DÖNEM: 23 CİLT: 73 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
126’ncı
Birleşim
30 Haziran 2010 Çarşamba
(Bu
Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür
belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş
alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II. - GELEN
KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.-İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, son günlerde artan terör olaylarına
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Malatya Milletvekili
Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun,
tütün üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, GDO’lu ürünlerle ilgili mevzuat değişiklikleri ve
uygulamalarına ilişkin gündem dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun,
bölücü terör örgütünün saldırılarına ilişkin açıklaması
2.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat ili Erbaa ilçesinde yetiştirilen tütün
ürününe ve tütün üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması
3.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, tütün üreticilerinin sorunlarına ilişkin
açıklaması
4.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğde ilindeki çiftçilerin sorunlarına ilişkin
açıklaması
5.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, 30 Haziran Emekliler Günü’ne ilişkin açıklaması
6.- Niğde
Milletvekili Muharrem Selamoğlu’nun, Niğdeli
çiftçilerin elektrik borçlarına ilişkin açıklaması
7.- Samsun
Milletvekili Suat Kılıç’ın, Rize Belediye Başkanının sarf ettiği iddia edilen
sözlere ilişkin açıklaması
8.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, sözlerini
yanlış değerlendirdiğine ilişkin açıklaması
9.- Devlet Bakanı
Faruk Çelik’in, Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Put Adam kitabı ve Rabıta
örgütüne ilişkin sözleri nedeniyle açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halis ve 19 milletvekilinin, yakın tarihimizde yaşanmış
bazı toplumsal olayların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/797)
2.- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçın ve 25 milletvekilinin, boşanma davalarındaki artışın
nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/798)
3.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur
ve 29 milletvekilinin, yatılı ilköğretim bölge okullarının sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/799)
4.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız ve 21 milletvekilinin,
üniversite hastanelerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/800)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/692) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 30/6/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
BDP Grubu önerisi
2.- (10/788) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 30/6/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
MHP Grubu önerisi
3.- (10/762) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 30/6/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
CHP Grubu önerisi
4.- Gündemdeki
sıralama ile 524, 506 ve 525 sıra sayılı Kanun Tasarılarının İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak ve bölümler hâlinde görüşülmesine
ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın,
grubuna sataşması nedeniyle konuşması
2.- Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, şahsına ve grubuna sataşması nedeniyle konuşması
3.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz Demir’in, grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
4.- Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Tunceli Milletvekili
Kamer Genç’in, AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
5.- Samsun
Milletvekili Suat Kılıç’ın, Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, AK PARTİ Grup
Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
IX.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- İç Tüzük’ün
60’ıncı maddesine göre yerinden yapılacak açıklamalarda söz süresinin bir
dakikayla sınırlandırılması ve bir milletvekilinin söz talebinin yerine
getirilmediği nedeniyle Oturum Başkanının tutumu hakkında
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
3.-
Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana
Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S.
Sayısı: 458)
4.- Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; 633 Sayılı
Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Kastamonu Milletvekili
Mehmet Serdaroğlu’nun, 657 Sayılı Devlet Memurları
Kanununa Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/833, 1/162, 2/443) (S. Sayısı: 507)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.05’te açılarak altı oturum yaptı.
Gümüşhane
Milletvekili Yahya Doğan, Çocuk Esirgeme Kurumunun kuruluş yıl dönümüne,
Adıyaman Milletvekili Şevket Köse, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarına,
Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan, son günlerdeki aşırı yağışlar nedeniyle
kiraz üreticileri ve çiftçilerin sorunlarına,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Afyonkarahisar Milletvekili
Halil Ünlütepe, yağmur ve dolu nedeniyle Çay ve Sultandağı
bölgesindeki kiraz üreticilerinin mağduriyetine,
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru, yağışlar ve dolunun Tokat ili Kazova
bölgesinde verdiği zarara ve tarım sigortasına,
Muş Milletvekili
M. Nuri Yaman, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının giderilmesine,
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır, yağışlar ve dolu nedeniyle çiftçilerin yaşadığı
mağduriyete ve Abdülkadir Akcan’ın yaptığı gündem
dışı konuşmaya Tarım ve Köyişleri Bakanının Mecliste
bulunmaması nedeniyle cevap vermediğine, Mersin’in Erdemli ilçesinde kadastro
çalışmaları nedeniyle çiftçilerin tarlalarının ellerinden alınmasına,
Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhan, son günlerdeki yağışlardan zarar gören
Denizli’deki çiftçilerin sorunlarına çözüm üretmek gerektiğine,
Muğla
Milletvekili Gürol Ergin, çiftçilerin, sulama birlik ve kooperatiflerinin
elektrik borç ve faizlerinin silinmesine,
Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmak, çiftçilerin faiz
kıskacında bulunduklarına ve son yağışlardan dolayı yaşanan afetlere karşı
tarım sigortasının ürün bazında yaptırılmasına,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır ve 19 milletvekilinin,
kot kumlama işinde çalışan işçilerin sorunlarının (10/793),
Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan ve 19 milletvekilinin, Erzurum (H) Tipi Cezaevi yönetimine
yönelik iddiaların (10/794),
İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin,
kadınların çalışma hayatında karşılaştığı ayrımcı uygulamaların (10/795),
Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata ve 19 milletvekilinin,
medyada kadına karşı ayrımcı yaklaşımın (10/796),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin
gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı
açıklandı.
Türkiye Büyük
Millet Meclisinde, İsviçre – Türkiye Parlamentolararası
Dostluk Grubunun kurulmasına,
Almanya Federal
Meclisi Dilekçe Komisyonu tarafından Almanya’ya resmî bir ziyaret için davet
edilen Türkiye Büyük Millet Meclisi Dilekçe Komisyonu Heyetinin davete
icabetine,
İlişkin Başkanlık
tezkereleri kabul edildi.
Gündemin, “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmının 370’inci sırasında yer alan (10/465) askerlik hizmeti sırasında
meydana gelen ölüm olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön
görüşmesinin, Genel Kurulun 29/6/2010 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi,
Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin (2/496), İç Tüzük’ün 37’nci
maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi,
Yapılan
görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Genel Kurulu
ziyaret eden Endonezya Cumhurbaşkanı Susilo Bambang Yudhoyono’ya Başkanlıkça
“Hoş geldiniz” denildi.
Genel Kurula
hitaben konuşma yapması 29 Haziran 2010 tarihli 125’inci Birleşimde kabul
edilen Endonezya Cumhurbaşkanı Susilo Bambang Yudhoyono, Genel Kurula
hitaben bir konuşma yaptı.
Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda açık bulunan üyeliğe, AK PARTİ Grubunca
aday gösterilen Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan seçildi.
Gündemin “Sözlü
Sorular” kısmının:
1’inci sırasında bulunan (6/1066),
19’uncu ” ” (6/1162),
27’nci ” ” (6/1180),
28’inci ” ” (6/1181),
30’uncu ” ” (6/1199),
35’inci ” ” (6/1211),
37’nci ” ” (6/1224),
38’inci ” ” (6/1227),
44’üncü ” ” (6/1254),
45’inci ” ” (6/1255),
50’nci ” ” (6/1275),
51’inci ” ” (6/1276),
Esas numaralı
sözlü sorulara Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek cevap verdi;
soru sahiplerinden Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Tokat Milletvekili Reşat
Doğru da cevaplara karşı görüşlerini açıkladılar.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2’nci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),
3’üncü sırasında
bulunan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına
Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para
Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/761)
(S. Sayısı: 458),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
4’üncü sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen
ve görüşmelerine devam olunan Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı;
633 Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, 657 Sayılı Devlet
Memurları Kanununa Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu’nun (1/833, 1/162, 2/443) (S. Sayısı: 507) tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanarak, birinci bölümün 9’uncu maddesine kadar kabul edildi.
Devlet Bakanı
Faruk Çelik, kendisinin yürütmekte olduğu Roman ve Alevi vatandaşlarla ilgili açılım
çalışmalarına,
İzmir
Milletvekili Oktay Vural, Devlet Bakanı Faruk Çelik’in, Alevi vatandaşlarla
ilgili çalıştaya Milliyetçi Hareket Partisinden
katılım olmadığına dair ifadelerine,
Trabzon
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Diyanet İşleri
Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nda, Alevi açılımıyla
ilgili bir husus olmadığına, Devlet Bakanı Faruk Çelik’in tasarıdaki açılım
eksikliğini muhalefeti suçlayarak gidermeye çalıştığına,
Muş Milletvekili
Sırrı Sakık, Devlet Bakanı Faruk Çelik’in Alevi
vatandaşlarla ilgili çalıştaya Barış ve Demokrasi
Partisinden katılım olmadığına dair ifadelerine,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
30 Haziran 2010 çarşamba günü, alınan karar gereğince
saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime
Meral AKŞENER |
Başkan
Vekili |
Bayram ÖZÇELİK Gülşen
ORHAN |
Burdur Van |
Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
No.: 170
II.- GELEN KÂĞITLAR
30 Haziran 2010 Çarşamba
Tasarılar
1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Türkiye
Cumhuriyetinde Akkuyu Sahasında Bir Nükleer Güç
Santralinin Tesisine ve İşletimine Dair İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı (1/902) (Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.06.2010)
2.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Arap Devletleri Ligi Arasında Türkiyede
Bir Misyon İhdas Edilmesine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/903) (Plan ve Bütçe; Adalet ile Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.6.2010)
3.- Taşınır
Donanım Üzerindeki Uluslararası Teminatlar Hakkında Sözleşme ve Bu Sözleşmeye
İlişkin Hava Aracı Donanımına Özgü Konulara Dair Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/904) (Adalet; Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
29.6.2010)
Teklifler
1.- Kahramanmaraş
Milletvekili Veysi Kaynak’ın; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/727) (İçişleri; Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler; Milli Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29.06.2010)
2.- Antalya
Milletvekili Abdurrahman Arıcı ve 2 Milletvekilinin;
5902 Sayılı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun ile 6802 Sayılı Gider Vergileri Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/728) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.6.2010)
Raporlar
1.- Devletlerin
Ayda ve Diğer Gök Cisimlerindeki Faaliyetlerini Düzenleyen Anlaşmaya
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/351) (S. Sayısı: 528) (Dağıtma tarihi: 30.6.2010) (GÜNDEME)
2.- Türkiye
Cumhuriyeti Ulaştırma Bakanlığı ile Kore Cumhuriyeti Enformasyon ve Haberleşme
Bakanlığı Arasında Enformasyon ve Haberleşme Teknolojileri (EHT) İşbirliği İçin
Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/358) (S. Sayısı: 529) (Dağıtma tarihi: 30.6.2010)
(GÜNDEME)
3.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında İpsala-Kipi
Sınır Geçiş Bölgesinde İki Ülke Arasında İkinci Bir Karayolu Sınır Geçiş
Köprüsü İnşa Edilmesine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/374) (S. Sayısı: 530)
(Dağıtma tarihi: 30.6.2010) (GÜNDEME)
4.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ve Kore Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Turizm Alanında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/409) (S. Sayısı: 531) (Dağıtma tarihi: 30.6.2010) (GÜNDEME)
5.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi (TÜRKSOY) Arasında Türksoya İlave Arsa Tahsisi Hakkında Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/423) (S. Sayısı: 532) (Dağıtma tarihi: 30.6.2010) (GÜNDEME)
6.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Kanada Arasında Gelir ve Servet Üzerinden Alınan Vergilerde
Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması ve Eki
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/784) (S. Sayısı: 533) (Dağıtma tarihi: 30.6.2010) (GÜNDEME)
7.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı (TÜRKSOY) Arasında
Evsahibi Ülke Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/866) (S.
Sayısı: 534) (Dağıtma tarihi: 30.6.2010) (GÜNDEME)
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halis ve 19 Milletvekilinin, yakın tarihimizde yaşanmış
bazı toplumsal olayların araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/797) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.04.2010)
2.- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçın ve 25 Milletvekilinin, boşanma davalarındaki artışın
nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/798) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29.04.2010)
3.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur ve 29
Milletvekilinin, yatılı ilköğretim bölge okullarının sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/799) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.04.2010)
4.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız ve 21 Milletvekilinin,
üniversite hastanelerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/800) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.04.2010)
Süresi
İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Ankara Sincan Devlet Hastanesinde yaşanan
bir olaya ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13925)
2.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Antalya’daki hastanelerin ihalelerine ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13926)
3.- Adana Milletvekili
Nevin Gaye Erbatur’un, bir beldedeki sağlık ocağı
ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13927)
4.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, bir kanser
ilacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13928)
5.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, üniversite hastanelerine
yapılan ödemelere ve sağlıktaki finansmana ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/14003)
6.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, Kırklareli Devlet Hastanesinin ihalelerine
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14004)
7.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Ardahan Devlet
Hastanesinde yaşanan bir olaya ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14005)
30 Haziran 2010 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.03
BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Gülşen ORHAN (Van),
Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 126’ncı Birleşimini
açıyorum.
III.-YOKLAMA
BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre vereceğim.
Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda
bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını,
görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, son günlerde artan terör olayları hakkında
söz isteyen İzmir Milletvekili Sayın Kamil Erdal Sipahi’ye aittir.
Buyurun Sayın Sipahi. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, gerçekten çok büyük bir uğultu var Genel
Kurulda.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal
Sipahi’nin, son günlerde artan terör olaylarına ilişkin gündem dışı konuşması
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, size ve yüce Meclise
saygılar sunuyorum.
AKP’nin yedi buçuk yıllık iktidarı sonucunda gelinen nokta, bölücü
terörün iktidardan aldığı cesaretle ülkenin her yerinden şehit haberlerinin
geldiği, anaların her gün daha fazla feryat ettiği ve terörün tekrar
Türkiye'nin bir numaralı sorunu olduğu bir ortamdır.
2002’de bitme aşamasında bir terör olgusu devralan AKP döneminde,
2002’de terör örgütünün yurt içindeki katilleri yok sayılabilecek
miktardaydı. Rakamlarla sabittir.
Ülkenin her yerinde huzur ve güvenlik tesis edilmişti. Bölgedeki vatandaş
devletin yanında yer almıştı. Diğer bölgelerdeki insanımız ise neredeyse terörü
unutmuş, huzur içindeydi. Kuzey Irak unutulmuş, aşiret reisleri haddini bilir
hâldeydi.
AKP döneminde terör olayı sayısı ve aziz şehitlerimizin sayısı her
yıl artarak günümüze gelindiğinde olay sayısı 10 misli, şehit sayısı 17 misli
çoğalarak bugünlere gelinmiştir. Vahim tablo iktidarın eseridir. 2002’de 6 olan
-ki geçici köy korucuları dâhil 10- şehit sayısı 171’e çıkmıştır, olay sayısı
164’ten 1.602’ye çıkmıştır. Bu yıl yani 2010’un ilk altı ayında şehit sayımız
72’dir. Bunun vebali AKP İktidarıdır.
6 Nisan 2009’da Mecliste Amerikan Başkanının talimatıyla tohumu
atılan açılım, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından 9 Mayıs 2010’da “Güzel
şeyler olacak.” diyerek başlatılmıştır. Açılımın bilançosu 6 yiğit polisimiz,
15 geçici köy korucusu ve 117 Mehmetçik olmak üzere toplam 138 aziz şehittir.
Bu 138 vatan evladının vebali açılımdır, “İyi şeyler olacak.” diyenlerindir,
AKP Hükûmetidir. Bu açılımın adı PKK açılımıdır,
ihanet açılımıdır. Açılım eşittir 9 Mayıs 2009 tarihli Amerikan talimatıdır,
PKK ile Habur’da ispatlanan iş birliğidir,
İmralı’daki katilin 17 Haziran 2009 tarihli yol haritasıdır, aşiret reislerinin
tehdit dolu tavsiyeleridir ve tabii terörist karşılama törenleridir.
PKK açılımının son aşaması Anayasa değişikliğidir. AKP’nin Anayasa
değişikliği bu açılımın beceremediği, yetersiz kaldığı yerlerin doldurulması ve
devlete, millete, ülkenin bölünmez bütünlüğüne, bunlar için mücadele eden
Mehmetçik’e son darbenin vurulmasıdır. Açılımla Anayasa değişikliği arasındaki
ilişkiyi bizzat Başbakan açıklamıştır. 17 Nisan 2010’da Kanal 24’te Sayın
Başbakan “AKP’nin Anayasa değişikliği, açılım projemizin önemli bir parçasıdır.
Açılım kapsamında atacağımız adımların önünü açıyor, altyapısını hazırlıyor...”
Söylenen bu. Yani açılımın tahrip ettiği Türkiye'ye Anayasa değişikliği ile son
darbe vurulmaktadır.
Gelinen vahim ortamda olağanüstü hâl önerdik Milliyetçi Hareket
Partisi olarak, “Yıktıklarınızı bu yolla tamir etmeye çalışalım.” dedik; siz ve
yandaşlarınız feryat etmektesiniz. Anayasa’nın 120’nci maddesi “Kurulan hür
demokratik düzen ve temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın
şiddet hareketlerine ait ciddi belirtilerin ortaya çıkması veya şiddet olayları
sebebiyle kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması hâllerinde süresi altı ayı
geçmemek üzere OHAL ilan edebilir.” demektedir. Bunun daha ötesi sıkıyönetim ve
savaş hâlidir. OHAL, olağanüstü yönetim usullerinin en hafifi ve sivil idarenin
yönetiminde olan bir düzendir. Şu anda belirli bir bölgede kamu düzeni ciddi
bir şekilde sarsıntıdadır. Yaşama hürriyeti, seyahat hürriyeti ağır tehdit
altındadır. Yaygın şiddet hareketlerinin ise belirtisi değil, bizzat kendisi
ortadadır.
On beş yıl uygulanan olağanüstü hâli Milliyetçi Hareket Partili
koalisyon birçok ilde kaldırmıştır, AKP’ye sadece son iki ildeki OHAL’i kaldırmak düşmüştür. OHAL’den
AKP bu kadar rahatsızsa Anayasa değişikliğinde bu konuyu gündeme getirebilirdi.
Sebep olunan yaygın şiddet hareketlerinin iç savaşa, ayaklanmaya, parçalanma
safhasına gelmesi mi beklenmektedir, merak ediyoruz. OHAL başarılı olmasa
2002’de terör nasıl bitme aşamasına gelirdi? Başarısız olan OHAL değildir,
Mehmetçik değildir, sizden öncekiler değildir, AKP Hükûmetidir.
Evet, Şemdinli ilçesine gitmek kahramanlık olmuş da haberimiz
yokmuş. Biz terörle mücadelenin hiçbir safhasında bu kahramanları hiçbir yerde
görmedik. Terörle mücadelenin gerçek kahramanları sayenizde
hapishanelerde çürümekte. Herhâlde PKK’yla birlikte o kahramanlardan
intikam alınmakta. Birisi buyurmuş, “Silahlı kuvvetlerin arkasındayız.” demiş.
Doğru, kendi ordunuzu arkadan vurmak için arkasındasınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET YENİ (Samsun) – Ayıp ayıp, şu
ifadelere bak! Komutanlık yaptın, ayıp!
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) - Sanki “asit kuyuları” yalanlarını,
“kazdıkça kemik fışkırıyor” soytarılıklarını unuttuk. Bunlara neden cevap
vermediniz, Mehmetçik’e neden sahip çıkmadınız ve bunu iddia edenlerle neden
kol kola girdiniz?
Çukurambar tiyatrosunu,
kozmik büro ortaoyununu, TRT’de orduya saatlerce iftira ve kin kusan cinsiyeti
belirsiz hahamların yol arkadaşlarını unuttuk sanıyorsunuz. (MHP sıralarından
alkışlar) Kendi ordusunun belgeli mühimmat kamyonunu “Yakaladık.” diye devlet
televizyonunda isteri çığlıkları atan hayâsızları unuttuk zannediyorsunuz.
Terörle mücadele kahramanlarını, Ermeni gibi, Rum gibi kinle sorgulayanları
unuttuk zannediyorsunuz. Hiçbirisini Milliyetçi Hareket Partisi unutmadı, yüce
Türk milleti unutmadı.
Millî kültür özürlü bakan Çanakkale’ye Hektor
heykeli dikecekmiş, hem de
Yüce Meclise saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) – Ayıp, ayıp! Komutanlık yaptın!
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sipahi.
Gündem dışı ikinci söz tütün üreticileri ve sorunları hakkında söz
isteyen Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu’na aittir.
Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
2.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu’nun, tütün üreticilerinin sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bir ürün düşünün, ekimi serbest satışı
yasak. Altını çiziyorum, ekimi serbest satışı yasak. Değerli arkadaşlar, bu
ülkede eğer serbest rekabet varsa, çiftçi istediği ürünü ekebiliyorsa… Ekimini
serbest bırakıyorsunuz ama satacağı zaman köylü, gerek köylüye gerekse tütün
satan, sarmalık tütün satan tüm dükkânlara 5 milyar ceza veriyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, bazı yöreler vardır, ekmeği buradan.
Adıyaman, Adıyaman’ın Çelikhan’ı, Malatya’nın Kurucaova’sı,
Doğanşehir’i; ekmeği buradan bunların. Çoluk çocuk çalışıyorlar, aile
ekonomisi… Artık bu ürünü ekiyorlar. Ürünü ekiyor ama bir kere, sigara
fabrikaları kapandı, sigara fabrikalarında baykuşlar ötüyor artık; Bitlis,
Adana, Malatya, Tokat, artık, baykuşlar ötüyor. Satarken bir de bunları
–biliyorsunuz- sattığınız şirkete verdiniz bu malları. Satıyorsunuz, üretim
yapmayacağı besbelliydi. Burada bas bas bağırdık.
Tokat Sigara Fabrikasına makine getirdiniz. “Kardeşim, burayı özelleştirin de
bu adamlar burayı kapatacak.” dedik, inanmadınız. Tokat’ı sattı bu şirket,
parayı aldı cebine koydu, diğer fabrikalar duruyor. Artık, bu fabrika bu
yöreden tütün almıyor. Bu yörenin insanları ektiği tütünü sadece o yörede
sarmalık sigara saran insanlara satmak zorunda. Yani dudak zevki sarmalık olan
insanlar var, sarmalık tütünden sarmak istiyorlar. Küçük küçük dükkânlarda bunu satan insanlara bile
ceza veriyorsunuz.
Bu nedenle, Türkiye'de bir ürünü serbest bırakıyorsanız bunun mutlaka
satışı serbest olmalı. İnsanlar o küçük dükkânlarında korkarak tütün
satıyorlar. Polis, kolluk kuvvetleri gidip ceza yazıyor. Kolluk kuvvetlerine
ben burada sitem etmek istemiyorum çünkü onlara bir görev vermişsiniz ama o
insanları da zor durumda bırakıyorsunuz; gidiyorlar görüyorlar, rafında 10 kilo
tütün var, 15 kilo tütün var, 5 bin lira ceza yazıyorlar ve o tütüne el
koyuyorlar.
Değerli arkadaşlarım, bu soruna mutlaka çözüm bulmamız lazım.
Kanun teklifimiz var. Mutlaka, kendi ihtiyacı için, kendi bahçesinde
ürettiğini, kendi tarlasında ürettiğini götürüp eğer Adıyaman’da, Malatya’da
küçük küçük dükkânlarda teslim ediyorsa… Belgeli
teslim ediyor, yani üreticiden teslim alsın ama maalesef ceza yazıyorlar. Hem
10 kilo tütün olan bir dükkânda 5 bin lira ceza yazılır mı arkadaşlar? Ben bunu gene söylüyorum,
kolluk kuvvetlerine bu konuda bir şey söylemeye hakkım yok ama Tütün ve Alkol
Piyasası Kanunu’nda olduğu için bu köylüye, bu esnafa 5 bin lira ceza yazmak
hepimizin yüreğini yaralıyor.
Değerli arkadaşlarım, üretim serbestse satış serbest olmalı.
Türkiye'nin bugünkü ekonomik politikasında üretimi serbest olan bir malın
satışı nasıl yasak olur? Hepinize soruyorum.
Yine aynı şekilde, biliyorsunuz, bir tarihlerde birileri bastırdı,
haşhaş ekimini yasak ettik. Biz haşhaş ekmek istiyoruz, devletin kontrolünde,
nereye satacağımızı da biliyoruz, kime satacağımızı da biliyoruz. Yasal olarak
ilaç ham maddesinin en pahalı ürünü arkadaşlar haşhaş. Dünyada bir tek belli
ülkelere izin veriyorlar. Türkiye’de çok küçük bir iki bölgede -Konya’da,
Afyon’da- izinli olarak ektiriliyor ama bizim toprağımız çok verimli bir
haşhaş, çok kaliteli bir haşhaş üretiyor. Yine kontrollü olsun, pazarını biz
bulalım, biz pazarını buluruz, devletin kontrolünde olsun, Toprak Mahsullerinin
kontrolünde olsun ama bize izin verin, biz haşhaş ekmek istiyoruz. Çok kaliteli
haşhaşımız var ama izin vermiyorsunuz ve dünyanın en pahalı, ilaç ham
maddesinin en pahalı bir ürünü. Çok iyi para ediyor…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – …ama birileri kendi köylüsüne
ektiriyor. Amerikan efendisi sana yasaklıyor. Ve ilaç ham maddesine bakın
arkadaşlar, ne kadar dünyada haşhaş üretimi var, ne kadar ilaç ham maddesinde…
İlla kötü olarak yorumlamayın. Biz haşhaş ekmek istiyoruz, devletimizin
kontrolünde, devletimizden izin istiyoruz ve çok büyük katma değeri var, çok
pahalı bir mal, köylümüzün ekmeği, Türkiye'nin ekmeği. Bu nedenle, arkadaşlar,
bu konuda da hepinizden… Biz bu konuda özellikle tütün ekicilerinin
-Adıyaman’da, Çelikhan’da, Malatya’da, Doğanşehir’imizde tütün ekicilerinin- bu
sorununu çözmek zorundayız. O zaman… Sigara fabrikalarında baykuşlar ötüyor
artık, onlar almıyor, Türk tütünü almıyor arkadaşlar, bu köylümüz piyasaya
satmak zorunda. Ben, hepinizin, ekmek için, o köylünün ekmeği için, çoluk
çocuğunun ekmeği için bu konuyu bir kez daha dikkatlerinize sunuyorum.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu
Gündem dışı üçüncü söz, GDO’lu ürünlerle
ilgili mevzuat değişiklikleri ve uygulamaları hakkında söz isteyen
Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet Akif Paksoy’a
aittir.
Buyurun Sayın Paksoy. (MHP sıralarından
alkışlar)
3.- Kahramanmaraş Milletvekili
Mehmet Akif Paksoy’un, GDO’lu
ürünlerle ilgili mevzuat değişiklikleri ve uygulamalarına ilişkin gündem dışı
konuşması
MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizde, son dönemde, kısaca “GDO” olarak bilinen genetiği
değiştirilmiş organizmalarla ilgili mevzuatta birtakım düzenlemeler yapıldı.
Hatırlarsınız, 26 Ekim 2009 sabahı Resmî Gazete önümüze
geldiğinde, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının GDO ile
ilgili bir yönetmelik yayımladığını gördük. Yönetmelik, GDO ile ilgili
beklentilere cevap vermedi fakat kamuoyunda yaşanan sert tartışmalar, kısmen,
gerçek gündemi sulandırmaya yetti, bir şekliyle de AKP açısından da başarılı
oldu. Tabii, aceleyle doğru iş yapmak mümkün değildi, yanlış yapıldı.
Bize göre, bu yönetmelikle, GDO’lu
ürünlerin ülkeye girişi serbest bırakılıyordu, ülkemiz GDO’lu
ürünlerin pazarı oluyordu ancak Sayın Bakan, bu yönetmelikle GDO’lu ürünlerin ülkeye girişinin yasaklandığını, şimdiye
kadar bu ürünlerin serbestçe ülkeye girdiğini söylüyordu. Sanki Sayın Bakan bu
ülkede Tarım Bakanı değildi, sanki Sayın Bakan beş yıldır bu ülkede Tarım
Bakanlığı yapmıyordu.
Hatırlarsınız, o günlerde bütün TV kanallarında, bilen bilmeyen,
bu konuyu tartıştı veya tartıştığını zannetti. Biz, bu yönetmeliğin yanlış
olduğunda ısrar ettik. GDO’lu ürünlerin henüz
risklerinin bütünüyle ortadan kaldırılmadığını, insan sağlığı ve çevre sağlığı
açısından risklerinin olduğunu söyledik, hâlâ da söylüyoruz.
Bu arada, yönetmelik mahkemelik oldu, birkaç defa değiştirildi.
Nihayet, Bakanlık, tepkileri göğüsleyemeyince, 20 Kasım 2009 tarihinde,
ithalatı yapılan GDO’lu ürünlerde daha önce binde 9
olan GDO eşik değerini sıfıra çekti ve böylece GDO’lu
ürün girişi yasaklanmış oldu.
Bu arada, yönetmelikten önce tonu 450-500 dolar olan soya
fiyatları 800-900 dolara çıktı. Yem fiyatları arttı, besici zarar gördü. Et
fiyatları arttı, tüketici zarar gördü. Ancak, gündem, GDO’lu
ürünler oldu. Habur unutuldu. Orada Başbakanın “İyi
şeyler oluyor.” dediği Habur’da, aslında hiç de iyi
şeyler olmadığı, adaletin, yargının ayaklar altına alındığı, devletin hâkiminin
terör örgütü militanlarının ayağına gönderildiği tartışmaları unutturuldu.
Görev ifa edilmişti; gündem değişmiş, Habur
unutulmuş, Başbakan rahatlamıştı. Yandaşlar stoklarındaki yem ham maddelerini
satmış, kasalarını doldurmuşlardı. Artık, normal gündeme dönülebilirdi.
2004 yılında hazırlanan Biyogüvenlik
Kanun Tasarısı Meclise sevk edildi. Kanunun görüşüldüğü günlerde gıda ve
yemlerde GDO eşik değeri sıfırdı. Bunun kanunda da ifade edilmesini istedik. Bu
ülkeye GDO’lu ürün girmesine izin vermeyeceğini
söyleyen Sayın Bakan sesini çıkartmadı. GDO için eşik değerle ilgili düzenleme
bu kanunda yer almadı. Bu karar, çıkarılacak yönetmeliğe, kurulacak olan
kurulun kararına bırakıldı. Hatırlayacağınız gibi uzun tartışmalar sonunda
kanun kabul edildi ve 26 Mart 2010 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe girdi.
Kurul oluşturuldu, bilimsel komiteler oluşturuldu. Sonunda 28 Nisan 2010
tarihinde Bakanlık GDO’lu ürünlerle ilgili
yönetmelikte yeni bir değişiklik yaptı ve GDO’lu
ürünlerin tüketim izinlerini AB mevzuatına bağladı. Yani, 26 Ekim 2009’a geri
döndük. Bakanlığa göre GDO’lu olmayan, bize göre GDO’lu oldukları konusunda hiçbir şüphemizin olmadığı
mısırlara giriş izni verildi. Şimdi bu ürünler alışveriş merkezlerinin her
köşesinde, hatta sokaklarda bardak bardak satılıyor.
Bu GDO’lar, GDO’lu ürünler
yemeklerimize giriyor, kimseden çıt yok. Yaklaşık bir ay bekledim. Televizyon televizyon gezenlerden çıt yok. Sayın Bakan şimdi de “Ne
yapalım kardeşim, Kurul böyle karar verdi, bilimsel komite böyle karar verdi.
Siz bilime inanmıyor musunuz?” diyecek ve olayı kapatacak.
Değerli milletvekilleri, bütün bunlar bir senaryo idi, Sayın Bakan
bu konuda rolünü iyi oynadı, biz de bu filmi seyrettik. Sayın Bakanı ve bu
senaryoda rol alanları kutluyorum, alkışlıyorum ama Sayın Bakana tekrar
sesleniyorum: Bu iş yanlıştır. Bu karar ile ülkemiz GDO’lu
ürünlerin pazarı yapılmıştır. Bundan bu ürünleri yiyen insanımız zarar
görecektir, çiftçimiz zarar görecektir. Alınan bu yanlış kararı düzeltin,
sözünüzün arkasında hiç olmazsa bir sefer durun.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MEHMET AKİF PAKSOY (Devamla) - Sayın milletvekilleri, değinmek
istediğim diğer konu et ithalatıdır. Sayın Başbakan et ithalatı ile et
fiyatlarının düşürüleceğini ifade ettiğinde, biz, bunun çözüm olmayacağını,
aksine et spekülatörlerinin iştahını kabartacağını
söyledik. Nitekim öyle oldu, et fiyatları tekrar artmaya başladı, şimdi ithalat
miktarını artırıyorsunuz. Bu, çözüm değildir. Bu, AB çiftçisini desteklemek
demektir. Yine söylüyoruz: Çözüm yeri besiciyi desteklemektir. Gelin, uzun
vadeli bir planla kendi çiftçimizi destekleyelim. Çözüm budur diyorum.
Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Paksoy.
60’ıncı maddeye göre pek kısa söz talepleri vardır, şimdi onları
vereceğim.
Buyurun Sayın Uslu.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, bölücü terör
örgütünün saldırılarına ilişkin açıklaması
CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bölücü terörün yaktığı ihanet ateşi ve hain saldırılar gün
geçtikçe daha çok evladımızı hedef alır hâle gelmiş ve yurdumuzun her ocağından
feryatlar yükselmektedir. Ne yazık ki sancılı ve acılarla dolu süreç devam
etmektedir. 19 Hazirandaki saldırıda 11 Mehmetçik’imiz şehit olmuştur ve bu
şehitlerimizden 2’si, Mustafa Kayın ve Oğuz Yelken Edirnelidir. Yurdumuzun her
yanında yükselen feryatların dinmesi için İktidar bir an önce gereğini
yapmalıdır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Doğru…
2.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, Tokat ili Erbaa ilçesinde yetiştirilen tütün ürününe ve tütün
üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Tütün, ülkemizin en önemli üretimlerinden biridir. Tokat ili Erbaa
ilçesinde “sarı elmas” ismi de takılmış olan bu ürün maalesef tamamen yok
olmakta ve çiftçi de küstürülmektedir.
Yüz elli yıldan beri tütün üretimi ülkemizde yapılmış, ancak,
yabancı tütün üreticileri ve sigara kartellerine yenilmiştir. Sonuçta sigara
fabrikaları satılmış, üretici özel sektörün insafına terk edilmiştir. “Sigara
fabrikaları kapatılmayacak, işçiler mağdur edilmeyecek.” diyenlerin tam tersi
olmuş, sigara fabrikaları kapanmış, işçiler de mağdur olmuştur.
Tütün başka bir ürünün zor yetiştiği kıraç, susuz arazide
yetişmektedir. Kıraç arazide de başka üründen tütün geliri kadar gelir elde
edilmemektedir. Bundan dolayı da çiftçinin mağdur olmaması için Hükûmetçe tekrar konu gündeme getirilmeli, üretim konusunda
yeni kararlar alınmalıdır. Alınmazsa üretim bitecek, çiftçi kaybedecek, ülkemiz
de önemli bir geçim kaynağı ve ihraç ürününü kaybedecektir diyor,
teşekkürlerimi sunuyorum.
BAŞKAN – Sayın Köse…
3.- Adıyaman Milletvekili Şevket
Köse’nin, tütün üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Malatya Milletvekilimiz Sayın Mevlüt Aslanoğlu’nun tütün ekimi ve üreticilerinin sorunları hakkında
yapmış olduğu konuşmanın tamamına katılıyorum.
Benim seçim bölgem olan Adıyaman’ın özellikle merkez ve Çelikhan
ilçemizde tütünden başka hiçbir ürün yetişmiyor Sayın Başkanım. Alternatif ürün
yetiştirilmeden tütün ekiminin yasaklanması bu bölgede yaşayan 29 bin ailenin,
yaklaşık 150 bin insanın aç kalmasına sebep olmuştur. Ve neticede, dün Mecliste
yaptığım konuşmaya göre, bunların çoğu mevsimlik tarım işçisi konumundadırlar.
Şimdi, Adıyaman’da Philip Morris şirketi adına bazı firmalarla sözleşme imzalandı,
tütün ekimi için. Fakat, 2,6 TL’ye kilo başına fiyat
biçilmiştir. Devlet ise 4,6 liraya alıyordu. Buna benzer, başka ülkelerde,
devletler “destekleme primi” adı altında prim vermektedir, en az yüzde 50
civarında. Bu konuda Hükûmetin en azından bu
köylülere “destekleme primi” adı altında bir destek vermesini diliyor, daha
doğrusu bir açılım yapmasını diliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın İnan…
4.- Niğde Milletvekili Mümin
İnan’ın, Niğde ilindeki çiftçilerin sorunlarına ilişkin açıklaması
MÜMİN İNAN (Niğde) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Çiftçilerimizin, Türkiye genelinde olduğu gibi, Niğde’de de çok
büyük sorunları hâlâ devam etmektedir. Özellikle son günlerde yaşanan dolu ve
sel felaketlerinden, yağışlardan dolayı Türkiye genelinde ve Niğde’deki bütün
çiftçilerimize geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
Niğde’mizin ve Türkiye’deki birçok çiftçimizin yıllardan beri
devam eden elektrik sulama borçlarıyla ilgili problemleri hâlâ devam etmektedir
ve ne yazık ki bir çözüm hâlâ vatandaş tarafından beklenmesine rağmen Hükûmet bu konuda bir çözüm adımı atmamaktadır.
Diğer taraftan geçen hafta da dile getirmemize rağmen Niğde’de
içme suyu kesik olan yaklaşık elli tane köy ve kasabamız bulunmaktadır. Sayın
Sağlık Bakanı konuyla ilgileneceğini söylemesine rağmen bugüne kadar bir adım
atılmamıştır ve o köylerde su olmamasından dolayı salgın hastalıkların baş
gösterme tehlikesi vardır ve bunun sorumluluğu başta Sayın Sağlık Bakanıma ve Hükûmete aittir. Dolayısıyla bunu bir kez daha hatırlatmak
isterim. Diğer taraftan bu köylerin su borçları çok fazla değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Vural…
5.- İzmir Milletvekili Oktay
Vural’ın, 30 Haziran Emekliler Günü’ne ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün 30 Haziran Emekliler Günü. Gerçekten
hayatının büyük bir bölümünde ülkemizin refahı ve büyümesi için çalışan,
kalkınmamızda çok önemli katkıları olan emeklilerimize ayrılan bugünün
gerçekten kutlu ve mutluluk içerisinde geçirmelerini talep etmek isterdim ancak
emeklilerimizin her gün sıkıntıları artıyor, yoksulluk ve ızdırap
içindeler, bir gün dahi olsa “huzur”, “mutluluk” ve “refah” kelimelerine hasret
kalmış durumdalar. Yani böyle bir Emekliler Günü nasıl kutlanır doğrusu
bilemiyorum, ama emeklilerin bugününü kutlayabilmesi için kendilerini idame
ettirecek bir emeklilik maaşına ve emekliler arasında bu farklılıkların
giderilmesine ihtiyaç var. Bugüne kadar devletine ve milletine hizmet etmiş
emeklilerimiz ne zaman insanca yaşamaya ve yoksulluğun pençesinden kurtulmaya
başlarsa o zaman biz de Emekliler Günü’nü gönül rahatlığıyla kutlayabiliriz.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak tüm emeklilerimize Allah yardımcıları olsun
diyorum, müreffeh, mutlu, ev kirası, yakacak parası düşünmeden geçen günler
temenni ediyoruz.
Söz verdiğiniz için teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Selamoğlu…
6.- Niğde Milletvekili Muharrem Selamoğlu’nun, Niğdeli çiftçilerin elektrik borçlarına
ilişkin açıklaması
MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde)
Sayın Başkanım, Sayın İnan’ın da söylediği gibi evet Niğde’de yıllardır
süren, çiftçilerimizin bir elektrik borçları sorunu var. Bu on iki-on üç yıllık
olan, süregelen bir borç. İktidarlarımız döneminde 2003 yılında ve 2005 yılında
bu borçların faizlerinin tamamı silinmiş, peşin ödemeleri takdirde yüzde 35 de
ana paralarından silinmiş, ama buna rağmen 9 bine yakın tarımsal sulama
abonelerimizden 1.500 kişi hâlen borçlarını ödememekte diretiyorlar. En sonunda
2009 yılında tekrar bu insanların mağduriyetinin giderilmesi hususunda
faizlerinde bir indirim ve borçlarının da otuz altı aya kadar
yapılandırılmaları sağlanmıştır. Hükûmetimiz olarak
bu çiftçilerimize gereken her türlü kolaylığı gösteriyoruz. Şu anda da
özelleştirmeden dolayı köylerimizdeki elektrik borçlarından dolayı içme
sularında bir kesintiler söz konusu oldu. Geçen hafta da görüşmemiz…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın genel kurula sunuşları vardır.
Meclis araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı okutacağım.
Şimdi okutacağım ilk Meclis araştırması önergesi beş yüz kelimeden
fazla olduğu için önergenin özeti okunacaktır, ancak önergenin tam metni
tutanak dergisine eklenecektir.
Buyurun:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Tunceli Milletvekili
Şerafettin Halis ve 19 milletvekilinin, yakın tarihimizde yaşanmış bazı
toplumsal olayların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/797) (x)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye'nin son kırk yılında yaşanmış, 1971-12 Mart Muhtırası, 30
Mart 1972 Kızıldere katliamı, 1977-Kanlı 1 Mayıs, 16
Mart 1978 Öğrenci Katliamı, 17 Nisan 1978 Malatya Olayları, 1978 yılı 16 Mayıs Piyangotepe olayı, 19 Aralık-25 Aralık 1978 Maraş Katliamı,
1980'de Çorum Katliamı, 12 Eylül 1980 Darbesi, 1993 tarihinde 33 askerin
öldürülmesi, 1993 Sivas ya da Madımak Katliamı, 22 Ekim 1993 Lice Katliamı, 12
Mart 1995 Gazi Katliamı, 1996 Güçlükonak Katliamı, 19 Aralık 2000 Hayata Dönüş
Operasyonu (19 Aralık Katliamı), Diyarbakır Cezaevi ya da Diyarbakır Askeri
Cezaevi Vahşeti, Gözaltında kayıplar, Kuşkulu Ölümler, Arka planı
aydınlatılmamış cinayetler, Faili meçhuller, Boşaltılmış köyler...için,
Anayasa'nın 98'inci, İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis
Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 29.04.2010
1) Şerafettin Halis (Tunceli)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Akın Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Fatma Kurtulan (Van)
9) Hasip Kaplan (Şırnak)
10) Hamit Geylani (Hakkâri)
11) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
12) M. Nuri Yaman (Muş)
13) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
14) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
15) Osman Özçelik (Siirt)
16) Özdal Üçer (Van)
17) Pervin Buldan (Iğdır)
18) Sebahat Tuncel (İstanbul)
19) Sevahir Bayındır (Şırnak)
20) Sırrı Sakık (Muş)
(x) (10/797) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin
tam metni tutanağa eklidir.
Gerekçe Özeti:
Türkiye'nin son kırk yıllık tarihi, büyük insan hakları
ihlallerine, karanlıkta kalmış katliamlara vb. trajik olaylara tanıklık
etmişti.
Ancak yaşanan çoğu olaylar üzerindeki sis perdesi kalkmamış,
bazıları tamamıyla karanlıkta kalmıştır.
Dolayısıyla, failleri bilinmediği, ya da bilinip de yargı önüne
çıkarılmadığından olaylar zincirine yeni halkalar eklenmiştir.
Bunun sonucu olarak toplumun barış içinde bir arada yaşamasının
güveni kırılmış, her an benzer olayların yaşanacağı kaygısı oluşmuştur.
Yıllardır yaşanan olaylar üzerine gidilmemiş, olayların gerçek
yüzü aydınlatılarak arkasındaki karanlık güçler kamuoyunca öğrenilememiş ve
failler yargılanmamıştır.
Bu olaylardan bazıları sıralanırsa;
1971-12 Mart Muhtırası, 30 Mart 1972 Kızıldere
katliamı, 1977-Kanlı 1 Mayıs, 16 Mart 1978 Öğrenci Katliamı, 17 Nisan 1978
Malatya Olayları, 16 Mayıs 1978 Piyangotepe olayı, 19
Aralık-25 Aralık 1978 Maraş Katliamı, 1980'de Çorum Katliamı, 12 Eylül 1980
Darbesi, 1993 tarihinde 33 askerin öldürülmesi, 1993 Sivas ya da Madımak
Katliamı, 22 Ekim 1993 Lice Katliamı, 12 Mart 1995 Gazi Katliamı, 1996
Güçlükonak Katliamı, 19 Aralık 2000 Hayata Dönüş Operasyonu (19 Aralık
Katliamı), Diyarbakır Cezaevi ya da Diyarbakır Askeri Cezaevi Vahşeti,
Gözaltında kayıplar, Kuşkulu Ölümler, Arka planı aydınlatılmamış cinayetler,
Faili meçhuller, Boşaltılmış köyler...
Yukarıda özetlenerek verilmiş olaylar üzerine gidilerek karanlıkta
kalmış yanlarının aydınlatılması, sorumluların kamuoyuna tanıtılması,
suçluların yargılanması, demokrasinin gereği olarak karşımızda bir görev ve
sorumluluk olarak durmaktadır.
Son kırk yıllık zaman diliminde yaşanan bu olayların araştırılarak
aydınlatılması için TBMM bünyesinde bir "Araştırma Komisyonu"nun
kurulmasının gereğine inanmaktayız.
2.- Ordu Milletvekili Rıdvan
Yalçın ve 25 milletvekilinin, boşanma davalarındaki artışın nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/798)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Boşanma davaları ile ilgili bir soru önergesine verilmiş olan
cevaba göre son yıllarda ülkemizde boşanma davalarının sayısının hızla
arttığını görmekteyiz.
Her boşanma davasından sonra ortaya çıkan bölünmüş aile yapıları
ve onlardan doğan sorunlar, arada kalan çocuklar, millet olarak toplum yapımızı
da olumsuz etkilemektedir. Dünya milletleri arasında aile mefhumuna en fazla
önem veren bir millet olarak, önem verdiğimiz bu değerin korunabilmesi,
sağlıklı bir toplum yapımızın devamının sağlanması, ve
bu davaların en mağduru çocuklarımızın gerek ruhsal gerek fiziksel
gelişimlerinin bozulmasının önüne geçilmesi adına, gittikçe sayısı artan
boşanma davalarına yol açan gerek sosyal gerekse ekonomik nedenlerinin
araştırılması, sonuçlara göre gereken önlemlerin alınması için Anayasamızın 98
ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırma Komisyonu
kurulmasını arz ve teklif ederiz.
1) Rıdvan Yalçın (Ordu)
2) Mehmet Şandır (Mersin)
3) Cumali Durmuş (Kocaeli)
4) Alim Işık (Kütahya)
5) Recep Taner (Aydın)
6) Kamil Erdal Sipahi (İzmir)
7) Kürşat Atılgan (Adana)
8) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
9) Mustafa Enöz (Manisa)
10) Hasan Özdemir (Gaziantep)
11) Süleyman Lâtif Yunusoğlu (Trabzon)
12) Ahmet Bukan (Çankırı)
13) Yılmaz Tankut (Adana)
14) Abdülkadir Akcan (Afyonkarahisar)
15) Akif Akkuş (Mersin)
16) Hamza Hamit Homriş (Bursa)
17) Cemaleddin Uslu (Edirne)
18) Ahmet Orhan (Manisa)
19) Hüseyin Yıldız (Antalya)
20) Osman Durmuş (Kırıkkale)
21) Durmuş Ali Torlak (İstanbul)
22) Mustafa Kalaycı (Konya)
23) Metin Ergun (Muğla)
24) Beytullah Asil (Eskişehir)
25) Mithat Melen (İstanbul)
26) Mehmet Ekici (Yozgat)
Gerekçe:
Boşanma davaları ile ilgili bir soru önergesine verilen cevaptaki
verilere göre, ülkemizde 2002 yılında 153.409, 2003 yılında 185.414, 2004
yılında 156.450, 2005 yılında 156.577, 2006 yılında 154.945, 2007 yılında
159.017 adet hukuk mahkemelerinde açılmış boşanma davası bulunmaktadır. Yani
beş yılda bir milyon aile dağılma noktasına gelmiştir.
İlgili bakanlığın önergeye, vermiş olduğu cevapta 2008 ve
sonrasının verileri olmadığını belirtse bile 2002-2007 yılları arasındaki
boşanma davaları rakamlarını incelediğimizde, toplum yapımızın gelecekte ciddi
bir tehlikeyle karşı karşıya olduğunu görmekteyiz.
Ailelerdeki boşanmaların, çocuklar üzerinde yarattığı olumsuz
etkilerin yanı sıra bu olumsuzlukların toplum yapımıza da etkisi olumsuz
olmaktadır. Bu olaylardan kuşkusuz en fazla çocuklarımız etkilenmektedir. Son
yıllarda yine artan suçlu çocuk sayısı da bozulan yuvaların olumsuz
sonuçlarından biri olarak göze çarpmaktadır.
Günlük yaşantımızın içinde kimi zaman dilenen bir çocuk
olarak, kimi zaman trafiğin en sıkışık en tehlikeli yerlerinde, yağan yağmura,
kara rağmen, soğuktan titreyen elleriyle mendil satmaya çalışarak, karşımıza
çıkan çocuklarımın büyük bir kısmının anne ve babalarının ayrıldıkları,
çocukların ya ortada kaldıkları veya boşanma sonucu geliri olmayan anneyle
beraber kaldıkları anlaşılmaktadır. Bir çok nedenlerle suç işleyen çocuklarımızın da maalesef anne babası
ayrı çocuklar olduklarına üzüntü ile şahit olmaktayız.
Boşanma sonucu öncelikle anne sevgi ve şefkatine muhtaç çocuklar
anneye verilmektedir. Nafakaya hükmedilse de boşanmaların çoğunlukla ekonomik
sebeplerle olduğundan nafaka alacağının tahsili mümkün olmamaktadır.
Ülkemizde işsizliğin yoğun yaşanıyor olması ve kadınlar için iş
bulmanın daha güç olması nedeniyle, boşanmış kadınlar kendisi ve çocuğun
geçimini sağlayamamakta, hem kendisini ve hem de çocuğunu olumsuz şartların içine
sürüklemektedir.
Devlet süratle hem aile birliğinin devamı ve hem de boşanmış
çiftler ve öncelikle kadın ve çocuklar bakımından gerekli önlemleri tespit edip
hayata geçirmelidir.
Boşanmaların en önemli nedeni geçim zorluğu ve işsizlik olarak
karşımıza gelecekse, devletimiz öncelikle aile reisi olan işsizler için ayrı
bir program çerçevesinde çözümler geliştirmelidir. Aksi halde sosyal maliyet
her geçen gün ahlaki yozlaşma, artan terör ve asayişsizlik olarak karşımıza
çıkacaktır.
Boşanma davaları sadece çocuklarımızın mağduriyeti ile de
kalmamakta, çoğu zaman basından ve çevremizden takip ettiğimiz kadarıyla
ekonomik veya diğer nedenlerden kaynaklanan boşanma davalarının cinnetlere ve
intiharlara da yol açtığı ayrı bir acı gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır.
Toplumun en temel birimi olan ailelerimizde yapının bu şekilde
bozulması, sağlıksız bir toplumun oluşmasına neden olmaktadır.
Millet olarak en fazla değer verdiğimiz, ailelerin
bölünmesinin durdurulması, sonuçları itibariyle olumsuz etkilenen çocuklarımızın
mağdur olmalarının engellenmesi ve sağlıklı bir toplum yetiştirilmesi adına,
ülkemizde yaşanan boşanma davalarındaki artışın nedenlerinin araştırılması,
sonuçların tespiti ve önlemlerin alınması için Anayasamızın 98 ve içtüzüğün 104
ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve
teklif ederiz.
3.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 29
milletvekilinin, yatılı ilköğretim bölge okullarının sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/799)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Yatılı İlköğretim Bölge Okulu (YİBO) olarak adlandırılan eğitim
kurumlarında öğrencilerin, eğitimcilerin ve ailelerin yaşadığı sorunların
araştırılması ve anayasal bir hak olan eğitim hakkının en yüksek verimde nasıl
kullanılabileceğinin tartışılabilmesi için TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105.
maddeleri ve Anayasanın 98. maddesi gereğince bir Meclis araştırması açılmasını
arz ederiz.
1) Nevingaye Erbatur
(Adana)
2) Tayfur Süner (Antalya)
3) Hüsnü Çöllü (Antalya)
4) Ferit Mevlüt Aslanoğlu
(Malatya)
5) Hulusi Güvel (Adana)
6) İsa Gök (Mersin)
7) Abdullah Özer (Bursa)
8) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
9) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
10) Ali Koçal (Zonguldak)
11) Ali Arslan (Muğla)
12) Çetin Soysal (İstanbul)
13) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
14) Selçuk Ayhan (İzmir)
15) Şevket Köse (Adıyaman)
16) Tansel Barış (Kırklareli)
17) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
18) Abdurrezzak Erten (İzmir)
19) Fevzi Topuz (Muğla)
20) Tekin Bingöl (Ankara)
21) Akif Ekici (Gaziantep)
22) Erol Tınastepe (Erzincan)
23) Sacid Yıldız (İstanbul)
24) Atila Emek (Antalya)
25) Mustafa Özyürek (İstanbul)
26) Yılmaz Ateş (Ankara)
27) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
28) Bülent Baratalı (İzmir)
29) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
30) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
Gerekçe:
Ülkemizde, kırsal kesimde okulu bulunmayan, köy ve köy altı
yerleşim birimlerinde bulunan 6-14 yaş arası çocukların ilköğretim hizmetlerine
kavuşturulmasını sağlamak amacıyla Yatılı İlköğretim Bölge Okulları (YİBO)
okulları kurulmuştur. YİBO’lar, nüfusu az, dağınık,
okulu bulunmayan veya ilköğretim hizmetlerinin götürülemediği yerleşim
yerlerindeki zorunlu öğrenim çağındaki öğrencilerin parasız yatılı,
çevresindeki öğrencilerin gündüzlü olarak eğitim-öğretim gördükleri ilköğretim
okullarıdır. Buna göre yatılı ve pansiyonlu ilköğretim kurumlarında okuyan
öğrencilerin; barınma, beslenme, tedavi ve ilaç giderlerinin tamamı devlet
tarafından karşılanır. Ayrıca, bu öğrencilere kanunda ön görülen miktar kadar
da harçlık verilir.
Yatılı İlköğretim Bölge Okulları, 222 sayılı İlköğretim ve
Temel Eğitim Kanununa göre hazırlanan "Yatılı İlköğretim Bölge İlkokulları
Yönetmeliği"nin 1. maddesindeki "Çeşitli sebeplerle henüz bir ilkokul
açılmamış olup, birbirine yakın birkaç köyün bulunduğu yerlerde veya evleri ve
ev grupları dağınık olan köylerde gündüzlü, yatılı, pansiyonlu bölge okulları
açılır" hükmü gereğince planlanarak açılmaya başlanmıştır.
2008-2009 öğretim yılında tüm Türkiye çapında 204.919 işi
kapasiteli, 58.222 kız öğrenci ve 92108 erkek öğrenci olmak üzere toplam
150.330 öğrenciye hizmet veren 589 Yatılı İlköğretim Bölge Okulu bulunmaktadır.
Bu okullarda eğitim gören çocuklarımızın yiyecekleri, giyecekleri,
ders kitapları, defterleri, harçlıkları, ders araç ve gereçleri ile her türlü
giderleri devlet tarafından karşılanmaktadır.
Eğitime erişmenin kişisel gelişimin sağlanması ve toplumsal
kalkınmanın gerçekleştirilebilmesi, dolayısıyla ülkemizin önemli sorunlarından
olan kadına karşı şiddet, erken yaşta evlilik, çocuk istihdamı gibi sorunların
çözümünde de önemli rolü olduğu düşünüldüğünde YİBO'ların
büyük bir problemin çözümünü kolaylaştırıcı bir rol oynadığı görülmektedir.
Ancak son günlerde ardı ardına yaşanan kimi olaylar YİBO'larda kalan, ailesinden uzakta yaşayan, devlet
koruması ve sorumluluğu altında yaşayan çocuklarımızın barınma ve eğitim görme
alanları ve imkânları konusunda kamuoyunda endişe yaratmıştır. YİBO'larda sunulan hizmetlerin ve sağlanan güvenliğin en
üst düzeyde ve yüksek kalitede sağlanıp sağlanmadığının araştırılması bir
anlamda TBMM'nin de sorumluluğu altındadır.
Dolayısıyla YİBO'larda öğrencilerin
hangi şartlar altında barındığı ve eğitim gördüğünün araştırılması,
öğrencilerin sorunlarının gerekirse yerinde incelenebilmesi, öğrencilerle yüz
yüze görüşülmesi, velilerin ve eğitimcilerin görüşlerinin alınması, uzmanların
önerilerinin dinlenmesi YİBO'ların daha kaliteli
hizmet verebilmesi için şarttır.
Yukarıda özetlenen sebeplerle, YİBO'ların
fiziki şartlarının incelenebilmesi, öğrencilerinin sorunlarının ve
ihtiyaçlarının araştırılabilmesi, son günlerde YİBO'lara
ilişkin olarak artan adli vakaların sebeplerinin tartışılabilmesi ve sorunlara
ilişkin çözüm önerilerinin uzmanlar eşliğinde görüşülebilmesi amacıyla bu
araştırmanın açılmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
4.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız ve 21 milletvekilinin, üniversite
hastanelerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/800)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde sağlık hizmetlerinin verildiği yerler, Sağlık
Bakanlığı'na bağlı hastaneler, özel sağlık kuruluşları ve üniversite
hastaneleridir. Üniversite hastaneleri aynı zamanda eğitim-araştırma hizmetlerinin
verildiği, akademik çalışmaların yapıldığı, sağlık hizmeti sunumunda görev
alacak kişileri de yetiştiren ve bilimsel yaklaşımı temsil eden kurumlardır.
Yani, aslında üniversite hastaneleri sağlık hizmetinin sağlıklı bir şekilde
yürütülmesini sağlayan kurumlardır.
Üniversite hastanelerinin dört asli görevi vardır. Bunlardan
birincisi öğrenci ve asistan eğitmek, ikincisi bilim insanı yetiştirmek,
üçüncüsü bilimsel araştırma yapmak, en sonuncusu ise hasta bakmaktır. Fakat son
yıllarda yapılan düzenlemeler her ne kadar çok iyi gibi gözükse de,
yurttaşların üniversite hastanesi de dahil dilediği
hastaneye başvurabilmeleri, üniversite hastanelerinin ana fonksiyonlarını
yerine getirmesini engellemektedir. Hastaların dilediği hastaneyi seçme
özgürlüğü elbette olmalı. Fakat bu uygulamalar üniversite hastanelerinin
olmazsa olmazı öğrenci-uzman-bilim insanı yetiştirme ve bilimsel araştırma
yapabilmenin önüne geçmemelidir.
Üniversite hastaneleri son yıllarda çıkarılan yasa ve
yönetmelikler nedeniyle oldukça sıkıntılı günler geçirmektedirler. Mali
sıkıntılar ve personel yetersizliği bu sorunların başında gelmektedir. 5947
Sayılı Tam Gün Yasası döner sermayeden yapılan harcamaları daha da
arttıracaktır. Bu ise akademik kadrolara olan talebin azalmasına, böylece
eğitim misyonu yüklenmiş üniversitelerde kalifiye
öğretim üyesi sayısında belirgin bir düşüşe neden olacaktır. Üniversite
hastaneleri mevcut hastalara bakacak fiziksel ve maddi kaynaklara sahip
değillerdir. Üniversite hastanelerinin birikmiş borçlarının 1.2
milyar lira olduğu yetkili kişiler tarafından da açıklanmıştır. Üniversite
hastanelerinin bu borçları da göz ardı edilmemelidir. Eğer bu yük azaltılmazsa
ileride üniversite hastanelerinin mali yapısının çökmesinin yanı sıra kaliteli
asistan ve bilim insanı yetiştirmek de imkânsızlaşacaktır.
Nöbet ücretleri dahil tüm giderlerin
döner sermayeden karşılanmasının bu çöküşte önemli payının olmasının yanı sıra,
SUT fiyatlarındaki düşüklükte bu çöküşü hızlandıracak diğer faktördür. Oysaki
üniversite hastanelerinin tek gelir kaynağının Sağlık Uygulama Tebliği (SUT)
kaynaklı hizmetler olduğu unutulamamalıdır. O nedenle üniversite hastanelerinin
mevcut borçları ve giderleri göz önünde bulundurularak bazı giderlerinin genel
bütçe kaynakları ile ödenmesi bu yükü biraz olsun hafifletecek bir yöntem
olabilir. Aksi taktirde üniversite hastaneleri
bütçeden pay, Sağlık Bakanlığı'ndan da kaynak alamadıkları için tüm yatırım
harcamalarını kendi kaynakları ile yaptığından çökecek ve ihtiyaçlara cevap
veremez hale geleceklerdir.
Üniversite hastanelerinin önemli bir diğer sorunu da bütçe
yetersizliği bahane edilerek kamu tarafından geri ödemelerde aksama olması, bu
nedenle tıbbi malzeme ve diğer mal alımlarında sıkıntı yaşanmasıdır. Sosyal
Güvenlik Kurumu'nun (SGK) bazı önemli ameliyatların tamamını veya bir kısmını
karşılamaması nedeniyle bu hastanelerde sağlık hizmetlerinde aksamalar meydana
gelmektedir. Yıllardır Sağlık Reformu adı altında yapılmaya çalışılan tüm bu
düzenlemeler ne yazık ki üniversite hastanelerini giderek güçsüzleştirmiş ve
çökme noktasına getirmiştir.
Yapılacak yeni düzenlemelerle üniversite hastanelerinin mali
durumunun düzeltilmesi, hizmet kalitesinin korunması, daha da iyileştirilmesi
ve üniversite hastanelerinde yaşanan sorunların tespit edilerek kalıcı çözüm
yollarının bulunması amacıyla Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç
Tüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri uyarınca Meclis Araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
1) Sacid Yıldız (İstanbul)
2) Tekin Bingöl (Ankara)
3) Akif Ekici (Gaziantep)
4) Hulusi Güvel (Adana)
5) Atila Emek (Antalya)
6) Şevket Köse (Adıyaman)
7) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
8) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
9) Erol Tınastepe (Erzincan)
10) Abdullah Özer (Bursa)
11) Mustafa Özyürek (İstanbul)
12) Yılmaz Ateş (Ankara)
13) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
14) Ahmet Küçük (Çanakkale)
15) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
16) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
17) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
18) Bülent Baratalı (İzmir)
19) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
20) Ensar Öğüt (Ardahan)
21) Mevlüt Coşkuner
(Isparta)
22) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine
göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım:
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri
1.- (10/692) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 30/6/2010
Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu’nun 30.06.2010 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı
toplantısında, oy birliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin,
İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Bengi
Yıldız
Batman
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler Kısmının 577 inci sırasında
yer alan 10/692 tutuklu ve hükümlülerin sağlık hizmetlerinde yaşadıkları
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir
Meclis Araştırması açılmasına ilişkin önergenin görüşülmesinin, Genel Kurulun
30.06.2010 Çarşamba günlü birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN - Grup önerisinin
lehinde Sayın Akın Birdal, Sayın Hamit Geylani; aleyhinde Sayın Yılmaz Tunç, Sayın Tayfun İçli.
İlk söz, Diyarbakır Milletvekili Sayın Akın Birdal’a
aittir.
Buyurun Sayın Birdal. (BDP sıralarından
alkışlar)
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
cezaevlerinde bulunan hasta mahkûmların durumlarına ilişkin verdiğimiz
araştırma önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlarım.
Adalet Bakanlığının resmî açıklamalarına göre, Mayıs 2010 tarihi
itibarıyla cezaevlerinde 119.394 kişi bulunmaktadır. Bunun 60.029’u hükümlü,
yani cezaları kesinleşmiş kişilerden oluşmakta, 59.365 kişi de tutuklu
statüsündedir ama ne yazık ki, bizde biliniyor, tutukluluğun cezaya dönüştüğü
ve ünlü hukukçu Faruk Erem’in “Gecikmiş adalet, adalet değildir.” sözü
hepimizce anımsanır ve bilinir. Şimdi, bir buçuk-iki yıl yatırıyorsunuz,
örneğin yaklaşık on beş aydır bizim belediye başkanlarımız ve siyasetçilerimiz
içerideler, şimdi 18 Ekime duruşma günü verildi. Yaklaşık on sekiz ay… Ki düne
kadar neyle suçlandıklarını da bilmiyorlardı. İddianame hazırlandı ve şimdi 18
Ekimde duruşmaya çıkacaklar.
Şimdi, cezaevlerindeki fiziki koşulların ne olması
gerektiğinin referansı belli. Türkiye Cumhuriyeti devleti, Birleşmiş Milletler
tutuklu ve hükümlülere uygulanması gereken minimum standart kurallar ile Avrupa
Konseyinin tutuklu ve hükümlülere uygulanması gereken minimum standart
kurallarını kabul etmiştir ve bunu da hukukuyla içselleştirmesi ve buna göre
düzenleme yapması gerekirken, ne yazık ki, bu kanayan yara bir türlü
iyileştirilememiş ve Türkiye cumhuriyet tarihinde her zaman cezaevleri ikinci
bir cezaya dönüşmüş ve giderek de tutuklu ve hükümlülerin bedensel ve ruhsal yeteneklerini
yitirmesine neden olmuştur. Nitekim, bu doğrultuda,
cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin sağlık sorunlarına ilişkin, gerek
Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları İnceleme Komisyonuna gerekse İnsan
Hakları Derneğine yoğun başvurular yapılmıştır. Başvuran mahkûmların pek çoğu,
sürekli tedavi gerektiren ve ölümcül sonuçlara yol açabilecek hastalıklara
yakalanmış olan tutuklu ve hükümlülerdir. Cezaevi ve Adalet Bakanlığının
işleyişindeki bürokratik gecikmeler, cezaevinin bulunduğu ilde bulunan
hastanenin o hastalığı tedavi için yetersiz oluşu gibi nedenler bu sorunları
daha da artırmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yeterli önlem alınamaması
sonucu yaşanmış trajediler var son birkaç yıldır. Örneğin, kanser hastası ve
yetmiş yedi yaşında olan Ali Çekin, 31 Temmuz 2008 tarihinde Siirt Cezaevinde
tedavisi yapılmadığı için yaşamını yitirmiştir. Tutuklu ve hükümlülerin gerek
yaşamları gerekse de sağlıkları, demokratik bir devletin, hukuk devletinin
sorumluluğu altındadır. Özgürlükleri devletçe sınırlanan tutuklu ve
hükümlülerin bu haklarının devletçe güvence altına alınması ve eksiksiz
karşılanması gerekmektedir. Bu konuda, ülkemizin de taraf olduğu, Birleşmiş
Milletler, Avrupa Birliği gibi kuruluşlarca hazırlanmış pek çok uluslararası
sözleşme vardır. Örneğin, bunlardan biri olan Birleşmiş Milletler Kişi Hakları
ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin 10’uncu maddesi birinci bölümünde
“Özgürlüğünden yoksun bırakılmış olan herkese insanca ve insan kişiliğinin
niteliğinden gelen onuruna saygı gösterilerek davranılır.” diyor. Oysa, bize sıkça yapılan başvurulardan, cezaevi
sürgünlerinin yeni bir işkenceye dönüştüğünü görüyoruz; ring araçlarında
saatlerce bir yerden bir yere götürülüyor, havasız, susuz. Sonra, yine, son
günlerde, cezaevlerinde yine kabul edilmiş 45/1 sayılı genelgenin günlük konjonktüre göre sınırlandırılması sonucu uygulanmıyor,
sınırlandırılıyor ve buna yapılan itirazlarda da işkenceyle ve baskıyla
karşılaşılıyor. Nitekim, son, Tekirdağ F Tipi
Cezaevinde bu örnekler görülmektedir.
Şimdi, yine bu yaşananlardan ötürü açlık grevlerinin
başlaması söz konusu. Gerçekten neden
insan haklarına dayalı bu düzenlemeler yerine getirilmiyor? Neden ikinci bir
kez cezalandırılıyor? Bunun karşılığı ne yazık ki yok.
Cezaevlerinde hasta mahkûmların yaşadıkları konusunda birkaç örnek
vermek istiyorum: Örneğin, Gülazer Akın, Nurettin
Soysal, Halil Güneş, Abdülsamet Çelik ve Taylan Çintay; bunların durumu çok ağır. Geçtiğimiz günlerde Güler Zere’yi yitirdik. Demokratik
kamuoyu, ısrarla ve inatla “Bırakın, tedavisi dışarıda görülsün, ailesinin
yanına gönderilsin.” dedi. En sonunda, demokratik kamuoyunun baskısı sonucunda,
iş işten geçtikten sonra Güler Zere bırakıldı ve evinde de geçtiğimiz günlerde
yaşamını yitirdi.
Şimdi, böyle bir demokratik devlet olur mu? Böyle bir hukuk
devleti olur mu? Yani eğer bu yasalara göre gerçekten bir suç işlemişse
cezasını yatar, çıkar ama onun onuruna bağlı, insan haklarına dayalı düzenleme
yapmak demokratik hukuk devletinin yükümlülüğü altındadır. Devlet, öldüren
değil yaşatan olmalıdır.
Şimdi, örneğin, Taylan Çintay, mesane
kanseridir, bunu kaç kez dile getirdik. Yani örneğin, İnsan Hakları İnceleme
Komisyonuna Abdülsamet Çelik, Taylan Çintay, Halil Güneş’e ilişkin başvurularımız oldu. Yani
dostlar alışverişte görsün! Bir heyet oluşturuluyor, gidiliyor ve öncesinden de
haber veriliyor her ne kadar habersiz gidildiği söyleniyorsa da. Örneğin,
pikeler değişiyor falan ve ertesi gün heyet gittikten sonra pikeler yine
toplanıyor! Arkadaşlar, böyle bir şey olmaz. Ve bakın, şu anda 119-120 bine
yakın insan… Gerçekten, Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu sorunların çözümünü
sağlamalı ve denetimini de yapmalıdır. Taylan, örneğin, defalarca ameliyat
olmuştur ancak cezaevi koşullarında tedavisi sürdürülememektedir, hastanede
kötü muameleyle karşılaşmaktadır, karşı çıktığı zaman da disiplin cezası
verilmektedir. Yani itiraz etmeyeceksiniz, biat edeceksiniz. İtiraz ettiğiniz
zaman, ailenizle görüşemiyorsunuz, iletişim araçlarından yararlanamıyorsunuz,
ikinci bir defa cezalandırılıyorsunuz. Böyle bir şey olmaz!
Abdülsamet Çelik, kan
kanseridir ve kendisini Sayın Adalet Bakanının izniyle, geçtiğimiz günlerde
Sincan F Tipi Cezaevinde ziyaret ettim. Arkadaşlar, şimdi, bu arkadaşın, çok
yakın, gerçekten tedaviye gereksinmesi var ve hijyenik
koşullarda bu ring, gönderilmesi, götürülmesi falan gerekiyor, kan uyumu
sağlayamadı ama sekiz saat ring aracında bekletiliyor. Böyle
bir şey olur mu! Ondan sonra, yine örneğin, Abdülsamet
Çelik için Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Numune Hastanesi tarafınca
verilmiş “Tahliye edilmesi gerekir.” raporları var ama bu raporların,
bürokratik prosedürün nasıl işlediğini biliyorsunuz ve
o işlerken de hasta her geçen gün yaşamını yitiriyor.
Kemal Özelmalı adlı mahkûm yirmi
dört yıldır cezaevinde, Wernicke Korsakoff
hastalığına tutulmuştur yani bellek kaybına uğramış ve tek başına yaşamını
sürdürememektedir; hastalığının ilerlemesi sonucu geçici tahliye edilmiştir
ancak doktor muayenesine unutkanlık sonucu iki gün geç gittiği gerekçesiyle
tekrar cezaevine alınmıştır ve onun üzerinde “Cezaevinde kalamaz, ceza ehliyeti
yoktur.” yönünde raporu olmasına karşılık, şu anda infazı yakılmıştır ve Adana
Cezaevindedir.
Nisan ayı içinde, İzmir 2 no.lu F Tipi Cezaevinde, Mehmet Kılınç’ın “Nasıl intihar etti.” denilmesine karşın, Sayın
Adalet Bakanının yanıtı da öldürülmesinin bir ifadesidir, itirafıdır ve
intihara yol açıcı zorlama ve dayatmalar var.
Şimdi, bugünkü gazetelerde var sayın milletvekilleri, Abdullah
Akçay, on dört yaşında girdiği cezaevinde on yedi yaşında kan kanseri olmuş,
durumu ağır, tedaviye yanıt vermiyor, ailesi “Tek isteğimiz yanımızda ölsün,
vedalaşabilelim.” diyorlar. Adli tıp, cezaevinde kalamayacağı yönünde rapor
vermiş ancak bir türlü bürokratik işlemler bitirilemiyor ve son derece insani
bir istek yerine getirilemiyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu Adli Tıp Kurumu,
hastalıkları saptama ve tahliye etme konusunda yanlı ve siyasi gerekçelerle
davrandığının kamuoyuna da yansımış olan birçok örneği var. Hastaneye sevkler
ambulanslarla değil ring araçlarıyla yapılmaktadır. Hastanelerin mahkûm
koğuşları tedavi yapılmaya uygun değildir. Gerek Cumhurbaşkanlığı gerek adli
tıp gerekse de cumhuriyet başsavcılıkları hastalıktan ötürü tahliye işlemlerini
çok geciktirmektedirler. Artık, hastalığının geri dönüşü olmayan hastaların hiç
olmazsa ailesi ve yakınlarıyla beraber olması gibi son derece insani bir istem
bile dikkate alınmamaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
AKIN BİRDAL (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan, bitiriyorum.
Cezaevlerinde bulunan bütün yurttaşlarımızın sağlığının
sağlanmasından ve gerekli tedavilerinin gecikmeden yapılmasından devlet birinci
derecede sorumludur. Bu sorumluluk hiçbir şekilde ertelenemez ve hiçbir
gerekçeye sığınılamaz. Devlet buna ilişkin önlemleri almak ve gerekli koşulları
sağlamak zorundadır çünkü söz konusu olan cezalandırma değil, insan sağlığı ve
yaşam hakkıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında işin başına
dönersek bu bir demokrasi sorunudur ve Kürt sorununun demokratik
çözümsüzlüğünün de çok önemli sonuçlarından biridir. Gelin, toplumsal barış
için operasyonları durduralım, silahları susturalım ve genel bir ayrımsız af
çıkaralım. Böyle barış başlar. Buna ruhen ve psikolojik olarak da hazırlanmış
olunur ve istenilen Türkiye özlemine de böyle kavuşulabilir.
Bu umutla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Birdal.
Önerinin aleyhinde Bartın Milletvekili Sayın Yılmaz Tunç. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin cezaevlerinde bulunan tutuklu ve
hükümlülerin sağlık hizmetlerinden yararlanamadığı, sürekli tedavi olması
gerekenler için bu olanağın sağlanamadığı, bu durumdaki tutuklu ve hükümlülerin
durumunun araştırılması ve yeterli sağlık hizmeti almalarının önündeki
engellerin saptanması, tedavi gerekçesiyle tahliye edilebileceklerin tespiti
için, Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin Türkiye Büyük Millet Meclisinin
bugünkü gündemine alınmasına ilişkin grup önerisinin aleyhinde söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 57, 71 ve 115’inci maddeleri ile Ceza
İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında
Tüzük’ün 94’üncü maddesinde, hükümlü ve tutukluların sağlık hizmetlerinden
nasıl faydalandırılacağı hususları ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Bu yasal
düzenlemeler çerçevesinde, hükümlü ve tutukluların ilk muayene ve tedavi
hizmetleri ceza infaz kurumlarında verilmekte, ileri tetkik, tedavi ve rehabilitasyon gerekenler devlet hastanelerine, daha ileri
sağlık hizmeti gerekenler ise üniversite hastanelerine sevk edilerek tedavileri
yapılmaktadır. Hükümlü ve tutukluların sağlık sorunlarıyla
ilgili gerekli tüm tetkik ve tedavilerin özenle yerine getirilmesi,
özgürlüğünden yoksun olmayan her vatandaşın yararlanabildiği sağlık haklarından
ve hizmetlerinden hükümlü ve tutukluların da yararlanması hususunda Adalet
Bakanlığımız oldukça hassas davranmakta ve bu yönde gerekli tedbirleri alarak
bu konuda tıbbi gereklilik ve mevzuata uygun hareket edilmesini özenle takip
etmektedir.
Araştırma önergesinde iddia edilen, cezaevlerindeki koşulların
hükümlü ve tutuklular aleyhine giderek ağırlaştığı yönündeki eleştirilere
katılmak mümkün değildir. Son yıllarda, cezaevlerinin fiziki yapılarının
iyileştirilmesi hususunda önemli çalışmalar yapılmıştır ve yapılmaktadır. Barış
ve Demokrasi Partisinin (10/692) sayılı Araştırma Önergesi, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin gündeminde bulunmaktadır. Ancak, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin yoğun gündemi itibarıyla, öncelikli olarak çıkarılması gereken kanun
tasarı ve teklifleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu tarafından
belirlenmiştir. Araştırma önergesinin bugünkü gündeme alınması,
yasalaştırılması planlanan önemli kanun tasarı ve teklifleriyle ilgili gündemin
aksamasına neden olacağından Barış ve Demokrasi Partisinin grup önerisinin
aleyhinde olduğumu belirtiyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tunç.
Önerinin lehinde, Hakkâri Milletvekili Sayın Hamit Geylani. (BDP sıralarından alkışlar)
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
anılan araştırma önergesinin lehine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, cezaevleri bu ülkenin kanayan yarası
olmaya ne yazık ki devam ediyor. İnsan hak ihlallerinin en çok yaşandığı
alanların başında cezaevleri gelmektedir. Oysaki cezaevleri bir ülkenin, insan
hak ve hukuku alanında yaşanan gelişmelerin aynası gibidir. Ne yazık ki Türkiye
geçmişten bugüne hak ihlalleri bakımından kötü bir karneye sahip olmuştur.
Özellikle cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri uluslararası alanlara da taşınmış
ve ülkemizin imajı zedelenmiştir.
AKP İktidarıyla birlikte ciddi bir artış da cezaevlerinde
kalanların sayısında olmuştur. Cezaevleri artık dolup taşmakta, mahkûmlar
yemekhanelerde bile, hatta aynı yatakta birkaç kişi yatmak zorunda kalıyor.
Tutuklu kapasitesine ilişkin istatistikler cumhuriyet tarihinin en yüksek
sayısına ulaştığını göstermektedir. 1980 darbesinde dahi doluluk oranı bu kadar
olmamıştı. Şu an 120 bini aşkın tutuklu ve hükümlü cezaevlerinde olumsuz
koşullarda yaşamaya devam etmektedir.
Ancak yaşanan bu olumsuz tabloya rağmen, Hükûmet
çareyi yeni cezaevlerini inşa etmekle… Herhâlde yandaş müteahhitleri
çoğaltmaya yönelik bir hamlesi söz konusu. Oysaki yapılması gereken, gerekçesiz
ve keyfî bir şekilde artan tutukluların önüne geçmek üzere yasal düzenlemeleri
yapmaktır. Bu anlamda Ceza Yargılama Yöntemi Yasası’nın bu tutuklamayı
düzenleyen 100’üncü maddesinin evrensel hukuk normları çerçevesinde
değiştirilmesi kendisini dayatmakta ve kaçınılmaz bir duruma gelmiştir.
Değerli arkadaşlar, özellikle son dönemlerde siyasi tutuklu ve
hükümlülerin kaldığı tüm cezaevlerinden çok sayıda şikâyet mektupları
gelmektedir, sanırım çoğunuza da iletilmiş durumdadır. İnsan hakları
kurumlarına yapılan yoğun başvurular da cezaevlerinde yaşanan sorunların hangi
aşamaya geldiğini çıplak bir şekilde ortaya koymaktadır. Tutuklu ve hükümlüler
cezaevleri idaresinin hukuk dışı, kötü muamelesine günaşırı maruz
kalmaktadırlar. Bu kötü muameleler içinde gardiyanların fiziki saldırıları da
söz konusu olup en son örneğini Engin Ceber olayında
tüm kamuoyuyla birlikte yaşadık ve bu, Türkiye'nin hukuka ve insan haklarına
olan inancının bir tablosunu sergilemekte. Ayrıca, yasal olarak kendilerine
tanınan birçok hak da yine cezaevleri idaresi ve güvenlik birimleri tarafından
ellerinden alınmaktadır.
Birçok cezaevinde haftada on saat olması gereken sosyal faaliyet
hakkı ayda altı yedi saatle sınırlandırılmıştır. Yine bu sosyal faaliyetlerin
9-10 kişilik gruplar hâlinde yapılması gerekirken tutuklular bu haktan da
yoksun bırakılmaktadırlar.
Cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülere, keyfî uygulamalar neticesinde,
haklarında toplatma ve yasaklama kararı olmadığı hâlde, kendilerine gazete,
dergi, kitap gibi kültür, sanat ve iletişim araçları da verilmemektedir. Hâlen
de yakınlarıyla telefonda ana dili olan Kürtçe veya başka bir ana dille konuşma
yasakları yer yer devam etmektedir. Oysaki ana dilin
yasaklanması, en büyük insan hakları ihlallerinden bir tanesi olup bu sistemin
de en büyük ayıbıdır. Bu ayıptan bu ülkenin kurtulması gerekir.
Değerli milletvekilleri, cezaevlerindeki koşullar, tutuklu ve
hükümlülerin yaşam hakkını âdeta ortadan kaldırmaktadır. İdarenin keyfî olarak
verdiği disiplin cezaları, tutukluların hapis içinde hapis yaşamalarına neden
olmaktadır; sürekli verilen hücre cezaları, iletişim cezası, sosyal
faaliyetlere katılmama cezası, televizyon izlememe gibi cezalar. İnsanın en
doğal hakları disiplin cezalarıyla geri alınmaktadır. Verilen disiplin
cezaları, cezaevlerinde kalanların yaşamsal tüm haklarını ortadan
kaldırmaktadır.
Ayrıca telefonla görüşmeme cezası neticesinde, bir bakıma aileleri
de cezalandırmak oluyor. Tutuklu ve hükümlülerin hekime erişim hakkı da çok
ciddi bir boyutta kısıtlanmıştır. Ölüm noktasında bulunanların tedavileri o
hastalığa uygun hastanelerde yapılmadığı gibi, demin Sayın Birdal’ın
da söz ettiği gibi, ring araçlarıyla hastaneye götürülürken hastalığın dozu
daha da yükselmektedir. Tutuklu ve hükümlülerin ailelerinin bulunduğu kentteki
cezaevlerine sevk istemleri ise ya cevapsız kalmakta ya da gerekçesiz bir
şekilde reddedilmektedir. Bu da ailelere reva görülen bir
başka ceza.
Daha yeni elimize bir mektup geçti, demin grup başkan vekilim bana
iletti, Kırklareli F tipi cezaevinde Habip Çiftçi adındaki bir yurttaşın -ki
ailesi de orada- hiçbir gerekçe gösterilmeden sevki Erzurum Cezaevine
yapılmıştır. Böylece ailesinin ilişkisinden koparılmış ve aileye de ek bir ceza
verilmiş durumdadır. İşte bu nedenlerden dolayı yıllardır ailesini hiç görmeyen
çok sayıda tutuklu ve hükümlü söz konusudur, sürgün sevkleri ise keyfî bir
şekilde devam etmektedir.
Değerli milletvekilleri, anayasal güvence altında bulunan sağlıklı
yaşam hakkı, ne yazık ki insani yaşam boyutunda sağlanamamaktadır. Oysaki
sosyal devletin gereği olarak tutuklu ve hükümlülerin tıbbi bakım alma hakları
devletçe güvence altına alınmalı ve uygulamada karşılaşılan tüm engeller
kaldırılmalıdır. Temel insan haklarından biri olan sağlıklı yaşama hakkı, diğer
insanlardan ayırt edilmeksizin tüm tutuklu ve hükümlülere de eşit,
ulaşılabilir, ücretsiz ve nitelikli bir biçimde sunulmalıdır.
Ne acıdır ki 2009 ve 2010 yılları cezaevlerinde sağlık
sorunlarının artık ölümlere kadar vardığı ve yetkili makamların bu konuda
sessizliğini sürdürdüğü yıllar olarak hafızalarımızda kalmıştır. İnsan hakları
kurumlarına ulaşan başvurulara göre, tutuklu ve hükümlülerin tıbbi bakıma
erişim hakları ciddi bir şekilde engellenmektedir. Doktor tarafından gerekli
muayene yapılmadığı gibi, onur kırıcı hadiselerin de yaşandığı zaman zaman tespit edilmiştir. Değerli arkadaşlar, uluslararası
standartlarda, cezaevinde sağlanan tıbbi bakım hizmetinin cezaevi dışındaki
olanaklarla eşit olması gerektiği öngörülmektedir. Oysaki Türkiye’deki
cezaevlerinde sağlanan tıbbi bakım hizmeti yok denecek kadar az, hatta bazı
hastalar bilinçli olarak ölüme terk edilmektedirler. Ölümcül hastalıklardan
kaynaklı infazların durdurulmasına ilişkin talepler, aylar geçmesine rağmen
adli tıp kurumlarına sevkleri yapılmamakta ve cezaevlerinde ölümleri
beklenmektedir. İnsan hakları kuruluşlarının tespitlerine göre, başta kanser
olmak üzere ağır hastalıklarla mücadele eden 40’ın üzerinde tutuklu ve hükümle
cezaevlerinde ölümü beklemektedir. Bu tutuklu ve hükümlülerin derhâl tahliye
edilerek tedavilerinin ailelerin yanında ve istedikleri hastanelerde yapılması
da kaçınılmazdır. Bunlar arasında, demin yine Sayın Birdal’ın saydığı, Halil Güneş, Güleser
Akın, Taylan Çintay, Nurettin Soysal, Abdulsamet
Çelik, bunları çoğaltabiliriz, bunlar tipik örnekler ve hastalıkları gerçekten
de ölüm noktasına erişmiş olan hastalardır ve Güler Zere olayında olduğu gibi
bu kişiler için de artık daha fazla geç kalınmamalıdır, bu feryadı herkes en
yüksek sesle…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
HAMİT GEYLANİ (Devamla) – Sağ olun Başkanım.
Değerli arkadaşlar, kısaca özetlediğimiz bu nedenler bu ülkenin
gerçekleri, bu gerçeklerle yüzleşmenin zamanı gelmiş geçmiştir. Büyük Hukukçu
ve Değerli Hocamız rahmetli Profesör Faruk Erem’in dediği gibi suçluyu bile
kazarsanız altından insan çıkar.
Bu derin anlamla ve özgürlüğe uzanan bir hukuki düzenlemeyle
insana insan değeri verilmesi dileğiyle, hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Geylani.
Önerinin aleyhinde son söz Eskişehir Milletvekili Sayın Tayfun İçli’ye aittir.
Buyurun Sayın İçli.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Bu
usuli bir söz, yani aslında içerik olarak bu öneriye
karşı değilim, bunu özellikle belirtiyorum, altını çiziyorum.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de tutuklu ve hükümlülerin sağlık
hizmetlerinde yaşadığı sorunlar çok çok önemli
sorunlar.
Değerli arkadaşlarım, uluslararası sözleşmelere göre, Anayasa’mıza
göre ve Ceza Kanunu’muza göre cezanın bir tanımı
vardır, eğer bir suçlu suç işlediyse Anayasa’da ve ceza kanunlarında belirtilen
suçu çeker. Bunun dışında, işkenceye dönüşen, insan haysiyetiyle bağdaşmayan
hiçbir muameleye ister tutuklu ister hükmü kesinleşmiş olan hükümlü maruz
bırakılamaz. Bu, hem uluslararası evrensel sözleşmelerde hem de Anayasa’mızın
17’nci maddesinde de açık olarak ifade edilir: “Hiç kimse insan haysiyetiyle
bağdaşmayan bir muameleye, cezaya maruz bırakılamaz.”
Tutuklu ya da hükümlü, yakalandıktan sonra, tutuk ve cezaevine
konduktan sonra yasalarda belirtilen cezaları çeker, sağlık hakkından mahrum
bırakılamaz.
Değerli arkadaşlarım, sağlık hakkı, yaşam hakkı kutsal bir haktır.
Hangi siyasi düşünceye sahip olursak olalım, siyasi düşünce ayrımı yapmaksızın
tutuk ve cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlülere karşı yapılan bu olaya
karşı durmamız lazım ve bu olayın araştırılması lazım.
Benden önce lehe söz alan arkadaşlar, birtakım insanlardan söz
ettiler, sağlık haklarından mahrum edildiği için yaşamlarını yitiren ya da
sıkıntıda olan insanlardan bahsettiler. Hatırlasınız, geçtiğimiz yıllarda, ben,
özellikle Kuddusi Okkır’ın
ismini ifade ettim, o zaman isim günceldi. Ergenekon davasında, “Ergenekon
terör örgütü” diye adlandırılan örgütün kasası olarak adlandırılan bir kişinin
cezaevinde hangi muamelelere maruz kaldığını ve öldükten sonra belediye
tarafından nasıl defnedildiğini burada ifade etmiştim.
Değerli arkadaşlarım, dediğim gibi, yaşam hakkı kutsal bir haktır,
sağlık hakkı kutsal bir haktır. Burada siyasi düşünce ayrımı
yapılmaksızın bunları açıklıkla ortaya koymak lazım. Ama birazdan oylama
yapılacak ve Barış ve Demokrasi Partisinin grup önerisi reddedilecek, AKP’li
arkadaşların getirdiği grup önerisi kabul edilecek.
Şimdi, AKP’nin, yeri gelmişken şunu da ifade edeyim, grup
önerisinde üç tane kanunun temel kanun olarak görüşülmesi isteniyor. Değerli
arkadaşlarım, artık kuralsızlık burada egemen oldu. Artık, o zaman bütün
kanunları bir temel kanun olarak getirelim. 15 maddelik temel kanunu AKP süratle
çıkartalım diye -yürürlük ve yürütme maddesini çıkartırsanız 13 maddedir-
burada temel kanun olarak getiriyor.
Ben tabii, buradan ana muhalefet partisine özellikle seslenmek
istiyorum: Anayasa Mahkemesine bu olay götürüldüğü zaman bu meselenin öncelikle
bu kanunların iptal meselesi olarak dillendirilmesini rica ediyorum çünkü İç
Tüzük’ümüzün 91’inci maddesine göre hangi kanunların temel kanun olarak
görüşüleceği çok açık bir şekilde ifade edilmiş. Siz aklınıza gelen kanunu, 12
maddelik, 13 maddelik kanunu burada temel kanun olarak getirip iki bölüm
hâlinde görüştürürseniz bu Anayasa ve İç Tüzük hükümlerine çok açık aykırılık
teşkil eder.
Dün Sayın Başbakanın grup konuşmasını dinledim, grup konuşmasında
aklımda kalan üç konu var. Birincisi, Sayın Başbakanın -çok veciz bir söz-
“Elinde çekiç olan, herkesi çivi gibi görür.” sözü. Şimdi, onun ne anlama
geldiğini, nasıl algıladığımı anlatacağım ama şimdi, burada sayısal üstünlük
elinde bulunan AKP buradaki herkesi çivi gibi görüyor yani gücü elinde bulunduruyor,
elinde çekiç var, “Kabul edenler… Kabul etmeyenler…” Muhalefetin bütün
görüşleri reddediliyor. Birazdan da Barış ve Demokrasi Partisinin bu araştırma
önergesi çekici elinde bulunduran AKP tarafından reddedilecek ve AKP’nin kendi
görüşü burada kabul edilecek.
Değerli arkadaşlarım, bu veciz söz aslında siyasi iktidarı,
devlet gücünü elinde bulunduran ve bu sınırsız güçle keyfî hareket edenleri
tanımlayan bir sözdür çünkü siyasi iktidarın elinde sınırsız bir güç vardır ve
karşısındaki muhalefeti çivi gibi görür, medyayı çivi gibi görür, yargıyı çivi
gibi görür, köylüyü çivi gibi görür, işçiyi çivi gibi görür ve bunun
uygulamalarını geçmişte gördük. “Gözünü toprak
doyursun.” diyen kim bu ülkede? Bu ülkenin Başbakanı, siyasi
iktidarı elinde bulunduran güç. “Ananı da al git.” diyen Sayın Başbakan,
siyasi iktidarı elinde bulunduran güç. Medyaya her grup konuşmasında -medyayı
eleştirebilirsiniz ama- “Yahu, sen ne yapıyorsun?” gibi -edep, terbiye, tırnak
içinde söylüyorum- birtakım eleştirileri yönelten de Sayın Başbakan. Başka?
Anayasa Mahkemesi aykırı karar verdi diye Anayasa Mahkemesini eleştiren de
elinde çekici bulunduran güç, siyasi iktidar. Danıştay iptal kararı verdiği
zaman Danıştayı da eleştiren Sayın Başbakan. Onun
için, burada aklımda kalan bu “Elinde çekiç olan, herkesi çivi gibi görür.”
sözünden sonra, dün Sayın Başbakanın aklımda kalan başka bir sözü hakkında
görüşlerimi belirtmek isterim.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakanın dünkü AKP grup
toplantısında söylediği “Olağanüstü hâli biz kaldırdık.” sözü, bundan bir hafta
önce de yine Sayın Başbakan tarafından AKP Grubunda dile getirilmişti. Ben umut
ediyordum ki Sayın Başbakana grup konuşma metnini hazırlayan arkadaşlar
hatalarını fark etsinler, bir ülkenin Başbakanına ikinci kez gerçek dışı beyanda
bulundurmasınlar ama dün yine hayretle dinledim ve Sayın Başbakan “Olağanüstü
hâli biz kaldırdık.” diye gerçekle bağdaşmayan bir ifadede bulundu.
Değerli arkadaşlarım, şimdi elimde Türkiye Büyük Millet Meclisinin
tutanakları var, tarih 19 Haziran 2002, 115’inci Birleşim.
Bakın, Meclis Başkan Vekili diyor ki: “Başbakanlığın bir tezkeresi
var…” (3/1116) sayılı Tezkere. Bu tezkere, Başbakanlıktan 17 Haziran 2002
tarihinde çıkıyor. Bakın, tezkereyi size okuyorum:
“Hakkâri ve Tunceli illerinde 30 Temmuz 2002 günü saat 17.00’den
geçerli olmak üzere olağanüstü hâlin kaldırılması.”
Neymiş? 30 Temmuz 2002 gününde, yani 57’nci Hükûmet
iktidardayken, merhum Ecevit’in Başbakanlığında Hükûmet
30 Temmuz 2002’de olağanüstü hâli kaldırmış.
Hangi illerde değerli arkadaşlarım? Hakkâri ve
Tunceli illerinde. Peki, Diyarbakır ve Şırnak illerinde ne zaman
kaldırılmış? Hükûmet tezkeresi 30 Temmuz 2002 günü
saat 17.00’den geçerli olmak üzere dört ay sonra kaldırılmasına karar vermiş ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi tutanaklarında, burada, hepsi ayrıntılı olarak
ifade ediliyor.
Değerli arkadaşlarım, ısrarla Sayın Başbakan “Olağanüstü hâli biz
kaldırdık.” diyor. Bu tarihte, diyebilirsiniz ki AKP yoktu. Hayır, AKP
kurulmuştu. Bakın, AK PARTİ -öyle diyelim- Grubu adına kim konuşuyor? Dengir Mir Mehmet Fırat.
Zamanım çok kısa, çok ayrıntılarına giremeyeceğim, ama
Sayın Fırat, konuşmalarında Anayasa’nın 119’uncu maddesinden girmek suretiyle
birtakım değerlendirmelerde bulunuyor ve Hükûmetin
iki ilde olağanüstü hâli kaldırmasının çok olumlu olduğunu söyleyip, diğer iki
ilde de dört ay sonra kalkacak olmasını da olumlu bulduktan sonra, ama Hükûmet tezkeresinde “son olarak” ifadesinin bulunmadığını
ifade ediyor.
Değerli arkadaşlarım, olağanüstü hâli kaldıran Bakanlar Kuruludur
ve Millî Güvenlik Kurulundan görüş aldıktan sonra Bakanlar Kurulu kararı burada
okunur ve siz değerli milletvekilleri tarafından onaylanır.
Bu derece açık hüküm var iken, Sayın Başbakanın ısrarla her iki
grup toplantısında “Olağanüstü hâli biz kaldırdık.” demesi, en hafif kelimeyle
-tırnak içinde yani öyle diyeyim- bu işi bilmemektir -çekici elinde bulunduran
var ya- halkı, herkesi çivi gibi görmektir. Siz halkı çivi gibi görüyorsunuz ve
gerçekleri saptırmak suretiyle üst üste iki grup toplantısında heybetli olarak
kükrüyorsunuz. Bu doğru bir iş değildir.
Yine, Sayın Başbakanın-üç konudan aklımda kalan, zaten üç konu
var- grup toplantısında -G20 zirvesinde söylediği sözler- G20 zirvesinde
bankaların sermaye yeterlilik rasyolarının
yükseltilmesinin de ele alındığını, Türkiye'nin G20 ülkelerine göre çok
avantajlı olduğunu söylüyor ve övünüyor.
Sayın Başbakan hem olağanüstü hâl hem terörle mücadele konusunda
nasıl işine geldiği gibi olayları yorumluyorsa, bankaların rasyolarının
yükseltilmesi meselesinde de gerçekleri halktan gizlediği, daha doğrusu, gerçek
ifadeyle, 2001 yılında 57’nci Hükûmet döneminde
alınan kararların…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.
…daha sonra nasıl Türkiye'nin kriz ortamına sürüklenmediğinin, o
altyapının nasıl sağlam kurulduğunun en somut göstergesi. Ama Sayın Başbakan
bunları ifade etmiyor, diyor ki: “Amerika başta olmak üzere birçok ülkede
-Yunanistan- bankalarda çok büyük ciddi sıkıntılar olmasına rağmen, biz bunu
yaşamadık.”
Sayın Başbakan, bunu yaşamadıysanız aynı olağanüstü hâli kaldıran
21’nci Dönem Parlamentonun o konuda nasıl emeği varsa, terörü sıfır noktasına
düşüren kararları alan 57’nci Hükûmetin nasıl iradesi
ortada varsa, işte burada da 57’nci Hükûmetin ve
21’inci Dönem Parlamentonun çok büyük emeği vardır. Şunu söyleyebilirsiniz
siyasi olarak: “Bunlar bunlar yapılmıştır; biz üstüne
şu kadar taş koymuşuzdur.” Bunu söylersiniz, öperiz başımızın üzerine koyarız
ama geçmişi reddediyorsunuz. İstatistiki bilgileri
istediğiniz gibi, halka istediğiniz gibi anlatmaya çalışıyorsunuz. Çünkü
elinizde çekiç var. Çünkü sizin yandaşınız olan medya var ve sizin
baskılarınızdan çekinen belirli bir medya grubu var. Bu çekici artık bırakmanın
zamanı geldiğini şahsım olarak düşünüyorum ve beni dinlediğiniz için hepinize
teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İçli.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmemiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine
göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
2.- (10/788) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 30/6/2010
Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu’nun 30.06.2010 Çarşamba günü (bugün) yaptığı
toplantısında, Siyasi Parti Grupları arasında oybirliği sağlanamadığından Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına
sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Oktay
Vural
İzmir
MHP
Grup Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Gündeminin, Genel Görüşme
ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
Kısmında yer alan 10/788 esas numaralı, “Ülkemizdeki özelleştirme
uygulamalarındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla” Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. Maddeleri
Gereğince Meclis Araştırması önergesinin görüşmelerinin Genel Kurulun
30.06.2010 Çarşamba günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Önerinin lehinde Sayın Mehmet Serdaroğlu,
Sayın Mustafa Özyürek; aleyhinde Sayın Veysi Kaynak, Sayın Bekir Bozdağ.
İlk söz, önerinin lehinde Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Serdaroğlu’na aittir.
Buyurun Sayın Serdaroğlu. (MHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Çok Değerli Başkanım, sayın
milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi hakkında söz aldım.
Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde özelleştirme, altını çizerek
ifade ediyorum ki, 1984 yılında, kamuya ait yarım kalmış tesislerin
tamamlanması veya yerine yeni bir tesis kurulması amacıyla başlamıştır.
Özelleştirme, yönteminden rayiç bedel ve değerine, alıcıların yerli-yabancı
olmasından istihdam tartışmalarına, gelirlerin bütçeye yama yapılmasından
yolsuzluk ve yandaşlara yok pahasına peşkeş çekildiği iddialarına kadar her
zaman güncelliğini korumuştur. Ancak, ülkemizde özelleştirme uygulamaları
yeterince incelenmemiştir.
Değerli milletvekilleri, uygulanan özelleştirme politikalarının en
sakıncalı yönü “ne pahasına olursa olsun” anlayışıyla hareket edilerek “Babalar
gibi satarım.” mantığıyla keyfî davranılmasındadır. Yerli-yabancı ayrımı iyi
yapılmadan, stratejik özelliklerine bakılmadan yapılan özelleştirmeler çok daha
büyük sorunları beraberinde getirmiştir. Stratejik tesislerin özellikle
yabancılara satışı ise başlı başına bir araştırma konusu olmalıdır.
Değerli milletvekilleri, bugüne kadar gerçekleştirilen
özelleştirme uygulamalarıyla toplam 38,7 milyar dolar gelir elde edilmiştir. Bu
rakamın 4,6 milyar doları 85-89 yılları arasında, 3,3 milyar doları 2000-2002
yılları arasında elde edilirken, AKP İktidarı döneminde ise 2003-2010 yılları
arasında çok önemli ve stratejik değeri olan tesisleri de içine alan 30,7
milyar dolarlık özelleştirme yapılmıştır. Bu satış rakamı ile övünmektesiniz.
Oysa bu rakam sadece Türk Telekom’un olması gereken gerçek değerdir.
Değerli milletvekilleri, AKP İktidarının yarattığı sanal gündem
maddelerinden fırsat buldukça teğet geçebildiğimiz ekonomi, ülkenin aslında
gerçek gündemidir. Ekonomi gündeme geldiğinde, sekiz yıldır tek başına iktidar
olan Hükûmet, hâlâ 2002 yılı ve öncesiyle kıyaslamalara
devam etmekte, 2002 çukurunda debelenip durmaktadır. Sizin hatanız, 2010’la
2002’nin, 2002’yle ondan önceki yılların arasındaki farkı göremeyişinizdir.
Dilinize doladığınız o bakkal dükkânı gibi açılan bankalara biz el koyduk ve
Fon’a devrettik ve bunun maliyeti 20 milyar dolardır. Siz ise bu
bankaları, Telekom satışında olduğu
gibi, değerinin çok altında, 17-18 milyar dolara sattınız. Aslında olması
gereken değer bunun iki katıdır ve tahsil ettiğiniz paranın akıbeti de maalesef
belli değildir. Buradan samimiyetle ifade ediyorum ki iktidarımızda, bankaların
satışı, Telekom’un satışı, Balıkesir SEKA’nın satışı bile sizi Yüce Divana
göndermeye yetecektir. İşte Anayasa değişikliğindeki gizli amacınız da Yüce
Divandan kurtulmanın yolunu yapmaktır.
Değerli milletvekilleri, ekonomi politikasını, sıcak para,
borçlanma ve satıp savma mantığıyla yürüttüğünüz özelleştirme gelirine bağlı
sacayağına oturttunuz. AKP İktidarı döneminde yapılan bir iki özelleştirme
uygulamasına da huzurlarınızda dikkat çekmek istiyorum: Bunlardan biri
“Cumhuriyet tarihinin en büyük özelleştirmesi.” diye adlandırılan Türk
Telekom’un yüzde 55’inin Lübnan’ın Başbakanı Hariri’nin ailesinin olan Oger firmasına 6,5 milyar dolara satışıdır. Sayın
Başbakanın Türk-Arap İşbirliği Toplantısında “Sevgili Kardeşim Hariri’yi de çok özel olarak selamlıyorum.” demesi
fevkalade anlamlıdır.
Bu özelleştirme hakkında iddia ve tesadüfler silsilesini medyada
ve çeşitli iddianamelerde yer alan ifadelerle kısaca anlatmaya çalışacağım.
Başbakan Sayın Erdoğan 15-16 Haziran 2005 tarihinde Lübnan’a ziyarette
bulunuyor. Bu ziyarette, özelleştirmeden sorumlu Maliye Bakanı Sayın Unakıtan da bulunuyor. Lübnan ziyaretinin hemen ardından,
iki gün sonra, 17 Haziran 2005 tarihinde Lübnanlı Oger
firması ile Sayın Başbakanın dostu Berlusconi’nin
desteklediği Telekom İtalya yani TIM, ortaklık kurduklarını Özelleştirme
İdaresine bildiriyorlar. On üç gün sonra da bu ortaklık Telekom hissesini
kazanıyor.
Dikkat çekici diğer bir tesadüf ise Sayın Başbakanın bu ziyaretinin
öncesinde Özelleştirme İdaresi Başkanlığının, ortak bildirme süresinde uzatıma
gitmiş olmasıdır. Bu nasıl özelleştirme diye insan gerçekten düşünmeden
yapamıyor.
Bu ihalenin süreci ve yaşananlar madalyonun bir yüzünü
oluştururken madalyonun diğer yüzünü ise 6,5 milyar dolarlık satış bedeli
oluşturmaktadır. Güçlü altyapısıyla, yeniliğe açık teknolojisiyle, 20 milyona
yakın abonesiyle Telekom gibi dev bir operatöre biçilen bu değer ne kadar
gerçekçidir? Buna, vereceğim örnek ile siz karar verin. Telekom, 17 milyon
abonesinden ayda 170 trilyon, yılda 2 katrilyon, bir başka ifadeyle yılda 1,5
milyar dolar sabit ücret geliri elde ediyor. Yani Telekom sadece dört yıllık
sabit ücret gelirine satılmıştır değerli milletvekilleri. Diğer önemli büyük ve
esas gelirleri de bu hesabın içinde yoktur. Nitekim,
alan firma ihale bedelinin tamamını birinci yılın sonunda ödemiştir. Şimdi, bu
işten kuşkulanmayalım da ne yapalım?
Bu ve benzer özelleştirmeleri Türkiye Büyük Millet Meclisi araştırmayacak
da neyi araştıracağız? Bakın, bizden 2,5 kat küçük olan Yunan Telekom’u 11
milyar dolara satılmıştır. Buna göre, bizim Telekom’umuzun 28-30 milyar dolar
etmesi gerekirken…
Değerli milletvekilleri, diğer dikkat çeken bir özelleştirme
örneğini de huzurlarınıza getirmek istiyorum. Bu da Balıkesir SEKA’nın
satışıdır. Bu fabrika 10 Haziran 2003 tarihinde 1 milyon 100 bin dolara -yine
Sayın Başbakanın, yakınlığıyla bilinen- Albayraklara
satıldı hem de Özelleştirme İdaresi Başkanlığının kendi yaptırdığı değer
tespitinin ellide 1’ine, satıldı. Açılan dava sonucu hukuka aykırı satış tespit
edilip kamuya iadesine karar verildi ancak bu karar bugüne kadar
uygulanmamıştır. 1.800 dönüm arazi, 201 lojman, 2 üretim tesisi, 2 sosyal
tesisiyle değerinin ellide 1’ine 1 milyon 100 bin dolara satılan Balıkesir SEKA
için 50 milyon dolar yurt dışı kredisi kullanıldığını ve bu krediyi kullananı
biliyor musunuz? Ben size söyleyeyim. Bu krediyi kullanan da, bu fabrikayı
ellide 1 fiyatına babalar gibi satan da tesadüfe bakınız ki Sayın Kemal Unakıtan. İnsaf edin, Türkiye Büyük Millet Meclisi bu
satışı da mı araştırmasın?
Değerli milletvekilleri, hangi birini örnek verelim şaşırıyoruz.
Tekel özelleştirmesine de kısaca değinmek istiyorum. AKP Hükûmeti
Tekeli önce üçe böldü. Alkollü içkiler bölümünü 2003 yılında 292 milyon dolara
bir gruba sattı. Satıştan yaklaşık üç yıl sonra bu grup şirketi 3 katından
fazla bir meblağa, yani 950 milyon dolara yabancı bir gruba sattı. Bu da mı
araştırılmasın?
Ardından, Tekelin sigara fabrikaları ve markaları ise 2008 yılında
British American Tobacco’ya -BAT’a- satıldı. Bu
satış yapılırken de çalışanlara yaprak tütün işletmelerinin kapatılmayacağı
sözü verildi ancak işletmeler kapatıldı ve işçilerin anası da bugün ağlıyor.
TÜPRAŞ; PETKİM, limanlar ve benzeri özelleştirmelere ise hiç
değinmedim. Bu üç örnek, yapılan diğer özelleştirmelerin aynasıdır.
Değerli milletvekilleri, işte tüm bu ve bunlara benzer nedenlerle
ülkemizdeki özelleştirme uygulamalarının araştırılması mutlaka gerekmektedir.
Yaptığınız özelleştirmelerden şüphe duymuyorsanız, doğruluğuna, dürüstlüğüne
inanıyorsanız ve kendinize de güveniyorsanız önergemize lütfen destek veriniz.
Aksine, yine, ret oyu kullanırsanız, kamuoyunca dile getirilen şaibelerin,
iddiaların ve tesadüflerin altında kalırsınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) – Gelin, önergemize destek verin.
Destek verin ki iddialar gerçeklerin üzerine çıkmasın. Destek verin ki
akrabalar, yandaşlar iktidarlara yanaşmasın. Destek verin ki kimse kimseyi
karalamasın. Destek verin ki aklar, karalar belli olsun diyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Serdaroğlu.
Önerinin aleyhinde, Sayın Veysi Kaynak
sözü Sayın Recai Berber’e devretmiştir.
Manisa Milletvekili Sayın Recai Berber. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
RECAİ BERBER (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülkemizde özelleştirme uygulamalarıyla ilgili Meclis araştırma komisyonu
kurulması konusundaki öneri üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce Meclis araştırma komisyonu kurulması konusunda
Sayın Milletvekilimizin konuşmalarını dinlerken, sanki özelleştirme
uygulamaları AK PARTİ döneminde başlamış veya AK PARTİ döneminde özelleştirme
uygulamaları için farklı farklı yöntemler uygulanmış
ya da özelleştirme uygulamalarını yapanlar daha önceki Özelleştirme İdaresi
bünyesinde çalışan bürokratlar veya heyetler, ekipler değilmiş, dışarıdan ithal
edilmiş, onlar tarafından yapılmış gibi bir üslupla eleştiriler getirildi.
Gerçekten, evet, AK PARTİ döneminde özelleştirmeler daha farklı
yapıldı ancak bu farklılığın -bazılarının altını çizmek istiyorum özellikle- en
önemli özelliklerinden bir tanesi, bütün bu özelleştirmelerin hepsi şeffaf bir
şekilde, kamuoyunun önünde, hatta bir kısmı televizyon ekranlarından canlı
yayınlanarak yapılmıştır.
RECAİ YILDIRIM (Adana) – Balıkesir SEKA nasıl yapıldı?
RECAİ BERBER (Devamla) - Evet, fark budur. Bu özelleştirmelerin
hepsinde sadece Özelleştirme İdaresinin çalışanları değil, o konunun uzmanı
danışman firmaların da çalışmaları sonucunda hazırlanan ekspertiz
değerleri baz alınmış…
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Hariri ile otel odalarında niye
görüştünüz? Önce inkâr ettiniz, sonra kabul ettiniz.
RECAİ BERBER (Devamla) - …ve Özelleştirme İdaresinde ihaleyi yapan
ile bu değerleri takdir edenler arasında hiçbir irtibat sağlanmamış, bu emsal
bedellerin altında gelen teklifler de hep iptal edilmiştir.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Siz 3 milyon dolara sattınız, alan adam
25 milyon euroya sattı.
RECAİ BERBER (Devamla) - Özelleştirme İdaresinin bütün
uygulamaları hem yargıya açıktır hem de biraz önce söylediğim gibi kamuoyunun
önünde şeffaf bir şekilde yapılmıştır.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Tabii, tabii, kılıfını iyi
ayarlıyorsunuz.
RECAİ BERBER (Devamla) - Her şeyden önce Özelleştirme
İdaresinin yapmış olduğu ihalelere giren firmaların, çok değişik kollardan
gelen firmaların bu özelleştirme ihaleleriyle ilgili olarak daha sonra herhangi
bir itirazları olmamıştır, olan birkaç tanesiyle ilgili olarak da yargı
kararları önümüzdedir, bunlarla ilgili olarak Telekom da dâhil olmak üzere -biliyorsunuz izne tabidir- Danıştay
onayıyla yargı kararları tamamen sağlanmıştır. Şimdi, sanki özelleştirme uygulamalarıyla ilgili olarak AK PARTİ
döneminde farklı bir uygulama yapılmış gibi bir çizgi burada anlatıldı.
Ben, biliyorsunuz daha önce Ereğli Demir Çeliğin Yönetim Kurulu
Başkanlığını yaptım, özelleştirilen bir kurumumuz. Özelleştirilen derken, blok
satışı, hisse satışı yoluyla yapıldı. Aynı kurum ve aynı hisse oranıyla 1994
yılında yine bir hükûmetimiz tarafından, hem de daha
sonra, şu anda Türkiye’ye bile girmesi söz konusu olmayan, yargı takipleri olan
bir gruba 300 milyon dolara satılıyordu ve iptal edildi yargı tarafından, 300
milyon dolar.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Araştıralım, onu da araştıralım. Niye
korkuyorsunuz?
RECAİ BERBER (Devamla) - Peki, Erdemir
aradan geçen bu süre sonunda kaça satıldı arkadaşlar? Sadece yüzde 45 hissesi,
yüzde 48 hissesi 3 milyar dolara, yani 6 milyar dolara. Yani,
düşünebiliyor musunuz…
ŞENOL BAL (İzmir) – Tencere dibin kara, seninki benden kara.
MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – 30 milyar dolarlık Telekom'u 11
milyar dolara sattınız.
RECAİ BERBER (Devamla) - Ben şunu merak ediyorum: Eğer bu değerler
konusunda itirazları varsa, itirazı olanlar o sektörden birkaç kişiyle
görüşürler, danışırlar, bilgi alırlar, ondan sonra itiraz ederler ama benim
anladığım kadarıyla genel olarak hepsiyle ilgili böyle bir yaklaşım var.
Bakın, önümüzdeki günlerde mali kural gelecek ve Plan ve Bütçe
Komisyonunda -burada takdirle anıyorum- iktidarıyla muhalefetiyle Türkiye'nin
artık maliye politikalarıyla ilgili olarak bir konsensüs
sağlanıyor. Nedir bu? Artık Türkiye’de kim iktidar olursa olsun maliye
politikalarında önümüzdeki dönemi görebilecek bir kurallarla işletilsin ve
bunun da kuralı mali kural.
ŞENOL BAL (İzmir) – İktidarınızda kural var mı?
RECAİ BERBER (Devamla) – Bakın, bunu 1/1/2011’den
itibaren yürürlüğe girmek üzere -Plan ve Bütçe Komisyonundaki arkadaşlarımıza
da teşekkür ediyorum- neredeyse konsensüsle sağladık. Şimdi aynı şeyin
özelleştirme için de olması lazım. Bugün Parlamentoda benim bildiğim kadarıyla
özelleştirmeye karşı olan hiçbir parti yok.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Hiçbirimiz değiliz.
RECAİ BERBER (Devamla) – O zaman, özelleştirme uygulamalarıyla
ilgili olarak da ferdî olarak herhangi bir şey varsa bununla ilgili olarak
yargı yolu açık, tarafların hepsi yargıya gidebiliyor. Dolayısıyla konsensüs sağlanmış, özelleştirmelerin mutlaka yapılması
gerektiğine inanmış olan Parlamentodaki milletvekillerinin…
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Araştıralım o zaman.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Araştırmaya el kaldırın.
BAŞKAN – Sayın Yıldız…
RECAİ BERBER (Devamla) – …bir araştırma komisyonu kurulması
konusundaki, ben, yaklaşımını anlayamıyorum, bir.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Destek ver, destek ver. Araştırmadan
niye korkuyorsun?
RECAİ BERBER (Devamla) – İkincisi, daha önemlisi, özelleştirme
uygulamaları AK PARTİ döneminden önce gerçekleştirilenlerin, şunu bilmenizi
istiyorum, Özelleştirme İdaresinin masraflarının finansmanında kullanılmıştır.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Şimdi de Başbakana uçak almakla
geçiriyorsunuz, bu daha kötü.
MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – 35 milyar dolar nereye harcandı?
RECAİ BERBER (Devamla) – Özelleştirme İdaresi bir kurumu
satmıştır, ondan elde ettiği geliri başka kurumlarının açıklarında
kullanmıştır. İlk defa 2002 yılından bu yana, bakın, 2009 yılına kadar
Özelleştirme İdaresinin gelirleri artık kendi giderleri için, diğer kurumların
masraflarını, açıklarını kapatmak için değil, doğrudan doğruya hazineye
aktarılmıştır.
MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Tabii, tabii, cari açığa gidiyor.
RECAİ BERBER (Devamla) – Hayır, “cari açık” demeyelim.
Bakın, ben size şunu söyleyeyim:
Eğer bu sekiz yıllık AK PARTİ İktidarı döneminde Türkiye'nin kamu
borçlarının bu kadar düşmesinde, 1 puan bile düşmesinde Özelleştirme İdaresinin
katkısı olmuşsa, ki benim dediğim burada 20 milyar
dolardır…
MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Onun için 225 milyar dolardan 500
milyar dolara çıktı borcumuz!
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Bu hikâyeleri geç! Abdüllatif
Şener niye istifa etti, onu bir söylesene Sayın Berber?
RECAİ BERBER (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, şimdi ben şunu
söylemek istiyorum: Ekonomiyi bilen herkes iyi bilir ki eğer Türkiye bu
özelleştirmelerle… (MHP sıralarından gürültüler)
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Abdüllatif
Şener niye istifa etti, bana onu bir anlatın.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri…
RECAİ BERBER (Devamla) – Lütfen…
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Onu bir söylesene!
RECAİ BERBER (Devamla) - Ben teknik olarak söyleyeyim…
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Her şey düzgün de niye istifa etmiş?
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Berber…
BAŞKAN – Sayın Günal, Sayın Yıldız…
RECAİ BERBER (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın,
Özelleştirme İdaresiyle yaptığımız özelleştirmeyle bir taşla biz… Neler
yaptığımızı söyleyeyim.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Özelleştirme İdaresi Başkanı neden
mahkemelik oldu, hangi konuda? Onları bir söyle!
RECAİ BERBER (Devamla) – Bakın, eğer Özelleştirme İdaresi bu
başarılı uygulamaları yaptıysa, bunun sonucunda sadece özelleştirilen
kurumların rehabilitasyonu, yeni yatırımları ortaya
çıkmamıştı. Bugün TÜPRAŞ, bugün PETKİM milyarlarca dolarlık yatırım yapıyor.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – SEKA var mı SEKA?
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – SEKA nerede hani? Hani SEKA nerede
şimdi?
RECAİ BERBER (Devamla) – Telekom’un son iki yılda yaptığı yatırım
2 milyar doları geçmiştir. Rakamlara bakın.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Son üç yılda ödediği vergi ne kadar? Ne
kadar vergi ödemiş?
MEHMET SALİH ERDOĞAN (Denizli) – Maliyede kayıtlı.
RECAİ BERBER (Devamla) – Şimdi ben size şunu da söyleyeyim: Aynı
zamanda Türkiye bugün Avrupa Birliği üyesi…
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Daha önce 2,5-3 ödüyordu, şimdi kaç
ödüyormuş?
ÜMİT ŞAFAK (İstanbul) – Türk Telekom’dan kim kazandı Sayın
Vekilim?
MEHMET GÜNAL (Antalya) – İki yıllık vergisine aldılar!
RECAİ BERBER (Devamla) – Değerli arkadaşlar, herhâlde gazete
okuyorsunuz, ekonomi sayfalarını takip ediyorsunuz, Avrupa Birliği üyesi
ülkelerin bile, bugün İtalya’nın bile, İspanya’nın bile daha altında bir ülke
riskimiz var.
ŞENOL BAL (İzmir) – Zorlamayın!
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Milletin ekonomisini biz takip
ediyoruz, siz kendi ekonominizi takip ediyorsunuz!
RECAİ BERBER (Devamla) - Lütfen… Türkiye'nin, sadece kendi devlet
borcu değil, özel sektörün bile yurt dışı kredi alırken ülke riski, ondan
dolayı ödediği fatura yılda 20 milyar dolar azalmıştır. Buna dikkati çekiyorum,
20 milyar dolar önemli bir rakamdır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Berber, ne kadar faiz ödediniz
iktidarınız döneminde?
RECAİ BERBER (Devamla) - Değerli arkadaşlar, 1 puan düştüğü zaman
bizim riskimiz, dikkat edin, Türkiye'nin kamu-özel toplam dış borcunun aşağı
yukarı yıllık bazda maliyeti 15-20 milyar dolar
azalır.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Ödediğiniz faizler ne kadar oldu?
RECAİ BERBER (Devamla) - Eğer siz özelleştirme gelirleri,
özelleştirme çalışmaları sonucunda ortaya çıkan bu ekonomik tabloyu
görmüyorsanız… Siz buradan görmeyebilirsiniz, dışarıdan bakanlara bir sorun;
Türkiye’ye dışarıdan bakanlara, dünyadaki yatırımcılara bir sorun, deyin ki:
“Türkiye’de son yedi yılda ne değişti?”
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Onlar için iyi, onlara güzel!
RECAİ BERBER (Devamla) - Değerli arkadaşlar, eğer bu kurumlar
kamunun elinde kambur olarak devam etseydi, bu açıklar bütçeden finanse
edilmeye devam etseydi bu dışarıdaki yatırımcılar hâlâ Türkiye’ye gelmezdi.
MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Niye 500 milyar dolar borcunuz?
Para nereye gitti o zaman?
RECAİ BERBER (Devamla) - Bakın ben size sadece şunu söyleyeceğim:
Devletin yatırım yaptığı alanlara özel sektör girmez, devlet tamamını
karşılayamasa bile… Bakın, Erdemir
toplam yassı üretiminin, Türkiye’de çelik üretiminin sadece yüzde 35’ini, 40’ını
karşılıyor, yüzde 60’ı ithal ediliyor ama Erdemir
devlet tarafından finanse edilir, sübvanse edilir diye kimse Türkiye’ye yassı
çelik yatırımı yapmadı yirmi yıl boyunca, ama özelleştirildi, şu anda bir kurum
tarafından yönetiliyor biliyorsunuz, OYAK tarafından, ona da kimse itiraz
etmiyor, ne kadar başarılı yönetiliyor ayrı bir konu, ama şunu söyleyeyim: O
günden bu yana Türkiye’de aşağı yukarı 10 milyon ton kapasiteli, özel sektör
tarafından yassı çelik yatırımı yapıldı. Bunu niye görmüyorsunuz? Bunlar
yapar mıydı bunu? Yapmazdı, yapamazdı.
MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Sen niye araştırmıyorsun?
ŞENOL BAL (İzmir) – Biz de “Araştıralım” diyoruz.
RECAİ BERBER (Devamla) - Çünkü karşısında devlet varken, o devlet
zarar etme pahasına o işletmeyi yürütüyorsa kimse o yatırımı yapmaz. Bugün
İskenderun’dan, Osmaniye’den… Osmaniye’deki arkadaşlar bilir, daha geçen gün 1
milyar dolarlık, bir özel sektör şirketimizin yassı çelik yatırımının açılışını
yaptık hem de bu kriz ortamında. Eğer bunlar olabildiyse özelleştirmenin bu
ülkeye en büyük katkısı budur. Aksi takdirde siz devlet olarak… (MHP
sıralarından gürültüler)
ŞENOL BAL (İzmir) – Araştıralım.
RECAİ BERBER (Devamla) - O zaman, merak ediyorum, Sümerbank’ın
ayakkabı, ondan sonra kumaş…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
RECAİ BERBER (Devamla) - …ondan sonra konfeksiyon
üretim tesisleri devam etseydi, devam etseydi bunlar…
MEHMET GÜNAL (Antalya) -
Ayakkabı, kumaş falan yok,
pijamalı satış var otel odalarında.
RECAİ BERBER (Devamla) Dolayısıyla değerli arkadaşlar, devlet,
hangi parti bugün iktidar olsa siz de biliyorsunuz ki bu özelleştirmeler olacak
ama…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
RECAİ BERBER (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
…önemli olan bu özelleştirmeler sonucunda hem özelleştirilen
kurumlara hem toplumumuza hem ekonomimize ne kadar katkı ve fayda sağlanmış
lütfen biraz daha makro bakalım.
MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Evet, araştıralım.
RECAİ BERBER (Devamla) - Ondan sonra da bireysel olarak herhangi
bir işletmenin özelleştirilmesinde herhangi bir sorun varsa onunla ilgili
olarak da yargı yolu açık, herkes gidebilir, siz de gidebilirsiniz, taraflar da
gidebilir.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) - Bedava verin daha çok katkısı olur,
bedava verin!
RECAİ BERBER (Devamla) - Ve nitekim bugüne kadar yargıya gitmiştir
ve gidenlerle ilgili
kararların hepsi de olumludur.
Dolayısıyla böyle bir araştırma önergesi verilmesini, açıkçası
bütün Meclis, milletvekillerinin konsensüs sağladığı
bir konuda araştırma önergesi veriliyor olmasını hayretle karşılıyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Berber.
Önerinin lehinde İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Özyürek. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin önergesinin lehinde söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, benden önce konuşan Değerli Arkadaşımız
Recai Berber dedi ki: “Bizim uygulamalarımızın hepsi çok şeffaf, onun için bu
eleştirilerin haklılık payı yok.”
Şimdi, değerli arkadaşlarım, AKP iktidara geldiği günden beri en
büyük tartışmalar özelleştirmeler konusunda yapılmıştır. Hepiniz hatırlayacaksınız,
o zamanki Genel Başkan Yardımcısı veya Başbakan Yardımcısı Abdüllatif
Şener’e bağlıyken özelleştirmeler, Sayın Başbakanla, Hükûmetle
uyuşmazlığa düşülmüş ve Sayın Şener Başbakan Yardımcılığı görevini yürütmesine
rağmen, özelleştirmeler ondan alınıp Maliye Bakanına bağlanmıştır ve Maliye
Bakanı açıkça ifade etmiştir ki “Ben babalar gibi satarım.” Babalar gibi satmak
için böyle kurala filan gerek yok, onun için her türlü cumhuriyet eseri ne
yazık ki babalar gibi satılmıştır. Babalar gibi sattığınız o eserleri
yaratanlara bir şükran duygusu ifade etseniz ya, hayır onu da yapmazlar.
Atatürk döneminden başlayarak son ana kadar yapılan bütün
yatırımların altında imzası olan herkesi AKP burada çok açıkça suçlamıştır,
siciline laf etmiştir, söylemedik laf bırakmamıştır. Kim bunlar? Bunlar sata sata tüketemediğiniz eserleri yaratan insanlar.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, çok şeffaf ihalelerden birisi,
biliyorsunuz, TÜPRAŞ’ın yüzde 14,76’lık hissesinin
satışıdır. Hiç kimseye haber verilmeden, hiç kimseye duyurulmadan TÜPRAŞ’ın yüzde 14,76’lık hissesi Ofer’e
satılmıştır. Daha sonra bunun farkına varılmış, bunun üzerine Petrol-İş’in
açtığı davalar sonucunda bu satış iptal edilmiştir. Bu satışın şaibeli olduğu,
bu satışın şeffaflığa uyulmadan yapıldığına dair mahkeme kararları vardır. Bu,
AKP’nin uygulamalarının yani şeffaf özelleştirme yapılmadığının mahkeme
kararına bağlanmış misalidir.
Değerli arkadaşlarım, özelleştirme meselesinde Sayın Berber dedi
ki: “Her parti özelleştirme yapar.” Her parti özelleştirme yapabilir ama bunun
sınırı var. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak programımızda da açıkça ifade
ettiğimiz gibi stratejik kuruluşların özelleştirilmesine karşıyız.
RECAİ BERBER (Manisa) – Erdemir’i
kamulaştırırsınız gelince artık!
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Orada kamulaştırılması gereken olursa
kamulaştırmayı da yaparız. Mesela daha önceki
konuşmalarımızda da ifade ettik, “Eğer Ziraat Bankasının ve Halk Bankasının
hisselerini satarsanız, özellikle yabancılara satarsanız, Cumhuriyet Halk
Partisi iktidarında bu hisseleri tekrar biz devletleştireceğiz çünkü Ziraat
Bankası tarım sektörüne hizmet vermek için kurulmuş bir bankamızdır, Halk
Bankası esnafa hizmet vermek üzere kurulmuş bir bankamızdır, bunların
özelleştirilmesine biz karşıyız.” dedik ve özelleştirdiğiniz takdirde de bunu
tekrar kamulaştıracağımızı daha önce ifade ettik.
O nedenle, değerli arkadaşlarım, TÜPRAŞ gibi, enerji KİT’leri gibi
KİT’lerin kamu ağırlığının mutlaka korunması lazım. Şimdi, siz “Babalar gibi
satarız.” mantığıyla, mesela Et Balığı ne yaptınız? Özelleştirdiniz ama şimdi
ne yaptınız?
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Kim? Kim özelleştirdi?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Önce özelleştirdiniz, ondan sonra
tekrar açtınız…
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Bak bakalım, kim özelleştirmiş.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - …ve bütün şeylerini sattınız,
kombinalarını sattınız.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Kim sattı?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Şimdi de et ithalatı konusunda ona
yetki veriyorsunuz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Kim sattı, kim?
AHMET YENİ (Samsun) – Bir kere, bilginiz yok. O tarihe bir bakın.
Bilginiz bile yok orada. Et Balığı kim satmış?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlarım,
mantığınız belli. Bütün KİT’leri, özellikle tarımdaki şeyleri kim satıyor?
Şeker fabrikalarını kim satıyor?
AHMET YENİ (Samsun) – Tekelin kararını kim verdi, kim,
özelleştirmeye? Petrol Ofisi…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, TÜPRAŞ’ı önce Rus firmasına kaça sattınız?
AHMET YENİ (Samsun) – Petrol Ofisinden bahset.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Arkasından açılan dava sonucunda çok
daha yüksek bir bedele satıldı da bir miktar hazine para kazandı.
Değerli arkadaşlarım, özelleştirmelerde, dediğim gibi… Elbette
özelleştirme yapılabilir, elbette bazı işletmeler kamuda olacak, bazıları özel
sektörde olacak ama siz konuya ideolojik bakıyorsunuz. Siz, kamu sermayesine
düşmanca tavır takınıyorsunuz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Aynaya bakarak söylüyorsun Mustafa Ağabey.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Oysa biz rasyonel bakıyoruz, pratik
bakıyoruz. Diyoruz ki bir işletme stratejikse onu, kamu ağırlığını koruyalım
ama onun dışındaki, diyelim ayakkabı fabrikasıysa, diyelim basma fabrikasıysa
onları özel sektör işletebilir. Bu konularda AKP’nin ideolojik yönden olaylara
bakması gerçekten büyük sorun yaratmıştır, büyük sıkıntı yaratmıştır.
Değerli arkadaşlarım, özelleştirme niçin yapılır? Özelleştirme
daha verimli çalışması için yapılır, yeni yeni
yatırım yapması için yapılır, istihdam yaratması için yapılır ama siz,
özelleştirdiğiniz bütün kuruluşlarda istihdamı azalttınız, insanları sokağa
attınız, insanları işsiz bıraktınız. Tekel uygulamaları
hepimizin gözü önünde. İşçilerin o şanlı direnişinde bütün Türkiye
öğrendi ki özelleştirme demek, insanların işsiz kalması demek veya 4/C gibi bir
kölelik düzenine mahkûm olması demektir. Sizin yaptığınız özelleştirmenin esası
budur, özü budur.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, Sayın Berber’in dediği gibi çok
şeffaf uygulamalar yaptıysanız, çok doğru uygulamalar yaptıysanız geliniz, bu
önergeyi kabul ediniz. Bunları ne kadar şeffaf yaptınız, hangisinde usulsüzlük
var, hangisini doğru düzgün yaptınız, bunları teker teker
inceleyelim, koyalım.
Değerli arkadaşlarım, satıyorsunuz ve sattığınız paraları bütçeye
gelir yazarak harcıyorsunuz. Oysa bu eserlerin yerine yeni yeni
eserler koymanız lazım. Pek çok kuruluşun sadece arsası kaldı, arsasını da ona
buna sattınız. Oysa buralarda çalışan insanlar vardı ve o insanlar evlerine
ekmek götürüyorlardı. Şimdi bu insanlar sokakta, bu insanlar işsiz veya bu
insanlar 4/C dediğiniz kölelik düzenine mahkûm. Öyleyse sizin özelleştirme
uygulamanız istihdam yaratmadı, aksine insanları işsizliğe mahkûm etti. Sizin
özelleştirmeniz verimliliği artırmadı, kârlılığı artırmadı, sizin
özelleştirmeniz Türkiye’deki ekonomik değerleri, eserleri birer birer ortadan kaldırdı.
Değerli arkadaşlarım, daha önce de bahsedildi, bu Türk Telekom
özelleştirmesinde 2005 yılında özelleştirme yaptınız, Haririlere
sattınız ama bir süre sonra yüzde 30 olan kurumlar vergisini yüzde 20’ye
indirdiniz. Eğer şeffaf bir uygulama yapıyor olsaydınız, eğer devletin
çıkarlarını, kamunun çıkarlarını düşünüyor olsaydınız önce kurumlar vergisini
indirirdiniz veya indireceğinizi ilan ederdiniz, ondan sonra Türk Telekom’un
özelleştirmesini yapardınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Şimdi, ihaleye giren insanlar
fizibilite yaparken neyi hesap edecekler? Kurumlar vergisinin oranı nedir, ben
ne kadar kurumlar vergisi ödeyeceğim? Doğal olarak yüzde 30’a göre, kurumlar
vergisinin yüzde 30 olduğuna göre hesaplarını yaptılar, ona göre teklif
verdiler, daha sonra yüzde 20’ye düşürdünüz ama bunu Haririler biliyordu, bunun
buraya geleceğini biliyordu, onun için onlara kaldı ve büyük bir çıkarı, büyük
bir farkı onların cebine aktarmış oldunuz.
Değerli arkadaşlarım, AKP’nin özelleştirme sicili bozuktur. AKP
özelleştirmede bırakınız şeffaflığı, onu bunu himaye etmiştir. Değerli
arkadaşlarımız anlattı, SEKA uygulamaları ortada, TÜPRAŞ’ın
mahkemede kesinleşmiş kararları ortada ve bütün özelleştirmelerde ne yazık ki
yolsuzluk var ve özelleştirmeler insanları işsiz bırakmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Ben bu önergenin kabul edilmesini
diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özyürek.
Önerinin aleyhinde, son söz, Yozgat Milletvekili Sayın Bekir Bozdağ’a aittir.
Buyurun Sayın Bozdağ. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; MHP
grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii, özelleştirme uygulamaları, Türkiye’de özelleştirmenin
başladığı günden bugüne kadar tartışılagelmiştir.
Tartışıldı, “Doğru yapılıyor, eğri yapılıyor.” dendi ama Türkiye bu yoldaki
mesafeyi ağır aksak aldı, başka ülkelerin aldığı gibi
almadı. Vaktinde özelleştirme yapılabilse, değerinde ve değerinin üstünde
satılacak pek çok işletme maalesef vaktinde özelleştirmesi yapılamadığından
değerini kaybetmiş ve Türkiye bu yönüyle, milyarlarca, 1 milyar değil, 10
milyar değil, 100 milyarlarca dolar zarar etmiştir. Örneğin
Telekom vaktiyle özelleştirilebilmiş olsaydı, mobil telefon yokken, cep
telefonu yokken, hatta Türkiye’nin köylerinde, şehirlerde, mahallelerinde,
evlerinde bile telefon yokken -o zaman gazetelerin de yazdığı itibarıyla büyük
rakamlar, yani 40 milyar dolarlar bir değerden bahsediliyordu-
özelleştirilebilseydi ne olurdu ve zamanında özelleştirilemedi, Türkiye’nin
kayıplarını ortaya koysanız, acaba bunun değer artışıyla hesaplasanız bu
özelleştirmenin zamanında Türkiye’de yapılmamasının bu ülkeye kaybı nedir? Özelleştirmeye
direnenler, yaptırtmayanlar mı bu memleketin ali
menfaatlerine hizmet etmişlerdir, yoksa bunu yapmak isteyenler mi?
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Bunu da araştıralım Bekir Bey.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Şimdi, bugün cep telefonu herkeste var.
Telekom’un bu “T”sinin sadece özelleştirmesinin
kıymeti nerededir, bir bakmak lazım. Ama bir şeye daha bakmak
lazım. O da şu: Siyasi partilerin bu noktadaki sicillerine de bakmak
lazım.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sicilde büyük kayıp yaparsınız.
Sicilinizde hiç iyi bir şey yok.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Çünkü,
özelleştirme söz konusu olduğu zaman muhalefette başka iktidarda başka
konuşmalar olduğu da bir gerçek. Ben şimdi bakıyorum, 20 Ekim 1991 ile 25
Aralık 1995 arasına. İktidarda CHP -yani SHP sonra CHP oluyor- DYP ile
koalisyon hükûmeti var. Bu koalisyona da dışarıdan
MHP’nin desteğini hepimiz biliyoruz. Neler özelleştirilmiş diye bir baktığımızda
sizlerle paylaşmak istiyorum. Niğde Çimento Fabrikası, İskenderun Çimento
Fabrikası, Gaziantep Çimento Fabrikası, Trabzon, Denizli, Çorum, Sivas, Ladik, Şanlıurfa, Bartın, Aşkale ve Adıyaman çimento
fabrikaları olmak üzere 12 adet çimento fabrikası özelleştirilmiş.
AHMET YENİ (Samsun) – Stratejik mi bunlar?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Yani stratejik mi bilmiyorum. Onu da
takdirlerinize bırakıyorum.
Şimdi, arkasından Karabük Demir ve Çelik İşletmeleri dâhil değişik
işletme ve tesis olmak üzere 13 adet özelleştirme yapılmış. Karabük Demir Çelik
İşletmesi stratejik mi değil mi? Şimdi kamulaştıracaklarmış, bilmiyorum,
özelleştirdiler. Ne zaman kamulaştıracaklar, merakla bekliyoruz.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – İşçilere verildi, işçilere. Orada
çalışan işçilere verildi Karabük.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Öte yandan, YEMSAN’a
ait… Bakın, çiftçiyle ilgili boyutu var. YEMSAN’a
ait, bakıyorsunuz, Çaycuma, Adıyaman, Korkuteli, Samsun, Acıpayam, Bursa,
Çankırı, Devrekani, Elâzığ, Göksun, Yatağan, Konya
Birinci Yem, Konya İkinci Yem, Kızıltepe, Adapazarı, Erzurum, Siirt,
Diyarbakır, Tatvan, Tunceli, Van, İstanbul, Kırklareli, Hilvan ve Muş yem
fabrikaları olmak üzere tam 25 adet yem fabrikası özelleştirilmiş. Çiftçi
dostları ya, hepsini özelleştirmişler!
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Kütahya Şeker Fabrikasından da bahset Bekir Bey.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Şimdi, bakıyorsunuz, neredeyse
Türkiye'nin tamamı.
Bakın, bir başka şey… Daha bitmedi, daha bitmedi, biraz daha var,
o da şu: SEK’e ait (Süt Endüstri Kurumu) bakıyorsunuz, Afyon, Amasya,
Eskişehir, Siverek, Trabzon, Yüksekova, Burdur, Çankırı, Lalahan,
Balıkesir, Bayburt, Adana, Erzincan, Sinop, Erzurum, Havza, Yatağan, İzmir,
Çanakkale, Muş, Sivas, Aksaray, Adilcevaz…
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Hayvanlar yemsiz mi kalmış özelleşmiş
de yem fabrikaları?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – …Elâzığ, Bolu, İstanbul, Çorum, Devrek,
Diyarbakır, Adıyaman ve Kastamonu işletme ve tesisleri olmak üzere 31 adet
SEK’e ait kurum özelleştirmiş, işletme. Bunlar çiftçiyle alakalı mı?
Türkiye'nin neredeyse her ilinde, her yerde var, özelleştirme yapılmış.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Et Balık Kurumundan bahset Bekir Bey.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Bozdağ,
o iktidarlar hem yapmış hem özelleştirmiş. Siz ne yaptınız, özelleştirdiniz?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Et Balık Kurumundan bahsedildi. Şimdi, Et
Balık Kurumuna bakıyorsunuz, Afyon, Malatya, Suluova, Elâzığ, Kars, Şanlıurfa,
Tatvan, Bayburt, Bursa, Kastamonu ve Ağrı et kombinaları olmak üzere 11 adet et
balık kombinası da özelleştirilmiş.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Kim özelleştirmiş?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Öte yandan, bunları, CHP’nin de iktidar
ortağı olduğu DYP-SHP-CHP Koalisyon dönemi…
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Üç beş gün arayla!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) –
Karabük Demir ve Çelik İşletmeleri AŞ, MEYSU AŞ, GİMAT TAŞ, TOE (Türk
Otomotiv ve Endüstri) AŞ, NİMSA AŞ, Havaalanları Yer Hizmetleri AŞ, ERSAN
(Erzincan Gıda) AŞ, KÜMAŞ AŞ, Sümerbank AŞ. Sümerbankı
kim özelleştirmiş, bakın. KÖYTAŞ AŞ, Tarım Makineleri Sanayi AŞ ve TESTAŞ Aydın
tesisleri olmak üzere 11 adet yer de yine özelleştirilmiş.
AHMET YENİ (Samsun) – Bize bir şey bırakmamışlar!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Ayrıca TURBAN’a
ait Kemer Marina ve Çeşme otelleri, 2 adet, özelleştirilmiş.
MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Hariri ile görüşülmesine karşıyız.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Baktığınız zaman 105 adet işletme ve
tesis özelleştirilmiş. Bunların içerisine özelleştirme kararı alınan işletme ve
tesisler dâhil değil.
Bakıyorsunuz, buralarda 18.939 çalışan var. Bunlardan 6.244’ünün
nakil hakkı var, 13.329’unun da nakil hakkı yok.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bekir Bey, biz özelleştirmeye karşı
değiliz, yolsuzluk yapıldığını iddia ediyoruz.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bu 13.329 kişiden 5.638’inin iş akdi
feshedilmiş, diğer kısmı da işletmede kalmış, kapının önüne konulmuş.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Önergeyi okumamışsın herhâlde.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – “Özelleştirilmiş, siz de kapının önüne
koyun!”
AHMET YENİ (Samsun) – Biz onlara işbaşı yaptırdık.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Peki, öte yandan bakıyoruz, gündeme
alınmasını isteyen arkadaşlarımızın da iktidarda olduğu dönemde neler olmuş.
DSP, ANAP, MHP koalisyon iktidarı döneminde Türkiye özelleştirmeden vazgeçmiş
mi diye merak ettiğimde bir de bakıyorum…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Ofer’den bahset, Ofer’den!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Şimdi, Abant ve Bolu Çevre ve Turizm AŞ
özelleştirilmiş. Deniz Nakliyat Ticaret AŞ, Türkiye’nin uluslararası anlamda
deniz nakliyatında olan tek kurum, stratejik mi değil mi bilmiyorum. Onu size
emanet ediyorum.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) - Size emanet etmeyelim de başkasına
emanet etmekte mahzur yok.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Güven Sigorta Ticaret AŞ, Ankara Anonim
Türk Sigorta Şirketi… Petrol Ofisi AŞ, stratejik mi arkadaşlar? TÜPRAŞ’ı satıyorsunuz, stratejik…
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Bizde yolsuzluk yok!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Petrol Ofisi AŞ… Başkaları satarsa
stratejik olmuyor ama AK PARTİ satarsa hemen stratejik oluyor. Anlamak zor.
TÜSTAŞ Sınai Tesisler AŞ… İskenderun Demir ve Çelik
AŞ, stratejik mi arkadaşlar? Niye sattılar?
AHMET YENİ (Samsun) – Geri alacaklarmış!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Geri alacaklarsa onu bilmiyorum.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Yolsuzluk yok, yolsuzluk!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Şimdi, ÇELBOR Çelik Çekme Boru AŞ,
efendim ORÜS Çine İşletmesi, TZD Manisa Wp Kükürt
İşletmesi…
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Önergeyi okumamış. Özelleştirmeye karşı
olan mı var?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Öte yandan, Et Balık Kurumuna ait Sivas,
Burdur, Eskişehir ve Gaziantep et kombinaları…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hepsini araştıralım Bekir Bey.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – İmarsız sattığınız arsaları konuşalım.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Şimdi SEKA’yı konuşuyorlar ya, SEKA’ya
ait Bolu ve Dalaman işletmeleri ile TDİ’nin Marmaris
ve Dalaman limanları olmak üzere 19 adet işletme ve tesisin özelleştirildiğini
görüyoruz. Bunun içerisine ve daha da…
MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Onların hepsini Cemil Çiçek sattı!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Affedersiniz, 19 değil, 144 tane… 19’unu
saydım, diğerleri dâhil. Hepsini saymıyorum, vaktinizi almayacağım.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hepsini araştıralım Bekir Bey.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – 144 tane işletme ve tesis
özelleştirilmiş, tam 11.497 tane çalışan…
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Onları da araştıralım.
BAŞKAN - Sayın Yıldız…
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – …mağdur olmuş. Bunlardan 3.466’sının
nakil hakkı var, nakledilmiş, diğerlerinin bir kısmı kamuda kapının önüne
konmuş, diğer bir kısmı da devralan şirkette çalışmaya devam etmiş ama ortada
başka sıkıntılar var. Özelleştirmeyi yapmak istiyorlar, Anayasa’da sıkıntı var.
Onun için bu Anayasa’daki sıkıntıyı da aşmak lazım. Anayasa değişikliğine hiç
kimse güç yetiremedi uzunca bir zaman. Özal çok istedi, olmadı, başka
iktidarlar istedi, olmadı. Bir bakıyoruz 13/8/1999
tarih ve 4446 sayılı Kanun’
RECAİ BERBER (Manisa) – İyi yapmışlar yani.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Şimdi “Bunları araştıralım.” diyorlar…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Bir dakika ek süre
veriyorum, tamamlayın lütfen.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Âyinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz. Ama bir şey daha
söyleyeceğim ve bitiriyorum…
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Ne var bunda Bozdağ?
BAŞKAN - Sayın Yıldız…
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - O
da şu: Değerli milletvekilleri, bizim dönemimizde özelleştirmeler açık
yapılmıştır, şeffaf yapılmıştır, canlı yayınlarda milletin gözü önünde
yapılmıştır. (AK PARTİ ve MHP sıralarından gürültüler) İlk defa milletin gözünden kaçırılmadan
özelleştirme yapılan dönem AK PARTİ dönemidir.
Ben, bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bozdağ.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, şimdi, tabii, Sayın Bozdağ önergeyi okumamış. “Özelleştirme uygulamalarında
yapılan yanlışlıkların araştırılması ve sonuçlarının araştırılması.” Yani
bundan daha tabii bir şey olur mu? Milletimizin sahip olduğu bu varlıkların
özelleştirilme yönteminin ve sonuçlarının sorgulanmasını millet yapmayacak da
kim yapacak? Dolayısıyla araştıralım diyoruz. Sayın Bozdağ,
sanki özelleştirmelere karşı bir önerge verilmiş gibi sunmuş. Ben, Sayın Bozdağ’ın o önergeyi okumasını tavsiye ediyorum. Okuduktan
sonra zannederim bir özür borcu olacaktır.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) –
Özelleştirmeye karşı olduğunuzu söylüyorsunuz zaten.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Kim söylüyor?
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın İnce, buyurun.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım, Sayın Grup Başkan Vekili
Cumhuriyet Halk Partisinin iktidarından söz etti, ortada bir yanlış bilgi var,
grubumuza yanlış bir saldırıda bulundu. Ona cevap vermek istiyorum.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir saniye, bir ağızdan bağırırsanız hiç kimseyi duyamam.
Teker teker…
Ben sizi dinledim, grup başkan vekillerini de dinleyeceğim, ondan
sonra bakacağız.
Evet, buyurun.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, benim ifadem şöyleydi: SeHaPe daha sonra CeHaPe oldu ya,
ben o birleşmeden mütevellit… 94’ün sonu, 95’te zannedersem, CeHaPe oldu, birleştiler, onu ifade ederek söyledim.
BAŞKAN – Evet, onu izledim ben.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Yoksa 91’den itibaren CeHaPe
demedim. SeHaPe, birleşen CeHaPe…
BAŞKAN – Ben onu izledim, evet.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Yoksa bir şey yok efendim.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, biz 1923’ten bu yana hiçbir
zaman CeHaPe olmadık.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Olur mu efendim? 95’te Sayın Baykal…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Biz hep CeHePe’ydik.
BAŞKAN – Ha, pardon… (AK PARTİ sıralarından gürültüler; alkışlar!)
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Erdal İnönü’den sonra… Sayın Başkanım…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım…
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, Sayın Grup Başkan
Vekili...
BAŞKAN – Sayın İnce, buyurun.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir dakika, ben dinleyeyim sizi. Şimdi, Sayın Bozdağ…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Muhterem arkadaşlarım, duyabilmem için, hepinize
söylüyorum…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Müsaade buyurun, sözümü bitireyim.
Şimdi, Beyefendi dedi ki…
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Halk Partisi derken halkın “ha”sı mı dersin “he”si mi dersin?
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Türkçe imla kılavuzu edinin.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Helk Partisi mi
denir, Halk Partisi denir.
BAŞKAN – Vallahi herkes konuşuyor, şimdi ara vereceğim, Sayın Kacır siz birbirinizle konuşun.
MUHARREM VARLI (Adana) – Yağlamamışlar, gacırdıyor orada.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım, 1980’den sonra Cumhuriyet
Halk Partisi sadece 54 günlük bir seçim hükûmetinde
görev aldı.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Elhamdülillah.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Oysa Sayın Bozdağ,
Cumhuriyet Halk Partisinin yaptığı özelleştirmelerden söz etti. Bu konuda
grubumuza sataşılmıştır. Kısaca bilgi vermek istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın İnce, buradan veririz. Sataşmadan söz
aldınız ama buradan… (CHP sıralarından alkışlar)
Üç dakikaya bir dakika eklemeyeceğim, ona göre.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın,
grubuna sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE (Yalova) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bozdağ’ın, her zaman olduğu gibi,
AKP’nin her zaman yaptığı gibi (AK PARTİ sıralarından “AK PARTİ” sesleri,
gürültüler) cumhuriyet tarihiyle ilgili saplantıları var, saptırmaları var.
Şimdi, bakınız, 1987’den 2002’ye gelene kadar yapılan özelleştirme
miktarı 3-5 milyar dolar -tam rakamlarını da söyleyebilirim- sizin yaptığınız
ise, sizin yaptığınız özelleştirme ise 33 milyar dolar, yani sizden önceki
bütün iktidarların yaptığının…
AHMET YENİ (Samsun) – Yok pahasına, bedava sattınız.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Onlar 3 milyar dolar, siz 33 milyar
dolar yaptınız.
AHMET YENİ (Samsun) – Siz bedava sattınız, bedava.
RECAİ BERBER (Manisa) – 1 liraya sattınız, 1 lira.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Bu yetmedi, bir de Türkiye'nin borcunu 2
katına çıkardınız, artı…
Şimdi, bakın, Telekom’un taksiti ne kadar? 1,3 milyar dolar.
Telekom’un geçen yılki kârı ne kadar? 2 milyar dolar. Yani, siz 1,3 milyar
dolar taksitle sattınız. Yılda 2 milyar dolar kâr eden bu.
Şimdi, Karabük’ü örnek veriyor. Beyler, sayın milletvekilleri,
Karabük, Ofer’e, Hariri’ye
satılmadı, oradaki işçilere satıldı, işçilere! Siz de Tekeli işçilere
satsaydınız da görseydim ben! (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Siz, Tekelin ilgili bölümünü 292 milyon dolara sattınız, alan kişi
dört ay sonra 900 milyon dolara sattı…
OKTAY VURAL (İzmir) – Kârlı.
MUHARREM İNCE (Devamla) – …600-800 milyon dolar kâr etti oradan.
Siz neyin örneğini veriyorsunuz?
HASAN ANGI (Konya) – Kurumlar vergisi.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Kurumlar vergisi, Telekom’u satarken
yüzde 30’du, sattıktan sonra yüzde 20’ye düştü. Bütün bunları biliyoruz.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – İşi biliyor bunlar, işi.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Siz Karabük’te olduğu gibi, Tekeli de
aynı mantıkla özelleştirmiş olsaydınız, buna itirazımız yok bizim. Siz, Tekel
işçilerini o kışın ayazında suların içine gömdünüz ama davetiye göndermek için,
özelleştirmeye davet için helikoptere binip özel davetiye götürdünüz. Bunları yaptınız.
“Ofer’le görüştüm.”, önce “Görüşmedim.”, öğleden
sonra “Görüştüm.” diyen siz değil misiniz? Sizin dostunuz Hariri’dir,
sizin dostunuz Ofer’dir. Cumhuriyet Halk Partisinin
dostu Karabük’teki işçilerdir, Tekeldeki işçilerdir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, hangi sataşmaya cevap verdi?
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, izin verirseniz…
Sayın Grup Başkan Vekili konuşurken hem saplantı içinde olduğumu
ifade etti hem de grubumuza…
BAŞKAN – Buyurun, size de üç dakika süre veriyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
2.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, şahsına
ve grubuna sataşması nedeniyle konuşması
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
benim söylediğim şey gayet açıktı, net şeyler söyledim, net de ifadelerde
bulundum.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Balıkesir SEKA’dan da bahset!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Esasında, burada konuşulurken hani
cevap verme noktasında sıkıntı olduğunda, işte başka konulara gidilir, “Şu
şöyle olmadı mı, bu böyle olmadı mı…” Ya, alan burası!
Şimdi, öbür alanlardan bahsederek, buradaki konuyu başka bir yere götürerek
haklı bir noktaya getiremezsiniz. Onun için ben net söyledim, açık açık şeyler söyledim. Dedim ki “CeHaPe
iktidar…” Sayın Grup Başkan Vekilinin CeHaPe’nin ne
zaman CeHaPe olduğundan haberi var mı yok mu,
bilmiyorum, onu kamuoyu takdir edecektir.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ne demek o?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Ama bir şey daha söyleyeceğim, o da şu:
Bir, özelleştirmeler bizim dönemimizde net, şeffaf yapılmıştır. İki, işçi dostu
biziz.
AHMET BUKAN (Çankırı) – Gocunacak bir şey yoksa “evet” deyin
geçin.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bizden önce, bugüne kadar, özelleştirme
her defasında yapılmış, kamuya nakil hakkı olanlar nakledilmiş, nakil hakkı
olmayanlardan emekliliği gelen emekliye ayrılmış, bakiyesi ya kapının önüne
konmuş veyahut da çalışmak isterse devralan şirkette bırakılmış. Bütün, bugüne
kadar yapılmış özelleştirmelerin tamamında, iktidarların kapının önüne
koyduğunu biz 4/C kapsamına aldık. İlk defa ekmeği biz verdik (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) hem de eskiden, 1991’den bu yana özelleştirme
mağdurlarına ekmeği biz verdik.
OKTAY VURAL (İzmir) – Atma Recep, din kardeşiyiz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Verdiğiniz ekmeği başa mı kakıyorsunuz?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Onun için, herkes, kimin kimin dostu olduğunu gayet iyi biliyor.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Siz dışarı attınız, biz içeri aldık.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – AK PARTİ özelleştirme yaptı mı falanın
menfaatine, başkası özelleştirme yaptı mı başkasının menfaatine…
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Bozdağ,
çarpılacaksın yalan söylerken, çarpılacaksın!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bu büyük bir çarpıtmadır diyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Bekir Bey, sen futbolcu musun?
HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – Efendim, konuya ilişkin kısa bir açıklama
yapacağım izin verirseniz.
BAŞKAN – Hangi konuya ilişkin?
HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – Bu özelleştirmeyle ilgili.
BAŞKAN – Sayın Grup Başkan Vekiliniz cevap verdi.
HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – Özelleştirmeyle ilgili…
BAŞKAN – Bakın, böyle bir usulümüz yok. Yani bir sataşma, bir
bilgi düzeltmesi söz konusuysa Sayın İnce talep etti, ben de kendisine kürsüden
söz hakkı tanıdım. Dolayısıyla ben, milletvekillerinin konuşmalarına son derece
toleranslı davranan, bilgi aktarımına dikkat eden bir Başkan Vekiliyim ama yani
böyle bir usul yok.
Teşekkür ederim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Buyurun.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yine tutanaklara girmesi açısından, Sayın
Bekir Bozdağ “Özelleştirme sonrasında işsiz kalanları
ilk defa biz geçirdik.” dedi, bunlar doğru şeyler değil. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, 4/C kanununda var.
BAŞKAN – Şimdi, bitirsin Sayın Vural, ne olur…
OKTAY VURAL (İzmir) – Yani 1.800 tane işçiyi kadroya geçiren
kararnamede bizim imzamız vardır. Alın, burada, bu yönetmelikte. 25 Nisan
2002’de yayımlanmış yönetmelik vardır. Milletvekillerine
doğru bilgi vermek lazım. Siyaset için her şey yapılmaz.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan…
OKTAY VURAL (İzmir) – Dolayısıyla, doğru bilgiyi verin. İşte burada, belgesi burada.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan…
OKTAY VURAL (İzmir) – Dolayısıyla, düzeltmiş olduk.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Günal, buyurun, siz
girmişsiniz. Nedir konu?
MEHMET GÜNAL (Antalya) – 60’ıncı maddeye göre çok kısa bir
açıklamada bulunmak istiyorum
BAŞKAN – Şimdi, bakın, aynı şeyi Sayın Ünsal söyledi.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sataşma değil.
BAŞKAN – Hayır, sataşmadan bahsetmiyorum.
Hangi konuda bir ek bilgi vereceksiniz?
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Küçük bir açıklamada bulunacağım. 60’a
göre çok kısa bir açıklama…
BAŞKAN – Şimdi, bakın, böyle bir usul yok. Yani aynı şeyi Sayın
Ünsal söyledi. Bakın, grup başkan vekili… Yani böyle bir usulümüz yok.
III.-YOKLAMA
(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
OKTAY VURAL (İzmir) – Toplantı yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı, peki.
Öneriyi oylarınıza sunacağım ve aynı zamanda da toplantı yeter
sayısını arayacağım.
Sayın Vural, Sayın Günal, Sayın Şandır,
Sayın Özensoy, Sayın Serdaroğlu,
Sayın Uslu, Sayın Yıldız, Sayın Paksoy, Sayın
Özdemir, Sayın İnan, Sayın Işık, Sayın Homriş, Sayın
Taner, Sayın Çelik, Sayın Doğru, Sayın Tankut, Sayın Ergun, Sayın Kumcuoğlu, Sayın
Akçay, Sayın Durmuş.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- (10/788) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 30/6/2010
Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.31
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.47
BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
126’ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine
göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
3.- (10/762) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 30/6/2010
Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
30.06.2010
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu’nun, 30.06.2010 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı
toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından,
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul'un
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
M.
Akif Hamzaçebi
Trabzon
Grup
Başkan Vekili
Öneri :
Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında
yer alan (İsrail'in Gazze'ye insani yardım götüren
gemiye yaptığı saldırı olayı hakkında); (10/762) esas numaralı Meclis Araştırma
Önergesinin görüşmesinin, Genel Kurul'un, 30.06.2010 Çarşamba günlü
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisi lehinde Sayın
Hüseyin Pazarcı, Sayın Mehmet Şandır; aleyhinde Sayın Mehmet Nil Hıdır, Sayın
Cemal Yılmaz Demir konuşacaklar.
Lehinde ilk söz Balıkesir Milletvekili Sayın Hüseyin Pazarcı’da.
Buyurun Sayın Pazarcı.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Başkan, bir hata oldu
sanıyorum, benim ismim verilmişti.
HÜSEYİN PAZARCI (Balıkesir) – Sayın Şükrü Elekdağ
ve Hüseyin Pazarcı şeklinde verildi diye…
BAŞKAN – Yanlış olmuş o zaman. Ben, elimdekini okudum.
Buyurun Sayın Elekdağ. (CHP sıralarından
alkışlar)
Yanlışlıkla olmuş, kusura bakmayın.
Buyurun.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İsrail’in insanlık dışı saldırısının siyasi ve hukuki
açılardan değerlendirilmesi ve Hükûmetin bu alandaki
sorumluluklarını ne ölçüde yerine getirdiğinin incelenmesi amacıyla yüce
Meclise Cumhuriyet Halk Partisi tarafından sunulmuş bulunan araştırma önergesi
hakkında konuşmak amacıyla söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, İsrail Silahlı Kuvvetlerinin 31 Mayıs
2010 Pazartesi günü çoğunluğu Türklerden oluşan otuz iki ülke vatandaşının
bulunduğu Gazze’ye insani yardım amaçlı gemi
konvoyuna karşı yapmış olduğu saldırı sonucunda 8’i vatandaşımız 9 Türk ölmüş
ve çok sayıda insan yaralanmıştır. Bu konuda Türkiye Büyük Millet Meclisinin oy
birliğiyle kabul ettiği ve İsrail’i şiddet ve nefretle kınayan deklarasyonu özetle şu dört noktayı öngörmektedir:
1) Hükûmet, Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinden İsrail’i kınayan bir karar çıkartmalı ve Birleşmiş Milletlerin, bu
saldırının tüm yönlerinin araştırılması amacıyla bağımsız bir soruşturma
komisyonu kurmasını sağlamalıdır.
2) İsrail Hükûmeti Türkiye’den resmen
özür dilemeli ve saldırının mağdurlarına tazminat ödemelidir.
3) Türkiye İsrail’e karşı millî ve uluslararası yargı yollarına
başvurmalıdır.
4) Hükûmet, Türkiye’nin İsrail’le
siyasi, askerî ve ekonomik ilişkilerini gözden geçirmeli ve bu alanda gerekli
etkin önlemleri almalıdır.
Sayın Başbakan yaptığı açıklamalarla bu hususlarda gerekenin yapılacağını
ve Türkiye’nin ve mağdur vatandaşlarımızın çıkar ve haklarının en etkin biçimde
korunacağını söyledi ve kesin, en kesin ifadelerle Türkiye’nin onuruna sahip
çıkacağını taahhüt etti, hatırlayacaksınız.
Ancak olayın üzerinden bir ay gibi uzun bir süre geçmiş olmasına
rağmen, bu dört noktanın hiçbirinde en ufak bir ilerleme kaydedilmemiştir.
İsrail özür dilemeyi reddetmiştir. Hükûmet, Birleşmiş
Milletler tarafından tarafsız ve bağımsız bir uluslararası araştırma komisyonu
kurulmasını da sağlamakta âciz kalmıştır. İsrail
kendi iç araştırma komisyonunu kurmuş ve Amerika İsrail’in tutumunu
desteklemiştir.
Hükûmet olayın
sorumlularının nasıl cezalandırılacağı konusunda bir yol haritası oluşturmakta
tam bir şaşkınlığa düşmüştür. İsrail ile askerî, siyasi ve ekonomik ilişkiler
alanında da alınacak tedbirler hususunda da Hükûmet
ne yapacağını bilmez bir durumda bocalayıp durmaktadır.
Hükûmetin övünmekte üstüne
yoktur değerli arkadaşlarım. Türkiye’nin bölgesel ve küresel bir aktör konumuna
eriştiği safsatasını diline pelesenk etmiştir fakat Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinden bir kınama kararı dahi çıkarmayı başaramamıştır.
Güvenlik Konseyinden karar çıkartılamayınca, zevahiri kurtarmaya
yarayan Başkanlık açıklaması yöntemine başvurulmuş fakat Başkanlık açıklamasında
da İsrail kınanmamıştır. Buna rağmen Sayın Başbakan ve Dışişleri Bakanı,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından İsrail’i kınayan bir açıklama
yapıldığını iddia etmişlerdir. Bu gerçek dışıdır, kesinlikle doğru değildir.
Bu konuda Güvenlik Konseyi Başkanlık açıklamasının Türkçeye
yapılan tercümesinde yer alan ifade aynen şöyledir: “Konsey en az 10 sivilin
yaşamını kaybetmesine ve çok sayıda kişinin yaralanmasına yol açan eylemi
kınar. Olaylarda hayatını kaybedenlerin ailelerine başsağlığı diler.” Ancak, bu
metinde bilinçli bir tercüme hatası vardır. İngilizce orijinal metindeki
“eylemler” sözcüğü Türkçeye “eylem” olarak tercüme edilerek İsrail’in eyleminin
kınandığı izlenimi yaratılmak istenmiştir, oysa orijinal İngilizce açıklama
metninde “eylemler” kınanmak suretiyle kınama hem İsrail’e hem İsrailli
komandoların hem de Mavi Marmara’da direnç gösteren yolcuların eylemlerine
teşmil edilmektedir. Sonuç olarak, Hükûmet büyük bir
başarı olarak ilan ettiği Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeliğinden
İsrail vahşetinin kınanması için dahi yararlanamamıştır.
Şimdi, İsrail’in yaptığı hukuk dışı kanlı saldırıya gelelim.
Değerli arkadaşlarım, uluslararası hukuk açısından açık denizlerde seyreden bir
gemiye ancak korsanlık, köle ticareti, uyuşturucu kaçakçılığı ve korsan yayın
yapılması durumlarında yapılan müdahaleler meşru sayılabilir. İsrail
komandoları Mavi Marmara gemisine saldırıda bulunarak uluslararası hukuku ihlal
etmişlerdir. Ayrıca, ellerinde ateşli silahlar olmayan insanlara ateş ederek
öldürmek meşru müdafaa koşullarını ortadan kaldırır. Bu itibarla gemide
dirençle karşılamış olsalar bile bu durum İsrail askerlerinin ateş açarak
onları öldürmelerini hiçbir şekilde meşru kılmaz.
Belirttiğimiz bu hususlar, değerli arkadaşlarım, tartışma
götürmez. Ancak bu soruna ilişkin kriz yönetimi açısından Hükûmetin
çok ciddi bir yetersizlik sergilediği de göze çarpmaktadır. Hükûmet,
kıstasları hukuken saptanmış olan devlet sorumluluğunun icaplarını yerine
getirememiştir. Zira, Mavi Marmara’nın hareketinden
önce İHH Vakfı yetkilileri Filistin’e insani yardım ulaştırmanın yanında bir de
ablukayı kırma hedeflerinin olduğunu övünerek yüksek sesle açıklıyorlardı,
medya da bu açıklamaları yayınlıyordu. Öte yandan, 27 Mayıs tarihinde İsrail
ordusu, insani yardım konvoyunun Gazze ablukasını
kırmaya teşebbüs etmesi hâlinde müdahale edeceğini açıklamıştı.
Ayrıca, İsrail, diplomatik kanallardan Ankara’yla temasa geçerek
yardım konvoyunun engelleneceğini duyurmuş, bunun ardından Amerika’nın Ankara
Büyükelçisi de Türk makamlarını bu konuda uyarmıştı.
Bu gelişmeler üzerine Mavi Marmara’yla yolculuğun ciddi riskler
taşıdığını kavrayan Hükûmet, kendi partisinden olan
milletvekillerinin gemiye binmelerini sakıncalı görmüş ve engellemiştir. Ancak
bu durumun ciddiyetine rağmen Hükûmet,
vatandaşlarımızın yolculuğa katılmalarında bir sakınca görmemiştir.
Milletvekillerinin gemiye binmelerinin Hükûmet
tarafından engellenmesinin nedeni, illegal davranışları dolayısıyla hiçbir
bedel ödememeye alışmış olan İsrail’in bu gibi hâllerde sert ve şiddetli
müdahalelerde bulunması ve orantısız güç kullanması olasılığından
kaynaklanıyordu. Belittiğimiz bu hususlar, Mavi
Marmara’daki kişilerin yaşamlarına yönelen ciddi risk ve tehditlerin mevcut
olduğunu ve Hükûmetin de bu konuda tam bir bilgi
sahibi olduğunu ortaya koymaktadır.
Uluslararası hukuk ve içtihat, değerli arkadaşlarım, böyle
durumlarda devlet sorumluluğu uyarınca hükûmetlerin
şöyle hareket etmelerine amirdir:
1) Hükûmet, risk ve tehditlerin
mevcudiyet ve teşhisi hususunda asgari bir basiret ve öngörü göstermelidir.
2) Hükûmet, yaşamları risk ve tehdit
altında olan kişileri korumak için elinden gelen her türlü önlemi almak
mecburiyetindedir.
Bu durumda, Hükûmetin, devlet
sorumluluğu ilkesi uyarınca yardım konvoyundaki gemilerinin yolculuklarını bir
çatışmaya kesinlikle yol açmayacak ve hayat kaybını önleyecek şekilde yapmaları
için tüm önlemleri almasını gerektirirdi ancak Hükûmet
bu önlemleri almamıştır.
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) - İsrail’e diyecek hiçbir şeyiniz yok
mu?
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) - Bu önlemlerin başında Mavi
Marmara ile diğer gemilerin rotalarının çatışmaya meydan vermeyecek şekilde
çizilmesi ve bundan İsrail makamlarının bilgi sahibi olmasının sağlanması
gerekmekteydi.
İkinci önlem de bir müdahale hâlinde gemi yolcularının silahlı
güçlere kesinlikle direniş göstermekten kaçınmalarının güvence altına
alınmasıydı. İHH Vakfı yetkilerinin “Hükûmet bize
yola çıkmadan önce hiçbir uyarıda bulunmadı.” yolundaki açıklamaları Hükûmetin ciddi bir krizin baş gösterdiği koşullarda
sorumluluklarını yerine getirmeyerek vahim sonuçlara yol açtığını ortaya
koymuştur. Sonuçta Hükûmetin devlet sorumluluğu
çerçevesinde görevlerini yerine getirmemiş olması iki felaketin gerçekleşmesine
yol açmıştır. Bu felaketlerden birincisi 8’i vatandaşımız 9 Türk’ün ölümü ve
çok sayıda kişinin yaralanmasıdır. İkinci felaket ise Türk Hükûmetinin,
dış politikasını İHH Vakfının ellerine teslim etme gafletinde bulunarak kontrol
ve iradesi dışında olaylara sürüklenmesidir.
Değerli arkadaşlarım, devlet sorumluluğunun ihlal edildiği bir
diğer alan da Mavi Marmara’nın yolcularına can emniyeti sağlayacak donanımda
olmaması nedeniyle Türk Bayrak İdaresinden yolcu gemisi emniyet sertifikası
alamamasından dolayı Komor’dan sertifika sağlaması ve
Komor bandırası çekmesidir.
Bu hususta bir hususu belirtmek istiyorum: Sayın Başbakanımız
Toronto’da 28 Haziranda yapmış olduğu bir açıklamada Mavi Marmara gemisine
“Türk bandıralı gemi” diyerek çok büyük bir hata yapmıştır. Bu ifadelerini
birkaç kere tekrarlaması bunun bir sürçülisan olmadığını ortaya koyuyor. Bu
kadar önemli bir konuda Türk Başbakanının dosyasına hâkim olmaması endişe
vericidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – Amacı insani yardım olan İHH
Vakfının, yolcularının can güvenliğine en ufak bir duyarlılık göstermeden
gemiyi 600 yolcuyla uluslararası sefere çıkarması sorumsuzluğun muhakkak
daniskasıdır. Bu duruma bile bile göz yuman Hükûmet de bu sorumsuzluğa ortaktır. Bu sorumsuz tutum
Türkiye'nin hukuki tezlerini olumsuz yönde etkileyebilir. Zira,
hâlâ Türk sicil kaydını muhafaza eden Mavi Marmara’nın Komor
Bayrağı’yla birlikte Türk Bayrağı da çekmiş olması tartışmalı bir durum
yaratabilir çünkü Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin 92’nci
maddesi iki veya daha fazla devletin bayrağı altında seyreden bir geminin,
tabiiyetsiz bir gemi gibi işlem göreceğini öngörür. Aynı sözleşmenin 110’uncu
maddesinde de “Geminin tabiiyetsiz olduğundan şüpheleniliyorsa, barış zamanında
dahi gemiye müdahale hakkı doğar.” deniliyor.
Değerli arkadaşlarım, açıklamalarından anlaşılacağı üzere,
İsrail’in insanlık dışı saldırısının siyasi ve hukuki yönleri yanında…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
…devlet sorumluluğu açısından değerlendirilmesi gerekmektedir.
Özellikle ilk nazarda dahi AKP Hükûmetinin
fahiş hataları ve yeteneksizliği nedeniyle 9 sivilin ölümünde ve çok sayıda
insanın yaralanmasında ciddi sorumluluğu olduğu ortaya çıkmaktadır.
Bunlara ilaveten Birleşmiş Milletlerden kınama kararı ile bir
uluslararası araştırma komisyonunun kurulması kararının çıkarılmamış olması bir
züldür. Başvurulacak yargı yolları ve İsrail’e karşı alınacak önlemler
konusunda da Hükûmet, tabii şaşkınlık içindedir.
Bu görüş ve düşüncelerle tüm bu konuların incelenmesini sağlayacak
bir Meclis araştırması açılmasını yüksek takdirlerinize sunarım.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Elekdağ.
Grup önerisinin aleyhinde ilk söz, Muğla Milletvekili Sayın Mehmet
Nil Hıdır buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi tarafından verilen 9/6/2010
tarih ve (10/762) esas numaralı Araştırma Önergesi’nin aleyhinde söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, 31 Mayıs 2010 gece yarısı İsrail’in
saldırısına uğramış olan, ancak hiçbir art niyet taşımadan Gazze’de
ambargo altında hayat mücadelesi veren yaşlı, genç, çocuk, kadın 1,5 milyon
Filistinliye sadece yardım amacıyla yola çıkmış Türk ve diğer ülke mensubu
yardımsever insanların tamamını gönülden selamlıyor, şehitlerimize Allah’tan
rahmet, ailelerine başsağlığı, yaralılara da tekrar acil şifalar diliyorum.
Değerli arkadaşlar, adı geçen öneride ortak duygularımız dile
getirilmekte, İsrail’i şiddet ve nefretle kınayan Türkiye Büyük Millet Meclisi deklarasyonuna atfen İsrail devleti bir kez daha
kınanmaktadır.
Gazze’ye uygulanan ablukanın meşru olmadığı, İsrail’in en kısa
zamanda Filistin topraklarından çekilmesi gerektiği, Gazze’ye
yapılacak insani yardımın hiçbir şekilde engellenemeyeceği, Mavi Marmara’ya
yapılan saldırının insanlık suçu olduğu, uluslararası deniz hukukuna da aykırı
olduğu, Birleşmiş Milletlere üye ülkelerin birbirine olan hukukunun bu
saldırıyla ihlal edilmiş olduğu, orantısız güç kullanılarak silahsız, masum
sivillere saldırıldığı ve insanlık suçu işlendiği hususları ortak kanaatimizdir.
Ancak, öneride iddia edilen Hükûmetin
yetersiz kaldığı gibi birtakım iddialar asılsız ve eksik bilgilerden
kaynaklanmaktadır.
Meclis araştırması olayı zamana yayacağı için olumsuz neticeler
doğuracağı inancındayım. Oysa, bu tür olaylarda diplomatik
girişimlerin çok daha kısa zamanda netice vereceğini bir kez daha vurgulamak
isterim.
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Kamu Diplomasisi
Koordinatörlüğünün hazırlamış olduğu ve Hükûmetin bu
olaydan sonra attığı adımlar ve aldığı tedbirlerle ilgili 36 başlıkta toplanmış
olan işlemleri buradan siz değerli milletvekili arkadaşlarımıza arz etmek
istiyorum:
31 Mayıs günü, saldırının yapıldığı gün, Sayın Başbakanımız dünya
liderleriyle yoğun bir telefon diplomasisi yaptı. Banki
Moon, Barak Obama, Vladimir
Putin, Angela Merkel gibi dünyanın sayılı liderlerinden 15 tanesiyle
görüşme yaptı.
Türkiye'nin de telkinleriyle Birleşmiş Milletlerden Avrupa Birliği
Dışişleri Bakanlığına, İngiltere’den Rusya’ya kadar birçok ülke Gazze üzerindeki kuşatmanın kaldırılması çağrısında
bulundu.
Sabahın erken saatlerinden itibaren Tel Aviv Büyükelçimiz İsrailli
yetkililerle görüşmelere başladı.
İsrail Büyükelçisi Dışişleri Bakanlığımıza çağrılmak suretiyle,
Büyükelçiye şiddetli protestomuz iletildi. Başbakanlıkta kriz masası
oluşturuldu.
Yine Millî Savunma Bakanımız İsrail Millî Savunma Bakanını
arayarak, gelişmelere ilişkin izahatta bulunmasını istedi.
Dışişleri Bakanlığımız tarafından bir basın açıklaması yapılmak
suretiyle, tüm dış temsilciliklerimize bulundukları ülke ve örgütler nezdinde
girişimde bulunarak saldırının kınanmasının sağlanması talimatı verildi.
Yine Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde Türkiye’nin tezlerini
anlatan bir konuşma yapmak suretiyle, Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri
Bakanı Hillary Clinton, ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı
Sayın Jones ile yapılan görüşmelerde telefon
diplomasisi ile olayın dünya nezdinde kınanması istendi.
İsrail’de bulunan Genç Millî Futbol Takımı’mızın
karşılaşması iptal edilerek, futbol takımı geri çağrıldı. Türkiye ile İsrail
arasında planlanmış olan 3 askerî tatbikat iptal edildi.
Yine Dışişleri Bakanlığında, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi,
İslam Kalkınma Örgütü, Avrupa Birliği üyeleri ve diğer üyelerin
büyükelçilikleri ve daimî temsilcilerine yönelik ayrı gruplar hâlinde
bilgilendirme toplantıları düzenlendi.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine acil toplantı çağrısı
yapıldı ve Konseyden İsrail’in saldırısını kınayan bir Başkanlık açıklaması
yayınlandı.
İslam Kalkınma Örgütü Bakanlar Konseyinin olağanüstü toplantı
yapması çağrısında bulunuldu. İslam Kalkınma Örgütü, aynı gün İsrail’i kınayan
bir açıklama yaptı. TelAviv’deki Büyükelçimiz
istişareler için geri çağrıldı.
İkinci gün, yani 1 Haziran 2010 günü NATO Genel Sekreteri ile
görüşüldü ve NATO Konseyinden saldırıyı kınama kararı çıkartıldı.
Yine yardım konvoyunda bulunanların İsrail’den tahliyesi
kapsamında 16 kişi tarifeli uçakla geri çağrıldı, Türkiye’ye getirildi.
Saldırıda yaralananların ülkemize transferi için Genelkurmay
Başkanlığımızın ve Sağlık Bakanlığımızın tahsis ettiği üç uçak İsrail’e
gönderildi.
Birleşmiş Milletler Cenevre İnsan Hakları Komisyonunda yardım
gemilerine saldırı olayını ele alan bir oturum düzenlenmesi sağlandı. Oturumda
oylanan karar tasarısı 47 üyenin 32 tanesinin olumlu oyuyla kabul edildi ve
karar tasarısında saldırı şiddetle kınanırken İsrail’in uluslararası kurumlarla
iş birliği içerisinde, gözaltına alınan ve yaralanan isimler hakkında bilgi
vermesi ve olaya ilişkin soruşturma başlatması istendi.
2 Haziran 2010 günü yani olayın üçüncü günü Sayın
Başbakanımızın AK PARTİ grup toplantısında yaptığı konuşmada kararlı bir dille
Türkiye'nin pozisyonunu ortaya koyması, uluslararası kamuoyuna seslenmesi ve
işlenen insan hakları ihlalinin Başbakanımızın konuşmasıyla dünya basınında yer
alması ve bütün bu konuşmaların İngilizceye, Fransızcaya ve Arapçaya tercüme
edilerek uluslararası kamuoyu oluşturulmasının gerçekleşmesi sağlandı.
Sayın Başbakanımızın başkanlığında üçüncü gün, güvenlik zirvesi
toplandı. Başbakanlık Başdanışmanı Profesör Doktor Nabi Avcı, Dışişleri
Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı, Manisa Milletvekilimiz Hüseyin Tanrıverdi ve Filistin Dostluk Grubu Başkanı Sayın Zeyid Aslan hayatını kaybeden vatandaşlarımızın
cenazeleriyle, yaralıları ve tutukluları teslim almak üzere İsrail’e gitti. Bu
noktadan itibaren -önemle altını çizeceğimiz, zira,
bir kısım köşe yazarlarının altı aydan önce salıverilmelerinin mümkün
olmadığını itiraf etmeleri ama- bütün yardım gönüllülerinin, yaralıların ve
ölülerin hiçbir şart olmadan Türkiye'ye gönderilmesi için İsrail’e yirmi dört
saat süre verildi ve süre dolmadan İsrail Türkiye'nin bu talebini yerine
getirdi.
1’i İrlandalı olmak üzere toplam 19 kişi Hava Kuvvetleri
Komutanlığımızın ve Sağlık Bakanlığımızın ambulans uçaklarıyla Ankara’ya ve İstanbul’a
getirildi.
Adalet Bakanlığı, yardım gemilerine saldırıyla ilgili olarak iç ve
dış uluslararası hukuk açısından inceleme başlattı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, yardım filosuna yönelik saldırıyı
kınayan bir deklarasyon yayınladı. Deklarasyon, üç dilde,
bütün dünya basınının bilgisine sunuldu.
Ulusal ve uluslararası basında -temasa geçilerek- saldırıyı
kınayan yazıların yayınlanması, televizyonlarda oturumların yapılması sağlandı.
3 Haziran 2010, olayın dördüncü günü, aralarında üçüncü ülke vatandaşlarının
da bulunduğu toplam 490 kişi üç yolcu uçağıyla İstanbul’a getirildi. Kafileyi,
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç
ve beraberindeki heyet İstanbul’da karşıladı.
Enerji Bakanımız Sayın Taner Yıldız, İsrail ile ilişkiler normale
dönmeden Manavgat suyu ve diğer projelerin askıya alınacağını açıkladı.
Yardım gemilerinde bulunan farklı ülkelerin vatandaşları ve kendi
vatandaşlarımızla TRT aracılığıyla mülakatlar yapılarak şahitlikler kayıt
altına alındı. Saldırıda yaralanan vatandaşlarımızla TRT, özel mülakat yapmak
suretiyle yaşananları kayıt altına aldı.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Siz niye gitmediniz?
MEHMET NİL HIDIR (Devamla) - Yardım gemilerinde bulunan
vatandaşlarımız ve farklı ülkelerin vatandaşlarından Türkiye’ye getirilenlerin
tamamının adli tıpta sağlık taramaları yapılarak ilgili bilgiler kayıt altına
alındı.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Siz niye gitmediniz?
MEHMET NİL HIDIR (Devamla) - Saldırı sırasında hayatını kaybeden,
1 Türk asıllı ABD vatandaşı olmak üzere, 9 vatandaşımızın cenazeleri yolcu
uçaklarıyla İstanbul’a getirildi. Kimlik tespitinden sonra cenazeler
ailelerine, milletimizin bağrına teslim edildi. Hayatını kaybeden 9 kişinin
otopsi işlemleri tamamlandı ve ölümlerin ateşli silahla hiçbir karşılık vermeye
fırsat olmadan, tepeden ateş edilerek ölüme sebebiyet verildiği tespit edildi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MEHMET NİL HIDIR (Devamla) -
8 Haziran 2010 tarihinde İstanbul’da düzenlenecek olan CICA Asya
İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansına İsrail’in katılımı iptal
edildi ve dün, askerî amaçlı İsrail uçaklarının Türk hava sahasından
geçmelerine izin verilmedi.
Yine, Birleşmiş Milletler nezdinde araştırma komisyonu kurularak
olayın dünya kamuoyu gündemine getirilmesi, gündemde kalması sağlanmış oldu.
Değerli arkadaşlarım, bunların dışında, Başkanlığını Ankara
Milletvekilimiz Sayın Aşkın Asan’ın yaptığı Akdeniz
Parlamenter Asamblesinden kınama yazısı, yine Başkanlığını Ankara Milletvekili
Sayın Zeynep Dağı’nın yapmış olduğu Avrupa- Akdeniz Parlamenter Asamblesinden
kınama yazısı, Başkanlığını Mevlüt Çavuşoğlu’nun yapmış olduğu Avrupa Parlamentosundan kınama
yazısı 470 evet, 56 hayır oyuyla kabul edildi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sadece selamlayın lütfen, bu, ikinci bir dakika…
MEHMET NİL HIDIR (Devamla) – Asya Parlamenter Asamblesinden kınama
yazısı çıkartıldı.
Değerli arkadaşlarım, bütün bu yapılanların, Hükûmetimizin
ve Sayın Başbakanımızın bu konuda yetersiz kalmadığının, yapılması gereken tüm
iş ve işlemlerin günü gününe, sabır ve kararlılıkla takip edildiğinin en büyük
işareti olduğunu sizlere arz etmek istiyorum.
Bu sebeple, Cumhuriyet Halk Partisi tarafından verilen önergenin
aleyhinde olduğumu bilgilerinize arz etmek istiyorum.
Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Siz niye gitmediniz Sayın Milletvekilim,
siz niye gitmediniz?
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hıdır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde Mersin
Milletvekili Sayın Mehmet Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun vermiş olduğu Danışma Kurulu grup
önerisi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere söz
aldım.
Grup önerisinin konusu, bildiğiniz gibi, İsrail’in Gazze’ye insani yardım götüren gemiye yaptığı saldırı olayı konusunda bir Meclis
araştırma komisyonunun kurulmasını talep etmektedir.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak biz de bu önergenin
lehinde oy vereceğiz çünkü gerçekten, bu konunun milletin gündeminden
düşürülmemesi, Meclisin gündeminden düşürülmemesi, unutturulmaması gerektiği
kanaatindeyiz.
Değerli milletvekilleri, konuşan arkadaşlarımız olayı sizlere
hatırlattılar. 31 Mayıs 2010 tarihinde, pazartesi günü sabaha karşı İsrail
uçakları, Gazze’ye insani yardım götürmek amacıyla
uluslararası sularda seyreden Türk ve yabancı bandıralı gemilere ağır
silahlarla saldırıda bulundu, 9 vatandaşımız hayatını kaybetti, 60 insan da
yaralandı.
Aslında dün burada bir başka şeyi de öğrendik Sayın Endonezya
Cumhurbaşkanının konuşmasında, ölen Türk vatandaşı, Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı sayısının 12 olduğunu söyledi. Buna iktidar partisi grubunun, Hükûmetin bir açıklık getirmesi lazım. Türkiye’den bilgi mi
saklanıyor ya da Sayın Cumhurbaşkanı mı yanlış bilgilendirildi? Tutanaklara
geçen bu rakam ya düzeltilmeli ya teyit edilmelidir.
Değerli milletvekilleri, olayı doğru tanımlamak lazım. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz ilk günden, Sayın Genel
Başkanımız, bu konuda hemen bir basın açıklaması yaparak öncelikle İsrail’i bu
insanlık dışı saldırıdan dolayı kınadık. Gerçekten olay, hiçbir şekilde kabul
edilemez ve unutturulamaz bir insanlık suçu. Olay, çok doğrudan Türk milletine
saldırıdır, Türkiye Cumhuriyeti devletine saldırıdır ve olayın sonunda bana
göre bu Parlamento, Meclisimiz, tüm siyasi partiler ve milletimiz, tüm sivil
toplum kuruluşları çok uzun zamandan bu yana hasret kaldığımız bir ortak duruş
sergileyerek bu olaya karşı çıktı. Türkiye Büyük Millet Meclisi de birlikte,
bir gün sonra bu olayı kınayan -tüm grup başkan vekillerinin imzasıyla- bir
kınama kararı da yayınladı.
Değerli milletvekilleri, olayın üzerinden yaklaşık bir ay geçti.
Şimdi burada, sizin huzurunuzda milletimizin hislerine tercüman olarak, onun
adına soruyorum: Sayın iktidar partisi sözcüsü, yapılanları anlattı, “Kınadı,
kınadı, o kınadı, bu kınadı” diye. Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve Türk
milletinin hukukunu savunmak, korumak sorumlusu olan siyasi iktidarın bu olay
karşısında yaptıklarını yeterli buluyor musunuz?
OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Hukukumuz korundu mu?
OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır, korunmadı.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Sayın Başbakanın bu olaydan sonra
ifadesi var: “Sonuçlarına katlanırlar.” diyor. Hangi sonuca katlandı İsrail,
özür diledi mi?
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Kınandı ya Başkanım, yetmez mi, kınanmış
işte!
METİN ERGUN (Muğla) – İsrail kınandı mı?
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Sayın Başbakan Yardımcısı “Yetti artık,
sabrımız taştı.” diyor. Ne yapıldı? Hükûmetin bir
kararı var, diyor ki: “Ulusal ve uluslararası yargıya müracaat edilecek.”
Edildi mi?
OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - İsrail özür dilemek mecburiyetinde
bırakıldı mı?
OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Milletim adına soruyorum. Hükûmeti ve iktidar partisi grubunu milletime şikâyet
ediyorum.
Değerli milletvekilleri, bu konuyu geçiştiremeyiz. Türkiye
Cumhuriyeti tarihinin en önemli kırılma noktasındayız. Askerimizin başına çuval
geçirilmesi karşısında gösterilen aymazlığı burada gösteremezsiniz. Burada,
doğrudan, bir devlet, uluslararası hukuku da çiğneyerek Türkiye Cumhuriyeti
devletine saldırmıştır ve Türk milletine saldırmıştır; 9 veya 12 insanımızın
hayatına mal olmuştur. Bunu böyle nutukla nasıl geçiştirebiliriz? Bunu böyle iç
politika malzemesi yaparak nasıl geçiştirebilirsiniz? Buna hakkınız var mı?
Yapılanlardan tatmin olduğunuza, yeterli olduğuna inanıyor musunuz? Bunu
milletimize anlatabilir misiniz?
Tekrar ediyorum: Bu ülkenin savunulmasından, bu devletin hukukunun
korunmasından, insanımızın can güvenliğinden milletimiz adına sorumlu olan
siyasi iktidar olarak, Hükûmet olarak Türkiye’ye
karşı yapılmış bu saldırı karşısında bu yaptıklarınızı yeterli bulabilir
misiniz?
OKTAY VURAL (İzmir) – Sükût ikrardan gelir.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın ilk günden
şunu söylemişim, ben konuşmuşum yine burada: “Bugün acımız var.” demişiz ayın
1’inde, olayın hemen aynı gününde. “Bu acının üzerinden Hükûmete
yüklenmeyi çok gerekli görmüyoruz ama gerçekten cevabı verilmesi gereken
sorular var, bu cevapları lütfen millete veriniz.” dedik. Ne yaptınız
arkadaşlar? Bugün bir siyasi partimiz diyor ki: Bu olayla ilgili –Hükûmeti sorgulamıyoruz- milletimizin ve devletimizin
hukukunu korumak adına bir araştırma komisyonu kuralım Meclis olarak ve bu
konuyu süreklilik kazanacak şekilde sahiplenelim. Ümit ederim
ki bunu bir gündem oyalaması olarak algılamazsınız ve bu komisyonun
kurulmasına, sembolik de olsa bu komisyonun kurulmasına kendi şahsi
vicdanlarınızın gereği oy verir ve böyle bir komisyon kurup dünyaya ilan
ederiz, deriz ki: Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak, millet olarak ve
Parlamento olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak biz bu olayda bir emrivakiyi kabul etmeyiz.
Değerli arkadaşlar, her şeyden önce, temsil ettiğimiz milletin
gücüne inanmamız lazım, bu devletin gücüne inanmamız lazım. Bu devlete, böyle,
hiçbir hukuki dayanağı olmadan saldırabilmeye kimsenin cesareti olmamalı. Bu
saldırılar da cevapsız kalmamalı ama bunu bu millet adına siyasi iktidar
öncülüğünde yapmalıyız. Bunu geçiştiremezsiniz değerli arkadaşlar. Tekrar
ediyorum: Olay vahim. Olay -cumhuriyet tarihinin en önemli- devletimize karşı
bir devlet tarafından uluslararası hukuk çiğnenerek dünyanın gözü önünde
yapılmış bir saldırıdır. Bundan daha önemli bir mesele var mı? Ama bir ay
geçti, bu bir ay içerisinde, zannediyorum çok sayıda da soru önergesi verilmiş
olmasına rağmen, Hükûmetten nutuktan başka bir şey
duymuyoruz değerli arkadaşlar.
Uluslararası bir komisyon kurulması istendi, kurdurulabildi mi?
Önemli sonuç bu. İsrail’in özür dilemesi istendi -bunlar Türkiye Cumhuriyeti
devletinin ve Hükûmetin talepleri- sağlanabildi mi?
Sağlanamıyorsa, gelin, Parlamento olarak bu meseleyi sahiplenelim, Hükûmetin de arkasında duralım ama milletimizin ve
devletimizin hukukunun çiğnenmesine bu sıralarda oturarak göz yumamayız, buna
hakkımız yok değerli arkadaşlar. Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu bu
grup önerisi çok isabetli olmuştur.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bizim de var bir araştırma önergemiz.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bizim de bir araştırma komisyonu
kurulsun anlamında önergemiz var. Eğer bu duyarsızlığı gösterirseniz her gün
Meclisin açılışında bu konuyu konuşmaya mecbur kalırız, her gün bu grup
önerisini sürekli getiririz buraya ve iktidar partisi olarak ayıbınız olur.
Gelin, birlikte, tenkit için söylemiyorum…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - …nasıl bildirinin altına birlikte imza
attık, bu komisyonun kurulmasına da birlikte oy verelim, sembolik de olsa bu
komisyonu kuralım. Olay belli, araştıracağımız hususlar belli, varacağımız
sonuç da belli, Türkiye’ye saldırılmıştır, Türk milletine saldırılmıştır.
İnsanlık önünde, uluslararası camiada hukukumuzu savunmanın kararlılığını
ortaya koyalım. Bunu yapmazsak değerli arkadaşlar, Allah indinde de sorumlu
oluruz, millet indinde de, gelecek nesiller indinde de sorumlu oluruz.
Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak teklif ediyoruz… Bir
partinin vermiş olması önemli değil, bugün Cumhuriyet Halk Partisi verdi, yarın
biz veririz. Kabul etmezseniz bir gün sonra tekrar veririz. Ve bunu
unutturmamak mecburiyetindeyiz. Milletimize saldırının bu kadar kolay
olmadığını dünya âleme göstermek mecburiyetindeyiz. Sürekli soru önergeleri
veriyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sayın Başkanım, bitiriyorum.
Birçok arkadaşımızın verdiğini biliyorum. Ben de verdim. Diyoruz
ki: Yani bu Marmara gemisi ve diğer gemileri ne zaman geri alacağız? İsrail’le
hangi bağlamda ilişkileri kestiniz? Elçiyi geri gönderecek misiniz? Nedir?
Milleti bilgilendirin en azından. Yani böyle laf olsun diye, nutuk olsun diye
“Yetti artık!” dediğiniz ne değerli arkadaşlar? Sayın Başbakan, Sayın Dışişleri
Bakanı, sayın iktidar partisi grubu, bu “Yetti artık!” kelimesinin içeriği ne?
Yani kartondan kahramanlık gösterisi mi? Biz buna ne sizi layık görüyoruz ne
Türkiye’yi ne Türk milletini layık görüyoruz.
Bu milletin askerinin başına çuval geçirilirken gösterilen
aymazlığı burada gösteremeyiz. Gelin bu önergeyi kabul edin, bu komisyonu
kuralım. Bugün kurmazsanız yarın kuralım. Danışın büyüklerinize ama bu
komisyonu mutlaka kuralım.
Bilgilerinize sunuyorum. Oy vereceğinizi ümit ediyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde son söz Samsun
Milletvekili Sayın Cemal Yılmaz Demir’de.
Buyurun Sayın Demir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
CEMAL YILMAZ DEMİR (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; İsrail’in Gazze’ye insani yardım
götüren filoya yapmış olduğu saldırıya ilişkin Cumhuriyet Halk Partisinin
Meclis araştırması açılması hakkındaki teklifi üzerine söz almış bulunmaktayım.
Konuşmama geçmeden önce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği gibi üç yılı aşkın bir süredir Gazze’de
yaşayan 1,5 milyondan fazla insana uygulanan insanlık dışı ambargonun bir kez
daha dünya kamuoyunun gündemine gelmesi ve kaldırılması için gerekli
çalışmaların yapılabilmesi amacıyla altı gemiyle otuz altı farklı ülkeden 700
yolcunun oluşturduğu insani yardım filosu Gazze’ye
doğru yola çıkmıştı. Yolcuların arasında farklı ülkelerden milletvekilleri, çok
sayıda medya mensubu, sanatçı, aydın, yazar, insan hakları aktivistleri,
sivil toplum örgütlerinden temsilciler, çocuk ve kadınlar, ayrıca 10 bin tonu aşkın
yardım malzemesi bulunmaktaydı. Konvoyu oluşturan yolcuların ve yardımların
ağırlıklı kısmı ülkemizdendi. Konvoy kadirşinas halkımızın yoğun ilgisine ve
desteğine mazhar oldu.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; birçok siyasi
parti temsilcisi milletvekillerimiz, sivil toplum kuruluş temsilcileri
Sarayburnu’nda demirli bulunan Mavi Marmara gemisini hareketinden önce ziyaret
ederek ambargoya dikkat çekti ve konvoya desteklerini ifade etti. Tüm dünyanın
desteğini arkasına alan konvoyla ilgili muhalefet partilerinden maalesef
İsrail’in terörist saldırısına kadar herhangi bir mesaj almak mümkün olmadı,
milletçe bu yardım konvoyunu destekleyen herhangi bir mesajlarını da duyamadık.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) - Siz niye binmediniz gemiye Sayın Demir?
CEMAL YILMAZ DEMİR (Devamla) – Siz niye binmediniz Beyefendi?
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Romatizmalarınız mı vardı da binmediniz
gemiye?
CEMAL YILMAZ DEMİR (Devamla) – Bu insan hakları ihlalleri sadece
AK PARTİ’nin sorunu mu, sizin hiçbir sorumluluğunuz
yok mu?
OKTAY VURAL (İzmir) – Biz sorumluluğumuzu yerine getirmesini
biliriz!
CEMAL YILMAZ DEMİR (Devamla) – Her seferinde buradaki
milletvekilleri yardım konvoylarına katıldılar. Siz müracaat ettiniz, size
“Gitmeyin” dediler mi? Böyle bir şey mi var?
OKTAY VURAL (İzmir) – Sen bizi suçlayacağına İsrail’i suçla!
İsrail’i suçla… Sen bizi suçlayacağına İsrail’i suçla!
BAŞKAN – Sayın Hatip…
OKTAY VURAL (İzmir) – Ne haddin var senin! Sen İsrail’i mi tutuyorsun!
CEMAL YILMAZ DEMİR (Devamla) – Size “Gitmeyin” diyenlere söylüyorum.
BAŞKAN – Sayın Hatip, siz Genel Kurula hitap edin.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sen beni suçlayacağına İsrail’i suçla!
CEMAL YILMAZ DEMİR (Devamla) – Lafınızı bilerek konuşun.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
CEMAL YILMAZ DEMİR (Devamla) – Siz niye gitmediniz?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sen İsraillileri mi tutuyorsun?
CEMAL YILMAZ DEMİR (Devamla) – Gitmek istediniz de elinizden tutan
mı oldu, engel çıkaran mı oldu?
OKTAY VURAL (İzmir) – Sen beni suçlayacağına İsrail’i suçla!
CEMAL YILMAZ DEMİR (Devamla) – Lütfen…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sen İsrail’i suçla!
BAŞKAN - Sayın Vural… Sayın Vural…
CEMAL YILMAZ DEMİR (Devamla) – Böyle bir konuda…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sen hangi hakla bizi suçluyorsun?
CEMAL YILMAZ DEMİR (Devamla) – …hamasetle siyaset yapmayın.
OKTAY VURAL (İzmir) – Siyaseti yapan sizsiniz. Bundan bile siyaset
üretecek kadar alçalıyorsunuz be!
CEMAL YILMAZ DEMİR (Devamla) – Bu, milletçe ittifak etmemiz
gereken bir konudur. Burada insan hakları ihlali var. Tüm insanlığın sorunudur
bu, sadece AK PARTİ'nin değil, hepimizin sorunudur.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Elbette, kim bunun aksine bir şey söylüyor?
İnsafsızlık yapmayın be! Kim söylüyor bunun aksini? Bundan bile rant elde ediyorsunuz.
CEMAL YILMAZ DEMİR (Devamla) – Dünyanın dört bir yanında
milyonlarca insan canlı yayınlardan bu filoyu takip ederken…
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – 9 sorum var.
OKTAY VURAL (İzmir) – “One minute”le olmuyormuş, öyle mi?
CEMAL YILMAZ DEMİR (Devamla) – …vicdan sahibi bütün insanlık,
hangi dine mensup olursa olsun dualarını filoyla birlikte Gazze’ye
göndermekteydi.
OKTAY VURAL (İzmir) – Kan üzerinden siyaset üretiliyor. Yalan
yanlış bilgilerle geliyorsun burada İsrail’in tarafını tutuyorsun be!
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, anlaşılmıyor ki.
BAŞKAN – Ben de anlamıyorum.
CEMAL YILMAZ DEMİR (Devamla) – Bunlarla birlikte…
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Duyamıyoruz…
OKTAY VURAL (İzmir) – Bizi eleştiriyor, İsrail’i savunuyor ya!
BAŞKAN – Ben de anlamıyorum, ne yapalım? Söylüyoruz… Hep beraber
bağırıyorsunuz.
Sayın milletvekilleri, lütfen…
CEMAL YILMAZ DEMİR (Devamla) – …filoda çocuklar için oyun parkı,
yaralı ve hastalar için tıbbi malzemelerin yanı sıra açıkta, yıkıntılarda ve
çadırlarda yaşayan binlerce insan için ev, çocuklar için okul demek olan inşaat
malzemeleri bulunuyordu.
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Milletvekili olarak niye binmediniz gemiye?
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Gemileri siz mi gönderdiniz? Cevap ver,
cevap!
BAŞKAN – Sayın Yıldız, lütfen…
CEMAL YILMAZ DEMİR (Devamla) – 31 Mayıs sabahı gün ağarmadan
İsrail Hükûmeti hukuksuz bir şekilde sürdürdüğü
ambargonun durdurulması için uğraşan insanlığa terörist yüzünü bir kez daha
gösterdi.
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Bir uçak da mı kaldıramadınız oraya?
BAŞKAN – Sayın Çelik, lütfen…
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) - Yazık!
BAŞKAN – Sayın Çelik, lütfen…
CEMAL YILMAZ DEMİR (Devamla) – Beyefendi, Sayın Başbakanın Davos’taki çıkışı için “Diplomatik teamüllere aykırı.”
diyen ve “Türkiye’yi dış dünyadan koparıyor bu çıkışlar.” diyen sizlersiniz,
şimdi savaş uçağı göndermekten bahsediyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) – Yalan atıyorsun, yalan atıyorsun! Sayın
Başkan, yalan söylüyor!
CEMAL YILMAZ DEMİR (Devamla) – Sadece, insani yardım taşıyan…
OKTAY VURAL (İzmir) – Bunu ispat edemezsen sen müfterisin!
BAŞKAN – Sayın Vural…Sayın Vural…
CEMAL YILMAZ DEMİR (Devamla) – …içinde silahsız, sivil yolcuların
bulunduğu…
OKTAY VURAL (İzmir) – “One minute” dedikten yarım saat sonra İsrail Cumhurbaşkanına
ricacı olan sizsiniz be! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Vural…
CEMAL YILMAZ DEMİR (Devamla) – Sayın Başkanım, eğer bu laf
atmalara ve yalanlara, iftiralara cevap vereceksek biz meramımızı anlatamayız.
Lütfen…(MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Ne yapabilirim? Ne yapabilirim?
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) - Yalanı sen söylüyorsun!
OKTAY VURAL (İzmir) – Orası iftira yeri değil, doğru bilgileri
ver. Yalan yanlış bilgilerle milleti aldatıp kandırıyorsunuz be! (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
CEMAL YILMAZ DEMİR (Devamla) – Buna müsaade etmemeniz gerekir.
(MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Peki.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati 16.33
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.46
BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
126’ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerinde konuşmasını
tamamlamak üzere Samsun Milletvekili Sayın Cemal Yılmaz Demir’i kürsüye davet
ediyorum.
Buyurun Sayın Demir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Dört dakika on dört saniyeniz kalmıştı ama beş dakika veriyorum
size, buyurun.
CEMAL YILMAZ DEMİR (Samsun) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
kaldığım yerden devam ediyorum.
Bu saldırıda bir saatin içerisinde tamamı ülkemiz vatandaşı 9 kişi
hayatını kaybetmiş, 50’nin üzerinde yardım gönüllüsü ise yaralanmıştır. Bu
vesileyle, hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına
başsağlığı diliyorum.
İşkence bununla bitmemiş, yaralılar da dâhil olmak üzere herkes
kelepçelenmiş, insani olmayan koşullarda, zorla İsrail’in Aşdot
Liman’ına götürülmüş, hapsedilmiş, sorgulanmıştır. Kişisel eşyalar ve
malzemeler talan edip çalınmıştır. Hapis süresince ve havaalanından sınır dışı
işlemleri yapılırken, yardım gönüllülerinin tamamı, insanlık dışı uygulamalara
maruz kalmış, havaalanında onlara meydan dayağı atma cüretini gösteren İsrail
askerleri komutanları tarafından herkesin gözü önünde kutlanmıştır. Ardından
Mavi Marmara baskınını gerçekleştiren askerlere İsrail Savunma Bakanlığı
tarafından kahramanlık madalyası verilmiştir.
Dünya halkları, hükûmetler, İsrail Hükûmetinin bu terörist, işgalci, insanlık dışı ve
uluslararası hukuku da hiçe sayan tavrına daha fazla sessiz kalmamalıdır,
kalamaz. Aksi takdirde İsrail’in tüm bu uygulamaları desteklenmiş olacaktır.
İsrail Hükûmeti konvoy organizatörlerini terörizmle
ve kışkırtmacılıkla suçlamaya çalışmaktadır. İnsani yardım filosunun bileşenleri
olan altı sivil toplum kuruluşunun her biri bulundukları ülkede saygın, dünya
çapında faaliyetlere imza atmış kurumlardır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle İHH İnsani Yardım
Vakfı yüce Meclisimizin onur ödülüyle taltif ettiği, dünyanın 120 ülkesinde
faaliyet gösteren, kadirşinas halkımızın yardımlarını ihtiyaç sahiplerine
ulaştıran bir köprüdür. Filo yetkilileri insanlığın vicdanının ortak sesi
olduklarını şu ifadeleriyle net bir biçimde ortaya koymuşlardır: “Bir gün
İsrail halkı insani yardıma muhtaç bir hâle gelir, ambargo altında ezilir ise
biz o gün de onlar için bu ambargoyu kırmak adına yine filolarla karşı çıkar,
elimizden gelen her şeyi yaparız.” İnsani yardım filosunun maruz kaldığı
saldırı, aynen Gazze’ye uygulanan ambargo gibi
insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. Bugün bu yaşananlara şahit olanlar,
gelecek nesillere ve insanlığa karşı bu ambargonun şeklinin değişerek devam
ettirilmesinin önünde durmalı ve tamamen ortadan kaldırılmasıyla ilgili tüm
sorumluluklarını yerine getirmek adına her türlü insani çaba devam etmelidir.
Şu iyi bilinmelidir ki bu olay ve sonucunda İsrail Hükûmeti
açık denizde uluslararası deniz hukuku kurallarını çiğnemiştir, İsrail
silahsız, masum, sivil insanlara saldırmıştır ve öldürmüştür. Tüm insanlığa karşı
işlenmiş bu suçların ve tüm sorumluların cezalandırılması gerekmektedir. Tüm bu
yaşananlardan sonra hedef şu olmalıdır: İsrail özür dilemeli, tazminat ödemeli
ve Gazze’ye uygulanan ambargo kaldırılmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bölgeye birçok defa giden
bir milletvekili olarak önce bir durum tespiti yapmak istiyorum. Dünyanın en
kalabalık yerleşimine sahip bu küçük coğrafyada sıkışıp kalmış 1,5 milyon
insanın 900 bini mültecidir. Bu insanlar, kişilerin veya kurumların değil tüm
milletimizin hassasiyet üzerine eğilmesi gereken topluluklardır ve bu
hassasiyet tüm siyasi tercihlerin de üzerinde olmalıdır. Bizler de burada
yaşanan dramı ve insanlık ayıbını siyasi polemikten ve
tartışmalardan uzak tutmalı ve siyasi malzeme konusu yapmamalıyız.
Bugün İsrail cezaevlerinde Filistinli 11 bin civarında esir olup,
ayrıca bunların içerisinde çok sayıda seçilmiş milletvekili de bulunmaktadır.
Sayın Başbakanımızın artık bir dünya sloganı olan Davos’taki “one minute” çıkışını çok sert bulanlar, ne gariptir ki, yardım
filosunun maruz kaldığı saldırı sonucunda neden savaş gemileri
göndermediğimizi, bu saldırıyı neden savaş sebebi saymadığımızı sormaktadırlar.
Her iki olayda takındığımız tavır bir partinin tavrı değil, Türk
milletinin, Türk devletinin asil duruşunun tavrıdır. Sayın Başbakanımızın
dediği gibi, tüm dünya sırtını dönse biz Gazze’ye
sırtımızı dönmeyeceğiz, Gazze halkının her platformda
sesi olacağız, kulağı olacağız, tıpkı diğer mazlum milletlere gösterdiğimiz
hassasiyetlerde olduğu gibi. Yüzyıllardır ecdadımızın diğer mazlum milletlere
göstermiş olduğu ilgi ve yardım, yine bu büyük milletin ecdadına olan
vefasıdır.
Grup önerisinin aleyhinde olduğumuzu ifade ediyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, hatip, oturumdan önce,
grubumuza da dönerek, ki sataşma konusu olan
konularda, yanlış bilgilerle Meclise bilgi vermiştir. Dolayısıyla onları,
tutanaklara girmesi açısından düzeltmek istiyorum, grubumuzu itham eden.
BAŞKAN – Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
Üç dakika süre veriyorum.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
3.- İzmir Milletvekili Oktay
Vural’ın, Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz Demir’in, grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, teşekkür ederim Sayın Başkan.
Burada, hepimiz, bu İsrail’in saldırgan tutumu ve bu saldırgan
tutumu karşısında Türkiye Büyük Millet Meclisinin hep beraber, birlikte kararlı
duruşunu ortaya koymamız gerekirken, yani böyle bir konuda muhalefeti
suçlayarak bundan bir amaç umulmasını doğrusu çok yadırgadığımı ifade etmek
istiyorum.
Arzu edilen nedir? Arzu edilen şudur: Bu gemiler oraya yardıma
gittiği zaman 9 vatandaşımızın ölümüne yol açan olaylar hakkında Türkiye Büyük
Millet Meclisi el atsın. Bu konuda, Hükûmetin,
gerekirse, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir komisyon var, bu komisyon bu
arzuları dile getirmektedir diye, bir bakıma Türkiye Büyük Millet Meclisinin
daha önce hep beraber, birlikte imzaladığımız bu iradesini takip ettiğini
gösterelim. Bakın, burada şunu söylüyor: Neler yapılması gerektiğini
söylüyoruz. İmza edenler kim? Suat Kılıç, AKP Grup Başkan Vekili; Sayın Kemal Anadol, CHP; MHP Grup Başkan Vekili Oktay Vural ve BDP Grup
Başkan Vekili.
Değerli arkadaşlarım, burada, biz, bu sonuçları sorgulamayacağız
da denetlemeyeceğiz de ne yapacağız? Yani İsrail’in, kendi başına kurduğu
soruşturma komisyonuyla kamuoyunu yönlendirmesine terk edelim.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Ne alakası var?
OKTAY VURAL (Devamla) – Onun için, Türkiye Büyük Millet Meclisi bu
konuyu takip etmelidir. Bu konu, İsrail’in inisiyatifine
ya da merhametine ya da pazarlamasına terk edilmemelidir. Gelin, hep beraber,
birlikte komisyonu kuralım, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak taahhüt
ettiğimiz bu bildiri doğrultusunda neler yapıldığını tespit edelim.
İki konu son derece yanlış. Doğrusu çok yadırgadım. Bu Parlamentoda Gazze’de
olan bitene içi yanmayan kimse yoktur ve bugün, Gazze’ye
yardım götüren yardım örgütünün başkanları da tüm siyasi partilerden yardım
edildiğini ifade etmiştir. Şimdi, burada Samsun Milletvekili kalkıp “Gazze’ye yardım götüren gemileri desteklemediniz.” demek
suretiyle, sanki bu coğrafya içerisinde, bu Mecliste milletvekillerinin böyle
bir yardımın gitmesini istemediğine ilişkin bir kanaat uyandırmıştır. Bu doğru
değil.
Bakın, Meclisin kararında diyor ki: “Gazze’ye
yönelik insanlık dışı abluka ve ambargonun derhal kaldırılması lazım.” Ha, biz,
sivil toplum örgütlerinin yaptığı bu girişimden siyasi rant
elde etmek isteyenler değiliz. Onları ileri sürüp, sonra sütre gerisine çıkıp,
önce “katılacağım” deyip sonra reddedenlerden değiliz. Dolayısıyla, bir sivil
toplum girişimiyse bunu…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CEMAL YILMAZ DEMİR (Samsun) – Kim onlar? Önce “katılacağız” deyip
sonra reddeden kim?
BAŞKAN – Üç dakikaydı. “Üç dakika” dedim, tamamladınız Sayın
Vural.
OKTAY VURAL (Devamla) – Peki Sayın Başkan. (MHP sıralarından
alkışlar)
CEMAL YILMAZ DEMİR (Samsun) – Her seferinde biz gittik, yine
gideceğiz. MHP’den de arkadaşları bekliyorum, CHP’den de bekliyorum. Hepimizin ortak sorunu. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini…
III.- YOKLAMA
(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
OKTAY VURAL (İzmir) – Toplantı yeter sayısı istiyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, Sayın Elekdağ’ın söz talebi vardı.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, işleme geçtiniz efendim.
BAŞKAN – Sayın Elekdağ, yoklamayı
yapayım, ondan sonra söz vereyim, çünkü görmedim ben orada.
Yoklama talebi vardır.
Sayın Çelik, Sayın Özkan, Sayın Vural, Sayın Bal, Sayın Yıldız,
Sayın Torlak, Sayın Uslu, Sayın Sipahi, Sayın Homriş,
Sayın Paksoy, Sayın Taner, Sayın Doğru, Sayın Tankut, Sayın Yalçın, Sayın Kumcuoğlu,
Sayın Uzunırmak, Sayın Kaptan, Sayın Baratalı, Sayın Günday, Sayın Arifağaoğlu.
Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklamaya başlandı)
BAŞKAN – Bu arada, yoklama olurken, Sayın Elekdağ
siz sisteme girmiştiniz, yoklamadan sonra söz vereceğim de, nedir konu?
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Efendim, bu konuda konuşacağım.
Sayın iktidar sözcüsü bir hususta beyanda bulundu -doğru olmayan bir beyan- o
konuda konuşacağım efendim.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, devam eden işlem bitmeden
bir işlem yapılmaz efendim burada.
BAŞKAN – Hayır hayır, ben sadece sordum.
Vakit kazanmak için Sayın Bozdağ, şahsi olarak niçin
girdiğini sordum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Yoklama talebi olmadan söz talep
edildi Sayın Bozdağ.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ama bir işlem bitmeden başka bir işlem…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Hayır.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bunu bitirir, ondan sonra yapılır.
BAŞKAN – İşlem yapmıyorum, sadece bir soru sordum.
Yoklama bitsin…
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Yoklama yapıyoruz Sayın Elekdağ,
ben sadece ne olduğunu sordum size.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – 60’ıncı maddeden söz istiyorum.
BAŞKAN - Hele bitsin yoklama.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Ama yoklama sonucunu
açıkladıktan sonra söz verirseniz olmaz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Ama daha oylamaya sunmadım ki.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, Sayın Elekdağ yoklama talebi olmadan söz istemiştir, sisteme
girmiştir. Ben bizzat yanına gittim, “Konuşacağımız bir konu var mı?” dedim.
“Ben sisteme girdim.” dedi. Şimdi, isteyen…
BAŞKAN – Benim itirazım yok, ben onu görmedim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, isteyen herkese
söz veriyorsunuz. Şimdi, yoklama bittikten sonra…
BAŞKAN – Vereceğim, ben Sayın Elekdağ’a
vereceğim söz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Ama sonucu açıkladıktan sonra
Sayın Elekdağ’a söz vermenizin hiçbir anlamı yok
efendim.
BAŞKAN – Şimdi toplantı yeter sayısına bakacağız, oylamayı
yapmıyorum. Sayın Elekdağ’a söz vereceğim, ondan
sonra da oylama yapacağım.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, oylama geçince bir daha
yoklama istenirse ne olacak?
BAŞKAN – Oylamaya geçmedim, yoklama yapıyorum sadece.
(Elektronik cihazla yoklamaya devam edildi)
BAŞKAN - Toplantı yeter sayısı vardır.
Sayın Bozdağ, bir şey mi var?
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, şimdi, Sayın Elekdağ’ın söz hakkı baki ancak devam eden işlem bittikten
sonra… Oylamayı yapın sonra konuşsun, aksi takdirde oylamaya geçtiniz siz.
Oylamaya geçerken yoklama istendi, dolayısıyla bu işlem bittikten sonra söz
hakkını…
BAŞKAN - Peki.
Sayın Hamzaçebi, anlaştık mı?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Hayır efendim, izin verirseniz
ben…
BAŞKAN - Zaten, ben şimdi
60’ıncı maddeye göre istenen sözlere bir dakikalık bir süre veriyorum. Sehven
-benim görmemem nedeniyle- Sayın Elekdağ’ın sisteme
girdiğini göremedim, bir yanlışlık oldu. Şimdi bunu düzeltip kendisine de söz
vereceğim. Dolayısıyla, bir itiraz oradan var, bir itiraz sizden var. Vereceğim
söz, bir dakikalık bir söz hakkı var.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Elekdağ’ın
söz talebi, Sayın Vural’ın söz talebi kapsamında bir söz talebidir. Yani,
sadece onu 60’ıncı maddeyle sınırlı olarak tutmayın. İktidar sözcüsü…
BAŞKAN - Hayır ama Sayın Elekdağ’ın bana söylediği, sisteme girdiği için 60’ıncı
maddeye göre…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkanım, usulünüz
hakkında İç Tüzük’e göre söz istiyorum, usulünüzün doğru olmadığı konusunda
tartışma açılmasını istiyoruz.
BAŞKAN - Tamam, usul
tartışması da açarız da, ben şimdi şu meseleyi çözmek açısından sordum size.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Peki, usul hakkında tartışmayı
açacaksanız siz…
BAŞKAN – Ha, peki, tamam, o zaman ben şimdi yoklamayı
tamamlayayım, ondan sonra usul hakkında tartışma açacağım.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- (10/762) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin
ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 30/6/2010 Çarşamba
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN -Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
IX.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine
göre yerinden yapılacak açıklamalarda söz süresinin bir dakikayla
sınırlandırılması ve bir milletvekilinin söz talebinin yerine getirilmediği
nedeniyle Oturum Başkanının tutumu hakkında
BAŞKAN - Evet, usul
tartışması açıyorum.
Buyurun.
OKTAY VURAL (İzmir) – Lehinde…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Aleyhinde istiyorum efendim.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Sayın Başkan, lehinde istiyorum efendim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi,
aleyhinde. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun “Gazze olayı” olarak isimlendirebileceğimiz
olaylar konusunda Meclis araştırması açılması yönünde bir önergesi vardı. Bu
önergenin Danışma Kurulu tarafından gündeme alınması yönündeki talebimizin
uygun görülmemesi üzerine, bugün Sayın Şükrü Elekdağ
bir konuşma yaptı burada. Bu konuşma üzerine -yine önergenin lehinde ve
aleyhinde olmak üzere- siyasi parti gruplarını temsil eden arkadaşlarımız
görüşlerini açıkladılar. Tabii ki önergeyi gündeme alıp almamak Genel Kurulun
takdirinde olan bir şey, Meclis araştırmasının açılmasına karar verip vermemek
Genel Kurulun takdirinde olan bir şey. Önergeyi görüşürken burada Sayın
Başkanın gayet demokratik bir şekilde yönettiği bu oturumda bütün siyasi parti
grupları görüşlerini ifade ettiler. Onun dışında, söz almak isteyen bütün
arkadaşlarımıza yine Sayın Başkan gayet demokratik bir şekilde, İç Tüzük
hükümlerine uygun olarak söz verdiler. Bütün bunları çok güzel, çok olumlu davranışlar
olarak değerlendiriyorum. Bu bağlamda, Sayın Şükrü Elekdağ’ın
konuşmalara, özellikle iktidar partisini temsil eden arkadaşımızın yaptığı
konuşmaya yönelik olarak yapacağı katkı veya ortaya koyacağı eleştiriler bir
dakikalık bir konuşma süresiyle sınırlandırılınca usul hakkında söz alma
ihtiyacı duydum ama işin esası şudur değerli arkadaşlar:
Mavi Marmara gemisiyle başlayan…
ÜNAL KACIR (İstanbul) – İç Tüzük’ün hangi maddesine uymadı Başkan?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Efendim?
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Hangi maddeye uymadı Başkan? “Usul
hakkında.” diyorsunuz ya!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Söyledim, bakın, söyledim. Sizin
görüşünüz var ise çıkar burada ifade edersiniz.
Bakın, bir dakikayla sınırlandırma yönündeki Sayın Başkanın
tutumu, diğer parti gruplarını temsil eden arkadaşlarımıza gösterdiği tutumdan,
toleranstan farklı olduğu için söz aldım ama işin esası şudur değerli
arkadaşlar:
Gazze olayında Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti sınıfta kalmıştır. Bu olayda
herkes kaybetmiştir; Amerika Birleşik Devletleri kaybetmiştir, İsrail
kaybetmiştir, Birleşmiş Milletler kaybetmiştir, Türkiye Cumhuriyeti
kaybetmiştir, herkes kaybetmiştir, kazanan yoktur. Sayın Dışişleri Bakanımız,
stratejik derinliğin dehlizlerinde kaybolurken burada kazanan olmamıştır. Belki
kazanan, sadece ve sadece, o gemide yolculuk eden vatandaşlarımızdı. Dünyaya
bir insanlık dersi verdiler. Hükûmetin yaptığı,
sadece bunu insanlığın vicdanına havale etmek oldu. İktidar partisi sözcüsü,
herkesin, Amerika Birleşik Devletleri’nin kınandığını söyledi. Birleşmiş
Milletlerin aldığı bir kınama kararı yoktur, varsa gelip söyleyin. Siz kendi
kendinize oturmuşsunuz burada, Amerika Birleşik Devletleri’ni kınamışsınız,
hiçbir işe yaramaz. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinden bir kınama kararı
çıkartamamışsınız. Üstelik, bu kadar yüksek perdeden
konuştuğunuz hâlde, bu yüksek perdeli konuşmanızın arkasında duramayıp,
Amerika’ya daha sonra milletvekili olan danışmanınızı göndermişsiniz
“Amerika’yla aramızı bulun.” diye. O zaman peki niye adım attınız? Yaptığınız
tek şey, Hükûmetin yaptığı tek şey, bu işi vicdana,
insanlığın vicdanına havale etmek oldu. Vicdan güzel bir şeydir ama vicdanlar,
insanlığın vicdanı, insanların vicdanı bu sorunu çözemez, vicdanlar bu
radikalliği taşıyamaz. Vicdanlardan radikal kararlar çıkmaz, radikal kararları hükûmetler alacaktır. Radikal konuşabilirsiniz ama iş
radikal karar almaya gelince alamıyorsanız o zaman konuşmanızı çıkıp
tartacaksınız, ölçeceksiniz. Hem burada Gazze olayı
nedeniyle yine bütün herkesi, muhalefet partilerini bile eleştiren konuşmalar
yapacaksınız hem de “Gelin, bu konuda bir Meclis araştırma komisyonu kuralım.”
önerisini içeren masum bir önergeye “hayır” oyu vereceksiniz.
Parlamento bir araya geldi, bütün siyasi partiler bir araya geldi,
bir bildiri yayınladı. Bu bildirinin bile arkasında değil iktidar partisi
grubu. Ben bugün onu gördüm. Bildirinin arkasında değil, bildirinin arkasında
ise yapılacak iş bu önergeye “evet” demek olmalıydı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum. Tamamlayın lütfen.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biz, burada, samimi olmayan bir iktidar partisi tavrı gördük. Buna
şaşırmıyoruz, birçok olayda bu tavrı görüyoruz.
Bu vesileyle bu görüşleri ifade etme ihtiyacı duydum. Sayın
Başkana söz verdiği için teşekkür ediyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural. (MHP sıralarından
alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, tabii Sayın Elekdağ’ın yerinden söz isteme talebinin, bizim yoklama
talebimizle aynı ana geldiği için, gerçekten gözden kaçmış olduğunu Sayın
Başkan ifade etti. Dolayısıyla bu bir yönetim tercihi değil, doğrudan doğruya,
mevcut gergin ortam içerisinde bir uygulama sonucudur. Dolayısıyla böyle bir
konuda Başkanın tutumunun doğru olduğunu düşünüyorum.
Kaldı ki netice itibarıyla Parlamentoda, maalesef, milletvekilleri
olarak, zannederim buradaki bütün milletvekilleri, aslında bu araştırmanın
yapılmasını gönülden istiyor, bu konuda İsrail’in bu hatalarını yüzlerine
vurmayı ve Gazze’ye yardım götüren vatandaşlarımızın
arkasında olduğunu bu araştırma önergesiyle ortaya koymak istiyor ama ne kadar
konuşursak konuşalım, anlaşılan o ki parmaklar aleyhte kalkacak. Gönül isterdi
ki bugün bu araştırmayı yapalım. Neden? Çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurulu olarak sizlerin oylarıyla kabul ettiğimiz bir bildiri var, diyor
ki:
“Türkiye, İsrail'e karşı millî ve uluslararası yargı yollarına
başvurmalıdır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk Hükûmetinden
İsrail ile siyasi, askerî ve ekonomik ilişkilerimizi gözden geçirmesini ve
gerekli etkin önlemleri almasını beklemektedir, insanlık dışı abluka ve
ambargonun derhal kaldırılmasını beklemektedir.”
Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece bildiri yayınlayan bir yer
olamaz. Bu iradesinin arkasında olup olmadığını o gün oylarınızla
desteklemişseniz bugün de Meclis araştırma komisyonu kurmak suretiyle bunların
takipçisi olmamız lazım, yoksa, bu Meclisin etkinliği
nasıl sağlanacak değerli milletvekilleri? Bütün bunları oylarınızla kabul
ettiniz. Şimdi, oylarınızla, bu yaptığınız bildiriye “Ben takip etmeyeceğim.”
anlayışını ortaya koymak doğru değildir. Meclis olarak bu konuyu hep beraber,
birlikte değerlendirelim. Bu konuda şüphe yoktur ki asıl sorumlu İsrail’dir. Bu
İsrail’in elini güçlendirmeyelim. Gelin, Parlamentoda bütün partilerin oy
birliğiyle… Bu bildiriye imza koyan partiler gibi sizler de araştırma
komisyonuna üye vereceksiniz, çoğunluk da sizlerde.
Değerli arkadaşlarım, bunda birbirimizden korkacak bir şeyimiz
yok, bu milletin saklayacak bir şeyi de yok. Âdeta, bu konuda sorumluların
bulunmaması için bu çabanın sarf edilmesini doğru bulmuyoruz. O bakımdan,
araştırma önergesi bence gündeme alınmalıdır. Bunları biraz önce sataşma
münasebetiyle yaptığım konuşmanın kesilmesinden, süremin yetmemesinden dolayı
ifade ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, AKP Grubu adına konuşan Hatibin bir diğer
yanlışı da “Davos’ta Sayın Başbakanın o çıkışını
desteklemediniz, diplomatik teamüllere aykırı.” dediğini söyledi. Külliyen
yalan. Sayın Başbakana orada yapılan muameleyi Türk milletine yapılmış bir
hakaret kabul ettiğimizi ifade ettik ama orada “one minute” dedikten yarım saat sonra İsrail Cumhurbaşkanına
“Benim tavrım size değildir.” denmesini de yadırgadık. “One
minute”tan sonra bugün öğreniyoruz ki üç tane askerî
tatbikat planlanmış bizim haberimiz yok. Bir taraftan “one
minute” diyoruz, öte yandan da onlarla saman altından
su yürütür gibi bu ilişkileri sürdürüyoruz. Bunları sorgulamak bizim
hakkımızdır ama Türkiye Cumhuriyeti Başbakanına yapılan bir muameleyi doğru
görmediğimizi söyledik.
Dolayısıyla bugün geldiğimiz noktada bu Gazze’ye
yardım götüren insani yardım filosunu siyasileştirmek ve bunun üzerinden
siyaset üretmek insani yardım kavramına ters. Bu durumda size sorarlar, madem
öyle siyasileştiriyorsunuz, sorarlar: “Adam gibi gönderseydiniz ya
gemilerinizle birlikte filoları, devlet olarak arkasında olsaydınız ya! (MHP
sıralarından alkışlar) Niye sivil toplum örgütlerini böyle sürüyorsunuz?” diye
söylerler. Bunlar, yanlış söylemlerdir. Sivil bir girişimdir. Bu sivil
girişimi, bu şekilde siyasileştirmek, siyasi rant elde
etmek için kullanmak, ondan sonra da kalkıp burada açıkçası bu konuda muhalefeti
suçlamak. Yaptın mı adam gibi yapacaksın, duracaksın. Biz ne isterdik biliyor
musunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Adam gibi yapıyoruz da, bunu adam gibi
anlayanlar olsun!
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
OKTAY VURAL (Devamla) - O yardım gemisinin oraya ulaşmasını ve
oradaki 9 vatandaşımızın bugün aileleriyle birlikte olmasını isterdik. Bundan
başka dileği olan var mı?
ŞENOL BAL (İzmir) – Memnunlar onlar.
OKTAY VURAL (Devamla) - O 9 insan aileleriyle birlikte değil şu
anda. Peki, bunun sorumluluğu… Neden caydırıcı olamadık, neden engelleyemedik?
Hepimizin o canları korumamız gerekmiyor mu? Bunun hesabını sormamız gerekmiyor
mu?
O bakımdan, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu araştırma
önergesinin gündeme alınmasının, birlikte imzaladığımız bildiri istikametinde
bir kararlılık olacağını ve bu konuda da Türk milletinin ve devletinin
menfaatleri doğrultusunda Meclisin hareket edeceğinden de hiçbir şüphem
olmadığını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Sayın Başkanın tutumunun lehinde söz aldım. Hepinize saygılarımı
arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.
İstanbul Milletvekili Sayın Şükrü Elekdağ
aleyhte söz istediler.
Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ünal Bey, oradan duyulmuyor,
buraya gel de buradan laf at!
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Güzel paslaşma oluyor.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Oradan duyulmuyor, buraya gel!
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Güzel paslaşılıyor
buradan.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Elekdağ.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, İsrail
Silahlı Kuvvetlerinin Mavi Marmara gemisine yaptığı insanlık dışı saldırının
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde görüşülmesinde, maalesef Türk Hükûmeti, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve mağdurların hakkını ve
hukukunu savunamamıştır, bu konuda yeterlilik gösterememiştir. İsrail’in suçu
teşhir edilmemiştir. İkincisi: Aynı zamanda, uluslararası, tarafsız bir
sorgulama komisyonu kurulması da sağlanamamıştır.
Bunun ötesinde, aynı zamanda, İsrail kınanmamıştır. İktidar
partisi sözcüsü buradan konuşurken biraz önce “Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi tarafından İsrail kınandı.” dedi. Bu doğru değildir, bu gerçek dışıdır.
Güvenlik Konseyi Başkanlık açıklaması İsrail’i kınamamıştır. Orijinal açıklama
metni İngilizcedir değerli arkadaşlarım. İngilizce metinde aynen şu ifadeler
yer almaktadır: “Konsey, bu bağlamda 10 sivilin ölümüne ve birçok kişinin
yaralanmasına yol açan eylemleri kınar ve olaylarda hayatını kaybedenlerin
ailelerine başsağlığı diler.” Şimdi, burada görüleceği üzere İsrail
kınanmamaktadır. Ölümlere ve yaralanmalara yol açan eylemler hem İsrailli
askerleri hem de gemideki direnişçileri kapsamaktadır. O bakımdan “eylemler”
ifadesi konularak bu şekilde bir anlam verilmiştir açıklama metnine.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, beni bu konuda rahatsız eden bir
husus var, eminim bu görüşüme katılacaksınız. Ben Türkiye Cumhuriyeti gibi bir
devletin hükûmetinin tahrif edilerek tercüme yapılmış
bir metne dayanarak İsrail’in kınandığını iddia etmesini doğrusu millî
gururumuzu rencide edici bir hareket olarak görüyorum ve şunu düşünüyorum:
Sayın Başbakan bu gerçeği bilse, ben eminim, böyle bir tercüme tahrifatına
dayanarak İsrail’in kınandığını iddia etmekten vazgeçecektir.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, her milletvekilinin görüşlerini
ifade edebilmesi için yoğun bir gayret içindeyim. Ancak daha önce de ifade
ettiğim gibi Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerinde Sayın Elekdağ’ın sisteme girerek İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine
göre pek kısa söz istemelerine rağmen, yoklama talebi yapıldığı için, bu talebi
sehven göremedim ancak yoklama işlemine başladığımız için söz verme imkânı da
kalmamıştı. Bu nedenle, tutumumda bir aykırılık bulunmamaktadır.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, benim lehte söz talebim
vardı.
BAŞKAN – Aaaaa!
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Tutumunuzun lehinde talebim vardı Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Biliyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Geri çekti.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Hayır, geri çekmedim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Oturum kapanmıştır,
konuşamazsınız!
BAŞKAN – Peki, lehte, buyurun Sayın Bozdağ.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Elekdağ’ı
demin konuşturmadınız Sayın Bozdağ, aynı şeyi siz
yapıyorsunuz şimdi! Aynı şeyi siz yapıyorsunuz şimdi! Yakışıyor
mu! Yakışıyor mu!
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Elekdağ’a
söz verdirmediniz! Yakışıyor mu Sayın Bozdağ!
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen! Çok
rica ediyorum!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – ...sözlerimin başında hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Yakışıyor mu Sayın Bozdağ, yakışıyor mu!
BAŞKAN – Bakın, çok rica ediyorum!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Meclis Başkanının…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Oturum kapanmıştı! Yakışıyor mu
ona!
BAŞKAN – Kapanmadı. Lütfen, rica ediyorum! Lütfen, rica ediyorum!
Sayın Bozdağ, buyurun.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Başkanlık Divanının…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Demin Sayın Elekdağ’ı
konuşturmadınız!
BAŞKAN – Ben Sayın Elekdağ’a söz
vereceğimi söylemiştim. Esas 60’ıncı madde üzerinden çıktı tartışma.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkanım, Beyefendi’ye
söylüyorum, Beyefendi’ye…
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, Sayın Elekdağ’ın söz talebiyle ilgili çıkmadı. Sataşma üzerine
istenmemişti, 60’ıncı maddeye göre sisteme girdi, Sayın Hamzaçebi’yle
aramızda olan anlaşmazlık onun üzerinden çıktı. Doğru mu efendim?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Doğru.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bozdağ.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Başkanlık Divanının tutumu lehinde söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Grup önerisi üzerinde görüşmeler bitip oylamaya geçildiği sırada
yoklama talebinde bulunuldu, bu sırada da Sayın Elekdağ’ın
İç Tüzük 60’a göre söz talebi oldu ama Divanın bunu görmediği anlaşıldı.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Bozdağ,
aynı sırada talep yapılmadı, daha önce yapıldı. Yapmayın!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Şimdi, yoklama talebine başlandığı için,
başlanan işlem bittikten sonra Başkanlık Divanı bu sözü kullandırabilir. Zaten
Başkan da bu sözü kullandıracağını, Sayın Elekdağ
yerinden söz talebinde bulunduğu için İç Tüzük 60’a göre söz vereceğini ifade
etti. Buna rağmen “Sataşma var.” diye Sayın Grup Başkan Vekili “69’a göre söz
verin.” dedi. Hâlbuki, Sayın Vekil, 69’a göre değil,
60’a göre söz istedi. Dolayısıyla burada Başkanlık Divanının tutumu doğru bir
tutumdur, İç Tüzük’e uygun bir tutumdur. Ben bunu ifade etmek istedim.
İkinci husus: Tabii, Mavi Marmara gemisiyle ilgili yaşananlar
hususunda burada pek çok değerlendirmeler yapıldı, herkes bu vesileyle Hükûmeti eleştirmek için bunu da bir vesile ittihaz etti.
Tabii, hepimiz ve herkes biliyor ki Mavi Marmara’da yaşanan olay
ve o gemide bulunan kişiler sadece Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından ibaret
değildi, dünyanın değişik ülkelerinden Gazze’de
yaşanan insanlık dramına, Filistin’de yaşanan olaylara dünyanın dikkatini
çekmek isteyen gönüllü insanlardan oluşuyordu. Tabii onların da tabi olduğu,
vatandaşı olduğu ülkeler vardı.
İnsanlık dışı saldırı vuku anından itibaren hakkın ve haklının
sesi olan tek hükûmet var, o da Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetidir. Bütün kurum ve organlarıyla Hükûmet bu noktada konması gereken tavrı koymuştur. Başta
Sayın Başbakan, yurt dışı seyahatindeydi, seyahatini kesti döndü. Başbakan
Yardımcısı Sayın Bülent Arınç’ın başkanlığında bir
zirve toplandı, bu krizi yönetmek üzere çalışmalarına devam etti ve arkasından,
Türkiye, İsrail’le olan ilişkilerini gözden geçirme kararı aldı, büyükelçiyi
geri çağırdı. Bakıyorsunuz, spor müsabakaları orada, takımımız orada, iptal
edildi. Türkiye ile İsrail arasında yapılması öngörülen üç tane askerî
tatbikatın iptal edildiğini görüyoruz. Bu konuda insanlığın vicdanının sesi
olan, insanlıktan yana tavır koyan hükûmet Türk Hükûmetidir, en üst düzeyde, en üst perdeden tavır
konmuştur.
Sadece Türkiye’de değil, Birleşmiş Milletler Konseyini de acil
toplantıya çağırarak Konseyden İsrail’in saldırısıyla alakalı bir başkanlık
açıklaması almış, kınama mahiyetinde bir açıklamayı temin etmiştir. Öte yandan,
İslam Konferansı Örgütü Bakanlar Konseyine olağanüstü toplantı çağrısında
bulundu ve burada da bir kınama kararı çıkarılmıştır. Öte yandan, NATO Genel
Sekreteriyle görüşülerek NATO Konseyinden saldırıyı kınama kararı alınmıştır. Öte yandan, yine hem milletvekillerimizin hem de Hükûmetimizin çalışmaları neticesi, Akdeniz Ülkeleri
Parlamenterler Asamblesinden, Avrupa Akdeniz Ülkeleri Parlamenterler
Asamblesinden, Avrupa Parlamentosundan, Asya Parlamenterler Asamblesinden,
Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesinden ve buralardan kınama kararları
yayınlanması temin edilmiş ve Türkiye’nin tavrı sadece kendi tavrı değil,
uluslararası toplumu ve dünya ülkelerini de bu tavra ortak etme noktasında
çalışmalar yapmış, bütün dünya ülkelerini ve uluslararası toplumu İsrail’in
ortaya koyduğu terör karşısında tek ses olmaları için en yoğun çabayı, en yoğun
gayreti gösteren ülke Türkiye, en yoğun çabayı gösteren hükûmet
Türk Hükûmeti ve onun Başbakanı, AK PARTİ Genel
Başkanı ve Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bitiriyorum.
Eğer burada bir değerlendirme yapılacaksa, İsrail’e karşı tavır
konup Türk Hükûmetinin elini güçlendirmek, Hükûmeti insanlıktan yana, insanlığın vicdanından yana,
haksızlığın karşısında koyduğu tavırdan dolayı alkışlamak, takdir etmek lazım.
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Bu dediklerinize inanıyor musunuz? Ne
yaptınız İsrail’e?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Yoksa bunu vesile ederek Hükûmeti eleştirmek, Hükûmeti bu
yaptıklarının altında ezmek gibi bir düşünce olursa o da iyi niyetli bir
yaklaşım olmaz.
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – 9 can gitti, 9 can!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bozdağ.
Tutumumda bir değişiklik yoktur.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri
(Devam)
4.- Gündemdeki sıralama ile 524,
506 ve 525 sıra sayılı Kanun Tasarılarının İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre
temel kanun olarak ve bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin AK PARTİ Grubu
önerisi
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
30/6/2010
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 30.06.2010 Çarşamba günü (bugün) yaptığı
toplantıda, siyasi parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından,
İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel
Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Bekir
Bozdağ
Yozgat
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri
Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler Kısmında yer alan 524, 506 ve 525 sıra sayılı Kanun Tasarılarının bu
kısmın 5, 6 ve 7 nci sıralarına alınması ve diğer
işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,
524, 506 ve 525 Sıra Sayılı Kanun Tasarılarının İçtüzüğün 91.
maddesine göre Temel Kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki
şekliyle olması,
Önerilmiştir.
524 Sıra Sayılı
Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı (1/892)
Bölümler Bölüm Maddeleri Bölümdeki
Madde
Sayısı
1. Bölüm 1-18 18
2. Bölüm 19-27 15
(Geçici
Madde 1,2,3,4,5,6)
Toplam
Madde Sayısı: 33
506 Sıra Sayılı
Yükseköğretim Kurumları Teşkilat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı;
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş ve 4 Milletvekilinin Benzer
Mahiyetteki Kanun Teklifi
(1/845, 1/884, 2/701)
Bölümler Bölüm Maddeleri Bölümdeki
Madde
Sayısı
1. Bölüm 1-2 9
(Ek Madde 125, 126, 127,
128,
129, 130, 131, 132)
2. Bölüm 3-8 6
Toplam
Madde Sayısı: 15
525 Sıra Sayılı
Mali Kural Kanun Tasarısı(1/891)
Bölümler Bölüm Maddeleri Bölümdeki
Madde
Sayısı
1. Bölüm 1-7 7
2. Bölüm 8-15 12
(Madde 9’a bağlı 1. ve 2. fıkralar;
Madde
10’a bağlı 1. ve 2. fıkralar;
Madde
11’e bağlı 1. ve 2. fıkralar;
Madde
12’ye bağlı 1. ve 2. fıkralar)
Toplam
Madde Sayısı: 19
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi lehinde
konuşacaklar: Sayın Ahmet Yeni, Sayın Bekir Bozdağ.
Aleyhinde: Sayın Oktay Vural, Sayın Kamer Genç.
İlk söz, Samsun Milletvekili Sayın Ahmet Yeni’de.
Buyurun Sayın Yeni. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK
PARTİ grup önerisi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan 524, 506 ve 525
sıra sayılı kanun tasarılarının bu kısmın 5, 6 ve 7’nci sıralarına alınması ve
diğer işlerin sırasının buna göre teselsül edilmesini talep etmekteyiz.
Değerli milletvekilleri, biz milletvekilleri olarak, milletimize
verdiğimiz sözleri zamanında ve tam olarak gerçekleştirmek istiyoruz ve bunun
için çalışıyoruz. Milletin beklentilerine cevap verecek, kurum ve kuruluşları
rahatlatacak tasarı ve teklifleri sizlerin de katkılarıyla kanunlaştırmak
istiyoruz. Aksi takdirde, gözü Mecliste olan, kendileriyle ilgili problemlerin
çözülmesini bekleyen insanlarımızı hayal kırıklığına uğratmış oluruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu çalışma bizleri elbette
yoracak, yormalı da çünkü yorulmayanların, alnı terlemeyenlerin, taşın altına
elini koymayanların millete verecek cevabı olamaz.
Diğer taraftan, şunu da belirtmeliyim ki, burada yaptığımız bir
fedakârlık değil, sorumluluğun ifasıdır, aldığımız oyun hakkını vermektir.
Çalışma, azim ve gayretimizi takdir ederek, milletin menfaatini gözeterek
önerimize evet demenizi bekliyoruz.
Mustafa Kemal Atatürk’ün işaret ettiği “Dinlenmemek üzere yola
çıkanlar asla yorulmazlar.” ilkesini “Halka hizmet Hakk’a hizmettir.” duygusunu
paylaşmanızı ümit ediyorum.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Halk nerede halk? Halk nerede bu
yasalarda? Emekli nerede, çiftçi nerede, elektrik borçluları nerede?
AHMET YENİ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, sekiz yıldır
Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarında yüce milletimizin menfaatine olan birçok
kanun çıkardık. Bizim hedefimiz 73 milyon milletimizin refahı, huzuru,
güvenliği, mutluluğu, birlik ve beraberliği olmuştur…
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Emekli nerede? Bugün Emekliler Günü.
AHMET YENİ (Devamla) – ...ülkemizi medeni ülkeler seviyesinin
üzerine çıkarmak, insanımızı hak ettiği imkânlardan istifade ettirmektir,
ülkemizi dünyada sözü geçen bir ülke hâline getirmektir, ekonomimizi dünyanın
ilk 10 ekonomisi arasına sokmaktır.
Milletin hak ve hukukunu en iyi bir şekilde koruyoruz ve korumaya
devam edeceğiz. Yüce milletimizi mutlu ve memnun ettiğimiz içindir ki dört
seçimdir…
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Tabii, tabii, tabii… Çok, çok, çok…
Çiftçi borç altında inliyor.
AHMET YENİ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, dört seçimdir
Türkiye’de 1’inci parti olmaya devam ediyoruz, inşallah önümüzdeki seçimlerde
de aynen bu yola devam edeceğiz.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Tabii, tabii, tabii… Bu hayali görmeye
devam et, bu rüyayı görmeye devam et sen. Sen o hayalden uyanma hiç.
BAŞKAN – Sayın Ağyüz, lütfen…
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Doğruları söylemiyor efendim.
BAŞKAN – Oturduğunuz yerden söylemeyin.
AHMET YENİ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bizim yaklaşık sekiz yıldır iktidar süresince ortaya koyduğumuz başarılar
hiçbir dönemle gerçekten kıyaslanamaz ama nereden nereye geldiğimizin
hatırlatılması da mutlaka zaman zaman gündeme
geliyor.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Halk yoksul, yoksul!
AHMET YENİ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, 2002’den önce
seksen senede Türkiye’de
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sen inanıyor musun bu söylediklerine?
AHMET YENİ (Devamla) – 2002’de Türkiye'nin IMF’ye borcu 23,5
milyar dolarken bugün AK PARTİ İktidarında 7,1 milyar dolara düşmüştür. İş
adamı olan milletvekillerime de duyuruyorum.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – 30 milyar dolar özelleştirme var, 30
milyar dolar, kabul edeceksin! Seni otur diye seçmiyorlar!
BAŞKAN – Sayın Ağyüz, lütfen…
AHMET YENİ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2002’de Milliyetçi Hareket Partisi, DSP ve ANAP döneminde…
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Oturan boğalar ordusu…
BAŞKAN – Sayın Ağyüz, Sayın Ağyüz, lütfen…
AHMET YENİ (Devamla) – …batan veya bir şekilde batırılan bankaları
konuşmak istemiyoruz ancak biraz evvel diğer milletvekillerinin sözcüleri bunu
burada ifade ettiler. Biz milletimize söz verdik. AK PARTİ İktidarında batan
veya batırılan bankalardan…
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Ya, her zaman aynı şeyi söylemek zorunda
mısın, biraz değişik şeyler söyle ya!
BAŞKAN – Sayın Ağyüz, rica ediyorum,
lütfen...
AHMET YENİ (Devamla) – …ve sahiplerinden tahsilat
yapıp sizlerin yollarını yapacağız, susuz köy bırakmayacağız dedik ve çok şükürler
olsun da bunu gerçekleştirdik. TMSF aracılığıyla bu batan bankalardan ve
şahıslardan da alacaklarımızı tahsil ettik ve etmeye devam ediyoruz.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – 750 milyon dolar ne oldu ATV’ye verilen?
AHMET YENİ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002
yılında yani 22’nci Dönemde milletvekili seçildiğimde Samsun’dan Ankara’ya yedi
saatte geliyorduk, ulaşıyorduk. Seksen yılda, Samsun-Ankara -Türkiye'nin her
tarafı böyle ama, ben Samsun’dan bahsetmek istiyorum-
arasında iki şerit vardı…
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Ahmet Ağabey, yapma Allah aşkına!
AHMET YENİ (Devamla) – …iki şerit, bir geliş, bir gidiş, ama biz
yedi yılda, değerli milletvekilleri, bu yolun yanına iki şerit daha ekledik,
bundan hep beraber mutlu olmamız lazım.
RAHMİ GÜNER (Ordu) – Hangi proje senin söylesene? Sekiz yılda
hangi proje sizin!
AHMET YENİ (Devamla) – Yani yol kilometresini ikiye katladık ve
şimdi, hep beraber Karadeniz’e giden milletvekilleriyle birlikte, Ordu dâhil
olmak üzere, tüm milletvekili arkadaşlarımla huzur içerisinde, mutluluk
içerisinde, sevdiklerimize kazasız belasız daha rahat bir şekilde ulaşıyoruz.
Karadeniz otoyolu, Sarp’a kadar muhteşem tünelleriyle birlikte AK
PARTİ döneminde tamamlandı.
Değerli milletvekilleri, Samsun’dan Bafra’ya duble
yol çalışması, evet, o da senelerce iki şeritten gittik geldik ama, şimdi onun
yanına iki şerit daha ekledik. Yani tüm faaliyetlerimiz Adalet ve Kalkınma
Partisi döneminde ikiye katlandı.
Şimdi, sadece orası mı? Samsun, Bafra, Alaçam, Yakakent, Sinop üzerinden
inşallah İstanbul’a ulaşacağız.
RAHMİ GÜNER (Ordu) – Bir tane projeniz var mı Allah aşkına söyle!
AHMET YENİ (Devamla) – Bugün Alaçam yolu üzerinde beş yüzün
üzerinde kamyon çalışıyor ve inşallah, bu sene sonuna kadar da bu yolu
tamamlamış olacağız.
Değerli milletvekilleri, özellikle bugün Samsun’la alakalı da
söylemek istiyorum, hastaneler, eğitim araştırma hastanesi…
Sayın milletvekilleri, bizim, en çok, hep beraber sıkıntı
yaşadığımız olay, doğudan batıdan, kuzeyden güneyden, hastalarımızın Ankara’ya
gelip eğitim ve araştırma hastanelerinden istifade etmeleri noktasındadır.
Artık şimdi Karadeniz’den Ankara’ya hasta gelmeyecek. Niye gelmeyecek? Eğitim
ve araştırma hastanesini inşallah bu yaz açıyoruz.
Ta, dağlardan helikopterle hastalarımızı hastanemize getiriyoruz
şimdi. Samsun’umuzda ve Türkiye'nin her tarafında helikopterler var, uzak
yollara gitmek için iki tane de uçak var. Özel sektör hastanelerinin önlerini
açtık ve bu şekilde hizmet devam ediyor.
Diğer taraftan organize sanayi bölgeleri, gıda organize sanayi
bölgesi, tersanedeki çalışmalarımız ve çok modern bir kent hâline getirdiğimiz
Samsun’da artık eylül, ekim aylarında, inşallah, hafif raylı sistemimizi de
açıyoruz ve orada halkımıza huzur içerisinde seyahat imkânı da sağlamış olacağız.
Sadece bu konuda değil, ayrıca beş yıldızlı üç tane otel inşaatı
da yakında başlıyor.
Bunu niye anlatıyorum size? Artık Gaziantep’ten, Türkiye'nin her
tarafından, yurt dışından Samsun’umuza gelmenizi de bekliyoruz, otelimizde de
sizi ağırlamış olacağız.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Biraz da Deniz Fenerine gel.
AHMET YENİ (Devamla) - Samsun, Karadeniz’in incisi ve bölge
ülkeleri arasında da gerçekten çok güzel bir şehir hâline geldi. Sizleri
Samsun’a da davet ediyorum, Samsun’u da görmenizi bekliyorum.
Değerli milletvekilleri, bizim şimdi bu arada, bugün zaten
görüşmekte olduğumuz Diyanet İşleriyle ilgili kanun var, diğer kanunları da bir
sıralamaya koyduğumuz an, inşallah, bunları çıkardıktan sonra da temmuz
ortalarında hep beraber tatile çıkmış oluruz.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Abbas yolcu!
AHMET YENİ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, tabii bunları
çıkaramazsak, sizlerin de desteğinizi bekliyoruz, olmazsa, temmuz, ağustos,
eylül boyunca çalışmaya da devam edeceğiz.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sizi yolcu edeceğiz!
AHMET YENİ (Devamla) - Çünkü, milletimiz
bizden iş bekliyor, aş bekliyor, çalışma bekliyor. Biz çok çok
çalışmak zorundayız.
Evet, destek bekliyorum ve hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum.
RECEP TANER (Aydın) – Kaç kişi varsınız? Etrafına
bir baksana Ahmet Bey.
AHMET YENİ (Devamla) - Arkadaşlarımı davet edeceğim.
Çok teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yeni.
Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin aleyhinde ilk söz İzmir
Milletvekili Sayın Oktay Vural’a aittir
Buyurun Sayın Vural. (MHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Bugün Danışma Kurulu, hem AKP’nin hem CHP’nin hem BDP’nin hem bizim önerilerimizle toplandı, maalesef, bir
uzlaşma sağlanmadı. Gerçekten, zannederim, çoğunluk partisinin milletvekilleri
de kendi gruplarının sürekli yeni öneriler getirmesi karşısında hayrete
düşmüşlerdir. Ne zaman ne görüşeceklerini bilmiyorlar, ne zaman gideceklerini
bilmiyorlar, yani doğrusu “Kuzu kuzu Meclise gelsinler,
çalışacağız.” diyenlerin hangi sırça köşklerde nasıl tatil yaptığını da ibretle
seyrediyoruz.
Milletvekilleri çalışma itibarıyla tatile çıkmak isteyen
milletvekilleri değil. Yani bu dönemde vatandaşlarıyla birlikte olmak istiyor
ve Türkiye’nin meselelerini orada algılayacak ki, Parlamentoda onların sesi ve
sözcüsü olsun. Vatandaşa gitmezse, vatandaşın yanına gitmezse burada gündeme
gelen kanun tasarı ve tekliflerin esiri olur. O bakımdan, milletvekillerinin
açıkçası bu şekilde çalıştırılması ve milletin gündeminin Meclisten
kaçırılmasını son derece yanlış görüyorum.
Evet, neyle karşılaşacağımızı bilmiyoruz. Bugün Diyanet İşleri
biterse değerli milletvekilleri, AKP’nin grup önerisine göre Dışişleri
Bakanlığının teşkilat kanununu görüşeceğiz. Ya böylesine önemli bir kanunla
ilgili bugün daha Danışma Kuruluna sabah giderken haberimiz oluyor. Şimdi
bitseydi hemen görüşmeleri başlayacaktı. Neymiş? Dışişleri Bakanının dış
programı varmış; Meclisi kendisine göre ayarlayacak. Bunun için bu görüşmeleri
yapıyoruz. Böyle bir şey olabilir mi değerli arkadaşlarım? Bir hafta sonra
gelsin Dışişleri Bakanı. Yani burada, Parlamentoda illaki kendisinin istediği
bir zamanda Parlamentonun onun için toplanmasını istemesi, parlamenter
seçilmemiş bir kimsenin, milletin oylarıyla seçilmemiş bir kimsenin
nezaketsizliği olarak gördüğümü de ifade etmek istiyorum. Bu, buradaki insanlar
milletin oyuyla geldi. “Ben gideceğim yurt dışına, toplayın bakalım şu Meclisi,
benim kanunu görüşelim. Ben de olmak istiyorum.” Bizim de haberimiz yok,
kimsenin haberi yok. Ee, şimdi böyle oldubittilerle
Meclisin çalıştırılması doğru değil. Biz önerimizi yaptık. Bu Parlamentoda eğer
gerçekten… Daha önce söylediniz “1 Temmuzda tatil olması için bunları
yapacağız” dediniz, bitimine kadar karar aldınız; sonuç ortada. Şimdi, 16
Temmuza kadar getirdiniz. 16 Temmuz değil, ramazan boyunca da biz çalışmaya
hazırız. Gocunacak neyimiz var? Milletimizin önerilerini elbette getireceğiz.
Yani biz gidip otel lobilerinde hazırlanmış önergelerin peşinde değiliz ki,
milletimizin sıkıntılarını, dertlerini dile getireceğiz elbette, tekliflerini
dile getireceğiz. Biz buraya milletin sesi ve sözcüsü olalım diye gönderildik.
Dolayısıyla, bugün AKP’nin yaptığı grup önerisi maalesef Mecliste
milletvekillerinin bu kadar yoğun bir çalışma dönemini rahatlatacak seviyede
değil. Eğer gerçekten bu konuda bir çalışma programı yapıp Hükûmetin
acil gördüğü birtakım konular varsa -bunları söyledik, bizim itiraz ettiğimiz
birtakım konular var- bunları dönem başında yapın, istediğiniz gibi
belirlersiniz. Ancak bu sıkışık dönemde gelin hep beraber, birlikte belli bir
gündemle toplanalım ve onun üzerinde tartışalım. Mali kural, Gelir Vergisi
Kanunu gibi gerçekten, Hükûmetin, idarenin önemli
gördüğü birtakım konular vardır, bunları burada aciliyetinden
dolayı, piyasalar açısından faydalı görebilirler, bunları görüşebiliriz ama
birtakım kanunları “Milletvekilleri sıkıştı. Ya, bir an önce tatile çıkmak
için, iyisi mi konuşmadan bunları geçelim.” diye bir anlayışla sayın bakanların
bu taleplerde bulunmalarını yanlış görüyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak
bu Mecliste sağlıklı bir tartışma ortamı olmasını istiyoruz. Bakın, saat altıya
yirmi var değerli arkadaşlarım.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) –
Sayenizde!
OKTAY VURAL (Devamla) – İşte, sayenizde, dediğiniz gibi. Bekir
Bey’e bakarak Milletvekili “Sayenizde!” diye söylüyor; haklı yani ne diyeyim.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Hayır,
ben size bakıyorum. Size bakıyorum size, Bekir Bey’e filan bakmıyorum.
OKTAY
VURAL (Devamla) – Yani haklı, elbette sayelerinde. Aslında doğru düzgün
olsaydı, bugün burada beş saatten bu yana gereksiz bir tartışma olmayacaktı.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Oktay
Bey, size bakıyorum, size.
OKTAY VURAL (Devamla) – Evet, sayelerinde, çok isabet buyurdunuz.
Gerçekten, AKP Grubunun bu önünü bile göremeyen yaklaşımları ve… Sayın
Milletvekili de şikâyet ediyor elbette, şikâyet etmesinde haklı ama
şikâyetlerinizi müdüriyetinize bildirin, müdüriyetinize bildirmenizde fayda
var.
Ve bu konuda, özellikle de beş saatten bu yana, gerçekten, bu
Parlamentoda tartışma zeminini, bir müzakere zeminini ortadan kaldıran bir
üslup. Herkes bu Meclisi ve milleti dikkate almalıdır. Bu Meclis ve
milletvekilleri kuzu değildir, iradesi vardır. Bakanın isteğine göre ya da
şunun isteğine göre, istediği zaman, aç kapa yapan, parmak kaldıran
milletvekilleri olmadığını göstermek gerekiyor. O bakımdan, biz, AKP Grubunun
yaptığı bu öneriyi… Yarın ne geleceğini de bilmiyoruz. Yarın bizim de grup
önerilerimiz gelecek.
Bugün dedik ki: “Anlaşalım.” Gerçekten bu konuda bir anlaşma
zemini olabileceğini düşünüyoruz. Yani aylardan bu yana salı günleri denetim
yapmıyoruz. Bu araştırma önergelerinin ön görüşmelerini yapalım. Partiler,
hangi araştırma önergelerinin ön görüşmelerini yapmak istediğini bildirsin ve
bir takvim dâhilinde bunları görüşelim. Siz de önceliğe almak istediğiniz
kanunlar varsa bunları bildirin. Bu kanunlarda görüşmemiz, önergelerimiz…
Bizler bunları yapmak için buraya geldik, gerektiği zaman her türlü önergeyi
veririz, gerekli konuşmayı
da yaparız ama gelinen bu noktada, gerçekten İç Tüzük’ü ihlaller
söz konusu.
Bakın, değerli milletvekilleri, on beş maddelik bir kanun var,
temel kanun hâline dönüştürüyorsunuz. Bunu yapmaya hakkınız var mı ya? Bunu
yapmaya hakkınız var mı sizin? Yani, 91’inci madde uyarınca, kapsamlı bir
değişiklik öngörmeyen, bazı üniversitelerin kurulmasıyla ilgili bu tasarı ve
teklifi temel kanun olarak gündeme getirmeniz, “Bu Meclisin, milletin sesini ve
sözünü kesmek istiyoruz. Millet dinlemesin, millet farkına varmasın.” demek
için bunu sağlıyorsunuz ama Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan
oluyorsunuz. Hiç, hesabınız kitabınız uymadı, gruptaki hesap ve kitap uymadı ve
bu yönüyle bakıldığı zaman, gerçekten… Yani böyle bir kanun temel kanun olarak
getiriliyor ve kabul ediyoruz. Bunun neresi temel kanun? Ha, bunu ne yaparsınız
değerli milletvekilleri? Mecliste hiç kimse üniversite kurulmasına karşı değil.
Derseniz ki: “Biz bu iradeyi kötüye kullanmak istemiyoruz.” o zaman yapalım;
“gelin, tümünde görüşelim, ikişer maddede de milletvekilleri konuşsun, bir
organizasyon yapalım beraber, birlikte bunu düzenleyelim.” dedik ama çoğunluk
iradesi; biraz sonra temel kanun olacak. Aranızda hiçbir diyalog, hiçbir
uzlaşma yok. Ne zamandan beri biz bu diyalog ve uzlaşmayla Meclisin
çalıştırılması gerektiğini söyledik ama maalesef, çoğunluk iradesi “Benim
çoğunluğum var, bunları geçireceğiz…” İşte geçiremediniz. Bitimine kadar karar
aldınız, yapamadınız. Olmaz. Bu milleti dikkate alacaksınız.
Dolayısıyla, Milliyetçi Hareket Partisi olarak Meclisin
çalışmasını istiyoruz. Eğer gerçekten bir çalışma takvimi
öngörüyorsanız açık ve net bir şekilde bu görüşlerinizi bize getirin, hangi
kanunlar acildir onları gündeme getirin ve milletvekillerinin yeni bir çalışma
dönemine hazırlık yapması için bu kanunlarla ilgili bir görüşme takvimi
hazırlayalım, muhalefet olarak da bizim isteklerimiz var, bunları kabul edelim
ve böylelikle, hiç olmazsa bu dönemde sağlıklı bir çalışma olur. Ama
Milliyetçi Hareket Partisi olarak Türkiye'nin bu kadar sıkıntısının olduğu bir
dönemde, ekonomik, sosyal, siyasal sıkıntıların olduğu bir dönemde Türkiye
Büyük Millet Meclisinin sürekli açık olmasının da büyük faydalar içerdiğini
düşünüyorum. Millet hiç olmazsa burada dinlesin. Burada kendi dertlerini anlatanları
dinlemesinde ve Meclisin çözüm yolları aradığını da bilmesinde büyük fayda var.
O bakımdan, biz çalışmaya hazırız ama siz, tatile çıkmak için önce 1 Temmuz
dediniz, sonra 16 Temmuza uzattınız, biraz daha öne çekelim diye ifade
ediyorsunuz. Hep beraber, birlikte bir uzlaşma olursa Meclisin bu çalışma
takvimini düzenlememiz mümkün olabilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
OKTAY VURAL (Devamla) - Dolayısıyla, muhalefet partilerinin bu
konuda endişelerini dikkate alacak ve Meclisin sağlıklı bir çalışma ortamını
temin edebileceği belli konularda bir araya gelerek çözüm üretmesini bilmeliyiz
değerli arkadaşlarım. Ama bugün çoğunluk iradesiyle bir dayatma; olmaz,
yapamazsınız, yaptırmayız.
Elimizi uzatıyoruz, bu uzattığımız eli hiç tutmadınız, her zaman
aksine karar aldınız ve tablo burada işte, tablo burada. O bakımdan, grubun da
açıkçası, sayın bakanların sürekli olarak “Benim kanunum önemli, benim kanunum
önemli.” diyerek onlara bu talepleri dile getirmesi karşısında, değerli
çoğunluk partisinin grup yöneticilerinin de lütfen milletvekillerinin
taleplerini ve yaklaşımlarını dikkate almaları gerektiğini söylüyorum. Bu
Meclisin iradesi milletvekillerinin iradesiyle oluşur, onların istek ve
arzularının, onların çalışma konusundaki yaklaşımlarının dikkate alınmasının,
ona öncelik verilmesinin daha doğru olduğunu düşünüyorum.
AKP grup önerisinin aleyhinde oy kullanacağımı ifade ediyorum,
hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.
Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin lehinde Yozgat
Milletvekili Sayın Bekir Bozdağ. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Bozdağ.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Meclisimizin çalışma takvimini belirlemek üzere AK PARTİ Grubunun verdiği öneri
üzerinde şahsım adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii, Meclis İç Tüzüğü’ne göre Türkiye Büyük Millet Meclisinin 1
Temmuz itibarıyla tatile girmesi gerekiyor, Ekimin 1’ine kadar olan süre için.
Biz bu tatil vaktini öngördüğümüzden, yaklaşık -tam şeyini bilemiyorum ama- bir
ay kadar önce 5 grup başkan vekili arkadaşımızla beraber muhalefet partimizin
değerli grup başkan vekillerini ziyaret ettik. CHP’den Sayın Hamzaçebi o zaman seçilmemişti Sayın Muharrem İnce ile
beraber, Sayın Anadol vardı; MHP’den Sayın Şandır’a gittik ve BDP’den de
Bengi Yıldız Bey’le görüştük ve bu süre içerisinde görüşülmesi gereken kanun
tasarı ve teklifleriyle ilgili kendilerine bir liste verdik ve bunu verirken de
şunun altını açıklıkla çizdik: Bu listede olan kanun tasarı ve teklifleri bir
uzlaşma zemini bulunursa ancak çıkabilir ama eğer bir uzlaşma zemini olmazsa
bunların belirlenen sürede çıkamayacağını biz de biliyoruz. Bu nedenle,
biz, bunların üzerinde konuşalım, tartışalım, hatta gerekirse haricî
komisyonlar kuralım ve bir uzlaşma zemini bulup ona göre Meclisimizi
çalıştıralım istedik; onlardan habersiz değil, onların bilgileriyle, onların
görüşleriyle bunu yapalım dedik. Hatta, o arada Maden
Kanunu’yla ilgili eleştiriler vardı. Haricî bir komisyon kuruldu ve Maden
Kanunu’yla ilgili gruplar arası bir uzlaşma da temin edildi, ona göre Mecliste
bir görüşme yapıldı, gitti. Ama, daha sonraki gelişen
süreçlerde bizim tabii bu konuşmalarımız hayata geçmedi çünkü bir kanun iki
hafta sürdü, Kooperatifler Kanunu. Tabii, daha önce, Anayasa görüşmelerinden
önce de başlayan bir kısmı vardı. Bu sefer, tabii, “bitim” şeklinde iki
haftalık bir çalışma oldu. Ondan da beklenen fayda temin edilemedi.
Şimdi, biz, yine, bugün gruplarımızla görüşerek, daha önce
de görüşme talebinde bulunarak bir uzlaşma zemini yapalım ve bu tasarılarla
ilgili konuları, teklifleri değerlendirelim, Meclisimizin mümkünse 1 Temmuzda,
eğer mümkün olamıyorsa en erken zamanda tatile gitmesi konusunda elimizden
geleni yapalım; birtakım öncelikler var, Hükûmetin
talepleri var, Türkiye'nin beklentileri var, bunları birlikte değerlendirelim
istedik. Muhalefet grup başkan vekilleri de
değerlendirme konusunda olumlu yaklaşımlarda bulundular ama maalesef neticeyi
alma noktasında başarılı olamadık. Bundan sonra da kendileriyle bundan sonraki
süreçle ilgili görüşmeleri yapacağız. Umarım, bir uzlaşma zemini oluşur,
oluşursa da Genel Kurulu daha erken tatile sokma imkânı bulabiliriz.
Burada bir hususun da altını çizmek istiyorum, o da şu: Tabii,
Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın bugün
gündemin ön sıralarına çekilerek görüşülmesini gündeme getirdik. Tabii, ben,
Danışma Kurulunda da ifade ettim, Dışişleri Bakanımız, bu kanunu önemsiyor,
teşkilat kanunu; kanun görüşmeleri sırasında da Genel Kurulda olmak arzusunda
bulundu. Kendisinin takvimine baktığımızda, Genel Kurulun takvimine
baktığımızda Sayın Bakanın burada bulunma ihtimali yok. Yani ayın 1’inde,
2’sinde eğer görüşme imkânımız olursa olabilir ama onun dışında burada bulunma
ihtimali yok. Sayın Bakanın böyle bir talebi oldu. Biz, nezaket içinde olan bu
talebi bugün Danışma Kurulunda siyasi partilerimizin gruplarına ilettik, nezaketen
böyle bir talep var, gruplar eğer anlaşır, kabul ederlerse bu talep
çerçevesinde bir görüşme yapılır. Biz kanunlar görüşülürken ilgili bakan burada
olmadığında eleştiriyoruz. İlgili bakan konuya hassasiyet gösteriyor, önem
veriyor ve gruplardan da bu noktada bir anlayış beklediğimizi, eğer bir
mutabakat olursa uygun olacağını söyledik ve bu çerçevede öne çekme talebini
dile getirdik ama bu, eleştiri konusu oldu. Bu arada bir uzlaşma arayışı tekrar
görüşüldü. Biz o arayışın devamından yanayız. Umarım bundan
sonraki süreçte tekrar görüşeceğimiz konuları görüşüp, eğer bir çözüme
kavuşturabilirsek, bir mutabakat zemini oluşturabilirsek Meclisin çalışmalarını
hem daha hızlı, daha verimli hâle getirebiliriz hem de kısa sürede tatile gitme
imkânı bulabiliriz ama bazı kanunlar var onları mutlaka görüşmemiz gerekiyor,
16 Temmuza kadar umarım biter, belki daha erken biter ama görüşemediğimiz
takdirde ondan sonra da çalışma ihtimali olabilir. Onun için, biz, bu
ihtimalleri hem ortadan kaldırmak hem de bu süreci bir anlaşmayla bitirmek
istiyoruz.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Bozdağ,
tatil ihtiyacımız yok, Ağustos ve Eylülde de çalışalım.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Anlaşmaya yanaşmayan sadece biz değiliz.
Beraber anlaşırsak bu işi yapabileceğiz, bütün gruplar anlaşabilirsek bu işi
yapabileceğiz. Umarım bundan sonraki süreçte böyle bir zemin olur diye
düşünüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -Teşekkür ederim Sayın Bozdağ.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin aleyhinde son
söz Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç’e aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
Efendim Sayın Şandır?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bir şey söyleyecektim ama…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP
Grubunun verdiği grup önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum.
Bugün 30 Haziran Emekliler Günü. AKP’nin sefalete ve ölüme sevk
ettiği emeklilerin yine de bu gününü kutluyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün öğretmen tayinleriyle ilgili bir
haber geldi, bizim Tunceli’ye 18 yeni öğretmen tayin edilmiş, 93 tane öğretmen
alınmış. Geçmişte de bu öğretmen açığı vardı yani AKP Hükûmeti
özellikle Tunceli’de eğitimi bitirmek için özel bir çaba içinde ama siz ne
kadar çaba sarf ederseniz sarf edin Tunceli halkı yine de sizin anladığınız
anlamda, gördüğünüz seviyede bir yere gelmez.
Şimdi, değerli arkadaşlar, biraz önce burada Cumhuriyet Halk
Partisinin verdiği bir araştırma önergesi reddedildi. Bunun anlamı nedir?
Şimdi, yarın İsrail diyecek ki: “Benim orada Mavi Marmara gemisine yaptığım
saldırının araştırılması için Türkiye Büyük Millet Meclisi bir araştırma
önergesi verdi, bu reddedildi. Dolayısıyla demek ki burada bizim bir
kabahatimiz yok.” Bunun anlamı bu. Şurada atılan adımlar, verilen kararların
anlamı nedir onu bir bilmemiz lazım.
Şimdi, biraz önce Bekir Bey’i dinledik. Ya Bekir Bey, size
gelinceye kadar bu Meclis bu durumda değildi.
Bakın, şurada, Hükûmet sıralarında bir
tane adam var mı? Var mı burada bir adam? Var mı arkadaşlar? Yani böyle bir Hükûmet olur mu ya? Meclis sabahleyin, saat birde açılmış
saat altıya kadar bir tane bakan yok burada. Bu, size ve bu Parlamentoya karşı
bu Hükûmetin gösterdiği en büyük saygısızlıktır.
Şimdi, yani hükûmet diye bir şey yok. Tayyip Erdoğan
bir çıkıyor… Tayyip Erdoğan kadar gerçek dışı konuşan, başarısızlıklarını
başarı diye gösteren ben kimseyi görmedim. Ya, şimdi, Amerika’ya gitmeden önce
Amerika’nın yetkili kişisi Türkiye hakkındaki düşüncelerini söyledi. Sonra
gitti Tayyip Bey, Obama’yla görüşecekti, tam bir saat
on beş dakika Obama bunu orada bekletti. “Maç seyrediyorum, o kimdir, orada
beklesin.” dedi.
AHMET YENİ (Samsun) – Sen orada mıydın? Her şeyin yalan!
KAMER GENÇ (Devamla) - Ya, haysiyetli bir hükûmete,
devletini koruyan haysiyetli bir kişiye karşı böyle bir muamele yapılır mı
arkadaşlar?
AHMET YENİ (Samsun) – Hep yalan konuşuyorsun, yalan!
KAMER GENÇ (Devamla) - Şimdi, ondan sonra görüştü, diyor ki: “İşte, Obama’yla
şunları konuştuk, bunları konuştuk.” Vallahi de yalan, billahi de yalan!
AHMET YENİ (Samsun) – Bak, bak, bak!
KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, yalan konuşuyor.
AHMET YENİ (Samsun) – Senin konuştukların yalan!
KAMER GENÇ (Devamla) - Peki, yani eğer doğru olsaydı, Amerika’nın
ilgili, orada daha önce beyanat veren kişisi böyle der miydi arkadaşlar?
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, böyle bir şey olmaz. Edebe,
ahlaka, haysiyete aykırı bir konuşma yapıyor kürsüdeki hatip.
BAŞKAN – Sayın Genç…
AHMET YENİ (Samsun) – Temiz konuşmaya davet edin.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Haysiyetten, edepten, adaptan, ahlaktan
yoksun bir konuşma yapıyorlar.
KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, efendim, bakın, onun verdiği
beyanatlara göre, kimse, Amerikalı bunu teyit etti mi? Hayır. Efendim, çıkmış
gitmiş…
AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, uyarmayacak mısınız?
BAŞKAN – Uyardım efendim. Siz bağırdığınız için duymadınız.
KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, Amerika’ya yalvarıyor Tayyip
Erdoğan: “Ya bu Mavi Marmara gemimizi versin.” diyor.
AHMET YENİ (Samsun) – Temiz konuşmaya davet etmeniz lazım Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Ettim Sayın Yeni.
KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu şimdi Mavi Marmara… Sen kendi gücüne
güvenmiyorsan, arkadaş, gidip de başkalarına güvenme.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Zoruna mı gitti, rahatsız mı oldun!
KAMER GENÇ (Devamla) – Kendi gücüne güvenemiyorsan, gidip
başkasının gücüne güvenerek celallik, yiğitlik yapma!
Ha diyordu ki: “Askerlik yan gelip yatma yeri değil.” Biz şimdi
Tayyip Bey’den öğrendik, meğer askerlik gidip de orada korkudan iki seksen
uzanma yeriymiş!
AHMET YENİ (Samsun) – Vay anasını!
AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Başbuğ da
mı korkuyor, Genelkurmay Başkanı da mı korkuyor?
KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, benim muhatabım siyasidir.
AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – O zaman
askerî konularda konuşma!
KAMER GENÇ (Devamla) – Orada Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı gidip
de o mevzide öyle yaşarsa, o bir daha uzanırsa o Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı
değil…
AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Askerî
konularda konuşma!
AHMET YENİ (Samsun) – Askerleri mi eleştiriyorsun şimdi de?
KAMER GENÇ (Devamla) – Korkaklar bu memlekette başbakanlık
yapamaz. Yiğitlik var yahu!
AHMET YENİ (Samsun) – Genelkurmay Başkanına laf söylüyorsun şimdi,
haberin yok!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sen git o zaman!
AHMET YENİ (Samsun) – Genelkurmay Başkanlığı açıklama yaptı
Başbakanla ilgili.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sen git! Korkudan gidemezsin sen
oraya!
AHMET YENİ (Samsun) – Tunceli Milletvekili, kaç sefer mevziye gittin?
KAMER GENÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, şimdi burada
Meclisin kapanmasından bahsediyorlar. Biz istiyoruz ki Meclis açık olsun.
Bakın, Tayyip Bey çıkıyor diyor ki: “Efendim, ne zaman bu
memlekette hayırlı bir iş yapsak, memleketi kalkındırsak, büyük işler yapsak,
yolumuzu kesiyorlar.” Yahu Tayyip Bey, senin Türkiye'nin dış borcunu aldığın
nokta ile bugünkü nokta ortada. Yaptığın yatırım ile aldığın nokta ortada.
İşsizliğe çare bulunan bir tane fabrika yaptın mı kardeşim? Dış borcu nereden
nereye getirdin? Diyor ki: “Anayasa yaptık, demokratik hak ve özgürlüklerin
standartlarını yükselttik.” Yahu değerli milletvekilleri, aklı olan, izanı
olan, biraz hukuk bilgisi olan kişi, getirilen o Anayasa’nın Yüksek Hâkimler ve
Savcılar Kuruluyla Anayasa Mahkemesinin düzenlenmesine ilişkin hükümlerin
tamamen bir dikta anayasası olduğunu görür. Devlet…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Yalancı!
KAMER GENÇ (Devamla) – Yalan söyleyen sensin. Senin daha aklın
öyle şeylere ermez, aklın ermez, aklın ermez öyle…
Şimdi bakın arkadaşlar…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Yalan söylüyorsun! Okumamışsın
bile Anayasa’yı.
KAMER GENÇ (Devamla) – Hâkimler ve Savcılar Kurulunu getirdiniz
mi? Hâkimler ve Savcılar Kurulunu Adalet Bakanlığına bağladınız mı? Burada
hâkimler hakkında soruşturma yapma iznini siz Adalet Bakanına verdiniz mi? İş
bitti…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Bu da yalan, iyice oku, iyice
oku.
KAMER GENÇ (Devamla) - …hukuk devleti ortadan kayboldu.
Arkadaşlar, aklı erenler bunu bilir. Dolayısıyla Hâkimler ve Savcılar Kurulunun
Başkanı Adalet Bakanı ve hâkimler ve savcılar hakkında soruşturma izni vermek
Adalet Bakanına ait. Bugün görüyoruz işte birçok hâkim ve savcı hakkında
şikâyet var fakat sırf sizin lehinize olduğu için, o bir kısım AKP’nin âdeta
lehine hareket ettikleri için onlarla ilgili en ufak bir soruşturma yok.
AHMET YENİ (Samsun) - Belgen var mı elinde, belge? Yalan
konuşuyorsun!
KAMER GENÇ (Devamla) – Arkadaşlar, şimdi bir de Anayasa Mahkemesi…
Anayasa Mahkemesine ferdin başvuru hakkını getirdiniz. Vatandaşlar anlasın
çünkü bütün radyolar, televizyonlar, basın sizin borazanınız gibi bunu
methediyor. Yahu ey vatandaş, bakın, Anayasa Mahkemesine 17 kişiyi atıyorlar.
Bunların içinde
yarısından fazlası hukukçu değil. Kimi atayacak? RTÜK’e sizin atadığınız
gibi Abdullah Gül getirecek kendi yandaşlarını atayacak.
AHMET YENİ (Samsun) – “Sayın Cumhurbaşkanı” diyeceksin, terbiyeli
konuş, terbiyeli konuş!
KAMER GENÇ (Devamla) – Getirecek kendi yandaşlarını atayacak.
Hukukçu olmayan…
AHMET YENİ (Samsun) – “Sayın Cumhurbaşkanı” diyeceksin! Türkiye
Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı!
KAMER GENÇ (Devamla) - Senin aklın ermez öyle şeylere. Bırak
şimdi… (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) - Saygı diye bir şey yok. Bir de CHP Grubu
adına konuşuyorsun. CHP’ye yazık CHP’ye…
KAMER GENÇ (Devamla) - Bakın arkadaşlar, şimdi siz bazı şeylerin
farkında değilsiniz. Şimdi, bugüne kadar Abdullah Gül, dün atadığı kişiler var
arkadaşlar, atadığı kişiler var, getirdi Anayasa Mahkemesinde, ondan sonra,
kıdemsiz bir kişiyi, raportördü, getirdi hülle yoluyla
bir yere müsteşar yardımcılığına atadı, otuz gün sonra getirdi. Nereye getirdi?
Anayasa Mahkemesinin yedek üyeliğine ve bu adam kırk iki yaşında. Yarın da bu
Anayasa halk oylamasında kabul edildiği takdirde bu asil üye olacak. Kırk
ikiyle altmış beş arasında aşağı yukarı yirmi yedi sene orada Anayasa Mahkemesi üyeliğini
yapacak.
Değerli arkadaşlarım, ayrıca da şimdi öyle bir, Anayasa
Mahkemesini, kuruyorsunuz ki siz iktidardan düşseniz dahi on iki sene Anayasa
Mahkemesi tamamen sizin bir şubeniz oluyor. Bunu vatandaşlar öğrensin. Bakın,
Anayasa oylamasında halk gelip oy kullanmasın diye, okullar 13 Eylülde
açılıyordu, getirdiniz bir hafta ertelediniz. Bunların hepsi bu Anayasa
oylamasında vatandaşların oy kullanmaması için kullandığınız tezgâhlardır.
Bunları yani niye tezgâhları kabul etmiyorsunuz?
Değerli milletvekilleri, şimdi, Tayyip Bey aslında Meclisin
kapanmasını istiyor çünkü Meclis açık kaldığı zaman burada birtakım olaylar
dile gelecek, istemiyor. Peki, şurada getirdiğiniz kanunlar temel kanun. Bakın,
açın bakalım bu 91’inci maddede temel kanunun amacı bu mudur? Diyanet İşleri
Başkanlığıyla ilgili bir kanun var burada, 7’nci maddesi tam sekiz sayfa.
Değerli milletvekilleri, sekiz sayfalık kanun yazılmış, bir madde ama içinde
neler yok ki! Artık devletin personel sistemi yok ediliyor, hukuk sistemi yok
ediliyor. Okumuyorsunuz, kimse okumuyor.
AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Deme ya!
KAMER GENÇ (Devamla) – Okumuyorsun.
AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Sen kendi adına konuş!
KAMER GENÇ (Devamla) – Anayasa’yı okudun mu, Anayasa’yı?
Anayasa’ya getirdiniz, bir hüküm koydunuz. Efendim, Hâkimler ve Savcılar
Kurulunun şu anda, üç sene sonra görevi sona eren, Yargıtaydan
ve Danıştaydan gelen üyelerin yerine hemen seçim
yapıyorsunuz. En basit akıl sahibi olan insan böyle bir Anayasa yapmaz.
Anayasa’da hüküm var, diyor ki: “Hâkimler ve savcıların aylık ve ödenekleri
kanunla düzenlenir.” Sen getirmişsin, Anayasa’da otuz bin ek gösterge
koymuşsun. Niye? Senin, efendim, Adalet Bakanlığı Müsteşarın bundan aşağı
yukarı yararlansın diye. Böyle geçersiz, bu kadar hakikaten tutarsız bir yasama
yapılmaz. Anayasa’yı doğru dürüst incelemediniz.
Şimdi, getirdiğiniz kanunlar da, efendim, hep temel kanun. O zaman
İç Tüzük’e bir hüküm koyun arkadaş, deyin ki: “Meclisi feshettik.” Bunun anlamı
Meclisi feshetmek demek.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
KAMER GENÇ (Devamla) – Bir kanun maddesi getirdiniz, torba kanun
getirdiniz, ondan sonra kırk iki maddeyi bir maddede değiştirdiniz.
Şimdi, arkadaşlar, AKP’nin -artık, son görünen olay şu- dış
politikası tamamen dinî önceliklerle öne alınmaktadır. Yabancılar diyor ki,
herhâlde bu AKP Hükûmetinin bir gizli ajandası var,
bunu biz söylemiyoruz, yabancılar satıyor. Batı basınında diyor ki: “Türkiye
ulusal çıkarlarını daha çok ideolojik ve dinsel prizmadan bakarak
tanımlamaktadır.” Biz söylemiyoruz.
Şimdi, arkadaşlar, bakın, Musevilerle tarih boyunca, Osmanlı
Devleti zamanında ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin, bizim bir düşmanlığımız
yoktu, dostluğumuz vardı ama durup dururken bir sorun çıkardınız. Biz şimdi,
İsrail’in yaptığı katliamı elbette ki kınıyoruz ama yani şimdi, esas bunun
sorumlusu, oraya Tayyip Erdoğan yandaşlarını, aile efradını toplayıp da
Brezilya’ya eğlenmeye gidiyor, ondan sonra da, hadi bakalım, Mavi Marmara
gemisi, git. Böyle bir sorumsuzluk olur mu?
AHMET YENİ (Samsun) – Sen kimden yanasın, kimden?
KAMER GENÇ (Devamla) - O gün İskenderun’da… (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET YENİ (Samsun) – İsrail’den yana mısın?
KAMER GENÇ (Devamla) - …6 asker yaralanıyor, umurunda değil.
AHMET YENİ (Samsun) – Kimden yanasın sen?
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.
AHMET KOCA (Afyonkarahisar) –
Brezilya’ya bir Başbakan eğlenmeye gitmez.
KAMER GENÇ (Devamla) – Niye gitti?
AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Sayın
Başkan Brezilya’ya bir başbakan eğlenmeye gitmez.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)- Sayın Başkan…
BAŞKAN – Grup Başkan Vekiliniz gereğini yapacak.
KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan, benim sözümü de kestiniz.
BAŞKAN – Ben verdim, bir dakika ek süre verdim. Ne olur, lütfen
Sayın Genç, Allah rızası için…
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Şandır, siz Sayın Genç’ten evvel…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, tutanaklara geçmesi
açısından söylüyorum: Evet, Sayın Bekir Bozdağ
bizleri ziyaret etti. Bir liste getirdi, daha sonra o liste değişti, tekrar bir
liste getirdi, bir uzlaşma arayışı içerisinde olduk ama biz de kendilerine şartımızı
söyledik. O konuları, ikimiz arasında bir görüşme olduğu için burada
konuşmuyoruz ama Sayın Bozdağ konuşmasında sanki
uzlaşmayan bizmişiz gibi…
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Hayır efendim, hayır…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - …muhalefet partileriymiş gibi bir görüntü
oluşturdu. Buna hakkı yok. Niye uzlaşılmadığını biz açıklamayalım, kendileri
açıklasın ama gerçekten, bu Mecliste uzlaşmayı başaramayan İktidar Partisi, bu
tutanaklara böyle geçsin. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Bozdağ…
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, konuşan Hatip, Grup
Başkanımız…
BAŞKAN – Onun için söz vereceğim size de, ben, ayrıca Sayın Şandır’ın şeyine bir söz ilave ettiniz, onun için dedim.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Hayır, Sayın Şandır’la
ilgili, grup başkan vekillerimizle alakalı konuşmaların detayıyla ilgili ben
bir bilgilendirme yapmadım, genel olarak, sadece genel şeyler üzerinde durdum,
özele girmedim. Zaten Sayın Vural da benzer konuları açıkladı. Yani bir şey
yok.
BAŞKAN – Anladım, tamam.
Buyurun, üç dakika süre veriyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
4.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, AK PARTİ
Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tabii her defasında, işin doğrusu, kürsüye geldiğimde, böyle, sataşmadan söz
aldığımda, işte, İç Tüzük’ün hükümlerini hatırlatıp yani “Bu kürsüyü bu
ifadelerle, efendim, yıpratmamak, kirletmemek lazım.” Dediğimde emin olun hicap
duyuyorum. Ben, şimdi, Sayın Genç burada konuştu, konuşmalarıyla ilgili,
dinliyorum, dinlerken yüzüm kızarıyor. Ben bilemiyorum başkalarının yüzü
kızarıyor mu kızarmıyor mu ama ben emin olun…
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Niye? Çok güzel konuştu.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bak, çok net söylüyorum, dinlerken öyle
ifadeler kullanıyor ki o kullandığı hâlde ben utanıyorum. Onun için, o
ifadelere aynıyla cevap vermeye benim ahlakım da, eğitimim de, seviyem de hiç
müsait değil, öyle bir cevap da vermeyeceğim, onu milletimizin takdirine
bırakıyorum. Ama bu kürsüde konuşurken de tabii gerçekleri de söylemek lazım.
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, yaptığı hizmetler ortada, millete verdiği sözler
ortada, yaptıkları ortada, sözünün arkasında duran ve sözünün gereğini yapan
bir Başbakanla Türkiye karşı karşıyadır. Onun içindir ki 3
Kasımın arkasında 28 Mart 2004, onun arkasında 22 Temmuz 2007, onun arkasında
da en son 29 Mart 2009 seçimlerinde milletin kantarında tartılmıştır, sözünün
eri mi değil mi.
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Geçti o günler, geçti o günler. Hodri
meydan.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Millet her defasında sözünün eri demiş,
notunu vermiş göndermiş. İşte manzara bunun ispatıdır. Onun için yönetme
yetkisini ona vermiş, güvendiği için, sözünde durduğuna inandığı için o yetkiyi
ona vermiş.
Bir şeyi daha söylemek istiyorum. Brezilya seyahatiyle ilgili…
Sayın Başbakan geziyor, Hükûmet geziyor. Niye
geziyor? Türkiye’nin her yerde sözü olsun, nüfuzu artsın, itibarı olsun diye
geziyor.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Eğlenmek için…
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bugün Türkiye eğer Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinin geçici üyeliğine 150’den fazla üyenin oyuyla seçildiyse
bunun eseridir, bu emeğin eseridir ama düne kadar Türkiye’nin büyükelçiliği
olmayan, konsolosluğu olmayan ülkeler vardı, gidemiyorduk, bizim adımızı bile
bilmiyorlardı. Şimdi her yerde ay yıldızlı al bayrağı dalgalandırıyorsa,
Başbakan dalgalandırıyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Onun için, bakın, Türkiye’nin -her zaman konuşuluyor, söyleniyor,
bir kez daha söyleyeceğim; o da şu- ihracat rakamlarına baktığınızda, 35 milyar
dolar civarında bir ihracatla, Türkiye krizin olduğu dönemde dahi 102 milyar
dolarla kapatmış, daha 136 milyar dolara eriştiği de oldu krize rağmen.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – İthalat kaç, ithalat?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Şimdi, peki, bu kadar hükûmet
geçti, 57 tane hükûmet geçti, 57’sinin toplamı,
yılları saymıyorum, 35 milyar dolar, sekiz yıllık AK PARTİ İktidarının krize
rağmen ortaya koyduğu ihracat 102 milyar dolar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bu, yatarak olmuyor, işte Türkiye’nin
menfaatini Brezilya’da, dünyanın dört bir yerinde arayarak oluyor. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederim.
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Babalar gibi sattınız.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Güvenlik Konseyinin geçici üyeliğini almak
için tam 75 trilyon lira Türkiye bütçesinden para harcadılar. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Her şeyi
attığı gibi, bunu da atıyor.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri (Devam)
4.- Gündemdeki sıralama ile 524,
506 ve 525 sıra sayılı Kanun Tasarılarının İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre
temel kanun olarak ve bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin AK PARTİ Grubu
önerisi (Devam)
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve
gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına
geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer alan, Milletlerarası Para Fonu ile
Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki
Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
3.- Milletlerarası Para Fonu ile
Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki
Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer alan, Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı; 633 Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname ve Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Serdaroğlu’nun;
657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
4.- Diyanet
İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; 633 Sayılı Diyanet İşleri
Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Kastamonu Milletvekili
Mehmet Serdaroğlu’nun, 657 Sayılı Devlet Memurları
Kanununa Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/833, 1/162, 2/443) (S. Sayısı: 507) (x)
BAŞKAN - Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Geçen birleşimde tasarının birinci bölümündeki 8’inci maddesi
kabul edilmişti.
(x) 507 S. Sayılı Basmayazı 25/6/2010 tarihli
124’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.
9’uncu madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 507 Sıra Sayılı Tasarının çerçeve 9’uncu maddesi
ile değiştirilmesi öngörülen 633 sayılı Kanunun 10’uncu maddesinin beşinci
fıkrasında yer alan “üç katına kadar” ibaresinin “iki katına kadar” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
M. Akif Hamzaçebi Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Atilla Kart |
Trabzon
Malatya
Konya |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
507 Sıra Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın çerçeve 9. maddesi 2. fıkranın madde metninden çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz.
İbrahim
Binici Sırrı Sakık Hamit
Geylani |
Şanlıurfa
Muş Hakkâri |
Osman Özçelik Nuri
Yaman Hasip Kaplan |
Siirt
Muş
Şırnak |
BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 9’uncu maddesinin “Atama”
başlığından sonra gelen 2. paragrafı ile son iki paragrafının madde metninden
çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Mehmet
Şandır M. Akif Paksoy |
Antalya
Mersin
Kahramanmaraş |
Beytullah Asil Reşat
Doğru |
Eskişehir
Tokat |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Doğru. (MHP sıralarından alkışlar)
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Diyanet
İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesiyle ilgili vermiş
olduğumuz önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Otuz bir yıldan beri beklenen bir kanunu görüşüyoruz. Bu kanun
iyice tartışılıp Meclise getirilse daha iyi olacaktı, ancak yine de gelmesinden
memnun olduğumuzu ifade ediyor ve destekliyoruz; milletimize hayırlı olması
temennisinde bulunmak istiyorum.
Türklerin İslam dinini kabul etmeleri dünya tarihinde önemli bir
dönüm noktasıdır. Türkler İslamiyet’e girdikten sonra bayraktarlık yapmışlar,
her ile, her gittikleri yere “ilâhi kelimetullah”ı götürmüşlerdir. Türkler İslam dünyasının
korumacılığı görevlerini üzerine almış ve lider konuma gelmişlerdir. Gazneli Mahmut vasıtasıyla Hindistan’a kadar uzanmış,
Osmanlılar tarafından Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarının en ücra noktalarına
kadar ulaşmışlardır. Türkler İslamiyet’i kendileri için millî din olarak kabul
etmişler, bütün benlik ve samimiyetleriyle bu dine sarılarak, 11’inci yüzyıldan
itibaren, İslam dünyasının bütün düşman kuvvetlerine karşı korunması işini tek
başına yüklenmişlerdir.
Büyük İslam âlimi İmam Gazali, dünyada tanınmış büyük İslam
düşünürü Mevlânâ Celâleddin
Rûmî, Peygamberimizin sözlerinin toplandığı Sahih-i Buhârî Kitabını yazan Muhammed Buhârî
Türk’tür. Peygamberimize İstanbul’un fethi müjdelenmiş ve İstanbul’un fethi
Fatih Sultan Mehmet’e nasip olmuştur. Milletimiz Peygamberimizin övgüsüne
mazhar olmuştur.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; din görevlilerine çok önemli
görevler düşmektedir. Din görevlileri kürsüden siyaset yapmamalı, İslam dininin
ana temellerini anlatmalıdır. Din görevlileri cemaatle daha fazla ilgilenmek
için cami dışına mutlaka çıkmalıdır. Siyasete karışmayan din görevlileri çok
etkili olmaktadır. Din görevlileri dinin güzelliklerini ön plana çıkararak,
saygı ve merhamet duygularını hissettiren hem bilgi verici hem de duygulara
hitap edici bir din oluşturarak konuşmalı ve yaşamalıdır.
Sayın milletvekilleri, il ve ilçelerimizde müftülüklerce yurtlar
açılıyor, bunları önemsiyoruz, önemli hizmetler yapılıyor. Ancak, ayrıca,
bununla beraber pansiyonlu din eğitim merkezleri kurularak buna yasal statü
tanınmalı, buralarda kalan öğrencilere ilk, orta, yükseköğrenimini aynı anda
tamamlama imkânı sağlanmalıdır. Yaz Kur’an kursları
açılması, yürütülmesi çalışmaları yapılmalı, yaş oranı düşürülmelidir.
Sayın milletvekilleri, din görevlilerinin görevlerini
yapabilmeleri için cami yanlarına lojmanlar yapılmalıdır. Cami yapımında lojman
mecburiyeti getirilmelidir. Lojman imkânı olmayanlara kira desteği
sağlanmalıdır.
AKP’nin iktidarda olduğu 19/6/2003
tarihinde Hükümetçe İmar Kanunu’nda bir değişiklik yapılarak “cami” kelimesi
“ibadethane” olarak değiştirilmiştir. Değiştirilen bu kelime kilise ve havra
gibi yerlerin çoğalmasının önünü açmıştır. Başta büyük şehirler olmak üzere
bütün il ve ilçelerde binlerce ev kilisesi açılmıştır. Bununla birlikte
misyonerlik faaliyetleri de büyük bir hız kazanmıştır. Bu kanun değiştirilmeli,
tekrar eski hâline yani “cami yapılır” şekline getirilmelidir.
Mülkiyeti Diyanetin dışında bulunan bütün camiler Diyanete
devredilmelidir. Personelin eğitim seviyesinin yükseltilmesi, mesleki bilgi
birikimlerinin artırılması çok önemlidir. Ayrıca din görevlilerinden yüksekokul
bitirenler mutlaka Diyanette değerlendirilmeli, vermiş oldukları emeğin de
karşılığını almalıdırlar.
Ayrıca, kurum içi nakillerin puan sistemine göre yapılması uygun
olur görüşündeyiz. Herkes ileriki yıllarda nereye geleceğini bilecektir.
Yıllarca köyde, uzak yerlerde kalıp da merkeze gelmek isteyen çok değerli din
görevlileri vardır, bunlar göz ardı edilmemelidir.
Ayrıca, vekil imamların ve 4/B’li
çalışan din görevlilerinin sorunları mutlaka çözülmelidir. Vekil imamlar
fedakâr şekilde çalışmakta ve özlemle asli kadroyu beklemektedirler. Bu
insanların özlemleri giderilmeli ve asli kadroya da alınmalıdır.
Diyanet teşkilatında görevli din görevlilerinin en önemli
sorunlarının başında yargısız infazlar gelmektedir. Köyde çalışırken köy
muhtarı veya dernek başkanı, yalan yanlış bir olayla ilgili olarak görevlileri
şikâyet ediyorlar. Konu iyice araştırılmadan, personelin yaşadıkları göz önüne
alınmadan, personel dinlenmeden karar verilmemelidir.
Köylerde çalışan imamlar devletin oradaki temsilcileridir.
Kendileri her hareketinden sorumlu olmalı ve devletimizi de orada temsil
etmelidirler. Müfettişler, şikâyetlerde muhtarı görevden alamıyoruz, bari din
görevlisini görevden alalım gibi bir düşünce içerisinde olmamalıdırlar.
Sayın milletvekilleri, bir diğer önemli konu da, kullanmış
olduğumuz cep telefonlarıyla ilgili baz
istasyonlarıyla ilgilidir, kenar mahalleler başta olmak üzere, camilerin
minarelerine konulmaktadır. Kanunlar “Camiler ibadethane dışında başka bir
amaçla kullanılamaz.” diyor ancak…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Bir dakiak ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
REŞAT DOĞRU (Devamla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
…camilerde yaz Kur’an kursları açılıyor,
çocuklar ders görüyor, bu da Baz İstasyonları Yönetmeliği’ne aykırıdır.
Ülkemizde kaç minarede baz istasyonu
vardır? Bunu öğrenmek istiyoruz. Ayrıca, alınan paralar da nereye kullanılıyor?
Vatikan’ın kararıyla kiliselere bile baz istasyonu
konulması yasaktır. Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı olarak baz
istasyonlarının sökülmesini düşünüyor musunuz diye de değerli yetkililere
sormak istiyorum.
Sayın milletvekilleri, her din görevlisi olan kişi, dinin her
konusunu iyice bilmek durumundadır, her verdiği bilgiyi ayet ve hadislerle
anlatmalı, yorumların yorumlarından kaçınmalıdır. Cuma hutbelerinin her caminin
görevlilerince hazırlanması ve onların müftülerce kontrolünden sonra halka
sunulması uygulamasına geçilmelidir. Bu durum din görevlisini araştırmaya,
çalıştırmaya yönlendirir. Merkezî cuma hutbelerinden vazgeçilmelidir ancak
illerde müftüler tarafından da tam ve mutlak kontrol edilmesi gerekir.
Sayın milletvekilleri, bir diğer konu olarak da, Türk dünyası ve
dış Türklerle ilgili din hizmetlerinin de önemli bir şekilde yürütülmesini biz
arzu etmekteyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
REŞAT DOĞRU (Devamla) -
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge reddedilmiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.22
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.41
BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
126’ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
507 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Tasarının 9’uncu maddesi üzerinde verilen diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
507 Sıra Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın çerçeve 9. maddesi 2. fıkranın madde metninden çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz.
İbrahim
Binici (Şanlıurfa) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Yıldız. (BDP sıralarından alkışlar)
BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 507
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesi hakkında söz aldım. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Diyanet İşleri Başkanlığı yasasıyla ilgili tartışıyorken, bugün
basına düşen bir haberle ilgili sayın Meclisi
bilgilendirmek gereğini duyuyoruz. Adalet ve Kalkınma Partisinin Rize Belediye
Başkanı Halil Bakırcı Kürt sorununun çözümü için ahlak dışı, hukuk dışı bir
öneride bulunuyor. “Efendim, güneydoğuda ikinci eş çok yaygın. Bu bizim
kültürümüzde de var. Bu bölgelerden evlilik veya hısımlıkları artırarak
devletin de teşvikiyle sorunların aza ineceğine ve çözüleceğine inanırım.” diye
açıklama yapıyor. Birincisi, bu açıklama, bölge insanına bir hakarettir,
ayrımcı bir yaklaşımdır ve suçtur. İkincisi, kadın-erkek eşitliğine aykırıdır.
Üçüncüsü, demokratik, laik devlet düzeninin temeline dinamit koymadır. Derler
ya “Dervişin fikri neyse zikri de odur.” Sizce bu fikri yeni mi Sayın Başkanın?
Hayır ama AKP, bu zihniyetteki birinin Rize’de
belediye başkanı olmasında sakınca görmüyor çünkü benzer düşünceleri
perdeleyerek savunuyor. Bu zat ise perdelemeden, açıkça söylüyor.
Buradan, başta AKP’nin kadın vekilleri olmak üzere tüm kadın
vekillere, demokratlara, sivil topluma seslenmek istiyorum: Siz bu yaklaşımı
görmezden mi geleceksiniz? Bunun takipçisi olmayacak mısınız? Yandaş medya bunu
haber değeri olan bir açıklama olarak görmedi. Siz de böyle mi
değerlendiriyorsunuz? AKP Hükûmeti, İçişleri Bakanı,
savcılar, siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Gereğini yapacak mısınız? Diyanet
İşleri Başkanlığı, siz nasıl görüyorsunuz bu açıklamayı? Dinen caiz midir bu
söylem?
İşte, AKP İktidarı, Kürt sorununu bu şekilde çözüyor; bir bakanı,
sınırı 10-
Dün, Diyanet İşleri Başkanlığının tüm müftülüklere gönderdiği,
tavsiye ettiği, Kürtlerin şeytan soyundan geldiği tezini içeren Abdulhalûk Çay’ın kitabından söz ettim. Sayın Bakan ve
Diyanet yetkilileri itiraz ettiler. Şimdi, bu kitabı Sayın Bakana vereceğim.
Meclis kütüphanesinden aldım, ilgili sayfasını da işaretledim ve Sayın Bakana
ve Diyanet İşleri yetkililerine sunacağım.
Yine bu kitap üzerine ve Diyanet İşleri Başkanlığının o zamanki
tavsiyesi üzerine, Sayın Mehmet Altan’ın, o makaleyi de içeren “Kürtler şeytan
soyundan mı geliyor?” Kitabını da Sayın Bakana ve Diyanet İşleri yetkililerine
sunacağım. Yine İnternet’e girdiğinizde bu konuyla ilgili çokça makaleye
rastlarsınız ama AKP’li arkadaşlarımızı bunun bir siyasi değerlendirme
olmadığına ilişkin inandırmak için de Yeni Şafak gazetesinin Sayın Mehmet
Altan’la o dönemde yaptığı röportajı içeren belgeyi de Sayın Bakana ve ilgili
yetkililere sunacağım.
Şimdi, esas, Sayın Bakana sormak istediğim şu: Dün akşam bu
konuşmayı yaptıktan sonra, bölgenin birçok il ve ilçesinden bana telefonlar
açtılar, “Bu kitap bizim müftülüğün de kütüphanesinde vardır.” dediler ve o
dönemde tavsiye üzerine gelmiş. Diyanet yetkilileri ve Sayın Bakan eğer bundan
rahatsızlarsa, lütfedip bir yazı yazarlarsa, bunun hangi tarihte, nasıl
gittiğini ve kütüphanelerinde olup olmadığına ilişkin bilgi alabileceklerini
düşünüyorum. Bu konuda Sayın Bakanı bilgilendirme gereğini duydum.
Tabii bu evlilikler meselesine gelmişken…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
BENGİ YILDIZ (Devamla) – Sayın milletvekilleri, Türkiye’de bin
yıldan beri bir arada yaşıyoruz ve iç içe geçmişiz. Şu anda, Barış ve Demokrasi
Partisi sırasında oturan 5 milletvekili arkadaşımızdan -benimle 6- baktım,
3’ümüzün eşi Türk kökenli arkadaşlarımız. Türklerle Kürtlerin böyle bir
meselesi yok. İç içe geçmişlik, kardeşlik farklı bir şey, bir aile içerisinde
kardeşlerin birbirinin hakkına, hukukuna saygı göstermesi farklı bir şey,
devletin de bu hakkı ve hukuku gözeten şefkatli bir baba olması da ayrı bir
mesele. Dolayısıyla, Sayın Belediye Başkanının, herhâlde Türkiye’deki bu
gerçeklikten haberi yok ki bu gerçekliği ikinci evlilikle pekiştirme gereği
duyuyor. Bunu da buradan belirtmek istiyorum ve Yugoslavya’da, Bosnalılarla o
tarihte –veriler- yüzde 30’la yüzde 40 arasında evlilikler gerçekleşti…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BENGİ YILDIZ (Devamla) – …ama bu orada olan biteni engellemeye
yetmedi. Dolayısıyla, farklı bir çözüm önerisi, demokratik bir çözüm önerisi
getirilmesi gerektiğine inanıyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Karar yeter sayısı istiyorum.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkanım, İç Tüzük 60’a göre oylama
öncesinde kısa bir söz talep ediyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
7.- Samsun Milletvekili Suat
Kılıç’ın, Rize Belediye Başkanının sarf ettiği iddia edilen sözlere ilişkin
açıklaması
SUAT KILIÇ (Samsun) – Saygıdeğer Başkanım, öncelikle söz imkânı
verdiğiniz için size ve Divana teşekkür ediyorum.
Sayın Hatip, yaptığı konuşma sırasında, Rize Belediye Başkanına
atfedilen açıklamalara temas etmiştir. Hemen ifade etmek isterim: Rize Belediye
Başkanı, sözlerinin kastettiği amacın dışında farklı bir mecraya taşındığı
açıklamasını ilk açıklama olarak gündeme getirmiştir.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Kuma önerisi, kuma önerisi.
SUAT KILIÇ (Devamla) – Dinleyin lütfen.
“Hısımlıklar artarsa hasımlıklar azalır.” demek istediğini beyan
etmiştir. Onu hemen…
İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) -
“İkinci eş” diyor ama.
SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, ifade ediyorum.
Bu ilk açıklaması, AK PARTİ Genel Merkezi tarafından yeterli bir
açıklama olarak görülmemiştir ve bugün itibarıyla AK PARTİ Genel Merkez Yerel
Yönetimler Başkanlığımız, Rize Belediye Başkanının sarf ettiği iddia edilen
sözlerin tüm boyutlarıyla incelenmesi ve araştırılması amacıyla inceleme
sürecini derhâl başlatmıştır. Bu ülkede Türkler, Kürtler ve bütün unsurlar bir
arada, Türkiye Cumhuriyeti’nin millî birliği, beraberliği istikametinde…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SUAT KILIÇ (Devamla) – Sayın Başkanım, tamamlasaydım cümlemi.
BAŞKAN – Anlaşıldı ama. Gereğini yapmışsınız.
SUAT KILIÇ (Devamla) – Peki efendim.
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Bu söylemler sözde.
İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Pratiğini göreceğiz, pratiğini.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Arkadaşlar, inceleme başlatıldı.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Diyanet
İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; 633 Sayılı Diyanet İşleri
Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Kastamonu Milletvekili
Mehmet Serdaroğlu’nun, 657 Sayılı Devlet Memurları
Kanununa Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/833, 1/162, 2/443) (S. Sayısı: 507) (Devam)
BAŞKAN - Evet, karar yeter sayısı istendi.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, önergemiz var efendim.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Bu önerge oylanıyor, sizinkine gelmedi daha.
BAŞKAN – Önergeyi oyluyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Efendim, karar yeter sayısı istemiştik.
BAŞKAN – Onu da söyledim, birbirinizle konuştuğunuz için fark
etmediniz.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir, karar
yeter sayısı vardır.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 507 Sıra Sayılı Tasarının çerçeve 9’uncu maddesi
ile değiştirilmesi öngörülen 633 sayılı Kanunun 10’uncu maddesinin beşinci
fıkrasında yer alan “üç katına kadar” ibaresinin “iki katına kadar” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
M.
Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kart. (CHP sıralarından alkışlar)
ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 9’uncu
maddeyle ilgili olarak tarafımızdan verilen önerge üzerinde söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanlığının yeniden
yapılandırılmasını tartışırken Diyanet bünyesindeki temel sorunların
konuşulması ve yönetim anlayışının sorgulanması gerekmektedir.
Şu sorular mutlaka cevaplandırılmalı, açıklık kazandırılmalıdır:
Diyanet İşleri Başkanlığı, Kur'an’ın
özüne uygun bir şekilde öğrenilmesini bugüne kadar neden başaramamıştır?
Hem personel yapılanması ve hem de ekonomik olarak genel bütçe
imkânlarının üstünde destek verilmesine rağmen, dinî değerlerimizi belli kişi
ve grupların istismar etmesine ve çıkar sağlamasına neden seyirci
kalınmaktadır? Bu süreç neden devam etmektedir?
Diyanet, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının tümüne ve tüm
inançlara adalet ve eşitlik içinde neden hitap etmemektedir?
Değerli milletvekilleri, Türkiye’de artık muhtelif cemaatlerde
cemaatin başındaki imam efendinin kitapları dışında kitaplar okunmuyor. Her
cemaat, her tarikat, her dinî grup kendisine göre öğreti geliştiriyor. Her biri
Kur’an’ın özü dışında ayrı bir meal geliştiriyor. Bu
meal dışında başka bir şey okunmuyor, öğretilmiyor. Bir cemaat bir meal
hazırladığında kırk bin, elli bin, altmış bin bastırıldığını ve dağıtıldığını
görüyoruz. Her mürit bu basılanları okumak zorunda kalıyor. Bu gruplar
özgürleştirici değil, tabi olma, parçalanma ve kutuplaşma misyonunu
yerine getiriyor. Oysa Kur’an’ın Hazreti Peygambere
“Dinini fırkalara ayıranlarla senin alakan olamaz.” dediği, uyardığı
bilinmektedir.
Şüphesiz ki Diyanet İşleri yapılanmasında da değerli, sorumluluk
sahibi görevliler vardır. Bu kişiler hiçbir çıkar beklemeden, hizmet ve hayır
amacıyla çalışmaktadırlar. Ancak ve maalesef bu kişilerin sayısının giderek
azaldığı ve genel yapı içinde de etkili olamadıkları bilinmektedir. Yaptığımız
ve bundan sonra da yapacağımız eleştiri ve değerlendirmelerde bu anlayış ve
sorumluluğa sahip olan kamu görevlilerini tenzih ettiğimizi özellikle ifade
ediyorum.
Din eğitiminde de geldiğimiz noktada Adalet ve Kalkınma Partisi
iktidarıyla birlikte kayıt dışı bir yapılanmanın organize bir hâle geldiğini
görüyoruz. Bakın değerli milletvekilleri, 1 Ağustos 2008 tarihinde Konya’nın
Taşkent ilçesi Balcılar kasabasında bir patlama yaşandı. Neydi o patlama? O
patlamanın olduğu bina kasabanın dışında olan ancak yerleşim birimlerine
bitişik olan bir mesafedeydi. 70-
Bakın, bu süreçte ne yaşandı: Türkiye Cumhuriyeti’nin Türk Ceza
Kanunu yetmiş dokuz yıl görev yaptı, hizmet verdi, uygulaması yapıldı. 261’inci
maddede kanuna aykırı eğitim yapan kurumlar hakkında altı aydan iki seneye
kadar hapis cezası ve burada yasa dışı bir şekilde eğitim veren öğretmenlerin
cezalandırılması, işletme sahiplerinin cezalandırılması hükmü mevcut idi.
Yetmiş dokuz yıl uygulandı bu. 1 Haziran 2005 tarihindeki yasa değişikliğinde
de bu cezanın üç yıla çıkarılması düzenlemesi vardı ama bu aşamadan sonra Sayın
Başbakan devreye girdi, 26 Mayıs 2005 tarihinde “Kaçak Kur'an
kursları diye bir ifade olamaz. Kur'an öğrenilir. Kur'an’ı öğrenmeye kimse ‘suç’ ifadesi kullanamaz.” diye
bir beyanda bulundu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ATİLLA KART (Devamla) – Bu noktada kaçak Kur'an
kursları yapılanmasının yanlışlığını ifade eden bir sermaye grubu başkanına da,
temsilcisine de “Daha fazla konuşma, yoksa sana ‘dinsiz’ derler.” dedi.
Hemen ifade edeyim değerli milletvekilleri: Kur'an
eğitimine karşı olan kimse yok. Bir istismara sebebiyet vermemek için
söylüyorum. Bunun istismarına tenezzül etmeyelim. Biz, ehil ve yetkin olmayan
kimselerin eğitim vermesine karşı olduğumuzu ifade ediyoruz.
Aslında, bu yanlışlığı, yapılan vahim yanlışı, AKP İktidarı
zamanında yaratılan bu iklimi geçen dönemde Millî Eğitim Komisyonu Başkanı olan
İstanbul Milletvekili Tayyar Altıkulaç da açıkladı ve
itiraf etti. Yapılan bu yasal düzenlemenin doğru olmadığını, bunun çok ağır
sonuçlar yaratacağını ifade etti ama bu iklim iktidarın himayesinde, yani kayıt
dışı yapılanma ve eğitim verilmesi iktidarın himayesinde ve teşvikinde daha
güçlü bir şekilde, daha organize bir şekilde devam ediyor.
Bu yapılanmanın yanlış olduğunu, bu tür yapılanmalara bundan böyle
fırsat verilmemesi gerektiğini bir kez daha ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Kart.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge reddedilmiştir.
Komisyonun bir düzeltme talebi vardır.
Buyurun.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Sayın
Başkanım, bir teknik düzeltme yapmak istiyoruz.
3’üncü maddede Başkan yardımcılarının görevini süresiz hâle
getirmiştik. O münasebetle çerçeve 9’uncu maddenin üçüncü fıkrasında geçen
“Görev süresi sona eren Başkan yardımcısı” ifadesindeki “Başkan yardımcısı”nın çıkarılmasını talep ediyoruz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – O ancak önergeyle olur Sayın Başkan, böyle
bir düzeltme olmaz ki, önergeyle yapsınlar.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Konu tamamen
teknik bir düzeltmedir, önceki düzeltmeye paralel bir düzeltmedir.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Tamam Sayın Başkan.
BAŞKAN – Tamam mıdır?
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Tamam efendim.
BAŞKAN – Düzeltilmiş hâliyle madde 9’u oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 10’da dört önerge vardır, sırasıyla okutacağım ve en
aykırısından başlayarak işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 10. maddesinin sondan ikinci
paragrafının madde metninden çıkarılmasını; son paragrafındaki “yönetmelikle”
ibaresinin “tüzükle” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Beytullah Asil Mehmet
Şandır |
Antalya Eskişehir Mersin |
Reşat
Doğru Recep
Taner M. Akif Paksoy |
Tokat Aydın Kahramanmaraş |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
507 sıra sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın çerçeve 10. maddesi 1. fıkrası sonuna gelmek üzere aşağıdaki
fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
“Diyanet İşleri uzman ve Diyanet İşleri uzman yardımcısı olarak
istihdam edileceklerden 1/3 kadarı yasada belirtilen niteliklere haiz iyi
derecede Kürtçe bilenlerden seçilir. Bu şekilde alınan uzmanlardan 1/3
kadarında ise yasanın bu maddesinin a) bendinde
gösterilen koşul aramaz.”
Nuri
Yaman Hasip Kaplan İbrahim
Binici |
Muş Şırnak Şanlıurfa |
Sırrı
Sakık Osman
Özçelik Hamit
Geylani |
Muş Siirt Hakkâri |
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı
mahiyettedir.
Önergeleri birlikte işleme alacağım ve istemleri hâlinde önerge
sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.
Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 507 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 10
uncu maddesi ile yeniden düzenlenen 633 sayılı kanunun 11 inci maddesinin
dokuzuncu fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Bekir Bozdağ Ahmet
Yeni Abdurrahman Arıcı |
Yozgat Samsun Antalya |
Ali
Koyuncu Ertekin Çolak |
Bursa Artvin |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 507 Sıra Sayılı Tasarının çerçeve 10’uncu
maddesi ile değiştirilmesi öngörülen 633 sayılı Kanunun 11’inci maddesinin
dokuzuncu (sondan bir önceki) fıkrasının Tasarı’dan çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
M. Akif Hamzaçebi Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Atilla Kart |
Trabzon Malatya Konya |
BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılıyoruz efendim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Kart konuşacaklar.
BAŞKAN – Önce Sayın Kart, sonra Sayın Yeni konuşacak.
Buyurun.
ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanlığının 2006
yılı Faaliyet Raporu’nda şöyle bir değerlendirme yapılıyor: Raporda, personel
giderleri dışında bütçe kalemlerinin yetersizliğini telafi etmek için zaman zaman bütçe dışı mahallî kaynaklara başvurulduğu ancak bu
yola sıkça başvurulmasının Başkanlığımızın ve devletimizin kamuoyundaki itibarı
açısından bazı olumsuzluklar doğuracağı gayet yerinde bir şekilde tespit
ediliyor. En son aldığımız bilgilere göre,
tarafımıza ulaşan bilgilere göre Diyanet İşleri Başkanlığının kadrolu personel
sayısı 100 bine ulaşmış durumdadır, sözleşmeli ve vekil personelle birlikte bu
sayının 130 binin üstünde olduğu bilinmektedir. Ayrıca bu sayıya Diyanet İşleri
Başkanlığı çalışanları tarafından idare edilen vakıf, dernek, memur
sendikaları, özel okul ve öğrenci yurtlarıyla bu insanların yönetiminde etkili
oldukları ekonomik işletmeleri de eklediğimiz zaman Diyanet teşkilatıyla söylem
ve eylem birliği içinde olan insanların sayısının 100 binleri aşıp milyona
ulaştığını görüyoruz. Kabul etmek gerekir ki bu muazzam bir güçtür, bu büyük
bir güçtür. Takdir edersiniz ki böyle bir gücün mutlaka yasal denetim altında
olması gerekir.
Şunu görüyoruz: Kaynakların yerinde kullanılıp kullanılmadığının
değerlendirilmesi bir tarafa, Diyanet yapılanmasında kamu yönetiminin diğer
alanlarına yatay geçiş olarak Diyanet personeli yapılanmasının bir araç olarak
kullanıldığını görüyoruz, âdeta bir yöntem olarak kullanıldığını görüyoruz.
Diyanet personeli için hiçbir şekilde ayrımcı bir anlayış ve saplantının içinde
değiliz. Bu personelin kendi eğitim ve uzmanlık alanında değerlendirilmesi
gereğinden söz ediyoruz. Bu personeli kendi eğitim ve uzmanlık alanı dışında
değerlendirdiğiniz zaman yeni görev yaptıkları alanda başarılı olmaları söz
konusu olamaz. Belli bir aşamadan sonra o kurum, yeni görev yapılan kurum
kaçınılmaz olarak işlevini kaybediyor ve o kurumun yerine getirmekle sorumlu
olduğu kamu hizmeti verimliliği düşüyor. Bunu, bugün, bu dönemde, Adalet ve
Kalkınma Partisi İktidarının sekiz yıllık uygulamalarında aşağı yukarı her
alanda görüyoruz, her alanda bunun yarattığı tahribatı yaşıyoruz.
Diyanet İşleri Başkanlığının hizmetlerinde, hizmet yapılanmasında,
hizmet anlayışındaki bir diğer vahim hususa dikkatinizi çekmek istiyorum.
Diyanet İşleri Başkanlığının 2006 yılında yayınlamış olduğu bir resmî yayında
Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarıyla organik ilişkiler içinde olan,
Almanya’daki faaliyetlerinde bazı yolsuzluk ve usulsüzlüklere bulaştığı ve bazı
kurumlara usulsüz para aktarılmasında aracılık ettiği yargı kararlarıyla sabit
olan Deniz Feneri Derneğinin reklamını yapmaktan kaçınmadığını görüyoruz
değerli milletvekilleri.
Hemen somut olarak ifade ediyorum, bakın, 2006 yılı içinde Diyanet
adına ve Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Diyanet İşleri Başkanlığı Din
Hizmetleri Dairesi Başkanlığı adına yayınlanan toplam otuz iki sayfalık “Kurban
Rehberi” isimli kitapçıkta, broşürün iç ve dış kapakları dâhil olmak üzere,
dört sayfada Deniz Feneri Derneğinin reklamı yapılmıştır. Bu broşürden belki de
yüz binlercesi müftülükler kanalıyla Türkiye çapında halka dağıtılmıştır.
Burada hemen şu ifade edilebilir: Bu broşür Deniz Feneri Derneği
tarafından bastırılmıştır, maliyeti adı geçen dernek tarafından karşılanmıştır,
bu sebeple adı geçen derneğin reklamının yapılmasında herhangi bir kötü niyet
yoktur denebilir ya da Diyanete ekonomik anlamda bir yük getirilmesi söz konusu
değildir, denebilir. Ancak böyle bir açıklamanın hiçbir tutarlı tarafının
olmadığını hemen ifade edeyim çünkü Diyanet Başkanlığının emrinde Türkiye
Diyanet Vakfı gibi bir vakıf var, bu vakfın da son derece gelişmiş matbaa
tesisleri var, ayrıca da ekonomik işletmeleri var. Yani Diyanet Başkanlığı söz
konusu broşürü ücretsiz olarak bu işletmeye bastırma…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ATİLLA KART (Devamla) - …kendi bünyesinde bu broşürü
bastırma ve dağıtma imkânına her zaman için sahiptir çünkü Türkiye Diyanet
Vakfı da Deniz Feneri Derneği gibi vekâlet yoluyla kurban kesip bağış kabul
etmekte ve üstelik Deniz Feneri Derneğinden farklı olarak bu işten kazanmış
olduğu paraların tamamını Diyanet İşleri Başkanlığı personelinin çocuklarına
burs olarak vermektedir. Çocuklara burs
olarak gitmesi gereken bu harcamaların Deniz Feneri Derneğinin reklamı için
kullanıldığını görüyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığı bu yolla Deniz Feneri
Derneğinin reklamını yapmayı tercih etmiştir. Bu, kamu yönetiminde, devlet
yönetiminde parti memuru, cemaatin memuru yapılanmasını organize bir hâle
getirmenin doğal ve kaçınılmaz bir sonucudur ve maalesef bu İktidarın temel
karakteristik özelliklerinden birisidir. Bunu da bu vesileyle bir kez daha
ifade ediyor ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kart.
Sayın Yeni, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 507
sıra sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı’nın 10’uncu maddesi hakkında verdiğim önergeyle ilgili söz aldım. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kurumların işlerini
zorlaştıran en temel unsur çalışmalarını dayandırabilecekleri kuruma ait bir
kanuni dayanağın olmamasıdır. Bu durum kurumların verimli ve sistematik bir
işleyişle hareket etmelerini engellemektedir. 1935’ten günümüze kadar Diyanet
İşleri Başkanlığının kuruluş ve görevleriyle ilgili çeşitli hukuki düzenlemeler
gerçekleştirilmiş ancak bunların bir kısmı Anayasa Mahkemesi tarafından, bir
kısmı da yeni çıkan kanunlarla bazı hükümleri yürürlükten kaldırılmıştır. Buna
karşılık, Diyanet İşleri Başkanlığının yürüttüğü görevin önemi her geçen gün
artmakta, hizmet alanı genişlemektedir. Aynı zamanda, gelişen teknolojiye
paralel olarak Başkanlığın hizmet çeşitliliği de artmıştır. Anayasa
Mahkemesinin 1976 tarihli iptal kararının oluşturduğu boşluğu giderme, merkez
teşkilatına ilişkin yapının belirlenmesi ve bu sayede çalışmaların hukuki zemin
içerisinde yürütülmesi açısından bu tasarı çok önemlidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; insanımızın dinî
vecibelerini doğru bilgilere dayanarak öğreneceği en güvenilir merci Diyanet
İşleri Başkanlığıdır. Diyanet İşleri Başkanlığının bu görevini sağlıklı bir şekilde
yürütmesi için günümüz teknolojik gelişmelerine uygun bir şekilde hareket
etmesi gerekmektedir. Bu sebeple, tasarıda, toplumu aydınlatmak amacıyla
basılı, sesli ve görsel yayınların yapılması için döner sermaye işletmesinin
kuruluşu önerilmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarı çok sayıda
yenilik içermektedir. Diyanet İşleri Başkanının görev süresi beş yıl ve iki
kereyle sınırlandırılmaktadır. Din İşleri Yüksek Kurulu üyelerinin görev
süreleri beş yıla indirilmekte, Mushafları İnceleme ve Kıraat Kurulu
oluşturulmakta ve atanacaklarla ilgili kriterler
getirilmektedir. Hatalı basılan Kur'an-ı Kerimlerin
mahkeme kararıyla toplatılmasına zemin hazırlanmaktadır. Bu, yıllardır üzerinde
bir düzenleme yapılamamış olan bir uygulamadır.
Yine, bu tasarıda, ilk defa, İslam dinine mensup farklı dinî yorum
çevreleri, dinî ve kültürel oluşumlarla ilgili düzenlemeler yapılmıştır.
Bu bakımdan, bu tasarı, Adalet ve Kalkınma Partisinin sorunların
üzerine nasıl cesaretle gittiğinin en açık göstergelerinden biridir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri
Başkanlığının en önemli görevlerinden biri de hac ve umre hizmetleridir. Hac ve
umre hizmeti ibadet yönüyle birlikte uluslararası bir seyahat özelliği
taşımaktadır. İnsanların ibadetlerini sağlıklı ve güven içerisinde, uzman
kişiler rehberliğinde yerine getirmesi çok önemlidir. Bu sebeple, bu tasarıda
hac ve umre hizmetleriyle ilgili temel hükümler yer almaktadır.
Tasarının, başta Diyanet İşleri Başkanlığı personeline ve tüm
milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyor, sizleri saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yeni.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
507 Sıra Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın çerçeve 10. maddesi 1. fıkrası sonuna gelmek üzere aşağıdaki
fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
“Diyanet İşleri uzman ve
Diyanet İşleri uzman yardımcısı olarak istihdam edileceklerden 1/3 kadarı
yasada belirtilen niteliklere haiz iyi derecede Kürtçe bilenlerden seçilir. Bu
şekilde alınan uzmanlardan 1/3 kadarında ise yasanın bu maddesinin a) bendinde gösterilen koşul aramaz.”
Nuri
Yaman (Muş) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu önergeye?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
önergemizin içeriği çok açık.
Aslında din işleri, diyanet işleri, inanç özgürlüğü tüm
yurttaşlarımızın anlayacağı dilde olmak zorunda ve Türkiye’de sayıları 20
milyonu aşkın Kürt yurttaşımız olduğu için de kendi dillerini bilen uzmanların
bu alanda çalışmasının doğru olacağına inanıyoruz.
Ben, dün Cizre’deydim. Dün 29 Hazirandı ve eski Şırnak
Milletvekili Sevgili Orhan Doğan’ı kaybedişimizin yıl dönümüydü. Orada, anmada
on binlerce insan vardı ve 5 tane din adamı orada Kürtçe mevlit okudular.
Asırlardır bizde Kürtçe mevlit okutulur ve böyle bir geleneğimiz vardır.
Diyanetin bu konuda ayrımcılık yapmadan bunu uygulaması gerektiğini düşünüyorum
çünkü devletin dini olmaz, devletin mezhebi olmaz. İnsanlarımızın doğuda
yaşayanları Şafiidir, batıda yaşayanları Hanefidir, farklı mezheplerden olan, Alevi olan
insanlarımız da var, farklı diller de var. O zaman, inanç özgürlüğünü herkesin
anlayacağı dilde yapmak lazım. Bekliyorum Diyanet İşleri Başkanlığından:
Kürtçe, Kur’an’ın mealini ne zaman yayınlayacaksınız?
Onun cevabını da istiyorum.
Değerli milletvekilleri, benim elimde, gelen onlarca faks ve
mektup var, bu özellikle alınacak 5 bin kadroyla ilgili, vekil imamlar, Diyanet
personeli… İnanın, demin ara verildi 5 tane telefon aldım ve buradan bu konuyu…
4/B olayı var burada, yeterlilik sınavı var, dört ay askerlik var, on sekiz ay
askerlik var. Bütün bu sorunları vicdani bir çözüme kavuşturmak için parti
gruplarının en azından samimi davranması gerektiğini düşünüyorum. Buna bir
çözüm bulun. Binlerce insanı aldınız görev yaptılar, bekliyorlar; yani ayrım
yapmadan bu insanlarımıza bir çözüm bulmak gerekir diye düşünüyorum.
Yine değerli arkadaşlar, doğrusu şaşkınım. Rize Belediye
Başkanının yaptığı açıklama tüylerimizi ürpertiyor. “Metres tutacağınıza kuma
alın.” diyor. Yüce Meclisin değerli milletvekilleri ve bütün gruplara
sesleniyorum: Eğer kuma olayına, çıkardıkları medeni kanunlar, anayasalara
rağmen sıcak bakılıyorsa bir şey diyeceğim yok. Eğer Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonu kuruyorsak Diyanet İşleri Başkanının buna yanıt vermesi
gerekiyor. En başta da partinin Genel Başkanının yanıt vermesi gerekiyor ve bütün
parti gruplarını da bu konuda gerçekten “kuma kafa” anlayışına karşı tavır
almaya çağırıyorum. Yani kadın milletvekillerimizi öncelikle çağırıyorum ki,
burada yürekli sesler çıktı. Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanımıza
buradan teşekkür ediyorum. Yine bizim Eş Genel Başkanımız sesini çıkardı ve ses
vermeliyiz, güç vermeliyiz. Cins ayrımcılığına, özellikle etnik ayrımcılığa,
aşağılamaya karşı dik duruş göstermemiz gerekiyor. Bu ülkemizin insanlarının
buna ihtiyacı var ve bu konuda çağrıda bulunuyoruz, tüm Meclis gruplarının bu
konuda bir açıklama yapması gerekiyor.
Sayın Bakan, samimi olarak soracağım: Müftüler ajanlık yapar mı?
İmamlar ajan olur mu? Vaizler ajan olur mu? Diyanette çalışan personele ajanlık
yaptırmak, istihbarat toplattırmak, istihbarat elemanı gibi çalıştırmak doğru
mudur, doğru değil midir? Hepinizin vicdanen bu konuda dikkatinizi çekmek
istiyorum.
AK PARTİ hükûmetleri döneminde -elimde
bir genelge var, okuyacağım- İçişleri Bakanlığı Toplumla İlişkiler Daire
Başkanlığı, 8/12/2006, 2008, en son 2010’da göndermiş
ve dağıtım il müftülüklerine. İl müftülüklerine dağıtılan gizli eylem planında
“Bölücü faaliyetleri izleyin.” var. Arkasından çok gizli kaydıyla “Eylem planı
uyarınca dört ayda bir rapor gönderin…” Sayın Bakan, Sayın Diyanet İşleri
Başkanı; Diyanet İşleri bu konuda rapor gönderdi mi daha önce? Gönderildiyse
istihbarat çalışması din adamlarının, din vicdan özgürlüğünün kapsamı içine
giriyor mu? Bir şey daha soracağım Sayın Bakanıma: 2010 bütçesini görüştüğümüz
zaman yine dikkatimi çeken, tüyler ürpertici bir…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Teşekkür ederim.
Diyanet İşlerinin bütçe sunuş kitapçığında “Trakya’ya ve
Güneydoğu’ya Diyanet İşlerinin özel personel göndermesi gerekir.” diye bir
yazılı cümle geçiyordu, “Trakya’ya ve Güneydoğu’ya özel personel gönderilmesi”
diye. Benim tüylerimi ürpertti. Ne demek isteniyor? Yani Trakya ile
Güneydoğu’nun diyanetlerinde bir sorun mu var, bölgelere ayrı bir uygulama
getiriliyor, oraya ayrı personel, özel personel gönderiliyor? Yani oraya giden
personel Trakyalıları, hepsini daha dindar mı edecek veya Güneydoğu’dakileri?
Güneydoğu’dakilerin veya Trakya’dakilerin, diğer bölgelerdeki insanların dinî
inançları konusunda bir ayrım yapmak doğru mudur? Bu yanlıştır.
Arkadaşlar, bu ayrımcılığa da karşı çıkmamız gerekiyor ve yüce
Meclisi bu konuda da duyarlılığa çekiyorum, Sayın Bakandan da açıklama
bekliyorum.
Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 10. maddesinin sondan ikinci
paragrafının madde metninden çıkarılmasını; son paragrafındaki “yönetmelikle”
ibaresinin “tüzükle” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Recep
Taner (Aydın) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Taner. (MHP sıralarından alkışlar)
RECEP TANER (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 507 sıra sayılı Diyanet İşleriyle ilgili kanun tasarısının
10’uncu maddesi üzerinde vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında söz
almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, sözlerime başlarken… Bugünün Emekliler
Günü olması münasebetiyle emeklilerimiz için bu kanun düzenlemesinde de bir
şeyleri görmek isterdik. En azından, emekli olan din görevlilerinin, bu yeni
düzenlemeyle getirilen yeni unvanlara göre artırılan mali haklardan
yararlandırılmasının yolu açılabilirdi ama ne yazık ki bu düzenlemede de
emeklilerimiz unutulmuştur. Emeklileri unutan bugünün bürokratları ve
görevlilerine, yarın, kendilerinin de emekli olacaklarını hatırlatmak isterim.
Yine, emeklilerin genel olarak durumuna baktığımızda da yüzde
80’inin açlık sınırı altında, kalanlarının da yoksulluk sınırı içinde olduğunu
görmekteyiz. 16’ncı büyük ekonomiden bahsedenlerin, açlık sınırının 818 TL
olduğu günümüzde ortalama emekli maaşı 700-750 lira arasında olduğundan,
emeklilerden bahsedecek hâlleri herhâlde yok.
Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz madde, Diyanet
İşlerinin uzman ve müfettişliklerini düzenleyen maddesidir. Bu maddedeki
“yönetmelik” ibaresinin “tüzük” olarak değiştirilmesi gerektiğini, zira, müfettişlerin görev, yetki ve sorumluluklarının
tüzükle düzenlenmesinin daha uygun olacağını düşünmekteyiz. Ayrıca, otuz beş
olan yaş sınırının otuza düşürülmesinin, bunun yanında, müfettişliğin, bir
kariyer mesleği olması sebebiyle atama yoluyla doldurulmasının da doğru olmayacağını
görmekteyiz.
Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu
düzenlemede görmek isteyip de göremediğimiz veya eksik bulduğumuz yönlerden de
kısaca bahsetmek istiyorum. Zira, olumlu kısımları
gerek iktidar partisi milletvekilleri ve gerekse Sayın Bakan yeterince izah
etmekteler. Bu düzenlemede mesela şunları da yapabilir
miydik:
1) On beş-yirmi yıldır şube müdürlüğü yapanlar tasfiye edileceğine
keşke doğrudan uzmanlık kadrolarına atanabilselerdi.
2) Bu düzenlemeye kadar uzmanların sicil amirliğini yapan şube
müdürlerinin imtihanla uzman olmalarının yanlışlığı keşke düzeltilebilseydi.
3) Yıllardır din hizmetlerini denetleyen murakıplık sistemini
kaldırarak denetimi camilerin cemaatlerine ve özellikle tarikat mensuplarına
keşke bırakılmasaydı.
4) Murakıplık görevini yüklenecek olan vaizlerin asli görevleri
irşat görevi olmasına rağmen denetim görevi keşke bunlara bırakılmasaydı.
5) İllerde teftiş kurulları oluşturularak, yetki ve görev alanları
netleştirilerek murakıplar bu kadrolara atanabilseydi.
6) Diyanet Başkanlık Merkezinde çalışanların özlük ve mali
imkânları geliştirilirken din hizmetini sunan ve uygulayan taşrada görev yapan
il, ilçe müftüsü, müftü yardımcıları ve diğer çalışanların mahrum edildiği
haklar keşke verilseydi.
7) 110 bin kadronun 108 bini taşrada çalıştığı hâlde yani yük
taşra teşkilatlarında olduğu hâlde merkezde görev yapan personele yüzde 20 ile
yüzde 45 arasında artış yapılırken aynı işi yapan taşradaki personele yüzde 5
ile yüzde 20 arasında artış yapılmasaydı, hiç olmazsa Diyanette adalet yerini
bulsaydı, kul hakkı yenmeseydi.
8) Dört yıllık yüksekokul mezunu kurs öğreticilerine öğretmenlik
unvanı verilebilseydi.
9) Din hizmetleri sınıfında çalışan din görevlileri arasında
diploma ayrımı yapılarak aynı işi yapmalarına rağmen farklılık yaratılmasaydı.
10) Kurban derilerine tamah edilerek keşke din görevlilerinin ağır
olan yüklerine kurban kesim sorumluluğu da getirilmeseydi.
11) Birçok bakanlıkta olduğu gibi Bakanlığımızın akçeli işlerinin
başında gelen hac ve umre işleriyle ilgili bir döner sermaye işletmesi
kurulabilseydi de manevi ağırlığı olan bu kurum akçeli işlere
bulaştırılmasaydı.
12) Yedi gün yirmi dört saat, doğumdan ölüme görevli olan din
görevlilerimize bu döner sermayeden keşke pay verilebilseydi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
RECEP TANER (Devamla) – Teşekkür ederim.
13) Din hizmetlerinin ifasında en büyük katkıyı sağlayan genel
idare hizmetleri, teknik, sağlık ve yardımcı hizmetler sınıfındaki çalışanların
da hakları verilebilseydi.
14) Hafta tatili ve resmî tatil günlerinde görev yapan cami
görevlilerine bir ek ücret verilebilseydi.
15) 4/B statüsünde çalışan sözleşmeli personel ve vekil imamlara
kuruluş kanununun hatırına, bir defaya mahsus olmak üzere, keşke kadro
verilebilseydi.
Bunları daha artırabiliriz ama inşallah, bir kısmı verilecek
önergelerle düzeltilir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; düzenlemenin ülkemize,
milletimize ve tüm Diyanet çalışanlarına hayırlı olması dileğiyle hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Taner.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge reddedilmiştir.
Kabul edilen önerge çerçevesi içinde maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 11 üzerinde iki önerge var, sırasıyla okutuyorum:
T.B.M.M
Başkanlığı
Görüşülmekte olan 507 sıra sayılı yasa tasarısının 11.
maddesindeki “vaizler, imam-hatip ve müezzin-kayyımlar, Kur'an
kursu öğreticileri, eğitim görevlileri” ifadesinde “eğitim görevlileri”
ifadesinin “Başkanlığın tüm eğitim görevlileri” olarak değiştirilmesini arz
ederiz.
Saygılarımla.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Metin Arifağaoğlu Tayfur Süner |
Malatya Artvin Antalya |
Şevket
Köse Atilla
Kart Atila Emek |
Adıyaman Konya Antalya |
BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 11. maddesinin “Vaizler,
İmam-Hatip ve Müezzin-Kayyımlar, Kuran Kursu Öğreticileri, Eğitim Görevlileri”
başlıklı metninin 3. fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın
eklenmesini ve tasarıya ekli cetvellerden “(2) Sayılı Liste- Diyanet İşleri
Başkanlığı-Taşra-ihdas edilen kadrolar” bölümünde paralel düzenlemenin
yapılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Mehmet
Şandır M. Akif Paksoy |
Antalya Mersin Kahramanmaraş |
Beytullah Asil Reşat
Doğru Akif
Akkuş |
Eskişehir Tokat Mersin |
Toplam Vaiz, Kuran Kursu Öğreticisi, İmam-Hatip ve Müezzin-Kayyım
kadro sayısı içinde, Baş Vaiz, Baş Kuran Kursu Öğreticisi, Baş İmam-Hatip ve
Baş Müezzin oranı % 10, Uzman Vaiz, Uzman Kuran Kursu Öğreticisi, Uzman
İmam-Hatip oranı % 20’dir. Bakanlar Kurulu bu oranları bir katına kadar
artırmaya yetkilidir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Daha önce açıklanan tasarılarda ki oranlar teklif edilen
oranlardır. Din Görevlilerinin meslekte yükselmelerini ve kariyer yapmalarını
sağlayacak olan da budur. Kadro sayısının yüzde olarak arttırılması din görevlileri
arasında bir heyecana ve çalışma azmine sebep olacağından hizmette verimlilik
de artacaktır. Oranların tasarıdaki gibi az olması hâlinde hiçbir din görevlisi
yükseleceğine inanmamaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
T.B.M.M. Başkanlığı
Görüşülmekte olan 507 sıra sayılı yasa tasarısının 11.
maddesindeki “vaizler, imam-hatip ve müezzin-kayyımlar, Kur'an
kursu öğreticileri, eğitim görevlileri” ifadesinde “eğitim görevlileri”
ifadesinin “Başkanlığın tüm eğitim görevlileri” olarak değiştirilmesini arz
ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Aslanoğlu.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, tabii, Diyanet teşkilatımızın tüm
kadrolarının tamam olması, özellikle dinî konularda açık, şeffaf, herkesi
aydınlatması bu ülkede hepimizin görevidir. Buna hiçbirimizin itirazı olamaz,
yeter ki açık, şeffaf, yansız, tarafsız, herkesin inancına saygı duyan bir
Diyanet İşleri Başkanlığı ve bunun tüm kadroları oluşmalıdır. Tabii, özellikle
mesleki yeterlilik konusunda teşkilatın mutlaka mesleki yeterliliği olanları
seçeceğini ve bunları alacağını düşünüyorum. Ancak, Başkanlığa KPSS sınavı
dışından, açıktan atamalar yapılıyor. Bu açıktan atamalardan sonra, belli bir
süre sonra bu açıktan atanan personel -altını çiziyorum, KPSS sınavı dışında-
başka kurumlara gidiyor.
Değerli arkadaşlarım, ülkemizde açık, şeffaf bir KPSS sınavı var.
Bu ne zaman başlamıştır? KPSS sınavında her bakanlık, her kamu kurumu ve
kuruluşu belli puanlara göre insan alıyor. O gün, girdiği tarihte X
bakanlığının puanı daha yüksekse KPSS sınavına göre X bakanlığına giremiyor ama
dönüyor, örneğin, diyelim teşkilatımızın ihtiyacı var, daha düşük puanla
teşkilatımıza giriyor. Bir süre sonra bu arkadaşımız, bir yatay geçiş
çıkartıyor, “Ben şu bakanlığa geçeceğim.” diyor.
Bir kere, tabii, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun da belli
bir şeyi var ama bir de şu var arkadaşlar: O gün o bakanlığa müracaat etseydi o
bakanlığa o puanla giremeyecekti. Diyanet İşleri Başkanlığımıza daha düşük
puanla girip bir yıl sonra, o düşük puanla, yatay geçişle bir başka bakanlığa
geçmesi ne haktır ne adalettir. Böyle bir hak ve adalet olamaz. O zaman, bir
başkasının hakkını ve adaletini şey yapıyor.
Değerli arkadaşlarım, öncelikle, Diyanet İşleri Başkanlığımızın
tüm kadroları asli kadro olmalıdır yani özellikle vekil imamların, diğer tüm
öğreticilerin kadrosu tamamlanmalıdır. Buna hiçbirimizin itirazı yoktur ama
kimse Diyanet İşleri Başkanlığını bir basamak yapıp başka bakanlığa gitmenin
yolu yapmamalıdır. Mesleki yeterliliği, mesleki kariyeri ve bir şekilde Diyanet
İşleri Başkanlığının ihtiyacı için girmişse ve KPSS sınavında düşük puan
almasına rağmen, bir başka kuruma geçişte, o gün o bakanlığa gittiği zaman daha
yüksek puan vardı ama Diyanet İşleri Başkanlığını kullanıp bir başka kuruma
daha düşük puanla gitmenin yolu aranmamalıdır. Başkanlık bu uygulamayı
kesmelidir, varsa eğer bu Başkanlıkta bu uygulama. Yani, Diyanet İşleri
Başkanlığı teşkilatı hakikaten her türlü dinî bilgiye, her türlü şeffaflığa
açık bir kurum olmalıdır, bir başkanlık olmalıdır. Hiç kimse Diyanet İşleri
Başkanlığını yatay geçişin bir yolu olarak kullanmamalıdır. Önce, bu kurumda
çalışan insanların hakikaten inancıyla, vicdanıyla bir başkasının hakkını
yememesi gerekiyor.
Bu nedenle, özellikle, bunun çok açık ve net olarak bilinmesi
lazım. Diyanet İşleri Başkanlığının oraya giren herkes, oradaki mesleki
kariyerini ve mesleki becerisini en iyi şekilde icra etmeli. Ama örneğin doktor
olmuş, girerken doktor değil; avukat olmuş, girerken avukat değil; başta başka
bir meslek grubuna geçmek istiyorsa en tabii, en anayasal hakkıdır bunun. Ama
devletin başka bir kurumuna, yine devletin KPSS sınavı içinde, her türlü, yeni
bir sınava girer o hakkı kazanır gider. Ama ben avukat oldum diye düşük puanla
girdiğim bir KPSS sınavıyla, bir başka kuruma avukat olarak geçmemeliyim. O
zaman bir başka avukatın hakkını yiyorsun.
Değerli arkadaşlarım, bu konu hassas bir konu, özellikle
kamuoyunda bu konuda, geçtiğimiz süreçte çok yaygın söylentiler oldu. Ben buna
inanmak istemiyorum ve bir kez daha bu konuda kamuoyunun duyarlılığını, bu
konuda kamuoyunun Diyanet İşleri Başkanlığına olan inancının zedelenmemesi
lazım.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Aslanoğlu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge reddedilmiştir.
Madde 11’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Madde 12’de dört önerge vardır, sırasıyla okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 507 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 12 nci maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 633 sayılı Kanunun
13 üncü maddesinin birinci fıkrasının ikinci ve üçüncü cümleleri aşağıdaki
şekilde düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.
"Seyahat acentelerine tahsis edilecek kontenjan oranı
Bakanlar Kurulu'nca belirlenir ve bu orana göre tespit edilen sayı seyahat
acentelerince kullanılmak üzere topluca verilir. Gerektiğinde bu acentelerden
hizmet satın alınabilir."
Bekir Bozdağ Celal
Erbay Ahmet
Yeni |
Yozgat Düzce Samsun |
Safiye
Seymenoğlu Özlem
P. Türköne |
Trabzon İstanbul |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
507 Sıra Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın
çerçeve 12. maddesi 1. fıkrası sonuna gelmek üzere aşağıdaki fıkranın
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"Başkanlık Merkez Hizmet Birimlerinde görevli personel ve
birinci derecedeki akrabaları; hac ve umre seferleri düzenleyen seyahat
şirketleri ile Başkanlığın hac ve umre ibadetinin gerçekleşmesinde hizmet satın
aldığı şirketlerle ticari bir ilişki içine giremezler."
Osman Özçelik Bengi
Yıldız Akın Birdal |
Siirt Batman Diyarbakır |
Hamit Geylani Şerafettin
Halis Hasip Kaplan |
Hakkâri Tunceli Şırnak |
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı
mahiyette olduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım, istemleri hâlinde
önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.
İlk önergeyi ve diğer önergenin imza sahiplerini okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 507 Sıra Sayılı Tasarının çerçeve 12'nci maddesi
ile değiştirilmesi öngörülen 633 sayılı Kanunun 13'üncü maddesinin madde
başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
M. Akif Hamzaçebi Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Atilla Kart |
Trabzon Malatya Konya |
"Hac ve umre Döner Sermaye İşletmesi
Madde 13- Hac ve umre ibadetlerinin usulüne uygun bir şekilde
sağlık ve güvenlik şartları içinde ifası amacıyla, Başkanlıkça hac ve umre seferleri
düzenlenir. Her türlü denetim ve gözetim yetkisi Başkanlıkta olmak üzere (A)
grubu seyahat acentelerine hac kontenjanı verilir. Başkanlıkça düzenlenen hac
ve umre seferlerinde 1618 sayılı Seyahat Acenteleri ve Seyahat Acenteleri
Birliği Kanununun 4 üncü maddesinde sözü edilen işletme belgesi aranmaz.
a) Diyanet İşleri Başkanlığı Hac ve Umre Döner Sermayesi İşletmesi
adıyla ana sermayesi 500.000.000.00 (beşyüz milyon
Türk Lirası) TL. olmak üzere, bir döner sermaye
kurulmuştur.
b) Hac ve umre hizmetlerinin alım-satım, ulaşım, ihale, muhasebe
ve mali işlemleri ile her türlü ithalat ve ihracat işleri Hac ve Umre Döner
Sermayesince yapılır.
c) Hac ve Umre Hesabı'ndan hac ve umre hizmetleri, Başkanlığın
yurtiçi ve yurtdışındaki faaliyetleri ile dinî nitelikli diğer hizmet ve
faaliyetlere sarf edilebilir.
ç) Hac ve Umre hizmetlerinin yerine getirilmesi ile ilgili yurtiçi
ve dışında her türlü harcama, alım-satım vb. işler döner sermaye işletmesince
yapılır.
d) Döner sermaye, bu hizmetleri ücret veya bedel karşılığı yapar.
Toplanan ücret veya bedeller Diyanet İşleri Başkanlığı Merkezinde oluşturulan
döner sermaye işletmesinde toplanır.
e) Hac ve umre hesabı döner sermaye işletmesince açılır.
f) Döner Sermayenin her türlü gelirleri kurumlar vergisinden ve
işlemleri vergi, resim ve harçtan yurtdışı harcamalarında döner sermaye belge
düzeninden muaftır.
g) Döner sermaye işletmesi, her türlü alımda 5018 sayılı Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrol Kanunu hükümlerine tabi değildir.
ğ) Diyanet işleri Başkanlığında görevli personel (işçiler hariç)
Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine Diyanet İşleri Başkanı tarafından
personelin kurum çalışmalarına katkısı, sorumluluğu, kadro unvanı ve derecesi
gibi kriterlere göre belirlenecek miktarda aylık maktu
fazla mesai ücreti döner sermaye gelirlerinden ödenebilir.
h) Döner sermaye gelirlerinden, hac dairesinin hizmetlerini
aksatmamak ve yatırım programı ile ilişkilendirilmek kaydıyla Diyanet İşleri
Başkanlığınca belirlenen miktar; genel bütçe ödeneği ile devam etmekte olan
kurum ve kuruluşun bina projelerinin tamamlanmasına yönelik inşaat işleri için
harcanmak üzere ilgili saymanlığa aktarılabilir.
ı) Döner sermaye işletmesi süreklilik arz eden hizmet alımları ile
maliyeti yüksek ve ileri teknoloji ürünü olan cihazların hizmet alımı yoluyla
temini veya kiralanması için döner sermaye kaynaklarından, gelecek yıllara
yaygın yüklenmelere girişebilir.
i) Döner sermaye döviz cinsinden hesap açabilir. Hacı adaylarının
yanlarında para taşıma riskine karşı Suudi Arabistan'da mudilere ödeme yapmak
üzere emanet hesabı açabilir. Emanet hesabında yapılacak işlemler için binde
2'yi geçmemek üzere ücret alınabilir.
j) Döner sermaye faaliyetlerinin gerektirdiği giderler ile Diyanet
İşleri Başkanlığının mevzuatla belirlenen görevleri ile ilgili harcamalar döner
sermayeden yapılabilir.
k) Başkanlık, merkezde kurulacak Döner Sermaye Müdürlüğü ve
muhasebesi vasıtası ile döner sermayelerin hareketlerini takip eder. Döner
sermayenin işletilmesinden hasıl olacak karlar, her
yıl sonunda döner sermayeye iade edilir.
l) Döner sermaye işletmesi faaliyet alanı, çalışma usul ve
esasları, muhasebe usulleri hac ve umre hesabının oluşturulması bu hesapta yer
alan tutarların harcanması, hac ve umre hizmetlerinin yürütülmesi Bakanlıklar
arası Hac ve Umre Kurulu ile Hac ve Umre Komisyonunun kuruluş görev ve
yetkilerine dair esaslar ve diğer mali hususlar Maliye Bakanlığının uygun
görüşü alınarak Bakanlar Kurulunca çıkarılacak yönetmelik ile düzenlenir.
m) Kanunun yayımı tarihinden önce, Diyanet İşleri Başkanlığı ve
Türkiye Diyanet Vakfı adına açılmış hac ve umreye ilişkin her türlü banka
hesabı ve mevcut para döner sermaye işletmesine aktarılmış sayılır."
Diğer önergedeki imza sahipleri:
Mehmet Günal Mehmet
Şandır Beytullah Asil |
Antalya
Mersin
Eskişehir |
Reşat
Doğru Mustafa
Kalaycı Mehmet Akif Paksoy |
Tokat
Konya
Kahramanmaraş |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Şandır, kim konuşacak?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Kalaycı konuşacak efendim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan kanun tasarısının 12’nci maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz
değişiklik önergesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini
açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Sayın Bakan, öncelikle, ben bir konuya gireceğim: Vekil
imam-hatipler meselesi. Umuyorum ki tüm arkadaşlarımıza da aynı şekilde
bunların yaşadığı mağduriyetler, bu konudaki bilgiler gelmektedir. Gerçekten,
bu sorunu bu tasarıda çözmemiz gerekmektedir Sayın Bakan. Bu arkadaşlarımız umutla
bekliyor, merakla bekliyor; “Olacak mı? Olacaksa nasıl olacak, hangi şartlar
aranacak?” sürekli bizlere bu konuları soruyorlar. Sizin bu konuda “Hükûmet olarak bir irade ortaya koyduk.” diye bir
açıklamanız oldu. Hâlbuki, Sayın Bakan, Hükûmet tasarısında bu konuda bir hüküm yok. Milliyetçi
Hareket Partisi olarak verdiğimiz kanun teklifi, biliyorsunuz, Plan ve Bütçe
Komisyonunda tasarıyla birleştirildi ancak kadro ihdası ve altı ay içinde bu
arkadaşlarımızın bu kadrolara atanmalarını öngören hüküm maalesef tasarıya
sizlerin oylarıyla eklenmedi. Komisyon toplantılarına başlamadan önce siz bu
konuda olumlu yaklaştınız aslında ama maalesef bir oyalama içerisinde oldunuz.
Diyanet teşkilatında haksızlığın, adaletsizliğin esamisinin bile olmaması
gerekir. Madem teşkilat kanunu düzenliyoruz, o hâlde Diyanet çalışanlarının
sıkıntılarına çözüm getirmemiz gerekmektedir. Sadece vekil imam-hatipler değil
mağdur olan. 4/B’li imamlar, müezzin kayyımlar ve Kur'an kursu hocaları, fahri öğreticiler, bu
arkadaşlarımızın da sorununu halletmemiz gerekir; aynı görevi yapan kadrolu
arkadaşlarına göre hem ücret yönünden hem de özlük hakları bakımından büyük
farklılıklar bulunmaktadır. Bu eşitsizliktir, haksızlıktır, bu haksızlığı
giderelim, bunun yeri de Türkiye Büyük Millet Meclisidir, önümüzde de bir
fırsat vardır, teşkilat tasarısı görüşülüyor, bu konulara çözüm getirelim
diyorum.
Değerli arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz madde hac ve umre
hizmetlerinin yürütülmesine ilişkin hususları düzenlemektedir. Hac ibadeti
İslam’ın temel esaslarından biridir, hem mal hem de beden ile yapılan
ibadettir. Hac ibadeti, insana çok büyük bir manevi haz vermesinin yanında
yerine getirilmesi bakımından birtakım zorlukları da taşımaktadır.
Hac ve umre gelirleri mutlaka şeffaf olmalıdır. Bu alanda çok
büyük sıkıntılar bulunmaktadır. Bu maddede yine, hac gelirlerinin vergiden muaf
tutulması ve kamu parası sayılmaması, her türlü şaibeye açık düzenlemelerdir.
Diyanet İşleri Başkanlığı, her türlü dedikodu ve şayialardan uzak tutulmalıdır.
Buna fırsat ve imkân verilmemesi için gerekli tedbirler mutlaka alınmalıdır.
Bunun için, Hac ve Umre Hizmetleri Genel Müdürlüğünün bünyesinde, hac ve umre
döner sermaye işletmesi mutlaka kurulmalıdır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak
vermiş olduğumuz önerge, bu konuyu düzenlemektedir.
Hac ibadeti, kesinlikle bir istismar aracı olarak kullanılmamalı,
birilerinin bu ibadet üzerinden rant veya fahiş gelir
elde etmeye çalışması kesinlikle engellenmelidir. Hac, objektif, şeffaf ve
hukuki kurallara göre yapılmalı, şu anda olduğu gibi, diğer İslam ülkelerine
göre en pahalı hac organizesi olmaktan da kurtarılmalıdır. Hac ve umre
ücretlerinin düşürülmesi için mutlaka gerekli tedbirler alınmalıdır. Bu konuda
Diyanet İşleri Başkanlığına görev verilmesini teminen
tasarıya hüküm konulmalıdır.
Plan ve Bütçe Komisyonunda, tasarı görüşmelerinde, Türkiye’de hac
ücretlerinin yüksek olduğu, bu miktarın düşürülmesi gerektiği gündeme gelmiş ve
bu konuda, AKP Balıkesir Milletvekili Değerli Arkadaşımız Ali Osman Sali Bey önerge vermiştir ve Milliyetçi Hareket Partili
üyeler olarak biz bu önergeyi destekledik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MUSTAFA KALAYCI (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkanım.
Bizim verdiğimiz desteğe rağmen, Hükûmetin
katılmaması ve bazı arkadaşların katılmaması nedeniyle bu önerge reddedildi.
Değerli arkadaşlarım, sadece ücretlerin pahalılığı değil, aynı
zamanda, bu uçak tekelinin, hava yolu tekelinin de mutlaka kaldırılması
gerekmektedir. Bugün hava yollarına mecbur edilen hacı adayları fahiş
fiyatlarla âdeta soyulmaktadır, kara yoluyla hac ve umreye gidilebilmesinin önü
açılmalıdır. 1940’larda gemiyle hacca gidilirken bugün neden gidilemiyor?
Medine-Hicaz demir yoluyla Osmanlı hacı taşımıştır. Şimdi bu yollar neden
kullanılmıyor? Bu konularda mutlaka gerekli düzenlemeler yapılmalı diyorum.
Tasarının başta Diyanet teşkilatımıza, ülkemize ve milletimize
hayırlar getirmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.
Sayın Hamzaçebi, kim konuşacak?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Kart…
BAŞKAN – Sayın Kart, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel
Kurulu bir kez daha saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu maddede ve önergede, Diyanet
kadrolaşması, Rabıta ilişkisi ve bunun günümüze yansımaları konusunda birtakım
değerlendirmeler yapmak istiyorum.
Ülkemizde Rabıta olarak bilinen kuruluşun tüzüğünde temel amaç şöyle
düzenleniliyor, şöyle ifade ediliyor: “Laik sistemleri yıkmak ve İslam’ın Suudi
Arabistan’daki yorumunu bütün İslam ülkelerinde hâkim kılmak.” Rabıta’nın
hedefi bu şekilde özetleniyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı ve Diyanet Vakfının bu kuruluşla bağlantılarını
gösteren maalesef bulgular mevcuttur. Vakfın en önemli ve prestijli
eserlerinden birisi olan “Kur’an-ı Kerim ve
Açıklamalı Meali” isimli eseri hazırlayanların Suudi Arabistan’la yakın ve
organik ilişkiler içinde olduğu gelişmelerle ortaya çıkıyor. Bu eserde ileri
sürülen görüşler, radikal İslam yanlısı Vehhabî
öğretisi tarafından da benimsenmiş durumdadır. Marmara Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi öğretim üyelerinin ağırlıklı olduğu bu isimler siyasi iktidar
tarafından da her bakımdan korunmaktadır. İktidara yakın gazetelerde köşe
yazarlığı yapmakta ve devlet yönetiminde, bürokraside üst düzey görevler
yapmaktadırlar.
Değerli milletvekilleri, bu değerlendirmeleri elbette gelişigüzel
bir şekilde yapmıyoruz. Bunlar son derece ciddi iddialar ama dayanakları
olduğunu bilmenizi istiyorum.
Bakın, sözünü ettiğimiz bu mealin, heyet adına, bu meali
hazırlayan heyet adına hazırlanan, yazılan ön sözünde ne deniyor: “Başlangıçta
Dünya İslam Birliğinin talebi üzerine hazırlanan ve ilk baskısı 1982 yılında
gerçekleştirilmiş olan bu meal…” şeklindeki sözlerden bu eserin Rabıta’nın
talebi üzerine hazırlandığı anlaşılmaktadır.
Eserin sipariş verilerek hazırlandığı yılların, Uğur Mumcu
tarafından dile getirildiği üzere…
Sayın Başkan, Hükûmet sıralarından
konuşma, buradan konuşma… Lütfen, dikkatinize sunuyorum.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Sayın milletvekilleri…
ATİLLA KART (Devamla) – Eserin sipariş olarak hazırlandığı
yılların, Uğur Mumcu tarafından dile getirildiği üzere, Diyanet İşleri
Başkanlığı tarafından Avrupa’ya gönderilen personelin ücretlerinin Rabıta
tarafından ödendiği yıllara isabet etmesi herhâlde bir tesadüf olarak kabul
edilemez.
Bu eserin dağıtım aşamasından önce Rabıta tarafından da
onaylandığı ve uygun görüldüğü anlaşılıyor. Merhum Uğur Mumcu’nun tespitlerine
göre, 12 Eylül döneminde Rabıta örgütünün parasıyla devletin yurt dışına
gönderdiği tespit edilen din adamlarının önemli bölümü -isimlerini istiyorsanız
açıklayabiliriz- bugün Diyanet kurumunda, kamuda ve medyanın kilit noktalarında
görev yapmaktadır.
Öte yandan, bu isimlerin ünü Türkiye sınırlarını da aşmış ve
elbette yadırganmayacak bir şekilde, Suudi Arabistan’a kadar ulaşmıştır. Bu
itibarla, bu isimlerin görüşlerinin Suudi Arabistan’daki radikal İslam yanlısı Vehhabî öğretisi tarafından da benimsendiğini yine, yeri
gelmişken ifade ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, bakıyoruz, tüm bu sürecin içinde, bu işin
içinde de tıpkı Avrupa’ya gönderilen Diyanet personeli maaşlarının Rabıta
tarafından ödenmesi işinin içinde olduğu gibi dönemin Diyanet İşleri Başkanı ve
Türkiye Diyanet Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı, 22’nci Dönem İstanbul
Milletvekili Sayın Tayyar Altıkulaç’ın olduğunu
görüyoruz. O kadar ki Tayyar Altıkulaç, Diyanet
İşleri Başkanlığından emekli olduktan sonra Türkiye Diyanet Vakfına bağlı
olarak İstanbul’da İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM) adıyla kurulan kuruluşun
başına geçiyor ve başta Rabıta tarafından Kur’an
meali yazma konusunda kendisine görev verilen kişiler olmak üzere pek çok
kişiyi bu kuruluşun bünyesine alıyor. İSAM, hâlen başta İslam Ansiklopedisi
olmak üzere bazı bilimsel çalışmalar yapmakla meşguldür ve en muteber metin
yazarları da yine konuşmamın bir bölümünde atıfta bulunduğum isimlerden
oluşuyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ATİLLA KART (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hiçbir polemiğin
içinde değilim, hiçbir demagojinin içinde olmayacağım ancak şunları ifade etmem
gerekiyor: Başbakan ve Cumhurbaşkanının Suudi ailesiyle özel ve yakın
ilişkileri ve ayrıca Arap sermayesinin belli bir bölümünün kayıt dışı bir
şekilde Türkiye’ye intikali de göz önüne alındığında, biz Cumhuriyet Halk
Partisi olarak, demokrasiyi ve cumhuriyeti hedef aldığına inandığımız bu çalışmalara
karşı her zamanki kararlı davranışımızı, duruşumuzu ve takibimizi sürdürmeye
devam edeceğiz.
Bu değerlendirmelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kart.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, oylamadan önce… Grup
Başkanımıza yönelik aslı astarı olmayan, hayal mahsulü birtakım ithamlarda
bulunmuştur. Çok kısa olarak, sataşmadan… Kürsüden olabilir, yerimden de
olabilir…
BAŞKAN – Buyurun, kürsüye gelin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Üç dakika süreniz var.
Buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
5.- Samsun Milletvekili Suat
Kılıç’ın, Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, AK PARTİ Grup Başkanına sataşması
nedeniyle konuşması
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri;
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Herkesin sabırsızlıkla bir an önce kanunlaşmasını beklediği bir
tasarıyla ilgili her fırsatta cevap hakkımızı kullanmak arzusunda doğrusu
değiliz. Ama bu kürsüden karambole getirmek
suretiyle, fırsat bu fırsat, bu arada zaten Meclis çalışmaları olabildiğince
hızlı sürsün anlayışını da biraz istismar ederek, maalesef, aslı astarı
olmayan, iftira boyutunun da çok ötesinde, hakaret kastının da çok çok ötesinde ağır ithamlarda bulunulmaktadır. Bazen ses
tonunun düşük olması, söylenen sözlerin ağırlığını maalesef ortadan
kaldırmamaktadır. İftiralar ağır ve yanlış, sureti katiyede
yanlış.
Değerli arkadaşlar, defalarca ifade ettik. Anayasa’nın 2’nci
maddesinde tadat edilen cumhuriyetimizin temel niteliklerine ilişkin
yaklaşımlar sadece bir siyasal parti savunduğu zaman güç kazanmıyor. Demokrasi,
laiklik, laik cumhuriyet, sosyal hukuk devleti, herkes müdafaa ettiği zaman çok
daha güçlü, çok daha içselleştirilmiş, çok daha sonsuza kadar yaşatılır
değerler olarak varlığını muhafaza ediyor.
Buraya ikide bir gelip, bu konular üzerinden, Türkiye
Cumhuriyeti Başbakanına yönelik olarak, Hükûmetimize
yönelik olarak, Sayın Cumhurbaşkanımıza yönelik olarak, AK PARTİ Grubuna,
milletvekillerimize, parti örgütümüze yönelik olarak sarf edilen ve hukuk
dışılık, demokrasi dışılık, laiklik kavramının dışında tanımlanmak gibi
vurgular içeren sözler külliyen yalandır, yanlıştır diyemiyorum yanlıştır zaten
ama iftira olması hasebiyle külliyen yalandır. Ne Sayın Başbakanımızın ne de Sayın Cumhurbaşkanımızın ne Suudi
Arabistan Kralıyla ne de başka bir ülkenin devlet başkanıyla bu milletin, bu
devletin menfaatlerine aykırı hiçbir dostluğu, hiçbir özel birlikteliği söz
konusu değildir. Ama bu ülkenin Başbakanı ve Cumhurbaşkanı tarafından son
yıllarda kararlı ve kuvvetli bir şekilde geliştirilmekte olan ikili
ilişkilerden, devletler arası, liderler arası dostluk
ilişkilerinden, Türkiye’nin gücünün, Türk milletinin gücünün her coğrafyada her
dönem olduğundan daha kararlı bir şekilde vurgulanıyor olmasından rahatsızlık
duyuyorsanız, bunu da açıkça ve ayrıca ifade edin.
Bu ülkenin Cumhurbaşkanı, bu ülkenin Başbakanı, Hükûmeti, Bakanlar Kurulu üyeleri ve bu çatının altında
milletvekili olmanın şerefini üzerinde taşıyan her bir milletvekili bu milletin
ve bu devletin menfaatlerine aykırı hiçbir tavır ve davranışın içinde olamaz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, Hatip konuşmasında yalan
beyanda bulunduğuma dair değerlendirmeler yaptı. Son derece dikkatli bir
üslupla birtakım iddiaları dile getirdim, bunları Hatibin konuşması karşısında
somutlaştırmak gereğini duyuyorum. Kısa bir söz talebinde bulunuyorum.
BAŞKAN – Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Üç dakikanız var.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
8.- Konya Milletvekili Atilla
Kart’ın, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, sözlerini yanlış değerlendirdiğine
ilişkin açıklaması
ATİLLA KART (Konya) – Değerli milletvekilleri, soyut ifadelerle
kimseyi karalamak gibi bir arayışın içinde değilim, böyle bir tenezzülün içinde
hiçbir zaman olmadım.
Bakın, Rabıta ilişkilerinden söz ediyorum, bunların, 1982’lerde
başlayan bu ilişkilerin günümüze yansımalarından söz ediyorum. Bunlara karşı
tavır konulması gereğinden söz ediyorum. Bunlara karşı tavır koyuyorsanız
elbette saygı duyarım ama bunlara karşı tavır konulmuyorsa bu ilişkileri
elbette sorgulayacağız.
MUSTAFA CUMUR (Trabzon) – Biraz önce söylediğin cümleleri
söylesene.
ATİLLA KART (Devamla) – Rabıta ne yapıyor? Ne yapmış Rabıta? “Put
Adam”ı yazmış. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusunu, demokrasinin temelini atan
önderin devrimlerini yıkmayı hedefleyen “Sanem Adam”ı yazmış, “Put Adam”ı
yazmış. E, bu ilişkileri müsaade buyurun da sorgulayalım.
Ondan sonra ne diyoruz? Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Başbakanın
Suudi Ailesinden aldığı hediyeleri soruyoruz. Bunları iki yıldır, üç yıldır
muhalefete mensup milletvekilleri onlarca soru önergesiyle sordu, basın bunları
günlerce yazdı. Bunlara neden cevap verilmiyor? Bunlara cevap verilmesi
gerekir. Çünkü orada, o hediyeler Sayın Cumhurbaşkanının, Sayın Başbakanın
şahsına verilmiyor değerli milletvekilleri, onların o sıfatları sebebiyle
veriliyor. Bu sebeple, bu ilişkiler sorgulanmaya muhtaç ilişkilerdir.
Ayrıca, şu da biliniyor ki: Suudi kaynaklı olarak ya da Körfez
kaynaklı olarak 15 milyar dolar seviyesinde kayıt dışı bir paranın Türkiye’ye
geldiğine dair ciddi iddialar var, somut iddialar var.
AHMET YENİ (Samsun) - Belgen var mı belgen? Yalan konuşuyorsun!
ATİLLA KART (Devamla) - Grup Başkan Vekilimiz Sayın Hamzaçebi, 46 ton altından söz etti.
SUAT KILIÇ (Samsun) - Bakan yalanladı.
ATİLLA KART (Devamla) - Bunlara cevap vermeyecek misiniz,
kamuoyunu bilgilendirmeyecek misiniz?
SUAT KILIÇ (Samsun) – Verdi Bakan, cevabını verdi, Maliye Bakanı
cevabını verdi. Dinle!
ATİLLA KART (Devamla) - Sayın Bakan, hiçbir somut açıklama
getirmedi…
AHMET YENİ (Samsun) - Getirdi, anlamadınız.
ATİLLA KART (Devamla) - …soyut ve genel ifadelerle değerlendirme
yaptı.
Onun için, değerli milletvekilleri, bunların sorgulanması gerektiği
düşüncesiyle, bu konuda kamuoyunun bilgilendirilmesi gerektiği düşüncesiyle, Hükûmete yönelik kuşkuların giderilmesi gerektiği
gerekçesiyle…
AHMET YENİ (Samsun) – Kuşku yok. Sizde kuşku var, sizde.
ATİLLA KART (Devamla) - …bunları anlatacağız, anlatmaya devam
edeceğiz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sizin de süreniz üç dakika, buyurun.
9.- Devlet Bakanı Faruk Çelik’in,
Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Put Adam kitabı ve Rabıta örgütüne ilişkin
sözleri nedeniyle açıklaması
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; tabii, otuz bir yıldır bütün Diyanet camiasının,
milletimizin beklediği bir yasa tasarısını görüşüyoruz ve bu çerçevede bazı
konuların gündeme gelmesi saygıdeğer, yalnız bunun ölçüsünün olması da son
derece önemli, çünkü Diyanet kurumu gerçekten sıradan bir kurum değil. Diyanet
kurumu hem cumhuriyetle yaşıt bir kurum, aynı zamanda çok geniş bir coğrafyada hizmet
sunan bir kurum, bunun yanında da her gün hizmet sunduğu bütün coğrafyada,
geniş coğrafyada, dünyada itibarı artarak devam eden bir kurum. Eleştirilerin
de bu çerçevede, bu özelliklerini dikkate alarak yapılmasında yarar var
düşüncesindeyim.
Burada birkaç husus belirtildi, “Put Adam” kitabından bahsedildi.
Bu, Suudi Arabistan’da değil Mısır’da basılan bir kitap. Bağlantılı eleştiriler
olduğu için söylüyorum.
Diğeri, Konya Taşkent Balcılar kasabasında sözü edilen yer Kur'an kursu değil ve bir öğrenci yurdu ve Diyanet
teşkilatıyla hiçbir ilgisi yok. Buna rağmen…
ATİLLA KART (Konya) – Ben de aynı şeyi söyledim Sayın Bakan, ben
de aynı şeyi söyledim.
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Hayır efendim, yani ifade
edilenleri söylüyorum.
Buna rağmen, Taşkent’teki bu durum üzerinde gerekli soruşturmalar,
gerekli müfettişler gerekli incelemeleri yapmışlardır, basında yer aldığı
şekliyle.
Ayrıca Kur'an-ı Kerim’in bütün dil ve
lehçelere çevrilmesi bizim de yoğun bir şekilde üzerinde çalıştığımız bir
konudur. Kur'an-ı Kerim ve İslam evrenseldir.
Dolayısıyla herkese ulaşmasına, herkesin onu almasına büyük önem atfediyoruz
biz de. Bu konuda Diyanetin çalışmaları devam ediyor. Ayrıca ifade ettiğim gibi
seksen bir ülkede bu hizmetleri sunuyor Diyanet İşleri Başkanlığımız. Bu büyük
coğrafyada çok farklı lehçeler, farklı diller var. Bu çabayı da sürdürüyor.
Suudi Arabistan’da Diyanet benzeri bir teşkilat yok değerli
arkadaşlar, din hizmetleri Rabıta örgütü tarafından yürütülüyor. Dolayısıyla,
ister istemez bütün ülkelerin dinî kurum ve kuruluşlarıyla bir şekilde
irtibatlı olmak durumundasınız. Ayrıca Suudi Arabistan’dan Türkiye’ye
baktığınız zaman, Suudi Arabistan muhatap olarak da Diyanet İşleri teşkilatını
görüyor, gerek hac işlerinde gerek diğer tüm dinî konularda.
Söz konusu edilen burada, hocaların hazırladığı, bazı öğretim
üyelerinin hazırladığı Kur'an meali Medine’de kurulan
Kur'an Tercüme Merkezince yayınlanmıştır. Bunun
Rabıtayla bir ilgisi söz konusu değildir. Gerçekten de Türkiye’de çok yetkin
bilim adamları tarafından hazırlanmış ve altmış dile çevrilmiş bir meal
olduğunu burada ifade ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ATİLLA KART (Konya) – Ön sözde bağlantı kuruluyor.
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bir önemli konu, bu Diyanetle
ilgili yurt dışındaki personele ücret ödendiğiyle ilgili Rabıta tarafından, bir
durum ifade edildi. Bu, değerli arkadaşlar, doğru değil. 1980’li yılların
başında, yani olağanüstü şartların yaşandığı dönemde, Diyanet teşkilatının yurt
dışı teşkilatı yok idi. Dolayısıyla, o süreç içerisinde, bu olağanüstü
şartlardaki Türkiye'yi yönetenlerin ortaya çıkmış olan bir maaş ödemesi veya
Rabıtayla ilgili durumudur. Diyanet teşkilatıyla ilgili bir hususiyet söz
konusu olmadığını bu vesileyle ifade ediyorum.
Tekrar katkılarınızdan dolayı hepinize teşekkür ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri(Devam)
4.- Diyanet
İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; 633 Sayılı Diyanet İşleri
Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Kastamonu Milletvekili
Mehmet Serdaroğlu’nun, 657 Sayılı Devlet Memurları
Kanununa Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/833, 1/162, 2/443) (S. Sayısı: 507)
(Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
507 Sıra Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın
çerçeve 12. maddesi 1. fıkrası sonuna gelmek üzere aşağıdaki fıkranın
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"Başkanlık Merkez Hizmet Birimlerinde görevli personel ve
birinci derecedeki akrabaları; hac ve umre seferleri düzenleyen seyahat
şirketleri ile Başkanlığın hac ve umre ibadetinin gerçekleşmesinde hizmet satın
aldığı şirketlerle ticari bir ilişki içine giremezler."
Bengi
Yıldız (Batman) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Geylani, buyurun.
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
vermiş olduğumuz önerge üzerine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, her inancın ve onu sürdürülebilir noktada
besleyen ibadetin de anlaşılır olmasının temel koşulu, ana dille yapılıyor
olmasıdır. Çünkü, ana dil, Allah’ın bahşettiği,
insanların doğuştan itibaren ve doğal olarak sahip oldukları, insana kişilik
kazandıran ilk olgudur. Bu olgu, beşerî, ilahî, dinî, felsefi, meşru ve de
hukukidir. Bilimselliği ise, dil düşünceyi düşünce de dili besler. Kuşkusuz, bu
her iki olgu da inançları besleyerek yaşar hâle getirir. Her birey ana dilinde
daha güvenli ve daha üretkendir. Ana dilleri yaşamın herhangi bir alanında
yasaklamak bireylere verilebilecek en ağır cezadır ve de en büyük günahtır.
Değerli arkadaşlarım, anlaşılmayan hiçbir söylemin karşılığı
olamaz. Onun için, biz, siyasette de ana dil özgürlüğünü savunurken,
siyasetçinin siyasi propagandasını en iyi bildiği dille yapması kadar doğal bir
hak olabilir mi diyoruz. Oy istediği seçmene neler vadetmek
istediğini, program, proje ve yapacaklarını açık, rahat ve anlaşılır biçimde
ifade edebilmeli ki, karşılığı olsun. Seçmen de istem ve beklentilerini en iyi
bildiği ana diliyle siyasetçiye aktarabilmelidir.
Yine sağlık alanında, hekimin hastasının dilinden hastanın da
hekimin dilinden anlamasıyla ancak doğru teşhis ve doğru tedavi olanağı
sağlanabilir. Ne yazık ki, sadece Türkçe bilmediği gerekçesiyle doktor
tarafından tedavi edilmeyen çokça sayıda yurttaşa tanık olduk.
Sayın milletvekilleri, bilindiği gibi, çağımızda sağlık kadar
eğitim de yükümlülük olmaktan çıkmış ve bir hak durumuna gelmiştir. Hak olan
eğitim ise doğal olarak ana dilde yapılan eğitimdir. Çünkü,
bireyin kendi yaşamında en etkin olan, yaşamıyla bütünleşen, tüm gelişimini
sağlayan, insan haklarına saygı bilincinin gelişmesine kaynaklık eden temel
araç ana dil bilincidir.
Peki, dinî vecibeleri yerine getirmekte de aynı sorunlar söz
konusu değil mi, aynı bilinç gerekmiyor mu? Cemaat, imamın söylediklerini ve
okunan ayetlerin açıklanmasını anlamazsa gereğini nasıl yerine getirecektir?
İmam da cemaatin sorunlarını ve sorularını anlamazsa nasıl cevap verecektir,
çözümünü nasıl arayıp, bulabilecektir? Bu nedenle Kürt coğrafyasının genelinde
böylesi sorunlar günlük yaşam hâline gelmiştir. Köylerdeki hutbeler dâhil
Türkçe yapılıyor, ayetler Arapça okunuyor, meali Türkçeye aktarılıyor. Cemaat
anlamadığı iki dildeki açıklamalarla İslam’ın veya herhangi bir inancın
gereğini nasıl yerine getirebilir? Bu, resmen ve açıkça dinî vecibeleri inanç
sahiplerine yasaklamak olmuyor da ne oluyor? Gayet tabii ki, o da en büyük
günahlardan biridir.
Değerli milletvekilleri, bu kürsüde birkaç ayete sığınmak hadiseyi
çözmüyor. Hadiselerin gereğini yapmak gerekiyor. Tekrar edelim: Hucurât Süresi’ndeki bir ayette Allah şöyle buyuruyor: “Biz
sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık. Sonra kabilelere ve milletlere ayırdık
ki, birbirinizi daha iyi tanıyasınız. Üstünlük sadece takva iledir.”
buyurmaktadır.
Peki, kim kimi daha iyi tanıyor? Takva, yaşananların neresinde?
Ayette de ifade edildiği gibi, hiçbir milletin diğerine üstünlüğü olmadığı gibi,
hiçbir dilin başka dile de üstünlüğü olamaz. Bu nedenle, herkes dilinde eğitim
alabilmeli, ibadetini de özgürce yapabilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
HAMİT GEYLANİ (Devamla) – Kürtler de diğer halklar gibi kutsal
kitaplarını kendi dillerinde öğrenme hakkına sahiptirler. Kur’an-ı
Kerim’in Arapça orijinali dışında Türkçe meali olduğu gibi Kürtçe, Lazca,
Gürcüce ve diğer, günlük yaşamda kullanılan dillerde de olabilmelidir. Bu
nedenle mutlaka Kur’an-ı Kerim’in Kürtçe meali,
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından ve bilim adamlarının da katkılarıyla
Kürtçe çevirisi yapılmalı, meali yayınlanmalı ve dağıtılmalıdır.
Tüm inançların, özellikle de İslam dininin özelliği, gereği, yaşam
hakkının sağlanmasıdır ama ana dili yasaklayarak yirmi altı yıl “Öl ve öldür!”
ezberini inatla direteceksin, her gün onlarca ailenin ocağına ateş düşecek,
ondan sonra da dinî düzenlemelerden bahsedeceksin. Hiç kimsenin buna inanması
mümkün değildir.
İşte tam da bu inanç ve düşüncelerle Cenabıhak hepimize toplumsal
barış inancında, akıl, irade, cesaret, feraset ve hareket nasip etsin.
Genel Kurulu bu inançla saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Geylani.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 507 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 12 nci maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 633 sayılı Kanunun
13 üncü maddesinin birinci fıkrasının ikinci ve üçüncü cümleleri aşağıdaki
şekilde düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.
"Seyahat acentelerine tahsis edilecek kontenjan oranı
Bakanlar Kurulu'nca belirlenir ve bu orana göre tespit edilen sayı seyahat
acentelerince kullanılmak üzere topluca verilir. Gerektiğinde bu acentelerden
hizmet satın alınabilir."
Özlem
P. Türköne (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım, konuşacak mısınız?
SUAT KILIÇ (Samsun) – Gerekçe Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yapılan düzenleme ile metnin daha iyi anlaşılması amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge çerçevesi içinde madde 12’yi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm, çerçeve 20’nci maddeye bağlı geçici 13 ve 14’üncü
maddeler dâhil olmak üzere, 13 ila 23’üncü maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Antalya Milletvekili Sayın Atila Emek’te.
Buyurun Sayın Emek. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ATİLA EMEK (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 507 sıra
sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Konuşmama başlarken grubum ve şahsım adına yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Sayın milletvekilleri, otuz bir yıllık aradan sonra Diyanet İşleri
Başkanlığı Teşkilat Kanunu’nun yeniden düzenlenmesiyle kurumun ana hizmet
birimleri yasal statüye kavuşturulmuş ve daha üst seviyede bir örgütlenme
modeli getirilmiştir. Eksikliklerin bir bölümü, ülkemizin ve toplumumuzun
önemli sorunu olarak gündemdeki yerini korumaktadır. Adalet ve Kalkınma Partisi
İktidarının “açılım” adı altında yürüttüğü ancak kapsamı bilinmeyen çalışmalar
bu tasarıda yer almamıştır. Bu bağlamda, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak
Diyanet İşleri Başkanlığının toplumdaki tüm inanç kesimlerine hizmet verecek
şekilde yapılanması gerektiğini ifade ediyoruz.
Değerli arkadaşlarım, yasal düzenlemelerde kurum personelinin
özlük haklarında artış yapılırken, din hizmetleri sınıfında hizmet yapanlarla
diğer sınıflardaki personel arasında ayrıma gidilmesi gibi bir anlayıştan
kesinlikle vazgeçilmelidir. Din hizmetleri sınıfındaki personelin özlük
haklarındaki artış oranında diğer görevlilerin de özlük haklarında iyileştirme
sağlanmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; din, insanlığın
varoluşundan bu yana bütün devirlerde ve toplumlarda vazgeçilmez bir değer
olarak yerini korumuş evrensel bir gerçektir. Din, akıl sahiplerini kendi hür
iradeleriyle en iyiye, en doğruya ve en güzele ulaştıran ilahî bir sistemdir.
Dinin gayesi, insanları dünya ve ahirette mutlu
kılmaktır. Dinin kurucusu Allah, muhatabı akıl sahipleri, anlatıcısı da
peygamberlerdir. Kutsal bir değer olan din insanla doğmuş ve tarih boyunca
onunla yaşamıştır. Din, bireyi ön planda tutar ve amacı insanın mutluluğudur.
Değerli milletvekilleri, dinin toplum için ne kadar büyük önem
taşıdığını en iyi anlayanlardan biri, hiç şüphesiz, cumhuriyetimizin kurucusu
Ulu Önder Atatürk’tür. O, “Türk milleti bütün sadeliğiyle dindar olmalıdır.
Hakikate nasıl inanıyorsam dinime de öyle inanıyorum.” diyerek temiz bir din
duygusunun ve hurafelerden arındırılmış bir dindarlığın Türk toplumu için
vazgeçilmezliğini vurgulamıştır. Bunun içindir ki cumhuriyetimizin temelini atarken
oluşturduğu kuruluşlardan birisi Diyanet İşleri Başkanlığı olmuştur. Bu
yönüyle, Diyanet İşleri Başkanlığı bir cumhuriyet projesidir, cumhuriyetin
temellendirdiği bir kurumdur.
Değerli milletvekilleri, Büyük Önder, her zaman gericilikle
mücadele ederken İslam’ı yüceltmiş, gericilikle yüce dinimiz İslam arasındaki
ayrımı en doğru biçimde ortaya koymuştur. Bu bağlamda, ilk Türkçe Kur'an meali ve hadis külliyatı onun döneminde
yayınlanmıştır. Halkımızın yüce kitabımız Kur'an’ın
içindekileri anlaması için Türkiye Büyük Millet Meclisine talimat vererek,
bugün de birçok din bilgini tarafından kaynak eser olarak yararlanılan rahmetli
hemşehrimiz Elmalılı Hamdi Yazır’ın
“Hak Dini Kur'an Dili” isimli tefsirini yazdırıp
bastırmış, hutbelerin nasihat bölümlerini anlaşılsın diye Türkçeleştirmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığı
Teşkilat Kanunu’nun yürürlükte kalan maddeleri Başkanlığın teşkilat yapısına ve
yürüttüğü hizmetlere cevap vermediği için bu tasarı yüce Meclisin gündemine
getirilmiştir. Getirilen bu düzenlemeyle, teşkilatın idari yapısı büyümekte,
personelin özlük haklarına iyileşme getirilmektedir. Ancak Başkanlığın
hizmetlerini daha etkili ve toplumda sorun olarak devam eden konularda çözüm
üretmek için daha geniş ve kapsamlı düzenlemelerin yapılmamış olmasının
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına bir eksiklik olduğunu ifade etmek isterim.
Değerli arkadaşlarım, bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığı,
toplumun bütün katmanlarını bir barış ve huzur ortamı içinde kaynaştırmayı sağlayabilecek
midir? Toplumu aydınlatma görevini daha etkin, daha çağdaş hangi yöntemleri
kullanarak yerine getirecektir? Hurafe ve taassup ile nasıl savaşacaktır? Yurt
dışındaki vatandaşlarımızın din ihtiyaçları nasıl karşılanacak, onları
ayrıştıran yapılardan nasıl çekip çıkarılacaktır? Din görevlileri günlük siyasetin bir parçası
olmaktan nasıl korunacaktır? Dinin politik ve ticari çıkarlar için
kullanılmasının önüne nasıl geçilecektir? Değerli arkadaşlarım, bu soruların
cevapları tasarının içinde düzenlenmiş değildir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; din istismarının prim ve
tavan yaptığı bir dönemden geçiyoruz. Oysa din istismarının ne gibi yıkıcı
sonuçlarla insanlığın önüne çıktığı tarihin şahitliğiyle ortadadır. Dinden
maddi ve siyasi çıkarlar elde etmek için onu kullanmak insanlığa da, dine de
yakışan bir tutum değildir. Hele bu, yüce dinimiz İslam gibi, insanlığa
gönderilen en son ve en büyük din için söz konusu olursa, bunun affedilir
tarafı yoktur.
Sayın milletvekilleri, İslam dini, adaletin gözetilmesi, eşitliğin
ve hürriyetin sağlanması, emanetin ehline verilmesi, işlerin istişare ile
yapılması gibi birtakım genel ilkeler ortaya koyar. Bu nedenle, toplumun sevk
ve idaresi için belli kesimleri ve zümreleri yetkili kılmamıştır. Bunun en açık
delili, Yüce Peygamberimiz Hazreti Muhammed’in “Dinde ruhbanlık yoktur.”
şeklindeki sözüdür.
Değerli milletvekilleri, özetle ifade etmek gerekirse, din, kendi
alanı içinde, insanları üstün ahlaka ve manevi mutluluğa ulaştırmalı; siyaset,
kendi sınırları içinde, ürettiği çözümleri insanların takdirlerine sunmalı,
siyaset dini ve inancı hiçbir şekilde istismar etmemelidir. Siyasetin
insanların dinî hassasiyetlerini kullanarak inançlarını istismar etmesi dine
karşı en büyük saygısızlıktır. Toplumda dinî duyguların sömürülmesi yoluyla
siyaset yapmak ahlaki olmadığı gibi, inanca da aykırıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dinî konuları her türlü
siyasi istismarın ve çıkar hesabının üstünde tutarak ele almamız, sadece
laikliğe değil, dine saygının da bir gereğidir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, Diyanet İşleri Başkanlığı
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un eksikliklerine ve toplumda var olan
sorunlara tam çözüm getirmemiş olmasına karşın, yıllardan beri çıkartılamayan
Diyanet İşleri Teşkilat Kanunu’nun yasalaşmasını desteklediğimizi ifade eder,
yasanın Diyanet İşleri Başkanlığımıza, kuruluşlarına ve milletimize hayırlı
olmasını diler, yüce Meclise saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Emek.
Birleşime saat 21.00’e kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.25
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.05
BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
126’ncı Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
507 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Tasarının ikinci bölümü üzerinde şimdi söz sırası, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Serdaroğlu’na aittir.
Buyurun Sayın Serdaroğlu. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Değerli Başkanım,
değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilatı Kanunu
Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Konuşmamın hemen başında, yeri gelmişken hac kurasıyla ilgili bir
adaletsizliği bu gece burada halledebilir miyiz diye Sayın Bakanıma sormak
istiyorum.
M. FATİH ATAY (Aydın) – İki yıldır söylüyoruz.
MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) – Beş sene önce hacca müracaat eden,
son yıl hacca müracaat edenle birlikte kuraya girmekte, dolayısıyla önce kuraya
müracaat edenlerin, bu konuda mağdur olduğuna dair şikâyetler aldık. Bunun
inşallah bu gece burada -şayet böyle bir şey varsa- bir önergeyle çözülmesinde
büyük yarar olacağını samimiyetle ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, fevkalade önemli bir kurumumuzun kanununu
görüşüyoruz. Cenabı Allah hayırlı etsin. Bu güzide kurumun birliğimizin,
beraberliğimizin, dirlik ve düzenimizin korunmasında, fevkalade önemli
değerlerimizin varlığının korunmasında, geleceğimizi şekillendirmede, gelecek
nesillerin iyi yetiştirilmesinde önemli bir yeri, önemli bir anlamı vardır. Kurum,
verdiği hizmetler ile vatandaşlarımızın dinî ihtiyaçlarını karşılamanın
yanında, her geçen gün kaybetmeye başladığımız dinî, millî, ahlaki ve de ailevi
değerlerimizin korunmasında, geleceğe taşınmasında bir eğitim kurumu olarak
önemli görevler üstlenmektedir. Bu kurumda din hizmetlerini yürüten vaiz,
murakıp, Kur’an kursu öğreticisi, imam-hatip ve
müezzin olarak 100 binin üzerinde personel görev yapmaktadır ve bu personelin
çok çeşitli sorunları vardır. Ülkenin her tarafında, özellikle kırsal kesimde hizmet
veren din görevlilerimiz zor şartlar altında yaşamlarını sürdürmeye
çalışmaktadırlar. Daha verimli çalışabilmeleri için maddi durumlarının
iyileştirilmesi, mesai ücretlerinin artırılması ve ödenmesi, ek göstergelerinin
yükseltilmesi, sözleşmeli ve vekil olarak çalıştırılan personele kadro
verilmesi, lojman tahsis edilmesi gibi sorunları yıllardır çözüm beklemektedir.
Özellikle vekil olarak çalıştırılan din görevlilerimiz birçok sosyal haktan
mahrum olarak görevlerini yürütüyorlar. Vekil ve iş güvencesi olmayan, 4/B’li sözleşmeli olarak çalıştırılan din görevlilerinin
kadrolara geçirilmeleri öncelikle ele alınmalı ve bu sorun mutlaka
çözülmelidir.
Vekil imamların kadroya geçirilmesiyle ilgili teklif ve
önerilerimize gelmeden önce, tasarı hakkındaki bazı düşüncelerimizi ve
endişelerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, tasarının mali ve özlük imkânlarıyla
ilgili maddeleri çalışanlar arasında büyük rahatsızlıklara neden olmuştur. Bu
tasarının en büyük eksikliği, Diyanet çalışanlarının görüş ve önerileri
alınmadan hazırlanmasıdır. Diyanet üst yönetimine hatırı sayılır mali ve özlük
imkânlar sağlanırken, cüzi oranda iyileştirme sağlanan taşra teşkilatı
yöneticileri ve din hizmetleri sınıfının dışında kalan diğer çalışanlara hiçbir
iyileştirme getirilmeyerek, tabiri caizse ayrıcalık yapılmıştır. Ayrıca,
hafızlık eğitimi ve yaz Kur’an kurslarını organize
eden eğitim merkezi müdürlerine, ihtisas ve doktora yapmış öğretim
görevlilerine tasarıyla hiçbir iyileştirme yapılmamaktadır. Yapılan bu ayrımcı
düzenlemeler, Diyanet çalışanları arasında özlük ve mali dengeler ile çalışma
barışını daha kanun çıkmadan bozmuştur. Diyanet çalışanları, getirdiğiniz
tasarıdan rahatsız ve kızgındırlar.
Değerli milletvekilleri, tasarıyla, Din İşleri Yüksek Kurulunun
“Başkanlığın en yüksek karar ve danışma organı” olan tanımı, “Dinî konularda en
yüksek karar ve danışma organı” olarak değiştirilmektedir. Bu tanım değişikliği
izaha muhtaç konulardan birisidir. Acaba, Din İşleri Yüksek Kurulu ilmî, özerk
ve bağımsızlık özelliğine sahip bir kurul olmaktan çıkarılmak mı istenmektedir?
Ve Kurul, sadece fetva makamı hâline mi getirilmek istenmektedir?
Yine, tasarıda, Din Hizmetleri Genel Müdürlüğünün görev ve yetki
tanımlamalarında dikkat çekici ve belirsiz durumlar vardır. “Din Hizmetleri
Genel Müdürlüğünün kurban ibadetinin yerine getirilmesi için gerekli
çalışmaları yapmak” şeklinde yapılan yeni görev tanımı da aslında çok
manidardır. Kurban konusunda, Tarım Bakanlığının ve belediyelerin görevlerinin
üstlenilmesinin arkasında yatan sebebin mutlaka izah edilmesi gerekir.
Yine, Genel Müdürlüğün görevleri içine alınan “İslam dinine mensup
farklı dinî yorum çevreleriyle, dinî sosyal teşekküller, geleneksel dinî,
kültürel oluşumlarla ilgili çalışmalar yapmak.” şeklindeki tanımdan
kastedilenler kimlerdir? Bunlarla ilgili ne tür bir çalışma yapılacaktır? Bu
hususun da mutlaka açıklanması gerekmektedir.
Tasarının “Yurt dışı teşkilatı” bölümünde yer alan “Yabancı
ülkenin vatandaşlarının çalıştırılabileceği” hükmü de gerçekten dikkat
çekicidir. Bu kısma “Çalıştırılacakların en azından Türk ve akraba
topluluklarından oluşacağı” ibaresi mutlaka eklenmelidir. Biz kendi
vatandaşlarımıza iş bulamazken başka ülke vatandaşlarına iş kapısı açılması ne
kadar doğru olabilir? Ayrıca, bu düzenleme, Amerika’nın Orta Doğu Projesi’ne
Diyanet İşleri Başkanlığının alet edilebileceğini akla getirmektedir.
Değerli milletvekilleri, görüştüğümüz Diyanet Teşkilatı Tasarısı
ile birleştirilen teklifimle ilgili olarak da sizleri bilgilendirmek istiyorum.
Tasarıyla birlikte Komisyon gündemine alınmış olan ve vekil imamların kadroya
alınmasını öngören teklifim Plan ve Bütçe Komisyonunda ve alt komisyonda
maalesef birlikte ele alınmamıştır. AKP’nin Komisyon Başkanının, Grup Başkan
Vekilinin ve Sayın Bakanımızın bu konudaki sözlerine rağmen, teklifim tasarının
ismine eklenmiş ancak içerik olarak maalesef yer bulamamıştır.
Çok değerli milletvekilleri, teklifim Diyanet İşleri Başkanlığı
bünyesinde çalışan vekil imamların kadroya alınmasını amaçlamaktadır. Bu vekil
imamlarımız yeterlilik sınavına girmiş, imamlık yapabilecek seviyede
olduklarını kanıtlamış kardeşlerimizdir, kadrolu imamlarla aynı nitelikleri
taşımaktadırlar, aynı işi yapan liyakatli kardeşlerimizdir ancak hem aldıkları
ücret üçte 2 oranındadır hem de özlük hakları konularında büyük ama büyük
sıkıntıları vardır, ayrıca vekillik görevleri bittiğinde boşta kalmaktadırlar.
Dün, arkasındaki cemaate önderlik eden vekil imamlar, görevleri sona erdiğinde
cemaatinden iş istemek durumunda kalmaktadırlar.
Değerli milletvekilleri, biz, bu teklifi verdikten sonra çok
sayıda telefon ve mesaj aldık, her gün de almaya devam ediyoruz. Bu
kardeşlerimiz büyük bir umutla şu an bizi izliyorlar. Daha önce, aynı konuda,
2005 yılında 5338 sayılı Kanun’la bir düzenleme yapılarak vekil imamlara kadro
verilmiştir. En son 2008 yılında, bir Bakanlar Kurulu kararıyla da köylerde
fahri imamlık yapanlar KPSS ve yeterlilik belgesi olmaksızın yine müftülüklerce
sınava tabi tutularak sözleşmeli kadroya alınmışlardır. Vekil imamların kadroya
alınmasıyla ilgili yapılacak düzenlemeyi hep birlikte burada hayata
geçirmeliyiz. Bizim önerimiz, şu an vekil imamlık yapan ve 2005 yılından sonra
da -kısa süre de olsa- vekil imamlık yapıp çeşitli nedenlerle görevinden
ayrılmış olanların kadroya geçirilmeleridir.
Değerli milletvekilleri, bu arkadaşlarımızın Diyanetin yeterlilik
sınavlarını kazandıklarını bir kez daha burada belirtmek istiyorum. Ayrıca,
müftülükler de vekil imam alacakları zaman sınav yapmakta, bu sınavda başaralı
olanları almaktadırlar. Yani Kur'an kıraati, tecvit,
fıkıh, akait, kelam ve meslek bilgisi gibi konularda sınava tabi
tutulmaktadırlar. Bu bağlamda diğer imamlardan hiçbir eksikleri yoktur, hepsi
devlet memuru olmak için gerekli özellikleri taşımaktadırlar. Bütün bunları değerlendirerek
vekil imamlarımızı mağduriyetten kurtaracak bir metin ortaya çıkaracağımıza ben
canıgönülden inanıyorum. Kısaca, daha önce vekillik
yapmış ve yapmaya devam eden vekil imamlarımızın…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) - …daha önce 2 defa yapıldığı gibi bir
kez daha kadroya alınmaları aslında çok doğru olacaktır.
Son olarak şunu ifade edeyim ki bu konuda 5 bin yeni kadro
alınmıştır. Başta Sayın Bakanımız olmak üzere iktidarın sayın
milletvekillerinin vereceği destekle, mağdur olan ve sayıları yaklaşık 2 bin
civarında olan vekil imam kardeşlerimizin bu problemlerini çözebileceğimize
olan inancımı tekrarlıyorum. Samimiyetine inandığım Sayın Bakanımızın
önümüzdeki maddelerde vekil imamların kadroya alınması için bizim veya birlikte
vereceğimiz önergeyi desteklemesi durumunda, bunun benim değil, Sayın Bakanın
eseri olacağını ifade etmek isterim.
Yasanın, birliğimize, beraberliğimize, dinî ve millî hassasiyetlerimize,
gelecek nesillerin imanlı, inançlı yetişmesine vesile olmasını diler, hepinizi
bir kez daha saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Serdaroğlu.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Siirt Milletvekili Sayın
Osman Özçelik. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 507 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın ikinci
bölümü üzerine Barış ve Demokrasi Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz
aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi olarak, 2 Temmuzda, insan hakları,
barış, demokrasi ve gerçek bir laikliği savunanlarla birlikte Sivas’ta
olacağız. On yedi yıl önce 33 canımızın cayır cayır
yakıldığı Madımak önünde, 33 canın yüreğimizde bıraktığı acıyı unutmadığımızı
göstereceğiz. Maraş’ta, Çorum’da, Malatya’da, Gazi Mahallesi’nde ve Sivas’ta
katliam yapan zihniyet değişinceye kadar; gerçek laik, demokratik bir düzen ve
toplumsal barış sağlanıncaya kadar, mücadeleden vazgeçmeyeceğimizi orada bir
kez daha haykıracağız.
Sayın milletvekilleri, 1948 Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun
Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ne göre, bir etnik, dinsel ve dilsel
topluluğun yapısını sürdürecek ortam ve koşulların aniden veya yavaş yavaş yok edilmesi, soykırım suçu olarak kabul ediliyor.
Yani, soykırım, sadece fiziki olarak bir kitlenin yok edilmesiyle sınırlı
değil. Ne yazık ki ülkemizde tek millet, tek inanç etrafında toplanarak, farklı
inanç, dil ve kültürleri asimile ederek, millî birlik ve beraberliğin
sağlanacağı düşünülerek, inkâr, imha ve asimilasyon politikaları yürütüldü. Bu
politikalarda ısrar eden siyasi anlayışlar ve kurumlar, ülkede birlik ve
beraberlik sağlayamadıkları gibi çatışma, kaos ve
güvensiz bir toplum yarattılar. Bugünlerde Sayın Başbakanın bu politikalardan
vazgeçildiğini ifade etmesini, gerçekten önemli bir gelişme olarak kabul
ediyoruz. Bunun pratiğe yansımalarını da tabii ki bekliyoruz. Resmî devlet
ideolojisi olarak adlandırdığımız bu politikaların uygulanması için tüm devlet
kurumları görevlendirildi ve bu anlayışla bu kurumlar yapılandırıldı. Üzülerek
belirtelim ki, Diyanet İşleri Başkanlığı da aynı anlayışla yapılandırıldı. Çok
kültürlü, çok etnisiteli ve çok inançlı toplumun,
İslam, Türk, Hanefi olanlarının kurumu gibi davranmaya başladı ve bu anlayış
devam etmekte. Bu ülkede Hristiyanlar, Museviler, Ezidiler, Aleviler ve Sünni Şafiilerin varlığı göz ardı
edildi. İslam dışındaki inanç grupları ülkeyi terke zorlandılar.
Alevi yurttaşlarımızın cemevlerinin
ibadet mekânları arasında yer alarak bir statüye kavuşturulması talepleri hâlâ
karşılıksız. Okullarda hâlâ zorunlu din dersleri, üstelik tek yanlı olarak
okutuluyor. Alevi köylerine cemevi yerine cami inşa
ediliyor. Alevileri aşağılayan yaklaşımlardan vazgeçilmiş değil. Madımak Oteli’nin müze yapılması talepleri hâlâ havada.
Sayın milletvekilleri, milyonlarca Alevi yurttaşımız, kendilerini
daha özgür hissedebilecekleri Avrupa ülkelerine kaçıyor ve orada vatan hasreti
çekiyorlar. Bu durum toplumun tamamını rahatsız etmeli diye düşünüyoruz.
Sayın milletvekilleri, din hizmetlerinin etkin ve verimli bir
şekilde sunulması amacıyla kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı ekonomik, sosyal,
politik bir imparatorluk hâline getirilmiştir âdeta. Diyanet İşleri Başkanlığı
bütçesi birçok bakanlık bütçesinden daha büyüktür. Personel sayısı 110 bini
aşmıştır. Şu anda görüşmekte olduğumuz yasa tasarısıyla 5 bin personel alımı
hedeflenmektedir. Diyanet İşleri Başkanının Başkanlığını yaptığı Diyanet Vakfı
950’yi aşkın şubeye ulaşmıştır. Vakıf, basın, yayın, turizm, inşaat, finans
işleri, gıda, tekstil, madencilik, sigortacılık gibi işlerin bir kısmını ya
bizzat yapmakta ya da bu tür işler yapan şirketlerle ortaklıklar kurmaktadır.
Diyanet Vakfı Türkiye’de, sanıyorum sayısı yine 5 bini bulan vakıf
arasında mali kapasite açısından en büyük vakıf hâline gelmiştir. İnternet’ten
aldığım bir bilgiye göre, 2005 yılında Devlet Denetleme Kurulunun yaptığı
teftişte Vakfa ait birçok yolsuzluk ve kanunsuzluk, keyfî uygulama yanında,
şirketlere aktarılan paralar nedeniyle kurumun 15 milyon dolar zarara
uğratıldığı tespit edilmiştir.
Görüldüğü gibi, Diyanet İşleri Başkanlığı ile Vakıf, “din işleri”
adı altında çok büyük paralara hükmeden bir kurum hâline gelmiştir. Nerede
büyük paralar dönüyorsa orada yolsuzluk ve istismar kokuları yükselmekte. Nitekim, söz konusu Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu
denetiminde şöyle denilmekte: Vakıf yöneticilerinin özlük haklarını
belirleyebilmesinden, kişisel çıkar sağlamaya yönelik istismardan söz etmekte
ve Vakıf yöneticilerinin seyahat bağımlısı olduğundan, hac ve umre
organizasyonunda mal ve hizmet alımında yolsuzluk iddialarından söz
edilmektedir.
Hac ve umre organizasyonlarında kurum pahalı hizmet vermekte, dinî
ibadetlerini gerçekleştiren yurttaşların cebinden milyonlarca dolar
kazanılmaktadır. Hac ve umre seyahatinde pahalı hizmet sunulmaktadır. İranlı
hacıların Tahran’dan hacca gitmek için uçak bileti karşılığı ödediği paranın
180 dolar olduğu, oysa Türkiye’de 680 euro olarak
tahsil edildiği bilinmektedir. Türkiyeli hacılar 680 euro
ödeyerek, yani İranlı hacılara göre belki on defa daha pahalı seyahat
etmektedirler. Tekelleşme sağlanmış, Türk Hava Yolları ile Suudi Arabistan Hava
Yolları arasında başka seyahat şirketlerinin uçakla hacı taşıması söz konusu
olmamakta. Aldığım bilgiler yanlışsa arkadaşlar lütfen düzeltsinler.
Diyanet İşleri Başkanı ve yardımcıları her yıl, 2009’da ve daha
önceki yıllarda her yıl iki yüz günü aşkın süreyi yurt dışında geçirmektedir.
Aldığımız bilgiler böyle. Ne işleri var? Üç yüz altmış beş günün iki yüz
gününü, iki yüz yirmi gününü yurt dışında geçiriyorlar. Bunlar Türkiye'nin mi,
yabancı ülkelerin mi din işlerini yürütmektedirler? Evet, yurt dışında da
dindaşlarımız, halkımızdan insanlar var ama bir yılın iki yüz yirmi gününü, iki
yüz gününü yurt dışında geçirmek için yeterli bir neden olmadığını düşünüyorum.
Amacın din işlerinden çok harcırah ve yolluk almak olduğu şeklinde iddialar
var. Mesela bir başkan yardımcısının bir yılda 80 milyar TL, şimdiki TL’yle 80 bin lira harcırah ve yolluk
aldığı söyleniyor. Bu doğru mudur ve bu görülmüş bir şey midir?
Milletvekillerinin bir yıllık maaşına tekabül eden harcırah ve yolluk nasıl
gerçekleşebiliyor?
Ayrıca, Başkanlıkta “Dış İlişkiler Fonu” diye bir fon oluşturulduğu
söyleniyor. Fonda biriken paraların herhangi bir kaydının olmadığı ve
Başkanlıkta bir kasada tutulduğu, kayıtlara geçirilmediği iddia ediliyor. Resmî yolluk dışında ayrıca yurt dışına giden üst düzey
yöneticilere bu Fondan yolluk ödendiği iddia edilmekte. Bütün bunları
bir iddia olarak değil kamuoyu adına bir soru olarak soruyorum. Eğer böyle bir
şey yoksa kamuoyunun aydınlatılması lazım çünkü bu tür bilgiler geliyor bize.
Umre organizasyonu tam bir ticari faaliyete dönüşmüştür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) - Her 20 umre yolcusu bulan yöneticiye,
ikramiye olarak umreye gitmesi sağlanıyor, yolluk ve harcırah ödeniyor, beş
yıldızlı otellerde ağırlanıyorlar. Eğer aynı kişi, bir 20 kişi daha bulması
hâlinde, bu kez eşiyle birlikte yine aynı seyahati gerçekleştirebiliyor.
Sayın milletvekilleri, din hizmeti vermek üzere görevlendirilen
bir kurum, vergilerimizle beslediğimiz bir kurum işini gücünü bırakmış,
ticarete girmiştir izlenimi yaratılıyor. Şirketler kuruyor, şirketlere ortak
oluyor. Doğal olarak bankalarla ilişkileniyor. Bankacılık sisteminin doğası
gereği faiz almak, faiz vermek zorunda kalıyor. Yani dinin yasak gördüğü faize
Diyanet İşleri Başkanlığı kurumsal olarak muhatap oluyor. Kurumun personeli de
komisyonculuğa, aracılığa, tellallığa sevk ediliyor neredeyse. Din görevlileri,
umre seyahati ve seyahat süresince yolluk, harcırah alma adına din görevi
dışında işlere de sürüklenmiş oluyorlar. Kurum, umre organizasyonundan büyük
paralar kazanmakta, pahalı hizmet yoluyla…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) – Selamlamak için…
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özçelik.
OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) – Saygılar sunuyorum.
Bir sonraki konuşmamda devam edeceğim. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sağ olun.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Tokat Milletvekili Sayın
Osman Demir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA OSMAN DEMİR (Tokat) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerine AK PARTİ Grubu
adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Kanun Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken, alt komisyon
başkanlığı görevini icra etme sorumluluğu üzerime düşmüştü, böyle bir katkımız
oldu. Bundan da mutlu olduğumu ifade ediyorum.
Hayatın ve varlığın yegâne kaynağı ve dayanağı olan yüce Allah,
yaptığı her işte insana kılavuzluk etmesi için aklı ve vicdanı yaratmıştır,
bununla da yetinmeyip kitaplar ve peygamberler göndermiştir. Bütün ilahî dinler
doğruluğu, adaleti, iyiliği, yardımlaşmayı, alçak gönüllülüğü, helal kazancı ve
sabrı tavsiye etmiş; azgınlığı, zorbalığı, bozgunculuğu, cana kıymayı, kibri, zinayı
ve hırsızlığı yasaklamıştır.
İslam dini en son din olması münasebetiyle aynı zamanda en
mükemmel dindir. Yüce Allah insanlara ulaştırmak istediği en son ve en mükemmel
mesajlarını bu dinle göndermiştir. Bu dinin tebliğcisi olan Hazreti Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)’in
hayatı ve sözleri insanlara örnek olmuş, yol göstermiştir. Hazreti Peygamber
Veda Hutbesi’nde “Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz
Âdem’in çocuklarısınız. Âdem ise topraktandır. Arap’ın Arap olmayana, Arap
olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi, kırmızı tenlinin siyah
üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerine bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak
takvada, Allah’tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O’ndan en
çok korkanınız.” buyurmuştur.
İslam dininin böylesine engin ve eşsiz ikliminden ilim irfan
sahibi, gönül ehli büyük insanlar yetişmiştir. “Gelin tanış olalım İşin kolayın
tutalım Sevelim sevilelim Dünya kimseye kalmaz.” diyen
Yunus Emre; “Yolumuz ilim, irfan ve insanlık sevgisi üzerine kurulmuştur.”,
“İncinsen de incitme,” “Her ne ararsan kendinde ara.”, “Bir olalım, diri
olalım, iri olalım” diyen Hacı Bektaş Veli,
“Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol. Şefkat ve merhamette güneş gibi ol.
Başkalarının kusurlarını örtmede gece gibi ol. Hiddet ve asabiyette ölü gibi
ol. Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol. Hoşgörülülükte deniz gibi ol.
Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol.” diyen Mevlânâ
yetişmiştir. Bu büyük insanların bıraktıkları mirasa hangi paha biçilebilir?
İslam dini taş kesilmiş yürekleri kelebek kanadı gibi
hafifletmiştir. Müslüman olmadan önce kızını diri diri
toprağa gömecek kadar merhametten uzaklaşan Hazreti Ömer, Halife olduktan sonra
tebdili kıyafet edip yoksul semtlerde fakir fukara aramıştır, onların ihtiyacı
olan şeyleri bir hamal gibi sırtında taşımıştır. Savaş meydanında düşmanını
yere indiren Hazreti Ali, düşmanı yüzüne tükürünce “Mesele şimdi şahsileşti, işin içine nefis
girdi.” diyerek onu öldürmekten vazgeçip serbest bırakmıştır. Böylesine ulvi
bir anlayış karşısında hangi taş kesilmiş vicdanlar sızlamaz? Hangi kibir
dağları yıkılmaz? Hangi demir yürekler erimez? Bütün bunlar gösteriyor ki
İslam’ın nuru ile aydınlanan akıl ve vicdan, vicdan terazisi hassaslaşır, hata
payı sıfıra meyleder. Böylesine hassas akıl ve vicdana sahip insanlardan oluşan
toplumda insanlar, birbiriyle karşılaşmamak için yollarını değiştirmezler,
birbirini görmemek için başlarını yana çevirmezler, öne eğmezler. Toplum,
azaları insanlardan oluşan son derece sağlıklı ve güçlü tek bir vücuda dönüşür.
Ülkemizde otuz yıldır kan döken bölücü terör örgütü bugüne kadar
amacına ulaşamamışsa, bunda yüce dinimizin birlik, beraberlik ve kardeşliği
pekiştiren engin ve eşsiz değerleri büyük rol oynamıştır.
Millî Şairimiz Mehmed Âkif Ersoy’un ifade ettiği gibi:
“Ne irfandır veren ahlaka yükseklik, ne vicdandır
Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.
Yüreklerden çekilmiş farz edilsin havfı
Yezdan'ın
Ne irfanın kalır tesiri katiyen ne vicdanın.”
Yüce Allah, Maide Suresi 32’nci ayette
“Her kim ki bir cana kıymamış veya yeryüzünde fesat çıkarmamış bir insanı
öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir insanın yaşamasına
sebep olursa bütün insanları yaşatmış gibi olur.” buyurmuştur.
Aklını ve vicdanını İslam’ın nuru ile aydınlatan bir kimse,
eline silah alıp dağa çıkabilir mi, tanımadığı, bilmediği, kendisiyle şahsi
hiçbir meselesi olmayan masum insanları öldüren bir eşkıyaya dönüşebilir mi,
haklarını savunduğunu iddia ettiği insanların ekmeğini büyütecek yatırımları engelleyebilir
mi, şantiyeleri ve iş makinelerini yıkıp yakabilir mi, okulları, iş yerlerini
bombalayabilir mi, kendi çocuğunu okutan öğretmeni öldürebilir mi? Bütün bunlar
İslam dininin esaslarını hakkıyla özümsemeye ne çok ihtiyacımız olduğunu ve
Diyanet İşleri Başkanlığına ve onun değerli çalışanlarına ne çok iş düştüğünü
açıkça göstermektedir.
Diyanet İşleri Başkanlığı böylesine önemli bir dinle ilgili
toplumsal ihtiyaçları karşılamak amacıyla bizzat Atatürk tarafından kurulmuş
anayasal bir kuruluştur. Başkanlık kutsal din bilgilerini insanlara doğru bir
şekilde ulaştırmayı, millî birlik, beraberlik ve kardeşliği pekiştirmeyi,
kanunların kendisine verdiği görevleri yerine getirmeyi amaçlamaktadır.
Başkanlığın hizmet alanı ülke sınırlarını aşmış, yurt dışında yaşayan dindaş,
soydaş ve İslam topluluklarına kadar yayılmıştır. Başkanlık daha çok cami ve Kur'an kursunda hizmet vermek, daha çok insanın hac ve umre
hizmeti talebini karşılamak, daha çok ulusal ve uluslararası organizasyona ev
sahipliği yapmak durumunda kalmıştır. Gittikçe artan din hizmetlerinin daha
etkin ve verimli bir şekilde sunulabilmesi için Başkanlığın daha güçlü, aktif
ve donanımlı bir teşkilat yapısına kavuşmasını sağlayacak yasal düzenleme
yapmak zorunluluk hâline gelmiştir.
Çıkarmakta olduğumuz kanun temelde şu yenilikleri getirmektedir:
Anayasa Mahkemesinin 1979 yılında 1982 sayılı Kanun’u şekil yönünden iptal
etmesiyle ortaya çıkan boşluk bu yasal çalışmayla giderilmektedir. Diyanet
İşleri Başkanlığının görev süresi beş yıl ile sınırlandırılmaktadır. Aynı kimse
en fazla iki kez Diyanet İşleri Başkanı olarak atanabilecektir. Bu düzenlemeyle
Başkanlık olası siyasi baskılara karşı daha korunaklı hâle getirilmektedir. Din
İşleri Yüksek Kurulu üyelerinin görev süresi yedi yıldan beş yıla düşürülmektedir.
Süresi dolan üye, yerine yeni üye atanana kadar görevine devam etmektedir.
Boşalan üyelikler için hâlihazırda 3/4’ün altına düşmesi hâlinde boşalan üye
sayısının yeni seçim yapılırken yeni düzenlemede her üye boşalması hâlinde otuz
gün içerisinde üyenin yerine yeni atama yapılabilmektedir.
Din İşleri Yüksek Kurulu uzmanlığı kariyer meslek hâline
getirilmekte ve uzman kadrosu güçlendirilmektedir. Din İşleri Yüksek Kurulu
üyelerini seçen Aday Tespit Kuruluna Dinî Yüksek İhtisas Merkezi müdürleri, her
bir eğitim merkezi eğitim görevlilerinin kendi aralarından seçecekleri birer
temsilci ve her bir coğrafi bölgedeki başvaiz,
başimam ve Kur'an kursu baş öğreticilerinin kendi
aralarından seçecekleri ikişer temsilci dâhil edilerek Kurulun temsil yeteneği
kuvvetlendirilmektedir.
Daire başkanlığı ve şube müdürlüğü şeklindeki mevcut yapılanma,
genel müdürlük ve daire başkanlığı şeklinde yeniden düzenlenmektedir. Bu
kapsamda 7 adet genel müdürlük kurulmakta, daire başkanlığı sayısı
artırılmaktadır. Merkez teşkilatındaki şube müdürlüğü ve taşra teşkilatındaki
murakıplık uygulamasına son verilmektedir. Bu kanun yürürlüğe girdiği tarihte
Başkanlık merkez teşkilatında şube müdürü kadrosunda bulunanlara, gerekli
yabancı dil belgesine sahip olmaları hâlinde, üç yıl içinde en fazla 2 defa
yapılacak usul ve esasları Başkanlıkça belirlenecek diyanet işleri uzmanlığı
mesleki yeterlilik sınavına katılma hakkı tanınmaktadır. Mesleki yeterlilik
sınavında başarılı olanlar diyanet işleri uzmanı kadrosu sayısının yüzde 20’sini
geçmemek üzere diyanet işleri uzmanı kadrosuna atanacaklardır. Geride kalan ve
boşalan kadrolar da kendiliğinden iptal edilmiş olacaktır.
Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihte en az lisans düzeyinde dinî
yükseköğrenim mezunu olan murakıplara, üç yıl içinde en fazla 2 defa yapılacak
usul ve esasları Başkanlıkça belirlenecek vaizlik sınavına katılma hakkı
tanınmaktadır. Sınavda başarılı olanlar vaiz kadrosuna atanacaklardır. Boşalan
murakıp kadroları hiçbir işleme tabi tutulmadan kendiliğinden iptal edilecektir.
Mushafları İnceleme Kurulunun adı Mushafları İnceleme ve Kıraat
Kurulu olarak yeniden düzenlenmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
OSMAN DEMİR (Devamla) – Daha önce daimî statüde çalışan başkan ve
üyelerin görev süresi beş yılla sınırlandırılmaktadır.
Sayın Başkan, değerli üyeler; söylenmesi gereken çok söz var
aslında ama süre kısıtlanmış oldu.
Yapılan düzenlemeyle Başkanlığın teşkilat yapısı son derece güçlü
hâle getirilmektedir. Aslına bakılırsa özlük işlerinde de önemli iyileştirmeler
yapılmaktadır.
Bütün bunlar tamam, teşkilatı güçlü hâle getiriyoruz ama, diğer taraftan da teşkilatta çalışan değerli
arkadaşlarımızın sorumluluğunun da arttığını göstermektedir. Biz, bu yasa
yürürlüğe girdiğinde kendilerinden daha etkin, daha verimli ve daha özlü
hizmetler bekliyoruz. Çünkü, bu alan hakikaten ne
kadar hizmet edilse yeri olan, millî birlik, beraberlik ve kardeşliğimizi
pekiştirecek olan bir alandır.
İnşallah, onlar da bizi mahcup etmeyeceklerdir diyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demir.
Şahıslar adına ilk söz, Van Milletvekili Sayın Kerem Altun’a ait.
Buyurun Sayın Altun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
KEREM ALTUN (Van) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 507
sıra sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilat Yasa Tasarısı üzerine şahsım
adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Osmanlı Devleti’nde din işleri Meşihat
makamlığınca, şeyhülislam eliyle yürütülürken, 1920 yılında Meclisimizde Şeriye ve Evkaf Vekâleti adıyla bakanlık olarak yer
almıştır, 1924 yılına kadar bu statüyle devam etmiştir. Bu tarihte, 429 sayılı
Kanun’la bu bakanlık kaldırılarak, Başbakanlığa bağlı Diyanet İşleri Reisliği,
bugünkü adıyla Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur.
Diyanet İşleri Başkanlığının yurt dışında da teşkilatlanmasını
sağlayan geniş kapsamlı değişiklik, 1979 yılında 633 sayılı Kanun’da değişiklik
yapan 1982 sayılı Kanun Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, kısaca teşkilat yapısının tarihçesini arz
etmeye çalıştığım Diyanet İşleri Başkanlığı, 100 bini bulan kadrosuyla devasa
bir anayasal kurum hâline gelmiştir. Dünyada ve Türkiye’de meydana gelen
toplumsal gelişme ve değişmeler 2000’li yıllarda Diyanet İşleri Başkanlığının
yürüttüğü hizmetlerin önem, değer ve fonksiyonunu daha da artırmıştır.
Avrupa Birliğiyle müzakerelerin yürütüldüğü günümüzde, Başkanın
hizmet alanı yurt dışında Orta Asya’dan Avustralya’ya, Amerika Birleşik
Devletleri’nden Afrika’ya kadar genişlemiş, yurt içinde hizmet çeşitliliği ve
yoğunluğu artmış, hac ve umre ziyaretleri yanında, toplumun her kesimine
yönelik dinî yayın ve irşat faaliyetleri fevkalade gelişme göstermiştir.
Değerli milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanlığımız Türkiye ve
dünyada İslam dinine ilişkin her hususta referans alınan en etkin ve saygın
kurumumuzdur. Diyanet İşleri Başkanlığımızın toplumun dinî ihtiyaç ve
beklentilerine cevap verirken birlik ve beraberliğimize, toplumsal dayanışmaya
katkı sağlamak ve ibadet yerlerini yönetmek gibi bir misyonu
da vardır. Başkanlık, toplumu din konusunda aydınlatırken dinin temel kaynağı
olan Kur’an ve sünnete dayalı sağlam bilgiyi esas
alır. Müslümanların on dört asırlık dinî tecrübesini göz önünde bulundururken,
modern hayatı ve insanlığın ortak birikimini ve evrensel değerleri de göz
önünde bulundurmaktadır.
Bütün bu görevleri yapacak bir teşkilata ve aydın din adamlarına
ihtiyaç olduğu da genel toplumsal bir taleptir. İslam’ın itikadî
ve amelî ilkelerini özümsemiş, eğitim ve kültür seviyeleri yüksek, kendisiyle
ve toplumla, toplumun değerleriyle barışık, beşerî ilişkilerde topluma öncü,
muhatabını anlayan ve dinî sorunlara pratik çözümler üretebilen, dinî ve ilmî
verileri birlikte kullanabilen, söz ve davranışlarıyla örnek bir hayat
sergileyebilen din görevlilerine her zaman ihtiyaç duyulmaktadır.
Bugün görüştüğümüz bu kanun tasarısı; ihtiyaca cevaz
vermeyen Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilat Yasası, Diyanet İşleri
Başkanlığının anayasal bir kurum olarak Anayasa’nın 136’ncı maddesinde özel
olarak düzenlendiği laiklik ilkesi doğrultusunda bütün siyasi ve düşünüşlerin
dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek görevini
yerine getirdiği, merkez, taşra ve yurt dışı teşkilatı ile birlikte 100 bini
aşan personeli ile birçok bakanlıktan büyük bir kurum olduğu hassaten dikkate
alınmıştır.
Yurt içi ve yurt dışı teşkilatı ve fedakâr personeli ile ülkemiz
için umut ve mutluluk kaynağı olan Diyanet İşleri teşkilatı maddi hayat
endişesi taşımayacak bir düzeye ulaştırılmalıdır. Diyanet İşleri teşkilatı,
dinî irşat ve hizmetleri arzu edilen düzeyde yapabilmesi için bütçe, personel,
donanım, yazılı ve görsel eğitim araçları bakımından güçlendirilmelidir. İlmî
muhtariyeti Anayasa’nın ve yasaların teminatı altında olmalıdır. Eğriye eğri,
doğruya doğru diyebilen, ilmin ve dinin temel kaynaklara dayalı gerçeklerini
her türlü mülahazanın ötesinde açıklayan ve topluma duyuran bir kurum olma
vasfını devam ettirmelidir. Kahir ekseriyeti Müslüman olan milletimizin dinî
irşat ve hizmetleri, İslam inanç ve düşüncesinin farklı tezahürleri olan İslam
içi inanç gruplarını birleştiren, kaynaştıran, kardeşleştiren İslam’ın engin
hoşgörüsü ve ilmin aydınlığıyla tanımlanmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
KEREM ALTUN (Devamla) –
Dinî meselelerde halkımızın en fazla itibar ettiği kurum olarak Diyanet
İşleri Başkanlığını gereksiz ve İslam’da halkın İslam ile olan münasebetlerinde
gedik açacak olumsuz teorik tartışmalardan koruyacak, insanımızın manevi
hayatına hizmet edecek aydın din adamlarına yer vermelidir. Gerçek bilim
adamlarının, gerçek aydınların, münevverlerin boş bıraktığı alanların medya
vaizleri tarafından nasıl doldurulduğunu ve şüphelerin, soru işaretlerinin
nasıl hızla çoğaldığını ne yazık ki müşahede ediyoruz. Önüne “radikal”,
“ılımlı” gibi sıfatlar eklemek suretiyle getirilmiş bir İslam anlayışı değil,
dosdoğru ve son derece sade bir anlayış, baskıdan uzak, zorlamalardan uzak,
iradeyi gözeten bir yaklaşım sergileyen, ülkemizin güzide kuruluşu olan Diyanet
İşleri Başkanlığının sadece ulusal ölçekte değil, küresel ölçekte de örnek
teşkil ettiğine inanıyoruz.
Bu vesileyle Diyanet İşleri Başkanlığının bu yasasının kuruma ve
milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Şahıslar adına ikinci söz, Sinop Milletvekili Sayın Abdurrahman Dodurgalı’ya aittir.
Buyurun Sayın Dodurgalı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ABDURRAHMAN DODURGALI (Sinop) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 507 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı’yla ilgili kişisel görüşümü belirtmek üzere
huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle -kişisel görüşlerime girmeden- bu kanunun
görüşülmeye başlanmasından itibaren Meclisimizdeki tüm partiler kanunun daha
kolay, daha karşılıklı anlayışa dayalı bir ortam içinde görüşülmesini sağladıkları
için -ben üç yıllık bir milletvekiliyim, ilk defa bu kanun görüşülürken bu hoş
havaya şahit oldum- tüm gruplara, bir Diyanet mensubu, bir ilahiyatçı olarak
teşekkür etmeyi bir görev olarak addediyorum.
Yeni kanun, birtakım imkânlar getiriyor, dinî teşkilatın
güçlenmesini sağlıyor; Diyanet İşleri teşkilatımıza, daha güçlü olarak ayakta
durma imkânı sağlıyor; 1979 yılından beri ortaya çıkan birtakım hukuki
boşlukların giderilmesine imkân sağlıyor; dolayısıyla, daha cevval, daha etkili
kararlar almasını da temin ediyor.
Ben işin sadece teşkilat yönü ile alakalı olarak değil, aynı
zamanda, Diyanet İşleri teşkilatımızın vatandaşımızın dinî problemlerine çözüm
tarzı üretirken daha geniş bir hareket alanına sahip olduğunu da düşünüyorum.
Benden önce konuşan arkadaşımın belki temas ettiği ama Diyanet İşleri
teşkilatına düşen vazifeye, zaman yetersizliğiyle temas etmediğini düşünüyorum.
Mesela, medyada dinî konular çok fazla ele alınıyor ve bu dinî konularda,
yetkili olduğunu düşünen ama herhangi bir sorumluluk taşımayan insanların
ortaya koymuş oldukları yaklaşım tarzları insanların kafalarını bulandırıyor.
Şunu demek istemiyorum… Yorum herkesin yapabileceği bir şeydir ama bu gibi
yorumlarda, Diyanet İşleri Başkanlığımızın, Din İşleri Yüksek Kurulumuzun bir
konuyu açıklayıcı bir misyon yüklenmesi gerektiğine de
inanıyorum. Bunu artık ayda bir mi yaparlar, on beş günde bir mi yaparlar… Ama kendilerinin belirttiği gibi Kur'an
ve sünnete dayalı -ki Diyanetin her metninde bu çok açık seçik şekilde
vurgulanıyor- tarihî tecrübeyi göz önünde bulunduran ve çağın gereklerini de
göz önünde bulundurarak çözümler üreten, sürekli yeni bilgi üreten bir teşkilat
olması gerektiğini düşünüyorum ve hem sorumluluk taşıyan hem de bu konuda
yetkili olan bir kurum ve kuruluş olarak artık her önüne gelenin Diyanet
konusunda kendi işine göre verdiği fetvayla kafaları karıştırmasının önüne
geçilmelidir diyorum. Bu kanun bana göre bunu sağlıyor. Bana göre bunu
sağlıyor, çünkü Din İşleri Yüksek Kurulunun vazifeleri anlatılırken mesela
“Yurt içinde ve yurt dışında İslam dinine mensup farklı dinî yorum çevrelerini,
dinî sosyal teşekkülleri ve geleneksel dinî kültürel oluşumları incelemek,
değerlendirmek, bu konularda ilmî ve istişârî
toplantılar, konferanslar düzenlemek ve çalışmalar yapmak…” Bu kapsamda, bu
meseleler ele alınarak halkımızın daha doğru bilgi ile bilgilendirilmesi
sağlanabilir.
Dinin sadece inanç ve ibadet yönüne değil, ahlaki yönüne de burada
vurgular yapıldı. Özellikle ilk konuşmayı yapan Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına konuşan Sayın Hamzaçebi’nin ahlak konusundaki
Diyanete yüklemiş olduğu görevlere tamamıyla katılıyorum, çok önemli bir nokta
olarak da düşünüyorum. Geleceğimizi, çocuklarımızı, kendi kültürümüzü, kendi
değerlerimizi, kendi ahlaki hayatımızı daha canlı, daha diri tutma açısından
Diyanete son derece önemli görevler düştüğüne inanıyorum ve bu konuya da
özellikle dikkat çeken Sayın Hamzaçebi’ye katıldığımı
belirtmek istiyorum.
Yine, aynı şekilde, Diyanet İşleri Başkanlığımızın sosyal işlerde
de son derece önemli görevler yüklenebileceğini düşünüyorum. Mesela bir trafik
sorunu Diyanet İşleri Başkanlığımızın da sorunu olmalıdır; mesela bir tinerci
çocuklar, sokak çocukları sorunu Diyanet İşleri Başkanlığımızın da sorunu
olmalıdır; mesela sokak hayvanlarıyla ilgili toplumumuzda daha düzenli, daha
itinalı bir görüşün ortaya çıkmasını sağlamak Diyanet İşleri Başkanlığımızın da
bir görevi olmalıdır diye düşünüyorum.
Mesela burada gene Din Hizmetleri Genel Müdürlüğünün, ceza infaz kurumu
ve tutukevi, çocuk ıslahevi, huzurevi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ABDURRAHMAN DODURGALI (Devamla) - …sağlık kuruluşları ve benzeri
yerlerde bulunan vatandaşlara irşat hizmetlerini götürürken “bu ilgili kurumlarla
iş birliği yapmak” ibaresi keşke eklenseydi. Bu maddenin yorumundan da böyle
bir sonuç çıkacağını düşünüyorum.
Son olarak burada, bizim coğrafyamızda görülen dinî yorumların
birtakım -dört temel maddeye inhisar ettirilerek- yorumlar suretiyle bu sonuçlara
ulaşıldığı gibi bir izlenim dün ortaya çıktı. Bizim kanaatimize göre, Mustafa
Kemal Atatürk’ün de Diyanet İşleri Başkanlığına bu toplumun sorunları
çözülürken Matürîdi kelamına, Matürîdi
itikadına ve Hanefi fıkhına göre sorunların çözümünün yerine getirilmesi
konusunda söylediği söz çok anlamlıdır. Herkesi bunun üstünde durmaya davet
ediyorum çünkü Matürîdi mezhebi sisteminde akla özel
bir önem verir, ayrıca olayların sebep ve hikmetleri üzerinde durur, nakil
konusunda mesela Eşarilerden daha farklı düşünür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ABDURRAHMAN DODURGALI (Devamla) - Hanefi mezhebi ise mesela ameli
imandan bir cüz olarak görmez, insanların hayır ve şer arasında özel bir denge
noktasında olduğunu düşünür ve örf ve âdeti de hüküm vermede bir delil olarak düşünür.
Bütün bunlar, bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığının yorumlarında da akıl ve özgürlük çerçevesinde
savunulmaktadır.
Ben bunları ilave etmek istedim.
Kanunumuzun din teşkilatımıza ve milletimize hayırlı olmasını
diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Çok teşekkür
ederim Sayın Dodurgalı.
Soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Yıldız…
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, hac kontenjanı bu yıl artacak mıdır? Her yıl kaç hacı
adayı başvurmaktadır? Eski adaylardan kaç kişi kayıt yenilemektedir? Türkiye
Diyanet Vakfı tarafından kayıt yapan hacı adaylarından toplanan kayıt paraları
ne kadardır? Kişi başına ne kadar alınmaktadır? Ne tür hizmetlere
harcanmaktadır? Hâlen Vakıfta bu toplanan para ne kadardır? Fahri Kur'an kursu öğreticilerinin 4/B statüsüne alınması
düşünülmekte midir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Taner…
RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, din görevlilerinin bir kısmı
birden fazla hac vazifesini yerine getirirken, görevde olduğu süre içinde hacca
hiç gidemeden emekli olan din görevlileri vardır. Bunlarla ilgili bir düzenleme
yapmayı düşünüyor musunuz?
İki: Sağlanan mali ve özlük hakları itibarıyla, Diyanet İşleri
Başkanlığı merkez çalışanları ile taşrada görev yapanlar arasındaki maaş
farklılıklarını gidermeyi düşünüyor musunuz?
Üç: Din hizmetleri sınıfında çalışanlara verilen bu hakları, genel
idari hizmetlerinde, teknik hizmetlerde, sağlık hizmetlerinde ve yardımcı
hizmetlerde çalışanlara vermeyi düşünüyor musunuz?
Dört: Din hizmeti sunacak insanları eğiten eğitim merkezi
müdürleri ilçe müftüleriyle eş değer olmalarına rağmen, farklı maaş almaları
haksızlığını gidermeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Uslu…
CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, sadece müezzin kayyım kadrosu tahsis edilmiş olan il
merkezindeki camilerin kadrolarının imam-hatip kadrosuna dönüştürülmesiyle
ilgili bir çalışma var mıdır? Tek kadrosu bulunan il merkezlerindeki camilere
ikinci bir kadro tahsis edilecek midir?
Bir diğer sorum: Yeni yapılan atamaların, kadrolu veya sözleşmeli
ayrımına bakılmaksızın, köy camilerine yapılmak suretiyle deneyim kazanmaları
sağlanamaz mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Özdemir…
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakana soruyorum: Birçok ilde emniyet müdürlüğü yaptığım
zamanlarda gördüğüm eksikliklerin bazılarını dile getirmek istiyorum ve bunlara
tedbir istiyorum.
El Kaide, Hizbullah, Ceyşullah, İBDA-C,
PİK gibi yasa dışı radikal dinci örgütlerin birçoklarının “Kur'an
kursu” adı altında camilerde gençlerin kafalarını çeldiklerini ve buradaki
imamların bu örgütlerle ilgili hiçbir bilgilerinin olmadığını gördüm. Bu
imamları eğitmeyle ilgili Başkanlığın bir görevi var mıdır, yoksa eğitecek
midir?
İkincisi: Yaptırılan camiler genellikle cami derneklerinde ve
vakıfların elinde bulunmaktadır. Bunları Diyanet İşlerine devrettirmeyi
düşünüyor musunuz?
Üçüncü sorum: Cami imamlarının namaz kıldırmanın dışında güvenlik
ve benzeri konularla ilgili camilerde görevleri var mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Köse…
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, ilk sorum: Kırşehir ili Kaman ilçesi Ömerhacılı kasabası Yeni Cami İmam-Hatibi Sayın Sezai Yeğen
bir başka yere neden tayin edilmiştir, gerekçesini açıklar mısınız?
Esas sorum Sayın Bakanım: Çok sayıda telefon aldım. Diyanet İşleri
Başkanı Sayın Ali Bardakoğlu 29/5/2010
tarihinde yapmış olduğu bir konuşmada “5 bin civarındaki 4/B’li,
sözleşmeli personelin ataması hiç şüpheniz olmasın yapılacaktır.” demiştir.
Ancak ön lisansı olanların 7 Temmuzda, KPSS’leri
olanların 26 Eylülde süreleri dolmaktadır. Eğer bunların tayinleri yapılmazsa
haklarını kaybedeceklerdir. Bu konuda kesin bir açıklama yapar mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, benim soracağım
soruyu Sayın Köse sorduğu için… 4/B ile ilgili Sayın Diyanet İşleri
Başkanımızın verdiği bir söz var, “Vizeyi alırsam 4 bin kişi alacağım.”
demiştir. Bu ne aşamadadır? Çünkü bu sözü veren Sayın Diyanet İşleri
Başkanımız, herkes bunu böyle biliyor. Sayın Diyanet İşleri Başkanımız böyle
bir söz verdiyse, sizin de sözünü yerinize getirmeniz şarttır diye düşünüyorum.
BAŞKAN – Sayın Ağyüz…
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakanım, cemevlerini ibadethane
statüsüne sokmak için yapılması gereken tek maddelik yasa ilavesinde bugüne dek
neden çekingen davranıyorsunuz?
Seçim bölgem Gaziantep’te, İl Müftülüğünde “CHP’lilere din dersi
vermeye hazırız.” gibi bir manşet, bir demeç uzun süre kaldı. Biz de bunu fark
ederek indirilmesini sağladık. Bu Müftülük hakkında herhangi bir işlem,
herhangi bir uygulama yapacak mısınız?
Diyanet İşleri Başkanlığından diğer bakanlıklara çokça yatay geçiş
oluyor. Neden bu? Hem kadro eksikliğinden şikâyet ediliyor… Ayrıca, Diyanetten
Millî Eğitim Bakanlığına kaç eleman geçmiştir?
Dinimizin siyaset ve ticari istismar aracı olarak kullanılmasını
önlemeyi, bunun için alınması gereken tedbirleri düşünüyor musunuz? Özellikle
bazı imamlar, kendi hadlerini aşarak siyaset yapıyorlar. Bunların görevleri
bellidir, sınırları…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Serdaroğlu…
MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakanım, çok önemli bir teşkilatımızın kanununu birlikte
görüşmekteyiz. Hayırlı olmasını diliyorum ve öncelikle uzun zamandır, kadro
bekleyen vekil imamlarımız bu gece buradan hayırlı haberi ilk ağızdan, yani
sizden duymayı bekliyor. Vekil imamlara kadro vermeyi açıklarsanız, onlar bu
gece çok mutlu olacaklar.
Ayrıca, hac kuralarında ifade ettiğim gibi az evvel, bir
iyileştirme yapıldığını biliyorum ancak bunun yeterli olmadığını da biliyorum.
Şu anda 750 bin civarında hac müracaatının olduğunu ve bunların hacca gitme
imkânlarının da kısa sürede olmadığını biliyorum. Binde 1 hakkı kullanmayan
bazı diğer ülkelerden bu hakkı Suudilerle görüşerek almayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Günal…
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, hac kuraları çekilirken önceki yılları -zaman zaman
katsayı falan dediniz ama anacağızım üç sene müracaat etti, vazgeçti- bir
önceki yılları eritmeden bu seneye geçiyorsunuz, bu konularda yeni bir
düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?
Diğer bir kısa soru: Az önce Sayın Dodurgalı söylerken aklıma
geldi, eskiden bize amelden mezhep, itikattan mezhep diye öğretirlerdi, ben Matürîdi’nin adını ancak makalelerde okur oldum.
Diyanetimiz, bu konudaki eğitimlerde farklı bir şey mi yapıyor yoksa insanlar
mı dikkate almıyor?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
buyurun.
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkanım, teşekkür
ediyorum.
Şimdi, hacla ilgili şu bilgileri vermek istiyorum: 796 bin
müracaat var şu anda. Takdir edersiniz ki, binde 1 kontenjan olunca takriben 74
bin kişi hacca gidebilecek, nereden bakarsanız bakınız 710 bin kişi gidememe
durumuyla karşı karşıya. Bu da bizden kaynaklanan bir durum değil. 2007 yılında müracaat edenlerden 35.655 kişi bu yıl hacca
gidebilecek, 2008’den 12.592 kişi hacca gidebilecek, 2009’dan 7.153, 2010
yılında müracaat edenlerden de 3.473. Öyle tahmin ediyorum, 35 bin ve 3.400
rakamlarına baktığınız zaman, oranlarda, ilk müracaat edenlere farklı bir
uygulamanın tanındığını görebilirsiniz, onun oranları var, onu burada teknik
olarak izah etmek için vaktimiz müsait değil. Ayrıca, şehit ve gazi
aileleri için 600, yaşlılar için de seksen üzeri olanlarla ilgili de bu yıl 10
bin kişiyi hacca göndermiş oluyoruz. Bunlar da yıllara göre, 2007’den bugüne
yapılan düzenlemeler.
Hacla ilgili fiyatlara gelince: Normal fiyatlar 1-2 diye ikiye
ayrılıyor; bunlar 2.465 avro, 2.295 avro şeklinde iki kısımdan oluşuyor.
Müstakil diye bir birim daha var, o da 3.780 avro. Lüks dediğimiz veya otel
dediğimiz ise 5.100 avro şeklinde fiyatlandırılmıştır. Diğer ülkelerle mukayese
ettiğimiz zaman, yakın zamanda arkadaşlarımız İran’a gittiler, oradaki
fiyatların, bizde 2.400 olan fiyatın orada 4.500 olduğunu tespit etmiş
bulunuyoruz. Bunlarla ilgili ayrıntılı bilgi istenirse yazılı olarak da
verebiliriz.
Din görevlilerinin hac döneminde görev almaları sınavla
gerçekleşiyor, çeşitli kriterler var, o çerçevede
gönderiliyorlar.
Ayrıca, maaş farklılıklarıyla ilgili, biliyorsunuz yeni
pozisyonlar oluşturuldu merkezde, buradan kaynaklanan bir farklılık görülüyor
ama bu doğru değildir, bu ihdas edilen yeni konumlardan dolayı bir farklılık
var. Genel idare hizmetlerinin durumunu iyileştirdik, eğitim görevlilerinin
durumunu da yine yasada mali açıdan iyileştirdik.
Müezzin sayısında çok ciddi bir düşüş var; 40 binlerden 10 binlere
geriledi, dolayısıyla bunların imam kadrosuna geçirilmesi düşünülmüyor.
Kayıt dışı kurslarla ilgili veya camilerde… Hasan Bey’in ifade
ettiği biraz eski bir bilgi diye düşünüyorum…
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Hâlen devam ediyor.
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Varsa tabii ki bunlarla ilgili
-sizler çok iyi bilirsiniz- sorumlu kolluk kuvvetlerine bunları bildirmek
gerekiyor ama böyle bir şey mümkün değildir. Kaldı ki bu düzenlemeyle de,
artık, Diyanetin görevlisinin olmadığı cami kalmayacağına göre, bu kadrolar
alındığına göre bu sorunların yaşanmaması için…
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Bakanım, camiler nereye bağlı şu
anda? Diyanete mi bağlı?
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Diyanete bağlı.
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Vakıflara mı bağlı? Yoksa o derneklere
mi bağlı? Bunları bütün biz incelediğimiz için söylüyorum.
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Vakıflara ait olan da var ama
yönetimi Diyanete aittir, dolayısıyla görevlilerin atanması da Diyanete aittir.
Bu konuda bir sıkıntı söz konusu değil ama Türkiye büyük bir ülke. Burada bir
yanlışlık varsa bu konuyla ilgili başta bizlere düşen önemli sorumluluklar var,
onu yerine getirelim. Kolluk kuvvetlerinin görev alanındaki bir konudur.
Sözleşmeli olarak 5 bin sözleşmeli 4/B’li
personel alımı Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından açıklandı, Maliyede vizede
şu anda, çıkmak üzere. Zaten bu düzenleme ile 5 bin kadro alınıyor, açıktan
atama, 5 bin de 4/B’li sözleşmeli olarak alınacak.
Ayrıca, Sayın Serdaroğlu’nun
hassasiyetle üzerinde durduğu vekil imamlarla ilgili konu. Bunu da bugün
önergeyle gerçekleştirdiğimizde, Diyanet İşleri Başkanlığının şu anda boş
bulunan 12.500 camisinin Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından doldurulması ve
bahsedilen mahzurların da ortadan kalkması için gerekli düzenlemeler gerçekleşiyor.
“Cemevleriyle ilgili yasal düzenlemeyi
yapıverin.” diyorsunuz. Bununla ilgili son aşamaya gelmiş bulunuyoruz. Hukuk
komisyonumuz gerekli çalışmayı tamamlayınca bunu huzurlarınıza getirmiş
olacağız.
Gaziantep’teki sendikaların ilanıyla ilgili konuyu biz de tahkik
ettiriyoruz, inceletiyoruz ama sendikaların bir ilanı bu, Diyanet İşleri
Başkanlığının ilanı değil.
Hac kontenjanını tabii ki artırmayı biz de düşünüyoruz, biz de
istiyoruz, arzuluyoruz ama müracaat sayısına baktığınız zaman tablo ortadadır.
Geçen yıl 30 bin civarında ek kontenjan alınmış idi, umarız bu yıl da bu
kontenjan temin edilir ve yine 20-30 bin vatandaşımızın bu arzusu, bu talebi
yerine getirilmiş olur.
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Bakan, bu 5 bin kişinin
ataması yapılmazsa haklarını kaybediyorlar, açıklama yapar mısınız. Ramazandan önce, KPSS süresi…
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Şevket Bey, sizin dediğiniz,
2008 yılında KPSS sınavına girenlerin yeni KPSS sınavına kadar konumları
geçerli, aldıkları puanlar geçerlidir. Biz, yasa yürürlüğe girer girmez, hızlı
bir şekilde, şu anda 4/B statüsünde Maliyede vizede olan bu 5 bin kişinin
alımıyla ilgili çalışmaları, açıktan atamaları hızlı bir şekilde başlatacağız.
Umarım, bu arkadaşları yeni KPSS sınavı öncesine de yetiştirme gayreti
içerisinde olacağız.
Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – İkinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki
önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı
oylarınıza sunacağım.
13’üncü madde üzerinde iki önerge var.
Önergeleri sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
507 Sıra Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın
çerçeve 13. maddesi başlığından “ Dini yayınlar” ibaresinin çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz.
Bengi
Yıldız Şerafettin
Halis Hamit Geylani |
Batman Tunceli Hakkâri |
Osman
Özçelik Akın
Birdal |
Siirt Diyarbakır |
BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 13’üncü maddesinin; “Dini
Yayınlar Döner Sermaye İşletmesi” başlığından sonra gelen 2’nci paragrafında
yer alan “sınav giderlerini karşılamak üzere sınav hizmetlerinden elde edilen
gelirler” ibaresinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Mehmet
Şandır Beytullah Asil |
Antalya Mersin Eskişehir |
Reşat
Doğru Mustafa Enöz M.
Akif Paksoy |
Tokat Manisa Kahramanmaraş |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) –
Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Enöz. (MHP
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz 507 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 13’üncü maddesinde
Milliyetçi Hareket Partisi olarak vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Tasarının 13’üncü maddesi, 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un 14’üncü maddesini başlığıyla birlikte
değiştirmektedir. 633 sayılı Kanun’un 14’üncü maddesi Donatım Müdürlüğünün
görevlerini düzenlemekte olan bir madde idi. Şimdi bu madde ile “Dinî Yayınlar
Döner Sermaye İşletmesi” başlığı ile yeniden düzenlenmektedir. Döner sermaye
gelirleri sayılırken kurum içerisinde yapılacak olan sınavlardan da gelir elde
edilmesinin hedeflendiği madde metninde yer almaktadır. Önergemizde,
görüşülmekte olan kanun tasarısının 13’üncü maddesinin “Dinî Yayınlar Döner
Sermaye İşletmesi” başlığından sonra gelen ikinci paragrafında yer alan “sınav
giderlerini karşılamak üzere sınav hizmetlerinden elde edilen gelirler”
ibaresinin tasarı metninden çıkarılmasını teklif etmekteyiz. Önergemizin
gerekçesinde de belirttiğimiz gibi, kurumun kendi personelinden sınav
hizmetlerine ilişkin gelir elde etmesi uygun değildir. Bu konu Plan ve Bütçe
Komisyonumuzun Alt Komisyonunda da tartışılmış, madde metninden çıkartılmış
olmasına rağmen, maalesef tekrar tasarıda yer almıştır. Kendi görevlilerinin
katılacağı sınavlardan gelir elde etmeyi düşünmek Diyanet İşleri Başkanlığımıza
yakışmamaktadır. Onun için, bu ibarenin madde metninden çıkarılmasını talep
ediyoruz.
Sayın milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanlığı, makam olarak
milletimizce önemsenen ve saygı duyulan kurumların başında gelmektedir. Diyanet
İşleri Başkanlığımızın çalışanları, yurdumuzun her yerinde, doğusundan
batısına, güneyinden kuzeyine kadar, büyük bir fedakârlık ve sabırla görev
yapmaktadırlar. Din görevlisi olmak, toplumda büyük bir sorumluluğu da
beraberinde getirmektedir. Din görevlileri, toplumun her alanında insanlarımıza
örnek olan kişiler konumunda bulunmaktadırlar. Onun için, insanlarımızın daha
hoşgörülü davranışlar içerisinde olmaları konusunda, din adamlarımıza büyük
görevler ve sorumluluklar düşmektedir.
İnsanlarımız, din görevlilerimizden din hizmeti almaya açık ve
isteklidirler. Ancak, din eğitimi konusunda, Diyanet İşleri Başkanlığımızın ne
kadar başarılı olduğu sürekli tartışma konusu olabilmektedir. Bu yüzden, din
eğitimi başka yollarla çocuklarımıza verilmeye çalışılmakta, bu da yanlış
anlaşılmalara sebebiyet vermektedir. Anayasa’mızın amir hükmüne göre, Diyanet
İşleri Başkanlığımızın, her türlü siyasi görüşün dışında kalarak görevini
yerine getirmesi gerekmektedir. Ancak, insanlarımız üzerindeki yaygın kanaat,
Diyanet İşleri Başkanlığının, siyasi iktidarların baskısı altında kaldığıdır.
Bu durum, teşkilata karşı toplumda güvensizlik yaratabilmektedir.
Değerli milletvekilleri, Diyanet İşleri merkez teşkilatı ile taşra
teşkilatı arasındaki, özellikle, genel idari hizmetlerinde, yardımcı
hizmetlerde ve teknik hizmetlerde çalışan personelin özlük haklarının da
düzeltilmesi gereği vardır. Ülkemizde, kurumlar arasında da büyük ücret
eşitsizliği bulunmaktadır. Aynı iş yerinde aynı işi yapan personel arasında,
aldıkları ücretlerde büyük farklılıklar bulunmaktadır. Bu adaletsiz durum,
çalışırken olduğu gibi, emekli olduktan sonra da devam etmektedir. Bazı
kurumlarda memurlar 1’inci dereceye düşemez ve ek göstergeden
yararlanamazlarken, bazı kurumlarda da bir memur başka bir kurumdaki daire
başkanının ek göstergesinden emekli olabilmektedir. Yine bazı kurumlarda şube
müdürü unvanıyla çalışan kamu görevlisi başka bir kurumdaki genel müdürün ek
göstergesine gelebilmekte ve o ek gösterge ile emekli olabilmektedir. Yani
çalışanlar arasındaki eşitsizlik, çalışırken olduğu gibi emekli olduktan sonra da
devam etmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MUSTAFA ENÖZ (Devamla) – Teşekkür ederim.
Kurumlar arasındaki özlük hakları ve ücret konusundaki
haksızlıklar bir an önce giderilmelidir. Her kurum kendi kanununda değişiklik
yaparak, kendi bütçesiyle personelinin özlük haklarını düzeltme konusunda
gayret sarf etmektedir. Bu hususta en mağdur olan kurumlardan bir tanesi de
Diyanet İşleri Başkanlığı personelidir. Bilhassa vekil imamlarımızın
sıkıntıları had safhadadır. Bu din görevlilerimizin tek istedikleri, haklarının
verilmesi ve asıl kadrolara geçirilmeleridir. Ben burada Hükûmeti
bir kez daha duyarlı olmaya davet ediyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle önergemizin kabulünü diler, yüce heyetinizi
saygılarımla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Enöz.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
507 Sıra Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın çerçeve 13. maddesi başlığından “Dini yayınlar” ibaresinin
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Bengi
Yıldız (Batman) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) –
Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özçelik.
OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
verdiğimiz önerge üzerine söz aldım. Sizleri tekrar saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı hazırlanırken kurum
çalışanlarına danışılmamıştır. Katılımcı demokrasi gereği, kurum
çalışanlarının, kurum çalışanlarının dernek ve sendikalarının görüşleri
yeterince alınmamış ve kurumun üst düzey yöneticilerinin görüşleri
doğrultusunda hazırlanmıştır. Böyle olunca da üst düzey bürokratlar tarafından
kendi kariyer ve ekonomik konumunu güçlendirici şekilde yasa tasarısı önümüze
gelmiştir. Kurum çalışanlarının ve onları temsil eden sendikaların görüşlerinin
alınmaması büyük bir eksikliktir.
Din görevlilerinin özlük hakları göz ardı edilmiştir. Teknik
hizmetler grubunda çalışan kurum personeli yine aynı şekilde mağdur
edilmişlerdir, özlük hakları geliştirilmemiş ve beklentilerine yanıt
verilmemiştir.
Bu yasada özellikle önem verdiğimiz bir konu da: Diğer grup
sözcülerinin de ifade ettiği gibi, vekil imamların sorunu ciddi bir sorundur.
Vekil imamlar, gördüğüm kadarıyla, neredeyse bütün milletvekillerine
telefonlarla, fakslarla kendi durumlarını anlatıyorlar ve yasada kendilerinin
kadroya alınmasıyla ilgili bir düzenlemenin yapılmasını talep etmektedirler.
Umarım bu şekilde vekil imamların durumunu göz önünde bulundurma imkânına sahip
oluruz ve bu yasanın geçici maddesiyle, bir geçici maddesiyle vekil imamların
durumunu düzeltmiş oluruz.
Bir diğer konu da fahri imamlar meselesidir. Biliyorsunuz, fahri
imamlar, özellikle Doğu ve Güneydoğu’da medreselerden yetişmiş din adamları ve
resmî bir eğitim almamışlar. Dolayısıyla KPS sınavına girme ve orada başarılı
olma şansları yok. Bunlar köylerde din hizmeti veren, halkın din ihtiyaçlarına
ve eğitimine uygun hizmetler sürdüren -fedakârca sürdüren- insanlar. Bunların
kadroya alınması tabii ki yasa çerçevesinde mümkün değil ama gerek Bakanlığın
gerek Bakanlığın gerekse Diyanet İşleri Başkanlığının fahri imamların durumunu,
ekonomik durumunu düzeltecek tedbirleri fiilî olarak almasının mümkün olduğunu
düşünüyorum. Onların da bu sorununu dile getirmek istedim.
Sayın milletvekilleri, burada kuruma yaptığımız eleştiri dost
eleştirileridir. Kurumun şeffaflaşması, kurumun kamuoyunda tartışılır olmaktan
çıkarılması ve asli görevi olan din hizmetlerinin yine yasada belirtildiği
şekilde herkese eşit şekilde verilmesi konusunda organize edilmesi ve ticari
faaliyetlerden mümkün olduğu kadar elini çekmesi gereği üzerine bu
düşüncelerimizi ifade ettik. Amacımız kurumu yıpratmak değildir, tam aksine kurumun
saygınlığını korumaktır, kurumun daha saygın bir hâle gelmesini sağlamaktır.
Sanıyorum diğer maddelerle ilgili daha fazla önerge vermeme
konusunda veya önergeler üzerinde tartışmama konusunda Sayın Bakanın da ricası
oldu. Biz de buna uygun davranmak istiyoruz. Birkaç talebi dile getirmek
istiyorum bu nedenle, daha sonra konuşmayacağımız için.
Kur’an-ı Kerim’in
Kürtçe mealinin yayınlanabileceğini Sayın Bakan ifade etti. Bundan memnuniyet
duyduğumuzu ifade ediyorum, teşekkür ediyorum.
Hutbe ve vaazların Kürtçe yapılabilmesinin önündeki
engellerin kaldırılması lazım. Türkçe yapılan
hutbe ve vaazlarda milliyetçi, ırkçı, ayrıştırıcı, resmî ideolojiden
arındırılması, dinin temel kurallarına bağlı kalınması gerekir diyoruz.
İmam-hatip liselerinde ve din kültürü derslerinde, cuma hutbe ve
vaazlarında kurumun ve Millî Eğitim Bakanlığının yaptığı sınavlarda tek
mezhebin esas alındığı uygulamalardan vazgeçilmelidir.
Fahri imamlık yapanların durumunu söyledim. İmamlara, din
görevlilerine konut, lojman tahsisi yapılmalı veya kira bedeli ödenmelidir. Din
görevlilerine yeterli ek mesai ücreti ödenmelidir. Bütün devlet kurumlarında
çalışanlar ek mesai almakta ama din görevlileri çoğu zaman yirmi dört saat
çalışmakta ve ek mesai ücreti almamaktadırlar.
Camilerde halktan para toplanması işine son verilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Camilerde halktan para toplanması yasaklanmalıdır, buna son
verilmelidir.
Hac ve umre ziyareti ve ibadetinde yeterli sayıda Kürtçe bilen
rehber tahsis edilmelidir. On binlerce Kürt vatandaşımız hac ve umre ziyareti
ibadetini yaparlarken rehber imkânı bulamamaktadırlar.
Yine sendikalar var. Bu alanda çalışan sendikalarla mutlaka iş
birliği, güç birliği geliştirmelidir. Sendikalar arasında ayrım yapılmamalıdır,
eşit mesafede davranılmalıdır.
Başka önerilerimiz de var, bunlar yeterli.
Sanıyorum, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Bakanlık, Diyanet İşleri Başkanlığının
daha aktif ve işlevine uygun çalışmalar yapması konusunda bu önerilerimizi
dikkate alacaklardır.
Yasanın hayırlı uğurlu olmasını diliyorum, hepinize saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özçelik.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge reddedilmiştir.
Madde 13’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Madde 14’te iki önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
507 Sıra Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın çerçeve 14. maddesi 2. fıkrasında geçen “…sınırlarını” ibaresinden
sonra gelmek üzere “ve süresini” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Bengi
Yıldız Şerafettin
Halis Akın Birdal |
Batman Tunceli Diyarbakır |
Hamit
Geylani Osman
Özçelik |
Hakkâri Siirt |
BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının çerçeve 14’üncü maddesiyle
düzenlenen 633 sayılı Kanunun 15’inci maddesinin sonundaki “Yetki devri uygun
araçlarla ilgililere duyurulur.” ibaresinin tasarı metninden çıkartılmasını arz
ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Mehmet
Şandır M. Akif Paksoy |
Antalya Mersin Kahramanmaraş |
Beytullah Asil Reşat
Doğru Cemaleddin Uslu |
Eskişehir Tokat Edirne |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Uslu.
CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, 507 sıra sayılı Tasarı’nın 14’üncü
maddesiyle ilgili verdiğimiz bir değişiklik önergesi hakkında söz aldım.
Sizleri saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, tasarının genel gerekçesine baktığımızda,
Diyanet İşleri Başkanlığının cumhuriyetimizin en köklü kuruluşlarından biri
olduğunu görüyoruz. Laiklik ilkesi doğrultusunda siyasi görüş ve düşüncelerin
dışında kalarak görevini yerine getirmeye çalışan bir anayasal kuruluştur. 1965
yılında teşkilatlanmış, 1976 yılında yapılan bazı düzenlemeler Anayasa
Mahkemesi tarafından 1979 tarihinde iptal edilmiştir. Bu yüzden Başkanlığın
bazı faaliyetlerinde yasal dayanaktan yoksun bir durum görülmektedir.
Kadro sayısı son yıllarda ihtiyaca göre artmış, toplumsal
gelişmeler Başkanlığın önemini bir kez daha artırmıştır. Hizmet alanı yurt
dışında genişlemiş, özellikle hac ve umre hizmetleri bu ihtiyacı daha da
artırmıştır. Anayasa Mahkemesince iptal dolayısıyla bazı yönetmeliklerle
görülmeye çalışılan hizmetler yer yer dava konusu
olmaktadır. Yine bakıyoruz, bu tasarı Başkanlığın hizmet birimlerinin genel
müdürlük şeklinde yapılandırılmasını öngörmektedir.
Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısının çerçeve 14’üncü
maddesiyle düzenlenen 633 sayılı Kanun’un 15’inci maddesinin sonundaki “Yetki
devri uygun araçlarla ilgililere duyurulur.” ibaresinin metinden çıkarılmasını
teklif ettik bu önergemizle. Zira, yetki devrinin
nasıl yapılacağı zaten genel hükümlerde mevcuttur ve bu hususun tasarı metninde
yer almasına gerek yoktur. Dolayısıyla söz konusu ibarenin metinden çıkarılması
daha uygun olacaktır.
Değerli milletvekilleri, teşkilat mensuplarının çözüm bekleyen
birçok sorunu bulunmaktadır. Bunların bir kısmını Sayın Bakanın cevaplandırması
arzusuyla bilgilerinize sunmak istiyorum: Kurum içerisinde yapılacak olan
rotasyon uygulaması birçok görevliyi mağdur edecektir. Bu uygulama yapılacaksa
hangi kriterlere göre yapılacaktır?
Umre görevlendirmelerinde müftüler hep aynı kişileri
görevlendirmektedir. Hiç umreye gitmeden emekliye ayrılan görevliler olmasına
rağmen birden fazla umreye gidenler bulunmaktadır. Bununla ilgili daha adil davranılamaz
mı?
Aynı kadroya sahip imam ve müezzinlerin becayiş yapabilmelerine
neden izin verilmemektedir?
Yine, aynı okul mezunu imamlık ve müezzinlik müktesebi bulunan,
genel idare hizmetlerinde çalışan personel, görevlisi olmayan camilerde cuma
namazı kıldırmakta, ramazan ayı dolayısıyla irşat hizmetlerini yürütmekte ancak
din hizmetleri tazminatından mahrum bırakılmaktadır. Ücret adaletsizliğinin
giderilmesi mümkün müdür?
Geçici görevlendirmelerde sadece caminin müezzini değil, imam ve
müezzin sırasıyla görevlendirilmelidir. İl müftülerinin keyfî uygulamalarına ne
zaman son verilecektir?
Mevcut 657’ye tabi memurların öğrenim haklarının bulunmasına
rağmen din görevlilerinin atamalarının müftülerin kurmuş olduğu sınav
komisyonuna mülakat yöntemiyle bırakılması nedeniyle öğrenim gören din
görevlileri mağdur olmaktadır. En azından öğrenim görenlerin, öğrenim
gördükleri yerlerdeki uygun olan camilere atanmaları hususunda bir öncelik
tanınamaz mı? Bu durumda Türkiye’de lisans eğitimi gören birçok görevli öğrenimini
sürdüremeyip mağdur olmaktadır.
Vekil imam-hatiplerde aranan şartlar fahri Kur'an
kursu öğreticilerinde de aranmakta ancak vekil imam-hatipler kadroya
geçirilirken fahri Kur'an kursu öğrencilerine kadro
tahsis edilecek midir?
Bazı müftülükler, bankaların çalışanlara vermiş olduğu promosyonları çalışanların Diyanet Vakfına bağışlamaları
karşılığında keyfî olarak teşekkür belgesiyle umreye göndermek ve benzeri
ödüller vadederek ödüllendirmektedirler. Öbür
taraftan, görevini layıkıyla yerine getirmesine rağmen promosyonu
bağışlamayan personel, bu tür ödüllendirmelerden mahrum bırakılmakta ve görev
şevki kırılmaktadır. Bu uygulamalar böyle bir kurum için ne kadar normaldir?
Sözlerime son verirken sizleri saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uslu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
507 Sıra Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın çerçeve 14. maddesi 2. fıkrasında geçen “…sınırlarını” ibaresinden
sonra gelmek üzere “ve süresini” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Bengi
Yıldız (Batman) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun.
Gerekçe:
Yetki devrinin sınırları belirlenmekte süresi ise açık
bırakılmaktadır. Bu nedenle sürenin de belirtilmesinde yarar görülmelidir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Madde 14’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Madde 15’te iki önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
507 Sıra Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın çerçeve 15. maddesinin başlığında geçen "iş birliği"
ibaresinin kaldırılarak yerine "ilişkiler" ibaresinin konulmasını arz
ve teklif ederiz.
Bengi
Yıldız Şerafettin
Halis Hamit Geylani |
Batman Tunceli Hakkâri |
Akın
Birdal Osman
Özçelik |
Diyarbakır Siirt |
BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının çerçeve 15'inci maddesiyle
düzenlenen 633 sayılı Kanunun 17'inci maddesinin sonunda yer alan "Anılan
Vakıf hakkında 22/1/2004 tarihli ve 5072 sayılı Dernek
ve Vakıfların Kamu Kurum ve Kuruluşları ile İlişkilerine Dair Kanun hükümleri
uygulanmaz." ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Beytullah Asil Mehmet
Şandır |
Antalya Eskişehir Mersin |
Reşat
Doğru Mümin
İnan M. Akif Paksoy |
Tokat
Niğde Kahramanmaraş |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Buyurun Sayın İnan.
MÜMİN İNAN (Niğde) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım; Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, 633 Sayılı Diyanet
İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Kastamonu Milletvekili
Mehmet Serdaroğlu’nun, 657 Sayılı Devlet Memurları
Kanununa Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi’nin 15’inci maddesine
verdiğimiz önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlarım.
İnsanları sonsuz saadete ve huzura götürmek için Cenabıallah tarafından Yüce Peygamberimiz Hazreti Muhammed
vasıtasıyla gösterilen yolun, yani İslam dininin ülkemizde ve ülke dışındaki
vatandaşlarımıza anlatılması noktasında çok önemli bir görev ifa eden Diyanet
İşleri Başkanlığı, cumhuriyetimizin en önemli ve köklü kurumlarından birisidir.
İnsanla beraber doğmuş olan din, insan var oldukça da daima
olacaktır, çünkü din bir ihtiyaçtır. Varlığı üzerinde düşünebilen, nereden
gelip nereye gittiğini sorgulayabilen insan, huzur ve mutluluğu, sükûnu ve iç
huzuru dine ve Yüce Yaratıcıya sığınarak bulabilmektedir.
Din, cemiyet hayatını disipline edici olarak da önemli bir
müessesedir. İnsan ihtiraslarının frenlenmesinde, adaletli davranılmasında,
kardeşlik duygularının pekiştirilmesinde, barışın tesisinde önemli rolü vardır.
Her türlü ahlaki faziletin kaynağı olan dinin her anlamda ehemmiyeti büyüktür.
Mensubu olmaktan şeref duyduğumuz İslam dini, insanı sırf insan
olmasından dolayı değerli kılmış, diller, renkler ve ırklar arasında herhangi
bir ayrımcılığı asla kabul etmemiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığımız, milletimizin yukarıda bahsedilen
konuların, cemiyet hayatının tanzim edilmesinde, kişilerin iç huzuru
bulmasında, toplumun aydınlatılmasında önemli görevler üstlenmiş ve
eksikliklerine rağmen büyük başarıları olmuştur.
Önergemizle, 2004 yılında, dernek ve vakıfların kamu kurum
ve kuruluşlarıyla ilişkilerini düzenleyen 5072 sayılı Kanun’un kapsamı dışına
çıkarılan Diyanet İşleri Başkanlığına dinî ve sosyal konularda yardımcı olmak
amacıyla kurulan Türkiye Diyanet Vakfını tekrar bu kanun kapsamına alınmasını
amaçlamaktayız çünkü bu değişiklik yapılmazsa diğer kamu yararına çalışan
dernek ve vakıflara karşı haksızlık ve adaletsizlik olacaktır. Bu nedenle ibarenin madde metninden çıkarılmasının adalete ve
hakkaniyete daha uygun olacağını düşünmekteyiz.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, Başkanlığın yürütmekle yükümlü
olduğu hizmetlerin daha yüksek performansta, düzenli ve verimli olmasının bu
kanun tasarısıyla yerine getirilmesini temenni ediyoruz. Yeni teşkilat
yapılanmasının daha kaliteli ve etkin bir din hizmeti sunabilmesi de umarız ki
bu kanunla gerçekleşir.
Başkanlığın çalışanlarının, özellikle camilerde görev yapan imam
ve müezzinlerin sabah namazından yatsı namazı sonuna kadar yaklaşık on altı
saat gibi bir sürede hizmet yapmaları takdire şayan bir iştir. Bunun yanında,
almış oldukları ücretin bu verilen hizmetin tam karşılığı olmadığını da
görmekteyiz. Sosyal hayatın öğretmen gibi önemli bir bireyini oluşturan din
görevlilerinin daha iyi şartlarda yaşamaları hepimizi memnun edecektir.
Geçici din görevlilerine kadro verilmesi, okullarını bitirip görev
bekleyenler için de kadro tahsis edilmesi önemli bir sosyal ihtiyacı gidermesi
bakımından da desteklediğimiz konulardır.
Her kurumun olduğu gibi Diyanet İşleri Başkanlığının da
problemleri vardır ve çalışanlarının da sorunları vardır. Bunlardan önemli
gördüğüm birkaç konuyu arz etmek istiyorum.
Bunların en önemlileri arasında özellikle son dönemlerde Hükûmete yakınlığıyla bilinen bir sendikanın Diyanetteki üye
sayısının hızla artmasıdır. Bu kurumda sendika yöneticilerinin iktidar
partisinin de adını kullanarak ya da ortak hareket ederek üye sayılarını
artırmak için psikolojik baskı uyguladığı ifade edilmektedir. Bazen daha iyi
yerlere tayin ya da merkezde görevlendirme gibi adalet dışı davranışlara da
sıkça başvurulduğu bilinmektedir. Özel olarak tayin hakkı olan bir din
görevlisinin tayini ancak sendika değiştirdikten sonra gerçekleştiği çalışanlar
tarafından dile getirilmektedir. Kısaca, bu kurumdaki tayin ve terfi
işlemlerinin iktidar partisi teşkilatları ve söz konusu sendikanın kontrolünde
olduğu bilinen bir gerçektir.
Sayın Bakanım, din görevlilerinin, Avrupa’da, özellikle Fransa’da
çalışanların bize ilettiği bir konu var. Avrupa’nın birçok yerinde Diyanetin
görevlendirmiş olduğu görevlilerimizin beş yıl sürelerinin olmasına rağmen,
Fransa’da beş yıldan daha az olduğu için oradaki arkadaşlarımızın sizden böyle
bir talepleri var. Fransa Hükûmeti nezdinde böyle bir
girişimde bulunursanız, bunların sorunlarını çözerseniz memnun olacağımızı
ifade etmek istiyorum.
1982 Anayasası’nın 136’ncı maddesi “Genel idare içinde yer alan
Diyanet İşleri Başkanlığı, lâiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve düşünüşlerin dışında
kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda
gösterilen görevleri yerine getirir.” hükmüyle yer almıştır.
Sayın Bakanım, Diyanet gibi dürüstlüğü, güzel ahlakı, sevgiyi,
adaleti, iyiliği, hak yememeyi, kul hakkını her vaazda anlatan insanların görev
yaptığı bir kurumun gereken hassasiyet ve adaletle yönetilmezse topluma karşı
ne kadar inandırıcı olabilir, sizlerin takdirine bırakıyorum.
Sayın Bakan, çok hassas bir konu olan…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MÜMİN İNAN (Devamla) –…din görevliliği müessesesinin sendikaların
üye kapma yarışına alet edilmemesi ve bu çirkin ve ahlaki olmayan uygulamalarla
rencide edilmemesi konusunda sizden özel bir çaba göstermenizi beklemekteyiz.
Ayrıca, vatandaşlarımızın bizlere ilettiğine göre imam hatip
lisesi mezunları geçmişte, 1992 yılında kurulan Açık Öğretim Sosyal Bilimler
Fakültesini bitirip görevlerine devam edenler ile daha sonra açılan Açık
Öğretim İlahiyat Fakültesi mezunları ile aynı kadroda olup aynı görevi
yapmalarına rağmen ücret farkı yaratacağı belirtilmektedir. Bu konuyu da
dikkatlerinize arz etmek istiyorum.
Bu kanunun Diyanet İşlerimize ve aziz milletimize hayırlı ve
uğurlu olmasını temenni ediyor, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İnan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
507 Sıra Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın çerçeve 15. maddesinin başlığında geçen "iş birliği"
ibaresinin kaldırılarak yerine "ilişkiler" ibaresinin konulmasını arz
ve teklif ederiz.
Bengi Yıldız (Batman) ve
arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) –
Katılamıyoruz Değerli Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Madde, Başkanlığın Türkiye Diyanet Vakfı ile işbirliği ile sınırlı
değil, tüm yasal ilişkilerinden söz etmektedir. Bu nedenle madde başlığının
"Türkiye Diyanet Vakfı İle İlişkiler" olarak düzenlenmesinin daha
uygun olacağı düşünülmüştür.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Madde 15’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Madde 16’da üç önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:
T.B.M.M. Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 507 Sıra Sayılı yasa tasarısının 16. maddesinin
3. paragrafının sonuna aşağıdaki ifadenin eklenmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
“Ancak, görevlendirildiği ülkenin dilini bilenler için öncelik
tanınır.”
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Ahmet Küçük Vahap
Seçer |
Malatya Çanakkale Mersin |
Şevket
Köse Yaşar Ağyüz Tayfur
Süner |
Adıyaman Gaziantep Antalya |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
507 Sıra Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın çerçeve 16. maddesi son fıkrası bir bütün olarak aşağıdaki şekilde
düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.
"Yurt dışı görevler için yapılacak sınavlara, personelin yurt
dışı görevlere hazırlanmasına ilişkin usul ve esaslar ile Türkçe'nin
ve Türk lehçelerinin konuşulduğu ülkeler ile; Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı Kürtlerin göçmen olarak yaşadığı ülkeler ile Kürtlerin
belli bir nüfus yoğunluğunda bulunduğu diğer ülkelere Kürtçe bilen personelin
atanmasında hangi dil ve lehçelerin aranacağı ve yurt dışı teşkilatına
yapılacak atamalarla ilgili diğer hususlar yönetmelikle belirlenir."
Bengi
Yıldız Akın Birdal Hamit
Geylani |
Batman
Diyarbakır
Hakkâri |
Şerafettin
Halis Osman Özçelik |
Tunceli
Siirt |
BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının
Mehmet Günal Mehmet
Şandır Beytullah Asil |
Antalya
Mersin
Eskişehir |
Mümin
İnan Yılmaz Tankut Hüseyin
Yıldız |
Niğde
Adana
Antalya |
Süleyman
Yunusoğlu |
Trabzon |
Yurtdışı Teşkilatı:
Madde 18/A - Başkanlık Yurt dışı Teşkilatı, 189 Sayılı Kamu Kurum
ve Kuruluşlarının Yurt Dışı Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararname
esaslarına göre kurulan Müşavirlik ve Ataşeliklerden oluşur.
Yurt dışı sürekli görev süresi üç yıldır, bu süre hizmetin
gerektirdiği hallerde Başbakan veya ilgili bakanın onayı ile bir yıla kadar
uzatılabilir. Bu hüküm müteakip yurt dışı atamalarında da uygulanır. Aynı
unvanlı yurt dışı sürekli göreve en fazla iki kez atanılabilir.
Başkanlık Yurt dışı Teşkilatında görevlendirilecek personel ile yürütülecek hizmetin nitelik ve
süreleri tüzükle düzenlenir.
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) –
Katılamıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Vural, kim konuşacak?
OKTAY VURAL (İzmir) – Süleyman Lâtif Yunusoğlu.
BAŞKAN – Sayın Yunusoğlu, buyurun.
SÜLEYMAN LÂTİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan kanunun 16’ncı maddesi üzerine verdiğimiz
önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Diyanet İşleri Başkanlığının kuruluşunun 86’ncı yıl dönümünün
ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, Diyanet İşleri Başkanlığının
dünyanın her noktasındaki 100 binden fazla personelini, gayretlerinden,
özverili çalışmalarından dolayı tebrik ediyorum.
Bu yıl, aynı zamanda, yüce kitabımız Kur'an’nın
indirilişinin 1.400’üncü yıl dönümünü de idrak ediyoruz. İlahî mesaj, bin dört
yüz yıl önce, Hazreti Peygamber aracılığıyla insanlığa ulaştırılmıştı. “Oku”
emriyle nazil olmaya başlayan Kur'an, o andan
itibaren tüm insanlığı kucakladı ve sıcaklığıyla, hikmetiyle, nuruyla kuşattı.
İlahi muhafaza altında olan kutsal kitabımız bugün de gönüllere şifa olmaya,
inananların yolunu aydınlatmaya, tüm insanlığa barış ve kardeşlik mesajı
vermeye devam ediyor. Ancak, ne yazık ki Kur'an’ın
mesajlarından nasibini alamayanlar, İslam dinini “ılımlı” ya da “radikal”
olarak bölmeye çalışanlar, bugün bütün gayretleriyle bu çabalarını yoğun bir
şekilde devam ettiriyorlar. Hiçbir din, hiçbir inanç, öldürmeyi, adaletsizliği,
hoşgörüsüzlüğü, yetim hakkı yemeyi, yoksulluğu siyasal sömürü aracı olarak
kullanmayı mazur göremez. Aynı şekilde, hiçbir din, terörü ve şiddeti
insanlığın bir kaderi olarak göremez. Bu vesileyle, huzurlarınızda, bütün
şehitlerimizin aziz hatırasını bir kez daha anmak istiyorum. İslam’la terörü
özdeşleştirmeye çalışanlarla dinimize “ılımlı” yaftasını yapıştıran kesimlere
maalesef prim verilmesini, bu anlayışın ülkemizde yerleşmesini kabullenemediğimizi
de burada ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, ben, Türkiye'nin içinde bulunduğu durumdan,
ülkemizin sürüklenmeye çalışıldığı sarmaldan dolayı Diyanet İşleri
Başkanlığımızın çok anlamlı mesajlar verebileceğini düşünüyorum. Bazı dış mihrakların
dinimizi yozlaştırmasına göz yumanlara Diyanet İşleri Başkanlığımızın
söyleyecek bir sözü olmalı. Dinimizi siyasallaştıranlara Diyanet İşleri
Başkanlığımızın söyleyecek sözü olmalı. Kendisini siyasi tartışmaların içine
çekmek isteyenlere de aynı şekilde Diyanet İşleri Başkanlığımızın bir cevabı
olmalı. İmamlarımızı, vaizlerimizi, müftülerimizi âdeta kendine oy devşirmek
için bir araç olarak kullananlara da Diyanet İşleri Başkanlığımızın güzel bir
cevabı olmalı. Bu bağlamda, Mehmet Âkif Ersoy’un şu
dizelerinden herkesin gerekli mesajları alması gerektiğini burada ifade
etmeliyim. Âkif diyor ki: “İbret olmaz bize, her gün
okuruz ezberde! / Yoksa bir maksat aranmaz mı bu ayetlerde? / Lafzı muhkem
yalnız, anlaşılan, Kur’an’ın; / Çünkü kaydında değil,
hiçbirimiz mananın.” Her şeyden önce manayı iyi bellememiz lazım.
Değerli arkadaşlar, son sekiz yıldır ülkemizde her gün her bir
değerin içinin boşaltıldığı, bütün değerlerimizin bir siyasi istismar alanı
hâline geldiği bir dönemdeyiz. O yüzden, bu değerlerimize her zamankinden daha
çok sahip çıkmamız gerekiyor ve bu bağlamda, Diyanet İşleri Başkanlığımızın
sorumluluğu daha da artıyor.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yunusoğlu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
507 Sıra Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın çerçeve 16. maddesi son fıkrası bir bütün olarak aşağıdaki şekilde
düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.
"Yurt dışı görevler için yapılacak sınavlara, personelin yurt
dışı görevlere hazırlanmasına ilişkin usul ve esaslar ile Türkçe'nin
ve Türk lehçelerinin konuşulduğu ülkeler ile; Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı Kürtlerin göçmen olarak yaşadığı ülkeler ile Kürtlerin
belli bir nüfus yoğunluğunda bulunduğu diğer ülkelere Kürtçe bilen personelin
atanmasında hangi dil ve lehçelerin aranacağı ve yurt dışı teşkilatına
yapılacak atamalarla ilgili diğer hususlar yönetmelikle belirlenir."
Bengi
Yıldız (Batman) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) -
Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) - Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Batı ülkelerinde göçmen olarak yaşayan Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı Kürtler ile İran, Irak, Suriye, Lübnan, Azerbaycan, Ermenistan gibi
ülkelerde yaşayan Kürtlerin din hizmetinden yararlanmaları amaçlanmaktadır.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
T.B.M.M. Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 507 Sıra Sayılı yasa tasarısının 16. maddesinin
3. paragrafının sonuna aşağıdaki ifadenin eklenmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
“Ancak, görevlendirildiği ülkenin dilini bilenler için öncelik
tanınır.”
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Seçer.
VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
507 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 16’ncı maddesinde verdiğimiz
değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunmaktayım.
Kanun tasarısının 16’ncı maddesi Diyanet İşleri Başkanlığının yurt
dışında görevlendireceği personel ilgili birtakım kriterleri
düzenliyor. Bu kriterlerden bir tanesi de yurt dışına
gönderilecek personelde belirlenecek yabancı dillerden birini bilme şartı
aranıyor.
Bizim verdiğimiz önergede, personelin, gönderileceği ülkenin
dilini bilmesinin önceliğe alınması gerektiğinin daha doğru olduğu düşüncesiyle
bu değişiklik önergesini veriyoruz yani o ülkenin dilini, gönderileceği ülkenin
dilini bilen personele öncelik tanınmasının daha doğru olduğunu biz
düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, Diyanet İşleri Başkanlığıyla ilgili bir
yasal düzenleme yapıyoruz. Hükûmetiniz bir yıldır
Alevi açılımıyla ilgili birtakım çalışmalar yaptı, kurultaylar düzenledi, bu
konuda otoritelerle toplantılar yaptı, siyasilerle toplantılar yaptı, Alevi
cemaatleriyle toplantılar yaptı. Alevi toplumunun Türkiye'deki bugün içinde
bulunduğu sorunlar yeni sorunlar değil. Belki de cumhuriyet tarihinden önceyi
de alacak olursak Osmanlı döneminden bu yana çeşitli sorunlarla karşı karşıya
kalan topluluklar. Tabii, günümüz Türkiye’sinde daha özgür, daha çağdaş, daha
hürriyetlerin ön planda olduğu, bunların seviyesinin yüksek olduğu bir toplum,
bir ülke yaratmaya çalışıyoruz. Onun için, hangi inanç grubundan olursa olsun, hangi
mezhepten olursa olsun, hangi mistik oluşumlar olursa olsun, bunlara devletin
aynı mesafede, aynı saygınlıkla yaklaşması gerektiğini düşünüyoruz.
Biz isterdik ki… Tabii ki bu kadar emek sarf edildi, Sayın Bakanın
da başında bulunduğu bu çalışma süreci içerisinde mutlaka yol katedildi. Bu tatminkâr mıdır, değil midir? Hükûmete göre tatminkârdır ama bizlere göre, bu çalışmalar
sonucunda katedilen mesafe tatminkâr değildir.
Bu düzenleme içerisinde Alevilerle ilgili herhangi bir konuya
rastlayamadım. Sayın Bakan, bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığıyla Alevi
vatandaşlarımızın talebi arasında bir bağ olmadığını ifade ediyor. Tabii, bu
düşüncelere katılmak mümkün değil. Diyanet İşleri Başkanlığı nihayetinde, İslam
dininin inanç, ibadet, ahlak esaslarıyla ilgili işlerini yürütüyor ülkemizde,
dinî konularda toplumu aydınlatıyor, ibadet yerlerini yönetmede görev alıyor.
Tabii bu görevleri yaparken, laiklik anlayışı içerisinde, cumhuriyetin temel
değerlerine bağlılık anlayışı içerisinde, siyasi mülahazalardan uzak ve
mezhepler üstü bir anlayışla bu görevleri ifa etmek durumunda Diyanet İşleri
Başkanlığı.
Değerli arkadaşlarım, Alevi çalıştayları
sırasında siyasiler de bu çalıştaylara, toplantılara
davet edildi. Özellikle Alevi milletvekili arkadaşlarımız bu çalışmalarda yer
buldular, davet buldular. O dönemlerde, tabii, Türkiye’de “Arap Aleviliği”
olarak bilinen “Nusayrilik” olarak da bahsedilen topluluğa mensup bu konudaki
otoriteler ya da bu konudaki siyasetçiler bu kurultaylara, bu çalıştaylara dâhil edilmedi. Oysaki,
binlerce yıldır bu topraklarda yaşayan -Hatay ilimizde, Adana ilimizde, Mersin
ilimizde- ve sayısı da yok sayılamayacak kadar yüksek olan, yaklaşık olarak
600-700 bin Nusayri yurttaşımız var. Bunlar da tabii ki kendi inanç anlayışı
içerisinde, İslam dinine bağlı olmak kaydıyla… Tabii ki onların da dini İslam,
onların da peygamberi Hazreti Muhammed, onların da kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim. Dolayısıyla onlar da kendilerine göre
İslam’ı yorumlamışlar, kendilerine göre bir yaşam biçimleri var, kültürel anlayışları
var; Sünni öğretiye göre, Sünni İslam’a göre farklı ritüeller
yapıyorlar, farklı ayinler yapıyorlar. Ben de bir Nusayri vatandaşım. Yıllar
yılı “Niçin bu ayinlerimizi yaparken kendimizi gizledik.” diye hep kendime
sormuşumdur.
Tabii, geçmiş cumhuriyet tarihi boyunca ya da Osmanlı tebaasında,
mağripten Balkanlara kadar bu bölgelerde yaşayan bu insanların o dönemlerde de
niçin kendilerini bu kadar sakladığını, koruduğunu, ritüellerini
gizli yaptığını hep düşünmüşümdür. Tabii ki bunda siyasi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
VAHAP SEÇER (Devamla) -…yönetim şekilleri bu anlayışta, bu
korkuda, bu endişede etkili olmuşlardır ama artık günümüz Türkiye’sinde Türkiye
Cumhuriyeti devletinin bunları aşması gerektiğini düşünüyorum.
Bu vatandaşlarımızın da -Sayın Bakan burada beni dinlerse-
sorunları vardır. Ben isterdim ki bu çalıştaylar
süresi boyunca bu arkadaşlarımızı ya da bu topluluk içerisindeki kanaat
önderlerini, toplum önderlerini, siyasetçileri de bu çalıştaylara
çağırsınlar. Bu insanların sorunları nelerdir, bu insanların devletten
beklentileri nelerdir, bu insanların bundan sonra yaşamını kolaylaştıracak
alınması gereken önlemler nelerdir, bunların tespitlerinin yapılmasını, bu
sorunların çözüm yollarının aranmasını ve o yurttaşlarımızın da bundan sonra
inançlarını, yaşayışlarını, kültürlerini, ritüellerini
daha rahat bir ortamda, daha özgür bir ortamda, daha güvenli bir ortamda
yapmalarının sağlanmasını isterdim.
Bu duygu ve düşüncelerle, önergemizin kabul görmesini umut ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Seçer.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge reddedilmiştir.
Madde 16’yı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Madde 17’de iki önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının çerçeve 17'nci maddesiyle
düzenlenen 633 sayılı Kanunun 20'nci maddesinin aşağıdaki şekilde yeniden
düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Beytullah Asil Reşat
Doğru |
Antalya Eskişehir Tokat |
Mehmet
Şandır Nevzat
Korkmaz Mehmet Akif Paksoy |
Mersin Isparta Kahramanmaraş |
Aday Tespit Kurulu
Madde 20- Aday Tespit Kurulu: Aday Tespit Kurulu, Diyanet
İşleri Başkanı'nın başkanlığında, Başkan Yardımcıları, Din İşleri Yüksek Kurulu
Başkanı ve üyeleri, genel müdürler, birim başkanları, teftiş kurulu üyelerinin
kendi aralarından seçecekleri iki temsilci, İl Müftüleri, Millî Eğitim
Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürü, ilahiyat fakültelerinin öğretim üyeleri
arasından Yüksek Öğretim Kurulunca seçilecek toplam dokuz üye, dinî yüksek
ihtisas merkezi müdürleri, Din İşleri Yüksek Kurulu uzmanlarının kendi
aralarından seçecekleri iki temsilci, her eğitim merkezinin eğitim
görevlilerinin kendi aralarından seçecekleri birer temsilci, her coğrafi
bölgedeki ilçe müftülerinin kendi aralarından seçecekleri ikişer temsilci ve
her coğrafi bölgedeki vaizler, cami görevlileri ile Kur’an
Kursu Öğreticilerinin kendi aralarından seçecekleri birer temsilci ile
Başkanlıkta en çok üyeye sahip ilk iki sendikanın yönetim kurullarınca
seçilecek ikişer üyeden oluşur.
Aday Tespit Kurulu, 21 Din İşleri Yüksek Kurulu üyeliği için kırk
iki aday seçer.
BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
507 sıra sayılı
Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın çerçeve 17.
maddesinin yasa metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Osman Özçelik Şerafettin
Halis Bengi
Yıldız |
Siirt Tunceli Batman |
Hamit
Geylani Akın
Birdal |
Hakkâri Diyarbakır |
BAŞKAN - Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) –
Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Aday Tespit Kurulu sayısal olarak çok fazla.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının çerçeve 17'inci maddesiyle
düzenlenen 633 sayılı Kanunun 20'nci maddesinin aşağıdaki şekilde yeniden
düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Günal (Antalya) ve arkadaşları
Aday Tespit Kurulu
Madde 20- Aday Tespit Kurulu: Aday Tespit Kurulu, Diyanet
İşleri Başkanı'nın başkanlığında, Başkan Yardımcıları, Din İşleri Yüksek Kurulu
Başkanı ve üyeleri, genel müdürler, birim başkanları, teftiş kurulu üyelerinin
kendi aralarından seçecekleri iki temsilci, İl Müftüleri, Millî Eğitim
Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürü, ilahiyat fakültelerinin öğretim üyeleri arasından
Yüksek Öğretim Kurulunca seçilecek toplam dokuz üye, dinî yüksek ihtisas
merkezi müdürleri, Din İşleri Yüksek Kurulu uzmanlarının kendi aralarından
seçecekleri iki temsilci, her eğitim merkezinin eğitim görevlilerinin kendi
aralarından seçecekleri birer temsilci, her coğrafi bölgedeki ilçe müftülerinin
kendi aralarından seçecekleri ikişer temsilci ve her coğrafi bölgedeki vaizler,
cami görevlileri ile Kur’an Kursu Öğreticilerinin
kendi aralarından seçecekleri birer temsilci ile Başkanlıkta en çok üyeye sahip
ilk iki sendikanın yönetim kurullarınca seçilecek ikişer üyeden oluşur.
Aday Tespit Kurulu, 21 Din İşleri Yüksek Kurulu üyeliği için kırk
iki aday seçer.
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Korkmaz, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığı Kanun Tasarısı’nın 17’nci maddesinde
değişiklik öngören önergemiz hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ekmek yemek, su içmek kadar önemli
ve insan hayatının vazgeçilmezi olan inanç ve iman, çok şükür ki aziz
milletimizin yüce ve muazzez dinimizi benimseyip kabulü ile vücut bulmuştur ve
bu aziz millet, Allah’a ve dinine hizmeti bir boyun borcu, bir şeref addetmiş,
malını, canını bu uğurda seferber etmekten çekinmemiştir. Bu kadar önemli ve kutsi alanda hizmet vermekle görevlendirilen ve
anayasal bir kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığının teşkilat yapısı ve
personel rejiminin düzenlenmesini içeren tasarı, gerçekten gecikmiş ve
geciktirilmiş bir tasarıdır. Maalesef bu alanda sayısız istismarlara imza atmış
ve sürekli siyasi malzeme hâline getirdiği bu özel alanın düzenlenmesi işini
sekiz yıllık AKP İktidarının neden geciktirdiğini milletimize izahla mükellef
olduğunu hatırlatmak istiyorum.
Herkesin özel ilgi gösterdiği ve binlerce personelinin senelerce
beklediği bu tasarının, bugün Genel Kurulda temel kanun olarak görüşülmesi de
bu yöntemle görüşmelere ve farklı fikirlere yeterince zaman ayrılmaması da bir
büyük handikaptır ve demokratik de değildir. Dikkat
ediniz, bu yöntemle çıkarılan kanunlar ya anayasal yargıya takılmaktadır ya da
hataları bol olduğu için çok çabuk değişiklik ihtiyacı göstermektedir.
Hazırlık safhasında binlerce personeli ve bu personelin tabi
oldukları sendikalar ortadayken istişare yöntemi, meşveret yöntemi yok sayılmış,
“İslam meşveret dinidir.” gibi bir hüküm sanki yokmuş gibi ne zikredilen
sendikalarla ne de hazırlık safhasında ilgili taraflarla, siyasi partilerle en
küçük bir meşveret yapılmamıştır. 10 kişinin hazırladığı bir komisyonun
iradesine milletimiz, ilgililer ve yüce Meclis mahkûm edilmiştir. 20’nci
maddede de Aday Tespit Kurulu belirlenirken bu Kurulda bulunması gereken bazı
görevli ve kişilerin Kurula dâhil edilmemiş olmasını bir eksiklik olarak
gördüğümüzü ve önergemizin bu eksikliği gidermeye yönelik olduğunu hatırlatmak
istiyorum.
Değerli milletvekilleri, teşkilatın birçok problemi vardır.
Personelin, başta ücretleri olmak üzere, çok sayıda özlük hakları ve atamalarla
ilgili problemleri vardır. Hepsini beş dakikalık bir konuşma süresi içerisinde
dile getirmemiz ve çözüm önerilerini tartışmamız mümkün gözükmüyor. Ancak Türk milletinin her ferdinin büyük saygı ve sevgi beslediği
Diyanet İşleri Başkanlığımızın, kendisine yönelik bu teveccühün idamesini,
devamını sağlamak üzere, günlük siyasi tartışma ortamının dışında kalmaya azami
özen göstererek adil ve cesur duruş sergilemeyi bu milletin birlik ve
beraberliğine en büyük hizmet olacağını ifade ediyor, Sayın Başkanlıktan
atamalar, sendika üyeliği gibi konularda zaman zaman
tarafımıza ulaştırılan baskılara fırsat vermemesi gerektiğini söylüyoruz.
Bir diğer husus: Binlerce fahri Kur’an
kursu öğreticisinin durumuyla ilgili bir çözüm önerisi içermeyen tasarının
büyük bir eksiklik ihtiva ettiğini düşünüyorum. KPSS ve yeterlik belgeleri olan
ve bir süreden beri de kurum tarafından sigortaları ödenen fahri Kur’an kursu öğreticilerinin 4/B statüsünde
değerlendirilmesinin devletimizin bir vefası olacağını söylüyor, bu konuda
Milliyetçi Hareket Partisinin vereceği önergenin de sizler tarafından
destekleneceğini ümit ediyorum.
Birçok arkadaşımız da vekil imamlara kadro verilmesi
hususunu belirtti, Sayın Bakan biraz önce soruları cevaplandırırken de bu
durumdaki arkadaşlarımıza 4/B statüsünün getirileceğini ifade etti ancak
elbette bunun, geçmişe yönelik olarak baktığımızda, bir ilerleme olduğunu
söylemekle birlikte, yaşanan 4/B ve 4/C sıkıntılarını da göz önüne getirdiğimiz
zaman, vekil imamlar için bunun onları rahatlatacak bir çözüm olmadığını da
belirtmek durumundayım.
AKP’li milletvekili hatipler, Diyanet İşleri Başkanlığının ne
kadar güzel hizmetler verdiğini, görevlilerinin ne kadar fedakârane
çalıştıklarını belirttiler. Doğrudur, bu konuda hiç şüphe yok ancak hatırlatmak
istiyorum ki Diyanet İşleri Başkanlığı ve din görevlilerimizin gerçek dostu
olduğunuzu göstermek istiyorsanız, bakın, sizlere iki fırsat, iki önergemize
destek verin.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabir caizse alkışlar kuruma, mağduriyetlerini gidermek başka
bahara demeden, bu önergelerimize destek olmanızı bekliyoruz.
Değerli milletvekilleri, verdiğimiz önergenin tasarıdaki eksikliği
gidereceğini bir kez daha huzurlarınızda tekrarlarken teklifimizin kabulü temennisiyle
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge reddedilmiştir.
Madde 17’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 23.05
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 23.23
BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
126’ncı Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
507 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
Madde 18’de dört önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
507 Sıra Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın çerçeve 18. maddesi 1. fıkrada geçen "Başkanlık müşaviri (4)
adet" ibaresinin "Başkanlık müşaviri (2) adet" olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bengi
Yıldız Şerafettin
Halis Akın Birdal |
Batman Tunceli Diyarbakır |
Hamit
Geylani Osman
Özçelik |
Hakkâri Siirt |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Tasarı’nın 18 inci Maddesinin ikinci fıkrasında
yer alan “Sözleşmeli olarak Başkanlıkta” ibaresinin “Başkanlığın sözleşmeli
olarak” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Kemal Demirel Şevket Köse |
Malatya Bursa Adıyaman |
Tayfur
Süner Atila Emek |
Antalya Antalya |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 507 sıra sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısının çerçeve 18 inci maddesiyle 633 sayılı Kanunun ek 1 inci
maddesine eklenmesi öngörülen son fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Bekir Bozdağ Ahmet
Yeni Ahmet
Aydın |
Yozgat Samsun Adıyaman |
Yılmaz
Tunç Ayhan Sefer
Üstün A. Müfit Yetkin
|
Bartın Sakarya Şanlıurfa |
“Başkanlık başmüfettiş, müfettiş ve müfettiş yardımcılarına, en
yüksek Devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil)
%200'ünü geçmemek üzere Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınmak suretiyle
ilgili Bakanın onayı ile belirlenecek oranda ek ödeme yapılır. Bu ödemeye hak
kazanılmasında ve ödenmesinde aylıklara ilişkin hükümler uygulanır ve damga
vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesinti yapılmaz. Bu fıkra kapsamında ödeme
yapılanlara, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 3 üncü maddesi
hükümlerine göre ödeme yapılmaz."
BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 18’inci maddesinin 1.
paragrafı aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenerek ek cetvellerden "Diyanet
İşleri Başkanlığı Sözleşmeli Personeline ilişkin aylık ücret sınırları
(Brüt-TL) (2) Sayılı Cetvel"de yapılan paralel düzenlemeye göre yeniden
yapılmasını; 3. paragrafından sonra gelmek üzere aşağıdaki paragrafların
eklenmesini ve 4. paragrafının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Mehmet Günal Mümin
İnan Mehmet
Şandır |
Antalya Niğde Mersin |
Beytullah Asil Yılmaz
Tankut Hüseyin
Yıldız |
Eskişehir Adana Antalya |
Başkanlık merkez ve taşra teşkilâtında Başkan, Başkan
Yardımcısı, Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı ve Üyesi, Genel Müdür, Teftiş
Kurulu Başkanı ve Üyesi, I. Hukuk Müşaviri, Genel Müdür Yardımcısı, Strateji
Geliştirme Başkanı, Daire Başkanı, Mushafları İnceleme Kurulu Başkanı ve
Üyeleri, Hukuk Müşaviri, Din İşleri Yüksek Kurulu Genel Sekreteri, İl Müftüsü,
Başkanlık Müşaviri, Döner Sermaye İşletme Müdürü, Baştabip, Şube Müdürü, İl
müftü yardımcısı, İlçe Müftüsü, Eğitim Merkezi Müdürü, Din İşleri Yüksek Kurulu
Uzmanı, Din İşleri Yüksek Kurulu Uzman Yardımcısı, Mütercim, Musahhih,
Kütüphaneci, Daire Tabibi, Diş Tabibi, Mühendis, Mimar, Astronom, İl Müfettişi
ve yardımcısı, Müdür, Vaiz, Diyanet Uzmanı, Bilgisayar Programcısı ve
Bilgisayar Çözümleyicisi, Şef, Bilgisayar İşletmeni, Grafiker, İstatistikçi,
Veri Hazırlama ve Kontrol İşletmeni, Memur, Mutemet, Daktilograf, Kameraman,
Fotoğrafçı, Şoför, Hemşire, Tekniker, Sağlık Memuru, Laborant, Teknisyen,
Teknisyen Yardımcısı, Hizmetli, Aşçı, Bekçi ve Kaloriferci kadroları karşılık
gösterilmek suretiyle, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu ile diğer kanunların
sözleşmeli personel çalıştırılması hakkındaki hükümlerine bağlı olmaksızın
sözleşmeli personel çalıştırılabilir. Ancak, bu
görevlerde çalıştırılacaklar için, yüksek öğrenim yanında Devlet Memurları
Kanunu'nun 68’inci Maddesinde belirtilen şartlar aranır. Bu şekilde
çalıştırılacakların sözleşme usul ve esasları ile ücret miktarları ve her çeşit
ödemeleri Bakanlar Kurulunca tespit edilir. Başbakanlık merkez teşkilâtında
sözleşmeli olarak çalıştırılan emsali personelin yararlandığı ücret
artışlarından Başkanlıkta çalışan sözleşmeli personel de aynen yararlandırılır.
Söz konusu personele, çalıştıkları günlerle orantılı olarak (hastalık ve yıllık
izinleri dahil) Ocak, Nisan, Temmuz ve Ekim aylarında
birer aylık sözleşme ücreti tutarında ikramiye ödenir. Bunlardan üstün gayret
ve çalışmaları sonucunda emsallerine göre başarılı çalışma yaptıkları tespit
edilenlere Başkanın teklifi, ilgili Bakanın uygun görüşü üzerine Başbakanın
onayı ile Haziran ve Aralık aylarında birer aylık sözleşme tutarına kadar
teşvik ikramiyesi ödenebilir. Kadro karşılığı sözleşmeli olarak çalıştırılacak
personel istekleri üzerine T.C. Emekli Sandığı ile ilişkilendirilir.
Cami görevlileri hafta sonu ve resmi tatil günlerinde izinli sayılırlar.
Hizmetin gerekleri dikkate alınarak izin verilemeyen cami görevlilerine görev
yaptıkları tatil günleri için ücret ödenir. Hafta sonu ve resmi tatillerde
yapılan çalışmalara ilişkin ödeme miktarları Maliye Bakanlığı'nın görüşü
alınarak hazırlanacak yönetmelikle düzenlenir.
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın merkez ve taşra teşkilatı
kadrolarında Din Hizmetleri Sınıfı dışında görev yapan personel ile sözleşmeli
personele fiilen yaptıkları fazla çalışma karşılığında, ayda 90 saati ve
Merkezi Yönetim Bütçe Kanununda belirtilen fazla çalışma saat ücretinin üç
katını geçmemek üzere, Diyanet İşleri Başkanlığı'nca belirlenecek esaslar
çerçevesinde fazla çalışma ücreti ödenir. Fazla çalışmaların hafta sonu, resmi tatil ve bayram günlerinde
yapılması durumunda bu ücret bir kat fazlasıyla ödenir. Bu şekilde
görevlendirilenlere, diğer mevzuatta fazla çalışma ücreti ödenmeyeceğine
yönelik hükümler uygulanmaz.
GÖREV UNVANI Taban
Ücreti Tavan Ücreti
Bilgisayar İşletmeni, Grafiker, İstatistikçi, Veri 1100 1500
Hazırlama ve Kontrol İşletmeni, Memur,
Mutemet, Daktilograf, Kameraman, Fotoğrafçı,
Şoför, Hemşire, Tekniker, Sağlık Memuru,
Laborant, Teknisyen
Teknisyen Yardımcısı, Hizmetli, Aşçı, Bekçi ve 1000 1400
Kaloriferci
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) –
Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu madde ile teşkilatta çalışan personelin ilave hak ve görevleri
ile fazla çalışmalarına ilişkin ücret esasları belirlenmiş bulunmaktadır.
Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilat Kanunun kabulü ile 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununda Diyanet İşleri Başkanlığı merkez ve taşra personelini
ilgilendiren bazı maddelerinde değişiklik yapılmasını zorunlu hale
getirmektedir. Söz konusu madde ile bu değişiklikler gerçekleştirilmektedir.
Burada adı geçen unvanların görevlendirme yerine kurum içinden kadrolu veya
seçimle gelen kadrolu personel olması tercih sebebidir.
Eklenen paragrafta ise cami görevlilerinin hafta sonu ve resmi
tatil günlerinde izinli sayılmaları konusu düzenlenmektedir. Bu konu temel
insan hak ve hürriyetlerindendir. Cami görevlileri bu konuda büyük zorluklar
çekmektedirler, konunun düzenlenmesi gerekmektedir.
1992 yılından bu tarafa Diyanet İşleri Başkanlığı merkez teşkilatı
çalışanlarına Başbakanlık Fazla Çalışma adı altında ödeme yapıldığı
bilinmektedir. Bu ödeme ilk yıllarda şu anda Başbakanlık Merkez teşkilatı
çalışanlarının almış oldukları kadar bir tutar alınırken, 1996 yılında bu ödeme
dondurularak bugünkü para ile 3.5-5.5 TL. alınmaktadır. Tasarıyla Din Hizmetleri Sınıfında çalışmakta
olan personelin ücretleri iyileştirilirken, diğer personelin ücretinde artış
yapılmamaktadır. Başbakanlığa bağlı bazı kurumların aldığı gibi Diyanet İşleri
Başkanlığı merkez ve taşra teşkilatında çalışan personele bu ödeneğin
Başbakanlıkta olduğu gibi tam olarak verilmesi kurumda çalışma barışını
sağlayacaktır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 507 sıra sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısının çerçeve 18 inci maddesiyle 633 sayılı Kanunun ek 1 inci
maddesine eklenmesi öngörülen son fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Bekir
Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları
“Başkanlık başmüfettiş, müfettiş ve müfettiş yardımcılarına, en
yüksek Devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil)
%200'ünü geçmemek üzere Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınmak suretiyle
ilgili Bakanın onayı ile belirlenecek oranda ek ödeme yapılır. Bu ödemeye hak
kazanılmasında ve ödenmesinde aylıklara ilişkin hükümler uygulanır ve damga
vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesinti yapılmaz. Bu fıkra kapsamında ödeme
yapılanlara, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 3 üncü maddesi
hükümlerine göre ödeme yapılmaz.”
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) –
Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ
(Bingöl) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi mi…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Başkanlık başmüfettiş, müfettiş ve müfettiş yardımcılarına
ödenmesi öngörülen ek ödemeye ilişkin olarak emsal müfettişlere yapılan ek
ödemelerle paralellik sağlanması ve mükerrer ödemelerin önüne geçilmesi
amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Tasarı’nın 18 inci Maddesinin ikinci fıkrasında
yer alan “Sözleşmeli olarak Başkanlıkta” ibaresinin “Başkanlığın sözleşmeli
olarak” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ
(Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Şevket Köse…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Köse. (CHP sıralarından alkışlar)
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerime başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Anayasa’mızın 136’ncı maddesinde Diyanet
İşleri Başkanlığının bütün siyasi görüş ve düşüncelerin dışında kalması
gerekliliği vurgulanmıştır ancak uygulamada bunun böyle olmadığı görülmektedir.
Yıllardır uygulanan kadrolaşma, Diyanet İşleri Başkanlığını bir siyasi görüşün
arka bahçesi hâline getirmiştir. Diyanet, temelde İslam’ın Sünni yorumunun
dışına çıkmamıştır, Sünni yorumu sahiplenmeyen, kendini bu inançta görmeyen tüm
kesimleri dışlamıştır.
Sayın milletvekilleri, bugün, Alevi inancı, Diyanet İşleri
Başkanlığınca hâlâ yok sayılmaktadır. Toplumun önemli bir kısmının sahip olduğu
anlayışı yok saymayı, hele görmezden gelmeyi açıklamak asla mümkün değildir.
Alevi sözcüğü -ki bu sözcüğün içerisine Nusayriler ve Bektaşiler de dâhildir-
dahi Diyanet İşleri Başkanlığının tüylerini diken diken
etmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde Alevilere çaycılığı bile çok
gören bir zihniyetten Alevi kimliğini tanımasını beklemek aslında çok da
anlamlı görünmemektedir.
Değerli arkadaşlar, Hükûmetin eline
yüzüne bulaştırdığı açılımlardan birisi de Alevi açılımıdır. Çünkü sekiz yıllık
AKP İktidarı din derslerini zorunlu ders olmaktan çıkarmamıştır, cemevlerini ibadethane olarak kabul etmemiştir, Madımak
Oteli’ni kamulaştırmış ancak hâlâ müze yapmamıştır ve ne yazık ki ayrımcılık
hâlâ devam etmektedir. Her ne kadar sözde kalmış olsa da bu açılıma en büyük
direnç Diyanet İşleri Başkanlığından gelmektedir. Sayın milletvekilleri, tüm
bunları aşmadan toplumda birliği ve dirliği ve de sosyal barışı sağlamak mümkün
olmayacaktır.
Değerli arkadaşlar, devlet her inançtan insana saygı duymak
zorundadır. Eğer bir kişi inancından dolayı devlet katında yok sayılıyorsa,
ayrımcılığa uğruyorsa, çocuklarına zorla kendi inancı dışında bir din eğitimi
verilmek isteniyorsa o ülkenin demokratik bir ülke olduğunu, laik bir ülke
olduğunu söylemek asla mümkün değildir. Kişinin hangi inanca sahip olacağının
kararını veya ibadetini nasıl gerçekleştireceğinin kararını devlet vermemelidir
ve devlet kişinin inancını ve ibadet biçimini yok saymamalıdır, dışlamamalıdır.
Binlerce yıldır bu topraklarda yaşayan insanlara, bu insanların inançlarına,
ibadet biçimlerine ve geleneklerine saygı duyulmalıdır. Bu insanların
anlayışını yanlış bulmak, inançlarını din dışı değerlendirmek kimsenin haddi
değildir.
Sayın milletvekilleri, bin yıldır baskıya uğrayan, zulüm gören,
katledilen ve yakılan Aleviler hâlâ Osmanlı kafasıyla düşünen birileri
tarafından Sünnileştirilmek isteniyor. Alevilerin ibadet yerleri, ibadet
biçimleri, ibadet anlayışları değiştirilmek isteniyor. Alevilik bir inanç olarak
görülmeyip bir kültür olarak dayatılmak isteniyor. Bütün bu yanlışların
üstesinden gelmek için Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz bunların
karşısındayız. Bin dört yüz yıldır uğraşılıyor ve bundan sonra kimse
uğraşmasın. Bu anlayışın, gömleğini değiştirdiğini söyleyen ama algısını
değiştirmeyen bir anlayışın tezahürüdür aslında bunlar. Avrupa’ya şirin
görünmek adına açılım yapıyormuş gibi yaparak Alevilere çalım atılmak
isteniyor. Eğer Alevi kimliğini tanıma konusunda bir samimiyet olsaydı, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin kararı ortada duruyor, bu karar uygulanırdı ve din
dersleri zorunlu olmaktan da çıkarılırdı.
Sayın milletvekilleri, sizlere sormak istiyorum: Şimdiye kadar
yedi tane Alevi çalıştayı yapıldı, ortada bir tane
somut gelişme var mıdır? Bakınız, şimdi Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilat
Yasasını görüşüyoruz. Anayasa’da Alevilerin taleplerine dönük bir tek düzenleme
var mıdır? Aslında bu, AKP İktidarının samimiyet sınavıdır.
Anayasa’mıza göre devlet bütün organlarıyla kişilerin inançları ve
ibadetleri konusunda tarafsız olmak zorundadır. Devlet herhangi bir dine veya
inanca karşı olamaz, devlet herhangi bir dine veya inanca taraf da olamaz ama
bugün yapılanlara bakıldığında açıkça bir inanç yok sayılırken başka bir inanç
devlet tarafından kabul görmektedir.
Sayın milletvekilleri, ülkemizde 90 bin cami, 120 bin imam vardır.
Tabii ki biz bunlara karşı değiliz, hatta bu sayılar yeterli hizmet için
artırılmalıdır diye düşünüyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama yalnız
bakınız, Diyanet İşleri Başkanlığının bütçesi tam sekiz bakanlığın bütçesi
kadar olmasına rağmen, bu bütçe içinde Aleviler için ayrılan bir kuruş bile
yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ŞEVKET KÖSE (Devamla) – Son olarak Kutsal Kitap’ın “Vahiy”
bölümünde Hikmetli Süleyman şöyle diyor: “Güneş altında her şeyin bir vakti
var. Doğmanın, ölmenin, ekin ekmenin, ekin biçmenin, savaş yapmanın ve barış
yapmanın vakti var.” Ama, görüyoruz ki AKP İktidarının
Aleviler için ne vakti var ne de onlara ayıracak parası var.
Sayın milletvekilleri, bu yapılanların ne denli adil olduğunu yüce
heyetinizin takdirine bırakıyor, hepinize derin saygılarımı sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köse.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
507 Sıra Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın çerçeve 18. maddesi 1. fıkrada geçen "Başkanlık müşaviri (4)
adet" ibaresinin "Başkanlık müşaviri (2) adet" olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Akın
Birdal (Diyarbakır) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Başkanlıkta etkin ve yeterli sayıda kadro ve kurum istihdam
edilmiştir. 2 müşavirin yeterli olacağı düşünülmüştür.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.
Kabul edilen önerge çerçevesinde madde 18’i oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 19’da bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 19'uncu maddesinin madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Mehmet
Şandır Reşat
Doğru |
Antalya Mersin Tokat |
M.
Akif Paksoy Beytullah Asil |
Kahramanmaraş Eskişehir |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Başkanlık personeli devlet memuru niteliğinde olduğundan ve genel
hükümlerde zaten memurların ve kamu çalışanlarının nasıl yargılanacağı açık
olduğundan bu maddeye gerek yoktur. Dolayısıyla maddenin tasarı metninden
çıkarılması önerilmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.
Madde 19’u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 20’ye bağlı geçici 13’üncü madde üzerinde bir önerge vardır,
okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 20'nci maddesiyle eklenen
Geçici Madde 13'ün 4'üncü ve 6'ncı fıkralarının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini; 8’inci fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Mehmet Günal Hasan
Çalış Akif
Akkuş |
Antalya Karaman Mersin |
Hüseyin
Yıldız Beytullah Asil Mehmet
Şandır |
Antalya Eskişehir Mersin |
4. fıkra
"Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte halen Başkanlık
merkez ve taşra teşkilatında görev yapmakta olup en az 10 yıl hizmeti
olanlardan 4 yıllık lisans düzeyinde diploması bulunanlar, 11'inci maddenin
üçüncü fıkrasında öngörülen yabancı dil belgesine sahip olma şartı aranmaksızın
bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç yıl içinde en fazla iki defa
yapılacak ve usul ve esasları Başkanlıkça belirlenecek Diyanet İşleri Uzmanlığı
mesleki yeterlik sınavına katılma hakkına sahiptir. Yapılacak mesleki yeterlik sınavı sonucunda başarılı bulunanlar,
Diyanet İşleri Uzmanı kadro sayısının yüzde ellisini geçmemek üzere başarı
sırasına göre Diyanet İşleri Uzmanı kadrosuna atanır. Bu maddenin yürürlüğe
girdiği tarihte Başkanlık merkez teşkilatında Şube Müdürü kadrosunda
bulunanlar, 11'inci maddedeki şartlar aranmaksızın ve başka bir işleme gerek
kalmaksızın aranmaksızın Diyanet İşleri Uzmanı kadrosuna atanmış
sayılırlar."
6. fıkra
Halen Murakıp kadrolarında bulunanlardan beş yıldan fazla görev
yapmış olanlar İl Müfettişi olarak atanmış sayılırlar. Daha az süre görev
yapmış olanlar açılacak İl müfettişliği sınavlarına iki defa katılabilirler;
sınavlarda başarılı olanlar İl müfettişi olarak atanırlar.
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Günal. (MHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu maddede verdiğimiz önergeleri toparladık
arkadaşların ısrarı üzerine, bir sonraki ek maddede de üç tanesini bire
düşürdük. Sürekli olarak, başında, geneli üzerinde yaptığım konuşmada Diyanet
İşleri Başkanlığının önemini vurgulamıştım. Atatürk’ten bu
yana bu verilen önemin korunması gerektiğini, onun için de Milliyetçi Hareket
Partisi olarak 1999 seçimlerinde hazırlamış olduğumuz kitapçığı da sizlere
göstermiştim, takdim etmiştim ve bu çerçevede bu kanunun çıkması gerektiğini ve
burada birtakım teknik düzenlemelerin dışında esas itibarıyla mutabık
olduğumuzu söylemiştim ve bugüne kadar da konuşmalarımızı yapmakla birlikte
kanunun esasına muhalif olmadığımızı söyledim ama ben son anda bile birtakım
şeylerin yine iktidar taassubu içerisinde yapıldığını görünce üzüldüm. Bu
maddeye kadar bunda da söz almamayı düşünüyordum.
Sayın Bakanla önce konuştuğumuz birtakım uzlaşma metinlerinin
bazıları oldu, bazılarına Maliye izin vermedi, bazılarını şu şekliyle
geçiriyoruz denildi ama, az önce görmüş olduğumuz
önergeye bakınca da bu bir sonraki geçici maddeyle ilgili önergede de maalesef,
bizim bilgimiz dışında buraya verildiğini, CHP Grubunun da Divandan alarak aynı
önergeye imza attığını gördüm.
Bizim söylediğimiz nettir, birazdan konuşulacak ama,
ben, bu üslubu, bu yöntemi samimi bulmadığımı burada ifade etmek istiyorum. Hem
diyoruz ki “Bunu tartışmayalım, din ve diyanet meselesi siyaset üstüdür.” ama
burada bir önerge geçirirken bile birtakım şeyleri sanki biz yapıyoruz havasına
girmek de maalesef mesaj açısından sağlıklı olmadı.
Benzer bir şeyi yukarıda da yaşadık. Sayın Bakan, burada
konuşmasında da “Biz yüzde 50 verdik.” dedi ama ben kendisini düzelttim, üç
grubumuz yüzde 35 olarak önerge verdi, üç muhalefet grubu da aynı önergeyi
imzaladık. Ara verdik, Sayın Bakan içeri gittiler, konuştular, geri geldiler,
tekrar o önergeyi AKP Grubu kimseye söylemeden verdi ve bir de kamuoyuna “Onlar
yüzde 35 istedi, biz yüzde 50 verdik.” diye getirdiler. Verdikleri yüzde 50,
kelime oyunuyla verilen yüzde 25’e tekabül ediyor, rakamlarını Sayın Bakana
izah ettim…
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Siyaset yapma! Baştan beri yaptığınız aynı
şey her maddede!
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Lütfen Sayın Bozdağ.
Lütfen, ben söylediklerimi net olarak, belgeli, bilgili söylüyorum, başından
beri, alt komisyondan beri bu işi takip ediyorum, sizin gibi sadece burada iki
tane önerge alarak takip etmiyorum, ne söylediğimi biliyorum. Ben ne
söylediğimi biliyorum.
Bakın, sizin verdiğiniz yüzde 50 tazminatsız, ek ödemesizdir, 136
liraya tekabül ediyor, 10 lirası da önceden verildiği için 125 liraya tekabül
ediyor. Yüzde 25 tazminatlı olsaydı 136 lira olacaktı. Biz yüzde 35 önerdik,
bizim söylediğimiz 180 liraya geliyordu, yine de kapatmıyordu, ama Maliyenin
imkânlarını da dikkate alarak, normal şartlarda, arada 265 lira din hizmetleri
ile diğer sınıflar arasında fark var. Söylediğimiz budur. Ama oradan kalkıp
“Efendim, biz yüzde 50 verdik.” deyip de bizim önergelerimizi, üç grubun da
önergesini dikkate almadan, sonra da “Biz sizi çağırdık.” dediniz. Niye burada
söylüyorum? Bunları söylemeyecektim, Diyanetin teşkilat kanunu tartışılıyor
diye, şimdi böyle bir davranışla yeniden muhatap olunca, maalesef, Sayın Bozdağ bunu söylemek zorundayım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hiç olmazsa bu kanunda dürüst
davranmak lazım.
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Onun için, hiç olmazsa bu kanunda diyoruz
ki: “Burada, adaleti, iyiliği, ahlakı
öğretecek bir kurumda bu personel arasında adaletsizlik yapmayın.” diyoruz.
Kadro mu istiyorsunuz? Tamam dedik, muhalefet olarak itiraz etmiyoruz. Emniyete
verdik mi? Verdik. Millî Eğitime verdik mi? Verdik. Yukarıda itirazımız oldu
mu? Hangi kadroya Milliyetçi Hareket Partisi Grubu….
Siz, şuraya kadro veriyoruz dediniz de hangisine itiraz ettik? Bunlara da
verelim. Ne var? Tam kadroya geçirelim diyoruz, bir şey demiyoruz ki.
Kaçırdığınız önergede de verdiğiniz şey 4/B’li
yapıyorsunuz, şart koyuyorsunuz, sınav koyuyorsunuz, hiçbir alakası yok, bir
şey de vermiyorsunuz. En azından, tartışıp bunları düzeltebilir miyiz diye
düşünmüştük.
Burada da çıkarılmasını istediğimiz hususlar da yine dördüncü
fıkrada on yıllık bir şart vardı, sizin yeni düzenlemenizle “beş yıllık” olarak
geliyor, artı dört yıllık bütün fakülte mezunları varken, burada sadece dinî
yüksekokul mezunları vardı, onları da dikkate almadınız.
Biz, tabii ki “Eldeki imkânlar nispetinde yapıyoruz.” diyorsunuz,
onların olup olmadığını tartışmıyoruz. Maliyeyle de Sayın Bakan görüştü. Bunlar
ayrı şeyler. Ama böyle bir kanun tasarısı çalışılırken, biz o samimiyetin
karşılık bulmasını beklerdik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Onun için, ben, burada bu yaklaşımdan üzüntü duyduğumu ifade
ediyorum. Hepimiz eldeki imkânlar nispetinde tabii ki, bunlarla uğraşırız,
çıkmasını isteriz ama onu da oturup hep beraber tartıştık, şunları şunları kabul ettirdik, şurada Maliyenin şerhi var bunları
kabul edemedik deseydiniz sorun kalmayacaktı.
Onun için, en azından, bu kanunun bitişinde, sonraki maddede
gelecek önergede yine özlük haklarıyla ilgili hususlar var, 21’inci maddede;
dolayısıyla, orada düzeltme şansınız varsa daha doğru olur diye düşünüyorum.
En azından bunları dikkate alırsanız, kanunun ruhuna da lafzına da
biraz daha uygun davranmış oluruz diyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Günal.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge reddedilmiştir.
Madde 20’ye bağlı geçici 13’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 20’ye bağlı geçici 14’üncü maddede bir önerge vardır, okutup
işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
507 Sıra Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın çerçeve 20. maddesi Geçici Madde 14. fıkrasının sonuna gelmek
üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve talep ederiz.
“Bu kanunun yayımı tarihinde 657 Sayılı Kanun’un 4/B Maddesine
göre istihdam edilenlerle aynı kanunun 86. Maddesi uyarınca Vekil İmam Hatip
olarak atananlardan KPSS belgesi bulunanlar ile halen Başkanlık teşkilatında
görevli (zorunlu askerlik hizmetine alınmış olanlar dahil)
personel bir defaya mahsus olmak üzere bulundukları kadrolara asıl olarak
atanmış sayılırlar.
Bengi
Yıldız Şerafettin
Halis Hamit Geylani |
Batman Tunceli Hakkâri |
Osman
Özçelik Akın
Birdal |
Siirt Diyarbakır |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) –
Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Halen görev yapan personelin mağdur edilmemeleri gerekir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Kabul edilmemiştir.
Madde 20’ye bağlı geçici 14’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Kabul edilmiştir.
Maddeye geçici madde eklenmesine dair üç önerge vardır; ilk
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının çerçeve 20’nci maddesi ile
eklenen Geçici Madde 14’üncü maddeden sonra gelmek üzere aşağıdaki Geçici
Maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Mehmet
Şandır Beytullah Asil |
Antalya Mersin Eskişehir |
Reşat
Doğru M. Akif Paksoy Mehmet
Serdaroğlu |
Tokat Kahramanmaraş Kastamonu |
Geçici madde 15 – Bu Kanun’un yayımı tarihinde 657 Sayılı Devlet
Memurları Kanunu’nun 4/b Maddesine göre istihdam edilen ve halen Diyanet İşleri
Başkanlığı personeli olanlar bulundukları pozisyonlara kadrolu olarak atanmış
sayılırlar. 3.5.2005 tarihinden bu Kanun’un yayımı tarihine kadar 657 Sayılı
Devlet Memurları Kanunu’nun 86’ncı maddesi uyarınca en az toplam dört ay Vekil
İmam-Hatiplik yapmış olanlardan şartları uyanlar bir defaya mahsus olmak üzere
bulundukları kadrolara asıl olarak atanmış sayılırlar.
Bu Kanun’un yayımı tarihinde hâlen Diyanet İşleri Başkanlığı’nın
çeşitli birimlerinde sigortalı olarak Fahri öğretici olarak çalışanlardan
şartları uyanlar bir defaya mahsus olmak üzere bulundukları pozisyona asıl
kadrolu olarak atanmış sayılırlar.
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) –
Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Serdaroğlu, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle Diyanet Teşkilat Yasası’nın hayırlı olmasını bir kez
daha Cenabıallah’tan niyaz ediyorum.
Önergemizle Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde çalışan vekil imamların,
fahri öğreticilerin, 4/B’lilerin, müezzin ve
kayyumların kadroya alınmasını, böylece bunların geleceklerinden emin olarak
daha güzel hizmet vermelerini istemekteyiz. Bu vekil imamlarımız,
müezzinlerimiz, kayyumlarımız ve 4/B’liler yeterlik
sınavına girmiş, imamlık yapabilecek seviyede olduklarını kanıtlamışlardır ve
fiilen de bu görevlerini yürütmektedirler. Vekil imamlar kadrolu imamlarla aynı
nitelikleri taşıyan, aynı işi yapan liyakatli kardeşlerimizdir ancak hem
aldıkları ücretler çok düşüktür hem de özlük hakları konusunda büyük
sıkıntıları vardır, ayrıca yarınlarından emin değildirler, vekillik görevleri
bittiğinde boşta kalmaktadırlar. Şu son zamanlarda kurumlara büyük sayılarda
kadro tahsisi yapılırken Diyanetten bunun neden esirgendiğini anlamak mümkün
değildir.
Değerli milletvekilleri, aynı konuda 2005 yılında 5338 sayılı
Kanun’da bir düzenleme yapıldığını az evvelki konuşmamda tekrar ettim. En son
2008 yılında bir Bakanlar Kurulu kararıyla köylerde fahri imamlık yapanlar yine
müftülüklerce sınava tabi tutularak sözleşmeli kadroya alınmışlardır. Bunların
vekil imamlardan farklı olarak lise, ön lisans ve lisans diplomaları da yoktur.
Değerli milletvekilleri, bu arkadaşlarımızın Diyanet İşleri
Başkanlığının açmış olduğu yeterlilik sınavlarını kazandıklarını, bir kez daha,
burada, huzurlarınızda belirtmek istiyorum. Ayrıca, müftülükler de vekil imam
alacakları zaman sınav açmakta, bu sınavda başarılı olanları almaktadırlar. Az
önceki konuşmamda da izah ettiğim gibi, vekil imamlar, Kur’an kıraatı, tecvit, fıkıh, akait, kelam ve meslek bilgisi gibi
konularda sınava tabi tutulmaktadırlar. Bu anlamda diğer imamlardan hiçbir
eksikleri yoktur. Hepsi, devlet memuru olmak için gerekli özellikleri
taşımaktadırlar. Zaten, vekil imam olabilmek için de bu şartları taşımak
gerekmektedir. Kısaca, vekil imamlık yapan din görevlileri ile daha önce
vekillik yapmış ama bugün boşta kalmış olanların, daha önce iki defa yapıldığı
gibi, bir kez daha kadroya alınmaları çok doğru olacaktır.
Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz, konuyu kanun teklifiyle
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine ilk ben taşıdım. Teklifim, Diyanet
İşleri Teşkilat Yasası’yla şeklen birleştirildi ama maalesef tasarıda yer
almadı. Ancak, bu süreçte, gerek Sayın Bakan olsun gerek AKP’nin sayın grup
başkan vekilleri olsun, sürekli sözler verildi. Vekil imam kardeşlerim
tarafından konuyla ilgili bana sorular sorulduğu zaman da AK PARTİ’li Sayın Bakan ve grup başkan vekillerinin konuya
olumlu yaklaştıklarını kendilerine özellikle ifade ettim.
Ancak, şu anda görülen -Hükûmetin
önergesi- kadro yerine 4/B’nin tercih edilmesidir.
Bakın, Hükûmetin verdiği önergede vekil imamlar yeni
sınavlara tabi tutuluyorlar. Önergede deniyor ki: “Kamu personeli seçme
sınavlarının herhangi birinden Başkanlıkça belirlenecek yeterli puanı almış
olmaları ve alanlarında yeterlilik belgesine sahip olmaları şartıyla, bu
maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içinde başvurmaları ve
Başkanlıkça belirlenecek usul ve esaslara göre yapılacak sınavda başarılı
olmaları hâlinde, Başkanlıkça ilan edilecek yerlerde görevlendirilecektir.”
Evet, buna rağmen ben önergemiz vesilesiyle hem Sayın Bakanın hem
de sayın grup başkan vekillerinin sözlerinin arkasında duracağından eminim ve
bunu biraz sonra oylanacak oylamada görmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, önceden verilen sözler doğrultusunda,
vekil imamların 4/B’ye değil, kadroya geçirilmesi
gerekir. Daha da fazla sözü uzatmadan, kıymetli vakitlerinizi daha fazla
almadan ve bizleri televizyon başında sabırsızlıkla izleyen vekil imamlarımızı
da daha fazla heyecanlandırmadan… Netice olarak başından beri başta vekil
imamların, fahri öğreticilerin, 4/B’lilerin, vekil
müezzinlerin ve kayyumların kadroya alınmalarını istedik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) - Ancak gördüğümüz şudur ki zaten
sıkıntılı olarak görev yapan 4/B’lilere yeni ve
ilave, sıkıntılı 4/B’liler eklenecektir.
Son olarak söylüyorum ki bizim önergemizi destekleyin. Bu
insanları birlikte sevindirelim diyorum ve onların hayır dualarını bu yüce
Meclisteki herkes alsın diyorum. Kısaca, sözlerimle, bu önergeye vereceğiniz
oylarla hayırlı bir iş yapacağınızı bir kere daha tekrarlıyorum. Her şeye
rağmen en önemli kurumumuz olan Diyanet İşleri Başkanlığının Teşkilat Yasa
Tasarısı’nın hayırlı olmasını, önemli güzelliklere vesile olmasını, ülkemizin
ve milletimizin aydınlık geleceğine vesile olmasını diliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Serdaroğlu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge reddedilmiştir.
Genel Kurulun kararını alacağım. 20’nci maddenin oylanmasına kadar
sürenin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette
olduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım, istemleri hâlinde önerge
sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.
İlk önergeyi ve diğer önergenin imza sahiplerini okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 507 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 20 nci maddesi ile 633 sayılı kanuna eklenen Geçici Madde 14
den sonra gelmek üzere aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Abdulaziz
Yazar Hüseyin
Pazarcı |
Malatya Hatay Balıkesir |
Harun
Öztürk Kemal
Demirel |
İzmir Bursa |
“Geçici Madde 15- 30/06/2010 tarihi
itibariyle Diyanet İşleri Başkanlığı taşra teşkilatında halihazır vekil imam
hatip veya müezzin-kayyım olarak görev yapmakta olanlar ile 03/05/2005
tarihinden bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar Diyanet İşleri Başkanlığı
taşra teşkilatında toplam en az dört ay süreyle vekil imam hatip veya
müezzin-kayyım olarak görev yapmış olanlar; kamu personeli seçme sınavlarının
herhangi birinden Başkanlıkça belirlenecek yeterli puanı almış olmaları ve
alanlarında yeterlilik belgesine sahip olmaları şartıyla, bu maddenin yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren üç ay içinde başvurmaları ve Başkanlıkça belirlenecek
usul ve esaslara göre yapılacak sınavda başarılı olmaları halinde, Başkanlıkça
ilan edilecek yerlerde görevlendirilmek ve bir defaya mahsus olmak üzere, 657
sayılı Devlet Memurları Kanununun 4 üncü maddesinin (B) fıkrası hükümleri
uyarınca vizeli veya vize sayısının yeterli olmaması hâlinde, ilgili mevzuat
hükümleri çerçevesinde vize edilecek sözleşmeli imam hatip ve müezzin-kayyım
pozisyonlarına geçirilir. Bu şekilde sözleşmeli imam hatip ve müezzin-kayyım
pozisyonlarına geçirileceklerin sayısı 4000 adeti geçemez ve bu işlemler
başvuru süresi dahil en geç altı ay içerisinde
tamamlanır.
Diğer önergedeki imza sahipleri:
Bekir Bozdağ Ahmet
Yeni Bayram Özçelik |
Yozgat Samsun Burdur |
Ahmet
Aydın Ayhan Sefer
Üstün Yılmaz Tunç |
Adıyaman Sakarya Bartın |
A.Müfit
Yetkin |
Şanlıurfa
|
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) –
Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılıyoruz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Halen Vekil imam hatiplik ve müezzin kayyımlık görevini ifa
edenler ile 3.5.2005’ten itibaren maddenin yürürlük tarihine kadar kesintisiz
en az 4 ay hizmeti bulunan Vekil imam hatip ve müezzin kayyımların belli
koşulları sağlamaları halinde, Diyanet İşleri Başkanlığının aynı unvanlı
sözleşmeli pozisyonlara geçişleri sağlanmaktadır.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, gerekçeyle ilgili… “Kesintisiz” ifadesi yanlışlıkla orada. “Toplam” olacak o,
gerekçede geçen “kesintisiz” ibaresi.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hangisinde? İki tane ayrı önerge var.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Benim önergemin gerekçesinde geçen
“kesintisiz” ibaresi “toplam” olacak.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sadece Bozdağ’ın
önergesi tabii, bizimkisi değil.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Böylece, maddeye geçici madde 15 eklenmiştir.
Şimdi, geçici 13, 14 ve 15’inci maddelerin bağlı olduğu çerçeve
20’nci maddeyi oylarınıza sunacağım.
Komisyonun bir düzeltme talebi vardır.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) –
Sayın Başkanım, maddenin… “633 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde
eklenmiştir.” diye bir ibare var. Oysa bildiğiniz gibi, üç geçici madde
görüştük. O nedenle “geçici maddeler eklenmiştir” şeklinde düzeltilmesini talep
ediyoruz.
BAŞKAN – Şimdi, bu düzeltmeyle birlikte, çerçeve 20’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için, 1 Temmuz 2010 Perşembe günü, alınan karar gereğince,
saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 00.05