DÖNEM: 23 CİLT: 73 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
124’üncü Birleşim
25 Haziran 2010 Cuma
(Bu Tutanak
Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge
ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Çankırı Milletvekili
Nurettin Akman’ın, Kore Savaşı’nın 60’ıncı yıl
dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya
Tavşanlı Garp Linyitleri İşletmesi Müessese Müdürlüğünde yaşananlara ilişkin
gündem dışı konuşması
3.- Tekirdağ Milletvekili
Enis Tütüncü’nün, tarım ve ithal mısır atığı
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
V. - AÇIKLAMALAR
1.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, Kore Savaşı’na katılan kahraman ordumuza, şehit ve gazilerimize
ilişkin açıklaması
2.- Bursa Milletvekili Mehmet
Altan Karapaşaoğlu’nun, Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın Garp Linyitleri İşletmesi Müessese Müdürlüğüne
ilişkin yaptığı gündem dışı konuşmasına ilişkin açıklaması
3.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Garp Linyitleri İşletmesi Müessese Müdürlüğü
hakkında yaptığı gündem dışı konuşmasıyla ilgili Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanının açıklamada bulunmamasına ilişkin açıklaması
4.- Niğde Milletvekili Mümin
İnan’ın, Niğdeli bir vatandaşın arabasının arka camında bulunan Türk
Bayrağı’yla gezmesinin engellenmesine ilişkin açıklaması
5.- Adıyaman Milletvekili
Şevket Köse’nin, mısır üreticilerinin desteklenmesine ilişkin açıklaması
6.- Tekirdağ Milletvekili
Enis Tütüncü’nün, GDO’lu
ürünlere ve biyoetanol atığına ilişkin açıklaması
7.- Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş’ın, Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, Cumhurbaşkanıyla ilgili sözlerine ilişkin
açıklaması
8.- Konya Milletvekili Atilla
Kart’ın, Kütahya Milletvekili Hüsnü Ordu’nun, konuşmasında isminden
bahsetmesine ilişkin açıklaması
9.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya Milletvekili Hüsnü Ordu’nun,
konuşmasında isminden bahsetmesine ilişkin açıklaması
10.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, Diyanet İşleri Başkanlığının dinin siyasete alet edilmemesi
konusunda herhangi bir görüşüne rastlamadığına ilişkin açıklaması
VI. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Van Milletvekili Özdal Üçer ve 19 milletvekilinin, madde bağımlılığı
sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/789)
2.- Adıyaman Milletvekili
Şevket Köse ve 20 milletvekilinin, pamuk sektöründeki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/790)
3.- Bartın Milletvekili
Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 27 milletvekilinin,
üniversite mezunu işsizlerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/791)
4.- BDP Grubu adına Grup
Başkanvekili Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın, yolsuzluk sorununun
araştırılarak yolsuzlukla mücadele için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/792)
VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
3.- Milletlerarası Para Fonu
ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki
Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)
4.-
Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı
ile İstanbul Milletvekili Bayram Meral ve 20 Milletvekilinin, 5539 Sayılı
Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile
Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/788, 2/226) (S. Sayısı: 499)
5.- İller Bankası Anonim
Şirketi Hakkında Kanun Tasarısı ile 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Hükmünde Kararname ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/371,
1/101) (S. Sayısı: 477)
6.-
Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; 633 Sayılı Diyanet
İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Kastamonu Milletvekili
Mehmet Serdaroğlu’nun, 657 Sayılı Devlet Memurları
Kanununa Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/833, 1/162, 2/443) (S. Sayısı: 507)
VIII. - OYLAMALAR
1.- Karayolları Genel
Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Teklifi’nin
oylaması
IX. -
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Aydın Milletvekili Recep
Taner’in, bazı ormanlık alanlardaki böcekle mücadeleye ilişkin sorusu ve Çevre
ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/14628)
2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya Şeker Fabrikasının değer tespitine
ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/14767)
3.- İstanbul Milletvekili
Ümit Şafak’ın, bir şirketin vergi borcuna ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı
Mehmet Şimşek’in cevabı (7/14824)
4.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, tarihî bir caminin restorasyonuna ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
cevabı (7/14856)
5.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, yazılı soru önergelerinin cevaplandırılmasına
ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/15100)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat
11.03’te açılarak yedi oturum yaptı.
Ankara Milletvekili Mehmet Emrehan Halıcı’nın, özgür
İnternet kullanımına ilişkin gündem dışı konuşmasına Ulaştırma Bakanı Binalı
Yıldırım cevap verdi.
Denizli Milletvekili Emin
Haluk Ayhan, Denizli’de yaşanan sel felaketine,
İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu, gazeteci yazar
İlhan Selçuk’un vefatına,
İlişkin gündem dışı birer
konuşma yaptılar.
Denizli Milletvekili Emin
Haluk Ayhan ve 24 milletvekilinin, belediyelerin mali yapısındaki sorunların
(10/785),
Denizli Milletvekili Emin
Haluk Ayhan ve 24 milletvekilinin, dâhilde işleme rejiminin (10/786) ,
Denizli Milletvekili Emin
Haluk Ayhan ve 23 milletvekilinin, serbest bölgelerin sorunlarının (10/787),
Kastamonu Milletvekili Mehmet
Serdaroğlu ve 21 milletvekilinin, özelleştirme
uygulamalarındaki sorunların (10/788),
Araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki
yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Mehmet Ali Şahin’in, Suriye Halk Meclisi Başkanı Mahmoud
Al Abrash’ın vaki davetine icabetle, Şam’da
düzenlenecek olan İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliği (İKÖPAB)
Olağanüstü Konferansına katılmak üzere, Suriye’ye resmî ziyarette
bulunmasına,
AB Uyum Komisyonu Başkanı
Yaşar Yakış’ın, Gürcistan Başbakan Yardımcısı Giorgi Baramidze’nin vaki
davetine icabetle, 15-17 Temmuz 2010 tarihlerinde
Gürcistan’ın Tiflis kentinde düzenlenecek olan Gürcistan’ın Avrupa Yolu
Konferansına katılmasına,
İlişkin Başkanlık tezkereleri
kabul edildi.
Birleşmiş Milletler Geçici
Görev Gücü bünyesinde Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının 5 Eylül 2010
tarihinden itibaren bir yıl daha UNIFIL Harekâtına iştirak etmesi hususunda Anayasa’nın
92’nci maddesi uyarınca Hükûmete izin verilmesine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi kabul edildi.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın, uygulanan
iç ve dış politikalarda Hükûmet Programı’nda verdiği
sözleri yerine getirmediği, ekonomik ve sosyal sorunları çözmede başarılı
olamadığı iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan
hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin önergesinin (11/12) gündeme alınıp
alınmamasına ilişkin ön görüşmesi tamamlandı; yapılan oylama sonucunda
önergenin gündeme alınması kabul edilmedi.
Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak, 2002 yılından bugüne kadar Türkiye’de yapılan
yatırımların hangi kaynaklardan yapıldığına,
Muş Milletvekili Sırrı Sakık, Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın
sınırların yeniden değişebileceğine dair bir açıklaması üzerine, Türkiye’nin emperyal talepleri olmaması gerektiği, bu konuda bir
çalışma var ise Parlamentoyu bilgilendirmeleri gerektiğine,
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, Adana Milletvekili Ömer Çelik’in, gensoru
önergesinde ifade etmediklerini söyleyerek tahrifat yaptığına,
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, konuşmasında sarf ettiği sözler nedeniyle
Genel Kuruldan özür dilediğine,
Adana Milletvekili Ömer
Çelik, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, şahsına ve AK PARTİ Grubuna sataşmasına,
Batman Milletvekili Bengi
Yıldız, Adana Milletvekili Ömer Çelik’in, BDP Grubuna sataşmasına,
Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın sözleri ve
Başkanlık Divanının tutumuna,
İstanbul Milletvekili Şükrü
Mustafa Elekdağ, Adana Milletvekili Ömer Çelik’in,
sözlerini tahrif ettiğine,
İlişkin birer açıklamada
bulundular.
Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği
Komisyonunda açık bulunan üyeliğe, AK PARTİ Grubunca aday gösterilen Bursa
Milletvekili Ali Koyuncu seçildi.
Gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında bulunan ve
İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak
bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2’nci sırasında bulunan ve İç
Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak
bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),
3’üncü sırasında bulunan,
Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana
Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/761) (S.
Sayısı: 458),
Görüşmeleri komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
4’üncü
sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek
temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen ve görüşmelerine
devam olunan Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Bayram Meral ve 20 Milletvekilinin,
5539 Sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının (1/788, 2/226) (S. Sayısı:
499) ikinci bölümünün 37’nci maddesine kadar kabul edildi.
Trabzon Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebi, 499 Sıra Sayılı Kanun Tasarısı ve
Teklifi’nin birçok maddesinin çeşitli kanunların değişik maddelerinde birden fazla
değişiklik içerdiğine, buna rağmen tek madde gibi işlem gördüğüne; bu
yanlışlığın uygulamada düzeltilmesi gerektiğine ilişkin bir açıklamada bulundu.
25 Haziran 2010 Cuma günü,
alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime 23.54’te son
verildi.
Şükran
Güldal MUMCU
Başkan
Vekili
Harun
TÜFEKCİ Yusuf
COŞKUN
Konya Bingöl
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Fatih METİN
Bolu
Kâtip
Üye
No.: 167
II.- GELEN KÂĞITLAR
25 Haziran 2010 Cuma
Tezkereler
1.- Aksaray Milletvekili
Osman Ertuğrul’un Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/1234) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.6.2010)
2.- Mardin Milletvekili Emine
Ayna’nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1235) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna )
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.6.2010)
3.- Şanlıurfa Milletvekili
İbrahim Binici’nin Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1236) (Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.6.2010)
4.- Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak’ın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1237) (Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22.6.2010)
5.- Batman Milletvekili Bengi
Yıldız’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1238) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.6.2010)
6.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması
Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1239) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.6.2010)
7.- Tunceli Milletvekili
Şerafettin Halis’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/1240) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.6.2010)
8.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması
Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1241) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.6.2010)
9.- Edirne Milletvekili
Bilgin Paçarız’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/1242) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.6.2010)
10.- İstanbul Milletvekili
Sebahat Tuncel’in Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1243) (Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.6.2010)
Raporlar
1.- Dışişleri Bakanlığının
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/892) (S. Sayısı: 524) (Dağıtma tarihi: 25.6.2010) (GÜNDEME)
2.- Mali Kural Kanunu
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/891) (S. Sayısı: 525) (Dağıtma
tarihi: 25.6.2010) (GÜNDEME)
3.- Terörle Mücadele Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Samsun
Milletvekili Osman Çakır’ın; Şırnak Milletvekili Sevahir
Bayındır’ın; Hakkari Milletvekili Hamit Geylani’nin; İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 2 Milletvekilinin; Mardin (Eski) Milletvekili
Ahmet Türk ve 20 Milletvekilinin; Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ve Batman
Milletvekili Mehmet Emin Ekmen’in Benzer Mahiyetteki
Kanun Teklifleri ile Adalet Komisyonu Raporu (1/775, 2/84, 2/407, 2/477, 2/508,
2/534, 2/711) (S. Sayısı: 526) (Dağıtma tarihi: 25.6.2010) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Van Milletvekili Özdal Üçer ve 19 Milletvekilinin, madde bağımlılığı
sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/789) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27.04.2010)
2.- Adıyaman Milletvekili
Şevket Köse ve 20 Milletvekilinin, pamuk sektöründeki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/790) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.04.2010)
3.- Bartın Milletvekili
Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 27 Milletvekilinin,
üniversite mezunu işsizlerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/791) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.04.2010)
4.- BDP Grubu adına Grup
Başkanvekili Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın, yolsuzluk sorununun
araştırılarak yolsuzlukla mücadele için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/792) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.04.2010)
25 Haziran 2010 Cuma
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 124’üncü Birleşimini açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN – Elektronik cihazla
yoklama yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre
veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, 25
Haziran Kore Savaşı’nın başlamasının yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen
Çankırı Milletvekili Nurettin Akman’a aittir.
Buyurunuz Sayın Akman. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Çankırı Milletvekili Nurettin Akman’ın,
Kore Savaşı’nın 60’ıncı yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
NURETTİN AKMAN (Çankırı) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Türk
insanın zihninde askerî ve siyasi tarihimizde önemli bir yeri olan Kore
Savaşı’nın başlamasının 60’ıncı yıl dönümü nedeniyle şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bu vesileyle, dün, vatan
savunması uğruna şehit olan aziz kahraman askerlerimize Allah’tan rahmet
diliyorum, kederli ailelerine başsağlığı diliyorum, yaralılarımıza da acil
şifalar temenni ediyorum.
Bugünün dünyasının sayılı demokrasi
ve ekonomilerinden biri olan Güney Kore “Sabah ülkesi” anlamına gelmektedir.
Geçmişte Kore Yarımadası uzun yıllar savaşlara sahne olmuştur. Kore Harbi,
istilaya uğramış bir ülkenin özgürlüğü uğrunda Birleşmiş Milletler Örgütüne üye
devletlerin bir kısmının iştirakiyle yapılan ilk ve müşterek silahlı karşı
koymadır.
1948 yılında yapılan
seçimlerle Kore kuzey ve güney olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Sovyetler ve
Çin’in desteğini alan Kuzey Kore 25 Haziran 1950 tarihinde saldırıya geçmiş ve
Güney Kore’yi işgale başlamıştır. Bunun üzerine Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi Kuzey Kore’ye askerî müdahale kararı almıştır. Bu çağrıya olumlu cevap
veren Türkiye, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30 Haziran 1950 tarihli
oturumunda Güney Kore’ye asker gönderme kararı vermiş ve Genelkurmay
Başkanlığınca 1 tugay ile 241’inci Piyade Alayı bu ülkeye görevlendirilmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Kurtuluş Savaşı’ndan beri savaşa girmemiş olan Türk askeri
Kore Savaşı’nda destanlar yazmış, çok büyük kahramanlıklar göstermiştir. Bu
başarılar Türkiye'nin 1952 yılında NATO’ya alınmasında çok önemli bir rol
oynamıştır. Kore’de savaşan Türk tugayı savaşın kaderini 4 kez değiştirmiştir. Kunuri, Kumyangjang-Ni muharebeleriyle Çin ordularını yenmiş, Birleşmiş Milletler
kuvvetlerini büyük bir hezimetten kurtarmış, Seul savunmasıyla başkentin
düşmana geçmesine mâni olmuş, nihayet Wegas
muharebesiyle de ateşkes anlaşmasının yapılmasına imkân sağlamıştır.
Bu başarıları sebebiyle
tugayımız Kore Cumhurbaşkanlığınca “Birlik Nişanı”, Amerika Kongresince “Mümtaz
Birlik Madalyası ve Beratı”, Amerika Birleşik Devletleri Başkanlığınca da “Legion of Merit Nişanı”yla taltif
edilmiştir.
Kore savaşlarında 741
askerimiz şehit olmuş, 2.147 askerimiz yaralanmış, 234 askerimiz esir düşmüş,
175 askerimiz ise kaybolmuştur. Kore’de şehit olan askerlerimizin isimleri
Ankara’da inşa edilen Kore Anıtı’nda yer almaktadır. Hâlen Kore’de Pusan
şehrinde bir şehitliğimiz mevcuttur. Kore Savaşı’na iştirak eden askerlerimize
1005 sayılı Kanun’
Kore Savaşı, aynı zamanda
canını hiçe sayarak kahraman Mehmetçiklerimizin destanlarıyla doludur. 22 Nisan
1951’de Çin kuvvetlerince kuşatılan Türk piyade bölüğünde görevli Topçu
Üsteğmen Mehmet Gönenç’ten şu telsiz mesajı alınmıştır: “Düşman bulunduğum
tepeyi işgal etti. Çok şehit verdik, telsizcimiz de şehit oldu. Koordinat
veriyorum, bataryalar ateş etsin.” Bunun üzerine topçu istihbarat subayı
telsizle şu ikazı yapar: “Verdiğiniz koordinatlar bulunduğunuz yerdir.”
Üsteğmen Gönenç: “Evet, öyle; biz düşmana teslim olmak istemiyoruz. Bizi onlara
teslim etmeyin. Vasiyetim budur. Bizi ateşlerimizle şehit edin.” Üsteğmen
Gönenç’in bu vasiyeti üzerine bu vasiyeti yerine getirilmiştir.
Kore Savaşı, Türk ve Güney
Kore halkları arasında sarsılmaz bir kardeşlik bağı oluşturmuştur. Anadolu’da
Kore Savaşı’na katılan gazilerimiz “Koreli” olarak anılmaktadır. 2002 Dünya
Futbol Şampiyonası’nda Kore halklarının Türk Millî Takımına gösterdiği yakınlık
ve destek her türlü takdirin üzerindedir. Bugün Güney Kore’nin önde gelen
firmaları Hyundai Rotem, SK Group
ülkemizde çok önemli icraatlar yapmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
geçtiğimiz günlerde Sayın Cumhurbaşkanımızla beraber 2 Bakanımız, iktidar,
muhalefet milletvekillerimizden oluşan bir heyetle Değerli Cumhurbaşkanımıza
eşlik ettik, fevkalade karşılandık. “Kan kardeşi ülke” olarak Türkiye
anılmaktadır. Orada nükleer enerjiyle ilgili imzalar atıldı. Nükleer
santralleri gezdik, Pusan şehitliğimizde çok duygusal anlar yaşadık.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
NURETTİN AKMAN (Devamla) –
Ben, Kore Savaşı’nın başlaması yıl dönümü vesilesiyle Kore Savaşı’yla birlikte
temelleri atılan ülkemiz ve Güney Kore arasında dostluk ve kardeşlik bağının
daha da yücelmesini diliyor, şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyor, yaşayan
gazilerimize şükran duygularımızı belirtiyor, sağlıklar diliyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Akman.
Sayın Doğru, sisteme
girmişsiniz. Bu konuyla ilgili mi?
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Evet
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurunuz.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Kore Savaşı’na katılan kahraman
ordumuza, şehit ve gazilerimize ilişkin açıklaması
REŞAT DOĞRU (Tokat) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Milletimizin kahramanlık
gösterdiği Kore Savaşı’na katılan ordumuzun bütün personelini, şehitlerini,
gazilerini saygıyla ve şükranla anıyorum. Gazilerimizin, şehitlerimizin
haklarını ödeyemeyiz. Onlar vatanları, bayrakları, milletimiz için şehit ve
gazi oldular. Ancak gazilerimizin bizden istekleri vardır. Önce gaziler,
aileleri ve şehit aileleri saygı, sevgi bekliyorlar, onlara sevgiyle, saygıyla
yaklaşmalıyız.
Gazilerimizin durumları iyi
değildir. Gazi maaşları artırılmalıdır, gazi çocukları da şehit çocukları gibi
askerlikten muaf tutulmalıdır. Gaziler arasında subay, astsubay, yedek subay
olarak ayrım yapılmasına son verilmelidir. Maluliyetlerin tespiti Sosyal
Güvenlik Kurumundan alınmalı Millî Savunma Bakanlığına verilmelidir. Sonuçta da
ülkemizde son zamanlardaki terörle beraber şehit ve gazilerimizin artmış olduğu
düşünülürse şehit ve gazilerimizi de içerisine alan bir bakanlık kurulmalıdır.
Bu tür bakanlıklar dünyanın birçok ülkesinde vardır.
Söz verdiğiniz için teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Doğru.
Gündem dışı ikinci söz
Kütahya Tavşanlı GLİ Müessese Müdürlüğünde yaşananlar üzerine söz isteyen
Kütahya Milletvekili Alim Işık’a aittir.
Buyurunuz Sayın Işık. (MHP
sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
2.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya Tavşanlı Garp Linyitleri
İşletmesi Müessese Müdürlüğünde yaşananlara ilişkin gündem dışı konuşması
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; Kütahya ili Tavşanlı ilçemizde bulunan Garp Linyit
İşletmeleri, kısaca GLİ Müessese Müdürlüğünde yaşananlarla ilgili olarak gündem
dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlarım.
Ayrıca, birkaç gündür vatan savunması adına
hayatlarını kaybeden şehitlerimize tekrar Allah’tan rahmet diliyor,
milletimizin başı sağ olsun diyorum. Bu konuda bugün saat on birde konuya
gösterdiği hassasiyet nedeniyle bir basın toplantısı düzenleyip konuyu gündeme
taşıyan Cumhuriyet Halk Partisi Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart’a da
ayrıca teşekkür ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, GLİ Müessese Müdürlüğü 1938 yılında Etibank’a bağlı olarak
kurulan Değirmisaz İşletmesinin değişik dönemlerde
bazı düzenlemelerin ardından en son TKİ Yönetim Kurulunun 2004 yılında aldığı
bir kararla müessese müdürlüğü hâline getirilmiş ve bugün 2589 personelin
çalıştığı, ülkemizde yıllık toplam 50 milyon ton satılabilir linyit üretiminin
yaklaşık yüzde 8’inin karşılandığı çok önemli bir işletmemizdir. Ama ne
yazık ki bu işletmeyle ilgili yaşanan birçok olumsuzluk maalesef hepimizi
rahatsız etmektedir.
Cumhurbaşkanlığı
makamına ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına ulaşan bir ihbarda yer alan
Tavşanlı Garp Linyit İşletmesi Müessese Müdürlüğüne bağlı Tunçbilek
İşletmesinde 1 Haziran 2005 tarihinde dağıtılan kömürlerin sevk fişleri üzerine
görevlilere baskı uygulanarak 31 Mayıs 2005 tarihinin yazıldığı, kredili kömür
dağıtımının 31 Mayıs 2005 tarihinde sona erdiğinin ve 1 Haziran 2005 tarihinden
itibaren kömüre zam geleceğinin bilindiği, kömüre gelen zammın kredili
satışlara yansıtılmayarak eski fiyatlarla satılmasına göz yumulduğu iddiaları
üzerine Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının 28 Haziran 2005 tarih ve 359
sayılı yazılarıyla görevlendirilen başmüfettişlerin yaptıkları soruşturmalar
sonunda hazırlanan raporda iddiaların doğruluğu tespit edilmiş ve müessese
müdürüyle 4 personele idari ceza verilmiştir.
Teftiş raporunda yönetim
kurulu kararlarını yok sayarak kendi doğrularıyla hareket eden müessese
müdürüne, disiplin yönünden idarecilik görevini ortadan kaldıran aylıktan kesme
cezası öngörülmüş ve aynı görev unvanıyla memuriyetine devamının uygun
olamayacağı görüşü de ilgili Genel Müdürlük makamına bildirilmiştir.
Öte
yandan, konuyla ilgili olarak bir vatandaş tarafından Tavşanlı Cumhuriyet
Başsavcılığına yapılan başvuruya istinaden, anılan Başsavcılıkça Tavşanlı
Asliye Ceza Mahkemesinde açılan dava sonucunda 1 Temmuz 2008 tarihli 2008/296
sayılı Kararla da müessese müdürü ve görevli 5 personel hakkında görevi kötüye
kullanmak suçundan Türk Ceza Kanunu’nun 257/1’inci maddesi uyarınca takdiren bir yıl ancak aynı Ceza Kanunu’nun 62’nci maddesi
gereğince 1/6 oranında takdiren indirim yapılarak
onar ay hapis cezasıyla ayrı ayrı
cezalandırılmalarına karar verilmiştir. Bu karar
ve Teftiş Kurulu raporu ilgili Genel Müdürlük tarafından onaylanmış ve gereği
için Hukuk Dairesine ve Personel Dairesine iletildiği hâlde aradan geçen beş
yıllık süre boyunca, maalesef, bu konuda bir adım dahi atılmadan görevliler
hâlâ görevlerine devam etmektedirler.
Bu konuda şahsım ve
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak çok farklı girişimlerde bulunulmuş, 2009-2010 yıllarında 10 adet -farklı tarihlerde- önerge, 1
adet Meclis araştırma önergesi verilmiş; ayrıca, madenciliğin araştırılmasıyla
ilgili sorunlar çerçevesinde bu önergemizin ele alınması konusunda 2 kez yirmi
ve onar dakikalık konuşma yapılmış; diğer taraftan, madenciliğin sorunlarının
araştırılmasıyla ilgili kurulan komisyon başkanlığına bizzat şahsım tarafından,
inceleme gezisi içerisine GLİ’nin de alınması
dilekçeyle talep edilmiş olmasına rağmen, maalesef beklenen sonuçların
hiçbirisi alınamamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
ALİM IŞIK
(Devamla) – Çok teşekkür ederim.
Sadece bir soru önergesine
Sayın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımızın vermiş olduğu 26/1/2010
tarih ve 1188 sayılı cevabi yazısında, özetle önergede belirtilen tarihler
doğru olmamakla beraber, “Söz konusu personel ile ilgili dosyanın Yargıtayda temyiz süreci devam ettiğinden görev
değişiklikleriyle ilgili bir işlem yapılamamıştır.” denilmekle yetinilmiştir. O
günden bugüne verdiğim iki önerge hâlen işlemde ve cevapsız durumdadır.
Aynı Hükûmetin
Tarım Bakanı Kütahya İl Müdürünü bir teftiş sonucunda kınama cezası aldığı
gerekçesiyle görevden alabilirken yargı kararı ve müfettiş raporları ortada
olmasına rağmen, bu konuda bir adım atılmamasını yüce Meclisin takdirlerine ve
kamuoyuna bırakıyorum.
Son yaptığım bu gündem dışı
konuşmayla ilgili olarak şuradan şunu söylemek istiyorum: Sayın Bakana ve
ilgili bürokratlarına yirmi günlük süre, bu sürenin sonunda herhangi bir işlem
yapılmaması hâlinde şahsım, bizzat, cumhuriyet başsavcılığına bu konuyla ilgili
suç duyurusunda bulunacak ve gerekli işlemlerin takibini yaparak
sonuçlandıracaktır.
Saygılar sunuyorum, teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Işık.
Gündem dışı üçüncü söz, tarım
ve ithal mısır atığı sorunları hakkında söz isteyen Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’ye aittir.
Buyurunuz Sayın Tütüncü.
3.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün,
tarım ve ithal mısır atığı sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Hepinizi sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerime başlarken PKK
terörünü lanetliyorum, şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, yüce Türk
milletine başsağlığı diliyorum, yaralılara acil şifalar temenni ediyorum.
Türkiye'nin dört bir yanında, şu anda köylerde, kasabalarda, beldelerde,
ilçelerde PKK terörünü lanetleyen toplantılar yapılmaktadır. Bunlardan bir
tanesi de Tekirdağ’ın Malkara ilçesidir. Trakya, PKK terörünü lanetlemede ayağa
kalkmaya başlamıştır. Teröre dolaylı ya da dolaysız olarak destek verenlere
duyurulur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; aslında tarımın sorunlarını anlatmak için saatler yetmez. Burada konumuz bir ithalat patlamasının tarıma getirmiş olduğu ek
yüklerle ilgili ama şunu söylemek istiyorum: Ne yazık ki, AKP İktidarında
tarımı, tarım sektörünü ekonominin sırtında kambur olarak gören bir anlayış
hâkim oldu ve uygulanan politikalar, Türkiye ekonomisini bu kamburdan nasıl kurtarabilirize dönük olarak kurgulandı ve tarımın,
çiftçinin, hayvancılığın durumu ortada, perişan.
Şimdi,
yem girdileri piyasası ithal mısır atığıyla boğulmak üzere. Sorunun
özü, esası şudur Sayın Başkan, değerli milletvekilleri: Gereksiz bir ithalat
patlaması yapıldı. Biyoetanol atığı damıtma küspesi
-kısaca DDGS olarak adlandırılıyor- bir de mısır nişastası atığı, mısır grizi de deniyor buna. İthalat bağlantısı yapıldı, son on
beş günlük süre içinde 300 bin tonu aşkın bir ithalat bağlantısı yapıldı
Amerika Birleşik Devletleri’nde. Neden, niçin? Nerede kullanılıyor bu? Bu ürünler,
büyükbaş hayvan yemi ve kanatlılar yem üretiminde girdi olarak kullanılıyor. Protein değeri çok yüksek, en azından buğday kepeğinden oldukça
yüksek, ayçiçeği küspesine eşdeğer bir protein değerine sahip.
Şimdi, Dünya Ticaret Örgütüne
bir taahhüdü var Türkiye’nin, bu ürünlerle ilgili gümrük vergisi maksimum yüzde
4 olacak. Bu ne anlama geliyor? Konunun özüne ışık tutma açısından bu rakamları
sizlerle paylaşmak durumundayım. Ne anlama geliyor? Dünya Ticaret Örgütüne
vermiş olduğumuz bu maksimum gümrük vergisi oranı mısır, ayçiçeği tohumu, soya
fasulyesi, buğday kepeği vergi oranından düşük. Türkiye’de geçen sezonun
ayçiçeği küspeleri depolarda bekliyor, satılamıyor. Siz, Amerika Birleşik
Devletleri’nden daha düşük gümrük vergisiyle mısır küspesi ve damıtma küspesi
ithal ediyorsunuz, ithalatı patlatıyorsunuz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; böylesine bir saçmalık olur mu? Ayıptır, günahtır! Ne yapmak
istiyorsunuz? Ne olacak? Size ne olacağını kısaca anlatmaya çalışayım. Önce,
yerli yem katkı maddelerinin fiyatı düşecek yani bu ithalat patlaması önce
buğday kepeğini vuracak -nitekim vuruyor- sonra ayçiçeği küspesini vuracak ve kanola küspesini vuracak. Bu kadarla kalacak mı? Hayır.
Daha sonra yumuşak buğdayın, yemlik buğdayın fiyatını vuracak, kanolanın fiyatını vuracak, ayçiçeği ürününün fiyatını
aşağıya çekecek.
Bakınız, şu anda kanola biçiliyor, fiyat 55-60
kuruş. Geçen seneden düşük. Oysa çiftçi 75 kuruş,
hatta 80 kuruşluk bir fiyat bekliyordu. Şimdiden bu ithalat patlaması kanolanın fiyatını aşağıya çekti. Aynı sıkıntıyı ayçiçeği
fiyatlarında yaşayacağız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) –
Bitiriyorum Sayın Başkan.
Ayrıca, bu ürünlerin GDO’lu mu yoksa GDO’suz mu olduğu
konusunda ne yazık ki bir açıklama yok. Bunun ithalatının, kimler tarafından
yapıldığını bilmiyoruz. Eğer bunun kontrolü yapılmadıysa, yapılıp
yapılmadığının da burada açıklanması gerekiyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Avrupa Birliği ülkeleri bu ürünlerin ithalatını sıfırlamışlar.
Türkiye’de ithalat patlaması yaratılıyor yani Avrupa Birliği gitmiş Mersin’e
biz gidiyoruz tersine. Neden? Kimleri yine abat ediyorsunuz? Kimleri yine
zengin ediyorsunuz?
Değerli milletvekilleri,
Amerika Birleşik Devletleri’nden düşük gümrük vergisiyle bu ithalatın Türk
çiftçisine çok büyük darbe vurduğunu dikkatlerinize sunmak istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) –
Bitiriyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Buyurunuz.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) –
Lütfen ithalatı acilen durdurunuz. Söz konusu ithalatın Türkiye açısından hangi
haklı gerekçelerle başlatıldığını burada açıklayınız ve bu ithalat kimler
tarafından yapılmaktadır, açıklayınız ve GDO –yani, genetiği değiştirilmiş
organizma- açısından acaba bu ürünlerin kontrolü yapılmış mıdır, yapılmamış
mıdır; bunu da açıklayınız.
Çok teşekkür ederim.
Hepinizi sevgiyle, saygıyla
tekrar selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Tütüncü.
Sayın Karapaşaoğlu,
sisteme girmişsiniz…
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Bursa) – Sayın Başkan, biraz önce Kütahya Milletvekilimizin yaptığı konuşmayla
ilgili bir notu düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN – Buyurunuz efendim.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu’nun,
Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın Garp Linyitleri
İşletmesi Müessese Müdürlüğüne ilişkin yaptığı gündem dışı konuşmasına ilişkin
açıklaması
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Bursa) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; biraz önce Alim Işık Arkadaşımızın açıklamasından aldığım bir cümleyi
düzeltmek istiyorum.
Evet, kendileri Maden
Sorunlarını Araştırma Komisyonuna müracaat ettiler, bu konu hakkında bilgi
verdiler ancak Komisyonumuzun kuruluş amacı Komisyonumuzu oluşturan 21 tane
önergeydi. Bu önergeler doğrultusunda Komisyonumuz çalıştı.
Ayrıca, araştırma
komisyonlarının bürokrasinin soruşturmalarını deruhte etmek gibi bir yetkisi
olmadığı için biz bu konuyla ilgilenmedik. İnşallah soruşturma komisyonu olursa
o zaman ilgileniriz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Karapaşaoğlu.
Sayın Işık, siz tekrar
sisteme girmişsiniz, ne için acaba?
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Efendim, bu gündem dışı söz talebim üç gün önce size ulaştığında,
ilgili Bakana ulaştırılmış olmasına rağmen, Sayın Bakanın, burada bu konuyu
önemsemeyerek bulunmamasını esefle karşıladığımı ifade edeceğim. Ayrıca bir ek
açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Kısa bir şey olarak
lütfen…
Buyurun.
3.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Garp
Linyitleri İşletmesi Müessese Müdürlüğü hakkında yaptığı gündem dışı
konuşmasıyla ilgili Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanının açıklamada
bulunmamasına ilişkin açıklaması
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Söz talebimin üç dört gün
öncesinden Başkanlığınıza iletildiği ve Başkanlığınızın da ilgili Bakanlığa
bunu ilettiğini düşündüğüm için, bugün, burada, Sayın Enerji Bakanımızın, bu
çok ciddi iddiaya ve zaman zaman ulusal basına kadar
çıkmış, beş yıldır Türkiye gündemini meşgul eden bu konuyla ilgili bir
açıklamada bulunmamasını esefle karşılıyorum.
Ayrıca, son dönemde, bu
işletmede çalışan personelin banka promosyon
gelirlerinin tam ödenmediği yönünde, şu anda Tavşanlı’da birçok insanımızın
iddia ettiği çok ciddi iddialar var. Bu işletmeyle ilgili bu iddiaların mutlaka
bu kısa süre içerisinde ilgili Bakan tarafından bir açıklamada bulunularak
düzeltilmesini ve gerekli işlemlerin yerine getirilmesini talep ediyorum. Bu
yirmi günlük süreye bu talebim dâhildir.
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Işık.
Sayın İnan, siz...
MÜMİN İNAN (Niğde) – Sayın
Başkanım, Niğde’deki bir olayla ilgili çok kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
4.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğdeli bir vatandaşın arabasının
arka camında bulunan Türk Bayrağı’yla gezmesinin engellenmesine ilişkin
açıklaması
MÜMİN İNAN (Niğde) – Çok
teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Konu İçişleri Bakanımızı
ilgilendiriyor ama Sayın Hükûmet üyesi Ulaştırma
Bakanımız da burada. Niğde’de aylardır arabasının arkasında Türk Bayrağı
resmiyle gezen bir vatandaşımız -ismi Talat Ayhan- bir kardeşimiz, dün emniyet
güçleri tarafından çevrilmek suretiyle arabasının arkasındaki Türk Bayrağı’nın
kazınmasını ve aksi takdirde alınan ruhsatının geri verilmeyeceğini ifade
etmişlerdir. Vatandaşımız Türk Bayrağı’nı kaldırmıştır. Bu bir suç mudur, yoksa
-aylardır arabasının arkasında Türk Bayrağı’yla gezen birçok insanımız var- son
zamanlarda, özellikle Türkiye’de meydana gelen terör olaylarının arkasından
Türk Bayrağı’nı bir tahrik edici unsur olarak mı görmektedirler ve bunun için
mi kaldırmaktadırlar? Vatandaşımız bunu sormaktadır. Ben de Talat Ayhan adına
ve Niğde Milletvekili adına, Hükûmet üyelerinden bunu
hassaten cevaplamalarını arzu ediyorum.
Teşekkür ediyorum efendim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın İnan.
Sayın Köse, siz hangi konuyla
ilgili...
Buyurunuz.
5.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, mısır üreticilerinin
desteklenmesine ilişkin açıklaması
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) –
Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Dünyada ve ülkemizde tarımın
önemli bir ürünü olan mısırın kullanımında şüphesiz bir artış vardır. Bu
artışın sebebi, büyük ölçüde, ülkenin gelişmesi, nüfus ve gelir artışı ve aynı
zamanda kentleşmedir. Bu anlamda, mısır ve mısırdan elde edilen diğer ürünler
açısından mısır üreticileri mutlaka desteklenmelidir. Ne yazık ki AKP İktidarı
döneminde bu destek yeterince verilememektedir, mısır ithaline gidiliyor.
Sebebi de, mısır üretiminin girdilerinin çok pahalı olması ve satışta da gerçek
değerini bulmamasıdır. İthal edilen mısırların da GDO’lu
ürün şüphesi olması nedeniyle… Gümrük kapılarında yeterince laboratuvar
da bulunmamaktadır. Sayın Bakan burada olsaydı, gerçekten, dikkat çekmek
açısından bu bilgileri sunması gerekirdi.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Köse.
Sayın Tütüncü, siz
konuşmuştunuz, ne için istiyorsunuz?
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) –
Konuşmuştum efendim de, hoşgörünüze sığınarak, kısa, iki saniyelik bir açıklama
yapma ihtiyacını hissettim arkadaşımızdan sonra.
BAŞKAN – Nedir, anlayamadım?
ENİS
TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Konuşmamla ilgili.
BAŞKAN – Düzeltme mi
yapacaksınız?
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) –
60’ıncı maddeye göre.
BAŞKAN – Buyurun.
6.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün, GDO’lu ürünlere ve biyoetanol
atığına ilişkin açıklaması
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan, hoşgörünüze teşekkür ederim.
Düzeltme değil, çok önemli
-Sayın Köse’nin konuşmasından sonra- bir açıklama yapma ihtiyacı hasıl oldu.
Efendim, bu GDO olayı çok
önemli (genetiği değiştirilmiş organizmalar) ve ne yazık ki bu 300 bin tonluk
ithalat bağlantısıyla büyük bir olasılıkla bu ürünler Türkiye’ye geliyor.
Hayvan yeminde yani büyükbaş ve kanatlı hayvanların yeminde kullanılıyor ve
Türkiye, insanımız bunu ne yazık ki alacak.
Asıl konu şu: Bu biyoetanol atığı küspesinde yüzde 8 ile 11 arasında yağ
var, yani düşük gümrük vergisiyle bu ürünleri ithal edenler, dolayısıyla çok
düşük gümrük vergisiyle de yağ ithal etmiş oluyorlar.
Bana bu konuyla ilgili
açıklama fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim.
Sağ olun Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Tütüncü.
Sayın milletvekilleri,
gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Van Milletvekili Özdal Üçer ve 19
milletvekilinin, madde bağımlılığı sorununun araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/789)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizde çocuklarda ve genç
nüfusta madde bağımlılığı giderek artmaktadır. Başta Van olmak üzere ülke
genelinde ilköğretim ve ortaöğretim öğrencilerinde, başta çocuklar olmak üzere
genç nüfusta bağımlılık yapan madde kullanımının araştırılması amacıyla
Anayasa'nın 98, İçtüzüğün 104 ve 105'inci Maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Özdal
Üçer (Van)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan
Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat
Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Akın Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Fatma Kurtulan (Van)
9) Hasip
Kaplan (Şırnak)
10) Hamit Geylani (Hakkâri)
11) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
12) M. Nuri Yaman (Muş)
13) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
14) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
15) Osman Özçelik
(Siirt)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir
Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Tüm dünyada olduğu gibi
ülkemizde de uyuşturucu madde kullanım yaşı gittikçe düşmektedir. EGM KOM Daire
Başkanlığına bağlı Türkiye Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezi
(TUBİM) verilerine göre en fazla kullanıcının bulunduğu yaş aralığının 15-24 yaş arası olduğu görülmektedir. 2007 yılında yapılan
bir çalışmada ülkemiz genelinde genç nüfusta herhangi bir madde kullanım oranı
% 2,9 olarak tespit edilmiştir.
Çocuklarda ve gençlerde madde
kullanımını tetikleyen birçok neden bulunmaktadır. Madde kullanımını tetikleyen
nedenler arasında; merak ve arkadaş etkisi ilk iki sırayı almaktadır. Bunun
yanında gençlerin ergenlik döneminde, rol-model arayışları da madde
kullanımında diğer bir önemli etkendir. Bu önemli etmenlerin tamamının toplu
olarak sergilendiği mecralardan en önemlisi de hiç şüphesiz televizyondur.
Madde kullanımı açısından risk grubu içindeki okul çağındaki çocuklarda dizi
izleme oranı da % 70 olarak tespit edilmiştir. Okul çağı gençlerde dizi film
izleme oranı da dizilerin kahramanları ve işlenen konular bakımından bir kat
daha önem kazanmaktadır. Diğer bir önemli neden de öğretmenlerin tükenmişliği
ve öğrenci için güçlü bir model olamayışıdır. Günümüzde ilköğretim başlarında
çocuk için en güçlü model olan öğretmenin yerini arkadaş almıştır.
Son 12 aylık dönemde
kullanıldığı bildirilen maddeler içinde, öğrencilerin yüzde 3'ünden fazlası
esrar, yüzde 2'den fazlası da uçucu madde kullandığını ifade edilmektedir.
Kullananlar arasında ilk kullanılan maddeler esrar, sakinleştirici ya da sedatifler ve ectasydir.
Gençlerde madde kullanımı ile mücadelede başta Millî Eğitim Bakanlığı olmak
üzere bir çok kuruma çok ciddi görevler düşmektedir.
Fakat Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yürütülen programların pek çoğunda
temel sorumluluk rehberlik öğretmenlerinde olup psikolojik danışmanlık ve
rehberlik öğretmenleri sayıca yetersizdir. Okullarda sosyal ve psikolojik
olarak destek programlarının temel sorumlusu olan psikolojik danışmanlık ve
rehberlik öğretmenlerinin kadrolarının artırılması sağlanmalıdır. Ayrıca,
öğretmenlerin rehberlik ve psikolojik danışmanlık kapasitesinin geliştirilmesine
yönelik hizmet içi eğitim programları düzenlenmelidir. Millî Eğitim Bakanlığı
tarafından çocuklara yönelik programlar sırasında aileler ile görüşmeler
yapılması gerekmektedir. Ancak, ailelerin çalışma temposunun yoğunluğu
nedeniyle bu iletişim kurulamamaktadır. Bu konuda okul aile birlikleri de
yetersiz kalmaktadır. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü tarafından ülke çapında
gençlerin gelişmesine yönelik olarak, gençlik kampları, gençlik kulüpleri,
gençlik merkezlerinde spor etkinliklerine katılması sağlanmaktadır. Ancak,
hedef grubuna göre çok az sayıda genç bu kuruluşlardan yararlanabilmektedir. Bu
kulüplere devlet tarafından yapılan ödemeler son derece sınırlıdır. Kamplara
alınacak öğrencilerin başarılı olanlardan seçilmesi, eğitimde ödüllendirme
kuramı ile uygun olmasına karşılık; özellikle madde kullanan veya kullanma
eğilimi olup risk grubunu oluşturan gençlerin ders başarısının çok düşük olduğu
belirlenmiştir.
Madde bağımlılığı ile
mücadelede diğer önemli bir görev de madde bağımlısı olan gençlerin bu
bağımlılıktan kurtulmasında Sağlık Bakanlığına düşmektedir. Fakat ülkemizde
madde bağımlılarının tedavisi için gerekli olan merkezlerin sayısı oldukça
sınırlıdır. Madde bağımlılığı konusunda toplam 20 tedavi merkezi bulunmaktadır.
Tedavi merkezlerindeki yatak sayısı 495’tir. Bu sayıyı artırması gerekirken
İzmir'de 18 yaş altındaki madde ve alkol bağımlısı çocuk ve ergenlerin ayaktan
ve yatılı tedavi gördüğü Ege Üniversitesi Çocuk ve Ergen Alkol, Madde
Bağımlılığı Araştırma ve Uygulama Merkezi (EGEBAM) yatılı bölümü, güvenlik ve
temizlik personeli krizi nedeniyle kapanmıştır.
Ülkemizde madde
bağımlılığından kaynaklı ölümlerin 2002 yılından 2008 yılına kadar 17 kat
artmış olması (2002:9, 2003:6, 2004:29, 2005:26,
2006:51, 2007:147, 2008:159, ölüm sayısı 2002'den 2008'e kadar %1766 artmıştır)
ilköğretime kadar başta esrar ve diğer maddelerin kullanımının yaygınlaştığı
göz önüne alındığında gençlerde madde kullanımına ilişkin önlemlerin acilen
alınması gerekmektedir.
Özellikle Van ilinde madde
kullanımı 10 yaşına kadar düştüğü ve öğrenciler arasında esrar, bali, tiner vb. maddelerin kullanımı son derece
yaygınlaşmış durumdadır. Özellikle Van'da güvenlik güçlerinin ve okul
idarecilerinin duyarsız kaldığı dile getirilmektedir. “Uyuşturucu uyutur,
herkes uyursa asayiş berkemaldır.” mantığı ile yaklaşıldığı belirtilmektedir.
Hatta resmi yetkililerin, gençlerin ve çocukların madde bağımlısı olmasına göz
yumdukları iddia edilmektedir.
Anayasa'nın 58'inci
maddesinde "...Devlet gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu
maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten
korumak için gerekli tedbirleri alır." hükmü ile devletin bu konudaki
sorumluluğu ve ödevi belirtilmiştir.
Yukarıdaki açıklamalar
gerekçesinde, ülkemizde genç nüfusta madde bağımlılığına ilişkin kapsamlı bir
çalışmanın ve kurumlar arası ortak bir stratejinin olmamasını da göz önünde
bulundurularak başta Van olmak üzere ülke genelinde ilköğretim ve ortaöğretimde
öğrenciler ve genç nüfusun bağımlılık yapan madde kullanımı hakkında kapsamlı
bir araştırma yapılması büyük önem arz etmektedir.
2.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 20 milletvekilinin, pamuk
sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/790)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
En önemli endüstriyel tarım
ürünlerinden biri olan pamuğun dünyada üretiminin 7 bin yıl öncesine kadar
dayandığı bilinmektedir. Pamuğun ülkemizdeki mazisi de yeni değildir.
Türkiye'de M.Ö. 330 yılına dek geriye giden uzun bir tarihçesi olan pamuğun
asıl gelişmesi 11. yüzyılda 14. yüzyılda. Türkiye Cumhuriyeti'nin ilanından
sonra ise pamuk tarımına büyük önem verilmiştir.
Pamuk; yalnızca bir tarım
ürünü değildir. Kullanıldığı alanlar itibariyle pamuk, sanayiyi ve dolayısıyla
ekonomiyi doğrudan etkileyen ürünlerdendir. Endüstri bitkileri türlerinden hem
lif hem de yağ bitkilerinin sınıfına giren pamuk, çok sayıda sanayinin temel
ham maddesini karşılayan önemli bir bitkidir. Lifi ile tekstil sanayinin,
çekirdeğinden elde edilen pamuk yağı ile bitkisel yağ sanayinin, kapçık ve
küspesi ile yem sanayinin, ayrıca lifleri selüloz sanayinin de ham maddesini
teşkil etmektedir.
Dünya nüfusunun hızla
artması, öte yandan sanayileşen ve kalkınan toplumlarda hayat seviyesinin
yükselmesi pamuk tüketim ve gereksinimi arttırmıştır. Pamuk lifi kullanımı son
verilere göre, tüm kullanılan lifler içerisinde %49’luk bir paya sahip olup,
tüketilen tekstil bitkileri içerisinde son 10 yıl içerisinde en yüksek olan
liftir. Geçtiğimiz 30 yıl içerisinde toplam dünya pamuk tüketimi %50'nin
üzerinde artarak, yaklaşık 19 milyon tona ulaşmıştır. Kimyasal lifler hâlâ
tüketilen lifler içerisinde daha yüksek bir paya sahip olmalarına rağmen,
insanların doğal maddelere olan tutkularının artması, sağlık koşullarının doğal
ürünleri tercihe yöneltmesi ve kimyasal liflere doğal liflerdeki bir çok özelliğin kazandırılamaması sebebiyle pamuk,
cazibesini artan bir şekilde muhafaza etmektedir.
Dünyada pamuğun önemi her
geçen gün artarken, ülkemizde bu önemin gerekleri henüz yapılmamaktadır. Gün
geçtikçe de bu önem kaybedilmektedir. 2010 yılında açıklanan tarımsal destek
miktarları da bunun göstergesi olmuştur ve bu rakamlar büyük hayal kırıklığı
yaratmıştır. 2010 yılı pamuk prim miktarında hiçbir artış yapılmaması hem
üreticiyi hem de pamuk üretiminden etkilenen sanayi sektörlerini olumsuz
etkilemektedir. Geçen yılın destekleme primi olan sertifikalı tohumda 42 Krş/Kg, sertifikasız tohumda 35 Krş/Kg
olan miktar yüzde sıfır artış yapılarak bu sene yine aynı kalmıştır. Tespit
edilen bu prim miktarı pamuk üretiminin yukarı ivme kazanmasına ilişkin
umutları yeniden başka bir bahara bırakmıştır. 2002/2003 sezonunda 900 bin ton
olan Türkiye pamuk üretiminin, 2000/2010 sezonuna gelindiğinde 380 bin tona
kadar düşmesi de ülkemizde pamuğa verilen önemin göstergesidir.
Ortaya çıkan tablo, kendi
kendine yeten bir Türkiye'den dışa bağımlı bir Türkiye görüntüsüdür. Türkiye
Pamuk üretiminin; pamuk tüketimini karşılayamadığı ve üretimin 2003 yılından bu
yana dramatik bir şekilde düştüğü ve yine bahsi geçen 6 yıl boyunca ithal
edilen pamuğa toplam olarak yaklaşık 6,5 milyar dolar kaynak harcandığı
görülmektedir. Oysa GAP'ın bitirilmesi ya da sulama ayağına önem verilmesi
durumunda bile ülkemizde pamuk üretiminde büyük bir gelişme yaşanacaktır. GAP
kapsamındaki illerden biri olan Adıyaman da pamukta yaşanan sorunlardan
etkilenmektedir. Son iki yıldır Adıyaman'da pamuk üretimde büyük düşüşler
yaşanmıştır. 2010 için 8-9 bin tonluk bir üretim
beklenmektedir.
Hem tarımı hem de sanayiyi,
başka bir ifadeyle tüm ekonomiyi etkileyen ve dünyada gittikçe önemi artan
pamuk sektörünün sorunlarının ve bu sorunların çözüm önerilerinin araştırılması
amacıyla Anayasa'nın 98. ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri gereğince
Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1) Şevket Köse (Adıyaman)
2) Selçuk Ayhan (İzmir)
3) Sacid Yıldız (İstanbul)
4) Hulusi Güvel (Adana)
5) Tayfur Süner (Antalya)
6) Abdulaziz Yazar (Hatay)
7) Ali Oksal (Mersin)
8) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
9) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
10) Osman Kaptan (Antalya)
11) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
12) Ahmet Küçük (Çanakkale)
13) Hüsnü Çöllü (Antalya)
14) İsa Gök (Mersin)
15) Abdullah Özer (Bursa)
16) Ali Koçal (Zonguldak)
17) Ali Arslan (Muğla)
18) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
19) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
20) Çetin Soysal (İstanbul)
21) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
3.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya
ve 27 milletvekilinin, üniversite mezunu işsizlerin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/791)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye’de 94'ü devlet, 45'i
vakıf olmak üzere toplam 139 üniversite bulunmakta, bu üniversitelerde yaklaşık
3 milyon öğrenci eğitim görmekte ve her yıl 250 bin civarında öğrenci mezun
olmaktadır. 2006 yılından itibaren 41 devlet, 22 vakıf olmak üzere 63 yeni
üniversite kurulmuş ve böylece üniversitesi bulunmayan ilimiz kalmamıştır.
2006 yılından itibaren açılan
yeni üniversitelerle beraber, öğrenci sayılarında da büyük artışlar meydana
gelmiş ve her yıl çok sayıda öğrencinin mezun olmasıyla beraber diplomalı
işsizlik hızla büyümeye başlamıştır.
Türkiye İstatistik Kurumu,
2008 yılı verilerine göre; Türkiye de üniversite mezunu nüfus, 3 milyon 508 bin
954'dür. Bu üniversite mezunlarından 18-21 yaş
arasında 17 bin 794, 22-24 yaş arasında 143 bin 337, 25-29 yaş arasında ise 705
bin 93 gencimiz bulunmaktadır. 2009 yılı verilerine göre ise bu oranlar oldukça
yükselmiş, üniversite mezunu nüfus, 4 milyon 290 bin 454 olmuştur. Bu
üniversite mezunlarından 18-21 yaş arasında 108 bin
081, 22-24 yaş arasında 423 bin 519, 25-29 yaş arasında ise 901 bin 385
gencimiz bulunmaktadır.
Türkiye İstatistik Kurumunun Hanehalkı İşgücü Araştırması 2010 Ocak dönemi sonuçlarına
göre, Türkiye de işsiz sayısı 3 milyon 591 bin kişi olmuştur. Genç nüfusta
işsizlik oranı ise yüzde 25,9’dur.
2009 yılı itibariyle
yükseköğretimliler arasındaki işsizlik oranı yüzde 13,5 olmuştur. Bu oran 2008
yılında 10,3; 2007 yılında 9,7; 2006 yılında ise 9,6'dır. Bu göstergeler
üniversiteli genç işsizlerin, oranının her geçen yıl daha da artmakta olduğunu
kanıtlamaktadır. Maalesef Türkiye’deki mevcut eğitim sistemi, üniversite mezunu
genç işsizler ordusu yaratmaktadır. İstihdam olanakları ve Türkiye'nin ihtiyaç
duyduğu meslekler dikkate alınmaksızın, plansızca açılan bölümlerden mezun
olmuş çok sayıda diplomalı işsiz bulunmakta, bu işsizlerin birçoğu ise artık
değişik meslek edindirme kurslarına katılarak yeni belge sahibi olmaya ve bu
belgeleriyle iş bulmaya çalışmaktadırlar.
TÜİK'in 2009
yılı işgücü araştırması verilerine baktığımızda; sosyal hizmetler bölümü
mezunlarında işsizlik oranı yüzde 31.3, sanatla ilgili
bölümlerde okuyanlarda 24,1, ulaştırma ve çevre korumada 21,1, bilgisayarda
20,6, gazetecilik de 19,1, iş ve yönetim de 16,7, işletmede 15,4, fizik
bilimlerinde 14,7, öğretmen eğitimi ve eğitim bilimlerinde 12,2, mimarlık ve
inşaat da 12,1, matematik-istatistik de 12,0, tarım-ormancılık-balıkçılık da
15,3, veterinerlik de 6,8, hukuk da 4,3, sağlık da 4,0 ve güvenlik
hizmetlerinde ise işsizlik oranı 1,6 olmuştur.
OECD'nin üye ülkelerdeki
toplumsal gelişmeleri inceleyen "Bir Bakışta Toplum 2009" raporuna
göre ise Türkiye; OECD ülkeleri arasında, en fazla üniversite mezunları işsiz
gezen ülke olmuştur. Maalesef Türkiye’de her 3 üniversite mezunundan biri
işsizdir. Yukarıda da rakamsal olarak bahsedildiği üzere Türkiye’de doktorlar,
mühendisler, hemşireler, işletmeciler, iktisatçılar, öğretmen adayları
işsizdir.
4 yıllık üniversite
eğitiminin maliyetinin, 20 ile 30 bin TL arasında değiştiği ülkemizde, aileler
üniversiteye hazırlık için her yıl yaklaşık 3 milyar dolar para harcamaktadır.
2009 yılı verilerine göre 477 bin olan üniversite mezunu işsiz sayısının 247
bini kadın, 230 bini ise erkektir. Bu oran her geçen gün giderek artmaktadır.
Böylesi düşündürücü bir durum karşısında, Türkiye'nin üniversite eğitim
sisteminin ciddi bir şekilde masaya yatırılması, devletin hedeflerini doğru
olarak belirlemesi, üniversiteli işsizler sorununa bir an önce çözümler
üreterek yeni politikalar oluşturması gerekmektedir.
Sonuç
olarak; büyük zorluklarla üniversitelere yerleşmeye hak kazanarak, eğitimleri
için milyarlarca lira para harcamış ve zor koşullar altında eğitimlerini
sürdürerek mezun olmuş ve artık ülkesine, milletine faydalı olmayı düşünen
üniversite mezunu işsizlerimizin, sorunlarının araştırılarak, onlara iş
olanakları yaratacak politikaların tespit edilmesi ve gerekli önlemlerin
alınması amacıyla, Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün
104. ve 105. maddeleri gereğince "Meclis Araştırması" açılmasını
saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
1) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
2) Tayfur Süner
(Antalya)
3) Tekin Bingöl (Ankara)
4) Ali Arslan (Muğla)
5) Hulusi Güvel (Adana)
6) Nevingaye
Erbatur (Adana)
7) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
8) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
9) Şevket Köse (Adıyaman)
10) Gürol Ergin (Muğla)
11) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
12) Nesrin Baytok (Ankara)
13) Sacid
Yıldız (İstanbul)
14) Durdu Özbolat
(Kahramanmaraş)
15) Tacidar
Seyhan (Adana)
16) Selçuk Ayhan (İzmir)
17) Abdulaziz
Yazar (Hatay)
18) Ali Oksal (Mersin)
19) Osman Kaptan (Antalya)
20) Ahmet Küçük (Çanakkale)
21) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
22) Hüsnü Çöllü (Antalya)
23) İsa Gök (Mersin)
24) Abdullah Özer (Bursa)
25) Ali Koçal
(Zonguldak)
26) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
27) Çetin Soysal (İstanbul)
28) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
4.- BDP Grubu adına Grup Başkanvekili Batman Milletvekili Bengi
Yıldız’ın, yolsuzluk sorununun araştırılarak yolsuzlukla mücadele için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/792)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye'de var olan yolsuzluk
sisteminin deşifre edilmesi, yolsuzlukla mücadele yöntemlerinin saptanması ve
gerekli önlemlerin açığa çıkarılması için Anayasa'nın 98. ve İçtüzüğün 104 ve
105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.
Bengi
Yıldız
Grup
Başkan Vekili
Gerekçe:
Yolsuzluk, tarihin hemen her
döneminde bir çıkar devşirme yöntemi olarak kullanılırken, toplum tarafından da
sürekli olarak ahlaki yönden mahkûm edilmiş ve dışlanmış bir uygulamadır.
Özellikle kamusal alanın temel bir sorunu hâline gelen yolsuzluk, kamusal
çıkarın kamu çalışanlarınca karşı tarafa haksız olarak kullandırılmasıdır.
Dünya Bankası ise yolsuzluğu, "...kamu gücünün özel çıkar için
kullanılması" olarak tanımlamaktadır.
Yazılı kuralların yanı sıra
toplumun ahlaki değerleri de yolsuzluk ve rüşvet gibi eylemlerin karşısında
iken, yolsuzluğu önleyemeyen veya göz yuman yasalar, toplumsal ahlakı da
yozlaşmayla karşı karşıya bırakmaktadır.
Cumhuriyetin ilk yıllarındaki
bürokratik kadro, büyük oranda Osmanlı İmparatorluğu döneminde de bu görevlerde
bulunanlarca devir alınmıştır. Özellikle Osmanlı döneminde, devlet içindeki
yolsuzluk olayları herkesin bildiği bir konu haline gelirken, Kanuni devrinde
başlayan ve 3.Murat dönemiyle zirveye ulaşan yolsuzluk olayları, âdeta devlet
yönetiminin temel idare yöntemi hâline gelmiştir. Ünlü Divan Şairi Fuzuli'nin
şiirinde dile getirdiği "...selam verdim rüşvet değildir diye almadı"
cümlesi âdeta dönemin niteliğini özetlemektedir. Cumhuriyet tarihinde de Peyami
Safa, Kemal Tahir gibi bir çok edebiyatçı da
yolsuzluğun nasıl sistematik bir işleyişe dönüştüğü konusunda bir çok şey
yazmışlardır.
Rüşvet, özellikle kolay
ispatlanamayan bir eylem olduğu için, ortaya çıkan kamu zararına endeksli
sonuçlar itibariyle anlaşılabilirken, aleni biçimde ortaya çıkan yolsuzluk da
oldukça sınırlıdır. Bir kamu icraatı sonucunda kamu faydası ne kadar azalmış
ise, bireysel çıkar ve rantta o kadar yükselmekte ve
yolsuzluğun düzeyi de bu biçimde ortaya çıkmaktadır.
Türkiye’de yapılan birçok
kamu icraatı, kamusal fayda açısından tartışmalı ve şaibeli ilan edilirken,
yakın geçmişimizde dahi yolsuzluk iddiasından kaynaklı birçok siyasetçi yüce
divana kadar gitmiştir. Ayrıca ülkemiz tarihine damgasını vuran birçok yöneticinin
yolsuzluk ve rüşvet konularına kayıtsız kaldığı da, yine birçok habere ve
eleştiriye konu olmuş, "benim memurum işini bilir" yaklaşımıyla bu
tür eylemlerin övüldüğü ve meşrulaştırıldığına da halkımız tanıklık etmiştir.
Kuşkusuz yolsuzluğun
kategorileri olmakla beraber, büyük ve küçük çaplı yolsuzluklar toplum ve
siyasal yapı arasındaki güvensizliğin temel nedenlerinden biri hâline
gelmektedir. Bunun sonucunda yine zarar gören halk ve halk kültürü olmaktadır.
Yolsuzluk, ücretlerdeki düşük düzey ve geçim sıkıntısının ortaya çıkarabildiği
bir durum olmakla birlikte, kamuya vermiş olduğu zararlar itibariyle
yoksulluğun ve işsizliğin de nedeni hâline gelebilmektedir.
Türkiye'de yapılan birçok
bilimsel araştırma yolsuzlukla demokratikleşme arasında ters orantılı bir
ilişki olduğunu ortaya koymuştur. Yine yapılan bilimsel araştırmalar sonucunda,
yolsuzluk endeksiyle kamu gelirleri, kişi başına gelir, ulaştırma yatırımları
ve enerji yatırımları arasında ters orantılı bir ilişki olduğu belirtilmiştir..
Yolsuzluğun devletlerin
ortaya çıkmasıyla başladığı üzerinde bir çok görüş
mevcutken, bu durum "çürüme" olarak nitelendirilmektedir. Ünlü, Nobel
ekonomi ödüllü bilim adamı G.Becker'ın ifade ettiği,
"devletten vazgeçtiğimiz zaman çürümeden de kurtuluruz" sözü bir çok bilim adamı tarafından da kabul edilirken,
devletlerde özellikle yolsuzlukla mücadelelerini kendi meşruiyetleri için
önemsemek ve yolsuzluğu asgariye çekmek sorumluluğuyla da karşı karşıyadırlar.
Avrupa Konseyi bünyesinde
Yolsuzlukla Mücadele Grubunun hazırlamış olduğu raporda, Türkiye' de siyasi
partilerin mali yapılarının şeffaf olmadığı dile getirilmiş ve raporda
"Türk yasaları hakimler, yabancı kuruluşlar ve
özel sektörlerde oluşabilecek yolsuzluklara karşı herhangi bir yaptırım
öngörmüyor, bu alanda büyük boşluklar var" demiştir. Siyasi partilerin
seçim kampanyalarıyla ilgili giderlerinin de kontrol altında olmadığı
vurgulanan raporda, yolsuzluğun cezalandırılmasına ilişkin kanunun "son
derece karmaşık" olduğu belirtilmektedir.
Yolsuzluk veya çürüme siyasal
partilerden çoğu kez bağımsız olmakla beraber, ideolojik algılarla da
bağlantılı olabilmektedir. Özellikle son zamanlarda gündeme gelen ve Amerika
Birleşik Devletleri ve Almanya'da yürütülen soruşturmalar sonucunda bazı
firmaların Türkiye'de de belli dönemlerde devlet adamlarına rüşvet verdikleri
yönünde mahkeme kararları, Türkiye'de hükümetin de bu konuda zafiyeti ve rolü
olduğunu gözler önüne sermektedir.
Diğer bir adı da
"çürüme" olan yolsuzluk bir an önce Meclis gündemine gelmeli ve bir
Araştırma Komisyonu kurulmalıdır.
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Alınan karar gereğince
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmına geçiyoruz.
1'inci sırada yer alan, Türk
Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S.
Sayısı: 96)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2'nci sırada yer alan, Türk
Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S.
Sayısı: 321)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer alan,
Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana
Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma
Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek
Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü
sırada yer alan, Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Bayram Meral ve 20 Milletvekilinin;
5539 Sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
4.- Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Bayram Meral ve 20
Milletvekilinin, 5539 Sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/788,
2/226) (S. Sayısı: 499) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Geçen birleşimde ikinci
bölümde yer alan 36’ncı madde kabul edilmişti.
Şimdi, 37’nci maddeye
geçiyoruz.
37’nci madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
T.B.M. Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 Sıra
Sayılı Yasa tasarısının 37. maddesinin sonundaki (verilebilir) ibaresinin
(verilir) olarak değiştirilmesini arz ederim.
Kamer
Genç Orhan Ziya
Diren Derviş Günday |
Tunceli Tokat Çorum |
Selçuk
Ayhan Halil Ünlütepe Fevzi
Topuz |
İzmir Afyonkarahisar Muğla |
Şevket Köse |
Adıyaman |
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 sıra
sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının 37. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını ve sonraki maddelerin
buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Oktay Vural M. Akif Paksoy |
Antalya İzmir Kahramanmaraş |
Nevzat Korkmaz Alim Işık Abdülkadir Akcan |
Isparta Kütahya Afyonkarahisar |
Akif Akkuş Mustafa Kalaycı Mümin İnan |
Mersin Konya Niğde |
BAŞKAN – Komisyon bu son
okuttuğum önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkanım, şimdi, bu maddede…
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ
(İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir
şey arz etmek istiyorum.
BAŞKAN – Bir dakika, işlem
yapıyorum Sayın Genç. Bir işleme başladım, işlemi bitireyim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama
benim de bu konuda bir önergem vardı. Başkanlık Divanı diyor ki: “Ben bunu
işleme koymuyorum.” Efendim, ama bakın…
BAŞKAN –
Sayın Genç, bir dakika dinler misiniz. Şimdi
sizin imzanız olan bir önerge okundu, o işleme girdi.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır,
o başka bir önerge. Şimdi, burada bir konunun anlaşılması
lazım. Oradaki, Divandaki arkadaşlar diyorlar ki: “Bu 91’inci madde
uygulamasında bir parti grubuna mensup milletvekilleri ancak bir önerge
verebilir.”
BAŞKAN – Öyledir efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Değil
ama efendim, isterseniz…
BAŞKAN – Bugüne kadar
yaptığımız bütün uygulama ve yapılanlar, bağımsızlar…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkanım, bakın… Ama
müsaade ederseniz ben size izah edeyim. Bundan önceki her konuda
AKP Grubu milletvekilleri, o hakkını almak için her madde -temel kanun-
üzerinde ikişer önerge veriyorlardı. Bakın, orada açıp bakarsanız, onlar şey
edilebilir.
BAŞKAN – Sayın Genç, bir
dakika…
91’inci maddeye göre, daha
önce de uygulamalarını çok yaptık. Şimdi yaptığımız uygulamada, benim şahsen
yaptığım, Başkanlık olarak yaptığım uygulamada gruplar adına ve şahsı adına,
milletvekilleri bağımsız ise onlara her zaman öncelik tanıdık.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Bağımsızlık yok efendim.
BAŞKAN – Bağımsız
milletvekillerine verdik, grupları olanlara da birer hakkını tekrar verdik.
Bağımsızların dışında milletvekillerine söz vermedik, grupları yok ise
önergelerine… Sadece grupları olanlara gruplara, bağımsız olanlara da
bağımsızlara… Oradaki İç Tüzük hükmü son derece açık. Bağımsızları korumak ve
onların da önerge verme hakkına öncelik tanımak içindi. Bazı partilerimize
mensup, gruplara mensup milletvekilleri bu yolu kapamak için, sizin dediğiniz
gibi, vermiş olsalar bile, kapamak için değil de farklı yorumlayarak vermiş
oldukları önergeleri de biz Başkanlık olarak geri çektirip, bağımsızların
haklarını ve önerge verme şeylerini öne almak için öyle uyguladık.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu
konuda bir şey arz edebilir miyim Sayın Başkan?
BAŞKAN - Sizin söylediklerinizi
dinledik.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bakın,
binlerce uygulama var Sayın Başkan. Bağımsız konusu da söz konusu değil. Ben
bağımsız milletvekiliyken, AKP’liler her temel kanunun her maddesi üzerinde iki
önerge veriyordu ve bizim verdiğimiz önergeleri işlevsiz hâle getiriyordu. Ben
bunun için size bin tane örnek veririm.
İsterseniz bu 91’inci madde
üzerinde bir usul tartışması açın.
BAŞKAN - Sayın Genç, temel
kanunlarda daha önce de aynı tartışmaları yaptık.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Efendim, bu konuda tartışma yapmadık Sayın Başkan.
BAŞKAN - Tekrar yapmak
istemiyorum ve bu konu kapanmıştır.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Bu
konuda tartışma yapmadık Sayın Başkan.
BAŞKAN - Daha önce,
bağımsızların haklarını gözetmek için ben en azından bu şekilde yorumladım ve
uyguladım. Konu bu şekilde kapanmıştır.
Teşekkür ediyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama, Sayın Başkan, uygulama değişik oldu.
İsterseniz, 63’üncü maddeye
göre bir usul tartışması açın.
BAŞKAN - Lütfen… Lütfen…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama
şimdi, Sayın Başkan, yanlış yapılıyor efendim.
BAŞKAN - Şimdi, önerge
işlemini tamamlatayım lütfen. Lütfen... Müsaade ederseniz… Çalışmamızı
kesintiye uğratıyorsunuz Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır,
91’inci madde ne diyor? “Milletvekilleri, Hükûmet ve gruplar önerge
verebilir” diyor.
BAŞKAN – Sayın Genç…
KAMER GENÇ (Tunceli) -
Grupların birer önerge hakkı var, milletvekillerinin iki önerge, yani 550
milletvekilinin…
BAŞKAN - Sayın Genç,
çalışmamıza başlamış bulunuyoruz. En azından, bu önergenin işlemini tamamlamam
gerekiyor.
Şimdi önergeyi tekrar
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 sıra
sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının 37. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını ve sonraki maddelerin
buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal
(Antalya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon bu önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarının 37. maddesi 21/1/1990 tarihli ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile
ilgili olup, tasarıyla ilgili değildir ve tasarı metninden çıkarılmalıdır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
T.B.M. Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 sıra
sayılı yasa tasarısının 37. maddesinin sonundaki (verilebilir) ibaresinin
(verilir) olarak değiştirilmesini arz ederiz.
Kamer Genç (Tunceli) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon bu önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Trabzon) – Sayın Fevzi Topuz…
BAŞKAN – Sayın Topuz,
buyurunuz efendim.
FEVZİ TOPUZ (Muğla) – Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın 37’nci maddesi üzerine vermiş olduğumuz
değişiklik önergesi üzerine söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu
kanun tasarısı görüşülmesi esnasında Parlamentonun işleyişine aykırı olarak ek
maddeler eklenmektedir. Bir kanunu yapmanın yol ve yöntemi bellidir. AKP
İktidarı komisyonlardan ve muhalefet partilerinden neyi saklamaktadır? Gizli
saklı çalışma yapılmamalıdır. Meclisin işleyiş kurallarını altüst ediyorsunuz.
Kimden, neyi kaçırmak istiyorsunuz, bir türlü anlamış değiliz.
Bir yasa yapılırken gerekçesi
vardır, toplum çıkarı vardır ve halktan yana olma zorunluluğu vardır. Yapılmak
istenen, açık ve net olarak görülmektedir. Bu yasa sonrası kimler, ne çıkar
sağlayacak açıklama bekliyoruz. Daha açık olunması gerekiyor. Devredilecek
alanların şimdi burada açıklanması gerekiyor. Özelleştireceğiniz alanları
açıklamanız da yetmez. Kimlere bu malların devredileceğinin de açıklanması
gerekiyor. Yandaşlarınıza kamunun mallarını peşkeş çekmekten artık vazgeçin.
Yapılan gizli saklı vurgun ve talan eninde sonunda ortaya çıkacaktır.
AKP İktidarının son dönemde
hazırladığı kanun tasarılarına baktığımızda, kendi konusuyla ilgisi olmayan
konularda yasa düzenlemesi yapılmaktadır. Bu kanun tasarısı da böyle konuları
içermektedir. Hazırlanan kanun tasarısında kara yolları haricinde neler
düzenleniyor, bir gözden geçirelim.
Orman Kanunu’nda değişiklik
yapılmaktadır. Orman Kanunu’nun 17’nci maddesine atıfta bulunarak kamuya
kullanım hakkı verilen alanlarda ve özelleştirme kapsamındaki alanlarda kamuya
ait bir bedel ödenmesini kaldırmaktadır. Madencilik faaliyetleri sonucu doğal
yapısı bozulan orman alanları rehabilite edilecek. Bu
yetki büyükşehir belediyelerine veriliyor.
Belediyelerin görev alanı değiştirilmiş oluyor.
399 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname kamu iktisadi teşebbüsleri personel rejiminin düzenlemesini yapıyor.
KİT’lerde çalışan personelin ekonomik ve sosyal hakları ile ilgili düzenlemenin
kara yolları ile ne ilgisi var? İşin ilginç yanı, Karayollarında çalışanlar
değil de Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğündeki çalışanlar bu
kanunla düzenleniyor.
4749 sayılı Kamu Finansmanı
ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkındaki Kanun’a ek yapılıyor. 4706 sayılı
Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi
Kanunu’nda değişiklik yapılmaktadır.
Bir kanun yapılırken diğer
kanunlar neden değiştirilmektedir? Bunlar, tek tek
düzenlemesi yapılması gereken kanunlardır. Başka bir kanunu değiştirirken bir
şeyleri gözden kaçırma mantığı artık bırakılmalıdır.
Değerli milletvekilleri,
Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun Tasarısı
içinde yapılan bu düzenleme, 399 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Personel
Rejiminin Düzenlenmesi ve 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı
Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnameye ek
yapılmasıyla ilgilidir. Yani, bu düzenlemenin Karayolları Genel Müdürlüğünün
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’la yakında uzaktan ilgisi yoktur.
Kamuda çok farklı statülerde
sözleşmeli personel istihdam edilmektedir. Sözleşmeli personel istihdam eden
kamu idarelerinden biri de kamu iktisadi teşekkülleridir. KİT’lerin idari yapılanması
233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle oluşmaktadır. KİT’lerde çalışan
personelin ekonomik ve sosyal hakları ise 399 sayılı Kararnameyle
düzenlenmiştir yani 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, KİT’lerde sözleşmeli
personel çalıştırma kararnamesidir.
Değerli milletvekilleri, 399
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin “Sosyal Yardımlar” başlığı altındaki 33’üncü
maddesi, “Sözleşmeli personel, bedelini ödemek şartıyla teşebbüs veya bağlı
ortaklığın lojman, misafirhane, eğitim ve dinlenme tesisleri, diğer sosyal
imkânlarından yararlanır. İşin gerektirdiği araç, gereç ve giyim eşyası
teşebbüs veya bağlı ortaklığın demirbaşı olarak verilebilir. Ancak bu yardımlar
hiçbir surette nakdî ödeme şeklinde yapılamaz.” demektedir. Yapılan kanun
düzenlemesinde, “Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi Genel
Müdürlüğünde tren üzerinde fiilî görev yapmakta olan sözleşmeli personele, tren
üzerinde görev yaptığı sürelere göre belirlemek ve günde iki öğünü geçmemek
üzere, belirlenecek esaslara göre ücretsiz yemek ve kumanya verilebilir.”
denmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
FEVZİ TOPUZ (Devamla) – Sağ
olun, teşekkürler Sayın Başkan.
Biz bunun “verilir” diye
düzeltilmesini talep etmekteyiz.
Bu noktada, Devlet
Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğünde görev yapan sözleşmeli personelin
ücretsiz yemek yemesine bir şey demiyoruz, elbette çalışanların en doğal hakkıdır. Bu
düzenlemede eksik olan bir şey vardır. Bu düzenleme yapılırken bir kamu kurumu
çalışanlarına yönelik sorun çözülmekle beraber diğer kurumlardaki çalışanlar
ihmal edilmektedir. Sözleşmeli çalışan diğer kurumlardaki çalışanlar mağdur
edilmemelidir. Kısaca, tüm sözleşmeli personel bu haktan yararlanmalıdır
diyoruz.
Değerli arkadaşlar, eğer
çıkardığımız kanunlar halkın yararına ise biz her zaman Cumhuriyet Halk Partisi
olarak destek olmaktayız. İktidarın yandaşlarına geçmişte yaptığınız ve
yapacağınız her türlü talan ve rantın hesabını da
soracağımızı belirtiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Topuz.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
37’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler…
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Diğer maddede…
38’inci madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkanım, “önerge kabul edildi” dediniz diye duydum.
BAŞKAN – Hayır, maddeyi
söyledim, 37’nci madde kabul edildi dedim, önerge değil.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 sıra
sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının 38. maddesinde yer alan “sıra numaraları” ibaresinden sonra gelmek
üzere “buna göre” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Hasan Çalış Behiç Çelik |
Antalya Karaman Mersin |
Oktay Vural Şenol Bal Hüseyin Yıldız |
İzmir İzmir Antalya |
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 499 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 38. maddesinin Tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Şevket Köse Ali İhsan Köktürk Kamer Genç |
Adıyaman Zonguldak Tunceli |
Orhan Ziya Diren Rasim Çakır Selçuk Ayhan |
Tokat Edirne İzmir |
Enis Tütüncü Hulusi Güvel Ferit
Mevlüt Aslanoğlu |
Tekirdağ Adana Malatya |
BAŞKAN – Komisyon bu son
okuttuğum önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Trabzon) – Selçuk Ayhan efendim.
BAŞKAN – Sayın Ayhan,
buyurunuz.
SELÇUK AYHAN (İzmir) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlayarak sözlerime
başlıyorum.
Görüşülmekte olan Karayolları
teşkilat ve görevleriyle ilgili kanun’un 32’nci maddesine dönük verdiğimiz
değişiklik önergesi üzerinde söz aldım. Sözlerime başlarken öncelikle şunu ifade
etmek istiyorum değerli arkadaşlar: Bugün, Atatürk’ün İzmir Milletvekili
seçilişinin 87’nci yıl dönümü. Bir İzmir Milletvekili olarak bunu hem
anımsatmak hem de gurur duyduğumu ifade etmek istedim.
Şimdi konumuz ulaşım olduğuna
göre, dünkü görüşmelerde üçüncü Boğaz köprüsüyle ilgili konular dile getirildi.
Üçüncü köprünün bizzat Başbakan tarafından karar verildiği konusunda İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın basında açıklamaları var.
Hürriyet Emlak dergisinin
Mayıs 2008 sayısında, bazı büyük firmaların tahminî, köprü güzergâhında arazi
kapattıklarına dair açıklamalar yer aldı firma isimleri de verilerek. 20
Ağustos 2009 Perşembe günü bazı TV kanallarında konuşan emlak firması sahipleri
de bu güzergâhtaki arazilerin önemli ölçüde el değiştirdiğini açıkladılar. 21
Ağustosta bunları soru önergesi hâline getirdim ama bugüne değin bir yanıt
alamadım, yani yanıtı gizlendi. Bunu bir kabullenme olarak algılıyorum. Sadece
ismi geçen firmalardan Ülker grubu, üst düzey bir yöneticisine beni aratarak,
kendilerinin o bölgede yeni alınmış arazileri olmadığını, eskiden kalma
arazilerinin olduğunu, bunun da kullanımının önünde bazı engellerin bulunduğunu
ifade ettiler. Şimdi, bu tip konularda ya yanıt verilmiyor soru önergelerine ya
da yanıtlar üstünkörü veriliyor. Daha öncede Eximbank
ile ilgili Sayın Ali Babacan’a bir soru sormuştum, Hükûmetin
atadığı yönetim kurulu üyelerinin kurdukları şirketlerle Eximbank’ı
boşalttıklarına dair iddialarla ilgili. Yanıt şuydu: “Yüzde 25’ten fazla
hissesi olan yönetim kurulu üyelerine kanunen kredi verilmez.” Yani bu şu
anlama geliyordu: Yüzde 24,99 olursa verilir. Bunun da açıklamasını şu şekilde
yaptılar: “Ticari sırlar kapsamına girdiği için yanıt veremiyoruz.”
Şimdi, çok değerli bir
Başbakanımız var değerli arkadaşlar, hepimizi mutlu eden, bilgi ise bilgi,
görgü ise görgü, deneyim ise deneyim. Helikoptere biniyor, İstanbul’un üstünde
uçuyor “Şuraya köprü yapıla.” diyor. Burada mühendislik hizmetine gereksinim
yok, burada araziyle ilgili çalışma yapmaya gerek yok, burada şehir ve bölge
planlama açısından bir çalışma yapmaya gerek yok, burada çevre açısından bir
çalışma yapmaya gerek yok. Sayın Başbakan evde mobilyaların yerini yerleştirir
gibi “Şuraya yapıla.” diyor. O zaman bu köprünün yapılması için herhangi bir
ihaleye de gerek yok. İşçilere verelim, iş makinelerini de kamudan koyalım,
Sayın Başbakan çıksın “Şurası deline, şurası yıkıla, şurası örüle.” desin bu
köprüyü de bitirelim.
Şimdi, evvelsi günkü
konuşmamda Marshall Planı’yla birlikte yolcu ve yük taşımacılığında Türkiye'nin
treni kaçırdığını, dışa bağımlı hâle geldiğini, ciddi bir ekonomik kayıp
yaşadığını söylemiştim. Bunu bir iki örnekle pekiştirmek istiyorum. Bugün Devlet Demiryollarına baktığımızda 1950’den sonra yapılan yol
sayısı toplam
Şimdi, limanlarımıza İzmir
özelinde örnek vermek istiyorum. İzmir Limanı ciddi bir sorun olarak yıllardır
duruyordu, en son Sayın Bakanımızın İzmir’e geçen hafta geldiği toplantıda ciddi
kararlar alındı ve Sayın Bakan bu işin bir yıl ile üç yıl arasında
çözümleneceğini söyledi. Bundan mutluluk duyduk ve takip edeceğimizi de
bildiriyorum.
Yine Çandarlı
Limanı’yla ilgili de bu yıl içinde o bölgede en azından dalgakıranların
ihalesinin yapılacağını Sayın Bakan yine söyledi. Onu da takip edeceğimizi
sizlere ifade etmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
SELÇUK AYHAN (Devamla) – Evet
Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım, Aliağa
bölgemizde bir tersane ve gemi söküm bölgesi var. Tersane için ayrılan alan
kamulaştırmada gemi söküm bölgesi olarak ilan edildiği için bu bölgeye ne
tersane yatırımı yapılabiliyor ne de yüksek kira bedelleri nedeniyle gemi
sökümcüler kullanabiliyor. Bugün gemi söküm sektörünü Hindistan’a ve Pakistan’a
Türkiye terk etmiş durumda.
Yine, aynı bölgede Çaltıdere’de bir yat limanı, yat tersanesi konusu var.
Nedense tersane planlamaya konduktan sonra ecri misil bedelleri hızla
yükseltildi ve oraya da hiçbir yatırımcı gelmiyor. Şimdi, değerli arkadaşlarım,
Türkiye’yi hep paraya bakarak yönetemeyiz.
Şimdi, en son vakit kalmadığı
için şunu söylüyorum: Sayın Başbakan, “Ayılıp bayılanı göstermeyin.” dedi.
Allah kimseye evlat acısı vermesin değerli arkadaşlar. O ayılıp bayılanlar
çocuklarını kaybettiler. O ayılıp bayılanların yaşadığı acıyı ancak evladını
kaybedenler anlar.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Ayhan.
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) –
Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Arayacağım efendim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.16
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.29
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Harun
TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 124’üncü Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
38’inci madde üzerinde İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve elektronik
cihazla yeter sayıyı arayacağım.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN – Karar yeter sayısı
vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 sıra
sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının 38. maddesinde yer alan “sıra numaraları” ibaresinden sonra gelmek
üzere “buna göre” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Hüseyin
Yıldız (Antalya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz efendim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Hüseyin Yıldız…
BAŞKAN – Sayın Yıldız,
buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan ve muhalefet partilerinin maddeleri üzerinde
konuşmalarını engellemek amacıyla temel kanun olarak Meclise getirilen, gece
yarısı alt ve üst komisyonlarda görüşülüp tartışılması istenmeyen konularda ek
madde ihdası yoluyla kanunlaşacak olan tasarı üzerinde vermiş olduğumuz önerge
için söz aldım. Öncelikle, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, üzerinde görüşmeler yaptığımız kanun tasarısının, kara yolları
ağının kalkınma planları, ulaştırma ana planı, stratejik plan ve programlar
çerçevesinde ilgili diğer kurum ve kuruluşlarla iş birliği içinde ulusal
düzeyde geliştirilmesi için Karayolları Genel Müdürlüğünün teşkilatının yeniden
yapılandırılmasını amaçlamakta olduğu belirtilse de gerçek nedenin bundan
farklı olduğu tüm kamuoyu tarafından bilinmektedir.
Bilindiği gibi Danıştay,
Resmî Gazete’de yayınlanan otoyollar ve köprülerin özelleştirme programına
alınmasına ilişkin Özelleştirme Yüksek Kurulunun kararının yürütmesinin
durdurulması kararını 4 Ağustos 2008 tarihinde oy birliğiyle vermişti.
Karar gerekçesinde ise hukuki
yönden özelleştirmeye hazırlık işlemleri, diğer bir ifadeyle, yasal altyapısı
tamamlanmadan özelleştirme programına alınmasının mümkün olmadığı açıkça
belirtildiği için yasal boşluğu doldurmak gerekmiş, AKP Hükûmeti
mevcut tasarıya bu hususları da ilave ederek karmaşık ve yetersiz bir metin
ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Gerçek amacın, otoyollar, köprüler ve bunların
üzerindeki tesislerin özelleştirilmesiyle birlikte yeniden kullanma
bahaneleriyle partizan kadrolaşmanın önünü açmak olduğu ayan beyan ortadadır.
Diğer kurumlarda yaptıklarınızı Karayollarında da yapmak için çaba
göstermektesiniz. Bir kamu hizmeti olan ulaşımın otoyol kullanıcılarına,
ulaşımdan yararlananlara eşit ve daha kaliteli hizmet sunulmasını günümüz
şartlarına uyumlandırarak yasal düzenlemeler
beklerken, erişme kontrollü kara yollarını aleni özelleştiremedik, hiç olmazsa
Karayolları Genel Müdürlüğünün yeniden yapılandırılmasının satır aralarına
gizleyerek kanunlaştırmak istemektesiniz.
Sekiz yıllık Adalet ve
Kalkınma Partisi İktidarının icraatları ve uygulamaları, yüce Meclise
getirdikleri kanun tasarıları ve milletvekillerine verdirdikleri kanun
tekliflerinin satır aralarına gizledikleri veya son dakika değişiklik
önergeleriyle komisyon denetiminden kaçırarak Meclisteki sayısal çoğunluğunuzla
yasalaştırdığınız, ülkemizin geleceğine ipotek koyacak olan yasa tasarılarınıza
bu kanunla bir yenisini daha ekleyeceksiniz. Getirdiğiniz kanun tasarısıyla,
hiçbir katkı ve emeğinizin olmadığı, sürekli kötülediğiniz hükûmetlerin
halktan aldığı vergilerle yapılan otoyol ve köprüleri de özelleştirerek,
zenginleşen, sermayeyi bulan, sermayesi yoksa bile devlet bankalarından finanse
ederek yandaşlarınıza ya da küresel güçlere bu coğrafyada yeni avantajlar
sağlayarak iktidarda kalabilmeyi sürdürmek istemektesiniz.
Değerli milletvekilleri,
Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilleri olarak özelleştirmeye karşı değiliz.
“Yaptırmayız da sattırmayız da” diyenlerden değiliz. Yapılsın da satılsın da
özelleştirilsin de. Yapılırken de satılırken de özelleştirilirken de yolsuzluk
yapılırsa karşılığımız onadır. Coğrafyamızın stratejik yapısının göz önünde
tutulmamasınadır karşılığımız. Stratejik tesislerimizin satılmasınadır
karşılığımız. Satılan tesislerimizden elde edilen gelirlerden yeni istihdam
alanları yaratılmamasınadır tepkimiz. Kıt kaynaklarımızla yapılan
tesislerimizin kelepir satılmasınadır itirazımız. Sizden önceki hükûmetlerin hizmetlerini yok saymanıza, küçümsediğiniz hükûmetlerin yaptığı tesisleri satarken özelleştirmeyi
nasıl başarıyla yaptığınızla sıkılmadan övünmenizedir tepkimiz.
Değerli milletvekilleri, dün
yokluk içindeyken bugün iktidar gücüyle millet malından haksız kazanç sağlanmasınadır
tavrımız. İnançlarımızın istismar edilmesinedir üzüntümüz. İnançlı olduğunu
söyleyenlerin mal sahibinin de mülk sahibinin de Yüce Allah’ın olduğunu
unutmasınadır tavrımız. Devlet malına Hazreti Ömer adaleti, Hazreti Ali
cesaretiyle sahip çıkmamanızadır tavrımız.
Bu duygu ve düşüncelerle
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Yıldız.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Madde oylamasına geçmeden
önce Komisyonun bir düzeltme talebi vardır, söz veriyorum.
Buyurunuz.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Başkanım, Komisyon raporumuzdan
sonra kabul edilen bazı kanunlardan dolayı madde metninde geçen bazı numaraların
değiştirilmesi gerekmektedir. “
BAŞKAN – Bu düzeltmeyle
birlikte 38’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
39/a üzerinde iki önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısının 39. maddesinin (a) bendinde yer alan "ve Hazine
geri ödeme garantisi tanımında yer alan "sair yerel yönetim
kuruluşları" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve 5018 sayılı Kanunun
II/B sayılı cetvelinde yer alan idareler" ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal
Hasan Çalış Oktay Vural |
Antalya Karaman İzmir |
Mümin İnan Behiç Çelik Şenol Bal |
Niğde Mersin İzmir |
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 499 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 39. maddesinin 1. fıkrasının a bendinin
Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Şevket Köse Ali İhsan Köktürk Hulusi Güvel |
Adıyaman Zonguldak Adana |
Hüseyin Ünsal Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Akif
Hamzaçebi |
Amasya Malatya Trabzon |
Faik Öztrak Enis Tütüncü Ahmet Ersin |
Tekirdağ Tekirdağ İzmir |
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Öztrak. (CHP sıralarından alkışlar)
FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 499 sıra sayılı
Karayolları Yasa Teklifi’nin 39’uncu maddesinin birinci fıkrasıyla ilgili
olarak vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Mevcut yasayla Karayolları
Genel Müdürlüğünü genel bütçeli bir kuruluş olmaktan çıkarıyoruz, özel bütçeli
bir kuruluş hâline getiriyoruz. Tabii, özel bütçeli bir kuruluş demek ne demek
normal olarak tanımına baktığımız zaman? Harcamalarını kendi
öz gelirleriyle belli ölçüde veya tamamen karşılayabilen bir kuruluş olması
lazım özel bütçeli kuruluşun. Tabii, bu durumda özel bütçeli kuruluşlar
da yine 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetimi Kanunu çerçevesinde dış
borcu kullanırken Hazinenin aldığı dış borcu, Hazine dış borcu alıyor, bunu
aynı şartlarla özel bütçeli kuruluşa devrediyor, sorumluluk özel bütçeli
kuruluşta oluyor, bu borcu da özel bütçeli kuruluş geri ödüyor. Yine dış borcun
ikrazı var. Aynı şekilde mali şartlarında değişiklik olmakla birlikte yine
Hazine bu borcu o kuruluşa aktarıyor ve o kuruluş bu borcun ödenmesinden
sorumlu oluyor. Ancak bu maddeyle yaptığımız düzenleme sonucunda özel bütçeli
bir kuruluş olmuş olan Karayolları Genel Müdürlüğünü dış borcun tahsis edilmesi
kolaylığından yararlandırıyoruz, yani 4749 sayılı Yasa’yı değiştiriyoruz. Ne
oluyor? Şimdi burada Hazine borcu alıyor, kullanılmak üzere Karayolları Genel
Müdürlüğüne tahsis ediyor ama borcun geri ödenmesinden sorumlu olan Hazine.
Evet, baktığımız zaman
Karayolları Genel Müdürlüğünün özel bütçeli kuruluş yapılmasının nedenlerinin
arkasındaki en önemli neden, kuruluşun bir tüzel kişiliğe hizmetlerini
yürütebilmek için ihtiyacı olduğu belirtildi ve bunun da arkasındaki en önemli
sorunun hukuki davaları takip etmekte kuruluşun zorlanması olduğu belirtildi.
Biz bu sorunu genel bütçeli kuruluşların hukuki davaları takip etmesinde belli
kolaylıklar sağlamak, onlara sadece Maliye Bakanlığındaki avukatlık biriminden
değil, kendi avukatlık birimlerini de kurmak suretiyle bu sorunu çözme imkânı
vereceğimize, aldık Karayollarını getirdik özel bütçeli kuruluş hâline,
statüsüne soktuk. Ne oldu? Geliri olmadığı için, yani bu kuruluş harcamalarını
gelirleriyle karşılamadığı için, o zaman dedik ki genel bütçeli kuruluşlara
tanıdığımız dış borcun tahsisi imkânından bu kuruluşu da yararlandıralım.
Fakat ondan daha önemli bir
düzenleme daha var bu maddenin içinde. O da şu: Aynı zamanda, biz, otuz beş
tane özel bütçeli kuruluşa, bundan önce olmamasına rağmen, hazine garantili
borç kullanma imkânını verdik.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, özel bütçeli kuruluşlar, merkezî yönetime dâhil olan
kuruluşlardır. Dolayısıyla bunların borçları da merkezî yönetim borcudur.
Şimdi, getirip bunlara, eğer biz garantili kredi kullanma imkânını verirsek,
merkezî yönetimin borçları içinde gözükmesi gereken bazı miktarları hazine
garantili borçlar bölümüne kaydırıyoruz. Dolayısıyla merkezî yönetimin borçları
olduğundan düşük gözüküyor.
Değerli milletvekilleri, bu
düzenlemeler, özellikle Borçlanma Kanunu’ndaki bu düzenlemeler, 2001’de
yaşadığımız krizden sonra getirilmiştir ve bu düzenlemeler, aslında bu
düzenlemelerin her biri örtük bir mali kuraldır. Maalesef, bu örtük mali
kuralların hepsini bir bir ortadan kaldırıyoruz.
Hatırlayacaksınız, geçen yıl, borçlanma limitleriyle ilgili örtük mali kuralı
değiştirmiştik; yine, raporların, bu ekonomik ve mali raporların
yayınlanmasıyla ilgili mali kuralları değiştirmiştik. Şimdi, bugün burada bunu
yapıyoruz. Bundan sonra bir madde daha gelecek. Yap-işlet-devretlerle
ilgili bir önerge gördüm. O da aynı şekilde, mali kuralın, örtük bir mali
kuralın ihlalidir.
Şimdi, ben şunu sormak
istiyorum: Yapılan nedir? Yani yarın, öbür gün burada mali kuralla ilgili
yasayı görüşeceğiz ama bu arada daha önceden mevcut olan örtük bütün mali
kuralları tek tek ortadan kaldırıyoruz. Bu, açıkçası
samimiyetsizliktir ve bu yapılanlarla, biz, bundan sonra çıkarılacak olan mali
kurala duyulacak güveni de ortadan kaldırmış oluyoruz. Dolayısıyla, burada
yapmış olduğumuz düzenleme gerçekten kritik bir düzenlemedir. Bunun üzerinde
birkaç defa düşünülmesi lazımdır ve gerçekten daha sonra yapılacak
düzenlemelerle ilgili olarak da sıkıntı yaratacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
FAİK ÖZTRAK (Devamla) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bu arada değerli
milletvekilleri, yine Karayolları bütçesini görüştüğümüze göre… Geçen gün iki
turistik yoldan bahsetmiştim, ilimdeki. Yine, Tekirdağ’da iki yoldan daha
bahsetmek istiyorum, bir de son bir konuya değinmek istiyorum.
Bunlardan bir tanesi,
Malkara-Hayrabolu arasındaki yolun mutlaka ve mutlaka iyileştirilmesi
gerekiyor. Gerçekten standardı çok kötü.
Yine, İpsala’ya kadar giden
yolun -yani ana yol- standardının mutlaka yükseltilmesi gerekiyor.
Bu arada Sayın Bakan, son
dönemde Çerkezköy-İstanbul arasındaki elektrikli tren çalışmıyor. Heyelan
olduğu söyleniyor ama yük trenleri geçiyor. Çerkezköy’ü İstanbul’a bağlayan bu
elektrikli tren hattı orada yaşayanlar için son derece önemli. Bir an önce bu
yolun hizmete açılmasını diliyor, Genel Kurula saygılarımı sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Öztrak.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısının 39. maddesinin (a) bendinde yer alan “ve Hazine geri
ödeme garantisi tanımında yer alan “sair yerel yönetim kuruluşları” ibaresinden
sonra gelmek üzere “ve 5018 sayılı Kanunun II/B sayılı cetvelinde yer alan
idareler” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Alim Işık (Kütahya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Sivas) – Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Işık,
buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 499 sıra
sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı’nın 39’uncu maddesi üzerinde vermiş olduğumuz değişiklik önergesi
hakkında söz aldım. Bu vesileyle hepinize saygılarımı sunuyorum.
Bu
önergemizde, gerekçesinde belirtildiği gibi, bir ibarenin çıkartılması talep
edilmekte. Sebebi de Karayolları Kanunu’nun dışında bir
başka kanuna veya mevzuata atıfta bulunulmasıdır. Sayın Bakan, umarım tekrar
değerlendirilir.
Değerli milletvekilleri, söz
Karayolları Kanunu olunca -tabii, dün Afyon Milletvekilimiz de bahsetti-
Ankara-İzmir otobanı, hızlı tren hattı ve Antalya-İstanbul hızlı tren hattı projeleri
önemli projeler. Bu projelerin geçtiği her il bu projelere hakikaten ilgi
duyuyor.
Şimdi, Sayın Bakanımızın,
Afyon’da, “Bu mutlaka Afyon’dan geçmelidir.” dediğini dün Afyon Milletvekilimiz
burada, kürsüde söyledi. Kütahya’da da buna benzer ifadelerle, “İşte, arada,
çalışmalar devam ediyor, Kütahya’dan da geçebilir, Afyon’dan da geçebilir veya
her iki ile uğramadan da geçebilir.” şeklinde açıklamalarının olduğunu da
biliyoruz.
Tabii,
doğru olan en doğru yerden geçmesi. En doğru yer, mademki otoban ve
hızlı tren projesi ise, başlangıç ve bitiş noktaları arasındaki en kısa yoldur.
Bu en kısa yol Kütahya’dan geçmektedir.
Diğer illerimizin
milletvekilleri de haklı olarak bunların kendilerinden geçmesini talep
edebilirler ama bu konunun bilimsel gerçeklerle doğru değerlendirilmesi yönünde
Sayın Bakanımıza bir kez daha bu konuyu hatırlatıyorum.
Bir diğer önemli konu,
Ulaştırma Bakanlığımızın yakından ilgilendiği ve şimdiye kadar, 2004 yılından
bu yana Kütahya kamuoyunda, Afyon’da ve Uşak’ta konuşulan ama bir türlü
sonucuna ulaşamadığımız Zafer Bölgesel Havaalanı Projesi’dir. Bu proje birçok
çalışmadan sonra, gerek bürokratıyla gerek milletvekilleriyle gerekse Sayın
Bakanımızın bizzat ilgisiyle ihale aşamasına getirildi. En son 1 Mart tarihinde
ihale olacaktı, ertelendi, 1 Nisan oldu. 1 Nisan şakası gibi o tarihte yapılan
ihaleye hiçbir firmamız müracaatta bulunmadı ya da ekonomik bulmadığı
gerekçesiyle teklif vermediği ortaya çıktı. Bundan sonra,
firma yetkilileriyle Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğünün ayrı ayrı yaptığı görüşmeler sonucunda projenin yeniden
değerlendirdiğini ve bu değerlendirmeler sonucunda tekrar, 28 Haziran Pazartesi
günü ihalesinin yapılacağını daha önceden Resmî Gazete’den ve basından öğrendik
ama bugün öğrendiğimize göre, 28 Haziran tarihindeki ihale yeniden iptal
edilmiş ve 28 Temmuza ertelenmiş. Gerçekten, bu haber Kütahya kamuoyunu,
Afyon kamuoyunu ve Uşak kamuoyunu yeniden derinden üzmüştür Sayın Bakanım. Bu konunun doğrusu, niçin bu ihalenin ertelendiği, yapılan değerlendirmeler
sonucunda yine ekonomik bulunmadıysa devletimizin Kütahya, Afyon ve Uşak
illerinin birlikte kullanacağı bu Zafer Havaalanı Projesi’nde altyapıyı niçin
diğer illerde olduğu gibi kendisinin yapmadığını, üstyapı ihalesiyle bu
yapılabilecekken altyapı ve üstyapının birlikte ihaleye sunulmasının bu
Bölgesel Havaalanı Projesi’ni gerçekte Bakanlığımızın yapmayı düşünmediğini mi
ifade etmektedir? Bunun açıklanmasını istiyoruz. Bu havaalanı yapılacak
mı, yapılmayacak mı? Yapılacaksa hangi şartlarda yapılacak ve ne zaman
yapılacak? Yapılmayacaksa artık altı yıldır, dört seçim malzemesinde kullanılan
bu konunun gündemden düşmesini talep ediyoruz. Ya yapılacak ya yapılmayacak
kararını bizzat en yetkili ağız olan Sayın Bakanımızın ağzından bugün duymak
istiyoruz. Kütahya bunu bekliyor, Afyon bunu bekliyor, Uşak bunu bekliyor.
Sayın Bakanım, bu konuda eğer
en son açıklamayı en doğru bilgilerle yaparsanız, ben ilin milletvekillerinden
birisi olarak sizlere buradan teşekkür edeceğim.
Bu vesileyle, önergemize desteğinizi
bekliyor, tekrar hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Işık.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Bakan, bir açıklama yaparsanız memnun oluruz.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Erzincan) – Sayın Başkan, kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın
Bakan.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Erzincan) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Değerli
Konuşmacının özellikle Zafer Havaalanıyla ilgili sürece ilişkin sözlerine kısa
bir açıklama yapmak istiyorum.
Bilindiği gibi, Kütahya, Uşak
ve Afyon’un müşterek kullanacağı Altıntaş bölgesindeki havaalanıyla ilgili
kamulaştırma çalışmaları, ÇED değerlendirme çalışmaları, havaalanı yapılmasına
yönelik kurumların görüşleri toplanmış, bütün işlemler tamamlandıktan sonra
ihaleye çıkılmıştır. Bu havaalanı diğer havaalanlarından farklı şekilde tamamen
sıfırdan yap-işlet-devret modeliyle yapılacak bölgesel bir havaalanıdır. Yani
bir arazi vereceğiz, araziye pist yapılacak, taksi yolu yapılacak, park
alanları, terminali vesaire bütün müştemilatıyla birlikte yapılacak bir
havaalanıdır ve ilk denemedir. Türkiye’de yap-işlet-devret modeli çok başarılı
şekilde uygulanmış ancak terminal ile sınırlı olarak yapılmıştı. Bu, sıfırdan
anahtar teslim bir projedir. Dolayısıyla, Sayın Hatibin dediği gibi bu
havaalanı yapılacak mı, yapılmayacak mı tartışması artık çok geride kalmıştır.
İlk ihalede teklif gelmemesinin
sebebi: Dokuz dosya alınmasına rağmen gelmemiş, bazı öneriler dikkate alınarak
ihale yenilenmiş, bu kez de beş firma, teklifi yetiştiremeyeceklerini ifade
ederek süre istemişlerdir. Dolayısıyla, 28 Haziran olan süre bir ay uzatılmış,
28 Temmuzda da nihai teklifler alınacaktır. Yapılan düzeltmelerle daha
rekabetçi, daha fizibl hâle getirildiğini düşünüyoruz
ve bu ihalede teklifi alıp inşallah, havaalanının yapımını başlatacağız bu sene
içerisinde.
Bu açıklamayı yapmakta yarar
gördüm.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Bakan.
39/a maddesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler... 39/a maddesi kabul edilmiştir.
Yeni madde ihdasına dair bir
önerge vardır.
Önergeyi okutacağım ve
Komisyonda salt çoğunluk arayacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 sıra
sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı'nın 39 uncu maddesinin a) bendinden sonra
gelmek üzere aşağıdaki bendin eklenmesini ve diğer bentlerin buna göre teselsül
ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bekir Bozdağ Hayrettin Çakmak Recep Koral |
Yozgat Bursa İstanbul |
Erdal
Kalkan Ömer
İnan |
İzmir Mersin
|
“b) 4 üncü maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan
"kullandırılmasına karar vermeye;" ibaresinden sonra gelmek üzere:
"3996 sayılı Kanun hükümlerine göre Yap-İşlet-Devret modeli ile genel
bütçe kapsamındaki kamu idareleri tarafından gerçekleştirilen yatırım ve
hizmetlere ilişkin sözleşmelerin süresinden önce feshedilerek tesisin ilgili
idareler tarafından devralınması halinde sözleşmelerinde öngörülmüş olması
kaydıyla söz konusu yatırım ve hizmetler için sağlanan dış finansmanı
üstlenecek kuruluşu ve üstlenim koşullarını belirlemeye;" ibareleri
eklenmiştir."
BAŞKAN – Komisyon önergeye
salt çoğunlukla katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Sivas) – Sayın Başkan, Komisyon önergeye salt
çoğunlukla katılıyor efendim.
BAŞKAN – Arkadaşlar, sayınız.
Evet, salt çoğunlukla
katılıyor. Salt çoğunlukla katıldığı için önerge üzerinde yeni bir madde olarak
görüşme açıyorum.
Gruplar adına…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Trabzon) – Sayın Faik Öztrak…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Mehmet Günal…
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Sayın Öztrak.
Buyurunuz Sayın Öztrak. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA FAİK ÖZTRAK
(Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; verilmiş olan önerge
üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum. Şahsım ve grubum adına Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bu maddeyle getirilmek istenen
düzenleme şu: Yani herhangi bir şekilde yapılmış olan bir yap-işlet-devret
sözleşmesinin feshedilmesi hâlinde bu yap-işlet-devret modeli içinde
gerçekleştirilen projeye dönük olarak kullandırılan dış kredinin akıbeti ne
olacak? Bunun belirlenmesini Hükûmete bırakıyoruz ve Hükûmete bırakırken de burada açıkçası üstü kapalı bir
garanti veriyoruz.
Değerli milletvekilleri,
genelde yap-işlet-devret projelerine baktığımız zaman bunların kullanmış
oldukları dış kredilere aslında garanti vermiyoruz ya da garanti verdiğimiz
zaman, bütçenin tespit etmiş olduğu, belirlemiş olduğu garantili krediler
limiti içinde bunları izliyoruz.
Şimdi, bu
yapılan düzenlemeyle, burada üzeri kapalı, üzeri örtülü, bu kredilere,
yap-işlet-devret projelerinin kullanılacağı kredilere garanti vermiş oluyoruz
yani ilk başlandığı zaman bu kredi, bu yap-işlet-devret projesinin kullandığı
kredi devlet garantisi, Hazine garantisi kapsamında görülmeyecek ama herhangi
bir geri ödemede sıkıntı olması hâlinde ya da sözleşmesinin feshedilmesi hâlinde
o zaman devreye Bakanlar Kurulu girecek ve büyük bir ihtimalle de Hazine bu
krediyi devralmak durumunda kalacak üzerindeki şartlarla birlikte.
Şimdi,
böyle baktığımız zaman, değerli milletvekilleri, buradaki en önemli sıkıntı şu:
Bugün bütçe kanunlarında yer alan, tespit edilmiş olan garantili kredi
limitlerini baypas etmiş oluyoruz ve üzeri örtülü bir biçimde garanti
verdiğimiz dış krediyi Hazine garantisi kapsamında göstermiyoruz ama bu borcun
geri ödenmemesi sorunuyla karşı karşıya kaldığımız noktadan itibaren de
birdenbire bu devletin borcuna ilave edilmiş olacaktır.
Diyeceksiniz ki bunda ne var?
Şimdi, ben, şunu söyleyeyim: Bizim geçmişte gördüğümüz, örneğin 2001 yılında
görmüş olduğumuz, 2000 yılında görmüş olduğumuz Asya krizi bu tür uygulamalardan
kaynaklanmıştır. Bankacılık sistemine üzeri örtülü birtakım garantiler
verilmiştir, sistemik risk olması hâlinde bankacılık sisteminin ödeyemediği dış
borçları ben üzerime alırım, denmiştir. Bütün dünyada böyle olmuştur ve bu risk
gerçekleştiği noktada bütün bu borçlar kamunun üzerine gelmiştir ve o güne
kadar örneğin Asya ekonomilerinde sürdürülebilir olarak gözüken kamu borçları
birdenbire sürdürülemez olmuştur ve dünyada kriz yaşanmıştır.
Bu tür, işte borcu garantili
borç olmakla beraber gizlemeye dönük birtakım uygulamalar saydamlığı ihlal
ettiği için fark edildiğinde uluslararası piyasalarda da ciddi sıkıntı
yaratabilir. Yine getirilmiş olan, biraz önce bahsettiğim üstü örtülü mali
kuralın da değiştirilmesidir, yani bütçeyle belirlenen garantili borç
limitlerinin tamamen geçersiz, büyük ölçüde bu uygulamalarda, yap-işlet-devret
uygulamalarında geçersiz hâle getirilmesidir. Yani, dışarıdan yap-işlet
projesine garanti verecek olan yabancı yatırımcı burada bu maddenin olduğunu
gördüğünde hemen bunun arkasında belli bir hazine garantisi olduğunu
varsayacaktır ve bu varsayımla gelecektir. Buralarda çok ciddi risk iştahı
yüksek olacaktır bu tür projeler için, buralarda çok ciddi birikintiler
olacaktır, daha sonra bu projeler gerçekleşmediği zaman sıkıntı yaratacaktır.
Yine, böyle baktığımız zaman,
önümüzde özellikle Ulaştırma Bakanlığımızla ilgili iki tane proje vardır.
Bunlardan bir tanesi yap-işlet-devretle yapılacak
olan Körfez Geçişi Projesi, ikincisi de benim görebildiğim kadarıyla Üçüncü
Boğaz Köprüsü Projesi’dir. Demek ki her iki projede de yap-işlet-devret modeli
kapsamında verildikten sonra belli sıkıntıların ortaya çıkabileceği tahmin
ediliyor ve bu çerçevede de gerekirse bunların kullandıkları dış borçların,
sıkıntıya düşmeleri hâlinde, devlet borcu hâline getirilmesi planlanıyor. Peki, bu ne kadar tutar diye baktığınız zaman, her iki projenin
toplam tutarı aşağı yukarı 10 milyar dolar civarındadır, yani şu maddeyle,
bugün getirilmiş olan önergeyle -kabul edilmesi hâlinde bu önergenin- ileriye
dönük olarak bütçenin üzerine bu projelere başlanmasıyla birlikte 10 milyar
dolar civarında görünmeyen ilave bir yük getirmiş oluyoruz.
Değerli milletvekilleri,
bunları yapıyoruz, bunları büyük yaratıcılık zannediyoruz, bu tür bütçenin
içine bu uygulamaları yerleştiriyoruz ama sonra bir bakıyoruz, bunlar fark
edildiği zaman Türkiye çok ciddi bedeller ödüyor. Yani Karayolları Kanunu’na,
bu Kanun’a, dün akşamdan beri yapılan eklemelere dikkat ettiğim zaman, şöyle
bir telaş görüyorum, yani bu belediyelerin üstünde, başka yerlerde, gizli
saklı, birikmiş, yürümeyen ne varsa her şeyi bütçeye aktarıyorsunuz. Bu da bana
şu izlenimi veriyor açıkçası: Galiba, artık Hükûmetten
gideceğinizi anladınız. O çerçevede elinizde kalan
belediyelerin rahat hareket etmesi, diğer taraftan da ileriye dönük olarak
bütçenin önemli ölçüde sıkıntıya girmesini sağlayacak, sıkışmaya girmesini
sağlayacak birtakım düzenlemeleri yapıyorsunuz ama hiç merak etmeyin, Türkiye
büyük ülke, bu harcamaları yapacak kaynak da rahatlıkla temin edilir, bulunur;
yeter ki bu işleri yapmasını biliniz diye düşünüyorum.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Öztrak.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Antalya Milletvekili Mehmet Günal.
Buyurunuz Sayın Günal. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, dün
akşam geç saatlere kadar konuştuk ve benim sizlere söylediğim maddelerden bir
tanesiyle daha karşı karşıyayız, yine madde eklenmeye devam ediliyor. Az önce,
yine, aynı maddenin (a) bendinde konuştuğumuz husus da sadece Karayolları Genel
Müdürlüğünü değil, 2/B cetvelindeki tüm diğer kuruluşların da kapsama
alınmasını içeriyordu.
Şimdi, ben, merak ediyorum
çünkü bu gelen maddelerin hepsi sonradan intikal ettirildiği için birilerinin
sıkıntısını gidermeye yönelik gibi görünüyor. Akşam da eklediğiniz maddeleri
konuşmuştuk.
Diyorum ki: Bu madde kimin
için? Bu sözleşmeler süresinden önce neden feshedilmiş? Yap-işlet-devret modeli
neden yapılamamış? Süresinde bitirilememesinin nedeni nedir, teknik bir zorluk
mu var, idarede mi sorun var, üstlenicide mi bir sorun var? Yani işi ihale eden
kamu idaresinin yöneticilerinin sorumluluğu yok mu? Neden bu ihale edildikten
sonra bu yap-işlet-devret modeline göre yapılamamış? Belki üstlenicide
olabilir, belki bizim idarecimizde olabilir. Bu konuda da bir bilgimiz yok.
Peki, dış finansmanı
üstlenecek kuruluşu ve üstlenim koşullarını belirlemeye yetki alıyor Sayın
Bakanım. Şimdi, bu nasıl bir şeydir ben anlayamadım. Dış finansmanı üstlenecek
kuruluşu yani başka
bir kuruluş mu belirleyeceğiz? Bu dış finansmanı kim üstlenecek? Yani
Karayolları Teşkilat Kanunu’ndan bahsediyoruz, Ulaştırma geliyor, dış
finansmanı üstlenecek kuruluşu ve üstlenim koşullarını belirleme yetkisi… Yani
siz Hazinenin yerine girip daha önce dış finansmanı kimin sağlayacağı, nereden
sağlanacağı belliyken, Ulaştırma Bakanlığı da değil, ben burada doğru okuyorsam
39’uncu maddeden sonra görev ve yetkilerle ilgili bir ekleme yapılıyor. Ben
bunu anlamakta gene zorlanıyorum, arkadaşlar hepsini söylüyorlar, hâlen daha
anlayabilmiş değilim yani bunu nasıl bir şekilde aktaracağız, kim bunu belirleyecek?
Hazineden sorumlu Bakanlık ne diyor? O konuda bir görüş var mı? Hazineyle
ilgili bir bilgi var mı?
Bir de merak ettiğim başka
bir husus var: Dünden beri -kaç tane olduğunu unuttum- bir sürü madde eklendi.
Ulaştırma Bakanlığının bunların altına girecek mali kaynakları mı var? Ben
şimdi buraya baktığım zaman, bir nevi Ulaştırma Bakanlığı kamunun kredi garanti
kurumu hâline gelmiş, herkese garanti veriyor, koltuğunun altına alıyor. Nerede
sorun varsa, belediyenin sorunu var, alalım, yap-işlet-devrette
sorun var, alalım. Yani ben anlayamıyorum. Ulaştırma Bakanlığı sanki kamunun
kredi garanti kurumu hâline gelmiş. Nerede sorun varsa Ulaştırma Bakanlığının,
Karayollarının altına alıyoruz.
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Hazine Bakanlığını da oraya bağlayalım.
Hazineyi de size bağlayalım.
MEHMET GÜNAL (Devamla) –
Böyle bir şeyi hâlâ anlamakta güçlük çekiyorum. Sanki Hazine ile Maliyenin
yerine Ulaştırma Bakanlığı geçmiş gibi oluyor.
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Bu “çadır devlet” anlayışıyla devlet
yönetimidir Sayın Günal.
MEHMET GÜNAL (Devamla) –
Peki, Ulaştırma Bakanlığının bütçesi ne kadar, nerede? Yani nereden bu
kaynakları bulacak? Yarın sıkıştığı zaman neyle ödeyecek? Bu konularda bilgi
yok.
Bütün söylemeye çalıştığım
şey şu: Meclisin çalışma şekillerinde komisyonların başında “ihtisas
komisyonları” yazıyor değerli arkadaşlarım. İhtisas komisyonları neyle ilgili?
Herkes, kendi alanında ihtisas sahibi olan arkadaşlarımız o komisyonlarda emek
sarf ediyorlar; daha olmadı, daha fazla ihtisas gerekiyorsa, alt komisyon kurup
bürokratlarla beraber, diğer katılımcılarla, sivil toplum örgütleriyle beraber
bunları irdeliyoruz.
Benim merak ettiğim sorular…
Dün de sormuştum. Şimdi bu sorduğum sorularla ilgili yüce Meclisinizde bilgi
sahibi olar var mı? Tekrar soruyorum. Hayır, komisyon üyesi olarak benim bile
burada haberim olduğu için kanunun alt komisyon sorumlusu olmama rağmen, ben şu
anda bu sorduğum sorularla ilgili en ufak bir ipucu bilmiyorum.
Dolayısıyla, böyle bir kanun
yapma tekniği, böyle bir usul olamaz.
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Oluyor, oluyor.
MEHMET GÜNAL (Devamla) -
Yani, 1 değil, 2 değil, 3 değil, 4 değil, sayısını unuttuk; arkadaşlarımız
“Sonra teselsül ettireceğiz.” dediler, 40 küsur oldu, 50’yi geçti 40 küsur
maddelik kanun.
Peki, bu söylediğim ihtisas
komisyonunda biz yukarıda neler görüşüyoruz, biliyor musunuz? Plan ve Bütçe
Komisyonundaki arkadaşlarımız nereden geldiler? Kamu kurumlarının borç ve
alacaklarının silinmesiyle ilgili tasarının görüşmesinden geldiler.
RECAİ BERBER (Manisa) – Silme
diye bir şey yok, mahsuplaşma.
MEHMET GÜNAL (Devamla) –
Silinen de var canım. Nerede bir sıkıntı varsa… Ben yukarıda sormuştum. Mali
Kural Tasarısı da yukarıda görüşülüyor, kel alaka… Bir tarafta mali kural,
“Efendim, AB istiyor yetiştirelim.” Bunun neresi mali kural Allah aşkına ya!
Bütün kurumların borcunu al sil, oradan oraya aktar, buradan oraya aktar, sonra
da bizi boş yere orada yor, “Efendim, Avrupa Birliği bunu istiyor, bu faslı
açmamız lazım.”
RECAİ BERBER (Manisa) – Mali
kural…
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Ne
mali kuralı? Hangi mali kural?
RECAİ
BERBER (Manisa) – Mali kural 2011’de.
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Bu
bütçe böyle delik deşik olursa, her kurumunkini oradan oraya buradan buraya
aktarırsak, böyle bir mali kural olur mu dostlar alışverişte görsün diye?
RECAİ BERBER (Manisa) – Mali
kural gelince tartışacağız, haftaya gelecek.
MEHMET GÜNAL (Devamla) -
Dolayısıyla bütçemiz delik deşik. Biz, orada bir bütçe kanunu çıkardık, her
bakanlığın da kendi harcamaları belli, yatırım programı belli, gelirleri belli,
ona göre konulmuş bir bütçemiz var. Şimdi ne oluyor? Tamamıyla, burada,
önergelerle bunlar değiştirilmiş oluyor. Aynı şey işte. Mali
kuralla ilgili de arkadaşlar itiraz ediyor, ama bu iş de mali kurala aykırı,
bütün bunların hepsi aykırıdır. Mali kural, koyduğunuz kurala, çıkardığınız
bütçeye uymak, onu deldirmemek demektir. Neyse harcayacağınız şey, önceden
gelirsiniz izah edersiniz, bütçeler buna göre çıkar.
Değerli arkadaşlarım, şu anda
maalesef çok kötü bir yasama süreci izliyoruz.
Maalesef alelacele gelen maddeler nereden geliyor, nasıl oluyor
bilemiyoruz. Alt komisyonu bırakın, üst komisyonda, Plan Bütçede bile
tartışılmadan burada kanun yapıyoruz. Dolayısıyla bunun çok sağlıklı olmadığını
düşünüyorum. Hele hele son birkaç gündür bu, diğer
kanunlarda da görüyoruz ama Komisyona gelen eklemelere de baktığımız zaman, AKP
Hükûmetinin yoğun bir telaş içerisinde olduğunu
anlıyorum. Giderayak birtakım şeyleri tasfiye edip, borçları devredip, ucuz bir
şekilde bunlardan kurtulmak, belediye başkanlarını kurtarmak, sıkıntıda olan
kuruluşların idarecilerini kurtarmak. Başka türlü bir şey anlayamıyorum. Mali
kuralda da aynısını söylemiştim; galiba siz Hükûmetten
gidişin ayak seslerini hissettiniz. Sayın Başbakan da siz de anketlere çok
düşkünsünüz, gerçek anketleri görünce, herhâlde giderayak birtakım işlerin
temizliği yapılıyor gibi geliyor. Aksi takdirde, bu kanun böyle çıkmamalıdır.
Eğer itiraz ediyorsanız normal sürecinde gelmeli, çıkmalıdır. Eğer aceleyle
bunu yapıyorsanız, aceleniz var, bir şeyleri yetiştirmeye çalışıyorsunuz diye
anlaşılır.
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Bir şeyleri kaçırmaya çalışıyorlar!
MEHMET GÜNAL (Devamla) -
İnşallah bu söylediğimiz şeyleri dikkate alırsınız ve bu süreci yeniden gözden
geçirirsiniz, bu kanunun böyle çıkmasını engellersiniz diyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Günal.
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Oradan “Senin aklın ermez.” diye… Bir
milletvekiline “Aklın ermez.” demek ne kadar…
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Siz öyle mi yaptınız?
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Biz ne yaptıysak kendi irademizle yaptık.
Sayemizde şimdi huzur içindesiniz. O huzuru bozuyorsunuz şu anda.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Yok.
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Yok değil, öyle.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Erzincan) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Yerinizden mi
konuşmak istiyorsunuz?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Erzincan) – Evet.
BAŞKAN – Kürsüden de
konuşabilirsiniz; buyurun.
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Aklınız ere ere
bu hâle getirdiniz Türkiye’yi.
AHMET YENİ (Samsun) – Sayın
Bakanı dinleyelim arkadaşlar.
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – İnsan utanır ya! Bir milletvekiline
“Aklın ermez.” demek…
BAŞKAN - Karşılıklı
konuşmayınız lütfen.
Buyurunuz Sayın Bakan. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Erzincan) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşmekte
olduğumuz Karayolları Teşkilat Kanunu’nun 39’uncu maddesi ve yeni bir madde ihdas
edilmesiyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Efendim, bu yeni ihdas edilen
maddenin gayesi, Kamu Finansmanı ve Borç Yönetimi Hakkındaki Kanun’un 4’üncü
maddesinin (a) bendine bir hüküm ilavesiyle ilgilidir. Burada
ilave edilen hüküm şudur: “3996 sayılı Kanun hükümlerine göre yap-işlet-devret
modeli ile genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri tarafından gerçekleştirilen
yatırım ve hizmetlere ilişkin sözleşmelerin süresinden önce feshedilerek
tesisin ilgili idareler tarafından devralınması hâlinde sözleşmelerinde
öngörülmüş olmasıyla şartıyla, kaydıyla söz konusu yatırım ve hizmetler için
sağlanan dış finansmanı üstlenecek kuruluşu ve üstlenim koşullarını belirlemeye
Hazine Müsteşarlığının görüşü ve Bakanın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu
yetkilidir.”
Yani getirilen hüküm, genel
bütçeli idarelerin üstlendikleri sözleşmelerin işin belirli bir yerinde
feshedilmesi hâlinde Hazinenin görüşü, Bakanlar Kurulu kararıyla bu kredi
borçlarını devralması ve buna karşı sorumlu olmasıdır. Dolayısıyla bu konu da
aslında Hazine Müsteşarlığının, bağlı Bakanlığın ve Bakanlar Kurulunun
kararıyla yapılabilecek bir işlemdir. Bu, esasen başka kurumlar için mevcut
olup genel bütçe içerisinde, merkezî bütçe içerisinde yer alan ve bu şekildeki projelere
giren kuruluşlar bakımından mevcut olmayan bir düzenlemedir. Bu maddeyle
birlikte bu yasal boşluk giderilmiş oluyor. Esasen, Hazinenin bir anlamda yasal
yetkiye sahip olması anlamına geliyor, yoksa,
Ulaştırma Bakanlığının Hazinenin yerine geçip onun yerine borçlanma yapması
anlamına gelmiyor.
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Hazinenin yetkisi zaten vardı Sayın Bakanım, niye koydunuz?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) – Bu gibi kuruluşlar için yok.
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Bu nereden ihtiyaç oldu Sayın Bakanım? Ne
tür ihtiyaç, nereden kaynaklandı? Sorulan soru o Sayın Bakanım.
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Hangi kurumun ihtiyacı var?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) – Efendim, şimdi, bu madde hazırlanırken Hazineyle birlikte
çalışılmış bir hükümdür. Hazinenin yetkisi var ama merkezî bütçeli kuruluşlar
bakımından bir yasal boşluk olduğu için bu hükmün yer alması
kararlaştırılmıştır.
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) –
Komisyondayken niye gelmedi efendim?
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başbakanın imzasıyla tasarı buraya
gelirken niye getirmediniz?
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, soru-cevap bölümü de vardır bunda, o zaman sorularınızı
sorunuz.
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Belki gerek olmaz Sayın Başkan.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) – Şöyle: Yani, sizde biliyorsunuz ki sayın milletvekilleri,
yasalar hazırlanırken tasarı şeklinde Bakanlar Kurulundan geldiğinde,
komisyonlarda, alt komisyonlarda, üst komisyonlarda enine boyuna inceleniyor ve
iyileştiriliyor, rafine hâle getiriliyor. Bazen bu da kâfi gelmiyor, Genel
Kurulda da verilen önergelerle, bu şekilde, olabildiğince daha mükemmel hâle
gelmesi için çalışılıyor. Yani, Genel Kurulda görüşülen yasa tekliflerinde
madde ihdası bizim icat ettiğimiz bir şey değildir ve bu, uygulanan doğrudan
görüşme, uygulanan bir yöntemdir. Bu da o uygulamalardan bir tanesidir.
Tabii, ben, bütün parti
gruplarına teşekkür ediyorum. Yani, bu önemli bir yasadır. Bu yasa, esas
itibarıyla Karayollarımızın değişen şartlara göre yeniden yapılanmasını öngören
bir yasadır ama dolaylı olarak yine Karayollarımızın daha etkin çalışması, kamu
kaynağının kâfi gelmediği durumlarda alternatif finans yollarının da
kullanılmak suretiyle daha kısa sürede büyük projelerin gerçekleşmesine imkân
sağlayacak bir düzenlemedir. O bakımdan ben bu yasada getirdiğimiz bu hususlar
için verdiğiniz destekten dolayı bütün parti gruplarına teşekkür ediyorum.
Verdiğiniz destek sizlere hizmet olarak dönecektir diyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Bakan.
Şahsı
adına Tunceli Milletvekili Kamer Genç. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bir korsan önergeyle yine baş başayız. Şu Meclisin kurulduğundan beri gelenekleri var.
Kanun tasarı ve teklifleri evvela komisyonlara gider, komisyonda enine boyuna
tartışılır ve Genel Kurula gelir, burada müzakere edilir.
Şimdi, AKP’nin bir huyu var.
Bakın, şu Bakanlar Kurulu sıraları boş. Hâlbuki bundan önce bu Bakanlar Kurulu
sıraları dolu olurdu. Onun anlamı şu: Burada, Hükûmete
karşı, gelen kanun tasarı ve tekliflerine milletvekilleri bir söz söyledikleri
zaman, icabında öteki bakanın yetki alanına giren konularda ona müdahale eder.
Devletteki istikrar böyle temin edilebilir.
Şimdi, bir önerge, son anda
gelen bir önerge... Tabii işin özü ne? Aslına bakarsanız, Türkiye’de, yani
mevcut sisteme göre her sene bütçede Hazinenin garanti verebileceği limit
belli. İşte, kendi kaynaklarına göre Hazine, bütçe yapılırken, o sene hazine
garantili dış borçlar orada gösterilir. Şimdi, getirilen bu önergeyle bu
prensip ihlal ediliyor. Hazine garantili borçları bütçede göstermiyor, bunu
göstermiyor yap-işlet-devret şeyinde, efendim, bunları sonradan… Eğer o kuruma
karşı ödemede bir sıkıntı olursa hemen Bakanlar Kurulu kararıyla, bunun
garantisini almak suretiyle, ilgili finans kurumuna bu para ödenecek. Böyle
akıl… Yani, akıl ve nizama uymayan bir şey. Peki, yarın öbür gün, Bakanlar
Kurulu üzerine almadı, ne olacak? Almadı, “Ödemiyorum.” dedi. O zaman Türkiye
Cumhuriyeti devletinin itibarı da sarsılır. Onun için, arkadaşlar…
Şimdi, öyle bir kanun
getirmişler ki, genel kanun, genel kanunun içinde genel kanun; bir maddeyle on
tane madde değiştiriliyor. Şimdi, Mehmet Ali Şahin çıkıp da Anayasa Mahkemesine
akıl vereceğine, gelsin -şu Meclisteki o Danışma Kuruluna Başkanlık yaparken-
doğru dürüst görev yapsın. Diyor ki: “Anayasa Mahkemesi, efendim, bu Anayasa
değişikliğini inceleyemez.” Yahu, sen kimsin kardeşim? Senin hukuk bilgin kaç?
Nereden mezun oldun?
MURAT YILDIRIM (Çorum) – Sen
kimsin? O, Meclis Başkanı.
KAMER GENÇ (Devamla) –
Anayasa 138’inci madde diyor ki: “Görülmekte olan davalarda kimse Anayasa
Mahkemesine talimat veremez.” Ee, sen Meclis
Başkanısın, nasıl böyle bir talimat veriyorsun?
Değerli arkadaşlarım,
getirdiğiniz Anayasa değişikliğinin özü şu: Şimdi, Anayasa Mahkemesinin
yapısını değiştiriyorsunuz. Nasıl değiştiriyorsunuz? 11 üyeyi 17 üyeye
çıkarıyorsunuz. 17 üyenin 3’ünü Meclis seçiyor, 14’ünü Abdullah Gül seçiyor.
AHMET YENİ (Samsun) –
Karayolları değil mi konumuz?
KAMER GENÇ (Devamla) -
Abdullah Gül nasıl seçti bunu? Nasıl seçtiği belli. Danıştaya atadıkları kişiler belli. Ondan sonra, getirdi
dışarıdan hülleyle bir tane raportörü atadı, 42
yaşında.
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) –
Neresinde bu önergenin?
KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi,
bu sizin kabul ettiğiniz Anayasa’yla oraya giderse tam yirmi yedi sene orada
üyelik yapacak.
Şimdi, bu Anayasa
Mahkemesinin bu statüsünü değiştirmekle, siz, aşağı yukarı on iki yıl Anayasa
Mahkemesini AKP’nin bir şubesi hâline getiriyorsunuz. Yani, Tayyip
Bey biliyor ki, iktidardan düştükten sonra hakkında yapılan soruşturma
nedeniyle yüce Divana gidecek. Yüce Divanda işte bazı özel yetkili hâkim ve
savcıların kendisinin paralelinde hareket ettiği kadar bu Anayasa Mahkemesi de
artık bariz suçlarını affedecek, bütün hesap bu. Yoksa ki, Anayasa Mahkemesi
eğer hakikaten demokratik bir yapıya ulaşsa biz niye şey edelim.
Abdullah Gül burada bir
kurnazlık yaptı. Buradan çıkan kanunu 3 gün sonra onaylasa bunun 120’nci günü
12 Eylüle gelmez. Tabii, bunların hepsi danışıklı dövüş. Bakın, 3 gün sonra
onaylasa arkadaşlar… Aslında Yüksek Seçim Kurulu da burada hatalı davrandı.
Neden davrandı? Dedi ki: “Bu 120 gündür.” Referandum süresi 120 gündür. Peki,
referandum süresinin 120 gün olduğuna ilişkin kanunu, biz burada referandumu 60
güne indirirken onu kaldırmadık mı? Kaldırdık. Yani, nasıl oluyor Yüksek Seçim
Kurulu burada 120 günü uyguluyor, burada da hata etti. Bunun doğrusu şu idi…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
KAMER GENÇ (Devamla) - Şimdi,
Anayasa’ya göre seçim kanunlarında yapılacak değişiklik bir sene sonra
uygulanacağına göre Yüksek Seçim Kurulu şöyle bir uygulama yapacaktı: Bunu bir
sene sonra ancak uygulayacaktı ve bir sene sonrasına kadar 60 gün içinde
referanduma gidecekti, doğrusu bu. Yoksa ki 120 gün olan hüküm kaldırıldı, biz
burada kaldırdık bunu. Yani kaldırılmış bir kanun hükmünü nasıl uygularsınız?
Yani görüyorsunuz ki her taraf karmakarışık. Yani ne başı
belli, ne sonu belli.
Şimdi, Abdullah Gül o zaman
tutup da bunu 3 gün sonra şey etse 12 Eylüle gelmez. Hep birlikte hareket
ediyor. Biliyordu zaten kendisi. Bunun 120 gün uygulanacağına dair zaten oradan
gerekli bilgiyi alıyor. Yani Türkiye’yi öyle bir karanlık kaosa
sürüklüyorsunuz ki ille bütün şeyler bizim gibi hareket etsin ama bu size ve
memlekete çok büyük sıkıntılar yaratacak. Arkadaşlar, hukuku yok ediyoruz.
AHMET YENİ (Samsun) – Sayın
Cumhurbaşkanı diyeceksin, Sayın Cumhurbaşkanı…
KAMER GENÇ (Devamla) - Ben
kime nasıl hitap edeceğimi iyi biliyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen Sayın Genç...
KAMER GENÇ (Devamla) - Sen
kendine hâkim ol. Ben kime nasıl hitap edeceğimi biliyorum.
BAŞKAN - Sayın Genç, lütfen…
KAMER GENÇ (Devamla) – Onun
için, getirilen bu kanunlar ülkenin başına çok belalar getirecektir. Tabii,
zaman yetmediği için bunları şey etmek mümkün değil.
Bakın, geçici 1’inci madde
var bu kanunda. Tutuyor bazı kurumları feshediyor. AKP’nin en
önemli taktiği bu. Eğer birilerini görevden almak istiyorsa, bir kanunla
o kurumu feshediyor, orada doğru dürüst çalışan namuslu, yurtsever insanların kadrolarını açıkta
bırakıyor, ondan sonra yeni bir kanunla onları atarken onların elindeki müktesep
haklarını alıyor. Dolayısıyla ne oluyor? O insanlar yargıya da gidemiyor. Ya,
bu bir zulümdür. Zulüm yapanların sonu yine zulüm olacak arkadaşlar. Bu
memlekette siz hukuku bu kadar ayak altına
alamazsınız, bu devleti bu kadar küçültemezsiniz, bu devletin kurallarını yok
edemezsiniz. Yaptıklarınız bu. “Acaba, biz, AKP ne yapacak da daha, önümüzdeki
seçimde iktidara gelecek?” Ya, siz, zaten, eğer bu millete sağlıklı bir hizmet
ettinizse millet yine sizi getirir.
Şu Hükûmetin
vaziyetine bak ya! Utanır insan ya, utanır! Bunlar nerede?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) -
Uçaklara atla yurt dışında git, gez, gel! Bu milletin parası bunlara haram olur
ya, haram! (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Genç.
Soru-cevap bölümüne
geçiyoruz.
Sayın Genç, buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, efendim, Sayın Bakan bizim komşu ilimiz Erzincan’dan. Tabii, kendisine
teşekkür ediyoruz, yani oralı olmasından da büyük huzur duyuyoruz.
Şimdi, bakın, Türkiye’de kara
yollarına en az para harcanan il Tunceli’dir. Bir Pülümür yolumuz var, kuzeyden
güneye gelen bir şey var, efendim, kırk senedir o yol hâlâ tozludur, oradan
geçen, o ara yoldan geçen o araçların, tırların
çıkardığı toz bütün o bölgeyi yaşanmaz hâle getiriyor. Defalarca ilgililere
telefon ettik.
Bakın, bizim ilimizde kara
yollarının aşağı yukarı hepsi bozuk. Yani Nazımiye yolu
bozuk, Pülümür yolu bozuk, Mazgirt yolu bozuk, Çemişgezek yolu bozuk, Hozat
yolu bozuk, Pertek yolu bozuk. Ya kardeşim, oradaki insanlar da Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı! Nahiye yollarımızın büyük bir kısmı hâlâ maalesef
asfaltlanmadı. Defalarca soruyoruz ama maalesef bir şey alamıyoruz.
Bir Pertek köprümüz var. Yani
bu Pertek köprüsü gerçekten kuzey ile güney arasında çok önemli bir ulaşım
aracıdır. Birkaç defa Tayyip Bey oraya belediye
seçimleri arifesinde gitti “Biz bu köprüyü yapacağız.” dedi ama aradan sekiz
sene geçti, hâlâ yapılmadı. Yani politikacıların sözüne güvenilir insan olması
lazım, verilen sözlerin yerine getirilmesi lazım. Defalarca bunları söylüyoruz
Sayın Başkan.
Yani ben özellikle orada
konuşmadım. Sayın Bakan bize cevap versin. Yani yüz yıllık ilçelerimizin
yolları hâlâ tek araç geçebilecek durumdadır. Bunları defalarca söyledik ama…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Genç.
Sayın Nalcı, buyurun.
KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, Tekirdağ ili
Çerkezköy-Kınalı, Çerkezköy TEM girişinden Kınalı yolu ve Çorlu-Tekirdağ arasındaki
yolun bir programı var mı?
İki: Bilindiği üzere,
Tekirdağ’ın Şarköy ilçesi hem yazlık açısından hem İstanbul’daki insanların
gelmiş olduğu bir yer. Fakat bizim sizinle daha önce de görüşmelerimizde arka
taraftaki Uçmakdere’yi Valiliğin yapacağına… Fakat
Malkara ayrımından Şarköy yoluyla ilgili bir çalışma var mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Nalcı.
Sayın Altay…
ENGİN ALTAY (Sinop) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, Gerze-Sinop
kara yolunda yapılan çalışmalar on iki tane evin istimlakiyle
ilgili adliyedeki bir aksaklıktan dolayı aksadı. Müteahhit var, para var, her
şey var, yol yapmak için her şey var. On iki tane evin adliyedeki işlemleriyle
ilgili Gerze Adliyesinde yeterli hâkim olmamasından dolayı, keşif yapılamamasından
dolayı, eski mevcut yolda da işlem yapıldığı için… Daha bir ay içinde iki tane
çok ciddi kaza oldu. Bu kazaların birinde 1 vatandaşımız hayatını kaybetti,
birinde de 3 vatandaşımız çok ciddi yaralandı. Bu konuyu dikkatinize, ilginize
sunuyorum ve çözümüyle ilgili Adalet Bakanlığıyla bir çalışma yaparsanız,
bundan sonra olacak kazaları da önlemiş olursunuz diyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Altay.
Buyurunuz Sayın Bakan.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Erzincan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri arkadaşlarım; sayın
milletvekillerimizin sorularını cevaplandırmak istiyorum.
Sayın Genç’in Tunceli’nin
yollarıyla ilgili gündeme getirdiği soruyu cevaplandırmaktan başlıyorum. 2002
yılı sonu itibariyle Tunceli’de sadece
Elazığ-Bingöl ayrımı Tunceli
devlet yolu
Tunceli-Pülümür yolu: Bu yol
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Bakanım, bir tek araç orada çalışıyor. Sizden rica ediyorum, bu tozdan bizi
kurtarın.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Erzincan) – Evet, oraya hız vereceğiz ama arazi şartlarının ve
çalışma şartlarının zor olduğunu biliyorsunuz. Geçen sene orada güvenlik
sorunları yaşadık ve şantiye, biliyorsunuz, baskına uğradı, sıkıntı yaşandı. Bu
sene tedbirleri arttırarak çalışmaları hızlandıracağız.
Diğer yol projeleriyle ilgili
detaylar var. Bunları yazılı olarak…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Davet
edelim de bir orada gezdirelim sizi Sayın Bakan.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Erzincan) – Efendim?
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Tunceli’ye davet edip size ilçe yollarını gezdirelim.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Erzincan) – Geleceğim, geleceğim, beraber gezeriz.
ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) –
Beraber gidin…
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Erzincan) – Beraber gezeceğiz ama ha!
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Beraber gezeriz…
Zeki Bey orada konuşuyor; sen
de yapmadın.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Erzincan) – Sayın Nalcı, uyarılarınız için teşekkür ederiz. Zaten
programımızda bu çalışmalar. Onları takip edeceğiz.
Sayın Engin Altay’ın
bahsettiği konu biraz yargıyla ilgili. Bunun da takipçisi olacağız.
Arz ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Bakan.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Trabzon) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Yoklama talebi var.
Tespit yapalım: Sayın Hamzaçebi, Sayın Altay, Sayın Seçer, Sayın Kart, Sayın
Ateş, Sayın Paçarız, Sayın Genç, Sayın Öztürk, Sayın Ağyüz, Sayın Pazarcı, Sayın Arslan,
Sayın Tütüncü, Sayın Kesici, Sayın Günday, Sayın
Yıldız, Sayın Öztrak, Sayın Küçük, Sayın Özyürek, Sayın Kök, Sayın Baytok.
Yoklama için iki dakika süre
veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter
sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Bayram Meral ve 20
Milletvekilinin, 5539 Sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/788,
2/226) (S. Sayısı: 499) (Devam)
BAŞKAN – Yeni madde
önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
39/b madde üzerinde aynı
mahiyette iki önerge vardır. Aynı mahiyetteki önergeleri birlikte işleme alacağım,
istemleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz
vereceğim.
Aynı mahiyetteki iki önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 sıra
sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının
39. maddesinin (b) bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Osman Ertuğrul Mehmet Şandır |
Antalya Aksaray Mersin |
Recep Taner Rıdvan Yalçın Kadir Ural |
Aydın Ordu Mersin |
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 499 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 39. maddesinin 1. fıkrasının b bendinin
Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Kamer Genç Orhan Ziya Diren Şevket Köse |
Tunceli Tokat Adıyaman |
Hulusi Güvel Ferit Mevlüt Aslanoğlu Enis Tütüncü |
Adana Malatya Tekirdağ |
Rasim Çakır Tansel
Barış |
Edirne Kırklareli |
BAŞKAN – Komisyon aynı
mahiyetteki bu iki önergeye katılıyor mu efendim?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Genç,
buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, 499
sıra sayılı Kanun Tasarı’sının 39/b maddesinin tasarı metninden çıkarılmasıyla
ilgili olarak verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize
saygılar sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, öyle
bir karmakarışık bir kanun ki… Şimdi, Karayolları Genel Müdürlüğü önce genel
bütçe içindeyken şimdi özel bütçe içine alınıyor. Ondan sonra, özel bütçe
içinde yer alan, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi Kanunu’na göre özel bütçeli
idarelerin yapacakları tasarruflardan ayrı bir sistemde bunlara dış kredi sağlama
imkânı getiriliyor.
Bir devlette önemli olan
istikrardır. Yani siz bir kuruma ayrı bir imtiyaz tanıyıp ötekine ayrı
tanıdığın zaman o zaman temel kanunu yok etmiş oluyorsunuz. O zaman 5018 sayılı
Kamu Mali Yönetimi Kanunu’nun genel ilkelerini ortadan kaldırıyorsunuz. Onun
için, yani bu aklına gelen her bakanlık kendi kendisine bu işleri yaparsa
devlet diye bir şey kalmaz. Devlet bir düzen meselesidir, bir temel kanunlar
vardır. İşte, 5018 sayılı Kanun Muhasebei Umumiye
Kanunu’nun yerine geldi ama maalesef Muhasebei
Umumiye Kanunu’ndaki kurallar bana göre bu devletin daha sağlıklı işlemesine
yardımcı olurken 5018 sayılı Kanun getirildi, bu, birçok temel kurallardan
saptırıldı.
Biraz önce tabii Sayın Bakan
benim mali konularla ilgili söylediğim şeylere cevap verdi. Efendim, bizim
orada, Pülümür-Mutu yolu arası -Erzincan yolu- çok kısa bir yol. Yani, orada
ciddi bir çalışma yapılsa, en kısa zamanda 3 kilometrelik, 4 kilometrelik yol
yapılır ama maalesef... Ben daha önce de söyledim, 2007 yılında Pülümür’de bal
festivali yapılıyordu. Bal festivaline Münih Belediye Başkanı gelmişti, dedi
ki: “Ben otuz beş sene önce bu Pülümür’e avlanmak için geldim. Bu Pülümür ile
Erzincan arasındaki bu yol tozdan geçilmiyordu. Otuz beş sene sonra geldim hâlâ
bu yol tozdan geçilmiyor.” dedi. Sayın Bakanım, yani oradan çıkan toz biraz da
Erzincan’a gidiyor, oradaki toprakları da örtüyor. Sizden rica ediyorum, buraya
bir hız verirseniz, bir kısa zamanda bu hallolursa çok memnun olurum. Kusura
bakmayın, aslında kamuoyu önünde de bunları dile getirmek istemezdim ama yani
çok defalarda bunları dile getirdik. Bizim şey yollarımız da gerçekten çok dar,
bunların genişletilmesi lazım.
Bir de Sayın Bakanım, bu
Pertek Köprüsü çok önemli bir köprü, yani siz de biliyorsunuz ve bunun maliyeti
de çok yüksek değil. Lütfedip bu konuda da bir şey ederseniz, yani şunu yaparız
derseniz, en azından oradaki insanlarımız, demek ki bizim de köprümüz yapılıyor
derler ve tabii ki, bunun şerefi size ait olur. Yaparsanız, kamuoyu önünde
çıkar size teşekkür de ederiz. O bakımdan, bizim için, birincisi, Pülümür’le
Erzincan arasındaki o toz topraktan o insanların kurtulması çok önemli. Bir de
Pertek Köprüsü’nün yapılması da çok önemli. Tabii, o Pertek yollarının, virajların kalkması lazım. Yani siz de takdir edersiniz ki,
Tunceli hudutları içinde en az duble yol olan bir yer,
yani
Şimdi, değerli milletvekilleri,
gerçekten AKP hükûmetleri zamanında bu Meclis gerçek
rayından çıkarıldı. Arkadaşlar, şimdi, kanunlar enine boyuna tartışılmazsa, son
anda verilen korsan önergelerle birçok insana devlet kaynakları haksız olarak
aktarılmış olur. Bu önergeleri verenlerin de bazen bunlarla menfaat ilişkisi
olur. Geçen gün bir önerge verildi. Efendim, mahkemenin verdiği kararı yok
sayıyor. Böyle bir şey olur mu arkadaşlar? Hangi hukuk devletinde mahkemede bir
vatandaş hakkında verilmiş karar, sen kanunla bunu yok sayıyorsun? Böyle bir
hukuk devleti olur mu?
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin özellikle AKP Grubu Melih Gökçek’in emrine girerek buradan kanun
çıkarmaya çalışıyor ve Melih Gökçek’in şu anda hazineye 4 katrilyon, 4,5
katrilyon borcu var. Kardeşim, peki, bunun imtiyazı nereden geliyor? Orada o
4,5 katrilyon borcunu ödemezken, getiriliyor ha bire buna rant
kapısı açılıyor. Arkadaşlar, bir belediye başkanı bu kadar şımartılmaz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözleriniz
tamamlayınız.
Buyurunuz.
KAMER
GENÇ (Devamla) – Yine, İstanbul Belediye Başkanı. Bakın, o
köprü ve yolları özel davetiyeyle yapmış, hakkında Danıştayın
soruşturma açılmasına dair kararı var. Peki, bu soruşturmayı niye
yaptırmıyorsunuz savcılara? Ankara Cumhuriyet Başsavcısını niye atamıyorsunuz? Çünkü, Ankara Cumhuriyet Başsavcısı atandığı takdirde, sizin
belediye başkanlarınız ve sizin birtakım bürokratlarınız hakkında soruşturma
yapacak.
Peki, bu yargıyı susturmakla,
yargının önünü kesmekle nereye varabilirsiniz? Yargı herkese lazım arkadaşlar. Tayyip Bey diyor ki: “Türkiye’de yargı değerini
yitirmiştir.” Peki, sen Başbakansın. Eğer yargı değerini yitirmişse sen nasıl
Başbakanlık yapacaksın? Her gün Türkiye mahkemelerine giden milyonlarca insan
var. Bir devletin Başbakanı “Ya, yargı itibarını yitirmiştir.” dedikten sonra
bu nasıl Başbakanlık orada yapıyor ve o vatandaş hakkında karar veren hâkimin
değerli olduğunu veya tarafsız olduğunu nasıl diyebilir arkadaşlar?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
KAMER GENÇ (Devamla) – Peki
efendim.
Şimdi, bakın, Abdullah Gül’le
ilgili Yargıtay 11. Dairesi bir karar verdi. Neydi kararın özü? Abdullah Gül,
bir partinin yönetimindeyken o parti Anayasa Mahkemesince kapatıldı. O partinin
elinde hazineden alınmış 1 trilyonun üzerinde para vardı. Normal olarak o para,
parti kapatıldığına göre devlete gitmesi lazım, devlete, hazineye iade edilmesi
lazım. Ama Abdullah Gül’ün yönetiminde olduğu o yönetim, o 1 trilyon lirayı
veya daha fazlasını hazineye intikal ettirmedi. Ne etti? Getirdiler naylon
faturaları, sahte faturaları düzenlediler, onu harcanmış gösterdiler. Şimdi,
kendisi...
ALİ TEMÜR (Giresun) – Yalan!
KAMER
GENÇ (Devamla) – Mahkeme ortada.
ALİ TEMÜR (Giresun) – Yalan
konuşuyorsun!
KAMER GENÇ (Devamla) –
Kendisi bu işte aktif olmasa bile, o yönetimde bir insan olduğuna göre, o
diyebilirdi ki ya ben devletin hakkının yenilmesine müsaade etmiyorum. En
azından o yönetimden istifa etmesi lazımdı. O zaman orada mahkeme ne etti?
Sonra Yargıtayın verdiği kararda hata var. Diyor ki:
“Dava açan kişi...”
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Devamla) – Son
cümlemi söyleyeyim.
BAŞKAN – İkinci dakikanız da
bitti efendim.
KAMER
GENÇ (Devamla) – Peki.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz.
Sayın Akcan, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında, günün erken ama
tasarının ilerlemiş seviyesinde söz almayı düşünmüyordum. Ancak, biraz önce,
Plan ve Bütçe Komisyonumuzun değerli üyeleri orada oturdular. Verilen
önergelerle yeni madde ihdasları oldu. Sayısını ben bilmiyorum, tasarıyı
başından beri takip ediyorum. Bir iktidar milletvekili arkadaşımız çıksın, şu
kadar oldu diye söylesin. On beşin üstünde sayı var.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Erzincan) – On beş yok, beş.
ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) –
Değerli milletvekilleri, en son konu görüşülürken Sayın Günal
burada konuşuyor “Sen anlamazsın.” diye bir laf, oradan. Anlasaydın eğer sayın
milletvekilim, orada oturmazdın, eğer sen anlasaydın orada oturmazdın. Türkiye’de akademik konusu makro iktisat olan, hazinenin ne
olduğunu bilen, Merkez Bankasında görev yapmış, şimdi de, Allah nasip etmiş,
milletvekili olarak burada görev yapan bir akademisyene “Sen anlamazsın.”
lafını orada oturup da, kendi komisyonunda ısrarla görüşülmesi gerekirken
görüşülmeyen on beşin üzerinde maddeyi “Ne münasebet kardeşim, benim irademi buradan
alıkoyuyorsun.” deyip oturmaması gerekip orada oturan adam, kalkıyor “Sen
anlamazsın.” diye laf atıyor. Hicap duyuyorum.
EYÜP AYAR (Kocaeli) – Şaka
demiştir.
ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) –
Şakayla falan alakası yok. Bu işin böyle şakası olmaz Sayın Vekil.
İşsizlik
had safhada. Açın bugünün gazetelerini. Adana’da işsizlik
yüzde 26,5. Buna çare üretmek zorunda iktidar. Afyon’da iş gücüne katılım oranı
yüzde 44. Tarım kesimi dâhil yüzde 39,9 -TÜİK’in
dünkü açıklamaları- işsizlik. Buna çare bulmak zorundasınız, bununla ilgili
finansman yaratmak zorundasınız. Belediyelerinizin, yerel yönetimlerinizin
basiretsiz, tüyü bitmedik yetimin hakkını gaspa yönelik icraatlar sonunda
ortaya çıkmış borçlarının gaspını ortadan kaldıracak maddeleri burada,
kamuoyundan kaçırarak madde ihdası hâlinde getiriyorsunuz, ondan sonra da
burada, kalkıp hiç sıkılmadan “Sen anlamazsın.” diye laf atıyorsunuz.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'nin coğrafyası dağlık bir coğrafya. 57’nci Hükûmet döneminde, Çimento Müstahsilleri Birliği ile
birlikte Karayolları Genel Müdürlüğümüzün bir protokolü imzalandı. Bu protokol
gereği, denemek üzere, İstanbul, Orta Anadolu’da bir bölge ve Güneydoğu Anadolu
bölgelerinde bir bölge olmak üzere en az ikişer kilometrelik beton yol
yapılması protokole bağlandı. Biz, asfaltı rafineriden elde ediyoruz,
rafineride ham petrolden elde ediyoruz. Ham petrolümüzü dışarıdan ithal
ediyoruz, Türkiye'nin en önemli ithalat kalemi ve artı ham petrolden elde
edilen her türlü petrol ürününe, türevine -asfalt ve bitüm de bunlardan birisi-
petrokimya sanayisinin ham maddesi olarak, sanayide başka üretim kollarında
ihtiyacımız var ama buna karşılık, dağlar bizi bekliyor, kullanılmayı, işlemeyi
bekliyor. Kurun, teşvik edin elli altmış tane çimento fabrikasını, orada insan
istihdam edersiniz, beton yol yaparsınız, Sayın Bakanın dün de, evvelsi gün de
söylediği gibi, her defasında yenilemek zorunda kalmayacağımız yollar
üretirsiniz. Bunun ilk örneğini Afyon’da, Afyon’un girişinde yapmıştık. Bu
yolun bir kısmının yapımı bizim dönemimize rastladı, bir kısmı da sizin 58’inci
İktidar döneminize rastladı. Niye sürdürmüyorsunuz?
Tasarı ilk görüşülmeye
başlandığında, Tekirdağ Milletvekilimiz Kemalettin
Nalcı Bey bu konuyu dile getirdi. Bu konuya Sayın Bakan asla değinmiyor.
Türkiye'nin ciddi anlamda işsizliğine çare, taşımacılığına çare olacak, ciddi
anlamda katma değer yaratacak bir sektörü olan çimento sanayisini, Türkiye'yi
dünyada dev yapacak bir sektörü kıpırdatacak, şaha kaldıracak bir enstrüman olarak kara yollarının beton yol olarak
yapılmasında bir adım atmamıştır AKP iktidarları. Sekiz senedir bu işle
uğraşıyorsunuz ama bunu getirmek yerine (X), (Y), (Z), (T) belediyelerinin
borcunu kamufle edecek tasarılarla burada yüce Meclisi
oyalıyorsunuz. Buna hakkımız yok değerli milletvekilleri ve…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) –
…her birimiz diğer milletvekillerinin müktesebatına saygı duymak zorundayız,
Türkiye'nin derdine derman olacak çare üretmek zorundayız. Keşke bu konu
üzerinde değil de beton yol yapımıyla ilgili bir madde ihdası olsaydı da Sayın
Bakan ve ekibini ve buna destek veren iktidar milletvekillerini yürekten tebrik
ederek, teşekkür ederek alkışlama fırsatımız olsaydı diyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Akcan.
Aynı mahiyetteki bu iki
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Sayın Çalık, sisteme
girmişsiniz, ne için acaba?
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Sayın
Bakana soru sormak üzere soru-cevap esnasında girmiştim, fakat süre geçildi.
Sayın Başkan, sonraki…
BAŞKAN – Soru-cevap bölümü
bitti efendim.
Sayın Göktaş,
buyurunuz.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
7.- Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in,
Cumhurbaşkanıyla ilgili sözlerine ilişkin açıklaması
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) –
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; az önce kürsüde konuşan Tunceli Milletvekili,
Cumhurbaşkanımızla ilgili birtakım iddialarda bulunmaktadır. Zaten bütün
konuşmalarında bu iddiaları dile getirmekte ve konuşmalarını esasında buna
oturtmaktadır. Öncelikle de şunu esefle söylemek istiyorum: Türkiye Cumhuriyeti
büyük bir devlettir, güçlü bir devlettir, onun da çok saygın bir Cumhurbaşkanı
vardır. Ona buradan ismiyle hitap etmeyi kınıyorum, yakıştıramıyorum. Bu
Parlamentoda bulunan bir kişiye asla yakıştıramıyorum. Ona “Sayın” deme
nezaketini gösteremeyen bir şahsın burada, bu sıralarda oturmaması lazım; bir.
İki: İkide bir, o zamanki
partide, geçmişte çalıştığı partide,
genel başkan yardımcılığı yaptığı partide maliyeden, mali işlerden sorumlu
hiçbir görevi yoktu Sayın Cumhurbaşkanımızın. O zaman Sayın Cumhurbaşkanımız,
dış ilişkilerden sorumlu genel başkan yardımcısı idi, yani mali işlerde asla
hiçbir sorumluluğu yoktu. Kaldı ki o dönemin başkanlık divanında yani parti
yönetiminde bulunan herkes yargılanmıştır ve beraat etmiştir. Bu meyanda
Cumhurbaşkanımızın da bununla ilgili, yargılanmasıyla ilgili konu yargıda da görüşülmüş
ve olumsuz mütalaa belirtilmiş, yani yargılanmaması doğrultusunda görüş
bildirilmiştir.
Şimdi burada ikide bir çıkıp
dürüstlük edebiyatı ortaya atarak, kendisi çok dürüst, “herkes yolsuzluk
yapmış, herkes vurgun yapmış, herkes talan yapmış.” deyip milletin kafasını
aklınca karıştırmaya çalışıyor.
Ben şimdi kendisine, geçen…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Göktaş, açıklamanız anlaşılmıştır.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, ben de bu konuda bir açıklama yapabilir miyim? Hakaret…
BAŞKAN – Siz açıklamanızı
yaptınız efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Sataşmada bulunmuştur.
BAŞKAN – O da açıklama için
bir şey söyledi, yanlış anlama olacağını düşünerek 60’a göre bir katkıda
bulundu.
Teşekkür ediyoruz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Bayram Meral ve 20
Milletvekilinin, 5539 Sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/788,
2/226) (S. Sayısı: 499) (Devam)
BAŞKAN – Şimdi, 39/b
maddesini oylamadan önce Komisyonun bir düzeltme talebi var, onu dinliyoruz.
Buyurunuz.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Başkanım, 4749, 5909 ve 5917
sayılı yasaların ilişkili maddelerinde sehven bir hata yapılmıştır. Bu yüzden
“geçici 18’inci” ifadesinin “geçici
BAŞKAN – Tamam.
Komisyonun düzeltme talebiyle
birlikte, önerileriyle birlikte 39/b’yi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 39/b kabul edilmiştir.
40’ıncı madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 sıra
sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının 40. maddesinde yer alan “ile hasılat payı
alınmaz” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Hasan Çalış Oktay Vural |
Antalya Karaman İzmir |
Recep Taner Behiç
Çelik Şenol
Bal |
Aydın Mersin İzmir
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 40. maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Şevket Köse Ali İhsan Köktürk Selçuk Ayhan |
Adıyaman Zonguldak İzmir |
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Enis Tütüncü Rasim Çakır |
Malatya Tekirdağ Edirne |
Hulusi
Güvel Orhan
Ziya Diren Ali
Arslan |
Adana Tokat
Muğla
|
Tayfur
Süner |
Antalya |
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Trabzon) – Sayın Ali Arslan…
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Arslan. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ ARSLAN (Muğla) – Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan yasanın 40’ıncı
maddesinde Cumhuriyet Halk Partisinin önergesi üzerine söz almış bulunuyorum.
Sözlerime başlamadan önce yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu yasa
tasarısının genel gerekçesini okuyunca söz almak ihtiyacı duydum. Genel
gerekçede şöyle bir cümle var: “Daha önceleri devletçilik anlayışı çerçevesinde
kamu kurumları tarafından klasik usullerle…” Yani böyle, devletçilik anlayışını
biraz küçümseyerek ki hedeflerinizden birisi de bu. Devletçilik anlayışıyla
yapılan otoyolların, köprülerin satışını da amaçlayan bir şey bu.
“Doğrudan yürütülen pek çok
kamu hizmeti günümüzde liberalleşme ve özelleştirme uygulamaları çerçevesinde özel
sektörün işletmesine bırakılmıştır.” Şimdi bu cümleyi okuyunca, ben Muğla’dan
bir örnekle bütün Türkiye’yi uyarmak istedim bu yasa konusunda.
Değerli arkadaşlarım,
içinizde belki bu tünelden geçen vardır. Bizim meşhur bir tünelimiz var, Göcek Tüneli. Göcek Tüneli’nin
meşhur olmasının sebebi, Türkiye’de, tek, özel sektörün yapıp işlettiği
tüneldir Göcek Tüneli. Yıllardan beri yöre insanı
büyük bir talep içindeydi ve AKP İktidarı döneminde bu tünel yap-işlet-devret
modeliyle gerçekleşti. İyi bir hizmet gerçekten yani kullananlar çok da mutlu,
yolu oldukça zaman olarak kısalttı. Fakat uygulamada Muğlalıları çok rahatsız
eden “Yani biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı değil miyiz; niye başka illerde,
başka bölgelerde bu tür uygulamalar yok da böyle, Muğla’da var?” diye
insanların içini sızlatan bir uygulama Göcek
Tüneli’ndeki ücretlendirme uygulaması.
Değerli arkadaşlarım, şimdi,
bakın, devletin yaptığı bir Aydın-İzmir otoyolu var. Bu Aydın-İzmir otoyolunda
bir Selatin Tüneli var,
Değerli arkadaşlarım, neler
yapılabilir? Mesela kullandığımız köprülerde, diğer başka otoyollarda bir
uygulama var “OGS”, “KGS” diye, aynı yoldan birkaç defa geçmek zorunda kalan,
defalarca aynı ücreti ödemek zorunda olanlara kartlı geçiş sistemi tanınarak
hiç olmazsa fiyatta birazcık bir indirim yapılıyor. Bu talebimiz de özel sektör
tarafından -yıllardan beri dile getiriyoruz- maalesef hayata geçirilemedi. Aynı
yolu kullanmak durumunda kalan, günde üç beş defa kullanmak durumda kalan
yurttaşlarımız var, aynı tünelden geçmek zorunda kalan. Hakikaten Bakanlıktan
ben bu konuda müteahhitle, işleticiyle hiç olmazsa görüşerek bir iyileştirme
yapılmasını bölge halkı adına, Muğlalılar adına, hatta -turizm bölgesi
bildiğiniz gibi- sadece Muğlalılar değil, bütün Türkiye, bütün dünya
vatandaşları bu geçidi kullanıyor, tüneli kullanıyor onlar adına talep ediyorum
buradan.
Değerli arkadaşlarım, Muğla
bildiğiniz gibi Türkiye'nin yer altı ve yer üstü
zenginlikleri açısından çok önemli bir ili. Turizm geliri açısından İstanbul ve
Antalya’dan sonra üçüncü sırada ama kamu hizmetlerinin Muğla’ya gelmesi,
özellikle bu yollar konusunda… Biraz önce Göcek
Tüneli’nden bahsettim, şimdi Göcek Tüneli özel sektör
tarafından yap-işlet-devret modeliyle yapılan bir tünel ama başka illeri
gidiyorsunuz kamu tarafından, mesela Bayraklı-Karşıyaka arasında bir tünel var,
çok daha kaliteli bir tünel, gene çift tüplü, daha çok şeritli tüneller,
bedava.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
ALİ ARSLAN (Devamla) – Bayraklı’dan Karşıyaka’ya giderken kullanan arkadaşlarımız
vardır, bedava. Yani, sanki Muğlalılar böyle AKP’yle olan ilişkileri, soğuk
ilişkileri yüzünden sanki cezalandırılıyormuş gibi bir durumda.
Değerli arkadaşlarım, Muğla,
söylediğim gibi, turizmin en önemli merkezlerinden. Muğla’nın başka bir
özelliği daha var, 2009 yılında yapılan, açıklanan istatistik sonuçlarına göre,
1 milyon nüfusa, trafik kazası sayısına göre 3.007 kaza ile Türkiye birincisi.
Yani insan şaşırıyor niye böyle? Yani neden Muğla hem Türkiye ekonomisine büyük
katkılarda bulunacak hem de yapılamayan yatırımlar ya da yanlış yatırımlar ya
da geç kalan yatırımlar nedeniyle de trafik kazalarında Türkiye şampiyonu olmak
zorunda kalacak? Bu konuda da bir an önce devletin…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
ALİ ARSLAN (Devamla) -
…Karayollarının ya da başka kurumların Muğla’daki bu trafik kazalarının
azaltılması konusundaki… Yaz aylarında bildiğiniz gibi turizm nedeniyle bu
yollarda çok sayıda kaza oluyor. Yabancılar geliyor, turistler ölüyor; büyük
maddi hasarlı çok sayıda ölümleri olan ve maalesef hepimizi üzen kazalar
oluyor. O açıdan ben, özellikle Ulaştırma Bakanlığının kara yollarının
kalitesinin artırılması ve duble yol yapımının
Muğla’da hak ettiği düzeyde yapılması konusunda daha duyarlı davranacağına
inanıyorum.
Bu duygularla, özellikle bu
Deli Dumrul Köprüsü’nü andıran, Deli Dumrul Köprüsü’ndeki uygulamayı andıran, Göcek Tüneli’ndeki fiyatlandırma, ücretlendirme konusunda
gerekli hassasiyeti gösterecekleri inancıyla hepinize saygılar sevgiler
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Arslan.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 sıra
sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının 40. maddesinde yer alan “ile hasılat payı
alınmaz” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal (Antalya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Hasılat payının
alınmaması adil değildir. Dolayısıyla bu ibarenin metinden çıkarılması
önerilmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
40’ıncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 40’ıncı madde kabul edilmiştir.
41’inci madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 sıra
sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının 41. maddesinde yer alan (4) ibaresinin ve buna bağlı listenin
tasarı metninden çıkarılmasını ve sonraki liste numarasının buna göre teselsül
ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Hasan Çalış Oktay Vural |
Antalya Karaman İzmir |
Mümin İnan Behiç Çelik Şenol Bal |
Niğde Mersin İzmir |
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 sıra
sayılı "Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısı"nın 41. maddesine bağlı ek (3) sayılı listeye,
"Program ve İzleme Dairesi Başkanı" ünvanından
sonra gelmek üzere, Genel İdare Hizmetleri Sınıfına dahil,
1'inci dereceden, 1 adet, serbest "Bilgi Teknolojileri Dairesi
Başkanı" unvanının eklenmesini, aynı listede yer alan 10'uncu dereceden
"Veri Hazırlama ve Kontrol İşletmeni" unvanlı serbest ve toplam kadro
adedinin 15'e düşürülmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Ali
İhsan Köktürk Tansel
Barış |
Malatya Zonguldak Kırklareli |
Şevket
Köse M. Ali
Susam |
Adıyaman İzmir |
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Erzincan) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon)
– Gerekçe.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarının 7. maddesinin 4.
fıkrasına c bendi ile Genel Müdürlük hizmet birimlerine Bilgi Teknolojileri
Dairesi Başkanlığı eklenmesine paralellik sağlanması amacı ile tasarı eki
listenin düzenlenmesine ihtiyaç duyulmuştur.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 sıra
sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının 41. maddesinde yer alan (4) ibaresinin ve buna bağlı listenin
tasarı metninden çıkarılmasını ve sonraki liste numarasının buna göre teselsül
ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal (Antalya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Günal, buyurunuz.
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bütün
uyarılarımıza, önerilerimize, eleştirilerimize rağmen siz bildiğinizi okuyarak
bu kanunu da tamamlamak üzeresiniz. Maalesef siz dinlemiyorsunuz ama siz
dinlemeseniz de biz gerçekleri kamuoyuyla, Türk milletiyle paylaşmak
durumundayız, sizlere de uyarımızı sürdürmek durumundayız. Bugün olmaz yarın,
bunda olmaz diğer kanunda dikkate alırsınız diye umut ediyorum. Ama hâlâ benim
anlamadığım konuları çıkıp da anlatan bir kişi çıkmadı; hâlâ bekliyorum, yani
anlatırsanız -ama özel ama kürsüde- dinleyeceğim ve hâlâ söylediğim sözün
arkasındayım, özür dileyeceğim. Benim anlamadığım yeri bana anlatan çıkarsa
gelip bu kürsüden özür dileyeceğim.
Değerli arkadaşlarım, bu
önemli bir kanundu. İtirazımızın nedenini hepsinde sizlere ifade ettik.
Şimdi bu maddede bile
söylediğimiz çarpıklığın bir eseri var. Siz dikkatle yine dinlemediniz ama bir
tane ek cetvel var, ben onun kapsamdan çıkarılmasını söylüyorum. Ekstradan bir
cetvel konulmuş. Müşavirlerle ilgili 1 sayılı cetvelde zaten vardı. Eğer
artırmak istiyorsanız bunu 10 yerine 20 yaparsanız bir tane daha cetvel
koymazsınız. Onun için diyorum, bunlar sonradan gelip eklendiği için başka bir
amaca hizmet etsin diye, o arkadaşlarımızı görevden alınca müşavir kadrosu
açılsın diye koyduğumuz için amacımız sırf yaptığımız cetvelde bile belli
oluyor, ayrı bir yere koyuyoruz. Yani müşavir kadrosu her yerde aynıdır. Genel
idari hizmetler sınıfı, 1’inci derecede müşavir, koymuşuz 10, ekstradan 1 tane
daha ekimiz var. Bütün söylediğimiz budur Sayın Bakanım, istiyorsanız, 10’u 20
yapın. Ayrı bir cetvele ne gerek var? Sanki o 10 kişi ayrı birine ayrılmış da
oraya da onları alınca atayacakmışız gibi duruyor. Söylediğimiz yanlışlıklardan
bir tanesidir bu.
Önergenin kabul edilip
edilmemesi sizin takdirinizde, ancak bu kanun yapma süreci, maalesef, doğru
dürüst burada işletilmemiştir, Genel Kurul bir komisyon hâline gelmiştir, Plan
ve Bütçe Komisyonu da buraya taşınmış durumdadır. Bunların ne Anayasa’ya ne İç
Tüzük’e ne de genel mevzuat hükümlerine göre doğru olduğunu düşünüyorum.
Maalesef, yasamaya yürütmenin tahakkümü burada gerçekleşmiş, kuvvetler ayrılığı
yerine kuvvetler birlikteliği oluşmuştur. Bizim itirazlarımız bunlaradır.
Bu çerçevede bu önergemizin
kabulüyle, en azından yaptığınız şekli yanlışlıkların düzeltilmesini istirham
ediyoruz. Yanlışlıkları, eksiklikleri hepsiyle beraber geçecek ama diğer bir
sürü kanun bunun içerisine girdi ve hukuken de usulen de uygun değildir.
Tekrar bu önergemizi dikkate
almanızı diliyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
41’inci maddenin oylamasından
önce Komisyonun bir düzeltme talebi vardır; buyurunuz.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Başkan, ekli 5 sayılı liste ile
Karayolları Genel Müdürlüğünün taşra teşkilatına ihdas edilen kadroların toplam
rakamı sehven 5.630 olarak hesaplanmıştır; toplam rakamın 5.545 olarak
değiştirilmesini arz ederiz.
BAŞKAN – Kabul edilen önerge
ve düzeltme talebiyle birlikte 41’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler… 41’inci madde kabul edilmiştir.
42’nci madde üzerinde önerge yoktur.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 42’nci madde kabul edilmiştir.
Geçici madde 1 üzerinde iki
önerge vardır; okutuyorum:
T.B.M.M. Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 499 sıra
sayılı yasa tasarısının geçici 1 inci maddesinin (1) numaralı fıkrasının sonuna
aşağıdaki ifadenin eklenmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
Atilla Kart Ferit Mevlüt Aslanoğlu M. Rıza Yalçınkaya |
Konya Malatya Bartın |
Enis Tütüncü Orhan Ziya Diren Gürol Ergin |
Tekirdağ Tokat Muğla |
Bu kanunla yapılan
düzenlemeler neticesinde kadro ve/veya görev unvanları değişen veya kaldırılan
personelin, bu kanunla ihdas edilen yeni kadrolara atanmalarında bir defaya
mahsus olarak hizmet içi eğitim süresi ve sınav şartı aranmaz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 sıra
sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının Geçici 1. maddesinin (2)
numaralı fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Oktay Vural M. Akif Paksoy |
Antalya İzmir Kahramanmaraş |
Nevzat Korkmaz Akif Akkuş Mustafa Kalaycı |
Isparta Mersin Konya |
Alim Işık Mümin
İnan |
Kütahya
Niğde
|
(2) Bu Kanunla yapılan
düzenlemelere göre kadro unvanları kaldırılan veya değiştirilen daire
başkanları, bu Kanunla oluşturulan daire başkanı kadrolarına, eski kadroları
dikkate alınarak otuz gün içinde atanırlar. Bunların,
atandıkları yeni kadrolarının aylık, ek gösterge, her türlü zam ve tazminatlar
ile diğer malî hakları toplamının net tutarının, eski kadrolarına bağlı olarak
en son ayda almakta oldukları aylık, ek gösterge, her türlü zam ve tazminatlar
ile diğer malî hakları toplamının net tutarından az olduğu takdirde aradaki
fark, atandıkları kadroda kaldıkları sürece, farklılık giderilinceye kadar,
herhangi bir vergi ve kesintiye tâbi olmaksızın tazminat olarak ödenir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Şandır,
buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Önemli bir kanunu
tamamlıyoruz. Karayollarımızın değişen şartlara göre yeniden teşkilatlanması,
yeniden düzenlenmesiyle ilgili bir hukuku tamamladık. Kara yolları önemli, her
anlamda önemli. Kara yolları, her şeyden önce insanımızın can güvenliğini çok
doğrudan ilgilendiren bir alan olduğu için, Karayollarının hukukunu, teşkilat
yapılanmasını, kadro düzenlemesini yaparken çok titiz davranmak gerekiyordu.
Komisyonlarda, alt komisyonda ve komisyonda yapılan uzun tartışmalardan sonra
kanun Genel Kurula geldi ve Genel Kurulda yine de uzun sayılacak bir tartışma
yaptık ama bu tartışmalarda da maalesef birçok konuda, fazla da bir mutabakat
sağlanabildiğini söylemek mümkün değil.
Değerli milletvekilleri,
kanunun sonunda, hayırlı olması temennisinden önce bazı hususları da arz etmek
istiyorum: Özellikle, bu taşıyıcılar kooperatiflerinin sorunları konusunda bu
kanun bir çözüm üretmeliydi. Bu öz mal şartı taşıyıcılar kooperatiflerini ve
kamyoncularımızı çok zor duruma düşürmektedir. Zaten kamyoncular çok zor
şartlarda çalışıyorlar, yani ekmeklerinin karşılığını… Buradan zengin olan
kimse yok, ancak çoluk çocuğunun ekmeğini kazanmak için kamyonculuk yapıyorlar
ve çok ağır şartlarda yollarda geçiyor hayatları, bunların sorunlarına bu
kanunla bir çözüm üretmeliydik diye düşünüyorum.
Bir başka şey: Bir teşkilat
kanunu çıkartıyoruz. Çıkarttığımız teşkilat kanununda o teşkilatın
çalışanlarının özlük haklarına bir düzenleme, bir iyileşme, bir gelişme
yapmalıydık. Çok yapabildiğimizi söylemek mümkün değil. Eğer bu önergemiz… Eğer
burada bir müzakere yapıyor olabilseydik, birlikte konuşabiliyor olsaydık,
birlikte düşünüyor olabilseydik, inanıyorum ki bu önergemiz okunabilmiş olsaydı
kabul edilecekti. Çünkü burada söylediğimiz hadise, değiştirilen veya
kaldırılan kadroların sahiplerinin bir mağduriyeti olmasın, bu mağduriyetini
düzenleyebilmek için eski aldıkları ücreti alabilme imkânları olabilsin yönünde
bir düzenleme, bir ilave yapmıştık ama bir usuldür, muhalefet teklif eder
iktidar reddeder, hatta dinlemez de, hatta “aklın ermez” de der! Dolayısıyla bu
müzakere şekli ülkemize, Meclisimize gerçekten bir şey vermiyor ama maalesef
bir şekil şartını yerine getiriyoruz değerli milletvekilleri. Bu da beni
üzüyor. Yani burada bilgilerimizle, emeğimizle, aklımızla ülkemizin yönetimine,
halkımızın, insanımızın ihtiyacına, hukuk oluşturmaya katkı vermek gibi önemli
ve güzel bir görev yapmayı arzu ediyoruz ama bu eğer talep edilirse, eğer
iltifat görürse yapılabilinir. Bu da iktidarın elinde, iktidar grubunun elinde
ama burada çok önemli bir kanun görüşülürken bile iktidar partisinin
milletvekillerinin ilgisi ortada.
Ben bu arada bir şeyler
söylemek istiyorum. Tabii, Karayollarında geçici işçiler çalışıyor. Kadroları
yok. Bunların çok ciddi sorunları var. Bir teşkilat kanunu çıkartıyorsunuz, kendi
çalışanlarınızın sorunlarını çözmüyorsunuz. Çözmek mecburiyetindesiniz. Fazla
mesai ücretleri konusunda birçok sorun var, karayolları gibi çok ağır kış
şartlarında çalışan insanların yıpranma paylarının ödenmesi veya mahrumiyet
zamlarının ödenmesi yönünde gerçekten önemli sorunlar var ama çıkarttığımız bu
kanun bu sorunlara yeterince çözüm bulmuyor.
Şimdi, bu kanunla, birçok
kanunla ilgili, birçok konuyla da ilgili düzenlemeler yaptık. Yani, üzülerek
ifade ediyorum: Bir kanun çıkartıyorsunuz, o kanunun konusuyla ilgili olmayan
birçok konudaki kanunlarda da değişiklikler yapıyorsunuz. Yani,
bu, kapkaç düzenlemesi gibi bir şey. Giderken düzüyor; hani, yörüğün göçü giderken yolda dizilirmiş misali. Komisyonda
değiştirmiyor. Tasarı bu… Yani, Hükûmet, bu tasarıyı
buraya getirirken tüm devlet kurumlarının görüşlerini alarak, bir mutabakatla
buraya getirmiş olması lazım. Komisyonda, alt komisyonda birçok çalışmalar
yapılıyor; önergeler, tartışmalar, konuşmalar… Tüm bunlardan geçiyoruz, Genel
Kurula geliyoruz, maalesef, Genel Kurulda yine eksik, yine yanlış. Burada Hükûmetin talepleri doğrultusunda birçok önerge verilerek,
gelenden -kuş geliyor, deve çıkıyor misali- buradan maalesef çok farklı bir şey
çıkıyor. Bu anlamda, tabii, bir kanun düzenlenirken o kanunla ilgisi olmayan
konularda yapılan düzenlemeleri de çok iyi niyetli görmüyoruz değerli
arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurunuz efendim.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Sayın Başkanım, bitiriyorum.
Dün akşam şahit olduk, üzüldük.
Yani, hatta o ara aklıma geldi, karşıda oturuyordu arkadaş, şu anda yok,
Hakkâri milletvekilinin, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanının
başarısızlıklarını burada gecenin saat 11’inde, 23.00’te kanun çıkartarak
örtmeye, onu telafi etmeye ne mecburiyeti var değerli arkadaşlar? Başaramamış
Ankara Büyükşehir Belediyesi veya işte, bir yerler başaramamış, o başarısızlığı
siz burada bize kanun çıkartarak telafi ettiriyorsunuz. Yani, yargıdan
kaçırıyorsunuz. Hukuk oluşturarak, yanlışlığı ve usulsüzlüğü meşrulaştırıyorsunuz.
Buna hakkınız yok. Dün bir sayın milletvekilimiz söyledi, buna Saygıdeğer
Bakanı da alet ediyorsunuz. Bakanın imzasıyla, Sayın Bakanın imzasıyla burada
bir önerge veriyorsunuz, bu kanunla hiç ilgisi olmayan bir konuda Ankara
Büyükşehir Belediyesinin başaramadığı bir konuyu Bakanlığın üzerine
alıyorsunuz. Yani, bunlar doğru değil.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Şandır, lütfen, Sayın Bakanın haberi olmadan olur mu?
MEHMET ŞANDIR (Devamla) -
Yani milletin…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Şandır, lütfen
sözlerinizi bitiriniz.
Buyurunuz.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Efendim, Sayın Bakanın haberi yok demiyorum ama öyle bir sonuç… Burada
Karayollarının Teşkilat Kanunu’nu yapıyoruz değerli arkadaşlar. Karayolları
Teşkilat Kanunu’nda büyükşehir belediyelerinin raylı
sistemlerindeki acziyetini telafi etmeye ve çözüm
üretmeye mecbur muyuz? Getirin ayrı kanunu tartışsın, sorgulansın. Komisyonda
tartışılmamış, kurumlar arası mutabakat temin edilmemiş, tasarı hâline gelirken
bu düzenleme yapılmamış, komisyonda da tartışılmamış, burada gecenin bir
saatinde bir önergeyle böyle bir düzenleme yapmanızın arkasında bir niyet
sorgulaması yapılır değerli arkadaşlar.
Bu sebeple, kanunun hayırlı
olmasını diliyorum ama bu kanunun sektörün sorunlarına çözüm üretmekten uzak
olduğunu… Gerçekten kamyoncular çok sorunlu, büyük sorunlar var. Türkiye’de
kara yolları kazalarındaki ölüm oranı dünyada belki de birinci, orada bir hesap
hatası olduğu da söyleniyor. Çalışanların sorunlarına da çözüm üretemiyorsa,
yeterince çözüm üretemiyorsa, dolayısıyla kanun, işte emekle kanun çıkarıyoruz
ama…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
…sonuç, bu cümlelerle de tenkit ediliyor. Ben, yine de, çıkardığımız, şimdi
kabul edilecek olan bu kanunun ülkemize, Karayolları camiasına, tüm sektöre
hayırlı sonuçlar getirmesini temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Şandır.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
T.B.M.M. Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 499 sıra
sayılı yasa tasarısının geçici 1 inci maddesinin (1) numaralı fıkrasının sonuna
aşağıdaki ifadenin eklenmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
Atilla Kart (Konya) ve arkadaşları
Bu kanunla yapılan
düzenlemeler neticesinde kadro ve/veya görev unvanları değişen veya kaldırılan
personelin, bu kanunla ihdas edilen yeni kadrolara atanmalarında bir defaya
mahsus olarak hizmet içi eğitim süresi ve sınav şartı aranmaz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın
Kart. (CHP sıralarından alkışlar)
ATİLLA KART (Konya) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; geçici 1’inci maddeyle ilgili olarak
tarafımızdan verilen önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
“kamu hizmeti” kavramının içini boşaltan, kamu alanlarının, ortak toplumsal
alanların pazarlanmasını amaçlayan, kamu personel rejimindeki adaletsiz yapıyı
daha ileri boyutlara taşıyan, bir başka boyutuyla da partizan kadrolaşmayı
hedefleyen yeni bir tasarıyla karşı karşıyayız. Adalet ve Kalkınma Partisi,
hatırlayacaksınız, Acil Eylem Planı’nda bir yıl içinde kamu personelinin tümünü
kapsayan kıdem, liyakat ve uzmanlığı hedefleyen bir tasarıyı getireceğini vaat
etmişti.
Kabul etmek gerekir ki değerli
milletvekilleri, kamu personel rejimindeki adaletsizlikleri giderecek kıdem,
liyakat ve uzmanlığı esas alacak bir yapılanmayı gerçekleştirecek olan bir
siyasi iktidar Türkiye’ye en büyük ve en önemli hizmetlerden birisini
gerçekleştirmiş olacaktır. Aradan geçen sekiz yıl içinde bu konuda hiçbir ciddi
girişimin olmadığını görüyoruz. Böyle bir çalışma yapılmadığı gibi mevcut
adaletsizlikleri ve yanlışlıkları daha ileri boyutlara taşıyan bir süreç
yaşanmıştır. Bu konu tarafımızdan, Cumhuriyet Halk Partisi adına 2003, 2004 ve
2006 yıllarında ısrarla dile getirilmiştir. Hükûmet adına cevap veren ilgili
Bakan Mehmet Ali Şahin her defasında şu cevapları tekrarlamıştır: En son 2006
yılındaki cevabında, bu çalışmaların son aşamaya geldiğini, taslağın Başbakanın
önünde bulunduğunu, Başbakanın konuya çok önem verdiğini, bir iki madde
üzerinde tereddüdü bulunduğunu ifade ederek, 2006 sonu ya da 2007 yılı başında
bu tasarının Genel Kurula sunulacağını beyan etmiştir. Genel Kurul
tutanaklarında bunlar mevcuttur. Aradan geçen sekiz yıl, Hükûmet
adına cevap veren Mehmet Ali Şahin’in aslında taammüden gerçek dışı beyanda
bulunduğunu göstermiştir. Ortada hiçbir çalışma yoktur.
Esasen kamu yönetiminde parti
memuru, cemaatin memuru kavramını egemen hâle getiren bir siyasi iktidarın
kıdem, liyakat ve uzmanlığı esas alan adaletli kamu personel rejimini hayata
geçirmesi söz konusu olamazdı, böyle bir beklenti gerçeklerle bağdaşamazdı.
Gelişmeler, Hükûmet adına yapılan açıklama ve
vaatlerin hiçbir karşılığının olmadığını, tamamen o anı, o günü kurtarmak
amacıyla yapılmış popülist ve gerçek dışı söylemlerden
ibaret olduğunu ortaya koymuştur, göstermiştir.
Bu tasarıda da yine bunun bir
başka yansımasını görüyoruz. O tasarıyla ilgili kuruma özgü düzenlemelerin
yapıldığını görüyoruz, bütüne yönelik hiçbir sistematik çalışmanın
yapılmadığını görüyoruz.
Tasarının bu maddesinde kamu
avukatlarıyla ilgili bir düzenleme yapılıyor. Değerli arkadaşlarım, bakın bu
konu da gene Cumhuriyet Halk Partisi adına beş altı yıldan bu yana ısrarla dile
getirdiğimiz bir konudur. Burada sayıları Türkiye genelinde 1.100’e ulaşan kamu
avukatlarının bu sorunları ısrarla dile getirilmiştir ama bu tasarıda da yine
bir çözüm getirilmemiştir. Bir çözüm getirilmediği gibi, kamu avukatlarının
2010 yılı için yaklaşık her birinin 6.500 Türk lirası tutarındaki alacakları
Şubat 2010 tarihi itibarıyla ödenmesi gerekirken bugüne kadar hâlen
ödenmemiştir. Kamu avukatlarının ek göstergelerinde teknik hizmet sınıfına
uygun bir düzenleme yapılmamıştır. İlgili bakanlar Mehmet Ali Şahin ve Sadullah Ergin 2004 yılından itibaren bu konuda sözler
vermişler ise de, bu sözlerinin arkasında yine durmamışlardır. Bunları bu
vesileyle bir kez daha ifade etmek gereğini duyuyoruz.
Burada yeri gelmişken değerli
milletvekilleri, seçim bölgem olan Konya’yla ilgili olarak da kısa bir
değerlendirme yapmak istiyorum.
Konya, siyasi iktidara hem
22’nci yasama döneminde hem 23’üncü Yasama Döneminde…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
ATİLLA KART (Devamla) - …en
büyük desteği veren illerden birisidir ama Konya buna rağmen kamu yatırımlarından
bu iktidar döneminde sekiz yıl içinde hak ettiği payı alamamıştır.
Ben sadece iki yatırımı Sayın
Bakanın dikkatine sunmak istiyorum ve bu konuda Genel Kurulu ve kamuoyunu
bilgilendirmesini istiyorum.
Bunun dışında da son cümle
olarak şunu ifade etmek istiyorum: Parti memuru…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ATİLLA KART (Devamla) – Hemen
bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurunuz.
ATİLLA KART (Devamla) - …yapılanmasını,
cemaat memuru yapılanmasını kamu yönetiminde egemen hâle getirmiş iseniz bir
siyasi iktidar olarak orada hukuk devleti adına, demokrasi adına, kamu hizmeti
verimliliği adına, toplumsal barış adına bir gelişmeyi sağlayamazsınız; bu bir
sosyolojik gerçektir, bilimsel bir gerçektir, siyasetin ta kendisidir.
Bu değerlendirmelerle Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Kart.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Geçici madde 1’i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
43’üncü madde üzerinde önerge
yoktur.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
44’üncü madde üzerinde önerge
yoktur.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… 44’üncü madde de kabul edilmiştir.
İç Tüzük madde 86’ya göre
lehte Kütahya Milletvekili Hüsnü Ordu.
Buyurunuz efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HÜSNÜ ORDU (Kütahya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Konuşmamın içeriği, bugün
Genel Kurulda gündem dışında yapılan bir konuşmayla ilgili. Bu konuşmada -çok
özet olarak, burada bulunamadığımız için, ilimizi de değerli arkadaşlar,
ilgilendirdiği için- gündem dışında, Kütahya’daki bir müessesede ilgili kurum
müessese müdürünün neden görevden alınmadığıyla ilgili bir konu gündeme
getirildi ve bu konuyla ilgili de -biraz evvel bu konuyu gündeme getiren
değerli arkadaşımız Alim Bey’le de bendeki olan
bilgileri paylaştım, o yüzden burada da paylaşıyorum- Bakanımızdan cevap
istenmiş. Grup Başkan Vekilimizden aldığım bilgiye göre…
BAŞKAN – Sayın Ordu,
biliyorsunuz, oyunuzun rengini belirtmek üzere çıkmıştınız, lehte.
Buyurunuz.
HÜSNÜ ORDU (Devamla) – Oyumun
rengini de belirteceğim Sayın Başkanım, oyumun rengini belirteceğim.
…bu görüşme esnasında
kendisiyle yaptığı konuşmada konuyla ilgili bilgi verdiğini ve bu konuşmanın
içeriğinin o boyutta olacağını Grup Başkan Vekilimize iletmiş Sayın Bakanımız.
Tabii, cevap verme durumu da Kütahya Vekili olarak bize düştü.
Değerli arkadaşlar, bu konu şudur
özü itibarıyla: Kömür işletmelerinde kömürler yaz döneminde genelde satışa arz
edilemediği için -mevsim itibarıyla- kurum yönetim kurulu bir karar alır,
kömürlerin yazın güneşten, soğuktan, nemden kendi hâlinde stoklarda yanmaması
için kredili kömür vasıtasıyla sattırır, kredili kömür meselesini açar. Bununla
ilgili bir tarih verir -31 Mayıs 2005 tarihi itibarıyla bir karar vermiş, bir
tarih vermiş- bu süreç içerisinde de kömürler satılırken son gün, o tarihlerde…
Sayın Atilla Kart da bugün
basın açıklaması yapmış. Ben Genel Başkanıyla, bu konuda, Habertürk’te
bu konuyu paylaştım. Kendisiyle de -burada zamanımız yok- arzu ettiği ve
istediği yerde bizdeki olan bilgileri her platformda paylaşabiliriz. Bence
zamanı ve yeri burası değil diye düşünüyorum.
Bu konuyla ilgili kurum
yetkilileri gece saat 24.00’ten sonra meteorolojideki hava şartlarındaki
sıkıntı, TEDAŞ’taki elektrik kesintilerinden dolayı
24.00’e kadar sırada olan -sabahtan girmiş- birtakım firmalara kredili kömürle
ilgili işlemi yapamaz hâle gelmiş ve 24.00’te kurum müdürünü aramışlar.
Demişler ki: “Saatimiz doldu ama TEDAŞ’ta elektrik
kesintisi oldu, meteorolojide de hava şartları oldu. Bu yüzden kömürü,
edimlerini vatandaş yerine getirdiği hâlde, biz 24.00 saat itibarıyla
veremiyoruz. Dört beş tane sırada insan kalmış.” Kurum yetkilisi, müessese
müdürü de gece 24.00’ten sonra kendisine intikal eden bu konuyla ilgili takdir
hakkını kullanmış “Bir tazminat davasıyla karşı karşıya kalabiliriz.
Vatandaşların bu noktada bir problemi yok. Biz sırada kalan, giren işleme devam
edelim.” demiş ve 24.00’ten sonra işleme devam etmiş ve bu konu yargıya intikal
etmiş özetle arkadaşlar. Yargı süreci sonucunda, kurum, her ne kadar bu konuyla
ilgili kurum amiri takdir yetkisini kullansa da bir tazminatla karşı karşıya
kalmaktan korksa da 233’e göre, kendisine bir disiplin cezası verilmiş aylıktan
kesmeyle ilgili. Ayrıca, yargı safahatı devam etmiş, yargı safahatı sonunda da
on ay… Ama iyi hâllerinde de bir sıkıntı olmadığı… Yani bu süreç içerisinde
hâkim kararıyla bu karar da ertelenmiş.
Şimdi ortada iki tane karar
var. Alim Bey diyor ki: “Disiplin cezası var, Sayın
Bakanımız niye görevden almadı?” 657’nin 132’nci maddesine göre aylıktan
kesmeyle cezalandırılan disiplin cezalarında müessese müdürlerine görevden alma
yetkisi Bakanlığa vermiyor, yasa vermiyor. Yasa çok açık, 657’nin 132’nci
maddesi. Gene 657’nci maddenin, Devlet Memurları Kanunu’nun 48’inci maddesine
göre de, on aylık ertelenen cezayla ilgili de, ilgililer temyize başvurmuş,
temyizde henüz karar kesinleşmemiş. Karar kesinleşse bile, ilgili cari
mevzuatımıza göre bir yıldan fazla ceza almadığı için…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ordu, sürenizi
uzatıyorum ama hâlâ oyunuzun rengini anlayamadık.
Buyurunuz efendim.
HÜSNÜ ORDU (Devamla) –
Teşekkür ederim, söyleyeceğim.
Bir yıldan fazla ceza alırsa
ancak Kanun’un ilgili 48’inci maddesi görevden alma yetkisi veriyor ilgili
Bakana. Dolayısıyla, Bakanımızın buradaki yaptığı tutumla ilgili, 657’nin
48’inci maddesine, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 132’nci maddesine
aykırı olan bir tutum yok. Üstelik, yapılan işlemle
ilgili de vicdanen bu kurumlardaki çalışan insanları değerlendirdiğimizde,
onların hukukunu da hakikaten insani ve vicdani olarak gözetmek durumundayız.
Ben, bu vesileyle ilgili,
Kütahya söz konusu olduğu için, Sayın Bakanımız da bu konuyla ilgili gündem
dışında bir cevap getirmediği için cevaplamak zorunda kaldığımı hissediyorum.
Oyumun rengini de lehte
olarak belirtiyorum.
Hepinize saygılar ve sevgiler
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Ordu, Hükûmetin yerine geçtiniz.
ATİLLA KART (Konya) – Sayın
Başkan, ismimden söz edildiği için, kısa bir söz talebim olacak.
BAŞKAN – Buyurunuz.
Siz, Sayın Işık, siz de
sisteme girmişsiniz.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Benim de aynı şekilde, ismimden söz edildiği için…
BAŞKAN – Sayın Kart,
buyurunuz.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
8.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Kütahya Milletvekili Hüsnü
Ordu’nun, konuşmasında isminden bahsetmesine ilişkin açıklaması
ATİLLA KART (Konya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Ordu’nun sözünü ettiği süreçte asliye
ceza mahkemesi kararı var. Ayrıca, kurum yetkilileri hakkında 10 Şubat
tarihinde verilmiş bir de ağır ceza mahkemesi kararı var. Görevi kötüye
kullanmanın yanında, ihalelere fesat karıştırma iddiası ve sübuta eren bir
mahkeme kararı var.
Bizler burada milletvekilleri
olarak yargılama dosyalarına mektup yazıp, savcılara mektup yazıp orada
delilleri takdir etme yetkisine sahip olan kişiler değiliz, bunu anlatıyoruz
biz. Orada, bu mahkûmiyet kararlarına rağmen, müfettiş raporlarına rağmen,
orada, kurum hakkında, kurum yetkilileri hakkında siyasi iktidar neden idari
önlemleri uygulamıyor, oradaki yolsuzlukların kurumsal hâle gelmesine, sürmesine
göz yumuyor? Bunu soruyoruz biz. Bunun takipçisi olacağız.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Kart.
Sayın Işık…
9.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya
Milletvekili Hüsnü Ordu’nun, konuşmasında isminden bahsetmesine ilişkin
açıklaması
ALİM IŞIK (Kütahya)
– Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Ben de Sayın Ordu’ya, tabii, bir il
milletvekili olarak göstermiş olduğu hassasiyetten ve yaptığı açıklamadan
dolayı teşekkür ediyorum.
Bizim yaptığımız gündem dışı
konuşmanın muhatabı Sayın Bakandır. Sabah da söylediğim gibi, Sayın Bakanın
bildiği ama milletvekilleri olarak bizlerin bilmediği, bilemediği, elimizde
olmayan çok bilgi var. O nedenle, bunun açıklamasının mutlaka Sayın Bakan
tarafından Genel Kurulu aydınlatacak şekilde yapılmasında büyük yarar olduğu düşüncesindeyim.
Ben bu
vesileyle, burada, yapılmış olan bir yolsuzluk ve mahkeme kararı var ise ve
aynı Bakanlıkta adına iddiada bulunulması hâlinde görevden alınan birçok
bürokrat var ise, aynı Hükûmetin farklı
bakanlıklarında kınama cezasıyla bir müdür görevden alınıyor da burada mahkeme
kararı yerine getirilmiyorsa bunun cevabını mutlaka Sayın Bakanın vermesi
gerektiğini düşünüyor, teşekkür ediyorum size.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Işık.
Sayın Elitaş,
siz niçin girdiniz sisteme acaba?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkanım, Sayın Işık biraz önceki ifadesinde ve gündem dışı konuşmasında
üç gün önceden size müracaatıyla birlikte gündem dışından Sayın Bakanın
haberdar olduğunu ama tenezzül edip de burada, Genel Kurulda bulunmayıp cevap
vermemesini kınadığını ifade etti. Ben izin verirseniz…
BAŞKAN – O zaman ifade
etmişti efendim.
Hükûmetin adına mı
konuşacaksınız?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Hayır efendim.
Şu anda yine aynı şeyi
söylüyor. Sayın Bakanın Plan-Bütçe Komisyonuna giderken bana ifadesi vardı:
“Biz Sayın Işık’la konuştuk, konuyu anlattım. Gündem dışı konuşmasında
değiştirecek ve ikna oldu benim dediğime.” dedi.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Hayır, ben bu konuda Sayın Bakanla konuşmadım.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Biri farklı bir şey söylüyor. Sayın Bakanla otursunlar konuşsunlar. Yani burada
Sayın Bakanın söylediğiyle Sayın Işık’ın söylediği farklı. Tutanaklara geçsin.
Sayın Işık ile Sayın Bakan...
BAŞKAN – Tutanaklara geçti
efendim.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Efendim, benim Sayın Bakanla hiçbir konuşmam olmadı konuyla ilgili.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
efendim. Konu kapanmıştır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Bayram Meral ve 20
Milletvekilinin, 5539 Sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/788,
2/226) (S. Sayısı: 499) (Devam)
BAŞKAN –
Aleyhte, İstanbul Milletvekili Ahmet Tan.
Buyurunuz Sayın Tan.
AHMET TAN (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; önce Sayın Elitaş’a
teşekkür etmek istiyorum. Onun verdiği imkânla konuşuyorum.
Şimdi, efendim “Devlette
devamlılık var.” sözümüz, atasözümüz ne yazık ki “Mecliste devamlılık var.”
biçiminde devam etmiyor.
Burada söylemek istediğim şu:
Büyük Millet Meclisi tarafından hazırlanan Trafik Güvenliği Kurulunun raporu
kitaplaştırıldı. Bu kitabın şu anda ne yazık ki dağıtımı yapılmadı. Bu kitap
geçen dönemde, 21’inci Dönemde kurulan ve bütün partilerin oy birliğiyle -Sayın
Salih Kapusuz Grup Başkan Vekiliydi- başkanlığına
getirildiğim Komisyondaki kararların hepsini yok sayarak bir kanun çıkartıyoruz
burada.
Şimdi, dünyada iki
önlenebilir ölüm nedeni vardır: Birisi trafik, öteki sigara. Trafikteki
ölümlerin adedi -tabii hepsi can olduğu için kıyaslanamaz ama- her gün daha
fazla artmaktadır çünkü biz sadece ve sadece kaza anındaki ölüleri sayıyoruz.
Oysaki Avrupa Birliğinde kazayı takip eden otuz gün içindeki ölümler trafik
ölümleri sayılıyor. Çok sayıda görevdeki milletvekili arkadaşlarımızı
kaybettik. Biraz sonra bunu, Sayın Komisyona, Sayın Bakana armağan edeceğim,
zaten Meclisin bastığı bir kitaptır bu. Burada ön sözünü
müsaadenizle okuyacağım, zaten herhâlde beş dakika içinde bütün trafiğin acı
manzarasını sergileme imkânı yok: “Her elli beş dakikada bir yollarda can veren
aziz yurttaşlarımız ile görevleri sırasında trafiğe kurban verdiğimiz sevgili
milletvekili arkadaşlarımızın aziz anısına güvenli ve uygar bir trafik ortamına
kavuşmak dileğiyle” diye Meclis Komisyonunun ve Büyük Millet Meclisinin
kitaplaştırdığı bu belge, ne yazık ki, hiçbir anlam taşımamaktadır biraz sonra
oylanıp herhâlde kabul edilecek bu kanunla çünkü süratleri artırmaktadır bu
kanun.
Bütün dünyada trafiği en
güvenli iki ülke var: Birisi Amerika Birleşik Devletleri, birisi İngiltere. Bu
güvenliği sağlayan onların fert başına düşen millî geliri yahut da yolların
güvenliği falan değil. Bu güvenliği sağlayan 65 milden, yani 100 kilometreden
ötede hiçbir sürate izin verilmemesi, mahkemelik suç kabul edilmesi. Oysaki biz
bu kanunla bölünmüş yollarda, yani bildiğimiz yeni ifadesiyle duble yollarda sürati 110 kilometreye çıkarmaktayız ve
onların hepsini birer otoyol hâline getirmekteyiz. Bu son derece tehlikeli bir
kanun olacaktır ne yazık ki çünkü yeni çıkan arabalar, dokunduğunuz anda
fırlayan modern teknolojiye sahip ama aynı süratte giden arabayı durdurma
imkânı da bulunmamaktadır. Bu yüzden de müthiş ölümler…
Ayrıca, bundan bir yıl önce Sayıştaya Büyük Millet Meclisi bir rapor hazırlatmıştı. Bu
Sayıştay raporunda da -gene kütüphanede yahut da elimizin altında bulunabilir-
şehir içi ölümlerinde dünya rekoru kıran bir manzaramız var, yüzde 21’ini
teşkil ediyor yaya ölümleri. Terörün geçen haftaki çarpmasıyla kaybettiğimiz
vatandaşlar dolayısıyla 5 yurttaşımızı şehit verdik, Mehmetçiğimizi, aynı gün
22 ölü vardı trafikte, kaza anındaki ölü ve bunlar gazetelerin 22’nci
sayfasındaydı. 22 ölü, bir anda ölü. Bütün aileler ortadan kalkıyor fakat biz,
ne yazık ki, sürate yol veriyoruz. Son derece yanlış bir iş yapıyoruz.
Bir başka konu: Gene bu
raporu… Tabii, bu mikyastaki bir raporu okuma imkânı yok ama trafiğin bir insan
hakkı olduğuna dair uluslararası belgeler var, güvenli trafiğin. İnsanların
sabahleyin evlerinden selametle işlerine gidip akşam güvenlikle evlerine
dönmesi bir numaralı insan hakkıdır. Anlayış budur ama biz, bu süratleri artırarak,
hele de 15 milyonluk bir öğrenci kitlemiz vardır, taşımalı eğitimle evinden
okula, okuldan evine götürülen bu çocuklarımızı tehlikeye atmaktayız,
açmaktayız. O yüzden, yani ölüm Allah’ın emri ama trafik olmasaydı dedirtecek
bir duruma kendi kendimizi mahkûm ediyoruz. Çok yanlış yapıyoruz. Bilmiyorum,
artık çok geç belki. Ama bu bölünmüş yollarda sürati artırmak son derece
tehlikeli. Çünkü onların mühendislik hesapları bölünmüş yol, ara yolun üzerine
yapılan bir genişletim çalışması olduğu için büyük
risk taşımaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
AHMET TAN (Devamla) – Son
sözüm şudur: Türk milletinin tabiatında zaten risk alma yatkınlığı fazladır, o
yüzden de çok sigara içen bir milletiz. Onu, çok şükür, hepimizin desteğiyle
çıkan kanunla önlemiş olduk, eğer yargıdan bir darbe yemezsek. Ama kendi
elimizle kendi vatandaşlarımızın hayatını çok tehlikeye atmış olacağız. O
yüzden bu kanunun tehlikesine dikkat çekerek hepinize saygılar sunuyorum.
Belki bir dakikalık demeyelim
de yarım dakikalık bir şey daha vereceğim. Sayısız soru önergesi verdim Sayın
Başbakana fakat hiçbirisini yanıtlamadı. Çünkü trafikte bütün sorumluluk ne
yazık ki bu görüştüğümüz kanunla Sayın Başbakanın üzerindedir çünkü trafikte
çok başlılık vardır. O çok başlılık dolayısıyla Sayın Başbakana trafiğin başı
olma görevi, Trafik Güvenliği Yüksek Kurulu Başkanlığı verilmiştir,
koordinasyondan o sorumludur ve altı ayda bir toplamak zorundadır. Kanun hükmü
“Toplayabilir.” demiyor ama ne yazık ki Sayın Başbakan 2003 yılından beri...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET TAN (Devamla) -
...hatta “Trafik Yılı” ilan edilen 2004 yılında bile bu kurulu toplamamıştır.
Bu Kurul, belki Sayın Başbakanın trafikle uğraşması bu iş hacmi içinde mümkün
değildir deniyorsa, o zaman bir Sayın Başbakan yardımcısına trafikle ilgili
yükümlülük verilmelidir. Meteorolojinin hak ettiği devlet katında temsili,
bakanlık düzeyinde temsili trafik de hak etmektedir.
Saygılar sunuyorum, iyi günler
diliyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Tan.
Tasarının görüşmeleri
tamamlanmıştır.
Tümünün oylamasına geçmeden
önce, Komisyonun bir düzeltme talebi vardır.
Buyurunuz.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, 33’üncü maddede
geçen “barınak” ifadesinin “bakımevi” olarak düzeltilmesini arz ederiz.
BAŞKAN – Düzeltiyorsunuz. Bu
düzeltme dikkate alınacaktır.
Ayrıca, yeni eklenen maddeler
nedeniyle tasarının madde numaraları buna göre teselsül ettirilecektir. Bunu da
bilgilerinize sunuyorum:
Tasarının tümü açık oylamaya
tabidir.
Açık oylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Açık oylama kabul edilmiştir.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Bayram Meral ve 20 Milletvekilinin;
5539 Sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi açık oylama sonucunu arz ediyorum:
“Oy sayısı : 199
Kabul : 191
Ret : 8 (x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye |
Bayram
Özçelik Harun
Tüfekci |
Burdur Konya” |
Böylece, tasarı kabul edilmiş
ve kanunlaşmıştır.
Sayın Bakan, kısa bir
teşekkür konuşması yapacaktır.
Buyurunuz efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Erzincan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Karayolları Genel
Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı Genel Kurulda kabul
edilerek yasalaşmıştır. Ben, tasarının hazırlanmasından itibaren, Ulaştırma
Bakanlığı çalışma arkadaşlarıma, Karayollarındaki arkadaşlarımıza, Alt
Komisyonda tasarının rafine edilmesinde, tasarının daha da geliştirilmesinde
katkı sağlayan tüm Komisyon üyelerine, Plan ve Bütçe Komisyonunun değerli
üyelerine ve Genel Kurulda bulunan tüm milletvekilleri ve gruplara bu önemli tasarının
yasalaşması için verdikleri destekten dolayı öncelikle teşekkür ediyorum.
Hepimizin bildiği gibi, altyapı, kara yolları, demir yolları, deniz yolları,
hava yolları, ülkelerin kalkınması, refahı ve küresel rekabette yarışması için
çok büyük önem arz etmektedir. 1950 yılından beri yürürlükte olan Karayolları
Teşkilat Kanunu bu değişiklikle güncelleştirilmiş ve bundan sonra yapılacak yol
çalışmalarında sadece kamu kaynağı kullanmakla yol yapımı değil, bunun yanı
sıra alternatif finans modellerini de kullanabilecek şekilde imkânlar
getirilmiştir.
Özellikle, tasarıyla
birlikte, kara yollarının yapımı, bakımı, onarımı konusunda daha etkin, hızlı,
verimli hizmet sunulabilmesine imkân sağlayan düzenlemeler mevcuttur. Teşkilat
yapısında yapılan değişiklikle, akıllı ulaşım sistemlerine imkân veren, bilgi
teknolojilerini daha fazla kullanacak yeni bir yapılanmaya fırsat
sağlanmaktadır.
Bilhassa yol yapımında,
kamulaştırmada karşılaşılan sorunların sulhen çözümü
konusunda da bu yeni yasayla bazı iyileştirmeler söz konusudur.
Ayrıca, kara yollarının
geçtiği güzergâhlarda imar planlarına bu güzergâhların işlenmesi konusunda
yerel idarelerle bir iş birliği imkânı getirilmiştir ve böylece süreçlerin
kısaltılması imkânı sağlanmıştır.
Trampa yetkisi alınmıştır.
Böylelikle kamulaştırma için kaynak ihtiyacı asgari düzeye indirilmeye
çalışılmıştır.
Burada bu vesileyle Kuzey
Marmara ve Boğaz Köprüsü ile raylı sistemler hakkında Genel Kurulu, değerli
milletvekillerimizi kısaca bilgilendirmek istiyorum çünkü birçok konuşmada bu
konuya özellikle temas edildi. Burada bazı yanlış anlaşılmaları, bazı eksik
bilgileri gidermek bakımından bu bilgilendirmenin yararlı olduğunu düşünüyorum.
Kuzey Marmara ve 3’üncü Boğaz köprüsü esasen 1992 yılında dönemin hükûmetleri tarafından teklif edilmiş ve DPT yatırım
programına girmiş bir projedir ancak projeyle ilgili, 90’lı yıllarda çok fazla
ilerleme sağlanamamış, yapılan fizibilite etütleri de zaman geçtiği için
güncelliğini kaybetmiştir. Biz, bu Kuzey Marmara Otoyolu ve 3’üncü Boğaz köprüsüyle
ilgili toplam altı güzergâhta çalışma yaptık. Bir buçuk yıl
süren bu çalışma sonucu güzergâh belirlenmesinde bir sonuca ulaşılmış ve bu
güzergâh belirlenirken üzerinde durduğumuz hususiyetler de kısaca şu
şekildedir: Mevcut yerleşim alanları üzerinden geçmemesi ve yerleşim alanlarına
olumsuz etki sağlamaması ve bilhassa köprü ayaklarından Anadolu yakasına ve
Avrupa yakasına ortalama
Bir başka üzerinde durduğumuz
husus, bu da çokça tekrarlanıyor: Bu bir transit yoldur ve buradaki trafik
hacmi de oldukça azdır.
Değerli arkadaşlar, yollar
bugünün ihtiyacına göre yapılmaz, gelecek yirmi yılın, otuz yılın, elli yılın
ihtiyacı düşünülmek mecburiyetindedir. Kaldı ki bu oranlar da doğru değildir.
Bugün, 50 bin aracın, ağır vasıtanın bu köprüden geçmesi günlük öngörülmüştür.
Bildiğiniz gibi, bir diğer…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz efendim.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Daha önceki yapılan
köprülerde öngörülen kapasite bugün 2 katına, 2,5 katına çıkmıştır, burada da
aynı şey yaşanacaktır. Bilhassa bu güzergâhta kömür ocakları ve makilik alanlar
tercih edilmiş, bu bakımdan da çevrenin korunmasına özen gösterilmiştir.
Sayın Şandır’ın
raylı sistemle ilgili… Tabii ki bilgimiz var. Bu, bir zorunluluktan doğmuştur.
Belediyelerimiz, kaynak sıkıntısıyla birlikte başladıkları büyük altyapı
projelerinde -burada muhalefet iktidar ayrımı yok- sıkıntı yaşamaktadırlar.
Bunların, bu projeleri tamamlayıp o şehirde yaşayan insanların beklentilerini
karşılama imkânları yoktur. Projeler gecikmekte, ihtiyaçlar bir başka bahara
ertelenmektedir. Hâlbuki, bütçe imkânları, değişik
imkânlarla merkezî Hükûmetin, Bakanlığın bu projeleri
belirli bir takvime göre yapması mümkündür. Bir ihtiyaçtan doğmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(Devamla) – Bitiriyorum sözlerimi Sayın Başkanım.
Hiçbir belediyeye mahsus,
kişiye özel bir düzenleme olarak dikkate alınmamıştır, bu hususu ifade
ediyorum.
Ayrıca, tüm görüşmeler
süresince Başkanlık Divanına, Sayın Meclis Başkan Vekiline, kâtip üyelerine,
emeği geçen bütün arkadaşlarımıza bir kez daha teşekkür ediyorum.
Bu yasanın, ülkemize,
milletimize hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 18.03
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.11
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Harun
TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 124’üncü Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
Şimdi, 5’inci sırada yer
alan, İller Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Tasarısı ile 190 Sayılı Genel
Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri ile Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporlarını görüşmeye başlayacağız.
5.- İller Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Tasarısı ile 190 Sayılı
Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri ile Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/371, 1/101) (S. Sayısı: 477)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
6’ncı
sırada yer alan, Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; 633 Sayılı
Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun; 657 Sayılı Devlet
Memurları Kanununa Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
6.- Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı; 633 Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve
Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, 657
Sayılı Devlet Memurları Kanununa Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/833, 1/162, 2/443) (S. Sayısı: 507) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon Raporu 507 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan
karar gereğince, bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun
olarak görüşülecektir. Bu nedenle tasarı tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp
maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve
bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının tümü üzerine
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Hamzaçebi. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Diyanet İşleri
Başkanlığı Teşkilat Kanun Tasarısı’na ilişkin olarak Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz aldım. Sözlerimin başlangıcında sizi
saygıyla selamlıyorum.
Son derece önemli bir kanun
tasarısını görüşüyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığı cumhuriyetin ilk
kurumlarından birisidir, hatta cumhuriyet öncesine kadar götürebileceğimiz bir
kurumdur. Daha 1920 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi kurulduğu zaman Şeriye ve Evkaf Vekâleti adı altında örgütlenen bir
kurumdur. Cumhuriyetin ilanından sonra da, 1924 yılında o zamanın Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 3 Mart 1924 tarihli oturumunda kabul edilen üç kanundan
birisi Diyanet İşleri Reisliği Teşkilat Kanunu’dur. Diğer iki kanun ise Tevhidi
Tedrisat Kanunu, yani Türkçesiyle “Eğitim Birliği Kanunu” ve Hilafetin
Kaldırılmasına Dair Kanun’dur. 3 Mart 1924 tarihli Türkiye Büyük Millet Meclisi
oturumunun üç önemli kanunundan birisi Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilat
Kanunu’dur.
Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilatı
bir cumhuriyet projesidir. Bu kurumun kurulmasında öncü olan Atatürk’ün bu
konuda söylediği cümleler gerçekten bugün için bile çok önemlidir; bize,
geleceğe yön verecek, bizi aydınlatacak niteliktedir. “Türk milleti dindardır,
Türk milleti bütün sadeliğiyle dindar olmalıdır. Hakikate nasıl inanıyorsam,
dinime de öyle inanıyorum.” diyen Atatürk bidat ve hurafelerden arınmış bir
dindarlığın Türk toplumu için ne kadar önemli olduğunu ortaya koymuştur. İşte,
bugün Teşkilat Kanunu’nu görüştüğümüz Diyanet İşleri Başkanlığı böylesi bir
anlayışla, böylesi bir vizyonla, ta cumhuriyetin ilk
yıllarında şekillendirilmiştir.
Bugün görüştüğümüz tasarı,
1965 yılında kabul edilmiş olan ve önemli hükümleri itibarıyla hâlen yürürlükte
olan 633 sayılı Kanun’da değişiklik düzenlemektedir. 633 sayılı Kanun’un
1970’li yıllarda değiştirilen bazı maddeleri, dönemin Cumhurbaşkanının Anayasa
Mahkemesinde açmış olduğu dava sonucunda 1979 yılında iptal edilmiş ve o
tarihten bu zamana geçen otuz bir yıllık süre içerisinde herhangi bir yasal
düzenleme yapılmamıştır. Yani bu tasarı, aslında bir anlamda otuz bir yıllık
boşluğu doldurmaya gayret eden bir tasarıdır. O nedenle, işin bu yanını önemli
bulduğumu, önemsediğimi ifade etmeliyim. Tabii ki bu otuz bir yıllık süre,
Diyanet İşleri Başkanlığı açısından, Teşkilat Kanunu’nun örgütlenmeye ilişkin
hükümlerinin yokluğu nedeniyle oldukça sıkıntılı geçmiştir, oldukça zor
geçmiştir. Yönetimin manevra alanını zayıflatan, onun hareket kabiliyetini
sınırlayan bir durumdur bu. Bu, son derece önemlidir. Aynı zamanda bu otuz bir
yıllık süre, Türk toplumunda ihtiyaçların değiştiği, bir değişimin, dönüşümün
yaşandığı bir süre olmuştur. Dolayısıyla bu tasarıda ilk olarak bakmamız
gereken, otuz bir yıllık boşluğun yarattığı sorunların ve otuz bir yıllık
sürede toplumsal hayatta meydana gelen değişimlerin, meydana gelen, ortaya
çıkan ihtiyaçların karşılanıp karşılanmadığıdır, buna bakmak gerekir. Bunu
yaparken, pozitif bir muhalefet anlayışıyla bardağı dolu tarafından görmeye
çalıştığımızı, olabildiğince o yönü öne çıkarmaya çalışacağımızı ifade
etmeliyim. Tabii ki eksiklikleri söyleyeceğiz. Tasarının daha iyi olması için,
tıpkı Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığımız çalışmanın benzeri bir anlayışla,
burada yine katkılarımızı sunmaya devam edeceğiz. Bunu son derece önemsiyoruz.
Eksikleri söyleyeceğiz ama bunu yapıcı bir muhalefet anlayışıyla, tasarıyı daha
mükemmele taşımak, toplumun ve Diyanet İşleri Başkanlığının beklentilerini,
ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla yapacağımızı ifade edeyim.
Değerli arkadaşlar, 633
sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilat Kanunu, Diyanet İşleri Başkanlığının
görevlerini üç grupta toplamıştır, üç ana görevi vardır Diyanet İşleri
Başkanlığının. Birincisi, İslam dininin inançlarıyla ibadet ve ahlak esaslarını
düzenlemek, bunlarla ilgili işleri yapmaktır daha doğrusu, birinci grup budur.
İkinci grup, toplumu din konusunda aydınlatmaktır. Üçüncü grup görev ise ibadet
yerlerini yönetmektir. Bu üç ana görev o günden bugüne aynıdır, bugün
görüştüğümüz tasarıyla da bu üç ana görevde herhangi bir değişiklik
öngörülmemektedir.
Şimdi bakmamız gereken,
Diyanet İşleri Başkanlığının bu üç ana görevi hakikaten layıkıyla yerine
getirip getiremediğidir ve bu çerçevede bu tasarıda yapmamız gereken bir
düzenleme olup olmadığıdır. Evet, Diyanet İşleri Başkanlığı ibadet ve
esaslarıyla ilgili konularda vatandaşlarımızın sorunlarını karşılıyor, ibadet
yerlerini yönetiyor, bu konularda gerekli kadroyu oluşturuyor, bunların hepsi
çok güzel. Hepsi çok güzel ama toplumu din konusunda, toplumu ahlak esasları,
İslam dininin ahlak esasları, ahlak anlayışı konusunda yeterince
aydınlatabiliyor mu dersek, bu konuda o kadar olumlu konuşamayacağım. Bu konuda
gerçekten toplum olarak Diyanet İşleri Başkanlığından beklediğimizin, Diyanet
İşleri Başkanlığından olan beklentilerin karşılandığını maalesef
söyleyemeyeceğim. Bunun üzerinde durmamız gerekir, bu nedenle, bu tasarıda
belki bu çerçevede bazı iyileştirmeler, düzeltmeler yapabiliriz.
Nedir peki, İslam dininin
ahlak esasları nedir? Toplumu din konusunda aydınlatmak deyince neyi tarif
ediyoruz? Bugün, İslam dini denince genellikle akla gelen dinimizin ritüelleridir, yani namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek,
hacca gitmek, kelimeişahadet getirmek, bütün bunlar İslam dininin ritüelleri.
Bunda herhangi bir sorun yok, bu konularda Diyanet İşleri Başkanlığımız gayet
iyi çalışıyor, hiçbir sorun yok ama İslamiyet deyince, din deyince bu ritüelleri mi anlamalıyız, yoksa bu ritüellerle varılmak
istenen İslamiyet’in insana vermek istediğini mi anlamalıyız?
İslam’ın esası, ahlaken iyi olanı bulmaktır,
ahlaklı insanı yaratmaktır, herkesi ahlak sahibi kılmaktır; dinin esası,
ahlaktır. Bütün bu ritüeller ahlaklı insanı yaratmak
içindir; Allah’ı hatırlamak, onu unutmamak ve bu ahlakı toplum hayatına egemen
kılmak içindir.
Demek ki, bu ritüellerle ilgili, bu faaliyetlere ilgili olarak Diyanet
İşleri Başkanlığı toplumu, insanı aydınlatırken aslında varılmak istenen,
ulaşılmak istenen hedef, ahlaklı insanı yaratmak olduğu için buna acaba
ulaşabiliyor muyuz? Birinci madde de sayıldığı gibi, ahlak esasları konusunda
Diyanet İşleri Başkanlığı toplumu aydınlatabiliyor mu, efendim din konusunda
toplumu aydınlatabiliyor mu, sorularını sorduğumuz zaman vereceğimiz cevapta
“Bunları evet aydınlatıyor, ahlak esaslarını herkes çok iyi biliyor.”
diyebilmemiz gerekir. Bu noktada Diyanet İşleri Başkanlığını takviye etmemiz,
desteklememiz gerektiğini düşünüyorum.
Dinin esası, ahlaktır,
adalettir. Adalet, sadece 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nin
topluma, bütün insanlığa armağan ettiği bir kavram değildir. Bugün modern
demokrasilerin birçok kavramını 1789 Fransız Devrimi’ne götürüp dayandırırız.
Özgürlük, eşitlik, kardeşlik kavramları, bu üçleme, Fransız Devrimi’yle
meşruiyet kazanır ama gerçekte tarihe indiğimizde bu üç kavramın aslında
İslamiyet’te olduğunu görürüz. Özgürlüğün temelinin İslamiyet’te olduğunu
görürüz, eşitliğin yani adaletin temelinin İslamiyet’te olduğunu görürüz,
kardeşliğin temelinin İslamiyet’te olduğunu görürüz. Ne der dinimiz? “Zarar
vermek veya zarara zararla karşılık vermek yoktur.”, “İnsanlar özgür doğar.”
İslam dini akla dayanır. Akıl özgürlüğü getirir. Akıl özgürlük demektir, akıl
eşitlik demektir, akıl adalet demektir yani Allah’ın tebliğleri vahiyle
insanlığa tebliğ edilirken insanın aklı olduğunu esas alır. Akılla
ulaşılabilecek olan bütün güzellikler, bütün doğruluklar, bütün olumlu
kavramlar esasen dinin de dinimizin de insanlara, insanlığa vermek istediği
kavramlardır, vermek istediği ilkelerdir.
“Eşyada aslolan
ibahadır.” böyle der İslamiyet yani bir şey yasak
değilse, bir şey haram değilse helaldir. Bakın, özgürlük buradan türer.
Efendim, “Allah’tan daha büyük ilah yoktur.” bu nedir? Devleti ve otoriteyi
bireyin özgürlüğü karşısında oldukça sınırlayan bir yaklaşımdır. Buradan
özgürlük doğar. Aynı özgürlüğü 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları
Bildirisi’nin 1’inci maddesinde görüyoruz. Bakın, bildiri şunu diyor: “İnsanlar
haklar yönünden özgür ve eşit doğarlar ve yaşarlar.” Madde 4, Fransız İnsan ve
Yurttaş Hakları Bildirisi’nden okuyorum: “Özgürlük başkasına zarar vermeyecek
her şeyi yapabilmektir.” Ne diyordu İslamiyet? “Zarar vermek ve zarara zararla
karşılık vermek yoktur.” Dinimizin bir diğer kuralı nedir? “Emaneti ehline
verin.” Evet, Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi Madde 6: “Tüm yurttaşlar
yasa önünde eşit olduklarından herkes bilgisine ve yeteneğine göre bir yere
gelir.” Devleti yönetmek demek devletin yöneten insanların o işin ehli olması
demektir. Eğer biz bunu sağlayamıyor isek şeklen demokrasinin birtakım
formalitelerini yerine getirip, seçimler yapmamız, oradan bir yönetim
oluşturmamız bir anlam ifade etmiyor. İslamiyet’te devlet, adaleti dağıtma
yeridir. Siyaset adaletin dağıtılması yeridir, adaletin sağlanması yeridir.
Yöneticiler, emanetin, yani yöneticilik görevinin kendisine verildiği kişiler
bunu sağlamakla yükümlüdür. O nedenle, bir emanet görev olarak görülür bunlar,
emanettir bunlar. Kimse, hiçbir kamu yöneticisi bunu kendi şahsi ve ailesinin
çıkarları için kullanamaz. Bunlar çok önemli kavramlardır.
Şimdi, bunları şunun için
söylüyorum: Kamu yönetiminde söz sahibi olanlar acaba bu kurallardan ne kadar
haberli demeyelim de bu kuralları ne kadar içselleştirmişlerdir? İslam’ın ritüellerini her gün yaparken, gösterişli yerlerde namazlar
kılınırken… İbadet, aslında öyle gösterilerek de yapılmaz, dinimizde bu yoktur
ama bugün, devleti temsil noktasında, devleti yönetme noktasında olan
yöneticilerimiz bunları göstere göstere yapıyorlar.
Bu doğru değil, yok dinimizde böyle bir şey. Bu, kulla Allah arasındadır. Kamu,
siyaset, nema dağıtma yeri değildir, adalet dağıtmanın yeridir.
ASIM AYKAN (Trabzon) – Namazı
gizli mi kılacağız Akif Bey?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) – Hayır, öyle bir şey söylemiyorum. Öyle bir şey söylemiyorum.
Söylediklerimi gayet iyi anlıyorsunuz da bir Cumhuriyet Halk Partiliden belki
bunları beklemediğiniz için tepki gösteriyorsunuz.
ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) – Namaz
hariç hepsini çok güzel konuşuyorsun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, izin verirseniz devam edeyim. İnandığım şeyleri
söylüyorum. Bu, politika yapılacak veya popülizme
vurulacak bir alan değil. Bu konuları başka bir yere de taşıma niyetinde
değilim, kesinlikle.
Değerli arkadaşlar, bakın,
emanet, ehliyet, meşveret, yani müşavere etmek, danışmak, bunlar hep İslam’ın sosyopolitik değerleridir. Danışarak,
kararları danışarak almak. Bugün demokrasimiz bu noktada mıdır diye
bakarsak, maalesef demokrasimizde bunu göremiyoruz. Danışmak, konsensüs demektir. Danışmak, bütün toplumu karar sürecine
katmak demektir. Bunlar var mı? Bunları maalesef göremiyoruz.
Değerli arkadaşlar, bunları
keşke bütün hayatımıza uygulayabilsek. Bütün insanlar, bütün toplum bunu
hayatına uygulasa ve Diyanet İşleri Başkanlığı bu konuda rehber olsa. Evet “İslam’ın özü ahlaktır.” dedik, “kardeşliktir.” dedik;
paylaşmak demektir. Yönetime ceketiyle gelip, ceketiyle gitmek demektir; budur.
Peygamberimiz vefat ederken
Hazreti Ayşe’yi çağırır, seslenir: “7 dirhemimiz vardı; ne oldu?” der.
“Duruyor” der. “Onu derhâl fakirlere infak edelim.” dağıtalım, verelim der yani.
“Rabbimin huzuruna bir mülkiyetle çıkmaktan hayâ ederim.” Mülkiyeti
kınamıyorum, öyle bir şey söylemiyorum ama bir güzel, temiz din anlayışını
vurgulamak istiyorum. Bunları son derece önemsiyorum.
Demek ki yapılması gereken,
Diyanet İşleri Başkanlığı, toplumu din konusunda daha iyi aydınlatacaktır,
aydınlatmalıdır. Ahlaklı insanı yaratacaktır. İnsanı en mükemmel ahlaki
değerlere ulaştıracaktır. Ahlaksızlık anlamında bir vurgu yapmak istemiyorum,
herkesin bir ahlakı vardır tabii ki, ama bunu mükemmele ulaştırmak. İnsanda var
olan, esasen her insanda var olan o değeri alıp, onu işleyip, mükemmele
ulaştırmaktır. Eğer bunu yapabilsek, zaten birçok sorunu kendiliğinden aşarız.
Değerli arkadaşlar, Diyanet
İşleri Başkanlığı Teşkilat Kanunu’nu değerlendirirken “Otuz bir yıllık
beklentilerin karşılanıp karşılanmadığını değerlendirmek gerekir.” dedim. Otuz
bir yıllık süre içerisinde toplum hayatında meydana gelen değişikliklerin bu
tasarıyla karşılanıp karşılanmadığını değerlendirmek gerekir.
Bu çerçevede baktığımızda
tasarının bazı konularda eksiklikleri olduğunu görüyoruz. Evet, çok güzel
düzenlemeler var, katkı verdiğimiz çok güzel düzenlemeler var. Mushafları İnceleme ve Kıraat Kurulunun yeniden yapılanması, Din
İşleri Yüksek Kurulunun yeniden yapılanması, yetkilerle donatılması bu
birimlerin, Din İşleri Genel Müdürlüğünün İslami yorum çevreleriyle ilgili
araştırma yapacak olması, bunların hepsini son derece olumlu buluyorum, hepsi
güzel düzenlemeler ama Hükûmetin, özellikle de
Diyanetten sorumlu Sayın Bakanın “açılım” adı altında Alevi vatandaşlarımıza
yönelik olarak yapmış olduğu çalışmaların, kamuoyuna yansıyan çalışmaların bu
tasarıda herhangi bir izini görebilmiş değiliz. Belki bunlar bir yasa
konusu bile değildir, bu bir uygulama meselesidir aslında. 633 sayılı Kanun
bile “İslam dininin inançları” diyerek esasen Diyanet İşleri Başkanlığına bu
konuda bir manevra alanı, bir geniş hareket alanı sağlamış durumda.
Şimdi, bu tasarıyla İslam’ın
çeşitli yorum çevreleriyle ilgili araştırma yapma konusunda Din İşleri Genel
Müdürlüğüne verilen görev de Diyanet İşleri Başkanlığına bunu veriyor. Bu da
iyi bir açılım ama bu açılım nerede? Alevi vatandaşlarımız bu toplumun önemli
bir kesimi, önemli bir kitlesi; beklentileri var, Hükûmet
beklentiye itmiştir. Hükûmet doğru bir yerden hareket
etmiştir ama sonuçları burada yoktur. Sayın Bakana bunu sorduğumuzda “Bin dört
yüz yıllık bir mesele, biraz daha bekleyebilir.” diyor. Evet
ama zaman şimdi Sayın Bakan. Tasarı burada, önümüzde, istersek bu, burada
şekillenebilir veya şunu da diyebilirsiniz: “Bu bir uygulama meselesidir.”
Katılırım, yasal düzenlemenin daha ötesinde bir uygulama meselesidir, buraya
mutlaka birtakım maddeleri yazmak gerekmiyor. 633 sayılı Kanun’un 1’inci
maddesi bu açılımı yapabilecek olanağı Sayın Bakana veriyor. İsterim ki Sayın
Bakan gelip açıklasın: “Biz şunları yapacağız. Alevi vatandaşlarımızın
beklentileri şunlardır. Biz bunları yapmak istiyoruz.” Diğer inanç gruplarımız
var, diğer mezheplerimiz var, bunların hepsinin beklentisini karşılamak gerekir.
Eğer bu beklentiyi karşılamazsak bu vatandaşlarımızı yine küstürmüş oluruz; bu
doğru değil. Gelin, burada bunu yapalım, en azından Sayın Bakan bu konuda
programını bize sunsun. Bunu son derece önemsiyorum.
İkinci konu, otuz bir yıllık
beklenti bağlamında ifade edeceğim ikinci konu: Tasarı özlük hakları yönünden
de önemli düzenlemeler yapıyor. Prensip olarak bunları olumlu buluyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla)
– Müftülerimizin, imamlarımızın, vaizlerimizin diğer kamu personeliyle
arasındaki farkları, eşitsizlikleri kesinlikle gidermek gerekir. Bakın,
cumhuriyetin ilk Diyanet İşleri Başkanı Rifat Börekçi
devletin belki 2 numaralı plakasını taşıyan kişiydi, araçta. Son derece önemli
bir kişiydi. Bu kadar önemlidir. Millî mücadelede çok büyük de görevleri
olmuştur. Çok önemli. Bu noktada Diyanet İşleri Başkanlığı personeline
yapılanları herhangi bir şekilde bir olumsuz değerlendirme konusu yapmak doğru
değildir. Yüzde 45’e varan oranda artışlar vardır özellikle merkezdeki yönetici
personelde ama taşradaki müftülerimizde, diğer din adamlarımızda bu oranda
artışlar var mıdır dersek, bu yok, bunu gidermeliyiz. “Emaneti ehline verin.”
demek budur, yöneticilik budur. “Karşıma kul hakkıyla gelme.” der dinimiz.
Evet, kul hakkını demek ki korumamız lazım. Taşradaki personelin…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
bağlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) – Teşekkür ederim.
…haklarını korumak gerekir.
Din hizmetleri sınıfının
dışındaki personel, aşağı yukarı 100 bin kişilik Diyanet teşkilatının yaklaşık
6 bini bu gruptadır. Israrlarımız üzerine, özellikle Cumhuriyet Halk
Partisinin, Plan ve Bütçe Komisyonundaki ısrarları üzerine 135 TL’lik bir artış
yapıldı bu personelin maaşlarında, yüzde 10 ama bir yanda yüzde 45’e varan
artışlar, bir yanda yüzde 10’larda kalan artışlar. Yani, merkez ve taşradaki
din personelinin, müftüler ve diğer, merkezdeki genel müdürler gibi, olarak,
örneklersek aralarında maaş artışı konusunda uçurum olduğu gibi, din hizmetleri
sınıfının dışındaki diğer personel ile din hizmetleri personeli arasında da
uçurumlar var, bunu gidermek gerekir, adalet bunu gerektirir. Diyanet İşleri
Başkanlığından sorumlu Sayın Bakanın bu konuda diğer bakanlardan çok daha fazla
hassas olması gerekir.
Sanıyorum sürem bitti.
Söyleyeceğim daha çok şey var ama bölümler ve önergeler üzerinde ben ve
arkadaşlarım tasarıyı daha iyiye ulaştırmak için olumlu katkılarımızı vereceğiz.
Bu tasarıyı eksikliklerine karşın desteklediğimizi ifade etmek istiyorum.
Sözlerimi bitirirken hepinize
saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Hamzaçebi.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına Bitlis Milletvekili Nezir Karabaş. (BDP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Karabaş.
BDP GRUBU ADINA MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri
Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
bugün Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’da
değişiklik üzerine tartışıyoruz ama Diyaneti tartışmadan önce, din, din ile
devlet ilişkileri, geçmişte bunun nasıl yürütüldüğü ve bugün dünyada devletin
din ile ilişkisi, dinde devletin yerinin ne olduğuyla ilgili bir değerlendirme
yapmamız gerekiyor. Tabii, din, toplumlar için insanlığın doğuşundan bu yana
toplumun en önemli değerlerinden biri. Tarihin birçok döneminde toplumun
hukuku, işleyişi, devlet yapıları dinî kurallara göre belirlenmiş, dinî
esaslara göre devlet yapılanmış, belli dönemler arasında ciddi, dinler arası
savaşlar, inançlar arası savaşlar yaşanmış, bir devlette veya bir toplumda, o
toplumun idari yapısında etkin olan din hangisiyse, diğer dinler, inançlar
dışlanıp bu temelde düzenleme yapılmış. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk
kuruluşundan sonra din işleri bir dönem bir bakanlık kurularak bakanlık
bünyesinde yürütülmüş, 1924’ten itibaren de Diyanet İşleri Başkanlığı
kurulmuştur.
Şimdi, Diyanet İşleri
Başkanlığının kurulmasına bir bakmamız gerekiyor. Türkiye Cumhuriyeti devleti
1924’te hem Anayasası’nda hem de işleyişinde laik devlet esası üzerine, laiklik
üzerine kurulmuştur. Diyanet İşleri Başkanlığı cumhuriyetin ilk dönemlerinde
etnik, kültürel, diğer tüm bireyleri ve toplulukları ilgilendiren konularda
olduğu gibi, dinde de, dini devletin denetimi ve gözetimi altına alan bir kurumdu.
Bugün çağdaş dünyaya baktığımız zaman; Avrupa’ya, Amerika’ya veya birçok
gelişmiş ülkeye, laik, demokratik olan ülkelere baktığımız zaman devletin idari
yapısı içinde Diyanet benzeri bir kurum yoktur. Diyanetin kurulmasının nedeni,
insanların inançlarına, toplumun inançlarına, bu inançlar doğrultusunda, toplum
içindeki değişik kesimlerin, toplulukların inançları doğrultusunda,
inançlarıyla ilgili karar verme, inançlarını gerçekleştirme ve nasıl, nerede
gerçekleştireceklerine, bunu nasıl yapacaklarına karar verme, güvenmeme
anlamındadır. Devlet, 1924’le birlikte Diyanet İşleri Başkanlığıyla inanç
kesimlerini ve inancı denetim altına almıştır ve süreç içinde de bu kurum
sadece Sünni İslam’ı örgütleyen, o temelde yapılanan bir kurum hâline
gelmiştir.
Şimdi, Türkiye’de
cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, özellikle 1960’dan sonra en çok tartışılan
konu laiklik konusudur. En çok tartışılan ve öne çıkan konu din ile devlet
ilişkileri, dinin devlet ilişkilerinde kendi özgürlüğünü yaşayan, devletin
hiçbir şekilde dini ve belli dinî kesimleri öne almayan, belli bir inanç
grubuna veya belli bir dine mesafeli olan bir yapı anlıyoruz. Ama Türkiye’de
maalesef öyle olmamış. 1960 darbesini gerçekleştirenler, işte, laiklik elden
gidiyor söylemi de var, diğer birçok şeyin içinde en önemli, öne çıkan laiklik
söyleminin elden gittiğidir ve 1961 Anayasası’yla ve sonradan da 1982
Anayasası’yla Diyanet İşleri Başkanlığı anayasal bir kurum hâline de
getirilmiştir. Şimdi, dinin ne olduğu, İslam’ın ne olduğu, İslam’ın mezhepleri,
diğer inanç grupları, bunların inançlarını yerine getirme konusunda devlet her
zaman belirleyici olmuştur ve yönlendirici olmuştur. Bugün toplumda tartışılan
Alevilik sorunu, mezhep sorunları, İslam’ın dışındaki diğer dinler, Hristiyanlık’tır, Yahudilik’tir,
bunların yaşamı ve kendilerini ifadesi her zaman sorun olmuştur. Birincisi
Lozan Antlaşması’ndan sonra getirilen kurallarla gayrimüslimler yani Hristiyanlar ve Yahudiler kendi inançlarını, inançlarını
nasıl yaşayacaklarını, kiliselerini, sinagoglarını nasıl yöneteceklerini,
kimlerin bu konuda kendilerine öncülük edeceğini kendileri belirlemiştir. Bu
çağdaş bir yapıdır, doğrudur ama 1925’te tekke, zaviye ve dergâhların
yasaklanmasından sonra bunu belirlemek tümüyle devletin işi olmuştur. Devlet,
insanlar dinini nasıl yaşayacak, İslam nedir, dinî kurallar nasıl belirlenecek,
şeriat kuralları nedir, ritüeller nasıl yapılır veya
hem ibadet yapmada, imamlıkta hem de bu ibadetlerin biçiminde öncülük yapanlar,
dinî öncüler bu faaliyetlerini nasıl yürütecek, neleri dile getirecek ve kimler
olacak, hep devlet tarafından belirlenmiş.
Bugün Avrupa’ya bakalım. Bir
taraftan laikliği aldığımız bir dünya, diğer taraftan bugün Avrupa Birliğine
giriyorken çıkardığımız birçok yasayı Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde
çıkarıyoruz.
Bugün, değerli
milletvekilleri, Avrupa’nın hangi ülkesinde, hangi devlet -Avrupa devleti-
insanların inançlarını, düşüncelerini, dini belirliyor? O inancın nasıl yerine
getirileceğini, o inancın nerelerde yerine getirileceğini, o inanç gruplarının
kendi inançlarına nasıl baktığını hangi devlet belirliyor?
İnanç, insanların bireysel
veya toplumsal olarak bir diğerinin yaşam alanına, bir diğerinin inancına ve
düşüncesine müdahale etmediği sürece, başta devlet olmak üzere hiç kimsenin
karışma hakkının ve haddinin olmadığı bir alandır ama Türkiye’de dini nasıl
yaşayacağınız, dinin nasıl yürütüleceği, bu konuda kadroların nasıl
belirleneceği tümüyle devlet tarafından denetlenir. Diyanet İşleri Başkanlığı
devletin bir kurumudur, Diyanet İşleri Başkanlığından merkezî kadrolara, en
alttaki kadrolara kadar hem görev yaptığı alanda hem de bu dinî görevlerini ve
bununla ilgili faaliyetlerini yürütürken devletin bir memuru statüsünde
gerçekleştiriyorlar.
Şimdi, hepiniz 12 Eylül
döneminden sonra, hele özellikle bölgede o şiddet, çatışma dönemlerinin
yoğunlaştığı dönemlerde ve tabii yeri geldiği zaman, tüm Türkiye’de hutbelerin
nasıl hazırlandığını ve okutulduğunu bilirsiniz. Dünyanın hiçbir yerinde
merkezî olarak hazırlanmış ve tüm Türkiye’ye, en küçük birime kadar fakslanmış
hutbelerin okutulduğunu bilmeyen bir milletvekili var mı?
Peki, biz, bu şekilde bir
Diyanet, bu şekilde bir örgütlenme, dini bu şekilde denetim altına alma olduğu
sürece nasıl Türkiye’ye laik devlet diyeceğiz; diğer taraftan, biz, herkesin
dinî inancına ve o dinî inancını istediği gibi kullanmaya açığız diyeceğiz?
Hutbeyi hemen hemen herkes bilir. Dinî ibadet yapma
konusunda sürekli, bu faaliyetlerini aralıksız yapanlar da bunu yapmayanlar da
Türkiye'nin koşullarında mutlaka ya bir cuma veya bir bayram hutbesi
dinlemişlerdir.
Hutbe, İslam’da, hem dinî
anlamda insanların, toplumun ihtiyaçlarını ve beklentilerini hem ahlaki anlamda
topluma verilmesi gerekenleri hem de o hutbenin verildiği yerde, birimde
insanların sosyal, toplumsal, ekonomik, kültürel her türlü ihtiyaçlarının
tartışıldığı, konuşulduğu ve bu konuda yetkin kişiler tarafından verildiği bir ritüeldir. Peki, yıllarca Türkiye’de, Ankara’da hazırlanıp,
fakslanıp, hatta her camide, Hakkâri’den tutun Edirne’ye, Trabzon’dan tutun Akdeniz’e,
Mersin’e kadar her camide de bunun ne derece gerçekleştirildiği, ne derece
yerine getirildiğinin denetlendiğini hepimiz bilmiyor muyuz?
Peki o zaman,
dini, insanların özgürce inandığı, bir diğerinin inancına ve bir diğerinin
ibadetine ve yaşamına, özgürlük alanına müdahale etmediği sürece istediği gibi
yaşadığı bir inanç biçimi olarak bizler nasıl anlatacağız? Bunu anlattığımız
zaman bu kürsülerden ve yetkili ağızlardan, ne kadar inandırıcı olacağız, ne
kadar samimi görüneceğiz?
Elbette, Türkiye’de 1924
yılında Diyanet İşlerinin kurulması ve dinin tüm yönleriyle devletin denetimine
alınması gerçekten yanlıştı, keşke gerçekleşmeseydi. İnsanların, Avrupa’da ve
dünyanın çağdaşlaşmış, gelişmiş her yerinde, inançlara, farklılıklara ve dine
saygısı olan ülkelerde olduğu gibi, herkesin dinî inancını özgürce yapabildiği
ve onu denetleyebildiği bir alan olsaydı. Şu anda birçok zaman tartışılıyor,
bazı kesimler dile getiriyor “Diyanetin kaldırılması gerekir.” şeklinde. Birçok
zaman da, bazı kesimler belki dinin dünyada bugün nasıl uygulandığını bilmediği
için, bazı kesimler de siyaseten onu kullanmaya çalışıyor. Diyanetin
kaldırılmasını istemek dine karşı bir faaliyet gibi görülüyor ama biz şunu da
çok iyi biliyoruz ki, insanların özgürce bir araya gelip dinî ibadetlerini,
inançlarını gerçekleştirebilecekleri camileri, cemevlerini,
kiliseleri, sinagogları kurma konusunda ciddi bir engel yaşandı, bugüne kadar
da Diyanet kurumu bir şekilde oturdu Türkiye’de. Gerçi gayrimüslimler bu
yapının dışında ama biz, bir anda Diyaneti kaldırma gibi bir lüksümüz yok, bunu
tartışamayız. “Diyaneti kaldırmak gerekir.” diyenlerin aslında teorik anlamda
bir doğruları var ama bugünkü koşullarda, dinin özgürce, dini yaşayan
bireylerin ve toplulukların örgütlendiği, bu konuda kendi inançlarını yerine
getirebilecek koşulların olmadığı ortamda bunu tartışamayız ama mutlaka
Diyanetin bugüne kadarki yapısından kurtulması gerekiyor. Mademki “Din hiçbir
şekilde devletin denetiminde olamaz, siyasetin malzemesi olamaz ve
yönlendirilemez.” diyorsak dinin tümüyle özerkleşmesi gerekiyor. Diyanet İşleri
Başkanlığının, başkanlıktan tutun en alt birimine kadar özerkleşmesi gerekiyor.
Bu konuda tüm kesimlerin, tüm mezheplerin ve başta da milyonlarca, inancı
taşıyan Alevilerin de güçlü bir şekilde temsil edildiği, hiçbir mezhebin,
hiçbir inancın dışında tutulmadığı bir yapıya kavuşturulması gerekiyor.
Fakat, biz, bu
tasarıyı, buradaki getirilen düzenlemeleri okuduğumuz zaman, evet, birçok
konuda yasal düzenleme yoktu veya şimdi bazı iyileştirmeler var ama tasarının
mantığına baktığımız zaman bugün hem gerçekten insanların inancının baskı
altına alınmasını tümüyle Türkiye’de artık gündemden çıkarma hem Avrupa
Birliğine uyum çerçevesinde dinî alanın özgürleştirilmesi ve özerkleştirilmesi
konusunda bu tasarı gerçekten çok geridir. Dile getirdi daha önceki hatipler
burada, bu tasarı tartışılırken de komisyonda birçok milletvekili bu konudaki
düşüncesini dile getirmiş. Maalesef Türkiye’de bir yıldır Alevi açılımı
çerçevesinde yapılan toplantılar, değerlendirmeler, o toplantılardan çıkan
sonuçlara baktığımız zaman, bu tasarı hazırlandığı zaman dikkate alınmamış bu
tartışmalar. Alevilerin talepleri ve o çalıştaylar
sonucunda çıkan kararların veya en azından ortaklaştırılan, Alevilerin tümüyle,
tüm kesimlerinin taleplerini karşılamıyorsa bile o tartışmalarda ortaklaşılan, ortak bir noktaya gelen konularda bile bir
düzenleme yapılma ihtiyacı duyulmamış. Bunu gerçekleştirmediğimiz sürece,
bizim, laiklik veya devletin tüm dinlere, inançlara eşit mesafede olduğu söylemimiz
kesinlikle havada kalır; inandırıcı da olmaz, samimi de olmaz, kimseye de bunu
inandıramayız.
Tabii, tasarıdaki bazı
düzenlemelerle ilgili de birkaç şey söylemek gerekiyor. 100 bin civarında bir
personel yapısına sahip Diyanet. Bir defa hem anayasal
anlamda -çünkü Anayasa’da da bazı düzenlemeler yapılması gerekiyor- hem
Anayasa’da hem yasalarda hem de Diyanet İşleri Başkanlığı yasasında ciddi
değişiklikler yaparak Alevilerin cemevlerinin
ibadethane olması yani laik bir ülkede devlet veya hiçbir kurum, devlete bağlı
bir kurum, bir insanın inancı doğrultusunda nereyi ibadethane, nereyi belli
inancının farklı bir şekilde bir araya getireceği medrese veya başka bir ad
takamaz. Onun için, devletin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin bugüne
kadar ve bugün de yasalarında cemevini Alevilerin bir
araya geldiği alan olarak görüp, ibadethane kabul etmeme gibi bir lüksü yoktur.
Bu, insan haklarına aykırıdır. Bu, inançlarını özgürce ifade etme ve inançlara
saygı duymaya aykırıdır. Bu konuda kesinlikle düzenlemelerin yapılması
gerekiyor.
Yine, bu tasarıda yapılan
düzenlemelerde, daha önceki sayın hatip de dile getirdi, personele
iyileştirmelerin yapılması gerekiyor. Türkiye’de bugüne kadar
birçok kurumlarda, o kurum personeline kamudan yapılan ödemelerin bir kısmı
diğerlerinde yapılmamış ama biz bu tasarıya bakıyoruz, bu tasarı hazırlanırken
bu konuda düzenleme yapma, Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde çalışan
personelin özlük ve ekonomik durumunu iyileştirmeye yönelik bazı düzenlemeler
varken, kendi eliyle bu defa yapı içinde bir farklılaştırma, yapı içinde
adaletsiz bir dağıtım vardır. Bu konuda mutlaka bu tasarı görüşülürken,
görüşmeler sürecinde verilecek önergelerle bunun düzeltilmesi gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET NEZİR KARABAŞ
(Devamla) – Tamamlıyorum Başkan.
Bu Başkanlık bünyesinde
bulunan tüm çalışanların ekonomik durumlarının iyileşmesi ve bu ekonomik durumu
iyileştirirken herkese eşit ve adil davranılması, din işleri personeli veya
idari personel olarak ayrım veya merkezî çalışanla taşra çalışanı gibi tüm
ayrımların mutlaka değiştirilmesi gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, bir şeye
daha değineceğim. Şimdi, bu tasarı hazırlanırken dille ilgili hiçbir
değerlendirme yok içinde. Bu ülkede kimisi 15, kimisi 20 milyon Kürt yaşadığını
söylüyor. Diyanet İşleri Başkanlığının görevi ve onun personelinin görevi dini,
dinî inancı, bunun vecibelerini, gereklerini halka anlatmak. Düşünebiliyor
musunuz, bunu birçoğunuz bilirsiniz, bizler bire bir yaşadık; siz gidiyorsunuz,
bir tek kelime Türkçe bilmeyen, Kürtçeden başka bir dil bilmeyen bir köye, bir
kasabaya, bir mahalleye, oraya…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET NEZİR KARABAŞ
(Devamla) – Tamamlıyorum Başkan.
…Kürtçe bilmeyen bir imam
atıyorsunuz. O imam çıkıp o cemaate hutbe okuyor, o cemaate vaaz veriyor ama ne
imam o cemaatin dilini biliyor ne de o cemaat imamın ne söylediğini anlıyor. Bu
tasarıda bununla ilgili tek bir sözcük yok. Ha, şu söylenebilir, “Biz bu
konuda, Kürtçeyle ilgili birçok düzenleme yapıyoruz.” denilebilir ama bu tasarı
yapılıyorken mutlaka burada ona değinen ve o konuda düzenleme yapılan maddeler
olması gerekiyordu.
Şimdi, bir taraftan zaten
siz, insanların özgür alanına girmişsiniz; dinini, ibadetini nasıl yapacağına
müdahale ediyorsunuz, kimin ona imamlık yapacağına karar veriyorsunuz, ondan
sonra da onun dilini bilmeyen, onunla konuşamayan, onun meramını bilmeyen bir
imamı atıyorsunuz.
Bu konuda mutlaka
düzenlemelerin yapılması gerekir diyoruz, hepinize saygılar sunuyoruz. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Karabaş.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Antalya Milletvekili Mehmet Günal. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Günal.
MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, yüce
heyetinizi ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bugün
bu saatte başlamış olduğumuz bu tasarı, Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun’la ilgili çalışmamız aslında çok gecikmiş bir çalışma
ve çok önemli, toplum hayatı açısından önemli bir çalışma.
Öncelikle, kısaca bu süreçle
ilgili size bilgi vermeden önce, neden Diyanet İşleri Başkanlığının, din
eğitiminin önemli olduğuna geçmeden önce kısa bazı bilgiler aktarmak istiyorum.
Çünkü Diyanet İşleri Başkanlığı din eğitimiyle ilgili ve cumhuriyetin
kuruluşundan öncesinde de olan ancak kanunu cumhuriyetin kuruluşundan sonra
çıkarılmış olan, hemen çıkarılan kurumlardan bir tanesidir.
İnsanlık tarihi boyunca, din,
insanların ve toplumların vazgeçemediği sosyal bir olgudur, genel olarak inanış
ve davranış şekilleriyle insanlar arası ilişkileri düzenleyen, insanların iyi
işler yapmasını, barış ve huzur içinde bir arada yaşamasını sağlayan bir
kurallar bütünüdür. Bu, dolayısıyla aynı zamanda dinin amacını da ortaya
koymaktadır.
Din, insanın ahlakileşmesi,
ahlaki olgunluğunu tamamlaması için vardır, yani dinin hedefi insandır. Çünkü
en son tahlilde din, insanı hem kendisiyle hem içinde yaşadığı toplumla hem de
maddi ve manevi çevresiyle uyumlu hâle getirmeyi hedeflemektedir. Bu uyumu
kurmamış olan insanların kendi içlerinde de huzurlu olabilmeleri mümkün
değildir. Tabii ki iç huzurunu sağlayamayan bu insanların da toplum hayatında
huzurlu olmaları ve sosyal barışın temin edilmesi mümkün değildir.
Bu kapsamda dinin doğru
anlaşılması, doğru anlatılması çok önemli bir husustur. Sistemli bir eğitim
yoluyla din eğitiminin doğru bir şekilde yapılması sağlanamadığı zaman, o
zaman, din ile siyasetin, din ile iktisadın, din ile diğer alanların birbirine
karışması çok muhtemeldir. Bu çerçevede, dinin doğru öğretilmesi, doğru
anlaşılması, doğru anlatılması gerekmektedir. Onun için de eğitim kurumlarına
ihtiyacımız vardır. Din eğitimini de Türkiye’de, örgün din eğitimi ve
öğretimini yürüten Millî Eğitim Bakanlığıyla, yaygın din eğitimi ve öğretimini
yürüten Diyanet İşleri Başkanlığı yürütmektedir. Değerli arkadaşlarım, bu
çerçevede, din eğitimi ve öğretimiyle birlikte Diyanet İşleri Başkanlığının ne
kadar önemli olduğu ortaya çıkmaktadır.
Bu
kapsamda baktığımız zaman Diyanet İşleri Başkanlığının kuruluşunu aynı zamanda
çok önemli bir şekilde Atatürk, Genelkurmay Başkanlığıyla beraber aynı gün
çıkarılan kanunlarla kurdurmuş ve statüsünün yüksek olduğunu gösterebilmek için
de maaşının daha yukarıda olmasını tavsiye etmiş ve cumhuriyetin kuruluşundan
itibaren böyle bir Diyanet İşleri Başkanlığının hem Başkanın maddi, özlük
hakları anlamında hem de kurumsal statü anlamında önemli bir yere konulduğu
anlaşılıyor. Bu kapsamda bunun önemini bilen bir parti
olarak Milliyetçi Hareket Partisi de bugün değil, önceki seçimde değil, ondan
da önce, 1999 seçimlerinden önce hazırladığı kitapçıkla Diyanet İşleri
Başkanlığı ve din hizmetleri politikası konusundaki görüşlerini kamuoyuyla
paylaşmış. Esas itibarıyla bugünkü görüşlerimizde de çok farklı bir değişiklik
yok.
Bugün yapılmaya çalışılan
esas olarak, kanun tasarısının geneline baktığımız zaman, kurumsal yapı
açısından daha güçlü bir kurum olması, içerideki eksikliklerin giderilmesi,
uzun yıllardır kanunsuz olarak çalışan bu teşkilatın bir teşkilat kanununa
kavuşmasına Milliyetçi Hareket Partisi olarak itirazımız olmadığı gibi, az önce
bahsettiğim gibi 1999 yılında kamuoyuna görüşlerimizi sunmuşuz. Onun için
öncelikle işin esası itibarıyla bu kanunun çıkması gerektiğine inanıyoruz, geç
kaldığına da inanıyoruz ancak burada tasarının hazırlanma sürecine ve yasalaşma
sürecine baktığımız zaman bazı endişelerimizi de sizlerle paylaşmak zorundayız.
Değerli arkadaşlarım, bu
gerçekten çok önemli bir konu. Bütün sosyal hayatımızı da etkileyen, kültürel
hayatımızı etkileyen bir hususta, dinle ilgili, dinin eğitimiyle,
öğretilmesiyle ilgili bir kurumun tasarısını görüşüyoruz. Açıkçası ben şöyle beklerdim:
Sayın Bakan, Alevi çalıştaylarına katılıyor, birtakım
açılım çalıştayları yapıyorsunuz, toplantılar
yapıyorsunuz. Ben isterdim ki böyle bir din şûrasında Diyanet İşleri teşkilatı,
din eğitimi, din öğretimi, bütün bu konular partiler üstü bir şekilde bütün
mensuplarca, o çevrelerce, akademisyenlerce, geçmişten bu yana emeği geçen
Diyanet İşleri başkanlarınca, kimler varsa etraflı bir şekilde tartışılsın
çünkü çok uzun yıllardır bekliyor. Kaç tane taslak hazırlanmış kalmış,
hazırlanmış kalmış, o dönemde çıkarılanları da Anayasa Mahkemesi değişik
eksikliklerden dolayı bozmuş. Maalesef böyle devam ediyor.
Yani, özetle, burada, bu
sürecin iyi bir şekilde yönetilmediğini, bütün çevrelerle daha katılımcı bir
şekilde taslak ortaya çıkmadan önce tartışılmadığını ifade etmek istiyorum.
Hazır hâle gelmiş, sunulmuş. Neden öyle söylüyorum? Sayın Bakanım burada gayret
ettiğini söyleyecektir ama daha önce çıkan şey üzerinde Komisyonda da, alt
komisyonda da arkadaşlarımızı çağırdık, belli konularda görüştürdük ama yine
bizim hazırladığımız gibi, tasarı çıktıktan sonra arkadaşlarımız uğraşmışlar,
Türk Diyanet Vakıf-Sen’in yine hem karşılıklı olarak maddeler hâlinde önerileri
hem bu işin geçmişten bugüne geliş safahatına ilişkin önerileri var. Bizler,
hepsinden hem Komisyon sürecinde hem öncesinde hem sonrasında faydalandık,
onların da görüşlerini aldık ve bütün sendikaların -sadece Türk Diyanet
Vakıf-Sen değil, Memur-Sen’e bağlı sendikadan arkadaşlarımız da geldi, onların
da- personelle ilgili
taleplerini aldık, bir teklif hâlinde değerli Hükûmet
üyelerine, Komisyondaki arkadaşlarımıza takdim ettik ama önemli olan hususların
birçoğu yine buraya kaldı.
Az önce Karayollarını
görüşürken de söylemiştim. Genelde komisyonda hâlledilmesi
erteleniyor veya bırakılıyor, Genel Kurulda alelacele bir şekilde geçirmeye
çalışıyoruz. Maalesef böyle bir eksik kanun yapma sürecimiz var.
Değerli arkadaşlarım, bu
çerçevede baktığımız zaman maalesef bu sürecin iyi değerlendirilmediğini ve
kanun yapma süreciyle beraber bu sıkıntıların yaşandığını söylemek zorundayız.
Örnek vereyim: Şimdi, elinizdeki, eğer sıra sayısını aldıysanız bakın,
üzerinde, kanun tasarısıyla beraber bir de teklif yazıyor, Kastamonu
Milletvekili Sayın Mehmet Serdaroğlu’nun teklifi.
Yukarıda Sayın Bakana da arkadaşlara da ilettim. Orada bir alt komisyon raporu
da var, komisyon raporumuz var. O süreçten bu tarafa gelen her şey oraya
yazılmış. Maalesef muhalefet milletvekilinden geldiği için gündemin içerisinde
bir küçücük paragraf olarak dahi yer almadı. Söylemeye çalıştığım şey budur.
Kanunla beraber gelen bir teklif var, ikisi birleştirildi, vekil imamlarla
ilgili. Şimdi, yine maddi olarak arkadaşlarımız düzenledi, bakacağız. Sayın
Bakan, “Yapacağız.” diyor ama bilemiyorum artık çünkü yukarıdan aşağıya
gelinceye kadar dikkat edilmeyince her seferinde biz, az önce Karayollarında
olduğu gibi, bu sefer şüphelenmeye başlıyoruz. Sürekli yeni maddeler çıkıyor,
araya eklemeler çıkıyor. İnşallah bu tasarıda onu yaşamayız.
Bu nedenlerle genel olarak
baktığımız zaman bu yasama süreci içerisinde ve taslağın tasarıya dönüşmesinden
sonraki süreçte de çok katılımcı bir yaklaşım sergilenmediği, uzlaşmacı bir
tavır sergilenmediği için biz bu usul açısından ve süreç açısından tasarıya
genel olarak muhalifiz. Çıkması konusunda desteğiz çünkü ihtiyaç var ama
eksikliklerin tamamlanarak bu hususların ortaya konulması ve eksikliklerin
tamamlanması suretiyle bu kanunun çıkarılması gerekirdi diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Osmanlıdan bu tarafa diyanet devam ediyor. Yeni bir kurum değil ancak
kanunlarında değişiklikler yapıyoruz. Diyanet İşlerinin Osmanlı devlet
yönetiminde de karşılığı meşihat idi ve ilginçtir orada da meşihatı temsil eden
şeyhülislam Bakanlar Kurulunun bir üyesiydi ve diğer nazırların aksine doğrudan
padişah tarafından atanıyordu. Yani orada da bu kurumun daha farklı olduğu
ortaya konulmuş durumda ve yine cumhuriyet döneminde de az önce kurulurken
bahsettiğim gibi, kurulduktan sonra da o statü korunarak devam ettirilmiş.
Sonraki süreçlerde 1961 Anayasası’yla birlikte de anayasal bir kurum hâline
gelmiş. 154’üncü maddesinde aynen şöyle diyor: “Genel idare içinde yer alan
Diyanet İşleri Başkanlığı özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.”
Yani anayasal bir kurum hâline gelmiş. Yine 1982 Anayasası’nda ise 136’ncı maddede
Diyanet İşleri Başkanlığı düzenleniyor ve “Genel idare içinde yer alan Diyanet
İşleri Başkanlığı, lâiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve
düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç
edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.” deniyor. Yani,
milletçe bütünleşmenin de bir aracı olduğu, o dayanışmayı sağlamanın bir aracı
olduğu da buraya eklenmiş durumda.
Dolayısıyla, her türlü siyasi
görüş ve düşüncenin üstünde kalarak birlik, beraberlik, fedakârlık ve
yardımlaşma gibi dinimizin yüce prensiplerini de halkımıza, insanlarımıza
benimsetmekle görevli bir kurumdur. Bu çerçevede, İslam’ın
güzel ahlak sistemi içinde vatandaşlarımızın mutlu olmalarını, dinî ve millî
sorumluluk duygusu içinde çalışmalarını sürdürmelerini, insani ve manevi
değerlere, millî ülkülere bağlılıklarını sağlamak için yurt içinde ve yurt
dışında yoğun bir disiplin içerisinde başarılı, etkin ve yaygın bir din hizmeti
sunmak da bu kurumun, yani Diyanet İşleri Başkanlığının temel görevidir.
Kısacası, Diyanet İşleri
Başkanlığı görev ve sorumlulukları itibarıyla, kamu düzeni açısından ve
toplumsal barışın sağlanması açısından, sosyal hayatımız açısından da gerçekten
etkili olması gereken bir kurumdur. İşte, bunun farkında olan Milliyetçi
Hareket Partisi, az önce bahsetmiş olduğum gibi, o kitapçığı hazırlamış,
sunmuştur. Hâlâ içerisindeki şeyler geçerlidir ama buraya baktığımız zaman bazı
hususlar var ki… Aksaklıklar, alt komisyon ve komisyonda yaptığımız çalışmalara
rağmen devam ediyor. Ben onlardan bazılarına burada değinmek istiyorum. Umulur ki Sayın Bakanımız bu tekliflerimizi dikkate alır,
eleştirilerimizi dikkate alır, bu süreç içerisinde o eksiklikleri de gidererek
gerçekten olması gerektiği gibi, siyaset üstü, partiler üstü, Türkiye'nin
güzide bir kurumu olan Diyanet İşleri Başkanlığına hem Osmanlı’da hem
Atatürk’ün koyduğu yerde kalmasını sağlayacak bir düzenleme yaparız ve tüm
tartışmaların üstünde bu kurumu tutarak dinimizi, yüce dinimizi insanlarımıza
anlatmayı sağlayacak, diğer konularda da bilgilendirecek bir kurum hâline
getiririz diyorum.
Bu vesileyle, tasarıya
ilişkin birkaç görüşlerimi de sizlerle paylaşmak istiyorum değerli
arkadaşlarım.
Birincisi, teşkilat yapısında
bazı sıkıntılar var. Bu getirilen düzenleme, öncelikle toplumda barışı
sağlayacak bir kurumun kendi çalışanları içerisinde adaleti ve barışı sağlaması
birinci husus olmalıdır diye düşünüyorum. Taşra ve merkez teşkilatı arasında
eğer bir ikilik yaratırsanız ki asıl yük taşradadır. İnsanlarla yüz yüze gelen,
onlara dinî konularda eğitim veren, onların günlük ibadetlerinde aracı olan,
çocuklarını eğiten, öğreten genelde daha çok taşradaki çalışanlarımızdır. Onun
için, öncelikle bu barışı sağlayacak, bütçe imkânları nispetinde onların özlük
haklarını da iyileştirecek hususlara yer verilmesi gerekir. Yani bunu tekraren
söylüyorum: Bugünün konusu değil, siyasi polemik
hususu olarak söylemiyorum. Aynen söylediğim hususlar, özlük
haklarının iyileştirilmesi olarak ve aradaki kurumlarla ilgili önerilerimiz
bizim de mevcut ama eldeki imkânlar nispetinde ne yapabiliyorsak burada uzlaşma
içerisinde ama çalışma barışını bozmadan, sınıflar arasında, taşra ve merkez
arasındaki hem ücret hem de ödeneklerle ilgili adaleti bozmadan, hem de
kadrolarla ilgili geçişler yaşanacak bir yeniden yapılanma yapılıyor, ona da
dikkat ederek, hassas olan bu kurumu yıpratmadan bu kanunu buradan çıkarmamız
gerekiyor.
Şimdi, başka bir husus var
değerli arkadaşlarım: Az önce Karayolları Kanunu’nda da konuştuk. Gelen bütün
kanunlarda var. 3046 sayılı Kanun burada duruyor. Her seferinde gösteriyorum, arkadaşlara söylüyorum.
Bakanlıkların kuruluş ve görevleri hakkında, teşkilatları hakkında kanunumuz
var. Arkadaşlara söylediğimiz zaman… Böyle bir süzgeçten geçmeden geliyor,
sıkıntımız orada. Birisinde düzeltiyoruz, öbüründe eksik kalıyor; birisinde
birazını düzeltiyoruz, diğer kanunda yine eksik kalıyor. Bir standart olması
gerekiyor. Aslında bunların hepsinin kamu personel rejiminde köklü bir
değişikle, bütün sınıfların, unvanların, aşamaların belirlenmesi gerekiyor.
Burada neyimiz var? Örneğin,
hizmet birimlerinin hepsini tek maddede saymışız. Bakın 6’ncı maddeye, içinden
çıkma şansınız var mı, yukarıdan aşağıya bir bakın. Hepsi, tek madde içerisinde
bütün genel müdürlükler sayılmış. Ana hizmet birimleri, yardımcı hizmet
birimleri, denetim, danışma birimleri ayrı ayrı
3046’ya göre sınıflandırılması gerekiyor. Söylediğimiz zaman… Böyle kaldı.
Genel müdür yardımcılığı yok. “Bir genel müdürlüğün kurulabilmesi için 3 tane
daire başkanı, onun altında şube müdürleri” diyoruz, arkadaşlarımız daha farklı
bir örgütlenmeye gitmenin doğru olduğunu düşünüyorlar ama bir ikilik
yaratıyoruz. Yani altında belli şeylerin doluyor olması lazım. Dolayısıyla
burada bir sıkıntımız var.
Diğer bir önemli husus:
Teşkilatla ilgili, teftiş kuruluyla ilgili konularda iktidar mensubu
arkadaşlarımızla anlaşmazlığımız var. Diyanet İşleri Başkanlığı da biraz da
yumuşak olsun diye “Rehberlik ve Denetim Başkanlığı” demişlerdi, bizim ricamız
üzerine yine “Teftiş”i koydular ama “Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı” dediler.
Gerekçesi güzel: “Efendim, önce rehberlik edelim.” Güzel ama rehberlik etmek
zaten bütün yöneticilerin görevi, rehberliği zaten yapacaklar, hem bize
yapacaklar hem oradaki idarecilere yapacaklar. Dolayısıyla teftiş işi farklı
bir iştir, kariyer mesleğidir. Bu konuda da hassas olmamız gerekiyor, çünkü
diğer bir önemli husus olan örneğin hac ve umre hizmetlerimiz var. Bu konuların
kesinlikle “Şüyuu vukuundan beter.” diyeceğimiz birtakım şeylerle, isnatlarla
karşılaşması çok kötü bir şey olur. Onun için teftiş müessesesi hem bu
işlerdeki şeffaflığı sağlama hem kamuoyunu bilgilendirme anlamında hem de soru
işaretlerini giderme anlamında önemli bir kurumdur. Bu konuda biraz daha
dikkatli olmamız gerekiyor. Önergelerimiz var. İnşallah o konuyu da yeri
geldiği zaman sizlere sunacağız.
İllerdeki teftiş kurulları da
kaldırılıyor, murakıplık kalkıyor bu şartlarda. Dolayısıyla aşağıya doğru bir
sıkıntımız olacak.
Ücretlerdeki eşitsizliği
söylemiştim.
Hac ve umre işleriyle ilgili
sıkıntı da tam giderilemedi. Arkadaşlarımızın eleştirileri var. Ucuzlamasını,
rekabetçi hâle gelmesini istiyoruz. Ancak şeffaf bir şekilde, hesap verebilir
bir şekilde kaynaklarının ve harcamaların nereye gittiğinin denetlenmesi
gerekiyor ki kamuoyu bu yaptığı ibadetle ilgili herhangi bir sıkıntıya,
insanlarımız, düşmesin diye bilgilendirilmesi gerekiyor.
Özet olarak, bu konularda
bazı çalışmaların yapılması gerekiyor. Başta söyledim, Sayın Mehmet Serdaroğlu’nun vekil imamlarla ilgili teklifi vardı, Sayın
Bakan “Dikkate alacağız.” diyor, inşallah alırız.
Yine, geçiş döneminde
birtakım personelin sıkıntıları var, şube müdürlerimiz var, onların
sıkıntılarının giderilmesi gerekiyor.
Genel idare hizmetleri
sınıfıyla ilgili yukarıda belli bir iyileştirme yaptık ama burada Sayın Bakanım
-bilemiyorum- Maliye Bakanlığına bir daha bu süreçte ricada bulunabilir. Yüzde
25’lik bir şey ilave edildi, sonra yüzde 50 denildi ama tazminatsız olarak
baktığımız zaman ek ödeme hariç, o da yüzde 25’in altına geliyor. Biz onun hiç olmazsa
yüzde 35’e çıkarılmasını talep ediyoruz.
Artı, Diyanet İşlerinde de
eğitim birimlerimiz var ama bir diyanet akademisi, bir polis akademisi gibi,
yine adalet akademisi gibi daha büyük çapta, merkezî bir şeyin kurulması
gerektiğini önermiştik.
Esas itibarıyla burada başka
bir husus da… Yine az önceki konuşmacılar da değindi. İçinde bir maddede muğlak bir şekilde geçiyor, Alevi vatandaşlarımızla ilgili
hususlarda bir müessese, teşekkül falan diye laflar geçiyor ama somut bir şey
yok. Bu konuda da Sayın Genel Başkanımızın on madde somut bir şekilde önerileri
vardı. Bu konularda da Milliyetçi Hareket Partisi olarak gelecek olan…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
MEHMET GÜNAL (Devamla) –
Tamamlıyorum Sayın Başkan.
…önerilere açık olduğumuzu
söylüyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu,
normalde ne kadar eksiklik olursa olsun önerilerle tamamlanabilecek bir tasarı.
En azından bu önemli kurumla ilgili tasarıyı siyasi
mülahazalarla değerlendirmeyelim diyorum sizlere, bu kurumun güzide yerini
koruyalım, daha iyi geliştirelim, toplumsal huzurumuzu, barışımızı sağlamada,
çocuklarımızı daha iyi insan olarak yetiştirmede hem ülkemize, milletimize hem
de tüm insanlığa, İslam âlemine hayırlı çocuklar olarak, hayırlı evlatlar
olarak yetiştirmemize vesile olacak bu kuruma hep beraber emek verelim diyorum.
Atatürk’ün söylediği, o dönemde Diyanet İşleri Başkanına ve Diyanet
kurumuna verdiği önemi sürdürelim ve dinin öğretilmesi konusunda, İslam dininin
bir akıl dini olduğunu, Elmalılı Ahmet Hamdi’ye yazdırdığı tefsirde “İtikaden Matüridî olsun Hoca
Efendi.” diye dipnot düşürdüğünü de aklımızdan çıkarmayalım.
İslam dininin akıl dini
olduğunu, aklımızı kullanarak bu meseleleri, bu eksiklikleri de önergelerle
giderebileceğimizi düşünüyor, inşallah bu uyarılarımı dikkate alır, bu kurumun
tartışılmasını önleyecek bir yasayı da bu Genel Kuruldan çıkarırız diyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Günal.
Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Çiçek.
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET
ÇİÇEK (Yozgat) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Diyanet
İşleri Bakanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı hakkında grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime
başlarken gruplar adına konuşma yapan Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Başkan
Vekili Sayın Akif Hamzaçebi’ye, Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına konuşan Mehmet Nezir Karabaş’a, MHP Grubu adına konuşan
Mehmet Günal Bey arkadaşlarıma teşekkür ederek
sözlerime başlamak istiyorum çünkü Diyanet İşleri Başkanlığının ifade ettiği o
mükemmel yeri en güzel şekilde, veciz bir şekilde değişik perspektiflerden ele
alarak ortaya koydular, yakışan oydu. İnşallah kanunumuzun bu
yakışan tarzda çıkarılmış olması hepimize mutluluk verecektir.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilatı cumhuriyetimizle beraber
kurulan en köklü ve en eski teşkilatlarımızdandır. 1920 yılında kurulan ilk
Türkiye Büyük Millet Meclisi hükûmetinde Diyanet
İşleri Başkanlığı “Şeriye ve Evkaf Vekâleti” adıyla
bakanlık olarak yer almıştır. Diyanetin o günkü konumu, cumhuriyetimizin
kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün İslam dinine ve Diyanet İşleri
Başkanlığına verdiği önemi göstermektedir. Daha sonra 3 Mart 1924’te bakanlık
vasfıyla kurulmuş, 429 sayılı Kanun’
Diyanet
İşleri Başkanlığının konumunun, görüldüğü gibi, 1920’den itibaren kademe kademe gerilediğini, belli bir süre sonra da Anayasa Mahkemesinin
Kuruluş Kanunu’nun ilkin 1976 tarihinde, ikincisinde ise 1979 tarihinde iptal
edilmesiyle kararnameler ve genelgelerle idare edilen, o günden bu yana
kaderine terk edilen, kanun düzenlemesi bir türlü yapılamayan, otuz küsur
seneden beri bugünü bekleyen teşkilat hâline geldiğini görüyoruz.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, biraz önce Akif Hamzaçebi Bey’in de
belirttiği gibi, Atatürk döneminde Diyanet İşleri Başkanlığının protokoldeki
yeri cumhurbaşkanı, başbakandan sonra üçüncü sıradır. Diyanet İşleri
Başkanlığından sonra Genelkurmay Başkanlığı yer alıyordu dördüncü sırada. Şimdi
Genelkurmay Başkanlığı yerini muhafaza ediyor, Diyanet İşleri Başkanlığı bütün
kurum ve kuruluşlardan sonra… Birkaç tanesini sayayım size: En son Türkiye
Bilimler Akademisi Başkanlığı, Merkez Bankası, Rekabet Kurulu Başkanlığı,
Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Kurumu, Sermaye Piyasası Kurulundan sonra elli
birinci sırada yer alıyor. Bu bize, Diyanet İşleri Başkanlığına Atatürk’ün
verdiği değeri ve bugünkü konumumuzu en güzel şekilde, protokol listesine
baktığımızda ortaya koyuyor.
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Niye
yapmadınız sekiz yıldır?
MEHMET ÇİÇEK (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, Diyanet İşleri Başkanlığı anayasal bir kuruluştur.
Anayasa’mızın 136’ncı maddesinde “Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri
Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin
dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel
kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.” denmektedir. Yukarıda da ifade
edildiği gibi, çeşitli maddeleri Anayasa Mahkemesince iptal edilen 633 sayılı
Teşkilat Kanunu ise ülkemizde İslam dininin inanç, ibadet ve ahlak esaslarıyla
ilgili işleri yürütme, din konusunda toplumu aydınlatma ve ibadet yerlerini
yönetme görevini Diyanet İşleri Başkanlığına vermiştir. Demek oluyor ki Diyanet
İşleri Başkanlığının misyonu toplumun dinî ihtiyaç ve
beklentilerine cevap vermek, millî birlik ve beraberliğe, toplumsal dayanışmaya
katkı sağlamak amacıyla İslam dininin temel kaynaklarına dayalı, doğru ve
güncel bilgilerle toplumu din konusunda aydınlatmak, inanç, ibadet, ahlak
esaslarıyla ilgili işleri yürütmek, iç ve dış mihrakların dinimize karşı
hazırladıkları nifak planlarını tespit edip onlara karşı toplumun inanç ve
ahlak değerlerini korumak, ibadet yerlerini yönetmektir. Diyanet İşleri
Başkanlığı İslam dininin doğru anlaşılması ve aslına uygun uygulanmasıyla
ilgili konularda Türkiye’de ve bütün dünyada referans olan bir kuruluştur,
bütün İslam ülkelerinin örnek aldığı bir teşkilattır. Hizmetlerini
güvenilirlik, birleştiricilik, kuşatıcılık, doğru ve güncelleştirilmiş bilgiyi
esas alarak laiklik ve demokratik değerlere saygılı, tutarlılık kurallarına
uygun tarzda yönetmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığının ilke ve hedeflerini de
şöyle özetleyebiliriz, bu bir noktada Diyanet İşleri Başkanlığının misyonunu da
ortaya koymaktadır: Toplumu din konusunda aydınlatırken dinin temel kaynağı
olan Kur’an ve sünnete dayalı, sağlam bilgiyi esas
almak, Müslümanların on dört asırlık dinî tecrübesini göz önünde bulundurmak,
modern hayatı ve insanlığın ortak birikimini de göz ardı etmemek, din konusunda
mezhep, anlayış ve uygulama ayrımı yapmaksızın vatandaşlık esasına göre hizmet
sunmak, sürekli bilgi üretmek, bilgiyi toplumla paylaşmak ve güncel sorunlar
hakkında yerinde ve zamanında açıklamalar yapmak, toplumun yarısını oluşturan kadınları din
hizmetlerinin temel öğesi olarak kabul etmek, kadın hakları, töre ve namus
cinayetleri, kız çocuklarına yönelik ayrımcılık, kız çocuklarının eğitimi,
zorla evlendirilmesi gibi konularda toplumsal bilinci artırmak, engelli,
kimsesiz, yaşlı, yoksul, hükümlü ve tutuklu gibi ilgi ve desteğe muhtaç
vatandaşlarımızın yanında olmayı din hizmetimizin ayrılmaz bir parçası kabul
etmek, yurt dışındaki vatandaşlarımızın asimile olmadan kendi öz kimliklerine
bağlı kalmalarına ve yaşadıkları toplumla uyum içinde olmalarına katkı
sağlamak, yurt dışında Türkiye'nin dinî alandaki tecrübe ve birikimlerinin
tanıtılmasını, İslam dininin doğru anlaşılmasını sağlamak, asrın idrakine
İslam’ı en doğru şekilde sunmak, Müslümanların yanında bütün dünya insanlığına
insanca yaşamanın ve yaşatmanın örneklerini sunmak.
İslam dini caminin dört
duvarı arasında kabul edilip uygulanamaz çünkü İslam dini inanan insanın bütün
yaşamıyla ilgili kurallar koyar ve bu kuralların uygulanmasını ister. Onun
için, Diyanet İşleri Başkanlığı, insanımızın her türlü problemlerini tespit
edip onlara çözüm yolu bulmak mecburiyetindedir.
Diyanet İşleri Başkanlığı
teşkilatı mensuplarının bu devletin kuruluşunda, İstiklal Savaşı’mızın
kazanılmasında ve cumhuriyetin kurulmasında kanı vardır, teri vardır, gözyaşı
vardır, emeği vardır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları İstanbul’da
İstiklal Savaşı’nın hazırlığını yaparlarken hemen yanında İstanbul’un din uleması
vardı. Belgeler bunu gösteriyor. Samsun’a çıkışında onu Havza Müftüsü, Amasya
Müftüsü Hacı Tevfik Efendi karşıladı. Sivas, Erzurum müftüleri kongrelerde
organizatör oldular. Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi, Yunanlılar İzmir’i
işgal edince cuma günü bütün camileri ibadete kapatarak, cuma saatinde cemaat
müftülük önünde toplanınca “Bugün vatanımız işgal edilmiştir. Vatanı işgal
edilen, hürriyeti elinden alınanlara cuma namazı farz değildir. Evvela düşmanı
yurdumuzdan atacağız, sonra cuma namazı kılacağız.” diyerek Ege’de ilk direnişi
Denizli’de başlatmıştır.
İzmir Müftüsü Rahmetullah Efendi ise aynı gün, zamanın İzmir Valisi İzzet
Bey’in “Yunan işgaline karşı çıkılmaması” şeklindeki telkini üzerine, İzmir’de
yapılan mitingde şöyle hitap ediyordu: “Vatan sevgisi imandandır. İzmir’in
asırlardır ezan sesi yükselen semalarında kulakları tırmalayan çan seslerine
katlanmaktansa şerefle ölerek şehadet şerbetini içmek
daha iyidir. Kardeşlerim, ciğerlerimizde bir soluk nefes kaldıkça,
damarlarımızda bir damla kan kaldıkça, anavatanımızı düşmanlara teslim
etmeyeceğimize Kur’an-ı Kerim’e el basarak benimle
beraber yemin ediniz.” Vali Beye dönerek “Vali Bey, bu sakalım kanla
kızarabilir ama bu alnıma Yunan alçaklığını sükûnetle selamlamış olmanın
karasını sürerek huzuru ilâhiye çıkamam.” diyerek İzmir halkının ilk direnişini
başlatmıştır.
Ankara’da cumhuriyetin
kuruluş hazırlıklarında, herkesin tereddütle karşıladığı bir zamanda, Atatürk’ü
Ankara’ya gelişinde, Dikmen sırtlarında Ankara Müftüsü Rifat
Börekçi Hoca, cemaatiyle karşılamış ve ölünceye kadar Atatürk’ün yanında yer
almıştır. Rifat Börekçi Hoca, Ulus’taki dükkânını,
Keçiören’deki bağını satarak bugün “Papazın Bağı” diye bilinen araziyi alıp
Cumhurbaşkanımıza -Atatürk’e- Köşk’ün yerini hediye etmiştir. Atatürk de hemen
yanındaki binayı Rifat Börekçi Hocaya lojman olarak
vermiştir. Ama ne yazık ki Rifat Börekçi Hoca’dan
sonra hiçbir Diyanet İşleri Başkanı bu mekânda ikamet etmemiştir.
Bunları niçin sizlere sundum
değerli arkadaşlar? Bugün teşkilat kanununu görüştüğümüz bu teşkilat, genel
idarede hizmet veren sıradan bir teşkilat olarak görülmemelidir, görmediğiniz
için sizlere teşekkür ediyorum. Bu din, siyasi kanaatimiz, mezhebimiz,
meşrebimiz ne olursa olsun hepimizin dinidir. Dinimizin hayatiyetini devam ettiren
bu kuruluş da hepimizin kuruluşudur.
Bugün ülkemizde tartışıp
durduğumuz problemlerimizin temelinde dinî, ahlaki, kültürel, ekonomik
alanlarda zafiyetimiz yatmaktadır. Bu problemlerimizin hâllinde bilgili,
yetkilerle donatılmış, bunun karşılığında da sonuna kadar sorumlu tutulmuş bir
Diyanet İşleri Başkanlığının olması gerekir. Diyanet her konuda görevini
yapacak konumda olursa ülkemizin gündeminde “iç tehdit” olarak adlandırılan
“irtica” diye bir meseleye rastlayamazsınız, illegal din adına faaliyet gösteren
kuruluşlar ülkemizde yer bulamaz.
Saygıdeğer milletvekilleri,
dinî hayattaki otorite boşluğu dinî anarşiyi meydana getirir. Tarihimize
baktığımızda mezhep ve meşrep kavgalarının tamamının temelinde dinî otoritenin
zafiyeti vardır. Diyanet İşleri Başkanlığı ülkemizde bütün mezhep ve
meşreplerin, din adına hizmet üretmeye çalışan bütün sivil toplum kurum ve
kuruluşlarının, bütün tarikat mensuplarının hepsine eşit ve adaletle yaklaşan
bir kuruluştur, böyle olmalıdır.
Camiler sadece namaz kılınan
mekânlar değildir. Geçmişte camiler aynı zamanda müspet ilimler dâhil, bütün
ilim dallarında eğitimin yapıldığı yerlerdi, bugün de öyle olmalıdır. Namazın
kılındığı cami ile niyazın, yani Allah’a zikir ve duanın değişik usullerle,
metotlarla ve enstrümanlarla uygulandığı mekânların
her birisinin ihtiyacını karşılamak için hizmet veren Diyanet İşleri Başkanlığı
bu kurum ve kuruluşların üzerinde bir şemsiye görevini ifa etmelidirler.
Mesela, ülkemizde camilerde her cuma günü tahminen 15 milyon insan cuma namazı kılıyor,
bayram namazlarında bu sayı 20 milyon civarına ulaşıyor. Camiye gelen cemaat
yarım saat ile bir saat arasında camide vaaz dinliyor, hutbe dinliyor. Bu
faaliyetlerle Diyanet İşleri Başkanlığı milyonlarca insanı dinî, millî, sosyal,
kültürel, ekonomik ve benzeri konularda eğitiyor. Diyanet bu yönüyle, tabiri
caizse yediden yetmişe, bütün, kadın-erkek milyonlarca Müslüman’a eğitim veren
bir kurumdur.
Diyanet İşleri Başkanlığı
cami dışındaki faaliyetlerini başarıyla sürdürüyor. Konferanslar, paneller, televizyon
programları, halkın ilgi ve ihtiyaç duyduğu haftalık ve günlük neşir organları,
Kutlu Doğum haftaları, Din Görevlileri Haftası, millî günler, kandil geceleri
kutlamaları yapılıyor. Milyonlarca insana bu günlerin ve gecelerin önemi
anlatılıyor.
Her yıl 100 binin üzerinde
hacı vatandaşımıza, bütün dünya Müslüman ülkelerine örnek olacak tarzda hac
farizasının eksiksiz yapılması için hizmet veriyor. İslam ülkeleri bu konuda
Diyanet İşleri Başkanlığını örnek kabul ediyorlar. Bu konuda faaliyet sürdüren
özel sektör turizm kuruluşlarına bilgi ve lojistik destek vermeyi sağlıyor.
Diyanet eğitim merkezleri
aracılığıyla din görevlilerimizin bilgilerini yenilemeleri ve değişen
dünyamızın şartlarına göre yeniden eğitilmeleri için programlar uygulanıyor. Kur’an kursları ve camilerde uygulanan yaz Kur’an kursları aracılığı ile 100 binlerce insanımız her
yıl bu konuda eğitiliyor. Ayrıca YÖK ile yapılan bir protokolle din
görevlilerimizin fakülte mezunu olmaları için açık öğretim programları
düzenleniyor, ilahiyat fakülteleri bünyesinde açılan ilahiyat lisans tamamlama
programlarına görevlilerinin katılımları sağlanıyor.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, Diyanet İşleri Başkanlığı aynı zamanda uluslararası hizmet veren
bir kuruluşumuzdur. Yurt dışı hizmet ve çalışmalarını koordine etmek üzere
hâlen 18 ülkede büyükelçilik bünyesinde din hizmetleri müşavirliği ve 24
başkonsolosluk bünyesinde de din hizmetleri ataşeliği bulunuyor. Ayrıca
müşavirlik ve ataşeliklerin emrinde sınavdan geçirilmiş 1.119 din görevlisi şu
an görev yapmaya devam ediyor. Bugün itibarıyla Avrupa Birliği ülkeleri,
Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Japonya, Avustralya, Türk Cumhuriyetleri,
Balkanlar ve diğer vatandaş ve soydaşlarımıza yönelik olarak bilgilendirme ve
din hizmetleri açısından rehberlik yapma görevlerini din görevlisi
arkadaşlarımız sürdürmeye devam ediyorlar. Türk cumhuriyetleri ile Balkan ve
Kafkaslarda yaşayan Türk ve Müslüman toplulukları din görevlisi ihtiyacını
karşılamak amacıyla açılmış bulunan Azerbaycan, Kırgızistan ve Kazakistan’da
ilahiyat fakülteleri, Romanya ve Bulgaristan’da yüksek İslam enstitüsü,
ilahiyat koleji, Azerbaycan Bakû Türk Lisesi, Romanya’da yine bir Türk lisesi,
Bulgaristan’da Rusçuk’ta, Mestanlı’da imam-hatip
liseleri faaliyetleri sürdürüyor. Ayrıca, değerli arkadaşlar, Türk dünyasında
misyonerlik faaliyetlerinin değerlendirildiği sempozyumlar
düzenleniyor.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, şöyle, Diyanet İşleri Başkanlığının genel kadrolarına
baktığımızda ülkemizde 81.433 mevcut camimiz var. Kadrolu cami sayısı da
69.596, kadrosuz cami sayısı 11.748. Bu kadrolar 4/B sözleşmeli, fahri görevli,
hiç görevlisi olmayanlar olarak baktığımızda bu kadroların süratle normal
kadrolaşmaya geçilerek değerlendirilmesi gerekir. Ülkemizde din adamı ihtiyacını karşılamak
için yapılan faaliyetler bunlardır ama bunlar yeterli değildir. Diyanet İşleri
Başkanlığı personelinin olmadığı camiler kontrolsüzdür, dolayısıyla bu
çalışmalarımızı, kadro çalışmalarımızı artırarak devam etmeliyiz.
Şimdi, görüşüp inşallah kabul
edeceğimiz kanun teklifinde ne gibi değişiklikler var, kısaca birkaç başlık
hâlinde onlardan da bahsetmek istiyorum. Diyanet İşleri Başkanının beş yıl süre
ile ve bir kimsenin en fazla iki defa başkan seçilmesi şartı getiriliyor.
Başkan yardımcısı kadroları 5’ten 3’e indiriliyor. Din İşleri Yüksek Kurulu
üyelerinin hâlen yedi olan görev süreleri beş yıla indiriliyor. Din İşleri
Yüksek Kurulu uzmanlarının kariyer uzmanlıkları hâline getirilmesi temin
ediliyor. Mushafları İnceleme Kurulunun Mushafları düzenlemesi, üye sayısının
8’e yükseltilmesi, başkan ve üyelerinin beş yıl süreyle atanması şartları
getiriliyor. Teftiş Kurulu Başkanlığı sadece teftiş eden, insanların
eksiklerini bulma anlayışının dışında rehberlik görevi getiriliyor ki Diyanet
İşleri Başkanlığının temel görevlerinden birisi görevlilerine ve bulunduğu
çevredeki insanların tamamına rehberlik yapmaktır.
Başkanlık hizmet birimlerinin
genel müdürlük tarzında düzenlenmesi getirilmiş. Başkanlığın görev alanıyla
ilgili konularda radyo televizyon yayını yapması getiriliyor. İl ve ilçe
müftülüklerinde ihtiyaca göre şube müdürlüklerinin açılması düzenlenmiş son
derece isabetli tarzda. Başkanlık merkez teşkilatında diyanet işleri uzmanlığı
ve yardımcılarının istihdam edilmesi getirilmiş.
Vaizlik mesleğinin adaylık
döneminden sonra vaiz, uzman vaiz ve başvaiz; Kur’an kursu öğreticilerinin Kur’an
kursu uzman öğretici ve Kur’an kursu başöğreticisi; imam-hatiplik mesleğinin de adaylık
döneminden sonra imam-hatiplik, uzman imam-hatiplik ve başimam-hatiplik tarzında
düzenlenmesi getiriliyor. Böylelikle teşkilat içerisinde görevlilerin rekabet
ederek belli yerlere gelmesi temin ediliyor.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, Diyanet İşleri Başkanlığı, resmî ve gayriresmî,
üç haneli köyde bile temsilcisi olan büyük bir teşkilattır. Atatürk’ün
kuruluşundan itibaren değer verdiği bu teşkilatın bugün maalesef, biraz önce de
söylediğim gibi, protokoldeki yerine bakarak konumunu yeniden
değerlendirebiliriz. O hâlde biz Diyanet İşleri Başkanlığının yerini Atatürk’ün
koyduğu yer olarak belirlemek suretiyle bu güzide teşkilatımızı asıl olması
lazım gelen yerde görebiliriz. Sayın Hamzaçebi bunu
belirtti. İnşallah bu kanundan sonra Diyanet İşleri Başkanlığının misyonu belirlenirken bu eksiklikler giderilir.
Ülkemizin dinî, siyasi,
kültürel, ekonomik her türlü probleminin çözümünde…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET
ÇİÇEK (Devamla) - …ayrıcalığın her türlüsünün ortadan kaldırılmasını
hedeflemiş, ön yargılardan uzaklaşmış, özgür, dinamik, gerçekçi düşünebilen,
asrın imkânlarının tamamını kullanarak ülkemizin dinî ve millî problemlerini
çözme imkân ve kabiliyetinde, iyi gelişmiş, inanan, dürüst ve gerçekçi, ülkesi
ve ülkesinin bütün insanlarını hiçbir ayrıma tabi tutmadan öz varlığı gibi
sevebilen, her türlü radikallikten uzak, dengeli, bilgisi ve becerisiyle halkı
her konuda aydınlatabilen, hayatı ve yaşayışıyla insanlara örnek olan bir
Diyanet teşkilatına ve onun kadrosuna her zamankinden daha fazla bugün de yarın
da ilelebet ihtiyacımız var.
Bu kanun düzenlenmesinin
milletimize, ilgili kurumlara hayırlar getirmesini diliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Çiçek.
Şahsı
adına Tekirdağ Milletvekili Necip Taylan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Taylan.
NECİP TAYLAN (Tekirdağ) –
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Çıkacak olan Diyanet
yasasıyla ilgili kişisel konuşmamı yapıyorum.
Süre kısa. Olaya biraz farklı
bakmak istiyorum. Biraz da bu benim mesleğimle alakalı. Yani sadece, Diyanet
kuruluşunun, Diyanet teşkilatının rakamları, bütçesi ve birkaç defa olan önemli
değişiklik, anayasal bir kurum olduğu meselesi zaten hep söylendi. Ancak biraz farklı
yönden görmemiz gereken bir konu var, ben kısaca onu toparlamaya uğraşacağım.
Ülkemizde din konusu, bir
manada, şu anlaşamadığımız, bir türlü bir araya gelemediğimiz terör problemi
gibi bir problem olarak maalesef ortada duruyor. Bunun sebebi, başta, birinci
derecede sebebi, dine ve dindarlığa… Bunlar farklı şeyler. Din, sosyal tarafı
olan, toplumu ilgilendiren, yani bir manada özel bir bilimi, yani din
sosyolojisini ilgilendiren bir konu. Dindarlık, o da ayrı bir şey, bireyi
ilgilendiren ve onun için de ayrı bir bilim dalı, din psikolojisi. Bunlar birer
bilim meselesi, ilim meselesi.
Şimdi, ülkemizde en çok
tartışılan konu, belki şimdiden sonra daha da tartışılacak konu, din konusudur;
tabii, buna bağlı olarak laiklik meselesi. Şimdi, sıkıntı nereden kaynaklanıyor
birinci derecede? Çok çok duyuyoruz, bir “aydınlanma”
sözüdür duyuyoruz. “Türkiye aydınlanmasını tamamlayamadı, onun için Türkiye’de
din ve dindarlık bir problem.” deniyor. Bu bana göre çok saçma bir söz.
Aydınlanma gökten gelecek bir şey değildir, aydınlanma çok farklı bir şey.
“Aydınlanma” dediğimiz kavram, tarihî süreç içerisinde 18’inci yüzyılın
kavramıdır ve evet, aydınlanma önemlidir. 18’inci yüzyıl, aynı zamanda
aydınlanmayla beraber din ile toplumun ilişkilerinin gözden geçirilip laiklik
sisteminin kurulduğu yüzyıldır, laikliğin temellendirildiği yüzyıldır.
Efendim, aynı şeyi, konfeksiyon elbise gibi aynı şeyi getirip bize uygulamaya
kalktığınızda önermelerimiz isabetli olmuyor, neden olmuyor? Batı dünyası Hristiyanlıkla, Batı diniyle, Hristiyan
dünyasındaki -dünyadaki- efendim, düşünce-din, felsefe-din, toplum-din
ilişkilerini aynen getirip ülkemize uygulamaya kalkarsak yani bu süreci
yaşamadan, bu süreci, efendim, sürecin bedelini ödemeden, biz aynen Batılı
normları getirmeye kalkarsak burada varacağımız sonuçlar isabetli olmayacaktır
değerli milletvekilleri. Biz, bir anlamda laikliği bir şablon olarak aldık ve
onun için üzerinde de durmadık şimdiye kadar ve ideolojik baktık, problem
buradan kaynaklandı hep, ideolojik. Dünya görüşü bir kişinin, herhangi birinin,
dünya görüşü neyse, felsefesi neyse bunu aynen alıp dine de uygulamaya kalktı,
dini de o şablonun içine oturtmaya kalktı. Onun için bir türlü din konusunda
maalesef anlaşamadık ve yaklaşık doksan yıllık cumhuriyet tarihimizde en çok
enerji tükettiğimiz konulardan bir tanesi de maalesef -belki en çoğu- bu
laiklik meselesidir. Laiklik konusunda da henüz anlaşmış değiliz bu toplumda,
ne yazık ki anlaşmış değiliz. Neden anlaşamıyoruz? Sebebi de çok basit: Dinin
bir bireysel yönü var, bir de toplumsal yönü var. Çok zaman bunları birbirinden
ayırmadan dinin bireysel yönüne de biz farklı bakıyoruz; baktık şimdiye kadar,
baktık. Hatırlarsınız, 60’lı yılları yaşı müsait olanlar, efendim bir evde
toplanıp bir şeyler, Kur'an okuyanlar bile sıkıntıya
girmişti. Ben hatırlıyorum, o zamanlar öğrenciydim. Böyle durumlar oldu. Sebep:
Dinin bireysel yönüyle toplumsal yönünü birbirine karıştırmaktan oldu bu. Onun
için, biraz da bu konuya, Diyanet meselesine, Türkiye’deki dindarlığa biraz da
bilimsel bakmak gerekiyor galiba. Galibası fazla,
bilimsel bakmak gerekiyor. İdeolojileri bir tarafa terk edip, dünya görüşlerini
bir tarafa bırakıp bu konuda anlaşmamız gerekiyor.
Dikkat edersek Türkiye’de
siyasi partiler kendilerini belirlerken önemli ölçüde din üzerinden birtakım
atıflar, referanslar yaparak belirlemeye uğraşıyor ve neticede siyaset bunu
yapınca tabanda halk, insanımız ister istemez ayrışıyor: Laik-antilaik, din düşmanı-din taraftarı, dindar ve dindar
olmayan. Bu ayrışmanın, tabanda bu ayrışmanın sıkıntısı esasen siyasetin buraya
referans olarak kullanılmasıdır.
Şimdi, hep söylüyoruz: Dini
siyasete karıştırmayalım. Evet, temel ilke, hepimiz buna evet diyoruz. Din
siyasete karışmayacak kesinlikle. Camiye siyaseti sokmayacağız. Bu konuda
müttefikiz, bu konuda kimsenin farklı düşündüğü yok. Ancak, burada din algısı,
din hakkındaki bizim dünya görüşümüz sebebiyle biz yine maalesef din üzerindeki
yargılarımızdan kurtulamıyoruz. O bakımdan, artık bu din meselesini -Diyanet
bir kurum, ayrı bir şey- bilimsel ölçülerle, üst düzeyde, derli toplu, bunun
üzerinde bir konsensüs, bir anlaşmayla, bir neticeye
varıp siyasi partilerimizin de dine bakışı konusunda bir ittifak olması
gerektiği zamanı geldi geçti çünkü çok fazla enerji harcadık, çok fazla bu
ülkede efendim, vaktimiz gitti, toplumu ayrıştırdık, buna bir son vermenin
zamanı herhâlde geldi.
Şimdi, ülkemizde dinin bir
gelişimi var, bir tarihi var. Din, bizim geçmiş devletimizin çok önemli bir
unsuruydu. Bunda detaya girmek istemiyorum fakat önemli bir kırılma dönemi, çok
önemli bir değişim dönemi, malum 19’uncu yüzyıl, yani bu problemi, bu sorunu,
sıkıntıyı biz cumhuriyetle beraber yaşamadık sadece. İyi takip edenler
bilirler, daha 19’uncu yüzyılda, ki bunun yaklaşık
Tanzimat falandır kırılma zamanı, Tanzimat’tan sonra bu ülkede, bugünküne
benzer birtakım tartışmalar başladı. 19’uncu yüzyılın ikinci yarısında çok
ciddi sıkıntılar çekti bu toplum. Henüz o zaman laiklik bir mesele olarak
ortaya konmamıştı. Toplum laik… Yani düzen, sistem, hukuk, devlet nizamı,
laiklik meselesi söz konusu değildi ama buna rağmen çok ciddi tartışmalar oldu
19’uncu yüzyılın ikinci yarısında. Sebep? Sebep yine, dünya görüşü, felsefesi,
insanların dünyaya bakışı, dünya görüşleri belirliyordu dindarlıklarını da dine
bakışlarını. Daha o zamandan başladı ve biz bu konuda, yeterli fikrî, zihnî
hazırlığı yapmadan, yapamadan, maalesef yapamadık bu hazırlığı ve yepyeni bir
din algısıyla karşılaştık 20'nci yüzyılın ilk çeyreğinde. Bu hazırlığı
yapamadık, zihnî hazırlığımızı yapamadık.
Efendim, bu konuda yeterli
önderimizi yetiştiremedik, yeterli düşünce adamlarımızı yetiştiremedik,
tartışamadık, yine o zaman da…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
NECİP TAYLAN (Devamla) – Bitiriyorum
Sayın Başkanım.
Şimdi, vakit çok kısa,
yapılacak bir iş yok artık. Ya bırakın, geçmişte olan oldu, efendim, sıkıntılar
çektik, pek çok enerji harcadık. Bugün yapılması gereken bir iki husus var,
kısaca söyleyip bitiriyorum.
Efendim, birincisi, bir defa
din ve dindarlık meselesinin bir bilim işi olduğunu kabul etmek
mecburiyetindeyiz. İki tane koskoca bilim dalı var: Din psikolojisi, din
sosyolojisi, daha ötekiler de var, tarihi var, antropolojisi var, şusu var,
busu var, geçin ama bu iki bilim… Bir defa dine, dindarlığa bilim olarak
bakmamız lazım birincisi.
İkincisi, değerli
milletvekilleri, dinin eğitiminin çok dikkatli yapılması gerekiyor. Bu konuda
da iki husus var. Biri bunun ülkemizde bir gerçek, Kur'an
kursları. Aileler işte geldi, yaz Kur'an kursları
diyoruz, çocuklar okutulacak, camilere gidecekler, din kültürü verilecek; biri
bu. Bu biraz özel ama esas genel olanını Diyanet üstlendi bu işin.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
bağlayınız.
NECİP TAYLAN (Devamla) –
Bitirdim Sayın Başkanım.
Diyanetin yaptığı buradaki misyon, üstlendiği misyon bir kitle eğitimidir, bir
toplumsal eğitimdir. Az önce Değerli Konuşmacımızın, Mehmet Bey’in söylediği
gibi, bir cuma namazında, bir bayram namazında, efendim, milyonlarca insan bu
ülkede vatanın birliği, bütünlüğü için dua ediyor ve amin
diyor. Buna çok dikkat etmek gerekiyor. Evet, vatanın birliği ve bütünlüğü
için, ordumuzun, efendim, başarısı için dua ediliyor ve amin
deniliyor.
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Tek
taraflı konuşuyorsun, kendi ideolojini anlatıyorsun.
NECİP TAYLAN (Devamla) – Bu
sebeple, efendim, bu konuya biraz daha farklı bakmak gerektiğini düşünüyorum,
hepimize saygılar sunuyorum. Diyanet yasasının da ülkemize tartışmasız bir
gelecek temin etmesini temenni ediyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Taylan.
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Sayın Başkanım, çok kısa bir açıklamam olacak.
BAŞKAN – Sayın İnce, 60’a
göre.
Buyurunuz Sayın İnce.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
10.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Diyanet İşleri
Başkanlığının dinin siyasete alet edilmemesi konusunda herhangi bir görüşüne
rastlamadığına ilişkin açıklaması
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Milletvekili dinin
siyasete alet edilmemesi konusunda görüş birliği içerisinde olduğumuzu söyledi,
ben de katılıyorum, doğru.
BÜLENT BARATALI (İzmir) –
Bireysel olarak söyledi.
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Bireysel olarak söyledi.
Ama, ben şunu
merak ediyorum: Diyanet İşleri Başkanlığı, namaz, oruç, zekât, aklınıza
gelebilecek bütün toplumsal olaylar, ne geliyorsa, her konuda görüş bildiriyor.
Ben, şu ana kadar Diyanet İşleri Başkanlığının dinin siyasete alet edilmemesi
konusunda herhangi bir görüşüne rastlamadım. Ben mi eksiğim? Eksiğim varsa,
Sayın Bakan bunu düzeltsin. Diyanet İşleri Başkanlığının dinin siyasete alet
edilmemesi konusunda da açıklama yapması gerektiğini düşünüyorum.
Bir başka şey, yine Sayın
Milletvekili “Din konusunda, laiklik konusunda anlaşamıyoruz.” dedi. Bence
dindarlarla anlaşıyoruz. Dindarlarla bu toplumun bütün katmanlarının hiçbir
sorunu yok. Dindarlarla hiç kimsenin problemi yok. Bizim derdimiz, dindar
geçinenler ve dinden geçinenlerle.
Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın İnce.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
6.- Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı;
633 Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, 657 Sayılı Devlet
Memurları Kanununa Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/833, 1/162, 2/443) (S. Sayısı: 507) (Devam)
BAŞKAN – Hükûmet
adına Sayın Çelik konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Çelik. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
DEVLET
BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
ülkemizi, toplumumuzu ve Orta Asya’dan Balkanlara, Kıta Avrupası’ndan
Japonya’ya ve Amerika Birleşik Devletleri’nden Avustralya’ya kadar çok geniş
bir coğrafyayı yakından ilgilendiren, Diyanet İşleri Başkanlığımızın ve tüm
mensuplarının otuz yılı aşkın bir süredir beklediği son derece önemli bir
tasarının görüşmelerine başlamış bulunuyoruz. Öncelikle,
bugün, tüm milletimiz için ve özellikle de Diyanet teşkilat mensuplarımız için
son derece önemli günlerden biri. Bildiğiniz gibi, 1924
yılında kurulan, 1935 yılında ilk düzenlemelerine kavuşan, yapılan,
gerçekleştirilen ve 1965 yılında kapsamlı bir düzenlemeye kavuşan Diyanet
Teşkilatı Yasa’mız aslında otuz bir yıldır ikincil mevzuatla idare edilen bir
konumda idi. Bugün 2010 ve 2010 yılında 23’üncü Dönem Parlamentosu, hepimiz
birlikte milletimizin beklediği, Diyanet teşkilatının beklediği bu yasayı
birlikte gerçekleştiriyoruz.
Öncelikle, bu tasarının
olgunlaşmasına emeği geçen AK PARTİ öncesindeki tüm bakanlara, tüm Diyanet
İşleri başkanlarına ve AK PARTİ iktidar olduğu dönemde bu görevi üstlenen çok
değerli Devlet Bakanımız Mehmet Aydın Bey’e, Said Yazıcıoğlu Bey’e, Plan ve Bütçe Alt Komisyonu Başkan ve
üyelerine, ayrıca Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerine, Diyanet İşleri
Başkanlığımıza, Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilatı mensuplarına, hasılı emeği geçen herkese teşekkürü bir borç biliyorum.
Değerli milletvekilleri, az
önce de ifade edildiği gibi, cumhuriyetimizle yaşıt en eski ve en köklü
kuruluşlarımızdan biri olan Diyanet İşleri Başkanlığı 1924 yılında kuruldu ve
429 sayılı Şer’iye ve Evkaf ve Erkan-ı Harbiyei Umumiye Vekaletlerinin
İlgasına Dair Kanun’un 1’inci maddesiyle getirilen “Türkiye Cumhuriyeti’nde
muâmelatı nâsa dair olan ahkamın teşri ve infazı
Türkiye Büyük Millet Meclisi ile onun teşkil ettiği Hükümete ait olup dini İslamın bundan maâdâ îtikâdât ve ibâdâta dair bütün ahkam ve mesâlihinin
tedviri ve müessesâtı diniyenin
idaresi için Cumhuriyetin makarrında bir Diyanet
İşleri Reisliği makamı tesis edilmiştir.” hükmünün, cumhuriyetimizi kuran
iradenin Diyanet İşleri Başkanlığına atfettiği önem ve yüklediği görevi açıkça
ortaya koyması açısından son derece önemli olduğu inancı içerisindeyim.
Diyanet İşleri Başkanlığıyla
ilgili çok farklı görüşler, farklı değerlendirmeler, farklı söylemler,
özellikle son günlerde de ifade ediliyor. Bu çerçevede şunu ifade etmek
isterim: Diyanet İşleri Başkanlığı, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş ve
özgün yapısını tamamlayan bir cumhuriyet kurumudur. Bize düşen görevler var tabii
ve bizim de hep birlikte belirlediğimiz bu alanda hedefler var: 21’inci
yüzyılın Türkiye Cumhuriyeti’ne yaraşır, bütün kesimleri kuşatan bir kurum
hâline dönüştürmektir Diyanet İşleri Başkanlığını. Türkiye’den beklentisi olan
-yalnız ülkemiz açısından değil, Diyanet İşleri Başkanlığı, biraz sonra da
ifade edeceğim gibi, seksen bir ülkeye yayılmış, hizmetleriyle ün salmış,
önemli kurumlarımızdan bir tanesi- tüm Türk ve İslam dünyasına da model olacak
bir teşkilat hâline Diyanet İşleri Başkanlığımızı dönüştürme hedefi, çabası ve
gayreti içerisindeyiz.
Değerli milletvekilleri, 429
sayılı Yasa yürürlüğe girdikten sonra, 1935 yılında yeniden bir dizayna ihtiyaç duyulmuş, yeniden dizayn edilmiş ve 1965
yılına kadar, ağırlıklı, özellikle Diyanet İşleri Başkanlığının görevleri
meselesi ikincil mevzuata atfedilmiş, ikincil mevzuat çerçevesinde Diyanet
İşleri Başkanı görevlerini sürdürmüş. Burada doğan ihtiyaca binaen Yasa 1965
yılında tekrar ele alınıyor ve 1965 yılında 633 sayılı Yasa yürürlüğe giriyor,
Parlamento bunu kabul ediyor, onaylanıyor ve 1975 yılına kadar bu şekilde
geliniyor. 1975 yılında yine ihtiyaç duyulması neticesinde 633 sayılı Yasa’da
bazı değişiklikler yapılıyor.
O esnada Cumhurbaşkanlığı
makamı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi arasında yaşanan tartışma… Tartışmanın
konusu şu: Cumhurbaşkanı, yasaların ikinci kez görüşülmesi konusunu… Yani
“Yasaları ikinci kez görüşülmek üzere Meclise gönderir mi göndermez mi?”
tartışması yapılıyor. O tartışma neticesinde, Cumhurbaşkanlığının görüşü
gönderebileceği, yüce Meclisin görüşü ise gönderemeyeceği istikametinde
gelişiyor ve Meclis, görüşülmemesi istikametindeki yazısını makama gönderip
yasanın yayınlanmasını sağlıyor. Cumhurbaşkanı da o süreçte yasayı Anayasa
Mahkemesine götürüyor ve yasa, biçim açısından iptal ediliyor. Yani,
“Cumhurbaşkanı ikinci kez görüşülmek üzere bu yasayı Meclise gönderebilir.”
düşüncesini Anayasa Mahkemesi haklı buluyor ve biçim açısından iptal ediyor.
Yani, yasanın özü itibarıyla bir değerlendirme neticesinde bir iptal söz konusu
değil. Yasa, biçim açısından -anlattığım olay çerçevesinde- iptal ediliyor ve
bir yıllık bir süre veriyor. Bir yıllık süre içerisinde bu konunun görüşülmesi…
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Hangi yıl Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK
(Devamla) – Tabii, ihtilal süreci, 79 yılı ihtilal süreci geliyor. Bir yıl
sonra yürürlüğe girmesine karar veriyor Anayasa Mahkemesi. İşte o bir yıl,
bugünkü gün oluyor yani tam otuz bir yıl geçmiş oluyor değerli milletvekili
arkadaşlarım.
Böyle önemli bir düzenlemeyi
bugün birlikte gerçekleştiriyoruz. Söyleyeceğim çok şey var ama zamanı da
dikkate alarak burada ifade edilen bazı konulara öncelikle değinmek istiyorum:
Onlardan biri: Avrupa
Birliğiyle din-devlet ilişkileri konusu ele alındı, dile getirildi. Öncelikle
şunu ifade edeyim: İngiltere’de kral veya kraliçe kilisenin başıdır.
Danimarka’da Kilise Bakanlığı bulunmaktadır. Türkiye’de Diyanet İşleri
Başkanlığının yani diyanetin kamusallığı, din hizmetini herkese taşıma görevi
vardır. Ayrıca, Avrupa AB Anayasası’nın 52’nci maddesi her üye ülkenin dinî
kurumlarını kendi tarihî gelenek ve yorumuna bırakmıştır.
İkinci olarak, Avrupa
ülkelerinde dinî kurumların devletle daha kapsamlı bir ilişki içinde olduğunu
müşahede ediyoruz, görüyoruz.
Üçüncü olarak da Almanya’da
kilise çalışanlarının sayısının 1 milyon civarında olduğunu da yüce heyetle
paylaşmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, yine
burada birçok konuya değinildi. Genel idare hizmetleri sınıfındaki din
hizmetleri sınıfına ödenen yüzde 25’lik miktar, Komisyonda bütün gruplarla
birlikte yaptığımız değerlendirme neticesinde yüzde 50’ye çıkarılmıştır.
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Bütün gruplar “yüzde
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK
(Devamla) – Yaptığımız değerlendirmelerde yüzde 25’lik miktar yüzde 50’ye
çıkarılmıştır. Tabii, arkadaşlar, yani ben sizlere teşekkür ediyorum, ne
Komisyonda ne Genel Kurulda bunu bir politik malzeme hâline getirmedik.
Devletimizin imkânları ortadadır ve Diyanet camiamızın talepleri ortadadır, her
alanda özlük haklarıyla ilgili çok ciddi iyileştirmeler gerçekleştirildi. Bunu
birlikte yaptık. Onun için ben sizlere de teşekkür ediyorum. 135 liralık bir ek
ödeme imkânı sağlandığını burada ifade etmek istiyorum.
Hutbelerle ilgili bazı
konulara değinildi. Merkezî hutbe yazımının üç yıl önce kaldırıldığını yine
belirtmemde yarar var diye düşünüyorum.
Sayın Hamzaçebi
önemli konulara burada temas etti. Şu şekilde ifade edebilirim: “Diyanet İşleri
Başkanlığı ahlaka vurgu yapmıyor.” gibi bir yanlış anlaşılmanın, yani onu
kastederek söylediği inancında değilim ama Diyanet İşleri Başkanlığının bütün
dönemler itibarıyla…
BÜLENT BARATALI (İzmir) –
Ahlakı tartışmadı, belki “iyi ahlak” demiştir.
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) –
“İslam Dini, iyi ahlak dini.” dedi Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK
(Devamla) – Hayır, böyle bir anlaşılma olmasın diyorum. İfadesi de o değildi,
niyeti de o değildi ama böyle bir sanki Diyanet İşleri Başkanlığı bu konuda bir
zaaf içinde gibi bir anlaşılma oldu. Onu kendi adına da, kendi adıma da
söylüyorum, böyle bir niyeti de yok zaten Sayın Hamzaçebi’nin.
Çok ciddi bir şekilde bu konuya vurgu yaptığını belirtmek istiyorum. Özellikle
doğru bilgiye dayalı ahlak eksenli dindarlık konusu üzerinde Diyanet İşleri
Başkanı yoğun bir gayret ve çaba sergilemektedir. Mükemmel midir bu? Bu yönüyle
bir eleştiri varsa, bunun mükemmel olmadığını kabul etmemiz gerekiyor. Bu
konuların gündeme getirilmesinden de son derece memnuniyet duyduğumu ifade
etmek istiyorum.
BÜLENT BARATALI (İzmir) –
Belki “iyi ahlak” demiştir Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK
(Devamla) – …ve hassasiyetle geliştirilmesi, üzerinde durulması açısından bunu
ifade ediyorum.
Son yedi yılda yapılan
yayınlar, inanın, mukayese etmenizi istiyorum, yetmiş yılda yapılan yayınlar
mesabesindedir. Yani burada nasıl bir yol izlediğini, nasıl bir çaba sarf
edildiğini, nasıl bir emek sarf edildiğini belirtmek açısından yararlı olduğu
inancındayım. Milletimizin nezdinde Diyanet İşleri Başkanlığının itibarı
artmıştır. Uluslararası arenada da danışılan, müracaat edilen en önemli
kurumlardan bir tanesidir. Avrasya şûraları, Afrika dinî liderleriyle yapılan
toplantılar, Balkan müftüleriyle yapılan periyodik toplantılar, hatta Avrupa
dinî liderlerle yapılan toplantılar dikkate alındığı zaman, Diyanet İşleri
Başkanlığının geldiği nokta, ufuk açısından, olaylara bakışı noktasında son
derece önemli gelişmeler katetmiştir.
2002 yılında Diyanet İşleri
Başkanlığı 28 ülkede bu hizmetlerini sürdürürken, bugün birçok topluluk ve ülke
bazında 81’e bu rakamın ulaştığını da belirtmemde yarar var. Tabii ki,
inanıyorum, hangi iktidar olsa, Türkiye'nin en önemli kurumlarından bir
tanesinin nasıl geçmişte sayısının 28’e çıkarılması konusunda bir gayret sarf
edilmişse, 81’lere, 101’lere çıkarılması konusunda herkes aynı gayreti
gösterecekti ama bu, bizim İktidarımız dönemine kısmet olmuş. Bunu söylüyoruz.
Umuyorum ki herkes aynı çabayı gelecek dönemlerde de gösterir.
Vekil imamların kadroya
alınmasıyla ilgili burada talepte bulunuldu. Bunları da Komisyonda tartıştık.
Bir önergeyle, inanıyorum ki, hepimizin ve özellikle vekil imam kardeşlerimizin
beklediği bu soru da cevabını bulacak. 2005 yılından sonra altı aylık bir süre
vekil imamlık yapmış din görevlilerimiz, altı aylık süre içerisinde yapacakları
müracaatlar neticesinde, böyle bir imkânı yüce Meclisin kabul etmesi hâlinde
gerçekleşmiş olacak.
Ayrıca, 2010 yılı içinde
yasayla tanınan, yasayla elde edilen 9.882 kadronun 5 binine de açıktan atama
imkânı getiriyoruz. Bu da Komisyonda kabul edilmiş idi. Genel Kuruldan geçince,
yasa yürürlüğe girince 5 bin kadroyu da alma imkânımız olacak. Bunun önemini de
arkadaşlarımız belirttiler, son derece önemlidir. 11 bin civarında, bugün
camilerimizin görevlisinin, kadrolu görevlisinin olmadığı dikkate alınırsa bu
hizmetlerin önemi ve nasıl verilmesi gerektiği konusundaki bilincin yüce Meclis
ve milletimiz tarafından takdir edileceği inancındayım.
Tasarı hazırlanırken tüm
kesimlerin görüşleri alınmıştır. Yıllardır aslında bu yasa -otuz bir yıldır-
hazırlanıyor ve bugün huzurlarınıza gelmiş bulunuyor, bunda da bir eksiklik
olduğu kanaatinde değilim.
Din Şûrası -Mehmet Bey burada
ifade ettiler- belli periyotlarda toplanıyor. Dördüncü
Din Şûrası toplandı ve gündemi “Sosyal Hayat ve Din” idi. Bu konunun uzmanları
günlerce bu konuyu tartışıyorlar, bunlar bir eser olarak da daha sonra
milletimize kazandırılıyor. Önümüzdeki süreç içerisinde öne çıkan konular yine
bu Şûra tarafından tartışılacak ve milletimize bu bilgiler emanet edilecektir.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Biz,
böyle geniş tartışılsaydı dedik Sayın Bakan, şûra yapılmıyor demedik.
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK
(Devamla) - Evet, “Diyanet Akademisi” fikri bizim tarafımızdan da uygun bulunan
bir görüştür. İhtisas merkezleri şu anda kuruyoruz, yedi ihtisas merkezi, yedi
bölgede düşünüyoruz, bu son derece önemli. Bunun bir akademi şeklinde ele
alınmasını tabii ki uygun buluyoruz fakat kurumlar arası yaptığımız görüşmede
bir mutabakat elde edilemediği için bu çerçevede kalmış bulunuyor.
Yine, önemine binaen bugün
burada ifade edilen özellikle Alevilik konusu ve diyanet konusu ele alındı, bu
konuyla ilgili de bir iki hususu belirtmek istiyorum.
Öncelikle Diyanet İşleri
Başkanlığı Alevi vatandaşlarımızın yaşadığı illerdeki bütün görevlilerini
Alevilik, Bektaşilik konusunda hizmet içi bir eğitime tabi tutuyor. Öteden beri,
klasik, kulaktan duyma yapılan şikâyetlerin artık bugün olmadığını net bir
şekilde ifade etmek istiyorum. Bu hassasiyetlerin Diyanet İşleri Başkanlığı
tarafından gözetildiğini belirtme açısından. İlk defa hutbelerde, vaazlarda ve
televizyon programlarında konu bilimsel olarak ele alındı. 21 Alevi-Bektaşi
klasiği yayınlandı ve Alevilik referans kaybından âdeta kurtuldu.
Bildiğiniz gibi, şifahi
kültür hâlindeki Alevi-Bektaşi geleneği yazılı bir kültüre, olmasına rağmen,
günümüze aktarılamadığı için dönüştürülememiş idi. Bu konuyla ilgili
Alevi-Bektaşi klasikleri çerçevesinde Hacı Bektaşi Veli’nin eseri olan Makalât, Şerhi Besmele ve Velâyetnâme
gibi eserler günümüz Türkçesine Diyanet teşkilatı tarafından kazandırılmasının
yanında, Dilgüşâ,
Cabbar Kulu, Dastanı
İbrahim, Kitabı Dâr, Erkanname, Hızırname,
İlmi Cavidan ve Sarayname gibi Alevi klasiklerinin
günümüze kazandırılması konusunda da Diyanet İşleri Başkanlığımızın gayretleri,
çabaları ortadadır. Bunların da takdirle karşılandığını ifade etmek istiyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
Alevi çalıştayları ile Diyanet Teşkilat Yasası’nı
tıpatıp mukayese etmeyi ben şahsen doğru bulmuyorum. Bu çalışma son derece
önemli bir çalışmadır, otuz bir yıldır Türkiye'nin en önemli kurumlarından biri
olan Diyanet teşkilatının ve teşkilat mensuplarının beklediği bir yasadır.
Alevi çalıştayları ise uzunca yıllardır ihtilaf
konusu olan bir konunun cumhuriyet tarihi değil, daha öncesinde de hiç ele
alınmayan bir ihtilaf konusunun ilk kez devlet tarafından ele alınmasıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK
(Devamla) – İlk kez devlet olarak ele aldık, taraflarla…
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) –
Sonuçta bir şey yok ki! Hep konuşuluyor, icraat yok! Neye bağlandı?
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK
(Devamla) – Bakınız, bu konu çok önemli bir konudur, sonucu da göreceksiniz.
…bir araya geldik, konuştuk,
şimdi önümüzdeki haftalarda raporunu ve bütün konuşmacıların konuşmalarını
içeren tutanakları, her şeyi sizinle paylaşacağız, size vereceğiz. Geldiğimiz
noktada, bir: Sembolik anlamda önem taşıyan Madımak Otelinin kamulaştırmasını
gerçekleştirdik. 15 Temmuzda mal sahibi yargıya götürmüş konuyu, inanıyorum ki
bedel artırımı olsa da olmasa da neyse o konu bitmiştir, kamulaştırılmıştır.
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Cemevleri ne oldu?
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK
(Devamla) – Müsaade edin efendim.
İki: Çalıştaylarda
çıkan önemli bir konu din kültürü ve ahlak bilgisi müfredatı konusudur. Şu anda
Alevi’siyle, diğer kesimleriyle Din Öğretimi Genel Müdürlüğünün başkanlığında
müfredat çalışması, din kültürü-ahlak bilgisi öğretiminin nasıl olması
gerektiğiyle ilgili çalışma şu anda devam ediyor ve önümüze bir metin gelecek.
Bunu yine ilgili kesimlerle tartışıp, artık çocuklarımıza din…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
bağlayınız.
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK
(Devamla) – Sayın Başkanım, müsaadenizle.
Şimdi bu konuyu da derli
toplu bir şekilde ilgili taraflarla paylaşıp, bunun “Din Kültürü-Ahlak Bilgisi”
kitabı olarak çocuklarımıza okutulmasını sağlayacağız.
Üçüncüsü, cemevlerinin
statüsü konusudur. Çalıştaylarda statü verilmesi
konusunda ittifak sağlanmıştır. Ama, ne olur,
ülkemizin birliği, dirliği her şeyin önündedir. Bu konularda mümkün mertebe çok
konuşmama, bu nazik konuyu hassas bir şekilde götürme çabası içerisindeyiz. Şu
anda Hukuk Komisyonumuz Adalet Bakanlığı Müsteşarının Yardımcısının
başkanlığında kuruldu.
Ve cemevinin
statüsü nasıl olacak, mevzuatımızda nasıl yer almalı? Bakın ben Cumhuriyet Halk
Partisinin programını da okudum bu konuda, sizin program da elimizde var. Yani
burada toplumsal barışa katkı sağlayacak bir şekilde bu talebin, insan
haklarına dayalı bu talebin yerine getirilmesi çabası, gayreti içerisindeyiz.
Yani bugüne kadar hiç ele alınmayan bir konu çözüm aşamasına, çözüm virajını dönme noktasına gelmiş bulunuyor. Burada birkaç
aylık, bir iki aylık bir tahammülü de ben sizden istirham ediyorum. Çıkacak
olan neticeyi de sizlerle paylaşacağız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çelik, lütfen
tamamlayınız.
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK
(Devamla) – Son, toparlıyorum Sayın Başkanım.
Onun için özellikle şunu
söylüyorum: Geleceğin Türkiye’sinde Diyanet vizyonu,
Diyanet Teşkilatı vizyonu ve tüm İslami yorumların bunun içinde yer alması
konusu bugün açısından farklı bir konudur, gelecek açısından anlamlı bir
konudur. Bunu bu şekilde kısa bir cümleyle ifade ediyorum ve son olarak şunu
söylüyorum: Diyanet İşleri Başkanlığı Kurumu milletimizin doğumunda var, düğününde
var, tasasında var, sevincinde var, şehidinde var, gazisinde var, istikbalinde
var, bekasında var, nihayet cenazesinde var. Toplumsal kabul ve meşruiyetin en
güçlü kurumu Diyanet İşleri Başkanlığıdır diye ifade ediyorum. Tekrar tüm
teşkilat mensuplarına bu yasanın hayırlı olmasını diliyorum, milletimize
hayırlı olmasını diliyorum, bütün partilerin bu bakış açısı ve bu katkılarından
dolayı da bütün siyasi partilere teşekkür ediyorum, hepinize saygılar, sevgiler
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Çelik.
Sayın milletvekilleri, on beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.20
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.38
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun
TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 124’üncü Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
507 sıra sayılı Teklif’in
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, şahsı adına Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Şandır. (MHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok
teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yorucu bir haftanın sonuna geldik. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu hafta iki önemli kanunun
birini bitirdik, birine başlıyoruz. İkisi de teşkilatlandırma kanunu. Kuruluş
ve görevlerle ilgili hukuk oluşturuyoruz.
Diyanet İşleri Başkanlığının
önemini tüm konuşmacılar vurguladı. Gerçekten, ülkemiz ve insanımız açısından
Diyanet İşleri
Başkanlığı çok önemli görevler yapmaktadır. Olmazsa olmaz
mahiyetinde bir fonksiyonun, hem bireyin hem toplumun inanç dünyasını,
inancını, ibadetini ve bu hizmetin karşılayacak olduğu alanları yöneten, bu
konuda organizasyonu kuran, teşkilatları yöneten bir kuruluş olarak Diyanet
İşleri Başkanlığı 1924 yılından bu yana, cumhuriyetimizle yaşıt, çok değerli
bir kurumumuzdur.
Diyanet İşleri Başkanlığı
-tüm anayasalarımızdaki yeri şu cümlelerle ifade edilmiştir- “Laiklik ilkesi
doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe
dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek görev yapar.” diye Anayasa’mızda çok
önemli bir alanı belirlemiştir. Bana göre, bize göre burada iki önemli husus
vardır. Tüm siyasi görüş ve düşüncelerin dışında kalmak, ama bunu yaparken din
ve devlet işlerinin ayrı tutulması ilkesinin yani laiklik ilkesinin,
doğrultusunda böyle bir görevi yapmak ama bu görevi yaparken de milletçe
dayanışma ve bütünleşmeyi amaçlamak.
Değerli milletvekilleri,
inanmak bireysel olarak her insanın en önemli hassasiyetidir. Eylemlerimizi
belirleyen çok temel duygu inanmaktır. İnanç alanını, bu alana dönük hizmetleri
programlayan, yöneten kurum olarak Diyanet İşleri teşkilatı bu toplumun ve
bireyin en temel ihtiyacını, bu ihtiyacının karşılanmasını tanzim eden çok
değerli bir kuruluştur, çok önemli bir fonksiyondur. Dolayısıyla biz,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak Diyanet İşleri Başkanlığını çok önemsiyoruz,
çok değer veriyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığında çalışan tüm çalışanları, hocalarımızı,
görevlilerimizi, emeklerini çok değerli buluyoruz, onları her türlü takdirin
üstünde tutuyoruz, onların toplum hayatında ve bireyin hayatındaki yerini
biliyoruz, çok önemsiyoruz, onlarla ilgili bir yapının hukukunu oluştururken de
çok dikkatli olmamız gerektiğini, çok üzerinde durmamız, düşünmemiz gerektiğini
tekrar ifade ediyoruz.
Otuz bir yıldan bu yana, geç
kalmış; maalesef, üzüntüyle ifade ediyorum, tüm hükûmetlerin,
tüm Parlamento tarihinin bir eksiği olarak ifade ediyorum, 1979’dan bu yana Diyanet
İşleri Başkanlığı bir hukuka dayalı olmadan yönetilmekte. “İkincil hukuk” dedi
Sayın Bakan. Diyanet İşleri Başkanlığının temel fonksiyonlarını hukuklaştıran
teşkilat yasasının 12 temel maddesini Anayasa Mahkemesi iptal etmiş, bir yıl
süre vermiş olmasına rağmen, otuz bir yıldan bu yana bu bir yıl tamamlanmadı ve
bu teşkilat yasası maalesef çıkarılamadı, bugüne gelindi. Bugün, eksikliklerini
ümit ederim ki burada tamamlarız ama sonuç olarak bir teşkilat yasasının
çıkartılmış olmasını, tamamlanmış olmasını, buraya getirilmiş olmasını çok
önemsiyorum. Buna karar veren iradeye ve katkı veren tüm emeklere Milliyetçi
Hareket Partisi olarak çok teşekkür ediyorum.
Bu kapsamda, bu anlamda, bu
kanunun bir teşkilat kanunu olması açısından kapsayıcı olması gerektiği
kanaatindeyim. Bu kanun teşkilatın tüm alanlarını ve verdiği hizmetin tüm
yönlerini kapsayıcı olmalı. Bu kapsamada özellikle özlük hakları konusunda
Sayın Bakan adaletli olmalı. Taşra teşkilatıyla merkez teşkilatı arasında özlük
haklarında eğer bir adaletsizlik varsa, inanç dünyasıyla ilgili bir hizmeti
tanzim eden böyle bir kurumun hukukunda böyle bir adaletsizlik taşınamaz bir
husus olur. Bu noktada şikâyetler var. Hazırlanılan bu kanun tasarısında
adaleti bütünüyle temin etmediği yönünde teşkilatınızın içinden birimlerin
şikâyeti var, bunu önergelerimizde, bunu maddelerin üzerinde, bölümlerin
üzerindeki konuşmalarımızda ifade edeceğiz.
Bir başka husus: Diyanet
teşkilatı, Diyanet İşleri Başkanlığı bin dört yüz yıllık geleneğin devamını,
onun hizmetini yürütüyor. Bu sürekliliği bozmamalı. Bir hukuk oluştururken,
günümüzün şartlarına uygun bir hukuk oluşturmak gayesiyle yeni bir yapı
kurulurken o geleneği bozmamalıyız.
Bir başka husus: Müktesep
mutlaka korunmalı. Bu hizmeti zor şartlarda bugüne kadar veren insanlar, bu
konuda alın teri döken, emek veren insanların müktesebi korunmalı, yeni yapıya
adapte etmeli, hizmetlerinin devamı temin edilmeli. Bu anlamda, işte, fahri
öğreticiler, Kur’an kurslarının hocaları, 4/B’lilerin durumu, vekil imamların durumu mutlaka, mümkün
olabildiği kadar tatmin edici ama mutlaka adaletli bir şekilde tanzim edilmeli.
Otuz bir yıl beklemiş bir kanunu aceleye getirmememiz gerekiyor. Sayın Bakan
dedi ki: “Tüm taraflarla uzun uzun konuştuk.”
Yeterince konuşulmadığı, özellikle Diyanet teşkilatıyla ilgili, özellikle taşra
teşkilatıyla ilgili olarak yeterince istişare edilmediği yönünde şikâyetler
bulunmaktadır. Bunlarla, ümit ediyorum ki bu müzakereler sırasında eksik olan
hususları burada tamamlarız.
Değerli milletvekilleri, din
hizmetlerinin, inanç ve ibadet hizmetlerinin ve ahlaklı nesiller yetiştirilmesi
hizmetlerinin değerini, önemini hep beraber burada ifade ettik ama bunu ifade
ederken unutmayalım ki inanmak duygusu en büyük ortak paydamız. Bu ortak
paydayı yaralayıcı, ayrıştırıcı bir hukuk da geliştirmemeliyiz. İnsanlar
Yaradan’ın birleştirici ortak paydasında kendi inançlarıyla ilgili neye ihtiyaç
duyuyorlarsa onu karşılamak mecburiyetindeyiz. Diyanet İşleri Başkanlığı İslam
inancının ibadet, inanç ve ahlak kısmının hizmetini sunmakla görevli ama mümkün
olabiliyorsa tüm inançların, tüm farklılıkların “Yaradan” ortak paydasında,
“inanmak” ortak paydasında talebini, ihtiyacını karşılayacak bir hukuk
geliştirmemiz lazım.
Ben Sayın Bakanın
hassasiyetine katılıyorum. Bazı konularda acele etmemek, çok konuşmamak
gerekiyor ama sorunları da sürekli erteleyerek, yok sayarak ve o ayrışmayı
görmezlikten gelerek çok da doğruyu yapmış olmayız diye düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) – Bunun için, başladığınız ve Milliyetçi Hareket Partisi
olarak Sayın Genel Başkanın dört defa grup konuşmalarında ifade ettiği, teklif
ettiği çözümleri de dikkate alarak başladığınız bu Alevi kurultayı, çalıştayı çalışmalarını sonuçlandırmalısınız ve her anlamda
bir olduğumuz, beraber olduğumuz, kardeş olduğumuz, aynı Allah’ın yarattığı en
şerefli varlıklar olarak bu coğrafyada birlikte yaşadığımız Alevi
kardeşlerimizin, Alevi inancına, Alevi İslam inancına bağlı kardeşlerimizin
taleplerini de mutlaka Diyanet gibi, yani inancın hukukunu, inanç hizmetlerinin
hukukunu belirleyen bir yapıda yerini buldurmamız lazım.
Katılıyorum, acele etmeyelim.
Üzerinde çok polemik yapmadan, hatta hiç siyaset
yapmadan yani parti siyaseti yapmadan…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız
sözlerinizi.
Buyurunuz.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) -
…sabırla ama istişare ederek, doğruyu yaparak, ama böyle bir temel yapı
kurarken mutlaka onları da bu kapsayıcılığın içerisine alarak adaletli bir
şekilde o hususun da tanziminde, düzenlenmesinde adım atmamız gerekir diye
düşünüyorum.
Bu yasayı çok önemsiyoruz.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu konuda iki grubu çok uzun müddetten bu
yana çalıştırıyoruz. Sayın Bakan bu konunun taslağını bize getirdiği andan
itibaren hem Plan Bütçe Komisyonunda hem onun dışında, hocalardan, gerek Meclis
içerisinde milletvekili arkadaşlarımızdan gerekse dışarıdaki uzmanlardan, bu
konuda Milliyetçi Hareket Partisi ARGE’sinin hazırladığı
yayınlardan da faydalanarak uzun bir çalışma yaptık. Ümit ediyoruz Sayın Bakan
bir karşıtlık olarak algılamaz. Biz önergelerimizde, konuşmalarımızda bu kanuna
katkı vermek istiyoruz. Bu kanunun mükemmel çıkması lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Şandır,
lütfen…
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Sayın Başkanım, bitirdim…
Demin burada bir sayın
milletvekili ifade etti “En fazla tartışılan, en fazla sorun alanı olan, en çok
sorunun çıktığı bir konuda kanun çıkartıyoruz.” dedi. Ben din, Diyanet
işlerinin “sorun” kelimesiyle anılmasını bir haksızlık olarak görüyorum. Yani
biz birçok konuda tartışabiliriz ama inanç konusunda, din konusunda, özellikle
de Diyanet konusunda, hoca efendileri tartışarak, bu kurumu tartışarak biz bu kuruma
çok da iyilik etmiş olmayız. Suhuletle, sabırla iyiyi, mükemmeli bulmak için
burada karşılıklı katkı vermek niyetiyle, uzun tartışmalarla bu kanunun
mükemmel bir şekilde çıkmasına katkı vereceğimizi ifade ediyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Şandır.
Sayın milletvekilleri,
soru-cevap bölümüne geçiyoruz.
Süremiz yirmi dakikadır.
Sayın Çalış, Sayın Asil,
Sayın Bulut, Sayın Ağyüz, Sayın Yıldız, Sayın Çelik,
Sayın Paksoy, Sayın Köse ve Sayın Baratalı sisteme
girmişler.
Soruların birer dakika
olduğunu tekrar yineliyorum.
Buyurunuz Sayın Çalış.
HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubumuzdan Kastamonu Milletvekilimiz Sayın Mehmet Serdaroğlu’nun vekil imamlara kadro verilmesiyle ilgili
kanun teklifinin, görüşmekte olduğumuz tasarıda yerini bulmadığını görüyoruz.
Görüşmekte olduğumuz bu kanuna ortak bir önerge ekleyerek vekil imam, fahri
öğretici ve 4/B’li din görevlilerine
kadro vermeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Çalış.
Sayın Asil…
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, ilki 3-4 Haziran 2009’da Ankara’da başlayan Alevi açılımının,
sanırım, yedinci çalıştay ile ilk etabı sona erdi.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak Türk kültürüne ve millî kimliğe ve kardeşliğe
büyük katkıları olacağına inandığımız çözüm çabalarına katkı sağlamak amacıyla
değişik vesilelerle düşüncelerimizi ortaya koyduk. Çalıştaylarda
Alevi kuruluşlarımızın görüş ve değerlendirmeleri ışığında ve hukukun
içerisinde olgunlaşan mutabakat zemini oluştuğunu memnuniyetle gördük. Ancak
bütün bunların tasarıya yansımadığını görüyoruz. Çalıştaylarda
Alevi İslam inancına mensup kardeşlerimizin sorunları ve beklentileri neler
olmuştur? Bu sorunların çözümünde ve beklentilerin cevaplandırılmasında ne gibi
çalışmalarınız olacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Asil.
Sayın Bulut…
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
– Sayın Bakan, Devlet Memurlarının Şikâyet ve Müracaatları Hakkında Yönetmelik
çerçevesinde Türk Diyanet Vakıf Sendikası, Başkanlığınıza yazdığı yazılara
cevap verilmemesi üzerine 12/11/2009 tarihinde 2825
sayılı yazı ile BİMER’e müracaat etmiştir. Şimdi, bu Yönetmelik’in 14’üncü maddesine göre cevap vermeyen
görevlilerin, Devlet Memurları Kanunu’nun 125’inci maddesine göre disiplin
cezası ile cezalandırılmaları gerekir. Bu konuda ne gibi bir çalışma yaptınız?
İkinci sorum: Balıkesir
ilinde kaç cami vardır? Bu camilerin kaçında devletin, sizin resmî görevliniz
yoktur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Bulut.
Sayın Ağyüz…
Yok.
Sayın Yıldız…
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, Hükûmetinizce dinler arası diyalog çalışmalarına destek
verdiğiniz bilinmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı da buna maddi ve manevi
katkı sağlamaktadır. “Hak geldi, batıl zail oldu.” ayeti kerimesi ile dinler
arası diyaloğu nasıl izah etmektesiniz?
Ülkemizde değişik isimler adı
altında misyonerlik faaliyetlerinin köylere kadar indiği günümüzde,
vatandaşlarımızın dinî değerlerinin korunması ve yaşatılması için ne gibi
tedbirler almaktasınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Yıldız.
Sayın Çelik…
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben de özellikle camilerimizin
konumuyla ilgili, mimari durumuyla ilgili bir soru yöneltmek isterim.
Türkiye’de camilerimizin, özellikle çarşı içerisinde ve kent merkezinde olan
camilerin, uygun, ibadetin huşu içerisinde yapılmasına elverişsiz bir keşmekeş
içerisinde olduğunu görüyoruz. Cenaze namazlarında dahi, cenaze namazı
kıldırılamayacak bir konumda olduklarını görüyoruz. Altları dükkân olarak
açılıyor, kiraya verilen bölümleri oluyor. Bundan arındırılarak estetiğe ve
mimariye uygun hâle mümkün olduğunca getirebilir miyiz camilerimizi? Birinci sorum bu.
İkincisi, yine karmaşa
içerisinde cami yapımı için para toplanıyor. Bunun da sistematize
edilmesi mümkün değil mi? Eski bir mülki amir olarak buna çözüm bulmanızı
istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Çelik.
Sayın Paksoy…
MEHMET AKİF PAKSOY
(Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, yıllarını bu
kuruma veren ve yapmış oldukları çalışmalarla kurumu ve hizmetleri bugüne
ulaştıran Diyanet çalışanlarının emeğinin yeteri kadar değerlendirilmediğini
düşünüyorum. Hak ve adaleti tavsiye eden kurumda bu durumu emeğe saygı ve
adaletle nasıl izah edersiniz? Durumunu iyileştirdiğinizi söylediğiniz
personelin başka bir kurumda çalışan personel ile maaşını kıyaslar mısınız?
İkinci sorum: Sözleşmeli Kur'an kursu öğreticilerini kadroya almayı düşünüyor
musunuz? Bu konuda hâlihazır bir çalışmanız var mıdır? Yoksa bu konuda bir
çalışma yaparak ilerisi için söz konusu personele bir vaatte bulunur musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Paksoy.
Sayın Köse…
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, ibadethanelerin
elektrik borçları Diyanet İşleri Başkanlığınca ödeniyor. Bugün Plan ve Bütçe
Komisyonunda görüşülen bir tasarıyla ibadethanelerin birikmiş elektrik borçları
faizleriyle birlikte silindi. Cemevlerinin elektrik
borçları bu kapsamda silinecek midir?
Sayın Bakan, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde Alevilikten bahsetmek elbette ki cesur ve olumlu bir adımdır.
Bu anlamda Türkiye Cumhuriyeti’nin Büyük Millet Meclisine çok teşekkür
ediyorum.
Merak ettiğim bir soru var:
Diyanet İşlerinin 100 bin civarında personeli var, bu personel arasında Sünni
İslam inancının dışında, örneğin Alevi İslam inancını taşıyan kaç kişi
çalışıyor? Bunu merak ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Köse.
Sayın Baratalı…
BÜLENT BARATLI (İzmir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle AKP Grubu adına
konuşan Sayın Milletvekilimiz Denizli, İzmir ve Samsun müftülerinden bahsetti
Kurtuluş Savaşı’mıza destek veren, kendilerini yâd
etti. Ben de onları yâd ediyorum ama tarihe not düşerken Dürrizade
Abdullah Efendi’yi de unutmamak gerekiyor. Dürrizade
Abdullah Efendi, Atatürk ve millî mücadeleye katılanlar için idam fetvası veren
bir şeyhülislamdır. Türkiye’de kalamamıştır. Rodos’a gitmiş ve daha sonra
“Osmanlı’ya en büyük hatam kılıç çekmektir” diyen Şerif Hüseyin’e sığınmış ve
Türkiye’ye gelememiştir. Bunu katkı için söylüyorum değerli arkadaşıma.
Sayın Bakana bir soru sormak
istiyorum: Sayın Bakan, 21’inci maddenin altıncı bölümünde din hizmetleri
sınıfında, altıncı bölümde Diyanet İşleri Başkanlığı Dinî Yüksek İhtisas
Merkezi Müdürüne de bir makam tazminatı veriyoruz. Bunu son derece olumlu
olarak karşılıyorum ancak bunu yaparken Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter
yardımcılarını devreden çıkarıyoruz. Bu kul hakkı yemek demek olmuyor mu Sayın
Bakan? Kul hakkı gözetemiyoruz burada.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Baratalı.
Sayın Tan…
MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) -
Başkanım bir açıklama getirebilir miyim?
AHMET TAN (İstanbul) –
Efendim, İstanbul’da Zincirlikuyu Mezarlığı’nın girişinde bir ayeti kerîme yer alır. “Her canlı ölümü tadacaktır.” diye. Bu
ayeti kerimenin çevirisinde bir eksiklik olduğu ifade edilmektedir. “Külli
nefsin zaikatül mevt.”, “Bütün nefisler ölümü
tadacaktır.” diye. Bu çeviriyi Belediye mi yapmıştır, Diyanet İşleri mi
yapmıştır? Bu çevirinin bir de altından 100 binlerce insan geçtiği dikkate
alınırsa din psikolojisi açısından etkileri nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Tan.
Sayın Çiçek…
MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) – Sayın
Başkanım, Sayın Baratalı’nın İstanbul’da Dürrizade’nin vermiş olduğu fetvayı hatırlatması üzerine
söz almış bulunuyorum.
BAŞKAN – Soru-cevap için
sisteme girdiniz efendim. Onun için söz vermedim size.
Buyurunuz.
MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) –
Şimdi, Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilatının tarihin her döneminde
hizmetlerinden bahsederken İstanbul’da Atatürk’le beraber ulemanın ve
İstanbul’daki din görevlilerinin müşterek İstiklal Savaşı’nın hazırlanmasının
planlarının hazırlandığını ifade etmiştim. Bu konuda belgeler Kasımpaşa’daki
kayıkçı imalathanelerinde. İstanbul’un ileri gelen bütün ulemasının orada
bulunduğunu daha sonra da Dürrizade’nin vermiş olduğu
bu fetvanın İngilizlerin baskısı üzerine verildiğine dair İsmet Bozdağ’ın belgeleri yayınlanmış durumda.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BÜLENT BARATALI (İzmir) –
Daha kötü olmuş o zaman.
MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) – Şunu
söylemek istiyorum: İşgal dönemindeki olayları tarihî şahsiyetlerle bağlı hâle
getirmemek lazım. Diyanet Teşkilatının, o günkü şeyhülislamlığın İstiklal
Savaşı’nın hazırlanmasında fiilen orada olduğunu herkes biliyor. Dürrizade’yi de zaten bu konuda kimse tasvip etmemiştir.
BÜLENT BARATALI (İzmir) – Ben
de onu söyledim.
BAŞKAN – Anlaşılmıştır
efendim.
Sayın Bakan, buyurunuz.
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK
(Bursa) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Şimdi, öncelikle bu BİMER’e yapılan bir müracaatla ilgili bir konu dile
getirildi. Doğrusu ben bu konunun içeriğini bilemiyorum. Bu eğer tarafımıza
iletilirse yazılı veya sözlü olarak bunun cevabını verebileceğimizi ifade
ediyorum.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
– Tarih sayısını verdim.
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK
(Bursa) – Tamam, aldım, yazılı olarak cevabını…
Balıkesir’de 1.424 imam hatip
kadrosu var, 1.400’ü dolu, 24’ü boş. Zaten yasa bunu da karşılayacak şekilde
düzenlemeler içeriyor.
Bu dinler arası diyalogla
ilgili “Hak geldi batıl zail oldu.” ayeti kerimesiyle mukayesesi nasıl yapıldı?
Doğrusu, ben onu bilemiyorum.
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Diyanet İşleri Yüksek Kurulu Başkanı…
DEVLET
BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Hayır. Diyalog ve ayeti kerimenin içeriği, zail
olan ve batıl olan şey belli. Semavi dinler aynı zamanda
İslam’ın içinde olan dinlerdir. Orada “batıl” diye ifade edeceğimiz şeyden
kastın ne olduğu gayet açıktır. Yani, siz bununla, öyle tahmin ediyorum ki, Hristiyanlığı, Yahudiliği kastetmiyorsunuz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Onlar da batıl.
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK
(Bursa) - Onun için, burada şunu ifade edebilirim: Başkanlık…
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Tahrif edilmiş hâlleri batıl Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK
(Bursa) – Tabii, bunlar ayrı tartışmalar. Yani, gelen son dinin İslam olduğu
vurgusu orada vardır. Yoksa içeriğiyle ilgili diyalogla nasıl bağlantı
kurulduğunu anlayamadığım için söylüyorum.
Başkanlık, dinlerle ilgili
toplantılarda dinlerin teolojileri, inanç ve esaslarını değil, dinlerin
toplumsal ve evrensel barışa katkısını değerlendirmektedir. Başkanlığın
bakışı bu. Bu sebeple, daha önceleri kurulan Başkanlık bünyesindeki
Dinler Arası Diyalog Müdürlüğü, bugün Dinler Arası İlişkiler Müdürlüğü olarak
düzeltilmiş, değiştirilmiştir. Bunun belirtilmesinde yarar görüyorum.
MEHMET AKİF PAKSOY
(Kahramanmaraş) – Doğru mu sizce Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK
(Bursa) - Ben doğrusu, bu ayeti kerimeyle bahse konuyu bir arada tutmayı
anlamakta zorlandığımı ifade ediyorum.
Bir diğer soru: “Her nefis
ölümü tadacaktır.” Mezarlıkta bir ayeti kerime sorusu vardı. Bunun, tabii
belediyeye sorulması gerekiyor. Diyanet İşleri Başkanlığının görev alanları
içerisinde bir alan değil mezarlıklar ama yani ilk bakışta da mezarlar,
biliyorsunuz diriler ölüleri götürürler. Böyle bir ayeti kerimenin orada
olmasının da ben doğrusu “Her nefis ölümü tadacaktır.” anlamındaki ayeti kerime
oraya uygun bir ayeti kerimedir. Herhâlde bu düşünülerek belediye mi yaptı,
başkaları mı yaptı? Diyanet teşkilatının uhdesinde, görev alanında bir işlem
olmadığını söylemeye çalışıyorum. Diğeri…
BAŞKAN – Tercümesinin yanlış
olduğunu söyledi Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK
(Bursa) – Ben onu anlayamadım.
AHMET TAN (İstanbul) –
Tercümesinin…
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK
(Bursa) – Yani tercüme anlamının; tamam anladım.
BAŞKAN – Tercümesi yanlış
diye söyledi.
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK
(Bursa) – Ben onu anlayamadım Sayın Başkanım. Eğer öyleyse…
BAŞKAN – Düzgün tercümesinin
konulmasını talep etti.
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK
(Bursa) – Yani bu hassasiyetinize teşekkür ediyorum. Böyle bir durum söz konusu
ise tabii ki ilgili arkadaşlara gerekli talimatları bu akşamdan veririz. Böyle
bir ayeti kerimenin yanlış aksetmesi gibi bir durum söz konusu olamaz.
Şimdi, bir diğer konu, işte
efendim “Diyanette hangi inanca veya hangi mezhebe mensup insanlar var?” gibi
bir soruyu, doğrusu böyle bir soruyu Diyanet sorumluları, yetkilileri eleman
alımında sorma hakkına sahip değiller. Oradaki ana kriter
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığıdır. Bunun bilinmesinde yarar vardır. Ama
Diyanetin kuşatıcılık yönünün de hele hele bu yasayla
birlikte çok daha önemli noktalara taşındığını, hepimizin geleceğe dönük de çok
sağlıklı bakışlar içerisinde olduğumuzu hepiniz ifade ettiniz.
Bir diğer soru; maaş
kıyasında bulunuldu. Ek ödemeler alan kurumların dışında maaşlarda bir ciddi
farklılığın olmadığını, bu düzenlemelerin ciddi anlamda bir eşitlik sağladığını
Diyanet personeli açısından rahatlıkla söyleyebilirim.
Bu Alevi çalıştayı
ile ilgili konuları tamamladık. Bununla ilgili komisyonlar çalışıyor. Grupları
da bilgilendireceğimi ifade ediyorum, sizlerin de görüşlerinizi alarak
birlikte, neticeye ortak bir şekilde gitmemizin yararını, önemini bir kez daha
vurguluyorum.
Vekil imamlarla ilgili,
yasada neden teklif yer almadı? Tabii, bu, ağırlıklı, Komisyondaki teknik bir
çalışmanın ürünü, bizim bir dahlimiz söz konusu
değildir. Fakat vekil imamların kadroya alınmasıyla ilgili, biz Hükûmet olarak bir irade ortaya koymuş bulunuyoruz. Yüce
Meclisin de buna katkı sağlayacağı inancı içerisindeyim ve vekil imamları bu
şekilde kadroya almış olacağız. Bunlar mesleki formasyon
sınavı, yeterlik belgeleri olan insanlar, görevliler. Dolayısıyla bunların kadroya
geçirilmesi bu anlamda mümkün olacaktır Meclisin kararı ile.
4/B’lilerle
ilgili, az önce sayın grup başkan vekili arkadaşlarımız da ifade etmişlerdi,
sormuşlardı. 15 bin civarında 4/B’li personel var.
Yalnız, diyanet teşkilatında değil, birçok kurumda bu sözleşmeli personel
statüsü söz konusu. Bunların tümünü kadroya geçirme durumu arzu edilebilir,
bizim tarafımızdan da arzu edilebilir. Bu teklifi de bu talebi de saygıyla
karşılarız fakat gerçekleşmesi tabii ki maliyeyle olan müzakerelerimizde gündeme
de alınmayan bir konudur, onu da açıkça ifade edeyim. Gerekçesini biliyorsunuz,
rakamlar çok yüksek ve bu konuda bir uzlaşı sağlanamayacağı düşüncesiyle ele
almış değiliz.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Misyonerlik faaliyetleri ile ilgili…
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK
(Bursa) – Genelde, burada ifade edilen sorular bu kadar.
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) –
Elektrik borçları Sayın Bakan…
BÜLENT BARATALI (İzmir) –
Sayın Bakan, büyükşehir belediyelerinin genel
sekreter yardımcılarının…
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK
(Bursa) – Bir dakika, ben sorulara bakıyorum yani hepsini not ettim.
BÜLENT BARATALI (İzmir) –
Makam tazminatı kalkıyor yani burada bir kul hakkı gözetiniz…
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) –
Belediyelerle…
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK
(Bursa) – Hangisi efendim?
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Genel sekreter yardımcıları…
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK
(Bursa) – Belediyelerle ilgili…
Tabii, imar mevzuatında
bundan sonra ibadethanelerin ne şekilde yapılacağı tanımlandı uzunca bir
süredir ama daha önceleri, yıllardır yapılan ibadethanelerin, şehir içinde
kalan ibadethanelerin çeşitli sosyal donatı alanlarında imkânlara sahip
olmadıklarını biliyoruz. Bazı yerel yöneticilerin, bu alanları, bu ibadet
merkezlerini, mekânlarını rahatlattıklarını görüyoruz, istimlakleri
gerçekleştirerek. O şekilde bir rahatlama gerçekleşecek. Bunun dışındaki yeni
alanlarla ilgili böyle bir sorun, yeni ibadet yerleriyle ilgili böyle bir sorun
yaşanmadığını…
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) –
“İbadethane” adı altında çok kötü yapılar var.
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK
(Bursa) - Çünkü imar mevzuatı çerçevesinde bunlar gerçekleştiriliyor ama özelde
bahsettiğiniz yerler varsa…
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) -
İyileştirilebilir mi mevcutlar?
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK
(Bursa) - Tabii, iyileştirilebilecekse bu konuda katkılar sunulabilir.
Bu, su ve elektrik parası çok
yoğun şekilde kullanılıyor. “Diyanetin bütçesinde ayrılmış çok cüzi bir miktar
vardır yani camilerin elektrik ve su giderleri Diyanet tarafından karşılanıyor,
bütçeden karşılanıyor.” gibi bir yaklaşım doğru değil. Bunun rakamlarını size
yazılı olarak verebiliriz. Ağırlıklı olarak dernekler tarafından karşılanıyor
ve gitgide de geçmiş yıllara göre yoğun bir şekilde bu sivil örgütlere
devrediliyor.
BAŞKAN – Süremiz doldu Sayın
Bakan.
BÜLENT BARATALI (İzmir) –
Efendim, genel sekreter yardımcılarının makam tazminatı kaldı Sayın Bakan, büyükşehir
belediyelerinin genel sekreter yardımcılarının.
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK
(Bursa) – Bunlar makam tazminatını başka yerden aldıkları için buraya yazılması
uygun bulunmuş, teknik olarak arkadaşlar değerlendiriyorlar.
BÜLENT BARATALI (İzmir) –
Cetvelden kalkıyor.
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK
(Bursa) – Yazılı olarak bunu size cevaplandırabiliriz.
BAŞKAN – Sayın Bakan…
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK
(Bursa) – Bir de şunu söyleyerek kapatalım: Merkezdeki personelin ücretlerinin
artırıldığı, taşradakiyle bir dengesizlik olduğu ifade edildi. Bu doğru değil.
Statü değişikliğinden kaynaklanan merkezdeki ücretli artışlarını dikkate almak
gerekiyor yani Diyanet teşkilatında genel müdürlük yok. Şimdi, genel müdürlük
olunca sanki merkezde ücret artışı varmış gibi görülüyor, değil. Bu adalet
gözetilmiştir. Taşrada müftülerin 3.000 olan göstergesi 3.600’e çıkarılmıştır
ama genel müdürlük olmadığı için şimdi 6.400 göstergeye 7 kişi atanıyor. Oraya
baktığınız zaman sanki ücretler çok yükselmiş gibi görünüyor, böyle bir durum
söz konusu değil. Genelde bir eşitlik var ama yasa maddeleri görüşülürken
yapılacak düzenlemeler var, bizim de tekliflerimiz olacak, bunları rahat bir
şekilde konuşabiliriz.
Sayın Başkanım, çok teşekkür
ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Maddelerine
geçilmesi onaylanmıştır.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.16
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.22
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun
TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 124’üncü Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
507 sıra sayılı Teklif’in
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Grupların uzlaşmaları
üzerine, diğer işlerde de komisyonların bulunamayacağı anlaşıldığından, sözlü
soru önergeleriyle, alınan karar gereğince kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 29 Haziran 2010 Salı
günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.