Normal 45115 3 10 2010-07-26T13:55:00Z 2010-07-26T13:55:00Z 1 48785 278077 TBMM 2317 652 326210 11.5606 Clean Clean 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

          

DÖNEM: 23                            CİLT: 73                    YASAMA YILI: 4

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

124’üncü Birleşim

25 Haziran 2010 Cuma

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

         I.  - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

       II.  - GELEN KÂĞITLAR

     III.  - YOKLAMALAR

      IV.  - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Çankırı Milletvekili Nurettin Akman’ın, Kore Savaşı’nın 60’ıncı yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Kütahya  Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya Tavşanlı Garp Linyitleri İşletmesi Müessese Müdürlüğünde yaşananlara ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün, tarım ve ithal mısır atığı sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

       V.  - AÇIKLAMALAR

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Kore Savaşı’na katılan kahraman ordumuza, şehit ve gazilerimize ilişkin açıklaması

2.- Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu’nun, Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın Garp Linyitleri İşletmesi Müessese Müdürlüğüne ilişkin yaptığı gündem dışı konuşmasına ilişkin açıklaması

3.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Garp Linyitleri İşletmesi Müessese Müdürlüğü hakkında yaptığı gündem dışı konuşmasıyla ilgili Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanının açıklamada bulunmamasına ilişkin açıklaması

4.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğdeli bir vatandaşın arabasının arka camında bulunan Türk Bayrağı’yla gezmesinin engellenmesine ilişkin açıklaması

5.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, mısır üreticilerinin desteklenmesine ilişkin açıklaması

6.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün, GDO’lu ürünlere ve biyoetanol atığına ilişkin açıklaması

7.- Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Cumhurbaşkanıyla ilgili sözlerine ilişkin açıklaması

8.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Kütahya Milletvekili Hüsnü Ordu’nun, konuşmasında isminden bahsetmesine ilişkin açıklaması

9.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya Milletvekili Hüsnü Ordu’nun, konuşmasında isminden bahsetmesine ilişkin açıklaması

10.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Diyanet İşleri Başkanlığının dinin siyasete alet edilmemesi konusunda herhangi bir görüşüne rastlamadığına ilişkin açıklaması

      VI.  - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Van Milletvekili Özdal Üçer ve 19 milletvekilinin, madde bağımlılığı sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/789)

2.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 20 milletvekilinin, pamuk sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/790)

3.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 27 milletvekilinin, üniversite mezunu işsizlerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/791)

4.- BDP Grubu adına Grup Başkanvekili Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın, yolsuzluk sorununun araştırılarak yolsuzlukla mücadele için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/792)

    VII.  - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

 

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)

4.- Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Bayram Meral ve 20 Milletvekilinin, 5539 Sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/788, 2/226) (S. Sayısı: 499)

 

5.- İller Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Tasarısı ile 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/371, 1/101) (S. Sayısı: 477)

6.- Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; 633 Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/833, 1/162, 2/443) (S. Sayısı: 507)

VIII. - OYLAMALAR

1.- Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Teklifi’nin oylaması                                                

 

IX. -  YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Aydın Milletvekili Recep Taner’in, bazı ormanlık alanlardaki böcekle mücadeleye ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/14628)

2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya Şeker Fabrikasının değer tespitine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/14767)

3.- İstanbul Milletvekili Ümit Şafak’ın, bir şirketin vergi borcuna ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/14824)

4.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, tarihî bir caminin restorasyonuna ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/14856)

5.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, yazılı soru önergelerinin cevaplandırılmasına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/15100)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 11.03’te açılarak yedi oturum yaptı.

 

Ankara Milletvekili Mehmet Emrehan Halıcı’nın, özgür İnternet kullanımına ilişkin gündem dışı konuşmasına Ulaştırma Bakanı Binalı Yıldırım cevap verdi. 

Denizli  Milletvekili Emin Haluk Ayhan, Denizli’de yaşanan sel felaketine,

İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu, gazeteci yazar İlhan Selçuk’un vefatına,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

 

Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 24 milletvekilinin, belediyelerin mali yapısındaki sorunların (10/785),

Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 24 milletvekilinin, dâhilde işleme rejiminin (10/786) ,

Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 23 milletvekilinin, serbest bölgelerin sorunlarının (10/787),

Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 21 milletvekilinin, özelleştirme uygulamalarındaki sorunların (10/788),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mehmet Ali Şahin’in, Suriye Halk Meclisi Başkanı Mahmoud Al Abrash’ın vaki davetine icabetle, Şam’da düzenlenecek olan İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliği (İKÖPAB) Olağanüstü Konferansına katılmak üzere, Suriye’ye resmî ziyarette bulunmasına, 

AB Uyum Komisyonu Başkanı Yaşar Yakış’ın, Gürcistan Başbakan Yardımcısı Giorgi Baramidze’nin vaki davetine icabetle, 15-17 Temmuz 2010 tarihlerinde Gürcistan’ın Tiflis kentinde düzenlenecek olan Gürcistan’ın Avrupa Yolu Konferansına katılmasına,

İlişkin Başkanlık tezkereleri kabul edildi.

 

Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü bünyesinde Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının 5 Eylül 2010 tarihinden itibaren bir yıl daha UNIFIL Harekâtına iştirak etmesi hususunda Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca Hükûmete izin verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi kabul edildi.

 

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın, uygulanan iç ve dış politikalarda Hükûmet Programı’nda verdiği sözleri yerine getirmediği, ekonomik ve sosyal sorunları çözmede başarılı olamadığı iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin önergesinin (11/12) gündeme alınıp alınmamasına ilişkin ön görüşmesi tamamlandı; yapılan oylama sonucunda önergenin gündeme alınması kabul edilmedi.

Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak, 2002 yılından bugüne kadar Türkiye’de yapılan yatırımların hangi kaynaklardan yapıldığına,

Muş Milletvekili Sırrı Sakık, Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın sınırların yeniden değişebileceğine dair bir açıklaması üzerine, Türkiye’nin emperyal talepleri olmaması gerektiği, bu konuda bir çalışma var ise Parlamentoyu bilgilendirmeleri gerektiğine,

Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, Adana Milletvekili Ömer Çelik’in, gensoru önergesinde ifade etmediklerini söyleyerek tahrifat yaptığına,

Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, konuşmasında sarf ettiği sözler nedeniyle Genel Kuruldan özür dilediğine,

Adana Milletvekili Ömer Çelik,  Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, şahsına ve AK PARTİ Grubuna sataşmasına,

Batman Milletvekili Bengi Yıldız, Adana Milletvekili Ömer Çelik’in, BDP Grubuna sataşmasına,

Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın sözleri ve Başkanlık Divanının tutumuna,

İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ, Adana Milletvekili Ömer Çelik’in, sözlerini tahrif ettiğine,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda açık bulunan üyeliğe, AK PARTİ Grubunca aday gösterilen Bursa Milletvekili Ali Koyuncu seçildi.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),

3’üncü sırasında bulunan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/761) (S. Sayısı: 458),

Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

 

4’üncü sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen ve görüşmelerine devam olunan Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Bayram Meral ve 20 Milletvekilinin, 5539 Sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının (1/788, 2/226) (S. Sayısı: 499) ikinci bölümünün 37’nci maddesine kadar kabul edildi.

Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, 499 Sıra Sayılı Kanun Tasarısı ve Teklifi’nin birçok maddesinin çeşitli kanunların değişik maddelerinde birden fazla değişiklik içerdiğine, buna rağmen tek madde gibi işlem gördüğüne; bu yanlışlığın uygulamada düzeltilmesi gerektiğine ilişkin bir açıklamada bulundu.

 


25 Haziran 2010 Cuma günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime 23.54’te son verildi.

                                                    Şükran Güldal MUMCU

                                                             Başkan Vekili

 

          Harun TÜFEKCİ                                                                     Yusuf COŞKUN

                  Konya                                                                                     Bingöl

                Kâtip Üye                                                                                Kâtip Üye

                                                             Fatih METİN

                                                                    Bolu

                                                                Kâtip Üye                                       

 


No.: 167

II.- GELEN KÂĞITLAR

25 Haziran 2010 Cuma

Tezkereler

1.- Aksaray Milletvekili Osman Ertuğrul’un Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1234) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.6.2010)

2.- Mardin Milletvekili Emine Ayna’nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1235) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna ) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.6.2010)

3.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici’nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1236) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.6.2010)            

4.- Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1237) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.6.2010)            

5.- Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1238) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.6.2010)

6.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1239) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.6.2010)

7.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1240) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.6.2010)            

8.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1241) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.6.2010)

9.- Edirne Milletvekili Bilgin Paçarız’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1242) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.6.2010)

10.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1243) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.6.2010)


Raporlar

1.- Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/892) (S. Sayısı: 524) (Dağıtma tarihi: 25.6.2010) (GÜNDEME)

2.- Mali Kural Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/891) (S. Sayısı: 525) (Dağıtma tarihi: 25.6.2010) (GÜNDEME)

3.- Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın; Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın; Hakkari Milletvekili Hamit Geylani’nin; İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 2 Milletvekilinin; Mardin (Eski) Milletvekili Ahmet Türk ve 20 Milletvekilinin; Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ve Batman Milletvekili Mehmet Emin Ekmen’in Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Adalet Komisyonu Raporu (1/775, 2/84, 2/407, 2/477, 2/508, 2/534, 2/711) (S. Sayısı: 526) (Dağıtma tarihi: 25.6.2010) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Van Milletvekili Özdal Üçer ve 19 Milletvekilinin, madde bağımlılığı sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/789) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.04.2010)

2.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 20 Milletvekilinin, pamuk sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/790) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.04.2010)

3.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 27 Milletvekilinin, üniversite mezunu işsizlerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/791) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.04.2010)

4.- BDP Grubu adına Grup Başkanvekili Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın, yolsuzluk sorununun araştırılarak yolsuzlukla mücadele için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/792) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.04.2010)

 

 

25 Haziran 2010 Cuma

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Harun TÜFEKCİ (Konya)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 124’üncü Birleşimini açıyorum.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, 25 Haziran Kore Savaşı’nın başlamasının yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Çankırı Milletvekili Nurettin Akman’a aittir.

Buyurunuz Sayın Akman. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Çankırı Milletvekili Nurettin Akman’ın, Kore Savaşı’nın 60’ıncı yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Türk insanın zihninde askerî ve siyasi tarihimizde önemli bir yeri olan Kore Savaşı’nın başlamasının 60’ıncı yıl dönümü nedeniyle şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bu vesileyle, dün, vatan savunması uğruna şehit olan aziz kahraman askerlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, kederli ailelerine başsağlığı diliyorum, yaralılarımıza da acil şifalar temenni ediyorum.

Bugünün dünyasının sayılı demokrasi ve ekonomilerinden biri olan Güney Kore “Sabah ülkesi” anlamına gelmektedir. Geçmişte Kore Yarımadası uzun yıllar savaşlara sahne olmuştur. Kore Harbi, istilaya uğramış bir ülkenin özgürlüğü uğrunda Birleşmiş Milletler Örgütüne üye devletlerin bir kısmının iştirakiyle yapılan ilk ve müşterek silahlı karşı koymadır.

1948 yılında yapılan seçimlerle Kore kuzey ve güney olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Sovyetler ve Çin’in desteğini alan Kuzey Kore 25 Haziran 1950 tarihinde saldırıya geçmiş ve Güney Kore’yi işgale başlamıştır. Bunun üzerine Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kuzey Kore’ye askerî müdahale kararı almıştır. Bu çağrıya olumlu cevap veren Türkiye, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30 Haziran 1950 tarihli oturumunda Güney Kore’ye asker gönderme kararı vermiş ve Genelkurmay Başkanlığınca 1 tugay ile 241’inci Piyade Alayı bu ülkeye görevlendirilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kurtuluş Savaşı’ndan beri savaşa girmemiş olan Türk askeri Kore Savaşı’nda destanlar yazmış, çok büyük kahramanlıklar göstermiştir. Bu başarılar Türkiye'nin 1952 yılında NATO’ya alınmasında çok önemli bir rol oynamıştır. Kore’de savaşan Türk tugayı savaşın kaderini 4 kez değiştirmiştir. Kunuri, Kumyangjang-Ni muharebeleriyle Çin ordularını yenmiş, Birleşmiş Milletler kuvvetlerini büyük bir hezimetten kurtarmış, Seul savunmasıyla başkentin düşmana geçmesine mâni olmuş, nihayet Wegas muharebesiyle de ateşkes anlaşmasının yapılmasına imkân sağlamıştır.

Bu başarıları sebebiyle tugayımız Kore Cumhurbaşkanlığınca “Birlik Nişanı”, Amerika Kongresince “Mümtaz Birlik Madalyası ve Beratı”, Amerika Birleşik Devletleri Başkanlığınca da “Legion of Merit Nişanı”yla taltif edilmiştir.

Kore savaşlarında 741 askerimiz şehit olmuş, 2.147 askerimiz yaralanmış, 234 askerimiz esir düşmüş, 175 askerimiz ise kaybolmuştur. Kore’de şehit olan askerlerimizin isimleri Ankara’da inşa edilen Kore Anıtı’nda yer almaktadır. Hâlen Kore’de Pusan şehrinde bir şehitliğimiz mevcuttur. Kore Savaşı’na iştirak eden askerlerimize 1005 sayılı Kanun’la Meclisimiz “gazilik” unvanını vermiştir.

Kore Savaşı, aynı zamanda canını hiçe sayarak kahraman Mehmetçiklerimizin destanlarıyla doludur. 22 Nisan 1951’de Çin kuvvetlerince kuşatılan Türk piyade bölüğünde görevli Topçu Üsteğmen Mehmet Gönenç’ten şu telsiz mesajı alınmıştır: “Düşman bulunduğum tepeyi işgal etti. Çok şehit verdik, telsizcimiz de şehit oldu. Koordinat veriyorum, bataryalar ateş etsin.” Bunun üzerine topçu istihbarat subayı telsizle şu ikazı yapar: “Verdiğiniz koordinatlar bulunduğunuz yerdir.” Üsteğmen Gönenç: “Evet, öyle; biz düşmana teslim olmak istemiyoruz. Bizi onlara teslim etmeyin. Vasiyetim budur. Bizi ateşlerimizle şehit edin.” Üsteğmen Gönenç’in bu vasiyeti üzerine bu vasiyeti yerine getirilmiştir.

Kore Savaşı, Türk ve Güney Kore halkları arasında sarsılmaz bir kardeşlik bağı oluşturmuştur. Anadolu’da Kore Savaşı’na katılan gazilerimiz “Koreli” olarak anılmaktadır. 2002 Dünya Futbol Şampiyonası’nda Kore halklarının Türk Millî Takımına gösterdiği yakınlık ve destek her türlü takdirin üzerindedir. Bugün Güney Kore’nin önde gelen firmaları Hyundai Rotem, SK Group ülkemizde çok önemli icraatlar yapmaktadır.

Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz günlerde Sayın Cumhurbaşkanımızla beraber 2 Bakanımız, iktidar, muhalefet milletvekillerimizden oluşan bir heyetle Değerli Cumhurbaşkanımıza eşlik ettik, fevkalade karşılandık. “Kan kardeşi ülke” olarak Türkiye anılmaktadır. Orada nükleer enerjiyle ilgili imzalar atıldı. Nükleer santralleri gezdik, Pusan şehitliğimizde çok duygusal anlar yaşadık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

NURETTİN AKMAN (Devamla) – Ben, Kore Savaşı’nın başlaması yıl dönümü vesilesiyle Kore Savaşı’yla birlikte temelleri atılan ülkemiz ve Güney Kore arasında dostluk ve kardeşlik bağının daha da yücelmesini diliyor, şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyor, yaşayan gazilerimize şükran duygularımızı belirtiyor, sağlıklar diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akman.

Sayın Doğru, sisteme girmişsiniz. Bu konuyla ilgili mi?

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurunuz.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Kore Savaşı’na katılan kahraman ordumuza, şehit ve gazilerimize ilişkin açıklaması

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Milletimizin kahramanlık gösterdiği Kore Savaşı’na katılan ordumuzun bütün personelini, şehitlerini, gazilerini saygıyla ve şükranla anıyorum. Gazilerimizin, şehitlerimizin haklarını ödeyemeyiz. Onlar vatanları, bayrakları, milletimiz için şehit ve gazi oldular. Ancak gazilerimizin bizden istekleri vardır. Önce gaziler, aileleri ve şehit aileleri saygı, sevgi bekliyorlar, onlara sevgiyle, saygıyla yaklaşmalıyız.

Gazilerimizin durumları iyi değildir. Gazi maaşları artırılmalıdır, gazi çocukları da şehit çocukları gibi askerlikten muaf tutulmalıdır. Gaziler arasında subay, astsubay, yedek subay olarak ayrım yapılmasına son verilmelidir. Maluliyetlerin tespiti Sosyal Güvenlik Kurumundan alınmalı Millî Savunma Bakanlığına verilmelidir. Sonuçta da ülkemizde son zamanlardaki terörle beraber şehit ve gazilerimizin artmış olduğu düşünülürse şehit ve gazilerimizi de içerisine alan bir bakanlık kurulmalıdır. Bu tür bakanlıklar dünyanın birçok ülkesinde vardır.

Söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Doğru.

Gündem dışı ikinci söz Kütahya Tavşanlı GLİ Müessese Müdürlüğünde yaşananlar üzerine söz isteyen Kütahya Milletvekili Alim Işık’a aittir.

Buyurunuz Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

2.- Kütahya  Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya Tavşanlı Garp Linyitleri İşletmesi Müessese Müdürlüğünde yaşananlara ilişkin gündem dışı konuşması

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Kütahya ili Tavşanlı ilçemizde bulunan Garp  Linyit İşletmeleri, kısaca GLİ Müessese Müdürlüğünde yaşananlarla ilgili olarak gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlarım.

Ayrıca, birkaç gündür vatan  savunması adına hayatlarını kaybeden şehitlerimize tekrar Allah’tan rahmet diliyor, milletimizin başı sağ olsun diyorum. Bu konuda bugün saat on birde konuya gösterdiği hassasiyet nedeniyle bir basın toplantısı düzenleyip konuyu gündeme taşıyan Cumhuriyet Halk Partisi Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart’a da ayrıca teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, GLİ Müessese Müdürlüğü 1938 yılında Etibank’a bağlı olarak kurulan Değirmisaz İşletmesinin değişik dönemlerde bazı düzenlemelerin ardından en son TKİ Yönetim Kurulunun 2004 yılında aldığı bir kararla müessese müdürlüğü hâline getirilmiş ve bugün 2589 personelin çalıştığı, ülkemizde yıllık toplam 50 milyon ton satılabilir linyit üretiminin yaklaşık yüzde 8’inin karşılandığı çok önemli bir işletmemizdir. Ama ne yazık ki bu işletmeyle ilgili yaşanan birçok olumsuzluk maalesef hepimizi rahatsız etmektedir.

Cumhurbaşkanlığı makamına ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına ulaşan bir ihbarda yer alan Tavşanlı Garp Linyit İşletmesi Müessese Müdürlüğüne bağlı Tunçbilek İşletmesinde 1 Haziran 2005 tarihinde dağıtılan kömürlerin sevk fişleri üzerine görevlilere baskı uygulanarak 31 Mayıs 2005 tarihinin yazıldığı, kredili kömür dağıtımının 31 Mayıs 2005 tarihinde sona erdiğinin ve 1 Haziran 2005 tarihinden itibaren kömüre zam geleceğinin bilindiği, kömüre gelen zammın kredili satışlara yansıtılmayarak eski fiyatlarla satılmasına göz yumulduğu iddiaları üzerine Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının 28 Haziran 2005 tarih ve 359 sayılı yazılarıyla görevlendirilen başmüfettişlerin yaptıkları soruşturmalar sonunda hazırlanan raporda iddiaların doğruluğu tespit edilmiş ve müessese müdürüyle 4 personele idari ceza verilmiştir.

Teftiş raporunda yönetim kurulu kararlarını yok sayarak kendi doğrularıyla hareket eden müessese müdürüne, disiplin yönünden idarecilik görevini ortadan kaldıran aylıktan kesme cezası öngörülmüş ve aynı görev unvanıyla memuriyetine devamının uygun olamayacağı görüşü de ilgili Genel Müdürlük makamına bildirilmiştir.

Öte yandan, konuyla ilgili olarak bir vatandaş tarafından Tavşanlı Cumhuriyet Başsavcılığına yapılan başvuruya istinaden, anılan Başsavcılıkça Tavşanlı Asliye Ceza Mahkemesinde açılan dava sonucunda 1 Temmuz 2008 tarihli 2008/296 sayılı Kararla da müessese müdürü ve görevli 5 personel hakkında görevi kötüye kullanmak suçundan Türk Ceza Kanunu’nun 257/1’inci maddesi uyarınca takdiren bir yıl ancak aynı Ceza Kanunu’nun 62’nci maddesi gereğince 1/6 oranında takdiren indirim yapılarak onar ay hapis cezasıyla ayrı ayrı cezalandırılmalarına karar verilmiştir. Bu karar ve Teftiş Kurulu raporu ilgili Genel Müdürlük tarafından onaylanmış ve gereği için Hukuk Dairesine ve Personel Dairesine iletildiği hâlde aradan geçen beş yıllık süre boyunca, maalesef, bu konuda bir adım dahi atılmadan görevliler hâlâ görevlerine devam etmektedirler.

Bu konuda şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak çok farklı girişimlerde bulunulmuş, 2009-2010 yıllarında 10 adet -farklı tarihlerde- önerge, 1 adet Meclis araştırma önergesi verilmiş; ayrıca, madenciliğin araştırılmasıyla ilgili sorunlar çerçevesinde bu önergemizin ele alınması konusunda 2 kez yirmi ve onar dakikalık konuşma yapılmış; diğer taraftan, madenciliğin sorunlarının araştırılmasıyla ilgili kurulan komisyon başkanlığına bizzat şahsım tarafından, inceleme gezisi içerisine GLİ’nin de alınması dilekçeyle talep edilmiş olmasına rağmen, maalesef beklenen sonuçların hiçbirisi alınamamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

ALİM IŞIK (Devamla) – Çok teşekkür ederim.

Sadece bir soru önergesine Sayın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımızın vermiş olduğu 26/1/2010 tarih ve 1188 sayılı cevabi yazısında, özetle önergede belirtilen tarihler doğru olmamakla beraber, “Söz konusu personel ile ilgili dosyanın Yargıtayda temyiz süreci devam ettiğinden görev değişiklikleriyle ilgili bir işlem yapılamamıştır.” denilmekle yetinilmiştir. O günden bugüne verdiğim iki önerge hâlen işlemde ve cevapsız durumdadır.

Aynı Hükûmetin Tarım Bakanı Kütahya İl Müdürünü bir teftiş sonucunda kınama cezası aldığı gerekçesiyle görevden alabilirken yargı kararı ve müfettiş raporları ortada olmasına rağmen, bu konuda bir adım atılmamasını yüce Meclisin takdirlerine ve kamuoyuna bırakıyorum.

Son yaptığım bu gündem dışı konuşmayla ilgili olarak şuradan şunu söylemek istiyorum: Sayın Bakana ve ilgili bürokratlarına yirmi günlük süre, bu sürenin sonunda herhangi bir işlem yapılmaması hâlinde şahsım, bizzat, cumhuriyet başsavcılığına bu konuyla ilgili suç duyurusunda bulunacak ve gerekli işlemlerin takibini yaparak sonuçlandıracaktır.

Saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Işık.

Gündem dışı üçüncü söz, tarım ve ithal mısır atığı sorunları hakkında söz isteyen Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’ye aittir.

Buyurunuz Sayın Tütüncü.

3.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün, tarım ve ithal mısır atığı sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlarken PKK terörünü lanetliyorum, şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, yüce Türk milletine başsağlığı diliyorum, yaralılara acil şifalar temenni ediyorum. Türkiye'nin dört bir yanında, şu anda köylerde, kasabalarda, beldelerde, ilçelerde PKK terörünü lanetleyen toplantılar yapılmaktadır. Bunlardan bir tanesi de Tekirdağ’ın Malkara ilçesidir. Trakya, PKK terörünü lanetlemede ayağa kalkmaya başlamıştır. Teröre dolaylı ya da dolaysız olarak destek verenlere duyurulur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında tarımın sorunlarını anlatmak için saatler yetmez. Burada konumuz bir ithalat patlamasının tarıma getirmiş olduğu ek yüklerle ilgili ama şunu söylemek istiyorum: Ne yazık ki, AKP İktidarında tarımı, tarım sektörünü ekonominin sırtında kambur olarak gören bir anlayış hâkim oldu ve uygulanan politikalar, Türkiye ekonomisini bu kamburdan nasıl kurtarabilirize dönük olarak kurgulandı ve tarımın, çiftçinin, hayvancılığın durumu ortada, perişan.

Şimdi, yem girdileri piyasası ithal mısır atığıyla boğulmak üzere. Sorunun özü, esası şudur Sayın Başkan, değerli milletvekilleri: Gereksiz bir ithalat patlaması yapıldı. Biyoetanol atığı damıtma küspesi -kısaca DDGS olarak adlandırılıyor- bir de mısır nişastası atığı, mısır grizi de deniyor buna. İthalat bağlantısı yapıldı, son on beş günlük süre içinde 300 bin tonu aşkın bir ithalat bağlantısı yapıldı Amerika Birleşik Devletleri’nde. Neden, niçin? Nerede kullanılıyor bu? Bu ürünler, büyükbaş hayvan yemi ve kanatlılar yem üretiminde girdi olarak kullanılıyor. Protein değeri çok yüksek, en azından buğday kepeğinden oldukça yüksek, ayçiçeği küspesine eşdeğer bir protein değerine sahip.

Şimdi, Dünya Ticaret Örgütüne bir taahhüdü var Türkiye’nin, bu ürünlerle ilgili gümrük vergisi maksimum yüzde 4 olacak. Bu ne anlama geliyor? Konunun özüne ışık tutma açısından bu rakamları sizlerle paylaşmak durumundayım. Ne anlama geliyor? Dünya Ticaret Örgütüne vermiş olduğumuz bu maksimum gümrük vergisi oranı mısır, ayçiçeği tohumu, soya fasulyesi, buğday kepeği vergi oranından düşük. Türkiye’de geçen sezonun ayçiçeği küspeleri depolarda bekliyor, satılamıyor. Siz, Amerika Birleşik Devletleri’nden daha düşük gümrük vergisiyle mısır küspesi ve damıtma küspesi ithal ediyorsunuz, ithalatı patlatıyorsunuz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; böylesine bir saçmalık olur mu? Ayıptır, günahtır! Ne yapmak istiyorsunuz? Ne olacak? Size ne olacağını kısaca anlatmaya çalışayım. Önce, yerli yem katkı maddelerinin fiyatı düşecek yani bu ithalat patlaması önce buğday kepeğini vuracak -nitekim vuruyor- sonra ayçiçeği küspesini vuracak ve kanola küspesini vuracak. Bu kadarla kalacak mı? Hayır. Daha sonra yumuşak buğdayın, yemlik buğdayın fiyatını vuracak, kanolanın fiyatını vuracak, ayçiçeği ürününün fiyatını aşağıya çekecek.

Bakınız, şu anda kanola biçiliyor, fiyat 55-60 kuruş. Geçen seneden düşük. Oysa çiftçi 75 kuruş, hatta 80 kuruşluk bir fiyat bekliyordu. Şimdiden bu ithalat patlaması kanolanın fiyatını aşağıya çekti. Aynı sıkıntıyı ayçiçeği fiyatlarında yaşayacağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

Ayrıca, bu ürünlerin GDO’lu mu yoksa GDO’suz mu olduğu konusunda ne yazık ki bir açıklama yok. Bunun ithalatının, kimler tarafından yapıldığını bilmiyoruz. Eğer bunun kontrolü yapılmadıysa, yapılıp yapılmadığının da burada açıklanması gerekiyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği ülkeleri bu ürünlerin ithalatını sıfırlamışlar. Türkiye’de ithalat patlaması yaratılıyor yani Avrupa Birliği gitmiş Mersin’e biz gidiyoruz tersine. Neden? Kimleri yine abat ediyorsunuz? Kimleri yine zengin ediyorsunuz?

Değerli milletvekilleri, Amerika Birleşik Devletleri’nden düşük gümrük vergisiyle bu ithalatın Türk çiftçisine çok büyük darbe vurduğunu dikkatlerinize sunmak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurunuz.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Lütfen ithalatı acilen durdurunuz. Söz konusu ithalatın Türkiye açısından hangi haklı gerekçelerle başlatıldığını burada açıklayınız ve bu ithalat kimler tarafından yapılmaktadır, açıklayınız ve GDO –yani, genetiği değiştirilmiş organizma- açısından acaba bu ürünlerin kontrolü yapılmış mıdır, yapılmamış mıdır; bunu da açıklayınız.

Çok teşekkür ederim.

Hepinizi sevgiyle, saygıyla tekrar selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tütüncü.

Sayın Karapaşaoğlu, sisteme girmişsiniz…

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, biraz önce Kütahya Milletvekilimizin yaptığı konuşmayla ilgili bir notu düzeltmek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

 

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu’nun, Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın Garp Linyitleri İşletmesi Müessese Müdürlüğüne ilişkin yaptığı gündem dışı konuşmasına ilişkin açıklaması

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; biraz önce Alim Işık Arkadaşımızın açıklamasından aldığım bir cümleyi düzeltmek istiyorum.

Evet, kendileri Maden Sorunlarını Araştırma Komisyonuna müracaat ettiler, bu konu hakkında bilgi verdiler ancak Komisyonumuzun kuruluş amacı Komisyonumuzu oluşturan 21 tane önergeydi. Bu önergeler doğrultusunda Komisyonumuz çalıştı.

Ayrıca, araştırma komisyonlarının bürokrasinin soruşturmalarını deruhte etmek gibi bir yetkisi olmadığı için biz bu konuyla ilgilenmedik. İnşallah soruşturma komisyonu olursa o zaman ilgileniriz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Karapaşaoğlu.

Sayın Işık, siz tekrar sisteme girmişsiniz, ne için acaba?

ALİM IŞIK (Kütahya) – Efendim, bu gündem dışı söz talebim üç gün önce size ulaştığında, ilgili Bakana ulaştırılmış olmasına rağmen, Sayın Bakanın, burada bu konuyu önemsemeyerek bulunmamasını esefle karşıladığımı ifade edeceğim. Ayrıca bir ek açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Kısa bir şey olarak lütfen…

Buyurun.

3.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Garp Linyitleri İşletmesi Müessese Müdürlüğü hakkında yaptığı gündem dışı konuşmasıyla ilgili Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanının açıklamada bulunmamasına ilişkin açıklaması

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Söz talebimin üç dört gün öncesinden Başkanlığınıza iletildiği ve Başkanlığınızın da ilgili Bakanlığa bunu ilettiğini düşündüğüm için, bugün, burada, Sayın Enerji Bakanımızın, bu çok ciddi iddiaya ve zaman zaman ulusal basına kadar çıkmış, beş yıldır Türkiye gündemini meşgul eden bu konuyla ilgili bir açıklamada bulunmamasını esefle karşılıyorum.

Ayrıca, son dönemde, bu işletmede çalışan personelin banka promosyon gelirlerinin tam ödenmediği yönünde, şu anda Tavşanlı’da birçok insanımızın iddia ettiği çok ciddi iddialar var. Bu işletmeyle ilgili bu iddiaların mutlaka bu kısa süre içerisinde ilgili Bakan tarafından bir açıklamada bulunularak düzeltilmesini ve gerekli işlemlerin yerine getirilmesini talep ediyorum. Bu yirmi günlük süreye bu talebim dâhildir.

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.

Sayın İnan, siz...

MÜMİN İNAN (Niğde) – Sayın Başkanım, Niğde’deki bir olayla ilgili çok kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

4.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğdeli bir vatandaşın arabasının arka camında bulunan Türk Bayrağı’yla gezmesinin engellenmesine ilişkin açıklaması

MÜMİN İNAN (Niğde) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Konu İçişleri Bakanımızı ilgilendiriyor ama Sayın Hükûmet üyesi Ulaştırma Bakanımız da burada. Niğde’de aylardır arabasının arkasında Türk Bayrağı resmiyle gezen bir vatandaşımız -ismi Talat Ayhan- bir kardeşimiz, dün emniyet güçleri tarafından çevrilmek suretiyle arabasının arkasındaki Türk Bayrağı’nın kazınmasını ve aksi takdirde alınan ruhsatının geri verilmeyeceğini ifade etmişlerdir. Vatandaşımız Türk Bayrağı’nı kaldırmıştır. Bu bir suç mudur, yoksa -aylardır arabasının arkasında Türk Bayrağı’yla gezen birçok insanımız var- son zamanlarda, özellikle Türkiye’de meydana gelen terör olaylarının arkasından Türk Bayrağı’nı bir tahrik edici unsur olarak mı görmektedirler ve bunun için mi kaldırmaktadırlar? Vatandaşımız bunu sormaktadır. Ben de Talat Ayhan adına ve Niğde Milletvekili adına, Hükûmet üyelerinden bunu hassaten cevaplamalarını arzu ediyorum.

Teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın İnan.

Sayın Köse, siz hangi konuyla ilgili...

Buyurunuz.

5.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, mısır üreticilerinin desteklenmesine ilişkin açıklaması

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın  Başkan.

Dünyada ve ülkemizde tarımın önemli bir ürünü olan mısırın kullanımında şüphesiz bir artış vardır. Bu artışın sebebi, büyük ölçüde, ülkenin gelişmesi, nüfus ve gelir artışı ve aynı zamanda kentleşmedir. Bu anlamda, mısır ve mısırdan elde edilen diğer ürünler açısından mısır üreticileri mutlaka desteklenmelidir. Ne yazık ki AKP İktidarı döneminde bu destek yeterince verilememektedir, mısır ithaline gidiliyor. Sebebi de, mısır üretiminin girdilerinin çok pahalı olması ve satışta da gerçek değerini bulmamasıdır. İthal edilen mısırların da GDO’lu ürün şüphesi olması nedeniyle… Gümrük kapılarında yeterince laboratuvar da bulunmamaktadır. Sayın Bakan burada olsaydı, gerçekten, dikkat çekmek açısından bu bilgileri sunması gerekirdi.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Köse.

Sayın Tütüncü, siz konuşmuştunuz, ne için istiyorsunuz?

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Konuşmuştum efendim de, hoşgörünüze sığınarak, kısa, iki saniyelik bir açıklama yapma ihtiyacını hissettim arkadaşımızdan sonra.

BAŞKAN – Nedir, anlayamadım?

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Konuşmamla ilgili.

BAŞKAN – Düzeltme mi yapacaksınız?

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – 60’ıncı maddeye göre.

BAŞKAN – Buyurun.

6.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün, GDO’lu ürünlere ve biyoetanol atığına ilişkin açıklaması

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan, hoşgörünüze teşekkür ederim.

Düzeltme değil, çok önemli -Sayın Köse’nin konuşmasından sonra- bir açıklama yapma ihtiyacı hasıl oldu.

Efendim, bu GDO olayı çok önemli (genetiği değiştirilmiş organizmalar) ve ne yazık ki bu 300 bin tonluk ithalat bağlantısıyla büyük bir olasılıkla bu ürünler Türkiye’ye geliyor. Hayvan yeminde yani büyükbaş ve kanatlı hayvanların yeminde kullanılıyor ve Türkiye, insanımız bunu ne yazık ki alacak.

Asıl konu şu: Bu biyoetanol atığı küspesinde yüzde 8 ile 11 arasında yağ var, yani düşük gümrük vergisiyle bu ürünleri ithal edenler, dolayısıyla çok düşük gümrük vergisiyle de yağ ithal etmiş oluyorlar.

Bana bu konuyla ilgili açıklama fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim.

Sağ olun Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tütüncü.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Van Milletvekili Özdal Üçer ve 19 milletvekilinin, madde bağımlılığı sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/789)


Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde çocuklarda ve genç nüfusta madde bağımlılığı giderek artmaktadır. Başta Van olmak üzere ülke genelinde ilköğretim ve ortaöğretim öğrencilerinde, başta çocuklar olmak üzere genç nüfusta bağımlılık yapan madde kullanımının araştırılması amacıyla Anayasa'nın 98, İçtüzüğün 104 ve 105'inci Maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Özdal Üçer                                  (Van)

2) Selahattin Demirtaş                     (Diyarbakır)

3) Gültan Kışanak                           (Diyarbakır)

4) Ayla Akat Ata                             (Batman)

5) Bengi Yıldız                                (Batman)

6) Akın Birdal                                 (Diyarbakır)

7) Emine Ayna                                                (Mardin)

8) Fatma Kurtulan                           (Van)

9) Hasip Kaplan                              (Şırnak)

10) Hamit Geylani                           (Hakkâri)

11) İbrahim Binici                           (Şanlıurfa)

12) M. Nuri Yaman                         (Muş)

13) Mehmet Nezir Karabaş             (Bitlis)

14) Mehmet Ufuk Uras                   (İstanbul)

15) Osman Özçelik                          (Siirt)

16) Pervin Buldan                           (Iğdır)

17) Sebahat Tuncel                          (İstanbul)

18) Sevahir Bayındır                       (Şırnak)

19) Sırrı Sakık                                 (Muş)

20) Şerafettin Halis                          (Tunceli)

Gerekçe:

Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de uyuşturucu madde kullanım yaşı gittikçe düşmektedir. EGM KOM Daire Başkanlığına bağlı Türkiye Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezi (TUBİM) verilerine göre en fazla kullanıcının bulunduğu yaş aralığının 15-24 yaş arası olduğu görülmektedir. 2007 yılında yapılan bir çalışmada ülkemiz genelinde genç nüfusta herhangi bir madde kullanım oranı % 2,9 olarak tespit edilmiştir.

Çocuklarda ve gençlerde madde kullanımını tetikleyen birçok neden bulunmaktadır. Madde kullanımını tetikleyen nedenler arasında; merak ve arkadaş etkisi ilk iki sırayı almaktadır. Bunun yanında gençlerin ergenlik döneminde, rol-model arayışları da madde kullanımında diğer bir önemli etkendir. Bu önemli etmenlerin tamamının toplu olarak sergilendiği mecralardan en önemlisi de hiç şüphesiz televizyondur. Madde kullanımı açısından risk grubu içindeki okul çağındaki çocuklarda dizi izleme oranı da % 70 olarak tespit edilmiştir. Okul çağı gençlerde dizi film izleme oranı da dizilerin kahramanları ve işlenen konular bakımından bir kat daha önem kazanmaktadır. Diğer bir önemli neden de öğretmenlerin tükenmişliği ve öğrenci için güçlü bir model olamayışıdır. Günümüzde ilköğretim başlarında çocuk için en güçlü model olan öğretmenin yerini arkadaş almıştır.

Son 12 aylık dönemde kullanıldığı bildirilen maddeler içinde, öğrencilerin yüzde 3'ünden fazlası esrar, yüzde 2'den fazlası da uçucu madde kullandığını ifade edilmektedir. Kullananlar arasında ilk kullanılan maddeler esrar, sakinleştirici ya da sedatifler ve ectasydir. Gençlerde madde kullanımı ile mücadelede başta Millî Eğitim Bakanlığı olmak üzere bir çok kuruma çok ciddi görevler düşmektedir. Fakat Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yürütülen programların pek çoğunda temel sorumluluk rehberlik öğretmenlerinde olup psikolojik danışmanlık ve rehberlik öğretmenleri sayıca yetersizdir. Okullarda sosyal ve psikolojik olarak destek programlarının temel sorumlusu olan psikolojik danışmanlık ve rehberlik öğretmenlerinin kadrolarının artırılması sağlanmalıdır. Ayrıca, öğretmenlerin rehberlik ve psikolojik danışmanlık kapasitesinin geliştirilmesine yönelik hizmet içi eğitim programları düzenlenmelidir. Millî Eğitim Bakanlığı tarafından çocuklara yönelik programlar sırasında aileler ile görüşmeler yapılması gerekmektedir. Ancak, ailelerin çalışma temposunun yoğunluğu nedeniyle bu iletişim kurulamamaktadır. Bu konuda okul aile birlikleri de yetersiz kalmaktadır. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü tarafından ülke çapında gençlerin gelişmesine yönelik olarak, gençlik kampları, gençlik kulüpleri, gençlik merkezlerinde spor etkinliklerine katılması sağlanmaktadır. Ancak, hedef grubuna göre çok az sayıda genç bu kuruluşlardan yararlanabilmektedir. Bu kulüplere devlet tarafından yapılan ödemeler son derece sınırlıdır. Kamplara alınacak öğrencilerin başarılı olanlardan seçilmesi, eğitimde ödüllendirme kuramı ile uygun olmasına karşılık; özellikle madde kullanan veya kullanma eğilimi olup risk grubunu oluşturan gençlerin ders başarısının çok düşük olduğu belirlenmiştir.

Madde bağımlılığı ile mücadelede diğer önemli bir görev de madde bağımlısı olan gençlerin bu bağımlılıktan kurtulmasında Sağlık Bakanlığına düşmektedir. Fakat ülkemizde madde bağımlılarının tedavisi için gerekli olan merkezlerin sayısı oldukça sınırlıdır. Madde bağımlılığı konusunda toplam 20 tedavi merkezi bulunmaktadır. Tedavi merkezlerindeki yatak sayısı 495’tir. Bu sayıyı artırması gerekirken İzmir'de 18 yaş altındaki madde ve alkol bağımlısı çocuk ve ergenlerin ayaktan ve yatılı tedavi gördüğü Ege Üniversitesi Çocuk ve Ergen Alkol, Madde Bağımlılığı Araştırma ve Uygulama Merkezi (EGEBAM) yatılı bölümü, güvenlik ve temizlik personeli krizi nedeniyle kapanmıştır.

Ülkemizde madde bağımlılığından kaynaklı ölümlerin 2002 yılından 2008 yılına kadar 17 kat artmış olması (2002:9, 2003:6, 2004:29, 2005:26, 2006:51, 2007:147, 2008:159, ölüm sayısı 2002'den 2008'e kadar %1766 artmıştır) ilköğretime kadar başta esrar ve diğer maddelerin kullanımının yaygınlaştığı göz önüne alındığında gençlerde madde kullanımına ilişkin önlemlerin acilen alınması gerekmektedir.

Özellikle Van ilinde madde kullanımı 10 yaşına kadar düştüğü ve öğrenciler arasında esrar, bali, tiner vb. maddelerin kullanımı son derece yaygınlaşmış durumdadır. Özellikle Van'da güvenlik güçlerinin ve okul idarecilerinin duyarsız kaldığı dile getirilmektedir. “Uyuşturucu uyutur, herkes uyursa asayiş berkemaldır.” mantığı ile yaklaşıldığı belirtilmektedir. Hatta resmi yetkililerin, gençlerin ve çocukların madde bağımlısı olmasına göz yumdukları iddia edilmektedir.

Anayasa'nın 58'inci maddesinde "...Devlet gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır." hükmü ile devletin bu konudaki sorumluluğu ve ödevi belirtilmiştir.

Yukarıdaki açıklamalar gerekçesinde, ülkemizde genç nüfusta madde bağımlılığına ilişkin kapsamlı bir çalışmanın ve kurumlar arası ortak bir stratejinin olmamasını da göz önünde bulundurularak başta Van olmak üzere ülke genelinde ilköğretim ve ortaöğretimde öğrenciler ve genç nüfusun bağımlılık yapan madde kullanımı hakkında kapsamlı bir araştırma yapılması büyük önem arz etmektedir.

2.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 20 milletvekilinin, pamuk sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/790)

 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

En önemli endüstriyel tarım ürünlerinden biri olan pamuğun dünyada üretiminin 7 bin yıl öncesine kadar dayandığı bilinmektedir. Pamuğun ülkemizdeki mazisi de yeni değildir. Türkiye'de M.Ö. 330 yılına dek geriye giden uzun bir tarihçesi olan pamuğun asıl gelişmesi 11. yüzyılda 14. yüzyılda. Türkiye Cumhuriyeti'nin ilanından sonra ise pamuk tarımına büyük önem verilmiştir.

Pamuk; yalnızca bir tarım ürünü değildir. Kullanıldığı alanlar itibariyle pamuk, sanayiyi ve dolayısıyla ekonomiyi doğrudan etkileyen ürünlerdendir. Endüstri bitkileri türlerinden hem lif hem de yağ bitkilerinin sınıfına giren pamuk, çok sayıda sanayinin temel ham maddesini karşılayan önemli bir bitkidir. Lifi ile tekstil sanayinin, çekirdeğinden elde edilen pamuk yağı ile bitkisel yağ sanayinin, kapçık ve küspesi ile yem sanayinin, ayrıca lifleri selüloz sanayinin de ham maddesini teşkil etmektedir.

Dünya nüfusunun hızla artması, öte yandan sanayileşen ve kalkınan toplumlarda hayat seviyesinin yükselmesi pamuk tüketim ve gereksinimi arttırmıştır. Pamuk lifi kullanımı son verilere göre, tüm kullanılan lifler içerisinde %49’luk bir paya sahip olup, tüketilen tekstil bitkileri içerisinde son 10 yıl içerisinde en yüksek olan liftir. Geçtiğimiz 30 yıl içerisinde toplam dünya pamuk tüketimi %50'nin üzerinde artarak, yaklaşık 19 milyon tona ulaşmıştır. Kimyasal lifler hâlâ tüketilen lifler içerisinde daha yüksek bir paya sahip olmalarına rağmen, insanların doğal maddelere olan tutkularının artması, sağlık koşullarının doğal ürünleri tercihe yöneltmesi ve kimyasal liflere doğal liflerdeki bir çok özelliğin kazandırılamaması sebebiyle pamuk, cazibesini artan bir şekilde muhafaza etmektedir.

Dünyada pamuğun önemi her geçen gün artarken, ülkemizde bu önemin gerekleri henüz yapılmamaktadır. Gün geçtikçe de bu önem kaybedilmektedir. 2010 yılında açıklanan tarımsal destek miktarları da bunun göstergesi olmuştur ve bu rakamlar büyük hayal kırıklığı yaratmıştır. 2010 yılı pamuk prim miktarında hiçbir artış yapılmaması hem üreticiyi hem de pamuk üretiminden etkilenen sanayi sektörlerini olumsuz etkilemektedir. Geçen yılın destekleme primi olan sertifikalı tohumda 42 Krş/Kg, sertifikasız tohumda 35 Krş/Kg olan miktar yüzde sıfır artış yapılarak bu sene yine aynı kalmıştır. Tespit edilen bu prim miktarı pamuk üretiminin yukarı ivme kazanmasına ilişkin umutları yeniden başka bir bahara bırakmıştır. 2002/2003 sezonunda 900 bin ton olan Türkiye pamuk üretiminin, 2000/2010 sezonuna gelindiğinde 380 bin tona kadar düşmesi de ülkemizde pamuğa verilen önemin göstergesidir.

Ortaya çıkan tablo, kendi kendine yeten bir Türkiye'den dışa bağımlı bir Türkiye görüntüsüdür. Türkiye Pamuk üretiminin; pamuk tüketimini karşılayamadığı ve üretimin 2003 yılından bu yana dramatik bir şekilde düştüğü ve yine bahsi geçen 6 yıl boyunca ithal edilen pamuğa toplam olarak yaklaşık 6,5 milyar dolar kaynak harcandığı görülmektedir. Oysa GAP'ın bitirilmesi ya da sulama ayağına önem verilmesi durumunda bile ülkemizde pamuk üretiminde büyük bir gelişme yaşanacaktır. GAP kapsamındaki illerden biri olan Adıyaman da pamukta yaşanan sorunlardan etkilenmektedir. Son iki yıldır Adıyaman'da pamuk üretimde büyük düşüşler yaşanmıştır. 2010 için 8-9 bin tonluk bir üretim beklenmektedir.

Hem tarımı hem de sanayiyi, başka bir ifadeyle tüm ekonomiyi etkileyen ve dünyada gittikçe önemi artan pamuk sektörünün sorunlarının ve bu sorunların çözüm önerilerinin araştırılması amacıyla Anayasa'nın 98. ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1)     Şevket Köse                            (Adıyaman)

2)     Selçuk Ayhan                          (İzmir)

3)     Sacid Yıldız                             (İstanbul)

4)     Hulusi Güvel                           (Adana)

5)     Tayfur Süner                           (Antalya)

6)     Abdulaziz Yazar                      (Hatay)

7)     Ali Oksal                                 (Mersin)

8)     Mehmet Şevki Kulkuloğlu      (Kayseri)

9)     Ali Rıza Öztürk                       (Mersin)

10)   Osman Kaptan                        (Antalya)

11)   Durdu Özbolat                        (Kahramanmaraş)

12)   Ahmet Küçük                          (Çanakkale)

13)   Hüsnü Çöllü                            (Antalya)

14)   İsa Gök                                   (Mersin)

15)   Abdullah Özer                         (Bursa)

16)   Ali Koçal                                 (Zonguldak)

17)   Ali Arslan                               (Muğla)

18)   Ali Rıza Ertemür                     (Denizli)

19)   Mehmet Ali Özpolat                (İstanbul)

20)   Çetin Soysal                            (İstanbul)

21)   Ergün Aydoğan                       (Balıkesir)

3.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 27 milletvekilinin, üniversite mezunu işsizlerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/791)


Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye’de 94'ü devlet, 45'i vakıf olmak üzere toplam 139 üniversite bulunmakta, bu üniversitelerde yaklaşık 3 milyon öğrenci eğitim görmekte ve her yıl 250 bin civarında öğrenci mezun olmaktadır. 2006 yılından itibaren 41 devlet, 22 vakıf olmak üzere 63 yeni üniversite kurulmuş ve böylece üniversitesi bulunmayan ilimiz kalmamıştır.

2006 yılından itibaren açılan yeni üniversitelerle beraber, öğrenci sayılarında da büyük artışlar meydana gelmiş ve her yıl çok sayıda öğrencinin mezun olmasıyla beraber diplomalı işsizlik hızla büyümeye başlamıştır.

Türkiye İstatistik Kurumu, 2008 yılı verilerine göre; Türkiye de üniversite mezunu nüfus, 3 milyon 508 bin 954'dür. Bu üniversite mezunlarından 18-21 yaş arasında 17 bin 794, 22-24 yaş arasında 143 bin 337, 25-29 yaş arasında ise 705 bin 93 gencimiz bulunmaktadır. 2009 yılı verilerine göre ise bu oranlar oldukça yükselmiş, üniversite mezunu nüfus, 4 milyon 290 bin 454 olmuştur. Bu üniversite mezunlarından 18-21 yaş arasında 108 bin 081, 22-24 yaş arasında 423 bin 519, 25-29 yaş arasında ise 901 bin 385 gencimiz bulunmaktadır.

Türkiye İstatistik Kurumunun Hanehalkı İşgücü Araştırması 2010 Ocak dönemi sonuçlarına göre, Türkiye de işsiz sayısı 3 milyon 591 bin kişi olmuştur. Genç nüfusta işsizlik oranı ise yüzde 25,9’dur.

2009 yılı itibariyle yükseköğretimliler arasındaki işsizlik oranı yüzde 13,5 olmuştur. Bu oran 2008 yılında 10,3; 2007 yılında 9,7; 2006 yılında ise 9,6'dır. Bu göstergeler üniversiteli genç işsizlerin, oranının her geçen yıl daha da artmakta olduğunu kanıtlamaktadır. Maalesef Türkiye’deki mevcut eğitim sistemi, üniversite mezunu genç işsizler ordusu yaratmaktadır. İstihdam olanakları ve Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu meslekler dikkate alınmaksızın, plansızca açılan bölümlerden mezun olmuş çok sayıda diplomalı işsiz bulunmakta, bu işsizlerin birçoğu ise artık değişik meslek edindirme kurslarına katılarak yeni belge sahibi olmaya ve bu belgeleriyle iş bulmaya çalışmaktadırlar.

TÜİK'in 2009 yılı işgücü araştırması verilerine baktığımızda; sosyal hizmetler bölümü mezunlarında işsizlik oranı yüzde 31.3, sanatla ilgili bölümlerde okuyanlarda 24,1, ulaştırma ve çevre korumada 21,1, bilgisayarda 20,6, gazetecilik de 19,1, iş ve yönetim de 16,7, işletmede 15,4, fizik bilimlerinde 14,7, öğretmen eğitimi ve eğitim bilimlerinde 12,2, mimarlık ve inşaat da 12,1, matematik-istatistik de 12,0, tarım-ormancılık-balıkçılık da 15,3, veterinerlik de 6,8, hukuk da 4,3, sağlık da 4,0 ve güvenlik hizmetlerinde ise işsizlik oranı 1,6 olmuştur.

OECD'nin üye ülkelerdeki toplumsal gelişmeleri inceleyen "Bir Bakışta Toplum 2009" raporuna göre ise Türkiye; OECD ülkeleri arasında, en fazla üniversite mezunları işsiz gezen ülke olmuştur. Maalesef Türkiye’de her 3 üniversite mezunundan biri işsizdir. Yukarıda da rakamsal olarak bahsedildiği üzere Türkiye’de doktorlar, mühendisler, hemşireler, işletmeciler, iktisatçılar, öğretmen adayları işsizdir.

4 yıllık üniversite eğitiminin maliyetinin, 20 ile 30 bin TL arasında değiştiği ülkemizde, aileler üniversiteye hazırlık için her yıl yaklaşık 3 milyar dolar para harcamaktadır. 2009 yılı verilerine göre 477 bin olan üniversite mezunu işsiz sayısının 247 bini kadın, 230 bini ise erkektir. Bu oran her geçen gün giderek artmaktadır. Böylesi düşündürücü bir durum karşısında, Türkiye'nin üniversite eğitim sisteminin ciddi bir şekilde masaya yatırılması, devletin hedeflerini doğru olarak belirlemesi, üniversiteli işsizler sorununa bir an önce çözümler üreterek yeni politikalar oluşturması gerekmektedir.

Sonuç olarak; büyük zorluklarla üniversitelere yerleşmeye hak kazanarak, eğitimleri için milyarlarca lira para harcamış ve zor koşullar altında eğitimlerini sürdürerek mezun olmuş ve artık ülkesine, milletine faydalı olmayı düşünen üniversite mezunu işsizlerimizin, sorunlarının araştırılarak, onlara iş olanakları yaratacak politikaların tespit edilmesi ve gerekli önlemlerin alınması amacıyla, Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri gereğince "Meclis Araştırması" açılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz.

1) Muhammet Rıza Yalçınkaya       (Bartın)

2) Tayfur Süner                               (Antalya)

3) Tekin Bingöl                               (Ankara)

4) Ali Arslan                                   (Muğla)

5) Hulusi Güvel                               (Adana)

6) Nevingaye Erbatur                      (Adana)

7) Enis Tütüncü                               (Tekirdağ)

8) Ali Rıza Öztürk                           (Mersin)

9) Şevket Köse                                (Adıyaman)

10) Gürol Ergin                               (Muğla)

11) Mehmet Şevki Kulkuloğlu        (Kayseri)

12) Nesrin Baytok                           (Ankara)

13) Sacid Yıldız                               (İstanbul)

14) Durdu Özbolat                          (Kahramanmaraş)

15) Tacidar Seyhan                          (Adana)

16) Selçuk Ayhan                            (İzmir)

17) Abdulaziz Yazar                        (Hatay)

18) Ali Oksal                                   (Mersin)

19) Osman Kaptan                          (Antalya)

20) Ahmet Küçük                            (Çanakkale)

21) Mehmet Ali Özpolat                  (İstanbul)

22) Hüsnü Çöllü                              (Antalya)

23) İsa Gök                                     (Mersin)

24) Abdullah Özer                           (Bursa)

25) Ali Koçal                                   (Zonguldak)

26) Ali Rıza Ertemür                       (Denizli)

27) Çetin Soysal                              (İstanbul)

28) Ergün Aydoğan                         (Balıkesir)

4.- BDP Grubu adına Grup Başkanvekili Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın, yolsuzluk sorununun araştırılarak yolsuzlukla mücadele için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/792)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye'de var olan yolsuzluk sisteminin deşifre edilmesi, yolsuzlukla mücadele yöntemlerinin saptanması ve gerekli önlemlerin açığa çıkarılması için Anayasa'nın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.

                                                                                                                                   Bengi Yıldız

                                                                                                                             Grup Başkan Vekili

Gerekçe:

Yolsuzluk, tarihin hemen her döneminde bir çıkar devşirme yöntemi olarak kullanılırken, toplum tarafından da sürekli olarak ahlaki yönden mahkûm edilmiş ve dışlanmış bir uygulamadır. Özellikle kamusal alanın temel bir sorunu hâline gelen yolsuzluk, kamusal çıkarın kamu çalışanlarınca karşı tarafa haksız olarak kullandırılmasıdır. Dünya Bankası ise yolsuzluğu, "...kamu gücünün özel çıkar için kullanılması" olarak tanımlamaktadır.

Yazılı kuralların yanı sıra toplumun ahlaki değerleri de yolsuzluk ve rüşvet gibi eylemlerin karşısında iken, yolsuzluğu önleyemeyen veya göz yuman yasalar, toplumsal ahlakı da yozlaşmayla karşı karşıya bırakmaktadır.

Cumhuriyetin ilk yıllarındaki bürokratik kadro, büyük oranda Osmanlı İmparatorluğu döneminde de bu görevlerde bulunanlarca devir alınmıştır. Özellikle Osmanlı döneminde, devlet içindeki yolsuzluk olayları herkesin bildiği bir konu haline gelirken, Kanuni devrinde başlayan ve 3.Murat dönemiyle zirveye ulaşan yolsuzluk olayları, âdeta devlet yönetiminin temel idare yöntemi hâline gelmiştir. Ünlü Divan Şairi Fuzuli'nin şiirinde dile getirdiği "...selam verdim rüşvet değildir diye almadı" cümlesi âdeta dönemin niteliğini özetlemektedir. Cumhuriyet tarihinde de Peyami Safa, Kemal Tahir gibi bir çok edebiyatçı da yolsuzluğun nasıl sistematik bir işleyişe dönüştüğü konusunda bir çok şey yazmışlardır.

Rüşvet, özellikle kolay ispatlanamayan bir eylem olduğu için, ortaya çıkan kamu zararına endeksli sonuçlar itibariyle anlaşılabilirken, aleni biçimde ortaya çıkan yolsuzluk da oldukça sınırlıdır. Bir kamu icraatı sonucunda kamu faydası ne kadar azalmış ise, bireysel çıkar ve rantta o kadar yükselmekte ve yolsuzluğun düzeyi de bu biçimde ortaya çıkmaktadır.

Türkiye’de yapılan birçok kamu icraatı, kamusal fayda açısından tartışmalı ve şaibeli ilan edilirken, yakın geçmişimizde dahi yolsuzluk iddiasından kaynaklı birçok siyasetçi yüce divana kadar gitmiştir. Ayrıca ülkemiz tarihine damgasını vuran birçok yöneticinin yolsuzluk ve rüşvet konularına kayıtsız kaldığı da, yine birçok habere ve eleştiriye konu olmuş, "benim memurum işini bilir" yaklaşımıyla bu tür eylemlerin övüldüğü ve meşrulaştırıldığına da halkımız tanıklık etmiştir.

Kuşkusuz yolsuzluğun kategorileri olmakla beraber, büyük ve küçük çaplı yolsuzluklar toplum ve siyasal yapı arasındaki güvensizliğin temel nedenlerinden biri hâline gelmektedir. Bunun sonucunda yine zarar gören halk ve halk kültürü olmaktadır. Yolsuzluk, ücretlerdeki düşük düzey ve geçim sıkıntısının ortaya çıkarabildiği bir durum olmakla birlikte, kamuya vermiş olduğu zararlar itibariyle yoksulluğun ve işsizliğin de nedeni hâline gelebilmektedir.

Türkiye'de yapılan birçok bilimsel araştırma yolsuzlukla demokratikleşme arasında ters orantılı bir ilişki olduğunu ortaya koymuştur. Yine yapılan bilimsel araştırmalar sonucunda, yolsuzluk endeksiyle kamu gelirleri, kişi başına gelir, ulaştırma yatırımları ve enerji yatırımları arasında ters orantılı bir ilişki olduğu belirtilmiştir..

Yolsuzluğun devletlerin ortaya çıkmasıyla başladığı üzerinde bir çok görüş mevcutken, bu durum "çürüme" olarak nitelendirilmektedir. Ünlü, Nobel ekonomi ödüllü bilim adamı G.Becker'ın ifade ettiği, "devletten vazgeçtiğimiz zaman çürümeden de kurtuluruz" sözü bir çok bilim adamı tarafından da kabul edilirken, devletlerde özellikle yolsuzlukla mücadelelerini kendi meşruiyetleri için önemsemek ve yolsuzluğu asgariye çekmek sorumluluğuyla da karşı karşıyadırlar.

Avrupa Konseyi bünyesinde Yolsuzlukla Mücadele Grubunun hazırlamış olduğu raporda, Türkiye' de siyasi partilerin mali yapılarının şeffaf olmadığı dile getirilmiş ve raporda "Türk yasaları hakimler, yabancı kuruluşlar ve özel sektörlerde oluşabilecek yolsuzluklara karşı herhangi bir yaptırım öngörmüyor, bu alanda büyük boşluklar var" demiştir. Siyasi partilerin seçim kampanyalarıyla ilgili giderlerinin de kontrol altında olmadığı vurgulanan raporda, yolsuzluğun cezalandırılmasına ilişkin kanunun "son derece karmaşık" olduğu belirtilmektedir.

Yolsuzluk veya çürüme siyasal partilerden çoğu kez bağımsız olmakla beraber, ideolojik algılarla da bağlantılı olabilmektedir. Özellikle son zamanlarda gündeme gelen ve Amerika Birleşik Devletleri ve Almanya'da yürütülen soruşturmalar sonucunda bazı firmaların Türkiye'de de belli dönemlerde devlet adamlarına rüşvet verdikleri yönünde mahkeme kararları, Türkiye'de hükümetin de bu konuda zafiyeti ve rolü olduğunu gözler önüne sermektedir.

Diğer bir adı da "çürüme" olan yolsuzluk bir an önce Meclis gündemine gelmeli ve bir Araştırma Komisyonu kurulmalıdır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Alınan karar gereğince gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

1'inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2'nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.


2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3'üncü sırada yer alan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan, Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Bayram Meral ve 20 Milletvekilinin; 5539 Sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

4.- Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Bayram Meral ve 20 Milletvekilinin, 5539 Sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/788, 2/226) (S. Sayısı: 499) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Geçen birleşimde ikinci bölümde yer alan 36’ncı madde kabul edilmişti.

Şimdi, 37’nci maddeye geçiyoruz.

37’nci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

T.B.M. Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 499 Sıra Sayılı Yasa tasarısının 37. maddesinin sonundaki (verilebilir) ibaresinin (verilir) olarak değiştirilmesini arz ederim.

                          

                   Kamer Genç                          Orhan Ziya Diren                         Derviş Günday

                     Tunceli                                         Tokat                                         Çorum

                Selçuk Ayhan                             Halil Ünlütepe                              Fevzi Topuz

                       İzmir                                   Afyonkarahisar                                  Muğla

                                                                      Şevket Köse

                                                                        Adıyaman


 


Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 37. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını ve sonraki maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

                           

                 Mehmet Günal                             Oktay Vural                            M. Akif Paksoy

                      Antalya                                        İzmir                                  Kahramanmaraş

               Nevzat Korkmaz                              Alim Işık                            Abdülkadir Akcan

                       Isparta                                       Kütahya                                Afyonkarahisar

                   Akif Akkuş                            Mustafa Kalaycı                            Mümin İnan

                       Mersin                                        Konya                                         Niğde

 

BAŞKAN – Komisyon bu son okuttuğum önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, şimdi, bu maddede…

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir şey arz etmek istiyorum.

BAŞKAN – Bir dakika, işlem yapıyorum Sayın Genç. Bir işleme başladım, işlemi bitireyim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama benim de bu konuda bir önergem vardı. Başkanlık Divanı diyor ki: “Ben bunu işleme koymuyorum.” Efendim, ama bakın…

BAŞKAN – Sayın  Genç, bir dakika dinler misiniz. Şimdi sizin imzanız olan bir önerge okundu, o işleme girdi.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, o başka bir önerge. Şimdi, burada bir konunun anlaşılması lazım. Oradaki, Divandaki arkadaşlar diyorlar ki: “Bu 91’inci madde uygulamasında bir parti grubuna mensup milletvekilleri ancak bir önerge verebilir.”

BAŞKAN – Öyledir efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Değil ama efendim, isterseniz…

BAŞKAN – Bugüne kadar yaptığımız bütün uygulama ve yapılanlar, bağımsızlar…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, bakın… Ama  müsaade ederseniz ben size izah edeyim. Bundan önceki her konuda AKP Grubu milletvekilleri, o hakkını almak için her madde -temel kanun- üzerinde ikişer önerge veriyorlardı. Bakın, orada açıp bakarsanız, onlar şey edilebilir.

BAŞKAN – Sayın Genç, bir dakika…

91’inci maddeye göre, daha önce de uygulamalarını çok yaptık. Şimdi yaptığımız uygulamada, benim şahsen yaptığım, Başkanlık olarak yaptığım uygulamada gruplar adına ve şahsı adına, milletvekilleri bağımsız ise onlara her zaman öncelik tanıdık.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bağımsızlık yok efendim.

BAŞKAN – Bağımsız milletvekillerine verdik, grupları olanlara da birer hakkını tekrar verdik. Bağımsızların dışında milletvekillerine söz vermedik, grupları yok ise önergelerine… Sadece grupları olanlara gruplara, bağımsız olanlara da bağımsızlara… Oradaki İç Tüzük hükmü son derece açık. Bağımsızları korumak ve onların da önerge verme hakkına öncelik tanımak içindi. Bazı partilerimize mensup, gruplara mensup milletvekilleri bu yolu kapamak için, sizin dediğiniz gibi, vermiş olsalar bile, kapamak için değil de farklı yorumlayarak vermiş oldukları önergeleri de biz Başkanlık olarak geri çektirip, bağımsızların haklarını ve önerge verme şeylerini öne almak için öyle uyguladık.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu konuda bir şey arz edebilir miyim Sayın Başkan? 

BAŞKAN - Sizin söylediklerinizi dinledik.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bakın, binlerce uygulama var Sayın Başkan. Bağımsız konusu da söz konusu değil. Ben bağımsız milletvekiliyken, AKP’liler her temel kanunun her maddesi üzerinde iki önerge veriyordu ve bizim verdiğimiz önergeleri işlevsiz hâle getiriyordu. Ben bunun için size bin tane örnek veririm.

İsterseniz bu 91’inci madde üzerinde bir usul tartışması açın.

BAŞKAN - Sayın Genç, temel kanunlarda daha önce de aynı tartışmaları yaptık.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, bu konuda tartışma yapmadık Sayın Başkan.

BAŞKAN - Tekrar yapmak istemiyorum ve bu konu kapanmıştır.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Bu konuda tartışma yapmadık Sayın Başkan.

BAŞKAN - Daha önce, bağımsızların haklarını gözetmek için ben en azından bu şekilde yorumladım ve uyguladım. Konu bu şekilde kapanmıştır.

Teşekkür ediyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama, Sayın Başkan, uygulama değişik oldu.

İsterseniz, 63’üncü maddeye göre bir usul tartışması açın.

BAŞKAN - Lütfen… Lütfen…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama şimdi, Sayın Başkan, yanlış yapılıyor efendim.

BAŞKAN - Şimdi, önerge işlemini tamamlatayım lütfen. Lütfen... Müsaade ederseniz… Çalışmamızı kesintiye uğratıyorsunuz Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, 91’inci madde ne diyor? “Milletvekilleri, Hükûmet ve  gruplar önerge verebilir” diyor.

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) - Grupların birer önerge hakkı var, milletvekillerinin iki önerge, yani 550 milletvekilinin…

BAŞKAN - Sayın Genç, çalışmamıza başlamış bulunuyoruz. En azından, bu önergenin işlemini tamamlamam gerekiyor.

Şimdi önergeyi tekrar okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 37. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını ve sonraki maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

        Mehmet Günal (Antalya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon bu önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarının 37. maddesi 21/1/1990 tarihli ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile ilgili olup, tasarıyla ilgili değildir ve tasarı metninden çıkarılmalıdır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

T.B.M. Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı yasa tasarısının 37. maddesinin sonundaki (verilebilir) ibaresinin (verilir) olarak değiştirilmesini arz ederiz.

        Kamer Genç (Tunceli) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon bu önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Fevzi Topuz…

BAŞKAN – Sayın Topuz, buyurunuz efendim.

FEVZİ TOPUZ (Muğla) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın 37’nci maddesi üzerine vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerine söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısı görüşülmesi esnasında Parlamentonun işleyişine aykırı olarak ek maddeler eklenmektedir. Bir kanunu yapmanın yol ve yöntemi bellidir. AKP İktidarı komisyonlardan ve muhalefet partilerinden neyi saklamaktadır? Gizli saklı çalışma yapılmamalıdır. Meclisin işleyiş kurallarını altüst ediyorsunuz. Kimden, neyi kaçırmak istiyorsunuz, bir türlü anlamış değiliz.

Bir yasa yapılırken gerekçesi vardır, toplum çıkarı vardır ve halktan yana olma zorunluluğu vardır. Yapılmak istenen, açık ve net olarak görülmektedir. Bu yasa sonrası kimler, ne çıkar sağlayacak açıklama bekliyoruz. Daha açık olunması gerekiyor. Devredilecek alanların şimdi burada açıklanması gerekiyor. Özelleştireceğiniz alanları açıklamanız da yetmez. Kimlere bu malların devredileceğinin de açıklanması gerekiyor. Yandaşlarınıza kamunun mallarını peşkeş çekmekten artık vazgeçin. Yapılan gizli saklı vurgun ve talan eninde sonunda ortaya çıkacaktır.

AKP İktidarının son dönemde hazırladığı kanun tasarılarına baktığımızda, kendi konusuyla ilgisi olmayan konularda yasa düzenlemesi yapılmaktadır. Bu kanun tasarısı da böyle konuları içermektedir. Hazırlanan kanun tasarısında kara yolları haricinde neler düzenleniyor, bir gözden geçirelim.

Orman Kanunu’nda değişiklik yapılmaktadır. Orman Kanunu’nun 17’nci maddesine atıfta bulunarak kamuya kullanım hakkı verilen alanlarda ve özelleştirme kapsamındaki alanlarda kamuya ait bir bedel ödenmesini kaldırmaktadır. Madencilik faaliyetleri sonucu doğal yapısı bozulan orman alanları rehabilite edilecek. Bu yetki büyükşehir belediyelerine veriliyor. Belediyelerin görev alanı değiştirilmiş oluyor.

399 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kamu iktisadi teşebbüsleri personel rejiminin düzenlemesini yapıyor. KİT’lerde çalışan personelin ekonomik ve sosyal hakları ile ilgili düzenlemenin kara yolları ile ne ilgisi var? İşin ilginç yanı, Karayollarında çalışanlar değil de Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğündeki çalışanlar bu kanunla düzenleniyor.

4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkındaki Kanun’a ek yapılıyor. 4706 sayılı Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanunu’nda değişiklik yapılmaktadır.

Bir kanun yapılırken diğer kanunlar neden değiştirilmektedir? Bunlar, tek tek düzenlemesi yapılması gereken kanunlardır. Başka bir kanunu değiştirirken bir şeyleri gözden kaçırma mantığı artık bırakılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun Tasarısı içinde yapılan bu düzenleme, 399 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Personel Rejiminin Düzenlenmesi ve 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnameye ek yapılmasıyla ilgilidir. Yani, bu düzenlemenin Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’la yakında uzaktan ilgisi yoktur.

Kamuda çok farklı statülerde sözleşmeli personel istihdam edilmektedir. Sözleşmeli personel istihdam eden kamu idarelerinden biri de kamu iktisadi teşekkülleridir. KİT’lerin idari yapılanması 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle oluşmaktadır. KİT’lerde çalışan personelin ekonomik ve sosyal hakları ise 399 sayılı Kararnameyle düzenlenmiştir yani 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, KİT’lerde sözleşmeli personel çalıştırma kararnamesidir.

Değerli milletvekilleri, 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin “Sosyal Yardımlar” başlığı altındaki 33’üncü maddesi, “Sözleşmeli personel, bedelini ödemek şartıyla teşebbüs veya bağlı ortaklığın lojman, misafirhane, eğitim ve dinlenme tesisleri, diğer sosyal imkânlarından yararlanır. İşin gerektirdiği araç, gereç ve giyim eşyası teşebbüs veya bağlı ortaklığın demirbaşı olarak verilebilir. Ancak bu yardımlar hiçbir surette nakdî ödeme şeklinde yapılamaz.” demektedir. Yapılan kanun düzenlemesinde, “Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğünde tren üzerinde fiilî görev yapmakta olan sözleşmeli personele, tren üzerinde görev yaptığı sürelere göre belirlemek ve günde iki öğünü geçmemek üzere, belirlenecek esaslara göre ücretsiz yemek ve kumanya verilebilir.” denmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

FEVZİ TOPUZ (Devamla) – Sağ olun, teşekkürler Sayın Başkan.

Biz bunun “verilir” diye düzeltilmesini talep etmekteyiz.

Bu noktada, Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğünde görev yapan sözleşmeli personelin ücretsiz yemek yemesine bir şey demiyoruz, elbette çalışanların en  doğal hakkıdır. Bu düzenlemede eksik olan bir şey vardır. Bu düzenleme yapılırken bir kamu kurumu çalışanlarına yönelik sorun çözülmekle beraber diğer kurumlardaki çalışanlar ihmal edilmektedir. Sözleşmeli çalışan diğer kurumlardaki çalışanlar mağdur edilmemelidir. Kısaca, tüm sözleşmeli personel bu haktan yararlanmalıdır diyoruz.

Değerli arkadaşlar, eğer çıkardığımız kanunlar halkın yararına ise biz her zaman Cumhuriyet Halk Partisi olarak destek olmaktayız. İktidarın yandaşlarına geçmişte yaptığınız ve yapacağınız her türlü talan ve rantın hesabını da soracağımızı belirtiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Topuz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

37’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Diğer maddede…

38’inci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, “önerge kabul edildi” dediniz diye duydum.

BAŞKAN – Hayır, maddeyi söyledim, 37’nci madde kabul edildi dedim, önerge değil.

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 38. maddesinde yer alan “sıra numaraları” ibaresinden sonra gelmek üzere “buna göre” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                    

                 Mehmet Günal                              Hasan Çalış                                Behiç Çelik

                       Antalya                                      Karaman                                      Mersin

                   Oktay Vural                                 Şenol Bal                               Hüseyin Yıldız

                         İzmir                                           İzmir                                         Antalya

                                                                               


Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 499 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 38. maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                    

                   Şevket Köse                          Ali İhsan Köktürk                          Kamer Genç

                     Adıyaman                                  Zonguldak                                     Tunceli

               Orhan Ziya Diren                           Rasim Çakır                              Selçuk Ayhan

                        Tokat                                         Edirne                                          İzmir

                  Enis Tütüncü                              Hulusi Güvel                      Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                      Tekirdağ                                       Adana                                       Malatya

 

BAŞKAN – Komisyon bu son okuttuğum önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükûmet?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Selçuk Ayhan efendim.

BAŞKAN – Sayın Ayhan, buyurunuz.

SELÇUK AYHAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlayarak sözlerime başlıyorum.

Görüşülmekte olan Karayolları teşkilat ve görevleriyle ilgili kanun’un 32’nci maddesine dönük verdiğimiz değişiklik önergesi üzerinde söz aldım. Sözlerime başlarken öncelikle şunu ifade etmek istiyorum değerli arkadaşlar: Bugün, Atatürk’ün İzmir Milletvekili seçilişinin 87’nci yıl dönümü. Bir İzmir Milletvekili olarak bunu hem anımsatmak hem de gurur duyduğumu ifade etmek istedim.

Şimdi konumuz ulaşım olduğuna göre, dünkü görüşmelerde üçüncü Boğaz köprüsüyle ilgili konular dile getirildi. Üçüncü köprünün bizzat Başbakan tarafından karar verildiği konusunda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın basında açıklamaları var.

Hürriyet Emlak dergisinin Mayıs 2008 sayısında, bazı büyük firmaların tahminî, köprü güzergâhında arazi kapattıklarına dair açıklamalar yer aldı firma isimleri de verilerek. 20 Ağustos 2009 Perşembe günü bazı TV kanallarında konuşan emlak firması sahipleri de bu güzergâhtaki arazilerin önemli ölçüde el değiştirdiğini açıkladılar. 21 Ağustosta bunları soru önergesi hâline getirdim ama bugüne değin bir yanıt alamadım, yani yanıtı gizlendi. Bunu bir kabullenme olarak algılıyorum. Sadece ismi geçen firmalardan Ülker grubu, üst düzey bir yöneticisine beni aratarak, kendilerinin o bölgede yeni alınmış arazileri olmadığını, eskiden kalma arazilerinin olduğunu, bunun da kullanımının önünde bazı engellerin bulunduğunu ifade ettiler. Şimdi, bu tip konularda ya yanıt verilmiyor soru önergelerine ya da yanıtlar üstünkörü veriliyor. Daha öncede Eximbank ile ilgili Sayın Ali Babacan’a bir soru sormuştum, Hükûmetin atadığı yönetim kurulu üyelerinin kurdukları şirketlerle Eximbank’ı boşalttıklarına dair iddialarla ilgili. Yanıt şuydu: “Yüzde 25’ten fazla hissesi olan yönetim kurulu üyelerine kanunen kredi verilmez.” Yani bu şu anlama geliyordu: Yüzde 24,99 olursa verilir. Bunun da açıklamasını şu şekilde yaptılar: “Ticari sırlar kapsamına girdiği için yanıt veremiyoruz.”

Şimdi, çok değerli bir Başbakanımız var değerli arkadaşlar, hepimizi mutlu eden, bilgi ise bilgi, görgü ise görgü, deneyim ise deneyim. Helikoptere biniyor, İstanbul’un üstünde uçuyor “Şuraya köprü yapıla.” diyor. Burada mühendislik hizmetine gereksinim yok, burada araziyle ilgili çalışma yapmaya gerek yok, burada şehir ve bölge planlama açısından bir çalışma yapmaya gerek yok, burada çevre açısından bir çalışma yapmaya gerek yok. Sayın Başbakan evde mobilyaların yerini yerleştirir gibi “Şuraya yapıla.” diyor. O zaman bu köprünün yapılması için herhangi bir ihaleye de gerek yok. İşçilere verelim, iş makinelerini de kamudan koyalım, Sayın Başbakan çıksın “Şurası deline, şurası yıkıla, şurası örüle.” desin bu köprüyü de bitirelim.

Şimdi, evvelsi günkü konuşmamda Marshall Planı’yla birlikte yolcu ve yük taşımacılığında Türkiye'nin treni kaçırdığını, dışa bağımlı hâle geldiğini, ciddi bir ekonomik kayıp yaşadığını söylemiştim. Bunu bir iki örnekle pekiştirmek istiyorum. Bugün Devlet Demiryollarına baktığımızda 1950’den sonra yapılan yol sayısı toplam 2 kilometre değerli arkadaşlar ve bugün kara yollarının yolcu ve yük taşımacılığında aldığı mesafe ortalama yüzde 95; biri yüzde 91, biri yüzde 98, ortalama yüzde 95. Yani demir yollarımızın yüzde 82’si 1950’den önce, bir kısmı da Osmanlılara dayanarak yapılmış ama ilginçtir, Türkiye demir yolu kazalarında da Avrupa’nın birinci sırasında geliyor.

Şimdi, limanlarımıza İzmir özelinde örnek vermek istiyorum. İzmir Limanı ciddi bir sorun olarak yıllardır duruyordu, en son Sayın Bakanımızın İzmir’e geçen hafta geldiği toplantıda ciddi kararlar alındı ve Sayın Bakan bu işin bir yıl ile üç yıl arasında çözümleneceğini söyledi. Bundan mutluluk duyduk ve takip edeceğimizi de bildiriyorum.

Yine Çandarlı Limanı’yla ilgili de bu yıl içinde o bölgede en azından dalgakıranların ihalesinin yapılacağını Sayın Bakan yine söyledi. Onu da takip edeceğimizi sizlere ifade etmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

SELÇUK AYHAN (Devamla) – Evet Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, Aliağa bölgemizde bir tersane ve gemi söküm bölgesi var. Tersane için ayrılan alan kamulaştırmada gemi söküm bölgesi olarak ilan edildiği için bu bölgeye ne tersane yatırımı yapılabiliyor ne de yüksek kira bedelleri nedeniyle gemi sökümcüler kullanabiliyor. Bugün gemi söküm sektörünü Hindistan’a ve Pakistan’a Türkiye terk etmiş durumda.

Yine, aynı bölgede Çaltıdere’de bir yat limanı, yat tersanesi konusu var. Nedense tersane planlamaya konduktan sonra ecri misil bedelleri hızla yükseltildi ve oraya da hiçbir yatırımcı gelmiyor. Şimdi, değerli arkadaşlarım, Türkiye’yi hep paraya bakarak yönetemeyiz.

Şimdi, en son vakit kalmadığı için şunu söylüyorum: Sayın Başbakan, “Ayılıp bayılanı göstermeyin.” dedi. Allah kimseye evlat acısı vermesin değerli arkadaşlar. O ayılıp bayılanlar çocuklarını kaybettiler. O ayılıp bayılanların yaşadığı acıyı ancak evladını kaybedenler anlar.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ayhan.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Arayacağım efendim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

On dakika ara veriyorum.

                               

Kapanma Saati: 15.16

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.29

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Harun TÜFEKCİ (Konya)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 124’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

38’inci madde üzerinde İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve elektronik cihazla yeter sayıyı arayacağım.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 38. maddesinde yer alan “sıra numaraları” ibaresinden sonra gelmek üzere “buna göre” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                            Hüseyin Yıldız (Antalya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz efendim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hüseyin Yıldız…

BAŞKAN – Sayın Yıldız, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan ve muhalefet partilerinin maddeleri üzerinde konuşmalarını engellemek amacıyla temel kanun olarak Meclise getirilen, gece yarısı alt ve üst komisyonlarda görüşülüp tartışılması istenmeyen konularda ek madde ihdası yoluyla kanunlaşacak olan tasarı üzerinde vermiş olduğumuz önerge için söz aldım. Öncelikle, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, üzerinde görüşmeler yaptığımız kanun tasarısının, kara yolları ağının kalkınma planları, ulaştırma ana planı, stratejik plan ve programlar çerçevesinde ilgili diğer kurum ve kuruluşlarla iş birliği içinde ulusal düzeyde geliştirilmesi için Karayolları Genel Müdürlüğünün teşkilatının yeniden yapılandırılmasını amaçlamakta olduğu belirtilse de gerçek nedenin bundan farklı olduğu tüm kamuoyu tarafından bilinmektedir.

Bilindiği gibi Danıştay, Resmî Gazete’de yayınlanan otoyollar ve köprülerin özelleştirme programına alınmasına ilişkin Özelleştirme Yüksek Kurulunun kararının yürütmesinin durdurulması kararını 4 Ağustos 2008 tarihinde oy birliğiyle vermişti.

Karar gerekçesinde ise hukuki yönden özelleştirmeye hazırlık işlemleri, diğer bir ifadeyle, yasal altyapısı tamamlanmadan özelleştirme programına alınmasının mümkün olmadığı açıkça belirtildiği için yasal boşluğu doldurmak gerekmiş, AKP Hükûmeti mevcut tasarıya bu hususları da ilave ederek karmaşık ve yetersiz bir metin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Gerçek amacın, otoyollar, köprüler ve bunların üzerindeki tesislerin özelleştirilmesiyle birlikte yeniden kullanma bahaneleriyle partizan kadrolaşmanın önünü açmak olduğu ayan beyan ortadadır. Diğer kurumlarda yaptıklarınızı Karayollarında da yapmak için çaba göstermektesiniz. Bir kamu hizmeti olan ulaşımın otoyol kullanıcılarına, ulaşımdan yararlananlara eşit ve daha kaliteli hizmet sunulmasını günümüz şartlarına uyumlandırarak yasal düzenlemeler beklerken, erişme kontrollü kara yollarını aleni özelleştiremedik, hiç olmazsa Karayolları Genel Müdürlüğünün yeniden yapılandırılmasının satır aralarına gizleyerek kanunlaştırmak istemektesiniz.

Sekiz yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarının icraatları ve uygulamaları, yüce Meclise getirdikleri kanun tasarıları ve milletvekillerine verdirdikleri kanun tekliflerinin satır aralarına gizledikleri veya son dakika değişiklik önergeleriyle komisyon denetiminden kaçırarak Meclisteki sayısal çoğunluğunuzla yasalaştırdığınız, ülkemizin geleceğine ipotek koyacak olan yasa tasarılarınıza bu kanunla bir yenisini daha ekleyeceksiniz. Getirdiğiniz kanun tasarısıyla, hiçbir katkı ve emeğinizin olmadığı, sürekli kötülediğiniz hükûmetlerin halktan aldığı vergilerle yapılan otoyol ve köprüleri de özelleştirerek, zenginleşen, sermayeyi bulan, sermayesi yoksa bile devlet bankalarından finanse ederek yandaşlarınıza ya da küresel güçlere bu coğrafyada yeni avantajlar sağlayarak iktidarda kalabilmeyi sürdürmek istemektesiniz.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilleri olarak özelleştirmeye karşı değiliz. “Yaptırmayız da sattırmayız da” diyenlerden değiliz. Yapılsın da satılsın da özelleştirilsin de. Yapılırken de satılırken de özelleştirilirken de yolsuzluk yapılırsa karşılığımız onadır. Coğrafyamızın stratejik yapısının göz önünde tutulmamasınadır karşılığımız. Stratejik tesislerimizin satılmasınadır karşılığımız. Satılan tesislerimizden elde edilen gelirlerden yeni istihdam alanları yaratılmamasınadır tepkimiz. Kıt kaynaklarımızla yapılan tesislerimizin kelepir satılmasınadır itirazımız. Sizden önceki hükûmetlerin hizmetlerini yok saymanıza, küçümsediğiniz hükûmetlerin yaptığı tesisleri satarken özelleştirmeyi nasıl başarıyla yaptığınızla sıkılmadan övünmenizedir tepkimiz.

Değerli milletvekilleri, dün yokluk içindeyken bugün iktidar gücüyle millet malından haksız kazanç sağlanmasınadır tavrımız. İnançlarımızın istismar edilmesinedir üzüntümüz. İnançlı olduğunu söyleyenlerin mal sahibinin de mülk sahibinin de Yüce Allah’ın olduğunu unutmasınadır tavrımız. Devlet malına Hazreti Ömer adaleti, Hazreti Ali cesaretiyle sahip çıkmamanızadır tavrımız.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldız.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Madde oylamasına geçmeden önce Komisyonun bir düzeltme talebi vardır, söz veriyorum.

Buyurunuz.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Başkanım, Komisyon raporumuzdan sonra kabul edilen bazı kanunlardan dolayı madde metninde geçen bazı numaraların değiştirilmesi gerekmektedir. “42” sayısının “43”, “7” sayısının “11” ve “8” sayısının “12” olarak düzeltilmesini arz ederim.

BAŞKAN – Bu düzeltmeyle birlikte 38’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

39/a üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 39. maddesinin (a) bendinde yer alan "ve Hazine geri ödeme garantisi tanımında yer alan "sair yerel yönetim kuruluşları" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve 5018 sayılı Kanunun II/B sayılı cetvelinde yer alan idareler" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                   

                Mehmet Günal                              Hasan Çalış                               Oktay Vural

                     Antalya                                      Karaman                                       İzmir

                  Mümin İnan                                 Behiç Çelik                                  Şenol Bal

                       Niğde                                         Mersin                                         İzmir

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 499 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 39. maddesinin 1. fıkrasının a bendinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                   

                  Şevket Köse                           Ali İhsan Köktürk                         Hulusi Güvel

                   Adıyaman                                   Zonguldak                                     Adana

                Hüseyin Ünsal                     Ferit Mevlüt Aslanoğlu                   Akif Hamzaçebi

                     Amasya                                       Malatya                                      Trabzon

                  Faik Öztrak                                Enis Tütüncü                              Ahmet Ersin

                    Tekirdağ                                      Tekirdağ                                        İzmir

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Öztrak. (CHP sıralarından alkışlar)

FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 499 sıra sayılı Karayolları Yasa Teklifi’nin 39’uncu maddesinin birinci fıkrasıyla ilgili olarak vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Mevcut yasayla Karayolları Genel Müdürlüğünü genel bütçeli bir kuruluş olmaktan çıkarıyoruz, özel bütçeli bir kuruluş hâline getiriyoruz. Tabii, özel bütçeli bir kuruluş demek ne demek normal olarak tanımına baktığımız zaman? Harcamalarını kendi öz gelirleriyle belli ölçüde veya tamamen karşılayabilen bir kuruluş olması lazım özel bütçeli kuruluşun. Tabii, bu durumda özel bütçeli kuruluşlar da yine 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetimi Kanunu çerçevesinde dış borcu kullanırken Hazinenin aldığı dış borcu, Hazine dış borcu alıyor, bunu aynı şartlarla özel bütçeli kuruluşa devrediyor, sorumluluk özel bütçeli kuruluşta oluyor, bu borcu da özel bütçeli kuruluş geri ödüyor. Yine dış borcun ikrazı var. Aynı şekilde mali şartlarında değişiklik olmakla birlikte yine Hazine bu borcu o kuruluşa aktarıyor ve o kuruluş bu borcun ödenmesinden sorumlu oluyor. Ancak bu maddeyle yaptığımız düzenleme sonucunda özel bütçeli bir kuruluş olmuş olan Karayolları Genel Müdürlüğünü dış borcun tahsis edilmesi kolaylığından yararlandırıyoruz, yani 4749 sayılı Yasa’yı değiştiriyoruz. Ne oluyor? Şimdi burada Hazine borcu alıyor, kullanılmak üzere Karayolları Genel Müdürlüğüne tahsis ediyor ama borcun geri ödenmesinden sorumlu olan Hazine.

Evet, baktığımız zaman Karayolları Genel Müdürlüğünün özel bütçeli kuruluş yapılmasının nedenlerinin arkasındaki en önemli neden, kuruluşun bir tüzel kişiliğe hizmetlerini yürütebilmek için ihtiyacı olduğu belirtildi ve bunun da arkasındaki en önemli sorunun hukuki davaları takip etmekte kuruluşun zorlanması olduğu belirtildi. Biz bu sorunu genel bütçeli kuruluşların hukuki davaları takip etmesinde belli kolaylıklar sağlamak, onlara sadece Maliye Bakanlığındaki avukatlık biriminden değil, kendi avukatlık birimlerini de kurmak suretiyle bu sorunu çözme imkânı vereceğimize, aldık Karayollarını getirdik özel bütçeli kuruluş hâline, statüsüne soktuk. Ne oldu? Geliri olmadığı için, yani bu kuruluş harcamalarını gelirleriyle karşılamadığı için, o zaman dedik ki genel bütçeli kuruluşlara tanıdığımız dış borcun tahsisi imkânından bu kuruluşu da yararlandıralım.

Fakat ondan daha önemli bir düzenleme daha var bu maddenin içinde. O da şu: Aynı zamanda, biz, otuz beş tane özel bütçeli kuruluşa, bundan önce olmamasına rağmen, hazine garantili borç kullanma imkânını verdik.

Şimdi, değerli milletvekilleri, özel bütçeli kuruluşlar, merkezî yönetime dâhil olan kuruluşlardır. Dolayısıyla bunların borçları da merkezî yönetim borcudur. Şimdi, getirip bunlara, eğer biz garantili kredi kullanma imkânını verirsek, merkezî yönetimin borçları içinde gözükmesi gereken bazı miktarları hazine garantili borçlar bölümüne kaydırıyoruz. Dolayısıyla merkezî yönetimin borçları olduğundan düşük gözüküyor.

Değerli milletvekilleri, bu düzenlemeler, özellikle Borçlanma Kanunu’ndaki bu düzenlemeler, 2001’de yaşadığımız krizden sonra getirilmiştir ve bu düzenlemeler, aslında bu düzenlemelerin her biri örtük bir mali kuraldır. Maalesef, bu örtük mali kuralların hepsini bir bir ortadan kaldırıyoruz. Hatırlayacaksınız, geçen yıl, borçlanma limitleriyle ilgili örtük mali kuralı değiştirmiştik; yine, raporların, bu ekonomik ve mali raporların yayınlanmasıyla ilgili mali kuralları değiştirmiştik. Şimdi, bugün burada bunu yapıyoruz. Bundan sonra bir madde daha gelecek. Yap-işlet-devretlerle ilgili bir önerge gördüm. O da aynı şekilde, mali kuralın, örtük bir mali kuralın ihlalidir.

Şimdi, ben şunu sormak istiyorum: Yapılan nedir? Yani yarın, öbür gün burada mali kuralla ilgili yasayı görüşeceğiz ama bu arada daha önceden mevcut olan örtük bütün mali kuralları tek tek ortadan kaldırıyoruz. Bu, açıkçası samimiyetsizliktir ve bu yapılanlarla, biz, bundan sonra çıkarılacak olan mali kurala duyulacak güveni de ortadan kaldırmış oluyoruz. Dolayısıyla, burada yapmış olduğumuz düzenleme gerçekten kritik bir düzenlemedir. Bunun üzerinde birkaç defa düşünülmesi lazımdır ve gerçekten daha sonra yapılacak düzenlemelerle ilgili olarak da sıkıntı yaratacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

FAİK ÖZTRAK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bu arada değerli milletvekilleri, yine Karayolları bütçesini görüştüğümüze göre… Geçen gün iki turistik yoldan bahsetmiştim, ilimdeki. Yine, Tekirdağ’da iki yoldan daha bahsetmek istiyorum, bir de son bir konuya değinmek istiyorum.

Bunlardan bir tanesi, Malkara-Hayrabolu arasındaki yolun mutlaka ve mutlaka iyileştirilmesi gerekiyor. Gerçekten standardı çok kötü.

Yine, İpsala’ya kadar giden yolun -yani ana yol- standardının mutlaka yükseltilmesi gerekiyor.

Bu arada Sayın Bakan, son dönemde Çerkezköy-İstanbul arasındaki elektrikli tren çalışmıyor. Heyelan olduğu söyleniyor ama yük trenleri geçiyor. Çerkezköy’ü İstanbul’a bağlayan bu elektrikli tren hattı orada yaşayanlar için son derece önemli. Bir an önce bu yolun hizmete açılmasını diliyor, Genel Kurula saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öztrak.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 39. maddesinin (a) bendinde yer alan “ve Hazine geri ödeme garantisi tanımında yer alan “sair yerel yönetim kuruluşları” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve 5018 sayılı Kanunun II/B sayılı cetvelinde yer alan idareler” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                        Alim Işık (Kütahya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Sivas) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Işık, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın 39’uncu maddesi üzerinde vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında söz aldım. Bu vesileyle hepinize saygılarımı sunuyorum.

Bu önergemizde, gerekçesinde belirtildiği gibi, bir ibarenin çıkartılması talep edilmekte. Sebebi de Karayolları Kanunu’nun dışında bir başka kanuna veya mevzuata atıfta bulunulmasıdır. Sayın Bakan, umarım tekrar değerlendirilir.

Değerli milletvekilleri, söz Karayolları Kanunu olunca -tabii, dün Afyon Milletvekilimiz de bahsetti- Ankara-İzmir otobanı, hızlı tren hattı ve Antalya-İstanbul hızlı tren hattı projeleri önemli projeler. Bu projelerin geçtiği her il bu projelere hakikaten ilgi duyuyor.

Şimdi, Sayın Bakanımızın, Afyon’da, “Bu mutlaka Afyon’dan geçmelidir.” dediğini dün Afyon Milletvekilimiz burada, kürsüde söyledi. Kütahya’da da buna benzer ifadelerle, “İşte, arada, çalışmalar devam ediyor, Kütahya’dan da geçebilir, Afyon’dan da geçebilir veya her iki ile uğramadan da geçebilir.” şeklinde açıklamalarının olduğunu da biliyoruz.

Tabii, doğru olan en doğru yerden geçmesi. En doğru yer, mademki otoban ve hızlı tren projesi ise, başlangıç ve bitiş noktaları arasındaki en kısa yoldur. Bu en kısa yol Kütahya’dan geçmektedir.

Diğer illerimizin milletvekilleri de haklı olarak bunların kendilerinden geçmesini talep edebilirler ama bu konunun bilimsel gerçeklerle doğru değerlendirilmesi yönünde Sayın Bakanımıza bir kez daha bu konuyu hatırlatıyorum.

Bir diğer önemli konu, Ulaştırma Bakanlığımızın yakından ilgilendiği ve şimdiye kadar, 2004 yılından bu yana Kütahya kamuoyunda, Afyon’da ve Uşak’ta konuşulan ama bir türlü sonucuna ulaşamadığımız Zafer Bölgesel Havaalanı Projesi’dir. Bu proje birçok çalışmadan sonra, gerek bürokratıyla gerek milletvekilleriyle gerekse Sayın Bakanımızın bizzat ilgisiyle ihale aşamasına getirildi. En son 1 Mart tarihinde ihale olacaktı, ertelendi, 1 Nisan oldu. 1 Nisan şakası gibi o tarihte yapılan ihaleye hiçbir firmamız müracaatta bulunmadı ya da ekonomik bulmadığı gerekçesiyle teklif vermediği ortaya çıktı. Bundan sonra, firma yetkilileriyle Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğünün ayrı ayrı yaptığı görüşmeler sonucunda projenin yeniden değerlendirdiğini ve bu değerlendirmeler sonucunda tekrar, 28 Haziran Pazartesi günü ihalesinin yapılacağını daha önceden Resmî Gazete’den ve basından öğrendik ama bugün öğrendiğimize göre, 28 Haziran tarihindeki ihale yeniden iptal edilmiş ve 28 Temmuza ertelenmiş. Gerçekten, bu haber Kütahya kamuoyunu, Afyon kamuoyunu ve Uşak kamuoyunu yeniden derinden üzmüştür Sayın Bakanım. Bu konunun doğrusu, niçin bu ihalenin ertelendiği, yapılan değerlendirmeler sonucunda yine ekonomik bulunmadıysa devletimizin Kütahya, Afyon ve Uşak illerinin birlikte kullanacağı bu Zafer Havaalanı Projesi’nde altyapıyı niçin diğer illerde olduğu gibi kendisinin yapmadığını, üstyapı ihalesiyle bu yapılabilecekken altyapı ve üstyapının birlikte ihaleye sunulmasının bu Bölgesel Havaalanı Projesi’ni gerçekte Bakanlığımızın yapmayı düşünmediğini mi ifade etmektedir? Bunun açıklanmasını istiyoruz. Bu havaalanı yapılacak mı, yapılmayacak mı? Yapılacaksa hangi şartlarda yapılacak ve ne zaman yapılacak? Yapılmayacaksa artık altı yıldır, dört seçim malzemesinde kullanılan bu konunun gündemden düşmesini talep ediyoruz. Ya yapılacak ya yapılmayacak kararını bizzat en yetkili ağız olan Sayın Bakanımızın ağzından bugün duymak istiyoruz. Kütahya bunu bekliyor, Afyon bunu bekliyor, Uşak bunu bekliyor.

Sayın Bakanım, bu konuda eğer en son açıklamayı en doğru bilgilerle yaparsanız, ben ilin milletvekillerinden birisi olarak sizlere buradan teşekkür edeceğim.

Bu vesileyle, önergemize desteğinizi bekliyor, tekrar hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Işık.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Bakan, bir açıklama yaparsanız memnun oluruz.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Sayın Başkan, kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bakan.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Değerli Konuşmacının özellikle Zafer Havaalanıyla ilgili sürece ilişkin sözlerine kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

Bilindiği gibi, Kütahya, Uşak ve Afyon’un müşterek kullanacağı Altıntaş bölgesindeki havaalanıyla ilgili kamulaştırma çalışmaları, ÇED değerlendirme çalışmaları, havaalanı yapılmasına yönelik kurumların görüşleri toplanmış, bütün işlemler tamamlandıktan sonra ihaleye çıkılmıştır. Bu havaalanı diğer havaalanlarından farklı şekilde tamamen sıfırdan yap-işlet-devret modeliyle yapılacak bölgesel bir havaalanıdır. Yani bir arazi vereceğiz, araziye pist yapılacak, taksi yolu yapılacak, park alanları, terminali vesaire bütün müştemilatıyla birlikte yapılacak bir havaalanıdır ve ilk denemedir. Türkiye’de yap-işlet-devret modeli çok başarılı şekilde uygulanmış ancak terminal ile sınırlı olarak yapılmıştı. Bu, sıfırdan anahtar teslim bir projedir. Dolayısıyla, Sayın Hatibin dediği gibi bu havaalanı yapılacak mı, yapılmayacak mı tartışması artık çok geride kalmıştır.

İlk ihalede teklif gelmemesinin sebebi: Dokuz dosya alınmasına rağmen gelmemiş, bazı öneriler dikkate alınarak ihale yenilenmiş, bu kez de beş firma, teklifi yetiştiremeyeceklerini ifade ederek süre istemişlerdir. Dolayısıyla, 28 Haziran olan süre bir ay uzatılmış, 28 Temmuzda da nihai teklifler alınacaktır. Yapılan düzeltmelerle daha rekabetçi, daha fizibl hâle getirildiğini düşünüyoruz ve bu ihalede teklifi alıp inşallah, havaalanının yapımını başlatacağız bu sene içerisinde.

Bu açıklamayı yapmakta yarar gördüm.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

39/a maddesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler... 39/a maddesi kabul edilmiştir.

Yeni madde ihdasına dair bir önerge vardır.

Önergeyi okutacağım ve Komisyonda salt çoğunluk arayacağım.


Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı'nın 39 uncu maddesinin a) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bendin eklenmesini ve diğer bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

                           

                  Bekir Bozdağ                         Hayrettin Çakmak                          Recep Koral

                       Yozgat                                         Bursa                                       İstanbul

                                        Erdal Kalkan                                      Ömer İnan

                                              İzmir                                               Mersin

“b) 4 üncü maddesinin  dördüncü fıkrasında yer alan "kullandırılmasına karar vermeye;" ibaresinden sonra gelmek üzere: "3996 sayılı Kanun hükümlerine göre Yap-İşlet-Devret modeli ile genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri tarafından gerçekleştirilen yatırım ve hizmetlere ilişkin sözleşmelerin süresinden önce feshedilerek tesisin ilgili idareler tarafından devralınması halinde sözleşmelerinde öngörülmüş olması kaydıyla söz konusu yatırım ve hizmetler için sağlanan dış finansmanı üstlenecek kuruluşu ve üstlenim koşullarını belirlemeye;" ibareleri eklenmiştir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Sivas) – Sayın Başkan, Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılıyor efendim.

BAŞKAN – Arkadaşlar, sayınız.

Evet, salt çoğunlukla katılıyor. Salt çoğunlukla katıldığı için önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.

Gruplar adına…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Faik Öztrak

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Mehmet Günal

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Öztrak.

Buyurunuz Sayın Öztrak. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; verilmiş olan önerge üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum. Şahsım ve grubum adına Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bu maddeyle getirilmek istenen düzenleme şu: Yani herhangi bir şekilde yapılmış olan bir yap-işlet-devret sözleşmesinin feshedilmesi hâlinde bu yap-işlet-devret modeli içinde gerçekleştirilen projeye dönük olarak kullandırılan dış kredinin akıbeti ne olacak? Bunun belirlenmesini Hükûmete bırakıyoruz ve Hükûmete bırakırken de burada açıkçası üstü kapalı bir garanti veriyoruz.

Değerli milletvekilleri, genelde yap-işlet-devret projelerine baktığımız zaman bunların kullanmış oldukları dış kredilere aslında garanti vermiyoruz ya da garanti verdiğimiz zaman, bütçenin tespit etmiş olduğu, belirlemiş olduğu garantili krediler limiti içinde bunları izliyoruz.

Şimdi, bu yapılan düzenlemeyle, burada üzeri kapalı, üzeri örtülü, bu kredilere, yap-işlet-devret projelerinin kullanılacağı kredilere garanti vermiş oluyoruz yani ilk başlandığı zaman bu kredi, bu yap-işlet-devret projesinin kullandığı kredi devlet garantisi, Hazine garantisi kapsamında görülmeyecek ama herhangi bir geri ödemede sıkıntı olması hâlinde ya da sözleşmesinin feshedilmesi hâlinde o zaman devreye Bakanlar Kurulu girecek ve büyük bir ihtimalle de Hazine bu krediyi devralmak durumunda kalacak üzerindeki şartlarla birlikte.

Şimdi, böyle baktığımız zaman, değerli milletvekilleri, buradaki en önemli sıkıntı şu: Bugün bütçe kanunlarında yer alan, tespit edilmiş olan garantili kredi limitlerini baypas etmiş oluyoruz ve üzeri örtülü bir biçimde garanti verdiğimiz dış krediyi Hazine garantisi kapsamında göstermiyoruz ama bu borcun geri ödenmemesi sorunuyla karşı karşıya kaldığımız noktadan itibaren de birdenbire bu devletin borcuna ilave edilmiş olacaktır.

Diyeceksiniz ki bunda ne var? Şimdi, ben, şunu söyleyeyim: Bizim geçmişte gördüğümüz, örneğin 2001 yılında görmüş olduğumuz, 2000 yılında görmüş olduğumuz Asya krizi bu tür uygulamalardan kaynaklanmıştır. Bankacılık sistemine üzeri örtülü birtakım garantiler verilmiştir, sistemik risk olması hâlinde bankacılık sisteminin ödeyemediği dış borçları ben üzerime alırım, denmiştir. Bütün dünyada böyle olmuştur ve bu risk gerçekleştiği noktada bütün bu borçlar kamunun üzerine gelmiştir ve o güne kadar örneğin Asya ekonomilerinde sürdürülebilir olarak gözüken kamu borçları birdenbire sürdürülemez olmuştur ve dünyada kriz yaşanmıştır.

Bu tür, işte borcu garantili borç olmakla beraber gizlemeye dönük birtakım uygulamalar saydamlığı ihlal ettiği için fark edildiğinde uluslararası piyasalarda da ciddi sıkıntı yaratabilir. Yine getirilmiş olan, biraz önce bahsettiğim üstü örtülü mali kuralın da değiştirilmesidir, yani bütçeyle belirlenen garantili borç limitlerinin tamamen geçersiz, büyük ölçüde bu uygulamalarda, yap-işlet-devret uygulamalarında geçersiz hâle getirilmesidir. Yani, dışarıdan yap-işlet projesine garanti verecek olan yabancı yatırımcı burada bu maddenin olduğunu gördüğünde hemen bunun arkasında belli bir hazine garantisi olduğunu varsayacaktır ve bu varsayımla gelecektir. Buralarda çok ciddi risk iştahı yüksek olacaktır bu tür projeler için, buralarda çok ciddi birikintiler olacaktır, daha sonra bu projeler gerçekleşmediği zaman sıkıntı yaratacaktır.

Yine, böyle baktığımız zaman, önümüzde özellikle Ulaştırma Bakanlığımızla ilgili iki tane proje vardır. Bunlardan bir tanesi yap-işlet-devretle yapılacak olan Körfez Geçişi Projesi, ikincisi de benim görebildiğim kadarıyla Üçüncü Boğaz Köprüsü Projesi’dir. Demek ki her iki projede de yap-işlet-devret modeli kapsamında verildikten sonra belli sıkıntıların ortaya çıkabileceği tahmin ediliyor ve bu çerçevede de gerekirse bunların kullandıkları dış borçların, sıkıntıya düşmeleri hâlinde, devlet borcu hâline getirilmesi planlanıyor. Peki, bu ne kadar tutar diye baktığınız zaman, her iki projenin toplam tutarı aşağı yukarı 10 milyar dolar civarındadır, yani şu maddeyle, bugün getirilmiş olan önergeyle -kabul edilmesi hâlinde bu önergenin- ileriye dönük olarak bütçenin üzerine bu projelere başlanmasıyla birlikte 10 milyar dolar civarında görünmeyen ilave bir yük getirmiş oluyoruz.

Değerli milletvekilleri, bunları yapıyoruz, bunları büyük yaratıcılık zannediyoruz, bu tür bütçenin içine bu uygulamaları yerleştiriyoruz ama sonra bir bakıyoruz, bunlar fark edildiği zaman Türkiye çok ciddi bedeller ödüyor. Yani Karayolları Kanunu’na, bu Kanun’a, dün akşamdan beri yapılan eklemelere dikkat ettiğim zaman, şöyle bir telaş görüyorum, yani bu belediyelerin üstünde, başka yerlerde, gizli saklı, birikmiş, yürümeyen ne varsa her şeyi bütçeye aktarıyorsunuz. Bu da bana şu izlenimi veriyor açıkçası: Galiba, artık Hükûmetten gideceğinizi anladınız. O çerçevede elinizde kalan belediyelerin rahat hareket etmesi, diğer taraftan da ileriye dönük olarak bütçenin önemli ölçüde sıkıntıya girmesini sağlayacak, sıkışmaya girmesini sağlayacak birtakım düzenlemeleri yapıyorsunuz ama hiç merak etmeyin, Türkiye büyük ülke, bu harcamaları yapacak kaynak da rahatlıkla temin edilir, bulunur; yeter ki bu işleri yapmasını biliniz diye düşünüyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öztrak.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Mehmet Günal.

Buyurunuz Sayın Günal. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, dün akşam geç saatlere kadar konuştuk ve benim sizlere söylediğim maddelerden bir tanesiyle daha karşı karşıyayız, yine madde eklenmeye devam ediliyor. Az önce, yine, aynı maddenin (a) bendinde konuştuğumuz husus da sadece Karayolları Genel Müdürlüğünü değil, 2/B cetvelindeki tüm diğer kuruluşların da kapsama alınmasını içeriyordu.

Şimdi, ben, merak ediyorum çünkü bu gelen maddelerin hepsi sonradan intikal ettirildiği için birilerinin sıkıntısını gidermeye yönelik gibi görünüyor. Akşam da eklediğiniz maddeleri konuşmuştuk.

Diyorum ki: Bu madde kimin için? Bu sözleşmeler süresinden önce neden feshedilmiş? Yap-işlet-devret modeli neden yapılamamış? Süresinde bitirilememesinin nedeni nedir, teknik bir zorluk mu var, idarede mi sorun var, üstlenicide mi bir sorun var? Yani işi ihale eden kamu idaresinin yöneticilerinin sorumluluğu yok mu? Neden bu ihale edildikten sonra bu yap-işlet-devret modeline göre yapılamamış? Belki üstlenicide olabilir, belki bizim idarecimizde olabilir. Bu konuda da bir bilgimiz yok.

Peki, dış finansmanı üstlenecek kuruluşu ve üstlenim koşullarını belirlemeye yetki alıyor Sayın Bakanım. Şimdi, bu nasıl bir şeydir ben anlayamadım. Dış finansmanı üstlenecek kuruluşu yani  başka bir kuruluş mu belirleyeceğiz? Bu dış finansmanı kim üstlenecek? Yani Karayolları Teşkilat Kanunu’ndan bahsediyoruz, Ulaştırma geliyor, dış finansmanı üstlenecek kuruluşu ve üstlenim koşullarını belirleme yetkisi… Yani siz Hazinenin yerine girip daha önce dış finansmanı kimin sağlayacağı, nereden sağlanacağı belliyken, Ulaştırma Bakanlığı da değil, ben burada doğru okuyorsam 39’uncu maddeden sonra görev ve yetkilerle ilgili bir ekleme yapılıyor. Ben bunu anlamakta gene zorlanıyorum, arkadaşlar hepsini söylüyorlar, hâlen daha anlayabilmiş değilim yani bunu nasıl bir şekilde aktaracağız, kim bunu belirleyecek? Hazineden sorumlu Bakanlık ne diyor? O konuda bir görüş var mı? Hazineyle ilgili bir bilgi var mı?

Bir de merak ettiğim başka bir husus var: Dünden beri -kaç tane olduğunu unuttum- bir sürü madde eklendi. Ulaştırma Bakanlığının bunların altına girecek mali kaynakları mı var? Ben şimdi buraya baktığım zaman, bir nevi Ulaştırma Bakanlığı kamunun kredi garanti kurumu hâline gelmiş, herkese garanti veriyor, koltuğunun altına alıyor. Nerede sorun varsa, belediyenin sorunu var, alalım, yap-işlet-devrette sorun var, alalım. Yani ben anlayamıyorum. Ulaştırma Bakanlığı sanki kamunun kredi garanti kurumu hâline gelmiş. Nerede sorun varsa Ulaştırma Bakanlığının, Karayollarının altına alıyoruz.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Hazine Bakanlığını da oraya bağlayalım. Hazineyi de size bağlayalım.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Böyle bir şeyi hâlâ anlamakta güçlük çekiyorum. Sanki Hazine ile Maliyenin yerine Ulaştırma Bakanlığı geçmiş gibi oluyor.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Bu “çadır devlet” anlayışıyla devlet yönetimidir Sayın Günal.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Peki, Ulaştırma Bakanlığının bütçesi ne kadar, nerede? Yani nereden bu kaynakları bulacak? Yarın sıkıştığı zaman neyle ödeyecek? Bu konularda bilgi yok.

Bütün söylemeye çalıştığım şey şu: Meclisin çalışma şekillerinde komisyonların başında “ihtisas komisyonları” yazıyor değerli arkadaşlarım. İhtisas komisyonları neyle ilgili? Herkes, kendi alanında ihtisas sahibi olan arkadaşlarımız o komisyonlarda emek sarf ediyorlar; daha olmadı, daha fazla ihtisas gerekiyorsa, alt komisyon kurup bürokratlarla beraber, diğer katılımcılarla, sivil toplum örgütleriyle beraber bunları irdeliyoruz.

Benim merak ettiğim sorular… Dün de sormuştum. Şimdi bu sorduğum sorularla ilgili yüce Meclisinizde bilgi sahibi olar var mı? Tekrar soruyorum. Hayır, komisyon üyesi olarak benim bile burada haberim olduğu için kanunun alt komisyon sorumlusu olmama rağmen, ben şu anda bu sorduğum sorularla ilgili en ufak bir ipucu bilmiyorum.

Dolayısıyla, böyle bir kanun yapma tekniği, böyle bir usul olamaz.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Oluyor, oluyor. 

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Yani, 1 değil, 2 değil, 3 değil, 4 değil, sayısını unuttuk; arkadaşlarımız “Sonra teselsül ettireceğiz.” dediler, 40 küsur oldu, 50’yi geçti 40 küsur maddelik kanun.

Peki, bu söylediğim ihtisas komisyonunda biz yukarıda neler görüşüyoruz, biliyor musunuz? Plan ve Bütçe Komisyonundaki arkadaşlarımız nereden geldiler? Kamu kurumlarının borç ve alacaklarının silinmesiyle ilgili tasarının görüşmesinden geldiler.

RECAİ BERBER (Manisa) – Silme diye bir şey yok, mahsuplaşma.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Silinen de var canım. Nerede bir sıkıntı varsa… Ben yukarıda sormuştum. Mali Kural Tasarısı da yukarıda görüşülüyor, kel alaka… Bir tarafta mali kural, “Efendim, AB istiyor yetiştirelim.” Bunun neresi mali kural Allah aşkına ya! Bütün kurumların borcunu al sil, oradan oraya aktar, buradan oraya aktar, sonra da bizi boş yere orada yor, “Efendim, Avrupa Birliği bunu istiyor, bu faslı açmamız lazım.”

RECAİ BERBER (Manisa) – Mali kural…

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Ne mali kuralı? Hangi mali kural?

RECAİ BERBER (Manisa) – Mali kural 2011’de.

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Bu bütçe böyle delik deşik olursa, her kurumunkini oradan oraya buradan buraya aktarırsak, böyle bir mali kural olur mu dostlar alışverişte görsün diye?

RECAİ BERBER (Manisa) – Mali kural gelince tartışacağız, haftaya gelecek.

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Dolayısıyla bütçemiz delik deşik. Biz, orada bir bütçe kanunu çıkardık, her bakanlığın da kendi harcamaları belli, yatırım programı belli, gelirleri belli, ona göre konulmuş bir bütçemiz var. Şimdi ne oluyor? Tamamıyla, burada, önergelerle bunlar değiştirilmiş oluyor. Aynı şey işte. Mali kuralla ilgili de arkadaşlar itiraz ediyor, ama bu iş de mali kurala aykırı, bütün bunların hepsi aykırıdır. Mali kural, koyduğunuz kurala, çıkardığınız bütçeye uymak, onu deldirmemek demektir. Neyse harcayacağınız şey, önceden gelirsiniz izah edersiniz, bütçeler buna göre çıkar.

Değerli arkadaşlarım, şu anda maalesef çok kötü bir yasama süreci izliyoruz.  Maalesef alelacele gelen maddeler nereden geliyor, nasıl oluyor bilemiyoruz. Alt komisyonu bırakın, üst komisyonda, Plan Bütçede bile tartışılmadan burada kanun yapıyoruz. Dolayısıyla bunun çok sağlıklı olmadığını düşünüyorum. Hele hele son birkaç gündür bu, diğer kanunlarda da görüyoruz ama Komisyona gelen eklemelere de baktığımız zaman, AKP Hükûmetinin yoğun bir telaş içerisinde olduğunu anlıyorum. Giderayak birtakım şeyleri tasfiye edip, borçları devredip, ucuz bir şekilde bunlardan kurtulmak, belediye başkanlarını kurtarmak, sıkıntıda olan kuruluşların idarecilerini kurtarmak. Başka türlü bir şey anlayamıyorum. Mali kuralda da aynısını söylemiştim; galiba siz Hükûmetten gidişin ayak seslerini hissettiniz. Sayın Başbakan da siz de anketlere çok düşkünsünüz, gerçek anketleri görünce, herhâlde giderayak birtakım işlerin temizliği yapılıyor gibi geliyor. Aksi takdirde, bu kanun böyle çıkmamalıdır. Eğer itiraz ediyorsanız normal sürecinde gelmeli, çıkmalıdır. Eğer aceleyle bunu yapıyorsanız, aceleniz var, bir şeyleri yetiştirmeye çalışıyorsunuz diye anlaşılır.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Bir şeyleri kaçırmaya çalışıyorlar!

MEHMET GÜNAL (Devamla) - İnşallah bu söylediğimiz şeyleri dikkate alırsınız ve bu süreci yeniden gözden geçirirsiniz, bu kanunun böyle çıkmasını engellersiniz diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Günal.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Oradan “Senin aklın ermez.” diye… Bir milletvekiline “Aklın ermez.” demek ne kadar…

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Siz  öyle mi yaptınız?

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Biz ne yaptıysak kendi irademizle yaptık. Sayemizde şimdi huzur içindesiniz. O huzuru bozuyorsunuz şu anda.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Yok.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Yok değil, öyle.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Yerinizden mi konuşmak istiyorsunuz?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Evet.

BAŞKAN – Kürsüden de konuşabilirsiniz; buyurun.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Aklınız ere ere bu hâle getirdiniz Türkiye’yi.

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Bakanı dinleyelim arkadaşlar.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – İnsan utanır ya! Bir milletvekiline “Aklın ermez.” demek…

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayınız lütfen.

Buyurunuz Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Karayolları Teşkilat Kanunu’nun 39’uncu maddesi ve yeni bir madde ihdas edilmesiyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Efendim, bu yeni ihdas edilen maddenin gayesi, Kamu Finansmanı ve Borç Yönetimi Hakkındaki Kanun’un 4’üncü maddesinin (a) bendine bir hüküm ilavesiyle ilgilidir. Burada ilave edilen hüküm şudur: “3996 sayılı Kanun hükümlerine göre yap-işlet-devret modeli ile genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri tarafından gerçekleştirilen yatırım ve hizmetlere ilişkin sözleşmelerin süresinden önce feshedilerek tesisin ilgili idareler tarafından devralınması hâlinde sözleşmelerinde öngörülmüş olmasıyla şartıyla, kaydıyla söz konusu yatırım ve hizmetler için sağlanan dış finansmanı üstlenecek kuruluşu ve üstlenim koşullarını belirlemeye Hazine Müsteşarlığının görüşü ve Bakanın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu yetkilidir.”

Yani getirilen hüküm, genel bütçeli idarelerin üstlendikleri sözleşmelerin işin belirli bir yerinde feshedilmesi hâlinde Hazinenin görüşü, Bakanlar Kurulu kararıyla bu kredi borçlarını devralması ve buna karşı sorumlu olmasıdır. Dolayısıyla bu konu da aslında Hazine Müsteşarlığının, bağlı Bakanlığın ve Bakanlar Kurulunun kararıyla yapılabilecek bir işlemdir. Bu, esasen başka kurumlar için mevcut olup genel bütçe içerisinde, merkezî bütçe içerisinde yer alan ve bu şekildeki projelere giren kuruluşlar bakımından mevcut olmayan bir düzenlemedir. Bu maddeyle birlikte bu yasal boşluk giderilmiş oluyor. Esasen, Hazinenin bir anlamda yasal yetkiye sahip olması anlamına geliyor, yoksa, Ulaştırma Bakanlığının Hazinenin yerine geçip onun yerine borçlanma yapması anlamına gelmiyor.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Hazinenin yetkisi zaten vardı Sayın Bakanım, niye koydunuz?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Bu gibi kuruluşlar için yok.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Bu nereden ihtiyaç oldu Sayın Bakanım? Ne tür ihtiyaç, nereden kaynaklandı? Sorulan soru o Sayın Bakanım.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Hangi kurumun ihtiyacı var?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Efendim, şimdi, bu madde hazırlanırken Hazineyle birlikte çalışılmış bir hükümdür. Hazinenin yetkisi var ama merkezî bütçeli kuruluşlar bakımından bir yasal boşluk olduğu için bu hükmün yer alması kararlaştırılmıştır.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Komisyondayken niye gelmedi efendim?

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başbakanın imzasıyla tasarı buraya gelirken niye getirmediniz?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, soru-cevap bölümü de vardır bunda, o zaman sorularınızı sorunuz.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Belki gerek olmaz Sayın Başkan.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Şöyle: Yani, sizde biliyorsunuz ki sayın milletvekilleri, yasalar hazırlanırken tasarı şeklinde Bakanlar Kurulundan geldiğinde, komisyonlarda, alt komisyonlarda, üst komisyonlarda enine boyuna inceleniyor ve iyileştiriliyor, rafine hâle getiriliyor. Bazen bu da kâfi gelmiyor, Genel Kurulda da verilen önergelerle, bu şekilde, olabildiğince daha mükemmel hâle gelmesi için çalışılıyor. Yani, Genel Kurulda görüşülen yasa tekliflerinde madde ihdası bizim icat ettiğimiz bir şey değildir ve bu, uygulanan doğrudan görüşme, uygulanan bir yöntemdir. Bu da o uygulamalardan bir tanesidir.

Tabii, ben, bütün parti gruplarına teşekkür ediyorum. Yani, bu önemli bir yasadır. Bu yasa, esas itibarıyla Karayollarımızın değişen şartlara göre yeniden yapılanmasını öngören bir yasadır ama dolaylı olarak yine Karayollarımızın daha etkin çalışması, kamu kaynağının kâfi gelmediği durumlarda alternatif finans yollarının da kullanılmak suretiyle daha kısa sürede büyük projelerin gerçekleşmesine imkân sağlayacak bir düzenlemedir. O bakımdan ben bu yasada getirdiğimiz bu hususlar için verdiğiniz destekten dolayı bütün parti gruplarına teşekkür ediyorum. Verdiğiniz destek sizlere hizmet olarak dönecektir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Şahsı adına Tunceli Milletvekili Kamer Genç. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir korsan önergeyle yine baş başayız. Şu Meclisin kurulduğundan beri gelenekleri var. Kanun tasarı ve teklifleri evvela komisyonlara gider, komisyonda enine boyuna tartışılır ve Genel Kurula gelir, burada müzakere edilir.

Şimdi, AKP’nin bir huyu var. Bakın, şu Bakanlar Kurulu sıraları boş. Hâlbuki bundan önce bu Bakanlar Kurulu sıraları dolu olurdu. Onun anlamı şu: Burada, Hükûmete karşı, gelen kanun tasarı ve tekliflerine milletvekilleri bir söz söyledikleri zaman, icabında öteki bakanın yetki alanına giren konularda ona müdahale eder. Devletteki istikrar böyle temin edilebilir.

Şimdi, bir önerge, son anda gelen bir önerge... Tabii işin özü ne? Aslına bakarsanız, Türkiye’de, yani mevcut sisteme göre her sene bütçede Hazinenin garanti verebileceği limit belli. İşte, kendi kaynaklarına göre Hazine, bütçe yapılırken, o sene hazine garantili dış borçlar orada gösterilir. Şimdi, getirilen bu önergeyle bu prensip ihlal ediliyor. Hazine garantili borçları bütçede göstermiyor, bunu göstermiyor yap-işlet-devret şeyinde, efendim, bunları sonradan… Eğer o kuruma karşı ödemede bir sıkıntı olursa hemen Bakanlar Kurulu kararıyla, bunun garantisini almak suretiyle, ilgili finans kurumuna bu para ödenecek. Böyle akıl… Yani, akıl ve nizama uymayan bir şey. Peki, yarın öbür gün, Bakanlar Kurulu üzerine almadı, ne olacak? Almadı, “Ödemiyorum.” dedi. O zaman Türkiye Cumhuriyeti devletinin itibarı da sarsılır. Onun için, arkadaşlar…

Şimdi, öyle bir kanun getirmişler ki, genel kanun, genel kanunun içinde genel kanun; bir maddeyle on tane madde değiştiriliyor. Şimdi, Mehmet Ali Şahin çıkıp da Anayasa Mahkemesine akıl vereceğine, gelsin -şu Meclisteki o Danışma Kuruluna Başkanlık yaparken- doğru dürüst görev yapsın. Diyor ki: “Anayasa Mahkemesi, efendim, bu Anayasa değişikliğini inceleyemez.” Yahu, sen kimsin kardeşim? Senin hukuk bilgin kaç? Nereden mezun oldun?

MURAT YILDIRIM (Çorum) – Sen kimsin? O, Meclis Başkanı.

KAMER GENÇ (Devamla) – Anayasa 138’inci madde diyor ki: “Görülmekte olan davalarda kimse Anayasa Mahkemesine talimat veremez.” Ee, sen Meclis Başkanısın, nasıl böyle bir talimat veriyorsun?

Değerli arkadaşlarım, getirdiğiniz Anayasa değişikliğinin özü şu: Şimdi, Anayasa Mahkemesinin yapısını değiştiriyorsunuz. Nasıl değiştiriyorsunuz? 11 üyeyi 17 üyeye çıkarıyorsunuz. 17 üyenin 3’ünü Meclis seçiyor, 14’ünü Abdullah Gül seçiyor.

AHMET YENİ (Samsun) – Karayolları değil mi konumuz?

KAMER GENÇ (Devamla) - Abdullah Gül nasıl seçti bunu? Nasıl seçtiği belli. Danıştaya atadıkları kişiler belli. Ondan sonra, getirdi dışarıdan hülleyle bir tane raportörü atadı, 42 yaşında.

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Neresinde bu önergenin?

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, bu sizin kabul ettiğiniz Anayasa’yla oraya giderse tam yirmi yedi sene orada üyelik yapacak.

Şimdi, bu Anayasa Mahkemesinin bu statüsünü değiştirmekle, siz, aşağı yukarı on iki yıl Anayasa Mahkemesini AKP’nin bir şubesi hâline getiriyorsunuz. Yani, Tayyip Bey biliyor ki, iktidardan düştükten sonra hakkında yapılan soruşturma nedeniyle yüce Divana gidecek. Yüce Divanda işte bazı özel yetkili hâkim ve savcıların kendisinin paralelinde hareket ettiği kadar bu Anayasa Mahkemesi de artık bariz suçlarını affedecek, bütün hesap bu. Yoksa ki, Anayasa Mahkemesi eğer hakikaten demokratik bir yapıya ulaşsa biz niye şey edelim.

Abdullah Gül burada bir kurnazlık yaptı. Buradan çıkan kanunu 3 gün sonra onaylasa bunun 120’nci günü 12 Eylüle gelmez. Tabii, bunların hepsi danışıklı dövüş. Bakın, 3 gün sonra onaylasa arkadaşlar… Aslında Yüksek Seçim Kurulu da burada hatalı davrandı. Neden davrandı? Dedi ki: “Bu 120 gündür.” Referandum süresi 120 gündür. Peki, referandum süresinin 120 gün olduğuna ilişkin kanunu, biz burada referandumu 60 güne indirirken onu kaldırmadık mı? Kaldırdık. Yani, nasıl oluyor Yüksek Seçim Kurulu burada 120 günü uyguluyor, burada da hata etti. Bunun doğrusu şu idi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) - Şimdi, Anayasa’ya göre seçim kanunlarında yapılacak değişiklik bir sene sonra uygulanacağına göre Yüksek Seçim Kurulu şöyle bir uygulama yapacaktı: Bunu bir sene sonra ancak uygulayacaktı ve bir sene sonrasına kadar 60 gün içinde referanduma gidecekti, doğrusu bu. Yoksa ki 120 gün olan hüküm kaldırıldı, biz burada kaldırdık bunu. Yani kaldırılmış bir kanun hükmünü nasıl uygularsınız? Yani görüyorsunuz ki her taraf karmakarışık. Yani ne başı belli, ne sonu belli.

Şimdi, Abdullah Gül o zaman tutup da bunu 3 gün sonra şey etse 12 Eylüle gelmez. Hep birlikte hareket ediyor. Biliyordu zaten kendisi. Bunun 120 gün uygulanacağına dair zaten oradan gerekli bilgiyi alıyor. Yani Türkiye’yi öyle bir karanlık kaosa sürüklüyorsunuz ki ille bütün şeyler bizim gibi hareket etsin ama bu size ve memlekete çok büyük sıkıntılar yaratacak. Arkadaşlar, hukuku yok ediyoruz.

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Cumhurbaşkanı diyeceksin, Sayın Cumhurbaşkanı…

KAMER GENÇ (Devamla) - Ben kime nasıl hitap edeceğimi iyi biliyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen Sayın Genç...

KAMER GENÇ (Devamla) - Sen kendine hâkim ol. Ben kime nasıl hitap edeceğimi biliyorum.

BAŞKAN - Sayın Genç, lütfen…

KAMER GENÇ (Devamla) – Onun için, getirilen bu kanunlar ülkenin başına çok belalar getirecektir. Tabii, zaman yetmediği için bunları şey etmek mümkün değil.

Bakın, geçici 1’inci madde var bu kanunda. Tutuyor bazı kurumları feshediyor. AKP’nin en önemli taktiği bu. Eğer birilerini görevden almak istiyorsa, bir kanunla o kurumu feshediyor, orada doğru dürüst çalışan namuslu, yurtsever  insanların kadrolarını açıkta bırakıyor, ondan sonra yeni bir kanunla onları atarken onların elindeki müktesep haklarını alıyor. Dolayısıyla ne oluyor? O insanlar yargıya da gidemiyor. Ya, bu bir zulümdür. Zulüm yapanların sonu yine zulüm olacak arkadaşlar. Bu memlekette siz hukuku bu kadar ayak altına alamazsınız, bu devleti bu kadar küçültemezsiniz, bu devletin kurallarını yok edemezsiniz. Yaptıklarınız bu. “Acaba, biz, AKP ne yapacak da daha, önümüzdeki seçimde iktidara gelecek?” Ya, siz, zaten, eğer bu millete sağlıklı bir hizmet ettinizse millet yine sizi getirir.

Şu Hükûmetin vaziyetine bak ya! Utanır insan ya, utanır! Bunlar nerede?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) - Uçaklara atla yurt dışında git, gez, gel! Bu milletin parası bunlara haram olur ya, haram! (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

Soru-cevap bölümüne geçiyoruz.

Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, efendim, Sayın Bakan bizim komşu ilimiz Erzincan’dan. Tabii, kendisine teşekkür ediyoruz, yani oralı olmasından da büyük huzur duyuyoruz.

Şimdi, bakın, Türkiye’de kara yollarına en az para harcanan il Tunceli’dir. Bir Pülümür yolumuz var, kuzeyden güneye gelen bir şey var, efendim, kırk senedir o yol hâlâ tozludur, oradan geçen, o ara yoldan geçen o araçların, tırların çıkardığı toz bütün o bölgeyi yaşanmaz hâle getiriyor. Defalarca ilgililere telefon ettik.

Bakın, bizim ilimizde kara yollarının aşağı yukarı hepsi bozuk. Yani Nazımiye yolu bozuk, Pülümür yolu bozuk, Mazgirt yolu bozuk, Çemişgezek yolu bozuk, Hozat yolu bozuk, Pertek yolu bozuk. Ya kardeşim, oradaki insanlar da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı! Nahiye yollarımızın büyük bir kısmı hâlâ maalesef asfaltlanmadı. Defalarca soruyoruz ama maalesef bir şey alamıyoruz.

Bir Pertek köprümüz var. Yani bu Pertek köprüsü gerçekten kuzey ile güney arasında çok önemli bir ulaşım aracıdır. Birkaç defa Tayyip Bey oraya belediye seçimleri arifesinde gitti “Biz bu köprüyü yapacağız.” dedi ama aradan sekiz sene geçti, hâlâ yapılmadı. Yani politikacıların sözüne güvenilir insan olması lazım, verilen sözlerin yerine getirilmesi lazım. Defalarca bunları söylüyoruz Sayın Başkan.

Yani ben özellikle orada konuşmadım. Sayın Bakan bize cevap versin. Yani yüz yıllık ilçelerimizin yolları hâlâ tek araç geçebilecek durumdadır. Bunları defalarca söyledik ama…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

Sayın Nalcı, buyurun.

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, Tekirdağ ili Çerkezköy-Kınalı, Çerkezköy TEM girişinden Kınalı yolu ve Çorlu-Tekirdağ arasındaki yolun bir programı var mı?

İki: Bilindiği üzere, Tekirdağ’ın Şarköy ilçesi hem yazlık açısından hem İstanbul’daki insanların gelmiş olduğu bir yer. Fakat bizim sizinle daha önce de görüşmelerimizde arka taraftaki Uçmakdere’yi Valiliğin yapacağına… Fakat Malkara ayrımından Şarköy yoluyla ilgili bir çalışma var mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Nalcı.

Sayın Altay…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, Gerze-Sinop kara yolunda yapılan çalışmalar on iki tane evin istimlakiyle ilgili adliyedeki bir aksaklıktan dolayı aksadı. Müteahhit var, para var, her şey var, yol yapmak için her şey var. On iki tane evin adliyedeki işlemleriyle ilgili Gerze Adliyesinde yeterli hâkim olmamasından dolayı, keşif yapılamamasından dolayı, eski mevcut yolda da işlem yapıldığı için… Daha bir ay içinde iki tane çok ciddi kaza oldu. Bu kazaların birinde 1 vatandaşımız hayatını kaybetti, birinde de 3 vatandaşımız çok ciddi yaralandı. Bu konuyu dikkatinize, ilginize sunuyorum ve çözümüyle ilgili Adalet Bakanlığıyla bir çalışma yaparsanız, bundan sonra olacak kazaları da önlemiş olursunuz diyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Altay.

Buyurunuz Sayın Bakan.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri arkadaşlarım; sayın milletvekillerimizin sorularını cevaplandırmak istiyorum.

Sayın Genç’in Tunceli’nin yollarıyla ilgili gündeme getirdiği soruyu cevaplandırmaktan başlıyorum. 2002 yılı sonu itibariyle Tunceli’de sadece 2 kilometre bölünmüş yol yapılmış iken, bu dönemde, 2003-2009 arası 15 kilometre bitirilmiş ve diğer yollarda da çalışmalar devam etmektedir.

Elazığ-Bingöl ayrımı Tunceli devlet yolu 26 kilometre. Bu yolda 2003-2008 yılları arasında altyapı çalışmaları yapılmış, 2009’da 7 kilometresi asfalt seviyesinde bitirilmiştir. 2010 yılında da sanat yapıları ihalesi yapılmış. 2010’da 19 kilometre daha bitirilmesi hedeflenmektedir.

Tunceli-Pülümür yolu: Bu yol 89 kilometre uzunluğundadır. Pülümür’e kadar 22 kilometresinin ihalesi 97 yılında yapılmış, bu yolun 19 kilometrelik kısmı bu dönemde tamamlanmıştır. Yani, 22 kilometrenin ihalesinden 2002’ye kadar yapılan miktarı sadece 3 kilometredir. 2010’da da yolun yapımına hız verilecektir. Arazi şartlarının çok çetin olduğunu Sayın…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Bakanım, bir tek araç orada çalışıyor. Sizden rica ediyorum, bu tozdan bizi kurtarın.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Evet, oraya hız vereceğiz ama arazi şartlarının ve çalışma şartlarının zor olduğunu biliyorsunuz. Geçen sene orada güvenlik sorunları yaşadık ve şantiye, biliyorsunuz, baskına uğradı, sıkıntı yaşandı. Bu sene tedbirleri arttırarak çalışmaları hızlandıracağız.

Diğer yol projeleriyle ilgili detaylar var. Bunları yazılı olarak…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Davet edelim de bir orada gezdirelim sizi Sayın Bakan.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Efendim?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tunceli’ye davet edip size ilçe yollarını gezdirelim.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Geleceğim, geleceğim, beraber gezeriz.

ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) – Beraber gidin…

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Beraber gezeceğiz ama ha!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Beraber gezeriz…

Zeki Bey orada konuşuyor; sen de yapmadın.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Sayın Nalcı, uyarılarınız için teşekkür ederiz. Zaten programımızda bu çalışmalar. Onları takip edeceğiz.

Sayın Engin Altay’ın bahsettiği konu biraz yargıyla ilgili. Bunun da takipçisi olacağız.

Arz ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Yoklama talebi var.

Tespit yapalım: Sayın Hamzaçebi, Sayın Altay, Sayın Seçer, Sayın Kart, Sayın Ateş, Sayın Paçarız, Sayın Genç, Sayın Öztürk, Sayın Ağyüz, Sayın Pazarcı, Sayın Arslan, Sayın Tütüncü, Sayın Kesici, Sayın Günday, Sayın Yıldız, Sayın Öztrak, Sayın Küçük, Sayın Özyürek, Sayın Kök, Sayın Baytok.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.


VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Bayram Meral ve 20 Milletvekilinin, 5539 Sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/788, 2/226) (S. Sayısı: 499) (Devam)

BAŞKAN – Yeni madde önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

39/b madde üzerinde aynı mahiyette iki önerge vardır. Aynı mahiyetteki önergeleri birlikte işleme alacağım, istemleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.

Aynı mahiyetteki iki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 39. maddesinin (b) bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                   

                Mehmet Günal                          Osman Ertuğrul                         Mehmet Şandır

                     Antalya                                      Aksaray                                     Mersin

                  Recep Taner                              Rıdvan Yalçın                              Kadir Ural

                      Aydın                                          Ordu                                        Mersin

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 499 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 39. maddesinin 1. fıkrasının b bendinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                   

                  Kamer Genç                           Orhan Ziya Diren                          Şevket Köse

                      Tunceli                                         Tokat                                     Adıyaman

                 Hulusi Güvel                      Ferit Mevlüt Aslanoğlu                     Enis Tütüncü

                      Adana                                        Malatya                                    Tekirdağ

                                   Rasim Çakır                                            Tansel Barış

                                        Edirne                                                   Kırklareli

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki bu iki önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, 499 sıra sayılı Kanun Tasarı’sının 39/b maddesinin tasarı metninden çıkarılmasıyla ilgili olarak verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, öyle bir karmakarışık bir kanun ki… Şimdi, Karayolları Genel Müdürlüğü önce genel bütçe içindeyken şimdi özel bütçe içine alınıyor. Ondan sonra, özel bütçe içinde yer alan, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi Kanunu’na göre özel bütçeli idarelerin yapacakları tasarruflardan ayrı bir sistemde bunlara dış kredi sağlama imkânı getiriliyor.

Bir devlette önemli olan istikrardır. Yani siz bir kuruma ayrı bir imtiyaz tanıyıp ötekine ayrı tanıdığın zaman o zaman temel kanunu yok etmiş oluyorsunuz. O zaman 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi Kanunu’nun genel ilkelerini ortadan kaldırıyorsunuz. Onun için, yani bu aklına gelen her bakanlık kendi kendisine bu işleri yaparsa devlet diye bir şey kalmaz. Devlet bir düzen meselesidir, bir temel kanunlar vardır. İşte, 5018 sayılı Kanun Muhasebei Umumiye Kanunu’nun yerine geldi ama maalesef Muhasebei Umumiye Kanunu’ndaki kurallar bana göre bu devletin daha sağlıklı işlemesine yardımcı olurken 5018 sayılı Kanun getirildi, bu, birçok temel kurallardan saptırıldı.

Biraz önce tabii Sayın Bakan benim mali konularla ilgili söylediğim şeylere cevap verdi. Efendim, bizim orada, Pülümür-Mutu yolu arası -Erzincan yolu- çok kısa bir yol. Yani, orada ciddi bir çalışma yapılsa, en kısa zamanda 3 kilometrelik, 4 kilometrelik yol yapılır ama maalesef... Ben daha önce de söyledim, 2007 yılında Pülümür’de bal festivali yapılıyordu. Bal festivaline Münih Belediye Başkanı gelmişti, dedi ki: “Ben otuz beş sene önce bu Pülümür’e avlanmak için geldim. Bu Pülümür ile Erzincan arasındaki bu yol tozdan geçilmiyordu. Otuz beş sene sonra geldim hâlâ bu yol tozdan geçilmiyor.” dedi. Sayın Bakanım, yani oradan çıkan toz biraz da Erzincan’a gidiyor, oradaki toprakları da örtüyor. Sizden rica ediyorum, buraya bir hız verirseniz, bir kısa zamanda bu hallolursa çok memnun olurum. Kusura bakmayın, aslında kamuoyu önünde de bunları dile getirmek istemezdim ama yani çok defalarda bunları dile getirdik. Bizim şey yollarımız da gerçekten çok dar, bunların genişletilmesi lazım.

Bir de Sayın Bakanım, bu Pertek Köprüsü çok önemli bir köprü, yani siz de biliyorsunuz ve bunun maliyeti de çok yüksek değil. Lütfedip bu konuda da bir şey ederseniz, yani şunu yaparız derseniz, en azından oradaki insanlarımız, demek ki bizim de köprümüz yapılıyor derler ve tabii ki, bunun şerefi size ait olur. Yaparsanız, kamuoyu önünde çıkar size teşekkür de ederiz. O bakımdan, bizim için, birincisi, Pülümür’le Erzincan arasındaki o toz topraktan o insanların kurtulması çok önemli. Bir de Pertek Köprüsü’nün yapılması da çok önemli. Tabii, o Pertek yollarının, virajların kalkması lazım. Yani siz de takdir edersiniz ki, Tunceli hudutları içinde en az duble yol olan bir yer, yani 19 kilometre. O da çok fazla önemli bir yer değil. İşte Mazgirt Köprüsü’nden Seyitli Köprüsü denen, iki kısa bir yer arası. O da daha yarım yamalak kalmış. O bakımdan...

Şimdi, değerli milletvekilleri, gerçekten AKP hükûmetleri zamanında bu Meclis gerçek rayından çıkarıldı. Arkadaşlar, şimdi, kanunlar enine boyuna tartışılmazsa, son anda verilen korsan önergelerle birçok insana devlet kaynakları haksız olarak aktarılmış olur. Bu önergeleri verenlerin de bazen bunlarla menfaat ilişkisi olur. Geçen gün bir önerge verildi. Efendim, mahkemenin verdiği kararı yok sayıyor. Böyle bir şey olur mu arkadaşlar? Hangi hukuk devletinde mahkemede bir vatandaş hakkında verilmiş karar, sen kanunla bunu yok sayıyorsun? Böyle bir hukuk devleti olur mu?

Türkiye Büyük Millet Meclisinin özellikle AKP Grubu Melih Gökçek’in emrine girerek buradan kanun çıkarmaya çalışıyor ve Melih Gökçek’in şu anda hazineye 4 katrilyon, 4,5 katrilyon borcu var. Kardeşim, peki, bunun imtiyazı nereden geliyor? Orada o 4,5 katrilyon borcunu ödemezken, getiriliyor ha bire buna rant kapısı açılıyor. Arkadaşlar, bir belediye başkanı bu kadar şımartılmaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözleriniz tamamlayınız.

Buyurunuz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Yine, İstanbul Belediye Başkanı. Bakın, o köprü ve yolları özel davetiyeyle yapmış, hakkında Danıştayın soruşturma açılmasına dair kararı var. Peki, bu soruşturmayı niye yaptırmıyorsunuz savcılara? Ankara Cumhuriyet Başsavcısını niye atamıyorsunuz? Çünkü, Ankara Cumhuriyet Başsavcısı atandığı takdirde, sizin belediye başkanlarınız ve sizin birtakım bürokratlarınız hakkında soruşturma yapacak.

Peki, bu yargıyı susturmakla, yargının önünü kesmekle nereye varabilirsiniz? Yargı herkese lazım arkadaşlar. Tayyip Bey diyor ki: “Türkiye’de yargı değerini yitirmiştir.” Peki, sen Başbakansın. Eğer yargı değerini yitirmişse sen nasıl Başbakanlık yapacaksın? Her gün Türkiye mahkemelerine giden milyonlarca insan var. Bir devletin Başbakanı “Ya, yargı itibarını yitirmiştir.” dedikten sonra bu nasıl Başbakanlık orada yapıyor ve o vatandaş hakkında karar veren hâkimin değerli olduğunu veya tarafsız olduğunu nasıl diyebilir arkadaşlar?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Peki efendim.

Şimdi, bakın, Abdullah Gül’le ilgili Yargıtay 11. Dairesi bir karar verdi. Neydi kararın özü? Abdullah Gül, bir partinin yönetimindeyken o parti Anayasa Mahkemesince kapatıldı. O partinin elinde hazineden alınmış 1 trilyonun üzerinde para vardı. Normal olarak o para, parti kapatıldığına göre devlete gitmesi lazım, devlete, hazineye iade edilmesi lazım. Ama Abdullah Gül’ün yönetiminde olduğu o yönetim, o 1 trilyon lirayı veya daha fazlasını hazineye intikal ettirmedi. Ne etti? Getirdiler naylon faturaları, sahte faturaları düzenlediler, onu harcanmış gösterdiler. Şimdi, kendisi...

ALİ TEMÜR (Giresun) – Yalan!

KAMER GENÇ (Devamla) – Mahkeme ortada.

ALİ TEMÜR (Giresun) – Yalan konuşuyorsun!

KAMER GENÇ (Devamla) – Kendisi bu işte aktif olmasa bile, o yönetimde bir insan olduğuna göre, o diyebilirdi ki ya ben devletin hakkının yenilmesine müsaade etmiyorum. En azından o yönetimden istifa etmesi lazımdı. O zaman orada mahkeme ne etti? Sonra Yargıtayın verdiği kararda hata var. Diyor ki: “Dava açan kişi...”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Son cümlemi söyleyeyim.

BAŞKAN – İkinci dakikanız da bitti efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) – Peki.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Sayın Akcan, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında, günün erken ama tasarının ilerlemiş seviyesinde söz almayı düşünmüyordum. Ancak, biraz önce, Plan ve Bütçe Komisyonumuzun değerli üyeleri orada oturdular. Verilen önergelerle yeni madde ihdasları oldu. Sayısını ben bilmiyorum, tasarıyı başından beri takip ediyorum. Bir iktidar milletvekili arkadaşımız çıksın, şu kadar oldu diye söylesin. On beşin üstünde sayı var.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – On beş yok, beş.

ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, en son konu görüşülürken Sayın Günal burada konuşuyor “Sen anlamazsın.” diye bir laf, oradan. Anlasaydın eğer sayın milletvekilim, orada oturmazdın, eğer sen anlasaydın orada oturmazdın. Türkiye’de akademik konusu makro iktisat olan, hazinenin ne olduğunu bilen, Merkez Bankasında görev yapmış, şimdi de, Allah nasip etmiş, milletvekili olarak burada görev yapan bir akademisyene “Sen anlamazsın.” lafını orada oturup da, kendi komisyonunda ısrarla görüşülmesi gerekirken görüşülmeyen on beşin üzerinde maddeyi “Ne münasebet kardeşim, benim irademi buradan alıkoyuyorsun.” deyip oturmaması gerekip orada oturan adam, kalkıyor “Sen anlamazsın.” diye laf atıyor. Hicap duyuyorum.

EYÜP AYAR (Kocaeli) – Şaka demiştir.

ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – Şakayla falan alakası yok. Bu işin böyle şakası olmaz  Sayın Vekil.

İşsizlik had safhada. Açın bugünün gazetelerini. Adana’da işsizlik yüzde 26,5. Buna çare üretmek zorunda iktidar. Afyon’da iş gücüne katılım oranı yüzde 44. Tarım kesimi dâhil yüzde 39,9 -TÜİK’in dünkü açıklamaları- işsizlik. Buna çare bulmak zorundasınız, bununla ilgili finansman yaratmak zorundasınız. Belediyelerinizin, yerel yönetimlerinizin basiretsiz, tüyü bitmedik yetimin hakkını gaspa yönelik icraatlar sonunda ortaya çıkmış borçlarının gaspını ortadan kaldıracak maddeleri burada, kamuoyundan kaçırarak madde ihdası hâlinde getiriyorsunuz, ondan sonra da burada, kalkıp hiç sıkılmadan “Sen anlamazsın.” diye laf atıyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin coğrafyası dağlık bir coğrafya. 57’nci Hükûmet döneminde, Çimento Müstahsilleri Birliği ile birlikte Karayolları Genel Müdürlüğümüzün bir protokolü imzalandı. Bu protokol gereği, denemek üzere, İstanbul, Orta Anadolu’da bir bölge ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde bir bölge olmak üzere en az ikişer kilometrelik beton yol yapılması protokole bağlandı. Biz, asfaltı rafineriden elde ediyoruz, rafineride ham petrolden elde ediyoruz. Ham petrolümüzü dışarıdan ithal ediyoruz, Türkiye'nin en önemli ithalat kalemi ve artı ham petrolden elde edilen her türlü petrol ürününe, türevine -asfalt ve bitüm de bunlardan birisi- petrokimya sanayisinin ham maddesi olarak, sanayide başka üretim kollarında ihtiyacımız var ama buna karşılık, dağlar bizi bekliyor, kullanılmayı, işlemeyi bekliyor. Kurun, teşvik edin elli altmış tane çimento fabrikasını, orada insan istihdam edersiniz, beton yol yaparsınız, Sayın Bakanın dün de, evvelsi gün de söylediği gibi, her defasında yenilemek zorunda kalmayacağımız yollar üretirsiniz. Bunun ilk örneğini Afyon’da, Afyon’un girişinde yapmıştık. Bu yolun bir kısmının yapımı bizim dönemimize rastladı, bir kısmı da sizin 58’inci İktidar döneminize rastladı. Niye sürdürmüyorsunuz?

Tasarı ilk görüşülmeye başlandığında, Tekirdağ Milletvekilimiz Kemalettin Nalcı Bey bu konuyu dile getirdi. Bu konuya Sayın Bakan asla değinmiyor. Türkiye'nin ciddi anlamda işsizliğine çare, taşımacılığına çare olacak, ciddi anlamda katma değer yaratacak bir sektörü olan çimento sanayisini, Türkiye'yi dünyada dev yapacak bir sektörü kıpırdatacak, şaha kaldıracak bir enstrüman olarak kara yollarının beton yol olarak yapılmasında bir adım atmamıştır AKP iktidarları. Sekiz senedir bu işle uğraşıyorsunuz ama bunu getirmek yerine (X), (Y), (Z), (T) belediyelerinin borcunu kamufle edecek tasarılarla burada yüce Meclisi oyalıyorsunuz. Buna hakkımız yok değerli milletvekilleri ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – …her birimiz diğer milletvekillerinin müktesebatına saygı duymak zorundayız, Türkiye'nin derdine derman olacak çare üretmek zorundayız. Keşke bu konu üzerinde değil de beton yol yapımıyla ilgili bir madde ihdası olsaydı da Sayın Bakan ve ekibini ve buna destek veren iktidar milletvekillerini yürekten tebrik ederek, teşekkür ederek alkışlama fırsatımız olsaydı diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akcan.

Aynı mahiyetteki bu iki önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın Çalık, sisteme girmişsiniz, ne için acaba?

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Sayın Bakana soru sormak üzere soru-cevap esnasında girmiştim, fakat süre geçildi.

Sayın Başkan, sonraki…

BAŞKAN – Soru-cevap bölümü bitti efendim.

Sayın Göktaş, buyurunuz.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

7.- Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Cumhurbaşkanıyla ilgili sözlerine ilişkin açıklaması

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; az önce kürsüde konuşan Tunceli Milletvekili, Cumhurbaşkanımızla ilgili birtakım iddialarda bulunmaktadır. Zaten bütün konuşmalarında bu iddiaları dile getirmekte ve konuşmalarını esasında buna oturtmaktadır. Öncelikle de şunu esefle söylemek istiyorum: Türkiye Cumhuriyeti büyük bir devlettir, güçlü bir devlettir, onun da çok saygın bir Cumhurbaşkanı vardır. Ona buradan ismiyle hitap etmeyi kınıyorum, yakıştıramıyorum. Bu Parlamentoda bulunan bir kişiye asla yakıştıramıyorum. Ona “Sayın” deme nezaketini gösteremeyen bir şahsın burada, bu sıralarda oturmaması lazım; bir.

İki: İkide bir, o zamanki partide,  geçmişte çalıştığı partide, genel başkan yardımcılığı yaptığı partide maliyeden, mali işlerden sorumlu hiçbir görevi yoktu Sayın Cumhurbaşkanımızın. O zaman Sayın Cumhurbaşkanımız, dış ilişkilerden sorumlu genel başkan yardımcısı idi, yani mali işlerde asla hiçbir sorumluluğu yoktu. Kaldı ki o dönemin başkanlık divanında yani parti yönetiminde bulunan herkes yargılanmıştır ve beraat etmiştir. Bu meyanda Cumhurbaşkanımızın da bununla ilgili, yargılanmasıyla ilgili konu yargıda da görüşülmüş ve olumsuz mütalaa belirtilmiş, yani yargılanmaması doğrultusunda görüş bildirilmiştir.

Şimdi burada ikide bir çıkıp dürüstlük edebiyatı ortaya atarak, kendisi çok dürüst, “herkes yolsuzluk yapmış, herkes vurgun yapmış, herkes talan yapmış.” deyip milletin kafasını aklınca karıştırmaya çalışıyor.

Ben şimdi kendisine, geçen…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Göktaş, açıklamanız anlaşılmıştır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben de bu konuda bir açıklama yapabilir miyim? Hakaret…

BAŞKAN – Siz açıklamanızı yaptınız efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sataşmada bulunmuştur.

BAŞKAN – O da açıklama için bir şey söyledi, yanlış anlama olacağını düşünerek 60’a göre bir katkıda bulundu.

Teşekkür ediyoruz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Bayram Meral ve 20 Milletvekilinin, 5539 Sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/788, 2/226) (S. Sayısı: 499) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, 39/b maddesini oylamadan önce Komisyonun bir düzeltme talebi var, onu dinliyoruz.

Buyurunuz.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Başkanım, 4749, 5909 ve 5917 sayılı yasaların ilişkili maddelerinde sehven bir hata yapılmıştır. Bu yüzden “geçici 18’inci” ifadesinin “geçici 23”, “geçici madde 19” ifadesinin de “geçici madde 24” olarak değiştirilmesini arz ediyoruz.

BAŞKAN – Tamam.

Komisyonun düzeltme talebiyle birlikte, önerileriyle birlikte 39/b’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 39/b kabul edilmiştir.

40’ıncı madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 40. maddesinde yer alan “ile hasılat payı alınmaz” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                           

                Mehmet Günal                              Hasan Çalış                                Oktay Vural

                      Antalya                                      Karaman                                        İzmir

                  Recep Taner                                Behiç Çelik                                  Şenol Bal

                       Aydın                                         Mersin                                         İzmir

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 499 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 40. maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                   

                  Şevket Köse                          Ali İhsan Köktürk                         Selçuk Ayhan

                   Adıyaman                                  Zonguldak                                      İzmir

         Ferit Mevlüt Aslanoğlu                      Enis Tütüncü                              Rasim Çakır

                     Malatya                                     Tekirdağ                                      Edirne

                 Hulusi Güvel                          Orhan Ziya Diren                            Ali Arslan

                      Adana                                         Tokat                                         Muğla

                                                                    Tayfur Süner

                                                                        Antalya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Ali Arslan

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Arslan. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ ARSLAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan yasanın 40’ıncı maddesinde Cumhuriyet Halk Partisinin önergesi üzerine söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarısının genel gerekçesini okuyunca söz almak ihtiyacı duydum. Genel gerekçede şöyle bir cümle var: “Daha önceleri devletçilik anlayışı çerçevesinde kamu kurumları tarafından klasik usullerle…” Yani böyle, devletçilik anlayışını biraz küçümseyerek ki hedeflerinizden birisi de bu. Devletçilik anlayışıyla yapılan otoyolların, köprülerin satışını da amaçlayan bir şey bu.

“Doğrudan yürütülen pek çok kamu hizmeti günümüzde liberalleşme ve özelleştirme uygulamaları çerçevesinde özel sektörün işletmesine bırakılmıştır.” Şimdi bu cümleyi okuyunca, ben Muğla’dan bir örnekle bütün Türkiye’yi uyarmak istedim bu yasa konusunda.

Değerli arkadaşlarım, içinizde belki bu tünelden geçen vardır. Bizim meşhur bir tünelimiz var, Göcek Tüneli. Göcek Tüneli’nin meşhur olmasının sebebi, Türkiye’de, tek, özel sektörün yapıp işlettiği tüneldir Göcek Tüneli. Yıllardan beri yöre insanı büyük bir talep içindeydi ve AKP İktidarı döneminde bu tünel yap-işlet-devret modeliyle gerçekleşti. İyi bir hizmet gerçekten yani kullananlar çok da mutlu, yolu oldukça zaman olarak kısalttı. Fakat uygulamada Muğlalıları çok rahatsız eden “Yani biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı değil miyiz; niye başka illerde, başka bölgelerde bu tür uygulamalar yok da böyle, Muğla’da var?” diye insanların içini sızlatan bir uygulama Göcek Tüneli’ndeki ücretlendirme uygulaması.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bakın, devletin yaptığı bir Aydın-İzmir otoyolu var. Bu Aydın-İzmir otoyolunda bir Selatin Tüneli var, 3 kilometre uzunluğunda bir tünel bu. Hem 100 kilometrelik otoyolu kullanıyorsunuz hem o tünelden geçiyorsunuz ve otomobiller o yolu kullandığı zaman geçiş ücreti olarak 2 lira 75 kuruş ödüyor. Göcek Tüneli’nin uzunluğu 860 metre, yap-işlet-devretle yapıldı, 3 lira. Şimdi, hem devletin yaptıklarını küçümsüyorsunuz ki Selatin Tüneli kalite olarak çift tüplü bir yol, üç şeritli bir yol. Göcek Tüneli de işte, teknoloji olarak ne kadar modern teknoloji kullanıldı bilemiyorum ama bir uzman olmanıza gerek yok; baktığınızda, arada, Selatin Tüneli, devletin, kamunun yaptığı tünel lehine müthiş bir fark olduğunu zaten gözlüyorsunuz. Gerçekten vicdanları sızlatan bir uygulama bu. Yöre halkı müthiş bir tepki duyuyor niye bizde böyle diye. Yani Muğla acaba cezalandırılıyor mu bu uygulamayla diye de düşüncüleri var. Ben bunu daha önce Sayın Bakana ulaştırdım, birkaç defa soru önergesi verdim ama henüz bu ücretin makul seviyelere çekilmesi konusunda bir çalışma -sanıyorum müteahhitle yapılan sözleşme buna engel- yapılamadı. Hiç olmazsa birkaç sene zam yapılmayarak belki makul seviyelere indirilebilir diye bir teklifimiz var, henüz bunu da gerçekleştirmiş değiliz.

Değerli arkadaşlarım, neler yapılabilir? Mesela kullandığımız köprülerde, diğer başka otoyollarda bir uygulama var “OGS”, “KGS” diye, aynı yoldan birkaç defa geçmek zorunda kalan, defalarca aynı ücreti ödemek zorunda olanlara kartlı geçiş sistemi tanınarak hiç olmazsa fiyatta birazcık bir indirim yapılıyor. Bu talebimiz de özel sektör tarafından -yıllardan beri dile getiriyoruz- maalesef hayata geçirilemedi. Aynı yolu kullanmak durumunda kalan, günde üç beş defa kullanmak durumda kalan yurttaşlarımız var, aynı tünelden geçmek zorunda kalan. Hakikaten Bakanlıktan ben bu konuda müteahhitle, işleticiyle hiç olmazsa görüşerek bir iyileştirme yapılmasını bölge halkı adına, Muğlalılar adına, hatta -turizm bölgesi bildiğiniz gibi- sadece Muğlalılar değil, bütün Türkiye, bütün dünya vatandaşları bu geçidi kullanıyor, tüneli kullanıyor onlar adına talep ediyorum buradan.

Değerli arkadaşlarım, Muğla bildiğiniz gibi Türkiye'nin yer altı ve yer üstü zenginlikleri açısından çok önemli bir ili. Turizm geliri açısından İstanbul ve Antalya’dan sonra üçüncü sırada ama kamu hizmetlerinin Muğla’ya gelmesi, özellikle bu yollar konusunda… Biraz önce Göcek Tüneli’nden bahsettim, şimdi Göcek Tüneli özel sektör tarafından yap-işlet-devret modeliyle yapılan bir tünel ama başka illeri gidiyorsunuz kamu tarafından, mesela Bayraklı-Karşıyaka arasında bir tünel var, çok daha kaliteli bir tünel, gene çift tüplü, daha çok şeritli tüneller, bedava.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ALİ ARSLAN (Devamla) – Bayraklı’dan Karşıyaka’ya giderken kullanan arkadaşlarımız vardır, bedava. Yani, sanki Muğlalılar böyle AKP’yle olan ilişkileri, soğuk ilişkileri yüzünden sanki cezalandırılıyormuş gibi bir durumda.

Değerli arkadaşlarım, Muğla, söylediğim gibi, turizmin en önemli merkezlerinden. Muğla’nın başka bir özelliği daha var, 2009 yılında yapılan, açıklanan istatistik sonuçlarına göre, 1 milyon nüfusa, trafik kazası sayısına göre 3.007 kaza ile Türkiye birincisi. Yani insan şaşırıyor niye böyle? Yani neden Muğla hem Türkiye ekonomisine büyük katkılarda bulunacak hem de yapılamayan yatırımlar ya da yanlış yatırımlar ya da geç kalan yatırımlar nedeniyle de trafik kazalarında Türkiye şampiyonu olmak zorunda kalacak? Bu konuda da bir an önce devletin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

ALİ ARSLAN (Devamla) - …Karayollarının ya da başka kurumların Muğla’daki bu trafik kazalarının azaltılması konusundaki… Yaz aylarında bildiğiniz gibi turizm nedeniyle bu yollarda çok sayıda kaza oluyor. Yabancılar geliyor, turistler ölüyor; büyük maddi hasarlı çok sayıda ölümleri olan ve maalesef hepimizi üzen kazalar oluyor. O açıdan ben, özellikle Ulaştırma Bakanlığının kara yollarının kalitesinin artırılması ve duble yol yapımının Muğla’da hak ettiği düzeyde yapılması konusunda daha duyarlı davranacağına inanıyorum.

Bu duygularla, özellikle bu Deli Dumrul Köprüsü’nü andıran, Deli Dumrul Köprüsü’ndeki uygulamayı andıran, Göcek Tüneli’ndeki fiyatlandırma, ücretlendirme konusunda gerekli hassasiyeti gösterecekleri inancıyla hepinize saygılar sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Arslan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 40. maddesinde yer alan “ile hasılat payı alınmaz” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Mehmet Günal (Antalya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Hasılat payının alınmaması adil değildir. Dolayısıyla bu ibarenin metinden çıkarılması önerilmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

40’ıncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 40’ıncı madde kabul edilmiştir.

41’inci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:


Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 41. maddesinde yer alan (4) ibaresinin ve buna bağlı listenin tasarı metninden çıkarılmasını ve sonraki liste numarasının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

                   

                Mehmet Günal                              Hasan Çalış                              Oktay Vural

                     Antalya                                      Karaman                                      İzmir

                  Mümin İnan                                 Behiç Çelik                                Şenol Bal

                       Niğde                                         Mersin                                        İzmir

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı "Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı"nın 41. maddesine bağlı ek (3) sayılı listeye, "Program ve İzleme Dairesi Başkanı" ünvanından sonra gelmek üzere, Genel İdare Hizmetleri Sınıfına dahil, 1'inci dereceden, 1 adet, serbest "Bilgi Teknolojileri Dairesi Başkanı" unvanının eklenmesini, aynı listede yer alan 10'uncu dereceden "Veri Hazırlama ve Kontrol İşletmeni" unvanlı serbest ve toplam kadro adedinin 15'e düşürülmesini arz ve teklif ederiz.

                            

            Ferit Mevlüt Aslanoğlu               Ali İhsan Köktürk                         Tansel Barış

                      Malatya                                   Zonguldak                                  Kırklareli

                                              Şevket Köse                            M. Ali Susam

                                                Adıyaman                                     İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Gerekçe.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarının 7. maddesinin 4. fıkrasına c bendi ile Genel Müdürlük hizmet birimlerine Bilgi Teknolojileri Dairesi Başkanlığı eklenmesine paralellik sağlanması amacı ile tasarı eki listenin düzenlenmesine ihtiyaç duyulmuştur.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 41. maddesinde yer alan (4) ibaresinin ve buna bağlı listenin tasarı metninden çıkarılmasını ve sonraki liste numarasının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Günal (Antalya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. 

BAŞKAN – Hükûmet?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Günal, buyurunuz.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bütün uyarılarımıza, önerilerimize, eleştirilerimize rağmen siz bildiğinizi okuyarak bu kanunu da tamamlamak üzeresiniz. Maalesef siz dinlemiyorsunuz ama siz dinlemeseniz de biz gerçekleri kamuoyuyla, Türk milletiyle paylaşmak durumundayız, sizlere de uyarımızı sürdürmek durumundayız. Bugün olmaz yarın, bunda olmaz diğer kanunda dikkate alırsınız diye umut ediyorum. Ama hâlâ benim anlamadığım konuları çıkıp da anlatan bir kişi çıkmadı; hâlâ bekliyorum, yani anlatırsanız -ama özel ama kürsüde- dinleyeceğim ve hâlâ söylediğim sözün arkasındayım, özür dileyeceğim. Benim anlamadığım yeri bana anlatan çıkarsa gelip bu kürsüden özür dileyeceğim.

Değerli arkadaşlarım, bu önemli bir kanundu. İtirazımızın nedenini hepsinde sizlere ifade ettik.

Şimdi bu maddede bile söylediğimiz çarpıklığın bir eseri var. Siz dikkatle yine dinlemediniz ama bir tane ek cetvel var, ben onun kapsamdan çıkarılmasını söylüyorum. Ekstradan bir cetvel konulmuş. Müşavirlerle ilgili 1 sayılı cetvelde zaten vardı. Eğer artırmak istiyorsanız bunu 10 yerine 20 yaparsanız bir tane daha cetvel koymazsınız. Onun için diyorum, bunlar sonradan gelip eklendiği için başka bir amaca hizmet etsin diye, o arkadaşlarımızı görevden alınca müşavir kadrosu açılsın diye koyduğumuz için amacımız sırf yaptığımız cetvelde bile belli oluyor, ayrı bir yere koyuyoruz. Yani müşavir kadrosu her yerde aynıdır. Genel idari hizmetler sınıfı, 1’inci derecede müşavir, koymuşuz 10, ekstradan 1 tane daha ekimiz var. Bütün söylediğimiz budur Sayın Bakanım, istiyorsanız, 10’u 20 yapın. Ayrı bir cetvele ne gerek var? Sanki o 10 kişi ayrı birine ayrılmış da oraya da onları alınca atayacakmışız gibi duruyor. Söylediğimiz yanlışlıklardan bir tanesidir bu.

Önergenin kabul edilip edilmemesi sizin takdirinizde, ancak bu kanun yapma süreci, maalesef, doğru dürüst burada işletilmemiştir, Genel Kurul bir komisyon hâline gelmiştir, Plan ve Bütçe Komisyonu da buraya taşınmış durumdadır. Bunların ne Anayasa’ya ne İç Tüzük’e ne de genel mevzuat hükümlerine göre doğru olduğunu düşünüyorum. Maalesef, yasamaya yürütmenin tahakkümü burada gerçekleşmiş, kuvvetler ayrılığı yerine kuvvetler birlikteliği oluşmuştur. Bizim itirazlarımız bunlaradır.

Bu çerçevede bu önergemizin kabulüyle, en azından yaptığınız şekli yanlışlıkların düzeltilmesini istirham ediyoruz. Yanlışlıkları, eksiklikleri hepsiyle beraber geçecek ama diğer bir sürü kanun bunun içerisine girdi ve hukuken de usulen de uygun değildir.

Tekrar bu önergemizi dikkate almanızı diliyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

41’inci maddenin oylamasından önce Komisyonun bir düzeltme talebi vardır; buyurunuz.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Başkan, ekli 5 sayılı liste ile Karayolları Genel Müdürlüğünün taşra teşkilatına ihdas edilen kadroların toplam rakamı sehven 5.630 olarak hesaplanmıştır; toplam rakamın 5.545 olarak değiştirilmesini arz ederiz.

BAŞKAN – Kabul edilen önerge ve düzeltme talebiyle birlikte 41’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler… 41’inci madde kabul edilmiştir.

42’nci madde üzerinde önerge yoktur.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 42’nci madde kabul edilmiştir.

Geçici madde 1 üzerinde iki önerge vardır; okutuyorum:

T.B.M.M. Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı yasa tasarısının geçici 1 inci maddesinin (1) numaralı fıkrasının sonuna aşağıdaki ifadenin eklenmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

                   

                   Atilla Kart                         Ferit Mevlüt Aslanoğlu               M. Rıza Yalçınkaya

                      Konya                                       Malatya                                       Bartın

                 Enis Tütüncü                          Orhan Ziya Diren                          Gürol Ergin

                     Tekirdağ                                        Tokat                                        Muğla

Bu kanunla yapılan düzenlemeler neticesinde kadro ve/veya görev unvanları değişen veya kaldırılan personelin, bu kanunla ihdas edilen yeni kadrolara atanmalarında bir defaya mahsus olarak hizmet içi eğitim süresi ve sınav şartı aranmaz.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının Geçici 1. maddesinin  (2) numaralı fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                           

                Mehmet Günal                             Oktay Vural                           M. Akif Paksoy

                      Antalya                                        İzmir                                Kahramanmaraş

              Nevzat Korkmaz                            Akif Akkuş                           Mustafa Kalaycı

                      Isparta                                       Mersin                                      Konya

                                             Alim Işık                                Mümin İnan

                                              Kütahya                                      Niğde

(2) Bu Kanunla yapılan düzenlemelere göre kadro unvanları kaldırılan veya değiştirilen daire başkanları, bu Kanunla oluşturulan daire başkanı kadrolarına, eski kadroları dikkate alınarak otuz gün içinde atanırlar. Bunların, atandıkları yeni kadrolarının aylık, ek gösterge, her türlü zam ve tazminatlar ile diğer malî hakları toplamının net tutarının, eski kadrolarına bağlı olarak en son ayda almakta oldukları aylık, ek gösterge, her türlü zam ve tazminatlar ile diğer malî hakları toplamının net tutarından az olduğu takdirde aradaki fark, atandıkları kadroda kaldıkları sürece, farklılık giderilinceye kadar, herhangi bir vergi ve kesintiye tâbi olmaksızın tazminat olarak ödenir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Şandır, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Önemli bir kanunu tamamlıyoruz. Karayollarımızın değişen şartlara göre yeniden teşkilatlanması, yeniden düzenlenmesiyle ilgili bir hukuku tamamladık. Kara yolları önemli, her anlamda önemli. Kara yolları, her şeyden önce insanımızın can güvenliğini çok doğrudan ilgilendiren bir alan olduğu için, Karayollarının hukukunu, teşkilat yapılanmasını, kadro düzenlemesini yaparken çok titiz davranmak gerekiyordu. Komisyonlarda, alt komisyonda ve komisyonda yapılan uzun tartışmalardan sonra kanun Genel Kurula geldi ve Genel Kurulda yine de uzun sayılacak bir tartışma yaptık ama bu tartışmalarda da maalesef birçok konuda, fazla da bir mutabakat sağlanabildiğini söylemek mümkün değil.

Değerli milletvekilleri, kanunun sonunda, hayırlı olması temennisinden önce bazı hususları da arz etmek istiyorum: Özellikle, bu taşıyıcılar kooperatiflerinin sorunları konusunda bu kanun bir çözüm üretmeliydi. Bu öz mal şartı taşıyıcılar kooperatiflerini ve kamyoncularımızı çok zor duruma düşürmektedir. Zaten kamyoncular çok zor şartlarda çalışıyorlar, yani ekmeklerinin karşılığını… Buradan zengin olan kimse yok, ancak çoluk çocuğunun ekmeğini kazanmak için kamyonculuk yapıyorlar ve çok ağır şartlarda yollarda geçiyor hayatları, bunların sorunlarına bu kanunla bir çözüm üretmeliydik diye düşünüyorum.

Bir başka şey: Bir teşkilat kanunu çıkartıyoruz. Çıkarttığımız teşkilat kanununda o teşkilatın çalışanlarının özlük haklarına bir düzenleme, bir iyileşme, bir gelişme yapmalıydık. Çok yapabildiğimizi söylemek mümkün değil. Eğer bu önergemiz… Eğer burada bir müzakere yapıyor olabilseydik, birlikte konuşabiliyor olsaydık, birlikte düşünüyor olabilseydik, inanıyorum ki bu önergemiz okunabilmiş olsaydı kabul edilecekti. Çünkü burada söylediğimiz hadise, değiştirilen veya kaldırılan kadroların sahiplerinin bir mağduriyeti olmasın, bu mağduriyetini düzenleyebilmek için eski aldıkları ücreti alabilme imkânları olabilsin yönünde bir düzenleme, bir ilave yapmıştık ama bir usuldür, muhalefet teklif eder iktidar reddeder, hatta dinlemez de, hatta “aklın ermez” de der! Dolayısıyla bu müzakere şekli ülkemize, Meclisimize gerçekten bir şey vermiyor ama maalesef bir şekil şartını yerine getiriyoruz değerli milletvekilleri. Bu da beni üzüyor. Yani burada bilgilerimizle, emeğimizle, aklımızla ülkemizin yönetimine, halkımızın, insanımızın ihtiyacına, hukuk oluşturmaya katkı vermek gibi önemli ve güzel bir görev yapmayı arzu ediyoruz ama bu eğer talep edilirse, eğer iltifat görürse yapılabilinir. Bu da iktidarın elinde, iktidar grubunun elinde ama burada çok önemli bir kanun görüşülürken bile iktidar partisinin milletvekillerinin ilgisi ortada.

Ben bu arada bir şeyler söylemek istiyorum. Tabii, Karayollarında geçici işçiler çalışıyor. Kadroları yok. Bunların çok ciddi sorunları var. Bir teşkilat kanunu çıkartıyorsunuz, kendi çalışanlarınızın sorunlarını çözmüyorsunuz. Çözmek mecburiyetindesiniz. Fazla mesai ücretleri konusunda birçok sorun var, karayolları gibi çok ağır kış şartlarında çalışan insanların yıpranma paylarının ödenmesi veya mahrumiyet zamlarının ödenmesi yönünde gerçekten önemli sorunlar var ama çıkarttığımız bu kanun bu sorunlara yeterince çözüm bulmuyor.

Şimdi, bu kanunla, birçok kanunla ilgili, birçok konuyla da ilgili düzenlemeler yaptık. Yani, üzülerek ifade ediyorum: Bir kanun çıkartıyorsunuz, o kanunun konusuyla ilgili olmayan birçok konudaki kanunlarda da değişiklikler yapıyorsunuz. Yani, bu, kapkaç düzenlemesi gibi bir şey. Giderken düzüyor; hani, yörüğün göçü giderken yolda dizilirmiş misali. Komisyonda değiştirmiyor. Tasarı bu… Yani, Hükûmet, bu tasarıyı buraya getirirken tüm devlet kurumlarının görüşlerini alarak, bir mutabakatla buraya getirmiş olması lazım. Komisyonda, alt komisyonda birçok çalışmalar yapılıyor; önergeler, tartışmalar, konuşmalar… Tüm bunlardan geçiyoruz, Genel Kurula geliyoruz, maalesef, Genel Kurulda yine eksik, yine yanlış. Burada Hükûmetin talepleri doğrultusunda birçok önerge verilerek, gelenden -kuş geliyor, deve çıkıyor misali- buradan maalesef çok farklı bir şey çıkıyor. Bu anlamda, tabii, bir kanun düzenlenirken o kanunla ilgisi olmayan konularda yapılan düzenlemeleri de çok iyi niyetli görmüyoruz değerli arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sayın Başkanım, bitiriyorum.

Dün akşam şahit olduk, üzüldük. Yani, hatta o ara aklıma geldi, karşıda oturuyordu arkadaş, şu anda yok, Hakkâri milletvekilinin, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanının başarısızlıklarını burada gecenin saat 11’inde, 23.00’te kanun çıkartarak örtmeye, onu telafi etmeye ne mecburiyeti var değerli arkadaşlar? Başaramamış Ankara Büyükşehir Belediyesi veya işte, bir yerler başaramamış, o başarısızlığı siz burada bize kanun çıkartarak telafi ettiriyorsunuz. Yani, yargıdan kaçırıyorsunuz. Hukuk oluşturarak, yanlışlığı ve usulsüzlüğü meşrulaştırıyorsunuz. Buna hakkınız yok. Dün bir sayın milletvekilimiz söyledi, buna Saygıdeğer Bakanı da alet ediyorsunuz. Bakanın imzasıyla, Sayın Bakanın imzasıyla burada bir önerge veriyorsunuz, bu kanunla hiç ilgisi olmayan bir konuda Ankara Büyükşehir Belediyesinin başaramadığı bir konuyu Bakanlığın üzerine alıyorsunuz. Yani, bunlar doğru değil.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Şandır, lütfen, Sayın Bakanın haberi olmadan olur mu?

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Yani milletin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şandır, lütfen sözlerinizi bitiriniz.

Buyurunuz.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Efendim, Sayın Bakanın haberi yok demiyorum ama öyle bir sonuç… Burada Karayollarının Teşkilat Kanunu’nu yapıyoruz değerli arkadaşlar. Karayolları Teşkilat Kanunu’nda büyükşehir belediyelerinin raylı sistemlerindeki acziyetini telafi etmeye ve çözüm üretmeye mecbur muyuz? Getirin ayrı kanunu tartışsın, sorgulansın. Komisyonda tartışılmamış, kurumlar arası mutabakat temin edilmemiş, tasarı hâline gelirken bu düzenleme yapılmamış, komisyonda da tartışılmamış, burada gecenin bir saatinde bir önergeyle böyle bir düzenleme yapmanızın arkasında bir niyet sorgulaması yapılır değerli arkadaşlar.

Bu sebeple, kanunun hayırlı olmasını diliyorum ama bu kanunun sektörün sorunlarına çözüm üretmekten uzak olduğunu… Gerçekten kamyoncular çok sorunlu, büyük sorunlar var. Türkiye’de kara yolları kazalarındaki ölüm oranı dünyada belki de birinci, orada bir hesap hatası olduğu da söyleniyor. Çalışanların sorunlarına da çözüm üretemiyorsa, yeterince çözüm üretemiyorsa, dolayısıyla kanun, işte emekle kanun çıkarıyoruz ama…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – …sonuç, bu cümlelerle de tenkit ediliyor. Ben, yine de, çıkardığımız, şimdi kabul edilecek olan bu kanunun ülkemize, Karayolları camiasına, tüm sektöre hayırlı sonuçlar getirmesini temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şandır.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

T.B.M.M. Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı yasa tasarısının geçici 1 inci maddesinin (1) numaralı fıkrasının sonuna aşağıdaki ifadenin eklenmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

        Atilla Kart (Konya) ve arkadaşları

Bu kanunla yapılan düzenlemeler neticesinde kadro ve/veya görev unvanları değişen veya kaldırılan personelin, bu kanunla ihdas edilen yeni kadrolara atanmalarında bir defaya mahsus olarak hizmet içi eğitim süresi ve sınav şartı aranmaz.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Kart. (CHP sıralarından alkışlar)

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; geçici 1’inci maddeyle ilgili olarak tarafımızdan verilen önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, “kamu hizmeti” kavramının içini boşaltan, kamu alanlarının, ortak toplumsal alanların pazarlanmasını amaçlayan, kamu personel rejimindeki adaletsiz yapıyı daha ileri boyutlara taşıyan, bir başka boyutuyla da partizan kadrolaşmayı hedefleyen yeni bir tasarıyla karşı karşıyayız. Adalet ve Kalkınma Partisi, hatırlayacaksınız, Acil Eylem Planı’nda bir yıl içinde kamu personelinin tümünü kapsayan kıdem, liyakat ve uzmanlığı hedefleyen bir tasarıyı getireceğini vaat etmişti.

Kabul etmek gerekir ki değerli milletvekilleri, kamu personel rejimindeki adaletsizlikleri giderecek kıdem, liyakat ve uzmanlığı esas alacak bir yapılanmayı gerçekleştirecek olan bir siyasi iktidar Türkiye’ye en büyük ve en önemli hizmetlerden birisini gerçekleştirmiş olacaktır. Aradan geçen sekiz yıl içinde bu konuda hiçbir ciddi girişimin olmadığını görüyoruz. Böyle bir çalışma yapılmadığı gibi mevcut adaletsizlikleri ve yanlışlıkları daha ileri boyutlara taşıyan bir süreç yaşanmıştır. Bu konu tarafımızdan, Cumhuriyet Halk Partisi adına 2003, 2004 ve 2006 yıllarında ısrarla dile getirilmiştir. Hükûmet adına cevap veren ilgili Bakan Mehmet Ali Şahin her defasında şu cevapları tekrarlamıştır: En son 2006 yılındaki cevabında, bu çalışmaların son aşamaya geldiğini, taslağın Başbakanın önünde bulunduğunu, Başbakanın konuya çok önem verdiğini, bir iki madde üzerinde tereddüdü bulunduğunu ifade ederek, 2006 sonu ya da 2007 yılı başında bu tasarının Genel Kurula sunulacağını beyan etmiştir. Genel Kurul tutanaklarında bunlar mevcuttur. Aradan geçen sekiz yıl, Hükûmet adına cevap veren Mehmet Ali Şahin’in aslında taammüden gerçek dışı beyanda bulunduğunu göstermiştir. Ortada hiçbir çalışma yoktur.

Esasen kamu yönetiminde parti memuru, cemaatin memuru kavramını egemen hâle getiren bir siyasi iktidarın kıdem, liyakat ve uzmanlığı esas alan adaletli kamu personel rejimini hayata geçirmesi söz konusu olamazdı, böyle bir beklenti gerçeklerle bağdaşamazdı. Gelişmeler, Hükûmet adına yapılan açıklama ve vaatlerin hiçbir karşılığının olmadığını, tamamen o anı, o günü kurtarmak amacıyla yapılmış popülist ve gerçek dışı söylemlerden ibaret olduğunu ortaya koymuştur, göstermiştir.

Bu tasarıda da yine bunun bir başka yansımasını görüyoruz. O tasarıyla ilgili kuruma özgü düzenlemelerin yapıldığını görüyoruz, bütüne yönelik hiçbir sistematik çalışmanın yapılmadığını görüyoruz.

Tasarının bu maddesinde kamu avukatlarıyla ilgili bir düzenleme yapılıyor. Değerli arkadaşlarım, bakın bu konu da gene Cumhuriyet Halk Partisi adına beş altı yıldan bu yana ısrarla dile getirdiğimiz bir konudur. Burada sayıları Türkiye genelinde 1.100’e ulaşan kamu avukatlarının bu sorunları ısrarla dile getirilmiştir ama bu tasarıda da yine bir çözüm getirilmemiştir. Bir çözüm getirilmediği gibi, kamu avukatlarının 2010 yılı için yaklaşık her birinin 6.500 Türk lirası tutarındaki alacakları Şubat 2010 tarihi itibarıyla ödenmesi gerekirken bugüne kadar hâlen ödenmemiştir. Kamu avukatlarının ek göstergelerinde teknik hizmet sınıfına uygun bir düzenleme yapılmamıştır. İlgili bakanlar Mehmet Ali Şahin ve Sadullah Ergin 2004 yılından itibaren bu konuda sözler vermişler ise de, bu sözlerinin arkasında yine durmamışlardır. Bunları bu vesileyle bir kez daha ifade etmek gereğini duyuyoruz.

Burada yeri gelmişken değerli milletvekilleri, seçim bölgem olan Konya’yla ilgili olarak da kısa bir değerlendirme yapmak istiyorum.

Konya, siyasi iktidara hem 22’nci yasama döneminde hem 23’üncü Yasama Döneminde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ATİLLA KART (Devamla) - …en büyük desteği veren illerden birisidir ama  Konya buna rağmen kamu yatırımlarından bu iktidar döneminde sekiz yıl içinde hak ettiği payı alamamıştır.

Ben sadece iki yatırımı Sayın Bakanın dikkatine sunmak istiyorum ve bu konuda Genel Kurulu ve kamuoyunu bilgilendirmesini istiyorum. 129 kilometre uzunluğundaki Konya dış çevre yolu neden kara yolları ağında ve yatırım programında yoktur? Konya gibi çok  yoğun bir nüfus potansiyeli olan, gerek yurt içi gerek yurt dışı yolcu potansiyeli olan bir vilâyette sivil hava alanı yapımından neden vazgeçilmiştir? Bunu gerçekten Konya’ya yapılmış bir haksızlık olarak gördüğümüzü, ayrımcılık olarak gördüğümüzü bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Bunun dışında da son cümle olarak şunu ifade etmek istiyorum: Parti memuru…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ATİLLA  KART (Devamla) – Hemen bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurunuz.

ATİLLA  KART (Devamla) - …yapılanmasını, cemaat memuru yapılanmasını kamu yönetiminde egemen hâle getirmiş iseniz bir siyasi iktidar olarak orada hukuk devleti adına, demokrasi adına, kamu hizmeti verimliliği adına, toplumsal barış adına bir gelişmeyi sağlayamazsınız; bu bir sosyolojik gerçektir, bilimsel bir gerçektir, siyasetin ta kendisidir.

Bu değerlendirmelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kart.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Geçici madde 1’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

43’üncü madde üzerinde önerge yoktur.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

44’üncü madde üzerinde önerge yoktur.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 44’üncü madde de kabul edilmiştir.

İç Tüzük madde 86’ya göre lehte Kütahya Milletvekili Hüsnü Ordu.

Buyurunuz efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HÜSNÜ ORDU (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Konuşmamın içeriği, bugün Genel Kurulda gündem dışında yapılan bir konuşmayla ilgili. Bu konuşmada -çok özet olarak, burada bulunamadığımız için, ilimizi de değerli arkadaşlar, ilgilendirdiği için- gündem dışında, Kütahya’daki bir müessesede ilgili kurum müessese müdürünün neden görevden alınmadığıyla ilgili bir konu gündeme getirildi ve bu konuyla ilgili de -biraz evvel bu konuyu gündeme getiren değerli arkadaşımız Alim Bey’le de bendeki olan bilgileri paylaştım, o yüzden burada da paylaşıyorum- Bakanımızdan cevap istenmiş. Grup Başkan Vekilimizden aldığım bilgiye göre…

BAŞKAN – Sayın Ordu, biliyorsunuz, oyunuzun rengini belirtmek üzere çıkmıştınız, lehte.

Buyurunuz.

HÜSNÜ ORDU (Devamla) – Oyumun rengini de belirteceğim Sayın Başkanım, oyumun rengini belirteceğim.

…bu görüşme esnasında kendisiyle yaptığı konuşmada konuyla ilgili bilgi verdiğini ve bu konuşmanın içeriğinin o boyutta olacağını Grup Başkan Vekilimize iletmiş Sayın Bakanımız. Tabii, cevap verme durumu da Kütahya Vekili olarak bize düştü.

Değerli arkadaşlar, bu konu şudur özü itibarıyla: Kömür işletmelerinde kömürler yaz döneminde genelde satışa arz edilemediği için -mevsim itibarıyla- kurum yönetim kurulu bir karar alır, kömürlerin yazın güneşten, soğuktan, nemden kendi hâlinde stoklarda yanmaması için kredili kömür vasıtasıyla sattırır, kredili kömür meselesini açar. Bununla ilgili bir tarih verir -31 Mayıs 2005 tarihi itibarıyla bir karar vermiş, bir tarih vermiş- bu süreç içerisinde de kömürler satılırken son gün, o tarihlerde…

Sayın Atilla Kart da bugün basın açıklaması yapmış. Ben Genel Başkanıyla, bu konuda, Habertürk’te bu konuyu paylaştım. Kendisiyle de -burada zamanımız yok- arzu ettiği ve istediği yerde bizdeki olan bilgileri her platformda paylaşabiliriz. Bence zamanı ve yeri burası değil diye düşünüyorum.

Bu konuyla ilgili kurum yetkilileri gece saat 24.00’ten sonra meteorolojideki hava şartlarındaki sıkıntı, TEDAŞ’taki elektrik kesintilerinden dolayı 24.00’e kadar sırada olan -sabahtan girmiş- birtakım firmalara kredili kömürle ilgili işlemi yapamaz hâle gelmiş ve 24.00’te kurum müdürünü aramışlar. Demişler ki: “Saatimiz doldu ama TEDAŞ’ta elektrik kesintisi oldu, meteorolojide de hava şartları oldu. Bu yüzden kömürü, edimlerini vatandaş yerine getirdiği hâlde, biz 24.00 saat itibarıyla veremiyoruz. Dört beş tane sırada insan kalmış.” Kurum yetkilisi, müessese müdürü de gece 24.00’ten sonra kendisine intikal eden bu konuyla ilgili takdir hakkını kullanmış “Bir tazminat davasıyla karşı karşıya kalabiliriz. Vatandaşların bu noktada bir problemi yok. Biz sırada kalan, giren işleme devam edelim.” demiş ve 24.00’ten sonra işleme devam etmiş ve bu konu yargıya intikal etmiş özetle arkadaşlar. Yargı süreci sonucunda, kurum, her ne kadar bu konuyla ilgili kurum amiri takdir yetkisini kullansa da bir tazminatla karşı karşıya kalmaktan korksa da 233’e göre, kendisine bir disiplin cezası verilmiş aylıktan kesmeyle ilgili. Ayrıca, yargı safahatı devam etmiş, yargı safahatı sonunda da on ay… Ama iyi hâllerinde de bir sıkıntı olmadığı… Yani bu süreç içerisinde hâkim kararıyla bu karar da ertelenmiş.

Şimdi ortada iki tane karar var. Alim Bey diyor ki: “Disiplin cezası var, Sayın Bakanımız niye görevden almadı?” 657’nin 132’nci maddesine göre aylıktan kesmeyle cezalandırılan disiplin cezalarında müessese müdürlerine görevden alma yetkisi Bakanlığa vermiyor, yasa vermiyor. Yasa çok açık, 657’nin 132’nci maddesi. Gene 657’nci maddenin, Devlet Memurları Kanunu’nun 48’inci maddesine göre de, on aylık ertelenen cezayla ilgili de, ilgililer temyize başvurmuş, temyizde henüz karar kesinleşmemiş. Karar kesinleşse bile, ilgili cari mevzuatımıza göre bir yıldan fazla ceza almadığı için…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ordu, sürenizi uzatıyorum ama hâlâ oyunuzun rengini anlayamadık.

Buyurunuz efendim.

HÜSNÜ ORDU (Devamla) – Teşekkür ederim, söyleyeceğim.

Bir yıldan fazla ceza alırsa ancak Kanun’un ilgili 48’inci maddesi görevden alma yetkisi veriyor ilgili Bakana. Dolayısıyla, Bakanımızın buradaki yaptığı tutumla ilgili, 657’nin 48’inci maddesine, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 132’nci maddesine aykırı olan bir tutum yok. Üstelik, yapılan işlemle ilgili de vicdanen bu kurumlardaki çalışan insanları değerlendirdiğimizde, onların hukukunu da hakikaten insani ve vicdani olarak gözetmek durumundayız.

Ben, bu vesileyle ilgili, Kütahya söz konusu olduğu için, Sayın Bakanımız da bu konuyla ilgili gündem dışında bir cevap getirmediği için cevaplamak zorunda kaldığımı hissediyorum.

Oyumun rengini de lehte olarak belirtiyorum.

Hepinize saygılar ve sevgiler sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ordu, Hükûmetin yerine geçtiniz.

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, ismimden söz edildiği için, kısa bir söz talebim olacak.

BAŞKAN – Buyurunuz.

Siz, Sayın Işık, siz de sisteme girmişsiniz.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Benim de aynı şekilde, ismimden söz edildiği için…

BAŞKAN – Sayın Kart, buyurunuz.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

8.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Kütahya Milletvekili Hüsnü Ordu’nun, konuşmasında isminden bahsetmesine ilişkin açıklaması

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Ordu’nun sözünü ettiği süreçte asliye ceza mahkemesi kararı var. Ayrıca, kurum yetkilileri hakkında 10 Şubat tarihinde verilmiş bir de ağır ceza mahkemesi kararı var. Görevi kötüye kullanmanın yanında, ihalelere fesat karıştırma iddiası ve sübuta eren bir mahkeme kararı var.

Bizler burada milletvekilleri olarak yargılama dosyalarına mektup yazıp, savcılara mektup yazıp orada delilleri takdir etme yetkisine sahip olan kişiler değiliz, bunu anlatıyoruz biz. Orada, bu mahkûmiyet kararlarına rağmen, müfettiş raporlarına rağmen, orada, kurum hakkında, kurum yetkilileri hakkında siyasi iktidar neden idari önlemleri uygulamıyor, oradaki yolsuzlukların kurumsal hâle gelmesine, sürmesine göz yumuyor? Bunu soruyoruz biz. Bunun takipçisi olacağız.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kart.

Sayın Işık…

9.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya Milletvekili Hüsnü Ordu’nun, konuşmasında isminden bahsetmesine ilişkin açıklaması

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Ben de Sayın Ordu’ya, tabii, bir il milletvekili olarak göstermiş olduğu hassasiyetten ve yaptığı açıklamadan dolayı teşekkür ediyorum.

Bizim yaptığımız gündem dışı konuşmanın muhatabı Sayın Bakandır. Sabah da söylediğim gibi, Sayın Bakanın bildiği ama milletvekilleri olarak bizlerin bilmediği, bilemediği, elimizde olmayan çok bilgi var. O nedenle, bunun açıklamasının mutlaka Sayın Bakan tarafından Genel Kurulu aydınlatacak şekilde yapılmasında büyük yarar olduğu düşüncesindeyim.

Ben bu vesileyle, burada, yapılmış olan bir yolsuzluk ve mahkeme kararı var ise ve aynı Bakanlıkta adına iddiada bulunulması hâlinde görevden alınan birçok bürokrat var ise, aynı Hükûmetin farklı bakanlıklarında kınama cezasıyla bir müdür görevden alınıyor da burada mahkeme kararı yerine getirilmiyorsa bunun cevabını mutlaka Sayın Bakanın vermesi gerektiğini düşünüyor, teşekkür ediyorum size.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.

Sayın Elitaş, siz niçin girdiniz sisteme acaba?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, Sayın Işık biraz önceki ifadesinde ve gündem dışı konuşmasında üç gün önceden size müracaatıyla birlikte gündem dışından Sayın Bakanın haberdar olduğunu ama tenezzül edip de burada, Genel Kurulda bulunmayıp cevap vermemesini kınadığını ifade etti. Ben izin verirseniz…

BAŞKAN – O zaman ifade etmişti efendim.

Hükûmetin adına mı konuşacaksınız?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır efendim.

Şu anda yine aynı şeyi söylüyor. Sayın Bakanın Plan-Bütçe Komisyonuna giderken bana ifadesi vardı: “Biz Sayın Işık’la konuştuk, konuyu anlattım. Gündem dışı konuşmasında değiştirecek ve ikna oldu benim dediğime.” dedi.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Hayır, ben bu konuda Sayın Bakanla konuşmadım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Biri farklı bir şey söylüyor. Sayın Bakanla otursunlar konuşsunlar. Yani burada Sayın Bakanın söylediğiyle Sayın Işık’ın söylediği farklı. Tutanaklara geçsin. Sayın Işık ile Sayın Bakan...

BAŞKAN – Tutanaklara geçti efendim.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Efendim, benim Sayın Bakanla hiçbir konuşmam olmadı konuyla ilgili.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz efendim. Konu kapanmıştır.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Bayram Meral ve 20 Milletvekilinin, 5539 Sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/788, 2/226) (S. Sayısı: 499) (Devam)

BAŞKAN – Aleyhte, İstanbul Milletvekili Ahmet Tan.

Buyurunuz Sayın Tan.

AHMET TAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; önce Sayın Elitaş’a teşekkür etmek istiyorum. Onun verdiği imkânla konuşuyorum.

Şimdi, efendim “Devlette devamlılık var.” sözümüz, atasözümüz ne yazık ki “Mecliste devamlılık var.” biçiminde devam etmiyor.

Burada söylemek istediğim şu: Büyük Millet Meclisi tarafından hazırlanan Trafik Güvenliği Kurulunun raporu kitaplaştırıldı. Bu kitabın şu anda ne yazık ki dağıtımı yapılmadı. Bu kitap geçen dönemde, 21’inci Dönemde kurulan ve bütün partilerin oy birliğiyle -Sayın Salih Kapusuz Grup Başkan Vekiliydi- başkanlığına getirildiğim Komisyondaki kararların hepsini yok sayarak bir kanun çıkartıyoruz burada.

Şimdi, dünyada iki önlenebilir ölüm nedeni vardır: Birisi trafik, öteki sigara. Trafikteki ölümlerin adedi -tabii hepsi can olduğu için kıyaslanamaz ama- her gün daha fazla artmaktadır çünkü biz sadece ve sadece kaza anındaki ölüleri sayıyoruz. Oysaki Avrupa Birliğinde kazayı takip eden otuz gün içindeki ölümler trafik ölümleri sayılıyor. Çok sayıda görevdeki milletvekili arkadaşlarımızı kaybettik. Biraz sonra bunu, Sayın Komisyona, Sayın Bakana armağan edeceğim, zaten Meclisin bastığı bir kitaptır bu. Burada ön sözünü müsaadenizle okuyacağım, zaten herhâlde beş dakika içinde bütün trafiğin acı manzarasını sergileme imkânı yok: “Her elli beş dakikada bir yollarda can veren aziz yurttaşlarımız ile görevleri sırasında trafiğe kurban verdiğimiz sevgili milletvekili arkadaşlarımızın aziz anısına güvenli ve uygar bir trafik ortamına kavuşmak dileğiyle” diye Meclis Komisyonunun ve Büyük Millet Meclisinin kitaplaştırdığı bu belge, ne yazık ki, hiçbir anlam taşımamaktadır biraz sonra oylanıp herhâlde kabul edilecek bu kanunla çünkü süratleri artırmaktadır bu kanun.

Bütün dünyada trafiği en güvenli iki ülke var: Birisi Amerika Birleşik Devletleri, birisi İngiltere. Bu güvenliği sağlayan onların fert başına düşen millî geliri yahut da yolların güvenliği falan değil. Bu güvenliği sağlayan 65 milden, yani 100 kilometreden ötede hiçbir sürate izin verilmemesi, mahkemelik suç kabul edilmesi. Oysaki biz bu kanunla bölünmüş yollarda, yani bildiğimiz yeni ifadesiyle duble yollarda sürati 110 kilometreye çıkarmaktayız ve onların hepsini birer otoyol hâline getirmekteyiz. Bu son derece tehlikeli bir kanun olacaktır ne yazık ki çünkü yeni çıkan arabalar, dokunduğunuz anda fırlayan modern teknolojiye sahip ama aynı süratte giden arabayı durdurma imkânı da bulunmamaktadır. Bu yüzden de müthiş ölümler…

Ayrıca, bundan bir yıl önce Sayıştaya Büyük Millet Meclisi bir rapor hazırlatmıştı. Bu Sayıştay raporunda da -gene kütüphanede yahut da elimizin altında bulunabilir- şehir içi ölümlerinde dünya rekoru kıran bir manzaramız var, yüzde 21’ini teşkil ediyor yaya ölümleri. Terörün geçen haftaki çarpmasıyla kaybettiğimiz vatandaşlar dolayısıyla 5 yurttaşımızı şehit verdik, Mehmetçiğimizi, aynı gün 22 ölü vardı trafikte, kaza anındaki ölü ve bunlar gazetelerin 22’nci sayfasındaydı. 22 ölü, bir anda ölü. Bütün aileler ortadan kalkıyor fakat biz, ne yazık ki, sürate yol veriyoruz. Son derece yanlış bir iş yapıyoruz.

Bir başka konu: Gene bu raporu… Tabii, bu mikyastaki bir raporu okuma imkânı yok ama trafiğin bir insan hakkı olduğuna dair uluslararası belgeler var, güvenli trafiğin. İnsanların sabahleyin evlerinden selametle işlerine gidip akşam güvenlikle evlerine dönmesi bir numaralı insan hakkıdır. Anlayış budur ama biz, bu süratleri artırarak, hele de 15 milyonluk bir öğrenci kitlemiz vardır, taşımalı eğitimle evinden okula, okuldan evine götürülen bu çocuklarımızı tehlikeye atmaktayız, açmaktayız. O yüzden, yani ölüm Allah’ın emri ama trafik olmasaydı dedirtecek bir duruma kendi kendimizi mahkûm ediyoruz. Çok yanlış yapıyoruz. Bilmiyorum, artık çok geç belki. Ama bu bölünmüş yollarda sürati artırmak son derece tehlikeli. Çünkü onların mühendislik hesapları bölünmüş yol, ara yolun üzerine yapılan bir genişletim çalışması olduğu için büyük risk taşımaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

AHMET TAN (Devamla) – Son sözüm şudur: Türk milletinin tabiatında zaten risk alma yatkınlığı fazladır, o yüzden de çok sigara içen bir milletiz. Onu, çok şükür, hepimizin desteğiyle çıkan kanunla önlemiş olduk, eğer yargıdan bir darbe yemezsek. Ama kendi elimizle kendi vatandaşlarımızın hayatını çok tehlikeye atmış olacağız. O yüzden bu kanunun tehlikesine dikkat çekerek hepinize saygılar sunuyorum.

Belki bir dakikalık demeyelim de yarım dakikalık bir şey daha vereceğim. Sayısız soru önergesi verdim Sayın Başbakana fakat hiçbirisini yanıtlamadı. Çünkü trafikte bütün sorumluluk ne yazık ki bu görüştüğümüz kanunla Sayın Başbakanın üzerindedir çünkü trafikte çok başlılık vardır. O çok başlılık dolayısıyla Sayın Başbakana trafiğin başı olma görevi, Trafik Güvenliği Yüksek Kurulu Başkanlığı verilmiştir, koordinasyondan o sorumludur ve altı ayda bir toplamak zorundadır. Kanun hükmü “Toplayabilir.” demiyor ama ne yazık ki Sayın Başbakan 2003 yılından beri...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET TAN (Devamla) - ...hatta “Trafik Yılı” ilan edilen 2004 yılında bile bu kurulu toplamamıştır. Bu Kurul, belki Sayın Başbakanın trafikle uğraşması bu iş hacmi içinde mümkün değildir deniyorsa, o zaman bir Sayın Başbakan yardımcısına trafikle ilgili yükümlülük verilmelidir. Meteorolojinin hak ettiği devlet katında temsili, bakanlık düzeyinde temsili trafik de hak etmektedir.

Saygılar sunuyorum, iyi günler diliyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tan.

Tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır.

Tümünün oylamasına geçmeden önce, Komisyonun bir düzeltme talebi vardır.

Buyurunuz.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, 33’üncü maddede geçen “barınak” ifadesinin “bakımevi” olarak düzeltilmesini arz ederiz.

BAŞKAN – Düzeltiyorsunuz. Bu düzeltme dikkate alınacaktır.

Ayrıca, yeni eklenen maddeler nedeniyle tasarının madde numaraları buna göre teselsül ettirilecektir. Bunu da bilgilerinize sunuyorum:

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Açık oylama kabul edilmiştir.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Bayram Meral ve 20 Milletvekilinin; 5539 Sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi açık oylama sonucunu arz ediyorum:

“Oy sayısı        : 199

Kabul               : 191

Ret                   : 8 (x)

                                             

                                              Kâtip Üye                                      Kâtip Üye

                                         Bayram Özçelik                               Harun Tüfekci

                                                Burdur                                           Konya”

                                             

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın Bakan, kısa bir teşekkür konuşması yapacaktır.

Buyurunuz efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı Genel Kurulda kabul edilerek yasalaşmıştır. Ben, tasarının hazırlanmasından itibaren, Ulaştırma Bakanlığı çalışma arkadaşlarıma, Karayollarındaki arkadaşlarımıza, Alt Komisyonda tasarının rafine edilmesinde, tasarının daha da geliştirilmesinde katkı sağlayan tüm Komisyon üyelerine, Plan ve Bütçe Komisyonunun değerli üyelerine ve Genel Kurulda bulunan tüm milletvekilleri ve gruplara bu önemli tasarının yasalaşması için verdikleri destekten dolayı öncelikle teşekkür ediyorum.


Hepimizin bildiği gibi, altyapı, kara yolları, demir yolları, deniz yolları, hava yolları, ülkelerin kalkınması, refahı ve küresel rekabette yarışması için çok büyük önem arz etmektedir. 1950 yılından beri yürürlükte olan Karayolları Teşkilat Kanunu bu değişiklikle güncelleştirilmiş ve bundan sonra yapılacak yol çalışmalarında sadece kamu kaynağı kullanmakla yol yapımı değil, bunun yanı sıra alternatif finans modellerini de kullanabilecek şekilde imkânlar getirilmiştir.

Özellikle, tasarıyla birlikte, kara yollarının yapımı, bakımı, onarımı konusunda daha etkin, hızlı, verimli hizmet sunulabilmesine imkân sağlayan düzenlemeler mevcuttur. Teşkilat yapısında yapılan değişiklikle, akıllı ulaşım sistemlerine imkân veren, bilgi teknolojilerini daha fazla kullanacak yeni bir yapılanmaya fırsat sağlanmaktadır.

Bilhassa yol yapımında, kamulaştırmada karşılaşılan sorunların sulhen çözümü konusunda da bu yeni yasayla bazı iyileştirmeler söz konusudur.

Ayrıca, kara yollarının geçtiği güzergâhlarda imar planlarına bu güzergâhların işlenmesi konusunda yerel idarelerle bir iş birliği imkânı getirilmiştir ve böylece süreçlerin kısaltılması imkânı sağlanmıştır.

Trampa yetkisi alınmıştır. Böylelikle kamulaştırma için kaynak ihtiyacı asgari düzeye indirilmeye çalışılmıştır.

Burada bu vesileyle Kuzey Marmara ve Boğaz Köprüsü ile raylı sistemler hakkında Genel Kurulu, değerli milletvekillerimizi kısaca bilgilendirmek istiyorum çünkü birçok konuşmada bu konuya özellikle temas edildi. Burada bazı yanlış anlaşılmaları, bazı eksik bilgileri gidermek bakımından bu bilgilendirmenin yararlı olduğunu düşünüyorum. Kuzey Marmara ve 3’üncü Boğaz köprüsü esasen 1992 yılında dönemin hükûmetleri tarafından teklif edilmiş ve DPT yatırım programına girmiş bir projedir ancak projeyle ilgili, 90’lı yıllarda çok fazla ilerleme sağlanamamış, yapılan fizibilite etütleri de zaman geçtiği için güncelliğini kaybetmiştir. Biz, bu Kuzey Marmara Otoyolu ve 3’üncü Boğaz köprüsüyle ilgili toplam altı güzergâhta çalışma yaptık. Bir buçuk yıl süren bu çalışma sonucu güzergâh belirlenmesinde bir sonuca ulaşılmış ve bu güzergâh belirlenirken üzerinde durduğumuz hususiyetler de kısaca şu şekildedir: Mevcut yerleşim alanları üzerinden geçmemesi ve yerleşim alanlarına olumsuz etki sağlamaması ve bilhassa köprü ayaklarından Anadolu yakasına ve Avrupa yakasına ortalama 25 kilometre mesafe içinde giriş çıkışlar verilmemesi, dolayısıyla da bu bölgelerde yerleşimin yani yeşil alanların tahrip edilmesinin önüne geçilmesi.

Bir başka üzerinde durduğumuz husus, bu da çokça tekrarlanıyor: Bu bir transit yoldur ve buradaki trafik hacmi de oldukça azdır.

Değerli arkadaşlar, yollar bugünün ihtiyacına göre yapılmaz, gelecek yirmi yılın, otuz yılın, elli yılın ihtiyacı düşünülmek mecburiyetindedir. Kaldı ki bu oranlar da doğru değildir. Bugün, 50 bin aracın, ağır vasıtanın bu köprüden geçmesi günlük öngörülmüştür. Bildiğiniz gibi, bir diğer…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz efendim.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Daha önceki yapılan köprülerde öngörülen kapasite bugün 2 katına, 2,5 katına çıkmıştır, burada da aynı şey yaşanacaktır. Bilhassa bu güzergâhta kömür ocakları ve makilik alanlar tercih edilmiş, bu bakımdan da çevrenin korunmasına özen gösterilmiştir.

Sayın Şandır’ın raylı sistemle ilgili… Tabii ki bilgimiz var. Bu, bir zorunluluktan doğmuştur. Belediyelerimiz, kaynak sıkıntısıyla birlikte başladıkları büyük altyapı projelerinde -burada muhalefet iktidar ayrımı yok- sıkıntı yaşamaktadırlar. Bunların, bu projeleri tamamlayıp o şehirde yaşayan insanların beklentilerini karşılama imkânları yoktur. Projeler gecikmekte, ihtiyaçlar bir başka bahara ertelenmektedir. Hâlbuki, bütçe imkânları, değişik imkânlarla merkezî Hükûmetin, Bakanlığın bu projeleri belirli bir takvime göre yapması mümkündür. Bir ihtiyaçtan doğmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Bitiriyorum sözlerimi Sayın Başkanım.

Hiçbir belediyeye mahsus, kişiye özel bir düzenleme olarak dikkate alınmamıştır, bu hususu ifade ediyorum.

Ayrıca, tüm görüşmeler süresince Başkanlık Divanına, Sayın Meclis Başkan Vekiline, kâtip üyelerine, emeği geçen bütün arkadaşlarımıza bir kez daha teşekkür ediyorum.

Bu yasanın, ülkemize, milletimize hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın  Bakan.

Sayın milletvekilleri, beş dakika ara veriyorum.

                               

Kapanma Saati : 18.03

 


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.11

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 124’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Şimdi, 5’inci sırada yer alan, İller Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Tasarısı ile 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarını görüşmeye başlayacağız.

5.- İller Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Tasarısı ile 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/371, 1/101) (S. Sayısı: 477)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

6’ncı sırada yer alan, Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; 633 Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun; 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

6.- Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; 633 Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/833, 1/162, 2/443) (S. Sayısı: 507) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 507 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle tasarı tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Tasarının tümü üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Hamzaçebi. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilat Kanun Tasarısı’na ilişkin olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz aldım. Sözlerimin başlangıcında sizi saygıyla selamlıyorum.

Son derece önemli bir kanun tasarısını görüşüyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığı cumhuriyetin ilk kurumlarından birisidir, hatta cumhuriyet öncesine kadar götürebileceğimiz bir kurumdur. Daha 1920 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi kurulduğu zaman Şeriye ve Evkaf Vekâleti adı altında örgütlenen bir kurumdur. Cumhuriyetin ilanından sonra da, 1924 yılında o zamanın Türkiye Büyük Millet Meclisinin 3 Mart 1924 tarihli oturumunda kabul edilen üç kanundan birisi Diyanet İşleri Reisliği Teşkilat Kanunu’dur. Diğer iki kanun ise Tevhidi Tedrisat Kanunu, yani Türkçesiyle “Eğitim Birliği Kanunu” ve Hilafetin Kaldırılmasına Dair Kanun’dur. 3 Mart 1924 tarihli Türkiye Büyük Millet Meclisi oturumunun üç önemli kanunundan birisi Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilat Kanunu’dur.

Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilatı bir cumhuriyet projesidir. Bu kurumun kurulmasında öncü olan Atatürk’ün bu konuda söylediği cümleler gerçekten bugün için bile çok önemlidir; bize, geleceğe yön verecek, bizi aydınlatacak niteliktedir. “Türk milleti dindardır, Türk milleti bütün sadeliğiyle dindar olmalıdır. Hakikate nasıl inanıyorsam, dinime de öyle inanıyorum.” diyen Atatürk bidat ve hurafelerden arınmış bir dindarlığın Türk toplumu için ne kadar önemli olduğunu ortaya koymuştur. İşte, bugün Teşkilat Kanunu’nu görüştüğümüz Diyanet İşleri Başkanlığı böylesi bir anlayışla, böylesi bir vizyonla, ta cumhuriyetin ilk yıllarında şekillendirilmiştir.

Bugün görüştüğümüz tasarı, 1965 yılında kabul edilmiş olan ve önemli hükümleri itibarıyla hâlen yürürlükte olan 633 sayılı Kanun’da değişiklik düzenlemektedir. 633 sayılı Kanun’un 1970’li yıllarda değiştirilen bazı maddeleri, dönemin Cumhurbaşkanının Anayasa Mahkemesinde açmış olduğu dava sonucunda 1979 yılında iptal edilmiş ve o tarihten bu zamana geçen otuz bir yıllık süre içerisinde herhangi bir yasal düzenleme yapılmamıştır. Yani bu tasarı, aslında bir anlamda otuz bir yıllık boşluğu doldurmaya gayret eden bir tasarıdır. O nedenle, işin bu yanını önemli bulduğumu, önemsediğimi ifade etmeliyim. Tabii ki bu otuz bir yıllık süre, Diyanet İşleri Başkanlığı açısından, Teşkilat Kanunu’nun örgütlenmeye ilişkin hükümlerinin yokluğu nedeniyle oldukça sıkıntılı geçmiştir, oldukça zor geçmiştir. Yönetimin manevra alanını zayıflatan, onun hareket kabiliyetini sınırlayan bir durumdur bu. Bu, son derece önemlidir. Aynı zamanda bu otuz bir yıllık süre, Türk toplumunda ihtiyaçların değiştiği, bir değişimin, dönüşümün yaşandığı bir süre olmuştur. Dolayısıyla bu tasarıda ilk olarak bakmamız gereken, otuz bir yıllık boşluğun yarattığı sorunların ve otuz bir yıllık sürede toplumsal hayatta meydana gelen değişimlerin, meydana gelen, ortaya çıkan ihtiyaçların karşılanıp karşılanmadığıdır, buna bakmak gerekir. Bunu yaparken, pozitif bir muhalefet anlayışıyla bardağı dolu tarafından görmeye çalıştığımızı, olabildiğince o yönü öne çıkarmaya çalışacağımızı ifade etmeliyim. Tabii ki eksiklikleri söyleyeceğiz. Tasarının daha iyi olması için, tıpkı Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığımız çalışmanın benzeri bir anlayışla, burada yine katkılarımızı sunmaya devam edeceğiz. Bunu son derece önemsiyoruz. Eksikleri söyleyeceğiz ama bunu yapıcı bir muhalefet anlayışıyla, tasarıyı daha mükemmele taşımak, toplumun ve Diyanet İşleri Başkanlığının beklentilerini, ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla yapacağımızı ifade edeyim.

Değerli arkadaşlar, 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilat Kanunu, Diyanet İşleri Başkanlığının görevlerini üç grupta toplamıştır, üç ana görevi vardır Diyanet İşleri Başkanlığının. Birincisi, İslam dininin inançlarıyla ibadet ve ahlak esaslarını düzenlemek, bunlarla ilgili işleri yapmaktır daha doğrusu, birinci grup budur. İkinci grup, toplumu din konusunda aydınlatmaktır. Üçüncü grup görev ise ibadet yerlerini yönetmektir. Bu üç ana görev o günden bugüne aynıdır, bugün görüştüğümüz tasarıyla da bu üç ana görevde herhangi bir değişiklik öngörülmemektedir.

Şimdi bakmamız gereken, Diyanet İşleri Başkanlığının bu üç ana görevi hakikaten layıkıyla yerine getirip getiremediğidir ve bu çerçevede bu tasarıda yapmamız gereken bir düzenleme olup olmadığıdır. Evet, Diyanet İşleri Başkanlığı ibadet ve esaslarıyla ilgili konularda vatandaşlarımızın sorunlarını karşılıyor, ibadet yerlerini yönetiyor, bu konularda gerekli kadroyu oluşturuyor, bunların hepsi çok güzel. Hepsi çok güzel ama toplumu din konusunda, toplumu ahlak esasları, İslam dininin ahlak esasları, ahlak anlayışı konusunda yeterince aydınlatabiliyor mu dersek, bu konuda o kadar olumlu konuşamayacağım. Bu konuda gerçekten toplum olarak Diyanet İşleri Başkanlığından beklediğimizin, Diyanet İşleri Başkanlığından olan beklentilerin karşılandığını maalesef söyleyemeyeceğim. Bunun üzerinde durmamız gerekir, bu nedenle, bu tasarıda belki bu çerçevede bazı iyileştirmeler, düzeltmeler yapabiliriz.

Nedir peki, İslam dininin ahlak esasları nedir? Toplumu din konusunda aydınlatmak deyince neyi tarif ediyoruz? Bugün, İslam dini denince genellikle akla gelen dinimizin ritüelleridir, yani namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, kelimeişahadet getirmek, bütün bunlar İslam dininin ritüelleri. Bunda herhangi bir sorun yok, bu konularda Diyanet İşleri Başkanlığımız gayet iyi çalışıyor, hiçbir sorun yok ama İslamiyet deyince, din deyince bu ritüelleri mi anlamalıyız, yoksa bu ritüellerle varılmak istenen İslamiyet’in insana vermek istediğini mi anlamalıyız?

İslam’ın esası, ahlaken iyi  olanı bulmaktır, ahlaklı insanı yaratmaktır, herkesi ahlak sahibi kılmaktır; dinin esası, ahlaktır. Bütün bu ritüeller ahlaklı insanı yaratmak içindir; Allah’ı hatırlamak, onu unutmamak ve bu ahlakı toplum hayatına egemen kılmak içindir.

Demek ki, bu ritüellerle ilgili, bu faaliyetlere ilgili olarak Diyanet İşleri Başkanlığı toplumu, insanı aydınlatırken aslında varılmak istenen, ulaşılmak istenen hedef, ahlaklı insanı yaratmak olduğu için buna acaba ulaşabiliyor muyuz? Birinci madde de sayıldığı gibi, ahlak esasları konusunda Diyanet İşleri Başkanlığı toplumu aydınlatabiliyor mu, efendim din konusunda toplumu aydınlatabiliyor mu, sorularını sorduğumuz zaman vereceğimiz cevapta “Bunları evet aydınlatıyor, ahlak esaslarını herkes çok iyi biliyor.” diyebilmemiz gerekir. Bu noktada Diyanet İşleri Başkanlığını takviye etmemiz, desteklememiz gerektiğini düşünüyorum.

Dinin esası, ahlaktır, adalettir. Adalet, sadece 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nin topluma, bütün insanlığa armağan ettiği bir kavram değildir. Bugün modern demokrasilerin birçok kavramını 1789 Fransız Devrimi’ne götürüp dayandırırız. Özgürlük, eşitlik, kardeşlik kavramları, bu üçleme, Fransız Devrimi’yle meşruiyet kazanır ama gerçekte tarihe indiğimizde bu üç kavramın aslında İslamiyet’te olduğunu görürüz. Özgürlüğün  temelinin İslamiyet’te olduğunu görürüz, eşitliğin yani adaletin temelinin İslamiyet’te olduğunu görürüz, kardeşliğin temelinin İslamiyet’te olduğunu görürüz. Ne der dinimiz? “Zarar vermek veya zarara zararla karşılık vermek yoktur.”, “İnsanlar özgür doğar.” İslam dini akla dayanır. Akıl özgürlüğü getirir. Akıl özgürlük demektir, akıl eşitlik demektir, akıl adalet demektir yani Allah’ın tebliğleri vahiyle insanlığa tebliğ edilirken insanın aklı olduğunu esas alır. Akılla ulaşılabilecek olan bütün güzellikler, bütün doğruluklar, bütün olumlu kavramlar esasen dinin de dinimizin de insanlara, insanlığa vermek istediği kavramlardır, vermek istediği ilkelerdir.

“Eşyada aslolan ibahadır.” böyle der İslamiyet yani bir şey yasak değilse, bir şey haram değilse helaldir. Bakın, özgürlük buradan türer. Efendim, “Allah’tan daha büyük ilah yoktur.” bu nedir? Devleti ve otoriteyi bireyin özgürlüğü karşısında oldukça sınırlayan bir yaklaşımdır. Buradan özgürlük doğar. Aynı özgürlüğü 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nin 1’inci maddesinde görüyoruz. Bakın, bildiri şunu diyor: “İnsanlar haklar yönünden özgür ve eşit doğarlar ve yaşarlar.” Madde 4, Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nden okuyorum: “Özgürlük başkasına zarar vermeyecek her şeyi yapabilmektir.” Ne diyordu İslamiyet? “Zarar vermek ve zarara zararla karşılık vermek yoktur.” Dinimizin bir diğer kuralı nedir? “Emaneti ehline verin.” Evet, Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi Madde 6: “Tüm yurttaşlar yasa önünde eşit olduklarından herkes bilgisine ve yeteneğine göre bir yere gelir.” Devleti yönetmek demek devletin yöneten insanların o işin ehli olması demektir. Eğer biz bunu sağlayamıyor isek şeklen demokrasinin birtakım formalitelerini yerine getirip, seçimler yapmamız, oradan bir yönetim oluşturmamız bir anlam ifade etmiyor. İslamiyet’te devlet, adaleti dağıtma yeridir. Siyaset adaletin dağıtılması yeridir, adaletin sağlanması yeridir. Yöneticiler, emanetin, yani yöneticilik görevinin kendisine verildiği kişiler bunu sağlamakla yükümlüdür. O nedenle, bir emanet görev olarak görülür bunlar, emanettir bunlar. Kimse, hiçbir kamu yöneticisi bunu kendi şahsi ve ailesinin çıkarları için kullanamaz. Bunlar çok önemli kavramlardır.

Şimdi, bunları şunun için söylüyorum: Kamu yönetiminde söz sahibi olanlar acaba bu kurallardan ne kadar haberli demeyelim de bu kuralları ne kadar içselleştirmişlerdir? İslam’ın ritüellerini her gün yaparken, gösterişli yerlerde namazlar kılınırken… İbadet, aslında öyle gösterilerek de yapılmaz, dinimizde bu yoktur ama bugün, devleti temsil noktasında, devleti yönetme noktasında olan yöneticilerimiz bunları göstere göstere yapıyorlar. Bu doğru değil, yok dinimizde böyle bir şey. Bu, kulla Allah arasındadır. Kamu, siyaset, nema dağıtma yeri değildir, adalet dağıtmanın yeridir.

ASIM AYKAN (Trabzon) – Namazı gizli mi kılacağız Akif Bey?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Hayır, öyle bir şey söylemiyorum. Öyle bir şey söylemiyorum. Söylediklerimi gayet iyi anlıyorsunuz da bir Cumhuriyet Halk Partiliden belki bunları beklemediğiniz için tepki gösteriyorsunuz.

ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) – Namaz hariç hepsini çok güzel konuşuyorsun.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, izin verirseniz devam edeyim. İnandığım şeyleri söylüyorum. Bu, politika yapılacak veya popülizme vurulacak bir alan değil. Bu konuları başka bir yere de taşıma niyetinde değilim, kesinlikle.

Değerli arkadaşlar, bakın, emanet, ehliyet, meşveret, yani müşavere etmek, danışmak, bunlar hep İslam’ın sosyopolitik değerleridir. Danışarak, kararları danışarak almak. Bugün demokrasimiz bu noktada mıdır diye bakarsak, maalesef demokrasimizde bunu göremiyoruz. Danışmak, konsensüs demektir. Danışmak, bütün toplumu karar sürecine katmak demektir. Bunlar var mı? Bunları maalesef göremiyoruz.

Değerli arkadaşlar, bunları keşke bütün hayatımıza uygulayabilsek. Bütün insanlar, bütün toplum bunu hayatına uygulasa ve Diyanet İşleri Başkanlığı bu konuda rehber olsa. Evet “İslam’ın özü ahlaktır.” dedik, “kardeşliktir.” dedik; paylaşmak demektir. Yönetime ceketiyle gelip, ceketiyle gitmek demektir; budur.

Peygamberimiz vefat ederken Hazreti Ayşe’yi çağırır, seslenir: “7 dirhemimiz vardı; ne oldu?” der. “Duruyor” der. “Onu derhâl fakirlere infak edelim.” dağıtalım, verelim der yani. “Rabbimin huzuruna bir mülkiyetle çıkmaktan hayâ ederim.” Mülkiyeti kınamıyorum, öyle bir şey söylemiyorum ama bir güzel, temiz din anlayışını vurgulamak istiyorum. Bunları son derece önemsiyorum.

Demek ki yapılması gereken, Diyanet İşleri Başkanlığı, toplumu din konusunda daha iyi aydınlatacaktır, aydınlatmalıdır. Ahlaklı insanı yaratacaktır. İnsanı en mükemmel ahlaki değerlere ulaştıracaktır. Ahlaksızlık anlamında bir vurgu yapmak istemiyorum, herkesin bir ahlakı vardır tabii ki, ama bunu mükemmele ulaştırmak. İnsanda var olan, esasen her insanda var olan o değeri alıp, onu işleyip, mükemmele ulaştırmaktır. Eğer bunu yapabilsek, zaten birçok sorunu kendiliğinden aşarız.

Değerli arkadaşlar, Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilat Kanunu’nu değerlendirirken “Otuz bir yıllık beklentilerin karşılanıp karşılanmadığını değerlendirmek gerekir.” dedim. Otuz bir yıllık süre içerisinde toplum hayatında meydana gelen değişikliklerin bu tasarıyla karşılanıp karşılanmadığını değerlendirmek gerekir.

Bu çerçevede baktığımızda tasarının bazı konularda eksiklikleri olduğunu görüyoruz. Evet, çok güzel düzenlemeler var, katkı verdiğimiz çok güzel düzenlemeler var. Mushafları İnceleme ve Kıraat Kurulunun yeniden yapılanması, Din İşleri Yüksek Kurulunun yeniden yapılanması, yetkilerle donatılması bu birimlerin, Din İşleri Genel Müdürlüğünün İslami yorum çevreleriyle ilgili araştırma yapacak olması, bunların hepsini son derece olumlu buluyorum, hepsi güzel düzenlemeler ama Hükûmetin, özellikle de Diyanetten sorumlu Sayın Bakanın “açılım” adı altında Alevi vatandaşlarımıza yönelik olarak yapmış olduğu çalışmaların, kamuoyuna yansıyan çalışmaların bu tasarıda herhangi bir izini görebilmiş değiliz. Belki bunlar bir yasa konusu bile değildir, bu bir uygulama meselesidir aslında. 633 sayılı Kanun bile “İslam dininin inançları” diyerek esasen Diyanet İşleri Başkanlığına bu konuda bir manevra alanı, bir geniş hareket alanı sağlamış durumda.

Şimdi, bu tasarıyla İslam’ın çeşitli yorum çevreleriyle ilgili araştırma yapma konusunda Din İşleri Genel Müdürlüğüne verilen görev de Diyanet İşleri Başkanlığına bunu veriyor. Bu da iyi bir açılım ama bu açılım nerede? Alevi vatandaşlarımız bu toplumun önemli bir kesimi, önemli bir kitlesi; beklentileri var, Hükûmet beklentiye itmiştir. Hükûmet doğru bir yerden hareket etmiştir ama sonuçları burada yoktur. Sayın Bakana bunu sorduğumuzda “Bin dört yüz yıllık bir mesele, biraz daha bekleyebilir.” diyor. Evet ama zaman şimdi Sayın Bakan. Tasarı burada, önümüzde, istersek bu, burada şekillenebilir veya şunu da diyebilirsiniz: “Bu bir uygulama meselesidir.” Katılırım, yasal düzenlemenin daha ötesinde bir uygulama meselesidir, buraya mutlaka birtakım maddeleri yazmak gerekmiyor. 633 sayılı Kanun’un 1’inci maddesi bu açılımı yapabilecek olanağı Sayın Bakana veriyor. İsterim ki Sayın Bakan gelip açıklasın: “Biz şunları yapacağız. Alevi vatandaşlarımızın beklentileri şunlardır. Biz bunları yapmak istiyoruz.” Diğer inanç gruplarımız var, diğer mezheplerimiz var, bunların hepsinin beklentisini karşılamak gerekir. Eğer bu beklentiyi karşılamazsak bu vatandaşlarımızı yine küstürmüş oluruz; bu doğru değil. Gelin, burada bunu yapalım, en azından Sayın Bakan bu konuda programını bize sunsun. Bunu son derece önemsiyorum.

İkinci konu, otuz bir yıllık beklenti bağlamında ifade edeceğim ikinci konu: Tasarı özlük hakları yönünden de önemli düzenlemeler yapıyor. Prensip olarak bunları olumlu buluyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Müftülerimizin, imamlarımızın, vaizlerimizin diğer kamu personeliyle arasındaki farkları, eşitsizlikleri kesinlikle gidermek gerekir. Bakın, cumhuriyetin ilk Diyanet İşleri Başkanı Rifat Börekçi devletin belki 2 numaralı plakasını taşıyan kişiydi, araçta. Son derece önemli bir kişiydi. Bu kadar önemlidir. Millî mücadelede çok büyük de görevleri olmuştur. Çok önemli. Bu noktada Diyanet İşleri Başkanlığı personeline yapılanları herhangi bir şekilde bir olumsuz değerlendirme konusu yapmak doğru değildir. Yüzde 45’e varan oranda artışlar vardır özellikle merkezdeki yönetici personelde ama taşradaki müftülerimizde, diğer din adamlarımızda bu oranda artışlar var mıdır dersek, bu yok, bunu gidermeliyiz. “Emaneti ehline verin.” demek budur, yöneticilik budur. “Karşıma kul hakkıyla gelme.” der dinimiz. Evet, kul hakkını demek ki korumamız lazım. Taşradaki personelin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayınız.

Buyurunuz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Teşekkür ederim.

…haklarını korumak gerekir.

Din hizmetleri sınıfının dışındaki personel, aşağı yukarı 100 bin kişilik Diyanet teşkilatının yaklaşık 6 bini bu gruptadır. Israrlarımız üzerine, özellikle Cumhuriyet Halk Partisinin, Plan ve Bütçe Komisyonundaki ısrarları üzerine 135 TL’lik bir artış yapıldı bu personelin maaşlarında, yüzde 10 ama bir yanda yüzde 45’e varan artışlar, bir yanda yüzde 10’larda kalan artışlar. Yani, merkez ve taşradaki din personelinin, müftüler ve diğer, merkezdeki genel müdürler gibi, olarak, örneklersek aralarında maaş artışı konusunda uçurum olduğu gibi, din hizmetleri sınıfının dışındaki diğer personel ile din hizmetleri personeli arasında da uçurumlar var, bunu gidermek gerekir, adalet bunu gerektirir. Diyanet İşleri Başkanlığından sorumlu Sayın Bakanın bu konuda diğer bakanlardan çok daha fazla hassas olması gerekir.

Sanıyorum sürem bitti. Söyleyeceğim daha çok şey var ama bölümler ve önergeler üzerinde ben ve arkadaşlarım tasarıyı daha iyiye ulaştırmak için olumlu katkılarımızı vereceğiz. Bu tasarıyı eksikliklerine karşın desteklediğimizi ifade etmek istiyorum.

Sözlerimi bitirirken hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ediyoruz Sayın Hamzaçebi.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili Nezir Karabaş. (BDP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Karabaş.

BDP GRUBU ADINA MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’da değişiklik üzerine tartışıyoruz ama Diyaneti tartışmadan önce, din, din ile devlet ilişkileri, geçmişte bunun nasıl yürütüldüğü ve bugün dünyada devletin din ile ilişkisi, dinde devletin yerinin ne olduğuyla ilgili bir değerlendirme yapmamız gerekiyor. Tabii, din, toplumlar için insanlığın doğuşundan bu yana toplumun en önemli değerlerinden biri. Tarihin birçok döneminde toplumun hukuku, işleyişi, devlet yapıları dinî kurallara göre belirlenmiş, dinî esaslara göre devlet yapılanmış, belli dönemler arasında ciddi, dinler arası savaşlar, inançlar arası savaşlar yaşanmış, bir devlette veya bir toplumda, o toplumun idari yapısında etkin olan din hangisiyse, diğer dinler, inançlar dışlanıp bu temelde düzenleme yapılmış. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kuruluşundan sonra din işleri bir dönem bir bakanlık kurularak bakanlık bünyesinde yürütülmüş, 1924’ten itibaren de Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur.

Şimdi, Diyanet İşleri Başkanlığının kurulmasına bir bakmamız gerekiyor. Türkiye Cumhuriyeti devleti 1924’te hem Anayasası’nda hem de işleyişinde laik devlet esası üzerine, laiklik üzerine kurulmuştur. Diyanet İşleri Başkanlığı cumhuriyetin ilk dönemlerinde etnik, kültürel, diğer tüm bireyleri ve toplulukları ilgilendiren konularda olduğu gibi, dinde de, dini devletin denetimi ve gözetimi altına alan bir kurumdu. Bugün çağdaş dünyaya baktığımız zaman; Avrupa’ya, Amerika’ya veya birçok gelişmiş ülkeye, laik, demokratik olan ülkelere baktığımız zaman devletin idari yapısı içinde Diyanet benzeri bir kurum yoktur. Diyanetin kurulmasının nedeni, insanların inançlarına, toplumun inançlarına, bu inançlar doğrultusunda, toplum içindeki değişik kesimlerin, toplulukların inançları doğrultusunda, inançlarıyla ilgili karar verme, inançlarını gerçekleştirme ve nasıl, nerede gerçekleştireceklerine, bunu nasıl yapacaklarına karar verme, güvenmeme anlamındadır. Devlet, 1924’le birlikte Diyanet İşleri Başkanlığıyla inanç kesimlerini ve inancı denetim altına almıştır ve süreç içinde de bu kurum sadece Sünni İslam’ı örgütleyen, o temelde yapılanan bir kurum hâline gelmiştir.

Şimdi, Türkiye’de cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, özellikle 1960’dan sonra en çok tartışılan konu laiklik konusudur. En çok tartışılan ve öne çıkan konu din ile devlet ilişkileri, dinin devlet ilişkilerinde kendi özgürlüğünü yaşayan, devletin hiçbir şekilde dini ve belli dinî kesimleri öne almayan, belli bir inanç grubuna veya belli bir dine mesafeli olan bir yapı anlıyoruz. Ama Türkiye’de maalesef öyle olmamış. 1960 darbesini gerçekleştirenler, işte, laiklik elden gidiyor söylemi de var, diğer birçok şeyin içinde en önemli, öne çıkan laiklik söyleminin elden gittiğidir ve 1961 Anayasası’yla ve sonradan da 1982 Anayasası’yla Diyanet İşleri Başkanlığı anayasal bir kurum hâline de getirilmiştir. Şimdi, dinin ne olduğu, İslam’ın ne olduğu, İslam’ın mezhepleri, diğer inanç grupları, bunların inançlarını yerine getirme konusunda devlet her zaman belirleyici olmuştur ve yönlendirici olmuştur. Bugün toplumda tartışılan Alevilik sorunu, mezhep sorunları, İslam’ın dışındaki diğer dinler, Hristiyanlık’tır, Yahudilik’tir, bunların yaşamı ve kendilerini ifadesi her zaman sorun olmuştur. Birincisi Lozan Antlaşması’ndan sonra getirilen kurallarla gayrimüslimler yani Hristiyanlar ve Yahudiler kendi inançlarını, inançlarını nasıl yaşayacaklarını, kiliselerini, sinagoglarını nasıl yöneteceklerini, kimlerin bu konuda kendilerine öncülük edeceğini kendileri belirlemiştir. Bu çağdaş bir yapıdır, doğrudur ama 1925’te tekke, zaviye ve dergâhların yasaklanmasından sonra bunu belirlemek tümüyle devletin işi olmuştur. Devlet, insanlar dinini nasıl yaşayacak, İslam nedir, dinî kurallar nasıl belirlenecek, şeriat kuralları nedir, ritüeller nasıl yapılır veya hem ibadet yapmada, imamlıkta hem de bu ibadetlerin biçiminde öncülük yapanlar, dinî öncüler bu faaliyetlerini nasıl yürütecek, neleri dile getirecek ve kimler olacak, hep devlet tarafından belirlenmiş.

Bugün Avrupa’ya bakalım. Bir taraftan laikliği aldığımız bir dünya, diğer taraftan bugün Avrupa Birliğine giriyorken çıkardığımız birçok yasayı Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde çıkarıyoruz.

Bugün, değerli milletvekilleri, Avrupa’nın hangi ülkesinde, hangi devlet -Avrupa devleti- insanların inançlarını, düşüncelerini, dini belirliyor? O inancın nasıl yerine getirileceğini, o inancın nerelerde yerine getirileceğini, o inanç gruplarının kendi inançlarına nasıl baktığını hangi devlet belirliyor?

İnanç, insanların bireysel veya toplumsal olarak bir diğerinin yaşam alanına, bir diğerinin inancına ve düşüncesine müdahale etmediği sürece, başta devlet olmak üzere hiç kimsenin karışma hakkının ve haddinin olmadığı bir alandır ama Türkiye’de dini nasıl yaşayacağınız, dinin nasıl yürütüleceği, bu konuda kadroların nasıl belirleneceği tümüyle devlet tarafından denetlenir. Diyanet İşleri Başkanlığı devletin bir kurumudur, Diyanet İşleri Başkanlığından merkezî kadrolara, en alttaki kadrolara kadar hem görev yaptığı alanda hem de bu dinî görevlerini ve bununla ilgili faaliyetlerini yürütürken devletin bir memuru statüsünde gerçekleştiriyorlar.

Şimdi, hepiniz 12 Eylül döneminden sonra, hele özellikle bölgede o şiddet, çatışma dönemlerinin yoğunlaştığı dönemlerde ve tabii yeri geldiği zaman, tüm Türkiye’de hutbelerin nasıl hazırlandığını ve okutulduğunu bilirsiniz. Dünyanın hiçbir yerinde merkezî olarak hazırlanmış ve tüm Türkiye’ye, en küçük birime kadar fakslanmış hutbelerin okutulduğunu bilmeyen bir milletvekili var mı?

Peki, biz, bu şekilde bir Diyanet, bu şekilde bir örgütlenme, dini bu şekilde denetim altına alma olduğu sürece nasıl Türkiye’ye laik devlet diyeceğiz; diğer taraftan, biz, herkesin dinî inancına ve o dinî inancını istediği gibi kullanmaya açığız diyeceğiz? Hutbeyi hemen hemen herkes bilir. Dinî ibadet yapma konusunda sürekli, bu faaliyetlerini aralıksız yapanlar da bunu yapmayanlar da Türkiye'nin koşullarında mutlaka ya bir cuma veya bir bayram hutbesi dinlemişlerdir.

Hutbe, İslam’da, hem dinî anlamda insanların, toplumun ihtiyaçlarını ve beklentilerini hem ahlaki anlamda topluma verilmesi gerekenleri hem de o hutbenin verildiği yerde, birimde insanların sosyal, toplumsal, ekonomik, kültürel her türlü ihtiyaçlarının tartışıldığı, konuşulduğu ve bu konuda yetkin kişiler tarafından verildiği bir ritüeldir. Peki, yıllarca Türkiye’de, Ankara’da hazırlanıp, fakslanıp, hatta her camide, Hakkâri’den tutun Edirne’ye, Trabzon’dan tutun Akdeniz’e, Mersin’e kadar her camide de bunun ne derece gerçekleştirildiği, ne derece yerine getirildiğinin denetlendiğini hepimiz bilmiyor muyuz?

Peki o zaman, dini, insanların özgürce inandığı, bir diğerinin inancına ve bir diğerinin ibadetine ve yaşamına, özgürlük alanına müdahale etmediği sürece istediği gibi yaşadığı bir inanç biçimi olarak bizler nasıl anlatacağız? Bunu anlattığımız zaman bu kürsülerden ve yetkili ağızlardan, ne kadar inandırıcı olacağız, ne kadar samimi görüneceğiz?

Elbette, Türkiye’de 1924 yılında Diyanet İşlerinin kurulması ve dinin tüm yönleriyle devletin denetimine alınması gerçekten yanlıştı, keşke gerçekleşmeseydi. İnsanların, Avrupa’da ve dünyanın çağdaşlaşmış, gelişmiş her yerinde, inançlara, farklılıklara ve dine saygısı olan ülkelerde olduğu gibi, herkesin dinî inancını özgürce yapabildiği ve onu denetleyebildiği bir alan olsaydı. Şu anda birçok zaman tartışılıyor, bazı kesimler dile getiriyor “Diyanetin kaldırılması gerekir.” şeklinde. Birçok zaman da, bazı kesimler belki dinin dünyada bugün nasıl uygulandığını bilmediği için, bazı kesimler de siyaseten onu kullanmaya çalışıyor. Diyanetin kaldırılmasını istemek dine karşı bir faaliyet gibi görülüyor ama biz şunu da çok iyi biliyoruz ki, insanların özgürce bir araya gelip dinî ibadetlerini, inançlarını gerçekleştirebilecekleri camileri, cemevlerini, kiliseleri, sinagogları kurma konusunda ciddi bir engel yaşandı, bugüne kadar da Diyanet kurumu bir şekilde oturdu Türkiye’de. Gerçi gayrimüslimler bu yapının dışında ama biz, bir anda Diyaneti kaldırma gibi bir lüksümüz yok, bunu tartışamayız. “Diyaneti kaldırmak gerekir.” diyenlerin aslında teorik anlamda bir doğruları var ama bugünkü koşullarda, dinin özgürce, dini yaşayan bireylerin ve toplulukların örgütlendiği, bu konuda kendi inançlarını yerine getirebilecek koşulların olmadığı ortamda bunu tartışamayız ama mutlaka Diyanetin bugüne kadarki yapısından kurtulması gerekiyor. Mademki “Din hiçbir şekilde devletin denetiminde olamaz, siyasetin malzemesi olamaz ve yönlendirilemez.” diyorsak dinin tümüyle özerkleşmesi gerekiyor. Diyanet İşleri Başkanlığının, başkanlıktan tutun en alt birimine kadar özerkleşmesi gerekiyor. Bu konuda tüm kesimlerin, tüm mezheplerin ve başta da milyonlarca, inancı taşıyan Alevilerin de güçlü bir şekilde temsil edildiği, hiçbir mezhebin, hiçbir inancın dışında tutulmadığı bir yapıya kavuşturulması gerekiyor.

Fakat, biz, bu tasarıyı, buradaki getirilen düzenlemeleri okuduğumuz zaman, evet, birçok konuda yasal düzenleme yoktu veya şimdi bazı iyileştirmeler var ama tasarının mantığına baktığımız zaman bugün hem gerçekten insanların inancının baskı altına alınmasını tümüyle Türkiye’de artık gündemden çıkarma hem Avrupa Birliğine uyum çerçevesinde dinî alanın özgürleştirilmesi ve özerkleştirilmesi konusunda bu tasarı gerçekten çok geridir. Dile getirdi daha önceki hatipler burada, bu tasarı tartışılırken de komisyonda birçok milletvekili bu konudaki düşüncesini dile getirmiş. Maalesef Türkiye’de bir yıldır Alevi açılımı çerçevesinde yapılan toplantılar, değerlendirmeler, o toplantılardan çıkan sonuçlara baktığımız zaman, bu tasarı hazırlandığı zaman dikkate alınmamış bu tartışmalar. Alevilerin talepleri ve o çalıştaylar sonucunda çıkan kararların veya en azından ortaklaştırılan, Alevilerin tümüyle, tüm kesimlerinin taleplerini karşılamıyorsa bile o tartışmalarda ortaklaşılan, ortak bir noktaya gelen konularda bile bir düzenleme yapılma ihtiyacı duyulmamış. Bunu gerçekleştirmediğimiz sürece, bizim, laiklik veya devletin tüm dinlere, inançlara eşit mesafede olduğu söylemimiz kesinlikle havada kalır; inandırıcı da olmaz, samimi de olmaz, kimseye de bunu inandıramayız.

Tabii, tasarıdaki bazı düzenlemelerle ilgili de birkaç şey söylemek gerekiyor. 100 bin civarında bir personel yapısına sahip Diyanet. Bir defa hem anayasal anlamda -çünkü Anayasa’da da bazı düzenlemeler yapılması gerekiyor- hem Anayasa’da hem yasalarda hem de Diyanet İşleri Başkanlığı yasasında ciddi değişiklikler yaparak Alevilerin cemevlerinin ibadethane olması yani laik bir ülkede devlet veya hiçbir kurum, devlete bağlı bir kurum, bir insanın inancı doğrultusunda nereyi ibadethane, nereyi belli inancının farklı bir şekilde bir araya getireceği medrese veya başka bir ad takamaz. Onun için, devletin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin bugüne kadar ve bugün de yasalarında cemevini Alevilerin bir araya geldiği alan olarak görüp, ibadethane kabul etmeme gibi bir lüksü yoktur. Bu, insan haklarına aykırıdır. Bu, inançlarını özgürce ifade etme ve inançlara saygı duymaya aykırıdır. Bu konuda kesinlikle düzenlemelerin yapılması gerekiyor.

Yine, bu tasarıda yapılan düzenlemelerde, daha önceki sayın hatip de dile getirdi, personele iyileştirmelerin yapılması gerekiyor. Türkiye’de bugüne kadar birçok kurumlarda, o kurum personeline kamudan yapılan ödemelerin bir kısmı diğerlerinde yapılmamış ama biz bu tasarıya bakıyoruz, bu tasarı hazırlanırken bu konuda düzenleme yapma, Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde çalışan personelin özlük ve ekonomik durumunu iyileştirmeye yönelik bazı düzenlemeler varken, kendi eliyle bu defa yapı içinde bir farklılaştırma, yapı içinde adaletsiz bir dağıtım vardır. Bu konuda mutlaka bu tasarı görüşülürken, görüşmeler sürecinde verilecek önergelerle bunun düzeltilmesi gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Tamamlıyorum Başkan.

Bu Başkanlık bünyesinde bulunan tüm çalışanların ekonomik durumlarının iyileşmesi ve bu ekonomik durumu iyileştirirken herkese eşit ve adil davranılması, din işleri personeli veya idari personel olarak ayrım veya merkezî çalışanla taşra çalışanı gibi tüm ayrımların mutlaka değiştirilmesi gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, bir şeye daha değineceğim. Şimdi, bu tasarı hazırlanırken dille ilgili hiçbir değerlendirme yok içinde. Bu ülkede kimisi 15, kimisi 20 milyon Kürt yaşadığını söylüyor. Diyanet İşleri Başkanlığının görevi ve onun personelinin görevi dini, dinî inancı, bunun vecibelerini, gereklerini halka anlatmak. Düşünebiliyor musunuz, bunu birçoğunuz bilirsiniz, bizler bire bir yaşadık; siz gidiyorsunuz, bir tek kelime Türkçe bilmeyen, Kürtçeden başka bir dil bilmeyen bir köye, bir kasabaya, bir mahalleye, oraya…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Tamamlıyorum Başkan.

…Kürtçe bilmeyen bir imam atıyorsunuz. O imam çıkıp o cemaate hutbe okuyor, o cemaate vaaz veriyor ama ne imam o cemaatin dilini biliyor ne de o cemaat imamın ne söylediğini anlıyor. Bu tasarıda bununla ilgili tek bir sözcük yok. Ha, şu söylenebilir, “Biz bu konuda, Kürtçeyle ilgili birçok düzenleme yapıyoruz.” denilebilir ama bu tasarı yapılıyorken mutlaka burada ona değinen ve o konuda düzenleme yapılan maddeler olması gerekiyordu.

Şimdi, bir taraftan zaten siz, insanların özgür alanına girmişsiniz; dinini, ibadetini nasıl yapacağına müdahale ediyorsunuz, kimin ona imamlık yapacağına karar veriyorsunuz, ondan sonra da onun dilini bilmeyen, onunla konuşamayan, onun meramını bilmeyen bir imamı atıyorsunuz.

Bu konuda mutlaka düzenlemelerin yapılması gerekir diyoruz, hepinize saygılar sunuyoruz. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Karabaş.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Mehmet Günal. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Günal.

MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, yüce heyetinizi ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugün bu saatte başlamış olduğumuz bu tasarı, Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’la ilgili çalışmamız aslında çok gecikmiş bir çalışma ve çok önemli, toplum hayatı açısından önemli bir çalışma.

Öncelikle, kısaca bu süreçle ilgili size bilgi vermeden önce, neden Diyanet İşleri Başkanlığının, din eğitiminin önemli olduğuna geçmeden önce kısa bazı bilgiler aktarmak istiyorum. Çünkü Diyanet İşleri Başkanlığı din eğitimiyle ilgili ve cumhuriyetin kuruluşundan öncesinde de olan ancak kanunu cumhuriyetin kuruluşundan sonra çıkarılmış olan, hemen çıkarılan kurumlardan bir tanesidir.

İnsanlık tarihi boyunca, din, insanların ve toplumların vazgeçemediği sosyal bir olgudur, genel olarak inanış ve davranış şekilleriyle insanlar arası ilişkileri düzenleyen, insanların iyi işler yapmasını, barış ve huzur içinde bir arada yaşamasını sağlayan bir kurallar bütünüdür. Bu, dolayısıyla aynı zamanda dinin amacını da ortaya koymaktadır.

Din, insanın ahlakileşmesi, ahlaki olgunluğunu tamamlaması için vardır, yani dinin hedefi insandır. Çünkü en son tahlilde din, insanı hem kendisiyle hem içinde yaşadığı toplumla hem de maddi ve manevi çevresiyle uyumlu hâle getirmeyi hedeflemektedir. Bu uyumu kurmamış olan insanların kendi içlerinde de huzurlu olabilmeleri mümkün değildir. Tabii ki iç huzurunu sağlayamayan bu insanların da toplum hayatında huzurlu olmaları ve sosyal barışın temin edilmesi mümkün değildir.

Bu kapsamda dinin doğru anlaşılması, doğru anlatılması çok önemli bir husustur. Sistemli bir eğitim yoluyla din eğitiminin doğru bir şekilde yapılması sağlanamadığı zaman, o zaman, din ile siyasetin, din ile iktisadın, din ile diğer alanların birbirine karışması çok muhtemeldir. Bu çerçevede, dinin doğru öğretilmesi, doğru anlaşılması, doğru anlatılması gerekmektedir. Onun için de eğitim kurumlarına ihtiyacımız vardır. Din eğitimini de Türkiye’de, örgün din eğitimi ve öğretimini yürüten Millî Eğitim Bakanlığıyla, yaygın din eğitimi ve öğretimini yürüten Diyanet İşleri Başkanlığı yürütmektedir. Değerli arkadaşlarım, bu çerçevede, din eğitimi ve öğretimiyle birlikte Diyanet İşleri Başkanlığının ne kadar önemli olduğu ortaya çıkmaktadır.

Bu kapsamda baktığımız zaman Diyanet İşleri Başkanlığının kuruluşunu aynı zamanda çok önemli bir şekilde Atatürk, Genelkurmay Başkanlığıyla beraber aynı gün çıkarılan kanunlarla kurdurmuş ve statüsünün yüksek olduğunu gösterebilmek için de maaşının daha yukarıda olmasını tavsiye etmiş ve cumhuriyetin kuruluşundan itibaren böyle bir Diyanet İşleri Başkanlığının hem Başkanın maddi, özlük hakları anlamında hem de kurumsal statü anlamında önemli bir yere konulduğu anlaşılıyor. Bu kapsamda bunun önemini bilen bir parti olarak Milliyetçi Hareket Partisi de bugün değil, önceki seçimde değil, ondan da önce, 1999 seçimlerinden önce hazırladığı kitapçıkla Diyanet İşleri Başkanlığı ve din hizmetleri politikası konusundaki görüşlerini kamuoyuyla paylaşmış. Esas itibarıyla bugünkü görüşlerimizde de çok farklı bir değişiklik yok.

Bugün yapılmaya çalışılan esas olarak, kanun tasarısının geneline baktığımız zaman, kurumsal yapı açısından daha güçlü bir kurum olması, içerideki eksikliklerin giderilmesi, uzun yıllardır kanunsuz olarak çalışan bu teşkilatın bir teşkilat kanununa kavuşmasına Milliyetçi Hareket Partisi olarak itirazımız olmadığı gibi, az önce bahsettiğim gibi 1999 yılında kamuoyuna görüşlerimizi sunmuşuz. Onun için öncelikle işin esası itibarıyla bu kanunun çıkması gerektiğine inanıyoruz, geç kaldığına da inanıyoruz ancak burada tasarının hazırlanma sürecine ve yasalaşma sürecine baktığımız zaman bazı endişelerimizi de sizlerle paylaşmak zorundayız.

Değerli arkadaşlarım, bu gerçekten çok önemli bir konu. Bütün sosyal hayatımızı da etkileyen, kültürel hayatımızı etkileyen bir hususta, dinle ilgili, dinin eğitimiyle, öğretilmesiyle ilgili bir kurumun tasarısını görüşüyoruz. Açıkçası ben şöyle beklerdim: Sayın Bakan, Alevi çalıştaylarına katılıyor, birtakım açılım çalıştayları yapıyorsunuz, toplantılar yapıyorsunuz. Ben isterdim ki böyle bir din şûrasında Diyanet İşleri teşkilatı, din eğitimi, din öğretimi, bütün bu konular partiler üstü bir şekilde bütün mensuplarca, o çevrelerce, akademisyenlerce, geçmişten bu yana emeği geçen Diyanet İşleri başkanlarınca, kimler varsa etraflı bir şekilde tartışılsın çünkü çok uzun yıllardır bekliyor. Kaç tane taslak hazırlanmış kalmış, hazırlanmış kalmış, o dönemde çıkarılanları da Anayasa Mahkemesi değişik eksikliklerden dolayı bozmuş. Maalesef böyle devam ediyor.

Yani, özetle, burada, bu sürecin iyi bir şekilde yönetilmediğini, bütün çevrelerle daha katılımcı bir şekilde taslak ortaya çıkmadan önce tartışılmadığını ifade etmek istiyorum. Hazır hâle gelmiş, sunulmuş. Neden öyle söylüyorum? Sayın Bakanım burada  gayret ettiğini söyleyecektir ama daha önce çıkan şey üzerinde Komisyonda da, alt komisyonda da arkadaşlarımızı çağırdık, belli konularda görüştürdük ama yine bizim hazırladığımız gibi, tasarı çıktıktan sonra arkadaşlarımız uğraşmışlar, Türk Diyanet Vakıf-Sen’in yine hem karşılıklı olarak maddeler hâlinde önerileri hem bu işin geçmişten bugüne geliş safahatına ilişkin önerileri var. Bizler, hepsinden hem Komisyon sürecinde hem öncesinde hem sonrasında faydalandık, onların da görüşlerini aldık ve bütün sendikaların -sadece Türk Diyanet Vakıf-Sen değil, Memur-Sen’e bağlı sendikadan arkadaşlarımız da geldi, onların da- personelle ilgili  taleplerini aldık, bir teklif hâlinde değerli Hükûmet üyelerine, Komisyondaki arkadaşlarımıza takdim ettik ama önemli olan hususların birçoğu yine buraya kaldı.

Az önce Karayollarını görüşürken de söylemiştim. Genelde komisyonda hâlledilmesi erteleniyor veya bırakılıyor, Genel Kurulda alelacele bir şekilde geçirmeye çalışıyoruz. Maalesef böyle bir eksik kanun yapma sürecimiz var.

Değerli arkadaşlarım, bu çerçevede baktığımız zaman maalesef bu sürecin iyi değerlendirilmediğini ve kanun yapma süreciyle beraber bu sıkıntıların yaşandığını söylemek zorundayız. Örnek vereyim: Şimdi, elinizdeki, eğer sıra sayısını aldıysanız bakın, üzerinde, kanun tasarısıyla beraber bir de teklif yazıyor, Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Serdaroğlu’nun teklifi. Yukarıda Sayın Bakana da arkadaşlara da ilettim. Orada bir alt komisyon raporu da var, komisyon raporumuz var. O süreçten bu tarafa gelen her şey oraya yazılmış. Maalesef muhalefet milletvekilinden geldiği için gündemin içerisinde bir küçücük paragraf olarak dahi yer almadı. Söylemeye çalıştığım şey budur. Kanunla beraber gelen bir teklif var, ikisi birleştirildi, vekil imamlarla ilgili. Şimdi, yine maddi olarak arkadaşlarımız düzenledi, bakacağız. Sayın Bakan, “Yapacağız.” diyor ama bilemiyorum artık çünkü yukarıdan aşağıya gelinceye kadar dikkat edilmeyince her seferinde biz, az önce Karayollarında olduğu gibi, bu sefer şüphelenmeye başlıyoruz. Sürekli yeni maddeler çıkıyor, araya eklemeler çıkıyor. İnşallah bu tasarıda onu yaşamayız.

Bu nedenlerle genel olarak baktığımız zaman bu yasama süreci içerisinde ve taslağın tasarıya dönüşmesinden sonraki süreçte de çok katılımcı bir yaklaşım sergilenmediği, uzlaşmacı bir tavır sergilenmediği için biz bu usul açısından ve süreç açısından tasarıya genel olarak muhalifiz. Çıkması konusunda desteğiz çünkü ihtiyaç var ama eksikliklerin tamamlanarak bu hususların ortaya konulması ve eksikliklerin tamamlanması suretiyle bu kanunun çıkarılması gerekirdi diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, Osmanlıdan bu tarafa diyanet devam ediyor. Yeni bir kurum değil ancak kanunlarında değişiklikler yapıyoruz. Diyanet İşlerinin Osmanlı devlet yönetiminde de karşılığı meşihat idi ve ilginçtir orada da meşihatı temsil eden şeyhülislam Bakanlar Kurulunun bir üyesiydi ve diğer nazırların aksine doğrudan padişah tarafından atanıyordu. Yani orada da bu kurumun daha farklı olduğu ortaya konulmuş durumda ve yine cumhuriyet döneminde de az önce kurulurken bahsettiğim gibi, kurulduktan sonra da o statü korunarak devam ettirilmiş. Sonraki süreçlerde 1961 Anayasası’yla birlikte de anayasal bir kurum hâline gelmiş. 154’üncü maddesinde aynen şöyle diyor: “Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.” Yani anayasal bir kurum hâline gelmiş. Yine 1982 Anayasası’nda ise 136’ncı maddede Diyanet İşleri Başkanlığı düzenleniyor ve “Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, lâiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.” deniyor. Yani, milletçe bütünleşmenin de bir aracı olduğu, o dayanışmayı sağlamanın bir aracı olduğu da buraya eklenmiş durumda.

Dolayısıyla, her türlü siyasi görüş ve düşüncenin üstünde kalarak birlik, beraberlik, fedakârlık ve yardımlaşma gibi dinimizin yüce prensiplerini de halkımıza, insanlarımıza benimsetmekle görevli bir kurumdur. Bu çerçevede, İslam’ın güzel ahlak sistemi içinde vatandaşlarımızın mutlu olmalarını, dinî ve millî sorumluluk duygusu içinde çalışmalarını sürdürmelerini, insani ve manevi değerlere, millî ülkülere bağlılıklarını sağlamak için yurt içinde ve yurt dışında yoğun bir disiplin içerisinde başarılı, etkin ve yaygın bir din hizmeti sunmak da bu kurumun, yani Diyanet İşleri Başkanlığının temel görevidir.

Kısacası, Diyanet İşleri Başkanlığı görev ve sorumlulukları itibarıyla, kamu düzeni açısından ve toplumsal barışın sağlanması açısından, sosyal hayatımız açısından da gerçekten etkili olması gereken bir kurumdur. İşte, bunun farkında olan Milliyetçi Hareket Partisi, az önce bahsetmiş olduğum gibi, o kitapçığı hazırlamış, sunmuştur. Hâlâ içerisindeki şeyler geçerlidir ama buraya baktığımız zaman bazı hususlar var ki… Aksaklıklar, alt komisyon ve komisyonda yaptığımız çalışmalara rağmen devam ediyor. Ben onlardan bazılarına burada değinmek istiyorum. Umulur ki Sayın Bakanımız bu tekliflerimizi dikkate alır, eleştirilerimizi dikkate alır, bu süreç içerisinde o eksiklikleri de gidererek gerçekten olması gerektiği gibi, siyaset üstü, partiler üstü, Türkiye'nin güzide bir kurumu olan Diyanet İşleri Başkanlığına hem Osmanlı’da hem Atatürk’ün koyduğu yerde kalmasını sağlayacak bir düzenleme yaparız ve tüm tartışmaların üstünde bu kurumu tutarak dinimizi, yüce dinimizi insanlarımıza anlatmayı sağlayacak, diğer konularda da bilgilendirecek bir kurum hâline getiririz diyorum.

Bu vesileyle, tasarıya ilişkin birkaç görüşlerimi de sizlerle paylaşmak istiyorum değerli arkadaşlarım.

Birincisi, teşkilat yapısında bazı sıkıntılar var. Bu getirilen düzenleme, öncelikle toplumda barışı sağlayacak bir kurumun kendi çalışanları içerisinde adaleti ve barışı sağlaması birinci husus olmalıdır diye düşünüyorum. Taşra ve merkez teşkilatı arasında eğer bir ikilik yaratırsanız ki asıl yük taşradadır. İnsanlarla yüz yüze gelen, onlara dinî konularda eğitim veren, onların günlük ibadetlerinde aracı olan, çocuklarını eğiten, öğreten genelde daha çok taşradaki çalışanlarımızdır. Onun için, öncelikle bu barışı sağlayacak, bütçe imkânları nispetinde onların özlük haklarını da iyileştirecek hususlara yer verilmesi gerekir. Yani bunu tekraren söylüyorum: Bugünün konusu değil, siyasi polemik hususu olarak söylemiyorum. Aynen söylediğim hususlar, özlük haklarının iyileştirilmesi olarak ve aradaki kurumlarla ilgili önerilerimiz bizim de mevcut ama eldeki imkânlar nispetinde ne yapabiliyorsak burada uzlaşma içerisinde ama çalışma barışını bozmadan, sınıflar arasında, taşra ve merkez arasındaki hem ücret hem de ödeneklerle ilgili adaleti bozmadan, hem de kadrolarla ilgili geçişler yaşanacak bir yeniden yapılanma yapılıyor, ona da dikkat ederek, hassas olan bu kurumu yıpratmadan bu kanunu buradan çıkarmamız gerekiyor.

Şimdi, başka bir husus var değerli arkadaşlarım: Az önce Karayolları Kanunu’nda da konuştuk. Gelen bütün kanunlarda var. 3046 sayılı Kanun burada duruyor. Her seferinde gösteriyorum, arkadaşlara  söylüyorum. Bakanlıkların kuruluş ve görevleri hakkında, teşkilatları hakkında kanunumuz var. Arkadaşlara söylediğimiz zaman… Böyle bir süzgeçten geçmeden geliyor, sıkıntımız orada. Birisinde düzeltiyoruz, öbüründe eksik kalıyor; birisinde birazını düzeltiyoruz, diğer kanunda yine eksik kalıyor. Bir standart olması gerekiyor. Aslında bunların hepsinin kamu personel rejiminde köklü bir değişikle, bütün sınıfların, unvanların, aşamaların belirlenmesi gerekiyor.

Burada neyimiz var? Örneğin, hizmet birimlerinin hepsini tek maddede saymışız. Bakın 6’ncı maddeye, içinden çıkma şansınız var mı, yukarıdan aşağıya bir bakın. Hepsi, tek madde içerisinde bütün genel müdürlükler sayılmış. Ana hizmet birimleri, yardımcı hizmet birimleri, denetim, danışma birimleri ayrı ayrı 3046’ya göre sınıflandırılması gerekiyor. Söylediğimiz zaman… Böyle kaldı. Genel müdür yardımcılığı yok. “Bir genel müdürlüğün kurulabilmesi için 3 tane daire başkanı, onun altında şube müdürleri” diyoruz, arkadaşlarımız daha farklı bir örgütlenmeye gitmenin doğru olduğunu düşünüyorlar ama bir ikilik yaratıyoruz. Yani altında belli şeylerin doluyor olması lazım. Dolayısıyla burada bir sıkıntımız var.

Diğer bir önemli husus: Teşkilatla ilgili, teftiş kuruluyla ilgili konularda iktidar mensubu arkadaşlarımızla anlaşmazlığımız var. Diyanet İşleri Başkanlığı da biraz da yumuşak olsun diye “Rehberlik ve Denetim Başkanlığı” demişlerdi, bizim ricamız üzerine yine “Teftiş”i koydular ama “Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı” dediler. Gerekçesi güzel: “Efendim, önce rehberlik edelim.” Güzel ama rehberlik etmek zaten bütün yöneticilerin görevi, rehberliği zaten yapacaklar, hem bize yapacaklar hem oradaki idarecilere yapacaklar. Dolayısıyla teftiş işi farklı bir iştir, kariyer mesleğidir. Bu konuda da hassas olmamız gerekiyor, çünkü diğer bir önemli husus olan örneğin hac ve umre hizmetlerimiz var. Bu konuların kesinlikle “Şüyuu vukuundan beter.” diyeceğimiz birtakım şeylerle, isnatlarla karşılaşması çok kötü bir şey olur. Onun için teftiş müessesesi hem bu işlerdeki şeffaflığı sağlama hem kamuoyunu bilgilendirme anlamında hem de soru işaretlerini giderme anlamında önemli bir kurumdur. Bu konuda biraz daha dikkatli olmamız gerekiyor. Önergelerimiz var. İnşallah o konuyu da yeri geldiği zaman sizlere sunacağız.

İllerdeki teftiş kurulları da kaldırılıyor, murakıplık kalkıyor bu şartlarda. Dolayısıyla aşağıya doğru bir sıkıntımız olacak.

Ücretlerdeki eşitsizliği söylemiştim.

Hac ve umre işleriyle ilgili sıkıntı da tam giderilemedi. Arkadaşlarımızın eleştirileri var. Ucuzlamasını, rekabetçi hâle gelmesini istiyoruz. Ancak şeffaf bir şekilde, hesap verebilir bir şekilde kaynaklarının ve harcamaların nereye gittiğinin denetlenmesi gerekiyor ki kamuoyu bu yaptığı ibadetle ilgili herhangi bir sıkıntıya, insanlarımız, düşmesin diye bilgilendirilmesi gerekiyor.

Özet olarak, bu konularda bazı çalışmaların yapılması gerekiyor. Başta söyledim, Sayın Mehmet Serdaroğlu’nun vekil imamlarla ilgili teklifi vardı, Sayın Bakan “Dikkate alacağız.” diyor, inşallah alırız.

Yine, geçiş döneminde birtakım personelin sıkıntıları var, şube müdürlerimiz var, onların sıkıntılarının giderilmesi gerekiyor.

Genel idare hizmetleri sınıfıyla ilgili yukarıda belli bir iyileştirme yaptık ama burada Sayın Bakanım -bilemiyorum- Maliye Bakanlığına bir daha bu süreçte ricada bulunabilir. Yüzde 25’lik bir şey ilave edildi, sonra yüzde 50 denildi ama tazminatsız olarak baktığımız zaman ek ödeme hariç, o da yüzde 25’in altına geliyor. Biz onun hiç olmazsa yüzde 35’e çıkarılmasını talep ediyoruz.

Artı, Diyanet İşlerinde de eğitim birimlerimiz var ama bir diyanet akademisi, bir polis akademisi gibi, yine adalet akademisi gibi daha büyük çapta, merkezî bir şeyin kurulması gerektiğini önermiştik.

Esas itibarıyla burada başka bir husus da… Yine az önceki konuşmacılar da değindi. İçinde bir maddede muğlak bir şekilde geçiyor, Alevi vatandaşlarımızla ilgili hususlarda bir müessese, teşekkül falan diye laflar geçiyor ama somut bir şey yok. Bu konuda da Sayın Genel Başkanımızın on madde somut bir şekilde önerileri vardı. Bu konularda da Milliyetçi Hareket Partisi olarak gelecek olan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

…önerilere açık olduğumuzu söylüyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu, normalde ne kadar eksiklik olursa olsun önerilerle tamamlanabilecek bir tasarı. En azından bu önemli kurumla ilgili tasarıyı siyasi mülahazalarla değerlendirmeyelim diyorum sizlere, bu kurumun güzide yerini koruyalım, daha iyi geliştirelim, toplumsal huzurumuzu, barışımızı sağlamada, çocuklarımızı daha iyi insan olarak yetiştirmede hem ülkemize, milletimize hem de tüm insanlığa, İslam âlemine hayırlı çocuklar olarak, hayırlı evlatlar olarak yetiştirmemize vesile olacak bu kuruma hep beraber emek verelim diyorum. Atatürk’ün söylediği, o dönemde Diyanet İşleri Başkanına ve Diyanet kurumuna verdiği önemi sürdürelim ve dinin öğretilmesi konusunda, İslam dininin bir akıl dini olduğunu, Elmalılı Ahmet Hamdi’ye yazdırdığı tefsirde “İtikaden Matüridî olsun Hoca Efendi.” diye dipnot düşürdüğünü de aklımızdan çıkarmayalım.

İslam dininin akıl dini olduğunu, aklımızı kullanarak bu meseleleri, bu eksiklikleri de önergelerle giderebileceğimizi düşünüyor, inşallah bu uyarılarımı dikkate alır, bu kurumun tartışılmasını önleyecek bir yasayı da bu Genel Kuruldan çıkarırız diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Günal.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Çiçek.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Diyanet İşleri Bakanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile  Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlarken gruplar adına konuşma yapan Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Başkan Vekili Sayın Akif Hamzaçebi’ye, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına konuşan Mehmet Nezir Karabaş’a, MHP Grubu adına konuşan Mehmet Günal Bey arkadaşlarıma teşekkür ederek sözlerime başlamak istiyorum çünkü Diyanet İşleri Başkanlığının ifade ettiği o mükemmel yeri en güzel şekilde, veciz bir şekilde değişik perspektiflerden ele alarak ortaya koydular, yakışan oydu. İnşallah kanunumuzun bu yakışan tarzda çıkarılmış olması hepimize mutluluk verecektir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilatı cumhuriyetimizle beraber kurulan en köklü ve en eski teşkilatlarımızdandır. 1920 yılında kurulan ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi hükûmetinde Diyanet İşleri Başkanlığı “Şeriye ve Evkaf Vekâleti” adıyla bakanlık olarak yer almıştır. Diyanetin o günkü konumu, cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün İslam dinine ve Diyanet İşleri Başkanlığına verdiği önemi göstermektedir. Daha sonra 3 Mart 1924’te bakanlık vasfıyla kurulmuş, 429 sayılı Kanun’la Başvekâlet bütçesine dâhil ve Başvekâlete bağlı Diyanet İşleri Reisliği şeklinde kuruluş devam etmiştir. Daha sonra kurumun adı Diyanet İşleri Başkanlığı olarak değiştirilmiştir.

Diyanet İşleri Başkanlığının konumunun, görüldüğü gibi, 1920’den itibaren kademe kademe gerilediğini, belli bir süre sonra da Anayasa Mahkemesinin Kuruluş Kanunu’nun ilkin 1976 tarihinde, ikincisinde ise 1979 tarihinde iptal edilmesiyle kararnameler ve genelgelerle idare edilen, o günden bu yana kaderine terk edilen, kanun düzenlemesi bir türlü yapılamayan, otuz küsur seneden beri bugünü bekleyen teşkilat hâline geldiğini görüyoruz.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, biraz önce Akif Hamzaçebi Bey’in de belirttiği gibi, Atatürk döneminde Diyanet İşleri Başkanlığının protokoldeki yeri cumhurbaşkanı, başbakandan sonra üçüncü sıradır. Diyanet İşleri Başkanlığından sonra Genelkurmay Başkanlığı yer alıyordu dördüncü sırada. Şimdi Genelkurmay Başkanlığı yerini muhafaza ediyor, Diyanet İşleri Başkanlığı bütün kurum ve kuruluşlardan sonra… Birkaç tanesini sayayım size: En son Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı, Merkez Bankası, Rekabet Kurulu Başkanlığı, Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Kurumu, Sermaye Piyasası Kurulundan sonra elli birinci sırada yer alıyor. Bu bize, Diyanet İşleri Başkanlığına Atatürk’ün verdiği değeri ve bugünkü konumumuzu en güzel şekilde, protokol listesine baktığımızda ortaya koyuyor.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Niye yapmadınız sekiz yıldır?

MEHMET ÇİÇEK (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Diyanet İşleri Başkanlığı anayasal bir kuruluştur. Anayasa’mızın 136’ncı maddesinde “Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.” denmektedir. Yukarıda da ifade edildiği gibi, çeşitli maddeleri Anayasa Mahkemesince iptal edilen 633 sayılı Teşkilat Kanunu ise ülkemizde İslam dininin inanç, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütme, din konusunda toplumu aydınlatma ve ibadet yerlerini yönetme görevini Diyanet İşleri Başkanlığına vermiştir. Demek oluyor ki Diyanet İşleri Başkanlığının misyonu toplumun dinî ihtiyaç ve beklentilerine cevap vermek, millî birlik ve beraberliğe, toplumsal dayanışmaya katkı sağlamak amacıyla İslam dininin temel kaynaklarına dayalı, doğru ve güncel bilgilerle toplumu din konusunda aydınlatmak, inanç, ibadet, ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütmek, iç ve dış mihrakların dinimize karşı hazırladıkları nifak planlarını tespit edip onlara karşı toplumun inanç ve ahlak değerlerini korumak, ibadet yerlerini yönetmektir. Diyanet İşleri Başkanlığı İslam dininin doğru anlaşılması ve aslına uygun uygulanmasıyla ilgili konularda Türkiye’de ve bütün dünyada referans olan bir kuruluştur, bütün İslam ülkelerinin örnek aldığı bir teşkilattır. Hizmetlerini güvenilirlik, birleştiricilik, kuşatıcılık, doğru ve güncelleştirilmiş bilgiyi esas alarak laiklik ve demokratik değerlere saygılı, tutarlılık kurallarına uygun tarzda yönetmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığının ilke ve hedeflerini de şöyle özetleyebiliriz, bu bir noktada Diyanet İşleri Başkanlığının misyonunu da ortaya koymaktadır: Toplumu din konusunda aydınlatırken dinin temel kaynağı olan Kur’an ve sünnete dayalı, sağlam bilgiyi esas almak, Müslümanların on dört asırlık dinî tecrübesini göz önünde bulundurmak, modern hayatı ve insanlığın ortak birikimini de göz ardı etmemek, din konusunda mezhep, anlayış ve uygulama ayrımı yapmaksızın vatandaşlık esasına göre hizmet sunmak, sürekli bilgi üretmek, bilgiyi toplumla paylaşmak ve güncel sorunlar hakkında yerinde ve zamanında açıklamalar yapmak, toplumun  yarısını oluşturan kadınları din hizmetlerinin temel öğesi olarak kabul etmek, kadın hakları, töre ve namus cinayetleri, kız çocuklarına yönelik ayrımcılık, kız çocuklarının eğitimi, zorla evlendirilmesi gibi konularda toplumsal bilinci artırmak, engelli, kimsesiz, yaşlı, yoksul, hükümlü ve tutuklu gibi ilgi ve desteğe muhtaç vatandaşlarımızın yanında olmayı din hizmetimizin ayrılmaz bir parçası kabul etmek, yurt dışındaki vatandaşlarımızın asimile olmadan kendi öz kimliklerine bağlı kalmalarına ve yaşadıkları toplumla uyum içinde olmalarına katkı sağlamak, yurt dışında Türkiye'nin dinî alandaki tecrübe ve birikimlerinin tanıtılmasını, İslam dininin doğru anlaşılmasını sağlamak, asrın idrakine İslam’ı en doğru şekilde sunmak, Müslümanların yanında bütün dünya insanlığına insanca yaşamanın ve yaşatmanın örneklerini sunmak.

İslam dini caminin dört duvarı arasında kabul edilip uygulanamaz çünkü İslam dini inanan insanın bütün yaşamıyla ilgili kurallar koyar ve bu kuralların uygulanmasını ister. Onun için, Diyanet İşleri Başkanlığı, insanımızın her türlü problemlerini tespit edip onlara çözüm yolu bulmak mecburiyetindedir.

Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilatı mensuplarının bu devletin kuruluşunda, İstiklal Savaşı’mızın kazanılmasında ve cumhuriyetin kurulmasında kanı vardır, teri vardır, gözyaşı vardır, emeği vardır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları İstanbul’da İstiklal Savaşı’nın hazırlığını yaparlarken hemen yanında İstanbul’un din uleması vardı. Belgeler bunu gösteriyor. Samsun’a çıkışında onu Havza Müftüsü, Amasya Müftüsü Hacı Tevfik Efendi karşıladı. Sivas, Erzurum müftüleri kongrelerde organizatör oldular. Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi, Yunanlılar İzmir’i işgal edince cuma günü bütün camileri ibadete kapatarak, cuma saatinde cemaat müftülük önünde toplanınca “Bugün vatanımız işgal edilmiştir. Vatanı işgal edilen, hürriyeti elinden alınanlara cuma namazı farz değildir. Evvela düşmanı yurdumuzdan atacağız, sonra cuma namazı kılacağız.” diyerek Ege’de ilk direnişi Denizli’de başlatmıştır.

İzmir Müftüsü Rahmetullah Efendi ise aynı gün, zamanın İzmir Valisi İzzet Bey’in “Yunan işgaline karşı çıkılmaması” şeklindeki telkini üzerine, İzmir’de yapılan mitingde şöyle hitap ediyordu: “Vatan sevgisi imandandır. İzmir’in asırlardır ezan sesi yükselen semalarında kulakları tırmalayan çan seslerine katlanmaktansa şerefle ölerek şehadet şerbetini içmek daha iyidir. Kardeşlerim, ciğerlerimizde bir soluk nefes kaldıkça, damarlarımızda bir damla kan kaldıkça, anavatanımızı düşmanlara teslim etmeyeceğimize Kur’an-ı Kerim’e el basarak benimle beraber yemin ediniz.” Vali Beye dönerek “Vali Bey, bu sakalım kanla kızarabilir ama bu alnıma Yunan alçaklığını sükûnetle selamlamış olmanın karasını sürerek huzuru ilâhiye çıkamam.” diyerek İzmir halkının ilk direnişini başlatmıştır.

Ankara’da cumhuriyetin kuruluş hazırlıklarında, herkesin tereddütle karşıladığı bir zamanda, Atatürk’ü Ankara’ya gelişinde, Dikmen sırtlarında Ankara Müftüsü Rifat Börekçi Hoca, cemaatiyle karşılamış ve ölünceye kadar Atatürk’ün yanında yer almıştır. Rifat Börekçi Hoca, Ulus’taki dükkânını, Keçiören’deki bağını satarak bugün “Papazın Bağı” diye bilinen araziyi alıp Cumhurbaşkanımıza -Atatürk’e- Köşk’ün yerini hediye etmiştir. Atatürk de hemen yanındaki binayı Rifat Börekçi Hocaya lojman olarak vermiştir. Ama ne yazık ki Rifat Börekçi Hoca’dan sonra hiçbir Diyanet İşleri Başkanı bu mekânda ikamet etmemiştir.

Bunları niçin sizlere sundum değerli arkadaşlar? Bugün teşkilat kanununu görüştüğümüz bu teşkilat, genel idarede hizmet veren sıradan bir teşkilat olarak görülmemelidir, görmediğiniz için sizlere teşekkür ediyorum. Bu din, siyasi kanaatimiz, mezhebimiz, meşrebimiz ne olursa olsun hepimizin dinidir. Dinimizin hayatiyetini devam ettiren bu kuruluş da hepimizin kuruluşudur.

Bugün ülkemizde tartışıp durduğumuz problemlerimizin temelinde dinî, ahlaki, kültürel, ekonomik alanlarda zafiyetimiz yatmaktadır. Bu problemlerimizin hâllinde bilgili, yetkilerle donatılmış, bunun karşılığında da sonuna kadar sorumlu tutulmuş bir Diyanet İşleri Başkanlığının olması gerekir. Diyanet her konuda görevini yapacak konumda olursa ülkemizin gündeminde “iç tehdit” olarak adlandırılan “irtica” diye bir meseleye rastlayamazsınız, illegal din adına faaliyet gösteren kuruluşlar ülkemizde yer bulamaz.

Saygıdeğer milletvekilleri, dinî hayattaki otorite boşluğu dinî anarşiyi meydana getirir. Tarihimize baktığımızda mezhep ve meşrep kavgalarının tamamının temelinde dinî otoritenin zafiyeti vardır. Diyanet İşleri Başkanlığı ülkemizde bütün mezhep ve meşreplerin, din adına hizmet üretmeye çalışan bütün sivil toplum kurum ve kuruluşlarının, bütün tarikat mensuplarının hepsine eşit ve adaletle yaklaşan bir kuruluştur, böyle olmalıdır.

Camiler sadece namaz kılınan mekânlar değildir. Geçmişte camiler aynı zamanda müspet ilimler dâhil, bütün ilim dallarında eğitimin yapıldığı yerlerdi, bugün de öyle olmalıdır. Namazın kılındığı cami ile niyazın, yani Allah’a zikir ve duanın değişik usullerle, metotlarla ve enstrümanlarla uygulandığı mekânların her birisinin ihtiyacını karşılamak için hizmet veren Diyanet İşleri Başkanlığı bu kurum ve kuruluşların üzerinde bir şemsiye görevini ifa etmelidirler. Mesela, ülkemizde camilerde her cuma günü tahminen 15 milyon insan cuma namazı kılıyor, bayram namazlarında bu sayı 20 milyon civarına ulaşıyor. Camiye gelen cemaat yarım saat ile bir saat arasında camide vaaz dinliyor, hutbe dinliyor. Bu faaliyetlerle Diyanet İşleri Başkanlığı milyonlarca insanı dinî, millî, sosyal, kültürel, ekonomik ve benzeri konularda eğitiyor. Diyanet bu yönüyle, tabiri caizse yediden yetmişe, bütün, kadın-erkek milyonlarca Müslüman’a eğitim veren bir kurumdur.

Diyanet İşleri Başkanlığı cami dışındaki faaliyetlerini başarıyla sürdürüyor. Konferanslar, paneller, televizyon programları, halkın ilgi ve ihtiyaç duyduğu haftalık ve günlük neşir organları, Kutlu Doğum haftaları, Din Görevlileri Haftası, millî günler, kandil geceleri kutlamaları yapılıyor. Milyonlarca insana bu günlerin ve gecelerin önemi anlatılıyor.

Her yıl 100 binin üzerinde hacı vatandaşımıza, bütün dünya Müslüman ülkelerine örnek olacak tarzda hac farizasının eksiksiz yapılması için hizmet veriyor. İslam ülkeleri bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığını örnek kabul ediyorlar. Bu konuda faaliyet sürdüren özel sektör turizm kuruluşlarına bilgi ve lojistik destek vermeyi sağlıyor.

Diyanet eğitim merkezleri aracılığıyla din görevlilerimizin bilgilerini yenilemeleri ve değişen dünyamızın şartlarına göre yeniden eğitilmeleri için programlar uygulanıyor. Kur’an kursları ve camilerde uygulanan yaz Kur’an kursları aracılığı ile 100 binlerce insanımız her yıl bu konuda eğitiliyor. Ayrıca YÖK ile yapılan bir protokolle din görevlilerimizin fakülte mezunu olmaları için açık öğretim programları düzenleniyor, ilahiyat fakülteleri bünyesinde açılan ilahiyat lisans tamamlama programlarına görevlilerinin katılımları sağlanıyor.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Diyanet İşleri Başkanlığı aynı zamanda uluslararası hizmet veren bir kuruluşumuzdur. Yurt dışı hizmet ve çalışmalarını koordine etmek üzere hâlen 18 ülkede büyükelçilik bünyesinde din hizmetleri müşavirliği ve 24 başkonsolosluk bünyesinde de din hizmetleri ataşeliği bulunuyor. Ayrıca müşavirlik ve ataşeliklerin emrinde sınavdan geçirilmiş 1.119 din görevlisi şu an görev yapmaya devam ediyor. Bugün itibarıyla Avrupa Birliği ülkeleri, Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Japonya, Avustralya, Türk Cumhuriyetleri, Balkanlar ve diğer vatandaş ve soydaşlarımıza yönelik olarak bilgilendirme ve din hizmetleri açısından rehberlik yapma görevlerini din görevlisi arkadaşlarımız sürdürmeye devam ediyorlar. Türk cumhuriyetleri ile Balkan ve Kafkaslarda yaşayan Türk ve Müslüman toplulukları din görevlisi ihtiyacını karşılamak amacıyla açılmış bulunan Azerbaycan, Kırgızistan ve Kazakistan’da ilahiyat fakülteleri, Romanya ve Bulgaristan’da yüksek İslam enstitüsü, ilahiyat koleji, Azerbaycan Bakû Türk Lisesi, Romanya’da yine bir Türk lisesi, Bulgaristan’da Rusçuk’ta, Mestanlı’da imam-hatip liseleri faaliyetleri sürdürüyor. Ayrıca, değerli arkadaşlar, Türk dünyasında misyonerlik faaliyetlerinin değerlendirildiği sempozyumlar düzenleniyor.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, şöyle, Diyanet İşleri Başkanlığının genel kadrolarına baktığımızda ülkemizde 81.433 mevcut camimiz var. Kadrolu cami sayısı da 69.596, kadrosuz cami sayısı 11.748. Bu kadrolar 4/B sözleşmeli, fahri görevli, hiç görevlisi olmayanlar olarak baktığımızda bu kadroların süratle normal kadrolaşmaya geçilerek değerlendirilmesi gerekir.  Ülkemizde din adamı ihtiyacını karşılamak için yapılan faaliyetler bunlardır ama bunlar yeterli değildir. Diyanet İşleri Başkanlığı personelinin olmadığı camiler kontrolsüzdür, dolayısıyla bu çalışmalarımızı, kadro çalışmalarımızı artırarak devam etmeliyiz.

Şimdi, görüşüp inşallah kabul edeceğimiz kanun teklifinde ne gibi değişiklikler var, kısaca birkaç başlık hâlinde onlardan da bahsetmek istiyorum. Diyanet İşleri Başkanının beş yıl süre ile ve bir kimsenin en fazla iki defa başkan seçilmesi şartı getiriliyor. Başkan yardımcısı kadroları 5’ten 3’e indiriliyor. Din İşleri Yüksek Kurulu üyelerinin hâlen yedi olan görev süreleri beş yıla indiriliyor. Din İşleri Yüksek Kurulu uzmanlarının kariyer uzmanlıkları hâline getirilmesi temin ediliyor. Mushafları İnceleme Kurulunun Mushafları düzenlemesi, üye sayısının 8’e yükseltilmesi, başkan ve üyelerinin beş yıl süreyle atanması şartları getiriliyor. Teftiş Kurulu Başkanlığı sadece teftiş eden, insanların eksiklerini bulma anlayışının dışında rehberlik görevi getiriliyor ki Diyanet İşleri Başkanlığının temel görevlerinden birisi görevlilerine ve bulunduğu çevredeki insanların tamamına rehberlik yapmaktır.

Başkanlık hizmet birimlerinin genel müdürlük tarzında düzenlenmesi getirilmiş. Başkanlığın görev alanıyla ilgili konularda radyo televizyon yayını yapması getiriliyor. İl ve ilçe müftülüklerinde ihtiyaca göre şube müdürlüklerinin açılması düzenlenmiş son derece isabetli tarzda. Başkanlık merkez teşkilatında diyanet işleri uzmanlığı ve yardımcılarının istihdam edilmesi getirilmiş.

Vaizlik mesleğinin adaylık döneminden sonra vaiz, uzman vaiz ve başvaiz; Kur’an kursu öğreticilerinin Kur’an kursu uzman öğretici ve Kur’an kursu başöğreticisi; imam-hatiplik mesleğinin de adaylık döneminden sonra imam-hatiplik, uzman imam-hatiplik ve başimam-hatiplik tarzında düzenlenmesi getiriliyor. Böylelikle teşkilat içerisinde görevlilerin rekabet ederek belli yerlere gelmesi temin ediliyor.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Diyanet İşleri Başkanlığı, resmî ve gayriresmî, üç haneli köyde bile temsilcisi olan büyük bir teşkilattır. Atatürk’ün kuruluşundan itibaren değer verdiği bu teşkilatın bugün maalesef, biraz önce de söylediğim gibi, protokoldeki yerine bakarak konumunu yeniden değerlendirebiliriz. O hâlde biz Diyanet İşleri Başkanlığının yerini Atatürk’ün koyduğu yer olarak belirlemek suretiyle bu güzide teşkilatımızı asıl olması lazım gelen yerde görebiliriz. Sayın Hamzaçebi bunu belirtti. İnşallah bu kanundan sonra Diyanet İşleri Başkanlığının misyonu belirlenirken bu eksiklikler giderilir.

Ülkemizin dinî, siyasi, kültürel, ekonomik her türlü probleminin çözümünde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

MEHMET ÇİÇEK (Devamla) - …ayrıcalığın her türlüsünün ortadan kaldırılmasını hedeflemiş, ön yargılardan uzaklaşmış, özgür, dinamik, gerçekçi düşünebilen, asrın imkânlarının tamamını kullanarak ülkemizin dinî ve millî problemlerini çözme imkân ve kabiliyetinde, iyi gelişmiş, inanan, dürüst ve gerçekçi, ülkesi ve ülkesinin bütün insanlarını hiçbir ayrıma tabi tutmadan öz varlığı gibi sevebilen, her türlü radikallikten uzak, dengeli, bilgisi ve becerisiyle halkı her konuda aydınlatabilen, hayatı ve yaşayışıyla insanlara örnek olan bir Diyanet teşkilatına ve onun kadrosuna her zamankinden daha fazla bugün de yarın da ilelebet ihtiyacımız var.

Bu kanun düzenlenmesinin milletimize, ilgili kurumlara hayırlar getirmesini diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çiçek.

Şahsı adına Tekirdağ Milletvekili Necip Taylan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Taylan.

NECİP TAYLAN (Tekirdağ) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Çıkacak olan Diyanet yasasıyla ilgili kişisel konuşmamı yapıyorum.

Süre kısa. Olaya biraz farklı bakmak istiyorum. Biraz da bu benim mesleğimle alakalı. Yani sadece, Diyanet kuruluşunun, Diyanet teşkilatının rakamları, bütçesi ve birkaç defa olan önemli değişiklik, anayasal bir kurum olduğu meselesi zaten hep söylendi. Ancak biraz farklı yönden görmemiz gereken bir konu var, ben kısaca onu toparlamaya uğraşacağım.

Ülkemizde din konusu, bir manada, şu anlaşamadığımız, bir türlü bir araya gelemediğimiz terör problemi gibi bir problem olarak maalesef ortada duruyor. Bunun sebebi, başta, birinci derecede sebebi, dine ve dindarlığa… Bunlar farklı şeyler. Din, sosyal tarafı olan, toplumu ilgilendiren, yani bir manada özel bir bilimi, yani din sosyolojisini ilgilendiren bir konu. Dindarlık, o da ayrı bir şey, bireyi ilgilendiren ve onun için de ayrı bir bilim dalı, din psikolojisi. Bunlar birer bilim meselesi, ilim meselesi.

Şimdi, ülkemizde en çok tartışılan konu, belki şimdiden sonra daha da tartışılacak konu, din konusudur; tabii, buna bağlı olarak laiklik meselesi. Şimdi, sıkıntı nereden kaynaklanıyor birinci derecede? Çok çok duyuyoruz, bir “aydınlanma” sözüdür duyuyoruz. “Türkiye aydınlanmasını tamamlayamadı, onun için Türkiye’de din ve dindarlık bir problem.” deniyor. Bu bana göre çok saçma bir söz. Aydınlanma gökten gelecek bir şey değildir, aydınlanma çok farklı bir şey. “Aydınlanma” dediğimiz kavram, tarihî süreç içerisinde 18’inci yüzyılın kavramıdır ve evet, aydınlanma önemlidir. 18’inci yüzyıl, aynı zamanda aydınlanmayla beraber din ile toplumun ilişkilerinin gözden geçirilip laiklik sisteminin kurulduğu yüzyıldır, laikliğin temellendirildiği yüzyıldır.

Efendim, aynı şeyi, konfeksiyon elbise gibi aynı şeyi getirip bize uygulamaya kalktığınızda önermelerimiz isabetli olmuyor, neden olmuyor? Batı dünyası Hristiyanlıkla, Batı diniyle, Hristiyan dünyasındaki -dünyadaki- efendim, düşünce-din, felsefe-din, toplum-din ilişkilerini aynen getirip ülkemize uygulamaya kalkarsak yani bu süreci yaşamadan, bu süreci, efendim, sürecin bedelini ödemeden, biz aynen Batılı normları getirmeye kalkarsak burada varacağımız sonuçlar isabetli olmayacaktır değerli milletvekilleri. Biz, bir anlamda laikliği bir şablon olarak aldık ve onun için üzerinde de durmadık şimdiye kadar ve ideolojik baktık, problem buradan kaynaklandı hep, ideolojik. Dünya görüşü bir kişinin, herhangi birinin, dünya görüşü neyse, felsefesi neyse bunu aynen alıp dine de uygulamaya kalktı, dini de o şablonun içine oturtmaya kalktı. Onun için bir türlü din konusunda maalesef anlaşamadık ve yaklaşık doksan yıllık cumhuriyet tarihimizde en çok enerji tükettiğimiz konulardan bir tanesi de maalesef -belki en çoğu- bu laiklik meselesidir. Laiklik konusunda da henüz anlaşmış değiliz bu toplumda, ne yazık ki anlaşmış değiliz. Neden anlaşamıyoruz? Sebebi de çok basit: Dinin bir bireysel yönü var, bir de toplumsal yönü var. Çok zaman bunları birbirinden ayırmadan dinin bireysel yönüne de biz farklı bakıyoruz; baktık şimdiye kadar, baktık. Hatırlarsınız, 60’lı yılları yaşı müsait olanlar, efendim bir evde toplanıp bir şeyler, Kur'an okuyanlar bile sıkıntıya girmişti. Ben hatırlıyorum, o zamanlar öğrenciydim. Böyle durumlar oldu. Sebep: Dinin bireysel yönüyle toplumsal yönünü birbirine karıştırmaktan oldu bu. Onun için, biraz da bu konuya, Diyanet meselesine, Türkiye’deki dindarlığa biraz da bilimsel bakmak gerekiyor galiba. Galibası fazla, bilimsel bakmak gerekiyor. İdeolojileri bir tarafa terk edip, dünya görüşlerini bir tarafa bırakıp bu konuda anlaşmamız gerekiyor.

Dikkat edersek Türkiye’de siyasi partiler kendilerini belirlerken önemli ölçüde din üzerinden birtakım atıflar, referanslar yaparak belirlemeye uğraşıyor ve neticede siyaset bunu yapınca tabanda halk, insanımız ister istemez ayrışıyor: Laik-antilaik, din düşmanı-din taraftarı, dindar ve dindar olmayan. Bu ayrışmanın, tabanda bu ayrışmanın sıkıntısı esasen siyasetin buraya referans olarak kullanılmasıdır.

Şimdi, hep söylüyoruz: Dini siyasete karıştırmayalım. Evet, temel ilke, hepimiz buna evet diyoruz. Din siyasete karışmayacak kesinlikle. Camiye siyaseti sokmayacağız. Bu konuda müttefikiz, bu konuda kimsenin farklı düşündüğü yok. Ancak, burada din algısı, din hakkındaki bizim dünya görüşümüz sebebiyle biz yine maalesef din üzerindeki yargılarımızdan kurtulamıyoruz. O bakımdan, artık bu din meselesini -Diyanet bir kurum, ayrı bir şey- bilimsel ölçülerle, üst düzeyde, derli toplu, bunun üzerinde bir konsensüs, bir anlaşmayla, bir neticeye varıp siyasi partilerimizin de dine bakışı konusunda bir ittifak olması gerektiği zamanı geldi geçti çünkü çok fazla enerji harcadık, çok fazla bu ülkede efendim, vaktimiz gitti, toplumu ayrıştırdık, buna bir son vermenin zamanı herhâlde geldi.

Şimdi, ülkemizde dinin bir gelişimi var, bir tarihi var. Din, bizim geçmiş devletimizin çok önemli bir unsuruydu. Bunda detaya girmek istemiyorum fakat önemli bir kırılma dönemi, çok önemli bir değişim dönemi, malum 19’uncu yüzyıl, yani bu problemi, bu sorunu, sıkıntıyı biz cumhuriyetle beraber yaşamadık sadece. İyi takip edenler bilirler, daha 19’uncu yüzyılda, ki bunun yaklaşık Tanzimat falandır kırılma zamanı, Tanzimat’tan sonra bu ülkede, bugünküne benzer birtakım tartışmalar başladı. 19’uncu yüzyılın ikinci yarısında çok ciddi sıkıntılar çekti bu toplum. Henüz o zaman laiklik bir mesele olarak ortaya konmamıştı. Toplum laik… Yani düzen, sistem, hukuk, devlet nizamı, laiklik meselesi söz konusu değildi ama buna rağmen çok ciddi tartışmalar oldu 19’uncu yüzyılın ikinci yarısında. Sebep? Sebep yine, dünya görüşü, felsefesi, insanların dünyaya bakışı, dünya görüşleri belirliyordu dindarlıklarını da dine bakışlarını. Daha o zamandan başladı ve biz bu konuda, yeterli fikrî, zihnî hazırlığı yapmadan, yapamadan, maalesef yapamadık bu hazırlığı ve yepyeni bir din algısıyla karşılaştık 20'nci yüzyılın ilk çeyreğinde. Bu hazırlığı yapamadık, zihnî hazırlığımızı yapamadık.

Efendim, bu konuda yeterli önderimizi yetiştiremedik, yeterli düşünce adamlarımızı yetiştiremedik, tartışamadık, yine o zaman da…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

NECİP TAYLAN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Şimdi, vakit çok kısa, yapılacak bir iş yok artık. Ya bırakın, geçmişte olan oldu, efendim, sıkıntılar çektik, pek çok enerji harcadık. Bugün yapılması gereken bir iki husus var, kısaca söyleyip bitiriyorum.

Efendim, birincisi, bir defa din ve dindarlık meselesinin bir  bilim işi olduğunu kabul etmek mecburiyetindeyiz. İki tane koskoca bilim dalı var: Din psikolojisi, din sosyolojisi, daha ötekiler de var, tarihi var, antropolojisi var, şusu var, busu var, geçin ama bu iki bilim… Bir defa dine, dindarlığa bilim olarak bakmamız lazım birincisi.

İkincisi, değerli milletvekilleri, dinin eğitiminin çok dikkatli yapılması gerekiyor. Bu konuda da iki husus var. Biri bunun ülkemizde bir gerçek, Kur'an kursları. Aileler işte geldi, yaz Kur'an kursları diyoruz, çocuklar okutulacak, camilere gidecekler, din kültürü verilecek; biri bu. Bu biraz özel ama esas genel olanını Diyanet üstlendi bu işin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayınız.

NECİP TAYLAN (Devamla) – Bitirdim Sayın Başkanım.

Diyanetin yaptığı buradaki misyon, üstlendiği misyon bir kitle eğitimidir, bir toplumsal eğitimdir. Az önce Değerli Konuşmacımızın, Mehmet Bey’in söylediği gibi, bir cuma namazında, bir bayram namazında, efendim, milyonlarca insan bu ülkede vatanın birliği, bütünlüğü için dua ediyor ve amin diyor. Buna çok dikkat etmek gerekiyor. Evet, vatanın birliği ve bütünlüğü için, ordumuzun, efendim, başarısı için dua ediliyor ve amin deniliyor.

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Tek taraflı konuşuyorsun, kendi ideolojini anlatıyorsun.

NECİP TAYLAN (Devamla) – Bu sebeple, efendim, bu konuya biraz daha farklı bakmak gerektiğini düşünüyorum, hepimize saygılar sunuyorum. Diyanet yasasının da ülkemize tartışmasız bir gelecek temin etmesini temenni ediyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Taylan.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım, çok kısa bir açıklamam olacak.

BAŞKAN – Sayın İnce, 60’a göre.

Buyurunuz Sayın İnce.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

10.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Diyanet İşleri Başkanlığının dinin siyasete alet edilmemesi konusunda herhangi bir görüşüne rastlamadığına ilişkin açıklaması

MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Milletvekili dinin siyasete alet edilmemesi konusunda görüş birliği içerisinde olduğumuzu söyledi, ben de katılıyorum, doğru.

BÜLENT BARATALI (İzmir) – Bireysel olarak söyledi.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Bireysel olarak söyledi.

Ama, ben şunu merak ediyorum: Diyanet İşleri Başkanlığı, namaz, oruç, zekât, aklınıza gelebilecek bütün toplumsal olaylar, ne geliyorsa, her konuda görüş bildiriyor. Ben, şu ana kadar Diyanet İşleri Başkanlığının dinin siyasete alet edilmemesi konusunda herhangi bir görüşüne rastlamadım. Ben mi eksiğim? Eksiğim varsa, Sayın Bakan bunu düzeltsin. Diyanet İşleri Başkanlığının dinin siyasete alet edilmemesi konusunda da açıklama yapması gerektiğini düşünüyorum.

Bir başka şey, yine Sayın Milletvekili “Din konusunda, laiklik konusunda anlaşamıyoruz.” dedi. Bence dindarlarla anlaşıyoruz. Dindarlarla bu toplumun bütün katmanlarının hiçbir sorunu yok. Dindarlarla hiç kimsenin problemi yok. Bizim derdimiz, dindar geçinenler ve dinden geçinenlerle.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın İnce.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

6.- Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; 633 Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/833, 1/162, 2/443) (S. Sayısı: 507) (Devam)

BAŞKAN – Hükûmet adına Sayın Çelik konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Çelik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ülkemizi, toplumumuzu ve Orta Asya’dan Balkanlara, Kıta Avrupası’ndan Japonya’ya ve Amerika Birleşik Devletleri’nden Avustralya’ya kadar çok geniş bir coğrafyayı yakından ilgilendiren, Diyanet İşleri Başkanlığımızın ve tüm mensuplarının otuz yılı aşkın bir süredir beklediği son derece önemli bir tasarının görüşmelerine başlamış bulunuyoruz. Öncelikle, bugün, tüm milletimiz için ve özellikle de Diyanet teşkilat mensuplarımız için son derece önemli günlerden biri. Bildiğiniz gibi, 1924 yılında kurulan, 1935 yılında ilk düzenlemelerine kavuşan, yapılan, gerçekleştirilen ve 1965 yılında kapsamlı bir düzenlemeye kavuşan Diyanet Teşkilatı Yasa’mız aslında otuz bir yıldır ikincil mevzuatla idare edilen bir konumda idi. Bugün 2010 ve 2010 yılında 23’üncü Dönem Parlamentosu, hepimiz birlikte milletimizin beklediği, Diyanet teşkilatının beklediği bu yasayı birlikte gerçekleştiriyoruz.

Öncelikle, bu tasarının olgunlaşmasına emeği geçen AK PARTİ öncesindeki tüm bakanlara, tüm Diyanet İşleri başkanlarına ve AK PARTİ iktidar olduğu dönemde bu görevi üstlenen çok değerli Devlet Bakanımız Mehmet Aydın Bey’e, Said Yazıcıoğlu Bey’e, Plan ve Bütçe Alt Komisyonu Başkan ve üyelerine, ayrıca Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerine, Diyanet İşleri Başkanlığımıza, Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilatı mensuplarına, hasılı emeği geçen herkese teşekkürü bir borç biliyorum.

Değerli milletvekilleri, az önce de ifade edildiği gibi, cumhuriyetimizle yaşıt en eski ve en köklü kuruluşlarımızdan biri olan Diyanet İşleri Başkanlığı 1924 yılında kuruldu ve 429 sayılı Şer’iye ve Evkaf ve Erkan-ı Harbiyei Umumiye Vekaletlerinin İlgasına Dair Kanun’un 1’inci maddesiyle getirilen “Türkiye Cumhuriyeti’nde muâmelatı nâsa dair olan ahkamın teşri ve infazı Türkiye Büyük Millet Meclisi ile onun teşkil ettiği Hükümete ait olup dini İslamın bundan maâdâ îtikâdât ve ibâdâta dair bütün ahkam ve mesâlihinin tedviri ve müessesâtı diniyenin idaresi için Cumhuriyetin makarrında bir Diyanet İşleri Reisliği makamı tesis edilmiştir.” hükmünün, cumhuriyetimizi kuran iradenin Diyanet İşleri Başkanlığına atfettiği önem ve yüklediği görevi açıkça ortaya koyması açısından son derece önemli olduğu inancı içerisindeyim.

Diyanet İşleri Başkanlığıyla ilgili çok farklı görüşler, farklı değerlendirmeler, farklı söylemler, özellikle son günlerde de ifade ediliyor. Bu çerçevede şunu ifade etmek isterim: Diyanet İşleri Başkanlığı, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş ve özgün yapısını tamamlayan bir cumhuriyet kurumudur. Bize düşen görevler var tabii ve bizim de hep birlikte belirlediğimiz bu alanda hedefler var: 21’inci yüzyılın Türkiye Cumhuriyeti’ne yaraşır, bütün kesimleri kuşatan bir kurum hâline dönüştürmektir Diyanet İşleri Başkanlığını. Türkiye’den beklentisi olan -yalnız ülkemiz açısından değil, Diyanet İşleri Başkanlığı, biraz sonra da ifade edeceğim gibi, seksen bir ülkeye yayılmış, hizmetleriyle ün salmış, önemli kurumlarımızdan bir tanesi- tüm Türk ve İslam dünyasına da model olacak bir teşkilat hâline Diyanet İşleri Başkanlığımızı dönüştürme hedefi, çabası ve gayreti içerisindeyiz.

Değerli milletvekilleri, 429 sayılı Yasa yürürlüğe girdikten sonra, 1935 yılında yeniden bir dizayna ihtiyaç duyulmuş, yeniden dizayn edilmiş ve 1965 yılına kadar, ağırlıklı, özellikle Diyanet İşleri Başkanlığının görevleri meselesi ikincil mevzuata atfedilmiş, ikincil mevzuat çerçevesinde Diyanet İşleri Başkanı görevlerini sürdürmüş. Burada doğan ihtiyaca binaen Yasa 1965 yılında tekrar ele alınıyor ve 1965 yılında 633 sayılı Yasa yürürlüğe giriyor, Parlamento bunu kabul ediyor, onaylanıyor ve 1975 yılına kadar bu şekilde geliniyor. 1975 yılında yine ihtiyaç duyulması neticesinde 633 sayılı Yasa’da bazı değişiklikler yapılıyor.

O esnada Cumhurbaşkanlığı makamı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi arasında yaşanan tartışma… Tartışmanın konusu şu: Cumhurbaşkanı, yasaların ikinci kez görüşülmesi konusunu… Yani “Yasaları ikinci kez görüşülmek üzere Meclise gönderir mi göndermez mi?” tartışması yapılıyor. O tartışma neticesinde, Cumhurbaşkanlığının görüşü gönderebileceği, yüce Meclisin görüşü ise gönderemeyeceği istikametinde gelişiyor ve Meclis, görüşülmemesi istikametindeki yazısını makama gönderip yasanın yayınlanmasını sağlıyor. Cumhurbaşkanı da o süreçte yasayı Anayasa Mahkemesine götürüyor ve yasa, biçim açısından iptal ediliyor. Yani, “Cumhurbaşkanı ikinci kez görüşülmek üzere bu yasayı Meclise gönderebilir.” düşüncesini Anayasa Mahkemesi haklı buluyor ve biçim açısından iptal ediyor. Yani, yasanın özü itibarıyla bir değerlendirme neticesinde bir iptal söz konusu değil. Yasa, biçim açısından -anlattığım olay çerçevesinde- iptal ediliyor ve bir yıllık bir süre veriyor. Bir yıllık süre içerisinde bu konunun görüşülmesi…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Hangi yıl Sayın Bakan?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Tabii, ihtilal süreci, 79 yılı ihtilal süreci geliyor. Bir yıl sonra yürürlüğe girmesine karar veriyor Anayasa Mahkemesi. İşte o bir yıl, bugünkü gün oluyor yani tam otuz bir yıl geçmiş oluyor değerli milletvekili arkadaşlarım.

Böyle önemli bir düzenlemeyi bugün birlikte gerçekleştiriyoruz. Söyleyeceğim çok şey var ama zamanı da dikkate alarak burada ifade edilen bazı konulara öncelikle değinmek istiyorum:

Onlardan biri: Avrupa Birliğiyle din-devlet ilişkileri konusu ele alındı, dile getirildi. Öncelikle şunu ifade edeyim: İngiltere’de kral veya kraliçe kilisenin başıdır. Danimarka’da Kilise Bakanlığı bulunmaktadır. Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanlığının yani diyanetin kamusallığı, din hizmetini herkese taşıma görevi vardır. Ayrıca, Avrupa AB Anayasası’nın 52’nci maddesi her üye ülkenin dinî kurumlarını kendi tarihî gelenek ve yorumuna bırakmıştır.

İkinci olarak, Avrupa ülkelerinde dinî kurumların devletle daha kapsamlı bir ilişki içinde olduğunu müşahede ediyoruz, görüyoruz.

Üçüncü olarak da Almanya’da kilise çalışanlarının sayısının 1 milyon civarında olduğunu da yüce heyetle paylaşmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, yine burada birçok konuya değinildi. Genel idare hizmetleri sınıfındaki din hizmetleri sınıfına ödenen yüzde 25’lik miktar, Komisyonda bütün gruplarla birlikte yaptığımız değerlendirme neticesinde yüzde 50’ye çıkarılmıştır.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Bütün gruplar “yüzde 35” demişti Sayın Bakanım, AKP Grubunun…

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Yaptığımız değerlendirmelerde yüzde 25’lik miktar yüzde 50’ye çıkarılmıştır. Tabii, arkadaşlar, yani ben sizlere teşekkür ediyorum, ne Komisyonda ne Genel Kurulda bunu bir politik malzeme hâline getirmedik. Devletimizin imkânları ortadadır ve Diyanet camiamızın talepleri ortadadır, her alanda özlük haklarıyla ilgili çok ciddi iyileştirmeler gerçekleştirildi. Bunu birlikte yaptık. Onun için ben sizlere de teşekkür ediyorum. 135 liralık bir ek ödeme imkânı sağlandığını burada ifade etmek istiyorum.

Hutbelerle ilgili bazı konulara değinildi. Merkezî hutbe yazımının üç yıl önce kaldırıldığını yine belirtmemde yarar var diye düşünüyorum.

Sayın Hamzaçebi önemli konulara burada temas etti. Şu şekilde ifade edebilirim: “Diyanet İşleri Başkanlığı ahlaka vurgu yapmıyor.” gibi bir yanlış anlaşılmanın, yani onu kastederek söylediği inancında değilim ama Diyanet İşleri Başkanlığının bütün dönemler itibarıyla…

BÜLENT BARATALI (İzmir) – Ahlakı tartışmadı, belki “iyi ahlak” demiştir.

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – “İslam Dini, iyi ahlak dini.” dedi Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Hayır, böyle bir anlaşılma olmasın diyorum. İfadesi de o değildi, niyeti de o değildi ama böyle bir sanki Diyanet İşleri Başkanlığı bu konuda bir zaaf içinde gibi bir anlaşılma oldu. Onu kendi adına da, kendi adıma da söylüyorum, böyle bir niyeti de yok zaten Sayın Hamzaçebi’nin. Çok ciddi bir şekilde bu konuya vurgu yaptığını belirtmek istiyorum. Özellikle doğru bilgiye dayalı ahlak eksenli dindarlık konusu üzerinde Diyanet İşleri Başkanı yoğun bir gayret ve çaba sergilemektedir. Mükemmel midir bu? Bu yönüyle bir eleştiri varsa, bunun mükemmel olmadığını kabul etmemiz gerekiyor. Bu konuların gündeme getirilmesinden de son derece memnuniyet duyduğumu ifade etmek istiyorum.

BÜLENT BARATALI (İzmir) – Belki “iyi ahlak” demiştir Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – …ve hassasiyetle geliştirilmesi, üzerinde durulması açısından bunu ifade ediyorum.

Son yedi yılda yapılan yayınlar, inanın, mukayese etmenizi istiyorum, yetmiş yılda yapılan yayınlar mesabesindedir. Yani burada nasıl bir yol izlediğini, nasıl bir çaba sarf edildiğini, nasıl bir emek sarf edildiğini belirtmek açısından yararlı olduğu inancındayım. Milletimizin nezdinde Diyanet İşleri Başkanlığının itibarı artmıştır. Uluslararası arenada da danışılan, müracaat edilen en önemli kurumlardan bir tanesidir. Avrasya şûraları, Afrika dinî liderleriyle yapılan toplantılar, Balkan müftüleriyle yapılan periyodik toplantılar, hatta Avrupa dinî liderlerle yapılan toplantılar dikkate alındığı zaman, Diyanet İşleri Başkanlığının geldiği nokta, ufuk açısından, olaylara bakışı noktasında son derece önemli gelişmeler katetmiştir.

2002 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı 28 ülkede bu hizmetlerini sürdürürken, bugün birçok topluluk ve ülke bazında 81’e bu rakamın ulaştığını da belirtmemde yarar var. Tabii ki, inanıyorum, hangi iktidar olsa, Türkiye'nin en önemli kurumlarından bir tanesinin nasıl geçmişte sayısının 28’e çıkarılması konusunda bir gayret sarf edilmişse, 81’lere, 101’lere çıkarılması konusunda herkes aynı gayreti gösterecekti ama bu, bizim İktidarımız dönemine kısmet olmuş. Bunu söylüyoruz. Umuyorum ki herkes aynı çabayı gelecek dönemlerde de gösterir.

Vekil imamların kadroya alınmasıyla ilgili burada talepte bulunuldu. Bunları da Komisyonda tartıştık. Bir önergeyle, inanıyorum ki, hepimizin ve özellikle vekil imam kardeşlerimizin beklediği bu soru da cevabını bulacak. 2005 yılından sonra altı aylık bir süre vekil imamlık yapmış din görevlilerimiz, altı aylık süre içerisinde yapacakları müracaatlar neticesinde, böyle bir imkânı yüce Meclisin kabul etmesi hâlinde gerçekleşmiş olacak.

Ayrıca, 2010 yılı içinde yasayla tanınan, yasayla elde edilen 9.882 kadronun 5 binine de açıktan atama imkânı getiriyoruz. Bu da Komisyonda kabul edilmiş idi. Genel Kuruldan geçince, yasa yürürlüğe girince 5 bin kadroyu da alma imkânımız olacak. Bunun önemini de arkadaşlarımız belirttiler, son derece önemlidir. 11 bin civarında, bugün camilerimizin görevlisinin, kadrolu görevlisinin olmadığı dikkate alınırsa bu hizmetlerin önemi ve nasıl verilmesi gerektiği konusundaki bilincin yüce Meclis ve milletimiz tarafından takdir edileceği inancındayım.

Tasarı hazırlanırken tüm kesimlerin görüşleri alınmıştır. Yıllardır aslında bu yasa -otuz bir yıldır- hazırlanıyor ve bugün huzurlarınıza gelmiş bulunuyor, bunda da bir eksiklik olduğu kanaatinde değilim.

Din Şûrası -Mehmet Bey burada ifade ettiler- belli periyotlarda toplanıyor. Dördüncü Din Şûrası toplandı ve gündemi “Sosyal Hayat ve Din” idi. Bu konunun uzmanları günlerce bu konuyu tartışıyorlar, bunlar bir eser olarak da daha sonra milletimize kazandırılıyor. Önümüzdeki süreç içerisinde öne çıkan konular yine bu Şûra tarafından tartışılacak ve milletimize bu bilgiler emanet edilecektir.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Biz, böyle geniş tartışılsaydı dedik Sayın Bakan, şûra yapılmıyor demedik.

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Evet, “Diyanet Akademisi” fikri bizim tarafımızdan da uygun bulunan bir görüştür. İhtisas merkezleri şu anda kuruyoruz, yedi ihtisas merkezi, yedi bölgede düşünüyoruz, bu son derece önemli. Bunun bir akademi şeklinde ele alınmasını tabii ki uygun buluyoruz fakat kurumlar arası yaptığımız görüşmede bir mutabakat elde edilemediği için bu çerçevede kalmış bulunuyor.

Yine, önemine binaen bugün burada ifade edilen özellikle Alevilik konusu ve diyanet konusu ele alındı, bu konuyla ilgili de bir iki hususu belirtmek istiyorum.

Öncelikle Diyanet İşleri Başkanlığı Alevi vatandaşlarımızın yaşadığı illerdeki bütün görevlilerini Alevilik, Bektaşilik konusunda hizmet içi bir eğitime tabi tutuyor. Öteden beri, klasik, kulaktan duyma yapılan şikâyetlerin artık bugün olmadığını net bir şekilde ifade etmek istiyorum. Bu hassasiyetlerin Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından gözetildiğini belirtme açısından. İlk defa hutbelerde, vaazlarda ve televizyon programlarında konu bilimsel olarak ele alındı. 21 Alevi-Bektaşi klasiği yayınlandı ve Alevilik referans kaybından âdeta kurtuldu.

Bildiğiniz gibi, şifahi kültür hâlindeki Alevi-Bektaşi geleneği yazılı bir kültüre, olmasına rağmen, günümüze aktarılamadığı için dönüştürülememiş idi. Bu konuyla ilgili Alevi-Bektaşi klasikleri çerçevesinde Hacı Bektaşi Veli’nin eseri olan Makalât, Şerhi Besmele ve Velâyetnâme gibi eserler günümüz Türkçesine Diyanet teşkilatı tarafından kazandırılmasının yanında,  Dilgüşâ, Cabbar Kulu, Dastanı İbrahim, Kitabı Dâr, Erkanname, Hızırname, İlmi Cavidan ve Sarayname gibi Alevi klasiklerinin günümüze kazandırılması konusunda da Diyanet İşleri Başkanlığımızın gayretleri, çabaları ortadadır. Bunların da takdirle karşılandığını ifade etmek istiyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Alevi çalıştayları ile Diyanet Teşkilat Yasası’nı tıpatıp mukayese etmeyi ben şahsen doğru bulmuyorum. Bu çalışma son derece önemli bir çalışmadır, otuz bir yıldır Türkiye'nin en önemli kurumlarından biri olan Diyanet teşkilatının ve teşkilat mensuplarının beklediği bir yasadır. Alevi çalıştayları ise uzunca yıllardır ihtilaf konusu olan bir konunun cumhuriyet tarihi değil, daha öncesinde de hiç ele alınmayan bir ihtilaf konusunun ilk kez devlet tarafından ele alınmasıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – İlk kez devlet olarak ele aldık, taraflarla…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sonuçta bir şey yok ki! Hep konuşuluyor, icraat yok! Neye bağlandı?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bakınız, bu konu çok önemli bir konudur, sonucu da göreceksiniz.

…bir araya geldik, konuştuk, şimdi önümüzdeki haftalarda raporunu ve bütün konuşmacıların konuşmalarını içeren tutanakları, her şeyi sizinle paylaşacağız, size vereceğiz. Geldiğimiz noktada, bir: Sembolik anlamda önem taşıyan Madımak Otelinin kamulaştırmasını gerçekleştirdik. 15 Temmuzda mal sahibi yargıya götürmüş konuyu, inanıyorum ki bedel artırımı olsa da olmasa da neyse o konu bitmiştir, kamulaştırılmıştır.

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Cemevleri ne oldu? 

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Müsaade edin efendim.

İki: Çalıştaylarda çıkan önemli bir konu din kültürü ve ahlak bilgisi müfredatı konusudur. Şu anda Alevi’siyle, diğer kesimleriyle Din Öğretimi Genel Müdürlüğünün başkanlığında müfredat çalışması, din kültürü-ahlak bilgisi öğretiminin nasıl olması gerektiğiyle ilgili çalışma şu anda devam ediyor ve önümüze bir metin gelecek. Bunu yine ilgili kesimlerle tartışıp, artık çocuklarımıza din…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayınız.

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Sayın Başkanım, müsaadenizle.

Şimdi bu konuyu da derli toplu bir şekilde ilgili taraflarla paylaşıp, bunun “Din Kültürü-Ahlak Bilgisi” kitabı olarak çocuklarımıza okutulmasını sağlayacağız.

Üçüncüsü, cemevlerinin statüsü konusudur. Çalıştaylarda statü verilmesi konusunda ittifak sağlanmıştır. Ama, ne olur, ülkemizin birliği, dirliği her şeyin önündedir. Bu konularda mümkün mertebe çok konuşmama, bu nazik konuyu hassas bir şekilde götürme çabası içerisindeyiz. Şu anda Hukuk Komisyonumuz Adalet Bakanlığı Müsteşarının Yardımcısının başkanlığında kuruldu.

Ve cemevinin statüsü nasıl olacak, mevzuatımızda nasıl yer almalı? Bakın ben Cumhuriyet Halk Partisinin programını da okudum bu konuda, sizin program da elimizde var. Yani burada toplumsal barışa katkı sağlayacak bir şekilde bu talebin, insan haklarına dayalı bu talebin yerine getirilmesi çabası, gayreti içerisindeyiz. Yani bugüne kadar hiç ele alınmayan bir konu çözüm aşamasına, çözüm virajını dönme noktasına gelmiş bulunuyor. Burada birkaç aylık, bir iki aylık bir tahammülü de ben sizden istirham ediyorum. Çıkacak olan neticeyi de sizlerle paylaşacağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çelik, lütfen tamamlayınız.

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Son, toparlıyorum Sayın Başkanım.

Onun için özellikle şunu söylüyorum: Geleceğin Türkiye’sinde Diyanet vizyonu, Diyanet Teşkilatı vizyonu ve tüm İslami yorumların bunun içinde yer alması konusu bugün açısından farklı bir konudur, gelecek açısından anlamlı bir konudur. Bunu bu şekilde kısa bir cümleyle ifade ediyorum ve son olarak şunu söylüyorum: Diyanet İşleri Başkanlığı Kurumu milletimizin doğumunda var, düğününde var, tasasında var, sevincinde var, şehidinde var, gazisinde var, istikbalinde var, bekasında var, nihayet cenazesinde var. Toplumsal kabul ve meşruiyetin en güçlü kurumu Diyanet İşleri Başkanlığıdır diye ifade ediyorum. Tekrar tüm teşkilat mensuplarına bu yasanın hayırlı olmasını diliyorum, milletimize hayırlı olmasını diliyorum, bütün partilerin bu bakış açısı ve bu katkılarından dolayı da bütün siyasi partilere teşekkür ediyorum, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çelik.

Sayın milletvekilleri, on beş dakika ara veriyorum.

                               

Kapanma Saati: 20.20

 


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.38

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 124’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

507 sıra sayılı Teklif’in görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, şahsı adına Mersin Milletvekili Mehmet Şandır konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yorucu bir haftanın sonuna geldik. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu hafta iki önemli kanunun birini bitirdik, birine başlıyoruz. İkisi de teşkilatlandırma kanunu. Kuruluş ve görevlerle ilgili hukuk oluşturuyoruz.

Diyanet İşleri Başkanlığının önemini tüm konuşmacılar vurguladı. Gerçekten, ülkemiz ve insanımız açısından Diyanet İşleri  Başkanlığı çok önemli görevler yapmaktadır. Olmazsa olmaz mahiyetinde bir fonksiyonun, hem bireyin hem toplumun inanç dünyasını, inancını, ibadetini ve bu hizmetin karşılayacak olduğu alanları yöneten, bu konuda organizasyonu kuran, teşkilatları yöneten bir kuruluş olarak Diyanet İşleri Başkanlığı 1924 yılından bu yana, cumhuriyetimizle yaşıt, çok değerli bir kurumumuzdur.

Diyanet İşleri Başkanlığı -tüm anayasalarımızdaki yeri şu cümlelerle ifade edilmiştir- “Laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek görev yapar.” diye Anayasa’mızda çok önemli bir alanı belirlemiştir. Bana göre, bize göre burada iki önemli husus vardır. Tüm siyasi görüş ve düşüncelerin dışında kalmak, ama bunu yaparken din ve devlet işlerinin ayrı tutulması ilkesinin yani laiklik ilkesinin, doğrultusunda böyle bir görevi yapmak ama bu görevi yaparken de milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaçlamak.

Değerli milletvekilleri, inanmak bireysel olarak her insanın en önemli hassasiyetidir. Eylemlerimizi belirleyen çok temel duygu inanmaktır. İnanç alanını, bu alana dönük hizmetleri programlayan, yöneten kurum olarak Diyanet İşleri teşkilatı bu toplumun ve bireyin en temel ihtiyacını, bu ihtiyacının karşılanmasını tanzim eden çok değerli bir kuruluştur, çok önemli bir fonksiyondur. Dolayısıyla biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak Diyanet İşleri Başkanlığını çok önemsiyoruz, çok değer veriyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığında çalışan tüm çalışanları, hocalarımızı, görevlilerimizi, emeklerini çok değerli buluyoruz, onları her türlü takdirin üstünde tutuyoruz, onların toplum hayatında ve bireyin hayatındaki yerini biliyoruz, çok önemsiyoruz, onlarla ilgili bir yapının hukukunu oluştururken de çok dikkatli olmamız gerektiğini, çok üzerinde durmamız, düşünmemiz gerektiğini tekrar ifade ediyoruz.

Otuz bir yıldan bu yana, geç kalmış; maalesef, üzüntüyle ifade ediyorum, tüm hükûmetlerin, tüm Parlamento tarihinin bir eksiği olarak ifade ediyorum, 1979’dan bu yana Diyanet İşleri Başkanlığı bir hukuka dayalı olmadan yönetilmekte. “İkincil hukuk” dedi Sayın Bakan. Diyanet İşleri Başkanlığının temel fonksiyonlarını hukuklaştıran teşkilat yasasının 12 temel maddesini Anayasa Mahkemesi iptal etmiş, bir yıl süre vermiş olmasına rağmen, otuz bir yıldan bu yana bu bir yıl tamamlanmadı ve bu teşkilat yasası maalesef çıkarılamadı, bugüne gelindi. Bugün, eksikliklerini ümit ederim ki burada tamamlarız ama sonuç olarak bir teşkilat yasasının çıkartılmış olmasını, tamamlanmış olmasını, buraya getirilmiş olmasını çok önemsiyorum. Buna karar veren iradeye ve katkı veren tüm emeklere Milliyetçi Hareket Partisi olarak çok teşekkür ediyorum.

Bu kapsamda, bu anlamda, bu kanunun bir teşkilat kanunu olması açısından kapsayıcı olması gerektiği kanaatindeyim. Bu kanun teşkilatın tüm alanlarını ve verdiği hizmetin tüm yönlerini kapsayıcı olmalı. Bu kapsamada özellikle özlük hakları konusunda Sayın Bakan adaletli olmalı. Taşra teşkilatıyla merkez teşkilatı arasında özlük haklarında eğer bir adaletsizlik varsa, inanç dünyasıyla ilgili bir hizmeti tanzim eden böyle bir kurumun hukukunda böyle bir adaletsizlik taşınamaz bir husus olur. Bu noktada şikâyetler var. Hazırlanılan bu kanun tasarısında adaleti bütünüyle temin etmediği yönünde teşkilatınızın içinden birimlerin şikâyeti var, bunu önergelerimizde, bunu maddelerin üzerinde, bölümlerin üzerindeki konuşmalarımızda ifade edeceğiz.

Bir başka husus: Diyanet teşkilatı, Diyanet İşleri Başkanlığı bin dört yüz yıllık geleneğin devamını, onun hizmetini yürütüyor. Bu sürekliliği bozmamalı. Bir hukuk oluştururken, günümüzün şartlarına uygun bir hukuk oluşturmak gayesiyle yeni bir yapı kurulurken o geleneği bozmamalıyız.

Bir başka husus: Müktesep mutlaka korunmalı. Bu hizmeti zor şartlarda bugüne kadar veren insanlar, bu konuda alın teri döken, emek veren insanların müktesebi korunmalı, yeni yapıya adapte etmeli, hizmetlerinin devamı temin edilmeli. Bu anlamda, işte, fahri öğreticiler, Kur’an kurslarının hocaları, 4/B’lilerin durumu, vekil imamların durumu mutlaka, mümkün olabildiği kadar tatmin edici ama mutlaka adaletli bir şekilde tanzim edilmeli. Otuz bir yıl beklemiş bir kanunu aceleye getirmememiz gerekiyor. Sayın Bakan dedi ki: “Tüm taraflarla uzun uzun konuştuk.” Yeterince konuşulmadığı, özellikle Diyanet teşkilatıyla ilgili, özellikle taşra teşkilatıyla ilgili olarak yeterince istişare edilmediği yönünde şikâyetler bulunmaktadır. Bunlarla, ümit ediyorum ki bu müzakereler sırasında eksik olan hususları burada tamamlarız.

Değerli milletvekilleri, din hizmetlerinin, inanç ve ibadet hizmetlerinin ve ahlaklı nesiller yetiştirilmesi hizmetlerinin değerini, önemini hep beraber burada ifade ettik ama bunu ifade ederken unutmayalım ki inanmak duygusu en büyük ortak paydamız. Bu ortak paydayı yaralayıcı, ayrıştırıcı bir hukuk da geliştirmemeliyiz. İnsanlar Yaradan’ın birleştirici ortak paydasında kendi inançlarıyla ilgili neye ihtiyaç duyuyorlarsa onu karşılamak mecburiyetindeyiz. Diyanet İşleri Başkanlığı İslam inancının ibadet, inanç ve ahlak kısmının hizmetini sunmakla görevli ama mümkün olabiliyorsa tüm inançların, tüm farklılıkların “Yaradan” ortak paydasında, “inanmak” ortak paydasında talebini, ihtiyacını karşılayacak bir hukuk geliştirmemiz lazım.

Ben Sayın Bakanın hassasiyetine katılıyorum. Bazı konularda acele etmemek, çok konuşmamak gerekiyor ama sorunları da sürekli erteleyerek, yok sayarak ve o ayrışmayı görmezlikten gelerek çok da doğruyu yapmış olmayız diye düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bunun için, başladığınız ve Milliyetçi Hareket Partisi olarak Sayın Genel Başkanın dört defa grup konuşmalarında ifade ettiği, teklif ettiği çözümleri de dikkate alarak başladığınız bu Alevi kurultayı, çalıştayı çalışmalarını sonuçlandırmalısınız ve her anlamda bir olduğumuz, beraber olduğumuz, kardeş olduğumuz, aynı Allah’ın yarattığı en şerefli varlıklar olarak bu coğrafyada birlikte yaşadığımız Alevi kardeşlerimizin, Alevi inancına, Alevi İslam inancına bağlı kardeşlerimizin taleplerini de mutlaka Diyanet gibi, yani inancın hukukunu, inanç hizmetlerinin hukukunu belirleyen bir yapıda yerini buldurmamız lazım.

Katılıyorum, acele etmeyelim. Üzerinde çok polemik yapmadan, hatta hiç siyaset yapmadan yani parti siyaseti yapmadan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız sözlerinizi.

Buyurunuz.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - …sabırla ama istişare ederek, doğruyu yaparak, ama böyle bir temel yapı kurarken mutlaka onları da bu kapsayıcılığın içerisine alarak adaletli bir şekilde o hususun da tanziminde, düzenlenmesinde adım atmamız gerekir diye düşünüyorum.

Bu yasayı çok önemsiyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu konuda iki grubu çok uzun müddetten bu yana çalıştırıyoruz. Sayın Bakan bu konunun taslağını bize getirdiği andan itibaren hem Plan Bütçe Komisyonunda hem onun dışında, hocalardan, gerek Meclis içerisinde milletvekili arkadaşlarımızdan gerekse dışarıdaki uzmanlardan, bu konuda Milliyetçi Hareket Partisi ARGE’sinin hazırladığı yayınlardan da faydalanarak uzun bir çalışma yaptık. Ümit ediyoruz Sayın Bakan bir karşıtlık olarak algılamaz. Biz önergelerimizde, konuşmalarımızda bu kanuna katkı vermek istiyoruz. Bu kanunun mükemmel çıkması lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şandır, lütfen…

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sayın Başkanım, bitirdim…

Demin burada bir sayın milletvekili ifade etti “En fazla tartışılan, en fazla sorun alanı olan, en çok sorunun çıktığı bir konuda kanun çıkartıyoruz.” dedi. Ben din, Diyanet işlerinin “sorun” kelimesiyle anılmasını bir haksızlık olarak görüyorum. Yani biz birçok konuda tartışabiliriz ama inanç konusunda, din konusunda, özellikle de Diyanet konusunda, hoca efendileri tartışarak, bu kurumu tartışarak biz bu kuruma çok da iyilik etmiş olmayız. Suhuletle, sabırla iyiyi, mükemmeli bulmak için burada karşılıklı katkı vermek niyetiyle, uzun tartışmalarla bu kanunun mükemmel bir şekilde çıkmasına katkı vereceğimizi ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şandır.

Sayın milletvekilleri, soru-cevap bölümüne geçiyoruz.

Süremiz yirmi dakikadır.

Sayın Çalış, Sayın Asil, Sayın Bulut, Sayın Ağyüz, Sayın Yıldız, Sayın Çelik, Sayın Paksoy, Sayın Köse ve Sayın Baratalı sisteme girmişler.

Soruların birer dakika olduğunu tekrar yineliyorum.

Buyurunuz Sayın Çalış.

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuzdan Kastamonu Milletvekilimiz Sayın Mehmet Serdaroğlu’nun vekil imamlara kadro verilmesiyle ilgili kanun teklifinin, görüşmekte olduğumuz tasarıda yerini bulmadığını görüyoruz. Görüşmekte olduğumuz bu kanuna ortak bir önerge ekleyerek vekil imam, fahri öğretici ve 4/B’li  din görevlilerine kadro vermeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çalış.

Sayın Asil…

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, ilki 3-4 Haziran 2009’da Ankara’da başlayan Alevi açılımının, sanırım, yedinci çalıştay ile ilk etabı sona erdi. Milliyetçi Hareket Partisi olarak Türk kültürüne ve millî kimliğe ve kardeşliğe büyük katkıları olacağına inandığımız çözüm çabalarına katkı sağlamak amacıyla değişik vesilelerle düşüncelerimizi ortaya koyduk. Çalıştaylarda Alevi kuruluşlarımızın görüş ve değerlendirmeleri ışığında ve hukukun içerisinde olgunlaşan mutabakat zemini oluştuğunu memnuniyetle gördük. Ancak bütün bunların tasarıya yansımadığını görüyoruz. Çalıştaylarda Alevi İslam inancına mensup kardeşlerimizin sorunları ve beklentileri neler olmuştur? Bu sorunların çözümünde ve beklentilerin cevaplandırılmasında ne gibi çalışmalarınız olacaktır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Asil.

Sayın Bulut…

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakan, Devlet Memurlarının Şikâyet ve Müracaatları Hakkında Yönetmelik çerçevesinde Türk Diyanet Vakıf Sendikası, Başkanlığınıza yazdığı yazılara cevap verilmemesi üzerine 12/11/2009 tarihinde 2825 sayılı yazı ile BİMER’e müracaat etmiştir. Şimdi, bu Yönetmelik’in 14’üncü maddesine göre cevap vermeyen görevlilerin, Devlet Memurları Kanunu’nun 125’inci maddesine göre disiplin cezası ile cezalandırılmaları gerekir. Bu konuda ne gibi bir çalışma yaptınız?

İkinci sorum: Balıkesir ilinde kaç cami vardır? Bu camilerin kaçında devletin, sizin resmî görevliniz yoktur?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bulut.

Sayın Ağyüz… Yok.

Sayın Yıldız…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, Hükûmetinizce dinler arası diyalog çalışmalarına destek verdiğiniz bilinmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı da buna maddi ve manevi katkı sağlamaktadır. “Hak geldi, batıl zail oldu.” ayeti kerimesi ile dinler arası diyaloğu nasıl izah etmektesiniz?

Ülkemizde değişik isimler adı altında misyonerlik faaliyetlerinin köylere kadar indiği günümüzde, vatandaşlarımızın dinî değerlerinin korunması ve yaşatılması için ne gibi tedbirler almaktasınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yıldız.

Sayın Çelik…

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Ben de özellikle camilerimizin konumuyla ilgili, mimari durumuyla ilgili bir soru yöneltmek isterim. Türkiye’de camilerimizin, özellikle çarşı içerisinde ve kent merkezinde olan camilerin, uygun, ibadetin huşu içerisinde yapılmasına elverişsiz bir keşmekeş içerisinde olduğunu görüyoruz. Cenaze namazlarında dahi, cenaze namazı kıldırılamayacak bir konumda olduklarını görüyoruz. Altları dükkân olarak açılıyor, kiraya verilen bölümleri oluyor. Bundan arındırılarak estetiğe ve mimariye uygun hâle mümkün olduğunca getirebilir miyiz camilerimizi? Birinci sorum bu.

İkincisi, yine karmaşa içerisinde cami yapımı için para toplanıyor. Bunun da sistematize edilmesi mümkün değil mi? Eski bir mülki amir olarak buna çözüm bulmanızı istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çelik.

Sayın Paksoy

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, yıllarını bu kuruma veren ve yapmış oldukları çalışmalarla kurumu ve hizmetleri bugüne ulaştıran Diyanet çalışanlarının emeğinin yeteri kadar değerlendirilmediğini düşünüyorum. Hak ve adaleti tavsiye eden kurumda bu durumu emeğe saygı ve adaletle nasıl izah edersiniz? Durumunu iyileştirdiğinizi söylediğiniz personelin başka bir kurumda çalışan personel ile maaşını kıyaslar mısınız?

İkinci sorum: Sözleşmeli Kur'an kursu öğreticilerini kadroya almayı düşünüyor musunuz? Bu konuda hâlihazır bir çalışmanız var mıdır? Yoksa bu konuda bir çalışma yaparak ilerisi için söz konusu personele bir vaatte bulunur musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Paksoy.

Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, ibadethanelerin elektrik borçları Diyanet İşleri Başkanlığınca ödeniyor. Bugün Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülen bir tasarıyla ibadethanelerin birikmiş elektrik borçları faizleriyle birlikte silindi. Cemevlerinin elektrik borçları bu kapsamda silinecek midir?

Sayın Bakan, Türkiye Büyük Millet Meclisinde Alevilikten bahsetmek elbette ki cesur ve olumlu bir adımdır. Bu anlamda Türkiye Cumhuriyeti’nin Büyük Millet Meclisine çok teşekkür ediyorum.

Merak ettiğim bir soru var: Diyanet İşlerinin 100 bin civarında personeli var, bu personel arasında Sünni İslam inancının dışında, örneğin Alevi İslam inancını taşıyan kaç kişi çalışıyor? Bunu merak ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Köse.

Sayın Baratalı…

BÜLENT BARATLI (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle AKP Grubu adına konuşan Sayın Milletvekilimiz Denizli, İzmir ve Samsun müftülerinden bahsetti Kurtuluş Savaşı’mıza destek veren, kendilerini yâd etti. Ben de onları yâd ediyorum ama tarihe not düşerken Dürrizade Abdullah Efendi’yi de unutmamak gerekiyor. Dürrizade Abdullah Efendi, Atatürk ve millî mücadeleye katılanlar için idam fetvası veren bir şeyhülislamdır. Türkiye’de kalamamıştır. Rodos’a gitmiş ve daha sonra “Osmanlı’ya en büyük hatam kılıç çekmektir” diyen Şerif Hüseyin’e sığınmış ve Türkiye’ye gelememiştir. Bunu katkı için söylüyorum değerli arkadaşıma.

Sayın Bakana bir soru sormak istiyorum: Sayın Bakan, 21’inci maddenin altıncı bölümünde din hizmetleri sınıfında, altıncı bölümde Diyanet İşleri Başkanlığı Dinî Yüksek İhtisas Merkezi Müdürüne de bir makam tazminatı veriyoruz. Bunu son derece olumlu olarak karşılıyorum ancak bunu yaparken Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter yardımcılarını devreden çıkarıyoruz. Bu kul hakkı yemek demek olmuyor mu Sayın Bakan? Kul hakkı gözetemiyoruz burada.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Baratalı.

Sayın Tan…

MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Başkanım bir açıklama getirebilir miyim?

AHMET TAN (İstanbul) – Efendim, İstanbul’da Zincirlikuyu Mezarlığı’nın girişinde bir ayeti kerîme yer alır. “Her canlı ölümü tadacaktır.” diye. Bu ayeti kerimenin çevirisinde bir eksiklik olduğu ifade edilmektedir. “Külli nefsin zaikatül mevt.”, “Bütün nefisler ölümü tadacaktır.” diye. Bu çeviriyi Belediye mi yapmıştır, Diyanet İşleri mi yapmıştır? Bu çevirinin bir de altından 100 binlerce insan geçtiği dikkate alınırsa din psikolojisi açısından etkileri nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Tan.

Sayın Çiçek…

MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) – Sayın Başkanım, Sayın Baratalı’nın İstanbul’da Dürrizade’nin vermiş olduğu fetvayı hatırlatması üzerine söz almış bulunuyorum.

BAŞKAN – Soru-cevap için sisteme girdiniz efendim. Onun için söz vermedim size.

Buyurunuz.

MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) – Şimdi, Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilatının tarihin her döneminde hizmetlerinden bahsederken İstanbul’da Atatürk’le beraber ulemanın ve İstanbul’daki din görevlilerinin müşterek İstiklal Savaşı’nın hazırlanmasının planlarının hazırlandığını ifade etmiştim. Bu konuda belgeler Kasımpaşa’daki kayıkçı imalathanelerinde. İstanbul’un ileri gelen bütün ulemasının orada bulunduğunu daha sonra da Dürrizade’nin vermiş olduğu bu fetvanın İngilizlerin baskısı üzerine verildiğine dair İsmet Bozdağ’ın belgeleri yayınlanmış durumda.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT BARATALI (İzmir) – Daha kötü olmuş o zaman.

MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) – Şunu söylemek istiyorum: İşgal dönemindeki olayları tarihî şahsiyetlerle bağlı hâle getirmemek lazım. Diyanet Teşkilatının, o günkü şeyhülislamlığın İstiklal Savaşı’nın hazırlanmasında fiilen orada olduğunu herkes biliyor. Dürrizade’yi de zaten bu konuda kimse tasvip etmemiştir.

BÜLENT BARATALI (İzmir) – Ben de onu söyledim.

BAŞKAN – Anlaşılmıştır efendim.

Sayın Bakan, buyurunuz.

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Şimdi, öncelikle bu BİMER’e yapılan bir müracaatla ilgili bir konu dile getirildi. Doğrusu ben bu konunun içeriğini bilemiyorum. Bu eğer tarafımıza iletilirse yazılı veya sözlü olarak bunun cevabını verebileceğimizi ifade ediyorum.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Tarih sayısını verdim.

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Tamam, aldım, yazılı olarak cevabını…

Balıkesir’de 1.424 imam hatip kadrosu var, 1.400’ü dolu, 24’ü boş. Zaten yasa bunu da karşılayacak şekilde düzenlemeler içeriyor.

Bu dinler arası diyalogla ilgili “Hak geldi batıl zail oldu.” ayeti kerimesiyle mukayesesi nasıl yapıldı? Doğrusu, ben onu bilemiyorum.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Diyanet İşleri Yüksek Kurulu Başkanı…

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Hayır. Diyalog ve ayeti kerimenin içeriği, zail olan ve batıl olan şey belli. Semavi dinler aynı zamanda İslam’ın içinde olan dinlerdir. Orada “batıl” diye ifade edeceğimiz şeyden kastın ne olduğu gayet açıktır. Yani, siz bununla, öyle tahmin ediyorum ki, Hristiyanlığı, Yahudiliği kastetmiyorsunuz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Onlar da batıl.

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) - Onun için, burada şunu ifade edebilirim: Başkanlık…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Tahrif edilmiş hâlleri batıl Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Tabii, bunlar ayrı tartışmalar. Yani, gelen son dinin İslam olduğu vurgusu orada vardır. Yoksa içeriğiyle ilgili diyalogla nasıl bağlantı kurulduğunu anlayamadığım için söylüyorum.

Başkanlık, dinlerle ilgili toplantılarda dinlerin teolojileri, inanç ve esaslarını değil, dinlerin toplumsal ve evrensel barışa katkısını değerlendirmektedir. Başkanlığın bakışı bu. Bu sebeple, daha önceleri kurulan Başkanlık bünyesindeki Dinler Arası Diyalog Müdürlüğü, bugün Dinler Arası İlişkiler Müdürlüğü olarak düzeltilmiş, değiştirilmiştir. Bunun belirtilmesinde yarar görüyorum.

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Doğru mu sizce Sayın Bakan?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) - Ben doğrusu, bu ayeti kerimeyle bahse konuyu bir arada tutmayı anlamakta zorlandığımı ifade ediyorum.

Bir diğer soru: “Her nefis ölümü tadacaktır.” Mezarlıkta bir ayeti kerime sorusu vardı. Bunun, tabii belediyeye sorulması gerekiyor. Diyanet İşleri Başkanlığının görev alanları içerisinde bir alan değil mezarlıklar ama yani ilk bakışta da mezarlar, biliyorsunuz diriler ölüleri götürürler. Böyle bir ayeti kerimenin orada olmasının da ben doğrusu “Her nefis ölümü tadacaktır.” anlamındaki ayeti kerime oraya uygun bir ayeti kerimedir. Herhâlde bu düşünülerek belediye mi yaptı, başkaları mı yaptı? Diyanet teşkilatının uhdesinde, görev alanında bir işlem olmadığını söylemeye çalışıyorum. Diğeri…

BAŞKAN – Tercümesinin yanlış olduğunu söyledi Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Ben onu anlayamadım.

AHMET TAN (İstanbul) – Tercümesinin…

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Yani tercüme anlamının; tamam anladım.

BAŞKAN – Tercümesi yanlış diye söyledi.

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Ben onu anlayamadım Sayın Başkanım. Eğer öyleyse…

BAŞKAN – Düzgün tercümesinin konulmasını talep etti.

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Yani bu hassasiyetinize teşekkür ediyorum. Böyle bir durum söz konusu ise tabii ki ilgili arkadaşlara gerekli talimatları bu akşamdan veririz. Böyle bir ayeti kerimenin yanlış aksetmesi gibi bir durum söz konusu olamaz.

Şimdi, bir diğer konu, işte efendim “Diyanette hangi inanca veya hangi mezhebe mensup insanlar var?” gibi bir soruyu, doğrusu böyle bir soruyu Diyanet sorumluları, yetkilileri eleman alımında sorma hakkına sahip değiller. Oradaki ana kriter Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığıdır. Bunun bilinmesinde yarar vardır. Ama Diyanetin kuşatıcılık yönünün de hele hele bu yasayla birlikte çok daha önemli noktalara taşındığını, hepimizin geleceğe dönük de çok sağlıklı bakışlar içerisinde olduğumuzu hepiniz ifade ettiniz.

Bir diğer soru; maaş kıyasında bulunuldu. Ek ödemeler alan kurumların dışında maaşlarda bir ciddi farklılığın olmadığını, bu düzenlemelerin ciddi anlamda bir eşitlik sağladığını Diyanet personeli açısından rahatlıkla söyleyebilirim.

Bu Alevi çalıştayı ile ilgili konuları tamamladık. Bununla ilgili komisyonlar çalışıyor. Grupları da bilgilendireceğimi ifade ediyorum, sizlerin de görüşlerinizi alarak birlikte, neticeye ortak bir şekilde gitmemizin yararını, önemini bir kez daha vurguluyorum.

Vekil imamlarla ilgili, yasada neden teklif yer almadı? Tabii, bu, ağırlıklı, Komisyondaki teknik bir çalışmanın ürünü, bizim bir dahlimiz söz konusu değildir. Fakat vekil imamların kadroya alınmasıyla ilgili, biz Hükûmet olarak bir irade ortaya koymuş bulunuyoruz. Yüce Meclisin de buna katkı sağlayacağı inancı içerisindeyim ve vekil imamları bu şekilde kadroya almış olacağız. Bunlar mesleki formasyon sınavı, yeterlik belgeleri olan insanlar, görevliler. Dolayısıyla bunların kadroya geçirilmesi bu anlamda mümkün olacaktır Meclisin kararı ile.

4/B’lilerle ilgili, az önce sayın grup başkan vekili arkadaşlarımız da ifade etmişlerdi, sormuşlardı. 15 bin civarında 4/B’li personel var. Yalnız, diyanet teşkilatında değil, birçok kurumda bu sözleşmeli personel statüsü söz konusu. Bunların tümünü kadroya geçirme durumu arzu edilebilir, bizim tarafımızdan da arzu edilebilir. Bu teklifi de bu talebi de saygıyla karşılarız fakat gerçekleşmesi tabii ki maliyeyle olan müzakerelerimizde gündeme de alınmayan bir konudur, onu da açıkça ifade edeyim. Gerekçesini biliyorsunuz, rakamlar çok yüksek ve bu konuda bir uzlaşı sağlanamayacağı düşüncesiyle ele almış değiliz.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Misyonerlik faaliyetleri ile ilgili…

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Genelde, burada ifade edilen sorular bu kadar.

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Elektrik borçları Sayın Bakan…

BÜLENT BARATALI (İzmir) – Sayın Bakan, büyükşehir belediyelerinin genel sekreter yardımcılarının…

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Bir dakika, ben sorulara bakıyorum yani hepsini not ettim.

BÜLENT BARATALI (İzmir) – Makam tazminatı kalkıyor yani burada bir kul hakkı gözetiniz…

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Belediyelerle…

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Hangisi efendim?

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Genel sekreter yardımcıları…

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Belediyelerle ilgili…

Tabii, imar mevzuatında bundan sonra ibadethanelerin ne şekilde yapılacağı tanımlandı uzunca bir süredir ama daha önceleri, yıllardır yapılan ibadethanelerin, şehir içinde kalan ibadethanelerin çeşitli sosyal donatı alanlarında imkânlara sahip olmadıklarını biliyoruz. Bazı yerel yöneticilerin, bu alanları, bu ibadet merkezlerini, mekânlarını rahatlattıklarını görüyoruz, istimlakleri gerçekleştirerek. O şekilde bir rahatlama gerçekleşecek. Bunun dışındaki yeni alanlarla ilgili böyle bir sorun, yeni ibadet yerleriyle ilgili böyle bir sorun yaşanmadığını…

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – “İbadethane” adı altında çok kötü yapılar var.

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) - Çünkü imar mevzuatı çerçevesinde bunlar gerçekleştiriliyor ama özelde bahsettiğiniz yerler varsa…

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) - İyileştirilebilir mi mevcutlar?

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) - Tabii, iyileştirilebilecekse bu konuda katkılar sunulabilir.

Bu, su ve elektrik parası çok yoğun şekilde kullanılıyor. “Diyanetin bütçesinde ayrılmış çok cüzi bir miktar vardır yani camilerin elektrik ve su giderleri Diyanet tarafından karşılanıyor, bütçeden karşılanıyor.” gibi bir yaklaşım doğru değil. Bunun rakamlarını size yazılı olarak verebiliriz. Ağırlıklı olarak dernekler tarafından karşılanıyor ve gitgide de geçmiş yıllara göre yoğun bir şekilde bu sivil örgütlere devrediliyor.

BAŞKAN – Süremiz doldu Sayın Bakan.

BÜLENT BARATALI (İzmir) – Efendim, genel sekreter yardımcılarının makam tazminatı kaldı Sayın Bakan,  büyükşehir belediyelerinin genel sekreter yardımcılarının.

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Bunlar makam tazminatını başka yerden aldıkları için buraya yazılması uygun bulunmuş, teknik olarak arkadaşlar değerlendiriyorlar.

BÜLENT BARATALI (İzmir) – Cetvelden kalkıyor. 

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Yazılı olarak bunu size cevaplandırabiliriz.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Bir de şunu söyleyerek kapatalım: Merkezdeki personelin ücretlerinin artırıldığı, taşradakiyle bir dengesizlik olduğu ifade edildi. Bu doğru değil. Statü değişikliğinden kaynaklanan merkezdeki ücretli artışlarını dikkate almak gerekiyor yani Diyanet teşkilatında genel müdürlük yok. Şimdi, genel müdürlük olunca sanki merkezde ücret artışı varmış gibi görülüyor, değil. Bu adalet gözetilmiştir. Taşrada müftülerin 3.000 olan göstergesi 3.600’e çıkarılmıştır ama genel müdürlük olmadığı için şimdi 6.400 göstergeye 7 kişi atanıyor. Oraya baktığınız zaman sanki ücretler çok yükselmiş gibi görünüyor, böyle bir durum söz konusu değil. Genelde bir eşitlik var ama yasa maddeleri görüşülürken yapılacak düzenlemeler var, bizim de tekliflerimiz olacak, bunları rahat bir şekilde konuşabiliriz.

Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Maddelerine geçilmesi onaylanmıştır.

Beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 21.16

 


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.22

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 124’üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

507 sıra sayılı Teklif’in görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Grupların uzlaşmaları üzerine, diğer işlerde de komisyonların bulunamayacağı anlaşıldığından, sözlü soru önergeleriyle, alınan karar gereğince kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 29 Haziran 2010 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 21.23