DÖNEM: 23 CİLT: 73 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
123’üncü
Birleşim
24 Haziran 2010 Perşembe
(Bu
Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür
belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş
alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II. - GELEN
KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV. - GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Ankara
Milletvekili Mehmet Emrehan Halıcı’nın,
özgür İnternet kullanımına ilişkin gündem dışı konuşması ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı
2.- Denizli Milletvekili
Emin Haluk Ayhan’ın, Denizli’de yaşanan sel felaketine ilişkin gündem dışı konuşması
3.- İstanbul
Milletvekili Algan Hacaloğlu’nun,
Gazeteci Yazar İlhan Selçuk’un vefatına ilişkin gündem dışı konuşması
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 24 milletvekilinin, belediyelerin mali
yapısındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/785)
2.- Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 24 milletvekilinin, dâhilde işleme rejiminin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/786)
3.- Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 23 milletvekilinin, serbest bölgelerin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/787)
4.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 21 milletvekilinin,
özelleştirme uygulamalarındaki sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/788)
B) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Mehmet Ali Şahin’in, Suriye Halk Meclisi Başkanının vaki
davetine icabetle, Suriye’ye resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/1232)
2.- AB Uyum
Komisyonu Başkanı Yaşar Yakış’ın, Gürcistan Başbakan
Yardımcısı Giorgi Baramidze’nin
vaki davetine icabetle, Gürcistan’ın Tiflis kentinde düzenlenecek olan
Gürcistan’ın Avrupa Yolu Konferansına katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/1233)
3.- Birleşmiş
Milletler Geçici Görev Gücü bünyesinde Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının 5
Eylül 2010 tarihinden itibaren bir yıl daha UNIFIL Harekâtına iştirak etmesi
hususunda Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca Hükûmete
izin verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1229)
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, 2002 yılından bugüne
kadar Türkiye’de yapılan yatırımların hangi kaynaklardan yapıldığına ilişkin
açıklaması
2.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın sınırların yeniden değişebileceğine dair bir
açıklaması üzerine, Türkiye’nin emperyal talepleri
olmaması gerektiği, bu konuda bir çalışma var ise Parlamentoyu
bilgilendirmeleri gerektiğine ilişkin açıklaması
3.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Adana Milletvekili Ömer
Çelik’in, gensoru önergesinde ifade etmediklerini söyleyerek tahrifat yaptığına
ilişkin açıklaması
4.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, konuşmasında sarf
ettiği sözler nedeniyle Genel Kuruldan özür dilediğine ilişkin açıklaması
VII.- GENSORU
A) Ön Görüşmeler
1.- Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın, uygulanan
iç ve dış politikalarda Hükûmet Programı’nda verdiği
sözleri yerine getirmediği, ekonomik ve sosyal sorunları çözmede başarılı
olamadığı iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında gensoru açılmasına
ilişkin önergesi (11/12)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Adana
Milletvekili Ömer Çelik’in, Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan’ın, şahsına ve AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
2.- Batman
Milletvekili Bengi Yıldız’ın, Adana Milletvekili Ömer Çelik’in, BDP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
3.- Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Batman Milletvekili Bengi
Yıldız’ın sözlerine ve Başkanlık Divanının tutumuna ilişkin konuşması
4.- İstanbul
Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ’ın, Adana
Milletvekili Ömer Çelik’in, sözlerini tahrif ettiğine ilişkin konuşması
IX.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık Bulunan
Üyeliklere Seçim
1.- Kadın-Erkek
Fırsat Eşitliği Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
3.-
Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)
4.- Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Bayram Meral ve 20 Milletvekilinin,
5539 Sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/788, 2/226) (S. Sayısı: 499)
XI.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- 499 sıra
sayılı Kanun Tasarısı ve Teklifi’nin birçok maddesinin, çeşitli kanunların
değişik maddelerinde birden fazla değişiklik içerdiğine, buna rağmen tek madde
gibi işlem gördüğüne; bu yanlışlığın uygulamada düzeltilmesi gerektiği hakkında
XII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, bazı meslek
kuruluşlarıyla ilgili düzenleme çalışması olup olmadığına ilişkin sorusu ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/14165)
2.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, meslek odalarına yönelik
tutumuna ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı (7/14743)
3.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, polis meslek yüksek
okulları sınavına yönelik iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/14768)
4.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, üniversite çalışanlarının
özlük haklarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/14770)
5.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, bir yapay tatlandırıcıya ithal izni verilmesine
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı
(7/14777)
6.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, ÖSYM sınavlarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun
cevabı (7/14786)
7.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, TEİAŞ’ın bir raporuna
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/14810)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 13.00’te açılarak onbir oturum yaptı.
Bursa
Milletvekili Kemal Demirel, Bursa Çekirge Çocuk Hastanesi ve Bursa ilindeki
sağlık kuruluşlarına,
İstanbul
Milletvekili Ufuk Uras, askerî üslerin kullandırılmasına,
Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolat, yenilenebilir enerji konusuna,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Adana
Milletvekili Hulusi Güvel, enerji konusuna,
Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt, Kars ilinin kara yolları
ulaşımının sorunlarına,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Çorum
Milletvekili Agâh Kafkas ve 119 milletvekilinin, yakın tarihimizde yaşanmış
bazı toplumsal olayların araştırılması (10/781);
Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir ve 21 milletvekilinin, Barak Ovası Sulama Projesinin
tamamlanamamasından kaynaklanan sorunların (10/782),
Niğde Milletvekili
Mümin İnan ve 24 milletvekilinin, kalsit üretiminde yaşanan sorunların
(10/783),
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 22 milletvekilinin, suçun önlenmesinde eğitim ve
öğretimin yerinin (10/784),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi,
Amacıyla birer
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2’nci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),
3’üncü sırasında bulunan,
Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana
Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/761) (S.
Sayısı: 458),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
4’üncü sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen
ve görüşmelerine devam olunan Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Bayram Meral ve 20
Milletvekilinin, 5539 Sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının (1/788,
2/226) (S. Sayısı: 499) ikinci bölümünün 33’üncü maddesine kadar kabul edildi;
verilen aradan sonra Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından
görüşmeleri ertelendi.
24 Haziran 2010
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere birleşime
23.42’de son verildi.
Şükran
Güldal MUMCU |
Başkan
Vekili |
|
Yusuf COŞKUN Harun
TÜFEKCİ |
Bingöl Konya |
Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
No.: 166
II.- GELEN KÂĞITLAR
24 Haziran 2010 Perşembe
Tasarılar
1.- Devlet
Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/897) (Kadın Erkek Fırsat Eşitliği ile Plan
ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 09.06.2010)
2.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Karadağ Hükümeti Arasında Yolcu ve Eşyanın Karayoluyla
Uluslararası Taşınmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/898) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile
Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.06.2010)
3.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Libya Arap Halk Sosyalist Büyük Cemahiriyesi
Arasında Hukuki, Ticari ve Cezai Konularda Adli İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/899) (Adalet ile
Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.06.2010)
Teklifler
1.- Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal’ın; 5271 Sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu ile 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı
Hakkında Kanunun Kimi Maddelerinin Değiştirilmesine İlişkin Yasa Teklifi
(2/720) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Adalet Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11.06.2010)
2.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi ve 3 Milletvekilinin;
2939 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/721) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.06.2010)
Rapor
1.- Devlet
Yardımlarının İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa
Birliği Uyum ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/818) (S. Sayısı: 523)
(Dağıtma tarihi: 24.06.2010) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 24 Milletvekilinin, belediyelerin mali
yapısındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/785)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27.04.2010)
2.- Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 24 Milletvekilinin, dahilde
işleme rejiminin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/786)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27.04.2010)
3.- Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 23 Milletvekilinin, serbest bölgelerin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/787) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27.04.2010)
4.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 21 Milletvekilinin,
özelleştirme uygulamalarındaki sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/788) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.04.2010)
24 Haziran 2010 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.03
BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 123’üncü Birleşimini açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN –
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Üç dakika süre
veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk
söz, özgür İnternet kullanımı hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Mehmet Emrehan Halıcı’ya aittir.
Buyurunuz Sayın
Halıcı.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Ankara Milletvekili Mehmet Emrehan
Halıcı’nın, özgür İnternet kullanımına ilişkin gündem
dışı konuşması ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın
cevabı
MEHMET EMREHAN
HALICI (Ankara) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; İnternet giderek yaygınlaşıyor, ülkemizde de İnternet
kullanıcılarının sayısı her geçen gün artıyor. Dünyada en çok ziyaret edilen
İnternet sitelerindeki Türk kullanıcılarının sayısı da en üst sıralarda yer
alıyor. Teknoloji kullanımı açısından bu son derece olumlu bir gelişmedir ama
bu olumlu gelişmeye ülkeyi yönetenler Hükûmetiyle
Meclisiyle, yani bizler, acaba yeterli katkıyı verebiliyor muyuz? Maalesef bu sorunun cevabı hayır. Katkı vermek bir yana
köstek olunuyor, engeller çıkarılıyor.
Bildiğiniz gibi 5
Mayıs 2008 tarihinde Youtube sitesine, 3 Haziran 2010
tarihinde de Youtube’un bağlı olduğu Google firmasına ait IP havuzlarına erişim engellenmiştir.
BTK ve TİB’in yetkilerini aşan bu uygulamaları,
maalesef, fiilî bir sansür sonucunu doğurmaktadır. Ne yazık ki yıllar sonra
ülkemizde yeniden sansürle karşı karşıyayız.
Üstelik bu keyfî
uygulamalar kamuoyuna önceden bilgi verilmeden yapıldığı için ciddi boyutlarda
karışıklık ve belirsizlik sonuçları doğurmaktadır. Herhangi bir site
barındırdığı tek bir sakıncalı içerik yüzünden kapatılabilmekte ve bu siteyi
kullanan ancak sakıncalı içerikle hiçbir ilgisi bulunmayan kullanıcılar
maalesef zarar görmektedir.
Yasakların ilk
bakışta göze çarpmayan başka zararlı sonuçları da olmaktadır. Bu tür yasaklar
maalesef İnternet kullanıcılarının yasakların etrafından dolaşmasına, dolambaçlı
yollar aramasına da zemin oluşturmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, şunu bilelim: Kötü yasalar ya da kötü uygulanan yasalar
insanlarımızı yasaların etrafından dolaşmaya teşvik etmekte ve bu biçimde de,
bu yolla da vatandaşla devlet arasındaki güven ilişkisi zedelenmekte ve yasal
sistem bir bütün olarak zorlanmakta, zayıflamaktadır. Üstelik bütün bunlara
karşın istenmeyen içeriklerin İnternet ortamından tamamen kaldırılabilmesi de
söz konusu değildir. Yasaklar sadece Türkiye’yi etkilemekte ve Türk kullanıcısı
bundan zarar görmektedir. Türkiye bu durumdan rahatsızdır. Tepkiler,
eleştiriler, protestolar her geçen gün artmaktadır.
Dün, tekrar
ediyorum, dün, İnternet
kullanıcıları, sivil toplum kuruluşları ve çeşitli oluşumlar bir
araya gelerek İnternet’te sansüre karşı ortak platform oluşturdular ve bir
deklarasyon yayınladılar. Bu deklarasyonun ilk maddesi
şöyle söylüyor: “İnternet kullanıcılarının düşünce özgürlüğü ve bilgiye erişim
hakkı engellenemez.” Ben, birazdan bu metni partilerimizin değerli grup başkan
vekillerine ileteceğim. Eğer sizler de bakmak ve incelemek isterseniz “sansursuzinternet.org.tr” adresinden bu metne, bu
deklarasyona ulaşabilirsiniz.
Değerli
milletvekilleri, yasaları çıkaran da, uygulamaları denetleyenler de
bizleriz. Kamuoyunda infiale yol açan,
düşünce, ifade özgürlüklerinin kullanımını engelleyen ve iş kaybına neden olan
bu sorunu çözmek bizim görevimizdir. Demokratik bir ülkenin özgürlük
standartlarını karşılamaktan çok uzak olan 5651 sayılı Yasa ya yürürlükten
kaldırılmalı ya da yeniden
düzenlenmelidir.
Ben, burada, çok
kısa bir vakitte İnternet‘in öneminden sizlere bahsetmenin gerekli olmadığına
inanıyorum ama kısaca şunları söylemek isterim: Bilginin, teknolojinin,
sanatın, kısacası hayatın tüm katmanlarının kan damarıdır İnternet. İnternet,
sadece kullanmanın değil, üretmenin de açık kanalıdır. Burada üretmenin çok
önemli olduğunun altını çizmek isterim çünkü bilgi ve teknolojiyi kullanmanın…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET EMREHAN
HALICI (Devamla) – Teşekkürler efendim.
…yanı sıra
üretmenin de ne kadar önemli olduğunu, hatta çok daha önemli olduğunu bir kez
daha gördüğümüz kritik ve sıkıntılı günlerden geçiyoruz.
Eğer başkalarının
ürettiği teknolojiyle istihbarat alıyorsak, başkalarının ürettiği yazılımlarla
savunma sistemlerimiz çalışıyorsa başkalarına mecburuz demektir. Mustafa Kemal
Atatürk’ün gösterdiği çağdaş uygarlık düzeyini yakalama ve geçme hedefine
yürekten inanan birisi olarak ben başkalarına mecbur olmak istemiyorum,
Cumhuriyet Halk Partisi de mecbur olmak istemiyor, eminim sizler de
istemiyorsunuz. Mecbur ve muhtaç olmamak için bilmek ve üretmek gerekir. Onun
için lütfen hep birlikte bilimin, teknolojinin ve sanatın önünü açalım ve hep birlikte
İnternet’e can verelim. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Halıcı.
Hükûmet adına Ulaştırma
Bakanı Binali Yıldırım cevap verecektir.
Buyurunuz Sayın
Yıldırım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Emrehan Halıcı’nın gündem dışı
yapmış olduğu konuşma üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Çağımız bilgi
çağı. Artık, bilgiye sahip olan, bilgiyi üreten ve bilgiyi kullanan ülkeler,
toplumlar ileri gidiyor, bundan mahrum kalanlar maalesef geri kalmaktan
kurtulamıyorlar.
Değerli
milletvekilleri, bu amaçla birinci önceliklerimiz arasında ülkenin bilgi
toplumu olması, bunun için de her türlü imkânları seferber ederek ülkemizin her
tarafına geniş bant ve hızlı İnternet erişimini yaygınlaştırdık. Ayrıca Millî
Eğitim Bakanlığıyla birlikte de okullarımıza geniş bant İnternet erişimi sağladık. Hatta fiber optik
kablo gitmeyen kırsal kesimlere de uydu marifetiyle İnternet erişimi sağladık. Bilgi toplumuna
ülkemizi taşıyacak en büyük kaynağın gençlerimiz ve öğrencilerimiz olduğu
düşüncesiyle onların okullarda kullandığı İnternet ücretlerini de Evrensel
Hizmet Fonu’ndan Bakanlığımız karşılamaktadır.
Değerli
milletvekilleri, bilgi toplumuna gidişte İnternet’in önemi yadsınamaz. 1969’da
ilk defa denemesi yapılan İnternet ile aya insan gönderme aynı tarihe
rastlıyor. O dönemde aya insan gönderilmesi çok büyük yankı yapmış, ancak
İnternet hiçbir şekilde topluma mal olmamıştır. Aradan geçen kırk yıl
içerisinde İnternet’in aya insan göndermekten daha önemli bir gelişme olduğunu,
bugün, günlük hayatımızda yaşayarak görüyoruz. Artık ticaretle olan işlerimizi,
devletle olan işlerimizi, seyahatle ilgili işlerimizi, eğitim-öğretimle ilgili işlerimizi İnternet’le
yapar hâle geldik. Bugün, dünyanın 3,5 milyar insanı, gece gündüz, yaz kış
demeden İnternet’le birbiriyle temas kuruyor, birbiriyle iş yapıyor, alışveriş
yapıyor, dostluklar geliştiriyor. Yani İnternet’le yaşam, bir anlamda hayat
tarzı hâline geldi.
İnternet’in
yaygınlaştırılması, hem ekonomimizin verimliliğini artırıyor hem de insanımızın
çok daha fazla iş yapabilme kabiliyetini sağlıyor.
İşte bu önemli
buluşun, bu İnternet’in faydaları olduğu kadar zararları olduğunu da hepimiz
biliyoruz. Bu, âdeta bir tedavi için kullandığımız ilaç gibidir. İlacın asıl
görevi tedavi yapmak ama öyle ilaçlar var ki bir uzun liste de yan etkileri
var. İşte, o yan etkilerinden korunmak için de her ülke gerekli tedbiri almak
zorundadır. Hassas olduğu değerler, çocukların, toplumun korunması, İnternet’in
temiz kullanılması esastır.
Türkiye’de
İnternet içeriğiyle ilgili yayınlar, suç ve suça özendirici içeriklere
baktığımız zaman bunların yüzde 98’inin dış kaynaklı olduğunu görürüz. Peki,
bunun sebebi ne? Bunun sebebi çok açık. Çünkü İnternet’te en önce işe başlayan,
yol alan ülkeler bu ülkeler ve içerik de bu ülkelerde geliştiriliyor.
Dolayısıyla, İnternet üzerinde çalışma yapanların ihtiyaç duydukları bilgiler,
içerikler bizim dilimizde değil, bizim ülkemizde üretilmiş içerikler değil,
sayın konuşmacının da ifade ettiği gibi yabancı kaynaklı içerikleri kullanmak
zorunda kalıyoruz. Doğal olarak da bu bahsettiğim tehditlere karşı herhangi bir
savunmamız yoktur.
Bildiğiniz gibi,
üç yıl önce Bursa’da yaşanan bir çocuk istismarı hadisesi Türk toplumunu ayağa
kaldırdı. İnternet üzerinden yapılan bu fiil üzerine yüce Meclisimiz bir
düzenleme yaptı ve 23 Mayıs 2007 tarihinde 5651 sayılı Kanun’u kabul etti.
Bu Kanun’un amacı
ne? İnternet marifetiyle işlenebilecek suçların önlenmesi veya bu suçlarla
ilgili cezaların belirlenmesi. Burada dokuz tane suç tanımı var. Bu suç
tanımları esasen Türk Ceza Kanunu’nda mevcut olan suçlar, 120’den başlayıp
130’a kadar, hatta 139’uncu maddeye kadar tanımlanmış suçlar yani İnternet
ortamında işlenebilecek suçlar. Nedir bunlar? Çocuk pornografisi, çocuk
istismarı, kumara teşvik, intihara teşvik, çocukların kötü alışkanlıklara
azmettirilmesi, yönlendirilmesi; ağırlıklı itibarıyla çocukların sanal ortamda
istismarı ve bundan doğacak mağduriyetlerin, suçların önlenmesi. Bölücülük de
bunun içinde yani ülkeyi bölmeye yönelik faaliyetler vesaire. Bu Yasa’ya
komisyon görüşmelerinde verilen önergelerle Atatürk’e yapılan hakaretler de
dâhil edildi ve uygulamada, bugün, paylaşım sitelerinden bir tanesinin
kapatılmasının yani 2008 Mayısında Ankara 1’inci Sulh Ceza Mahkemesinin verdiği
kararla kapatılmasının sebebi Atatürk’e hakarettir. Onun dışında hiçbir suçla
ilgili, bu Yasa bakımından bir işlem yapılmamıştır. İçerikler talep üzerine
çıkarılmıştır. Eğer çıkarılmamışsa savcılık ve hâkim kararıyla resen
çıkarılmıştır. Ancak burada site sahibi Atatürk’e hakaretle ilgili görüntüleri
çıkarmamakta ısrar etmiş ve bunun üzerine site başlangıçta yurt içinde, daha sonra
da yine aynı hâkimlikçe yurt dışında paylaşıma kapatılmıştır. Olay hukuki bir
olaydır.
Peki, bütün bu
işler yaşanırken acaba, burada içerik ve hizmet sağlayan bu paylaşım sitesi ne
yapmıştır? Burası çok önemlidir. Alınan bu mahkeme kararına
karşı bu sitenin, normal şartlarda bir üst mahkemeye itiraz etmesi lazım. Bu
cezanın haksız olduğunu… Kaldırılması için hukuk süreçlerini devam ettirmesi
normal şartlarda uygulanan bir yoldur. Bunu, her Türk vatandaşı, başına böyle
bir iş gelirse, bir üst mahkemeye gider, ondan sonra bir üst mahkemeye gider,
bütün hukuk yollarını dener ama bu paylaşım sitesi maalesef bu yolu asla ve
asla tercih etmedi. Bu bir. Olayları net net ortaya
koymamız lazım. Yani ”Türkiye yasakçıdır, Türkiye İnternete düşmandır, Türkiye
dünyanın en büyük sitesini engellemektedir.” gibi lafları etmeden önce, bu yüce
milletin kürsüsünde gerçeklerin bilinmesini bir görev olarak addediyorum ve bu
vesileyle de bunları cevaplandırıyorum, bir.
İkincisi:
Türkiye’de içerik sağlayanlar, yer sağlayanlar yani İnternet servisi
sağlayanların tamamı bir güvenlik belgesi almak zorundadır. Bu beyefendilere
bunu teklif ediyoruz, “Biz bunu almayız. Biz küresel bir firmayız, biz bunu
yapmayız.” diyorlar. Peki, peki kardeşim, bunu yapmıyorsun da Fransa, Almanya,
İtalya, İspanya, İngiltere, Rusya, Çin, Polonya, Kanada, Brezilya, Avustralya,
İrlanda’da bu belgeleri alıyorsun, burada ofis açıyorsun, buralarda vergi
dairesine kayıt yaptırıyorsun, bu ülkelerden elde ettiğin gelirlerden vergi
veriyorsun, e Türkiye’de de “Ben ofis açmam. Ben belge almam. Ben vergi vermem.
Ben istediğim gibi hizmet yaparım, bana da kimse yasak koyamaz, Türk
mahkemeleri de dâhil.” diyorsun, bunu Türk milleti kabul mü edecek? Türkiye
Cumhuriyeti buna boyun mu eğecek arkadaşlar? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bu bir.
İkincisi: Şimdi,
bu ülkelerde, saydığım ülkelerde yerli sürüm yapmış yani o ülkenin dilinde, o
ülkenin uzantısında yayın yapıyor. “Türkiye’de bunu yap.” diyoruz. “Ben bunu
yapmam Türkiye’de.” Peki. Başka ne diyoruz? Diyoruz ki: “Kardeşim, bak, sen
birçok ülkede adli makamlarla iş birliği yapıyorsun.” Örnek mi istersiniz?
Brezilya Safernet, Brezilya savcılık ofisiyle Google arasında on-line çocuk
güvenliği üzerinde bir anlaşma imzalamış. Yani Brezilya’da savcı, herhangi bir
içerik, zararlı bir içerik, suç unsuru teşkil eden bir içerik varsa müracaat
ediyor, hemen onu çıkarıyor. Keza, İtalya, aynı şekilde, zararlı bir içeriği,
ceza içeren bir içeriği üç saat içinde çıkardığı için, dikkat edin üç saat
içinde çıkardığı için “geç çıkardı” diye suç duyurusunda bulunmuş, hakkında
dava açmıştır. Türkiye’de yakın zamanda bir genel başkanımızla ilgili bir video
kondu, bununla ilgili bunun çıkarılmasını istedi arkadaşlar, bırakın çıkarmayı,
telefonlarımıza bile çıkmadılar ve hâlâ her yerden çıkarılmış olmasına rağmen
bu paylaşım sitesinde bu görüntüler devam ediyor. Bu kadar hukuk tanımaz, bu
kadar kendi başına buyruk bir siteyi ne yazık ki bu ülkede hararetle savunanlar
var. Ben bunu da kınıyorum. Bu ülke eğer hukuk devleti ise, kanunları varsa, bu
ülkenin kanunlarına uymamak gibi hiç kimsenin bir lüksü olamaz. Bu paylaşım
sitesinin geçiş üstünlüğü olamaz. Mutlaka Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına
uyacak, burada ofisi olacak, burada yerli sürüm yapacak ve Türkiye Cumhuriyeti
mahkemeleriyle, savcılarıyla da iş birliği yapmak zorundadır. Aksi hâlde ne
kadar büyük olursa olsun, ne kadar yaygara yaparsa yapsın Türkiye Cumhuriyeti
asla ve asla bunlara prim vermeyecektir, geçit vermeyecektir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bir başka konu:
Burada, çok önemli, bu konuyu maalesef bilen bilmeyen istismar ediyor. Vergi
vermiyor. O tarafı beni ilgilendirmiyor. Maliye Bakanlığı peşine düşmüş,
takibatını yapıyor, o ayrı bir konu. Milyonlarca… Burada şirket kurmuş, bir
adam tayin etmiş, reklam için fatura kesiyor, kestiği fatura “Google Limited İrlanda.”
İrlanda’dan fatura kesiyor. Parayı burada kazanacaksın, faturayı İrlanda’dan
keseceksin. Bunun ne kadar etik olduğunu takdirlerinize sunuyorum.
Ayrıca bu
paylaşım sitesi, hani, Türkiye müdahalecidir filan diyor ya, bakın Brezilya’da
3.663 tane veriyi adli makamların talebi üzerine teslim etmiş, Amerika’da
3.580, İngiltere’de 1.166, Almanya’da 130, Türkiye’de sadece 1 tane. Türkiye mi
yasakçı şimdi? Yani bütün rakamlar ortada. Türkiye mi yasakçı yoksa bu bahsettiğim
ülkeler mi yasakçı? Müdahale edip bu verileri elinden alıyorlar.
Şimdi, son
zamanlarda, efendim Youtube yasağı sona erdi. Bir de Google’ı şimdi yasaklıyorlar. Orada da yapılan oyun çok
açıktır değerli milletvekilleri. Bu paylaşım sitesinin, yasaklanan “IP” giriş
numaralarını bu sefer Google’a aktararak Google’a girişleri de kasıtlı olarak engellediğini tespit
ettik. Yani, YouTube’ta yasak olduğu girişleri bu
sefer Google için de ücretsiz kullanılan sitelere
-burası çok önemli, ücretli kullananlara vermiyorlar- verip, tahsis edip bu
şekilde bizi zor durumda bırakmaya çalışıyorlar. Yani, “Google’a
girişler yavaşlasın, zorlaşsın, toplumsal baskıyla, medya baskısıyla Türkiye’yi
dize getirelim.” Bakın, olay çok açık ve nettir. Diğer paylaşım siteleri var:
MSN var, Yahoo var, diğerleri var. Bunlarda bir sorun
yaşamıyoruz ama bu site, Türkiye Cumhuriyeti ile bir mücadeleye girmiştir.
Burada açıkça söylüyorum: Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletiyse bunlara asla
ve asla prim vermeyecek, boyun eğmeyecek; vatandaşımıza, sade vatandaşımıza
hangi hukuki kurallar uygulanacaksa bunlara da aynı kurallar uygulanacak, onlar
da bu kuralları kabul etmek zorunda kalacaktır.
Bu bize bir şey
gösterdi, Sayın Halıcı da ifade etti: Eğer paylaşım sitelerimizde,
içeriklerimizde, İnternet ile ilgili faaliyetlerimizde kendi ürünümüzü kendimiz
üretmezsek, kendi içeriğimizi sağlamazsak bu gibi tehditler her zaman bizim
karşımızda olacaktır. Bu olay bunu bir kez daha ortaya koymuştur. Bu, aynen,
1970’li yıllarda Kıbrıs Harekâtı’nda yaşadığımız sıkıntılarla, ambargolarla
aynı şeydir, farklı şey değildir. Çağ değişmiştir, teknoloji değişmiştir ama
zihniyet değişmemiştir.
O bakımdan,
değerli milletvekilleri, bu konunun hiçbir şekilde tek boyutlu olarak ele
alınmaması ve ülkemizin ali menfaatleri doğrultusunda
sağlıklı değerlendirilmesi bakımından bu açıklamayı zaruri gördüm ve Sayın Halıcı’ya bu vesileyle çok teşekkür ediyorum konuyu gündeme
getirdiği için.
Yapacağımız iş
bir paylaşım sitesinin direktiflerine göre tavır almak değil, bu paylaşım
sitesinin Türkiye Cumhuriyeti’nin hükümranlık haklarına, hukuk sistemine
saygılı olmasını sağlamaktır.
Bu konu ortak
amacımız, ortak hedefimiz olmalıdır diyor, bilgi toplumu yolunda yapacağımız
çalışmaların bundan böyle de artarak devam edeceğini ifade ediyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Yıldırım.
Gündem dışı
ikinci söz, Denizli’de yaşanan sel felaketi hakkında söz isteyen Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Ayhan.
2.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın,
Denizli’de yaşanan sel felaketine ilişkin gündem dışı konuşması
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Denizli ilimizde meydana gelen sel felaketine ilişkin
gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, son
zamanlardaki olaylarda şehit olan kardeşlerimize Tanrı’dan rahmet diliyorum,
yakınlarına ve Türk milletine başsağlığı diliyorum, yaralı olan kardeşlerimize
de acil şifalar diliyorum.
Denizlili
vatandaşlarımıza da sel felaketinden dolayı geçmiş olsun dileklerimi bir kez
daha iletirken, Cenabıhakk’ın bu tür afetlerden hepimizi korumasını niyaz
ediyorum.
Aynı şekilde, ülkemizde
son zamanlarda, ülkemizin diğer bölgelerinde yaşanan bu tür olaylarda zarar
gören vatandaşlara da geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
Sayın
milletvekilleri, dünyada süregelen heyelan, çığ, sel baskını ve bunun gibi doğa
olayları hayatı önemli ölçüde etkileyen doğal afetlerdir. Dünyamız bir iklim
değişim süreci yaşamaktadır. Genel anlamda “küresel ısınma” olarak adlandırılan
bu değişim süreci içinde birçok yerde aşırı kuraklıklar veya ani su baskınları
meydana gelmektedir. Yarı kurak bir iklim bölgesinde yer alan ülkemiz bu
afetlerden sosyoekonomik açıdan da olumsuz etkilenmektedir. Birer doğa olayı
olan sel ve heyelan, yerleşim alanlarında, altyapının yetersiz olduğu kentlerde
afete dönüşebilmektedir. Kentlerimiz ve buna bağlı değişik ölçekteki yerleşim
birimlerindeki sel afetinin yapısı farklılık göstermektedir. Bunların çok az
bir bölümü, doğal şartların yerleşimleri zorlamasından meydana gelirken
çoğunlukla plansız ve düzensiz yerleşim ve afet olayını görmezden gelme
alışkanlığımızdan kaynaklanmaktadır. Aynı meskûn alan defalarca su baskınına
uğramasına karşın hiçbir tedbir alınamamaktadır, alınmamaktadır. Önemli olan bu
olayları izlemek değil, konunun önemini idrak etmek ve zamanında gerekli
tedbirleri almaktır. Bu konuda zaman zaman merkezî
yönetim eleştirilirken yerel yönetimler göz ardı edilmektedir. Bir kent
genişlerken imara açılacak alanların afete uğramayacak yerlerden oluşmasını
sağlamak aslında belediyenin asli görevlerindendir.
Ülkemizde kriz ve
risk yönetimi konusunda birçok kurumun yetkili ve sorumlu olduğu afet yönetim
sisteminin iyileştirileceği söylemiyle, Hükûmetin
yanlış algılaması sonucu sadece kriz yönetiminde eş güdümü sağlayacak şekilde
yeniden bir yapılanmaya gidilerek Acil Durum Yönetim Başkanlığı kurulmuştur.
Ancak, bu yıl içerisinde yaşanan birçok afet olayına yeni oluşturulan kurumun
sadece kriz yönetimi olgusuyla baktığı, gerçek afet yönetiminin olmazsa
olmazından afet olayının önlenmesinde ve zararların azaltılmasında risk
yönetimi kapsamındaki kurum ve kuruluşlar yine başıboş bırakılmıştır.
Denizli ilinde
aşırı yağışlar sonucu meydana gelen su baskınında yüzlerce konut veya iş
yerinin etkilenerek zarar gördüğü, altyapı hasarlarının meydana geldiği ve
vatandaşlara ait araçların hasara uğradığı tespit edilmiştir. “Allah her şeyin
hayırlısını versin.” demek ilk temennimizdir. Benzer hâllerde bazı, halk
deyimiyle “battı ve çıktı” olarak adlandırılan altyapı yatırımlarının
projelerinin illa belli bir dönemde bitirilmesi üzerinde ısrar, bazen
kabullenilmesi gerekli hataları ortaya çıkarabilmektedir. Bu tür olaylarda
karşılıklı kızgınlık ve suçlamaların hiç kimseye faydası yoktur.
Denizli’deki
yolların genişletilmesi ve yenilenmesi esnasında MHP’li o dönemdeki bakanımız
Sayın Abdülkadir Akcan Bey’in ifadeleriyle
“Topografyası uygun bir mekân olsaydı, motorlu ve risksiz su tahliyesi
gerçekleştirilebilecek olsaydı o zaman yapılırdı.” ifadelerini önceki belediye
başkan adayımız Ümit Bahtiyar ile eski belediye başkanı Sayın Aygören de teyit etti. Diğer mağdur olan vatandaşlarımızın
da mağduriyetinin giderilmesi için devlet tarafından kuşkusuz gereken
yapılacaktır.
Şimdi Denizli’de
kulların da yarattığı bir afet var. Denizli’de Orman İdaresindeki işçi, santral
görevlisi, şehit cenazesinde gösterdiği tepki nedeniyle Denizli’den Uşak iline
sürülüyor. Allah garip gurebayı bu tür felaketlerden
de korusun. Bu işin sorumlusu kimse, talimatı kim verdiyse açılımın zulmünü bu
gariban işçiden lütfen çıkarmasın. Açıklasınlar, niye bu insanları
gönderiyorlar, sürüyorlar. Bu insana “Neden bu işi yaptın da tepkiyi
gösterdin?” dendiğinde “Evladım da asker, yüreğim yanıyor, endişe içindeyim.”
demiştir, bunun için söylemiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Ama AKP, beceremediği açılımın öcünü gariban, Anadolu’da Ormanda
santral görevlisi işçiden almaktadır. AKP Denizli’de despot bir yönetim
sergilemektedir, bizzat devlet eliyle baskı yapılmaktadır.
Denizli zaten
doğal afeti krizde yaşamıştır. İhracatı yüzde 30 azalmıştır, 30 bin kişi işini
kaybetmiştir, 170 bin aile haciz muamelesiyle karşı karşıya kalmıştır. Sivil
toplum örgütleri mevcut iktidar tarafından konu mankeni gibi kullanılma yoluna
gidilmektedir. Nitekim onlar da kullanıldıklarını anlayıp tepki vermeye
başlamışlardır. Bu şehrin geldiği nokta, içinde bulunduğu sosyoekonomik ortam
şehri gerçekten sıkıntılı bir psikolojik bir yapı içine itmiştir. Şehrin bu
psikolojiden kurtulması için Hükûmet acilen Denizli
için gereken tedbirleri almalıdır. Gerçekten Denizli bu dönemde ekonomik ve
sosyal açıdan büyük yaralar almıştır. Sadece…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi bağlayınız.
Buyurunuz.
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Gerçekten Denizli
bu dönemde büyük sıkıntılara gark olmuştur, ekonomik açıdan bunalımlar
yaşamıştır. Bir de Denizli’de birtakım hadiseler olmaktadır. Gerçi Sayın
Ulaştırma Bakanımıza teşekkür ediyorum, söz verdi. Sadece MHP’li belediyeye PTT
acentelik verecek diye engellenmektedir. Doksan yaşın üzerindeki insanlar orada
üç dört saat mektup gelecek veya mektup atacağız diye ne yapmaktadır?
Beklemektedir. Yazıktır. Bu insanlara, doksan yaşın üzerindeki insanlara bu tür
hadiseler sırf belediye MHP’li diye zulüm reva görülmemelidir. Bunun dikkate
alınmasını temenni ediyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Ayhan.
Gündem dışı
üçüncü söz, Gazeteci Yazar İlhan Selçuk’un vefatı üzerine söz isteyen İstanbul
Milletvekili Algan Hacaloğlu’na
aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Hacaloğlu.
3.- İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu’nun, Gazeteci Yazar İlhan Selçuk’un vefatına
ilişkin gündem dışı konuşması
ALGAN HACALOĞLU
(İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Türkiye’nin
cumhuriyet ile adı özdeş olmuş, aydınlanma sürecimizin yürekli önderlerinden,
basın ve düşün dünyamızın çok önemli duayenlerinden
Cumhuriyet Gazetesi başyazarı ve imtiyaz sahibi gazeteci yazar ve düşünür İlhan
Selçuk’u geçen gün kaybettik. İlhan Selçuk yaşamı boyunca iki cumhuriyet
kavramıyla özdeşleşmişti. İlhan Selçuk, Atatürk cumhuriyetinin, laik,
demokratik cumhuriyetimizin aydınlanma ateşini temsil ettiği kadar Cumhuriyet
gazetesinin Yunus ve Nadir Nadi’den sonra gelen simge ismiydi. O, sadece
Cumhuriyet gazetesi ailesinin değil, tüm Türkiye toplumunun, demokratik, laik
cumhuriyetin ilke ve devrimlerine yürekten inanan tüm insanlarımızın aydınlanma
meşalesiydi.
İlhan Selçuk,
yurtseverliğinden, tükenmez yurt sevgisinden, devrimciliğinden, aydınlanmacı
kişiliği ve tutkusundan, Atatürkçülüğünden, Atatürk ilke ve devrimlerinden
yaşamında hiç ödün vermedi. O hep baskı ve sömürüye karşı, zulme karşı oldu. O
hep adaletten, eşitlikten ve akıldan yana oldu. O hep antiemperyalizme karşı
mücadelenin yanında yer aldı. Ulusal bağımsızlığımızı ve çıkarlarımızı
korumayı, yazı ve düşüncelerine daima rehber yaptı.
İlhan Selçuk,
seksen beş yıllık yaşamında bu konularda hiç değişmedi. Günümüzde kişisel
çıkarlar ve düşünsel yozlaşmaya açık siyaset ortamında sıkça görülen,
istedikleri zaman fırdöndü gibi dönen aydınlara ve siyasetçilere hiç benzemedi.
Hayatında düşünce ve söylemlerinde hiç dönek olmadı. Hiç döndürülemedi, her
koşulda hep bir kaya gibi sağlam kaldı.
Kırk beş yıl önce
Cumhuriyet gazetesinde bir pencere açtı. Eğilip bükülmeden ışığını yarım asır
bu pencereden yansıttı. Atatürk devrimlerinin hep yılmaz savunuculuğunu yaptı.
İlhan Selçuk’a,
aydınlarımıza, yurtseverlerimize 12 Mart 1971’de, 12 Eylül 1980’de ve 21 Mart
2008’de yapılanları, gerçekleştirilen fiziki ve psikolojik saldırıları hiç
unutmayacağız, hiç unutturmayacağız.
1971’de Ziverbey
Köşkü’nde günün faşist yönetimi tarafından diğer birçok yurtsever ile beraber
maruz bırakıldığı işkenceyi, o vicdansız insanlık suçu eylemini kalemiyle şöyle
ifade etmişti: “Gözlerim bağlı olduğundan hiçbir şey göremiyordum. Ayak
bileklerime bir alet geçirmişlerdi, vidaları sıkıştırdılar, bacaklarımı
kıpırdatamaz oldum. Sonra tabanlarıma sopalar inip kalkmaya başladı. Kendimi
acıya katlanabilir sanırdım ama insanın taa
kemiklerine işleyen falaka acısına dayanılmıyor. Başlangıçta bağırmamak için
kendimi tuttum, dişlerimi sıktım ama sonra kendimi bırakmak zorunda kaldım.
Olayın bir de ruhsal yanı var ki insanı asıl o bitiyor. İnsan kendini
aşağılanmış hissediyor, işin en acı tarafı da bu.”
İlhan Selçuk, Susurluk’ta devlet içindeki örgütlü silahlı güç
faşist çete ortaya çıktığı gün yazdığı yazıları ile Güneydoğu’daki faili meçhul
cinayetler üzerine yazdığı yazılar ile din, dil mezhep ayrımı gözetmeden tüm
cumhuriyet gençleri, kadınları ve aydınlarının hakkı ve hukukuna sahip çıkan
yazıları ile laik, demokratik cumhuriyet ilke ve devrimlerine tutkuyla sahip
çıkan yazıları ile hepsinden öte, romantik devrimci kişiliği ve örnek alınacak
yaşamı ile ülkemizin, insan sevgisini, emeğe saygıyı ve yurtseverliği daima öne
çıkartan, dürüst ve onurlu kişiliğine hiçbir leke sürdürtmeyen gerçek bir
aydını, gerçek bir bilge çınarıydı.
İlhan Selçuk,
vasiyeti üzerine, bugün, Mustafa Kemal’le cumhuriyetin derhâl ilan edilmesi…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
ALGAN HACALOĞLU
(Devamla) – …düşüncesinin ilk paylaşıldığı Hacı Bektaşi Veli Hazretlerinin
canlar, erenler otağı cumhuriyet kentinde, Nevşehir’in Hacıbektaş ilçesinde Aşık Mahsuni Şerif ve Turhan
Selçuk’un yanında, Anadolu hümanizmasının çınarları Aşık Veysel, Pir Sultan
Abdal ve Yunus Emre’nin heykellerinin ışık saçan gölgesi altındaki Çilehane
Yıldızlar Mezarlığı’na defnediliyor. Onun geride bıraktığı saygın yaşamı,
savunduğu temel düşünceleri; Atatürk cumhuriyeti için, demokrasi, insan hakları
ve hukukun üstünlüğü için verdiği büyük siyasi uğraşısı siyasi yaşamımızda her
zaman saygın yerini koruyacak, gençlerimize daima örnek olacaktır. İlhan
Selçuk’un özlemi olan aydınlık Türkiye’nin gelişmesi hiçbir güç tarafından,
hiçbir biçim ve koşulda engellenemeyecektir. Umuyorum, er geç bir gün İlhan
Selçuk’un, Türkân Saylan’ın…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALGAN HACALOĞLU
(Devamla) – Efendim, bitiriyorum.
…Uğur
Mumcu’ların, Deniz Gezmiş’lerin, işkence gören, hakkı
ve hukuku çiğnenen tüm diğer yurtsever ve gerçek aydınların ömürlerinden
çalanlar yaptıklarından utanacaklardır. Umuyorum ki, cuntacı
faşistler ile içeride ve dışarıdaki derin karargâhlarından Türkiye demokrasisi
ve aydınları üzerine komplolar kuranlar, dini siyasete, siyasi emellerine alet
edenler, er geç bir gün laik demokratik cumhuriyetimizin çağdaş insani
değerleriyle, sosyal demokrasinin evrensel ilkelerinin erdemi altında her şeyi
yeniden düşünme yolunu seçecekler, batıl ve kör ampullerin değil, Atatürk
aydınlanmacılığının ışığını er geç bir gün göreceklerdir.
Tüm cumhuriyet
aydınlarına, ailesine ve ulusumuza başsağlığı diliyorum. İlhan Selçuk’un ve
sayıları her gün tırmanmakta olan şehitlerimizin önünde saygıyla eğiliyorum,
ruhları şad olsun. Onları hiç unutmayacağız.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Hacaloğlu.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 24
milletvekilinin, belediyelerin mali yapısındaki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/785)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Belediyelerin
kaynaklarının artmasına karşın yerel ihtiyaçlarda hızlı şehirleşme süreci ile
birlikte sürekli artmıştır. Belediyelerin kaynakları verimli kullanamaması ve
kötü mali yönetim belediyelerin mali yapılarını olumsuz etkilemiş ve
belediyelerin borç stoku hızla artmıştır. Bu durum yerel hizmetlerin sunumunu
tehlikeye düşürmektedir. Belediyelerin mali yapılarında kalıcı bir iyileşme
sağlanamaması ve artan borç stokunun yine borçlanarak finanse edilmesi
belediyelerin mali yapısındaki sorunları giderek artırmaktadır. Bu nedenle
belediyelerin mali yapısındaki sorunların araştırılarak, bir an önce alınması
gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci ve İç Tüzüğün 104
ve 105 inci maddeleri gereğince ekte yer alan gerekçe doğrultusunda Meclis
Araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Mehmet Şandır (Mersin)
4) Erkan Akçay (Manisa)
5) Mustafa Kalaycı (Konya)
6) Süleyman Lâtif Yunusoğlu (Trabzon)
7) Mustafa Enöz (Manisa)
8) Mehmet Günal (Antalya)
9) Reşat Doğru (Tokat)
10) Hasan Çalış (Karaman)
11) Metin Ergun (Muğla)
12) Ahmet Bukan (Çankırı)
13) Necati Özensoy (Bursa)
14) Gürcan Dağdaş (Kars)
15) Süleyman Turan Çirkin (Hatay)
16) Ali Uzunırmak (Aydın)
17) Yıldırım Tuğrul Türkeş (Ankara)
18) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
19) Atila Kaya (İstanbul)
20) Ümit Şafak (İstanbul)
21) Kürşat Atılgan (Adana)
22) Tunca Toskay (Antalya)
23) Rıdvan Yalçın (Ordu)
24) D. Ali Torlak (İstanbul)
25) Akif Akkuş (Mersin)
Gerekçe:
Mahalli
idarelerin mali yapısı, kentleşme ve yerelleşme eğilimlerine paralel olarak
artmış ve değişiklik göstermiş, ayrıca mahalli idareler kamusal hizmet
sunumunda daha etkin aktörler haline gelmiştir. Mahalli idarelerde bu değişimin
temel aktörü ise belediyeler olmuştur.
Belediyelerin
bütçe büyüklüğü sürekli büyüme göstermiş ve 1975-2008 döneminde ekonomi
içerisindeki payı yaklaşık olarak 4 kat, kamu maliyesi içerisindeki payı ise
yaklaşık olarak 2 kat artmıştır. Bu artışta; büyükşehir belediyelerinin
kurulması ile birlikte merkezi bütçeden bu kuruluşlara ekstra kaynak
aktarılması, bazı yerel vergilerin ihdası ve tahsilatın
belediyelere devri, genel bütçe vergi gelirlerinden aktarılan tutarların zaman
içerisinde oran (ve dolayısıyla reel miktar) olarak artırılması ve artan vergi
yükünün bu kaynak üzerindeki olumlu etkisi ve yüksek oranlı kentleşme etkili
olmuştur.
2008 yılı
itibarıyla belediyeler ve bağlı idarelerin kaynak büyüklüğü (borçlanma hariç)
31,7 milyar TL düzeyine, bir başka ifadeyle GSYH'nın
yüzde 3,4'ü düzeyine ulaşmıştır. Ancak, belediyelerin kaynaklarının yüksek
oranda artmasına karşın yerel ihtiyaçlarda hızlı şehirleşme süreciyle birlikte
sürekli olarak artmıştır. Bunun yanı sıra, kaynakların verimli kullanılamaması
ve kötü mali yönetim belediyelerin mali yapılarını olumsuz etkilemiş ve
belediyelerin borç stoku hızla artmıştır. Bu durum, yerel hizmetlerin sunumunu
tehlikeye düşüren mali kısırdöngüye dönüşmüştür. Belediyelerin mali yapısında
kalıcı bir iyileşme sağlanamaması ve artan borç stokunun yine borçlanılarak
finanse edilmesi, belediyelerin mali yapısındaki sorunu daha da
ağırlaştırmıştır. 2004 yılı sonunda 24,4 milyar TL olan belediye ve bağlı
idareler borç stokunun 2008 yılı sonu itibarıyla 43,6 milyar TL'ye yükseldiği
görülmektedir. 2006 yılında yapılan uzlaşmaya rağmen borç stokunda ortaya çıkan
bu artış, belediyelerin mali yapısındaki bozulmayı net bir şekilde
açıklamaktadır. Önemli sayıda belediye yasal borç stoku limitini aşmış veya
sınıra yaklaşmıştır. Bu belediyeler vergi ve prim borçlarını ödemeyerek
finansman imkanı yaratmakta ve kamu mali disiplinin
bozulmasına neden olmaktadırlar.
Belediyelerin
kaynak artışında en önemli faktör merkezi idare bütçesinden aktarılan genel
bütçe vergi payı olmuştur. Bu dönemde kaynak artışının yaklaşık olarak yarısı
genel bütçe vergi payındaki artışlar yoluyla sağlanmıştır. Son olarak, 5779
sayılı Kanunla hem mahalli idarelere aktarılan paylar artırılmış, hem de
dağıtım yöntemi değiştirilmiştir. 2008 yılı itibarıyla yüzde 49 seviyesinde
olan genel bütçe vergi payı gelirlerinin toplam gelirler içerisindeki oranı
2009 yılı Eylül ayı itibarıyla yüzde 51 düzeyine yükselmiştir. Genel bütçe
vergi payı gelirlerinin artırılması, belediyelerin merkezi idare gelirlerine
bağımlılık düzeyini artırmıştır. Diğer taraftan, yeni pay dağıtım formülü
belediyeler arasında ciddi eşitsizlikler ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Yukarıda
belirtilen nedenlerle, Belediyelerin mali yapılarında kalıcı bir iyileşme
sağlanması ve artan borç stokunun borçlanarak finanse edilmemesi için
belediyelerin mali sorunlarının araştırılarak bir an önce alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi gerekmektedir.
2.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 24
milletvekilinin, dâhilde işleme rejiminin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/786)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye'nin
ihracatında önemli bir yeri olan Dahilde İşleme
Rejiminin uygulamasının ülke çıkarı açısından değerlendirilerek sistemin daha
iyi hale getirilmesi, imalat sanayinin bütününün yararına olacak bir sistemin
araştırılması amacıyla Anayasa'nın 98'inci ve İç Tüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri gereğince ekte yer alan gerekçe doğrultusunda Meclis Araştırması
açılmasını arz ederiz.
1) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Mehmet Şandır (Mersin)
4) Erkan Akçay (Manisa)
5) Mustafa Kalaycı (Konya)
6) Süleyman Lâtif Yunusoğlu (Trabzon)
7) Mustafa Enöz (Manisa)
8) Mehmet Günal (Antalya)
9) Reşat Doğru (Tokat)
10) Hasan Çalış (Karaman)
11) Metin Ergun (Muğla)
12) Ahmet Bukan (Çankırı)
13) Gürcan Dağdaş (Kars)
14) Süleyman Turan Çirkin (Hatay)
15) Yıldırım Tuğrul Türkeş (Ankara)
16) Ali Uzunırmak (Aydın)
17) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
18) Tunca Toskay (Antalya)
19) Atila Kaya (İstanbul)
20) Ümit Şafak (İstanbul)
21) Kürşat Atılgan (Adana)
22) Rıdvan Yalçın (Ordu)
23) Necati Özensoy (Bursa)
24) Akif Akkuş (Mersin)
25) D. Ali Torlak (İstanbul)
Gerekçe:
1999 yılında
kapatılan Dahilde İşleme İzin Belgelerinde gerçekleşen
döviz kullanım oranı %44 iken bu oranın 2009 yılında %60,1'e yükselmiştir. 1996
yılından önce döviz kullanım oranlarının %60 ile sınırlandırılmışken, 1996
yılından itibaren bu sınır %80'e yükseltilmiş ve ihracatın ithalata bağımlılığı
giderek artmıştır. Ülkemiz ihracatının yarısını, ithalatının ise yüzde 15'ini
oluşturan bu rejim kapsamında 1996-2009 arasında 382 milyar dolarlık dış
ticaret gerçekleştirilmiştir. 2003-2009 döneminde bu kapsamda AB ülkelerinin
payı ihracatta yüzde 58, ithalatta yüzde 54 olmuştur.
Dahilde İşleme Rejimi
kapsamında yapılan ithalatta plastik ham maddeleri, demir çelik ürünleri, bazı
makine aksamları gibi 25 GTİP’deki ürünler Dahilde
İşleme Rejimi kapsamında yapılan ithalatın yarısını oluşturmaktadır. Bu
ürünlerin Türkiye'de üretilebilmeleri durumunda cari açığımızın ve Dahilde İşleme Rejimine bağımlılığımızın önemli ölçüde
azaltılabileceği de görülmektedir.
İhracatın
ithalata bağımlılığı giderek artmaktadır. Küresel kriz ortamı ve ertesinde de
bu durum değişmemiştir. 2009 yılında Dahilde İşleme
Rejimi kapsamında 20,4 milyar dolarlık ithalat ve 46,3 milyar dolarlık ihracat
yapılmıştır. Yani toplam ihracatın %45,4'ü dahilde
işleme ile gerçekleştirilmektedir. Bir başka deyişle her 100 dolarlık ihracatın
45,4 doları ithal girdiyle gerçekleştirilmiştir. Bu oran sektör bazında
incelendiğinde daha yüksek oranlarla ithal girdi kullanan sektörlerin olduğu
görülmektedir.
1980'lerde terk
edilen ithal ikameci politikalar, yerini ihracata dayalı kalkınma modellerine
bıraksa da, ihracat yapabilmek için giderek daha çok ithalata bağımlı hale
gelindiği görülmektedir. Gümrük Birliği'nin bir sonucu olarak, yüksek gümrük
vergilerine konu ürünlerin girdilerinin ülkemizde monte edilerek ya da
işlenerek başta AB ve Serbest Ticaret Anlaşması yaptığımız ülkelere ihraç
edilmesi, ithalata bağımlı üretim yapısını desteklemektedir.
KDV ve diğer
vergi yükümlülüklerinin yurt içi üreticiler üzerinde olumsuz etkileri de Dahilde İşleme Rejimi sisteminde açığa çıkmaktadır.
İhracatçı firmalarımız için ithalat yapmak, komşusundan almaktan çok daha ucuza
gelmektedir. Ara mallar için KDV'nin kaldırılması veya tecil terkin sisteminin
yurt içi üretimi destekleyecek şekilde yaygınlaştırılması için gerekli olan
çalışmaların da yapılmasında fayda görülmektedir.
Sistem her ne
kadar ihracatçılarımızın uluslararası piyasa fiyatları ile mal teminini
sağlamak amacını gütse de, ithal edilen ürünlerin ihraç edilen mamul bünyesinde
kullanılıp kullanılmadığının tespitinin çok zor olduğu ve piyasa bozucu
etkilerinin olabileceği düşünülmektedir. Bu etkilerin nasıl giderilebileceğinin
de araştırılması önemli görülmektedir. Bir malın Türkiye'den teminini mümkün
kılacak bir sistemin uygulanması gerekliliğine işaret etmek zorundayız.
Yukarıda da
anlatılmaya çalışıldığı üzere, Dahilde İşleme
Rejiminden firmalar tek tek yararlansalar da
ülkemizin genel menfaatleri açısından da konunun tüm etkilerinin incelenmesi ve
sistemin daha faydalı olabilmesi için olumsuz etkilerden arındırılması ve
imalat sektörlerimizin tümünün faydasına olacak şekilde neler yapılabileceğinin
araştırılması gerekmektedir. Ayrıca, Dahilde İşleme
Rejimi ile ilgili Gümrük Müsteşarlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı ve İhracatçı
Birlikleri arasındaki koordinasyonun da daha iyi nasıl sağlanabileceğinin
incelenmesi de yararlı olacaktır. Türkiye'nin ihracatında önemli bir yeri olan Dahilde İşleme Rejiminin uygulaması bazı sektörlerin olumsuz
etkilere maruz kalmasına neden olmaktadır. Konunun ülke çıkarları açısından
değerlendirilerek, imalat sanayinin bütününün yararına olacak bir alternatif
sistemin araştırılması için bir Araştırma Komisyonu kurulmasının uygun olacağı
düşünülmektedir.
3.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 23
milletvekilinin, serbest bölgelerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/787)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Serbest bölgeler
ekonomide meydana gelen olumsuzlukların etkilerini çok ciddi bir biçimde
hissetmiştir. Ticaret hacminde başlayan düşüş, serbest bölgelerden beklenen
faydanın sağlanmasını engellemiştir. Bu nedenle serbest bölgelerin karşılaştığı
sorunların araştırılarak, bir an önce alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasa'nın 98'inci ve İç Tüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince
ekte yer alan gerekçe doğrultusunda Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Mehmet Şandır (Mersin)
4) Erkan Akçay (Manisa)
5) Mustafa Kalaycı (Konya)
6) Süleyman Latif Yunusoğlu (Trabzon)
7) Reşat Doğru (Tokat)
8) Mustafa Enöz (Manisa)
9) Mehmet Günal (Antalya)
10) Hasan Çalış (Karaman)
11) Metin Ergun (Muğla)
12) Ahmet Bukan (Çankırı)
13) Necati Özensoy (Bursa)
14) Gürcan Dağdaş (Kars)
15) Süleyman Turan Çirkin (Hatay)
16) Yıldırım Tuğrul Türkeş (Ankara)
17) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
18) Tunca Toskay (Antalya)
19) Ali Uzunırmak (Aydın)
20) Ümit Şafak (İstanbul)
21) Akif Akkuş (Mersin)
22) Rıdvan Yalçın (Ordu)
23) Atila Kaya (İstanbul)
24) D. Ali Torlak (İstanbul)
Gerekçe:
3218 sayılı
Serbest Bölgeler Kanunu 15 Haziran 1985 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye
serbest bölgelerinde üretim, depolama ve ticaret gibi pek çok işlem
gerçekleştirilebilmektedir. Yatırımcılar kendi işyerlerini yapabilmekte ve
arazi satın alabilmektedirler. Serbest bölgelerde kiralanabilecek ofis, atölye
ve depolar bulunmakta, yerli ve yabancı firmalar faaliyet gösterebilmektedir.
Serbest Bölgeler
Kanunu kapsamında 20 serbest bölge faaliyette bulunmaktadır. Akdeniz
Bölgesi'nde Mersin, Antalya, Adana-Yumurtalık Serbest Bölgeleri; Ege
Bölgesi'nde Ege, İzmir Menemen Deri ve Denizli Serbest Bölgeleri; Marmara
Bölgesi'nde İstanbul Atatürk Havalimanı, İstanbul Deri ve Endüstri, İstanbul
Trakya, Avrupa, Bursa, Kocaeli ve ar-ge ile yüksek
teknoloji üretimi üzerine TÜBİTAK-Mam Serbest
Bölgeleri; Doğu Anadolu Bölgesi'nde Erzurum'da Doğu Anadolu Serbest Bölgesi;
Karadeniz Bölgesi'nde Trabzon, Rize ve Samsun Serbest Bölgeleri; İç Anadolu
Bölgesi'nde Kayseri Serbest Bölgesi; Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde Mardin ve
Gaziantep Serbest Bölgeleri faaliyetleri sürdürülmektedir.
Serbest
bölgelerde, 2008 yılı sonu itibarıyla 24,6 milyar ABD Dolarına ulaşan yıllık
ticaret hacmi 2009 yılı sonunda 17,8 milyar dolara düşmüştür. Türkiye'nin 250
milyar dolar düzeyindeki dış ticaret hacmi dikkate alındığında, toplam dış
ticaretin yaklaşık % 7-8’lik bir kısmına ulaştığı görülmektedir.
Serbest Bölgeler
üretim ve istihdama da katkılarda bulunmaktadır. 2009 yılı sonu itibarıyla
598'i yabancı olmak üzere, 3.318 kullanıcı firma faaliyet göstermektedir. Şubat
2010'da ise bir önceki yılın aynı dönemine göre faaliyet ruhsatlarında yüzde
5,2 azalma olduğu görülmektedir.
2002 yılında
28.750 olan serbest bölgelerdeki istihdam 2008 yılında 51.000'e, 542 olan
yabancı sermayeli firma sayısı 598'e, üretici firmaların sayısı ise 495'den
811'e yükselmiştir. 2009 yılı sonu itibariyle toplam ticaret hacmi ise bir
önceki yıla göre yüzde 27,8 oranında azalarak 17,8 milyar ABD Dolarına
gerilemiştir. Serbest bölgelerdeki istihdam ise 38.916'ya kadar gerilemiştir.
Ekonomide yaşanan
olumsuz gelişmelerin bugün serbest bölgelere de yansıdığı görülmektedir.
Ticaret hacminde meydana gelen gelişmeler sonucunda serbest bölgelerdeki
ticaret hacmi 2009 yılında bir önceki yıla göre yüzde 27,8 azalmıştır.
Açıklanan bu
nedenlerle:
Bir taraftan
ekonomide yaşanan olumsuz gelişmelerin serbest bölgeler üzerinde yarattığı
etkileri, diğer taraftan bu bölgelerden yapılan ihracatın ithalattan az olması
nedeniyle ülke üzerinde yaptığı etkilerin incelenmesi ve serbest bölgelerin
karşılaştığı sorunların araştırılarak, bir an önce alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi gerekmektedir.
4.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu
ve 21 milletvekilinin, özelleştirme uygulamalarındaki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/788)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizdeki
özelleştirme uygulamalarının öncesi ve sonrasında yaşanan olumsuzlukların
araştırılması, değer tespiti ve ihale bedellerinde yapılan yanlışlıkların
belirlenmesi, özelleştirmeden kaynaklanan ekonomik ve45 sosyal sorunlar ile
özelleştirme gelirlerinin nasıl değerlendirildiğinin tespiti, uygulamadaki
eksikliklerin irdelenmesi ve çözüm yollarının belirlenmesi ile,
yolsuzluk iddialarının araştırılması amacıyla, Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104
ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve
teklif ederiz.
1) Mehmet Serdaroğlu (Kastamonu)
2) Hasan Çalış (Karaman)
3) Mehmet Şandır (Mersin)
4) Oktay Vural (İzmir)
5) Alim Işık (Kütahya)
6) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
7) Reşat Doğru (Tokat)
8) Akif Akkuş (Mersin)
9) İsmet Büyükataman (Bursa)
10) Ali Uzunırmak (Aydın)
11) Mithat Melen (İstanbul)
12) Durmuşali Torlak (İstanbul)
13) Atila Kaya (İstanbul)
14) Ümit Şafak (İstanbul)
15) Mehmet Ekici (Yozgat)
16) Muharrem Varlı (Adana)
17) Murat Özkan (Giresun)
18) Süleyman Nevzat Korkmaz (Isparta)
19) Recep Taner (Aydın)
20) Kadir Ural (Mersin)
21) Ahmet Bukan (Çankırı)
22) Süleyman Latif Yunusoğlu (Trabzon)
Gerekçe:
Özelleştirme;
üretimi, yatırımı, dış ticareti, altyapıyı, sanayileşmeyi, teknolojiyi,
kalkınmayı, başka bir ifadeyle ülkenin özellikle geleceğini yakından
ilgilendiren önemli bir konudur. Ve 1980'den itibaren de ülke gündemindedir.
Ancak özelleştirme ülkemizde yeterince incelenmemiştir.
Ülkemizde yapılan
özelleştirme uygulamaları, yönteminden rayiç bedeline ve belirlenen değerine,
alıcıların yerli-yabancı olmasından, istihdamı daraltmasına, gelirlerinin
bütçeye yama yapılmasına kadar hemen hemen her
dönemde, tartışma konusu olmuş, özelleştirme uygulamalarında özellikle
yolsuzluk ve yandaşlara yok pahasına peşkeş çekildiği iddiaları ayyuka
çıkmıştır. Özelleştirme uygulamalarından kaynaklanan çok sayıda usulsüzlük
bulunduğu haberleri zaman zaman gazete manşetlerinde
yer alırken, Anayasa Mahkemesi kararlarına da konu olmuştur.
Uygulanan
özelleştirme politikalarının en sakıncalı yönü, ne pahasına olursa olsun
anlayışıyla hareket edilerek, keyfi davranılmasıdır. Yerli yabancı ayırımı iyi
yapılmadan, stratejik özelliklerine bakılmadan yapılan özelleştirmeler çok daha
büyük sorunları, sıkıntıları beraberinde getirmiştir. Stratejik tesislerin
özellikle yabancılara satışı ise, başlı başına bir araştırma konusu olmalıdır.
Özelleştirme
uygulamalarının maddi boyutunun yanı sıra, özelleştirilen kurumlardaki,
çalışanların durumu da ülke gündeminin başında gelen konulardan biridir. Buna
en yakın örnek Tekel işçilerinin durumudur. Özelleştirilen kuruluşlarda çalışan
işçi ve personelin durumu kıdem ve ihbar tazminatları, sosyal yardım zamları,
diğer kamu kurumlarına devredilmeleri gibi, konularda mağdur edilmemeleri son
derece önemlidir.
Özellikle son
yıllarda yapılan özelleştirme uygulamalarının ardından, özelleştirilen
kurumlardaki personelin 4/C statüsüne alınması ayrı bir mağdur kesim
yaratmıştır. Özelleştirilen kurum ve kuruluşlardaki personelin diğer kurumlara
kadrolu geçirilmesi gerekirken, ne işçi ne de memur statüsü taşımayan 4/C’li personel sosyal hakları özlük ve maaşları bakımından
hak gaspına uğramaktadırlar.
İşte tüm bu
nedenlerle Ülkemizdeki özelleştirme uygulamalarının öncesi ve sonrasında
yaşanan olumsuzlukların araştırılması, değer tespiti ve ihale bedellerinde
yapılan yanlışlıkların belirlenmesi, özelleştirmeden kaynaklanan ekonomik ve
sosyal sorunlar ile özelleştirme gelirlerinin nasıl değerlendirildiğinin
tespiti, uygulamadaki eksikliklerin irdelenmesi ve çözüm yollarının
belirlenmesi ile, yolsuzluk iddialarının araştırılması
amacıyla, Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir
Meclis Araştırma Komisyonu kurulması gerekmektedir.
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının iki tezkeresi vardır, ayrı ayrı
okutup oylarınıza sunacağım.
B) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mehmet Ali
Şahin’in, Suriye Halk Meclisi Başkanının vaki davetine icabetle, Suriye’ye
resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1232)
22.06.2010
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mehmet Ali Şahin'in,
Suriye Halk Meclisi Başkanı Mahmoud Al Abrash'ın vaki davetine icabetle Şam'da düzenlenecek olan
İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliği (İKÖPAB) Olağanüstü Konferansı'na
katılmak üzere, Suriye'ye resmi ziyarette bulunması hususu Türkiye Büyük Millet
Meclisi'nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun'un 9.
Maddesi uyarınca Genel Kurul'un tasviplerine sunulur.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye Büyük Millet
Meclisi
Başkanı
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Diğer tezkereyi okutuyorum:
2.- AB Uyum Komisyonu Başkanı
Yaşar Yakış’ın, Gürcistan Başbakan Yardımcısı Giorgi Baramidze’nin vaki
davetine icabetle, Gürcistan’ın Tiflis kentinde düzenlenecek olan Gürcistan’ın
Avrupa Yolu Konferansına katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1233)
22.06.2010
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
AB Uyum Komisyonu Başkanı Yaşar Yakış'ın,
Gürcistan Başbakan Yardımcısı Giorgi Baramidze'nin vaki davetine icabetle, 15-17 Temmuz 2010
tarihlerinde Gürcistan'ın Tiflis kentinde düzenlenecek olan "Gürcistan'ın
Avrupa Yolu Konferansı"na katılması hususu Türkiye Büyük Millet
Meclisi'nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun'un 9.
Maddesi uyarınca Genel Kurul'un tasviplerine sunulur.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Başbakanlığın Anayasa’nın 92’nci maddesine göre verilmiş bir
tezkeresi vardır. Önce okutup işleme alacağım, sonra da oylarınıza sunacağım.
Başbakanlık tezkeresini okutuyorum:
3.- Birleşmiş Milletler Geçici
Görev Gücü bünyesinde Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının 5 Eylül 2010
tarihinden itibaren bir yıl daha UNIFIL Harekâtına iştirak etmesi hususunda
Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca Hükûmete izin
verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1229)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 11 Ağustos 2006 tarihinde
kabul ettiği 1701 (2006) sayılı Karar ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5/9/2006 tarihli ve 880 sayılı Kararı ile bir yıl için
verdiği izin çerçevesinde, Türkiye, Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü
(UNIFIL)'ne Silahlı Kuvvetleri unsurlarıyla katkı sağlamıştır. Söz konusu iznin
süresi son olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23/6/2009
tarihli ve 940 sayılı Kararıyla 5 Eylül 2009 tarihinden itibaren bir yıl
uzatılmıştır.
Türkiye UNIFIL kara harekâtına ve Deniz Görev Gücüne yaptığı
katkılarla barışı koruma harekâtının etkin biçimde icrasında önemli bir işlev
üstlenmiş, böylece gerek Birleşmiş Milletler sistemi içinde, gerek bölgesel ve
küresel ölçekte görünürlüğünün artmasını ve sahip olduğu saygın konumun
pekişmesini sağlamıştır. Türkiye'nin UNlFIL'e
katılımı, bölgede barış ve istikrarın korunmasına yönelik politikasının
sürdürülmesine önemli katkıda bulunmuştur.
UNIFIL'in görev süresi 31
Ağustos 2010 tarihinde sona erecek olup, görev süresinin 31 Ağustos 2010
tarihinden sonraki dönem için yenilenmesi yönünde Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi tarafından bir kararın kabul edilmesi beklenmektedir.
Lübnan'daki siyasi ortam ile güvenlik ortamının ülkedeki askerî
unsurlarımızın görevlerini sürdürmeleri bakımından uygun olduğu
düşünülmektedir.
Bu hususlar ışığında ve Lübnan makamlarının doğrudan
talepleri ve bölgedeki güvenlik koşulları da dikkate alınarak, Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin UNIFIL'in görev
süresinin uzatılması yönünde karar alması durumunda; hudut, şümul ve miktarı
Hükümetçe belirlenecek Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının, 1701 sayılı
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı ve 880 sayılı TBMM Kararıyla tespit
edilen ilkeler kapsamında 5 Eylül 2010 tarihinden itibaren bir yıl daha UNIFIL
harekâtına iştirak etmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükümet
tarafından yapılması için Anayasa'nın 92 nci maddesi
uyarınca izin verilmesini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi üzerinde İç
Tüzük’ün 72’nci maddesine göre görüşme açacağım. Gruplara, Hükûmete
ve şahsı adına 2 üyeye söz vereceğim.
Konuşma süreleri gruplar ve Hükûmet için
yirmişer dakika, şahıslar için de onar dakikadır.
Şimdi ilk söz, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’a ait.
Buyurunuz Sayın Kaplan.
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biliyoruz, Türkiye, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin yedek
üyesi ve son zamanlarda özellikle yurt dışına asker gönderilmesi konusu sık sık gündeme geliyor. En tartışmalı yurt dışına asker
gönderme konusunu da 1 Mart tezkeresi nedeniyle Mecliste yaşanan tartışmalardan
biliyoruz. Amerika’nın Irak’a müdahalesi nedeniyle yapılan tartışmalar hâlâ
belleklerdedir. Irak’a barış adına giden güçlerin, Birleşmiş Milletler
güçlerinin demokrasi ve özgürlük iddiasıyla gittikten sonra yaşanan tahribat ve
bugün dahi yaşanan istikrarsızlık ortadadır.
Şimdi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 11 Ağustos 2006
tarihinde kabul ettiği 1701 sayılı Karar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5/9/2006 tarihli ve 880 sayılı Kararı ile bir yıl için
verdiği izin çerçevesinde, Türkiye, Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü (UNIFIL)’ne
silahlı kuvvetler unsurlarıyla katkı sağlamış. Söz konusu izin süresi de 5
Eylül 2009’dan sonra tekrar uzatıldı ama burada dikkati çekmek istiyorum: Hangi
gerekçeyle gönderiyoruz? “Türkiye UNIFIL kara harekâtına ve Deniz Görev Gücüne
yaptığı katkılarla barışı koruma harekâtının etkin bir biçimde icrasında önemli
bir rol üstlenmiştir.” deniyor.
Öncelikle Hükûmetin kendi içinde,
ülkesinde barışı tesis etmesi gerekir ki barışı başka ülkelerde tesis etme
yoluna başvurabilsin. Kendi ülkesinde kendi barışını sağlayamayan bir Hükûmetin dışarıya asker göndermesini, -aynen Soros’un deyimiyle- Türkiye'nin sanki en büyük ihraç kalemi
ordu, askermiş gibi bir anlayışla yönetilmesini kabul etmemiz mümkün değildir.
Türkiye Somali’ye de asker göndermişti biliyorsunuz geçmiş
tarihlerde. Orada komutanlık yapanlar, orada yaşadıkları otoriterliklerini
gelip Türkiye’de faşizan darbeci dikta anlayışlarının havasında sürdürdüler. O
dönemin komutanlarının gelip Somali’de yaptıklarının beterini Türkiye’deki
vatandaşlarına reva görür bir yaklaşım içinde uygulamalarını merak edenler
Ergenekon dosyalarına bakarlarsa çok iyi tespit edecekler.
Şimdi, Afganistan’a da, elbette ki tarihsel bağlarımızın olduğu
Afganistan’a da çok büyük bir birlikle Türkiye asker göndermiş durumda. Bosna-Hersek’te de aynı durum yaşandı. Yugoslavya’daki iç
çatışmalardan sonra Yugoslavya adım adım parçalanmaya
gittiği zaman öyle bir tablo vardı ki Yugoslavya’da, Hırvatlar Katolik’ti
Sırplar Ortodoks’tu, bakıyorsunuz mezhep olarak birbirine giriyorlardı; Boşnaklar
Müslüman’dı Sırplar Hristiyan’dı, bakıyorsunuz dinsel
olarak birbirine giriyorlardı. Arnavutlar ayrı bir yerde, Sırplar ayrı bir
yerde, Kosova ayrı bir yerde… İşte, orada faşist milislerin, milis Ramboların, sivil milis Ramboların
başladığı cinayetler bir anda o ülkeyi öyle bir parçalamaya getirdi ki şimdi
Yugoslavya eşittir Hırvatistan, Slovenya, Bosna-Hersek, Sırbistan, Kosova,
Makedonya, altı tane saydım.
Arkadaşlar, Avrupa’nın göbeğinde, NATO, Birleşmiş Milletlerin
müdahale ettiği bir sürece Türkiye asker göndermişti. Avrupa’nın gözleri önünde
bunlar yaşandı, katliamlar yaşandı. Avrupa’nın gözleri önünde Birleşmiş
Milletler, Bosna-Hersek, Adhoc uluslararası
mahkemesini kurdu.
Yine, Avrupa, gelişmiş Avrupa’nın gözleri önünde insanları
katlediliyorlardı, etnisitelerinden, dillerinden,
dinlerinden, mezheplerinden dolayı.
Evet, bu travmaları Avrupa yaşadı.
Avrupa’nın tarihi travmalar açısından aslında daha
derinlere de gidebilir. 1600’lü yıllarda Katoliklerin Paris’te bir gecede yüz
binlerce Protestan’ı katlettiği günlere doğru giderseniz, dünyada bu tür
çatışma zeminlerinin asla eksik olmadığını görürsünüz.
Peki, Türkiye, Afganistan, Bosna ve -sanki dünyanın güvenliği
Türkiye’den soruluyor- çok geçmişte de Kore’ye asker göndermişti. Geçenlerde
Sayın Cumhurbaşkanı, Kore’ye gitmişti, Güney Kore’de şehitliğimizi ziyaret
etmişti ve bakıyorsunuz, Zelandalılar geliyor, Çanakkale’de, orada
şehitliklerini ziyaret ediyorlar, kendi anlamlarında.
Yani, Türkiye dünyanın jandarması mı arkadaşlar? Bu ülkenin bütçesini,
bu ülkenin parasını, bu ülkenin imkânlarını, bu ülkenin benzinini, bu ülkenin
mermisini, bu ülkenin topunu, sen ki ülkene harcayamıyorsan, Afganistan’da hava
haritalarıyla maden taraması yapmış Amerika’nın 1 trilyon dolar rezerv bulduğu
madenlerin bekçiliği görevi bize mi düşüyor?
Bakın, yakın bir yere dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Biliyor
musunuz, 95’ten bu yana Kuzey Irak’ta Duhok
yakınlarında 2 bin askerimiz 50 tane de tankımız var, Kanimasi’de
de 20 tane tankımız, bin tane askerimiz var 95’ten bu yana, biliyor musunuz?
Orada yaşıyorlar yani 95’ten bu yana Kuzey Irak’ta çatışma bölgelerinde
birliklerimiz var arkadaşlar, tanklarımız var, tugayımız var yani gerçekten
şöyle dönüp baktığımız zaman bütün bu yükü, bütün bu ülkenin yükünü illaki asker
üzerinden götürüp silah tüccarlarının yeni model silahlarını alacak pazarları
genişletmek bu ülkenin ne kadar çıkarınadır? Lübnan’a -200 veya 400-
göndereceğimiz bir birliğin temsilî olarak orada
bulunmasının elbette ki barışa çok fazla katkı sunmayacağını hepimiz biliyoruz.
Bu birliklerin Afganistan’da çok daha yüksek olduğunu biliyoruz.
Hâl böyleyken bu ülkenin dünyaya barışı getirebilmesi için önce
kendi ülkesinde barışı tesis etmesi lazım. Bu ülkede barış tesis edilene kadar,
bu ülkenin içinde kardeş kanı dökülmeyene kadar, bu
ülkenin içinde birlik ve bütünlük sağlanana kadar tek bir askerimizin dışarıya
gönderilmesine partimiz buradan onay vermeyecektir, vermiyoruz. Bu duygularla
buna karşı olduğumuzu ifade ediyoruz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili
Behiç Çelik.
Buyurunuz Sayın Çelik. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
16 Haziran 2010 tarih 2657 sayılı Başbakanlık Yazısı Eki Bakanlar Kurulu
Prensip Kararı doğrultusunda Anayasa’mızın 92’nci maddesi uyarınca, Lübnan’da
barışın sağlanması ve işlevlerin yerine getirilmesi amacıyla Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının
anılan ülkede kurulu UNIFIL Birleşmiş Milletler geçici görev gücü bünyesinde
icra etmekte olduğu görevlerine 31 Ağustos 2010 tarihinden itibaren bir yıl
daha devam etmesine dair izin talebi için Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz aldım. Bu vesileyle, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, genelinde Orta Doğu ve özelinde Lübnan, Mısır,
İsrail deyince akla hemen çözümsüzlük, şiddet, kan, katliamlar gelmekte, içine
gireni de girdabına çekerek boğmaya başlamaktadır.
Dört yüz bir yıl Osmanlı egemenliğinde kalan Orta Doğu, tarihinin
kaydettiği en sakin barış asırlarını yaşamış, huzur ve sükûn dönemini idrak
etmiştir. Osmanlı egemenliğinin ortadan kalkmasıyla birlikte Orta Doğu,
Balkanlar ve Kafkasya kaos ve karmaşa ortamına girmiş ve
hâlâ kan ve göz yaşının aktığı coğrafyalar olarak insanlığın önündedir.
2 Kasım 1917’de İngiliz Hükûmetince
Yahudilerin Filistin’de bir yurt kurmalarını sağlayan meşhur Balfour Deklarasyonu açıklanmıştır. Bu tarihten sonra
bölgeye akın akın gelen Yahudi gruplar yerleşmeye
başlamışlardır. 1947 yılında Filistin topraklarının bir bölümünün Birleşmiş
Milletler kararıyla kendilerine verildiğini iddia ederek taksim etmeye başlayan
Yahudiler, 1948 yılında bağımsız İsrail devletini ilan ediyorlar ve söz konusu bölgede
bitmeyen kavga böylece başlamış oluyor. Tarihi okumak, anlamak, dersler
çıkarmak, ikaz etmek bir aydının, devleti ve milletine karşı sorumluluk duyan
herkesin önemli bir görevidir. Millî bekaya dönük tehditlerin iyi anlaşılması
için Balfour Deklarasyonu sonrasında döndürülen
dolapların farkında olmak gerekmektedir. 1916 Sayks-Piko
Anlaşması, İngiliz ve Fransızların gizli Orta Doğu paylaşım planıdır. Adı
“barış” olan Paris Konferansı, Orta Doğu ve Osmanlı coğrafyasının işgal,
himaye, nüfuz alanlarını belirlemiştir. İlaveten, dönemin Amerika Birleşik
Devletleri Başkanı Wilson’ın şer planı da yedi
düvelin malumudur.
İşte, bugün “Acaba malum güçler Türkiye için ne gibi hazırlıklar
yapıyorlar?” bunu sorgulamamız gerekir. Türkiye’nin parçalanması, bölünmesi
yönünde hainane projelerini hayata geçirmek için
aktivitelerini artırırken, devlet kendisine yönelen bu tehdidi ne ölçüde
algılayabilmektedir? Yoksa uyuyor muyuz? Yoksa yerli iş birlikçilerin gemi
azıya aldıkları bir dönemde miyiz? Türkiye’de Türklere Filistinli muamelesi
yapacak sapkınlar mı türetiliyor? Bu soruların cevabını aklımızın bir köşesinde
yüz yıl önceki ihanet kumpası çerçevesinde tutuyoruz.
Değerli milletvekilleri, Filistin, İsrail, Lübnan bölgesi Orta
Doğu’nun kalbinde kıtalar arası bir düğüm noktasıdır. Semavi dinlerin ve
uygarlıkların merkezi, beşiğidir. Aynı zamanda, petrolün ve doğal gazın çıktığı
ya da doğal gaz ve petrolün çıktığı alanların hemen yanı başındadır.
İsrail-Arap kavgasının çözümsüzlükleri burada bölgeye damgasını vurmaktadır.
Bu ihtilafın bir ikincil boyutu İsrail ile Lübnan arasındaki
çatışmalardır. Lübnan aslında farklı inanç gruplarının, dinlerin, etnik
grupların dehşet dengesi içinde bir arada yaşadığı bir ülkedir. Bu coğrafyada
tıpkı Gazze’de olduğu gibi “İmdat!” çığlıkları
yükselmiş, iş birlikçilerin, ajanların, operasyonların, terörün, cinayetlerin
merkezi hâline gelmiştir.
Dört yıl önceki burada başlayan Hizbullah-İsrail savaşı İsrail
için bir anlamda yenilgiyle sonuçlanmıştır. İlk kez İsrail, Lübnan’da kendini
karşılayacak bir direnişin acı tadını da tatmış oluyor. Daha önce belirttiğimiz
gibi yerleşim birimleri ve Beyrut da İsrail saldırıları sonucunda altyapısıyla
birlikte çökmüş ve ülke 4 milyon nüfusuyla harabe hâline dönmüştür. 1 milyon
insan evini barkını terk etmiştir.
Bu yıkıma rağmen Lübnan sınırının İsrail için ölümcül etkilerinin
olacağı endişesi muhtelif çevreleri rahatsız etmiş ve acil çözüm yoluna
gidilmesi yönünde diplomatik faaliyetlere hız verilmiştir. Girişilen çabalar
sonucunda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 11 Ağustos 2006 günü,
bahsettiğimiz kararını alarak çatışmayı durdurmuştur. Birleşmiş Milletler
Geçici Görev Gücünün bölgede kuvvetli temsili istenirken, otuza yakın ülkenin
katılımı sağlanmış ve birliklerin Güney Lübnan’daki önceden belirlenmiş olan
tampon alana yerleşmesi sağlanmıştır.
Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü temel olarak bölgede
çatışmanın durdurulmasını, İsrail’in Güney Lübnan’dan çekilmesini de sağlamış
olacaktır. Bu arada İsrail’in sınır güvenliği de sağlanmış olacaktır. Ayrıca,
ek olarak, 1701 sayılı Karar’ın tüm yönleriyle uygulanmasını sağlayacak olan UNIFIL’e, mevcut görev yönergesine ek görevler de bu
vesileyle tevdi edilmiştir. Doğal olarak en önemli görevi,
çatışmaların durdurulmasını gözlemlemek, sağlamak, İsrail kuvvetleri Lübnan’dan
çekilirken, Lübnan silahlı kuvvetlerinin Mavi Hat boyunca olan bölgeler dâhil,
bütün Güney Lübnan’a konuşlanmasına nezaret etmek ve destek vermek, bu konudaki
faaliyetlerini İsrail ve Lübnan hükûmetleriyle
koordine etmek, sivillere insani yardım ulaştırılmasında ve yerlerinden olmuş
kişilerin gönüllü ve güvenlik içinde geri dönüşlerine yardımcı olmak, tampon
bölgenin oluşturulması için atılacak adımlarda yine Lübnan ordusuna yardımcı
olmak, Lübnan Hükûmetinin talebi üzerine Lübnan’ın sınırlarının
ve diğer giriş noktalarının silah veya bağlantılı maddelerin girişine karşı
güvenlikli hâle getirilmesine yardımcı olmak; bunun yanı sıra UNIFIL,
birliklerinin konuşlu bulunduğu alanlarda ve yeteneklerinin elverdiğini
değerlendirmesi hâlinde, operasyon sahasının çatışma amaçlı faaliyetler için
kullanılmamasını sağlamak üzere gerekli bütün tedbirleri almak ve Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi görev yönergesi altında yürüttüğü faaliyetleri
engellemeye dönük teşebbüslere güç kullanarak karşı koymaya, Birleşmiş
Milletler personelini, tesislerini korumaya ve personelin, insani yardım
çalışanlarının güvenliğini ve hareket özgürlüğünü teminat altına almaya, ani
fiziki şiddet tehdidi altında bulunan sivilleri koruyama yetkili kılınmıştır. Temel
amacı Lübnan ve İsrail arasındaki istikrar ortamının sürmesine katkıda bulunmak
olan Birleşmiş Milletler Görev Gücünün temel işlevi, Lübnan Hükûmetinin
egemenliğinin tüm ülke sathında tesisinde ve Güney Lübnan’daki güvenlik
sorumluluklarını yerine getirmesinde Lübnan ordusuna yardımcı olmak olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1948, 1956, 1967 ve 1973
savaşları bölgede İsrail’in galibiyetiyle sonuçlanmıştı. Bu meyanda, İsrail’in
Mısır ve Ürdün’le anlaştıkları da görülmektedir. Fakat 1987-1992 arasında
Filistin’in intifada hareketi amacına ulaşarak İsrail’in Filistin’i tanımasını
sağlamıştır.
Sonuç olarak 1994’te özerk Filistin devleti ilan edilmiştir ama
hâlâ çözümsüzlük her sahada kendini hissettirmektedir. İsrailli devlet
adamlarından Şimon Peres şöyle
diyor: “Eğer İsrail ve Filistin meselesi çözülürse dünyada çözülemeyecek mesele
yoktur.” Böyle diyor Peres. İsrail’in çözümsüzlüğü ne
kadar istediğine de bu vesileyle Şimon Peres vurgu yapmış oluyor.
Saygıdeğer milletvekilleri, Sayın Başkan; şimdi, burası Genel
Kurul ve arkadaşlarımız burada sanki kahve köşesindeymiş gibi sohbet ederek
burada konuşulan meseleyi âdeta sabote ediyorlar. Ciddiyete davet ediyorum.
Konuşacak olanlar dışarıya çıksın.
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Önüne bak sen, kimin ne yapacağına sen karar
veremezsin!
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Ayıp! Ayıp!
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Buranın kuralları var. Buranın kuraları
var Sayın Kafkas.
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Ben kuralları senden öğrenecek değilim!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Sayın milletvekilleri…
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Sizi terbiyeye davet ediyorum, terbiyeye
davet ediyorum sizi.
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Sen terbiyeli ol! Sen terbiyeli ol önce!
BAŞKAN – Sayın Kafkas, deminden beri, lütfen...
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Böyle bir usul yok, böyle bir üslup yok!
BAŞKAN – Lütfen, kürsüde konuşan milletvekilimizi Genel Kurulda
adaplı bir şekilde dinlemek, milletvekillerinin, Genel Kurula girmiş
milletvekillerinin görevidir.
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Siz ikaz edebilirsiniz, onun hakkı değil!
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Konuşmacıya müdahale etme!
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ya dinleyeceksiniz ya çıkacaksınız.
Burası kahve köşesi değil, ya çıkacaksınız ya dinleyeceksiniz!
AGÂH KAFKAS (Çorum) – “Kahve köşesi” diyenler haksızlık yapıyor!
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Ne konuşuyorsun!
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Evet, burasını kahve köşesine çevirdiniz!
Böyle mi dinlenir? Hem de “Terbiyeli ol!” diyorsunuz. Sizin yaptığınız tavır,
terbiyeli bir tavır mı? Size teessüf ediyorum! Müdahale edin adamınıza
kardeşim!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Genel Kurula girmiş olan sayın
milletvekillerinin Genel Kurul adabına uyacağı genel bir kuraldır. Bunu tekrar
ve tekrar Başkanlık kürsüsünden benim söylememe gerek yoktur. Onun için, sayın
milletvekillerinin kürsüdeki konuşmacı arkadaşlarımızı Genel Kurulun
gerektirdiği nezaket ve nezahet içinde dinlemelerini rica ediyorum.
Buyurunuz Sayın Konuşmacı, devam ediniz.
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, ne yapılırsa yapılsın Orta Doğu’da
gördüğümüz kadarıyla kalıcı barışın sağlanması istenmemektedir. Yaratılan
kaotik ortam devam ettirilecek gibi gözüküyor. Yakın geçmişte inanılmaz
zulümler altında inim inim inleyen Irak, bunun diğer
acıklı bir örneğidir. İnsan kanının oluk oluk aktığı,
1 milyonu aşkın Iraklının hayatını kaybettiği bu ülke işgalciler için yüz
karasıdır. Bu konuda rolünü oynaması gerekenlerin, iş yapması gerekenlerin
işini yapmaması nedeniyle de onlar açısından yüz karasıdır.
Tekrar bölgeye dönersek, bölgede 2002 yılında Filistin’e yönelik
İsrail saldırısı sonucu 1.250 Filistinli öldürülmüştü. 2008 yılı sonunda da Gazze Şeridi’nde benzer bir vahşet yaşanmıştır. İnsanlığın
âdeta basiretinin bağlandığı bu ilkellikler karşısında Türkiye vitrine oynamayı
tercih etmiş, kurmaca Davos gösterileri ama gerçekte
İsrail ile sarmaş dolaş ilişkiler, Irak’ta katledilen 1 milyonu aşkın Iraklının
hukukunun dile getirilmemesi ya da dile getirilememesi, Mavi Marmara kepazeliği
ve kaybettiğimiz 9 canımız, aynı gece İskenderun’da 6 şehidimiz… Bunlar cereyan
ederken Türkiye’de devletin üst düzey yetkilileri olmadığı gibi, Başbakanın
Şili’de gezide olduğu anlaşılmakta.
Son Şemdinli şehitlerinden sonra artık bu Hükûmetin
meşruiyetini kaybettiği görülmektedir. Bu Hükûmet,
Türk milletine hizmet etmemektedir. Bu iktidar, Büyük Orta Doğu Projesi’nin
uygulayıcısıdır. Bu iktidar, bir ihanet ve yıkım projesi olan açılım projesinin
âdeta ABD adına memurudur. Bu sebeple gerek Filistinliler gerekse Irak ve diğer
Araplar nezdinde iş birlikçiliği ve teslimiyetçiliği kanıtlanmış Hükûmeti uyarıyoruz: İnsanları aldatmayın, kandırmayın,
iğfal etmeyin ve tövbe ederek, Sayın Bahçeli’nin uyarılarını dikkate alın ya da
istifa edin, sorumluluktan kurtulun.
Değerli arkadaşlar, Türk dış politikasının belirleyici unsurları,
kendi coğrafyası, kültür ve uygarlığı, insan unsuru, direnç yeteneği,
ekonomisi, inancı ve bunun gibi diğer değerlerdir. İktidar, tüm bunları elinin
tersiyle iterek, “sıfır sorun” safsatası paralelinde tüm komşu ve yöre
devletlerle Türkiye’yi ihtilaflı hâle getirmeyi becerebilmiştir. İran ile
nükleer pazarlığa Türkiye’yle birlikte katılan Brezilya’nın yan çizmesiyle
içine düştüğümüz vahim durumu takdirlerinize sunmak isterim.
Sanırım, Amerika Birleşik Devletleri’nden aferin almak için
yapılan çırpınışların Türkiye'nin itibarında ne kadar aşınma meydana getirdiği
de yakında halkımız tarafından da çok net bir şekilde görülecektir.
Biz, Hükûmetin sadece dış politikada, bu
işle ilgili değil, örneğin, Ermenistan’la olan ilişkilerinde katettiği safahatı biliyoruz ve Ermenistan protokolleri,
Azerbaycan’la aramızın açılmasına yol açmıştır. Ama bu arada Azerbaycan’la
tekrar ilişki kurma çabaları bu sefer Ermenistan’la ilişkilerimizi daha da
berbat hâle getirmiştir.
Hasmane tutumunu
sürdüren Ermenistan’la tesis edilmeye çalışılan ilişkilerin altyapısı olmadığı
için şimdi daha girift bir hâl aldığı herkesin malumudur ve diğer, Kıbrıs,
İran, Amerika, AB ilişkilerimiz de çığırından çıkmış ve şu anda artık yeni bir
dış politika yapıcı Türk siyasetçileri beklenmektedir.
Değerli arkadaşlar, burada aslında veciz bir söz aklıma geldi. Hükûmet için şöyle diyorum: “Başkalarının ruhu ile uykuya
yatanlar ancak onların rüyasını görür.”
Değerli milletvekilleri, Lübnan’daki göreceli barışın tesisi
yönünde gittiği her ülkede takdir hisleri uyandıran, vazifesinin fevkinde
yüksek görev şuuruna sahip, namus ve şerefin timsali, savaşı lüzumlu oldukça
kabul eden, onun dışında cinayet sayan ve belki de bu anlamda dünyada eşsiz,
kahraman Türk ordusu üstün başarılara hep imza ata gelmiştir. Birleşmiş
Milletler Geçici Görev Gücü bünyesinde almış olduğu ve bugüne kadar başardığı
görevden dolayı da kahraman ordumuza şükran hislerimi ifade etmek isterim.
Biz, Türk ulusu olarak her zaman ordumuzun arkasındayız. Türk
ordusunun gücü Türk ulusunun gücüdür, Türk devletinin gücüdür.
Değerli arkadaşlar, Hükûmetin Türkiye
Büyük Millet Meclisine tevdi etmiş olduğu tezkerenin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
…biraz önce de ifade etmiş olduğum hususlar da dikkate alınarak
yeniden ele alınmasını Milliyetçi Hareket Partisi olarak fevkalade önemsiyoruz.
Lübnan, bizim için yabancı değil, bize uzak bir bölge değil; Türkiye,
ekonomisiyle ve bütün ilişkileriyle Lübnan’da daha etkin ve kalıcı bir rol
oynayabilir. Bu yönde görüşlerimizi de Milliyetçi Hareket Partisi olarak
müteaddit defalar ifade etmiştik.
Hükûmetin Meclisimize
tevdi etmiş olduğu Bakanlar Kurulu prensip kararına olumlu baktığımızı, olumlu
oy vereceğimizi ifade ediyor, hepinize en derin saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür ederim. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çelik.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Onur Öymen. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Öymen.
CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (Bursa) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Lübnan’daki Birleşmiş
Milletler askerî gücü UNIFIL’de bulunan askerî
birliğimizin görev süresinin uzatılması hakkında Hükûmetin
Meclise sunduğu tezkereyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, oradaki barış gücümüz nasıl bir ortamda
görev yapıyor; Lübnan’ın durumu nedir, koşulları nelerdir; orada bu
uluslararası barış gücü ne işe yarıyor; orada görev yapan askerî birliğimizin
karşı karşıya bulunduğu riskler nelerdir, bu konularda kısaca yüce heyetinize
bilgi vermek istiyorum.
Önce şunu hatırlatayım: Lübnan, 1948 yılından beri -2006 yılı da
dâhil olmak üzere- tam 9 kere savaşlara, çatışmalara, iç savaşa, İsrail
saldırılarına muhatap olmuştur. Bu çatışmalar sırasında 19 binden fazla insan
hayatını kaybetmiştir. İsrail kuvvetlerinden de 1.400 kişi ölmüştür ve bazı
İsrailli siviller de hayatlarını kaybetmişlerdir. Sadece 2006 yılındaki savaşta
ölen insanların sayısı 1.500 kişidir ve bunların çoğu da sivillerden
oluşmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, 2006 yılında İsrail’in Lübnan’a yaptığı
saldırıdan sonra Hükûmet bir tezkere sunarak yüce
Meclise, Türk Silahlı Kuvvetlerinin de Birleşmiş Milletler Barış Gücünde görev
almasını önerdi. Bu Barış Gücü ne zaman oluşturulmuştu? 1978 yılında. 1978
yılından 2006 yılına kadar Türkiye'nin bu güçte görev almasına ihtiyaç duyulmamış,
nedense 2006 yılında böyle bir ihtiyaç hissedilmiş. Biz şimdi bu konudaki
görüşlerimizi açıkladık; o tarihte açıkladık, 2006 yılında açıkladık, daha
sonra uzatma söz konusu olduğu zaman açıkladık. Orada söylediklerimizi
tekrarlamayacağım. Ama oradaki tabloyu daha iyi görebilmemiz için bir iki
unsuru hatırlatmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, İsrail’in saldırılarının sonucunda ortaya
çıkan durum Lübnan’ı gerçekten perişan etmiştir. Bu demin sözünü ettiğim
sürenin yirmi dokuz yılında 30 bin Suriye askeri Lübnan’da işgal gücü olarak
bulunmuştur. Suriye’nin kontrolündeki Bekaa
Vadisi’nde terörist kamplar oluşturulmuştur. PKK da Suriye’nin oradaki
mevcudiyetinden yararlanarak o dönemde eğitimini Lübnan’ın Bekaa
Vadisi’nde yapmıştır. O bölgede Suriye’nin 400 tankı bulunuyordu. Bu kadar
ciddi çatışmaların odağı olmuştur.
Değerli arkadaşlarım, Lübnan’daki Barış Gücünün 12.341 personeli
var, ama Kore Savaşı’ndan bu yana Birleşmiş Milletler Barış Gücünün dünyada en
çok zayiat verdiği bölge orasıdır. Bugüne kadar Lübnan’da hayatını kaybeden
Birleşmiş Milletler Barış Gücü mensuplarının sayısı 272 kişidir. Bu kadar büyük
zayiat vermiştir.
Şimdi, oradaki fiili durum nedir? Fiili durum şudur: Bir tarafta
İsrail var, ordusuyla, izlediği saldırgan politikalarıyla bunu biliyoruz. Bir
tarafta Lübnan ordusu var. Lübnan ordusu gerçekten son derece zayıftır, kendi
topraklarını koruma olanakları çok sınırlıdır. Ama Lübnan ordusuna paralel
olarak ikinci bir ordu var, o da Hizbullah’ın ordusu ve Hizbullah’ın elinde
olağanüstü bir güç var. 2006 yılında bu konuyu değerlendirirken yüce Mecliste,
14 bin Katyuşa roketine sahip olduğunu söylüyorduk
Hizbullah’ın. Elimizdeki en son bilgilere göre Lübnan’ın içindeki Hizbullah
örgütünün elindeki roket sayısı 40 bine ulaşmıştır. Bunların bir bölümü
Şimdi, Hizbullah bir taraftan böyle bir askerî güce sahiptir
-zaman zaman saldırılarda bulunuyor- bir taraftan da siyasi bir güç olarak
ortaya çıkıyor. Hizbullah’ın da dâhil olduğu bir direniş ve kalkınma partisi
grubu var Lübnan Parlamentosunda. Bu grubun Parlamentodaki temsil oranı yüzde
27,3’tür. Birçok Arap ülkesi Hizbullah’ı son derece tehlikeli bir örgüt olarak
kabul etmektedirler. Mesela, bir Mısır savcısı, Mısır’da eylem yaptığı için 26
Hizbullah mensubunu tutuklamıştır, bunların bazıları hakkında idam cezası
talebinde bulunmaktadır.
Siyasi görüş nedir? Hizbullah diyor ki, işte Başkanları Nasrallah -onların görüşüne göre- diyor ki: “Biz İsrail’in
mevcudiyetine karşıyız. İsrail bir devlet olarak ortadan kaldırılmalıdır.” Ve
aynı zamanda da her türlü uzlaşmaya karşı olduklarını söylüyorlar ve Lübnan’da
bir İslam devleti kurmayı hedef aldıklarını açıklıyorlar.
Başka amaçları: Amerika’yı, Fransa’yı ve onların müttefiklerini
Lübnan’dan kaldırmaktır, Lübnan’dan geriye göndermektir.
Şimdi, değerli arkadaşlar, Hizbullah son olarak, Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin İran’la ilgili, nükleer silah üretimiyle ilgili
İran’ın, yaptırım kararını şiddetli bir dille eleştirmiştir, suçlamıştır.
Şimdi, bu genel tabloyu çizdikten sonra şunu hatırlatmak
istiyorum: Biz, 2006 yılında Türkiye’den ilk defa böyle bir kuvvet gönderilmesi
talep edildiği zaman bölgedeki tehlikelere işaret etmiştik, bir.
İkincisi: Bu Birleşmiş Milletler Barış Gücünün aslında ne İsrail
saldırılarını durdurabildiğini ne de Lübnan’dan İsrail’e yönelik roket
saldırılarını önleyebildiğini söylemiştik. Yani pek çok uzman, siyasetçi,
bölgedeki başbakanlar -onların çeşitli demeçleri var, onları okursanız-
diyorlar ki: Bu örgüt, bu Birleşmiş Milletler Barış Gücü maalesef hiçbir işe
yaramamıştır. Birleşmiş Milletlerin çıkarttığı çeşitli kararlar var. Bu
kararlarda bir taraftan bu Barış Gücünün yerleştirilmesi istenirken bir
taraftan da Hizbullah’ın ve oradaki başka örgütlerin dağıtılması isteniyor. Ama
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin bu talebi bugüne kadar yerine
getirilebilmiş değildir.
Şimdi, bölgede 2006 yılına nazaran, 2006 savaşından sonraki
tabloya bakacak olursak tehlike azalmamıştır, artmıştır. Yani hem bir işe
yaramayacak hem Lübnan’ın saldırılarını, Lübnan’dan gelen saldırıları
durduramayacak hem İsrail’in saldırılarına mâni olamayacak ve 272 tane de kayıp
verecek. UNIFIL böyle bir kuruluş. Şimdi, bu kuruluşun içinde Türkiye'nin
konumu ne? Türkiye orada 495 asker bulunduruyor. Biz gittik, daha önceki Genel
Başkanımız Sayın Baykal’la birlikte oradaki birliğimizi ziyaret ettik, Lübnan
sınırına yakın bir yerdeki birliğimizi ziyaret ettik, askerlerimiz görevlerini
üstün bir görev anlayışıyla yerine getiriyorlar, kendileriyle iftihar ettik.
Ama şunu da ifade edeyim ki: Bir çatışma çıktığı zaman bizim askerlerimizin
bulunduğu bölge en çok tehdide maruz bölgelerden biridir. Bizim birliğimizin
bulunduğu bölgenin civarında, Güney Lübnan’da en son hava saldırısında İsrail
tam 100 bin misket bombası atmıştır. Bu 100 bin misket bombasının her birinin
içinden 50 ila 300 küçük bomba çıkmaktadır ve bu küçük bombalar daha sonra
patlamaktadır ve bu misket bombalarının patlaması sonucunda çok sayıda insan
hayatını kaybetmiştir. Bizim birliğimizin bulunduğu bölgenin civarında da bu
tip bombaların bulunduğunu biliyoruz. Yani son derece
tehlikeli bir durum. Peki, İsrail bu kadar saldırmış, Birleşmiş
Milletler mensuplarını öldürmüş, bu saldırıların sonucu, daha doğrusu,
Birleşmiş Milletler Barış Gücü mensupları hayatını kaybetmiş. Uluslararası
kamuoyu ne yapmış? Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinden, İsrail’in bu
saldırılarını durdurmak için bir ateşkes kararı kaç günde çıkmış? Değerli
arkadaşlarım, tam otuz dört günde çıkmış. Otuz dört gün, Birleşmiş Milletler bu
saldırıları durdurma kararı bile verememiş. Peki, kınama kararı çıkmış mı?
Hayır, çıkmamış; aynen son, Mavi Marmara gemisine İsrail’in yaptığı hukuk dışı,
insanlık dışı saldırı üzerine Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinden resmî
bir kınama kararı çıkmadığı gibi.
Değerli arkadaşlarım, bu konunun ayrıntısına girmeyeceğim çünkü
bunu ayrıca bu Mecliste görüşeceğiz, yüce Mecliste görüşeceğiz. Biz bu
İsrail’in saldırısıyla ilgili bir Meclis araştırması önergesi verdik, bu önerge
çerçevesinde görüşlerimizi anlatacağız. Yalnız, bunu şu vesileyle hatırlatmak
istiyorum: Bizim Meclis olarak, Hükûmet olarak,
kamuoyu kuruluşları olarak, sivil toplum örgütleri olarak yaptığımız çabalara
rağmen uluslararası toplumun İsrail’in bu saldırılarına tepkisi çok sınırlı
olmuştur. Son olarak Avrupa Parlamentosunda nispeten tatminkâr bir karar
aldırdıysak da, bu kararın bağlayıcı bir tarafı yoktur ve İsrail de bağımsız
bir uluslararası tahkikat komisyonu kurulmasını kabul etmemektedir. Yüce
Meclisin oy birliğiyle kabul ettiği karardaki beklentilerimiz maalesef yerine
getirilmemiştir. İsrail bir özür bile dilememiştir bugüne kadar, tazminat
ödemeye yanaşmamıştır, tutukladığı gemileri de iade etmemiştir. Bu gemilerle
ilgili olarak bazı soru önergeleri verdik. Onun ayrıntılarını açıklayacağız,
yalnız şunu hatırlatayım ki size, orada 600’e yakın insanı taşıyan Mavi Marmara
gemisinin Türk bandırasında olduğu sırada açık denize açılma ehliyetinin
bulunmadığını, ruhsatının bulunmadığını öğrendik. Komor
bandırasına geçilmesinin sebebi de, Komor’un daha alt
düzeyde teknik yetenek talep etmesi olduğunu öğrendik. Yani bırakınız bölgedeki
güvenlik riskini, bir de geminin gerekli teknik özelliklere sahip olmamasının
doğurduğu bir risk de karşımızda var. Bu konuda Sayın Başbakana ben bir soru
önergesi verdim dün. Ümit ediyorum ki tatminkâr bir cevap alırız. Aynı şekilde,
Türk loydu da bu geminin sigortasını yapmamıştır, o
da bir Yunan sigortasına verilmiştir. Bu vesileyle bunu da ifade etmek
istiyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, Hizbullah’ın geliri ne kadar?
Deminden beri Hizbullah’ın teknik ve siyasi özelliklerini, askerî yeteneklerini
anlattık. Uluslararası kaynaklara göre Hizbullah İran’dan yılda 200 milyon
dolarlık katkı almaktadır. Şimdi, karşımızdaki tablo budur ve bu tablonun
özelliklerini de size anlattım.
Peki, bir şey daha sorayım: Bütün bu olumsuzluklara rağmen Türkiye
orada asker bulunduruyor, Barış Gücünde asker bulunduruyor. Peki, Barış Gücünün
komutasını hiç Türkiye almış mı, hiç üstlenmiş mi? Hayır üstlenmemiş. Bir kere
bile bunun komutanlığını Türkiye’ye vermemişler. Kime vermişler? Efendim, şu
sırada İspanyol komutanı komuta ediyor. İki defa Gana’ya veriliyor komutanlık,
iki defa İrlanda’ya veriliyor, Finlandiya’ya veriliyor, Polonya’ya veriliyor,
İsveç’e veriliyor. Belki biraz şaşıracaksınız, Fiji’ye bile komutanlık
verilmiş, bölgenin en etkili devleti olduğunu söyleyen Türkiye’ye komutanlık
vermek kimsenin aklına gelmemiş.
Peki, düşünebilirsiniz, evet, belki komutanlık verilmedi ama
herhâlde bizden fazla asker bulundurduğu için bunlara komutanlık verilmiştir
çünkü Kosova’da Türkiye’ye komutanlık verilmezken ileri sürülen gerekçe şuydu:
“Komutanlığı daha çok asker bulunduran ülkelere veriyoruz.” Burada da öyle mi
yapmışlar? Hayır. Bizim 495 askerimiz var, komutanlığı üstlenen İrlanda’nın 150
askeri var, İsveç’in 40 askeri var. 40 asker bulunduruyorsunuz komutayı
alıyorsunuz, 495 asker bulunduruyorsunuz komuta yok sizde.
Şunu düşünebilirsiniz: Peki, o zaman hiç değilse belki oradaki
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bize verilmiştir çünkü orada Birleşmiş Milletlerin
bir de deniz gücü var. Bakıyorsunuz, o komutanlık kime verilmiş? Fransa,
İtalya, Almanya arasında paylaşılmış. Bunlar Türkiye’den daha büyük bir deniz
gücüne mi sahip? Hayır, değil. Üstelik, bunlara ilaveten
başka kime verilmiş Barış Gücünün deniz kuvvetlerinin komutanlığı orada?
Belçika’ya verilmiş. Belçika gibi deniz gücü açısından Türkiye ile
kıyaslanmayacak bir ülkenin orada komutanlığı var, bizim yok. Diyebilirsiniz ki
“Canım, hiçbir şey olmaz ama en azından Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin
temsilciliği verilmiştir.” Hayır, o da verilmemiş; onu da Fransa, İsveç ve
Norveç paylaşmış.
Değerli arkadaşlarım, hem böyle bir katkıda bulunacaksınız hem de
orada etkili bir rol oynayamayacaksınız, yani bu riskin değerlendirilmesi,
komutanlığın gerektirdiği görevlerin yapılması konusunda Türkiye maalesef devre
dışında.
Şimdi, niçin peki biz asker verdik, yani 1978 yılından beri
aklımıza gelmemiş de 2006 yılında nasıl gelmiş? İşte, Sayın Başbakanın o
tarihte, 28 Temmuz 2006’da verdiği bir demeç var: “Amerika, orada askerî güç
bulundurmamızı istedi. Bunu olumsuz karşılamak, asker vermemek doğru olmazdı.”
diyor. Yani, belli ki Amerika bizden böyle bir talepte bulunmuş ve biz de bunu
yerine getirmişiz. Peki, Amerika’nın kendisi asker vermiş mi? Hayır, vermemiş.
İngiltere vermiş mi? İngiltere de vermemiş. Mısır vermiş mi? Vermemiş. Peki,
Orta Doğu’daki Arap ülkelerinden hangisi vermiş? Hiçbiri vermemiş. Yani,
düşünebiliyor musunuz, bir Orta Doğu bölgesinde bir Birleşmiş Milletler Barış
Gücü olacak ve bütün bölge ülkeleri içinde bir tek Türkiye'nin askeri olacak,
Türkiye’den başka hiçbir ülkenin, bölge ülkesinin bu Barış Gücünde askeri yok.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, Amerika size ne diyor? “Lübnan’a
gidin, orada riskli bir görevde Barış Gücüne asker verin.” Peki, aynı Amerika
size ne diyor? “Türkiye sınırından saldıran Irak’taki terörist örgütle mücadele
etmek için Irak topraklarına katiyen asker göndermeyin.” Yani biz, başkalarını
savunmak için Lübnan’da, dünyanın başka yerlerinde, Afganistan’da asker
bulunduracağız ama kendi ülkemize yönelik tehdidi engellemek için
sınırlarımızın dışında asker kullanamayacağız.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, buna benzer konular yüce Mecliste
daha önce de görüşülmüş. Özellikle Afganistan’a ilk defa asker göndereceğimiz
zaman bu Mecliste çok ilginç tartışmalar, görüşmeler yaşanmış. Bunlardan sadece
bir tanesini size hatırlatmak istiyorum: Çok değerli bir milletvekilimiz o
zaman aynen şöyle diyor: “Türkiye'nin böyle bir olayın içinde sıcak savaşa
girmesi -savaşa falan girdiği yok da yani savaş riski var anlamında- Türkiye’yi
Asya’ya yabancı düşürecektir. Savaşın nereye varacağı belli değildir. Hükûmet, siyasi parti genel başkanlarını davet etti -demek
o zaman böyle bir âdet varmış, siyasi parti genel başkanlarını davet edip bilgi
verirlermiş- bilgi verdi. Ondan sonra, işte, kapsamı, sınırı, süreci hükûmetçe tayin edilecek bir operasyon için bizden yetki
isteniyor. Böyle bir şey olamaz, Anayasa’ya aykırıdır, biz size böyle bir yetki
vermeyiz. Halkımızın yüzde 71’i Afganistan’a asker gönderilmesine karşıdır,
yüzde 76’sı Lübnan’a asker gönderilmesine karşı. Biz, devleti idare ederken
halkın eğilimlerini dikkate almak zorundayız. Demek ki halkın eğilimlerini
dikkate alarak hareket edeceğiz.” Peki, kim söylüyor bu değerli sözleri, bu
katkıları yüce Meclise kim yapıyor? Bugün Çankaya’da oturan Çok Değerli Sayın
Cumhurbaşkanımız o zaman milletvekili sıfatıyla bunları söylüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
ONUR ÖYMEN (Devamla) – Tamamlıyorum.
Şimdi merak ediyoruz, acaba bugünkü Hükûmete
aynı şeyleri söylüyor mu?
Değerli arkadaşlarım, son günlerde aldığımız haberler son derece
kaygı vericidir. Lübnan Hükûmeti İsrail’e bir uyarıda
bulunuyor “Biz, limanlarımızdan Gazze’ye yardım için
gemileri gönderiyoruz, sakın onlara dokunmayın. Ama bu gemileri doğrudan
doğruya İsrail’e yollamayacağız, Kıbrıs üzerinden yollayacağız.” diyor. Şimdi,
merak ediyoruz, bizim çok yakın dostumuz Lübnan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
limanlarına mı yollayacak, Kıbrıs Rum limanlarına mı, bunu göreceğiz.
Bir bilgi daha: Gene çok değerli dostumuz Lübnan, uğruna,
topraklarını korumak için askerlerimizin hayatını tehlikeye attığımız Lübnan,
bir süre önce Ermeni soykırım tasarısı geçirdi. Herhâlde diyebilirsiniz ki
bizim dostumuz olan siyasetçiler buna oy vermemiştir. Maalesef öyle değil, oy
birliğiyle geçmiş, bütün Lübnanlı milletvekilleri soykırım tasarısına oy
vermiş. En son bilgi de şu, bugünkü bilgi: İran, bir gemi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi bağlayınız.
ONUR ÖYMEN (Devamla) – Bağlıyorum.
İran, Gazze’ye gene bir yardım filosu
yolluyor. Bu yardım filosunun Süveyş Kanalı’ndan geçirilmemesi için İsrail
Mısır’a talepte bulunuyor, Mısır bunu reddediyor ve bu filo, şu sırada Süveyş
Kanalı’ndan geçmek üzeredir. Son derece ciddi bir risk unsuru orada mevcuttur.
Hizbullah açıklama yaptı “İsrail İran’a karşı en küçük bir davranışta bulunursa
biz bütün gücümüzle İsrail’e saldıracağız.” dedi.
Değerli arkadaşlarım, bütün bu anlattığımız unsurların ışığında,
bu tehlikeli görevde Türk askerlerinin mevcudiyetlerini sürdürmesinin biz doğru
olmadığına inanıyoruz. Daha önce bu askerlerimiz oraya gönderilirken olumsuz oy
vermiştik. Şu anda, Cumhuriyet Halk Partisinin tutumunda, demin anlattığım
nedenler dolayısıyla, herhangi bir değişiklik bulunmamaktadır. İktidar Partisi
milletvekillerinin de bütün bu unsurları dikkate alarak oy vereceklerini ümit
ediyoruz.
Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öymen.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Düzce Milletvekili Yaşar
Yakış. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Yakış.
AK PARTİ GRUBU ADINA YAŞAR YAKIŞ (Düzce) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Lübnan’daki Birleşmiş
Milletler Gücünde görev yapan askerlerimizin görev süresinin uzatılması
hakkındaki Hükûmet tezkeresi konusunda AK PARTİ
Grubunun görüşlerini sunmak üzere huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Orta Doğu, maalesef, benden önceki
konuşmacıların da belirttiği gibi dünyanın en istikrarsız bölgelerinden biri
olmakta devam ediyor. Osmanlı Devleti’nin buradan çekilmesinden sonra, aşağı
yukarı bir yüz yıla yakın zaman geçtiği hâlde, buradaki istikrar ve barış
kırılganlığını sürdürüyor.
Bu istikrarsızlığın sebebini bir unsura indirgeyemeyiz, sebepler
birden fazladır. Örneğin, sömürgeci devletler tarafından çizilen sınırların
yapay sınırlar olması bu sebeplerden biridir. Bölgenin petrol zengini olması
bir başka sebeptir. Bu sebep bölge ülkelerini de zaman zaman
birbirine düşürmektedir. Batılı ülkelerin petrol nedeniyle bölge üzerinde nüfuz
kurmaya çalışmaları bir başka sebeptir. Petrol sevkiyatının güzergâhını
güvenlik altına almak bir başka sebeptir. Ayrıca, İkinci Dünya Savaşı’ndan
sonra ortaya çıkan iki kutuplu dünyanın da bu istikrarsızlığa katkısı olmuştur
çünkü bu bölgedeki ülkelerin biri soğuk savaş zamanında bir safta, başkaları
öteki safta yer almışlardır.
Daha sonra -atlayarak geçiyorum- 12 Eylül saldırıları vukua geldi.
Dünyada bu saldırılardan en çok etkilenen bölge Orta Doğu bölgesi olmuştur.
Amerika Birleşik Devletleri 11 Eylül saldırılarının müsebbiplerinin kaynağını
kurutmak için Afganistan’a ve Irak’a askerî müdahalelerde bulundu. Bu
müdahaleler açıklanan amaçlara ulaşmış mıdır, hâlen bu bir soru işareti olarak
durmaya devam ediyor. Ancak bu askerî müdahaleler bir önemli gerçeği ortaya
çıkarmıştır, o da şudur: Bölgenin güvenliğinin sağlanmasında en büyük rol bölge
devletlerinin üzerinde olmasıdır.
Hükûmetimiz, işte bu
anlayışla, bu anlayıştan yola çıkarak, gerek bölgesel meselelere gerek tüm
ülkeleri ilgilendiren uluslararası konulara kayıtsız kalma lüksünü kendinde
görmemiş ve harekete geçmiştir. Zaten bir süredir Türkiye çok boyutlu bir dış
politika takip etmeye başlamıştı. Her şeyden önce, Hükûmetimiz,
bu çok boyutlu dış politikaya daha fazla içerik kazandırmaya özen göstermiştir.
Çok boyutlu politika söyleminin altını biraz daha fazla doldurmaya çalışmıştır.
Sonra bu çok boyutlu dış politikaya “proaktif” yani
ön alıcı boyutlar da ekledik. Dış politikada ön alıcı olursanız, proaktif olursanız oyun kurucu olma şansınız artar. Bunu
yapmadığımız takdirde başkalarının kurduğu oyunu oynamak zorunda kalıyoruz. Dış
politika ile iç politika arasındaki en önemli farklardan biri de budur. İç
politikada yürüteceğiniz politikayı uygulamaya koymak için bütün parametreler
üç aşağı beş yukarı kendi kontrolünüzdedir fakat dış politikada bir adım attığınız
zaman buna öteki ülkelerin nasıl tepki göstereceğini bilemezsiniz. Dolayısıyla,
Türkiye bu nedenle oyun kurucu, ön alıcı olmak suretiyle dış politikada bir
oyun kurucu olmaya önem vermek suretiyle bu unsurları elinde bulundurmak
istiyor. Bunun yapılmasında bölgemizdeki siyasi sorunların diyalog yoluyla
çözüme kavuşturulmasına önem veriyoruz.
“Güvenlik” dediğimiz zaman, güvenliğin bir anlaşmazlıkta
taraflardan sadece biri için değil iki taraf için de önemli olduğunu
vurgulamaya çalışıyoruz. Karşılıklı ekonomik bağımlılığı artırmaya çalışıyoruz
çünkü ekonomik bağımlılık bölgesel istikrara en fazla hizmet eden unsurlardan
biridir. Yakın geçmişte -hepiniz tanık oldunuz- birçok ülkelerle vize muafiyeti
anlaşması imzaladık. Aynı şekilde bölge ülkeleriyle serbest ticaret alanı
anlaşmaları imzaladık. Tüm bu girişimlerimizin amacı bölge ülkeleri arasında
karşılıklı bağımlılığı ve etkileşimi artırmaktır.
Suriye ve Irak’la “Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi”
adını verdiğimiz bir mekanizma kurduk. Böylelikle bu ülkelerle ilişkilerimizin
tüm veçhelerinin en üst düzeyde ele alınabileceği bir forum yaratmayı
hedefledik. Bu yüksek düzeyli forum, varılacak mutabakatların uygulamasını da
izleyebilecektir. Bölgesel düzeyde aldığımız bu inisiyatifler,
Türkiye'nin bölge ülkeleri için bir cazibe merkezi hâline gelmesine de önemli
katkıda bulunacaktır. Bu cazibe ekonomik alanda, ticari alanda, mali alanda,
turizm alanında, kültürel alanda kendisini gösterecektir diye düşünüyoruz. İşte
saydığım bütün bu unsurlar, Türkiye'nin bölge meselelerinde rol ve sorumluluk
üstlenme gereğini de beraberinde getirmektedir.
Değerli milletvekilleri, Arap-İsrail anlaşmazlığının çözümlenmesi
Orta Doğu’daki en önemli sorundur. Bunun merkezinde de Filistin sorunu
yatmaktadır. Merkezinde Filistin sorununun olduğu Orta Doğu sorununda Lübnan
meselesi de ayrıca önemli bir konu olarak durmaktadır. Lübnan, Orta Doğu’da
kendisinin taraf olmadığı bir çatışmanın içine çekilmiştir. Lübnan’ın hiçbir
başka ülkeden, bölgedeki başka ülkeden ve komşularından toprak talebi yoktur.
Buna rağmen Lübnan toprakları başka ülkelerin kendi aralarındaki savaşın icra
edildiği savaş meydanı olarak kullanılmaktadır. Bu çatışmaların vebalini de
Lübnan halkı çekmektedir.
Daha geniş bölgesel ölçekte ise Irak’taki durum ve İran’ın nükleer
programı dâhil birçok bölgesel sorunun Lübnan’da yansımaları vardır.
Dolayısıyla Lübnan’da güvenlik ve istikrarın sağlanması, bölgede barış ve
istikrarın hâkim kılınması bakımından önemli bir unsurdur. Lübnan, yakın
tarihte yani son otuz-otuz beş yıl içinde çatışmalara, iç savaşa, bölgesel
nüfus çekişmelerine ve büyük acılara sahne olmuştur. Ben, bunların bir
bölümünün içinde Suriye’de görevli olduğum zaman yaşadım. 1975 ve 1989 yılları
arasındaki dönemde sivil savaşa ve derin bir istikrarsızlığa sürüklenmiştir
Lübnan.
90’lı yılların başından itibaren Lübnan nispi bir toparlanma
dönemi yaşadı fakat 2006’da İsrail ordusu tekrar Lübnan’a girdi. Amacı, Lübnan
topraklarından İsrail’i taciz eden Hizbullah güçlerini etkisiz hâle getirmekti,
ancak bunu başaramayacağını anladığı için bir süre sonra Lübnan topraklarından
çekildi. İsrail’in bu saldırısı nedeniyle Lübnan yeniden kan, gözyaşı ve
yıkımla karşılaştı.
Türkiye çatışmaların durdurulması ve ateşkes sağlanması için etkin
gayretler yürüttü, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin bu amaçla kabul
ettiği 1701 sayılı Karar’ın çıkarılmasında aktif rol oynadı. Bu Karar’ın
uygulamaya yönelik en önemli sonucu “UNIFIL” adı verilen ve şu andaki
tezkerenin konusunu teşkil eden Birleşmiş Milletler Gücünün kurulması olmuştur.
Bu Birliğin görevi, İsrail ve Lübnan sınırında istikrarın tesis edilmesidir.
Bugünkü tezkeremizin konusunu teşkil eden Türk askerî gücü, işte bu Birleşmiş
Milletler Gücüne katılmaktadır.
Lübnan Hükûmeti Birleşmiş Milletler
Gücünde Türkiye'nin de yer almasını hassaten istemiştir. Lübnan’ı yakından
tanıyan değerli milletvekillerimiz bilirler, Lübnan çok sayıda etnik, dinî,
mezhepsel cemaatlerden oluşan bir “mikrokozmos”, bir
“küçük kâinat” olarak anılır. Bu küçük kâinatı teşkil eden unsurların önemli
ülke sorunları konusunda ortak bir görüşe varmaları nadiren vaki olur, hele dış
politika konularında hemen hemen hiç olmaz. Buna
rağmen Türkiye'nin UNIFIL’e katkıda bulunması,
Lübnan’da tüm grupların mutabakatıyla gerçekleşmiştir. UNIFIL, konuşlandığı
tarihten bugüne kadar hiçbir ciddi güvenlik engeliyle karşılaşmaksızın görevini
yapmaya devam etmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Lübnan’da yazılı olmayan
bir anayasanın var olduğu kabul edilir. 1946 tarihinden beri varlığı kabul
edilen bu Anayasa’ya göre, Lübnan Devlet Başkanının Maruni
bir Hristiyan olması mecburiyeti vardır, Başbakanın
Sünni bir Müslüman olması mecburiyeti vardır, Meclis Başkanının Şii bir
Müslüman olması mecburiyeti vardır. Bu saydıklarım daha aşağıya doğru emniyet
genel müdürünün hangi cemaatten olacağı, Dürzi
cemaatine hükûmette hangi görev verileceği veya Grek
Ortodoks cemaate hangi makamlar verileceğine varıncaya kadar aşağıya doğru
uzanır. Böyle hassas dengeler üzerinde kurulmuş olan bir ülkede herhangi bir hükûmetin beklentileri karşılayabilmesi pek tabii ki
zordur. Güvenlik ve istikrarın sürdürülmesi bu bakımdan çok hassas bir görev
şeklinde ortaya çıkmaktadır.
Bu bağlamda, Lübnan’ın bölge ülkeleriyle ilişkilerinin
normalleştirilmesi de büyük önem arz etmektedir. Hükûmetimiz,
Sayın Başbakanımızın aktif çabaları ve Sayın Dışişleri Bakanımızın yoğun
mesaisiyle, Suriye ve Lübnan arasındaki ilişkilerin geliştirilmesine önemli
katkıda bulunmaktadır; geçmişte de bulundu, şimdi de bulunmaya devam ediyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Lübnan’daki Birleşmiş
Milletler gücünde görev yapan askerlerimizin görev sürelerinin bir yıl daha
uzatılmasını biz AK PARTİ olarak bu çerçevede değerlendiriyoruz. Bölgede ve
uluslararası planda her zaman sorumluluk bilinciyle hareket eden Türkiye,
uluslararası meşruiyet çerçevesinde hareket eden Birleşmiş Milletler gücüne
verdiği desteği sürdürmek zorundadır. Her şeyden önce, bölgesel sorunlarda
ortak sahiplenme bilincini savunan Türkiye, tüm bölgenin istikrarını etkileyecek
böyle bir konuya kayıtsız kalamaz. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçici
üyesi olduğumuz bu dönemde, ülkemizin Birleşmiş Milletler gücüne destek vermesi
evleviyetle önem arz etmektedir çünkü hem Güvenlik Konseyi üyesi ol hem önemli
bir bölge ülkesi ol hem de Birleşmiş Milletler gücüne asker verme, Türkiye bunu
yapamaz. Kaldı ki ülkemizin buradaki rolü Lübnan halkından, Lübnan Hükûmetinden ve uluslararası toplumdan büyük destek
görmektedir.
2006 yılında Lübnan Hükûmeti Türkiye’den
asker göndermesini istediğinde o dönemde tereddüt edenler olmuştur. Bu
tereddütlerin kaynağında belki haklı endişeler de vardı ancak aradan geçen
zamandaki gelişmeler asker göndermekte Türkiye'nin doğru iş yapmış olduğunu
ortaya koymuştur. Şunu memnuniyetle belirtmek istiyorum ki, Lübnan’daki
Birleşmiş Milletler gücünde görev yapan kahraman subay, astsubay ve
askerlerimiz Lübnan’da ve uluslararası toplum nezdinde her kesimin gönlünü ve
güvenini kazanmış, takdirlerini toplamıştır.
Ülkemiz, Birleşmiş Milletler gücüne katkısının yanı sıra Lübnan’ın
yeniden inşası ve ekonomisinin canlandırılmasına da önemli katkılarda
bulunmaktadır. Türkiye bugüne kadar Lübnan’a 55 milyon doların üzerinde yardım
yapmış, ülkenin geçirdiği savaştan sonra yeniden imarına büyük katkılarda
bulunmuştur.
Yirmi kadar farklı din, mezhep ve etnik grubun siyasi sahnede yer
aldığı Lübnan’da önde gelen şahsiyetlerin söylemlerinde en fazla ön plana çıkan
ortak unsur Türkiye'nin Birleşmiş Milletler gücüne katkıları ve Lübnan’a
yardımları olmuştur. Lübnan’daki tüm kesimler ülkemizin bu katkılarının
sürmesini istediklerini dile getirmektedirler.
Türkiye'nin Lübnan’daki Birleşmiş Milletler gücüne katkısını
Lübnan dışındaki belli başlı aktörler de desteklemektedir. Arap Birliği
destekliyor, İslam Konferansı Örgütü destekliyor, müttefik olduğumuz NATO
destekliyor, Avrupa Birliği destekliyor, Birleşmiş Milletler destekliyor.
Bu açıkladığım gerekçelerle biz AK PARTİ olarak Lübnan’daki
Birleşmiş Milletler Görev Gücündeki askerlerimizin görev süresinin bir yıl daha
uzatılması yolundaki tezkereye olumlu oy vereceğiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; benden önceki değerli parti
grup sözcülerinin temas ettikleri hususlarda da bir iki şey söylemek istiyorum.
Sayın Kaplan, “Önce kendi ülkemizde barışı sağlamamız lazım. Biz
dünyanın jandarması mıyız?” sorusunu sordu. Sayın Kaplan’ın söylediklerine,
düşüncelerine pek tabii ki saygı duyuyoruz ama aynı fikirde değiliz çünkü
dünyanın başka ülkeleri kendi ülkelerinde güvenlik zafiyetleri olduğu hâlde,
İngiltere’nin Kuzey İrlanda’da ve kendi içinde sorunları olduğu hâlde dünyanın
çeşitli yerlerine asker gönderebiliyor. Irak’ta Amerika ve İngiltere bizden çok
daha uzak olduğu hâlde bu bölgeye, oraya asker gönderiyor. Türkiye’nin burnunun
dibindeki bu çeşit ihtilaf noktalarına asker göndermemesi doğru olmaz.
Değerli MHP Temsilcisi Brezilya’nın, Türkiye, İran ve Brezilya
arasındaki anlaşmadan çekilmesine değindi. Değerli milletvekilleri, ülkeler
arasındaki çıkar birlikleri ilelebet sürmeyebilir. Ülkelerin devamlı, sürekli
dostlukları değil, sürekli çıkarları vardır. Aynı şekilde, Lübnan’ın da
Birleşmiş Milletlerdeki oylamalarda Türkiye'nin olumsuz oy verdiği bir karara
Lübnan’ın çekimser oy vermesinde de söylenebilir. Bir ülkenin uluslararası
çıkarlarının değerlendirme tarzı vardır. O değerlendirme sonucunda şu veya bu
şekilde hareket etmek istiyorsan o ülkenin neden öyle hareket ettiğini
sorgulamaya hakkımız yoktur. O ülkelerle bir yere kadar Türkiye birlikte
gidebilir, ondan sonra çıkarları ayrı istikamete giderse o ülke kendi çıkarı
istikametinde devam eder.
Sayın Öymen, UNIFIL’in
etkili olmadığı anlamına gelen ifadeler kullandı. Hayır, UNIFIL son derece
etkili olmuştur, UNIFIL’in 2008’den sonra, oraya
gitmesinden sonra, önemli bir güvenlik… Daha doğrusu İsrail’den, Lübnan’ın
güney sınırından kaynaklanan önemli bir istikrarsızlık olayı olmamıştır.
İkinci olarak, Sayın Öymen Mavi Marmara
gemisiyle ilgili zaten verdikleri başka bir önergeye atıfla görüşlerini
açıkladı. Biz pek tabii ki bütün partilerin bu konudaki tutumlarına saygı gösteriyoruz
fakat Mavi Marmara konusunda İsrail’in yaptıkları dünya kamuoyu, dünyanın
İsrail’e en yakın dostları olan ülkelerde eleştiriliyor, İsrail’in kendi içinde
eleştiriliyor, Türkiye’de bunun bu kadar hoş görülecek şekilde o çerçeve içinde
mütalaa edilmesini biz yadırgıyoruz.
Sayın Öymen, “Lübnan’da bazı ülkelerden
çok daha fazla asker bulundurduğumuz hâlde niye oradaki Birleşmiş Milletler
gücünün komutanlığını biz almıyoruz?” sorusunu ortaya attı. Sebebi çok basit: Türkiye
oraya gayri muharip bir birlik göndermiştir. Gayri muharip bir birliğin
komutasının, içinde muharip birliklerin de bulunduğu bir birliğe komuta
etmesinin öyle zannediyorum askerî terminolojisinde ve askerî konseptte yeri yoktur. Türkiye'nin komutanlığı istememiş
olmasının sebebi budur. Türkiye talep etmedi fakat gayri muharip bir birliğe
sahip ülkenin bunu talep etmemesi de doğrudur.
Bir de yine basın ve görsel medyada Lübnan’ın Birleşmiş
Milletlerdeki İran konusunda karara çekimser oy vermesine kısaca değinmiştim.
Biraz daha açmak istiyorum onu çünkü ülkelerin dış politikalarında bir defa
birlikte hareket etmiş olduğu ülkelerle her zaman aynı yolda gitmesi mümkün
olmayabilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – O ülkelerin kendi çıkarları başka türlü
hareket etmelerini gerektiriyorsa bu şekilde hareket etmelerini en iyi öyle
zannediyorum Sayın Öymen bilir. Onun için Lübnan’ın
bu şekilde hareket etmesini yadırgamaya gerek yoktur.
Bu sözlerle ben açıklamalarıma son vermek istiyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yakış.
Hükûmet adına Devlet
Bakanı Egemen Bağış konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Bağış. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi içtenlikle selamlıyor, saygılarımı sunuyorum.
Türkiye'nin Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Görev Gücüne
sağladığı kuvvet katkısının bir yıl daha uzatılması hakkında yüce Meclisimizin
onayına sunulan Hükûmet tezkeresi hakkında takdim
yapmak üzere huzurlarınızda bulunuyorum.
Genişletilmiş Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Görev Gücü, yani
kısa adıyla UNIFIL Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 11 Ağustos 2006
tarihinde kabul ettiği 1701 sayılı Karar’la kurulmuştur.
Lübnan makamlarının doğrudan talepleri ve bölgedeki güvenlik
koşulları da dikkate alınarak, Hükûmetimizin önerisi
üzerine yüce Meclisimiz 5 Eylül 2006 tarihinde aldığı 880 sayılı Karar’
Bu çerçevede, UNIFIL’in deniz ve kara
güçlerine katkıda bulunduğumuz birlik ve gemiler Ekim 2006’dan itibaren bölgeye
konuşlandırılarak görevlerine başlamışlardır.
1701 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı’nda UNIFIL’in görev süresi geçici olarak bir yıl olarak
belirlenmiş, bu sürenin gerekli görülmesi hâlinde her yıl uzatılması
öngörülmüştür. Bugüne kadar Lübnan ve İsrail sınırında istikrar sağlanmasına
önemli bir katkıda bulunan UNIFIL’in görev süresi
düzenli olarak uzatılmıştır. Gücün görev süresinin 31 Ağustos 2010 tarihinden
itibaren bir yıl süreyle daha uzatılması beklenmektedir.
Aynı şekilde, yüce Meclisimizin UNIFIL’e
iştirak eden askerî unsurlarımıza verdiği son görevlendirme süresi de 5 Eylül
2010 tarihinde dolacak olup, bu sürenin UNIFIL’in de
görev süresine paralel şekilde uzatılması gerekmektedir. Bugün sizlerin onayına
ve oylarınıza sunulacak olan tezkerenin metnine de baktığımız zaman “Güvenlik Konseyinin UNIFIL’in görev süresini uzatma yönünde karar alması
durumunda geçerli olmak üzere” ibaresi eklenmiştir. Yani, bir şekilde Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi eğer bu süreyi uzatmazsa, bizim burada alacağımız
karar, sadece Meclisin takvimini rahatlatmak açısından önemlidir. Onun için
şimdiden, sizlerin onayınızı talep etmek üzere Anayasa’mızın 92’nci maddesi
uyarınca huzurlarınıza gelmiş bulunmaktayız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin Orta Doğu’yla
güçlü bağları hepinizin malumlarıdır. Bölge ülkelerinin barış, güvenlik ve
istikrarı ülkemizinkiyle yakından irtibatlıdır. Orta Doğu’da hüküm süren
istikrarsızlık ve ihtilaflar ülkemizi de etkilemektedir. Aynı şekilde, başta
komşularımız olmak üzere bölge ülkelerinde refahın artmasının ülkemizin
ekonomik kalkınması üzerinde de olumlu yansımaları olmaktadır.
Orta Doğu’daki tüm sorunların birbiriyle ilintili olduğu,
uluslararası toplumun büyük bir kesimi tarafından giderek daha fazla kabul
görmektedir. Ülkemizin öteden beri vurguladığı, bölgedeki sorunların
birbirinden ayrı ele alınamayacağına dair görüşün uluslararası toplum
tarafından da anlaşılması ve benimsenmesi memnuniyet vericidir.
Türkiye, Orta Doğu’daki sorunların diyalog ve uzlaşı yoluyla
çözülmesine öncelik vermekte, çatışma yerine dayanışmanın ve iş birliği
kültürünün hâkim kılınmasını amaçlamaktadır. Bu çerçevede, güçlendirilmiş
siyasi diyalog, ekonomik karşılıklı bağımlılık ve yoğunlaştırılmış kültürel
etkileşim yöntemleriyle bölge ülkeleriyle ilişkilerimizi geliştirmeye çaba
harcıyoruz.
Türkiye, Arap Ligi ve Körfez İşbirliği Konseyiyle kurumsal diyalog
ve iş birliği mekanizmaları kurmuştur. Körfez İşbirliği Konseyiyle ülkemiz
arasında, dışişleri bakanları seviyesindeki ilk toplantı geçen yıl temmuz
ayında İstanbul’da gerçekleşmiştir. Türk-Arap İşbirliği Forumu Dışişleri
Bakanları 3’üncü Toplantısı ise, daha bundan on gün evvel, 10 Haziran tarihinde
İstanbul’da gerçekleşmiştir. Forum marjında Türkiye,
Lübnan, Suriye ve Ürdün arasında dörtlü bir yüksek düzeyli iş birliği konseyi
ile kişilerin ve malların serbest dolaşımını mümkün kılacak bir bölge kurulması
yönünde ortak bildiri yayınlanmıştır.
Sayın milletvekilleri, Lübnan ile ilişkilerimiz Orta Doğu’nun
huzuru açısından son derece önemlidir. Esasen Lübnan, tüm bölgenin istikrarı
bakımından kilit konumda bulunan, âdeta Orta Doğu’nun bir özeti olan bir
ülkedir. Bu çerçevede Türkiye, 2006 yazında yaşanan, geniş bir bölgeye yayılma
ve ciddi boyutlar kazanma emareleri gösteren İsrail-Lübnan savaşına son
verilmesi ve ateşkes sağlanması için yoğun çaba sarf etmiştir. Anılan savaş
sonrası kabul edilen 1701 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı
çerçevesinde UNIFIL’e katkı sağlama konusunda Hükûmetimizce alınan karar kapsamlı bir değerlendirme
sürecine dayanmıştır. Bölgemizde istikrar ve güvenliğin tesis edilmesi
yönündeki uluslararası çabalara etkin destek verilmesini uluslararası
sorumluluğumuzun gereği olarak görüyoruz. Uluslararası meşruiyeti haiz olan ve
uluslararası toplumun ortak iradesini yansıtan Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinin 1701 sayılı Kararı’nda öngörülen amaçlar doğrultusunda, Lübnan’da
görev yapan Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü UNIFIL’e
katkıda bulunulması öngörülmüştür.
UNIFIL’e katkımız
hâlihazırda şunlardan oluşmaktadır: UNFIL’de deniz
görev gücüne hâlen bir fırkateynle katılmaktayız. Sur
şehrinin yakınındaki Eş Şatiye kasabasında 256
personel ile İstihkâm İnşaat Birliğimiz konuşlandırılmıştır. UNIFIL
karargâhında 3, Birleşmiş Milletler karargâhında 1, karargâh gemisinde ise yine
1 personelimiz bulunmaktadır. Ayrıca yine 1701 sayılı Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi Kararı uyarınca Mersin Limanı’mız da
dost ve müttefik ülkelerin UNIFIL’e katkıda
bulunmaları amacıyla kullanımlarına açılmıştır ve Birleşmiş Milletler
tarafından bölgedeki belirlenmiş limanlardan biri olarak ilan edilmiştir. UNIFIL’e katılan İstihkâm İnşaat Bölüğü’müzün
ve deniz birliklerimizin masraflarının geri ödenmesi konusunda Türkiye’yle
Birleşmiş Milletler arasında da gerekli anlaşmalar imzalanmıştır. Bu çerçevede,
askerî unsurlarımızın masrafları da Birleşmiş Milletler Sekreteryası
tarafından karşılanmaktadır.
UNIFIL’de Türkiye dâhil
olmak üzere tüm ülkelerden toplam 12 bin civarında personel görev yapmaktadır.
Türkiye'nin yanı sıra UNIFIL’e kuvvet katkısı
sağlayan ülkeleri de ben burada saymak istiyorum. Biraz evvel çok değerli bir
muhalefet milletvekilimiz böyle cımbızla bazı ülkeler seçerek “Şu ülkenin orada
niye askeri yok, bu ülkenin orada niye askeri yok?” dedi ama olanlardan hiç
bahsetmedi. Ben, sizlerin yüksek müsaadelerinizle hangi
ülkelerin UNIFIL’de Türkiye’yle birlikte askeri
olduğunu da burada sizlerle paylaşmak istiyorum: Belçika, Brunei,
Çin, Hırvatistan, El Salvador, Fransa, Makedonya, Almanya, Gana, Yunanistan,
Guatemala, Macaristan, Hindistan, Endonezya, İrlanda, İtalya, Malezya, Nepal,
Norveç, Polonya, Portekiz, Katar, Kore, Sierra Leone, Slovenya, İspanya,
Tanzanya ve Güney Kıbrıs Rum yönetimi.
Şimdi, dünyanın her kıtasından, her bölgesinden ülkelerin
bu kadar önemli bir uluslararası güce katkıda bulunduğu bir ortamda, bölgede bu
kadar ağırlığı olan bir ülke olan Türkiye'nin, Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi üyeliğine kırk yedi yıllık bir aradan sonra oy kullanan 192 ülkenin
151’inin oyunu, desteğini almış bir Türkiye'nin, İsrail ile Lübnan arasında
arabuluculuk yapan bir Türkiye'nin, Irak ile Suriye arasında arabuluculuk yapan
bir Türkiye'nin, Bosna-Hersek ile Sırbistan arasında arabuluculuk yapan bir
Türkiye'nin, Somali ile Eritre arasında, Rusya ile
Gürcistan arasında, Afganistan ile Pakistan arasında arabuluculuk yapan bir
Türkiye'nin başını kuma gömmesi o geçmiş dönemlere has bir özellikti. AK PARTİ İktidarında Türkiye kendi gücünün farkına varmıştır ve
dünyaya da gücünü fark ettirmiştir.
Söz konusu kuvvetin, UNIFIL’in, yukarıda
belirtilen taahhütlerin dışında, bölgede silahlı unsurların silahtan
arındırılması dâhil hiçbir görevde kullanamayacaklarının karara bağlanmış
olduğunu da hepinize bir kez daha hatırlatmak isterim.
Türkiye'nin Lübnan’da barış ve istikrarın sağlanmasına yönelik
çabaları, gerek Lübnan’la ikili ilişkilerimizin gerekse Orta Doğu’daki
etkinliğimizin güçlenmesine çok önemli katkıları olmuştur. Ayrıca, UNIFIL’e verdiğimiz kuvvet katkısı dâhil tüm bu çabalarımız
Lübnan’daki bütün gruplar tarafından -bunun altını çiziyorum- Lübnan’da Türk
askerinin varlığından rahatsız olan tek bir grup yoktur. Hepsinin ortak
talebidir Türkiye'nin orada barışa, istikrara, huzura katkı vermesi. Bütün
gruplar tarafından desteklenmekteyiz. Lübnan’da barış ve istikrarın korunması,
bölge barış ve istikrarı bakımından önem taşımaktadır. Bu bakımdan UNIFIL’e katkımızın ve Lübnan’ın yeniden inşasına yönelik
projelerimizin sürdürülmesi önem taşımaktadır.
Sayın milletvekilleri, UNIFIL kapsamında görev yapan askerlerimizin
görev süresini en son 2009 yılında sizlerin çok değerli oylarıyla, katkılarıyla
uzatmıştık. O günden bugüne Lübnan’da yaşanan olayları da sizlerin takdirine
sunmak istiyorum.
Lübnan’ın yakın tarihini anlayabilmek için şu bilgileri sizlerle
paylaşmak istiyoruz: 2006’nın Ekiminde Kabinedeki Şii bakanların istifasıyla
baş gösteren siyasi kriz, Mayıs 2008’de silahlı çatışmaya dönüşmüştü. Hükûmetimiz, bu krizin aşılmasında ve Lübnanlı grupların
Mayıs 2008 ayı sonunda Katar’ın başkenti Doha’da bir araya gelerek mutabakata
varmalarında çok aktif bir rol oynamıştı. Ülkemizin bu süreçte sarf ettiği çaba
ve sağladığı katkılar, gerek Lübnanlı taraflar gerek bölgesel ve uluslararası
aktörlerce takdirle karşılanmıştı.
Sayın Başbakanımızın bu meyanda Lübnan Meclis Başkanının özel
daveti ve ısrarlı ricaları üzerine Lübnan’ın Cumhurbaşkanlığı seçimine ve
Cumhurbaşkanının yemin törenine katılması, katılan 2 liderden biri olarak, onur
konuğu olarak davet edilmiş olması da Türkiye'nin Lübnan’la olan ilişkilerinin
bence çok önemli bir göstergesidir.
Lübnan’da 7 Haziran 2009 tarihinde yapılan genel seçimleri, 128
sandalyeli Parlamentoda 71 milletvekili çıkaran Saad
Hariri’nin liderliğindeki 14 Mart İttifakı kazanmıştır. Buna karşın ülkede
ulusal uzlaşı hükûmeti kurulması yönündeki çabalar
beş ay sürmüş ve Saad Hariri’nin Başbakanlığındaki Hükûmet ancak Aralık 2009’da kurulabilmiştir.
Lübnan’da Hükûmetin kurulmasında Suudi
Arabistan ve Suriye’nin çabaları da rol oynamıştır. Bu iki ülke arasındaki
ilişkilerin yumuşamasında da Sayın Başbakanımızın bizzat rolü olmuştur.
Türkiye, Lübnan ile Suriye arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi sürecinde
çok önemli bir rol oynamıştır. Bu süreçte, Türkiye, iki ülke nezdinde yapıcı
tutum sergilemiş ve diplomatik ilişkilerin kurulması yönünde tarafları teşvik
etmiştir.
Bu çerçevede, Lübnan’ın bütün farklı gruplarının temsilcileri
ülkemizi ziyaret etmişlerdir, ülkemize davet edilmişlerdir. Orada huzurun
bulunması için Türkiye'nin çok önemli katkıları olmuştur. Başbakan Hariri
ülkemize yaptığı ziyarete 7 bakanla birlikte gelmiştir. Hariri’nin
temasları sırasında ikili ilişkilerimizin hukuki çerçevesi, askerî ve savunma
sanayi alanındaki ilişkilerimiz, ekonomik, ticaret, tarım ve enerji alanlarında
iş birliği, kültürel ilişkilerimizin geliştirilmesi ile Orta Doğu barış süreci
ve Lübnan-Suriye ilişkileri gibi bölgesel konular ele alınmıştır ve ziyaret
sırasında diğer bazı teknik anlaşmaların yanı sıra, vize muafiyeti ve askerî iş
birliği çerçeve anlaşmaları imzalanmıştır.
Son sekiz yılda Türkiye'nin karşılıklı olarak vizeleri kaldırdığı
yirmi iki ülkeden bir tanesi de Lübnan olmuştur. Bunlar, eskiden maalesef
Türkiye’yi yönetenlerin hayallerinde bile göremeyecekleri gelişmelerdi ama AK
PARTİ İktidarında Türkiye her zamanki o kararlılığıyla, diklenmeden dik
duruşuyla bütün dünyanın saygı duyduğu, takdir ettiği bir ülke olmuştur.
Hâl böyleyken bazı milletvekillerimizin burada eleştirileri oldu.
“Hükûmet Türkiye’ye hizmet etmedi, işte, birtakım
projelerin altına imza koydu.” falan dediler. Arkadaşlar, bu Hükûmet Türkiye’ye hizmet etmediyse “El vicdan!” demek
lazım. Cumhuriyet tarihi boyunca yapılan yolun 2 katını son yedi yılda yapan,
bugün Türkiye’de hizmet veren okulların üçte 1’ini hizmete sokan, hastanelerin
dörtte 1’ini halkımızın hizmetine sunan, Türkiye'nin birçok iline hava ulaşımını sağlayan,
aynı zamanda uluslararası ilişkilerde hem Doğu’da hem Batı’da saygınlığını
artıran bir iktidara “Türkiye’ye hizmet etmedi” demek abesle iştigaldir; buna
gülerler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Evet, imreniyor olabilirsiniz, biz
bunu anlayışla karşılarız. Nazar etmeyin, çalışın sizin de olur.
MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Çok çalışmaları lazım.
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Çok çalışmanız lazım ama
çalışırsanız, bu milletle kaynaşmayı denerseniz, bu milletle hemhal olma
konusunda birtakım adımlar atmaya çalışırsanız, belki bir gün milletin verdiği
müebbet muhalefet cezasından kurtulur, iktidar ortağı olabilirsiniz ama daha
çok çalışmanız lazım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (Sinop) – İşine bak sen.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sen Lübnan’ı anlat, ne ilgisi
var bu işin siyasetle?
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Evet, Lübnan’da en önemli
süreçlerden biri de Lübnan’ın ulusal savunma kuvvetlerinin güçlendirilmesi ve
ülkenin güvenliğinin bu kuvvetlerce sağlanmasının başarılmasıdır. Bu,
tabiatıyla Lübnanlılarca yürütülecek bir süreçtir. Lübnan Genelkurmay Başkanı
ülkemizi çok yakın bir tarihte ziyaret etmiştir ve Sayın Jean Kahwagi’nin ülkemizi ziyareti sırasında, temaslarında
ülkemizin Lübnan’a katkıları ayrıntısıyla ele alınmıştır. Lübnan Başbakanı
Sayın Hariri’nin ocak ayındaki ziyareti sırasında imzalanan askerî iş birliği
çerçeve anlaşmasıyla bu alanda Lübnan’la ilişkilerimizin geliştirilmesi
açısından gerekli hukuki çerçeve oluşturulmuştur.
Değerli milletvekilleri, Lübnan’ın siyasi açıdan hassas bir denge
üzerine kurulduğunu biraz evvel burada söz alan çok değerli Düzce
Milletvekilimiz, Dışişleri eski Bakanımız Sayın Yaşar Yakış sizlere aktardı.
Onun detaylarına girmek istemiyorum ama Lübnan’a sağladığımız katkılardan
Lübnan’ın bütün kesimlerinin, bütün unsurlarının son derece mutlu olduğunu ve
ülkemizin katkılarını her vesileyle uluslararası platformlarda şükranla
andıklarını burada özellikle vurgulamak istiyorum.
Lübnan’da bütün bu gelişmelere rağmen hâlâ kırılgan bir ortam
vardır, bu da Aralık 2009’da güvenoyu alarak göreve başlayan ulusal uzlaşı hükûmetinin işini zorlaştırmaktadır. Orta Doğu barış
sürecindeki tıkanma ve İran’ın nükleer programıyla ilgili gerginliğin tırmanması
gibi önemli bölgesel sorunlar Lübnan’daki kırılgan ortamı daha da hassas hâle
getirmektedir. Her şeye rağmen, 1701 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi Kararı’nın uygulanmaya konulmasının ve genişletilmiş UNIFIL’in göreve başlamasının ardından Lübnan-İsrail
sınırında ve bölgede sağlanan güvenlik ve istikrar ortamı sürmektedir ve bu
bölgedeki askerî güçlerimiz, ne deniz ne kara birliklerimiz, bugüne kadar
herhangi bir saldırıya, tecavüze veya tacize maruz kalmamıştır. Kara birliğimiz
Birleşmiş Milletler denetlemesinde örnek birlik seçilmiştir. Birliğimiz,
Lübnan’daki ulusal makamlarla ve yerel makamlara iş birliği ve iletişim
içindedir; bölge halkının -bir kez daha tekrar ediyorum- tamamının güvenini
kazanmıştır, bölgede yararlı altyapı çalışmaları gerçekleştirmiştir. Bu yüzden
Lübnan ordusu güney Lübnan’a konuşlandırılmış ve bölgede ilan edilen ateşkese
bütün taraflar uymuştur. Türkiye, gerek UNIFIL kara harekâtına gerek UNIFIL
deniz görev gücüne yaptığı katkılarla barışı koruma harekâtının etkin biçimde
icrasında çok önemli bir işlev üstlenmiştir.
Tabii, en az bunlar kadar önemli olan bir husus da bu
bölgedeki sadece farklı unsurları temsil eden halkların değil, onların resmî
makamlarının da, Lübnan’ın bütün yetkililerinin de, biraz evvel Yaşar Bey’in
detaylarını verdiği farklı etnik ve dinî inanç gruplarını temsil eden
yetkililerinin tamamının da Türkiye'nin katkılarına şükranlarını dile getirmiş
olmalarıdır. İşte, bu talep çok önemlidir. Bu,
Türkiye'nin UNIFIL’e katılımına, ayrıca bölgede barış
ve istikrarın korunmasına yönelik politikasının sürdürülmesine önemli bir
katkıda bulunmaktadır. UNIFIL’da görev yapan
birliklerimizin üstün performansı diğer bütün katılımcı ülkeler tarafından da
takdir edilmektedir. Sivil-asker iş birliği çerçevesinde örnek çalışma
sergileyen birliğimiz, özellikle yerel halkla kurduğu temaslar ve yürüttüğü
yeniden imar faaliyetleri bağlamında bütün bölgenin takdirini kazanmıştır.
UNIFIL’e katkıda bulunma
kararını alırken Türk askerinin karşılaşabileceği risklerin de en aza
indirgenmesini sağlayacak kararları burada sizlerle birlikte aldığımızı da bir
kez daha hatırlatmak isterim. Birliğimizin ve deniz unsurlarımızın bu anlayışla
askerî makamlarımızca hazırlanan ulusal kısıtlamalarımız çerçevesinde faaliyet
gösterdiğini takdirlerinize sunmak isterim. Birliklerimiz bugüne kadar
görevlerinin icrası sırasında, biraz evvel söylediğim gibi, hiçbir ciddi
tehditle karşılaşmamışlardır.
Sayın milletvekilleri, 7 Haziran 2009’da düzenlenen parlamento
seçimleri demokrasinin gereklerine uygun şekilde ve bazı endişelerin aksine
sükûnet ortamında tamamlanmış ve Hükûmet Aralık
2009’da kurulmuştur. Dolayısıyla, bu sorunlara zaman içerisinde diyalog ve
uzlaşı yoluyla kalıcı çözümler üretilebilmesi için UNIFIL’in
katkısıyla sağlanan istikrar ortamının sürdürülmesi gerekmektedir.
Bugün UNIFIL’deki askerlerimizin görev
süresinin uzatılmaması sadece Lübnan’ın değil Orta Doğu huzurunun tamamen
ortadan kalkmasına sebep olabilecektir. İşte bu yüzden Hükûmetimiz
bu tezkereyi önemsemektedir.
Bütün bu sebepler çerçevesinde UNIFIL’e
sağladığımız katkı süresinin bir yıl daha uzatılması ülkemizin genelde bölgede
barış ve istikrara, özelde dost ve kardeş Lübnan’a desteğini sürdürmesi
bakımından çok önem taşımaktadır.
Ben, bu vesileyle, Sayın Öymen’in biraz
evvel burada dile getirdiği bir konuya daha açıklık getirmek istiyorum.
İsrail’in Gazze açıklarında uluslararası sularda
insani yardım taşıyan ve 32 değişik ülkenin insan hakları savunucularından
oluşan bir insan hakları konvoyuna düzenlediği saldırıyla ilgili olarak bir
konuyu gündeme getirdi ve bunda sanki Türkiye'nin yalnız kaldığı iddiasında
bulundu. Sayın Öymen takip edememiş olabilir, onun
için kendisini de bilgilendirmek bizim de görevimiz. İsrail saldırısını 120
ülke kınamıştır ve eleştirmiştir, 23 ülkenin parlamentosu Türkiye’ye destek
veren bildiriler yayınlamıştır. Son olarak Avrupa Parlamentosu bizim
girişimlerimizin neticesinde İsrail’i kınamış ve uluslararası komisyon
kurulması gerektiğine vurgu yapmıştır.
Onun için biz, bir yandan kendi ülkemizin içerisinde demokrasiyi
güçlendirirken, bütün vatandaşlarımızın, etnik kökeni ne olursa olsun, dinî
inancı ne olursa olsun, siyasi görüşü ne olursa olsun bütün vatandaşlarımızın…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – …bireysel hak ve hukukunu
en az Avrupa Birliği üyesi ülkelerdeki bireysel hak ve hukuk seviyesine getirme
yolunda adımlar atmaya devam edeceğiz. Bu ülkenin güvenlik güçlerine silah
çekenlere anladığı dilden cevap verirken bölgenin günahsız insanlarına tabii ki
farklı davranacağız. Biz, yaşla kuruyu birbirine karıştırmayacağız. Onun için
hiç kimsenin Türkiye’nin demokratikleşmesinden, Türkiye’nin ekonomik olarak
güçlenmesinden, Türkiye’nin daha özgür, daha hür, daha çağdaş bir Anayasa’ya
kavuşmasından tedirgin olmasına gerek yoktur. Türkiye her geçen gün daha güçlü,
daha kuvvetli, daha demokratik, daha saygın, daha şeffaf bir ülke olma yolunda
kararlı adımlar atmaktadır, bunu da hiçbir güç durduramaz.
Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bağış.
Sayın Uzunırmak sisteme girmişsiniz, ne
için acaba?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Tamam, buyurunuz.
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, 2002 yılından bugüne kadar Türkiye’de yapılan
yatırımların hangi kaynaklardan yapıldığına ilişkin açıklaması
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan teşekkür ediyorum. Sayın Bakan uzun yıllar Amerika’da
yaşadığı için, kanaatim odur ki, Türkiye hakkında yeni yeni
bilgiler ediniyor ki Türkiye’nin geçmişiyle ilgili birtakım açıklamalarında
herhâlde tenakuza düşüyor.
Sayın Başkan, Sayın Bakana şunu sormak istiyorum: Acaba Türkiye’de
2002’den bugüne kadar yapılan okullardan, hastanelerden kaç tanesi sivil toplum
örgütleri, hayırsever vatandaşlar veya TOKİ gibi kuruluşlar tarafından bütçe
dışı ödemelerden yapılmıştır? Yapılan yollardan ne kadarı özel idare
bütçeleriyle merkezî Hükûmetin bütçesinin dışında
yapılmıştır? Bütün bunları bilmeden, bütün bunları
öğrenmeden, bütün bunları değerlendirmeden, Türkiye'nin geçmişte yaptığı
birtakım işlerin merkezî hükûmet bütçelerinden ve
bugün yapılan hava ulaşımı, deniz ulaşımı ve birtakım konularda yap-işlet,
yap-işlet-devret modeliyle, sanki bu Hükûmetin
yaptığı gibi görünen yatırımlar olarak algılandığını ve Sayın Bakan tarafından
da bunların çarpıtıldığını ben bilmek istiyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, konuyla alakası yok.
Sayın Milletvekili yazılı sorsun, cevabını alır.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Eğer Sayın Bakan bunları bir döküm yapar,
bizi bilgilendirir ve kendisi de bilgilenirse memnun olurum. Türk halkına da
doğruyu anlatmış olur.
Çok teşekkür ediyorum, sağ olun.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Uzunırmak.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Konuyla alakası yok Sayın Başkan.
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Cevap vereyim.
BAŞKAN – Soru-cevap bölümünde değiliz Sayın Bakan. Sadece 60’a
göre söz istedi Sayın Milletvekili, kısa bir açıklama yapmak üzere. Bu hakkı
vardır, biliyorsunuz.
Buyurunuz Sayın Sakık.
2.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın
sınırların yeniden değişebileceğine dair bir açıklaması üzerine, Türkiye’nin emperyal talepleri olmaması gerektiği, bu konuda bir
çalışma var ise Parlamentoyu bilgilendirmeleri gerektiğine ilişkin açıklaması
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, ben de teşekkür ediyorum.
Bugün Sayın Bakan Hayati Yazıcı’nın bir
açıklaması var sınırların yeniden değişebileceğine dair. Yani Türkiye'nin bir emperyal talebi mi var? Eğer gerçekten sınırların değişmesi
Kürt sorunuyla ilgiliyse, yani uzun süredir zaten bir tampon bölge oluştu Irak
bölgesinde, buna rağmen sonuç alınmadı.
Türkiye'nin emperyal talepleri
olmamalıdır, barışla ilgili talepleri olmalıdır. Eğer bu konuda bir çalışmaları
varsa Parlamentoyu bilgilendirmeleri gerekir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Sakık.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
B)
Tezkereler (Devam)
3.- Birleşmiş Milletler Geçici
Görev Gücü bünyesinde Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının 5 Eylül 2010
tarihinden itibaren bir yıl daha UNIFIL Harekâtına iştirak etmesi hususunda
Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca Hükûmete izin
verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1229) (Devam)
BAŞKAN – Şahıslar adına söz? Yok.
Üzerinde görüşmeler tamamlanan tezkereyi tekrar okutup oylarınıza
sunacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 11 Ağustos 2006 tarihinde
kabul ettiği 1701 (2006) sayılı Karar ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5/9/2006 tarihli ve 880 sayılı Kararı ile bir yıl için
verdiği izin çerçevesinde, Türkiye, Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü
(UNIFIL)'ne Silahlı Kuvvetleri unsurlarıyla katkı sağlamıştır. Söz konusu iznin
süresi son olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23/6/2009
tarihli ve 940 sayılı Kararıyla 5 Eylül 2009 tarihinden itibaren bir yıl
uzatılmıştır.
Türkiye UNIFIL kara harekâtına ve Deniz Görev Gücüne yaptığı
katkılarla barışı koruma harekâtının etkin biçimde icrasında önemli bir işlev
üstlenmiş, böylece gerek Birleşmiş Milletler sistemi içinde, gerek bölgesel ve
küresel ölçekte görünürlüğünün artmasını ve sahip olduğu saygın konumun
pekişmesini sağlamıştır. Türkiye'nin UNlFIL'e
katılımı, bölgede barış ve istikrarın korunmasına yönelik politikasının
sürdürülmesine önemli katkıda bulunmuştur.
UNIFIL'in görev süresi 31
Ağustos 2010 tarihinde sona erecek olup, görev süresinin 31 Ağustos 2010
tarihinden sonraki dönem için yenilenmesi yönünde Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi tarafından bir kararın kabul edilmesi beklenmektedir.
Lübnan'daki siyasi ortam ile güvenlik ortamının ülkedeki askerî
unsurlarımızın görevlerini sürdürmeleri bakımından uygun olduğu
düşünülmektedir.
Bu hususlar ışığında ve Lübnan makamlarının doğrudan talepleri
ve bölgedeki güvenlik koşulları da dikkate alınarak, Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinin UNIFIL'in görev süresinin
uzatılması yönünde karar alması durumunda; hudut, şümul ve miktarı Hükümetçe
belirlenecek Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının, 1701 sayılı Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi Kararı ve 880 sayılı TBMM Kararıyla tespit edilen
ilkeler kapsamında 5 Eylül 2010 tarihinden itibaren bir yıl daha UNIFIL
harekâtına iştirak etmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükümet
tarafından yapılması için Anayasa'nın 92 nci maddesi
uyarınca izin verilmesini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tezkere kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, bir saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 13.51
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.56
BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ
(Konya), Yusuf COŞKUN(Bingöl)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
123’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” işler kısmına geçiyoruz.
Bu kısımda yer alan, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
Grup Başkanvekilleri Batman Milletvekili Ayla Akat
Ata ve Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın, uygulanan iç ve dış politikalarda Hükûmet Programı’nda verdiği sözleri yerine getirmediği,
ekonomik ve sosyal sorunları çözmede başarılı olamadığı iddiasıyla Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan hakkında Anayasa’nın 99 uncu ve İç Tüzük’ün 106 ncı maddeleri uyarınca bir gensoru açılmasına ilişkin
(11/12) esas numaralı Gensoru Önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı
hususundaki görüşmelere başlıyoruz.
VII.- GENSORU
A) Ön
Görüşmeler
1.- Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Batman Milletvekili Ayla Akat
Ata ve Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın, uygulanan iç ve dış politikalarda Hükûmet Programı’nda verdiği sözleri yerine getirmediği,
ekonomik ve sosyal sorunları çözmede başarılı olamadığı iddiasıyla Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/12)
BAŞKAN – Hükûmet? Burada.
Önerge daha önce bastırılıp dağıtıldığı ve Genel Kurulun 18.6.2010
tarihli 120’nci Birleşiminde okunduğu için tekrar okutmuyorum.
Sayın milletvekilleri, Anayasa’nın 99’uncu maddesine göre, bu
görüşmede önerge sahiplerinden bir üyeye, siyasi parti grupları adına birer
milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya bir bakana söz
verilecektir. Konuşma süreleri önerge sahibi için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakikadır.
Şimdi, önerge sahibi ve Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Hasip Kaplan konuşacaktır, onun için süresi otuz dakikadır.
İki süreyi de birleştirdik efendim.
Buyurunuz Sayın Kaplan. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Bizi özgür iradesiyle seçen halkımızdan aldığımız güçle sözlerime
başlamak istiyorum. Demokratik siyaseti önemsiyoruz, sorunların Mecliste
barışçıl çözümüne inanıyoruz. Sayın milletvekilleri, toprağa düşen her can
bizim canımız. Gencecik insanlar tabutlara düşerken, anaların yüreğinde ateş
yanarken Mecliste ihale, istimlak, özelleştirme,
Karayolları kanunları ile sabahlara kadar çalışmayı çok anlamlı bulmuyoruz
çünkü ülkemizin gerçek gündemi bu değil. Son dakika haberlerine bakın:
Çatışmalar, karakol baskınları, F16, Kobra bombalamaları, topçu ateşleri devam
ediyor, birbiri ardına ölümler yaşanıyor. Batıda anaların Türkçe ağıtları yürek
yakarken doğuda anaların Kürtçe ağıtları yükselirken benim Meclis gündemim, kardeş kanını nasıl durdururum, nasıl çözüm bulurum, nasıl
silahları sustururum olmalıydı. Meclisin yolunu unutan liderlerin, Hükûmetin, milletvekillerinin dikkatlerini çözümün adresine
yani Meclise, ülkemizin gerçek gündemine çekmeyi amaçladık.
Sayın Başbakan, gensorumuz size yönelik çünkü Hükûmetin
başısınız, ülkenin Başbakanısınız. Sitemlerimizi, eleştirilerimizi,
beklentilerimizi, önerilerimizi, bazen de öfkemizi anlayışla karşılayacağınızı
umuyoruz.
Ülkemizde yaşayan 73 milyon insanımızın birlikte yaşama arzusunun
güçlü olduğuna inanıyoruz. Bu nedenle çözümün sihrini, tılsımını nasıl buluruz,
birlikte çözüm umudunu yeniden nasıl aralarız, bunu konuşacağız. Kimse günah
keçisi arayıp sorumluluklarını taca atmasın. İktidarıyla muhalefetiyle bütün
milletvekilleri sorumluyuz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir yıl önce Sayın
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül “İyi şeyler olacak.” dedi, inandık. Sayın Başbakan
“Anaların gözyaşı akmayacak.” dedi, inandık. Sayın İçişleri Bakanı koordinasyon
görevini üstlendi, çokça toplantılar yaptı, partimizle de görüştü. Polis
Akademisinde paneller yapıldı, karakolda başlayan açılım, barış gruplarının
kendilerini serbest bırakan aynı savcı ve yargıçlar tarafından tutuklanmasıyla
mahkemede bitti.
Bugün Barış Grubu’nun diğer üyeleri Diyarbakır’da yargıç önüne
çıktılar. Daha önce, 1999 yılında iki barış grubu daha gelmişti. İlk grup 1
Ekimde Hakkâri’nin Şemdinli ilçesine bağlı Gelişen köyünden Türkiye’ye giriş
yapmıştı. İkinci grup 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda Avrupa’dan gelmişti.
Tutuklandılar. Yedi ile on beş yıl arası hapis cezası aldılar. Beş yıl
çatışmasızlık süreci değerlendirilemedi, heba edildi.
Sayın Cumhurbaşkanının “İyi şeyler olacak.” şeklindeki sözlerinden
kısa bir süre sonra 14 Nisanda DTP’nin 52 yöneticisi
içeri alındı, hem de 29 Mart yerel seçimlerinin intikamı alınırcasına.
Arkasından belediye başkanlarımız ve 1.600 üye ve yöneticimiz kelepçelenerek
tutuklandı. DTP kapatıldı, Sayın Türk, Sayın Tuğluk’un
üyelikleri düşürüldü. Daha yirmi gün önce Silopi’de “Savaşa Geçit Verme”
sloganıyla yapmak istediğimiz basın açıklamasına güvenlik güçleri saldırdı,
Şırnak Milletvekilimiz Sayın Sevahir Bayındır’ın
kalça kemiği kırıldı, gaz bombalarıyla, kelepçelerle açılım resmen hançerlendi.
ABD’li edebiyat profesörü Edward Said
diyor ki: “Herhangi bir siyasi eylemin terörizm olarak adlandırılması ona
siyaset, tarih, gelenek ve yorumun buluştuğu bir anlatı statüsü tanınmaması
demektir. Filistin meselesinin başına gelen buydu. İşte Kürt sorununun başına
gelen de budur. Birinin gerillası, ötekinin teröristi.” diyor. “Açılım”,
“barış”, “kardeşlik” derken ne oldu da birdenbire çatışmalı bir ortama geldik?
Kardeşin kardeşi vurduğu bu anlamsız, çözümsüz savaşın sebebi nedir? Kimler rant sağlıyor, kimler taşeron, kimler elinde körükle yangına
gidiyor? Neden Mecliste bunu konuşmuyoruz, neden liderler bir araya gelmiyor,
neden partiler sorunun üzerinde konuşmuyor, projelerini ortaya koymuyor?
BDP olarak, daha önce de söyledik, bir kez daha tekrarlıyoruz: Gelin,
Meclisin birinci gündemi Kürt sorunu olsun. Sorunu çözene kadar başka gündeme
geçmeyelim, tatile çıkmayalım, Meclisi kapatmayalım. Sayın Başbakan, Türkiye’de
Kürt kimliğiyle yaşamak isteyen milyonlarca yurttaşımız var, resmî dil Türkçe
dışında Kürtçenin eğitimi, yayını konusunda talepler var, siyasette temsiliyetin önündeki engellerin kaldırılması, kültürel
çoğulculuğun, farklılıkların, ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel hakların
tanınması talepleri var. Osmanlı’dan cumhuriyete miras kalan, yüz yılı aşan,
yirmi dokuz isyan yaşayan bir soruna asayiş gözlüğüyle bakarsanız, askere
havale etme yanlışına düşersiniz.
Geride bıraktığımız acı tabloya bakınız: Sıkıyönetim, olağanüstü
hâl, sansür, sürgün, 17 bin faili meçhul cinayet, yakılan dört bin köy, yaşamını
yitiren 40 bini aşkın insanımız, yüz milyarlarca dolar zarar. İşte, o zaman
JİTEM, Susurlukçular, itirafçılar, çeteler, darbeciler mantar gibi türedi,
ahtapot gibi kolları Türkiye’ye yayıldı. Ergenekon çeteleri o zaman palazlandı.
Hizbullah’ı kullandılar, insanları asit kuyularına attılar. Vedat Aydın gibi
siyasetçileri, Musa Anter gibi bilgeleri,
gazetecileri öldürdüler.
Bugün bunları isteyenler olabilir. Totaliter, faşist, despot bir
yönetim anlayışını arzu edenler, Hitler özentileri de çıkabilir. Ancak,
ülkemizin, halkımızın sağduyusuna olan inancımız sarsılmadı. Büyük çoğunluk
kardeşçe bir çözüm umudu içinde. “Demokrasi içinde çözüm mümkün.” diyor. Bu
irade, bu güç Mecliste de var, yeter ki uzlaşı, diyalog ortamını sağlayarak,
soruna partiler üstü bir yaklaşımla bakabilelim.
Demokratik açılım doğruydu. İlk açıklandığında bölgede iyimserlik
vardı, sorunun demokratik yolla çözüleceği umudu doğmuştu. Yirmi altı yıllık
çatışmanın yerini barış alacaktı. Halkın coşkusu barışa özlemindendi.
Diyarbakır’da milyonlar bu özlem ile meydanlara çıkmıştı. Habur
sonrası medyanın, muhalefetin yükselttiği ırkçı, milliyetçi dalga sizleri
korkuttu. Habur sendromu,
kaygısı Hükûmeti sardı. Geri adım atmanın anlamı
yoktu. Milliyetçi, ırkçı dalga karşısında, Hükûmetin
milliyetçi dalgayı yönetmesi ve kontrol etmesi gerekiyordu. Yapamadınız, teslim
olmayı seçtiniz. Ezber bozmak gerekiyordu, siyasi cesarete ihtiyaç vardı.
İngiltere’de Tony Blair IRA
ile nasıl görüştüyse, direkt veya endirekt görüşüp çözecektiniz. İspanya’da Gonzales hem demokrasiyi geliştirirken hem de ETA’yla görüşüyordu. Rahmetli Özal kadar cesur olacaktınız.
Güney Afrika’da Mandela ve Clark örneğinde olduğu
gibi, gerçeklerle yüzleşecektiniz. Yaser Arafat gibi gerektiği zaman barışı
konuşacaktınız. Hatırlayın, 1960 ABD’sinde siyahlar beyazların okuluna
gidemiyor, aynı otobüse binemiyordu. Medeni haklar kanunu çıkınca, ayrımcılık
bitince, Kennedy’nin Yardımcısı bir elinde siyahi bir
öğrenci, bir elinde beyaz bir öğrenciyi alarak üniversiteye gidince de kıyamet
kopmuştu. Aştılar o günleri, şimdi bir siyahi olan
Obama Devlet Başkanı. Devlet adamlığı tavrı işte budur.
Çatışma ortamının giderilmesi, gerginliğin azaltılıp rahatlamanın
sağlanması, zıtlaşan, inatlaşan siyasetlerin yumuşatılması konusunda inisiyatif alamadınız. Çatışma ortamını sadece eleştirmek
veya ilgili tarafları mahkûm etmek türünden soyut sözler, “kahrolsun”lar
veya “köklerini kazıyacağız”- çözümün, barışın dili değildir. Çözüm projelerde,
siyaset bilimindedir. İnsanlığın, vicdanın, ortak aklın devreye girmesi
gerekiyor. Şiddet veya karşı şiddete başvuranların değişim, dönüşümlerine
yönelik yol gösterici siyasetlerin devreye konulması gerekiyordu.
Kürt sorununun çözüme kavuşturulması için çatışmasızlık ortamı
oluşturulamadı. İki taraf vardı; bir yanda Türk Silahlı Kuvvetlerinin
operasyonları, diğer yanda PKK’nın eylemleri. Bu süreci yönetemediniz, Kürt
sorununu çözecek silahsızlandırma ve demokratikleşme projesini
hazırlayamadınız. Açılımın duraksaması, rota değiştirmesi Kürt demokratik
siyasetine baskıya dönüştü. Böylesi günlerde ateşli, içi boş nutukların, küçük
siyasi hesapların faydası yok. Bir yandan, “Açılım bitmedi, ne olursa olsun
devam edecek.” deniliyor. Taş atan çocuklar yasası geç de olsa, eksik de olsa
Mecliste. Oylarını aldığınız Kürtleri küstürmek istemiyorsunuz. Diğer yandan, BDP’ye çok sert saldırıyor, tabanınızdaki milliyetçilere
selam veriyorsunuz. Samimiyet testinde sınıfta kaldınız.
Kürt sorununu Kürtleri AKP’lileştirerek çözme hedefi, bu yolda
yapılan operasyonlar, uygulanan baskılar Kürt demokratik siyasetinin
tasfiyesini amaçladı. Açılımın başında yapılan bu ince hesaplar iyi niyetin
olmadığını ortaya çıkarıyor.
Narayana “Hitopadeşa” kitabında, “Kızgınlık dönemindeki bir fil gibi
şişen ve bu yüzden doğru yoldan sapan bir kralın danışmanları eleştirilir.”
diyor. Filistin sorununda da, Kürt sorununda da yanlış yönlendiriliyorsunuz.
Washington’da, Bağdat’ta, Brüksel’de sürekli görüşme hâlindesiniz. Sizi kim
yönlendiriyor? Ekseninizi kim kaydırıyor? Size kim yanlış kararlar aldırıyor?
Geçmişte, Kürt sorunu ortaya çıktığında Türkiye, Suriye, Irak,
İran sistemli zirveler yapar, tasfiye ve baskıları görüşürlerdi. Sizler de aynı
şeyleri yapıyorsunuz. ABD-İran olayından sonra bu üçlüye dâhil olmasa da
Türkiye ile birlikte Barzani, Talabani’yi sıkıştırmaya, baskı altına almaya
çalışmaktasınız. Türkiye'nin, 1995 yılından bu yana Duhok’un
yakınında Bamerni ile Kanimasi
kasabasında 50 tank, 2 bin personeli bulunuyor. Batufa
ile Kanimasi’de de bine yakın Türk askeri ve 20
civarında Alman Leopar tankı bulunmaktadır.
Barzani, “Biz, artık, kardeş kanına
elimizi bulaştırmayacağız.” diyor, sadece barışçıl, demokratik çözümlere destek
vereceğini açıklıyor. 1993’te Barzani bölgesinde yaşanan kardeş kavgası,
onların deyimiyle “…” (x) sonraki yıllarda Erbil’in
hemen yanı başındaki Safin dağlarında yıllarca sürmüştü. Bu acıların dersleri
üzerinde, Kürt halkına yeni bir “…” (x) dayatmaya kalkmak, en hafif deyimiyle
vahşettir, Türkiye'nin de asla çıkarına değildir.
Sayın Başbakan, tutumunuzdaki çifte standart bizi şaşırtıyor. Taş
atan Filistinli çocukları övüyorsunuz, Kürt çocukları için de “Gereği
yapılacak.” diyorsunuz. Acıları ve ölümleri yarıştırmak gibi bir niyetimiz yok.
Her acı önemlidir ve paylaşılmalıdır; isyanımız samimiyetsizliğedir.
Gazze’de yaşananlara
tepki gösteriyorsunuz, Silopi’de susuyorsunuz, yaşananları görmezden
geliyorsunuz. Hamas için “Halk seçti” diyor, meşru
görüyorsunuz, BDP’ye tahammül edemiyorsunuz.
“Kürt açılımı, demokratik açılım, millî birlik” derken, durmadan
isim değiştirdiniz. Zikzaklarınız, kararsızlığınız zarar verdi. Aslında, Kürt
sorununu Kürtsüz çözme anlayışı sizi çıkmaz sokağa götürdü.
12 Eylül darbesinin seçim sisteminin sayesinde, 2002’den bu yana,
yüzde 40’larda oy alıp Mecliste yüzde 60’ın üzerinde çoğunluğa sahipsiniz.
Sekiz yıldır Başbakansınız. Geçmişinizi hatırlayın, Belediye Başkanıyken
Siirt’te bir şiir okumuştunuz, hayatınız değişmişti. DGM’ler, olağanüstü yargı,
OHAL, düşünce özgürlüğü yasaklarıyla tanışmış, Pınarhisar’da yatmıştınız.
Bugün, 12 belediye başkanı sizin döneminizde düşüncelerinden dolayı tutuklu. Bu
korkunç bir ironi değil mi? Diyarbakır 5 no.lu cezaevini bilirsiniz. 12 Eylül
darbecileri, orada insanlara dışkı yedirdi, işkencede insanlar öldürüldü. İşte,
bu zulüm insanları dağlara çıkarmadı mı?
Sizin zamanınızda, işkence ve kötü muamele rakamları insan hakları
belgelerinde binleri aştı. Sadece 2008’de 5.315 kişi düşünce ve ifadeleri için
soruşturma ve davalara muhatap oldu.
Sayın Başbakan, haberleşme gizliliği, kişilik hakları esastır
ancak emrinizdeki memurlar gizli dinleme yapıyor. TİB size bağlı, dinleme yapan
güvenlik güçleri de emrinizde. DGM’lerin yerine kurulan özel ağır ceza
mahkemelerini de siyasallaştırdınız. Telefon ve ortam dinleniyor, fiziki takip
yapılıyor. Kişilik hakları, özel hayat, aile hayatı ayaklar altına alınıyor,
çiğneniyor hatta Meclise uzanıyor. İslamiyet’te insanın haremine girmek günah
değil mi? Sekiz yıldır gizli dinlemeyi bitirmek için ne yasa değiştiriyorsunuz
ne de sorumluları yargı önüne çıkarıyorsunuz. Çok güçlüsünüz, yasama çoğunluğu
sizde. Yürütme gücüsünüz, yargıyı da baskı altına almaya çalışıyorsunuz.
Demokrasinin kurallarını hiçe sayıyorsunuz. Çoğulculuk, katılımcılık,
ortaklaşma sizin kitabınızda yok, neden? Narayana
“Başıboş güç ayrı şeydir, bilimin yol göstericiliğindeki güç ayrı şey; ışık ve
karanlık aynı anda aynı yerde olabilir mi?” diyor. Bu kürsüden defalarca
söyledik “Kontrolsüz güç, güç değildir.” dedik.
Sayın milletvekilleri, toplum en şiddetli çatışma ortamına
çekilirken daha kötü bir durum ne olabilir ki? Otoriterleşme eğiliminin hız
kazanması, devletin yine kural tanımaz uygulamalara geçme eğilimi, sokakları
etkisi altına alan linç girişimleri yeterince korku ve endişe vermiyor mu? Hükûmetin açılımı ötelemesi, geciktirmesi, söylem ve
uygulamaları Kürtleri dışlaması, halkı ve temsilcilerini muhatap almaması,
güven vermemesi başarısızlığın nedeni değil mi?
Sorun, Kürtlerle Türkler arasında değil, devletle Kürtler arasında
bir sorundur. Sorun, güvenlik, asayiş sorunu da değildir, hak ve özgürlükler
sorunudur. Sorun, insan hakları ve demokrasi sorunu olarak çözümü siyasi,
hukuki, ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel boyutları olan bir sorun. Kürt
halkını terörist gören anlayışın, hak ve özgürlüklerin “terörle mücadele
ediyorum” bahanesiyle bastırılması, çözüme, barışa hizmet etmiyor.
(x) Bu bölümlerde, Hatip
tarafından Türkçe olmayan bir dille, birtakım kelimeler ifade edildi.
Sayın Başbakan, Şemdinli Gediktepe
mevzisine gittiniz, gördünüz. Oraya gidemeyenlerin sizleri nasıl acımasız
eleştirdiğini, aşağılamaya çalıştığını gördük. Oysa,
yoksul halkın çocukları, Şemdinli’ye, on beş günlük eğitimden sonra
gönderiliyor. On sekiz yaşında, kıyamadığımız, arabamızın anahtarını verirken
sakındığımız çocuklarımıza ağır silahlar veriliyor, otuz kiloluk sırt
çantasıyla savaş hattına sürülüyorlar. Peki, generallerin çocukları nerede
askerlik yapıyor? Medya listesini çıkarmış, Ergenekon soruşturması paşaları
dâhil, görevde olanların çocukları ve yakınları, kendi konutlarında,
ikametlerinde, yaşadıkları şehirlerde askerlik görevini yapıyor. Bu eşitlik mi,
adalet mi, vicdan mı? Hani ülkemin tüm yurttaşları eşitti?
İnanıyoruz ki halk “Bu anlamsız kirli savaşta, kardeş kavgasında
neden çocuklarımız ölüyor?” diye sormaya başladığında, şehit cenazelerini
istismar edenler kaçacak delik arayacaklardır. Açılım deyip ayrımcılık
yaparsanız, hiç mi bunun siyasi sorumluluğu olmayacak? Herhâlde, canlar yere
düşerken “Gensoruyu da ayağa düşürdüler.” demezsiniz; ülkemiz uçuruma yuvarlanırken,
sayısal çoğunlumuz vardır diye kulakları tıkamaz, gözünüzü kapatmazsınız.
Sayın Başbakan, sizi tanımakta güçlük çekiyoruz. Kimi zaman, güzel
şeyler söylüyorsunuz, halk umutlanıyor, eşitlikten, kardeşlikten,
özgürlüklerden bahsediyorsunuz.
“Özel timin bölgedeki uygulamaları hesap dışı kaldı. Bölgede
yaşayan insanların ne mal ne de can güvenlikleri söz konusuydu. İnsanlara
bölgede gerektiğinde dışkı bile yedirildi. Demokratikleşme ve insan hakları
noktasında güneydoğu son derece geri. Yakın bir zamana kadar, anlamsız ve
çağdışı Kürtçe yasağı dolayısıyla bölge insanları hayli baskılarla yüz yüze
gelmişti. Başbakan, Türkiye’de seksen beş yıldan beridir resmî ideolojinin Kürt
meselesinde inkârcı, asimilasyoncu, baskıcı davrandığını açık seçik söylemeli.
Kürt kültürünün geliştirilmesi için engelleyici tüm yasaları kaldırıp dileyen
herkesin kendi ana dilinde eğitim-öğretim yapabilmesinin önünü açmalıyız.”
Tayyip Erdoğan’ın 2001 Refah Partisi Genel Merkezine sunduğu rapor.
Sayın Başbakan, sizleri davet ediyoruz, buyurun, aynı şeyleri
söylüyoruz, siz de yapın ve rapor sizin, neden yapmadınız?
Devam edelim: “Ad koyalım, diyorsunuz. Kürt sorunu, bu milletin
bir parçasının değil, hepsinin sorunudur, benim sorunumdur, Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarının ortak sorunudur çünkü güneş herkesi ısıtır, çünkü yağmur herkes
için rahmettir çünkü herkes aynı toprağın insanıdır. AK Partinin, her şeyden
önce, ayrımcılığı gerek bölgesel gerek etnik unsur olarak ortadan kaldıran bir
iktidar olacağının altını çizmek istiyorum.” 12 Ağustos 2005, Diyarbakır.
“Büyük devlet, güçlü millet, kendisi ile yüzleşerek, hatalarını ve
günahlarını masaya yatırarak geleceğe yürüme güvenine sahip millet ve
devlettir.” İmza: Başbakan Erdoğan, 2005, Diyarbakır.
Bu söylediklerinizin hepsinin altına imza atmaya hazırız, bu
yanınızı olumluyoruz. Karşımızda harbi, samimi doğruları dile getiren bir
Başbakan Tayyip var diye düşünmeye başladığımızda, belediye başkanlarına, barış
gruplarına vurulan kelepçeler akla geliyor. Diğer kişiliğiniz devreye giriyor: “Ya
sev, ya terk et!” 30 Ocak 2007, Hakkâri. “Çocuk da olsa, kadın da olsa gereği
yapılacak.” 2006, Diyarbakır. “Pompalı vatandaşa hoşgörü”, son olaylardan sonra
“Kökleri kazınacak.” tehditleri. İşte, o zaman ekseniniz kayıyor, militerleşen bir kişiliğe dönüşüyorsunuz.
Karşımızda çift kişilikli bir Başbakan görünce şaşırıyoruz. “Hangi
yanınız baskın?” diye düşünüyoruz, tartışıyoruz, ölçüyoruz, uygulamalarınıza
bakıyoruz. Sonuç? Son bir yılda gelinen nokta tam bir
felaket. Kendinizi ne zaman gözden geçireceksiniz?
Milliyetçi damarınızın daha çok kabardığını, statükonun
asıl gerçek savunucusu olduğunuzu gösteriyorsunuz. Bir yanda darbecilere,
Ergenekonculara savaş açıyor görünüyorsunuz, diğer yanda altlarına milyon
TL’lik zırhlı Mercedes’ler çekiyorsunuz.
Dolmabahçe’de gizli pazarlığınızın kodları da tek tek çözülmeye başlandı. Darbecilerle anti-Kürt anlaşması
yaptınız, cemaatleri, ihaleleri korumaya aldınız.
Bu niyetiniz, Kürt sorununda yaptığınız yanlışlar sizleri öyle bir
maceraya sürüklüyor ki sandıkta Cumhurbaşkanlığı hayalleriniz de bitecek.
Bu dünyada elbet halk bunun hesabını soracak. Öbür dünyada sırat
köprüsünden geçtiğinizde Nekir ve Münkir melekler de
soracak: Kul hakkı yediniz mi? Mazluma zulüm ettiniz mi? Peygamberimiz “Cennet
anaların ayağı altındadır.” demişti, siz analara acı çektirdiniz mi? Ne cevap
vereceksiniz?
Sayın Başbakan, devlet parsel parsel
satılırken süren savaşın rantından
bahsediyorsunuz, kimmiş bu rantçılar?
Çeteler, darbeciler, işkenceciler, köy yakanlar, faili meçhul cinayet işleyenler
kirli savaşın en başta gelen rantçıları değil mi? Bir de ceplerine, ciplerine, cüzdanlarına,
şirketlerine işbirliklerine bakınız. Kimin mal varlığı bu sekiz sene içinde
artmışsa asıl rantçılar onlardır. Bir yanda bir avuç
azınlık padişahlar gibi yaşarken diğer yanda milyonlar sefalet içinde yiyecek
ekmek bulamayacak. Peki, bu mudur adalet?
“İşsizliği bitireceğiz.” dediniz, 2002’de yüzde 9’la alıp 13,7’ye
yükselttiniz, gayriresmî yüzde 20’yi aşmış durumda.
“Vergi yükünü hafifleteceğiz.” dediniz, 2010 bütçesinde ÖTV’yi, KDV’yi emekçi halka yüklediniz. Krizi tiye aldınız. Krizin yükünü emekçi halka yüklediniz.
İşçiye, memura yüzde 2 zam verdiniz, her gün petrole, doğal gaza, akaryakıta
yüzde 100’ü aşan zam yaptınız. Yeşil kart rakamlarına bakarsanız, yoksulluk
sınırı altındaki yurttaş sayısının 15 milyonu aştığı bir ülkede yaşıyoruz.
Devletin tüm kurumları tarafsızlığını, adaletini, sağduyusunu,
suhuletini kaybetti. Burada devletin tepe kurumları kavgalı, halkın güveni de
sarsıldı. Bugün itibarıyla geldiğimiz nokta yönetememe krizine dönüşmüştür.
Anayasa gereği güçler ayrılığı güçler birliğine dönüştü.
Sayın Başbakan, Anayasa reformunu kaldırdınız, baş
örtüsü konusunda geri adım attınız, asker ve polisin sivil otoritenin
emri altında olması anlayışını terk ettiniz. Türkiye'nin gerçek gündemleri olan
sorunların Mecliste görüşülmesi AK PARTİ’nin
çoğunlukçu anlayışı nedeniyle engellendi. Ülkenin gerçek sorunları Mecliste,
Ankara'da konuşulamadı, Washington, Brüksel, Bağdat'ta aranmaya başlandı. Dış
politika uluslararası güçlerin kontrolüne girdi. Onurlu bir dış politika
yerine, bağımlı bir politika izlendi. İradesi ipotek altına alınan Türkiye,
IMF'ye, NATO'ya, ABD'ye ve İsrail'e bağımlı hâle getirildi.
Sıfır tolerans anlayışı da iflas etti. Faili meçhul cinayetler
arttı, güvenlik güçlerinin orantısız aşırı güç kullanımı arttı. Adil yargılanma
hakkı bitti, kişi güvenliği ve özgürlüğü ayaklar altına alındı. Toplum
sağcı-solcu, laik-antilaik, Kürt-Türk, Alevi-Sünni,
zengin-fakir kamplara ayrıldı. Gerilim ve çatışma ortamı her alana yayıldı.
İthal enerjiyle dışa bağımlılık arttı. Kara para aklamayla 64 ton
altının nasıl girdiği belirsiz. Yap-İşlet-Devret Yasası ile Galataport,
Harem, İstanbul üçüncü Boğaz köprüsü, limanlar, akarsular satışa çıkarıldı.
Mecliste denetlenemeyen Millî Savunma Bakanlığı bütçesi, askerî
harcamalar artırılırken eğitim, sağlık kısıtlandı, sosyal devlet sadaka
devletine döndü.
Ekonomide yaşananların dışında toplumsal barışın bozulmasına,
ırkçı, milliyetçi linç kampanyalarına, sosyal patlamalara zemin hazırlandı.
"Açılım" dediniz, el attığınız her açılım, Alevi,
Ermeni, Kıbrıs, Roman, Kürt açılımı, bunların hepsi elde kaldı, bir tekinin
projesi ortaya konamadı.
12 Eylül askerî darbesini değiştirmek yerine ihtiyacınız olan
maddeleri sahte bir referandumla getirmeye çalıştınız.
Yüzde 10 barajını ısrarla korudunuz, yüzde 7 hazine yardımını
ısrarla korudunuz.
“Kürtçe serbest bırakılacak” dediniz, gizli eylem planlarını
yayınladınız. YÖK, Kürt gençlerini fişlemeye başladı. Tek Kürtçe gazete olan Azadiye Welat Yazı İşleri Müdürü
Vedat Kurşun'a yüz altmış altı buçuk sene ceza verildi.
“Köy isimlerini değiştireceğiz.” dediniz, değiştiremediniz. “Eşit
yurttaşlık” dediniz, “Türkiye üst kimliği” dediniz, Anayasa’nın 66'ncı
maddesine dokunmadınız.
Söyleyin Allah aşkına, uluslararası güçlerin istihbarat ve savaş
teknolojileri desteğiyle bu savaşı sürdürmek kimin çıkarına, Türkiye'nin mi,
yoksa silah tüccarlarının mı?
Sayın Başbakan, Toronto’ya gideceksiniz, Obama’dan
destek isteyeceksiniz. Dışarıda sarf ettiğiniz eforun
yüzde 1’ini içeride, iç dinamiklere harcasanız daha çok yol almış olurdunuz.
“75 Kürt milletvekilimiz var.” dediniz, kendi vekillerinizi bile “söz ola
kestire başı” deyip susturdunuz. Mecliste bir gün olsun bu sorunu ve çözümü konuşmadılar.
Eğer Türkiye bu sorunu konuşmayacaksa, çözümü tartışmayacaksa,
sadece siz konuşacaksanız ve militarizmin diline sarılacaksanız, işte bu yol,
barışa giden bir yol değildir. Türkiye SOS veriyor, yol ayrımındadır. Halk
yeniden eski günlere dönmek istemiyor ama her gün bu kaygıyla güne uyanıyor.
İnsanlar umutsuz, geleceğe güvenle bakamıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Çağrı yapıyoruz: Bu sorunu sınırda nöbet tutan yirmi yaşındaki
gençlerin sırtına yüklemekten vazgeçin. Kürt demokratik siyasetinin yasal
zeminde kendisini ifade etmesinden, örgütlenmesinden, temsilinden,
siyasallaşmasından neden korkuyorsunuz? Siz demokratik siyaseti dışladığınız
sürece şiddet güçlenecektir. O hâlde şiddeti durdurmanın yolu, Kürtlere siyaset
kanallarını açık tutmaktan geçmiyor mu?
Değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanıyla görüşen değerli
sanatçımız, Türkiye'nin vicdanı Sayın Sezen Aksu “Sanatta hep sevgi vardır ya,
bir parça ve hep biraz umut!” diyordu. Umut değil miydi bizi bugünlere getiren?
“Ya tam demokrasi, ya hiç!” diyen Sayın Yaşar Kemal, “’Kan dursun.’ diyeni
şükranla karşılarım.” diyorsa…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayınız.
Buyurunuz Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Bağlıyorum efendim.
…Edip Cansever de yıllar önce “Umudu
dürt, umutsuzluğu yatıştır. Gülmek, bir halk gülüyorsa gülmektir.” diyorsa
umudu beslemek lazım. Gencecik fidanların toprağa düşmemesi, anaların
gözyaşının dinmesi için bu çatışmalı sürecin bir an önce durdurulması ve kalıcı
hâle getirilmesi gerekir. Bu da ancak Hükûmetin
atacağı demokratik adımlarla, vereceği barışçıl mesajlarla ve ortaya koyacağı
çözüm iradesiyle mümkün olabilir. Hükûmetin yanı sıra
Parlamento da böylesi bir sürecin Türkiye’de başlatılabilmesi için tarihî bir
görevle karşı karşıyadır. Meclis tüm gündemlerini iptal ederek acilen
toplanmalı ve akan kanın durdurulması için atılacak adımları gündemine
almalıdır, çözüm bulununcaya kadar tatile girmemelidir. Aksi takdirde, sizleri,
bizleri, hepimizi halk da tarih de affetmez.
Barışa olan umudumuzla sizleri bir kez daha saygıyla ve sevgiyle
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.
Sayın milletvekilleri, beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.31
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.39
BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu),
Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
123’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
(11/12) esas numaralı Gensoru Önergesi’nin gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmelere devam edeceğiz.
Hükûmet yerinde.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Elekdağ,
buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi tarafından yüce Meclise
sunulan gensoru önergesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış
buluyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, sözlerime PKK’nın yoğunlaşan kanlı
eylemleriyle Hükûmetin bu tehdit karşısındaki çaresiz
tutumunun ülkemizi boğucu bir huzursuzluk ve karamsarlığa gömdüğünü belirterek
başlamak istiyorum. PKK’nın saldırıları sonucunda Şemdinli’nin Tekeli
mevkisinde 10 şehit verdik, 16 da yaralımız var. Arkadan, kanlı elini
İstanbul’a uzatan terör 5 evladımızın daha canını aldı. Şehitlerimize Allah’tan
rahmet, ailelerine de başsağlığı diliyorum.
Değerli arkadaşlarım, PKK’nın ve yandaşlarının açıklamaları,
örgütün hedefinin şok eylemlerle toplumda öfke yaratmak ve bir Türk-Kürt
çatışması yaratarak ülkenin toplumsal dokusunu parçalamak olduğunu ortaya
koyuyor. Başbakan kabul etmese de, PKK’nın sözcüleri, terör eylemlerini Kürt
açılımı sürecinde Hükûmetin kendilerini aldatmış
olması ve arkadan hançerlemesi nedeniyle yoğunlaştırdıklarını iddia ediyorlar,
bu yeni terör dalgasını da Hükûmete şartlarını
dayatmak için başlattıklarını söylüyorlar.
Değerli arkadaşlarım, acil önlemler alınmasını gerektiren acı bir
tehditle karşı karşıyayız, bu önlemlerin de ne olması gerektiğini saptarken bir
gerçeği de gözden kaçırmama durumundayız. Bu da PKK’nın Kuzey Irak’ta
konuşlanmış olan vurucu gücü tasfiye edilmeden Türkiye'nin terörle mücadele
çabasının sonuç verebileceğini düşünmenin abes olduğudur.
Değerli arkadaşlarım, Hükûmetin bu
tehdidi bertaraf etmesi için derhâl şu üç önleme baş vurması
gerekiyor:
Birincisi: Türk Hükûmeti, alacağı
önlemlerle PKK örgütüne Türkiye’ye vereceği her zararın bedelini Kuzey Irak’ta
da en ağır şekilde ödeteceğini göstermelidir. Eğer PKK Kuzey Irak’ta sığındığı
inlerden çıkıp Türkiye’ye zarar verebiliyorsa, Türkiye'nin, PKK örgütünü
muhakkak kaynağında da cezalandırması gerekiyor. Ankara bunu yapamadığı
takdirde PKK’yı Türkiye’ye karşı eylem yapmaktan caydıramaz.
Gerçekleştirilmesi gereken ikinci husus, AKP Hükûmetinin
yapacağı girişimlerle Irak’tan, Amerika’dan ve bölgesel Kürt yönetiminden
derhâl PKK terör örgütünün etkisiz hâle getirilmesini resmen talep etmesidir.
Böyle bir talep, Türkiye'nin uluslararası hukuktan doğan en meşru hakkıdır. Zira, bir ülkenin topraklarında konuşlanan terörist örgüt,
komşu ülkeye geçerek terör eylemlerinde bulunuyorsa, topraklarında terörist
örgütü barındıran ülkenin veya yönetimin bu eylemleri önleme ve teröristleri
etkisiz hâle getirme sorumluluğu vardır. Bunu yapamayan ülke veya yönetim
teröristlerle suç ortağıdır.
Bu itibarla eğer Irak, Amerika ve bölgesel Kürt yönetimi bu
sorumluluklarını yerine getirmekten kaçınırlarsa o zaman Türkiye'nin Kuzey
Irak’ta derinliğine kara ve hava operasyonları yaparak PKK’nın tüm unsurlarını
temizleme hakkı doğar.
Alınması gereken üçüncü önlem PKK örgütüne yataklık yapan Barzani
ile ilgilidir. Sayın Başbakan 29 Ekim 2007’de şu ifadelerde bulunmuştu:
“Barzani, terör konusunda tavrını çok açık ve net ortaya koyma durumundadır.
Barzani şu an terör örgütüne yataklık yapar durumdadır.” Bunlar Sayın
Başbakanın sözleri. Başbakan bu açıklamasıyla Barzani’nin PKK’nın kanlı
eylemlerine ortak olduğunu vurgulamıştı. Barzani bugüne kadar bu tutumunu
değiştirmemiştir. Buna rağmen Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı sıfatıyla
Türkiye’ye resmî bir ziyaret için davet edilmiş ve kendisine sanki ayrı bir
devletin başkanı gibi muamele edilmiştir. Bu, affedilmez bir hatadır değerli
arkadaşlarım.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun “…” (x)
Mesut, yani “Mesut Ağabey” diye hitap ettiği Barzani, Ankara’da PKK’yı bir
terör örgütü olarak nitelemeyi reddetmiştir. Bu itibarla, Barzani, PKK’nın
Kuzey Irak’tan temizlenmesini öngören bir eylem planının uygulanmasında Türk
Silahlı Kuvvetleriyle fiilen iş birliği yapmaya ve destek vermeye ikna
edilmelidir.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin elinde Barzani’ye karşı
kullanılacak son derece etkili ekonomik ve diplomatik levyeler vardır, bunlar
kullanılmalıdır. Barzani’ye, Türkiye’ye verdiği zarar ölçüsünde kendisinin de
zarar göreceği hissettirilmelidir.
Belirttiğimiz bu üç acil önlemin gerçekleşmesi sağlanamadığı
takdirde PKK örgütünün eylemlerinin durdurulması mümkün olmaz. Hükûmet bu önlemleri almadığı takdirde, Türk devleti sadece
devlet olma vasfından değil, onurundan da çok şey kaybedecektir. İktidar
partisinin böyle ağır bir vebal altında kalmak istemediğinden eminim.
Değerli arkadaşlarım, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Sayın
Genel Başkanımızın da açıkladığı üzere, terörle mücadeleye partiler üstünde
millî bir sorun olarak bakıyor ve bu sorunun siyasi rekabette bir araç olarak
kullanılmasını hatalı buluyoruz.
Keza, tek başına silahlı mücadelenin de terör tehdidinin bertaraf
edilmesi için yeterli olmadığı görüşündeyiz. Terörle başarılı bir mücadele, onu
besleyen kaynakların isabetle teşhisini ve kurutulmalarını gerektirir.
Bu noktadan hareketle, çok boyutlu ve bütüncül bir millî politika
oluşturulmasına katkıda bulunmak isteriz. Bu amaçla, ortak bir strateji
oluşturmak maksadıyla, terörün kitlesel yapısında terörü beslediği düşünülen
ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel konular ele alınarak demokratik bir
yaklaşımla bunların Avrupa standartlarıyla uyum hâline getirilmesine yönelik
bir çalışma yapılmalıdır.
Ancak, değerli arkadaşlarım, bunun için de bugüne kadar uygulanan
politikaların bir muhasebesinin yapılması ve buna göre hataların ve doğruların
saptanması zorunludur. Çünkü tarih sadece ondan ders almayanlar için tekerrür
eder.
Değerli arkadaşlarım, şimdi yapacağım değerlendirme bu amaca
yöneliktir. Polemik ve suçlama amaçlı olmadığından lütfen emin olunuz.
Kürt açılımını tetikleyen olgu Obama yönetiminin Irak’tan çekilme
kararının yarattığı dinamiklerle güç kazanmış olmakla birlikte, bu girişim,
esas itibarıyla, 5 Kasım 2007’de Washington’da yapılan Bush-Erdoğan
görüşmesinde üzerinde mutabık kalınan ve Kürt sorununa çözüm öngören siyasi
proje süreci zemininde yürütülmüştür.
Siyasi proje sürecinin ana hatları şunlardır: Birincisi, Amerika
Türkiye’ye Türk Hava Kuvvetleri tarafından vurulacak PKK hedeflerini gösteren
istihbarat bilgileri vermeyi taahhüt etmiş, bunun karşılığında AKP Hükûmeti Kuzey Irak’a kara harekâtı yapmama yükümlülüğü
altına girmiş, yani resmen meşru savunma hakkından feragat etmiştir.
(x) Bu bölümde, Hatip tarafından
Türkçe olmayan bir dille bir kelime ifade edildi.
Üstlenilen diğer bir yükümlülük de Türk Hava Kuvvetlerinin
Amerika’nın kontrol ve denetimi dışında operasyon yapamayacağıdır Kuzey Irak’a.
İkinci olarak, Türkiye'nin güneydoğusu ile Kuzey Irak arasında
kapsamlı bir ekonomik ve sosyal entegrasyon
gerçekleştirilmesi hedeflenecek, Kürt bölgesel yönetimiyle yakın ilişkiler ve
sıkı bir iş birliği kurulacaktır. Bu iş birliği Türkiye'nin Kerkük-Ceyhan Boru
Hattı’ndan Kuzey Irak petrolünün dünyaya pazarlanabilmesini de kapsayacaktır.
Üçüncü olarak, Barzani’nin başkanlığındaki bölgesel Kürt yönetimi
PKK terörünü sona erdirmek için Ankara’yla iş birliği yapacaktır. Güya bu
şekilde Amerika’nın da yardımıyla PKK’nın dağdan inmesi ve silahlarını
bırakması sağlanacaktır. Ancak bunun için, Türk Hükûmetinin,
DTP üzerinden terör örgütü PKK’yı muhatap olarak kabul etmesi ve de siyasi
çözüm üzerinde mutabakata varılması şart koşulmuştur.
Değerli arkadaşlarım, belirttiğimiz bu hususlar Amerikan askerî
yetkilileri tarafından 2008 yılı Mart ayında Pentagon’da düzenlenen bir basın
toplantısında ve Amerikan Temsilciler Meclisi Silahlı Kuvvetler Komitesinde
yapılan açıklamalardan anlaşılmaktadır. Kongre zabıtları ve Pentagon kayıtları
elimizdedir.
Değerli arkadaşlarım, nihayet siyasi proje bağlamında Amerika,
Barzani üzerinde nüfuzunu kullanarak Türkiye'nin taleplerini oluşturan şu dört
konuda ilerleme sağlamasına çalışacaktır:
1) Barzani’nin PKK’yı terör örgütü olarak ilan etmesi.
2) Örgütün elebaşlarının Türkiye’ye teslim edilmesi.
3) PKK örgütünün siyasi bürolarının kapatılması ve kamplarının
tecrit edilmesi.
4) PKK’ya lojistik desteğin kesilmesi.
Sayın Ali Babacan Dışişleri Bakanıyken 2008 yılının başında Irak
Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari
vasıtası ile Barzani’ye bu talepleri içeren bir liste göndermiş ve bunların
acilen uygulanmasını talep etmiştir. Ankara bu konudaki girişimini birçok
kereler tekrarlamışsa da Barzani söz konusu taleplere ısrarla karşı çıkmıştır.
Değerli milletvekilleri, Obama, başkan olunca, 2011 yılı sonuna
kadar Irak’tan Amerikan askerlerini çekme planının uygulanmasının yaratacağı
tehlikeli durum nedeniyle Başkan Bush döneminde oluşturulan siyasi projeye mal
bulmuş Mağribî gibi sarılmıştır. Obama yönetiminin endişesi Irak’taki Amerikan
askerî mevcudiyetinin azalması ile birbirlerine diş bileyen Araplar ile Kürtler
arasında bir iç savaşın çıkması ve bu hengâmede Iraklı Arapların Türkiye’yle iş
birliği yaparak Amerikan’ın özene bezene kurdurduğu bölgesel Kürt devletini
haritadan silivermeleridir. Obama yönetimi böyle bir gelişmeyi mutlak surette
önlemek amacı ile Erdoğan Hükûmetinden Türkiye'nin
Araplarla ittifak yapma yerine Kuzey Irak Kürtlerinin hamiliğini üstlenmesini
talep etmektedir. Türkiye’den böyle bir beklentisi olmasına rağmen, Obama
yönetimi, ne Barzani üzerinde gereken baskıyı yaparak Türkiye'nin söz konusu
dört talebinin yerine getirilmesini sağlamıştır ne de Türkiye'nin uluslararası
hukuktan doğan haklarını kullanarak PKK’yı tasfiye amacıyla Kuzey Irak’ta kendi
inisiyatifiyle kara ve hava operasyonları yapmasına
müsaade etmiştir. Hemen belirtelim ki, Obama yönetimi eğer Barzani üzerinde
gerekli baskıyı yaparak Ankara’nın taleplerinin gerçekleştirilmesini
sağlasaydı, PKK’nın dağ kadrosunun sadece morali değil, kendisi de tarumar olur
ve silah bırakması çoktan sağlanırdı.
Şimdi kısaca Türkiye'nin Amerika’dan sağladığı gerçek zamanlı
istihbaratın niteliğine değineyim. Değerli arkadaşlarım, Amerika sadece kendisi
tarafından seçilen PKK hedeflerinin Türk Hava Kuvvetleri tarafından vurulmasına
müsaade etmektedir. Amerika bilinçli olarak terör ağacının gövdesini imha edici
nitelikte hedefler vermiyor. Verdiği hedefler sadece ağacın küçük dallarının ve
yapraklarının imha edilmesi amacını güdüyor. Amerika bu suretle bir taraftan
Türkiye’ye sadece ağrı kesici ilaçlar vererek acıların hafifletilmesine yardım
ediyor fakat öte yandan PKK’nın da tasfiyesini önlüyor.
Peki, değerli arkadaşlarım, bu ortamda Kürt açılımı projesinin
yeri nedir? Kürt açılımının yürütülmesine ilişkin faaliyetlerin merkezini
Bağdat ve Erbil’de kurulan Türkiye, Irak ve
Amerika’dan oluşan Terörle Mücadele Komitesi oluşturmuştur. Amerika’nın baskısı
sonucu Barzani de bu konuda bu Komitede temsil edilmiştir. Ancak, Komitenin
ismi yanıltıcıdır. Zira Komitenin esas görevi PKK’yla mücadele değil, Türkiye
ile PKK arasındaki dolaylı müzakerelere aracılık yapmaktır. Nitekim Habur Sınır Kapısı’ndan 34 PKK’lının büyük bir törenle girmelerine
ilişkin senaryo Terörle Mücadele Komitesi tarafından hazırlanmıştır. Ancak, her
şey planlandığı gibi yürümedi. Anımsayacaksınız, Habur
girişindeki görüntüler ve buna toplumun gösterdiği kuvvetli tepki açılım
konusunda son derece negatif bir psikolojik ortam yarattı.
Ayrıca açılım paketinin içeriği hakkında tartışmalar yoğunlaştıkça
PKK ve BDP siyasi hedeflerini açıkça ortaya koydular. Bir kısım medyanın da
desteğiyle PKK ve BDP’nin sanki silahlı mücadeleyi
kazandıkları ve Hükûmeti müzakereye mecbur ettikleri
gibi bir hava yaratıldı. Bu imajın faturasının ağır olacağını değerlendiren Hükûmet de açılım sürecini askıya aldı.
Şimdi, bu süreç sırasında yapılan çeşitli açıklamalardan PKK
örgütüyle BDP’nin Kürt açılımı çerçevesinde
gerçekleştirmek istedikleri temel hedeflerin şu beş noktayı kapsadığı
anlaşılıyor:
1) Anayasa’nın Türklüğü tanımlayan 66’ncı maddesinin Kürt
kimliğini de tanıyacak şekilde değiştirilmesi yahut tamamen kaldırılması.
2) Kürtçenin eğitim dili olarak kullanılmasını engelleyen Anayasa’nın
42’nci maddesinin değiştirilmesi.
3) Güneydoğuya özerklik verilmesi.
4) Hükûmetin Öcalan’la müzakere masasına
oturması.
5) Öcalan’ı da kapsayan genel affın çıkması.
Gayet objektif bir bakışla Kürt açılımının bizi getirdiği nokta bu
beş talep ve PKK’nın bu talepleri kabul edilmediği takdirde Türkiye’yi yangın
yerine dönüştüreceği tehdididir. Yani Kürt açılımı deyince PKK ve BDP ayrışmayı
hedefleyen ve beş talepten oluşan bu listeye odaklanıyor. Onların
gerçeği bu. Fakat değerli arkadaşlarım, bir başka gerçek daha var. Bu
gerçek de kanımca Türk kamuoyunun yüzde 90’ının bu listedeki taleplerin
gerçekleşmesini önlemek için her türlü özveriye hazır olduğudur. Amacım polemik yapmak değil ama hakikat şu ki Kürt açılımı girişimi
Türkiye’yi tam bir çıkmaza sürüklemiştir. Bu bakımdan bu çıkmaz yolda direnmek
fahiş bir hataya saplanıp kalmak demektir.
Şimdi konunun Amerika yönünü ele alalım. Biraz önceki
açıklamalarım Amerika’nın terörle mücadele konusunda Türkiye’nin yanında olduğu
izlenimini yaratmaya önem veren fakat gerçekte Türkiye’nin çıkarlarını
gözetmeyen bir politika izlediğini ortaya koyuyor. Oysa Obama yönetimi,
karşılaştığı çok ciddi sorunların çözümü hususunda Türkiye'nin desteğine
ihtiyaç duyuyor. Birincisi, Obama, 2011 yılı sonunda kuvvetlerini Irak’tan
çektiği zaman arkasında nispeten istikrarlı, Amerikan yörüngesinden çıkmayan ve
bütünlüğünü koruyan bir Irak bırakmak istiyor. Bunun için de Irak bölgesel Kürt
yönetimini, Sünni ve Şii Arapların hışmından korumak için Türkiye’ye emanet
etmeyi planlıyor. Ayrıca, Türkiye'nin Afganistan’da da çok etkin ve yararlı bir
mevcudiyeti var. Amerika, Türkiye'nin bu alandaki desteğine de ihtiyaç duyuyor.
Bu duruma rağmen nasıl oluyor da Obama yönetimi, müttefiki
Türkiye'nin çıkarlarını gözetmeyen bir politika izliyor? Bunun önde gelen iki
nedeni var değerli arkadaşlarım. Birinci nedeni, Irak’ın parçalanması durumunda
Obama yönetiminin, kurulacak bağımsız Kürt devletine yerleşerek burayı bir
askerî üsse dönüştürme ve Orta Doğu stratejisinin önemli bir dayanak noktası
yapmayı öngören bir planı bulunmasıdır. Washington böyle bir planı, icabında
yararlanmak üzere elinin altında tutuyor. Bu nedenle Obama, Barzani’ye kol
kanat geriyor ve onun kaprislerine boyun eğiyor. Tabii, Amerika’nın böyle
siyasi bir perspektifi olunca Irak bölgesel Kürt yönetimine verdiği önem,
Türkiye’ye nazaran ağır basıyor. Bu dengesiz yaklaşım nedeniyle de Türkiye'nin
çıkarları tehlikeye atılıyor.
İkinci neden ise, Obama yönetiminin, Ankara’nın İran’la yakınlaşma
politikasından son derece rahatsız olmasından kaynaklanıyor. Bu rahatsızlığa
Ankara’nın Hamas’la olan sıcak ilişkileri de katkıda
bulunuyor. Bu rahatsızlık Washington’a, Türkiye'nin maruz kaldığı terör
tehdidine gerekli duyarlılığı göstermemek için gerekçe oluşturuyor.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu söylediklerimden iki sonuç ortaya
çıkıyor. Bunlardan birincisi, Türk dış politikasının ciddi bir balans ayarına
ihtiyacı olduğudur.
Sayın Başbakan, bütçe görüşmeleri sırasında bu kürsüden yaptığı
konuşmada “Türkiye’yi bölgesel ve küresel roller üstlenen, yıldız gibi parlayan
bir bölgesel güç yaptık.” diyerek övündü. Yalnız bu konuda Sayın Başbakanın
dikkatine getirmek istediğimiz bir husus var: Sayın Başbakan, böyle üst
perdeden konuşmaya hakkınızın olması için önce…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – …Türkiye'nin size sağladığı
siyasi, stratejik ve jeopolitik kozları cesaretle, basiretle ve dirayetle
kullanarak “stratejik müttefikimiz” diye tanımladığınız Amerika’yı Türkiye'nin
çıkarlarına saygılı ve duyarlı bir şekilde hareket etmeye ikna etmeniz
gerekiyor.
İkincisi: Kürt açılımındaki temel sakatlık, açılımın bir millî
proje olmamasından, dışarıda kotarılan ve esas itibarıyla Amerika’nın Orta
Doğu’daki stratejik çıkar ve perspektifine göre şekillendirilen bir proje
olmasından ileri geliyor. Dış odaklar tarafından Erdoğan Hükûmetine
dayatılan Kürt açılımı veya PKK ile müzakere stratejisi Türkiye’yi selamete
değil, felakete götürür.
Değerli arkadaşlarım, yanlış strateji yanlış ilaç gibidir,
öldürür!
Bu görüşlerle, gensoru konusunda çekimser kalacağımızı belirtir,
yüce Meclise saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Elekdağ.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Ömer
Çelik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Çelik.
AK PARTİ GRUBU ADINA ÖMER ÇELİK (Adana) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, yüce milletimizin bekası için hayatlarını feda ederek
ebedî mekânlarına giden aziz şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Aziz
şehitlerimiz fani hayattan ebedî hayata geçtiler. Geride ise hepimize onur ve
fedakârlık dolu mesajlar bıraktılar. Bu mesajların takipçisi olmak, hayatımız
boyunca boynumuzun borcu olacaktır. Kederli ailelerine de başsağlığı diliyorum.
Bugün bu oturumda gündemimizde olan gensoru, doğrusunu
söylemek gerekirse çok ibretlik bir vesika. Ömrümüz tabii siyasi metin okumakla geçiyor, çok siyasi metin
okuyoruz fakat ben, hayatımda bu kadar mantık hatalarıyla dolu, bu kadar
yanlışlarla dolu, kendi kendini tekzip eden başka bir siyasi metin okuduğumu
hatırlamıyorum. Böylesi bir siyasi metnin muhatabı olmadıkları için, bu konuda
hassasiyet gösterdikleri için Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna
teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Böylesine mantık hatalarıyla dolu ve siyasi ciddiyetten uzak bir
metnin burada tartışılmasının tarafı olmadıkları için Milliyetçi Hareket
Partisi Grubuna teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Doğrusunu söylemek gerekirse…
EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Bir daha söyle, bir daha.
BENGİ YILDIZ (Batman) – Bence de tekrarlamanızda fayda var.
ÖMER ÇELİK (Devamla) – Doğrusunu söylemek gerekirse, Cumhuriyet
Halk Partisinin de önce “konuşmayacağız” deyip, arkasından konuşma için söz
almasını da çok yadırgadığımı ifade etmek istiyorum.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Allah Allah…
Senden izin mi alacaktık?
EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Bir daha söyle.
ÖMER ÇELİK (Devamla) – Söylediklerimi bir deftere defalarca
yazabilirsiniz çok hoşunuza gittiyse, beyaz bir kâğıda.
Sayın milletvekilleri, bu gensoruda insani bir durumdan
bahsediliyor, ona da değinmek istiyorum. Sayın Milletvekili Sevahir
Bayındır’ın başına gelen üzücü bir olay var. Kendisi yaralanmıştır. Kendisine
bütün içtenliğimle geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum. Türkiye Büyük Millet
Meclisinin…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bir ay geçti, bir ay, yeni mi uyandınız?
ÖMER ÇELİK (Devamla) – Bakınız, Hasip…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bir ay geçti, gensoru gelince özür
diliyorsunuz.
ÖMER ÇELİK (Devamla) – Şimdi, özür dilemiyorum. Bakın, özür
dilemiyorum, geçmiş olsun diyorum, bir. İkincisi: Siz bilmezsiniz, Sırrı Bey’e
sorabilirsiniz, hangi milletvekilinin… Sizin milletvekillerinizle ilgili bir
kaza durumu ya da istenmeyen bir durum olduğunda anında ararız ve geçmiş olsun
dileklerimizi iletiriz ve şu anda da bir milletvekilinin başına gelen bir
olaydan dolayı üzüntülerimizi bildirirken laf atmanızı doğrusu siyasi
kültürünüze tevdi ediyorum.
Sayın Bayındır’ın kuşkusuz başına gelen olay da çok üzücü bir
olaydır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin herhangi bir üyesinin başına gelen her
üzücü olay Türkiye Büyük Millet Meclisinin tamamını ilgilendirir. İçişleri
Bakanlığının yaptığı bu soruşturmanın kapsamlı bir şekilde sonuçlanmasını ve
olayın tüm boyutlarıyla açığa çıkmasını temenni ediyoruz.
Şimdi, demokratik açılım vesilesiyle pek çok söz söyleniyor. Biraz
evvel burada da yine değişik vesilelerle değişik konular gündeme getirilerek
birçok şeyin burada gündeme alındığını gördük. Şimdi, bizim pozisyonumuz
açısından bu Mecliste daha önce de bu konuyu konuştuk. Türkiye’nin toplumsal
barış taleplerini hesaba katarak tam demokratik bir devlet ve özgür bir toplum
tasavvuru demokratik açılımın esasını oluşturmaktadır. Bu açılımın esası, çok
uzun zamandır devletin eksik uygulamalarından kaynaklanan birtakım sorunlarla
vatandaşlarımız arasında doğan gerilimin giderilmesinden doğan toplumsal
barışın zayıflaması, toplumsal barışın zedelenmesi ve bu sebeple ortaya çıkan
millet iradesinin tahkim edilmesi konusundaki sıkıntıların giderilmesine dönük
bir siyasi iradedir, bir siyasi girişimdir. Bunu yaparak ne yapmak istiyoruz?
Bunu yaparak yapmak istediklerimiz… Çeşitli politikalar arasında görüş
farklılıkları olabilir. Bu demokratik açılımı gündeme getirdiğimizden beri
bizi, Türkiye’yi değiştirmekle, Türkiye’yi başka bir yöne çekmekle suçlayanlar
var. Yaptığımız şudur: Evet, Türkiye’yi değiştiriyoruz. Türkiye’yi ne yönde
değiştiriyoruz? Devlet gücüyle insanlarına işkence yapan yapıyı değiştiriyoruz,
vatandaşın millî iradesini, sandıktan çıkan iradesini kendisine düşman sayan
yapıyı değiştiriyoruz, vatandaşı devlete küstüren bütün uygulamaları
değiştiriyoruz. Devlet içinde devlet olmuş çetelerle mücadele etmeye sonuna
kadar kararlıyız. Halkın huzurunu bozan, bu milletin canına kasteden terörle
sonuna kadar mücadele etmeye kararlıyız. Genel çerçeveler bunlardır ve
Türkiye’nin bekasını düşünenlerin ve Türkiye’nin dünya sahnesinde yer almasını
isteyenlerin zorunlu olarak düşünmesi gereken meselelerdir bunlar.
Şimdi, değişik vesilelerle söyledik, demokratik açılımdan
bahsettiğimiz zaman “Önce demokratik açılım dediniz sonra millî birlik ve
beraberlik açılımı dediniz.” deniyor. Tabii, burada bir çelişkinin ortaya
konulması siyasi algılamayla ilgili bir sorundur. Otoriter devletlerde
millî birlik ve beraberliği güçlendirmek için önüne gelen her sorunda o
devletin yönetimi demokrasiden taviz verir; çağdaş demokrasiler, gelişmiş
demokrasilerse demokrasinin bir risk yönetimi, toplumsal barışın sürekli
yönetilmesi gereken bir olgu olduğunu bilirler ve önlerine gelen her riskte
millî birlik ve beraberliği güçlendirmek için daha çok demokrasi perspektifini
koyarlar. Birinci yanlış anlaşılma bu.
İkinci yanlış anlaşılma ise, gensoruyu verenlerden kaynaklanıyor.
O da şudur: “Bir yandan demokratik açılım yapıyorsunuz, bir yandan da terörle
mücadele ediyorsunuz, askerî operasyonlar sürüyor.” diyorlar. Arkadaşlar,
demokratik açılım terörle mücadeleden vazgeçmek değildir. Terör var olduğu
sürece devletin silah bırakması, operasyonlarını durdurması ya da terörle
mücadeleden vazgeçmesi mümkün değildir.
Demokratik açılım iki esasa dayanmaktadır: Bir tanesi Kürt
vatandaşlarımızın demokratik taleplerinden doğan demokratik ifadelerinin yerli
yerince yerine getirilmesi, ikincisi ise terör örgütünün
silahsızlandırılmasıdır. Eğer bunun karşısında terör örgütü devletin ve
milletin bütünlüğüne karşı girişimlerde bulunursa devlet buna elindeki silahlı
güçle en sert karşılığı verecektir. Bunda hiçbir kuşku yoktur.
Millî birlik ve beraberliğin güçlendirilmesi de AK PARTİ vizyonu açısından daha çok demokrasiyle, daha çok insan
haklarıyla mümkündür. Devletin ordusu ne kadar güçlü olacaksa, devletin
istihbaratı ne kadar güçlü olacaksa, devletin insan hakları perspektifi,
devletin demokrasi perspektifi de o kadar güçlü olacaktır. Demokratik açılım bu
perspektifin adının konulmasıdır.
Şimdi, gensoruda geçen bir ifade var. “Açılım inkâr siyasetidir.”
diyor. İnkâr siyaseti yaptığı için Hükûmeti suçluyor.
Bakın, bu açılım süreci başladığından beri her siyasi beyanı cerrahi bir
titizlikle izliyoruz, kim ne demek istiyor, daha sonraki görüşlerinde ne var ve
görüşlerini nereye götürmek istiyor diye.
Şunu çok açık söyleyeyim: Demokratik açılımın, devletin temel
ilkeleriyle, tek bayrak, tek devlet, tek millet ilkesiyle çelişen herhangi bir
unsur taşıdığını iddia etmek tamamen yalan üzerine kurulu bir beyandır ya da
demokratik açılımın bunların tartışmaya açılması anlamına geldiğini, bunların
tartışmaya açılması gerektiğini söylemek… İşte bizim inkâr ettiğimiz odur. Bu yapılırken
muhatap kimdir? Muhatap, biraz evvel Sayın Şükrü Elekdağ’ın
“Ben polemik yapmıyorum.” diyerek aslında polemiğin de
ötesinde, burada hayaller şeklinde anlattığı ne PKK’dır ne bir dış güçtür ne
başka bir şeydir. Sayın Şükrü Elekdağ, defalarca “Ben
polemik yapmıyorum.” dedi fakat bir siyasetçiden çok
bir psikiyatrist gibi Obama’nın
kafasından geçenleri bize anlattı, Sayın Başbakanın kafasından geçenleri bize
anlattı, Amerika Birleşik Devletleri’nde Sayın Başbakan ile Obama arasındaki
ikili görüşmelerde neler olduğunu bize anlattı ve daha sonra da dedi ki:
“Silahlı Kuvvetler Dergisinin bilmem ne sayısındaki zabıtlar elimizde.” Benim
gözlemlediğim şudur: Maalesef şöyle bir kötü alışkanlık var. Dışarıda herhangi
bir dergide, herhangi bir siyasetçinin ufacık bir beyanı esas alınıyor, koskoca
Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti
yargılanıyor, Türkiye’de söylenenler esas alınmıyor, sadece dışarıdaki bir
dedikodu, delillendirilmemiş, resmî olarak politikaya
dönüşmemiş bir şey üzerinden burada bir sürü spekülasyon
yapılıyor. Bakın, bu inkâr siyaseti konusunda söylenecek çok şey var ama bir
şeyleri inkâr ettiğimiz doğrudur. Ama gensorunun ifade ettiği manada bir inkâr
siyaseti değil bu. İnkâr edilen şey, Kürt vatandaşlarımızın demokratik talepleri
değildir. Terör örgütü ve onun yandaşlarını inkâr ediyoruz. Vatandaşlarımızın
demokratik taleplerini yansıtıyorum deyip Kürt vatandaşlarımız yerine
İmralı-Kandil ekseni için imtiyaz isteyen girişimler kesinlikle inkâr
edilmektedir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Kürt vatandaşlarımızın
taleplerine “evet” diyoruz...
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Gereğini yapın o zaman, “evet”
diyorsanız.
ÖMER ÇELİK (Devamla) – …ama terör örgütüne imtiyaz sağlamaya
çalışan ve bunu meşru kavramların ya da gensoruların arkasına saklamaya çalışan
her türlü girişimi inkâr ediyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BENGİ YILDIZ (Batman) – Yok, yok, biz açıkça söylüyoruz. Merak
etmeyin. Açık söylüyoruz, açık. Sayın Çelik, kapalı bir şey yok.
ÖMER ÇELİK (Devamla) – İnkâr ettiğimiz, bazılarının kendilerini
Kürt vatandaşlarımızın yegâne temsilcisi görüp onlar adına pazarlık yapmaya
kalkan gayrimeşru tutumlarıdır.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – İnkârcılık sizin tarihinizde var
zaten.
ÖMER ÇELİK (Devamla) – Kürt vatandaşlarımızın meşru taleplerini
dile getiriyor gibi yaparak kendi siyasi organizasyonlarına çıkar sağlamaya
çalışanları tabii ki inkâr ediyoruz.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – İnkarcı
olduğunuzu itiraf ediyorsunuz yani. Bu sorunun nedeni de inkâr zaten.
ÖMER ÇELİK (Devamla) – Şimdi, inkâr edilen şey, bu ülkenin
vatandaşları değildir, bu ülkenin vatandaşlarının demokratik talepleri
değildir.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Nedir o zaman? Şimdiye kadar ne
yaptınız bu insanların talepleri için?
ÖMER ÇELİK (Devamla) – Öyle olsaydı, şimdiye kadar hiçbir
siyasetçinin gündeme almadığı, hiçbir hükûmetin
gündeme almadığı böylesi kapsamlı bir projeyi bu Hükûmet
gündeme almazdı.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sonuç ne? Sayın Çelik, sonuç ne?
ÖMER ÇELİK (Devamla) – Ama esas mesele şudur: Kürt
vatandaşlarımızın demokratik bir toplumda, kültürel açıdan, sosyal açıdan
eşitlik taleplerini kendi siyasi organizasyonlarına, imtiyaza çevirmeye
çalışanları tabii ki inkâr ediyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BENGİ YILDIZ (Batman) – Esas mesele din bezirganlığı
ve demokrasi bezirganlığıdır Sayın Çelik.
ÖMER ÇELİK (Devamla) – Bakınız, çok açık ve net bir durum var.
“Madem demokrasi var, o zaman terörle mücadele olmasın.” diyen bir yapı
kesinlikle siyasi parti sıfatını hak edemez. BDP bir siyasi parti olarak
arasına terörle mesafe koymadığı sürece, terör örgütünün yumuşak gücü gibi
davrandığı sürece bu inkâr siyasetinin parçası olacaktır ve muhatabı olacaktır.
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Ezbere şeyi bırakın!
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Geçin bunları, geçin. Sayın Çelik,
geçti bunlar. Ne yapacaksınız? Sorunun çözümü için ne yapacaksınız? Demokrasi
dediğiniz şey nedir?
ÖMER ÇELİK (Devamla) – Bakın, BDP’nin
yaptığı tek şey, burada bir siyaset üretmek değil…
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Siz üretiyor musunuz?
ÖMER ÇELİK (Devamla) – …burada siyasete katkıda bulunmak değil.
Burada çıkıp diyorlar ki…
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Ürettiğiniz şey nedir? Savaştır,
çatışmadır.
ÖMER ÇELİK (Devamla) – Sayın Başkan, benim bildiğim kadarıyla “vuvuzela” denen çalgı Güney Afrika’da var fakat burada bu
çalgıya benzeyen seslerle kürsüye müdahale ediliyor. Lütfen, konuşmamın
sağlığını güvence altına alınız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BENGİ YILDIZ (Batman) – Zurna çalalım mı sana, zurna?
ÖMER ÇELİK (Devamla) – Maalesef, sokağın gerilimini almak yerine,
sokağın gerilimini demokratik siyasetin meşru kanallarına dayatmak kesinlikle
demokratik siyasetle bağdaşmaz.
Bakın, sık sık söylenen bir şey var, iki
cümleden bir tanesi budur. KCK’ya yapılmış
operasyonlarla ilgili şu söyleniyor: “Seçilmiş siyasetçilerin tutuklanmasına
karşı çıkıyoruz. Seçilmiş siyasetçilere yasa dışı örgüt üyesi gibi
davranılmasına karşı çıkıyoruz.” Peki, biz şunu soralım… Herkes her şeye karşı
çıkabilir. Prensip olarak, seçilmiş siyasetçilerin suç işlemeyeceği diye bir
kavram da yoktur. Ama şu soruları kendi kendimize soralım: KCK’nın,
kendisini bir örgüt olarak konumlandırıp kendi iradesini ve kararını seçilmiş
siyasetçiler üzerinde bir dayatma unsuru, bir yönlendirme unsuru olarak
kullanmasına ne diyorsunuz? KCK, terör örgütü adına alternatif bir yargı,
alternatif bir güvenlik sistemine sahip olan, paralel sözde bir devlet gibi
davranırken, bunun demokratik meşruiyet içerisinde yeri var mıdır?
Şimdi, bu çatı altında söylenen her söz meşruiyetini milletten
aldığına göre demokratik meşruiyete sahip olması gerekir.
“Seçilmiş siyasetçilerin tutuklanmasını demokratikleşmeye aykırı
buluyoruz.” diyorsunuz da, seçilmiş siyasetçilerin KCK üyeleri önünde esas
duruşta ifade vermesine ne diyorsunuz? (AKP sıralarından alkışlar, BDP
sıralarından gürültüler)
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Nerede?
MEHMET NEZİR KABARAŞ (Bitlis) – Yalan! Yalan!
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Ne alakası var?
ÖMER ÇELİK (Devamla) – Şimdi, bakın, gensorunun içinde şaka gibi
bir ifade var. (BDP sıralarından gürültüler)
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yargısız infaz!
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Belediye başkanlarına bile sahip
çıkmayan bir yaklaşım.
BAŞKAN – Sakin olun sayın milletvekilleri, sakin olarak
dinleyiniz.
ÖMER ÇELİK (Devamla) – Bu gensoruyu yazanlar 1980’li, 1990’lı
yıllarda mı yaşıyorlar, yoksa 1970’li yıllarda mı yaşıyorlar diye sormak lazım.
Ben bu gensoruyu kimin yazdığından şüphe ettim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hep yalan konuşuyorsun, baştan sona yalan
konuşuyorsun.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Kim yazmış, söyle o zaman.
ÖMER ÇELİK (Devamla) – Bakın ne diyor: “IMF’ye, NATO’ya, ABD’ye,
İsrail’e Türkiye’yi bağımlı hâle getirdiniz.”
HASİP KAPLAN (Şırnak) – İsrail ile ilişkilerinizi açıklayın o
zaman. Ne kadar silah ticareti yaptınız?
ÖMER ÇELİK (Devamla) – Arkadaşlar, bakın, Washington’a, Brüksel’e,
İmralı’ya, Kandil’e, Bağdat’a iradesini bağlamış olanlar sizlersiniz. (AK PARTİ
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Yalan atıyorsun! Yalan atıyorsun! Hükûmet adına yalan atıyorsun!
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Kim iş birliği yapıyor? Heronları ne kadara aldınız?
ÖMER ÇELİK (Devamla) – 30 Mart 2010 tarihli bir haber okuyacağım
size: Mart ayının sonunda Bükreş ziyaretinde IMF Başkanına gazeteciler soruyor:
“Türkiye ile ilgili niye anlaşma yapmadınız?” IMF Başkanının cevabı şu: “Türk hükûmeti ile yaptığımız görüşmeler sonucu ekonomik durumun
iyi olduğu anlaşıldı, hiçbir uluslararası kurumun yardımına ihtiyacı olmadığı
belirlendi.”
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Eninde sonunda bir diyalog
kuracaksınız Sayın Çelik. Çözümü nasıl getireceksiniz, yok
sayarak mı, inkâr ederek mi…
ÖMER ÇELİK (Devamla) – Kim Türkiye’yi IMF’ye muhtaç etmiş? Bu
açıkça ortadayken, IMF’nin beyanları ortadayken, Türkiye’nin IMF ile ilişkisi
ortadayken…
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – …halkın iradesini yok sayarak mı?
ÖMER ÇELİK (Devamla) – …birisi o metinde “Türkiye’yi IMF’ye
bağımlı hâle getirdiniz.” diyorsa açıkça yalan söylüyordur.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Yalanı siz mi söylüyoruz, biz mi?
BENGİ YILDIZ (Batman) – Göbekten bağımlısınız, göbekten!
HASİP KAPLAN (Şırnak) – İmzalarınıza sahip çıkmıyorsunuz, ayıptır!
ÖMER ÇELİK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, mesele şudur:
Yıllardır bu ülkede herkes söyledi, Kürt vatandaşlarımızın devletin eksik demokrasi
uygulamalarından kaynaklanan sorunlarını herkes söyledi. Bu konuda söylenmemiş
söz yok. Herhangi bir kitapçıya girin, bu konuda yazılmış binlerce sayfa yazı
var, binlerce sayfa. Fakat esas mesele bunların bir iradeye dönüşmesi,
demokratik meşruiyet içerisinde toplumun sorunlarını çözecek şekilde bir
siyasete dönüşmesidir.
Şimdi, bu mesele başladığı günden itibaren atılan her adımda
eleştiri hakkı meşrudur.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Ne adım attınız, ne?
ÖMER ÇELİK (Devamla) – Eleştirinin ötesine geçip bütün bu
adımların neticesini, İmralı-Kandil eksenini Hükûmetin
muhatabı yapmak üzere girişimde bulunan bir siyasi hareketin bu gensoruda
söylediklerini ciddiye almak mümkün müdür? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Halk sizi ciddiye almıyor. Kürt
halkının da sizi ciddiye almasını bekliyorsanız boşunadır.
ÖMER ÇELİK (Devamla) – Şimdi, diyorlar ki: “Bizi muhatap
almıyorsunuz, bizi inkâr ediyorsunuz.” E siz kendiniz diyorsunuz, “Bizim
irademiz yok, onlarla görüşün.” diyorsunuz her seferinde, “Esas irade
orasıdır.” diyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Çarpıtmayın, çarpıtmayın!
ÖMER ÇELİK (Devamla) – Bakınız, bunu çok açık söylemek zorundayız.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Çarpıtmayın! Ne zaman görüştünüz de
böyle dedik?
ÖMER ÇELİK (Devamla) – Buraya 12 Eylül Anayasası’nı koymuşsunuz.
“Anayasa’daki statükoculuğu niye değiştirmiyorsunuz?”
diye koyuyorsunuz.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Eğer silahların susmasını istiyorsanız
diyalog kuracaksınız tabii. Kiminle konuşacaksınız? Mecburen konuşacaksınız.
ÖMER ÇELİK (Devamla) – İşte, buradan bütün araştırmacılara, bütün
gazetecilere söylüyorum: Son bir yıldır -öncesine gitmiyorum- DTP’nin, BDP’nin, burada…
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Boş konuşuyorsun, boş!
ÖMER ÇELİK (Devamla) – …Anayasa değişikliği dâhil koyduğu her
siyasi tavra bakın. İki gün öncesinde…
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sizin gerçek yüzünüzü açığa çıkardık.
ÖMER ÇELİK (Devamla) – …PKK’ya yakın bir haber ajansında, teröristbaşının talimatının iki gün sonra burada
uygulanmaya çalışılmasından ibarettir.
SIRRI SAKIK (Muş) – Aslında İmralı’dan siz talimat alıyorsunuz.
Şimdi bizi konuşturmayın!
ÖMER ÇELİK (Devamla) – Açın, o ajanslara bakın.
Şimdi, burada, tabii, artık, siyaset biliminin kavramlarının
dışına çıkıp psikiyatrinin kavramlarına giren bir şey var bu gensoruda.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sizin psikolojiniz bozulmuş, o yüzden.
ÖMER ÇELİK (Devamla) – Bir yandan Türkiye'nin her tarafından,
Türkiye eksen kaymasıyla suçlanıyor, bir taraftan da “Washington’dan talimat
alıyorsunuz.” diye suçlanıyor. Oradan talimat alıyorsak eksen kayması nasıl
oluyor, eksen kayması olduysa oradan nasıl talimat alınıyor? Ama alışık
olunmayan ne biliyor musunuz? Türkiye'nin, kendi milletiyle, kendi toplumsal
dinamikleriyle, kendi ayakları üzerinde, herhangi bir sorunu kendi iradesiyle
çözme yeteneği karşısında kulaklarını dışarıya dayamış olanlar bu sesi
anlamakta güçlük çekiyorlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın: Bizim tek bir irademiz var.
Biz Türkiye'nin her tarafında varız, Türkiye'nin her tarafında birinci
partiyiz. O sebeple, bizim kadar millete kulağını dayamış, bizim kadar milletle
beraber hareket eden bir parti yoktur. Biz yurttan sesler korosuyuz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hakkâri’de birincisin, Diyarbakır’da,
Muş’ta, Bitlis’te, Van’da birincisin! Sayayım mı daha?
ÖMER ÇELİK (Devamla) – Bizim siyasetimiz milletle beraber
işlemektedir, milletle beraber yürümektedir ama şurada çok açık bir şey
söylüyorum: Bugünler çok tarihî günlerdir. Bütün bunlar kayıtlara geçiyor.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sizin de biletiniz kesildi, az kaldı
yani. Bu anlayışla ancak seçim sandığında kalırsınız siz.
ÖMER ÇELİK (Devamla) – Bugün, demokrasi adı altında, kendi küçük
siyasi çıkarlarını konsolide etmek isteyenlerin, Kürt
vatandaşlarımızın toplumsal taleplerine dönük bir adım atıldığında…
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Ne attınız, ne? Ne adım attınız?
Kürtleri tanıdınız mı? Anayasa’da tanıdınız mı? Ana dilde eğitim hakkını
verdiniz mi? Geçin bunları!
ÖMER ÇELİK (Devamla) –
…bunu takdir etmek yerine teröristbaşının
hücresinin kaç santimetre geniş ya da dar olduğunu tartışanların, bunların Kürt
vatandaşlarımızla bir ilgisi yok. Bunlar sadece Kürt sorunu, demokrasi, insan
hakları gibi temel sorunlar üzerinden kendilerine inkâr siyaseti yapıldığını
iddia ederek, Kürt vatandaşlarımızın eşitlik talepleri üzerinden kendi siyasi
organizasyonlarına ayrıcalık talep ediyorlar. Demokraside eşitlik karşıtlığı ne
kadar kötü bir şeyse imtiyaz talep etmek ondan daha kötü bir şeydir.
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Çelik, sizleri,
milletvekillerinizi… Bitlis Milletvekillerinizi elini kolunu sallayarak…
BAŞKAN – Lütfen… Lütfen yerinize oturunuz. Lütfen…
ÖMER ÇELİK (Devamla) – Şimdi, bakın, Anayasa meselesinde tek bir
mesele söylüyoruz, tek bir mesele. “Yıllardan beri -bu gensoruya da koymuşlar-
Anayasa’nın değişmesi, Türkiye'nin daha düzgün bir toplumsal yapıya kavuşması.”
diye. Burada, normalde, 12 Eylül maddesinin değiştirilmesi dâhil en çok
eleştirenler sizlerdiniz. Bu konuda yüzlerce sayfa metin yayınladınız.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Eleştiriyoruz, hâlâ eleştiriyoruz.
Yeni bir anayasa istiyoruz, yama değil.
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Yirmi altı yıldır papağan gibi aynı
şeyleri tekrar ediyorsunuz.
ÖMER ÇELİK (Devamla) – Ama bulduğunuz bahane nedir, biliyor
musunuz? Oraya yazdığınız gibi, büyük bir anayasa yapılması maddesi değildir.
Anayasa oylamasından yedi gün önce, teröristbaşının
Fırat Haber Ajansına “Anayasa oylamasına katılmayacaksınız” talimatıdır. (AK
PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Şimdi, şunu unutmayalım: Demokratikleşme, demokratik açılım…
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Zavallısınız, çok zavallısınız!
ÖMER ÇELİK (Devamla) – Sadece hanımefendi olduğunuz için cevap
vermiyorum size. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
ÖMER ÇELİK (Devamla) – Demokratikleşme ve demokratik açılım
vatandaşlarımız için yapılmaktadır, bu yoldan çıkarak kendisine siyasi imtiyaz
elde etmek isteyenlerin hepsine kapalıdır.
Yüce Meclise saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çelik.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, gensoru burada, gensoruda
söylemediklerimizi söyleyerek Sayın Hatip, ifade etmediklerimizi söyleyerek,
doğru beyanda bulunmayarak, yalan beyanda bulunarak bir açıklama yapmıştır,
buna cevap vermek istiyorum 69’a göre.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Kaplan, açıklama, 60’a göre.
Lütfen, yeni sataşmalara mahal vermeyiniz.
Buyurunuz.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Adana Milletvekili Ömer Çelik’in, gensoru
önergesinde ifade etmediklerini söyleyerek tahrifat yaptığına ilişkin
açıklaması
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayın Hatip demin burada çıktı… KCK iddianamesi yedi bin beş yüz altmış beş
sayfa. Daha savcılık yeni verdi mahkemeye, daha sanıklar, belediye
başkanlarımız ve yöneticilerimiz yargılanmadı. Sen kim oluyorsun da yargıç yerine
geçip, savcı yerine geçip burada karar veriyorsun? (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
HALUK İPEK (Ankara) – Ne bağırıyorsun! Niye bağırıyorsun!
HASİP KAPLAN (Devamla) – Kimsiniz siz? Siz çok şımardınız, çok!
Öyle şımardınız ki yargıç gibi görüyorsunuz kendinizi, savcı gibi görüyorsunuz,
işkenceci gibi görüyorsunuz, müteahhit gibi
görüyorsunuz ve yalan söylüyorsunuz.
MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) – Şov yapma!
HASİP KAPLAN (Devamla) – Demin Hatip diyor ki “İnkârcısınız.” Asıl
inkârcılık nedir biliyor musunuz? Burada, olmayanları söylemektir, biliyor
musunuz? Bana bir tek kelime çıkarın böyle bir… Hatip, deminden bunun üzerinde
konuşuyor. İşiniz gücünüz yalan, dalavere. Eğer sizde namus, haysiyet, şeref
olsaydı, sizin milletvekilleriniz… (AK PARTİ sıralarından gürültüler, sıra
kapaklarına vurmalar)
BAŞKAN – Sayın Kaplan…
HASİP KAPLAN (Devamla) – …“şerefsiz” deyince o şerefsizi
sustururdunuz.
BAŞKAN – Sayın Kaplan…
HASİP KAPLAN (Devamla) – Siz de bunu yapacaktınız. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)
(Mikrofon Başkan tarafından kapatıldı)
AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Şerefsiz
sensin!
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Kaplan… (AK PARTİ sıralarından gürültüler, sıra
kapaklarına vurmalar)
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, Genel Kurula hakaret ediyor.
BAŞKAN – Sayın Kaplan…
(AK PARTİ sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, burası milletin kürsüsü,
hakaret kürsüsü değil.
AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Ahlaksız
sensin!
BAŞKAN – Sayın Kaplan, beni duyuyor musunuz?
(AK PARTİ sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Hatip, sözünü geri al!
BAŞKAN – Sayın Kaplan…
(AK PARTİ sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)
AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Namussuz
sensin!
BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen…
Sayın milletvekilleri…
ASIM AYKAN (Trabzon) – Sözünü geri al!
BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen yerinize geçer misiniz.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)
Sayın Kaplan… Sayın Kaplan, beni duyuyor musunuz? Lütfen…
SUAT KILIÇ (Samsun) – İdare amirlerini göreve davet edin Sayın
Başkan.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – …ikide bir dalgıç kıyafetleriyle resim
çektirirken… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
SUAT KILIÇ (Samsun) – Edebini takın!
İdare amirlerini göreve davet edin Sayın Başkan.
BAŞKAN – İdare amirleri, lütfen göreve geliniz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – …vatanın yoksul evlatları ölüyor.
BAŞKAN – Sayın Kaplan…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Vatanın yoksul evlatları ölürken…
BAŞKAN – Sayın Kaplan, Meclisin konuşma üslubuna uygun konuşunuz
lütfen.
(İdare Amiri Sırrı Sakık kürsüye gelerek
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ı kürsüden
uzaklaştırdı)
HASİP KAPLAN (Şırnak) – …vatanın yoksul evlatlarını öldürsün diye…
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Kaplan… Sayın Kaplan…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – …şov yapmak şerefsizliktir! Onu
söylüyorum.
BAŞKAN – Sayın Kaplan, bu Meclis kürsüsünden kimsenin şerefine,
haysiyetine laf söylenemez.
ASIM AYKAN (Trabzon) – Çıksın, özür dilesin Sayın Başkan!
AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Özür
dilesin!
MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) – Özür dilemek zorunda!
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Siz de çanak tuttunuz!
BAŞKAN – Lütfen… Kürsüye çıkan her milletvekili, hiç kimsenin
şerefine, haysiyetine, namusuna söz söyleme hakkına sahip değildir. Lütfen…
Sayın Kaplan, bu konuda özür dilemenizi rica edeceğim.
BENGİ YILDIZ (Batman) – Grup Başkan Vekili olarak konuşmak
istiyorum Sayın Başkan.
SIRRI SAKIK (Muş)– Grup Başkan Vekilimiz onun yerine konuşacak
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Kaplan o sözü söylemiştir.
Tekrar yineliyorum: Lütfen, bu kürsüden hiç kimse, kürsüye çıkan,
söz hakkı kullanan hiçbir milletvekili burada oturan hiçbir milletvekilinin ya
da başka kimsenin şerefine, haysiyetine, namusuna söz söyleyemez. Buna göre
-lütfen- buraya çıkan herkes, temiz bir Türkçeyle konuşmakla ve sözcüklerini
uygun bir şekilde seçmekle ve ne söyleyeceklerse düzgün ve temiz bir dille
ifade etmekle yükümlüdürler. Bunu tekrar yineliyorum. Bunu yinelediğim için de
aslında üzüntü duyuyorum. Böyle sahnelerle karşılaştığımız için de çok
sıkıldığımı ve üzüldüğümü tekrar yinelemek istiyorum.
Lütfen, Sayın Kaplan, bu maksadınızı aşan sözler için özür
dilemenizi rica ediyorum. Buyurunuz, geliniz ve özür dileyiniz.
BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Başkan, ben onun yerine konuşmak
istiyorum.
BAŞKAN – O sözü kim söylediyse…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Kaplan.
Lütfen, sakinlikle, bu tarz konuşmalara da mahal vermeyecek bir
şekilde, sizi kürsüye davet ediyorum. Lütfen… Sadece bu konuda Genel Kuruldan
özür dilemenizi rica edeceğim. Sırf onun için mikrofonu açıyorum.
Buyurunuz efendim.
4.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, konuşmasında sarf ettiği sözler nedeniyle
Genel Kuruldan özür dilediğine ilişkin açıklaması
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, yüce Meclisin önünde şunu
ifade ediyorum: Verdiğimiz gensoru yazıldı, dağıtıldı. Doğru bilgi ve dezenformasyon yapılmaması konusunda dürüstlüğe davet etmek her
milletvekilinin hakkı.
HAMZA YERLİKAYA (Sivas) – Yahu, sen kime namussuz, şerefsiz
diyorsun?
HASİP KAPLAN (Devamla) – İzin verin, izin verin. İzin verin,
tamamlayacağım.
Asla yüce Meclise karşı, tümüne karşı özellikle bir partinin
tümüne karşı değil. Bunu asla da… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Kimseye…
Kimseye…
HASİP KAPLAN (Devamla) – İzin verin.
Ancak şuradan davet ettim, sizin milletvekilleriniz dalgıç
kıyafetiyle resim çektiriyor, yoksul askerler sınırda ölürken bize “şerefsiz”
diyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, özür dilemek bu mudur?
SUAT KILIÇ (Samsun) – Özür dile!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Hasip,
özür dile!
HASİP KAPLAN (Devamla) – O şerefsizlere karşı da Sayın Başkan,
sizin ve partinizin tavır alması lazım. Size söylenirken susacaksınız, bize
söylenirken özür dileyeceksiniz… Ben yüce Meclisten özür diliyorum.
Dezenformasyon yapan hiçbir insandan asla özür dilemiyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaplan.
Konu kapanmıştır.
ÖMER ÇELİK (Adana) – Sayın Başkan… Sayın Başkan söz istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Çelik, neden dolayı istiyorsunuz?
ÖMER ÇELİK (Adana) – İç Tüzük 69’a göre, Hatip, şahsıma yönelik…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yüce Meclisten özür diledim efendim.
Tutanakları getirtin, tek tek yalanlarınız çıkacak.
Ben Yüce Meclisten özür diledim. Hepsi doğru. Yanlış değilse…
BAŞKAN – Tamam Sayın Kaplan, bir dakika… Lütfen…
ÖMER ÇELİK (Adana) – Sayın Başkan, İç Tüzük 69’a göre, Hatip,
şahsıma ve grubumuza hakaret etmiştir, söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Lütfen yeni sataşmalara yol açmayınız. Lütfen sakin olunuz.
Buyurunuz.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Adana Milletvekili Ömer
Çelik’in, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın,
şahsına ve AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
ÖMER ÇELİK (Adana) – Herkesin şahsı saygıdeğerdir. Herkesin grubu
saygıdeğerdir. Bize hakaret edene hakaret etme niyetinde değiliz.
FATMA KURTULAN (Van) – Kim kime hakaret ediyor ya?
ÖMER ÇELİK (Devamla) – İnsan olarak saygıdeğerdir ama bir şey
söyleyeceğim: Namus, şeref ve haysiyet kavramları söz konusu olduğunda,
terazinin bu kefesine koyduğunuzda terazinin öbür kefesine bu ülkenin şehitlerine,
rahmet dilemeyenleri, ettiği yemine sadık olmayanları…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yine dezenformasyon
yapmaya başladın! Yine yalan konuşmaya başladın! (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
ÖMER ÇELİK (Devamla) – Ettiği yemine sadık olmayanları…
SIRRI SAKIK (Muş) – Sana yakışıyor mu bu konuşma şimdi? Sana
yakışıyor mu?
ÖMER ÇELİK (Devamla) – Bakın, bakın arkadaşlar…
…dilemeyenleri…
BAŞKAN – Lütfen konuşmacıyı dinleyiniz. Lütfen sakin olun.
ÖMER ÇELİK (Devamla) – …terör örgütünün yan organizasyonu gibi
davrananları, terör örgütünü kınamaktan imtina edenleri, şeref, haysiyet ve
namus ölçüsüne vurduğumuzda sonucun ne olacağını yüce millete arz ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz.
BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Yıldız.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, bu böyle gitmez...
BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Hatip grubumuza yönelik sataşmada,
hakarette bulunmuştur. Bunun için söz istiyorum.
BAŞKAN – Hangi konuda?
BENGİ YILDIZ (Batman) – Şehitlere rahmet dilemediğimize ilişkin
gerçek dışı beyanda bulundu.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Şehitleri kullananları lanetliyoruz! (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Buyurunuz efendim, buyurunuz Sayın Yıldız.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, yok böyle bir usul!
BENGİ YILDIZ (Batman) – Usulü sen mi belirliyorsun, usulü Adalet
ve Kalkınma Partisi mi belirliyor bu Parlamentoda?
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Başkan…
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sayın Elekdağ’ın
söz talebi vardı.
BAŞKAN – Sayın Elekdağ, size söz
vereceğim, görüyorum efendim, bir dakika, vereceğim. Buyurunuz, oturunuz.
Buyurunuz Sayın Yıldız.
2.- Batman Milletvekili Bengi
Yıldız’ın, Adana Milletvekili Ömer Çelik’in, BDP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
böyle bir gerginlik yaşanmasından dolayı çok üzüntülüyüm. Burada…
AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Ne
diyorsun?
BENGİ YILDIZ (Devamla) – Çeneni kapat… (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Sen çeneni
kapat!
BENGİ YILDIZ (Devamla) – Burada sarf edilmemesi gereken sözler
sarf edildi ama “Vatan, millet, Sakarya” edebiyatıyla bu toplumu yönetemezseniz
artık; bunu söylüyorum.
İkincisi, buradan uzun zamandır, partinize mensup bir Milletvekili,
eski Bakanınız, sürekli olarak partimize ve şahsımıza yönelik hakaretlerde
bulunuyor.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Askere silah sıkanlara diyor…
BENGİ YILDIZ (Devamla) – Bu hakaretleri sizin milletvekili
sayınızla çarpıp bütün yetkili organlarınıza iade ediyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, bunun için mi söz verdiniz?
BENGİ YILDIZ (Devamla) – Sayın Tüzmen’in
söylediği hakaretleri…
SUAT KILIÇ (Samsun) – Başkan gibi davranın!
BENGİ YILDIZ (Devamla) – …evet, o hakaretleri diyorum. Hakaretleri
sizin milletvekili sayınızla çarpıp bütün hiyerarşik yapıya iade ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldız.
ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Bu ne biçim üslup Sayın Başkan?
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen sakin olunuz. Böyle
tartışmayla bunu sonlandıramayacağız.
Sayın Elekdağ’ın bir söz talebi var
konuşmanın başından beri.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bozdağ, buyurunuz.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Şimdi, geçmeden önce, Bengi Yıldız’ın
sözleri nedeniyle grubum adına söz talep ediyorum 69’a göre, burada resmen
küfürde bulunmuştur ve Divanın bu tutumu nedeniyle de Divanın tutumu hakkında
da söz istiyorum. Böyle bir şey olur mu?
BENGİ YILDIZ (Batman) – Küfürde bulunmadım, “Yaptığınız hakareti
size iade ediyorum.” dedim. Küfür yoktur.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Yani sataşmadan söz istiyorum Sayın
Başkanım.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Önce Sayın Elekdağ’ın
söz talebi var.
BENGİ YILDIZ (Batman) – “Bakanınızın, milletvekilinizin yaptığı
hakareti size iade ediyorum.” dedim.
BAŞKAN – Sayın Bozdağ, lütfen yeni
tartışmalara yol açmayın, yeni sataşmalara da mahal vermeyiniz. Size son olarak
söz veriyorum.
Buyurunuz efendim.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Başkan, benim de söz
talebim vardı 69’a göre.
BAŞKAN – Lütfen…
Vereceğim efendim, merak etmeyiniz.
Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
3.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın sözlerine ve
Başkanlık Divanının tutumuna ilişkin konuşması
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tabii, her defasında ifade ediyoruz ama maalesef ifadeler her defasında havada
kalıyor ve bunun gerekleri yapılamıyor.
Şimdi, İç Tüzük 67: “Genel Kurulda kaba ve yaralayıcı sözler
söyleyen kimseyi Başkan derhâl -ama derhâl, hiç şey yok- temiz bir dille
konuşmaya, buna rağmen temiz bir dil kullanmamakta ısrar ederse kürsüden
ayrılmaya davet eder.” Deminden beri, burada milletvekili olduğunu zanneden
birileri küfürler yağdırıyor.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sus! Alçak adam! Sus! Böyle konuşamazsın!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Böyle bir şey olabilir mi Sayın Başkanım?
HASİP KAPLAN (Şırnak) – “Milletvekili zanneden” ne demek? Sen
nesin?
BAŞKAN – Sayın Bozdağ…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – “Zanneden”miş!
“Milletvekili zanneden” diyor.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Burada, bu milletin kürsüsünde, millete
örnek olması gerekenlerin, konuşması gereken üslup bu mu? “Ben şimdi Grup
Başkan Vekiliyim, bu üsluplara nasıl cevap vereceğim?” diye düşünüyorum,
ahlakıma bakıyorum, insanlığıma bakıyorum, terbiyeme bakıyorum…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sen üslubuna bakar mısın!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – …haysiyetime bakıyorum, şerefime
bakıyorum, bu laflara cevap bulamıyorum. Siz bulabiliyor musunuz? (AK PARTİ
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
BENGİ YILDIZ (Batman) – Sen önce Bakanına bak, Bakan yaptığın
adama bak; sonra da o haysiyeti, şerefi ondan öğrenirsin sen.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Böyle bir şey olabilir mi? Onun için,
Başkanlık Divanının da, bu kürsüye gelip milleti aydınlatmak yerine bu kürsüyü
kirletenlere izin vermemesi lazım. Temiz insanlar da burada konuşuyor.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bozdağ.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, “milletvekili zanneden
kendini” dedi, lütfen düzelttirin, özür diletin.
BAŞKAN – Sayın Kaplan…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Grup Başkan Vekili özür dilemeli.
“Milletvekili zanneden” dedi Sayın Başkan. (AK PARTİ sıralarından “Çok doğru
söyledi.” sesleri)
BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen yerinize oturunuz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Siz de kendinizi öyle zannediyorsunuz
demek ki.
BAŞKAN – Sayın Elekdağ, siz 60’a göre mi
söz istemiştiniz?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – 69’uncu maddeye göre.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Başkan, ben 69’a göre…
BAŞKAN – Buyurunuz.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Ömer Çelik sözlerimi
tahrif ettiler. Müsaade buyurursanız ben kürsüden konuşayım.
BAŞKAN – Yerinizden de söyleyebilirsiniz, lütfen yerinizden de
söyleyebilirsiniz.
Buyurunuz.
4.- İstanbul Milletvekili Şükrü
Mustafa Elekdağ’ın, Adana Milletvekili Ömer Çelik’in,
sözlerini tahrif ettiğine ilişkin konuşması
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Efendim, 5 Kasım 2007
tarihinde, Washington’daki Bush-Erdoğan görüşmesinde Kürt sorununun çözümü için
bir siyasi proje üzerinde mutabık kalındı ve bu çerçevede Türkiye’nin PKK’yla
da görüşmesi öngörüldü. Bu hâlen yürütülen bir proje, hâlen yürüyor bu proje.
Şimdi, bu konuda Sayın Ömer Çelik, benim bu ifadelerimi, birtakım yerlerden
cımbızla alınmış birkaç sözü yorumlamam şeklinde değerlendirdi. Bu konuya
açıklık getirmek istiyorum çünkü son derece önemli bir konu.
Hatırlanacaktır, 2008 Şubat sonunda Türk Silahlı Kuvvetleri Kuzey
Irak’a bir kara harekâtında bulundular. O zaman iktidar partisi hemen çıktı ve
dedi ki “Hani Türkiye kara harekâtı yapamazdı, bakın yapıyor.” Fakat kara
harekâtı daha bir hafta sürmeden Amerika’nın talebiyle durduruldu. Bunun üzerine
Amerika’da bu merak konusu oldu. Amerikalı gazeteciler bu konuda sorular
sordular. Pentagon’da 4 Mart 2008 tarihinde bir basın toplantısı yapıldı. Bu
basın toplantısına Korgeneral Odierno -şimdi
orgeneral oldu ve Irak’taki Amerikan Kuvvetleri Başkomutanı- o bir konuşma
yaptı. Bir gün sonra yine aynı konuda, Merkezî Kuvvetler Komutanı Oramiral Fallon Temsilciler Meclisi Silahlı Kuvvetler Komitesinde
açıklama yaptı. Bu iki açıklamaya baktığınız zaman şu durum ortaya çıkıyor,
bir: “Biz kara harekâtı yapmasına müsaade ettik Türk Silahlı Kuvvetlerinin, bu
bir istisnadır. Bunun bir amacı var çünkü PKK’yı biz ikna edemiyoruz bazı
konularda. İstedik ki PKK’nın burnu sürtülsün, biraz hırpalansın. Yani esas
amacımız Türkiye ile PKK’yı masaya oturtmaktır.” şeklinde açıklama yaptılar;
ikisi de.
Şimdi ben soruyorum: Bunlar sorumlu insanlar. Bir tanesi Merkezî
Kuvvetler Komutanı bir oramiral; gidiyor, Temsilciler Meclisi Silahlı Kuvvetler
Komutasında bir açıklama yapıyor. Böyle bir insan yalan söyleyebilir mi? Korgeneral
Odierno, bütün Amerikan basınına açıklama yapıyor ve
bu konuda bilgiler veriyor. Her hâlükârda bu kişiler yalan söylemez. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) O bakımdan, benim yapmış olduğum konuşmada söylediğim
her şey doğrudur, belgelidir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Elekdağ.
VII.- GENSORU (Devam)
A) Ön
Görüşmeler
(Devam)
1.- Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın, uygulanan
iç ve dış politikalarda Hükûmet Programı’nda verdiği
sözleri yerine getirmediği, ekonomik ve sosyal sorunları çözmede başarılı
olamadığı iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında gensoru açılmasına
ilişkin önergesi (11/12) (Devam)
BAŞKAN – Hükûmet adına Sanayi ve Ticaret
Bakanı Nihat Ergün konuşacaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Ergün.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Öncelikle, milletimizin ve vatanımızın bekası ve selameti için
hayatlarını feda eden şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, milletimize ve
yakınlarına başsağlığı diliyorum.
Gensoruya bağlı olarak konuşacağım mümkün olduğu kadar. Tabii ki
bir torba gensorudan söz ediyoruz, içinde her şey var. Hepsi hakkında konuşmaya
kalksak çok uzun konuşmak lazım çünkü hepsiyle ilgili de söylenecek sözler var.
Ancak, ana ekseni, Hükûmetimizin, seçim
beyannamesinde ve Hükûmet programlarındaki
taahhütlerine uymadığına, bunun dışında gelişmeler olduğuna dairdir. Hükûmetlerin seçim beyannameleri, daha doğrusu siyasi
partilerin seçim beyannameleri parti programlarıyla da yakından ilgilidir, aynı
zamanda Hükûmet programları da seçim beyannameleri ve
parti programlarını da dikkate alarak hazırlayan… Çünkü,
siyaset yapılırken, ülkenin ihtiyaçları belirlenirken siyasi partiler,
programlarında bir ana hedef koyarlar; o ana hedef ekseni etrafında seçim
beyannamelerini, hükûmet olurlarsa hükûmet programlarını da hazırlarlar. Biz de öyle yaptık ve
özünü şu oluşturdu: Türkiye'nin demokratikleşmesi ve Türkiye'nin zenginleşmesi.
Türkiye'nin ciddi bir demokratikleşme, Türkiye'nin ciddi bir zenginleşme
problemi vardır. Biz, partimizi kurduğumuz zaman böyle gördük, seçim
beyannamemizi bu esasın, Hükûmet programlarımızı bu
esasın ve Hükûmet uygulamalarımızı da bu esasın
üzerine oturttuk. Çünkü demokrasi, insan hakları, özgürlükler ile güçlü bir
hukuk devleti her türlü sorunun çözümünde, ilerlemenin ve zenginleşmenin
sağlanmasında en sağlam ve en doğru zemindir. Eğer bu zemini ne kadar güçlü
tutabilirsek hem zenginleşmeyi hem ilerlemeyi o kadar iyi ve hızlı
sağlayabiliriz.
Siyasi, sosyal ve ekonomik sorunlar birbirini etkileyen,
birbirinden etkilenen sorunlardır, bunlar birbirinden kopuk, birbirinden bağımsız
değildir. Bunun da farkında olarak çalışıyoruz. “Sadece ekonomik sorunlarla
meşgul olup sosyal ve siyasi sorunları bir kenara bırakalım, önce ekonomi ya da
önce siyaset ya da önce sosyal konu ya da önce dış politika.” diyebileceğimiz
bir noktada değiliz. Bunlar birbirini etkiliyor, birbirinden etkileniyor,
çoğunu birlikte ele almak ve birlikte yönetmek mecburiyetindeyiz. Biz de Hükûmet olarak yedi buçuk yıldır bu sorunların çözümünde
bütün bunları dikkate alan samimi bir çaba içerisinde olduk. Bütün sorunları
çözdüğümüzü iddia etmiyoruz ama bütün sorunların çözümü için önemli mesafeler
aldığımızı ve samimi bir çaba içerisinde olduğumuzu ifade ediyoruz. Az sonra bu
konulara temas edeceğim. Uyguladığımız bütün politikalar birbirleriyle uyumlu
politikalardır. İçeride uyguladığımız politikalar ve dışarıda uyguladığımız
politikalar bu hedefe varmak için birbiriyle uyumlu olarak uygulamış olduğumuz
politikalardır.
Bugün başka bağlamda da tartışmalar oluyor, gensoru dışında,
gensoruyla bağlantılı olan tartışmalar. Tartışma güzel, Parlamentoda
tartışalım, kavga etmekten daha iyi. Demokrasi, bütün problemlerin çözümü ise
konuşacağız, tartışacağız. Elinde silahla hiçbir problem çözülmeyecek. Eğer
sorun insan hakları sorunuysa, sorun demokrasi sorunuysa, sorun özgürlükler
sorunuysa, sorun hukuk devleti sorunuysa, sorun vatandaşlarımızın yaşadığı
etnik veya dinî kimlik sorunuysa bu demokrasiyle, insan haklarıyla, hukuk
devletiyle çözülecek bir sorundur, silahla çözülecek bir sorun değildir. O
zaman silaha ne ihtiyaç vardır? Silah hangi amaçla taşınmaktadır? Silahla
demokrasi nasıl yan yana gelebilmektedir? İnsanların demokrasi içinde, hukuk
içinde çözülecek sorunları için silaha sarılmanın, memleketin şehirlerinde
bombalama eylemleri yapmanın, dağında silahla dolaşmanın, jandarma
karakollarına saldırı planlamanın ve yapmanın izahı nedir? Demokratik zemini
güçlendirmek midir? Hak ve özgürlükleri silahla elde etmek midir? Böyle bir şey
var mı? Böyle bir şey yok.
Ama bütün bunları bile tartışırken sözün cazibesine ve sözün
şehvetine kapılmadan tartışmalıyız. Sözün cazibesine kapılarak, şehvetine
kapılarak muvazeneyi kaybetmeye gerek yok. Muvazeneyi kaybettiğimiz zaman işi
çözemeyiz çünkü. Bize akıl lazım, bize muvazene lazım, o muvazene içerisinde
sorunları tartışmalıyız. Yoksa hakaret etmekten kolay ne var? Sövüp saymaktan
kolay ne var? En kolayı o. Ama muvazeneyi korumak, dengeyi korumak ve demokrasi
zemini içerisinde sorunları özgürce tartışabilmek hepimizin ihtiyacı olan bir
konudur.
Az önce söyledim, ülkemizin ekonomik sorunları mı var? Evet.
Hiçbir tanesine duyarsız kalmadık. Evvela sorunları hangi zeminde çözeceğimizi
tespit ettik. Özel sektör eliyle rekabetçi ve dışa açık bir serbest piyasa
ekonomisi modeliyle Türkiye'nin ekonomik sorunlarını çözeceğiz ve bu çerçevede
dış politika adımlarımızla iç politika adımlarımız uygun olacak. Mesela
Medeniyetler İttifakı Projesi’nin içerisinde yer alıp dünyada medeniyetler
çatışmasına doğru götürülmek istenen bir dünyayı barış ortamına çekecek bir
aktivitenin içinde bulunmak, mesela komşularla sıfır problem, mesela G-20’de
yer alarak küresel düzeydeki ekonomik kararlar alınırken o masada bulunmak.
Türkiye, AK PARTİ İktidarından önce 26’ncı sırada bir ekonomiydi.
17’nci büyük ekonomiye ulaştığımızda G-20 içerisinde yer aldık ve şimdi küresel
ekonomik kararların alındığı mekanizmada biz varız.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine çok yüksek bir oyla, kırk
sekiz yıl sonra seçildik ve orada ülkemizi ve bölgemizi temsil ediyoruz.
İslam Konferansı Örgütünde 2 defa üst üste Türkiye seçimle Genel
Sekreterliği aldı.
Türkiye, Kıbrıs’ta ve Avrupa Birliğinde izlemiş olduğu siyasetle
hem Kıbrıs sorununda yıllardır üzerimize yüklenen uzlaşmaz taraf yükünü karşı
tarafa yüklemiş oldu hem de Avrupa Birliğiyle müzakerelerle Türkiye'nin yönünü
tayin etmiş oldu.
Bütün bunlar bizim ekonomik hayatımıza da ciddi manada katkı
sağladı. Ne mesafe aldık?
Değerli arkadaşlar, Türkiye ekonomisi 2003-2008 yılları arasında
ortalama yüzde 6 oranında büyüdü. 2002’de 230 milyar dolar olan gayrisafi millî
hasılamız 2008’de 742 milyar dolar seviyesine ulaştı,
fert başına millî gelir 3.500 dolardan 10 bin doların üzerine çıkmış oldu. Bu
performansla -az önce söyledim- ekonomimizi 26’ncı sıradan 17’nci sıraya
yükseltmiş olduk ve Türkiye, küresel krizin etkilerini dünyada en hafif atlatan
ülkeler arasında yer almış oldu.
Dolayısıyla enflasyon oranlarını tek haneli rakamlara indirme başarısı
bu dönemde gösterilmiş oldu ve Türkiye’de bütçe açıkları, gayrisafi millî hasılanın yüzde 11,5’undan, 2008 yılında yüzde 1,8 gibi çok
küçük bir rakama ulaştırılmış oldu. Ekonomik kriz ortamında yüzde 5,5’a yeniden
çıktı ancak 2010 bütçe performansı, şimdiden yüzde 52 oranında bütçe
açıklarında bir azalma meydana getirmiş oldu. Dolayısıyla iyi bir yolda
yolumuza devam ediyoruz.
2002’de vergi gelirlerimizin yüzde 86’sını faiz ödemelerine
harcarken 2009 yılında bu oran yüzde 25’lere kadar, 2008’de yüzde 25’lere
kadar, 30’lara kadar inmiş oldu. Birçok alanda vergi indirimi yapıldı. Kurumlar
vergisi yüzde 33’ten 20’lere çekildi, gelir vergisi oranları dilimlerine göre 5
ila 10 puan azaltıldı. Tekstil, eğitim, gıda gibi alanlarda katma değer vergisi
oranlarında ciddi manada azalmalar meydana getirildi.
2002 yılında aile yardımı ödeneği dâhil en düşük devlet memuru 392
lira iken 1.250 Türk Lirasına yükseltilerek yüzde 218’lik bir artış meydana
getirildi. Net asgari ücret 184 liradan 576 liraya çıkartılarak yüzde 213’lük
bir artış meydana getirildi. En düşük SSK emekli aylığı 257 liradan 683 liraya
çıkartılarak yüzde 165 artırılmış oldu.
Öğrenci bursları: 2002’de 451 bin öğrenci burs alırken 817 bin
öğrenciye çıktı. Burs miktarı da 45 liradan 200 liraya yükseltilmiş oldu. Hem
öğrenci sayısı arttı hem burs miktarı artmış oldu.
Değerli arkadaşlar, KOBİ’lere KOSGEB vasıtasıyla 2002’de sadece
genel bütçeden 8 milyon lira kaynak aktarılırken, bugün 263 milyon lira kaynak
aktarılır hâle gelmiş oldu.
Özürlü vatandaşlarımızla ilgili 67 lira olan özürlü aylığı 40-69
yaş için 185 liraya, 70 ve üzeri olanlar için, yüzde 75 özürlü olanlar için 278
liraya çıkartılmış oldu.
Hani Hükûmet Programı’mızdaki
taahhütlere uymuyor ve bu alandaki sözlerimizi yerine getirmiyorduk. Dolayısıyla,
gensoru önergesiyle bu rakamlar birbiriyle hiç örtüşmüyor.
Dış politikadaki attığımız adımların dış ticarete yansımaları da
enteresan. Komşu ülkelerle ticaret; Bulgaristan’la 2002 yılında 380 milyon
ihracat yaparken 2008 yılında 2 milyar 100 milyona çıktı Bulgaristan’a
ihracatımız. Gürcistan’a 103 milyondan 997 milyona çıktı. Irak’a -bilinmiyor
önceki durumlar, bazı rakamlar- 5 milyar 125 milyon dolara ihracatımız, İran’a
300 milyon liradan 2 milyar dolara, Suriye’ye 260 milyon liradan 1,5 milyar
dolara yükselmiş oldu. Yunanistan’a 590 milyon liradan 2,5 milyar dolara çıkmış
oldu. Rusya’ya aynı, Mısır’a aynı; Mısır’a 326 milyondan 2 milyar 618 milyar
dolara çıktı. İsrail’e arttı, Cezayir’e arttı, Fas’a arttı, Lübnan’a arttı,
Tunus’a arttı. Gruplara da arttı, Avrupa Birliğine 20 milyar dolardan 63 milyar
dolara çıktı ihracatımız, 2002’den 2008’e kadar olan süreçte.
OECD ülkelerine 24 milyar dolardan 70 milyar dolara, EFTA
ülkelerine 400 milyon dolardan 4 milyar dolara, Karadeniz Ekonomik İşbirliğine
3,5 milyar dolardan 20 milyar dolara çıktı arkadaşlar ihracatımız. Ekonomik
İşbirliği Teşkilatına 1 milyardan 6 milyara, Bağımsız Devletler Topluluğuna 2
milyardan 14 milyara çıktı, Türk cumhuriyetlerine 600 milyondan 4 milyar dolara
çıktı, İslam Konferansı Teşkilatına 4 milyar 700 milyon dolardan 32 milyar 500
milyon dolara kadar yükseldi. Görüyorsunuz, izlediğimiz dış politikayla
içerideki ekonomik politikaların ihracat rakamlarımıza yansımasının bir
örneğini sizlere ifade etmiş oldum. Bunlar gerçek rakamlardır, bunlar hayal
mahsulü şeyler değildir. Dolayısıyla, AK PARTİ hükûmetleri,
kendi programındaki, hükûmet programındaki
taahhütlerine uygun hareket etmiştir ve etmektedir.
Sosyal sorunlar konusunda da aynı samimiyeti ve gayreti gösterdik.
Mesela, vatandaşlarımız eğitimle ilgili bize “Benim eğitimle ilgili sorunum
var.” dediği zaman kulak tıkayabilir miyiz? Samimi olarak ilgilenmek
mecburiyetindeyiz. Okul yoksa, okul; derslik yoksa,
derslik; bilgisayarsa, bilgisayar; masasının üstüne kitapsa, kitap; bütün
bunları bu dönemde artarak gerçekleştirdik, kulak tıkamadık. Bütün eğitim
sorunlarını çözememiş olabiliriz ama herkes şunu biliyor ki, AK PARTİ hükûmetleri bu sorunu çözme konusunda samimi adımlar
atmıştır ve önemli mesafeler almıştır.
Sağlıkta her türlü sorunu çözemedik. Ama insanlar “Hastanem yok.”
dediği zaman kulak da tıkamadık, “Sağlık ocağım yok.” dediği zaman kulak
tıkamadık, “Uzman hekimim yok.” dediği zaman kulak tıkamadık, en samimi
gayretlerle sağlık ocağı, hastane, uzman hekim yetiştirdik.
SIRRI SAKIK (Muş) – Ankara’nın göbeğinde hastalar yerde yatıyor
Sayın Bakan!
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) – Bugün beş
yıldızlı hastaneler Türkiye’de var, bugün kar ambulansları var, bugün
helikopter ambulanslar var, bugün uçak ambulanslar var. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Bütün sağlık sorunlarını çözdüğümüzü iddia etmiyoruz. Ama biz
halkın sağlık sorunları konusunda samimi adımlar attığımızı ispat edebiliriz ve
iddia edebiliriz. İşte iddiamız budur. Biz halkın her türlü sorununda samimi
bir çaba içerisinde olduk.
SIRRI SAKIK (Muş) – Uzak değil, Gazi Üniversitesinin, İbni Sina’nın aciline gidin bakın!
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) – Bir başka konu
sosyal yardımlar. Sosyal yardımlar konusunda da artış oldu. Bir taraftan
“Sosyal yardım az.” deniliyor burada, bir taraftan “Sadaka devletine
dönüşüldü.” deniliyor, bir taraftan da “Fakirlik arttı, onun için sosyal yardım
alan sayısı arttı.” deniliyor. Değerli arkadaşlar, Türkiye’de artan fakirlik
değildir, Türkiye’de fakir vardı da fakiri gören yoktu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Şimdi fakiri fukarayı gören bir devlet var, ona destek veren bir
devlet var. Yoksa fakir sayısında, fukara sayısında bir artış yok, sosyal
yardım dediğimiz olgu var. Onun için… Bursları, özürlüleri az önce söyledim.
Biz bu konuda bütün sosyal sorunları çözdük iddiasında değiliz.
İddiamız şudur: Biz halkın sorunlarına kulak tıkamadık ve bunların çözümü için
samimi bir çaba harcadık. Hükûmet Programı’mız,
uygulamalarımız bu istikamette olmuştur.
Peki, siyasal sorunların çözümünde aynı şeyi göstermedik mi? Evet,
siyasal sorunların çözümünde de aynı yaklaşımı gösterdik. Türkiye’de Kürt
vatandaşlarımız “Benim etnik kimlik sorunlarım var.” dediği zaman “Yok senin
böyle bir sorunun, zaten sen de yoksun.” demedik başkalarının vaktiyle dediği
gibi.
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Ama çözüm de bulmadınız.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) – Evet, bizim
milyonlarca Kürt vatandaşımız var ve sorunları var. Ve bu sorunlarla ilgili
önemli adımlar attık.
SIRRI SAKIK (Muş) – Biz de diyoruz ki: Onları yasal ve anayasal
güvence altına alın.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) – “Beni
tanımıyorlar.” dediği zaman “Evet, sen varsın.” dedik. “Ben dilimi
konuşamıyorum.” dediği zaman “Konuşmalısın.” dedik. “Öğrenemiyorum.” dediği
zaman “Öğrenmelisin.” dedik. “Televizyon seyredemiyorum, gazete çıkartamıyorum,
kitap okuyamıyorum.” dediği zaman “Evet gazete çıkarmalısın, televizyon
seyredebilmelisin, kitap okuyabilmelisin, bunları yayınlayabilmelisin.” dedik.
“Çocuğuma isim koyamıyorum.” dediği zaman bu Parlamentoda isim koyma
yasaklarını hep beraber kaldırdık ve her zaman şunu söyledik: “Perihan isminin
konulduğu yerde Berivan isminin konulamaması kadar
yanlış bir şey olamaz.” dedik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) “Suzan isminin
konulduğu yerde Zozan isminin konulamaması kadar
yanlış bir şey olamaz.” dedik. “İnsanımıza bu muamele reva görülemez.” dedik ve
bu konudaki adımları hep beraber attık.
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Ne büyük lütuf, sizi tebrik ediyoruz!
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) – “Köyümün adı
değiştirildi.” dediler, “Şehrimin adı değiştirildi.” dediler. İdari kararla,
kimsenin köyünün adını değiştirmeyi aklından bile geçirmediği bir Türkiye’de…
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Hangisini değiştirdiniz Sayın
Bakan?
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) – …12 Eylül
yönetimi bir gecede bütün köylerin adını değiştirmeyi idari bir kararla alması
ne kadar yanlıştı. Bin yıldır o köyde oturan adama bunun zor geldiğini, bunun
kabul edilemez olduğunu görmek lazımdı ve bunun mantığı da yoktu.
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Bunlar mıdır?
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) – Bunun mantığı da
yoktu. Mesela Siirt’in Tillo ilçesini Aydınlar ilçesi
yaptık. Kimse “Aydınlar” demiyor. Şoför muavinleri bile Siirt’ten Tillo’ya giderken “Tillo Tillo” diye müşterilerini çağırıyor. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Hangi adları değiştirdiniz, onları
açıklayın Sayın Bakan?
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) – Öbür taraftan Tillo’yu Aydınlar’a çevirirken
Pervari’ye dokunmadık mesela veya Midyat’a dokunmadık, mantığı var mı? Tillo’yu değiştirirken Pervari’ye dokunmamanın, Midyat’a
dokunmamanın bir mantığı var mı? Mantığı yok. Bu mantıksız
işlerin hepsine son vermek lazım. Bunlar demokrasiyle çözülecek, insan
haklarıyla çözülecek, hukuk devletiyle çözülecek iştir, eşkıyalıkla çözülmez
bunlar. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Silahlar bırakıldığı
zaman bakalım Türkiye bu sorunları nasıl özgür ve demokratik bir platformda
tartışabiliyor ve çözülüyor. Silahın konuştuğu yerde, her Allah’ın günü
şehitlerin geldiği yerde hangi demokrasiden söz edeceğiz? Zaten terörün
amaçlarından bir tanesi toplumun ve devletin doğru istikamette ilerlemesine engel
olacak bir atmosfer oluşturmak değil mi? Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, ortak
bir vatanımız var, ortak bir bayrağımız var, ortak bir millet ve vatandaşlık
anlayışı içerisindeyiz. Bölünme gibi, federasyon gibi, özerk bölge gibi
birtakım taleplere kapalı bu toplum. Anlamlı da değil, gerçekçi de değil.
Öbür taraftan, etnik siyasi temsil gibi taleplere de kapalı. Ben
Türk’üm, Sünni bir Müslüman’ım ama Parlamentoda etnik olarak münhasıran Türk
ırkını veya Sünni Müslümanları temsilen bulunmuyorum, bütün Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarını temsilen bulunuyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar) Böyle bir görevim var ama bir başkası da “Ben münhasıran Alevileri,
ben münhasıran Kürtleri temsilen bulunuyorum.” demek mecburiyetinde değil.
Bunun millî birliğimize, vatandaşlık anlayışımıza, üniter
devlet yapımıza, toplumsal barışımıza bir katkı sağlayacağını da şahsen
düşünmüyoruz.
Öbür taraftan, “iki resmî dil” talepleri gibi veya “iki bayrak”
gibi talepler olabilir mi? Şu ay yıldızlı bayrak ne zaman? Çok eski, 1800’lü
yıllardan beri kullanılan bir bayrak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) – Bayrak Kanunu
çıktığında eni, boyu, ayın ve yıldızın ölçüleri belirlendi. Bu bayrağın
kırmızısı kimin kanının kırmızısı arkadaşlar?
FATMA KURTULAN (Van) – Ona kim ne diyor ki.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) – Kimin kanının?
Sadece Kürt şehitlerin, sadece Türk şehitlerin, Ermeni, Azeri şehitlerin, Gürcü
şehitlerin, Abaza şehitlerin, Arap şehitlerin, hepsinin kanından oluşan bir
kırmızı değil mi bu? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu kırmızı kimsenin
kırmızısı değil, hepimizin kırmızısı. Ona saygısızlık etmek herkese saygısızlık
etmektir, o bayrağın renginin oluşumuna katkıda bulunan herkese saygısızlık
etmektir.
Onun için, değerli arkadaşlar, bu ortak noktaları tahrip etmeden
bu meseleleri çözüme kavuşturmanın yolunu bulmamız lazımdır.
Son olarak -Sayın Başkanın toleransıyla- Alevi vatandaşlarımız var milyonlarca. Alevileri olmayan bir
Türkiye olabilir mi? Eksik bir Türkiye olur. Kürtleri olmayan bir Türkiye eksik
bir Türkiye olur ama onların sorununun da çözülmesi gerekmiyor mu? Tarihten
gelen ve cumhuriyet döneminde de çözüm bekleyen sorunları var. Dinî kimlik
sorunları var. Bu çözümü hep beraber gerçekleştirmek zorunda değil miyiz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) – Bunun zemini
demokrasi, bunun zemini insan hakları, bunun zemini özgürlükler ama bin yıllık
sorunları bir tartışmada çözeceğimizi beklemek de doğru değil.
BENGİ YILDIZ (Batman) – Gelecek seçimde çözeceksiniz.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) – Bin yıldır da
devam eden tartışmaların bir tartışmada bitmesini beklemeyelim, demokrasi sabır
ister.
Baş örtüsü sorunu:
Muhalefette burada çifte standart oluyor bazen. Sorunu çözelim diye adım atmaya
çalışıyorsunuz, “Aman şimdi başka sorun mu yok da bunu gündeme getiriyorsunuz,
gerginlik olur, laiklik tartışması çıkar…” Aman peki, gerginlik olmasın,
tartışma çıkmasın diye doğal akışına bırakalım, ileride çözülür… Bu sefer de
gidiliyor “E, hani bunlar sizin sorunlarınızı çözecekti…” Arkadaşlar, başı açık
olanlara gidip de “Bunlar sizin başınızı zorla kapatırlar.” başı kapalı
olanlara gidip de “Hani bunlar sizin sorununuzu çözecekti?” demek siyaset
değil. Böyle siyaset olmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Böyle bir
anlayışla ülkenin sorunlarını çözemeyiz.
Değerli arkadaşlar, demokrasi zemini içerisinde bütün bu
problemleri çözecek kuvvet ve kudrete sahibiz. Dolayısıyla, bizim…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen bitiriniz.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın
Başkanım.
Bizim bu gensorudaki hiçbir iddiayı hak ettiğimizi düşünmüyorum.
Eksikler, yanlışlar olabilir, demokrasi onların da tartışılarak çözüleceği bir
zemindir. Bu söylemlerle bir yere varılması da mümkün değildir.
O nedenle, AK PARTİ hükûmetlerinin hükûmet programlarına ve seçim beyannamelerine ve topluma
verdiği taahhütlere, sözlere sadık kalarak yoluna devam ettiğine inandığımı
ifade etmek istiyorum. Yüce heyetinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ergün.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında (11/12) esas numaralı
gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususunu
oylarınıza sunacağım: Gensoru önergesinin gündeme alınmasını kabul edenler…Kabul etmeyenler… Gensoru önergesinin gündeme
alınması kabul edilmemiştir.
Şimdi, gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.
IX.- SEÇİMLER
A)
Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği
Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN – Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda boş bulunan ve
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Bursa Milletvekili Ali
Koyuncu aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
On beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.02
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.21
BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ
(Konya) , Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
123’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer alan, Milletlerarası Para Fonu ile
Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki
Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
3.- Milletlerarası Para Fonu ile
Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki
Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer alan, Karayolları Genel Müdürlüğünün
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Bayram
Meral ve 20 Milletvekilinin 5539 Sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe komisyonları
raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.- Karayolları
Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile İstanbul
Milletvekili Bayram Meral ve 20 Milletvekilinin, 5539 Sayılı Karayolları Genel
Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/788, 2/226) (S. Sayısı: 499) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.
Geçen birleşimde ikinci bölümde yer alan 32’nci madde kabul
edilmişti. Şimdi bu bölümde yer alan diğer maddeleri, varsa önerge işlemlerini
yaptıktan sonra oylarınıza sunacağım.
Şimdi, 33 (a) maddesinin üzerinde üç önerge vardır, üçü de aynı
mahiyette olduğu için birlikte işleme alacağım, istemleri hâlinde önerge
sahiplerine ayrı ayrı da söz vereceğim.
Şimdi önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının Değiştirilen
Hükümler başlıklı 33. maddesinin 1. fıkrasının a bendinin Tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Şevket
Köse Orhan Ziya
Diren Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Adıyaman Tokat Malatya |
Hulusi
Güvel Rasim
Çakır Gürol
Ergin |
Adana Edirne Muğla |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 33. maddesinin (a) bendinin
tasarı metninden çıkarılmasını ve sonraki maddelerin buna göre teselsül
ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Oktay
Vural M. Akif Paksoy |
Antalya İzmir Kahramanmaraş |
Nevzat
Korkmaz Akif
Akkuş Mustafa
Kalaycı |
Isparta Mersin Konya |
Alim Işık Mümin
İnan Abdülkadir Akcan |
Kütahya Niğde Afyonkarahisar |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 Sıra Sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 33 üncü maddesinin birinci
fıkrasının (a) bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Elitaş Güldal Akşit İhsan Koca |
Kayseri İstanbul Malatya |
Abdurrahman Arıcı Mehmet
Ceylan |
Antalya Karabük |
BAŞKAN – Komisyon bu önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
(x) 499 S. Sayılı Basmayazı 18/6/2010 tarihli
120’nci Birleşim Tutanağı’na eklidir.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Aslanoğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu maddenin içinde özellikle köyler ve kara yollarının
geçtiği yerlerde Karayolları ekiplerinin ve müteahhitlerin
ana arterlerde veya diğer arterlerde verdiği zararlar var.
Değerli arkadaşlarım, son zamanlarda Karayolları yolların önemli
bir kısmını müteahhitlere veriyor, parçalıyor daha tez
bitmesi için ama Karayolları personelinin duyarlılığını maalesef müteahhitler
göstermiyor, verdiği zararlara ilgisiz ve duyarsız kalıyor, altını çiziyorum,
verdiği zararlara. Köylüye, köylere veya yolun geçtiği mahaldeki sakinlere
verdiği zararlara duyarsız kalıyor, hiç ilgilenmiyor, tamamen kendi çıkarını
düşünüyor ama maalesef ilgili yetkililer, muhtarlar, belediye başkanları
defalarca, defalarca uyarmalarına rağmen maalesef verdiği zararları yerine
getirmiyorlar. Bu bir sorundur arkadaşlar. Bu, bugün artık Karayollarının yol
ekiplerinin, bak yine söylüyorum, Karayolları ekiplerinin yaptığı yollarda
Karayolları ekipleri son derece duyarlı, ellerinden gelen her türlü yardımı
yapmaya çalışıyorlar, verdiği zararı bir an önce gideriyorlar ve köylüye o
köydeki hatta diğer ihtiyaçlar konusunda yardımcı olmaya çalışıyorlar. Yani
artık halkla birlikte, halkla beraber çalışıyorlar ama müteahhitlerin
bu uygulamaları önemli sorunlar yaratmaktadır. Yolun geçtiği yerde köyün suyunu
patlatıyor ve o ilçenin veya o köyün suyu patlayıp günlerce susuz bırakılan
yerler var arkadaşlar veya bir istinat duvarı yapıyor, istinat duvarı yaparken
o beldenin suyunu patlatıyor, günlerce duyarsız kalıyorlar ve tazminatını veya
zararını vermekte önemli zorluklar çıkarıyorlar.
Değerli arkadaşlarım, tabii bu ülkede yol yapmak, köye yoldan
hizmet götürmek, o beldeden yol geçirmek tabii çok önemli ama halktan ve belde
halkından sevgiyle, onları kucaklayarak onların zararlarını karşılamak da
devletin görevidir.
Sayın Bakan, özellikle müteahhitlerin verdiği
zararlarda Karayolları ekibi arkadaşlarıma iletilmesine rağmen, müteahhitler,
Karayollarına karşı duyarsız kalmaktadır, kendi çıkarını gözetmektedir, kendi
kârını gözetmektedir. Tabii iş yapacak, kâr edecektir ama onurlu adam, şerefli
adam, iyi bir müteahhit verdiği zararı karşılamak
zorundadır. Bu nedenle bu maddenin içeriğinde bu konu vardır. Bu konu,
Karayollarının özellikle yaptığı işlerde hassas bir konudur. Bu konuda
Karayolları yetkililerinin, Karayolları bölgelerinin mutlaka müteahhitleri
uyarması gerekiyor. Müteahhitlerin verdiği zararın anında, zamanında,
dakikasında karşılanması gerekiyor. Köyün suyunu patlatıp, su borusu patlayan
bir köyde on beş gün su verilmeyen bir köy olur mu Sayın Bakanım?
Bu nedenle, bu maddede özellikle verilen zararların tazmini
konusunda müteahhitlerle yapılan anlaşmada mutlaka mutlaka çok ağır şartlar koymak lazım. Verdiği zararı
anında, dakikasında karşılamak zorundadır veya yapmak zorundadır.
Duyarsız müteahhitleri bu konuda
duyarlılıklara davet ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aslanoğlu.
Diğer önergenin sahibi, Sayın Elitaş,
gerekçeyi mi okutayım?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçe.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarının 33 üncü maddesinin 1 inci fıkrasının (a) bendinde yer
alan düzenleme 5595 sayılı Maden Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanunla 10/06/2010 tarihinde Genel Kurulda
kabul edilerek kanunlaştığı için madde metninden çıkarılmıştır.
BAŞKAN – Sayın Günal, buyurunuz efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu maddedeki bentler, daha önce söylediğimiz
üzere, bu kanunla doğrudan ilgili değil. Orman Kanunu’yla ilgili düzenlemeler
var. Kanun yapma tekniğinden de daha önce bahsetmiştik. “Burada sıkça yapılan
şeyler var.” demiştim. Bu örneklerden bir tanesi bu maddeyle karşımıza çıkıyor.
Başka zaman gelince “İç Tüzük’e aykırıdır, bununla ilgili siz önerge
veremezsiniz.” diye arkadaşlarımız bizi uyarıyorlar. Bu gelen madde de maalesef
bu uygulamalardan bir tanesi ve Orman Kanunu’yla ilgili şeyi burada
düzenliyoruz. Tamam, belli şekilde ilişkisi olabilir ama bunlarla ilgili daha
başka tartışmalar olduğunu, Orman Genel Müdürlüğünün başka birtakım teklifleri
olduğunu alt komisyonda da, üst komisyonda da arkadaşlarımızla beraber
değerlendirdik ama “Biz yaptık, oldu.” mantığıyla olduğu için, maalesef, bu
söylediklerimiz dikkate alınmadı.
Çok fazla, aslında sadece bunun içerisinde yer alarak
çözülebilecek bir şey değil. Bir sürü kurumu da ilgilendiren, yine çifte
standartlar oluşturan ve bunlara benzer diğer kurumlarla ilgili de
adaletsizliğe yol açan düzenlemeler söz konusu. Dolayısıyla, burada bu bendin
tasarı metninden çıkarılmasının doğru olacağı kanaatindeyiz. Eğer o konularda
bir düzenleme yapılacaksa, Orman Kanunu’nun içerisinde, başka diğer eksiklikler
de dikkate alınarak düzenlenmesi gerektiği kanaatindeyiz. Bu vesileyle, burada,
ormanlarla ilgili diğer hususların da ayrıca dikkate alınarak yeni bir tasarı
hâlinde ya da teklif hâlinde getirilmesi ve köklü bir değişiklikle ele alınması
gerektiğini düşünüyoruz. Gelen tekliflerden anlaşıldığı kadarıyla iktidar
bunların hiçbirisini dikkate almıyor, “Oraya biz onu ekledik.” diyor. Daha
diğer maddelerde de göreceğiz.
Biz sağduyu ile bu söylediklerimizin yapıcı eleştiriler olduğunun
dikkate alınarak çıkarılması gerektiğini düşünüyor, bu konuda desteğinizi
bekliyor ve saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Günal.
Önergeleri birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir ve böylece 33’üncü maddenin (a) bendi
çıkarılmıştır.
33/b’de iki önerge vardır. Bu iki önerge
de aynı mahiyettedir, birlikte işleme alacağım, istemleri hâlinde de önerge
sahiplerine söz vereceğim.
Okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 33. maddesinin (b) bendinin
tasarı metninden çıkarılmasını ve sonraki bentlerin buna göre teselsül
ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Osman
Ertuğrul Recep
Taner |
Antalya Aksaray Aydın |
Rıdvan
Yalçın Mehmet
Şandır Kadir
Ural |
Ordu Mersin Mersin |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının Değiştirilen
Hükümler başlıklı 33. maddesinin 1. fıkrasının b bendinin Tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Şevket
Köse Orhan Ziya
Diren Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Adıyaman Tokat Malatya |
Enis
Tütüncü Hulusi
Güvel Rasim
Çakır |
Tekirdağ Adana Edirne |
Halil
Ünlütepe |
Afyonkarahisar |
BAŞKAN – Komisyon birlikte işleme aldığımız bu önergelere
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, buyurunuz
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, saygıdeğer üyeler; 499 sıra sayılı Karayolları Genel
Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın 33’üncü maddesinde
verdiğimiz değişiklik önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, tasarının 33’üncü maddesinde, 6831 sayılı
Orman Kanunu’nun 17’nci maddesinde bir değişiklik yapılmaktadır. Hâlbuki, görüştüğümüz yasa, Karayolları Genel Müdürlüğünün
teşkilat ve görevleriyle ilgili olan bir düzenlemedir, Orman Kanunu’yla hiçbir
ilgi ve alakası yoktur. Bu tür bir değişikliğin -eğer Orman Yasası’nda bir
değişiklik gerekiyorsa- yerinin bu tasarı olmaması gerekirdi. Orman Yasası’nda
yapılacak olan bir değişiklik tasarısı, öncelikle, ilgili ihtisas komisyonunda
tartışılmış olsaydı daha sağlıklı bir sonuç verebilirdi. Gerçi, Hükûmetiniz, uzun bir dönemdir “torba yasalar” denilen bir
sistemi devamlı Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirmekte,
görüştüğümüz yasa tasarısıyla ilgili olmayan kanun değişiklikleri de
yapılmaktadır. Ben, bu konuda, Orman Yasası’nda yapılacak düzenlemeler
Karayolları yasası içerisinde değerlendirilmemeliydi diye düşünüyorum.
Sayın Başkan, değerli üyeler; Hükûmet,
“çift yönlü”, “duble” denilen yol yapımında başarılı
olduğunu söylemektedir. Hâlbuki, yapılan bu yollar
kalitesi düşük, maliyeti yüksek imalatlardır. Örnek: Sivrihisar-Afyonkarahisar devlet kara yoluna baktığımızda, bu yolun
yeni tamamlanmasına rağmen her yıl tadilat geçirdiğini görüyoruz. Her yıl yapılan
tadilatlar ise maliyeti yükseltmektedir. Bu tür uygulamalar da toplumda iyi
karşılanmamaktadır. Ya verdiğiniz yüklenicilerin yol imalatını yapabilecek
yetenekten yoksun yükleniciler olduğunu gösteriyor veya gerekli bir kontrolün
Karayollarınca yapılmadığını da ortaya çıkarıyor. Hatta,
bu yol üzerinde giderken bir an önce eski kara yoluna geçmeyi hepimiz ısrarla
istemekteyiz. Bu tür imalatlar yapılacaksa yapılmasın daha iyi diye
düşünüyorum.
Sayın Başkan, ilimizle ilgili bir konuyu da yüce heyetinizle paylaşmak
istiyorum. Afyonkarahisar, İç Anadolu ve Marmara
Bölgesi’ni Ege ve Akdeniz’e bağlayan bir ildir, kara yollarının kavşak
noktasıdır.
Geçen gün, Sayın Bakanın burada yaptığı Ankara-İzmir otoyoluyla
ilgili olan açıklamada, Kütahya ve Afyon illerinin bir rekabet içinde olduğunu
söylemiştir; doğrudur, ama Sayın Bakan, siz, Afyonkarahisar’ı
ziyaretinizde “Afyonkarahisar yolların kavşak
noktasıdır, elbette otoyol Afyon’dan geçecektir.” diyen kişisiniz.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – İl sınırlarında…
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Bunu kanıtlarım Sayın Bakan, bunu
kanıtlarım, basına geçti. Bu tür bir açıklama, Afyon ilinde beklenen seviyeyi
yükseltmiştir. Afyonluların, otoyolun Afyon’dan geçmesi gerektiği konusundaki
fikirlerin sorumlusu bizzat sizsiniz.
Sizin bu açıklamanızdan sonra, 2008 Mart ayında, Sayın Çevre ve
Orman Bakanımız -Afyonlu- Afyon basınıyla yaptığı toplantıda aynen şunları
paylaşıyor ve Sayın Mehdi Eker de var yanında: “Eroğlu,
Afyon’a gelmeden önce, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’a
gittiğini ve Bakan Yıldırım’a ‘Afyonkarahisar bütün
yolların kesişme noktasıdır. Afyonkarahisar’dan
geçmeyen yol otoyol değildir dedim. Bunun üzerine, Ulaştırma Bakanı da otoyolun
Afyon’dan geçeceğini söyledi.’” Sayın Bakan, bu tür bir rekabetin bizatihi
sorumlusu sizsiniz. Hatta, Kütahya’da yaptığınız
açıklamada, siyaseten kullanıldığını söylediniz. Doğrudur ama bu otoyolu
siyaseten kullanan bizatihi sizsiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Bağlayacağım efendim.
Elbette bir yol Kütahya’dan da geçebilir, Afyonkarahisar’dan
da geçebilir, hatta hatta başka bir yerden de
geçebilir ama burada önemli olan, sayın bakanlar (A) ilinde başka türlü, (B)
ilinde başka türlü söylememelidirler, eğer söylüyorlarsa söyledikleri sözün
gereğini yapmalıdırlar. Bakanlar açıklamalarıyla Afyonkarahisarlıları
yanıltmışlardır. Demek ki her bakan devlet adamı olamıyor. Hâlbuki,
devlet adamı bir açıklama yaparsa onun gereğini yapar. Otoyolun Afyonkarahisar’dan geçeceğinin sayın bakanlarca açıklanması
ilimizdeki beklenti seviyesini yükseltmiştir. Ben, sizlerin devlet adamı
olmanızı bekliyor ve verdiğiniz sözün yerine getirileceğine inanmak istiyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle, verdiğimiz önergeye destek istiyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ünlütepe.
Sayın Şandır, kim konuşacak acaba ya da gerekçe mi okuyacağız?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Necati Özensoy
konuşacak.
BAŞKAN – Sayın Özensoy, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlarım.
33’üncü maddenin (b) bendindeki konuyla alakalı, olması gereken,
yapılması gereken bir tek değişiklik var burada, aslında, o da sokak
hayvanlarının bakım evlerine izin verilmesiyle alakalı ama burada yine
yanlışlıkla barınak olarak geçmiş. Dolayısıyla, 5199 sayılı Hayvanları Koruma
Yasası’nda bunun karşılığı olmadığı için bu kelimenin de tashih edilmesi lazım
diye düşünüyorum.
Tabii, genel olarak bizim verdiğimiz önergeler çok fazla dikkate
alınmıyor ama özellikle Sayın Ulaştırma Bakanımız bizim verdiğimiz yazılı soru
önergelerini de çok dikkate almıyor. Bakın, ben, beş tane soru sormuşum Ulaştırma
Bakanlığına, bugüne kadar hiçbir tanesinin cevabı gelmemiş. Hatta, bu Hükûmetin çok övündüğü otoyollarla ilgili, duble yollarla ilgili soru sormuşum “3 Kasım 2002’den bugüne
kadar Bursa’da ne kadar duble yol yapılmıştır?” diye, buna bile cevap gelmemiş.
Bir de “Bursa Çevre Yolu Projesi’nin ne kadarı bitirildi? Tamamını bitirmeyi ne
zaman düşünüyorsunuz?” diye sormuşum, buna da cevap gelmemiş.
Yine, bu yasanın asıl amacına baktığımızda, bu genel gerekçelere
baktığımızda, kara yolları yapım maliyetleri arasında önemli yer tutan
kamulaştırma maliyetlerinin asgariye indirilmesi amacıyla kamulaştırmanın bir
alternatifi olarak uygulanmak üzere düzenlenmiş takas, vesaire. Ama, yine, son bu Bursa çevre yoluyla alakalı, bağlantı
yolunda yapılan uygulamalarda, bırakın kamulaştırmadaki maliyet indirilmesini,
Kazıklı bağlantısından vazgeçilerek Samanlı bağlantısına yolun aktarılmasıyla
alakalı girişimlerde yine kamulaştırma maliyetinin daha da yukarılara çıktığı,
buradan, bu işi takip eden, bilen herkesin dikkatini çekti ve yine bu konuyla
alakalı bir soru önergesi verdim, maalesef, bu yazılı soru önergesine de bir
cevap gelmedi. Bütün Bursa’daki sivil toplum kuruluşlarının da bu konuda
ittifakla kabul ettiği bu yanlışlığın cevabı yine gelmedi.
Yine, son zamanda belki güzel bir adım olan İstanbul-İzmir
otoyoluyla alakalı, yap-işlet-devret projesiyle alakalı açıklanan birtakım
bilgilerde ciddi anlamda da çelişkiler var. Bu otoyolun uzunluğunun
Yine, “Gebze-Yalova arasındaki Körfez geçişini kullanan
otomobillerden 35 dolar geçiş ücreti ve otoyolda her kilometre başına 5 sent
talep edilecek.” deniyor. Şimdi, böyle baktığımızda, 140 kilometrelik bir
tasarruf var bu geçişte. Bu geçişi kullananlar yaklaşık 55 dolar gibi bir rakam
ödeyecekler ama İstanbul-Bandırma arasındaki o feribot seferlerini kullananlar
araçla geçtiklerinde sadece 125 lira ödüyorlar ve kazandıkları yol
Yine, Sayın Bakanın burada, bütçe görüşmesinde heyecanla, hatta
sesinin kısılmasına vesile olacak kadar heyecanla yaptığı konuşma esnasında ben
Sayın Bakana yerimden bir laf atarak Bursa-Ankara bağlantılı demir yolunun
temelinin ne zaman atılacağını sormuştum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
NECATİ ÖZENSOY (Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan 2010 yılında atılacağını ifade etti ama gelin görün ki
2010 bütçesinde Bandırma-Bursa-Ayazma-Osmaneli
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayınız.
Buyurunuz.
NECATİ ÖZENSOY (Devamla) –
Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
Bursa-Yenişehir arası otoyolla bile
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özensoy.
Mahiyeti aynı olan bu iki önergeyi birlikte oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde
kabul edilmiştir.
Sayın Çalık, sisteme girmişsiniz, neden acaba?
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Sayın Başkan, daha önce girmiştim, şu an
değil.
BAŞKAN – Peki.
33/c üzerinde iki önerge vardır, iki önerge de aynı mahiyettedir.
Aynı şekilde işleme alacağım.
Okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 33. maddesinin (c) bendinin
tasarı metninden çıkarılmasını ve sonraki bentlerin buna göre teselsül
ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Osman
Ertuğrul Recep
Taner |
Antalya Aksaray Aydın |
Kadir
Ural Mehmet
Şandır Rıdvan
Yalçın |
Mersin Mersin Ordu |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının Değiştirilen
Hükümler başlıklı 33. maddesinin 1. fıkrasının c bendinin Tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Şevket
Köse Orhan Ziya
Diren Enis
Tütüncü |
Adıyaman Tokat Tekirdağ |
Rasim
Çakır Eşref Karaibrahim Harun
Öztürk |
Edirne Giresun İzmir |
Hulusi
Güvel Ferit
Mevlüt Aslanoğlu |
Adana Malatya |
BAŞKAN – Komisyon okuttuğum bu aynı mahiyetteki iki önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Öztürk. (CHP
sıralarından alkışlar)
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın çerçeve 33’üncü maddesinin (c) bendine
ilişkin olarak vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerine söz aldım. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, eskiden Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü
tarafından yapılan altyapı hizmetlerinin bu Genel Müdürlük kaldırıldıktan sonra
il özel idarelerince yapılmaya başlanması gerekçe gösterilerek il özel
idarelerine orman sayılan alanlarda verilecek izinlerde bedel alınmaması
öngörülmektedir. Farklı bütçeleri olan kuruluşlar açısından birinin gideri
diğerinin geliri olduğundan, il özel idareleri için bütçe gelirlerinden kaynak
aktarıldığı da düşünülerek, orman idaresinin söz konusu gelirden mahrum
edilmemesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu nedenle çerçeve 33’üncü maddenin (c)
bendinin madde metninden çıkarılmasını öneriyoruz.
Değerli milletvekilleri, Orman Kanunu’nun 17’nci maddesinin üçüncü
fıkrası, Anayasa Mahkemesinin 17/12/2002 tarihli ve
2002/200 sayılı Kararı’yla iptal edildikten sonra, 17/6/2004 tarihli ve 5192
sayılı Kanun’la yeniden düzenlenmiştir. Bu son düzenlemeyle ilgili Anayasa’ya
aykırılık iddiası reddedilmiştir. Bu durumda 17’nci maddenin üçüncü fıkrasını
doğrudan ya da dolaylı etkileyecek yeni düzenlemelerin Anayasa’ya aykırı
olmamasına dikkat etmemiz gerekir. Orman Kanunu’nun Anayasa’ya uygun bulunan
17’nci maddesinin üçüncü fıkrasının birinci cümlesinde tasarıyla yapılan ve
biraz önce kabul edilen değişikliklere baktığımızda, ormandan verilecek izinler
arasına katı atık bertaraf tesislerinden sonra düzenli depolama tesislerinin
ilave edildiğini görüyoruz. Bu ibarenin eklenmesiyle ilgili olarak, her ne
kadar düzenli depolama tesislerinin katı atık bertaraf tesisleriyle aynı
mahiyette tesis olduğu ifade edilse de iki tesis “ve” bağlacıyla ayrıldığı için
“düzenli depolama tesisi” ibaresi uygulamada katı atık tesislerinden bağımsız
olarak her türlü atığın depolanmasına izin verilen bir sonuç doğurabilir. Bu
ise izinler için maddede öngörülen kamu yararının yanı sıra ormanda yapılması
zorunluluğu şartının yerine gelmeyebileceği anlamına da gelmektedir. Bu ise
Anayasa’ya yeni bir aykırılık olacaktır. Bu nedenle “ve düzenli depolama”
ibaresinin metinden çıkarılması uygun olurdu.
Değerli milletvekilleri, fıkraya yeni ilave edilen “sokak
hayvanları barınağı” ibaresi ise, bu amaçla ormandan izin verilirken orman
dışında bir yer bulunmasının mümkün olmadığının araştırılması koşuluyla ancak
Anayasa’ya uygun olabilecektir. Fıkradan çıkarılan “sanatoryum” ifadesinin ise
izinlerde kötüye kullanmanın önlenmesi amacıyla yapıldığı anlaşılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, 6831 sayılı Orman Kanunu’na eklenen ve
biraz sonra görüşeceğimiz 11’inci madde, 17’nci maddeye göre, ormandan kamu
yararı ve zaruret hâlleri gözetilerek verilen izinlerin üçüncü kişilere devrini
düzenlemektedir. Bu maddenin (a) bendinde, sağlık, eğitim ve spor tesisi yapımı
maksadıyla izin verilen tesislerde kafeterya, kantin ve yan ünitelerinin
kiralanma ve/veya işletme hakkının devrine izin verilmektedir. 17’nci maddeyle
tutarlı olması için, ormanda yapılan ve/veya yapılacak olan ve üçüncü kişilere
devrine izin verilen sağlık, eğitim ve spor tesislerinin devlete ait olduğuna
açıklık getirilmesi gerekir.
Aynı bentte yer alan, 17’nci maddede sayılan diğer tesislerin tamamının
veya bir bölümünün kiralanmasına veya işletme hakkının devredilmesine izin
veren düzenleme ise, kapsamı açıkça çizilmediği için doğru değildir. Çünkü
başlangıçta 17’nci maddede sayılan tesisler için kamu yararı ve zaruret hâli
gözetilerek verilen izinlerden hangilerinin devrinin kamu yararına olup
olmadığının değerlendirilebilmesi için maddede sayma yöntemi benimsenmeliydi.
Aksi takdirde, Anayasa aykırılığı tartışma konusu yapılabilecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
HARUN ÖZTÜRK (Devamla) –Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Maddede işletme hakkını devralanların kiralama ve kullanma
hakkının devri suretiyle yeni devirler yapılabilecek olması ise, arada tam bir rantiyeci grup oluşturulması sonucunu doğuracaktır. Bu
durumun kabul edilmesi mümkün değildir.
Ek madde 11’in (b) ve (ç) bentlerinde izin hakkının üçüncü
kişilere devri hâlinde Orman Genel Müdürlüğüne bir bedel ödeneceğinin
öngörülmesi, ilk izin sahibinin başlangıçtaki taahhütleri doğrultusunda
sorumluluklarının devam edeceğinin öngörülmesi, bu maddenin muhtemel Anayasa’ya
aykırılığını ortadan kaldırmayacaktır diyor, yüce heyetinizi tekrar saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.
Buyurunuz Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz kanunun Altıncı Bölüm ve “Değiştirilen
Hükümler” başlığıyla madde 33’te düzenlenen husus ormancılığı
ilgilendirmektedir. Dolayısıyla bir orman yüksek mühendisi olarak bu konuda
endişelerimi sizlerle paylaşmak üzere söz aldım.
Değerli milletvekilleri, geçende de bir kanun çıkardık
madencilikle ilgili, bugün de Karayollarıyla ilgili bir kanun çıkarıyoruz. Her
iki kanunda da ormanlarla ilgili çok önemli düzenlemeler yapılıyor. Burada da,
bu 33’üncü maddenin işte zannediyorum dört beş tane fıkrasında 6831 sayılı
Orman Kanunu’nun ilgili maddelerinde birtakım düzenlemeler yapılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bu düzenlemeler doğrudur, yanlıştır,
eğridir, bu anlamda söylemiyorum ama bir hassasiyeti dikkatlerinize sunmak
istiyorum: Değerli milletvekilleri, 17 Haziran itibarıyla Dünya Çölleşme
Günü’nü burada konuştuk. Dünyamızın, bu 21’inci yüzyılın en önemli sorunu bir
tehdit, bir güvenlik tehdidi hâline gelen çölleşme, iklim değişiklikleri konusu
olduğunu hep beraber, birlikte ifade ettik.
Karbondioksit salımının artması
sonrasında iklimler değişti, değişen iklimler doğrultusunda bir yandan çölleşme
yaşıyoruz bir yandan da çok hızlı şekilde sel felaketleri yaşıyoruz, ölümler
oluyor, mahsul zayiatı oluyor, kuraklık oluyor ve sonuç itibarıyla artık bu
konu insanlığın güvenliği açısından, geleceği açısından çok ciddi bir tehdit
unsuru olarak ifade edilmeye başlandı, hatta iklim değişiklikleri konusu
Birleşmiş Milletler zemininde çöken devletlerle birlikte anılıyor.
Günümüz dünyasında artık “çöken devletler” diye bir olgu
yaşanmaktadır. Bazı devletlerin sosyal yapıları çöküyor, ekonomik yapıları
çöküyor, yoğun yaşanan göçlerle devletler çöküyor. Tümünün sebebi olarak iklim
değişikliklerinin çok etkili olduğu ifade ediliyor.
İklim değişikliklerinin konuşulduğu yerde orman çok temel bir
faktördür. Bugün burada almamız gereken en önemli karar -Sayın Orman Genel Müdürümüz
de burada- ormanların geliştirilmesidir, büyütülmesidir hatta bir tek
ağacımızın kesilmemesi kararıdır. Çünkü geleceğimiz, o ormanların ilahî misyonunu yerine getirilmesiyle mümkündür. Bu karbondioksidi emen, yok sayan, onu absorbe
eden yegâne varlık yeşildir, ormandır ve yeşilliktir.
Şimdi bakınız bir suçlama olarak söylemiyorum, bir
yanlışlığı dikkatinize sunmak istiyorum, getirilen düzenlemeyle “Savunma,
ulaşım, enerji, haberleşme, su, atık su, petrol, doğalgaz, altyapı, katı atık
bertaraf ve düzenleme depoları tesislerinin; baraj, gölet, sokak hayvanları
barınağı ve mezarlıkların; Devlete ait sağlık, eğitim ve spor tesislerinin ve
bunlarla ilgili her türlü yer ve binanın Devlet ormanları üzerinde bulunması ve
yapılmasında…” Ne kaldı geride arkadaşlar? Sayın
Orman Mühendisi Arkadaşım da burada. Ne kaldı? Yani bu ormanlar, devlet malı
deniz, ormanlar da herkesin! Ormanlarımızı bu şekilde nasıl koruyacağız?
Değerli dostlar, evet, kamu hizmeti, kamu yararı gözetilerek
ormanların insanlar yararına kullanılmasına itirazımız yok ama bu yaklaşımla
ormanları koruyamazsınız. Ormanların gelecek nesiller için ortaya koyması,
başarıyla yapması gereken fonksiyonunu yerine getiremezsiniz, kuraklık
yaşarsınız; sel felaketiyle işte, çölleşen bir dünya ve bir güvenlik tehdidi
olarak kuraklık ve sel felaketlerine düçar olursunuz.
Bu kadar geniş amaçlar için -demin saydım, bunun dışında hayatta başka bir alan
kalmamış- savunmasından tutunuz, spor, eğitim tesisleri dâhil hatta katı atık
bertaraf ve düzenli depolama tesisleri…
Değerli arkadaşlar, yani katı atıkla ilgili, çöple ilgili başka
teknik ve sistemler geliştirmek dururken Türkiye’mizde maalesef belediyelerimiz
en kolay şekilde bu katı atıkları ormanların çukurlarına, boş alanlarına
depolayarak işi çözdüklerini zannediyorlar. Çevre duyarlılığı olan Çevre
Komisyonu Başkanı Arkadaşımız da burada. Şimdi, bunu hukuk hâline getirmemiz
bence doğru olmamıştır. Doğru olan husus, ormanların korunması, ormanların bu
türlü amaçlar için kullanılmasına tedbir alınması gerekirdi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – …ama,
Madencilik Yasası geliyor, “Ormanlar nasıl kullanılır?” buna hukuk
geliştiriyoruz, efendim, işte, Karayolları Kanunu geliyor, “Ormanlar nasıl
kullanılır?” buna hukuk geliştiriyorlar. Ormancı bürokratları, Orman bürokratı
arkadaşlarımızı baskı altına veya orman mühendislerini baskı altına alan
siyaset maalesef, özellikle de yerel siyaset maalesef ormanlarımızı çok
hoyratça kullanıyor. Bunun cezasını, bunun sonucunu, bir ilahî ceza olarak
bundan binlerce yıl önce Orta Asya’da yaşadık. Şimdi, tekrar bir vatan
kaybetmek istemiyorsak ormanların korunması konusunda çok daha hassas olmamız
gerekir. Bunu da Orman bürokratlarına, orman mühendislerine bırakmadan, siyaset
olarak, siyasetçiler olarak, Genel Kurul olarak, tüm siyasi partiler olarak
bizim yapmamız gerekiyor.
Bir hususu daha söylemem gerekiyor: Ormancılıkla ilgili çok önemli
bir konuyu ilgisiz kanunların içerisinde tanzim etmek usulü de yanlış oluyor.
Buna da ormancıların itiraz etmesi gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bu konuda çünkü -ormanlar yerine
konulması çok zor olan, çok uzun yıllara bağlı olan bir değer- bugünün de
geleceğin de ortak değeri olması hesabıyla, ormanların korunması ve
geliştirilmesi, insan yararına kullanılmasıyla ilgili kapsamlı bir düzenlemeyi
birlikte yapmamız lazım. Her gelenin, ormanları böyle “Yağma Hasan’ın böreği”
gibi, kendi amaçları veya kendi görevleri doğrultusunda kullanmasına hukuk
oluşturmayı ben doğrusu burada bir yanlış olarak görüyorum ve bunun
düzenlenmesi gerektiğini -gerek önergemiz, işte bu maddenin çıkartılması, çözüm
değil ama- bu anlayışın buraya yerleşmesi gerektiğini düşünüyor, bu duygularla
hepinize saygılar sunuyorum. Bunun dikkate alınmasını, siyasi iktidardan ve
partilerimizden bekliyorum.
Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Şandır.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Karar yeter sayısı Sayın Başkan.
BAŞKAN – Karar yeter sayısı da arayacağım.
Aynı mahiyetteki iki önergeyi birlikte oylarınıza sunuyorum.
Karar yeter sayısı arayacağım için elektronik oylama yapıyorum.
İki dakika süre veriyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, önerge reddedilmiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
33/ç üzerinde dört önerge vardır. Üç önerge aynı mahiyettedir.
Şimdi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1/499 Sıra Sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 33 üncü maddesinin (ç)
bendiyle eklenen ek 11. maddenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Mustafa
Elitaş Mehmet
Ceylan Nuri
Uslu |
Kayseri Karabük Uşak |
Birnur Şahinoğlu Mustafa Öztürk Ahmet
Ertürk |
Samsun Hatay Aydın |
Nurettin
Akman |
Çankırı |
Ek Madde 11- Bu Kanunun 17 nci maddesinin
üçüncü fıkrasına göre;
a) Sağlık, eğitim ve spor tesisi yapımı maksadıyla verilen
izinlere konu asli tesislerin dışındaki kafeterya, kantin, otopark gibi yan
ünitelerin kiralanmasının, aynı fıkra kapsamında diğer izinlere konu tesislerin
tamamının veya bir bölümünün kiralanmasının veya özelleştirme uygulamaları
kapsamında işletme hakkının devredilmesinin, yap-işlet-devret modeli ile
yaptırılmasının izin sahibi tarafından talep edilmesi halinde izin verilebilir.
b) Turizm izinleri dışındaki izinlere konu tesislerin izin
sahibince üçüncü kişilere kiralanması halinde; orman sayılan alana isabet eden
kira bedelinin yüzde ellisi her yıl Orman Genel Müdürlüğü özel bütçe hesabına
izin sahibi tarafından yatırılır.
c) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile diğer kamu
kurum ve kuruluşlarına verilen bedelsiz izinlerin özelleştirme uygulamaları
kapsamında işletme hakkının devri hâlinde, mevcut izinlerin izin bedeli
karşılığı olarak işletme hakkı devir bedeli üzerinden, ormanlık alanların
devredilen toplam kullanım alanları içindeki yüzde oranı dikkate alınarak
hesaplanacak tutarın binde beşi bir defaya mahsus olmak üzere işletici
tarafından devir alma tarihinden itibaren üç ay içinde defaten Orman Genel
Müdürlüğü özel bütçe hesabına yatırılır. Bu izinlerden ayrıca bir bedel alınmaz. Kamu kurum ve
kuruluşlarına verilen bedelli izinlerin özelleştirme uygulamaları kapsamında
işletme hakkının devri halinde taahhüt senedinde yer alan bedeller dışında
işletme hakkı bedeli üzerinden herhangi bir bedel alınmaz. İzinler, ilgili kamu
idareleri veya kamu kurum ve kuruluşları adına devam eder. Ancak taahhüt
senetlerinde yer alan haklar işletme süresi içinde aynı şekilde işleticiler
tarafından kullanılır ve yükümlülükler yine işletme süresi içinde işleticiler
tarafından yerine getirilir.
ç) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile diğer kamu kurum ve
kuruluşlarına verilen bedelsiz izinlere konu tesislerin yap-işlet-devret modeli
esas alınarak yaptırılması ve işlettirilmesi halinde işletme süresi içinde
herhangi bir bedel alınmaz. Kamu kurum ve kuruluşlarına verilen bedelli
izinlerde ise taahhüt senedinde yer alan bedeller dışında herhangi bir bedel
alınmaz. İzinler, ilgili kamu idareleri veya kamu kurum ve kuruluşları adına
devam eder. Ancak taahhüt senetlerinde yer alan haklar işletme süresi içinde
aynı şekilde işleticiler tarafından kullanılır ve yükümlülükler yine işletme
süresi içinde işleticiler tarafından yerine getirilir.
d) Bu maddenin yürürlüğe girmesinden önce genel bütçe kapsamındaki
kamu idareleri ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarına verilen bedelsiz izinlerin
işletme hakkının devredilmiş veya izinlere konu tesislerin yap-işlet-devret
modeli ile yaptırılmış olması hâlinde herhangi bir bedel alınmaz. Kamu kurum ve
kuruluşlarına verilen bedelli izinlerde ise taahhüt senedinde yer alan bedeller
dışında herhangi bir bedel alınmaz. İzinler, ilgili kamu idareleri veya kamu
kurum ve kuruluşları adına devam eder. Ancak taahhüt senetlerinde yer alan
haklar işletme süresi içinde aynı şekilde işleticiler tarafından kullanılır ve
yükümlülükler yine işletme süresi içinde işleticiler tarafından yerine
getirilir."
BAŞKAN – Şimdi okutacağım üç önerge aynı mahiyettedir, birlikte
işleme alacağım; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının Değiştirilen
Hükümler başlıklı 33. maddesinin 1. fıkrasının ç bendinin Tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Şevket
Köse Ferit Mevlüt Aslanoğlu Orhan Ziya Diren |
Adıyaman Malatya Tokat |
Rasim
Çakır Eşref Karaibrahim Hulusi
Güvel |
Edirne Giresun Adana |
Enis
Tütüncü |
Tekirdağ |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 33. maddesinin (ç) bendinin
tasarı metninden çıkarılmasını ve sonraki bendin buna göre teselsül
ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Rıdvan
Yalçın Osman
Ertuğrul |
Antalya Ordu Aksaray |
Recep
Taner Yılmaz Tankut Kadir
Ural |
Aydın Adana Mersin |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 Sıra Sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 33/ç maddesinin tasarı
metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini
arz ve teklif ederiz.
M. Nezir
Karabaş Sırrı Sakık Hasip Kaplan |
Bitlis Muş Şırnak |
Sebahat
Tuncel Bengi
Yıldız |
İstanbul Batman |
BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki bu üç önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN – Sayın Sakık, buyurunuz.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında bu yasayla ilgili bir şey konuşmayacağım. Biraz önce
burada gensoruyla ilgili bir görüşme yapılırken Parlamentonun hak etmediği
noktada bir gerginlik yaratıldı. Tabii ki gensoru vermek muhalefet partilerinin
en doğal hakkıdır. Yani, Hükûmetin de bu konuda
eleştirilere açık olması gerekir.
Bizim arkadaşlarımızın zaman zaman
sesinin yükselmesi şuydu: Dinlemediniz. Uzun süredir sayısal çoğunluğunuza
güvenerek hakaret etme hakkını kendinizde buluyorsunuz. Sizin bazı
milletvekilleriniz ulu orta sokakta bize hakaret ediyor. Yine, diğer siyasi
partilerden de bu hakaretleri sürekli işittik. “Bu kürsüde lütfen duyarlı
olun.” dedik. Biz korktuğumuz için sesimizi çıkarmıyoruz anlamında
yorumlanmamalıdır, edepli olduğumuz için biz bu dilden cevap vermiyoruz ama bu
sürekli tekrarlandı. Grup Başkan Vekilleri oradan çıkıp tepki göstereceğine,
kendi milletvekilleri, bu tür sözleri söylerken, çıkıp… Erdemlik odur, buradan
bizden özür dilemektir ama ne hikmetse bugüne kadar böyle bir şey
gerçekleşmedi.
Şimdi gensoruda bir sürü tartışmalar ve konuşmalar… Aslında bunların
hiçbiri… Yani, birbirimizi şeref, şerefsizlikle itham etmek, bu doğru
değil. Herkes kendi şerefine ne kadar
düşkünse, bir başkasının, bir başka şahsiyetin şerefine ve siyasal partinin
şerefine de o kadar saygı göstermek zorundadır, bu bir lütuf da değil.
Sevgili arkadaşlar, bizim ilk günden beri feryadımız şuydu:
Demokratik Toplum Partisi kapatılırken sizin burada payınız olduğunu söyledik.
Anayasa Mahkemesinin kararı açıklanmadı; Anayasa Mahkemesinin kararından önce Hükûmet sözcüsünün televizyon televizyon
dolaşarak kararı daha önce açıkladığını gördük. Bugün de gensoruyla ilgili Hükûmet adına konuşan arkadaşımız, çıkıp, açık ve net bir
şekilde biz, ilk günden beri “KCK operasyonunu siz biliyorsunuz, sizin
tezgâhınızda bu tertiplendi ve sunuldu.” dedik, tepki gösterdiniz. Peki, bugün Ömer Çelik’i dinlerken daha yargıya yeni intikal etmiş,
on sekiz aydır iddianamesi hazırlanmayan ve biz bu işin mağdurları olanlar
iddianamede ne var, ne yok bilmiyoruz ama bir hükûmet
sözcüsü çıkıp buradan yargının yerine kendisini koyarak bir bütün olarak bir
partiyi suçluyor ve mağdur olan insanları yargıya çıkmadan mahkûm ediyor.
Yine, Sayın Başbakan son günlerde BDP’yi
hedef gösteren, Barış ve Demokrasi Partisini hedef gösteren açıklamalar
yapıyor. Bu, iç barışımıza katkı sunmaz. Yani BDP burada olmasa siz gerçekten
bu ülkeyi güllük gülistanlık bir şekilde mi yöneteceksiniz?
Sayın Sözcü diyor ki: “Biz bütün konulara bir cerrah edasıyla
müdahale ediyoruz.” Biz de, doğrudur, söylüyoruz… Siz bir cerrah gibi ama acemi
bir cerrah gibisiniz, bütün yaralara neşter atıyorsunuz ama dönüp
dikmiyorsunuz. Bu yaralar kanıyor ve bu yaralardan akbabalar nemalanıyor,
akbabalar. Siz de bunu biliyorsunuz. Onun için, eğer cerrahsanız yaraları
dikmelisiniz, eğer cerrahsanız yaraları sarabilmelisiniz. Sizin bu konuda
cerrah olabilmeniz için ilk önce neşter attığınız yaraları dikip sarmaya
başlamalısınız ama bu cesaretiniz yok, ürkeksiniz ve korkaksınız, sorunlardan
kaçtığınız için dönüp günah keçisi Barış ve Demokrasi Partisini gösteriyorsunuz.
Hep de söylüyoruz ya ırmaklar toprağın en zayıf noktasında halka yapar çünkü bu
ülkenin en zayıf halkası Kürtler ve Barış ve Demokrasi Partisidir.
Sevgili arkadaşlarım, siz kantarla oynarsanız bu kantar bir gün
döner sizi de tartar, sizi de şey yapar. Onun için yargıya müdahale etmeyin,
kendi yargınızı oluşturmayın yani yargının ne kadar adil olmadığını en çok siz
biliyorsunuz. Ama gücünüz kime yetiyor? Dönüyor ve bizimle ilgili düğmeye
basıyorsunuz ve on sekiz aydır 1.500-1.600 tane mağdur insan, siyaset yapan
insanlar bugün cezaevindedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Ve yine, bakın Mahmur’dan gelenler…
Efendim, zafer çığlıkları! Bu acının ne zafer çığlığı olacak? 40-50 bin insan
ölmüş, kim buradan galip çıkmış? İki tarafıyla, bu ülkede yaşayan bütün halklar
acı çekmiş. En çok acıyı çeken bizleriz. Biz bunun neyini zafer olarak
sunmuşuz? Oradan gelen insanlar eline silah almamış, Mahmur kampından… Buradaki
işkenceden, zulümden dolayı kaçıp oraya gitmiş ve “Barış gelecek, iyi şeyler
olacak” umuduyla bu çağrılara kulak verip gelen, kucağında çocukları olanlar,
bugün yargı onların tutuklanması için karar vermiştir. Şimdi bu anlayışla nasıl
iç barışımızı sağlayabiliriz? Yani eline silah almayan insanı bile içeri
tıkarsanız nasıl iç barışımızı sağlayabiliriz? Demek ki sizin bu konuda bir
plan ve projeniz olmadı. Olmadığı için de, dönüyorsunuz bu konuda mağdur
olanların üzerine acımasızca saldırıyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Sayın Başkan, bitiriyorum. Teşekkür
ediyorum.
Bunun doğru olmadığını hep söyledik. Eğer gerçekten sorunları
çözmek istiyorsanız… Geçmişte Kürt siyasal hareketinin aktörlerini ve halkını
mağdur eden faili meçhul cinayetler vardı, 17.500 faili meçhul cinayet vardı. O
dönemde öldürüyorlardı, o dönemde susmanın yolu yok etmekti. Şimdi sizin
iktidarınızda ne gerçekleşti? Yok etmek değil,
tutuklamak. Ve siz bu projenizden eğer demokratik zeminde hesaplaşmak… Oy
uğruna böyle bir şey yaparsanız bu ülkeye yapılabilecek en büyük haksızlıktır.
Bunu yapmayın diyoruz. Gerçekten uzlaşı ve diyalog Parlamentoda olmalıdır. Bu
işin adresi Türkiye Büyük Millet Meclisidir.
Ve çıkıp buradan, kürsüden sürekli bayrak edebiyatı yapmayın.
Kimsenin bayrakla bir sorunu yok, kimsenin resmî dille sorunu yok, kimsenin
ülkenin birliğiyle sorunu yok. Bir tek itirazımız tekliğedir, kimse burada o
tekliği bize dayatamaz, biz hepimiz kardeşçe bir arada yaşamak istiyoruz.
Kimliğimizi ve…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SIRRI SAKIK (Devamla) – Sayın Başkan, bitiriyorum, çok özür
diliyorum.
BAŞKAN – Selamlayın lütfen.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum.
Bütün itirazımız Hükûmet sözcüsü de,
Sayın Bakan da çıkıp söyledi: “Ne oluyor Kürt dili kimliği var, işte biz kabul
ediyoruz.” Ee kabul ediyorsanız bunları yasa ve
Anayasa düzeyinde güvence altına alın, olmayan iç barışımızı birlikte
sağlayalım, bizim bütün feryadımız bu. Yani sizin dediğiniz varız, o zaman bizi
de ve burada sadece Kürtleri değil diğer halkları da kimliğini, kültürünü
güvence altına alın, kardeşçe bir arada yaşayalım. Eğer bunu yaparsanız biz diyaloğa açığız.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Sakık.
Diğer önerge için konuşmacı Sayın Tankut.
(MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Tankut.
YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 499
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 33’üncü maddesiyle ilgili olarak vermiş
olduğumuz değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunuyorum, bu vesileyle
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, önergeyle ilgili konuşmama geçmeden önce
Adana’da geçtiğimiz yıl ihalesi yapılan ancak hâlen bitirilmeyen ve Adana
trafiğini felç eden üç kavşakta, üç alt geçit projesiyle ilgili sıkıntı ve
iddialara Sayın Bakanın –Tabii Sayın Bakan dinliyorsa- dikkatini çekmek
istiyorum. Söz konusu alt geçit projeleri Adana kent merkezinden geçmekte olan
D-400 ana kara yolu üzerinde gerçekleştirilmekte olup Adana trafiği ve kent içi
ulaşımı için hayati bir öneme sahiptir. Çalışmalar hâlen Müze ve Türk Kuşu
kavşağında devam etmekte olup Hava Alanı kavşağında henüz hiçbir çalışma
yoktur. Özellikle Müze ve Türk Kuşu kavşağındaki çalışmaların çoktan bitmesi
icap ederken hâlen çalışmalar tamamlanmamış ve en erken kasım ayında
tamamlanacağına dair duyumlar alınmıştır. Bu durumda gerçekten de insanlarımız
ve sürücülerimiz için artık çok sıkıntılı bir tablo meydana gelmiş ve
insanlarımızı canından bezdirir tabloyla karşı karşıya kalınmıştır. Diğer
taraftan, süreç böyle devam ederken alt geçit projelerinin değiştirildiği ve
bunların üst geçit şeklinde ya da üstü açık alt geçitler şeklinde inşa
edileceği iddiaları mevcuttur. Şimdi, buradan, Sayın Bakana bu hususlara net
bir şekilde açıklık getirmesini ve bu iddiaların doğru olup olmadığın
belirtmesini rica ediyorum.
Ayrıca, az önce ifade ettiğim ve Adana’yı aylardır mağdur eden alt
geçit çalışmalarının bir an önce tamamlanması hususunda özel bir ilgi
göstermesini ve Adanalı vatandaşlarımızın daha fazla mağdur edilmemelerini de
temenni ediyorum.
Sayın milletvekilleri, bu tasarı ne yazık ki 1593 sayılı Erişme
Kontrolü Karayolları Kanunu’yla gerçekleştirilmek istenilen ve AKP İktidarının
çok daha kolay ve hesap vermeksizin kendi yandaş ve yakınlarına çıkar
sağlamasına hizmet edecek bir tasarı görünümündedir. Çünkü bu zamana kadar
geçerli olan birtakım yasak ve yaptırımlar bundan sonra iktidarın keyfî
hesaplarına bağlı olarak otoyol ve kara yollarında işletici hakkını elde eden veya
edecek olan şirket veya firmaların lehine kaldırılabilecektir. Hâlbuki mevcut
durumda otoyol sınırları içerisinde veya sınırında herhangi bir toprak
hareketi, inşaat ve tesisat yapılması Karayolları Genel Müdürlüğünün iznine
tabidir ve bu yasaklara uymayanlar gereken cezalara çarptırılabilmektedir.
Ancak bu tasarı kanunlaştığı takdirde, işletici şirketlerin yapım, bakım,
onarım ve işletme faaliyetleri kapsamındaki inşaat, tesisat ve toprak
hareketleri bu yasak kapsamı dışına çok daha kolay ve kontrolsüz bir şekilde
çıkabilecektir. Dolayısıyla, âdeta, Karayollarının kurum olarak
özelleştirilmesi anlamına gelen bu tasarının tümünün içerisinde yer olan bazı
ifade ve düzenlemeler ne yazık ki AKP İktidarının sermaye-siyaset ilişkisini
apaçık şekilde bir kez daha ortaya koymaktadır.
Sayın milletvekilleri, ne yazık ki devletimizin ve milletimizin
haklarını korumaya yönelik mevcut yasak ve sınırlamaların birçoğu bu tasarıyla
tasfiye edilerek işletmecilerin kendi çıkarları için çevre katliamları da dâhil
farklı amaç ve emellerine âdeta davetiye çıkartabilecektir.
Netice olarak, tasarının bu hâliyle kanunlaşması yakın bir
gelecekte sanayi tesislerinden maden işletmelerine, devasa alışveriş
merkezlerinden turizm yapılarına kadar otoyollarla doğrudan ilişkisi olmayan
çok ilginç ve değişik tesislerin otoyollar boyunca kurulmasını da gündeme
getirecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP iktidarının devlete
hiçbir külfeti olmayan, normal bir şirketin dahi çok kolay bir şekilde
yönetebileceği, âdeta bir darphane niteliği taşıyan köprüleri, viyadükleri ve
otoyolları özelleştirmek için can atmasının millî çıkarlarımıza hizmet etmediği
ve etmeyeceği alenen ortadadır. Özellikle bugün hiçbir eksiği olmadan bütçeye
her yıl yüz milyonlarca TL katkı sağlayan ve stratejik öneme sahip bu eserleri
kötü bir mirasyedi gibi pazarlayarak, “özelleştirme” kılıfı altında peşkeş
çekenleri ne tarih ne de aziz milletimiz elbette ki affetmeyecektir.
Sayın milletvekilleri, son sekiz yıldır üretmeden tüketen,
tüketerek borçlanan, borçlarını da ne var ne yok satarak ödemeye çalışan fakat
bu esnada da kendi yandaşlarıyla yolsuzluk çukurunda boğulan bu iktidarın artık
ülkemize verebileceği hiçbir şey kalmamış ve izlediği politik yol da iflas
etmiştir. Tıpkı iletişim, yer altı ve yer üstü zenginliklerimiz, devlet
bankalarımız, limanlarımız ve diğer stratejik tesislerimiz gibi, tıkır tıkır, âdeta altın
yumurtlayan mevcut otoyollarımızın, köprülerimizin kontrolsüz bir şekilde
satılmasına yol açacak bu yasa tasarısının tam bağımsızlığımıza indirilen bir
başka darbe olduğunu da buradan hatırlatmak istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
YILMAZ TANKUT (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Allah korusun, bir
savaş sırasında bir ülkenin en önemli stratejik unsurlarından ikisi iletişim ve
ulaşımdır. Bugün otoyollar, yarın demir yolları… Limanlar ve havaalanları zaten
satılmış ve satılıyor. Bütün bu stratejik yerlerinizi hiçbir millî hassasiyet
duymadan sattığınız zaman, bırakın tam bağımsız olmayı, kısmen bile bağımsız
olamazsınız.
Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak özelleştirmeyi ve
özelleştirme sonucu ülke ekonomisine ve kalkınmasına katkı sağlanmasına elbette
ki karşı değiliz ancak “özelleştirme” maskesi altında peşkeş çekilmesine ve
stratejik önemi haiz tesislerimizin ve yollarımızın yabancılaştırılmasına
elbette ki sonuna kadar karşıyız.
Sözlerimi tamamlarken, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu kanun
tasarısını bu şekliyle kabul etmemizin mümkün olmadığını bir kez daha ifade ediyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tankut.
Buyurunuz Sayın Karaibrahim. (CHP
sıralarından alkışlar)
EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 33’üncü maddesi (ç) bendinde söz almış
bulunuyorum, yüce Meclisi selamlıyorum.
Bu tasarıyla, kanunun, geliri artırma amaçlandığı görülmektedir
fakat asıl kaygının kurumun hizmet götürmekte yaşadığı sıkıntıları nasıl
gidereceği üzerine olması gerektiğini düşünüyorum. Hatırlanacağı üzere Danıştay
13. Dairesi, Özelleştirme Yüksek Kurulunun 19/04/2008
tarihli ve 2007/25 sayılı kararının yürütmesini durdurmuştur. Danıştayın 04/08/2008 tarihinde oy
birliğiyle almış olduğu karar ile otoyollar, köprü ve bunların üzerindeki
tesislerin özelleştirmesi sürecine dur denilmiştir fakat yargının verdiği
kararın üstesinden gelme düşüncesi Hükûmetin
Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nı
Genel Kurula getirmesine vesile olmuştur. Tasarının 33’üncü maddesinin tümü ile
6831 sayılı Orman Kanunu’nda yapılan düzenlemeleri kapsamaktadır. Bu maddenin
karayollarının teşkilat ve görevleriyle ilgisi bulunmamaktadır. Yine de belirttiğiniz
gibi bu maddenin tasarı metninde olmaması gerekli diye düşünüyoruz. Ayrıca
görüşmeyi bekleyen 239 sıra sayılı Erişme Kontrollü Karayolu Kanunu geri
çekilmiş ve Karayolları teşkilatını düzenleyen kanunla birleştirilerek iş daha
karmaşıklık içine sokulmuştur. Büyük bir gelir kaynağı olarak görülen
otoyolların gelir kaybına neden olacağı, bu defa daha başka bir sorunları da
beraberinde taşıyacağı muhtemeldir. Diğer altın değerindeki kurumlarımızda
yaşanan sorunların benzerlerini yaşacağımız bir süreç bu kanun yasalaşmasından
sonra hayata geçirilecektir. Yine tasarının temel hareket noktası olarak 5018
sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde genel bütçeli bir kuruluş olan Karayolları
Genel Müdürlüğü bu tasarıyla özel bütçeli kurum hâline getirilerek yukarıda
bahsettiğim üzere kurumsal sorunların, özellikle çözüm bekleyen sorunların
yenilenerek artacağı ve yeni sorunlar doğuracağı düşüncesi taşımaktayım. Bunun
için diğer deneyimlere bakmak yeterli olacaktır. Tasarıda yer alan personel
atamaları ve bunlarla ilgili düzenlemelerin yeni bir kadrolaşma amacı taşıdığı
da muhakkaktır. Bazı küçük kelime değişiklikleriyle dahi birçok kadronun
boşaltılması sağlanmakta ve konunun idari mahkemelere taşınması da
engellenmektedir. Yeni SEKA’ların, yeni Tekellerin yaşanması, artık bu ülkenin
sıkıntılarını gidermek de var olan sorunları derinleştirmektedir. Özelleştirme
süreciyle amaçlanan konu yararı ilkesi nasıl gerçekleştirilecektir, bunun izah
edilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Ayrıca, Karayollarıyla ilgili bir de anlatmam gereken bir olay
vardır. Karadeniz sahil yolu yapıldı; herkese teşekkür ediyoruz, emeği geçen
herkese ama şehir içi geçişlerinin bir bilmece gibi olduğunu düşünüyorum.
Mesela size bir örnek vermek istiyorum. Giresun içinde ilk önce bir kavşak
aradık, bölünmüş yoldan Giresun’a giriş için kavşak yeri arandı, en sonunda
bulundu ama ilginçtir Giresun’a gelenlere sesleniyorum, milletvekillerine
sesleniyorum: Yanınızda bir Giresunlu olmadan bu kavşağa girmeyin yoksa
çıkamazsınız, tam bir bilmecedir bu kavşak; üzerinde çok sık kazaların olduğu,
insan kayıplarını yaşadığımız bir kavşaktır. Bu da yetmemiş gibi, bu kavşağın
Giresun’a girişini yaptık ama ondan sonrasını bıraktık. Yani şehrin içinde
kamulaştırmamız ya da buralarda yıkılacak yerler vardı, kamulaştırmamız gereken
yerler vardı, bunları yapmadık. Kavşağın şehre girişi de bir sorundur. Toplama
yolları bölünmüş yollara kattık ve böyle uygunsuz bir kavşak meydana getirdik.
Sayın Bakanım da o konuyu çok iyi biliyor, kendisi orayı inceledi.
Tabii, bir başka Sayın Bakana bir şey hatırlatmak istiyorum: Sayın
Bakanım Şebinkarahisar’a geldiniz, Şebinkarahisar Meydanı’nda 2009 yılında şu
sözü verdiniz, Şebinkarahisar halkına tüneli yapacağınız sözünü verdiniz.
Burası neresidir? Şebinkarahisar, Alucra ve Çamoluk bizim iç ilçelerimizdir.
Kar yağdığında buraya ulaşım yoktur. Yani düşünebiliyor musunuz, bir ilçe
düşünün, ilçeler düşünün kendi iliyle iletişim kuramıyor, oraya gidemiyor ama
başka illere gidebiliyor. Böyle üç tane ilçemiz var. Buraya tünel sözü verdi
Sayın Bakan. Herhâlde bunu da yapacaktır diye düşünüyorum. Ama soru
önergelerimize, Bakana verdiğimiz soru önergemize “Planlanıyor.” diyor. 2004’te
planlanıyor, 2007’de planlanıyor, 2009’da planlanıyor. Herhâlde bu seçimde de
planlanacaktır.
Sayın Giresun milletvekillerimiz, Grup Başkan Vekilimiz de sık sık meydanlara çıkarak...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
EŞREF KARAİBRAHİM (Devamla) – Evet.
Sık sık Giresun’da meydanlara çıkarak
bunun yapılacağını söz veriyor. Kendisi de zaten Alucra ilçemizdendir.
Şebinkarahisar ilçemizden de milletvekillerimiz var burada. Bu tünelin acilen
yapılması gerektiğini düşünüyorum.
Tabii bizim için, Giresun için, Karadeniz için, Ordu ile Giresun
için olması gereken bir başka konu da ORGİ’dir, hava
alanıdır. İki il, Giresun ve Ordu birbirine çok yakın illerdir. Yani
büyükşehirleri düşünün, sanki birbirinin mahallesi gibidir, iki mahalle gibi
birbirine yakındır. Buraya bir hava alanı için… Bunu da 2004’te sayın
milletvekillerimiz, AKP milletvekilimiz, Giresun meydanlarında, 2007’de,
2009’da sık sık gündeme getirmelerine rağmen hâlâ
planlanmakta. Bu, bizim için, Karadeniz için, Giresun ve Ordu için olmazsa
olmazdır. Eğer bu hava alanı yapıldığında Giresun’un ekonomisi de düzelecektir
diye düşünüyorum.
Tabii, bir şeyi atladım diye düşünüyorum. Bu erişme kontrollü
yani, otoyol dediğimiz yolların kenarlarında yapılacak bu tesisler milyonlar
dolarlarla söz konusudur. Fakir gureba yapan
AKP’li...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bitiriniz.
Buyurunuz.
EŞREF KARAİBRAHİM (Devamla) – Evet, bu edebiyatı yapan
arkadaşlarımıza sesleniyorum, iktidarımıza sesleniyorum. Bunlar kimlere
verilecektir? Bunu da takip edeceğiz diye düşünüyorum.
Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karaibrahim.
Önergeleri birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1/499 Sıra Sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 33 üncü maddesinin (ç)
bendiyle eklenen ek 11. maddenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Mustafa
Elitaş (Kayseri) ve arkadaşları
Ek Madde 11- Bu Kanunun 17 nci
maddesinin üçüncü fıkrasına göre;
a) Sağlık, eğitim ve spor tesisi yapımı maksadıyla verilen
izinlere konu asli tesislerin dışındaki kafeterya, kantin, otopark gibi yan
ünitelerin kiralanmasının, aynı fıkra kapsamında diğer izinlere konu tesislerin
tamamının veya bir bölümünün kiralanmasının veya özelleştirme uygulamaları
kapsamında işletme hakkının devredilmesinin, yap-işlet-devret modeli ile
yaptırılmasının izin sahibi tarafından talep edilmesi halinde izin verilebilir.
b) Turizm izinleri dışındaki izinlere konu tesislerin izin
sahibince üçüncü kişilere kiralanması halinde; orman sayılan alana isabet eden
kira bedelinin yüzde ellisi her yıl Orman Genel Müdürlüğü özel bütçe hesabına
izin sahibi tarafından yatırılır.
c) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile diğer kamu
kurum ve kuruluşlarına verilen bedelsiz izinlerin özelleştirme uygulamaları
kapsamında işletme hakkının devri hâlinde, mevcut izinlerin izin bedeli
karşılığı olarak işletme hakkı devir bedeli üzerinden, ormanlık alanların
devredilen toplam kullanım alanları içindeki yüzde oranı dikkate alınarak
hesaplanacak tutarın binde beşi bir defaya mahsus olmak üzere işletici
tarafından devir alma tarihinden itibaren üç ay içinde defaten Orman Genel
Müdürlüğü özel bütçe hesabına yatırılır. Bu izinlerden ayrıca bir bedel alınmaz. Kamu kurum ve
kuruluşlarına verilen bedelli izinlerin özelleştirme uygulamaları kapsamında
işletme hakkının devri hâlinde taahhüt senedinde yer alan bedeller dışında
işletme hakkı bedeli üzerinden herhangi bir bedel alınmaz. İzinler, ilgili kamu
idareleri veya kamu kurum ve kuruluşları adına devam eder. Ancak taahhüt
senetlerinde yer alan haklar işletme süresi içinde aynı şekilde işleticiler
tarafından kullanılır ve yükümlülükler yine işletme süresi içinde işleticiler
tarafından yerine getirilir.
ç) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile diğer kamu kurum ve
kuruluşlarına verilen bedelsiz izinlere konu tesislerin yap-işlet-devret modeli
esas alınarak yaptırılması ve işlettirilmesi halinde işletme süresi içinde
herhangi bir bedel alınmaz. Kamu kurum ve kuruluşlarına verilen bedelli
izinlerde ise taahhüt senedinde yer alan bedeller dışında herhangi bir bedel
alınmaz. İzinler, ilgili kamu idareleri veya kamu kurum ve kuruluşları adına
devam eder. Ancak taahhüt senetlerinde yer alan haklar işletme süresi içinde
aynı şekilde işleticiler tarafından kullanılır ve yükümlülükler yine işletme
süresi içinde işleticiler tarafından yerine getirilir.
d) Bu maddenin yürürlüğe girmesinden önce genel bütçe kapsamındaki
kamu idareleri ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarına verilen bedelsiz izinlerin
işletme hakkının devredilmiş veya izinlere konu tesislerin yap-işlet-devret
modeli ile yaptırılmış olması hâlinde herhangi bir bedel alınmaz. Kamu kurum ve
kuruluşlarına verilen bedelli izinlerde ise taahhüt senedinde yer alan bedeller
dışında herhangi bir bedel alınmaz. İzinler, ilgili kamu idareleri veya kamu
kurum ve kuruluşları adına devam eder. Ancak taahhüt senetlerinde yer alan
haklar işletme süresi içinde aynı şekilde işleticiler tarafından kullanılır ve
yükümlülükler yine işletme süresi içinde işleticiler tarafından yerine
getirilir."
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) –
Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Öztürk, buyurunuz.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlar; özellikle orman sahaları içerisinde katı atık bertaraf tesislerinin
kurulması ve bu alanların daha iyi bir noktaya getirilmesi konularıyla ilgili
olarak iktidarından muhalefetine varıncaya kadar bütün arkadaşları
bilgilendirmek istiyorum. Aslında “katı atık bertaraf tesisi” dediğimiz zaman çöp
yakma tesisi, çöp depolama tesisi, kompost tesisi,
ayrıştırma tesisi, hepsi içine girer ama maalesef mahkememiz dedi ki: “Katı
atık bertaraf tesisi’ dediğiniz zaman bunun içerisine depolama tesisi girmez.”
“Depolama tesisi girmez” dediği için AK PARTİ’den
Cumhuriyet Halk Partisine, Milliyetçi Hareket Partisinden BDP’ye
varıncaya kadar bütün belediyelerimiz şu anda çöp bertaraf tesisleri konusunda
ciddi sıkıntılar çekiyorlar, Türkiye’nin genelinde ciddi sıkıntılar çekiyorlar.
Neden? Vahşi depolamaya son vermek istiyoruz. Vahşi depolamaya son vermek
istiyorsak, modern ve çevreyle uyumlu katı atık bertaraf tesisleri kurmak
istiyorsak, bunun “a”sı vardır, başlangıcı vardır.
Bunun başlangıcı da modern, çevreyle uyumlu, düzenli çöp depolama alanlarıdır.
Bu kelimeyi koymanın ana sebebi bu, mahkemenin yorumlarını sağlıklı bir yapıya
getirmek için bu konulmuştur. Bu yapının konulmasıyla birlikte Türkiye’mizde şu
anda 56 tane modern katı atık bertaraf tesisi… Ben yine aynısını söylüyorum,
düzenli depolama demiyorum. Düzenle depolama bunun altındadır
ama mahkeme nedeniyle, böyle, anlaşmada yanlışlık olduğu için, bu sıkıntıları
da önlemek için -tekrar ediyorum, Cumhuriyet Halk Partisinden, Milliyetçi
Hareket Partisinden, BDP’den, AK PARTİ’den
ve diğerlerinin hepsinden- bu olayları Türkiye’de çözelim, vahşi çöp depolamaya
son verelim, yer altı sularımızın kirlenmesine son verelim ve yüzeysel su
kaynaklarımızın kirlenmesine son verelim diye bundan sonra el birliği ile bir
adım atılacak. Şu ana kadar Türkiye’de -dediğim gibi- 56 tane tesis
kuruldu. Bu orman alanlarında, özellikle madeni çıkarılmış alanlarda bu çöp
depolama alanları veya katı atık bertaraf tesisleri kurulacak ve bu alanlar,
eski maden ocakları böylece rehabilite edilmiş olacak
ve yine bu tesisler kurulduğu zaman yüzeysel su kaynaklarımızın ve yer altı su
kaynaklarımızın kirlenmesi önlenecek.
Ben burada rakam da vereceğim maalesef: 2002 yılında 16 tane olan
tesis, bugün 56 taneye çıkmıştır -bunu da parti falan gözetmeksizin söylüyorum,
onu da yanlış anlamayın- bunun, katı atıkların bertarafının
yüzde 85’e çıkması lazım arkadaşlar. Burada AK PARTİ’siyle,
CHP’siyle, MHP’siyle, BDP’siyle seferber olmamız
lazım vahşi depolamaya son vermek için.
Bana bu imkânı verdiğiniz için teşekkür ediyorum. Çalışmanın
başarılı geçmesini istiyorum. Bu kanunun bu şekilde düzeltilmesinin Çevre
Bakanlığının çalışmalarına fevkalade olumlu katkı sağlayacağını da
belirtiyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilmiş bu önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
33/(d) üzerinde iki önerge vardır, bu iki önerge de aynı mahiyettedir.
Aynı mahiyette olan önergeleri birlikte işleme alacağım.
Okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 33. maddesinin (d) bendinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Osman
Ertuğrul Recep
Taner |
Antalya Aksaray Aydın |
Rıdvan
Yalçın Kadir
Ural Kemalettin Nalcı |
Ordu Mersin Tekirdağ |
Abdülkadir Akcan |
Afyonkarahisar |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının Değiştirilen
Hükümler başlıklı 33. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Şevket
Köse Ferit Mevlüt Aslanoğlu Orhan Ziya Diren |
Adıyaman Malatya Tokat |
Hulusi
Güvel Enis
Tütüncü Rasim
Çakır |
Adana Tekirdağ Edirne |
BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN – Sayın Köse, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısı’nın 33’üncü maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz önerge üzerinde
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde, hızlı kentleşme, sanayileşme
ve nüfus artışının beraberinde getirdiği sorunlar hiç kuşkusuz ulaşım sektörüne
de yansımaktadır. Bu nedenle, ulaşım ve onun bir parçası olan trafikle ilgili
yapılacak planlamalar ve çözüm önerileri bir bütünlük içerisinde olmak
zorundadır.
Ulaştırma, kendi bünyesinde başlı başına bir ekonomik faaliyet olduğu
gibi, diğer bütün sektörlerle yakın ilişkisi olan ve bu sektörleri olumlu yönde
etkileyen önemli bir hizmet sektörüdür. Günümüzde, ulaşım, yaygın olarak kara
yolu, demir yolu, hava yolu ve deniz yolu ile yapılmaktadır. Bu ulaşım türleri
için, peşin olarak “En iyisi şudur.” demek doğru değildir. Sayın
milletvekilleri, bu durum, taşınacak mala, taşıma mesafesine, istenen zamana ve
coğrafi duruma göre değişir. En önemli unsurun zaman olduğu yerde, tüm
pahalılığına karşın hava yolu tercih edilir. Esas sorun, bu ulaşım türlerinden
birini seçmek değil, bu ulaşım türlerini koordineli olarak en verimli biçimde
kullanabilmektir.
Esasen bir ülkenin ulusal ulaşım ana planı olması da şarttır.
Ulaşım planlamasının amacı, insan, araç ve eşyanın kentlerde ve kentler arasında
hızlı, ekonomik, emniyetli ve en kısa zamanda, çevre problemi ortaya çıkarmadan
hareketini sağlamaktır. Dünyada tüm gelişmiş ülkelerde hava yolundan sonra en
hızlı ulaşım ve taşımacılık yöntemi demir yolu iken ülkemizde maalesef en yavaş
yöntem olarak kullanılmaktadır.
Sayın milletvekilleri, kırk yıl öncesinde Ankara-İstanbul arasında
üç saatte ulaşılabilecek bir hat yapabilirdik ama maalesef bugün bile bu hat
hâlâ yapılamamaktadır. Bu başarısızlığın sebebi ise ilk akla geldiği gibi hızlı
lokomotif veya kaliteli vagonların olmaması değildir. Eğer isteseydik bu hat
için gerekli olan lokomotifleri ve vagonları Eskişehir ve Adapazarı’ndaki dev
fabrikalarımızda üretebilirdik veya ithal edebilirdik. Demek ki gerçek sebep,
demir yollarımızın az, eksik ve son derece kalitesiz olmasıdır. Elbette, demir
yolu ulaşımının birçok yararı da söz konusudur ancak hızlı, ucuz ve güvenli
demir yolu ulaşımı ile, ancak bu yolla iç göçü
azaltabiliriz.
Değerli arkadaşlar, ulaşım ve taşımacılık, istenen düzeyde demir
yollarına aktarıldığında bırakın otobanı, duble yollar
bile gereğinden fazla rahatlayacaktır ama ne yazıktır ki AKP Hükûmeti ülkenin kaynaklarını plansız bir şekilde
kullanıyor.
Değerli arkadaşlar, Karayolları Genel Müdürlüğünün sorumluluk
alanında bulunan yolları otoyollar, devlet yolları ve il yolları olmak üzere
üçe ayırmanın aslında pratikte hiçbir önemi yoktur.
Karayollarındaki diğer bir sorun da çalışanları ilgilendirir.
Karayollarında çalışan teknik elemanlar diğer kurumlarda çalışan teknik
elemanlardan daha az maaş almaktadırlar. Oysa Karayollarında çalışanlar
gece-gündüz demeden yazın sıcak asfaltta, kışın kar altında özveriyle çalışan
Karayolları personelinin özlük haklarında iyileştirme yapılmalıdır. Yine
Karayolları bünyesinde illere bağlı şube şeflikleri amacına hizmet etmekte
güçlük çekmekte olduğundan, şube şeflikleri şube müdürlüklerine
dönüştürülmelidir.
Seçim bölgem Adıyaman’da, bitümlü sıcak karışımlı, 25 santimlik
sıcak asfalt denen en kaliteli asfalt yoldan yalnızca
Sayın milletvekilleri, kürsüye çıkmadan önce, bizim parti
meclisimiz üyesi Sayın Hüseyin Yaşar bana telefon etti. 1990 yılından bu yana,
Sason ile Batman arasındaki 40 kilometrelik yol ne yazık ki yirmi yıldır
bitirilememiştir. Sizin iktidarınız zamanında da -sekiz yıldır iktidardasınız-
her iki yılda bir nedense projeler yazılıyor, çiziliyor. Lütfen Sayın Bakanım,
siz de buradayken Batmanlılar adına sizden rica ediyorum, bu yirmi senedir
yapılmayan 40 kilometrelik yolu bir an evvel bitiriniz. Ayrıca, ilim olan
Adıyaman’ın Tut ile anayol arası, Kahta ile…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
ŞEVKET KÖSE (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yine, Adıyaman’ın Kahta ilçesi ile Sincik
arası, Kahta ilçesi ile Gerger ilçesi arasında, gerçekten yollar çok kötü
durumdadır; dar, virajlı, her zaman kullanılamayacak durumdadır ve her gün
neredeyse, trafik kazaları olmaktadır.
Bu duygularla sözlerimi tamamlarken önergemizin kabulünü yüce
Meclisin takdirine bırakıyor, bizleri ekranlarda izleyen halkımızı ve yüce
Meclisi tekrar saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Köse.
Kim konuşacak acaba önergede?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Abdülkadir
Akcan.
BAŞKAN – Sayın Akcan, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 33’üncü maddenin (d) bendinde verilmiş
önerge hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tasarının 33’üncü maddesi, 31/8/1956
tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanunu’nda düzenlemelere ilişkin olup bu tasarının
içeriğiyle ve başlığıyla hiç ilgisi yok. Bu husus İç Tüzük’e de aykırı olduğu
için bu maddenin tasarı metninden çıkarılmasını istiyoruz.
Değerli milletvekilleri, her gün, yağan yağmurlara bağlı olarak
veya yaşanan kuraklıklara bağlı olarak her dünya ülkesinde ve ülkemizin değişik
bölgelerinde sıkıntı çekilmektedir. Sık sık orman,
ormanlaşma ve ormanların korunması konusu gündeme geldiğinde, istisnasız, parti
farkı gözetmeden herkes hemen hemen aynı fikri ifade
eden sözleri söylemekte, ormanları korumayı ve ormanlaşmayı ön plana
çıkarmakta. Bu çerçevede bizim de bu hassasiyet içerisinde davrandığımızı ifade
etmek istiyorum. Aynı kapsamda, dünkü konuşmamda da Karadeniz Bölgesi’nde,
Karadeniz’e yakın noktada üçüncü Boğaz köprüsünün orman hayatını tahrip
edeceğini, İstanbul’a sıkıntı vereceğini, su havzalarını riske edeceğini ve
“Sorun ancak yerinde çözülebilir.” mantığından hareket ettiğimizde -trafik
sorunundan bahsediyorum- bu mantığın sorunu yerinde çözmeye hizmet etmeyeceğini
ifade etmiştim.
Değerli milletvekilleri, 57’nci Hükûmet
döneminde İstanbul’a gösterdiğimiz özen, trafik sorununun çözülmesi ve havzaların
korunmasına yönelik olarak çok boyutlu olmuştur. İstanbul’un Boğaz geçişlerinde
mevcut iki tane köprüye dayalı geçişin üstüne altı farklı noktada geçiş
güzergâhı olabileceğini düşündük. Bu altı farklı noktada çok ciddi çalışmalar
yaptık. Bugün tespit edilen güzergâh altı noktadan, altı geçişten bir tanesiydi
ama burasının en fazla uzak durmamız gereken nokta olduğuna karar vermiştik.
Niye? Orman havzalarını ve su havzalarını riske ettiği için, İstanbul’a zarar
vereceği, yazık olacağı için.
Bu çerçevede de düşünerek, mesela, aksine tedbirler almaya
çalıştık. Hafif raylı sistemle sorunların çözülmesinin ön
planda tutulduğu herkes tarafından malum. İstanbul üzerinde Adalet ve Kalkınma
Partisinin ve ondan önce İstanbul’u yönetenlerin hassasiyeti neyse Milliyetçi
Hareket Partisinin de hassasiyeti oydu ve Sayın Başbakanın “Belediye Başkanı
iken benim hayalimdi, şimdi açılışını yapıyoruz.” dediği E-5 kara yolu
Harem’den başlayan Kartal’a doğru uzanan Karayollarının emrindeki yolu tuttuk
biz hafif raylı sistem için, Ali Müfit Gürtuna Bey’in
döneminde altına imza koyduğum bir protokolle İstanbul Büyükşehir Belediyesine
devrettik hafif raylı sistem soruna çözüm bulacak tek çare diye. Aynı kapsamda
Anadolu otoyolunun bittiği Çamlıca gişelerinden hemen sonra gelmek üzere
birinci çevre yolunun yapımı sırasında Karayolları tarafından şantiye alanı
olarak kullanılan -yaklaşık- en az 500 bin metrekare olduğunu bildiğim o
şantiye alanının bugün “yok kentsel dönüşümdü, yok yapılaşmaydı, yok başka bir
şeydi” diye çarçur edileceği tahmininden hareketle TEMA Vakfının güdümüne
vererek o 500 bin metrekarelik alanın dünyanın her bölgesinde
yetiştirilebilecek ağaçlar da oraya konularak bir park alanı, bir ağaçlandırma
hâline getirme…
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – 500 bin metrekare değil.
ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – Yok, 500 bin metrekare. Tapusunu
birlikte inceleyelim.
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – 500 bin metrekare yok.
ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – Hay hay Nusret Bey tapusunu birlikte inceleyelim. Ben neyin altına
imza attığımı çok iyi biliyorum.
Orayı çarçur ettirmemek için ağaçlandırma ve park alanı yaptık.
Şimdi o bölgenin, o bölgede dikilen apartmanların akciğeri hâline geldi ve iyi de yapmışız
diyoruz. Bir taraftan burayı koruyalım ama öbür taraftan da yıkmayalım. Biraz önce
Trabzon Milletvekilimiz Asım Aykan Bey, değerli
milletvekilimiz, Sayın Şandır’a geldiğinde söyledi,
“yüzde 1.000, yüzde 100 değil.” Sayın Aykan
katılıyoruz. Ağaçlandırmaya yani bir taraftan olmayan ormanı var etmeye
çalışırken öbür taraftan alternatifi varsa var olan ormanları koruma mantığıyla
hareket etmeliyiz. Bunun siyasetle bunun partiyle bunun yönetimle falan asla
ilgisi yok. Bu düşüncede olduğunuzu ve bizim de…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum, tamamlıyorum Sayın
Başkanım.
…bu düşüncede olduğumuz bilinciyle bizi değerlendirin lütfen. İşte
bu düşünceyle bizim bu önergemiz vardı.
Yapılacak olan üçüncü köprüye sık sık
değinmeye çalışıyorum ve bundan sonraki önergelerimizde de kısmen değinmeye
devam edeceğim.
Değerli milletvekilleri, trafiğe çözüm bulacaksınız, az kaynak
harcayacaksınız, en ucuza mal edeceksiniz, doğayı en az tahrip edeceksiniz, en
etkili şekilde sorunu çözecek -ki konu trafik sorunu ise- trafik sorununu
çözecek, rahatlamayı getireceksiniz ve bu şekilde bir yaklaşımla üçüncü köprüyü
değerlendireceksiniz. Bunlarla ilgili bizim yaptığımız çalışmalara ait kriterleri vermeye devam edeceğim.
Burada sözlerimi tamamlıyor, önergeye desteğinizi bekliyor, yüce
heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akcan.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Yoklama talebi vardır, yerine getireceğim.
Sayın Hamzaçebi, Sayın Aslanoğlu, Sayın Çakır, Sayın Karaibrahim,
Sayın Susam, Sayın Güvel, Sayın Süner,
Sayın Köse, Sayın Köktürk, Sayın Ünlütepe, Sayın
Tütüncü, Sayın Topuz, Sayın Emek, Sayın Hacaloğlu,
Sayın Genç, Sayın Kesici, Sayın Paçarız, Sayın Atay, Sayın Arslan,
Sayın Yıldız.
Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Karayolları Genel Müdürlüğünün
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Bayram
Meral ve 20 Milletvekilinin, 5539 Sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/788, 2/226) (S. Sayısı: 499) (Devam)
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki iki önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Şimdi de çerçeve 33’üncü maddeyi bağlı maddeleriyle birlikte
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, bir saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.59
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.02
BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ
(Konya) , Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
123’üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
499 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
34’üncü madde üzerinde…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, bir söz istiyorum
efendim.
BAŞKAN – Evet…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – 34’üncü madde Karayolları Trafik
Kanunu’nun toplam yedi maddesinde değişiklik yapmaktadır. Biraz önce
görüştüğümüz 33’üncü madde değişiklik yapılan maddeler itibarıyla ayrı ayrı görüşmeye konu edildi fakat görüşme planına göre bu
madde sadece tek bir oturum konusu gözüküyor. Dolayısıyla her bir fıkranın ayrı
ayrı görüşülmesi gerektiğini düşünüyorum efendim.
BAŞKAN – Onun da (a), (b), (c), (ç)’si mi var efendim?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Danışma Kurulunda sanıyorum bu
dikkatten kaçtı.
BAŞKAN – Olabilir, Danışma Kurulunda dikkatten kaçmış olması bizim
bunu düzeltmemize mâni bir şey değil herhâlde.
Gözden kaçmışsa ne yapacağız Sayın Hamzaçebi?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Her bir fıkranın ayrı ayrı görüşülmesi gerek 33’te olduğu gibi.
BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, şimdi, daha
önce alınmış olan grup önerisinde, Adalet ve Kalkınma Partisinin grup
önerisinde bu madde için bölümlendirme yapılmamış. Buna o zaman da itiraz
olmadığı için oylanmış ve Genel Kurul kararı olduğu için, bu 34’üncü maddenin
bölümlerinin yazılmayıp sadece tek madde olarak yazan bir Genel Kurul kararı
olduğu için, grup önerisi Genel Kurulca onaylanmış olduğu için, şu aşamada
bizim yapabileceğimiz bir şey yok. Şimdi, Genel Kurulun bu kararını biz
değiştiremeyeceğimiz için… Ama sizin bu itirazınızı kayıtlara geçirmiş olduk.
34’üncü maddeyi görüşürken o zaman önergelerle mi görüşeceğiz onu
da tam net anlayabilmiş değilim ama bir ufak teknik hata olmuş herhâlde Sayın Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, biz, biraz önce sizin
de ifade ettiğiniz gibi, bu konuyu Başkanlık Divanına arz ettik. Başkanlık Divanı olarak bölümlere ayrılması konusunda yetki sizde. Ayrılan
çerçevede biz 33’üncü maddeyi nasıl üç madde hâlinde görüştük, o Başkanlık
Divanının kararı çerçevesinde oldu.
Önergeler konusuna gelince, her bir şey için zaten yedi tane
önerge verme hakkı var, orada da değişiklik yapılabilir. Tek madde gibi görülüp
değişiklik yapılabilir.
BAŞKAN – On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.07
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 20.31
BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ
(Konya) , Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
123’üncü Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
499 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, 63’üncü maddeye göre
söz istiyorum efendim.
BAŞKAN – Aleyhte istiyorsunuz.
Buyurunuz efendim.
Süreniz beş dakika.
XI.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- 499 sıra sayılı Kanun Tasarısı
ve Teklifi’nin birçok maddesinin, çeşitli kanunların değişik maddelerinde
birden fazla değişiklik içerdiğine, buna rağmen tek madde gibi işlem gördüğüne;
bu yanlışlığın uygulamada düzeltilmesi gerektiği hakkında
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yine anlayışınız nedeniyle, bana bu söz hakkını vermeniz nedeniyle size ayrıca
teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, Karayolları Genel Müdürlüğü Teşkilat
Kanunu’nu görüşüyoruz. Son derece önemli bir kanun, önemli değişiklikler
yapılıyor. Biraz sonra gelecek bazı önergelerle de bu değişikliklerin
mahiyetinin çok daha önemli olacağı anlaşılıyor. Bu nedenle, her düzenlemenin
ayrı ayrı yeterince irdelenmek suretiyle
değerlendirilmesi ve ona göre kararlaştırılması gerekiyor.
Görüştüğümüz madde, şu an görüşeceğimiz madde Karayolları Trafik
Kanunu’nun toplam 7 maddesinde değişiklik düzenlemektedir. Biraz önce
görüştüğümüz ve kabul edilen 33’üncü madde ise çeşitli yasaların toplam 5
maddesinde değişiklik yapmıştır.
Biraz önce görüştüğümüz 33’üncü madde çeşitli kanunların değişik
maddelerinde ayrı ayrı toplam beş değişiklik yaptığı
için her değişiklik ayrı görüşmeye konu edildi burada, önergeler nedeniyle ve
ayrı maddeler olması itibarıyla ayrı ayrı
değerlendirildi, ayrı ayrı oylamaya, Genel Kurulun
oyuna sunuldu. Şimdiki madde ise toplam 7 maddede değişiklik düzenlediği hâlde,
tek bir madde gibi işlem görüyor.
Biraz önce Sayın Başkan oturuma ara verdi, kendisinin odasında
durumu değerlendirdik. Danışma Kuruluna Adalet ve Kalkınma Partisinin sunmuş
olduğu öneride biraz önceki 33’üncü madde ayrı ayrı
maddeler itibarıyla görüşülecek şeklinde sunulduğu hâlde, bu madde tek bir
madde olarak sunulmuştur, o anlaşıldı. Genel Kurul ona göre karar vermiş. Genel
Kurul iradesinin, bir yerde, eksik bilgiyle teşekkül etmesi söz konusu
olmuştur. Tabii ki, Sayın Başkanın burada, o Genel Kurul kararı karşısında
yapacağı bir şey olmadığı anlaşılıyor, bu ortaya çıkıyor.
Ancak, ben iktidar partisine bu konularda biraz daha dikkatli
olmalarını tavsiye ediyorum, Genel Kurul görüşmelerine, Danışma Kuruluna bu
önerileri çok daha sağlıklı bir şekilde getirmesi gerektiğini söylüyorum, bunu
öneriyorum.
Dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Hamzaçebi.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, geçici 1’inci maddede de
dokuz konu ayrı ayrı hükme bağlanmış, her birisi ayrı
konular. Yani böyle bir kanun yapılmaz, böyle bir öneri de getirilmez. Dokuz
tane ayrı konu. Birinde kadrolara atama var, 5018 sayılı Kanun’da değişiklik
var. Böyle bir çorba kanun…
BAŞKAN – Evet Sayın Genç, buna bakıyoruz.
Şimdi, sayın milletvekilleri, Sayın Hamzaçebi’nin
belirttiği üzere, onun itirazı üzerine yaptığımız araştırma sonunda 499 sıra
sayılı Tasarı’nın temel kanun olarak görüşülmesi ve bir ve ikinci bölümün hangi
maddelerden oluşacağı Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun önerisinin ekli
listesinde var; 08/06/2010 tarihli 113’üncü Birleşimde
kabul edilmiştir.
Bizim tabii, şu aşamada Başkanlık Divanı olarak Genel Kurulca
kabul görmüş, onay verilmiş bir kararı değiştirme yetkimiz yok. Bu önerileri
dikkate alarak bundan sonra ona göre davranmamız gerektiğini -o ikazınızı da
dikkate alacağız- bundan sonra Danışma Kurullarında daha dikkatli davranmamız
gerektiğini anlamış bulunuyoruz.
Şimdi, kaldığımız yerden devam edeceğiz.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
4.- Karayolları
Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile İstanbul
Milletvekili Bayram Meral ve 20 Milletvekilinin, 5539 Sayılı Karayolları Genel
Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/788, 2/226) (S. Sayısı: 499) (Devam)
BAŞKAN – 34’üncü maddeyi tek madde olarak görüşeceğiz ve madde
üzerinde üç önerge var; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 34. maddesinin (f) bendinde
yer alan “İçişleri” ibaresinden sonra gelmek üzere “Ulaştırma” ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Hasan
Çalış Behiç
Çelik |
Antalya Karaman Mersin |
Oktay
Vural Şenol
Bal |
İzmir İzmir |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı “Karayolları Genel Müdürlüğünün
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı”nın 34 üncü maddesinin birinci
fıkrasına e) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki f)
bendinin eklenmesini ve diğer bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Mustafa
Elitaş M.
Cemal Öztaylan Nuri
Uslu |
Kayseri Balıkesir Uşak |
Abdülhadi Kahya Kayhan Türkmenoğlu |
Hatay Van |
“f) 65 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 65- Araçların yüklenmesinde, yönetmeliklerle belirlenen
ölçü ve esaslara aykırı olarak;
a) Taşıma sınırı üstünde yolcu alınması,
b) Azami yüklü ağırlığın veya izin verilen azami yüklü ağırlığın
aşılması,
c) (b) bendindeki ağırlıklar aşılmamış olsa bile azami dingil
ağırlıkları aşılacak şekilde yüklenmesi,
d) Karayolu yapısı ve kapasitesi ile trafik güvenliği bakımından
tehlikeli olabilecek tarzda yükleme yapılması,
e) Tehlikeli ve zararlı maddelerin gerekli izin ve tedbirler
alınmadan taşınması,
f) Ağırlık ve boyutları bakımından taşınması özel izne bağlı olan
eşyanın izin alınmadan yüklenmesi, taşınması ve taşıttırılması,
g) Gabari dışı yük yüklenmesi, taşınan yük üzerine veya araç
dışına yolcu bindirilmesi,
h) Yükün karayoluna değecek, düşecek, dökülecek, saçılacak,
sızacak, akacak, kayacak, gürültü çıkaracak şekilde yüklenmesi,
i) Yükün, her çeşit yolda ve yolun her eğiminde dengeyi bozacak,
yoldaki bir şeye takılacak ve sivri çıkıntılar hasıl
edecek şekilde yüklenmesi,
j) Sürücünün görüşüne engel olacak, aracın sürme güvenliğini
bozacak ve tescil plakaları, ayırım işaretleri, dur ve dönüş ışıkları ile
yansıtıcıları örtecek şekilde yüklenmesi,
k) Çeken ve çekilen araçlarla ilgili şartlar ve tedbirler yerine
getirilmeden araçların çekilmesi,
Yasaktır.
Birinci fıkranın (a) bendi hükümlerine uymayanlara, taşıdığı
fazla yolcu başına 60 Türk Lirası; (d), (h), (i), (j) ve (k) bentleri
hükümlerine uymayanlara 125 Türk Lirası; (e) ve (f) bentlerindeki hükümlere
uymayanlara 250 Türk Lirası; (c) ve (g) bendi hükümlerine uymayan işletenlere
500 Türk Lirası, (g) bendine aykırı yük gönderenlere 1.000 Türk Lirası idarî
para cezası verilir. Ayrıca, bütün
sorumluluk ve giderler araç işletenine ait olmak üzere, fazla yolcular en yakın
yerleşim biriminde indirilir, birinci fıkranın (e) ve (f) bentlerindeki
şartlara uymayan yük taşımasında kullanılan taşıtlar, gerekli izinler
sağlanıncaya kadar trafikten men edilir.
Birinci fıkranın (b) bendine uymayarak;
a) % 10 fazlasına kadar yüklemelerde 500 Türk Lirası,
b) % 15 fazlasına kadar yüklemelerde 1.000 Türk Lirası,
c) % 20 fazlasına kadar yüklemelerde 1.500 Türk Lirası,
d) % 25 fazlasına kadar yüklemelerde 2.000 Türk Lirası,
e) % 25'in üzerinde fazla yüklemelerde 3.000 Türk Lirası
işleten ve gönderenlere
ayrı ayrı idari para cezası verilir.
Ağırlık ve boyut kontrol mahallerinde işaret, ışık, ses veya
görevlilerin dur ikazına rağmen tartı veya ölçü kontrolüne girmeden seyrine
devam eden araçlara tescil plakalarına göre 1000 Türk Lirası idari para cezası
uygulanır.
Azami yüklü ağırlığın % 20'den fazla aşılması halinde fazla yük,
birinci fıkranın (b) bendine uygun hale getirilmeden yola devam etmesine izin
verilmez.
Milletlerarası taşımalarda yabancı plakalı araçların birinci
fıkraya uymayan işleten ve gönderenlerine verilen idari para cezaları tahsil
olunmadan anılan araçların yola devam etmelerine izin verilmez.
İşleten ile gönderenin aynı olması halinde (1) inci fıkraya
uymayan işleten ve gönderen için uygulanacak idari para cezalarının toplamı
uygulanır.
Gönderenin birden fazla olması veya tespit edilememesi halinde (1)
inci fıkraya uymayan işleten ve gönderen için uygulanacak idari para
cezalarının toplamı işletene uygulanır.
Araçların yüklenmesine ilişkin ölçü ve usuller, ağırlık ve boyut
kontrolü usul ve esasları ile tartı toleransları Ulaştırma Bakanlığı tarafından
Yönetmelikle belirlenir.
Uluslararası yük ve yolcu taşımacılığına ilişkin konularda ikili
ve çok taraflı anlaşma hükümleri saklıdır.
Tarım alanlarına yapılacak yük ve yolcu taşımacılığına ilişkin
esas ve usuller yönetmelikte belirlenir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 34. maddesinin
Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Şevket
Köse Ferit Mevlüt Aslanoğlu Orhan Ziya Diren |
Adıyaman
Malatya Tokat |
Hulusi
Güvel
Enis Tütüncü Rasim
Çakır |
Adana
Tekirdağ
Edirne |
Tayfur
Süner Kamer
Genç |
Antalya
Tunceli |
BAŞKAN – Komisyon bu son okuttuğum önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) –
Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz
efendim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, yeni bir madde
ilavesi olduğu için, komisyonun çoğunluğunun…
BAŞKAN – Ama bu yeni bir madde ilavesi değil, burada öyle
görünmüyor.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Bu, yeni bir madde ilavesi Sayın
Başkan.
BAŞKAN – 34’üncü maddeyi görüşüyoruz sayın arkadaşlar.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, (f) bendiyle
tasarıya yeni bir kanun maddesi ilave edilmektedir.
SUAT KILIÇ (Samsun) – O değil zaten. Şu an sorduğu Şevket Köse’nin
önergesi, o değil.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Önerge sahiplerini söyler misiniz
Başkanım?
BAŞKAN – Şimdi, en aykırı önergeyi tekrar okutup sizin görüşünüze
sunacağım efendim, bir karışıklık oldu.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 34. maddesinin
Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Şevket
Köse Ferit Mevlüt Aslanoğlu Orhan Ziya Diren |
Adıyaman
Malatya Tokat |
Hulusi
Güvel Enis
Tütüncü Rasim
Çakır |
Adana
Tekirdağ Edirne |
Tayfur
Süner Kamer
Genç |
Antalya
Tunceli |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Kamer Genç.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Genç. (CHP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
499 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 34’üncü maddesinin tasarı
metninden çıkarılmasıyla ilgili verdiğimiz önerge üzerinde konuşmak istiyorum.
Sayın milletvekilleri, konuşmama başlamadan önce, geçen hafta laik
Türkiye Cumhuriyeti’nin yılmaz savunucusu Sayın İlhan Selçuk Hakk’ın rahmetine
yürümüştür, kendisine Allah’tan rahmet diliyorum, yeri cennet olsun diyorum.
Aynı zamanda, geçen hafta şehit olan askerlerimize de Tanrı’dan
rahmet diliyorum.
Bu arada, geçen hafta ben de bir operasyon geçirdim. Bu operasyon
sırasında İbn-i Sina Hastanesinde beni ameliyat eden
Profesör Doktor Nihat Egemen Bey’e de teşekkür ediyorum ve aynı zamanda
kadrosuna da. Fakat orada şöyle bir şeyle karşılaştım: Gece hastane nöbetinde
bir tek hemşire çalıştırıyorlar. İşte, maalesef, Sağlık Bakanlığı, üniversite
hastanesini bitirmek için bir tek, hastanede gece nöbetinde bir tek hemşire
çalıştırıyorlar ama kendi istedikleri cemaatlerle ilgili hastanelerde 5-10 tane
kişi çalıştırıyorlar.
Bu arada, tabii, hastalığım nedeniyle bana çok sayıda vatandaşımız
ilgi gösterdi. Başta Sayın Genel Başkanımız ve partili yöneticilerimiz ve aynı
zamanda da milletvekillerimiz; size şükranlarımı sunuyorum; Sayın Bahçeli’ye ve
MHP’li milletvekili arkadaşlarımıza da aynı şekilde. Bazı DTP’li
milletvekilleri de bana “geçmiş olsun” dediler. Kusura bakmasınlar, yani
binlerce insan telefon ettiği için, onlara, burada kendilerine teşekkür
ediyorum.
Şimdi, değerli milletvekilleri, bakın, bir kanun maddesinde yedi
tane madde geliyor, her birisi birbirinden farklı. Yani böyle bir kanun çıkmaz.
Bu kanunu niye şey ediyoruz? Mesela 8’inci maddede diyor ki: “Araçların ağırlık
ve boyut kontrollerini yapmak.” Yani siz, şimdi, kamyoncu esnafını
öldürüyorsunuz bununla. Kamyoncu esnafına araç muayenesinin dışında ayrıca
bunun boyutunu ve ağırlığını tespit edecek yeni bir sistem getiriyorsunuz.
Bakanlık da bunu yapmayacak, yine belirli kişilere verecek yani belirli müteahhitlere verecek, yeni insanlara yeni birtakım kazanç
yolları aranacak. Dolayısıyla böyle bir… Yani esnaf insanları, kamyoncuyu
öldürmeye ne hakkınız var arkadaşlar? Zaten kamyoncu yük bulamıyor, yolda
gidemiyor. Şimdi, bu kanunun bu maddesi çıktıktan sonra kamyoncu esnafının yeni
yeni mükellefiyetleri çıkacak. Getirecekler birilerine
bunu ihale edecekler, muazzam para verdirecek, bir kamyonun işte ağırlığını ve
boyutunu tespit etmek için bir sürü para verecek, ondan sonra da yolda rast
gelecek trafikçi kontrol edecek, yok boyu şu kadardı, bu kadardı. Yani sizin
getirdiğiniz kanunların amacı esnafı öldürmek, esnafa yardımcı olmak değil
sayın milletvekilleri. Dolayısıyla böyle bir kanun da olmaz.
Şimdi, sayın milletvekilleri, ben 27 Temmuz seçimlerinde
seçildikten sonra bu kürsüye ilk çıktığım zaman Pülümür ilçemizde bir bal
festivali vardı, Münih Belediye Başkanı gelmişti. Dedi ki: “Ben otuz beş sene
önce geldim Pülümür’e. Pülümür ile Erzincan arasındaki yol maalesef tozdan
geçilmiyordu. Otuz beş sene sonra hâlâ o yol toz duman içinde.”
Sayın Bakan... Sayın Bakan, efendim, bir dinlesin bizi. Sayın
milletvekilleri, efendim, Sayın Bakana biz bir şey hitap ediyoruz, orada
konuşmaması lazım.
BAŞKAN – Sayın Genç, devam edin siz.
KAMER GENÇ (Devamla) – Ama efendim, yani Bakanın dikkati...
Efendim, Pülümür yolu otuz beş senedir ham toz. Orada giden,
biliyorsunuz, kuzeyi güneye bağlayan bir yol. O yol bir türlü yapılmadı. (AK
PARTİ sıralarından “Sen yapsaydın!” sesi) Sekiz senedir sen iktidardasın ya!
Ve orada, Sayın Bakan da biliyor, daha hâlâ -bir tane greyder
koymuşlar- orada tozdan geçilmiyor. Bizim, maalesef Tunceli hudutları içinde
Çemişgezek yolu bozuk, Nazımiye yolu bozuk, Hozat yolu bozuk, Pertek yolu
bozuk. Yani bir Pertek köprümüz var yapılması gereken. İşte, Keban Barajı
yapıldı, onun ürettiği elektrikten Türkiye'nin her tarafı faydalanıyor ama
orada vatandaşlarımız, sağlıklı bir köprü yapılmadığı için, maalesef büyük bir
sıkıntı içinde geçiyorlar. Daha önce de, işte, bu Hükûmetin
Başkanı gittiği zaman oralarda “Pertek’e köprüsünü yapacağız.” dedi. Bunun
maliyeti olsa olsa 100 milyon dolar. Yani oraya 100
milyon dolar yapmakla, en azından çok büyük bir rahatlık sağlanabilir. O
bakımdan, bunlara bir an önce el atması lazım. Karayolları ilgililerine telefon
ediyoruz, hiç ilgilenmiyorlar. Yani, arkadaşlar, Tunceli’de Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı yaşamıyor mu?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
KAMER GENÇ (Devamla) – Buralara gidin, gelin görün, yollar çok
kötü.
Şimdi, bugün Mehmet Ali Şahin de bir beyanat veriyor, Anayasa
Mahkemesine “Efendim, Anayasa Mahkemesi karar vermez…” Ya, evvela şurada
getirdikleri şu Danışma Kurulu önerilerinin üzerinde sen görevini yap, ondan
sonra başkalarına talimat vermeye çalış Mehmet Ali Bey. Mehmet Ali Bey diyor
ki: “Anayasa Mahkemesi bunu iptal etmez.” Ya, sen getirdiğin Anayasa
değişikliğiyle Türkiye’de seksen ikinci AKP il başkanlığı açıyorsun. Yani ne
yapıyorsun? 17 tane… Anayasa Mahkemesi Başkanını atıyorsun. Bunu kim atıyor?
Abdullah Bey atıyor. Abdullah Bey’in şimdiye kadar atadığı dürüst bir atama var
mıdır? Ne yapacak? Tam on iki sene, burada, Anayasa Mahkemesi tamamen AKP’nin
bir şubesi hâline getirilecek. Böyle bir şey olur mu değerli arkadaşlarım?
Getirmişsiniz, Adalet Bakanı Müsteşarı sizin adamınız olduğu için, Anayasa’yla
kendisine 2 milyar tazminat ödüyorsunuz. Böyle bir şey olur mu Anayasa’da?
Şimdi, tabii, zamanımız olsa ben bunları ayrıntılı açıklayacağım.
Şimdi, yine Hâkimler ve Savcılar Kurulu 7 kişiden 22 kişiye
çıkıyor. Bu 7 kişiden 22 kişiye…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayınız Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, yarına orada
üyeler ataması olduğu zaman ne diyecek? Herkes diyecek “Benim adamımı ata.”
Yani 22 kişi… O diyecek “Benim adamımı ata.”, ötekisi diyecek “Benim adamımı
ata.” Yani, Türkiye’de rejimi bunalıma götürdünüz, Türkiye’de maalesef
insanları kardeş kavgasına sürüklüyorsunuz.
Tayyip Erdoğan çıkıp da kürsülerde öyle konuşuyor, öyle konuşuyor,
öyle laflar ediyor ki sanki demokrasiyi getirmiş de muhalefet karşı çıkıyor.
Yahu, sen hangi demokratik bir anayasayı getirmişsin? Dikta anayasasını
getirmişsin. Rejimi yok ediyorsun -ondan sonra da bu milletin karşısına
çıkmaman gerekirken- maalesef bu memleketi felakete ve karanlığa sürükleyen bir
rejim kurmuşsun. Dolayısıyla, maalesef işte… Ben inanıyorum ki bir an önce,
önümüzdeki seçimde bu memleketin sizden kurtulması lazım. Aksi takdirde,
Türkiye şiddetle bir kardeş kavgasına gidiyor, memleketin kaynakları talan
ediliyor, memleket doğru dürüst yönetilmiyor. Çıkan bu
kanunların yüzde 90’ı talan kanunları. İşte, kurulları çıkarıyorsunuz;
işte, kanunlarla, görevden…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) –…almadığınız kişileri, daireleri
feshediyorsunuz, yerine yenilerini getiriyorsunuz.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Devamla) – Peki, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler. Önerge reddolunmuştur.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 34. maddesinin (f) bendinde
yer alan “İçişleri” ibaresinden sonra gelmek üzere “Ulaştırma” ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Günal (Antalya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Sivas) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Çalış, buyurunuz efendim.
HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri;
34’üncü madde üzerine vermiş olduğumuz önerge nedeniyle Milliyetçi Hareket
Partisi Grubunun görüşlerini belirtmek üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, asıl konuya geçmeden önce, Sayın Bakanımın
beni dinleme imkânı olursa Hükûmetin temsilcisi
olarak, hububat üreticilerinin bir problemini dile getirmek istiyorum.
Kıymetli arkadaşlar, seçim bölgem olan Karaman’da hububat alımları
iki üç gündür başladı. Hububat üreticisinin, çiftçinin feryadı da yüksek
şekilde çıkmaya başladı çünkü Toprak Mahsulleri Ofisi birkaç yıldır uyguladığı
politikalarla çiftçiyi sıkıntıya sokmaktadır. Sayın Bakanım, bürokratlarla
görüşüyoruz ancak şu ana kadar bir çözüm yolu bulunamadı. Çiftçimizin sıkıntısı
şudur: “Değişik nedenlerle, on araba hububat gelirse bunun bir arabası
alınıyor, dokuz arabası tüccara servis ediliyor.” diye vatandaşımız şikâyet ediyor.
Şikâyet mercisi Ayrancı Ofisidir efendim. Bu konuya Sayın Hükûmetimizin
dikkatini çekmek istiyorum.
Kıymetli arkadaşlar, bu vesileyle, kara yollarından ekmeğini
kazanan kamyoncu esnafımızın sıkıntılarını dile getirmek istiyorum. Kamyoncu
esnafımız gerçekten çok zor durumdadır. Özellikle, kantar uygulaması nedeniyle
sıkıntıya girmektedir. Kantar uygulamasındaki sıkıntının en önemli nedeni,
ekonomik kriz nedeniyle zararına çalışan esnafın kendini kurtarma derdidir. Bu
sıkıntının giderilebilmesi için kalıcı çözüm, yükün alındığı mercinin de sorumlu tutulmasıdır. Ayrıca, araçlara yol
güzergâhında ceza kesildiği zaman yükü ile birlikte bağlanmaktadır. Bu sadece
araç sahibini veya sürücüsünü mağdur etmemektedir, malın alıcısını ve
satıcısını da mağdur eden bir durumdur. Kamyoncu esnafı artık kamyonunu
yenileyemez duruma gelmiştir; ÖTV, KDV desteği yapılması lazım, ucuz kredi
temin edilmesi lazım, kamyoncu esnafına ucuz yakıt temin edilmesi lazım değerli
arkadaşlar. Ucuz yakıt temin edilmezse, kamyoncu esnafının girdileri
azaltılmazsa nakliyedeki maliyet vatandaşın cebine yüklenmektedir, buna Sayın Hükûmetin dikkatini çekmek istiyorum.
Kıymetli arkadaşlar, kısacası, kriz nedeniyle en büyük sıkıntıyı
çeken sektörlerden birisi kamyoncu esnafıdır. Bu sıkıntıları gidermek adına,
kamyoncu esnafının Sayın Hükûmetten, sayın iktidar
partisinden beklentisi, kamyoncu esnafını rahatlatacak bir paket açılmasıdır.
Değerli arkadaşlar, bu vesileyle Karaman ilindeki problemleri de
dile getirmek isterim. Karaman ilinin önemli ihtiyaçlarından birisi
havaalanıdır. Evet, Konya’da bir havaalanı var ama askerî bölgenin içindedir,
bu, ihtiyaca tam olarak cevap vermemektedir. Hem Konya’ya hem Karaman’a hitap
edecek Konya-Karaman havaalanı talebimizi dile getiriyoruz, bunun Konya ile Karaman’ın
ortasında bir yere yapılması gerekmektedir. Avrupa’da çalışan sadece Karaman’da
70 binin üzerinde nüfus vardır, bu nüfus yaz ayları boyunca gelmektedir. Buraya
yapılacak bir havaalanı hem Konya bölgesini hem Karaman bölgesini
rahatlatacaktır.
Sayın Bakanım, Karaman’a giden ana yolda çalışmalar devam ediyor
ancak Sertavul Geçidi Türkiye’nin İç Anadolu’sunu
Akdeniz’e bağlayan önemli geçitlerden birisidir. Bu yol yapılsa da Sertavul Geçidi’ne tünel yapılmadığı sürece sıkıntı
bitmeyecektir.
Bir diğer husus: Karaman’ın Taşeli
bölgesi, Türkiye’de özel bir durumdur. Türkiye’de, kendi ilinin topraklarından
çıkarak bir başka ilin sınırları içerisinde 70-
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
HASAN ÇALIŞ (Devamla) – Bir diğer husussa Sarıveliler-Ermenek
bölgemizi Konya üzerinden bağlayan Eğiste-Hadim arası
bir türlü bitirilememiştir, burada ciddi sıkıntı vardır. Sarıveliler ilçemiz
Akdeniz’e 70 kilometredir ancak bu yolu bizim hemşehrilerimiz
iki saatte alabilmektedir. Sayın Bakan helikopteriyle geldi, Kuş Yuvası’nın
oralarda görününce hemşehrilerimiz heyecanlandılar,
sıkıntılarının giderileceğini düşündüler ama heyecanları yavaş yavaş, Sayın Bakanım, hüsrana dönmeye başlıyor. Bu konuya
gerçekten el atmanızı ve hemşehrilerimizin
sıkıntılarını bitirmenizi bekliyoruz.
Ayrıca, Ermenek-Mut bağlantı yolumuz çok sıkıntılıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
HASAN ÇALIŞ (Devamla) – Bu yolun bizim ilimiz tarafı yapılmış
bulunmakta. Yolun Mersin hududunda kalan kısmı dardır, sıkıntılıdır, bu
bölgenin bir an önce bitirilmesi gerekmektedir.
Yine Ermenek-Kazancı bölgesinin Anamur bölgesi ile bağlantı yolu
70 kilometredir ama bu yol da bir buçuk iki saatte gidilebilmektedir. Bu yola
da el atılması gerekmektedir Sayın Bakanım.
Sayın Bakanım, kısaca, bizim Taşeli
bölgemiz Türkiye'nin en güzel bölgelerinden birisidir ama ulaşım yönünden
Türkiye'nin en sıkıntılı yerlerinden birisidir. Bu bölgeyi kendiniz kısmen de
olsa görme imkânı buldunuz. Hassasiyetinizin devam etmesini ve bölgenin
problemlerinin bir an önce bitirilmesini bekliyoruz, hemşehrilerim
bekliyor, onlar adına ben de bekliyorum.
Bu vesileyle yüce Meclisimizi tekrar selamlıyorum, iyi akşamlar
diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çalış.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
34’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 34’üncü madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, 34’üncü madde üzerine verilmiş 3’üncü
önerge yeni madde ihdası şeklinde olduğu için yeni madde ihdası işlemi
yapacağım.
Bunun için, on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.01
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.22
BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ
(Konya) , Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
123’üncü Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
499 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, yeni madde ihdasına dair bir önergemiz vardır.
Bildiğiniz üzere, görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu
kanunun komisyon metninde bulunmayan ancak tasarı veya teklif ile çok yakın
ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt
çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı
İç Tüzük'ün 87'nci maddesinin dördüncü fıkrasının hükmüdür. Bu nedenle önergeyi
okutup komisyona soracağım. Komisyon, önergeye salt çoğunluk yani 21 üyesiyle katılır
ise önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt
çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.
Şimdi önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı kanun tasarısına aşağıdaki
maddenin eklenmesini ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Binali Yıldırım
Ulaştırma
Bakanı
Madde 35 .– 2918 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin birinci
fıkrasının (b) bendinin (9) numaralı alt bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş
ve maddenin sonuna aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
9. Ülke çapında taşıtların ve sürücülerin sicillerini tutmak,
bunlara ilişkin teknik ve hukukî değişiklikleri işlemek, işlettirmek,
istatistiksel bilgileri toplamak ve değerlendirmek,"
"Sürücülere ait bilgilerde meydana gelebilecek
değişiklikler ve araçlar üzerinde meydana gelebilecek teknik veya hukukî
değişiklikler ile haciz, rehin, ihtiyatî tedbir ve belge iptali gibi
kısıtlayıcı şerhlerin; elektronik ortamda tutulan siciller üzerine işlenilmesi
ve kaldırılması işlemleri, bu değişiklik veya şerhlere karar veren yargı ve
icra birimleri ile kamu kurum veya kuruluşları tarafından elektronik sistemle
yapılabilir. Sürücü belgesi ve tescil
işlemlerine esas teşkil edecek bilgiler, Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından
ilgili kamu kurum veya kuruluşlarından elektronik sistemle temin edilebilir
veya kanunlardaki istisnalar hariç olmak üzere bu amaçla sınırlı olarak
paylaşılabilir. Bu fıkraya ilişkin usûl ve esaslar
yönetmelikte belirlenir."
BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Sivas) –
Komisyon salt çoğunlukla katılıyor efendim.
BAŞKAN – El kaldırırsanız… Sayınız lütfen.
Evet, Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmış olduğundan önerge
üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.
Gruplar adına söz isteyen?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Abdülkadir
Akcan.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Akcan, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 499
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 34’üncü maddesine geldik, 34’üncü maddeyi
oyladık ve biz bu kanun tasarısını İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel
kanun olarak görüşüyoruz. İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüştüğümüz bir tasarıya herhangi bir tasarıymış gibi temel kanun olmayan
tasarılarda öngörülen usulleri uygulayarak bu temel kanun görüşme usulünden
sapıp, çıkıp, oraya komisyonu salt çoğunluğu sağlayacak şekilde toplayıp yeni
bir madde ilavesi gerçekleştiriyoruz.
Değerli milletvekilleri, işte bu bizim son iki aydan beri
ağırlıklı olarak itiraz ettiğimiz, eleştirdiğimiz… Nihayet biyolojik olarak
birer canlıyız. Her canlının yorulmak gibi bir özelliği var. Bu canlının ayağı
yorulur, kolu yorulur, gözü yorulur, kulağı yorulur ama beyni de yorulur
gerçeğini bir kenara bırakarak kanun tasarılarını “bitene kadar” diye başlayıp
günde on sekiz saat, on beş saat, on dört saat çalışmak suretiyle bu Genel
Kurulda ele almanın getirdiği bir sonuç.
Yüce milletimiz televizyondan bizi izliyor. Bu tasarılar burada bu
yoğunlukta görüşülürken sanki bundan başka işimiz yokmuş gibi şakır şakır komisyonlar çalıştırılıyor. Şimdi, sağ tarafımızda,
komisyon sıralarında oturan değerli milletvekilleri Plan Bütçe Komisyonu
üyeleri. Bu komisyon üyeleri, bu tasarıyı orada görüşürken burada da Genel
Kurula, çoğu zaman, muhalefetin İç Tüzük’ün ve Anayasa’nın kendisine verdiği
yetkiyi kullanarak istediği toplantı yeter sayısı, karar yeter sayısında da
koştur koştur, canhıraş buraya gelip yoklamaya
katılmak, karar yeter sayısına katılmak üzere bir de bu koşturmaca var. Değerli
milletimiz, yüce milletimiz bunu da görmüyor tabii. Sadece bunu burada görüşüp
konuşuyoruz zannediyor. İşte, bütün bu yorgunluğun getirdiği
sonuç, kanun tasarılarının bu şekilde görüşülmesi. Başa, öze dönüyorum.
İç Tüzük’e göre temel kanun olarak görüştüğümüz bir tasarıya herhangi bir madde
ilavesi söz konusu edilmemesi lazım.
Biraz önce Sayın Başkan ara verdi. Niçin ara verdi? 33’üncü
maddeyle ilgili olarak ara verdi. 33’üncü maddede birden fazla birbirleriyle
ilişkisi olmayan kanun maddeleri ya değişikliğe uğruyor ya da lafzı veya
içeriği değiştiriliyor veya eklemeler, çıkarmalar yapılarak, bu değişiklik söz
konusu olduğu için ilgili kanunlardan çekilerek buraya, 33’üncü maddeye dercedilmiş oluyor.
Şimdi, muhalefetin veya -düzeltmek için- milletvekillerinin bu
düzeltmeleri yapmak üzere önerge verme hakkı var, İç Tüzük’ün kendisine,
milletvekiline verdiği hakka dayalı olarak. Ancak, “Efendim, biz bu tasarıyı
temel kanun olarak görüşüyoruz. Temel kanun olarak görüşürken Adalet ve
Kalkınma Partisi grup önerisi uyarınca bunun yedi tane alt bendi farklı farklı maddeler olarak kabul edilip kendisi üzerinde
konuşma yapılması imkânı sağlanmayacak şekilde Genel Kurula sunulduğundan biz
bunu konuşamıyoruz.” dendi.
Mesela 33’üncü maddede bir hüküm var. Beni ilgilendiren ve benim
dikkatimi çekiveren bir husus olduğu için, (b) bendinde, ikinci paragrafta
“Savunma, ulaşım, enerji, haberleşme, su, atık su, petrol, doğal gaz, altyapı,
katı atık bertaraf ve düzenli depolama tesislerinin; baraj, gölet, sokak
hayvanları barınağı...” gibi ifadeler var. “Sokak hayvanları barınağı…” 33’üncü
maddenin (b) bendinde bu hüküm değiştiriliyor. Eğer “barınak” olarak
değiştirirseniz, “bakımevi” olarak buraya dercetmezseniz
buradan sonuç alamazsınız. Şimdi bu çelişkiyi ortadan kaldırmak için önerge
verecektik, verme şansımız kalmadı. O maddeyi detayıyla görüşme fırsatı, sırf
bu tasarıyı temel kanun olarak görüştüğümüz için olmadı. Böyle işin özüne
yönelik maddeleri görüşme fırsatı olmadan yoğun bir şekilde Meclis
çalıştırılınca herkesi ilgilendiren bu kanun tasarısı yeteri kadar tartışılmadan,
gözden geçirilmeden ele anıyor ki işte, Plan ve Bütçe Komisyonumuzun değerli
üyeleri de ek madde için burada hazır bulunuyor. Ek madde sunulması temel kanun
görüşmelerinin ruhuna aykırı ama kabul ettik, şimdi bu şekilde geçiyor.
İşin özüne dönersek, söz konusu ek madde önergesinde -iktidar
partisinin- 65’inci madde hükümleri değiştiriliyor. Değerli milletvekilleri,
65’inci madde hükümlerinin değiştirilmesi “Araçların yüklenmesinde
yönetmeliklerle belirlenen ölçü ve esaslara aykırı olarak” diye başlayıp (a),
(b), (c), (d), (k) bendine kadar geliyor, “Yasaktır.” diyor. Bu şekilde
“Yasaktır.” kelimesine kadar olan hususlar tamamen doğru. Trafik Kanunu’nda,
Karayolları Kanunu’nda uymamız gereken ilkeleri belirtiyor. Şimdi, temel kanun
olarak görüştüğümüz yasanın da önemli bir boyutunu arz eden bu hükmün tasarı
içerisinde yer almamış olması ciddi bir eksiklik, ciddi bir yokluk. Bu yokluğu telafi etmek için bu maddelerin buraya konması doğru ama
içinde bulunduğumuz şartlar, ekonomik şartlar, insanımızın ürettiği, alın teri
dökerek ürettiğinin karşılığını alamadığı bir dönemde, kâr edemediği, tarlasına
yaptığı masrafı çıkartamadığı bir dönemde, kamyoncunun nakliye ücretini
çıkartamaması uğruna yaptığı, her türlü ölüm riskini, sıkıntıyı göz önüne alarak
yaptığı ulaştırma ve taşıma faaliyetlerinde bu kurallara uyması gerekiyor. Uymazsa
ne oluyor? Uymazsa hemen önergenin ikinci sayfasında verilen
cezalar var: Birinci fıkranın (b) bendine uymayarak yüzde 10 fazlasına kadar
yüklemelerde 500 Türk lirası, yüzde 15’e kadar 1.000 Türk lirası, yüzde 20’den
fazlasını yükleyene 1.500 Türk lirası, yüzde 25’ine kadar fazlasını yükleyene
2.000 Türk lirası, yüzde 25’in üzerinde fazla yükleme yapan 3.000 Türk lirası. Adam
İzmir’den yüklüyor kamyonunu Erzurum’a gidecek. Kendi tonajına sadık kaldığı
takdirde bu adamın oraya, mevcut mazot fiyatları göz önüne alınarak, o yükü
taşıması karın tokluğuna bu işi yapmasını mecbur kılıyor anlamı taşımaktadır
değerli milletvekilleri. Yani öyle ağır cezalar var ki…
Artık günümüzde kamyoncu esnafı mazot kullanamaz hâle gelmiş.
Hepinizin dikkatini çekmiştir mutlaka bütün yol boylarında, şehir çıkışlarında
on numara yağ satışı, tenekeler diziliyor. Niye kullanılıyor bu on numara yağ?
Mazotun maliyetini, yakıt giderini düşürebilmek için bu yağ kullanılıyor. Bu
yağı kullandığı zaman elbet geçici bir süre için, bir yıllığına yakıt masrafını
minimize etmiş, bir miktar evine ekmek götürme, çorbasını çocuğuna içirme şansı
yakalıyor ama bir sene, bir buçuk sene sonra o motor rektefiye
ihtiyacı gösteriyor ki artık yapacak bir şeyi kalmıyor. Ya kamyonunu bir tarafa
çekiyor veya rektefiye etmek zorunda kalıyor ki bu
sefer mazot alsaydı daha kârlı olacaktı hâli hatırlatacak şekilde rektefiye masrafı adamın canından bezdiriyor, bu işi terk
etmek zorunda kalıyor. Ulaşım maliyetleri, rekabet düştüğü için artmaya
başlıyor. Bütün bunlar bizim handikabımız.
Dolayısıyla, yapılmak istenen düzenleme doğru fakat bu
düzenlemenin yasaklarını delenlere, uymayanlara karşı verilen cezalar en
azından içinde bulunduğumuz, içinden geçtiğimiz dünya ekonomik krizi sürecinin
Türkiye’ye yansımaları göz önüne alındığında gerçekten can yakıcı, “Allah
kahretsin, ben bu işi yapmıyorum” dedirtecek boyutta.
Caydırıcı boyutta olmasının çok ötesinde bu işi yaptırmayacak
boyuttadır değerli milletvekilleri. Bu yüzden ben bu önergeyi verenlerin
cezanın müeyyide olarak uygulanması kısmına bir daha dikkat ederek veya göz
atarak yeni bir düzenleme yapılmasının Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak
hayırlı ve faydalı olacağı kanaatimi ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akcan.
Gruplar adına başka söz? Yok.
Şahıslar adına? Yok.
Soru-cevap? Yok.
Yeni madde ihdasına dair olan önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Yeni madde ihdas olunmuştur, kabul edilmiştir.
Bir yeni madde ihdasına dair önerge daha vardır.
Şimdi önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı “Karayolları Genel Müdürlüğünün
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı”na aşağıdaki maddenin eklenmesini
ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Elitaş M.
Cemal Öztaylan Nuri
Uslu |
Kayseri Balıkesir Uşak |
Abdülhadi Kahya Kayhan Türkmenoğlu |
Hatay Van |
Madde 36- 2918 sayılı Kanunun 65’inci maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Madde 65- Araçların yüklenmesinde, yönetmeliklerle
belirlenen ölçü ve esaslara aykırı olarak;
a) Taşıma sınırı üstünde yolcu alınması,
b) Azami yüklü ağırlığın veya izin verilen azami yüklü ağırlığın
aşılması,
c) (b) bendindeki ağırlıklar aşılmamış olsa bile azami dingil
ağırlıkları aşılacak şekilde yüklenmesi,
d) Karayolu yapısı ve kapasitesi ile trafik güvenliği bakımından
tehlikeli olabilecek tarzda yükleme yapılması,
e) Tehlikeli ve zararlı maddelerin gerekli izin ve tedbirler
alınmadan taşınması,
f) Ağırlık ve boyutları bakımından taşınması özel izne bağlı olan
eşyanın izin alınmadan yüklenmesi, taşınması ve taşıttırılması,
g) Gabari dışı yük yüklenmesi, taşınan yük üzerine veya araç
dışına yolcu bindirilmesi,
h) Yükün karayoluna değecek, düşecek, dökülecek, saçılacak,
sızacak, akacak, kayacak, gürültü çıkaracak şekilde yüklenmesi,
i) Yükün, her çeşit yolda ve yolun her eğiminde dengeyi bozacak,
yoldaki bir şeye takılacak ve sivri çıkıntılar hasıl
edecek şekilde yüklenmesi,
j) Sürücünün görüşüne engel olacak, aracın sürme güvenliğini
bozacak ve tescil plakaları, ayırım işaretleri, dur ve dönüş ışıkları ile
yansıtıcıları örtecek şekilde yüklenmesi,
k) Çeken ve çekilen araçlarla ilgili şartlar ve tedbirler yerine
getirilmeden araçların çekilmesi,
Yasaktır.
Birinci fıkranın (a) bendi hükümlerine uymayanlara,
taşıdığı fazla yolcu başına 60 Türk Lirası; (d), (h), (i), (j) ve (k) bentleri
hükümlerine uymayanlara 125 Türk Lirası; (e) ve (f) bentlerindeki hükümlere
uymayanlara 250 Türk Lirası; (c) ve (g) bendi hükümlerine uymayan işletenlere
500 Türk Lirası, (g) bendine aykırı yük gönderenlere 1.000 Türk Lirası idarî
para cezası verilir. Ayrıca, bütün
sorumluluk ve giderler araç işletenine ait olmak üzere, fazla yolcular en yakın
yerleşim biriminde indirilir, birinci fıkranın (e) ve (f) bentlerindeki
şartlara uymayan yük taşımasında kullanılan taşıtlar, gerekli izinler
sağlanıncaya kadar trafikten men edilir.
Birinci fıkranın (b) bendine uymayarak;
a) % 10 fazlasına kadar yüklemelerde 500 Türk Lirası,
b) % 15 fazlasına kadar yüklemelerde 1.000 Türk Lirası,
c) % 20 fazlasına kadar yüklemelerde 1.500 Türk Lirası,
d) % 25 fazlasına kadar yüklemelerde 2.000 Türk Lirası,
e) % 25'in üzerinde fazla yüklemelerde 3.000 Türk Lirası işleten
ve gönderenlere ayrı ayrı idari para cezası verilir.
Ağırlık ve boyut kontrol mahallerinde işaret, ışık, ses veya
görevlilerin dur ikazına rağmen tartı veya ölçü kontrolüne girmeden seyrine
devam eden araçlara tescil plakalarına göre 1000 Türk Lirası idari para cezası
uygulanır.
Azami yüklü ağırlığın % 20'den fazla aşılması halinde fazla yük,
birinci fıkranın (b) bendine uygun hale getirilmeden yola devam etmesine izin
verilmez.
Milletlerarası taşımalarda yabancı plakalı araçların birinci
fıkraya uymayan işleten ve gönderenlerine verilen idari para cezaları tahsil
olunmadan anılan araçların yola devam etmelerine izin verilmez.
İşleten ile gönderenin aynı olması halinde (1) inci fıkraya uymayan
işleten ve gönderen için uygulanacak idari para cezalarının toplamı uygulanır.
Gönderenin birden fazla olması veya tespit edilememesi halinde (1)
inci fıkraya uymayan işleten ve gönderen için uygulanacak idari para
cezalarının toplamı işletene uygulanır.
Araçların yüklenmesine ilişkin ölçü ve usuller, ağırlık ve boyut
kontrolü usul ve esasları ile tartı toleransları Ulaştırma Bakanlığı tarafından
Yönetmelikle belirlenir.
Uluslararası yük ve yolcu taşımacılığına ilişkin konularda ikili
ve çok taraflı anlaşma hükümleri saklıdır.
Tarım alanlarına yapılacak yük ve yolcu taşımacılığına ilişkin
esas ve usuller yönetmelikte belirlenir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Sivas) –
Evet efendim, Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılıyor.
BAŞKAN – 21 üyemizle katılıyoruz, tamam.
Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmış olduğundan önerge
üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.
Gruplar adına söz...
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Mehmet Ali Susam
konuşacak.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Susam.
Buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri
Hakkındaki Kanun’da değişiklik yapılmasıyla ilgili yeni bir madde
oluşturulmasına ilişkin Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu kanunla ilgili uzun zamandır konuları tartışıyoruz. Ancak
ortaya çıkan somut bir durum var ki bu kanunla ilgili temel amaç, bunca
zamandır çok güçlü bir teşkilat olan Karayollarının ve bunun oluşturduğu
yapının bu kanun vasıtasıyla özelleştirilmesinin önündeki engeller aşılıp tam
bir liberal anlayışla kara yolu taşımacılığının özel sektör anlayışına açılması
var. Muhakkak ki bu anlayışta bazı haklı gerekçeler olabilir, ama kara yolu
taşımacılığı Türkiye’de uzun yıllardır devletin bir politika olarak seçtiği ve
tüm kurum ve kuruluşları ve ülke ekonomisini kara yolu taşımacılığında ona göre
oluşturduğu bir yapılanma. Bu yapılanmada değişiklikler yapılırken bu
değişikliklerin kimlerin hak ve menfaatlerini koruduğunu, kimlerin olumlu veya
olumsuz etkileneceğini, bütün bunların ötesinde de ülkenin gelecek taşımacılık vizyonunda hangi yapıların egemen olacağını doğru tespit
etmek gerekli.
Burada, bu kanunda incelediğimiz zaman ortaya çıkan temel bir şey
var: Biz bu kara yollarını özelleştirirken daha rahat satabilmek ve daha çok rant elde edebilmek için önümüze çıkacak hangi engel vardır
ve bu engelleri bu kanun vasıtasıyla aşabilmek için ne gerekiyorsa bu kanunun
içerisine konulmuş durumda.
İşte, bu kanunun içerisinde ormanla ilgili maddenin olması bunun
nedenidir. Başka konulardaki getirilen bütün öneriler de bununla ilgilidir. Bu anlayış, son dönemde AKP’nin çıkardığı bütün kanunlarda egemen. Maden
Kanunu’nda engel orman oldu, ormanı çıkarmaya çalıştılar; zeytincilik oldu,
zeytinciliği işin içine koymaya çalıştılar. Bunda da yine ormanla ilgili konuya
kısaca değinip asıl kara yollarıyla ilgili konuda, taşıma sektörünün içinde
bulunduğu sorunların altını çizmek istiyorum.
Ormanla ilgili konu, Orman Genel Müdürüne de Madencilik Kanunu’nda
söylediğim gibi, bu anlayışı egemen kıldığınız zaman Türkiye’de ormanların
ciddi bir şekilde tahribat göreceği açıktır. Hele hele
orman alanları içerisinde katı atık bertaraf etme tesislerinin kurulması,
yangınla ve son dönemde sel felaketleri ile karşı karşıya kalan ülkemizde orman
varlığının korunması konusunda çok tutucu davranmamız gerektiği çok açıktır.
Ama buradaki temel amaç, orman alanlarında kurulacak ciddi bir şekilde
tesislerin özel sektörün ve bu anlamıyla rant
anlayışına peşkeş çekilmesiyle benzeşen yanları vardır.
Bu anlamıyla bu kanunda çok üzerinde hassasiyetle durulması
gereken konular es geçilerek veya “Bizim bu işte önümüzde engeller nelerdir,
onların hepsini aşalım.” diyerek yapılmıştır.
Değerli arkadaşlar, bu yeni ihdas edilen maddede de özellikle
taşımacılık sektörünün sorunlarına değinmek istiyorum. Bakın, Ulaştırma
Bakanlığı taşıma sektörüyle ilgili olarak K1 belgelerinden tutun da bu konuda
bir standart oluşturmaya kalktı. Bugün Türkiye'de kamyonculuk
sektörü gerçekten çok sıkıntı içerisinde. Biraz önce Sayın Bakanla da
paylaştım, kendisi de bu konuda pratikte çıkan uygulamaların kendisini de
rahatsız ettiğini söyledi.
Birincisi: Türkiye'de kara yolu taşımacılığı teşvik edildiği için
çok sayıda kamyoncu var. Ama bir yeni anlayışa geçiyoruz, bu kamyoncuların bu
yeni anlayışa adapte olmasını, uyum sağlamasını ve bu işten zarar görmeden
mesleklerini devam ettirebilmeleri için neler yapılacağı konusunda hoşgörü
sınırımız çok sınırlı. Daha çok, bu kanunları çıkartırken özellikle
uluslararası taşımacılık yapan ve uluslararası lojistik oluşmuş, ülke içerisinde
de güçlü olan taşımacılık şirketlerinin ve lobilerinin baskısı altında yasal
düzenlemeler yapıyoruz ve bugün kamyoncular bu lojistik şirketlerinin müthiş
bir baskısı altında ve kendi kaderlerine terk edilmiş durumda.
İşte, kooperatiflere koyduğunuz “öz mal” olayı bunun örneğidir.
Hem yolcu taşımacılığında hem yük taşımacılığında, ikisinde de kooperatiflere
öz mal gerekçesi getiriyorsunuz. Örneğin yolcu taşımacılığında Çeşme
Kooperatifleri 72 taşımacı bir araya gelmiş kooperatif kurmuş, ona diyorsun ki:
Otuz altı araç kooperatifin malı olacak. Otuz altı aracı kooperatif malı
yapabilmek, bugünkü şartlarda o kooperatiflerin işlememesi demektir. Ya hülleye
yol açıyorsunuz ya da kooperatiflerin dağılması noktasına geliyorsunuz. Beş
tane 15 tonluk kamyon konusundaki, yük taşımacılığı konusunda getirdiğiniz öz
mal bulundurma zorunluluğu kooperatiflerin dağılması ve bireysel
kooperatifçiliğe geçmelerini sağlıyor. Bireysel kamyon taşımacılığı da lojistik
karşısında dayanıksız, güçsüz kalıyor ve giderek kamyonlarını takoz üzerine
çekme noktasında kalıyorlar.
Buralarda yapılması gereken neydi? Taşımacılık kooperatiflerinin
desteklenmesi, onların bir kooperatifleşme üst birliği şeklinde ülke çapında
örgütlenmesi ve bu vasıtasıyla, taşımacılıkta var olan bireysel kamyonların bir
kooperatif örgütlenmesi şeklinde örgütlenerek ülke taşımacılığında kendilerini
devam ettirebilmeleri. Ama, bugün, bu anlayış egemen
olmadığı için, özellikle kooperatiflerimiz çok zor bir durumdadır.
Yapılması gereken şudur: Kooperatiflerin, bu anlamıyla
denetlenebilen, sayıları bir kanunla belirlenmiş ve bulunduracakları araçların,
üst birlikleri tarafından denetlenebildiği bir taşıma kooperatifleri merkez
birliğinin oluşturulması. Bu merkez birliğinin, altta bölgeleri ve en altta da
kooperatifler şeklinde örgütlenmesi. Bunların -Kooperatifler Kanunu’nda da
dediğimiz gibi- bir merkezî denetim mekanizmasıyla denetlenmesi ve
kamyoncuların, bu hâlde, kendilerini haksız rekabet karşısında koruyabilmeleri.
Bugün, kara yolu taşımacılığında ciddi bir şekilde kamyoncuların
sıkıntı çektiğini sizler de çok yakından biliyorsunuz. Mazot parasına yük
taşıyan kamyoncular var. Kamyonculuktan başka bir mesleği olmayan bu
şoförlerin, bu mesleği icra eden arkadaşların bugün içinde bulundukları durum
içler acısıdır.
Şimdi burada, yük taşımacılığında da sınırlar getiriyoruz. Tabii
ki sınırlar getirelim. Bizim bütün bunların kurala bağlanmasına, uluslararası
standarda gelmesine hiçbir itirazımız yok ama, bugün,
kendi kaderine terk ettiğiniz kamyoncunun, bu anlamıyla, bütün bu standartlara
uyabilmesi demek, bu belgeleri alabilmesi demek ve bu işte rekabet koşullarında
kendisinin ayakta kalabilmesi demek, bir kamyon parasına yakın masraf yapmasını
gerektiriyor.
Bizim, bu kadar işsizliğin olduğu bir toplumda ve bu insanları
kamyon aldırarak taşımacılık sektörüne özendirdiğimiz bir kara yolu
taşımacılığı anlayışında, gerçekten, bu anlayışımızı yaparken, bireysel kamyon
işi yapan, taşımacılık işi yapan arkadaşlarımızın sorunlarına destek olmamız
gerekir.
Burada bir konunun daha altını çizmek istiyorum. İlavelerden bir
tanesi de, Ulaştırma Bakanlığının, belediye mücavir alanlarının içerisinde
taşımacılıkta da metro dâhil her işte kendisinin
müdahil olabilmesi ve bu yarım kalan işleri yapabilmesi veya baştan itibaren bu
işlerin yapılabilmesi noktasındaki girişimdir. Bu girişim, bir yanıyla iyi
gözükse de aslında birçok alanda da ciddi bir şekilde bir partizanlığın olumsuz
yansımalarını da kendinde göstermektedir. Bakınız, geçen gün İzmir’i ziyaret
eden Egemen Bağış’ın İzmir metrosunun yapılması
sürecindeki bazı aksamalardan yola çıkarak söylediği bir sözü söyleyeyim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – “Bu metroyu
yapamıyorsanız bırakın bize verin, biz bu işi yaparız. Siz, zaten Büyükşehir
Belediye Başkanı olarak bir bakan olarak beni karşılamıyorsunuz, çok
nezaketsizsiniz.” gibi sözlerle bir bakanın kendi alanıyla da hiç ilgili
olmayan bir alanda bu kadar fütursuzca konuşması o bakanın konumuna da,
durumuna da yakışmıyor. Biz ona “Sen Avrupa Birliğinden sorumlu Bakansın,
bugüne kadar hangi faslı açtın? Sen, bu anlamıyla kifayetsiz bir bakan olarak
niye böyle nezaketsizce konuşmaları yapıyorsun?” diyor muyuz? Onun için bu
anlamıyla bu kanunlarda objektif olmayı ve siyaset üstü bu işleri görmeyi
kendimize ilke edinmeliyiz. Birçok yerde, ulaştırmada olumlu şeyler yapılırsa
bunun övgüsüyle söz edebiliriz. Örneğin, Ulaştırma Bakanlığıyla Büyükşehir
Belediyesinin Aliağa-Menderes hattındaki uyumlu çalışması başarılı bir
örnektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayınız.
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Ama başka alanlarda Cumhuriyet Halk
Partili belediyelere metro yapmakta hiçbir destek veya
ulaşımda hiçbir destek verilmezken kendi anlayışımızdaki belediyelere her türlü
desteği vermek de bu anlamıyla bu alanın bir siyasi çekişme veya siyasi prim
toplama alanı olarak görülmesinin bir tezahürüdür.
Bu anlayışla, bu kanunda şunu söylemek istiyorum: Bakanlık, meslek
örgütlerini, bu işten ekmek kazanan kamyoncuları, taksicileri ve bütün ulaşım
sektörünü dinleyerek kanunları çıkartırsa kanunların uygulanması da ve bu işten
ekmek yiyen insanların da hak ve menfaatlerini koruma şansına sahip olur.
Bu duygularla, grubum adına söz aldım, hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Susam.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Mehmet
Günal.
Buyurunuz Sayın Günal. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, şu anda bir eklenen madde üzerinde
tartışıyoruz. Alelacele arkadaşlarımız yukarıdan çağrıldılar. Yukarıda ne
yapıyorlardı? Merkez Bankasıyla ilgili brifing alıyorlardı.
Geç saate kadar ertelendi. Şimdi, ben “Anlayamıyorum.” dediğim zaman “Sen
anlamazsın.” diyorsunuz. Bunu anlayan var mı, bir söyleyin. Ben şimdi size
birkaç tane örnek anlatacağım. Bir taneniniz anlıyorsanız hepinizden özür
dileyeceğim ve bundan sonra da bir daha bundan konuşmayacağım. (Komisyon
sıralarından “Bravo!” sesi) Bakın, sizler dâhil komisyon üyesi arkadaşlarım, bu
söyleyeceklerimi “Anlıyoruz, sen haksızsın.” derseniz ben bir daha bu kürsüde
bu maddeyle ilgili de bundan sonrakilerle ilgili de söz almayacağım.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Başka
kanunlarda da almayacak mısın?
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Değerli arkadaşlar, biz ne yapıyoruz,
nereye yetişiyoruz? Ne yapıyorsunuz? Allah rızası için, ne yapıyorsunuz? 1’inci
madde ekledik, hadi 2’nci madde ekledik.
Bakın, ben, Plan ve Bütçe Komisyonu üyesiyim. Arkadaşlarım iki
gündür orada önemli kanunları görüşüyorlar. Ben burada Karayollarıyla ilgili
kanunun alt komisyon üyesi olduğum için buradan kıpırdayamıyorum. Arkasından
gelecek Diyanette de alt komisyon üyesiyim. Siz tabii Hükûmetsiniz,
Bakanlar geliyor, önergeler geliyor, siz buralarda gezip içiyorsunuz
sigaranızı, çayınızı “Efendim, biz geldik, buyurun, çoğunluğumuz var.” Peki,
biz ne yapacağız? Ne yapacağız arkadaşlar, söyler misiniz? 5 tane üyemiz var
orada.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sen de oraya git.
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Hayır.
Benim orada olmam lazımdı bugün. Ben eski Merkez Bankacıyım ve
Merkez Bankasının brifinginde bulunamıyorum. Neymiş?
“Efendim, siz bunu yetiştireceksiniz.” Ne zaman? “Gece on ikiye kadar.” Bu,
bütün çalışma haklarına, ILO’ya, diğer çalışma
standartlarına aykırıdır. Milletvekilleri de insandır. Böyle bir şey olur mu
arkadaşlar? Arkasından tekrar devam edeceğiz, bunu da bitireceğiz. Cuma…
Cumartesi de çalışalım, pazar da çalışalım, gerek yok, yirmi dört saat
çalışalım. Çalışmanın bir sıkıntısı yok da, nasıl çalışıyoruz? Biz bir tane bir
şey ekleyeceğimiz zaman “Zinhar olmaz, İç Tüzük’e aykırı…” Bu ne? Hadi bir geldi,
iki geldi, üç geldi, (a)’sı var, (b)’si var, (c)’si var, (d)’si var, (e)’si
var, (f)’si var.
Şimdi, değerli arkadaşlar, valla isyan noktasındayım. “Devenin
isyanı” fıkrasını bana anlattırmayın şimdi. Böyle bir şey olur mu,
arkadaşlarımız bu saate burada? O da gecikmiş... Neden? Sayın Komisyon
Başkanımız burada. Merkez Bankası brifinginin mayıs
ayı içerisinde olması lazım değil miydi Sayın Başkan? Neden? Çok yoğun
çalışıyor çünkü, sabah alt komisyon, öğlen üst
komisyon, ondan sonra Genel Kurul. Böyle bir çalışma takvimi olamaz, böyle bir
anlayış olamaz.
Değerli arkadaşlar, bu gelen madde… Biz neden alt komisyon kurduk
Plan ve Bütçe Komisyonunda? Neden, hangi konularda alt komisyon kuruyoruz?
Arkadaşlarımız diyorlar ki: “Bu teknik konudur, incelensin. Bunun incelenmesi
için de bu konudaki uzman arkadaşlarımız bir araya gelsinler, bürokratlarla
oturup konuşsunlar diye alt komisyon kuruyoruz.” Peki, şimdi soruyorum size,
AKP’li milletvekili arkadaşlarıma soruyorum: İçinizde, bu maddedeki cezalarla
ilgili bilgisi olan var mı? Bu kanunun orijinalinde, değiştirilmeden önceki
hâlinde bu cezaların kaç para olduğu konusunda haberi olan var mı? Herhangi bir
bilgi var mı? Hayır soruyorum, şimdi, bize gelmedi.
Biz alt komisyonda ve komisyonda oturduğumuz zaman diyoruz ki: “Sayın Bakan,
ilgili arkadaşlar bir açıklama yapsın, bu madde ne getiriyor.” “Gerekçe: Bu
madde değişikliğiyle izin verilen yasal ağırlıklara aykırı taşımacılık yapanlar
arasında idari para cezalarına ilişkin adil bir uygulama getirilmesi
amaçlanmaktadır.” Nereden bileceğim şimdi adil mi, değil mi? Önceki kaçtı,
kime, ne veriyoruz, ne yapıyoruz? Bunun ne…Hepsi doğru
olabilir, ona itirazım yok ama benim elimde bilgi yok, bana verilen bir şey
yok, getirmişsiniz burada… Hadi bir tane geldi, ikincisi de ceza getiriyoruz.
Şimdi, bu çalışma temposuyla, bu çalışma şekliyle bunları
bilemeyiz. Kime ne yük getiriyor, hangi kesime getiriyor, kamyonculara ne
getiriyor, minibüsçülere ne getiriyor, traktörcülere ne getiriyor, çiftçiye ne
ağırlık getiriyor, malumatımız yok. “Ceza geldi, peki, indirelim, kaldıralım,
devam edelim, oylayalım.” diyoruz. Onun için söylüyorum: Bakın, bu şekilde
kanun çıkarılmaz.
Sayın Başkanım diyor ki: “Efendim, bizim Başkanlık Divanı olarak
buna müdahale hakkımız yok.” Başkanlık Divanı benim önergeme neden müdahale
edip de kabul etmiyor şekil şarta uymuyor diye?
“Efendim, burada veremezsiniz, bu bizim İç Tüzük’ümüze aykırı.”
diyor arkadaki arkadaşlar, o da Başkanlık Divanında, Kanunlar Kararlardan
arkadaşlarımız. Neden o zaman 34’üncü maddede görmezden geliyorsunuz, bizim bir
tane önergemizi görüyorsunuz da? Soruyorum yani: Başkanlık Divanı Meclis
Başkanını temsil etmiyor mu? Ediyorsa, neden bizimkine geldiği zaman “kabul
etmiyoruz” diyorsunuz da, şimdi “Efendim, bir teknik hata olmuş…” Niye kabul
ediyorsunuz eksik şeyi? Usule aykırı şeyi niye kabul ediyorsunuz? (AK PARTİ
sıralarından “Hata” sesi.) İşte diyorum hata da, bize gelince niye hata o?
Görmezden gelmiyorsunuz bir tane şeyi de, buraya altı tane, yedi tane alt bent
ekleniyor da… Söylemeye çalıştığım şey bunların doğruluğu, yanlışlığı değil, bu
çalışma usulü. Çalışma tahakkümü, usul de değil. Zorla, efendim biz bunu… İşte
olmuyor, boşa gitti, bir buçuk-iki saatimiz bunların usulünü tartışırken gitti,
o arada belki bu maddeleri bitirmiş olacaktık. Neden? Komisyondayken gelse, en
azından alt komisyona gelmese bile üst komisyondayken gelse… Bak, 21 tane
arkadaşımız burada.
Şimdi, ben size, o tarafa soruyorum, Sayın Başkanım, Sayın Başkan
Vekilim: Siz yukarıdan geldiniz, ne tartışıyoruz, okudunuz mu bunu? 21
arkadaşımıza soruyorum, çoğunluğu sağlayanlara.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Milletvekilleri de bilmiyor.
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Kime ne getiriyor peki, öncekinde kaçtı,
söyleyin?
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Biliyoruz, o kadar da değil!
EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Söyle bakalım, ne getiriyor?
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Söyle bakalım?
AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, böyle bir usul var mı?
BAŞKAN – Sayın Günal…
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Söyle, burada önceki cezalar kaçtı?
Hanginizin haberi var?
BAŞKAN – Sayın Günal, Genel Kurula hitap
ederek konuşun lütfen.
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Genel Kurula da hitap ederim. Onlar da
Genel Kurulda Sayın Başkanım; orası da Genel Kurul, burası da Genel Kurul,
hepsi Genel Kurul, sayın bakanlar da Genel Kuruldur. Ben Genel Kurula hitap
ediyorum. Siz de Genel Kurulsunuz.
HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Genel Kurula dön.
BAŞKAN – Böyle, Genel Kurula dönerek konuşun.
MEHMET GÜNAL (Devamla) – O zaman size de dönüyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Günal, Genel Kuruldaki
konuşma adabını biliyorsunuz, lütfen…
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Sapla samanı birbirine karıştırma!
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Adabımda hiçbir şey yok, istediğim yöne
dönerim. Benim nereye konuşacağımı siz tayin edemezsiniz. Size de dönüyorum o
zaman.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Genel Kurula konuşman lazım. İç Tüzük
“Genel Kurula hitap edilir.” diyor.
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Her zaman burada oylama yapıldığında…
BAŞKAN – İç Tüzük’e uygun konuşunuz lütfen.
MEHMET GÜNAL (Devamla) –…karar yeter sayısı istendiğinde el
kaldırılırken, siz, şimdi, her seferinde niye elektronik yoklama yapıyorsunuz?
Gelsinler buraya. Onlar da gelsinler, otursunlar, dinlesinler.
Yani ben istediğim yere dönerim, ben size saygısızlık etmiyorum,
kimseye hakaret etmiyorum. Burada bir şey soruyorum, bunu anlıyorsanız ve beni
haksız buluyorsanız hepinizden özür diliyorum, haklı buluyorsanız vicdanınızda
bunları sorgulayın. Böyle kanun yapma olmaz, böyle yasama olmaz; bu bir
tahakkümdür.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Günal.
Şahıslar adına söz talebi yok.
Soru-cevap yok.
Önergeyi…
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Karar yeter sayısı istiyorsunuz.
Önergeyi oylarınıza sunmadan önce karar yeter sayısı istendiği
için elektronik cihazla oylama yapacağım.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Olmadığı belli! Olmadığı belli Sayın
Başkan, yok!
AHMET YENİ (Samsun) – Başkana niye müdahale ediyorsun?
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Yok!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanın takdiri öyle.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Yok işte. Her seferinde öyle mi yapıyor?
BAŞKAN – İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Kaç defa usul tartışması açtınız Başkanın
davranışı hakkında siz işinize gelmediği zaman.
BAŞKAN – Oylama başladı.
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Başkanım, yok salonda çoğunluk.
BAŞKAN – Niye bu kadar sinirleniyorsunuz anlamıyorum. Elektronik
cihazla tespit etmemizin ne sakıncası var?
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Yoklama istemedik. Önergeyi oyluyorsunuz.
Varsa ellerini kaldıracaklar. Otursunlar burada o zaman.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Birazdan yine çıkacaklar, yine
isteyeceğim. Ne yapacaklar?
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, gruplar beraberce bunu
yapıyorlar ama niye böyle beraber yapmıyorlarmış gibi numara çekiyorlar?
Benim dediklerim de tutanağa girsin diye söylüyorum: Gruplar
beraberce bunu yapıyorlar ama beraber yapmıyorlarmış gibi de numara çekiyorlar.
Böyle şey olur mu!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Beyefendi, kimse kimseye numara
çekmez. Hayır, böyle konuşmaya hakkınız yok.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Ben söylediğimin arkasındayım.
Beraberliği falan daha yeni getirdiniz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ne demek “Numara çekmek!” Biz artist miyiz!
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Beraberce bunu…
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Beraberi daha yeni getirdiniz, kavga
çıktıktan sonra geldi.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Bilerek yapıyorum, tutanaklara geçsin
diye.
(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)
BAŞKAN – Yeni madde eklenmesine ilişkin önerge kabul edilmiştir.
Karar yeter sayısı vardır.
35’inci madde üzerinde iki önerge vardır.
Önergeleri geliş sırasına göre okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 35. maddesinde yer alan
“karayolu yapımı ve teçhizatı ile ilgili hususlar hariç ve” ibaresinden sonra
gelmek üzere “Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
hükümleri saklı kalmak üzere” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Hasan
Çalış Behiç
Çelik |
Antalya Karaman Mersin |
Oktay
Vural Mustafa Enöz Şenol
Bal |
İzmir Manisa İzmir |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 35. maddesinin
Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Şevket
Köse Selçuk
Ayhan Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Adıyaman İzmir Malatya |
Orhan Ziya
Diren Hulusi Güvel Enis
Tütüncü |
Tokat Adana Tekirdağ |
Rasim
Çakır |
Edirne |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Sivas) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın Tütüncü, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Önergemizin amacı, 35’inci maddenin tasarı metninden
çıkarılması. Neden böyle bir önerge verdik?
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bu Parlamentoda kıdemi biraz ileri olan
arkadaşlarınızdan biriyim. Emin olunuz, bu 23’üncü dönem Parlamentodaki kadar
yasama gücünü, kanun yapma gücünü böylesine hafife alan, böylesine hilkat
garibesi kabilinden, ona benzeyen yasa çıkaran bir Parlamentoya, döneme
rastlamadım. Son derece üzgünüm.
Böyle bir şey olmaz değerli arkadaşlar. Yani Hükûmet
tasarısı görüşüyoruz, Hükûmet tasarısı. Hükûmet tasarısı gruplara geldikten sonra, Hükûmet tasarısı komisyonlara geldikten sonra, artık
bakanların ve Başbakanın imzası olduktan sonra ilgili bakanlıklar o tasarı
üzerinde bir şey konuşamazlar, konuşmamaları gerekiyor. Yıllardır, sekiz yıldan
bu yana bunu anlatmaya çalışıyoruz. Yasa tasarısı getiriyorsunuz, yasa tasarısı
alt komisyona sevk ediliyor, alt komisyonda milletvekili arkadaşları teknisyen
gibi çalıştırıyorsunuz. Yasa tasarısı geliyor, Hükûmetin
tasarısı, bambaşka bir tasarıyla karşılaşıyoruz. Buraya geliyor, önergeler,
önergeler, önergeler… Böyle yasa yapılır mı değerli arkadaşlarım? Lütfen… Sekiz
yıldan bu yana bu ülkeyi yönetiyorsunuz, hâlâ yasa nasıl yapılır… Kaç yıllık
cumhuriyet deneyimi var bu Parlamentoda. Son derece üzülüyorum, lütfen…
Çalakalem yasa yapılmaz.
Bakınız, değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarısıyla birtakım
yenilikler getiriyorsunuz, yenilikler getirmeye çalışıyorsunuz, bazılarına,
birçoğuna katılmadık biz burada. Cumhuriyet Halk Partisi sözcüleri ve diğer
muhalefet partisi sözcüleri görüşlerini, karşı görüşlerini dile getiriyorlar
ama bu görüşlerin hiçbir kıymeti harbiyesi yok. Böyle
bir şey olabilir mi? Birtakım yenilikler getiriyorsunuz ama bir konuda yenilik
getirmiyorsunuz, onu aradı en azından gözlerimiz. Ne eksik burada? Birçok şey
var, çok sayıda yasayla ilgili değişiklikler yapıyorsunuz ama insan emeğiyle
ilgili, insanın alın teriyle ilgili bir yenilik getirmiyorsunuz. Bakınız, şunu
söylemek istiyorum: Karayolları personeli, kamuda en az maaş alan statüde
çalışan insanlardır. Neden bunlarla ilgili bir yenilik getirmiyorsunuz?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Var var,
geliyor.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Döner sermayesi de yok. Gelin, getirin,
görelim. Bunun buraya getirilmemesi lazımdı, burada getiriyorsunuz işte,
komisyonlarda gelmesi lazımdı bunun.
AHMET YENİ (Samsun) – Sonuçta getiriyoruz işte.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Hatta ve hatta,
komisyonlarda da değil Başbakanlıkta, daha Meclise sevk edilmeden önce bu
konunun gelmesi lazımdı. Böyle gayriciddi iş olur mu?
“Getiriyoruz.” diyorsunuz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Niye? Milletvekilleri önerge
veriyorlar.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Şimdi, katma bütçeli daire hâline
geliyor, personele ne vereceksiniz, göreceğiz.
Değerli arkadaşlarım, yazıktır, günahtır.
AHMET YENİ (Samsun) – Destek verirseniz…
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Tabii ki destek veririz, emekten yana,
çalışandan yana yapılan her iyileştirmenin sonuna kadar yanında, yanınızda
olacağımızı bilmenizi istiyoruz.
Karayolu çalışanlarının fazla mesaisi yok, saat kavramı yok
değerli arkadaşlarım. Bakalım, bu getirdiğiniz önergede bunlara ne kadar dikkat
edeceksiniz? Fazla mesai ücreti yok. Anayasa’mız ne demiş? Angarya yasaktır.
Yıllardan beri angarya yaptırıyorsunuz ve en ufak bir yenilik yok.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; aslında başka konuda
görüşlerimi sizlerle paylaşacaktım ama görüyorum ki gerçekten bu Meclisin yasa
yapma tekniği, yasa yapma usulü, yöntemi hiç yakışmıyor, hiç yakışmıyor,
cumhuriyet Türkiyesi’nin Türkiye Büyük Millet
Meclisine hiç yakışmıyor. Üzüntülerimi paylaşıyorum.
Bu arada, değerli arkadaşlarım, Tekirdağ’la ilgili bazı
sıkıntılarımız var. Ben, Sayın Bakana dün akşam iki soru sordum, o soruya yanıt
alamadım ama özellikle Tekirdağ-Çorlu yolunun -ki ihalesi yapıldı- çift yol
hâline getirilmesi gerekiyor, tek yol kurtarmaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Çünkü bu yol Türkiye'nin en büyük organize sanayi bölgesi olan
Çerkezköy ve Çorlu Organize Sanayi bölgelerini Tekirdağ Limanı’na bağlayan en
kısa güzergâhtır. 17 kilometrelik bir bölümünün çift yol hâline getirilmesi
gerekiyor. İhalesi yapıldı ama tek yol olarak yapıldı. Bu kurtarmaz Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım.
Ayrıca, Hayrabolu-Tekirdağ yolu
Ayrıca, Çerkezköy-Saray yolu 2008 yılında ihale edilmişti, henüz
başlanmadı. Bu konuda da Sayın Bakanın bizleri bilgilendirmesini rica ediyorum.
Sürem bitti. Umut ediyorum ki diğer maddelerde düşüncelerimizi
ifade ederiz.
Teşekkür ederim efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tütüncü.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 35. maddesinde yer alan “karayolu
yapımı ve teçhizatı ile ilgili hususlar hariç ve” ibaresinden sonra gelmek
üzere “Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
hükümleri saklı kalmak üzere” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Enöz (Manisa) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Sivas) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerekçeyi okutun.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu kanun tasarısıyla Karayolları Genel Müdürlüğü özel bütçeli bir
kuruluş hâline gelmektedir. Ulaştırma politikaları hariç bakanlık sadece ilgili
bakanlık konumundadır. Dolayısıyla bu ibarenin de madde metninden çıkarılması
önerilmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
35’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 35’inci madde kabul edilmiştir.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bu teselsülü yapmıyorsunuz ama Sayın
Başkan.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Kaç oldu? Eski-yeni, ne oldu? Bizim
kafamız karıştı.
BAŞKAN – Şimdi, tekrar yeni madde ihdasına ilişkin bir önerge
vardır.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı Kanun Tasarısına aşağıdaki
maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Elitaş Mustafa
Ataş Mustafa Öztürk |
Kayseri İstanbul Hatay |
Yılmaz
Tunç Veysi Kaynak |
Bartın Kahramanmaraş |
Madde 36.- Ulaştırma Bakanlığı'nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanunun 9 uncu maddesinin (a) bendindeki "hava meydanlarının ve"
ibaresinden sonra gelmek üzere "Bakanlar Kurulunca yapımının
üstlenilmesine karar verilen şehiriçi raylı ulaşım
sistemleri, metrolar ve" ibaresi eklenmiş, aynı maddenin e) bendinden önce gelmek üzere "e) Şehiriçi
raylı ulaşım sistemleri ile metroların Bakanlıkça yapımının tamamlanmasından
sonra, Bakanlık bağlı, ilgili veya ilişkili kuruluşları dışında bir kuruluşa
mülkiyetinin maliyet bedeli üzerinden devri Hazine Müsteşarlığının uygun görüşü
alınarak düzenlenecek protokoller ile gerçekleştirilir.
Devralan kuruluş, Merkezi Yönetim Bütçesinden karşılanan proje
maliyetlerinin ifa edildiği tarihe kadar, tüm brüt gelirlerini Hazine
Müsteşarlığınca belirlenen hesaba aktarır. Bu hasılatın
protokolle tespit edilen oran esas alınarak belirlenen tutarı, hesabın
bulunduğu banka tarafından Hazine Müsteşarlığı hesaplarına aktarılır. Söz
konusu oranı belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir.
Devralan kuruluşun belediye bağlı idaresi, belediye bağlı
idaresinin ve/veya belediyenin sermayesinin yüzde ellisinden fazlasına sahip
olduğu şirket olması halinde ve herhangi bir sebeple faaliyetlerinin
sonlandırılması halinde, iş bu madde kapsamında ilgili kuruluş tarafından
yerine getirilmesi gereken tüm yükümlülükler ilgili Belediye tarafından
üstlenilmiş sayılır." bendi eklenerek diğer bendleri
buna uygun olarak teselsül ettirilmiştir."
BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Sivas) –
Salt çoğunlukla katılıyoruz efendim.
BAŞKAN – Evet, Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmış
olduğundan önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Akcan.
Buyurunuz Sayın Akcan. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar)
– Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, bir an önce bu kanun
tasarısı bitsin diye en az Hükûmet kadar gayret
gösteriyoruz inanın. Bu çerçevede de kendi arkadaşlarımız arasında “Önerge
üzerinde konuşmayalım.” derken birden, mutlaka ama ısrarla konuşmam gereken,
konuşmam gereken diyorum, önergeler geliyor. Konu, raylı
sistemin bağlantılarının sağlanması konusu.
NURİ USLU (Uşak) – De bakalım…
ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – Sayın Uslu, dinlerseniz bilgi sahibi
olursunuz.
Değerli milletvekilleri, büyük şehirlerin trafik sıkıntısını
halledecek en önemli ulaşım aracı raylı sistem. Önce hafif raylı sistem, arkasından
metrolar. Metrolar yer altından gitmesi gereken raylı
sistemler, demir yolu sistemleri.
Değerli milletvekilleri, biz, trafik yoğunluğu inanılmaz
boyutlarda sıkıntı yaratmış olan İstanbul’a ciddi anlamda eğildik, Mecidiyeköy kavşağını devreye sokarak. İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkanı, o günkü Başkan Sayın Ali Müfit Gürtuna’nın
ifadesi: “Sayın Bakanım, teşekkür ediyoruz, İstanbul’u rahatlatacak bu projeye Refahyol döneminde benim kendi Bakanım müsaade etmedi bu
protokolle devre.” dedi. Cevat Ayhan Bey’i saygıyla burada anıyorum. Onun
müsaade etmediğini söyledi.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Geçmiş olsun, rahatsızmış…
ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – Ve şimdi Galata Köprüsü’nün aslında
Büyükşehrin bir projesi olmasına rağmen Karayollarına devredildiği için
Karayolları yaptı, teslim alanı bulamadığı için onu teslim edecek mekanizmayı
geliştirdik. Bütün hadise, İstanbul büyük şehrin rahat hareket etmesi kara yolu
ulaşımında ama kara yoluyla ama üzerine yapılan demir yolu ağıyla.
Üçüncü köprünün dışında İstanbul Boğazı’na bir dördüncüyü köprüyü
yapmayacak tedbir düşünülmesi gerekir kararına vardık. Niçin? Hem trafiği
rahatlatsın hem sıkıntıları ortadan kaldırsın hem ucuza mal olsun hem öz kaynak
kullanmayalım, yap-işlet-devretle halledelim. Bu
durumda geçişler neresi olmalıdır diye düşündüğümüzde altı tane geçiş tespit
edildi. Bunların içinde, aslında boğaz trafiği bakımından en hassas olunan
nokta iki köprü arası olmasına rağmen, yapılaşmanın, şehirleşmenin, insan
yoğunluğunun, trafik yoğunluğunun en zor olduğu, en sıkıntılı olduğu bölge de
bu iki köprü civarında cereyan ediyordu. Yapılacak üçüncü köprünün mutlak
surette bu iki köprü arasına kurulması, üçüncü yolun ilk iki, bir ve ikinci
çevre yollarıyla bağlantısının sağlanması ve bunun mutlaka Marmarayla
ilişkilendirilerek hem Marmarayla hem de hafif raylı
sistemle bağlanması mecburiyetinin varlığını Karayolları 17. Bölge Müdürlüğü
elemanlarıyla oturup tespit ettik. O gün o Bölge Müdürlüğünün Bölge Müdür
Yardımcısı, şimdi Karayolları Genel Müdürümüz. Bütün bu çalışmaları yaptıktan
sonra köprünün iki katlı olması bizi büyük ölçüde rahatlatacaktı. Doğa
tahribatının önüne geçmek için
Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanımız üçüncü geçişin kuzey
akstan olmasını öngördüğü ve bu açıklamanın yapıldığı basın toplantısında
maliyetin 6 milyar dolar olduğunu ifade etti. Tahribatlara, su havzalarının
imhasına, orman alanının imhasına karşılık 6 milyar dolarlık bir maliyet. Bu
maliyetin karşısında öngörülen sürede işletilip devredilebilmesi için mutlaka
araç geçiş sayısının taahhüt edilmesi gerekiyordu. Bu mecburiyettir -kim
yaparsa yapsın- araç geçiş sayısını taahhüt etmek. Değerli milletvekilleri,
transit geçişten başka kimsenin kullanmayacağı, Marmaray’la,
hafif raylı sistemle ilişkilendirilmediği için İstanbul trafiğine hizmet
etmeyeceği açık ve net, herkes tarafından kabul edilen bu köprünün iki sene, üç
sene içinde öngörülen taşıt sayısına ulaşması asla mümkün değildir. Ben iddia
ediyorum ki on-on beş yıllık bir sürede, ancak öngörülen sürede trafik sayısına
ulaşılabileceği… Bu zamana kadar da hem yap-işlet-devret diyeceğiz, kaynak
kullanmayacağız diyeceğiz hem de geçecek olan araç sayısını garanti altına
almak için devletin bütçesinden para ödemeye devam edeceğiz o üçüncü köprü
geçişinde. Oysa, iki köprü arasındaki güzergâhta köprü
tabliyesinin Avrupa Yakası’nda toprağa değdiği noktadan itibaren başlayan üç
tünelin uzunluğu
Değerli milletvekilleri, bizim “ikinci koridor” dediğimiz, bu
koridorun diğer koridorlarla veya hedeflenen, hesaplananlarla mukayesesinde
nelerle karşılaşıyoruz? İkinci çevre yolunun kuzeyindeki su havzaları, orman
alanları asla tahrip olmayacak. Köprü, yol boyu bağlantı yolları kısa
olmayacak. Hâlen yoğun yerleşimi bulunan fakat ulaşım imkânları yetersiz olan,
biraz önce söylediğim Ümraniye, Çengelköy, Kâğıthane, İkitelli Başakşehir gibi yerleşimlere hızlı ulaşım imkânı
sağlanacak. Tünel ve viyadük ağırlıklı bir güzergâh
olması nedeniyle şehir dokusuna asla zarar verilmeyecek. Kamulaştırma
maliyetleri düşük olacak çünkü o bölgede bütün hat boyunca ağırlıklı olarak
Millî Emlak’e ait araziler, gecekondu istilası sonucu devletin elinden gasbedilerek âdeta alınmış araziler. Bunlara yapım bedeli
dışında hiçbir maliyet ödenmeyecek. Dolayısıyla, şimdi zaten gecekondulaşma
nedeniyle eğer bir kentsel dönüşüm düşünüyorsanız oralara mutlaka neşter atmak
zorundasınız. İşte bu neşter bu boyutta atıldığında kentsel dönüşümü de tabii
olarak yanında taşımış olacaksınız.
Değerli milletvekilleri, mevcut iki çevre yoluna kısa
bağlantılarla irtibatlandırılarak, yoğun olan şehir
içi trafiğin rahatlatılmasına katkı sağlanacak. Güzergâhın ikinci kısmını
oluşturan Hasdal-Hadımköy
bölümünün İstanbul’un Avrupa Yakası’ndaki yeni yerleşim, sanayi ve ticaret
bölgeleri olan İSTEK, İSTOÇ, İkitelli Organize Sanayi Bölgesi, Hadımköy Sanayi Bölgesi gibi sanayi alanları ile Başakşehir, OYAK, Bahçeşehir, Esenkent, Boğazköy, Esenyurt gibi
yeni yerleşim bölgeleri ile İstanbul Olimpiyat Kompleksi’nin ulaşım ihtiyacı
tamamen karşılanacak.
Her şeyden önce Marmaray’la
ilişkilendirilerek yapılması söz konusu olduğundan ve iki katlı düşündüğünüzde
birinci katta hafif raylı sistem, yanı başında sağlı-sollu, gidiş-dönüş birer
şerit, lastikli kara taşıtları için, üst katta 2x4, şimdi klasik bildiğimiz
Fatih Sultan Mehmet ve boğaz köprülerindeki bant sayıları, hat sayıları üst
katta muhafaza edilerek düşündüğünüzde, bir daha asla İstanbul’a dördüncü
köprüyü gündeme getirmeyecek tek güzergâh olmasına rağmen, maalesef kuzey yönü
seçilmiş ve bizim önümüze zorla kabul ettirmek için sunulmuş durumdadır.
Mevcut trafik problemlerinin çözümüne katkı sağlamayacak olan ve
üzerinden bir raylı sistem geçirilmesi teklif bile edilemeyecek olan kuzey
güzergâhı konusundaki ısrarın sebebi ne? Buradaki sihirli kalemlerden birisi
zannederim 2B. Çatalca ile Gebze arasında, TEM’in
kuzeyinde kalan henüz yapılaşmamış olan 2B arazilerinin tamamı el
değiştirmiştir değerli milletvekilleri. Bunların yeni sahiplerinin ortaya
çıkartılması elbette hem ilginç hem de çok eğlenceli olacaktır diye
düşünüyoruz.
Mevcut yasa ve yönetmelikler çerçevesinde, İSKİ tarafından kontrol
edilen ve yapılaşma yasağı bulunan…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – …su havzalarındaki köylere ait tapulu
araziler satış yoluyla el değiştirmiş durumdadır. Bu arazilerin kimler
tarafından satıldıkları
titizlikle izlenmeli ve araştırılmalı diyoruz.
Hafif raylı sistemi Boğaz üzerinden birbirine, Anadolu-Avrupa
yakasına bağlamayan bütün sistemler palyatiftir, daha
farklı trafik problemi çözmekten daha farklı problemleri çözmeye yöneliktir
diye iddia ediyorum. Bu duygularla yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akcan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Akif Hamzaçebi.
Buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; bir süreden bu yana bir gelenek oluştu, artık gece
yarısına doğru gelmişse Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulundaki
görüşmeler, bir önerge de geliyor ise muhtemelen Ankara Büyükşehir Belediyesi
patentli bir önerge görüşüyoruz demektir. (CHP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar)
Geçenlerde, Kentsel Dönüşüm Yasası’nda gece yarısı bir önerge
geldi buraya. Ankara Büyükşehir Belediyesinde hazırlandığı anlaşılan önerge,
çok şükür ki uyarılarımız üzerine kabul görmedi. Sayın Meclis Başkanı, o
oturumu yöneten Sayın Başkan Anayasa’ya aykırı olması nedeniyle o önergeyi
işleme koymadı ve bir hukuksuzluk önlenmiş oldu. Bu son derece önemli bir gelişmeydi.
Şimdi görüştüğümüz önerge, yine Ankara Büyükşehir Belediyesi
patentli bir önerge. “Büyükşehir Belediyesi” yazmıyor tabii burada. Önergenin
muhtevası şu: Büyük şehirlerin veya çeşitli kentlerin şehir içi ulaşım
sistemleriyle yani metro ve raylı ulaşım sistemlerini
Bakanlar Kurulu isterse Hükûmetin yapmasına karar
verebilir. Buradan hareketle bunun üzerine inşa edilen bir model var. Bakanlar
Kurulu eğer Hükûmet tarafından yapılmasına karar
verirse bu, Ulaştırma Bakanlığı tarafından yapılacak, işletme aşamasında tekrar
ilgili belediyeye veya onun bağlı kuruluşuna, ilgili kuruluşuna veya hissedarı
olduğu kuruluşa devredilecek. Devirden sonra işte, bedelin belli bir bölümü,
işletme hasılatının belli bir bölümü maliyet bedelinin
karşılığına gelecek şekilde Hazine Müsteşarlığına devredilecek.
Şimdi, model bu. Bu bir ihtiyaçtan
doğuyor olabilir. Ankara Büyükşehrin metrosunu
yapalım, Ankara büyük bir kent, İstanbul’un da yapalım, diğer kentlerin de
yapalım ama Sayın Başbakana, Sayın Bakana sormak gerekir: Siz diğer kentlere
eşit mi davranıyorsunuz kendi belediyelerinize davrandığınız gibi? Gece yarısı
buraya bu önergeyi getirerek Ankara Büyükşehir Belediyesine bir şey yapayım
derken bugüne kadar sizin partinizden olmaması nedeniyle dışladığınız, projelerini
gerçekleştirmediğiniz, programa almadığınız belediyeler için ne
söyleyeceksiniz? Kayseri Büyükşehir Belediyesinin raylı sistemi var. Kayseri
önemli bir kentimiz, sanayide yükselen bir kentimiz, hak ediyor raylı sistemi.
Hiçbir şekilde itiraz etmem, tartışmam. Yine Karadeniz’de Samsun’un raylı
sistemi var, tartışmam, Samsun önemli bir kent, olmalıdır, hiç tartışmıyorum,
bugüne kadar yapılmamış olmasını eksik bulurum ama Mersin Büyükşehir Belediyesi
defalarca Sayın Başbakana proje sunduğu hâlde bu projesi kabul görmemiştir,
onun bir gece yarısı önergesiyle projesine sahip çıkılmamıştır. Böyle bir
partizanlık anlayışıyla gelen bir önergedir bu, samimiyetinden şüphe ederim.
Bunu yapalım, yapalım ama Ankara Büyükşehir Belediyesine de “Şu hazineye olan
borçlarını ödedin mi? Ne zaman ödeyeceksin?” diye de soralım arkadaşlar.
İktidar partisi milletvekili arkadaşlarıma özellikle öneriyorum. Ankara
Büyükşehir Belediyesine hep veriyoruz, ama almıyoruz, yani verilen paraların
karşılığını da Ankaralı hizmet olarak almıyor. En küçük yağmurda Ankara’da
bütün geçitler su baskınına uğruyor, araç ve yolcu trafiği duruyor, en küçük
bir yağmurda. Altyapı diye bir şey yok Ankara’da. Havaalanına yol yaptı Ankara
Büyükşehir Belediyemiz, ama Ankara’da geçitler çalışmıyor.
Ankara Büyükşehir Belediyesi Hazineye olan borçlarını ödemiyor.
Bakın, Hazine Müsteşarlığının raporuna göre hazineye olan mahallî
idare borçları -vadesi geçmiş borçları söylüyorum, yani Hazine açısından alacak
tahakkuk etmiş, vadesi geçtiği hâlde tahsil edilememiş- toplam 7,3 milyar
TL’lik bir alacağı var hazinenin tüm yerel yönetimlerden. Bunun sadece 4,2
milyar TL’si Ankara Büyükşehir Belediyesi, ASKİ, EGO gibi kuruluşlardan. Yani,
hazinenin yerel yönetimlerden alacaklarının yüzde 57,5’i Ankara Büyükşehir Belediyesi
ve bağlı kuruluşlarından. Şimdi, biz, şu düzenlemeyi yaparken, bu düzenlemede
imzası bulunan arkadaşlara da sormayacak mıyız, Ankara Büyükşehir Belediyesi bu
borçlarını ne zaman ödeyecek?
Enerji şirketlerinin hazineye olan borçlarının tahkimine ilişkin
bir yasa tasarısını Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşüyoruz. Enerji şirketleri,
maalesef, Hükûmetin enerji politikası ve Ankara
Büyükşehir Belediyesine yönelik Hükûmet politikası
nedeniyle zor durumda. Şimdi, tahkimden çözüm umuyoruz. Niye zor durumda? Bu
zorlukta Ankara Büyükşehir Belediyesinin payı var, elektrik borçlarını
ödememiş, EGO’ya olan gaz borcunu ödememiş. Gaz borcunu ödememiş, “Gazı bana
verin, özelleştireyim, satayım, buradan aldığım parayla borcumu ödeyeyim.”
demiş, onu yüzüne gözüne bulaştırmış, onu becerememiş. Bu kadar başarısız bir
belediyeye şimdi bir önergeyle bir şey yapıyoruz. Evet, ihtiyaçsa bunu yapalım
arkadaşlar, ama lütfen diğer belediyelere de yapalım, Ankara’ya da bu borçları
soralım yalnız.
Bir önerim de şudur: Değerli arkadaşlar, bazı düzenlemeler son
anda yapılabilir; bir ihtiyaçtır, gelebilir. Ama lütfen, değerli arkadaşlar, bu
kadar önemli bir düzenleme yapıyor isek, iktidar partisi grup başkan
vekillerimiz gelip nezaketen bir bilgi versinler. “Arkadaşlar, şöyle bir önerge
var. Bir yarım saat ara verelim. Şu önergeleri birlikte bir değerlendirelim.
Uygun görün veya görmeyin ama siz de bir değerlendirin.” Demokrasi bu değil
midir? Katılımcı demokrasi bu değil midir? Ortak irade, ortak akıl bu değil
midir? Yani bir büyükşehir belediye başkanının söylediğinin ucuna takılıp
buraya önerge getirip tartıştırmadan bunu burada oylamak doğru mudur değerli
arkadaşlar? Bir ihtiyaçsa, lütfen, zaman verin, yarım saat verilsin,
tartışalım. Bu budur. Bakın, niye son anda getirdiniz de demiyorum size. Ama
maalesef iktidar partisinin yasa anlayışı bu.
Şimdi, üçüncü köprüye değinmek istiyorum. Üçüncü köprü İstanbul’a
planlandı. Bizzat Sayın Başbakan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ile
İstanbul’u havadan gezdi, baktı. Esasen daha önce karar verilmiş olan bir şeyi
sanki bizzat Başbakan incelemiş de çok doğru karar vermiş, verilmiş izlenimini
yaratmak için açıkladılar. Nereye? İstanbul’un akciğeri olan kuzeydeki
ormanların içine bir üçüncü köprü planlanıyor.
Sayın Başbakan İstanbul’a olan göç konusunda çözüm olarak şunu
sunmuştu tüm Türkiye’ye, İstanbullulara: “İstanbul’a vizeyi düşünmek gerekir.”
İstanbul’a vizeyi düşünmek, İstanbul konusunda, büyük kentlere göç konusunda
projesi olmamak demektir. Yazık ki, büyükşehir belediye başkanlığından gelen,
bugün Başbakanlık koltuğuna oturmuş olan, ülkeyi yönetmekte olan Sayın Recep
Tayyip Erdoğan İstanbul konusunda projesi olmayan bir kişidir. “İstanbul’a
köprü burada yapılacaktır.” diyen Sayın Başbakan İstanbul’u, yani iyi niyetli
açıdan alırsak, tanımıyor demektir.
İstanbul’daki iki köprüdeki araç trafiği içerisinde ağır vasıtanın
payı yüzde 7’lerdedir. Üçüncü köprüye ağır vasıta trafiğinin kaydırılacağını
söylüyor Sayın Başbakan. Yani yüzde 7’lik bir araç trafiği için İstanbul’a
üçüncü köprüyü koyuyoruz. Her köprü yeni bir köprüyü tetikliyor. Bunu hepimiz
biliyoruz artık, bu bir gerçek, bu bir doğru. E, ne yapacağız? Üçüncü köprüden
sonra dördüncü köprüyü yapacağız, beşi yapacağız. İşte, New York’tan örnek
verilebilir, Paris’te eski, Seine Nehri üzerindeki
köprülerden örnek verilebilir. Ne Seine Nehri, ne New
York’taki deniz İstanbul Boğazı değil değerli arkadaşlar. Çözüm var ama çözümü
düşünebilecek kadrolar yönetimde değil. Sorun buradadır.
Bu maddede, Ankara Büyükşehir Belediyesi patentli bu maddede de bu
çözümsüzlük ışığında birtakım düzenlemeler yapılıyor ama bunlar sağlıklı
düzenlemeler değildir. Doğru olduğu kanaatinde değilim. Bu, ayrıca siyasi
olarak Hükûmetin belediyeler arasında ayrım yapmasına
imkân veren bir düzenlemedir. Gelin buraya açık açık
yazalım: Nüfusu şu kadardan fazla belediyelerde raylı sistem yapılır. Samsun ve
Kayseri’nin nüfusunu esas alalım, bu nüfusun üzerinde hangi belediye var ise
raylı sistemi koyalım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Sayın Bakana
ve Genel Kurula bunu öneriyorum. Gelin, samimiysek burada, eğer siyasi açıdan
bir ayrım yapılmayacağında samimiysek, Hükûmet
samimiyse bunu yapalım, değilse bu samimiyet testinde Hükûmet
sınıfta kalacaktır.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Hamzaçebi.
Şahıslar adına söz yok.
Soru-cevap yok.
Yeni madde ihdasına ilişkin önergeyi oylarınıza…
RECEP TANER (Aydın) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar yeter sayısına bakacağım.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)
TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkan, dışarıda Aşk-ı Memnu’yu
seyrediyorlar.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ne biliyorsunuz?
TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Bakın, arkadaşlar gelecek, oy
kullanacaklar, koşa koşa dışarı gidecekler. İyi
niyetinizi suistimal ediyorlar Sayın Başkan.
BAŞKAN – Ne dediğinizi anlayamıyorum.
SELÇUK AYHAN (İzmir) – Yani, “Aşk-ı Memnu yüzünden girip çıkmaktan
enerji harcıyorlar.” diyor.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ne biliyorsunuz Aşk-ı Memnu
seyrettiklerini?
TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Oy kullanıp dışarı çıkıyorlar.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Final bölümü var, final!
BAŞKAN – Yapacak bir şeyimiz yok.
(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)
BAŞKAN – Yeni madde eklenmesine dair önerge kabul edilmiştir,
karar yeter sayısı da vardır.
Sayın milletvekilleri, on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.40
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 23.04
BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ
(Konya), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
123’üncü Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.
499 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Yeni madde ihdasına ilişkin aynı mahiyette üç önerge vardır.
Önergeleri okutup birlikte işleme alacağım ve Komisyona soracağım.
Buyurunuz, okuyunuz:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı "Karayolları Genel
Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı'nın" 35 inci
maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Vahap Seçer Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Sacid
Yıldız |
Mersin
Malatya
İstanbul |
Yaşar
Ağyüz Tansel
Barış |
Gaziantep
Kırklareli |
“Madde 39- Ulaştırma Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
Ek Madde 4- Bakanlıkta ve Karayolları Genel Müdürlüğünde 657
sayılı Devlet Memurları Kanununa ve bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci
fıkrasının (B) bendine tabi merkez ve taşra teşkilatlarında çalışan personele,
Bakanlık döner sermaye gelirlerinden, en yüksek Devlet Memuru aylığının (ek
gösterge dahil) %200'ünü geçmemek üzere personelin
hizmet sınıfı, kadro unvanı, görevin sorumluluğu ve güçlüğü ve çalışma şartları
dikkate alınarak Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine Bakanlıkça tespit
edilecek miktarlarda aylık ek ödeme yapılır. Yapılacak ek ödemelerde 657 sayılı
Devlet Memurları Kanunun aylıklara ilişkin hükümleri uygulanır ve bu
ödemelerden damga vergisi hariç herhangi bir vergi veya diğer kesinti yapılmaz.
Bu ödemeden yararlanan personele 27.06.1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin ek üçüncü maddesine göre ödeme yapılmaz "
Diğer önerge imza sahipleri:
Mehmet Akif Paksoy Beytullah Asil Mehmet
Şandır |
Kahramanmaraş Eskişehir Mersin |
Ahmet
Duran Bulut Recep
Taner |
Balıkesir Aydın |
Diğer önerge imza sahibi:
Binali Yıldırım
Ulaştırma Bakanı
BAŞKAN – Komisyon önergelere salt çoğunlukla katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Sivas) –
Salt çoğunlukla katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Salt çoğunluk var.
Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmış olduğundan önerge
üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.
Gruplar adına söz talebi var mı?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Yok.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yok.
BAŞKAN – Şahıslar adına yok.
Soru-cevap yok.
Yeni madde ihdasına ilişkin önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Yeni madde ihdasına ilişkin bir önerge daha vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı Tasarının 35 inci maddesinden
sonra gelmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini ve diğer maddelerin teselsül
ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Binali Yıldırım
Ulaştırma
Bakanı
Madde 40- Ulaştırma Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
“Geçici Madde 7- Büyükşehir belediyelerinin bu Kanunun yürürlük
tarihi itibarıyla yapımı devam etmekte olan şehir içi raylı ulaşım sistemleri
ve metro projeleri, Bakanlıkça devralınabilir.
Devir alım ve yapımı tamamlanmış olanlarının devir işlemleri, bu
Kanunun 9 uncu maddesinin (a) bendinde belirtilen koşullar dikkate alınmak
suretiyle ve (e) bendinde belirtilen hükümler çerçevesinde düzenlenecek
protokoller ile gerçekleştirilir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Sivas) –
Salt çoğunlukla katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – 21 üye var.
Komisyon önergeye salt çoğunlukla katıldığı için, yeni bir madde
olarak görüşmelere açıyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Seçer konuşacak.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Seçer,
buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısına yeni bir madde ihdasıyla
ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, yeni eklenecek madde… Büyükşehir
belediyelerince gerçekleştirilen projelerde, daha doğrusu gerçekleştirme
amacıyla yapılan raylı ulaşım sistemleri ve metro
sistemlerinin yarım kalmış inşaatlarıyla ilgili ya da yapımı sürdürülemeyen bu
tip projelerin Bakanlığa devredilmesiyle ilgili bir madde ihdas ediyoruz. Tabii
bu kadar, özellikle yatırım maliyeti yüksek bu tip projelerin, kanun hâline
getirilerek Bakanlığa devrini gecenin bu saatinde önergeyle yapmanın doğru
olmadığını düşünüyoruz. Eğer Hükûmetin bu tip
niyetleri varsa, bunları daha önce gündeme getirirler, mevcut tasarının
içerisine koyarlar, komisyonlarda bunlar enine boyuna tartışılır, görüşülür ve
daha sonra Genel Kurula iner. Bunun da daha doğru olacağını düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, tabii, Sayın Grup Başkan Vekilimiz Hamzaçebi’nin de söylediği gibi, bu ihdas edilen madde
âdeta adrese teslim bir madde, Ankara Büyükşehir Belediyesiyle direkt ilintili,
ilgili. Bunlar, bugüne kadar realize etmeye
çalıştıkları ama ellerine, yüzlerine bulaştırdıkları yarım kalan projelerin bir
an önce bitirilip hayata geçirilmesi adına yapılan düzenlemeler. Belki temelde
doğru düzenlemeler ama bugüne kadar Hükûmetin aklı
neredeydi? Ankara Belediyesi onlarca kavşak yaptı, bunlara milyonlarca dolar
para harcadı. Bu yatırımlar toprağa gömüldü, belki boş yere gömüldü. Eğer bu
projelerin realize edilmesi konusunda endişeler varsa
sekiz yıldır iktidarda olan AKP’nin bu tip önlemleri ya da bu tip yeni
uygulamaları hayata geçirmeyi daha önce düşünmesi gerekirdi diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz yılda, İstanbul Büyükşehir
Belediyesinin Hollanda’dan aldığı metrobüsler basında
çok gündeme geldi, çok tartışıldı. O metrobüslere de
milyonlarca dolar para verildi. Tabii, bu alınan metrobüslerin
İstanbul’un o topoğrafik yapısına uygun olup olmadığı
iyi incelenmeden satın alındığı da ortaya çıktı. Şu anda onlar garajlarda belki
çürümeyi bekliyor. Onlara da milyonlarca dolar para harcadı Büyükşehir
Belediyesi. O metrobüslerin alımına harcanan milyon
dolarlar belki İstanbul’da devam eden bu tip metro
projelerinin, raylı ulaşım sistemlerinin yatırımlarına harcanabilirdi.
Türkiye’deki otobüs üretimini Avrupa Birliğine üye
ülkelerle mukayese ettiğiniz zaman ya da Avrupa Birliğinde üretilen otobüs
miktarıyla Türkiye’de üretilenleri mukayese ettiğiniz zaman Avrupa Birliğinde
üretilen otobüslerin yaklaşık yüzde 40’ı Türkiye’de üretiliyor ama ne hikmetse,
İstanbul Büyükşehir, bu otobüs alımlarını Hollanda’dan yaptı, Hollandalı bir
firmadan yaptı, bunu da anlamak mümkün değil! Bu da, işte, AKP’nin anlaşılmaz icraatlarından bir tanesi olarak
tarih sayfalarında yerini aldı.
Sadece, Ankara’nın, yarım kalan raylı ulaşım sistemi projeleri ya
da metro inşaatlarıyla ilgili problemleri yok,
Gaziantep’te de aynı problemler devam ediyor. Üstünkörü yapılmış projeler,
belki gerçekleştirilmesi güç projeler. İşte, orada da inşaat devam ediyor, metro inşaatı devam ediyor. Gaziantep Büyükşehir Belediyesi,
3’üncü kez borçlanma yetkisi istiyor. Milyon dolarlar yine sokaklara atılıyor.
Belki de geri dönüşümü olmayan yatırımlar olarak orada bekliyor. Biz şu anda bu
belediyeleri kurtarma operasyonunu gece yarısı yapmaya çalışıyoruz. Adana’da da durum öyle. Yılan hikâyesine dönen bir metro inşaatı, on beş yıldır devam eden. Para bulunur, borç
bulunur, inşaat başlar, bir müddet devam eder, tekrar durur, yıllarca orada
inşaat yarım vaziyette bekler, tekrar bir para bulunur, tekrar inşaat başlar.
Geçtiğimiz belediye başkanı, döneminde, -o zaman sizin partinizin mensubuydu-
seçimlere yakın sizin partinizden de ayrıldı. Ulaşım hizmeti başladı ama kısa
bir süre sonra bir baktık ki Adana’da yine metro
ulaşım sistemi felce uğramış ve şu anda atıl vaziyette bekliyor. Tabii,
Türkiye'nin bu kadar bol parası yok değerli arkadaşlarım. Her kuruşu
Türkiye'nin dikkatli harcaması gerekiyor.
Raylı sistemler… Tabii ki bütün illere bu Hükûmet
döneminde yapılan projelere yaklaşım adalet mi oldu? Yani iktidar mensubu
belediyelere yapılan Hükûmetin yaklaşımı ile iktidar
mensubu olmayan belediyeler arasında fark oldu mu? Evet, oldu. Mersin
Belediyesi bu konuyla ilgili dört yıldır uğraşıyor. Raylı sistem konusunda
projeler geliştirdi. Devlet Planlama Teşkilatıyla iş birliğine girdi. Sayın
Başbakandan Sayın Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı özel randevu aldı, rica
etti. Tabii, burada bir kriter getirilmiş eğer
nüfusunuz 1 milyon ve üzerindeyse bu konuda Hükûmetin
yardımcı olabileceği konusunda ama 1 milyonun altındaysa bu projelere sıcak
bakılmadığı konusunda. Diğer kentlere bakıyorsunuz, Samsun’a bakıyorsunuz,
Kayseri’ye bakıyorsunuz, Eskişehir’e bakıyorsunuz, Mersin’le mukayese ettiğiniz
zaman, nüfusu Mersin kadar bile değil ama Samsun Belediyesi, Kayseri Belediyesi
ne hikmetse Hükûmetten bu konuda destek alıyor, bunu
anlamak mümkün değil.
Geçtiğimiz belediye seçimlerinde tabii biz bunu halka
anlattık “Böyle projelerimiz var.” dedik ama bu projeler büyük yatırım
gerektiren projeler, dolayısıyla belediye kendi bütçesinden bunu
karşılayamıyor, borçlanması gerekiyor ama tabii ki borçlanma ya da kredi edinme
kolay değil, Hazine Müsteşarlığının bu konuda kefil olması gerekiyor, o da bu
olaya sıcak bakmıyor. Ne yapmamız
gerekiyor? O zaman, Mersinlilere rica ettik, bir an önce Mersin’in nüfusunu 1
milyona getirelim, çocuk yapma kampanyası başlatalım! Başka çaremiz kalmadı.
Buradan dikkat çekmek istiyorum. Mersin önemli
bir kent. Mersin, Gaziantep, Adana, Diyarbakır, bu kentlere Hükûmetin pozitif ayrımcılık uygulaması gerekiyor. Bu
kentler Türkiye'nin önemli yükünü alıyor. Bütün iç göçleri, Doğu ve Güneydoğu
Anadolu’dan gelen iç göçleri bu kentlerimiz absorbe
ediyor değerli arkadaşlarım. Bunların bir ekonomik boyutu var, bunların sosyal
boyutu var, bunların asayiş boyutu var. Bu kentler bütün bu sorunlarla tek
başına ilgileniyor. Dolayısıyla Hükûmetin her anlamda
bu kentlere pozitif ayrımcılık uygulaması gerektiğini düşünüyorum ve Sayın
Bakandan da özellikle burada kendisinden istiyorum, rica ediyorum, Mersin’le
ilgili hafif raylı ulaşım sistemi projesinin hayata geçirilmesiyle ilgili
yardımlarını buradan talep ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, konu Mersin’den açılmışken Mersin’in en
önemli konularından bir tanesi de uluslararası havaalanı projesi. Bu konuda on
yıldır, on beş yıldır süren çalışmalar var; on yıldan da eski, on beş yıldır
süren çalışmalar var. Nihayetinde, uluslararası düzeyde hizmet verebilecek,
yolcu kapasitesiyle, uçak inişleri anlamında yüksek kapasiteye sahip, büyük
kargo uçaklarının inebileceği, büyük kapasitelere sahip bir havaalanı yapılması
için belli yerler tespit edildi. Bunun neticesinde, tespit edilen üç dört tane
yerden sonunda aday olarak iki yer kaldı. Bunlardan bir tanesi Tarsus-Mersin
arasında “Baharlı mevkisi” dediğimiz bir yer, daha çok hazine arazilerinin ve
bataklık arazilerin olduğu bir yer. Burada etüt çalışmaları yapıldı ve zemin
etüdünün havaalanı yapmaya müsait olmadığı raporu çıktı ve geriye tek bir yer
kaldı, şu anda karar kılınan bölge Kargılı bölgesi. Burada 800 hektarda, yani 8
bin dekar alanda bu havaalanı yapılacak ama buranın farklı özellikleri var. Bu
alan birinci sınıf tarım arazilerinin olduğu alan, üzerinde meyve tesislerinin
olduğu alan, yani birim değerin yüksek olduğu… Dolayısıyla yaklaşık olarak 500
hektarı da özel mülkiyet olan bu alanda kamulaştırma çalışmaları yapmak
gerekiyor. Kamulaştırma çalışmaları yapacaksınız, ödediğiniz parayla da
kalmayacaksınız yarın mal sahipleri, mülk sahipleri “Bu ödediğiniz miktar
düşük.” diyecek, size karşı davalar açacak ve belki de sizin hesap ettiğiniz
miktarların kat kat üzerinde buralara para ödemek
zorunda kalacaksınız ve birinci sınıf tarım arazilerini de heba etmiş
olacaksınız. Bakıyorsunuz, gelişmiş ülkeler denizleri doldurarak havaalanı
yapıyor, denizlerin üzerine artık pistler yapıyor…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
VAHAP SEÇER (Devamla) …ama biz, hâlâ tespit ettiğimiz yerlerde, bu
araziler bataklıktır, zemin etüdü açısından bize uygun değildir, teknik olarak
uygun değildir. Dolayısıyla biz bunu bırakalım, işin kolayına kaçalım ve
birinci sınıf tarım arazileri üzerinde bu tesisleri yapalım, havaalanını
yapalım ve bunlara da milyonlarca dolar para ödeyelim ve bunu da gözümüz
görmesin. Buna vicdanım el vermiyor.
Türkiye’de tarım önemli, tarım toprağı önemli. Dolayısıyla, bu tip
yapılaşmalara bu tarım topraklarının heba edilmesinin doğru olmadığını
düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Seçer.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Günal.
(MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz efendim.
MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu beş mi oldu, altı mı oldu, eklediğimiz
maddeleri şaşırdım! Şu anda, başka bir ek madde görüşüyoruz. Az önce söylediğim
zaman bana sitem eden arkadaşlarım olmuştu. Bu kanun,
belediyelerle ilgili. Şu anda size okuyorum, geçici madde 7’de
“…devralınabilir.” dedikten sonra şöyle diyor: “Devir alım ve yapımı tamamlanmış
olanların devir işlemleri bu Kanunun 9’uncu maddesinin (a) bendinde…” Hangi
kanun? Ulaştırma Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun. Ben şimdi
baktım, (a) bendinde “demir yolları, hava alanları” diye bir şey var, hiçbir
şekilde, belediyeyle, metroyla ilgili bir şey yok.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Onu önergeyle kabul ettiler ya.
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Hayır işte, şimdi bize…
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Bir öncekinde kabul
edildi.
MEHMET GÜNAL (Devamla) – (e) bendinde hangi şartlar var? “Hükümler
çerçevesinde düzenlenecek protokollerle.”
Şimdi, bu gelen madde, gecenin bu yarısında, bu saatte getirilen
bir şey, bir belediyenin yapamadığı hafif raylı sistemi, metroyu,
yarım bıraktığı, senelerce akim bıraktığı bir sistemi Ulaştırma Bakanlığının
devralması için getirilmiş. Eğer bu şartsa, böyle bir şey varsa, bunu, gecenin
bu saatinde, Karayolları Teşkilat Kanunu’nun içerisinde… Bu, Ulaştırma
Bakanlığının teşkilat kanunu mu, yoksa Belediyeler Kanunu mu, yoksa İçişleri
Bakanlığı Kanunu mu? Bu, Karayolları Teşkilat Kanunu.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Evet, teşkilat
kanunu.
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Karayollarına mı devrediyoruz yoksa
Ulaştırma Bakanlığına mı devrediyoruz? Söylemeye çalıştığım…
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Ulaştırma
Bakanlığına.
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Peki “Ulaştırma Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun” yazıyor mu?
Değerli arkadaşlar, kanunun başlığı “Karayolları Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun” diyor. Artı, Karayollarını özel bütçeli bir kuruluş
yapıyoruz. Şimdi, böyle bir ortamda, bir büyükşehir belediyesinin yarım kalan
projesini, senelerdir akim kalan projesini getirip koyuyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, bu nasıl bir devlet anlayışıdır, ben
bürokrat olarak anlayamıyorum! Bakın, 9 milyarı geçmiş. Hazinenin vadesi geçmiş
alacağı var kamu kurumlarından. 4,2 milyar TL’lik kısmı Ankara Büyükşehir
Belediyesine, ASKİ’ye ve EGO’ya ait; 2,5 milyardan
fazlası sadece Ankara Büyükşehir Belediyesine ait.
Şimdi, Sayıştay var, İçişleri Bakanlığı var, Başbakanlıkta her
türlü denetleme var, Devlet Denetleme Kurumu var, Başbakanlık Teftiş Kurulu
var. Nereye gidiyor bu paralar? Nasıl denetlemiyorsunuz? Hazine, alacağını her
yerden alıyor.
Bakınız, değerli arkadaşlarım, geçmiş dönemden kalmış… Bir örnek
vereyim size: Arkadaşlarımız telefon ettiler, “Belediyenin arazözleri
çalışmıyor.” “Ne oldu?”, “Haciz geldi.” Kim koydu?”, “Sosyal Güvenlik Kurumu.”
İsmini de verebilirim. Elmalı Belediyesine, resmen, belediyenin bir önceki
dönemden, AKP’li belediye başkanından kalan borçları nedeniyle, göreve gelir
gelmez, “Efendim, ödemediniz.” diye… Dört yıl neredeydiniz? Neredeydiniz?
Şimdi, onu anlatmaya çalışıyorum, orada…
MEHMET DANİŞ (Çanakkale) – AK Partili belediyelere de haciz
geliyor.
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Onu yadırgamıyorum, borcu varsa herkes
ödeyecek. Geliri varsa o kadar alıyorsunuz ama orada bir küçük belediyenin,
ilçe belediyesinin Sosyal Güvenlik Kurumu borcunu haciz yoluyla tahsil
ediyorsunuz.
Peki, Ankara Büyükşehir Belediyesinin bir dokunulmazlığı mı var,
bir ayrıcalığı mı var? 4,2 milyar -bakın, rakamlarda bir yanlışımız varsa- EGO,
ASKİ ve Ankara Büyükşehir Belediyesinin -2,5’u Belediyenin- vadesi geçmiş,
hazineye borcu var. Onların çoğu da bu projelerden. Nereye
gitti peki bu paralar, bunun hesabı yok.
Değerli arkadaşlarım, birçok belediye, işlemlerini bitirdikten
sonra, yatırımlarını yaptıktan sonra kasasında parayla devrediyor. Bakın,
Mersin Toroslar Belediyesine üç tane belde belediyesi
katıldı. Bunların birisi MHP’li, ikisi AKP’li. MHP’li belediye kasasında 200
bin TL nakit parayla devretti.
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – İş yapmamış.
MEHMET GÜNAL (Devamla) – İşini de yapıyor, hiç borcu yok.
Diğerlerine bakıyorsunuz, AKP’li belediyelerin her biri 4 milyon
TL’den toplam 8 milyon -eski parayla 8 trilyon- borcu var.
Borç yapılabilir ama biz bütün kamuda -arkadaşlarımız sağ
olsunlar, Ulaştırma Bakanlığının amacına da “Ulaştırma Ana Planı” diye
eklediler- “Performans raporlarına, programlara, planlara uygun olacak.” diye
yazıyoruz. “Performans” ne demek? Aldığınız parayı doğru yerde kullanmak demek.
“Sayıştay denetim yapar.” diyor. Sayıştayın
belediyeleri denetleme yetkisi var şu anda ama herhangi bir rapor büyükşehir
belediyesiyle ilgili ben şu ana kadar göremedim.
Değerli arkadaşlarım, işte bu çifte standart maalesef burada daha
önce yapılan hatalar, yönetim hataları -en kötü ihtimalle söyleyebileceğim şey
budur- burada aklanıyor. Belediyenin beceremediği şeyi Ulaştırma Bakanlığı
devralacak. Peki “protokolle yapılır.” diyor. Ben
soruyorum Sayın Bakana, borçlarıyla alacaklarıyla beraber mi devralacaksınız?
Ne kadar borcu vardır? Bize bunun faturası nedir? Bunlarla ilgili bir açıklama
var mı? Yok. İşte komisyonda yapmadığınız zaman buraya getirirsiniz. Bugün
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu komisyon hâline gelmiştir! Beş tane,
altı tane ek maddeyi buraya eklemek, burada görüşmek demek sizi ihtisas
komisyonu hâline getirmek demek. Dolayısıyla, burada biz ne tartıştığımızı
bilmiyoruz. Bunun mali boyutunu bilmiyoruz. Bunun faturasını bilmiyoruz. Yarın
bu devralındığı zaman Ulaştırma Bakanlığına yükü ne olacak? Bilmiyoruz. Bilen
var mı? Yok. Bu saatte bilme şansımız var mı? Yok. Bilenler de zaten
söylemeyecekler. Söylemeye çalıştığım şey budur, böyle bir kanun yapma süreci
olamaz. Bununla alakası yoktur. Anayasa Mahkemesine gittiği zaman şekil
şartından doğrudan döner. “Karayolları Teşkilat Kanunu” bunun adı. Bunun adı ne
Demiryolları Kanunu -onunla ilgili maddeniz var- ne Orman Kanunu ne Maden Kanun
ne de bazı kanunlar diye yapılan bir torba kanun. İçine beş tane, altı tane
-maşallah- biz bire, ikiye karşıyken bunlar geldi.
Değerli arkadaşlar, dolayısıyla bu çifte standardı önlememiz
lazım. Benim üzüldüğüm en son bir nokta daha var burada. Sayın Bakanım iki
gündür, üç gündür uğraşıyor. Böyle bir şey de Sayın Binali
Yıldırım’ın imzasıyla, Sayın Bakanımızın imzasıyla geldi. Yani bilemiyorum,
onun da bu şartlarda bu vebal altında bırakıldığını düşünüyorum.
Ben gerçekten faturayı biliyorsanız sizden istiyorum. Neyiyle
devralacaksınız? Ne kadar borcu var merak ediyorum Sayın Bakan?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Söyleyeyim…
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Altına imzayı atmışsınız ama imza ne kadarlık bir imzadır. Yani bu saatte buraya sıkıştırmanın,
alelacele buraya sokmanın acelesi neydi hâlâ anlayabilmiş değilim. Dolayısıyla
hâlâ bana anlatan olursa yine özür dilemeye hazırım. Bu saatten sonra daha
fazla bir şey söylemiyorum. Daha düzgün bir şekilde, kurallara uygun, İç
Tüzük’e uygun, Anayasa’ya uygun bir yasama sürecine sizi davet ediyor, saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Günal.
Şahısları adına Malatya Milletvekili Mevlüt
Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.
Elâzığ’daki hain saldırıyı kınıyorum, Yüce Allah bu insanları yok
etsin ve tüm Elâzığ halkına başsağlığı dileklerimi iletiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu Hükûmetin hep
şeyinde büyükşehir belediyesi… Sayın Bakan…
Aynen okuyorum arkadaşlar, önergeyi okuyorum: “Büyükşehir
belediyelerinin işbu kanun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla yapımı devam
etmekte olan şehir içi raylı ulaşım sistemleri ve metro
projeleri, Bakanlıkça devralınır.”
Sayın Bakan, niye küçük şehir belediyelerini koymuyorsun? Hiçbir
küçük şehir belediyesi yarın metro, raylı sistem
yaptığı zaman aynı Ankara Büyükşehrin kaldığı gibi -kurtardığınız- bir durumla
karşı karşıya gelirse küçük diğer büyükşehir belediyeleri dışındaki bu
illerdeki belediyelere yardım etmeyecek misiniz? Neden buraya kendinizi
bağlıyorsunuz? Niye buraya “Türkiye’deki belediyeler” demiyorsunuz? Yarın
herhangi bir il belediyemizin yine aynı koşulda raylı sistemi yarım kaldığı
zaman, “Hayır, sen küçük şehirsen sen yoksun ama onlar büyükşehir, var…”
Değerli arkadaşlarım, yapar kardeşim, her belediye raylı sistem
yapıyor…
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Yapmasına engel yok.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Engel yok ama o zor durumda
kalırsa ona dokunmayacaksınız Sayın Bakan, sen bat diyeceksin, Ankara
Büyükşehri kurtaracaksınız. O zaman buraya koyun, “Yapmasına engel yok.”
demeyin. Yarın herhangi bir şekilde o belediyelerin de… Lütfen, şuraya illa
“büyükşehir” demeyin, “belediyelerin” deyin. Yarın aynı koşullarda karşı
karşıya gelirse o belediyenin aynı koşullarda raylı sistemini yapmak
zorundasınız Sayın Bakan.
Onun için bu “büyükşehir” ifadesini değiştirin. Sizde bir
büyükşehir hobisi var, büyükşehirlere karşı bir hobi var, hobi. Peki, diğer belediyelerin
trafik sorunu yok mu arkadaşlar? Diğer belediyelerin trafik sorunu yok mu?
Trafik sorunu olan belediye yok mu arkadaşlar? Onların trafik sorununa çözüm
bulmak bizim görevimiz değil mi? Ama, maalesef, hep
bir büyükşehir kompleksi var. Paranın 5 katını verirsiniz, özel idarenin
gelirlerinin 5 katını verirsiniz, gene de büyükşehri doyuramıyorsunuz, gene de
doyuramıyorsunuz.
Sayın Bakan, öbür şehirlerin, diğer şehirlerin hakkını yiyorsunuz.
Hak yemek bize yakışmaz. Onların hakkını korumak hepimizin görevidir ama lütfen
burada bu “büyükşehir” kavramını değiştirin. “Belediye” kavramını korursak
arkadaşlar, yarın herhangi bir belediyemizde, Urfa olur, Van olur, Kars olur,
Balıkesir olur, Denizli olur, Malatya olur, yine aynı şekilde, raylı sistemde
herhangi bir sorun olursa, mademki bu kanunu bunun için çıkarıyorsunuz, sizin
elinizi kolaylaştırmak istiyoruz. Daha bizden ne istiyorsunuz?
Teşekkür ederim arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aslanoğlu.
Şahsı adına Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Ağyüz.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
499 sıra sayılı Yasa Tasarısı’na geçici madde ilavesi hakkında CHP Grubu adına
kişisel söz aldım. Teşekkür ederim, hepinize saygılar sunarım.
Değerli arkadaşlar, gecenin bu saatinde Karayolları Yasası’nı
görüşüyoruz, Ulaştırma Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’a
ilave yapıyoruz.
Bakın, 2001 yılında hazırlanmış olan ve 2003 yılı nisan ve mayıs
aylarında revize edilerek 24 Temmuz 2003 tarih ve 25108 sayılı mükerrer Resmî
Gazete’de yayımlanmış olan Türkiye Ulusal Programı var ve iktidarda AKP var.
Diyor ki: “İmar planlarıyla paralel ulaşım ana planlarının hazırlanması için
mevcut idari, hukuki ve teknik altyapının yeniden ele alınarak yeni bir
planlamaya, yapılanmaya gidilmesi…” Kaç yıl geçmiş? Yedi yıl. Yedi yıldır
iktidar nerede? İktidarın bunların gerekçesini yerine getirmek için herhangi
bir çalışması yok. Ne zamana kadar yok? Ne zaman ki 2009 yerel seçiminde
İstanbul için, Ankara için, Gaziantep için bunlar sorun olarak seçimde vatandaş
olarak sizin önünüze geldi, o zaman Hükûmet bu konuda
tedbir alma arayışlarına girmeye başladı. Hatırlarsınız, bundan önce erişimli
kontrollü yasa dar kapsamlıydı, onda bile gazetelerde de vardı, diyordu ki:
“Metro belasından Hükûmet Ankara’yı kurtaracak.”
Sayın Bakanın açıklaması var: “Yok efendim, biz bu yükü alamayız üzerimize.”
Peki, bu yükü şimdi nasıl oluyor da alıyoruz? Kaynak nerede? Bu bütçeye yük getirmeyecek
mi? Altı yedi yıldır bekleyen metronun… Siz bu
yükümlülüğü üzerinize alıyorsunuz, bunun maliyetini düşündünüz mü? Eskimiş
projeleri göz önüne getirdiniz mi? Bugün, o günden bugüne kadar Ankara’da 7-8
tane kavşak yapıldı, Gaziantep’te 5 tane kavşak yapıldı, milyonlarca dolarlar
sokağa atıldı ve trafiği çözmedi. O zaman Ulaştırma Bakanlığı neredeydi? “Kent
içi ulaşım yasası” diye bir yasayı çıkarmayı neden düşünmediniz?
Bunları yapmayacaksınız, bugün geleceksiniz, özellikle Ankara’yı
Melih Gökçek’ten, metro belasından kurtarmak için bu
yasa teklifinin ilavesini önereceksiniz. Bu yanlıştır, yasa tekniğine
aykırıdır. Şurada el kaldıran çoğunluk Komisyon üyelerinin bile, bu öneriyi
okumasak biz haberleri yok, neye el kaldırdıklarını bile bilmiyorlar.
Şimdi, böyle bir durumda, gecenin bu saatinde siz bu konuyu
çözmeye çalışıyorsunuz. Kaynak gösteremiyorsunuz, bütçe gösteremiyorsunuz,
projelerinin ne olduğunu bilmiyorsunuz. Karanlığa kurşun sıkıyorsunuz ama
Ankara’yı kurtarmaya çalışıyorsunuz değerli arkadaşlarım. Bu çok yanlıştır.
Bakın, Gaziantep’te özenti olarak, ana ulaşım master
planına aykırı bir hafif raylı sistem başladı, tüm ulaşımı altüst etti.
Yaklaşık geçen yılda biten seçimden beri bir yıldır Gaziantep hallaç pamuğu
gibi atılıyor ve kavşak da yapılmaya çalışılıyor. Sorunu çözmeyecek olan kavşak
yapılır iken müdahale etme yetkiniz var ise bunu kullanmayacaksınız… Hafif
raylı sistemde üçüncü kez borç almaya çalışıyor Büyükşehir Belediyesi,
borçlanmaya çalışıyor; yazıktır, günahtır yani!
Siz bu belediyeleri kurtarmak için bugüne kadar sayısız yasa
geçirdiniz. Kentsel dönüşümde de kurtardınız, şimdi de kurtarıyorsunuz. Plan ve
Bütçede bir yasa var borçların mahsuplaşmasıyla ilgili, onda da
kurtaracaksınız. Nedeni ne acaba? Merkezî iktidardan umudunuzu kestiniz,
gidicisiniz, 2014’e kadar kalacak olan AKP belediyelerini rantlarla
donatalım, bari yerelde iktidarımızı sürdürelim amacınız mı var? AKP ampulünün
pırpırladığının farkındasınız da yasal tedbirleri almaya mı çalışıyorsunuz?
Gerekçeler bunlar ama hazineyi boşaltarak, belediyenin emrine vererek gitmeye
sizin hakkınız yok.
Hani sizin bir sloganınız var: “Tüyü bitmemiş yetimin hakkını
yedirmeyiz.” diyorsunuz. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını Ankara Belediyesinin
padişahı Melih Gökçek’e niye yediriyorsunuz? Niye hesap sormuyorsunuz? (CHP
sıralarından alkışlar) Kavşakların hesabını niye sormuyorsunuz? Her gün Meclise
gelip giderken Cinnah Caddesi’nden, Akay Kavşağı’ndan, sayısız kavşaktan geçiyorsunuz, hiçbir
sorunu çözmüş mü? Yok. Festivallerle uğraş, kendi reklamını yap, bilmem oyuncak
dağıt, paraları sokağı at, metro kalsın, ondan sonra
“Ey Hükûmet, beni kurtar.” Ne güzel belediye
başkanlığı ya!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Bu insana söylenecek laf vardır:
“Beceremiyorsan bırakıp gidersin.”
AKP ampulü pırpırlamaya başladı, onun için hazineyi boşaltmaya
çalışmayın, hesabı ağır olur. Bu madde çok yanlıştır, yol yakınken geri çekin.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ağyüz.
Yeni madde eklenmesine ilişkin önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
36’ncı madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 36. maddesinin (b) beninde yer
alan “ve diğer tesisleri” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Mehmet Günal Hasan
Çalış Behiç
Çelik |
Antalya Karaman Mersin |
Oktay
Vural Şenol
Bal Necati Özensoy |
İzmir İzmir Bursa |
Abdülkadir Akcan Recep
Taner |
Afyonkarahisar Aydın |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 36. maddesinin
Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Şevket
Köse Ali İhsan
Köktürk Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Adıyaman Zonguldak Malatya |
Hulusi
Güvel Ahmet
Ersin Enis
Tütüncü |
Adana
İzmir Tekirdağ |
Bilgin
Paçarız
Hüseyin Ünsal |
Edirne Amasya |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Sivas) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisinin önergesi üzerinde Sayın
Paçarız.
Buyurunuz Sayın Paçarız. (CHP sıralarından alkışlar)
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ilgili yasa tasarısının 36’ncı maddesi hakkında önerge vermiş bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, konuşmamı tamamen değiştiriyorum. Gecenin
saat on ikisi. Sabah saat 10.00’da komisyon toplantılarına katılıyoruz, saat
11.00’de Genel Kurul toplanıyor, gecenin saat on ikisi, yani on üç saat mesai
yapmışız. Üç aydan beri de aynı hızlı çalışma temposuyla kimi geceler on altı
saat, kimi geceler on dört saat çalışıyoruz.
Nedir bizim derdimiz? Yangından mal mı kaçırıyoruz yoksa gecenin
bu saatlerinde seçmenlerimizin sizin yangından mal kaçırdığınız yasaları ve
kanun tekliflerini öğrenmemesini ve duymamasını mı istiyorsunuz? Zaten üç
yıldan beri bir mağdur edebiyatı oynadınız, hâlâ da oynuyorsunuz, şimdi de rant edebiyatı oynuyorsunuz. Önce yandaş medya yarattınız,
sonra yandaş müteahhit, arkasından yandaş rektör,
yandaş hâkim, yandaş savcı. Sıra yandaş Anayasa Mahkemesine geldi, sıra yandaş
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna geldi. Ama yağma yok, çok şükür ki Anayasa
Mahkemesi var. Umuyorum ayın 5’inde Anayasa Mahkemesi bir karar verecek şu
şekilde veya bu şekilde ve sanıyorum sizler de iktidardan kaçmak için ekim
ayında bir erken seçim yapmayı düşünüyorsunuz. O yüzden de gecenin bu saatinde
yangından mal kaçırır gibi kanun tekliflerini getiriyorsunuz, çoğundan da
milletvekillerinin haberi yok; tabii, grup başkan vekillerinin vardır, Sayın
Bakanımızın vardır.
Değerli arkadaşlar, Karayolları tasarısıyla neyi gündeme
getiriyoruz? Öncelikle özelleştirme, her zamanki yaptığımız şey; ondan sonra
kendi borçlu belediyelerinizi kurtarma istiyorsunuz. Ankara Belediyesinin 4,2
milyar borcu var. Edirne Belediyemizin 30 milyon lira borcu vardı ve haciz
memurlarını gönderdiniz, vergi dairesi başkanını gönderdiniz, Edirne
Belediyesinin her türlü alacaklarına 30 milyon için haciz tedbir kararı
aldırdınız, elektriklerini kestiniz 30 milyon TL için. Acaba sayın
milletvekilleri, şu an Ankara Büyükşehir Belediyesi Cumhuriyet Halk Partili
olsaydı veya İstanbul Büyükşehir Belediyesi Cumhuriyet Halk Partili olmuş
olsaydı bu aynı yasa tasarılarını, yine bu aynı belediyelerin borçlarını Sayın
Bakanım bir çırpıda siler miydiniz? (AK PARTİ sıralarından “Olamaz!” sesleri)
HALİL MAZICIOĞLU (Gaziantep) – Bu hayal, güzel bir hayal!
BİLGİN PAÇARIZ (Devamla) – Arkadaşlar, hayal değil, az zaman
kaldı, en fazla bir senelik ömrünüz kaldı. Bir sene sonra göreceğiz. Zaten, bir
senelik ömrünüz kaldığı için de bu yasa tekliflerini gece yarısı saat on
ikilerde, birlerde getiriyorsunuz.
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Bir sene sonra milletten şamarı
yiyeceksiniz.
BİLGİN PAÇARIZ (Devamla) – Arkadaşlar, normal bir işçi günde kaç
saat çalışıyor? Normal bir devlet memuru günde kaç saat çalışıyor?
AHMET YENİ (Samsun) – Memur değiliz.
BİLGİN PAÇARIZ (Devamla) – O zaman gelin arkadaşlar, yaz tatilini
yapmayalım. (AK PARTİ sıralarından “Yapmayalım” sesleri) Yapmayalım yaz tatili.
Başbakandan izin alın, yaz tatili yapmayalım, daha iki buçuk ay çalışalım.
AHMET YENİ (Samsun) – Çalışacağız, çalışacağız.
BİLGİN PAÇARIZ (Devamla) – Ama bu yasa tasarılarını, bu kanun
tekliflerini geçirirken en azından siz milletvekillerinin bilgisi olsun, en
azından siz milletvekillerinin haberi olsun.
Gelelim Edirne’mize: Doksan iki yıl başkentlik yapmış bir şehir,
Osmanlı kültür şehri ve Türkiye’mizin de en batı ucu. Savaşlar, Osman-Rus
savaşları, Balkan savaşları, Birinci Dünya Savaşı, İkinci Dünya Savaşı…
Edirne’miz mahrum kalmış. Edirne’miz devlet desteklerinden hak ettiği payı
almamış, alamamış.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
BİLGİN PAÇARIZ (Devamla) – Ve ilgili Karayollarına geliyorum.
Bakın, 1990’lı yıllarda yapıldı otoyol ve otoyol yapıldıktan
sonra, Sayın Bakanım, E-5 dediğiniz Edirne’den İstanbul’a kadar olan o daracık
yol yirmi yıldan beri, maalesef, bakımdan geçirilmedi, yirmi yıldan beri.
Şimdi, duble yoldan bahsediyorsunuz.
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Kapıkule’ye gel. Kapıkule ne zaman
yapıldı?
BİLGİN PAÇARIZ (Devamla) – Otoyoldan bahsettim Sayın
Milletvekilim. Otoyoldan bahsettim, E-5’ten bahsediyorum. E-5 farklı bir
güzergâh.
Nihayet, geçtiğimiz yıl Hafsa-Uzunköprü
ve Uzunköprü-Keşan üzerindeki bölünmüş yol çalışmalarına başladınız. Bir buçuk
yıl gibi bir zamanda bölünmüş yolun -parça parça müteahhitlere
verdiğiniz için- 25 kilometrelik bölümü yapıldı. Soğuk asfalt atıldı, daha bir
sene geçmedi, bir kış geçmedi, o attığınız asfalt patır patır
döküldü.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
BİLGİN PAÇARIZ (Devamla) – O asfaltımız patır patır
döküldü. Şimdi, tekrar yama yapılmak suretiyle sıcak asfalt bekliyoruz.
Sekiz yıldan beri Edirne’mize bir çivi çakmayan Adalet ve Kalkınma
Partisi İktidarı, umuyorum, seçimlere bir sene kala, seçimlere bir sene kala
daha bir çivi çakmadan gider, Cumhuriyet Halk Parti iktidarında da Edirne’miz
hak ettiği yere kavuşur.
Saygılar sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) – Edirne Belediye Başkanı nerede?
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Paçarız.
NECDET BUDAK (Edirne) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
BAŞKAN – Sisteme girmişsiniz, ne için efendim?
NECDET BUDAK (Edirne) – Sayın Başkanım, Edirne ile ilgili yanlış
bilgiyi düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN – Öyle mi? Buyurunuz.
NECDET BUDAK (Edirne) – Sayın Başkanım, özellikle Edirne
Belediyemizin bütçesi zayıf olduğu için, biz Edirne Belediyesi mücavir alanı
içerisindeki giriş yollarını Karayollarına devrederek, belediyemize ve
Edirne’ye hizmet etmek adına Ulaştırma Bakanlığımız ve Karayolları Genel
Müdürlüğümüzce yaklaşık 5 trilyon bir masraf yaparak, belediyenin yapması
gereken ama bütçesi yetersiz olduğu için yapamadığı yolu yaptık ve bu hafta da
Edirne Belediyesinin binasının yanına kadar Karayolları da bakım yaptı.
Bilgilerinize arz ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından gürültüler)
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Edirne’ye gelin, görün!
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Budak.
Sayın milletvekilleri, sessiz olalım lütfen.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 36. maddesinin (b) bendinde
yer alan “ve diğer tesisleri” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Recep
Taner (Aydın) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Sivas) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Taner konuşacak.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Taner. (MHP sıralarından alkışlar)
RECEP TANER (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü kanununun 36’ncı
maddesinde vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, sözlerime başlarken, Elâzığ’ın Karakoçan
ilçesinde hain saldırı sonucu hayatını kaybeden 2’si asker 3 vatandaşımıza
Allah’tan rahmet; komutan dâhil 4 vatandaşımız yaralı, onlara da acil şifalar
diliyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde her sektörde olduğu gibi
ulaştırma sektörünün de sorunları had safhadadır. Mesai mefhumu gözetmeksizin,
gece gündüz ve çok zor şartlar altında çalışan şoför esnafımızla ulaştırma
işiyle uğraşanlar… Girdi maliyetlerindeki fahiş artışlar ve bu artışlar
yüzünden maliyeti bile karşılayamayan, rekabetin getirdiği ücret politikaları
neticesinde de her geçen gün azalan kazanç şoför esnafımızın belini
bükmektedir. Bunun yanında yasal düzenlemelerin getirdiği zorlamalar da bu
sektörü ziyadesiyle etkilemektedir.
Değerli milletvekilleri, nakliye sektörünün diğer sıkıntılarının
başında da 2007 yılında kara yolu taşımacılığına standart getirme amacıyla
başlatılan yetki belgesi uygulamaları gelmektedir. Çıkış noktası olarak
taşımacılık sektörünü disipline etmek ve belli kurallara bağlamak amacıyla
başlatılan yetki belgesi uygulamaları, aynı zamanda bazı sıkıntıları da
beraberinde getirmiştir. İşte bunlardan biri “D2 belgesi” denilen ve turizm
taşımasında kullanılan araçlarda istenilen belge. Bu belgeyi alabilmek için
gerekli olan şartlar: Kendi üzerlerine kayıtlı öz mal olarak en az yetmiş beş
koltuk kapasiteli ticari araçlara sahip olma ve beş yıllık süre içinde 20 bin
TL yatırma şartı getirilmiştir.
Tabii, düzenlemeler, ilgili tüm sektör temsilcilerinin görüşleri
alınmadan masa başında düzenlendiğinden, arkadan, yeni düzenlemelerle
düzeltilmektedir. 2008’de, öz mal aracınız dışında, dışarıdan, başkalarına ait
beş araç kiralayabilme ve kendi D2 belgenizle çalıştırabilme hakkı getirildi.
2009’da da tekrar değiştirildi, her bir öz mal araç karşılığı iki araç kiralama
hakkı gündeme geldi. 2010’da ne olacağı tam olarak belli değil daha.
Şöyle bir bakalım: Yetmiş beş koltuk şartını beş araç ile tamamlayan
D2 yetki belgesi almış bir firma, kendi ihtiyacı olmasa da on adet aracı
kiralamış gösteriyor ve onlara kullandırttığı belge için de sezonluk belge
kirası alıyor. Yani, bir nevi, Bakanlığın denetiminde yetki
belgesi karaborsacılığı yapılmakta.
Değerli milletvekilleri, Aydın’da görüştüğümüz şoför esnafımız, D2
belgesi sahibi esnafımız diyor ki: “Yapılması gereken gayet basit. Turizm
sektöründe çalışmak isteyen araçların teknik özellikleri uygun ise ve yolcu
taşıma aracı sahibi esnafın daha rahat D2 belgesi alması için yapılacak olan
işlem, yetmiş beş koltuk şartını kaldırmak olmalıdır. Zira,
Bakanlığın yetmiş beş koltuk şartı ile belge alamayan taşımacılar bu belgeyi
kiralama yoluna giderek Bakanlığın kasasına girecek meblağı yetki belgesi
sahibi firmalara ödemekte ve netice itibarıyla yine bu belgeyi alarak
çalışabilmekteler.”
Değerli milletvekilleri, ulaşım sektöründe faaliyet gösteren, kara
yolu ile yolcu ve yük taşımacılığı işi yapan esnafımızın diğer büyük
sıkıntıları ise dünyanın en yüksek akaryakıt vergilerini ödemek zorunda
kalmalarıdır. Diğer taşıma sektörlerine, hava yoluna, deniz yoluna, demir yolu
taşımacılığına sağlanan kolaylıklar, maalesef kara yolu taşımacılığında yoktur.
Köprü, otoyol, garaj giriş çıkış ücretleri, bunların yüksekliği, çok yüksek
olan belge ve yenileme ücretleri gibi birçok sorunla baş etmek zorundalar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
RECEP TANER (Devamla) – Ümit ederiz ki, Ulaştırma Bakanlığı, en
kısa sürede taşımacılık sektörünün sorunlarına köklü çözümler bulur.
Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; eğer esnafımızın, şoför
esnafımızın, ulaştırma sektöründeki arkadaşlarımızın, vatandaşın aleyhine olan
bu ve benzeri düzenlemeleri, gerekli düzeltmeleri yapmazsanız biliniz ki
yapılacak ilk seçimlerde bu millet sizi sandıkta düzeltecektir.
Bu duygu ve düşüncelerle vermiş olduğumuz değişiklik önergesinin
kabulünü rica ediyor, heyetinizi en içten duygularla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Taner.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
Çalışma süremizin sonuna geldiğimiz için, alınan karar gereğince
kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek için 25 Haziran 2010 Cuma günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati: 23.54