DÖNEM: 23 CİLT: 73 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
125’inci
Birleşim
29 Haziran 2010 Salı
(Bu
Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür
belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş
alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Gümüşhane
Milletvekili Yahya Doğan’ın, Çocuk Esirgeme Kurumunun kuruluş yıl dönümüne
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Adıyaman Milletvekili
Şevket Köse’nin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir
Akcan’ın, son günlerdeki aşırı yağışlar nedeniyle kiraz üreticileri ve
çiftçilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe’nin,
yağmur ve dolu nedeniyle Çay ve Sultandağı bölgesindeki kiraz üreticilerinin
mağduriyetine ilişkin açıklaması
2.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, yağışlar ve dolunun Tokat ili Kazova
bölgesinde verdiği zarara ve tarım sigortasına ilişkin açıklaması
3.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının
giderilmesine ilişkin açıklaması
4.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, yağışlar ve dolu
nedeniyle çiftçilerin yaşadığı mağduriyete ve Abdülkadir
Akcan’ın yaptığı gündem dışı konuşmaya Tarım ve Köyişleri
Bakanının Mecliste bulunmaması nedeniyle cevap vermediğine, Mersin’in Erdemli
ilçesinde kadastro çalışmaları nedeniyle çiftçilerin tarlalarının ellerinden
alınmasına ilişkin açıklaması
5.- Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın, son günlerdeki yağışlardan zarar gören
Denizli’deki çiftçilerin sorunlarına çözüm üretmek gerektiğine ilişkin
açıklaması
6.- Muğla
Milletvekili Gürol Ergin’in, çiftçilerin, sulama birlik ve kooperatiflerinin
elektrik borç ve faizlerinin silinmesine ilişkin açıklaması
7.- Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, çiftçilerin faiz
kıskacında bulunduklarına ve son yağışlardan dolayı yaşanan afetlere karşı
tarım sigortasının ürün bazında yaptırılmasına ilişkin açıklaması
8.- Devlet Bakanı
Faruk Çelik’in, kendisinin yürütmekte olduğu Roman ve Alevi vatandaşlarla ilgili
açılım çalışmalarına ilişkin açıklaması
9.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, Devlet Bakanı Faruk Çelik’in, Alevi vatandaşlarla
ilgili çalıştaya Milliyetçi Hareket Partisinden
katılım olmadığına dair ifadelerine ilişkin açıklaması
10.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Devlet Bakanı
Faruk Çelik’in, tasarıdaki açılım eksikliğini muhalefeti suçlayarak gidermeye
çalıştığına ilişkin açıklaması
11.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Devlet Bakanı Faruk
Çelik’in, Alevi vatandaşlarla ilgili çalıştaya Barış
ve Demokrasi Partisinden katılım olmadığına dair ifadelerine ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Duyurular
1.- Endonezya
Cumhurbaşkanı Susilo Bambang
Yudhoyono’nun, Genel Kurula hitaben konuşma yapma
isteğine ilişkin duyuru
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır ve 19 milletvekilinin,
kot kumlama işinde çalışan işçilerin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/793)
2.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan ve 19 milletvekilinin, Erzurum (H) Tipi Cezaevi
yönetimine yönelik iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/794)
3.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin,
kadınların çalışma hayatında karşılaştığı ayrımcı uygulamaların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/795)
4.- Batman Milletvekili
Ayla Akat Ata ve 19 milletvekilinin, medyada kadına
karşı ayrımcı yaklaşımın araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/796)
C) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük
Millet Meclisinde, İsviçre – Türkiye Parlamentolararası
Dostluk Grubunun kurulmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1244)
2.- Almanya
Federal Meclisi Dilekçe Komisyonu tarafından Almanya’ya resmî bir ziyaret için
davet edilen Türkiye Büyük Millet Meclisi Dilekçe Komisyonu Heyetinin davete
icabetine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1245)
D) Önergeler
1.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, (2/496) esas
numaralı Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/224)
VII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/465) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 29/6/2010 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP
Grubu önerisi
VIII.-
SÖYLEVLER
1.- Endonezya
Cumhurbaşkanı Susilo Bambang
Yudhoyono’nun, Genel Kurula hitaben konuşması
IX.-
SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
X.-
SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, kuruyemiş ithalatına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1066) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
2.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Ankara Büyükşehir
Belediyesinin yakacak yardımlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/1162) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
3.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, KİT yönetim kurulu
üyelerinin gelir vergisi ödemelerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/1163) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
4.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, fosforik asit ithaline
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1180) ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
5.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, imar tadilatlarına ve
meslek odalarının tutumuna ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1181) ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
6.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir’in, yerel yönetimlerin harcamalarına ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1199) ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
7.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, İstanbul’daki bir bina inşaatına ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1211) ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
8.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, Davos’taki Gazze Paneli’nin moderatörüne
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1224) ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
9.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, çeklerle ilgili kanunun
Türk Ceza Kanunu’na uyumlaştırılmasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/1227) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
10.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, bir işletmenin bir vergi düzenlemesinden yararlanıp
yararlanmadığına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1254) ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
11.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, İstanbul’da kamu hizmetine ayrılan alanların imar
değişikliğine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1255) ve Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
12.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Karabağ’ın işgaliyle yurtlarından ayrılanlara
yapılan yardımlara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1275) ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
13.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, bir milletvekili hakkındaki iddiaya ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1276) ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
14.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, sosyal yardımların seçim
malzemesi yapıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/1281) Cevaplanmadı
15.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin sanat ve meslek
eğitimi kursları ihalesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1282)
Cevaplanmadı
16.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, Gazze için yapılan
bağışlara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1283) Cevaplanmadı
17.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, Aydın’da seçim çalışmaları sırasında bir çocuğun
hırpalandığı haberlerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1287)
Cevaplanmadı
18.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, seçim çalışmalarına ve
ekonomik sorunlara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1290) Cevaplanmadı
19.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, bir gazeteciye ait olduğu iddia edilen günlüklere
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1293) Cevaplanmadı
20.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin bir ihalesine
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1294) Cevaplanmadı
21.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, NATO Genel Sekreterliği konusundaki tutuma ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1306) Cevaplanmadı
22.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, ekonomik sorunlara
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1307) Cevaplanmadı
23.- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, seçimlerle ilgili açıklamasına ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1318) Cevaplanmadı
XI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
3.-
Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana
Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S.
Sayısı: 458)
4.- Diyanet
İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; 633 Sayılı Diyanet İşleri
Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa Bir
Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/833, 1/162, 2/443) (S. Sayısı: 507)
XII.- YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, kamu yararına çalışan derneklere ilişkin sorusu
ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/14075)
2.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya Şeker Fabrikası
lojmanlarının mülkiyet durumuna ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı
Mustafa Demir’in cevabı (7/14622)
3.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın,
Balıkesir-Dursunbey’deki maden ocağının tekrar faaliyete geçirilmesine ilişkin
sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in
cevabı (7/14624)
4.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, kırmızı et ve domuz
eti üretim ve tüketimine ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı (7/14699)
5.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, tıbbi malzemeler konusundaki bir tebliğe ilişkin
sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in
cevabı (7/14712)
6.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Van’daki kayıt dışı
istihdama ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/14714)
7.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, kayıt dışı istihdama
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in
cevabı (7/14715)
8.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, Mersin’de sosyal yardım alan kişilere ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı
(7/14718)
9.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Rusya’ya beyaz et
ihracatına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın
cevabı (7/14788)
10.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Libya’daki müteahhit alacaklarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/14789)
11.- Bursa
Milletvekili Necati Özensoy’un, bir kamu kampının
kiralanmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/14791)
12.- Samsun
Milletvekili Osman Çakır’ın, sahte evrak kullanılarak ilaç alındığı iddialarına
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in
cevabı (7/14989)
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 14.04’te açılarak beş oturum yaptı.
Çankırı
Milletvekili Nurettin Akman, Kore Savaşı’nın 60’ıncı yıl dönümüne,
Kütahya Milletvekili Alim Işık, Kütahya Tavşanlı Garp Linyitleri İşletmesi Müessese
Müdürlüğünde yaşananlara,
Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü, tarım ve ithal mısır atığı sorunlarına,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru, Kore Savaşına katılan kahraman ordumuza, şehit ve
gazilerimize,
Bursa
Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu, Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın Garp Linyitleri İşletmesi
Müessese Müdürlüğüne ilişkin yaptığı gündem dışı konuşmasına,
Kütahya
Milletvekili Alim Işık, Garp Linyitleri İşletmesi
Müessese Müdürlüğü hakkında yaptığı gündem dışı konuşmasıyla ilgili Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanının açıklamada bulunmamasına,
Niğde
Milletvekili Mümin İnan, Niğdeli bir vatandaşın arabasının arka camında bulunan
Türk Bayrağıyla gezmesinin engellenmesine,
Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse, mısır üreticilerinin desteklenmesine,
Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü, GDO’lu ürünlere ve biyoetanol atığına,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Van Milletvekili Özdal Üçer ve 19 milletvekilinin, madde bağımlılığı
sorununun araştırılarak (10/789),
Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 20 milletvekilinin, pamuk sektöründeki sorunların
araştırılarak (10/790),
Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 27
milletvekilinin, üniversite mezunu işsizlerin sorunlarının araştırılarak
(10/791),
BDP Grubu adına
Grup Başkanvekili Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın, yolsuzluk sorununun araştırılarak yolsuzlukla
mücadele için (10/792),
Alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2’nci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),
3’üncü sırasında
bulunan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına
Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu
Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/761)
(S. Sayısı: 458),
5’inci sırasında
bulunan, İller Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Tasarısı ile 190 Sayılı
Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri ile Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporlarının (1/371, 1/101) (S. Sayısı: 477),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
4’üncü sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen
ve görüşmelerine devam olunan Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Bayram Meral ve 20
Milletvekilinin, 5539 Sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/788, 2/226) (S.
Sayısı: 499) üzerindeki görüşmeler tamamlanarak elektronik cihazla yapılan açık
oylamadan sonra kabul edildi ve kanunlaştı.
6’ncı sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen
Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; 633 Sayılı Diyanet
İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Kastamonu Milletvekili
Mehmet Serdaroğlu’nun, 657 Sayılı Devlet Memurları
Kanununa Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu’nun (1/833, 1/162, 2/443) (S. Sayısı: 507) tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanarak maddelerine geçilmesi kabul edildi, verilen aradan sonra Komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
Trabzon
Milletvekili Kemalettin Göktaş,
Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Cumhurbaşkanıyla ilgili sözleri nedeniyle,
Konya
Milletvekili Atilla Kart, Kütahya Milletvekili Hüsnü Ordu’nun konuşmasında
isminden bahsetmesi nedeniyle,
Kütahya
Milletvekili Alim Işık, Kütahya Milletvekili Hüsnü
Ordu’nun, konuşmasında isminden bahsetmesi nedeniyle,
Yalova
Milletvekili Muharrem İnce, Diyanet İşleri Başkanlığının dinin siyasete alet
edilmemesi konusunda herhangi bir görüşüne rastlamadığına ilişkin,
Birer açıklamada
bulundular.
507 Sıra Sayılı
Kanun Tasarısının görüşmeleri sırasında verilen aradan sonra Komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından, grupların uzlaşmaları üzerine
ve diğer işlerde de komisyonların bulunamayacağı anlaşıldığından, 29 Haziran
2010 Salı günü, saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 21.23’te son verildi.
|
|
Şükran Güldal MUMCU |
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
|
|
|
|
Yusuf COŞKUN |
|
Harun TÜFEKCİ |
|
Bingöl |
|
Konya |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
Bayram ÖZÇELİK |
|
|
|
Burdur |
|
|
|
Kâtip Üye |
|
No:168
II.-
GELEN KAĞITLAR
28
Haziran 2010 Pazartesi
Rapor
1.- Cumhurbaşkanı
Seçimi Kanunu Tasarısı ve Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Cumhurbaşkanlığı
Seçimine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasa Komisyonu
Raporu (1/787, 2/62) (S. Sayısı: 527) (Dağıtma tarihi: 28.6.2010) (GÜNDEME)
Sözlü
Soru Önergeleri
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, uzman erbaşların özlük haklarına ilişkin Milli
Savunma Bakanından sözlü soru önergesi (6/2113) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/06/2010)
2.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ın hayvancılık destekleme kapsamına
alınmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/2114) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/06/2010)
3.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, İzmir-Alsancak
Limanına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/2115) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15/06/2010)
4.- Bitlis
Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş’ın, bir mahallenin aydınlatılmasına ilişkin
Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/2116) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/06/2010)
5.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan-Kars yoluna
ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/2117) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17/06/2010)
6.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, memurlarla ilgili bir
düzenlemeye ilişkin Devlet Bakanından (Hayati Yazıcı) sözlü soru önergesi
(6/2118) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/06/2010)
7.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, tren raylarının
yenilenmesine ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/2119)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17/06/2010)
8.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, memurlarla ilgili bazı
düzenlemelere ilişkin Devlet Bakanından (Hayati Yazıcı) sözlü soru önergesi
(6/2120) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/06/2010)
Yazılı
Soru Önergeleri
1.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, yazılı soru önergelerinin
cevaplandırılmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı
soru önergesi (7/15100) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/05/2010)
2.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, TBMM onur ve üstün
hizmet ödüllerine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru
önergesi (7/15101) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/06/2010)
3.- Ordu
Milletvekili Rahmi Güner’in, Türkmenistan’da işçi
olarak çalışan Türklerin sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/15102) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/06/2010)
4.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, sel ve don afetlerinden dolayı çiftçilerin
uğradıkları maddi kayıplara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15103)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/06/2010)
5.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Sakarya-Akyazı’da
fay hattı yakınındaki yapılaşma yasağının daraltılmasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/15104) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/06/2010)
6.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, KPSS sonuçlarına göre
yapılan yerleştirmelerle ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/15105) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/06/2010)
7.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Gelibolu Yarımadası
Tarihi Milli Parkındaki bir ücret uygulamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/15106) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/06/2010)
8.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, nükleer santral
ihalesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15107) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15/06/2010)
9.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, Sivas Valisinin bir açıklamasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15108) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/06/2010)
10.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, İznik Belediyesine
tahsis edilen bir arazinin tahsis amacının değiştirileceği iddiasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15109) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/06/2010)
11.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, sağlık alanında
taşeron firmalar üzerinden personel alımına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/15110) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/06/2010)
12.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, bazı internet
sitelerine erişim yasağı konulmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/15111) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/06/2010)
13.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, bir terör kurbanının cenazesine katılıma
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15112) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/06/2010)
14.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, milyoner sayısına ve kredi borçlarını
ödeyemeyenlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15113) (Başkanlığa
geliş tarihi: 16/06/2010)
15.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, TRT’nin görevlendirdiği bazı muhabirlere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15114) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/06/2010)
16.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, TMSF’nin bir medya
grubunu satış ihalesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15115)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/06/2010)
17.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Bigadiç Belediyesine
verilen çöp kamyonuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15116)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/06/2010)
18.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, TOKİ’nin bazı
arazileri alım-satımıyla ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/15117) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/06/2010)
19.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Abhazya’ya yönelik
politikaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15118) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17/06/2010)
20.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Mevzuat Hazırlama Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik
çerçevesindeki uygulamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15119)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17/06/2010)
21.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Anayasa Mahkemesi Başkanının TRT Genel
Müdürünü ziyaret ettiğine yönelik haberlere ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/15120) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/06/2010)
22.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, bir arama motorunun
bazı sayfalarına erişimin engellenmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/15121) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/06/2010)
23.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, Suudi Arabistan’dan para girişi iddialarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15122) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/06/2010)
24.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, Türkiye Kalkınma Bankasının denetlenmesiyle ilgili
iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15123) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17/06/2010)
25.- Hatay
Milletvekili Gökhan Durgun’un, Samandağ Kaymakamı hakkındaki iddialara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15124) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/06/2010)
26.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, vergi ve
prim borçları olan spor kulüplerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/15125) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/06/2010)
27.- Denizli Milletvekili
Hasan Erçelebi’nin, Denizli Santral Garajına yönelik
projeye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15126) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18/06/2010)
28.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, Bilgi Üniversitesinin işten çıkardığı kişilere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15127) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/06/2010)
29.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un,
Türkoğlu ilçesinde yapılacak cezaevine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/15128) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/06/2010)
30.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Bahçesaray’da meydana
geldiği iddia edilen bir olaya ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/15129) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/06/2010)
31.- Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal’ın, bir cezaevindeki sohbet
hakkı uygulamasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/15130)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17/06/2010)
32.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli’nin bazı
ilçelerindeki yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru
önergesi (7/15131) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/06/2010)
33.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli’nin bazı
ilçelerindeki yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru
önergesi (7/15132) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/06/2010)
34.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli-Merkez’deki
yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi
(7/15133) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/06/2010)
35.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli’nin bazı
ilçelerindeki yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru
önergesi (7/15134) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/06/2010)
36.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli’nin bazı
ilçelerindeki yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru
önergesi (7/15135) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/06/2010)
37.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, BAĞ-KUR emeklilerinin
aylıklarına yönelik düzenleme çalışmalarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/15136) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/06/2010)
38.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, destek primi kesintisi
uygulamasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/15137) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/06/2010)
39.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, emekli aylıklarından
kesilen üyelik aidatlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/15138) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/06/2010)
40.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Van’da İşsizlik Sigortası
Fonunun kullanımına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/15139) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/06/2010)
41.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, iş müfettişlerinin
Adana’daki denetim ve teftişlerine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/15140) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/06/2010)
42.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in, Yalova’daki yeni
tersane bölgesine ve tersanelerdeki iş kazalarına ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/15141) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/06/2010)
43.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, şube müdürü ve şef kadroları için yapılan sınavla
ilgili bazı iddialara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/15142) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/06/2010)
44.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’daki yatırımlara ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından yazılı soru önergesi (7/15143) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/06/2010)
45.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Antalya Orman Bölge
Müdürlüğünün Sarısu Mesire Alanı ile ilgili soruşturmasına ilişkin Çevre ve
Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/15144) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/06/2010)
46.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, İşsizlik Sigortası
Fonunun kullanımına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali
Babacan) yazılı soru önergesi (7/15145) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/06/2010)
47.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, bazı bankaların merkezlerinin İstanbul’a
taşınmasına ve arsa alımlarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/15146) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/06/2010)
48.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’da yatırım
programına alınan projelere ilişkin Devlet Bakanından (Cevdet Yılmaz) yazılı
soru önergesi (7/15147) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/06/2010)
49.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, yatırım programına
alınıp bitirilememiş projelere ilişkin Devlet Bakanından (Cevdet Yılmaz) yazılı
soru önergesi (7/15148) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/06/2010)
50.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’da
projelendirilip bitirilemeyen yatırımlara ilişkin Devlet Bakanından (Cevdet
Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/15149) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/06/2010)
51.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Osmaniye’de yatırım
programına alınan projelere ilişkin Devlet Bakanından (Cevdet Yılmaz) yazılı
soru önergesi (7/15150) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/06/2010)
52.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli’nin bazı
ilçelerindeki yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/15151) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/06/2010)
53.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli’nin bazı
ilçelerindeki yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/15152) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/06/2010)
54.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli’nin bazı
ilçelerindeki yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/15153) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/06/2010)
55.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli’nin bazı
ilçelerindeki yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/15154) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/06/2010)
56.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli-Merkez’deki
yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/15155) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/06/2010)
57.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, BOTAŞ’IN
organize sanayi bölgelerine geriye dönük borç çıkarmasına ilişkin Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/15156) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15/06/2010)
58.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, bazı madencilik
faaliyetlerine ve verilen cezalara ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/15157) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/06/2010)
59.- Aydın
Milletvekili Recep Taner’in, Emniyet Teşkilatı personelinin özlük haklarının
iyileştirilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15158)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/06/2010)
60.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, 18 yaşından
küçüklere sigara satışının engellenmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/15159) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/06/2010)
61.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, takoğraf
cihazlarından dolayı kesilen cezalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/15160) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/06/2010)
62.- Edirne
Milletvekili Rasim Çakır’ın, pasaport alımındaki harç ve ücretlere ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15161) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/06/2010)
63.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Osmaniye’deki mikro
kredi uygulamasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15162)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/06/2010)
64.- Bitlis
Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş’ın, fındık toplayacak işçilerle ilgili bir
habere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15163) (Başkanlığa
geliş tarihi: 16/06/2010)
65.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Diyarbakır-Eğil’de
meydana geldiği iddia edilen bir olaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/15164) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/06/2010)
66.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Van İl Emniyet Müdürü ve
Yardımcısı haklarında soruşturma açılıp açılmadığına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/15165) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/06/2010)
67.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Çaldıran’da
bir kişinin ölümüne yönelik iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/15166) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/06/2010)
68.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Erzurum’daki bir
karakolun kaldırılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/15167) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/06/2010)
69.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, haklarında soruşturma ve
dava açılan yerel yönetim mensuplarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/15168) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/06/2010)
70.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir yol yapımına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15169) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/06/2010)
71.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Bingöl’de yapılan TOKİ konutlarının arıtma
tesislerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15170)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17/06/2010)
72.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Ankara’daki toplu ulaşıma ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/15171) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/06/2010)
73.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı beldelerin
sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15172)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17/06/2010)
74.- Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, köylülere konut
alanı verilmesinde yaşanan sorunlara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/15173) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/06/2010)
75.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, bazı kariyer
görevlerdeki kadın ve erkek çalışan sayısına ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/15174) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/06/2010)
76.- Trabzon
Milletvekili Süleyman Latif Yunusoğlu’nun, Merkez Teşkilatındaki
bazı yöneticiler hakkındaki inceleme ve soruşturmalara ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/15175) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/06/2010)
77.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, otistik çocukların eğitim ve öğrenimlerine ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/15176) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15/06/2010)
78.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, toplumsal
cinsiyet algısına yönelik eğitim çalışmalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/15177) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/06/2010)
79.- Siirt
Milletvekili Osman Özçelik’in, bir olayda mağdur olan
çocukların rehabilitesine ve YİBO’ların
sorunlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/15178)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/06/2010)
80.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, okulların bazı
giderlerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/15179)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/06/2010)
81.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, meslek lisesi öğrencilerine ödenmesi gereken
ücrete ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/15180)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/06/2010)
82.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, obeziteye yönelik önlemlere ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/15181) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/06/2010)
83.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, bir okulda deney
sırasında meydana gelen patlamaya ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/15182) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/06/2010)
84.- İzmir Milletvekili
Kamil Erdal Sipahi’nin, terörle mücadelede alınması gereken bazı önlemlere
ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/15183) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15/06/2010)
85.- İstanbul
Milletvekili Ahmet Tan’ın, askerlik tecilindeki bazı uygulamalara ilişkin Milli
Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/15184) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/06/2010)
86.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Donatım Bölge
Müdürlüklerinin lağvedilmesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/15185) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/06/2010)
87.- Osmaniye
Milletvekili Hakan Coşkun’un, Osmaniye’deki acil sağlık hizmetlerinde çalışan
personele ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/15186) (Başkanlığa
geliş tarihi: 16/06/2010)
88.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Ayvalık’taki ambulans ihtiyacına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/15187) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/06/2010)
89.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, obeziteye yönelik önlemlere ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/15188) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/06/2010)
90.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Bingöl’deki hastanelere ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/15189) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/06/2010)
91.- Muğla
Milletvekili Metin Ergun’un, çiftçilerin kredi
borçlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/15190) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/06/2010)
92.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, anız yakma yasağına
uyulmamasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/15191) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/06/2010)
93.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ta yaşanan dolu afetine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15192)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/06/2010)
94.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, hayvan
yetiştiricilerinin sorunlarına ve et fiyatlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15193)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/06/2010)
95.- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in,
Isparta’da afet mağduru kiraz üreticilerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15194)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/06/2010)
96.- Muğla
Milletvekili Gürol Ergin’in, bazı GDO’lu ürünlerin
ithaline ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/15195) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/06/2010)
97.- Siirt
Milletvekili Osman Özçelik’in, Siirt bağlantılı bazı
yolların durumuna ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/15196)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/06/2010)
98.- Hatay
Milletvekili İzzettin Yılmaz’ın, bazı minibüslerin araç muayenesinde yaşanan
soruna ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/15197) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15/06/2010)
99.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Muş-Solhan yolunun yapımına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/15198) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/06/2010)
100.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Solhan-Bingöl yolunun yapımına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/15199) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/06/2010)
101.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Bingöl-Erzincan yolunun bakımı ve yenilenmesine
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/15200) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17/06/2010)
102.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in, bazı internet
sitelerine erişimin engellenmesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/15201) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/06/2010)
103.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Gaziantep İl
Müftülüğünün ilan panosundaki bir yazıya ilişkin Devlet Bakanından (Faruk
Çelik) yazılı soru önergesi (7/15202) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/06/2010)
104.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, müze ve
ören yerlerinin ücretsiz ziyaret edilmesindeki farklı uygulamalara ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/15203) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17/06/2010)
105.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, icra takibindeki kişilere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15204) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/06/2010)
Süresi
İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Ankara
Milletvekili Tekin Bingöl’ün, Diyarbakır Göğüs Hastalıkları Hastanesinin
kapatılmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13839)
2.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, Mersin Üniversitesi
Tıp Fakültesinde çalışanlara yapıldığı iddia edilen bazı uygulamalara ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13841)
3.- Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, Hudut ve Sahiller Genel
Müdürlüğünün cihaz ihalelerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13842)
4.- İstanbul
Milletvekili Ümit Şafak’ın, İzmir Aliağa’da yapılan kirli deniz suyu
tahliyesiyle ilgili ihaleye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/13853)
5.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, kadına yönelik
şiddet konusundaki yasal düzenlemelere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/13871)
6.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, kadına yönelik
şiddet konusundaki çalışmalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13872)
7.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in, üniversitelerde
yaşanan bazı olaylara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14608)
8.- İstanbul
Milletvekili Hüseyin Mert’in, Küçükçekmece Nükleer Araştırma Merkezinin deprem
riskine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14609)
9.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, öğrenciler arasında
kötü alışkanlıkların artışına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/14611)
10.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, İstanbul Boğazında
yapılacak üçüncü köprünün güzergahına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/14613)
11.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, özelleştirme gelirlerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14614)
12.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya Şeker Fabrikası
lojmanlarının mülkiyet durumuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/14615)
13.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, bazı şeker fabrikalarının
özelleştirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14617)
14.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, sendika üyeliği
nedeniyle işten çıkarılanlara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14623)
15.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in, bir fabrikadaki işten
çıkarmalara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14625)
16.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, iş kazalarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14626)
17. -Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, işçilere yönelik vergi
düzenlemelerine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/14627)
18.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, çocuk yuvalarına ve
sevgi evlerine ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru
önergesi (7/14630)
19.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, kadın istihdamına
yönelik projelere ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru
önergesi (7/14631)
20.- Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, yapı ve alanların
özürlülerin erişebilirliğine uygun hale getirilmesine ilişkin Devlet Bakanından
(Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/14632)
21.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, ismi değiştirilen köylere
eski isimlerinin verilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14633)
22.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli’nin bazı
ilçelerindeki yatırımlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14634)
23.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli’nin bazı
ilçelerindeki yatırımlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14635)
24.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli’nin bazı
ilçelerindeki yatırımlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14636)
25.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli’nin bazı
ilçelerindeki yatırımlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14637)
26.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli-Merkezdeki
yatırımlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14638)
27.- Bitlis
Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş’ın, Hayata Dönüş Operasyonuna ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14639)
28.- Bitlis
Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş’ın, Muğla’da yaşanan olaylara ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14640)
29.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, bir internet sitesine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14641)
30.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Doğu ve Güneydoğu
Anadolu’da görev yapan polislere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/14642)
31.- Hakkâri
Milletvekili Hamit Geylani’nin, Hakkâri’de polisin
yaptığı çeşitli müdahalelere yönelik iddialara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14643)
32.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Bursa-Merkez’deki
oto galerilerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14644)
33.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Doğanbey TOKİ konutlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14645)
34.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Bursa Büyükşehir
Belediyesinin Hazineye olan borcuna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/14646)
35.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Adana’daki trafik
kazalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14647)
36.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya Jandarma Er Eğitim
Tabur Komutanlığının taşınmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/14648)
37.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Nusaybin Belediye
Meclisinin aldığı iddia edilen bir karara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/14649)
38.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Ankara’daki kent içi ulaşım
projelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14650)
39.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, uyuşturucu kaçakçılığı ile
mücadeleye ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14651)
40.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Hatay-Samandağ’daki
fişleme iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14652)
41.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in, Hatay-Samandağ’daki
fişleme iddialarının araştırılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/14653)
42.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, ödül verilen öğretmenlerin sendika üyeliklerine
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14654)
43.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, bazı ilçelerdeki taşımalı eğitime ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14655)
44.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Çaldıran ilçesinde
eğitim ve öğretimdeki duruma ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/14656)
45.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Muradiye ilçesinde
eğitim ve öğretimdeki duruma ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/14657)
46.- Batman
Milletvekili Bengi Yıldız’ın, Yalova’daki bir mahallenin okul ihtiyacına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14658)
47.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Diyarbakır’a ayrılan
eğitim bütçesine ve bazı eğitim sorunlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14659)
48.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun,
okullardaki Roman çocukların tespit edileceği iddiasına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14660)
49.- Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, bir beldedeki lise
ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14661)
50.- Aydın
Milletvekili Recep Taner’in, Şırnak Anadolu Lisesi yönetimiyle ilgili bazı
iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14662)
51.- Osmaniye
Milletvekili Hakan Coşkun’un, Osmaniye İl Milli Eğitim Müdürlüğünün okullardan
para toplamasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14663)
52.- Mersin
Milletvekili Akif Akkuş’un, yatılı ilköğretim bölge okullarına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14664)
53.- Mersin
Milletvekili Akif Akkuş’un, bir yatılı ilköğretim bölge okulundaki iddiaların
soruşturulmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14665)
54.- Mersin
Milletvekili Akif Akkuş’un, Siirt’teki taciz iddialarının soruşturulmasına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14666)
55.- Mersin
Milletvekili Akif Akkuş’un, yatılı ilköğretim bölge okullarının kadrolarına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14667)
56.- Mersin
Milletvekili Akif Akkuş’un, öğretmen alımına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14668)
57.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, İstanbul İl Milli
Eğitim Müdürlüğünün bir yazısına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/14669)
58.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Parasız Yatılılık ve
Bursluluk Sınavını kazanan öğrencilerin durumuna ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14670)
59.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, Muş-Ağrı yoluna ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/14681)
60.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, Devlet Denetleme Kurulunun TİB hakkında
hazırladığı rapora ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/14682)
61.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, karayolu
taşımacılığında aranan belgelere ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/14683)
62.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, tır sürücülerine
tehlikeli madde taşıma eğitimi verilmesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/14684)
63.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Bursa güney çevre
yoluna ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/14685)
64.- Mersin
Milletvekili Akif Akkuş’un, Mersin’deki bir yol yapımına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/14686)
65. -Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, yolcu treni
seferlerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/14687)
66.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, İstanbul Boğazında
yapılacak üçüncü köprünün güzergahına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/14688)
67.- Aydın
Milletvekili Recep Taner’in, yabancı sermayeye ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/14689)
68.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Yüzüncü Yıl Üniversitesi
öğrenci yurtlarında yaşanan olaylara ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafız Özak) yazılı soru önergesi
(7/14691)
69.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya Şeker Fabrikası
lojmanlarının mülkiyet durumuna ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı
soru önergesi (7/14692)
29
Haziran 2010 Salı No:169
Tasarılar
1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Tanzanya Birleşik Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava
Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/900) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24.06.2010)
2.- Vatansızlığın
Azaltılmasına Dair Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/901) (İçişleri ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 24.06.2010)
Teklifler
1.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakık’ın; Türk Ceza Kanununda ve
Basın Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/722) (Anayasa ile
Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.05.2010)
2.-Tokat Milletvekili
Hüseyin Gülsün’ün; Milli Eğitim Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi (2/723) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.06.2010)
3.- Trabzon
Milletvekili Mustafa Cumur’un; Köye Yönelik Hizmetler
Hakkında Kanun ve İl Özel İdaresi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/724) (İçişleri; Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve
Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.06.2010)
4.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun;
2919 Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği Teşkilat Kanununun
Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/725) (Plan ve
Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.06.2010)
5.- Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın; 2547
Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/726) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21.06.2010)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır ve 19 Milletvekilinin,
kot kumlama işinde çalışan işçilerin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/793) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.04.2010)
2.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan ve 19 Milletvekilinin, Erzurum H Tipi Cezaevi
yönetimine yönelik iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/794) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.04.2010)
3.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 Milletvekilinin,
kadınların çalışma hayatında karşılaştığı ayrımcı uygulamaların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/795) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.04.2010)
4.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata ve 19 Milletvekilinin,
medyada kadına karşı ayrımcı yaklaşımın araştırılarak yolsuzlukla mücadele için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/796) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.04.2010
29 Haziran 2010 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.05
BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 125’inci Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN –
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç
dakika süre vereceğim.
Sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını,
görevli personel aracılığıyla, üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk
söz, Çocuk Esirgeme Kurumunun kuruluş yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen
Gümüşhane Milletvekili Sayın Yahya Doğan’a aittir.
Buyurun Sayın
Doğan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Gümüşhane Milletvekili Yahya Doğan’ın, Çocuk Esirgeme
Kurumunun kuruluş yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
YAHYA DOĞAN
(Gümüşhane) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çocuk Esirgeme Kurumunun
kuruluş yıl dönümü münasebetiyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
30 Haziran 1921
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin bazı üyelerinin de girişimiyle
Ankara’da bir Himayei Etfal
Cemiyeti kurulmuştur. Kuruluşunda gazi Meclisimizin üyelerinin de çok büyük
çabası olmuştur ve bugün Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu olarak
bilinen kuruluşumuz geçen yıllar içerisinde ülkemize çok büyük hizmetlerde
bulunmuştur.
Esasen Türk
milletinin özünde merhamet vardır, özellikle çocuklara, yetimlere büyük
merhamet vardır. Nitekim savaş yıllarının zor şartlarında yetim kalmış, öksüz
kalmış çocuklara bakmak için Himayei Etfal Cemiyeti kurulmuştur. Bu arada Kâzım Karabekir
Paşa’yı da rahmetle yâd etmek zorundayız. 1919’da zor şartlarda, yetim kalan
çocukları toplamış ve askerî okullarda yetiştirerek memlekete, millete faydalı
insanlar olmasını sağlamıştır. Bu sebeple, Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyelerinin öncülüğünde kurulan ve ülkenin geleceğiyle ilgili belirsizlik
sürerken hayırlı bir kararla kurulmuş olan Himayei Etfal Cemiyetinin daha sonra Çocuk Esirgeme Kurumuna
dönüşmesi son derece önemli bir gelişme olmuştur.
Sosyal hizmetler,
üzerinde hassasiyetle durulması gereken bir alandır. Çünkü toplumun sıkıntılı
olabilecek bir sahasıyla ilgilenmektedir. Bilgi, beceri, uzmanlık isteyen bu
alanda Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu gibi yılların tecrübesine
sahip olan bir kuruluşumuzun olması bizler için bir şanstır.
Dün savaşların
getirmiş olduğu tehditleri yaşayan çocuk ve gençlerimiz bugün de başka
tehditler altındadır. Uyuşturucu kullanımından tutun da diğer tehditlere kadar
ülkemizde toplumun yapısını tehdit etmektedir. Bu aynı zamanda milletimizin
geleceğine yönelik bir tehdittir. Çünkü bu millet asırlarca değerlerini
koruyarak var olmuştur.
Muhterem
arkadaşlarım, bir süre önce Uyuşturucu ve Uyuşturucuyla Mücadele Komisyonu
kurulmuş idi, çok hayırlı bir çalışma yapmıştır ve bu çalışmalar bir kitap
hâlinde yayımlanmıştır. Yüce Meclisimizden ve Hükûmetimizden
temennimiz, bu çalışmanın yürürlüğe girmesi ve takibinin yapılması olacaktır.
Nitekim bu yönde bazı çalışmaların olduğunu görmekten mutluyuz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; aile bu milletin mayasının karıldığı temel değerdir,
bu değeri kıskançlıkla korumalıyız.
Sosyal Hizmetler
ve Çocuk Esirgeme Kurumu, gençlere ve çocuklara verdiği hizmetlerin yanı sıra
yaşlı ve özürlülere yönelik de hizmetler vermektedir, sosyal yardım hizmetleri
verilmekte, kadın ve aileye yönelik, toplum için çok önemli çalışmalar
yürütülmektedir. Evlat edindirme, koruyucu aile gibi sıcak bir yuva özlemi
çeken çocuklarımız titizlikle seçilmiş, güvenli ve emin ellere teslim
edilmektedir. Yoksulluk nedeniyle çocuklarından ayrılmak, çocuklarını devlete
emanet etmek zorunda kalmış ailelere destek olunmakta, onların çocuklarıyla bir
arada yaşamaları için gerekli yardımlar yapılmaktadır, yaşlılara ve özürlülere
yönelik çalışmalar da övgüye değerdir.
Bugün geldiğimiz
noktada ülkemizde çağdaş uygulamalarla Avrupa Birliği müktesebatına uygun
olarak sosyal güvenlik, sosyal hizmet ve sosyal yardımların daha etkin bir
biçimde yapılabilmesine yönelik olarak kamu reformu, yerel yönetimler reformu
ve sosyal hizmet ve sosyal yardım temel kanunu çalışmalarıyla arayışlar
sürdürülmüştür.
Özürlü
vatandaşlarımıza yönelik devrim niteliğindeki evde bakım hizmeti kapsamında 240
bin civarında özürlüye evinde bakım yapılmakta ve bunun ücreti ödenmektedir.
“Evde bakım” yaklaşımı aile kurumunun güçlendirilmesi bakımından da oldukça
önemli bir sosyal hizmet politikasıdır.
Sosyal Hizmetler
ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü kurumsal bakım standartlarını son
birkaç yılda tamamen yenilemiştir. Bu kapsamda kuruluş bakımında kalan
çocuklarımızın ev ve aile sıcaklığı hissedebilmeleri, toplumsal yaşamı ve
komşuluk ilişkilerini yaşayarak öğrenebilecekleri 4 veya 6 çocuğun bir arada
kaldığı çocuk evleri uygulamasına geçilmiş olup, Türkiye genelinde iki yüz on
iki çocuk evi açılmıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
YAHYA DOĞAN
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Çocuk evleri
uygulaması sosyal hizmetler tarihimizde ve kurum bakımı yaklaşımında dünyaya
örnek olabilecek bir uygulamadır.
Sosyal Hizmetler
ve Çocuk Esirgeme Kurumunun Gümüşhane’de yapmış olduğu çalışmaları da teşekkür
ve takdirle karşılıyoruz. İlimizde bir çocuk yurdu bulunmaktadır. Bunun yanında
48 kişilik rehabilitasyon merkezi önümüzdeki ay
açılacaktır. Huzureviyle ilgili alt yapı çalışmaları tamamlanmış olup yapımı
için önümüzdeki yılın yatırım programına alınması ve yapılması çalışmasına
başlanacaktır. İki adet çocuk evi hizmete açılacak olup önümüzdeki ayda,
şehrimizde 900 özürlüye evde bakım hizmeti sunulmaktadır.
Bütün bu
çalışmalardan dolayı Hükûmetimize çok çok teşekkür ediyor, saygılar sunuyoruz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Doğan.
Gündem dışı
ikinci söz, mevsimlik tarım işçilerinin sorunları hakkında söz isteyen Adıyaman
Milletvekili Sayın Şevket Köse’ye aittir.
Buyurun Sayın
Köse. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin,
mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mevsimlik tarım işçilerinin
sorunları üzerine gündem dışı söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, buraya gelmeden iki saat önce Güvenpark’ta, ülkemizde,
yaklaşık olarak, hiçbir sosyal güvencesi olmadan çalışan 10 bin civarında usta
öğreticisinin sorunları vardı, eylemleri vardı. Ben de bir grup milletvekili
arkadaşımla birlikte onların yanındaydım. Sayın Başbakanımızın ve iktidarın
vermiş olduğu sözü bir an önce yerine getirmesini kendilerinden rica ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, sayıları 1,5 milyonu aşan mevsimlik tarım işçileri hangi ürünün
hasat zamanıysa o bölgeye gidip, sosyal güvenceden yoksun, çok düşük ücretlere
talim ederek, sağlık koşullarından uzak bir şekilde çalışmak zorunda
kalmaktadırlar. Doğduğu yerde, yaşadığı yerde doyuramadığınız, topraksız ya da
çok az toprağa sahip bu insanlarımız üç kuruş ekmek parası kazanabilmek için
bugünlerde yine yollara düştüler. Şüphesiz, mevsimlik tarım işçiliği, özellikle
yoksulluğun fazla olduğu Güneydoğu Anadolu Bölgemizde yoğunlaşmaktadır. Her yıl
kamyon kasalarına doldurularak Ege’ye üzüm ve zeytin, Çukurova’ya pamuk,
Karadeniz’e fındık ve çay toplamaya giden bu insanlarımız âdeta karın tokluğuna
gün doğumundan gün batımına kadar çalıştırılmaktadırlar. Bu durum modern
dünyaya ve Türkiye’ye uyarlanmış bir kölelik düzenidir. Ne yazık ki, iktidar bu
kölelik düzenini, mevsimlik tarım işçilerini görmezden gelmektedir. İktidar ne
çalışma saatleri ne sosyal güvence ne ücret politikası ne de güvenlik konusunda
kılını bile kıpırdatmamaktadır. AKP İktidarı bu insanların barınma, temiz suya
ulaşma, yol güvenliği gibi sorunları yokmuş gibi davranmaktadır; gittikleri
yerlerde ikinci sınıf insan muamelesi görmelerine, potansiyel terörist gibi
algılanmalarına seslerini çıkarmamaktadırlar, hatta kimi yerlerde devlet
güçlerince etnik kökenleri nedeniyle güvenlik sorunu olarak sınıflandırılmakta,
kent sınırlarından içeri bile sokulmamaktadırlar. Unutmamalıyız ki bu muameleye
maruz bırakılan insanlar bizim insanlarımızdır, bu ülkenin yoksul bırakılmış
insanlarıdır.
Değerli
arkadaşlar, yoksul olmak, karınlarını doyurmak adına bu köle düzenine boyun
eğmek bu insanların suçu değildir. Yaşadıkları yerde karınlarını doyurmalarına
fırsat verilmemesi nedeniyle bu insanlar kamyon kasalarında binlerce kilometre
yol gidip boğaz tokluğuna çalışmak zorunda kalmaktadırlar. Bunları görmezden
gelerek bir de bu insanlara gittikleri yerlerde potansiyel terörist muamelesi
yapılması kabullenilecek bir durum değildir. Eğer bu, devlet eliyle
yapılıyorsa, durum daha da vahim bir hâl almaktadır. Tüm bunlar, açıkça
ötekileştirme politikalarıdır. Bunların önüne geçilebilmesi bir zorunluluktur,
yani devlet olmanın, iktidar olmanın gereğidir.
Mevsimlik tarım
işçisi aileler çocuklarını da beraberlerinde çalışma bölgelerine
götürdüklerinden, çocuklarının da eğitim görme şansı azalmaktadır. Hasat
mevsimi bahar aylarında başladığı ve son baharın ilk aylarında sona erdiği
için, okul dönemlerinde bu çocuklar da tarlalarda çalışmaktadırlar. Bu konuda
Millî Eğitim Bakanlığınca yapılan çalışmalar sorunun boyutları karşısında
tatmin edici sonuçlara ulaşmamaktadır. Eğitimsizlik, yoksulluk çemberinin
devamını sağlayan en temel unsurlardan birisidir.
Mevsimlik tarım
işçiliği ülkemizin kanayan bir yarasıdır. Bu yurttaşlarımız sosyal haklarına ve
sosyal güvenceye kavuşturulmadan, devlet tarafından haklarını almaları
sağlanmadan, mevsimlik tarım işçilerine devlet görevlilerinin bakış açısı
değiştirilmeden bu yara kanamaya devam edecektir. Çözüm olarak söylüyorum,
özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde kamu yatırımları artırılarak
istihdam sağlanması gerekmektedir. Kendi ilim Adıyaman’da alternatif ürün
yetiştirilmeden tütün yok edildikten sonra neredeyse nüfusun yüzde 30’u
mevsimlik tarım işçisi konumuna getirilmiştir. Bunun tek sorumlusu mevcut AKP
İktidarıdır.
Değerli
arkadaşlarım “Üç tane kayısı için işçilere ateş açtı. 1 ölü, 2 yaralı.” Bu,
Malatya Doğanşehir ilçesinde olmuştur, mevsimlik tarım işçisi, adam çalışmaya
gitmiştir, yapılan çalışmanın neticesinde kavga çıkmıştır. Bu tabloların artık
sizin İktidarınızda son olmasını diliyorum.
Değerli
arkadaşlar, bu insanlar, mevsimlik tarım işçisi insanlarımız bizim de en
değerli yurttaşlarımızdır, ucuz iş gücü kaynağı değildir artık bu insanlar.
Böyle algılandığı sürece, sosyal devlet ilkesi ve eşitlik ilkesi hayata
geçirilmediği sürece bu sorunun altından kalkmak da mümkün olmayacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ŞEVKET KÖSE
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu sorunun çözümü
için mevsimlik tarım işçilerinin haklarını güvence altına alacak yasal
düzenlemeler acilen yapılmalıdır. Yine bu işçilerimizin çocuklarının eğitim
haklarından yararlanmaları da sağlanmalıdır diyorum, ulaşım ve barınma
koşullarının iyileştirilmesi konusunda da önemli önlemler de alınması gerekir
ve bu sorunun çözümünde en önemli olan unsur ise köylülerin doğduğu
topraklarda, yaşadıkları topraklarda doymalarının sağlanması gerekir.
Bu duygularla
hepinize tekrar en derin, içten saygılarımı sunuyorum. (CHP ve BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Köse.
Gündem dışı
üçüncü söz, son yağışlar ve kiraz üreticisinin içinde bulunduğu durum hakkında
söz isteyen Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Abdülkadir Akcan’a aittir.
Buyurun Sayın
Akcan. (MHP sıralarından alkışlar)
3.- Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan’ın, son günlerdeki aşırı yağışlar
nedeniyle kiraz üreticileri ve çiftçilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; son günlerde gerçekleşen aşırı yağışlar ve başta bugünlerde
hasadı yapılan kiraz ve vişne üreticilerinin içinde bulunduğu durum olmak üzere
çiftçilerimizi bekleyen sorunları dile getirmek amacıyla söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bildiğiniz gibi Anadolu’nun güney coğrafyasında mayıs ayı ve
haziran başında hububat hasadı tamamlanmış ve neredeyse hasat bittikten sonra,
çiftçi büyük ölçüde malını tüccara teslim ettikten sonra âdeta çiftçiyle alay
edercesine taban fiyat ilan edilmiştir. İlan edilen taban fiyat, üretim
maliyeti göz önüne alındığında çiftçiyi tatmin etmekten oldukça uzak iken
Anadolu’da hasat henüz başlamış durumdadır. Hasadın henüz başında olduğumuz
Batı ve Orta Anadolu’da yaklaşık on beş gündür devam eden yağışlar hasat
aşamasına gelmiş hububatı yatırmaya, çürütmeye başlamıştır. Bu sonuç rekolteyi ciddi şekilde etkileyecektir. Bu durumda zaten
yetersiz olan taban fiyata üretim kaybı da eklenince çiftçinin üretim
masraflarını karşılayamaz hâle geleceği, tarım kredi kooperatiflerine ve başta
Ziraat Bankası olmak üzere bankalara olan borcunu ödeyemeyeceği aşikârdır.
Yağışların zarar
verdiği bir başka üretim alanı da endüstri bitkisi, mesela tütündür. Tütünde
yağışlara bağlı olarak şu anda yoğun ve yaygın bir şekilde mavi
küf hastalığı salgınıyla üretici karşı karşıyadır.
Bugünlerde hasadı
yapılan zirai ürünlerin başında meyve olarak kiraz gelmektedir. Değerli milletvekilleri, bahar başında Anadolu’da çok ciddi bir don
yaşanmış, bu donda kayısı ve bademler en üst seviyede etkilenmiş, öteki
meyveler ise daha az ve kiraz meyvesi hemen hemen hiç
etkilenmemiş idi. Yaşanan dondan etkilenen çiftçilere vergilerinde, ödemeleri
gereken kredilerin geri ödenmesinde kolaylık sağlama ihtiyacı olduğunu Hükûmet de görmüş, bu doğrultuda sınırlı da olsa adımlar
atılmıştır fakat yağan bu yağmurlar hasat aşamasına gelmiş kirazın sapının
meyve gövdesine bağlandığı yerde çatlamasına neden olmaktadır. Zaten bu
durum çatlayan kirazların ciddi olarak albenisini azaltmakta ve raf ömrünü de
kısaltmaktadır. Dalında bir iki gün veya daha fazla yağmur yiyen kirazda bu
çatlama kaçınılmaz hâle gelmektedir. Tüccar, ihracatçı, pazarlamacı çatlamış
olan kirazı almamaktadır. Bu hâliyle üretici “Keşke don olsaydı da ben bahçeme
bakım masrafı yapmasaydım, gübre atmasaydım, ilaç kullanmasaydım, daha az
sulama parası ödeseydim.” diye yanıyor yakınıyor. “Şimdi, bu masrafların yapımı
sırasında edindiğim borçlarımı tarım kredilere, bankalara ödeyemiyorum;
ilaççıya, gübreciye verdiğim çeki, senedi karşılayamayacağım ve icra gelecek.”
diye çiftçi düşünmeye başlamış durumdadır.
Bir başka
sıkıntılı durum da yağışlardan etkilenmemek için çiftçinin kirazını hızla
toplamasının yarattığı durumdur. Hallerde ve alım merkezlerinde fazlaca biriken
kiraz nedeniyle tüccar “Bu kadar malı alamam, işleyemiyorum, ihracat çekmiyor.”
gibi bahanelerle alımda nazlanmaktadır. Bu defa çiftçi “Al, yeter ki al, kaça
alırsan al.” demekte ve malını yok pahasına satmak durumunda kalmaktadır.
Mesela 2,5 liraya satmaya başladığı kirazı, bugünlerde yağmur nedeniyle hızla
toplanan kirazı, 1-1,5 lira arasında almakta tüccar nazlanmaktadır.
Bu nedenle,
değerli milletvekilleri, bir şeylerin yapılması gerekmektedir. Her şeyden önce,
bu kiraz, tütün ve öteki endüstri bitkilerinden, ekilmiş olup yağışlardan
olumsuz etkilenen, hububatı çürüyen ve rekolte kaybı
yaşayan çiftçilerimizin durumlarını tarım il ve ilçe müdürlüklerine derhâl ve
zaman kaybetmeden tespit ettirmek, ardından tarım kredilere ve bankalara olan
borçları en az bir yıl erteleyerek yeniden yapılandırmak zorunludur.
İkincisi ise,
önümüzdeki dönemi ve kışı geçirebilmeleri için, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma
Destek Fonu’ndan bu amaçla geliştirilecek bir proje kapsamında bu çiftçilerimiz
mutlaka desteklenmelidir. Münhasıran, kiraz üreticilerimizin kendi aralarında
kurdukları kooperatifleri desteklemek veya kurulmamış kooperatifleri,
kooperatifleştirmeyi hızlandırmak, bu doğrultuda desteklemek üzere, var olan
kooperatiflerle birlikte desteklemek suretiyle, kendi ürünlerinin kendileri
tarafından işlenip, ambalajlanıp, muhafaza edilerek ve kendileri tarafından
pazarlanacak şekilde bir altyapıya kavuşmalarını sağlamak zorundayız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, Hükûmetin
hâlihazırda uyguladığı bir, desteklemeye değer, takdire değer uygulaması var.
Bu uygulama ne? Ambalajlama için, boylama için, depolama için başvuranlara
yüzde 50 destek vermekte. İşte bu desteği alıp tesislerini kuranlar, çiftçinin
ödediği vergiyle bu destekleri yüzde 50 mertebesinde almış olanlar, tüccar
olarak çiftçinin karşısına geçmekte, şimdi onların vergisiyle kurdukları tesise
mal almada nazlanmaktadır.
Bu nedenle, başta
kooperatiflere ve üretici birliklerine olmak üzere, bu desteklemelerin tamamını
hibe olacak şekilde karşılamak üzere, Hükûmetin bir
program geliştirip, ambalajlama, depolama ve boylamayı kooperatiflerin
kendilerinin yapmasını sağlayacak şekilde bu desteği sürdürmek zorundayız
diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Akcan.
60’ıncı maddeye
göre pek kısa söz talepleri vardır, şimdi onları yerine getireceğim.
Sayın Ünlütepe…
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Afyonkarahisar Milletvekili
Halil Ünlütepe’nin, yağmur ve dolu nedeniyle Çay ve
Sultandağı bölgesindeki kiraz üreticilerinin mağduriyetine ilişkin açıklaması
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben de Sayın
Milletvekilimize katkıda bulunmak istiyorum.
Cumartesi günü
Çay ve Sultandağı bölgesini ziyaret ettim. O bölgelerdeki kiraz üreticilerinin
mağduriyetini bizzat gördüm. Yağan yağmur ve dolu, kiraz üretiminde yüzde 50’ye
yakın, üretimin kalitesini düşürmüş durumdadır. Kiraz satılmamaktadır. İhracata
dönük kirazın fiyatı bugün 200 kuruştur. Sanayi tipi kirazın fiyatı geçen yıl
130 kuruşken şimdi 80 kuruştur. Açıkçası, üretici bu dönem yaptığı gübreleme,
ilaç, elektrik ve sulama giderlerini, ayrıca tarım krediden aldığı kredileri
ödeyemeyecek bir durumdadır. Bu konuda Hükûmetin
kiraz üreticilerinin üzerine giderek, onların sorununu çözmesi gerekmektedir.
Ayrıca, yapılması
gereken işlemlerden birisinin de, bu bölgedeki tarım kredi kooperatiflerine
olan borçların öncelikle ertelenmesi ve Hükûmetin
belirli alanlarda destek çıkması gerektiği kanaatindeyim.
Bu duyguları
paylaşıyorum ve teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Doğru…
2.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, yağışlar ve dolunun
Tokat ili Kazova bölgesinde verdiği zarara ve tarım
sigortasına ilişkin açıklaması
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Yağışlar ve dolu
büyük zararlar vermiştir Anadolu’nun birçok yerinde. Bu zarar neticesinde ne
kiraz kalmış ne meyve kalmış ne domates kalmış, hatta ürün bile kalmamıştır.
Bunların örneği Tokat ili Kazova bölgesinde Güryıldız, Büyükyıldız, Emirseyit, Söngüt gibi köylerdir.
Buralarda afet tespit komisyonları çalışmalarını tamamlamış ve tespitlerini
yapmıştır. Burada istenen şey tarım sigortasının olup olmadığı noktasıdır,
ancak çiftçilerimizin büyük çoğunluğunda da tarım sigortası yoktur. Bizim
bölgeler için söylüyorum: 400 tane çiftçiden 2 tanesinde tarım sigortası
vardır. Dolayısıyla, sigorta olmadığı için, zararlarının tespitinde veyahut
alacakları konusunda büyük sorunlar yaşanmaktadır. Bütün çiftçilerimiz Hükûmetten bu konuda ilgi beklemekte, bunun çözümünü
beklemektedirler.
Bunu ifade etmek
istedim, teşekkür ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın
Yaman…
3.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, mevsimlik tarım
işçilerinin sorunlarının giderilmesine ilişkin açıklaması
M. NURİ YAMAN
(Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ben de Sayın
Köse’ye mevsimlik tarım işçilerinin dramıyla ilgili katkı sunmak istiyorum.
Bilindiği gibi bu
dram, ne yazık ki ülkemizde her yıl süregelmekte ve yaşanmaktadır. Burada, tabii
ki bu illere çalışmaya gidenlerle ilgili dram başta valiler ve kaymakamlar
olmak üzere mülki idare amirlerinin ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının
gerekli önlemleri zamanında almamasından kaynaklanıyor. O
nedenle buradan sesleniyorum, başta bölge valileri ve ilçe kaymakamları olmak
üzere: Geçmiş dönemlerde bilhassa Ordu’da yaşanan ve zamanın valisi “Kemal Yazıcıoğlu” adıyla bilinen yasa dışı ve keyfî uygulamalara
gitmemelerini, bunlarla ilgili valilik kararnamelerinin düzenlenerek bunların
barınma, eğitim, sağlık sorunlarıyla ilgili ilin olanakları ölçüsünde gerekli
düzenlemeleri şimdiden yapmalarını ve ayrıca, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığının bunu bir yasal kurala bağlayarak gerekirse kendi örgütlerini bu
konuda kanalize ederek her yıl yaşanan bu dramla
ilgili insanca çalışma, insanca yaşama ortamını hazırlamalarını diliyorum. Bu
konunun takipçisi olacağımızı, buradan, bu çalışmaya giden halkımıza duyuruyor,
herkese saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Sayın
Şandır…
4.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın,
yağışlar ve dolu nedeniyle çiftçilerin yaşadığı mağduriyete ve Abdülkadir Akcan’ın yaptığı gündem dışı konuşmaya Tarım ve Köyişleri Bakanının Mecliste bulunmaması nedeniyle cevap
vermediğine, Mersin’in Erdemli ilçesinde kadastro çalışmaları nedeniyle
çiftçilerin tarlalarının ellerinden alınmasına ilişkin açıklaması
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Çok teşekkür ederim.
Sayın Başkanım,
bugün, Türkiye’nin hemen birçok ilinde, mesela sabahleyin yaşanan bir aşırı
yağış ve dolu tahribatıyla Yozgat ilinin birçok ilçesinde, ama inanıyorum ki
birçok ilinde aşırı yağışlardan dolayı çiftçilerin mağduriyeti yaşanmaktadır,
afet yaşanmaktadır. İşte, Sayın Abdülkadir Akcan Afyonkarahisar’daki kiraz üreticilerinin sorunlarını
konuştular. Biraz önce Yozgat’tan gelen telefon gerçekten orada çok sayıda
çiftçinin mağdur olduğunu söylüyor. Tokat Milletvekilimiz Sayın Reşat Doğru
aynı şekilde, diğer arkadaşlarımızın da söyleyecekleri var ama ne hazindir ki,
ne acıdır ki burada Hükûmetin Sayın Tarım Bakanı yok!
Gündem dışı bu konuşmanın yapılacağı, Başkanlığınızca Sayın Bakanlara iletilmiş
olması lazım, Sayın Bakanın da gelip burada cevap vermesi lazım ama yani Hükûmet Türkiye’de değil.
FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) – İşi yok, siz konuşacaksınız…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Evet, biz konuşacağız ama yani sonuçta Türkiye’yi bu millet adına
yönetmekle sorumlu olan Hükûmetin gelip burada cevap
vermesi gerekiyor. Bunu milletime şikâyet ediyorum.
Bir başka şey:
Mersin’in özellikle Erdemli ilçesinde kadastro çalışmaları sonucunda çiftçinin
tarlasının elinden alınmasının ötesinde ürünü elinden alınıyor! Tapuları iptal
ediliyor ve çiftçi, yıllardır ektiği, sürdüğü tarla hazineye geçti diye hem
mahkemeye veriliyor hem ürünü elinden alınıyor. Çiftçinin üzerinde bugün bu Hükûmetin yürüttüğü bir zulüm devam ediyor. Buna karşı bu Hükûmetin burada bir cevabının olması lazım ama maalesef Hükûmet bu konuda millete ve milletin vekillerine karşı
saygısızca, cevap verme gerekliliğini de duymuyor. Bunu kınadığımı ifade
ediyor, saygılar sunuyorum efendim.
BAŞKAN - Sayın Ayhan…
5.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın, son
günlerdeki yağışlardan zarar gören Denizli’deki çiftçilerin sorunlarına çözüm
üretmek gerektiğine ilişkin açıklaması
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Son yağışlardan
dolayı, bölgemde münhasıran tütün olmak üzere tarım üretimi olumsuz
etkilenmiştir. Dolayısıyla tütün, üzüm, hububat, nohut, fiğ ve yonca üretiminde
bulunan çiftçiler, şimdiden büyük problemlerle karşı karşıya kalmışlardır.
Zaten hububatta açıklanan fiyatlar yetersizdir. Bütün ilçelerde aynı durum söz
konusu olmakla birlikte Güney ve Kale ilçesi ile Karaköy beldesinde çiftçilerin
problemleri -Denizli’nin- çok büyüktür. Çiftçi perişandır. Ödeme problemi
vardır. Soruna çözüm üretmek için acilen tedbir geliştirilmesi gerekmektedir.
Şimdiden probleme çözüm üretilmediği takdirde problem giderek büyüyecektir.
Bunu belirtmek için söz aldım.
Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum Başkanım.
BAŞKAN – Sayın
Ergin…
6.- Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, çiftçilerin, sulama
birlik ve kooperatiflerinin elektrik borç ve faizlerinin silinmesine ilişkin
açıklaması
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de çiftçinin
durumu üzerinde kısa bir konuşma yapacağım.
Geçtiğimiz hafta Plan ve Bütçe Komisyonunda bir kısım kurumların
borçlarının takasıyla ilgili bir yasa tasarısı görüşüldü, orada bir kısım
kurumların borçlarının, elektrik borçlarının affı gündeme geldi ve bize
dağıtılan bir belgede de çiftçilerin, sulama birliklerinin, sulama
kooperatiflerinin ve bireysel çiftçilerin 1,8 katrilyon lira, bugünkü parayla
1,8 milyar lira faiziyle birlikte elektrik borcu biriktiği belirtilmişti. Biz bunun üzerine, sulama kooperatifleri ve sulama birliklerinin
elektrik borçlarının faizlerinin silinmesi ve borçların taksitlendirilmesiyle
ilgili değişik önergeler verdik fakat maalesef çiftçinin durumunu görmemekte
bilhassa ısrarlı olan Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlar ve ilgili bakan bu
önergeler yanında yer almadı ve çiftçilerin bu derdinin çözümü maalesef
bulunmadı.
Bugün -şunu da
özellikle söyleyeyim ki- tarım konusunda iki gündem dışı konuşma varken Tarım
Bakanının burada olmayışını da şiddetle kınıyorum, eseflerimi bildirmek
istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak…
7.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın,
çiftçilerin faiz kıskacında bulunduklarına ve son yağışlardan dolayı yaşanan
afetlere karşı tarım sigortasının ürün bazında yaptırılmasına ilişkin
açıklaması
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben de yüce
Parlamentonun dikkatini Hükûmetin birtakım
uygulamalarına çekmek istiyorum: Tarımsal üretim âdeta vazgeçilir hâle geldi ve
üretmek mümkün olmaz hâle geldi. Çiftçiler faiz kıskacı içerisinde, hele hele ki yabancı bankaların bütün köyleri âdeta rehin aldığı
bir duruma gelmiştir.
Aydın’da da yağışlarla ilgili, en önemli ürünlerimizden olan
incirinden tutun çilek ve kiraz üretimine varıncaya kadar birtakım afet
kapsamında ürünler vardır ve politika olarak, Sayın Tarım Bakanının rakamsal
büyüklüklerde Türk çiftçisinin çok desteklendiğini ifade etmesi yerine, Hükûmetin, çiftçinin üretimini bilhassa tabii afetlere
karşı garanti altına alacak tarım sigortasını direkt çiftçi adına ürün bazında
yaptırmasında çok büyük fayda vardır. Üretimi önce
garanti altına almak gerekir.
Dikkati çekmek
istedim. Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Duyurular
1.- Endonezya Cumhurbaşkanı Susilo
Bambang Yudhoyono’nun,
Genel Kurula hitaben konuşma yapma isteğine ilişkin duyuru
BAŞKAN - Ülkemizi
ziyaret etmekte olan Endonezya Cumhurbaşkanı Sayın Susilo
Bambang Yudhoyono, 29
Haziran 2010 Salı günü, bugün, Genel Kurula hitaben bir konuşma yapmak
istemişlerdir.
Bu hususu
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Cemil Çiçek,
gündemin “Sözlü Sorular” kısmında yer alan sorulardan 1, 19, 20, 27, 28, 30,
35, 37, 38, 44, 45, 50, 51, 54, 55, 56, 59, 61, 62, 63, 69, 70 ve 75’inci
sıralarındaki soruları birlikte cevaplandırmak istemişlerdir. Sayın Bakanın bu
istemini sırası geldiğinde yerine getireceğim.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı
okutuyorum:
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Şırnak Milletvekili Sevahir
Bayındır ve 19 milletvekilinin, kot kumlama işinde çalışan işçilerin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/793)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Silikozis hastalığına
yakalanmış ve silikozis tehdidi altındaki tüm
işçilerin tespit edilip, kot kumlama işinde çalışan işçilerin yaşadıkları
mağduriyetlerin tespiti ve acil olarak giderilmesi için Anayasanın 98.
İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz
ederiz.
1) Sevahir Bayındır (Şırnak)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Akın Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Fatma Kurtulan (Van)
9) Hasip Kaplan (Şırnak)
10) Hamit Geylani (Hakkâri)
11) İbrahim
Binici (Şanlıurfa)
12) M. Nuri Yaman (Muş)
13) Mehmet Nezir
Karabaş (Bitlis)
14) Mehmet Ufuk
Uras (İstanbul)
15) Osman Özçelik (Siirt)
16) Özdal Üçer (Van)
17) Pervin Buldan (Iğdır)
18) Sebahat Tuncel (İstanbul)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin
Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Kot taşlama;
kotların beyazlatılması, eskitilmiş görüntüsü verilmesi için kumun kuru hava
kompresörleriyle kotların yüzeyine tutularak aşındırılması işlemidir. Bu işlem
sırasında solunan tozlar akciğerde silikozis
hastalığına yol açmaktadır. Kumun özü olan silisyum, ciddi hastalıklara yol
açacak bir maddedir. Silikojenin solunması sonucu
tozların akciğeri işlevselleştirmesi sonucu oluşan hastalığın tedavisi yok ve
ölümle sonuçlanmaktadır.
Türkiye'de kot
taşlama işinde çalışan yaklaşık 10 bin işçi bulunmakta, fakat bu işçilerden
yalnızca 500 kişinin tanısı konmuş durumda. Yani 500 kişi silikozis
nedeniyle ölüm riski altında yaşamaktadır. Bugüne kadar bir
çok işçi silikozis hastalığı nedeniyle
hayatını kaybetmiştir. Meslek hastalığı olarak geçen silikozis
hastalığı için Meslek Hastanelerinde tedavi olması gerekmektedir.
Kot atölyelerinde
günde ortalama 12 saat çalıştırılan işçiler, gerekli iş güvenliğinin
sağlanmaması, sigortasız olarak çalışmaları sonucunda silikozis
hastalığına yakalanmış ve hayatını kaybetmiştir. Çalışma hayatında üretim
sürecinde bulunmalarına rağmen kayıt dışı tutulmaları nedeniyle sigortalı
olmadıkları için mevcut sosyal güvencelerden yararlanamamaktadırlar. Sağlık
durumu kötüleşen ve ölümü bekleyen çok sayıda da silikozis
hastası bulunmaktadır. Kot kumlama işinde işçilerin, 6 aylık çalışma yapmış
olması bile bu hastalığa yakalanmalarına neden olabilmektedir. Kot kumlama
işçilerinde, 20'li, 30'lu yaşlarda bile çok ileri vakaların bulunduğu
bilinmektedir. İlerlemiş hastalığın şu anda bilinen bir tedavisi
bulunmamaktadır.
Sosyal güvenlik
hakkı; Anayasa ile devlet güvencesi altına alınmış en temel insan haklarından
biridir. Anayasanın 49. maddesinde herkesin çalışma hakkına sahip olduğu
belirtilmiş ve devamla 60. maddesi uyarınca da devletin sosyal güvenliği
sağlayacak tüm tedbirleri almakla yükümlü olduğu açıkça düzenlenmiştir. Buna
rağmen; işçiler kot taşlama atölyelerinde sigortasız çalıştırılmış ve sosyal
güvenlik haklarından mahrum bırakılmışlardır.
Genellikle Doğu
ve Güneydoğu'dan gelen ve Türkiye'ye sığınan, oturma ve çalışma izni olmayan,
kaçak çalıştırılan başka uyruklu işçilerin kot kumlama işinde çalışmış
oldukları ifade edilmektedir. Sadece Bingöl'ün Karlıova ilçesinin, Taşlıçay ve
Toklular köylerinde, neredeyse her evde bir silikozis
hastası bulunduğu belirtilmektedir. Ayrıca, Sinop, Tokat, Bingöl, Diyarbakır,
Siirt, Erzurum, Zonguldak ve Çorum'da da kot kumlama işinde çalışıp
memleketlerine dönen çok sayıda işçinin bulunduğu ifade edilmektedir. Sadece
Erzurum, Kars ve Bingöl'de binin üzerinde Silikozis
hastası kot işçisinin bulunduğu ve Batman, Muş, Bitlis ve Diyarbakır'daki hasta
sayısının da eklendiğinde sayının 2.000'i bulacağı tahmin edilmektedir. Ayrıca,
hastalığı henüz teşhis edilmemiş ya da yanlış teşhis edilmiş işçiler olduğu
için silikozis hastalarının sayısı tam olarak
bilinememektedir.
Türkiye'nin henüz
20’li yaşlardaki bu genç insanların bile bile ölüme
gönderildiği bu vahim duruma dur demesi gerekmektedir. Bu nedenle, kot taşlama
işleri yapılan ruhsatlı ruhsatsız tüm iş yerlerinin denetlemesinin yapılması,
kot kumlama işinde çalışmış olan işçilerin sosyal güvenlik kapsamına
alınmasının sağlanması ve gerekli yasal düzenlemelerin acil olarak yapılması
gerekmektedir. Bu sebeple kot kumlama işinde çalışan işçilerin yaşadıkları
mağduriyetlerin tespiti ve acil olarak giderilmesi Türkiye Büyük Millet Meclisi
bünyesinde bir Araştırma Komisyonu kurulması gerekmektedir.
2.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve 19 milletvekilinin,
Erzurum (H) Tipi Cezaevi yönetimine yönelik iddiaların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/794)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Kamuoyunda adı sık sık hak ihlalleri ile
gündeme gelen, Erzurum H Tipi Kapalı Cezaevi'nde vuku bulduğu belirtilen;
işkence, kötü muamele ve insanlık dışı uygulamaların araştırılması ve bu
uygulamalarda sorumluluğu bulunan kamu görevlilerinin olaylardaki
sorumluluklarının tespit edilmesi amacıyla Anayasa'nın 98. ve TBMM İçtüzüğü’nün
104 ve 105. maddeleri uyarınca "Meclis Araştırması" açılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
1) Pervin Buldan (Iğdır)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Akın Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Fatma Kurtulan (Van)
9) Hasip Kaplan (Şırnak)
10) Hamit Geylani (Hakkâri)
11) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
12) M. Nuri Yaman (Muş)
13) Mehmet Nezir
Karabaş (Bitlis)
14) Mehmet Ufuk
Uras (İstanbul)
15) Osman Özçelik (Siirt)
16) Özdal Üçer (Van)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin
Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Erzurum H Tipi
Kapalı Cezaevi hak ihlalleri nedeni ile sürekli gündeme gelmektedir. Bu
cezaevinde bulunan tutuklu ve hükümlüler, tutuklu ve hükümlü yakınları ve
avukatları tarafından çok sayıda şikâyet dile getirilmektedir. Bu uygulamaların;
Kürtçe konuşanlara ceza verilmesi, Kürtçe yayınların cezaevine sokulmaması,
mevcut kitapların tamamına yakınının cezaevi yönetimi tarafından toplatılması,
kütüphanenin kapatılması, yemeklerin kötü olması, spor alanlarının olmaması,
keyfi olarak verilen disiplin cezaları, işkence ve kötü muamele şeklinde olduğu
belirtilmektedir. Tutukluların ifadelerine göre, cezaevi yönetimi tarafından
infaz koruma memurlarından altışar kişilik gruplar oluşturulmuştur. Bu gruplar
tutuklulara kaba dayak atmakta, kötü muamelede bulunmakta ve Metris
Cezaevi'nden geldiklerini belirterek tutukluları tehdit etmektedirler. Hasta
tutuklu ve hükümlülerin tedavilerinin yapılmadığı, doktorların sık sık değişmesi nedeni ile yapılan tedavilerin de aksadığı
tutuklu ve hükümlülerin en çok şikâyetçi oldukları konular arasında yer
almaktadır. Diyetin kendileri için hayati önem arz ettiği hasta tutuklulara
diyetli yemekler verilmemektedir. Hasta tutukluların diyetin uygulanabileceği
cezaevlerine sevk istemleri ise yapılan bütün başvurulara rağmen tamamen
sonuçsuz kalmaktadır. Tutuklu ve hükümlüler, Adalet Bakanlığı tarafından
yayınlanan 45/1 numaralı genelgenin ya hiç uygulanmadığını ya da 1 saat gibi
kısa bir süre ile sınırlandırıldığını belirtmektedirler. Koridorlardan geçerken
tutuklu ve hükümlülerin birbirleri ile selamlaşmalarının dahi engellendiği
belirtilmektedir. Yılın 8 ayının kış şartları ile geçtiği Erzurum "H"
Tipi Cezaevi'nde, tutuklu ve hükümlüler için kapalı spor salonu
bulunmamaktadır. Bu nedenle tutuklu ve hükümlüler, hapis ortamında spor yapmak
hayati önem taşımasına rağmen, yılda sadece 4 ay, haftada bir buçuk saatlik
süreyle spor yapabilmektedir. Tutuklu ve hükümlüler cezaevinin fiziksel
koşullarının da tüzük ve genelgelerde tarif edilen standartlara sahip olmadığını
belirtmektedirler. Eski tip cezaevi olan ve sonradan mimari yapısı
değiştirilerek "H" tipi yüksek güvenlikli cezaevine dönüştürülen
Erzurum H Tipi Cezaevi'nde, hücrelerin havalandırması bulunmamaktadır.
Pencereler ise olması gereken standartların dörtte biri küçüklüğündedir.
Tutuklu ve hükümlülere verilen sıcak su ise çok sınırlı miktarda olduğundan
sadece duş alımında kullanılmaktadır. Bu nedenle çamaşırların yıkanması ve
diğer temizlik ihtiyaçları için sıcak su tedariki yapılmamaktadır. Cezaevinde saç
kesim yerinin bulunmaması nedeni ile tutuklu ve hükümlülerin saçları
koridorlarda kesilmektedir. Erzurum "H" Tipi Cezaevi'nde bulunan
tutuklu ve hükümlülerin büyük çoğunluğu Kürt kökenlidir. Ancak bu tutuklu ve
hükümlülerin ana dillerinde iletişim kurmaları engellenmekte, Kürtçe
konuşanlara çeşitli cezalar verilmektedir. Bunun yanı sıra Kürtçe yayınların
cezaevinde bulundurulması kesin bir şekilde yasaklanmıştır. Hapishanedeki kitap
ve yayınların tamamına yakınının hapishane yönetimi tarafından toplatıldığı
belirtilmektedir. Tutuklu ve hükümlülerin Erzurum "H" Tipi
Cezaevi'nde uğradıkları bütün bu haksız uygulamalar karşısında Erzurum
Cumhuriyet Başsavcılığı’na ve İnfaz Hakimliği'ne
yaptıkları bütün başvuruların sonuçsuz kaldığı tarafımıza iletilmiştir. Türkiye'de
bulunan bir cezaevinde, bunca hukuksuz ve insanlık dışı muamelenin uygulanmakta
olması bir hukuk devleti açısından kabul edilemez bir durumdur. Bu nedenle,
Erzurum "H" Tipi Kapalı Cezaevi'nin fiziksel koşullarının yerinde
görülmesi, sürekli gündeme gelen işkence ve kötü muamele uygulamalarının
araştırılması ve bu uygulamalarda sorumluluğu bulunanların tespit edilmesi
fayda sağlayacaktır.
3.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel
ve 19 milletvekilinin, kadınların çalışma hayatında karşılaştığı ayrımcı
uygulamaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/795)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye'de
kadının çalışma hayatında karşılaştığı sorunların ve ayrımcı uygulamaların
araştırılması ve tespit edilmesi, bu konuda kapsamlı bir raporun hazırlanması,
bulguların bu konuda ilerleme sağlanması için gerekli yasal ve fiili
düzenlemelerin yapılabilmesinde kullanılabilmesi amacıyla Anayasanın 98’inci,
İçtüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması için
gereğini arz ederiz. 28.04.2010
1) Sebahat Tuncel (İstanbul)
2) Selahattin Demirtaş
(Diyarbakır)
3) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Akın Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Fatma Kurtulan (Van)
9) Hasip Kaplan (Şırnak)
10) Hamit Geylani (Hakkâri)
11) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
12) M. Nuri Yaman (Muş)
13) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
14) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
15) Osman Özçelik (Siirt)
16) Özdal Üçer (Van)
17) Pervin Buldan (Iğdır)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Çalışan kadının
sorunları Türkiye'de yaşanan kadın sorunlarından ayrı düşünülemez. Yakın
zamanda, basına çalışma hayatında cinsiyetçi uygulamalarını çarpıcı bir şekilde
gösteren bir olay yaşanmıştır. Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde
görev yapan iki kadın hamilelikleri sırasında istifaya zorlanmış ve işten
çıkarılmıştır. Hamileliği süresince birçok kez istifaya zorlanan Devrimci
Sağlık İşçileri Sendikası (Dev-Sağlık İş) üyesi Fatma Baytar, 26 Mart 2010 günü
işten çıkarılmıştı. Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası üyesi Sibel
Yetkin ise bu olaydan yaklaşık bir ay önce, doğum iznine ayrılmak üzereyken
istifaya zorlanmıştı. Yaşanan bu olay, çalışma hayatında yaşanan cinsiyetçi ve
kadınlara yönelik eşitsiz uygulamaları bir kez daha gündeme getirmiştir. İş
Kanunu'nun 5. maddesinde düzenlenen "Eşit Davranma" ilkesi gereğince;
"İşveren iş sözleşmesi yapılmasında, şartların oluşturulmasında,
uygulanmasında ve sona ermesinde, cinsiyet veya gebelik nedeniyle doğrudan veya
dolaylı farklı işlem yapamaz" maddesi olmasına rağmen maalesef uygulamada
farklı sonuçlar ortaya çıkmaktadır. İş Kanunu'nun 18. maddesinde ise düzenlenen
"Hamilelik, doğum gibi nedenler iş akdinin feshi için geçerli neden
oluşturmaz" ifadesi net bir şekilde görülmektedir.
Türkiye'de TÜİK
verilerine göre kadın istihdamı %29 iken, tekstil, sağlık, ev içi hizmetlerde
çalışanları büyük bir kısmı kadınlardan oluşmaktadır. Çoğunlukla sigortası
olmadan, sosyal ve çalışma hakları gasp edilerek, çalışan kadınlar ise çalışma
sürelerinde kadın oldukları için pek çok ayrımcı uygulamalara maruz
kalmaktadır. Kadına toplum tarafından yüklenen "anne"lik görevi,
çalışan kadınlar için engelleyici olarak görülmektedir. İşe alımlarda "üç
yıla kadar doğum yapmayacağım" ifadelerinin olduğu sözleşmeler
imzalatılarak, kadınların çalışma hayatına katılımları koşullandırılmaktadır.
Şirketlerde terfi ve yükselmelerde, kadınların yükselmesinin önü kesilmektedir.
Şirketlerde bulunması gereken kreşlerin olmaması, kadınların iş hayatında büyük
zorluklar yaşamasına neden olmaktadır. Türk Mühendisler Odası, iş ilanlarındaki
ayrımcı maddelere dikkat çekerek özellikle mühendislik ilanlarında kadın
mühendislerin daha ilanda elenerek "bay eleman arıyoruz" denmektedir.
Kadın mühendisler çoğunlukla satış gibi bölümlere yönlendirilirken, üretimde ve
teknik işlerde kadınların olmasına izin verilmemektedir. Elektrik Mühendisleri
Odası'nın kadın mühendisler üzerine yaptığı çalışmada, mühendislerin sadece
%10'unun kadın olduğu, kadın mühendislerin erkek mühendislerle aynı eğitimi
almalarına rağmen daha düşük ücretle çalıştırıldığı ortaya konmuştur. Kadın iş
erkek işi ayrımı kadınların istihdamı önündeki büyük bir engel olarak
durmaktadır.
TÜRK-İŞ'in yapmış olduğu çalışmada, kadınların çalışma hayatında
uğradıkları ayrımcılık türleri şu şekilde belirtilmiştir; ücret ayrımcılığı,
işe alımda ve işten ayrılmada/çıkarmalarda uygulanan ayrımcılık, terfi ve
yükselmelerde ortaya çıkan ayrımcılık ve işyerinde mobbing,
taciz ve kadına yönelik şiddet. Tüm bu konuları içeren verilerin ve bulguların
olmaması, bu konuda devletin yapmış olduğu kapsamlı bir araştırmanın olmaması
ise büyük bir eksikliktir. Türkiye'nin de taraf olduğu ILO sözleşmesinde, eşit
değerlerdeki işler için erkek ile kadının eşit ücret alması gerektiği
vurgulanmaktadır. Yine aynı sözleşmede, çalışma hayatındaki ırkçı cinsiyetçi
tüm ayrımcı uygulamaların kaldırılması yönünde öneriler bulunmaktadır.
Türkiye'de kadının çalışma hayatında karşılaştığı sorunların ve ayrımcı
uygulamaların araştırılması ve tespit edilmesi, bu konuda kapsamlı bir raporun
hazırlanması, bulguların bu konuda ilerleme sağlanması için gerekli yasal ve
fiili düzenlemelerin yapılabilmesi için kullanılması amacıyla bir meclis
araştırma komisyonu kurulmasını önermekteyiz.
4.- Batman Milletvekili Ayla Akat
Ata ve 19 milletvekilinin, medyada kadına karşı ayrımcı yaklaşımın
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/796)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Medyanın kadına
karşı ayrımcı yaklaşımının tüm boyutlarıyla ortaya çıkarılması ve medyada
toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı yaklaşımın esas alınması amacıyla
Anayasa’nın 98, İçtüzüğün 104 ve 105’inci Maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Ayla Akat Ata (Batman)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
4) Bengi Yıldız (Batman)
5) Akın Birdal (Diyarbakır)
6) Emine Ayna (Mardin)
7) Fatma Kurtulan (Van)
8) Hasip Kaplan (Şırnak)
9) Hamit Geylani (Hakkâri)
10) İbrahim
Binici (Şanlıurfa)
11) M. Nuri Yaman (Muş)
12) Mehmet Nezir
Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk
Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin
Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Türkiye'nin de
aralarında bulunduğu pek çok ülke Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın
Önlenmesi Sözleşmesi'ne taraf olarak, cinsler arasında tam bir eşitliğin
gerçekleşmesi için kadınlar ile erkeklerin toplumdaki geleneksel rollerinde bir
değişikliğe ihtiyaç bulunduğunu kabul etmiştir. Sözleşme kapsamında, her iki
cinsten birinin aşağılığı veya üstünlüğü fikrine veya kadın ve erkeğin
kalıplaşmış rollerine dayalı önyargıların, geleneksel ve diğer bütün
uygulamaların ortadan kaldırılmasını sağlamak amacıyla kadın ve erkeklerin
sosyal ve kültürel davranış kalıplarını değiştirmesi sorumluluğuna yer
verilmiştir. İlgili sözleşme bağlamında taraflara yaşamın her alanında kadına
karşı ayrımcılığın önlenmesinde ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasında
büyük sorumluluklar düşmektedir.
Günümüzde kitle
iletişim araçları egemen kültürün içselleştirildiği ve cinsiyetçi ideolojinin
meşrulaştırıldığı alanlardan biri haline gelmiştir. Kitle iletişim araçları
toplumun kültürel ve sosyal yapısının belirlenmesinde, toplumsal yargıların
değişiminde ya da yeniden üretiminde göz ardı edilemeyecek bir öneme sahip
bulunmaktadır.
Avrupa Konseyi
tarafından, yayıncılık alanında ortak ilkelerin belirlenmesi amacıyla
oluşturulan ve Türkiye'nin de taraf olduğu "Avrupa Sınır Ötesi Televizyon
Sözleşmesi” program hizmetlerinin sunuş ve içerik bakımından tüm unsurlarının
insan onuruna ve diğer insanların temel haklarına saygılı olması gerektiği
esasına içermektedir. Uluslararası alanda yapılan mevzuatların yanı sıra
ülkemizde de yayıncılık alanında birtakım düzenlemeler yapılmış, bu kapsamda
3984 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun ile, insanların cinsiyet vb. nedenlerle aşağılamayacağı,
kınanamayacağı, kadına karşı şiddetin ve ayrımcılığın teşvik edilemeyeceği
açıkça belirtilmiştir. Yine Radyo ve Televizyon Yayınlarının Esas ve Usulleri
Hakkında Yönetmelik kapsamında da reklamların ırk, cinsiyet ve milliyet
alanlarında ayrımcılık içeremeyeceğine yer verilmiştir.
Kitle iletişim
araçları arasında yer alan görsel medyanın hem yaygınlığından hem de hızlı bilgi
akışı sağlama özelliğinden dolayı, toplumsal cinsiyete dayalı rollerin
değişiminde ya da yeniden üretiminde önemli bir etkisinin bulunduğu yapılan
araştırmalarla da ortaya konmuştur. Toplumda egemen olan
cinsiyetçi bakış açısını pekiştiren, kadınlık rollerine ilişkin egemen
tanımları üreten, kadınlığı belli imge ve yaşam tarzları içine hapseden medya
metinlerinde baktığımızda kadınlar; kendi bedeni ve hayatı üzerinde söz sahibi
olamayan, anne, eş, cinsel şiddete maruz kalan, zavallı, korunmaya muhtaç, ahlaki
değerlerin ölçütü, soy sürdürme aracı gibi farklı biçimlerde topluma
sunulmaktadır. Nitekim "İlköğretim Öğrencilerinin Toplumsal
Cinsiyet Algıları" konulu araştırma sonucuna göre, çocukların, toplumsal
cinsiyetle ilgili algılarının, geleneksel kadın-erkek rollerine paralel
olduğunu göstermektedir. Medya kanalıyla topluma sunulan programların,
yayınların, bireylerin yetişmelerindeki ve yaşam biçimlerini belirlemelerindeki
etkisi dikkate alındığında, kadınlık-erkeklik rollerine ilişkin kurgulamalarla,
kadınların eşitsiz konumları yeniden üretilmekte ve böylelikle toplumsal hafıza
da korunmaktadır.
Medyanın kadına
karşı ayrımcı yaklaşımının tüm boyutlarıyla ortaya çıkarılması ve medyada
toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı yaklaşımın esas alınması amacıyla
Anayasa'nın 98, İçtüzüğün 104 ve 105'inci Maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını arz ederiz.
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğince yapılacaktır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının iki tezkeresi vardır, ayrı ayrı
okutup oylarınıza sunacağım:
C) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisinde, İsviçre – Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubunun kurulmasına ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/1244)
28/06/2010
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük
Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 Sayılı Kanun’un
4. maddesi uyarınca, İsviçre Parlamentosu ile TBMM arasında parlamentolararası
dostluk grubu kurulması hususu Genel Kurul’un tasvibine sunulur.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN –
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diğerini okutuyorum:
2.- Almanya Federal Meclisi Dilekçe Komisyonu tarafından
Almanya’ya resmî bir ziyaret için davet edilen Türkiye Büyük Millet Meclisi
Dilekçe Komisyonu Heyetinin davete icabetine ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/1245)
24/06/2010
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
TBMM Dilekçe
Komisyonu Heyeti, Almanya Federal Meclisi Dilekçe Komisyonu tarafından resmi
bir ziyaret için Almanya’ya davet edilmektedir.
Söz konusu davete
icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkında 3620 Sayılı Kanunun 6. Maddesi uyarınca Genel Kurulun
tasviplerine sunulur.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN –
Oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.59
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.09
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 125’inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresinin oylanmasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi tezkereyi
yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/465) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin
ön görüşmesinin, Genel Kurulun 29/6/2010 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi
29.06.2010
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu
29.06.2010 Salı günü (Bugün) toplanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin,
İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Bengi
Yıldız
Batman
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler Kısmının 370 inci sırasında yer alan
10/465 Askerlik hizmeti sırasında meydana gelen ölüm olaylarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis Araştırması
açılmasına ilişkin önergelerin görüşülmesini, Genel Kurulun 29.06.2010 Salı
günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Barış ve
Demokrasi Partisi Grup önerisinin lehinde, ilk söz, Van Milletvekili Sayın
Fatma Kurtulan’a aittir.
Buyurun Sayın
Kurtulan.
FATMA KURTULAN
(Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kışlalardaki şüpheli ölümler
üzerine verdiğimiz önergeye ilişkin söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kürtlerin,
demokratik bir ülkede kendi kültürleriyle özgür bir hayat sürme talebi, ne
yazık ki yıllardır resmî tarihte söylendiği biçimiyle kanla bastırılmaktadır.
Farklılığın kendini yaşatma talebinin akıbeti olan kanla bastırma geleneği,
seksen yıllık cumhuriyet tarihinde sürekli devrede tutulmuştur.
Tarihte Kürtlerin
demokratik bir ülkede eşit koşullarda yaşamak istemeleri dış güçlerin
kışkırtması olarak bugüne aktarılırken, Kürtlerin nasıl darağaçlarında
sallandırıldıkları yıllarca bir kahramanlık destanı gibi anlatıldı.
Bugüne geldiğimizde
ise Kürtlerin inkâr ve asimilasyon politikalarına karşı isyanı, hâlâ yüz yıl
önceki mantıkla dış güçlerin kışkırtması olarak görülmekte. Eşit ve özgür bir
şekilde yaşama taleplerine karşı “Kökünüzü kazırız.” söylemleri devam
etmektedir. Kürtlere bu ülkede değil eşit koşullarda yaşamak, hayatta kalma
hakkı bile tanınmamıştır.
Cumhuriyet tarihi
boyunca Kürtlerin eşit koşullarda yaşama talebi devleti öfkelendirdi, hükûmetleri olmadık yöntemleri kullanmaya itti; Kürtlerin
üzerine tanklarla, toplarla gidildi, köyleri yakıldı, yerlerinden sürüldüler,
çocukları, yaşlıları, gençleri sokak ortasında öldürüldü, katilleri ise
yargılanmadı bile. Ancak bu ülkede, bütün baskılara rağmen Kürtler siyaset
yapmakta ısrar etti, sürekli kapalı tutulan demokratik siyaset kanallarını
zorladı ve büyük bedeller ödedi. Demokratik siyasetin önünü kapatanlar ise her
dönem olduğu gibi yine devrede oldu ve demokratik siyaset yapma taleplerimize
karşı acımasız bir baskı başlattı. Partimiz kapatıldı, milletvekilliklerimiz
düşürüldü, belediye başkanlarımız, parti çalışanlarımız cezaevine konuldu. Hükûmetin samimi olduğunu umarak silahlarını bırakıp gelen Habur grubu ise elleri kelepçelenerek tutuklandı. Çocuklar,
herkesin gözü önünde kafalarından dipçiklerle linç edilip, yaşlarından çok
cezalara çarptırılarak zindanlara kapatıldı. Kürtlerin yaşadığı bu hâl, OHAL
değil midir?
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bütün bu yöntemlerin kullanılmasıyla varılan yer ise
daha fazla gözyaşı ve daha fazla kan oldu. Başından beri yaptığımız uyarıları
dikkate almayan, manipüle ederek bizi bölücülükle suçlayanlar, Tekeli
Karakolunda incecik çocukların, gencecik çocukların toprağa düştüğü, tabutlara
konduğu yerde “Askerî mevzide nasıl durulur?” polemiği
çıkararak kan ve gözyaşı üzerinden bir mevzi tutma yarışı içine girdiler. Bu
tutumun yıllardır hâkim olduğu ülkede gerçekler ötelendi, sahte gündemler
yaratıldı “Kürt sorununu çözerim.” diyen daha fazla kan dökerek adını böyle
yazdırdı tarihe. Yıllardır varlığını koruyan Kürt sorunu âdeta bir sorunlar
yumağı hâline geldi. Çözümsüzlükteki kör yürüyüş, Kürt olan herkesin bir
tehlike olarak görülmesi algısını oluşturdu. Bu algı, elbette her yerde olduğu
gibi kışlalarda da hayat buldu.
Türkiye’de, her
yıl, kışlalarda onlarca Kürt asker şüpheli bir şekilde hayatını kaybetmekte,
ölümlerin ise intihar olduğu iddia edilmektedir. Ailesine “İntihar etti” haberi
verilen askerler ise, daha bir gün öncesinden ailesiyle görüşen, ailesinden
para isteyen, izinden yeni dönen ya da birkaç gün sonra izne çıkacak olan
askerlerden oluşmaktadır.
Durum böyle
olunca, asker aileleri, askerî yetkililerin iddialarını doğru bulmamakta, aynı
gün ya da bir gün öncesinden konuştukları, gelecek planları yapan çocuklarının
nasıl olur da kendi canına kıydıklarını anlamakta zorlanmaktadırlar.
Askerî yetkililer
tarafından intihar, kaza ya da kaza kurşunu sonucu öldüğü iddia edilen birçok
ölüm davasının AİHM’e götürüldüğü ve Türkiye’nin çoğu
zaman bu davalardan mahkûm edildiğini söylemekte fayda var.
8 Mart 2001’de, Dersim’de görevli iken yatakhanesinde başından vurulmuş
şekilde bulunan ve yapılan soruşturma sonucunda intihar ettiği bildirilen
Mustafa Beker’in davası AİHM’e
taşınmış ve AİHM, intihar açıklamasını gerçek dışı bulmuştur.
İntihar ya da
kaza kurşunu sonucu hayatını kaybettiği söylenen askerlerin otopsi raporlarında
da ailelerin şüphelerine haklılık kazandıracak sonuçlar ortaya çıkmakta ve bu
sonuçlar kamuoyuna yansımaktadır.
Ayrıca, bazı
aileler, bu tür ölümlerde otopsi yapılmasına bile izin verilmediğini, otopsi
yapılsa dahi otopsi raporunun askerî yetkililerce kendilerine verilmediğini
iddia etmektedirler.
Meydana gelen
ölüm olaylarında etkin bir soruşturma yürütülmediği gibi, bu konuda nasıl önlem
alınacağına dair tartışmalar yürütülmemekte, ölümler çoğu zaman kamuoyundan
gizlenmektedir.
Gaziantep 5.
Zırhlı Tugay Komutanlığında askerlik yapan Serhat Yıldız’ın ailesine 19 Şubat
akşamı hayatını kaybettiği haberi verilmişti. Aileye verilen bilgiye göre
Serhat Yıldız, akşam saatlerinde intihar ederek yaşamına son vermiş. Askerî
yetkililerce ölüm sebebinin intihar olduğu öne sürülmüşse de Serhat Yıldız’ın
ailesi ve yakın çevresi ölümün intihar olmadığını iddia ederek, haber
karşısında dehşete kapılarak tepki göstermişlerdir.
6 Nisan 2009’da,
Sakarya’da, Adapazarı 1. Motorlu Piyade Tugayında askerlik yaparken intihar
ettiği söylenen Van Çatak doğumlu Adil Şipal'ın
ailesinin, daha önce çocuklarının öldürüleceğine dair Çatak İlçe Jandarma
Komutanlığına dilekçe ile başvurduğu ortaya çıkmıştı. Aynı şekilde, bu yıl 9
Nisan tarihinde Tekirdağ'ın Çerkezköy ilçesinde 3. Zırhlı Tugayda askerlik
yapan Erdi Alkan adlı asker yatağında ölü bulunmuştu. Ağrı Doğubeyazıt
doğumlu olduğu söylenen askerin ailesine askerî yetkililerin, ölüm nedeni
hakkında çelişkili bilgilerde bulunduğu öne sürülmüştü. Son günlerde ise
şüpheli asker ölümlerinde bir artış yaşandığı görülmekte ve ailelere askerî
yetkililer tarafından çelişkili ifadelerde bulunulmaktadır.
Bu ciddi iddialar
karşısında bile Savunma Bakanı Sayın Vecdi Gönül, şüpheli ölümler hakkında kamuoyuna
ve asker ailelerine bugüne kadar herhangi bir açıklama yapma gereği
duymamıştır. Verdiğimiz soru önergeleri de geçiştirilerek, soruşturmaların
devam ettiği ifade edilmektedir. Serhat Yıldız, Erdi Alkan, Hasan Çakır, İdris
Çiftçi, Şaban Koçak, Nurettin Altunay ve daha geçen
hafta Van Başkale’de askerlik yaptığı kışlada intihar ettiği söylenen
Diyarbakır doğumlu Mehmet Çavdar son iki ay içinde şüpheli bir şekilde hayatını
kaybeden askerlerdir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bir düşünür “Gerçeğe kapılarımı kapattım ama
pencereden içeri girdiklerini gördüm.” demişti. Yıllardır bu gerçeğe kapısını
kapatanlar artık bu gerçeği öteleyerek yürünmeyeceğini görmelidirler. Kürtlerin
kimlik hakkı, ana dil hakkı, kültürel ve sosyal hakları verilerek demokratik
siyaset kanalları açılmalı, yerel yönetimler güçlendirilmelidir.
Sorunlarımızın bu
temelde çözülebileceğine olan inancımla, önergemizi destekleyeceğinizi umarak
saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kurtulan.
Barış ve
Demokrasi Partisi grup önerisinin aleyhinde İstanbul Milletvekili Sayın İbrahim
Yiğit. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İBRAHİM YİĞİT
(İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi
grup önerisi hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım.
AK PARTİ olarak
bütün amacımız, demokrasiyi geliştirmek, toplumun refah düzeyini yükseltmek,
toplumsal barışı sağlamak ve bunun yanında da devletin kurumlarını
demokratikleştirmek. Yalnız, toplumsal barışı sağladığımız zaman da diyeceğiz
ki: “Bu ülkede tüm yaşayan yurttaşlarımızın barış içerisinde bir arada
yaşamalarını sağlamaktır. Bunun için de devletin görevi, insan haklarına, insan
onuruna yaraşır bir yaşam düzeyi sağlamaktır.”
Şimdi, verilen
önerge, çok ciddi ve hassas bir konu. Bunun içinde daha önce verilmiş Meclis
araştırma önergeleri vardır. Danışma Kurulu Meclis gündemini tamamlamıştır.
İleride görüşülmesi gereken bir konudur.
Bu konuda şunu
söylemek istiyorum…
Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yiğit.
Öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
AYLA AKAT ATA
(Batman) – Başkanım lehte vardı.
BAŞKAN – Tek
aleyhte verilmişti bana, onun için… Sadece Sayın Kurtulan verilmiş isim olarak
onun için…
Kim konuşacak?
AYLA AKAT ATA
(Batman) – Şerafettin Halis…
BAŞKAN – Buyurun.
ŞERAFETTİN HALİS
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de verilmiş olan
önergenin lehinde konuşmak istiyorum.
Tabii, otuz
yıldır ülkemizde, insan yaşamına ve insan yaşamının insana dair tüm alanlarda
acılar üreten bir savaş var, otuz yıllık bir savaş. Belki “savaş” derken “Neyin
savaşı?” diyenler oldu bugüne kadar, “Bunun neresi savaş?” diyenler oldu ama
biz, Kurtuluş Savaşı’nda zorlamalı rakamlarla 30 bin insanın yanında, 41 bin
küsur insanın öldürüldüğünü düşünürsek buna “savaş” dememenin bir nedeni ve
anlamı yok.
Daha geçen gün
bir gazetede yayınlandı. Kaynak: Genelkurmay Başkanlığı, Jandarma Genel
Komutanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü. Yaşamını yitiren yurttaşlarımızın
sayısı 41.828. Bunlardan 6.653’ü asker ve polis yani gencecik insanlar. Tabii,
bu savaş, insan yaşamı ve insan emeği üzerinde yürüyor. 40 bin insanın yaşamını
verdiği bu savaşta, 4 bin köy boşaltılmış, 3 milyon insan göç ettirilmiş, 300 milyar
dolara mal olan nakdî bedeline karşılık ekonomiye dolaylı ve direkt darbelerini
de hesaplamak mümkün gibi görünmüyor.
Tabii, savaş, her
şeyden önce, Mustafa Kemal’in dediği gibi eğer bir halkı tehdit etmiyorsa
cinayettir. Bugün gencecik insanların ölümüne neden olan bu
savaşa, neden öldürdüklerini, neden öldürüldüklerini bilmeyen bu gencecik
insanların cinayetine tanıklık ediyoruz ve bu tanıklığı ederken de ne yazık ki
yine bu siyasi mercilerde, siyasi makamlarda hamaset nutukları atılıyor ama
hamaset nutukları atanlar, kimin çocukları üzerinde nutuk attıklarının farkında
olmasalar gerek ki alabildiğine yarış içindeler. Bu kürsüde sormuştum
ben: “Bugüne kadar kaç tane bakanın, kaç tane büyük iş adamının, kaç tane
diplomatın ve kaç tane generalin çocuğu bu savaşta yaşamını yitirdi?” Hiç.
Cevabını ben vereyim.
Yine bu kürsüde
söylemiştim. En fazla kanın akıtıldığı 90’lı yıllarda Genelkurmay Başkanının
oğlu diskoteklerde, gece eğlencelerinde bulunurken aynı saatlerde dağ
başlarında gencecik çocuklar öldürülüyordu. Yine o dönemin Başbakanının çocuğu
su altı komandosu olarak terhis edilmişti ve bunu da bütün gazeteler yazmıştı.
Bugün kan akıyor,
savaş insanlığı çürütüyor, ahlakı çürütüyor, erdemi çürütüyor. Tabii, insanlık
ve erdem çürüdükçe de biz de bundan, birinci derece sorumlu olanlar, nasibimizi
alıyoruz ve böyle olunca da savaşın olduğu yerde bütün yasalar susar, savaşın
yasaları boy verir ve savaşın yasaları “daha çok nasıl insan öldürürüm”ü esas aldığından kendi koymuş olduğu savaş
kurallarına ve yasalarına da uymaz. İşte bundandır ki ölen gencecik çocuklar,
sadece cephe çatışmalarında ölmüyor, çatışmalarda ölmüyor. Askerde, bugüne
kadar, bulunduğu çatışma gerisi alanlarda ölen yüzlerce kuşkulu ölüm var.
Basına yansıyan yüzün üzerindeki ölümü biz otuz sayfalık araştırma önergesi
olarak vermiştik ve bunların tek tek, nasıl
öldürüldüklerini, ailelerine nasıl haber edildiklerini anlatmıştık.
Tabii, öldürülen
ya da kuşkulu ölen bu gencecik insanların ailelerine muhtelif cevaplar,
çelişkili cevaplar veriliyor. Nedir bu cevaplar? Yıldırım çarptı, ranzadan
düştü, intihar etti, kaza kurşunu, bomba patladı vesair.
Tabii böyle olunca da inandırıcılığını daha da yitirir duruma geliyor.
Biraz önce,
benden önce konuşan arkadaşım birkaç örnek verdi. Ben de dikkatinize sunmak
için birkaç örnek daha vermek istiyorum: Serhat Yıldız’dan bahsetti, Sivaslı
bir asker; intihar deniyor, kurşun arkadan, sırtından giriyor ve göğsünden,
göğsünü parçalayarak çıkıyor; nasıl intiharsa aklımız ermiyor. Yine Burhan Güzelaydın adlı bir asker, otopsi raporunda iç organları
parçalanmış, çok kuşkulu bir şekilde intihar deniyor. Mehmet Karataş adlı bir
asker, askerî cezaevinden hastaneye götürülüyor ve hastanede her ne hikmetse
yine intihar ediyor. Sait Özdemir adlı asker intihar olarak ailesine sunuluyor
ama yine her ne hikmetse altı kurşunla intihar etmiş olduğu görülüyor. Yine
Feyzullah Işık adlı asker, karnından vuruldu iddiasıyla ailesine bildiriliyor.
Ama biz bunların hepsinin kuşkulu olduğunu biliyoruz, hepsinin -intihardan
ziyade- öldürüldüğünü biliyoruz. Hadi diyelim ki intihardır, o zaman şöyle
sormak lazım: Bu gencecik çocuklar niye intihar ediyor? Terhislerine üç ay beş
ay kala, terhislerine üç hafta beş hafta kala, hatta üç beş gün kala neden
intihar ediyorlar? Bunun da mutlaka soruşturulması gerekiyor.
Bu savaşı
durdurmanın yol ve yöntemi bizim ellerimizdedir, güç bu Meclistedir, çözüm bu
Meclistedir.
Ben bu duygularla
sizleri selamlıyorum ve konuğumuz olduğu için de konuşmamı kısa kesmek
durumunda kaldım.
Saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Halis.
Barış ve
Demokrasi Partisinin önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Öneri reddedilmiştir.
İç Tüzük’ün
37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır,
okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
D) Önergeler
1.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun,
(2/496) esas numaralı Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi
(4/224)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
2/496 esas
numaralı Kanun Teklifim, süresi içinde ilgili komisyonda görüşülmediğinden
İçtüzüğümüzün 37. maddesi gereğince doğrudan gündeme alınmasını saygılarımla
arz ederim. 01/04/2010
Mehmet
Serdaroğlu
Kastamonu
BAŞKAN – Sayın Serdaroğlu, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET SERDAROĞLU
(Kastamonu) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; korsan taksilerle
ilgili önergem hakkında söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
uzun süredir içinde bulunduğumuz ekonomik kriz ortamında toplumun tüm kesimleri
ekonomik darboğaz içinde yaşamını devam ettirmeye çalışmaktadır. Taksici
esnafımız ekonomik sorunlarının yanı sıra başta İstanbul olmak üzere birçok
ilimizde korsan taksiler nedeniyle büyük mağduriyet içindedirler. Korsan
taksilerin sayıları o kadar artmıştır ki taksici esnafının kazancı yüzde 50
oranında düşmüştür.
Değerli
milletvekilleri, ülke genelinde 75 bin, sadece İstanbul’da ise 18 bin taksi
hizmet vermektedir. 35 bin şoför yasal plakasıyla faaliyetlerini sürdürmeye
çalışmaktadır. Yurt sathına yayılmış olan korsan taksiler özellikle İstanbul’da
cirit atmaktadır. Sektördeki dengeler altüst olmuş, İstanbul’da taksi plaka
fiyatları bile yarı yarıya düşmüştür. Devlete vergi vermeyen, hiçbir ticari
yükümlülüğü bulunmayan korsanlar, şirketleşmeye kadar işi büyütmüşlerdir;
âdeta, bu vesileyle, yeni bir sektör oluşturmuştur.
Taksici esnafını
isyan noktasına getiren bu kişi ve kişiler, şirketler, o kadar rahattırlar ki
iş yerlerine ve evlere kadar ücret tarifelerinin bulunduğu kartvizit ve
broşürleri dağıtmaktadırlar. Âdeta çığ gibi büyüyen korsan taksiler, artık,
şoför esnafının sabrını tüketmiştir.
Değerli
milletvekilleri, korsan taksiler yakalandıkları takdirde, mevcut yasaya göre,
537 lira ceza ile 5 gün trafikten men edilmektedir. Bu cezalar caydırıcılıktan
o kadar uzaktır ki, korsan taksiler aralarında havuz oluşturarak, bu cezaları
ve otopark ücretlerini karşılamaktadırlar.
İşte, teklifimle
cezalar artırılmakta, korsan taksinin ilk yakalanması durumunda 2 bin,
tekrarında ise 3 bin lira para cezası; yine, ilk seferde 3, ikinci seferde ise
6 ay trafikten men cezasının uygulanmasını amaçlamaktadır.
Değerli
milletvekilleri, kanun teklifim bir yıldır komisyonda beklemektedir ancak
teklifimin ardından, İstanbul eski Valisi Muammer Güler, Devlet Bakanı Sayın
Egemen Bağış ve Sayın Başbakan, taksici esnafına korsan taksiciliğin
bitirileceğine dair kesin sözler vermişlerdir. Üzülerek ifade edeyim ki, AKP
İktidarı hep söz vermiş ama bu sözler hiçbir zaman yerine getirilmemiştir. 2009
yılının son günlerinde eski Vali Muammer Güler, taksici esnafını çağırarak,
Başbakan Erdoğan’ın “İstanbul’da korsan taksi sorununu bitireceğim, İstanbul’da
kısa süre içinde korsan taksi kalmayacak.” sözünü iletmiştir. Sonuç, korsan
taksiciler hâlâ orada cirit atıyor.
Yine, 2010 yılı
içinde, Şirvan Restoranda İstanbul Taksi ve Şoförler Odası yöneticileriyle bir
araya gelen Devlet Bakanı Sayın Egemen Bağış bakın ne diyor: “AB yolundaki bir
ülkede korsan taksicilik olmaz. Demokrasiyi ve dünya etik standartlarını
benimsemiş bir hükûmetin korsan taksiye göz yumması
abesle iştigaldir.” demiştir. Dememiş midir? Demiştir.
Buyurun, bu,
Sayın Bakan Egemen Bağış ve ifadeleri de burada değerli milletvekilleri.
Peki, sonuç:
Taksici esnafının mağduriyeti hâlâ devam ediyor.
Taksicilerin bir
başka sorunu ise can ve mal güvenliğidir. Üç kuruş için katledilen
taksicilerimizi buradan rahmetle ve minnetle anıyorum.
Değerli
milletvekilleri, ben size sonucu söyleyeyim: Sekiz yıllık AKP İktidarı toplumun
tüm kesimlerine verdiği sözleri ya unuttu ya da yerine getiremedi. Aslında
AKP’nin buna benzer pek çok tavrını gördükten sonra bundan sonra vereceği
sözlere inanmak, kusura bakmayın, Sayın Bakan Egemen Bağış’ın ifadesiyle abesle
iştigaldir.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, büyük bir iyi niyetle…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum. Konuğumuz da geldi, hızlıca tamamlarsanız sevinirim.
MEHMET SERDAROĞLU
(Devamla) – …toplum kesimlerimizin yaşadığı sıkıntılara İktidarın dikkatini
çekip, çözüm yollarını gösterip kanun teklifleri ve öneriler veriyoruz ama
İktidar bizim bu teklif ve önerilerimizi, dolayısıyla toplumun çaresizlik
çığlığını maalesef duymazdan ve görmezden geliyor. Kamyoncu esnafının sorunları
hakkında verdiğimiz araştırma önergesini, esnafın vergi borçlarına yapılandırma
getiren kanun teklifimizi de gündeme almayan AKP İktidarı, esnafın vergi
borcunu dikkate almazken Mecliste teşkilat yasa tasarıları görüşmelerinde gece
yarısı önergeleriyle kendi belediyelerinin hazineye olan katrilyonluk
borçlarını affetmekle, onların üzerini örtmekle meşguldü. Ama Sayın İktidar,
unutmayın, büyüklere bakmaktan, “küçük” diye görmezden geldiğiniz taksicisinden
kamyoncusuna, esnafından çiftçisine, memurundan emeklisine, yoksulundan
işçisine, sorunlarına çare olamadığınız işte bu insanlar sizi sandığa gömecek
diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Serdaroğlu.
VIII.- SÖYLEVLER
1.- Endonezya Cumhurbaşkanı Susilo
Bambang Yudhoyono’nun,
Genel Kurula hitaben konuşması
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, ülkemizi ziyaret etmekte olan Endonezya Cumhurbaşkanı Sayın Susilo Bambang Yudhoyono Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Sayın Mehmet Ali Şahin’in refakatinde şu anda Meclisimizi teşrif etmişlerdir.
Kendilerine yüce Meclisimiz adına hoş geldiniz diyorum. (Ayakta alkışlar)
Sayın
milletvekilleri, Genel Kurulun bugünkü birleşiminde alınan karar gereğince,
konuşmalarını yapmak üzere Endonezya Cumhurbaşkanı Sayın Susilo
Bambang Yudhoyono’yu
kürsüye davet ediyorum.
Buyurun Sayın
Cumhurbaşkanı.
ENDONEZYA
CUMHURBAŞKANI SUSILO BAMBANG YUDHOYONO -
Bismillâhirrahmanirrahim.
Selâmün-aleyküm ve rahmetullahu ve berekâtu.
Sayın Başkan,
Sayın Hanımefendi Meclis Başkanı, saygıdeğer milletvekilleri, hanımefendiler,
beyefendiler; benim için bugün burada bulunmak ve sizlere, siz saygıdeğer
Meclis üyelerine, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyelerine hitap
etmek büyük bir onur vesilesidir. Bugün burada sizlerin karşısında bulunmakla ne
kadar büyük bir memnuniyet duyduğumu ve onur duyduğumu söylememe imkân yok.
İslam tarihi
içerisinde Türkiye her zaman parlamenter sistemi kabul etmiş olan, 1876 yılında
kabul etmiş olan ilk ülkedir. Türk Parlamentosu ve Türk Parlamentosunun
seçilmiş üyeleri, kendi demokrasinizin bel kemiğini teşkil ettiği kadar aynı
zamanda da halkın hükümranlığını temsil etmektedirler ve bu saygıdeğer
platformda, bu tarihî bina içerisinde ben büyük Türk milletinin kalp atışlarını
hissettiğimi söyleyebilirim. Ben Türkiye’ye geldiğimde Türk milletine olan
saygılarımı ifade etmek ve her iki ülke arasındaki ilişkileri de derinleştirmek
ve daha geniş bir alana yaymak amacını beraberimde taşıyordum. Beraberimde
büyük bir heyetle geldim. Heyetim içerisinde bakanlar, milletvekilleri, resmî
yetkililer, iş adamları ve gazeteciler bulunuyor. Ama bunun da ötesinde,
beraberimde 235 milyon Endonezyalının sıcak selamlarını, dostluk duygularını ve
iyi niyetini sizlere getirdim. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
Bu kısa zaman
içerisinde hepimiz ülkeniz güzelliğinden etkilendik, insanlarınızın
sıcaklığından ve toplumunuzun kaydettiği gelişmeden çok etkilendik.
Türkiye ve
Endonezya her zaman çok iyi dostlar olmuşlardır. Bu yıl içerisinde bizler
aramızdaki diplomatik ilişkilerin altmışıncı yılını kutluyoruz. İşte bu
sebepten dolayı, bu vesileyle ben de aranızda bulunuyorum. Ama ilişkilerimiz
esasında uluslararası modern sistemin kurulmasından çok daha öncesine, yüz
yıllar öncesine dayanmaktadır. Sizin de bildiğiniz gibi Kanuni Sultan Süleyman
döneminde şu anda Endonezya’nın Açe ili olarak
bilinmekte olan sultanlıkla ilk ilişkileri tesis etmiştir ve o dönemin siyasi,
güvenlik, ekonomik ve sosyokültürel alanlarında derin ilişkiler tesis edilmiştir.
Açe’yle geliştirilmiş olan bu yoğun dostluk o dönemin
sultanı Sumatra Paşa’yla kendisinin karşısında
mücadele ettiği kolonier güçlerle sömürge güçleri
arasında gelişmiş olan bir ilişkidir ve sizin de bildiğiniz gibi son derece
yetkin özgürlük savaşçıları bu çerçevede Osmanlıdan gelerek yardımcı
olmuşlardır. Bunlardan bir tanesi bir kadın amiral olarak Batılı güçlerle Malakka Körfezi’nde son derece yoğun mücadelelere
girişmiştir. İşte Açe’de böylesine ilginç bir derin
dostluğun kökleri atılmıştır ve sizin de bildiğiniz gibi Orta Doğu’nun
özelliklerini de taşıyan karakteristik özellikler orada bırakılmıştır. İşte o
dönemden bu yana Osmanlı uzmanları, bizim atalarımıza diğer silahları ve
topları, tüfekleri inşa etmemiz ve üretmemiz konusunda bizlere bildikleri
becerileri aktarmışlardır ve koloni güçlerine, sömürge güçlerine karşı mücadele
etmemizi sağlamışlardır ve Endonezya halkının bir parçası hâline gelmişlerdir.
Bugün Açe’de gururla bir konut projesi ve bir cami ay
ve yıldız amblemlerini, Türk amblemlerini taşır şekilde yükselmektedir ve
toplumlarımızda rehabilitasyon çalışmalarına tsunami sonrasında katkı sağlanmıştır, 2004 Aralık ayında
150 bin Endonazyalının hayatını kaybettiği tsunami felaketinden sonra gelen yardımlar çerçevesinde.
Bizler Türk Hükûmetine ve Türk halkına bütün bu
yaptıklarından ve desteklerinden dolayı, doğal afet zamanlarında gösterdikleri
katkılardan dolayı minnettarız.
Türkiye, bu
çerçevede, gördüğünüz gibi, tarihimizin, kültürümüzün, özgürlük için
mücadelemizin ve aynı zamanda ulusumuzun kuruluşunun derinlerinde çok
eskilerden bu yana her zaman yanımızda olmuştur. Dolayısıyla Türkiye ve
Endonezya her zaman zafer ve umutsuzluk anlarında beraberce mücadele etmiş iki
millettir. Endonezya yüz yıllar boyunca batılı güçler tarafından sömürge olarak
kullanılmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’ysa
dünyanın en yüce imparatorluklarından bir tanesiyken daha sonra yenilgiyi
tatmış ve zayıflamış, parçalara ayrılmıştır ama 20’nci yüzyılda hem Endonezya
hem de Türkiye tekrar bir ulusal yeniden doğuş yaşamışlar, tekrar
milliyetçiliği keşfetmişler, kucaklamışlar ve daha sonra modern siyasi
kavramlarla yani demokrasiyle, seçimlerle, hukukun üstünlüğü ve anayasal hükûmet kavramlarıyla, cumhuriyetle tanışmışlardır. Türkiye
Cumhuriyeti 1923 yılında kurulurken Endonezya Cumhuriyeti ise bağımsızlığını
1945 yılında ilan etmiştir. Bugün itibarıyla hem Türkiye hem de Endonezya artık
dönüşümünü tamamlamış milletlerdir. Türkiye kendi bölgesinde önde gelen
oyunculardan bir tanesi, son derece kuvvetli bir küresel oyuncudur. Modern
demokrasisiyle, dinamik ekonomisiyle, takındığı tavırlar ve kendi halkının
becerileriyle, sadece doğal kaynaklarını kullanarak değil ama bütün bu
yetkinlik ve değerleriyle de çok önemli bir bölgesel güç olarak ortaya
çıkmaktadır. Sanayileşen ekonomisi ve güçlü tarım temeliyle, bir ülkenin sahip
olabileceği en iyi kombinasyona sahiptir. Türkiye
Asya’yla, özellikle Orta Doğu ve Avrupa arasında önemli bir köprü görevi
görmektedir, Batı ile İslam dünyası arasında bir köprü görevi görmektedir ve her
iki dünyanın da en olumlu, en iyi değerlerine sahip olmaktan faydalanmaktadır.
Diğer taraftan
bakacak olursak, Endonezya dünyanın üçüncü büyük demokrasisi olarak dünya
üzerindeki en büyük Müslüman nüfusa sahip bir ülkedir. Bizler Güneydoğu
Asya’daki en büyük millet ve en büyük ekonomi olarak yer alıyoruz. Demokrasimiz
istikrarlı, canlı ve dinamiktir. Halkımız çoğulculuk ve toleransın uygulandığı
bir ortamda yaşamaktadır. Milletimiz her zamankinden daha bütünleşmiş
vaziyettedir. Endonezya ASEAN’ın kurucu üyelerindendir,
son derece dinamik ve etkin bir örgüt olarak çalışmaktadır ve dünyanın en
başarılı bölgesel örgütlerinden birisi olarak adlandırılmaktadır. Tıpkı
Türkiye’de olduğu gibi, Endonezya da G20’nin aktif üyelerinden bir tanesi
olarak uluslararası ekonominin karar verme mekanizması içerisinde yer
almaktadır.
Bizler şu anda
artık tarihten gelen bağlarımızla beraber bu noktaya geldik. Peki, bundan sonra
ne olacak? Nasıl, Türkiye ve Endonezya 21’inci yüzyılda birbirleriyle ilinti ve
ilişki kuracaklar? Artık bizler ilişkilerimizi böylesine zorlu, kritik
dönemlerde yeniden şekillendirmeli ve özünü belirlemeliyiz. Her iki ülkemiz de
artık kendi sahip olduğumuz değerlerimiz, varlığımız ve kendimize has
özelliklerimizi kullanarak kendi zamanımızın zorluklarıyla baş etmek için
mücadele etmeliyiz. Görüyoruz ki, artık arkamızda çok ciddi bir nüfus var.
Türkiye ve Endonezya’nın nüfusu birleştiğinde 310 milyon kişiye ulaşıyoruz. Her
iki ülkenin gayrisafi yurt içi hasılası ve satın alma
paritesine bakacak olursak, 1,833 trilyon Amerikan dolarına tekabül ediyor.
Doğal kaynaklarımız sonsuz ve bunun da ötesinde halkımızın dinamizmi ve
diplomatik ağırlımız ve topluluklarımızın sağladığı bir etki alanı mevcut. Tüm
bunlar dikkate alınıldığında çok daha fazlasını yapabilir ve çok daha fazla
şeyi başarabiliriz. İşte bu yüzden ülkelerimiz özellikle siyasi güvenlik
alanında, ekonomik kalkınma alanında, ticaret ve yatırım ve de turizm alanında
yakın bir iş birliği başlatmışlardır. Bugün askerî ve savunma sanayisi alanında
bir iş birliği anlaşmasını imzaladık. Ayrıca ikili ticaret toplamımız 2008 yılı
sonu itibarıyla 2 milyar Amerikan dolarına ulaştı ve bugünkü hedefimiz de
yıllık 5 milyar Amerikan doları tutarında bir ticaret hacmine ulaşmak ve ben
inanıyorum ki bizler bu rakamı da aşabiliriz çünkü bu aslında oldukça alçak
gönüllü bir rakam ve ekonomilerimizin gerçek potansiyelini yansıtmamakta.
Bizler eğitim
alanında da iş birliğimizi güçlendiriyoruz. Özellikle teknik iş birliği
anlamında iki ülkenin rekabet edebilirliğini geliştirecek çalışmaları dört
gözle beklemekteyim. Bu çalışmalar kapsamında pazar erişimi ve standartlara
uyum konusunda eğitim verileceği gibi özellikle akademisyenlerin, eğiticilerin
ve öğrencilerin değişimleri de sağlanacak. Bizler Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin TİKA’nın Jakarta’daki bölgesel ofisiyle ilgili yaptıkları
çalışmalardan ve yürüttüğü plandan memnuniyet duymaktayız çünkü doğru zamanda
gerçekleştirilmekte bu çalışmalar. Endonezya yakın zamanda daha geniş kapsamlı
uluslararası kalkınma iş birliği için tabiri caizse kapılarını açtı ve biz de
konsolosluğumuzu kısa sürede İstanbul’da açma niyetindeyiz. İlgili bakanlarımız
yoğun bir çalışma içerisinde, özellikle imalat, sanayi, altyapı, inşaat,
madencilik, enerji ve özellikle yenilenebilir enerji ve hizmetler alanında iş
birliği çalışmalarımızı geliştirmeye devam etmekteler.
Endonezya
dünyanın jeotermal kaynaklarının yüzde 40’ına sahip ve bizler bunun sadece
yüzde 4,2’sini kullanmaktayız. İşte bu, Türkiye için bir yatırım fırsatı
oluşturmakta çünkü Türkiye bu enerji formunu gerektiği şekilde değerlendirecek
teknolojiye sahip. Ben ilgili bakanlarıma verdiğim talimatta özellikle
madencilik alanında da Türkiye’yle iş birliği imkânlarını araştırmalarını
söyledim. Bakanlarımızın görevi, doğal kaynaklarımız arasındaki bu eşleştirmeyi
sağlamak ve yine Türkiye’nin sanayi ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir yapı
oluşturmak.
Özellikle devlet
televizyon kanalları arasındaki program değişimiyle ilgili imzalanan mutabakat
zaptı neticesinde ümidimiz, insanlarımızın sosyal eğitim alanında etkili bir iş
birliği ortaya koymak. Bizler Endonezya’da biliyoruz ki, Türk televizyonu
gerçekten de çok önemli bir kültürel etkiye sahip, özellikle Orta doğu’nun
tamamında ve Güney Avrupa’nın belli bölümlerimde. Bizim kendi senaryo yazarlarımız
da özellikle Müslümanlarla ilgili hikâye ve temalara modern bir açıdan
yaklaşmakta ve bu bağlamda iki tarafın da birbirinden öğrenebileceği çok şey
olduğuna inanıyorum.
Ekselansları,
hanımefendiler ve beyefendiler; elbette ikili ilişkilerimiz ve iş birliğimiz
için çok güzel bir başlangıç yaptık ama şunu da çok iyi biliyorum ki, şu an
yaptığımızdan daha fazlasını yapabiliriz. Biz iş birliğimizde daha hızlı ve
daha önemli bir büyümeyi ummaktayız ve iş birliği kapsamında da elbette
zamanımızda yaşadığımız küresel zorlukları da ele almalı ve Türkiye ve
Endonezya bu zorlukların çözümüne yardım sağlamalı.
Şimdi Türkiye ve
Endonezya arasındaki iş birliği ortaklığının genişletilmesi ve sinerjiye kavuşturulması gereken alanları özetlemek
istiyorum: Her şeyden önce dünya ekonomisinin reformu, medeniyetler arasındaki
uyumun geliştirilmesi, demokrasinin geliştirilmesi, çatışmaların,
anlaşmazlıkların çözümü ve özellikle acil önem taşıyan küresel konuların
çözümüne katkı sağlamak. Dünya ekonomisine bakacak olursak bilmekteyiz ki,
dünya ekonomisinin ekseni, gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere doğru
kaymakta. İşte bu yüzden G20’nin kurulması gerekiyordu çünkü G7 artık
kendilerini ve insanlığın geri kalanını, özellikle son dönemdeki küresel
ekonomik krizden kurtarmaya yetecek durumda değillerdi. İşte bu yüzden,
gelişmekte olan dünya da, özellikle büyümekte olan ekonomiler de, özellikle bu
çözümün bir parçası olmak durumunda ve dünyadaki ekonomik karar alma
mekanizmalarının bir parçası hâline gelmeli. Bizler, artık G20 dünyasında
yaşamaya alışmalıyız. Yeni bir dönem var, farklı bir dönem ve Türkiye ve
Endonezya da bu yeni dönemde yeni sorumluluklara ve üstlenecekleri yeni rollere
sahipler.
Ben, Sayın
Başbakan Erdoğan’la da son G20 zirvesinde beraber çalışma ayrılacağına sahip
oldum ve bu toplantıda dünyanın en büyük ekonomileri, özellikle toparlanma
sürecini daha da güçlü hâle getirmek için bazı tedbirler üzerinde karar
kıldılar ki böylece 2008 ve 2009 krizlerinden toparlanma mümkün olabilsin.
Tabii bunu yaparken önemli olan, bazı ülkelerin mali konsolüdasyon
ihtiyaçlarıyla diğer ülkelerin mali ihtiyaçları arasındaki dengeyi
koruyabilmek. Gerek Türkiye gerekse Endonezya G20’de yapıcı bir rol
oynamaktalar ve bizler uluslararası mali kuruluşlarla ilgili reform süreçlerinde
de önemli bir rol oynuyoruz ve mali konsolüdasyonla
ekonomik teşviklerin sürdürülmesi arasındaki hassas dengenin korunması için de
güçlü savunucular olarak üzerimize düşeni gerçekleştiriyoruz ki böylece küresel
ekonomik toparlanma daha kalıcı olabilsin.
Yine gördük ki,
özellikle kalkınmaya yönelik, en az gelişmiş ülkelere aktarılacak mali
kaynakların da korunması gerekiyor. Dolayısıyla reform sürecinin sürdürülmesi
ve G20 içindeki gelişimin devam etmesi için gereken yardımı sağlamalıyız. Korumacılığa
başvurmamalı, açık ticarete bağlı çalışmalar yapmalıyız. Ayrıca
çok taraflı kurumların da geliştirilmesi lazım. Çünkü söz konusu
kurumlar, özellikle kalkınma süreçlerinde ve bin yıl kalkınma hedeflerine
ulaşılmasında hayati bir önem taşımaktalar.
Toronto’da
üzerinde mutabık kalınan tüm yapıcı tedbirlerin takibinin yapıldığından emin
olmalı ve tekrar, önümüzdeki kasımda, Seul’de bir
araya geldiğimizde süreçleri beraberce takip etmeliyiz. En son yaşanan küresel
mali krizde, bazı gelişmekte olan ekonomiler pek çok diğer ülkeye göre
güçlerini ortaya koydular, çok daha hızlı toparlanarak. Endonezya, 2009 yılında
yüzde 4,5’luk bir ekonomik büyüme gösterme şansına sahip oldu, Çin ve
Hindistan’dan sonra Asya’daki en hızlı büyüyen üçüncü ülke olarak.
Şimdi zorluğumuz
da şu: G20 dünyası her zaman aradığımız faydaları bize sağlayabilecek mi yani
adil ve bütün ülkeleri kapsar nitelikte? Yani buradan neyi kastediyoruz? G20,
refahı ve ekonomik demokrasiyi tüm dünyaya yayabilmeli. Kalkınma açıklarını,
ülkeler arasındaki, en gelişmiş ülkelerle gelişmiş ve az gelişmiş ülkeler
arasındaki uçurumları kapayabilmeli. Özellikle milletler camiasının, tüm
ulusların bin yıl kalkınma hedeflerine, 2015 yılını ve ötesini de kapsayacak
şekilde ulaşmasına katkı sağlamalı. Umuyorum ki G20, aynı zamanda sıfır
yoksulluk hedefine insanlığın 21’inci yüzyılın sonunda ulaşmasına yardımcı
olur.
Ekselansları,
hanımefendiler, beyefendiler; Endonezya ve Türkiye'nin beraber çalışabileceği
bir diğer alan da demokrasinin geliştirilmesi. 20’nci yüzyılda gerçekleşen en
önemli gelişmelerden biri demokrasinin dünyaya yayılmasıydı. 1974 yılında 40
demokratik ülke vardı, 2009 yılında ise bu sayı 119’a çıktı. Dünya hiçbir zaman
için bu kadar çok fazla sayıda demokrasi görmemişti ve Türkiye ve Endonezya da
bu küresel eğilimin parçaları oldular.
Türkiye,
demokratikleşme anlamında bir öncü ülke, ilk parlamentosunu yaklaşık yüz elli
yıl önce seçmiş bir ülke olarak. Endonezya ise 20’nci yüzyıldaki üçüncü
demokrasi dalgasına katılan son ülkelerden biri, 1999’da bunu gerçekleştirmiş
olarak. Gerek Türkiye gerek Endonezya kendilerine has demokrasiyi, kendi
ülkelerindeki yapılara dayalı bir demokrasiyi geliştirdiler, elbette deneme ve
yanılmanın zorluğu süreçlerinden de geçerek ama neticede canlı bir demokrasi evrildi, insanların tamamıyla sahiplendiği. Hiç kimse bizim
demokrasilerimizin dışarıdan empoze edildiğini
söyleyemez. Hem Türkiye hem Endonezya dünya genelinde demokrasiyi geliştirme
noktasında önemli faydalar sağlayacak ülkeler.
Ancak inanıyorum
ki bizler demokrasi ihracatı yapmıyoruz. Bizim yapabileceğimiz, kendi
örneklerimizin gücüyle liderlik sağlamak yani demokrasinin iyi yönetişimi
sağlayabileceğini kanıtlamak ve demokrasinin sosyoekonomik kalkınmanın
faydalarını gerçekleştirebileceğini kanıtlamak. Bizim demokrasi için en güçlü
mesajımız, sadece kendi performansımızla diğer ülkelere aktarılabilir. Elbette
içten diyalog ve deneyimlerin paylaşımı da çok yardımcı olacaktır bu süreçte.
İşte bu yüzden Bali Demokrasi Forumu Endonezya
tarafından 2008 yılında organize edildi. Hükûmetler
arası bu Forum, özellikle Asya bölgesindeki politik gelişimle ilgili
deneyimlerin ve en iyi uygulamaların paylaşımına imkân vermekteydi. Elbette bu
süreçte kimse birbirine parmak göstermemekte, kimse birbirini suçlamamakta,
eleştirmemekte, kimse bir öğretmen veya vaiz rolü oynamamakta, bizler
birbirimizin başarılarından ders çıkarmakta, hatalarından ders çıkarmakta ve
daha sonra kendi durumumuza neler uygulanabilir bunu belirlemekteyiz.
Bu çerçevede
bizler, hem Türkiye’de hem de Endonezya’da, bir anlamda demokrasi ile
kalkınmanın birbiriyle uyumlu ve bir arada olamayacağına dair teorinin geçerli
olmadığını gösterdik. Yani bir zamanlar şöyle düşünülürdü: Kalkınmakta olan
ülkelerde ya yüksek ekonomik kalkınma olacak ve az demokrasi olacak ya da daha
fazla demokrasi ama daha az ekonomik kalkınma olacak fikri vardı. Ama bizler
gösterdik ki, biz demokrasi ile kalkınma arasında bir tercih yapmak zorunda
değiliz. Esasında Endonezya’nın son on iki yıl içerisinde göstermiş olduğu
demokratik dönüşüm süreci hem demokrasinin hem de ekonomik kalkınmanın beraber
olabileceğini göstermektedir ve bizler, her ikisini de başarmış ülke örnekleri
olarak karşınızdayız. Aynı zamanda medeniyetler arasındaki uyumun da
geliştirilmesi konusunda fark yaratan ülkeleriz.
İnsanlar, bütün
yüzyıllar içerisine bakacak olursak, öylesine bir dönem yaşadılar ki, bütün
medeniyetler beraberce barış içerisinde yaşayabiliyordu ama görüyoruz ki,
geçmişte medeniyetlerin çatıştığı zamanlar da oldu ama bu bizim geleceğimiz olmamalı.
İnanıyorum ki, 21’inci yüzyıl bir anlamda medeniyetlerin birbirini anladığı ve
bir küresel bilincin oluştuğu, çok kültürlülüğün bütün dünya geneline bir
küresel eğilim olarak yayıldığı bir yüzyıl olacaktır. Türkiye ve Endonezya bu
eğilimin geliştirilmesi için öncü olabilecek ülkeler olacak konumdadırlar.
Çünkü her iki millet de barışçıl, hoşgörüye sahip, dinamik Müslüman nüfusa
sahiptirler ve aynı zamanda açıklık değerine, çoğulculuk ve hoşgörü değerlerine
sahiptirler. Bizler hem köprü görevi gören ülkeler olacağız hem de İslam ile
Batı dünyasını birleştiren ülkeler olabileceğiz, bu konumdayız. Her iki ülkenin
de dünya üzerindeki aşırıcılıkla mücadele edecek önemli konumları vardır.
Bu çerçevede,
Endonezya olarak bizler her zaman diyaloğa inanan bir
ülke olduk. Bizler kendi içimizdeki çeşitliliği, inançları, inanç çeşitliğini,
kültürel ve etnik çeşitliliği bir görüş birliği ve konsensüs
yaratma ortamı olarak düşündük. Bu çerçevede inançlar arası ve kültürler arası
diyalogla bağlantılı faaliyetler organize ettik ve sivil toplum olarak aynı
zamanda medyamız ve basınımızla bu konu üzerine eğildik. Aktif
bir şekilde Medeniyetler İttifakı Projesi içerisinde Birleşmiş Milletlerde
Türkiye’nin başı çektiği bu projede de yer aldık ve bu çerçevede Türkiye ile Endonezya’nın
iş birliğine, bölgesel diyaloğa, inançlar ve
medeniyetler arası bu diyaloğa katkı sağlamak
istiyoruz ve bütün İslam Konferansı Örgütünün de bu çerçevede çalışmasını
istiyoruz ve Mekke Deklarasyonu’nun ruhunun da muhafaza edilmesini istiyoruz.
İş birliği
yapacağımız dördüncü alana bakacak olursak, anlaşmazlıkların çözümü alanının
ortaya çıktığını görmekteyiz. Gerçekten de dünya üzerinde pek çok çatışmanın
olduğu doğrudur, bunların çözümlendiği de doğrudur ama hâlen çözümlenmemiş
olanlar da pek çoktur. Bunlardan en uzun za-mandır devam edeni Filistin meselesidir ve bir insani
trajediye artık dönüşmektedir. Bu çerçevede, her an patlayabilecek bir bomba
olarak ve bu bölgeyi tehdit eden kanlı bir çatışmaya dönüşmüş bir problemdir
bu. En son Mavi Marmara’ya karşı gerçekleştirilen bu saldırı da tehdidin
boyutunun ve bu tehlikenin boyutunun ne kadar ciddi olduğunu göstermektedir.
Bizler, hayatını kaybetmiş 12 Türk vatandaşına, İsrail askerî saldırısı
neticesinde Mavi Marmara’da, insani yardım götüren bu gemide hayatını
kaybedenlere rahmet diliyoruz ve sizin acınızı paylaşıyoruz. 12 Endonezyalı da
saldırı sı-rasında aynı gemide bulunmaktaydı;
esasında, Endonezya halkının Filistin halkına göstermiş olduğu anlayış ve
sempatinin bir yansıması olarak orada bulunuyorlardı. Türkiye’nin bu anlamdaki
çabalarını destekliyoruz ve uzun dönemdir bu acıları çeken komşumuza yardımcı
olan çabalarınızı destekliyo-ruz.
Bu gemide bulunan 12 Endonezyalı güven içerisinde, 2’si kötü şekilde yaralanmış
olsa da artık Endonezya’ya döndüler ve Türkiye’ye de bu alanda gösterdiği
destekten dolayı çok teşekkür ediyoruz. Biz, bu suç unsuru teşkil eden
faaliyeti ve agresyonu, İsrail tarafından işlenmiş bu
saldırgan davranı-şı
kınıyoruz ve adalet adına tarafsız ve şeffaf bir soruşturmanın bu saldırıya
karşı yürütülmesi gerektiğini düşünüyoruz. İsrail de Gazze şeridine yasa dışı uyguladığı bu ambargoyu
kaldırmalıdır (Alkışlar) ve aynı zamanda, diğer bütün işgal altındaki
topraklardaki uygulamasını da kaldırmalı ve bu insani krize son vermelidir;
uluslararası hukuku ihlal etmeye son vermeli, Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi kararlarına uymalıdır ve Filistin’de yasa dışı olarak inşa etmeye devam
ettiği yerleşim yerlerini durdurmalıdır. Bizler, Filistin’in pozisyonunu
destekliyoruz ve bu anlamda yürütülen barış görüşmelerini de destekliyoruz ve
bunun içerisinde, Filistinlilerin, aynı zamanda, uluslararası anlamda garanti
edilecek sınırlar içerisinde İsraillilerle yan yana iki devlet olarak
yaşamaları için gerekli olan süreci de destekliyoruz. Bu çerçevede çabalarımızı
sürdürmeye devam edeceğiz ve aynı zamanda, Filistin yetkililerinin ve
vatandaşlarının kapasitesini geliştirmek için programlar yürütmeye devam
edeceğiz ve neticede, Filistin, kendi devletini kuracak güne geldiğinde,
hükümranlık ve bağımsızlık haklarını uygulayabilmesi için bir kapasite
geliştirmesine yardımcı olmaya çalışacağız. 2013 itibarıyla, bizler, bin
Filistin vatandaşının ve resmî yetkilisinin bu çerçevede eğitilmesini
hedefliyoruz.
Son olarak,
21’inci yüzyıldaki ilişkilere bakacak olursak, Türkiye ile Endonezya arasında
beraber çalışacağımız pek çok alan var, küresel ölçekte konular bunlar. Nükleer
silahsızlanma, doğal afetler, terör, enfeksiyöz
hastalıklarla mücadele ve pek çok diğeri. Bütün bunlar, aynı zamanda, iklim değişikliği,
küresel zorluklar olarak beraber çalışabileceğimiz alanlar. Türkiye gibi
Endonezya da elinden gelenin en iyisini yaparak uluslararası camiaya iklim
değişikliği konusunda yardımcı olmaya ve sürdürülebilir kalkınmasını sağlamaya
devam etmektedir ve Türkiye'nin bu anlamda enerji alanında gerçekleştirdiği
reformu alkışlıyoruz, büyük takdirle karşılıyoruz ve iklim değişikliğine dair
yeni ulusal stratejisini büyük bir takdirle karşılıyoruz. Biz de, Endonezya
olarak, karbon emisyonlarımızı 2020’ye kadar yüzde 26
oranında azaltmayı taahhüt etmiş bulunuyoruz, kendi kaynaklarımızı kullanarak
bunu yapmayı amaçlıyoruz. Uluslararası destek aldığımız takdirde emisyonlarımızı yüzde 41 oranında azaltabilecek durumdayız.
Eminim ki, G20 içerisindeki savunuculuk çabalarıyla ve ortaya konulacak yeni inisiyatiflerle ve diğer forumlardaki çabalarla beraber
imkânlarımızı birleştirerek daha iyi bir dünya vizyonunu beraberce ortaya
koyabiliriz. Bütün bu inisiyatifleri en iyi şekilde
ortaya koyduğumuz takdirde kuvvetli bir yumuşak güç teşkil etmiş olacağız ve
eğer 20’nci yüzyıl bu sert gücün yüzyılı oldu ise ve -iki dünya savaşı yaşandı-
milyonlarca ölümle neticelenen çatışmalar yaşandıysa 21’inci yüzyıl da yumuşak
güçlerin yüzyılı olmalıdır. Milletlerin, artık, çatışmaları uyum
içerisinde çözdüğü, birbirine bağlandığı, iş birliği içerisinde iyi niyetle
imkânlarını ortaya koydukları ve ulusların çeşitliliklerinden ve
farklılıklarından zenginlik ortaya koydukları bir yüzyıl olacaktır ve insanoğlu
için başarılarını en üst makamlara çıkartabildiği, yoksulluğu ortadan
kaldırdığı, önyargıyı ortadan kaldırdığı bir yüzyıl olacaktır ve biliyorum ki
beraber çalıştığımızda, az az da olsa insan ırkının
geleceği için çok büyük bir fark yaratabiliriz ve bu farkı yaratmak için hep
beraber, el ele verelim.
Çok teşekkür
ederim. (Ayakta alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Yudhoyono.
Sayın
milletvekilleri, Endonezya Cumhurbaşkanı Sayın Susilo
Bambang Yudhoyono Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Mehmet Ali Şahin’in refakatinde Genel
Kuruldan ayrılmaktadır.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.06
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.21
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 125’inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
D) Önergeler (Devam)
1.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun,
(2/496) esas numaralı Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesi (4/224) (Devam)
BAŞKAN – İç
Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş doğrudan gündeme alma önergesi üzerinde
şimdi söz sırası İstanbul Milletvekili Sayın Atila
Kaya’ya aittir.
Buyurun Sayın
Kaya. (MHP sıralarından alkışlar)
ATİLA KAYA (İstanbul)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun teklifinin lehinde söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu teklifle dile getirilen husus, yani korsan taksicilikle
mücadeleyle ilgili düzenlemeyi öngören husus, özellikle, İstanbul
taksicilerini, taksi esnafını yakından ilgilendiren bir sorundur ve bu yönüyle
de İstanbul taksicilerinin, taksi esnafının kanayan bir yarası olmaya devam
etmektedir.
Teklifin
gerekçesinde de belirtildiği gibi, değerli milletvekilleri, İstanbul’da
yaklaşık 18 bin civarında ticari taksi bulunmaktadır ve bu taksilerde 35 bine
yakın insanımız da istihdam edilmektedir. Ancak, bu korsan taksicilik, sayı
itibarıyla, yasal ticari taksilerin sayısına ulaşmış, hatta aşmış bulunmaktadır.
Yani, bir taraftan, vergisini ödeyen, kanunlara saygılı ama
aynı zamanda da çok zor şartlar altında hayatını devam ettiren taksici
esnafımız -ki özellikle AKP’nin uyguladığı ekonomi politikaları neticesinde alt
gelir grubuna mensup sosyal kesimler açısından her geçen gün ağırlaşan hayat
şartlarını da dikkate aldığımızda- kanunlara saygılı, vergisini ödeyen bu
taksici esnafımızın yanında, hiçbir ticari sorumluluğu olmayan, vergisini
ödemeyen ve çok rahat bir şekilde bu korsan taksi faaliyetlerini icra eden bir
kesim bulunmaktadır.
Dolayısıyla, bu
kanunla getirilmek istenen düzenlemeyle, bu korsan taksicilerle ilgili birtakım
yaptırımları -ki, bugün itibarıyla yetersiz kalan, bunları engelleme noktasında
yetersiz kalan yaptırımları- daha da ağırlaştıran ve bir anlamda caydırıcı olan
bir tekliftir. Dolayısıyla, bir nebze de olsa, belki bu korsan taksiciliği
ortadan kaldırmasa da bunu en aza indirebilecek yaptırımları içermektedir.
Dolayısıyla, bu yönüyle, İstanbul’daki taksici esnafının dört gözle beklediği
bir kanundur, bir tekliftir.
Onun için, bu
teklifin Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine alınmasını ve bir an önce
yasalaşmak suretiyle; ki, özellikle burada bir hususa
dikkatlerinizi çekmek istiyorum:
Değerli
milletvekilleri, daha önce, çeşitli taksi esnafımızın şikâyetleri üzerine bu
konuyu defalarca mülki amirler nezdinde gündeme getirmiş olmamıza rağmen,
maalesef, bu konu geçiştirilmekte ve gereken tedbirler alınmamakta, gereken
ehemmiyet bu konuya verilmemektedir. Dolayısıyla da bundan cesaret alan korsan
taksiciler her geçen gün biraz daha kurumsallaşmış bir yapı kazanmak suretiyle
bu faaliyetlerini devam ettirmektedirler. Dolayısıyla bu teklifin gündeme
alınması ve bir an önce kanunlaşmasıyla bu hususun önüne geçilecek ve
namusuyla, alın teriyle ekmeğini kazanma mücadelesi veren taksici esnafımızın,
biraz önce ifade ettiğim gibi, sorunlarının çözümüne bir katkı sağlayacaktır
diyor, bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kaya.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… (MHP ve CHP sıralarından
“Kabul edilmiştir” sesleri)
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Yok efendim, yok.
BAŞKAN –
Sayacağım…
14 burada var, 22
kişi de burada var; reddedilmiştir.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – O zaman karar yeter sayısı yok Sayın Başkan.
BAŞKAN – Ama
istemediniz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ama istememize gerek yok. Anayasa’nın 96’ncı maddesi kesin.
BAŞKAN – Gündemin
“Seçim” kısmına geçiyoruz.
IX.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık Bulunan
Üyeliklere Seçim
1.- Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda açık
bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN – Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Avni Doğan
aday gösterilmiştir.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Cemil Çiçek,
gündemin “Sözlü Sorular” kısmında yer alan sorulardan 1, 19, 20, 27, 28, 30,
35, 37, 38, 44, 45, 50, 51, 54, 55, 56, 59, 61, 62, 63, 69, 70 ve 75’inci
sıralardaki soruları birlikte cevaplandırmak istemişlerdir.
Şimdi bu soruları
sırasıyla okutuyorum…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkanım, müsaade ederseniz ben bu konuda bir şey söyleyeyim.
Şimdi, İç
Tüzük’ümüzün 98’inci maddesine göre sorular önce bakan tarafından
cevaplandırılır, arkasından milletvekili o cevaba karşı bir cevap verir, sonra
bakan da ona karşı bir cevap verir. 98’inci madde bu şekilde yani aynen bu
şekildedir. Şimdi, maalesef, bizim sorduğumuz soruları… Bakın, şurada benim on
bir tane sorumu birden cevaplandırıyorlar ve şimdi Divan Kâtibi orada bunları gır gır gır
okuyacak, benim soruda ne sorduğum da anlaşılmayacak. Yani onu da özellikle
rica ediyorum.
BAŞKAN – Yok,
yavaş okutacağım.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ayrıca sizden rica ediyorum, her sorumuza Bakan Bey cevap verdikten
sonra biz düşüncelerimizi söyleyelim efendim. Zaten İç Tüzük’ün 98’inci maddesi
bu. Yani, açarsanız, diyor ki: “Bakanın cevap vermesi üzerine ilgili soru
sahibi yerinden kısa bir açıklama yapabilir. Bu açıklama üzerine de bakan,
tekrar, beş dakikayı geçmemek üzere cevap verebilir.” E, şimdi, on bir tane
soruyu birden cevaplandıracak, siz bana bir dakika süre vereceksiniz. O zaman
sorunun bir anlamı kalmaz ki efendim. Gerçekten, İç Tüzük’ün o hükmünü usulüne
göre uygularsanız daha sağlıklı olur efendim.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Zaten uygulanıyor. Sonunda, aynı şey, herkese söz veriliyor.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, yani, on bir soruya
iki dakikada ben niye cevap vereyim?
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Uygulamada herkes konuşuyor.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – İç Tüzük hükmü açık.
BAŞKAN – Soruları
okutuyorum:
X.- SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın,
kuruyemiş ithalatına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1066) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Cemil Çiçek’in cevabı
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
Eker tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Hasan
Çalış
Karaman
Tüm Kuruyemiş
Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜKSİAD), Türkiye'de yıllık 210 bin ton
kuruyemiş tüketildiğini belirterek, kişi başına tüketimin 3 kilogramı bulduğunu
ifade etmektedir. Ülkemizdeki bu büyük pazar başta Çin olmak üzere bir çok ülkenin iştahını kabartmaktadır.
Bu bilgiler
ışığında;
1. Çin'den 20 bin tonu ayçiçeği çekirdeği
olmak üzere toplam 40 bin ton kuruyemiş ithalatı yapılmış mıdır? Yapılmış ise
bu ithalat hangi dönemde yapılmıştır?
2. Kuruyemiş ithalatında belli bir sınırlama
var mıdır? Yerli üreticilerimizi korumak amacıyla sınırlama getirmeyi düşünüyor
musunuz?
3. Çerezlik ayçiçeği çekirdeği ve yer
fıstığına başka ürünlerde olduğu gibi prim vermeyi düşünüyor musunuz? Bu konuda
çalışmanız var mıdır?
2.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, Ankara Büyükşehir Belediyesinin yakacak yardımlarına ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1162) ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıda
belirtilen sorularımın, Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz ederim.
Prof.
Dr. Alim Işık
Kütahya
Sayıştay
denetçileri tarafından yapılan denetlemeler sonucunda, Ankara Büyükşehir
Belediyesi tarafından dağıtılan yaklaşık 39 milyon YTL'Iik
yakacak yardımının kimlere dağıtıldığının ve dağıtılanların yoksul olup
olmadıklarının belirlenemediği, adı geçen belediye yetkililerince yapılan
usulsüzlüklerle ilgili cevabın bir yıldır verilmediği yönünde yazılı basında
çıkan haberlerle ilgili olarak;
1. Hükûmetinizce yapılan bir işlem var mıdır? Var ise ne
aşamadadır?
2. Ankara
Büyükşehir Belediyesince yapılan bu yardımların Yardım Yönetmeliğine aykırı
olduğu, Belediye Meclisince kabul edilerek yürürlüğe sokulan Yönetmeliğin de
Sayıştay görüşü alınmadan hazırlandığı iddiaları doğru mudur? Doğru ise söz
konusu Yönetmelik geçerli ve hukuki midir?
3. Yardımları
alanlara ve yardımların ulaştırıldığına ilişkin belgelerin sunulamaması
durumunda kamu zararı nasıl telafi edilebilecektir?
3.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, KİT yönetim kurulu üyelerinin gelir vergisi ödemelerine ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1163) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Cemil Çiçek’in cevabı
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıda
belirtilen sorularımın, Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü
olarak cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz ederim.
Prof.
Dr. Alim Işık
Kütahya
Özelleştirme
İdaresi Başkanlığına bağlı KİT'lere atanan Yönetim Kurulu Üyelerinin, bu
üyelikten elde ettikleri ek gelirden dolayı ödemeleri gereken Gelir Vergisini
önce Maliyeye yatırdıkları, sonra da kurumlarından bu vergileri geri isteyip
aldıkları yönündeki iddialarla ilgili olarak;
1. Kurumların bu
iadeye hukuki dayanak oluşturmak için Yönetim Kurulu Üyelerine yeni bir bordro
yaptıkları doğru mudur?
2. Doğru ise 2008
yılında bu uygulamanın kamu bütçesine oluşturduğu ek yük ne kadardır?
Devletimiz bu yolla ne kadar vergi kaybetmektedir?
3. Bu uygulamanın
önüne geçilmesi için hangi tedbirler alınmış veya alınmaktadır?
4. 2008 yılında
kaç kişi KİT Yönetim Kurulu Üyeliği yapmış ve bunlara bu görevlerinden dolayı
ne kadar ücret ödenmiştir?
4.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, fosforik asit ithaline ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/1180) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıda
belirtilen sorularımın, Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü
olarak cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz ederim.
Prof.
Dr. Alim Işık
Kütahya
Ülkemizde son bir
yılda gübre fiyatlarında %300'lere varan artışlarının, gübrenin hammaddesi olan
"fosforik asidin" belirli kişi veya kuruluşlarca ithal edilebiliyor
olmasından ve gübredeki KDV'nin yüksekliğinden kaynaklandığı yönünde haberler
ulusal basında ve medyada geniş yer almıştır. Bu konuyla ilgili olarak;
1. Türkiye'de
fosforik asit ithalatı yapma izni olan kaç kişi veya kuruluş
bulunmaktadır?
2. Bu kişi veya
kuruluşlar 2007 ve 2008 yıllarında ne kadar fosforik asit ithal etmişlerdir?
3. Fosforik Asit
ithalatçıları arasında kabine üyesi Bakanlarımız ile birinci veya ikinci
derecede akrabalık bağı bulunanlar var mıdır? Varsa bunların toplam ithalattaki
payları nasıldır?
4. Gübredeki
KDV'nin düşürülmesine yönelik bir çalışmanız var mıdır?
5.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün,
imar tadilatlarına ve meslek odalarının tutumuna ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/1181) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını saygı ile arz ederim.
Yaşar
Ağyüz
Gaziantep
İmar yasası ve
Belediye yasalarına aykırı olarak usulsüzce yapılan imar tadilatlarının her gün
Gazete ve Televizyonlarda tartışıldığı bir ortamda,
1. AKP İstişare
ve Değerlendirme Toplantısının kapanışında Belediye çalışmalarının Meslek
Odaları tarafından engellendiği iddianızın somut örneği var mıdır?
2. TMMOB ve bağlı
Meslek Odalarının kent yaşamını ilgilendiren konularda görüş belirtmesi,
bilimsel ve teknik olarak yanlış gördüğü kararlara karşı dava açmasını neden
suç ve ayıp olarak görüyorsunuz?
3. Yasaları görmezlikten
gelerek, Belediye Meclis çoğunluğu ile kent yararına olmayan imar tadilatları
yapan Belediye yönetimleri kent suçu işlemiş olmuyor mu?
6.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, yerel
yönetimlerin harcamalarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1199) ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak
yanıtlanmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Hasan
Özdemir
Gaziantep
Yerel yönetimler
Türk kamu yönetiminin önemli bir parçasıdır ancak 2008 yılı içerisinde yerel
yönetimlerin harcamalarında büyük bir artış gözlemlenmiştir.
Buna göre;
1) Yerel
yönetimlerin 2008 yılı harcama rakamları nedir? Bu rakamların kalem bazında
dağılımı nedir? 2007 yılı rakamları ile karşılaştırıldığında harcamalardaki
değişim oransal olarak nedir?
2) Bu rakamlara
bakıldığında etkin bir yerel yönetim anlayışının yerleştiğini iddia edebilmek
mümkün müdür? Öyle ise neden hala vatandaşları belediyecilik hizmetlerinin
aksaması ve yerine getirilmemesi hususlarındaki şikâyetleri devam etmektedir?
7.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, İstanbul’daki bir
bina inşaatına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1211) ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın aracılığınızla Başbakan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
saygılarımla arz ederim.27.01.2009
Kamer
Genç
Tunceli
1- Halen bölgede
yürürlükte olan imar planına uygun mu?
2- İnşaat ruhsatı
ve inşaat onaylı mimari projesi var mıdır? Var ise tarih ve sayısı nedir?
3- İmar
mevzuatına aykırı yapılmakta ise sorumlular hakkında herhangi bir soruşturma
var mıdır? Neden mühürlenmemiştir?
8.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Davos’taki
Gazze Paneli’nin moderatörüne
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1224) ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın aracılığınızla Başbakan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
saygılarımla arz ederim. 03.02.2009
Kamer
Genç
Tunceli
Davos'taki Gazze Paneli'ni yöneten moderatör
David Ignatius;
1- Daha önce
Türkiye'ye gelip sizinle veya sizin dış politika başdanışmanınız Ahmet Davutoğlu ile görüşmüş müdür? Görüşmüş ise bu görüşmelerde
Türkiye dış politikasının, uluslararası arenada terörist ilan edilen Hamas ve Taliban'ın artık birer “şer ekseni” olmayıp
“istikrar ekseni” olduğu yolunda bu gazeteciye bir telkini olmuş mudur?
2- Moderatörün İsrail yanlısı bir kişi olarak bilinmesine
rağmen panel yöneticisi olarak neden kabul ettiniz?
3- Davos'taki panel sonrasında Peres'in
size açtığı telefonda kendisinden bir nevi özür dileme anlamını ifade eden
“benim tavrım size değildi moderatöre idi” dediniz
mi?
9.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, çeklerle ilgili kanunun Türk Ceza Kanunu’na uyumlaştırılmasına ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1227) ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
03.02.2009
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıda belirtilen sorularımın, Başbakan Sayın Recep Tayyip
Erdoğan tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini saygılarımla
arz ederim. Alim Işık
Kütahya
Çek Yasasındaki
cezaların yeni TCK'ya uydurulmasının son tarihi olan
31.12.2008 günü geçtiği için bu tür cezaların hükümsüz olacağı, görülmekte olan
760 bin dolayındaki davanın düşeceği ve 2000 kadar hükümlünün de serbest
kalacağı yönündeki basına da yansıyan haberler kamuoyunda büyük tedirginlik ve
yankı uyandırmıştır. Bu konuyla ilgili olarak;
1. Basına
yansıyan haberler doğru mudur? Doğru ise niçin zamanında gerekli tedbirler
hükümetinizce alınmamıştır?
2. Gecikmenin
sorumluları kimlerdir? Bunlar hakkında herhangi bir işlem yapılmış mıdır?
3. Teşekkül etmiş
çek suçlarının cezalarının ortadan kalktığı ve yeni yasa çıksa bile geriye
işlemeyeceği iddiaları doğru mudur? Doğru ise ortaya çıkan fiili durum ve
alacaklı mağduriyeti nasıl giderilecektir?
4. Hükümetinizce
bu konuda yürütülen bir çalışma var mıdır?
10.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, bir işletmenin bir
vergi düzenlemesinden yararlanıp yararlanmadığına ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesi (6/1254) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in
cevabı
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın aracılığınızla Başbakan
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz
ederim. 10.02.2009
Kamer
Genç
Tunceli
25.11.2008 günü
kabul edilen 5810 Sayılı Serbest Bölgeler Kanunu ile Gümrük Kanununda
değişiklik yapan kanuna son dakikada gurup üyelerinizin verdiği korsan bir
önerge ile 4760 Sayılı ÖTV Kanununda yapılan değişiklikle getirilen muafiyet ve
daha önce yapılan ÖTV tarhiyatlarına sağlanan aftan;
1- Oğlunuz ve
gelininizin % 50 ortak olduğu ve İstanbul Atatürk Havalimanı Serbest Bölge
içinde bulunan Cihan Kamer işletmesi de yararlanmış mıdır? Yararlanmış ise kaç
lira yararlanmıştır?
2- Adı geçen
işletmeye bu kanunun yürürlüğünden evvel ikmalen veya
resen salınan cezalı ÖTV var mıdır? Varsa miktarı nedir? Bu yasayla çıkarılan
aftan yararlandırılmış mıdır?
11.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, İstanbul’da kamu
hizmetine ayrılan alanların imar değişikliğine ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/1255) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın aracılığınızla Başbakan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
saygılarımla arz ederim. 10.02.2009
Kamer
Genç
Tunceli
Son mahalli
idareler seçimleri ile seçilen İstanbul Anakent Belediye Başkanlığı'nca daha
evvelki yıllarda yeşil alan, okul, park, bahçe, cami alanı
gibi kamu
hizmetlerine ayrılan yerlerden;
1- İmar
planındaki amaçları değiştirilerek konut ve ticaret alanlarına dönüştürülen
gayrimenkul sayısı kaç tanedir? Bunların sayısının beş bin civarında olduğu
doğru mudur?
2) Bu suretle
imar değişikliğine uğrayan taşınmazların eski ve yeni sahipleri kimlerdir?
3) Yine bu
taşınmazların eski vergi değerleri ile imar tadilatlarından sonraki vergi
değerleri kaç liradır?
12.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Karabağ’ın
işgaliyle yurtlarından ayrılanlara yapılan yardımlara ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesi (6/1275) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in
cevabı
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun
Başbakan Sayın Recep Tayip Erdoğan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
arz ederim.
Saygılarımla.
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
Soru: Karabağ'ın
Ermenilerce işgalinden sonra 1 milyonun üzerinde Azerbaycan Türkü çok zor
şartlar altında Bakü ve çevresinde yaşamaktadır. Daha önceki hükümetler
döneminde bu mahzun insanlara Kızılay ve TİKA marifetiyle yardımlar yapılmıştı.
58, 59, 60. hükûmetler döneminde yardım yapılmış
mıdır? Yapıldıysa miktarı ne kadardır?
13.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, bir milletvekili
hakkındaki iddiaya ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1276) ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın aracılığınızla Başbakan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
saygılarımla arz ederim. 24.02.2009
Kamer
Genç
Tunceli
Akfırat'ın eski belediye
başkanının oğlu Enes Yıldız; Jandarmada verdiği ifadede babasının yeniden
göreve dönmesi için hâlen İstanbul Milletvekili olan Mehmet Sekmen'e 60 Bin YTL
verdiğini öne sürmüştür.
1) Bu iddia doğru
mudur?
2) Bu iddia ile
ilgili milletvekiliniz hakkında soruşturma açmayı düşünüyor musunuz?
3) Bu
milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılıp gerek bu gerekse daha önceki
iddiaların araştırılmasını düşünüyor musunuz?
14.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün,
sosyal yardımların seçim malzemesi yapıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/1281) Cevaplanmadı
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.
Yaşar
Ağyüz
Gaziantep
Uzunca bir
süredir devlet olanakları kullanılarak, hazır olan tesis ve yapım açılışlarını
yapmak gerekçesiyle,
Yurt genelinde
katıldığınız iktidarı öven siyasi mitinglerden birisi de 1 Mart 2009 Pazar
günü, seçim bölgem Gaziantep'te yapılmıştır.
1) Miting günü ve öncesi 27-28 Mart günleri
Şehitkamil ve Şahinbey metropol ilçelerinde
"Nakit Yardımı" adı altında Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfınca
her aileye 250 TL. dağıtılması tesadüf müdür?
2. Tatil günü
olmasına rağmen cumartesi ve pazar günleri mahallelerdeki devlet okullarında
ailelere yapılan "Nakit Yardımının" toplam miktarı ne kadardır, kaç
aileye dağıtılmıştır?
3. Nakit yardımı
yapılan aileler, miting günü mahallelerinden otobüslerle mitinge katılmak için
toplanmış mıdır?
4. Devlet
olanakları kullanılarak yapılan yardımlarla, mitinglerinize katılımın
artırıldığı bir seçim ortamını eşit, etik ve demokratik kurallara uygun buluyor
musunuz?
15.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, İstanbul
Büyükşehir Belediyesinin sanat ve meslek eğitimi kursları ihalesine ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1282) Cevaplanmadı
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın aracılığınızla Başbakan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
saygılarımla arz ederim. 03.03.2009
Kamer
Genç
Tunceli
İstanbul
Büyükşehir Belediyesi sanat ve meslek eğitimi kursu (İSMEK) açmaktadır.
Bu ihalelere 2004
yılından beri hep aynı şirketlerde ortak olan veya bu şirkette ortak olmakla
beraber isim değiştiren şirketler katılmıştır.
Örneğin 2006’da
Beyaz Holding bünyesinde Atlas Pazarlama Şirketi, 2007’de Merkezi Eğitim ve
Organizasyon Şirketi (%75 Beyaz Holding), 2008’de Etkin Eğitim ve Organizasyon
Limitet Şirketi (Beyaz Holding)dir.
Beyaz Holding
ortakları Mustafa Çelik, Zekeriya Kahraman, Aykut Zahid
Akman, Mehmet Gürkan, İsmail Karahan’dır.
2006-2008
yıllarında bu kişilere 200 trilyon lira ödendiği belediye kayıtlarından
anlaşılmıştır. .
Bu ihaleleri alan
şirketin ortaklarından Zekeriya Kahraman’ın oğlu . oğlunuzla bacanaktır. Diğer ortak Zahit Akman ise RTÜK
Başkanıdır.
1- Bu ihalelerin
çok yüksek fiyatlarla bu şirketlere verilmesinde sizin bir telkininiz olmuş
mudur?
2- İhaleleri alan
şirketlerin çalıştırdığı personel sayısı 1.000 civarında olduğu hâlde, firmalar
fazla para almak için 3.800 personel çalıştırdığı gibi işlem yaptıkları
söylenmektedir. Bu doğru mudur? Doğru ise bu konuda ne gibi bir işlem yapmayı
düşünüyorsunuz? Bu konuda mali denetim yapılmış mıdır?
3- Bu işten
dolayı İstanbul Belediyesinin Maliyeye altı trilyon vergi borcu olduğu hâlde,
20 Şubatta dört trilyon yatırıldığı hâlde, kalan iki trilyon ödenmemiştir. Ne
zaman ödenecektir?
4- Personel
şişirilmesinde belediyenin kaybı ne kadardır?
16.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Gazze için yapılan bağışlara ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/1283) Cevaplanmadı
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın aracılığınızla Başbakan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
saygılarımla arz ederim. 03.03.2009
Kamer
Genç
Tunceli
1- Filistin (Gazze)
için bu güne kadar kaç lira bağış toplanmış ve ne kadar, kime ve hangi vasıta
ile ödenmiştir?
2- Geçenlerde İbo-Shov tarafından televizyonda
yapılan ve Filistin'e yardım programına katılan Futbol Federasyonu Başkanı 500
milyar bağışta bulunmuştur. Bu parayı cebinden mi yoksa Federasyon bütçesinden
mi ödenmiştir? Federasyondan ödenmiş ise bu yasalara uygun mudur?
17.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Aydın’da seçim
çalışmaları sırasında bir çocuğun hırpalandığı haberlerine ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/1287) Cevaplanmadı
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın aracılığınızla Başbakan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
saygılarımla arz ederim. 13.03.2009
Kamer
Genç
Tunceli
Seçim
çalışmalarınız sırasında Aydın'da "Allah cezanızı seçimde verecek."
diyen 13 yaşındaki genci, güvenlik görevlilerinizin seçim otobüsüne aldığı ve
tarafınızdan bu çocuğun boynunun sıkıldığı ve boynunun arka sağ yanında 6 adet
5-
1- Bu olay doğru
mudur?
2- 13 yaşındaki
bu çocuğun boynundaki sıyrıklar kimin tırnaklarıyla oluşmuştur?
3- Hangi hak ve
yetki ile zorla bu çocuğu otobüsünüze aldınız ve güvenlik görevlilerine
tartaklattınız?
18.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün,
seçim çalışmalarına ve ekonomik sorunlara ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/1290) Cevaplanmadı
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
saygılarımla arz ederim.
Yaşar
Ağyüz
Gaziantep
Başbakan olarak
sonunda sizinde var olduğunu kabul ettiğiniz ekonomik krizin derinleştiği,
sanayi üretiminin düştüğü, işsizlik artış sıralamasında OECD ülkeleri arasında
2. sırada yer aldığımız bir ortamda yerel seçimlere giderken;
1. Partinizin
mitinglerinde söylediğiniz “Yiğidin kuru soğana muhtaç edilmesi” iktidarınızın
uyguladığı ekonomik olumsuzluğun sonucu değil midir?
2.
Söylemlerinizde "Hükümeti ile barışık yerel yönetimler işbaşında olursa
sorunlarınız daha çabuk çözülür." ifadeniz seçmenlere baskı ve tehdit
değil midir?
3. Seçim bölgem
Gaziantep'te çek ve senetlerini ödeyemediği için ekonomik bunalıma düşen bir
esnafımızın tabanca ile intihar ettiği günlerde, ekonomiden sorumlu Devlet
Bakanı Sayın Mehmet Şimşek'in AKP'nin seçim bürolarını açmasını, devlet
protokolü ve belediye başkan adayları ile birlikte seçim gezilerinde
bulunmasını devlet ciddiyet ve sorumluluğu ile bağdaştırıyor musunuz?
19.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, bir gazeteciye ait
olduğu iddia edilen günlüklere ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1293)
Cevaplanmadı
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın aracılığınızla Başbakan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
saygılarımla arz ederim. 18.03.2009
Kamer
Genç
Tunceli
Tempo 24 adlı
internet sitesinde yapılan yayında, Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi
Mustafa Balbay'a ait olduğu iddia edilen darbe
günlükleri yayınlanmış ve çok geniş bir şekilde Türkiye'deki bütün görsel ve
yazılı basında yer almıştır.
1) Bu günlüklerin
Mustafa Balbay'a ait olduğu nasıl ve hangi delillerle
kanıtlanmaktadır?
2) Günlüklerde
yer alan ifadelerin, günlüklerde adı geçen kişilere ait olduğu hangi delillerle
kanıtlanmaktadır?
3) Halen tutuklu
bulunan Mustafa Balbay'ın bu konudaki ifadesi alınmış
mıdır?
4)
Bilgisayarlarda yazılı metinlerin bir kısmını veya tamamı değiştirilerek yerine
yeni metinler ilave etme olanağı olduğuna göre, bu günlük ve konuşmalarda adı
geçen kişilere yapılanları benimsiyor musunuz?
5) Halen
açıklanmamış iddianamede yer alan bu günlükler kimler tarafından basına
sızdırılmıştır? Sorumlular hakkında ne gibi işlem yapılmıştır?
20.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, İstanbul
Büyükşehir Belediyesinin bir ihalesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/1294) Cevaplanmadı
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın aracılığınızla Başbakan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
saygılarımla arz ederim. 18.03.2009
Kamer
Genç
Tunceli
İstanbul
Büyükşehir Belediyesi İstanbul'da Ayazağa 500 araçlık
halk otobüsü (garaj dahil) ihalesi yapılmış ve bu
ihaleye 56 milyon 760 bin liraya İstanbul Halk Otobüs İşletmeleri ile Macar Ortaklığı
almış olmasına rağmen sizin bu ihaleyi Albayraklar'a
verin talimatı üzerine ihalenin tekemmül etmediği söylenmektedir.
1) Bu olaylar
doğru mudur?
2) Bu ihale
bugüne kadar neden sonuçlanmamıştır?
3) Bu ihalenin Albayraklar'a verilmesi konusunda İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkanlığından bir isteminiz oldu mu?
21.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, NATO Genel
Sekreterliği konusundaki tutuma ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/1306) Cevaplanmadı
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın aracılığınızla Başbakan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
saygılarımla arz ederim. 06.04.2009
Kamer
Genç
Tunceli
Daha önce
Danimarka Başbakanı Rasmussen'in NATO Genel
Sekreterliği'ne (ROJ TV.) yayınları ile ülkesinde yayınlanan karikatürlerde
yüce Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV)'e yapılan hakaretlere karşı çıkmaması ve
hatta desteklenmesini gerekçe göstererek açık ve net karşı çıktınız.
1- Ne değişti de
bu muhalefetinizden dönerek onay verdiniz.
2- Verdiğiniz bu
onayla Türkiye Cumhuriyetini küçük düşürmediniz mi? İstifa etmeyi düşünüyor
musunuz?
3- Hangi
kazanımlar sağlanarak, daha önce Devlet adına yaptığınız açıklamalardan ve
kararlardan dönerek bu kararı verdiniz, olayda şahsi çıkarlar var mıdır?
22.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün,
ekonomik sorunlara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1307)
Cevaplanmadı
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.
Yaşar
Ağyüz
Gaziantep
29 Mart Yerel
seçimleri nedeniyle, seçim bölgem Gaziantep'te sürdürdüğüm seçim çalışmaları
sırasında,
Halkımızın büyük
çoğunluğunun kredi kartı borcunu ödeyemediklerini, Esnafımızın Çek-Senet
baskısı altında zor günler geçirdiğini belirledim.
1. Halkımızın
büyük çoğunluğunun ay sonunu getiremediği, 1.5 Milyon
kredi kartı mağduru olduğu bir gerçek iken,
Mevduat faizinin
% 12 olduğu günümüzde kredi kartlarında % 62 olan faiz oranının indirilmesi,
ödemeleri kolaylaştırıcı bir faktör değil midir?
2. Kredi kartı
borcunu ödeyemeyenler ve icraya verilmiş olanlar için, toplam borçların 24 ay
taksitlendirilmesini ve bu taksitlendirme süreci içinde faiz oranının makul
orana düşürülmesini düşünüyor musunuz?
3. Ülkemizde
yaşanan ekonomik krizin iç piyasayı ve küçük Esnafımızı etkilediği bir gerçek
iken, ekonomik krize karşı satın alma gücünü artırmak ve tüketiciye nakit
sağlamak için emeklilerimize ve çalışanlarımıza iki maaş tutarında hediye çeki
verilmesini düşünüyor musunuz?
23.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, seçimlerle ilgili
açıklamasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1318) Cevaplanmadı
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Başbakan Sayın Recep Tayip Erdoğan tarafından sözlü olarak cevaplandırılması
hususunda gereğini arz ederim.
07.04.2009
Av.
Rıdvan Yalçın
Ordu
Soru:
Doğu ve Güneydoğu
Anadolu da seçimlerinin tehdit altında yapıldığını beyan etmektesiniz ki, bir
bakanınız da benzer şikâyetlerde bulundu;
Bu itibarla;
Ülkenin bir
bölümünde seçimlerin tehdit altında yapılmasını engellemek ve seçmen iradesinin
özgürce sandığa yansıtacak güvenliği ve asayişini sağlamakla görevli organ ya
da organlar kimlerdir?
Yapıldığını ifade
ettiğiniz tehdit aynı zamanda bir suç olduğuna göre, tehdit edenler kimlerse
onlara karşı yasal işlem başlatılmış mıdır? Suç duyurusunda bulunulmuş mudur?
Seçimin tehdit
altında yapılmasını önleyemeyen bu organlar hakkında bir işlem düşünülmekte
midir?
Bu durumdan
başbakan olarak sorumluluğunuz olduğunu düşünmekte misiniz?
Açıklanmasını arz
ederim.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Size otuz dakika
süre vereceğim, tamamlarsanız o kalan süreyi de tekrar ek sorulara ayıracağım.
Buyurun.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ilk soruda, Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılması
isteniyor; diğer sorular, değerli milletvekillerimiz tarafından Sayın Başbakana
yöneltilmiş hususlardır. İlgili kurumlardan elde ettiğimiz bilgiler
çerçevesinde bu sorulara cevap vermeye çalışacağım.
Birinci soru,
Sayın Hasan Çalış’ın sorusudur. “Çin’den 20 bin tonu
ayçiçeği çekirdeği olmak üzere çerezlik bir kısım ithalatın, kuruyemiş ithalatının
yapılıp yapılmadığı... Kuruyemiş ithalatında belli bir sınırlama var mıdır ve
çerezlik ayçiçeği çekirdeği ve yer fıstığına başka ürünlerde olduğu gibi prim
vermeyi düşünüyor musunuz?” diye üç soru var. 2010 yılı İthalat Rejimi Kararı
çerçevesinde, çerezlik ayçiçeği ithalatında yüzde 27, Antep fıstığı ithalatında
yüzde 43,2; yer fıstığı ithalatında yüzde 32,4; badem ithalatında yüzde 43,2;
ceviz ithalatında yüzde 43,2 oranında gümrük vergisi uygulanmaktadır.
Belirlenmiş olan bu oranlar Dünya Ticaret Örgütü tarife taahhütlerimizin en
yükseğidir. Öte yandan, 2008 yılı dış ticaret istatistiklerine göre, çerezlik
olan ayçiçeklerinde toplam 17 bin tonluk ithalat gerçekleştirilmiş olup söz
konusu ithalatın 3,4 tonluk kısmı Çin’den gerçekleşmiştir. Tarımsal destekler,
Tarım Kanunu gereği, Tarım ve Köyişleri Bakanlığıyla
diğer ilgili kurum ve kuruluşların temsilcilerinden oluşan Tarımsal Destekleme
ve Yönlendirme Kurulu tarafından, ülkemizde arz açığı olan ve stratejik açıdan
önemli ürünlerle ilgili yapılan değerlendirmelerin neticesinde
belirlenmektedir.
Sayın Başbakana
yöneltilen sorularla ilgili olarak ilk soru Sayın Alim
Işık’ın sorusudur. Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan yardımlarla ilgili
olarak -özü bu- üç tane soru var. Yapılan yardımlar, yönetmeliğe uygun olarak
yapılmaktadır ve bu konuyla ilgili hazırlanmış bir yönetmelik var. 5393 sayılı
Belediyeler Kanunu’nun 14’üncü maddesinde belirtilen sosyal yardımlara ilişkin
yönetmelik olup mali hükümleri içeren bir yönetmelik olmadığı için de Sayıştaydan herhangi bir mütalaa alınmamıştır. Yardım
yönetmeliği Sayıştay Başkanlığının talebi üzerine de bu ilgili kuruma
gönderilmiştir. Yapılan yardımların kimlere yapıldığı ve nasıl teslim
edildiğine dair belgeler herhangi bir kurum tarafından resmî olarak da talep
edilmemiştir. Söz konusu belgeler belediyelerimizin arşivlerinde mevcut olup
yasalar çerçevesinde resmî olarak talep edilen bilgi ve belgeler böyle bir
talep vuku bulduğunda kendilerine gönderilecektir. İlginize saygıyla arz
ediyoruz.
Yine Kütahya
Milletvekili Sayın Alim Işık’ın Özelleştirme İdaresi
Başkanlığına bağlı KİT’lere atanan yönetim kurulu üyeleriyle ilgili olarak, bir
kısım, dört tane sorusu var. Bu sorularla ilgili olarak şunu söylemek mümkün:
Kamuda yönetim ve denetim kurulu üyeliklerinin ücretleri, kurum içinden
atananla kurum dışından atananlar arasında eşitsizlik yaratılmaması amacıyla
Yüksek Planlama kararlarıyla net ücret olarak belirlenmektedir. Oluşacak
vergileri kamu kuruluşu karşılamakta ve merkezî bütçeye aktarmaktadır. Dolayısıyla
devlet bütçesine herhangi bir yük gelmemektedir. Bordro düzenlemesi de mevzuat
gereğidir. 2008 yılında özelleştirme programında bulunan kuruluşlarda 161 kişi
yönetim kurulu üyeliği yapmış olup net ücret ödemesi toplam 3 milyon liradır.
Yine Sayın Alim Işık’ın fosforik asitle ilgili olarak gübre
fiyatlarında yüzde 300’lere varan artışların, gübrenin ham maddesi olan
fosforik asidin belirli kişi ve kuruluşlarca ithal edildiği ve gübredeki
KDV’nin yüksekliğinden kaynaklandığından bahisle dört tane soru sormuştur.
Birinci olarak:
Türkiye'de yıllar itibarıyla değişmekle birlikte 2007 yılında 69, 2008 yılında
73 firma tarafından fosforik asit ithalatı yapılmıştır.
Bu firmalar
tarafından 2007 yılında 241.841 ton ve 107 milyon 959 bin 605 dolar, 2008 yılında
224.683 ton ve 327 milyon 222 bin 085 dolar karşılığı ithalat
gerçekleştirilmiştir.
Fosforik asit
ithalatı serbest olup 2010/5 sayılı Tarım ve Köyişleri
Bakanlığının Denetimine Tabi Ürünlerin İthalatına Dair Dış Ticarette
Standardizasyon Tebliği uyarınca Tarım ve Köyişleri
Bakanlığından kontrol belgesi uygunluk yazısı alan tüm firmalar tarafından
ithalat yapılabilmektedir.
Dört: Fosforik
asit gümrük birliğine konu olup bu kapsamda Avrupa Birliği ülkelerinden
gerçekleştirilen ithalatta gümrük vergisi oranı yüzde 5,5’tur. Diğer taraftan
fosforik asit için tahsil edilen KDV oranı yüzde 18’dir.
Gaziantep
Milletvekili Sayın Yaşar Ağyüz, İmar Yasası ve
Belediyeler yasalarına aykırı olarak usulsüzce yapılan imar tadilatlarının her
gün gazete ve televizyonlarda tartışıldığından bahisle bazı değerlendirmeler ve
meslek odalarının açmış olduğu davalarla ilgili olarak bir kısım
değerlendirmeleri söz konusu edip bununla ilgili sözlü soru sormuştur Sayın
Başbakandan.
3194 sayılı İmar
Kanunuyla planların hazırlanması ve yürürlüğe konulması yetkisi belediyelere
verilmiştir. Bu çerçevede, belediyelerin imar planlarının tadilatı konusunda
yaptıkları iş ve işlemlerden belediyeler sorumlu olup başka bir kuruluşa bu
konuda yetki verilmemiştir. Türkiye Mimar ve Mühendis Odaları Birliği ve bağlı
meslek odalarının görüş belirtmesi, bilimsel ve teknik olarak yanlış gördüğü
kararlara dava açması doğaldır. Esasen belli idari işlem ve eylemler dışında
her konuda idarenin eylem ve işlemiyle ilgili dava açılabilecektir. Bu anayasal
haktır. Bundan şikâyet etmek de mümkün değildir ancak her konu tartışılabildiği
gibi dava açma hakkı da eğer usulüne uygun ya da yerinde kullanılmıyorsa
-bunların hepsi de- bir değerlendirme, bir tenkit konusu yapılabilir. Esas
itibarıyla yapılan değerlendirmeler, açıklamaların da bu çerçevede
değerlendirilmesi gerekir. Tabiatıyla, meslek odalarımız da davaları açarken
hukuki, kamu yararına, planlama ilke ve esaslarına aykırı olma gibi somut
gerekçeler yerine, yol gösterici ve işin neresinde yanlışlık varsa bunları
ortaya koyan açıklamalar tarzında bu konu gündeme gelebilirse elbette
değerlendirmeleri yapmak da daha doğru olabilecektir.
Nitekim bu
konularla ilgili açılmış davalar var mıdır? Vardır. Sadece otuz dakikada bu
soruya cevap vermek dahi mümkün değil. Çünkü birçok yerde bir taraftan onay
verilip ondan sonra da dava açılmış pek çok konu vardır. Bununla ilgili arzu
ediliyorsa somut örnekleri de verme imkânımız var. Nitekim Ankara Büyükşehir
Belediye Meclisinin 2/9/2008 gün ve 2331 sayılı
Kararıyla bir değişiklik gündeme gelmiş, bu Meclisçe onaylanmış, sonra oda
vizesine gitmiş, o da 8 Ekim 2008 tarihinde onaylamış, arkasından aynı konuyla
ilgili olarak da dava açıldığı ilgili belediyesince bildirilmiştir. Demek ki
bir taraftan onay, öbür taraftan da dava açılabilmektedir. Yanlış mıdır doğru
mudur, o ayrı bir tartışma konusudur. Somut örnek istendiği için bunu vermiş
oluyorum.
Gaziantep
Milletvekilimiz Sayın Hasan Özdemir, “Yerel yönetimler Türk kamu yönetiminin
önemli bir parçasıdır ancak 2008 yılı içerisinde yerel yönetimlerin
harcamalarında büyük bir artış gözlemlenmiştir.” diyor ve bununla ilgili
rakamları soruyor.
Yerel
yönetimlerin 2008 yılı toplam harcamaları, 2007 yılına göre yüzde 17 artışla,
46 milyar liradır. Bu rakamlara “muhasebat.gov.tr” adresinden de ulaşılabilir.
Ayrıntılarına ilişkin tabloyu da Sayın Milletvekilimiz arzu ederse, kendisine
takdim edebiliriz.
Sayın
Milletvekilimiz, soru önergesinde, vatandaşların belediyecilik hizmetlerinin
aksaması ve yerine getirilmemesi yönünde şikâyetçi olduğunu genel bir ifadeyle
iddia etmektedir; örnek vermemiştir, belge vermemiştir, yer de belirtmemiştir.
Dolayısıyla bunlara somut cevap vermek… Ve ilgili hangi belediyeyi kastediyorsa
oradan cevap alamadığımız için ancak genel bir değerlendirme yapabiliyoruz.
AK PARTİ hükûmetleri döneminde, yerel yönetimleri de kapsayan 5018
sayılı Kanun’la, kamu mali yönetiminde, kaynakların kullanılmasında etkinliği,
verimliliği, şeffaflığı ve hesap verilebilirliği esas alan yeni bir anlayış
getirilmiştir. Yerel yönetimde etkinliği tesis etmek üzere, 5393 sayılı
Belediye Kanunu, 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu, 5302 sayılı İl Özel
İdaresi Kanunu ve 5355 sayılı Mahallî İdare Birlikleri Kanunu çıkarılmıştır.
Ayrıca, yerel yönetimlere ayrılan kaynakları artırmak üzere, 5779 sayılı İl
Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi
Hakkında Kanun yürürlüğe konulmuştur.
Ülkemizde gelişme
arttıkça, demokrasi yerleştikçe belediyecilik anlayışı ve insanların yerel
yönetimlerden beklentilerinde de zaman içerisinde değişiklik meydana gelmekte
ve ihtiyaçlar çeşitlenmektedir. Elbette ki vatandaşlar sürekli olarak daha
fazla ve daha kaliteli hizmet talep edeceklerdir. Dolayısıyla bundan dolayı
belediye harcamalarının artması kadar da tabii bir şey yoktur. Bütün mesele, bu
harcamaların doğru yapılması ve usulüne uygun yapılmasıdır. Demokratik
rejimlerde eğer yapılan bu işlerde bir yanlışlık varsa, yasalara uygun olsa
bile, eğer bunun doğru olmadığı tarzında bir kanaat varsa, tabiatıyla bunları değiştirmenin
yolu da seçimlerdir. Nitekim, Türkiye, beş yılda bir
seçim yapmak suretiyle, beğenmediği belediyeleri de değiştirmektedir.
Sayın Kamer
Genç’in, İstanbul’da
İstanbul
Kâğıthane ilçesi Emniyet Evleri Mahallesi Büyükdere
Caddesi 304 pafta, 1947 ada, 91 parsele, 8 Eylül 1995 tarihinde onaylanan
1/1.000 ölçekli uygulama imar planı kararları ve plan notları doğrultusunda
onaylanan 22/9/2006 tarih ve 2006/7779 sayılı mimari
projeye istinaden 22/9/2009 tarih ve 3/72 sayıyla yapı ruhsatı, ardından
22/2/2008 tarih ve 1/29 sayılı tadilat ruhsatı verilmiştir. Söz konusu yer 4708
sayılı Yasa çerçevesinde yapı denetim şirketi ve Kâğıthane Belediyesi
tarafından denetlenmektedir. Anılan yere ilgili yapı denetim firmasının
uygunluk raporlarına dayanılarak temel ve temel üstü vizeleri verilmiştir. 4708
sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun çerçevesinde inşaatın yapımı devam etmektedir.
Kâğıthane ilçesi
304 pafta, 1947 ada, 34 parsel sayılı yer, 12/2/2006 tarihli Kâğıthane 1/5.000
ölçekli ikinci revizyon nâzım imar planında (f)
sembollü 1/1.000 ölçekli, 8 Eylül 1995 tarihli uygulama imar planı yapılanma
şartları ile 1/5.000 ölçekli 10 Ekim 1996 tarihli İstanbul Metrosu güzergâhı
planı şartları geçerli alan lejantında kalmaktadır.
Ayrıca, 8 Eylül
1995 tarihli 1/1.000 ölçekli uygulama imar planında 1947 ada, 34 parsel sayılı
yer E:2,5 yapılanma şartlarıyla ticaret alanında kalmaktadır. Söz konusu plan
notlarında “Ticaret bölgesindeki yapı adalarında irtifa serbesttir. Ön, yan ve
arka bahçe mesafeleri 600 metredir. Blok ebatları serbesttir. Bodrum katlar
inşaat emsaline dâhil değildir. Plan onama sınırı içerisindeki tüm parsellerin
emsali net alan üzerinden 2,5’tir.” hükümleri yer almaktadır ve yapılan
inşaatın bu esaslara göre yapıldığı ifade edilmektedir.
Yine Sayın Kamer
Genç’in Sayın Başbakandan, Davos’taki Gazze Paneli’ni yöneten moderatör
David Ignatius’la ilgili
sorduğu üç tane soru var. Bu kişinin daha evvel Türkiye’ye gelip, o tarih
itibarıyla politika başdanışmanı olan Sayın Davutoğlu’yla
görüşüp görüşmediği soruluyor. Görüşmüş ise, bu görüşmelerde
Türkiye dış politikasının uluslararası arenada terörist ilan edilen Hamas ve Taliban’ın artık birer şer ekseni olmayıp istikrar
ekseni olduğu yolunda bu gazeteciye bir telkini olup olmadığı, moderatörü İsrail yanlısı bir kişi olarak bilinmesine
rağmen panel yöneticisi olarak neden kabul ettiği, Davos’taki
panel sonrasında Peres’in açtığı telefonda kendisine
bir nevi özür dileme anlamına gelen “Benim tavrım size değildi, moderatöre idi.” tarzında bir sözü sarf edip etmediği
sorulmaktadır.
Bu gazeteci
görevi gereği ülkemize gelmiş ve çeşitli makamlarla da görüşmesi olmuştur.
Soruda belirtilen hususa ilişkin ülkemizin resmî tutum ve görüşü de
bilinmektedir. Davos toplantılarının panel konuları
ve katılımcıları bu toplantıyı tertip eden organizasyonun sekreteryası
tarafından belirlenmektedir. Sayın Başbakanın katıldığı söz konusu panelin moderatörü de bu şekilde, yönetim tarafından
belirlenmiştir. Sayın Başbakanımızın İsrail Cumhurbaşkanı Şimon
Peres’le telefon görüşmesi hakkında zamanında,
Dışişleri Bakanlığı ve Başbakanlık olayın hemen akabinde zaten basın yoluyla
gerekli açıklamayı da yapmıştır.
Kütahya
Milletvekili Sayın Alim Işık’ın sorusu Çek Yasası’yla
ilgilidir, o tarih itibarıyla. Bilindiği gibi sonradan düzenleme yapıldı bu
konularda. Çekle ilgili olarak “…Türk Ceza Yasası’na uydurulmasının son tarihi
olan 31/12/2008 günü geçtiği için bu tür cezaların
hükümsüz olacağı, görülmekte olan 760 bin dolayındaki davanın düşeceği ve 2 bin
kadar hükümlünün de serbest kalacağı yönündeki basına da yansıyan haberler
kamuoyunda büyük tedirginlik ve yankı uyandırmıştır.” diyor. “Bu basına yansıyan
haberler doğru mudur? Doğru ise niçin zamanında tedbirler alınmadı? Gecikmenin
sorumluları kimlerdir? Bunlar hakkında ne işlem yapılmıştır? Teşekkül etmiş çek
suçlarının cezalarının ortadan kalktığı ve yeni yasa çıksa bile geriye
işlemeyeceği iddiaları doğru mudur? Hükûmetinizce bu
konuda yürütülen bir çalışma var mıdır?” diyor.
Geriye dönük
olarak şunları söylememiz mümkün: 14/12/2009 tarihli
ve 5941 sayılı Çek Kanunu’nda 3167 sayılı Kanun’a, göre bir farklı görüş
değişikliği olmuş, sadece çek keşide eden ile çek hamillerine değil genel
olarak piyasayı, ticaret dünyasını ve kamuyu koruyan hükümler de öngörülmüştür.
5941 sayılı Kanun’da, üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanuni
ibraz süresi içinde çekin ibrazında karşılıksızdır işlemi yapılmasına sebebiyet
veren kişinin cezai sorumluluğu vardır. Bu sorumluluk eskiden olduğu gibi çek
bedeli kadar değil çekin karşılıksız kalan miktarı kadar olacaktır. Çek
karşılığını ilgili banka hesabında bulundurmakla yükümlü olan kişi çek
hesabının sahibidir. Çek hesabı sahibinin tüzel kişi olması hâlinde bu tüzel
kişinin mali işlerini yürütmekle görevlendirilen yönetim organının üyesi, böyle
bir belirleme yapılmamışsa yönetim organını oluşturan gerçek kişi veya kişiler
çek karşılığının ilgili banka hesabında bulundurmakla yükümlüdür. Çek hesabı
sahibi gerçek kişi kendisi adına çek düzenlemek üzere bir başkasını temsilci
veya vekil olarak tayin edemeyecektir. Sistemin etkin bir şekilde
işletilebilmesi bakımından soruşturma aşamasında çekin karşılıksız kalmasına
sebebiyet veren kişi hakkında koruma tedbiri olarak çek düzenleme ve çek hesabı
açma yasağı kararı verilebilecektir.
Hamiline
düzenlenecek çeklerde hamiline çek defteri yapraklarının kullanılması gerekecek
ve bu çek yapraklarının üzerinde “hamiline” ibaresi matbu olarak yer alacaktır.
Bir tacir, ticari işletmesiyle ilgili iş ve işlemlerinde ancak tacir çeki
kullanabilecektir. Tüzel kişi adına çek düzenleyen gerçek kişinin ad ve soyadı
düzenlenen çek üzerinde açıkça yazılacaktır. Bu düzenlemelerle çeke olan güven
artacak ve kayıt dışı ekonominin kayıt ve denetim altına alınması sağlanmış
olacaktır.
3167 sayılı
Kanuna 18 Şubat 2009 tarihinde kabul edilen 5838 sayılı Kanun’la eklenen,
üzerinde yazılı keşide tarihinden önce çekin ödenmek için muhatap bankaya
ibrazının 31 Aralık 2009 tarihine kadar geçersiz olmasına yönelik hükümdeki
süre, ekonomik hayatta girdiği olumlu yansımalar dikkate alınarak 5941 sayılı
Kanun’la 31/12/2011 tarihine kadar uzatılmıştır.
Geçici maddeyle 1 Kasım 2009 tarihi baz alınarak
“Karşılıksız çek keşide etmek suçundan haklarında soruşturma veya kovuşturma
başlatılmış ya da kesinleşmiş bir hükümle mahkûm olan kişilerin şikâyetçiyle
ödeme konusunda anlaşmaya varmaları veya çekin karşılıksız çıkan miktarını
ödeyeceğini taahhüt etmeleri durumunda, anlaşmada öngörülen veya taahhütnamede
belirtilen süre kadar soruşturma veya kovuşturmanın durmasına, hükmün infazının
ertelenmesine ve durdurulmasına karar verilmesi” hükmü getirilmiş
bulunmaktadır.
Sayın Kamer
Genç’in bir başka sözlü sorusu: “25/11/2008 günü kabul
edilen 5810 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu ile Gümrük Kanunu’nda değişiklik
yapan kanuna son dakika, grup üyelerinizin verdiği korsan bir önergeyle 4760
sayılı ÖTV Kanunu’nda yapılan değişiklikle getirilen muafiyet ve daha önce yapılan
ÖTV tarhiyatına sağlanan aftan, bir oğlunuz ve gelininizin yüzde 50 ortak
olduğu ve İstanbul Atatürk Havalimanı serbest bölge içinde bulunan Cihan Kamer
işletmesi de yararlanmış mıdır? Yararlanmışsa kaç lira yararlanmıştır? Adı
geçen işletmeye bu kanunun yürürlüğünden evvel ikmalen
veya resen salınan cezalı ÖTV var mıdır, varsa miktarı nedir? Bu yasayla
çıkarılan aftan yararlandırılmış mıdır?”
Bu konuyla ilgili
olarak Maliye Bakanlığından gelen bir şeyde, soru önergesinde yer alan kişi ve
ortaklarla ilgili hususlara Vergi Usul Kanunu’nun “Vergi mahremiyeti” başlıklı
5’inci maddesinde yer alan hükümler nedeniyle cevap verilmesinin mümkün
bulunmadığı ifade edilmiştir.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Bakan, Vergi Usul Kanunu’nun 5’inci maddesiyle ilgisi yok.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Cevap öyledir Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Yani bu kaçamak. Vergi Usul Kanunu’nun 5’inci maddesinde vergi muamele ve
işlemleri…
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Ben cevapları vereyim, tekrar
konuşacağız zaten.
Şimdi, Sayın
Genç’in bir başka sorusu: “Son mahallî idareler seçimleriyle seçilen İstanbul
Anakent Belediye Başkanlığınca daha evvelki yıllarda yeşil alan, okul, park,
bahçe, cami alanı gibi kamu hizmetlerine ayrılan yerlerden imar planındaki
amaçları değiştirilerek konut ve ticaret alanlarına dönüştürülen gayrimenkul
sayısı kaç tanedir? Bunların sayısının 5 bin civarında olduğu doğru mudur? Bu
suretle imar değişikliğine uğrayan taşınmazların eski ve yeni sahipleri
kimlerdir? Yine bu taşınmazların eski vergi değerleri ile imar tadilatlarından
sonraki vergi değerleri kaç liradır?” deniliyor.
İlgili belediyeden gelen cevap: 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 8/b ve
5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu’nun 7/b maddeleri gereğince herhangi bir
parselde imar planı değişikliği yapılabilmesi için ilgili parselin 1/5.000
ölçekli nâzım imar planı ve bu plana uygun ilçe belediyelerinin onayı
sonrasında İstanbul Belediye Meclisince onaylanmış 1/1.000 ölçekli uygulama imar
planı olması gerekir. 1/1.000 ölçekli
planı olmayan parselde uygulama yapılamaz. Aynı parseli ilgilendiren 1/5.000
ölçekli nâzım imar planı değişikliğinin ve onu takip eden 1/1.000 ölçekli
uygulama imar değişikliğinin planlama sürecinde bir bütün olarak değerlendirilmesi
gerekir. Dolayısıyla planlama süreci dâhilinde değerlendirildiğinde 1/1.000
ölçekli uygulama imar planı değişikliklerinin genel itibarıyla 1/5.000 ölçekli
nazım imar planı değişikliklerinin ilgili mevzuat gereği yapılması zorunluluğu
getirilmektedir.
5216 sayılı Kanun
ile Büyükşehir Belediyesi yetki sınırları genişletilmiş ve sorumluluk alanı 183
bin hektardan, 3 kat artırılarak 534 bin hektara çıkmıştır. Konu bu kapsamda
değerlendirildiğinde, Nisan 2004-Şubat 2009 yılları arasında toplam 1.508 adet
1/5.000 ölçekli nâzım imar planı değişikliği kabul edilmiştir. Kabul edilen
plan değişikliklerinin 880 adedi kamuya ilişkin yeşil alan, okul, sağlık tesisi
vesaire, 617 adedi özel mülkiyete ilişkin alınan imar planı değişikliği
kararlarından oluşmaktadır. Bu süre içerisinde 473 adet 1/5.000 ölçekli nâzım
imar planı değişiklik teklifi reddedilmiştir. İstanbul Büyükşehir Belediyesince
kentin ihtiyaçları, değişimi, gelişimi açısından değerlendirilerek karar
alınmıştır. Bu değişiklikler neticesinde yasal mevzuat gereği
Nisan 2004-Şubat 2009 yılları arasında 736 adet kamu ve 663 adet özel olmak
üzere ilçe belediye meclislerince kabul edilen toplam 1.430 adet 1/1.000
ölçekli uygulama imar planı değişikliği Büyükşehir Belediye Meclisince kabul
edilmiş, 158 adet 1/1.000 ölçekli uygulama imar planı değişikliği ise
reddedilmiştir.
Tokat
Milletvekilimiz Sayın Reşat Doğru’nun sorusu: “Karabağ’ın Ermenilerce
işgalinden sonra 1 milyonun üzerinde Azerbaycan Türk’ü çok zor şartlar altında Bakû ve çevresinde yaşamaktadır. Daha önceki hükûmetler döneminde bu mahzun insanlara Kızılay ve TİKA
marifetiyle yardımlar yapılmıştır. 58, 59 ve 60’ıncı Hükûmetler
döneminde yardım yapılmış mıdır? Yapıldıysa miktarı nedir?”
Değerli
milletvekilleri, bu tip yardımlar tabiatıyla ilgili ülkelerle görüşerek, talep
vukuunda ve onların taleplerinin imkânlarımız ölçüsünde karşılanması şekliyle
sürdürülmektedir. Nitekim bu dönem zarfında da bazı hizmetler oradaki
kardeşlerimize götürülmüştür. Bunlardan bazılarını burada müsaade ederseniz ifade
etmek istiyorum.
Birincisi, 149
No.lu Ağdam Göçmen Okuluyla ilgilidir. Azerbaycan Cumhuriyeti Eğitim Bakanlığı
bizden Ağdam Tahsil Şubesine bağlı 149 No.lu Ağdam Göçmen Okulunun onarımını
tarafımızdan istemiştir, bu tarafımızdan gerçekleşmiştir.
İkincisi, Sabirabat Saatli bölgesinde bulunan kaçkın ailelere yardım
edilmesi -ifadeleri oradan alarak söylüyoruz- Sabirabat
Saatli bölgesinde bulunan kaçkın ailelerin iskan
edildikleri çadır kampına yiyecek, giyecek, ilaç gibi temel ihtiyaç
maddelerinden oluşan gerekli imkân verilmiştir. 8 ve 9 Mart 2007 tarihleri
arasında ayrıca 400 aileye bu ihtiyaçlar dağıtılmıştır, talep vukuunda da
bunlar dağıtılmaya devam ediliyor. Hasret Yolu Esir ve Rehin
Alınmış Kişilere bilgisayar odası kurulması talep edilmiş, TİKA Başkanlığı
destekleriyle Azerbaycan Cumhuriyeti’nde faaliyet gösteren Karabağ ihtilafı
döneminde esir ve rehin alınmış kişiler ile onların aile üyelerine yönelik
eğitim, sosyal ve insani yardımda bulunan Hasret Yolu Esir ve Rehin Alınmış
Kişilere Yardım İçtimai Birliği tarafından esir ve rehine alınmış kişilerin
aile üyelerinin sosyal ve insani sorunlarının hafifletilmesi, çocuklarının
eğitim durumlarının iyileştirilmesi, istihdamlarına katkı sağlanması amacıyla
bilgisayar odası kurulmuş ve talep edilen hususlar tarafımızdan karşılanmıştır.
Yine, Karabağ kaçkınlarına bilişim sektöründe meslek edindirme
kursları açılması bizden istenmiş 2008 yılında, TİKA Başkanlığı desteğiyle
Dağlık Karabağ bölgesiyle Ermenistan’dan göç etmiş kimsesiz çocuklara meslek
edindirmek ve üretime katkıda bulunmalarını sağlamak amacıyla bilgisayar
öğretilmesi ve bilgisayar temini, bununla ilgili gerekli düzenlemelerin
yapılması amacıyla bizden talepleri olmuş, bunların tamamı karşılanmış,
kendilerine de ders vermek üzere, o zaman bizden istenen iki eğitmen var, bu
eğitmen de görevlendirilmiştir.
Savaş gazisi
kadınlara geçim merkezi kurulması istenmiş bizden. Yine, TİKA Başkanlığıyla
Azerbaycan’da faaliyet gösteren Savaş Gazisi Kadınlara Sosyal Yardım İçtimai
Birliği tarafından Karabağ savaşında şehit olmuş asker eşlerinin maddi
durumlarının ve içinde yaşadıkları olumsuz sosyal koşulların iyileştirilmesi
amacıyla gerçekleştirilmesi düşünülen geçim hizmeti merkezi kurulması bizden
istenmiş, bununla ilgili ekipman da dâhil tarafımızdan
karşılanmıştır.
Yine, savaş
mağduru ailelerin çocuklarına bilgisayar kursu açılması ve bununla ilgili
merkez kurulması istenmiş. Bununla ilgili olarak da yine TİKA Başkanlığı
tarafından gerekli hizmet ve katkı verilmiştir.
Sayın Kamer
Genç’in, “Akfırat’ın eski Belediye Başkanının oğlu
Enes Yıldız, jandarmada verdiği ifadede babasının yeniden göreve dönmesi için
hâlen İstanbul Milletvekili olan Mehmet Sekmen’e 60 bin YTL ödediğini öne
sürmüştür.
Bu iddia doğru
mudur?
Bu iddiayla
ilgili milletvekiliniz hakkında soruşturma açmayı düşünüyor musunuz?
Bu
milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılıp gerek bu, gerekse daha önceki
iddiaların araştırılmasını düşünüyor musunuz?” diye bir sorusu var.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – İki
dakika süre veriyorum, tamamlarsanız…
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Hemen bitiriyorum Sayın Başkan.
Akfırat eski Belediye
Başkanı ve arkadaşları hakkında yürütülmekte olan soruşturma sırasında, soru
önergesinde adı geçen şahsın 10/1/2009 tarihinde
jandarma tarafından ifadesine başvurulduğu, babasıyla ilgili birçok bilgi
vermekle beraber doğrudan babasının göreve iadesi için soru önergesinde adı
geçen milletvekiline 60 bin YTL verdiğine dair bir beyanı bulunmadığı, bu
sebeple adı geçen milletvekili hakkında 20/3/2009 tarihinde kovuşturmaya yer
olmadığına karar verildiği… Dolayısıyla iddiayla ilgili olarak delil olmaması
sebebiyle adı geçenin dokunulmazlığının kaldırılması yönünde bir talep de
mevcut değildir. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 6/4/2009
tarih 2900/444 sayılı yazılarıyla bu bilgi bize ulaşmıştır. Bunu da Değerli
Milletvekilimizin bilgisine sunmuş oluyoruz.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan.
Sayın Genç,
şimdi, size dört dakika süre verdim.
Buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Efendim, tabii,
biraz önce Sayın Bakanın yaptığı açıklamaların büyük bir kesimi çok alçak bir
sesle söylediği için pek anlaşılmadı.
Birinci sorum… Bu
Kilerin
Efendim, bu Davos’taki Gazze Paneli’yle
ilgili, biliyorsunuz, bu tamamen bir tezgâhtır. Biliyorsunuz, bu Gazze’ye İsrail saldırıp da birçok insanı öldürünce Saadet
Partisi İstanbul’da bir miting yaptı. Bu mitingde tabii büyük bir insan
kalabalığını topladı buraya. Bunun üzerine, ne yapalım, ne yapmayalım diye buna
karşı AKP bir tedbir düşündü. Orada tuttular, hiç gerek yokken Davos’ta bir panel düzenlediler. Panel, Türkiye ile İsrail
arasında. Şimdi, Türkiye ile İsrail arasında panel düzenlenmesini gerektiren
hiçbir neden yokken işte böyle bir tezgâh bir panel düzenlendi. O moderatör arkadaş da gelmiş, daha önce görüşmüş burada,
Türkiye’de bazı kişilerle, terkin de edildi. Ondan sonra işte orada “One minute” demek suretiyle işte
“İsrail’e biz kafa tuttuk.” diye kendi seçmen kitlesinde bir avantaj sağlamak
üzere böyle bir panel düzenlendiğini, daha önce de bunu belirtmiştim.
Şimdi, efendim,
burada Serbest Bölgeler Kanunu müzakere edilirken AKP’li milletvekilleri, her
zaman yaptıkları gibi bir korsan önerge verdiler. Bu korsan önergede 4760
sayılı ÖTV Kanunu’nda bir değişiklik yaparak serbest bölgelerde mücevherat
ticareti yapan kişilere ÖTV muafiyetini getirdiler. Sonra araştırdık ki bu
serbest bölgede Tayyip Bey’in ortak olduğu Cihan Kamer işletmesi bir faaliyette
bulunuyor ve o zaman geçmişe de af getirdiler.
Şimdi soruyoruz
Bakana, diyoruz ki: “Kaç lira affedilmiş kendisinin borçlarından? Bundan
yararlanmış mı?” Şimdi bize diyorlar ki: “Vergi Usul Kanunu’nun 5’inci
maddesine göre vergi mahremiyetine giriyor.” Efendim, Vergi Usul Kanunu’nun
5’inci maddesi şunu diyor: Vergi muamele ve işlemleriyle uğraşanlar inceleme
sırasında edindikleri sırları açıklamayacaklar. Maalesef, AKP İktidarı bunun
çok arkasına sığınıyor. Şimdi, burada vergi mahremiyeti yok. Bizim
söylediğimiz, burada Tayyip Bey’in oğlu ne kadar ÖTV’den
yararlanmış, ne kadar affedilmiştir? Bir siyasi partinin genel başkanının, bir
başbakanın oğlu eğer özel bir kanunla özel aftan yararlanmışsa bunu açıklamak
Vergi Usul Kanunu’nun 5’inci maddesindeki vergi mahremiyetine girmiyor. Bu
tamamen… Böyle bir şemsiyeyle kaçıyorlar.
Soruyoruz, “Doğal
gazın fiyatı ne kadar?” diyoruz. Efendim, uluslararası tahkimden bahsediyorlar.
Yani maalesef böyle suistimale müsait olan şeylerde…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Doğru…
Bir dakika
süreniz var.
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Azerbaycan’ın
toprağı olan Karabağ ve etrafındaki yedi şehirde Ermenistan işgali devam
etmektedir. Burada yaşayan insanlar 1 milyonun üzerindedir. Azerbaycan’ın
çeşitli yerlerinde, çok zor şartlar altında yaşamakta ve “Ne zaman öz
toprağımıza döneceğiz?” diyerek heyecanla o günü beklemektedirler. Ancak,
dünyadaki bütün sivil toplum kuruluşları ve devletler, maalesef, bu işgale
duyarsız kalmakta ve hiçbir tepki de göstermemektedirler. Bu durum çok
üzücüdür. Konu Türkler olunca dünyanın aldığı tavır, her zaman olduğu gibi,
duyarsızlık, görmemezliktir. Ancak, biz Türkiye Türkleri olarak bu şekilde
yapamayız. Kardeşlerimizin karşılaştığı bu haksız, yanlış durumu dünyaya tekrar
tekrar anlatmalı, onlara maddi yardımlar dâhil, her
tür desteği sağlamalıyız.
Yapılan yardımların
artırılarak devam ettirilmesi gerektiğini söylüyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, buyurun.
Yedi dakika süre
veriyorum size, tamamlarsanız sevinirim, yani ekleme yapmayacağım.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Başta da ifade
etmeye çalıştım, değerli milletvekillerimizin Sayın Başbakana sorduğu soruları
biz şu şekilde burada cevaplıyoruz: Eğer Cemil Çiçek olarak doğrudan benim
görev alanıma giren hususlar olursa benim gerekli bilgilere ulaşarak ve
sorumluluğumda da olduğu için daha ayrıntılı cevap verme imkânım oluyor. Eğer
başka bakanlıkların veya kuruluşların görev alanına giriyorsa bu gelen soruları
ilgili kuruluşlardan soruyoruz, gelen cevap çerçevesinde biz burada
cevaplandırma yapıyoruz. Takdir edersiniz ki bir kısım sorulara çok ayrıntılı
cevap vermek gerekecektir. O ise elimizdeki metin açısından mümkün olmuyor. O
zaman da yanlış bilgi verip Meclise saygısızlık olur. Onun için, sorunun
soruluş tarzında İç Tüzük’e aykırı bir yan olmayabilir ama bazı sorular var ki
bunlar doğrudan ilgili bakana sorulmuş olsa belki bugün arkadaşlarımızın kendi
yönlerinden muğlak bulduğu, “Yeterli cevap gelmedi.”
tarzındaki serzenişlerini bir ölçüde ortadan kaldırma imkânımız olabilir diye
düşünüyorum.
Sayın Genç’in
burada sorduğu soruların bir kısmı Maliye Bakanı tarafından
cevaplandırılabilir. Mesela deniliyor ki: “Vergi Usul Kanunu’nun 5’inci maddesi
gizlilik hükmünü içeriyor.”
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Tayyip Bey’in ailesi olduğu için soruyoruz.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) - Doğrusu bunu, benim burada bir
değerlendirme konusu yapmam doğru olmaz. Maliye Bakanına tekrar sorulabilir,
bunun tartışması yapılabilir ama şunu da görmemiz lazım: Biz yasaları yaparken
genel ve eşit düzenlemeler olarak yapıyoruz. Eğer insanlara bir hak
tanınıyorsa, bir imkân tanınıyorsa burada şunun oğlu olması, bununla kan
bağının olması, eğer orada istisna hükümlerini koymuyorsak, yasalarda bunları
istisna dışında tutmuyorsak bunlarla ilgili bir tartışmayı bence çok doğru
bulmam. Çünkü bu, artık işin siyasi bir değerlendirmesidir, siyasi tartışma
konusudur.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Mücevherata muafiyeti niye getirdiniz? ÖTV’yi
ekmekten alıyorsunuz da mücevherattan niye almıyorsunuz?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) - Kaldı ki şunu da kabul etmemiz
gerekir: Hepimizin görevi yani milletvekilleri olarak değil, tüm Türk
vatandaşları olarak hepimizin görevi, ne yapıyorsak yasalara uygun hareket
etmektir. Eğer yapılan iş yasalara uygunsa, yasalara aykırı bir yanı yoksa
bunun ötesinde bir değerlendirme bence siyasi bir değerlendirme olur, verilecek
cevap da siyasi olur. Hâlbuki bizden sorulan soru teknik bir sorudur. Doğrudur
yanlıştır, bunu tartışabiliriz, münakaşa konusu yapabiliriz ama Vergi Usul
Kanunu’nun 5’inci maddesine atıf yapılarak bu soru bu şekilde cevaplandırılmış
olmaktadır.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Öyle değil Sayın Bakan, ben de maliyeciyim, “vergi mahremiyeti” o
değil!
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Diğer konu, yine siyasi
değerlendirme konusudur. Davos toplantılarının nasıl
yapıldığını biliyoruz. Orada yönetimin nasıl gerçekleştiğini,
gündemin nasıl belirlendiği belli. Böyle olunca da soruda dile getirilen
hususlar, tarafımızdan belirlenecek veya karar verilecek hususlar değil. Siz, o
toplantıları o çerçevede ya kabul edersiniz ya etmezsiniz, ya katılırsınız ya
da katılmazsınız ya da daha sonraki toplantılara katılmak istiyorsanız
şartlarınızı da önceden söylersiniz, “Şunları göreyim, ondan sonra katılırım.”
diyebilirsiniz. Nitekim zaten belli bir süreden beri de, geçen sene bu
toplantılara Türkiye olarak biz bir katılımda bulunmadık, oradaki toplantıların
ortaya koyduğu tablo sebebiyle.
Şimdi,
Azerbaycan’la ilgili olarak Sayın Reşat Doğru’ya teşekkür ediyorum. Şundan
hepimizin emin olması lazım: Bu Karabağ meselesi, sadece Azerbaycan’ın meselesi
değil, hepimizin meselesidir. Kıbrıs meselesi gibi o da bizim millî davamızın
bir parçasıdır. Emin olun ki biz muhataplarımızla konuşurken Türkiye içindeki
meseleler, o ülkeyle Türkiye arasındaki ilişkilerin ya-nında
mutlaka vurgu yaptığımız, gündeme getirdiğimiz iki konu var. Bunlardan bir
tanesi Kıbrıs’tır, öbürü de Karabağ sorunudur. Maalesef, dünyada böyle bir
çifte standart vardır. Söylediğiniz doğrudur. Eğer oradaki insanlar Türk
olmasaydı, bizden bir parça olmasaydı, yer yerinden oynardı. Biz de bunu
gündeme getirmeye çalışıyoruz, dünyanın adalet terazisinde de böyle bir
eksiklik ve bozukluk vardır. Bunu hep beraber gündeme getirmeliyiz,
getiriyoruz. Nitekim dış komisyonlara giden arkadaşlarımız da inanıyorum ki
fırsat buldukça, imkân buldukça bu konuyu gündeme getirirler ve getirmelidir.
Biz bütün Türk
cumhuriyetleriyle çok yakın bir iş birliği içerisindeyiz. Bütün Hükûmetler bu konuda birbiriyle yarış içerisinde olmalıdır.
Çünkü, netice itibarıyla orayla tarih bağımız var,
kültür bağımız var, menfaat bağımız da var. Böyle olunca da hem Azerbaycan’la
hem diğer Türk cumhuriyetleriyle geçmişe kıyasla çok daha fazla yakın bir ilişki
içerisindeyiz. Esasen, bu ülkelerde meydana gelen bir kısım siyasi olaylar da
konunun üzerine daha fazla gitmemizi, daha fazla üzerinde durmamızı
gerektirmektedir. Nitekim, en son gelişmeler
Kırgızistan’da yaşanıyor. Zaman oldu, Türk cumhuriyetlerinin kendi aralarında
bir kısım sıkıntılar var, bunları buluşturmak, barıştırmak, münasebetlerini
dostça götürmelerini temin etmek de dâhil, maddi, manevi her türlü katkıyı
bugüne kadar verdik, bundan sonra da vermeye devam ederiz, bu bizim
görevimizdir, karşılık beklemeksizin. Onu da yeri gelmişken ifade edeyim.
Bazen, Türkiye olarak biz üzerimize düşeni fazlasıyla yapıyoruz ama bazen de
oradan aynı ilgiyi görmediğimizde kendi içimizde bir değerlendirme konusu
yapalım. Bununla ilgili de pek çok somut örnekler var ama şimdi bir tartışma
kapısını da bu manada açmak istemem ama Azerbaycan en yakın, bize de komşu Türk
Cumhuriyeti olması hasebiyle, onlara karşı ilgimiz hiç şüphesiz daha da
fazladır. Bu yaşanan trajik olaylar sebebiyle. Bizden ifade ettiğim hususlar
talep edilmiştir. Çok şükür, bugün, Azerbaycan’ın imkânı bir
beş, on sene evveline nazaran daha fazladır, özellikle gelirleri artmıştır,
petrol fiyatlarındaki, doğal gaz fiyatlarındaki artışlar sebebiyle
Azerbaycan’ın millî geliri de artmıştır, Dolayısıyla, eskiye nazaran bize
talepler daha az olabilir ama Türk cumhuriyetlerinden ne talep geldiyse biz
bunların hepsine, bütün cumhuriyet hükûmetleri gibi
biz de olumlu baktık, olumlu bakmaya çalışıyoruz, elimizden gelen desteği
siyaseten de ekonomik olarak da başka alanlarda da verdik, vermeye devam
ediyoruz.
Bu fırsatı
verdiğiniz için Sayın Doğru size de çok teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan.
Sayın
milletvekilleri, gündemin “Sözlü Sorular” kısmında yer alan sorulardan 1, 19,
20, 27, 28, 30, 35, 37, 38, 44, 45, 50 ve 51 cevaplandırılmıştır, diğer sorular
gündemde kalmaya devam edecektir.
Alınan karar
gereğince, diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’nci sırada yer
alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer
alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/499) (S. Sayısı: 321)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer
alan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına
Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para
Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve
Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek
Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.38
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.46
BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 125’inci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
4’üncü sırada yer alan, Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı, 633 Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve
Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Serdaroğlu’nun
657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
4.- Diyanet İşleri Başkanlığı
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı; 633 Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname ve Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun,
657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/833, 1/162, 2/443) (S. Sayısı: 507) (x)
BAŞKAN -
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Geçen birleşimde,
tasarının maddelerine geçilmesi kabul edilmişti.
Şimdi birinci
bölümün görüşmelerine başlıyoruz. Birinci bölüm 1 ila 12’nci maddeleri
kapsamaktadır.
Birinci bölüm
üzerinde gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya
Milletvekili Sayın Osman Kaptan’a aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Kaptan.
CHP GRUBU ADINA
OSMAN KAPTAN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; görüşülmekte olan
Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın
birinci bölümü hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Sayın
arkadaşlarım, Diyanet İşleri Başkanlığının 633 sayılı Kuruluş Kanunu 1965
tarihlidir, yani bundan kırk beş yıl önce çıkarılmıştır. Bu Yasa’nın bazı
maddeleri üzerinde yapılan değişikliklerin 1979 yılında Anayasa Mahkemesi tarafından
iptal edilmesinden sonra bu konuda yeni bir yasal düzenleme yapılmamıştır. Onun
için de aradan geçen otuz bir yıllık süre, Diyanet İşleri Başkanlığı açısından
son derece sıkıntılı ve sorunlu geçmiştir. Anayasa Mahkemesi tarafından verilen
iptal kararının doğurduğu boşluğun yanında otuz bir yıllık gelişmeler nedeniyle
ortaya çıkan yeni ihtiyaçlar karşısında kurumun genişlemesi, büyümesi, personel
sayısının artması, gereken düzenlemelerin yapılmamış olması yeni bir yasal
düzenlemenin yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Gerek Anayasa Mahkemesi kararının
yarattığı bu boşluğun doldurulması gerekse geçen süre içinde ortaya çıkan yeni
ihtiyaçların karşılanması için yasal bir düzenlemeye ihtiyaç duyulmuştur. Bu
nedenle, biz bu düzenlemeyi olumlu buluyoruz ve destekliyoruz.
(x)
507 S. Sayılı Basmayazı 25/6/2010
tarihli 124’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığının inanç dünyamızda hoşgörü
ortamının geliştirilmesine yönelik tüm çalışmalarına gerekli katkıyı sağlama
düşüncesinde olduğumuzu öncelikle belirtmek isteriz. Mustafa Kemal Atatürk’ün
kurduğu laik ve çağdaş cumhuriyetin tüm değerlerinin ve kurumlarının titizlikle
korunmasını, her din, mezhep ve inanç grubundan yurttaşlarımızın inanç ve
ibadet özgürlüğünün güvence altına alınmasını, camiler ve diğer ibadet
yerlerine siyasetin sokulmamasını önemli görüyoruz. İnanç ve mezhepleri
dışlamadan ama onları da bir din gibi görmeden, din ve inanç özgürlüğüne saygı
gösterilmesini de önemli görüyoruz. Bir cumhuriyet kurumu olan Diyanet İşleri
Başkanlığımızın, tüm inanç ve mezheplerin taleplerine duyarlılık ve eşitlik
içinde yaklaşmasını sağlayıcı tarzda yapılanmasını arzu ediyoruz. Bu
yapılanmada Alevilerin de temsiline imkân verilmelidir. Bu tasarı, birçok
konuda olumlu düzenlemeler getirmekle birlikte, hem kamuoyunun hem de Diyanet
İşleri Başkanlığı çalışanlarının beklentilerini karşılamaktan uzaktır.
Sayın
milletvekilleri, tasarının bir felsefesi açısından bakıldığı zaman, kurumsal
yapıya ilişkin değişiklikler zayıf kalmıştır. Ağırlıklı olarak, Diyanet İşleri
Başkanlığında din hizmetleri sınıfında çalışan personelin özlük haklarını
artırma amacına yönelmiştir. Din hizmetleri sınıfının kamunun diğer alanlarında
çalışan personele kıyasla geride kalmış olan özlük haklarının iyileştirilmesi
şarttır. Ancak, Hükûmet tasarısında, Diyanet İşleri
Başkanlığında din hizmetleri sınıfı dışında başta genel idare hizmetleri
sınıfında çalışanlar olmak üzere 6 bin civarındaki personelin özlük haklarında
herhangi bir iyileştirme ve düzenlemeye gidilmemişti. Komisyondaki yoğun
eleştirilerimiz üzerine, din hizmetleri sınıfının dışında kalan personelin
özlük haklarında da belli ölçüde bir iyileştirmeye gidilmiştir. Özlük haklarını
artırabilmek amacıyla, tasarıyla birçok yeni unvan ihdas edilmiştir. İhdas
edilen unvanların birçoğunun kamu personel rejiminde olmaması nedeniyle kamu
yönetiminde sorunlara yol açması kaçınılmazdır.
Sayın
arkadaşlarım, ihdas edilen kadrolarda, uzmanlaşmanın gerekleri yerine özlük
hakları ön plana çıkarılmıştır. Tasarıda hizmet artışının gerektirmediği yeni
yapılanmalar istenirken yurt dışı kadrolar, kadro karşılığı sözleşmeli personel
maaşı, genel müdürlük düzeyinde yeniden örgütlenme gibi yeni hizmet ve
fonksiyonlar talep edilmemektedir. Örneğin geçen sene Konya’nın Taşkent
ilçesine bağlı Balcılar beldesinde yeterince denetlenmeyen, Diyanet teşkilatına
bağlı olmayan bir Kur’an kursu binasında gaz
patlaması sonucu, yatılı eğitim alan 17 çocuğumuzun feci şekilde öldüğüne
kamuoyu büyük bir üzüntü ve infialle tanık olmuştur. Bu tür olayların yeniden
yaşanmaması için bu tasarıda Diyanet İşleri Başkanlığının merkez ve taşra
teşkilatının üstlenmesi gereken yeni görevler, yetkiler ve yaptırımlar yer
almamaktadır.
Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; tasarının birinci bölümünde Diyanet İşleri Başkanlığının
kuruluşu ve merkez teşkilatına ilişkin yapı belirlenmiştir. Ancak buna paralel
olarak taşra teşkilatı için de bir cetvel oluşturulması mümkünken
oluşturulmamıştır.
Başkanlığın kadro
sayısının belirlenmesinde daha önceki yıllarda Hacettepe Üniversitesine
yaptırılmış olan norm kadro çalışmalarından yararlanılıp yararlanılmadığı belli
değildir. Kurumun bu konuda ciddi bir çalışmasının olabilmesi için kurumda bir
norm kadro çalışmasının yapılmasına ihtiyaç vardır.
Diyanet İşleri
Başkanının ve başkan yardımcılarının görevleri, yetkileri, görev süreleri
belirlenirken başkan yardımcılarının görev sürelerinin Başkanın görev süresiyle
sınırlı tutulması gibi bir örnek kamu yönetimi sistemimizde bulunmamaktadır.
Başkan yardımcıları, Başkan değişiminde kurum belleğinin bir sonraki döneme
aktarılması görevini üstlenebilirler. Onun için başkan yardımcılarının görev
sürelerinin Başkanın görev süresiyle sınırlı olduğuna dair düzenlemenin yeniden
gözden geçirilmesinde yarar vardır.
Birinci bölümde
ayrıca Başkanlığın hizmet birimleri olan merkez ve taşra teşkilatının hizmet
birimlerinin görev ve yetkileri belirlenmiştir. Taşra teşkilatıyla ilgili
düzenlemeler, personelin nitelikleri, değişik makamlara atama ve görev süresi
konusundaki yer değiştirmeleri, Diyanet İşleri uzmanlarının ve uzman
yardımcılarının, müfettiş ve müfettiş yardımcılarının atama usulleri gibi
hususlar da düzenlenmiştir.
Sayın
arkadaşlarım, Diyanet İşleri Başkanlığımız, cumhuriyetimizin ilk yıllarından
beri, dinimizin temel hükümlerinin ve mukaddes kitabımız Kur'an-ı
Kerim’in aslına uygun olarak öğrenilmesi ve öğretilmesinde, dinimizin kötü
amaçların elinde kontrolsüz bir silah gibi kullanılmasının önlenmesinde önemli
görevler yapmıştır. Örneğin, 1926 yılında, Yüce Atatürk’ün isteğiyle, Diyanet
İşleri Başkanlığımız, rahmetli hemşehrimiz Elmalılı
Muhammed Hamdi Yazır’a Kur'an-ı
Kerim’i tefsir ettirmiştir. Atatürk’ün gerekli parayı bizzat kendi cebinden
ödediği bu tefsir, İslam âlemi bilginleri arasında bugün hâlâ bir referans
kitabı niteliğini korumaktadır. Diyanet İşleri eski Başkanlarımızdan rahmetli
Ahmet Hamdi Akseki’nin hizmetlerini de bu arada saygıyla anmak istiyoruz.
Yine bu tasarıda
Mushafları İnceleme ve Kıraat Kurulunun görev ve yetkileri içinde sayılan
hatalı ve noksan olarak basılan Mushaf ve cüzler ile sesli ve görüntülü Kur'an-ı Kerim yayınlarının toplatılması ve imha
edilmesinin mahkeme kararıyla yapılmasının düzenlenmesini olumlu
buluyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığımızın
bu mahkeme kararına uyma konusundaki yaklaşımının, tavrının, yüksek mahkeme
kararları karşısında “Ulemaya sorunuz.” diyen Sayın Başbakana da örnek olmasını
tavsiye ediyoruz.
Sayın
milletvekilleri, Hükûmetin uzun zamandır “açılım” adı
altında yürüttüğü ama bir türlü ne olduğu anlaşılmayan çalışmalarından birisi
olan Alevi açılımıyla ilgili olarak tasarıda bir düzenlemenin bulunmaması Hükûmetin bu konuda samimi olmadığını göstermektedir.
Yüce Meclisi
saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kaptan.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Sayın Beytullah
Asil. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı, 633 Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve
Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun 657
Sayılı Devlet Memurları Kanununa Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi’nin
birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım.
Gecesini
gündüzüne katarak güzel yurdumuzun en ücra köşelerinde bu aziz milletin bekası
ve aydınlanması adına görev yapan Diyanet İşleri Başkanlığının güzide
mensuplarına şükranlarımı sunuyorum. Görevlerini tamamlayıp emekliliğe ayrılmış
görevlilerimize sağlık, sıhhat içerisinde yuvalarında uzun bir ömür diliyorum,
Hakk’a yürüyen mensuplarına da rahmetler diliyorum. Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, din görevlisi, sosyal alanı kuşatmalı ve sosyal kesimlerin
hepsine ulaşmalı. Toplumda sosyal problemler varsa, insan hakları ihlalleri
varsa, çevre bilinçsizliği varsa, ticaret ahlakı yoksa,
suç oranları çocuklarımıza kadar inmişse, terör tırmanıyorsa, insanlar
birbirine karşı sevgi ve saygısını yitirmeye başlamışsa, yani ne kadar sosyal
sorun varsa din görevlilerinin elini taşın altına koyması ve bu konuda gerekli
çalışmayı yapması gerekmektedir. Üzülerek ifade ediyorum ki maalesef bu
tespitlerin hepsi bugün ülkemizde mevcuttur. İşte bugün görüştüğümüz bu yasa
tasarısı din görevlilerimizin elini taşın altına koymasına vesile olur.
Geleceğimiz için bu hususu çok önemli buluyorum.
Çünkü son
günlerde terör ve şiddet ivme kazanarak artmaktadır. Ülkemiz acı ve gözyaşından
başka bir sonucu olmayacak şiddet ortamına sürüklenmek istenmektedir.
Kardeşliğin ve dostluğun en köklüsünü, acının ve yıkımın da en şiddetlisini
bilen bu coğrafyanın insanları, şiddet ortamında, kaybedenin, Anadolu’da
yüzyıllardır birlikte yaşayan et ve tırnak gibi birbirine geçmiş milletimizin
olacağını bilmelidir. Bu kanlı senaryo bugünümüzü ve geleceğimizi
karartmaktadır. Milletimizi kutuplaşmalara yönelten her türlü şiddete karşı
duruş, tek çözüm olarak önümüzde durmaktadır. Kendi çıkarları için Türkiye'nin
önüne engel koyanların, Türkiye’yi sistemli olarak dış merkezlere bağımlı
kılanların tasfiye edilmesiyle, onların sahip olduğu egemen konumların ortadan
kalkmasıyla Türkiye'nin önü büyük ölçüde açılmış olacaktır. Türk insanı,
kendisini sömüren, gelişmesini engelleyen, Türkiye’ye 20’nci yüzyılı
kaybettiren mevcut zihniyet ve onun kuşatmasından kurtulmadan güçlü Türkiye’yi
oluşturmak mümkün değildir.
Değerli
milletvekilleri, ülkemiz ve ülke insanımız iletişim ve teknolojideki
gelişmelerin de etkisiyle hızlı bir şekilde gelişmekte ve değişmekte. Ülke
insanımızın bilgi seviyesi sürekli olarak yükselmektedir. Okuryazar oranımız
yüzde 90’ları geçmiş, zorunlu temel eğitim sekiz yıla çıkmış, lise ve
yükseköğrenimini bitiren sayısı çoğalmış, yurt dışında öğrenim görenlerin
sayısı yüz binlerle ifade edilmeye başlanmıştır, master,
doktora yapanlarda ciddi anlamda artış yaşanmaktadır. Bilgi seviyesi yükselen
toplumumuzun fikrî seviyesinin de yükseleceği, düşünce derinliğine ve
çeşitliliğine meylin artacağı tabiidir.
Ülkemizde
demokrasinin gelişme sürecinin bir gereği olarak düşünceyi ifade etme
özgürlüğünün daha da yaygınlaştırılması çalışmaları da sürdürülmektedir.
Ülkemizin dünya
ülkeleriyle ilişkileri sadece siyasi, ekonomik ve askerî alanlarla sınırlı
kalmamakta, sosyal ve kültürel alanlara da taşmaktadır. Yurt dışında
milyonlarca insanımız yaşamaktadır. Her yıl on milyonlarca turist ülkemizi
ziyaret etmektedir.
Ulaşım ve
iletişim teknolojilerindeki hızlı gelişmeler, insanımızı, yabancı kültürlerle
yüz yüze getirmiştir. İnternet yoluyla ülke ve dünyadaki gelişmeler anında
takip edilebilmektedir.
Milletimizin sosyal
yapısı, insanımızın kişisel seciyesinden daha çabuk değişebilmektedir. Üstelik, sosyal yapı, kişisel değişmeleri hızlandıran bir
faktör rolünü oynamaktadır.
Toplumumuz klasik
bir sosyal yapının genel karakteristik çizgilerini korumakla beraber, bazı
değişmelere de maruz kalmaktadır. Son zamanlarda Türk ailesi küçülme yönündeki
temayülüyle bir değişim sancısı içerisine girmiştir. Aile dün dede, nine,
oğullar, gelinler ve torunlardan oluşurken, bugün anne, baba ve çocuklardan
oluşmaya başlamıştır.
Tek başına
yaşamak yaygınlaşmaktadır. Kuşaklar arasındaki anlayış farkı ve hatta çatışması
hızlanmıştır. Aile bölünmeleri ve boşanmalar gözle görülür bir şekilde
artmıştır. Ailenin temel taşını oluşturan nikâh, ciddi sorunlarla karşı karşıya
kalmıştır. Geleneksel toplum yaptırımı her geçen gün etkisini yitirmektedir.
Bütün bunlara
bağlı olarak toplumu oluşturan kesimler bir taraftan çeşitlenirken, diğer
taraftan farklılaşmaktadır. AKP’nin sekiz yıla yaklaşan iktidarındaki köylü ve
çiftçiyi yok etme politikası başarılı olmuş, kırsal kesimden kentlere hızlı bir
göç yaşanmaktadır. Uygulanan yanlış politikalarda ısrar edilmesi sonucu bu göç
bugün de artarak devam etmektedir.
İfade ettiğim bu
değişme ve gelişmelere maruz kalan ülkemiz, böyle bir tecrübeyi yaşayıp başarı
ile sonuçlandırmak zorundadır. Bütün bunlar, din hizmetlerinin yeniden ele
alınıp geliştirilmesi gereğini açıkça hatırlatmakta, hatta zaruri kılmaktadır.
Burada da öncelikli görev teşkilat yasasını görüştüğümüz Diyanet İşleri
Başkanlığına düşmektedir.
Değerli
milletvekilleri, kamu vicdanında ve kamuoyunda Diyanet İşleri Başkanlığına
duyulan güven ve itibara karşılık genel idare içerisinde hak ettiği konuma
ulaştırılamadığı, siyasetin kaygan zemininden etkilenen hükûmetlerin taraflı tutumları sebebiyle de Anayasa
ve kanunların kendisine verdiği görevleri layıkıyla yerine getiremeyen bir algı
mevcuttur. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da yapısı ile Başkanlık,
Türkiye'nin gündemini sağlıklı bir şekilde takip edemeyecek, gerektiğinde dinî
ve millî konularda fikrini beyan ederek, yıkıcı, bölücü ve millî kültürü
zedeleyici akımlara karşı etkili tedbirler almakta yetersiz ve gerilerde
kalacaktır. Türkiye, küreselleşen yeni dünya sürecine,
kalkınmış, dünya devleti olmaya hazır, birlik ve dirlik problemini aşmış bir
devlet olarak girmek zorundadır. Bütün bu nedenlerle umuyorum ve temenni
ediyorum, yapılacak düzeltmeler, verilecek önergelerle görüşmekte olduğumuz bu
yasa tasarısı bütün bu meseleleri çözmemize, bu sıkıntıların giderilmesine
yardımcı, vesile olur.
Değerli
arkadaşlarım, maddelere geçildiğinde vereceğimiz önergelerle, aşağıdaki konuşma
sürem nedeniyle kısaca özetleyeceğim kamuoyu algısını düzeltme yönündeki
çalışmalarımızı destekleyeceğinizi ummak istiyorum.
Diyanet İşleri
Başkanlığı ülkenin en ücra köşelerine kadar temsilci bulundurma imkânına sahip
bir kurumumuzdur. Türk toplumu da din hizmetlerine ve din görevlilerinin
faaliyetlerine açık ve isteklidir. Bu durum Türkiye’de yaygın din eğitimi ve
öğretimi için bir fırsattır. Ancak, bu imkânların Diyanet İşleri Başkanlığınca
gereği gibi bugüne kadar kullanıldığını söylemek mümkün değildir. Vaaz ve
hutbeler konusunda da çağın gereklerine ve halkın ihtiyaçlarına çare
olunamamış, camiler ve görevlileri yeterli oranda devreye sokulamamıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
BEYTULLAH ASİL
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Diyanet İşleri
Başkanlığının her türlü siyasi görüşün üzerinde kalarak görev yapması Anayasa’nın
amir hükmüdür. Ancak, kamuoyundaki hâkim kanaat, Diyanete siyasi iktidarların
baskı yaptığı yönündedir. Bu da Diyanete olan güvene gölge düşürmekte ve
hizmetlerine şüpheyle bakılmasına yol açmaktadır.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, yasa tasarısının ülkemize, insanımıza, Diyanet
camiasına hayırlar getirmesi temennisiyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Asil.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına, Hakkâri Milletvekili Sayın Hamit Geylani. (BDP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Geylani.
BDP GRUBU ADINA
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 507 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın birinci bölümü üzerine Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, din ve inanç özgürlüğü ulusal ve uluslararası belge ve
düzenlemelerle koruma altına alınmış temel insan haklarından biridir. Bu hak
doğası gereği temel insan hakları olan düşünce ve ifade özgürlüğü, özel yaşam,
eğitim hakkı, ayrımcılık yasağı, örgütlenme özgürlüğü ve daha da
sayabileceğimiz doğrudan doğruya ve diğer haklarla ilintilidir. Ne yazık ki
Türkiye’de diğer temel insan hakları alanında yaşanan sorunlar din ve inanç
özgürlüğü alanında da çok ciddi sorunlar yaşanmaktadır. En basitinden başörtü
sorunu bu ülkenin en büyük ayıplarından biridir. Yine başta Aleviler olmak
üzere farklı din ve inançların ibadethane ve din adamı konusunda yaşadığı
sorunlar da uluslararası alana bile taşınan sıkıntılardandır.
Dinî Özgürlükler
Komisyonunun 2009 raporunda Türkiye’de din ve inanç özgürlüklerine yönelik
ciddi sıkıntıların devam ettiği tespiti yer almıştır. Raporda “Türk Hükûmetinin laiklik yorumuna dayanarak dini kontrol altına
alma girişimi ve dini kamusal alan dışında bırakma çabası, ülke yurttaşlarının
birçoğunun dinî özgürlüklerinin ciddi biçimde ihlal edilmesiyle sonuçlanıyor.”
denilmektedir. Yine rapordan ayrıca dinî özgürlükleri ihlal edenlere
azınlıktaki Aleviler ve gayrimüslimlerin yanı sıra çoğunluktaki Sünnilerin de
dâhil olduğu belirtilirken, Türkiye’nin Lozan Antlaşmasının getirdiği
yükümlülüklere rağmen dinî azınlık gruplarına yasal statü tanınmadığı,
gayrimüslim cemaatlere mülk sahibi olma, din adamlarını eğitme ve dinî eğitim
verme hakkı da verilmediği vurgulanmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, bilindiği gibi 1924 Anayasası’nda “Devletin dini İslamdır.” ibaresine yer verilirken, 1928’de bu cümle
Anayasa’dan çıkarılmış ve 1937’de ise aynı yasa maddesinde Türkiye devletinin
laik olduğu ibaresi eklenmiştir.
Bakınız, Diyanet
İşleri Başkanlığı Türkiye’de “varlığı, konumu, yetkisi, devletle, İslam’la ve
laiklikle ilişkisi, yaptıkları, yapamadıkları, personel ve bütçe” gibi pek çok
yönüyle -çoğu ve bazı müftülerin, imam ve diğer din görevlilerinin- en çok
tartışılan kurumların başında gelmektedir. Bu tartışmanın kaynağı, devletin
kendisini “laik” olarak tanımlaması ve Diyanetin devlete bağlı bir kurum
statüsüyle çalışıyor olmasıdır.
Geçmişe
baktığımızda şeyhülislamlığın kaldırılmasıyla eşzamanlı olarak 1924’te kurulan
Diyanet İşleri Başkanlığının 1982 Anayasası’ndaki statüsünü düzenleyen 126’ncı
maddesinde bu kuruma milletçe bütünleşme ve dayanışmayı amaç edinme görevi
verilmiştir. Ama ne yazık ki… Peki, bu kurumun toplumsal barışa, 72 milyon yurttaşımızın
tüm haklar alanında ve eşitlik temelinde birlik ve beraberliğine katkısı var
mı, varsa da ne kadar yol almıştır bugüne kadar? Ancak, ne yazık ki kurum, bu
gerekli amacı hiçbir zaman gerçekleştirememiştir ve gerçekleştirilmesi
anlamında da herhangi ciddi bir kalıcı adımı atması öngörülmüyor ve bunu
göremiyoruz. Çünkü bu kurumun bugünkü statüsü özgürlükçü bir laik yorumuyla
uyumlu olmaktan oldukça uzaktır.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye’de de devletin dinî yaşamdan tamamen çekilerek bu
alanı özerk ya da bağımsız kurumlar aracılığıyla yapılması tartışılmalıdır
artık. Bence bu tartışmanın zamanı gelmiş, hatta geçmektedir.
Bakınız,
İngiltere’de bireyler dinlerinin gereklerini bireysel ya da toplu olarak
kamusal ve özel alanda özgürce yerine getirirler. Devlet hiçbir dine ve dinî
kuruma yardım etmemekte ancak bazı binaların bakım ve onarımı için mali destek
sağlamaktadırlar. Dinî örgütler ise yardım dernekleri statüsüne sahip oldukları
takdirde vergi muafiyetlerinden yararlanabilmektedirler. Rusya’da ise çoğulcu
bir dinsel ve toplumsal yapı teşvik edilmektedir. Rusya Anayasası’nın 28’inci
maddesine göre bireysel ve toplu ibadetler serbesttir. 19’uncu maddeye göre ise
dinî tercihler arasında herhangi bir ayrım yapılmamaktadır. Fransa’da devlet
dinî uygulamalara saygılıdır ancak devlet, dinleri resmen kabul etmez, kamu
eğitiminde dinî bir mezhebe yer verilmez, dinî cemaatler dernekler şeklinde
örgütlenebilirler. Bu derneklere vergi indirimi sağlanmaktadır. Örneklerle de
anlatmaya çalıştığımız gibi gerçekten laik olan ve toplumu demokrasi, hukuk
kuralları içinde özgürce yaşatmaya çalışan rejimlerde Diyanet İşleri Başkanlığı
gibi herhangi bir kurum bulunmamaktadır. Yanlış anlaşılmasın, biz bu kurumun
kaldırılması gerektiğini savunmuyoruz ancak bu kurumun mevcut hâliyle
demokrasiyle ve din, inanç özgürlüğüyle bağdaşmadığını, dolayısıyla bu kurumun
en azından bütün inançlara ve görüşlere eşit mesafede yer almasını ve her
anlamda siyasetten uzak kalması için yeniden düzenlemelerin yapılması
gerektiğini ifade ediyoruz.
Değerli
arkadaşlar, tarihsel olarak -demin de söyledik- şeyhülislamlıkla birlikte
Diyanet İşleri Başkanlığına uzanan çizgide bir kurumun var olması, bu kurumun
başarılı, doğru, demokrasi ve insan haklarına uygun bir yapılanma içerisinde
olduğunu göstermez. Zira bu yapılanma, insan hak ve özgürlüklerine, vicdan,
din, inanç özgürlüğüne, laikliğe, demokrasiye, eşitliğe ve adalete birçok
anlamda aykırılıklar teşkil etmektedir. Ayrıca bu kurum, Sünni, Şafii, Hanefi,
Alevi, inançsız ve Müslüman olmayan tüm yurttaşların vergilerinden pay almasına
rağmen, çoğunlukta oldukları için sadece Sünnilere hizmet vermesi hukuka,
adalete, vicdana ve inanç özgürlüğüne aykırı olduğunu belirtiyoruz. Örnek
verilen ülkelerde olduğu gibi, devlet her dine ve her mezhebe karşı eşit
mesafede durmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, toplumda empati, hoşgörü ve çoğulcu
anlayışın yaygınlaşması ve hâkim olması sivil toplum anlayışının koşullarından
en önemlisidir. Bu nedenle, toplumun tüm kesimlerine hitap edecek bir Diyanet
İşleri Başkanlığının oluşturulması kaçınılmaz olmuştur ancak bundan önce
yapılması gereken öncelikli mesele, Türkiye’deki hak ve özgürlükleri evrensel
standartlara çıkarmak ve sivil, çoğulcu bir toplumun kapısını aralamaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
HAMİT GEYLANİ
(Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Hak ve
özgürlüklerinin olmadığı bir ülkede din ve inanç özgürlüğünden söz etmek
olanaksızdır. Bu nedenle farklı dinî yorumlara inanan Müslümanlara da hitap
eden bir Diyanetin yanı sıra, Alevi mezhebine, Süryanilere, Yahudilere, Hristiyanlara ve tüm dinî gruplarına din hak ve
özgürlüklerini sağlamak amaçlanmalıdır. Bu nedenle, devletin bağımsız ve kendi
ekonomik finansmanına sahip bir dinî teşkilatın kurulması doğru olacaktır.
Tıpkı askerî vesayet altında bir demokrasi olamayacağı gibi hukuk devleti
gerçekleşmeyeceği ve ifade özgürlüğünün sağlanamadığı bir düzende de, tasarıda
da görüldüğü gibi, mevcut hâliyle konulan bir Diyanet İşleri Başkanlığı din ve
vicdan özgürlüğü de laik devlete sığınamaz. Tüm temel hak ve özgürlüklerin
hiçbir şekilde kısıtlanmadığı, bütün kimliklerin…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HAMİT GEYLANİ
(Devamla) - …dillerin, kültürlerin ve inançların kendilerini ifade edebileceği
bir ülke dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Geylani.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Afyonkarahisar
Milletvekili Sayın Ahmet Koca. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın üzerinde grubum adına söz almış bulunmaktayım. Bu itibarla yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye
Cumhuriyeti devletinin her noktasında, her karesinde, köyünde, mezrasında,
şehrinde, mahallesinde, beldesinde halkıyla iç içe, beraberce yaşayan, sosyal,
kültürel ve dinî görevlerini en güzel şekilde yerine getiren Diyanet
mensuplarını burada saygıyla selamlıyorum ve kendilerini kutluyorum, tebrik
ediyorum; yüzyıllarca ülkemizin her karış toprağında büyük hizmetler
vermektedirler. Onlar, geceleri karanlıkta, gündüzleri ise güneşin alnında
görevlerini yerine getirmekte. Dolayısıyla bu dinî görevlerini ve sosyal,
kültürel görevlerini yerine getirirken pek çok da zorluklarla karşı karşıya
gelmişler ve o zorlukları da milletiyle beraber, halkıyla beraber, vatandaşıyla
beraber aşmışlardır. Bunun yanında öğretmenlerimiz de imamlarımız da
müftülerimiz de birer, o bölgelerde kanaat önderleri olmuşlar. Dolayısıyla hem
bu Diyanet mensubu kardeşlerimi hem de öğretmen kardeşlerimizi tebrik ediyoruz,
kutluyoruz, onların görevlerinde üstün başarılar diliyoruz.
Diyanet mensubu
kardeşlerimiz bu görevlerini ifa ederken vatandaşıyla el ele, omuz omuza olmak
suretiyle onun düğününde, cenazesinde, onun ölümünde, doğumunda, onun her türlü
sosyal faaliyetlerinde beraber olmuşlar ve onların birer derttaşları
olmuş ve onların hizmetinde olmuşlar. Âdeta Diyanet mensubu kardeşlerim
halkımızın birer emniyet supaplarıdır. Dolayısıyla onlara yapılacak olan her
türlü hizmet bizim için büyük bir zevktir, onurdur. İnşallah o onuru hep
beraber paylaşırız.
Değerli milletvekilleri,
bilindiği üzere cumhuriyetimizin en köklü kurumlarından birisi olan Diyanet
İşleri Başkanlığı laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve
düşüncelerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç
edinerek görevini yerine getiren anayasal bir kurumdur. Ancak ulaştığımız bu
teknoloji çağında mevcut kurumsal yapı ihtiyaçlara cevap veremez hâle gelmiş.
Bu itibarla, bu yapının daha dinamik olması için her türlü gayret sarf
edilmiştir.
Diyanet İşleri
mensubu bir kardeşiniz olarak da söyleyebilirim, otuz yıl önce başlamış olduğum
bu kurumdaki görevimde şu konuşulurdu değerli milletvekilleri: Evet, devasa bir
kurum ve bu kurumun bir kanunu var ama artık bu kanun bu kurumu kaldırmıyor.
Yirmi beş-otuz yıllık geçen bu süre zarfı içerisinde hep bunlar konuşuldu ama
garip bir tecelli değil, güzel bir tecelli, yine benim de içerisinde bulunduğum
Türkiye Büyük Millet Meclisinde 23’üncü Dönem siz değerli Meclis üyelerine
nasip olmuştur. Buna katkıda bulunan tüm milletvekillerimizi, ben, burada,
katkılarından dolayı tebrik ediyorum, teşekkür ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, her din mezhep ve inanç grubundan yurttaşımızın inanç, ibadet
ve özgürlüğünün güvence altına alınması için her türlü çabayı göstermeliyiz.
Diyanet İşleri Başkanlığının, inanç dünyamızda hoşgörü ortamının
geliştirilmesine yönelik tüm çalışmalarına gerekli katkıyı sağlama düşüncesinde
olduğumuzu yürekten ifade ediyorum.
Kurum
personelinin özlük haklarında artışa gidilirken din hizmetleri sınıfında görev
yapan personel ve diğer sınıflardaki personel arasındaki ayrım da ortadan
kalkmakta ve din hizmetleri sınıfındaki personelin özlük haklarındaki artış
oranı ile diğer personelin özlük haklarında da bir iyileştirme söz konusudur.
Değerli
milletvekilleri, bugüne kadar yeni bir kanun çıkarılmadığından Başkanlığın
çalışmalarının yasal dayanaktan büyük oranda yoksun kaldığını söylemiştim. Bu
geçen otuz bir yıllık süre zarfında yasal boşluklar ve hantal yapı, kurumu,
maalesef günün ihtiyaçlarına tam cevap veremez hâle getirmişti. Teşkilat yapısı
bir türü yerine oturtulmamış ve kırk yılı aşan bir sürede Diyanet İşleri
Başkanlığı kadro sayısı 25 binlerden bugün 100 binlere ulaşmıştır. İşte bu
ortamda kurumdan yeterli performans beklemek de mümkün olmamakta idi.
Başkanlık, yurt
içinde ve yurt dışında yürüttüğü hizmetler bakımından önemli gelişmeler
kaydetmiştir. Sadece Türkiye Cumhuriyeti devletinin sınırları içerisinde
Diyanet mensuplarımız hizmet yapmamışlar, diğer ülkelerde yaşayan Türk
vatandaşlarımıza, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarımıza da hizmet etmeye
başlamıştır. Türki devletlerden Avrupa’daki
ülkelerimize, hatta Amerika’ya kadar diyanet mensubu kardeşlerimiz gitmek
suretiyle orada dinî görevlerini yapma ve yaptırma, öğretme konumuna
gelmişlerdir. Birçok bakanlık, kamu kurum ve kuruluşundan daha büyük bir
teşkilata sahip olan Diyanet İşleri Başkanlığımız, 1965 yılında merkez
teşkilatı, hizmet birimleri, daire başkanlığı ve şube müdürlüğü şeklinde
teşkilatlandırılmış olup, bu yapıyla, günümüzde yürütülmekte olan görev ve hizmetlerin
etkin ve verimli şekilde sürdürülmesi mümkün olmamaktadır. Yasal boşluklar söz
konusudur. Din hizmetlerini yürüten personel ciddi sıkıntılar yaşamakta idi,
sosyal ve özlük hakları noktasında da çağın gerisinde kalmıştı. İşte
çıkaracağımız bu kanun tasarısıyla bu boşluklar doldurulacak ve Diyanet mensubu
kardeşlerimiz biraz daha rahat bir ortama kavuşacaklar. Din İşleri Yüksek
Kurulu uzmanlığı, uzman vaiz, başvaiz, uzman
imam-hatip, başimam-hatip ve başmüezzin şeklinde
kariyer meslek yapılanmasına gidilmesi suretiyle kariyer sahibi hâline
gelecekler.
Geçen zaman
içinde Başkanlık teşkilatında ve yürütülen hizmetlerde değişiklik ve gelişmeler
olmuş, yeni ihtiyaçlara göre yeni birimler oluşturulmuştur. Bu kanun hükmünde
kararnameyle değiştirilecek iki madde yeni şeklini aldığında, uzun süredir
teşkil edilemeyen Din İşleri Yüksek Kurulu teşkil edilebilecek ve Başkanlık
hizmet ve faaliyetlerindeki önemli bir aksaklık da izale edilmiş olacaktır.
Diyanet İşleri
Başkanlığı, Türkiye Cumhuriyeti’nin hoşgörü, samimiyet ve barış yüzüdür. Bu
nedenle, bu kurumu en modern ve en çağdaş bir şekilde yapılandırmak zorundayız.
Bu yapılandırmayı da inşallah bugün gerçekleştireceğiz.
Diyanet işleri ve
Başkanlığına bakış tarzımız… Din gerçeğini ve Diyanet mensubu gerçeğini kabul
ederek bakarsak, o zaman gerekli çözüme kavuşturmuş olabiliriz. Din gerçeğini
ve Diyanet mensubu gerçeğini eğer göz ardı ederek bakarsak kendi içerimizde
çelişkiye düşeriz. Onun için, Türkiye’de ve dünyada bir din gerçeği vardır, bu
din gerçeğinden de hiçbir zaman kaçmamız mümkün değildir. Dolayısıyla,
çözümlerimizi de din gerçeğini göz önüne alarak çözmeliyiz. Nitekim,
Meclisimizde bugün, diğer siyasi gruplarımızla ve parti gruplarımızla beraber
bunu gerçekleştiriyoruz.
Evet, Diyanet
teşkilatının kuruluşundan bu tarafa emeği geçmiş tüm Diyanet mensubu
kardeşlerime ben buradan teşekkür ediyorum, ahirete
göçmüş olanlar için de rahmet diliyorum, aileleriyle birlikte sağlık, sıhhat ve
afiyet içinde hayatlarını geçirmelerini diliyorum.
Diyanet İşleri
Başkanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın öncelikle bir
ihtiyaç hâline dönüştürülmesini ve bu kanunun ülkemize, milletimize hayırlar
getirmesini temin eder, hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Koca.
Tasarı hakkında
şahısları adına ilk söz Düzce Milletvekili Sayın Celal Erbay’a
aittir.
Buyurun Sayın Erbay. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
CELAL ERBAY
(Düzce) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 507 sayılı
kanunun birinci bölümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizin bugün
en baskın özelliklerinden biri, sadece nüfusta ve tezahür dünyasında değil,
gündelik hayatın ve beşerî ilişkilerin birçok alanında İslam’ın hissedilir
şekilde var olmasıdır. Bu tespit için sokağa, mahalleye, hayata nazar etmek
yeterlidir ancak bu nazar başka hiçbir Müslüman ülkede rastlanmayacak bir denge
ve huzura da tanıklık edecektir. Gerçekten de ülkemizde var olan dinî hayat,
farklılıkları zenginlik kabul etmede, geçmişin mirası ile çağın dinamizmini
sağlıklı bir şekilde buluşturmada, dinî bilgide yenilenmeyi, davranışlarda
samimiyeti, dindarlıkta ahlakiliği öne çıkarmada emsalsiz örnekler sunmaktadır.
Şüphesiz bu
noktaya erişmede Diyanet İşleri Başkanlığının rolü asla göz ardı edilemez. Avrasya coğrafyasından tarihte birçok acı ve tatlı hatırayı
paylaştığımız yakın komşularımıza kadar, Balkanlar, Kafkasya, Rusya soydaş ve
akraba topluluklarından, Afrika’nın içlerine kadar geniş bir alanda özgün, güvenilir,
donanımlı ve yol gösterici bir dinî tecrübeyi temsil eden bağlılık ve vefa
karışımı bir duyguyla kendisine yönelen bu dünyaya bilgi ve hizmet sunan
Diyanet İşleri Başkanlığı, Avrupa’daki insanımız için sadece bir din hizmetinin
değil, âdeta bir kimlik ve özüyle varoluş mücadelesinin de adıdır. Başkanlığın
dış dünyadaki temsil gücü ve etkinliği, kurumsal inisiyatifin
yanı sıra tarihten bu yana milletimizin bu coğrafyalara götürdüğü hizmet ve
ülkemizin dışarıda sahip olduğu önem ve irtibatla da bağlantılı bir husustur.
Yurt dışından,
özellikle de İslam ülkelerinden bakıldığında Diyanet, Müslümanlıkla modern
hayatın, laikliğin, demokrasinin birbiriyle yarıştırılmadan ve karşı karşıya
getirilmeden ahenk içerisinde yaşatılabileceğini, 21’inci yüzyıl dindarlığının
sahih dinî bilgiyi, barış ve hoşgörüyü esas alarak bidat ve taassuptan uzak
biçimde inşa edilebileceğini gösteren önemli ve kendine özgü bir örnek olarak
görülür. Bugün, başta yakın ve civar komşularımız olmak üzere birçok İslam
ülkesinde üzülerek izlediğimiz kaos ortamı bizlere
Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir kurumun ne anlama geldiğini yeterince
anlatmaktadır sanırım. Çevresine din konusunda sağlıklı bilgi ve hizmet sunması
ölçüsünde rehberlik, saygınlık ve otorite yönü öne çıkan Diyanet teşkilatı,
ülkemizde, kamuoyunun, dinî bilginin, gündelik dindarlığın, hatta geleceğin şu
veya bu yönde oluşumunun baş sorumlusu veya umudu olarak algılanır. İyi günde,
kötü günde, birlik ve beraberliğin, acıyı, umudu, coşkuyu paylaşmanın en
bilinen, milletin merkezle ve devletle buluşması için açılan ana yol ve
köprülerden biridir Diyanet İşleri kurumu.
Diyanet İşleri
Başkanlığı, toplumu din konusunda doğru bilgiyle aydınlatma görevinin ayrılmaz
parçası olarak İslam’ı doğru anlamanın yolunun, Kur’an
ve Peygamber Efendimiz’in sahih sünnetini anlamaktan…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
CELAL ERBAY
(Devamla) – …ve bu iki temel kaynağın bilgisini ahlaki sorumluluk olarak
hayatımıza yansıtmaktan geçtiğini her platformda ısrarla vurgulamaktadır çünkü
dinin iyi anlaşılmadığı yerde bidat ve hurafenin, törelerin, çıkar
ilişkilerinin, dinle şöhret ve servet kazanmanın dinî bir zemin bulması ve
burada kökleşmesi kaçınılmaz olur.
Avrupa Birliğine üyelik ve küreselleşme sürecinin hız kesmeden
sürdüğü ve bizi yarınlara hazırlanmaya zorladığı şu günlerde, keşke, popüler
kültürün bütün değerleri buharlaştıran rüzgârlarından, kontrolsüz
dünyevileşmenin yok edici girdabından, büyük kavramlarla ve iddialı biçimde
yaptığımız sığ tartışmalardan, kendimizi merkez alan öz yargı ve incitici
tavırlardan kurtulabilsek, öz güvenimizi kazanıp yaşadığımız eski tecrübeleri
ve seksen beş yıllık…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CELAL ERBAY
(Devamla) – …son tecrübeyi sağlıklı biçimde değerlendirip iyi yaptıklarımızı
geliştirip eksikliklerimizi tamamlayabilsek, 21’inci yüzyılı kendimizce ve öz
yararlarımıza hizmet eder tarzda inşa edebilsek.
İnşallah, bu
düzenlemenin, bu arzulananın gerçekleşmesine yardımı olacağı düşüncesiyle
hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Erbay.
Kahramanmaraş
Milletvekili Sayın Durdu Özbolat. (CHP sıralarından
alkışlar)
DURDU ÖZBOLAT
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz
507 sıra sayılı kanunla ilgili olarak şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu
vesile ile hepinizi en içten duygularımla selamlıyorum.
507 sıra sayılı
Kanun Tasarısı ile Diyanet İşleri Başkanlığında önemli düzenlemelere gidiliyor.
Diyanet İşleri Başkanlığının Kuruluş Kanunu 1965 tarihlidir ancak Yasa’nın bazı
maddelerinde yapılan değişiklikler 1979 yılında Anayasa Mahkemesi tarafından
iptal edilmiştir. Ne hikmetse bu iptal işleminden sonra oluşan boşluğu doldurmak
için otuz bir yıldır hiçbir çalışma yapılmamıştır.
Şimdi, sayın
milletvekilleri, 1979'dan 2010 yılına kadar dünyada olup biteni bir
gözlerinizin önünden geçirin. Diyanet İşleri Başkanlığı, her dönemde bu ülkenin
en çok konuşulan, en çok tartışılan kurumlarından birisi olmuştur ama bu
kurumla ilgili olarak 1979'da yapılması gereken düzenlemeler 2010 yılına
kalmıştır. Bu otuz bir yıllık sürenin sekiz yılı da AKP’nin hükûmette
olduğu yıllardır. Galiba bu boşluk birilerinin işine gelmiştir, bunun başka
hiçbir izahı yoktur.
Değerli
milletvekilleri, Büyük Atatürk, 3 Mart 1924 tarihinde, din hizmetlerini
politikanın dışında ve üstünde tutmak amacıyla Diyanet İşleri Başkanlığını
kurmuştur. Cumhuriyetimizin bu seçkin kurumu, aynı zamanda laik, çağdaş
cumhuriyetin değerlerini koruyacak, her din, mezhep ve inanç grubundan tüm
yurttaşlarımızın inanç ve ibadet özgürlüğünün de güvencesi olacaktır. Camilere
ve ibadet yerlerine de siyasetin girmesine engel olacak, inanç ve ibadet
dünyamıza hoşgörüyü egemen kılacaktır. Bu kadar büyük sorumluluklar
yüklediğimiz bir cumhuriyet kurumu, bu kurumun çalışanlarının maaş ve özlük
sorunlarının düzenlenmesi, iyileştirilmesiyle ilgili çalışmalara tabii ki her
türden katkıyı sağlayacağız, sağladık da. İlgili komisyonların çalışmalarına,
bunlarla ilgili tutanaklara bakılırsa Cumhuriyet Halk Partili
milletvekillerinin sorumlu muhalefetin gereğini nasıl yerine getirdikleri
görülecektir.
Kurumun personel
sayısı resmî verilere göre 81.851’dir, bütçesi ise 2 milyar 652 milyon 818 bin
TL’dir, bir önceki yıla oranla artışı yüzde 8,44’tür. Kuruma bağlı cami sayısı
80.636’dır. Öğretime açık Kur’an kursu sayısı
8.164’tür. Bu kurslara devam eden kursiyer sayısı ise 273.876’dır.
Kurumun yumuşak
karınlarından birisi Kur’an kurslarıdır. Şimdi, ben,
burada, milletin kürsüsünden soruyorum: Bu kursların tamamı Diyanet İşleri
Başkanlığına bağlı mıdır? Bu kursların denetimi yeterince yapılabilmekte midir?
Bu kursların giderlerinin tamamı Diyanet İşleri Başkanlığınca mı
karşılanmaktadır?
Sayın Bakan,
geçen yıl, Konya’nın Taşkent ilçesine bağlı Balcılar beldesindeki bir Kur’an kursunda patlama oldu. O feci kazada tam 18
evladımızı kaybettik. O kurs Diyanet İşleri Başkanlığına mı yoksa başka bir
kuruma mı bağlıydı? Denetimini kim yapıyordu? Daha doğrusu denetim yapılıyor
muydu? Bu kursun yetkilileriyle ilgili Konya 2. Ağır Ceza Mahkemesinde açılan
dava devam ediyor ancak kaza esnasında Kur’an kursu
olarak hizmet veren kurum, kazadan sonra, mahkemede İngilizce kursuna dönüşmüş.
Bunu da bilgilerinize sunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, ben bu Meclisin Alevi kökenli milletvekillerinden birisiyim.
Ülkemde tahminî olarak ne kadar Alevi vatandaşımızın yaşadığını merak ediyorum.
Bunu, devletimin Diyanetten sorumlu Bakanından duymak istiyorum. Ayrıca, bu
vatandaşlarımdan devletin ne kadar vergi aldığını da merak ediyorum. Toplanan
bu vergiden Diyanet İşleri Başkanlığına ne kadar pay aktarıldığını da merak
ediyorum. Aktarılan bu paydan ne kadarının Alevi vatandaşlarımızın inanç ve
ibadet kurumlarına, bu anlayışı tanıtmak için yapılan yayın ve araştırmalara
harcandığını da merak ediyorum.
Sayın Başbakan
sayesinde son bir yılda sözcük dağarcığımızın başına “Açılım” kelimesi oturdu,
açılımla yattık, açılımla kalktık. “Kürt açılımı” dedi, altını dolduramadı,
memleket kan gölü. “Alevi açılımı” dedi, Alevileri birbirine düşürdü, somut
hiçbir adım atılmadı. Sırada diğer açılımların yaratacağı sıkıntılar var. Kanun
tasarısını baştan sona dikkatle okudum, açılımı bırakın, o süreçte ortaya çıkan
tartışmaları dahi anımsatacak bir not, bir cümle bulamadım.
Tasarının olumlu
tarafları yok mu? Tabii ki var. Zaten komisyonlarda çok titiz bir çalışma
sergileyen arkadaşlarım madde madde değerlendirmeler
yapmışlar. Merak edenler tutanaklara bakabilirler. Otuz bir yıllık bir ayıbı
ortadan kaldırmaya çalışıyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
DURDU ÖZBOLAT
(Devamla) – Bu, başlı başına bir olumluluktur ancak eksik noktalar, yanlışlar
her zaman yaptığınız gibi doğrularınızdan daha fazla değerli arkadaşlarım.
Kanunla kurumu, deyim yerindeyse yeniden tanımlıyorsunuz, yeni uzmanlık
alanları oluşturuyorsunuz. Bunların arasına inanç ve mezhep grupları ile
ilgilenecek birilerini de koymak çok mu zor? Yok mu bu
konularda yetişmiş elemanlarınız?
Geçici madde 14
ile “2010 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununun 22 nci maddesinde yer alan
sınırlamalara tabi olmaksızın, 2010 yılı içerisinde Diyanet İşleri Başkanlığına
ait boş kadrolara 5000 adet açıktan atama yapılabilir.” deniyor. İnsaf, 5 bin
adet açıktan atamayı neye göre seçeceksiniz? Hangi kadrolarda boşluk var? Var
mı, yoksa seçim yatırımı mı? Yine aynı kanun çerçevesinde 25'i merkez, 208'i
taşra olmak üzere 233 kadroyu iptal ediyorsunuz. 439'u merkez, 9.828'i taşra,
7'si yurt dışında olmak üzere 10.274 yeni kadro tahsis ediyorsunuz. Yani epey
yandaşı kayıracaksınız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DURDU ÖZBOLAT
(Devamla) – Ancak sizlere şunu söyleyeyim değerli arkadaşlar, gidicisiniz.
Cumhuriyet Halk Partisinin ayak sesleri her yerde duyulmaya başladı. Bize çok
iş bırakıyorsunuz ama bütün bu işlerin üstesinden geleceğiz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Özbolat.
Soru-cevap
işlemine geçiyorum.
Sayın Taner…
RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakan, camilerin aydınlatma, elektrik giderleri dışındaki
ısıtmaya ve soğutmaya harcanan elektrik ücretleri dernekler veya cami
cemaatleri tarafından karşılanmaktadır.
1) Aydın gibi,
sıcaklığın 40 derecenin üzerinde olduğu illerde, özellikle teravih ve cuma
namazları gibi uzun süren ibadetlerde, klima çalıştırılmadan nasıl ibadet
yapılabilecektir?
2) Her cuma günü
hocanın hutbesini o haftaki camide toplanacak yardım konularına ayırmasını
nasıl karşılıyorsunuz?
3) Elektrik
dağıtım işleri özelleştirildiğine göre, yarın borcunu ödemediği için camilerin
elektrikleri kesilirse vicdanen rahatsız olmayacak mısınız?
4) Elektrik
paralarını ödememenizin altında, camilerle birlikte cemevlerinin
de elektriklerini ödememe isteği yatıyor olabilir mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
1) Sayın Bakan,
her yıl, hac organizasyonu kapsamında, Diyanet İşleri personeli kaç kişi
görevli olarak hacca gönderilmektedir? Bu görevlendirmelerde hangi objektif kriterler uygulanmaktadır? Görevlendirilecek imam-hatiplerin
belirlenmesinde müftülüklerde siyasi etkilerin öne çıktığı iddiaları doğru
mudur?
2) Hâlen vekil
imam olarak görev yapan kaç imam hatip bulunmaktadır? Bu tasarı ile vekil
imamların tamamına kadro verilebilecek midir?
3) Kütahya ilinde
eksik olan imam-hatip, müezzin ve Kur'an kursu
öğretmenlerinin atamaları ne zaman yapılabilecektir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Asil…
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan,
Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı 110 bin civarında personel olmasına rağmen,
yurt dışı müşavir ve ataşeliklerine üniversitelerden öğretim üyelerinin
atandığını görüyoruz. Bugüne kadar bu görevlere kaç öğretim üyesi
gönderilmiştir?
Diyanet İşleri Başkanlığında en çok eleştirilen, tenkit edilen
konu, hac organizasyonu. Bu yasa
tasarısının bu eleştirileri ortadan kaldıracağını düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Cengiz…
MUSTAFA KEMAL
CENGİZ (Çanakkale) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım,
bunlar, imam arkadaşların soruları.
İmam ve müezzin
arkadaşlar, çabalarıyla, Diyanet Vakfının en zengin vakıflar arasında yer
almasına sebebiyet vermişlerdir. Müftülüklerin dinî görevleri yanında zengin
bir vakfın da tabii başkanı olmasının müftülerimizin de zaman zaman çizgi dışına çıkmasına vesile olduğu tespit
edilmektedir. Görevleri itibarıyla ve Vakıftaki usulsüzlükler noktasında kaç
müftü hakkında soruşturma açılmıştır ve açılan bu soruşturmaların da kaç tanesi
mahkemeye intikal etmiştir?
İki: Diyanet Vakfının
yönetimini müftülüklerden alarak profesyonel bir yönetime kavuşturmayı
düşünüyor musunuz?
Üç: Bu yasayla
merkezde başta Başkan olmak üzere personele yüzde 40 civarında zam yapıldığı,
taşra personeline de yüzde 5 civarında zam öngörüldüğü ifade edilmektedir.
İmamlar soruyor: “Allah adaleti ve iyiliği emreder.” sözüyle bu bağdaşıyor mu?
Din görevlileri için yapılan hac sınavında ücret alınmakta. Bundan vazgeçiliyor
mu?
BAŞKAN – Sayın
Yıldız…
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, din
hizmetleri sınıfından olmayan görevlilerin emeklilik ve maaş artışı için yurt
dışına atandığı iddia edilmektedir. Bu doğru mudur?
Son sekiz yılda
yurt dışına din hizmetleri görevi için kaç din hizmetleri sınıfından din
görevlisi, kaç genel idari hizmetler sınıfından görevli, kaç müftü, kaç üst
düzey bürokrat bu amaçla görevlendirilmiştir?
Ceza ve
tutukevlerinde sunulan din hizmetleriyle ilgili protokolün geliştirilmesini,
hastane ve huzurevlerinde din hizmeti sunmak için ilgili kurumlarla protokol
yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Ağyüz…
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakanım,
köyde, beldede, mahallede en büyük yükü çeken imam ve müezzinlere özlük hakları
konusunda, maaş artışı konusunda bu kadar cimri davranmanızın nedeni nedir?
Ayrıca, cemevini neden ibadethane kabul etmek için yasal düzenleme
yapmıyorsunuz?
Bazı Kur’an kurslarında Atatürk ve cumhuriyet karşıtı eğitimler
yapılıyor. Bunun için herhangi bir yaptırımınız var mı?
Ayrıca, Madımak
konusunda sizin bir çalışmanız vardı. Bunda somut bir noktaya varıldı mı?
Alevi köylerine
cami yapılmasında neden ısrar ediliyor ve Hükûmetin
“açılım” adı altında yürüttüğü çalışmalar bu tasarıya neden hiç yansımamış?
Hâlbuki bunu büyük şeylerle kamuoyuna sunmuştunuz ama tasarıya baktığımızda
bunu göremiyoruz.
Bu tasarı gerekli
bir tasarıdır, hayırlı olsun ama bu işin gerçek emektarları, bu işin gerçek
mihmandarları özlük haklarında ihmal edilmiştir. Bunun önergelerle düzeltilmesi
gerektiğini savunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Tankut…
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, bu
tasarıyla Başkanlık üst yönetimi ile din hizmetleri sınıfında çalışan personele
iyileştirme sağlanırken Başkanlık merkez ve taşra teşkilatının bel kemiğini
oluşturan genel idare, yardımcı hizmetler, teknik hizmetler gibi yerlerde
çalışan personele özlük hakları ve mali konularda bir iyileştirme getirilmediği
anlaşılmaktadır. Bu durum söz konusu Diyanet çalışanlarına bir haksızlık değil
midir? Bu tasarı çerçevesinde bu adaletsizliği nasıl gidermeyi planlıyorsunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Bulut…
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Sayın Bakan, son yıllarda, hacı eşyasının yurda getirilmesi için,
Diyanet İşleri Başkanlığı, Gümrük Müsteşarlığı ve PTT’nin oluşturduğu bir
şirketler birliği kuruldu. Hacı eşyasının nakil ekibinde bazı bakanlıkların
müsteşar, müsteşar yardımcıları ile bazı genel müdürlerin de görevlendirildiği
bilinmektedir. Bunların kendilerinden ek gösterge itibarıyla düşük olan Diyanet
İşleri Başkanlığı tarafından görevlendirilmesi mevzuata aykırı değil midir?
Diyanet İşleri Başkanlığında şube müdürü olan bir kişinin müsteşara ekip
başkanlığı yapması mevzuata uygun mudur? Söz konusu müsteşar, müsteşar
yardımcıları ve genel müdürler hacı eşyası taşıma işinde fiilen görev yapmışlar
mıdır? Bu görevlendirmelerde…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Korkmaz…
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Bakan, milletimiz hayırseverdir ve kıt imkânlarına rağmen
hayırlı hizmetlere hep destek olagelmiştir ancak milletimizin bu örnek, güzel
vasfı istismar edilmeden, istisnai olması gereken yardım toplama faaliyeti
genelleştirilmeden ve milletimizin kendi camisini ve hayır kurumlarını yapma
hasleti yıpratılmadan yapılmalıdır. Bu faaliyette “Camiye, Kur'an
kursuna yardım!” diye bağırmak zorunda bırakılan din görevlilerimizin
kullanılmamasına özen gösterilmelidir. Bu görüntülerin ön plana çıkması, yüce
dinimize zarar vermeye yönelik planlı ve kasıtlı kampanyalara da maalesef
malzeme konusu yapılmaktadır. Bu itibarla bu faaliyetlere bir sistem getirmeyi
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Genç…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan uzun
zamandan beri Alevi açılımından bahsediyor. Alevi açılımından neyi kastediyor,
şimdiye kadar ne kadar bir yol alınmış, onu bir açıkça söylesin. Bu milleti bu
kadar kandırmanın bir anlamı yok.
Geçen gün,
Madımak Oteli’ni müze yaparsak Başbağlar’ı da
yaparız… Efendim, tabii Başbağlar’da da masum
insanlar öldürüldü. O masum insanları öldüren kişileri şiddetle ve nefretle de
kınıyoruz. Yani Başbağlar’
Ayrıca Diyanet
İşleri Başkanlığının geçen gün bir beyanatı var, diyor ki: “Efendim, ne laikler
laikliğimizi beğeniyor ne de Müslümanlar Müslümanlığımızı beğeniyorlar.” Peki,
bununla ne kastediyor? Yani Diyanet İşleri Başkanlığı, biz laikliği terk edelim
de İslam dinine mi dönelim diyor? Bu, herhâlde bu anlama geliyor. Bunu bir
açıklarlarsa memnun olurum efendim.
BAŞKAN – Sayın
Bakan…
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sondan
başlayalım. Bu cümle biraz sürçülisan oldu herhâlde, Kamer Bey’in ifade ettiği
“Laikliği bırakalım, Müslümanlığa mı, İslam’a mı dönelim?” bakış açısı.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Müslümanlığı terk etmeyeceğimize göre laikliği mi terk edeceğiz?
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Hayır, birisi bir sistem
meselesi, diğeri inanç meselesi; birini direkt olarak ilgilendiren bir konu. Bir karışıklık olduğu inancındayım.
Madımak, Başbağlar konusu bizim bir ifademiz değil ama bu olayların
ardı ardına gelmesi bir provokasyon olduğunu açık bir
şekilde ortaya koyuyor. Bunlarla ilgili, Meclis, umuyorum, önümüzdeki süre
içerisinde bir araştırma komisyonu kuracak. Bu gelinen noktada geçmişteki bu
karanlık noktaların aydınlatılması açısından önemli olacağı inancındayım.
Alevi çalıştaylarıyla ilgili birkaç kez açıklama yaptım. Geçen de
burada geneli üzerinde -cuma günü- konuşurken de söyledim…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Milleti kandırıyorsunuz…
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Çok net şeyler var, somut…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Hiçbir şey yok, hiçbir şey…
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Bakan, siz Genel Kurula konuşun.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Somut şeyler var. Bundan rahatsız olmayın. Türkiye'nin
meselelerini çözüyor isek bundan hepimizin iftihar etmesi gerekiyor. Çalıştaylarda ne konuşulduysa, ne tespit edildiyse, ne söz
verdiysek o sözümüzün arkasındayız. Onlar da bir bir
gerçekleşiyor.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Cemevlerinin elektrik parasını
bile vermiyorsunuz!
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Ayrıca, yardım toplamayla ilgili, arkadaşlarımız bunun
bir sisteme bina edilmesini ifade ettiler. Doğru ifade ediliyor. Din
görevlilerinin bu işlemin içerisinde bulunmaması şeklindeki görüş de
saygıdeğerdir. Bununla ilgili zaten derneklerimiz gerekli çalışmaları
yapıyorlar ama bence şu andaki üzerinde çalıştığımız, teknolojiden de istifade
ederek, mümkün mertebe insan unsurunu dışarıda bırakacak şekilde bir çalışmanın
yapılabileceğini de rahatlıkla söyleyebilirim.
Camilerdeki bu ve
benzeri hizmetlerin görülmesi sivil inisiyatif
tarafından, elektrik ve su paralarının karşılanması ağırlıklı olarak sivil
inisiyatif tarafından gerçekleştiriliyor. Bunun cemevleriyle
bir araya getirilmesini ben doğru bulmuyorum. Yani böyle bir talepten dolayı bu
şekle dönüşüyor gibi bir yaklaşım doğru değildir.
Yurt dışındaki,
yanılmıyorsam, vekil imamlarla ilgili bir sayı istendi. Şu an devam eden,
vekilliği hâlen devam eden 1.743 vekil imam var, toplam boş kadro 12.500. Kadro
talebimiz oradan kaynaklanıyor. Bir taraftan, az önce bir soru geldi, hiç
ihtimal vermediğimiz, varsa böyle bir şey öncelikle milletvekili
arkadaşlarımızın gerekli bilgilendirmeleri yapması gerekiyor, yok “Cumhuriyet
karşıtı program, propaganda çalışmaları” şeklinde. Bunların Diyanet İşleri
Başkanlığı uhdesinde olması kesinlikle mümkün değildir, böyle bir örnek
gösterilemez. Böyle bir şey varsa hep birlikte bunun üzerine gitmemiz
gerekiyor. Mustafa Kemal Atatürk’ün kurmuş olduğu ilk kurumlardan biri olan
Diyanet teşkilatına böyle bir haksızlığı yani burada sözel anlamda bir soru
çerçevesinde bile yapılmasını ben şahsen doğru bulmadığımı ifade ediyorum. İşte
bu olumsuzlukların giderilmesi açısından 12.500 kadronun mutlak surette Diyanet
İşleri Başkanlığı tarafından bu kadroların doldurulup, bu hizmetlerin devletin
denetimi, gözetimi altında sunulmasında büyük yarar olduğu herhâlde müşterek
kanaatimizdir.
Yurt dışında
görevlendirilen öğretim üyeleriyle ilgili sorunuz: 5 öğretim üyesi
görevlendirilmiş bulunuyor.
Hacla ilgili
olarak gönderilen… Son hac vesilesiyle görevli olarak 2.100 görevli
görevlendirildi. Ayrıca, 450 kişiyle birlikte 2.550 kişi görevlendirilmiştir.
450’si kafile başkanı olarak görev yapan arkadaşlarımız.
Bunun yanında,
gerçekten sayısal anlamda çok önem ifade eden sorular var. Bu sorularla ilgili
de yazılı cevap vermemizin doğru olacağı inancındayım.
Müftülerle ilgili
soruşturma soruldu. Bugüne kadar, 2009 yılı itibarıyla Teftiş Kurulunca 450
tahkikat yapılmış olup, 2 müftü hakkında usulsüzlükle ilgili soruşturma
yapılmıştır.
Şu anda not
alabildiğim ücret artışlarıyla ilgili de, bu temel yasa, bu teşkilat yasası
çerçevesinde adaletli bir ücret artışı gerçekleştirdiğimizi söyleyebilirim.
Buradaki sıkıntı yeni ihdas edilen kadrolarla ilgilidir. Bunu dikkate
aldığınızda… Yani, genel müdürlük yok Başkanlık bünyesinde. Yedi genel müdürlük
ihdası söz konusu. Tabii ki bu, ücretlerde sanki merkezî anlamda taşraya göre
bir farklılık gibi algılanıyor ama yeni bir yasadır. Yeni kadro ihdaslarından
dolayı bu farklılığa bu çerçevede bakmanın daha doğru olacağı inancı
içerisindeyim.
Tabii, kamu
personeli açısından bütün olarak bakmamız gerekiyor. Yapılan artışlarda -diğer
kamu görevlileri de yine bu ülkenin insanları- bu artışlarda bu anlamda da bir
adaletin gözetilmesinde yarar var.
Sayın Başkanım,
müsaadenizle, diğer soruları yazılı olarak cevaplandıracağım.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Birleşime 20.55’e
kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.00
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.58
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 125’inci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
507 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Birinci bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, birinci
bölümde yer alan maddeleri, varsa, o madde üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
1’inci madde
üzerinde üç önerge vardır. Sırasıyla okutuyorum. En aykırı olanı işleme
alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun Tasarısının 1’inci maddesinde yer alan “bir Devlet Bakanı vasıtasıyla
kullanabilir.” ibaresinin “bir Devlet Bakanına devredebilir.” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Mehmet
Şandır M. Akif Paksoy |
Antalya Mersin Kahramanmaraş |
Reşat
Doğru Beytullah Asil |
Tokat Eskişehir |
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Tasarı’nın çerçeve 1’inci maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 633 sayılı
Kanunun 2’nci maddesinin birinci cümlesinin “Başkanlık, merkez, taşra ve yurt
dışı teşkilatlarından oluşur” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Osman Kaptan Enis Tütüncü
Malatya Antalya Tekirdağ
M. Ali Susam Hüsnü Çöllü Atila
Emek
İzmir Antalya Antalya
BAŞKAN – Şimdi
maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
507 Sıra Sayılı
Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın çerçeve 1. maddesinin
ikinci fıkrasının başına gelmek üzere “Diyanet İşleri Başkanlığı yönetim
bakımından Başbakanlığa bağlıdır.” İbaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Bengi
Yıldız Osman Özçelik İbrahim
Binici |
Batman Siirt Şanlıurfa |
Hamit Geylani Ayla
Akat Ata Sırrı
Sakık |
Hakkâri Batman Muş |
Nuri
Yaman |
Muş |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) - Sayın Başkanım, 633 sayılı Kanun’un
1’inci maddesinde bu amaca hizmet eden ifade yer aldığından katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi mi okutayım?
BENGİ YILDIZ
(Batman) – Konuşacağım.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Yıldız. (BDP sıralarından alkışlar)
BENGİ YILDIZ
(Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 507 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın çerçeve 1’inci maddesi hakkında Barış ve Demokrasi Partisinin
görüşlerini sunmak üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Diyanet İşleri
Başkanlığının kuruluş amacı dini, resmî ideolojinin ve Türk milliyetçiliğinin
emrine koymaktır. Şu andaki uygulama ve yapılanma Osmanlı İmparatorluğu’ndaki
din devleti yerine devletin dinini ikame etmektedir. Her iki düşünce biçiminde
de din ve vicdan özgürlüğünden bahsedilemez. Her iki şekilde de bir dayatma
vardır. Birincisinde din adına her alanı düzenleme söz konusudur, ikincisinde
ise dinin nasıl yaşanacağına devlet karar veriyor. Her ikisinde de insanın yoktur, her
ikisinde de Allah ile kul arasına girme söz konusudur.
Diyanet İşleri
Başkanlığı Türkiye’deki dillere ve mezheplere eşit uzaklıkta mıdır? Hayır
değildir. Hâlbuki demokratik ve laik devlet olarak tanımlanan Türkiye
Cumhuriyeti’nin diyanetinden sorumlu bir kurum öyle olması lazım. Bugün Diyanet
İşleri Başkanlığı, dil olarak Türkçeyi tek dil olarak görüp imam ve hatipleri
öyle yetiştiriyor, hutbeleri bu dilde okutuyor. Türkiye’de milyonlarca Kürt
Türkçe bilmediği hâlde, imam-hatipler ve imamlar, Kürtlerin yaşadığı köylerde,
illerde, ilçelerde Türkçe vaazlarda bulunuyor, hutbe Türkçe okutuluyor.
Kur’an-ı Kerim’in Hucurât Suresi’nin 13’üncü Ayeti, Abdülbaki
Gölpınarlı’nın çevirisiyle: “Ey insanlar, şüphe yok
ki biz sizleri bir erkekle bir dişiden yarattık ve sizi aşiretler ve kabileler
hâline getirdik tanışın diye. Şüphe yok ki Allah katında sevabı en çok ve
derecesi en yüce olanınız en fazla çekineninizdir. Şüphe yok ki Allah her şeyi
bilir, her şeyden haberdardır.”
Elmalılı Hamdi
“Ey insanlar, doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve birbirinizle
tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah
yanında en değerli ve en üstününüz ondan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah
bilendir, her şeyden haberdar olandır.” şeklinde mealini çevirmiş.
Cenabı Allah’ın Kur’an’da bizleri kavim kavim
yarattığını ve bunu birbirimizi tanımamız için yaptığı buyrulur. Türkiye’yi
yönetenler ve Diyanet İşleri Başkanlığı bu buyruğun gereğini yapıyor mu?
Türkiye’deki farklılıkları tanıyor mu? Kürtleri tanıyor mu? Diyanet İşleri
Başkanlığı bugüne kadar kaç hutbesinde Kürtlerin de bir kavim olduğunu
söylemiştir?
Sizce Cenabı
Allah’ın verdiği bir dili yok saymak, asimile etmek, o dilde ibadetin yolunu
açmamak İslam dini ile bağdaşır mı? Ama şunu hatırlıyoruz: 1996 yılında Diyanet
İşleri Başkanlığının katkılarıyla müftülüklere gönderilen bir kitapta Kürtlerin
şeytan soyundan geldiği tespiti yapılmıştı. Diyanet İşleri Başkanlığının
Kürtlerden bahsettiği herhâlde nadir olaylardan birisi de budur.
İslam dini farklı
kimliklerin bir arada yaşamasının çimentosu olmalıdır. Bunun için de bu din
adına düşünce üretenlerin, vaaz verenlerin farklılıkları tanıması lazım,
hutbelerinde halkların kardeşliğini işlemesi lazım. Bugün toplumun bu kadar
kutuplaşmasında Diyanet İşleri Başkanlığının nasıl bir rolü vardır? Farklı dil
ve kültürlerin kardeşliğini mi işliyor yoksa tek dil, tek kültür, tek mezhep
fikrini mi işliyor? Camiden çıkan Müslüman’ın hoşgörü, şefkat, tahammül
fikriyle donanması gerekirken birçok yerde camiden çıkanların büyük bir öfkeyle
gösterilere katıldığını görüyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
BENGİ YILDIZ
(Devamla) – Teşekkürler Başkan.
Camide
Müslümanlara hangi vaazları veriyorsunuz? Diyanet İşleri Başkanlığının İslam
dininin itikat, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işlerini yürütmek, dinî
soruları cevaplandırmak ve dinî konularda mütalaa vermek gibi görevleri olduğu
belirtilmektedir. Mesela biz Diyanet İşleri Başkanlığına soruyoruz: Dinimize
göre Şeyh Sait’in, Seyit Rıza’nın ve Said Nursi’nin mezarlarının olmaması, devletçe bilinmeyen bir
yere defnedilmeleri, bu zatların ailesinin ve sevenlerinin dua edebilecekleri
bir mezar taşını bulamamalarını İslam dinine göre nasıl yorumluyorsunuz?
Mesela öldürülen
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı PKK’lilerin açılan tek
bir çukura onlarcasının defnedilmesini İslam dinine göre nasıl yorumluyorsunuz?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BENGİ YILDIZ
(Devamla) – Sayın Başkan, selamlamak için…
BAŞKAN – Şimdi,
hiç böyle bir usul yok ama gerçekten selamlayın.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, gerçi önerge görüşmesi ama bir konuyu düzeltmek
durumundayım…
BENGİ YILDIZ
(Devamla) – Bu ülkede başbakanlarımızı, bakanlarımızı astık ama sonunda,
onların o şeylerini iade eden mezarlar, anıt mezarlar yaptık.
Biz de Türkiye’de
gerçekçi bir barışın sağlanması, toplumun barışması için, adını andığım
zatların mezarlarının bulunmasının bir devlet borcu, devletin geçmişiyle
yüzleşmesi gibi bir sorun olduğunu düşünüyorum.
Bu duygu ve
düşüncelerle yüce heyeti saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Bakan bir bilgiyi düzeltecek.
Buyurun.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Efendim, teşekkür ederim.
Şimdi, tabii ki,
hatiplerin kürsüde ne konuşacağıyla ilgili bir şey söylememiz doğru değil,
takdir kendilerinindir fakat bazı ifadelerimiz de bilgiye dayanmalı.
Şimdi, Diyanet
İşleri Başkanlığı köklü bir kurum, gelenekleri oturmuş, geniş bir coğrafyada
hizmet veren ve hassas konu olan din konusuyla ilgili bu hizmeti çok dikkatli
bir şekilde sunmaya çalışıyor. Sizin okuduğunuz ayeti kerime ve benzeri birçok
hadis ve ayetler hemen hemen her hafta cuma günü
tekrar ediliyor. İnsanların bir tarağın dişleri gibi olduğunu hemen hemen her sohbette…
Burada bir cümle
oldu Sayın Başkan, onun yanlış, kayıtlara geçmemesi açısından… Efendim,
birileri bilmem nereden geliyor gibi bir ifade içeren bir kitabın Diyanet
İşleri Başkanlığı tarafından dağıtıldığı ifadesi, yani kabul edilebilir bir şey
değil. Bunu söylerken, böyle bir şey varsa gerçekten, bu hepimizi bağlar,
hepimizi ilgilendirir, bunun gereğini yapmak gerekir ama tam nasıl dediniz,
anlayamadım.
BENGİ YILDIZ
(Batman) – Yanlış anlaşıldım Sayın Başkan.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) - “Kürtler şeytandan gelmektedir.” Bunu Diyanet İşleri
Başkanlığının dağıttığını söylemek ve kürsüden söylemek… Milletimiz bizi
izliyor. Bu doğru bir ifade değil. Böyle bir şeyi kullanabilirsiniz ama
elinizde delil vardır, kitabı alırsınız, şu kitap, şu kişi tarafından, şu kurum
tarafından dağıtılmış dersiniz, bu hepimiz için son derece önemli bir bilgidir
ve gereği yapılmalıdır ama koskoca bir kurumu bu şekilde yüzeysel, delillendirmeden karalamaya kalkmak son derece yanlıştır
diyorum.
BENGİ YILDIZ
(Batman) – Hemen söyleyeyim Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Müsaade edin.
Eğer varsa
bilginiz almaya hazırız, gereğini yapmaya hazırız ama yoksa,
ben istirham ediyorum gereğini yapınız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BENGİ YILDIZ
(Batman) – Sayın Bakanım, bu basına da yansıdı, kitaplara konu oldu. Sayın
Mehmet Altan’ın şu anda “Kürtler Şeytan Soyundan mı Geliyor?” diye bir kitabı
var. Abdulhaluk Çay’ın 1996 yılındaki kitabında
bunları yazıyor ve bu da Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından bütün
müftülüklere öneriliyor ve gönderiliyor.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sonra
birbirinizle konuşup hâlleşin, siz bir bilgiyi düzelttiniz.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Evet yani, sataşma mı bu, nedir?
BAŞKAN – Hayır,
bir bilgi düzeltmesi şeklinde söylemişti Sayın Bakan.
Evet, önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Tasarı’nın çerçeve 1’inci maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 633 sayılı
Kanunun 2’nci maddesinin birinci cümlesinin “Başkanlık, merkez, taşra ve yurt
dışı teşkilatlarından oluşur” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Enis
Tütüncü (Tekirdağ) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Sayın Başkanım, katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Tütüncü, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
ENİS TÜTÜNCÜ
(Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hepinizi
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Bu önergeyi biz
ifadedeki bazı yanlış anlamalara neden olacak, ki bu
düzeltmeleri gündeme getirmek için verdik ama kabul edilmedi.
Bundan
yararlanarak, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben tasarının tümü
üzerinde geçen hafta konuşan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan Sayın
Hamzaçebi’nin o konuşmasına gönderme yaparak olayın
felsefi boyutunu, bizim Anadolu ve Rumeli İslamiyet yorumumuzun felsefi
boyutunu işlemeye çalışacağım.
Öncelikle Sayın Hamzaçebi’ye teşekkür ediyorum. Gerçekten İslam’ın esasının
ahlak ve adalet olduğunu çok güzel bir şekilde dile getirdiler ve ayrıca
özgürlüğün, eşitliğin, kardeşlik kavramlarının özünün de yine İslamiyet’te
bulunduğunu çok güzel bir şekilde anlatmaya çalıştılar. Şimdi bu konuşmanın
altında yatan felsefi boyutu sizlerle paylaşmaya çalışacağım. Eğer bu beş
dakikalık sürede bunu paylaşamaz isem daha sonraki önergelerde konuşmamı
sürdürmeye gayret edeceğim.
Neden paylaşmak
istiyorum? Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’de inanç dünyasında
yaşanan sıkıntıların temelinde, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak inanıyoruz
ki tarihin derinliklerinden süzülmüş, toplumun tümünü kucaklayacak olan inanç,
felsefe ve kültür zenginliklerimizin yeterince kavranamamış olması yatmaktadır.
Bu nedenledir ki halkımızın bir bölümünün kafası karıştırılmıştır ve halkımızın
bir bölümü değişik cemaatlerin etkisi altına girerek özgür birey, özgür
yurttaş, eşit yurttaş kimliklerini zedeleme noktalarına düşmüşlerdir.
Bütün toplumu
kucaklamakta olan felsefe, inanç ve kültür birikimiyle neyi kastetmek
istiyorum, neyi vurgulamak istiyorum? Tabii ki Anadolu hümanizması, Anadolu
felsefesi ve onun düşünce açılımlarını kastetmek istiyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Anadolu hümanizması düşünce akımı, bilindiği gibi önce
insan tezini geliştirmiştir, insana hizmetin en büyük ibadet olduğu anlayışını
benimsemiştir, insanın yüceliğinden yola çıkarak dayanışmanın, barışın,
özgürlüğün, hoşgörünün anlamı ve değeri ortaya konulmaya çalışılmıştır, hem de
13’üncü yüzyıl Orta Çağ Anadolusu’nda, 13’üncü yüzyıl
Orta Çağ dünyasında.
Yine Anadolu hümanizması
düşünce akımında, öteki dünya yerine daha çok bu dünyanın sorunlarının ve
değerlerinin aklın üstünlüğü anlayışıyla ön plana çıkarıldığı görülmektedir.
Aklın üstünlüğü ışığında kadının değeri ve saygınlığı, özgürlük, toplumsallığa
açılım, çalışma yaşamının düzenlenmesi gibi konularda çağını ve coğrafyasını
çok aşan düşünceler ortaya atılmıştır ve tartışılmıştır. Şöyle bir anımsayalım
13’üncü yüzyılı: Bu düşünce akımındaki tartışmalar üç semavi dini iç içe
geçirmiştir, bir araya yaklaştırmıştır. Dincilik, ırkçılık ve cinsiyet ayrımı
neredeyse aşılmıştır. Ne zaman aşılmıştır? 750-800 yıl önce, bu topraklarda.
Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; işte bu düşünce ve tartışmalar Anadolu ve Rumeli
İslamiyet yorumunu oluşturmuştur. İslamiyet yorumunu oluşturmuştur derken,
yanlış anlaşılmasın, hemen bir açıklamada bulunmak istiyorum. Şu ana kadar
İslam’ın yüz dolayında yorumu yapılmıştır. Bunlardan bir tanesi Anadolu ve
Rumeli İslamiyet yorumudur ve temelinde de Anadolu hümanizması, Anadolu felsefe
sistemi yatmaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu yorum, örneğin
İran’da ya da herhangi bir Arap ülkesinde yapılmış çok sayıda İslamiyet
yorumundan oldukça farklıdır ve kanımızca, İslamiyet’in bugün de değerini aynen
koruyan, hatta artıran en güzel ve yaşanan en güzel yorumudur.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; konuşmamın başında da belirttiğim gibi, Türkiye’de
inanç dünyasında yaşanan sıkıntıların temelinde, herhâlde, tarihimizin
derinliklerinden süzülmüş, toplumun tümünü kucaklayacak olan felsefe ve kültür
zenginliklerimizin yeterince kavranamamış olması yatmaktadır.
Kısaca şunu
söylemek istiyorum: Anadolu ve Rumeli İslamiyet yorumunun değerlerini
Türkiye’de, ülkemizde egemen kılmaya çalışmalıyız. Bu bağlamda, öncelikle Hacı Bektaş Veli’yi, Mevlânâ’yı, Ahi
Evren’i, Yunus Emre’yi, Şeyh Bedreddin’i, Şeyh Edebali’yi, Şeyh Galib’i, yine
Anadolu hümanizmasının felsefecilerini aynı anda, bir arada kucaklamalıyız ve
bu konuda, öyle sanıyorum ki…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Teşekkür ederim…
…burada Diyanet
İşleri Reisliğine çok büyük bir görev düşmektedir. Biz
Türkiye’de yaşayan insanlar olarak, bu ülkenin yurttaşları olarak, Anadolu ve
Rumeli İslamiyet yorumunu bu ülkede ne kadar iyi anlatabilirsek, ne kadar iyi
bir şekilde özümsetebilirsek, öyle sanıyorum ki kardeşlik, barış, özgürlük,
dayanışma bu topraklarda çok daha güzel bir şekilde yerleşecektir, Türkiye, tüm
İslam âlemine ve çağdaş dünyaya o kadar güzel örnek oluşturacaktır.
Teşekkür ederim
Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun Tasarısının 1’inci maddesinde yer alan “bir Devlet Bakanı vasıtasıyla
kullanabilir.” ibaresinin “bir Devlet Bakanına devredebilir.” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Günal (Antalya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Günal. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, yüce heyetinizi ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, 1’inci madde merkez, taşra ve yurt dışı teşkilatlarını ve yetkiyi
düzenliyor. Bu, tabii ki, sadece sonunda, personelle ilgili kısımlar geldiği
zaman ve bir de atamayla ilgili maddemiz var; onun dışında…
Sayın Başkanım,
ben çok fazla gürültü hissediyor gibiyim ama… (AK PARTİ sıralarından “Yok, yok”
sesleri) Arkadaşlarımız can kulağıyla… Konsantrasyonum bozuldu, arkadaşlar
biraz sohbet ediyor gibi.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri…
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Teşekkür ederim.
Çünkü bu madde…
Teşkilat kısımları daha sonra başka yerde, bir iki yerde geçecek ama özlük
haklarıyla ilgili konuşma şansımız ancak son maddede, o da geçici
düzenlemelerde var. Burada bu çerçevede birkaç hususa değineceğim ama bu
söyleyeceklerimiz -geneli üzerine konuşurken de belirtmiştim- teknik birtakım
detaylarla, personelle ilgili birtakım adaletlisizliklerle ilgili.
Burada hiç
tartışılmaması gereken din ve Diyanet kurumu maalesef
kamuoyunda çok tartışılıyor. Burada bizim amacımız kurumun görevlerini ve dinî
konuları tartışmak değildir, olmamalıdır. Biz, burada, tam tersine, dinin
anlatılması, öğretilmesi, daha iyi bir şekilde güzel ahlakı ve -1’inci
maddesinde de, bu kanunun, burada geçmeyen, amaç olarak belirtilen, Diyanet
İşleri Başkanlığının kuruluş amacı olarak belirtilen çerçevede- toplumun
ahlaklı bir şekilde, huzur içerisinde, refah içerisinde yaşamasını söylüyoruz.
Dolayısıyla burada…
Arkadaşlarımız
“gürültü yok” diyor ama hâlâ ısrarla sohbet eden arkadaşlarımız var, güzelce
dinleyenler de var. Bakın…
BAŞKAN – Sayın Günal, bir saniye.
Sayın
milletvekilleri, Hatip gürültünüzden rahatsız olup konuşamıyor.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Yani bir şey varsa duyamıyorum.
BAŞKAN - Konuşmak
istiyorsanız lütfen dışarı çıkıp çay için.
Buyurun Sayın Günal.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Söyleyeceklerim
önemli şeyler, onun için söylüyorum, tekrar bir daha dönemeyeceğiz. Şimdi
ahlaklı, iyi bir toplum, huzurlu bir toplum için din eğitimi önemlidir dedik.
OSMAN KILIÇ (Sivas) – Doğru.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Arkadaşlarımızı ilgilendirmiyor olabilir ama biz yine de
söyleyeceğiz.
Dolayısıyla,
öncelikle personeldeki adaletsizliklerin giderilmesi lazım ki, en önce bu
kurumun etkin bir şekilde bize din eğitimi, ahlak eğitimi verebilmesi için
personeldeki sıkıntıların giderilmesi gerekiyor. Şimdi, bakıyoruz 110 bin civarında
kadro var, yanlış hatırlamıyorsam 81.400 civarında falan da camimiz olması
lazım, arkadaşlarımızın verdiği bilgilere göre. Burada, şimdi, merkezde 439,
taşrada da 9.828, yurt dışında 7 olmak üzere toplam 10.274 tane daha kadro
ihdas ediyoruz.
Sayın Bakanım,
işte, kadro yetersiz, tekrar vekil imamlarla ilgili konuştuk, az önce, diğer
hususları da konuştuk, iptal ettiğimiz 233’ü çıkardığımız zaman 10.041 tane
yeni kadro veriyoruz. Dolayısıyla, bu kadar kadro yeni veriyoruz, 110 bin kişi
de var, ama onların kendi arasındaki adaleti temin etmede problemler yaşıyoruz.
Söylemeye çalıştığımız şeyin özeti budur.
Tabii ki, eldeki
imkânlar nispetinde yapıyoruz ama başka yerlerde yine kadrolar verdik; geçen
hafta öğretmenlerle ilgili, emniyetle ilgili birtakım şeyler de verdik. Burada
şöyle bir şey var: Merkez teşkilatı ile taşra teşkilatı arasında, bazı
arkadaşlarımız algılamadan dolayı tabii ki, “Merkezdeki kadro sayısı belli,
genel müdür olacak sayı belli ama burada bir adaletsizlik var.” diyorlar. Sayın
Bakanımız konuşurken buna değindi, “Düzeltildi.” dedi ama söylediği, “yüzde
Son bir
adaletsizlik de burada değişik sözleşmeli kadrolar var, sözleşmesiz kadro var,
bir de vekâleten yürüten arkadaşlarımız var.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aynı işi yapanlar
arasında ayrım var, değişik şeyler yapmışız. “Şu anda sıkıntımız var.” diyor
ama Sayın Bakandan rica ediyoruz, Maliye Bakanımızla biraz daha görüşsün.
Bence, bu vesileyle -1979’da iptalden beri duruyor, bir daha, bir daha kanunun
çıkması uzun zaman alıyor- bu adaletsizliği de topyekûn giderelim diyorum.
Bir de son bir
şey: Yine madde içerisinde “yurt dışı teşkilatı” diye de geçiyor ama onunla
ilgili burada bilgi yok. O konuda da teşkilatta büyük sıkıntılar var. Yapılan
düzenlemeyle, teşkilat dışından da yurt dışı müşavirliklere görevlendirme
yapılması öngörülüyor. Tabii yıllardır teşkilatta çalışmış, emek vermiş ve
nitelikli olan arkadaşlarımız dururken, teşkilat dışından bu müşavirliklere
görevlendirme yapılmasının da adaletsizliğe yol açacağı söyleniyor. Ben bu
çerçevede, 1’inci maddeyle ilgili olarak, teşkilat içerisinde, personel
arasındaki -sözleşmeli, sözleşmesiz, diğer personel arasındaki-
adaletsizlikleri giderme yolunda 1’inci maddeden tekrar bir uyarı yapmak
istedim. İnşallah, yeri geldiğinde, o maddelerde bu adaletsizlikler giderilir,
daha hak ettiği bir şekle gelir.
Saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Günal.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
1’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 2 üzerinde
üç önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan
507 sıra sayılı Tasarı’nın çerçeve 2 nci maddesiyle değiştirilmesi öngörülen
633 sayılı Kanunun 3 üncü maddesindeki “etkin ve verimli” ibaresinin “etkin ve
verimli bir şekilde” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza
Öztürk Metin
Arifağaoğlu Necla
Arat |
Mersin Artvin İstanbul |
Enis
Tütüncü Şevket
Köse |
Tekirdağ Adıyaman |
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
507 Sıra Sayılı
Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın çerçeve 2. maddesi 1.
fıkrasında geçen “…hedef ve performans kriterlerini”
ibaresinden sonra gelmek üzere “kurumun diğer çalışanları ile birlikte”
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Nuri
Yaman Sırrı
Sakık Hamit
Geylani |
Muş Muş Hakkâri |
İbrahim
Binici Osman Özçelik |
Şanlıurfa Siirt |
BAŞKAN – Şimdi,
maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun Tasarısının 2'nci maddesine bağlı 3. maddenin başlığı ile birlikte
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Mehmet
Şandır Beytullah Asil |
Antalya Mersin Eskişehir |
Reşat
Doğru Recep
Taner M. Akif Paksoy |
Tokat Aydın Kahramanmaraş |
“Başkan
Madde 3 - Diyanet
İşleri Başkanı, Başkanlığın görev ve hizmetlerini mevzuata uygun olarak
planlamak, yürütmek ve denetlemekle görevlidir.
Başkan; 50 yaşını doldurmuş, en az dört yıllık dinî yükseköğrenim
mezunu, Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı teşkilatlarda en az il müftülüğü
seviyesinde görev almış veya Teşkilatta en az beş yıl çalışmış ve ilahiyat
alanında en az doçentlik unvanına sahip olumlu sicil almış ve başarılı
çalışmaları Sicil Raporları ile tespit edilmiş kişiler arasından, en fazla beş
yıl süre ile Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile atanır. Bir kimse ikinci kez Başkan olarak atanamaz.
Başkanın bulunmadığı
hâllerde, Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı, onun da bulunmadığı hâllerde görev
itibarıyla en kıdemli Başkan Yardımcısı Başkana vekâlet eder.”
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Kim
konuşacak?
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Sayın Taner konuşacak.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Taner. (MHP sıralarından alkışlar)
RECEP TANER
(Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 507 sıra
sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı’nın 2’nci maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış
bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Diyanet İşleri Başkanlığı, 1920 yılında, Ankara’da kurulan Meclis Hükûmetince bakanlık olarak kurulmuş ve 1923’te kurulan
cumhuriyet döneminde bu statü devam etmiştir. 3 Mart 1924 tarihinde, din
hizmetlerinin politikanın dışında ve üstünde tutulması gereğinden hareketle,
Atatürk’ün emriyle Diyanet İşleri Reisliğine dönüştürülen birimin başına 1/4/1924 tarihi itibarıyla, millî mücadelenin önemli
şahsiyetlerinden, uzun yıllar Ankara Müftülüğü görevinde bulunan Börekçizade Mehmet Rıfat Hoca Efendi getirilmiş ve en
yüksek devlet memuru maaşı kendisine verilerek bakanlara verilen kırmızı plaka
kendisine tahsis edilmiştir, ayrıca protokoldeki yeri de bu özelliklere göre
yeniden düzenlenmiştir.
Diyanet İşleri
Başkanlığı, makam olarak Türk milleti tarafından önemsenen ve saygı duyulan
makamların başında gelmektedir. Bu makamın millî ve manevi değerlerin ağırlığı
altında, onu hissedebilecek kişilerce doldurulması gerekliliktir.
Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak Diyanet
İşleri Başkanlığının otuz yıldır olmayan kuruluş kanununun düzenlenmesine
destek vermekteyiz ama Milliyetçi Hareket Partisi Milletvekili Sayın Mehmet Serdaroğlu’nun vermiş olduğu vekil imamların kadroya
alınmasına dair teklifinin kanun metninin başlığında yer almasına rağmen,
içeriğinde yer almamasını, vereceğimiz vekil imamların kadroya alınması
önergesine destek vererek düzelteceğinizi umuyoruz.
Yine, Diyanet İşleri merkez teşkilatı ile taşra teşkilatı
arasındaki adaletsizliği, özellikle genel idari hizmetlerinde, yardımcı
hizmetlerde ve teknik hizmetlerde çalışan personelin özlük haklarıyla ilgili
Milliyetçi Hareket Partili komisyon üyelerince verilen önergelerin bu düzenleme
içinde yer bulamamasını ve de alt komisyonda kabul gören dört yıllık yüksekokul
şartının üst komisyonda sadece dinî yüksekokul şartı hâline getirilmesinden
dolayı da din görevlilerimiz adına üzgünüz.
Değerli
milletvekilleri, konu Diyanet İşleri olduğuna göre, bir başka önemli meseleyi
de gündeme taşımakta fayda olduğu kanaatindeyim. Bildiğiniz gibi 28 Şubat postmodern darbesinin neticesinde 1997-1998 öğretim yılında
kesintisiz sekiz yıllık eğitim sürecine geçilmesi ve 20/8/1997
tarih 23086 sayılı Kur'an Kursları Yönetmeliği’nin
Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi ile temel eğitimi bitirmeden yaz Kur'an kurslarına gitme ve temel eğitimi bitirmeden Kur'an kurslarına gitme yasaklanmış idi. Yaz Kur'an kursları dâhil tüm kurs alacakların yaş sınırı on
beş yaş seviyesine, yani sekiz yıllık eğitimin neticesine alınmış idi. 2000
yılında yapılan Kur'an Kursları Yönetmeliği ile o
dönemin şartları içinde on beş olan yaş sınırı on iki yaşa indirildi. O
günlerde on iki yaş sınırını yüksek bulanlar, yaş sınırının kaldırılması
gerektiğini savunanlar sekiz yıldan beri iktidarda olmalarına rağmen, ilgili Yönetmelik’te 2002 ve 2005 yıllarında 2 kere düzeltme
yapmalarına rağmen, yaş sınırını maalesef korumuşlardır.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde Kur'an
öğrenimi haricinde resim kursuna, bale kursuna, spora, yabancı dil kurslarına,
müzik kurslarına gitmekte veya Türkiye’de yaşayan azınlık çocuklarının kendi
dinlerini öğrenmek için kiliselere, sinagoglara gitmelerinde bir yaş
sınırlaması olmamasına rağmen, nüfusunun yüzde 99’unun Müslüman olduğu söylenen
bir ülkede çocuklarımızın dinini öğrenmek için on iki yaşına kadar beklemesinin
veya hafız olmak için on beş yaşını beklemelerinin doğru olduğu kanaatinde
değilim. Diyanet Kanunu’nun düzenlenmesi gündeme
geldiği andan itibaren bir kısım medyada, yapılacak değişiklikle…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, buyurun.
RECEP TANER
(Devamla) - …on iki yaş sınırının kaldırılacağı yönünde haberler çıkmasına
rağmen, bu kanuni düzenlemede böyle bir şey görememekteyiz. Tabii, 2007
yılında, elli yıldır faaliyette olan, kendi okuduğu Kasımpaşa’daki Piyale Paşa Kur'an Kursunu yıktıranların veya 28 Şubatın sembol
komutanlarına danışmanlık görevi verenlerin samimiyetlerinden şüphe
duymaktayız.
Değerli milletvekilleri, bu düzenlemede yapılacak olan geçici
maddelerde, 21 Haziran tarihi itibarıyla faaliyete geçen yaz Kur'an kurslarındaki yaş sınırının kaldırılmasını, Millî
Eğitime bağlı tüm kurslarda olduğu gibi Kur'an
kurslarında da 15 öğrencilik sınırın 10 öğrenciye indirilmesini, ayrıca, Millî
Eğitim ve diğer kurumlardaki 4/B’liler gibi Diyanette
çalışan imam hatip veya Kur'an kursu öğreticisi 4/B’lilere ek ödeme ve ek ders ücreti ödenmesini sizlerden
talep etmekteyiz.
Değerli
milletvekilleri, bu duygu ve düşüncelerle, önergemize desteğinizi bekliyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Taner.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
507 Sıra Sayılı
Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın çerçeve 2. maddesi 1.
fıkrasında geçen “…hedef ve performans kriterlerini”
ibaresinden sonra gelmek üzere “kurumun diğer çalışanları ile birlikte”
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
M.
Nuri Yaman (Muş) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI FARUK
ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim
konuşacak?
M. NURİ YAMAN
(Muş) – Osman Özçelik konuşacak.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Özçelik. (BDP sıralarından alkışlar)
OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; verdiğimiz önerge üzerine söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye
Cumhuriyeti devleti, laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olarak
tanımlanır. Laiklik kavramının doğru tarif edilmesi hâlinde, Diyanet İşleri
Başkanlığı kurumunun gerçekten laik bir devlet yapısına uygun olup olmadığı
rahatlıkla anlaşılacaktır. Türkiye, laiklik fikrini Fransa’dan almıştır.
Fransa’dan alınan laiklik kavramı, daha sonra özgün bir hâl almış ve âdeta,
alternatif bir anlayış olarak kamuoyuna benimsetilmeye çalışılmıştır. Fransa’da
kilise ile burjuvazi arasındaki çekişmelerden doğan “laiklik” kavramı,
kilisenin katı Katolik anlayışının, hoşgörüsüz, özgür düşünceye kapalı ve özgür
düşünce ürünü fikirleri, politikaları cezai müeyyidelere tabi tutması üzerine,
burjuvazinin ruhban sınıfı yerine iktidarda hâkim olması üzerine, çok uzun
süren kanlı çatışmalar sonrasında laiklik düşüncesi gelişmiş.
Bugün Fransa’da
devletin herhangi bir resmî dini yoktur, bütün dinlere eşit mesafede ve saygılı
yaklaşmakla birlikte resmî bir devlet dini yoktur; eğitimde, kamu kurumlarında,
kamunun eğitiminde dinî kurumlara yer verilmemektedir.
Yine,
İngiltere’de herhangi bir dine özel bir ayrıcalık tanınmamakta, din
görevlileri, dinle ilgili kurumlar dernek ve vakıf statüsünde çalışmakta ve
devlete vergi vermekten muaf tutulmaktadırlar.
Gerçek laik ve
toplumu hukuk ve demokrasi kuralları içinde özgürce yaşatmaya çalışan ülkelerde
Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir kurum yoktur. Bu tür kurumlar insan hak ve
özgürlüklerine, vicdan, inanç özgürlüğüne, demokrasiye, eşitliğe, adalete ve
laikliğe aykırı kurum olarak değerlendirilmektedir.
Türkiye’de
Diyanet İşleri Başkanlığı çok köklü bir anayasal kurumdur ve bugün 110 bini
aşan personeliyle, birçok bakanlıktan daha büyük bir bütçeye sahip olmasıyla,
hatta orta ölçekli bir devlet bütçesine sahip olmasıyla gelişmiş bir kurumdur.
Bu nedenle, böyle bir kurumun lağvedilmesi söz konusu değildir. Ancak bu
kurumun demokratikleşmesi ve gerçek anlamda laik bir kurum ve laik devletin bir
kurumu hâline gelmesi çalışmasını yapmak zorundayız.
Laik ülkelerde
devletin dini yoktur. Devlet herhangi bir dine bağlı olmaz; din, devlet
yönetiminde etkili olmaz. Yine aynı şekilde, laik ülkelerde hiçbir devlet dine
müdahale etmez, dini serbest bırakır.
Türkiye’de durum
farklıdır. Türkiye’de laiklik anlayışı, resmî devlet ideolojisinin, Diyanet
İşleri Başkanlığı ve kurumun tamamı üzerinden resmî devlet ideolojisinin
propagandasının yapılması ve bu anlayışın kitlelere yayılması propaganda
aracına dönüştürülmek istenmektedir, zaman zaman bunu
görüyoruz.
Peki, resmî devlet ideolojisinin yapısı nedir?
Resmî devlet ideolojisi tekçidir, tek tipçidir. Türkiye’de resmî devlet
ideolojisi inkârcıdır, yani demokratik değildir, dolayısıyla laik değildir,
özgürlükçü değildir. Tek tip devlet anlayışında tek millet vardır Türkiye’de, o
da Türk milletidir. Yine, tek dil vardır, o da Türkçedir. Tek din vardır, o da
İslam’dır, hatta tek mezhep vardır, o da Hanefi mezhebidir. Oysa Türkiye’de, bu
anlayışın dışında, çok kültürlü bir toplumsal yapıya sahip olmamız nedeniyle,
bu ülkede Hristiyanlar yaşamakta, bu ülkede Museviler
yaşamakta, bu ülkede Aleviler yaşamakta, bu ülkede Ezidıler
yaşamakta. Yine, bu ülkede 20 milyon Kürt’ün büyük bir çoğunluğunun Müslüman ve
İslam’ın da Şafii mezhebine mensup insanlar olduklarını biliyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
OSMAN ÖZÇELİK
(Devamla) - Bütün bunlar göz ardı ediliyor, bütün bunlar dışlanıyor ve kendi
inançlarını özgürce kullanmalarının önünde engeller teşkil ediliyor. Devletin
resmî ideolojisine uygun bir inanç mekanizmasına tabi kılındıklarını ve bu
anlamda bir asimilasyona tabi tutulduklarını görüyoruz. Oysa bunlar, devletin
kanunlarının kendilerine yükseldiği bütün sorumlulukları yerine getiren,
askerliğini yapan, vergisini veren ve bütün vatandaşlık yükümlülüklerini yerine
getiren insanlardır. Bunların dışlanarak, bunların inanç özgürlüğünün
kısıtlanarak asimilasyona tabii tutulması demokratik ülkelerde kabul edilebilir
bir şey değil, yine laiklikle hiçbir ilgisi yoktur. O nedenle, bizim
arzuladığımız gerçekten laik bir Türkiye yaratmaktır. Din, hiçbir şekilde
devlet işlerine karışmayacak, devleti yönlendirmeyecek ama devlet de dine
müdahale etmeyecek, din kendi kuralları çerçevesinde gelişmesini sağlayacak ve
bütün inanç grupları kendi düşüncelerini, inançlarını özgürce
kullanabileceklerdir. İşte gerçek laiklik budur. Bizim arzuladığımız, gerçek
laikliktir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan
507 sıra sayılı Tasarı’nın çerçeve 2 nci maddesiyle değiştirilmesi öngörülen
633 sayılı Kanunun 3 üncü maddesindeki “etkin ve verimli” ibaresinin “etkin ve
verimli bir şekilde” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Enis
Tütüncü (Tekirdağ) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Kim
konuşacak?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Tütüncü.
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Tütüncü. (CHP sıralarından alkışlar)
ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yine ibarenin
daha anlaşılabilir kılınması amacıyla vermiştik, reddedilecek, öyle
anlaşılıyor.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ben, az önceki felsefi açılımına izin verirseniz devam
etmek istiyorum çünkü olağanüstü önemde Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu
konuyu görüyoruz. Şimdi, Anadolu ve Rumeli İslamiyet yorumundan söz ettik.
Dünyadaki 100 dolayındaki İslamiyet yorumundan biri olarak bu yorum dört
kaynaktan beslenmiş. Birinci kaynak, Maveraünnehir, Horasan
ve Azerbaycan’dan göçlerle hızlanarak Anadolu’ya gelen tasavvuf ve düşünce
akımlarıdır.
Bu akımlar,
değerli milletvekilleri, Hanefiliğin üçüncü kuşak âlimlerinden sayılan ve akıl
ile dini birleştirmeye çalışan Semerkantlı Matüridi’nin
kelam anlayışıyla yoğrulmuştur. Dikkatinizi çekiyorum.
Ve daha sonra Farabî ile İbni Sina’nın
özellikle eski Yunan felsefesini, yani Platonculuğu,
Aristotelesçiliği ve Yeni Platonculuğu İslam düşüncesiyle bağdaştırmaya çalışan
düşüncelerinden esinlenmiştir ve aynı zamanda bu tasavvuf ve düşünce akımları
Türklerin İslam’dan önce benimsedikleri Şamanizm, Zerdüştilik, Budizm, Maniheizm, Mazdekilik, Musevilik,
Hristiyanlık gibi çok sayıda dinsel ve kültürel
kalıntıları içeriyordu ve bu akımlar içinde, bu tasavvuf ve düşünce akımları
içinde özellikle Yesevilik ve onun en güçlü kolu olan
Haydarilik ön plana çıkıyordu Anadolu’ya gelirken.
İkinci kaynak,
Anadolu’da tarih öncesi başlayan on binlerce yıllık dönemde gelişen inanç,
kültür ve değer yargısı sistemleridir. Göçler Anadolu’ya gelirken Anadolu’da
böylesine muhteşem bir inanç, kültür ve felsefe birikimi vardı.
Anadolu hümanizmasına katkı bağlamında özellikle Pythagoras, Platon/Eflatun, Aristoteles ve Stoacılık
felsefeleri içinde yoğrulmuşlar ve milattan sonra 2’nci yüzyılda Yeni
Eflatunculuk felsefe sistemini kuran ünlü felsefeci Plotinos’un
“Varlıkta birlik”, yani İbni Arabî’nin, biraz sonra
söz edeceğim Muhyiddin İbni
Arabî’nin “Vahdedi vücut” felsefesi temelinde bu
Anadolu’daki felsefe akımları Hristiyanlığın ve Museviliğin
kendine özgü tasavvufunu oluşturmuştu.
Üçüncü kaynak,
Orta Doğu’dan Anadolu’ya nüfuz eden tasavvuf ve düşünce akımlarıdır. Yani ne
kadar zengin, ne kadar muhteşem bir İslamiyet yorumuna sahip olduğunu anlatmak
istiyorum. Bunun kıymetini bilmek mecburiyetindeyiz Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri.
Üçüncü akım:
Sümer, Mezopotamya, Irak, Suriye ve Mısır kültürlerinin altyapısında yükselen,
İslamiyet ile birlikte, özellikle İmamı Azam Ebu Hanife’nin fıkıhçı, içtihatçı,
hoşgörülü tartışma anlayışında şekillenmiştir. Daha sonraki yıllarda İslami
tasavvuf anlayışlarının güçlenmesiyle birlikte söz konusu akımlar, Beyazıdi Bestami ve Hallacı
Mansur gibi mutasavvıfların yorumlarıyla da yoğrulmuştur.
Anadolu’ya gelen
bu tasavvuf ve düşünce akımlarından iki tanesi ön plana çıkmıştır. Bir tanesi Vefaîlik,
-ki Ahi Evren Vefaîdir- diğeri de Sühreverdîlik.
Dede Garkın, Ahi Evren, Geyikli Baba, bir arada, bu tasavvuf ve düşünce
akımlarının temsilcileridir.
Dördüncü kaynak,
Mağrip’ten, yani Endülüs ve Kuzey Afrika’dan gelen İslam tasavvuf anlayışının
düşünce sistemidir. Bu sistem, Yeni Eflatunculuk felsefesi, yani varlık birliği
ışığında şekillenmiştir; Muhyiddin İbni Arabî’nin vahdeti vücut, yani Ekberiyye
tasavvuf okulunda ise en yüksek noktasına ulaşmıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Tamam Sayın Başkanım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; işte, Anadolu felsefesi ve hümanizması, bu dört farklı
akımlardaki düşünce, inanç, kültür sistemlerinin bir sentezi olmuştur ve bu
sentezi en iyi söyleyen Ahmed Yesevî
şöyle demiştir:
“Sünnet imiş,
kâfir de olsa incitme sen
Huda bizardır
katı yürekli gönül incitenden,
Allah şahit, öyle
kula hazırdır Siccin (Cehennem),
Bilginlerden
duyup bu sözü söyledim işte.”
Diyanet İşlerinin
bu muhteşem felsefeye, bu muhteşem İslam yorumuna çok daha fazla önem
verilmesinin kaçınılmaz olduğunu bir daha vurguluyorum.
Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Hepinizi tekrar
sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Madde 2’yi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 3’te dört
adet önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
507 Sıra Sayılı Tasarının çerçeve 3’üncü maddesi ile değiştirilmesi öngörülen
633 sayılı Kanunun 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
M. Akif Hamzaçebi Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Enis Tütüncü |
Trabzon Malatya Tekirdağ |
“Başkanın
vereceği görevleri yapmak ve Başkana karşı sorumlu olmak üzere en fazla üç
Başkan yardımcısı atanabilir.”
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
507 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 3 üncü maddesi ile değiştirilen 633
sayılı kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının ikinci ve üçüncü
cümlelerinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Bekir Bozdağ Ahmet
Yeni Abdurrahman Arıcı |
Yozgat Samsun Antalya |
Ali
Koyuncu Ertekin Çolak |
Bursa Artvin |
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun Tasarısının Başkan Yardımcıları başlıklı 3’üncü maddesinin 1.
paragrafının sonuna aşağıdaki ibarenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Mehmet
Şandır M. Akif Paksoy |
Antalya Mersin Kahramanmaraş |
Beytullah Asil Reşat
Doğru Alim Işık |
Eskişehir Tokat Kütahya |
“Diyanet İşleri
Başkan Yardımcıları, Başkan tarafından verilen görevleri düzenler ve yürütür.”
BAŞKAN – Şimdi,
maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
507 Sıra Sayılı
Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın çerçeve 3. maddesi
sonuna aşağıdaki fıkra eklenmesini arz ve teklif ederiz.
“Başkan vekili
kurumsal işleyişiyle ilgili kararlarda Başkanın onayını almak zorundadır.”
Sırrı
Sakık İbrahim
Binici Osman Özçelik |
Muş Şanlıurfa Siirt |
Akın Birdal Hamit
Geylani Nuri
Yaman |
Diyarbakır Hakkâri Muş |
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Yaman. (BDP sıralarından alkışlar)
M. NURİ YAMAN
(Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığı
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesiyle ilgili
vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bilindiği gibi,
din ve vicdan özgürlüğü İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra uluslararası belgelerde
temel insan hakları ve özgürlükleri kapsamında değerlendirilen önemli bir
haktır. Ve yine Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş yasası olan 24 Temmuz
1923 Lozan Anlaşması’nda da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına bu din ve vicdan
özgürlüğünü düzenleyen ve uluslararası sözleşmelerden önce hayata geçirilen
önemli bir düzenleme bulunmaktadır. Bu düzenlemenin içeriğiyle ilgili size
aynen ilgili maddeden bilgiler sunduktan sonra bu maddenin bir temel insan
hakkı olan din ve vicdan özgürlüğünün Anadolu coğrafyasında bilhassa Kürtlerin
yoğun olarak bulunduğu bölgelerde önündeki engelin nasıl uygulandığı hakkında
da örnekler vermek istiyorum.
Bu yasal
düzenleme Lozan Anlaşması’nın 39’uncu maddesinin dördüncü fıkrasında aynen
şöyle der: “Herhangi bir Türk uyruğunun gerek özel gerekse ticari ilişkilerinde
din, basın ya da her çeşit yayın konularıyla açık toplantılarında dilediği dili
kullanmasına karşı hiçbir kısıtlama konulamaz.” demektedir. Bu, önemli bir
insan hakkıdır.
Yine aynı
maddenin beşinci fıkrasında “Devletin resmî dili bulunmasına rağmen Türkçe’den başka bir dil konuşan Türk vatandaşlarına
mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri bakımından uygun
düşen kolaylıklar sağlanacaktır.” hükmünü taşımaktadır. Bakın
gördüğünüz gibi daha uluslararası kurallara geçmeden önce bu devletin temel
kuruluş yasasında önemli insan hakları, din ve vicdan özgürlüğü, dil, ana dil kullanma
özgürlüğü yıllar önce yasalarımıza geçmiştir ve yine 2004 tarihindeki
Anayasa’mızın 90’ıncı maddesinin değiştirilmesinde de temel hak ve
özgürlüklerle ilgili düzenlemelerin iç hukukla çelişmesi hâlinde uluslararası
bu tür düzenlemelerin iç hukuktan önce geleceğini düzenleyen bir hükümdür. Gönül
isterdi ki şu anda görüşülmekte olan Diyanet İşleri Başkanlığının bu yasasının
düzenlenmesinde Kürt coğrafyasındaki Türk vatandaşlarımızın, o insanlarımızın
anlamadıkları, hiçbir şekilde yorumlayamadıkları bir dille oralarda Ku’ran-ı Kerim’in mealini, oralarda verilen vaazın anlamını
anlamadıkları bir dilde öğrenmemiş olmalarıydı. Ne yazık ki hepinizin de o
coğrafyada gördüğünüz gibi orada sadece Türkçe vaazlar verilmekte ve hadisler
Türkçe olarak orada dile getirilmektedir. Bu, temel insan haklarının çiğnenmesi demektir.
Diliyorum ve
umuyorum bu Diyanet İşleri Başkanlığının kuruluş ve görevleriyle ilgili yasa
öyle görülüyor ki bu Meclisten çıkacak; şimdiden hayırlı uğurlu olsun diyorum.
Ancak burada Sayın Bakanıma ve Diyanet İşleri Başkanının değerli yöneticilerine
bilhassa bu değindiğim konuda Kürt coğrafyasında yaşayan o insanlarımızın tek
kelime Türkçe bilmediğini de bilerek -bunu gözlemleriyle de gidip incelemeleri
durumunda- bu insan haklarının ihlalinin giderilmesini, bu konuda
düzenlemelerle Diyanet İşleri Başkanlığının çıkaracağı iç yönetmelikleriyle…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
M. NURİ YAMAN (Devamla) - …iç düzenlemeleriyle gidermeleri ve
oradaki o vatandaşlarımızın kendi din ve vicdan özgürlükleriyle ilgili kendi
dinlerinin anlamını anlayacakları ana dillerinde Kur’an-ı
Kerim’in -bu konudaki mealini de çok değerli bir din bilgini olan ve bundan
yıllar önce Diyanet İşleri Başkanlığına da sunulan- Sayın Abdullah Varlı’nın Kur’an-ı Kerim’in
mealinin Kürtçe bu bölgelerde, yoğunluğu Kürt vatandaşların bulunduğu camilerde
Kur’an-ı Kerim’in Kürtçe mealinin o halka anlaşılır
bir şekilde verilerek, çiğnenmekte olan bu insan haklarının bu coğrafyada
hayata geçirilmesini diliyor ve çıkacak olan yasanın hayırlı, uğurlu olması
dileğiyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yaman.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Önerge
reddedilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun Tasarısının Başkan Yardımcıları başlıklı 3’üncü maddesinin 1.
paragrafının sonuna aşağıdaki ibarenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Günal (Antalya) ve arkadaşları
“Diyanet İşleri
Başkan Yardımcıları, Başkan tarafından verilen görevleri düzenler ve yürütür.”
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) –Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Kim
konuşacak?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Alim Işık…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 507 sıra sayılı
Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak vermiş olduğumuz önerge
hakkında söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, önergemizde özellikle başkan
yardımcılarının görevlerinin yürütülmesiyle ilgili hüküm ilavesi önerilmekte. Niye kabul edilmediği tabii, Sayın Bakanın ve Komisyonun takdiri.
Ancak başkan yardımcılarının Diyanet İşleri Başkanıyla birlikte görev süresinin
sona erdirilmesi konusu orada yılların birikimine sahip birçok bürokratın yok
sayılması anlamına gelir. Başkanın göreviyle beraber başkan yardımcılarının
görevlerinin sona erdirilmesi diyanet camiasında bu konuda uzmanlaşmış birçok
insanın yok sayılması anlamına gelir. Bu konuda mutlaka sürenin üç yıl, dört
yıl gibi ya da Başkan süresiyle kısıtlandırılması hükmünün kaldırılması
gerekiyor. Ancak, en az on yıl süre Diyanet İşleri Başkanlığında çalışmış,
birikimli kişilerin bu görevlerde bulundurulması daha anlamlı bir düzenleme
olacaktır.
Değerli
milletvekilleri, sorular kısmında Sayın Bakana birkaç soru yöneltmiştim. Bu
sorular şu anda Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde çalışan binlerce
insanımızın merakla beklediği sorular. Kendisine sorduğumuz soruya verdiği
cevap “1.743 vekil imam var.” dedi ama bunların kadroya atanıp atanmayacağı
bölümünü boş bıraktı. Tekrar soruyorum Sayın Bakanım: Bu düzenlemede şu anda görevleri
başında bulunan 1.743 adet olduğunu ifade ettiğiniz vekil imamlar kadrolu hâle
getirilecekler mi, görev sürelerinin karşılığı olan kadro derece ve
kademelerine atanacaklar mıdır? Dolayısıyla bu konuda bizim vereceğimiz
önergemizi destekleyecek misiniz?
İkincisi, her yıl
hac organizasyonu kapsamında Diyanet İşleri personeli olarak hacca gönderilen
ve son yıl 2.552 kişi olduğunu ifade ettiğiniz kişiler arasındaki
imam-hatiplerin nasıl seçildiği ve bunların gönderilmesinde ne tür kriterlerin uygulandığı konusunu cevaplamadınız ve ben
Anadolu’da birçok insanın, yirmi yıllık, yirmi beş yıllık imam-hatip dururken
üç beş yıllık, sekiz yıllık imamın, sesinin güzel olmasından dolayı hacca
gönderildiği yönündeki şikâyetler aldım. Müzik yarışması değil burası, dinî
bilgi birikiminin ve emeğinin öne alınacağı bir düzenleme gerekiyor. Bu konuda
mutlaka objektif kriterlerin ele alınması gerekiyor.
Bir diğer konu,
Sayın Recep Taner de dile getirdi, bugün halk eğitim merkezlerinde üç beş kişi
ihtiyaca binaen kurs kapsamında değerlendirilerek kurslar açılırken, Kur’an kurslarında minimum on beş kişi aranması uygulamada
Anadolu’nun birçok köyünde, kasabasında Kur’an
kursunun açılamayacağı anlamına gelir. Lütfen, bu sınırlamanın mutlaka
kaldırılması gerekir; beş
on aralığında bir değere çekilebilir, hatta mümkün olsa da hiç bu
sınırlamayı yapmasak.
Bir diğer konu,
Türkiye Diyanet Vakfı hesabına yatırılan hac ve umre gelirlerinin nasıl
harcandığı konusu birçok şaibeli söylemlere yol açmaktadır. Burada mutlaka bir
düzenleme gerekir. Ya Başkanlık hesabına aktarılması ya da grubumuzun
önerisinde olduğu gibi, eğer uygun görülürse bir döner sermaye kapsamında
bunların değerlendirilerek Diyanet İşleri personeline belli miktarda
dağıtılması gerekir diye düşünüyoruz.
Bir başka konu,
özel seyahat acentelerine hac kontenjanının verilmesi uygulaması ve bu
düzenlemede bunun hükme bağlanması, bugün Anadolu’nun birçok ilinde yaşanan
birçok dedikoduyu, şaibeyi çok daha büyük noktalara taşıyacaktır. Bu konuda, 20
kişilik hacı adayını bulan din görevlisine 1 kontenjanın verildiği ya da başka
türlü ödüllendirmelerin yapıldığı iddialarının yer aldığı Türkiye’de yeni
iddialar gündeme gelebilecektir.
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ALİM IŞIK (Devamla) –
Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bu özel seyahat
acentelerine hac kontenjanlarının ihtiyaç olması hâlinde, Diyanet İşleri
Başkanlığının ihtiyaç duyması hâlinde verilmesi yönünde bir değişiklik daha
doğru olacaktır, yoksa Anadolu’nun birçok bölgesinde bu konudaki sıkıntılar
daha da artacaktır diyor, önergemizin kabulünü takdirlerinize sunarak hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Işık.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir, bu önergeleri
okutup birlikte işleme alacağım. Önerge sahiplerinin istemi hâlinde kendilerine
ayrı ayrı söz vereceğim.
Önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
507 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 3 üncü maddesi ile değiştirilen 633
sayılı kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının ikinci ve üçüncü
cümlelerinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Bekir
Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
507 Sıra Sayılı Tasarının çerçeve 3’üncü maddesi ile değiştirilmesi öngörülen
633 sayılı Kanunun 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
M.
Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları
“Başkanın
vereceği görevleri yapmak ve Başkana karşı sorumlu olmak üzere en fazla üç
Başkan yardımcısı atanabilir.”
BAŞKAN – Komisyon
önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılıyoruz.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Enis Tütüncü…
OKTAY VURAL
(İzmir) – İkisi aynı mahiyette nasıl oluyor? “İkisi aynı mahiyette.” dediniz
de.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Tütüncü. (CHP sıralarından alkışlar)
ENİS TÜTÜNCÜ
(Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlarım, bu önergemizin gerekçesi, başkan yardımcılarının görev
sürelerinin Başkanın görev süresiyle sınırlı tutulmasının doğru olmadığına
yöneliktir. Böyle bir örneğin sistemimizde olmadığına inanıyoruz.
Şimdi ben az
önceki konuşmamı sürdürmeye çalışacağım. Anadolu felsefesi ve insancılığı ile
bunun yarattığı dünya görüşünün evrensel boyutları ne yazık ki dünya felsefe
sisteminde ve insanlık tarihinde henüz yeterince fark edilebilmiş değildir. Bu
zenginliğimizi, bu üstünlüğümüzü, bu güzelliğimizi dünyaya bir an önce
anlatmalıyız, öğretmeliyiz.
Bakınız, Yunus
Emre çağımıza da damgasını vurmuş dizeleriyle sekiz yüz-sekiz yüz elli yıl önce
nasıl seslenmiş insanlığa, hümanizma anlayışına bakınız: “Dünya benim
rızkımdır, halkı kendi halkımdır.” 13’üncü yüzyıl Avrupası’nı
düşününüz, anımsayınız, engizisyon mahkemeleriyle, insanların akıl almaz
işkencelerle katledildiği bir zaman kesiti. Genç kızların, kadınların içine
cadı girmiş suçlamalarıyla meydanlarda yakıldığı bir zaman sürecinde Yunus Emre
“Dünya benim rızkımdır, halkı kendi halkımdır.” diyor.
Bizim İslam
yorumumuzda önce insan ve sevgi anlayışı ön plandadır, insana hizmetin en büyük
ibadet olduğu görüşü benimsenmiştir, insan ve sevgi temelinde dayanışmanın,
barışın, özgürlüğün ve hoşgörünün değeri dile getirilmiş, gerçek dünyanın ve
yaşamın güzellikleriyle mana derinlikleri anlatılmaya çalışılmıştır.
Bakınız, Mevlânâ nasıl seslenmiş: “Ey Allah’ı arayan, aradığın
sensin.”
Hacı Bektaş Veli nasıl seslenmiş: “Benim Kâbem
insandır.”
Yunus Emre nasıl
seslenmiş: “Bir kez gönül yıktın ise,/
Bu kıldığın namaz değil/ Yetmiş iki millet dahi,/ Elin, yüzün yumaz değil.”
Yine Mevlânâ seslenmiş: “Gel, gel yine, her neysen, kimsen, yine
gel;/ Kâfirsen, ateş ve putseversen yine gel./ Girmez
ki umutsuzluk dergâhımıza.../ Yüz tövbeni bozsan bile gel, sen yine gel.”
Ve Şeyh Edebali’yi biliyoruz: “Ey oğul, insanı yaşat ki devlet
yaşasın.”
Bizim inancımızda
Allah’tan korkmak yerine Allah’ı sevmek esas alınmıştır. Arapların yorumunda
Allah korkusu egemendir. Allah sevgisi ile insan sevgisi bütünleştirilerek bir
arada yaşanmıştır. İnsanlığın mutluluğa ancak ve ancak bu yolla
erişebileceğine, mutluluk ile sevinci ancak bu dünyada sevgi pınarında
tadabildiğine inanılmıştır. “Cennet cennet
dedikleri,/ Birkaç köşkle birkaç huri/ İsteyene ver onları/ Bana seni gerek
seni.” Ve Yunus Emre yine: “Yaradılmışı severiz
Yaradan’dan ötürü.”
Bilginin önemi
son derece önemsenmiştir. Ne demiş biliyor musunuz Hacı Bektaş
Veli: “Düşünce karanlığına ışık tutanlara ne mutlu.” Yine Hacı Bektaş Veli demiş ki: “İlimden gidilmeyen yolun sonu
karanlıktır.” Yine Mevlânâ demiş ki: “Bilgiyle uyumak
bilgisiz ibadet etmekten hayırlıdır.”
Aklın ve özgürlüğün önemi son derece önemli. Ne demiş özgürlük konusunda Mevlânâ
biliyor musunuz: “Ayran kasem önümde durdukça/ Vallahi kimsenin balını
düşünmem/ Azıksızlık ölümle kulağım bursa bile/ Özgürlüğü kulluğa satmam ben.”
Ve Şeyh Bedreddin...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Teşekkür ederim.
Yine Orta Çağ
karanlığında dinsel dogmalara karşı akıl, us ön plana çıkarılmaya
çalışılmıştır. Aklın üstünlüğü bağlamında, insan yeteneği ile insana verilen
olanakların gerçek boyutlarda değerlendirilmesi gerektiği savunulmuştur ve o
dönem Anadolu’sunda, katı dinsel dogmaları aşmaya çalışan önemli düşünsel
açılımlara ulaşılmıştır.
Bakınız, Şeyh Bedreddin şöyle demiş: “İlahi irade dahi ancak bir insanın
yeteneğinde olanı Allah’ın dilemesi demektir. Yoksa, o
insanın yeteneğinde olmayanı Allah’ın istemeye yetkisi yoktur.” Ve yine demiş
ki: “İbadetin koşulu ve kuralı yoktur. Allah her türlü ibadeti kabul eder.”
Evet, nasıl
muhteşem bir felsefe ve hümanizma anlayışı temelinde bir İslamiyet yorumuna ve
anlayışına sahip olduğumuzu bir daha görelim ve bu güzellikleri, üstünlüğümüzü
bütün dünyaya ayrıntılı bir şekilde anlatalım. (Alkışlar)
Başkan- Diğer önerge…
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Gerekçe…
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yürütülmekte olan
hizmetlerin aksamaması ve devamlılığın sağlanması amacıyla bu önerge
verilmiştir.
BAŞKAN –
Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Komisyonun bir
düzeltme talebi vardır.
Buyurun.
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Sayın Başkanım, çerçeve 3’üncü maddenin
ilk cümlesinde yer alan “başlığıyla birlikte” ifadesinin buradan çıkarılmasını
istiyoruz. Ayrıca, madde başlığındaki “Başkan yardımcıları:” ifadesinin de aynı
şekilde çıkarılmasını istiyoruz. Bu teknik düzeltmeyi böylece yapmış oluyoruz.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Bu nasıl redaksiyon?
BAŞKAN – Bu
düzeltme ve kabul edilen önerge doğrultusunda madde 3’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 4’te üç
önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
507 sıra sayılı Kanun tasarısının çerçeve 4 üncü maddesinin ikinci fıkrasında
geçen “Süresi biten üyeler, yeniden atanabilir” ibaresinin “Bir kişi en fazla
iki kez Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi olarak atanabilir” şeklinde
değiştirilmesini, beşinci fıkrasının (a) bendinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“a) İslam Dininin
temel bilgi kaynaklarını ve metodolojisini, tarihi
tecrübesini ve güncel talep ve ihtiyaçları dikkate alarak dini konularda karar
vermek, görüş bildirmek ve dini soruları cevaplandırmak.”
Ahmet
Yeni Abdurrahman Arıcı Ali
Koyuncu |
Samsun Antalya Bursa |
Ertekin Çolak Nusret Bayraktar |
Artvin İstanbul |
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
507 Sıra Sayılı
Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın çerçeve 4. maddesinin
1. fıkrasından sonra aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"Aday Tespit
Kurulunca tespit edilen üyelerden en az üçü, ilahiyat fakültesi öğretim
üyelerinden atanacaklardan ise en az biri iyi derecede Kürtçe bilenler
arasından seçilir."
Nuri
Yaman İbrahim
Binici Osman Özçelik |
Muş Şanlıurfa Siirt |
Hamit Geylani Akın
Birdal Sırrı
Sakık |
Hakkâri Diyarbakır Muş |
BAŞKAN – Şimdi
maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun Tasarısının 4’üncü maddesine bağlı 5. maddenin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Mehmet
Şandır Beytullah Asil |
Antalya Mersin Eskişehir |
Hasan
Çalış Mümin
İnan Yılmaz Tankut |
Karaman Niğde Adana |
Hüseyin
Yıldız |
Antalya |
"Madde 5-
Din İşleri Yüksek Kurulu, Başkanlığın strateji ve politikalarını belirlemek,
amaçlar oluşturmak üzere yapılan çalışmaları değerlendirmek ve karara
bağlamakla görevli en yüksek karar ve danışma organı olup; 21 üyeden oluşur.
Din İşleri Yüksek
Kurulu Üyeleri, tüzükte belirlenen usul ve şartlara uygun olarak Aday Tespit
Kurulunca seçilirler.
Din İşleri Yüksek
Kurulu Üyelerinin görev süresi 5 yıldır. Süresi biten üyeler yeniden
seçilebilirler. Üyeliklerin herhangi bir sebeple boşalması halinde, aday tespit
kurulunca seçilen üye atandığı üyenin süresini tamamlar.
Din İşleri Yüksek
Kurulu Üyeleri, kendi arasından bir Başkan ve bir Başkan Vekili seçerler.
Başkan ve Başkan Vekilliğine yeniden seçilmek mümkündür.
Din İşleri Yüksek
Kurulunda, bu maddede sayılan görevlerin yerine getirilmesinde Din İşleri
Yüksek Kurulu uzmanı ve Din İşleri Yüksek Kurulu uzman yardımcısı istihdam
edilir.
Din İşleri Yüksek
Kurulu uzman yardımcılığı yarışma ve yeterlik sınavlarının şekil ve uygulama
esasları ile Din İşleri Yüksek Kurulu uzman ve uzman yardımcılarının çalışma
usul ve esaslarına ilişkin diğer hususlar yönetmelikle düzenlenir.
Din İşleri Yüksek
Kurulu'nun idari işlerini yürütmek üzere, Kurul başkanlığına bağlı bir Genel
Sekreterlik kurulur. Genel Sekreter, Genel Sekreterlik personelinin sicil ve
disiplin amiridir. Genel Sekreterlik çalışmaları ile ilgili hususlar
yönetmelikle düzenlenir. Genel Sekreter, Din İşleri Yüksek Kurulunun görüşü
alınarak Başkan tarafından atanır."
BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.
Buyurun Sayın
Asil. (MHP sıralarından alkışlar)
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığı
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın Din İşleri Yüksek Kurulu
Başkanlığının oluşturulmasıyla ilgili 4’üncü maddesi üzerinde verdiğimiz önerge
üzerinde söz aldım. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Bu maddede
Diyanet İşleri Başkanlığının strateji belirleme, en yüksek karar ve istişare,
değerlendirme organı niteliğinde kurulmuş bulunan Din İşleri Yüksek Kurulu bu
alanda ilmî özerklik ve bağımsızlık özelliğine sahip bir kurul olarak kabul
edilmektedir. Anayasa’mızda belirlenen laiklik ilkesi doğrultusunda her türlü
siyasi görüş ve düşüncelerin dışında kalarak, milletçe dayanışma ve
bütünleşmeyi amaç edinen prensipler doğrultusunda çalışacak olan bu Kurul, Türk
toplumunun bu alandaki ihtiyaçlarını giderecek en üst organdır.
Bu nedenle, Din
İşleri Yüksek Kurulunun bilimsel çalışmaları ile idari ve bürokratik işlerinin
birbirinden ayrılarak Kurulun bilimsel özerkliğine uygun olarak, memurlarla
ilgili işler ile idari işlerin yürütülmesinde genel sekreterlik -yardımcı birim
olarak- kurulması amaçlanmıştır.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, İslam dininin amacı, insanları barış, huzur ve
hoşgörü ortamında bir arada tutmaktır. Bunun sağlanması, İslam’ın doğru
öğretilmesine, doğru anlatılmasına ve doğru anlaşılmasına bağlıdır. Dinin doğru
anlaşılması ve anlatılması da ancak iyi yetişmiş elemanlarla, dinin siyasi ve
ideolojik yaklaşımın dışında düşünülmesiyle mümkündür. Biz, dinin herkes
tarafından öğrenilmesini, doğru bir şekilde yaşanılmasını, din ve vicdan
hürriyetinin sağlanmasını hedeflemekteyiz, bunun için Diyanet İşleri
Başkanlığının doğru yapılanmasının çok önemli olduğunu düşünüyoruz.
Diyanet İşleri
Başkanlığı, ülkenin en ücra köşelerine kadar temsilci bulundurma imkânına sahip
bir kurumumuzdur. Türk toplumu da din hizmetlerine ve din görevlilerinin
faaliyetlerine açık ve isteklidir. Bu durum, Türkiye'de yaygın din eğitimi ve
öğretimi için bir fırsattır ancak bu imkânların bugüne kadar Diyanet İşleri
Başkanlığınca gereği gibi kullanıldığını söylemek mümkün değildir. Mesleği
benimsememiş, yaptığı işi ülkü noktasına getirememiş, sadece geçimini
sağlamanın yolu olarak görmüş görevlilerin bulunması da din hizmetlerinin
gereği gibi yerine getirilmesini engellemektedir. Diyanet İşleri Başkanlığının
merkez ve taşra teşkilatlarında görev yapan personelin bulundukları görevlere
uygun şartları taşıyıp taşımadıkları, tayinleri ve görevlendirilmeleri sürekli tartışılagelmiştir çünkü bu görevlilerin atanmasında, genel
olarak, personelin zekâ, kabiliyet, ilmî kariyer, yetişmişlik, plan ve proje
sahibi olması, hamleci ve ileriye dönük düşünceler taşıması yönünden kriterler aranmamıştır. Cami görevlilerinin atanmasında da
mekân, cemaat, cemaatin bilgi seviyesi, çevre ve diğer faktörler göz önünde
tutulmamıştır.
İnşallah, şu gün
çıkarmakla uğraştığımız bu teşkilat yasasının bu tür olumsuzlukları gidermesi
temennisiyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Asil.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
507 Sıra Sayılı
Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın çerçeve 4. maddesinin 1.
fıkrasından sonra aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"Aday Tespit
Kurulunca tespit edilen üyelerden en az üçü, ilahiyat fakültesi öğretim
üyelerinden atanacaklardan ise en az biri iyi derecede Kürtçe bilenler
arasından seçilir."
M.
Nuri Yaman (Muş) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Özçelik. (BDP sıralarından alkışlar)
OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; verdiğimiz önerge üzerine söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Din İşleri Yüksek
Kurulu, çok önemli görevler yapacak bir kurul olarak kanunda tespit edilmiştir.
Bu nedenle, Din İşleri Yüksek Kurulunda Kürtçe bilen din adamlarının yer
almasının doğru olduğunu düşünüyoruz. Kürtlerin, 40 milyon nüfusuyla, Orta
Doğu’da, İslam dininin en sadık halkı olduğu bilinmektedir. Yine, Kürtler,
İslam’ın doğru öğrenilmesi, doğru öğretilmesi konusunda birçok eğitim kurumları
açmış tarih içinde, medreseler açmış ve çok büyük din adamları yetiştirmiştir. Melaye Cizirî, Ahmedi Hani ve Saidi Nursi, Saidi Kürdi gibi din
bilginleri bu çağa damgalarını vurmuş önemli din bilginleridir. Bunlar Kürt
medreselerinden yetiştiler. Bugün hâlâ çok derin dinî çalışmalar yapan, İslam
dinini en iyi şekilde öğrenme ve öğretme çabası içinde olan Kürt din adamları
var; bunlar Suriye’de, Irak’ta, İran’da, Mısır’da din eğitimi alıyorlar ve
dinin doğru öğrenilmesi için büyük bir çaba içindeler. Yine, bugün, ilahiyat
fakültelerinde Kürtçeyi iyi bilen din adamları, öğretim üyeleri var. Bunlara
Din İşleri Yüksek Kurulunda mutlaka yer verilmesi lazım.
İslam dininin
temel kaynağı, kutsal kitap Kur’an-ı Kerim’dir. Dinin
doğru öğrenilmesi Kur’an-ı Kerim’in iyi ve doğru
öğrenilmesiyle mümkündür. Böylece, dinin hurafelerden, batıl inançların çarpık
etkilerinden kurtarılması, korunması Kur’an-ı
Kerim’in doğru öğrenilmesiyle mümkündür. Malum, Kur’an-ı
Kerim’in dili Arapçadır ve bin dört yüz yıl önceki Arapçadır. Bugün, yaşayan
Arapça dilini çok iyi bilenler bile bin dört yüz yıl önceki Arapça dilini
kolayca çözemiyorlar, anlayamıyorlar. Bu nedenle, Arapçada bile Kur’an-ı Kerim’in tefsirleri ve mealleri yayımlanmaktadır. Nitekim, Türkçede de Kur’an-ı
Kerim’in doğru öğrenilmesi, doğru algılanması amacıyla Kur’an-ı
Kerim’in Türkçe tefsirleri ve mealleri yayımlanmaktadır.
Kürtler, diğer
halklar gibi, kutsal kitaplarını kendi dillerinde öğrenme hakkına sahiptirler.
Bu, bir hak olduğu gibi, dinin doğru öğrenilmesi bakımından da ayrıca dine
hizmetin bir gereğidir. Dinde milliyetçilik ve ırkçılık yoktur. İslam dini
birleştiricidir. İslam dini ayrıştırıcı değildir, barışçıdır. Dinin doğru
öğrenilmesi hâlinde barışa da büyük katkı sağlanacağı bilinmektedir. Diğer Kitab-ı Mukaddes İncil, “…” (x) “Müjde” adıyla Kürtçeye
çevrildi ve Kitabı Mukaddes Şirketi İncil’i bedava dağıtırken, milyonlarca
İncil’i bedava dağıtırken ne yazık ki Diyanet İşleri Başkanlığımız Kur'an-ı Kerim’in Kürtçe mealini yayımlamak üzere
oluşturduğu komisyonun çalışmalarına ara verdi, son verdi. Neden çok açık
şekilde kamuoyuna açıklandı. Daha önceki konuşmamda belirttiğim gibi, Diyanet
İşleri Başkanlığının resmî devlet ideolojisinin hizmetine sunulması
gayretlerinin bir sonucu olarak Kur'an-ı Kerim’in
Kürtçe mealinin yayımlanması millî birlik ve bütünlüğe zarar vereceği
gerekçesiyle yasaklandı, o komisyon lağvedildi. Şimdi, Kur'an-ı Kerim’in İngilizce mealleri, Fransızca mealleri,
Rusça mealleri yayımlanıyor da burada yaşayan 20 milyon insanın, üstelik İslam
dinine en sadık, Salâhaddin Eyyubî
gibi bir büyük komutanı yetiştirmiş, İslam dinini Batı’nın saldırılarından
korumuş bir kahramanın evlatlarının kendi diliyle Kur'an-ı
Kerim’i öğrenmelerinin millî birlik ve bütünlüğü engelleyeceği veya bozacağı
gerekçesiyle böyle bir komisyonu lağvetmek doğru değildir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
OSMAN ÖZÇELİK
(Devamla) – Bu nedenle, mutlaka Kur'an-ı Kerim’in
Kürtçe mealleri Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından, yetkili ve yetkin
makamların katkılarıyla, bilim adamlarının katkılarıyla Kürtçe çevirisi
yapılmalı, meali yayınlanmalı ve dağıtılmalıdır. Bu, millî birlik ve
beraberliğe zarar vermez; tam aksine, barışa ve birbirimize hoşgörüyle
bakmamıza delalet eder, bunu bekliyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığının bütün
birimlerinde Kürtçe bilen din adamlarının bulunmasının yine aynı amaca hizmet
edeceğini düşünüyoruz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Özçelik.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
(x) Bu bölümde Hatip tarafından, Türkçe olmayan bir dille
bir kelime kullanıldı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
507 sıra sayılı Kanun tasarısının çerçeve 4 üncü maddesinin ikinci fıkrasında
geçen “Süresi biten üyeler, yeniden atanabilir” ibaresinin “Bir kişi en fazla
iki kez Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi olarak atanabilir” şeklinde
değiştirilmesini, beşinci fıkrasının (a) bendinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“a) İslam Dininin
temel bilgi kaynaklarını ve metodolojisini, tarihi
tecrübesini ve güncel talep ve ihtiyaçları dikkate alarak dini konularda karar
vermek, görüş bildirmek ve dini soruları cevaplandırmak.”
Ahmet
Yeni (Samsun) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN – Ne
yapalım?
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Gerekçe…
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kurula bir
dinamizm kazandırılması amaçlanmaktadır.
Bunun yanında,
(a) bendinde yapılan değişiklikle de, bent metninin kurulun hizmet alanıyla
ilgili olarak daha anlaşılır bir şekilde yeniden düzenlenmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 5 üzerinde
iki önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Tasarının Çerçeve 5 inci maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 633 sayılı Kanunun
6 ncı maddesinin birinci fıkrasında yer alan “süresi
sona erenler” ibaresinin “süresi sona eren başkan ve üyeler” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Necla
Arat Enis
Tütüncü Fevzi
Topuz |
İstanbul Tekirdağ Muğla |
Osman
Kaptan Kamer
Genç |
Antalya Tunceli |
BAŞKAN – Şimdi
maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun Tasarısının çerçeve 5. maddesiyle değiştirilen 633 sayılı kanunun 6.
maddesinin (d) bendinin madde metninden çıkarılmasını, madde başlığındaki ve
metnindeki “Mushafları İnceleme ve Kıraat Kurulu” ibaresinin “Mushafları
İnceleme ve Tefsir Kurulu” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Mehmet
Şandır Beytullah Asil |
Antalya Mersin Eskişehir |
Reşat
Doğru Hasan
Çalış Mehmet Akif Paksoy |
Tokat Karaman Kahramanmaraş |
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Doğru. (MHP sıralarından alkışlar)
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 507 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önergeyle
ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi dinin herkes tarafından doğru öğrenilmesini, doğru bir şekilde
yaşanmasını, din ve vicdan hürriyetinin sağlanmasını hedeflemekte, bu hedefe
ulaşabilmek için Diyanet İşleri Başkanlığının yeniden yapılandırılmasını
kaçınılmaz kabul etmektedir. Ancak böylesine önemli bir konunun ilgili kesimler
ve akademik çevrelerce yeterince tartışılmasına imkân verilmemiştir. Komisyon
aşamasında da muhalefetin katkısı maalesef yeterince dikkate alınmamıştır.
Ülkemizde pek çok
yerleşim biriminde camiler ya cami cemaati ya da hayırseverler tarafından
yapılmıştır. Ancak bazı camilere kadro verilmediği için ya hizmet sunulamamakta
ya da Diyanet İşleri Başkanlığı hedefleri doğrultusunda hizmet
sunulamamaktadır. Bu ihtiyaç giderilmeli ve daha sonra da ihtiyaçlar göz önüne
alınarak cami yapım, bakım ve kadro durumu düzenlenmelidir.
İmam, vekil imam,
lise mezunu imam, üniversite mezunu imam, yeni düzenleme ile sözleşmeli
personel uygulaması problemlere sebep olmakta, yeni problemleri de beraberinde
getirmektedir. Bu nedenle imam ve müezzin kadrolarının peyderpey yüksekokul
olacağı bir program yapılmalıdır. Lise mezunu imamlara YÖK ile iş birliği
yapılarak yükseköğrenim tamamlama programı fırsatı verilmelidir. Vekil imamlara
imam kadrosu verilmeli, 4/B’li çalışan din
görevlilerine de aynı şekilde bu konunun çözümlenmesi noktasında da, asil
kadroya geçilmesinde de destek olunmalıdır. Ayrıca, vekil imamlıkla ilgili
olarak yeterlik belgesi istenmesine de son verilmeli, daha önceki dönemlerde
vekil imamlık yapmış olanların hepsi kadroya alınmalıdır.
Sayın
milletvekilleri, sözleşmeli personel uygulamasının ortaya çıkardığı problemleri
Sağlık Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı ve diğer kuruluşlarda yaşıyoruz. Bu
uygulamanın Diyanet İşleri Başkanlığında da uygulanması herhâlde doğru
olmayacaktır. Din görevlilerimizin özlük hakları iyileştirilmelidir çünkü bu
personel -toplumda sözü dinlenen, örnek alınan- halkın huzur içinde yaşaması
için çok önemlidir. Nasihat ve davranışlarıyla olumlu bir profil
çizen din görevlileri yaşadıkları toplumun huzur ve güvenine çok önemli
katkılar sağlamaktadır. Ehil personelin olduğu camiler âdeta eğitim kurumu gibi
hizmet vermektedir. Bu kadar önemli bir görevi yapan insanların özlük hakları
iyi olmalı, toplumun bütün kesimlerince kabul edilmeli. Din görevlilerimizin
böyle önemli görevleri yerine getirebilmesi için, camilerimizin de siyasetten
uzak tutulması, meslek içi eğitimle kendilerini yenilemeleri önemlidir. Ancak
tasarıyla Başkanlık personeli ve din hizmetleri sınıfının özlük hakları
iyileştirilirken, genel idare hizmetleri, yardımcı hizmetler, teknik hizmetler
gibi alanlarda yetersiz iyileştirme yapılması, muhalefetin önerilerinin dikkate
alınmaması da düşündürücüdür.
Sayın
milletvekilleri, diğer bir önemli konu da: Hacca gitmek isteyen vatandaşlarımız
kurada çıkmadığı için çok uzun süre bekliyorlar. Bu konu giderek önemli bir
sıkıntı hâline geliyor. Bu konu ya Suudi Arabistan ile yapılacak çalışmayla
çözülmeli ya da belirli bir plan dahilinde isteyen
herkesin gecikmeli de olsa gideceği bir otomatiğe bağlanmalıdır.
Yurt dışında
yaşayan Türklerin ve çocuklarının din hizmetleri ihtiyacı giderek hem alan
olarak hem de ihtiyaç olarak büyümektedir. Gelecek on yılları dikkate alan
programlar yapılmalıdır. Program Batı Avrupa’da kısmen giderilmiştir ancak
Diyanet İşleri Başkanlığının bıraktığı boşluk gönüllü kuruluşlarca
doldurulmaktadır. Bu ise bazen önemli problemlere sebep olabilmektedir. Ama
vatandaşlarımızın yeni yaşamaya başladığı ülkelerde ciddi problemler vardır.
Balkanlar ve Türk dünyasının bu alanda ihtiyaçlarına yardımcı olunmalı ama yeni
yeni ihtiyaçlar da yardım programlarıyla
giderilmelidir.
Sayın
milletvekilleri, Türk cumhuriyetlerinde Diyanet İşleri Başkanlığının çeşitli
faaliyetleri vardır, ilahiyat fakülteleri ve din müşavirlikleri bulunmaktadır
ancak bu bölgelere daha aktif şekilde yaklaşılması gerekmektedir çünkü yıllarca
bir baskı rejimiyle karşılaşmış bulunan bu insanlara dinî öğretim, dinî eğitim
yapılması gerekmektedir. Bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığına görev
düşmektedir.
Bakın, bugün
Kırgızistan’da çeşitli olaylar olmaktadır. Kırgızistan’da Özbekler ve Kırgız
Türkleri arasında çok ciddi olayların olduğunu hep beraber biliyoruz. İşte, bu
aşamada Türkiye Cumhuriyeti devletine çok önemli görevler düşerken, bu
görevlerin en önemlileri başta Diyanet İşleri Başkanlığına düşmektedir. Diyanet
İşleri Başkanlığı olarak Kırgızistan’a Başkanımızın başkanlığında veyahut da
yardımcılarının başkanlığında önemli bir heyeti gönderebiliriz. Oralarda
göndermiş olduğumuz heyet nasihatlerde bulunabilir, oradaki kardeşlerimizin kardeşliği
noktasında da çok önemli konuşmalar yapabilirler.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
REŞAT DOĞRU
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bu noktada da
Diyanet İşleri Başkanlığımızdan görev alması noktasında yani bir inisiyatif kullanması noktasında da beklentimiz vardır. Yani
Kırgızistan’a şu anda olayların durulmuş olduğu veyahut olayların yatışmış
olduğu anlatılmaktadır ama oradaki kin tohumları durmakta, insanların birbirlerine
bakışları yani çok farklı şekilde olmaktadır. Bu aşamada da işte Diyanet İşleri
Başkanlığımızdan bir heyetin buraya gönderilmesini biz bekliyoruz.
Bu noktada da
Sayın Bakandan bir talimat vermesini bekliyor, önergemizin kabulünü bekliyor,
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Doğru.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Tasarının Çerçeve 5 inci maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 633 sayılı Kanunun
6 ncı maddesinin birinci fıkrasında yer alan “süresi
sona erenler” ibaresinin “süresi sona eren başkan ve üyeler” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Enis
Tütüncü (Tekirdağ) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Tütüncü.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Osman Bey, bir tanesine de katıl ya!
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Katıldık, katıldık.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Hangisine katıldın?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Akif Hamzaçebi
Bey’in önergesine…
BAŞKAN – Sizin
imzanız olana katılmış.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Öyle mi?
BAŞKAN – Evet,
öyle dedi.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Osman Bey, teşekkür ederim.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Tütüncü. (CHP sıralarından alkışlar)
ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Önergeler
üzerinde son konuşmamı yapmaya çalışacağım Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri. Aynı açılımı sürdürmeye çalışıyorum.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Enis Bey, siz de mi açılım yapıyorsunuz? Açılım
yapıyorsunuz değil mi?
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Tabii.
Şimdi, bu Anadolu
felsefesi ve onun hümanizması, şunu demiştik, dünyada şu ana kadar yapılmış 100
dolayındaki İslamiyet yorumunun bir tanesi. Bunu bilelim. Ben, Profesör Doktor
Sayın Mehmet Aydın’a geçen dönem Plan ve Bütçe Komisyonunda bunu anlatırken
kabul ettiğini, katıldığını söyledi ve şöyle bir soru sordum: Sayın Bakan, bu
yoruma Türkiye Müslümanlığı diyebilir miyiz? dedim.
“Evet, diyebiliriz.” dedi.
Şimdi, burada
muhteşem bir toplumsallığa açılım var. Bakınız, Şeyh Bedrettin ve Börklüce
Mustafa ne demiş: “Kimsenin kimseyi baskı altına almaya, özgürlüğünü ortadan
kaldırmaya ya da kısıtlamaya yetkisi yoktur. Aile kurumu da bu hâliyle doğaya
aykırıdır. Kadın erkeğin tutsağı değildir, özgür insandır. Bu özelliği
dolayısıyla onun da kendi istenciyle mal mülk sahibi, ortak olma hakkı vardır,
dilediği gibi davranmasında bir sakınca yoktur.”
Kadının değeri ve
saygınlığı konusunda yine 13’üncü yüzyılda bakınız Mevlânâ
ne demiş: “Kadın Allah’ın ışığıdır, sevgili değil. O sanki
yaratıcıdır, yaratılmış değil.” ve Hacı Bektaş Veli
de o zaman “Kadınlarınızı mutlaka okutunuz.” demiş ve hepimiz şunu anımsayalım:
Yine bu felsefenin, İslam anlayışının toplumsal yaşama, ekonomik yaşama çok güzel
açılımını yapmış olan Ahi Evren’in eşi Fatma Bacı o zaman Anadolu Kadınlar
Birliğini, yani “Bacıyanı Rum”u kurmuş ve bu birlik
dünyada çağının çok ilerisindeki bir insancıllık anlayışını Moğol istilasında
yanmış, yıkılmış Anadolu’da sahipsiz kalan kadınlara, kızlara sahip çıkarak
göstermiştir.
Bir de mizahi
boyutu var bizim anlayışımızın, Nasreddin Hoca mizahi
boyutu oluşturuyor. Çok sayıda örnek verebilirim ama şunu söyleyeyim: Birkaç
papaz Hoca’ya gelmiş, demiş ki: “Efendi, sana bir şey sormak istiyoruz,
Peygamberiniz miraç için göğe nasıl çıktı?” Hoca sakalını sıvazlamış, birazcık
düşündükten sonra “Nasıl çıkacak, sizin Peygamberiniz göğün dördüncü katına
çekilirken kurulan merdivenden çıktı.” demiş.
Şimdi, bu
felsefenin derinliği olağanüstü zengin, yani konuşmamın başında söylediğim
gibi, İlk Çağ Anadolu-Yunan felsefesine dayanan kökleri var. Homeros’tan mesela
bazı dizeler söyleyebilirim. Homeros, Truva’nın ünlü kahramanı Hektor’un ölümünü anlatırken diyor ki:
“Uçtu canı
gövdesinden yollandı Hades’e,
Gücünden,
kaderinden koptu, gençliğine ağlaya ağlaya.”
Homeros, İsa’dan
bin beş yüzyıl önce, canın bedenden uçtuğunu söylüyor.
Ondan iki bin
yedi yüzyıl sonra, yine Anadolu’da yaşamış olan bir başka ozan Koca Yunus’ta da
can bedenden uçuyor:
“Can bedenden
uçunca,
Menziline
göçünce,
Benim canım bir
kuştur,
Kim gövdem
kafesidir.”
Anadolu felsefesi
20’nci çağa ve günümüze de damgasını vurmuş. Bakınız Tevfik Fikret ne demiş:
“Toprak -yani, dünya- vatanım,
Nevi beşer
milletim,
İnsan insan olur ancak,
Buna izanla
inandım.”
Yine, Mehmet Akif
Ersoy özgürlük bağlamında demiş ki, biliyoruz:
"Ben ezelden
beridir hür yaşadım, hür yaşarım,
Hangi çılgın bana
zincir vuracakmış? Şaşarım."
Nazım Hikmet
şöyle söylemiş:
"Ebede set
çeken zulmeti deldim,
Aşkı içten
duydum, arşa yükseldim.
Kalpten
temizlendim, huzura geldim,
Ben de müridinim,
işte Mevlânâ."
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
Ve yine şunu
demiş Nazım Hikmet:
"Yok edin insanın insana kulluğunu,
Bu davet bizim.
Yaşamak bir ağaç
gibi tek ve hür,
Ve bir orman gibi
kardeşçesine,
Bu hasret
bizim."
Ve Mustafa Kemal
şöyle seslenmiş: “Bağımsızlık ve özgürlük benim karakterimdir.” Ve yine şunu
söylemiş: “İnsanlar arasında kin ve hırs denilen olumsuz duyguları boğmak,
öldürmek gerekir. Onun yerine, insan denen varlığın büyüklüğü fikri ve bu
büyüklüğü sevmek esası konulmalıdır.”
31 Ağustos 1922
tarihinde Mustafa Kemal, Dumlupınar Meydan Muharebesi alanını geziyor. O
savaşın korkunç manzarası karşısında Mustafa Kemal arkadaşlarından kopuyor,
gözlerinden yaş ve dudaklarından şu sözler dökülüyor: “Zavallı insanlık! Ne
gerek vardı buna?”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
Mustafa Kemal
Anadolu felsefesini, Anadolu insancıllığını ve dolayısıyla Türkiye ve
Anadolu-Rumeli İslamiyet yorumunu, insan sevgi ve bilgi temelindeki yorumunu
son derece güzel bir şekilde yakalamıştır ve başarısının altında da bu yorumu
kavramış olması ve bu yorum sayesinde Anadolu insanıyla gönül bağını kurması
gerçeği yatmaktadır.
Son olarak Sayın
Başkan, yineliyorum konuşmamın başında söylediğimi: Türkiye’de inanç dünyasında
yaşanan sıkıntılarımızın temelinde inanıyoruz ki tarihin derinliklerinden
süzülmüş, toplumumuzun tümünü kucaklayacak olan inanç, felsefe ve kültür
zenginlerimizin yeterince kavranamamış olması yatmaktadır. Bu nedenledir ki
halkımızın bir bölümünün kafası karıştırılmıştır, değişik cemaatlerin etkisi
altına girerek özgür birey, eşit yurttaş kimliklerini zedeleme noktalarına
düşmüşlerdir. Buna imkân vermeyelim, insanımıza, özgürlüğümüze, değerlerimize
hep birlikte sahip çıkalım.
Hepinize tekrar
saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Reddedilmiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 6’da iki
önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
507 sıra sayılı Kanun Tasarısının 6 ncı maddesinin
düzenlediği 633 sayılı Kanunun 7 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin
1 numaralı alt bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve (ı) bendinin (4)
numaralı alt bendinden sonra gelen ikinci fıkranın madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Enis Tütüncü Necla Arat |
Malatya Tekirdağ İstanbul |
Harun Öztürk Hüseyin
Pazarcı Ali Rıza Öztürk |
İzmir Balıkesir Mersin |
“ı) Cami ve mescitleri
ibadete açmak, yönetmek, ibadet ve irşat hizmetlerini yürütmek, cemevlerinin inşaat, bakım ve onarım gibi ihtiyaçlarını
gidermek”
BAŞKAN – Şimdi
maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun Tasarısının 6’ncı maddesinin a) Din Hizmetleri
Genel Müdürlüğü başlıklı fıkrasının 4’üncü ve 9’uncu bentlerinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini, 8. ve 10’uncu fıkralarının madde metninden
çıkarılmasını; b) Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğü başlıklı fıkrasının 3. ve
5. bentlerinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve aşağıdaki 6. bendin
eklenmesini; g) Rehberlik ve Denetim Başkanlığı başlıklı fıkrasının başlığı ile
birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Mehmet
Şandır Beytullah Asil |
Antalya Mersin Eskişehir |
Mümin
İnan Yılmaz Tankut Hüseyin
Yıldız |
Niğde Adana Antalya |
a) Din Hizmetleri
Genel Müdürlüğü
4) Radyo ve
televizyon kurumları ve diğer yayın kuruluşları ile işbirliği yaparak toplumu
din konusunda aydınlatmak.
9) Müftülük ve
camilerin müştemilatında okuma salonları açmak ve bunlarla ilgili işleri
yürütmek.
b) Eğitim
Hizmetleri Genel Müdürlüğü
3) Kurân-ı Kerim’in usulüne uygun olarak okunması ve kıraat
ilmi ile ilgili faaliyetlerin yapılması.
5) Başkanlık
personelinin, Başkanlığın görev alanı ile ilgili konularda bilgisini artırmak
ve uzmanlaşmasını sağlamak amacıyla Diyanet Akademisi açılması için Yüksek
Öğretim Kurumu ile işbirliği yapmak.
6) Personelin
Başkanlığın görev alanı ile ilgili konularda hizmet içi eğitim yoluyla
bilgisini artırmak ve uzmanlaşmasını sağlamak amacıyla eğitim merkezlerinde
programlar uygulamak ve yurtdışına bu amaçla personel göndermek.
g) Rehberlik ve
Teftiş Başkanlığı
633 sayılı
Kanunun 9. maddesi aşağıdaki şekliyle devam etmeli ve diğer fıkralar madde
metninden çıkartılmalıdır.
Teftiş Kurulu,
müfettiş sıfat ve niteliklerini taşıyan bir başkanın yönetimi altında müfettiş
ve müfettiş yardımcılarından kurulmuştur. Müfettişler, kuruluşun bütün işlerini
Başkan adına teftiş ederler, hizmeti ve hizmetlileri denetler, soruşturma
yaparlar.
Teftiş Kurulunun
yetki ve çalışma usulleri bir tüzükle düzenlenir.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Günal, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.
BAŞKAN – Bir
saniye Sayın Günal.
Sayın
milletvekilleri, lütfen daha sessiz hareket edelim.
Buyurun Sayın Günal.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bu madde üzerine söz aldım çünkü geneli üzerinde konuşurken size
bahsettiğim hususların tamamı burada yine torba kanun mantığı gibi hepsi bir
maddeye sıkıştırılmış durumda. Burada bu birimlerin ana hizmet birimleri,
yardımcı hizmet birimleri, danışma ve denetim birimleri olarak ayrı ayrı sınıflandırılıp her birinin de ayrı maddeler hâlinde
düzenlenmesi gerekiyordu. Maalesef tamamı bir madde içerisinde, uzunca bir
madde şeklinde sıkıştırılmış durumda.
Değerli
arkadaşlarım “Her gelen teşkilat kanununda aynı sorunu yaşıyoruz.” diye
söylemiştim. Kamu personel rejiminde köklü bir reform yapamadığımız için
unvanlarla ilgili de, yine bugün arkadaşlarımız diğer uzmanlarla ilgili de
“Plan Bütçeye geri çekelim.” diye, “Tekrar tek tipleştirelim.” diye -doğru bir
yaklaşım olarak söylüyorum ama- yukarıda yapamadığımız şeyi geri çekme
konusunda çalışma yapıyorlar. Bu her kanunda… Bu teşkilatlar belli, birimler
belli, yani yapılması gereken belli. Bunların da yasaya, Anayasa’ya ve İç
Tüzüğe uygun bir şekilde yasalaşmasının sağlanması gerekiyor. Şimdi, buraya
bakıyorsunuz, söylediğimiz şeyler tek maddede, bu kadar uzun önergenin
içerisinde arkadaşlarımız okurken bile iki üç defa duraladılar. Neden? Çünkü iç
içe girmiş birçok alt madde var ve birim var. Baktığınız zaman da bunun içinden
çıkmak mümkün değil. Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Eğitim Hizmetleri Genel
Müdürlüğü, Hac ve Umre Hizmetleri Genel Müdürlüğü, hepsi de uzun uzadıya,
ayrıntılı şekilde, ayrı maddelerde ele alınması gereken şeyler, maalesef burada
dikkate alınmamış. Hem Sayın Bakanın hem sizlerin hem de Başkanlık Divanının da
dikkatlerine sunuyorum çünkü kanun yapma tekniği açısından da, ayrı bentler
olarak düzenlenmesi gerekiyordu. Aynı zamanda 3046’nın lafzına da, ruhuna da
uygun değil.
Ayrıca, burada,
arkadaşlar, başka bir şey daha var: Yönetim Hizmetleri Genel Müdürlüğü, İnsan
Kaynakları Genel Müdürlüğü ve yine 3046’da ancak teşkilatının çok yaygın olduğu
belirlenen Millî Eğitim Bakanlığında personelle ilgili genel müdürlük var. Hadi
onu geçtik, Yönetim Hizmetleri Genel Müdürlüğü, yardımcı hizmetlerle ilgili genel
müdürlük kurulamaz diyor. Burası İdari ve Mali İşler Dairesi Başkanlığı
şeklindeydi. Arkadaşlarımız sonra Destek Hizmetleri Daire Başkanlığı yapmıştı,
sonra nereden hasıl olduysa genel müdürlük olarak
teşkilatlanması ortaya çıkmış.
Söylemeye
çalıştığımız şey, bunların hepsinin ayrı ayrı
görevlerinin, yetkilerinin -genel müdürlüklerin- ayrı maddeler hâlinde
belirlenmesi gerektiği ve özellikle de buradaki Yönetim Hizmetleri Genel
Müdürlüğünün de genel müdürlük olarak değil daire başkanlığı şeklinde düzenlenmesi
gerekiyordu.
Yine, teftiş
kuruluyla ilgili madde var ama burada da Rehberlik ve Denetim Başkanlığı olarak
arkadaşlarımız getirmişler. Teftişlerin hepsinde zaten rehberlik esastır,
sonradan “teftiş” ibaresini maddeye eklettirdik ama hâlen daha teftiş kurulunun
içeriğiyle ilgili düzenlemeler maalesef yönetmelikle düzenlenmesi öngörülmüş. Biz bunun orijinalinde olduğu gibi bir tüzükle düzenlenmesini
-çünkü teftişin ağırlığı açısından oradaki uygulama esaslarının, usullerin,
çalışma usullerinin bir yönetmelikle düzeltilmemesi gerektiğini- tüzüğün en
azından Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe girdiğini bildiğimiz için orada da
teftiş kurulunun ağırlığının hissedilmesini ve kurum içerisindeki görevlerini
-çünkü yurt dışı birimi var, yurt içi var, hac, umre işleri var- kurumu
birtakım tartışmaların dışında tutabilmek için de teftiş fonksiyonunu en iyi
şekilde yerine getirerek şeffaflık içerisinde çalışması gerektiğini
düşünüyoruz. Dolayısıyla bu madde kurumun bütün teşkilatını içerdiği
için bu hususları da arkadaşlarımızın kanunun kabul edilmesinden önce bir defa
daha gözden geçirmesini, bunların da ayrı şekilde 3046’ya uygun olarak, devlet
teşkilatı esasına uygun olarak da yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini
düşünüyoruz.
Bu çerçevede
önergemizin kabulünü ve bu hususun da yeniden dikkate alınmasını istirham
ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Günal.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
507 sıra sayılı Kanun Tasarısının 6 ncı maddesinin
düzenlediği 633 sayılı Kanunun 7 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin
1 numaralı alt bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve (ı) bendinin (4)
numaralı alt bendinden sonra gelen ikinci fıkranın madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
ve arkadaşları
“ı) Cami ve
mescitleri ibadete açmak, yönetmek, ibadet ve irşat hizmetlerini yürütmek, cemevlerinin inşaat, bakım ve onarım gibi ihtiyaçlarını
gidermek”
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; sayın Hükûmet ve komisyon
Katılmadılar. Neye katılmadıklarını size arz edeyim. Sayın Bakan, bundan sonra
açılım maddesini ağzınıza almayın. (CHP ve BDP sıralarından alkışlar) Çünkü
açılımda size gelen konuların en başında tek konu cemevleri
konusuydu.
Değerli
arkadaşlarım, hoşgörüyü ve sevgiyi… Burada hep birlikte bu yasanın çıkması için
hepimiz destek veriyoruz. Ülkedeki tüm insanların, ülkedeki herkesin Yüce
Allah’a yalvarması için burada hep birlikte bu kanuna tüm gruplar destek
veriyor ama ülkeyi kucaklamanız lazım. Onun için benim Sayın Bakandan ricam,
bir daha açılımın a’sını ağzına almaması. Neden?
Şimdi, Diyanet İşleri Başkanlığına da, üç beş kelime de onlara etmek istiyorum.
İlk milletvekili
olduğum sekiz yıl önceden beri, her bütçede, her Plan ve Bütçe Komisyonunda,
özellikle cemevleri konusunda ve verdiğim soru
önergelerinde ve yazdığım şeylerde tek verdikleri cevap şuydu: “Cemevleriyle ilgili, Diyanet İşleri teşkilat kanununda
olmadığı için -altını çiziyorum, Diyanet İşleri teşkilat kanununda olmadığı
için- elektrik bedelini ödeyemiyoruz.” İşte, size teşkilat
kanunu. Diyanet İşleri Başkanlığı, bu ülkede yaşayan herkesin Diyanet
İşleri Başkanlığısınız. Herkesin, bu ülkede kim yaşıyorsa, hepimizin anayasal
bir kurumusunuz. Bu ülkede yaşayan herkesin ibadet sorununa çözüm bulmalısınız.
Bu ülkede yaşayan herkese yardımcı olmalısınız. Bu ülkede yaşayan, sinagogun,
kilisenin, havranın elektrik bedelini ödeyen devlet ama cemevlerine
gelince “Vallahi ödeyemeyiz.” diyorlar.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Camilerin de ödemiyor.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Yok öyle bir şey ya.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Var, var, var, var… Öyle bir şey var. Var, var, var…
Yukarıda var. Var kardeşim.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Sen eskide kalmışsın.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Eskide kalmamışım.
Daha dün, geçen
hafta cuma günü kanun geldi, kanun, elektrik bedelleriyle ilgili.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Yok öyle bir şey.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Var kardeşim.
Hepsinin elektrik
bedelini ödüyor.
ORHAN KARASAYAR
(Hatay) – Tek kuruş ödemiyor.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Ödüyor kardeşim.
M. NURİ YAMAN (Muş)
– Su parasını bile ödüyor.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – İbadethane saydığı… Sinagogu, kiliseyi, havrayı
ibadethane sayıyor. Eğer istiyorsanız kanunu size göndereyim.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Kanun burada çıkıyor, yukarıda çıkmıyor.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) – Kanunu göndereyim size istiyorsanız.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Kanun burada çıkıyor ya, yukarıda çıkmıyor.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Arkadaşlar, bu ülkede yaşayan… Bu ülkenin Plan ve Bütçe
Komisyonunda, enerji KİT’leriyle ilgili kardeşim, geçen cuma günü geldi, yine
aynı önergeyi verdik, yine reddettiler cemevleriyle
ilgili.
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Tanımıyor ki cemevini.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Şimdi, Sayın Bakan, açılım yapıyoruz diye ortaya
çıktığınızda size gelen en temel konulardan biri buydu ama maalesef, her ne
hikmetse, Komisyonda da aynı tavrı gösterdiniz. Arkadaşlar, bu ülkede yaşayan,
Allah’ına yalvaran herkes, bu ülkenin, Allah’ına yalvarsın, bu ülkede birlik
beraberlik için herkesin inancına hepimiz saygı duymalıyız ama Diyanet İşleri
Başkanlığı da bu ülkede kim yaşıyorsa onların ibadetlerini, Allah’a
yalvarmalarını temin etmek görevidir. Bugüne kadar hep cevap verdiniz Diyanet
İşleri Başkanlığı. “Teşkilat Kanunumuzda yoktur.” Arkadaşlar, Teşkilat Kanunu burada,
alırsınız, işte… Niye reddediyorsunuz? Alırsınız Teşkilat Kanunu’na. Biz
önergemizde şunu söylüyoruz, önergemizde diyoruz ki: İbadethanelerin… İbadete
açılmasın ama cemevlerinin de tadilat, tamirat gibi
işlerine… Sizin de göreviniz, bunu yapmak göreviniz diyor başka bir şey
söylemiyoruz. Ama ne hikmetse, niye kabul etmiyorsunuz, niye Teşkilat Kanunu’nuza koymuyorsunuz bilemiyorum.
Sayın Bakan,
Diyanet İşleri Başkanlığının görevi bu ülkede yaşayan herkesin Diyanet İşleri
Başkanlığı olmalıdır. Hangi inançta, hangi dinde olursa olsun Diyanet İşleri
Başkanlığının herkesin ibadetini, yüce Allah’a yalvarmasını temin etmek en
temel görevidir ama her ne hikmetse bunu yapmıyorsunuz.
Değerli
arkadaşlarım, bu ülke bizim, bu ülkenin değerleriyle, inançlarıyla birliğe,
beraberliğe ihtiyacı vardır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Özellikle inanç konusunda ülkenin birlik, beraberliği
için Diyanet İşleri Başkanlığının en temel görevi olmalıdır ve bu temel görev
de bu ülkede hangi inançta olursa olsun yüce Allah’a kim yalvarıyorsa onlara
her türlü yardım etmek, herkese saygı duymak Diyanet İşleri Başkanlığının
görevidir.
Bu nedenle Sayın
Bakan, benim size dostça tavsiyem, bundan sonra açılımın “a”sını
ağzınıza almayın.
Teşekkür
ediyorum. (CHP ve BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Aslanoğlu.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 23.03
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 23.22
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 125’inci Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
507 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
7’nci madde
üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
507 Sıra Sayılı
Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın çerçeve 7. maddesi 1.
fıkrasında geçen “İl ve ilçe kuruluşlarının başında birer müftü bulunur”
ibaresinden sonra gelmek üzere aşağıdaki ibarenin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
“Kürt nüfusunun
çoğunlukta bulunduğu il ve ilçelerde yasada belirtilen koşullara haiz iyi
derecede Kürtçe bilen müftüler atanır.”
İbrahim
Binici Hamit Geylani Akın
Birdal |
Şanlıurfa Hakkâri Diyarbakır |
Nuri
Yaman Osman Özçelik Sırrı
Sakık |
Muş Siirt Muş |
BAŞKAN – Şimdi
maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun Tasarısının 7’inci maddesine bağlı 8. maddenin aşağıdaki şekilde yeniden
düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Mehmet
Şandır M. Akif Paksoy |
Antalya Mersin Kahramanmaraş |
Beytullah Asil Reşat
Doğru |
Eskişehir Tokat |
Taşra Teşkilatı:
Madde 8- Diyanet
İşleri Başkanlığının Taşra Teşkilatı, İl Müftülükleri ve İlçe Müftülüklerinden
oluşur.
İl ve ilçe
kuruluşlarının başında birer müftü bulunur. Müftü, ilinde, ilçesinde Diyanet
İşleri Başkanlığını temsil eder. İl Müftülüleri doğrudan Diyanet İşleri
Başkanlığına, İlçe Müftülükleri İl Müftülüklerine bağlıdır.
5442 sayılı İl
İdaresi Kanunu hükümleri saklıdır.
İl Müftülüklerine
bağlı İl Teftiş Kurulu ve Müdürlükler kurulur. İlçe Müftülüklerinde de
Müdürlükler kurulabilir. İl Teftiş Kurulunun görev ve yetkileri ile İl
Müfettişlerinin göreve alınma ve yetiştirmesine ilişkin usul ve esaslar
yönetmelikle düzenlenir.
Eğitim
Merkezleri, Hizmet içi Eğitim Dairesi Başkanlığı bünyesinde merkeze bağlı Taşra
kuruluşlarıdır. Eğitim Merkezlerinin çalışma usul ve esasları ile diğer
hususlar Yönetmelik ile düzenlenir.
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Paksoy, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 507 sıra sayılı
Kanun Tasarısı üzerinde vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle, grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Din, şüphesiz hem
fertlerin hem de toplumun vazgeçemeyeceği sosyal bir olgudur. Şayet din doğru
bir şekilde anlaşılmaz ise birtakım kaosların oluşması
kaçınılmazdır. Bu kaos hem fertleri hem toplumu, hatta
diğer toplumları da etkileyebilir. Haçlı seferleri, reform dönemi
Avrupa’sındaki mezhep savaşları, günümüze kadar uzanan çeşitli çatışmalar hep
bu kaosun ürünüdür. Bu manada Diyanet, dinî alanın
tanziminde, dinin doğru olarak öğretilmesinde kuruluşundan bu yana çok önemli
görevler ifa etmiştir, bana göre çok da başarılı olmuştur.
Laiklik ilkesi
bağlamında Diyanetin ifa ettiği görevle ilgili bir kısım tenkitler
yapılmaktadır, bu tenkitler yapılmaya da devam edilecektir ancak şahsen ben,
Diyanet İşleri Başkanlığının mevcut yapısının güçlendirilerek devamından
yanayım. Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan bu yana yukarıda zikrettiğimiz manada
bir kaosa düşmemişse bunda Diyanetin çok tenkit edilen
yapısının önemli olduğunu iddia ediyorum.
Değerli arkadaşlar,
Diyanet Kanunu’nda 1976 yılında bir kısım düzenlemeler yapılmış, bu
düzenlemeler Anayasa Mahkemesince 1979 yılında iptal edilmiştir. Bu tasarının
genel gerekçesinde, Anayasa Mahkemesinin iptaliyle oluşan boşluğu doldurarak
kurumu günün şartlarına adapte etmenin hedeflendiği görülüyor. Ancak bu tasarı
amacı tam olarak gerçekleştirmekten uzaktır. Tasarının önemli bazı maddelerinde
eksiklikler bulunmakta olup soru işaretleri giderilememiştir. Burada görev yüce
Meclise düşmektedir.
Arkadaşlarımız,
Komisyonda, dinî yüksek ihtisas merkezlerinin yerine Polis Akademisi ve Adalet
Akademisi benzeri bir diyanet akademisinin kurulmasını önerdiler. Diyanet
akademisinin kurulmasının fevkalade faydalı olacağını düşünüyoruz.
Ayrıca, teftiş
birimi Rehberlik ve Teftiş Başkanlığına dönüştürülmektedir. Mevcut
yasalarımızda ve uygulamada teftiş kurullarının yetki ve çalışma usulleri
tüzükle düzenlenmektedir. Hâlbuki bu tasarı bu hususu yönetmelikle
düzenlemektedir. Teftiş kurulunun bütün birimleri denetlediği dikkate alınarak
çalışma usul ve esaslarının sık değiştirilmemesi, tüzük ile düzenlenmesi
müfettiş güvencesi açısından önem arz etmektedir.
Murakıplık
müessesinin kaldırılması da yanlıştır. Bunun yerine tıpkı Millî Eğitim
Bakanlığında olduğu gibi illerde teftiş kurullarının kurulması ve murakıpların
burada görevlendirilmesinin günümüzde bir ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.
Bu tasarı,
gündeme gelince çok sayıda imam adayı arkadaşımız beni aradı. 4/B ile atama
bekleyen imam adayı arkadaşlarımız, Maliye Bakanlığında bulunan 5 bin kadronun
mübarek ramazan ayından önce vize edilmesini talep ediyorlar. Zaten 2004
yılından bu yana yapılan alımlardaki hatalardan dolayı bir tarafta kadrolar boş
kalmış, diğer tarafta atanmayı bekleyen kardeşlerimiz boş kalmıştır. Bunun da
ötesinde, din görevlisi bekleyen cemaatimiz mağdur olmuştur. Çünkü bu
arkadaşlarımızın yeterlik ve KPSS süreleri dolmak üzeredir. Bu süre dolduktan
sonra kadroların vize edilmesi, atama bekleyen arkadaşlarımızı tekrar KPSS ve
yeterlik şartlarıyla karşı karşıya getirecektir. Belki de birçok arkadaşımız bu
şartları kaybedecektir. Bu arkadaşlarımızın çoğunluğu evlidir, çocukları
vardır, iaşelerini teminde çok müşkül durumdadırlar. Ayrıca, ramazan ayında din
görevlisi ihtiyacı da göz önünde bulundurulduğunda, bu kadrolara bir an önce
atama izni verilmesi büyük önem taşımaktadır.
Yüce Meclis vekil
imamlara kadro hakkı verecek, atama bekleyen imam arkadaşlarımız da Hükûmetten 5 bin sözleşmeli personel atama izninin
müjdesini bekliyorlar. Yeterli KPSS puanı ve yeterlikleri bulunan imam
kardeşlerimize de maliyede bekleyen kadro izni verilirse, adil bir uygulama
olur diye düşünüyorum.
Din adamları
topluma hakkı, doğruluğu, adil olmayı tavsiye eden insanlardır. Bunları
yapmakla yükümlü insanlar adaletsizliğe uğrarlarsa, bu insanların adalet inancı
zedelenirse toplum da büyük zarar görecektir diyor…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MEHMET AKİF
PAKSOY (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Paksoy.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
507 Sıra Sayılı
Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın çerçeve 7. maddesi 1.
fıkrasında geçen “İl ve ilçe kuruluşlarının başında birer müftü bulunur”
ibaresinden sonra gelmek üzere aşağıdaki ibarenin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
“Kürt nüfusunun
çoğunlukta bulunduğu il ve ilçelerde yasada belirtilen koşullara haiz iyi
derecede Kürtçe bilen müftüler atanır.”
Sırrı Sakık (Muş) ve
arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN DEMİR (Tokat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Sakık. (BDP sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de hepinizi selamlıyorum.
Aslında biraz
önce Mevlüt kardeşim buradan seslendi, dedi ki:
“Açılım diyorsunuz yani açılımın neresindeyiz?” Aslında işinizi kolaylaştıracak
değişiklikler yapıyoruz ama siz hayatın her alanında kapalısınız yani Kürtlere
kapalısınız, Alevilere kapalısınız, Romanlara kapalısız. Şeklen bir şey yapmaya
çalışıyorsunuz ama hiçbir şey yapmıyorsunuz. Ne yapmak istiyorsunuz? Bütün
halkları Türkleştirelim, Türk yapalım, bütün farklı inanç gruplarını Sünnileştirelim,
solcuları sağcılaştıralım. Ee, ne yapalım? Diyaneti
iktidarın arka bahçesi yapalım. Şimdi, yıllardır Diyanet iktidarın arka bahçesi
ve gerçekten bu önerge de, eğer siz açılımdan “A” harfini kapmışsanız bu sizin
işinizi o kadar kolaylaştırır ki. Nedir? Ne diyoruz? Ülke nüfusunun yüzde
25-30’u kadarı Kürt vatandaşlardan oluşmakta ve bu nüfusla ilgili ilçelerde din
hizmetlerinin Kürtçe bilen müftüler eliyle yürütülmesi. Peki, bu size ne zarar
verir? Yani Kürtler Kürtçe dillerini, inançlarını ifade etse Allah aşkına sizin
ne kaybınız olur?
EYÜP AYAR
(Kocaeli) – Kürt’ten müftü olmaz diye bir şey yok.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Yok da niye Kürtçe… Yani bir dil yok mu? Sizin diliniz yok mu? Siz
kendi dilinizle kendinizi ifade etmiyor musunuz? Ediyorsunuz, buna saygı
duyuyoruz. E, diğer halkların diline, kültürüne niye saygı göstermiyorsunuz?
Demek ki siz sorunları gerçekten çözmek istemiyorsunuz.
Bakın, Sayın
Bakanımız, mesela Alevi açılımıyla ilgili görevli bir bakanımız. Sayın
Bakanımız, Romanlarla ilgili açılımda görevli. Peki, bir iki örnek: Alevi
sorununu kimlerle çözmeye çalıştınız? Kimi davet ettiniz? Biz bütün olup
bitenleri gördük. Nerede katliamlar gerçekleşmişse ve bu katliamlarda aktör rol
alan insanları Alevi açılımında siz o çalıştaya davet
ettiniz Sayın Bakanım. Biz dostça söylüyoruz. Yani siz Alevilerle ilgili eğer
küçük bir adım atacaksanız Alevilerin kanaat önderleri vardır, inandıkları,
değer verdikleri insanlar vardır. Ben ezbere konuşmuyorum.
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Ezbere konuşuyorsun.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Hayır, ezbere konuşmuyorum. Onlarca isim verebilirim çünkü gelen
arkadaşlar o isimleri, orada…
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Ben de sana buradan isim verebilirim. Kim davet edildiyse, kim varsa
hepsinin…
SIRRI SAKIK
(Devamla) – İşte, bakın, ben Kahramanmaraş’ta, Sivas’ta, nerede, Alevi
katliamına karışmış şahsiyetlerin otele nasıl davet edildiğini biliyorum.
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Sorunların çözülmesinden bu kadar korkmayın ya, rahat olun.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Keşke çözebilseniz, keşke yürekli olsanız sizin o yüreğinizden
öperiz ama şeklen sunup hiçbir şey yapmamayı çözüm olarak bize sunmamalısınız.
Şimdi, Romanlarla
ilgili çalışmalarınız vardı. Vallahi, Isparta mıydı, Manisa mıydı, net
hatırlamıyorum, siz de gittiniz. Oraya gelen bütün arkadaşlar… Roman
kardeşlerimizin ellerinde çalgıları, çalıyorlardı, çocukları kucaklarında, sizi
dinlemiyorlar, bilmiyorlar ne, ama siz Kürt açılımını yok etmek için onu yan
yana oluşturuyorsunuz ve sonra o insanlar ne yapıyordu? Çalgı çalıyor, çocuklar
bağırıyor, sizi dinlemiyorlar. Siz birden şaşırdınız Sayın Bakanım. “Isparta”
diyeceğinize, “Ey Sivaslı hemşehrilerim.” falan… Gerçekten Türkiye bu noktada. Eğer siz -Kürt açılımı-
açılımla ilgili ciddi bir adım atacaksanız yanına Roman açılımını koyduğunuzda
böyle felaketlerle karşılaşırsınız. Onun için, gerçekten bir şey yapacaksınız
yürekli bir şekilde yapın.
Biraz önce dedim:
“Yürekli bir açılım yapın, sizin yüreğinizden öpelim.” Gerçekten
Alevilerle, Kürtlerle, bu halkın bütün renklerini hayata geçirin, gereğini
yapın, biz sizi baş tacı ederiz ama hiçbir şey yapmadan, adını “Açılım.” adını
“Buradaki farklılıkların hayata geçmesi için talepler.” olarak sunarsanız, bu
talepler geri döner; geri dönünce sadece siz kaybetmiyorsunuz, bu ülkede
yaşayan bütün insanlarımız kaybediyor ve biz bunu hak etmiyoruz. Bu
ülkede yaşayabilmenin bedelini ağır bir şekilde ödememeliyiz yani dillerimizle,
kültürlerimizle, inançlarımızla ilgili hepimizin kendimizi özgürce ifade
etmemiz gerektiğini söylüyoruz. Bu da bir lütuf olarak topluma sunulmamalıdır.
Yani bu, her vatandaşın en demokratik hakkıdır. Bu hakkın yerli yerine…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım. Hemen bitiriyorum.
OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) – Vekil imamları söyle.
BENGİ YILDIZ
(Batman) – Sana gelen telefonları da söyle.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Otururken, emin olunuz, onlarca telefon aldık. Kimler arıyordu?
Vekil imamlar arıyordu: “Ne olursunuz, İktidara da söyleyin, Sayın Bakanımıza
da söyleyin, biz imamlarız, hepinizin en son gelip teslim olacağınız o musalla
taşının başında biz bekliyoruz.” Biz faniyiz, öleceğiz, hepimiz gideceğiz,
onlara da teslim olacağız. Onlar, sizi, bizi yıkayacaklar ve sonra bir Fatiha
okuyacaklar. Gelin, bu imamlarımızın, bu vekil imamlarımızın bir an önce bu
mağduriyetlerini giderin, giderelim hep birlikte. Bu da bir lütuf değildir, bu
ülkenin vatandaşlarıdır. Eğer en son liman musalla taşıysa bu taşın sahiplerine
karşı son görevinizi yerine getirin.
Teşekkür
ediyorum, iyi akşamlar diliyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Sakık.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
7’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Sayın
Bakanın 60’ıncı maddeye göre pek kısa söz talebi vardır.
Buyurun Sayın
Bakan.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
8.- Devlet Bakanı Faruk Çelik’in, kendisinin yürütmekte
olduğu Roman ve Alevi vatandaşlarla ilgili açılım çalışmalarına ilişkin
açıklaması
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
İki arkadaşımızın
burada, özellikle Hükûmetimizin yürütmekte olduğu
açılımlarla ilgili değerlendirmeleri oldu. Tabii ki yönetim makamında olanların
sabır ve tahammülleri son derece önemlidir ama benim açımdan kişisel olarak,
Bakan olarak, Hükûmet olarak çok önem arz etmeyen
değerlendirmelerdir ama halkımız açısından yanlış bilgilendirme, doğru
bilgilendirmeme gibi bir durum karşısında ister istemez söz almak durumunda
kaldım.
Bakınız, benim
yürüttüğüm, benim uhdemde yürüyen iki açılım var, iki önemli kronik sorunun
çözümü var. Bunlardan bir tanesi, Roman vatandaşlarımızla ilgili çalışmadır. Şu
anda sekiz bin konut ihale aşamasında, bazı konutların ihalesi yapıldı,
önümüzdeki günlerde temelleri atılıyor, hızlı bir şekilde, bir yıl içerisinde
de bu konutlar tamamlanacak. Belediyelerimiz, valilerimiz, ilgili sivil toplum
kuruluşları bu konuda gerekli bildirimleri yaptıkça hızlı bir şekilde bu
vatandaşların şehirlerdeki bu çöküntü alanlarından kurtarılıp sağlıklı yaşam
koşullarına kavuşturulmalarıyla ilgili çalışmalarımız hızla devam ediyor, fiilî
olarak da devam ediyor, proje olarak da devam ediyor, zihniyet olarak da devam
ediyor.
Alevi açılımıyla
ilgili ve Alevi vatandaşlarımızın talepleriyle ilgili de burada, politik amaçla
bu konunun ele alınmamasını ben birkaç defa Meclis kürsüsünden ifade ettim. Bu
konu son derece hassas bir konudur, önemli bir konudur. Alevi çalıştaylarına Cumhuriyet Halk Partisinden, AK PARTİ’den, Milliyetçi Hareket Partisinden, Barış ve
Demokrasi Partisinden milletvekili arkadaşlarımızı davet ettim ben ama katılmadı
milletvekili arkadaşlarımız. Keşke katılsaydınız, keşke görüşlerinizi orada
ifade etseydiniz.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Bakanım, katillerimizle yan yana nasıl gelelim?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Bakınız, biz sizlere o tutanakları şimdi vereceğiz.
Verdiğimiz zaman -herkesin- kimlerin görüşünün olduğunu orada göreceksiniz ama
sizlerin orada görüşü olmayacak. Bu, bizim noksanımız değil, bu,
katılmayanların noksanıdır diye ifade ediyorum.
Peki, geldiğimiz
nokta nedir? Geldiğimiz nokta çözüm noktasıdır. Şimdi, çözüm noktasına
gelmişken Sayın Aslanoğlu şunu soruyor, şu önergeyi
veriyor: “Cemevlerinin inşaatı, bakımı, onarımı gibi
ihtiyaçlarını gidermeyi yasaya koyalım.” diyor.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Evet.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Aslanoğlu, “cemevi” diye bir şey var mı?
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Ne demek? Yok mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Var mı?
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – İnkâr mı ediyorsun?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Cevap vereyim, bakın… Bakınız, bunlara artık Aleviler
inanmıyor.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Neye inanmıyorlar?
BAŞKAN – Sayın
Bakan, siz de tamamlayın sözünüzü.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Neye inanmıyorlar?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, cemevlerinin…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Neye inanmıyorlar ya?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Bakınız, cemevlerinin statüsü
yok.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Ne demek? İnkâr mı ediyorsunuz?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Bakınız, işte, böyle ucuz yaklaşırsanız olmaz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Ama, inkâr ediyorsunuz Sayın
Bakan.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Cemevlerinin statüsü yok.
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Hayır hayır, Sayın Bakanın bu konuda
cevabı var mı?
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Bakınız, müsaade eder misiniz.
Bakınız, cemevlerinin
statüsü yok.
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Nasıl cemevini inkâr edersiniz!
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Olmayan bir şeye diyorsunuz ki inşaat yapalım. Biz
diyoruz ki cemevine statüyü verelim.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Verelim!
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Statüyü kazandıralım, sonra bunu konuşalım diyorum.
OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) – İşte yasa, koyalım.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Siz, olmayan bir şeye bir şey verin diyorsunuz.
İkincisi…
OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) – Zamanıdır Sayın Bakanım, zamanıdır!
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Bakınız, ikincisi, bu konuları, lütfen, politik malzeme
değil, burada bütün siyasi gruplarla birlikte çözmemiz gerekiyor. Ben, bu
çalışmaların neticesini sizlere getireceğim. Siz her ne kadar çalıştaylara katılmadıysanız da ben bu neticeleri getirip,
sizlerle paylaşıp, sizlerle birlikte bir çözüme ulaşmamızın doğru olacağı
inancı içerisindeyim. Eğer bu işi politize ederseniz,
o zaman ben çıkıp öyle sorular sorarım ki bunun cevabını veremezsiniz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – İstediğin soruyu sorabilirsin!
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Soruyorum: Cemevleri var idiyse
kim tarafından, ne zaman kapatıldı? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Bakan, ne demek istiyorsunuz?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Böyle şey olabilir mi? Böyle bir soru sorulabilir mi?
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Açıkça sor, açıkça!
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Bakınız, böyle bir soru…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Açıkça sor, kapalı sorma! Açık sor, açık!
BAŞKAN – Sayın
Bakan, tamamlayın lütfen.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Bakınız, ben cevabını da veriyorum, müsaade edin. Türkiye
Cumhuriyeti…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Kim kapatmış, söyleyin.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, 60’ıncı maddeye göre aldınız söz.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Bakınız…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Kim kapatmış Sayın Bakan? Niye söylemiyorsunuz?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Türkiye Cumhuriyeti…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Soruyu atıp çekilmeyin! Yapmayın, kim kapatmış söyleyin!
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Yani, şimdi…
BAŞKAN – Sayın
Bakan…
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Size diyorum ki değerli arkadaşlar, bu konulardaki
hassasiyetlerimiz aynı. Bunu, bakınız, bir politik malzeme konusu yapmayalım.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – İnkâr ediyorsunuz.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Cemevlerinin statüsüyle ilgili
şu anda hukuk komisyonu çalışıyor. Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcısının
Başkanlığında, hukuk mevzuatımızda nasıl yer almalıdır, bu konu üzerinde
çalışılıyor. Din kültürü, ahlak bilgisiyle ilgili komisyon son aşamaya gelmiş
bulunuyor. Madımak istimlak edilmiş, kamulaştırılmış
durumdadır. Bunlar, bizden Alevi vatandaşlarımızın talepleri olarak bize
yansıyan hususlardır ve benzeri konulardır, Sivas olaylarının, Maraş
olaylarının, Çorum olaylarının aydınlatılmasıyla ilgili bizden talepleri, onu
da araştırma komisyonu olması için getirdik.
Şimdi, bunları…
Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir.
Devletimizin temel, ana kurumlarından bir tanesi Diyanet İşleri Başkanlığıdır.
Biz Diyanet İşleri Teşkilat Yasası’nı görüşüyoruz. Bu noktada bu konunun, bu
hassas konunun farklı bir şekilde buraya getirilmesini, takdim edilmesini ben
doğrusu şık bulmuyorum. Geliniz, katkı sağlayınız.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sekiz senedir aynı şeyi söylüyorsunuz Sayın Bakanım. (AK
PARTİ sıralarından “Bağırma” sesleri)
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Geliniz, katkı sağlayınız, sonuca geldiğimiz bu konuyu
çözelim ve milletin önünden bu kronik sorunu kaldıralım diyorum. Desteğinizi
bekliyoruz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sonuna kadar… Getir.
DEVLET BAKANI FARUK
ÇELİK (Bursa) – O zaman teşekkür ediyorum. O zaman yapacağımız
değerlendirmelerde hassasiyet önemlidir efendim.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, teşekkür ederim.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
9.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Devlet Bakanı Faruk
Çelik’in, Alevi vatandaşlarla ilgili çalıştaya
Milliyetçi Hareket Partisinden katılım olmadığına dair ifadelerine ilişkin
açıklaması
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Bakan, çalıştaylarla ilgili milletvekillerine
davet yapıldığını, gelinmediğini, “Keşke görüşleri ifade edilseydi...” Biz
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu konudaki görüşlerimizi kamuoyuna ve Sayın
Bakan geldiği zaman görüşlerimizi rahatlıkla ifade ediyoruz. Dolayısıyla
zannederim bu görüşlerimizden kendileri de haberdardırlar. Bunları her
platformda dile getiriyoruz. Dolayısıyla bu konuda görüşlerimiz iletilmiştir.
Bunu arz etmek istedim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
10.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin,
Devlet Bakanı Faruk Çelik’in, tasarıdaki açılım eksikliğini muhalefeti
suçlayarak gidermeye çalıştığına ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Bakan bir önerge üzerine bizim grubumuzdan bir arkadaşımızın
yaptığı konuşma üzerine bir değerlendirmede bulundu.
Temelde
desteklediğimiz bir tasarıdır Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilat Kanunu
Tasarısı ama doğal olarak, yapıcı bir muhalefet anlayışı içerisinde bu tasarıyı
iyileştirmeye çalışıyoruz, eksikliklerini dile getiriyoruz. Arkadaşlarımız
konuşmalarında Sayın Bakanın “Alevi açılımı” olarak yürüttüğü faaliyetlerin bu
tasarının neresinde olduğunu söylediler. Bunu ben de tasarının tümü üzerinde
yaptığım konuşmada ifade ettim. Bu çerçevede bu eksikliği gidermeye yönelik
olarak Sayın Aslanoğlu bir önerge verdi. Şimdi
önergede yapılan öneriye karşılık olarak Sayın Bakanın vermiş olduğu cevap,
doğrusu bizim bu tasarıya yaklaşımımızla hiç bağdaşmadı. “Cemevlerinin
statüsü yok ki statü verelim.” diyor. Şimdi, konu buraya nasıl geldi, ben bunu
anlayabilmiş değilim.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Siz yoktunuz.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Arkadaşlarımız iyi niyetle burada bir öneri yapıyor, bu
tasarıyı iyileştirmeye çalışıyoruz, Sayın Bakan bu tasarıdaki açılım
eksikliğini muhalefeti suçlayarak gidermeye çalışıyor. Bunu doğrusu ben
yakıştıramadım.
Bunu
bilgilerinize sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, ben çok kısa bir şey söyleyeceğim.
BAŞKAN – Çok
uzattınız demin, yapmayın.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Tartışma değil…
BAŞKAN – Şimdi
ben maddelere geçeyim, sonra… Birbirinizle konuşun.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
11.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın,
Devlet Bakanı Faruk Çelik’in, Alevi vatandaşlarla ilgili çalıştaya
Barış ve Demokrasi Partisinden katılım olmadığına dair ifadelerine ilişkin
açıklaması
SIRRI SAKIK (Muş)
– Ben biraz önce dile getirdiğim Alevi Çalıştayı ile
ilgili Sayın Bakanıma söyledim, o Alevi Çalıştayına
davet edilen birçok şahsiyet, geçmişte Kahramanmaraş’tan Sivas’a, Çorum’a kadar
birçok katliamda imzası olanlardır. Açılımın, Çalıştayın
bunlarla olamayacağını söyledim, kamuoyu da bunları biliyor. Ben dostça bir
uyarıda bulundum. Gerçekten öyle bir şey yapacaksanız, katillerle mağdurları
yan yana oturtmamalısınız.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Öyle bir şey olmadı.
SIRRI SAKIK (Muş)
– İsimlerini size bildiririm.
XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Diyanet İşleri Başkanlığı
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı; 633 Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname ve Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun,
657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/833, 1/162, 2/443) (S. Sayısı: 507)
(Devam)
BAŞKAN – 8’inci
madde üzerinde iki önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
507 Sıra Sayılı
Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın çerçeve 8. maddesi 1.
fıkrasının sonuna aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"Başkanlıkta
görev alacak personelin seçiminde kanunda belirtilen niteliklere sahip
olanlardan ayrıca iyi derecede Kürtçe bilenlere belli oranda kontenjan ayrılır."
Osman Özçelik Akın
Birdal İbrahim
Binici |
Siirt Diyarbakır Şanlıurfa |
Sırrı
Sakık Hamit
Geylani Nuri
Yaman |
Muş Hakkâri Muş |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun Tasarısının 8’inci maddesine bağlı 9. maddenin aşağıdaki şekilde yeniden
düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Mehmet
Şandır M. Akif Paksoy |
Antalya Mersin Kahramanmaraş |
Ahmet Duran
Bulut Reşat Doğru Beytullah
Asil |
Balıkesir Tokat Eskişehir |
Madde 9-
Başkanlık personelinde, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununda belirtilen genel
şartlar ile atanmalarında dinî öğrenim yapmış olma şartı arananlar için ayrıca
“itikat, ibadet, tavır ve hareketlerinin İslam Dininin esaslarına uygunluğunun
çevresinde bilinir olması" şeklindeki ortak niteliğin bulunması şarttır.
Başkan, Din
İşleri Yüksek Kurulu Başkan ve üyeleri, Başkan Yardımcısı, Genel Müdür, Teftiş
Kurulu Başkanı, Başmüfettiş, Müfettiş, Müfettiş Yardımcısı, Genel Müdür
Yardımcısı, Strateji Geliştirme Başkanı, Daire Başkanı, Mushafları İnceleme
Kurulu Başkanı ve üyeleri, Din İşleri Yüksek Kurulu Uzman;
ve uzman yardımcısı, Eğitim Merkezi Müdürü, Şube müdürü, il ve ilçe müftüsü, il
müfettişi, müdür ve vaizlerin, dini yüksek öğrenim gerektirmeyen görevler hariç
en az dört yıllık dinî yüksek öğrenim mezunu olması gerekir. Ancak, hizmet
gereği dini yüksek öğrenim mezunu olması gerekmeyen hallerde, en az dört yıllık
yüksek öğrenim mezunları arasından atama yapılabilir.
Bu maddede
belirtilenler dışındaki personelde görevin gerektirdiği öğrenimi yapmış olma şartı
aranır.
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Kim
konuşacak?
OKTAY VURAL (İzmir) – Ahmet Duran Bulut.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bulut. (MHP sıralarından alkışlar)
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz tasarı
hakkında vermiş olduğum önerge üzerine konuşacağım.
Diyanet İşleri
Başkanlığının böyle bir tasarıyı kazanmış olmasının hem teşkilata hem
çalışanlarına hem milletimize hayırlı olmasını diliyorum. “Denildi mi bir yerin
adına Türk beldesi/ Gözüm al bayrak arar, kulağım ezan sesi.” Bu millet,
bayrağın inmemesi, ezanın dinmemesi için Niğbolu’da,
Dumlupınar’da, Çanakkale’de çok büyük bedeller ödedi. Bunlar bizim manevi
dünyamızı oluşturdu. Bu manevi dünyamızın karargâhı olan Diyanetin bu tasarıya
kavuşması, içinde bulunmuş olduğu birçok güçlüğü, zorluğu başarmasına, alt
etmesine yol açmış olacak.
Türk milleti
tabii ki bu manevi dünyasının yeni nesillere aktarılması, bu hizmetin herkese
en iyi şekilde verilmesi konusunda Diyanet İşleri Başkanlığının yönetenlerinin,
çalışanlarının kendi saygınlıkları oranında bu kurum saygınlık kazanır. Bu kurumun yönetiminin, yöneticilerinin, çalışanlarının yaşamış
oldukları, savunmuş oldukları inancın gereğini yerine getirmeleri
gerekmektedir; yani adaletli davranmaları gerekir; yani “Ben gelmedim kavga
için, benim işim sevi için/ dostun evi gönüllerdir, ben gönüller yapmaya
geldim.” diyen, yaratılanı Yaradan’dan ötürü hoş gören, insanlar arasında ayrım
gözetmeyen, sadece kendi insanını değil, bütün milleti savunan, bütün millete
hizmetleri verirken adaletten şaşmayan bir anlayışa sahip olması gerekmektedir.
Diyanet İşleri
Başkanlığımız Türkiye’de din görevlerini yürütürken, ülkede birçok camide
Diyanet İşleri Başkanlığının görevlisi bulunmamaktadır. Çünkü neden? Diyanet
İşleri Başkanlığını sıçrama noktası olarak görmekte, oradan sürekli başka
bakanlıklara transfer yapılmaktadır. Ben Diyanet İşleri Başkanlığına
sorduğumda, dikkatinizi çekmek istiyorum, orada birçok kuruma, mesela değerli
milletvekilleri, Devlet Bakanlığına 115 kişinin gitmesine muvafakat verilmiş,
İçişleri Bakanlığına…
ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Ne zaman?
AHMET DURAN BULUT
(Devamla) – 2002 yılından 2009 yılına kadar.
İçişleri
Bakanlığına 289 kişi…
MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) – Niye rahatsız oluyorsunuz ki?
AHMET DURAN BULUT
(Devamla) – Şunun için rahatsız oluyorum: Ben Balıkesirliyim. Balıkesir’de 79
camide din görevlisi yok. Dolayısıyla din görevlisi olmadığı için oralarda, o
camiler çeşitli cemaatlere teslim edilmiş durumdalar. Devletimin,
Diyanet İşlerimin oradaki yetkilisi, görevlisi bulunmamakta. Her kurum,
sorumlu olduğu kurumu, oradaki görevleri yerine getirmesi gerekmektedir. Millî
Eğitim Bakanlığına 931 kişinin geçmesine muvafakat verilmesi için önce kendi
personelini o görevlerde bulundurması gerekmektedir. Ayrıca, Millî Eğitim
Bakanlığına göreve gelmek isteyenler için bizim idaremiz KPSS denen bir sınav
uyguluyor, oraya insanlar bu hukuk içerisinde giriyorlar. Ama bakanlıklar arası
transferde kolaylık olduğu için, diğer insanlar sırada beklerken, oradaki
arkadaşım, daha kolay oraya geçme imkânına sahip oluyor. Bu, iş arayan, iş
bekleyen kişiler arasında adaletsizliğe yol açıyor.
Ayrıca, değerli
milletvekilleri, bu Başkanlık hac işlerini de yürütmektedir. Hac
işlerini yürüten Diyanet İşleri Başkanlığına -hacca giden vatandaşlara iki
bavul, iki valiz veriyorlar ve bu valizlerin Çin malı olduğunu ben tespit
ettim- sordum: Bu ülkede valiz üreten firmalar varken, Başbakanlığın “Yerli
malı kullanın” genelgesi varken, siz, neden, Doğu Türkistan’da Müslüman
Türklere eziyet yapan, cefa çektiren Çin malını alıyor da Çin işçisine iş
imkânı, fabrikatörüne para kazandırıyorsunuz, benim ülkemden neden almıyorsunuz
diye sorduğumda, Diyanet İşleri Başkanlığından bana verilen cevap…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
AHMET DURAN BULUT
(Devamla) – “Vermiş olduğumuz Çin malı valizlerden bugüne kadar herhangi bir
şikâyet gelmemiştir.” Verilen cevap bu. Hassasiyeti, yerli ürünleri
değerlendirmek, almak hassasiyetini bir kenara bırakıyor, ürünün sağlamlığını
bize bildiriyor.
Bu Başkanlık, bizim
başkanlığımız. Diyanet İşleri Başkanlığı hepimizin savunduğu, A, B, C, D
partili ayırmaksızın hepimizin. Ama eğer bu kuruma güven bu toplumda sarsılırsa
-bu yöneticileridir bunu sarsan- ondan sonra bu milletin güveni kalmaz o
kuruma, ondan sonrasını siz düşünün. Büyük vebal taşımaktadırlar. İşe duygusal
bakmak yerine, Allah rızası için adımlarını atmalıdırlar.
Demin soru
önergeleri vermiştim, sormuştum Sayın Bakana, yazılı olarak cevap vereceğini
söylediler. Başka bakanlıkların müsteşarlarına görev verip, taşıyıcı
komisyonlarında görev vermek, onların ücretsiz oraya gitmelerini, ayrıca
harcırah almalarını sağlamak gibi duygusal konulara Diyanet İşleri
Başkanlığının bilhassa izin vermemesi gerekir.
Bu duygularla,
yasanın hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bulut.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
507 Sıra Sayılı
Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın çerçeve 8. maddesi 1.
fıkrasının sonuna aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"Başkanlıkta
görev alacak personelin seçiminde kanunda belirtilen niteliklere sahip
olanlardan ayrıca iyi derecede Kürtçe bilenlere belli oranda kontenjan
ayrılır."
Akın
Birdal (Diyarbakır) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BENGİ YILDIZ (Batman) – Gerekçe.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Ülke nüfusunun
yüzde 25-30 kadarı Kürt vatandaşlardan oluşmaktadır. Kürtlerin büyük bölümü
dindar Müslüman’dır. Diğer devlet kurumlarında olduğu gibi Diyanet İşleri
Başkanlığında görevlendirilmeleri demokrasinin eşitlik ilkesi ve toplumsal
barış açısından bir zorunluluktur.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Madde 8’i
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Alınan karar
gereğince kanun tasarı ve teklifleriyle komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek için 30 Haziran 2010 Çarşamba günü saat 13.00’te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 23.56