Normal 44161 2 7 2010-07-30T15:02:00Z 2010-07-30T15:02:00Z 1 68024 387742 TBMM 3231 909 454857 11.9999 Clean Clean 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                            CİLT: 73                    YASAMA YILI: 4

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

123’üncü Birleşim

24 Haziran 2010 Perşembe

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

 III. - YOKLAMALAR

 IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Ankara Milletvekili Mehmet Emrehan Halıcı’nın, özgür İnternet kullanımına ilişkin gündem dışı konuşması ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

2.- Denizli  Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın, Denizli’de yaşanan sel felaketine ilişkin gündem dışı konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu’nun, Gazeteci Yazar İlhan Selçuk’un vefatına ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 24 milletvekilinin, belediyelerin mali yapısındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/785)

2.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 24 milletvekilinin, dâhilde işleme rejiminin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/786)

3.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 23 milletvekilinin, serbest bölgelerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/787)

4.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 21 milletvekilinin, özelleştirme uygulamalarındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/788)

B) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mehmet Ali Şahin’in, Suriye Halk Meclisi Başkanının vaki davetine icabetle, Suriye’ye resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1232)

2.- AB Uyum Komisyonu Başkanı Yaşar Yakış’ın, Gürcistan Başbakan Yardımcısı Giorgi Baramidze’nin vaki davetine icabetle, Gürcistan’ın Tiflis kentinde düzenlenecek olan Gürcistan’ın Avrupa Yolu Konferansına katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1233)

3.- Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü bünyesinde Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının 5 Eylül 2010 tarihinden itibaren bir yıl daha UNIFIL Harekâtına iştirak etmesi hususunda Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca Hükûmete izin verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1229)

 

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, 2002 yılından bugüne kadar Türkiye’de yapılan yatırımların hangi kaynaklardan yapıldığına ilişkin açıklaması

2.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın sınırların yeniden değişebileceğine dair bir açıklaması üzerine, Türkiye’nin emperyal talepleri olmaması gerektiği, bu konuda bir çalışma var ise Parlamentoyu bilgilendirmeleri gerektiğine ilişkin açıklaması

3.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Adana Milletvekili Ömer Çelik’in, gensoru önergesinde ifade etmediklerini söyleyerek tahrifat yaptığına ilişkin açıklaması

4.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, konuşmasında sarf ettiği sözler nedeniyle Genel Kuruldan özür dilediğine ilişkin açıklaması

 

VII.- GENSORU

A) Ön Görüşmeler

1.- Barış ve Demokrasi Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın, uygulanan iç ve dış politikalarda Hükûmet Programı’nda verdiği sözleri yerine getirmediği, ekonomik ve sosyal sorunları çözmede başarılı olamadığı iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/12)

 

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Adana Milletvekili Ömer Çelik’in, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, şahsına ve AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

2.- Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın, Adana Milletvekili Ömer Çelik’in, BDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

3.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın sözlerine ve Başkanlık Divanının tutumuna ilişkin konuşması

4.- İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ’ın, Adana Milletvekili Ömer Çelik’in, sözlerini tahrif ettiğine ilişkin konuşması

 

IX.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

 

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)

4.- Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Bayram Meral ve 20 Milletvekilinin, 5539 Sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/788, 2/226) (S. Sayısı: 499)

 

XI.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- 499 sıra sayılı Kanun Tasarısı ve Teklifi’nin birçok maddesinin, çeşitli kanunların değişik maddelerinde birden fazla değişiklik içerdiğine, buna rağmen tek madde gibi işlem gördüğüne; bu yanlışlığın uygulamada düzeltilmesi gerektiği hakkında

 

XII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, bazı meslek kuruluşlarıyla ilgili düzenleme çalışması olup olmadığına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/14165)

2.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, meslek odalarına yönelik tutumuna ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/14743)

3.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, polis meslek yüksek okulları sınavına yönelik iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/14768)

4.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, üniversite çalışanlarının özlük haklarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/14770)

5.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, bir yapay tatlandırıcıya ithal izni verilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/14777)

6.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, ÖSYM sınavlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/14786)

7.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, TEİAŞ’ın bir raporuna ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14810)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 13.00’te açılarak onbir oturum yaptı.

 

Bursa Milletvekili Kemal Demirel, Bursa Çekirge Çocuk Hastanesi ve Bursa ilindeki sağlık kuruluşlarına,

İstanbul Milletvekili Ufuk Uras, askerî üslerin kullandırılmasına,

Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat, yenilenebilir enerji konusuna,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

 

Adana Milletvekili Hulusi Güvel, enerji konusuna,

Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt, Kars ilinin kara yolları ulaşımının sorunlarına,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

Çorum Milletvekili Agâh Kafkas ve 119 milletvekilinin, yakın tarihimizde yaşanmış bazı toplumsal olayların araştırılması (10/781);

Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve 21 milletvekilinin, Barak Ovası Sulama Projesinin tamamlanamamasından kaynaklanan sorunların (10/782),

Niğde Milletvekili Mümin İnan ve 24 milletvekilinin, kalsit üretiminde yaşanan sorunların (10/783),

Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 22 milletvekilinin, suçun önlenmesinde eğitim ve öğretimin yerinin (10/784),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi,

Amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),

3’üncü sırasında bulunan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/761) (S. Sayısı: 458),

Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

4’üncü sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen ve görüşmelerine devam olunan Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Bayram Meral ve 20 Milletvekilinin, 5539 Sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının (1/788, 2/226) (S. Sayısı: 499) ikinci bölümünün 33’üncü maddesine kadar kabul edildi; verilen aradan sonra Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından görüşmeleri ertelendi.

 

24 Haziran 2010 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere birleşime 23.42’de son verildi.

 

                                                            Şükran Güldal MUMCU

                                                                    Başkan Vekili

 

                  Yusuf COŞKUN                                                                     Harun TÜFEKCİ

                          Bingöl                                                                                     Konya

                       Kâtip Üye                                                                                Kâtip Üye

 

 

                                                                                                                                               No.:  166

 

II.- GELEN KÂĞITLAR

24 Haziran 2010 Perşembe

Tasarılar

1.- Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/897) (Kadın Erkek Fırsat Eşitliği ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 09.06.2010)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Karadağ Hükümeti Arasında Yolcu ve Eşyanın Karayoluyla Uluslararası Taşınmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/898) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.06.2010)

3.- Türkiye Cumhuriyeti ile Libya Arap Halk Sosyalist Büyük Cemahiriyesi Arasında Hukuki, Ticari ve Cezai Konularda Adli İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/899) (Adalet ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.06.2010)

Teklifler

1.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın; 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun Kimi Maddelerinin Değiştirilmesine İlişkin Yasa Teklifi (2/720) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.06.2010)

2.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi ve 3 Milletvekilinin; 2939 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/721) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.06.2010)

Rapor

1.- Devlet Yardımlarının İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/818) (S. Sayısı: 523) (Dağıtma tarihi: 24.06.2010) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 24 Milletvekilinin, belediyelerin mali yapısındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/785) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.04.2010)

2.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 24 Milletvekilinin, dahilde işleme rejiminin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/786) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.04.2010)

3.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 23 Milletvekilinin, serbest bölgelerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/787) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.04.2010)

4.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 21 Milletvekilinin, özelleştirme uygulamalarındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/788) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.04.2010)

24 Haziran 2010 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.03

BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 123’üncü Birleşimini açıyorum.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, özgür İnternet kullanımı hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Mehmet Emrehan Halıcı’ya aittir.

Buyurunuz Sayın Halıcı.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Ankara Milletvekili Mehmet Emrehan Halıcı’nın, özgür İnternet kullanımına ilişkin gündem dışı konuşması ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

MEHMET EMREHAN HALICI (Ankara) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İnternet giderek yaygınlaşıyor, ülkemizde de İnternet kullanıcılarının sayısı her geçen gün artıyor. Dünyada en çok ziyaret edilen İnternet sitelerindeki Türk kullanıcılarının sayısı da en üst sıralarda yer alıyor. Teknoloji kullanımı açısından bu son derece olumlu bir gelişmedir ama bu olumlu gelişmeye ülkeyi yönetenler Hükûmetiyle Meclisiyle, yani bizler, acaba yeterli katkıyı verebiliyor muyuz? Maalesef bu sorunun cevabı hayır. Katkı vermek bir yana köstek olunuyor, engeller çıkarılıyor.

Bildiğiniz gibi 5 Mayıs 2008 tarihinde Youtube sitesine, 3 Haziran 2010 tarihinde de Youtube’un bağlı olduğu Google firmasına ait IP havuzlarına erişim engellenmiştir. BTK ve TİB’in yetkilerini aşan bu uygulamaları, maalesef, fiilî bir sansür sonucunu doğurmaktadır. Ne yazık ki yıllar sonra ülkemizde yeniden sansürle karşı karşıyayız.

Üstelik bu keyfî uygulamalar kamuoyuna önceden bilgi verilmeden yapıldığı için ciddi boyutlarda karışıklık ve belirsizlik sonuçları doğurmaktadır. Herhangi bir site barındırdığı tek bir sakıncalı içerik yüzünden kapatılabilmekte ve bu siteyi kullanan ancak sakıncalı içerikle hiçbir ilgisi bulunmayan kullanıcılar maalesef zarar görmektedir.

Yasakların ilk bakışta göze çarpmayan başka zararlı sonuçları da olmaktadır. Bu tür yasaklar maalesef İnternet kullanıcılarının yasakların etrafından dolaşmasına, dolambaçlı yollar aramasına da zemin oluşturmaktadır.

Değerli arkadaşlar, şunu bilelim: Kötü yasalar ya da kötü uygulanan yasalar insanlarımızı yasaların etrafından dolaşmaya teşvik etmekte ve bu biçimde de, bu yolla da vatandaşla devlet arasındaki güven ilişkisi zedelenmekte ve yasal sistem bir bütün olarak zorlanmakta, zayıflamaktadır. Üstelik bütün bunlara karşın istenmeyen içeriklerin İnternet ortamından tamamen kaldırılabilmesi de söz konusu değildir. Yasaklar sadece Türkiye’yi etkilemekte ve Türk kullanıcısı bundan zarar görmektedir. Türkiye bu durumdan rahatsızdır. Tepkiler, eleştiriler, protestolar her geçen gün artmaktadır.

Dün, tekrar ediyorum, dün, İnternet  kullanıcıları, sivil toplum kuruluşları ve çeşitli oluşumlar bir araya gelerek İnternet’te sansüre karşı ortak platform oluşturdular ve bir deklarasyon yayınladılar. Bu deklarasyonun ilk maddesi şöyle söylüyor: “İnternet kullanıcılarının düşünce özgürlüğü ve bilgiye erişim hakkı engellenemez.” Ben, birazdan bu metni partilerimizin değerli grup başkan vekillerine ileteceğim. Eğer sizler de bakmak ve incelemek isterseniz “sansursuzinternet.org.tr” adresinden bu metne, bu deklarasyona ulaşabilirsiniz.

Değerli milletvekilleri, yasaları çıkaran da, uygulamaları denetleyenler de bizleriz.  Kamuoyunda infiale yol açan, düşünce, ifade özgürlüklerinin kullanımını engelleyen ve iş kaybına neden olan bu sorunu çözmek bizim görevimizdir. Demokratik bir ülkenin özgürlük standartlarını karşılamaktan çok uzak olan 5651 sayılı Yasa ya yürürlükten kaldırılmalı ya da yeniden  düzenlenmelidir.

Ben, burada, çok kısa bir vakitte İnternet‘in öneminden sizlere bahsetmenin gerekli olmadığına inanıyorum ama kısaca şunları söylemek isterim: Bilginin, teknolojinin, sanatın, kısacası hayatın tüm katmanlarının kan damarıdır İnternet. İnternet, sadece kullanmanın değil, üretmenin de açık kanalıdır. Burada üretmenin çok önemli olduğunun altını çizmek isterim çünkü bilgi ve teknolojiyi kullanmanın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

MEHMET EMREHAN HALICI (Devamla) – Teşekkürler efendim.

…yanı sıra üretmenin de ne kadar önemli olduğunu, hatta çok daha önemli olduğunu bir kez daha gördüğümüz kritik ve sıkıntılı günlerden geçiyoruz.

Eğer başkalarının ürettiği teknolojiyle istihbarat alıyorsak, başkalarının ürettiği yazılımlarla savunma sistemlerimiz çalışıyorsa başkalarına mecburuz demektir. Mustafa Kemal Atatürk’ün gösterdiği çağdaş uygarlık düzeyini yakalama ve geçme hedefine yürekten inanan birisi olarak ben başkalarına mecbur olmak istemiyorum, Cumhuriyet Halk Partisi de mecbur olmak istemiyor, eminim sizler de istemiyorsunuz. Mecbur ve muhtaç olmamak için bilmek ve üretmek gerekir. Onun için lütfen hep birlikte bilimin, teknolojinin ve sanatın önünü açalım ve hep birlikte İnternet’e can verelim. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Halıcı.

Hükûmet adına Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım cevap verecektir.

Buyurunuz Sayın Yıldırım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Emrehan Halıcı’nın gündem dışı yapmış olduğu konuşma üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Çağımız bilgi çağı. Artık, bilgiye sahip olan, bilgiyi üreten ve bilgiyi kullanan ülkeler, toplumlar ileri gidiyor, bundan mahrum kalanlar maalesef geri kalmaktan kurtulamıyorlar.

Değerli milletvekilleri, bu amaçla birinci önceliklerimiz arasında ülkenin bilgi toplumu olması, bunun için de her türlü imkânları seferber ederek ülkemizin her tarafına geniş bant ve hızlı İnternet erişimini yaygınlaştırdık. Ayrıca Millî Eğitim Bakanlığıyla birlikte de okullarımıza geniş bant İnternet  erişimi sağladık. Hatta fiber optik kablo gitmeyen kırsal kesimlere de uydu marifetiyle İnternet  erişimi sağladık. Bilgi toplumuna ülkemizi taşıyacak en büyük kaynağın gençlerimiz ve öğrencilerimiz olduğu düşüncesiyle onların okullarda kullandığı İnternet ücretlerini de Evrensel Hizmet Fonu’ndan Bakanlığımız karşılamaktadır.

Değerli milletvekilleri, bilgi toplumuna gidişte İnternet’in önemi yadsınamaz. 1969’da ilk defa denemesi yapılan İnternet ile aya insan gönderme aynı tarihe rastlıyor. O dönemde aya insan gönderilmesi çok büyük yankı yapmış, ancak İnternet hiçbir şekilde topluma mal olmamıştır. Aradan geçen kırk yıl içerisinde İnternet’in aya insan göndermekten daha önemli bir gelişme olduğunu, bugün, günlük hayatımızda yaşayarak görüyoruz. Artık ticaretle olan işlerimizi, devletle olan işlerimizi, seyahatle ilgili işlerimizi, eğitim-öğretimle ilgili işlerimizi  İnternet’le yapar hâle geldik. Bugün, dünyanın 3,5 milyar insanı, gece gündüz, yaz kış demeden İnternet’le birbiriyle temas kuruyor, birbiriyle iş yapıyor, alışveriş yapıyor, dostluklar geliştiriyor. Yani İnternet’le yaşam, bir anlamda hayat tarzı hâline geldi.

İnternet’in yaygınlaştırılması, hem ekonomimizin verimliliğini artırıyor hem de insanımızın çok daha fazla iş yapabilme kabiliyetini sağlıyor.

İşte bu önemli buluşun, bu İnternet’in faydaları olduğu kadar zararları olduğunu da hepimiz biliyoruz. Bu, âdeta bir tedavi için kullandığımız ilaç gibidir. İlacın asıl görevi tedavi yapmak ama öyle ilaçlar var ki bir uzun liste de yan etkileri var. İşte, o yan etkilerinden korunmak için de her ülke gerekli tedbiri almak zorundadır. Hassas olduğu değerler, çocukların, toplumun korunması, İnternet’in temiz kullanılması esastır.

Türkiye’de İnternet içeriğiyle ilgili yayınlar, suç ve suça özendirici içeriklere baktığımız zaman bunların yüzde 98’inin dış kaynaklı olduğunu görürüz. Peki, bunun sebebi ne? Bunun sebebi çok açık. Çünkü İnternet’te en önce işe başlayan, yol alan ülkeler bu ülkeler ve içerik de bu ülkelerde geliştiriliyor. Dolayısıyla, İnternet üzerinde çalışma yapanların ihtiyaç duydukları bilgiler, içerikler bizim dilimizde değil, bizim ülkemizde üretilmiş içerikler değil, sayın konuşmacının da ifade ettiği gibi yabancı kaynaklı içerikleri kullanmak zorunda kalıyoruz. Doğal olarak da bu bahsettiğim tehditlere karşı herhangi bir savunmamız yoktur.

Bildiğiniz gibi, üç yıl önce Bursa’da yaşanan bir çocuk istismarı hadisesi Türk toplumunu ayağa kaldırdı. İnternet üzerinden yapılan bu fiil üzerine yüce Meclisimiz bir düzenleme yaptı ve 23 Mayıs 2007 tarihinde 5651 sayılı Kanun’u kabul etti.

Bu Kanun’un amacı ne? İnternet marifetiyle işlenebilecek suçların önlenmesi veya bu suçlarla ilgili cezaların belirlenmesi. Burada dokuz tane suç tanımı var. Bu suç tanımları esasen Türk Ceza Kanunu’nda mevcut olan suçlar, 120’den başlayıp 130’a kadar, hatta 139’uncu maddeye kadar tanımlanmış suçlar yani İnternet ortamında işlenebilecek suçlar. Nedir bunlar? Çocuk pornografisi, çocuk istismarı, kumara teşvik, intihara teşvik, çocukların kötü alışkanlıklara azmettirilmesi, yönlendirilmesi; ağırlıklı itibarıyla çocukların sanal ortamda istismarı ve bundan doğacak mağduriyetlerin, suçların önlenmesi. Bölücülük de bunun içinde yani ülkeyi bölmeye yönelik faaliyetler vesaire. Bu Yasa’ya komisyon görüşmelerinde verilen önergelerle Atatürk’e yapılan hakaretler de dâhil edildi ve uygulamada, bugün, paylaşım sitelerinden bir tanesinin kapatılmasının yani 2008 Mayısında Ankara 1’inci Sulh Ceza Mahkemesinin verdiği kararla kapatılmasının sebebi Atatürk’e hakarettir. Onun dışında hiçbir suçla ilgili, bu Yasa bakımından bir işlem yapılmamıştır. İçerikler talep üzerine çıkarılmıştır. Eğer çıkarılmamışsa savcılık ve hâkim kararıyla resen çıkarılmıştır. Ancak burada site sahibi Atatürk’e hakaretle ilgili görüntüleri çıkarmamakta ısrar etmiş ve bunun üzerine site başlangıçta yurt içinde, daha sonra da yine aynı hâkimlikçe yurt dışında paylaşıma kapatılmıştır. Olay hukuki bir olaydır.

Peki, bütün bu işler yaşanırken acaba, burada içerik ve hizmet sağlayan bu paylaşım sitesi ne yapmıştır? Burası çok önemlidir. Alınan bu mahkeme kararına karşı bu sitenin, normal şartlarda bir üst mahkemeye itiraz etmesi lazım. Bu cezanın haksız olduğunu… Kaldırılması için hukuk süreçlerini devam ettirmesi normal şartlarda uygulanan bir yoldur. Bunu, her Türk vatandaşı, başına böyle bir iş gelirse, bir üst mahkemeye gider, ondan sonra bir üst mahkemeye gider, bütün hukuk yollarını dener ama bu paylaşım sitesi maalesef bu yolu asla ve asla tercih etmedi. Bu bir. Olayları net net ortaya koymamız lazım. Yani ”Türkiye yasakçıdır, Türkiye İnternete düşmandır, Türkiye dünyanın en büyük sitesini engellemektedir.” gibi lafları etmeden önce, bu yüce milletin kürsüsünde gerçeklerin bilinmesini bir görev olarak addediyorum ve bu vesileyle de bunları cevaplandırıyorum, bir.

İkincisi: Türkiye’de içerik sağlayanlar, yer sağlayanlar yani İnternet servisi sağlayanların tamamı bir güvenlik belgesi almak zorundadır. Bu beyefendilere bunu teklif ediyoruz, “Biz bunu almayız. Biz küresel bir firmayız, biz bunu yapmayız.” diyorlar. Peki, peki kardeşim, bunu yapmıyorsun da Fransa, Almanya, İtalya, İspanya, İngiltere, Rusya, Çin, Polonya, Kanada, Brezilya, Avustralya, İrlanda’da bu belgeleri alıyorsun, burada ofis açıyorsun, buralarda vergi dairesine kayıt yaptırıyorsun, bu ülkelerden elde ettiğin gelirlerden vergi veriyorsun, e Türkiye’de de “Ben ofis açmam. Ben belge almam. Ben vergi vermem. Ben istediğim gibi hizmet yaparım, bana da kimse yasak koyamaz, Türk mahkemeleri de dâhil.” diyorsun, bunu Türk milleti kabul mü edecek? Türkiye Cumhuriyeti buna boyun mu eğecek arkadaşlar? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu bir.

İkincisi: Şimdi, bu ülkelerde, saydığım ülkelerde yerli sürüm yapmış yani o ülkenin dilinde, o ülkenin uzantısında yayın yapıyor. “Türkiye’de bunu yap.” diyoruz. “Ben bunu yapmam Türkiye’de.” Peki. Başka ne diyoruz? Diyoruz ki: “Kardeşim, bak, sen birçok ülkede adli makamlarla iş birliği yapıyorsun.” Örnek mi istersiniz? Brezilya Safernet, Brezilya savcılık ofisiyle Google arasında on-line çocuk güvenliği üzerinde bir anlaşma imzalamış. Yani Brezilya’da savcı, herhangi bir içerik, zararlı bir içerik, suç unsuru teşkil eden bir içerik varsa müracaat ediyor, hemen onu çıkarıyor. Keza, İtalya, aynı şekilde, zararlı bir içeriği, ceza içeren bir içeriği üç saat içinde çıkardığı için, dikkat edin üç saat içinde çıkardığı için “geç çıkardı” diye suç duyurusunda bulunmuş, hakkında dava açmıştır. Türkiye’de yakın zamanda bir genel başkanımızla ilgili bir video kondu, bununla ilgili bunun çıkarılmasını istedi arkadaşlar, bırakın çıkarmayı, telefonlarımıza bile çıkmadılar ve hâlâ her yerden çıkarılmış olmasına rağmen bu paylaşım sitesinde bu görüntüler devam ediyor. Bu kadar hukuk tanımaz, bu kadar kendi başına buyruk bir siteyi ne yazık ki bu ülkede hararetle savunanlar var. Ben bunu da kınıyorum. Bu ülke eğer hukuk devleti ise, kanunları varsa, bu ülkenin kanunlarına uymamak gibi hiç kimsenin bir lüksü olamaz. Bu paylaşım sitesinin geçiş üstünlüğü olamaz. Mutlaka Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına uyacak, burada ofisi olacak, burada yerli sürüm yapacak ve Türkiye Cumhuriyeti mahkemeleriyle, savcılarıyla da iş birliği yapmak zorundadır. Aksi hâlde ne kadar büyük olursa olsun, ne kadar yaygara yaparsa yapsın Türkiye Cumhuriyeti asla ve asla bunlara prim vermeyecektir, geçit vermeyecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bir başka konu: Burada, çok önemli, bu konuyu maalesef bilen bilmeyen istismar ediyor. Vergi vermiyor. O tarafı beni ilgilendirmiyor. Maliye Bakanlığı peşine düşmüş, takibatını yapıyor, o ayrı bir konu. Milyonlarca… Burada şirket kurmuş, bir adam tayin etmiş, reklam için fatura kesiyor, kestiği fatura “Google Limited İrlanda.” İrlanda’dan fatura kesiyor. Parayı burada kazanacaksın, faturayı İrlanda’dan keseceksin. Bunun ne kadar etik olduğunu takdirlerinize sunuyorum.

Ayrıca bu paylaşım sitesi, hani, Türkiye müdahalecidir filan diyor ya, bakın Brezilya’da 3.663 tane veriyi adli makamların talebi üzerine teslim etmiş, Amerika’da 3.580, İngiltere’de 1.166, Almanya’da 130, Türkiye’de sadece 1 tane. Türkiye mi yasakçı şimdi? Yani bütün rakamlar ortada. Türkiye mi yasakçı yoksa bu bahsettiğim ülkeler mi yasakçı? Müdahale edip bu verileri elinden alıyorlar.

Şimdi, son zamanlarda, efendim Youtube yasağı sona erdi. Bir de Google’ı şimdi yasaklıyorlar. Orada da yapılan oyun çok açıktır değerli milletvekilleri. Bu paylaşım sitesinin, yasaklanan “IP” giriş numaralarını bu sefer Google’a aktararak Google’a girişleri de kasıtlı olarak engellediğini tespit ettik. Yani, YouTube’ta yasak olduğu girişleri bu sefer Google için de ücretsiz kullanılan sitelere -burası çok önemli, ücretli kullananlara vermiyorlar- verip, tahsis edip bu şekilde bizi zor durumda bırakmaya çalışıyorlar. Yani, “Google’a girişler yavaşlasın, zorlaşsın, toplumsal baskıyla, medya baskısıyla Türkiye’yi dize getirelim.” Bakın, olay çok açık ve nettir. Diğer paylaşım siteleri var: MSN var, Yahoo var, diğerleri var. Bunlarda bir sorun yaşamıyoruz ama bu site, Türkiye Cumhuriyeti ile bir mücadeleye girmiştir. Burada açıkça söylüyorum: Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletiyse bunlara asla ve asla prim vermeyecek, boyun eğmeyecek; vatandaşımıza, sade vatandaşımıza hangi hukuki kurallar uygulanacaksa bunlara da aynı kurallar uygulanacak, onlar da bu kuralları kabul etmek zorunda kalacaktır.

Bu bize bir şey gösterdi, Sayın Halıcı da ifade etti: Eğer paylaşım sitelerimizde, içeriklerimizde, İnternet ile ilgili faaliyetlerimizde kendi ürünümüzü kendimiz üretmezsek, kendi içeriğimizi sağlamazsak bu gibi tehditler her zaman bizim karşımızda olacaktır. Bu olay bunu bir kez daha ortaya koymuştur. Bu, aynen, 1970’li yıllarda Kıbrıs Harekâtı’nda yaşadığımız sıkıntılarla, ambargolarla aynı şeydir, farklı şey değildir. Çağ değişmiştir, teknoloji değişmiştir ama zihniyet değişmemiştir.

O bakımdan, değerli milletvekilleri, bu konunun hiçbir şekilde tek boyutlu olarak ele alınmaması ve ülkemizin ali menfaatleri doğrultusunda sağlıklı değerlendirilmesi bakımından bu açıklamayı zaruri gördüm ve Sayın Halıcı’ya bu vesileyle çok teşekkür ediyorum konuyu gündeme getirdiği için.

Yapacağımız iş bir paylaşım sitesinin direktiflerine göre tavır almak değil, bu paylaşım sitesinin Türkiye Cumhuriyeti’nin hükümranlık haklarına, hukuk sistemine saygılı olmasını sağlamaktır.

Bu konu ortak amacımız, ortak hedefimiz olmalıdır diyor, bilgi toplumu yolunda yapacağımız çalışmaların bundan böyle de artarak devam edeceğini ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldırım.

Gündem dışı ikinci söz, Denizli’de yaşanan sel felaketi hakkında söz isteyen Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Ayhan.

2.- Denizli  Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın, Denizli’de yaşanan sel felaketine ilişkin gündem dışı konuşması

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Denizli ilimizde meydana gelen sel felaketine ilişkin gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, son zamanlardaki olaylarda şehit olan kardeşlerimize Tanrı’dan rahmet diliyorum, yakınlarına ve Türk milletine başsağlığı diliyorum, yaralı olan kardeşlerimize de acil şifalar diliyorum.

Denizlili vatandaşlarımıza da sel felaketinden dolayı geçmiş olsun dileklerimi bir kez daha iletirken, Cenabıhakk’ın bu tür afetlerden hepimizi korumasını niyaz ediyorum.

Aynı şekilde, ülkemizde son zamanlarda, ülkemizin diğer bölgelerinde yaşanan bu tür olaylarda zarar gören vatandaşlara da geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.

Sayın milletvekilleri, dünyada süregelen heyelan, çığ, sel baskını ve bunun gibi doğa olayları hayatı önemli ölçüde etkileyen doğal afetlerdir. Dünyamız bir iklim değişim süreci yaşamaktadır. Genel anlamda “küresel ısınma” olarak adlandırılan bu değişim süreci içinde birçok yerde aşırı kuraklıklar veya ani su baskınları meydana gelmektedir. Yarı kurak bir iklim bölgesinde yer alan ülkemiz bu afetlerden sosyoekonomik açıdan da olumsuz etkilenmektedir. Birer doğa olayı olan sel ve heyelan, yerleşim alanlarında, altyapının yetersiz olduğu kentlerde afete dönüşebilmektedir. Kentlerimiz ve buna bağlı değişik ölçekteki yerleşim birimlerindeki sel afetinin yapısı farklılık göstermektedir. Bunların çok az bir bölümü, doğal şartların yerleşimleri zorlamasından meydana gelirken çoğunlukla plansız ve düzensiz yerleşim ve afet olayını görmezden gelme alışkanlığımızdan kaynaklanmaktadır. Aynı meskûn alan defalarca su baskınına uğramasına karşın hiçbir tedbir alınamamaktadır, alınmamaktadır. Önemli olan bu olayları izlemek değil, konunun önemini idrak etmek ve zamanında gerekli tedbirleri almaktır. Bu konuda zaman zaman merkezî yönetim eleştirilirken yerel yönetimler göz ardı edilmektedir. Bir kent genişlerken imara açılacak alanların afete uğramayacak yerlerden oluşmasını sağlamak aslında belediyenin asli görevlerindendir.

Ülkemizde kriz ve risk yönetimi konusunda birçok kurumun yetkili ve sorumlu olduğu afet yönetim sisteminin iyileştirileceği söylemiyle, Hükûmetin yanlış algılaması sonucu sadece kriz yönetiminde eş güdümü sağlayacak şekilde yeniden bir yapılanmaya gidilerek Acil Durum Yönetim Başkanlığı kurulmuştur. Ancak, bu yıl içerisinde yaşanan birçok afet olayına yeni oluşturulan kurumun sadece kriz yönetimi olgusuyla baktığı, gerçek afet yönetiminin olmazsa olmazından afet olayının önlenmesinde ve zararların azaltılmasında risk yönetimi kapsamındaki kurum ve kuruluşlar yine başıboş bırakılmıştır.

Denizli ilinde aşırı yağışlar sonucu meydana gelen su baskınında yüzlerce konut veya iş yerinin etkilenerek zarar gördüğü, altyapı hasarlarının meydana geldiği ve vatandaşlara ait araçların hasara uğradığı tespit edilmiştir. “Allah her şeyin hayırlısını versin.” demek ilk temennimizdir. Benzer hâllerde bazı, halk deyimiyle “battı ve çıktı” olarak adlandırılan altyapı yatırımlarının projelerinin illa belli bir dönemde bitirilmesi üzerinde ısrar, bazen kabullenilmesi gerekli hataları ortaya çıkarabilmektedir. Bu tür olaylarda karşılıklı kızgınlık ve suçlamaların hiç kimseye faydası yoktur.

Denizli’deki yolların genişletilmesi ve yenilenmesi esnasında MHP’li o dönemdeki bakanımız Sayın Abdülkadir Akcan Bey’in ifadeleriyle “Topografyası uygun bir mekân olsaydı, motorlu ve risksiz su tahliyesi gerçekleştirilebilecek olsaydı o zaman yapılırdı.” ifadelerini önceki belediye başkan adayımız Ümit Bahtiyar ile eski belediye başkanı Sayın Aygören de teyit etti. Diğer mağdur olan vatandaşlarımızın da mağduriyetinin giderilmesi için devlet tarafından kuşkusuz gereken yapılacaktır.

Şimdi Denizli’de kulların da yarattığı bir afet var. Denizli’de Orman İdaresindeki işçi, santral görevlisi, şehit cenazesinde gösterdiği tepki nedeniyle Denizli’den Uşak iline sürülüyor. Allah garip gurebayı bu tür felaketlerden de korusun. Bu işin sorumlusu kimse, talimatı kim verdiyse açılımın zulmünü bu gariban işçiden lütfen çıkarmasın. Açıklasınlar, niye bu insanları gönderiyorlar, sürüyorlar. Bu insana “Neden bu işi yaptın da tepkiyi gösterdin?” dendiğinde “Evladım da asker, yüreğim yanıyor, endişe içindeyim.” demiştir, bunun için söylemiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Ama AKP, beceremediği açılımın öcünü gariban, Anadolu’da Ormanda santral görevlisi işçiden almaktadır. AKP Denizli’de despot bir yönetim sergilemektedir, bizzat devlet eliyle baskı yapılmaktadır.

Denizli zaten doğal afeti krizde yaşamıştır. İhracatı yüzde 30 azalmıştır, 30 bin kişi işini kaybetmiştir, 170 bin aile haciz muamelesiyle karşı karşıya kalmıştır. Sivil toplum örgütleri mevcut iktidar tarafından konu mankeni gibi kullanılma yoluna gidilmektedir. Nitekim onlar da kullanıldıklarını anlayıp tepki vermeye başlamışlardır. Bu şehrin geldiği nokta, içinde bulunduğu sosyoekonomik ortam şehri gerçekten sıkıntılı bir psikolojik bir yapı içine itmiştir. Şehrin bu psikolojiden kurtulması için Hükûmet acilen Denizli için gereken tedbirleri almalıdır. Gerçekten Denizli bu dönemde ekonomik ve sosyal açıdan büyük yaralar almıştır. Sadece…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayınız.

Buyurunuz.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Gerçekten Denizli bu dönemde büyük sıkıntılara gark olmuştur, ekonomik açıdan bunalımlar yaşamıştır. Bir de Denizli’de birtakım hadiseler olmaktadır. Gerçi Sayın Ulaştırma Bakanımıza teşekkür ediyorum, söz verdi. Sadece MHP’li belediyeye PTT acentelik verecek diye engellenmektedir. Doksan yaşın üzerindeki insanlar orada üç dört saat mektup gelecek veya mektup atacağız diye ne yapmaktadır? Beklemektedir. Yazıktır. Bu insanlara, doksan yaşın üzerindeki insanlara bu tür hadiseler sırf belediye MHP’li diye zulüm reva görülmemelidir. Bunun dikkate alınmasını temenni ediyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ayhan.

Gündem dışı üçüncü söz, Gazeteci Yazar İlhan Selçuk’un vefatı üzerine söz isteyen İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu’na aittir. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Hacaloğlu.

3.- İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu’nun, Gazeteci Yazar İlhan Selçuk’un vefatına ilişkin gündem dışı konuşması

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye’nin cumhuriyet ile adı özdeş olmuş, aydınlanma sürecimizin yürekli önderlerinden, basın ve düşün dünyamızın çok önemli duayenlerinden Cumhuriyet Gazetesi başyazarı ve imtiyaz sahibi gazeteci yazar ve düşünür İlhan Selçuk’u geçen gün kaybettik. İlhan Selçuk yaşamı boyunca iki cumhuriyet kavramıyla özdeşleşmişti. İlhan Selçuk, Atatürk cumhuriyetinin, laik, demokratik cumhuriyetimizin aydınlanma ateşini temsil ettiği kadar Cumhuriyet gazetesinin Yunus ve Nadir Nadi’den sonra gelen simge ismiydi. O, sadece Cumhuriyet gazetesi ailesinin değil, tüm Türkiye toplumunun, demokratik, laik cumhuriyetin ilke ve devrimlerine yürekten inanan tüm insanlarımızın aydınlanma meşalesiydi.

İlhan Selçuk, yurtseverliğinden, tükenmez yurt sevgisinden, devrimciliğinden, aydınlanmacı kişiliği ve tutkusundan, Atatürkçülüğünden, Atatürk ilke ve devrimlerinden yaşamında hiç ödün vermedi. O hep baskı ve sömürüye karşı, zulme karşı oldu. O hep adaletten, eşitlikten ve akıldan yana oldu. O hep antiemperyalizme karşı mücadelenin yanında yer aldı. Ulusal bağımsızlığımızı ve çıkarlarımızı korumayı, yazı ve düşüncelerine daima rehber yaptı.

İlhan Selçuk, seksen beş yıllık yaşamında bu konularda hiç değişmedi. Günümüzde kişisel çıkarlar ve düşünsel yozlaşmaya açık siyaset ortamında sıkça görülen, istedikleri zaman fırdöndü gibi dönen aydınlara ve siyasetçilere hiç benzemedi. Hayatında düşünce ve söylemlerinde hiç dönek olmadı. Hiç döndürülemedi, her koşulda hep bir kaya gibi sağlam kaldı.

Kırk beş yıl önce Cumhuriyet gazetesinde bir pencere açtı. Eğilip bükülmeden ışığını yarım asır bu pencereden yansıttı. Atatürk devrimlerinin hep yılmaz savunuculuğunu yaptı.

İlhan Selçuk’a, aydınlarımıza, yurtseverlerimize 12 Mart 1971’de, 12 Eylül 1980’de ve 21 Mart 2008’de yapılanları, gerçekleştirilen fiziki ve psikolojik saldırıları hiç unutmayacağız, hiç unutturmayacağız.

1971’de Ziverbey Köşkü’nde günün faşist yönetimi tarafından diğer birçok yurtsever ile beraber maruz bırakıldığı işkenceyi, o vicdansız insanlık suçu eylemini kalemiyle şöyle ifade etmişti: “Gözlerim bağlı olduğundan hiçbir şey göremiyordum. Ayak bileklerime bir alet geçirmişlerdi, vidaları sıkıştırdılar, bacaklarımı kıpırdatamaz oldum. Sonra tabanlarıma sopalar inip kalkmaya başladı. Kendimi acıya katlanabilir sanırdım ama insanın taa kemiklerine işleyen falaka acısına dayanılmıyor. Başlangıçta bağırmamak için kendimi tuttum, dişlerimi sıktım ama sonra kendimi bırakmak zorunda kaldım. Olayın bir de ruhsal yanı var ki insanı asıl o bitiyor. İnsan kendini aşağılanmış hissediyor, işin en acı tarafı da bu.”

İlhan Selçuk, Susurluk’ta devlet içindeki örgütlü silahlı güç faşist çete ortaya çıktığı gün yazdığı yazıları ile Güneydoğu’daki faili meçhul cinayetler üzerine yazdığı yazılar ile din, dil mezhep ayrımı gözetmeden tüm cumhuriyet gençleri, kadınları ve aydınlarının hakkı ve hukukuna sahip çıkan yazıları ile laik, demokratik cumhuriyet ilke ve devrimlerine tutkuyla sahip çıkan yazıları ile hepsinden öte, romantik devrimci kişiliği ve örnek alınacak yaşamı ile ülkemizin, insan sevgisini, emeğe saygıyı ve yurtseverliği daima öne çıkartan, dürüst ve onurlu kişiliğine hiçbir leke sürdürtmeyen gerçek bir aydını, gerçek bir bilge çınarıydı.

İlhan Selçuk, vasiyeti üzerine, bugün, Mustafa Kemal’le cumhuriyetin derhâl ilan edilmesi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – …düşüncesinin ilk paylaşıldığı Hacı Bektaşi Veli Hazretlerinin canlar, erenler otağı cumhuriyet kentinde, Nevşehir’in Hacıbektaş ilçesinde Aşık Mahsuni Şerif ve Turhan Selçuk’un yanında, Anadolu hümanizmasının çınarları Aşık Veysel, Pir Sultan Abdal ve Yunus Emre’nin heykellerinin ışık saçan gölgesi altındaki Çilehane Yıldızlar Mezarlığı’na defnediliyor. Onun geride bıraktığı saygın yaşamı, savunduğu temel düşünceleri; Atatürk cumhuriyeti için, demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü için verdiği büyük siyasi uğraşısı siyasi yaşamımızda her zaman saygın yerini koruyacak, gençlerimize daima örnek olacaktır. İlhan Selçuk’un özlemi olan aydınlık Türkiye’nin gelişmesi hiçbir güç tarafından, hiçbir biçim ve koşulda engellenemeyecektir. Umuyorum, er geç bir gün İlhan Selçuk’un, Türkân Saylan’ın

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Efendim, bitiriyorum.

…Uğur Mumcu’ların, Deniz Gezmiş’lerin, işkence gören, hakkı ve hukuku çiğnenen tüm diğer yurtsever ve gerçek aydınların ömürlerinden çalanlar yaptıklarından utanacaklardır. Umuyorum ki, cuntacı faşistler ile içeride ve dışarıdaki derin karargâhlarından Türkiye demokrasisi ve aydınları üzerine komplolar kuranlar, dini siyasete, siyasi emellerine alet edenler, er geç bir gün laik demokratik cumhuriyetimizin çağdaş insani değerleriyle, sosyal demokrasinin evrensel ilkelerinin erdemi altında her şeyi yeniden düşünme yolunu seçecekler, batıl ve kör ampullerin değil, Atatürk aydınlanmacılığının ışığını er geç bir gün göreceklerdir.

Tüm cumhuriyet aydınlarına, ailesine ve ulusumuza başsağlığı diliyorum. İlhan Selçuk’un ve sayıları her gün tırmanmakta olan şehitlerimizin önünde saygıyla eğiliyorum, ruhları şad olsun. Onları hiç unutmayacağız.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Hacaloğlu.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, okutuyorum:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 24 milletvekilinin, belediyelerin mali yapısındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/785)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Belediyelerin kaynaklarının artmasına karşın yerel ihtiyaçlarda hızlı şehirleşme süreci ile birlikte sürekli artmıştır. Belediyelerin kaynakları verimli kullanamaması ve kötü mali yönetim belediyelerin mali yapılarını olumsuz etkilemiş ve belediyelerin borç stoku hızla artmıştır. Bu durum yerel hizmetlerin sunumunu tehlikeye düşürmektedir. Belediyelerin mali yapılarında kalıcı bir iyileşme sağlanamaması ve artan borç stokunun yine borçlanarak finanse edilmesi belediyelerin mali yapısındaki sorunları giderek artırmaktadır. Bu nedenle belediyelerin mali yapısındaki sorunların araştırılarak, bir an önce alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci ve İç Tüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince ekte yer alan gerekçe doğrultusunda Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Emin Haluk Ayhan                    (Denizli)

2) Oktay Vural                               (İzmir)

3) Mehmet Şandır                           (Mersin)

4) Erkan Akçay                              (Manisa)

5) Mustafa Kalaycı                         (Konya)

6) Süleyman Lâtif Yunusoğlu        (Trabzon)

7) Mustafa Enöz                             (Manisa)

8) Mehmet Günal                           (Antalya)

9) Reşat Doğru                               (Tokat)

10) Hasan Çalış                              (Karaman)

11) Metin Ergun                             (Muğla)

12) Ahmet Bukan                           (Çankırı)

13) Necati Özensoy                        (Bursa)

14) Gürcan Dağdaş                        (Kars)

15) Süleyman Turan Çirkin            (Hatay)

16) Ali Uzunırmak                         (Aydın)

17) Yıldırım Tuğrul Türkeş            (Ankara)

18) Mehmet Akif Paksoy               (Kahramanmaraş)

19) Atila Kaya                                (İstanbul)

20) Ümit Şafak                               (İstanbul)

21) Kürşat Atılgan                          (Adana)

22) Tunca Toskay                           (Antalya)

23) Rıdvan Yalçın                          (Ordu)

24) D. Ali Torlak                            (İstanbul)

25) Akif Akkuş                              (Mersin)

Gerekçe:

Mahalli idarelerin mali yapısı, kentleşme ve yerelleşme eğilimlerine paralel olarak artmış ve değişiklik göstermiş, ayrıca mahalli idareler kamusal hizmet sunumunda daha etkin aktörler haline gelmiştir. Mahalli idarelerde bu değişimin temel aktörü ise belediyeler olmuştur.

Belediyelerin bütçe büyüklüğü sürekli büyüme göstermiş ve 1975-2008 döneminde ekonomi içerisindeki payı yaklaşık olarak 4 kat, kamu maliyesi içerisindeki payı ise yaklaşık olarak 2 kat artmıştır. Bu artışta; büyükşehir belediyelerinin kurulması ile birlikte merkezi bütçeden bu kuruluşlara ekstra kaynak aktarılması, bazı yerel vergilerin ihdası ve tahsilatın belediyelere devri, genel bütçe vergi gelirlerinden aktarılan tutarların zaman içerisinde oran (ve dolayısıyla reel miktar) olarak artırılması ve artan vergi yükünün bu kaynak üzerindeki olumlu etkisi ve yüksek oranlı kentleşme etkili olmuştur.

2008 yılı itibarıyla belediyeler ve bağlı idarelerin kaynak büyüklüğü (borçlanma hariç) 31,7 milyar TL düzeyine, bir başka ifadeyle GSYH'nın yüzde 3,4'ü düzeyine ulaşmıştır. Ancak, belediyelerin kaynaklarının yüksek oranda artmasına karşın yerel ihtiyaçlarda hızlı şehirleşme süreciyle birlikte sürekli olarak artmıştır. Bunun yanı sıra, kaynakların verimli kullanılamaması ve kötü mali yönetim belediyelerin mali yapılarını olumsuz etkilemiş ve belediyelerin borç stoku hızla artmıştır. Bu durum, yerel hizmetlerin sunumunu tehlikeye düşüren mali kısırdöngüye dönüşmüştür. Belediyelerin mali yapısında kalıcı bir iyileşme sağlanamaması ve artan borç stokunun yine borçlanılarak finanse edilmesi, belediyelerin mali yapısındaki sorunu daha da ağırlaştırmıştır. 2004 yılı sonunda 24,4 milyar TL olan belediye ve bağlı idareler borç stokunun 2008 yılı sonu itibarıyla 43,6 milyar TL'ye yükseldiği görülmektedir. 2006 yılında yapılan uzlaşmaya rağmen borç stokunda ortaya çıkan bu artış, belediyelerin mali yapısındaki bozulmayı net bir şekilde açıklamaktadır. Önemli sayıda belediye yasal borç stoku limitini aşmış veya sınıra yaklaşmıştır. Bu belediyeler vergi ve prim borçlarını ödemeyerek finansman imkanı yaratmakta ve kamu mali disiplinin bozulmasına neden olmaktadırlar.

Belediyelerin kaynak artışında en önemli faktör merkezi idare bütçesinden aktarılan genel bütçe vergi payı olmuştur. Bu dönemde kaynak artışının yaklaşık olarak yarısı genel bütçe vergi payındaki artışlar yoluyla sağlanmıştır. Son olarak, 5779 sayılı Kanunla hem mahalli idarelere aktarılan paylar artırılmış, hem de dağıtım yöntemi değiştirilmiştir. 2008 yılı itibarıyla yüzde 49 seviyesinde olan genel bütçe vergi payı gelirlerinin toplam gelirler içerisindeki oranı 2009 yılı Eylül ayı itibarıyla yüzde 51 düzeyine yükselmiştir. Genel bütçe vergi payı gelirlerinin artırılması, belediyelerin merkezi idare gelirlerine bağımlılık düzeyini artırmıştır. Diğer taraftan, yeni pay dağıtım formülü belediyeler arasında ciddi eşitsizlikler ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Yukarıda belirtilen nedenlerle, Belediyelerin mali yapılarında kalıcı bir iyileşme sağlanması ve artan borç stokunun borçlanarak finanse edilmemesi için belediyelerin mali sorunlarının araştırılarak bir an önce alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi gerekmektedir.

2.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 24 milletvekilinin, dâhilde işleme rejiminin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/786)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye'nin ihracatında önemli bir yeri olan Dahilde İşleme Rejiminin uygulamasının ülke çıkarı açısından değerlendirilerek sistemin daha iyi hale getirilmesi, imalat sanayinin bütününün yararına olacak bir sistemin araştırılması amacıyla Anayasa'nın 98'inci ve İç Tüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince ekte yer alan gerekçe doğrultusunda Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Emin Haluk Ayhan                    (Denizli)

2) Oktay Vural                               (İzmir)

3) Mehmet Şandır                           (Mersin)

4) Erkan Akçay                              (Manisa)

5) Mustafa Kalaycı                         (Konya)

6) Süleyman Lâtif Yunusoğlu        (Trabzon)

7) Mustafa Enöz                             (Manisa)

8) Mehmet Günal                           (Antalya)

9) Reşat Doğru                               (Tokat)

10) Hasan Çalış                              (Karaman)

11) Metin Ergun                             (Muğla)

12) Ahmet Bukan                           (Çankırı)

13) Gürcan Dağdaş                        (Kars)

14) Süleyman Turan Çirkin            (Hatay)

15) Yıldırım Tuğrul Türkeş            (Ankara)

16) Ali Uzunırmak                         (Aydın)

17) Mehmet Akif Paksoy               (Kahramanmaraş)

18) Tunca Toskay                           (Antalya)

19) Atila Kaya                                (İstanbul)

20) Ümit Şafak                               (İstanbul)

21) Kürşat Atılgan                          (Adana)

22) Rıdvan Yalçın                          (Ordu)

23) Necati Özensoy                        (Bursa)

24) Akif Akkuş                              (Mersin)

25) D. Ali Torlak                            (İstanbul)

Gerekçe:

1999 yılında kapatılan Dahilde İşleme İzin Belgelerinde gerçekleşen döviz kullanım oranı %44 iken bu oranın 2009 yılında %60,1'e yükselmiştir. 1996 yılından önce döviz kullanım oranlarının %60 ile sınırlandırılmışken, 1996 yılından itibaren bu sınır %80'e yükseltilmiş ve ihracatın ithalata bağımlılığı giderek artmıştır. Ülkemiz ihracatının yarısını, ithalatının ise yüzde 15'ini oluşturan bu rejim kapsamında 1996-2009 arasında 382 milyar dolarlık dış ticaret gerçekleştirilmiştir. 2003-2009 döneminde bu kapsamda AB ülkelerinin payı ihracatta yüzde 58, ithalatta yüzde 54 olmuştur.

Dahilde İşleme Rejimi kapsamında yapılan ithalatta plastik ham maddeleri, demir çelik ürünleri, bazı makine aksamları gibi 25 GTİP’deki ürünler Dahilde İşleme Rejimi kapsamında yapılan ithalatın yarısını oluşturmaktadır. Bu ürünlerin Türkiye'de üretilebilmeleri durumunda cari açığımızın ve Dahilde İşleme Rejimine bağımlılığımızın önemli ölçüde azaltılabileceği de görülmektedir.

İhracatın ithalata bağımlılığı giderek artmaktadır. Küresel kriz ortamı ve ertesinde de bu durum değişmemiştir. 2009 yılında Dahilde İşleme Rejimi kapsamında 20,4 milyar dolarlık ithalat ve 46,3 milyar dolarlık ihracat yapılmıştır. Yani toplam ihracatın %45,4'ü dahilde işleme ile gerçekleştirilmektedir. Bir başka deyişle her 100 dolarlık ihracatın 45,4 doları ithal girdiyle gerçekleştirilmiştir. Bu oran sektör bazında incelendiğinde daha yüksek oranlarla ithal girdi kullanan sektörlerin olduğu görülmektedir.

1980'lerde terk edilen ithal ikameci politikalar, yerini ihracata dayalı kalkınma modellerine bıraksa da, ihracat yapabilmek için giderek daha çok ithalata bağımlı hale gelindiği görülmektedir. Gümrük Birliği'nin bir sonucu olarak, yüksek gümrük vergilerine konu ürünlerin girdilerinin ülkemizde monte edilerek ya da işlenerek başta AB ve Serbest Ticaret Anlaşması yaptığımız ülkelere ihraç edilmesi, ithalata bağımlı üretim yapısını desteklemektedir.

KDV ve diğer vergi yükümlülüklerinin yurt içi üreticiler üzerinde olumsuz etkileri de Dahilde İşleme Rejimi sisteminde açığa çıkmaktadır. İhracatçı firmalarımız için ithalat yapmak, komşusundan almaktan çok daha ucuza gelmektedir. Ara mallar için KDV'nin kaldırılması veya tecil terkin sisteminin yurt içi üretimi destekleyecek şekilde yaygınlaştırılması için gerekli olan çalışmaların da yapılmasında fayda görülmektedir.

Sistem her ne kadar ihracatçılarımızın uluslararası piyasa fiyatları ile mal teminini sağlamak amacını gütse de, ithal edilen ürünlerin ihraç edilen mamul bünyesinde kullanılıp kullanılmadığının tespitinin çok zor olduğu ve piyasa bozucu etkilerinin olabileceği düşünülmektedir. Bu etkilerin nasıl giderilebileceğinin de araştırılması önemli görülmektedir. Bir malın Türkiye'den teminini mümkün kılacak bir sistemin uygulanması gerekliliğine işaret etmek zorundayız.

Yukarıda da anlatılmaya çalışıldığı üzere, Dahilde İşleme Rejiminden firmalar tek tek yararlansalar da ülkemizin genel menfaatleri açısından da konunun tüm etkilerinin incelenmesi ve sistemin daha faydalı olabilmesi için olumsuz etkilerden arındırılması ve imalat sektörlerimizin tümünün faydasına olacak şekilde neler yapılabileceğinin araştırılması gerekmektedir. Ayrıca, Dahilde İşleme Rejimi ile ilgili Gümrük Müsteşarlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı ve İhracatçı Birlikleri arasındaki koordinasyonun da daha iyi nasıl sağlanabileceğinin incelenmesi de yararlı olacaktır. Türkiye'nin ihracatında önemli bir yeri olan Dahilde İşleme Rejiminin uygulaması bazı sektörlerin olumsuz etkilere maruz kalmasına neden olmaktadır. Konunun ülke çıkarları açısından değerlendirilerek, imalat sanayinin bütününün yararına olacak bir alternatif sistemin araştırılması için bir Araştırma Komisyonu kurulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

3.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 23 milletvekilinin, serbest bölgelerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/787)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Serbest bölgeler ekonomide meydana gelen olumsuzlukların etkilerini çok ciddi bir biçimde hissetmiştir. Ticaret hacminde başlayan düşüş, serbest bölgelerden beklenen faydanın sağlanmasını engellemiştir. Bu nedenle serbest bölgelerin karşılaştığı sorunların araştırılarak, bir an önce alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci ve İç Tüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince ekte yer alan gerekçe doğrultusunda Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Emin Haluk Ayhan                    (Denizli)

2) Oktay Vural                               (İzmir)

3) Mehmet Şandır                           (Mersin)

4) Erkan Akçay                              (Manisa)

5) Mustafa Kalaycı                         (Konya)

6) Süleyman Latif Yunusoğlu        (Trabzon)

7) Reşat Doğru                               (Tokat)

8) Mustafa Enöz                             (Manisa)

9) Mehmet Günal                           (Antalya)

10) Hasan Çalış                              (Karaman)

11) Metin Ergun                             (Muğla)

12) Ahmet Bukan                           (Çankırı)

13) Necati Özensoy                        (Bursa)

14) Gürcan Dağdaş                        (Kars)

15) Süleyman Turan Çirkin            (Hatay)

16) Yıldırım Tuğrul Türkeş            (Ankara)

17) Mehmet Akif Paksoy               (Kahramanmaraş)

18) Tunca Toskay                           (Antalya)

19) Ali Uzunırmak                         (Aydın)

20) Ümit Şafak                               (İstanbul)

21) Akif Akkuş                              (Mersin)

22) Rıdvan Yalçın                          (Ordu)

23) Atila Kaya                                (İstanbul)

24) D. Ali Torlak                            (İstanbul)

Gerekçe:

3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu 15 Haziran 1985 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye serbest bölgelerinde üretim, depolama ve ticaret gibi pek çok işlem gerçekleştirilebilmektedir. Yatırımcılar kendi işyerlerini yapabilmekte ve arazi satın alabilmektedirler. Serbest bölgelerde kiralanabilecek ofis, atölye ve depolar bulunmakta, yerli ve yabancı firmalar faaliyet gösterebilmektedir.

Serbest Bölgeler Kanunu kapsamında 20 serbest bölge faaliyette bulunmaktadır. Akdeniz Bölgesi'nde Mersin, Antalya, Adana-Yumurtalık Serbest Bölgeleri; Ege Bölgesi'nde Ege, İzmir Menemen Deri ve Denizli Serbest Bölgeleri; Marmara Bölgesi'nde İstanbul Atatürk Havalimanı, İstanbul Deri ve Endüstri, İstanbul Trakya, Avrupa, Bursa, Kocaeli ve ar-ge ile yüksek teknoloji üretimi üzerine TÜBİTAK-Mam Serbest Bölgeleri; Doğu Anadolu Bölgesi'nde Erzurum'da Doğu Anadolu Serbest Bölgesi; Karadeniz Bölgesi'nde Trabzon, Rize ve Samsun Serbest Bölgeleri; İç Anadolu Bölgesi'nde Kayseri Serbest Bölgesi; Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde Mardin ve Gaziantep Serbest Bölgeleri faaliyetleri sürdürülmektedir.

Serbest bölgelerde, 2008 yılı sonu itibarıyla 24,6 milyar ABD Dolarına ulaşan yıllık ticaret hacmi 2009 yılı sonunda 17,8 milyar dolara düşmüştür. Türkiye'nin 250 milyar dolar düzeyindeki dış ticaret hacmi dikkate alındığında, toplam dış ticaretin yaklaşık % 7-8’lik bir kısmına ulaştığı görülmektedir.

Serbest Bölgeler üretim ve istihdama da katkılarda bulunmaktadır. 2009 yılı sonu itibarıyla 598'i yabancı olmak üzere, 3.318 kullanıcı firma faaliyet göstermektedir. Şubat 2010'da ise bir önceki yılın aynı dönemine göre faaliyet ruhsatlarında yüzde 5,2 azalma olduğu görülmektedir.

2002 yılında 28.750 olan serbest bölgelerdeki istihdam 2008 yılında 51.000'e, 542 olan yabancı sermayeli firma sayısı 598'e, üretici firmaların sayısı ise 495'den 811'e yükselmiştir. 2009 yılı sonu itibariyle toplam ticaret hacmi ise bir önceki yıla göre yüzde 27,8 oranında azalarak 17,8 milyar ABD Dolarına gerilemiştir. Serbest bölgelerdeki istihdam ise 38.916'ya kadar gerilemiştir.

Ekonomide yaşanan olumsuz gelişmelerin bugün serbest bölgelere de yansıdığı görülmektedir. Ticaret hacminde meydana gelen gelişmeler sonucunda serbest bölgelerdeki ticaret hacmi 2009 yılında bir önceki yıla göre yüzde 27,8 azalmıştır.

Açıklanan bu nedenlerle:

Bir taraftan ekonomide yaşanan olumsuz gelişmelerin serbest bölgeler üzerinde yarattığı etkileri, diğer taraftan bu bölgelerden yapılan ihracatın ithalattan az olması nedeniyle ülke üzerinde yaptığı etkilerin incelenmesi ve serbest bölgelerin karşılaştığı sorunların araştırılarak, bir an önce alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi gerekmektedir.

4.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 21 milletvekilinin, özelleştirme uygulamalarındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/788)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizdeki özelleştirme uygulamalarının öncesi ve sonrasında yaşanan olumsuzlukların araştırılması, değer tespiti ve ihale bedellerinde yapılan yanlışlıkların belirlenmesi, özelleştirmeden kaynaklanan ekonomik ve45 sosyal sorunlar ile özelleştirme gelirlerinin nasıl değerlendirildiğinin tespiti, uygulamadaki eksikliklerin irdelenmesi ve çözüm yollarının belirlenmesi ile, yolsuzluk iddialarının araştırılması amacıyla, Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

1) Mehmet Serdaroğlu                    (Kastamonu)

2) Hasan Çalış                                (Karaman)

3) Mehmet Şandır                           (Mersin)

4) Oktay Vural                               (İzmir)

5) Alim Işık                                    (Kütahya)

6) Ahmet Duran Bulut                    (Balıkesir)

7) Reşat Doğru                               (Tokat)

8) Akif Akkuş                                (Mersin)

9) İsmet Büyükataman                    (Bursa)

10) Ali Uzunırmak                         (Aydın)

11) Mithat Melen                            (İstanbul)

12) Durmuşali Torlak                     (İstanbul)

13) Atila Kaya                                (İstanbul)

14) Ümit Şafak                               (İstanbul)

15) Mehmet Ekici                           (Yozgat)

16) Muharrem Varlı                       (Adana)

17) Murat Özkan                            (Giresun)

18) Süleyman Nevzat Korkmaz      (Isparta)

19) Recep Taner                             (Aydın)

20) Kadir Ural                                (Mersin)

21) Ahmet Bukan                           (Çankırı)

22) Süleyman Latif Yunusoğlu      (Trabzon)

Gerekçe:

Özelleştirme; üretimi, yatırımı, dış ticareti, altyapıyı, sanayileşmeyi, teknolojiyi, kalkınmayı, başka bir ifadeyle ülkenin özellikle geleceğini yakından ilgilendiren önemli bir konudur. Ve 1980'den itibaren de ülke gündemindedir. Ancak özelleştirme ülkemizde yeterince incelenmemiştir.

Ülkemizde yapılan özelleştirme uygulamaları, yönteminden rayiç bedeline ve belirlenen değerine, alıcıların yerli-yabancı olmasından, istihdamı daraltmasına, gelirlerinin bütçeye yama yapılmasına kadar hemen hemen her dönemde, tartışma konusu olmuş, özelleştirme uygulamalarında özellikle yolsuzluk ve yandaşlara yok pahasına peşkeş çekildiği iddiaları ayyuka çıkmıştır. Özelleştirme uygulamalarından kaynaklanan çok sayıda usulsüzlük bulunduğu haberleri zaman zaman gazete manşetlerinde yer alırken, Anayasa Mahkemesi kararlarına da konu olmuştur.

Uygulanan özelleştirme politikalarının en sakıncalı yönü, ne pahasına olursa olsun anlayışıyla hareket edilerek, keyfi davranılmasıdır. Yerli yabancı ayırımı iyi yapılmadan, stratejik özelliklerine bakılmadan yapılan özelleştirmeler çok daha büyük sorunları, sıkıntıları beraberinde getirmiştir. Stratejik tesislerin özellikle yabancılara satışı ise, başlı başına bir araştırma konusu olmalıdır.

Özelleştirme uygulamalarının maddi boyutunun yanı sıra, özelleştirilen kurumlardaki, çalışanların durumu da ülke gündeminin başında gelen konulardan biridir. Buna en yakın örnek Tekel işçilerinin durumudur. Özelleştirilen kuruluşlarda çalışan işçi ve personelin durumu kıdem ve ihbar tazminatları, sosyal yardım zamları, diğer kamu kurumlarına devredilmeleri gibi, konularda mağdur edilmemeleri son derece önemlidir.

Özellikle son yıllarda yapılan özelleştirme uygulamalarının ardından, özelleştirilen kurumlardaki personelin 4/C statüsüne alınması ayrı bir mağdur kesim yaratmıştır. Özelleştirilen kurum ve kuruluşlardaki personelin diğer kurumlara kadrolu geçirilmesi gerekirken, ne işçi ne de memur statüsü taşımayan 4/C’li personel sosyal hakları özlük ve maaşları bakımından hak gaspına uğramaktadırlar.

İşte tüm bu nedenlerle Ülkemizdeki özelleştirme uygulamalarının öncesi ve sonrasında yaşanan olumsuzlukların araştırılması, değer tespiti ve ihale bedellerinde yapılan yanlışlıkların belirlenmesi, özelleştirmeden kaynaklanan ekonomik ve sosyal sorunlar ile özelleştirme gelirlerinin nasıl değerlendirildiğinin tespiti, uygulamadaki eksikliklerin irdelenmesi ve çözüm yollarının belirlenmesi ile, yolsuzluk iddialarının araştırılması amacıyla, Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulması gerekmektedir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının iki tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

B) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mehmet Ali Şahin’in, Suriye Halk Meclisi Başkanının vaki davetine icabetle, Suriye’ye resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1232)

                                                                                                               22.06.2010

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mehmet Ali Şahin'in, Suriye Halk Meclisi Başkanı Mahmoud Al Abrash'ın vaki davetine icabetle Şam'da düzenlenecek olan İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliği (İKÖPAB) Olağanüstü Konferansı'na katılmak üzere, Suriye'ye resmi ziyarette bulunması hususu Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun'un 9. Maddesi uyarınca Genel Kurul'un tasviplerine sunulur.

                                                                                                         Mehmet Ali Şahin

                                                                                                 Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                 Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

2.- AB Uyum Komisyonu Başkanı Yaşar Yakış’ın, Gürcistan Başbakan Yardımcısı Giorgi Baramidze’nin vaki davetine icabetle, Gürcistan’ın Tiflis kentinde düzenlenecek olan Gürcistan’ın Avrupa Yolu Konferansına katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1233)

                                                                                                               22.06.2010

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

AB Uyum Komisyonu Başkanı Yaşar Yakış'ın, Gürcistan Başbakan Yardımcısı Giorgi Baramidze'nin vaki davetine icabetle, 15-17 Temmuz 2010 tarihlerinde Gürcistan'ın Tiflis kentinde düzenlenecek olan "Gürcistan'ın Avrupa Yolu Konferansı"na katılması hususu Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun'un 9. Maddesi uyarınca Genel Kurul'un tasviplerine sunulur.

                                                                                                         Mehmet Ali Şahin

                                                                                                Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                 Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Başbakanlığın Anayasa’nın 92’nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır. Önce okutup işleme alacağım, sonra da oylarınıza sunacağım.

Başbakanlık tezkeresini okutuyorum:

3.- Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü bünyesinde Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının 5 Eylül 2010 tarihinden itibaren bir yıl daha UNIFIL Harekâtına iştirak etmesi hususunda Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca Hükûmete izin verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1229)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 11 Ağustos 2006 tarihinde kabul ettiği 1701 (2006) sayılı Karar ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5/9/2006 tarihli ve 880 sayılı Kararı ile bir yıl için verdiği izin çerçevesinde, Türkiye, Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü (UNIFIL)'ne Silahlı Kuvvetleri unsurlarıyla katkı sağlamıştır. Söz konusu iznin süresi son olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23/6/2009 tarihli ve 940 sayılı Kararıyla 5 Eylül 2009 tarihinden itibaren bir yıl uzatılmıştır.

Türkiye UNIFIL kara harekâtına ve Deniz Görev Gücüne yaptığı katkılarla barışı koruma harekâtının etkin biçimde icrasında önemli bir işlev üstlenmiş, böylece gerek Birleşmiş Milletler sistemi içinde, gerek bölgesel ve küresel ölçekte görünürlüğünün artmasını ve sahip olduğu saygın konumun pekişmesini sağlamıştır. Türkiye'nin UNlFIL'e katılımı, bölgede barış ve istikrarın korunmasına yönelik politikasının sürdürülmesine önemli katkıda bulunmuştur.

UNIFIL'in görev süresi 31 Ağustos 2010 tarihinde sona erecek olup, görev süresinin 31 Ağustos 2010 tarihinden sonraki dönem için yenilenmesi yönünde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından bir kararın kabul edilmesi beklenmektedir.

Lübnan'daki siyasi ortam ile güvenlik ortamının ülkedeki askerî unsurlarımızın görevlerini sürdürmeleri bakımından uygun olduğu düşünülmektedir.

Bu hususlar ışığında ve Lübnan makamlarının doğrudan talepleri ve bölgedeki güvenlik koşulları da dikkate alınarak, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin UNIFIL'in görev süresinin uzatılması yönünde karar alması durumunda; hudut, şümul ve miktarı Hükümetçe belirlenecek Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının, 1701 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı ve 880 sayılı TBMM Kararıyla tespit edilen ilkeler kapsamında 5 Eylül 2010 tarihinden itibaren bir yıl daha UNIFIL harekâtına iştirak etmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükümet tarafından yapılması için Anayasa'nın 92 nci maddesi uyarınca izin verilmesini arz ederim.

                                                                                                      Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                                Başbakan

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi üzerinde İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre görüşme açacağım. Gruplara, Hükûmete ve şahsı adına 2 üyeye söz vereceğim.

Konuşma süreleri gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakika, şahıslar için de onar dakikadır.

Şimdi ilk söz, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’a ait.

Buyurunuz Sayın Kaplan.

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biliyoruz, Türkiye, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin yedek üyesi ve son zamanlarda özellikle yurt dışına asker gönderilmesi konusu sık sık gündeme geliyor. En tartışmalı yurt dışına asker gönderme konusunu da 1 Mart tezkeresi nedeniyle Mecliste yaşanan tartışmalardan biliyoruz. Amerika’nın Irak’a müdahalesi nedeniyle yapılan tartışmalar hâlâ belleklerdedir. Irak’a barış adına giden güçlerin, Birleşmiş Milletler güçlerinin demokrasi ve özgürlük iddiasıyla gittikten sonra yaşanan tahribat ve bugün dahi yaşanan istikrarsızlık ortadadır.

Şimdi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 11 Ağustos 2006 tarihinde kabul ettiği 1701 sayılı Karar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5/9/2006 tarihli ve 880 sayılı Kararı ile bir yıl için verdiği izin çerçevesinde, Türkiye, Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü (UNIFIL)’ne silahlı kuvvetler unsurlarıyla katkı sağlamış. Söz konusu izin süresi de 5 Eylül 2009’dan sonra tekrar uzatıldı ama burada dikkati çekmek istiyorum: Hangi gerekçeyle gönderiyoruz? “Türkiye UNIFIL kara harekâtına ve Deniz Görev Gücüne yaptığı katkılarla barışı koruma harekâtının etkin bir biçimde icrasında önemli bir rol üstlenmiştir.” deniyor.

Öncelikle Hükûmetin kendi içinde, ülkesinde barışı tesis etmesi gerekir ki barışı başka ülkelerde tesis etme yoluna başvurabilsin. Kendi ülkesinde kendi barışını sağlayamayan bir Hükûmetin dışarıya asker göndermesini, -aynen Soros’un deyimiyle- Türkiye'nin sanki en büyük ihraç kalemi ordu, askermiş gibi bir anlayışla yönetilmesini kabul etmemiz mümkün değildir.

Türkiye Somali’ye de asker göndermişti biliyorsunuz geçmiş tarihlerde. Orada komutanlık yapanlar, orada yaşadıkları otoriterliklerini gelip Türkiye’de faşizan darbeci dikta anlayışlarının havasında sürdürdüler. O dönemin komutanlarının gelip Somali’de yaptıklarının beterini Türkiye’deki vatandaşlarına reva görür bir yaklaşım içinde uygulamalarını merak edenler Ergenekon dosyalarına bakarlarsa çok iyi tespit edecekler.

Şimdi, Afganistan’a da, elbette ki tarihsel bağlarımızın olduğu Afganistan’a da çok büyük bir birlikle Türkiye asker göndermiş durumda. Bosna-Hersek’te de aynı durum yaşandı. Yugoslavya’daki iç çatışmalardan sonra Yugoslavya adım adım parçalanmaya gittiği zaman öyle bir tablo vardı ki Yugoslavya’da, Hırvatlar Katolik’ti Sırplar Ortodoks’tu, bakıyorsunuz mezhep olarak birbirine giriyorlardı; Boşnaklar Müslüman’dı Sırplar Hristiyan’dı, bakıyorsunuz dinsel olarak birbirine giriyorlardı. Arnavutlar ayrı bir yerde, Sırplar ayrı bir yerde, Kosova ayrı bir yerde… İşte, orada faşist milislerin, milis Ramboların, sivil milis Ramboların başladığı cinayetler bir anda o ülkeyi öyle bir parçalamaya getirdi ki şimdi Yugoslavya eşittir Hırvatistan, Slovenya, Bosna-Hersek, Sırbistan, Kosova, Makedonya, altı tane saydım.

Arkadaşlar, Avrupa’nın göbeğinde, NATO, Birleşmiş Milletlerin müdahale ettiği bir sürece Türkiye asker göndermişti. Avrupa’nın gözleri önünde bunlar yaşandı, katliamlar yaşandı. Avrupa’nın gözleri önünde Birleşmiş Milletler, Bosna-Hersek, Adhoc uluslararası mahkemesini kurdu.

Yine, Avrupa, gelişmiş Avrupa’nın gözleri önünde insanları katlediliyorlardı, etnisitelerinden, dillerinden, dinlerinden, mezheplerinden dolayı.

Evet, bu travmaları Avrupa yaşadı. Avrupa’nın tarihi travmalar açısından aslında daha derinlere de gidebilir. 1600’lü yıllarda Katoliklerin Paris’te bir gecede yüz binlerce Protestan’ı katlettiği günlere doğru giderseniz, dünyada bu tür çatışma zeminlerinin asla eksik olmadığını görürsünüz.

Peki, Türkiye, Afganistan, Bosna ve -sanki dünyanın güvenliği Türkiye’den soruluyor- çok geçmişte de Kore’ye asker göndermişti. Geçenlerde Sayın Cumhurbaşkanı, Kore’ye gitmişti, Güney Kore’de şehitliğimizi ziyaret etmişti ve bakıyorsunuz, Zelandalılar geliyor, Çanakkale’de, orada şehitliklerini ziyaret ediyorlar, kendi anlamlarında.

Yani, Türkiye dünyanın jandarması mı arkadaşlar? Bu ülkenin bütçesini, bu ülkenin parasını, bu ülkenin imkânlarını, bu ülkenin benzinini, bu ülkenin mermisini, bu ülkenin topunu, sen ki ülkene harcayamıyorsan, Afganistan’da hava haritalarıyla maden taraması yapmış Amerika’nın 1 trilyon dolar rezerv bulduğu madenlerin bekçiliği görevi bize mi düşüyor?

Bakın, yakın bir yere dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Biliyor musunuz, 95’ten bu yana Kuzey Irak’ta Duhok yakınlarında 2 bin askerimiz 50 tane de tankımız var, Kanimasi’de de 20 tane tankımız, bin tane askerimiz var 95’ten bu yana, biliyor musunuz? Orada yaşıyorlar yani 95’ten bu yana Kuzey Irak’ta çatışma bölgelerinde birliklerimiz var arkadaşlar, tanklarımız var, tugayımız var yani gerçekten şöyle dönüp baktığımız zaman bütün bu yükü, bütün bu ülkenin yükünü illaki asker üzerinden götürüp silah tüccarlarının yeni model silahlarını alacak pazarları genişletmek bu ülkenin ne kadar çıkarınadır? Lübnan’a -200 veya 400- göndereceğimiz bir birliğin temsilî olarak orada bulunmasının elbette ki barışa çok fazla katkı sunmayacağını hepimiz biliyoruz. Bu birliklerin Afganistan’da çok daha yüksek olduğunu biliyoruz.

Hâl böyleyken bu ülkenin dünyaya barışı getirebilmesi için önce kendi ülkesinde barışı tesis etmesi lazım. Bu ülkede barış tesis edilene kadar, bu ülkenin içinde kardeş kanı dökülmeyene kadar, bu ülkenin içinde birlik ve bütünlük sağlanana kadar tek bir askerimizin dışarıya gönderilmesine partimiz buradan onay vermeyecektir, vermiyoruz. Bu duygularla buna karşı olduğumuzu ifade ediyoruz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Behiç Çelik.

Buyurunuz Sayın Çelik. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 16 Haziran 2010 tarih 2657 sayılı Başbakanlık Yazısı Eki Bakanlar Kurulu Prensip Kararı doğrultusunda Anayasa’mızın 92’nci maddesi uyarınca, Lübnan’da barışın sağlanması ve işlevlerin yerine getirilmesi amacıyla  Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının anılan ülkede kurulu UNIFIL Birleşmiş Milletler geçici görev gücü bünyesinde icra etmekte olduğu görevlerine 31 Ağustos 2010 tarihinden itibaren bir yıl daha devam etmesine dair izin talebi için Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, genelinde Orta Doğu ve özelinde Lübnan, Mısır, İsrail deyince akla hemen çözümsüzlük, şiddet, kan, katliamlar gelmekte, içine gireni de girdabına çekerek boğmaya başlamaktadır.

Dört yüz bir yıl Osmanlı egemenliğinde kalan Orta Doğu, tarihinin kaydettiği en sakin barış asırlarını yaşamış, huzur ve sükûn dönemini idrak etmiştir. Osmanlı egemenliğinin ortadan kalkmasıyla birlikte Orta Doğu, Balkanlar ve Kafkasya kaos ve karmaşa ortamına girmiş ve hâlâ kan ve göz yaşının aktığı coğrafyalar olarak insanlığın önündedir.

2 Kasım 1917’de İngiliz Hükûmetince Yahudilerin Filistin’de bir yurt kurmalarını sağlayan meşhur Balfour Deklarasyonu açıklanmıştır. Bu tarihten sonra bölgeye akın akın gelen Yahudi gruplar yerleşmeye başlamışlardır. 1947 yılında Filistin topraklarının bir bölümünün Birleşmiş Milletler kararıyla kendilerine verildiğini iddia ederek taksim etmeye başlayan Yahudiler, 1948 yılında bağımsız İsrail devletini ilan ediyorlar ve söz konusu bölgede bitmeyen kavga böylece başlamış oluyor. Tarihi okumak, anlamak, dersler çıkarmak, ikaz etmek bir aydının, devleti ve milletine karşı sorumluluk duyan herkesin önemli bir görevidir. Millî bekaya dönük tehditlerin iyi anlaşılması için Balfour Deklarasyonu sonrasında döndürülen dolapların farkında olmak gerekmektedir. 1916 Sayks-Piko Anlaşması, İngiliz ve Fransızların gizli Orta Doğu paylaşım planıdır. Adı “barış” olan Paris Konferansı, Orta Doğu ve Osmanlı coğrafyasının işgal, himaye, nüfuz alanlarını belirlemiştir. İlaveten, dönemin Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Wilson’ın şer planı da yedi düvelin malumudur.

İşte, bugün “Acaba malum güçler Türkiye için ne gibi hazırlıklar yapıyorlar?” bunu sorgulamamız gerekir. Türkiye’nin parçalanması, bölünmesi yönünde hainane projelerini hayata geçirmek için aktivitelerini artırırken, devlet kendisine yönelen bu tehdidi ne ölçüde algılayabilmektedir? Yoksa uyuyor muyuz? Yoksa yerli iş birlikçilerin gemi azıya aldıkları bir dönemde miyiz? Türkiye’de Türklere Filistinli muamelesi yapacak sapkınlar mı türetiliyor? Bu soruların cevabını aklımızın bir köşesinde yüz yıl önceki ihanet kumpası çerçevesinde tutuyoruz.

Değerli milletvekilleri, Filistin, İsrail, Lübnan bölgesi Orta Doğu’nun kalbinde kıtalar arası bir düğüm noktasıdır. Semavi dinlerin ve uygarlıkların merkezi, beşiğidir. Aynı zamanda, petrolün ve doğal gazın çıktığı ya da doğal gaz ve petrolün çıktığı alanların hemen yanı başındadır. İsrail-Arap kavgasının çözümsüzlükleri burada bölgeye damgasını vurmaktadır.

Bu ihtilafın bir ikincil boyutu İsrail ile Lübnan arasındaki çatışmalardır. Lübnan aslında farklı inanç gruplarının, dinlerin, etnik grupların dehşet dengesi içinde bir arada yaşadığı bir ülkedir. Bu coğrafyada tıpkı Gazze’de olduğu gibi “İmdat!” çığlıkları yükselmiş, iş birlikçilerin, ajanların, operasyonların, terörün, cinayetlerin merkezi hâline gelmiştir.

Dört yıl önceki burada başlayan Hizbullah-İsrail savaşı İsrail için bir anlamda yenilgiyle sonuçlanmıştır. İlk kez İsrail, Lübnan’da kendini karşılayacak bir direnişin acı tadını da tatmış oluyor. Daha önce belirttiğimiz gibi yerleşim birimleri ve Beyrut da İsrail saldırıları sonucunda altyapısıyla birlikte çökmüş ve ülke 4 milyon nüfusuyla harabe hâline dönmüştür. 1 milyon insan evini barkını terk etmiştir.

Bu yıkıma rağmen Lübnan sınırının İsrail için ölümcül etkilerinin olacağı endişesi muhtelif çevreleri rahatsız etmiş ve acil çözüm yoluna gidilmesi yönünde diplomatik faaliyetlere hız verilmiştir. Girişilen çabalar sonucunda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 11 Ağustos 2006 günü, bahsettiğimiz kararını alarak çatışmayı durdurmuştur. Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücünün bölgede kuvvetli temsili istenirken, otuza yakın ülkenin katılımı sağlanmış ve birliklerin Güney Lübnan’daki önceden belirlenmiş olan tampon alana yerleşmesi sağlanmıştır.

Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü temel olarak bölgede çatışmanın durdurulmasını, İsrail’in Güney Lübnan’dan çekilmesini de sağlamış olacaktır. Bu arada İsrail’in sınır güvenliği de sağlanmış olacaktır. Ayrıca, ek olarak, 1701 sayılı Karar’ın tüm yönleriyle uygulanmasını sağlayacak olan UNIFIL’e, mevcut görev yönergesine ek görevler de bu vesileyle tevdi edilmiştir. Doğal olarak en önemli görevi, çatışmaların durdurulmasını gözlemlemek, sağlamak, İsrail kuvvetleri Lübnan’dan çekilirken, Lübnan silahlı kuvvetlerinin Mavi Hat boyunca olan bölgeler dâhil, bütün Güney Lübnan’a konuşlanmasına nezaret etmek ve destek vermek, bu konudaki faaliyetlerini İsrail ve Lübnan hükûmetleriyle koordine etmek, sivillere insani yardım ulaştırılmasında ve yerlerinden olmuş kişilerin gönüllü ve güvenlik içinde geri dönüşlerine yardımcı olmak, tampon bölgenin oluşturulması için atılacak adımlarda yine Lübnan ordusuna yardımcı olmak, Lübnan Hükûmetinin talebi üzerine Lübnan’ın sınırlarının ve diğer giriş noktalarının silah veya bağlantılı maddelerin girişine karşı güvenlikli hâle getirilmesine yardımcı olmak; bunun yanı sıra UNIFIL, birliklerinin konuşlu bulunduğu alanlarda ve yeteneklerinin elverdiğini değerlendirmesi hâlinde, operasyon sahasının çatışma amaçlı faaliyetler için kullanılmamasını sağlamak üzere gerekli bütün tedbirleri almak ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi görev yönergesi altında yürüttüğü faaliyetleri engellemeye dönük teşebbüslere güç kullanarak karşı koymaya, Birleşmiş Milletler personelini, tesislerini korumaya ve personelin, insani yardım çalışanlarının güvenliğini ve hareket özgürlüğünü teminat altına almaya, ani fiziki şiddet tehdidi altında bulunan sivilleri koruyama yetkili kılınmıştır. Temel amacı Lübnan ve İsrail arasındaki istikrar ortamının sürmesine katkıda bulunmak olan Birleşmiş Milletler Görev Gücünün temel işlevi, Lübnan Hükûmetinin egemenliğinin tüm ülke sathında tesisinde ve Güney Lübnan’daki güvenlik sorumluluklarını yerine getirmesinde Lübnan ordusuna yardımcı olmak olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1948, 1956, 1967 ve 1973 savaşları bölgede İsrail’in galibiyetiyle sonuçlanmıştı. Bu meyanda, İsrail’in Mısır ve Ürdün’le anlaştıkları da görülmektedir. Fakat 1987-1992 arasında Filistin’in intifada hareketi amacına ulaşarak İsrail’in Filistin’i tanımasını sağlamıştır.

Sonuç olarak 1994’te özerk Filistin devleti ilan edilmiştir ama hâlâ çözümsüzlük her sahada kendini hissettirmektedir. İsrailli devlet adamlarından Şimon Peres şöyle diyor: “Eğer İsrail ve Filistin meselesi çözülürse dünyada çözülemeyecek mesele yoktur.” Böyle diyor Peres. İsrail’in çözümsüzlüğü ne kadar istediğine de bu vesileyle Şimon Peres vurgu yapmış oluyor.

Saygıdeğer milletvekilleri, Sayın Başkan; şimdi, burası Genel Kurul ve arkadaşlarımız burada sanki kahve köşesindeymiş gibi sohbet ederek burada konuşulan meseleyi âdeta sabote ediyorlar. Ciddiyete davet ediyorum. Konuşacak olanlar dışarıya çıksın.

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Önüne bak sen, kimin ne yapacağına sen karar veremezsin!

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Ayıp! Ayıp!

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Buranın kuralları var. Buranın kuraları var Sayın Kafkas.

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Ben kuralları senden öğrenecek değilim!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Sayın milletvekilleri…

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Sizi terbiyeye davet ediyorum, terbiyeye davet ediyorum sizi.

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Sen terbiyeli ol! Sen terbiyeli ol önce!

BAŞKAN – Sayın Kafkas, deminden beri, lütfen...

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Böyle bir usul yok, böyle bir üslup yok!

BAŞKAN – Lütfen, kürsüde konuşan milletvekilimizi Genel Kurulda adaplı bir şekilde dinlemek, milletvekillerinin, Genel Kurula girmiş milletvekillerinin görevidir.

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Siz ikaz edebilirsiniz, onun hakkı değil!

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Konuşmacıya müdahale etme!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ya dinleyeceksiniz ya çıkacaksınız. Burası kahve köşesi değil, ya çıkacaksınız ya dinleyeceksiniz!

AGÂH KAFKAS (Çorum) – “Kahve köşesi” diyenler haksızlık yapıyor!

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Ne konuşuyorsun!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Evet, burasını kahve köşesine çevirdiniz! Böyle mi dinlenir? Hem de “Terbiyeli ol!” diyorsunuz. Sizin yaptığınız tavır, terbiyeli bir tavır mı? Size teessüf ediyorum! Müdahale edin adamınıza kardeşim!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Genel Kurula girmiş olan sayın milletvekillerinin Genel Kurul adabına uyacağı genel bir kuraldır. Bunu tekrar ve tekrar Başkanlık kürsüsünden benim söylememe gerek yoktur. Onun için, sayın milletvekillerinin kürsüdeki konuşmacı arkadaşlarımızı Genel Kurulun gerektirdiği nezaket ve nezahet içinde dinlemelerini rica ediyorum.

Buyurunuz Sayın Konuşmacı, devam ediniz.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, ne yapılırsa yapılsın Orta Doğu’da gördüğümüz kadarıyla kalıcı barışın sağlanması istenmemektedir. Yaratılan kaotik ortam devam ettirilecek gibi gözüküyor. Yakın geçmişte inanılmaz zulümler altında inim inim inleyen Irak, bunun diğer acıklı bir örneğidir. İnsan kanının oluk oluk aktığı, 1 milyonu aşkın Iraklının hayatını kaybettiği bu ülke işgalciler için yüz karasıdır. Bu konuda rolünü oynaması gerekenlerin, iş yapması gerekenlerin işini yapmaması nedeniyle de onlar açısından yüz karasıdır.

Tekrar bölgeye dönersek, bölgede 2002 yılında Filistin’e yönelik İsrail saldırısı sonucu 1.250 Filistinli öldürülmüştü. 2008 yılı sonunda da Gazze Şeridi’nde benzer bir vahşet yaşanmıştır. İnsanlığın âdeta basiretinin bağlandığı bu ilkellikler karşısında Türkiye vitrine oynamayı tercih etmiş, kurmaca Davos gösterileri ama gerçekte İsrail ile sarmaş dolaş ilişkiler, Irak’ta katledilen 1 milyonu aşkın Iraklının hukukunun dile getirilmemesi ya da dile getirilememesi, Mavi Marmara kepazeliği ve kaybettiğimiz 9 canımız, aynı gece İskenderun’da 6 şehidimiz… Bunlar cereyan ederken Türkiye’de devletin üst düzey yetkilileri olmadığı gibi, Başbakanın Şili’de gezide olduğu anlaşılmakta.

Son Şemdinli şehitlerinden sonra artık bu Hükûmetin meşruiyetini kaybettiği görülmektedir. Bu Hükûmet, Türk milletine hizmet etmemektedir. Bu iktidar, Büyük Orta Doğu Projesi’nin uygulayıcısıdır. Bu iktidar, bir ihanet ve yıkım projesi olan açılım projesinin âdeta ABD adına memurudur. Bu sebeple gerek Filistinliler gerekse Irak ve diğer Araplar nezdinde iş birlikçiliği ve teslimiyetçiliği kanıtlanmış Hükûmeti uyarıyoruz: İnsanları aldatmayın, kandırmayın, iğfal etmeyin ve tövbe ederek, Sayın Bahçeli’nin uyarılarını dikkate alın ya da istifa edin, sorumluluktan kurtulun.

Değerli arkadaşlar, Türk dış politikasının belirleyici unsurları, kendi coğrafyası, kültür ve uygarlığı, insan unsuru, direnç yeteneği, ekonomisi, inancı ve bunun gibi diğer değerlerdir. İktidar, tüm bunları elinin tersiyle iterek, “sıfır sorun” safsatası paralelinde tüm komşu ve yöre devletlerle Türkiye’yi ihtilaflı hâle getirmeyi becerebilmiştir. İran ile nükleer pazarlığa Türkiye’yle birlikte katılan Brezilya’nın yan çizmesiyle içine düştüğümüz vahim durumu takdirlerinize sunmak isterim.

Sanırım, Amerika Birleşik Devletleri’nden aferin almak için yapılan çırpınışların Türkiye'nin itibarında ne kadar aşınma meydana getirdiği de yakında halkımız tarafından da çok net bir şekilde görülecektir.

Biz, Hükûmetin sadece dış politikada, bu işle ilgili değil, örneğin, Ermenistan’la olan ilişkilerinde katettiği safahatı biliyoruz ve Ermenistan protokolleri, Azerbaycan’la aramızın açılmasına yol açmıştır. Ama bu arada Azerbaycan’la tekrar ilişki kurma çabaları bu sefer Ermenistan’la ilişkilerimizi daha da berbat hâle getirmiştir.

Hasmane tutumunu sürdüren Ermenistan’la tesis edilmeye çalışılan ilişkilerin altyapısı olmadığı için şimdi daha girift bir hâl aldığı herkesin malumudur ve diğer, Kıbrıs, İran, Amerika, AB ilişkilerimiz de çığırından çıkmış ve şu anda artık yeni bir dış politika yapıcı Türk siyasetçileri beklenmektedir.

Değerli arkadaşlar, burada aslında veciz bir söz aklıma geldi. Hükûmet için şöyle diyorum: “Başkalarının ruhu ile uykuya yatanlar ancak onların rüyasını görür.”

Değerli milletvekilleri, Lübnan’daki göreceli barışın tesisi yönünde gittiği her ülkede takdir hisleri uyandıran, vazifesinin fevkinde yüksek görev şuuruna sahip, namus ve şerefin timsali, savaşı lüzumlu oldukça kabul eden, onun dışında cinayet sayan ve belki de bu anlamda dünyada eşsiz, kahraman Türk ordusu üstün başarılara hep imza ata gelmiştir. Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü bünyesinde almış olduğu ve bugüne kadar başardığı görevden dolayı da kahraman ordumuza şükran hislerimi ifade etmek isterim.

Biz, Türk ulusu olarak her zaman ordumuzun arkasındayız. Türk ordusunun gücü Türk ulusunun gücüdür, Türk devletinin gücüdür.

Değerli arkadaşlar, Hükûmetin Türkiye Büyük Millet Meclisine tevdi etmiş olduğu tezkerenin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

…biraz önce de ifade etmiş olduğum hususlar da dikkate alınarak yeniden ele alınmasını Milliyetçi Hareket Partisi olarak fevkalade önemsiyoruz. Lübnan, bizim için yabancı değil, bize uzak bir bölge değil; Türkiye, ekonomisiyle ve bütün ilişkileriyle Lübnan’da daha etkin ve kalıcı bir rol oynayabilir. Bu yönde görüşlerimizi de Milliyetçi Hareket Partisi olarak müteaddit defalar ifade etmiştik.

Hükûmetin Meclisimize tevdi etmiş olduğu Bakanlar Kurulu prensip kararına olumlu baktığımızı, olumlu oy vereceğimizi ifade ediyor, hepinize en derin saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ederim. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çelik.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Onur Öymen. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Öymen.

CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (Bursa) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Lübnan’daki Birleşmiş Milletler askerî gücü UNIFIL’de bulunan askerî birliğimizin görev süresinin uzatılması hakkında Hükûmetin Meclise sunduğu tezkereyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, oradaki barış gücümüz nasıl bir ortamda görev yapıyor; Lübnan’ın durumu nedir, koşulları nelerdir; orada bu uluslararası barış gücü ne işe yarıyor; orada görev yapan askerî birliğimizin karşı karşıya bulunduğu riskler nelerdir, bu konularda kısaca yüce heyetinize bilgi vermek istiyorum.

Önce şunu hatırlatayım: Lübnan, 1948 yılından beri -2006 yılı da dâhil olmak üzere- tam 9 kere savaşlara, çatışmalara, iç savaşa, İsrail saldırılarına muhatap olmuştur. Bu çatışmalar sırasında 19 binden fazla insan hayatını kaybetmiştir. İsrail kuvvetlerinden de 1.400 kişi ölmüştür ve bazı İsrailli siviller de hayatlarını kaybetmişlerdir. Sadece 2006 yılındaki savaşta ölen insanların sayısı 1.500 kişidir ve bunların çoğu da sivillerden oluşmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, 2006 yılında İsrail’in Lübnan’a yaptığı saldırıdan sonra Hükûmet bir tezkere sunarak yüce Meclise, Türk Silahlı Kuvvetlerinin de Birleşmiş Milletler Barış Gücünde görev almasını önerdi. Bu Barış Gücü ne zaman oluşturulmuştu? 1978 yılında. 1978 yılından 2006 yılına kadar Türkiye'nin bu güçte görev almasına ihtiyaç duyulmamış, nedense 2006 yılında böyle bir ihtiyaç hissedilmiş. Biz şimdi bu konudaki görüşlerimizi açıkladık; o tarihte açıkladık, 2006 yılında açıkladık, daha sonra uzatma söz konusu olduğu zaman açıkladık. Orada söylediklerimizi tekrarlamayacağım. Ama oradaki tabloyu daha iyi görebilmemiz için bir iki unsuru hatırlatmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, İsrail’in saldırılarının sonucunda ortaya çıkan durum Lübnan’ı gerçekten perişan etmiştir. Bu demin sözünü ettiğim sürenin yirmi dokuz yılında 30 bin Suriye askeri Lübnan’da işgal gücü olarak bulunmuştur. Suriye’nin kontrolündeki Bekaa Vadisi’nde terörist kamplar oluşturulmuştur. PKK da Suriye’nin oradaki mevcudiyetinden yararlanarak o dönemde eğitimini Lübnan’ın Bekaa Vadisi’nde yapmıştır. O bölgede Suriye’nin 400 tankı bulunuyordu. Bu kadar ciddi çatışmaların odağı olmuştur.

Değerli arkadaşlarım, Lübnan’daki Barış Gücünün 12.341 personeli var, ama Kore Savaşı’ndan bu yana Birleşmiş Milletler Barış Gücünün dünyada en çok zayiat verdiği bölge orasıdır. Bugüne kadar Lübnan’da hayatını kaybeden Birleşmiş Milletler Barış Gücü mensuplarının sayısı 272 kişidir. Bu kadar büyük zayiat vermiştir.

Şimdi, oradaki fiili durum nedir? Fiili durum şudur: Bir tarafta İsrail var, ordusuyla, izlediği saldırgan politikalarıyla bunu biliyoruz. Bir tarafta Lübnan ordusu var. Lübnan ordusu gerçekten son derece zayıftır, kendi topraklarını koruma olanakları çok sınırlıdır. Ama Lübnan ordusuna paralel olarak ikinci bir ordu var, o da Hizbullah’ın ordusu ve Hizbullah’ın elinde olağanüstü bir güç var. 2006 yılında bu konuyu değerlendirirken yüce Mecliste, 14 bin Katyuşa roketine sahip olduğunu söylüyorduk Hizbullah’ın. Elimizdeki en son bilgilere göre Lübnan’ın içindeki Hizbullah örgütünün elindeki roket sayısı 40 bine ulaşmıştır. Bunların bir bölümü 29 kilometre menzilli Katyuşa 122 tipi roketlerdir. Ayrıca 100 tane gerçekten o bölge için uzun menzilli sayılacak roketleri vardır. İran yapısı Fajr-3, Fajr-5 roketlere sahiptir ve bu roketlerin menzili 75 kilometreye ulaşmaktadır ve şu anda Hizbullah’ın elindeki silahlarla Tel Aviv’i, Hayfa’yı vurmak mümkündür. Ayrıca uçaksavar sistemleri vardır, karadan havaya fırlatılabilecek omuzdan atılan füzeleri vardır, antitank sistemleri vardır, gemilere karşı kullanılabilecek füzeleri vardır. Şimdi, Hizbullah böyle bir örgüt ve Amerikan uzmanlarının hatta Savunma Bakanı Robert Gates’in açıklamalarına göre, dünyadaki bütün terör örgütleri içinde -onlar terör örgütü olarak ilan ediyorlar, bazı ülkeler bunu kabul etmiyor ama- dünyadaki bu tip örgütler içinde en ileri teknolojik silahlara sahip grup Hizbullah grubudur.

Şimdi, Hizbullah bir taraftan böyle bir askerî güce sahiptir -zaman zaman saldırılarda bulunuyor- bir taraftan da siyasi bir güç olarak ortaya çıkıyor. Hizbullah’ın da dâhil olduğu bir direniş ve kalkınma partisi grubu var Lübnan Parlamentosunda. Bu grubun Parlamentodaki temsil oranı yüzde 27,3’tür. Birçok Arap ülkesi Hizbullah’ı son derece tehlikeli bir örgüt olarak kabul etmektedirler. Mesela, bir Mısır savcısı, Mısır’da eylem yaptığı için 26 Hizbullah mensubunu tutuklamıştır, bunların bazıları hakkında idam cezası talebinde bulunmaktadır.

Siyasi görüş nedir? Hizbullah diyor ki, işte Başkanları Nasrallah -onların görüşüne göre- diyor ki: “Biz İsrail’in mevcudiyetine karşıyız. İsrail bir devlet olarak ortadan kaldırılmalıdır.” Ve aynı zamanda da her türlü uzlaşmaya karşı olduklarını söylüyorlar ve Lübnan’da bir İslam devleti kurmayı hedef aldıklarını açıklıyorlar.

Başka amaçları: Amerika’yı, Fransa’yı ve onların müttefiklerini Lübnan’dan kaldırmaktır, Lübnan’dan geriye göndermektir.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Hizbullah son olarak, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin İran’la ilgili, nükleer silah üretimiyle ilgili İran’ın, yaptırım kararını şiddetli bir dille eleştirmiştir, suçlamıştır.

Şimdi, bu genel tabloyu çizdikten sonra şunu hatırlatmak istiyorum: Biz, 2006 yılında Türkiye’den ilk defa böyle bir kuvvet gönderilmesi talep edildiği zaman bölgedeki tehlikelere işaret etmiştik, bir.

İkincisi: Bu Birleşmiş Milletler Barış Gücünün aslında ne İsrail saldırılarını durdurabildiğini ne de Lübnan’dan İsrail’e yönelik roket saldırılarını önleyebildiğini söylemiştik. Yani pek çok uzman, siyasetçi, bölgedeki başbakanlar -onların çeşitli demeçleri var, onları okursanız- diyorlar ki: Bu örgüt, bu Birleşmiş Milletler Barış Gücü maalesef hiçbir işe yaramamıştır. Birleşmiş Milletlerin çıkarttığı çeşitli kararlar var. Bu kararlarda bir taraftan bu Barış Gücünün yerleştirilmesi istenirken bir taraftan da Hizbullah’ın ve oradaki başka örgütlerin dağıtılması isteniyor. Ama Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin bu talebi bugüne kadar yerine getirilebilmiş değildir.

Şimdi, bölgede 2006 yılına nazaran, 2006 savaşından sonraki tabloya bakacak olursak tehlike azalmamıştır, artmıştır. Yani hem bir işe yaramayacak hem Lübnan’ın saldırılarını, Lübnan’dan gelen saldırıları durduramayacak hem İsrail’in saldırılarına mâni olamayacak ve 272 tane de kayıp verecek. UNIFIL böyle bir kuruluş. Şimdi, bu kuruluşun içinde Türkiye'nin konumu ne? Türkiye orada 495 asker bulunduruyor. Biz gittik, daha önceki Genel Başkanımız Sayın Baykal’la birlikte oradaki birliğimizi ziyaret ettik, Lübnan sınırına yakın bir yerdeki birliğimizi ziyaret ettik, askerlerimiz görevlerini üstün bir görev anlayışıyla yerine getiriyorlar, kendileriyle iftihar ettik. Ama şunu da ifade edeyim ki: Bir çatışma çıktığı zaman bizim askerlerimizin bulunduğu bölge en çok tehdide maruz bölgelerden biridir. Bizim birliğimizin bulunduğu bölgenin civarında, Güney Lübnan’da en son hava saldırısında İsrail tam 100 bin misket bombası atmıştır. Bu 100 bin misket bombasının her birinin içinden 50 ila 300 küçük bomba çıkmaktadır ve bu küçük bombalar daha sonra patlamaktadır ve bu misket bombalarının patlaması sonucunda çok sayıda insan hayatını kaybetmiştir. Bizim birliğimizin bulunduğu bölgenin civarında da bu tip bombaların bulunduğunu biliyoruz. Yani son derece tehlikeli bir durum. Peki, İsrail bu kadar saldırmış, Birleşmiş Milletler mensuplarını öldürmüş, bu saldırıların sonucu, daha doğrusu, Birleşmiş Milletler Barış Gücü mensupları hayatını kaybetmiş. Uluslararası kamuoyu ne yapmış? Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinden, İsrail’in bu saldırılarını durdurmak için bir ateşkes kararı kaç günde çıkmış? Değerli arkadaşlarım, tam otuz dört günde çıkmış. Otuz dört gün, Birleşmiş Milletler bu saldırıları durdurma kararı bile verememiş. Peki, kınama kararı çıkmış mı? Hayır, çıkmamış; aynen son, Mavi Marmara gemisine İsrail’in yaptığı hukuk dışı, insanlık dışı saldırı üzerine Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinden resmî bir kınama kararı çıkmadığı gibi.

Değerli arkadaşlarım, bu konunun ayrıntısına girmeyeceğim çünkü bunu ayrıca bu Mecliste görüşeceğiz, yüce Mecliste görüşeceğiz. Biz bu İsrail’in saldırısıyla ilgili bir Meclis araştırması önergesi verdik, bu önerge çerçevesinde görüşlerimizi anlatacağız. Yalnız, bunu şu vesileyle hatırlatmak istiyorum: Bizim Meclis olarak, Hükûmet olarak, kamuoyu kuruluşları olarak, sivil toplum örgütleri olarak yaptığımız çabalara rağmen uluslararası toplumun İsrail’in bu saldırılarına tepkisi çok sınırlı olmuştur. Son olarak Avrupa Parlamentosunda nispeten tatminkâr bir karar aldırdıysak da, bu kararın bağlayıcı bir tarafı yoktur ve İsrail de bağımsız bir uluslararası tahkikat komisyonu kurulmasını kabul etmemektedir. Yüce Meclisin oy birliğiyle kabul ettiği karardaki beklentilerimiz maalesef yerine getirilmemiştir. İsrail bir özür bile dilememiştir bugüne kadar, tazminat ödemeye yanaşmamıştır, tutukladığı gemileri de iade etmemiştir. Bu gemilerle ilgili olarak bazı soru önergeleri verdik. Onun ayrıntılarını açıklayacağız, yalnız şunu hatırlatayım ki size, orada 600’e yakın insanı taşıyan Mavi Marmara gemisinin Türk bandırasında olduğu sırada açık denize açılma ehliyetinin bulunmadığını, ruhsatının bulunmadığını öğrendik. Komor bandırasına geçilmesinin sebebi de, Komor’un daha alt düzeyde teknik yetenek talep etmesi olduğunu öğrendik. Yani bırakınız bölgedeki güvenlik riskini, bir de geminin gerekli teknik özelliklere sahip olmamasının doğurduğu bir risk de karşımızda var. Bu konuda Sayın Başbakana ben bir soru önergesi verdim dün. Ümit ediyorum ki tatminkâr bir cevap alırız. Aynı şekilde, Türk loydu da bu geminin sigortasını yapmamıştır, o da bir Yunan sigortasına verilmiştir. Bu vesileyle bunu da ifade etmek istiyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, Hizbullah’ın geliri ne kadar? Deminden beri Hizbullah’ın teknik ve siyasi özelliklerini, askerî yeteneklerini anlattık. Uluslararası kaynaklara göre Hizbullah İran’dan yılda 200 milyon dolarlık katkı almaktadır. Şimdi, karşımızdaki tablo budur ve bu tablonun özelliklerini de size anlattım.

Peki, bir şey daha sorayım: Bütün bu olumsuzluklara rağmen Türkiye orada asker bulunduruyor, Barış Gücünde asker bulunduruyor. Peki, Barış Gücünün komutasını hiç Türkiye almış mı, hiç üstlenmiş mi? Hayır üstlenmemiş. Bir kere bile bunun komutanlığını Türkiye’ye vermemişler. Kime vermişler? Efendim, şu sırada İspanyol komutanı komuta ediyor. İki defa Gana’ya veriliyor komutanlık, iki defa İrlanda’ya veriliyor, Finlandiya’ya veriliyor, Polonya’ya veriliyor, İsveç’e veriliyor. Belki biraz şaşıracaksınız, Fiji’ye bile komutanlık verilmiş, bölgenin en etkili devleti olduğunu söyleyen Türkiye’ye komutanlık vermek kimsenin aklına gelmemiş.

Peki, düşünebilirsiniz, evet, belki komutanlık verilmedi ama herhâlde bizden fazla asker bulundurduğu için bunlara komutanlık verilmiştir çünkü Kosova’da Türkiye’ye komutanlık verilmezken ileri sürülen gerekçe şuydu: “Komutanlığı daha çok asker bulunduran ülkelere veriyoruz.” Burada da öyle mi yapmışlar? Hayır. Bizim 495 askerimiz var, komutanlığı üstlenen İrlanda’nın 150 askeri var, İsveç’in 40 askeri var. 40 asker bulunduruyorsunuz komutayı alıyorsunuz, 495 asker bulunduruyorsunuz komuta yok sizde.

Şunu düşünebilirsiniz: Peki, o zaman hiç değilse belki oradaki Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bize verilmiştir çünkü orada Birleşmiş Milletlerin bir de deniz gücü var. Bakıyorsunuz, o komutanlık kime verilmiş? Fransa, İtalya, Almanya arasında paylaşılmış. Bunlar Türkiye’den daha büyük bir deniz gücüne mi sahip? Hayır, değil. Üstelik, bunlara ilaveten başka kime verilmiş Barış Gücünün deniz kuvvetlerinin komutanlığı orada? Belçika’ya verilmiş. Belçika gibi deniz gücü açısından Türkiye ile kıyaslanmayacak bir ülkenin orada komutanlığı var, bizim yok. Diyebilirsiniz ki “Canım, hiçbir şey olmaz ama en azından Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin temsilciliği verilmiştir.” Hayır, o da verilmemiş; onu da Fransa, İsveç ve Norveç paylaşmış.

Değerli arkadaşlarım, hem böyle bir katkıda bulunacaksınız hem de orada etkili bir rol oynayamayacaksınız, yani bu riskin değerlendirilmesi, komutanlığın gerektirdiği görevlerin yapılması konusunda Türkiye maalesef devre dışında.

Şimdi, niçin peki biz asker verdik, yani 1978 yılından beri aklımıza gelmemiş de 2006 yılında nasıl gelmiş? İşte, Sayın Başbakanın o tarihte, 28 Temmuz 2006’da verdiği bir demeç var: “Amerika, orada askerî güç bulundurmamızı istedi. Bunu olumsuz karşılamak, asker vermemek doğru olmazdı.” diyor. Yani, belli ki Amerika bizden böyle bir talepte bulunmuş ve biz de bunu yerine getirmişiz. Peki, Amerika’nın kendisi asker vermiş mi? Hayır, vermemiş. İngiltere vermiş mi? İngiltere de vermemiş. Mısır vermiş mi? Vermemiş. Peki, Orta Doğu’daki Arap ülkelerinden hangisi vermiş? Hiçbiri vermemiş. Yani, düşünebiliyor musunuz, bir Orta Doğu bölgesinde bir Birleşmiş Milletler Barış Gücü olacak ve bütün bölge ülkeleri içinde bir tek Türkiye'nin askeri olacak, Türkiye’den başka hiçbir ülkenin, bölge ülkesinin bu Barış Gücünde askeri yok.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, Amerika size ne diyor? “Lübnan’a gidin, orada riskli bir görevde Barış Gücüne asker verin.” Peki, aynı Amerika size ne diyor? “Türkiye sınırından saldıran Irak’taki terörist örgütle mücadele etmek için Irak topraklarına katiyen asker göndermeyin.” Yani biz, başkalarını savunmak için Lübnan’da, dünyanın başka yerlerinde, Afganistan’da asker bulunduracağız ama kendi ülkemize yönelik tehdidi engellemek için sınırlarımızın dışında asker kullanamayacağız.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, buna benzer konular yüce Mecliste daha önce de görüşülmüş. Özellikle Afganistan’a ilk defa asker göndereceğimiz zaman bu Mecliste çok ilginç tartışmalar, görüşmeler yaşanmış. Bunlardan sadece bir tanesini size hatırlatmak istiyorum: Çok değerli bir milletvekilimiz o zaman aynen şöyle diyor: “Türkiye'nin böyle bir olayın içinde sıcak savaşa girmesi -savaşa falan girdiği yok da yani savaş riski var anlamında- Türkiye’yi Asya’ya yabancı düşürecektir. Savaşın nereye varacağı belli değildir. Hükûmet, siyasi parti genel başkanlarını davet etti -demek o zaman böyle bir âdet varmış, siyasi parti genel başkanlarını davet edip bilgi verirlermiş- bilgi verdi. Ondan sonra, işte, kapsamı, sınırı, süreci hükûmetçe tayin edilecek bir operasyon için bizden yetki isteniyor. Böyle bir şey olamaz, Anayasa’ya aykırıdır, biz size böyle bir yetki vermeyiz. Halkımızın yüzde 71’i Afganistan’a asker gönderilmesine karşıdır, yüzde 76’sı Lübnan’a asker gönderilmesine karşı. Biz, devleti idare ederken halkın eğilimlerini dikkate almak zorundayız. Demek ki halkın eğilimlerini dikkate alarak hareket edeceğiz.” Peki, kim söylüyor bu değerli sözleri, bu katkıları yüce Meclise kim yapıyor? Bugün Çankaya’da oturan Çok Değerli Sayın Cumhurbaşkanımız o zaman milletvekili sıfatıyla bunları söylüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

ONUR ÖYMEN (Devamla) – Tamamlıyorum.

Şimdi merak ediyoruz, acaba bugünkü Hükûmete aynı şeyleri söylüyor mu?

Değerli arkadaşlarım, son günlerde aldığımız haberler son derece kaygı vericidir. Lübnan Hükûmeti İsrail’e bir uyarıda bulunuyor “Biz, limanlarımızdan Gazze’ye yardım için gemileri gönderiyoruz, sakın onlara dokunmayın. Ama bu gemileri doğrudan doğruya İsrail’e yollamayacağız, Kıbrıs üzerinden yollayacağız.” diyor. Şimdi, merak ediyoruz, bizim çok yakın dostumuz Lübnan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti limanlarına mı yollayacak, Kıbrıs Rum limanlarına mı, bunu göreceğiz.

Bir bilgi daha: Gene çok değerli dostumuz Lübnan, uğruna, topraklarını korumak için askerlerimizin hayatını tehlikeye attığımız Lübnan, bir süre önce Ermeni soykırım tasarısı geçirdi. Herhâlde diyebilirsiniz ki bizim dostumuz olan siyasetçiler buna oy vermemiştir. Maalesef öyle değil, oy birliğiyle geçmiş, bütün Lübnanlı milletvekilleri soykırım tasarısına oy vermiş. En son bilgi de şu, bugünkü bilgi: İran, bir gemi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi bağlayınız.

ONUR ÖYMEN (Devamla) – Bağlıyorum.

İran, Gazze’ye gene bir yardım filosu yolluyor. Bu yardım filosunun Süveyş Kanalı’ndan geçirilmemesi için İsrail Mısır’a talepte bulunuyor, Mısır bunu reddediyor ve bu filo, şu sırada Süveyş Kanalı’ndan geçmek üzeredir. Son derece ciddi bir risk unsuru orada mevcuttur. Hizbullah açıklama yaptı “İsrail İran’a karşı en küçük bir davranışta bulunursa biz bütün gücümüzle İsrail’e saldıracağız.” dedi.

Değerli arkadaşlarım, bütün bu anlattığımız unsurların ışığında, bu tehlikeli görevde Türk askerlerinin mevcudiyetlerini sürdürmesinin biz doğru olmadığına inanıyoruz. Daha önce bu askerlerimiz oraya gönderilirken olumsuz oy vermiştik. Şu anda, Cumhuriyet Halk Partisinin tutumunda, demin anlattığım nedenler dolayısıyla, herhangi bir değişiklik bulunmamaktadır. İktidar Partisi milletvekillerinin de bütün bu unsurları dikkate alarak oy vereceklerini ümit ediyoruz.

Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öymen.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Düzce Milletvekili Yaşar Yakış. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Yakış.

AK PARTİ GRUBU ADINA YAŞAR YAKIŞ (Düzce) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Lübnan’daki Birleşmiş Milletler Gücünde görev yapan askerlerimizin görev süresinin uzatılması hakkındaki Hükûmet tezkeresi konusunda AK PARTİ Grubunun görüşlerini sunmak üzere huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Orta Doğu, maalesef, benden önceki konuşmacıların da belirttiği gibi dünyanın en istikrarsız bölgelerinden biri olmakta devam ediyor. Osmanlı Devleti’nin buradan çekilmesinden sonra, aşağı yukarı bir yüz yıla yakın zaman geçtiği hâlde, buradaki istikrar ve barış kırılganlığını sürdürüyor.

Bu istikrarsızlığın sebebini bir unsura indirgeyemeyiz, sebepler birden fazladır. Örneğin, sömürgeci devletler tarafından çizilen sınırların yapay sınırlar olması bu sebeplerden biridir. Bölgenin petrol zengini olması bir başka sebeptir. Bu sebep bölge ülkelerini de zaman zaman birbirine düşürmektedir. Batılı ülkelerin petrol nedeniyle bölge üzerinde nüfuz kurmaya çalışmaları bir başka sebeptir. Petrol sevkiyatının güzergâhını güvenlik altına almak bir başka sebeptir. Ayrıca, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan iki kutuplu dünyanın da bu istikrarsızlığa katkısı olmuştur çünkü bu bölgedeki ülkelerin biri soğuk savaş zamanında bir safta, başkaları öteki safta yer almışlardır.

Daha sonra -atlayarak geçiyorum- 12 Eylül saldırıları vukua geldi. Dünyada bu saldırılardan en çok etkilenen bölge Orta Doğu bölgesi olmuştur. Amerika Birleşik Devletleri 11 Eylül saldırılarının müsebbiplerinin kaynağını kurutmak için Afganistan’a ve Irak’a askerî müdahalelerde bulundu. Bu müdahaleler açıklanan amaçlara ulaşmış mıdır, hâlen bu bir soru işareti olarak durmaya devam ediyor. Ancak bu askerî müdahaleler bir önemli gerçeği ortaya çıkarmıştır, o da şudur: Bölgenin güvenliğinin sağlanmasında en büyük rol bölge devletlerinin üzerinde olmasıdır.

Hükûmetimiz, işte bu anlayışla, bu anlayıştan yola çıkarak, gerek bölgesel meselelere gerek tüm ülkeleri ilgilendiren uluslararası konulara kayıtsız kalma lüksünü kendinde görmemiş ve harekete geçmiştir. Zaten bir süredir Türkiye çok boyutlu bir dış politika takip etmeye başlamıştı. Her şeyden önce, Hükûmetimiz, bu çok boyutlu dış politikaya daha fazla içerik kazandırmaya özen göstermiştir. Çok boyutlu politika söyleminin altını biraz daha fazla doldurmaya çalışmıştır. Sonra bu çok boyutlu dış politikaya “proaktif” yani ön alıcı boyutlar da ekledik. Dış politikada ön alıcı olursanız, proaktif olursanız oyun kurucu olma şansınız artar. Bunu yapmadığımız takdirde başkalarının kurduğu oyunu oynamak zorunda kalıyoruz. Dış politika ile iç politika arasındaki en önemli farklardan biri de budur. İç politikada yürüteceğiniz politikayı uygulamaya koymak için bütün parametreler üç aşağı beş yukarı kendi kontrolünüzdedir fakat dış politikada bir adım attığınız zaman buna öteki ülkelerin nasıl tepki göstereceğini bilemezsiniz. Dolayısıyla, Türkiye bu nedenle oyun kurucu, ön alıcı olmak suretiyle dış politikada bir oyun kurucu olmaya önem vermek suretiyle bu unsurları elinde bulundurmak istiyor. Bunun yapılmasında bölgemizdeki siyasi sorunların diyalog yoluyla çözüme kavuşturulmasına önem veriyoruz.

“Güvenlik” dediğimiz zaman, güvenliğin bir anlaşmazlıkta taraflardan sadece biri için değil iki taraf için de önemli olduğunu vurgulamaya çalışıyoruz. Karşılıklı ekonomik bağımlılığı artırmaya çalışıyoruz çünkü ekonomik bağımlılık bölgesel istikrara en fazla hizmet eden unsurlardan biridir. Yakın geçmişte -hepiniz tanık oldunuz- birçok ülkelerle vize muafiyeti anlaşması imzaladık. Aynı şekilde bölge ülkeleriyle serbest ticaret alanı anlaşmaları imzaladık. Tüm bu girişimlerimizin amacı bölge ülkeleri arasında karşılıklı bağımlılığı ve etkileşimi artırmaktır.

Suriye ve Irak’la “Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi” adını verdiğimiz bir mekanizma kurduk. Böylelikle bu ülkelerle ilişkilerimizin tüm veçhelerinin en üst düzeyde ele alınabileceği bir forum yaratmayı hedefledik. Bu yüksek düzeyli forum, varılacak mutabakatların uygulamasını da izleyebilecektir. Bölgesel düzeyde aldığımız bu inisiyatifler, Türkiye'nin bölge ülkeleri için bir cazibe merkezi hâline gelmesine de önemli katkıda bulunacaktır. Bu cazibe ekonomik alanda, ticari alanda, mali alanda, turizm alanında, kültürel alanda kendisini gösterecektir diye düşünüyoruz. İşte saydığım bütün bu unsurlar, Türkiye'nin bölge meselelerinde rol ve sorumluluk üstlenme gereğini de beraberinde getirmektedir.

Değerli milletvekilleri, Arap-İsrail anlaşmazlığının çözümlenmesi Orta Doğu’daki en önemli sorundur. Bunun merkezinde de Filistin sorunu yatmaktadır. Merkezinde Filistin sorununun olduğu Orta Doğu sorununda Lübnan meselesi de ayrıca önemli bir konu olarak durmaktadır. Lübnan, Orta Doğu’da kendisinin taraf olmadığı bir çatışmanın içine çekilmiştir. Lübnan’ın hiçbir başka ülkeden, bölgedeki başka ülkeden ve komşularından toprak talebi yoktur. Buna rağmen Lübnan toprakları başka ülkelerin kendi aralarındaki savaşın icra edildiği savaş meydanı olarak kullanılmaktadır. Bu çatışmaların vebalini de Lübnan halkı çekmektedir.

Daha geniş bölgesel ölçekte ise Irak’taki durum ve İran’ın nükleer programı dâhil birçok bölgesel sorunun Lübnan’da yansımaları vardır. Dolayısıyla Lübnan’da güvenlik ve istikrarın sağlanması, bölgede barış ve istikrarın hâkim kılınması bakımından önemli bir unsurdur. Lübnan, yakın tarihte yani son otuz-otuz beş yıl içinde çatışmalara, iç savaşa, bölgesel nüfus çekişmelerine ve büyük acılara sahne olmuştur. Ben, bunların bir bölümünün içinde Suriye’de görevli olduğum zaman yaşadım. 1975 ve 1989 yılları arasındaki dönemde sivil savaşa ve derin bir istikrarsızlığa sürüklenmiştir Lübnan.

90’lı yılların başından itibaren Lübnan nispi bir toparlanma dönemi yaşadı fakat 2006’da İsrail ordusu tekrar Lübnan’a girdi. Amacı, Lübnan topraklarından İsrail’i taciz eden Hizbullah güçlerini etkisiz hâle getirmekti, ancak bunu başaramayacağını anladığı için bir süre sonra Lübnan topraklarından çekildi. İsrail’in bu saldırısı nedeniyle Lübnan yeniden kan, gözyaşı ve yıkımla karşılaştı.

Türkiye çatışmaların durdurulması ve ateşkes sağlanması için etkin gayretler yürüttü, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin bu amaçla kabul ettiği 1701 sayılı Karar’ın çıkarılmasında aktif rol oynadı. Bu Karar’ın uygulamaya yönelik en önemli sonucu “UNIFIL” adı verilen ve şu andaki tezkerenin konusunu teşkil eden Birleşmiş Milletler Gücünün kurulması olmuştur. Bu Birliğin görevi, İsrail ve Lübnan sınırında istikrarın tesis edilmesidir. Bugünkü tezkeremizin konusunu teşkil eden Türk askerî gücü, işte bu Birleşmiş Milletler Gücüne katılmaktadır.

Lübnan Hükûmeti Birleşmiş Milletler Gücünde Türkiye'nin de yer almasını hassaten istemiştir. Lübnan’ı yakından tanıyan değerli milletvekillerimiz bilirler, Lübnan çok sayıda etnik, dinî, mezhepsel cemaatlerden oluşan bir “mikrokozmos”, bir “küçük kâinat” olarak anılır. Bu küçük kâinatı teşkil eden unsurların önemli ülke sorunları konusunda ortak bir görüşe varmaları nadiren vaki olur, hele dış politika konularında hemen hemen hiç olmaz. Buna rağmen Türkiye'nin UNIFIL’e katkıda bulunması, Lübnan’da tüm grupların mutabakatıyla gerçekleşmiştir. UNIFIL, konuşlandığı tarihten bugüne kadar hiçbir ciddi güvenlik engeliyle karşılaşmaksızın görevini yapmaya devam etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Lübnan’da yazılı olmayan bir anayasanın var olduğu kabul edilir. 1946 tarihinden beri varlığı kabul edilen bu Anayasa’ya göre, Lübnan Devlet Başkanının Maruni bir Hristiyan olması mecburiyeti vardır, Başbakanın Sünni bir Müslüman olması mecburiyeti vardır, Meclis Başkanının Şii bir Müslüman olması mecburiyeti vardır. Bu saydıklarım daha aşağıya doğru emniyet genel müdürünün hangi cemaatten olacağı, Dürzi cemaatine hükûmette hangi görev verileceği veya Grek Ortodoks cemaate hangi makamlar verileceğine varıncaya kadar aşağıya doğru uzanır. Böyle hassas dengeler üzerinde kurulmuş olan bir ülkede herhangi bir hükûmetin beklentileri karşılayabilmesi pek tabii ki zordur. Güvenlik ve istikrarın sürdürülmesi bu bakımdan çok hassas bir görev şeklinde ortaya çıkmaktadır.

Bu bağlamda, Lübnan’ın bölge ülkeleriyle ilişkilerinin normalleştirilmesi de büyük önem arz etmektedir. Hükûmetimiz, Sayın Başbakanımızın aktif çabaları ve Sayın Dışişleri Bakanımızın yoğun mesaisiyle, Suriye ve Lübnan arasındaki ilişkilerin geliştirilmesine önemli katkıda bulunmaktadır; geçmişte de bulundu, şimdi de bulunmaya devam ediyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Lübnan’daki Birleşmiş Milletler gücünde görev yapan askerlerimizin görev sürelerinin bir yıl daha uzatılmasını biz AK PARTİ olarak bu çerçevede değerlendiriyoruz. Bölgede ve uluslararası planda her zaman sorumluluk bilinciyle hareket eden Türkiye, uluslararası meşruiyet çerçevesinde hareket eden Birleşmiş Milletler gücüne verdiği desteği sürdürmek zorundadır. Her şeyden önce, bölgesel sorunlarda ortak sahiplenme bilincini savunan Türkiye, tüm bölgenin istikrarını etkileyecek böyle bir konuya kayıtsız kalamaz. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçici üyesi olduğumuz bu dönemde, ülkemizin Birleşmiş Milletler gücüne destek vermesi evleviyetle önem arz etmektedir çünkü hem Güvenlik Konseyi üyesi ol hem önemli bir bölge ülkesi ol hem de Birleşmiş Milletler gücüne asker verme, Türkiye bunu yapamaz. Kaldı ki ülkemizin buradaki rolü Lübnan halkından, Lübnan Hükûmetinden ve uluslararası toplumdan büyük destek görmektedir.

2006 yılında Lübnan Hükûmeti Türkiye’den asker göndermesini istediğinde o dönemde tereddüt edenler olmuştur. Bu tereddütlerin kaynağında belki haklı endişeler de vardı ancak aradan geçen zamandaki gelişmeler asker göndermekte Türkiye'nin doğru iş yapmış olduğunu ortaya koymuştur. Şunu memnuniyetle belirtmek istiyorum ki, Lübnan’daki Birleşmiş Milletler gücünde görev yapan kahraman subay, astsubay ve askerlerimiz Lübnan’da ve uluslararası toplum nezdinde her kesimin gönlünü ve güvenini kazanmış, takdirlerini toplamıştır.

Ülkemiz, Birleşmiş Milletler gücüne katkısının yanı sıra Lübnan’ın yeniden inşası ve ekonomisinin canlandırılmasına da önemli katkılarda bulunmaktadır. Türkiye bugüne kadar Lübnan’a 55 milyon doların üzerinde yardım yapmış, ülkenin geçirdiği savaştan sonra yeniden imarına büyük katkılarda bulunmuştur.

Yirmi kadar farklı din, mezhep ve etnik grubun siyasi sahnede yer aldığı Lübnan’da önde gelen şahsiyetlerin söylemlerinde en fazla ön plana çıkan ortak unsur Türkiye'nin Birleşmiş Milletler gücüne katkıları ve Lübnan’a yardımları olmuştur. Lübnan’daki tüm kesimler ülkemizin bu katkılarının sürmesini istediklerini dile getirmektedirler.

Türkiye'nin Lübnan’daki Birleşmiş Milletler gücüne katkısını Lübnan dışındaki belli başlı aktörler de desteklemektedir. Arap Birliği destekliyor, İslam Konferansı Örgütü destekliyor, müttefik olduğumuz NATO destekliyor, Avrupa Birliği destekliyor, Birleşmiş Milletler destekliyor.

Bu açıkladığım gerekçelerle biz AK PARTİ olarak Lübnan’daki Birleşmiş Milletler Görev Gücündeki askerlerimizin görev süresinin bir yıl daha uzatılması yolundaki tezkereye olumlu oy vereceğiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; benden önceki değerli parti grup sözcülerinin temas ettikleri hususlarda da bir iki şey söylemek istiyorum.

Sayın Kaplan, “Önce kendi ülkemizde barışı sağlamamız lazım. Biz dünyanın jandarması mıyız?” sorusunu sordu. Sayın Kaplan’ın söylediklerine, düşüncelerine pek tabii ki saygı duyuyoruz ama aynı fikirde değiliz çünkü dünyanın başka ülkeleri kendi ülkelerinde güvenlik zafiyetleri olduğu hâlde, İngiltere’nin Kuzey İrlanda’da ve kendi içinde sorunları olduğu hâlde dünyanın çeşitli yerlerine asker gönderebiliyor. Irak’ta Amerika ve İngiltere bizden çok daha uzak olduğu hâlde bu bölgeye, oraya asker gönderiyor. Türkiye’nin burnunun dibindeki bu çeşit ihtilaf noktalarına asker göndermemesi doğru olmaz.

Değerli MHP Temsilcisi Brezilya’nın, Türkiye, İran ve Brezilya arasındaki anlaşmadan çekilmesine değindi. Değerli milletvekilleri, ülkeler arasındaki çıkar birlikleri ilelebet sürmeyebilir. Ülkelerin devamlı, sürekli dostlukları değil, sürekli çıkarları vardır. Aynı şekilde, Lübnan’ın da Birleşmiş Milletlerdeki oylamalarda Türkiye'nin olumsuz oy verdiği bir karara Lübnan’ın çekimser oy vermesinde de söylenebilir. Bir ülkenin uluslararası çıkarlarının değerlendirme tarzı vardır. O değerlendirme sonucunda şu veya bu şekilde hareket etmek istiyorsan o ülkenin neden öyle hareket ettiğini sorgulamaya hakkımız yoktur. O ülkelerle bir yere kadar Türkiye birlikte gidebilir, ondan sonra çıkarları ayrı istikamete giderse o ülke kendi çıkarı istikametinde devam eder.

Sayın Öymen, UNIFIL’in etkili olmadığı anlamına gelen ifadeler kullandı. Hayır, UNIFIL son derece etkili olmuştur, UNIFIL’in 2008’den sonra, oraya gitmesinden sonra, önemli bir güvenlik… Daha doğrusu İsrail’den, Lübnan’ın güney sınırından kaynaklanan önemli bir istikrarsızlık olayı olmamıştır.

İkinci olarak, Sayın Öymen Mavi Marmara gemisiyle ilgili zaten verdikleri başka bir önergeye atıfla görüşlerini açıkladı. Biz pek tabii ki bütün partilerin bu konudaki tutumlarına saygı gösteriyoruz fakat Mavi Marmara konusunda İsrail’in yaptıkları dünya kamuoyu, dünyanın İsrail’e en yakın dostları olan ülkelerde eleştiriliyor, İsrail’in kendi içinde eleştiriliyor, Türkiye’de bunun bu kadar hoş görülecek şekilde o çerçeve içinde mütalaa edilmesini biz yadırgıyoruz.

Sayın Öymen, “Lübnan’da bazı ülkelerden çok daha fazla asker bulundurduğumuz hâlde niye oradaki Birleşmiş Milletler gücünün komutanlığını biz almıyoruz?” sorusunu  ortaya attı. Sebebi çok basit: Türkiye oraya gayri muharip bir birlik göndermiştir. Gayri muharip bir birliğin komutasının, içinde muharip birliklerin de bulunduğu bir birliğe komuta etmesinin öyle zannediyorum askerî terminolojisinde ve askerî konseptte yeri yoktur. Türkiye'nin komutanlığı istememiş olmasının sebebi budur. Türkiye talep etmedi fakat gayri muharip bir birliğe sahip ülkenin bunu talep etmemesi de doğrudur.

Bir de yine basın ve görsel medyada Lübnan’ın Birleşmiş Milletlerdeki İran konusunda karara çekimser oy vermesine kısaca değinmiştim. Biraz daha açmak istiyorum onu çünkü ülkelerin dış politikalarında bir defa birlikte hareket etmiş olduğu ülkelerle her zaman aynı yolda gitmesi mümkün olmayabilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – O ülkelerin kendi çıkarları başka türlü hareket etmelerini gerektiriyorsa bu şekilde hareket etmelerini en iyi öyle zannediyorum Sayın Öymen bilir. Onun için Lübnan’ın bu şekilde hareket etmesini yadırgamaya gerek yoktur.

Bu sözlerle ben açıklamalarıma son vermek istiyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yakış.

Hükûmet adına Devlet Bakanı Egemen Bağış konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Bağış. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi içtenlikle selamlıyor, saygılarımı sunuyorum.

Türkiye'nin Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Görev Gücüne sağladığı kuvvet katkısının bir yıl daha uzatılması hakkında yüce Meclisimizin onayına sunulan Hükûmet tezkeresi hakkında takdim yapmak üzere huzurlarınızda bulunuyorum.

Genişletilmiş Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Görev Gücü, yani kısa adıyla UNIFIL Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 11 Ağustos 2006 tarihinde kabul ettiği 1701 sayılı Karar’la kurulmuştur.

Lübnan makamlarının doğrudan talepleri ve bölgedeki güvenlik koşulları da dikkate alınarak, Hükûmetimizin önerisi üzerine yüce Meclisimiz 5 Eylül 2006 tarihinde aldığı 880 sayılı Karar’la Türkiye'nin hudut, şümul ve miktarı Hükûmetçe belirlenecek Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının UNIFIL’e iştirak etmelerini onaylamıştır.

Bu çerçevede, UNIFIL’in deniz ve kara güçlerine katkıda bulunduğumuz birlik ve gemiler Ekim 2006’dan itibaren bölgeye konuşlandırılarak görevlerine başlamışlardır.

1701 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı’nda UNIFIL’in görev süresi geçici olarak bir yıl olarak belirlenmiş, bu sürenin gerekli görülmesi hâlinde her yıl uzatılması öngörülmüştür. Bugüne kadar Lübnan ve İsrail sınırında istikrar sağlanmasına önemli bir katkıda bulunan UNIFIL’in görev süresi düzenli olarak uzatılmıştır. Gücün görev süresinin 31 Ağustos 2010 tarihinden itibaren bir yıl süreyle daha uzatılması beklenmektedir.

Aynı şekilde, yüce Meclisimizin UNIFIL’e iştirak eden askerî unsurlarımıza verdiği son görevlendirme süresi de 5 Eylül 2010 tarihinde dolacak olup, bu sürenin UNIFIL’in de görev süresine paralel şekilde uzatılması gerekmektedir. Bugün sizlerin onayına ve oylarınıza sunulacak olan tezkerenin metnine de baktığımız  zaman “Güvenlik Konseyinin UNIFIL’in görev süresini uzatma yönünde karar alması durumunda geçerli olmak üzere” ibaresi eklenmiştir. Yani, bir şekilde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi eğer bu süreyi uzatmazsa, bizim burada alacağımız karar, sadece Meclisin takvimini rahatlatmak açısından önemlidir. Onun için şimdiden, sizlerin onayınızı talep etmek üzere Anayasa’mızın 92’nci maddesi uyarınca huzurlarınıza gelmiş bulunmaktayız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin Orta Doğu’yla güçlü bağları hepinizin malumlarıdır. Bölge ülkelerinin barış, güvenlik ve istikrarı ülkemizinkiyle yakından irtibatlıdır. Orta Doğu’da hüküm süren istikrarsızlık ve ihtilaflar ülkemizi de etkilemektedir. Aynı şekilde, başta komşularımız olmak üzere bölge ülkelerinde refahın artmasının ülkemizin ekonomik kalkınması üzerinde de olumlu yansımaları olmaktadır.

Orta Doğu’daki tüm sorunların birbiriyle ilintili olduğu, uluslararası toplumun büyük bir kesimi tarafından giderek daha fazla kabul görmektedir. Ülkemizin öteden beri vurguladığı, bölgedeki sorunların birbirinden ayrı ele alınamayacağına dair görüşün uluslararası toplum tarafından da anlaşılması ve benimsenmesi memnuniyet vericidir.

Türkiye, Orta Doğu’daki sorunların diyalog ve uzlaşı yoluyla çözülmesine öncelik vermekte, çatışma yerine dayanışmanın ve iş birliği kültürünün hâkim kılınmasını amaçlamaktadır. Bu çerçevede, güçlendirilmiş siyasi diyalog, ekonomik karşılıklı bağımlılık ve yoğunlaştırılmış kültürel etkileşim yöntemleriyle bölge ülkeleriyle ilişkilerimizi geliştirmeye çaba harcıyoruz.

Türkiye, Arap Ligi ve Körfez İşbirliği Konseyiyle kurumsal diyalog ve iş birliği mekanizmaları kurmuştur. Körfez İşbirliği Konseyiyle ülkemiz arasında, dışişleri bakanları seviyesindeki ilk toplantı geçen yıl temmuz ayında İstanbul’da gerçekleşmiştir. Türk-Arap İşbirliği Forumu Dışişleri Bakanları 3’üncü Toplantısı ise, daha bundan on gün evvel, 10 Haziran tarihinde İstanbul’da gerçekleşmiştir. Forum marjında Türkiye, Lübnan, Suriye ve Ürdün arasında dörtlü bir yüksek düzeyli iş birliği konseyi ile kişilerin ve malların serbest dolaşımını mümkün kılacak bir bölge kurulması yönünde ortak bildiri yayınlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, Lübnan ile ilişkilerimiz Orta Doğu’nun huzuru açısından son derece önemlidir. Esasen Lübnan, tüm bölgenin istikrarı bakımından kilit konumda bulunan, âdeta Orta Doğu’nun bir özeti olan bir ülkedir. Bu çerçevede Türkiye, 2006 yazında yaşanan, geniş bir bölgeye yayılma ve ciddi boyutlar kazanma emareleri gösteren İsrail-Lübnan savaşına son verilmesi ve ateşkes sağlanması için yoğun çaba sarf etmiştir. Anılan savaş sonrası kabul edilen 1701 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı çerçevesinde UNIFIL’e katkı sağlama konusunda Hükûmetimizce alınan karar kapsamlı bir değerlendirme sürecine dayanmıştır. Bölgemizde istikrar ve güvenliğin tesis edilmesi yönündeki uluslararası çabalara etkin destek verilmesini uluslararası sorumluluğumuzun gereği olarak görüyoruz. Uluslararası meşruiyeti haiz olan ve uluslararası toplumun ortak iradesini yansıtan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 1701 sayılı Kararı’nda öngörülen amaçlar doğrultusunda, Lübnan’da görev yapan Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü UNIFIL’e katkıda bulunulması öngörülmüştür.

UNIFIL’e katkımız hâlihazırda şunlardan oluşmaktadır: UNFIL’de deniz görev gücüne hâlen bir fırkateynle katılmaktayız. Sur şehrinin yakınındaki Eş Şatiye kasabasında 256 personel ile İstihkâm İnşaat Birliğimiz konuşlandırılmıştır. UNIFIL karargâhında 3, Birleşmiş Milletler karargâhında 1, karargâh gemisinde ise yine 1 personelimiz bulunmaktadır. Ayrıca yine 1701 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı uyarınca Mersin Limanı’mız da dost ve müttefik ülkelerin UNIFIL’e katkıda bulunmaları amacıyla kullanımlarına açılmıştır ve Birleşmiş Milletler tarafından bölgedeki belirlenmiş limanlardan biri olarak ilan edilmiştir. UNIFIL’e katılan İstihkâm İnşaat Bölüğü’müzün ve deniz birliklerimizin masraflarının geri ödenmesi konusunda Türkiye’yle Birleşmiş Milletler arasında da gerekli anlaşmalar imzalanmıştır. Bu çerçevede, askerî unsurlarımızın masrafları da Birleşmiş Milletler Sekreteryası tarafından karşılanmaktadır.

UNIFIL’de Türkiye dâhil olmak üzere tüm ülkelerden toplam 12 bin civarında personel görev yapmaktadır. Türkiye'nin yanı sıra UNIFIL’e kuvvet katkısı sağlayan ülkeleri de ben burada saymak istiyorum. Biraz evvel çok değerli bir muhalefet milletvekilimiz böyle cımbızla bazı ülkeler seçerek “Şu ülkenin orada niye askeri yok, bu ülkenin orada niye askeri yok?” dedi ama olanlardan hiç bahsetmedi. Ben, sizlerin yüksek müsaadelerinizle hangi ülkelerin UNIFIL’de Türkiye’yle birlikte askeri olduğunu da burada sizlerle paylaşmak istiyorum: Belçika, Brunei, Çin, Hırvatistan, El Salvador, Fransa, Makedonya, Almanya, Gana, Yunanistan, Guatemala, Macaristan, Hindistan, Endonezya, İrlanda, İtalya, Malezya, Nepal, Norveç, Polonya, Portekiz, Katar, Kore, Sierra Leone, Slovenya, İspanya, Tanzanya ve Güney Kıbrıs Rum yönetimi.

Şimdi, dünyanın her kıtasından, her bölgesinden ülkelerin bu kadar önemli bir uluslararası güce katkıda bulunduğu bir ortamda, bölgede bu kadar ağırlığı olan bir ülke olan Türkiye'nin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeliğine kırk yedi yıllık bir aradan sonra oy kullanan 192 ülkenin 151’inin oyunu, desteğini almış bir Türkiye'nin, İsrail ile Lübnan arasında arabuluculuk yapan bir Türkiye'nin, Irak ile Suriye arasında arabuluculuk yapan bir Türkiye'nin, Bosna-Hersek ile Sırbistan arasında arabuluculuk yapan bir Türkiye'nin, Somali ile Eritre arasında, Rusya ile Gürcistan arasında, Afganistan ile Pakistan arasında arabuluculuk yapan bir Türkiye'nin başını kuma gömmesi o geçmiş dönemlere has bir özellikti. AK PARTİ İktidarında Türkiye kendi gücünün farkına varmıştır ve dünyaya da gücünü fark ettirmiştir.

Söz konusu kuvvetin, UNIFIL’in, yukarıda belirtilen taahhütlerin dışında, bölgede silahlı unsurların silahtan arındırılması dâhil hiçbir görevde kullanamayacaklarının karara bağlanmış olduğunu da hepinize bir kez daha hatırlatmak isterim.

Türkiye'nin Lübnan’da barış ve istikrarın sağlanmasına yönelik çabaları, gerek Lübnan’la ikili ilişkilerimizin gerekse Orta Doğu’daki etkinliğimizin güçlenmesine çok önemli katkıları olmuştur. Ayrıca, UNIFIL’e verdiğimiz kuvvet katkısı dâhil tüm bu çabalarımız Lübnan’daki bütün gruplar tarafından -bunun altını çiziyorum- Lübnan’da Türk askerinin varlığından rahatsız olan tek bir grup yoktur. Hepsinin ortak talebidir Türkiye'nin orada barışa, istikrara, huzura katkı vermesi. Bütün gruplar tarafından desteklenmekteyiz. Lübnan’da barış ve istikrarın korunması, bölge barış ve istikrarı bakımından önem taşımaktadır. Bu bakımdan UNIFIL’e katkımızın ve Lübnan’ın yeniden inşasına yönelik projelerimizin sürdürülmesi önem taşımaktadır.

Sayın milletvekilleri, UNIFIL kapsamında görev yapan askerlerimizin görev süresini en son 2009 yılında sizlerin çok değerli oylarıyla, katkılarıyla uzatmıştık. O günden bugüne Lübnan’da yaşanan olayları da sizlerin takdirine sunmak istiyorum.

Lübnan’ın yakın tarihini anlayabilmek için şu bilgileri sizlerle paylaşmak istiyoruz: 2006’nın Ekiminde Kabinedeki Şii bakanların istifasıyla baş gösteren siyasi kriz, Mayıs 2008’de silahlı çatışmaya dönüşmüştü. Hükûmetimiz, bu krizin aşılmasında ve Lübnanlı grupların Mayıs 2008 ayı sonunda Katar’ın başkenti Doha’da bir araya gelerek mutabakata varmalarında çok aktif bir rol oynamıştı. Ülkemizin bu süreçte sarf ettiği çaba ve sağladığı katkılar, gerek Lübnanlı taraflar gerek bölgesel ve uluslararası aktörlerce takdirle karşılanmıştı.

Sayın Başbakanımızın bu meyanda Lübnan Meclis Başkanının özel daveti ve ısrarlı ricaları üzerine Lübnan’ın Cumhurbaşkanlığı seçimine ve Cumhurbaşkanının yemin törenine katılması, katılan 2 liderden biri olarak, onur konuğu olarak davet edilmiş olması da Türkiye'nin Lübnan’la olan ilişkilerinin bence çok önemli bir göstergesidir.

Lübnan’da 7 Haziran 2009 tarihinde yapılan genel seçimleri, 128 sandalyeli Parlamentoda 71 milletvekili çıkaran Saad Hariri’nin liderliğindeki 14 Mart İttifakı kazanmıştır. Buna karşın ülkede ulusal uzlaşı hükûmeti kurulması yönündeki çabalar beş ay sürmüş ve Saad Hariri’nin Başbakanlığındaki Hükûmet ancak Aralık 2009’da kurulabilmiştir.

Lübnan’da Hükûmetin kurulmasında Suudi Arabistan ve Suriye’nin çabaları da rol oynamıştır. Bu iki ülke arasındaki ilişkilerin yumuşamasında da Sayın Başbakanımızın bizzat rolü olmuştur. Türkiye, Lübnan ile Suriye arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi sürecinde çok önemli bir rol oynamıştır. Bu süreçte, Türkiye, iki ülke nezdinde yapıcı tutum sergilemiş ve diplomatik ilişkilerin kurulması yönünde tarafları teşvik etmiştir.

Bu çerçevede, Lübnan’ın bütün farklı gruplarının temsilcileri ülkemizi ziyaret etmişlerdir, ülkemize davet edilmişlerdir. Orada huzurun bulunması için Türkiye'nin çok önemli katkıları olmuştur. Başbakan Hariri ülkemize yaptığı ziyarete 7 bakanla birlikte gelmiştir. Hariri’nin temasları sırasında ikili ilişkilerimizin hukuki çerçevesi, askerî ve savunma sanayi alanındaki ilişkilerimiz, ekonomik, ticaret, tarım ve enerji alanlarında iş birliği, kültürel ilişkilerimizin geliştirilmesi ile Orta Doğu barış süreci ve Lübnan-Suriye ilişkileri gibi bölgesel konular ele alınmıştır ve ziyaret sırasında diğer bazı teknik anlaşmaların yanı sıra, vize muafiyeti ve askerî iş birliği çerçeve anlaşmaları imzalanmıştır.

Son sekiz yılda Türkiye'nin karşılıklı olarak vizeleri kaldırdığı yirmi iki ülkeden bir tanesi de Lübnan olmuştur. Bunlar, eskiden maalesef Türkiye’yi yönetenlerin hayallerinde bile göremeyecekleri gelişmelerdi ama AK PARTİ İktidarında Türkiye her zamanki o kararlılığıyla, diklenmeden dik duruşuyla bütün dünyanın saygı duyduğu, takdir ettiği bir ülke olmuştur.

Hâl böyleyken bazı milletvekillerimizin burada eleştirileri oldu. “Hükûmet Türkiye’ye hizmet etmedi, işte, birtakım projelerin altına imza koydu.” falan dediler. Arkadaşlar, bu Hükûmet Türkiye’ye hizmet etmediyse “El vicdan!” demek lazım. Cumhuriyet tarihi boyunca yapılan yolun 2 katını son yedi yılda yapan, bugün Türkiye’de hizmet veren okulların üçte 1’ini hizmete sokan, hastanelerin dörtte 1’ini halkımızın hizmetine sunan, Türkiye'nin  birçok iline hava ulaşımını sağlayan, aynı zamanda uluslararası ilişkilerde hem Doğu’da hem Batı’da saygınlığını artıran bir iktidara “Türkiye’ye hizmet etmedi” demek abesle iştigaldir; buna gülerler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Evet, imreniyor olabilirsiniz, biz bunu anlayışla karşılarız. Nazar etmeyin, çalışın sizin de olur.

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Çok çalışmaları lazım.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Çok çalışmanız lazım ama çalışırsanız, bu milletle kaynaşmayı denerseniz, bu milletle hemhal olma konusunda birtakım adımlar atmaya çalışırsanız, belki bir gün milletin verdiği müebbet muhalefet cezasından kurtulur, iktidar ortağı olabilirsiniz ama daha çok çalışmanız lazım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (Sinop) – İşine bak sen.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sen Lübnan’ı anlat, ne ilgisi var bu işin siyasetle?

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Evet, Lübnan’da en önemli süreçlerden biri de Lübnan’ın ulusal savunma kuvvetlerinin güçlendirilmesi ve ülkenin güvenliğinin bu kuvvetlerce sağlanmasının başarılmasıdır. Bu, tabiatıyla Lübnanlılarca yürütülecek bir süreçtir. Lübnan Genelkurmay Başkanı ülkemizi çok yakın bir tarihte ziyaret etmiştir ve Sayın Jean Kahwagi’nin ülkemizi ziyareti sırasında, temaslarında ülkemizin Lübnan’a katkıları ayrıntısıyla ele alınmıştır. Lübnan Başbakanı Sayın Hariri’nin ocak ayındaki ziyareti sırasında imzalanan askerî iş birliği çerçeve anlaşmasıyla bu alanda Lübnan’la ilişkilerimizin geliştirilmesi açısından gerekli hukuki çerçeve oluşturulmuştur.

Değerli milletvekilleri, Lübnan’ın siyasi açıdan hassas bir denge üzerine kurulduğunu biraz evvel burada söz alan çok değerli Düzce Milletvekilimiz, Dışişleri eski Bakanımız Sayın Yaşar Yakış sizlere aktardı. Onun detaylarına girmek istemiyorum ama Lübnan’a sağladığımız katkılardan Lübnan’ın bütün kesimlerinin, bütün unsurlarının son derece mutlu olduğunu ve ülkemizin katkılarını her vesileyle uluslararası platformlarda şükranla andıklarını burada özellikle vurgulamak istiyorum.

Lübnan’da bütün bu gelişmelere rağmen hâlâ kırılgan bir ortam vardır, bu da Aralık 2009’da güvenoyu alarak göreve başlayan ulusal uzlaşı hükûmetinin işini zorlaştırmaktadır. Orta Doğu barış sürecindeki tıkanma ve İran’ın nükleer programıyla ilgili gerginliğin tırmanması gibi önemli bölgesel sorunlar Lübnan’daki kırılgan ortamı daha da hassas hâle getirmektedir. Her şeye rağmen, 1701 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı’nın uygulanmaya konulmasının ve genişletilmiş UNIFIL’in göreve başlamasının ardından Lübnan-İsrail sınırında ve bölgede sağlanan güvenlik ve istikrar ortamı sürmektedir ve bu bölgedeki askerî güçlerimiz, ne deniz ne kara birliklerimiz, bugüne kadar herhangi bir saldırıya, tecavüze veya tacize maruz kalmamıştır. Kara birliğimiz Birleşmiş Milletler denetlemesinde örnek birlik seçilmiştir. Birliğimiz, Lübnan’daki ulusal makamlarla ve yerel makamlara iş birliği ve iletişim içindedir; bölge halkının -bir kez daha tekrar ediyorum- tamamının güvenini kazanmıştır, bölgede yararlı altyapı çalışmaları gerçekleştirmiştir. Bu yüzden Lübnan ordusu güney Lübnan’a konuşlandırılmış ve bölgede ilan edilen ateşkese bütün taraflar uymuştur. Türkiye, gerek UNIFIL kara harekâtına gerek UNIFIL deniz görev gücüne yaptığı katkılarla barışı koruma harekâtının etkin biçimde icrasında çok önemli bir işlev üstlenmiştir.

Tabii, en az bunlar kadar önemli olan bir husus da bu bölgedeki sadece farklı unsurları temsil eden halkların değil, onların resmî makamlarının da, Lübnan’ın bütün yetkililerinin de, biraz evvel Yaşar Bey’in detaylarını verdiği farklı etnik ve dinî inanç gruplarını temsil eden yetkililerinin tamamının da Türkiye'nin katkılarına şükranlarını dile getirmiş olmalarıdır. İşte, bu talep çok önemlidir. Bu, Türkiye'nin UNIFIL’e katılımına, ayrıca bölgede barış ve istikrarın korunmasına yönelik politikasının sürdürülmesine önemli bir katkıda bulunmaktadır. UNIFIL’da görev yapan birliklerimizin üstün performansı diğer bütün katılımcı ülkeler tarafından da takdir edilmektedir. Sivil-asker iş birliği çerçevesinde örnek çalışma sergileyen birliğimiz, özellikle yerel halkla kurduğu temaslar ve yürüttüğü yeniden imar faaliyetleri bağlamında bütün bölgenin takdirini kazanmıştır.

UNIFIL’e katkıda bulunma kararını alırken Türk askerinin karşılaşabileceği risklerin de en aza indirgenmesini sağlayacak kararları burada sizlerle birlikte aldığımızı da bir kez daha hatırlatmak isterim. Birliğimizin ve deniz unsurlarımızın bu anlayışla askerî makamlarımızca hazırlanan ulusal kısıtlamalarımız çerçevesinde faaliyet gösterdiğini takdirlerinize sunmak isterim. Birliklerimiz bugüne kadar görevlerinin icrası sırasında, biraz evvel söylediğim gibi, hiçbir ciddi tehditle karşılaşmamışlardır.

Sayın milletvekilleri, 7 Haziran 2009’da düzenlenen parlamento seçimleri demokrasinin gereklerine uygun şekilde ve bazı endişelerin aksine sükûnet ortamında tamamlanmış ve Hükûmet Aralık 2009’da kurulmuştur. Dolayısıyla, bu sorunlara zaman içerisinde diyalog ve uzlaşı yoluyla kalıcı çözümler üretilebilmesi için UNIFIL’in katkısıyla sağlanan istikrar ortamının sürdürülmesi gerekmektedir.

Bugün UNIFIL’deki askerlerimizin görev süresinin uzatılmaması sadece Lübnan’ın değil Orta Doğu huzurunun tamamen ortadan kalkmasına sebep olabilecektir. İşte bu yüzden Hükûmetimiz bu tezkereyi önemsemektedir.

Bütün bu sebepler çerçevesinde UNIFIL’e sağladığımız katkı süresinin bir yıl daha uzatılması ülkemizin genelde bölgede barış ve istikrara, özelde dost ve kardeş Lübnan’a desteğini sürdürmesi bakımından çok önem taşımaktadır.

Ben, bu vesileyle, Sayın Öymen’in biraz evvel burada dile getirdiği bir konuya daha açıklık getirmek istiyorum. İsrail’in Gazze açıklarında uluslararası sularda insani yardım taşıyan ve 32 değişik ülkenin insan hakları savunucularından oluşan bir insan hakları konvoyuna düzenlediği saldırıyla ilgili olarak bir konuyu gündeme getirdi ve bunda sanki Türkiye'nin yalnız kaldığı iddiasında bulundu. Sayın Öymen takip edememiş olabilir, onun için kendisini de bilgilendirmek bizim de görevimiz. İsrail saldırısını 120 ülke kınamıştır ve eleştirmiştir, 23 ülkenin parlamentosu Türkiye’ye destek veren bildiriler yayınlamıştır. Son olarak Avrupa Parlamentosu bizim girişimlerimizin neticesinde İsrail’i kınamış ve uluslararası komisyon kurulması gerektiğine vurgu yapmıştır.

Onun için biz, bir yandan kendi ülkemizin içerisinde demokrasiyi güçlendirirken, bütün vatandaşlarımızın, etnik kökeni ne olursa olsun, dinî inancı ne olursa olsun, siyasi görüşü ne olursa olsun bütün vatandaşlarımızın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – …bireysel hak ve hukukunu en az Avrupa Birliği üyesi ülkelerdeki bireysel hak ve hukuk seviyesine getirme yolunda adımlar atmaya devam edeceğiz. Bu ülkenin güvenlik güçlerine silah çekenlere anladığı dilden cevap verirken bölgenin günahsız insanlarına tabii ki farklı davranacağız. Biz, yaşla kuruyu birbirine karıştırmayacağız. Onun için hiç kimsenin Türkiye’nin demokratikleşmesinden, Türkiye’nin ekonomik olarak güçlenmesinden, Türkiye’nin daha özgür, daha hür, daha çağdaş bir Anayasa’ya kavuşmasından tedirgin olmasına gerek yoktur. Türkiye her geçen gün daha güçlü, daha kuvvetli, daha demokratik, daha saygın, daha şeffaf bir ülke olma yolunda kararlı adımlar atmaktadır, bunu da hiçbir güç durduramaz.

Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bağış.

Sayın Uzunırmak sisteme girmişsiniz, ne için acaba?

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Tamam, buyurunuz.

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, 2002 yılından bugüne kadar Türkiye’de yapılan yatırımların hangi kaynaklardan yapıldığına ilişkin açıklaması

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan teşekkür ediyorum. Sayın Bakan uzun yıllar Amerika’da yaşadığı için, kanaatim odur ki, Türkiye hakkında yeni yeni bilgiler ediniyor ki Türkiye’nin geçmişiyle ilgili birtakım açıklamalarında herhâlde tenakuza düşüyor.

Sayın Başkan, Sayın Bakana şunu sormak istiyorum: Acaba Türkiye’de 2002’den bugüne kadar yapılan okullardan, hastanelerden kaç tanesi sivil toplum örgütleri, hayırsever vatandaşlar veya TOKİ gibi kuruluşlar tarafından bütçe dışı ödemelerden yapılmıştır? Yapılan yollardan ne kadarı özel idare bütçeleriyle merkezî Hükûmetin bütçesinin dışında yapılmıştır? Bütün bunları bilmeden, bütün bunları öğrenmeden, bütün bunları değerlendirmeden, Türkiye'nin geçmişte yaptığı birtakım işlerin merkezî hükûmet bütçelerinden ve bugün yapılan hava ulaşımı, deniz ulaşımı ve birtakım konularda yap-işlet, yap-işlet-devret modeliyle, sanki bu Hükûmetin yaptığı gibi görünen yatırımlar olarak algılandığını ve Sayın Bakan tarafından da bunların çarpıtıldığını ben bilmek istiyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, konuyla alakası yok. Sayın Milletvekili yazılı sorsun, cevabını alır.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Eğer Sayın Bakan bunları bir döküm yapar, bizi bilgilendirir ve kendisi de bilgilenirse memnun olurum. Türk halkına da doğruyu anlatmış olur.

Çok teşekkür ediyorum, sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Uzunırmak.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Konuyla alakası yok Sayın Başkan.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Cevap vereyim.

BAŞKAN – Soru-cevap bölümünde değiliz Sayın Bakan. Sadece 60’a göre söz istedi Sayın Milletvekili, kısa bir açıklama yapmak üzere. Bu hakkı vardır, biliyorsunuz.

Buyurunuz Sayın Sakık.

2.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın sınırların yeniden değişebileceğine dair bir açıklaması üzerine, Türkiye’nin emperyal talepleri olmaması gerektiği, bu konuda bir çalışma var ise Parlamentoyu bilgilendirmeleri gerektiğine ilişkin açıklaması

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, ben de teşekkür ediyorum.

Bugün Sayın Bakan Hayati Yazıcı’nın bir açıklaması var sınırların yeniden değişebileceğine dair. Yani Türkiye'nin bir emperyal talebi mi var? Eğer gerçekten sınırların değişmesi Kürt sorunuyla ilgiliyse, yani uzun süredir zaten bir tampon bölge oluştu Irak bölgesinde, buna rağmen sonuç alınmadı.

Türkiye'nin emperyal talepleri olmamalıdır, barışla ilgili talepleri olmalıdır. Eğer bu konuda bir çalışmaları varsa Parlamentoyu bilgilendirmeleri gerekir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Sakık.

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Tezkereler (Devam)

3.- Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü bünyesinde Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının 5 Eylül 2010 tarihinden itibaren bir yıl daha UNIFIL Harekâtına iştirak etmesi hususunda Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca Hükûmete izin verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1229) (Devam)

BAŞKAN – Şahıslar adına söz? Yok.

Üzerinde görüşmeler tamamlanan tezkereyi tekrar okutup oylarınıza sunacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 11 Ağustos 2006 tarihinde kabul ettiği 1701 (2006) sayılı Karar ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5/9/2006 tarihli ve 880 sayılı Kararı ile bir yıl için verdiği izin çerçevesinde, Türkiye, Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü (UNIFIL)'ne Silahlı Kuvvetleri unsurlarıyla katkı sağlamıştır. Söz konusu iznin süresi son olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23/6/2009 tarihli ve 940 sayılı Kararıyla 5 Eylül 2009 tarihinden itibaren bir yıl uzatılmıştır.

Türkiye UNIFIL kara harekâtına ve Deniz Görev Gücüne yaptığı katkılarla barışı koruma harekâtının etkin biçimde icrasında önemli bir işlev üstlenmiş, böylece gerek Birleşmiş Milletler sistemi içinde, gerek bölgesel ve küresel ölçekte görünürlüğünün artmasını ve sahip olduğu saygın konumun pekişmesini sağlamıştır. Türkiye'nin UNlFIL'e katılımı, bölgede barış ve istikrarın korunmasına yönelik politikasının sürdürülmesine önemli katkıda bulunmuştur.

UNIFIL'in görev süresi 31 Ağustos 2010 tarihinde sona erecek olup, görev süresinin 31 Ağustos 2010 tarihinden sonraki dönem için yenilenmesi yönünde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından bir kararın kabul edilmesi beklenmektedir.

Lübnan'daki siyasi ortam ile güvenlik ortamının ülkedeki askerî unsurlarımızın görevlerini sürdürmeleri bakımından uygun olduğu düşünülmektedir.

Bu hususlar ışığında ve Lübnan makamlarının doğrudan talepleri ve bölgedeki güvenlik koşulları da dikkate alınarak, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin UNIFIL'in görev süresinin uzatılması yönünde karar alması durumunda; hudut, şümul ve miktarı Hükümetçe belirlenecek Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının, 1701 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı ve 880 sayılı TBMM Kararıyla tespit edilen ilkeler kapsamında 5 Eylül 2010 tarihinden itibaren bir yıl daha UNIFIL harekâtına iştirak etmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükümet tarafından yapılması için Anayasa'nın 92 nci maddesi uyarınca izin verilmesini arz ederim.

                                                                                                      Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                                Başbakan

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tezkere kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, bir saat ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 13.51

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.56

BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yusuf COŞKUN(Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 123’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” işler kısmına geçiyoruz.

Bu kısımda yer alan, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın, uygulanan iç ve dış politikalarda Hükûmet Programı’nda verdiği sözleri yerine getirmediği, ekonomik ve sosyal sorunları çözmede başarılı olamadığı iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında Anayasa’nın 99 uncu ve İç Tüzük’ün 106 ncı maddeleri uyarınca bir gensoru açılmasına ilişkin (11/12) esas numaralı Gensoru Önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelere başlıyoruz.

VII.- GENSORU

A) Ön Görüşmeler

1.- Barış ve Demokrasi Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın, uygulanan iç ve dış politikalarda Hükûmet Programı’nda verdiği sözleri yerine getirmediği, ekonomik ve sosyal sorunları çözmede başarılı olamadığı iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/12)

BAŞKAN – Hükûmet? Burada.

Önerge daha önce bastırılıp dağıtıldığı ve Genel Kurulun 18.6.2010 tarihli 120’nci Birleşiminde okunduğu için tekrar okutmuyorum.

Sayın milletvekilleri, Anayasa’nın 99’uncu maddesine göre, bu görüşmede önerge sahiplerinden bir üyeye, siyasi parti grupları adına birer milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya bir bakana söz verilecektir. Konuşma süreleri önerge sahibi için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakikadır.

Şimdi, önerge sahibi ve Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Hasip Kaplan konuşacaktır, onun için süresi otuz dakikadır. İki süreyi de birleştirdik efendim.

Buyurunuz Sayın Kaplan. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bizi özgür iradesiyle seçen halkımızdan aldığımız güçle sözlerime başlamak istiyorum. Demokratik siyaseti önemsiyoruz, sorunların Mecliste barışçıl çözümüne inanıyoruz. Sayın milletvekilleri, toprağa düşen her can bizim canımız. Gencecik insanlar tabutlara düşerken, anaların yüreğinde ateş yanarken Mecliste ihale, istimlak, özelleştirme, Karayolları kanunları ile sabahlara kadar çalışmayı çok anlamlı bulmuyoruz çünkü ülkemizin gerçek gündemi bu değil. Son dakika haberlerine bakın: Çatışmalar, karakol baskınları, F16, Kobra bombalamaları, topçu ateşleri devam ediyor, birbiri ardına ölümler yaşanıyor. Batıda anaların Türkçe ağıtları yürek yakarken doğuda anaların Kürtçe ağıtları yükselirken benim Meclis gündemim, kardeş kanını nasıl durdururum, nasıl çözüm bulurum, nasıl silahları sustururum olmalıydı. Meclisin yolunu unutan liderlerin, Hükûmetin, milletvekillerinin dikkatlerini çözümün adresine yani Meclise, ülkemizin gerçek gündemine çekmeyi amaçladık.

Sayın Başbakan, gensorumuz size yönelik çünkü Hükûmetin başısınız, ülkenin Başbakanısınız. Sitemlerimizi, eleştirilerimizi, beklentilerimizi, önerilerimizi, bazen de öfkemizi anlayışla karşılayacağınızı umuyoruz.

Ülkemizde yaşayan 73 milyon insanımızın birlikte yaşama arzusunun güçlü olduğuna inanıyoruz. Bu nedenle çözümün sihrini, tılsımını nasıl buluruz, birlikte çözüm umudunu yeniden nasıl aralarız, bunu konuşacağız. Kimse günah keçisi arayıp sorumluluklarını taca atmasın. İktidarıyla muhalefetiyle bütün milletvekilleri sorumluyuz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir yıl önce Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül “İyi şeyler olacak.” dedi, inandık. Sayın Başbakan “Anaların gözyaşı akmayacak.” dedi, inandık. Sayın İçişleri Bakanı koordinasyon görevini üstlendi, çokça toplantılar yaptı, partimizle de görüştü. Polis Akademisinde paneller yapıldı, karakolda başlayan açılım, barış gruplarının kendilerini serbest bırakan aynı savcı ve yargıçlar tarafından tutuklanmasıyla mahkemede bitti.

Bugün Barış Grubu’nun diğer üyeleri Diyarbakır’da yargıç önüne çıktılar. Daha önce, 1999 yılında iki barış grubu daha gelmişti. İlk grup 1 Ekimde Hakkâri’nin Şemdinli ilçesine bağlı Gelişen köyünden Türkiye’ye giriş yapmıştı. İkinci grup 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda Avrupa’dan gelmişti. Tutuklandılar. Yedi ile on beş yıl arası hapis cezası aldılar. Beş yıl çatışmasızlık süreci değerlendirilemedi, heba edildi.

Sayın Cumhurbaşkanının “İyi şeyler olacak.” şeklindeki sözlerinden kısa bir süre sonra 14 Nisanda DTP’nin 52 yöneticisi içeri alındı, hem de 29 Mart yerel seçimlerinin intikamı alınırcasına. Arkasından belediye başkanlarımız ve 1.600 üye ve yöneticimiz kelepçelenerek tutuklandı. DTP kapatıldı, Sayın Türk, Sayın Tuğluk’un üyelikleri düşürüldü. Daha yirmi gün önce Silopi’de “Savaşa Geçit Verme” sloganıyla yapmak istediğimiz basın açıklamasına güvenlik güçleri saldırdı, Şırnak Milletvekilimiz Sayın Sevahir Bayındır’ın kalça kemiği kırıldı, gaz bombalarıyla, kelepçelerle açılım resmen hançerlendi.

ABD’li edebiyat profesörü Edward Said diyor ki: “Herhangi bir siyasi eylemin terörizm olarak adlandırılması ona siyaset, tarih, gelenek ve yorumun buluştuğu bir anlatı statüsü tanınmaması demektir. Filistin meselesinin başına gelen buydu. İşte Kürt sorununun başına gelen de budur. Birinin gerillası, ötekinin teröristi.” diyor. “Açılım”, “barış”, “kardeşlik” derken ne oldu da birdenbire çatışmalı bir ortama geldik? Kardeşin kardeşi vurduğu bu anlamsız, çözümsüz savaşın sebebi nedir? Kimler rant sağlıyor, kimler taşeron, kimler elinde körükle yangına gidiyor? Neden Mecliste bunu konuşmuyoruz, neden liderler bir araya gelmiyor, neden partiler sorunun üzerinde konuşmuyor, projelerini ortaya koymuyor?

BDP olarak, daha önce de söyledik, bir kez daha tekrarlıyoruz: Gelin, Meclisin birinci gündemi Kürt sorunu olsun. Sorunu çözene kadar başka gündeme geçmeyelim, tatile çıkmayalım, Meclisi kapatmayalım. Sayın Başbakan, Türkiye’de Kürt kimliğiyle yaşamak isteyen milyonlarca yurttaşımız var, resmî dil Türkçe dışında Kürtçenin eğitimi, yayını konusunda talepler var, siyasette temsiliyetin önündeki engellerin kaldırılması, kültürel çoğulculuğun, farklılıkların, ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel hakların tanınması talepleri var. Osmanlı’dan cumhuriyete miras kalan, yüz yılı aşan, yirmi dokuz isyan yaşayan bir soruna asayiş gözlüğüyle bakarsanız, askere havale etme yanlışına düşersiniz.

Geride bıraktığımız acı tabloya bakınız: Sıkıyönetim, olağanüstü hâl, sansür, sürgün, 17 bin faili meçhul cinayet, yakılan dört bin köy, yaşamını yitiren 40 bini aşkın insanımız, yüz milyarlarca dolar zarar. İşte, o zaman JİTEM, Susurlukçular, itirafçılar, çeteler, darbeciler mantar gibi türedi, ahtapot gibi kolları Türkiye’ye yayıldı. Ergenekon çeteleri o zaman palazlandı. Hizbullah’ı kullandılar, insanları asit kuyularına attılar. Vedat Aydın gibi siyasetçileri, Musa Anter gibi bilgeleri, gazetecileri öldürdüler.

Bugün bunları isteyenler olabilir. Totaliter, faşist, despot bir yönetim anlayışını arzu edenler, Hitler özentileri de çıkabilir. Ancak, ülkemizin, halkımızın sağduyusuna olan inancımız sarsılmadı. Büyük çoğunluk kardeşçe bir çözüm umudu içinde. “Demokrasi içinde çözüm mümkün.” diyor. Bu irade, bu güç Mecliste de var, yeter ki uzlaşı, diyalog ortamını sağlayarak, soruna partiler üstü bir yaklaşımla bakabilelim.

Demokratik açılım doğruydu. İlk açıklandığında bölgede iyimserlik vardı, sorunun demokratik yolla çözüleceği umudu doğmuştu. Yirmi altı yıllık çatışmanın yerini barış alacaktı. Halkın coşkusu barışa özlemindendi. Diyarbakır’da milyonlar bu özlem ile meydanlara çıkmıştı. Habur sonrası medyanın, muhalefetin yükselttiği ırkçı, milliyetçi dalga sizleri korkuttu. Habur sendromu, kaygısı Hükûmeti sardı. Geri adım atmanın anlamı yoktu. Milliyetçi, ırkçı dalga karşısında, Hükûmetin milliyetçi dalgayı yönetmesi ve kontrol etmesi gerekiyordu. Yapamadınız, teslim olmayı seçtiniz. Ezber bozmak gerekiyordu, siyasi cesarete ihtiyaç vardı. İngiltere’de Tony Blair IRA ile nasıl görüştüyse, direkt veya endirekt görüşüp çözecektiniz. İspanya’da Gonzales hem demokrasiyi geliştirirken hem de ETA’yla görüşüyordu. Rahmetli Özal kadar cesur olacaktınız. Güney Afrika’da Mandela ve Clark örneğinde olduğu gibi, gerçeklerle yüzleşecektiniz. Yaser Arafat gibi gerektiği zaman barışı konuşacaktınız. Hatırlayın, 1960 ABD’sinde siyahlar beyazların okuluna gidemiyor, aynı otobüse binemiyordu. Medeni haklar kanunu çıkınca, ayrımcılık bitince, Kennedy’nin Yardımcısı bir elinde siyahi bir öğrenci, bir elinde beyaz bir öğrenciyi alarak üniversiteye gidince de kıyamet kopmuştu. Aştılar o günleri, şimdi bir siyahi olan Obama Devlet Başkanı. Devlet adamlığı tavrı işte budur.

Çatışma ortamının giderilmesi, gerginliğin azaltılıp rahatlamanın sağlanması, zıtlaşan, inatlaşan siyasetlerin yumuşatılması konusunda inisiyatif alamadınız. Çatışma ortamını sadece eleştirmek veya ilgili tarafları mahkûm etmek türünden soyut sözler, “kahrolsun”lar veya “köklerini kazıyacağız”- çözümün, barışın dili değildir. Çözüm projelerde, siyaset bilimindedir. İnsanlığın, vicdanın, ortak aklın devreye girmesi gerekiyor. Şiddet veya karşı şiddete başvuranların değişim, dönüşümlerine yönelik yol gösterici siyasetlerin devreye konulması gerekiyordu.

Kürt sorununun çözüme kavuşturulması için çatışmasızlık ortamı oluşturulamadı. İki taraf vardı; bir yanda Türk Silahlı Kuvvetlerinin operasyonları, diğer yanda PKK’nın eylemleri. Bu süreci yönetemediniz, Kürt sorununu çözecek silahsızlandırma ve demokratikleşme projesini hazırlayamadınız. Açılımın duraksaması, rota değiştirmesi Kürt demokratik siyasetine baskıya dönüştü. Böylesi günlerde ateşli, içi boş nutukların, küçük siyasi hesapların faydası yok. Bir yandan, “Açılım bitmedi, ne olursa olsun devam edecek.” deniliyor. Taş atan çocuklar yasası geç de olsa, eksik de olsa Mecliste. Oylarını aldığınız Kürtleri küstürmek istemiyorsunuz. Diğer yandan, BDP’ye çok sert saldırıyor, tabanınızdaki milliyetçilere selam veriyorsunuz. Samimiyet testinde sınıfta kaldınız.

Kürt sorununu Kürtleri AKP’lileştirerek çözme hedefi, bu yolda yapılan operasyonlar, uygulanan baskılar Kürt demokratik siyasetinin tasfiyesini amaçladı. Açılımın başında yapılan bu ince hesaplar iyi niyetin olmadığını ortaya çıkarıyor.

NarayanaHitopadeşa” kitabında, “Kızgınlık dönemindeki bir fil gibi şişen ve bu yüzden doğru yoldan sapan bir kralın danışmanları eleştirilir.” diyor. Filistin sorununda da, Kürt sorununda da yanlış yönlendiriliyorsunuz. Washington’da, Bağdat’ta, Brüksel’de sürekli görüşme hâlindesiniz. Sizi kim yönlendiriyor? Ekseninizi kim kaydırıyor? Size kim yanlış kararlar aldırıyor?

Geçmişte, Kürt sorunu ortaya çıktığında Türkiye, Suriye, Irak, İran sistemli zirveler yapar, tasfiye ve baskıları görüşürlerdi. Sizler de aynı şeyleri yapıyorsunuz. ABD-İran olayından sonra bu üçlüye dâhil olmasa da Türkiye ile birlikte Barzani, Talabani’yi sıkıştırmaya, baskı altına almaya çalışmaktasınız. Türkiye'nin, 1995 yılından bu yana Duhok’un yakınında Bamerni ile Kanimasi kasabasında 50 tank, 2 bin personeli bulunuyor. Batufa ile Kanimasi’de de bine yakın Türk askeri ve 20 civarında Alman Leopar tankı bulunmaktadır.

Barzani, “Biz, artık, kardeş kanına elimizi bulaştırmayacağız.” diyor, sadece barışçıl, demokratik çözümlere destek vereceğini açıklıyor. 1993’te Barzani bölgesinde yaşanan kardeş kavgası, onların deyimiyle “…” (x) sonraki yıllarda Erbil’in hemen yanı başındaki Safin dağlarında yıllarca sürmüştü. Bu acıların dersleri üzerinde, Kürt halkına yeni bir “…” (x) dayatmaya kalkmak, en hafif deyimiyle vahşettir, Türkiye'nin de asla çıkarına değildir.

Sayın Başbakan, tutumunuzdaki çifte standart bizi şaşırtıyor. Taş atan Filistinli çocukları övüyorsunuz, Kürt çocukları için de “Gereği yapılacak.” diyorsunuz. Acıları ve ölümleri yarıştırmak gibi bir niyetimiz yok. Her acı önemlidir ve paylaşılmalıdır; isyanımız samimiyetsizliğedir.

Gazze’de yaşananlara tepki gösteriyorsunuz, Silopi’de susuyorsunuz, yaşananları görmezden geliyorsunuz. Hamas için “Halk seçti” diyor, meşru görüyorsunuz, BDP’ye tahammül edemiyorsunuz.

“Kürt açılımı, demokratik açılım, millî birlik” derken, durmadan isim değiştirdiniz. Zikzaklarınız, kararsızlığınız zarar verdi. Aslında, Kürt sorununu Kürtsüz çözme anlayışı sizi çıkmaz sokağa götürdü.

12 Eylül darbesinin seçim sisteminin sayesinde, 2002’den bu yana, yüzde 40’larda oy alıp Mecliste yüzde 60’ın üzerinde çoğunluğa sahipsiniz. Sekiz yıldır Başbakansınız. Geçmişinizi hatırlayın, Belediye Başkanıyken Siirt’te bir şiir okumuştunuz, hayatınız değişmişti. DGM’ler, olağanüstü yargı, OHAL, düşünce özgürlüğü yasaklarıyla tanışmış, Pınarhisar’da yatmıştınız. Bugün, 12 belediye başkanı sizin döneminizde düşüncelerinden dolayı tutuklu. Bu korkunç bir ironi değil mi? Diyarbakır 5 no.lu cezaevini bilirsiniz. 12 Eylül darbecileri, orada insanlara dışkı yedirdi, işkencede insanlar öldürüldü. İşte, bu zulüm insanları dağlara çıkarmadı mı?

Sizin zamanınızda, işkence ve kötü muamele rakamları insan hakları belgelerinde binleri aştı. Sadece 2008’de 5.315 kişi düşünce ve ifadeleri için soruşturma ve davalara muhatap oldu.

Sayın Başbakan, haberleşme gizliliği, kişilik hakları esastır ancak emrinizdeki memurlar gizli dinleme yapıyor. TİB size bağlı, dinleme yapan güvenlik güçleri de emrinizde. DGM’lerin yerine kurulan özel ağır ceza mahkemelerini de siyasallaştırdınız. Telefon ve ortam dinleniyor, fiziki takip yapılıyor. Kişilik hakları, özel hayat, aile hayatı ayaklar altına alınıyor, çiğneniyor hatta Meclise uzanıyor. İslamiyet’te insanın haremine girmek günah değil mi? Sekiz yıldır gizli dinlemeyi bitirmek için ne yasa değiştiriyorsunuz ne de sorumluları yargı önüne çıkarıyorsunuz. Çok güçlüsünüz, yasama çoğunluğu sizde. Yürütme gücüsünüz, yargıyı da baskı altına almaya çalışıyorsunuz. Demokrasinin kurallarını hiçe sayıyorsunuz. Çoğulculuk, katılımcılık, ortaklaşma sizin kitabınızda yok, neden? Narayana “Başıboş güç ayrı şeydir, bilimin yol göstericiliğindeki güç ayrı şey; ışık ve karanlık aynı anda aynı yerde olabilir mi?” diyor. Bu kürsüden defalarca söyledik “Kontrolsüz güç, güç değildir.” dedik.

Sayın milletvekilleri, toplum en şiddetli çatışma ortamına çekilirken daha kötü bir durum ne olabilir ki? Otoriterleşme eğiliminin hız kazanması, devletin yine kural tanımaz uygulamalara geçme eğilimi, sokakları etkisi altına alan linç girişimleri yeterince korku ve endişe vermiyor mu? Hükûmetin açılımı ötelemesi, geciktirmesi, söylem ve uygulamaları Kürtleri dışlaması, halkı ve temsilcilerini muhatap almaması, güven vermemesi başarısızlığın nedeni değil mi?

Sorun, Kürtlerle Türkler arasında değil, devletle Kürtler arasında bir sorundur. Sorun, güvenlik, asayiş sorunu da değildir, hak ve özgürlükler sorunudur. Sorun, insan hakları ve demokrasi sorunu olarak çözümü siyasi, hukuki, ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel boyutları olan bir sorun. Kürt halkını terörist gören anlayışın, hak ve özgürlüklerin “terörle mücadele ediyorum” bahanesiyle bastırılması, çözüme, barışa hizmet etmiyor.

                                       

(x) Bu bölümlerde, Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille, birtakım kelimeler ifade edildi.

Sayın Başbakan, Şemdinli Gediktepe mevzisine gittiniz, gördünüz. Oraya gidemeyenlerin sizleri nasıl acımasız eleştirdiğini, aşağılamaya çalıştığını gördük. Oysa, yoksul halkın çocukları, Şemdinli’ye, on beş günlük eğitimden sonra gönderiliyor. On sekiz yaşında, kıyamadığımız, arabamızın anahtarını verirken sakındığımız çocuklarımıza ağır silahlar veriliyor, otuz kiloluk sırt çantasıyla savaş hattına sürülüyorlar. Peki, generallerin çocukları nerede askerlik yapıyor? Medya listesini çıkarmış, Ergenekon soruşturması paşaları dâhil, görevde olanların çocukları ve yakınları, kendi konutlarında, ikametlerinde, yaşadıkları şehirlerde askerlik görevini yapıyor. Bu eşitlik mi, adalet mi, vicdan mı? Hani ülkemin tüm yurttaşları eşitti?

İnanıyoruz ki halk “Bu anlamsız kirli savaşta, kardeş kavgasında neden çocuklarımız ölüyor?” diye sormaya başladığında, şehit cenazelerini istismar edenler kaçacak delik arayacaklardır. Açılım deyip ayrımcılık yaparsanız, hiç mi bunun siyasi sorumluluğu olmayacak? Herhâlde, canlar yere düşerken “Gensoruyu da ayağa düşürdüler.” demezsiniz; ülkemiz uçuruma yuvarlanırken, sayısal çoğunlumuz vardır diye kulakları tıkamaz, gözünüzü kapatmazsınız.

Sayın Başbakan, sizi tanımakta güçlük çekiyoruz. Kimi zaman, güzel şeyler söylüyorsunuz, halk umutlanıyor, eşitlikten, kardeşlikten, özgürlüklerden bahsediyorsunuz.

“Özel timin bölgedeki uygulamaları hesap dışı kaldı. Bölgede yaşayan insanların ne mal ne de can güvenlikleri söz konusuydu. İnsanlara bölgede gerektiğinde dışkı bile yedirildi. Demokratikleşme ve insan hakları noktasında güneydoğu son derece geri. Yakın bir zamana kadar, anlamsız ve çağdışı Kürtçe yasağı dolayısıyla bölge insanları hayli baskılarla yüz yüze gelmişti. Başbakan, Türkiye’de seksen beş yıldan beridir resmî ideolojinin Kürt meselesinde inkârcı, asimilasyoncu, baskıcı davrandığını açık seçik söylemeli. Kürt kültürünün geliştirilmesi için engelleyici tüm yasaları kaldırıp dileyen herkesin kendi ana dilinde eğitim-öğretim yapabilmesinin önünü açmalıyız.” Tayyip Erdoğan’ın 2001 Refah Partisi Genel Merkezine sunduğu rapor.

Sayın Başbakan, sizleri davet ediyoruz, buyurun, aynı şeyleri söylüyoruz, siz de yapın ve rapor sizin, neden yapmadınız?

Devam edelim: “Ad koyalım, diyorsunuz. Kürt sorunu, bu milletin bir parçasının değil, hepsinin sorunudur, benim sorunumdur, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının ortak sorunudur çünkü güneş herkesi ısıtır, çünkü yağmur herkes için rahmettir çünkü herkes aynı toprağın insanıdır. AK Partinin, her şeyden önce, ayrımcılığı gerek bölgesel gerek etnik unsur olarak ortadan kaldıran bir iktidar olacağının altını çizmek istiyorum.” 12 Ağustos 2005, Diyarbakır.

“Büyük devlet, güçlü millet, kendisi ile yüzleşerek, hatalarını ve günahlarını masaya yatırarak geleceğe yürüme güvenine sahip millet ve devlettir.” İmza: Başbakan Erdoğan, 2005, Diyarbakır.

Bu söylediklerinizin hepsinin altına imza atmaya hazırız, bu yanınızı olumluyoruz. Karşımızda harbi, samimi doğruları dile getiren bir Başbakan Tayyip var diye düşünmeye başladığımızda, belediye başkanlarına, barış gruplarına vurulan kelepçeler akla geliyor. Diğer kişiliğiniz devreye giriyor: “Ya sev, ya terk et!” 30 Ocak 2007, Hakkâri. “Çocuk da olsa, kadın da olsa gereği yapılacak.” 2006, Diyarbakır. “Pompalı vatandaşa hoşgörü”, son olaylardan sonra “Kökleri kazınacak.” tehditleri. İşte, o zaman ekseniniz kayıyor, militerleşen bir kişiliğe dönüşüyorsunuz.

Karşımızda çift kişilikli bir Başbakan görünce şaşırıyoruz. “Hangi yanınız baskın?” diye düşünüyoruz, tartışıyoruz, ölçüyoruz, uygulamalarınıza bakıyoruz. Sonuç? Son bir yılda gelinen nokta tam bir felaket. Kendinizi ne zaman gözden geçireceksiniz?

Milliyetçi damarınızın daha çok kabardığını, statükonun asıl gerçek savunucusu olduğunuzu gösteriyorsunuz. Bir yanda darbecilere, Ergenekonculara savaş açıyor görünüyorsunuz, diğer yanda altlarına milyon TL’lik zırhlı Mercedes’ler çekiyorsunuz.

Dolmabahçe’de gizli pazarlığınızın kodları da tek tek çözülmeye başlandı. Darbecilerle anti-Kürt anlaşması yaptınız, cemaatleri, ihaleleri korumaya aldınız.

Bu niyetiniz, Kürt sorununda yaptığınız yanlışlar sizleri öyle bir maceraya sürüklüyor ki sandıkta Cumhurbaşkanlığı hayalleriniz de bitecek.

Bu dünyada elbet halk bunun hesabını soracak. Öbür dünyada sırat köprüsünden geçtiğinizde Nekir ve Münkir melekler de soracak: Kul hakkı yediniz mi? Mazluma zulüm ettiniz mi? Peygamberimiz “Cennet anaların ayağı altındadır.” demişti, siz analara acı çektirdiniz mi? Ne cevap vereceksiniz?

Sayın Başbakan, devlet parsel parsel satılırken süren savaşın rantından bahsediyorsunuz,  kimmiş bu rantçılar? Çeteler, darbeciler, işkenceciler, köy yakanlar, faili meçhul cinayet işleyenler kirli savaşın en başta gelen rantçıları değil mi?  Bir de ceplerine, ciplerine, cüzdanlarına, şirketlerine işbirliklerine bakınız. Kimin mal varlığı bu sekiz sene içinde artmışsa asıl rantçılar onlardır. Bir yanda bir avuç azınlık padişahlar gibi yaşarken diğer yanda milyonlar sefalet içinde yiyecek ekmek bulamayacak. Peki, bu mudur adalet?

“İşsizliği bitireceğiz.” dediniz, 2002’de yüzde 9’la alıp 13,7’ye yükselttiniz, gayriresmî yüzde 20’yi aşmış durumda.

“Vergi yükünü hafifleteceğiz.” dediniz, 2010 bütçesinde ÖTV’yi, KDV’yi emekçi halka yüklediniz. Krizi tiye aldınız. Krizin yükünü emekçi halka yüklediniz. İşçiye, memura yüzde 2 zam verdiniz, her gün petrole, doğal gaza, akaryakıta yüzde 100’ü aşan zam yaptınız. Yeşil kart rakamlarına bakarsanız, yoksulluk sınırı altındaki yurttaş sayısının 15 milyonu aştığı bir ülkede yaşıyoruz.

Devletin tüm kurumları tarafsızlığını, adaletini, sağduyusunu, suhuletini kaybetti. Burada devletin tepe kurumları kavgalı, halkın güveni de sarsıldı. Bugün itibarıyla geldiğimiz nokta yönetememe krizine dönüşmüştür. Anayasa gereği güçler ayrılığı güçler birliğine dönüştü.

Sayın Başbakan, Anayasa reformunu kaldırdınız, baş örtüsü konusunda geri adım attınız, asker ve polisin sivil otoritenin emri altında olması anlayışını terk ettiniz. Türkiye'nin gerçek gündemleri olan sorunların Mecliste görüşülmesi AK PARTİ’nin çoğunlukçu anlayışı nedeniyle engellendi. Ülkenin gerçek sorunları Mecliste, Ankara'da konuşulamadı, Washington, Brüksel, Bağdat'ta aranmaya başlandı. Dış politika uluslararası güçlerin kontrolüne girdi. Onurlu bir dış politika yerine, bağımlı bir politika izlendi. İradesi ipotek altına alınan Türkiye, IMF'ye, NATO'ya, ABD'ye ve İsrail'e bağımlı hâle getirildi.

Sıfır tolerans anlayışı da iflas etti. Faili meçhul cinayetler arttı, güvenlik güçlerinin orantısız aşırı güç kullanımı arttı. Adil yargılanma hakkı bitti, kişi güvenliği ve özgürlüğü ayaklar altına alındı. Toplum sağcı-solcu, laik-antilaik, Kürt-Türk, Alevi-Sünni, zengin-fakir kamplara ayrıldı. Gerilim ve çatışma ortamı her alana yayıldı.

İthal enerjiyle dışa bağımlılık arttı. Kara para aklamayla 64 ton altının nasıl girdiği belirsiz. Yap-İşlet-Devret Yasası ile Galataport, Harem, İstanbul üçüncü Boğaz köprüsü, limanlar, akarsular satışa çıkarıldı.

Mecliste denetlenemeyen Millî Savunma Bakanlığı bütçesi, askerî harcamalar artırılırken eğitim, sağlık kısıtlandı, sosyal devlet sadaka devletine döndü. 

Ekonomide yaşananların dışında toplumsal barışın bozulmasına, ırkçı, milliyetçi linç kampanyalarına, sosyal patlamalara zemin hazırlandı.

"Açılım" dediniz, el attığınız her açılım, Alevi, Ermeni, Kıbrıs, Roman, Kürt açılımı, bunların hepsi elde kaldı, bir tekinin projesi ortaya konamadı.

12 Eylül askerî darbesini değiştirmek yerine ihtiyacınız olan maddeleri sahte bir referandumla getirmeye çalıştınız.

Yüzde 10 barajını ısrarla korudunuz, yüzde 7 hazine yardımını ısrarla korudunuz.

“Kürtçe serbest bırakılacak” dediniz, gizli eylem planlarını yayınladınız. YÖK, Kürt gençlerini fişlemeye başladı. Tek Kürtçe gazete olan Azadiye Welat Yazı İşleri Müdürü Vedat Kurşun'a yüz altmış altı buçuk sene ceza verildi.

“Köy isimlerini değiştireceğiz.” dediniz, değiştiremediniz. “Eşit yurttaşlık” dediniz, “Türkiye üst kimliği” dediniz, Anayasa’nın 66'ncı maddesine dokunmadınız.

Söyleyin Allah aşkına, uluslararası güçlerin istihbarat ve savaş teknolojileri desteğiyle bu savaşı sürdürmek kimin çıkarına, Türkiye'nin mi, yoksa silah tüccarlarının mı?

Sayın Başbakan, Toronto’ya gideceksiniz, Obama’dan destek isteyeceksiniz. Dışarıda sarf ettiğiniz eforun yüzde 1’ini içeride, iç dinamiklere harcasanız daha çok yol almış olurdunuz. “75 Kürt milletvekilimiz var.” dediniz, kendi vekillerinizi bile “söz ola kestire başı” deyip susturdunuz. Mecliste bir gün olsun bu sorunu ve çözümü konuşmadılar.

Eğer Türkiye bu sorunu konuşmayacaksa, çözümü tartışmayacaksa, sadece siz konuşacaksanız ve militarizmin diline sarılacaksanız, işte bu yol, barışa giden bir yol değildir. Türkiye SOS veriyor, yol ayrımındadır. Halk yeniden eski günlere dönmek istemiyor ama her gün bu kaygıyla güne uyanıyor. İnsanlar umutsuz, geleceğe güvenle bakamıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Çağrı yapıyoruz: Bu sorunu sınırda nöbet tutan yirmi yaşındaki gençlerin sırtına yüklemekten vazgeçin. Kürt demokratik siyasetinin yasal zeminde kendisini ifade etmesinden, örgütlenmesinden, temsilinden, siyasallaşmasından neden korkuyorsunuz? Siz demokratik siyaseti dışladığınız sürece şiddet güçlenecektir. O hâlde şiddeti durdurmanın yolu, Kürtlere siyaset kanallarını açık tutmaktan geçmiyor mu?

Değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanıyla görüşen değerli sanatçımız, Türkiye'nin vicdanı Sayın Sezen Aksu “Sanatta hep sevgi vardır ya, bir parça ve hep biraz umut!” diyordu. Umut değil miydi bizi bugünlere getiren? “Ya tam demokrasi, ya hiç!” diyen Sayın Yaşar Kemal, “’Kan dursun.’ diyeni şükranla karşılarım.” diyorsa…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayınız.

Buyurunuz Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bağlıyorum efendim.

…Edip Cansever de yıllar önce “Umudu dürt, umutsuzluğu yatıştır. Gülmek, bir halk gülüyorsa gülmektir.” diyorsa umudu beslemek lazım. Gencecik fidanların toprağa düşmemesi, anaların gözyaşının dinmesi için bu çatışmalı sürecin bir an önce durdurulması ve kalıcı hâle getirilmesi gerekir. Bu da ancak Hükûmetin atacağı demokratik adımlarla, vereceği barışçıl mesajlarla ve ortaya koyacağı çözüm iradesiyle mümkün olabilir. Hükûmetin yanı sıra Parlamento da böylesi bir sürecin Türkiye’de başlatılabilmesi için tarihî bir görevle karşı karşıyadır. Meclis tüm gündemlerini iptal ederek acilen toplanmalı ve akan kanın durdurulması için atılacak adımları gündemine almalıdır, çözüm bulununcaya kadar tatile girmemelidir. Aksi takdirde, sizleri, bizleri, hepimizi halk da tarih de affetmez.

Barışa olan umudumuzla sizleri bir kez daha saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.

Sayın milletvekilleri, beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 15.31

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.39

BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 123’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

(11/12) esas numaralı Gensoru Önergesi’nin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelere devam edeceğiz.

Hükûmet yerinde.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Elekdağ, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi tarafından yüce Meclise sunulan gensoru önergesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış buluyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, sözlerime PKK’nın yoğunlaşan kanlı eylemleriyle Hükûmetin bu tehdit karşısındaki çaresiz tutumunun ülkemizi boğucu bir huzursuzluk ve karamsarlığa gömdüğünü belirterek başlamak istiyorum. PKK’nın saldırıları sonucunda Şemdinli’nin Tekeli mevkisinde 10 şehit verdik, 16 da yaralımız var. Arkadan, kanlı elini İstanbul’a uzatan terör 5 evladımızın daha canını aldı. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine de başsağlığı diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, PKK’nın ve yandaşlarının açıklamaları, örgütün hedefinin şok eylemlerle toplumda öfke yaratmak ve bir Türk-Kürt çatışması yaratarak ülkenin toplumsal dokusunu parçalamak olduğunu ortaya koyuyor. Başbakan kabul etmese de, PKK’nın sözcüleri, terör eylemlerini Kürt açılımı sürecinde Hükûmetin kendilerini aldatmış olması ve arkadan hançerlemesi nedeniyle yoğunlaştırdıklarını iddia ediyorlar, bu yeni terör dalgasını da Hükûmete şartlarını dayatmak için başlattıklarını söylüyorlar.

Değerli arkadaşlarım, acil önlemler alınmasını gerektiren acı bir tehditle karşı karşıyayız, bu önlemlerin de ne olması gerektiğini saptarken bir gerçeği de gözden kaçırmama durumundayız. Bu da PKK’nın Kuzey Irak’ta konuşlanmış olan vurucu gücü tasfiye edilmeden Türkiye'nin terörle mücadele çabasının sonuç verebileceğini düşünmenin abes olduğudur.

Değerli arkadaşlarım, Hükûmetin bu tehdidi bertaraf etmesi için derhâl şu üç önleme baş vurması gerekiyor:

Birincisi: Türk Hükûmeti, alacağı önlemlerle PKK örgütüne Türkiye’ye vereceği her zararın bedelini Kuzey Irak’ta da en ağır şekilde ödeteceğini göstermelidir. Eğer PKK Kuzey Irak’ta sığındığı inlerden çıkıp Türkiye’ye zarar verebiliyorsa, Türkiye'nin, PKK örgütünü muhakkak kaynağında da cezalandırması gerekiyor. Ankara bunu yapamadığı takdirde PKK’yı Türkiye’ye karşı eylem yapmaktan caydıramaz.

Gerçekleştirilmesi gereken ikinci husus, AKP Hükûmetinin yapacağı girişimlerle Irak’tan, Amerika’dan ve bölgesel Kürt yönetiminden derhâl PKK terör örgütünün etkisiz hâle getirilmesini resmen talep etmesidir. Böyle bir talep, Türkiye'nin uluslararası hukuktan doğan en meşru hakkıdır. Zira, bir ülkenin topraklarında konuşlanan terörist örgüt, komşu ülkeye geçerek terör eylemlerinde bulunuyorsa, topraklarında terörist örgütü barındıran ülkenin veya yönetimin bu eylemleri önleme ve teröristleri etkisiz hâle getirme sorumluluğu vardır. Bunu yapamayan ülke veya yönetim teröristlerle suç ortağıdır.

Bu itibarla eğer Irak, Amerika ve bölgesel Kürt yönetimi bu sorumluluklarını yerine getirmekten kaçınırlarsa o zaman Türkiye'nin Kuzey Irak’ta derinliğine kara ve hava operasyonları yaparak PKK’nın tüm unsurlarını temizleme hakkı doğar.

Alınması gereken üçüncü önlem PKK örgütüne yataklık yapan Barzani ile ilgilidir. Sayın Başbakan 29 Ekim 2007’de şu ifadelerde bulunmuştu: “Barzani, terör konusunda tavrını çok açık ve net ortaya koyma durumundadır. Barzani şu an terör örgütüne yataklık yapar durumdadır.” Bunlar Sayın Başbakanın sözleri. Başbakan bu açıklamasıyla Barzani’nin PKK’nın kanlı eylemlerine ortak olduğunu vurgulamıştı. Barzani bugüne kadar bu tutumunu değiştirmemiştir. Buna rağmen Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı sıfatıyla Türkiye’ye resmî bir ziyaret için davet edilmiş ve kendisine sanki ayrı bir devletin başkanı gibi muamele edilmiştir. Bu, affedilmez bir hatadır değerli arkadaşlarım.

Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun “…” (x) Mesut, yani “Mesut Ağabey” diye hitap ettiği Barzani, Ankara’da PKK’yı bir terör örgütü olarak nitelemeyi reddetmiştir. Bu itibarla, Barzani, PKK’nın Kuzey Irak’tan temizlenmesini öngören bir eylem planının uygulanmasında Türk Silahlı Kuvvetleriyle fiilen iş birliği yapmaya ve destek vermeye ikna edilmelidir.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin elinde Barzani’ye karşı kullanılacak son derece etkili ekonomik ve diplomatik levyeler vardır, bunlar kullanılmalıdır. Barzani’ye, Türkiye’ye verdiği zarar ölçüsünde kendisinin de zarar göreceği hissettirilmelidir.

Belirttiğimiz bu üç acil önlemin gerçekleşmesi sağlanamadığı takdirde PKK örgütünün eylemlerinin durdurulması mümkün olmaz. Hükûmet bu önlemleri almadığı takdirde, Türk devleti sadece devlet olma vasfından değil, onurundan da çok şey kaybedecektir. İktidar partisinin böyle ağır bir vebal altında kalmak istemediğinden eminim.

Değerli arkadaşlarım, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Sayın Genel Başkanımızın da açıkladığı üzere, terörle mücadeleye partiler üstünde millî bir sorun olarak bakıyor ve bu sorunun siyasi rekabette bir araç olarak kullanılmasını hatalı buluyoruz.

Keza, tek başına silahlı mücadelenin de terör tehdidinin bertaraf edilmesi için yeterli olmadığı görüşündeyiz. Terörle başarılı bir mücadele, onu besleyen kaynakların isabetle teşhisini ve kurutulmalarını gerektirir.

Bu noktadan hareketle, çok boyutlu ve bütüncül bir millî politika oluşturulmasına katkıda bulunmak isteriz. Bu amaçla, ortak bir strateji oluşturmak maksadıyla, terörün kitlesel yapısında terörü beslediği düşünülen ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel konular ele alınarak demokratik bir yaklaşımla bunların Avrupa standartlarıyla uyum hâline getirilmesine yönelik bir çalışma yapılmalıdır.

Ancak, değerli arkadaşlarım, bunun için de bugüne kadar uygulanan politikaların bir muhasebesinin yapılması ve buna göre hataların ve doğruların saptanması zorunludur. Çünkü tarih sadece ondan ders almayanlar için tekerrür eder.

Değerli arkadaşlarım, şimdi yapacağım değerlendirme bu amaca yöneliktir. Polemik ve suçlama amaçlı olmadığından lütfen emin olunuz.

Kürt açılımını tetikleyen olgu Obama yönetiminin Irak’tan çekilme kararının yarattığı dinamiklerle güç kazanmış olmakla birlikte, bu girişim, esas itibarıyla, 5 Kasım 2007’de Washington’da yapılan Bush-Erdoğan görüşmesinde üzerinde mutabık kalınan ve Kürt sorununa çözüm öngören siyasi proje süreci zemininde yürütülmüştür.

Siyasi proje sürecinin ana hatları şunlardır: Birincisi, Amerika Türkiye’ye Türk Hava Kuvvetleri tarafından vurulacak PKK hedeflerini gösteren istihbarat bilgileri vermeyi taahhüt etmiş, bunun karşılığında AKP Hükûmeti Kuzey Irak’a kara harekâtı yapmama yükümlülüğü altına girmiş, yani resmen meşru savunma hakkından feragat etmiştir.

                                       

(x) Bu bölümde, Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille bir kelime ifade edildi.

Üstlenilen diğer bir yükümlülük de Türk Hava Kuvvetlerinin Amerika’nın kontrol ve denetimi dışında operasyon yapamayacağıdır Kuzey Irak’a.

İkinci olarak, Türkiye'nin güneydoğusu ile Kuzey Irak arasında kapsamlı bir ekonomik ve sosyal entegrasyon gerçekleştirilmesi hedeflenecek, Kürt bölgesel yönetimiyle yakın ilişkiler ve sıkı bir iş birliği kurulacaktır. Bu iş birliği Türkiye'nin Kerkük-Ceyhan Boru Hattı’ndan Kuzey Irak petrolünün dünyaya pazarlanabilmesini de kapsayacaktır.

Üçüncü olarak, Barzani’nin başkanlığındaki bölgesel Kürt yönetimi PKK terörünü sona erdirmek için Ankara’yla iş birliği yapacaktır. Güya bu şekilde Amerika’nın da yardımıyla PKK’nın dağdan inmesi ve silahlarını bırakması sağlanacaktır. Ancak bunun için, Türk Hükûmetinin, DTP üzerinden terör örgütü PKK’yı muhatap olarak kabul etmesi ve de siyasi çözüm üzerinde mutabakata varılması şart koşulmuştur.

Değerli arkadaşlarım, belirttiğimiz bu hususlar Amerikan askerî yetkilileri tarafından 2008 yılı Mart ayında Pentagon’da düzenlenen bir basın toplantısında ve Amerikan Temsilciler Meclisi Silahlı Kuvvetler Komitesinde yapılan açıklamalardan anlaşılmaktadır. Kongre zabıtları ve Pentagon kayıtları elimizdedir.

Değerli arkadaşlarım, nihayet siyasi proje bağlamında Amerika, Barzani üzerinde nüfuzunu kullanarak Türkiye'nin taleplerini oluşturan şu dört konuda ilerleme sağlamasına çalışacaktır:

1) Barzani’nin PKK’yı terör örgütü olarak ilan etmesi.

2) Örgütün elebaşlarının Türkiye’ye teslim edilmesi.

3) PKK örgütünün siyasi bürolarının kapatılması ve kamplarının tecrit edilmesi.

4) PKK’ya lojistik desteğin kesilmesi.

Sayın Ali Babacan Dışişleri Bakanıyken 2008 yılının başında Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari vasıtası ile Barzani’ye bu talepleri içeren bir liste göndermiş ve bunların acilen uygulanmasını talep etmiştir. Ankara bu konudaki girişimini birçok kereler tekrarlamışsa da Barzani söz konusu taleplere ısrarla karşı çıkmıştır.

Değerli milletvekilleri, Obama, başkan olunca, 2011 yılı sonuna kadar Irak’tan Amerikan askerlerini çekme planının uygulanmasının yaratacağı tehlikeli durum nedeniyle Başkan Bush döneminde oluşturulan siyasi projeye mal bulmuş Mağribî gibi sarılmıştır. Obama yönetiminin endişesi Irak’taki Amerikan askerî mevcudiyetinin azalması ile birbirlerine diş bileyen Araplar ile Kürtler arasında bir iç savaşın çıkması ve bu hengâmede Iraklı Arapların Türkiye’yle iş birliği yaparak Amerikan’ın özene bezene kurdurduğu bölgesel Kürt devletini haritadan silivermeleridir. Obama yönetimi böyle bir gelişmeyi mutlak surette önlemek amacı ile Erdoğan Hükûmetinden Türkiye'nin Araplarla ittifak yapma yerine Kuzey Irak Kürtlerinin hamiliğini üstlenmesini talep etmektedir. Türkiye’den böyle bir beklentisi olmasına rağmen, Obama yönetimi, ne Barzani üzerinde gereken baskıyı yaparak Türkiye'nin söz konusu dört talebinin yerine getirilmesini sağlamıştır ne de Türkiye'nin uluslararası hukuktan doğan haklarını kullanarak PKK’yı tasfiye amacıyla Kuzey Irak’ta kendi inisiyatifiyle kara ve hava operasyonları yapmasına müsaade etmiştir. Hemen belirtelim ki, Obama yönetimi eğer Barzani üzerinde gerekli baskıyı yaparak Ankara’nın taleplerinin gerçekleştirilmesini sağlasaydı, PKK’nın dağ kadrosunun sadece morali değil, kendisi de tarumar olur ve silah bırakması çoktan sağlanırdı.

Şimdi kısaca Türkiye'nin Amerika’dan sağladığı gerçek zamanlı istihbaratın niteliğine değineyim. Değerli arkadaşlarım, Amerika sadece kendisi tarafından seçilen PKK hedeflerinin Türk Hava Kuvvetleri tarafından vurulmasına müsaade etmektedir. Amerika bilinçli olarak terör ağacının gövdesini imha edici nitelikte hedefler vermiyor. Verdiği hedefler sadece ağacın küçük dallarının ve yapraklarının imha edilmesi amacını güdüyor. Amerika bu suretle bir taraftan Türkiye’ye sadece ağrı kesici ilaçlar vererek acıların hafifletilmesine yardım ediyor fakat öte yandan PKK’nın da tasfiyesini önlüyor.

Peki, değerli arkadaşlarım, bu ortamda Kürt açılımı projesinin yeri nedir? Kürt açılımının yürütülmesine ilişkin faaliyetlerin merkezini Bağdat ve Erbil’de kurulan Türkiye, Irak ve Amerika’dan oluşan Terörle Mücadele Komitesi oluşturmuştur. Amerika’nın baskısı sonucu Barzani de bu konuda bu Komitede temsil edilmiştir. Ancak, Komitenin ismi yanıltıcıdır. Zira Komitenin esas görevi PKK’yla mücadele değil, Türkiye ile PKK arasındaki dolaylı müzakerelere aracılık yapmaktır. Nitekim Habur Sınır Kapısı’ndan 34 PKK’lının büyük bir törenle girmelerine ilişkin senaryo Terörle Mücadele Komitesi tarafından hazırlanmıştır. Ancak, her şey planlandığı gibi yürümedi. Anımsayacaksınız, Habur girişindeki görüntüler ve buna toplumun gösterdiği kuvvetli tepki açılım konusunda son derece negatif bir psikolojik ortam yarattı.

Ayrıca açılım paketinin içeriği hakkında tartışmalar yoğunlaştıkça PKK ve BDP siyasi hedeflerini açıkça ortaya koydular. Bir kısım medyanın da desteğiyle PKK ve BDP’nin sanki silahlı mücadeleyi kazandıkları ve Hükûmeti müzakereye mecbur ettikleri gibi bir hava yaratıldı. Bu imajın faturasının ağır olacağını değerlendiren Hükûmet de açılım sürecini askıya aldı.

Şimdi, bu süreç sırasında yapılan çeşitli açıklamalardan PKK örgütüyle BDP’nin Kürt açılımı çerçevesinde gerçekleştirmek istedikleri temel hedeflerin şu beş noktayı kapsadığı anlaşılıyor:

1) Anayasa’nın Türklüğü tanımlayan 66’ncı maddesinin Kürt kimliğini de tanıyacak şekilde değiştirilmesi yahut tamamen kaldırılması.

2) Kürtçenin eğitim dili olarak kullanılmasını engelleyen Anayasa’nın 42’nci maddesinin değiştirilmesi.

3) Güneydoğuya özerklik verilmesi.

4) Hükûmetin Öcalan’la müzakere masasına oturması.

5) Öcalan’ı da kapsayan genel affın çıkması.

Gayet objektif bir bakışla Kürt açılımının bizi getirdiği nokta bu beş talep ve PKK’nın bu talepleri kabul edilmediği takdirde Türkiye’yi yangın yerine dönüştüreceği tehdididir. Yani Kürt açılımı deyince PKK ve BDP ayrışmayı hedefleyen ve beş talepten oluşan bu listeye odaklanıyor. Onların gerçeği bu. Fakat değerli arkadaşlarım, bir başka gerçek daha var. Bu gerçek de kanımca Türk kamuoyunun yüzde 90’ının bu listedeki taleplerin gerçekleşmesini önlemek için her türlü özveriye hazır olduğudur. Amacım polemik yapmak değil ama hakikat şu ki Kürt açılımı girişimi Türkiye’yi tam bir çıkmaza sürüklemiştir. Bu bakımdan bu çıkmaz yolda direnmek fahiş bir hataya saplanıp kalmak demektir.

Şimdi konunun Amerika yönünü ele alalım. Biraz önceki açıklamalarım Amerika’nın terörle mücadele konusunda Türkiye’nin yanında olduğu izlenimini yaratmaya önem veren fakat gerçekte Türkiye’nin çıkarlarını gözetmeyen bir politika izlediğini ortaya koyuyor. Oysa Obama yönetimi, karşılaştığı çok ciddi sorunların çözümü hususunda Türkiye'nin desteğine ihtiyaç duyuyor. Birincisi, Obama, 2011 yılı sonunda kuvvetlerini Irak’tan çektiği zaman arkasında nispeten istikrarlı, Amerikan yörüngesinden çıkmayan ve bütünlüğünü koruyan bir Irak bırakmak istiyor. Bunun için de Irak bölgesel Kürt yönetimini, Sünni ve Şii Arapların hışmından korumak için Türkiye’ye emanet etmeyi planlıyor. Ayrıca, Türkiye'nin Afganistan’da da çok etkin ve yararlı bir mevcudiyeti var. Amerika, Türkiye'nin bu alandaki desteğine de ihtiyaç duyuyor.

Bu duruma rağmen nasıl oluyor da Obama yönetimi, müttefiki Türkiye'nin çıkarlarını gözetmeyen bir politika izliyor? Bunun önde gelen iki nedeni var değerli arkadaşlarım. Birinci nedeni, Irak’ın parçalanması durumunda Obama yönetiminin, kurulacak bağımsız Kürt devletine yerleşerek burayı bir askerî üsse dönüştürme ve Orta Doğu stratejisinin önemli bir dayanak noktası yapmayı öngören bir planı bulunmasıdır. Washington böyle bir planı, icabında yararlanmak üzere elinin altında tutuyor. Bu nedenle Obama, Barzani’ye kol kanat geriyor ve onun kaprislerine boyun eğiyor. Tabii, Amerika’nın böyle siyasi bir perspektifi olunca Irak bölgesel Kürt yönetimine verdiği önem, Türkiye’ye nazaran ağır basıyor. Bu dengesiz yaklaşım nedeniyle de Türkiye'nin çıkarları tehlikeye atılıyor.

İkinci neden ise, Obama yönetiminin, Ankara’nın İran’la yakınlaşma politikasından son derece rahatsız olmasından kaynaklanıyor. Bu rahatsızlığa Ankara’nın Hamas’la olan sıcak ilişkileri de katkıda bulunuyor. Bu rahatsızlık Washington’a, Türkiye'nin maruz kaldığı terör tehdidine gerekli duyarlılığı göstermemek için gerekçe oluşturuyor.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu söylediklerimden iki sonuç ortaya çıkıyor. Bunlardan birincisi, Türk dış politikasının ciddi bir balans ayarına ihtiyacı olduğudur.

Sayın Başbakan, bütçe görüşmeleri sırasında bu kürsüden yaptığı konuşmada “Türkiye’yi bölgesel ve küresel roller üstlenen, yıldız gibi parlayan bir bölgesel güç yaptık.” diyerek övündü. Yalnız bu konuda Sayın Başbakanın dikkatine getirmek istediğimiz bir husus var: Sayın Başbakan, böyle üst perdeden konuşmaya hakkınızın olması için önce…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – …Türkiye'nin size sağladığı siyasi, stratejik ve jeopolitik kozları cesaretle, basiretle ve dirayetle kullanarak “stratejik müttefikimiz” diye tanımladığınız Amerika’yı Türkiye'nin çıkarlarına saygılı ve duyarlı bir şekilde hareket etmeye ikna etmeniz gerekiyor.

İkincisi: Kürt açılımındaki temel sakatlık, açılımın bir millî proje olmamasından, dışarıda kotarılan ve esas itibarıyla Amerika’nın Orta Doğu’daki stratejik çıkar ve perspektifine göre şekillendirilen bir proje olmasından ileri geliyor. Dış odaklar tarafından Erdoğan Hükûmetine dayatılan Kürt açılımı veya PKK ile müzakere stratejisi Türkiye’yi selamete değil, felakete götürür.

Değerli arkadaşlarım, yanlış strateji yanlış ilaç gibidir, öldürür!

Bu görüşlerle, gensoru konusunda çekimser kalacağımızı belirtir, yüce Meclise saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Elekdağ.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Ömer Çelik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Çelik.

AK PARTİ GRUBU ADINA ÖMER ÇELİK (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, yüce milletimizin bekası için hayatlarını feda ederek ebedî mekânlarına giden aziz şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Aziz şehitlerimiz fani hayattan ebedî hayata geçtiler. Geride ise hepimize onur ve fedakârlık dolu mesajlar bıraktılar. Bu mesajların takipçisi olmak, hayatımız boyunca boynumuzun borcu olacaktır. Kederli ailelerine de başsağlığı diliyorum.

Bugün bu oturumda gündemimizde olan gensoru, doğrusunu söylemek gerekirse çok ibretlik bir vesika. Ömrümüz tabii siyasi metin okumakla geçiyor, çok siyasi metin okuyoruz fakat ben, hayatımda bu kadar mantık hatalarıyla dolu, bu kadar yanlışlarla dolu, kendi kendini tekzip eden başka bir siyasi metin okuduğumu hatırlamıyorum. Böylesi bir siyasi metnin muhatabı olmadıkları için, bu konuda hassasiyet gösterdikleri için Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Böylesine mantık hatalarıyla dolu ve siyasi ciddiyetten uzak bir metnin burada tartışılmasının tarafı olmadıkları için Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Doğrusunu söylemek gerekirse…

EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Bir daha söyle, bir daha.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Bence de tekrarlamanızda fayda var.

ÖMER ÇELİK (Devamla) – Doğrusunu söylemek gerekirse, Cumhuriyet Halk Partisinin de önce “konuşmayacağız” deyip, arkasından konuşma için söz almasını da çok yadırgadığımı ifade etmek istiyorum.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Allah Allah… Senden izin mi alacaktık?

EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Bir daha söyle.

ÖMER ÇELİK (Devamla) – Söylediklerimi bir deftere defalarca yazabilirsiniz çok hoşunuza gittiyse, beyaz bir kâğıda.

Sayın milletvekilleri, bu gensoruda insani bir durumdan bahsediliyor, ona da değinmek istiyorum. Sayın Milletvekili Sevahir Bayındır’ın başına gelen üzücü bir olay var. Kendisi yaralanmıştır. Kendisine bütün içtenliğimle geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisinin…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bir ay geçti, bir ay, yeni mi uyandınız?

ÖMER ÇELİK (Devamla) – Bakınız, Hasip

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bir ay geçti, gensoru gelince özür diliyorsunuz.

ÖMER ÇELİK (Devamla) – Şimdi, özür dilemiyorum. Bakın, özür dilemiyorum, geçmiş olsun diyorum, bir. İkincisi: Siz bilmezsiniz, Sırrı Bey’e sorabilirsiniz, hangi milletvekilinin… Sizin milletvekillerinizle ilgili bir kaza durumu ya da istenmeyen bir durum olduğunda anında ararız ve geçmiş olsun dileklerimizi iletiriz ve şu anda da bir milletvekilinin başına gelen bir olaydan dolayı üzüntülerimizi bildirirken laf atmanızı doğrusu siyasi kültürünüze tevdi ediyorum.

Sayın Bayındır’ın kuşkusuz başına gelen olay da çok üzücü bir olaydır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin herhangi bir üyesinin başına gelen her üzücü olay Türkiye Büyük Millet Meclisinin tamamını ilgilendirir. İçişleri Bakanlığının yaptığı bu soruşturmanın kapsamlı bir şekilde sonuçlanmasını ve olayın tüm boyutlarıyla açığa çıkmasını temenni ediyoruz.

Şimdi, demokratik açılım vesilesiyle pek çok söz söyleniyor. Biraz evvel burada da yine değişik vesilelerle değişik konular gündeme getirilerek birçok şeyin burada gündeme alındığını gördük. Şimdi, bizim pozisyonumuz açısından bu Mecliste daha önce de bu konuyu konuştuk. Türkiye’nin toplumsal barış taleplerini hesaba katarak tam demokratik bir devlet ve özgür bir toplum tasavvuru demokratik açılımın esasını oluşturmaktadır. Bu açılımın esası, çok uzun zamandır devletin eksik uygulamalarından kaynaklanan birtakım sorunlarla vatandaşlarımız arasında doğan gerilimin giderilmesinden doğan toplumsal barışın zayıflaması, toplumsal barışın zedelenmesi ve bu sebeple ortaya çıkan millet iradesinin tahkim edilmesi konusundaki sıkıntıların giderilmesine dönük bir siyasi iradedir, bir siyasi girişimdir. Bunu yaparak ne yapmak istiyoruz? Bunu yaparak yapmak istediklerimiz… Çeşitli politikalar arasında görüş farklılıkları olabilir. Bu demokratik açılımı gündeme getirdiğimizden beri bizi, Türkiye’yi değiştirmekle, Türkiye’yi başka bir yöne çekmekle suçlayanlar var. Yaptığımız şudur: Evet, Türkiye’yi değiştiriyoruz. Türkiye’yi ne yönde değiştiriyoruz? Devlet gücüyle insanlarına işkence yapan yapıyı değiştiriyoruz, vatandaşın millî iradesini, sandıktan çıkan iradesini kendisine düşman sayan yapıyı değiştiriyoruz, vatandaşı devlete küstüren bütün uygulamaları değiştiriyoruz. Devlet içinde devlet olmuş çetelerle mücadele etmeye sonuna kadar kararlıyız. Halkın huzurunu bozan, bu milletin canına kasteden terörle sonuna kadar mücadele etmeye kararlıyız. Genel çerçeveler bunlardır ve Türkiye’nin bekasını düşünenlerin ve Türkiye’nin dünya sahnesinde yer almasını isteyenlerin zorunlu olarak düşünmesi gereken meselelerdir bunlar.

Şimdi, değişik vesilelerle söyledik, demokratik açılımdan bahsettiğimiz zaman “Önce demokratik açılım dediniz sonra millî birlik ve beraberlik açılımı dediniz.” deniyor. Tabii, burada bir çelişkinin ortaya konulması siyasi algılamayla ilgili bir sorundur. Otoriter devletlerde millî birlik ve beraberliği güçlendirmek için önüne gelen her sorunda o devletin yönetimi demokrasiden taviz verir; çağdaş demokrasiler, gelişmiş demokrasilerse demokrasinin bir risk yönetimi, toplumsal barışın sürekli yönetilmesi gereken bir olgu olduğunu bilirler ve önlerine gelen her riskte millî birlik ve beraberliği güçlendirmek için daha çok demokrasi perspektifini koyarlar. Birinci yanlış anlaşılma bu.

İkinci yanlış anlaşılma ise, gensoruyu verenlerden kaynaklanıyor. O da şudur: “Bir yandan demokratik açılım yapıyorsunuz, bir yandan da terörle mücadele ediyorsunuz, askerî operasyonlar sürüyor.” diyorlar. Arkadaşlar, demokratik açılım terörle mücadeleden vazgeçmek değildir. Terör var olduğu sürece devletin silah bırakması, operasyonlarını durdurması ya da terörle mücadeleden vazgeçmesi mümkün değildir.

Demokratik açılım iki esasa dayanmaktadır: Bir tanesi Kürt vatandaşlarımızın demokratik taleplerinden doğan demokratik ifadelerinin yerli yerince yerine getirilmesi, ikincisi ise terör örgütünün silahsızlandırılmasıdır. Eğer bunun karşısında terör örgütü devletin ve milletin bütünlüğüne karşı girişimlerde bulunursa devlet buna elindeki silahlı güçle en sert karşılığı verecektir. Bunda hiçbir kuşku yoktur.

Millî birlik ve beraberliğin güçlendirilmesi de AK PARTİ vizyonu açısından daha çok demokrasiyle, daha çok insan haklarıyla mümkündür. Devletin ordusu ne kadar güçlü olacaksa, devletin istihbaratı ne kadar güçlü olacaksa, devletin insan hakları perspektifi, devletin demokrasi perspektifi de o kadar güçlü olacaktır. Demokratik açılım bu perspektifin adının konulmasıdır.

Şimdi, gensoruda geçen bir ifade var. “Açılım inkâr siyasetidir.” diyor. İnkâr siyaseti yaptığı için Hükûmeti suçluyor. Bakın, bu açılım süreci başladığından beri her siyasi beyanı cerrahi bir titizlikle izliyoruz, kim ne demek istiyor, daha sonraki görüşlerinde ne var ve görüşlerini nereye götürmek istiyor diye.

Şunu çok açık söyleyeyim: Demokratik açılımın, devletin temel ilkeleriyle, tek bayrak, tek devlet, tek millet ilkesiyle çelişen herhangi bir unsur taşıdığını iddia etmek tamamen yalan üzerine kurulu bir beyandır ya da demokratik açılımın bunların tartışmaya açılması anlamına geldiğini, bunların tartışmaya açılması gerektiğini söylemek… İşte bizim inkâr ettiğimiz odur. Bu yapılırken muhatap kimdir? Muhatap, biraz evvel Sayın Şükrü Elekdağ’ın “Ben polemik yapmıyorum.” diyerek aslında polemiğin de ötesinde, burada hayaller şeklinde anlattığı ne PKK’dır ne bir dış güçtür ne başka bir şeydir. Sayın Şükrü Elekdağ, defalarca “Ben polemik yapmıyorum.” dedi fakat bir siyasetçiden çok bir psikiyatrist gibi Obama’nın kafasından geçenleri bize anlattı, Sayın Başbakanın kafasından geçenleri bize anlattı, Amerika Birleşik Devletleri’nde Sayın Başbakan ile Obama arasındaki ikili görüşmelerde neler olduğunu bize anlattı ve daha sonra da dedi ki: “Silahlı Kuvvetler Dergisinin bilmem ne sayısındaki zabıtlar elimizde.” Benim gözlemlediğim şudur: Maalesef şöyle bir kötü alışkanlık var. Dışarıda herhangi bir dergide, herhangi bir siyasetçinin ufacık bir beyanı esas alınıyor, koskoca Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti yargılanıyor, Türkiye’de söylenenler esas alınmıyor, sadece dışarıdaki bir dedikodu, delillendirilmemiş, resmî olarak politikaya dönüşmemiş bir şey üzerinden burada bir sürü spekülasyon yapılıyor. Bakın, bu inkâr siyaseti konusunda söylenecek çok şey var ama bir şeyleri inkâr ettiğimiz doğrudur. Ama gensorunun ifade ettiği manada bir inkâr siyaseti değil bu. İnkâr edilen şey, Kürt vatandaşlarımızın demokratik talepleri değildir. Terör örgütü ve onun yandaşlarını inkâr ediyoruz. Vatandaşlarımızın demokratik taleplerini yansıtıyorum deyip Kürt vatandaşlarımız yerine İmralı-Kandil ekseni için imtiyaz isteyen girişimler kesinlikle inkâr edilmektedir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Kürt vatandaşlarımızın taleplerine “evet” diyoruz...

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Gereğini yapın o zaman, “evet” diyorsanız.

ÖMER ÇELİK (Devamla) – …ama terör örgütüne imtiyaz sağlamaya çalışan ve bunu meşru kavramların ya da gensoruların arkasına saklamaya çalışan her türlü girişimi inkâr ediyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BENGİ YILDIZ (Batman) – Yok, yok, biz açıkça söylüyoruz. Merak etmeyin. Açık söylüyoruz, açık. Sayın Çelik, kapalı bir şey yok.

ÖMER ÇELİK (Devamla) – İnkâr ettiğimiz, bazılarının kendilerini Kürt vatandaşlarımızın yegâne temsilcisi görüp onlar adına pazarlık yapmaya kalkan gayrimeşru tutumlarıdır.

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – İnkârcılık sizin tarihinizde var zaten.

ÖMER ÇELİK (Devamla) – Kürt vatandaşlarımızın meşru taleplerini dile getiriyor gibi yaparak kendi siyasi organizasyonlarına çıkar sağlamaya çalışanları tabii ki inkâr ediyoruz.

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – İnkarcı olduğunuzu itiraf ediyorsunuz yani. Bu sorunun nedeni de inkâr zaten.

ÖMER ÇELİK (Devamla) – Şimdi, inkâr edilen şey, bu ülkenin vatandaşları değildir, bu ülkenin vatandaşlarının demokratik talepleri değildir.

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Nedir o zaman? Şimdiye kadar ne yaptınız bu insanların talepleri için?

ÖMER ÇELİK (Devamla) – Öyle olsaydı, şimdiye kadar hiçbir siyasetçinin gündeme almadığı, hiçbir hükûmetin gündeme almadığı böylesi kapsamlı bir projeyi bu Hükûmet gündeme almazdı.

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sonuç ne? Sayın Çelik, sonuç ne?

ÖMER ÇELİK (Devamla) – Ama esas mesele şudur: Kürt vatandaşlarımızın demokratik bir toplumda, kültürel açıdan, sosyal açıdan eşitlik taleplerini kendi siyasi organizasyonlarına, imtiyaza çevirmeye çalışanları tabii ki inkâr ediyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BENGİ YILDIZ (Batman) – Esas mesele din bezirganlığı ve demokrasi bezirganlığıdır Sayın Çelik.

ÖMER ÇELİK (Devamla) – Bakınız, çok açık ve net bir durum var. “Madem demokrasi var, o zaman terörle mücadele olmasın.” diyen bir yapı kesinlikle siyasi parti sıfatını hak edemez. BDP bir siyasi parti olarak arasına terörle mesafe koymadığı sürece, terör örgütünün yumuşak gücü gibi davrandığı sürece bu inkâr siyasetinin parçası olacaktır ve muhatabı olacaktır.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Ezbere şeyi bırakın!

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Geçin bunları, geçin. Sayın Çelik, geçti bunlar. Ne yapacaksınız? Sorunun çözümü için ne yapacaksınız? Demokrasi dediğiniz şey nedir?

ÖMER ÇELİK (Devamla) – Bakın, BDP’nin yaptığı tek şey, burada bir siyaset üretmek değil…

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Siz üretiyor musunuz?

ÖMER ÇELİK (Devamla) – …burada siyasete katkıda bulunmak değil. Burada çıkıp diyorlar ki…

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Ürettiğiniz şey nedir? Savaştır, çatışmadır.

ÖMER ÇELİK (Devamla) – Sayın Başkan, benim bildiğim kadarıyla “vuvuzela” denen çalgı Güney Afrika’da var fakat burada bu çalgıya benzeyen seslerle kürsüye müdahale ediliyor. Lütfen, konuşmamın sağlığını güvence altına alınız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BENGİ YILDIZ (Batman) – Zurna çalalım mı sana, zurna?

ÖMER ÇELİK (Devamla) – Maalesef, sokağın gerilimini almak yerine, sokağın gerilimini demokratik siyasetin meşru kanallarına dayatmak kesinlikle demokratik siyasetle bağdaşmaz.

Bakın, sık sık söylenen bir şey var, iki cümleden bir tanesi budur. KCK’ya yapılmış operasyonlarla ilgili şu söyleniyor: “Seçilmiş siyasetçilerin tutuklanmasına karşı çıkıyoruz. Seçilmiş siyasetçilere yasa dışı örgüt üyesi gibi davranılmasına karşı çıkıyoruz.” Peki, biz şunu soralım… Herkes her şeye karşı çıkabilir. Prensip olarak, seçilmiş siyasetçilerin suç işlemeyeceği diye bir kavram da yoktur. Ama şu soruları kendi kendimize soralım: KCK’nın, kendisini bir örgüt olarak konumlandırıp kendi iradesini ve kararını seçilmiş siyasetçiler üzerinde bir dayatma unsuru, bir yönlendirme unsuru olarak kullanmasına ne diyorsunuz? KCK, terör örgütü adına alternatif bir yargı, alternatif bir güvenlik sistemine sahip olan, paralel sözde bir devlet gibi davranırken, bunun demokratik meşruiyet içerisinde yeri var mıdır?

Şimdi, bu çatı altında söylenen her söz meşruiyetini milletten aldığına göre demokratik meşruiyete sahip olması gerekir.

“Seçilmiş siyasetçilerin tutuklanmasını demokratikleşmeye aykırı buluyoruz.” diyorsunuz da, seçilmiş siyasetçilerin KCK üyeleri önünde esas duruşta ifade vermesine ne diyorsunuz? (AKP sıralarından alkışlar, BDP sıralarından gürültüler)

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Nerede?

MEHMET NEZİR KABARAŞ (Bitlis) – Yalan! Yalan!

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Ne alakası var?

ÖMER ÇELİK (Devamla) – Şimdi, bakın, gensorunun içinde şaka gibi bir ifade var. (BDP sıralarından gürültüler)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yargısız infaz!

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Belediye başkanlarına bile sahip çıkmayan bir yaklaşım.

BAŞKAN – Sakin olun sayın milletvekilleri, sakin olarak dinleyiniz.

ÖMER ÇELİK (Devamla) – Bu gensoruyu yazanlar 1980’li, 1990’lı yıllarda mı yaşıyorlar, yoksa 1970’li yıllarda mı yaşıyorlar diye sormak lazım. Ben bu gensoruyu kimin yazdığından şüphe ettim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hep yalan konuşuyorsun, baştan sona yalan konuşuyorsun.

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Kim yazmış, söyle o zaman.

ÖMER ÇELİK (Devamla) – Bakın ne diyor: “IMF’ye, NATO’ya, ABD’ye, İsrail’e Türkiye’yi bağımlı hâle getirdiniz.”

HASİP KAPLAN (Şırnak) – İsrail ile ilişkilerinizi açıklayın o zaman. Ne kadar silah ticareti yaptınız?

ÖMER ÇELİK (Devamla) – Arkadaşlar, bakın, Washington’a, Brüksel’e, İmralı’ya, Kandil’e, Bağdat’a iradesini bağlamış olanlar sizlersiniz. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Yalan atıyorsun! Yalan atıyorsun! Hükûmet adına yalan atıyorsun!

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Kim iş birliği yapıyor? Heronları ne kadara aldınız?

ÖMER ÇELİK (Devamla) – 30 Mart 2010 tarihli bir haber okuyacağım size: Mart ayının sonunda Bükreş ziyaretinde IMF Başkanına gazeteciler soruyor: “Türkiye ile ilgili niye anlaşma yapmadınız?” IMF Başkanının cevabı şu: “Türk hükûmeti ile yaptığımız görüşmeler sonucu ekonomik durumun iyi olduğu anlaşıldı, hiçbir uluslararası kurumun yardımına ihtiyacı olmadığı belirlendi.”

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Eninde sonunda bir diyalog kuracaksınız Sayın Çelik. Çözümü nasıl getireceksiniz, yok sayarak mı, inkâr ederek mi…

ÖMER ÇELİK (Devamla) – Kim Türkiye’yi IMF’ye muhtaç etmiş? Bu açıkça ortadayken, IMF’nin beyanları ortadayken, Türkiye’nin IMF ile ilişkisi ortadayken…

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – …halkın iradesini yok sayarak mı?

ÖMER ÇELİK (Devamla) – …birisi o metinde “Türkiye’yi IMF’ye bağımlı hâle getirdiniz.” diyorsa açıkça yalan söylüyordur.

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Yalanı siz mi söylüyoruz, biz mi?

BENGİ YILDIZ (Batman) – Göbekten bağımlısınız, göbekten!

HASİP KAPLAN (Şırnak) – İmzalarınıza sahip çıkmıyorsunuz, ayıptır!

ÖMER ÇELİK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, mesele şudur: Yıllardır bu ülkede herkes söyledi, Kürt vatandaşlarımızın devletin eksik demokrasi uygulamalarından kaynaklanan sorunlarını herkes söyledi. Bu konuda söylenmemiş söz yok. Herhangi bir kitapçıya girin, bu konuda yazılmış binlerce sayfa yazı var, binlerce sayfa. Fakat esas mesele bunların bir iradeye dönüşmesi, demokratik meşruiyet içerisinde toplumun sorunlarını çözecek şekilde bir siyasete dönüşmesidir.

Şimdi, bu mesele başladığı günden itibaren atılan her adımda eleştiri hakkı meşrudur.

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Ne adım attınız, ne?

ÖMER ÇELİK (Devamla) – Eleştirinin ötesine geçip bütün bu adımların neticesini, İmralı-Kandil eksenini Hükûmetin muhatabı yapmak üzere girişimde bulunan bir siyasi hareketin bu gensoruda söylediklerini ciddiye almak mümkün müdür? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Halk sizi ciddiye almıyor. Kürt halkının da sizi ciddiye almasını bekliyorsanız boşunadır.

ÖMER ÇELİK (Devamla) – Şimdi, diyorlar ki: “Bizi muhatap almıyorsunuz, bizi inkâr ediyorsunuz.” E siz kendiniz diyorsunuz, “Bizim irademiz yok, onlarla görüşün.” diyorsunuz her seferinde, “Esas irade orasıdır.” diyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Çarpıtmayın, çarpıtmayın!

ÖMER ÇELİK (Devamla) – Bakınız, bunu çok açık söylemek zorundayız.

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Çarpıtmayın! Ne zaman görüştünüz de böyle dedik?

ÖMER ÇELİK (Devamla) – Buraya 12 Eylül Anayasası’nı koymuşsunuz. “Anayasa’daki statükoculuğu niye değiştirmiyorsunuz?” diye koyuyorsunuz.

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Eğer silahların susmasını istiyorsanız diyalog kuracaksınız tabii. Kiminle konuşacaksınız? Mecburen konuşacaksınız.

ÖMER ÇELİK (Devamla) – İşte, buradan bütün araştırmacılara, bütün gazetecilere söylüyorum: Son bir yıldır -öncesine gitmiyorum- DTP’nin, BDP’nin, burada…

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Boş konuşuyorsun, boş!

ÖMER ÇELİK (Devamla) – …Anayasa değişikliği dâhil koyduğu her siyasi tavra bakın. İki gün öncesinde…

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sizin gerçek yüzünüzü açığa çıkardık.

ÖMER ÇELİK (Devamla) – …PKK’ya yakın bir haber ajansında, teröristbaşının talimatının iki gün sonra burada uygulanmaya çalışılmasından ibarettir.

SIRRI SAKIK (Muş) – Aslında İmralı’dan siz talimat alıyorsunuz. Şimdi bizi konuşturmayın!

ÖMER ÇELİK (Devamla) – Açın, o ajanslara bakın.

Şimdi, burada, tabii, artık, siyaset biliminin kavramlarının dışına çıkıp psikiyatrinin kavramlarına giren bir şey var bu gensoruda.

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sizin psikolojiniz bozulmuş, o yüzden.

ÖMER ÇELİK (Devamla) – Bir yandan Türkiye'nin her tarafından, Türkiye eksen kaymasıyla suçlanıyor, bir taraftan da “Washington’dan talimat alıyorsunuz.” diye suçlanıyor. Oradan talimat alıyorsak eksen kayması nasıl oluyor, eksen kayması olduysa oradan nasıl talimat alınıyor? Ama alışık olunmayan ne biliyor musunuz? Türkiye'nin, kendi milletiyle, kendi toplumsal dinamikleriyle, kendi ayakları üzerinde, herhangi bir sorunu kendi iradesiyle çözme yeteneği karşısında kulaklarını dışarıya dayamış olanlar bu sesi anlamakta güçlük çekiyorlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın: Bizim tek bir irademiz var. Biz Türkiye'nin her tarafında varız, Türkiye'nin her tarafında birinci partiyiz. O sebeple, bizim kadar millete kulağını dayamış, bizim kadar milletle beraber hareket eden bir parti yoktur. Biz yurttan sesler korosuyuz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hakkâri’de birincisin, Diyarbakır’da, Muş’ta, Bitlis’te, Van’da birincisin! Sayayım mı daha?

ÖMER ÇELİK (Devamla) – Bizim siyasetimiz milletle beraber işlemektedir, milletle beraber yürümektedir ama şurada çok açık bir şey söylüyorum: Bugünler çok tarihî günlerdir. Bütün bunlar kayıtlara geçiyor.

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sizin de biletiniz kesildi, az kaldı yani. Bu anlayışla ancak seçim sandığında kalırsınız siz.

ÖMER ÇELİK (Devamla) – Bugün, demokrasi adı altında, kendi küçük siyasi çıkarlarını konsolide etmek isteyenlerin, Kürt vatandaşlarımızın toplumsal taleplerine dönük bir adım atıldığında…

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Ne attınız, ne? Ne adım attınız? Kürtleri tanıdınız mı? Anayasa’da tanıdınız mı? Ana dilde eğitim hakkını verdiniz mi? Geçin bunları!

ÖMER ÇELİK (Devamla) –  …bunu takdir etmek yerine teröristbaşının hücresinin kaç santimetre geniş ya da dar olduğunu tartışanların, bunların Kürt vatandaşlarımızla bir ilgisi yok. Bunlar sadece Kürt sorunu, demokrasi, insan hakları gibi temel sorunlar üzerinden kendilerine inkâr siyaseti yapıldığını iddia ederek, Kürt vatandaşlarımızın eşitlik talepleri üzerinden kendi siyasi organizasyonlarına ayrıcalık talep ediyorlar. Demokraside eşitlik karşıtlığı ne kadar kötü bir şeyse imtiyaz talep etmek ondan daha kötü bir şeydir.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Çelik, sizleri, milletvekillerinizi… Bitlis Milletvekillerinizi elini kolunu sallayarak…

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen yerinize oturunuz. Lütfen…

ÖMER ÇELİK (Devamla) – Şimdi, bakın, Anayasa meselesinde tek bir mesele söylüyoruz, tek bir mesele. “Yıllardan beri -bu gensoruya da koymuşlar- Anayasa’nın değişmesi, Türkiye'nin daha düzgün bir toplumsal yapıya kavuşması.” diye. Burada, normalde, 12 Eylül maddesinin değiştirilmesi dâhil en çok eleştirenler sizlerdiniz. Bu konuda yüzlerce sayfa metin yayınladınız.

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Eleştiriyoruz, hâlâ eleştiriyoruz. Yeni bir anayasa istiyoruz, yama değil.

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Yirmi altı yıldır papağan gibi aynı şeyleri tekrar ediyorsunuz.

ÖMER ÇELİK (Devamla) – Ama bulduğunuz bahane nedir, biliyor musunuz? Oraya yazdığınız gibi, büyük bir anayasa yapılması maddesi değildir. Anayasa oylamasından yedi gün önce, teröristbaşının Fırat Haber Ajansına “Anayasa oylamasına katılmayacaksınız” talimatıdır. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Şimdi, şunu unutmayalım: Demokratikleşme, demokratik açılım…

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Zavallısınız, çok zavallısınız!

ÖMER ÇELİK (Devamla) – Sadece hanımefendi olduğunuz için cevap vermiyorum size. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

ÖMER ÇELİK (Devamla) – Demokratikleşme ve demokratik açılım vatandaşlarımız için yapılmaktadır, bu yoldan çıkarak kendisine siyasi imtiyaz elde etmek isteyenlerin hepsine kapalıdır.

Yüce Meclise saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çelik.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, gensoru burada, gensoruda söylemediklerimizi söyleyerek Sayın Hatip, ifade etmediklerimizi söyleyerek, doğru beyanda bulunmayarak, yalan beyanda bulunarak bir açıklama yapmıştır, buna cevap vermek istiyorum 69’a göre.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Kaplan, açıklama, 60’a göre.

Lütfen, yeni sataşmalara mahal vermeyiniz.

Buyurunuz.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

3.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Adana Milletvekili Ömer Çelik’in, gensoru önergesinde ifade etmediklerini söyleyerek tahrifat yaptığına ilişkin açıklaması

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Hatip demin burada çıktı… KCK iddianamesi yedi bin beş yüz altmış beş sayfa. Daha savcılık yeni verdi mahkemeye, daha sanıklar, belediye başkanlarımız ve yöneticilerimiz yargılanmadı. Sen kim oluyorsun da yargıç yerine geçip, savcı yerine geçip burada karar veriyorsun? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

HALUK İPEK (Ankara) – Ne bağırıyorsun! Niye bağırıyorsun!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Kimsiniz siz? Siz çok şımardınız, çok! Öyle şımardınız ki yargıç gibi görüyorsunuz kendinizi, savcı gibi görüyorsunuz, işkenceci gibi görüyorsunuz, müteahhit gibi görüyorsunuz ve yalan söylüyorsunuz.

MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) – Şov yapma!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Demin Hatip diyor ki “İnkârcısınız.” Asıl inkârcılık nedir biliyor musunuz? Burada, olmayanları söylemektir, biliyor musunuz? Bana bir tek kelime çıkarın böyle bir… Hatip, deminden bunun üzerinde konuşuyor. İşiniz gücünüz yalan, dalavere. Eğer sizde namus, haysiyet, şeref olsaydı, sizin milletvekilleriniz… (AK PARTİ sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

BAŞKAN – Sayın Kaplan…

HASİP KAPLAN (Devamla) – …“şerefsiz” deyince o şerefsizi sustururdunuz.

BAŞKAN – Sayın Kaplan…

HASİP KAPLAN (Devamla) – Siz de bunu yapacaktınız. (AK PARTİ sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

(Mikrofon Başkan tarafından kapatıldı)

AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Şerefsiz sensin!

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Kaplan… (AK PARTİ sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, Genel Kurula hakaret ediyor.

BAŞKAN – Sayın Kaplan…

(AK PARTİ sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, burası milletin kürsüsü, hakaret kürsüsü değil.

AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Ahlaksız sensin!

BAŞKAN – Sayın Kaplan, beni duyuyor musunuz?

(AK PARTİ sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Hatip, sözünü geri al!

BAŞKAN – Sayın Kaplan…

(AK PARTİ sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Namussuz sensin!

BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen…

Sayın milletvekilleri…

ASIM AYKAN (Trabzon) – Sözünü geri al!

BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen yerinize geçer misiniz.

(AK PARTİ sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

Sayın Kaplan… Sayın Kaplan, beni duyuyor musunuz? Lütfen…

SUAT KILIÇ (Samsun) – İdare amirlerini göreve davet edin Sayın Başkan.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – …ikide bir dalgıç kıyafetleriyle resim çektirirken… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Edebini takın!

İdare amirlerini göreve davet edin Sayın Başkan.

BAŞKAN – İdare amirleri, lütfen göreve geliniz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – …vatanın yoksul evlatları ölüyor.

BAŞKAN – Sayın Kaplan…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Vatanın yoksul evlatları ölürken…

BAŞKAN – Sayın Kaplan, Meclisin konuşma üslubuna uygun konuşunuz lütfen.

(İdare Amiri Sırrı Sakık kürsüye gelerek Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ı kürsüden uzaklaştırdı)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – …vatanın yoksul evlatlarını öldürsün diye… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Kaplan… Sayın Kaplan…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – …şov yapmak şerefsizliktir! Onu söylüyorum.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, bu Meclis kürsüsünden kimsenin şerefine, haysiyetine laf söylenemez.

ASIM AYKAN (Trabzon) – Çıksın, özür dilesin Sayın Başkan!

AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Özür dilesin!

MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) – Özür dilemek zorunda!

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Siz de çanak tuttunuz!

BAŞKAN – Lütfen… Kürsüye çıkan her milletvekili, hiç kimsenin şerefine, haysiyetine, namusuna söz söyleme hakkına sahip değildir. Lütfen…

Sayın Kaplan, bu konuda özür dilemenizi rica edeceğim.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Grup Başkan Vekili olarak konuşmak istiyorum Sayın Başkan.

SIRRI SAKIK (Muş)– Grup Başkan Vekilimiz onun yerine konuşacak Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Kaplan o sözü söylemiştir.

Tekrar yineliyorum: Lütfen, bu kürsüden hiç kimse, kürsüye çıkan, söz hakkı kullanan hiçbir milletvekili burada oturan hiçbir milletvekilinin ya da başka kimsenin şerefine, haysiyetine, namusuna söz söyleyemez. Buna göre -lütfen- buraya çıkan herkes, temiz bir Türkçeyle konuşmakla ve sözcüklerini uygun bir şekilde seçmekle ve ne söyleyeceklerse düzgün ve temiz bir dille ifade etmekle yükümlüdürler. Bunu tekrar yineliyorum. Bunu yinelediğim için de aslında üzüntü duyuyorum. Böyle sahnelerle karşılaştığımız için de çok sıkıldığımı ve üzüldüğümü tekrar yinelemek istiyorum.

Lütfen, Sayın Kaplan, bu maksadınızı aşan sözler için özür dilemenizi rica ediyorum. Buyurunuz, geliniz ve özür dileyiniz.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Başkan, ben onun yerine konuşmak istiyorum.

BAŞKAN – O sözü kim söylediyse…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Kaplan.

Lütfen, sakinlikle, bu tarz konuşmalara da mahal vermeyecek bir şekilde, sizi kürsüye davet ediyorum. Lütfen… Sadece bu konuda Genel Kuruldan özür dilemenizi rica edeceğim. Sırf onun için mikrofonu açıyorum.

Buyurunuz efendim.

4.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, konuşmasında sarf ettiği sözler nedeniyle Genel Kuruldan özür dilediğine ilişkin açıklaması

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, yüce Meclisin önünde şunu ifade ediyorum: Verdiğimiz gensoru yazıldı, dağıtıldı. Doğru bilgi ve dezenformasyon yapılmaması konusunda dürüstlüğe davet etmek her milletvekilinin hakkı.

HAMZA YERLİKAYA (Sivas) – Yahu, sen kime namussuz, şerefsiz diyorsun?

HASİP KAPLAN (Devamla) – İzin verin, izin verin. İzin verin, tamamlayacağım.

Asla yüce Meclise karşı, tümüne karşı özellikle bir partinin tümüne karşı değil. Bunu asla da… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Kimseye… Kimseye…

HASİP KAPLAN (Devamla) – İzin verin.

Ancak şuradan davet ettim, sizin milletvekilleriniz dalgıç kıyafetiyle resim çektiriyor, yoksul askerler sınırda ölürken bize “şerefsiz” diyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, özür dilemek bu mudur?

SUAT KILIÇ (Samsun) – Özür dile!

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Hasip, özür dile!

HASİP KAPLAN (Devamla) – O şerefsizlere karşı da Sayın Başkan, sizin ve partinizin tavır alması lazım. Size söylenirken susacaksınız, bize söylenirken özür dileyeceksiniz… Ben yüce Meclisten özür diliyorum. Dezenformasyon yapan hiçbir insandan asla özür dilemiyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaplan.

Konu kapanmıştır.

ÖMER ÇELİK (Adana) – Sayın Başkan… Sayın Başkan söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Çelik, neden dolayı istiyorsunuz?

ÖMER ÇELİK (Adana) – İç Tüzük 69’a göre, Hatip, şahsıma yönelik…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yüce Meclisten özür diledim efendim. Tutanakları getirtin, tek tek yalanlarınız çıkacak. Ben Yüce Meclisten özür diledim. Hepsi doğru. Yanlış değilse… 

BAŞKAN – Tamam Sayın Kaplan, bir dakika… Lütfen…

ÖMER ÇELİK (Adana) – Sayın Başkan, İç Tüzük 69’a göre, Hatip, şahsıma ve grubumuza hakaret etmiştir, söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Lütfen yeni sataşmalara yol açmayınız. Lütfen sakin olunuz.

Buyurunuz.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Adana Milletvekili Ömer Çelik’in, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, şahsına ve AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

ÖMER ÇELİK (Adana) – Herkesin şahsı saygıdeğerdir. Herkesin grubu saygıdeğerdir. Bize hakaret edene hakaret etme niyetinde değiliz.

FATMA KURTULAN (Van) – Kim kime hakaret ediyor ya?

ÖMER ÇELİK (Devamla) – İnsan olarak saygıdeğerdir ama bir şey söyleyeceğim: Namus, şeref ve haysiyet kavramları söz konusu olduğunda, terazinin bu kefesine koyduğunuzda terazinin öbür kefesine bu ülkenin şehitlerine, rahmet dilemeyenleri, ettiği yemine sadık olmayanları…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yine dezenformasyon yapmaya başladın! Yine yalan konuşmaya başladın! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ÖMER ÇELİK (Devamla) – Ettiği yemine sadık olmayanları…

SIRRI SAKIK (Muş) – Sana yakışıyor mu bu konuşma şimdi? Sana yakışıyor mu?

ÖMER ÇELİK (Devamla) – Bakın, bakın  arkadaşlar

…dilemeyenleri…

BAŞKAN – Lütfen konuşmacıyı dinleyiniz. Lütfen sakin olun.

ÖMER ÇELİK (Devamla) – …terör örgütünün yan organizasyonu gibi davrananları, terör örgütünü kınamaktan imtina edenleri, şeref, haysiyet ve namus ölçüsüne vurduğumuzda sonucun ne olacağını yüce millete arz ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Yıldız.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, bu böyle gitmez...

BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Hatip grubumuza yönelik sataşmada, hakarette bulunmuştur. Bunun için söz istiyorum.

BAŞKAN – Hangi konuda?

BENGİ YILDIZ (Batman) – Şehitlere rahmet dilemediğimize ilişkin gerçek dışı beyanda bulundu.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Şehitleri kullananları lanetliyoruz! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Buyurunuz efendim, buyurunuz Sayın Yıldız.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, yok böyle bir usul!

BENGİ YILDIZ (Batman) – Usulü sen mi belirliyorsun, usulü Adalet ve Kalkınma Partisi mi belirliyor bu Parlamentoda?

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sayın Elekdağ’ın söz talebi vardı.

BAŞKAN – Sayın Elekdağ, size söz vereceğim, görüyorum efendim, bir dakika, vereceğim. Buyurunuz, oturunuz.

Buyurunuz Sayın Yıldız.

2.- Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın, Adana Milletvekili Ömer Çelik’in, BDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; böyle bir gerginlik yaşanmasından dolayı çok üzüntülüyüm. Burada…

AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Ne diyorsun?

BENGİ YILDIZ (Devamla) – Çeneni kapat… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Sen çeneni kapat!

BENGİ YILDIZ (Devamla) – Burada sarf edilmemesi gereken sözler sarf edildi ama “Vatan, millet, Sakarya” edebiyatıyla bu toplumu yönetemezseniz artık; bunu söylüyorum.

İkincisi, buradan uzun zamandır, partinize mensup bir Milletvekili, eski Bakanınız, sürekli olarak partimize ve şahsımıza yönelik hakaretlerde bulunuyor.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Askere silah sıkanlara diyor…

BENGİ YILDIZ (Devamla) – Bu hakaretleri sizin milletvekili sayınızla çarpıp bütün yetkili organlarınıza iade ediyorum.  (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, bunun için mi söz verdiniz?

BENGİ YILDIZ (Devamla) – Sayın Tüzmen’in söylediği hakaretleri…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Başkan gibi davranın!

BENGİ YILDIZ (Devamla) – …evet, o hakaretleri diyorum. Hakaretleri sizin milletvekili sayınızla çarpıp bütün hiyerarşik yapıya iade ediyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldız.

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Bu ne biçim üslup Sayın Başkan?

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan… 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen sakin olunuz. Böyle tartışmayla bunu sonlandıramayacağız.

Sayın Elekdağ’ın bir söz talebi var konuşmanın başından beri.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bozdağ, buyurunuz.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Şimdi, geçmeden önce, Bengi Yıldız’ın sözleri nedeniyle grubum adına söz talep ediyorum 69’a göre, burada resmen küfürde bulunmuştur ve Divanın bu tutumu nedeniyle de Divanın tutumu hakkında da söz istiyorum. Böyle bir şey olur mu?

BENGİ YILDIZ (Batman) – Küfürde bulunmadım, “Yaptığınız hakareti size iade ediyorum.” dedim. Küfür yoktur.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Yani sataşmadan söz istiyorum Sayın Başkanım.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Önce Sayın Elekdağ’ın söz talebi var.

BENGİ YILDIZ (Batman) – “Bakanınızın, milletvekilinizin yaptığı hakareti size iade ediyorum.” dedim.

BAŞKAN – Sayın Bozdağ, lütfen yeni tartışmalara yol açmayın, yeni sataşmalara da mahal vermeyiniz. Size son olarak söz veriyorum.

Buyurunuz efendim.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Başkan, benim de söz talebim vardı 69’a göre.

BAŞKAN – Lütfen…

Vereceğim efendim, merak etmeyiniz.

Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın sözlerine ve Başkanlık Divanının tutumuna ilişkin konuşması

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, her defasında ifade ediyoruz ama maalesef ifadeler her defasında havada kalıyor ve bunun gerekleri yapılamıyor.

Şimdi, İç Tüzük 67: “Genel Kurulda kaba ve yaralayıcı sözler söyleyen kimseyi Başkan derhâl -ama derhâl, hiç şey yok- temiz bir dille konuşmaya, buna rağmen temiz bir dil kullanmamakta ısrar ederse kürsüden ayrılmaya davet eder.” Deminden beri, burada milletvekili olduğunu zanneden birileri küfürler yağdırıyor.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sus! Alçak adam! Sus! Böyle konuşamazsın!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Böyle bir şey olabilir mi Sayın Başkanım?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – “Milletvekili zanneden” ne demek? Sen nesin?

BAŞKAN – Sayın Bozdağ

HASİP KAPLAN (Şırnak) – “Zanneden”miş! “Milletvekili zanneden” diyor.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Burada, bu milletin kürsüsünde, millete örnek olması gerekenlerin, konuşması gereken üslup bu mu? “Ben şimdi Grup Başkan Vekiliyim, bu üsluplara nasıl cevap vereceğim?” diye düşünüyorum, ahlakıma bakıyorum, insanlığıma bakıyorum, terbiyeme bakıyorum…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sen üslubuna bakar mısın!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – …haysiyetime bakıyorum, şerefime bakıyorum, bu laflara cevap bulamıyorum. Siz bulabiliyor musunuz? (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BENGİ YILDIZ (Batman) – Sen önce Bakanına bak, Bakan yaptığın adama bak; sonra da o haysiyeti, şerefi ondan öğrenirsin sen.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Böyle bir şey olabilir mi? Onun için, Başkanlık Divanının da, bu kürsüye gelip milleti aydınlatmak yerine bu kürsüyü kirletenlere izin vermemesi lazım. Temiz insanlar da burada konuşuyor.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bozdağ.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, “milletvekili zanneden kendini” dedi, lütfen düzelttirin, özür diletin.

BAŞKAN – Sayın Kaplan…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Grup Başkan Vekili özür dilemeli. “Milletvekili zanneden” dedi Sayın Başkan. (AK PARTİ sıralarından “Çok doğru söyledi.” sesleri)

BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen yerinize oturunuz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Siz de kendinizi öyle zannediyorsunuz demek ki.

BAŞKAN – Sayın Elekdağ, siz 60’a göre mi söz istemiştiniz?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – 69’uncu maddeye göre.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Başkan, ben 69’a göre…

BAŞKAN – Buyurunuz.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Ömer Çelik sözlerimi tahrif ettiler. Müsaade buyurursanız ben kürsüden konuşayım.

BAŞKAN – Yerinizden de söyleyebilirsiniz, lütfen yerinizden de söyleyebilirsiniz.

Buyurunuz.

4.- İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ’ın, Adana Milletvekili Ömer Çelik’in, sözlerini tahrif ettiğine ilişkin konuşması

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Efendim, 5 Kasım 2007 tarihinde, Washington’daki Bush-Erdoğan görüşmesinde Kürt sorununun çözümü için bir siyasi proje üzerinde mutabık kalındı ve bu çerçevede Türkiye’nin PKK’yla da görüşmesi öngörüldü. Bu hâlen yürütülen bir proje, hâlen yürüyor bu proje. Şimdi, bu konuda Sayın Ömer Çelik, benim bu ifadelerimi, birtakım yerlerden cımbızla alınmış birkaç sözü yorumlamam şeklinde değerlendirdi. Bu konuya açıklık getirmek istiyorum çünkü son derece önemli bir konu.

Hatırlanacaktır, 2008 Şubat sonunda Türk Silahlı Kuvvetleri Kuzey Irak’a bir kara harekâtında bulundular. O zaman iktidar partisi hemen çıktı ve dedi ki “Hani Türkiye kara harekâtı yapamazdı, bakın yapıyor.” Fakat kara harekâtı daha bir hafta sürmeden Amerika’nın talebiyle durduruldu. Bunun üzerine Amerika’da bu merak konusu oldu. Amerikalı gazeteciler bu konuda sorular sordular. Pentagon’da 4 Mart 2008 tarihinde bir basın toplantısı yapıldı. Bu basın toplantısına Korgeneral Odierno -şimdi orgeneral oldu ve Irak’taki Amerikan Kuvvetleri Başkomutanı- o bir konuşma yaptı. Bir gün sonra yine aynı konuda, Merkezî Kuvvetler Komutanı Oramiral Fallon Temsilciler Meclisi Silahlı Kuvvetler Komitesinde açıklama yaptı. Bu iki açıklamaya baktığınız zaman şu durum ortaya çıkıyor, bir: “Biz kara harekâtı yapmasına müsaade ettik Türk Silahlı Kuvvetlerinin, bu bir istisnadır. Bunun bir amacı var çünkü PKK’yı biz ikna edemiyoruz bazı konularda. İstedik ki PKK’nın burnu sürtülsün, biraz hırpalansın. Yani esas amacımız Türkiye ile PKK’yı masaya oturtmaktır.” şeklinde açıklama yaptılar; ikisi de.

Şimdi ben soruyorum: Bunlar sorumlu insanlar. Bir tanesi Merkezî Kuvvetler Komutanı bir oramiral; gidiyor, Temsilciler Meclisi Silahlı Kuvvetler Komutasında bir açıklama yapıyor. Böyle bir insan yalan söyleyebilir mi? Korgeneral Odierno, bütün Amerikan basınına açıklama yapıyor ve bu konuda bilgiler veriyor. Her hâlükârda bu kişiler yalan söylemez. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) O bakımdan, benim yapmış olduğum konuşmada söylediğim her şey doğrudur, belgelidir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Elekdağ.

VII.- GENSORU (Devam)

A) Ön Görüşmeler (Devam)

1.- Barış ve Demokrasi Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın, uygulanan iç ve dış politikalarda Hükûmet Programı’nda verdiği sözleri yerine getirmediği, ekonomik ve sosyal sorunları çözmede başarılı olamadığı iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/12) (Devam)

BAŞKAN – Hükûmet adına Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün konuşacaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Ergün.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Öncelikle, milletimizin ve vatanımızın bekası ve selameti için hayatlarını feda eden şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, milletimize ve yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Gensoruya bağlı olarak konuşacağım mümkün olduğu kadar. Tabii ki bir torba gensorudan söz ediyoruz, içinde her şey var. Hepsi hakkında konuşmaya kalksak çok uzun konuşmak lazım çünkü hepsiyle ilgili de söylenecek sözler var. Ancak, ana ekseni, Hükûmetimizin, seçim beyannamesinde ve Hükûmet programlarındaki taahhütlerine uymadığına, bunun dışında gelişmeler olduğuna dairdir. Hükûmetlerin seçim beyannameleri, daha doğrusu siyasi partilerin seçim beyannameleri parti programlarıyla da yakından ilgilidir, aynı zamanda Hükûmet programları da seçim beyannameleri ve parti programlarını da dikkate alarak hazırlayan… Çünkü, siyaset yapılırken, ülkenin ihtiyaçları belirlenirken siyasi partiler, programlarında bir ana hedef koyarlar; o ana hedef ekseni etrafında seçim beyannamelerini, hükûmet olurlarsa hükûmet programlarını da hazırlarlar. Biz de öyle yaptık ve özünü şu oluşturdu: Türkiye'nin demokratikleşmesi ve Türkiye'nin zenginleşmesi. Türkiye'nin ciddi bir demokratikleşme, Türkiye'nin ciddi bir zenginleşme problemi vardır. Biz, partimizi kurduğumuz zaman böyle gördük, seçim beyannamemizi bu esasın, Hükûmet programlarımızı bu esasın ve Hükûmet uygulamalarımızı da bu esasın üzerine oturttuk. Çünkü demokrasi, insan hakları, özgürlükler ile güçlü bir hukuk devleti her türlü sorunun çözümünde, ilerlemenin ve zenginleşmenin sağlanmasında en sağlam ve en doğru zemindir. Eğer bu zemini ne kadar güçlü tutabilirsek hem zenginleşmeyi hem ilerlemeyi o kadar iyi ve hızlı sağlayabiliriz.

Siyasi, sosyal ve ekonomik sorunlar birbirini etkileyen, birbirinden etkilenen sorunlardır, bunlar birbirinden kopuk, birbirinden bağımsız değildir. Bunun da farkında olarak çalışıyoruz. “Sadece ekonomik sorunlarla meşgul olup sosyal ve siyasi sorunları bir kenara bırakalım, önce ekonomi ya da önce siyaset ya da önce sosyal konu ya da önce dış politika.” diyebileceğimiz bir noktada değiliz. Bunlar birbirini etkiliyor, birbirinden etkileniyor, çoğunu birlikte ele almak ve birlikte yönetmek mecburiyetindeyiz. Biz de Hükûmet olarak yedi buçuk yıldır bu sorunların çözümünde bütün bunları dikkate alan samimi bir çaba içerisinde olduk. Bütün sorunları çözdüğümüzü iddia etmiyoruz ama bütün sorunların çözümü için önemli mesafeler aldığımızı ve samimi bir çaba içerisinde olduğumuzu ifade ediyoruz. Az sonra bu konulara temas edeceğim. Uyguladığımız bütün politikalar birbirleriyle uyumlu politikalardır. İçeride uyguladığımız politikalar ve dışarıda uyguladığımız politikalar bu hedefe varmak için birbiriyle uyumlu olarak uygulamış olduğumuz politikalardır.

Bugün başka bağlamda da tartışmalar oluyor, gensoru dışında, gensoruyla bağlantılı olan tartışmalar. Tartışma güzel, Parlamentoda tartışalım, kavga etmekten daha iyi. Demokrasi, bütün problemlerin çözümü ise konuşacağız, tartışacağız. Elinde silahla hiçbir problem çözülmeyecek. Eğer sorun insan hakları sorunuysa, sorun demokrasi sorunuysa, sorun özgürlükler sorunuysa, sorun hukuk devleti sorunuysa, sorun vatandaşlarımızın yaşadığı etnik veya dinî kimlik sorunuysa bu demokrasiyle, insan haklarıyla, hukuk devletiyle çözülecek bir sorundur, silahla çözülecek bir sorun değildir. O zaman silaha ne ihtiyaç vardır? Silah hangi amaçla taşınmaktadır? Silahla demokrasi nasıl yan yana gelebilmektedir? İnsanların demokrasi içinde, hukuk içinde çözülecek sorunları için silaha sarılmanın, memleketin şehirlerinde bombalama eylemleri yapmanın, dağında silahla dolaşmanın, jandarma karakollarına saldırı planlamanın ve yapmanın izahı nedir? Demokratik zemini güçlendirmek midir? Hak ve özgürlükleri silahla elde etmek midir? Böyle bir şey var mı? Böyle bir şey yok.

Ama bütün bunları bile tartışırken sözün cazibesine ve sözün şehvetine kapılmadan tartışmalıyız. Sözün cazibesine kapılarak, şehvetine kapılarak muvazeneyi kaybetmeye gerek yok. Muvazeneyi kaybettiğimiz zaman işi çözemeyiz çünkü. Bize akıl lazım, bize muvazene lazım, o muvazene içerisinde sorunları tartışmalıyız. Yoksa hakaret etmekten kolay ne var? Sövüp saymaktan kolay ne var? En kolayı o. Ama muvazeneyi korumak, dengeyi korumak ve demokrasi zemini içerisinde sorunları özgürce tartışabilmek hepimizin ihtiyacı olan bir konudur.

Az önce söyledim, ülkemizin ekonomik sorunları mı var? Evet. Hiçbir tanesine duyarsız kalmadık. Evvela sorunları hangi zeminde çözeceğimizi tespit ettik. Özel sektör eliyle rekabetçi ve dışa açık bir serbest piyasa ekonomisi modeliyle Türkiye'nin ekonomik sorunlarını çözeceğiz ve bu çerçevede dış politika adımlarımızla iç politika adımlarımız uygun olacak. Mesela Medeniyetler İttifakı Projesi’nin içerisinde yer alıp dünyada medeniyetler çatışmasına doğru götürülmek istenen bir dünyayı barış ortamına çekecek bir aktivitenin içinde bulunmak, mesela komşularla sıfır problem, mesela G-20’de yer alarak küresel düzeydeki ekonomik kararlar alınırken o masada bulunmak.

Türkiye, AK PARTİ İktidarından önce 26’ncı sırada bir ekonomiydi. 17’nci büyük ekonomiye ulaştığımızda G-20 içerisinde yer aldık ve şimdi küresel ekonomik kararların alındığı mekanizmada biz varız.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine çok yüksek bir oyla, kırk sekiz yıl sonra seçildik ve orada ülkemizi ve bölgemizi temsil ediyoruz.

İslam Konferansı Örgütünde 2 defa üst üste Türkiye seçimle Genel Sekreterliği aldı.

Türkiye, Kıbrıs’ta ve Avrupa Birliğinde izlemiş olduğu siyasetle hem Kıbrıs sorununda yıllardır üzerimize yüklenen uzlaşmaz taraf yükünü karşı tarafa yüklemiş oldu hem de Avrupa Birliğiyle müzakerelerle Türkiye'nin yönünü tayin etmiş oldu.

Bütün bunlar bizim ekonomik hayatımıza da ciddi manada katkı sağladı. Ne mesafe aldık?

Değerli arkadaşlar, Türkiye ekonomisi 2003-2008 yılları arasında ortalama yüzde 6 oranında büyüdü. 2002’de 230 milyar dolar olan gayrisafi millî hasılamız 2008’de 742 milyar dolar seviyesine ulaştı, fert başına millî gelir 3.500 dolardan 10 bin doların üzerine çıkmış oldu. Bu performansla -az önce söyledim- ekonomimizi 26’ncı sıradan 17’nci sıraya yükseltmiş olduk ve Türkiye, küresel krizin etkilerini dünyada en hafif atlatan ülkeler arasında yer almış oldu.

Dolayısıyla enflasyon oranlarını tek haneli rakamlara indirme başarısı bu dönemde gösterilmiş oldu ve Türkiye’de bütçe açıkları, gayrisafi millî hasılanın yüzde 11,5’undan, 2008 yılında yüzde 1,8 gibi çok küçük bir rakama ulaştırılmış oldu. Ekonomik kriz ortamında yüzde 5,5’a yeniden çıktı ancak 2010 bütçe performansı, şimdiden yüzde 52 oranında bütçe açıklarında bir azalma meydana getirmiş oldu. Dolayısıyla iyi bir yolda yolumuza devam ediyoruz.

2002’de vergi gelirlerimizin yüzde 86’sını faiz ödemelerine harcarken 2009 yılında bu oran yüzde 25’lere kadar, 2008’de yüzde 25’lere kadar, 30’lara kadar inmiş oldu. Birçok alanda vergi indirimi yapıldı. Kurumlar vergisi yüzde 33’ten 20’lere çekildi, gelir vergisi oranları dilimlerine göre 5 ila 10 puan azaltıldı. Tekstil, eğitim, gıda gibi alanlarda katma değer vergisi oranlarında ciddi manada azalmalar meydana getirildi.

2002 yılında aile yardımı ödeneği dâhil en düşük devlet memuru 392 lira iken 1.250 Türk Lirasına yükseltilerek yüzde 218’lik bir artış meydana getirildi. Net asgari ücret 184 liradan 576 liraya çıkartılarak yüzde 213’lük bir artış meydana getirildi. En düşük SSK emekli aylığı 257 liradan 683 liraya çıkartılarak yüzde 165 artırılmış oldu.

Öğrenci bursları: 2002’de 451 bin öğrenci burs alırken 817 bin öğrenciye çıktı. Burs miktarı da 45 liradan 200 liraya yükseltilmiş oldu. Hem öğrenci sayısı arttı hem burs miktarı artmış oldu.

Değerli arkadaşlar, KOBİ’lere KOSGEB vasıtasıyla 2002’de sadece genel bütçeden 8 milyon lira kaynak aktarılırken, bugün 263 milyon lira kaynak aktarılır hâle gelmiş oldu.

Özürlü vatandaşlarımızla ilgili 67 lira olan özürlü aylığı 40-69 yaş için 185 liraya, 70 ve üzeri olanlar için, yüzde 75 özürlü olanlar için 278 liraya çıkartılmış oldu.

Hani Hükûmet Programı’mızdaki taahhütlere uymuyor ve bu alandaki sözlerimizi yerine getirmiyorduk. Dolayısıyla, gensoru önergesiyle bu rakamlar birbiriyle hiç örtüşmüyor.

Dış politikadaki attığımız adımların dış ticarete yansımaları da enteresan. Komşu ülkelerle ticaret; Bulgaristan’la 2002 yılında 380 milyon ihracat yaparken 2008 yılında 2 milyar 100 milyona çıktı Bulgaristan’a ihracatımız. Gürcistan’a 103 milyondan 997 milyona çıktı. Irak’a -bilinmiyor önceki durumlar, bazı rakamlar- 5 milyar 125 milyon dolara ihracatımız, İran’a 300 milyon liradan 2 milyar dolara, Suriye’ye 260 milyon liradan 1,5 milyar dolara yükselmiş oldu. Yunanistan’a 590 milyon liradan 2,5 milyar dolara çıkmış oldu. Rusya’ya aynı, Mısır’a aynı; Mısır’a 326 milyondan 2 milyar 618 milyar dolara çıktı. İsrail’e arttı, Cezayir’e arttı, Fas’a arttı, Lübnan’a arttı, Tunus’a arttı. Gruplara da arttı, Avrupa Birliğine 20 milyar dolardan 63 milyar dolara çıktı ihracatımız, 2002’den 2008’e kadar olan süreçte.

OECD ülkelerine 24 milyar dolardan 70 milyar dolara, EFTA ülkelerine 400 milyon dolardan 4 milyar dolara, Karadeniz Ekonomik İşbirliğine 3,5 milyar dolardan 20 milyar dolara çıktı arkadaşlar ihracatımız. Ekonomik İşbirliği Teşkilatına 1 milyardan 6 milyara, Bağımsız Devletler Topluluğuna 2 milyardan 14 milyara çıktı, Türk cumhuriyetlerine 600 milyondan 4 milyar dolara çıktı, İslam Konferansı Teşkilatına 4 milyar 700 milyon dolardan 32 milyar 500 milyon dolara kadar yükseldi. Görüyorsunuz, izlediğimiz dış politikayla içerideki ekonomik politikaların ihracat rakamlarımıza yansımasının bir örneğini sizlere ifade etmiş oldum. Bunlar gerçek rakamlardır, bunlar hayal mahsulü şeyler değildir. Dolayısıyla, AK PARTİ hükûmetleri, kendi programındaki, hükûmet programındaki taahhütlerine uygun hareket etmiştir ve etmektedir.

Sosyal sorunlar konusunda da aynı samimiyeti ve gayreti gösterdik. Mesela, vatandaşlarımız eğitimle ilgili bize “Benim eğitimle ilgili sorunum var.” dediği zaman kulak tıkayabilir miyiz? Samimi olarak ilgilenmek mecburiyetindeyiz. Okul yoksa, okul; derslik yoksa, derslik; bilgisayarsa, bilgisayar; masasının üstüne kitapsa, kitap; bütün bunları bu dönemde artarak gerçekleştirdik, kulak tıkamadık. Bütün eğitim sorunlarını çözememiş olabiliriz ama herkes şunu biliyor ki, AK PARTİ hükûmetleri bu sorunu çözme konusunda samimi adımlar atmıştır ve önemli mesafeler almıştır.

Sağlıkta her türlü sorunu çözemedik. Ama insanlar “Hastanem yok.” dediği zaman kulak da tıkamadık, “Sağlık ocağım yok.” dediği zaman kulak tıkamadık, “Uzman hekimim yok.” dediği zaman kulak tıkamadık, en samimi gayretlerle sağlık ocağı, hastane, uzman hekim yetiştirdik.

SIRRI SAKIK (Muş) – Ankara’nın göbeğinde hastalar yerde yatıyor Sayın Bakan!

SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) – Bugün beş yıldızlı hastaneler Türkiye’de var, bugün kar ambulansları var, bugün helikopter ambulanslar var, bugün uçak ambulanslar var. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bütün sağlık sorunlarını çözdüğümüzü iddia etmiyoruz. Ama biz halkın sağlık sorunları konusunda samimi adımlar attığımızı ispat edebiliriz ve iddia edebiliriz. İşte iddiamız budur. Biz halkın her türlü sorununda samimi bir çaba içerisinde olduk.

SIRRI SAKIK (Muş) – Uzak değil, Gazi Üniversitesinin, İbni Sina’nın aciline gidin bakın!

SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) – Bir başka konu sosyal yardımlar. Sosyal yardımlar konusunda da artış oldu. Bir taraftan “Sosyal yardım az.” deniliyor burada, bir taraftan “Sadaka devletine dönüşüldü.” deniliyor, bir taraftan da “Fakirlik arttı, onun için sosyal yardım alan sayısı arttı.” deniliyor. Değerli arkadaşlar, Türkiye’de artan fakirlik değildir, Türkiye’de fakir vardı da fakiri gören yoktu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Şimdi fakiri fukarayı gören bir devlet var, ona destek veren bir devlet var. Yoksa fakir sayısında, fukara sayısında bir artış yok, sosyal yardım dediğimiz olgu var. Onun için… Bursları, özürlüleri az önce söyledim.

Biz bu konuda bütün sosyal sorunları çözdük iddiasında değiliz. İddiamız şudur: Biz halkın sorunlarına kulak tıkamadık ve bunların çözümü için samimi bir çaba harcadık. Hükûmet Programı’mız, uygulamalarımız bu istikamette olmuştur.

Peki, siyasal sorunların çözümünde aynı şeyi göstermedik mi? Evet, siyasal sorunların çözümünde de aynı yaklaşımı gösterdik. Türkiye’de Kürt vatandaşlarımız “Benim etnik kimlik sorunlarım var.” dediği zaman “Yok senin böyle bir sorunun, zaten sen de yoksun.” demedik başkalarının vaktiyle dediği gibi.

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Ama çözüm de bulmadınız.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) – Evet, bizim milyonlarca Kürt vatandaşımız var ve sorunları var. Ve bu sorunlarla ilgili önemli adımlar attık.

SIRRI SAKIK (Muş) – Biz de diyoruz ki: Onları yasal ve anayasal güvence altına alın.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) – “Beni tanımıyorlar.” dediği zaman “Evet, sen varsın.” dedik. “Ben dilimi konuşamıyorum.” dediği zaman “Konuşmalısın.” dedik. “Öğrenemiyorum.” dediği zaman “Öğrenmelisin.” dedik. “Televizyon seyredemiyorum, gazete çıkartamıyorum, kitap okuyamıyorum.” dediği zaman “Evet gazete çıkarmalısın, televizyon seyredebilmelisin, kitap okuyabilmelisin, bunları yayınlayabilmelisin.” dedik. “Çocuğuma isim koyamıyorum.” dediği zaman bu Parlamentoda isim koyma yasaklarını hep beraber kaldırdık ve her zaman şunu söyledik: “Perihan isminin konulduğu yerde Berivan isminin konulamaması kadar yanlış bir şey olamaz.” dedik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) “Suzan isminin konulduğu yerde Zozan isminin konulamaması kadar yanlış bir şey olamaz.” dedik. “İnsanımıza bu muamele reva görülemez.” dedik ve bu konudaki adımları hep beraber attık.

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Ne büyük lütuf, sizi tebrik ediyoruz!

SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) – “Köyümün adı değiştirildi.” dediler, “Şehrimin adı değiştirildi.” dediler. İdari kararla, kimsenin köyünün adını değiştirmeyi aklından bile geçirmediği bir Türkiye’de…

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Hangisini değiştirdiniz Sayın Bakan?

SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) – …12 Eylül yönetimi bir gecede bütün köylerin adını değiştirmeyi idari bir kararla alması ne kadar yanlıştı. Bin yıldır o köyde oturan adama bunun zor geldiğini, bunun kabul edilemez olduğunu görmek lazımdı ve bunun mantığı da yoktu.

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Bunlar mıdır?

SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) – Bunun mantığı da yoktu. Mesela Siirt’in Tillo ilçesini Aydınlar ilçesi yaptık. Kimse “Aydınlar” demiyor. Şoför muavinleri bile Siirt’ten Tillo’ya giderken “Tillo Tillo” diye müşterilerini çağırıyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Hangi adları değiştirdiniz, onları açıklayın Sayın Bakan?

SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) – Öbür taraftan Tillo’yu Aydınlar’a çevirirken Pervari’ye dokunmadık mesela veya Midyat’a dokunmadık, mantığı var mı? Tillo’yu değiştirirken Pervari’ye dokunmamanın, Midyat’a dokunmamanın bir mantığı var mı? Mantığı yok. Bu mantıksız işlerin hepsine son vermek lazım. Bunlar demokrasiyle çözülecek, insan haklarıyla çözülecek, hukuk devletiyle çözülecek iştir, eşkıyalıkla çözülmez bunlar. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Silahlar bırakıldığı zaman bakalım Türkiye bu sorunları nasıl özgür ve demokratik bir platformda tartışabiliyor ve çözülüyor. Silahın konuştuğu yerde, her Allah’ın günü şehitlerin geldiği yerde hangi demokrasiden söz edeceğiz? Zaten terörün amaçlarından bir tanesi toplumun ve devletin doğru istikamette ilerlemesine engel olacak bir atmosfer oluşturmak değil mi? Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, ortak bir vatanımız var, ortak bir bayrağımız var, ortak bir millet ve vatandaşlık anlayışı içerisindeyiz. Bölünme gibi, federasyon gibi, özerk bölge gibi birtakım taleplere kapalı bu toplum. Anlamlı da değil, gerçekçi de değil.

Öbür taraftan, etnik siyasi temsil gibi taleplere de kapalı. Ben Türk’üm, Sünni bir Müslüman’ım ama Parlamentoda etnik olarak münhasıran Türk ırkını veya Sünni Müslümanları temsilen bulunmuyorum, bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını temsilen bulunuyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Böyle bir görevim var ama bir başkası da “Ben münhasıran Alevileri, ben münhasıran Kürtleri temsilen bulunuyorum.” demek mecburiyetinde değil. Bunun millî birliğimize, vatandaşlık anlayışımıza, üniter devlet yapımıza, toplumsal barışımıza bir katkı sağlayacağını da şahsen düşünmüyoruz.

Öbür taraftan, “iki resmî dil” talepleri gibi veya “iki bayrak” gibi talepler olabilir mi? Şu ay yıldızlı bayrak ne zaman? Çok eski, 1800’lü yıllardan beri kullanılan bir bayrak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) – Bayrak Kanunu çıktığında eni, boyu, ayın ve yıldızın ölçüleri belirlendi. Bu bayrağın kırmızısı kimin kanının kırmızısı arkadaşlar?

FATMA KURTULAN (Van) – Ona kim ne diyor ki.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) – Kimin kanının? Sadece Kürt şehitlerin, sadece Türk şehitlerin, Ermeni, Azeri şehitlerin, Gürcü şehitlerin, Abaza şehitlerin, Arap şehitlerin, hepsinin kanından oluşan bir kırmızı değil mi bu? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu kırmızı kimsenin kırmızısı değil, hepimizin kırmızısı. Ona saygısızlık etmek herkese saygısızlık etmektir, o bayrağın renginin oluşumuna katkıda bulunan herkese saygısızlık etmektir.

Onun için, değerli arkadaşlar, bu ortak noktaları tahrip etmeden bu meseleleri çözüme kavuşturmanın yolunu bulmamız lazımdır.

Son olarak -Sayın Başkanın toleransıyla- Alevi vatandaşlarımız  var milyonlarca. Alevileri olmayan bir Türkiye olabilir mi? Eksik bir Türkiye olur. Kürtleri olmayan bir Türkiye eksik bir Türkiye olur ama onların sorununun da çözülmesi gerekmiyor mu? Tarihten gelen ve cumhuriyet döneminde de çözüm bekleyen sorunları var. Dinî kimlik sorunları var. Bu çözümü hep beraber gerçekleştirmek zorunda değil miyiz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) – Bunun zemini demokrasi, bunun zemini insan hakları, bunun zemini özgürlükler ama bin yıllık sorunları bir tartışmada çözeceğimizi beklemek de doğru değil.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Gelecek seçimde çözeceksiniz.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) – Bin yıldır da devam eden tartışmaların bir tartışmada bitmesini beklemeyelim, demokrasi sabır ister.

Baş örtüsü sorunu: Muhalefette burada çifte standart oluyor bazen. Sorunu çözelim diye adım atmaya çalışıyorsunuz, “Aman şimdi başka sorun mu yok da bunu gündeme getiriyorsunuz, gerginlik olur, laiklik tartışması çıkar…” Aman peki, gerginlik olmasın, tartışma çıkmasın diye doğal akışına bırakalım, ileride çözülür… Bu sefer de gidiliyor “E, hani bunlar sizin sorunlarınızı çözecekti…” Arkadaşlar, başı açık olanlara gidip de “Bunlar sizin başınızı zorla kapatırlar.” başı kapalı olanlara gidip de “Hani bunlar sizin sorununuzu çözecekti?” demek siyaset değil. Böyle siyaset olmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Böyle bir anlayışla ülkenin sorunlarını çözemeyiz.

Değerli arkadaşlar, demokrasi zemini içerisinde bütün bu problemleri çözecek kuvvet ve kudrete sahibiz. Dolayısıyla, bizim…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen bitiriniz.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım. 

Bizim bu gensorudaki hiçbir iddiayı hak ettiğimizi düşünmüyorum. Eksikler, yanlışlar olabilir, demokrasi onların da tartışılarak çözüleceği bir zemindir. Bu söylemlerle bir yere varılması da mümkün değildir.

O nedenle, AK PARTİ hükûmetlerinin hükûmet programlarına ve seçim beyannamelerine ve topluma verdiği taahhütlere, sözlere sadık kalarak yoluna devam ettiğine inandığımı ifade etmek istiyorum. Yüce heyetinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ergün.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında (11/12) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususunu oylarınıza sunacağım: Gensoru önergesinin gündeme alınmasını kabul edenler…Kabul etmeyenler… Gensoru önergesinin gündeme alınması kabul edilmemiştir.

Şimdi, gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

IX.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Bursa Milletvekili Ali Koyuncu aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

On beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 17.02

 

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.21

BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya) , Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 123’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan, Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Bayram Meral ve 20 Milletvekilinin 5539 Sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe komisyonları raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

4.- Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Bayram Meral ve 20 Milletvekilinin, 5539 Sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/788, 2/226) (S. Sayısı: 499) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.

Geçen birleşimde ikinci bölümde yer alan 32’nci madde kabul edilmişti. Şimdi bu bölümde yer alan diğer maddeleri, varsa önerge işlemlerini yaptıktan sonra oylarınıza sunacağım.

Şimdi, 33 (a) maddesinin üzerinde üç önerge vardır, üçü de aynı mahiyette olduğu için birlikte işleme alacağım, istemleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı da söz vereceğim.

Şimdi önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 499 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının Değiştirilen Hükümler başlıklı 33. maddesinin 1. fıkrasının a bendinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                     Şevket Köse                        Orhan Ziya Diren                Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                       Adıyaman                                   Tokat                                     Malatya

                     Hulusi Güvel                            Rasim Çakır                             Gürol Ergin

                          Adana                                      Edirne                                      Muğla

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 33. maddesinin (a) bendinin tasarı metninden çıkarılmasını ve sonraki maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

                    Mehmet Günal                          Oktay Vural                         M. Akif Paksoy

                         Antalya                                      İzmir                               Kahramanmaraş

                  Nevzat Korkmaz                         Akif Akkuş                         Mustafa Kalaycı

                          Isparta                                     Mersin                                     Konya

                        Alim Işık                               Mümin İnan                       Abdülkadir Akcan

                         Kütahya                                     Niğde                               Afyonkarahisar

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 499 Sıra Sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 33 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                    Mustafa Elitaş                           Güldal Akşit                             İhsan Koca

                         Kayseri                                   İstanbul                                   Malatya

                                      Abdurrahman Arıcı                      Mehmet Ceylan

                                               Antalya                                     Karabük

BAŞKAN – Komisyon bu önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

                                      

(x) 499 S. Sayılı Basmayazı 18/6/2010 tarihli 120’nci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

BAŞKAN – Hükûmet?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu maddenin içinde özellikle köyler ve kara yollarının geçtiği yerlerde Karayolları ekiplerinin ve müteahhitlerin ana arterlerde veya diğer arterlerde verdiği zararlar var.

Değerli arkadaşlarım, son zamanlarda Karayolları yolların önemli bir kısmını müteahhitlere veriyor, parçalıyor daha tez bitmesi için ama Karayolları personelinin duyarlılığını maalesef müteahhitler göstermiyor, verdiği zararlara ilgisiz ve duyarsız kalıyor, altını çiziyorum, verdiği zararlara. Köylüye, köylere veya yolun geçtiği mahaldeki sakinlere verdiği zararlara duyarsız kalıyor, hiç ilgilenmiyor, tamamen kendi çıkarını düşünüyor ama maalesef ilgili yetkililer, muhtarlar, belediye başkanları defalarca, defalarca uyarmalarına rağmen maalesef verdiği zararları yerine getirmiyorlar. Bu bir sorundur arkadaşlar. Bu, bugün artık Karayollarının yol ekiplerinin, bak yine söylüyorum, Karayolları ekiplerinin yaptığı yollarda Karayolları ekipleri son derece duyarlı, ellerinden gelen her türlü yardımı yapmaya çalışıyorlar, verdiği zararı bir an önce gideriyorlar ve köylüye o köydeki hatta diğer ihtiyaçlar konusunda yardımcı olmaya çalışıyorlar. Yani artık halkla birlikte, halkla beraber çalışıyorlar ama müteahhitlerin bu uygulamaları önemli sorunlar yaratmaktadır. Yolun geçtiği yerde köyün suyunu patlatıyor ve o ilçenin veya o köyün suyu patlayıp günlerce susuz bırakılan yerler var arkadaşlar veya bir istinat duvarı yapıyor, istinat duvarı yaparken o beldenin suyunu patlatıyor, günlerce duyarsız kalıyorlar ve tazminatını veya zararını vermekte önemli zorluklar çıkarıyorlar.

Değerli arkadaşlarım, tabii bu ülkede yol yapmak, köye yoldan hizmet götürmek, o beldeden yol geçirmek tabii çok önemli ama halktan ve belde halkından sevgiyle, onları kucaklayarak onların zararlarını karşılamak da devletin görevidir.

Sayın Bakan, özellikle müteahhitlerin verdiği zararlarda Karayolları ekibi arkadaşlarıma iletilmesine rağmen, müteahhitler, Karayollarına karşı duyarsız kalmaktadır, kendi çıkarını gözetmektedir, kendi kârını gözetmektedir. Tabii iş yapacak, kâr edecektir ama onurlu adam, şerefli adam, iyi bir müteahhit verdiği zararı karşılamak zorundadır. Bu nedenle bu maddenin içeriğinde bu konu vardır. Bu konu, Karayollarının özellikle yaptığı işlerde hassas bir konudur. Bu konuda Karayolları yetkililerinin, Karayolları bölgelerinin mutlaka müteahhitleri uyarması gerekiyor. Müteahhitlerin verdiği zararın anında, zamanında, dakikasında karşılanması gerekiyor. Köyün suyunu patlatıp, su borusu patlayan bir köyde on beş gün su verilmeyen bir köy olur mu Sayın Bakanım?

Bu nedenle, bu maddede özellikle verilen zararların tazmini konusunda müteahhitlerle yapılan anlaşmada mutlaka mutlaka çok ağır şartlar koymak lazım. Verdiği zararı anında, dakikasında karşılamak zorundadır veya yapmak zorundadır.

Duyarsız müteahhitleri bu konuda duyarlılıklara davet ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aslanoğlu.

Diğer önergenin sahibi, Sayın Elitaş, gerekçeyi mi okutayım?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçe.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarının 33 üncü maddesinin 1 inci fıkrasının (a) bendinde yer alan düzenleme 5595 sayılı Maden Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunla 10/06/2010 tarihinde Genel Kurulda kabul edilerek kanunlaştığı için madde metninden çıkarılmıştır.

BAŞKAN – Sayın Günal, buyurunuz efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu maddedeki bentler, daha önce söylediğimiz üzere, bu kanunla doğrudan ilgili değil. Orman Kanunu’yla ilgili düzenlemeler var. Kanun yapma tekniğinden de daha önce bahsetmiştik. “Burada sıkça yapılan şeyler var.” demiştim. Bu örneklerden bir tanesi bu maddeyle karşımıza çıkıyor. Başka zaman gelince “İç Tüzük’e aykırıdır, bununla ilgili siz önerge veremezsiniz.” diye arkadaşlarımız bizi uyarıyorlar. Bu gelen madde de maalesef bu uygulamalardan bir tanesi ve Orman Kanunu’yla ilgili şeyi burada düzenliyoruz. Tamam, belli şekilde ilişkisi olabilir ama bunlarla ilgili daha başka tartışmalar olduğunu, Orman Genel Müdürlüğünün başka birtakım teklifleri olduğunu alt komisyonda da, üst komisyonda da arkadaşlarımızla beraber değerlendirdik ama “Biz yaptık, oldu.” mantığıyla olduğu için, maalesef, bu söylediklerimiz dikkate alınmadı.

Çok fazla, aslında sadece bunun içerisinde yer alarak çözülebilecek bir şey değil. Bir sürü kurumu da ilgilendiren, yine çifte standartlar oluşturan ve bunlara benzer diğer kurumlarla ilgili de adaletsizliğe yol açan düzenlemeler söz konusu. Dolayısıyla, burada bu bendin tasarı metninden çıkarılmasının doğru olacağı kanaatindeyiz. Eğer o konularda bir düzenleme yapılacaksa, Orman Kanunu’nun içerisinde, başka diğer eksiklikler de dikkate alınarak düzenlenmesi gerektiği kanaatindeyiz. Bu vesileyle, burada, ormanlarla ilgili diğer hususların da ayrıca dikkate alınarak yeni bir tasarı hâlinde ya da teklif hâlinde getirilmesi ve köklü bir değişiklikle ele alınması gerektiğini düşünüyoruz. Gelen tekliflerden anlaşıldığı kadarıyla iktidar bunların hiçbirisini dikkate almıyor, “Oraya biz onu ekledik.” diyor. Daha diğer maddelerde de göreceğiz.

Biz sağduyu ile bu söylediklerimizin yapıcı eleştiriler olduğunun dikkate alınarak çıkarılması gerektiğini düşünüyor, bu konuda desteğinizi bekliyor ve saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Günal.

Önergeleri birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir ve böylece 33’üncü maddenin (a) bendi çıkarılmıştır.

33/b’de iki önerge vardır. Bu iki önerge de aynı mahiyettedir, birlikte işleme alacağım, istemleri hâlinde de önerge sahiplerine söz vereceğim.

Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 33. maddesinin (b) bendinin tasarı metninden çıkarılmasını ve sonraki bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

                    Mehmet Günal                       Osman Ertuğrul                          Recep Taner

                         Antalya                                   Aksaray                                    Aydın

                    Rıdvan Yalçın                         Mehmet Şandır                           Kadir Ural

                           Ordu                                      Mersin                                     Mersin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 499 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının Değiştirilen Hükümler başlıklı 33. maddesinin 1. fıkrasının b bendinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                     Şevket Köse                        Orhan Ziya Diren                Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                       Adıyaman                                   Tokat                                     Malatya

                     Enis Tütüncü                           Hulusi Güvel                            Rasim Çakır

                        Tekirdağ                                    Adana                                      Edirne

                                                                    Halil Ünlütepe

                                                                   Afyonkarahisar

BAŞKAN – Komisyon birlikte işleme aldığımız bu önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, saygıdeğer üyeler; 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın 33’üncü maddesinde verdiğimiz değişiklik önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, tasarının 33’üncü maddesinde, 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 17’nci maddesinde bir değişiklik yapılmaktadır. Hâlbuki, görüştüğümüz yasa, Karayolları Genel Müdürlüğünün teşkilat ve görevleriyle ilgili olan bir düzenlemedir, Orman Kanunu’yla hiçbir ilgi ve alakası yoktur. Bu tür bir değişikliğin -eğer Orman Yasası’nda bir değişiklik gerekiyorsa- yerinin bu tasarı olmaması gerekirdi. Orman Yasası’nda yapılacak olan bir değişiklik tasarısı, öncelikle, ilgili ihtisas komisyonunda tartışılmış olsaydı daha sağlıklı bir sonuç verebilirdi. Gerçi, Hükûmetiniz, uzun bir dönemdir “torba yasalar” denilen bir sistemi devamlı Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirmekte, görüştüğümüz yasa tasarısıyla ilgili olmayan kanun değişiklikleri de yapılmaktadır. Ben, bu konuda, Orman Yasası’nda yapılacak düzenlemeler Karayolları yasası içerisinde değerlendirilmemeliydi diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli üyeler; Hükûmet, “çift yönlü”, “duble” denilen yol yapımında başarılı olduğunu söylemektedir. Hâlbuki, yapılan bu yollar kalitesi düşük, maliyeti yüksek imalatlardır. Örnek: Sivrihisar-Afyonkarahisar devlet kara yoluna baktığımızda, bu yolun yeni tamamlanmasına rağmen her yıl tadilat geçirdiğini görüyoruz. Her yıl yapılan tadilatlar ise maliyeti yükseltmektedir. Bu tür uygulamalar da toplumda iyi karşılanmamaktadır. Ya verdiğiniz yüklenicilerin yol imalatını yapabilecek yetenekten yoksun yükleniciler olduğunu gösteriyor veya gerekli bir kontrolün Karayollarınca yapılmadığını da ortaya çıkarıyor. Hatta, bu yol üzerinde giderken bir an önce eski kara yoluna geçmeyi hepimiz ısrarla istemekteyiz. Bu tür imalatlar yapılacaksa yapılmasın daha iyi diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, ilimizle ilgili bir konuyu da yüce heyetinizle paylaşmak istiyorum. Afyonkarahisar, İç Anadolu ve Marmara Bölgesi’ni Ege ve Akdeniz’e bağlayan bir ildir, kara yollarının kavşak noktasıdır.

Geçen gün, Sayın Bakanın burada yaptığı Ankara-İzmir otoyoluyla ilgili olan açıklamada, Kütahya ve Afyon illerinin bir rekabet içinde olduğunu söylemiştir; doğrudur, ama Sayın Bakan, siz, Afyonkarahisar’ı ziyaretinizde “Afyonkarahisar yolların kavşak noktasıdır, elbette otoyol Afyon’dan geçecektir.” diyen kişisiniz.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – İl sınırlarında…

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Bunu kanıtlarım Sayın Bakan, bunu kanıtlarım, basına geçti. Bu tür bir açıklama, Afyon ilinde beklenen seviyeyi yükseltmiştir. Afyonluların, otoyolun Afyon’dan geçmesi gerektiği konusundaki fikirlerin sorumlusu bizzat sizsiniz.

Sizin bu açıklamanızdan sonra, 2008 Mart ayında, Sayın Çevre ve Orman Bakanımız -Afyonlu- Afyon basınıyla yaptığı toplantıda aynen şunları paylaşıyor ve Sayın Mehdi Eker de var yanında: “Eroğlu, Afyon’a gelmeden önce, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’a gittiğini ve Bakan Yıldırım’a ‘Afyonkarahisar bütün yolların kesişme noktasıdır. Afyonkarahisar’dan geçmeyen yol otoyol değildir dedim. Bunun üzerine, Ulaştırma Bakanı da otoyolun Afyon’dan geçeceğini söyledi.’” Sayın Bakan, bu tür bir rekabetin bizatihi sorumlusu sizsiniz. Hatta, Kütahya’da yaptığınız açıklamada, siyaseten kullanıldığını söylediniz. Doğrudur ama bu otoyolu siyaseten kullanan bizatihi sizsiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Bağlayacağım efendim.

Elbette bir yol Kütahya’dan da geçebilir, Afyonkarahisar’dan da geçebilir, hatta hatta başka bir yerden de geçebilir ama burada önemli olan, sayın bakanlar (A) ilinde başka türlü, (B) ilinde başka türlü söylememelidirler, eğer söylüyorlarsa söyledikleri sözün gereğini yapmalıdırlar. Bakanlar açıklamalarıyla Afyonkarahisarlıları yanıltmışlardır. Demek ki her bakan devlet adamı olamıyor. Hâlbuki, devlet adamı bir açıklama yaparsa onun gereğini yapar. Otoyolun Afyonkarahisar’dan geçeceğinin sayın bakanlarca açıklanması ilimizdeki beklenti seviyesini yükseltmiştir. Ben, sizlerin devlet adamı olmanızı bekliyor ve verdiğiniz sözün yerine getirileceğine inanmak istiyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, verdiğimiz önergeye destek istiyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ünlütepe.

Sayın Şandır, kim konuşacak acaba ya da gerekçe mi okuyacağız?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Necati Özensoy konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Özensoy, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

33’üncü maddenin (b) bendindeki konuyla alakalı, olması gereken, yapılması gereken bir tek değişiklik var burada, aslında, o da sokak hayvanlarının bakım evlerine izin verilmesiyle alakalı ama burada yine yanlışlıkla barınak olarak geçmiş. Dolayısıyla, 5199 sayılı Hayvanları Koruma Yasası’nda bunun karşılığı olmadığı için bu kelimenin de tashih edilmesi lazım diye düşünüyorum.

Tabii, genel olarak bizim verdiğimiz önergeler çok fazla dikkate alınmıyor ama özellikle Sayın Ulaştırma Bakanımız bizim verdiğimiz yazılı soru önergelerini de çok dikkate almıyor. Bakın, ben, beş tane soru sormuşum Ulaştırma Bakanlığına, bugüne kadar hiçbir tanesinin cevabı gelmemiş. Hatta, bu Hükûmetin çok övündüğü otoyollarla ilgili, duble yollarla ilgili soru sormuşum “3 Kasım 2002’den bugüne kadar Bursa’da ne kadar duble yol yapılmıştır?” diye, buna bile cevap gelmemiş. Bir de “Bursa Çevre Yolu Projesi’nin ne kadarı bitirildi? Tamamını bitirmeyi ne zaman düşünüyorsunuz?” diye sormuşum, buna da cevap gelmemiş.

Yine, bu yasanın asıl amacına baktığımızda, bu genel gerekçelere baktığımızda, kara yolları yapım maliyetleri arasında önemli yer tutan kamulaştırma maliyetlerinin asgariye indirilmesi amacıyla kamulaştırmanın bir alternatifi olarak uygulanmak üzere düzenlenmiş takas, vesaire. Ama, yine, son bu Bursa çevre yoluyla alakalı, bağlantı yolunda yapılan uygulamalarda, bırakın kamulaştırmadaki maliyet indirilmesini, Kazıklı bağlantısından vazgeçilerek Samanlı bağlantısına yolun aktarılmasıyla alakalı girişimlerde yine kamulaştırma maliyetinin daha da yukarılara çıktığı, buradan, bu işi takip eden, bilen herkesin dikkatini çekti ve yine bu konuyla alakalı bir soru önergesi verdim, maalesef, bu yazılı soru önergesine de bir cevap gelmedi. Bütün Bursa’daki sivil toplum kuruluşlarının da bu konuda ittifakla kabul ettiği bu yanlışlığın cevabı yine gelmedi.

Yine, son zamanda belki güzel bir adım olan İstanbul-İzmir otoyoluyla alakalı, yap-işlet-devret projesiyle alakalı açıklanan birtakım bilgilerde ciddi anlamda da çelişkiler var. Bu otoyolun uzunluğunun 421 kilometre olacağı, altı buçuk saatten üç buçuk saate ineceği belirtilmiş. Şimdi bakın, 421 kilometreyi üç buçuk saatte gitmek için, ortalama 120 kilometreyle gitmeniz lazım, ortalama 120 kilometreyi bulmanız için de en az 160-170 kilometre hız yapmanız lazım. E, biliyorsunuz, otoyolda da maksimum hız 120 kilometre. Böyle verdiğimizde, resmî bir rakamı verdiğimizde, demek ki otoyollarda yarın 160-170 kilometre hız serbest bırakılacak anlamına geliyor.

Yine, “Gebze-Yalova arasındaki Körfez geçişini kullanan otomobillerden 35 dolar geçiş ücreti ve otoyolda her kilometre başına 5 sent talep edilecek.” deniyor. Şimdi, böyle baktığımızda, 140 kilometrelik bir tasarruf var bu geçişte. Bu geçişi kullananlar yaklaşık 55 dolar gibi bir rakam ödeyecekler ama İstanbul-Bandırma arasındaki o feribot seferlerini kullananlar araçla geçtiklerinde sadece 125 lira ödüyorlar ve kazandıkları yol 351 kilometre. Yani, bunu böyle değerlendirdiğimizde, bu rakamlar oradan geçeceklere ne kadar cazip gelir, bunu da iyi değerlendirip ortaya öyle koymak lazım diye düşünüyorum.

Yine, Sayın Bakanın burada, bütçe görüşmesinde heyecanla, hatta sesinin kısılmasına vesile olacak kadar heyecanla yaptığı konuşma esnasında ben Sayın Bakana yerimden bir laf atarak Bursa-Ankara bağlantılı demir yolunun temelinin ne zaman atılacağını sormuştum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

NECATİ ÖZENSOY (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan 2010 yılında atılacağını ifade etti ama gelin görün ki 2010 bütçesinde Bandırma-Bursa-Ayazma-Osmaneli 190 kilometre yüksek standartlı demir yolu yapımına 1 lira iz bedeli konmuş. Bu proje zaten kaldırıldı. Devlet Demiryollarının denetlenmesinde de Sayın Genel Müdür, burada, sunumunda, demir yolu bağlantısının Bursa-Bilecik hattıyla bağlanılacağını ifade etti. Yani ortada şu anda bir proje bile yok. Yine birinci etabının Bursa-Yenişehir kısmı için 85 kilometrelik bağlantısından bahsediliyor. Kilometrenin hesabını bile maalesef Bakanlık ilgilileri yapamıyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayınız.

Buyurunuz.

NECATİ ÖZENSOY (Devamla) –  Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

Bursa-Yenişehir arası otoyolla bile 45 kilometre, demir yolu projesini nasıl 85 kilometreyle değerlendiriyorlar? Dolayısıyla Sayın Bakanın burada -kürsüden ifade ettiği- o verdiği söz, bütün bunlardan anlaşılıyor ki yerde kalmıştır. Bursa her zaman olduğu gibi, sekiz yıldır olduğu gibi verdiklerinin karşılığını bu anlamda alamıyor. Bursa’nın 2010 yılındaki bütün o Ulaştırma Bakanlığı projelerine baktığımızda 1 milyarlık projeleri var ama karşılığında ayrılan rakam 25 milyon. Bu rakamlara göre Bursa’daki bu projeler tam kırk bir yılda tamamlanacak. İnşallah ömrümüz vefa eder ama tabii iktidarımızda bunların kaderi tamamen değişecektir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özensoy.

Mahiyeti aynı olan bu iki önergeyi birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın Çalık, sisteme girmişsiniz, neden acaba?

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Sayın Başkan, daha önce girmiştim, şu an değil.

BAŞKAN – Peki.

33/c üzerinde iki önerge vardır, iki önerge de aynı mahiyettedir. Aynı şekilde işleme alacağım.

Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 33. maddesinin (c) bendinin tasarı metninden çıkarılmasını ve sonraki bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

                    Mehmet Günal                       Osman Ertuğrul                          Recep Taner

                         Antalya                                   Aksaray                                    Aydın

                       Kadir Ural                           Mehmet Şandır                        Rıdvan Yalçın

                          Mersin                                     Mersin                                      Ordu

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 499 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının Değiştirilen Hükümler başlıklı 33. maddesinin 1. fıkrasının c bendinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                     Şevket Köse                        Orhan Ziya Diren                        Enis Tütüncü

                       Adıyaman                                   Tokat                                    Tekirdağ

                      Rasim Çakır                        Eşref Karaibrahim                      Harun Öztürk

                          Edirne                                    Giresun                                      İzmir

                                          Hulusi Güvel                     Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                                                Adana                                       Malatya

BAŞKAN – Komisyon okuttuğum bu aynı mahiyetteki iki  önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın çerçeve 33’üncü maddesinin (c) bendine ilişkin olarak vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerine söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, eskiden Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından yapılan altyapı hizmetlerinin bu Genel Müdürlük kaldırıldıktan sonra il özel idarelerince yapılmaya başlanması gerekçe gösterilerek il özel idarelerine orman sayılan alanlarda verilecek izinlerde bedel alınmaması öngörülmektedir. Farklı bütçeleri olan kuruluşlar açısından birinin gideri diğerinin geliri olduğundan, il özel idareleri için bütçe gelirlerinden kaynak aktarıldığı da düşünülerek, orman idaresinin söz konusu gelirden mahrum edilmemesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu nedenle çerçeve 33’üncü maddenin (c) bendinin madde metninden çıkarılmasını öneriyoruz.

Değerli milletvekilleri, Orman Kanunu’nun 17’nci maddesinin üçüncü fıkrası, Anayasa Mahkemesinin 17/12/2002 tarihli ve 2002/200 sayılı Kararı’yla iptal edildikten sonra, 17/6/2004 tarihli ve 5192 sayılı Kanun’la yeniden düzenlenmiştir. Bu son düzenlemeyle ilgili Anayasa’ya aykırılık iddiası reddedilmiştir. Bu durumda 17’nci maddenin üçüncü fıkrasını doğrudan ya da dolaylı etkileyecek yeni düzenlemelerin Anayasa’ya aykırı olmamasına dikkat etmemiz gerekir. Orman Kanunu’nun Anayasa’ya uygun bulunan 17’nci maddesinin üçüncü fıkrasının birinci cümlesinde tasarıyla yapılan ve biraz önce kabul edilen değişikliklere baktığımızda, ormandan verilecek izinler arasına katı atık bertaraf tesislerinden sonra düzenli depolama tesislerinin ilave edildiğini görüyoruz. Bu ibarenin eklenmesiyle ilgili olarak, her ne kadar düzenli depolama tesislerinin katı atık bertaraf tesisleriyle aynı mahiyette tesis olduğu ifade edilse de iki tesis “ve” bağlacıyla ayrıldığı için “düzenli depolama tesisi” ibaresi uygulamada katı atık tesislerinden bağımsız olarak her türlü atığın depolanmasına izin verilen bir sonuç doğurabilir. Bu ise izinler için maddede öngörülen kamu yararının yanı sıra ormanda yapılması zorunluluğu şartının yerine gelmeyebileceği anlamına da gelmektedir. Bu ise Anayasa’ya yeni bir aykırılık olacaktır. Bu nedenle “ve düzenli depolama” ibaresinin metinden çıkarılması uygun olurdu.

Değerli milletvekilleri, fıkraya yeni ilave edilen “sokak hayvanları barınağı” ibaresi ise, bu amaçla ormandan izin verilirken orman dışında bir yer bulunmasının mümkün olmadığının araştırılması koşuluyla ancak Anayasa’ya uygun olabilecektir. Fıkradan çıkarılan “sanatoryum” ifadesinin ise izinlerde kötüye kullanmanın önlenmesi amacıyla yapıldığı anlaşılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, 6831 sayılı Orman Kanunu’na eklenen ve biraz sonra görüşeceğimiz 11’inci madde, 17’nci maddeye göre, ormandan kamu yararı ve zaruret hâlleri gözetilerek verilen izinlerin üçüncü kişilere devrini düzenlemektedir. Bu maddenin (a) bendinde, sağlık, eğitim ve spor tesisi yapımı maksadıyla izin verilen tesislerde kafeterya, kantin ve yan ünitelerinin kiralanma ve/veya işletme hakkının devrine izin verilmektedir. 17’nci maddeyle tutarlı olması için, ormanda yapılan ve/veya yapılacak olan ve üçüncü kişilere devrine izin verilen sağlık, eğitim ve spor tesislerinin devlete ait olduğuna açıklık getirilmesi gerekir.

Aynı bentte yer alan, 17’nci maddede sayılan diğer tesislerin tamamının veya bir bölümünün kiralanmasına veya işletme hakkının devredilmesine izin veren düzenleme ise, kapsamı açıkça çizilmediği için doğru değildir. Çünkü başlangıçta 17’nci maddede sayılan tesisler için kamu yararı ve zaruret hâli gözetilerek verilen izinlerden hangilerinin devrinin kamu yararına olup olmadığının değerlendirilebilmesi için maddede sayma yöntemi benimsenmeliydi. Aksi takdirde, Anayasa aykırılığı tartışma konusu yapılabilecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

HARUN ÖZTÜRK (Devamla) –Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Maddede işletme hakkını devralanların kiralama ve kullanma hakkının devri suretiyle yeni devirler yapılabilecek olması ise, arada tam bir rantiyeci grup oluşturulması sonucunu doğuracaktır. Bu durumun kabul edilmesi mümkün değildir.

Ek madde 11’in (b) ve (ç) bentlerinde izin hakkının üçüncü kişilere devri hâlinde Orman Genel Müdürlüğüne bir bedel ödeneceğinin öngörülmesi, ilk izin sahibinin başlangıçtaki taahhütleri doğrultusunda sorumluluklarının devam edeceğinin öngörülmesi, bu maddenin muhtemel Anayasa’ya aykırılığını ortadan kaldırmayacaktır diyor, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.

Buyurunuz Sayın Şandır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz kanunun Altıncı Bölüm ve “Değiştirilen Hükümler” başlığıyla madde 33’te düzenlenen husus ormancılığı ilgilendirmektedir. Dolayısıyla bir orman yüksek mühendisi olarak bu konuda endişelerimi sizlerle paylaşmak üzere söz aldım.

Değerli milletvekilleri, geçende de bir kanun çıkardık madencilikle ilgili, bugün de Karayollarıyla ilgili bir kanun çıkarıyoruz. Her iki kanunda da ormanlarla ilgili çok önemli düzenlemeler yapılıyor. Burada da, bu 33’üncü maddenin işte zannediyorum dört beş tane fıkrasında 6831 sayılı Orman Kanunu’nun ilgili maddelerinde birtakım düzenlemeler yapılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu düzenlemeler doğrudur, yanlıştır, eğridir, bu anlamda söylemiyorum ama bir hassasiyeti dikkatlerinize sunmak istiyorum: Değerli milletvekilleri, 17 Haziran itibarıyla Dünya Çölleşme Günü’nü burada konuştuk. Dünyamızın, bu 21’inci yüzyılın en önemli sorunu bir tehdit, bir güvenlik tehdidi hâline gelen çölleşme, iklim değişiklikleri konusu olduğunu hep beraber, birlikte ifade ettik.

Karbondioksit salımının artması sonrasında iklimler değişti, değişen iklimler doğrultusunda bir yandan çölleşme yaşıyoruz bir yandan da çok hızlı şekilde sel felaketleri yaşıyoruz, ölümler oluyor, mahsul zayiatı oluyor, kuraklık oluyor ve sonuç itibarıyla artık bu konu insanlığın güvenliği açısından, geleceği açısından çok ciddi bir tehdit unsuru olarak ifade edilmeye başlandı, hatta iklim değişiklikleri konusu Birleşmiş Milletler zemininde çöken devletlerle birlikte anılıyor.

Günümüz dünyasında artık “çöken devletler” diye bir olgu yaşanmaktadır. Bazı devletlerin sosyal yapıları çöküyor, ekonomik yapıları çöküyor, yoğun yaşanan göçlerle devletler çöküyor. Tümünün sebebi olarak iklim değişikliklerinin çok etkili olduğu ifade ediliyor.

İklim değişikliklerinin konuşulduğu yerde orman çok temel bir faktördür. Bugün burada almamız gereken en önemli karar -Sayın Orman Genel Müdürümüz de burada- ormanların geliştirilmesidir, büyütülmesidir hatta bir tek ağacımızın kesilmemesi kararıdır. Çünkü geleceğimiz, o ormanların ilahî misyonunu yerine getirilmesiyle mümkündür. Bu karbondioksidi emen, yok sayan, onu absorbe eden yegâne varlık yeşildir, ormandır ve yeşilliktir.

Şimdi bakınız bir suçlama olarak söylemiyorum, bir yanlışlığı dikkatinize sunmak istiyorum, getirilen düzenlemeyle “Savunma, ulaşım, enerji, haberleşme, su, atık su, petrol, doğalgaz, altyapı, katı atık bertaraf ve düzenleme depoları tesislerinin; baraj, gölet, sokak hayvanları barınağı ve mezarlıkların; Devlete ait sağlık, eğitim ve spor tesislerinin ve bunlarla ilgili her türlü yer ve binanın Devlet ormanları üzerinde bulunması ve yapılmasında…” Ne kaldı geride arkadaşlar? Sayın Orman Mühendisi Arkadaşım da burada. Ne kaldı? Yani bu ormanlar, devlet malı deniz, ormanlar da herkesin! Ormanlarımızı bu şekilde nasıl koruyacağız?

Değerli dostlar, evet, kamu hizmeti, kamu yararı gözetilerek ormanların insanlar yararına kullanılmasına itirazımız yok ama bu yaklaşımla ormanları koruyamazsınız. Ormanların gelecek nesiller için ortaya koyması, başarıyla yapması gereken fonksiyonunu yerine getiremezsiniz, kuraklık yaşarsınız; sel felaketiyle işte, çölleşen bir dünya ve bir güvenlik tehdidi olarak kuraklık ve sel felaketlerine düçar olursunuz. Bu kadar geniş amaçlar için -demin saydım, bunun dışında hayatta başka bir alan kalmamış- savunmasından tutunuz, spor, eğitim tesisleri dâhil hatta katı atık bertaraf ve düzenli depolama tesisleri…

Değerli arkadaşlar, yani katı atıkla ilgili, çöple ilgili başka teknik ve sistemler geliştirmek dururken Türkiye’mizde maalesef belediyelerimiz en kolay şekilde bu katı atıkları ormanların çukurlarına, boş alanlarına depolayarak işi çözdüklerini zannediyorlar. Çevre duyarlılığı olan Çevre Komisyonu Başkanı Arkadaşımız da burada. Şimdi, bunu hukuk hâline getirmemiz bence doğru olmamıştır. Doğru olan husus, ormanların korunması, ormanların bu türlü amaçlar için kullanılmasına tedbir alınması gerekirdi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – …ama, Madencilik Yasası geliyor, “Ormanlar nasıl kullanılır?” buna hukuk geliştiriyoruz, efendim, işte, Karayolları Kanunu geliyor, “Ormanlar nasıl kullanılır?” buna hukuk geliştiriyorlar. Ormancı bürokratları, Orman bürokratı arkadaşlarımızı baskı altına veya orman mühendislerini baskı altına alan siyaset maalesef, özellikle de yerel siyaset maalesef ormanlarımızı çok hoyratça kullanıyor. Bunun cezasını, bunun sonucunu, bir ilahî ceza olarak bundan binlerce yıl önce Orta Asya’da yaşadık. Şimdi, tekrar bir vatan kaybetmek istemiyorsak ormanların korunması konusunda çok daha hassas olmamız gerekir. Bunu da Orman bürokratlarına, orman mühendislerine bırakmadan, siyaset olarak, siyasetçiler olarak, Genel Kurul olarak, tüm siyasi partiler olarak bizim yapmamız gerekiyor.

Bir hususu daha söylemem gerekiyor: Ormancılıkla ilgili çok önemli bir konuyu ilgisiz kanunların içerisinde tanzim etmek usulü de yanlış oluyor. Buna da ormancıların itiraz etmesi gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayınız.

Buyurunuz.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bu konuda çünkü -ormanlar yerine konulması çok zor olan, çok uzun yıllara bağlı olan bir değer- bugünün de geleceğin de ortak değeri olması hesabıyla, ormanların korunması ve geliştirilmesi, insan yararına kullanılmasıyla ilgili kapsamlı bir düzenlemeyi birlikte yapmamız lazım. Her gelenin, ormanları böyle “Yağma Hasan’ın böreği” gibi, kendi amaçları veya kendi görevleri doğrultusunda kullanmasına hukuk oluşturmayı ben doğrusu burada bir yanlış olarak görüyorum ve bunun düzenlenmesi gerektiğini -gerek önergemiz, işte bu maddenin çıkartılması, çözüm değil ama- bu anlayışın buraya yerleşmesi gerektiğini düşünüyor, bu duygularla hepinize saygılar sunuyorum. Bunun dikkate alınmasını, siyasi iktidardan ve partilerimizden bekliyorum.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Şandır.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Karar yeter sayısı Sayın Başkan.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı da arayacağım.

Aynı mahiyetteki iki önergeyi birlikte oylarınıza sunuyorum.

Karar yeter sayısı arayacağım için elektronik oylama yapıyorum.

İki dakika süre veriyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, önerge reddedilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

33/ç üzerinde dört önerge vardır. Üç önerge aynı mahiyettedir.

Şimdi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1/499 Sıra Sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 33 üncü maddesinin (ç) bendiyle eklenen ek 11. maddenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                    Mustafa Elitaş                        Mehmet Ceylan                           Nuri Uslu

                         Kayseri                                   Karabük                                     Uşak

                  Birnur Şahinoğlu                      Mustafa Öztürk                         Ahmet Ertürk

                         Samsun                                     Hatay                                      Aydın

                                                                   Nurettin Akman

                                                                          Çankırı

Ek Madde 11- Bu Kanunun 17 nci maddesinin üçüncü fıkrasına göre;

a) Sağlık, eğitim ve spor tesisi yapımı maksadıyla verilen izinlere konu asli tesislerin dışındaki kafeterya, kantin, otopark gibi yan ünitelerin kiralanmasının, aynı fıkra kapsamında diğer izinlere konu tesislerin tamamının veya bir bölümünün kiralanmasının veya özelleştirme uygulamaları kapsamında işletme hakkının devredilmesinin, yap-işlet-devret modeli ile yaptırılmasının izin sahibi tarafından talep edilmesi halinde izin verilebilir.

b) Turizm izinleri dışındaki izinlere konu tesislerin izin sahibince üçüncü kişilere kiralanması halinde; orman sayılan alana isabet eden kira bedelinin yüzde ellisi her yıl Orman Genel Müdürlüğü özel bütçe hesabına izin sahibi tarafından yatırılır.

c) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarına verilen bedelsiz izinlerin özelleştirme uygulamaları kapsamında işletme hakkının devri hâlinde, mevcut izinlerin izin bedeli karşılığı olarak işletme hakkı devir bedeli üzerinden, ormanlık alanların devredilen toplam kullanım alanları içindeki yüzde oranı dikkate alınarak hesaplanacak tutarın binde beşi bir defaya mahsus olmak üzere işletici tarafından devir alma tarihinden itibaren üç ay içinde defaten Orman Genel Müdürlüğü özel bütçe hesabına yatırılır. Bu izinlerden ayrıca bir bedel alınmaz. Kamu kurum ve kuruluşlarına verilen bedelli izinlerin özelleştirme uygulamaları kapsamında işletme hakkının devri halinde taahhüt senedinde yer alan bedeller dışında işletme hakkı bedeli üzerinden herhangi bir bedel alınmaz. İzinler, ilgili kamu idareleri veya kamu kurum ve kuruluşları adına devam eder. Ancak taahhüt senetlerinde yer alan haklar işletme süresi içinde aynı şekilde işleticiler tarafından kullanılır ve yükümlülükler yine işletme süresi içinde işleticiler tarafından yerine getirilir.

ç) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarına verilen bedelsiz izinlere konu tesislerin yap-işlet-devret modeli esas alınarak yaptırılması ve işlettirilmesi halinde işletme süresi içinde herhangi bir bedel alınmaz. Kamu kurum ve kuruluşlarına verilen bedelli izinlerde ise taahhüt senedinde yer alan bedeller dışında herhangi bir bedel alınmaz. İzinler, ilgili kamu idareleri veya kamu kurum ve kuruluşları adına devam eder. Ancak taahhüt senetlerinde yer alan haklar işletme süresi içinde aynı şekilde işleticiler tarafından kullanılır ve yükümlülükler yine işletme süresi içinde işleticiler tarafından yerine getirilir.

d) Bu maddenin yürürlüğe girmesinden önce genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarına verilen bedelsiz izinlerin işletme hakkının devredilmiş veya izinlere konu tesislerin yap-işlet-devret modeli ile yaptırılmış olması hâlinde herhangi bir bedel alınmaz. Kamu kurum ve kuruluşlarına verilen bedelli izinlerde ise taahhüt senedinde yer alan bedeller dışında herhangi bir bedel alınmaz. İzinler, ilgili kamu idareleri veya kamu kurum ve kuruluşları adına devam eder. Ancak taahhüt senetlerinde yer alan haklar işletme süresi içinde aynı şekilde işleticiler tarafından kullanılır ve yükümlülükler yine işletme süresi içinde işleticiler tarafından yerine getirilir."

BAŞKAN – Şimdi okutacağım üç önerge aynı mahiyettedir, birlikte işleme alacağım; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 499 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının Değiştirilen Hükümler başlıklı 33. maddesinin 1. fıkrasının ç bendinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                     Şevket Köse                    Ferit Mevlüt Aslanoğlu               Orhan Ziya Diren

                       Adıyaman                                 Malatya                                     Tokat

                      Rasim Çakır                        Eşref Karaibrahim                       Hulusi Güvel

                          Edirne                                    Giresun                                     Adana

                                                                     Enis Tütüncü

                                                                        Tekirdağ

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 33. maddesinin (ç) bendinin tasarı metninden çıkarılmasını ve sonraki bendin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

                    Mehmet Günal                         Rıdvan Yalçın                        Osman Ertuğrul

                         Antalya                                      Ordu                                     Aksaray

                      Recep Taner                          Yılmaz Tankut                            Kadir Ural

                          Aydın                                      Adana                                     Mersin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 499 Sıra Sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 33/ç maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

                 M. Nezir Karabaş                         Sırrı Sakık                             Hasip Kaplan

                           Bitlis                                        Muş                                       Şırnak

                                         Sebahat Tuncel                            Bengi Yıldız

                                               İstanbul                                      Batman

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki bu üç önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Sakık, buyurunuz.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında bu yasayla ilgili bir şey konuşmayacağım. Biraz önce burada gensoruyla ilgili bir görüşme yapılırken Parlamentonun hak etmediği noktada bir gerginlik yaratıldı. Tabii ki gensoru vermek muhalefet partilerinin en doğal hakkıdır. Yani, Hükûmetin de bu konuda eleştirilere açık olması gerekir.

Bizim arkadaşlarımızın zaman zaman sesinin yükselmesi şuydu: Dinlemediniz. Uzun süredir sayısal çoğunluğunuza güvenerek hakaret etme hakkını kendinizde buluyorsunuz. Sizin bazı milletvekilleriniz ulu orta sokakta bize hakaret ediyor. Yine, diğer siyasi partilerden de bu hakaretleri sürekli işittik. “Bu kürsüde lütfen duyarlı olun.” dedik. Biz korktuğumuz için sesimizi çıkarmıyoruz anlamında yorumlanmamalıdır, edepli olduğumuz için biz bu dilden cevap vermiyoruz ama bu sürekli tekrarlandı. Grup Başkan Vekilleri oradan çıkıp tepki göstereceğine, kendi milletvekilleri, bu tür sözleri söylerken, çıkıp… Erdemlik odur, buradan bizden özür dilemektir ama ne hikmetse bugüne kadar böyle bir şey gerçekleşmedi.

Şimdi gensoruda bir sürü tartışmalar ve konuşmalar… Aslında bunların hiçbiri… Yani, birbirimizi şeref, şerefsizlikle itham etmek, bu doğru değil.  Herkes kendi şerefine ne kadar düşkünse, bir başkasının, bir başka şahsiyetin şerefine ve siyasal partinin şerefine de o kadar saygı göstermek zorundadır, bu bir lütuf da değil.

Sevgili arkadaşlar, bizim ilk günden beri feryadımız şuydu: Demokratik Toplum Partisi kapatılırken sizin burada payınız olduğunu söyledik. Anayasa Mahkemesinin kararı açıklanmadı; Anayasa Mahkemesinin kararından önce Hükûmet sözcüsünün televizyon televizyon dolaşarak kararı daha önce açıkladığını gördük. Bugün de gensoruyla ilgili Hükûmet adına konuşan arkadaşımız, çıkıp, açık ve net bir şekilde biz, ilk günden beri “KCK operasyonunu siz biliyorsunuz, sizin tezgâhınızda bu tertiplendi ve sunuldu.” dedik, tepki gösterdiniz. Peki, bugün Ömer Çelik’i dinlerken daha yargıya yeni intikal etmiş, on sekiz aydır iddianamesi hazırlanmayan ve biz bu işin mağdurları olanlar iddianamede ne var, ne yok bilmiyoruz ama bir hükûmet sözcüsü çıkıp buradan yargının yerine kendisini koyarak bir bütün olarak bir partiyi suçluyor ve mağdur olan insanları yargıya çıkmadan mahkûm ediyor.

Yine, Sayın Başbakan son günlerde BDP’yi hedef gösteren, Barış ve Demokrasi Partisini hedef gösteren açıklamalar yapıyor. Bu, iç barışımıza katkı sunmaz. Yani BDP burada olmasa siz gerçekten bu ülkeyi güllük gülistanlık bir şekilde mi yöneteceksiniz?

Sayın Sözcü diyor ki: “Biz bütün konulara bir cerrah edasıyla müdahale ediyoruz.” Biz de, doğrudur, söylüyoruz… Siz bir cerrah gibi ama acemi bir cerrah gibisiniz, bütün yaralara neşter atıyorsunuz ama dönüp dikmiyorsunuz. Bu yaralar kanıyor ve bu yaralardan akbabalar nemalanıyor, akbabalar. Siz de bunu biliyorsunuz. Onun için, eğer cerrahsanız yaraları dikmelisiniz, eğer cerrahsanız yaraları sarabilmelisiniz. Sizin bu konuda cerrah olabilmeniz için ilk önce neşter attığınız yaraları dikip sarmaya başlamalısınız ama bu cesaretiniz yok, ürkeksiniz ve korkaksınız, sorunlardan kaçtığınız için dönüp günah keçisi Barış ve Demokrasi Partisini gösteriyorsunuz. Hep de söylüyoruz ya ırmaklar toprağın en zayıf noktasında halka yapar çünkü bu ülkenin en zayıf halkası Kürtler ve Barış ve Demokrasi Partisidir.

Sevgili arkadaşlarım, siz kantarla oynarsanız bu kantar bir gün döner sizi de tartar, sizi de şey yapar. Onun için yargıya müdahale etmeyin, kendi yargınızı oluşturmayın yani yargının ne kadar adil olmadığını en çok siz biliyorsunuz. Ama gücünüz kime yetiyor? Dönüyor ve bizimle ilgili düğmeye basıyorsunuz ve on sekiz aydır 1.500-1.600 tane mağdur insan, siyaset yapan insanlar bugün cezaevindedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Ve yine, bakın Mahmur’dan gelenler… Efendim, zafer çığlıkları! Bu acının ne zafer çığlığı olacak? 40-50 bin insan ölmüş, kim buradan galip çıkmış? İki tarafıyla, bu ülkede yaşayan bütün halklar acı çekmiş. En çok acıyı çeken bizleriz. Biz bunun neyini zafer olarak sunmuşuz? Oradan gelen insanlar eline silah almamış, Mahmur kampından… Buradaki işkenceden, zulümden dolayı kaçıp oraya gitmiş ve “Barış gelecek, iyi şeyler olacak” umuduyla bu çağrılara kulak verip gelen, kucağında çocukları olanlar, bugün yargı onların tutuklanması için karar vermiştir. Şimdi bu anlayışla nasıl iç barışımızı sağlayabiliriz? Yani eline silah almayan insanı bile içeri tıkarsanız nasıl iç barışımızı sağlayabiliriz? Demek ki sizin bu konuda bir plan ve projeniz olmadı. Olmadığı için de, dönüyorsunuz bu konuda mağdur olanların üzerine acımasızca saldırıyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Sayın Başkan, bitiriyorum. Teşekkür ediyorum.

Bunun doğru olmadığını hep söyledik. Eğer gerçekten sorunları çözmek istiyorsanız… Geçmişte Kürt siyasal hareketinin aktörlerini ve halkını mağdur eden faili meçhul cinayetler vardı, 17.500 faili meçhul cinayet vardı. O dönemde öldürüyorlardı, o dönemde susmanın yolu yok etmekti. Şimdi sizin iktidarınızda ne gerçekleşti? Yok etmek değil, tutuklamak. Ve siz bu projenizden eğer demokratik zeminde hesaplaşmak… Oy uğruna böyle bir şey yaparsanız bu ülkeye yapılabilecek en büyük haksızlıktır. Bunu yapmayın diyoruz. Gerçekten uzlaşı ve diyalog Parlamentoda olmalıdır. Bu işin adresi Türkiye Büyük Millet Meclisidir.

Ve çıkıp buradan, kürsüden sürekli bayrak edebiyatı yapmayın. Kimsenin bayrakla bir sorunu yok, kimsenin resmî dille sorunu yok, kimsenin ülkenin birliğiyle sorunu yok. Bir tek itirazımız tekliğedir, kimse burada o tekliği bize dayatamaz, biz hepimiz kardeşçe bir arada yaşamak istiyoruz. Kimliğimizi ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SIRRI SAKIK (Devamla) – Sayın Başkan, bitiriyorum, çok özür diliyorum.

BAŞKAN – Selamlayın lütfen.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum.

Bütün itirazımız Hükûmet sözcüsü de, Sayın Bakan da çıkıp söyledi: “Ne oluyor Kürt dili kimliği var, işte biz kabul ediyoruz.” Ee kabul ediyorsanız bunları yasa ve Anayasa düzeyinde güvence altına alın, olmayan iç barışımızı birlikte sağlayalım, bizim bütün feryadımız bu. Yani sizin dediğiniz varız, o zaman bizi de ve burada sadece Kürtleri değil diğer halkları da kimliğini, kültürünü güvence altına alın, kardeşçe bir arada yaşayalım. Eğer bunu yaparsanız biz diyaloğa açığız.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Sakık.

Diğer önerge için konuşmacı Sayın Tankut. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz  Sayın Tankut.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 499 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 33’üncü maddesiyle ilgili olarak vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunuyorum, bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, önergeyle ilgili konuşmama geçmeden önce Adana’da geçtiğimiz yıl ihalesi yapılan ancak hâlen bitirilmeyen ve Adana trafiğini felç eden üç kavşakta, üç alt geçit projesiyle ilgili sıkıntı ve iddialara Sayın Bakanın –Tabii Sayın Bakan dinliyorsa- dikkatini çekmek istiyorum. Söz konusu alt geçit projeleri Adana kent merkezinden geçmekte olan D-400 ana kara yolu üzerinde gerçekleştirilmekte olup Adana trafiği ve kent içi ulaşımı için hayati bir öneme sahiptir. Çalışmalar hâlen Müze ve Türk Kuşu kavşağında devam etmekte olup Hava Alanı kavşağında henüz hiçbir çalışma yoktur. Özellikle Müze ve Türk Kuşu kavşağındaki çalışmaların çoktan bitmesi icap ederken hâlen çalışmalar tamamlanmamış ve en erken kasım ayında tamamlanacağına dair duyumlar alınmıştır. Bu durumda gerçekten de insanlarımız ve sürücülerimiz için artık çok sıkıntılı bir tablo meydana gelmiş ve insanlarımızı canından bezdirir tabloyla karşı karşıya kalınmıştır. Diğer taraftan, süreç böyle devam ederken alt geçit projelerinin değiştirildiği ve bunların üst geçit şeklinde ya da üstü açık alt geçitler şeklinde inşa edileceği iddiaları mevcuttur. Şimdi, buradan, Sayın Bakana bu hususlara net bir şekilde açıklık getirmesini ve bu iddiaların doğru olup olmadığın belirtmesini rica ediyorum.

Ayrıca, az önce ifade ettiğim ve Adana’yı aylardır mağdur eden alt geçit çalışmalarının bir an önce tamamlanması hususunda özel bir ilgi göstermesini ve Adanalı vatandaşlarımızın daha fazla mağdur edilmemelerini de temenni ediyorum.

Sayın milletvekilleri, bu tasarı ne yazık ki 1593 sayılı Erişme Kontrolü Karayolları Kanunu’yla gerçekleştirilmek istenilen ve AKP İktidarının çok daha kolay ve hesap vermeksizin kendi yandaş ve yakınlarına çıkar sağlamasına hizmet edecek bir tasarı görünümündedir. Çünkü bu zamana kadar geçerli olan birtakım yasak ve yaptırımlar bundan sonra iktidarın keyfî hesaplarına bağlı olarak otoyol ve kara yollarında işletici hakkını elde eden veya edecek olan şirket veya firmaların lehine kaldırılabilecektir. Hâlbuki mevcut durumda otoyol sınırları içerisinde veya sınırında herhangi bir toprak hareketi, inşaat ve tesisat yapılması Karayolları Genel Müdürlüğünün iznine tabidir ve bu yasaklara uymayanlar gereken cezalara çarptırılabilmektedir. Ancak bu tasarı kanunlaştığı takdirde, işletici şirketlerin yapım, bakım, onarım ve işletme faaliyetleri kapsamındaki inşaat, tesisat ve toprak hareketleri bu yasak kapsamı dışına çok daha kolay ve kontrolsüz bir şekilde çıkabilecektir. Dolayısıyla, âdeta, Karayollarının kurum olarak özelleştirilmesi anlamına gelen bu tasarının tümünün içerisinde yer olan bazı ifade ve düzenlemeler ne yazık ki AKP İktidarının sermaye-siyaset ilişkisini apaçık şekilde bir kez daha ortaya koymaktadır.

Sayın milletvekilleri, ne yazık ki devletimizin ve milletimizin haklarını korumaya yönelik mevcut yasak ve sınırlamaların birçoğu bu tasarıyla tasfiye edilerek işletmecilerin kendi çıkarları için çevre katliamları da dâhil farklı amaç ve emellerine âdeta davetiye çıkartabilecektir.

Netice olarak, tasarının bu hâliyle kanunlaşması yakın bir gelecekte sanayi tesislerinden maden işletmelerine, devasa alışveriş merkezlerinden turizm yapılarına kadar otoyollarla doğrudan ilişkisi olmayan çok ilginç ve değişik tesislerin otoyollar boyunca kurulmasını da gündeme getirecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP iktidarının devlete hiçbir külfeti olmayan, normal bir şirketin  dahi çok kolay bir şekilde yönetebileceği, âdeta bir darphane niteliği taşıyan köprüleri, viyadükleri ve otoyolları özelleştirmek için can atmasının millî çıkarlarımıza hizmet etmediği ve etmeyeceği alenen ortadadır. Özellikle bugün hiçbir eksiği olmadan bütçeye her yıl yüz milyonlarca TL katkı sağlayan ve stratejik öneme sahip bu eserleri kötü bir mirasyedi gibi pazarlayarak, “özelleştirme” kılıfı altında peşkeş çekenleri ne tarih ne de aziz milletimiz elbette ki affetmeyecektir.

Sayın milletvekilleri, son sekiz yıldır üretmeden tüketen, tüketerek borçlanan, borçlarını da ne var ne yok satarak ödemeye çalışan fakat bu esnada da kendi yandaşlarıyla yolsuzluk çukurunda boğulan bu iktidarın artık ülkemize verebileceği hiçbir şey kalmamış ve izlediği politik yol da iflas etmiştir. Tıpkı iletişim, yer altı ve yer üstü zenginliklerimiz, devlet bankalarımız, limanlarımız ve diğer stratejik tesislerimiz gibi, tıkır tıkır, âdeta altın yumurtlayan mevcut otoyollarımızın, köprülerimizin kontrolsüz bir şekilde satılmasına yol açacak bu yasa tasarısının tam bağımsızlığımıza indirilen bir başka darbe olduğunu da buradan hatırlatmak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

YILMAZ TANKUT (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Allah korusun, bir savaş sırasında bir ülkenin en önemli stratejik unsurlarından ikisi iletişim ve ulaşımdır. Bugün otoyollar, yarın demir yolları… Limanlar ve havaalanları zaten satılmış ve satılıyor. Bütün bu stratejik yerlerinizi hiçbir millî hassasiyet duymadan sattığınız zaman, bırakın tam bağımsız olmayı, kısmen bile bağımsız olamazsınız.

Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak özelleştirmeyi ve özelleştirme sonucu ülke ekonomisine ve kalkınmasına katkı sağlanmasına elbette ki karşı değiliz ancak “özelleştirme” maskesi altında peşkeş çekilmesine ve stratejik önemi haiz tesislerimizin ve yollarımızın yabancılaştırılmasına elbette ki sonuna kadar karşıyız.

Sözlerimi tamamlarken, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu kanun tasarısını bu şekliyle kabul etmemizin mümkün olmadığını bir kez daha ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tankut.

Buyurunuz Sayın Karaibrahim. (CHP sıralarından alkışlar)

EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 33’üncü maddesi (ç) bendinde söz almış bulunuyorum, yüce Meclisi selamlıyorum.

Bu tasarıyla, kanunun, geliri artırma amaçlandığı görülmektedir fakat asıl kaygının kurumun hizmet götürmekte yaşadığı sıkıntıları nasıl gidereceği üzerine olması gerektiğini düşünüyorum. Hatırlanacağı üzere Danıştay 13. Dairesi, Özelleştirme Yüksek Kurulunun 19/04/2008 tarihli ve 2007/25 sayılı kararının yürütmesini durdurmuştur. Danıştayın 04/08/2008 tarihinde oy birliğiyle almış olduğu karar ile otoyollar, köprü ve bunların üzerindeki tesislerin özelleştirmesi sürecine dur denilmiştir fakat yargının verdiği kararın üstesinden gelme düşüncesi Hükûmetin Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nı Genel Kurula getirmesine vesile olmuştur. Tasarının 33’üncü maddesinin tümü ile 6831 sayılı Orman Kanunu’nda yapılan düzenlemeleri kapsamaktadır. Bu maddenin karayollarının teşkilat ve görevleriyle ilgisi bulunmamaktadır. Yine de belirttiğiniz gibi bu maddenin tasarı metninde olmaması gerekli diye düşünüyoruz. Ayrıca görüşmeyi bekleyen 239 sıra sayılı Erişme Kontrollü Karayolu Kanunu geri çekilmiş ve Karayolları teşkilatını düzenleyen kanunla birleştirilerek iş daha karmaşıklık içine sokulmuştur. Büyük bir gelir kaynağı olarak görülen otoyolların gelir kaybına neden olacağı, bu defa daha başka bir sorunları da beraberinde taşıyacağı muhtemeldir. Diğer altın değerindeki kurumlarımızda yaşanan sorunların benzerlerini yaşacağımız bir süreç bu kanun yasalaşmasından sonra hayata geçirilecektir. Yine tasarının temel hareket noktası olarak 5018 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde genel bütçeli bir kuruluş olan Karayolları Genel Müdürlüğü bu tasarıyla özel bütçeli kurum hâline getirilerek yukarıda bahsettiğim üzere kurumsal sorunların, özellikle çözüm bekleyen sorunların yenilenerek artacağı ve yeni sorunlar doğuracağı düşüncesi taşımaktayım. Bunun için diğer deneyimlere bakmak yeterli olacaktır. Tasarıda yer alan personel atamaları ve bunlarla ilgili düzenlemelerin yeni bir kadrolaşma amacı taşıdığı da muhakkaktır. Bazı küçük kelime değişiklikleriyle dahi birçok kadronun boşaltılması sağlanmakta ve konunun idari mahkemelere taşınması da engellenmektedir. Yeni SEKA’ların, yeni Tekellerin yaşanması, artık bu ülkenin sıkıntılarını gidermek de var olan sorunları derinleştirmektedir. Özelleştirme süreciyle amaçlanan konu yararı ilkesi nasıl gerçekleştirilecektir, bunun izah edilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Ayrıca, Karayollarıyla ilgili bir de anlatmam gereken bir olay vardır. Karadeniz sahil yolu yapıldı; herkese teşekkür ediyoruz, emeği geçen herkese ama şehir içi geçişlerinin bir bilmece gibi olduğunu düşünüyorum. Mesela size bir örnek vermek istiyorum. Giresun içinde ilk önce bir kavşak aradık, bölünmüş yoldan Giresun’a giriş için kavşak yeri arandı, en sonunda bulundu ama ilginçtir Giresun’a gelenlere sesleniyorum, milletvekillerine sesleniyorum: Yanınızda bir Giresunlu olmadan bu kavşağa girmeyin yoksa çıkamazsınız, tam bir bilmecedir bu kavşak; üzerinde çok sık kazaların olduğu, insan kayıplarını yaşadığımız bir kavşaktır. Bu da yetmemiş gibi, bu kavşağın Giresun’a girişini yaptık ama ondan sonrasını bıraktık. Yani şehrin içinde kamulaştırmamız ya da buralarda yıkılacak yerler vardı, kamulaştırmamız gereken yerler vardı, bunları yapmadık. Kavşağın şehre girişi de bir sorundur. Toplama yolları bölünmüş yollara kattık ve böyle uygunsuz bir kavşak meydana getirdik. Sayın Bakanım da o konuyu çok iyi biliyor, kendisi orayı inceledi.

Tabii, bir başka Sayın Bakana bir şey hatırlatmak istiyorum: Sayın Bakanım Şebinkarahisar’a geldiniz, Şebinkarahisar Meydanı’nda 2009 yılında şu sözü verdiniz, Şebinkarahisar halkına tüneli yapacağınız sözünü verdiniz. Burası neresidir? Şebinkarahisar, Alucra ve Çamoluk bizim iç ilçelerimizdir. Kar yağdığında buraya ulaşım yoktur. Yani düşünebiliyor musunuz, bir ilçe düşünün, ilçeler düşünün kendi iliyle iletişim kuramıyor, oraya gidemiyor ama başka illere gidebiliyor. Böyle üç tane ilçemiz var. Buraya tünel sözü verdi Sayın Bakan. Herhâlde bunu da yapacaktır diye düşünüyorum. Ama soru önergelerimize, Bakana verdiğimiz soru önergemize “Planlanıyor.” diyor. 2004’te planlanıyor, 2007’de planlanıyor, 2009’da planlanıyor. Herhâlde bu seçimde de planlanacaktır.

Sayın Giresun milletvekillerimiz, Grup Başkan Vekilimiz de sık sık meydanlara çıkarak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

EŞREF KARAİBRAHİM (Devamla) – Evet.

Sık sık Giresun’da meydanlara çıkarak bunun yapılacağını söz veriyor. Kendisi de zaten Alucra ilçemizdendir. Şebinkarahisar ilçemizden de milletvekillerimiz var burada. Bu tünelin acilen yapılması gerektiğini düşünüyorum.

Tabii bizim için, Giresun için, Karadeniz için, Ordu ile Giresun için olması gereken bir başka konu da ORGİ’dir, hava alanıdır. İki il, Giresun ve Ordu birbirine çok yakın illerdir. Yani büyükşehirleri düşünün, sanki birbirinin mahallesi gibidir, iki mahalle gibi birbirine yakındır. Buraya bir hava alanı için… Bunu da 2004’te sayın milletvekillerimiz, AKP milletvekilimiz, Giresun meydanlarında, 2007’de, 2009’da sık sık gündeme getirmelerine rağmen hâlâ planlanmakta. Bu, bizim için, Karadeniz için, Giresun ve Ordu için olmazsa olmazdır. Eğer bu hava alanı yapıldığında Giresun’un ekonomisi de düzelecektir diye düşünüyorum.

Tabii, bir şeyi atladım diye düşünüyorum. Bu erişme kontrollü yani, otoyol dediğimiz yolların kenarlarında yapılacak bu tesisler milyonlar dolarlarla söz konusudur. Fakir gureba yapan AKP’li...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bitiriniz.

Buyurunuz.

EŞREF KARAİBRAHİM (Devamla) – Evet, bu edebiyatı yapan arkadaşlarımıza sesleniyorum, iktidarımıza sesleniyorum. Bunlar kimlere verilecektir? Bunu da takip edeceğiz diye düşünüyorum.

Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karaibrahim.

Önergeleri birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1/499 Sıra Sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 33 üncü maddesinin (ç) bendiyle eklenen ek 11. maddenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                         Mustafa Elitaş (Kayseri) ve arkadaşları

Ek Madde 11- Bu Kanunun 17 nci maddesinin üçüncü fıkrasına göre;

a) Sağlık, eğitim ve spor tesisi yapımı maksadıyla verilen izinlere konu asli tesislerin dışındaki kafeterya, kantin, otopark gibi yan ünitelerin kiralanmasının, aynı fıkra kapsamında diğer izinlere konu tesislerin tamamının veya bir bölümünün kiralanmasının veya özelleştirme uygulamaları kapsamında işletme hakkının devredilmesinin, yap-işlet-devret modeli ile yaptırılmasının izin sahibi tarafından talep edilmesi halinde izin verilebilir.

b) Turizm izinleri dışındaki izinlere konu tesislerin izin sahibince üçüncü kişilere kiralanması halinde; orman sayılan alana isabet eden kira bedelinin yüzde ellisi her yıl Orman Genel Müdürlüğü özel bütçe hesabına izin sahibi tarafından yatırılır.

c) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarına verilen bedelsiz izinlerin özelleştirme uygulamaları kapsamında işletme hakkının devri hâlinde, mevcut izinlerin izin bedeli karşılığı olarak işletme hakkı devir bedeli üzerinden, ormanlık alanların devredilen toplam kullanım alanları içindeki yüzde oranı dikkate alınarak hesaplanacak tutarın binde beşi bir defaya mahsus olmak üzere işletici tarafından devir alma tarihinden itibaren üç ay içinde defaten Orman Genel Müdürlüğü özel bütçe hesabına yatırılır. Bu izinlerden ayrıca bir bedel alınmaz. Kamu kurum ve kuruluşlarına verilen bedelli izinlerin özelleştirme uygulamaları kapsamında işletme hakkının devri hâlinde taahhüt senedinde yer alan bedeller dışında işletme hakkı bedeli üzerinden herhangi bir bedel alınmaz. İzinler, ilgili kamu idareleri veya kamu kurum ve kuruluşları adına devam eder. Ancak taahhüt senetlerinde yer alan haklar işletme süresi içinde aynı şekilde işleticiler tarafından kullanılır ve yükümlülükler yine işletme süresi içinde işleticiler tarafından yerine getirilir.

ç) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarına verilen bedelsiz izinlere konu tesislerin yap-işlet-devret modeli esas alınarak yaptırılması ve işlettirilmesi halinde işletme süresi içinde herhangi bir bedel alınmaz. Kamu kurum ve kuruluşlarına verilen bedelli izinlerde ise taahhüt senedinde yer alan bedeller dışında herhangi bir bedel alınmaz. İzinler, ilgili kamu idareleri veya kamu kurum ve kuruluşları adına devam eder. Ancak taahhüt senetlerinde yer alan haklar işletme süresi içinde aynı şekilde işleticiler tarafından kullanılır ve yükümlülükler yine işletme süresi içinde işleticiler tarafından yerine getirilir.

d) Bu maddenin yürürlüğe girmesinden önce genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarına verilen bedelsiz izinlerin işletme hakkının devredilmiş veya izinlere konu tesislerin yap-işlet-devret modeli ile yaptırılmış olması hâlinde herhangi bir bedel alınmaz. Kamu kurum ve kuruluşlarına verilen bedelli izinlerde ise taahhüt senedinde yer alan bedeller dışında herhangi bir bedel alınmaz. İzinler, ilgili kamu idareleri veya kamu kurum ve kuruluşları adına devam eder. Ancak taahhüt senetlerinde yer alan haklar işletme süresi içinde aynı şekilde işleticiler tarafından kullanılır ve yükümlülükler yine işletme süresi içinde işleticiler tarafından yerine getirilir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, buyurunuz.

MUSTAFA ÖZTÜRK (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlar; özellikle orman sahaları içerisinde katı atık bertaraf tesislerinin kurulması ve bu alanların daha iyi bir noktaya getirilmesi konularıyla ilgili olarak iktidarından muhalefetine varıncaya kadar bütün arkadaşları bilgilendirmek istiyorum. Aslında “katı atık bertaraf tesisi” dediğimiz zaman çöp yakma tesisi, çöp depolama tesisi, kompost tesisi, ayrıştırma tesisi, hepsi içine girer ama maalesef mahkememiz dedi ki: “Katı atık bertaraf tesisi’ dediğiniz zaman bunun içerisine depolama tesisi girmez.”

“Depolama tesisi girmez” dediği için AK PARTİ’den Cumhuriyet Halk Partisine, Milliyetçi Hareket Partisinden BDP’ye varıncaya kadar bütün belediyelerimiz şu anda çöp bertaraf tesisleri konusunda ciddi sıkıntılar çekiyorlar, Türkiye’nin genelinde ciddi sıkıntılar çekiyorlar. Neden? Vahşi depolamaya son vermek istiyoruz. Vahşi depolamaya son vermek istiyorsak, modern ve çevreyle uyumlu katı atık bertaraf tesisleri kurmak istiyorsak, bunun “a”sı vardır, başlangıcı vardır. Bunun başlangıcı da modern, çevreyle uyumlu, düzenli çöp depolama alanlarıdır. Bu kelimeyi koymanın ana sebebi bu, mahkemenin yorumlarını sağlıklı bir yapıya getirmek için bu konulmuştur. Bu yapının konulmasıyla birlikte Türkiye’mizde şu anda 56 tane modern katı atık bertaraf tesisi… Ben yine aynısını söylüyorum, düzenli depolama demiyorum. Düzenle depolama bunun altındadır ama mahkeme nedeniyle, böyle, anlaşmada yanlışlık olduğu için, bu sıkıntıları da önlemek için -tekrar ediyorum, Cumhuriyet Halk Partisinden, Milliyetçi Hareket Partisinden, BDP’den, AK PARTİ’den ve diğerlerinin hepsinden- bu olayları Türkiye’de çözelim, vahşi çöp depolamaya son verelim, yer altı sularımızın kirlenmesine son verelim ve yüzeysel su kaynaklarımızın kirlenmesine son verelim diye bundan sonra el birliği ile bir adım atılacak. Şu ana kadar Türkiye’de -dediğim gibi- 56 tane tesis kuruldu. Bu orman alanlarında, özellikle madeni çıkarılmış alanlarda bu çöp depolama alanları veya katı atık bertaraf tesisleri kurulacak ve bu alanlar, eski maden ocakları böylece rehabilite edilmiş olacak ve yine bu tesisler kurulduğu zaman yüzeysel su kaynaklarımızın ve yer altı su kaynaklarımızın kirlenmesi önlenecek.

Ben burada rakam da vereceğim maalesef: 2002 yılında 16 tane olan tesis, bugün 56 taneye çıkmıştır -bunu da parti falan gözetmeksizin söylüyorum, onu da yanlış anlamayın- bunun, katı atıkların bertarafının yüzde 85’e çıkması lazım arkadaşlar. Burada AK PARTİ’siyle, CHP’siyle, MHP’siyle, BDP’siyle seferber olmamız lazım vahşi depolamaya son vermek için.

Bana bu imkânı verdiğiniz için teşekkür ediyorum. Çalışmanın başarılı geçmesini istiyorum. Bu kanunun bu şekilde düzeltilmesinin Çevre Bakanlığının çalışmalarına fevkalade olumlu katkı sağlayacağını da belirtiyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilmiş bu önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

33/(d) üzerinde iki önerge vardır, bu iki önerge de aynı mahiyettedir. Aynı mahiyette olan önergeleri birlikte işleme alacağım.

Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 33. maddesinin (d) bendinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                    Mehmet Günal                       Osman Ertuğrul                          Recep Taner      

                         Antalya                                   Aksaray                                    Aydın

                    Rıdvan Yalçın                            Kadir Ural                          Kemalettin Nalcı

                           Ordu                                      Mersin                                   Tekirdağ

                                                                 Abdülkadir Akcan

                                                                   Afyonkarahisar

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 499 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının Değiştirilen Hükümler başlıklı 33. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendinin Tasarı  metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                     Şevket Köse                    Ferit Mevlüt Aslanoğlu               Orhan Ziya Diren

                       Adıyaman                                 Malatya                                     Tokat

                     Hulusi Güvel                           Enis Tütüncü                            Rasim Çakır

                          Adana                                    Tekirdağ                                    Edirne

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Köse, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın 33’üncü maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde, hızlı kentleşme, sanayileşme ve nüfus artışının beraberinde getirdiği sorunlar hiç kuşkusuz ulaşım sektörüne de yansımaktadır. Bu nedenle, ulaşım ve onun bir parçası olan trafikle ilgili yapılacak planlamalar ve çözüm önerileri bir bütünlük içerisinde olmak zorundadır.

Ulaştırma, kendi bünyesinde başlı başına bir ekonomik faaliyet olduğu gibi, diğer bütün sektörlerle yakın ilişkisi olan ve bu sektörleri olumlu yönde etkileyen önemli bir hizmet sektörüdür. Günümüzde, ulaşım, yaygın olarak kara yolu, demir yolu, hava yolu ve deniz yolu ile yapılmaktadır. Bu ulaşım türleri için, peşin olarak “En iyisi şudur.” demek doğru değildir. Sayın milletvekilleri, bu durum, taşınacak mala, taşıma mesafesine, istenen zamana ve coğrafi duruma göre değişir. En önemli unsurun zaman olduğu yerde, tüm pahalılığına karşın hava yolu tercih edilir. Esas sorun, bu ulaşım türlerinden birini seçmek değil, bu ulaşım türlerini koordineli olarak en verimli biçimde kullanabilmektir.

Esasen bir ülkenin ulusal ulaşım ana planı olması da şarttır. Ulaşım planlamasının amacı, insan, araç ve eşyanın kentlerde ve kentler arasında hızlı, ekonomik, emniyetli ve en kısa zamanda, çevre problemi ortaya çıkarmadan hareketini sağlamaktır. Dünyada tüm gelişmiş ülkelerde hava yolundan sonra en hızlı ulaşım ve taşımacılık yöntemi demir yolu iken ülkemizde maalesef en yavaş yöntem olarak kullanılmaktadır.

Sayın milletvekilleri, kırk yıl öncesinde Ankara-İstanbul arasında üç saatte ulaşılabilecek bir hat yapabilirdik ama maalesef bugün bile bu hat hâlâ yapılamamaktadır. Bu başarısızlığın sebebi ise ilk akla geldiği gibi hızlı lokomotif veya kaliteli vagonların olmaması değildir. Eğer isteseydik bu hat için gerekli olan lokomotifleri ve vagonları Eskişehir ve Adapazarı’ndaki dev fabrikalarımızda üretebilirdik veya ithal edebilirdik. Demek ki gerçek sebep, demir yollarımızın az, eksik ve son derece kalitesiz olmasıdır. Elbette, demir yolu ulaşımının birçok yararı da söz konusudur ancak hızlı, ucuz ve güvenli demir yolu ulaşımı ile, ancak bu yolla iç göçü azaltabiliriz.

Değerli arkadaşlar, ulaşım ve taşımacılık, istenen düzeyde demir yollarına aktarıldığında bırakın otobanı, duble yollar bile gereğinden fazla rahatlayacaktır ama ne yazıktır ki AKP Hükûmeti ülkenin kaynaklarını plansız bir şekilde kullanıyor.

Değerli arkadaşlar, Karayolları Genel Müdürlüğünün sorumluluk alanında bulunan yolları otoyollar, devlet yolları ve il yolları olmak üzere üçe ayırmanın aslında pratikte hiçbir önemi yoktur.

Karayollarındaki diğer bir sorun da çalışanları ilgilendirir. Karayollarında çalışan teknik elemanlar diğer kurumlarda çalışan teknik elemanlardan daha az maaş almaktadırlar. Oysa Karayollarında çalışanlar gece-gündüz demeden yazın sıcak asfaltta, kışın kar altında özveriyle çalışan Karayolları personelinin özlük haklarında iyileştirme yapılmalıdır. Yine Karayolları bünyesinde illere bağlı şube şeflikleri amacına hizmet etmekte güçlük çekmekte olduğundan, şube şeflikleri şube müdürlüklerine dönüştürülmelidir.

Seçim bölgem Adıyaman’da, bitümlü sıcak karışımlı, 25 santimlik sıcak asfalt denen en kaliteli asfalt yoldan yalnızca 8 kilometre bulunmaktadır. Adıyaman’da, 655 kilometre sathi kaplama yol vardır. Buna karşın İstanbul’da, 613 kilometre kaliteli asfalt ve yalnızca 97 kilometre sathi kaplama bulunmaktadır. İşte, burada da Adıyaman’a verilen değeri bir kez daha görmekteyiz. Kaliteli yollar diğer şehirlerde yapılırken Adıyaman’da maalesef kalitesiz yollar yapılmaktadır.

Sayın milletvekilleri, kürsüye çıkmadan önce, bizim parti meclisimiz üyesi Sayın Hüseyin Yaşar bana telefon etti. 1990 yılından bu yana, Sason ile Batman arasındaki 40 kilometrelik yol ne yazık ki yirmi yıldır bitirilememiştir. Sizin iktidarınız zamanında da -sekiz yıldır iktidardasınız- her iki yılda bir nedense projeler yazılıyor, çiziliyor. Lütfen Sayın Bakanım, siz de buradayken Batmanlılar adına sizden rica ediyorum, bu yirmi senedir yapılmayan 40 kilometrelik yolu bir an evvel bitiriniz. Ayrıca, ilim olan Adıyaman’ın Tut ile anayol arası, Kahta ile…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

ŞEVKET KÖSE (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yine, Adıyaman’ın Kahta ilçesi ile Sincik arası, Kahta ilçesi ile Gerger ilçesi arasında, gerçekten yollar çok kötü durumdadır; dar, virajlı, her zaman kullanılamayacak durumdadır ve her gün neredeyse, trafik kazaları olmaktadır.

Bu duygularla sözlerimi tamamlarken önergemizin kabulünü yüce Meclisin takdirine bırakıyor, bizleri ekranlarda izleyen halkımızı ve yüce Meclisi tekrar saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Köse.

Kim konuşacak acaba önergede?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Abdülkadir Akcan.

BAŞKAN – Sayın Akcan, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 33’üncü maddenin (d) bendinde verilmiş önerge hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tasarının 33’üncü maddesi, 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanunu’nda düzenlemelere ilişkin olup bu tasarının içeriğiyle ve başlığıyla hiç ilgisi yok. Bu husus İç Tüzük’e de aykırı olduğu için bu maddenin tasarı metninden çıkarılmasını istiyoruz.

Değerli milletvekilleri, her gün, yağan yağmurlara bağlı olarak veya yaşanan kuraklıklara bağlı olarak her dünya ülkesinde ve ülkemizin değişik bölgelerinde sıkıntı çekilmektedir. Sık sık orman, ormanlaşma ve ormanların korunması konusu gündeme geldiğinde, istisnasız, parti farkı gözetmeden herkes hemen hemen aynı fikri ifade eden sözleri söylemekte, ormanları korumayı ve ormanlaşmayı ön plana çıkarmakta. Bu çerçevede bizim de bu hassasiyet içerisinde davrandığımızı ifade etmek istiyorum. Aynı kapsamda, dünkü konuşmamda da Karadeniz Bölgesi’nde, Karadeniz’e yakın noktada üçüncü Boğaz köprüsünün orman hayatını tahrip edeceğini, İstanbul’a sıkıntı vereceğini, su havzalarını riske edeceğini ve “Sorun ancak yerinde çözülebilir.” mantığından hareket ettiğimizde -trafik sorunundan bahsediyorum- bu mantığın sorunu yerinde çözmeye hizmet etmeyeceğini ifade etmiştim.

Değerli milletvekilleri, 57’nci Hükûmet döneminde İstanbul’a gösterdiğimiz özen, trafik sorununun çözülmesi ve havzaların korunmasına yönelik olarak çok boyutlu olmuştur. İstanbul’un Boğaz geçişlerinde mevcut iki tane köprüye dayalı geçişin üstüne altı farklı noktada geçiş güzergâhı olabileceğini düşündük. Bu altı farklı noktada çok ciddi çalışmalar yaptık. Bugün tespit edilen güzergâh altı noktadan, altı geçişten bir tanesiydi ama burasının en fazla uzak durmamız gereken nokta olduğuna karar vermiştik. Niye? Orman havzalarını ve su havzalarını riske ettiği için, İstanbul’a zarar vereceği, yazık olacağı için.

Bu çerçevede de düşünerek, mesela, aksine tedbirler almaya çalıştık. Hafif raylı sistemle sorunların çözülmesinin ön planda tutulduğu herkes tarafından malum. İstanbul üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisinin ve ondan önce İstanbul’u yönetenlerin hassasiyeti neyse Milliyetçi Hareket Partisinin de hassasiyeti oydu ve Sayın Başbakanın “Belediye Başkanı iken benim hayalimdi, şimdi açılışını yapıyoruz.” dediği E-5 kara yolu Harem’den başlayan Kartal’a doğru uzanan Karayollarının emrindeki yolu tuttuk biz hafif raylı sistem için, Ali Müfit Gürtuna Bey’in döneminde altına imza koyduğum bir protokolle İstanbul Büyükşehir Belediyesine devrettik hafif raylı sistem soruna çözüm bulacak tek çare diye. Aynı kapsamda Anadolu otoyolunun bittiği Çamlıca gişelerinden hemen sonra gelmek üzere birinci çevre yolunun yapımı sırasında Karayolları tarafından şantiye alanı olarak kullanılan -yaklaşık- en az 500 bin metrekare olduğunu bildiğim o şantiye alanının bugün “yok kentsel dönüşümdü, yok yapılaşmaydı, yok başka bir şeydi” diye çarçur edileceği tahmininden hareketle TEMA Vakfının güdümüne vererek o 500 bin metrekarelik alanın dünyanın her bölgesinde yetiştirilebilecek ağaçlar da oraya konularak bir park alanı, bir ağaçlandırma hâline getirme…

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – 500 bin metrekare değil.

ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – Yok, 500 bin metrekare. Tapusunu birlikte inceleyelim.

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – 500 bin metrekare yok.

ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – Hay hay Nusret Bey tapusunu birlikte inceleyelim. Ben neyin altına imza attığımı çok iyi biliyorum.

Orayı çarçur ettirmemek için ağaçlandırma ve park alanı yaptık. Şimdi o bölgenin, o bölgede dikilen apartmanların akciğeri  hâline geldi ve iyi de yapmışız diyoruz. Bir taraftan burayı koruyalım ama öbür taraftan da yıkmayalım. Biraz önce Trabzon Milletvekilimiz Asım Aykan Bey, değerli milletvekilimiz, Sayın Şandır’a geldiğinde söyledi, “yüzde 1.000, yüzde 100 değil.” Sayın Aykan katılıyoruz. Ağaçlandırmaya yani bir taraftan olmayan ormanı var etmeye çalışırken öbür taraftan alternatifi varsa var olan ormanları koruma mantığıyla hareket etmeliyiz. Bunun siyasetle bunun partiyle bunun yönetimle falan asla ilgisi yok. Bu düşüncede olduğunuzu ve bizim de…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum, tamamlıyorum Sayın Başkanım.

…bu düşüncede olduğumuz bilinciyle bizi değerlendirin lütfen. İşte bu düşünceyle bizim bu önergemiz vardı.

Yapılacak olan üçüncü köprüye sık sık değinmeye çalışıyorum ve bundan sonraki önergelerimizde de kısmen değinmeye devam edeceğim.

Değerli milletvekilleri, trafiğe çözüm bulacaksınız, az kaynak harcayacaksınız, en ucuza mal edeceksiniz, doğayı en az tahrip edeceksiniz, en etkili şekilde sorunu çözecek -ki konu trafik sorunu ise- trafik sorununu çözecek, rahatlamayı getireceksiniz ve bu şekilde bir yaklaşımla üçüncü köprüyü değerlendireceksiniz. Bunlarla ilgili bizim yaptığımız çalışmalara ait kriterleri vermeye devam edeceğim.

Burada sözlerimi tamamlıyor, önergeye desteğinizi bekliyor, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akcan.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz. 

BAŞKAN – Yoklama talebi vardır, yerine getireceğim.

Sayın Hamzaçebi, Sayın Aslanoğlu, Sayın Çakır, Sayın Karaibrahim, Sayın Susam, Sayın Güvel, Sayın Süner, Sayın Köse, Sayın Köktürk, Sayın Ünlütepe, Sayın Tütüncü, Sayın Topuz, Sayın Emek, Sayın Hacaloğlu, Sayın Genç, Sayın Kesici, Sayın Paçarız, Sayın Atay, Sayın Arslan, Sayın Yıldız.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Bayram Meral ve 20 Milletvekilinin, 5539 Sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/788, 2/226) (S. Sayısı: 499) (Devam)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki iki önergeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Şimdi de çerçeve 33’üncü maddeyi bağlı maddeleriyle birlikte oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, bir saat ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.59

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.02

BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya) , Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 123’üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

499 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

34’üncü madde üzerinde…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, bir söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – Evet…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – 34’üncü madde Karayolları Trafik Kanunu’nun toplam yedi maddesinde değişiklik yapmaktadır. Biraz önce görüştüğümüz 33’üncü madde değişiklik yapılan maddeler itibarıyla ayrı ayrı görüşmeye konu edildi fakat görüşme planına göre bu madde sadece tek bir oturum konusu gözüküyor. Dolayısıyla her bir fıkranın ayrı ayrı görüşülmesi gerektiğini düşünüyorum efendim.

BAŞKAN – Onun da (a), (b), (c), (ç)’si mi var efendim?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Danışma Kurulunda sanıyorum bu dikkatten kaçtı.

BAŞKAN – Olabilir, Danışma Kurulunda dikkatten kaçmış olması bizim bunu düzeltmemize mâni bir şey değil herhâlde.

Gözden kaçmışsa ne yapacağız Sayın Hamzaçebi?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Her bir fıkranın ayrı ayrı görüşülmesi gerek 33’te olduğu gibi.

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, şimdi, daha önce alınmış olan grup önerisinde, Adalet ve Kalkınma Partisinin grup önerisinde bu madde için bölümlendirme yapılmamış. Buna o zaman da itiraz olmadığı için oylanmış ve Genel Kurul kararı olduğu için, bu 34’üncü maddenin bölümlerinin yazılmayıp sadece tek madde olarak yazan bir Genel Kurul kararı olduğu için, grup önerisi Genel Kurulca onaylanmış olduğu için, şu aşamada bizim yapabileceğimiz bir şey yok. Şimdi, Genel Kurulun bu kararını biz değiştiremeyeceğimiz için… Ama sizin bu itirazınızı kayıtlara geçirmiş olduk.

34’üncü maddeyi görüşürken o zaman önergelerle mi görüşeceğiz onu da tam net anlayabilmiş değilim ama bir ufak teknik hata olmuş herhâlde Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, biz, biraz önce sizin de ifade ettiğiniz gibi, bu konuyu Başkanlık Divanına arz ettik. Başkanlık Divanı olarak bölümlere ayrılması konusunda yetki sizde. Ayrılan çerçevede biz 33’üncü maddeyi nasıl üç madde hâlinde görüştük, o Başkanlık Divanının kararı çerçevesinde oldu.

Önergeler konusuna gelince, her bir şey için zaten yedi tane önerge verme hakkı var, orada da değişiklik yapılabilir. Tek madde gibi görülüp değişiklik yapılabilir.

BAŞKAN – On dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 20.07

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 20.31

BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya) , Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 123’üncü Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

499 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, 63’üncü maddeye göre söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – Aleyhte istiyorsunuz.

Buyurunuz efendim.

Süreniz beş dakika.

XI.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- 499 sıra sayılı Kanun Tasarısı ve Teklifi’nin birçok maddesinin, çeşitli kanunların değişik maddelerinde birden fazla değişiklik içerdiğine, buna rağmen tek madde gibi işlem gördüğüne; bu yanlışlığın uygulamada düzeltilmesi gerektiği hakkında

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Yine anlayışınız nedeniyle, bana bu söz hakkını vermeniz nedeniyle size ayrıca teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, Karayolları Genel Müdürlüğü Teşkilat Kanunu’nu görüşüyoruz. Son derece önemli bir kanun, önemli değişiklikler yapılıyor. Biraz sonra gelecek bazı önergelerle de bu değişikliklerin mahiyetinin çok daha önemli olacağı anlaşılıyor. Bu nedenle, her düzenlemenin ayrı ayrı yeterince irdelenmek suretiyle değerlendirilmesi ve ona göre kararlaştırılması gerekiyor.

Görüştüğümüz madde, şu an görüşeceğimiz madde Karayolları Trafik Kanunu’nun toplam 7 maddesinde değişiklik düzenlemektedir. Biraz önce görüştüğümüz ve kabul edilen 33’üncü madde ise çeşitli yasaların toplam 5 maddesinde değişiklik yapmıştır.

Biraz önce görüştüğümüz 33’üncü madde çeşitli kanunların değişik maddelerinde ayrı ayrı toplam beş değişiklik yaptığı için her değişiklik ayrı görüşmeye konu edildi burada, önergeler nedeniyle ve ayrı maddeler olması itibarıyla ayrı ayrı değerlendirildi, ayrı ayrı oylamaya, Genel Kurulun oyuna sunuldu. Şimdiki madde ise toplam 7 maddede değişiklik düzenlediği hâlde, tek bir madde gibi işlem görüyor.

Biraz önce Sayın Başkan oturuma ara verdi, kendisinin odasında durumu değerlendirdik. Danışma Kuruluna Adalet ve Kalkınma Partisinin sunmuş olduğu öneride biraz önceki 33’üncü madde ayrı ayrı maddeler itibarıyla görüşülecek şeklinde sunulduğu hâlde, bu madde tek bir madde olarak sunulmuştur, o anlaşıldı. Genel Kurul ona göre karar vermiş. Genel Kurul iradesinin, bir yerde, eksik bilgiyle teşekkül etmesi söz konusu olmuştur. Tabii ki, Sayın Başkanın burada, o Genel Kurul kararı karşısında yapacağı bir şey olmadığı anlaşılıyor, bu ortaya çıkıyor.

Ancak, ben iktidar partisine bu konularda biraz daha dikkatli olmalarını tavsiye ediyorum, Genel Kurul görüşmelerine, Danışma Kuruluna bu önerileri çok daha sağlıklı bir şekilde getirmesi gerektiğini söylüyorum, bunu öneriyorum.

Dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Hamzaçebi.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, geçici 1’inci maddede de dokuz konu ayrı ayrı hükme bağlanmış, her birisi ayrı konular. Yani böyle bir kanun yapılmaz, böyle bir öneri de getirilmez. Dokuz tane ayrı konu. Birinde kadrolara atama var, 5018 sayılı Kanun’da değişiklik var. Böyle bir çorba kanun…

BAŞKAN – Evet Sayın Genç, buna bakıyoruz.

Şimdi, sayın milletvekilleri, Sayın Hamzaçebi’nin belirttiği üzere, onun itirazı üzerine yaptığımız araştırma sonunda 499 sıra sayılı Tasarı’nın temel kanun olarak görüşülmesi ve bir ve ikinci bölümün hangi maddelerden oluşacağı Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun önerisinin ekli listesinde var; 08/06/2010 tarihli 113’üncü Birleşimde kabul edilmiştir.

Bizim tabii, şu aşamada Başkanlık Divanı olarak Genel Kurulca kabul görmüş, onay verilmiş bir kararı değiştirme yetkimiz yok. Bu önerileri dikkate alarak bundan sonra ona göre davranmamız gerektiğini -o ikazınızı da dikkate alacağız- bundan sonra Danışma Kurullarında daha dikkatli davranmamız gerektiğini anlamış bulunuyoruz.

Şimdi, kaldığımız yerden devam edeceğiz.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Bayram Meral ve 20 Milletvekilinin, 5539 Sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/788, 2/226) (S. Sayısı: 499) (Devam)

BAŞKAN – 34’üncü maddeyi tek madde olarak görüşeceğiz ve madde üzerinde üç önerge var; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 34. maddesinin (f) bendinde yer alan “İçişleri” ibaresinden sonra gelmek üzere “Ulaştırma” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                    Mehmet Günal                           Hasan Çalış                             Behiç Çelik

                         Antalya                                   Karaman                                   Mersin

                                           Oktay Vural                                 Şenol Bal

                                                 İzmir                                          İzmir

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı “Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı”nın 34 üncü maddesinin birinci fıkrasına e) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki f) bendinin eklenmesini ve diğer bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

                    Mustafa Elitaş                     M. Cemal Öztaylan                         Nuri Uslu

                         Kayseri                                   Balıkesir                                     Uşak

                                       Abdülhadi Kahya                   Kayhan Türkmenoğlu

                                                Hatay                                          Van

“f) 65 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 65- Araçların yüklenmesinde, yönetmeliklerle belirlenen ölçü ve esaslara aykırı olarak;

a) Taşıma sınırı üstünde yolcu alınması,

b) Azami yüklü ağırlığın veya izin verilen azami yüklü ağırlığın aşılması,

c) (b) bendindeki ağırlıklar aşılmamış olsa bile azami dingil ağırlıkları aşılacak şekilde yüklenmesi,

d) Karayolu yapısı ve kapasitesi ile trafik güvenliği bakımından tehlikeli olabilecek tarzda yükleme yapılması,

e) Tehlikeli ve zararlı maddelerin gerekli izin ve tedbirler alınmadan taşınması,

f) Ağırlık ve boyutları bakımından taşınması özel izne bağlı olan eşyanın izin alınmadan yüklenmesi, taşınması ve taşıttırılması,

g) Gabari dışı yük yüklenmesi, taşınan yük üzerine veya araç dışına yolcu bindirilmesi,

h) Yükün karayoluna değecek, düşecek, dökülecek, saçılacak, sızacak, akacak, kayacak, gürültü çıkaracak şekilde yüklenmesi,

i) Yükün, her çeşit yolda ve yolun her eğiminde dengeyi bozacak, yoldaki bir şeye takılacak ve sivri çıkıntılar hasıl edecek şekilde yüklenmesi,

j) Sürücünün görüşüne engel olacak, aracın sürme güvenliğini bozacak ve tescil plakaları, ayırım işaretleri, dur ve dönüş ışıkları ile yansıtıcıları örtecek şekilde yüklenmesi,

k) Çeken ve çekilen araçlarla ilgili şartlar ve tedbirler yerine getirilmeden araçların çekilmesi,

Yasaktır.

Birinci fıkranın (a) bendi hükümlerine uymayanlara, taşıdığı fazla yolcu başına 60 Türk Lirası; (d), (h), (i), (j) ve (k) bentleri hükümlerine uymayanlara 125 Türk Lirası; (e) ve (f) bentlerindeki hükümlere uymayanlara 250 Türk Lirası; (c) ve (g) bendi hükümlerine uymayan işletenlere 500 Türk Lirası, (g) bendine aykırı yük gönderenlere 1.000 Türk Lirası idarî para cezası verilir. Ayrıca, bütün sorumluluk ve giderler araç işletenine ait olmak üzere, fazla yolcular en yakın yerleşim biriminde indirilir, birinci fıkranın (e) ve (f) bentlerindeki şartlara uymayan yük taşımasında kullanılan taşıtlar, gerekli izinler sağlanıncaya kadar trafikten men edilir.

Birinci fıkranın (b) bendine uymayarak;

a) % 10 fazlasına kadar yüklemelerde 500 Türk Lirası,

b) % 15 fazlasına kadar yüklemelerde 1.000 Türk Lirası,

c) % 20 fazlasına kadar yüklemelerde 1.500 Türk Lirası,

d) % 25 fazlasına kadar yüklemelerde 2.000 Türk Lirası,

e) % 25'in üzerinde fazla yüklemelerde 3.000 Türk Lirası

işleten ve gönderenlere ayrı ayrı idari para cezası verilir.

Ağırlık ve boyut kontrol mahallerinde işaret, ışık, ses veya görevlilerin dur ikazına rağmen tartı veya ölçü kontrolüne girmeden seyrine devam eden araçlara tescil plakalarına göre 1000 Türk Lirası idari para cezası uygulanır.

Azami yüklü ağırlığın % 20'den fazla aşılması halinde fazla yük, birinci fıkranın (b) bendine uygun hale getirilmeden yola devam etmesine izin verilmez.

Milletlerarası taşımalarda yabancı plakalı araçların birinci fıkraya uymayan işleten ve gönderenlerine verilen idari para cezaları tahsil olunmadan anılan araçların yola devam etmelerine izin verilmez.

İşleten ile gönderenin aynı olması halinde (1) inci fıkraya uymayan işleten ve gönderen için uygulanacak idari para cezalarının toplamı uygulanır.

Gönderenin birden fazla olması veya tespit edilememesi halinde (1) inci fıkraya uymayan işleten ve gönderen için uygulanacak idari para cezalarının toplamı işletene uygulanır.

Araçların yüklenmesine ilişkin ölçü ve usuller, ağırlık ve boyut kontrolü usul ve esasları ile tartı toleransları Ulaştırma Bakanlığı tarafından Yönetmelikle belirlenir.

Uluslararası yük ve yolcu taşımacılığına ilişkin konularda ikili ve çok taraflı anlaşma hükümleri saklıdır.

Tarım alanlarına yapılacak yük ve yolcu taşımacılığına ilişkin esas ve usuller yönetmelikte belirlenir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 499 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 34. maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                     Şevket Köse                    Ferit Mevlüt Aslanoğlu               Orhan Ziya Diren

                       Adıyaman                                 Malatya                                     Tokat

                     Hulusi Güvel                          Enis Tütüncü                           Rasim Çakır

                          Adana                                    Tekirdağ                                    Edirne

                                           Tayfur Süner                              Kamer Genç

                                               Antalya                                      Tunceli

BAŞKAN – Komisyon bu son okuttuğum önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz efendim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, yeni bir madde ilavesi olduğu için, komisyonun çoğunluğunun…

BAŞKAN – Ama bu yeni bir madde ilavesi değil, burada öyle görünmüyor.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Bu, yeni bir madde ilavesi Sayın Başkan.

BAŞKAN – 34’üncü maddeyi görüşüyoruz sayın arkadaşlar.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, (f) bendiyle tasarıya yeni bir kanun maddesi ilave edilmektedir.

SUAT KILIÇ (Samsun) – O değil zaten. Şu an sorduğu Şevket Köse’nin önergesi, o değil.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Önerge sahiplerini söyler misiniz Başkanım?

BAŞKAN – Şimdi, en aykırı önergeyi tekrar okutup sizin görüşünüze sunacağım efendim, bir karışıklık oldu.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 499 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 34. maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                     Şevket Köse                    Ferit Mevlüt Aslanoğlu               Orhan Ziya Diren

                       Adıyaman                                 Malatya                                     Tokat

                     Hulusi Güvel                           Enis Tütüncü                            Rasim Çakır

                          Adana                                    Tekirdağ                                    Edirne

                                           Tayfur Süner                              Kamer Genç

                                               Antalya                                      Tunceli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Kamer Genç.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Genç. (CHP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

499 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 34’üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasıyla ilgili verdiğimiz önerge üzerinde konuşmak istiyorum.

Sayın milletvekilleri, konuşmama başlamadan önce, geçen hafta laik Türkiye Cumhuriyeti’nin yılmaz savunucusu Sayın İlhan Selçuk Hakk’ın rahmetine yürümüştür, kendisine Allah’tan rahmet diliyorum, yeri cennet olsun diyorum.

Aynı zamanda, geçen hafta şehit olan askerlerimize de Tanrı’dan rahmet diliyorum.

Bu arada, geçen hafta ben de bir operasyon geçirdim. Bu operasyon sırasında İbn-i Sina Hastanesinde beni ameliyat eden Profesör Doktor Nihat Egemen Bey’e de teşekkür ediyorum ve aynı zamanda kadrosuna da. Fakat orada şöyle bir şeyle karşılaştım: Gece hastane nöbetinde bir tek hemşire çalıştırıyorlar. İşte, maalesef, Sağlık Bakanlığı, üniversite hastanesini bitirmek için bir tek, hastanede gece nöbetinde bir tek hemşire çalıştırıyorlar ama kendi istedikleri cemaatlerle ilgili hastanelerde 5-10 tane kişi çalıştırıyorlar.

Bu arada, tabii, hastalığım nedeniyle bana çok sayıda vatandaşımız ilgi gösterdi. Başta Sayın Genel Başkanımız ve partili yöneticilerimiz ve aynı zamanda da milletvekillerimiz; size şükranlarımı sunuyorum; Sayın Bahçeli’ye ve MHP’li milletvekili arkadaşlarımıza da aynı şekilde. Bazı DTP’li milletvekilleri de bana “geçmiş olsun” dediler. Kusura bakmasınlar, yani binlerce insan telefon ettiği için, onlara, burada kendilerine teşekkür ediyorum.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bakın, bir kanun maddesinde yedi tane madde geliyor, her birisi birbirinden farklı. Yani böyle bir kanun çıkmaz. Bu kanunu niye şey ediyoruz? Mesela 8’inci maddede diyor ki: “Araçların ağırlık ve boyut kontrollerini yapmak.” Yani siz, şimdi, kamyoncu esnafını öldürüyorsunuz bununla. Kamyoncu esnafına araç muayenesinin dışında ayrıca bunun boyutunu ve ağırlığını tespit edecek yeni bir sistem getiriyorsunuz. Bakanlık da bunu yapmayacak, yine belirli kişilere verecek yani belirli müteahhitlere verecek, yeni insanlara yeni birtakım kazanç yolları aranacak. Dolayısıyla böyle bir… Yani esnaf insanları, kamyoncuyu öldürmeye ne hakkınız var arkadaşlar? Zaten kamyoncu yük bulamıyor, yolda gidemiyor. Şimdi, bu kanunun bu maddesi çıktıktan sonra kamyoncu esnafının yeni yeni mükellefiyetleri çıkacak. Getirecekler birilerine bunu ihale edecekler, muazzam para verdirecek, bir kamyonun işte ağırlığını ve boyutunu tespit etmek için bir sürü para verecek, ondan sonra da yolda rast gelecek trafikçi kontrol edecek, yok boyu şu kadardı, bu kadardı. Yani sizin getirdiğiniz kanunların amacı esnafı öldürmek, esnafa yardımcı olmak değil sayın milletvekilleri. Dolayısıyla böyle bir kanun da olmaz.

Şimdi, sayın milletvekilleri, ben 27 Temmuz seçimlerinde seçildikten sonra bu kürsüye ilk çıktığım zaman Pülümür ilçemizde bir bal festivali vardı, Münih Belediye Başkanı gelmişti. Dedi ki: “Ben otuz beş sene önce geldim Pülümür’e. Pülümür ile Erzincan arasındaki yol maalesef tozdan geçilmiyordu. Otuz beş sene sonra hâlâ o yol toz duman içinde.”

Sayın Bakan... Sayın Bakan, efendim, bir dinlesin bizi. Sayın milletvekilleri, efendim, Sayın Bakana biz bir şey hitap ediyoruz, orada konuşmaması lazım.

BAŞKAN – Sayın Genç, devam edin siz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ama efendim, yani Bakanın dikkati...

Efendim, Pülümür yolu otuz beş senedir ham toz. Orada giden, biliyorsunuz, kuzeyi güneye bağlayan bir yol. O yol bir türlü yapılmadı. (AK PARTİ sıralarından “Sen yapsaydın!” sesi) Sekiz senedir sen iktidardasın ya!

Ve orada, Sayın Bakan da biliyor, daha hâlâ -bir tane greyder koymuşlar- orada tozdan geçilmiyor. Bizim, maalesef Tunceli hudutları içinde Çemişgezek yolu bozuk, Nazımiye yolu bozuk, Hozat yolu bozuk, Pertek yolu bozuk. Yani bir Pertek köprümüz var yapılması gereken. İşte, Keban Barajı yapıldı, onun ürettiği elektrikten Türkiye'nin her tarafı faydalanıyor ama orada vatandaşlarımız, sağlıklı bir köprü yapılmadığı için, maalesef büyük bir sıkıntı içinde geçiyorlar. Daha önce de, işte, bu Hükûmetin Başkanı gittiği zaman oralarda “Pertek’e köprüsünü yapacağız.” dedi. Bunun maliyeti olsa olsa 100 milyon dolar. Yani oraya 100 milyon dolar yapmakla, en azından çok büyük bir rahatlık sağlanabilir. O bakımdan, bunlara bir an önce el atması lazım. Karayolları ilgililerine telefon ediyoruz, hiç ilgilenmiyorlar. Yani, arkadaşlar, Tunceli’de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yaşamıyor mu?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Buralara gidin, gelin görün, yollar çok kötü.

Şimdi, bugün Mehmet Ali Şahin de bir beyanat veriyor, Anayasa Mahkemesine “Efendim, Anayasa Mahkemesi karar vermez…” Ya, evvela şurada getirdikleri şu Danışma Kurulu önerilerinin üzerinde sen görevini yap, ondan sonra başkalarına talimat vermeye çalış Mehmet Ali Bey. Mehmet Ali Bey diyor ki: “Anayasa Mahkemesi bunu iptal etmez.” Ya, sen getirdiğin Anayasa değişikliğiyle Türkiye’de seksen ikinci AKP il başkanlığı açıyorsun. Yani ne yapıyorsun? 17 tane… Anayasa Mahkemesi Başkanını atıyorsun. Bunu kim atıyor? Abdullah Bey atıyor. Abdullah Bey’in şimdiye kadar atadığı dürüst bir atama var mıdır? Ne yapacak? Tam on iki sene, burada, Anayasa Mahkemesi tamamen AKP’nin bir şubesi hâline getirilecek. Böyle bir şey olur mu değerli arkadaşlarım? Getirmişsiniz, Adalet Bakanı Müsteşarı sizin adamınız olduğu için, Anayasa’yla kendisine 2 milyar tazminat ödüyorsunuz. Böyle bir şey olur mu Anayasa’da? Şimdi, tabii, zamanımız olsa ben bunları ayrıntılı açıklayacağım.

Şimdi, yine Hâkimler ve Savcılar Kurulu 7 kişiden 22 kişiye çıkıyor. Bu 7 kişiden 22 kişiye…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayınız Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, yarına orada üyeler ataması olduğu zaman ne diyecek? Herkes diyecek “Benim adamımı ata.” Yani 22 kişi… O diyecek “Benim adamımı ata.”, ötekisi diyecek “Benim adamımı ata.” Yani, Türkiye’de rejimi bunalıma götürdünüz, Türkiye’de maalesef insanları kardeş kavgasına sürüklüyorsunuz.

Tayyip Erdoğan çıkıp da kürsülerde öyle konuşuyor, öyle konuşuyor, öyle laflar ediyor ki sanki demokrasiyi getirmiş de muhalefet karşı çıkıyor. Yahu, sen hangi demokratik bir anayasayı getirmişsin? Dikta anayasasını getirmişsin. Rejimi yok ediyorsun -ondan sonra da bu milletin karşısına çıkmaman gerekirken- maalesef bu memleketi felakete ve karanlığa sürükleyen bir rejim kurmuşsun. Dolayısıyla, maalesef işte… Ben inanıyorum ki bir an önce, önümüzdeki seçimde bu memleketin sizden kurtulması lazım. Aksi takdirde, Türkiye şiddetle bir kardeş kavgasına gidiyor, memleketin kaynakları talan ediliyor, memleket doğru dürüst yönetilmiyor. Çıkan bu kanunların yüzde 90’ı talan kanunları. İşte, kurulları çıkarıyorsunuz; işte, kanunlarla, görevden…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) –…almadığınız kişileri, daireleri feshediyorsunuz, yerine yenilerini getiriyorsunuz.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Peki, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler. Önerge reddolunmuştur.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 34. maddesinin (f) bendinde yer alan “İçişleri” ibaresinden sonra gelmek üzere “Ulaştırma” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                         Mehmet Günal (Antalya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Çalış, buyurunuz efendim.

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; 34’üncü madde üzerine vermiş olduğumuz önerge nedeniyle Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini belirtmek üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, asıl konuya geçmeden önce, Sayın Bakanımın beni dinleme imkânı olursa Hükûmetin temsilcisi olarak, hububat üreticilerinin bir problemini dile getirmek istiyorum.

Kıymetli arkadaşlar, seçim bölgem olan Karaman’da hububat alımları iki üç gündür başladı. Hububat üreticisinin, çiftçinin feryadı da yüksek şekilde çıkmaya başladı çünkü Toprak Mahsulleri Ofisi birkaç yıldır uyguladığı politikalarla çiftçiyi sıkıntıya sokmaktadır. Sayın Bakanım, bürokratlarla görüşüyoruz ancak şu ana kadar bir çözüm yolu bulunamadı. Çiftçimizin sıkıntısı şudur: “Değişik nedenlerle, on araba hububat gelirse bunun bir arabası alınıyor, dokuz arabası tüccara servis ediliyor.” diye vatandaşımız şikâyet ediyor. Şikâyet mercisi Ayrancı Ofisidir efendim. Bu konuya Sayın Hükûmetimizin dikkatini çekmek istiyorum.

Kıymetli arkadaşlar, bu vesileyle, kara yollarından ekmeğini kazanan kamyoncu esnafımızın sıkıntılarını dile getirmek istiyorum. Kamyoncu esnafımız gerçekten çok zor durumdadır. Özellikle, kantar uygulaması nedeniyle sıkıntıya girmektedir. Kantar uygulamasındaki sıkıntının en önemli nedeni, ekonomik kriz nedeniyle zararına çalışan esnafın kendini kurtarma derdidir. Bu sıkıntının giderilebilmesi için kalıcı çözüm, yükün alındığı mercinin de sorumlu tutulmasıdır. Ayrıca, araçlara yol güzergâhında ceza kesildiği zaman yükü ile birlikte bağlanmaktadır. Bu sadece araç sahibini veya sürücüsünü mağdur etmemektedir, malın alıcısını ve satıcısını da mağdur eden bir durumdur. Kamyoncu esnafı artık kamyonunu yenileyemez duruma gelmiştir; ÖTV, KDV desteği yapılması lazım, ucuz kredi temin edilmesi lazım, kamyoncu esnafına ucuz yakıt temin edilmesi lazım değerli arkadaşlar. Ucuz yakıt temin edilmezse, kamyoncu esnafının girdileri azaltılmazsa nakliyedeki maliyet vatandaşın cebine yüklenmektedir, buna Sayın Hükûmetin dikkatini çekmek istiyorum.

Kıymetli arkadaşlar, kısacası, kriz nedeniyle en büyük sıkıntıyı çeken sektörlerden birisi kamyoncu esnafıdır. Bu sıkıntıları gidermek adına, kamyoncu esnafının Sayın Hükûmetten, sayın iktidar partisinden beklentisi, kamyoncu esnafını rahatlatacak bir paket açılmasıdır.

Değerli arkadaşlar, bu vesileyle Karaman ilindeki problemleri de dile getirmek isterim. Karaman ilinin önemli ihtiyaçlarından birisi havaalanıdır. Evet, Konya’da bir havaalanı var ama askerî bölgenin içindedir, bu, ihtiyaca tam olarak cevap vermemektedir. Hem Konya’ya hem Karaman’a hitap edecek Konya-Karaman havaalanı talebimizi dile getiriyoruz, bunun Konya ile Karaman’ın ortasında bir yere yapılması gerekmektedir. Avrupa’da çalışan sadece Karaman’da 70 binin üzerinde nüfus vardır, bu nüfus yaz ayları boyunca gelmektedir. Buraya yapılacak bir havaalanı hem Konya bölgesini hem Karaman bölgesini rahatlatacaktır.

Sayın Bakanım, Karaman’a giden ana yolda çalışmalar devam ediyor ancak Sertavul Geçidi Türkiye’nin İç Anadolu’sunu Akdeniz’e bağlayan önemli geçitlerden birisidir. Bu yol yapılsa da Sertavul Geçidi’ne tünel yapılmadığı sürece sıkıntı bitmeyecektir.

Bir diğer husus: Karaman’ın Taşeli bölgesi, Türkiye’de özel bir durumdur. Türkiye’de, kendi ilinin topraklarından çıkarak bir başka ilin sınırları içerisinde 70-80 kilometre gittikten sonra, tekrar kendi ilinin toprakları içerisine giren bir başka örnek yoktur. Onun için, Karaman’ı direkt Bucakkışla üzerinden Ermenek bölgesine bağlayan yol, güzergâhı hem 50 kilometre kısaltmaktadır hem de kısa bir yol olmasına rağmen, il hudutları içinden giden bir yoldur ancak bu yol şu anda olmasına rağmen, senenin iki üç ayında kullanamıyoruz. Yolun güzergâhının ve standardının gözden geçirilmesi, düzenlenmesi gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

HASAN ÇALIŞ (Devamla) – Bir diğer husussa Sarıveliler-Ermenek bölgemizi Konya üzerinden bağlayan Eğiste-Hadim arası bir türlü bitirilememiştir, burada ciddi sıkıntı vardır. Sarıveliler ilçemiz Akdeniz’e 70 kilometredir ancak bu yolu bizim hemşehrilerimiz iki saatte alabilmektedir. Sayın Bakan helikopteriyle geldi, Kuş Yuvası’nın oralarda görününce hemşehrilerimiz heyecanlandılar, sıkıntılarının giderileceğini düşündüler ama heyecanları yavaş yavaş, Sayın Bakanım, hüsrana dönmeye başlıyor. Bu konuya gerçekten el atmanızı ve hemşehrilerimizin sıkıntılarını bitirmenizi bekliyoruz.

Ayrıca, Ermenek-Mut bağlantı yolumuz çok sıkıntılıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

HASAN ÇALIŞ (Devamla) – Bu yolun bizim ilimiz tarafı yapılmış bulunmakta. Yolun Mersin hududunda kalan kısmı dardır, sıkıntılıdır, bu bölgenin bir an önce bitirilmesi gerekmektedir.

Yine Ermenek-Kazancı bölgesinin Anamur bölgesi ile bağlantı yolu 70 kilometredir ama bu yol da bir buçuk iki saatte gidilebilmektedir. Bu yola da el atılması gerekmektedir Sayın Bakanım.

Sayın Bakanım, kısaca, bizim Taşeli bölgemiz Türkiye'nin en güzel bölgelerinden birisidir ama ulaşım yönünden Türkiye'nin en sıkıntılı yerlerinden birisidir. Bu bölgeyi kendiniz kısmen de olsa görme imkânı buldunuz. Hassasiyetinizin devam etmesini ve bölgenin problemlerinin bir an önce bitirilmesini bekliyoruz, hemşehrilerim bekliyor, onlar adına ben de bekliyorum.

Bu vesileyle yüce Meclisimizi tekrar selamlıyorum, iyi akşamlar diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çalış.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

34’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 34’üncü madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 34’üncü madde üzerine verilmiş 3’üncü önerge yeni madde ihdası şeklinde olduğu için yeni madde ihdası işlemi yapacağım.

Bunun için, on beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 21.01

 

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.22

BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya) , Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 123’üncü Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

499 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, yeni madde ihdasına dair bir önergemiz vardır.

Bildiğiniz üzere, görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun komisyon metninde bulunmayan ancak tasarı veya teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı İç Tüzük'ün 87'nci maddesinin dördüncü fıkrasının hükmüdür. Bu nedenle önergeyi okutup komisyona soracağım. Komisyon, önergeye salt çoğunluk yani 21 üyesiyle katılır ise önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.

Şimdi önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı kanun tasarısına aşağıdaki maddenin eklenmesini ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                            Binali Yıldırım

                                                                                                          Ulaştırma Bakanı

 

Madde 35 .– 2918 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (9) numaralı alt bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddenin sonuna aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

9. Ülke çapında taşıtların ve sürücülerin sicillerini tutmak, bunlara ilişkin teknik ve hukukî değişiklikleri işlemek, işlettirmek, istatistiksel bilgileri toplamak ve değerlendirmek,"

"Sürücülere ait bilgilerde meydana gelebilecek değişiklikler ve araçlar üzerinde meydana gelebilecek teknik veya hukukî değişiklikler ile haciz, rehin, ihtiyatî tedbir ve belge iptali gibi kısıtlayıcı şerhlerin; elektronik ortamda tutulan siciller üzerine işlenilmesi ve kaldırılması işlemleri, bu değişiklik veya şerhlere karar veren yargı ve icra birimleri ile kamu kurum veya kuruluşları tarafından elektronik sistemle yapılabilir. Sürücü belgesi ve tescil işlemlerine esas teşkil edecek bilgiler, Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından ilgili kamu kurum veya kuruluşlarından elektronik sistemle temin edilebilir veya kanunlardaki istisnalar hariç olmak üzere bu amaçla sınırlı olarak paylaşılabilir. Bu fıkraya ilişkin usûl ve esaslar yönetmelikte belirlenir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Sivas) – Komisyon salt çoğunlukla katılıyor efendim.

BAŞKAN – El kaldırırsanız… Sayınız lütfen.

Evet, Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmış olduğundan önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.

Gruplar adına söz isteyen?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Abdülkadir Akcan.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Akcan, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 499 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 34’üncü maddesine geldik, 34’üncü maddeyi oyladık ve biz bu kanun tasarısını İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşüyoruz. İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüştüğümüz bir tasarıya herhangi bir tasarıymış gibi temel kanun olmayan tasarılarda öngörülen usulleri uygulayarak bu temel kanun görüşme usulünden sapıp, çıkıp, oraya komisyonu salt çoğunluğu sağlayacak şekilde toplayıp yeni bir madde ilavesi gerçekleştiriyoruz.

Değerli milletvekilleri, işte bu bizim son iki aydan beri ağırlıklı olarak itiraz ettiğimiz, eleştirdiğimiz… Nihayet biyolojik olarak birer canlıyız. Her canlının yorulmak gibi bir özelliği var. Bu canlının ayağı yorulur, kolu yorulur, gözü yorulur, kulağı yorulur ama beyni de yorulur gerçeğini bir kenara bırakarak kanun tasarılarını “bitene kadar” diye başlayıp günde on sekiz saat, on beş saat, on dört saat çalışmak suretiyle bu Genel Kurulda ele almanın getirdiği bir sonuç.

Yüce milletimiz televizyondan bizi izliyor. Bu tasarılar burada bu yoğunlukta görüşülürken sanki bundan başka işimiz yokmuş gibi şakır şakır komisyonlar çalıştırılıyor. Şimdi, sağ tarafımızda, komisyon sıralarında oturan değerli milletvekilleri Plan Bütçe Komisyonu üyeleri. Bu komisyon üyeleri, bu tasarıyı orada görüşürken burada da Genel Kurula, çoğu zaman, muhalefetin İç Tüzük’ün ve Anayasa’nın kendisine verdiği yetkiyi kullanarak istediği toplantı yeter sayısı, karar yeter sayısında da koştur koştur, canhıraş buraya gelip yoklamaya katılmak, karar yeter sayısına katılmak üzere bir de bu koşturmaca var. Değerli milletimiz, yüce milletimiz bunu da görmüyor tabii. Sadece bunu burada görüşüp konuşuyoruz zannediyor. İşte, bütün bu yorgunluğun getirdiği sonuç, kanun tasarılarının bu şekilde görüşülmesi. Başa, öze dönüyorum. İç Tüzük’e göre temel kanun olarak görüştüğümüz bir tasarıya herhangi bir madde ilavesi söz konusu edilmemesi lazım.

Biraz önce Sayın Başkan ara verdi. Niçin ara verdi? 33’üncü maddeyle ilgili olarak ara verdi. 33’üncü maddede birden fazla birbirleriyle ilişkisi olmayan kanun maddeleri ya değişikliğe uğruyor ya da lafzı veya içeriği değiştiriliyor veya eklemeler, çıkarmalar yapılarak, bu değişiklik söz konusu olduğu için ilgili kanunlardan çekilerek buraya, 33’üncü maddeye dercedilmiş oluyor.

Şimdi, muhalefetin veya -düzeltmek için- milletvekillerinin bu düzeltmeleri yapmak üzere önerge verme hakkı var, İç Tüzük’ün kendisine, milletvekiline verdiği hakka dayalı olarak. Ancak, “Efendim, biz bu tasarıyı temel kanun olarak görüşüyoruz. Temel kanun olarak görüşürken Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi uyarınca bunun yedi tane alt bendi farklı farklı maddeler olarak kabul edilip kendisi üzerinde konuşma yapılması imkânı sağlanmayacak şekilde Genel Kurula sunulduğundan biz bunu konuşamıyoruz.” dendi.

Mesela 33’üncü maddede bir hüküm var. Beni ilgilendiren ve benim dikkatimi çekiveren bir husus olduğu için, (b) bendinde, ikinci paragrafta “Savunma, ulaşım, enerji, haberleşme, su, atık su, petrol, doğal gaz, altyapı, katı atık bertaraf ve düzenli depolama tesislerinin; baraj, gölet, sokak hayvanları barınağı...” gibi ifadeler var. “Sokak hayvanları barınağı…” 33’üncü maddenin (b) bendinde bu hüküm değiştiriliyor. Eğer “barınak” olarak değiştirirseniz, “bakımevi” olarak buraya dercetmezseniz buradan sonuç alamazsınız. Şimdi bu çelişkiyi ortadan kaldırmak için önerge verecektik, verme şansımız kalmadı. O maddeyi detayıyla görüşme fırsatı, sırf bu tasarıyı temel kanun olarak görüştüğümüz için olmadı. Böyle işin özüne yönelik maddeleri görüşme fırsatı olmadan yoğun bir şekilde Meclis çalıştırılınca herkesi ilgilendiren bu kanun tasarısı yeteri kadar tartışılmadan, gözden geçirilmeden ele anıyor ki işte, Plan ve Bütçe Komisyonumuzun değerli üyeleri de ek madde için burada hazır bulunuyor. Ek madde sunulması temel kanun görüşmelerinin ruhuna aykırı ama kabul ettik, şimdi bu şekilde geçiyor.

İşin özüne dönersek, söz konusu ek madde önergesinde -iktidar partisinin- 65’inci madde hükümleri değiştiriliyor. Değerli milletvekilleri, 65’inci madde hükümlerinin değiştirilmesi “Araçların yüklenmesinde yönetmeliklerle belirlenen ölçü ve esaslara aykırı olarak” diye başlayıp (a), (b), (c), (d), (k) bendine kadar geliyor, “Yasaktır.” diyor. Bu şekilde “Yasaktır.” kelimesine kadar olan hususlar tamamen doğru. Trafik Kanunu’nda, Karayolları Kanunu’nda uymamız gereken ilkeleri belirtiyor. Şimdi, temel kanun olarak görüştüğümüz yasanın da önemli bir boyutunu arz eden bu hükmün tasarı içerisinde yer almamış olması ciddi bir eksiklik, ciddi bir yokluk. Bu yokluğu telafi etmek için bu maddelerin buraya konması doğru ama içinde bulunduğumuz şartlar, ekonomik şartlar, insanımızın ürettiği, alın teri dökerek ürettiğinin karşılığını alamadığı bir dönemde, kâr edemediği, tarlasına yaptığı masrafı çıkartamadığı bir dönemde, kamyoncunun nakliye ücretini çıkartamaması uğruna yaptığı, her türlü ölüm riskini, sıkıntıyı göz önüne alarak yaptığı ulaştırma ve taşıma faaliyetlerinde bu kurallara uyması gerekiyor. Uymazsa ne oluyor? Uymazsa hemen önergenin ikinci sayfasında verilen cezalar var: Birinci fıkranın (b) bendine uymayarak yüzde 10 fazlasına kadar yüklemelerde 500 Türk lirası, yüzde 15’e kadar 1.000 Türk lirası, yüzde 20’den fazlasını yükleyene 1.500 Türk lirası, yüzde 25’ine kadar fazlasını yükleyene 2.000 Türk lirası, yüzde 25’in üzerinde fazla yükleme yapan 3.000 Türk lirası. Adam İzmir’den yüklüyor kamyonunu Erzurum’a gidecek. Kendi tonajına sadık kaldığı takdirde bu adamın oraya, mevcut mazot fiyatları göz önüne alınarak, o yükü taşıması karın tokluğuna bu işi yapmasını mecbur kılıyor anlamı taşımaktadır değerli milletvekilleri. Yani öyle ağır cezalar var ki…

Artık günümüzde kamyoncu esnafı mazot kullanamaz hâle gelmiş. Hepinizin dikkatini çekmiştir mutlaka bütün yol boylarında, şehir çıkışlarında on numara yağ satışı, tenekeler diziliyor. Niye kullanılıyor bu on numara yağ? Mazotun maliyetini, yakıt giderini düşürebilmek için bu yağ kullanılıyor. Bu yağı kullandığı zaman elbet geçici bir süre için, bir yıllığına yakıt masrafını minimize etmiş, bir miktar evine ekmek götürme, çorbasını çocuğuna içirme şansı yakalıyor ama bir sene, bir buçuk sene sonra o motor rektefiye ihtiyacı gösteriyor ki artık yapacak bir şeyi kalmıyor. Ya kamyonunu bir tarafa çekiyor veya rektefiye etmek zorunda kalıyor ki bu sefer mazot alsaydı daha kârlı olacaktı hâli hatırlatacak şekilde rektefiye masrafı adamın canından bezdiriyor, bu işi terk etmek zorunda kalıyor. Ulaşım maliyetleri, rekabet düştüğü için artmaya başlıyor. Bütün bunlar bizim handikabımız.

Dolayısıyla, yapılmak istenen düzenleme doğru fakat bu düzenlemenin yasaklarını delenlere, uymayanlara karşı verilen cezalar en azından içinde bulunduğumuz, içinden geçtiğimiz dünya ekonomik krizi sürecinin Türkiye’ye yansımaları göz önüne alındığında gerçekten can yakıcı, “Allah kahretsin, ben bu işi yapmıyorum” dedirtecek boyutta.

Caydırıcı boyutta olmasının çok ötesinde bu işi yaptırmayacak boyuttadır değerli milletvekilleri. Bu yüzden ben bu önergeyi verenlerin cezanın müeyyide olarak uygulanması kısmına bir daha dikkat ederek veya göz atarak yeni bir düzenleme yapılmasının Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak hayırlı ve faydalı olacağı kanaatimi ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akcan.

Gruplar adına başka söz? Yok.

Şahıslar adına? Yok.

Soru-cevap? Yok.

Yeni madde ihdasına dair olan önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Yeni madde ihdas olunmuştur, kabul edilmiştir.

Bir yeni madde ihdasına dair önerge daha vardır.

Şimdi önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı “Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı”na aşağıdaki maddenin eklenmesini ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

                    Mustafa Elitaş                     M. Cemal Öztaylan                         Nuri Uslu

                         Kayseri                                   Balıkesir                                     Uşak

                                       Abdülhadi Kahya                   Kayhan Türkmenoğlu

                                                Hatay                                          Van

Madde 36- 2918 sayılı Kanunun 65’inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 65- Araçların yüklenmesinde, yönetmeliklerle belirlenen ölçü ve esaslara aykırı olarak;

a) Taşıma sınırı üstünde yolcu alınması,

b) Azami yüklü ağırlığın veya izin verilen azami yüklü ağırlığın aşılması,

c) (b) bendindeki ağırlıklar aşılmamış olsa bile azami dingil ağırlıkları aşılacak şekilde yüklenmesi,

d) Karayolu yapısı ve kapasitesi ile trafik güvenliği bakımından tehlikeli olabilecek tarzda yükleme yapılması,

e) Tehlikeli ve zararlı maddelerin gerekli izin ve tedbirler alınmadan taşınması,

f) Ağırlık ve boyutları bakımından taşınması özel izne bağlı olan eşyanın izin alınmadan yüklenmesi, taşınması ve taşıttırılması,

g) Gabari dışı yük yüklenmesi, taşınan yük üzerine veya araç dışına yolcu bindirilmesi,

h) Yükün karayoluna değecek, düşecek, dökülecek, saçılacak, sızacak, akacak, kayacak, gürültü çıkaracak şekilde yüklenmesi,

i) Yükün, her çeşit yolda ve yolun her eğiminde dengeyi bozacak, yoldaki bir şeye takılacak ve sivri çıkıntılar hasıl edecek şekilde yüklenmesi,

j) Sürücünün görüşüne engel olacak, aracın sürme güvenliğini bozacak ve tescil plakaları, ayırım işaretleri, dur ve dönüş ışıkları ile yansıtıcıları örtecek şekilde yüklenmesi,

k) Çeken ve çekilen araçlarla ilgili şartlar ve tedbirler yerine getirilmeden araçların çekilmesi,

Yasaktır.

Birinci fıkranın (a) bendi hükümlerine uymayanlara, taşıdığı fazla yolcu başına 60 Türk Lirası; (d), (h), (i), (j) ve (k) bentleri hükümlerine uymayanlara 125 Türk Lirası; (e) ve (f) bentlerindeki hükümlere uymayanlara 250 Türk Lirası; (c) ve (g) bendi hükümlerine uymayan işletenlere 500 Türk Lirası, (g) bendine aykırı yük gönderenlere 1.000 Türk Lirası idarî para cezası verilir. Ayrıca, bütün sorumluluk ve giderler araç işletenine ait olmak üzere, fazla yolcular en yakın yerleşim biriminde indirilir, birinci fıkranın (e) ve (f) bentlerindeki şartlara uymayan yük taşımasında kullanılan taşıtlar, gerekli izinler sağlanıncaya kadar trafikten men edilir.

Birinci fıkranın (b) bendine uymayarak;

a) % 10 fazlasına kadar yüklemelerde 500 Türk Lirası,

b) % 15 fazlasına kadar yüklemelerde 1.000 Türk Lirası,

c) % 20 fazlasına kadar yüklemelerde 1.500 Türk Lirası,

d) % 25 fazlasına kadar yüklemelerde 2.000 Türk Lirası,

e) % 25'in üzerinde fazla yüklemelerde 3.000 Türk Lirası işleten ve gönderenlere ayrı ayrı idari para cezası verilir.

Ağırlık ve boyut kontrol mahallerinde işaret, ışık, ses veya görevlilerin dur ikazına rağmen tartı veya ölçü kontrolüne girmeden seyrine devam eden araçlara tescil plakalarına göre 1000 Türk Lirası idari para cezası uygulanır.

Azami yüklü ağırlığın % 20'den fazla aşılması halinde fazla yük, birinci fıkranın (b) bendine uygun hale getirilmeden yola devam etmesine izin verilmez.

Milletlerarası taşımalarda yabancı plakalı araçların birinci fıkraya uymayan işleten ve gönderenlerine verilen idari para cezaları tahsil olunmadan anılan araçların yola devam etmelerine izin verilmez.

İşleten ile gönderenin aynı olması halinde (1) inci fıkraya uymayan işleten ve gönderen için uygulanacak idari para cezalarının toplamı uygulanır.

Gönderenin birden fazla olması veya tespit edilememesi halinde (1) inci fıkraya uymayan işleten ve gönderen için uygulanacak idari para cezalarının toplamı işletene uygulanır.

Araçların yüklenmesine ilişkin ölçü ve usuller, ağırlık ve boyut kontrolü usul ve esasları ile tartı toleransları Ulaştırma Bakanlığı tarafından Yönetmelikle belirlenir.

Uluslararası yük ve yolcu taşımacılığına ilişkin konularda ikili ve çok taraflı anlaşma hükümleri saklıdır.

Tarım alanlarına yapılacak yük ve yolcu taşımacılığına ilişkin esas ve usuller yönetmelikte belirlenir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Sivas) – Evet efendim, Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılıyor.

BAŞKAN – 21 üyemizle katılıyoruz, tamam.

Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmış olduğundan önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.

Gruplar adına söz...

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Mehmet Ali Susam konuşacak.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Susam.

Buyurunuz efendim. (CHP  sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun’da değişiklik yapılmasıyla ilgili yeni bir madde oluşturulmasına ilişkin Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu kanunla ilgili uzun zamandır konuları tartışıyoruz. Ancak ortaya çıkan somut bir durum var ki bu kanunla ilgili temel amaç, bunca zamandır çok güçlü bir teşkilat olan Karayollarının ve bunun oluşturduğu yapının bu kanun vasıtasıyla özelleştirilmesinin önündeki engeller aşılıp tam bir liberal anlayışla kara yolu taşımacılığının özel sektör anlayışına açılması var. Muhakkak ki bu anlayışta bazı haklı gerekçeler olabilir, ama kara yolu taşımacılığı Türkiye’de uzun yıllardır devletin bir politika olarak seçtiği ve tüm kurum ve kuruluşları ve ülke ekonomisini kara yolu taşımacılığında ona göre oluşturduğu bir yapılanma. Bu yapılanmada değişiklikler yapılırken bu değişikliklerin kimlerin hak ve menfaatlerini koruduğunu, kimlerin olumlu veya olumsuz etkileneceğini, bütün bunların ötesinde de ülkenin gelecek taşımacılık vizyonunda hangi yapıların egemen olacağını doğru tespit etmek gerekli.

Burada, bu kanunda incelediğimiz zaman ortaya çıkan temel bir şey var: Biz bu kara yollarını özelleştirirken daha rahat satabilmek ve daha çok rant elde edebilmek için önümüze çıkacak hangi engel vardır ve bu engelleri bu kanun vasıtasıyla aşabilmek için ne gerekiyorsa bu kanunun içerisine konulmuş durumda.

İşte, bu kanunun içerisinde ormanla ilgili maddenin olması bunun nedenidir. Başka konulardaki getirilen bütün öneriler de bununla ilgilidir. Bu anlayış, son dönemde AKP’nin çıkardığı bütün kanunlarda egemen. Maden Kanunu’nda engel orman oldu, ormanı çıkarmaya çalıştılar; zeytincilik oldu, zeytinciliği işin içine koymaya çalıştılar. Bunda da yine ormanla ilgili konuya kısaca değinip asıl kara yollarıyla ilgili konuda, taşıma sektörünün içinde bulunduğu sorunların altını çizmek istiyorum.

Ormanla ilgili konu, Orman Genel Müdürüne de Madencilik Kanunu’nda söylediğim gibi, bu anlayışı egemen kıldığınız zaman Türkiye’de ormanların ciddi bir şekilde tahribat göreceği açıktır. Hele hele orman alanları içerisinde katı atık bertaraf etme tesislerinin kurulması, yangınla ve son dönemde sel felaketleri ile  karşı karşıya kalan ülkemizde orman varlığının korunması konusunda çok tutucu davranmamız gerektiği çok açıktır. Ama buradaki temel amaç, orman alanlarında kurulacak ciddi bir şekilde tesislerin özel sektörün ve bu anlamıyla rant anlayışına peşkeş çekilmesiyle benzeşen yanları vardır.

Bu anlamıyla bu kanunda çok üzerinde hassasiyetle durulması gereken konular es geçilerek veya “Bizim bu işte önümüzde engeller nelerdir, onların hepsini aşalım.” diyerek yapılmıştır.

Değerli arkadaşlar, bu yeni ihdas edilen maddede de özellikle taşımacılık sektörünün sorunlarına değinmek istiyorum. Bakın, Ulaştırma Bakanlığı taşıma sektörüyle ilgili olarak K1 belgelerinden tutun da bu konuda bir standart oluşturmaya kalktı. Bugün Türkiye'de kamyonculuk sektörü gerçekten çok sıkıntı içerisinde. Biraz önce Sayın Bakanla da paylaştım, kendisi de bu konuda pratikte çıkan uygulamaların kendisini de rahatsız ettiğini söyledi.

Birincisi: Türkiye'de kara yolu taşımacılığı teşvik edildiği için çok sayıda kamyoncu var. Ama bir yeni anlayışa geçiyoruz, bu kamyoncuların bu yeni anlayışa adapte olmasını, uyum sağlamasını ve bu işten zarar görmeden mesleklerini devam ettirebilmeleri için neler yapılacağı konusunda hoşgörü sınırımız çok sınırlı. Daha çok, bu kanunları çıkartırken özellikle uluslararası taşımacılık yapan ve uluslararası lojistik oluşmuş, ülke içerisinde de güçlü olan taşımacılık şirketlerinin ve lobilerinin baskısı altında yasal düzenlemeler yapıyoruz ve bugün kamyoncular bu lojistik şirketlerinin müthiş bir baskısı altında ve kendi kaderlerine terk edilmiş durumda.

İşte, kooperatiflere koyduğunuz “öz mal” olayı bunun örneğidir. Hem yolcu taşımacılığında hem yük taşımacılığında, ikisinde de kooperatiflere öz mal gerekçesi getiriyorsunuz. Örneğin yolcu taşımacılığında Çeşme Kooperatifleri 72 taşımacı bir araya gelmiş kooperatif kurmuş, ona diyorsun ki: Otuz altı araç kooperatifin malı olacak. Otuz altı aracı kooperatif malı yapabilmek, bugünkü şartlarda o kooperatiflerin işlememesi demektir. Ya hülleye yol açıyorsunuz ya da kooperatiflerin dağılması noktasına geliyorsunuz. Beş tane 15 tonluk kamyon konusundaki, yük taşımacılığı konusunda getirdiğiniz öz mal bulundurma zorunluluğu kooperatiflerin dağılması ve bireysel kooperatifçiliğe geçmelerini sağlıyor. Bireysel kamyon taşımacılığı da lojistik karşısında dayanıksız, güçsüz kalıyor ve giderek kamyonlarını takoz üzerine çekme noktasında kalıyorlar.

Buralarda yapılması gereken neydi? Taşımacılık kooperatiflerinin desteklenmesi, onların bir kooperatifleşme üst birliği şeklinde ülke çapında örgütlenmesi ve bu vasıtasıyla, taşımacılıkta var olan bireysel kamyonların bir kooperatif örgütlenmesi şeklinde örgütlenerek ülke taşımacılığında kendilerini devam ettirebilmeleri. Ama, bugün, bu anlayış egemen olmadığı için, özellikle kooperatiflerimiz çok zor bir durumdadır.

Yapılması gereken şudur: Kooperatiflerin, bu anlamıyla denetlenebilen, sayıları bir kanunla belirlenmiş ve bulunduracakları araçların, üst birlikleri tarafından denetlenebildiği bir taşıma kooperatifleri merkez birliğinin oluşturulması. Bu merkez birliğinin, altta bölgeleri ve en altta da kooperatifler şeklinde örgütlenmesi. Bunların -Kooperatifler Kanunu’nda da dediğimiz gibi- bir merkezî denetim mekanizmasıyla denetlenmesi ve kamyoncuların, bu hâlde, kendilerini haksız rekabet karşısında koruyabilmeleri.

Bugün, kara yolu taşımacılığında ciddi bir şekilde kamyoncuların sıkıntı çektiğini sizler de çok yakından biliyorsunuz. Mazot parasına yük taşıyan kamyoncular var. Kamyonculuktan başka bir mesleği olmayan bu şoförlerin, bu mesleği icra eden arkadaşların bugün içinde bulundukları durum içler acısıdır.

Şimdi burada, yük taşımacılığında da sınırlar getiriyoruz. Tabii ki sınırlar getirelim. Bizim bütün bunların kurala bağlanmasına, uluslararası standarda gelmesine hiçbir itirazımız yok ama, bugün, kendi kaderine terk ettiğiniz kamyoncunun, bu anlamıyla, bütün bu standartlara uyabilmesi demek, bu belgeleri alabilmesi demek ve bu işte rekabet koşullarında kendisinin ayakta kalabilmesi demek, bir kamyon parasına yakın masraf yapmasını gerektiriyor.

Bizim, bu kadar işsizliğin olduğu bir toplumda ve bu insanları kamyon aldırarak taşımacılık sektörüne özendirdiğimiz bir kara yolu taşımacılığı anlayışında, gerçekten, bu anlayışımızı yaparken, bireysel kamyon işi yapan, taşımacılık işi yapan arkadaşlarımızın sorunlarına destek olmamız gerekir.

Burada bir konunun daha altını çizmek istiyorum. İlavelerden bir tanesi de, Ulaştırma Bakanlığının, belediye mücavir alanlarının içerisinde taşımacılıkta da metro dâhil her işte kendisinin müdahil olabilmesi ve bu yarım kalan işleri yapabilmesi veya baştan itibaren bu işlerin yapılabilmesi noktasındaki girişimdir. Bu girişim, bir yanıyla iyi gözükse de aslında birçok alanda da ciddi bir şekilde bir partizanlığın olumsuz yansımalarını da kendinde göstermektedir. Bakınız, geçen gün İzmir’i ziyaret eden Egemen Bağış’ın İzmir metrosunun yapılması sürecindeki bazı aksamalardan yola çıkarak söylediği bir sözü söyleyeyim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – “Bu metroyu yapamıyorsanız bırakın bize verin, biz bu işi yaparız. Siz, zaten Büyükşehir Belediye Başkanı olarak bir bakan olarak beni karşılamıyorsunuz, çok nezaketsizsiniz.” gibi sözlerle bir bakanın kendi alanıyla da hiç ilgili olmayan bir alanda bu kadar fütursuzca konuşması o bakanın konumuna da, durumuna da yakışmıyor. Biz ona “Sen Avrupa Birliğinden sorumlu Bakansın, bugüne kadar hangi faslı açtın? Sen, bu anlamıyla kifayetsiz bir bakan olarak niye böyle nezaketsizce konuşmaları yapıyorsun?” diyor muyuz? Onun için bu anlamıyla bu kanunlarda objektif olmayı ve siyaset üstü bu işleri görmeyi kendimize ilke edinmeliyiz. Birçok yerde, ulaştırmada olumlu şeyler yapılırsa bunun övgüsüyle söz edebiliriz. Örneğin, Ulaştırma Bakanlığıyla Büyükşehir Belediyesinin Aliağa-Menderes hattındaki uyumlu çalışması başarılı bir örnektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayınız.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Ama başka alanlarda Cumhuriyet Halk Partili belediyelere metro yapmakta hiçbir destek veya ulaşımda hiçbir destek verilmezken kendi anlayışımızdaki belediyelere her türlü desteği vermek de bu anlamıyla bu alanın bir siyasi çekişme veya siyasi prim toplama alanı olarak görülmesinin bir tezahürüdür.

Bu anlayışla, bu kanunda şunu söylemek istiyorum: Bakanlık, meslek örgütlerini, bu işten ekmek kazanan kamyoncuları, taksicileri ve bütün ulaşım sektörünü dinleyerek kanunları çıkartırsa kanunların uygulanması da ve bu işten ekmek yiyen insanların da hak ve menfaatlerini koruma şansına sahip olur.

Bu duygularla, grubum adına söz aldım, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Susam.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Mehmet Günal.

Buyurunuz Sayın Günal. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, şu anda bir eklenen madde üzerinde tartışıyoruz. Alelacele arkadaşlarımız yukarıdan çağrıldılar. Yukarıda ne yapıyorlardı? Merkez Bankasıyla ilgili brifing alıyorlardı. Geç saate kadar ertelendi. Şimdi, ben “Anlayamıyorum.” dediğim zaman “Sen anlamazsın.” diyorsunuz. Bunu anlayan var mı, bir söyleyin. Ben şimdi size birkaç tane örnek anlatacağım. Bir taneniniz anlıyorsanız hepinizden özür dileyeceğim ve bundan sonra da bir daha bundan konuşmayacağım. (Komisyon sıralarından “Bravo!” sesi) Bakın, sizler dâhil komisyon üyesi arkadaşlarım, bu söyleyeceklerimi “Anlıyoruz, sen haksızsın.” derseniz ben bir daha bu kürsüde bu maddeyle ilgili de bundan sonrakilerle ilgili de söz almayacağım.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Başka kanunlarda da almayacak mısın?

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Değerli arkadaşlar, biz ne yapıyoruz, nereye yetişiyoruz? Ne yapıyorsunuz? Allah rızası için, ne yapıyorsunuz? 1’inci madde ekledik, hadi 2’nci madde ekledik.

Bakın, ben, Plan ve Bütçe Komisyonu üyesiyim. Arkadaşlarım iki gündür orada önemli kanunları görüşüyorlar. Ben burada Karayollarıyla ilgili kanunun alt komisyon üyesi olduğum için buradan kıpırdayamıyorum. Arkasından gelecek Diyanette de alt komisyon üyesiyim. Siz tabii Hükûmetsiniz, Bakanlar geliyor, önergeler geliyor, siz buralarda gezip içiyorsunuz sigaranızı, çayınızı “Efendim, biz geldik, buyurun, çoğunluğumuz var.” Peki, biz ne yapacağız? Ne yapacağız arkadaşlar, söyler misiniz? 5 tane üyemiz var orada.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sen de oraya git.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Hayır.

Benim orada olmam lazımdı bugün. Ben eski Merkez Bankacıyım ve Merkez Bankasının brifinginde bulunamıyorum. Neymiş? “Efendim, siz bunu yetiştireceksiniz.” Ne zaman? “Gece on ikiye kadar.” Bu, bütün çalışma haklarına, ILO’ya, diğer çalışma standartlarına aykırıdır. Milletvekilleri de insandır. Böyle bir şey olur mu arkadaşlar? Arkasından tekrar devam edeceğiz, bunu da bitireceğiz. Cuma… Cumartesi de çalışalım, pazar da çalışalım, gerek yok, yirmi dört saat çalışalım. Çalışmanın bir sıkıntısı yok da, nasıl çalışıyoruz? Biz bir tane bir şey ekleyeceğimiz zaman “Zinhar olmaz, İç Tüzük’e aykırı…” Bu ne? Hadi bir geldi, iki geldi, üç geldi, (a)’sı var, (b)’si var, (c)’si var, (d)’si var, (e)’si var, (f)’si var.

Şimdi, değerli arkadaşlar, valla isyan noktasındayım. “Devenin isyanı” fıkrasını bana anlattırmayın şimdi. Böyle bir şey olur mu, arkadaşlarımız bu saate burada? O da gecikmiş... Neden? Sayın Komisyon Başkanımız burada. Merkez Bankası brifinginin mayıs ayı içerisinde olması lazım değil miydi Sayın Başkan? Neden? Çok yoğun çalışıyor çünkü, sabah alt komisyon, öğlen üst komisyon, ondan sonra Genel Kurul. Böyle bir çalışma takvimi olamaz, böyle bir anlayış olamaz.

Değerli arkadaşlar, bu gelen madde… Biz neden alt komisyon kurduk Plan ve Bütçe Komisyonunda? Neden, hangi konularda alt komisyon kuruyoruz? Arkadaşlarımız diyorlar ki: “Bu teknik konudur, incelensin. Bunun incelenmesi için de bu konudaki uzman arkadaşlarımız bir araya gelsinler, bürokratlarla oturup konuşsunlar diye alt komisyon kuruyoruz.” Peki, şimdi soruyorum size, AKP’li milletvekili arkadaşlarıma soruyorum: İçinizde, bu maddedeki cezalarla ilgili bilgisi olan var mı? Bu kanunun orijinalinde, değiştirilmeden önceki hâlinde bu cezaların kaç para olduğu konusunda haberi olan var mı? Herhangi bir bilgi var mı? Hayır soruyorum, şimdi, bize gelmedi. Biz alt komisyonda ve komisyonda oturduğumuz zaman diyoruz ki: “Sayın Bakan, ilgili arkadaşlar bir açıklama yapsın, bu madde ne getiriyor.” “Gerekçe: Bu madde değişikliğiyle izin verilen yasal ağırlıklara aykırı taşımacılık yapanlar arasında idari para cezalarına ilişkin adil bir uygulama getirilmesi amaçlanmaktadır.” Nereden bileceğim şimdi adil mi, değil mi? Önceki kaçtı, kime, ne veriyoruz, ne yapıyoruz? Bunun ne…Hepsi doğru olabilir, ona itirazım yok ama benim elimde bilgi yok, bana verilen bir şey yok, getirmişsiniz burada… Hadi bir tane geldi, ikincisi de ceza getiriyoruz.

Şimdi, bu çalışma temposuyla, bu çalışma şekliyle bunları bilemeyiz. Kime ne yük getiriyor, hangi kesime getiriyor, kamyonculara ne getiriyor, minibüsçülere ne getiriyor, traktörcülere ne getiriyor, çiftçiye ne ağırlık getiriyor, malumatımız yok. “Ceza geldi, peki, indirelim, kaldıralım, devam edelim, oylayalım.” diyoruz. Onun için söylüyorum: Bakın, bu şekilde kanun çıkarılmaz.

Sayın Başkanım diyor ki: “Efendim, bizim Başkanlık Divanı olarak buna müdahale hakkımız yok.” Başkanlık Divanı benim önergeme neden müdahale edip de kabul etmiyor şekil şarta uymuyor diye?

“Efendim, burada veremezsiniz, bu bizim İç Tüzük’ümüze aykırı.” diyor arkadaki arkadaşlar, o da Başkanlık Divanında, Kanunlar Kararlardan arkadaşlarımız. Neden o zaman 34’üncü maddede görmezden geliyorsunuz, bizim bir tane önergemizi görüyorsunuz da? Soruyorum yani: Başkanlık Divanı Meclis Başkanını temsil etmiyor mu? Ediyorsa, neden bizimkine geldiği zaman “kabul etmiyoruz” diyorsunuz da, şimdi “Efendim, bir teknik hata olmuş…” Niye kabul ediyorsunuz eksik şeyi? Usule aykırı şeyi niye kabul ediyorsunuz? (AK PARTİ sıralarından “Hata” sesi.) İşte diyorum hata da, bize gelince niye hata o? Görmezden gelmiyorsunuz bir tane şeyi de, buraya altı tane, yedi tane alt bent ekleniyor da… Söylemeye çalıştığım şey bunların doğruluğu, yanlışlığı değil, bu çalışma usulü. Çalışma tahakkümü, usul de değil. Zorla, efendim biz bunu… İşte olmuyor, boşa gitti, bir buçuk-iki saatimiz bunların usulünü tartışırken gitti, o arada belki bu maddeleri bitirmiş olacaktık. Neden? Komisyondayken gelse, en azından alt komisyona gelmese bile üst komisyondayken gelse… Bak, 21 tane arkadaşımız burada.

Şimdi, ben size, o tarafa soruyorum, Sayın Başkanım, Sayın Başkan Vekilim: Siz yukarıdan geldiniz, ne tartışıyoruz, okudunuz mu bunu? 21 arkadaşımıza soruyorum, çoğunluğu sağlayanlara.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Milletvekilleri de bilmiyor.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Kime ne getiriyor peki, öncekinde kaçtı, söyleyin?

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Biliyoruz, o kadar da değil!

EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Söyle bakalım, ne getiriyor?

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Söyle bakalım?

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, böyle bir usul var mı?

BAŞKAN – Sayın Günal

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Söyle, burada önceki cezalar kaçtı? Hanginizin haberi var?

BAŞKAN – Sayın Günal, Genel Kurula hitap ederek konuşun lütfen.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Genel Kurula da hitap ederim. Onlar da Genel Kurulda Sayın Başkanım; orası da Genel Kurul, burası da Genel Kurul, hepsi Genel Kurul, sayın bakanlar da Genel Kuruldur. Ben Genel Kurula hitap ediyorum. Siz de Genel Kurulsunuz.

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Genel Kurula dön.

BAŞKAN – Böyle, Genel Kurula dönerek konuşun.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – O zaman size de dönüyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Günal, Genel Kuruldaki konuşma adabını biliyorsunuz, lütfen…

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Sapla samanı birbirine karıştırma!

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Adabımda hiçbir şey yok, istediğim yöne dönerim. Benim nereye konuşacağımı siz tayin edemezsiniz. Size de dönüyorum o zaman.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Genel Kurula konuşman lazım. İç Tüzük “Genel Kurula hitap edilir.” diyor.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Her zaman burada oylama yapıldığında…

BAŞKAN – İç Tüzük’e uygun konuşunuz lütfen.

MEHMET GÜNAL (Devamla) –…karar yeter sayısı istendiğinde el kaldırılırken, siz, şimdi, her seferinde niye elektronik yoklama yapıyorsunuz? Gelsinler buraya. Onlar da gelsinler, otursunlar, dinlesinler.

Yani ben istediğim yere dönerim, ben size saygısızlık etmiyorum, kimseye hakaret etmiyorum. Burada bir şey soruyorum, bunu anlıyorsanız ve beni haksız buluyorsanız hepinizden özür diliyorum, haklı buluyorsanız vicdanınızda bunları sorgulayın. Böyle kanun yapma olmaz, böyle yasama olmaz; bu bir tahakkümdür.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Günal.

Şahıslar adına söz talebi yok.

Soru-cevap yok.

Önergeyi…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı istiyorsunuz.

Önergeyi oylarınıza sunmadan önce karar yeter sayısı istendiği için elektronik cihazla oylama yapacağım.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Olmadığı belli! Olmadığı belli Sayın Başkan, yok!

AHMET YENİ (Samsun) – Başkana niye müdahale ediyorsun?

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Yok!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanın takdiri öyle.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Yok işte. Her seferinde öyle mi yapıyor?

BAŞKAN – İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Kaç defa usul tartışması açtınız Başkanın davranışı hakkında siz işinize gelmediği zaman.

BAŞKAN – Oylama başladı.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Başkanım, yok salonda çoğunluk.

BAŞKAN – Niye bu kadar sinirleniyorsunuz anlamıyorum. Elektronik cihazla tespit etmemizin ne sakıncası var?

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Yoklama istemedik. Önergeyi oyluyorsunuz. Varsa ellerini kaldıracaklar. Otursunlar burada o zaman.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Birazdan yine çıkacaklar, yine isteyeceğim. Ne yapacaklar?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, gruplar beraberce bunu yapıyorlar ama niye böyle beraber yapmıyorlarmış gibi numara çekiyorlar?

Benim dediklerim de tutanağa girsin diye söylüyorum: Gruplar beraberce bunu yapıyorlar ama beraber yapmıyorlarmış gibi de numara çekiyorlar. Böyle şey olur mu!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Beyefendi, kimse kimseye numara çekmez. Hayır, böyle konuşmaya hakkınız yok.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Ben söylediğimin arkasındayım. Beraberliği falan daha yeni getirdiniz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ne demek “Numara çekmek!” Biz artist miyiz!

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Beraberce bunu…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Beraberi daha yeni getirdiniz, kavga çıktıktan sonra geldi.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Bilerek yapıyorum, tutanaklara geçsin diye.

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

BAŞKAN – Yeni madde eklenmesine ilişkin önerge kabul edilmiştir. Karar yeter sayısı vardır.

35’inci madde üzerinde iki önerge vardır.

Önergeleri geliş sırasına göre okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 35. maddesinde yer alan “karayolu yapımı ve teçhizatı ile ilgili hususlar hariç ve” ibaresinden sonra gelmek üzere “Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun hükümleri saklı kalmak üzere” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                    Mehmet Günal                           Hasan Çalış                             Behiç Çelik

                         Antalya                                   Karaman                                   Mersin

                      Oktay Vural                           Mustafa Enöz                             Şenol Bal

                           İzmir                                      Manisa                                      İzmir

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 499 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 35. maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                     Şevket Köse                           Selçuk Ayhan                  Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                       Adıyaman                                    İzmir                                     Malatya

                 Orhan Ziya Diren                       Hulusi Güvel                           Enis Tütüncü

                           Tokat                                      Adana                                    Tekirdağ

                                                                      Rasim Çakır

                                                                          Edirne

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Sivas) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Tütüncü, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Önergemizin amacı, 35’inci maddenin tasarı metninden çıkarılması. Neden böyle bir önerge verdik? Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bu Parlamentoda kıdemi biraz ileri olan arkadaşlarınızdan biriyim. Emin olunuz, bu 23’üncü dönem Parlamentodaki kadar yasama gücünü, kanun yapma gücünü böylesine hafife alan, böylesine hilkat garibesi kabilinden, ona benzeyen yasa çıkaran bir Parlamentoya, döneme rastlamadım. Son derece üzgünüm.

Böyle bir şey olmaz değerli arkadaşlar. Yani Hükûmet tasarısı görüşüyoruz, Hükûmet tasarısı. Hükûmet tasarısı gruplara geldikten sonra, Hükûmet tasarısı komisyonlara geldikten sonra, artık bakanların ve Başbakanın imzası olduktan sonra ilgili bakanlıklar o tasarı üzerinde bir şey konuşamazlar, konuşmamaları gerekiyor. Yıllardır, sekiz yıldan bu yana bunu anlatmaya çalışıyoruz. Yasa tasarısı getiriyorsunuz, yasa tasarısı alt komisyona sevk ediliyor, alt komisyonda milletvekili arkadaşları teknisyen gibi çalıştırıyorsunuz. Yasa tasarısı geliyor, Hükûmetin tasarısı, bambaşka bir tasarıyla karşılaşıyoruz. Buraya geliyor, önergeler, önergeler, önergeler… Böyle yasa yapılır mı değerli arkadaşlarım? Lütfen… Sekiz yıldan bu yana bu ülkeyi yönetiyorsunuz, hâlâ yasa nasıl yapılır… Kaç yıllık cumhuriyet deneyimi var bu Parlamentoda. Son derece üzülüyorum, lütfen… Çalakalem yasa yapılmaz.

Bakınız, değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarısıyla birtakım yenilikler getiriyorsunuz, yenilikler getirmeye çalışıyorsunuz, bazılarına, birçoğuna katılmadık biz burada. Cumhuriyet Halk Partisi sözcüleri ve diğer muhalefet partisi sözcüleri görüşlerini, karşı görüşlerini dile getiriyorlar ama bu görüşlerin hiçbir kıymeti harbiyesi yok. Böyle bir şey olabilir mi? Birtakım yenilikler getiriyorsunuz ama bir konuda yenilik getirmiyorsunuz, onu aradı en azından gözlerimiz. Ne eksik burada? Birçok şey var, çok sayıda yasayla ilgili değişiklikler yapıyorsunuz ama insan emeğiyle ilgili, insanın alın teriyle ilgili bir yenilik getirmiyorsunuz. Bakınız, şunu söylemek istiyorum: Karayolları personeli, kamuda en az maaş alan statüde çalışan insanlardır. Neden bunlarla ilgili bir yenilik getirmiyorsunuz?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Var var, geliyor.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Döner sermayesi de yok. Gelin, getirin, görelim. Bunun buraya getirilmemesi lazımdı, burada getiriyorsunuz işte, komisyonlarda gelmesi lazımdı bunun.

AHMET YENİ (Samsun) – Sonuçta getiriyoruz işte.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Hatta ve hatta, komisyonlarda da değil Başbakanlıkta, daha Meclise sevk edilmeden önce bu konunun gelmesi lazımdı. Böyle gayriciddi iş olur mu? “Getiriyoruz.” diyorsunuz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Niye? Milletvekilleri önerge veriyorlar.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Şimdi, katma bütçeli daire hâline geliyor, personele ne vereceksiniz, göreceğiz.

Değerli arkadaşlarım, yazıktır, günahtır.

AHMET YENİ (Samsun) – Destek verirseniz…

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Tabii ki destek veririz, emekten yana, çalışandan yana yapılan her iyileştirmenin sonuna kadar yanında, yanınızda olacağımızı bilmenizi istiyoruz.

Karayolu çalışanlarının fazla mesaisi yok, saat kavramı yok değerli arkadaşlarım. Bakalım, bu getirdiğiniz önergede bunlara ne kadar dikkat edeceksiniz? Fazla mesai ücreti yok. Anayasa’mız ne demiş? Angarya yasaktır. Yıllardan beri angarya yaptırıyorsunuz ve en ufak bir yenilik yok.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; aslında başka konuda görüşlerimi sizlerle paylaşacaktım ama görüyorum ki gerçekten bu Meclisin yasa yapma tekniği, yasa yapma usulü, yöntemi hiç yakışmıyor, hiç yakışmıyor, cumhuriyet Türkiyesi’nin Türkiye Büyük Millet Meclisine hiç yakışmıyor. Üzüntülerimi paylaşıyorum.

Bu arada, değerli arkadaşlarım, Tekirdağ’la ilgili bazı sıkıntılarımız var. Ben, Sayın Bakana dün akşam iki soru sordum, o soruya yanıt alamadım ama özellikle Tekirdağ-Çorlu yolunun -ki ihalesi yapıldı- çift yol hâline getirilmesi gerekiyor, tek yol kurtarmaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Çünkü bu yol Türkiye'nin en büyük organize sanayi bölgesi olan Çerkezköy ve Çorlu Organize Sanayi bölgelerini Tekirdağ Limanı’na bağlayan en kısa güzergâhtır. 17 kilometrelik bir bölümünün çift yol hâline getirilmesi gerekiyor. İhalesi yapıldı ama tek yol olarak yapıldı. Bu kurtarmaz Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım.

Ayrıca, Hayrabolu-Tekirdağ yolu 55 kilometre, bunun 35 kilometreye çok kolay bir şekilde indirilebileceğini biliyoruz. Bu da yetmez, bu yolu Hayrabolu-Tekirdağ-Uzunköprü-Eskiköy’e doğru, eski İpek Yolu çerçevesinde uzatmak lazım ve Tekirdağ Limanı’nı çok kısa yoldan sınıra bağlamak lazım.

Ayrıca, Çerkezköy-Saray yolu 2008 yılında ihale edilmişti, henüz başlanmadı. Bu konuda da Sayın Bakanın bizleri bilgilendirmesini rica ediyorum.

Sürem bitti. Umut ediyorum ki diğer maddelerde düşüncelerimizi ifade ederiz.

Teşekkür ederim efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tütüncü.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 35. maddesinde yer alan “karayolu yapımı ve teçhizatı ile ilgili hususlar hariç ve” ibaresinden sonra gelmek üzere “Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun hükümleri saklı kalmak üzere” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                          Mustafa Enöz (Manisa) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Sivas) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerekçeyi okutun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu kanun tasarısıyla Karayolları Genel Müdürlüğü özel bütçeli bir kuruluş hâline gelmektedir. Ulaştırma politikaları hariç bakanlık sadece ilgili bakanlık konumundadır. Dolayısıyla bu ibarenin de madde metninden çıkarılması önerilmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

35’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 35’inci madde kabul edilmiştir.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bu teselsülü yapmıyorsunuz ama Sayın Başkan.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Kaç oldu? Eski-yeni, ne oldu? Bizim kafamız karıştı.

BAŞKAN – Şimdi, tekrar yeni madde ihdasına ilişkin bir önerge vardır.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye  Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı Kanun Tasarısına aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                    Mustafa Elitaş                          Mustafa Ataş                         Mustafa Öztürk

                         Kayseri                                   İstanbul                                     Hatay

                                           Yılmaz Tunç                             Veysi Kaynak

                                                Bartın                                 Kahramanmaraş

Madde 36.- Ulaştırma Bakanlığı'nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 9 uncu maddesinin (a) bendindeki "hava meydanlarının ve" ibaresinden sonra gelmek üzere "Bakanlar Kurulunca yapımının üstlenilmesine karar verilen şehiriçi raylı ulaşım sistemleri, metrolar ve" ibaresi eklenmiş, aynı maddenin e) bendinden önce gelmek üzere "e) Şehiriçi raylı ulaşım sistemleri ile metroların Bakanlıkça yapımının tamamlanmasından sonra, Bakanlık bağlı, ilgili veya ilişkili kuruluşları dışında bir kuruluşa mülkiyetinin maliyet bedeli üzerinden devri Hazine Müsteşarlığının uygun görüşü alınarak düzenlenecek protokoller ile gerçekleştirilir.

Devralan kuruluş, Merkezi Yönetim Bütçesinden karşılanan proje maliyetlerinin ifa edildiği tarihe kadar, tüm brüt gelirlerini Hazine Müsteşarlığınca belirlenen hesaba aktarır. Bu hasılatın protokolle tespit edilen oran esas alınarak belirlenen tutarı, hesabın bulunduğu banka tarafından Hazine Müsteşarlığı hesaplarına aktarılır. Söz konusu oranı belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir.

Devralan kuruluşun belediye bağlı idaresi, belediye bağlı idaresinin ve/veya belediyenin sermayesinin yüzde ellisinden fazlasına sahip olduğu şirket olması halinde ve herhangi bir sebeple faaliyetlerinin sonlandırılması halinde, iş bu madde kapsamında ilgili kuruluş tarafından yerine getirilmesi gereken tüm yükümlülükler ilgili Belediye tarafından üstlenilmiş sayılır." bendi eklenerek diğer bendleri buna uygun olarak teselsül ettirilmiştir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Sivas) – Salt çoğunlukla katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Evet, Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmış olduğundan önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Akcan.

Buyurunuz Sayın Akcan. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, bir an önce bu kanun tasarısı bitsin diye en az Hükûmet kadar gayret gösteriyoruz inanın. Bu çerçevede de kendi arkadaşlarımız arasında “Önerge üzerinde konuşmayalım.” derken birden, mutlaka ama ısrarla konuşmam gereken, konuşmam gereken diyorum, önergeler geliyor. Konu, raylı sistemin bağlantılarının sağlanması konusu.

NURİ USLU (Uşak) – De bakalım…

ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – Sayın Uslu, dinlerseniz bilgi sahibi olursunuz.

Değerli milletvekilleri, büyük şehirlerin trafik sıkıntısını halledecek en önemli ulaşım aracı raylı sistem. Önce hafif raylı sistem, arkasından metrolar. Metrolar yer altından gitmesi gereken raylı sistemler, demir yolu sistemleri.

Değerli milletvekilleri, biz, trafik yoğunluğu inanılmaz boyutlarda sıkıntı yaratmış olan İstanbul’a ciddi anlamda eğildik, Mecidiyeköy kavşağını devreye sokarak. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, o günkü Başkan Sayın Ali Müfit Gürtuna’nın ifadesi: “Sayın Bakanım, teşekkür ediyoruz, İstanbul’u rahatlatacak bu projeye Refahyol döneminde benim kendi Bakanım müsaade etmedi bu protokolle devre.” dedi. Cevat Ayhan Bey’i saygıyla burada anıyorum. Onun müsaade etmediğini söyledi.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Geçmiş olsun, rahatsızmış…

ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – Ve şimdi Galata Köprüsü’nün aslında Büyükşehrin bir projesi olmasına rağmen Karayollarına devredildiği için Karayolları yaptı, teslim alanı bulamadığı için onu teslim edecek mekanizmayı geliştirdik. Bütün hadise, İstanbul büyük şehrin rahat hareket etmesi kara yolu ulaşımında ama kara yoluyla ama üzerine yapılan demir yolu ağıyla.

Üçüncü köprünün dışında İstanbul Boğazı’na bir dördüncüyü köprüyü yapmayacak tedbir düşünülmesi gerekir kararına vardık. Niçin? Hem trafiği rahatlatsın hem sıkıntıları ortadan kaldırsın hem ucuza mal olsun hem öz kaynak kullanmayalım, yap-işlet-devretle halledelim. Bu durumda geçişler neresi olmalıdır diye düşündüğümüzde altı tane geçiş tespit edildi. Bunların içinde, aslında boğaz trafiği bakımından en hassas olunan nokta iki köprü arası olmasına rağmen, yapılaşmanın, şehirleşmenin, insan yoğunluğunun, trafik yoğunluğunun en zor olduğu, en sıkıntılı olduğu bölge de bu iki köprü civarında cereyan ediyordu. Yapılacak üçüncü köprünün mutlak surette bu iki köprü arasına kurulması, üçüncü yolun ilk iki, bir ve ikinci çevre yollarıyla bağlantısının sağlanması ve bunun mutlaka Marmarayla ilişkilendirilerek hem Marmarayla hem de hafif raylı sistemle bağlanması mecburiyetinin varlığını Karayolları 17. Bölge Müdürlüğü elemanlarıyla oturup tespit ettik. O gün o Bölge Müdürlüğünün Bölge Müdür Yardımcısı, şimdi Karayolları Genel Müdürümüz. Bütün bu çalışmaları yaptıktan sonra köprünün iki katlı olması bizi büyük ölçüde rahatlatacaktı. Doğa tahribatının önüne geçmek için 4.500 metre uzunluğunda üç farklı noktada tünel, bir bu kadar viyadükle doğa tahribatının önüne geçilmesi gerektiği ve bu köprünün komple geçişi, Anadolu ve Avrupa yakasında 25 kilometrelik otoyolla bağlanması, 1.355 metre uzunluğunda köprü iki ayak arası açıklığının olması şeklinde hesaplar yapıldı. O günkü maliyetle demir fiyatları sadece değişti. Karşımıza çıkan rakam, 1 milyar 248 milyon dolardı.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanımız üçüncü geçişin kuzey akstan olmasını öngördüğü ve bu açıklamanın yapıldığı basın toplantısında maliyetin 6 milyar dolar olduğunu ifade etti. Tahribatlara, su havzalarının imhasına, orman alanının imhasına karşılık 6 milyar dolarlık bir maliyet. Bu maliyetin karşısında öngörülen sürede işletilip devredilebilmesi için mutlaka araç geçiş sayısının taahhüt edilmesi gerekiyordu. Bu mecburiyettir -kim yaparsa yapsın- araç geçiş sayısını taahhüt etmek. Değerli milletvekilleri, transit geçişten başka kimsenin kullanmayacağı, Marmaray’la, hafif raylı sistemle ilişkilendirilmediği için İstanbul trafiğine hizmet etmeyeceği açık ve net, herkes tarafından kabul edilen bu köprünün iki sene, üç sene içinde öngörülen taşıt sayısına ulaşması asla mümkün değildir. Ben iddia ediyorum ki on-on beş yıllık bir sürede, ancak öngörülen sürede trafik sayısına ulaşılabileceği… Bu zamana kadar da hem yap-işlet-devret diyeceğiz, kaynak kullanmayacağız diyeceğiz hem de geçecek olan araç sayısını garanti altına almak için devletin bütçesinden para ödemeye devam edeceğiz o üçüncü köprü geçişinde. Oysa, iki köprü arasındaki güzergâhta köprü tabliyesinin Avrupa Yakası’nda toprağa değdiği noktadan itibaren başlayan üç tünelin uzunluğu 5 kilometre. Bütün gökdelenlerin altından geçiyorsunuz, asla doğa tahribatı yapmıyorsunuz ve çevre yollarla ilişki hâlindesiniz ve o civarda şu anda trafiğin inanılmaz boyutta sıkıntılı olduğu semtlerde, mahallelerde, bölgelerde rahat geçiş sağlıyorsunuz. Bunu bir daha, bir daha, bir daha Türk kamuoyuyla paylaşmak mecburiyetinde hissediyorum bu ülkenin seveni olarak. Kimseyle tartışmadan, her zaman olduğu gibi, her kanun tasarısında olduğu gibi, her projede olduğu gibi “Ben yaptım, oldu.” mantığıyla bu milletin önüne projeler getiriyorsunuz. İşte, üçüncü köprü de bunlardan bir tanesi.

Değerli milletvekilleri, bizim “ikinci koridor” dediğimiz, bu koridorun diğer koridorlarla veya hedeflenen, hesaplananlarla mukayesesinde nelerle karşılaşıyoruz? İkinci çevre yolunun kuzeyindeki su havzaları, orman alanları asla tahrip olmayacak. Köprü, yol boyu bağlantı yolları kısa olmayacak. Hâlen yoğun yerleşimi bulunan fakat ulaşım imkânları yetersiz olan, biraz önce söylediğim Ümraniye, Çengelköy, Kâğıthane, İkitelli Başakşehir gibi yerleşimlere hızlı ulaşım imkânı sağlanacak. Tünel ve viyadük ağırlıklı bir güzergâh olması nedeniyle şehir dokusuna asla zarar verilmeyecek. Kamulaştırma maliyetleri düşük olacak çünkü o bölgede bütün hat boyunca ağırlıklı olarak Millî Emlak’e ait araziler, gecekondu istilası sonucu devletin elinden gasbedilerek âdeta alınmış araziler. Bunlara yapım bedeli dışında hiçbir maliyet ödenmeyecek. Dolayısıyla, şimdi zaten gecekondulaşma nedeniyle eğer bir kentsel dönüşüm düşünüyorsanız oralara mutlaka neşter atmak zorundasınız. İşte bu neşter bu boyutta atıldığında kentsel dönüşümü de tabii olarak yanında taşımış olacaksınız.

Değerli milletvekilleri, mevcut iki çevre yoluna kısa bağlantılarla irtibatlandırılarak, yoğun olan şehir içi trafiğin rahatlatılmasına katkı sağlanacak. Güzergâhın ikinci kısmını oluşturan Hasdal-Hadımköy bölümünün İstanbul’un Avrupa Yakası’ndaki yeni yerleşim, sanayi ve ticaret bölgeleri olan İSTEK, İSTOÇ, İkitelli Organize Sanayi Bölgesi, Hadımköy Sanayi Bölgesi gibi sanayi alanları ile Başakşehir, OYAK, Bahçeşehir, Esenkent, Boğazköy, Esenyurt gibi yeni yerleşim bölgeleri ile İstanbul Olimpiyat Kompleksi’nin ulaşım ihtiyacı tamamen karşılanacak.

Her şeyden önce Marmaray’la ilişkilendirilerek yapılması söz konusu olduğundan ve iki katlı düşündüğünüzde birinci katta hafif raylı sistem, yanı başında sağlı-sollu, gidiş-dönüş birer şerit, lastikli kara taşıtları için, üst katta 2x4, şimdi klasik bildiğimiz Fatih Sultan Mehmet ve boğaz köprülerindeki bant sayıları, hat sayıları üst katta muhafaza edilerek düşündüğünüzde, bir daha asla İstanbul’a dördüncü köprüyü gündeme getirmeyecek tek güzergâh olmasına rağmen, maalesef kuzey yönü seçilmiş ve bizim önümüze zorla kabul ettirmek için sunulmuş durumdadır.

Mevcut trafik problemlerinin çözümüne katkı sağlamayacak olan ve üzerinden bir raylı sistem geçirilmesi teklif bile edilemeyecek olan kuzey güzergâhı konusundaki ısrarın sebebi ne? Buradaki sihirli kalemlerden birisi zannederim 2B. Çatalca ile Gebze arasında, TEM’in kuzeyinde kalan henüz yapılaşmamış olan 2B arazilerinin tamamı el değiştirmiştir değerli milletvekilleri. Bunların yeni sahiplerinin ortaya çıkartılması elbette hem ilginç hem de çok eğlenceli olacaktır diye düşünüyoruz.

Mevcut yasa ve yönetmelikler çerçevesinde, İSKİ tarafından kontrol edilen ve yapılaşma yasağı bulunan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – …su havzalarındaki köylere ait tapulu araziler satış yoluyla el değiştirmiş durumdadır. Bu arazilerin kimler tarafından satıldıkları  titizlikle izlenmeli ve araştırılmalı diyoruz.

Hafif raylı sistemi Boğaz üzerinden birbirine, Anadolu-Avrupa yakasına bağlamayan bütün sistemler palyatiftir, daha farklı trafik problemi çözmekten daha farklı problemleri çözmeye yöneliktir diye iddia ediyorum. Bu duygularla yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akcan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Akif Hamzaçebi.

Buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bir süreden bu yana bir gelenek oluştu, artık gece yarısına doğru gelmişse Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulundaki görüşmeler, bir önerge de geliyor ise muhtemelen Ankara Büyükşehir Belediyesi patentli bir önerge görüşüyoruz demektir. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Geçenlerde, Kentsel Dönüşüm Yasası’nda gece yarısı bir önerge geldi buraya. Ankara Büyükşehir Belediyesinde hazırlandığı anlaşılan önerge, çok şükür ki uyarılarımız üzerine kabul görmedi. Sayın Meclis Başkanı, o oturumu yöneten Sayın Başkan Anayasa’ya aykırı olması nedeniyle o önergeyi işleme koymadı ve bir hukuksuzluk önlenmiş oldu.  Bu son derece önemli bir gelişmeydi.

Şimdi görüştüğümüz önerge, yine Ankara Büyükşehir Belediyesi patentli bir önerge. “Büyükşehir Belediyesi” yazmıyor tabii burada. Önergenin muhtevası şu: Büyük şehirlerin veya çeşitli kentlerin şehir içi ulaşım sistemleriyle yani metro ve raylı ulaşım sistemlerini Bakanlar Kurulu isterse Hükûmetin yapmasına karar verebilir. Buradan hareketle bunun üzerine inşa edilen bir model var. Bakanlar Kurulu eğer Hükûmet tarafından yapılmasına karar verirse bu, Ulaştırma Bakanlığı tarafından yapılacak, işletme aşamasında tekrar ilgili belediyeye veya onun bağlı kuruluşuna, ilgili kuruluşuna veya hissedarı olduğu kuruluşa devredilecek. Devirden sonra işte, bedelin belli bir bölümü, işletme hasılatının belli bir bölümü maliyet bedelinin karşılığına gelecek şekilde Hazine Müsteşarlığına devredilecek.

Şimdi, model bu. Bu bir ihtiyaçtan doğuyor olabilir. Ankara Büyükşehrin metrosunu yapalım, Ankara büyük bir kent, İstanbul’un da yapalım, diğer kentlerin de yapalım ama Sayın Başbakana, Sayın Bakana sormak gerekir: Siz diğer kentlere eşit mi davranıyorsunuz kendi belediyelerinize davrandığınız gibi? Gece yarısı buraya bu önergeyi getirerek Ankara Büyükşehir Belediyesine bir şey yapayım derken bugüne kadar sizin partinizden olmaması nedeniyle dışladığınız, projelerini gerçekleştirmediğiniz, programa almadığınız belediyeler için ne söyleyeceksiniz? Kayseri Büyükşehir Belediyesinin raylı sistemi var. Kayseri önemli bir kentimiz, sanayide yükselen bir kentimiz, hak ediyor raylı sistemi. Hiçbir şekilde itiraz etmem, tartışmam. Yine Karadeniz’de Samsun’un raylı sistemi var, tartışmam, Samsun önemli bir kent, olmalıdır, hiç tartışmıyorum, bugüne kadar yapılmamış olmasını eksik bulurum ama Mersin Büyükşehir Belediyesi defalarca Sayın Başbakana proje sunduğu hâlde bu projesi kabul görmemiştir, onun bir gece yarısı önergesiyle projesine sahip çıkılmamıştır. Böyle bir partizanlık anlayışıyla gelen bir önergedir bu, samimiyetinden şüphe ederim. Bunu yapalım, yapalım ama Ankara Büyükşehir Belediyesine de “Şu hazineye olan borçlarını ödedin mi? Ne zaman ödeyeceksin?” diye de soralım arkadaşlar. İktidar partisi milletvekili arkadaşlarıma özellikle öneriyorum. Ankara Büyükşehir Belediyesine hep veriyoruz, ama almıyoruz, yani verilen paraların karşılığını da Ankaralı hizmet olarak almıyor. En küçük yağmurda Ankara’da bütün geçitler su baskınına uğruyor, araç ve yolcu trafiği duruyor, en küçük bir yağmurda. Altyapı diye bir şey yok Ankara’da. Havaalanına yol yaptı Ankara Büyükşehir Belediyemiz, ama Ankara’da geçitler çalışmıyor.

Ankara Büyükşehir Belediyesi Hazineye olan borçlarını ödemiyor.

Bakın, Hazine Müsteşarlığının raporuna göre hazineye olan mahallî idare borçları -vadesi geçmiş borçları söylüyorum, yani Hazine açısından alacak tahakkuk etmiş, vadesi geçtiği hâlde tahsil edilememiş- toplam 7,3 milyar TL’lik bir alacağı var hazinenin tüm yerel yönetimlerden. Bunun sadece 4,2 milyar TL’si Ankara Büyükşehir Belediyesi, ASKİ, EGO gibi kuruluşlardan. Yani, hazinenin yerel yönetimlerden alacaklarının yüzde 57,5’i Ankara Büyükşehir Belediyesi ve bağlı kuruluşlarından. Şimdi, biz, şu düzenlemeyi yaparken, bu düzenlemede imzası bulunan arkadaşlara da sormayacak mıyız, Ankara Büyükşehir Belediyesi bu borçlarını ne zaman ödeyecek?

Enerji şirketlerinin hazineye olan borçlarının tahkimine ilişkin bir yasa tasarısını Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşüyoruz. Enerji şirketleri, maalesef, Hükûmetin enerji politikası ve Ankara Büyükşehir Belediyesine yönelik Hükûmet politikası nedeniyle zor durumda. Şimdi, tahkimden çözüm umuyoruz. Niye zor durumda? Bu zorlukta Ankara Büyükşehir Belediyesinin payı var, elektrik borçlarını ödememiş, EGO’ya olan gaz borcunu ödememiş. Gaz borcunu ödememiş, “Gazı bana verin, özelleştireyim, satayım, buradan aldığım parayla borcumu ödeyeyim.” demiş, onu yüzüne gözüne bulaştırmış, onu becerememiş. Bu kadar başarısız bir belediyeye şimdi bir önergeyle bir şey yapıyoruz. Evet, ihtiyaçsa bunu yapalım arkadaşlar, ama lütfen diğer belediyelere de yapalım, Ankara’ya da bu borçları soralım yalnız.

Bir önerim de şudur: Değerli arkadaşlar, bazı düzenlemeler son anda yapılabilir; bir ihtiyaçtır, gelebilir. Ama lütfen, değerli arkadaşlar, bu kadar önemli bir düzenleme yapıyor isek, iktidar partisi grup başkan vekillerimiz gelip nezaketen bir bilgi versinler. “Arkadaşlar, şöyle bir önerge var. Bir yarım saat ara verelim. Şu önergeleri birlikte bir değerlendirelim. Uygun görün veya görmeyin ama siz de bir değerlendirin.” Demokrasi bu değil midir? Katılımcı demokrasi bu değil midir? Ortak irade, ortak akıl bu değil midir? Yani bir büyükşehir belediye başkanının söylediğinin ucuna takılıp buraya önerge getirip tartıştırmadan bunu burada oylamak doğru mudur değerli arkadaşlar? Bir ihtiyaçsa, lütfen, zaman verin, yarım saat verilsin, tartışalım. Bu budur. Bakın, niye son anda getirdiniz de demiyorum size. Ama maalesef iktidar partisinin yasa anlayışı bu.

Şimdi, üçüncü köprüye değinmek istiyorum. Üçüncü köprü İstanbul’a planlandı. Bizzat Sayın Başbakan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ile İstanbul’u havadan gezdi, baktı. Esasen daha önce karar verilmiş olan bir şeyi sanki bizzat Başbakan incelemiş de çok doğru karar vermiş, verilmiş izlenimini yaratmak için açıkladılar. Nereye? İstanbul’un akciğeri olan kuzeydeki ormanların içine bir üçüncü köprü planlanıyor.

Sayın Başbakan İstanbul’a olan göç konusunda çözüm olarak şunu sunmuştu tüm Türkiye’ye, İstanbullulara: “İstanbul’a vizeyi düşünmek gerekir.” İstanbul’a vizeyi düşünmek, İstanbul konusunda, büyük kentlere göç konusunda projesi olmamak demektir. Yazık ki, büyükşehir belediye başkanlığından gelen, bugün Başbakanlık koltuğuna oturmuş olan, ülkeyi yönetmekte olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan İstanbul konusunda projesi olmayan bir kişidir. “İstanbul’a köprü burada yapılacaktır.” diyen Sayın Başbakan İstanbul’u, yani iyi niyetli açıdan alırsak, tanımıyor demektir.

İstanbul’daki iki köprüdeki araç trafiği içerisinde ağır vasıtanın payı yüzde 7’lerdedir. Üçüncü köprüye ağır vasıta trafiğinin kaydırılacağını söylüyor Sayın Başbakan. Yani yüzde 7’lik bir araç trafiği için İstanbul’a üçüncü köprüyü koyuyoruz. Her köprü yeni bir köprüyü tetikliyor. Bunu hepimiz biliyoruz artık, bu bir gerçek, bu bir doğru. E, ne yapacağız? Üçüncü köprüden sonra dördüncü köprüyü yapacağız, beşi yapacağız. İşte, New York’tan örnek verilebilir, Paris’te eski, Seine Nehri üzerindeki köprülerden örnek verilebilir. Ne Seine Nehri, ne New York’taki deniz İstanbul Boğazı değil değerli arkadaşlar. Çözüm var ama çözümü düşünebilecek kadrolar yönetimde değil. Sorun buradadır.

Bu maddede, Ankara Büyükşehir Belediyesi patentli bu maddede de bu çözümsüzlük ışığında birtakım düzenlemeler yapılıyor ama bunlar sağlıklı düzenlemeler değildir. Doğru olduğu kanaatinde değilim. Bu, ayrıca siyasi olarak Hükûmetin belediyeler arasında ayrım yapmasına imkân veren bir düzenlemedir. Gelin buraya açık açık yazalım: Nüfusu şu kadardan fazla belediyelerde raylı sistem yapılır. Samsun ve Kayseri’nin nüfusunu esas alalım, bu nüfusun üzerinde hangi belediye var ise raylı sistemi koyalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Sayın Bakana ve Genel Kurula bunu öneriyorum. Gelin, samimiysek burada, eğer siyasi açıdan bir ayrım yapılmayacağında samimiysek, Hükûmet samimiyse bunu yapalım, değilse bu samimiyet testinde Hükûmet sınıfta kalacaktır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Hamzaçebi.

Şahıslar adına söz yok.

Soru-cevap yok.

Yeni madde ihdasına ilişkin önergeyi oylarınıza…

RECEP TANER (Aydın) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısına bakacağım.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkan, dışarıda Aşk-ı Memnu’yu seyrediyorlar.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ne biliyorsunuz?

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Bakın, arkadaşlar gelecek, oy kullanacaklar, koşa koşa dışarı gidecekler. İyi niyetinizi suistimal ediyorlar Sayın Başkan.

BAŞKAN – Ne dediğinizi anlayamıyorum.

SELÇUK AYHAN (İzmir) – Yani, “Aşk-ı Memnu yüzünden girip çıkmaktan enerji harcıyorlar.” diyor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ne biliyorsunuz Aşk-ı Memnu seyrettiklerini?

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Oy kullanıp dışarı çıkıyorlar.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Final bölümü var, final!

BAŞKAN – Yapacak bir şeyimiz yok.

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

BAŞKAN – Yeni madde eklenmesine dair önerge kabul edilmiştir, karar yeter sayısı da vardır.

Sayın milletvekilleri, on beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 22.40

 

 

SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 23.04

BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 123’üncü Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

499 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Yeni madde ihdasına ilişkin aynı mahiyette üç önerge vardır.

Önergeleri okutup birlikte işleme alacağım ve Komisyona soracağım.

Buyurunuz, okuyunuz:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı "Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı'nın" 35 inci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                     Vahap Seçer                    Ferit Mevlüt Aslanoğlu                    Sacid Yıldız

                          Mersin                                    Malatya                                   İstanbul

                                           Yaşar Ağyüz                              Tansel Barış

                                             Gaziantep                                   Kırklareli

“Madde 39- Ulaştırma Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

Ek Madde 4- Bakanlıkta ve Karayolları Genel Müdürlüğünde 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa ve bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (B) bendine tabi merkez ve taşra teşkilatlarında çalışan personele, Bakanlık döner sermaye gelirlerinden, en yüksek Devlet Memuru aylığının (ek gösterge dahil) %200'ünü geçmemek üzere personelin hizmet sınıfı, kadro unvanı, görevin sorumluluğu ve güçlüğü ve çalışma şartları dikkate alınarak Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine Bakanlıkça tespit edilecek miktarlarda aylık ek ödeme yapılır. Yapılacak ek ödemelerde 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun aylıklara ilişkin hükümleri uygulanır ve bu ödemelerden damga vergisi hariç herhangi bir vergi veya diğer kesinti yapılmaz. Bu ödemeden yararlanan personele 27.06.1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek üçüncü maddesine göre ödeme yapılmaz "

Diğer önerge imza sahipleri:

              Mehmet Akif Paksoy                    Beytullah Asil                         Mehmet Şandır

                   Kahramanmaraş                            Eskişehir                                   Mersin

                                     Ahmet Duran Bulut                         Recep Taner

                                              Balıkesir                                      Aydın

Diğer önerge imza sahibi:

            Binali Yıldırım

          Ulaştırma Bakanı

BAŞKAN – Komisyon önergelere salt çoğunlukla katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Sivas) – Salt çoğunlukla katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Salt çoğunluk var.

Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmış olduğundan önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.

Gruplar adına söz talebi var mı?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Yok.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yok.

BAŞKAN – Şahıslar adına yok.

Soru-cevap yok.

Yeni madde ihdasına ilişkin önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Yeni madde ihdasına ilişkin bir önerge daha vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı Tasarının 35 inci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini ve diğer maddelerin teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                            Binali Yıldırım

                                                                                                          Ulaştırma Bakanı

Madde 40- Ulaştırma Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“Geçici Madde 7- Büyükşehir belediyelerinin bu Kanunun yürürlük tarihi itibarıyla yapımı devam etmekte olan şehir içi raylı ulaşım sistemleri ve metro projeleri, Bakanlıkça devralınabilir.

Devir alım ve yapımı tamamlanmış olanlarının devir işlemleri, bu Kanunun 9 uncu maddesinin (a) bendinde belirtilen koşullar dikkate alınmak suretiyle ve (e) bendinde belirtilen hükümler çerçevesinde düzenlenecek protokoller ile gerçekleştirilir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Sivas) – Salt çoğunlukla katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – 21 üye var.

Komisyon önergeye salt çoğunlukla katıldığı için, yeni bir madde olarak görüşmelere açıyorum.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Seçer konuşacak.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Seçer, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısına yeni bir madde ihdasıyla ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, yeni eklenecek madde… Büyükşehir belediyelerince gerçekleştirilen projelerde, daha doğrusu gerçekleştirme amacıyla yapılan raylı ulaşım sistemleri ve metro sistemlerinin yarım kalmış inşaatlarıyla ilgili ya da yapımı sürdürülemeyen bu tip projelerin Bakanlığa devredilmesiyle ilgili bir madde ihdas ediyoruz. Tabii bu kadar, özellikle yatırım maliyeti yüksek bu tip projelerin, kanun hâline getirilerek Bakanlığa devrini gecenin bu saatinde önergeyle yapmanın doğru olmadığını düşünüyoruz. Eğer Hükûmetin bu tip niyetleri varsa, bunları daha önce gündeme getirirler, mevcut tasarının içerisine koyarlar, komisyonlarda bunlar enine boyuna tartışılır, görüşülür ve daha sonra Genel Kurula iner. Bunun da daha doğru olacağını düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, tabii, Sayın Grup Başkan Vekilimiz Hamzaçebi’nin de söylediği gibi, bu ihdas edilen madde âdeta adrese teslim bir madde, Ankara Büyükşehir Belediyesiyle direkt ilintili, ilgili. Bunlar, bugüne kadar realize etmeye çalıştıkları ama ellerine, yüzlerine bulaştırdıkları yarım kalan projelerin bir an önce bitirilip hayata geçirilmesi adına yapılan düzenlemeler. Belki temelde doğru düzenlemeler ama bugüne kadar Hükûmetin aklı neredeydi? Ankara Belediyesi onlarca kavşak yaptı, bunlara milyonlarca dolar para harcadı. Bu yatırımlar toprağa gömüldü, belki boş yere gömüldü. Eğer bu projelerin realize edilmesi konusunda endişeler varsa sekiz yıldır iktidarda olan AKP’nin bu tip önlemleri ya da bu tip yeni uygulamaları hayata geçirmeyi daha önce düşünmesi gerekirdi diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz yılda, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin Hollanda’dan aldığı metrobüsler basında çok gündeme geldi, çok tartışıldı. O metrobüslere de milyonlarca dolar para verildi. Tabii, bu alınan metrobüslerin İstanbul’un o topoğrafik yapısına uygun olup olmadığı iyi incelenmeden satın alındığı da ortaya çıktı. Şu anda onlar garajlarda belki çürümeyi bekliyor. Onlara da milyonlarca dolar para harcadı Büyükşehir Belediyesi. O metrobüslerin alımına harcanan milyon dolarlar belki İstanbul’da devam eden bu tip metro projelerinin, raylı ulaşım sistemlerinin yatırımlarına harcanabilirdi.

Türkiye’deki otobüs üretimini Avrupa Birliğine üye ülkelerle mukayese ettiğiniz zaman ya da Avrupa Birliğinde üretilen otobüs miktarıyla Türkiye’de üretilenleri mukayese ettiğiniz zaman Avrupa Birliğinde üretilen otobüslerin yaklaşık yüzde 40’ı Türkiye’de üretiliyor ama ne hikmetse, İstanbul Büyükşehir, bu otobüs alımlarını Hollanda’dan yaptı, Hollandalı bir firmadan yaptı, bunu da anlamak mümkün değil! Bu da, işte, AKP’nin anlaşılmaz icraatlarından bir tanesi olarak tarih sayfalarında yerini aldı.

Sadece, Ankara’nın, yarım kalan raylı ulaşım sistemi projeleri ya da metro inşaatlarıyla ilgili problemleri yok, Gaziantep’te de aynı problemler devam ediyor. Üstünkörü yapılmış projeler, belki gerçekleştirilmesi güç projeler. İşte, orada da inşaat devam ediyor, metro inşaatı devam ediyor. Gaziantep Büyükşehir Belediyesi, 3’üncü kez borçlanma yetkisi istiyor. Milyon dolarlar yine sokaklara atılıyor. Belki de geri dönüşümü olmayan yatırımlar olarak orada bekliyor. Biz şu anda bu belediyeleri kurtarma operasyonunu gece yarısı yapmaya çalışıyoruz. Adana’da da durum öyle. Yılan hikâyesine dönen bir metro inşaatı, on beş yıldır devam eden. Para bulunur, borç bulunur, inşaat başlar, bir müddet devam eder, tekrar durur, yıllarca orada inşaat yarım vaziyette bekler, tekrar bir para bulunur, tekrar inşaat başlar. Geçtiğimiz belediye başkanı, döneminde, -o zaman sizin partinizin mensubuydu- seçimlere yakın sizin partinizden de ayrıldı. Ulaşım hizmeti başladı ama kısa bir süre sonra bir baktık ki Adana’da yine metro ulaşım sistemi felce uğramış ve şu anda atıl vaziyette bekliyor. Tabii, Türkiye'nin bu kadar bol parası yok değerli arkadaşlarım. Her kuruşu Türkiye'nin dikkatli harcaması gerekiyor.

Raylı sistemler… Tabii ki bütün illere bu Hükûmet döneminde yapılan projelere yaklaşım adalet mi oldu? Yani iktidar mensubu belediyelere yapılan Hükûmetin yaklaşımı ile iktidar mensubu olmayan belediyeler arasında fark oldu mu? Evet, oldu. Mersin Belediyesi bu konuyla ilgili dört yıldır uğraşıyor. Raylı sistem konusunda projeler geliştirdi. Devlet Planlama Teşkilatıyla iş birliğine girdi. Sayın Başbakandan Sayın Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı özel randevu aldı, rica etti. Tabii, burada bir kriter getirilmiş eğer nüfusunuz 1 milyon ve üzerindeyse bu konuda Hükûmetin yardımcı olabileceği konusunda ama 1 milyonun altındaysa bu projelere sıcak bakılmadığı konusunda. Diğer kentlere bakıyorsunuz, Samsun’a bakıyorsunuz, Kayseri’ye bakıyorsunuz, Eskişehir’e bakıyorsunuz, Mersin’le mukayese ettiğiniz zaman, nüfusu Mersin kadar bile değil ama Samsun Belediyesi, Kayseri Belediyesi ne hikmetse Hükûmetten bu konuda destek alıyor, bunu anlamak mümkün değil.

Geçtiğimiz belediye seçimlerinde tabii biz bunu halka anlattık “Böyle projelerimiz var.” dedik ama bu projeler büyük yatırım gerektiren projeler, dolayısıyla belediye kendi bütçesinden bunu karşılayamıyor, borçlanması gerekiyor ama tabii ki borçlanma ya da kredi edinme kolay değil, Hazine Müsteşarlığının bu konuda kefil olması gerekiyor, o da bu olaya sıcak bakmıyor. Ne yapmamız gerekiyor? O zaman, Mersinlilere rica ettik, bir an önce Mersin’in nüfusunu 1 milyona getirelim, çocuk yapma kampanyası başlatalım! Başka çaremiz kalmadı.

Buradan dikkat çekmek istiyorum. Mersin önemli bir kent. Mersin, Gaziantep, Adana, Diyarbakır, bu kentlere Hükûmetin pozitif ayrımcılık uygulaması gerekiyor. Bu kentler Türkiye'nin önemli yükünü alıyor. Bütün iç göçleri, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan gelen iç göçleri bu kentlerimiz absorbe ediyor değerli arkadaşlarım. Bunların bir ekonomik boyutu var, bunların sosyal boyutu var, bunların asayiş boyutu var. Bu kentler bütün bu sorunlarla tek başına ilgileniyor. Dolayısıyla Hükûmetin her anlamda bu kentlere pozitif ayrımcılık uygulaması gerektiğini düşünüyorum ve Sayın Bakandan da özellikle burada kendisinden istiyorum, rica ediyorum, Mersin’le ilgili hafif raylı ulaşım sistemi projesinin hayata geçirilmesiyle ilgili yardımlarını buradan talep ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, konu Mersin’den açılmışken Mersin’in en önemli konularından bir tanesi de uluslararası havaalanı projesi. Bu konuda on yıldır, on beş yıldır süren çalışmalar var; on yıldan da eski, on beş yıldır süren çalışmalar var. Nihayetinde, uluslararası düzeyde hizmet verebilecek, yolcu kapasitesiyle, uçak inişleri anlamında yüksek kapasiteye sahip, büyük kargo uçaklarının inebileceği, büyük kapasitelere sahip bir havaalanı yapılması için belli yerler tespit edildi. Bunun neticesinde, tespit edilen üç dört tane yerden sonunda aday olarak iki yer kaldı. Bunlardan bir tanesi Tarsus-Mersin arasında “Baharlı mevkisi” dediğimiz bir yer, daha çok hazine arazilerinin ve bataklık arazilerin olduğu bir yer. Burada etüt çalışmaları yapıldı ve zemin etüdünün havaalanı yapmaya müsait olmadığı raporu çıktı ve geriye tek bir yer kaldı, şu anda karar kılınan bölge Kargılı bölgesi. Burada 800 hektarda, yani 8 bin dekar alanda bu havaalanı yapılacak ama buranın farklı özellikleri var. Bu alan birinci sınıf tarım arazilerinin olduğu alan, üzerinde meyve tesislerinin olduğu alan, yani birim değerin yüksek olduğu… Dolayısıyla yaklaşık olarak 500 hektarı da özel mülkiyet olan bu alanda kamulaştırma çalışmaları yapmak gerekiyor. Kamulaştırma çalışmaları yapacaksınız, ödediğiniz parayla da kalmayacaksınız yarın mal sahipleri, mülk sahipleri “Bu ödediğiniz miktar düşük.” diyecek, size karşı davalar açacak ve belki de sizin hesap ettiğiniz miktarların kat kat üzerinde buralara para ödemek zorunda kalacaksınız ve birinci sınıf tarım arazilerini de heba etmiş olacaksınız. Bakıyorsunuz, gelişmiş ülkeler denizleri doldurarak havaalanı yapıyor, denizlerin üzerine artık pistler yapıyor…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

VAHAP SEÇER (Devamla) …ama biz, hâlâ tespit ettiğimiz yerlerde, bu araziler bataklıktır, zemin etüdü açısından bize uygun değildir, teknik olarak uygun değildir. Dolayısıyla biz bunu bırakalım, işin kolayına kaçalım ve birinci sınıf tarım arazileri üzerinde bu tesisleri yapalım, havaalanını yapalım ve bunlara da milyonlarca dolar para ödeyelim ve bunu da gözümüz görmesin. Buna vicdanım el vermiyor.

Türkiye’de tarım önemli, tarım toprağı önemli. Dolayısıyla, bu tip yapılaşmalara bu tarım topraklarının heba edilmesinin doğru olmadığını düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Seçer.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Günal. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz efendim.

MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu beş mi oldu, altı mı oldu, eklediğimiz maddeleri şaşırdım! Şu anda, başka bir ek madde görüşüyoruz. Az önce söylediğim zaman bana sitem eden arkadaşlarım olmuştu. Bu kanun, belediyelerle ilgili. Şu anda size okuyorum, geçici madde 7’de “…devralınabilir.” dedikten sonra şöyle diyor: “Devir alım ve yapımı tamamlanmış olanların devir işlemleri bu Kanunun 9’uncu maddesinin (a) bendinde…” Hangi kanun? Ulaştırma Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun. Ben şimdi baktım, (a) bendinde “demir yolları, hava alanları” diye bir şey var, hiçbir şekilde, belediyeyle, metroyla ilgili bir şey yok.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Onu önergeyle kabul ettiler ya.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Hayır işte, şimdi bize…

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Bir öncekinde kabul edildi.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – (e) bendinde hangi şartlar var? “Hükümler çerçevesinde düzenlenecek protokollerle.”

Şimdi, bu gelen madde, gecenin bu yarısında, bu saatte getirilen bir şey, bir belediyenin yapamadığı hafif raylı sistemi, metroyu, yarım bıraktığı, senelerce akim bıraktığı bir sistemi Ulaştırma Bakanlığının devralması için getirilmiş. Eğer bu şartsa, böyle bir şey varsa, bunu, gecenin bu saatinde, Karayolları Teşkilat Kanunu’nun içerisinde… Bu, Ulaştırma Bakanlığının teşkilat kanunu mu, yoksa Belediyeler Kanunu mu, yoksa İçişleri Bakanlığı Kanunu mu? Bu, Karayolları Teşkilat Kanunu.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Evet, teşkilat kanunu.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Karayollarına mı devrediyoruz yoksa Ulaştırma Bakanlığına mı devrediyoruz? Söylemeye çalıştığım…

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Ulaştırma Bakanlığına.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Peki “Ulaştırma Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun” yazıyor mu?

Değerli arkadaşlar, kanunun başlığı “Karayolları Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun” diyor. Artı, Karayollarını özel bütçeli bir kuruluş yapıyoruz. Şimdi, böyle bir ortamda, bir büyükşehir belediyesinin yarım kalan projesini, senelerdir akim kalan projesini getirip koyuyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, bu nasıl bir devlet anlayışıdır, ben bürokrat olarak anlayamıyorum! Bakın, 9 milyarı geçmiş. Hazinenin vadesi geçmiş alacağı var kamu kurumlarından. 4,2 milyar TL’lik kısmı Ankara Büyükşehir Belediyesine, ASKİ’ye ve EGO’ya ait; 2,5 milyardan fazlası sadece Ankara Büyükşehir Belediyesine ait.

Şimdi, Sayıştay var, İçişleri Bakanlığı var, Başbakanlıkta her türlü denetleme var, Devlet Denetleme Kurumu var, Başbakanlık Teftiş Kurulu var. Nereye gidiyor bu paralar? Nasıl denetlemiyorsunuz? Hazine, alacağını her yerden alıyor.

Bakınız, değerli arkadaşlarım, geçmiş dönemden kalmış… Bir örnek vereyim size: Arkadaşlarımız telefon ettiler, “Belediyenin arazözleri çalışmıyor.” “Ne oldu?”, “Haciz geldi.” Kim koydu?”, “Sosyal Güvenlik Kurumu.” İsmini de verebilirim. Elmalı Belediyesine, resmen, belediyenin bir önceki dönemden, AKP’li belediye başkanından kalan borçları nedeniyle, göreve gelir gelmez, “Efendim, ödemediniz.” diye… Dört yıl neredeydiniz? Neredeydiniz?

Şimdi, onu anlatmaya çalışıyorum, orada…

MEHMET DANİŞ (Çanakkale) – AK Partili belediyelere de haciz geliyor. 

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Onu yadırgamıyorum, borcu varsa herkes ödeyecek. Geliri varsa o kadar alıyorsunuz ama orada bir küçük belediyenin, ilçe belediyesinin Sosyal Güvenlik Kurumu borcunu haciz yoluyla tahsil ediyorsunuz.

Peki, Ankara Büyükşehir Belediyesinin bir dokunulmazlığı mı var, bir ayrıcalığı mı var? 4,2 milyar -bakın, rakamlarda bir yanlışımız varsa- EGO, ASKİ ve Ankara Büyükşehir Belediyesinin -2,5’u Belediyenin- vadesi geçmiş, hazineye borcu var. Onların çoğu da bu projelerden. Nereye gitti peki bu paralar, bunun hesabı yok.

Değerli arkadaşlarım, birçok belediye, işlemlerini bitirdikten sonra, yatırımlarını yaptıktan sonra kasasında parayla devrediyor. Bakın, Mersin Toroslar Belediyesine üç tane belde belediyesi katıldı. Bunların birisi MHP’li, ikisi AKP’li. MHP’li belediye kasasında 200 bin TL nakit parayla devretti.

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – İş yapmamış.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – İşini de yapıyor, hiç borcu yok.

Diğerlerine bakıyorsunuz, AKP’li belediyelerin her biri 4 milyon TL’den toplam 8 milyon -eski parayla 8 trilyon- borcu var.

Borç yapılabilir ama biz bütün kamuda -arkadaşlarımız sağ olsunlar, Ulaştırma Bakanlığının amacına da “Ulaştırma Ana Planı” diye eklediler- “Performans raporlarına, programlara, planlara uygun olacak.” diye yazıyoruz. “Performans” ne demek? Aldığınız parayı doğru yerde kullanmak demek. “Sayıştay denetim yapar.” diyor. Sayıştayın belediyeleri denetleme yetkisi var şu anda ama herhangi bir rapor büyükşehir belediyesiyle ilgili ben şu ana kadar göremedim.

Değerli arkadaşlarım, işte bu çifte standart maalesef burada daha önce yapılan hatalar, yönetim hataları -en kötü ihtimalle söyleyebileceğim şey budur- burada aklanıyor. Belediyenin beceremediği şeyi Ulaştırma Bakanlığı devralacak. Peki “protokolle yapılır.” diyor. Ben soruyorum Sayın Bakana, borçlarıyla alacaklarıyla beraber mi devralacaksınız? Ne kadar borcu vardır? Bize bunun faturası nedir? Bunlarla ilgili bir açıklama var mı? Yok. İşte komisyonda yapmadığınız zaman buraya getirirsiniz. Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu komisyon hâline gelmiştir! Beş tane, altı tane ek maddeyi buraya eklemek, burada görüşmek demek sizi ihtisas komisyonu hâline getirmek demek. Dolayısıyla, burada biz ne tartıştığımızı bilmiyoruz. Bunun mali boyutunu bilmiyoruz. Bunun faturasını bilmiyoruz. Yarın bu devralındığı zaman Ulaştırma Bakanlığına yükü ne olacak? Bilmiyoruz. Bilen var mı? Yok. Bu saatte bilme şansımız var mı? Yok. Bilenler de zaten söylemeyecekler. Söylemeye çalıştığım şey budur, böyle bir kanun yapma süreci olamaz. Bununla alakası yoktur. Anayasa Mahkemesine gittiği zaman şekil şartından doğrudan döner. “Karayolları Teşkilat Kanunu” bunun adı. Bunun adı ne Demiryolları Kanunu -onunla ilgili maddeniz var- ne Orman Kanunu ne Maden Kanun ne de bazı kanunlar diye yapılan bir torba kanun. İçine beş tane, altı tane -maşallah- biz bire, ikiye karşıyken bunlar geldi.

Değerli arkadaşlar, dolayısıyla bu çifte standardı önlememiz lazım. Benim üzüldüğüm en son bir nokta daha var burada. Sayın Bakanım iki gündür, üç gündür uğraşıyor. Böyle bir şey de Sayın Binali Yıldırım’ın imzasıyla, Sayın Bakanımızın imzasıyla geldi. Yani bilemiyorum, onun da bu şartlarda bu vebal altında bırakıldığını düşünüyorum.

Ben gerçekten faturayı biliyorsanız sizden istiyorum. Neyiyle devralacaksınız? Ne kadar borcu var merak ediyorum Sayın Bakan?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Söyleyeyim…

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Altına imzayı atmışsınız ama imza ne kadarlık bir imzadır. Yani bu saatte buraya sıkıştırmanın, alelacele buraya sokmanın acelesi neydi hâlâ anlayabilmiş değilim. Dolayısıyla hâlâ bana anlatan olursa yine özür dilemeye hazırım. Bu saatten sonra daha fazla bir şey söylemiyorum. Daha düzgün bir şekilde, kurallara uygun, İç Tüzük’e uygun, Anayasa’ya uygun bir yasama sürecine sizi davet ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Günal.

Şahısları adına Malatya Milletvekili Mevlüt Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Aslanoğlu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Elâzığ’daki hain saldırıyı kınıyorum, Yüce Allah bu insanları yok etsin ve tüm Elâzığ halkına başsağlığı dileklerimi iletiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu Hükûmetin hep şeyinde büyükşehir belediyesi… Sayın Bakan…

Aynen okuyorum arkadaşlar, önergeyi okuyorum: “Büyükşehir belediyelerinin işbu kanun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla yapımı devam etmekte olan şehir içi raylı ulaşım sistemleri ve metro projeleri, Bakanlıkça devralınır.”

Sayın Bakan, niye küçük şehir belediyelerini koymuyorsun? Hiçbir küçük şehir belediyesi yarın metro, raylı sistem yaptığı zaman aynı Ankara Büyükşehrin kaldığı gibi -kurtardığınız- bir durumla karşı karşıya gelirse küçük diğer büyükşehir belediyeleri dışındaki bu illerdeki belediyelere yardım etmeyecek misiniz? Neden buraya kendinizi bağlıyorsunuz? Niye buraya “Türkiye’deki belediyeler” demiyorsunuz? Yarın herhangi bir il belediyemizin yine aynı koşulda raylı sistemi yarım kaldığı zaman, “Hayır, sen küçük şehirsen sen yoksun ama onlar büyükşehir, var…”

Değerli arkadaşlarım, yapar kardeşim, her belediye raylı sistem yapıyor…

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Yapmasına engel yok.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Engel yok ama o zor durumda kalırsa ona dokunmayacaksınız Sayın Bakan, sen bat diyeceksin, Ankara Büyükşehri kurtaracaksınız. O zaman buraya koyun, “Yapmasına engel yok.” demeyin. Yarın herhangi bir şekilde o belediyelerin de… Lütfen, şuraya illa “büyükşehir” demeyin, “belediyelerin” deyin. Yarın aynı koşullarda karşı karşıya gelirse o belediyenin aynı koşullarda raylı sistemini yapmak zorundasınız Sayın Bakan.

Onun için bu “büyükşehir” ifadesini değiştirin. Sizde bir büyükşehir hobisi var, büyükşehirlere karşı bir hobi var, hobi. Peki, diğer belediyelerin trafik sorunu yok mu arkadaşlar? Diğer belediyelerin trafik sorunu yok mu? Trafik sorunu olan belediye yok mu arkadaşlar? Onların trafik sorununa çözüm bulmak bizim görevimiz değil mi? Ama, maalesef, hep bir büyükşehir kompleksi var. Paranın 5 katını verirsiniz, özel idarenin gelirlerinin 5 katını verirsiniz, gene de büyükşehri doyuramıyorsunuz, gene de doyuramıyorsunuz.

Sayın Bakan, öbür şehirlerin, diğer şehirlerin hakkını yiyorsunuz. Hak yemek bize yakışmaz. Onların hakkını korumak hepimizin görevidir ama lütfen burada bu “büyükşehir” kavramını değiştirin. “Belediye” kavramını korursak arkadaşlar, yarın herhangi bir belediyemizde, Urfa olur, Van olur, Kars olur, Balıkesir olur, Denizli olur, Malatya olur, yine aynı şekilde, raylı sistemde herhangi bir sorun olursa, mademki bu kanunu bunun için çıkarıyorsunuz, sizin elinizi kolaylaştırmak istiyoruz. Daha bizden ne istiyorsunuz?

Teşekkür ederim arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aslanoğlu.

Şahsı adına Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Ağyüz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 499 sıra sayılı Yasa Tasarısı’na geçici madde ilavesi hakkında CHP Grubu adına kişisel söz aldım. Teşekkür ederim, hepinize saygılar sunarım.

Değerli arkadaşlar, gecenin bu saatinde Karayolları Yasası’nı görüşüyoruz, Ulaştırma Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’a ilave yapıyoruz.

Bakın, 2001 yılında hazırlanmış olan ve 2003 yılı nisan ve mayıs aylarında revize edilerek 24 Temmuz 2003 tarih ve 25108 sayılı mükerrer Resmî Gazete’de yayımlanmış olan Türkiye Ulusal Programı var ve iktidarda AKP var. Diyor ki: “İmar planlarıyla paralel ulaşım ana planlarının hazırlanması için mevcut idari, hukuki ve teknik altyapının yeniden ele alınarak yeni bir planlamaya, yapılanmaya gidilmesi…” Kaç yıl geçmiş? Yedi yıl. Yedi yıldır iktidar nerede? İktidarın bunların gerekçesini yerine getirmek için herhangi bir çalışması yok. Ne zamana kadar yok? Ne zaman ki 2009 yerel seçiminde İstanbul için, Ankara için, Gaziantep için bunlar sorun olarak seçimde vatandaş olarak sizin önünüze geldi, o zaman Hükûmet bu konuda tedbir alma arayışlarına girmeye başladı. Hatırlarsınız, bundan önce erişimli kontrollü yasa dar kapsamlıydı, onda bile gazetelerde de vardı, diyordu ki: “Metro belasından Hükûmet Ankara’yı kurtaracak.” Sayın Bakanın açıklaması var: “Yok efendim, biz bu yükü alamayız üzerimize.” Peki, bu yükü şimdi nasıl oluyor da alıyoruz? Kaynak nerede? Bu bütçeye yük getirmeyecek mi? Altı yedi yıldır bekleyen metronun… Siz bu yükümlülüğü üzerinize alıyorsunuz, bunun maliyetini düşündünüz mü? Eskimiş projeleri göz önüne getirdiniz mi? Bugün, o günden bugüne kadar Ankara’da 7-8 tane kavşak yapıldı, Gaziantep’te 5 tane kavşak yapıldı, milyonlarca dolarlar sokağa atıldı ve trafiği çözmedi. O zaman Ulaştırma Bakanlığı neredeydi? “Kent içi ulaşım yasası” diye bir yasayı çıkarmayı neden düşünmediniz?

Bunları yapmayacaksınız, bugün geleceksiniz, özellikle Ankara’yı Melih Gökçek’ten, metro belasından kurtarmak için bu yasa teklifinin ilavesini önereceksiniz. Bu yanlıştır, yasa tekniğine aykırıdır. Şurada el kaldıran çoğunluk Komisyon üyelerinin bile, bu öneriyi okumasak biz haberleri yok, neye el kaldırdıklarını bile bilmiyorlar.

Şimdi, böyle bir durumda, gecenin bu saatinde siz bu konuyu çözmeye çalışıyorsunuz. Kaynak gösteremiyorsunuz, bütçe gösteremiyorsunuz, projelerinin ne olduğunu bilmiyorsunuz. Karanlığa kurşun sıkıyorsunuz ama Ankara’yı kurtarmaya çalışıyorsunuz değerli arkadaşlarım. Bu çok yanlıştır.

Bakın, Gaziantep’te özenti olarak, ana ulaşım master planına aykırı bir hafif raylı sistem başladı, tüm ulaşımı altüst etti. Yaklaşık geçen yılda biten seçimden beri bir yıldır Gaziantep hallaç pamuğu gibi atılıyor ve kavşak da yapılmaya çalışılıyor. Sorunu çözmeyecek olan kavşak yapılır iken müdahale etme yetkiniz var ise bunu kullanmayacaksınız… Hafif raylı sistemde üçüncü kez borç almaya çalışıyor Büyükşehir Belediyesi, borçlanmaya çalışıyor; yazıktır, günahtır yani!

Siz bu belediyeleri kurtarmak için bugüne kadar sayısız yasa geçirdiniz. Kentsel dönüşümde de kurtardınız, şimdi de kurtarıyorsunuz. Plan ve Bütçede bir yasa var borçların mahsuplaşmasıyla ilgili, onda da kurtaracaksınız. Nedeni ne acaba? Merkezî iktidardan umudunuzu kestiniz, gidicisiniz, 2014’e kadar kalacak olan AKP belediyelerini rantlarla donatalım, bari yerelde iktidarımızı sürdürelim amacınız mı var? AKP ampulünün pırpırladığının farkındasınız da yasal tedbirleri almaya mı çalışıyorsunuz? Gerekçeler bunlar ama hazineyi boşaltarak, belediyenin emrine vererek gitmeye sizin hakkınız yok.

Hani sizin bir sloganınız var: “Tüyü bitmemiş yetimin hakkını yedirmeyiz.” diyorsunuz. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını Ankara Belediyesinin padişahı Melih Gökçek’e niye yediriyorsunuz? Niye hesap sormuyorsunuz? (CHP sıralarından alkışlar) Kavşakların hesabını niye sormuyorsunuz? Her gün Meclise gelip giderken Cinnah Caddesi’nden, Akay Kavşağı’ndan, sayısız kavşaktan geçiyorsunuz, hiçbir sorunu çözmüş mü? Yok. Festivallerle uğraş, kendi reklamını yap, bilmem oyuncak dağıt, paraları sokağı at, metro kalsın, ondan sonra “Ey Hükûmet, beni kurtar.” Ne güzel belediye başkanlığı ya!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Bu insana söylenecek laf vardır: “Beceremiyorsan bırakıp gidersin.”

AKP ampulü pırpırlamaya başladı, onun için hazineyi boşaltmaya çalışmayın, hesabı ağır olur. Bu madde çok yanlıştır, yol yakınken geri çekin.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ağyüz.

Yeni madde eklenmesine ilişkin önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

36’ncı madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 36. maddesinin (b) beninde yer alan “ve diğer tesisleri” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                    Mehmet Günal                           Hasan Çalış                             Behiç Çelik

                         Antalya                                   Karaman                                   Mersin

                      Oktay Vural                              Şenol Bal                            Necati Özensoy

                           İzmir                                        İzmir                                       Bursa

                                      Abdülkadir Akcan                          Recep Taner

                                         Afyonkarahisar                                 Aydın

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 499 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 36. maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                     Şevket Köse                        Ali İhsan Köktürk               Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                       Adıyaman                               Zonguldak                                 Malatya

                     Hulusi Güvel                           Ahmet Ersin                            Enis Tütüncü

                          Adana                                       İzmir                                     Tekirdağ

                                          Bilgin Paçarız                           Hüseyin Ünsal

                                                Edirne                                       Amasya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisinin önergesi üzerinde Sayın Paçarız.

Buyurunuz Sayın Paçarız. (CHP sıralarından alkışlar)

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilgili yasa tasarısının 36’ncı maddesi hakkında önerge vermiş bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, konuşmamı tamamen değiştiriyorum. Gecenin saat on ikisi. Sabah saat 10.00’da komisyon toplantılarına katılıyoruz, saat 11.00’de Genel Kurul toplanıyor, gecenin saat on ikisi, yani on üç saat mesai yapmışız. Üç aydan beri de aynı hızlı çalışma temposuyla kimi geceler on altı saat, kimi geceler on dört saat çalışıyoruz.

Nedir bizim derdimiz? Yangından mal mı kaçırıyoruz yoksa gecenin bu saatlerinde seçmenlerimizin sizin yangından mal kaçırdığınız yasaları ve kanun tekliflerini öğrenmemesini ve duymamasını mı istiyorsunuz? Zaten üç yıldan beri bir mağdur edebiyatı oynadınız, hâlâ da oynuyorsunuz, şimdi de rant edebiyatı oynuyorsunuz. Önce yandaş medya yarattınız, sonra yandaş müteahhit, arkasından yandaş rektör, yandaş hâkim, yandaş savcı. Sıra yandaş Anayasa Mahkemesine geldi, sıra yandaş Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna geldi. Ama yağma yok, çok şükür ki Anayasa Mahkemesi var. Umuyorum ayın 5’inde Anayasa Mahkemesi bir karar verecek şu şekilde veya bu şekilde ve sanıyorum sizler de iktidardan kaçmak için ekim ayında bir erken seçim yapmayı düşünüyorsunuz. O yüzden de gecenin bu saatinde yangından mal kaçırır gibi kanun tekliflerini getiriyorsunuz, çoğundan da milletvekillerinin haberi yok; tabii, grup başkan vekillerinin vardır, Sayın Bakanımızın vardır.

Değerli arkadaşlar, Karayolları tasarısıyla neyi gündeme getiriyoruz? Öncelikle özelleştirme, her zamanki yaptığımız şey; ondan sonra kendi borçlu belediyelerinizi kurtarma istiyorsunuz. Ankara Belediyesinin 4,2 milyar borcu var. Edirne Belediyemizin 30 milyon lira borcu vardı ve haciz memurlarını gönderdiniz, vergi dairesi başkanını gönderdiniz, Edirne Belediyesinin her türlü alacaklarına 30 milyon için haciz tedbir kararı aldırdınız, elektriklerini kestiniz 30 milyon TL için. Acaba sayın milletvekilleri, şu an Ankara Büyükşehir Belediyesi Cumhuriyet Halk Partili olsaydı veya İstanbul Büyükşehir Belediyesi Cumhuriyet Halk Partili olmuş olsaydı bu aynı yasa tasarılarını, yine bu aynı belediyelerin borçlarını Sayın Bakanım bir çırpıda siler miydiniz? (AK PARTİ sıralarından “Olamaz!” sesleri)

HALİL MAZICIOĞLU (Gaziantep) – Bu hayal, güzel bir hayal!

BİLGİN PAÇARIZ (Devamla) – Arkadaşlar, hayal değil, az zaman kaldı, en fazla bir senelik ömrünüz kaldı. Bir sene sonra göreceğiz. Zaten, bir senelik ömrünüz kaldığı için de bu yasa tekliflerini gece yarısı saat on ikilerde, birlerde getiriyorsunuz.

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Bir sene sonra milletten şamarı yiyeceksiniz.

BİLGİN PAÇARIZ (Devamla) – Arkadaşlar, normal bir işçi günde kaç saat çalışıyor? Normal bir devlet memuru günde kaç saat çalışıyor?

AHMET YENİ (Samsun) – Memur değiliz.

BİLGİN PAÇARIZ (Devamla) – O zaman gelin arkadaşlar, yaz tatilini yapmayalım. (AK PARTİ sıralarından “Yapmayalım” sesleri) Yapmayalım yaz tatili. Başbakandan izin alın, yaz tatili yapmayalım, daha iki buçuk ay çalışalım.

AHMET YENİ (Samsun) – Çalışacağız, çalışacağız.

BİLGİN PAÇARIZ (Devamla) – Ama bu yasa tasarılarını, bu kanun tekliflerini geçirirken en azından siz milletvekillerinin bilgisi olsun, en azından siz milletvekillerinin haberi olsun.

Gelelim Edirne’mize: Doksan iki yıl başkentlik yapmış bir şehir, Osmanlı kültür şehri ve Türkiye’mizin de en batı ucu. Savaşlar, Osman-Rus savaşları, Balkan savaşları, Birinci Dünya Savaşı, İkinci Dünya Savaşı… Edirne’miz mahrum kalmış. Edirne’miz devlet desteklerinden hak ettiği payı almamış, alamamış.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

BİLGİN PAÇARIZ (Devamla) – Ve ilgili Karayollarına geliyorum.

Bakın, 1990’lı yıllarda yapıldı otoyol ve otoyol yapıldıktan sonra, Sayın Bakanım, E-5 dediğiniz Edirne’den İstanbul’a kadar olan o daracık yol yirmi yıldan beri, maalesef, bakımdan geçirilmedi, yirmi yıldan beri. Şimdi, duble yoldan bahsediyorsunuz.

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Kapıkule’ye gel. Kapıkule ne zaman yapıldı?

BİLGİN PAÇARIZ (Devamla) – Otoyoldan bahsettim Sayın Milletvekilim. Otoyoldan bahsettim, E-5’ten bahsediyorum. E-5 farklı bir güzergâh.

Nihayet, geçtiğimiz yıl Hafsa-Uzunköprü ve Uzunköprü-Keşan üzerindeki bölünmüş yol çalışmalarına başladınız. Bir buçuk yıl gibi bir zamanda bölünmüş yolun -parça parça müteahhitlere verdiğiniz için- 25 kilometrelik bölümü yapıldı. Soğuk asfalt atıldı, daha bir sene geçmedi, bir kış geçmedi, o attığınız asfalt patır patır döküldü.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

BİLGİN PAÇARIZ (Devamla) – O asfaltımız patır patır döküldü. Şimdi, tekrar yama yapılmak suretiyle sıcak asfalt bekliyoruz.

Sekiz yıldan beri Edirne’mize bir çivi çakmayan Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı, umuyorum, seçimlere bir sene kala, seçimlere bir sene kala daha bir çivi çakmadan gider, Cumhuriyet Halk Parti iktidarında da Edirne’miz hak ettiği yere kavuşur.

Saygılar sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) – Edirne Belediye Başkanı nerede?

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Paçarız.

NECDET BUDAK (Edirne) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

BAŞKAN – Sisteme girmişsiniz, ne için efendim?

NECDET BUDAK (Edirne) – Sayın Başkanım, Edirne ile ilgili yanlış bilgiyi düzeltmek istiyorum.

BAŞKAN – Öyle mi? Buyurunuz.

NECDET BUDAK (Edirne) – Sayın Başkanım, özellikle Edirne Belediyemizin bütçesi zayıf olduğu için, biz Edirne Belediyesi mücavir alanı içerisindeki giriş yollarını Karayollarına devrederek, belediyemize ve Edirne’ye hizmet etmek adına Ulaştırma Bakanlığımız ve Karayolları Genel Müdürlüğümüzce yaklaşık 5 trilyon bir masraf yaparak, belediyenin yapması gereken ama bütçesi yetersiz olduğu için yapamadığı yolu yaptık ve bu hafta da Edirne Belediyesinin binasının yanına kadar Karayolları da bakım yaptı.

Bilgilerinize arz ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Edirne’ye gelin, görün!

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Budak.

Sayın milletvekilleri, sessiz olalım lütfen.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 36. maddesinin (b) bendinde yer alan “ve diğer tesisleri” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                            Recep Taner (Aydın) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Sivas) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Taner konuşacak.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Taner. (MHP sıralarından alkışlar)

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü kanununun 36’ncı maddesinde vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, sözlerime başlarken, Elâzığ’ın Karakoçan ilçesinde hain saldırı sonucu hayatını kaybeden 2’si asker 3 vatandaşımıza Allah’tan rahmet; komutan dâhil 4 vatandaşımız yaralı, onlara da acil şifalar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde her sektörde olduğu gibi ulaştırma sektörünün de sorunları had safhadadır. Mesai mefhumu gözetmeksizin, gece gündüz ve çok zor şartlar altında çalışan şoför esnafımızla ulaştırma işiyle uğraşanlar… Girdi maliyetlerindeki fahiş artışlar ve bu artışlar yüzünden maliyeti bile karşılayamayan, rekabetin getirdiği ücret politikaları neticesinde de her geçen gün azalan kazanç şoför esnafımızın belini bükmektedir. Bunun yanında yasal düzenlemelerin getirdiği zorlamalar da bu sektörü ziyadesiyle etkilemektedir.

Değerli milletvekilleri, nakliye sektörünün diğer sıkıntılarının başında da 2007 yılında kara yolu taşımacılığına standart getirme amacıyla başlatılan yetki belgesi uygulamaları gelmektedir. Çıkış noktası olarak taşımacılık sektörünü disipline etmek ve belli kurallara bağlamak amacıyla başlatılan yetki belgesi uygulamaları, aynı zamanda bazı sıkıntıları da beraberinde getirmiştir. İşte bunlardan biri “D2 belgesi” denilen ve turizm taşımasında kullanılan araçlarda istenilen belge. Bu belgeyi alabilmek için gerekli olan şartlar: Kendi üzerlerine kayıtlı öz mal olarak en az yetmiş beş koltuk kapasiteli ticari araçlara sahip olma ve beş yıllık süre içinde 20 bin TL yatırma şartı getirilmiştir.

Tabii, düzenlemeler, ilgili tüm sektör temsilcilerinin görüşleri alınmadan masa başında düzenlendiğinden, arkadan, yeni düzenlemelerle düzeltilmektedir. 2008’de, öz mal aracınız dışında, dışarıdan, başkalarına ait beş araç kiralayabilme ve kendi D2 belgenizle çalıştırabilme hakkı getirildi. 2009’da da tekrar değiştirildi, her bir öz mal araç karşılığı iki araç kiralama hakkı gündeme geldi. 2010’da ne olacağı tam olarak belli değil daha.

Şöyle bir bakalım: Yetmiş beş koltuk şartını beş araç ile tamamlayan D2 yetki belgesi almış bir firma, kendi ihtiyacı olmasa da on adet aracı kiralamış gösteriyor ve onlara kullandırttığı belge için de sezonluk belge kirası alıyor. Yani, bir nevi, Bakanlığın denetiminde yetki belgesi karaborsacılığı yapılmakta.

Değerli milletvekilleri, Aydın’da görüştüğümüz şoför esnafımız, D2 belgesi sahibi esnafımız diyor ki: “Yapılması gereken gayet basit. Turizm sektöründe çalışmak isteyen araçların teknik özellikleri uygun ise ve yolcu taşıma aracı sahibi esnafın daha rahat D2 belgesi alması için yapılacak olan işlem, yetmiş beş koltuk şartını kaldırmak olmalıdır. Zira, Bakanlığın yetmiş beş koltuk şartı ile belge alamayan taşımacılar bu belgeyi kiralama yoluna giderek Bakanlığın kasasına girecek meblağı yetki belgesi sahibi firmalara ödemekte ve netice itibarıyla yine bu belgeyi alarak çalışabilmekteler.”

Değerli milletvekilleri, ulaşım sektöründe faaliyet gösteren, kara yolu ile yolcu ve yük taşımacılığı işi yapan esnafımızın diğer büyük sıkıntıları ise dünyanın en yüksek akaryakıt vergilerini ödemek zorunda kalmalarıdır. Diğer taşıma sektörlerine, hava yoluna, deniz yoluna, demir yolu taşımacılığına sağlanan kolaylıklar, maalesef kara yolu taşımacılığında yoktur. Köprü, otoyol, garaj giriş çıkış ücretleri, bunların yüksekliği, çok yüksek olan belge ve yenileme ücretleri gibi birçok sorunla baş etmek zorundalar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

RECEP TANER (Devamla) – Ümit ederiz ki, Ulaştırma Bakanlığı, en kısa sürede taşımacılık sektörünün sorunlarına köklü çözümler bulur.

Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; eğer esnafımızın, şoför esnafımızın, ulaştırma sektöründeki arkadaşlarımızın, vatandaşın aleyhine olan bu ve benzeri düzenlemeleri, gerekli düzeltmeleri yapmazsanız biliniz ki yapılacak ilk seçimlerde bu millet sizi sandıkta düzeltecektir.

Bu duygu ve düşüncelerle vermiş olduğumuz değişiklik önergesinin kabulünü rica ediyor, heyetinizi en içten duygularla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Taner.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Çalışma süremizin sonuna geldiğimiz için, alınan karar gereğince kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 25 Haziran 2010 Cuma günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 23.54