnan, Sayın Işık, Sayın Homriş, Sayın Taner, Sayın Çelik, Sayın Doğru, Sayın Tankut, Sayın Ergun, Sayın Kumcuoğlu, Sayın Akçay, Sayın Durmuş.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- (10/788) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 30/6/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 15.31

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.47

BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 126’ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

3.- (10/762) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 30/6/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

                                                                                                               30.06.2010

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu’nun, 30.06.2010 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul'un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                        M. Akif Hamzaçebi

                                                                                                                 Trabzon

                                                                                                        Grup Başkan Vekili

Öneri :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan (İsrail'in Gazze'ye insani yardım götüren gemiye yaptığı saldırı olayı hakkında); (10/762) esas numaralı Meclis Araştırma Önergesinin görüşmesinin, Genel Kurul'un, 30.06.2010 Çarşamba günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisi lehinde Sayın Hüseyin Pazarcı, Sayın Mehmet Şandır; aleyhinde Sayın Mehmet Nil Hıdır, Sayın Cemal Yılmaz Demir konuşacaklar.

Lehinde ilk söz Balıkesir Milletvekili Sayın Hüseyin Pazarcı’da.

Buyurun Sayın Pazarcı.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Başkan, bir hata oldu sanıyorum, benim ismim verilmişti.  

HÜSEYİN PAZARCI (Balıkesir) – Sayın Şükrü Elekdağ ve Hüseyin Pazarcı şeklinde verildi diye…

BAŞKAN – Yanlış olmuş o zaman. Ben, elimdekini okudum. 

Buyurun Sayın Elekdağ. (CHP sıralarından alkışlar)

Yanlışlıkla olmuş, kusura bakmayın.

Buyurun. 

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İsrail’in insanlık dışı saldırısının siyasi ve hukuki açılardan değerlendirilmesi ve Hükûmetin bu alandaki sorumluluklarını ne ölçüde yerine getirdiğinin incelenmesi amacıyla yüce Meclise Cumhuriyet Halk Partisi tarafından sunulmuş bulunan araştırma önergesi hakkında konuşmak amacıyla söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, İsrail Silahlı Kuvvetlerinin 31 Mayıs 2010 Pazartesi günü çoğunluğu Türklerden oluşan otuz iki ülke vatandaşının bulunduğu Gazze’ye insani yardım amaçlı gemi konvoyuna karşı yapmış olduğu saldırı sonucunda 8’i vatandaşımız 9 Türk ölmüş ve çok sayıda insan yaralanmıştır. Bu konuda Türkiye Büyük Millet Meclisinin oy birliğiyle kabul ettiği ve İsrail’i şiddet ve nefretle kınayan deklarasyonu özetle şu dört noktayı öngörmektedir:

1) Hükûmet, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinden İsrail’i kınayan bir karar çıkartmalı ve Birleşmiş Milletlerin, bu saldırının tüm yönlerinin araştırılması amacıyla bağımsız bir soruşturma komisyonu kurmasını sağlamalıdır.

2) İsrail Hükûmeti Türkiye’den resmen özür dilemeli ve saldırının mağdurlarına tazminat ödemelidir.

3) Türkiye İsrail’e karşı millî ve uluslararası yargı yollarına başvurmalıdır.

4) Hükûmet, Türkiye’nin İsrail’le siyasi, askerî ve ekonomik ilişkilerini gözden geçirmeli ve bu alanda gerekli etkin önlemleri almalıdır.

Sayın Başbakan yaptığı açıklamalarla bu hususlarda gerekenin yapılacağını ve Türkiye’nin ve mağdur vatandaşlarımızın çıkar ve haklarının en etkin biçimde korunacağını söyledi ve kesin, en kesin ifadelerle Türkiye’nin onuruna sahip çıkacağını taahhüt etti, hatırlayacaksınız.

Ancak olayın üzerinden bir ay gibi uzun bir süre geçmiş olmasına rağmen, bu dört noktanın hiçbirinde en ufak bir ilerleme kaydedilmemiştir. İsrail özür dilemeyi reddetmiştir. Hükûmet, Birleşmiş Milletler tarafından tarafsız ve bağımsız bir uluslararası araştırma komisyonu kurulmasını da sağlamakta âciz kalmıştır. İsrail kendi iç araştırma komisyonunu kurmuş ve Amerika İsrail’in tutumunu desteklemiştir.

Hükûmet olayın sorumlularının nasıl cezalandırılacağı konusunda bir yol haritası oluşturmakta tam bir şaşkınlığa düşmüştür. İsrail ile askerî, siyasi ve ekonomik ilişkiler alanında da alınacak tedbirler hususunda da Hükûmet ne yapacağını bilmez bir durumda bocalayıp durmaktadır.

Hükûmetin övünmekte üstüne yoktur değerli arkadaşlarım. Türkiye’nin bölgesel ve küresel bir aktör konumuna eriştiği safsatasını diline pelesenk etmiştir fakat Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinden bir kınama kararı dahi çıkarmayı başaramamıştır.

Güvenlik Konseyinden karar çıkartılamayınca, zevahiri kurtarmaya yarayan Başkanlık açıklaması yöntemine başvurulmuş fakat Başkanlık açıklamasında da İsrail kınanmamıştır. Buna rağmen Sayın Başbakan ve Dışişleri Bakanı, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından İsrail’i kınayan bir açıklama yapıldığını iddia etmişlerdir. Bu gerçek dışıdır, kesinlikle doğru değildir.

Bu konuda Güvenlik Konseyi Başkanlık açıklamasının Türkçeye yapılan tercümesinde yer alan ifade aynen şöyledir: “Konsey en az 10 sivilin yaşamını kaybetmesine ve çok sayıda kişinin yaralanmasına yol açan eylemi kınar. Olaylarda hayatını kaybedenlerin ailelerine başsağlığı diler.” Ancak, bu metinde bilinçli bir tercüme hatası vardır. İngilizce orijinal metindeki “eylemler” sözcüğü Türkçeye “eylem” olarak tercüme edilerek İsrail’in eyleminin kınandığı izlenimi yaratılmak istenmiştir, oysa orijinal İngilizce açıklama metninde “eylemler” kınanmak suretiyle kınama hem İsrail’e hem İsrailli komandoların hem de Mavi Marmara’da direnç gösteren yolcuların eylemlerine teşmil edilmektedir. Sonuç olarak, Hükûmet büyük bir başarı olarak ilan ettiği Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeliğinden İsrail vahşetinin kınanması için dahi yararlanamamıştır.

Şimdi, İsrail’in yaptığı hukuk dışı kanlı saldırıya gelelim. Değerli arkadaşlarım, uluslararası hukuk açısından açık denizlerde seyreden bir gemiye ancak korsanlık, köle ticareti, uyuşturucu kaçakçılığı ve korsan yayın yapılması durumlarında yapılan müdahaleler meşru sayılabilir. İsrail komandoları Mavi Marmara gemisine saldırıda bulunarak uluslararası hukuku ihlal etmişlerdir. Ayrıca, ellerinde ateşli silahlar olmayan insanlara ateş ederek öldürmek meşru müdafaa koşullarını ortadan kaldırır. Bu itibarla gemide dirençle karşılamış olsalar bile bu durum İsrail askerlerinin ateş açarak onları öldürmelerini hiçbir şekilde meşru kılmaz.

Belirttiğimiz bu hususlar, değerli arkadaşlarım, tartışma götürmez. Ancak bu soruna ilişkin kriz yönetimi açısından Hükûmetin çok ciddi bir yetersizlik sergilediği de göze çarpmaktadır. Hükûmet, kıstasları hukuken saptanmış olan devlet sorumluluğunun icaplarını yerine getirememiştir. Zira, Mavi Marmara’nın hareketinden önce İHH Vakfı yetkilileri Filistin’e insani yardım ulaştırmanın yanında bir de ablukayı kırma hedeflerinin olduğunu övünerek yüksek sesle açıklıyorlardı, medya da bu açıklamaları yayınlıyordu. Öte yandan, 27 Mayıs tarihinde İsrail ordusu, insani yardım konvoyunun Gazze ablukasını kırmaya teşebbüs etmesi hâlinde müdahale edeceğini açıklamıştı.

Ayrıca, İsrail, diplomatik kanallardan Ankara’yla temasa geçerek yardım konvoyunun engelleneceğini duyurmuş, bunun ardından Amerika’nın Ankara Büyükelçisi de Türk makamlarını bu konuda uyarmıştı.

Bu gelişmeler üzerine Mavi Marmara’yla yolculuğun ciddi riskler taşıdığını kavrayan Hükûmet, kendi partisinden olan milletvekillerinin gemiye binmelerini sakıncalı görmüş ve engellemiştir. Ancak bu durumun ciddiyetine rağmen Hükûmet, vatandaşlarımızın yolculuğa katılmalarında bir sakınca görmemiştir.

Milletvekillerinin gemiye binmelerinin Hükûmet tarafından engellenmesinin nedeni, illegal davranışları dolayısıyla hiçbir bedel ödememeye alışmış olan İsrail’in bu gibi hâllerde sert ve şiddetli müdahalelerde bulunması ve orantısız güç kullanması olasılığından kaynaklanıyordu. Belittiğimiz bu hususlar, Mavi Marmara’daki kişilerin yaşamlarına yönelen ciddi risk ve tehditlerin mevcut olduğunu ve Hükûmetin de bu konuda tam bir bilgi sahibi olduğunu ortaya koymaktadır.

Uluslararası hukuk ve içtihat, değerli arkadaşlarım, böyle durumlarda devlet sorumluluğu uyarınca hükûmetlerin şöyle hareket etmelerine amirdir:

1) Hükûmet, risk ve tehditlerin mevcudiyet ve teşhisi hususunda asgari bir basiret ve öngörü göstermelidir.

2) Hükûmet, yaşamları risk ve tehdit altında olan kişileri korumak için elinden gelen her türlü önlemi almak mecburiyetindedir.

Bu durumda, Hükûmetin, devlet sorumluluğu ilkesi uyarınca yardım konvoyundaki gemilerinin yolculuklarını bir çatışmaya kesinlikle yol açmayacak ve hayat kaybını önleyecek şekilde yapmaları için tüm önlemleri almasını gerektirirdi ancak Hükûmet bu önlemleri almamıştır.

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) - İsrail’e diyecek hiçbir şeyiniz yok mu?

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) - Bu önlemlerin başında Mavi Marmara ile diğer gemilerin rotalarının çatışmaya meydan vermeyecek şekilde çizilmesi ve bundan İsrail makamlarının bilgi sahibi olmasının sağlanması gerekmekteydi.

İkinci önlem de bir müdahale hâlinde gemi yolcularının silahlı güçlere kesinlikle direniş göstermekten kaçınmalarının güvence altına alınmasıydı. İHH Vakfı yetkilerinin “Hükûmet bize yola çıkmadan önce hiçbir uyarıda bulunmadı.” yolundaki açıklamaları Hükûmetin ciddi bir krizin baş gösterdiği koşullarda sorumluluklarını yerine getirmeyerek vahim sonuçlara yol açtığını ortaya koymuştur. Sonuçta Hükûmetin devlet sorumluluğu çerçevesinde görevlerini yerine getirmemiş olması iki felaketin gerçekleşmesine yol açmıştır. Bu felaketlerden birincisi 8’i vatandaşımız 9 Türk’ün ölümü ve çok sayıda kişinin yaralanmasıdır. İkinci felaket ise Türk Hükûmetinin, dış politikasını İHH Vakfının ellerine teslim etme gafletinde bulunarak kontrol ve iradesi dışında olaylara sürüklenmesidir.

Değerli arkadaşlarım, devlet sorumluluğunun ihlal edildiği bir diğer alan da Mavi Marmara’nın yolcularına can emniyeti sağlayacak donanımda olmaması nedeniyle Türk Bayrak İdaresinden yolcu gemisi emniyet sertifikası alamamasından dolayı Komor’dan sertifika sağlaması ve Komor bandırası çekmesidir.

Bu hususta bir hususu belirtmek istiyorum: Sayın Başbakanımız Toronto’da 28 Haziranda yapmış olduğu bir açıklamada Mavi Marmara gemisine “Türk bandıralı gemi” diyerek çok büyük bir hata yapmıştır. Bu ifadelerini birkaç kere tekrarlaması bunun bir sürçülisan olmadığını ortaya koyuyor. Bu kadar önemli bir konuda Türk Başbakanının dosyasına hâkim olmaması endişe vericidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – Amacı insani yardım olan İHH Vakfının, yolcularının can güvenliğine en ufak bir duyarlılık göstermeden gemiyi 600 yolcuyla uluslararası sefere çıkarması sorumsuzluğun muhakkak daniskasıdır. Bu duruma bile bile göz yuman Hükûmet de bu sorumsuzluğa ortaktır. Bu sorumsuz tutum Türkiye'nin hukuki tezlerini olumsuz yönde etkileyebilir. Zira, hâlâ Türk sicil kaydını muhafaza eden Mavi Marmara’nın Komor Bayrağı’yla birlikte Türk Bayrağı da çekmiş olması tartışmalı bir durum yaratabilir çünkü Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin 92’nci maddesi iki veya daha fazla devletin bayrağı altında seyreden bir geminin, tabiiyetsiz bir gemi gibi işlem göreceğini öngörür. Aynı sözleşmenin 110’uncu maddesinde de “Geminin tabiiyetsiz olduğundan şüpheleniliyorsa, barış zamanında dahi gemiye müdahale hakkı doğar.” deniliyor.

Değerli arkadaşlarım, açıklamalarından anlaşılacağı üzere, İsrail’in insanlık dışı saldırısının siyasi ve hukuki yönleri yanında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

…devlet sorumluluğu açısından değerlendirilmesi gerekmektedir.

Özellikle ilk nazarda dahi AKP Hükûmetinin fahiş hataları ve yeteneksizliği nedeniyle 9 sivilin ölümünde ve çok sayıda insanın yaralanmasında ciddi sorumluluğu olduğu ortaya çıkmaktadır.

Bunlara ilaveten Birleşmiş Milletlerden kınama kararı ile bir uluslararası araştırma komisyonunun kurulması kararının çıkarılmamış olması bir züldür. Başvurulacak yargı yolları ve İsrail’e karşı alınacak önlemler konusunda da Hükûmet, tabii şaşkınlık içindedir.

Bu görüş ve düşüncelerle tüm bu konuların incelenmesini sağlayacak bir Meclis araştırması açılmasını yüksek takdirlerinize sunarım.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Elekdağ.

Grup önerisinin aleyhinde ilk söz, Muğla Milletvekili Sayın Mehmet Nil Hıdır buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi tarafından verilen 9/6/2010 tarih ve (10/762) esas numaralı Araştırma Önergesi’nin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, 31 Mayıs 2010 gece yarısı İsrail’in saldırısına uğramış olan, ancak hiçbir art niyet taşımadan Gazze’de ambargo altında hayat mücadelesi veren yaşlı, genç, çocuk, kadın 1,5 milyon Filistinliye sadece yardım amacıyla yola çıkmış Türk ve diğer ülke mensubu yardımsever insanların tamamını gönülden selamlıyor, şehitlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı, yaralılara da tekrar acil şifalar diliyorum.

Değerli arkadaşlar, adı geçen öneride ortak duygularımız dile getirilmekte, İsrail’i şiddet ve nefretle kınayan Türkiye Büyük Millet Meclisi deklarasyonuna atfen İsrail devleti bir kez daha kınanmaktadır.

Gazze’ye uygulanan ablukanın meşru olmadığı, İsrail’in en kısa zamanda Filistin topraklarından çekilmesi gerektiği, Gazze’ye yapılacak insani yardımın hiçbir şekilde engellenemeyeceği, Mavi Marmara’ya yapılan saldırının insanlık suçu olduğu, uluslararası deniz hukukuna da aykırı olduğu, Birleşmiş Milletlere üye ülkelerin birbirine olan hukukunun bu saldırıyla ihlal edilmiş olduğu, orantısız güç kullanılarak silahsız, masum sivillere saldırıldığı ve insanlık suçu işlendiği hususları ortak kanaatimizdir.

Ancak, öneride iddia edilen Hükûmetin yetersiz kaldığı gibi birtakım iddialar asılsız ve eksik bilgilerden kaynaklanmaktadır.

Meclis araştırması olayı zamana yayacağı için olumsuz neticeler doğuracağı inancındayım. Oysa, bu tür olaylarda diplomatik girişimlerin çok daha kısa zamanda netice vereceğini bir kez daha vurgulamak isterim.

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğünün hazırlamış olduğu ve Hükûmetin bu olaydan sonra attığı adımlar ve aldığı tedbirlerle ilgili 36 başlıkta toplanmış olan işlemleri buradan siz değerli milletvekili arkadaşlarımıza arz etmek istiyorum:

31 Mayıs günü, saldırının yapıldığı gün, Sayın Başbakanımız dünya liderleriyle yoğun bir telefon diplomasisi yaptı. Banki Moon, Barak Obama, Vladimir Putin, Angela Merkel gibi dünyanın sayılı liderlerinden 15 tanesiyle görüşme yaptı.

Türkiye'nin de telkinleriyle Birleşmiş Milletlerden Avrupa Birliği Dışişleri Bakanlığına, İngiltere’den Rusya’ya kadar birçok ülke Gazze üzerindeki kuşatmanın kaldırılması çağrısında bulundu. 

Sabahın erken saatlerinden itibaren Tel Aviv Büyükelçimiz İsrailli yetkililerle görüşmelere başladı.

İsrail Büyükelçisi Dışişleri Bakanlığımıza çağrılmak suretiyle, Büyükelçiye şiddetli protestomuz iletildi. Başbakanlıkta kriz masası oluşturuldu.

Yine Millî Savunma Bakanımız İsrail Millî Savunma Bakanını arayarak, gelişmelere ilişkin izahatta bulunmasını istedi.

Dışişleri Bakanlığımız tarafından bir basın açıklaması yapılmak suretiyle, tüm dış temsilciliklerimize bulundukları ülke ve örgütler nezdinde girişimde bulunarak saldırının kınanmasının sağlanması talimatı verildi.

Yine Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde Türkiye’nin tezlerini anlatan bir konuşma yapmak suretiyle, Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Sayın Jones ile yapılan görüşmelerde telefon diplomasisi ile olayın dünya nezdinde kınanması istendi.

İsrail’de bulunan Genç Millî Futbol Takımı’mızın karşılaşması iptal edilerek, futbol takımı geri çağrıldı. Türkiye ile İsrail arasında planlanmış olan 3 askerî tatbikat iptal edildi.

Yine Dışişleri Bakanlığında, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, İslam Kalkınma Örgütü, Avrupa Birliği üyeleri ve diğer üyelerin büyükelçilikleri ve daimî temsilcilerine yönelik ayrı gruplar hâlinde bilgilendirme toplantıları düzenlendi.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine acil toplantı çağrısı yapıldı ve Konseyden İsrail’in saldırısını kınayan bir Başkanlık açıklaması yayınlandı.

İslam Kalkınma Örgütü Bakanlar Konseyinin olağanüstü toplantı yapması çağrısında bulunuldu. İslam Kalkınma Örgütü, aynı gün İsrail’i kınayan bir açıklama yaptı. TelAviv’deki Büyükelçimiz istişareler için geri çağrıldı.

İkinci gün, yani 1 Haziran 2010 günü NATO Genel Sekreteri ile görüşüldü ve NATO Konseyinden saldırıyı kınama kararı çıkartıldı.

Yine yardım konvoyunda bulunanların İsrail’den tahliyesi kapsamında 16 kişi tarifeli uçakla geri çağrıldı, Türkiye’ye getirildi.

Saldırıda yaralananların ülkemize transferi için Genelkurmay Başkanlığımızın ve Sağlık Bakanlığımızın tahsis ettiği üç uçak İsrail’e gönderildi.

Birleşmiş Milletler Cenevre İnsan Hakları Komisyonunda yardım gemilerine saldırı olayını ele alan bir oturum düzenlenmesi sağlandı. Oturumda oylanan karar tasarısı 47 üyenin 32 tanesinin olumlu oyuyla kabul edildi ve karar tasarısında saldırı şiddetle kınanırken İsrail’in uluslararası kurumlarla iş birliği içerisinde, gözaltına alınan ve yaralanan isimler hakkında bilgi vermesi ve olaya ilişkin soruşturma başlatması istendi.

2 Haziran 2010 günü yani olayın üçüncü günü Sayın Başbakanımızın AK PARTİ grup toplantısında yaptığı konuşmada kararlı bir dille Türkiye'nin pozisyonunu ortaya koyması, uluslararası kamuoyuna seslenmesi ve işlenen insan hakları ihlalinin Başbakanımızın konuşmasıyla dünya basınında yer alması ve bütün bu konuşmaların İngilizceye, Fransızcaya ve Arapçaya tercüme edilerek uluslararası kamuoyu oluşturulmasının gerçekleşmesi sağlandı.

Sayın Başbakanımızın başkanlığında üçüncü gün, güvenlik zirvesi toplandı. Başbakanlık Başdanışmanı Profesör Doktor Nabi Avcı, Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı, Manisa Milletvekilimiz Hüseyin Tanrıverdi ve Filistin Dostluk Grubu Başkanı Sayın Zeyid Aslan hayatını kaybeden vatandaşlarımızın cenazeleriyle, yaralıları ve tutukluları teslim almak üzere İsrail’e gitti. Bu noktadan itibaren -önemle altını çizeceğimiz, zira, bir kısım köşe yazarlarının altı aydan önce salıverilmelerinin mümkün olmadığını itiraf etmeleri ama- bütün yardım gönüllülerinin, yaralıların ve ölülerin hiçbir şart olmadan Türkiye'ye gönderilmesi için İsrail’e yirmi dört saat süre verildi ve süre dolmadan İsrail Türkiye'nin bu talebini yerine getirdi.

1’i İrlandalı olmak üzere toplam 19 kişi Hava Kuvvetleri Komutanlığımızın ve Sağlık Bakanlığımızın ambulans uçaklarıyla Ankara’ya ve İstanbul’a getirildi.

Adalet Bakanlığı, yardım gemilerine saldırıyla ilgili olarak iç ve dış uluslararası hukuk açısından inceleme başlattı.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, yardım filosuna yönelik saldırıyı kınayan bir deklarasyon yayınladı. Deklarasyon, üç dilde, bütün dünya basınının bilgisine sunuldu.

Ulusal ve uluslararası basında -temasa geçilerek- saldırıyı kınayan yazıların yayınlanması, televizyonlarda oturumların yapılması sağlandı.

3 Haziran 2010, olayın dördüncü günü, aralarında üçüncü ülke vatandaşlarının da bulunduğu toplam 490 kişi üç yolcu uçağıyla İstanbul’a getirildi. Kafileyi, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç ve beraberindeki heyet İstanbul’da karşıladı.

Enerji Bakanımız Sayın Taner Yıldız, İsrail ile ilişkiler normale dönmeden Manavgat suyu ve diğer projelerin askıya alınacağını açıkladı.

Yardım gemilerinde bulunan farklı ülkelerin vatandaşları ve kendi vatandaşlarımızla TRT aracılığıyla mülakatlar yapılarak şahitlikler kayıt altına alındı. Saldırıda yaralanan vatandaşlarımızla TRT, özel mülakat yapmak suretiyle yaşananları kayıt altına aldı.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Siz niye gitmediniz?

MEHMET NİL HIDIR (Devamla) - Yardım gemilerinde bulunan vatandaşlarımız ve farklı ülkelerin vatandaşlarından Türkiye’ye getirilenlerin tamamının adli tıpta sağlık taramaları yapılarak ilgili bilgiler kayıt altına alındı.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Siz niye gitmediniz?

MEHMET NİL HIDIR (Devamla) - Saldırı sırasında hayatını kaybeden, 1 Türk asıllı ABD vatandaşı olmak üzere, 9 vatandaşımızın cenazeleri yolcu uçaklarıyla İstanbul’a getirildi. Kimlik tespitinden sonra cenazeler ailelerine, milletimizin bağrına teslim edildi. Hayatını kaybeden 9 kişinin otopsi işlemleri tamamlandı ve ölümlerin ateşli silahla hiçbir karşılık vermeye fırsat olmadan, tepeden ateş edilerek ölüme sebebiyet verildiği tespit edildi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MEHMET NİL HIDIR (Devamla) -  8 Haziran 2010 tarihinde İstanbul’da düzenlenecek olan CICA Asya İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansına İsrail’in katılımı iptal edildi ve dün, askerî amaçlı İsrail uçaklarının Türk hava sahasından geçmelerine izin verilmedi.

Yine, Birleşmiş Milletler nezdinde araştırma komisyonu kurularak olayın dünya kamuoyu gündemine getirilmesi, gündemde kalması sağlanmış oldu.

Değerli arkadaşlarım, bunların dışında, Başkanlığını Ankara Milletvekilimiz Sayın Aşkın Asan’ın yaptığı Akdeniz Parlamenter Asamblesinden kınama yazısı, yine Başkanlığını Ankara Milletvekili Sayın Zeynep Dağı’nın yapmış olduğu Avrupa- Akdeniz Parlamenter Asamblesinden kınama yazısı, Başkanlığını Mevlüt Çavuşoğlu’nun yapmış olduğu Avrupa Parlamentosundan kınama yazısı 470 evet, 56 hayır oyuyla kabul edildi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sadece selamlayın lütfen, bu, ikinci bir dakika…

MEHMET NİL HIDIR (Devamla) – Asya Parlamenter Asamblesinden kınama yazısı çıkartıldı.

Değerli arkadaşlarım, bütün bu yapılanların, Hükûmetimizin ve Sayın Başbakanımızın bu konuda yetersiz kalmadığının, yapılması gereken tüm iş ve işlemlerin günü gününe, sabır ve kararlılıkla takip edildiğinin en büyük işareti olduğunu sizlere arz etmek istiyorum.

Bu sebeple, Cumhuriyet Halk Partisi tarafından verilen önergenin aleyhinde olduğumu bilgilerinize arz etmek istiyorum.

Saygılarımla. (AK PARTİ  sıralarından alkışlar)

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Siz niye gitmediniz Sayın Milletvekilim, siz niye gitmediniz?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hıdır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun vermiş olduğu Danışma Kurulu grup önerisi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere söz aldım.

Grup önerisinin konusu, bildiğiniz gibi, İsrail’in Gazze’ye insani yardım götüren gemiye yaptığı  saldırı olayı konusunda bir Meclis araştırma komisyonunun kurulmasını talep etmektedir.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak biz de bu önergenin lehinde oy vereceğiz çünkü gerçekten, bu konunun milletin gündeminden düşürülmemesi, Meclisin gündeminden düşürülmemesi, unutturulmaması gerektiği kanaatindeyiz.

Değerli milletvekilleri, konuşan arkadaşlarımız olayı sizlere hatırlattılar. 31 Mayıs 2010 tarihinde, pazartesi günü sabaha karşı İsrail uçakları, Gazze’ye insani yardım götürmek amacıyla uluslararası sularda seyreden Türk ve yabancı bandıralı gemilere ağır silahlarla saldırıda bulundu, 9 vatandaşımız hayatını kaybetti, 60 insan da yaralandı.

Aslında dün burada bir başka şeyi de öğrendik Sayın Endonezya Cumhurbaşkanının konuşmasında, ölen Türk vatandaşı, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı sayısının 12 olduğunu söyledi. Buna iktidar partisi grubunun, Hükûmetin bir açıklık getirmesi lazım. Türkiye’den bilgi mi saklanıyor ya da Sayın Cumhurbaşkanı mı yanlış bilgilendirildi? Tutanaklara geçen bu rakam ya düzeltilmeli ya teyit edilmelidir.

Değerli milletvekilleri, olayı doğru tanımlamak lazım. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz ilk günden, Sayın Genel Başkanımız, bu konuda hemen bir basın açıklaması yaparak öncelikle İsrail’i bu insanlık dışı saldırıdan dolayı kınadık. Gerçekten olay, hiçbir şekilde kabul edilemez ve unutturulamaz bir insanlık suçu. Olay, çok doğrudan Türk milletine saldırıdır, Türkiye Cumhuriyeti devletine saldırıdır ve olayın sonunda bana göre bu Parlamento, Meclisimiz, tüm siyasi partiler ve milletimiz, tüm sivil toplum kuruluşları çok uzun zamandan bu yana hasret kaldığımız bir ortak duruş sergileyerek bu olaya karşı çıktı. Türkiye Büyük Millet Meclisi de birlikte, bir gün sonra bu olayı kınayan -tüm grup başkan vekillerinin imzasıyla- bir kınama kararı da yayınladı.

Değerli milletvekilleri, olayın üzerinden yaklaşık bir ay geçti. Şimdi burada, sizin huzurunuzda milletimizin hislerine tercüman olarak, onun adına soruyorum: Sayın iktidar partisi sözcüsü, yapılanları anlattı, “Kınadı, kınadı, o kınadı, bu kınadı” diye. Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve Türk milletinin hukukunu savunmak, korumak sorumlusu olan siyasi iktidarın bu olay karşısında yaptıklarını yeterli buluyor musunuz?

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Hukukumuz korundu mu?

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır, korunmadı.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Sayın Başbakanın bu olaydan sonra ifadesi var: “Sonuçlarına katlanırlar.” diyor. Hangi sonuca katlandı İsrail, özür diledi mi?

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Kınandı ya Başkanım, yetmez mi, kınanmış işte!

METİN ERGUN (Muğla) – İsrail kınandı mı?

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Sayın Başbakan Yardımcısı “Yetti artık, sabrımız taştı.” diyor. Ne yapıldı? Hükûmetin bir kararı var, diyor ki: “Ulusal ve uluslararası yargıya müracaat edilecek.” Edildi mi?

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - İsrail özür dilemek mecburiyetinde bırakıldı mı?

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Milletim adına soruyorum. Hükûmeti ve iktidar partisi grubunu milletime şikâyet ediyorum.

Değerli milletvekilleri, bu konuyu geçiştiremeyiz. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli kırılma noktasındayız. Askerimizin başına çuval geçirilmesi karşısında gösterilen aymazlığı burada gösteremezsiniz. Burada, doğrudan, bir devlet, uluslararası hukuku da çiğneyerek Türkiye Cumhuriyeti devletine saldırmıştır ve Türk milletine saldırmıştır; 9 veya 12 insanımızın hayatına mal olmuştur. Bunu böyle nutukla nasıl geçiştirebiliriz? Bunu böyle iç politika malzemesi yaparak nasıl geçiştirebilirsiniz? Buna hakkınız var mı? Yapılanlardan tatmin olduğunuza, yeterli olduğuna inanıyor musunuz? Bunu milletimize anlatabilir misiniz?

Tekrar ediyorum: Bu ülkenin savunulmasından, bu devletin hukukunun korunmasından, insanımızın can güvenliğinden milletimiz adına sorumlu olan siyasi iktidar olarak, Hükûmet olarak Türkiye’ye karşı yapılmış bu saldırı karşısında bu yaptıklarınızı yeterli bulabilir misiniz?

OKTAY VURAL (İzmir) – Sükût ikrardan gelir.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın ilk günden şunu söylemişim, ben konuşmuşum yine burada: “Bugün acımız var.” demişiz ayın 1’inde, olayın hemen aynı gününde. “Bu acının üzerinden Hükûmete yüklenmeyi çok gerekli görmüyoruz ama gerçekten cevabı verilmesi gereken sorular var, bu cevapları lütfen millete veriniz.” dedik. Ne yaptınız arkadaşlar? Bugün bir siyasi partimiz diyor ki: Bu olayla ilgili –Hükûmeti sorgulamıyoruz- milletimizin ve devletimizin hukukunu korumak adına bir araştırma komisyonu kuralım Meclis olarak ve bu konuyu süreklilik kazanacak şekilde sahiplenelim. Ümit ederim ki bunu bir gündem oyalaması olarak algılamazsınız ve bu komisyonun kurulmasına, sembolik de olsa bu komisyonun kurulmasına kendi şahsi vicdanlarınızın gereği oy verir ve böyle bir komisyon kurup dünyaya ilan ederiz, deriz ki: Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak, millet olarak ve Parlamento olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak biz bu olayda bir emrivakiyi kabul etmeyiz.

Değerli arkadaşlar, her şeyden önce, temsil ettiğimiz milletin gücüne inanmamız lazım, bu devletin gücüne inanmamız lazım. Bu devlete, böyle, hiçbir hukuki dayanağı olmadan saldırabilmeye kimsenin cesareti olmamalı. Bu saldırılar da cevapsız kalmamalı ama bunu bu millet adına siyasi iktidar öncülüğünde yapmalıyız. Bunu geçiştiremezsiniz değerli arkadaşlar. Tekrar ediyorum: Olay vahim. Olay -cumhuriyet tarihinin en önemli- devletimize karşı bir devlet tarafından uluslararası hukuk çiğnenerek dünyanın gözü önünde yapılmış bir saldırıdır. Bundan daha önemli bir mesele var mı? Ama bir ay geçti, bu bir ay içerisinde, zannediyorum çok sayıda da soru önergesi verilmiş olmasına rağmen, Hükûmetten nutuktan başka bir şey duymuyoruz değerli arkadaşlar.

Uluslararası bir komisyon kurulması istendi, kurdurulabildi mi? Önemli sonuç bu. İsrail’in özür dilemesi istendi -bunlar Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve Hükûmetin talepleri- sağlanabildi mi? Sağlanamıyorsa, gelin, Parlamento olarak bu meseleyi sahiplenelim, Hükûmetin de arkasında duralım ama milletimizin ve devletimizin hukukunun çiğnenmesine bu sıralarda oturarak göz yumamayız, buna hakkımız yok değerli arkadaşlar. Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu bu grup önerisi çok isabetli olmuştur.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bizim de var bir araştırma önergemiz.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bizim de bir araştırma komisyonu kurulsun anlamında önergemiz var. Eğer bu duyarsızlığı gösterirseniz her gün Meclisin açılışında bu konuyu konuşmaya mecbur kalırız, her gün bu grup önerisini sürekli getiririz buraya ve iktidar partisi olarak ayıbınız olur. Gelin, birlikte, tenkit için söylemiyorum…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - …nasıl bildirinin altına birlikte imza attık, bu komisyonun kurulmasına da birlikte oy verelim, sembolik de olsa bu komisyonu kuralım. Olay belli, araştıracağımız hususlar belli, varacağımız sonuç da belli, Türkiye’ye saldırılmıştır, Türk milletine saldırılmıştır. İnsanlık önünde, uluslararası camiada hukukumuzu savunmanın kararlılığını ortaya koyalım. Bunu yapmazsak değerli arkadaşlar, Allah indinde de sorumlu oluruz, millet indinde de, gelecek nesiller indinde de sorumlu oluruz.

Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak teklif ediyoruz… Bir partinin vermiş olması önemli değil, bugün Cumhuriyet Halk Partisi verdi, yarın biz veririz. Kabul etmezseniz bir gün sonra tekrar veririz. Ve bunu unutturmamak mecburiyetindeyiz. Milletimize saldırının bu kadar kolay olmadığını dünya âleme göstermek mecburiyetindeyiz. Sürekli soru önergeleri veriyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sayın Başkanım, bitiriyorum.

Birçok arkadaşımızın verdiğini biliyorum. Ben de verdim. Diyoruz ki: Yani bu Marmara gemisi ve diğer gemileri ne zaman geri alacağız? İsrail’le hangi bağlamda ilişkileri kestiniz? Elçiyi geri gönderecek misiniz? Nedir? Milleti bilgilendirin en azından. Yani böyle laf olsun diye, nutuk olsun diye “Yetti artık!” dediğiniz ne değerli arkadaşlar? Sayın Başbakan, Sayın Dışişleri Bakanı, sayın iktidar partisi grubu, bu “Yetti artık!” kelimesinin içeriği ne? Yani kartondan kahramanlık gösterisi mi? Biz buna ne sizi layık görüyoruz ne Türkiye’yi ne Türk milletini layık görüyoruz.

Bu milletin askerinin başına çuval geçirilirken gösterilen aymazlığı burada gösteremeyiz. Gelin bu önergeyi kabul edin, bu komisyonu kuralım. Bugün kurmazsanız yarın kuralım. Danışın büyüklerinize ama bu komisyonu mutlaka kuralım.

Bilgilerinize sunuyorum. Oy vereceğinizi ümit ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde son söz Samsun Milletvekili Sayın Cemal Yılmaz Demir’de.

Buyurun Sayın Demir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

CEMAL YILMAZ DEMİR (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; İsrail’in Gazze’ye insani yardım götüren filoya yapmış olduğu saldırıya ilişkin Cumhuriyet Halk Partisinin Meclis araştırması açılması hakkındaki teklifi üzerine söz almış bulunmaktayım. Konuşmama geçmeden önce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi üç yılı aşkın bir süredir Gazze’de yaşayan 1,5 milyondan fazla insana uygulanan insanlık dışı ambargonun bir kez daha dünya kamuoyunun gündemine gelmesi ve kaldırılması için gerekli çalışmaların yapılabilmesi amacıyla altı gemiyle otuz altı farklı ülkeden 700 yolcunun oluşturduğu insani yardım filosu Gazze’ye doğru yola çıkmıştı. Yolcuların arasında farklı ülkelerden milletvekilleri, çok sayıda medya mensubu, sanatçı, aydın, yazar, insan hakları aktivistleri, sivil toplum örgütlerinden temsilciler, çocuk ve kadınlar, ayrıca 10  bin tonu aşkın yardım malzemesi bulunmaktaydı. Konvoyu oluşturan yolcuların ve yardımların ağırlıklı kısmı ülkemizdendi. Konvoy kadirşinas halkımızın yoğun ilgisine ve desteğine mazhar oldu.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; birçok siyasi parti temsilcisi milletvekillerimiz, sivil toplum kuruluş temsilcileri Sarayburnu’nda demirli bulunan Mavi Marmara gemisini hareketinden önce ziyaret ederek ambargoya dikkat çekti ve konvoya desteklerini ifade etti. Tüm dünyanın desteğini arkasına alan konvoyla ilgili muhalefet partilerinden maalesef İsrail’in terörist saldırısına kadar herhangi bir mesaj almak mümkün olmadı, milletçe bu yardım konvoyunu destekleyen herhangi bir mesajlarını da duyamadık.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) - Siz niye binmediniz gemiye Sayın Demir?

CEMAL YILMAZ DEMİR (Devamla) – Siz niye binmediniz Beyefendi?

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Romatizmalarınız mı vardı da binmediniz gemiye?

CEMAL YILMAZ DEMİR (Devamla) – Bu insan hakları ihlalleri sadece AK PARTİ’nin sorunu mu, sizin hiçbir sorumluluğunuz yok mu?

OKTAY VURAL (İzmir) – Biz sorumluluğumuzu yerine getirmesini biliriz!

CEMAL YILMAZ DEMİR (Devamla) – Her seferinde buradaki milletvekilleri yardım konvoylarına katıldılar. Siz müracaat ettiniz, size “Gitmeyin” dediler mi? Böyle bir şey mi var?

OKTAY VURAL (İzmir) – Sen bizi suçlayacağına İsrail’i suçla! İsrail’i suçla… Sen bizi suçlayacağına İsrail’i suçla!

BAŞKAN – Sayın Hatip…

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne haddin var senin!  Sen İsrail’i mi tutuyorsun!

CEMAL YILMAZ DEMİR (Devamla) – Size “Gitmeyin”  diyenlere söylüyorum.

BAŞKAN – Sayın Hatip, siz Genel Kurula hitap edin.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sen beni suçlayacağına İsrail’i suçla!

CEMAL YILMAZ DEMİR (Devamla) – Lafınızı bilerek konuşun.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

CEMAL YILMAZ DEMİR (Devamla) – Siz niye gitmediniz?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sen İsraillileri mi tutuyorsun?

CEMAL YILMAZ DEMİR (Devamla) – Gitmek istediniz de elinizden tutan mı oldu, engel çıkaran mı oldu?

OKTAY VURAL (İzmir) – Sen beni suçlayacağına İsrail’i suçla!

CEMAL YILMAZ DEMİR (Devamla) – Lütfen…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sen İsrail’i suçla!

BAŞKAN - Sayın Vural… Sayın Vural…

CEMAL YILMAZ DEMİR (Devamla) – Böyle bir konuda…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sen hangi hakla bizi suçluyorsun?

CEMAL YILMAZ DEMİR (Devamla) – …hamasetle siyaset yapmayın.

OKTAY VURAL (İzmir) – Siyaseti yapan sizsiniz. Bundan bile siyaset üretecek kadar alçalıyorsunuz be!

CEMAL YILMAZ DEMİR (Devamla) – Bu, milletçe ittifak etmemiz gereken bir konudur. Burada insan hakları ihlali var. Tüm insanlığın sorunudur bu, sadece AK PARTİ'nin değil, hepimizin sorunudur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Elbette, kim bunun aksine bir şey söylüyor? İnsafsızlık yapmayın be! Kim söylüyor bunun aksini? Bundan bile rant elde ediyorsunuz.

CEMAL YILMAZ DEMİR (Devamla) – Dünyanın dört bir yanında milyonlarca insan canlı yayınlardan bu filoyu takip ederken…

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – 9 sorum var.

OKTAY VURAL (İzmir) – “One minute”le olmuyormuş, öyle mi?

CEMAL YILMAZ DEMİR (Devamla) – …vicdan sahibi bütün insanlık, hangi dine mensup olursa olsun dualarını filoyla birlikte Gazze’ye göndermekteydi.

OKTAY VURAL (İzmir) – Kan üzerinden siyaset üretiliyor. Yalan yanlış bilgilerle geliyorsun burada İsrail’in tarafını tutuyorsun be!

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, anlaşılmıyor ki.

BAŞKAN – Ben de anlamıyorum.

CEMAL YILMAZ DEMİR (Devamla) – Bunlarla birlikte…

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Duyamıyoruz…

OKTAY VURAL (İzmir) – Bizi eleştiriyor, İsrail’i savunuyor ya!

BAŞKAN – Ben de anlamıyorum, ne yapalım? Söylüyoruz… Hep beraber bağırıyorsunuz.

Sayın milletvekilleri, lütfen…

CEMAL YILMAZ DEMİR (Devamla) – …filoda çocuklar için oyun parkı, yaralı ve hastalar için tıbbi malzemelerin yanı sıra açıkta, yıkıntılarda ve çadırlarda yaşayan binlerce insan için ev, çocuklar için okul demek olan inşaat malzemeleri bulunuyordu.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Milletvekili olarak niye binmediniz gemiye?

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Gemileri siz mi gönderdiniz? Cevap ver, cevap!

BAŞKAN – Sayın Yıldız, lütfen…

CEMAL YILMAZ DEMİR (Devamla) – 31 Mayıs sabahı gün ağarmadan İsrail Hükûmeti hukuksuz bir şekilde sürdürdüğü ambargonun durdurulması için uğraşan insanlığa terörist yüzünü bir kez daha gösterdi.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Bir uçak da mı kaldıramadınız oraya?

BAŞKAN – Sayın Çelik, lütfen…

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) - Yazık!

BAŞKAN – Sayın Çelik, lütfen…

CEMAL YILMAZ DEMİR (Devamla) – Beyefendi, Sayın Başbakanın Davos’taki çıkışı için “Diplomatik teamüllere aykırı.” diyen ve “Türkiye’yi dış dünyadan koparıyor bu çıkışlar.” diyen sizlersiniz, şimdi savaş uçağı göndermekten bahsediyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)

OKTAY VURAL (İzmir) – Yalan atıyorsun, yalan atıyorsun! Sayın Başkan, yalan söylüyor!

CEMAL YILMAZ DEMİR (Devamla) – Sadece, insani yardım taşıyan…

OKTAY VURAL (İzmir) – Bunu ispat edemezsen sen müfterisin!

BAŞKAN – Sayın Vural…Sayın Vural…

CEMAL YILMAZ DEMİR (Devamla) – …içinde silahsız, sivil yolcuların bulunduğu…

OKTAY VURAL (İzmir) – “One minute” dedikten yarım saat sonra İsrail Cumhurbaşkanına ricacı olan sizsiniz be! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Vural…

CEMAL YILMAZ DEMİR (Devamla) – Sayın Başkanım, eğer bu laf atmalara ve yalanlara, iftiralara cevap vereceksek biz meramımızı anlatamayız. Lütfen…(MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Ne yapabilirim? Ne yapabilirim?

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) - Yalanı sen söylüyorsun!

OKTAY VURAL (İzmir) – Orası iftira yeri değil, doğru bilgileri ver. Yalan yanlış bilgilerle milleti aldatıp kandırıyorsunuz be! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

CEMAL YILMAZ DEMİR (Devamla) – Buna müsaade etmemeniz gerekir. (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Peki.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati 16.33

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.46

BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 126’ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerinde konuşmasını tamamlamak üzere Samsun Milletvekili Sayın Cemal Yılmaz Demir’i kürsüye davet ediyorum.

Buyurun Sayın Demir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Dört dakika on dört saniyeniz kalmıştı ama beş dakika veriyorum size, buyurun.

CEMAL YILMAZ DEMİR (Samsun) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; kaldığım yerden devam ediyorum.

Bu saldırıda bir saatin içerisinde tamamı ülkemiz vatandaşı 9 kişi hayatını kaybetmiş, 50’nin üzerinde yardım gönüllüsü ise yaralanmıştır. Bu vesileyle, hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

İşkence bununla bitmemiş, yaralılar da dâhil olmak üzere herkes kelepçelenmiş, insani olmayan koşullarda, zorla İsrail’in Aşdot Liman’ına götürülmüş, hapsedilmiş, sorgulanmıştır. Kişisel eşyalar ve malzemeler talan edip çalınmıştır. Hapis süresince ve havaalanından sınır dışı işlemleri yapılırken, yardım gönüllülerinin tamamı, insanlık dışı uygulamalara maruz kalmış, havaalanında onlara meydan dayağı atma cüretini gösteren İsrail askerleri komutanları tarafından herkesin gözü önünde kutlanmıştır. Ardından Mavi Marmara baskınını gerçekleştiren askerlere İsrail Savunma Bakanlığı tarafından kahramanlık madalyası verilmiştir.

Dünya halkları, hükûmetler, İsrail Hükûmetinin bu terörist, işgalci, insanlık dışı ve uluslararası hukuku da hiçe sayan tavrına daha fazla sessiz kalmamalıdır, kalamaz. Aksi takdirde İsrail’in tüm bu uygulamaları desteklenmiş olacaktır. İsrail Hükûmeti konvoy organizatörlerini terörizmle ve kışkırtmacılıkla suçlamaya çalışmaktadır. İnsani yardım filosunun bileşenleri olan altı sivil toplum kuruluşunun her biri bulundukları ülkede saygın, dünya çapında faaliyetlere imza atmış kurumlardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle İHH İnsani Yardım Vakfı yüce Meclisimizin onur ödülüyle taltif ettiği, dünyanın 120 ülkesinde faaliyet gösteren, kadirşinas halkımızın yardımlarını ihtiyaç sahiplerine ulaştıran bir köprüdür. Filo yetkilileri insanlığın vicdanının ortak sesi olduklarını şu ifadeleriyle net bir biçimde ortaya koymuşlardır: “Bir gün İsrail halkı insani yardıma muhtaç bir hâle gelir, ambargo altında ezilir ise biz o gün de onlar için bu ambargoyu kırmak adına yine filolarla karşı çıkar, elimizden gelen her şeyi yaparız.” İnsani yardım filosunun maruz kaldığı saldırı, aynen Gazze’ye uygulanan ambargo gibi insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. Bugün bu yaşananlara şahit olanlar, gelecek nesillere ve insanlığa karşı bu ambargonun şeklinin değişerek devam ettirilmesinin önünde durmalı ve tamamen ortadan kaldırılmasıyla ilgili tüm sorumluluklarını yerine getirmek adına her türlü insani çaba devam etmelidir. Şu iyi bilinmelidir ki bu olay ve sonucunda İsrail Hükûmeti açık denizde uluslararası deniz hukuku kurallarını çiğnemiştir, İsrail silahsız, masum, sivil insanlara saldırmıştır ve öldürmüştür. Tüm insanlığa karşı işlenmiş bu suçların ve tüm sorumluların cezalandırılması gerekmektedir. Tüm bu yaşananlardan sonra hedef şu olmalıdır: İsrail özür dilemeli, tazminat ödemeli ve Gazze’ye uygulanan ambargo kaldırılmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bölgeye birçok defa giden bir milletvekili olarak önce bir durum tespiti yapmak istiyorum. Dünyanın en kalabalık yerleşimine sahip bu küçük coğrafyada sıkışıp kalmış 1,5 milyon insanın 900 bini mültecidir. Bu insanlar, kişilerin veya kurumların değil tüm milletimizin hassasiyet üzerine eğilmesi gereken topluluklardır ve bu hassasiyet tüm siyasi tercihlerin de üzerinde olmalıdır. Bizler de burada yaşanan dramı ve insanlık ayıbını siyasi polemikten ve tartışmalardan uzak tutmalı ve siyasi malzeme konusu yapmamalıyız.

Bugün İsrail cezaevlerinde Filistinli 11 bin civarında esir olup, ayrıca bunların içerisinde çok sayıda seçilmiş milletvekili de bulunmaktadır.

Sayın Başbakanımızın artık bir dünya sloganı olan Davos’takione minute” çıkışını çok sert bulanlar, ne gariptir ki, yardım filosunun maruz kaldığı saldırı sonucunda neden savaş gemileri göndermediğimizi, bu saldırıyı neden savaş sebebi saymadığımızı sormaktadırlar.

Her iki olayda takındığımız tavır bir partinin tavrı değil, Türk milletinin, Türk devletinin asil duruşunun tavrıdır. Sayın Başbakanımızın dediği gibi, tüm dünya sırtını dönse biz Gazze’ye sırtımızı dönmeyeceğiz, Gazze halkının her platformda sesi olacağız, kulağı olacağız, tıpkı diğer mazlum milletlere gösterdiğimiz hassasiyetlerde olduğu gibi. Yüzyıllardır ecdadımızın diğer mazlum milletlere göstermiş olduğu ilgi ve yardım, yine bu büyük milletin ecdadına olan vefasıdır.

Grup önerisinin aleyhinde olduğumuzu ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, hatip, oturumdan önce, grubumuza da dönerek, ki sataşma konusu olan konularda, yanlış bilgilerle Meclise bilgi vermiştir. Dolayısıyla onları, tutanaklara girmesi açısından düzeltmek istiyorum, grubumuzu itham eden.

BAŞKAN – Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Üç dakika süre veriyorum.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz Demir’in, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, teşekkür ederim Sayın Başkan.

Burada, hepimiz, bu İsrail’in saldırgan tutumu ve bu saldırgan tutumu karşısında Türkiye Büyük Millet Meclisinin hep beraber, birlikte kararlı duruşunu ortaya koymamız gerekirken, yani böyle bir konuda muhalefeti suçlayarak bundan bir amaç umulmasını doğrusu çok yadırgadığımı ifade etmek istiyorum.

Arzu edilen nedir? Arzu edilen şudur: Bu gemiler oraya yardıma gittiği zaman 9 vatandaşımızın ölümüne yol açan olaylar hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisi el atsın. Bu konuda, Hükûmetin, gerekirse, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir komisyon var, bu komisyon bu arzuları dile getirmektedir diye, bir bakıma Türkiye Büyük Millet Meclisinin daha önce hep beraber, birlikte imzaladığımız bu iradesini takip ettiğini gösterelim. Bakın, burada şunu söylüyor: Neler yapılması gerektiğini söylüyoruz. İmza edenler kim? Suat Kılıç, AKP Grup Başkan Vekili; Sayın Kemal Anadol, CHP; MHP Grup Başkan Vekili Oktay Vural ve BDP Grup Başkan Vekili.

Değerli arkadaşlarım, burada, biz, bu sonuçları sorgulamayacağız da denetlemeyeceğiz de ne yapacağız? Yani İsrail’in, kendi başına kurduğu soruşturma komisyonuyla kamuoyunu yönlendirmesine terk edelim.

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Ne alakası var?

OKTAY VURAL (Devamla) – Onun için, Türkiye Büyük Millet Meclisi bu konuyu takip etmelidir. Bu konu, İsrail’in inisiyatifine ya da merhametine ya da pazarlamasına terk edilmemelidir. Gelin, hep beraber, birlikte komisyonu kuralım, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak taahhüt ettiğimiz bu bildiri doğrultusunda neler yapıldığını tespit edelim.

İki konu son derece yanlış. Doğrusu çok yadırgadım. Bu Parlamentoda Gazze’de olan bitene içi yanmayan kimse yoktur ve bugün, Gazze’ye yardım götüren yardım örgütünün başkanları da tüm siyasi partilerden yardım edildiğini ifade etmiştir. Şimdi, burada Samsun Milletvekili kalkıp “Gazze’ye yardım götüren gemileri desteklemediniz.” demek suretiyle, sanki bu coğrafya içerisinde, bu Mecliste milletvekillerinin böyle bir yardımın gitmesini istemediğine ilişkin bir kanaat uyandırmıştır. Bu doğru değil.

Bakın, Meclisin kararında diyor ki: “Gazze’ye yönelik insanlık dışı abluka ve ambargonun derhal kaldırılması lazım.” Ha, biz, sivil toplum örgütlerinin yaptığı bu girişimden siyasi rant elde etmek isteyenler değiliz. Onları ileri sürüp, sonra sütre gerisine çıkıp, önce “katılacağım” deyip sonra reddedenlerden değiliz. Dolayısıyla, bir sivil toplum girişimiyse bunu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CEMAL YILMAZ DEMİR (Samsun) – Kim onlar? Önce “katılacağız” deyip sonra reddeden kim?

BAŞKAN – Üç dakikaydı. “Üç dakika” dedim, tamamladınız Sayın Vural.

OKTAY VURAL (Devamla) – Peki Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar)

CEMAL YILMAZ DEMİR (Samsun) – Her seferinde biz gittik, yine gideceğiz. MHP’den de arkadaşları bekliyorum, CHP’den de bekliyorum. Hepimizin ortak sorunu. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini…

III.- YOKLAMA

(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Toplantı yeter sayısı istiyorum.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, Sayın Elekdağ’ın söz talebi vardı.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, işleme geçtiniz efendim.

BAŞKAN – Sayın Elekdağ, yoklamayı yapayım, ondan sonra söz vereyim, çünkü görmedim ben orada.

Yoklama talebi vardır.

Sayın Çelik, Sayın Özkan, Sayın Vural, Sayın Bal, Sayın Yıldız, Sayın Torlak, Sayın Uslu, Sayın Sipahi, Sayın Homriş, Sayın Paksoy, Sayın Taner, Sayın Doğru, Sayın Tankut, Sayın Yalçın, Sayın Kumcuoğlu, Sayın Uzunırmak, Sayın Kaptan, Sayın Baratalı, Sayın Günday, Sayın Arifağaoğlu.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum.

 (Elektronik cihazla yoklamaya başlandı)

BAŞKAN – Bu arada, yoklama olurken, Sayın Elekdağ siz sisteme girmiştiniz, yoklamadan sonra söz vereceğim de, nedir konu?

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Efendim, bu konuda konuşacağım. Sayın iktidar sözcüsü bir hususta beyanda bulundu -doğru olmayan bir beyan- o konuda konuşacağım efendim.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, devam eden işlem bitmeden bir işlem yapılmaz efendim burada.

BAŞKAN – Hayır hayır, ben sadece sordum. Vakit kazanmak için Sayın Bozdağ, şahsi olarak niçin girdiğini sordum.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Yoklama talebi olmadan söz talep edildi Sayın Bozdağ.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ama bir işlem bitmeden başka bir işlem…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Hayır.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bunu bitirir, ondan sonra yapılır.

BAŞKAN – İşlem yapmıyorum, sadece bir soru sordum.

Yoklama bitsin…

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Yoklama yapıyoruz Sayın Elekdağ, ben sadece ne olduğunu sordum size.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – 60’ıncı maddeden söz istiyorum.

BAŞKAN - Hele bitsin yoklama.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Ama yoklama sonucunu açıkladıktan sonra söz verirseniz olmaz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Ama daha oylamaya sunmadım ki.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, Sayın Elekdağ yoklama talebi olmadan söz istemiştir, sisteme girmiştir. Ben bizzat yanına gittim, “Konuşacağımız bir konu var mı?” dedim. “Ben sisteme girdim.” dedi. Şimdi, isteyen…

BAŞKAN – Benim itirazım yok, ben onu görmedim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, isteyen herkese söz veriyorsunuz. Şimdi, yoklama bittikten sonra…

BAŞKAN – Vereceğim, ben Sayın Elekdağ’a vereceğim söz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Ama sonucu açıkladıktan sonra Sayın Elekdağ’a söz vermenizin hiçbir anlamı yok efendim.

BAŞKAN – Şimdi toplantı yeter sayısına bakacağız, oylamayı yapmıyorum. Sayın Elekdağ’a söz vereceğim, ondan sonra da oylama yapacağım.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, oylama geçince bir daha yoklama istenirse ne olacak?

BAŞKAN – Oylamaya geçmedim, yoklama yapıyorum sadece.

(Elektronik cihazla yoklamaya devam edildi)

BAŞKAN - Toplantı yeter sayısı vardır.

Sayın Bozdağ, bir şey mi var?

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, şimdi, Sayın Elekdağ’ın söz hakkı baki ancak devam eden işlem bittikten sonra… Oylamayı yapın sonra konuşsun, aksi takdirde oylamaya geçtiniz siz. Oylamaya geçerken yoklama istendi, dolayısıyla bu işlem bittikten sonra söz hakkını…

BAŞKAN -  Peki.

Sayın Hamzaçebi, anlaştık mı?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Hayır efendim, izin verirseniz ben…

BAŞKAN -  Zaten, ben şimdi 60’ıncı maddeye göre istenen sözlere bir dakikalık bir süre veriyorum. Sehven -benim görmemem nedeniyle- Sayın Elekdağ’ın sisteme girdiğini göremedim, bir yanlışlık oldu. Şimdi bunu düzeltip kendisine de söz vereceğim. Dolayısıyla, bir itiraz oradan var, bir itiraz sizden var. Vereceğim söz, bir dakikalık bir söz hakkı var.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Elekdağ’ın söz talebi, Sayın Vural’ın söz talebi kapsamında bir söz talebidir. Yani, sadece onu 60’ıncı maddeyle sınırlı olarak tutmayın. İktidar  sözcüsü

BAŞKAN -  Hayır ama Sayın Elekdağ’ın bana söylediği, sisteme girdiği için 60’ıncı maddeye göre…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkanım, usulünüz hakkında İç Tüzük’e göre söz istiyorum, usulünüzün doğru olmadığı konusunda tartışma açılmasını istiyoruz.

BAŞKAN -  Tamam, usul tartışması da açarız da, ben şimdi şu meseleyi çözmek açısından sordum size.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Peki, usul hakkında tartışmayı açacaksanız siz…

BAŞKAN – Ha, peki, tamam, o zaman ben şimdi yoklamayı tamamlayayım, ondan sonra usul hakkında tartışma açacağım.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- (10/762) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 30/6/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN -Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

IX.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre yerinden yapılacak açıklamalarda söz süresinin bir dakikayla sınırlandırılması ve bir milletvekilinin söz talebinin yerine getirilmediği nedeniyle Oturum Başkanının tutumu hakkında

BAŞKAN -  Evet, usul tartışması açıyorum.

Buyurun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Lehinde…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Aleyhinde istiyorum efendim.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Sayın Başkan, lehinde istiyorum efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi, aleyhinde. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun “Gazze olayı” olarak isimlendirebileceğimiz olaylar konusunda Meclis araştırması açılması yönünde bir önergesi vardı. Bu önergenin Danışma Kurulu tarafından gündeme alınması yönündeki talebimizin uygun görülmemesi üzerine, bugün Sayın Şükrü Elekdağ bir konuşma yaptı burada. Bu konuşma üzerine -yine önergenin lehinde ve aleyhinde olmak üzere- siyasi parti gruplarını temsil eden arkadaşlarımız görüşlerini açıkladılar. Tabii ki önergeyi gündeme alıp almamak Genel Kurulun takdirinde olan bir şey, Meclis araştırmasının açılmasına karar verip vermemek Genel Kurulun takdirinde olan bir şey. Önergeyi görüşürken burada Sayın Başkanın gayet demokratik bir şekilde yönettiği bu oturumda bütün siyasi parti grupları görüşlerini ifade ettiler. Onun dışında, söz almak isteyen bütün arkadaşlarımıza yine Sayın Başkan gayet demokratik bir şekilde, İç Tüzük hükümlerine uygun olarak söz verdiler. Bütün bunları çok güzel, çok olumlu davranışlar olarak değerlendiriyorum. Bu bağlamda, Sayın Şükrü Elekdağ’ın konuşmalara, özellikle iktidar partisini temsil eden arkadaşımızın yaptığı konuşmaya yönelik olarak yapacağı katkı veya ortaya koyacağı eleştiriler bir dakikalık bir konuşma süresiyle sınırlandırılınca usul hakkında söz alma ihtiyacı duydum ama işin esası şudur değerli arkadaşlar:

Mavi Marmara gemisiyle başlayan…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – İç Tüzük’ün hangi maddesine uymadı Başkan?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Efendim?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Hangi maddeye uymadı Başkan? “Usul hakkında.” diyorsunuz ya!

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Söyledim, bakın, söyledim. Sizin görüşünüz var ise çıkar burada ifade edersiniz.

Bakın, bir dakikayla sınırlandırma yönündeki Sayın Başkanın tutumu, diğer parti gruplarını temsil eden arkadaşlarımıza gösterdiği tutumdan, toleranstan farklı olduğu için söz aldım ama işin esası şudur değerli arkadaşlar:

Gazze olayında Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti sınıfta kalmıştır. Bu olayda herkes kaybetmiştir; Amerika Birleşik Devletleri kaybetmiştir, İsrail kaybetmiştir, Birleşmiş Milletler kaybetmiştir, Türkiye Cumhuriyeti kaybetmiştir, herkes kaybetmiştir, kazanan yoktur. Sayın Dışişleri Bakanımız, stratejik derinliğin dehlizlerinde kaybolurken burada kazanan olmamıştır. Belki kazanan, sadece ve sadece, o gemide yolculuk eden vatandaşlarımızdı. Dünyaya bir insanlık dersi verdiler. Hükûmetin yaptığı, sadece bunu insanlığın vicdanına havale etmek oldu. İktidar partisi sözcüsü, herkesin, Amerika Birleşik Devletleri’nin kınandığını söyledi. Birleşmiş Milletlerin aldığı bir kınama kararı yoktur, varsa gelip söyleyin. Siz kendi kendinize oturmuşsunuz burada, Amerika Birleşik Devletleri’ni kınamışsınız, hiçbir işe yaramaz. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinden bir kınama kararı çıkartamamışsınız. Üstelik, bu kadar yüksek perdeden konuştuğunuz hâlde, bu yüksek perdeli konuşmanızın arkasında duramayıp, Amerika’ya daha sonra milletvekili olan danışmanınızı göndermişsiniz “Amerika’yla aramızı bulun.” diye. O zaman peki niye adım attınız? Yaptığınız tek şey, Hükûmetin yaptığı tek şey, bu işi vicdana, insanlığın vicdanına havale etmek oldu. Vicdan güzel bir şeydir ama vicdanlar, insanlığın vicdanı, insanların vicdanı bu sorunu çözemez, vicdanlar bu radikalliği taşıyamaz. Vicdanlardan radikal kararlar çıkmaz, radikal kararları hükûmetler alacaktır. Radikal konuşabilirsiniz ama iş radikal karar almaya gelince alamıyorsanız o zaman konuşmanızı çıkıp tartacaksınız, ölçeceksiniz. Hem burada Gazze olayı nedeniyle yine bütün herkesi, muhalefet partilerini bile eleştiren konuşmalar yapacaksınız hem de “Gelin, bu konuda bir Meclis araştırma komisyonu kuralım.” önerisini içeren masum bir önergeye “hayır” oyu vereceksiniz.

Parlamento bir araya geldi, bütün siyasi partiler bir araya geldi, bir bildiri yayınladı. Bu bildirinin bile arkasında değil iktidar partisi grubu. Ben bugün onu gördüm. Bildirinin arkasında değil, bildirinin arkasında ise yapılacak iş bu önergeye “evet” demek olmalıydı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum. Tamamlayın lütfen.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biz, burada, samimi olmayan bir iktidar partisi tavrı gördük. Buna şaşırmıyoruz, birçok olayda bu tavrı görüyoruz.

Bu vesileyle bu görüşleri ifade etme ihtiyacı duydum. Sayın Başkana söz verdiği için teşekkür ediyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural. (MHP sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, tabii Sayın Elekdağ’ın yerinden söz isteme talebinin, bizim yoklama talebimizle aynı ana geldiği için, gerçekten gözden kaçmış olduğunu Sayın Başkan ifade etti. Dolayısıyla bu bir yönetim tercihi değil, doğrudan doğruya, mevcut gergin ortam içerisinde bir uygulama sonucudur. Dolayısıyla böyle bir konuda Başkanın tutumunun doğru olduğunu düşünüyorum.

Kaldı ki netice itibarıyla Parlamentoda, maalesef, milletvekilleri olarak, zannederim buradaki bütün milletvekilleri, aslında bu araştırmanın yapılmasını gönülden istiyor, bu konuda İsrail’in bu hatalarını yüzlerine vurmayı ve Gazze’ye yardım götüren vatandaşlarımızın arkasında olduğunu bu araştırma önergesiyle ortaya koymak istiyor ama ne kadar konuşursak konuşalım, anlaşılan o ki parmaklar aleyhte kalkacak. Gönül isterdi ki bugün bu araştırmayı yapalım. Neden? Çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu olarak sizlerin oylarıyla kabul ettiğimiz bir bildiri var, diyor ki:

“Türkiye, İsrail'e karşı millî ve uluslararası yargı yollarına başvurmalıdır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk Hükûmetinden İsrail ile siyasi, askerî ve ekonomik ilişkilerimizi gözden geçirmesini ve gerekli etkin önlemleri almasını beklemektedir, insanlık dışı abluka ve ambargonun derhal kaldırılmasını beklemektedir.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece bildiri yayınlayan bir yer olamaz. Bu iradesinin arkasında olup olmadığını o gün oylarınızla desteklemişseniz bugün de Meclis araştırma komisyonu kurmak suretiyle bunların takipçisi olmamız lazım, yoksa, bu Meclisin etkinliği nasıl sağlanacak değerli milletvekilleri? Bütün bunları oylarınızla kabul ettiniz. Şimdi, oylarınızla, bu yaptığınız bildiriye “Ben takip etmeyeceğim.” anlayışını ortaya koymak doğru değildir. Meclis olarak bu konuyu hep beraber, birlikte değerlendirelim. Bu konuda şüphe yoktur ki asıl sorumlu İsrail’dir. Bu İsrail’in elini güçlendirmeyelim. Gelin, Parlamentoda bütün partilerin oy birliğiyle… Bu bildiriye imza koyan partiler gibi sizler de araştırma komisyonuna üye vereceksiniz, çoğunluk da sizlerde.

Değerli arkadaşlarım, bunda birbirimizden korkacak bir şeyimiz yok, bu milletin saklayacak bir şeyi de yok. Âdeta, bu konuda sorumluların bulunmaması için bu çabanın sarf edilmesini doğru bulmuyoruz. O bakımdan, araştırma önergesi bence gündeme alınmalıdır. Bunları biraz önce sataşma münasebetiyle yaptığım konuşmanın kesilmesinden, süremin yetmemesinden dolayı ifade ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, AKP Grubu adına konuşan Hatibin bir diğer yanlışı da “Davos’ta Sayın Başbakanın o çıkışını desteklemediniz, diplomatik teamüllere aykırı.” dediğini söyledi. Külliyen yalan. Sayın Başbakana orada yapılan muameleyi Türk milletine yapılmış bir hakaret kabul ettiğimizi ifade ettik ama orada “one minute” dedikten yarım saat sonra İsrail Cumhurbaşkanına “Benim tavrım size değildir.” denmesini de yadırgadık. “One minute”tan sonra bugün öğreniyoruz ki üç tane askerî tatbikat planlanmış bizim haberimiz yok. Bir taraftan “one minute” diyoruz, öte yandan da onlarla saman altından su yürütür gibi bu ilişkileri sürdürüyoruz. Bunları sorgulamak bizim hakkımızdır ama Türkiye Cumhuriyeti Başbakanına yapılan bir muameleyi doğru görmediğimizi söyledik.

Dolayısıyla bugün geldiğimiz noktada bu Gazze’ye yardım götüren insani yardım filosunu siyasileştirmek ve bunun üzerinden siyaset üretmek insani yardım kavramına ters. Bu durumda size sorarlar, madem öyle siyasileştiriyorsunuz, sorarlar: “Adam gibi gönderseydiniz ya gemilerinizle birlikte filoları, devlet olarak arkasında olsaydınız ya! (MHP sıralarından alkışlar) Niye sivil toplum örgütlerini böyle sürüyorsunuz?” diye söylerler. Bunlar, yanlış söylemlerdir. Sivil bir girişimdir. Bu sivil girişimi, bu şekilde siyasileştirmek, siyasi rant elde etmek için kullanmak, ondan sonra da kalkıp burada açıkçası bu konuda muhalefeti suçlamak. Yaptın mı adam gibi yapacaksın, duracaksın. Biz ne isterdik biliyor musunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Adam gibi yapıyoruz da, bunu adam gibi anlayanlar olsun!

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

OKTAY VURAL (Devamla) - O yardım gemisinin oraya ulaşmasını ve oradaki 9 vatandaşımızın bugün aileleriyle birlikte olmasını isterdik. Bundan başka dileği olan var mı?

ŞENOL BAL (İzmir) – Memnunlar onlar.

OKTAY VURAL (Devamla) - O 9 insan aileleriyle birlikte değil şu anda. Peki, bunun sorumluluğu… Neden caydırıcı olamadık, neden engelleyemedik? Hepimizin o canları korumamız gerekmiyor mu? Bunun hesabını sormamız gerekmiyor mu?

O bakımdan, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu araştırma önergesinin gündeme alınmasının, birlikte imzaladığımız bildiri istikametinde bir kararlılık olacağını ve bu konuda da Türk milletinin ve devletinin menfaatleri doğrultusunda Meclisin hareket edeceğinden de hiçbir şüphem olmadığını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Sayın Başkanın tutumunun lehinde söz aldım. Hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.

İstanbul Milletvekili Sayın Şükrü Elekdağ aleyhte söz istediler.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ünal Bey, oradan duyulmuyor, buraya gel de buradan laf at!

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Güzel paslaşma oluyor.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Oradan duyulmuyor, buraya gel!

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Güzel paslaşılıyor buradan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Elekdağ.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, İsrail Silahlı Kuvvetlerinin Mavi Marmara gemisine yaptığı insanlık dışı saldırının Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde görüşülmesinde, maalesef Türk Hükûmeti, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve mağdurların hakkını ve hukukunu savunamamıştır, bu konuda yeterlilik gösterememiştir. İsrail’in suçu teşhir edilmemiştir. İkincisi: Aynı zamanda, uluslararası, tarafsız bir sorgulama komisyonu kurulması da sağlanamamıştır.

Bunun ötesinde, aynı zamanda, İsrail kınanmamıştır. İktidar partisi sözcüsü buradan konuşurken biraz önce “Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından İsrail kınandı.” dedi. Bu doğru değildir, bu gerçek dışıdır. Güvenlik Konseyi Başkanlık açıklaması İsrail’i kınamamıştır. Orijinal açıklama metni İngilizcedir değerli arkadaşlarım. İngilizce metinde aynen şu ifadeler yer almaktadır: “Konsey, bu bağlamda 10 sivilin ölümüne ve birçok kişinin yaralanmasına yol açan eylemleri kınar ve olaylarda hayatını kaybedenlerin ailelerine başsağlığı diler.” Şimdi, burada görüleceği üzere İsrail kınanmamaktadır. Ölümlere ve yaralanmalara yol açan eylemler hem İsrailli askerleri hem de gemideki direnişçileri kapsamaktadır. O bakımdan “eylemler” ifadesi konularak bu şekilde bir anlam verilmiştir açıklama metnine.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, beni bu konuda rahatsız eden bir husus var, eminim bu görüşüme katılacaksınız. Ben Türkiye Cumhuriyeti gibi bir devletin hükûmetinin tahrif edilerek tercüme yapılmış bir metne dayanarak İsrail’in kınandığını iddia etmesini doğrusu millî gururumuzu rencide edici bir hareket olarak görüyorum ve şunu düşünüyorum: Sayın Başbakan bu gerçeği bilse, ben eminim, böyle bir tercüme tahrifatına dayanarak İsrail’in kınandığını iddia etmekten vazgeçecektir.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, her milletvekilinin görüşlerini ifade edebilmesi için yoğun bir gayret içindeyim. Ancak daha önce de ifade ettiğim gibi Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerinde Sayın Elekdağ’ın sisteme girerek İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre pek kısa söz istemelerine rağmen, yoklama talebi yapıldığı için, bu talebi sehven göremedim ancak yoklama işlemine başladığımız için söz verme imkânı da kalmamıştı. Bu nedenle, tutumumda bir aykırılık bulunmamaktadır.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, benim lehte söz talebim vardı.

BAŞKAN – Aaaaa!

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Tutumunuzun lehinde talebim vardı Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Biliyorum.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Geri çekti.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Hayır, geri çekmedim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Oturum kapanmıştır, konuşamazsınız!

BAŞKAN – Peki, lehte, buyurun Sayın Bozdağ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Elekdağ’ı demin konuşturmadınız Sayın Bozdağ, aynı şeyi siz yapıyorsunuz şimdi! Aynı şeyi siz yapıyorsunuz şimdi! Yakışıyor mu! Yakışıyor mu!

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Elekdağ’a söz verdirmediniz! Yakışıyor mu Sayın Bozdağ!

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen! Çok rica ediyorum!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – ...sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Yakışıyor mu Sayın Bozdağ, yakışıyor mu!

BAŞKAN – Bakın, çok rica ediyorum!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Meclis Başkanının…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Oturum kapanmıştı! Yakışıyor mu ona!

BAŞKAN – Kapanmadı. Lütfen, rica ediyorum! Lütfen, rica ediyorum!

Sayın  Bozdağ, buyurun.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Başkanlık Divanının…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Demin Sayın Elekdağ’ı konuşturmadınız!

BAŞKAN – Ben Sayın Elekdağ’a söz vereceğimi söylemiştim. Esas 60’ıncı madde üzerinden çıktı tartışma.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkanım, Beyefendi’ye söylüyorum, Beyefendi’ye…

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, Sayın Elekdağ’ın söz talebiyle ilgili çıkmadı. Sataşma üzerine istenmemişti, 60’ıncı maddeye göre sisteme girdi, Sayın Hamzaçebi’yle aramızda olan anlaşmazlık onun üzerinden çıktı. Doğru mu efendim?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Doğru.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bozdağ.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başkanlık Divanının tutumu lehinde söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Grup önerisi üzerinde görüşmeler bitip oylamaya geçildiği sırada yoklama talebinde bulunuldu, bu sırada da Sayın Elekdağ’ın İç Tüzük 60’a göre söz talebi oldu ama Divanın bunu görmediği anlaşıldı.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Bozdağ, aynı sırada talep yapılmadı, daha önce yapıldı. Yapmayın!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Şimdi, yoklama talebine başlandığı için, başlanan işlem bittikten sonra Başkanlık Divanı bu sözü kullandırabilir. Zaten Başkan da bu sözü kullandıracağını, Sayın Elekdağ yerinden söz talebinde bulunduğu için İç Tüzük 60’a göre söz vereceğini ifade etti. Buna rağmen “Sataşma var.” diye Sayın Grup Başkan Vekili “69’a göre söz verin.” dedi. Hâlbuki, Sayın Vekil, 69’a göre değil, 60’a göre söz istedi. Dolayısıyla burada Başkanlık Divanının tutumu doğru bir tutumdur, İç Tüzük’e uygun bir tutumdur. Ben bunu ifade etmek istedim.

İkinci husus: Tabii, Mavi Marmara gemisiyle ilgili yaşananlar hususunda burada pek çok değerlendirmeler yapıldı, herkes bu vesileyle Hükûmeti eleştirmek için bunu da bir vesile ittihaz etti.

Tabii, hepimiz ve herkes biliyor ki Mavi Marmara’da yaşanan olay ve o gemide bulunan kişiler sadece Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından ibaret değildi, dünyanın değişik ülkelerinden Gazze’de yaşanan insanlık dramına, Filistin’de yaşanan olaylara dünyanın dikkatini çekmek isteyen gönüllü insanlardan oluşuyordu. Tabii onların da tabi olduğu, vatandaşı olduğu ülkeler vardı.

İnsanlık dışı saldırı vuku anından itibaren hakkın ve haklının sesi olan tek hükûmet var, o da Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetidir. Bütün kurum ve organlarıyla Hükûmet bu noktada konması gereken tavrı koymuştur. Başta Sayın Başbakan, yurt dışı seyahatindeydi, seyahatini kesti döndü. Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç’ın başkanlığında bir zirve toplandı, bu krizi yönetmek üzere çalışmalarına devam etti ve arkasından, Türkiye, İsrail’le olan ilişkilerini gözden geçirme kararı aldı, büyükelçiyi geri çağırdı. Bakıyorsunuz, spor müsabakaları orada, takımımız orada, iptal edildi. Türkiye ile İsrail arasında yapılması öngörülen üç tane askerî tatbikatın iptal edildiğini görüyoruz. Bu konuda insanlığın vicdanının sesi olan, insanlıktan yana tavır koyan hükûmet Türk Hükûmetidir, en üst düzeyde, en üst perdeden tavır konmuştur.

Sadece Türkiye’de değil, Birleşmiş Milletler Konseyini de acil toplantıya çağırarak Konseyden İsrail’in saldırısıyla alakalı bir başkanlık açıklaması almış, kınama mahiyetinde bir açıklamayı temin etmiştir. Öte yandan, İslam Konferansı Örgütü Bakanlar Konseyine olağanüstü toplantı çağrısında bulundu ve burada da bir kınama kararı çıkarılmıştır. Öte yandan, NATO Genel Sekreteriyle görüşülerek NATO Konseyinden saldırıyı kınama kararı alınmıştır. Öte yandan, yine hem milletvekillerimizin hem de Hükûmetimizin çalışmaları neticesi, Akdeniz Ülkeleri Parlamenterler Asamblesinden, Avrupa Akdeniz Ülkeleri Parlamenterler Asamblesinden, Avrupa Parlamentosundan, Asya Parlamenterler Asamblesinden, Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesinden ve buralardan kınama kararları yayınlanması temin edilmiş ve Türkiye’nin tavrı sadece kendi tavrı değil, uluslararası toplumu ve dünya ülkelerini de bu tavra ortak etme noktasında çalışmalar yapmış, bütün dünya ülkelerini ve uluslararası toplumu İsrail’in ortaya koyduğu terör karşısında tek ses olmaları için en yoğun çabayı, en yoğun gayreti gösteren ülke Türkiye, en yoğun çabayı gösteren hükûmet Türk Hükûmeti ve onun Başbakanı, AK PARTİ Genel Başkanı ve Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bitiriyorum.

Eğer burada bir değerlendirme yapılacaksa, İsrail’e karşı tavır konup Türk Hükûmetinin elini güçlendirmek, Hükûmeti insanlıktan yana, insanlığın vicdanından yana, haksızlığın karşısında koyduğu tavırdan dolayı alkışlamak, takdir etmek lazım.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Bu dediklerinize inanıyor musunuz? Ne yaptınız İsrail’e?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Yoksa bunu vesile ederek Hükûmeti eleştirmek, Hükûmeti bu yaptıklarının altında ezmek gibi bir düşünce olursa o da iyi niyetli bir yaklaşım olmaz.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – 9 can gitti, 9 can!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bozdağ.

Tutumumda bir değişiklik yoktur.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

4.- Gündemdeki sıralama ile 524, 506 ve 525 sıra sayılı Kanun Tasarılarının İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak ve bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

                                                                                                                30/6/2010

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 30.06.2010 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantıda, siyasi parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                                                             Bekir Bozdağ

                                                                                                                  Yozgat

                                                                                              AK PARTİ Grup Başkan Vekili

Öneri

Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler Kısmında yer alan 524, 506 ve 525 sıra sayılı Kanun Tasarılarının bu kısmın 5, 6 ve 7 nci sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,

524, 506 ve 525 Sıra Sayılı Kanun Tasarılarının İçtüzüğün 91. maddesine göre Temel Kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olması,

Önerilmiştir.

524 Sıra Sayılı

Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı (1/892)

                Bölümler                           Bölüm Maddeleri                         Bölümdeki

                                                                                                             Madde Sayısı

                1. Bölüm                                     1-18                                          18

                2. Bölüm                                    19-27                                         15

                                                  (Geçici Madde 1,2,3,4,5,6)

                                                      Toplam Madde Sayısı:                            33

506 Sıra Sayılı

Yükseköğretim Kurumları Teşkilat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 4 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifi

(1/845, 1/884, 2/701)

                Bölümler                           Bölüm Maddeleri                         Bölümdeki

                                                                                                             Madde Sayısı

                1. Bölüm                                      1-2                                            9

                                                   (Ek Madde 125, 126, 127,

                                                    128, 129, 130, 131, 132)

                2. Bölüm                                      3-8                                            6

                                                      Toplam Madde Sayısı:                            15

525 Sıra Sayılı

Mali Kural Kanun Tasarısı(1/891)

                Bölümler                           Bölüm Maddeleri                         Bölümdeki

                                                                                                             Madde Sayısı

                1. Bölüm                                      1-7                                            7

                2. Bölüm                                     8-15                                          12

                                           (Madde 9’a bağlı 1. ve 2. fıkralar;

                                           Madde 10’a bağlı 1. ve 2. fıkralar;

                                           Madde 11’e bağlı 1. ve 2. fıkralar;

                                           Madde 12’ye bağlı 1. ve 2. fıkralar)

                                                      Toplam Madde Sayısı:                            19

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi lehinde konuşacaklar: Sayın Ahmet Yeni, Sayın Bekir Bozdağ. Aleyhinde: Sayın Oktay Vural, Sayın Kamer Genç.

İlk söz, Samsun Milletvekili Sayın Ahmet Yeni’de.

Buyurun Sayın Yeni. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ grup önerisi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan 524, 506 ve 525 sıra sayılı kanun tasarılarının bu kısmın 5, 6 ve 7’nci sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül edilmesini talep etmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, biz milletvekilleri olarak, milletimize verdiğimiz sözleri zamanında ve tam olarak gerçekleştirmek istiyoruz ve bunun için çalışıyoruz. Milletin beklentilerine cevap verecek, kurum ve kuruluşları rahatlatacak tasarı ve teklifleri sizlerin de katkılarıyla kanunlaştırmak istiyoruz. Aksi takdirde, gözü Mecliste olan, kendileriyle ilgili problemlerin çözülmesini bekleyen insanlarımızı hayal kırıklığına uğratmış oluruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu çalışma bizleri elbette yoracak, yormalı da çünkü yorulmayanların, alnı terlemeyenlerin, taşın altına elini koymayanların millete verecek cevabı olamaz.

Diğer taraftan, şunu da belirtmeliyim ki, burada yaptığımız bir fedakârlık değil, sorumluluğun ifasıdır, aldığımız oyun hakkını vermektir. Çalışma, azim ve gayretimizi takdir ederek, milletin menfaatini gözeterek önerimize evet demenizi bekliyoruz.

Mustafa Kemal Atatürk’ün işaret ettiği “Dinlenmemek üzere yola çıkanlar asla yorulmazlar.” ilkesini “Halka hizmet Hakk’a hizmettir.” duygusunu paylaşmanızı ümit ediyorum.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Halk nerede halk? Halk nerede bu yasalarda? Emekli nerede, çiftçi nerede, elektrik borçluları nerede?

AHMET YENİ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, sekiz yıldır Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarında yüce milletimizin menfaatine olan birçok kanun çıkardık. Bizim hedefimiz 73 milyon milletimizin refahı, huzuru, güvenliği, mutluluğu, birlik ve beraberliği olmuştur…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Emekli nerede? Bugün Emekliler Günü.

AHMET YENİ (Devamla) – ...ülkemizi medeni ülkeler seviyesinin üzerine çıkarmak, insanımızı hak ettiği imkânlardan istifade ettirmektir, ülkemizi dünyada sözü geçen bir ülke hâline getirmektir, ekonomimizi dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına sokmaktır.

Milletin hak ve hukukunu en iyi bir şekilde koruyoruz ve korumaya devam edeceğiz. Yüce milletimizi mutlu ve memnun ettiğimiz içindir ki dört seçimdir…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Tabii, tabii, tabii… Çok, çok, çok… Çiftçi borç altında inliyor.

AHMET YENİ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, dört seçimdir Türkiye’de 1’inci parti olmaya devam ediyoruz, inşallah önümüzdeki seçimlerde de aynen bu yola devam edeceğiz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Tabii, tabii, tabii… Bu hayali görmeye devam et, bu rüyayı görmeye devam et sen. Sen o hayalden uyanma hiç.

BAŞKAN – Sayın Ağyüz, lütfen…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Doğruları söylemiyor efendim.

BAŞKAN – Oturduğunuz yerden söylemeyin.

AHMET YENİ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizim yaklaşık sekiz yıldır iktidar süresince ortaya koyduğumuz başarılar hiçbir dönemle gerçekten kıyaslanamaz ama nereden nereye geldiğimizin hatırlatılması da mutlaka zaman zaman gündeme geliyor.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Halk yoksul, yoksul!

AHMET YENİ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, 2002’den önce seksen senede Türkiye’de 6.101 kilometre duble yol yapılırken biz yedi yılda bunu 11.450 kilometre duble yollara çıkardık ve önümüzde çok daha duble yollar yapmamız için fırsatlarımız var. Yüce milletimiz bizi desteklemeye devam ediyor. Bu yollardan geçtikçe, istifade ettikçe bizim yaptığımız tüm faaliyetleri, icraatları yüce milletimiz görüyor.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sen inanıyor musun bu söylediklerine?

AHMET YENİ (Devamla) – 2002’de Türkiye'nin IMF’ye borcu 23,5 milyar dolarken bugün AK PARTİ İktidarında 7,1 milyar dolara düşmüştür. İş adamı olan milletvekillerime de duyuruyorum.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – 30 milyar dolar özelleştirme var, 30 milyar dolar, kabul edeceksin! Seni otur diye seçmiyorlar!

BAŞKAN – Sayın Ağyüz, lütfen…

AHMET YENİ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002’de Milliyetçi Hareket Partisi, DSP ve ANAP döneminde…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Oturan boğalar ordusu…

BAŞKAN – Sayın Ağyüz, Sayın Ağyüz, lütfen…

AHMET YENİ (Devamla) – …batan veya bir şekilde batırılan bankaları konuşmak istemiyoruz ancak biraz evvel diğer milletvekillerinin sözcüleri bunu burada ifade ettiler. Biz milletimize söz verdik. AK PARTİ İktidarında batan veya batırılan bankalardan…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Ya, her zaman aynı şeyi söylemek zorunda mısın, biraz değişik şeyler söyle ya!

BAŞKAN – Sayın Ağyüz, rica ediyorum, lütfen...

AHMET YENİ (Devamla) – …ve sahiplerinden tahsilat yapıp sizlerin yollarını yapacağız, susuz köy bırakmayacağız dedik ve çok şükürler olsun da bunu gerçekleştirdik. TMSF aracılığıyla bu batan bankalardan ve şahıslardan da alacaklarımızı tahsil ettik ve etmeye devam ediyoruz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – 750 milyon dolar ne oldu ATV’ye verilen?

AHMET YENİ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002 yılında yani 22’nci Dönemde milletvekili seçildiğimde Samsun’dan Ankara’ya yedi saatte geliyorduk, ulaşıyorduk. Seksen yılda, Samsun-Ankara -Türkiye'nin her tarafı böyle ama, ben Samsun’dan bahsetmek istiyorum- arasında iki şerit vardı…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Ahmet Ağabey, yapma Allah aşkına!

AHMET YENİ (Devamla) – …iki şerit, bir geliş, bir gidiş, ama biz yedi yılda, değerli milletvekilleri, bu yolun yanına iki şerit daha ekledik, bundan hep beraber mutlu olmamız lazım.

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Hangi proje senin söylesene? Sekiz yılda hangi proje sizin!

AHMET YENİ (Devamla) – Yani yol kilometresini ikiye katladık ve şimdi, hep beraber Karadeniz’e giden milletvekilleriyle birlikte, Ordu dâhil olmak üzere, tüm milletvekili arkadaşlarımla huzur içerisinde, mutluluk içerisinde, sevdiklerimize kazasız belasız daha rahat bir şekilde ulaşıyoruz.

Karadeniz otoyolu, Sarp’a kadar muhteşem tünelleriyle birlikte AK PARTİ döneminde tamamlandı.

Değerli milletvekilleri, Samsun’dan Bafra’ya duble yol çalışması, evet, o da senelerce iki şeritten gittik geldik ama, şimdi onun yanına iki şerit daha ekledik. Yani tüm faaliyetlerimiz Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde ikiye katlandı.

Şimdi, sadece orası mı? Samsun, Bafra, Alaçam, Yakakent, Sinop üzerinden inşallah İstanbul’a ulaşacağız.

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Bir tane projeniz var mı Allah aşkına söyle!

AHMET YENİ (Devamla) – Bugün Alaçam yolu üzerinde beş yüzün üzerinde kamyon çalışıyor ve inşallah, bu sene sonuna kadar da bu yolu tamamlamış olacağız.

Değerli milletvekilleri, özellikle bugün Samsun’la alakalı da söylemek istiyorum, hastaneler, eğitim araştırma hastanesi…

Sayın milletvekilleri, bizim, en çok, hep beraber sıkıntı yaşadığımız olay, doğudan batıdan, kuzeyden güneyden, hastalarımızın Ankara’ya gelip eğitim ve araştırma hastanelerinden istifade etmeleri noktasındadır. Artık şimdi Karadeniz’den Ankara’ya hasta gelmeyecek. Niye gelmeyecek? Eğitim ve araştırma hastanesini inşallah bu yaz açıyoruz.

Ta, dağlardan helikopterle hastalarımızı hastanemize getiriyoruz şimdi. Samsun’umuzda ve Türkiye'nin her tarafında helikopterler var, uzak yollara gitmek için iki tane de uçak var. Özel sektör hastanelerinin önlerini açtık ve bu şekilde hizmet devam ediyor.

Diğer taraftan organize sanayi bölgeleri, gıda organize sanayi bölgesi, tersanedeki çalışmalarımız ve çok modern bir kent hâline getirdiğimiz Samsun’da artık eylül, ekim aylarında, inşallah, hafif raylı sistemimizi de açıyoruz ve orada halkımıza huzur içerisinde seyahat imkânı da sağlamış olacağız.

Sadece bu konuda değil, ayrıca beş yıldızlı üç tane otel inşaatı da yakında başlıyor.

Bunu niye anlatıyorum size? Artık Gaziantep’ten, Türkiye'nin her tarafından, yurt dışından Samsun’umuza gelmenizi de bekliyoruz, otelimizde de sizi ağırlamış olacağız.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Biraz da Deniz Fenerine gel.

AHMET YENİ (Devamla) - Samsun, Karadeniz’in incisi ve bölge ülkeleri arasında da gerçekten çok güzel bir şehir hâline geldi. Sizleri Samsun’a da davet ediyorum, Samsun’u da görmenizi bekliyorum.

Değerli milletvekilleri, bizim şimdi bu arada, bugün zaten görüşmekte olduğumuz Diyanet İşleriyle ilgili kanun var, diğer kanunları da bir sıralamaya koyduğumuz an, inşallah, bunları çıkardıktan sonra da temmuz ortalarında hep beraber tatile çıkmış oluruz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Abbas yolcu!

AHMET YENİ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, tabii bunları çıkaramazsak, sizlerin de desteğinizi bekliyoruz, olmazsa, temmuz, ağustos, eylül boyunca çalışmaya da devam edeceğiz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sizi yolcu edeceğiz!

AHMET YENİ (Devamla) - Çünkü, milletimiz bizden iş bekliyor, aş bekliyor, çalışma bekliyor. Biz çok çok çalışmak zorundayız.

Evet, destek bekliyorum ve hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum.

RECEP TANER (Aydın) – Kaç kişi varsınız? Etrafına bir baksana Ahmet Bey.

AHMET YENİ (Devamla) - Arkadaşlarımı davet edeceğim. 

Çok teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yeni.

Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin aleyhinde ilk söz İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural’a aittir

Buyurun Sayın Vural. (MHP sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bugün Danışma Kurulu, hem AKP’nin hem CHP’nin hem BDP’nin hem bizim önerilerimizle toplandı, maalesef, bir uzlaşma sağlanmadı. Gerçekten, zannederim, çoğunluk partisinin milletvekilleri de kendi gruplarının sürekli yeni öneriler getirmesi karşısında hayrete düşmüşlerdir. Ne zaman ne görüşeceklerini bilmiyorlar, ne zaman gideceklerini bilmiyorlar, yani doğrusu “Kuzu kuzu Meclise gelsinler, çalışacağız.” diyenlerin hangi sırça köşklerde nasıl tatil yaptığını da ibretle seyrediyoruz.

Milletvekilleri çalışma itibarıyla tatile çıkmak isteyen milletvekilleri değil. Yani bu dönemde vatandaşlarıyla birlikte olmak istiyor ve Türkiye’nin meselelerini orada algılayacak ki, Parlamentoda onların sesi ve sözcüsü olsun. Vatandaşa gitmezse, vatandaşın yanına gitmezse burada gündeme gelen kanun tasarı ve tekliflerin esiri olur. O bakımdan, milletvekillerinin açıkçası bu şekilde çalıştırılması ve milletin gündeminin Meclisten kaçırılmasını son derece yanlış görüyorum.

Evet, neyle karşılaşacağımızı bilmiyoruz. Bugün Diyanet İşleri biterse değerli milletvekilleri, AKP’nin grup önerisine göre Dışişleri Bakanlığının teşkilat kanununu görüşeceğiz. Ya böylesine önemli bir kanunla ilgili bugün daha Danışma Kuruluna sabah giderken haberimiz oluyor. Şimdi bitseydi hemen görüşmeleri başlayacaktı. Neymiş? Dışişleri Bakanının dış programı varmış; Meclisi kendisine göre ayarlayacak. Bunun için bu görüşmeleri yapıyoruz. Böyle bir şey olabilir mi değerli arkadaşlarım? Bir hafta sonra gelsin Dışişleri Bakanı. Yani burada, Parlamentoda illaki kendisinin istediği bir zamanda Parlamentonun onun için toplanmasını istemesi, parlamenter seçilmemiş bir kimsenin, milletin oylarıyla seçilmemiş bir kimsenin nezaketsizliği olarak gördüğümü de ifade etmek istiyorum. Bu, buradaki insanlar milletin oyuyla geldi. “Ben gideceğim yurt dışına, toplayın bakalım şu Meclisi, benim kanunu görüşelim. Ben de olmak istiyorum.” Bizim de haberimiz yok, kimsenin haberi yok. Ee, şimdi böyle oldubittilerle Meclisin çalıştırılması doğru değil. Biz önerimizi yaptık. Bu Parlamentoda eğer gerçekten… Daha önce söylediniz “1 Temmuzda tatil olması için bunları yapacağız” dediniz, bitimine kadar karar aldınız; sonuç ortada. Şimdi, 16 Temmuza kadar getirdiniz. 16 Temmuz değil, ramazan boyunca da biz çalışmaya hazırız. Gocunacak neyimiz var? Milletimizin önerilerini elbette getireceğiz. Yani biz gidip otel lobilerinde hazırlanmış önergelerin peşinde değiliz ki, milletimizin sıkıntılarını, dertlerini dile getireceğiz elbette, tekliflerini dile getireceğiz. Biz buraya milletin sesi ve sözcüsü olalım diye gönderildik.

Dolayısıyla, bugün AKP’nin yaptığı grup önerisi maalesef Mecliste milletvekillerinin bu kadar yoğun bir çalışma dönemini rahatlatacak seviyede değil. Eğer gerçekten bu konuda bir çalışma programı yapıp Hükûmetin acil gördüğü birtakım konular varsa -bunları söyledik, bizim itiraz ettiğimiz birtakım konular var- bunları dönem başında yapın, istediğiniz gibi belirlersiniz. Ancak bu sıkışık dönemde gelin hep beraber, birlikte belli bir gündemle toplanalım ve onun üzerinde tartışalım. Mali kural, Gelir Vergisi Kanunu gibi gerçekten, Hükûmetin, idarenin önemli gördüğü birtakım konular vardır, bunları burada aciliyetinden dolayı, piyasalar açısından faydalı görebilirler, bunları görüşebiliriz ama birtakım kanunları “Milletvekilleri sıkıştı. Ya, bir an önce tatile çıkmak için, iyisi mi konuşmadan bunları geçelim.” diye bir anlayışla sayın bakanların bu taleplerde bulunmalarını yanlış görüyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu Mecliste sağlıklı bir tartışma ortamı olmasını istiyoruz. Bakın, saat altıya yirmi var değerli arkadaşlarım.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Sayenizde!

OKTAY VURAL (Devamla) – İşte, sayenizde, dediğiniz gibi. Bekir Bey’e bakarak Milletvekili “Sayenizde!” diye söylüyor; haklı yani ne diyeyim.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Hayır, ben size bakıyorum. Size bakıyorum size, Bekir Bey’e filan bakmıyorum.

 OKTAY VURAL (Devamla) – Yani haklı, elbette sayelerinde. Aslında doğru düzgün olsaydı, bugün burada beş saatten bu yana gereksiz bir tartışma olmayacaktı.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Oktay Bey, size bakıyorum, size.

OKTAY VURAL (Devamla) – Evet, sayelerinde, çok isabet buyurdunuz. Gerçekten, AKP Grubunun bu önünü bile göremeyen yaklaşımları ve… Sayın Milletvekili de şikâyet ediyor elbette, şikâyet etmesinde haklı ama şikâyetlerinizi müdüriyetinize bildirin, müdüriyetinize bildirmenizde fayda var.

Ve bu konuda, özellikle de beş saatten bu yana, gerçekten, bu Parlamentoda tartışma zeminini, bir müzakere zeminini ortadan kaldıran bir üslup. Herkes bu Meclisi ve milleti dikkate almalıdır. Bu Meclis ve milletvekilleri kuzu değildir, iradesi vardır. Bakanın isteğine göre ya da şunun isteğine göre, istediği zaman, aç kapa yapan, parmak kaldıran milletvekilleri olmadığını göstermek gerekiyor. O bakımdan, biz, AKP Grubunun yaptığı bu öneriyi… Yarın ne geleceğini de bilmiyoruz. Yarın bizim de grup önerilerimiz gelecek.

Bugün dedik ki: “Anlaşalım.” Gerçekten bu konuda bir anlaşma zemini olabileceğini düşünüyoruz. Yani aylardan bu yana salı günleri denetim yapmıyoruz. Bu araştırma önergelerinin ön görüşmelerini yapalım. Partiler, hangi araştırma önergelerinin ön görüşmelerini yapmak istediğini bildirsin ve bir takvim dâhilinde bunları görüşelim. Siz de önceliğe almak istediğiniz kanunlar varsa bunları bildirin. Bu kanunlarda görüşmemiz, önergelerimiz… Bizler bunları yapmak için buraya geldik, gerektiği zaman her türlü önergeyi veririz, gerekli konuşmayı  da yaparız ama gelinen bu noktada, gerçekten İç Tüzük’ü ihlaller söz konusu.

Bakın, değerli milletvekilleri, on beş maddelik bir kanun var, temel kanun hâline dönüştürüyorsunuz. Bunu yapmaya hakkınız var mı ya? Bunu yapmaya hakkınız var mı sizin? Yani, 91’inci madde uyarınca, kapsamlı bir değişiklik öngörmeyen, bazı üniversitelerin kurulmasıyla ilgili bu tasarı ve teklifi temel kanun olarak gündeme getirmeniz, “Bu Meclisin, milletin sesini ve sözünü kesmek istiyoruz. Millet dinlemesin, millet farkına varmasın.” demek için bunu sağlıyorsunuz ama Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan oluyorsunuz. Hiç, hesabınız kitabınız uymadı, gruptaki hesap ve kitap uymadı ve bu yönüyle bakıldığı zaman, gerçekten… Yani böyle bir kanun temel kanun olarak getiriliyor ve kabul ediyoruz. Bunun neresi temel kanun? Ha, bunu ne yaparsınız değerli milletvekilleri? Mecliste hiç kimse üniversite kurulmasına karşı değil. Derseniz ki: “Biz bu iradeyi kötüye kullanmak istemiyoruz.” o zaman yapalım; “gelin, tümünde görüşelim, ikişer maddede de milletvekilleri konuşsun, bir organizasyon yapalım beraber, birlikte bunu düzenleyelim.” dedik ama çoğunluk iradesi; biraz sonra temel kanun olacak. Aranızda hiçbir diyalog, hiçbir uzlaşma yok. Ne zamandan beri biz bu diyalog ve uzlaşmayla Meclisin çalıştırılması gerektiğini söyledik ama maalesef, çoğunluk iradesi “Benim çoğunluğum var, bunları geçireceğiz…” İşte geçiremediniz. Bitimine kadar karar aldınız, yapamadınız. Olmaz. Bu milleti dikkate alacaksınız.

Dolayısıyla, Milliyetçi Hareket Partisi olarak Meclisin çalışmasını istiyoruz. Eğer gerçekten bir çalışma takvimi öngörüyorsanız açık ve net bir şekilde bu görüşlerinizi bize getirin, hangi kanunlar acildir onları gündeme getirin ve milletvekillerinin yeni bir çalışma dönemine hazırlık yapması için bu kanunlarla ilgili bir görüşme takvimi hazırlayalım, muhalefet olarak da bizim isteklerimiz var, bunları kabul edelim ve böylelikle, hiç olmazsa bu dönemde sağlıklı bir çalışma olur. Ama Milliyetçi Hareket Partisi olarak Türkiye'nin bu kadar sıkıntısının olduğu bir dönemde, ekonomik, sosyal, siyasal sıkıntıların olduğu bir dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisinin sürekli açık olmasının da büyük faydalar içerdiğini düşünüyorum. Millet hiç olmazsa burada dinlesin. Burada kendi dertlerini anlatanları dinlemesinde ve Meclisin çözüm yolları aradığını da bilmesinde büyük fayda var. O bakımdan, biz çalışmaya hazırız ama siz, tatile çıkmak için önce 1 Temmuz dediniz, sonra 16 Temmuza uzattınız, biraz daha öne çekelim diye ifade ediyorsunuz. Hep beraber, birlikte bir uzlaşma olursa Meclisin bu çalışma takvimini düzenlememiz mümkün olabilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

OKTAY VURAL (Devamla) - Dolayısıyla, muhalefet partilerinin bu konuda endişelerini dikkate alacak ve Meclisin sağlıklı bir çalışma ortamını temin edebileceği belli konularda bir araya gelerek çözüm üretmesini bilmeliyiz değerli arkadaşlarım. Ama bugün çoğunluk iradesiyle bir dayatma; olmaz, yapamazsınız, yaptırmayız.

Elimizi uzatıyoruz, bu uzattığımız eli hiç tutmadınız, her zaman aksine karar aldınız ve tablo burada işte, tablo burada. O bakımdan, grubun da açıkçası, sayın bakanların sürekli olarak “Benim kanunum önemli, benim kanunum önemli.” diyerek onlara bu talepleri dile getirmesi karşısında, değerli çoğunluk partisinin grup yöneticilerinin de lütfen milletvekillerinin taleplerini ve yaklaşımlarını dikkate almaları gerektiğini söylüyorum. Bu Meclisin iradesi milletvekillerinin iradesiyle oluşur, onların istek ve arzularının, onların çalışma konusundaki yaklaşımlarının dikkate alınmasının, ona öncelik verilmesinin daha doğru olduğunu düşünüyorum.

AKP grup önerisinin aleyhinde oy kullanacağımı ifade ediyorum, hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.

Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin lehinde Yozgat Milletvekili Sayın Bekir Bozdağ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Bozdağ.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclisimizin çalışma takvimini belirlemek üzere AK PARTİ Grubunun verdiği öneri üzerinde şahsım adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, Meclis İç Tüzüğü’ne göre Türkiye Büyük Millet Meclisinin 1 Temmuz itibarıyla tatile girmesi gerekiyor, Ekimin 1’ine kadar olan süre için. Biz bu tatil vaktini öngördüğümüzden, yaklaşık -tam şeyini bilemiyorum ama- bir ay kadar önce 5 grup başkan vekili arkadaşımızla beraber muhalefet partimizin değerli grup başkan vekillerini ziyaret ettik. CHP’den Sayın Hamzaçebi o zaman seçilmemişti Sayın Muharrem İnce ile beraber, Sayın Anadol vardı; MHP’den Sayın Şandır’a gittik ve BDP’den de Bengi Yıldız Bey’le görüştük ve bu süre içerisinde görüşülmesi gereken kanun tasarı ve teklifleriyle ilgili kendilerine bir liste verdik ve bunu verirken de şunun altını açıklıkla çizdik: Bu listede olan kanun tasarı ve teklifleri bir uzlaşma zemini bulunursa ancak çıkabilir ama eğer bir uzlaşma zemini olmazsa bunların belirlenen sürede çıkamayacağını biz de biliyoruz. Bu nedenle, biz, bunların üzerinde konuşalım, tartışalım, hatta gerekirse haricî komisyonlar kuralım ve bir uzlaşma zemini bulup ona göre Meclisimizi çalıştıralım istedik; onlardan habersiz değil, onların bilgileriyle, onların görüşleriyle bunu yapalım dedik. Hatta, o arada Maden Kanunu’yla ilgili eleştiriler vardı. Haricî bir komisyon kuruldu ve Maden Kanunu’yla ilgili gruplar arası bir uzlaşma da temin edildi, ona göre Mecliste bir görüşme yapıldı, gitti. Ama, daha sonraki gelişen süreçlerde bizim tabii bu konuşmalarımız hayata geçmedi çünkü bir kanun iki hafta sürdü, Kooperatifler Kanunu. Tabii, daha önce, Anayasa görüşmelerinden önce de başlayan bir kısmı vardı. Bu sefer, tabii, “bitim” şeklinde iki haftalık bir çalışma oldu. Ondan da beklenen fayda temin edilemedi.

Şimdi, biz, yine, bugün gruplarımızla görüşerek, daha önce de görüşme talebinde bulunarak bir uzlaşma zemini yapalım ve bu tasarılarla ilgili konuları, teklifleri değerlendirelim, Meclisimizin mümkünse 1 Temmuzda, eğer mümkün olamıyorsa en erken zamanda tatile gitmesi konusunda elimizden geleni yapalım; birtakım öncelikler var, Hükûmetin talepleri var, Türkiye'nin beklentileri var, bunları birlikte değerlendirelim istedik. Muhalefet grup başkan vekilleri de değerlendirme konusunda olumlu yaklaşımlarda bulundular ama maalesef neticeyi alma noktasında başarılı olamadık. Bundan sonra da kendileriyle bundan sonraki süreçle ilgili görüşmeleri yapacağız. Umarım, bir uzlaşma zemini oluşur, oluşursa da Genel Kurulu daha erken tatile sokma imkânı bulabiliriz.

Burada bir hususun da altını çizmek istiyorum, o da şu: Tabii, Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın bugün gündemin ön sıralarına çekilerek görüşülmesini gündeme getirdik. Tabii, ben, Danışma Kurulunda da ifade ettim, Dışişleri Bakanımız, bu kanunu önemsiyor, teşkilat kanunu; kanun görüşmeleri sırasında da Genel Kurulda olmak arzusunda bulundu. Kendisinin takvimine baktığımızda, Genel Kurulun takvimine baktığımızda Sayın Bakanın burada bulunma ihtimali yok. Yani ayın 1’inde, 2’sinde eğer görüşme imkânımız olursa olabilir ama onun dışında burada bulunma ihtimali yok. Sayın Bakanın böyle bir talebi oldu. Biz, nezaket içinde olan bu talebi bugün Danışma Kurulunda siyasi partilerimizin gruplarına ilettik, nezaketen böyle bir talep var, gruplar eğer anlaşır, kabul ederlerse bu talep çerçevesinde bir görüşme yapılır. Biz kanunlar görüşülürken ilgili bakan burada olmadığında eleştiriyoruz. İlgili bakan konuya hassasiyet gösteriyor, önem veriyor ve gruplardan da bu noktada bir anlayış beklediğimizi, eğer bir mutabakat olursa uygun olacağını söyledik ve bu çerçevede öne çekme talebini dile getirdik ama bu, eleştiri konusu oldu. Bu arada bir uzlaşma arayışı tekrar görüşüldü. Biz o arayışın devamından yanayız. Umarım bundan sonraki süreçte tekrar görüşeceğimiz konuları görüşüp, eğer bir çözüme kavuşturabilirsek, bir mutabakat zemini oluşturabilirsek Meclisin çalışmalarını hem daha hızlı, daha verimli hâle getirebiliriz hem de kısa sürede tatile gitme imkânı bulabiliriz ama bazı kanunlar var onları mutlaka görüşmemiz gerekiyor, 16 Temmuza kadar umarım biter, belki daha erken biter ama görüşemediğimiz takdirde ondan sonra da çalışma ihtimali olabilir. Onun için, biz, bu ihtimalleri hem ortadan kaldırmak hem de bu süreci bir anlaşmayla bitirmek istiyoruz.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Bozdağ, tatil ihtiyacımız yok, Ağustos ve Eylülde de çalışalım.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Anlaşmaya yanaşmayan sadece biz değiliz. Beraber anlaşırsak bu işi yapabileceğiz, bütün gruplar anlaşabilirsek bu işi yapabileceğiz. Umarım bundan sonraki süreçte böyle bir zemin olur diye düşünüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -Teşekkür ederim Sayın Bozdağ.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin aleyhinde son söz Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç’e aittir. (CHP sıralarından alkışlar)

Efendim Sayın Şandır?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bir şey söyleyecektim ama…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP Grubunun verdiği grup önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.

Bugün 30 Haziran Emekliler Günü. AKP’nin sefalete ve ölüme sevk ettiği emeklilerin yine de bu gününü kutluyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün öğretmen tayinleriyle ilgili bir haber geldi, bizim Tunceli’ye 18 yeni öğretmen tayin edilmiş, 93 tane öğretmen alınmış. Geçmişte de bu öğretmen açığı vardı yani AKP Hükûmeti özellikle Tunceli’de eğitimi bitirmek için özel bir çaba içinde ama siz ne kadar çaba sarf ederseniz sarf edin Tunceli halkı yine de sizin anladığınız anlamda, gördüğünüz seviyede bir yere gelmez.

Şimdi, değerli arkadaşlar, biraz önce burada Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği bir araştırma önergesi reddedildi. Bunun anlamı nedir? Şimdi, yarın İsrail diyecek ki: “Benim orada Mavi Marmara gemisine yaptığım saldırının araştırılması için Türkiye Büyük Millet Meclisi bir araştırma önergesi verdi, bu reddedildi. Dolayısıyla demek ki burada bizim bir kabahatimiz yok.” Bunun anlamı bu. Şurada atılan adımlar, verilen kararların anlamı nedir onu bir bilmemiz lazım.

Şimdi, biraz önce Bekir Bey’i dinledik. Ya Bekir Bey, size gelinceye kadar bu Meclis bu durumda değildi.

Bakın, şurada, Hükûmet sıralarında bir tane adam var mı? Var mı burada bir adam? Var mı arkadaşlar? Yani böyle bir Hükûmet olur mu ya? Meclis sabahleyin, saat birde açılmış saat altıya kadar bir tane bakan yok burada. Bu, size ve bu Parlamentoya karşı bu Hükûmetin gösterdiği en büyük saygısızlıktır. Şimdi, yani hükûmet diye bir şey yok. Tayyip Erdoğan bir çıkıyor… Tayyip Erdoğan kadar gerçek dışı konuşan, başarısızlıklarını başarı diye gösteren ben kimseyi görmedim. Ya, şimdi, Amerika’ya gitmeden önce Amerika’nın yetkili kişisi Türkiye hakkındaki düşüncelerini söyledi. Sonra gitti Tayyip Bey, Obama’yla görüşecekti, tam bir saat on beş dakika Obama bunu orada bekletti. “Maç seyrediyorum, o kimdir, orada beklesin.” dedi.

AHMET YENİ (Samsun) – Sen orada mıydın? Her şeyin yalan!

KAMER GENÇ (Devamla) - Ya, haysiyetli bir hükûmete, devletini koruyan haysiyetli bir kişiye karşı böyle bir muamele yapılır mı arkadaşlar?

AHMET YENİ (Samsun) – Hep yalan konuşuyorsun, yalan!

KAMER GENÇ (Devamla) - Şimdi, ondan sonra görüştü, diyor ki:  “İşte, Obama’yla şunları konuştuk, bunları konuştuk.” Vallahi de yalan, billahi de yalan!

AHMET YENİ (Samsun) – Bak, bak, bak!

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, yalan konuşuyor.

AHMET YENİ (Samsun) – Senin konuştukların yalan!

KAMER GENÇ (Devamla) - Peki, yani eğer doğru olsaydı, Amerika’nın ilgili, orada daha önce beyanat veren kişisi böyle der miydi arkadaşlar?

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, böyle bir şey olmaz. Edebe, ahlaka, haysiyete aykırı bir konuşma yapıyor kürsüdeki hatip.

BAŞKAN – Sayın Genç…

AHMET YENİ (Samsun) – Temiz konuşmaya davet edin.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Haysiyetten, edepten, adaptan, ahlaktan yoksun bir konuşma yapıyorlar.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, efendim, bakın, onun verdiği beyanatlara göre, kimse, Amerikalı bunu teyit etti mi? Hayır. Efendim, çıkmış gitmiş…

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, uyarmayacak mısınız?

BAŞKAN – Uyardım efendim. Siz bağırdığınız için duymadınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, Amerika’ya yalvarıyor Tayyip Erdoğan: “Ya bu Mavi Marmara gemimizi versin.” diyor.

AHMET YENİ (Samsun) – Temiz konuşmaya davet etmeniz lazım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Ettim Sayın Yeni.

KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu şimdi Mavi Marmara… Sen kendi gücüne güvenmiyorsan, arkadaş, gidip de başkalarına güvenme.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Zoruna mı gitti, rahatsız mı oldun!

KAMER GENÇ (Devamla) – Kendi gücüne güvenemiyorsan, gidip başkasının gücüne güvenerek celallik, yiğitlik yapma!

Ha diyordu ki: “Askerlik yan gelip yatma yeri değil.” Biz şimdi Tayyip Bey’den öğrendik, meğer askerlik gidip de orada korkudan iki seksen uzanma yeriymiş!

AHMET YENİ (Samsun) – Vay anasını!

AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Başbuğ da mı korkuyor, Genelkurmay Başkanı da mı korkuyor?

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, benim muhatabım siyasidir.

AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – O zaman askerî konularda konuşma!

KAMER GENÇ (Devamla) – Orada Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı gidip de o mevzide öyle yaşarsa, o bir daha uzanırsa o Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı değil…

AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Askerî konularda konuşma!

AHMET YENİ (Samsun) – Askerleri mi eleştiriyorsun şimdi de?

KAMER GENÇ (Devamla) – Korkaklar bu memlekette başbakanlık yapamaz. Yiğitlik var yahu!

AHMET YENİ (Samsun) – Genelkurmay Başkanına laf söylüyorsun şimdi, haberin yok!

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sen git o zaman!

AHMET YENİ (Samsun) – Genelkurmay Başkanlığı açıklama yaptı Başbakanla ilgili.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sen git! Korkudan gidemezsin sen oraya!

AHMET YENİ (Samsun) – Tunceli Milletvekili, kaç sefer mevziye gittin?

KAMER GENÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, şimdi burada Meclisin kapanmasından bahsediyorlar. Biz istiyoruz ki Meclis açık olsun.

Bakın, Tayyip Bey çıkıyor diyor ki: “Efendim, ne zaman bu memlekette hayırlı bir iş yapsak, memleketi kalkındırsak, büyük işler yapsak, yolumuzu kesiyorlar.” Yahu Tayyip Bey, senin Türkiye'nin dış borcunu aldığın nokta ile bugünkü nokta ortada. Yaptığın yatırım ile aldığın nokta ortada. İşsizliğe çare bulunan bir tane fabrika yaptın mı kardeşim? Dış borcu nereden nereye getirdin? Diyor ki: “Anayasa yaptık, demokratik hak ve özgürlüklerin standartlarını yükselttik.” Yahu değerli milletvekilleri, aklı olan, izanı olan, biraz hukuk bilgisi olan kişi, getirilen o Anayasa’nın Yüksek Hâkimler ve Savcılar Kuruluyla Anayasa Mahkemesinin düzenlenmesine ilişkin hükümlerin tamamen bir dikta anayasası olduğunu görür. Devlet…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Yalancı!

KAMER GENÇ (Devamla) – Yalan söyleyen sensin. Senin daha aklın öyle şeylere ermez, aklın ermez, aklın ermez öyle…

Şimdi bakın arkadaşlar…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Yalan söylüyorsun! Okumamışsın bile Anayasa’yı.

KAMER GENÇ (Devamla) – Hâkimler ve Savcılar Kurulunu getirdiniz mi? Hâkimler ve Savcılar Kurulunu Adalet Bakanlığına bağladınız mı? Burada hâkimler hakkında soruşturma yapma iznini siz Adalet Bakanına verdiniz mi? İş bitti…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Bu da yalan, iyice oku, iyice oku.

KAMER GENÇ (Devamla) - …hukuk devleti ortadan kayboldu. Arkadaşlar, aklı erenler bunu bilir. Dolayısıyla Hâkimler ve Savcılar Kurulunun Başkanı Adalet Bakanı ve hâkimler ve savcılar hakkında soruşturma izni vermek Adalet Bakanına ait. Bugün görüyoruz işte birçok hâkim ve savcı hakkında şikâyet var fakat sırf sizin lehinize olduğu için, o bir kısım AKP’nin âdeta lehine hareket ettikleri için onlarla ilgili en ufak bir soruşturma yok.

AHMET YENİ (Samsun) - Belgen var mı elinde, belge? Yalan konuşuyorsun!

KAMER GENÇ (Devamla) – Arkadaşlar, şimdi bir de Anayasa Mahkemesi… Anayasa Mahkemesine ferdin başvuru hakkını getirdiniz. Vatandaşlar anlasın çünkü bütün radyolar, televizyonlar, basın sizin borazanınız gibi bunu methediyor. Yahu ey vatandaş, bakın, Anayasa Mahkemesine 17 kişiyi atıyorlar. Bunların içinde  yarısından fazlası hukukçu değil. Kimi atayacak? RTÜK’e  sizin atadığınız gibi Abdullah Gül getirecek kendi yandaşlarını atayacak.

AHMET YENİ (Samsun) – “Sayın Cumhurbaşkanı” diyeceksin, terbiyeli konuş, terbiyeli konuş!

KAMER GENÇ (Devamla) – Getirecek kendi yandaşlarını atayacak. Hukukçu olmayan…

AHMET YENİ (Samsun) – “Sayın Cumhurbaşkanı” diyeceksin! Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı!

KAMER GENÇ (Devamla) - Senin aklın ermez öyle şeylere. Bırak şimdi…  (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) - Saygı diye bir şey yok. Bir de CHP Grubu adına konuşuyorsun. CHP’ye yazık CHP’ye…

KAMER GENÇ (Devamla) - Bakın arkadaşlar, şimdi siz bazı şeylerin farkında değilsiniz. Şimdi, bugüne kadar Abdullah Gül, dün atadığı kişiler var arkadaşlar, atadığı kişiler var, getirdi Anayasa Mahkemesinde, ondan sonra, kıdemsiz bir kişiyi, raportördü, getirdi hülle yoluyla bir yere müsteşar yardımcılığına atadı, otuz gün sonra getirdi. Nereye getirdi? Anayasa Mahkemesinin yedek üyeliğine ve bu adam kırk iki yaşında. Yarın da bu Anayasa halk oylamasında kabul edildiği takdirde bu asil üye olacak. Kırk ikiyle altmış beş arasında aşağı yukarı yirmi yedi sene  orada Anayasa Mahkemesi üyeliğini yapacak.

Değerli arkadaşlarım, ayrıca da şimdi öyle bir, Anayasa Mahkemesini, kuruyorsunuz ki siz iktidardan düşseniz dahi on iki sene Anayasa Mahkemesi tamamen sizin bir şubeniz oluyor. Bunu vatandaşlar öğrensin. Bakın, Anayasa oylamasında halk gelip oy kullanmasın diye, okullar 13 Eylülde açılıyordu, getirdiniz bir hafta ertelediniz. Bunların hepsi bu Anayasa oylamasında vatandaşların oy kullanmaması için kullandığınız tezgâhlardır. Bunları yani niye tezgâhları kabul etmiyorsunuz?

Değerli milletvekilleri, şimdi, Tayyip Bey aslında Meclisin kapanmasını istiyor çünkü Meclis açık kaldığı zaman burada birtakım olaylar dile gelecek, istemiyor. Peki, şurada getirdiğiniz kanunlar temel kanun. Bakın, açın bakalım bu 91’inci maddede temel kanunun amacı bu mudur? Diyanet İşleri Başkanlığıyla ilgili bir kanun var burada, 7’nci maddesi tam sekiz sayfa. Değerli milletvekilleri, sekiz sayfalık kanun yazılmış, bir madde ama içinde neler yok ki! Artık devletin personel sistemi yok ediliyor, hukuk sistemi yok ediliyor. Okumuyorsunuz, kimse okumuyor.

AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Deme ya!

KAMER GENÇ (Devamla) – Okumuyorsun.

AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Sen kendi adına konuş!

KAMER GENÇ (Devamla) – Anayasa’yı okudun mu, Anayasa’yı? Anayasa’ya getirdiniz, bir hüküm koydunuz. Efendim, Hâkimler ve Savcılar Kurulunun şu anda, üç sene sonra görevi sona eren, Yargıtaydan ve Danıştaydan gelen üyelerin yerine hemen seçim yapıyorsunuz. En basit akıl sahibi olan insan böyle bir Anayasa yapmaz. Anayasa’da hüküm var, diyor ki: “Hâkimler ve savcıların aylık ve ödenekleri kanunla düzenlenir.” Sen getirmişsin, Anayasa’da otuz bin ek gösterge koymuşsun. Niye? Senin, efendim, Adalet Bakanlığı Müsteşarın bundan aşağı yukarı yararlansın diye. Böyle geçersiz, bu kadar hakikaten tutarsız bir yasama yapılmaz. Anayasa’yı doğru dürüst incelemediniz.

Şimdi, getirdiğiniz kanunlar da, efendim, hep temel kanun. O zaman İç Tüzük’e bir hüküm koyun arkadaş, deyin ki: “Meclisi feshettik.” Bunun anlamı Meclisi feshetmek demek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bir kanun maddesi getirdiniz, torba kanun getirdiniz, ondan sonra kırk iki maddeyi bir maddede değiştirdiniz.

Şimdi, arkadaşlar, AKP’nin -artık, son görünen olay şu- dış politikası tamamen dinî önceliklerle öne alınmaktadır. Yabancılar diyor ki, herhâlde bu AKP Hükûmetinin bir gizli ajandası var, bunu biz söylemiyoruz, yabancılar satıyor. Batı basınında diyor ki: “Türkiye ulusal çıkarlarını daha çok ideolojik ve dinsel prizmadan bakarak tanımlamaktadır.” Biz söylemiyoruz.

Şimdi, arkadaşlar, bakın, Musevilerle tarih boyunca, Osmanlı Devleti zamanında ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin, bizim bir düşmanlığımız yoktu, dostluğumuz vardı ama durup dururken bir sorun çıkardınız. Biz şimdi, İsrail’in yaptığı katliamı elbette ki kınıyoruz ama yani şimdi, esas bunun sorumlusu, oraya Tayyip Erdoğan yandaşlarını, aile efradını toplayıp da Brezilya’ya eğlenmeye gidiyor, ondan sonra da, hadi bakalım, Mavi Marmara gemisi, git. Böyle bir sorumsuzluk olur mu?

AHMET YENİ (Samsun) – Sen kimden yanasın, kimden?

KAMER GENÇ (Devamla) - O gün İskenderun’da… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET YENİ (Samsun) – İsrail’den yana mısın?

KAMER GENÇ (Devamla) - …6 asker yaralanıyor, umurunda değil.

AHMET YENİ (Samsun) – Kimden yanasın sen?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Brezilya’ya bir Başbakan eğlenmeye gitmez.

KAMER GENÇ (Devamla) – Niye gitti?

AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan Brezilya’ya bir başbakan eğlenmeye gitmez.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)- Sayın Başkan…

BAŞKAN – Grup Başkan Vekiliniz gereğini yapacak.

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan, benim sözümü de kestiniz.

BAŞKAN – Ben verdim, bir dakika ek süre verdim. Ne olur, lütfen Sayın Genç, Allah rızası için…

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Şandır, siz Sayın Genç’ten evvel…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, tutanaklara geçmesi açısından söylüyorum: Evet, Sayın Bekir Bozdağ bizleri ziyaret etti. Bir liste getirdi, daha sonra o liste değişti, tekrar bir liste getirdi, bir uzlaşma arayışı içerisinde olduk ama biz de kendilerine şartımızı söyledik. O konuları, ikimiz arasında bir görüşme olduğu için burada konuşmuyoruz ama Sayın Bozdağ konuşmasında sanki uzlaşmayan bizmişiz gibi…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Hayır efendim, hayır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) - …muhalefet partileriymiş gibi bir görüntü oluşturdu. Buna hakkı yok. Niye uzlaşılmadığını biz açıklamayalım, kendileri açıklasın ama gerçekten, bu Mecliste uzlaşmayı başaramayan İktidar Partisi, bu tutanaklara böyle geçsin. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bozdağ

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, konuşan Hatip, Grup Başkanımız…

BAŞKAN – Onun için söz vereceğim size de, ben, ayrıca Sayın Şandır’ın şeyine bir söz ilave ettiniz, onun için dedim.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Hayır, Sayın Şandır’la ilgili, grup başkan vekillerimizle alakalı konuşmaların detayıyla ilgili ben bir bilgilendirme yapmadım, genel olarak, sadece genel şeyler üzerinde durdum, özele girmedim. Zaten Sayın Vural da benzer konuları açıkladı. Yani bir şey yok.

BAŞKAN – Anladım, tamam.

Buyurun, üç dakika süre veriyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii her defasında, işin doğrusu, kürsüye geldiğimde, böyle, sataşmadan söz aldığımda, işte, İç Tüzük’ün hükümlerini hatırlatıp yani “Bu kürsüyü bu ifadelerle, efendim, yıpratmamak, kirletmemek lazım.” Dediğimde emin olun hicap duyuyorum. Ben, şimdi, Sayın Genç burada konuştu, konuşmalarıyla ilgili, dinliyorum, dinlerken yüzüm kızarıyor. Ben bilemiyorum başkalarının yüzü kızarıyor mu kızarmıyor mu ama ben emin olun…

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Niye? Çok güzel konuştu.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bak, çok net söylüyorum, dinlerken öyle ifadeler kullanıyor ki o kullandığı hâlde ben utanıyorum. Onun için, o ifadelere aynıyla cevap vermeye benim ahlakım da, eğitimim de, seviyem de hiç müsait değil, öyle bir cevap da vermeyeceğim, onu milletimizin takdirine bırakıyorum. Ama bu kürsüde konuşurken de tabii gerçekleri de söylemek lazım. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, yaptığı hizmetler ortada, millete verdiği sözler ortada, yaptıkları ortada, sözünün arkasında duran ve sözünün gereğini yapan bir Başbakanla Türkiye karşı karşıyadır. Onun içindir ki 3 Kasımın arkasında 28 Mart 2004, onun arkasında 22 Temmuz 2007, onun arkasında da en son 29 Mart 2009 seçimlerinde milletin kantarında tartılmıştır, sözünün eri mi değil mi.

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Geçti o günler, geçti o günler. Hodri meydan.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Millet her defasında sözünün eri demiş, notunu vermiş göndermiş. İşte manzara bunun ispatıdır. Onun için yönetme yetkisini ona vermiş, güvendiği için, sözünde durduğuna inandığı için o yetkiyi ona vermiş.

Bir şeyi daha söylemek istiyorum. Brezilya seyahatiyle ilgili… Sayın Başbakan geziyor, Hükûmet geziyor. Niye geziyor? Türkiye’nin her yerde sözü olsun, nüfuzu artsın, itibarı olsun diye geziyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Eğlenmek için…

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bugün Türkiye eğer Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin geçici üyeliğine 150’den fazla üyenin oyuyla seçildiyse bunun eseridir, bu emeğin eseridir ama düne kadar Türkiye’nin büyükelçiliği olmayan, konsolosluğu olmayan ülkeler vardı, gidemiyorduk, bizim adımızı bile bilmiyorlardı. Şimdi her yerde ay yıldızlı al bayrağı dalgalandırıyorsa, Başbakan dalgalandırıyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Onun için, bakın, Türkiye’nin -her zaman konuşuluyor, söyleniyor, bir kez daha söyleyeceğim; o da şu- ihracat rakamlarına baktığınızda, 35 milyar dolar civarında bir ihracatla, Türkiye krizin olduğu dönemde dahi 102 milyar dolarla kapatmış, daha 136 milyar dolara eriştiği de oldu krize rağmen.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – İthalat kaç, ithalat?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Şimdi, peki, bu kadar hükûmet geçti, 57 tane hükûmet geçti, 57’sinin toplamı, yılları saymıyorum, 35 milyar dolar, sekiz yıllık AK PARTİ İktidarının krize rağmen ortaya koyduğu ihracat 102 milyar dolar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bu, yatarak olmuyor, işte Türkiye’nin menfaatini Brezilya’da, dünyanın dört bir yerinde arayarak oluyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim.

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Babalar gibi sattınız.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Güvenlik Konseyinin geçici üyeliğini almak için tam 75 trilyon lira Türkiye bütçesinden para harcadılar. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Her şeyi attığı gibi, bunu da atıyor.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

4.- Gündemdeki sıralama ile 524, 506 ve 525 sıra sayılı Kanun Tasarılarının İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak ve bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan, Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; 633 Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Serdaroğlu’nun; 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

4.- Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; 633 Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/833, 1/162, 2/443) (S. Sayısı: 507) (x)

BAŞKAN - Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Geçen birleşimde tasarının birinci bölümündeki 8’inci maddesi kabul edilmişti.

                                        

(x) 507 S. Sayılı Basmayazı 25/6/2010 tarihli 124’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.

9’uncu madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 507 Sıra Sayılı Tasarının çerçeve 9’uncu maddesi ile değiştirilmesi öngörülen 633 sayılı Kanunun 10’uncu maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “üç katına kadar” ibaresinin “iki katına kadar” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                M. Akif Hamzaçebi              Ferit Mevlüt Aslanoğlu                     Atilla Kart

                         Trabzon                                   Malatya                                    Konya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

507 Sıra Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın çerçeve 9. maddesi 2. fıkranın madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                    İbrahim Binici                            Sırrı Sakık                            Hamit Geylani

                        Şanlıurfa                                     Muş                                      Hakkâri

                   Osman Özçelik                          Nuri Yaman                           Hasip Kaplan

                            Siirt                                         Muş                                       Şırnak

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 9’uncu maddesinin “Atama” başlığından sonra gelen 2. paragrafı ile son iki paragrafının madde metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

                    Mehmet Günal                        Mehmet Şandır                       M. Akif Paksoy

                         Antalya                                    Mersin                              Kahramanmaraş

                                          Beytullah Asil                             Reşat Doğru

                                              Eskişehir                                       Tokat

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Doğru. (MHP sıralarından alkışlar)

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Otuz bir yıldan beri beklenen bir kanunu görüşüyoruz. Bu kanun iyice tartışılıp Meclise getirilse daha iyi olacaktı, ancak yine de gelmesinden memnun olduğumuzu ifade ediyor ve destekliyoruz; milletimize hayırlı olması temennisinde bulunmak istiyorum.

Türklerin İslam dinini kabul etmeleri dünya tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır. Türkler İslamiyet’e girdikten sonra bayraktarlık yapmışlar, her ile, her gittikleri yere “ilâhi kelimetullah”ı götürmüşlerdir. Türkler İslam dünyasının korumacılığı görevlerini üzerine almış ve lider konuma gelmişlerdir. Gazneli Mahmut vasıtasıyla Hindistan’a kadar uzanmış, Osmanlılar tarafından Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarının en ücra noktalarına kadar ulaşmışlardır. Türkler İslamiyet’i kendileri için millî din olarak kabul etmişler, bütün benlik ve samimiyetleriyle bu dine sarılarak, 11’inci yüzyıldan itibaren, İslam dünyasının bütün düşman kuvvetlerine karşı korunması işini tek başına yüklenmişlerdir.

Büyük İslam âlimi İmam Gazali, dünyada tanınmış büyük İslam düşünürü Mevlânâ Celâleddin Rûmî, Peygamberimizin sözlerinin toplandığı Sahih-i Buhârî Kitabını yazan Muhammed Buhârî Türk’tür. Peygamberimize İstanbul’un fethi müjdelenmiş ve İstanbul’un fethi Fatih Sultan Mehmet’e nasip olmuştur. Milletimiz Peygamberimizin övgüsüne mazhar olmuştur.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; din görevlilerine çok önemli görevler düşmektedir. Din görevlileri kürsüden siyaset yapmamalı, İslam dininin ana temellerini anlatmalıdır. Din görevlileri cemaatle daha fazla ilgilenmek için cami dışına mutlaka çıkmalıdır. Siyasete karışmayan din görevlileri çok etkili olmaktadır. Din görevlileri dinin güzelliklerini ön plana çıkararak, saygı ve merhamet duygularını hissettiren hem bilgi verici hem de duygulara hitap edici bir din oluşturarak konuşmalı ve yaşamalıdır.

Sayın milletvekilleri, il ve ilçelerimizde müftülüklerce yurtlar açılıyor, bunları önemsiyoruz, önemli hizmetler yapılıyor. Ancak, ayrıca, bununla beraber pansiyonlu din eğitim merkezleri kurularak buna yasal statü tanınmalı, buralarda kalan öğrencilere ilk, orta, yükseköğrenimini aynı anda tamamlama imkânı sağlanmalıdır. Yaz Kur’an kursları açılması, yürütülmesi çalışmaları yapılmalı, yaş oranı düşürülmelidir.

Sayın milletvekilleri, din görevlilerinin görevlerini yapabilmeleri için cami yanlarına lojmanlar yapılmalıdır. Cami yapımında lojman mecburiyeti getirilmelidir. Lojman imkânı olmayanlara kira desteği sağlanmalıdır.

AKP’nin iktidarda olduğu 19/6/2003 tarihinde Hükümetçe İmar Kanunu’nda bir değişiklik yapılarak “cami” kelimesi “ibadethane” olarak değiştirilmiştir. Değiştirilen bu kelime kilise ve havra gibi yerlerin çoğalmasının önünü açmıştır. Başta büyük şehirler olmak üzere bütün il ve ilçelerde binlerce ev kilisesi açılmıştır. Bununla birlikte misyonerlik faaliyetleri de büyük bir hız kazanmıştır. Bu kanun değiştirilmeli, tekrar eski hâline yani “cami yapılır” şekline getirilmelidir.

Mülkiyeti Diyanetin dışında bulunan bütün camiler Diyanete devredilmelidir. Personelin eğitim seviyesinin yükseltilmesi, mesleki bilgi birikimlerinin artırılması çok önemlidir. Ayrıca din görevlilerinden yüksekokul bitirenler mutlaka Diyanette değerlendirilmeli, vermiş oldukları emeğin de karşılığını almalıdırlar.

Ayrıca, kurum içi nakillerin puan sistemine göre yapılması uygun olur görüşündeyiz. Herkes ileriki yıllarda nereye geleceğini bilecektir. Yıllarca köyde, uzak yerlerde kalıp da merkeze gelmek isteyen çok değerli din görevlileri vardır, bunlar göz ardı edilmemelidir.

Ayrıca, vekil imamların ve 4/B’li çalışan din görevlilerinin sorunları mutlaka çözülmelidir. Vekil imamlar fedakâr şekilde çalışmakta ve özlemle asli kadroyu beklemektedirler. Bu insanların özlemleri giderilmeli ve asli kadroya da alınmalıdır.

Diyanet teşkilatında görevli din görevlilerinin en önemli sorunlarının başında yargısız infazlar gelmektedir. Köyde çalışırken köy muhtarı veya dernek başkanı, yalan yanlış bir olayla ilgili olarak görevlileri şikâyet ediyorlar. Konu iyice araştırılmadan, personelin yaşadıkları göz önüne alınmadan, personel dinlenmeden karar verilmemelidir.

Köylerde çalışan imamlar devletin oradaki temsilcileridir. Kendileri her hareketinden sorumlu olmalı ve devletimizi de orada temsil etmelidirler. Müfettişler, şikâyetlerde muhtarı görevden alamıyoruz, bari din görevlisini görevden alalım gibi bir düşünce içerisinde olmamalıdırlar.

Sayın milletvekilleri, bir diğer önemli konu da, kullanmış olduğumuz cep telefonlarıyla ilgili baz istasyonlarıyla ilgilidir, kenar mahalleler başta olmak üzere, camilerin minarelerine konulmaktadır. Kanunlar “Camiler ibadethane dışında başka bir amaçla kullanılamaz.” diyor ancak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN -  Bir dakiak ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

REŞAT DOĞRU (Devamla) -  Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

…camilerde yaz Kur’an kursları açılıyor, çocuklar ders görüyor, bu da Baz İstasyonları Yönetmeliği’ne aykırıdır.

Ülkemizde kaç minarede baz istasyonu vardır? Bunu öğrenmek istiyoruz. Ayrıca, alınan paralar da nereye kullanılıyor? Vatikan’ın kararıyla kiliselere bile baz istasyonu konulması yasaktır. Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı olarak baz istasyonlarının sökülmesini düşünüyor musunuz diye de değerli yetkililere sormak istiyorum.

Sayın milletvekilleri, her din görevlisi olan kişi, dinin her konusunu iyice bilmek durumundadır, her verdiği bilgiyi ayet ve hadislerle anlatmalı, yorumların yorumlarından kaçınmalıdır. Cuma hutbelerinin her caminin görevlilerince hazırlanması ve onların müftülerce kontrolünden sonra halka sunulması uygulamasına geçilmelidir. Bu durum din görevlisini araştırmaya, çalıştırmaya yönlendirir. Merkezî cuma hutbelerinden vazgeçilmelidir ancak illerde müftüler tarafından da tam ve mutlak kontrol edilmesi gerekir.

Sayın milletvekilleri, bir diğer konu olarak da, Türk dünyası ve dış Türklerle ilgili din hizmetlerinin de önemli bir şekilde yürütülmesini biz arzu etmekteyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

REŞAT DOĞRU (Devamla) -  Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.22

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.41

BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 126’ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

507 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Tasarının 9’uncu maddesi üzerinde verilen diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

507 Sıra Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın çerçeve 9. maddesi 2. fıkranın madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                        İbrahim Binici (Şanlıurfa) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yıldız. (BDP sıralarından alkışlar)

BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 507 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesi hakkında söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Diyanet İşleri Başkanlığı yasasıyla ilgili tartışıyorken, bugün basına düşen bir haberle ilgili sayın Meclisi bilgilendirmek gereğini duyuyoruz. Adalet ve Kalkınma Partisinin Rize Belediye Başkanı Halil Bakırcı Kürt sorununun çözümü için ahlak dışı, hukuk dışı bir öneride bulunuyor. “Efendim, güneydoğuda ikinci eş çok yaygın. Bu bizim kültürümüzde de var. Bu bölgelerden evlilik veya hısımlıkları artırarak devletin de teşvikiyle sorunların aza ineceğine ve çözüleceğine inanırım.” diye açıklama yapıyor. Birincisi, bu açıklama, bölge insanına bir hakarettir, ayrımcı bir yaklaşımdır ve suçtur. İkincisi, kadın-erkek eşitliğine aykırıdır. Üçüncüsü, demokratik, laik devlet düzeninin temeline dinamit koymadır. Derler ya “Dervişin fikri neyse zikri de odur.” Sizce bu fikri yeni mi Sayın Başkanın? Hayır ama AKP, bu zihniyetteki birinin Rize’de belediye başkanı olmasında sakınca görmüyor çünkü benzer düşünceleri perdeleyerek savunuyor. Bu zat ise perdelemeden, açıkça söylüyor.

Buradan, başta AKP’nin kadın vekilleri olmak üzere tüm kadın vekillere, demokratlara, sivil topluma seslenmek istiyorum: Siz bu yaklaşımı görmezden mi geleceksiniz? Bunun takipçisi olmayacak mısınız? Yandaş medya bunu haber değeri olan bir açıklama olarak görmedi. Siz de böyle mi değerlendiriyorsunuz? AKP Hükûmeti, İçişleri Bakanı, savcılar, siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Gereğini yapacak mısınız? Diyanet İşleri Başkanlığı, siz nasıl görüyorsunuz bu açıklamayı? Dinen caiz midir bu söylem?

İşte, AKP İktidarı, Kürt sorununu bu şekilde çözüyor; bir bakanı, sınırı 10-15 kilometre kaydırmakta görüyor Kürt sorununun çözümünü, valileri, Kürt kökenli işçileri illerine almamakla çözüyor.

Dün, Diyanet İşleri Başkanlığının tüm müftülüklere gönderdiği, tavsiye ettiği, Kürtlerin şeytan soyundan geldiği tezini içeren Abdulhalûk Çay’ın kitabından söz ettim. Sayın Bakan ve Diyanet yetkilileri itiraz ettiler. Şimdi, bu kitabı Sayın Bakana vereceğim. Meclis kütüphanesinden aldım, ilgili sayfasını da işaretledim ve Sayın Bakana ve Diyanet İşleri yetkililerine sunacağım.

Yine bu kitap üzerine ve Diyanet İşleri Başkanlığının o zamanki tavsiyesi üzerine, Sayın Mehmet Altan’ın, o makaleyi de içeren “Kürtler şeytan soyundan mı geliyor?” Kitabını da Sayın Bakana ve Diyanet İşleri yetkililerine sunacağım. Yine İnternet’e girdiğinizde bu konuyla ilgili çokça makaleye rastlarsınız ama AKP’li arkadaşlarımızı bunun bir siyasi değerlendirme olmadığına ilişkin inandırmak için de Yeni Şafak gazetesinin Sayın Mehmet Altan’la o dönemde yaptığı röportajı içeren belgeyi de Sayın Bakana ve ilgili yetkililere sunacağım.

Şimdi, esas, Sayın Bakana sormak istediğim şu: Dün akşam bu konuşmayı yaptıktan sonra, bölgenin birçok il ve ilçesinden bana telefonlar açtılar, “Bu kitap bizim müftülüğün de kütüphanesinde vardır.” dediler ve o dönemde tavsiye üzerine gelmiş. Diyanet yetkilileri ve Sayın Bakan eğer bundan rahatsızlarsa, lütfedip bir yazı yazarlarsa, bunun hangi tarihte, nasıl gittiğini ve kütüphanelerinde olup olmadığına ilişkin bilgi alabileceklerini düşünüyorum. Bu konuda Sayın Bakanı bilgilendirme gereğini duydum.

Tabii bu evlilikler meselesine gelmişken…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

BENGİ YILDIZ (Devamla) – Sayın milletvekilleri, Türkiye’de bin yıldan beri bir arada yaşıyoruz ve iç içe geçmişiz. Şu anda, Barış ve Demokrasi Partisi sırasında oturan 5 milletvekili arkadaşımızdan -benimle 6- baktım, 3’ümüzün eşi Türk kökenli arkadaşlarımız. Türklerle Kürtlerin böyle bir meselesi yok. İç içe geçmişlik, kardeşlik farklı bir şey, bir aile içerisinde kardeşlerin birbirinin hakkına, hukukuna saygı göstermesi farklı bir şey, devletin de bu hakkı ve hukuku gözeten şefkatli bir baba olması da ayrı bir mesele. Dolayısıyla, Sayın Belediye Başkanının, herhâlde Türkiye’deki bu gerçeklikten haberi yok ki bu gerçekliği ikinci evlilikle pekiştirme gereği duyuyor. Bunu da buradan belirtmek istiyorum ve Yugoslavya’da, Bosnalılarla o tarihte –veriler- yüzde 30’la yüzde 40 arasında evlilikler gerçekleşti…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BENGİ YILDIZ (Devamla) – …ama bu orada olan biteni engellemeye yetmedi. Dolayısıyla, farklı bir çözüm önerisi, demokratik bir çözüm önerisi getirilmesi gerektiğine inanıyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Karar yeter sayısı istiyorum.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkanım, İç Tüzük 60’a göre oylama öncesinde kısa bir söz talep ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

7.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, Rize Belediye Başkanının sarf ettiği iddia edilen sözlere ilişkin açıklaması

SUAT KILIÇ (Samsun) – Saygıdeğer Başkanım, öncelikle söz imkânı verdiğiniz için size ve Divana teşekkür ediyorum.

Sayın Hatip, yaptığı konuşma sırasında, Rize Belediye Başkanına atfedilen açıklamalara temas etmiştir. Hemen ifade etmek isterim: Rize Belediye Başkanı, sözlerinin kastettiği amacın dışında farklı bir mecraya taşındığı açıklamasını ilk açıklama olarak gündeme getirmiştir.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Kuma önerisi, kuma önerisi.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Dinleyin lütfen.

“Hısımlıklar artarsa hasımlıklar azalır.” demek istediğini beyan etmiştir. Onu hemen…

İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) -  “İkinci eş” diyor ama.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, ifade ediyorum.

Bu ilk açıklaması, AK PARTİ Genel Merkezi tarafından yeterli bir açıklama olarak görülmemiştir ve bugün itibarıyla AK PARTİ Genel Merkez Yerel Yönetimler Başkanlığımız, Rize Belediye Başkanının sarf ettiği iddia edilen sözlerin tüm boyutlarıyla incelenmesi ve araştırılması amacıyla inceleme sürecini derhâl başlatmıştır. Bu ülkede Türkler, Kürtler ve bütün unsurlar bir arada, Türkiye Cumhuriyeti’nin millî birliği, beraberliği istikametinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SUAT KILIÇ (Devamla) – Sayın Başkanım, tamamlasaydım cümlemi.

BAŞKAN – Anlaşıldı ama. Gereğini yapmışsınız.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Peki efendim.

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Bu söylemler sözde.

İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Pratiğini göreceğiz, pratiğini.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Arkadaşlar, inceleme başlatıldı.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; 633 Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/833, 1/162, 2/443) (S. Sayısı: 507) (Devam)

BAŞKAN - Evet, karar yeter sayısı istendi.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, önergemiz var efendim.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Bu önerge oylanıyor, sizinkine gelmedi daha.

BAŞKAN – Önergeyi oyluyorum.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Efendim, karar yeter sayısı istemiştik.

BAŞKAN – Onu da söyledim, birbirinizle konuştuğunuz için fark etmediniz.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 507 Sıra Sayılı Tasarının çerçeve 9’uncu maddesi ile değiştirilmesi öngörülen 633 sayılı Kanunun 10’uncu maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “üç katına kadar” ibaresinin “iki katına kadar” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                M. Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kart. (CHP sıralarından alkışlar)

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 9’uncu maddeyle ilgili olarak tarafımızdan verilen önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanlığının yeniden yapılandırılmasını tartışırken Diyanet bünyesindeki temel sorunların konuşulması ve yönetim anlayışının sorgulanması gerekmektedir.

Şu sorular mutlaka cevaplandırılmalı, açıklık kazandırılmalıdır:

Diyanet İşleri Başkanlığı, Kur'an’ın özüne uygun bir şekilde öğrenilmesini bugüne kadar neden başaramamıştır?

Hem personel yapılanması ve hem de ekonomik olarak genel bütçe imkânlarının üstünde destek verilmesine rağmen, dinî değerlerimizi belli kişi ve grupların istismar etmesine ve çıkar sağlamasına neden seyirci kalınmaktadır? Bu süreç neden devam etmektedir?

Diyanet, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının tümüne ve tüm inançlara adalet ve eşitlik içinde neden hitap etmemektedir?

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de artık muhtelif cemaatlerde cemaatin başındaki imam efendinin kitapları dışında kitaplar okunmuyor. Her cemaat, her tarikat, her dinî grup kendisine göre öğreti geliştiriyor. Her biri Kur’an’ın özü dışında ayrı bir meal geliştiriyor. Bu meal dışında başka bir şey okunmuyor, öğretilmiyor. Bir cemaat bir meal hazırladığında kırk bin, elli bin, altmış bin bastırıldığını ve dağıtıldığını görüyoruz. Her mürit bu basılanları okumak zorunda kalıyor. Bu gruplar özgürleştirici değil, tabi olma, parçalanma ve kutuplaşma misyonunu yerine getiriyor. Oysa Kur’an’ın Hazreti Peygambere “Dinini fırkalara ayıranlarla senin alakan olamaz.” dediği, uyardığı bilinmektedir.

Şüphesiz ki Diyanet İşleri yapılanmasında da değerli, sorumluluk sahibi görevliler vardır. Bu kişiler hiçbir çıkar beklemeden, hizmet ve hayır amacıyla çalışmaktadırlar. Ancak ve maalesef bu kişilerin sayısının giderek azaldığı ve genel yapı içinde de etkili olamadıkları bilinmektedir. Yaptığımız ve bundan sonra da yapacağımız eleştiri ve değerlendirmelerde bu anlayış ve sorumluluğa sahip olan kamu görevlilerini tenzih ettiğimizi özellikle ifade ediyorum.

Din eğitiminde de geldiğimiz noktada Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarıyla birlikte kayıt dışı bir yapılanmanın organize bir hâle geldiğini görüyoruz. Bakın değerli milletvekilleri, 1 Ağustos 2008 tarihinde Konya’nın Taşkent ilçesi Balcılar kasabasında bir patlama yaşandı. Neydi o patlama? O patlamanın olduğu bina kasabanın dışında olan ancak yerleşim birimlerine bitişik olan bir mesafedeydi. 70-80 metre aşağıda erkek öğrencilere kurs veren Diyanetin eğitim kurumu vardı, 300 metre aşağıda da kız öğrencilere eğitim veren yine Diyanetin kurumu vardı. Ancak neyi görüyoruz? Diyanetin erkek ve kız öğrencilere eğitim veren bu kurumlarında yeterli eğitim seviyesinin sayısal olarak yakalanmadığını ancak patlamanın olduğu, yasa dışı bir şekilde, illegal bir şekilde çalışan, “Kur'an kursu” adı altında eğitim veren bu binada 18 öğrencimizin eğitim gördüğünü ve patlama sonucu hayatını kaybettiğini biliyoruz.

Bakın, bu süreçte ne yaşandı: Türkiye Cumhuriyeti’nin Türk Ceza Kanunu yetmiş dokuz yıl görev yaptı, hizmet verdi, uygulaması yapıldı. 261’inci maddede kanuna aykırı eğitim yapan kurumlar hakkında altı aydan iki seneye kadar hapis cezası ve burada yasa dışı bir şekilde eğitim veren öğretmenlerin cezalandırılması, işletme sahiplerinin cezalandırılması hükmü mevcut idi. Yetmiş dokuz yıl uygulandı bu. 1 Haziran 2005 tarihindeki yasa değişikliğinde de bu cezanın üç yıla çıkarılması düzenlemesi vardı ama bu aşamadan sonra Sayın Başbakan devreye girdi, 26 Mayıs 2005 tarihinde “Kaçak Kur'an kursları diye bir ifade olamaz. Kur'an öğrenilir. Kur'an’ı öğrenmeye kimse ‘suç’ ifadesi kullanamaz.” diye bir beyanda bulundu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ATİLLA KART (Devamla) – Bu noktada kaçak Kur'an kursları yapılanmasının yanlışlığını ifade eden bir sermaye grubu başkanına da, temsilcisine de “Daha fazla konuşma, yoksa sana ‘dinsiz’ derler.” dedi.

Hemen ifade edeyim değerli milletvekilleri: Kur'an eğitimine karşı olan kimse yok. Bir istismara sebebiyet vermemek için söylüyorum. Bunun istismarına tenezzül etmeyelim. Biz, ehil ve yetkin olmayan kimselerin eğitim vermesine karşı olduğumuzu ifade ediyoruz.

Aslında, bu yanlışlığı, yapılan vahim yanlışı, AKP İktidarı zamanında yaratılan bu iklimi geçen dönemde Millî Eğitim Komisyonu Başkanı olan İstanbul Milletvekili Tayyar Altıkulaç da açıkladı ve itiraf etti. Yapılan bu yasal düzenlemenin doğru olmadığını, bunun çok ağır sonuçlar yaratacağını ifade etti ama bu iklim iktidarın himayesinde, yani kayıt dışı yapılanma ve eğitim verilmesi iktidarın himayesinde ve teşvikinde daha güçlü bir şekilde, daha organize bir şekilde devam ediyor.

Bu yapılanmanın yanlış olduğunu, bu tür yapılanmalara bundan böyle fırsat verilmemesi gerektiğini bir kez daha ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Kart.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Komisyonun bir düzeltme talebi vardır.

Buyurun.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Sayın Başkanım, bir teknik düzeltme yapmak istiyoruz.

3’üncü maddede Başkan yardımcılarının görevini süresiz hâle getirmiştik. O münasebetle çerçeve 9’uncu maddenin üçüncü fıkrasında geçen “Görev süresi sona eren Başkan yardımcısı” ifadesindeki “Başkan yardımcısı”nın çıkarılmasını talep ediyoruz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – O ancak önergeyle olur Sayın Başkan, böyle bir düzeltme olmaz ki, önergeyle yapsınlar.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Konu tamamen teknik bir düzeltmedir, önceki düzeltmeye paralel bir düzeltmedir.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Tamam Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tamam mıdır?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Tamam efendim.

BAŞKAN – Düzeltilmiş hâliyle madde 9’u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 10’da dört önerge vardır, sırasıyla okutacağım ve en aykırısından başlayarak işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 10. maddesinin sondan ikinci paragrafının madde metninden çıkarılmasını; son paragrafındaki “yönetmelikle” ibaresinin “tüzükle” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                    Mehmet Günal                         Beytullah Asil                         Mehmet Şandır

                         Antalya                                  Eskişehir                                   Mersin

                     Reşat Doğru                            Recep Taner                         M. Akif Paksoy

                           Tokat                                      Aydın                              Kahramanmaraş

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

507 sıra sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın çerçeve 10. maddesi 1. fıkrası sonuna gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

“Diyanet İşleri uzman ve Diyanet İşleri uzman yardımcısı olarak istihdam edileceklerden 1/3 kadarı yasada belirtilen niteliklere haiz iyi derecede Kürtçe bilenlerden seçilir. Bu şekilde alınan uzmanlardan 1/3 kadarında ise yasanın bu maddesinin a) bendinde gösterilen koşul aramaz.”

                      Nuri Yaman                           Hasip Kaplan                          İbrahim Binici

                            Muş                                       Şırnak                                    Şanlıurfa

                       Sırrı Sakık                           Osman Özçelik                        Hamit Geylani

                            Muş                                         Siirt                                      Hakkâri

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir.

Önergeleri birlikte işleme alacağım ve istemleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 507 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 10 uncu maddesi ile yeniden düzenlenen 633 sayılı kanunun 11 inci maddesinin dokuzuncu fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.

                     Bekir Bozdağ                           Ahmet Yeni                       Abdurrahman Arıcı

                          Yozgat                                    Samsun                                    Antalya

                                           Ali Koyuncu                             Ertekin Çolak

                                                Bursa                                         Artvin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 507 Sıra Sayılı Tasarının çerçeve 10’uncu maddesi ile değiştirilmesi öngörülen 633 sayılı Kanunun 11’inci maddesinin dokuzuncu (sondan bir önceki) fıkrasının Tasarı’dan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                M. Akif Hamzaçebi              Ferit Mevlüt Aslanoğlu                     Atilla Kart

                         Trabzon                                   Malatya                                    Konya

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılıyoruz efendim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Kart konuşacaklar.

BAŞKAN – Önce Sayın Kart, sonra Sayın Yeni konuşacak.

Buyurun.

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanlığının 2006 yılı Faaliyet Raporu’nda şöyle bir değerlendirme yapılıyor: Raporda, personel giderleri dışında bütçe kalemlerinin yetersizliğini telafi etmek için zaman zaman bütçe dışı mahallî kaynaklara başvurulduğu ancak bu yola sıkça başvurulmasının Başkanlığımızın ve devletimizin kamuoyundaki itibarı açısından bazı olumsuzluklar doğuracağı gayet yerinde bir şekilde tespit ediliyor. En son aldığımız bilgilere göre, tarafımıza ulaşan bilgilere göre Diyanet İşleri Başkanlığının kadrolu personel sayısı 100 bine ulaşmış durumdadır, sözleşmeli ve vekil personelle birlikte bu sayının 130 binin üstünde olduğu bilinmektedir. Ayrıca bu sayıya Diyanet İşleri Başkanlığı çalışanları tarafından idare edilen vakıf, dernek, memur sendikaları, özel okul ve öğrenci yurtlarıyla bu insanların yönetiminde etkili oldukları ekonomik işletmeleri de eklediğimiz zaman Diyanet teşkilatıyla söylem ve eylem birliği içinde olan insanların sayısının 100 binleri aşıp milyona ulaştığını görüyoruz. Kabul etmek gerekir ki bu muazzam bir güçtür, bu büyük bir güçtür. Takdir edersiniz ki böyle bir gücün mutlaka yasal denetim altında olması gerekir.

Şunu görüyoruz: Kaynakların yerinde kullanılıp kullanılmadığının değerlendirilmesi bir tarafa, Diyanet yapılanmasında kamu yönetiminin diğer alanlarına yatay geçiş olarak Diyanet personeli yapılanmasının bir araç olarak kullanıldığını görüyoruz, âdeta bir yöntem olarak kullanıldığını görüyoruz. Diyanet personeli için hiçbir şekilde ayrımcı bir anlayış ve saplantının içinde değiliz. Bu personelin kendi eğitim ve uzmanlık alanında değerlendirilmesi gereğinden söz ediyoruz. Bu personeli kendi eğitim ve uzmanlık alanı dışında değerlendirdiğiniz zaman yeni görev yaptıkları alanda başarılı olmaları söz konusu olamaz. Belli bir aşamadan sonra o kurum, yeni görev yapılan kurum kaçınılmaz olarak işlevini kaybediyor ve o kurumun yerine getirmekle sorumlu olduğu kamu hizmeti verimliliği düşüyor. Bunu, bugün, bu dönemde, Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarının sekiz yıllık uygulamalarında aşağı yukarı her alanda görüyoruz, her alanda bunun yarattığı tahribatı yaşıyoruz.

Diyanet İşleri Başkanlığının hizmetlerinde, hizmet yapılanmasında, hizmet anlayışındaki bir diğer vahim hususa dikkatinizi çekmek istiyorum. Diyanet İşleri Başkanlığının 2006 yılında yayınlamış olduğu bir resmî yayında Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarıyla organik ilişkiler içinde olan, Almanya’daki faaliyetlerinde bazı yolsuzluk ve usulsüzlüklere bulaştığı ve bazı kurumlara usulsüz para aktarılmasında aracılık ettiği yargı kararlarıyla sabit olan Deniz Feneri Derneğinin reklamını yapmaktan kaçınmadığını görüyoruz değerli milletvekilleri.

Hemen somut olarak ifade ediyorum, bakın, 2006 yılı içinde Diyanet adına ve Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Diyanet İşleri Başkanlığı Din Hizmetleri Dairesi Başkanlığı adına yayınlanan toplam otuz iki sayfalık “Kurban Rehberi” isimli kitapçıkta, broşürün iç ve dış kapakları dâhil olmak üzere, dört sayfada Deniz Feneri Derneğinin reklamı yapılmıştır. Bu broşürden belki de yüz binlercesi müftülükler kanalıyla Türkiye çapında halka dağıtılmıştır.

Burada hemen şu ifade edilebilir: Bu broşür Deniz Feneri Derneği tarafından bastırılmıştır, maliyeti adı geçen dernek tarafından karşılanmıştır, bu sebeple adı geçen derneğin reklamının yapılmasında herhangi bir kötü niyet yoktur denebilir ya da Diyanete ekonomik anlamda bir yük getirilmesi söz konusu değildir, denebilir. Ancak böyle bir açıklamanın hiçbir tutarlı tarafının olmadığını hemen ifade edeyim çünkü Diyanet Başkanlığının emrinde Türkiye Diyanet Vakfı gibi bir vakıf var, bu vakfın da son derece gelişmiş matbaa tesisleri var, ayrıca da ekonomik işletmeleri var. Yani Diyanet Başkanlığı söz konusu broşürü ücretsiz olarak bu işletmeye bastırma…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ATİLLA KART (Devamla) - …kendi bünyesinde bu broşürü bastırma ve dağıtma imkânına her zaman için sahiptir çünkü Türkiye Diyanet Vakfı da Deniz Feneri Derneği gibi vekâlet yoluyla kurban kesip bağış kabul etmekte ve üstelik Deniz Feneri Derneğinden farklı olarak bu işten kazanmış olduğu paraların tamamını Diyanet İşleri Başkanlığı personelinin çocuklarına burs olarak vermektedir. Çocuklara burs olarak gitmesi gereken bu harcamaların Deniz Feneri Derneğinin reklamı için kullanıldığını görüyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığı bu yolla Deniz Feneri Derneğinin reklamını yapmayı tercih etmiştir. Bu, kamu yönetiminde, devlet yönetiminde parti memuru, cemaatin memuru yapılanmasını organize bir hâle getirmenin doğal ve kaçınılmaz bir sonucudur ve maalesef bu İktidarın temel karakteristik özelliklerinden birisidir. Bunu da bu vesileyle bir kez daha ifade ediyor ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kart.

Sayın Yeni, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 507 sıra sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın 10’uncu maddesi hakkında verdiğim önergeyle ilgili söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kurumların işlerini zorlaştıran en temel unsur çalışmalarını dayandırabilecekleri kuruma ait bir kanuni dayanağın olmamasıdır. Bu durum kurumların verimli ve sistematik bir işleyişle hareket etmelerini engellemektedir. 1935’ten günümüze kadar Diyanet İşleri Başkanlığının kuruluş ve görevleriyle ilgili çeşitli hukuki düzenlemeler gerçekleştirilmiş ancak bunların bir kısmı Anayasa Mahkemesi tarafından, bir kısmı da yeni çıkan kanunlarla bazı hükümleri yürürlükten kaldırılmıştır. Buna karşılık, Diyanet İşleri Başkanlığının yürüttüğü görevin önemi her geçen gün artmakta, hizmet alanı genişlemektedir. Aynı zamanda, gelişen teknolojiye paralel olarak Başkanlığın hizmet çeşitliliği de artmıştır. Anayasa Mahkemesinin 1976 tarihli iptal kararının oluşturduğu boşluğu giderme, merkez teşkilatına ilişkin yapının belirlenmesi ve bu sayede çalışmaların hukuki zemin içerisinde yürütülmesi açısından bu tasarı çok önemlidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; insanımızın dinî vecibelerini doğru bilgilere dayanarak öğreneceği en güvenilir merci Diyanet İşleri Başkanlığıdır. Diyanet İşleri Başkanlığının bu görevini sağlıklı bir şekilde yürütmesi için günümüz teknolojik gelişmelerine uygun bir şekilde hareket etmesi gerekmektedir. Bu sebeple, tasarıda, toplumu aydınlatmak amacıyla basılı, sesli ve görsel yayınların yapılması için döner sermaye işletmesinin kuruluşu önerilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarı çok sayıda yenilik içermektedir. Diyanet İşleri Başkanının görev süresi beş yıl ve iki kereyle sınırlandırılmaktadır. Din İşleri Yüksek Kurulu üyelerinin görev süreleri beş yıla indirilmekte, Mushafları İnceleme ve Kıraat Kurulu oluşturulmakta ve atanacaklarla ilgili kriterler getirilmektedir. Hatalı basılan Kur'an-ı Kerimlerin mahkeme kararıyla toplatılmasına zemin hazırlanmaktadır. Bu, yıllardır üzerinde bir düzenleme yapılamamış olan bir uygulamadır.

Yine, bu tasarıda, ilk defa, İslam dinine mensup farklı dinî yorum çevreleri, dinî ve kültürel oluşumlarla ilgili düzenlemeler yapılmıştır.

Bu bakımdan, bu tasarı, Adalet ve Kalkınma Partisinin sorunların üzerine nasıl cesaretle gittiğinin en açık göstergelerinden biridir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığının en önemli görevlerinden biri de hac ve umre hizmetleridir. Hac ve umre hizmeti ibadet yönüyle birlikte uluslararası bir seyahat özelliği taşımaktadır. İnsanların ibadetlerini sağlıklı ve güven içerisinde, uzman kişiler rehberliğinde yerine getirmesi çok önemlidir. Bu sebeple, bu tasarıda hac ve umre hizmetleriyle ilgili temel hükümler yer almaktadır.

Tasarının, başta Diyanet İşleri Başkanlığı personeline ve tüm milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yeni.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

507 Sıra Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın çerçeve 10. maddesi 1. fıkrası sonuna gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 “Diyanet İşleri uzman ve Diyanet İşleri uzman yardımcısı olarak istihdam edileceklerden 1/3 kadarı yasada belirtilen niteliklere haiz iyi derecede Kürtçe bilenlerden seçilir. Bu şekilde alınan uzmanlardan 1/3 kadarında ise yasanın bu maddesinin a) bendinde gösterilen koşul aramaz.”

                                                                                             Nuri Yaman (Muş) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu önergeye?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu önergemizin içeriği çok açık.

Aslında din işleri, diyanet işleri, inanç özgürlüğü tüm yurttaşlarımızın anlayacağı dilde olmak zorunda ve Türkiye’de sayıları 20 milyonu aşkın Kürt yurttaşımız olduğu için de kendi dillerini bilen uzmanların bu alanda çalışmasının doğru olacağına inanıyoruz.

Ben, dün Cizre’deydim. Dün 29 Hazirandı ve eski Şırnak Milletvekili Sevgili Orhan Doğan’ı kaybedişimizin yıl dönümüydü. Orada, anmada on binlerce insan vardı ve 5 tane din adamı orada Kürtçe mevlit okudular. Asırlardır bizde Kürtçe mevlit okutulur ve böyle bir geleneğimiz vardır. Diyanetin bu konuda ayrımcılık yapmadan bunu uygulaması gerektiğini düşünüyorum çünkü devletin dini olmaz, devletin mezhebi olmaz. İnsanlarımızın doğuda yaşayanları Şafiidir, batıda yaşayanları Hanefidir, farklı mezheplerden olan, Alevi olan insanlarımız da var, farklı diller de var. O zaman, inanç özgürlüğünü herkesin anlayacağı dilde yapmak lazım. Bekliyorum Diyanet İşleri Başkanlığından: Kürtçe, Kur’an’ın mealini ne zaman yayınlayacaksınız? Onun cevabını da istiyorum.

Değerli milletvekilleri, benim elimde, gelen onlarca faks ve mektup var, bu özellikle alınacak 5 bin kadroyla ilgili, vekil imamlar, Diyanet personeli… İnanın, demin ara verildi 5 tane telefon aldım ve buradan bu konuyu… 4/B olayı var burada, yeterlilik sınavı var, dört ay askerlik var, on sekiz ay askerlik var. Bütün bu sorunları vicdani bir çözüme kavuşturmak için parti gruplarının en azından samimi davranması gerektiğini düşünüyorum. Buna bir çözüm bulun. Binlerce insanı aldınız görev yaptılar, bekliyorlar; yani ayrım yapmadan bu insanlarımıza bir çözüm bulmak gerekir diye düşünüyorum.

Yine değerli arkadaşlar, doğrusu şaşkınım. Rize Belediye Başkanının yaptığı açıklama tüylerimizi ürpertiyor. “Metres tutacağınıza kuma alın.” diyor. Yüce Meclisin değerli milletvekilleri ve bütün gruplara sesleniyorum: Eğer kuma olayına, çıkardıkları medeni kanunlar, anayasalara rağmen sıcak bakılıyorsa bir şey diyeceğim yok. Eğer Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu kuruyorsak Diyanet İşleri Başkanının buna yanıt vermesi gerekiyor. En başta da partinin Genel Başkanının yanıt vermesi gerekiyor ve bütün parti gruplarını da bu konuda gerçekten “kuma kafa” anlayışına karşı tavır almaya çağırıyorum. Yani kadın milletvekillerimizi öncelikle çağırıyorum ki, burada yürekli sesler çıktı. Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanımıza buradan teşekkür ediyorum. Yine bizim Eş Genel Başkanımız sesini çıkardı ve ses vermeliyiz, güç vermeliyiz. Cins ayrımcılığına, özellikle etnik ayrımcılığa, aşağılamaya karşı dik duruş göstermemiz gerekiyor. Bu ülkemizin insanlarının buna ihtiyacı var ve bu konuda çağrıda bulunuyoruz, tüm Meclis gruplarının bu konuda bir açıklama yapması gerekiyor.

Sayın Bakan, samimi olarak soracağım: Müftüler ajanlık yapar mı? İmamlar ajan olur mu? Vaizler ajan olur mu? Diyanette çalışan personele ajanlık yaptırmak, istihbarat toplattırmak, istihbarat elemanı gibi çalıştırmak doğru mudur, doğru değil midir? Hepinizin vicdanen bu konuda dikkatinizi çekmek istiyorum.

AK PARTİ hükûmetleri döneminde -elimde bir genelge var, okuyacağım- İçişleri Bakanlığı Toplumla İlişkiler Daire Başkanlığı, 8/12/2006, 2008, en son 2010’da göndermiş ve dağıtım il müftülüklerine. İl müftülüklerine dağıtılan gizli eylem planında “Bölücü faaliyetleri izleyin.” var. Arkasından çok gizli kaydıyla “Eylem planı uyarınca dört ayda bir rapor gönderin…” Sayın Bakan, Sayın Diyanet İşleri Başkanı; Diyanet İşleri bu konuda rapor gönderdi mi daha önce? Gönderildiyse istihbarat çalışması din adamlarının, din vicdan özgürlüğünün kapsamı içine giriyor mu? Bir şey daha soracağım Sayın Bakanıma: 2010 bütçesini görüştüğümüz zaman yine dikkatimi çeken, tüyler ürpertici bir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Teşekkür ederim.

Diyanet İşlerinin bütçe sunuş kitapçığında “Trakya’ya ve Güneydoğu’ya Diyanet İşlerinin özel personel göndermesi gerekir.” diye bir yazılı cümle geçiyordu, “Trakya’ya ve Güneydoğu’ya özel personel gönderilmesi” diye. Benim tüylerimi ürpertti. Ne demek isteniyor? Yani Trakya ile Güneydoğu’nun diyanetlerinde bir sorun mu var, bölgelere ayrı bir uygulama getiriliyor, oraya ayrı personel, özel personel gönderiliyor? Yani oraya giden personel Trakyalıları, hepsini daha dindar mı edecek veya Güneydoğu’dakileri? Güneydoğu’dakilerin veya Trakya’dakilerin, diğer bölgelerdeki insanların dinî inançları konusunda bir ayrım yapmak doğru mudur? Bu yanlıştır.

Arkadaşlar, bu ayrımcılığa da karşı çıkmamız gerekiyor ve yüce Meclisi bu konuda da duyarlılığa çekiyorum, Sayın Bakandan da açıklama bekliyorum.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 10. maddesinin sondan ikinci paragrafının madde metninden çıkarılmasını; son paragrafındaki “yönetmelikle” ibaresinin “tüzükle” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                            Recep Taner (Aydın) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Taner. (MHP sıralarından alkışlar)

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 507 sıra sayılı Diyanet İşleriyle ilgili kanun tasarısının 10’uncu maddesi üzerinde vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, sözlerime başlarken… Bugünün Emekliler Günü olması münasebetiyle emeklilerimiz için bu kanun düzenlemesinde de bir şeyleri görmek isterdik. En azından, emekli olan din görevlilerinin, bu yeni düzenlemeyle getirilen yeni unvanlara göre artırılan mali haklardan yararlandırılmasının yolu açılabilirdi ama ne yazık ki bu düzenlemede de emeklilerimiz unutulmuştur. Emeklileri unutan bugünün bürokratları ve görevlilerine, yarın, kendilerinin de emekli olacaklarını hatırlatmak isterim.

Yine, emeklilerin genel olarak durumuna baktığımızda da yüzde 80’inin açlık sınırı altında, kalanlarının da yoksulluk sınırı içinde olduğunu görmekteyiz. 16’ncı büyük ekonomiden bahsedenlerin, açlık sınırının 818 TL olduğu günümüzde ortalama emekli maaşı 700-750 lira arasında olduğundan, emeklilerden bahsedecek hâlleri herhâlde yok.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz madde, Diyanet İşlerinin uzman ve müfettişliklerini düzenleyen maddesidir. Bu maddedeki “yönetmelik” ibaresinin “tüzük” olarak değiştirilmesi gerektiğini, zira, müfettişlerin görev, yetki ve sorumluluklarının tüzükle düzenlenmesinin daha uygun olacağını düşünmekteyiz. Ayrıca, otuz beş olan yaş sınırının otuza düşürülmesinin, bunun yanında, müfettişliğin, bir kariyer mesleği olması sebebiyle atama yoluyla doldurulmasının da doğru olmayacağını görmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu düzenlemede görmek isteyip de göremediğimiz veya eksik bulduğumuz yönlerden de kısaca bahsetmek istiyorum. Zira, olumlu kısımları gerek iktidar partisi milletvekilleri ve gerekse Sayın Bakan yeterince izah etmekteler. Bu düzenlemede mesela şunları da yapabilir miydik:

1) On beş-yirmi yıldır şube müdürlüğü yapanlar tasfiye edileceğine keşke doğrudan uzmanlık kadrolarına atanabilselerdi.

2) Bu düzenlemeye kadar uzmanların sicil amirliğini yapan şube müdürlerinin imtihanla uzman olmalarının yanlışlığı keşke düzeltilebilseydi.

3) Yıllardır din hizmetlerini denetleyen murakıplık sistemini kaldırarak denetimi camilerin cemaatlerine ve özellikle tarikat mensuplarına keşke bırakılmasaydı.

4) Murakıplık görevini yüklenecek olan vaizlerin asli görevleri irşat görevi olmasına rağmen denetim görevi keşke bunlara bırakılmasaydı.

5) İllerde teftiş kurulları oluşturularak, yetki ve görev alanları netleştirilerek murakıplar bu kadrolara atanabilseydi.

6) Diyanet Başkanlık Merkezinde çalışanların özlük ve mali imkânları geliştirilirken din hizmetini sunan ve uygulayan taşrada görev yapan il, ilçe müftüsü, müftü yardımcıları ve diğer çalışanların mahrum edildiği haklar keşke verilseydi.

7) 110 bin kadronun 108 bini taşrada çalıştığı hâlde yani yük taşra teşkilatlarında olduğu hâlde merkezde görev yapan personele yüzde 20 ile yüzde 45 arasında artış yapılırken aynı işi yapan taşradaki personele yüzde 5 ile yüzde 20 arasında artış yapılmasaydı, hiç olmazsa Diyanette adalet yerini bulsaydı, kul hakkı yenmeseydi.

8) Dört yıllık yüksekokul mezunu kurs öğreticilerine öğretmenlik unvanı verilebilseydi.

9) Din hizmetleri sınıfında çalışan din görevlileri arasında diploma ayrımı yapılarak aynı işi yapmalarına rağmen farklılık yaratılmasaydı.

10) Kurban derilerine tamah edilerek keşke din görevlilerinin ağır olan yüklerine kurban kesim sorumluluğu da getirilmeseydi.

11) Birçok bakanlıkta olduğu gibi Bakanlığımızın akçeli işlerinin başında gelen hac ve umre işleriyle ilgili bir döner sermaye işletmesi kurulabilseydi de manevi ağırlığı olan bu kurum akçeli işlere bulaştırılmasaydı.

12) Yedi gün yirmi dört saat, doğumdan ölüme görevli olan din görevlilerimize bu döner sermayeden keşke pay verilebilseydi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

RECEP TANER (Devamla) – Teşekkür ederim.

13) Din hizmetlerinin ifasında en büyük katkıyı sağlayan genel idare hizmetleri, teknik, sağlık ve yardımcı hizmetler sınıfındaki çalışanların da hakları verilebilseydi.

14) Hafta tatili ve resmî tatil günlerinde görev yapan cami görevlilerine bir ek ücret verilebilseydi.

15) 4/B statüsünde çalışan sözleşmeli personel ve vekil imamlara kuruluş kanununun hatırına, bir defaya mahsus olmak üzere, keşke kadro verilebilseydi.

Bunları daha artırabiliriz ama inşallah, bir kısmı verilecek önergelerle düzeltilir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; düzenlemenin ülkemize, milletimize ve tüm Diyanet çalışanlarına hayırlı olması dileğiyle hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ederim Sayın Taner.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Kabul edilen önerge çerçevesi içinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 11 üzerinde iki önerge var, sırasıyla okutuyorum:

T.B.M.M  Başkanlığı

Görüşülmekte olan 507 sıra sayılı yasa tasarısının 11. maddesindeki “vaizler, imam-hatip ve müezzin-kayyımlar, Kur'an kursu öğreticileri, eğitim görevlileri” ifadesinde “eğitim görevlileri” ifadesinin “Başkanlığın tüm eğitim görevlileri” olarak değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımla.

             Ferit Mevlüt Aslanoğlu               Metin Arifağaoğlu                       Tayfur Süner

                         Malatya                                     Artvin                                     Antalya

                     Şevket Köse                              Atilla Kart                               Atila Emek

                       Adıyaman                                  Konya                                     Antalya

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi  Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 11. maddesinin “Vaizler, İmam-Hatip ve Müezzin-Kayyımlar, Kuran Kursu Öğreticileri, Eğitim Görevlileri” başlıklı metninin 3. fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini ve tasarıya ekli cetvellerden “(2) Sayılı Liste- Diyanet İşleri Başkanlığı-Taşra-ihdas edilen kadrolar” bölümünde paralel düzenlemenin yapılmasını arz ve teklif ederiz.

                    Mehmet Günal                        Mehmet Şandır                       M. Akif Paksoy

                         Antalya                                    Mersin                              Kahramanmaraş

                    Beytullah Asil                           Reşat Doğru                             Akif Akkuş

                        Eskişehir                                    Tokat                                      Mersin

Toplam Vaiz, Kuran Kursu Öğreticisi, İmam-Hatip ve Müezzin-Kayyım kadro sayısı içinde, Baş Vaiz, Baş Kuran Kursu Öğreticisi, Baş İmam-Hatip ve Baş Müezzin oranı % 10, Uzman Vaiz, Uzman Kuran Kursu Öğreticisi, Uzman İmam-Hatip oranı % 20’dir. Bakanlar Kurulu bu oranları bir katına kadar artırmaya yetkilidir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz  Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Daha önce açıklanan tasarılarda ki oranlar teklif edilen oranlardır. Din Görevlilerinin meslekte yükselmelerini ve kariyer yapmalarını sağlayacak olan da budur. Kadro sayısının yüzde olarak arttırılması din görevlileri arasında bir heyecana ve çalışma azmine sebep olacağından hizmette verimlilik de artacaktır. Oranların tasarıdaki gibi az olması hâlinde hiçbir din görevlisi yükseleceğine inanmamaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

T.B.M.M. Başkanlığı

Görüşülmekte olan 507 sıra sayılı yasa tasarısının 11. maddesindeki “vaizler, imam-hatip ve müezzin-kayyımlar, Kur'an kursu öğreticileri, eğitim görevlileri” ifadesinde “eğitim görevlileri” ifadesinin “Başkanlığın tüm eğitim görevlileri” olarak değiştirilmesini arz ederiz.

                                                                        Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz  Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Aslanoğlu.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, tabii, Diyanet teşkilatımızın tüm kadrolarının tamam olması, özellikle dinî konularda açık, şeffaf, herkesi aydınlatması bu ülkede hepimizin görevidir. Buna hiçbirimizin itirazı olamaz, yeter ki açık, şeffaf, yansız, tarafsız, herkesin inancına saygı duyan bir Diyanet İşleri Başkanlığı ve bunun tüm kadroları oluşmalıdır. Tabii, özellikle mesleki yeterlilik konusunda teşkilatın mutlaka mesleki yeterliliği olanları seçeceğini ve bunları alacağını düşünüyorum. Ancak, Başkanlığa KPSS sınavı dışından, açıktan atamalar yapılıyor. Bu açıktan atamalardan sonra, belli bir süre sonra bu açıktan atanan personel -altını çiziyorum, KPSS sınavı dışında- başka kurumlara gidiyor.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizde açık, şeffaf bir KPSS sınavı var. Bu ne zaman başlamıştır? KPSS sınavında her bakanlık, her kamu kurumu ve kuruluşu belli puanlara göre insan alıyor. O gün, girdiği tarihte X bakanlığının puanı daha yüksekse KPSS sınavına göre X bakanlığına giremiyor ama dönüyor, örneğin, diyelim teşkilatımızın ihtiyacı var, daha düşük puanla teşkilatımıza giriyor. Bir süre sonra bu arkadaşımız, bir yatay geçiş çıkartıyor, “Ben şu bakanlığa geçeceğim.” diyor.

Bir kere, tabii, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun da belli bir şeyi var ama bir de şu var arkadaşlar: O gün o bakanlığa müracaat etseydi o bakanlığa o puanla giremeyecekti. Diyanet İşleri Başkanlığımıza daha düşük puanla girip bir yıl sonra, o düşük puanla, yatay geçişle bir başka bakanlığa geçmesi ne haktır ne adalettir. Böyle bir hak ve adalet olamaz. O zaman, bir başkasının hakkını ve adaletini şey yapıyor.

Değerli arkadaşlarım, öncelikle, Diyanet İşleri Başkanlığımızın tüm kadroları asli kadro olmalıdır yani özellikle vekil imamların, diğer tüm öğreticilerin kadrosu tamamlanmalıdır. Buna hiçbirimizin itirazı yoktur ama kimse Diyanet İşleri Başkanlığını bir basamak yapıp başka bakanlığa gitmenin yolu yapmamalıdır. Mesleki yeterliliği, mesleki kariyeri ve bir şekilde Diyanet İşleri Başkanlığının ihtiyacı için girmişse ve KPSS sınavında düşük puan almasına rağmen, bir başka kuruma geçişte, o gün o bakanlığa gittiği zaman daha yüksek puan vardı ama Diyanet İşleri Başkanlığını kullanıp bir başka kuruma daha düşük puanla gitmenin yolu aranmamalıdır. Başkanlık bu uygulamayı kesmelidir, varsa eğer bu Başkanlıkta bu uygulama. Yani, Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilatı hakikaten her türlü dinî bilgiye, her türlü şeffaflığa açık bir kurum olmalıdır, bir başkanlık olmalıdır. Hiç kimse Diyanet İşleri Başkanlığını yatay geçişin bir yolu olarak kullanmamalıdır. Önce, bu kurumda çalışan insanların hakikaten inancıyla, vicdanıyla bir başkasının hakkını yememesi gerekiyor.

Bu nedenle, özellikle, bunun çok açık ve net olarak bilinmesi lazım. Diyanet İşleri Başkanlığının oraya giren herkes, oradaki mesleki kariyerini ve mesleki becerisini en iyi şekilde icra etmeli. Ama örneğin doktor olmuş, girerken doktor değil; avukat olmuş, girerken avukat değil; başta başka bir meslek grubuna geçmek istiyorsa en tabii, en anayasal hakkıdır bunun. Ama devletin başka bir kurumuna, yine devletin KPSS sınavı içinde, her türlü, yeni bir sınava girer o hakkı kazanır gider. Ama ben avukat oldum diye düşük puanla girdiğim bir KPSS sınavıyla, bir başka kuruma avukat olarak geçmemeliyim. O zaman bir başka avukatın hakkını yiyorsun.

Değerli arkadaşlarım, bu konu hassas bir konu, özellikle kamuoyunda bu konuda, geçtiğimiz süreçte çok yaygın söylentiler oldu. Ben buna inanmak istemiyorum ve bir kez daha bu konuda kamuoyunun duyarlılığını, bu konuda kamuoyunun Diyanet İşleri Başkanlığına olan inancının zedelenmemesi lazım.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Madde 11’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 12’de dört önerge vardır, sırasıyla okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 507 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 12 nci maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 633 sayılı Kanunun 13 üncü maddesinin birinci fıkrasının ikinci ve üçüncü cümleleri aşağıdaki şekilde düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

"Seyahat acentelerine tahsis edilecek kontenjan oranı Bakanlar Kurulu'nca belirlenir ve bu orana göre tespit edilen sayı seyahat acentelerince kullanılmak üzere topluca verilir. Gerektiğinde bu acentelerden hizmet satın alınabilir."

                     Bekir Bozdağ                            Celal Erbay                             Ahmet Yeni

                          Yozgat                                     Düzce                                     Samsun

                                      Safiye Seymenoğlu                     Özlem P. Türköne

                                               Trabzon                                     İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

507 Sıra Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın çerçeve 12. maddesi 1. fıkrası sonuna gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

"Başkanlık Merkez Hizmet Birimlerinde görevli personel ve birinci derecedeki akrabaları; hac ve umre seferleri düzenleyen seyahat şirketleri ile Başkanlığın hac ve umre ibadetinin gerçekleşmesinde hizmet satın aldığı şirketlerle ticari bir ilişki içine giremezler."

                   Osman Özçelik                          Bengi Yıldız                             Akın Birdal

                            Siirt                                       Batman                                  Diyarbakır

                    Hamit Geylani                        Şerafettin Halis                         Hasip Kaplan

                         Hakkâri                                    Tunceli                                     Şırnak

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette olduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım, istemleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.

İlk önergeyi ve diğer önergenin imza sahiplerini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 507 Sıra Sayılı Tasarının çerçeve 12'nci maddesi ile değiştirilmesi öngörülen 633 sayılı Kanunun 13'üncü maddesinin madde başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                M. Akif Hamzaçebi              Ferit Mevlüt Aslanoğlu                     Atilla Kart

                         Trabzon                                   Malatya                                    Konya

"Hac ve umre Döner Sermaye İşletmesi

Madde 13- Hac ve umre ibadetlerinin usulüne uygun bir şekilde sağlık ve güvenlik şartları içinde ifası amacıyla, Başkanlıkça hac ve umre seferleri düzenlenir. Her türlü denetim ve gözetim yetkisi Başkanlıkta olmak üzere (A) grubu seyahat acentelerine hac kontenjanı verilir. Başkanlıkça düzenlenen hac ve umre seferlerinde 1618 sayılı Seyahat Acenteleri ve Seyahat Acenteleri Birliği Kanununun 4 üncü maddesinde sözü edilen işletme belgesi aranmaz.

a) Diyanet İşleri Başkanlığı Hac ve Umre Döner Sermayesi İşletmesi adıyla ana sermayesi 500.000.000.00 (beşyüz milyon Türk Lirası) TL. olmak üzere, bir döner sermaye kurulmuştur.

b) Hac ve umre hizmetlerinin alım-satım, ulaşım, ihale, muhasebe ve mali işlemleri ile her türlü ithalat ve ihracat işleri Hac ve Umre Döner Sermayesince yapılır.

c) Hac ve Umre Hesabı'ndan hac ve umre hizmetleri, Başkanlığın yurtiçi ve yurtdışındaki faaliyetleri ile dinî nitelikli diğer hizmet ve faaliyetlere sarf edilebilir.

ç) Hac ve Umre hizmetlerinin yerine getirilmesi ile ilgili yurtiçi ve dışında her türlü harcama, alım-satım vb. işler döner sermaye işletmesince yapılır.

d) Döner sermaye, bu hizmetleri ücret veya bedel karşılığı yapar. Toplanan ücret veya bedeller Diyanet İşleri Başkanlığı Merkezinde oluşturulan döner sermaye işletmesinde toplanır.

e) Hac ve umre hesabı döner sermaye işletmesince açılır.

f) Döner Sermayenin her türlü gelirleri kurumlar vergisinden ve işlemleri vergi, resim ve harçtan yurtdışı harcamalarında döner sermaye belge düzeninden muaftır.

g) Döner sermaye işletmesi, her türlü alımda 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu hükümlerine tabi değildir.

ğ) Diyanet işleri Başkanlığında görevli personel (işçiler hariç) Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine Diyanet İşleri Başkanı tarafından personelin kurum çalışmalarına katkısı, sorumluluğu, kadro unvanı ve derecesi gibi kriterlere göre belirlenecek miktarda aylık maktu fazla mesai ücreti döner sermaye gelirlerinden ödenebilir.

h) Döner sermaye gelirlerinden, hac dairesinin hizmetlerini aksatmamak ve yatırım programı ile ilişkilendirilmek kaydıyla Diyanet İşleri Başkanlığınca belirlenen miktar; genel bütçe ödeneği ile devam etmekte olan kurum ve kuruluşun bina projelerinin tamamlanmasına yönelik inşaat işleri için harcanmak üzere ilgili saymanlığa aktarılabilir.

ı) Döner sermaye işletmesi süreklilik arz eden hizmet alımları ile maliyeti yüksek ve ileri teknoloji ürünü olan cihazların hizmet alımı yoluyla temini veya kiralanması için döner sermaye kaynaklarından, gelecek yıllara yaygın yüklenmelere girişebilir.

i) Döner sermaye döviz cinsinden hesap açabilir. Hacı adaylarının yanlarında para taşıma riskine karşı Suudi Arabistan'da mudilere ödeme yapmak üzere emanet hesabı açabilir. Emanet hesabında yapılacak işlemler için binde 2'yi geçmemek üzere ücret alınabilir.

j) Döner sermaye faaliyetlerinin gerektirdiği giderler ile Diyanet İşleri Başkanlığının mevzuatla belirlenen görevleri ile ilgili harcamalar döner sermayeden yapılabilir.

k) Başkanlık, merkezde kurulacak Döner Sermaye Müdürlüğü ve muhasebesi vasıtası ile döner sermayelerin hareketlerini takip eder. Döner sermayenin işletilmesinden hasıl olacak karlar, her yıl sonunda döner sermayeye iade edilir.

l) Döner sermaye işletmesi faaliyet alanı, çalışma usul ve esasları, muhasebe usulleri hac ve umre hesabının oluşturulması bu hesapta yer alan tutarların harcanması, hac ve umre hizmetlerinin yürütülmesi Bakanlıklar arası Hac ve Umre Kurulu ile Hac ve Umre Komisyonunun kuruluş görev ve yetkilerine dair esaslar ve diğer mali hususlar Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınarak Bakanlar Kurulunca çıkarılacak yönetmelik ile düzenlenir.

m) Kanunun yayımı tarihinden önce, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı adına açılmış hac ve umreye ilişkin her türlü banka hesabı ve mevcut para döner sermaye işletmesine aktarılmış sayılır."

Diğer önergedeki imza sahipleri:

                    Mehmet Günal                        Mehmet Şandır                        Beytullah Asil

                         Antalya                                    Mersin                                   Eskişehir

                     Reşat Doğru                         Mustafa Kalaycı                  Mehmet Akif Paksoy

                           Tokat                                      Konya                              Kahramanmaraş

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Şandır, kim konuşacak?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Kalaycı konuşacak efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 12’nci maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Bakan, öncelikle, ben bir konuya gireceğim: Vekil imam-hatipler meselesi. Umuyorum ki tüm arkadaşlarımıza da aynı şekilde bunların yaşadığı mağduriyetler, bu konudaki bilgiler gelmektedir. Gerçekten, bu sorunu bu tasarıda çözmemiz gerekmektedir Sayın Bakan. Bu arkadaşlarımız umutla bekliyor, merakla bekliyor; “Olacak mı? Olacaksa nasıl olacak, hangi şartlar aranacak?” sürekli bizlere bu konuları soruyorlar. Sizin bu konuda “Hükûmet olarak bir irade ortaya koyduk.” diye bir açıklamanız oldu. Hâlbuki, Sayın Bakan, Hükûmet tasarısında bu konuda bir hüküm yok. Milliyetçi Hareket Partisi olarak verdiğimiz kanun teklifi, biliyorsunuz, Plan ve Bütçe Komisyonunda tasarıyla birleştirildi ancak kadro ihdası ve altı ay içinde bu arkadaşlarımızın bu kadrolara atanmalarını öngören hüküm maalesef tasarıya sizlerin oylarıyla eklenmedi. Komisyon toplantılarına başlamadan önce siz bu konuda olumlu yaklaştınız aslında ama maalesef bir oyalama içerisinde oldunuz. Diyanet teşkilatında haksızlığın, adaletsizliğin esamisinin bile olmaması gerekir. Madem teşkilat kanunu düzenliyoruz, o hâlde Diyanet çalışanlarının sıkıntılarına çözüm getirmemiz gerekmektedir. Sadece vekil imam-hatipler değil mağdur olan. 4/B’li imamlar, müezzin kayyımlar ve Kur'an kursu hocaları, fahri öğreticiler, bu arkadaşlarımızın da sorununu halletmemiz gerekir; aynı görevi yapan kadrolu arkadaşlarına göre hem ücret yönünden hem de özlük hakları bakımından büyük farklılıklar bulunmaktadır. Bu eşitsizliktir, haksızlıktır, bu haksızlığı giderelim, bunun yeri de Türkiye Büyük Millet Meclisidir, önümüzde de bir fırsat vardır, teşkilat tasarısı görüşülüyor, bu konulara çözüm getirelim diyorum.

Değerli arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz madde hac ve umre hizmetlerinin yürütülmesine ilişkin hususları düzenlemektedir. Hac ibadeti İslam’ın temel esaslarından biridir, hem mal hem de beden ile yapılan ibadettir. Hac ibadeti, insana çok büyük bir manevi haz vermesinin yanında yerine getirilmesi bakımından birtakım zorlukları da taşımaktadır.

Hac ve umre gelirleri mutlaka şeffaf olmalıdır. Bu alanda çok büyük sıkıntılar bulunmaktadır. Bu maddede yine, hac gelirlerinin vergiden muaf tutulması ve kamu parası sayılmaması, her türlü şaibeye açık düzenlemelerdir. Diyanet İşleri Başkanlığı, her türlü dedikodu ve şayialardan uzak tutulmalıdır. Buna fırsat ve imkân verilmemesi için gerekli tedbirler mutlaka alınmalıdır. Bunun için, Hac ve Umre Hizmetleri Genel Müdürlüğünün bünyesinde, hac ve umre döner sermaye işletmesi mutlaka kurulmalıdır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak vermiş olduğumuz önerge, bu konuyu düzenlemektedir.

Hac ibadeti, kesinlikle bir istismar aracı olarak kullanılmamalı, birilerinin bu ibadet üzerinden rant veya fahiş gelir elde etmeye çalışması kesinlikle engellenmelidir. Hac, objektif, şeffaf ve hukuki kurallara göre yapılmalı, şu anda olduğu gibi, diğer İslam ülkelerine göre en pahalı hac organizesi olmaktan da kurtarılmalıdır. Hac ve umre ücretlerinin düşürülmesi için mutlaka gerekli tedbirler alınmalıdır. Bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığına görev verilmesini teminen tasarıya hüküm konulmalıdır.

Plan ve Bütçe Komisyonunda, tasarı görüşmelerinde, Türkiye’de hac ücretlerinin yüksek olduğu, bu miktarın düşürülmesi gerektiği gündeme gelmiş ve bu konuda, AKP Balıkesir Milletvekili Değerli Arkadaşımız Ali Osman Sali Bey önerge vermiştir ve Milliyetçi Hareket Partili üyeler olarak biz bu önergeyi destekledik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MUSTAFA KALAYCI (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Bizim verdiğimiz desteğe rağmen, Hükûmetin katılmaması ve bazı arkadaşların katılmaması nedeniyle bu önerge reddedildi.

Değerli arkadaşlarım, sadece ücretlerin pahalılığı değil, aynı zamanda, bu uçak tekelinin, hava yolu tekelinin de mutlaka kaldırılması gerekmektedir. Bugün hava yollarına mecbur edilen hacı adayları fahiş fiyatlarla âdeta soyulmaktadır, kara yoluyla hac ve umreye gidilebilmesinin önü açılmalıdır. 1940’larda gemiyle hacca gidilirken bugün neden gidilemiyor? Medine-Hicaz demir yoluyla Osmanlı hacı taşımıştır. Şimdi bu yollar neden kullanılmıyor? Bu konularda mutlaka gerekli düzenlemeler yapılmalı diyorum.

Tasarının başta Diyanet teşkilatımıza, ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.

Sayın Hamzaçebi, kim konuşacak?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Kart…

BAŞKAN – Sayın Kart, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu bir kez daha saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu maddede ve önergede, Diyanet kadrolaşması, Rabıta ilişkisi ve bunun günümüze yansımaları konusunda birtakım değerlendirmeler yapmak istiyorum.

Ülkemizde Rabıta olarak bilinen kuruluşun tüzüğünde temel amaç şöyle düzenleniliyor, şöyle ifade ediliyor: “Laik sistemleri yıkmak ve İslam’ın Suudi Arabistan’daki yorumunu bütün İslam ülkelerinde hâkim kılmak.” Rabıta’nın hedefi bu şekilde özetleniyor.

Diyanet İşleri Başkanlığı ve Diyanet Vakfının bu kuruluşla bağlantılarını gösteren maalesef bulgular mevcuttur. Vakfın en önemli ve prestijli eserlerinden birisi olan “Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali” isimli eseri hazırlayanların Suudi Arabistan’la yakın ve organik ilişkiler içinde olduğu gelişmelerle ortaya çıkıyor. Bu eserde ileri sürülen görüşler, radikal İslam yanlısı Vehhabî öğretisi tarafından da benimsenmiş durumdadır. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyelerinin ağırlıklı olduğu bu isimler siyasi iktidar tarafından da her bakımdan korunmaktadır. İktidara yakın gazetelerde köşe yazarlığı yapmakta ve devlet yönetiminde, bürokraside üst düzey görevler yapmaktadırlar.

Değerli milletvekilleri, bu değerlendirmeleri elbette gelişigüzel bir şekilde yapmıyoruz. Bunlar son derece ciddi iddialar ama dayanakları olduğunu bilmenizi istiyorum.

Bakın, sözünü ettiğimiz bu mealin, heyet adına, bu meali hazırlayan heyet adına hazırlanan, yazılan ön sözünde ne deniyor: “Başlangıçta Dünya İslam Birliğinin talebi üzerine hazırlanan ve ilk baskısı 1982 yılında gerçekleştirilmiş olan bu meal…” şeklindeki sözlerden bu eserin Rabıta’nın talebi üzerine hazırlandığı anlaşılmaktadır.

Eserin sipariş verilerek hazırlandığı yılların, Uğur Mumcu tarafından dile getirildiği üzere…

Sayın Başkan, Hükûmet sıralarından konuşma, buradan konuşma… Lütfen, dikkatinize sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Sayın milletvekilleri…

ATİLLA KART (Devamla) – Eserin sipariş olarak hazırlandığı yılların, Uğur Mumcu tarafından dile getirildiği üzere, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Avrupa’ya gönderilen personelin ücretlerinin Rabıta tarafından ödendiği yıllara isabet etmesi herhâlde bir tesadüf olarak kabul edilemez.

Bu eserin dağıtım aşamasından önce Rabıta tarafından da onaylandığı ve uygun görüldüğü anlaşılıyor. Merhum Uğur Mumcu’nun tespitlerine göre, 12 Eylül döneminde Rabıta örgütünün parasıyla devletin yurt dışına gönderdiği tespit edilen din adamlarının önemli bölümü -isimlerini istiyorsanız açıklayabiliriz- bugün Diyanet kurumunda, kamuda ve medyanın kilit noktalarında görev yapmaktadır.

Öte yandan, bu isimlerin ünü Türkiye sınırlarını da aşmış ve elbette yadırganmayacak bir şekilde, Suudi Arabistan’a kadar ulaşmıştır. Bu itibarla, bu isimlerin görüşlerinin Suudi Arabistan’daki radikal İslam yanlısı Vehhabî öğretisi tarafından da benimsendiğini yine, yeri gelmişken ifade ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, bakıyoruz, tüm bu sürecin içinde, bu işin içinde de tıpkı Avrupa’ya gönderilen Diyanet personeli maaşlarının Rabıta tarafından ödenmesi işinin içinde olduğu gibi dönemin Diyanet İşleri Başkanı ve Türkiye Diyanet Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı, 22’nci Dönem İstanbul Milletvekili Sayın Tayyar Altıkulaç’ın olduğunu görüyoruz. O kadar ki Tayyar Altıkulaç, Diyanet İşleri Başkanlığından emekli olduktan sonra Türkiye Diyanet Vakfına bağlı olarak İstanbul’da İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM) adıyla kurulan kuruluşun başına geçiyor ve başta Rabıta tarafından Kur’an meali yazma konusunda kendisine görev verilen kişiler olmak üzere pek çok kişiyi bu kuruluşun bünyesine alıyor. İSAM, hâlen başta İslam Ansiklopedisi olmak üzere bazı bilimsel çalışmalar yapmakla meşguldür ve en muteber metin yazarları da yine konuşmamın bir bölümünde atıfta bulunduğum isimlerden oluşuyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ATİLLA KART (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hiçbir polemiğin içinde değilim, hiçbir demagojinin içinde olmayacağım ancak şunları ifade etmem gerekiyor: Başbakan ve Cumhurbaşkanının Suudi ailesiyle özel ve yakın ilişkileri ve ayrıca Arap sermayesinin belli bir bölümünün kayıt dışı bir şekilde Türkiye’ye intikali de göz önüne alındığında, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, demokrasiyi ve cumhuriyeti hedef aldığına inandığımız bu çalışmalara karşı her zamanki kararlı davranışımızı, duruşumuzu ve takibimizi sürdürmeye devam edeceğiz.

Bu değerlendirmelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kart.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, oylamadan önce… Grup Başkanımıza yönelik aslı astarı olmayan, hayal mahsulü birtakım ithamlarda bulunmuştur. Çok kısa olarak, sataşmadan… Kürsüden olabilir, yerimden de olabilir…

BAŞKAN – Buyurun, kürsüye gelin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Üç dakika süreniz var.

Buyurun.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

5.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Herkesin sabırsızlıkla bir an önce kanunlaşmasını beklediği bir tasarıyla ilgili her fırsatta cevap hakkımızı kullanmak arzusunda doğrusu değiliz. Ama bu kürsüden karambole getirmek suretiyle, fırsat bu fırsat, bu arada zaten Meclis çalışmaları olabildiğince hızlı sürsün anlayışını da biraz istismar ederek, maalesef, aslı astarı olmayan, iftira boyutunun da çok ötesinde, hakaret kastının da çok çok ötesinde ağır ithamlarda bulunulmaktadır. Bazen ses tonunun düşük olması, söylenen sözlerin ağırlığını maalesef ortadan kaldırmamaktadır. İftiralar ağır ve yanlış, sureti katiyede yanlış.

Değerli arkadaşlar, defalarca ifade ettik. Anayasa’nın 2’nci maddesinde tadat edilen cumhuriyetimizin temel niteliklerine ilişkin yaklaşımlar sadece bir siyasal parti savunduğu zaman güç kazanmıyor. Demokrasi, laiklik, laik cumhuriyet, sosyal hukuk devleti, herkes müdafaa ettiği zaman çok daha güçlü, çok daha içselleştirilmiş, çok daha sonsuza kadar yaşatılır değerler olarak varlığını muhafaza ediyor.

Buraya ikide bir gelip, bu konular üzerinden, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanına yönelik olarak, Hükûmetimize yönelik olarak, Sayın Cumhurbaşkanımıza yönelik olarak, AK PARTİ Grubuna, milletvekillerimize, parti örgütümüze yönelik olarak sarf edilen ve hukuk dışılık, demokrasi dışılık, laiklik kavramının dışında tanımlanmak gibi vurgular içeren sözler külliyen yalandır, yanlıştır diyemiyorum yanlıştır zaten ama iftira olması hasebiyle külliyen yalandır. Ne Sayın Başbakanımızın ne de Sayın Cumhurbaşkanımızın ne Suudi Arabistan Kralıyla ne de başka bir ülkenin devlet başkanıyla bu milletin, bu devletin menfaatlerine aykırı hiçbir dostluğu, hiçbir özel birlikteliği söz konusu değildir. Ama bu ülkenin Başbakanı ve Cumhurbaşkanı tarafından son yıllarda kararlı ve kuvvetli bir şekilde geliştirilmekte olan ikili ilişkilerden, devletler arası, liderler arası dostluk ilişkilerinden, Türkiye’nin gücünün, Türk milletinin gücünün her coğrafyada her dönem olduğundan daha kararlı bir şekilde vurgulanıyor olmasından rahatsızlık duyuyorsanız, bunu da açıkça ve ayrıca ifade edin.

Bu ülkenin Cumhurbaşkanı, bu ülkenin Başbakanı, Hükûmeti, Bakanlar Kurulu üyeleri ve bu çatının altında milletvekili olmanın şerefini üzerinde taşıyan her bir milletvekili bu milletin ve bu devletin menfaatlerine aykırı hiçbir tavır ve davranışın içinde olamaz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, Hatip konuşmasında yalan beyanda bulunduğuma dair değerlendirmeler yaptı. Son derece dikkatli bir üslupla birtakım iddiaları dile getirdim, bunları Hatibin konuşması karşısında somutlaştırmak gereğini duyuyorum. Kısa bir söz talebinde bulunuyorum.

BAŞKAN – Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Üç dakikanız var.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

8.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, sözlerini yanlış değerlendirdiğine ilişkin açıklaması

ATİLLA KART (Konya) – Değerli milletvekilleri, soyut ifadelerle kimseyi karalamak gibi bir arayışın içinde değilim, böyle bir tenezzülün içinde hiçbir zaman olmadım.

Bakın, Rabıta ilişkilerinden söz ediyorum, bunların, 1982’lerde başlayan bu ilişkilerin günümüze yansımalarından söz ediyorum. Bunlara karşı tavır konulması gereğinden söz ediyorum. Bunlara karşı tavır koyuyorsanız elbette saygı duyarım ama bunlara karşı tavır konulmuyorsa bu ilişkileri elbette sorgulayacağız.

MUSTAFA CUMUR (Trabzon) – Biraz önce söylediğin cümleleri söylesene.

ATİLLA KART (Devamla) – Rabıta ne yapıyor? Ne yapmış Rabıta? “Put Adam”ı yazmış. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusunu, demokrasinin temelini atan önderin devrimlerini yıkmayı hedefleyen “Sanem Adam”ı yazmış, “Put Adam”ı yazmış. E, bu ilişkileri müsaade buyurun da sorgulayalım.

Ondan sonra ne diyoruz? Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Başbakanın Suudi Ailesinden aldığı hediyeleri soruyoruz. Bunları iki yıldır, üç yıldır muhalefete mensup milletvekilleri onlarca soru önergesiyle sordu, basın bunları günlerce yazdı. Bunlara neden cevap verilmiyor? Bunlara cevap verilmesi gerekir. Çünkü orada, o hediyeler Sayın Cumhurbaşkanının, Sayın Başbakanın şahsına verilmiyor değerli milletvekilleri, onların o sıfatları sebebiyle veriliyor. Bu sebeple, bu ilişkiler sorgulanmaya muhtaç ilişkilerdir.

Ayrıca, şu da biliniyor ki: Suudi kaynaklı olarak ya da Körfez kaynaklı olarak 15 milyar dolar seviyesinde kayıt dışı bir paranın Türkiye’ye geldiğine dair ciddi iddialar var, somut iddialar var.

AHMET YENİ (Samsun) - Belgen var mı belgen? Yalan konuşuyorsun!

ATİLLA KART (Devamla) - Grup Başkan Vekilimiz Sayın Hamzaçebi, 46 ton altından söz etti.

SUAT KILIÇ (Samsun) - Bakan yalanladı.

ATİLLA KART (Devamla) - Bunlara cevap vermeyecek misiniz, kamuoyunu bilgilendirmeyecek misiniz?

SUAT KILIÇ (Samsun) – Verdi Bakan, cevabını verdi, Maliye Bakanı cevabını verdi. Dinle!

ATİLLA KART (Devamla) - Sayın Bakan, hiçbir somut açıklama getirmedi…

AHMET YENİ (Samsun) - Getirdi, anlamadınız.

ATİLLA KART (Devamla) - …soyut ve genel ifadelerle değerlendirme yaptı.

Onun için, değerli milletvekilleri, bunların sorgulanması gerektiği düşüncesiyle, bu konuda kamuoyunun bilgilendirilmesi gerektiği düşüncesiyle, Hükûmete yönelik kuşkuların giderilmesi gerektiği gerekçesiyle…

AHMET YENİ (Samsun) – Kuşku yok. Sizde kuşku var, sizde.

ATİLLA KART (Devamla) - …bunları anlatacağız, anlatmaya devam edeceğiz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sizin de süreniz üç dakika, buyurun.

9.- Devlet Bakanı Faruk Çelik’in, Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Put Adam kitabı ve Rabıta örgütüne ilişkin sözleri nedeniyle açıklaması

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; tabii, otuz bir yıldır bütün Diyanet camiasının, milletimizin beklediği bir yasa tasarısını görüşüyoruz ve bu çerçevede bazı konuların gündeme gelmesi saygıdeğer, yalnız bunun ölçüsünün olması da son derece önemli, çünkü Diyanet kurumu gerçekten sıradan bir kurum değil. Diyanet kurumu hem cumhuriyetle yaşıt bir kurum, aynı zamanda çok geniş bir coğrafyada hizmet sunan bir kurum, bunun yanında da her gün hizmet sunduğu bütün coğrafyada, geniş coğrafyada, dünyada itibarı artarak devam eden bir kurum. Eleştirilerin de bu çerçevede, bu özelliklerini dikkate alarak yapılmasında yarar var düşüncesindeyim.

Burada birkaç husus belirtildi, “Put Adam” kitabından bahsedildi. Bu, Suudi Arabistan’da değil Mısır’da basılan bir kitap. Bağlantılı eleştiriler olduğu için söylüyorum.

Diğeri, Konya Taşkent Balcılar kasabasında sözü edilen yer Kur'an kursu değil ve bir öğrenci yurdu ve Diyanet teşkilatıyla hiçbir ilgisi yok. Buna rağmen…

ATİLLA KART (Konya) – Ben de aynı şeyi söyledim Sayın Bakan, ben de aynı şeyi söyledim.

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Hayır efendim, yani ifade edilenleri söylüyorum.

Buna rağmen, Taşkent’teki bu durum üzerinde gerekli soruşturmalar, gerekli müfettişler gerekli incelemeleri yapmışlardır, basında yer aldığı şekliyle.

Ayrıca Kur'an-ı Kerim’in bütün dil ve lehçelere çevrilmesi bizim de yoğun bir şekilde üzerinde çalıştığımız bir konudur. Kur'an-ı Kerim ve İslam evrenseldir. Dolayısıyla herkese ulaşmasına, herkesin onu almasına büyük önem atfediyoruz biz de. Bu konuda Diyanetin çalışmaları devam ediyor. Ayrıca ifade ettiğim gibi seksen bir ülkede bu hizmetleri sunuyor Diyanet İşleri Başkanlığımız. Bu büyük coğrafyada çok farklı lehçeler, farklı diller var. Bu çabayı da sürdürüyor.

Suudi Arabistan’da Diyanet benzeri bir teşkilat yok değerli arkadaşlar, din hizmetleri Rabıta örgütü tarafından yürütülüyor. Dolayısıyla, ister istemez bütün ülkelerin dinî kurum ve kuruluşlarıyla bir şekilde irtibatlı olmak durumundasınız. Ayrıca Suudi Arabistan’dan Türkiye’ye baktığınız zaman, Suudi Arabistan muhatap olarak da Diyanet İşleri teşkilatını görüyor, gerek hac işlerinde gerek diğer tüm dinî konularda.

Söz konusu edilen burada, hocaların hazırladığı, bazı öğretim üyelerinin hazırladığı Kur'an meali Medine’de kurulan Kur'an Tercüme Merkezince yayınlanmıştır. Bunun Rabıtayla bir ilgisi söz konusu değildir. Gerçekten de Türkiye’de çok yetkin bilim adamları tarafından hazırlanmış ve altmış dile çevrilmiş bir meal olduğunu burada ifade ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ATİLLA KART (Konya) – Ön sözde bağlantı kuruluyor.

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bir önemli konu, bu Diyanetle ilgili yurt dışındaki personele ücret ödendiğiyle ilgili Rabıta tarafından, bir durum ifade edildi. Bu, değerli arkadaşlar, doğru değil. 1980’li yılların başında, yani olağanüstü şartların yaşandığı dönemde, Diyanet teşkilatının yurt dışı teşkilatı yok idi. Dolayısıyla, o süreç içerisinde, bu olağanüstü şartlardaki Türkiye'yi yönetenlerin ortaya çıkmış olan bir maaş ödemesi veya Rabıtayla ilgili durumudur. Diyanet teşkilatıyla ilgili bir hususiyet söz konusu olmadığını bu vesileyle ifade ediyorum.

Tekrar katkılarınızdan dolayı hepinize teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri(Devam)

4.- Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; 633 Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/833, 1/162, 2/443) (S. Sayısı: 507)  (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

507 Sıra Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın çerçeve 12. maddesi 1. fıkrası sonuna gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

"Başkanlık Merkez Hizmet Birimlerinde görevli personel ve birinci derecedeki akrabaları; hac ve umre seferleri düzenleyen seyahat şirketleri ile Başkanlığın hac ve umre ibadetinin gerçekleşmesinde hizmet satın aldığı şirketlerle ticari bir ilişki içine giremezler."

                                                                                           Bengi Yıldız (Batman) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Geylani, buyurun.

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vermiş olduğumuz önerge üzerine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, her inancın ve onu sürdürülebilir noktada besleyen ibadetin de anlaşılır olmasının temel koşulu, ana dille yapılıyor olmasıdır. Çünkü, ana dil, Allah’ın bahşettiği, insanların doğuştan itibaren ve doğal olarak sahip oldukları, insana kişilik kazandıran ilk olgudur. Bu olgu, beşerî, ilahî, dinî, felsefi, meşru ve de hukukidir. Bilimselliği ise, dil düşünceyi düşünce de dili besler. Kuşkusuz, bu her iki olgu da inançları besleyerek yaşar hâle getirir. Her birey ana dilinde daha güvenli ve daha üretkendir. Ana dilleri yaşamın herhangi bir alanında yasaklamak bireylere verilebilecek en ağır cezadır ve de en büyük günahtır.

Değerli arkadaşlarım, anlaşılmayan hiçbir söylemin karşılığı olamaz. Onun için, biz, siyasette de ana dil özgürlüğünü savunurken, siyasetçinin siyasi propagandasını en iyi bildiği dille yapması kadar doğal bir hak olabilir mi diyoruz. Oy istediği seçmene neler vadetmek istediğini, program, proje ve yapacaklarını açık, rahat ve anlaşılır biçimde ifade edebilmeli ki, karşılığı olsun. Seçmen de istem ve beklentilerini en iyi bildiği ana diliyle siyasetçiye aktarabilmelidir.

Yine sağlık alanında, hekimin hastasının dilinden hastanın da hekimin dilinden anlamasıyla ancak doğru teşhis ve doğru tedavi olanağı sağlanabilir. Ne yazık ki, sadece Türkçe bilmediği gerekçesiyle doktor tarafından tedavi edilmeyen çokça sayıda yurttaşa tanık olduk.

Sayın milletvekilleri, bilindiği gibi, çağımızda sağlık kadar eğitim de yükümlülük olmaktan çıkmış ve bir hak durumuna gelmiştir. Hak olan eğitim ise doğal olarak ana dilde yapılan eğitimdir. Çünkü, bireyin kendi yaşamında en etkin olan, yaşamıyla bütünleşen, tüm gelişimini sağlayan, insan haklarına saygı bilincinin gelişmesine kaynaklık eden temel araç ana dil bilincidir.

Peki, dinî vecibeleri yerine getirmekte de aynı sorunlar söz konusu değil mi, aynı bilinç gerekmiyor mu? Cemaat, imamın söylediklerini ve okunan ayetlerin açıklanmasını anlamazsa gereğini nasıl yerine getirecektir? İmam da cemaatin sorunlarını ve sorularını anlamazsa nasıl cevap verecektir, çözümünü nasıl arayıp, bulabilecektir? Bu nedenle Kürt coğrafyasının genelinde böylesi sorunlar günlük yaşam hâline gelmiştir. Köylerdeki hutbeler dâhil Türkçe yapılıyor, ayetler Arapça okunuyor, meali Türkçeye aktarılıyor. Cemaat anlamadığı iki dildeki açıklamalarla İslam’ın veya herhangi bir inancın gereğini nasıl yerine getirebilir? Bu, resmen ve açıkça dinî vecibeleri inanç sahiplerine yasaklamak olmuyor da ne oluyor? Gayet tabii ki, o da en büyük günahlardan biridir.

Değerli milletvekilleri, bu kürsüde birkaç ayete sığınmak hadiseyi çözmüyor. Hadiselerin gereğini yapmak gerekiyor. Tekrar edelim: Hucurât Süresi’ndeki bir ayette Allah şöyle buyuruyor: “Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık. Sonra kabilelere ve milletlere ayırdık ki, birbirinizi daha iyi tanıyasınız. Üstünlük sadece takva iledir.” buyurmaktadır.

Peki, kim kimi daha iyi tanıyor? Takva, yaşananların neresinde? Ayette de ifade edildiği gibi, hiçbir milletin  diğerine üstünlüğü olmadığı gibi, hiçbir dilin başka dile de üstünlüğü olamaz. Bu nedenle, herkes dilinde eğitim alabilmeli, ibadetini de özgürce yapabilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

HAMİT GEYLANİ (Devamla) – Kürtler de diğer halklar gibi kutsal kitaplarını kendi dillerinde öğrenme hakkına sahiptirler. Kur’an-ı Kerim’in Arapça orijinali dışında Türkçe meali olduğu gibi Kürtçe, Lazca, Gürcüce ve diğer, günlük yaşamda kullanılan dillerde de olabilmelidir. Bu nedenle mutlaka Kur’an-ı Kerim’in Kürtçe meali, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından ve bilim adamlarının da katkılarıyla Kürtçe çevirisi yapılmalı, meali yayınlanmalı ve dağıtılmalıdır.

Tüm inançların, özellikle de İslam dininin özelliği, gereği, yaşam hakkının sağlanmasıdır ama ana dili yasaklayarak yirmi altı yıl “Öl ve öldür!” ezberini inatla direteceksin, her gün onlarca ailenin ocağına ateş düşecek, ondan sonra da dinî düzenlemelerden bahsedeceksin. Hiç kimsenin buna inanması mümkün değildir.

İşte tam da bu inanç ve düşüncelerle Cenabıhak hepimize toplumsal barış inancında, akıl, irade, cesaret, feraset ve hareket nasip etsin.

Genel Kurulu bu inançla saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Geylani.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 507 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 12 nci maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 633 sayılı Kanunun 13 üncü maddesinin birinci fıkrasının ikinci ve üçüncü cümleleri aşağıdaki şekilde düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

"Seyahat acentelerine tahsis edilecek kontenjan oranı Bakanlar Kurulu'nca belirlenir ve bu orana göre tespit edilen sayı seyahat acentelerince kullanılmak üzere topluca verilir. Gerektiğinde bu acentelerden hizmet satın alınabilir."

                                                                               Özlem P. Türköne (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım, konuşacak mısınız?

SUAT KILIÇ (Samsun) – Gerekçe Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan düzenleme ile metnin daha iyi anlaşılması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 

Kabul edilen önerge çerçevesi içinde madde 12’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 

Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci bölüm, çerçeve 20’nci maddeye bağlı geçici 13 ve 14’üncü maddeler dâhil olmak üzere, 13 ila 23’üncü maddeleri kapsamaktadır.

İkinci bölüm üzerinde ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Atila Emek’te.

Buyurun Sayın Emek. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ATİLA EMEK (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 507 sıra sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlarken grubum ve şahsım adına yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, otuz bir yıllık aradan sonra Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilat Kanunu’nun yeniden düzenlenmesiyle kurumun ana hizmet birimleri yasal statüye kavuşturulmuş ve daha üst seviyede bir örgütlenme modeli getirilmiştir. Eksikliklerin bir bölümü, ülkemizin ve toplumumuzun önemli sorunu olarak gündemdeki yerini korumaktadır. Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarının “açılım” adı altında yürüttüğü ancak kapsamı bilinmeyen çalışmalar bu tasarıda yer almamıştır. Bu bağlamda, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak Diyanet İşleri Başkanlığının toplumdaki tüm inanç kesimlerine hizmet verecek şekilde yapılanması gerektiğini ifade ediyoruz.

Değerli arkadaşlarım, yasal düzenlemelerde kurum personelinin özlük haklarında artış yapılırken, din hizmetleri sınıfında hizmet yapanlarla diğer sınıflardaki personel arasında ayrıma gidilmesi gibi bir anlayıştan kesinlikle vazgeçilmelidir. Din hizmetleri sınıfındaki personelin özlük haklarındaki artış oranında diğer görevlilerin de özlük haklarında iyileştirme sağlanmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; din, insanlığın varoluşundan bu yana bütün devirlerde ve toplumlarda vazgeçilmez bir değer olarak yerini korumuş evrensel bir gerçektir. Din, akıl sahiplerini kendi hür iradeleriyle en iyiye, en doğruya ve en güzele ulaştıran ilahî bir sistemdir. Dinin gayesi, insanları dünya ve ahirette mutlu kılmaktır. Dinin kurucusu Allah, muhatabı akıl sahipleri, anlatıcısı da peygamberlerdir. Kutsal bir değer olan din insanla doğmuş ve tarih boyunca onunla yaşamıştır. Din, bireyi ön planda tutar ve amacı insanın mutluluğudur.

Değerli milletvekilleri, dinin toplum için ne kadar büyük önem taşıdığını en iyi anlayanlardan biri, hiç şüphesiz, cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk’tür. O, “Türk milleti bütün sadeliğiyle dindar olmalıdır. Hakikate nasıl inanıyorsam dinime de öyle inanıyorum.” diyerek temiz bir din duygusunun ve hurafelerden arındırılmış bir dindarlığın Türk toplumu için vazgeçilmezliğini vurgulamıştır. Bunun içindir ki cumhuriyetimizin temelini atarken oluşturduğu kuruluşlardan birisi Diyanet İşleri Başkanlığı olmuştur. Bu yönüyle, Diyanet İşleri Başkanlığı bir cumhuriyet projesidir, cumhuriyetin temellendirdiği bir kurumdur.

Değerli milletvekilleri, Büyük Önder, her zaman gericilikle mücadele ederken İslam’ı yüceltmiş, gericilikle yüce dinimiz İslam arasındaki ayrımı en doğru biçimde ortaya koymuştur. Bu bağlamda, ilk Türkçe Kur'an meali ve hadis külliyatı onun döneminde yayınlanmıştır. Halkımızın yüce kitabımız Kur'an’ın içindekileri anlaması için Türkiye Büyük Millet Meclisine talimat vererek, bugün de birçok din bilgini tarafından kaynak eser olarak yararlanılan rahmetli hemşehrimiz Elmalılı Hamdi Yazır’ın “Hak Dini Kur'an Dili” isimli tefsirini yazdırıp bastırmış, hutbelerin nasihat bölümlerini anlaşılsın diye Türkçeleştirmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilat Kanunu’nun yürürlükte kalan maddeleri Başkanlığın teşkilat yapısına ve yürüttüğü hizmetlere cevap vermediği için bu tasarı yüce Meclisin gündemine getirilmiştir. Getirilen bu düzenlemeyle, teşkilatın idari yapısı büyümekte, personelin özlük haklarına iyileşme getirilmektedir. Ancak Başkanlığın hizmetlerini daha etkili ve toplumda sorun olarak devam eden konularda çözüm üretmek için daha geniş ve kapsamlı düzenlemelerin yapılmamış olmasının Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına bir eksiklik olduğunu ifade etmek isterim.

Değerli arkadaşlarım, bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığı, toplumun bütün katmanlarını bir barış ve huzur ortamı içinde kaynaştırmayı sağlayabilecek midir? Toplumu aydınlatma görevini daha etkin, daha çağdaş hangi yöntemleri kullanarak yerine getirecektir? Hurafe ve taassup ile nasıl savaşacaktır? Yurt dışındaki vatandaşlarımızın din ihtiyaçları nasıl karşılanacak, onları ayrıştıran yapılardan nasıl çekip çıkarılacaktır?  Din görevlileri günlük siyasetin bir parçası olmaktan nasıl korunacaktır? Dinin politik ve ticari çıkarlar için kullanılmasının önüne nasıl geçilecektir? Değerli arkadaşlarım, bu soruların cevapları tasarının içinde düzenlenmiş değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; din istismarının prim ve tavan yaptığı bir dönemden geçiyoruz. Oysa din istismarının ne gibi yıkıcı sonuçlarla insanlığın önüne çıktığı tarihin şahitliğiyle ortadadır. Dinden maddi ve siyasi çıkarlar elde etmek için onu kullanmak insanlığa da, dine de yakışan bir tutum değildir. Hele bu, yüce dinimiz İslam gibi, insanlığa gönderilen en son ve en büyük din için söz konusu olursa, bunun affedilir tarafı yoktur.

Sayın milletvekilleri, İslam dini, adaletin gözetilmesi, eşitliğin ve hürriyetin sağlanması, emanetin ehline verilmesi, işlerin istişare ile yapılması gibi birtakım genel ilkeler ortaya koyar. Bu nedenle, toplumun sevk ve idaresi için belli kesimleri ve zümreleri yetkili kılmamıştır. Bunun en açık delili, Yüce Peygamberimiz Hazreti Muhammed’in “Dinde ruhbanlık yoktur.” şeklindeki sözüdür.

Değerli milletvekilleri, özetle ifade etmek gerekirse, din, kendi alanı içinde, insanları üstün ahlaka ve manevi mutluluğa ulaştırmalı; siyaset, kendi sınırları içinde, ürettiği çözümleri insanların takdirlerine sunmalı, siyaset dini ve inancı hiçbir şekilde istismar etmemelidir. Siyasetin insanların dinî hassasiyetlerini kullanarak inançlarını istismar etmesi dine karşı en büyük saygısızlıktır. Toplumda dinî duyguların sömürülmesi yoluyla siyaset yapmak ahlaki olmadığı gibi, inanca da aykırıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dinî konuları her türlü siyasi istismarın ve çıkar hesabının üstünde tutarak ele almamız, sadece laikliğe değil, dine saygının da bir gereğidir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un eksikliklerine ve toplumda var olan sorunlara tam çözüm getirmemiş olmasına karşın, yıllardan beri çıkartılamayan Diyanet İşleri Teşkilat Kanunu’nun yasalaşmasını desteklediğimizi ifade eder, yasanın Diyanet İşleri Başkanlığımıza, kuruluşlarına ve milletimize hayırlı olmasını diler, yüce Meclise saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Emek.

Birleşime saat 21.00’e kadar ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 20.25

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.05

BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 126’ncı Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

507 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Tasarının ikinci bölümü üzerinde şimdi söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Serdaroğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Serdaroğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Değerli Başkanım, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilatı Kanunu Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Konuşmamın hemen başında, yeri gelmişken hac kurasıyla ilgili bir adaletsizliği bu gece burada halledebilir miyiz diye Sayın Bakanıma sormak istiyorum.

M. FATİH ATAY (Aydın) – İki yıldır söylüyoruz.

MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) – Beş sene önce hacca müracaat eden, son yıl hacca müracaat edenle birlikte kuraya girmekte, dolayısıyla önce kuraya müracaat edenlerin, bu konuda mağdur olduğuna dair şikâyetler aldık. Bunun inşallah bu gece burada -şayet böyle bir şey varsa- bir önergeyle çözülmesinde büyük yarar olacağını samimiyetle ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, fevkalade önemli bir kurumumuzun kanununu görüşüyoruz. Cenabı Allah hayırlı etsin. Bu güzide kurumun birliğimizin, beraberliğimizin, dirlik ve düzenimizin korunmasında, fevkalade önemli değerlerimizin varlığının korunmasında, geleceğimizi şekillendirmede, gelecek nesillerin iyi yetiştirilmesinde önemli bir yeri, önemli bir anlamı vardır. Kurum, verdiği hizmetler ile vatandaşlarımızın dinî ihtiyaçlarını karşılamanın yanında, her geçen gün kaybetmeye başladığımız dinî, millî, ahlaki ve de ailevi değerlerimizin korunmasında, geleceğe taşınmasında bir eğitim kurumu olarak önemli görevler üstlenmektedir. Bu kurumda din hizmetlerini yürüten vaiz, murakıp, Kur’an kursu öğreticisi, imam-hatip ve müezzin olarak 100 binin üzerinde personel görev yapmaktadır ve bu personelin çok çeşitli sorunları vardır. Ülkenin her tarafında, özellikle kırsal kesimde hizmet veren din görevlilerimiz zor şartlar altında yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadırlar. Daha verimli çalışabilmeleri için maddi durumlarının iyileştirilmesi, mesai ücretlerinin artırılması ve ödenmesi, ek göstergelerinin yükseltilmesi, sözleşmeli ve vekil olarak çalıştırılan personele kadro verilmesi, lojman tahsis edilmesi gibi sorunları yıllardır çözüm beklemektedir. Özellikle vekil olarak çalıştırılan din görevlilerimiz birçok sosyal haktan mahrum olarak görevlerini yürütüyorlar. Vekil ve iş güvencesi olmayan, 4/B’li sözleşmeli olarak çalıştırılan din görevlilerinin kadrolara geçirilmeleri öncelikle ele alınmalı ve bu sorun mutlaka çözülmelidir.

Vekil imamların kadroya geçirilmesiyle ilgili teklif ve önerilerimize gelmeden önce, tasarı hakkındaki bazı düşüncelerimizi ve endişelerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, tasarının mali ve özlük imkânlarıyla ilgili maddeleri çalışanlar arasında büyük rahatsızlıklara neden olmuştur. Bu tasarının en büyük eksikliği, Diyanet çalışanlarının görüş ve önerileri alınmadan hazırlanmasıdır. Diyanet üst yönetimine hatırı sayılır mali ve özlük imkânlar sağlanırken, cüzi oranda iyileştirme sağlanan taşra teşkilatı yöneticileri ve din hizmetleri sınıfının dışında kalan diğer çalışanlara hiçbir iyileştirme getirilmeyerek, tabiri caizse ayrıcalık yapılmıştır. Ayrıca, hafızlık eğitimi ve yaz Kur’an kurslarını organize eden eğitim merkezi müdürlerine, ihtisas ve doktora yapmış öğretim görevlilerine tasarıyla hiçbir iyileştirme yapılmamaktadır. Yapılan bu ayrımcı düzenlemeler, Diyanet çalışanları arasında özlük ve mali dengeler ile çalışma barışını daha kanun çıkmadan bozmuştur. Diyanet çalışanları, getirdiğiniz tasarıdan rahatsız ve kızgındırlar.

Değerli milletvekilleri, tasarıyla, Din İşleri Yüksek Kurulunun “Başkanlığın en yüksek karar ve danışma organı” olan tanımı, “Dinî konularda en yüksek karar ve danışma organı” olarak değiştirilmektedir. Bu tanım değişikliği izaha muhtaç konulardan birisidir. Acaba, Din İşleri Yüksek Kurulu ilmî, özerk ve bağımsızlık özelliğine sahip bir kurul olmaktan çıkarılmak mı istenmektedir? Ve Kurul, sadece fetva makamı hâline mi getirilmek istenmektedir?

Yine, tasarıda, Din Hizmetleri Genel Müdürlüğünün görev ve yetki tanımlamalarında dikkat çekici ve belirsiz durumlar vardır. “Din Hizmetleri Genel Müdürlüğünün kurban ibadetinin yerine getirilmesi için gerekli çalışmaları yapmak” şeklinde yapılan yeni görev tanımı da aslında çok manidardır. Kurban konusunda, Tarım Bakanlığının ve belediyelerin görevlerinin üstlenilmesinin arkasında yatan sebebin mutlaka izah edilmesi gerekir.

Yine, Genel Müdürlüğün görevleri içine alınan “İslam dinine mensup farklı dinî yorum çevreleriyle, dinî sosyal teşekküller, geleneksel dinî, kültürel oluşumlarla ilgili çalışmalar yapmak.” şeklindeki tanımdan kastedilenler kimlerdir? Bunlarla ilgili ne tür bir çalışma yapılacaktır? Bu hususun da mutlaka açıklanması gerekmektedir.

Tasarının “Yurt dışı teşkilatı” bölümünde yer alan “Yabancı ülkenin vatandaşlarının çalıştırılabileceği” hükmü de gerçekten dikkat çekicidir. Bu kısma “Çalıştırılacakların en azından Türk ve akraba topluluklarından oluşacağı” ibaresi mutlaka eklenmelidir. Biz kendi vatandaşlarımıza iş bulamazken başka ülke vatandaşlarına iş kapısı açılması ne kadar doğru olabilir? Ayrıca, bu düzenleme, Amerika’nın Orta Doğu Projesi’ne Diyanet İşleri Başkanlığının alet edilebileceğini akla getirmektedir.

Değerli milletvekilleri, görüştüğümüz Diyanet Teşkilatı Tasarısı ile birleştirilen teklifimle ilgili olarak da sizleri bilgilendirmek istiyorum. Tasarıyla birlikte Komisyon gündemine alınmış olan ve vekil imamların kadroya alınmasını öngören teklifim Plan ve Bütçe Komisyonunda ve alt komisyonda maalesef birlikte ele alınmamıştır. AKP’nin Komisyon Başkanının, Grup Başkan Vekilinin ve Sayın Bakanımızın bu konudaki sözlerine rağmen, teklifim tasarının ismine eklenmiş ancak içerik olarak maalesef yer bulamamıştır.

Çok değerli milletvekilleri, teklifim Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde çalışan vekil imamların kadroya alınmasını amaçlamaktadır. Bu vekil imamlarımız yeterlilik sınavına girmiş, imamlık yapabilecek seviyede olduklarını kanıtlamış kardeşlerimizdir, kadrolu imamlarla aynı nitelikleri taşımaktadırlar, aynı işi yapan liyakatli kardeşlerimizdir ancak hem aldıkları ücret üçte 2 oranındadır hem de özlük hakları konularında büyük ama büyük sıkıntıları vardır, ayrıca vekillik görevleri bittiğinde boşta kalmaktadırlar. Dün, arkasındaki cemaate önderlik eden vekil imamlar, görevleri sona erdiğinde cemaatinden iş istemek durumunda kalmaktadırlar.

Değerli milletvekilleri, biz, bu teklifi verdikten sonra çok sayıda telefon ve mesaj aldık, her gün de almaya devam ediyoruz. Bu kardeşlerimiz büyük bir umutla şu an bizi izliyorlar. Daha önce, aynı konuda, 2005 yılında 5338 sayılı Kanun’la bir düzenleme yapılarak vekil imamlara kadro verilmiştir. En son 2008 yılında, bir Bakanlar Kurulu kararıyla da köylerde fahri imamlık yapanlar KPSS ve yeterlilik belgesi olmaksızın yine müftülüklerce sınava tabi tutularak sözleşmeli kadroya alınmışlardır. Vekil imamların kadroya alınmasıyla ilgili yapılacak düzenlemeyi hep birlikte burada hayata geçirmeliyiz. Bizim önerimiz, şu an vekil imamlık yapan ve 2005 yılından sonra da -kısa süre de olsa- vekil imamlık yapıp çeşitli nedenlerle görevinden ayrılmış olanların kadroya geçirilmeleridir.

Değerli milletvekilleri, bu arkadaşlarımızın Diyanetin yeterlilik sınavlarını kazandıklarını bir kez daha burada belirtmek istiyorum. Ayrıca, müftülükler de vekil imam alacakları zaman sınav yapmakta, bu sınavda başaralı olanları almaktadırlar. Yani Kur'an kıraati, tecvit, fıkıh, akait, kelam ve meslek bilgisi gibi konularda sınava tabi tutulmaktadırlar. Bu bağlamda diğer imamlardan hiçbir eksikleri yoktur, hepsi devlet memuru olmak için gerekli özellikleri taşımaktadırlar. Bütün bunları değerlendirerek vekil imamlarımızı mağduriyetten kurtaracak bir metin ortaya çıkaracağımıza ben canıgönülden inanıyorum. Kısaca, daha önce vekillik yapmış ve yapmaya devam eden vekil imamlarımızın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) - …daha önce 2 defa yapıldığı gibi bir kez daha kadroya alınmaları aslında çok doğru olacaktır.

Son olarak şunu ifade edeyim ki bu konuda 5 bin yeni kadro alınmıştır. Başta Sayın Bakanımız olmak üzere iktidarın sayın milletvekillerinin vereceği destekle, mağdur olan ve sayıları yaklaşık 2 bin civarında olan vekil imam kardeşlerimizin bu problemlerini çözebileceğimize olan inancımı tekrarlıyorum. Samimiyetine inandığım Sayın Bakanımızın önümüzdeki maddelerde vekil imamların kadroya alınması için bizim veya birlikte vereceğimiz önergeyi desteklemesi durumunda, bunun benim değil, Sayın Bakanın eseri olacağını ifade etmek isterim.

Yasanın, birliğimize, beraberliğimize, dinî ve millî hassasiyetlerimize, gelecek nesillerin imanlı, inançlı yetişmesine vesile olmasını diler, hepinizi bir kez daha saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Serdaroğlu.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Siirt Milletvekili Sayın Osman Özçelik. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 507 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerine Barış ve Demokrasi Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Barış ve Demokrasi Partisi olarak, 2 Temmuzda, insan hakları, barış, demokrasi ve gerçek bir laikliği savunanlarla birlikte Sivas’ta olacağız. On yedi yıl önce 33 canımızın cayır cayır yakıldığı Madımak önünde, 33 canın yüreğimizde bıraktığı acıyı unutmadığımızı göstereceğiz. Maraş’ta, Çorum’da, Malatya’da, Gazi Mahallesi’nde ve Sivas’ta katliam yapan zihniyet değişinceye kadar; gerçek laik, demokratik bir düzen ve toplumsal barış sağlanıncaya kadar, mücadeleden vazgeçmeyeceğimizi orada bir kez daha haykıracağız.

Sayın milletvekilleri, 1948 Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ne göre, bir etnik, dinsel ve dilsel topluluğun yapısını sürdürecek ortam ve koşulların aniden veya yavaş yavaş yok edilmesi, soykırım suçu olarak kabul ediliyor. Yani, soykırım, sadece fiziki olarak bir kitlenin yok edilmesiyle sınırlı değil. Ne yazık ki ülkemizde tek millet, tek inanç etrafında toplanarak, farklı inanç, dil ve kültürleri asimile ederek, millî birlik ve beraberliğin sağlanacağı düşünülerek, inkâr, imha ve asimilasyon politikaları yürütüldü. Bu politikalarda ısrar eden siyasi anlayışlar ve kurumlar, ülkede birlik ve beraberlik sağlayamadıkları gibi çatışma, kaos ve güvensiz bir toplum yarattılar. Bugünlerde Sayın Başbakanın bu politikalardan vazgeçildiğini ifade etmesini, gerçekten önemli bir gelişme olarak kabul ediyoruz. Bunun pratiğe yansımalarını da tabii ki bekliyoruz. Resmî devlet ideolojisi olarak adlandırdığımız bu politikaların uygulanması için tüm devlet kurumları görevlendirildi ve bu anlayışla bu kurumlar yapılandırıldı. Üzülerek belirtelim ki, Diyanet İşleri Başkanlığı da aynı anlayışla yapılandırıldı. Çok kültürlü, çok etnisiteli ve çok inançlı toplumun, İslam, Türk, Hanefi olanlarının kurumu gibi davranmaya başladı ve bu anlayış devam etmekte. Bu ülkede Hristiyanlar, Museviler, Ezidiler, Aleviler ve Sünni Şafiilerin varlığı göz ardı edildi. İslam dışındaki inanç grupları ülkeyi terke zorlandılar.

Alevi yurttaşlarımızın cemevlerinin ibadet mekânları arasında yer alarak bir statüye kavuşturulması talepleri hâlâ karşılıksız. Okullarda hâlâ zorunlu din dersleri, üstelik tek yanlı olarak okutuluyor. Alevi köylerine cemevi yerine cami inşa ediliyor. Alevileri aşağılayan yaklaşımlardan vazgeçilmiş değil. Madımak Oteli’nin müze yapılması talepleri hâlâ havada.

Sayın milletvekilleri, milyonlarca Alevi yurttaşımız, kendilerini daha özgür hissedebilecekleri Avrupa ülkelerine kaçıyor ve orada vatan hasreti çekiyorlar. Bu durum toplumun tamamını rahatsız etmeli diye düşünüyoruz.

Sayın milletvekilleri, din hizmetlerinin etkin ve verimli bir şekilde sunulması amacıyla kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı ekonomik, sosyal, politik bir imparatorluk hâline getirilmiştir âdeta. Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi birçok bakanlık bütçesinden daha büyüktür. Personel sayısı 110 bini aşmıştır. Şu anda görüşmekte olduğumuz yasa tasarısıyla 5 bin personel alımı hedeflenmektedir. Diyanet İşleri Başkanının Başkanlığını yaptığı Diyanet Vakfı 950’yi aşkın şubeye ulaşmıştır. Vakıf, basın, yayın, turizm, inşaat, finans işleri, gıda, tekstil, madencilik, sigortacılık gibi işlerin bir kısmını ya bizzat yapmakta ya da bu tür işler yapan şirketlerle ortaklıklar kurmaktadır.

Diyanet Vakfı Türkiye’de, sanıyorum sayısı yine 5 bini bulan vakıf arasında mali kapasite açısından en büyük vakıf hâline gelmiştir. İnternet’ten aldığım bir bilgiye göre, 2005 yılında Devlet Denetleme Kurulunun yaptığı teftişte Vakfa ait birçok yolsuzluk ve kanunsuzluk, keyfî uygulama yanında, şirketlere aktarılan paralar nedeniyle kurumun 15 milyon dolar zarara uğratıldığı tespit edilmiştir.

Görüldüğü gibi, Diyanet İşleri Başkanlığı ile Vakıf, “din işleri” adı altında çok büyük paralara hükmeden bir kurum hâline gelmiştir. Nerede büyük paralar dönüyorsa orada yolsuzluk ve istismar kokuları yükselmekte. Nitekim, söz konusu Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu denetiminde şöyle denilmekte: Vakıf yöneticilerinin özlük haklarını belirleyebilmesinden, kişisel çıkar sağlamaya yönelik istismardan söz etmekte ve Vakıf yöneticilerinin seyahat bağımlısı olduğundan, hac ve umre organizasyonunda mal ve hizmet alımında yolsuzluk iddialarından söz edilmektedir.

Hac ve umre organizasyonlarında kurum pahalı hizmet vermekte, dinî ibadetlerini gerçekleştiren yurttaşların cebinden milyonlarca dolar kazanılmaktadır. Hac ve umre seyahatinde pahalı hizmet sunulmaktadır. İranlı hacıların Tahran’dan hacca gitmek için uçak bileti karşılığı ödediği paranın 180 dolar olduğu, oysa Türkiye’de 680 euro olarak tahsil edildiği bilinmektedir. Türkiyeli hacılar 680 euro ödeyerek, yani İranlı hacılara göre belki on defa daha pahalı seyahat etmektedirler. Tekelleşme sağlanmış, Türk Hava Yolları ile Suudi Arabistan Hava Yolları arasında başka seyahat şirketlerinin uçakla hacı taşıması söz konusu olmamakta. Aldığım bilgiler yanlışsa arkadaşlar lütfen düzeltsinler.

Diyanet İşleri Başkanı ve yardımcıları her yıl, 2009’da ve daha önceki yıllarda her yıl iki yüz günü aşkın süreyi yurt dışında geçirmektedir. Aldığımız bilgiler böyle. Ne işleri var? Üç yüz altmış beş günün iki yüz gününü, iki yüz yirmi gününü yurt dışında geçiriyorlar. Bunlar Türkiye'nin mi, yabancı ülkelerin mi din işlerini yürütmektedirler? Evet, yurt dışında da dindaşlarımız, halkımızdan insanlar var ama bir yılın iki yüz yirmi gününü, iki yüz gününü yurt dışında geçirmek için yeterli bir neden olmadığını düşünüyorum. Amacın din işlerinden çok harcırah ve yolluk almak olduğu şeklinde iddialar var. Mesela bir başkan yardımcısının bir yılda 80 milyar TL,  şimdiki TL’yle 80 bin lira harcırah ve yolluk aldığı söyleniyor. Bu doğru mudur ve bu görülmüş bir şey midir? Milletvekillerinin bir yıllık maaşına tekabül eden harcırah ve yolluk nasıl gerçekleşebiliyor?

Ayrıca, Başkanlıkta “Dış İlişkiler Fonu” diye bir fon oluşturulduğu söyleniyor. Fonda biriken paraların herhangi bir kaydının olmadığı ve Başkanlıkta bir kasada tutulduğu, kayıtlara geçirilmediği iddia ediliyor. Resmî yolluk dışında ayrıca yurt dışına giden üst düzey yöneticilere bu Fondan yolluk ödendiği iddia edilmekte. Bütün bunları bir iddia olarak değil kamuoyu adına bir soru olarak soruyorum. Eğer böyle bir şey yoksa kamuoyunun aydınlatılması lazım çünkü bu tür bilgiler geliyor bize.

Umre organizasyonu tam bir ticari faaliyete dönüşmüştür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) - Her 20 umre yolcusu bulan yöneticiye, ikramiye olarak umreye gitmesi sağlanıyor, yolluk ve harcırah ödeniyor, beş yıldızlı otellerde ağırlanıyorlar. Eğer aynı kişi, bir 20 kişi daha bulması hâlinde, bu kez eşiyle birlikte yine aynı seyahati gerçekleştirebiliyor.

Sayın milletvekilleri, din hizmeti vermek üzere görevlendirilen bir kurum, vergilerimizle beslediğimiz bir kurum işini gücünü bırakmış, ticarete girmiştir izlenimi yaratılıyor. Şirketler kuruyor, şirketlere ortak oluyor. Doğal olarak bankalarla ilişkileniyor. Bankacılık sisteminin doğası gereği faiz almak, faiz vermek zorunda kalıyor. Yani dinin yasak gördüğü faize Diyanet İşleri Başkanlığı kurumsal olarak muhatap oluyor. Kurumun personeli de komisyonculuğa, aracılığa, tellallığa sevk ediliyor neredeyse. Din görevlileri, umre seyahati ve seyahat süresince yolluk, harcırah alma adına din görevi dışında işlere de sürüklenmiş oluyorlar. Kurum, umre organizasyonundan büyük paralar kazanmakta, pahalı hizmet yoluyla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) – Selamlamak için…

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özçelik.

OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) – Saygılar sunuyorum.

Bir sonraki konuşmamda devam edeceğim. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sağ olun.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Tokat Milletvekili Sayın Osman Demir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA OSMAN DEMİR (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerine AK PARTİ Grubu adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Kanun Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken, alt komisyon başkanlığı görevini icra etme sorumluluğu üzerime düşmüştü, böyle bir katkımız oldu. Bundan da mutlu olduğumu ifade ediyorum.

Hayatın ve varlığın yegâne kaynağı ve dayanağı olan yüce Allah, yaptığı her işte insana kılavuzluk etmesi için aklı ve vicdanı yaratmıştır, bununla da yetinmeyip kitaplar ve peygamberler göndermiştir. Bütün ilahî dinler doğruluğu, adaleti, iyiliği, yardımlaşmayı, alçak gönüllülüğü, helal kazancı ve sabrı tavsiye etmiş; azgınlığı, zorbalığı, bozgunculuğu, cana kıymayı, kibri, zinayı ve hırsızlığı yasaklamıştır.

İslam dini en son din olması münasebetiyle aynı zamanda en mükemmel dindir. Yüce Allah insanlara ulaştırmak istediği en son ve en mükemmel mesajlarını bu dinle göndermiştir. Bu dinin tebliğcisi olan Hazreti Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hayatı ve sözleri insanlara örnek olmuş, yol göstermiştir. Hazreti Peygamber Veda Hutbesi’nde “Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Âdem’in çocuklarısınız. Âdem ise topraktandır. Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi, kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerine bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah’tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O’ndan en çok korkanınız.” buyurmuştur.

İslam dininin böylesine engin ve eşsiz ikliminden ilim irfan sahibi, gönül ehli büyük insanlar yetişmiştir. “Gelin tanış olalım İşin kolayın tutalım Sevelim sevilelim Dünya kimseye kalmaz.” diyen Yunus Emre; “Yolumuz ilim, irfan ve insanlık sevgisi üzerine kurulmuştur.”, “İncinsen de incitme,” “Her ne ararsan kendinde ara.”, “Bir olalım, diri olalım, iri olalım” diyen Hacı Bektaş Veli, “Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol. Şefkat ve merhamette güneş gibi ol. Başkalarının kusurlarını örtmede gece gibi ol. Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol. Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol. Hoşgörülülükte deniz gibi ol. Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol.” diyen Mevlânâ yetişmiştir. Bu büyük insanların bıraktıkları mirasa hangi paha biçilebilir?

İslam dini taş kesilmiş yürekleri kelebek kanadı gibi hafifletmiştir. Müslüman olmadan önce kızını diri diri toprağa gömecek kadar merhametten uzaklaşan Hazreti Ömer, Halife olduktan sonra tebdili kıyafet edip yoksul semtlerde fakir fukara aramıştır, onların ihtiyacı olan şeyleri bir hamal gibi sırtında taşımıştır. Savaş meydanında düşmanını yere indiren Hazreti Ali, düşmanı yüzüne tükürünce  “Mesele şimdi şahsileşti, işin içine nefis girdi.” diyerek onu öldürmekten vazgeçip serbest bırakmıştır. Böylesine ulvi bir anlayış karşısında hangi taş kesilmiş vicdanlar sızlamaz? Hangi kibir dağları yıkılmaz? Hangi demir yürekler erimez? Bütün bunlar gösteriyor ki İslam’ın nuru ile aydınlanan akıl ve vicdan, vicdan terazisi hassaslaşır, hata payı sıfıra meyleder. Böylesine hassas akıl ve vicdana sahip insanlardan oluşan toplumda insanlar, birbiriyle karşılaşmamak için yollarını değiştirmezler, birbirini görmemek için başlarını yana çevirmezler, öne eğmezler. Toplum, azaları insanlardan oluşan son derece sağlıklı ve güçlü tek bir vücuda dönüşür.

Ülkemizde otuz yıldır kan döken bölücü terör örgütü bugüne kadar amacına ulaşamamışsa, bunda yüce dinimizin birlik, beraberlik ve kardeşliği pekiştiren engin ve eşsiz değerleri büyük rol oynamıştır.

Millî Şairimiz Mehmed Âkif Ersoy’un ifade ettiği gibi:

“Ne irfandır veren ahlaka yükseklik, ne vicdandır

Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.

Yüreklerden çekilmiş farz edilsin havfı Yezdan'ın

Ne irfanın kalır tesiri katiyen ne vicdanın.”

Yüce Allah, Maide Suresi 32’nci ayette “Her kim ki bir cana kıymamış veya yeryüzünde fesat çıkarmamış bir insanı öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir insanın yaşamasına sebep olursa bütün insanları yaşatmış gibi olur.” buyurmuştur.

Aklını ve vicdanını İslam’ın nuru ile aydınlatan bir kimse, eline silah alıp dağa çıkabilir mi, tanımadığı, bilmediği, kendisiyle şahsi hiçbir meselesi olmayan masum insanları öldüren bir eşkıyaya dönüşebilir mi, haklarını savunduğunu iddia ettiği insanların ekmeğini büyütecek yatırımları engelleyebilir mi, şantiyeleri ve iş makinelerini yıkıp yakabilir mi, okulları, iş yerlerini bombalayabilir mi, kendi çocuğunu okutan öğretmeni öldürebilir mi? Bütün bunlar İslam dininin esaslarını hakkıyla özümsemeye ne çok ihtiyacımız olduğunu ve Diyanet İşleri Başkanlığına ve onun değerli çalışanlarına ne çok iş düştüğünü açıkça göstermektedir.

Diyanet İşleri Başkanlığı böylesine önemli bir dinle ilgili toplumsal ihtiyaçları karşılamak amacıyla bizzat Atatürk tarafından kurulmuş anayasal bir kuruluştur. Başkanlık kutsal din bilgilerini insanlara doğru bir şekilde ulaştırmayı, millî birlik, beraberlik ve kardeşliği pekiştirmeyi, kanunların kendisine verdiği görevleri yerine getirmeyi amaçlamaktadır. Başkanlığın hizmet alanı ülke sınırlarını aşmış, yurt dışında yaşayan dindaş, soydaş ve İslam topluluklarına kadar yayılmıştır. Başkanlık daha çok cami ve Kur'an kursunda hizmet vermek, daha çok insanın hac ve umre hizmeti talebini karşılamak, daha çok ulusal ve uluslararası organizasyona ev sahipliği yapmak durumunda kalmıştır. Gittikçe artan din hizmetlerinin daha etkin ve verimli bir şekilde sunulabilmesi için Başkanlığın daha güçlü, aktif ve donanımlı bir teşkilat yapısına kavuşmasını sağlayacak yasal düzenleme yapmak zorunluluk hâline gelmiştir.

Çıkarmakta olduğumuz kanun temelde şu yenilikleri getirmektedir: Anayasa Mahkemesinin 1979 yılında 1982 sayılı Kanun’u şekil yönünden iptal etmesiyle ortaya çıkan boşluk bu yasal çalışmayla giderilmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığının görev süresi beş yıl ile sınırlandırılmaktadır. Aynı kimse en fazla iki kez Diyanet İşleri Başkanı olarak atanabilecektir. Bu düzenlemeyle Başkanlık olası siyasi baskılara karşı daha korunaklı hâle getirilmektedir. Din İşleri Yüksek Kurulu üyelerinin görev süresi yedi yıldan beş yıla düşürülmektedir. Süresi dolan üye, yerine yeni üye atanana kadar görevine devam etmektedir. Boşalan üyelikler için hâlihazırda 3/4’ün altına düşmesi hâlinde boşalan üye sayısının yeni seçim yapılırken yeni düzenlemede her üye boşalması hâlinde otuz gün içerisinde üyenin yerine yeni atama yapılabilmektedir.

Din İşleri Yüksek Kurulu uzmanlığı kariyer meslek hâline getirilmekte ve uzman kadrosu güçlendirilmektedir. Din İşleri Yüksek Kurulu üyelerini seçen Aday Tespit Kuruluna Dinî Yüksek İhtisas Merkezi müdürleri, her bir eğitim merkezi eğitim görevlilerinin kendi aralarından seçecekleri birer temsilci ve her bir coğrafi bölgedeki başvaiz, başimam ve Kur'an kursu baş öğreticilerinin kendi aralarından seçecekleri ikişer temsilci dâhil edilerek Kurulun temsil yeteneği kuvvetlendirilmektedir.

Daire başkanlığı ve şube müdürlüğü şeklindeki mevcut yapılanma, genel müdürlük ve daire başkanlığı şeklinde yeniden düzenlenmektedir. Bu kapsamda 7 adet genel müdürlük kurulmakta, daire başkanlığı sayısı artırılmaktadır. Merkez teşkilatındaki şube müdürlüğü ve taşra teşkilatındaki murakıplık uygulamasına son verilmektedir. Bu kanun yürürlüğe girdiği tarihte Başkanlık merkez teşkilatında şube müdürü kadrosunda bulunanlara, gerekli yabancı dil belgesine sahip olmaları hâlinde, üç yıl içinde en fazla 2 defa yapılacak usul ve esasları Başkanlıkça belirlenecek diyanet işleri uzmanlığı mesleki yeterlilik sınavına katılma hakkı tanınmaktadır. Mesleki yeterlilik sınavında başarılı olanlar diyanet işleri uzmanı kadrosu sayısının yüzde 20’sini geçmemek üzere diyanet işleri uzmanı kadrosuna atanacaklardır. Geride kalan ve boşalan kadrolar da kendiliğinden iptal edilmiş olacaktır.

Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihte en az lisans düzeyinde dinî yükseköğrenim mezunu olan murakıplara, üç yıl içinde en fazla 2 defa yapılacak usul ve esasları Başkanlıkça belirlenecek vaizlik sınavına katılma hakkı tanınmaktadır. Sınavda başarılı olanlar vaiz kadrosuna atanacaklardır. Boşalan murakıp kadroları hiçbir işleme tabi tutulmadan kendiliğinden iptal edilecektir.

Mushafları İnceleme Kurulunun adı Mushafları İnceleme ve Kıraat Kurulu olarak yeniden düzenlenmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

OSMAN DEMİR (Devamla) – Daha önce daimî statüde çalışan başkan ve üyelerin görev süresi beş yılla sınırlandırılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli üyeler; söylenmesi gereken çok söz var aslında ama süre kısıtlanmış oldu.

Yapılan düzenlemeyle Başkanlığın teşkilat yapısı son derece güçlü hâle getirilmektedir. Aslına bakılırsa özlük işlerinde de önemli iyileştirmeler yapılmaktadır.

Bütün bunlar tamam, teşkilatı güçlü hâle getiriyoruz ama, diğer taraftan da teşkilatta çalışan değerli arkadaşlarımızın sorumluluğunun da arttığını göstermektedir. Biz, bu yasa yürürlüğe girdiğinde kendilerinden daha etkin, daha verimli ve daha özlü hizmetler bekliyoruz. Çünkü, bu alan hakikaten ne kadar hizmet edilse yeri olan, millî birlik, beraberlik ve kardeşliğimizi pekiştirecek olan bir alandır.

İnşallah, onlar da bizi mahcup etmeyeceklerdir diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demir.

Şahıslar adına ilk söz, Van Milletvekili Sayın Kerem Altun’a ait.

Buyurun Sayın Altun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KEREM ALTUN (Van) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 507 sıra sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilat Yasa Tasarısı üzerine şahsım adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Osmanlı Devleti’nde din işleri Meşihat makamlığınca, şeyhülislam eliyle yürütülürken, 1920 yılında Meclisimizde Şeriye ve Evkaf Vekâleti adıyla bakanlık olarak yer almıştır, 1924 yılına kadar bu statüyle devam etmiştir. Bu tarihte, 429 sayılı Kanun’la bu bakanlık kaldırılarak, Başbakanlığa bağlı Diyanet İşleri Reisliği, bugünkü adıyla Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur.

Diyanet İşleri Başkanlığının yurt dışında da teşkilatlanmasını sağlayan geniş kapsamlı değişiklik, 1979 yılında 633 sayılı Kanun’da değişiklik yapan 1982 sayılı Kanun Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, kısaca teşkilat yapısının tarihçesini arz etmeye çalıştığım Diyanet İşleri Başkanlığı, 100 bini bulan kadrosuyla devasa bir anayasal kurum hâline gelmiştir. Dünyada ve Türkiye’de meydana gelen toplumsal gelişme ve değişmeler 2000’li yıllarda Diyanet İşleri Başkanlığının yürüttüğü hizmetlerin önem, değer ve fonksiyonunu daha da artırmıştır.

Avrupa Birliğiyle müzakerelerin yürütüldüğü günümüzde, Başkanın hizmet alanı yurt dışında Orta Asya’dan Avustralya’ya, Amerika Birleşik Devletleri’nden Afrika’ya kadar genişlemiş, yurt içinde hizmet çeşitliliği ve yoğunluğu artmış, hac ve umre ziyaretleri yanında, toplumun her kesimine yönelik dinî yayın ve irşat faaliyetleri fevkalade gelişme göstermiştir.

Değerli milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanlığımız Türkiye ve dünyada İslam dinine ilişkin her hususta referans alınan en etkin ve saygın kurumumuzdur. Diyanet İşleri Başkanlığımızın toplumun dinî ihtiyaç ve beklentilerine cevap verirken birlik ve beraberliğimize, toplumsal dayanışmaya katkı sağlamak ve ibadet yerlerini yönetmek gibi bir misyonu da vardır. Başkanlık, toplumu din konusunda aydınlatırken dinin temel kaynağı olan Kur’an ve sünnete dayalı sağlam bilgiyi esas alır. Müslümanların on dört asırlık dinî tecrübesini göz önünde bulundururken, modern hayatı ve insanlığın ortak birikimini ve evrensel değerleri de göz önünde bulundurmaktadır.

Bütün bu görevleri yapacak bir teşkilata ve aydın din adamlarına ihtiyaç olduğu da genel toplumsal bir taleptir. İslam’ın itikadî ve amelî ilkelerini özümsemiş, eğitim ve kültür seviyeleri yüksek, kendisiyle ve toplumla, toplumun değerleriyle barışık, beşerî ilişkilerde topluma öncü, muhatabını anlayan ve dinî sorunlara pratik çözümler üretebilen, dinî ve ilmî verileri birlikte kullanabilen, söz ve davranışlarıyla örnek bir hayat sergileyebilen din görevlilerine her zaman ihtiyaç duyulmaktadır.

Bugün görüştüğümüz bu kanun tasarısı; ihtiyaca cevaz vermeyen Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilat Yasası, Diyanet İşleri Başkanlığının anayasal bir kurum olarak Anayasa’nın 136’ncı maddesinde özel olarak düzenlendiği laiklik ilkesi doğrultusunda bütün siyasi ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek görevini yerine getirdiği, merkez, taşra ve yurt dışı teşkilatı ile birlikte 100 bini aşan personeli ile birçok bakanlıktan büyük bir kurum olduğu hassaten dikkate alınmıştır.

Yurt içi ve yurt dışı teşkilatı ve fedakâr personeli ile ülkemiz için umut ve mutluluk kaynağı olan Diyanet İşleri teşkilatı maddi hayat endişesi taşımayacak bir düzeye ulaştırılmalıdır. Diyanet İşleri teşkilatı, dinî irşat ve hizmetleri arzu edilen düzeyde yapabilmesi için bütçe, personel, donanım, yazılı ve görsel eğitim araçları bakımından güçlendirilmelidir. İlmî muhtariyeti Anayasa’nın ve yasaların teminatı altında olmalıdır. Eğriye eğri, doğruya doğru diyebilen, ilmin ve dinin temel kaynaklara dayalı gerçeklerini her türlü mülahazanın ötesinde açıklayan ve topluma duyuran bir kurum olma vasfını devam ettirmelidir. Kahir ekseriyeti Müslüman olan milletimizin dinî irşat ve hizmetleri, İslam inanç ve düşüncesinin farklı tezahürleri olan İslam içi inanç gruplarını birleştiren, kaynaştıran, kardeşleştiren İslam’ın engin hoşgörüsü ve ilmin aydınlığıyla tanımlanmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

KEREM ALTUN (Devamla) –  Dinî meselelerde halkımızın en fazla itibar ettiği kurum olarak Diyanet İşleri Başkanlığını gereksiz ve İslam’da halkın İslam ile olan münasebetlerinde gedik açacak olumsuz teorik tartışmalardan koruyacak, insanımızın manevi hayatına hizmet edecek aydın din adamlarına yer vermelidir. Gerçek bilim adamlarının, gerçek aydınların, münevverlerin boş bıraktığı alanların medya vaizleri tarafından nasıl doldurulduğunu ve şüphelerin, soru işaretlerinin nasıl hızla çoğaldığını ne yazık ki müşahede ediyoruz. Önüne “radikal”, “ılımlı” gibi sıfatlar eklemek suretiyle getirilmiş bir İslam anlayışı değil, dosdoğru ve son derece sade bir anlayış, baskıdan uzak, zorlamalardan uzak, iradeyi gözeten bir yaklaşım sergileyen, ülkemizin güzide kuruluşu olan Diyanet İşleri Başkanlığının sadece ulusal ölçekte değil, küresel ölçekte de örnek teşkil ettiğine inanıyoruz.

Bu vesileyle Diyanet İşleri Başkanlığının bu yasasının kuruma ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahıslar adına ikinci söz, Sinop Milletvekili Sayın Abdurrahman Dodurgalı’ya aittir.

Buyurun Sayın Dodurgalı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ABDURRAHMAN DODURGALI (Sinop) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 507 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’yla ilgili kişisel görüşümü belirtmek üzere huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle -kişisel görüşlerime girmeden- bu kanunun görüşülmeye başlanmasından itibaren Meclisimizdeki tüm partiler kanunun daha kolay, daha karşılıklı anlayışa dayalı bir ortam içinde görüşülmesini sağladıkları için -ben üç yıllık bir milletvekiliyim, ilk defa bu kanun görüşülürken bu hoş havaya şahit oldum- tüm gruplara, bir Diyanet mensubu, bir ilahiyatçı olarak teşekkür etmeyi bir görev olarak addediyorum.

Yeni kanun, birtakım imkânlar getiriyor, dinî teşkilatın güçlenmesini sağlıyor; Diyanet İşleri teşkilatımıza, daha güçlü olarak ayakta durma imkânı sağlıyor; 1979 yılından beri ortaya çıkan birtakım hukuki boşlukların giderilmesine imkân sağlıyor; dolayısıyla, daha cevval, daha etkili kararlar almasını da temin ediyor.

Ben işin sadece teşkilat yönü ile alakalı olarak değil, aynı zamanda, Diyanet İşleri teşkilatımızın vatandaşımızın dinî problemlerine çözüm tarzı üretirken daha geniş bir hareket alanına sahip olduğunu da düşünüyorum. Benden önce konuşan arkadaşımın belki temas ettiği ama Diyanet İşleri teşkilatına düşen vazifeye, zaman yetersizliğiyle temas etmediğini düşünüyorum. Mesela, medyada dinî konular çok fazla ele alınıyor ve bu dinî konularda, yetkili olduğunu düşünen ama herhangi bir sorumluluk taşımayan insanların ortaya koymuş oldukları yaklaşım tarzları insanların kafalarını bulandırıyor. Şunu demek istemiyorum… Yorum herkesin yapabileceği bir şeydir ama bu gibi yorumlarda, Diyanet İşleri Başkanlığımızın, Din İşleri Yüksek Kurulumuzun bir konuyu açıklayıcı bir misyon yüklenmesi gerektiğine de inanıyorum. Bunu artık ayda bir mi yaparlar, on beş günde bir mi yaparlar… Ama kendilerinin belirttiği gibi Kur'an ve sünnete dayalı -ki Diyanetin her metninde bu çok açık seçik şekilde vurgulanıyor- tarihî tecrübeyi göz önünde bulunduran ve çağın gereklerini de göz önünde bulundurarak çözümler üreten, sürekli yeni bilgi üreten bir teşkilat olması gerektiğini düşünüyorum ve hem sorumluluk taşıyan hem de bu konuda yetkili olan bir kurum ve kuruluş olarak artık her önüne gelenin Diyanet konusunda kendi işine göre verdiği fetvayla kafaları karıştırmasının önüne geçilmelidir diyorum. Bu kanun bana göre bunu sağlıyor. Bana göre bunu sağlıyor, çünkü Din İşleri Yüksek Kurulunun vazifeleri anlatılırken mesela “Yurt içinde ve yurt dışında İslam dinine mensup farklı dinî yorum çevrelerini, dinî sosyal teşekkülleri ve geleneksel dinî kültürel oluşumları incelemek, değerlendirmek, bu konularda ilmî ve istişârî toplantılar, konferanslar düzenlemek ve çalışmalar yapmak…” Bu kapsamda, bu meseleler ele alınarak halkımızın daha doğru bilgi ile bilgilendirilmesi sağlanabilir.

Dinin sadece inanç ve ibadet yönüne değil, ahlaki yönüne de burada vurgular yapıldı. Özellikle ilk konuşmayı yapan Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan Sayın Hamzaçebi’nin ahlak konusundaki Diyanete yüklemiş olduğu görevlere tamamıyla katılıyorum, çok önemli bir nokta olarak da düşünüyorum. Geleceğimizi, çocuklarımızı, kendi kültürümüzü, kendi değerlerimizi, kendi ahlaki hayatımızı daha canlı, daha diri tutma açısından Diyanete son derece önemli görevler düştüğüne inanıyorum ve bu konuya da özellikle dikkat çeken Sayın Hamzaçebi’ye katıldığımı belirtmek istiyorum.

Yine, aynı şekilde, Diyanet İşleri Başkanlığımızın sosyal işlerde de son derece önemli görevler yüklenebileceğini düşünüyorum. Mesela bir trafik sorunu Diyanet İşleri Başkanlığımızın da sorunu olmalıdır; mesela bir tinerci çocuklar, sokak çocukları sorunu Diyanet İşleri Başkanlığımızın da sorunu olmalıdır; mesela sokak hayvanlarıyla ilgili toplumumuzda daha düzenli, daha itinalı bir görüşün ortaya çıkmasını sağlamak Diyanet İşleri Başkanlığımızın da bir görevi olmalıdır diye düşünüyorum.  Mesela burada gene Din Hizmetleri Genel Müdürlüğünün, ceza infaz kurumu ve tutukevi, çocuk ıslahevi, huzurevi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ABDURRAHMAN DODURGALI (Devamla) - …sağlık kuruluşları ve benzeri yerlerde bulunan vatandaşlara irşat hizmetlerini götürürken “bu ilgili kurumlarla iş birliği yapmak” ibaresi keşke eklenseydi. Bu maddenin yorumundan da böyle bir sonuç çıkacağını düşünüyorum.

Son olarak burada, bizim coğrafyamızda görülen dinî yorumların birtakım -dört temel maddeye inhisar ettirilerek- yorumlar suretiyle bu sonuçlara ulaşıldığı gibi bir izlenim dün ortaya çıktı. Bizim kanaatimize göre, Mustafa Kemal Atatürk’ün de Diyanet İşleri Başkanlığına bu toplumun sorunları çözülürken Matürîdi kelamına, Matürîdi itikadına ve Hanefi fıkhına göre sorunların çözümünün yerine getirilmesi konusunda söylediği söz çok anlamlıdır. Herkesi bunun üstünde durmaya davet ediyorum çünkü Matürîdi mezhebi sisteminde akla özel bir önem verir, ayrıca olayların sebep ve hikmetleri üzerinde durur, nakil konusunda mesela Eşarilerden daha farklı düşünür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ABDURRAHMAN DODURGALI (Devamla) - Hanefi mezhebi ise mesela ameli imandan bir cüz olarak görmez, insanların hayır ve şer arasında özel bir denge noktasında olduğunu düşünür ve örf ve âdeti de hüküm vermede bir delil  olarak düşünür. Bütün bunlar, bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığının yorumlarında da akıl ve özgürlük  çerçevesinde savunulmaktadır.

Ben bunları ilave etmek istedim.

Kanunumuzun din teşkilatımıza ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Çok teşekkür ederim Sayın Dodurgalı. 

Soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Yıldız…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, hac kontenjanı bu yıl artacak mıdır? Her yıl kaç hacı adayı başvurmaktadır? Eski adaylardan kaç kişi kayıt yenilemektedir? Türkiye Diyanet Vakfı tarafından kayıt yapan hacı adaylarından toplanan kayıt paraları ne kadardır? Kişi başına ne kadar alınmaktadır? Ne tür hizmetlere harcanmaktadır? Hâlen Vakıfta bu toplanan para ne kadardır? Fahri Kur'an kursu öğreticilerinin 4/B statüsüne alınması düşünülmekte midir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, din görevlilerinin bir kısmı birden fazla hac vazifesini yerine getirirken, görevde olduğu süre içinde hacca hiç gidemeden emekli olan din görevlileri vardır. Bunlarla ilgili bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?

İki: Sağlanan mali ve özlük hakları itibarıyla, Diyanet İşleri Başkanlığı merkez çalışanları ile taşrada görev yapanlar arasındaki maaş farklılıklarını gidermeyi düşünüyor musunuz?

Üç: Din hizmetleri sınıfında çalışanlara verilen bu hakları, genel idari hizmetlerinde, teknik hizmetlerde, sağlık hizmetlerinde ve yardımcı hizmetlerde çalışanlara vermeyi düşünüyor musunuz?

Dört: Din hizmeti sunacak insanları eğiten eğitim merkezi müdürleri ilçe müftüleriyle eş değer olmalarına rağmen, farklı maaş almaları haksızlığını gidermeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Uslu…

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, sadece müezzin kayyım kadrosu tahsis edilmiş olan il merkezindeki camilerin kadrolarının imam-hatip kadrosuna dönüştürülmesiyle ilgili bir çalışma var mıdır? Tek kadrosu bulunan il merkezlerindeki camilere ikinci bir kadro tahsis edilecek midir?

Bir diğer sorum: Yeni yapılan atamaların, kadrolu veya sözleşmeli ayrımına bakılmaksızın, köy camilerine yapılmak suretiyle deneyim kazanmaları sağlanamaz mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakana soruyorum: Birçok ilde emniyet müdürlüğü yaptığım zamanlarda gördüğüm eksikliklerin bazılarını dile getirmek istiyorum ve bunlara tedbir istiyorum.

El Kaide, Hizbullah, Ceyşullah, İBDA-C, PİK gibi yasa dışı radikal dinci örgütlerin birçoklarının “Kur'an kursu” adı altında camilerde gençlerin kafalarını çeldiklerini ve buradaki imamların bu örgütlerle ilgili hiçbir bilgilerinin olmadığını gördüm. Bu imamları eğitmeyle ilgili Başkanlığın bir görevi var mıdır, yoksa eğitecek midir?

İkincisi: Yaptırılan camiler genellikle cami derneklerinde ve vakıfların elinde bulunmaktadır. Bunları Diyanet İşlerine devrettirmeyi düşünüyor musunuz?

Üçüncü sorum: Cami imamlarının namaz kıldırmanın dışında güvenlik ve benzeri konularla ilgili camilerde  görevleri var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, ilk sorum: Kırşehir ili Kaman ilçesi Ömerhacılı kasabası Yeni Cami İmam-Hatibi Sayın Sezai Yeğen bir başka yere neden tayin edilmiştir, gerekçesini açıklar mısınız?

Esas sorum Sayın Bakanım: Çok sayıda telefon aldım. Diyanet İşleri Başkanı Sayın Ali Bardakoğlu 29/5/2010 tarihinde yapmış olduğu bir konuşmada “5 bin civarındaki 4/B’li, sözleşmeli personelin ataması hiç şüpheniz olmasın yapılacaktır.” demiştir. Ancak ön lisansı olanların 7 Temmuzda, KPSS’leri olanların 26 Eylülde süreleri dolmaktadır. Eğer bunların tayinleri yapılmazsa haklarını kaybedeceklerdir. Bu konuda kesin bir açıklama yapar mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, benim soracağım soruyu Sayın Köse sorduğu için… 4/B ile ilgili Sayın Diyanet İşleri Başkanımızın verdiği bir söz var, “Vizeyi alırsam 4 bin kişi alacağım.” demiştir. Bu ne aşamadadır? Çünkü bu sözü veren Sayın Diyanet İşleri Başkanımız, herkes bunu böyle biliyor. Sayın Diyanet İşleri Başkanımız böyle bir söz verdiyse, sizin de sözünü yerinize getirmeniz şarttır diye düşünüyorum.

BAŞKAN – Sayın Ağyüz

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, cemevlerini ibadethane statüsüne sokmak için yapılması gereken tek maddelik yasa ilavesinde bugüne dek neden çekingen davranıyorsunuz?

Seçim bölgem Gaziantep’te, İl Müftülüğünde “CHP’lilere din dersi vermeye hazırız.” gibi bir manşet, bir demeç uzun süre kaldı. Biz de bunu fark ederek indirilmesini sağladık. Bu Müftülük hakkında herhangi bir işlem, herhangi bir uygulama yapacak mısınız?

Diyanet İşleri Başkanlığından diğer bakanlıklara çokça yatay geçiş oluyor. Neden bu? Hem kadro eksikliğinden şikâyet ediliyor… Ayrıca, Diyanetten Millî Eğitim Bakanlığına kaç eleman geçmiştir?

Dinimizin siyaset ve ticari istismar aracı olarak kullanılmasını önlemeyi, bunun için alınması gereken tedbirleri düşünüyor musunuz? Özellikle bazı imamlar, kendi hadlerini aşarak siyaset yapıyorlar. Bunların görevleri bellidir, sınırları…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 BAŞKAN -  Sayın Serdaroğlu

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, çok önemli bir teşkilatımızın kanununu birlikte görüşmekteyiz. Hayırlı olmasını diliyorum ve öncelikle uzun zamandır, kadro bekleyen vekil imamlarımız bu gece buradan hayırlı haberi ilk ağızdan, yani sizden duymayı bekliyor. Vekil imamlara kadro vermeyi açıklarsanız, onlar bu gece çok mutlu olacaklar.

Ayrıca, hac kuralarında ifade ettiğim gibi az evvel, bir iyileştirme yapıldığını biliyorum ancak bunun yeterli olmadığını da biliyorum. Şu anda 750 bin civarında hac müracaatının olduğunu ve bunların hacca gitme imkânlarının da kısa sürede olmadığını biliyorum. Binde 1 hakkı kullanmayan bazı diğer ülkelerden bu hakkı Suudilerle görüşerek almayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN -  Sayın Günal

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, hac kuraları çekilirken önceki yılları -zaman zaman katsayı falan dediniz ama anacağızım üç sene müracaat etti, vazgeçti- bir önceki yılları eritmeden bu seneye geçiyorsunuz, bu konularda yeni bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?

Diğer bir kısa soru: Az önce Sayın Dodurgalı söylerken aklıma geldi, eskiden bize amelden mezhep, itikattan mezhep diye öğretirlerdi, ben Matürîdi’nin adını ancak makalelerde okur oldum. Diyanetimiz, bu konudaki eğitimlerde farklı bir şey mi yapıyor yoksa insanlar mı dikkate almıyor?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN -  Sayın Bakan, buyurun.

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Şimdi, hacla ilgili şu bilgileri vermek istiyorum: 796 bin müracaat var şu anda. Takdir edersiniz ki, binde 1 kontenjan olunca takriben 74 bin kişi hacca gidebilecek, nereden bakarsanız bakınız 710 bin kişi gidememe durumuyla karşı karşıya. Bu da bizden kaynaklanan bir durum değil. 2007 yılında müracaat edenlerden 35.655 kişi bu yıl hacca gidebilecek, 2008’den 12.592 kişi hacca gidebilecek, 2009’dan 7.153, 2010 yılında müracaat edenlerden de 3.473. Öyle tahmin ediyorum, 35 bin ve 3.400 rakamlarına baktığınız zaman, oranlarda, ilk müracaat edenlere farklı bir uygulamanın tanındığını görebilirsiniz, onun oranları var, onu burada teknik olarak izah etmek için vaktimiz müsait değil. Ayrıca, şehit ve gazi aileleri için 600, yaşlılar için de seksen üzeri olanlarla ilgili de bu yıl 10 bin kişiyi hacca göndermiş oluyoruz. Bunlar da yıllara göre, 2007’den bugüne yapılan düzenlemeler.

Hacla ilgili fiyatlara gelince: Normal fiyatlar 1-2 diye ikiye ayrılıyor; bunlar 2.465 avro, 2.295 avro şeklinde iki kısımdan oluşuyor. Müstakil diye bir birim daha var, o da 3.780 avro. Lüks dediğimiz veya otel dediğimiz ise 5.100 avro şeklinde fiyatlandırılmıştır. Diğer ülkelerle mukayese ettiğimiz zaman, yakın zamanda arkadaşlarımız İran’a gittiler, oradaki fiyatların, bizde 2.400 olan fiyatın orada 4.500 olduğunu tespit etmiş bulunuyoruz. Bunlarla ilgili ayrıntılı bilgi istenirse yazılı olarak da verebiliriz.

Din görevlilerinin hac döneminde görev almaları sınavla gerçekleşiyor, çeşitli kriterler var, o çerçevede gönderiliyorlar.

Ayrıca, maaş farklılıklarıyla ilgili, biliyorsunuz yeni pozisyonlar oluşturuldu merkezde, buradan kaynaklanan bir farklılık görülüyor ama bu doğru değildir, bu ihdas edilen yeni konumlardan dolayı bir farklılık var. Genel idare hizmetlerinin durumunu iyileştirdik, eğitim görevlilerinin durumunu da yine yasada mali açıdan iyileştirdik.

Müezzin sayısında çok ciddi bir düşüş var; 40 binlerden 10 binlere geriledi, dolayısıyla bunların imam kadrosuna geçirilmesi düşünülmüyor.

Kayıt dışı kurslarla ilgili veya camilerde… Hasan Bey’in ifade ettiği biraz eski bir bilgi diye düşünüyorum…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Hâlen devam ediyor.

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Varsa tabii ki bunlarla ilgili -sizler çok iyi bilirsiniz- sorumlu kolluk kuvvetlerine bunları bildirmek gerekiyor ama böyle bir şey mümkün değildir. Kaldı ki bu düzenlemeyle de, artık, Diyanetin görevlisinin olmadığı cami kalmayacağına göre, bu kadrolar alındığına göre bu sorunların yaşanmaması için…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Bakanım, camiler nereye bağlı şu anda? Diyanete mi bağlı?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Diyanete bağlı.

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Vakıflara mı bağlı? Yoksa o derneklere mi bağlı? Bunları bütün biz incelediğimiz için söylüyorum.

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Vakıflara ait olan da var ama yönetimi Diyanete aittir, dolayısıyla görevlilerin atanması da Diyanete aittir. Bu konuda bir sıkıntı söz konusu değil ama Türkiye büyük bir ülke. Burada bir yanlışlık varsa bu konuyla ilgili başta bizlere düşen önemli sorumluluklar var, onu yerine getirelim. Kolluk kuvvetlerinin görev alanındaki bir konudur.

Sözleşmeli olarak 5 bin sözleşmeli 4/B’li personel alımı Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından açıklandı, Maliyede vizede şu anda, çıkmak üzere. Zaten bu düzenleme ile 5 bin kadro alınıyor, açıktan atama, 5 bin de 4/B’li sözleşmeli olarak alınacak.

Ayrıca, Sayın Serdaroğlu’nun hassasiyetle üzerinde durduğu vekil imamlarla ilgili konu. Bunu da bugün önergeyle gerçekleştirdiğimizde, Diyanet İşleri Başkanlığının şu anda boş bulunan 12.500 camisinin Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından doldurulması ve bahsedilen mahzurların da ortadan kalkması için gerekli düzenlemeler gerçekleşiyor.

Cemevleriyle ilgili yasal düzenlemeyi yapıverin.” diyorsunuz. Bununla ilgili son aşamaya gelmiş bulunuyoruz. Hukuk komisyonumuz gerekli çalışmayı tamamlayınca bunu huzurlarınıza getirmiş olacağız.

Gaziantep’teki sendikaların ilanıyla ilgili konuyu biz de tahkik ettiriyoruz, inceletiyoruz ama sendikaların bir ilanı bu, Diyanet İşleri Başkanlığının ilanı değil.

Hac kontenjanını tabii ki artırmayı biz de düşünüyoruz, biz de istiyoruz, arzuluyoruz ama müracaat sayısına baktığınız zaman tablo ortadadır. Geçen yıl 30 bin civarında ek kontenjan alınmış idi, umarız bu yıl da bu kontenjan temin edilir ve yine 20-30 bin vatandaşımızın bu arzusu, bu talebi yerine getirilmiş olur.

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Bakan, bu 5 bin kişinin ataması yapılmazsa haklarını kaybediyorlar, açıklama yapar mısınız. Ramazandan önce, KPSS süresi…

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Şevket Bey, sizin dediğiniz, 2008 yılında KPSS sınavına girenlerin yeni KPSS sınavına kadar konumları geçerli, aldıkları puanlar geçerlidir. Biz, yasa yürürlüğe girer girmez, hızlı bir şekilde, şu anda 4/B statüsünde Maliyede vizede olan bu 5 bin kişinin alımıyla ilgili çalışmaları, açıktan atamaları hızlı bir şekilde başlatacağız. Umarım, bu arkadaşları yeni KPSS sınavı öncesine de yetiştirme gayreti içerisinde olacağız.

Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – İkinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

13’üncü madde üzerinde iki önerge var.

Önergeleri sırasıyla okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

507 Sıra Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın çerçeve 13. maddesi başlığından “ Dini yayınlar” ibaresinin çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                     Bengi Yıldız                          Şerafettin Halis                        Hamit Geylani

                         Batman                                    Tunceli                                    Hakkâri

                                         Osman Özçelik                             Akın Birdal

                                                  Siirt                                       Diyarbakır

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 13’üncü maddesinin; “Dini Yayınlar Döner Sermaye İşletmesi” başlığından sonra gelen 2’nci paragrafında yer alan “sınav giderlerini karşılamak üzere sınav hizmetlerinden elde edilen gelirler” ibaresinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

                    Mehmet Günal                        Mehmet Şandır                        Beytullah Asil

                         Antalya                                    Mersin                                   Eskişehir

                     Reşat Doğru                           Mustafa Enöz                        M. Akif Paksoy

                           Tokat                                      Manisa                             Kahramanmaraş

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Enöz. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 507 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 13’üncü maddesinde Milliyetçi Hareket Partisi olarak vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Tasarının 13’üncü maddesi, 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un 14’üncü maddesini başlığıyla birlikte değiştirmektedir. 633 sayılı Kanun’un 14’üncü maddesi Donatım Müdürlüğünün görevlerini düzenlemekte olan bir madde idi. Şimdi bu madde ile “Dinî Yayınlar Döner Sermaye İşletmesi” başlığı ile yeniden düzenlenmektedir. Döner sermaye gelirleri sayılırken kurum içerisinde yapılacak olan sınavlardan da gelir elde edilmesinin hedeflendiği madde metninde yer almaktadır. Önergemizde, görüşülmekte olan kanun tasarısının 13’üncü maddesinin “Dinî Yayınlar Döner Sermaye İşletmesi” başlığından sonra gelen ikinci paragrafında yer alan “sınav giderlerini karşılamak üzere sınav hizmetlerinden elde edilen gelirler” ibaresinin tasarı metninden çıkarılmasını teklif etmekteyiz. Önergemizin gerekçesinde de belirttiğimiz gibi, kurumun kendi personelinden sınav hizmetlerine ilişkin gelir elde etmesi uygun değildir. Bu konu Plan ve Bütçe Komisyonumuzun Alt Komisyonunda da tartışılmış, madde metninden çıkartılmış olmasına rağmen, maalesef tekrar tasarıda yer almıştır. Kendi görevlilerinin katılacağı sınavlardan gelir elde etmeyi düşünmek Diyanet İşleri Başkanlığımıza yakışmamaktadır. Onun için, bu ibarenin madde metninden çıkarılmasını talep ediyoruz.

Sayın milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanlığı, makam olarak milletimizce önemsenen ve saygı duyulan kurumların başında gelmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığımızın çalışanları, yurdumuzun her yerinde, doğusundan batısına, güneyinden kuzeyine kadar, büyük bir fedakârlık ve sabırla görev yapmaktadırlar. Din görevlisi olmak, toplumda büyük bir sorumluluğu da beraberinde getirmektedir. Din görevlileri, toplumun her alanında insanlarımıza örnek olan kişiler konumunda bulunmaktadırlar. Onun için, insanlarımızın daha hoşgörülü davranışlar içerisinde olmaları konusunda, din adamlarımıza büyük görevler ve sorumluluklar düşmektedir.

İnsanlarımız, din görevlilerimizden din hizmeti almaya açık ve isteklidirler. Ancak, din eğitimi konusunda, Diyanet İşleri Başkanlığımızın ne kadar başarılı olduğu sürekli tartışma konusu olabilmektedir. Bu yüzden, din eğitimi başka yollarla çocuklarımıza verilmeye çalışılmakta, bu da yanlış anlaşılmalara sebebiyet vermektedir. Anayasa’mızın amir hükmüne göre, Diyanet İşleri Başkanlığımızın, her türlü siyasi görüşün dışında kalarak görevini yerine getirmesi gerekmektedir. Ancak, insanlarımız üzerindeki yaygın kanaat, Diyanet İşleri Başkanlığının, siyasi iktidarların baskısı altında kaldığıdır. Bu durum, teşkilata karşı toplumda güvensizlik yaratabilmektedir.

Değerli milletvekilleri, Diyanet İşleri merkez teşkilatı ile taşra teşkilatı arasındaki, özellikle, genel idari hizmetlerinde, yardımcı hizmetlerde ve teknik hizmetlerde çalışan personelin özlük haklarının da düzeltilmesi gereği vardır. Ülkemizde, kurumlar arasında da büyük ücret eşitsizliği bulunmaktadır. Aynı iş yerinde aynı işi yapan personel arasında, aldıkları ücretlerde büyük farklılıklar bulunmaktadır. Bu adaletsiz durum, çalışırken olduğu gibi, emekli olduktan sonra da devam etmektedir. Bazı kurumlarda memurlar 1’inci dereceye düşemez ve ek göstergeden yararlanamazlarken, bazı kurumlarda da bir memur başka bir kurumdaki daire başkanının ek göstergesinden emekli olabilmektedir. Yine bazı kurumlarda şube müdürü unvanıyla çalışan kamu görevlisi başka bir kurumdaki genel müdürün ek göstergesine gelebilmekte ve o ek gösterge ile emekli olabilmektedir. Yani çalışanlar arasındaki eşitsizlik, çalışırken olduğu gibi emekli olduktan sonra da devam etmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MUSTAFA ENÖZ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Kurumlar arasındaki özlük hakları ve ücret konusundaki haksızlıklar bir an önce giderilmelidir. Her kurum kendi kanununda değişiklik yaparak, kendi bütçesiyle personelinin özlük haklarını düzeltme konusunda gayret sarf etmektedir. Bu hususta en mağdur olan kurumlardan bir tanesi de Diyanet İşleri Başkanlığı personelidir. Bilhassa vekil imamlarımızın sıkıntıları had safhadadır. Bu din görevlilerimizin tek istedikleri, haklarının verilmesi ve asıl kadrolara geçirilmeleridir. Ben burada Hükûmeti bir kez daha duyarlı olmaya davet ediyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle önergemizin kabulünü diler, yüce heyetinizi saygılarımla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Enöz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

507 Sıra Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın çerçeve 13. maddesi başlığından “Dini yayınlar” ibaresinin çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                           Bengi Yıldız (Batman) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özçelik.

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; verdiğimiz önerge üzerine söz aldım. Sizleri tekrar saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı hazırlanırken kurum çalışanlarına danışılmamıştır. Katılımcı demokrasi gereği, kurum çalışanlarının, kurum çalışanlarının dernek ve sendikalarının görüşleri yeterince alınmamış ve kurumun üst düzey yöneticilerinin görüşleri doğrultusunda hazırlanmıştır. Böyle olunca da üst düzey bürokratlar tarafından kendi kariyer ve ekonomik konumunu güçlendirici şekilde yasa tasarısı önümüze gelmiştir. Kurum çalışanlarının ve onları temsil eden sendikaların görüşlerinin alınmaması büyük bir eksikliktir.

Din görevlilerinin özlük hakları göz ardı edilmiştir. Teknik hizmetler grubunda çalışan kurum personeli yine aynı şekilde mağdur edilmişlerdir, özlük hakları geliştirilmemiş ve beklentilerine yanıt verilmemiştir.

Bu yasada özellikle önem verdiğimiz bir konu da: Diğer grup sözcülerinin de ifade ettiği gibi, vekil imamların sorunu ciddi bir sorundur. Vekil imamlar, gördüğüm kadarıyla, neredeyse bütün milletvekillerine telefonlarla, fakslarla kendi durumlarını anlatıyorlar ve yasada kendilerinin kadroya alınmasıyla ilgili bir düzenlemenin yapılmasını talep etmektedirler. Umarım bu şekilde vekil imamların durumunu göz önünde bulundurma imkânına sahip oluruz ve bu yasanın geçici maddesiyle, bir geçici maddesiyle vekil imamların durumunu düzeltmiş oluruz.

Bir diğer konu da fahri imamlar meselesidir. Biliyorsunuz, fahri imamlar, özellikle Doğu ve Güneydoğu’da medreselerden yetişmiş din adamları ve resmî bir eğitim almamışlar. Dolayısıyla KPS sınavına girme ve orada başarılı olma şansları yok. Bunlar köylerde din hizmeti veren, halkın din ihtiyaçlarına ve eğitimine uygun hizmetler sürdüren -fedakârca sürdüren- insanlar. Bunların kadroya alınması tabii ki yasa çerçevesinde mümkün değil ama gerek Bakanlığın gerek Bakanlığın gerekse Diyanet İşleri Başkanlığının fahri imamların durumunu, ekonomik durumunu düzeltecek tedbirleri fiilî olarak almasının mümkün olduğunu düşünüyorum. Onların da bu sorununu dile getirmek istedim.

Sayın milletvekilleri, burada kuruma yaptığımız eleştiri dost eleştirileridir. Kurumun şeffaflaşması, kurumun kamuoyunda tartışılır olmaktan çıkarılması ve asli görevi olan din hizmetlerinin yine yasada belirtildiği şekilde herkese eşit şekilde verilmesi konusunda organize edilmesi ve ticari faaliyetlerden mümkün olduğu kadar elini çekmesi gereği üzerine bu düşüncelerimizi ifade ettik. Amacımız kurumu yıpratmak değildir, tam aksine kurumun saygınlığını korumaktır, kurumun daha saygın bir hâle gelmesini sağlamaktır.

Sanıyorum diğer maddelerle ilgili daha fazla önerge vermeme konusunda veya önergeler üzerinde tartışmama konusunda Sayın Bakanın da ricası oldu. Biz de buna uygun davranmak istiyoruz. Birkaç talebi dile getirmek istiyorum bu nedenle, daha sonra konuşmayacağımız için.

Kur’an-ı Kerim’in Kürtçe mealinin yayınlanabileceğini Sayın Bakan ifade etti. Bundan memnuniyet duyduğumuzu ifade ediyorum, teşekkür ediyorum.

Hutbe ve vaazların Kürtçe yapılabilmesinin önündeki engellerin kaldırılması lazım. Türkçe yapılan hutbe ve vaazlarda milliyetçi, ırkçı, ayrıştırıcı, resmî ideolojiden arındırılması, dinin temel kurallarına bağlı kalınması gerekir diyoruz.

İmam-hatip liselerinde ve din kültürü derslerinde, cuma hutbe ve vaazlarında kurumun ve Millî Eğitim Bakanlığının yaptığı sınavlarda tek mezhebin esas alındığı uygulamalardan vazgeçilmelidir.

Fahri imamlık yapanların durumunu söyledim. İmamlara, din görevlilerine konut, lojman tahsisi yapılmalı veya kira bedeli ödenmelidir. Din görevlilerine yeterli ek mesai ücreti ödenmelidir. Bütün devlet kurumlarında çalışanlar ek mesai almakta ama din görevlileri çoğu zaman yirmi dört saat çalışmakta ve ek mesai ücreti almamaktadırlar.

Camilerde halktan para toplanması işine son verilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Camilerde halktan para toplanması yasaklanmalıdır, buna son verilmelidir.

Hac ve umre ziyareti ve ibadetinde yeterli sayıda Kürtçe bilen rehber tahsis edilmelidir. On binlerce Kürt vatandaşımız hac ve umre ziyareti ibadetini yaparlarken rehber imkânı bulamamaktadırlar.

Yine sendikalar var. Bu alanda çalışan sendikalarla mutlaka iş birliği, güç birliği geliştirmelidir. Sendikalar arasında ayrım yapılmamalıdır, eşit mesafede davranılmalıdır.

Başka önerilerimiz de var, bunlar yeterli.

Sanıyorum, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Bakanlık, Diyanet İşleri Başkanlığının daha aktif ve işlevine uygun çalışmalar yapması konusunda bu önerilerimizi dikkate alacaklardır.

Yasanın hayırlı uğurlu olmasını diliyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özçelik.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Madde 13’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 14’te iki önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

507 Sıra Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın çerçeve 14. maddesi 2. fıkrasında geçen “…sınırlarını” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve süresini” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                     Bengi Yıldız                          Şerafettin Halis                          Akın Birdal

                         Batman                                    Tunceli                                  Diyarbakır

                                          Hamit Geylani                           Osman Özçelik

                                               Hakkâri                                         Siirt

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının çerçeve 14’üncü maddesiyle düzenlenen 633 sayılı Kanunun 15’inci maddesinin sonundaki “Yetki devri uygun araçlarla ilgililere duyurulur.” ibaresinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

                    Mehmet Günal                        Mehmet Şandır                       M. Akif Paksoy

                         Antalya                                    Mersin                              Kahramanmaraş

                    Beytullah Asil                           Reşat Doğru                        Cemaleddin Uslu

                        Eskişehir                                    Tokat                                      Edirne

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Uslu.

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 507 sıra sayılı Tasarı’nın 14’üncü maddesiyle ilgili verdiğimiz bir değişiklik önergesi hakkında söz aldım. Sizleri saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tasarının genel gerekçesine baktığımızda, Diyanet İşleri Başkanlığının cumhuriyetimizin en köklü kuruluşlarından biri olduğunu görüyoruz. Laiklik ilkesi doğrultusunda siyasi görüş ve düşüncelerin dışında kalarak görevini yerine getirmeye çalışan bir anayasal kuruluştur. 1965 yılında teşkilatlanmış, 1976 yılında yapılan bazı düzenlemeler Anayasa Mahkemesi tarafından 1979 tarihinde iptal edilmiştir. Bu yüzden Başkanlığın bazı faaliyetlerinde yasal dayanaktan yoksun bir durum görülmektedir.

Kadro sayısı son yıllarda ihtiyaca göre artmış, toplumsal gelişmeler Başkanlığın önemini bir kez daha artırmıştır. Hizmet alanı yurt dışında genişlemiş, özellikle hac ve umre hizmetleri bu ihtiyacı daha da artırmıştır. Anayasa Mahkemesince iptal dolayısıyla bazı yönetmeliklerle görülmeye çalışılan hizmetler yer yer dava konusu olmaktadır. Yine bakıyoruz, bu tasarı Başkanlığın hizmet birimlerinin genel müdürlük şeklinde yapılandırılmasını öngörmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısının çerçeve 14’üncü maddesiyle düzenlenen 633 sayılı Kanun’un 15’inci maddesinin sonundaki “Yetki devri uygun araçlarla ilgililere duyurulur.” ibaresinin metinden çıkarılmasını teklif ettik bu önergemizle. Zira, yetki devrinin nasıl yapılacağı zaten genel hükümlerde mevcuttur ve bu hususun tasarı metninde yer almasına gerek yoktur. Dolayısıyla söz konusu ibarenin metinden çıkarılması daha uygun olacaktır.

Değerli milletvekilleri, teşkilat mensuplarının çözüm bekleyen birçok sorunu bulunmaktadır. Bunların bir kısmını Sayın Bakanın cevaplandırması arzusuyla bilgilerinize sunmak istiyorum: Kurum içerisinde yapılacak olan rotasyon uygulaması birçok görevliyi mağdur edecektir. Bu uygulama yapılacaksa hangi kriterlere göre yapılacaktır?

Umre görevlendirmelerinde müftüler hep aynı kişileri görevlendirmektedir. Hiç umreye gitmeden emekliye ayrılan görevliler olmasına rağmen birden fazla umreye gidenler bulunmaktadır. Bununla ilgili daha adil davranılamaz mı?

Aynı kadroya sahip imam ve müezzinlerin becayiş yapabilmelerine neden izin verilmemektedir?

Yine, aynı okul mezunu imamlık ve müezzinlik müktesebi bulunan, genel idare hizmetlerinde çalışan personel, görevlisi olmayan camilerde cuma namazı kıldırmakta, ramazan ayı dolayısıyla irşat hizmetlerini yürütmekte ancak din hizmetleri tazminatından mahrum bırakılmaktadır. Ücret adaletsizliğinin giderilmesi mümkün müdür?

Geçici görevlendirmelerde sadece caminin müezzini değil, imam ve müezzin sırasıyla görevlendirilmelidir. İl müftülerinin keyfî uygulamalarına ne zaman son verilecektir?

Mevcut 657’ye tabi memurların öğrenim haklarının bulunmasına rağmen din görevlilerinin atamalarının müftülerin kurmuş olduğu sınav komisyonuna mülakat yöntemiyle bırakılması nedeniyle öğrenim gören din görevlileri mağdur olmaktadır. En azından öğrenim görenlerin, öğrenim gördükleri yerlerdeki uygun olan camilere atanmaları hususunda bir öncelik tanınamaz mı? Bu durumda Türkiye’de lisans eğitimi gören birçok görevli öğrenimini sürdüremeyip mağdur olmaktadır.

Vekil imam-hatiplerde aranan şartlar fahri Kur'an kursu öğreticilerinde de aranmakta ancak vekil imam-hatipler kadroya geçirilirken fahri Kur'an kursu öğrencilerine kadro tahsis edilecek midir?

Bazı müftülükler, bankaların çalışanlara vermiş olduğu promosyonları çalışanların Diyanet Vakfına bağışlamaları karşılığında keyfî olarak teşekkür belgesiyle umreye göndermek ve benzeri ödüller vadederek ödüllendirmektedirler. Öbür taraftan, görevini layıkıyla yerine getirmesine rağmen promosyonu bağışlamayan personel, bu tür ödüllendirmelerden mahrum bırakılmakta ve görev şevki kırılmaktadır. Bu uygulamalar böyle bir kurum için ne kadar normaldir?

Sözlerime son verirken sizleri saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uslu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

507 Sıra Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın çerçeve 14. maddesi 2. fıkrasında geçen “…sınırlarını” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve süresini” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                           Bengi Yıldız (Batman) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun.

Gerekçe:

Yetki devrinin sınırları belirlenmekte süresi ise açık bırakılmaktadır. Bu nedenle sürenin de belirtilmesinde yarar görülmelidir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Madde 14’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 15’te iki önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

507 Sıra Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın çerçeve 15. maddesinin başlığında geçen "iş birliği" ibaresinin kaldırılarak yerine "ilişkiler" ibaresinin konulmasını arz ve teklif ederiz.

                     Bengi Yıldız                          Şerafettin Halis                        Hamit Geylani

                         Batman                                    Tunceli                                    Hakkâri

                                            Akın Birdal                             Osman Özçelik

                                             Diyarbakır                                      Siirt

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının çerçeve 15'inci maddesiyle düzenlenen 633 sayılı Kanunun 17'inci maddesinin sonunda yer alan "Anılan Vakıf hakkında 22/1/2004 tarihli ve 5072 sayılı Dernek ve Vakıfların Kamu Kurum ve Kuruluşları ile İlişkilerine Dair Kanun hükümleri uygulanmaz." ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                    Mehmet Günal                         Beytullah Asil                         Mehmet Şandır

                         Antalya                                  Eskişehir                                   Mersin

                     Reşat Doğru                            Mümin İnan                         M. Akif Paksoy

                           Tokat                                       Niğde                              Kahramanmaraş

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın İnan.

MÜMİN İNAN (Niğde) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, 633 Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi’nin 15’inci maddesine verdiğimiz önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlarım.

İnsanları sonsuz saadete ve huzura götürmek için Cenabıallah tarafından Yüce Peygamberimiz Hazreti Muhammed vasıtasıyla gösterilen yolun, yani İslam dininin ülkemizde ve ülke dışındaki vatandaşlarımıza anlatılması noktasında çok önemli bir görev ifa eden Diyanet İşleri Başkanlığı, cumhuriyetimizin en önemli ve köklü kurumlarından birisidir.

İnsanla beraber doğmuş olan din, insan var oldukça da daima olacaktır, çünkü din bir ihtiyaçtır. Varlığı üzerinde düşünebilen, nereden gelip nereye gittiğini sorgulayabilen insan, huzur ve mutluluğu, sükûnu ve iç huzuru dine ve Yüce Yaratıcıya sığınarak bulabilmektedir.

Din, cemiyet hayatını disipline edici olarak da önemli bir müessesedir. İnsan ihtiraslarının frenlenmesinde, adaletli davranılmasında, kardeşlik duygularının pekiştirilmesinde, barışın tesisinde önemli rolü vardır. Her türlü ahlaki faziletin kaynağı olan dinin her anlamda ehemmiyeti büyüktür.

Mensubu olmaktan şeref duyduğumuz İslam dini, insanı sırf insan olmasından dolayı değerli kılmış, diller, renkler ve ırklar arasında herhangi bir ayrımcılığı asla kabul etmemiştir.

Diyanet İşleri Başkanlığımız, milletimizin yukarıda bahsedilen konuların, cemiyet hayatının tanzim edilmesinde, kişilerin iç huzuru bulmasında, toplumun aydınlatılmasında önemli görevler üstlenmiş ve eksikliklerine rağmen büyük başarıları olmuştur.

Önergemizle, 2004 yılında, dernek ve vakıfların kamu kurum ve kuruluşlarıyla ilişkilerini düzenleyen 5072 sayılı Kanun’un kapsamı dışına çıkarılan Diyanet İşleri Başkanlığına dinî ve sosyal konularda yardımcı olmak amacıyla kurulan Türkiye Diyanet Vakfını tekrar bu kanun kapsamına alınmasını amaçlamaktayız çünkü bu değişiklik yapılmazsa diğer kamu yararına çalışan dernek ve vakıflara karşı haksızlık ve adaletsizlik olacaktır. Bu nedenle ibarenin madde metninden çıkarılmasının adalete ve hakkaniyete daha uygun olacağını düşünmekteyiz.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Başkanlığın yürütmekle yükümlü olduğu hizmetlerin daha yüksek performansta, düzenli ve verimli olmasının bu kanun tasarısıyla yerine getirilmesini temenni ediyoruz. Yeni teşkilat yapılanmasının daha kaliteli ve etkin bir din hizmeti sunabilmesi de umarız ki bu kanunla gerçekleşir.

Başkanlığın çalışanlarının, özellikle camilerde görev yapan imam ve müezzinlerin sabah namazından yatsı namazı sonuna kadar yaklaşık on altı saat gibi bir sürede hizmet yapmaları takdire şayan bir iştir. Bunun yanında, almış oldukları ücretin bu verilen hizmetin tam karşılığı olmadığını da görmekteyiz. Sosyal hayatın öğretmen gibi önemli bir bireyini oluşturan din görevlilerinin daha iyi şartlarda yaşamaları hepimizi memnun edecektir.

Geçici din görevlilerine kadro verilmesi, okullarını bitirip görev bekleyenler için de kadro tahsis edilmesi önemli bir sosyal ihtiyacı gidermesi bakımından da desteklediğimiz konulardır.

Her kurumun olduğu gibi Diyanet İşleri Başkanlığının da problemleri vardır ve çalışanlarının da sorunları vardır. Bunlardan önemli gördüğüm birkaç konuyu arz etmek istiyorum.

Bunların en önemlileri arasında özellikle son dönemlerde Hükûmete yakınlığıyla bilinen bir sendikanın Diyanetteki üye sayısının hızla artmasıdır. Bu kurumda sendika yöneticilerinin iktidar partisinin de adını kullanarak ya da ortak hareket ederek üye sayılarını artırmak için psikolojik baskı uyguladığı ifade edilmektedir. Bazen daha iyi yerlere tayin ya da merkezde görevlendirme gibi adalet dışı davranışlara da sıkça başvurulduğu bilinmektedir. Özel olarak tayin hakkı olan bir din görevlisinin tayini ancak sendika değiştirdikten sonra gerçekleştiği çalışanlar tarafından dile getirilmektedir. Kısaca, bu kurumdaki tayin ve terfi işlemlerinin iktidar partisi teşkilatları ve söz konusu sendikanın kontrolünde olduğu bilinen bir gerçektir.

Sayın Bakanım, din görevlilerinin, Avrupa’da, özellikle Fransa’da çalışanların bize ilettiği bir konu var. Avrupa’nın birçok yerinde Diyanetin görevlendirmiş olduğu görevlilerimizin beş yıl sürelerinin olmasına rağmen, Fransa’da beş yıldan daha az olduğu için oradaki arkadaşlarımızın sizden böyle bir talepleri var. Fransa Hükûmeti nezdinde böyle bir girişimde bulunursanız, bunların sorunlarını çözerseniz memnun olacağımızı ifade etmek istiyorum.

1982 Anayasası’nın 136’ncı maddesi “Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, lâiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve düşünüşlerin  dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.” hükmüyle yer almıştır.

Sayın Bakanım, Diyanet gibi dürüstlüğü, güzel ahlakı, sevgiyi, adaleti, iyiliği, hak yememeyi, kul hakkını her vaazda anlatan insanların görev yaptığı bir kurumun gereken hassasiyet ve adaletle yönetilmezse topluma karşı ne kadar inandırıcı olabilir, sizlerin takdirine bırakıyorum.

Sayın Bakan, çok hassas bir konu olan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MÜMİN İNAN (Devamla) –…din görevliliği müessesesinin sendikaların üye kapma yarışına alet edilmemesi ve bu çirkin ve ahlaki olmayan uygulamalarla rencide edilmemesi konusunda sizden özel bir çaba göstermenizi beklemekteyiz.

Ayrıca, vatandaşlarımızın bizlere ilettiğine göre imam hatip lisesi mezunları geçmişte, 1992 yılında kurulan Açık Öğretim Sosyal Bilimler Fakültesini bitirip görevlerine devam edenler ile daha sonra açılan Açık Öğretim İlahiyat Fakültesi mezunları ile aynı kadroda olup aynı görevi yapmalarına rağmen ücret farkı yaratacağı belirtilmektedir. Bu konuyu da dikkatlerinize arz etmek istiyorum.

Bu kanunun Diyanet İşlerimize ve aziz milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyor, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İnan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

507 Sıra Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın çerçeve 15. maddesinin başlığında geçen "iş birliği" ibaresinin kaldırılarak yerine "ilişkiler" ibaresinin konulmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                           Bengi Yıldız (Batman) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Değerli Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Madde, Başkanlığın Türkiye Diyanet Vakfı ile işbirliği ile sınırlı değil, tüm yasal ilişkilerinden söz etmektedir. Bu nedenle madde başlığının "Türkiye Diyanet Vakfı İle İlişkiler" olarak düzenlenmesinin daha uygun olacağı düşünülmüştür.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Madde 15’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 16’da üç önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:

T.B.M.M. Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 507 Sıra Sayılı yasa tasarısının 16. maddesinin 3. paragrafının sonuna aşağıdaki ifadenin eklenmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

“Ancak, görevlendirildiği ülkenin dilini bilenler için öncelik tanınır.”

             Ferit Mevlüt Aslanoğlu                  Ahmet Küçük                           Vahap Seçer

                         Malatya                                  Çanakkale                                  Mersin

                     Şevket Köse                            Yaşar Ağyüz                           Tayfur Süner

                       Adıyaman                                Gaziantep                                  Antalya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

507 Sıra Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın çerçeve 16. maddesi son fıkrası bir bütün olarak aşağıdaki şekilde düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

"Yurt dışı görevler için yapılacak sınavlara, personelin yurt dışı görevlere hazırlanmasına ilişkin usul ve esaslar ile Türkçe'nin ve Türk lehçelerinin konuşulduğu ülkeler ile; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Kürtlerin göçmen olarak yaşadığı ülkeler ile Kürtlerin belli bir nüfus yoğunluğunda bulunduğu diğer ülkelere Kürtçe bilen personelin atanmasında hangi dil ve lehçelerin aranacağı ve yurt dışı teşkilatına yapılacak atamalarla ilgili diğer hususlar yönetmelikle belirlenir."

                     Bengi Yıldız                             Akın Birdal                           Hamit Geylani

                         Batman                                  Diyarbakır                                 Hakkâri

                                         Şerafettin Halis                          Osman Özçelik

                                               Tunceli                                         Siirt

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 16' ncı maddesine bağlı 18/A maddesinin başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

                    Mehmet Günal                        Mehmet Şandır                        Beytullah Asil

                         Antalya                                    Mersin                                   Eskişehir

                      Mümin İnan                          Yılmaz Tankut                        Hüseyin Yıldız

                           Niğde                                      Adana                                     Antalya

                                                              Süleyman Yunusoğlu

                                                                         Trabzon

Yurtdışı Teşkilatı:

Madde 18/A - Başkanlık Yurt dışı Teşkilatı, 189 Sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurt Dışı Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararname esaslarına göre kurulan Müşavirlik ve Ataşeliklerden oluşur.

Yurt dışı sürekli görev süresi üç yıldır, bu süre hizmetin gerektirdiği hallerde Başbakan veya ilgili bakanın onayı ile bir yıla kadar uzatılabilir. Bu hüküm müteakip yurt dışı atamalarında da uygulanır. Aynı unvanlı yurt dışı sürekli göreve en fazla iki kez atanılabilir.

Başkanlık   Yurt   dışı   Teşkilatında   görevlendirilecek   personel ile yürütülecek hizmetin nitelik ve süreleri tüzükle düzenlenir.

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Vural, kim konuşacak?

OKTAY VURAL (İzmir) – Süleyman Lâtif Yunusoğlu.

BAŞKAN – Sayın Yunusoğlu, buyurun.

SÜLEYMAN LÂTİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanunun 16’ncı maddesi üzerine verdiğimiz önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Diyanet İşleri Başkanlığının kuruluşunun 86’ncı yıl dönümünün ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, Diyanet İşleri Başkanlığının dünyanın her noktasındaki 100 binden fazla personelini, gayretlerinden, özverili çalışmalarından dolayı tebrik ediyorum.

Bu yıl, aynı zamanda, yüce kitabımız Kur'an’nın indirilişinin 1.400’üncü yıl dönümünü de idrak ediyoruz. İlahî mesaj, bin dört yüz yıl önce, Hazreti Peygamber aracılığıyla insanlığa ulaştırılmıştı. “Oku” emriyle nazil olmaya başlayan Kur'an, o andan itibaren tüm insanlığı kucakladı ve sıcaklığıyla, hikmetiyle, nuruyla kuşattı. İlahi muhafaza altında olan kutsal kitabımız bugün de gönüllere şifa olmaya, inananların yolunu aydınlatmaya, tüm insanlığa barış ve kardeşlik mesajı vermeye devam ediyor. Ancak, ne yazık ki Kur'an’ın mesajlarından nasibini alamayanlar, İslam dinini “ılımlı” ya da “radikal” olarak bölmeye çalışanlar, bugün bütün gayretleriyle bu çabalarını yoğun bir şekilde devam ettiriyorlar. Hiçbir din, hiçbir inanç, öldürmeyi, adaletsizliği, hoşgörüsüzlüğü, yetim hakkı yemeyi, yoksulluğu siyasal sömürü aracı olarak kullanmayı mazur göremez. Aynı şekilde, hiçbir din, terörü ve şiddeti insanlığın bir kaderi olarak göremez. Bu vesileyle, huzurlarınızda, bütün şehitlerimizin aziz hatırasını bir kez daha anmak istiyorum. İslam’la terörü özdeşleştirmeye çalışanlarla dinimize “ılımlı” yaftasını yapıştıran kesimlere maalesef prim verilmesini, bu anlayışın ülkemizde yerleşmesini kabullenemediğimizi de burada ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, ben, Türkiye'nin içinde bulunduğu durumdan, ülkemizin sürüklenmeye çalışıldığı sarmaldan dolayı Diyanet İşleri Başkanlığımızın çok anlamlı mesajlar verebileceğini düşünüyorum. Bazı dış mihrakların dinimizi yozlaştırmasına göz yumanlara Diyanet İşleri Başkanlığımızın söyleyecek bir sözü olmalı. Dinimizi siyasallaştıranlara Diyanet İşleri Başkanlığımızın söyleyecek sözü olmalı. Kendisini siyasi tartışmaların içine çekmek isteyenlere de aynı şekilde Diyanet İşleri Başkanlığımızın bir cevabı olmalı. İmamlarımızı, vaizlerimizi, müftülerimizi âdeta kendine oy devşirmek için bir araç olarak kullananlara da Diyanet İşleri Başkanlığımızın güzel bir cevabı olmalı. Bu bağlamda, Mehmet Âkif Ersoy’un şu dizelerinden herkesin gerekli mesajları alması gerektiğini burada ifade etmeliyim. Âkif diyor ki: “İbret olmaz bize, her gün okuruz ezberde! / Yoksa bir maksat aranmaz mı bu ayetlerde? / Lafzı muhkem yalnız, anlaşılan, Kur’an’ın; / Çünkü kaydında değil, hiçbirimiz mananın.” Her şeyden önce manayı iyi bellememiz lazım.

Değerli arkadaşlar, son sekiz yıldır ülkemizde her gün her bir değerin içinin boşaltıldığı, bütün değerlerimizin bir siyasi istismar alanı hâline geldiği bir dönemdeyiz. O yüzden, bu değerlerimize her zamankinden daha çok sahip çıkmamız gerekiyor ve bu bağlamda, Diyanet İşleri Başkanlığımızın sorumluluğu daha da artıyor.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yunusoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

507 Sıra Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın çerçeve 16. maddesi son fıkrası bir bütün olarak aşağıdaki şekilde düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

"Yurt dışı görevler için yapılacak sınavlara, personelin yurt dışı görevlere hazırlanmasına ilişkin usul ve esaslar ile Türkçe'nin ve Türk lehçelerinin konuşulduğu ülkeler ile; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Kürtlerin göçmen olarak yaşadığı ülkeler ile Kürtlerin belli bir nüfus yoğunluğunda bulunduğu diğer ülkelere Kürtçe bilen personelin atanmasında hangi dil ve lehçelerin aranacağı ve yurt dışı teşkilatına yapılacak atamalarla ilgili diğer hususlar yönetmelikle belirlenir."

                                                                                           Bengi Yıldız (Batman) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) - Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Batı ülkelerinde göçmen olarak yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Kürtler ile İran, Irak, Suriye, Lübnan, Azerbaycan, Ermenistan gibi ülkelerde yaşayan Kürtlerin din hizmetinden yararlanmaları amaçlanmaktadır.

BAŞKAN -  Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

T.B.M.M. Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 507 Sıra Sayılı yasa tasarısının 16. maddesinin 3. paragrafının sonuna aşağıdaki ifadenin eklenmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

“Ancak, görevlendirildiği ülkenin dilini bilenler için öncelik tanınır.”

                                                                          Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN -  Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Seçer.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

507 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 16’ncı maddesinde verdiğimiz değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunmaktayım.

Kanun tasarısının 16’ncı maddesi Diyanet İşleri Başkanlığının yurt dışında görevlendireceği personel ilgili birtakım kriterleri düzenliyor. Bu kriterlerden bir tanesi de yurt dışına gönderilecek personelde belirlenecek yabancı dillerden birini bilme şartı aranıyor.

Bizim verdiğimiz önergede, personelin, gönderileceği ülkenin dilini bilmesinin önceliğe alınması gerektiğinin daha doğru olduğu düşüncesiyle bu değişiklik önergesini veriyoruz yani o ülkenin dilini, gönderileceği ülkenin dilini bilen personele öncelik tanınmasının daha doğru olduğunu biz düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, Diyanet İşleri Başkanlığıyla ilgili bir yasal düzenleme yapıyoruz. Hükûmetiniz bir yıldır Alevi açılımıyla ilgili birtakım çalışmalar yaptı, kurultaylar düzenledi, bu konuda otoritelerle toplantılar yaptı, siyasilerle toplantılar yaptı, Alevi cemaatleriyle toplantılar yaptı. Alevi toplumunun Türkiye'deki bugün içinde bulunduğu sorunlar yeni sorunlar değil. Belki de cumhuriyet tarihinden önceyi de alacak olursak Osmanlı döneminden bu yana çeşitli sorunlarla karşı karşıya kalan topluluklar. Tabii, günümüz Türkiye’sinde daha özgür, daha çağdaş, daha hürriyetlerin ön planda olduğu, bunların seviyesinin yüksek olduğu bir toplum, bir ülke yaratmaya çalışıyoruz. Onun için, hangi inanç grubundan olursa olsun, hangi mezhepten olursa olsun, hangi mistik oluşumlar olursa olsun, bunlara devletin aynı mesafede, aynı saygınlıkla yaklaşması gerektiğini düşünüyoruz.

Biz isterdik ki… Tabii ki bu kadar emek sarf edildi, Sayın Bakanın da başında bulunduğu bu çalışma süreci içerisinde mutlaka yol katedildi. Bu tatminkâr mıdır, değil midir? Hükûmete göre tatminkârdır ama bizlere göre, bu çalışmalar sonucunda katedilen mesafe tatminkâr değildir.

Bu düzenleme içerisinde Alevilerle ilgili herhangi bir konuya rastlayamadım. Sayın Bakan, bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığıyla Alevi vatandaşlarımızın talebi arasında bir bağ olmadığını ifade ediyor. Tabii, bu düşüncelere katılmak mümkün değil. Diyanet İşleri Başkanlığı nihayetinde, İslam dininin inanç, ibadet, ahlak esaslarıyla ilgili işlerini yürütüyor ülkemizde, dinî konularda toplumu aydınlatıyor, ibadet yerlerini yönetmede görev alıyor. Tabii bu görevleri yaparken, laiklik anlayışı içerisinde, cumhuriyetin temel değerlerine bağlılık anlayışı içerisinde, siyasi mülahazalardan uzak ve mezhepler üstü bir anlayışla bu görevleri ifa etmek durumunda Diyanet İşleri Başkanlığı.

Değerli arkadaşlarım, Alevi çalıştayları sırasında siyasiler de bu çalıştaylara, toplantılara davet edildi. Özellikle Alevi milletvekili arkadaşlarımız bu çalışmalarda yer buldular, davet buldular. O dönemlerde, tabii, Türkiye’de “Arap Aleviliği” olarak bilinen “Nusayrilik” olarak da bahsedilen topluluğa mensup bu konudaki otoriteler ya da bu konudaki siyasetçiler bu kurultaylara, bu çalıştaylara dâhil edilmedi. Oysaki, binlerce yıldır bu topraklarda yaşayan -Hatay ilimizde, Adana ilimizde, Mersin ilimizde- ve sayısı da yok sayılamayacak kadar yüksek olan, yaklaşık olarak 600-700 bin Nusayri yurttaşımız var. Bunlar da tabii ki kendi inanç anlayışı içerisinde, İslam dinine bağlı olmak kaydıyla… Tabii ki onların da dini İslam, onların da peygamberi Hazreti Muhammed, onların da kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim. Dolayısıyla onlar da kendilerine göre İslam’ı yorumlamışlar, kendilerine göre bir yaşam biçimleri var, kültürel anlayışları var; Sünni öğretiye göre, Sünni İslam’a göre farklı ritüeller yapıyorlar, farklı ayinler yapıyorlar. Ben de bir Nusayri vatandaşım. Yıllar yılı “Niçin bu ayinlerimizi yaparken kendimizi gizledik.” diye hep kendime sormuşumdur.

Tabii, geçmiş cumhuriyet tarihi boyunca ya da Osmanlı tebaasında, mağripten Balkanlara kadar bu bölgelerde yaşayan bu insanların o dönemlerde de niçin kendilerini bu kadar sakladığını, koruduğunu, ritüellerini gizli yaptığını hep düşünmüşümdür. Tabii ki bunda siyasi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

VAHAP SEÇER (Devamla) -…yönetim şekilleri bu anlayışta, bu korkuda, bu endişede etkili olmuşlardır ama artık günümüz Türkiye’sinde Türkiye Cumhuriyeti devletinin bunları aşması gerektiğini düşünüyorum.

Bu vatandaşlarımızın da -Sayın Bakan burada beni dinlerse- sorunları vardır. Ben isterdim ki bu çalıştaylar süresi boyunca bu arkadaşlarımızı ya da bu topluluk içerisindeki kanaat önderlerini, toplum önderlerini, siyasetçileri de bu çalıştaylara çağırsınlar. Bu insanların sorunları nelerdir, bu insanların devletten beklentileri nelerdir, bu insanların bundan sonra yaşamını kolaylaştıracak alınması gereken önlemler nelerdir, bunların tespitlerinin yapılmasını, bu sorunların çözüm yollarının aranmasını ve o yurttaşlarımızın da bundan sonra inançlarını, yaşayışlarını, kültürlerini, ritüellerini daha rahat bir ortamda, daha özgür bir ortamda, daha güvenli bir ortamda yapmalarının sağlanmasını isterdim.

Bu duygu ve düşüncelerle, önergemizin kabul görmesini umut ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Seçer.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Madde 16’yı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 17’de iki önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının çerçeve 17'nci maddesiyle düzenlenen 633 sayılı Kanunun 20'nci maddesinin aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.                       

                    Mehmet Günal                         Beytullah Asil                           Reşat Doğru

                         Antalya                                  Eskişehir                                    Tokat

                   Mehmet Şandır                      Nevzat Korkmaz                  Mehmet Akif Paksoy

                          Mersin                                     Isparta                              Kahramanmaraş

Aday Tespit Kurulu

Madde 20- Aday Tespit Kurulu: Aday Tespit Kurulu, Diyanet İşleri Başkanı'nın başkanlığında, Başkan Yardımcıları, Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı ve üyeleri, genel müdürler, birim başkanları, teftiş kurulu üyelerinin kendi aralarından seçecekleri iki temsilci, İl Müftüleri, Millî Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürü, ilahiyat fakültelerinin öğretim üyeleri arasından Yüksek Öğretim Kurulunca seçilecek toplam dokuz üye, dinî yüksek ihtisas merkezi müdürleri, Din İşleri Yüksek Kurulu uzmanlarının kendi aralarından seçecekleri iki temsilci, her eğitim merkezinin eğitim görevlilerinin kendi aralarından seçecekleri birer temsilci, her coğrafi bölgedeki ilçe müftülerinin kendi aralarından seçecekleri ikişer temsilci ve her coğrafi bölgedeki vaizler, cami görevlileri ile Kur’an Kursu Öğreticilerinin kendi aralarından seçecekleri birer temsilci ile Başkanlıkta en çok üyeye sahip ilk iki sendikanın yönetim kurullarınca seçilecek ikişer üyeden oluşur.

Aday Tespit Kurulu, 21 Din İşleri Yüksek Kurulu üyeliği için kırk iki aday seçer.

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

507 sıra sayılı  Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın çerçeve 17. maddesinin yasa metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                   Osman Özçelik                        Şerafettin Halis                          Bengi Yıldız

                            Siirt                                       Tunceli                                    Batman

                                          Hamit Geylani                             Akın Birdal

                                               Hakkâri                                    Diyarbakır

BAŞKAN -  Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN -  Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN -  Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Aday Tespit Kurulu sayısal olarak çok fazla.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının çerçeve 17'inci maddesiyle düzenlenen 633 sayılı Kanunun 20'nci maddesinin aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                         Mehmet Günal (Antalya) ve arkadaşları

Aday Tespit Kurulu

Madde 20- Aday Tespit Kurulu: Aday Tespit Kurulu, Diyanet İşleri Başkanı'nın başkanlığında, Başkan Yardımcıları, Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı ve üyeleri, genel müdürler, birim başkanları, teftiş kurulu üyelerinin kendi aralarından seçecekleri iki temsilci, İl Müftüleri, Millî Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürü, ilahiyat fakültelerinin öğretim üyeleri arasından Yüksek Öğretim Kurulunca seçilecek toplam dokuz üye, dinî yüksek ihtisas merkezi müdürleri, Din İşleri Yüksek Kurulu uzmanlarının kendi aralarından seçecekleri iki temsilci, her eğitim merkezinin eğitim görevlilerinin kendi aralarından seçecekleri birer temsilci, her coğrafi bölgedeki ilçe müftülerinin kendi aralarından seçecekleri ikişer temsilci ve her coğrafi bölgedeki vaizler, cami görevlileri ile Kur’an Kursu Öğreticilerinin kendi aralarından seçecekleri birer temsilci ile Başkanlıkta en çok üyeye sahip ilk iki sendikanın yönetim kurullarınca seçilecek ikişer üyeden oluşur.

Aday Tespit Kurulu, 21 Din İşleri Yüksek Kurulu üyeliği için kırk iki aday seçer.

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığı Kanun Tasarısı’nın 17’nci maddesinde değişiklik öngören önergemiz hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ekmek yemek, su içmek kadar önemli ve insan hayatının vazgeçilmezi olan inanç ve iman, çok şükür ki aziz milletimizin yüce ve muazzez dinimizi benimseyip kabulü ile vücut bulmuştur ve bu aziz millet, Allah’a ve dinine hizmeti bir boyun borcu, bir şeref addetmiş, malını, canını bu uğurda seferber etmekten çekinmemiştir. Bu kadar önemli ve kutsi alanda hizmet vermekle görevlendirilen ve anayasal bir kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığının teşkilat yapısı ve personel rejiminin düzenlenmesini içeren tasarı, gerçekten gecikmiş ve geciktirilmiş bir tasarıdır. Maalesef bu alanda sayısız istismarlara imza atmış ve sürekli siyasi malzeme hâline getirdiği bu özel alanın düzenlenmesi işini sekiz yıllık AKP İktidarının neden geciktirdiğini milletimize izahla mükellef olduğunu hatırlatmak istiyorum.

Herkesin özel ilgi gösterdiği ve binlerce personelinin senelerce beklediği bu tasarının, bugün Genel Kurulda temel kanun olarak görüşülmesi de bu yöntemle görüşmelere ve farklı fikirlere yeterince zaman ayrılmaması da bir büyük handikaptır ve demokratik de değildir. Dikkat ediniz, bu yöntemle çıkarılan kanunlar ya anayasal yargıya takılmaktadır ya da hataları bol olduğu için çok çabuk değişiklik ihtiyacı göstermektedir.

Hazırlık safhasında binlerce personeli ve bu personelin tabi oldukları sendikalar ortadayken istişare yöntemi, meşveret yöntemi yok sayılmış, “İslam meşveret dinidir.” gibi bir hüküm sanki yokmuş gibi ne zikredilen sendikalarla ne de hazırlık safhasında ilgili taraflarla, siyasi partilerle en küçük bir meşveret yapılmamıştır. 10 kişinin hazırladığı bir komisyonun iradesine milletimiz, ilgililer ve yüce Meclis mahkûm edilmiştir. 20’nci maddede de Aday Tespit Kurulu belirlenirken bu Kurulda bulunması gereken bazı görevli ve kişilerin Kurula dâhil edilmemiş olmasını bir eksiklik olarak gördüğümüzü ve önergemizin bu eksikliği gidermeye yönelik olduğunu hatırlatmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, teşkilatın birçok problemi vardır. Personelin, başta ücretleri olmak üzere, çok sayıda özlük hakları ve atamalarla ilgili problemleri vardır. Hepsini beş dakikalık bir konuşma süresi içerisinde dile getirmemiz ve çözüm önerilerini tartışmamız mümkün gözükmüyor. Ancak Türk milletinin her ferdinin büyük saygı ve sevgi beslediği Diyanet İşleri Başkanlığımızın, kendisine yönelik bu teveccühün idamesini, devamını sağlamak üzere, günlük siyasi tartışma ortamının dışında kalmaya azami özen göstererek adil ve cesur duruş sergilemeyi bu milletin birlik ve beraberliğine en büyük hizmet olacağını ifade ediyor, Sayın Başkanlıktan atamalar, sendika üyeliği gibi konularda zaman zaman tarafımıza ulaştırılan baskılara fırsat vermemesi gerektiğini söylüyoruz.

Bir diğer husus: Binlerce fahri Kur’an kursu öğreticisinin durumuyla ilgili bir çözüm önerisi içermeyen tasarının büyük bir eksiklik ihtiva ettiğini düşünüyorum. KPSS ve yeterlik belgeleri olan ve bir süreden beri de kurum tarafından sigortaları ödenen fahri Kur’an kursu öğreticilerinin 4/B statüsünde değerlendirilmesinin devletimizin bir vefası olacağını söylüyor, bu konuda Milliyetçi Hareket Partisinin vereceği önergenin de sizler tarafından destekleneceğini ümit ediyorum.

Birçok arkadaşımız da vekil imamlara kadro verilmesi hususunu belirtti, Sayın Bakan biraz önce soruları cevaplandırırken de bu durumdaki arkadaşlarımıza 4/B statüsünün getirileceğini ifade etti ancak elbette bunun, geçmişe yönelik olarak baktığımızda, bir ilerleme olduğunu söylemekle birlikte, yaşanan 4/B ve 4/C sıkıntılarını da göz önüne getirdiğimiz zaman, vekil imamlar için bunun onları rahatlatacak bir çözüm olmadığını da belirtmek durumundayım.

AKP’li milletvekili hatipler, Diyanet İşleri Başkanlığının ne kadar güzel hizmetler verdiğini, görevlilerinin ne kadar fedakârane çalıştıklarını belirttiler. Doğrudur, bu konuda hiç şüphe yok ancak hatırlatmak istiyorum ki Diyanet İşleri Başkanlığı ve din görevlilerimizin gerçek dostu olduğunuzu göstermek istiyorsanız, bakın, sizlere iki fırsat, iki önergemize destek verin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tabir caizse alkışlar kuruma, mağduriyetlerini gidermek başka bahara demeden, bu önergelerimize destek olmanızı bekliyoruz.

Değerli milletvekilleri, verdiğimiz önergenin tasarıdaki eksikliği gidereceğini bir kez daha huzurlarınızda tekrarlarken teklifimizin kabulü temennisiyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Madde 17’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 23.05

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 23.23

BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 126’ncı Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

507 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

Madde 18’de dört önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

507 Sıra Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın çerçeve 18. maddesi 1. fıkrada geçen "Başkanlık müşaviri (4) adet" ibaresinin "Başkanlık müşaviri (2) adet" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                     Bengi Yıldız                          Şerafettin Halis                          Akın Birdal

                         Batman                                    Tunceli                                  Diyarbakır

                                          Hamit Geylani                           Osman Özçelik

                                               Hakkâri                                         Siirt

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Tasarı’nın 18 inci Maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Sözleşmeli olarak Başkanlıkta” ibaresinin “Başkanlığın sözleşmeli olarak” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

             Ferit Mevlüt Aslanoğlu                 Kemal Demirel                          Şevket Köse

                         Malatya                                     Bursa                                   Adıyaman

                                           Tayfur Süner                               Atila Emek               

                                               Antalya                                      Antalya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 507 sıra sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 18 inci maddesiyle 633 sayılı Kanunun ek 1 inci maddesine eklenmesi öngörülen son fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                     Bekir Bozdağ                           Ahmet Yeni                            Ahmet Aydın

                          Yozgat                                    Samsun                                  Adıyaman

                     Yılmaz Tunç                      Ayhan Sefer Üstün                    A. Müfit Yetkin

                           Bartın                                     Sakarya                                   Şanlıurfa

“Başkanlık başmüfettiş, müfettiş ve müfettiş yardımcılarına, en yüksek Devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil) %200'ünü geçmemek üzere Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınmak suretiyle ilgili Bakanın onayı ile belirlenecek oranda ek ödeme yapılır. Bu ödemeye hak kazanılmasında ve ödenmesinde aylıklara ilişkin hükümler uygulanır ve damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesinti yapılmaz. Bu fıkra kapsamında ödeme yapılanlara, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 3 üncü maddesi hükümlerine göre ödeme yapılmaz."

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 18’inci maddesinin 1. paragrafı aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenerek ek cetvellerden "Diyanet İşleri Başkanlığı Sözleşmeli Personeline ilişkin aylık ücret sınırları (Brüt-TL) (2) Sayılı Cetvel"de yapılan paralel düzenlemeye göre yeniden yapılmasını; 3. paragrafından sonra gelmek üzere aşağıdaki paragrafların eklenmesini ve 4. paragrafının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                    Mehmet Günal                          Mümin İnan                          Mehmet Şandır

                         Antalya                                     Niğde                                     Mersin

                    Beytullah Asil                         Yılmaz Tankut                        Hüseyin Yıldız

                        Eskişehir                                    Adana                                     Antalya

Başkanlık merkez ve taşra teşkilâtında Başkan, Başkan Yardımcısı, Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı ve Üyesi, Genel Müdür, Teftiş Kurulu Başkanı ve Üyesi, I. Hukuk Müşaviri, Genel Müdür Yardımcısı, Strateji Geliştirme Başkanı, Daire Başkanı, Mushafları İnceleme Kurulu Başkanı ve Üyeleri, Hukuk Müşaviri, Din İşleri Yüksek Kurulu Genel Sekreteri, İl Müftüsü, Başkanlık Müşaviri, Döner Sermaye İşletme Müdürü, Baştabip, Şube Müdürü, İl müftü yardımcısı, İlçe Müftüsü, Eğitim Merkezi Müdürü, Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı, Din İşleri Yüksek Kurulu Uzman Yardımcısı, Mütercim, Musahhih, Kütüphaneci, Daire Tabibi, Diş Tabibi, Mühendis, Mimar, Astronom, İl Müfettişi ve yardımcısı, Müdür, Vaiz, Diyanet Uzmanı, Bilgisayar Programcısı ve Bilgisayar Çözümleyicisi, Şef, Bilgisayar İşletmeni, Grafiker, İstatistikçi, Veri Hazırlama ve Kontrol İşletmeni, Memur, Mutemet, Daktilograf, Kameraman, Fotoğrafçı, Şoför, Hemşire, Tekniker, Sağlık Memuru, Laborant, Teknisyen, Teknisyen Yardımcısı, Hizmetli, Aşçı, Bekçi ve Kaloriferci kadroları karşılık gösterilmek suretiyle, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu ile diğer kanunların sözleşmeli personel çalıştırılması hakkındaki hükümlerine bağlı olmaksızın sözleşmeli personel çalıştırılabilir. Ancak, bu görevlerde çalıştırılacaklar için, yüksek öğrenim yanında Devlet Memurları Kanunu'nun 68’inci Maddesinde belirtilen şartlar aranır. Bu şekilde çalıştırılacakların sözleşme usul ve esasları ile ücret miktarları ve her çeşit ödemeleri Bakanlar Kurulunca tespit edilir. Başbakanlık merkez teşkilâtında sözleşmeli olarak çalıştırılan emsali personelin yararlandığı ücret artışlarından Başkanlıkta çalışan sözleşmeli personel de aynen yararlandırılır. Söz konusu personele, çalıştıkları günlerle orantılı olarak (hastalık ve yıllık izinleri dahil) Ocak, Nisan, Temmuz ve Ekim aylarında birer aylık sözleşme ücreti tutarında ikramiye ödenir. Bunlardan üstün gayret ve çalışmaları sonucunda emsallerine göre başarılı çalışma yaptıkları tespit edilenlere Başkanın teklifi, ilgili Bakanın uygun görüşü üzerine Başbakanın onayı ile Haziran ve Aralık aylarında birer aylık sözleşme tutarına kadar teşvik ikramiyesi ödenebilir. Kadro karşılığı sözleşmeli olarak çalıştırılacak personel istekleri üzerine T.C. Emekli Sandığı ile ilişkilendirilir.

Cami görevlileri hafta sonu ve resmi tatil günlerinde izinli sayılırlar. Hizmetin gerekleri dikkate alınarak izin verilemeyen cami görevlilerine görev yaptıkları tatil günleri için ücret ödenir. Hafta sonu ve resmi tatillerde yapılan çalışmalara ilişkin ödeme miktarları Maliye Bakanlığı'nın görüşü alınarak hazırlanacak yönetmelikle düzenlenir.

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın merkez ve taşra teşkilatı kadrolarında Din Hizmetleri Sınıfı dışında görev yapan personel ile sözleşmeli personele fiilen yaptıkları fazla çalışma karşılığında, ayda 90 saati ve Merkezi Yönetim Bütçe Kanununda belirtilen fazla çalışma saat ücretinin üç katını geçmemek üzere, Diyanet İşleri Başkanlığı'nca belirlenecek esaslar çerçevesinde fazla çalışma ücreti ödenir. Fazla çalışmaların hafta sonu, resmi tatil ve bayram günlerinde yapılması durumunda bu ücret bir kat fazlasıyla ödenir. Bu şekilde görevlendirilenlere, diğer mevzuatta fazla çalışma ücreti ödenmeyeceğine yönelik hükümler uygulanmaz.

 

GÖREV UNVANI                                                          Taban Ücreti              Tavan Ücreti

Bilgisayar İşletmeni, Grafiker, İstatistikçi, Veri                1100                          1500

Hazırlama ve Kontrol İşletmeni, Memur,

Mutemet,  Daktilograf,  Kameraman, Fotoğrafçı,

Şoför, Hemşire, Tekniker, Sağlık Memuru,

Laborant, Teknisyen

Teknisyen Yardımcısı, Hizmetli, Aşçı, Bekçi ve               1000                          1400

Kaloriferci

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu madde ile teşkilatta çalışan personelin ilave hak ve görevleri ile fazla çalışmalarına ilişkin ücret esasları belirlenmiş bulunmaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilat Kanunun kabulü ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda Diyanet İşleri Başkanlığı merkez ve taşra personelini ilgilendiren bazı maddelerinde değişiklik yapılmasını zorunlu hale getirmektedir. Söz konusu madde ile bu değişiklikler gerçekleştirilmektedir. Burada adı geçen unvanların görevlendirme yerine kurum içinden kadrolu veya seçimle gelen kadrolu personel olması tercih sebebidir.

Eklenen paragrafta ise cami görevlilerinin hafta sonu ve resmi tatil günlerinde izinli sayılmaları konusu düzenlenmektedir. Bu konu temel insan hak ve hürriyetlerindendir. Cami görevlileri bu konuda büyük zorluklar çekmektedirler, konunun düzenlenmesi gerekmektedir.

1992 yılından bu tarafa Diyanet İşleri Başkanlığı merkez teşkilatı çalışanlarına Başbakanlık Fazla Çalışma adı altında ödeme yapıldığı bilinmektedir. Bu ödeme ilk yıllarda şu anda Başbakanlık Merkez teşkilatı çalışanlarının almış oldukları kadar bir tutar alınırken, 1996 yılında bu ödeme dondurularak bugünkü para ile 3.5-5.5 TL. alınmaktadır. Tasarıyla Din Hizmetleri Sınıfında çalışmakta olan personelin ücretleri iyileştirilirken, diğer personelin ücretinde artış yapılmamaktadır. Başbakanlığa bağlı bazı kurumların aldığı gibi Diyanet İşleri Başkanlığı merkez ve taşra teşkilatında çalışan personele bu ödeneğin Başbakanlıkta olduğu gibi tam olarak verilmesi kurumda çalışma barışını sağlayacaktır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 507 sıra sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 18 inci maddesiyle 633 sayılı Kanunun ek 1 inci maddesine eklenmesi öngörülen son fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                          Bekir Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları

“Başkanlık başmüfettiş, müfettiş ve müfettiş yardımcılarına, en yüksek Devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil) %200'ünü geçmemek üzere Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınmak suretiyle ilgili Bakanın onayı ile belirlenecek oranda ek ödeme yapılır. Bu ödemeye hak kazanılmasında ve ödenmesinde aylıklara ilişkin hükümler uygulanır ve damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesinti yapılmaz. Bu fıkra kapsamında ödeme yapılanlara, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 3 üncü maddesi hükümlerine göre ödeme yapılmaz.”

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ  (Bingöl) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Başkanlık başmüfettiş, müfettiş ve müfettiş yardımcılarına ödenmesi öngörülen ek ödemeye ilişkin olarak emsal müfettişlere yapılan ek ödemelerle paralellik sağlanması ve mükerrer ödemelerin önüne geçilmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Tasarı’nın 18 inci Maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Sözleşmeli olarak Başkanlıkta” ibaresinin “Başkanlığın sözleşmeli olarak” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                         Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ  (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Şevket Köse…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Köse. (CHP sıralarından alkışlar)

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Anayasa’mızın 136’ncı maddesinde Diyanet İşleri Başkanlığının bütün siyasi görüş ve düşüncelerin dışında kalması gerekliliği vurgulanmıştır ancak uygulamada bunun böyle olmadığı görülmektedir. Yıllardır uygulanan kadrolaşma, Diyanet İşleri Başkanlığını bir siyasi görüşün arka bahçesi hâline getirmiştir. Diyanet, temelde İslam’ın Sünni yorumunun dışına çıkmamıştır, Sünni yorumu sahiplenmeyen, kendini bu inançta görmeyen tüm kesimleri dışlamıştır.

Sayın milletvekilleri, bugün, Alevi inancı, Diyanet İşleri Başkanlığınca hâlâ yok sayılmaktadır. Toplumun önemli bir kısmının sahip olduğu anlayışı yok saymayı, hele görmezden gelmeyi açıklamak asla mümkün değildir. Alevi sözcüğü -ki bu sözcüğün içerisine Nusayriler ve Bektaşiler de dâhildir- dahi Diyanet İşleri Başkanlığının tüylerini diken diken etmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde Alevilere çaycılığı bile çok gören bir zihniyetten Alevi kimliğini tanımasını beklemek aslında çok da anlamlı görünmemektedir.

Değerli arkadaşlar, Hükûmetin eline yüzüne bulaştırdığı açılımlardan birisi de Alevi açılımıdır. Çünkü sekiz yıllık AKP İktidarı din derslerini zorunlu ders olmaktan çıkarmamıştır, cemevlerini ibadethane olarak kabul etmemiştir, Madımak Oteli’ni kamulaştırmış ancak hâlâ müze yapmamıştır ve ne yazık ki ayrımcılık hâlâ devam etmektedir. Her ne kadar sözde kalmış olsa da bu açılıma en büyük direnç Diyanet İşleri Başkanlığından gelmektedir. Sayın milletvekilleri, tüm bunları aşmadan toplumda birliği ve dirliği ve de sosyal barışı sağlamak mümkün olmayacaktır.

Değerli arkadaşlar, devlet her inançtan insana saygı duymak zorundadır. Eğer bir kişi inancından dolayı devlet katında yok sayılıyorsa, ayrımcılığa uğruyorsa, çocuklarına zorla kendi inancı dışında bir din eğitimi verilmek isteniyorsa o ülkenin demokratik bir ülke olduğunu, laik bir ülke olduğunu söylemek asla mümkün değildir. Kişinin hangi inanca sahip olacağının kararını veya ibadetini nasıl gerçekleştireceğinin kararını devlet vermemelidir ve devlet kişinin inancını ve ibadet biçimini yok saymamalıdır, dışlamamalıdır. Binlerce yıldır bu topraklarda yaşayan insanlara, bu insanların inançlarına, ibadet biçimlerine ve geleneklerine saygı duyulmalıdır. Bu insanların anlayışını yanlış bulmak, inançlarını din dışı değerlendirmek kimsenin haddi değildir.

Sayın milletvekilleri, bin yıldır baskıya uğrayan, zulüm gören, katledilen ve yakılan Aleviler hâlâ Osmanlı kafasıyla düşünen birileri tarafından Sünnileştirilmek isteniyor. Alevilerin ibadet yerleri, ibadet biçimleri, ibadet anlayışları değiştirilmek isteniyor. Alevilik bir inanç olarak görülmeyip bir kültür olarak dayatılmak isteniyor. Bütün bu yanlışların üstesinden gelmek için Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz bunların karşısındayız. Bin dört yüz yıldır uğraşılıyor ve bundan sonra kimse uğraşmasın. Bu anlayışın, gömleğini değiştirdiğini söyleyen ama algısını değiştirmeyen bir anlayışın tezahürüdür aslında bunlar. Avrupa’ya şirin görünmek adına açılım yapıyormuş gibi yaparak Alevilere çalım atılmak isteniyor. Eğer Alevi kimliğini tanıma konusunda bir samimiyet olsaydı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararı ortada duruyor, bu karar uygulanırdı ve din dersleri zorunlu olmaktan da çıkarılırdı.

Sayın milletvekilleri, sizlere sormak istiyorum: Şimdiye kadar yedi tane Alevi çalıştayı yapıldı, ortada bir tane somut gelişme var mıdır? Bakınız, şimdi Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilat Yasasını görüşüyoruz. Anayasa’da Alevilerin taleplerine dönük bir tek düzenleme var mıdır? Aslında bu, AKP İktidarının samimiyet sınavıdır.

Anayasa’mıza göre devlet bütün organlarıyla kişilerin inançları ve ibadetleri konusunda tarafsız olmak zorundadır. Devlet herhangi bir dine veya inanca karşı olamaz, devlet herhangi bir dine veya inanca taraf da olamaz ama bugün yapılanlara bakıldığında açıkça bir inanç yok sayılırken başka bir inanç devlet tarafından kabul görmektedir.

Sayın milletvekilleri, ülkemizde 90 bin cami, 120 bin imam vardır. Tabii ki biz bunlara karşı değiliz, hatta bu sayılar yeterli hizmet için artırılmalıdır diye düşünüyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama yalnız bakınız, Diyanet İşleri Başkanlığının bütçesi tam sekiz bakanlığın bütçesi kadar olmasına rağmen, bu bütçe içinde Aleviler için ayrılan bir kuruş bile yoktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ŞEVKET KÖSE (Devamla) – Son olarak Kutsal Kitap’ın “Vahiy” bölümünde Hikmetli Süleyman şöyle diyor: “Güneş altında her şeyin bir vakti var. Doğmanın, ölmenin, ekin ekmenin, ekin biçmenin, savaş yapmanın ve barış yapmanın vakti var.” Ama, görüyoruz ki AKP İktidarının Aleviler için ne vakti var ne de onlara ayıracak parası var.

Sayın milletvekilleri, bu yapılanların ne denli adil olduğunu yüce heyetinizin takdirine bırakıyor, hepinize derin saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köse.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

507 Sıra Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın çerçeve 18. maddesi 1. fıkrada geçen "Başkanlık müşaviri (4) adet" ibaresinin "Başkanlık müşaviri (2) adet" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                         Akın Birdal (Diyarbakır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Başkanlıkta etkin ve yeterli sayıda kadro ve kurum istihdam edilmiştir. 2 müşavirin yeterli olacağı düşünülmüştür.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.

Kabul edilen önerge çerçevesinde madde 18’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 19’da bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 19'uncu maddesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                    Mehmet Günal                        Mehmet Şandır                          Reşat Doğru

                         Antalya                                    Mersin                                      Tokat

                                        M. Akif Paksoy                          Beytullah Asil

                                        Kahramanmaraş                              Eskişehir

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Başkanlık personeli devlet memuru niteliğinde olduğundan ve genel hükümlerde zaten memurların ve kamu çalışanlarının nasıl yargılanacağı açık olduğundan bu maddeye gerek yoktur. Dolayısıyla maddenin tasarı metninden çıkarılması önerilmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.

Madde 19’u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 20’ye bağlı geçici 13’üncü madde üzerinde bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 20'nci maddesiyle eklenen Geçici Madde 13'ün 4'üncü ve 6'ncı fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini; 8’inci fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                    Mehmet Günal                           Hasan Çalış                             Akif Akkuş

                         Antalya                                   Karaman                                   Mersin

                   Hüseyin Yıldız                         Beytullah Asil                         Mehmet Şandır

                         Antalya                                  Eskişehir                                   Mersin

4. fıkra

"Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte halen Başkanlık merkez ve taşra teşkilatında görev yapmakta olup en az 10 yıl hizmeti olanlardan 4 yıllık lisans düzeyinde diploması bulunanlar, 11'inci maddenin üçüncü fıkrasında öngörülen yabancı dil belgesine sahip olma şartı aranmaksızın bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç yıl içinde en fazla iki defa yapılacak ve usul ve esasları Başkanlıkça belirlenecek Diyanet İşleri Uzmanlığı mesleki yeterlik sınavına katılma hakkına sahiptir. Yapılacak mesleki yeterlik sınavı sonucunda başarılı bulunanlar, Diyanet İşleri Uzmanı kadro sayısının yüzde ellisini geçmemek üzere başarı sırasına göre Diyanet İşleri Uzmanı kadrosuna atanır. Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte Başkanlık merkez teşkilatında Şube Müdürü kadrosunda bulunanlar, 11'inci maddedeki şartlar aranmaksızın ve başka bir işleme gerek kalmaksızın aranmaksızın Diyanet İşleri Uzmanı kadrosuna atanmış sayılırlar."

6. fıkra

Halen Murakıp kadrolarında bulunanlardan beş yıldan fazla görev yapmış olanlar İl Müfettişi olarak atanmış sayılırlar. Daha az süre görev yapmış olanlar açılacak İl müfettişliği sınavlarına iki defa katılabilirler; sınavlarda başarılı olanlar İl müfettişi olarak atanırlar.

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Günal. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu maddede verdiğimiz önergeleri toparladık arkadaşların ısrarı üzerine, bir sonraki ek maddede de üç tanesini bire düşürdük. Sürekli olarak, başında, geneli üzerinde yaptığım konuşmada Diyanet İşleri Başkanlığının önemini vurgulamıştım. Atatürk’ten bu yana bu verilen önemin korunması gerektiğini, onun için de Milliyetçi Hareket Partisi olarak 1999 seçimlerinde hazırlamış olduğumuz kitapçığı da sizlere göstermiştim, takdim etmiştim ve bu çerçevede bu kanunun çıkması gerektiğini ve burada birtakım teknik düzenlemelerin dışında esas itibarıyla mutabık olduğumuzu söylemiştim ve bugüne kadar da konuşmalarımızı yapmakla birlikte kanunun esasına muhalif olmadığımızı söyledim ama ben son anda bile birtakım şeylerin yine iktidar taassubu içerisinde yapıldığını görünce üzüldüm. Bu maddeye kadar bunda da söz almamayı düşünüyordum.

Sayın Bakanla önce konuştuğumuz birtakım uzlaşma metinlerinin bazıları oldu, bazılarına Maliye izin vermedi, bazılarını şu şekliyle geçiriyoruz denildi ama, az önce görmüş olduğumuz önergeye bakınca da bu bir sonraki geçici maddeyle ilgili önergede de maalesef, bizim bilgimiz dışında buraya verildiğini, CHP Grubunun da Divandan alarak aynı önergeye imza attığını gördüm.

Bizim söylediğimiz nettir, birazdan konuşulacak ama, ben, bu üslubu, bu yöntemi samimi bulmadığımı burada ifade etmek istiyorum. Hem diyoruz ki “Bunu tartışmayalım, din ve diyanet meselesi siyaset üstüdür.” ama burada bir önerge geçirirken bile birtakım şeyleri sanki biz yapıyoruz havasına girmek de maalesef mesaj açısından sağlıklı olmadı.

Benzer bir şeyi yukarıda da yaşadık. Sayın Bakan, burada konuşmasında da “Biz yüzde 50 verdik.” dedi ama ben kendisini düzelttim, üç grubumuz yüzde 35 olarak önerge verdi, üç muhalefet grubu da aynı önergeyi imzaladık. Ara verdik, Sayın Bakan içeri gittiler, konuştular, geri geldiler, tekrar o önergeyi AKP Grubu kimseye söylemeden verdi ve bir de kamuoyuna “Onlar yüzde 35 istedi, biz yüzde 50 verdik.” diye getirdiler. Verdikleri yüzde 50, kelime oyunuyla verilen yüzde 25’e tekabül ediyor, rakamlarını Sayın Bakana izah ettim…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Siyaset yapma! Baştan beri yaptığınız aynı şey her maddede!

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Lütfen Sayın Bozdağ. Lütfen, ben söylediklerimi net olarak, belgeli, bilgili söylüyorum, başından beri, alt komisyondan beri bu işi takip ediyorum, sizin gibi sadece burada iki tane önerge alarak takip etmiyorum, ne söylediğimi biliyorum. Ben ne söylediğimi biliyorum.

Bakın, sizin verdiğiniz yüzde 50 tazminatsız, ek ödemesizdir, 136 liraya tekabül ediyor, 10 lirası da önceden verildiği için 125 liraya tekabül ediyor. Yüzde 25 tazminatlı olsaydı 136 lira olacaktı. Biz yüzde 35 önerdik, bizim söylediğimiz 180 liraya geliyordu, yine de kapatmıyordu, ama Maliyenin imkânlarını da dikkate alarak, normal şartlarda, arada 265 lira din hizmetleri ile diğer sınıflar arasında fark var. Söylediğimiz budur. Ama oradan kalkıp “Efendim, biz yüzde 50 verdik.” deyip de bizim önergelerimizi, üç grubun da önergesini dikkate almadan, sonra da “Biz sizi çağırdık.” dediniz. Niye burada söylüyorum? Bunları söylemeyecektim, Diyanetin teşkilat kanunu tartışılıyor diye, şimdi böyle bir davranışla yeniden muhatap olunca, maalesef, Sayın Bozdağ bunu söylemek zorundayım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hiç olmazsa bu kanunda dürüst davranmak lazım.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Onun için, hiç olmazsa bu kanunda diyoruz ki:  “Burada, adaleti, iyiliği, ahlakı öğretecek bir kurumda bu personel arasında adaletsizlik yapmayın.” diyoruz. Kadro mu istiyorsunuz? Tamam dedik, muhalefet olarak itiraz etmiyoruz. Emniyete verdik mi? Verdik. Millî Eğitime verdik mi? Verdik. Yukarıda itirazımız oldu mu? Hangi kadroya Milliyetçi Hareket Partisi Grubu…. Siz, şuraya kadro veriyoruz dediniz de hangisine itiraz ettik? Bunlara da verelim. Ne var? Tam kadroya geçirelim diyoruz, bir şey demiyoruz ki. Kaçırdığınız önergede de verdiğiniz şey 4/B’li yapıyorsunuz, şart koyuyorsunuz, sınav koyuyorsunuz, hiçbir alakası yok, bir şey de vermiyorsunuz. En azından, tartışıp bunları düzeltebilir miyiz diye düşünmüştük.

Burada da çıkarılmasını istediğimiz hususlar da yine dördüncü fıkrada on yıllık bir şart vardı, sizin yeni düzenlemenizle “beş yıllık” olarak geliyor, artı dört yıllık bütün fakülte mezunları varken, burada sadece dinî yüksekokul mezunları vardı, onları da dikkate almadınız.

Biz, tabii ki “Eldeki imkânlar nispetinde yapıyoruz.” diyorsunuz, onların olup olmadığını tartışmıyoruz. Maliyeyle de Sayın Bakan görüştü. Bunlar ayrı şeyler. Ama böyle bir kanun tasarısı çalışılırken, biz o samimiyetin karşılık bulmasını beklerdik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Onun için, ben, burada bu yaklaşımdan üzüntü duyduğumu ifade ediyorum. Hepimiz eldeki imkânlar nispetinde tabii ki, bunlarla uğraşırız, çıkmasını isteriz ama onu da oturup hep beraber tartıştık, şunları şunları kabul ettirdik, şurada Maliyenin şerhi var bunları kabul edemedik deseydiniz sorun kalmayacaktı.

Onun için, en azından, bu kanunun bitişinde, sonraki maddede gelecek önergede yine özlük haklarıyla ilgili hususlar var, 21’inci maddede; dolayısıyla, orada düzeltme şansınız varsa daha doğru olur diye düşünüyorum.

En azından bunları dikkate alırsanız, kanunun ruhuna da lafzına da biraz daha uygun davranmış oluruz diyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Günal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Madde 20’ye bağlı geçici 13’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 20’ye bağlı geçici 14’üncü maddede bir önerge vardır, okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

507 Sıra Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın çerçeve 20. maddesi Geçici Madde 14. fıkrasının sonuna gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve talep ederiz.

“Bu kanunun yayımı tarihinde 657 Sayılı Kanun’un 4/B Maddesine göre istihdam edilenlerle aynı kanunun 86. Maddesi uyarınca Vekil İmam Hatip olarak atananlardan KPSS belgesi bulunanlar ile halen Başkanlık teşkilatında görevli (zorunlu askerlik hizmetine alınmış olanlar dahil) personel bir defaya mahsus olmak üzere bulundukları kadrolara asıl olarak atanmış sayılırlar.

                     Bengi Yıldız                          Şerafettin Halis                        Hamit Geylani

                         Batman                                    Tunceli                                    Hakkâri

                                         Osman Özçelik                             Akın Birdal

                                                  Siirt                                       Diyarbakır

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Halen görev yapan personelin mağdur edilmemeleri gerekir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Kabul edilmemiştir.

Madde 20’ye bağlı geçici 14’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Kabul edilmiştir.

Maddeye geçici madde eklenmesine dair üç önerge vardır; ilk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının çerçeve 20’nci maddesi ile eklenen Geçici Madde 14’üncü maddeden sonra gelmek üzere aşağıdaki Geçici Maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                    Mehmet Günal                        Mehmet Şandır                        Beytullah Asil

                         Antalya                                    Mersin                                   Eskişehir

                     Reşat Doğru                         M. Akif Paksoy                   Mehmet Serdaroğlu

                           Tokat                               Kahramanmaraş                          Kastamonu

Geçici madde 15 – Bu Kanun’un yayımı tarihinde 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4/b Maddesine göre istihdam edilen ve halen Diyanet İşleri Başkanlığı personeli olanlar bulundukları pozisyonlara kadrolu olarak atanmış sayılırlar. 3.5.2005 tarihinden bu Kanun’un yayımı tarihine kadar 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 86’ncı maddesi uyarınca en az toplam dört ay Vekil İmam-Hatiplik yapmış olanlardan şartları uyanlar bir defaya mahsus olmak üzere bulundukları kadrolara asıl olarak atanmış sayılırlar.

Bu Kanun’un yayımı tarihinde hâlen Diyanet İşleri Başkanlığı’nın çeşitli birimlerinde sigortalı olarak Fahri öğretici olarak çalışanlardan şartları uyanlar bir defaya mahsus olmak üzere bulundukları pozisyona asıl kadrolu olarak atanmış sayılırlar.

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Serdaroğlu, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle Diyanet Teşkilat Yasası’nın hayırlı olmasını bir kez daha Cenabıallah’tan niyaz ediyorum.

Önergemizle Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde çalışan vekil imamların, fahri öğreticilerin, 4/B’lilerin, müezzin ve kayyumların kadroya alınmasını, böylece bunların geleceklerinden emin olarak daha güzel hizmet vermelerini istemekteyiz. Bu vekil imamlarımız, müezzinlerimiz, kayyumlarımız ve 4/B’liler yeterlik sınavına girmiş, imamlık yapabilecek seviyede olduklarını kanıtlamışlardır ve fiilen de bu görevlerini yürütmektedirler. Vekil imamlar kadrolu imamlarla aynı nitelikleri taşıyan, aynı işi yapan liyakatli kardeşlerimizdir ancak hem aldıkları ücretler çok düşüktür hem de özlük hakları konusunda büyük sıkıntıları vardır, ayrıca yarınlarından emin değildirler, vekillik görevleri bittiğinde boşta kalmaktadırlar. Şu son zamanlarda kurumlara büyük sayılarda kadro tahsisi yapılırken Diyanetten bunun neden esirgendiğini anlamak mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, aynı konuda 2005 yılında 5338 sayılı Kanun’da bir düzenleme yapıldığını az evvelki konuşmamda tekrar ettim. En son 2008 yılında bir Bakanlar Kurulu kararıyla köylerde fahri imamlık yapanlar yine müftülüklerce sınava tabi tutularak sözleşmeli kadroya alınmışlardır. Bunların vekil imamlardan farklı olarak lise, ön lisans ve lisans diplomaları da yoktur.

Değerli milletvekilleri, bu arkadaşlarımızın Diyanet İşleri Başkanlığının açmış olduğu yeterlilik sınavlarını kazandıklarını, bir kez daha, burada, huzurlarınızda belirtmek istiyorum. Ayrıca, müftülükler de vekil imam alacakları zaman sınav açmakta, bu sınavda başarılı olanları almaktadırlar. Az önceki konuşmamda da izah ettiğim gibi, vekil imamlar,  Kur’an kıraatı, tecvit, fıkıh, akait, kelam ve meslek bilgisi gibi konularda sınava tabi tutulmaktadırlar. Bu anlamda diğer imamlardan hiçbir eksikleri yoktur. Hepsi, devlet memuru olmak için gerekli özellikleri taşımaktadırlar. Zaten, vekil imam olabilmek için de bu şartları taşımak gerekmektedir. Kısaca, vekil imamlık yapan din görevlileri ile daha önce vekillik yapmış ama bugün boşta kalmış olanların, daha önce iki defa yapıldığı gibi, bir kez daha kadroya alınmaları çok doğru olacaktır.

Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz, konuyu kanun teklifiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine ilk ben taşıdım. Teklifim, Diyanet İşleri Teşkilat Yasası’yla şeklen birleştirildi ama maalesef tasarıda yer almadı. Ancak, bu süreçte, gerek Sayın Bakan olsun gerek AKP’nin sayın grup başkan vekilleri olsun, sürekli sözler verildi. Vekil imam kardeşlerim tarafından konuyla ilgili bana sorular sorulduğu zaman da AK PARTİ’li Sayın Bakan ve grup başkan vekillerinin konuya olumlu yaklaştıklarını kendilerine özellikle ifade ettim.

Ancak, şu anda görülen -Hükûmetin önergesi- kadro yerine 4/B’nin tercih edilmesidir. Bakın, Hükûmetin verdiği önergede vekil imamlar yeni sınavlara tabi tutuluyorlar. Önergede deniyor ki: “Kamu personeli seçme sınavlarının herhangi birinden Başkanlıkça belirlenecek yeterli puanı almış olmaları ve alanlarında yeterlilik belgesine sahip olmaları şartıyla, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içinde başvurmaları ve Başkanlıkça belirlenecek usul ve esaslara göre yapılacak sınavda başarılı olmaları hâlinde, Başkanlıkça ilan edilecek yerlerde görevlendirilecektir.”

Evet, buna rağmen ben önergemiz vesilesiyle hem Sayın Bakanın hem de sayın grup başkan vekillerinin sözlerinin arkasında duracağından eminim ve bunu biraz sonra oylanacak oylamada görmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, önceden verilen sözler doğrultusunda, vekil imamların 4/B’ye değil, kadroya geçirilmesi gerekir. Daha da fazla sözü uzatmadan, kıymetli vakitlerinizi daha fazla almadan ve bizleri televizyon başında sabırsızlıkla izleyen vekil imamlarımızı da daha fazla heyecanlandırmadan… Netice olarak başından beri başta vekil imamların, fahri öğreticilerin, 4/B’lilerin, vekil müezzinlerin ve kayyumların kadroya alınmalarını istedik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) - Ancak gördüğümüz şudur ki zaten sıkıntılı olarak görev yapan 4/B’lilere yeni ve ilave, sıkıntılı 4/B’liler eklenecektir.

Son olarak söylüyorum ki bizim önergemizi destekleyin. Bu insanları birlikte sevindirelim diyorum ve onların hayır dualarını bu yüce Meclisteki herkes alsın diyorum. Kısaca, sözlerimle, bu önergeye vereceğiniz oylarla hayırlı bir iş yapacağınızı bir kere daha tekrarlıyorum. Her şeye rağmen en önemli kurumumuz olan Diyanet İşleri Başkanlığının Teşkilat Yasa Tasarısı’nın hayırlı olmasını, önemli güzelliklere vesile olmasını, ülkemizin ve milletimizin aydınlık geleceğine vesile olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Serdaroğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Genel Kurulun kararını alacağım. 20’nci maddenin oylanmasına kadar sürenin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette olduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım, istemleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.

İlk önergeyi ve diğer önergenin imza sahiplerini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 507 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 20 nci maddesi ile 633 sayılı kanuna eklenen Geçici Madde 14 den sonra gelmek üzere aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

             Ferit Mevlüt Aslanoğlu                Abdulaziz Yazar                      Hüseyin Pazarcı

                         Malatya                                     Hatay                                    Balıkesir

                                          Harun Öztürk                           Kemal Demirel

                                                 İzmir                                         Bursa

“Geçici Madde 15- 30/06/2010 tarihi itibariyle Diyanet İşleri Başkanlığı taşra teşkilatında halihazır vekil imam hatip veya müezzin-kayyım olarak görev yapmakta olanlar ile 03/05/2005 tarihinden bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar Diyanet İşleri Başkanlığı taşra teşkilatında toplam en az dört ay süreyle vekil imam hatip veya müezzin-kayyım olarak görev yapmış olanlar; kamu personeli seçme sınavlarının herhangi birinden Başkanlıkça belirlenecek yeterli puanı almış olmaları ve alanlarında yeterlilik belgesine sahip olmaları şartıyla, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içinde başvurmaları ve Başkanlıkça belirlenecek usul ve esaslara göre yapılacak sınavda başarılı olmaları halinde, Başkanlıkça ilan edilecek yerlerde görevlendirilmek ve bir defaya mahsus olmak üzere, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4 üncü maddesinin (B) fıkrası hükümleri uyarınca vizeli veya vize sayısının yeterli olmaması hâlinde, ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde vize edilecek sözleşmeli imam hatip ve müezzin-kayyım pozisyonlarına geçirilir. Bu şekilde sözleşmeli imam hatip ve müezzin-kayyım pozisyonlarına geçirileceklerin sayısı 4000 adeti geçemez ve bu işlemler başvuru süresi dahil en geç altı ay içerisinde tamamlanır.

Diğer önergedeki imza sahipleri:

                     Bekir Bozdağ                           Ahmet Yeni                          Bayram Özçelik

                          Yozgat                                    Samsun                                    Burdur

                     Ahmet Aydın                      Ayhan Sefer Üstün                       Yılmaz Tunç

                       Adıyaman                                 Sakarya                                     Bartın

                                                                   A.Müfit Yetkin

                                                                        Şanlıurfa

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılıyoruz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Halen Vekil imam hatiplik ve müezzin kayyımlık görevini ifa edenler ile 3.5.2005’ten itibaren maddenin yürürlük tarihine kadar kesintisiz en az 4 ay hizmeti bulunan Vekil imam hatip ve müezzin kayyımların belli koşulları sağlamaları halinde, Diyanet İşleri Başkanlığının aynı unvanlı sözleşmeli pozisyonlara geçişleri sağlanmaktadır.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, gerekçeyle ilgili… “Kesintisiz” ifadesi yanlışlıkla orada. “Toplam” olacak o, gerekçede geçen “kesintisiz” ibaresi.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hangisinde? İki tane ayrı önerge var.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Benim önergemin gerekçesinde geçen “kesintisiz” ibaresi “toplam” olacak.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sadece Bozdağ’ın önergesi tabii, bizimkisi değil.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Böylece, maddeye geçici madde 15 eklenmiştir.

Şimdi, geçici 13, 14 ve 15’inci maddelerin bağlı olduğu çerçeve 20’nci maddeyi oylarınıza sunacağım.

Komisyonun bir düzeltme talebi vardır.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Sayın Başkanım, maddenin… “633 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.” diye bir ibare var. Oysa bildiğiniz gibi, üç geçici madde görüştük. O nedenle “geçici maddeler eklenmiştir” şeklinde düzeltilmesini talep ediyoruz.

BAŞKAN – Şimdi, bu düzeltmeyle birlikte, çerçeve 20’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 1 Temmuz 2010 Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 00.05