DÖNEM: 23 CİLT: 72 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
120’nci
Birleşim
18 Haziran 2010 Cuma
(Bu Tutanak
Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge
ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- YOKLAMALAR
IV.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, jandarma teşkilatının
171’inci kuruluş yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Çankırı
Milletvekili Nurettin Akman’ın, jandarma teşkilatının
171’inci kuruluş yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, yağmur, dolu, ve sel
afetine uğrayan çiftçilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Mersin
Milletvekili Akif Akkuş’un, son zamanlarda terör olaylarının birdenbire
arttığına, ülke geneline yayılmaya başladığına, jandarma karakollarının da
saldırıya uğradığına ve terörün bir an önce durdurulması için ne gerekiyorsa
acilen yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması
2.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, jandarma teşkilatının 171’inci kuruluş yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
3.- Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, Konya’nın bazı
ilçelerinde meydana gelen dolu ve sel felaketine ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Ürdün
Senatosu Başkanı Taher Al Masri’nin,
Karadağ Parlamentosu Başkanı Ranko Krivokapic’in ve Slovenya Ulusal Meclisi Başkanı Pavel Gantar’ın beraberlerinde
birer Parlamento heyeti ile birlikte ülkemizi ayrı ayrı
ziyaret etmelerinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1220)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır ve 19 milletvekilinin,
Adli Tıp Kurumunun işleyişindeki sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/773)
2.- Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal ve 19 milletvekilinin,
güvenlik kuvvetlerine yönelik, orantısız güç kullanımı iddialarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/774)
3.- Şanlıurfa
Milletvekili İbrahim Binici ve 19 milletvekilinin, sosyal yardımlar konusunun
araştırılarak yoksullukla mücadelede alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/775)
4.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 23 milletvekilinin, yatılı ilköğretim bölge
okullarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/776)
C) Gensoru Önergeleri
1.- Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın; uygulanan
iç ve dış politikalarda Hükûmet Programı’nda verdiği
sözleri yerine getirmediği, ekonomik ve sosyal sorunları çözmede başarılı
olamadığı iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında gensoru açılmasına
ilişkin önergesi (11/12)
VII.-
USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- 8/6/2010 tarihli 113’üncü Birleşimde alınan karar gereğince,
Genel Kurulda bugün itibarıyla günlük çalışma programına 501 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmeleriyle başlanılması gerekirken bu konuyla başlamadığı
nedeniyle Başkanlık Divanının tutumu hakkında
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYON-LARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
3.-
Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak
İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana
Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S.
Sayısı: 458)
4.- Kamulaştırma
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/773) (S. Sayısı: 475)
5.- Karayolları
Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile İstanbul
Milletvekili Bayram Meral ve 20 Milletvekilinin; 5539 Sayılı Karayolları Genel
Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/788, 2/226)
(S. Sayısı: 499)
6.- İller Bankası
Anonim Şirketi Hakkında Kanun Tasarısı ile 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/371, 1/101) (S. Sayısı: 477)
7.- Diyanet
İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; 633 Sayılı Diyanet İşleri
Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Kastamonu Milletvekili
Mehmet Serdaroğlu’nun; 657 Sayılı Devlet Memurları
Kanununa Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/833, 1/162, 2/443) (S. Sayısı: 507)
8.- Askeri
Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Müdafaa
Mükellefiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı; Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Askeri Öğrencilerden
Başarı Gösteremeyenler Hakkında Kanun, Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu,
Harp Okulları Kanunu ve Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Ankara Milletvekili
Zekeriya Akıncı ve Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın, Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Milli Savunma Komisyonu Raporu
(1/843, 1/433, 2/634, 2/664, 2/665) (S. Sayısı: 501)
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
X.-
OYLAMALAR
1.- Kamulaştırma
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması
XI.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Adana
Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Yedigöze
Barajı ve HES inşaatına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/14497)
2.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, sağlık çalışanlarının
çalışma koşullarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı (7/14537)
3.- Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, bir özelleştirme
işlemine ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/14577)
4.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya’da yeni açılacak
cezaevi ve mahkemelere ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah
Ergin’in cevabı (7/14620)
5.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Boğaziçi’ne yapılacak
üçüncü köprünün orman alanlarına etkisine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/14629)
6.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, TEDAŞ’a
borçlu olan üreticilere ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14704)
7.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, orman işletmelerince
çalıştırılan köylülerin sorunlarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/14752)
8.- İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlak’ın, çam kese böceğiyle mücadeleye ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/14803)
9.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, tutuklu ve
hükümlülerin ailelerine yakın yerlere nakledilmelerine ilişkin sorusu ve Adalet
Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/14023)
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
‑TBMM Genel
Kurulu saat 13.04’te açılarak üç oturum yaptı
Hatay
Milletvekili Mustafa Öztürk,
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır,
Edirne
Milletvekili Rasim Çakır,
17 Haziran Dünya
Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü’ne ve Türkiye’deki çölleşme ve kuraklığa
ilişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Adana
Milletvekili Hulusi Güvel,
Erzurum
Milletvekili Zeki Ertugay,
17 Haziran Dünya
Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü’ne ve Türkiye’deki çölleşme ve kuraklığa;
Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı, Ergene’deki çevre
kirliliğine,
Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse, Atatürk Barajı’nın etrafının ağaçlandırılmamasından
dolayı her sene toprak kayması nedeniyle dolmasına,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlak ve 34 milletvekilinin, su ürünleri sektörünün
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
(10/769),
Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız ve 20 milletvekilinin, muz üreticilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
(10/770),
Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuş ve 38 milletvekilinin, domuz gribine yönelik
uygulamalar konusunda (10/771),
Bitlis
Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş ve 19 milletvekilinin, Doğu ve Güneydoğu
Anadolu’da yaylalara çıkışta yaşanan sorunların hayvancılığa ve arıcılığa
etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla (10/772),
Birer Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu;
önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Taşınır Donanım
Üzerindeki Uluslararası Teminatlar Hakkında Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın geri verilmesine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi okundu; Dışişleri Komisyonunda bulunan kanun tasarısının Hükûmete geri verildiği bildirildi.
15 Haziran 2010
tarihinde TBMM Başkanlığına verilen “ülkemizde meydana gelen erozyon ve
kuraklığa bağlı olarak oluşan çölleşmenin engellenmesi için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi” konusundaki Meclis araştırması önergesinin Genel
Kurulda bilgiye sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 17/6/2010 tarihli birleşimde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2’nci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),
3’üncü sırasında
bulunan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına
Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para
Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/761)
(S. Sayısı: 458),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
4’üncü sırasında
bulunan ve görüşmelerine devam olunan, Kamulaştırma Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/773)
(S. Sayısı: 475) tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı; maddelerine geçilmesi
sırasında istem üzerine elektronik cihazla yapılan her iki açık oylamada da toplantı
yeter sayısı bulunamadı.
Alınan karar
gereğince, 18 Haziran 2010 Cuma günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime
15.21’de son verildi.
|
|
Sadık YAKUT |
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
|
|
|
|
Yusuf COŞKUN |
|
Yaşar TÜZÜN |
|
Bingöl |
|
Bilecik |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.: 162
II.- GELEN KÂĞITLAR
18 Haziran 2010 Cuma
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır ve 19 Milletvekilinin, Adli Tıp Kurumunun
işleyişindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/773)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.04.2010)
2.- Diyarbakır Milletvekili
Akın Birdal ve 19 Milletvekilinin, güvenlik
kuvvetlerine yönelik orantısız güç kullanımı iddialarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/774) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.04.2010)
3.- Şanlıurfa Milletvekili
İbrahim Binici ve 19 Milletvekilinin, sosyal yardımlar konusunun araştırılarak
yoksullukla mücadelede alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/775) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22.04.2010)
4.- Adıyaman Milletvekili
Şevket Köse ve 23 Milletvekilinin, yatılı ilköğretim bölge okullarının
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/776) (Başkanlığa geliş
tarihi: 24.04.2010)
Gensoru
Önergesi
1.- Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın; uygulanan
iç ve dış politikalarda Hükümet Programı’nda verdiği sözleri yerine
getirmediği, ekonomik ve sosyal sorunları çözmede başarılı olamadığı iddiasıyla
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında Anayasanın 99 uncu ve İçtüzüğün 106 ncı maddeleri uyarınca bir gensoru açılmasına ilişkin
önergesi (11/12) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/06/2010)
(Dağıtma tarihi: 18/06/2010)
No.: 162’ye ek
18
Haziran 2010 Cuma
Rapor
1.- Teknoloji Geliştirme
Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/869)
(S. Sayısı: 521) (Dağıtma tarihi: 18.6.2010) (GÜNDEME)
18 Haziran
2010 Cuma
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.03
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
120’nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç milletvekili arkadaşıma gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, jandarma teşkilatının kuruluş yıl dönümü
münasebetiyle söz isteyen Bilecik Milletvekili Sayın Yaşar Tüzün’e
aittir.
Sayın Tüzün, buyurun efendim.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, jandarma teşkilatının 171’inci kuruluş yıl
dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
birçok devletlerin kuruluşundan daha eski bir kuruluşa ait jandarma
teşkilatımızın 171’inci kuruluş yıl dönümü münasebetiyle gündem dışı söz almış
bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bugünün dünden daha güvenilir
olabilmesi adına emniyet ve asayiş ile kamu düzeninin korunmasını sağlayan,
askerî kanunlar dışında yüzün üzerinde hukuk ve diğer kanunların uygulanmasını
sağlayan, bu kanunları da uygularken halkla iç içe, halkın yanında yer alan,
Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmez bütünlüğünün korunması konusunda büyük bir
vatan sevgisiyle görev yapan jandarma teşkilatı büyük milletimizin sevgisini ve
takdirini kazanmıştır.
Jandarma teşkilatımız ülkemizin bölünmez bütünlüğüne kasteden tüm
terör örgütlerine karşı özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri ile bütün
ülke sathında terörle mücadelenin en önemli unsuru olmuş ve olmaya devam
etmektedir.
Ülkemizin en ücra köşelerinde gece gündüz, kar kış, hava
muhalefeti tanımadan, tüm olumsuz koşullara rağmen canları pahasına görev yapan
jandarma teşkilatı, Türk Silahlı Kuvvetlerinin halka açılan, halkla bütünleşen
penceresidir.
Hiçbir dünya milletinde olmayan bu vatanı uğruna canlarını hiçe
sayarak şehit ve gazi olmayı kendilerine büyük rütbe kabul eden Türk Silahlı
Kuvvetlerinin, Jandarma Komutanlığının bu görevlerini yerine getirirken
yaşadıkları sıkıntıları dile getirmezsek onların bu onurlu duruşunu
sergilemelerinde eksiklik olduğunu düşünürüm.
Değerli arkadaşlarım, onlar, aldıkları askerî terbiyeyle onurlu,
gururlu duruşunu gösteren ve hiçbir şekilde sorumluluktan kaçmayan insanlardır
ama jandarma teşkilatı personelinin sizler ve bizler gibi de aile yaşantısı
yoktur. İki yıl doğu, üç yıl batı olmak üzere meslek hayatları boyunca ona
yakın tayin görmektedirler. Jandarma tabiriyle söylüyorum: “Üç tayin bir yangın
demektir.” Allah kimsenin başına vermesin, bir yangında evinizde kullandığımız
eşyalar ne kadar zarar görüyorsa üç tayin gören bir rütbeli de o kadar zarar
görüyor.
Değerli arkadaşlarım, özellikle doğu ve güneydoğu illerine tayin
olduklarında, görev yerleri itibarıyla, bırakın lojman bulmayı, yerleşim
biriminin dahi olmadığı karakol ve birliklerde görev aldıkları için ailelerini
göremezler, çocuklarıyla bir araya gelemezler. Bizler asker olan çocuklarımıza
altı ay, on beş ay hasretinden dayanamazken onlar aileleriyle yıllarca hasret
çekerler ama hiç şikâyet etmezler. Batıya tayinleri çıkarken eşlerinin
tayinlerini yakınlarına yaptıramazlar. Rütbelilerimizin eşleri genelde öğretmen
veya sağlık personelidir ama özlük hakları oldukça azdır. Uzman er ve erbaşları
bırakın fakülte mezunu olmayı yüksek lisans yapsalar dahi 1’inci derecede
kadroya gelemezler. Üst rütbeye geçebilmeleri için yapılan sınavlar üniversite
sınavlarından daha zordur. Üst sınıfa terfi ettirilecek rütbelilerin sayısı da
oldukça azdır. Bu şartlar altında görev yapan binbaşı rütbesine gelmiş, diğer
bir deyişle emekliliğini hak etmiş üst düzey bir rütbelinin eline makam
tazminatı dâhil 2.600 Türk lirası maaş geçiyor.
Yine emekliliğini hak etmiş, bugüne kadar yaşadığı sıkıntıları bir
tarafa bırakın, bir kıdemli başçavuşun eline aylık 2.400 lira maaş geçmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Tüzün.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Canını, gençliğini hiçe sayan, görev
uğruna ailesini dahi ikinci plana bırakan bir uzman çavuşun eline aylık 1.800
TL maaş geçmektedir. Jandarma personeli bu geliriyle nasıl onurlu bir yaşam
mücadelesi verebilir? Lojman sayısı yetersizdir. Batı illerindeki ev kirasını
mı ödesin, ailesini mi geçindirsin?
Değerli arkadaşlarım, sonuç itibarıyla jandarma teşkilatı Türk
Silahlı Kuvvetlerinin halka açılan bir penceresidir hem güzel yurdumuzun
güvenliği onlara emanettir hem sınırdaki mücadeleleri hem karakollardaki hem de
cezaevindeki görevlerini biliyorsunuz. Ancak özellikle son sekiz yıldır Adalet
ve Kalkınma Partisi İktidarı, Hükûmeti döneminde Türk
Silahlı Kuvvetlerinin ve jandarma teşkilatının özlük hakları noktasında hiçbir
çalışma yapılmamıştır. Bu konuda çok mağdurdurlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Tüzün.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi
olarak, bugüne kadar vermiş olduğumuz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak
kanun tekliflerimiz var. İktidar partisi milletvekili arkadaşlarımızın ve Hükûmetin bu konuda yeni özlük haklarının iyileştirilmesi
noktasında çalışmayı derhâl başlatmalarını diliyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tüzün.
Gündem dışı ikinci söz yine jandarma teşkilatımızın kuruluşuyla
ilgili olarak söz isteyen Çankırı Milletvekili Nurettin Akman’a
aittir.
Sayın Akman, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
2.- Çankırı Milletvekili Nurettin Akman’ın, jandarma teşkilatının 171’inci kuruluş yıl
dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türk Silahlı Kuvvetlerimizin mümtaz bir parçası olan ve yirmi sekiz yıl
saflarında hizmet etmekten gurur duyduğum jandarma teşkilatımızın kuruluş yıl
dönümü sebebiyle şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi ve ülkemiz yüz ölçümünün yüzde 92’sinin emniyet ve asayişini, kamu
düzenini sağlayan jandarma personelimizi de saygıyla selamlıyorum.
“Güzel yurdun güvenliği emanettir bizlere,
Jandarmadır ulaştıran adaleti her yere.”
Bu dizelerde de anlamını bulan Türkiye Cumhuriyeti jandarması,
emniyet ve asayiş ile kamu düzeninin korunmasını sağlayan, kanun ve
yönetmeliklerin kendisine verdiği görevleri yerine getiren silahlı bir güvenlik
kuvvetidir. Jandarmamız, ülkemizin en ücra köşelerine kadar kurulan teşkilat
yapısıyla, önleyici kolluk hizmetlerinin yanı sıra, yaklaşık beş yüz yasal
mevzuatın kendisine verdiği mülki, askeri ve diğer görevleri yerine
getirmektedir.
Sayın başkan, değerli milletvekilleri; zabıta hizmet ve faaliyetlerinin
kuruluşu, insanlık tarihi ile başlamıştır. Yurttaşlarını tam bir güvenlik
içinde yaşatmayı devlet yönetiminin temel ilkesi sayan yüce Türk ulusu, koyduğu
yasaları uygulama görevini de güvenlik teşkilatlarına vermiştir. Göktürklerde
yargan, Selçuklularda şahne, surta, Osmanlılarda ise
subaşı ve zaptiyeler zabıta hizmet ve faaliyetlerini devirlerinin özelliklerine
göre yürütmüşlerdir. Yeniçeri Ocağının kaldırılmasıyla kurulan askerî
teşkilatlar vasıtasıyla güvenlik hizmeti yerine getirilmiş, 1846’da ise Zaptiye
Müşirliği kurulmuştur.
14 Haziran 1869 tarihinde teşkilatın ilk nizamnamesi olan Asakir-i Zaptiye Nizamnamesi’nin çıkarıldığı tarih
jandarmamızın kuruluş tarihi olarak kabul edilmiştir. Daha sonraki yıllarda
İtalya ve Fransa’dan getirilen subaylar jandarmayı yeniden teşkilatlandırmışlardır.
Jandarmamız İstiklal Savaşı’nda, Çanakkale Harbi’nde çok büyük yararlılıklar
göstermiş, Anadolu ve Rumeli’deki isyanların bastırılmasında büyük rol
oynamıştır.
Cumhuriyet dönemi ve daha sonraki yıllarda jandarma, çıkarılan
yasa ve yönetmeliklerle kendisini yenilemiş, idari yapımız içerisinde, modern
ülkeler jandarmaları paralelinde bugünkü yapısına kavuşmuştur. 2000’li yıllara
gelindiğinde, jandarmamız günümüz şartlarına göre modern araç-gereç, silah ve teçhizata
kavuşmuş, yüce Meclisimizden çıkarılan yasalarla, bütçe kanunlarıyla da bugünkü
gücü ve modern yapısına kavuşmuştur. Bu anlamda yüce Meclisimize şükranlarımı
sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, jandarma teşkilatı kendi sorumluluk alanında
yürüttüğü görevlerin yanı sıra, 1984 yılından günümüze kadar ülkemizin bölünmez
bütünlüğüne kasteden PKK/KONGRA-GEL başta olmak üzere tüm terör örgütlerine
karşı özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgemizde -kırsalında- terörle
mücadelenin en önemli unsuru olmuş, bu uğurda binlerce şehit ve yaralı vermiştir.
Huzurlarınızda, bu uğurda can veren, erinden generaline tüm şehitlerimizi
rahmetle anıyor, gazilerimize sağlık ve mutluluk dolu bir yaşam diliyorum.
Teşkilatımız bugün 238 bin kişilik personel yapısıyla ülkemiz
sınırları içerisindeki görevinin yanı sıra dünyanın muhtelif ülkeleriyle de
imzalanan anlaşma ve protokollerle yirmiye yakın ülkenin jandarma personeline
eğitim vermektedir. Yine, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları
çerçevesinde çok uluslu organizasyonlarla icra edilen barışı destekleme ve
koruma faaliyetleriyle ilgili olarak, Bosna-Hersek, Kosova, Gürcistan,
Afganistan ve Sudan’da jandarma personeli başarıyla görev yapmaktadır.
Değerli milletvekilleri, sonuç olarak, Türkiye Cumhuriyeti
jandarması geçmişte olduğu gibi gelecekte de ülkesinin ve milletinin hizmetinde
ve emrinde olmaya devam edecektir. Bir kısım düşünce sahipleri jandarmamızın
lağvedilmesini istemektedirler. Bu, Türkiye cumhuriyetine yapılacak en büyük
kötülüktür. Modern ülke jandarmaları bugün ”karabineri”
(jandarma) adı altında, Belçika, Fransa, Hollanda, İtalya kurumlarını
yenileyerek, geleceğe güvenlik teşkilatlarını emin adımlarla yürütmektedirler.
Onun için jandarmamızın bugünkü kuruluş yıl dönümünü tebrik
ediyorum, daha nice kuruluş yılları dilerken, memleketimizin en ücra köşesinin
her yerinde feragat ve özveriyle hizmet eden er, uzman çavuş, sivil memur,
astsubay ve subaylarımıza, emeklilerimize başarı ve mutluluklar, sağlık dolu
bir yaşam diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akman.
Sayın Akkuş, buyurun efendim.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili Akif
Akkuş’un, son zamanlarda terör olaylarının birdenbire arttığına, ülke geneline
yayılmaya başladığına, jandarma karakollarının da saldırıya uğradığına ve
terörün bir an önce durdurulması için ne gerekiyorsa acilen yapılması gerektiğine
ilişkin açıklaması
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Değerli milletvekilleri, son zamanlarda
terör olaylarının birdenbire arttığı ve ülke geneline yayılmaya başladığı
dikkat çekmektedir. Polis karakolları olduğu gibi jandarma karakolları da
saldırılarla taciz ve tahrip edilmekte ve şehitler vermektedirler.
Yüreğine ateş düşen ana babalar duygularını bütün çıplaklığı ve
yalınlığıyla ortaya koymakta, acilen terörün durdurulmasını istemektedirler.
Evladını Şırnak Uludere’de şehit veren bir baba şöyle diyor: “Koca bir devletim
var, koca bir milletim var; 4 tane çapulcu, devleti yok, milleti yok, 4 çapulcu
ile baş edemiyorsa yazıklar olsun!” diyor. Dolayısıyla, bu babanın yüreğinin
sesine katılmamak mümkün değil. Terörün bir an önce durdurulması için ne
gerekiyorsa acilen yapılsın, diyor, saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Sipahi, buyurun efendim.
2.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal
Sipahi’nin, jandarma teşkilatının 171’inci kuruluş yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de şerefli jandarma teşkilatımızın 171’inci kuruluş yıl
dönümünde bu güzide camianın şehitlerini rahmetle, gazilerini minnetle
anıyorum, mensuplarına en iyi dileklerimi, saygılarımı ve sevgilerimi
sunuyorum.
Hem bir jandarma çocuğu olarak hem de bünyesinde 2 defa görev
yapmış olmaktan gurur duyduğum jandarma teşkilatını ben vefakâr, fedakâr ve
cefakâr olmak üzere üç kelimeyle özetlerim. Ülkenin yüzde
92’sinde emniyet ve asayiş hizmetlerini yerine getirirken bölücü teröre karşı
uzun yıllar tek başına mücadele eden, şu anda da iç güvenlik birimleri, komando
birlikleri, özel harekât birimleri ve en kritik Irak kesiminin sınır bölümünde
görev yapan şerefli jandarma teşkilatımızın büyük gayretlerini minnetle
anıyorum, mensuplarına en iyi dileklerimi, sevgi ve saygı dileklerimi
sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sipahi.
Sayın milletvekilleri, gündem dışı üçüncü söz dolu afetine uğrayan
çiftçilerin sorunlarıyla ilgili olarak söz isteyen Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’ya aittir.
Sayın Doğru, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
(Devam)
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
3.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, yağmur, dolu, ve sel afetine uğrayan
çiftçilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
ülkemizin birçok yerinde sel, dolu, yağmur neticesi mahsullerini kaybeden
çiftçilerin durumlarıyla ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Sizlerin de bildiği gibi geçtiğimiz günlerde birçok yöremizde
olduğu gibi Tokat ili Turhal ve Kazova bölgesi, Emirseyit, Büyükyıldız beldeleri,
Çerçi ve Söngüt köyleri de dolu afetine ağır bir
şekilde maruz kalmıştır. Bugün ülkemizin her yerinde afet var ve çiftçiler
perişandır. Buradan Tokat’taki, Trabzon’daki, Rize’deki, Konya’daki, Kars’taki
ve Ağrı’daki tüm çiftçilere geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum.
Toprağa emek verip topraktan gelecek ile yaşamını idame ettiren
çiftçilerimizin durumu içler acısıdır. Tokat genelinde 50 bin dönüm ekili
alanın hasar gördüğünü, bunun 10 bin dönümünün ise en ağır hasarlı olduğu Tarım
İl Müdürlüğünce tespit edilmiştir. Ancak, tespitler yapılmış ama afete
uğrayanların eline bir netice ulaşmamıştır. Yapılan incelemelerin sonucunda
varılan acı bir gerçek önümüze çıkmaktadır. Tarım İl Müdürlüğünün yaptığı
tespitlerde, örneğin Büyükyıldız kasabasında ağır
hasara uğrayan 400 çiftçiden sadece 2’si ürünlerini sigortalatmıştır. Çiftçimiz
istese de ürünlerini tapu sorunundan dolayı sigorta kapsamına aldıramamaktadır.
Devletin acilen tapu sorununu çözmesi gerekmektedir, tapu sorunu olan yerlerde
sigorta ve çiftçilik belgesi yapılmamaktadır.
Ülkemizin birçok yerinde olduğu gibi, buradaki çiftçilerin başka
bir geliri yoktur. Hasar tespiti incelemesi hızlı yapılmalı, borç batağında
bulunan, umutları tükenmiş olan insanlarımızın derdine çare bulunmalıdır. Eğer
gerekli destekler zamanında verilmezse çiftçi, faiz batağına saplanacak ve
tarlasını bile kaybedebilecektir.
Sayın milletvekilleri, son yılları çok ağır ekonomik şartlarla
geçiren çiftçimiz, artık masal ya da siyasi bir söylem değil, çözüm
istemektedir. Emeğinin karşılığını isteyen çiftçilerimiz, birçok ürününü sekiz
yıl öncenin fiyatlarıyla satmaktadır. Çiftçilerimizden çok ucuz fiyatlarla
alınan ürünlerin tüketiciye çok yüksek fiyatlarla satılması da ayrı bir
sorundur.
2002 yılında buğday 35 kuruş, mazot 1 lira 224 kuruş, gübre 33
kuruş idi. Şimdi, 2010 yılında buğday 55 kuruş, mazot 3 lira 50 kuruş, gübre
105 kuruştur. Tarım Bakanlığının tespit ettiği buğday alım fiyatları, maliyeti
bile karşılamamaktadır; sonuçta çiftçimiz kara kara
düşünmektedir. Pancar, mısır dâhil, diğer bütün çiftçinin ürettiği ürünlerde de
aynı tablo geçerlidir. Ülkemizde çiftçi can çekişmekte, her gün bir önceki günü
ve yılı aramaktadır.
Çiftçimiz artık, sofrasına koyacak ekmek bulamamaktadır. Gübre,
mazot, elektrik borçlarından dolayı 100 çiftçinin 80’i bankalar ya da devlet
tarafından icraya verilmiş, ürününü gerçek değerinde satamamış, borç içerisinde
de yüzmektedir.
AKP hükûmetleri zamanında neredeyse
borçlu olmayan çiftçi bulunamaz hâle gelmiştir. Bu da Hükûmetin
tarım politikasının iflas ettiğini göstermektedir.
Doğal afetlerin getirdiği zararlar da eklendiğinde ürününü
kaybeden çiftçiye zamanında ve gerekli desteği vermezsek tarımda da sonumuz
hayvancılıkta yaşadığımız sorunlardan daha büyük olarak karşımıza çıkacaktır.
Yanlış Hükûmet politikaları neticesinde ülkemizde
hayvancılık bitmiş ve vatandaşlarımız ithal ete muhtaç hâle gelmiştir. Bunları
Meclis kürsüsünden sekiz yıldır dile getirdik ama maalesef Hükûmet
ısrarla ikazlarımızı dikkate almamıştır ve sonuçta buraya gelmiştir. Artık siz
de kabul eder duruma geldiniz ve beraberinde ithal et de alınmaya başlanmıştır.
Tarımda da gerekli tedbirleri almaz, çiftçilerimizin sorunlarını acil çözmezsek
tarım ürünlerimizi de ithal eder duruma geliriz.
Çiftçi reel manada desteklenmeyi ve sahip çıkılmayı bekliyor.
Özellikle çiftçilerin desteği birçok Avrupa Birliği ülkelerinde veyahut da
diğer ülkelere bakmış olduğumuz zaman gerçek ve reel manada desteklenmektedir.
Örneğin pancar üreticisi Avrupa Birliği ülkelerinde harcamış olduğu paranın
neredeyse yüzde 70’e varanını destek olarak almaktadır ama bizim ülkemizde ise
tam tersi pancar üreticisini, neredeyse üretiminden tamamen vazgeçin dercesine,
yüzde 8 veyahut da 10 destekle beraber bulunduruyoruz. Aynı zamanda kotalarla
beraber bir de destek verilmediği zaman pancar üreticisi küsmüş ve aynı şekilde
domates üreticisi küsmüş, buğday üreticisi küsmüş duruma gelmiştir.
Bakınız, şu anda buğdayın maliyetine bakıldığı zaman neredeyse 650
kuruş civarında olması gerekirken…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
REŞAT DOĞRU (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yani Toprak Mahsulleri Ofisinin dengeleme babından yaklaşık olarak
700 kuruşun üzerinde alım yapması gerekirken veyahut desteklemesi gerekirken
550-600 kuruş civarında bir fiyat verilmiştir. Bu fiyat da çiftçilerimizi üzmüş
duruma gelmiştir.
Bakınız, bu itibarla -Tokat’tan bahsediyorum- Tokat bölgesi Kazova ve Kelkit Ovası dünyanın en verimli ovalarının
başında gelmektedir ama Kelkit Ovası’ndaki, Kazova
Vadisi’ndeki çiftçilerimiz tamamen neredeyse üretimden vazgeçer konuma
gelmişler, “Acaba ben ne tür ürün ekeyim de bu sene zarar etmeyeyim” şeklinde
bir düşünce içerisinde olmuşlardır. Hatta Büyükyıldız
kasabasını belediye başkanımızla beraber ziyaret ederken orada çiftçinin bir
tanesinin söylemi çok önemlidir. Çiftçi demiştir ki: “Ben özel sektörden işte,
gübreyi aldım, fideyi aldım veyahut da çeşitli ilaçları aldım. Ben bunu
ödeyemediğim zaman yarın o benim ödeyemediğim paralar faizlenmiş şeklinde benim
karşıma gelecektir.” şeklinde söylemişlerdir.
Yani insanlar orayı ziyaret edince yüreklerinin yanmaması mümkün
değildir. Bu manada da doğa şartlarından dolayı afete uğrayan…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın konuşmanızı.
REŞAT DOĞRU (Devamla) – …bölgeler acilen tarımda afet bölgesi
olarak ilan edilmeli ve ivedilikle soruna çareler bulunmalıdır.
Çiftçimiz, üreticimiz bunları bekliyor diyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Buyurun Sayın Kalaycı.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, Konya’nın bazı ilçelerinde meydana gelen dolu
ve sel felaketine ilişkin açıklaması
MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bu hafta içinde, başta Ereğli, Beyşehir ve Cihanbeyli ilçelerimiz
olmak üzere, Konya’da meydana gelen dolu yağışı ve oluşan sel felaketi sonucu,
çiftçimizin arpa, buğday başta olmak üzere sebzelerinde ve meyvelerinde önemli
oranlarda hasar meydana gelmiştir. Beyşehirli, Ereğlili, Cihanbeylili, Konyalı
çiftçilerimizin zararı büyüktür, çaresiz duruma düşmüşlerdir.
Hububat ambarı ve tarım şehri olan Konya’da, çiftçilerimizin tek
gelir kaynağı olan ürünlerinde meydana gelen zarar mutlaka telafi edilmelidir;
kredi, elektrik, prim gibi borçlarında ertelemeye gidilmelidir. Hükûmetin gerekli duyarlılığı göstereceğini ve gerekli
Bakanlar Kurulu kararını çıkaracağını ümit ediyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kalaycı.
Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır,
okutup bilgilerinize sunacağım.
Buyurun:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.- Ürdün Senatosu Başkanı Taher Al Masri’nin, Karadağ
Parlamentosu Başkanı Ranko Krivokapic’in
ve Slovenya Ulusal Meclisi Başkanı Pavel Gantar’ın beraberlerinde birer Parlamento heyeti ile
birlikte ülkemizi ayrı ayrı ziyaret etmelerinin uygun
bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1220)
17/06/2010
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Ürdün Senatosu Başkanı Sayın Taher Al Masri’nin, Karadağ Parlamentosu Başkanı Sayın Ranko Krivokapic’in ve Slovenya
Ulusal Meclisi Başkanı Sayın Pavel Gantar’ın beraberlerinde birer Parlamento Heyeti ile
birlikte ülkemizi ayrı ayrı ziyaret etmeleri Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı’nın 12 Haziran 2010 tarih ve 74 sayılı
Kararı ile uygun bulunmuştur.
Söz konusu heyetlerin ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük Millet
Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 7.
Maddesi gereğince Genel Kurul’un bilgilerine sunulur.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır ve 19 milletvekilinin, Adli Tıp Kurumunun
işleyişindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/773)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Adli Tıp Kurumunda yaşanan mevcut sorunların tespit edilmesi ve bu
sorunların giderilmesine yönelik tedbir ve önlemlerin alınması amacıyla
Anayasa’nın 98, İçtüzüğün 104 ve 105’inci Maddeleri gereğince Meclis Araştırması
açılmasını arz ederiz.
1) Sevahir Bayındır (Şırnak)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Akın Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Fatma Kurtulan (Van)
9) Hasip Kaplan (Şırnak)
10) Hamit Geylani (Hakkâri)
11) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
12) M. Nuri Yaman (Muş)
13) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
14) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
15) Osman Özçelik (Siirt)
16) Özdal Üçer (Van)
17) Pervin Buldan (Iğdır)
18) Sebahat Tuncel (İstanbul)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Adli tıbbın Türkiye'deki mevcut yapılanması dünyadaki gelişmiş
ülkelerde var olan örnekler ile karşılaştırıldığında önemli farklılıklar göze
çarpmaktadır. Türkiye'de adli tıp Adalet Bakanlığına bağlı olarak bir resmi
bilirkişilik yapılanması oluşturmuş, Yargıtay aracılığı ile de bilirkişilik
hizmetlerinin bu kurumdan alınması için çeşitli düzenlemeler yapılmıştır. Adli
Tıp Kurumu; dünyada örneği olmayan bir bilirkişilik modeli olarak, bilirkişilik
kavramı ve uygulamadaki durum açısından önemli sakıncalar yaratmaktadır.
Dünyanın hiçbir demokratik hukuk devletinde yargılamanın yapıldığı organla
tarafsız bilirkişi aynı kuruma bağlı olarak çalışmadığı belirtilmektedir.
Adli Tıp Kurumunda yeterli derecede uzmanın bulunmamasından
kaynaklı vermiş olduğu raporlar ve rapor tarihlerin çok ileri tarihlere
atılması nedeniyle bilimsel vasfını yitirmeye başlamıştır. Mevcut uzman
kadrolarının adli tıp uzmanları dışında herhangi bir eğitim programı ve
sertifikasyon belgesine sahip olmadığı belirtilmektedir. Bugünkü yapısıyla, bir
insan için yaşamsal öneme sahip ve nihai nitelikte olan bilirkişi raporlarının
konusu ile ilgili olmayan kişilerce hazırlandığı, psikiyatri alanını
ilgilendiren bir rapora; kadın-doğum, mikrobiyoloji, ortopedi uzmanının, eczacı
veya antropolog imza attığı belirtilmektedir. Türkiye'de adli tıp ve adli
bilimlerde hizmet ve insan gücü açısından var olan bu ciddi sorunlara, acilen
bir çözüm oluşturulması gerekmektedir.
Adli tıp hizmetlerinin yürütülmesi için öncelikle Adli Tıp
Kurumu'nun acilen bağımsız ve özerk bir yapıya kavuşturulması, adli tıp
kurumunun özellikle tıp fakültesi bulunan illerde Sağlık Bakanlığı ile
eşgüdümlü olarak hastane merkezli yapılara entegre edilmesi
gerekmektedir. Türkiye'de, 233 bin kişiye bir adli tıp uzmanı düştüğü, bu
alanda yaşanan eleman sıkıntısının yargı sürecinin de gecikmesine neden olduğu
ve adli makamların bir olayla ilgili karar verme sürecinin gecikmesinin en
önemli nedeninin adli tıp raporlarının zamanında hazırlanmamasından
kaynaklandığı belirtilmektedir. Özellikle, Doğu illerinde adli tıp uzmanı
sıkıntısının çok fazla olduğu da bilinmektedir. Yaklaşık 70 milyon nüfusa sahip
Türkiye'de aktif halde bulunan yalnızca 300 adli tıp uzmanı bulunduğu göz
önünde bulundurulduğunda bu durumun daha uzun yıllar daha devam edecek bir
sorun olarak karşımıza çıkacağını göstermektedir.
Adli Tıp Kurumunun, Adalet Bakanlığı yerine Sağlık Bakanlığına
bağlı çalışması gerekmekte, bu nedenle doktorların çalıştığı bir yerin Sağlık
Bakanlığına bağlı olması gerekmektedir. Dünyadaki örnekleri incelendiğinde,
adli tıbbın bir yere bağlı olmayan bağımsız bir kurum olduğu da görülmektedir.
Adli tıpta özellikle cinsel şiddet mağduru çocukların ifade
verirken doktor doktor dolaştırılması, yaşadığı olayı
karakol, savcılık, adli tıp vb. kurumlarda tekrar tekrar
anlatması ve çocuk psikiyatristilerinin,
psikologların, sosyal çalışmacıların olmadığı ortamlarda ifadelerinin alınması,
konuştuğu kişilerin çoğunun cinsel şiddet konusunda eğitimli olmaması
mağdurların ikinci bir travma yaşamalarına neden
olmaktadır. Ayrıca, Adli Tıp Kurumu raporları geciktiği için tecavüz
suçlularının çoğunlukla serbest bırakıldığı da belirtilmektedir.
Türkiye'deki bütün adli olguların tek bir merkeze
yönlendirip tek merkez tarafından çözülmesinin beklenmesi, kurumda çalışan
uzmanların yorum yapacağı vaka sayısının binlerce dosya olması, ilgili
uzmanların yetersizliği gibi ciddi ve hayati önem taşıyan sorunların
giderilmesi için Adli Tıp Kurumunun yapısının incelenip var olan sorunların
yasal ve hukuksal çözümlerinin tespit edilmesi ve gerekli çözüm politikaların
belirlenmesi bir araştırma komisyonunun kurulmasını gerektirmektedir.
2.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal ve 19 milletvekilinin, güvenlik kuvvetlerine
yönelik, orantısız güç kullanımı iddialarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/774)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
Güvenlik güçlerinin ölçüsüzce şiddet kullanma eğiliminin
araştırılması, yasalardaki boşlukların saptanması, idari ve adli yaptırımların
yeterli olup olmadığının, denetim mekanizmalarının neler olabileceğinin araştırılıp
saptanması için Anayasanın 98'nci, İçtüzük'ün 104 ve 105'inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını dilerim. 22.04.2010
1) Akın Birdal (Diyarbakır)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Emine Ayna (Mardin)
7) Fatma Kurtulan (Van)
8) Hasip Kaplan (Şırnak)
9) Hamit Geylani (Hakkâri)
10) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
11) M. Nuri Yaman (Muş)
12) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe
Güvenlik güçlerinin varlık nedeni ve temel amacı yurttaşların can
ve mal güvenliğini sağlamaktır. Bu görevini yerine getirirken kişinin yaşam
hakkını koruması ve şiddet kullanmaması esastır. İnsan hakları mücadelesinin
yüzyıllardır biriktirdiği değerler, hukukun üstünlüğü ve uluslararası
sözleşmeler güvenlik güçlerinin görevlerini yerine getirme yöntemlerini
belirlemektedir.
Ülkemizde ise tersi bir durum söz konusudur. Polisin gerek
toplumsal olaylara müdahale biçimi, gerekse de yakalama ve sorgulama sırasında
tutumu her zaman eleştirilmiştir. Polis Vazife ve Selahiyetleri
yasasında 2007 yılı haziran ayında yapılan değişikliklerle polise olağanüstü
yetkiler tanınmış, kullandığı yöntemler ve davranışlarından ise sorumsuz
tutulmuştur. Bu tarihten sonra polisin dur ihtarına uymadığı gerekçesiyle
öldürdüğü kişi sayısında ciddi bir artış olmuştur.
Bunların yanı sıra, demokratik tepkilerini göstermek isteyen ve
etkinlik yapan bütün kesimlerin etkinliklerine ölçüsüz oranda şiddet kullanarak
müdahale etmektedir.
Örneğin 2009 yılının 1 Mayısında İstanbul güvenlik güçlerince
adeta yasak bölgeye çevrilmiş ve binlerce gaz bombası kullanılmıştır.
Ne yazık ki bu tek olay değildir.
Bu tür haberler günlük gazetelerin, televizyon haberlerinin
nerdeyse ayrılmaz bir parçası olmuş durumdadır.
Dur ihtarına uymadığı gerekçesiyle Baran Tursun, karakolda ve
cezaevinde gördüğü işkenceden dolayı Engin Çeber,
Avcılarda parkta içki içtiği gerekçesiyle Feyzullah Ete'nin
öldürülmesi ve benzer pek çok olay kamuoyu belleğinde yer etmiştir.
Son ayda ise Kuşadası'nda kovaladığı genci yakaladıktan sonra
başına ateş ederek öldüren sivil polis çevredeki görgü tanıklarını da
konuşmamaları için tehdit etmiştir. Hakkari’de
annesinin elinden zorla dövülerek alınan ve yerlerde sürüklenen 14 yaşındaki çocuğun
görüntüleri, üniversite sınavlarını protesto eden lise öğrencilerinin
dövülerek, yumruklanarak gözaltına alınması polis şiddetinin ölçüsüzlüğünün
göstergesidir.
Her demokratik tepkiyi, etkinliği bu şiddetle müdahale etmek
hukukun üstünlüğünü esas alan demokratik bir devletin uygulaması olamaz. Bu
uygulamalar olsa olsa polis devletini anımsatır.
Bu konuda başta İnsan Hakları Derneği olmak üzere pek çok insan
hakları kuruluşları dikkat çekmekte ve eleştirmektedir. Uluslararası insan
hakları kuruluşlarının yayınladığı raporlarda Türkiye bu konuda uyarılmakta,
Polis Vazife ve Selahiyetleri yasasının
değiştirilmesini, cezai yaptırımların ağırlaştırılmasını ve ciddi denetim
mekanizmaları oluşturulmasını önermektedirler. Örneğin dünyanın önde gelen
insan hakları örgütlerinden İnsan Hakları İzleme Örgütü yayınladığı raporda
Türkiye'de "2007 başından beri polis şiddeti ve işkence şikâyetlerinde
artış olduğu"nu ve "cezasızlık kültürünün
devam ettiği"ne yer vermiştir. Örgüt, bu
raporunda hükümete "başta durdurma ve arama ile kuvvet kullanma yetkisi
olmak üzere, Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu'nun
nasıl uygulandığını izleyecek ve değerlendirecek bir sistem kurulması"
gibi birçok öneride bulunmuştur.
Demokratik devlet olmanın, korkusuzca yaşamanın, toplumsal barışın
sağlanmasının koşulu bu önerilerin yerine getirilmesinden geçmektedir.
Bu çerçevede polisin ölçüsüzce şiddet kullanma eğiliminin
araştırılması, yasalardaki boşlukların saptanması, idari ve adli yaptırımların
yeterli olup olmadığının, denetim mekanizmalarının neler olabileceğinin
araştırılıp saptanması için Meclis Araştırma Komisyonu kurulması yerinde
olacaktır.
3.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim
Binici ve 19 milletvekilinin, sosyal yardımlar konusunun araştırılarak
yoksullukla mücadelede alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/775)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na
Sosyal Yardım adı altında yapılan yardımların biçiminin,
niteliğinin ve zamanlamasının halk ve halk kültürü üzerinde yaratmış olduğu
negatif etkilerinin ortaya çıkarılması, bu yardımların yoksullukla mücadele
etmedeki etkinliğinin saptanması ve yoksullukla mücadelede yeni yöntemlerin
saptanması için, Anayasa'nın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince
Meclis Araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.
1) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Akın Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Fatma Kurtulan (Van)
9) Hasip Kaplan (Şırnak)
10) Hamit Geylani (Hakkâri)
11) M. Nuri Yaman (Muş)
12) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Türkiye, uygulanan yanlış politik tercihler sonucunda, telafisi
güç sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. Özellikle uygulanan ekonomi
politikaları ülkemizde yetersiz yatırım, tasarruf eksikliği ve bunların
sonucunda kronik boyut kazanmış yüksek işsizlik durumunu ortaya çıkarmıştır.
İşsizlik ve artmakta olan gelir uçurumunun en büyük sonucu ise yüksek oranlı
bir yoksulluk olmuştur.
Cumhuriyet tarihi boyunca ülkemizin en büyük sorunlarından biri
olagelen yoksulluk, son ekonomik krizle beraber daha da boyutlanmış ve derinlik
kazanmıştır. Bu kriz sürecinde ve öncesinde işsizliğe ve yoksulluğa ilişkin
sonuç alıcı önlemler alınmamış, bunun sonucunda işsiz ve yoksul yığınlar daha
da artmış ve ülkeye genel bir yoksulluk hâli egemen olmuştur.
Dünyada yaşanan en büyük küresel kriz olan "Büyük
Resesyon", ülkemizi de derinden etkilemiş, işsizlik % 13 - % 14 bandına
oturmuş, bununla beraber yoksulluk oranı ise % 20’lerin üstünde ifade edilmeye
başlanmıştır. Bölgeler arası eşitsizlik daha da artmış, işsizliğin en yüksek
olduğu ille en düşük olduğu il arasındaki fark resmî rakamlara göre % 18,4
düzeyinde gerçekleşmiştir. Ancak, halkın içinde yaşadığı gerçekler ve
gözlemlerin vermiş olduğu sonuçlar, bu farkların % 50'lerin üzerinde olduğunu
göstermektedir.
Milli gelirin bireyler ve bölgeler arasındaki dağılımın
adaletsizliğinden kaynaklı ortaya çıkan yoksulluk kronik bir hâl almışken, son
küresel krizle birlikte bu durum daha da katlanılmaz bir hâl almıştır. Ancak
hükümetler bu yoksulluk durumunu görmezden geldikleri gibi, bu yoksulluk durumu
ucuz işgücü için bir kaynak ve seçim dönemlerinde de bir istismar hâli olarak
algılanmaktadır.
1973 yılında en zengin % 20'lik kesim ile en yoksul % 20'lik
kesimin milli gelirden aldıkları pay arasında % 55’lik bir fark varken, bu fark
zamanla artarak devam etmiş ve günümüzde bu fark 13 katın üzerine çıkmıştır.
Yoksulluk bir ülkede adaletsiz vergi sistemi, yüksek faiz ve rant ekonomisi, piyasada tekelleşme, devlet teşviklerinin
adaletsizliği, enflasyon, işsizlik vb. durumlar sonucunda ortaya çıkarken,
yoksul olmanın ortaya çıkardığı öncelikli ihtiyaç alanları da eğitim, sağlık,
sosyal güvenlik ve gelir ihtiyaçlarıdır.
Ancak Türkiye'de bu ihtiyaçlar karşılanmadığı gibi özellikle seçim
dönemlerinde ortaya çıkan görüntüler tam anlamıyla insan onuruna bir saldırı
niteliği taşımaktadır. Ülkemizin Edirne'sinden Hakkâri'sine kadar özellikle
gıda yardımları nedeniyle ortaya çıkan manzaralar bütün dünya tarafından
izlenmekte ve eleştirilmektedir. Yardımların düzenli ve doğru yerde yapılmaması,
insanların çamur içinde birbirleriyle âdeta savaşarak yardım kapma görüntüleri,
iş başvurularında yaşanan uzun kuyruklar, sıklıkla ortaya çıkan ve kamuoyunda
derin tartışma ve kaygılara neden olan oy karşılığında yoksul kitlelere nakit
yardımı gibi icraatlar, ülkemizde derin sosyolojik ve psikolojik travmalar ortaya çıkarabilecek nitelikte olaylardır.
Özellikle seçim dönemlerinde yapılan kalitesiz kömür dağıtımları
AKP hükümetinin seçimlere yönelik bir icraatı olarak algılanırken, bunun
sonucunda hem halk kültürüne bir saldırı, hem de yaratmış olduğu hava kirliliği
nedeniyle halk sağlığı üzerinde bir tehdit durumunu ortaya çıkarmaktadır. 2009
yerel seçimlerinde seçimden hemen önce devlet eliyle Tunceli'de dağıtılan beyaz
eşyaların AKP nin seçim rüşveti olduğu ortaya çıkmış,
bu durumdan kaynaklı dönemin Tunceli valisi mahkeme kararıyla suçlu bulunmuş ve
Tunceli İl Özel İdaresi'nin AKP seçim bürosu gibi işletildiği ortaya çıkmıştır.
Ancak bununla beraber Diyarbakır'da kurulan Sarmaşık Derneğinin, en yoksul
ailelere gıda bankası kurarak, yoksulların markette alışveriş yaparcasına gidip
ihtiyaçlarını ücretsiz temin etmeleri üzerine, Diyarbakır valiliği bu yaklaşımı
anlaşılmaz bir biçimde, kamu faydası olmadığı için yasaklayabilmiştir. Bu
durum, kamu faydasının AKP faydasıyla paralel olup olmadığını da sorgular hâle
gelmiştir.
Ülkemizde yapılan devlet yardımlarının toplum üzerinde oluşturduğu
bütün negatif etkilerinin ortaya çıkarılıp bilinmesi ve buna karşı önlemlerin
alınması için bir Meclis Araştırması'nın açılması gerekmektedir.
4.- Adıyaman Milletvekili Şevket
Köse ve 23 milletvekilinin, yatılı ilköğretim bölge okullarının sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/776)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Kısaca YİBO olarak anılan Yatılı İlköğretim Bölge Okulları,
özellikle son zamanlarda yalnızlığın okulları olarak adlandırılmaktadır. Bu
anlamda YİBO’ların sorunları gündemi sık sık meşgul etmektedir. YİBO'larla
ilgili yapılan bilimsel çalışmalar ve son günlerde ölümle sonuçlanan olaylar, YİBO'ların sorunlarının ciddi boyutlara ulaştığını
göstermektedir.
YİBO'lar, yatılılık
kavramını da içinde barındırdığından çok farklı kapsamlarda değerlendirilmesi
gereken yerlerdir. YİBO'larda aile hasretiyle ve
ayrıca güzel dostluklar, paylaşımlar vardır. Bunun yanında YİBO'lar
çok çeşitli zorlukları da içinde barındırmaktadır. Çeşitli nedenlerle kurulan
yatılı okullar, diğer örgün eğitim kurumlarından farklılık göstermektedir. Bunların
en önemlisi; yatılı okullarda yaşamın gün boyu sürmesidir. Diğer okullar
belirli bir saatte açılıp belirli bir saatte kapanırken, yatılı okullar sürekli
olarak açıktır. Bu okullar aynı zamanda öğrencilerin barındıkları evleridir.
Doğal olarak, yaşanan sorunların etki oranı da farklı olmaktadır. Öğretmenlerle
öğrencilerin bir arada olması da bu durumu pekiştirmektedir.
YİBO'lar ilk olarak 1939
yılında yoksulluk yüzünden eğitim sürecine katılamamış köy çocukları için
açılmıştır. Daha sonra ülkenin dört bir tarafına yayılmıştır. Günümüzde
çoğunlukla Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde kurulan YİBO'lar,
güvenlik nedeniyle okulları kapatılan öğrenciler ile hiç okulu bulunmayan ya da
maddi durumu zayıf öğrencileri eğitim sistemi içerisine dahil
etmeyi amaçlamıştır. Bölge eğitiminin sigortası olarak görülen bu okullar,
eğitim faaliyetlerinin yanı sıra bulundukları bölgenin halkı ile bütünleşerek,
onların sosyal, ekonomik, kültürel, sportif ve teknolojik gelişimlerini sağlama
gibi ağır bir görevi de yüklenmiştir. Ülkemizin coğrafi açıdan dağlık, yerleşim
açısından ise dağınık bölgelerinde kurulan bu okullar, köylerinde okul
bulunmayan öğrencilere hizmet vermektedir.
Milli Eğitim Bakanlığı'na göre, YİBO'ların
amaçları şunlardır: Nüfusu dağınık olan yerleri öğretmene ve okula kavuşturmak;
köylerde özel eğitime, korunmaya muhtaç çocuklarla, okul öncesi eğitim için
sınıflar açılmasını sağlamak; çevrenin sağlık, tarım, halk eğitimi ve her türlü
kalkınma faaliyetine bir merkez vazifesi görmek; ilkokulu bitiren çocuklar için
mecburi öğrenim çağının dışına çıkıncaya kadar tamamlayıcı kurslar ve sınıflar
açmak ve bölge şartlarına göre çocuklara pratik kazandırmak, bu çocuklardan
yetenekli olanlara ileri öğrenim imkanları hazırlamak;
bağımsız eğitmenli okullarda mezun olan çocukların beş sınıflı ilkokulu
bitirmelerini sağlamak; civarda tek öğretmenli ilkokullarda okuyan dördüncü ve
beşinci sınıf öğrencilerinin birkaç öğretmeni bulunan okullardan
faydalanmalarını sağlamak; çevre öğretmenlerinin birleşip görüştükleri ve tecrübelerini
paylaştıkları bir yer olmak ve öğretmenlerin işbaşında yetiştirilmelerine
hizmet etmektir.
Son günlerde basının gündeme getirmesiyle sorunlarının büyüklüğü
bir kez daha gözler önüne serilen YİBO'lar, ülkemizin
her yerinde sorunlarla anılmaktadır. Yöneticilerin vekaletle
görevlerini sürdürmeleri; öğretmenlerin moral motivasyonlarının düşük olması;
öğrencilere psikolojik danışma ve rehberlik konusunda yeterli hizmetin
sunulamaması; denetçilerin destek vermekten ziyade açık arayan bir görev anlayışı
içerisinde olmaları; mülki ve yerel idarenin yetersizlikleri, okullarda
hizmetli yetersizliği ve buna bağlı olarak sağlık ve temizlik koşullarının
yetersizleşmesi; okullarda gerekli eğitsel donanımın olmaması ve altyapı
yetersizlikleri; yeni öğretmenlere meslek içi veya öncesi eğitimlerin yetersiz
yüzeysel verilmesi; konut ve lojman yetersizliği; ek derslerin yetersiz olması
ve bu ek derslerin ücretlerinin zamanında ödenmemesi; YİBO'larda
belirgin bir sistemin olmayışı; kimi YİBO'larda
yaşanan yolsuzluklar gibi çok sayıda sorun çözülmeyi beklemektedir.
Bu bağlamda, YİBO'larda yaşanan
sorunların ve bu sorunların çözümlerinin araştırılması amacıyla Anayasa'nın 98.
ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması
açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1) Şevket Köse (Adıyaman)
2) Sacid Yıldız (İstanbul)
3) Tekin Bingöl (Ankara)
4) Hüsnü Çöllü (Antalya)
5) Tayfur Süner (Antalya)
6) Atila Emek (Antalya)
7) Gökhan Durgun (Hatay)
8) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
9) Ali Arslan (Muğla)
10) Nevingaye Erbatur (Adana)
11) Gürol Ergin (Muğla)
12) Nesrin Baytok (Ankara)
13) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
14) Tacidar Seyhan (Adana)
15) Selçuk Ayhan (İzmir)
16) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
17) Hulusi Güvel (Adana)
18) Abdulaziz Yazar (Hatay)
19) Ali Oksal (Mersin)
20) Osman Kaptan (Antalya)
21) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
22) Ahmet Küçük (Çanakkale)
23) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
24) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Bir gensoru önergesi vardır. Önerge daha önce bastırılıp sayın
üyelere bugün itibarıyla dağıtılmıştır.
Şimdi önergeyi okutuyorum:
C)
Gensoru Önergeleri
1.- Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın; uygulanan
iç ve dış politikalarda Hükûmet Programı’nda verdiği
sözleri yerine getirmediği, ekonomik ve sosyal sorunları çözmede başarılı
olamadığı iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında gensoru açılmasına
ilişkin önergesi (11/12)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Hükûmet programında verdiği sözleri yerine getirmeyen,
"açılım" derken "ayrımcılık" yapan, AB reformlarını askıya
alan, gizli dinlemelerle kişi özgürlüğünü ihlal eden, yargıyı siyasallaştıran,
parlamentonun iradesini yok sayan, muhaliflerine baskı kuran; toplumsal barışı
tehlikeye sokan, BDP'yi hedef göstererek
milletvekillerine yönelik saldırının önünü açan, İsrail'in yaptığı katliam
sonrası ikili anlaşmaları iptal etmeyen, Türkiye'yi ekonomide ve dış politikada
dışarıya bağımlı hâle getiren Sayın Başbakan R. Tayyip Erdoğan hakkında
Anayasanın 99. ve İçtüzüğün 106. maddeleri uyarınca Gensoru açılması için
gereğini arz ve talep ederiz. 15.06.2010
|
Ayla Akat Ata |
|
|
Bengi Yıldız |
|
Batman |
|
|
Batman |
|
BDP Grup
Başkanvekili |
|
|
BDP Grup
Başkanvekili |
Gerekçe:
AK Parti hükûmet programında gençlere
iş, yoksullara aş, öğrencilere burs, memur ve işçiye de “enflasyona ezdirmeme”
sözü verdi. Vergi yükünün hafifletilmesi ve bazılarının da kademeli
kaldırılması, millî gelirin arttırılması, küçük işletmelere destek verilmesi,
sosyal yardım tutarlarının arttırılması, sağlık güvencesinin genişletilmesi,
özürlülerin sigorta bedelinin hazine tarafından ödenmesi, işsizlik fonunun
kapsamının genişletilmesi öncelikli vaatler arasında yer aldı.
Demokratikleşmenin sağlanması için başta Anayasa reformu olmak üzere Siyasi
Partiler Yasası, seçim yasalarını değiştireceğini, AB müzakere sürecini
ilerleteceğini, işkenceye sıfır tolerans tanınacağını, düşünce ve örgütlenme
özgürlüğünü geliştireceğini, çoğulculuktan yana olduğunu, toplumsal barışı
sağlayacağını vaat etti.
Bugün geldiğimiz noktada hükûmet bu
vaatlerin hiçbirisini yerine getirmemiştir. Yargı-Yürütme-Yasama arasındaki
ahenk bozulmuş, Meclis çoğunluğu hegemonyası "saltanat anlayışına"
dönüşmüş, muhalefet âdeta dışlanmıştır. Halkın özgür iradesi ile seçilen
Mecliste grubu bulunan partimiz dışlanmış, siyaset dışına itilmeye
çalışılmıştır.
12 Eylül Anayasasını değiştirmek yerine, Hükümet kendi iktidar
önceliklerini esas alan yama anayasa değişikliğine giderek, toplumdaki yeni anayasa
taleplerini yok saymıştır. "Başörtüsü" konusunda geri adım atmış,
toplumsal barışı sağlama çabaları yerine, tezkere ve operasyonlarla baskıcı
politikalara yönelmiştir. "Açılım" derken "ayrımcılık"
uygulamıştır.
Kürt sorunu, Kıbrıs sorunu ve ekonomik kriz gibi Türkiye'nin temel
sorunlarının Meclis'e gelmesi engellenmiş, çözüm Washington'da, Brüksel'de,
Bağdat'ta aranmış, Türkiye IMF, NATO, ABD ve İsrail'e daha bağımlı hale
getirilmiştir. İktidarı boyunca İsrail ile ilişkileri daha da derinleştirmiş, Mavi
Marmara gemisine saldırı sonrası ise sadece sözde tepkiler gösterirken, ikili
anlaşmaları iptal etmeye yanaşmamıştır.
İnsan haklan alanında faili meçhul cinayetler, işkenceler
artmıştır. Emek ve meslek örgütlerine, siyasi partilere, halka karşı acımasızca
"orantısız aşırı güç" kullanılmıştır. Silopi ilçesinde polisin
saldırısı sonucu BDP Milletvekili Sayın Sevahir
Bayındır'ın ayağı kırılmış, diğer milletvekilleri de gazlı, biberli saldırıya
maruz kalmıştır.
Düşünce özgürlüğü yok sayılarak, muhalif kim varsa TMK kapsamında
yargı kıskacına alınmış, adil yargılanma hakkı ihlal edilmiş, yargı
siyasallaştırılmıştır. Yasadışı dinleme, izleme sıradan hale gelerek insan
hakları ayaklar altına alınmıştır.
İşsizlik ve toplu işten çıkarmalar artmış, enflasyon yükselmiş,
dış borç, cari açık büyümüş, tarım sektörü çökmüş, artan zamlarla, "sosyal
adalet-eşitlik" dengesi bozulmuştur. Polis ve jandarmaya ayrılan bütçe
arttırılırken; sağlık, eğitim, adalet ve sosyal güvenlik alanlarında
kısıtlamaya gidilmiştir.
Sosyal devletten uzaklaşılarak “Sadaka Devleti” anlayışına
geçilmiş, seçim malzemesi olarak kullanılmıştır. Mülki amirler, emniyet
müdürleri il, ilçe başkanı gibi çalışmaya başlamış, güvenlik güçleri muhalefet
partilerinin seçim çalışmalarını baskı altına alarak engellemeye başlamıştır.
29 Mart yerel seçimleri sonrası DTP’nin 1600’ü aşkın
yöneticisi, üyesi ve belediye başkanı tutuklanmış, yüzlerce çocuk cezaevlerine
konulmuş, ağır cezalar verilmiş; demokratik siyasi çalışmalar engellenmiştir.
Dağdakileri indireceğim derken, düz ovadaki siyasetçiler/seçilmişler baskı
altına alınmış batıda 40’ın üzerinde linç girişimi yaşanmış, üniversitelerde
öğrenciler saldırıya uğramış, önlem alma yerine YÖK ve İçişleri Bakanlığı
“Gizli Eylem Planlarını” devreye koymuştur.
“Küresel Krizin” yükünü emekçi halka yükleyen, toplumsal
barışın bozulmasına, ırkçı milliyetçi, linç kampanyalarına, sosyal patlamalara
zemin hazırlayan, AB sürecini durduran, yaşama hakkının ve en temel hak ve
hürriyetlerin tehdit altına alınmasına göz yuman Başbakan Sayın R. Tayyip
Erdoğan hakkında Anayasa’nın 98 ve 99’uncu, TBMM İçtüzüğünün 106. maddeleri
gereğince gensoru açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bilgilerinize sunulmuştur.
Gensorunun gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmenin
gününü de kapsayan Danışma Kurulu Önerisi daha sonra onayınıza sunulacaktır.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Eskişehir Milletvekili Sayın
Tayfun İçli’nin, “Bugün itibarıyla, daha önceden
Danışma Kurulunun almış olduğu karar gereğince 501 sayılı Kanun’un
görüşmelerine başlanılmadı.” diye bir dilekçesi vardır.
Sayın İçli’ye şu izahatı yapmak
istiyorum: Sayın İçli, usul tartışması yapmak istiyorsunuz ama İç Tüzük’ü çok
açık ve net olarak ifade etmek isterim. Bugüne kadar olduğu gibi, sizin görev
yaptığınız Parlamento, geçmiş dönemlerde de hep kalan işlerden başlamıştır.
Mesela, bugün itibarıyla, diyelim ki 1’inci sırada olan hususla ilgili olarak
Sayın Komisyon ve Hükûmet oturduğu zaman, oradan
başlamak mecburiyetimiz vardır. Dolayısıyla, “Danışma Kurulu öyle bir karar
aldı. Efendim, bugün 501 sayılı Kanun’un bitimine kadar devam edilecektir,
öbürleri görüşülmez, buradan başlanır…” Böyle bir usul yok, böyle bir uygulama
da yok, böyle bir ifade de yok.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Kısaca izah edeyim.
BAŞKAN – Tatmin oldunuz mu efendim? Geçmişte böyle bir örnek var
mı? Benim verdiklerime bir itirazınız var mı?
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sizi değil, Divanı, yüce makamı
kastediyorum. İzin verirseniz kendimi ifade edeyim.
BAŞKAN – İfade edeceksiniz de şunu söylüyorum: Bu konuda Divanın
yapmış olduğu, Başkanlığın yapmış olduğu işte bir usulsüzlük yok, İç Tüzük’e
uygun davranmıştır Başkanlık, onu diyorum.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, kürsüden söz
vermeyecekseniz yakına geleyim, bağırmayayım.
BAŞKAN – Kürsüden usulüm hakkında söz veririm de yani şunu
diyorum: Siz de defaatle buradaydınız. Bugüne kadar
bunlar her gün uygulandı, hiçbir itirazınız olmadı yani bugün itibarıyla bu iş
usule aykırı diye mi bir iddianız var?
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, benim itirazım sizin
şahsınıza değil, Divana.
BAŞKAN – Hayır, ben şahsıma almıyorum zaten, Divan olarak
konuşuyorum.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – İzin verirseniz ifade edeyim. Bakın,
burada çok ayrıntılı, her gün bir kanunun görüşülmesinin bitmesine kadar karar
alındı. Teselsül ayrı bir olay. Dediğiniz doğrudur,
çalışma kararı alınır, bir kanun bitmez, öbür kanundan -Hükûmet
oturur- devam eder ama bakın elimdeki 8/6/2010 tarihli
AKP grup önerisinde özellikle her gün bir kanunun görüşülmesi ve bitmesi
kararlaştırılmış. Bakın, bugün sırada olacak ve görüşülmeye başlanacak olan 475
sıra sayılı Kanun 13 Haziran günü görüşülüp bitimine kadar karar alınmıştır.
İzin verirseniz, kendimi Sayın Genel Kurula ifade edeyim.
BAŞKAN – Bakınız Sayın İçli, şunun için diyorum. Zaten ben size üç
dakikalık süre verseydim şu ana kadar tamamlanırdı, orada bir şey yok ama şunu
demek istiyorum, bakınız, bugüne kadar hep Başkanlık Divanında görev yapan
arkadaşlarımızın takip ettiği usul şudur: Hangi usulde yarım kalmışsa yarım
kalan işlerden başlanır. Bu iş böyledir, bu işin uygulaması da böyledir. Aksi
bir şey yok ki.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Benim ifade ettiğim o değil ama Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hayır, aynı.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – İzin verirseniz ifade edeyim kendimi.
BAŞKAN – Buyurun.
Sayın İçli Başkanlık Divanının usulü hakkında bir söz istemiştir.
Usulümüzün aleyhinde kendisine üç dakikalık söz veriyorum, lütfen buyurun.
VII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- 8/6/2010
tarihli 113’üncü Birleşimde alınan karar gereğince, Genel Kurulda bugün
itibarıyla günlük çalışma programına 501 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
görüşmeleriyle başlanılması gerekirken bu konuyla başlamadığı nedeniyle
Başkanlık Divanının tutumu hakkında
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, Divanın şimdiye kadar uygulamalarıyla ilgili bir
itirazım yok. Bakın, elimde 8 Haziran 2010 tarihli AKP grup önerisi üzerine
Genel Kurulun aldığı bir karar var. Bakın, teker teker
tadat edilmiş. Teselsül keyfiyeti ayrı bir olay. Demiş
ki: “8 Haziran 2010 Salı günü birleşimde 476 sıra sayılı kanun tasarısı
görüşülecek, bitimine kadar.” 9, 10, 11, 15, 16, 17, 18… Bugün ayın 18’i. Dün
Genel Kurul toplanamadı, toplantı yeter sayısı yoktu, dün yarım kaldı. Bugün,
Genel Kurulun aldığı karar, ki Genel Kurul neden bu
kararı aldı? AKP’nin grup önerisi. Peki, AKP Grubu bu
öneriyi neden verdi? Sayın Başbakan dedi ki: “Haziran ayında otuz yasa
bitecek.” Hatta bugün il başkanlarına seslenişinde “Arkadaşlar, bitmezse, biz
bunu bitirinceye kadar çalışacağız bu kanunları.” dedi.
İşte, AKP’nin grup önerisinde Genel Kurula sunduğu çalışma
takviminde, bütün günlerde hangi kanunların görüşüleceği ve o gün hangi kanunun
biteceği de karar altına alındı. Bakın, 17 Haziranda 477 sıra sayılı kanun
görüşülecekti, 16 Haziranda 499, 15 Haziranda da bugün görüşmelerine devam
edeceğiniz kanun görüşülecekti. Bugün siz, eğer 501 sıra …
Çünkü, bakın, temel kanun olarak görüşülüyor. Bir plan
yapılmış, bir kanunun ancak bir günde bile bitmeyeceği düşünüldüğü için, gece
24’ten sonra da çalışma kararı alınmış bu kararda. O zaman, Genel Kurulun
kararına uymamız lazım. Ya AKP yeni bir grup önerisi getirecek… Çünkü geçersiz
kaldı bunlar, bu takvim artık işlemiyor. Genel Kurulun iradesinin dışında, eski
Divanın aldığı teselsül hükümlerini burada uygulamak mümkün değil. Hemen
AKP’nin bir grup önerisi getirerek, gündemde hangi kanunların görüşülmesini
istiyorsa, Genel Kurulda bunu sunması lazım. Eğer bakın, İç Tüzük’ü uygulamazsak,
ciddi sıkıntılar çıkıyor, bu bir.
Bir de Sayın Başkanım, milletvekilleri küçük düşüyor. Bakın,
televizyonlarda, gazetelerde, uyuyan milletvekilleri… Bugün bir işçi, bir memur
dahi sekiz saat çalışıyor, nöbetleşe bir sistem var. Yani milletvekillerinin bu
derece onurlarını, bu derece yorucu bir çalışma temposunu bu elimizdeki
takvimle uygulamak da Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığına gölge
düşürür. Gelen kanun tasarı ve tekliflerini bırakın anlamaya zaman, okumaya
zaman bulamıyoruz. Süratle, yağmur gibi kanunlar geliyor ve sağlıklı olmayan
kanun, tasarı ve teklifleri burada yasalaşıyor. Sonra Anayasa Mahkemesine gidip
iptal ettiği zaman da Anayasa Mahkemesini şikâyet ediyoruz halka: “Anayasa
Mahkemesi böyle karar verdi.” Biz burada adam gibi bir kanun yapmakla
yükümlüyüz ve aldığımız kararlara biz kendimiz uymak durumundayız. Bir karar
alıyoruz, hadi olmadı gelenekler, eski Divanın aldığı kararlar. Eski divan…
Şöyle karar, uygulaması şudur: Bir kanun bitmezse Hükûmet
oturmaz, komisyon oturmaz teselsül eder. Ama burada günü gününe hangi kanunun
görüşüleceği ve o kanun görüşüldükten sonra hangisinin biteceğini
kararlaştırmışız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın İçli, teşekkür ediyorum efendim.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Benim derdim bu Sayın Başkanım, benim itirazım bu.
Çok teşekkür ediyorum, sağ olun.
BAŞKAN – Teşekkürler ederim.
Başkanlık Divanının tutumunun lehinde Sayın Oktay Vural, buyurun
efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aslında Sayın Tayfun İçli’nin ifade
ettiği husus, Parlamentoya gelen milletvekillerinin hangi kanunun ne zaman
görüşüleceğine ilişkin daha önceki Danışma Kurulu kararı uyarınca
bilgilendirilmek isteniyor. Şimdi, 501 sayılı olduğu için, muhtemelen
milletvekilleri de bugün 501 olacak ama işte AKP Grubundaki hesap Meclise
uymuyor. Bugün geldiğimiz nokta bu. Değerli milletvekillerini sabahlara kadar
çalıştırıp bitimine kadar zorla çalıştırmanın aslında bu hesap kitaplarına
uymadığını ortaya koyuyor. Bu bakımından, sizin Başkanlık Divanı olarak yapacak
bir şeyiniz yok çünkü netice itibarıyla “501 sayılı Kanun’un bitimine kadar”
denilince bu kanuna kadar bütün kanunları görüşmek durumundayız. Başkanlık
Divanı olarak, bu konuda sizin yapacağınız bir uygulama yok ama şu elimizi
vicdanımıza koyalım değerli milletvekilleri, Danışma Kurulu önerisi getirdi
-Grup önerisi- AKP Grubu, bize ne danıştı, hiçbir şey yapmadı. Zaten muhalefeti
yok sayıyorlar, burada milletvekillerini yok sayıyorlar bitimine kadar karar
alıyorlar ama bitmiyor, uymuyor işte, tutmuyor. Yani bugün geldiğimiz noktada
bugün bitmesini öngördüğünüz kanuna bile geçilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla
gerçekten bu çalışma şartlarını bu şekilde empoze
etmenin doğru olmadığı ortaya çıkmıştır. Burada Başkanlık Divanının bu uygulama
açısından yapacağı bir şey yok ama her şeyden önce çoğunluk iradesinin
-özellikle Meclisin çalışmaları konusunda ve kendileri de 1 Temmuzda tatile
gitmek istediklerine göre- bu çalışma temposu konusunda muhakkak muhalefetle
birlikte bir program hazırlarsa bu programa uymak o kadar mümkün olur.
Dolayısıyla bizim bu Danışma Kurulu kararının alınmasında bir katkımız yoktur.
Yani böyle bir programın uygulanmayacağını da ifade ettik, uygulanamayacağı da
ortaya çıktı değerli milletvekilleri. Yani burada gerçekten bu Meclisi
yönetirken, özellikle tatile girmeden önceki bu dönem içerisinde böyle bir
uzlaşma temin etmeden bir gündem hazırlamanın, çalışma takvimi hazırlamanın çok
sanal bir takvim olduğu ortaya çıkmıştır.
Umarım, bundan sonraki dönemler için bu bir ders olur ve bu konuda
eğer Hükûmetin acilen istediği birtakım yasalar var
ise ve bunlarla ilgili de muhalefetin, açıkçası muhalefet gerekçesi
istikametinde yapacağı katkı aranmalıdır. Böyle bir katkı aranmamıştır, aranmamaya
devam ediyor. Biz de bu konularla ilgili görüş ve düşüncelerimizi kanunlarda,
tasarılarda dile getirmeye devam edeceğiz.
Tutumunuz doğrudur ancak çoğunluk partisinin önerisinin yerinde
olmadığı da bugünkü çalışmalardan görülmektedir.
Hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Vural.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Lehte Sayın Başkan...
BAŞKAN – Evet, Başkanlık Divanının tutumunun aleyhinde Sayın Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.
Buyurun Sayın Kaplan. (BDP sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK
PARTİ Grubu bu önergeyi verip “Bitimine...” dediği gün ben gece buradan
konuşmuştum, bitmez demiştim. Verdiğiniz tasarılar gece 12.00’de bitmez, ertesi
güne sarkar, ertesi günün çalışmasına kadar devam eder ve tekrar ertesi gün
devam edersiniz. Üç gün üst üste buraya geleceğiz. Bakalım, iktidar mı
dayanacak, muhalefet mi dayanacak? Dün pes ettiniz. Dün çoğunluğu
toplayamadınız. Kendi önergenize kendiniz dahi ayak uyduramadınız.
Şimdi, böyle bir çalışma tarzıyla, önergeyle Başbakan size
emredebilir, kuzu kuzu geleceksiniz diyebilir, 5’ine
kadar da -temmuzun- buradasınız diyebilir, eğer bu tasarıları çıkarmazsanız 15
Temmuza kadar da buradasınız diyebilir ama size diyebilir, yüce Meclise bu emri
sökmez. Bunu, bir kere, söyleyeyim.
Dün kimileri dedi ki: “AK PARTİ’liler
neden kayboldu? 184 kişi burada niye yok? Yeterli sayı niye yok? Niye kayboldu
birdenbire?” Kimi dedi: “Kandil programı çıkarmışlar, kesinlikle kandil
programı nedeniyle gittiler, böyle bir çalışmaları vardı.” Değil. Siz de
insansınız, etten ve kemiktensiniz. Siz de uyursunuz, siz de tıraş olursunuz,
siz de kıyafetinizi değiştirme gereği duyarsınız. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin 4’üncü maddesinde “Angarya yasaktır.” dedik. Bu angaryanın yasak
olduğunu Genel Başkanınızın da bilmesi lazım.
Tabii, Türkiye’nin gündemi sadece bunlar mı? Yani
Türkiye’nin gündemine sıkıştırıp yirmi dört saat insanları çalıştırmak kolay. Gelin
gerçek gündemini görüşelim Türkiye’nin. Türkiye’nin gerçek gündemine dönelim.
Yani Türkiye’de bugün çatışma var, bugün kan akıyor, bugün insanlar ölüyor,
bugün cenazeler geliyor. Gelin bunu tartışalım. Bugün
Türkiye’nin gerçek gündemi bu. Ahmet Türk’e yumruk atanı birinci celsede
salıverin, Diyarbakır’daki savcı, hâkime “Gidin Habur’dakini
gelirken serbest bırakın, sonra istediğiniz zaman tutuklayın.” deyin, yargı
siyasallaşsın, bu siyasallaşmanın çerçevesi Yargıtaya
taşınsın, Cihaner’in davası Türkiye’nin hukuk
tarihine farklı bir şekilde düşsün. Bu kadar karmaşa yaşanırken barış
gruplarını içeri… Bugün de il başkanlarını toplamış Genel Başkan, tam bir saat
konuşuyor “Barış ve Demokrasi Partisi…”
Arkadaşlar, bu Meclisin demokratik, ana muhalefet partisi, biz
olmasak, bir Genel Başkan, bir Başbakan bütün konuşmasını bir grup
toplantısında Barış ve Demokrasi Partisine de ayırmaz...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kaplan...
HASİP KAPLAN (Devamla) – Bitiriyorum efendim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Bir il başkanları toplantısını da Barış
ve Demokrasi Partisine ayırmazdı.
BAŞKAN – Sayın Kaplan, süreniz doldu. Teşekkür ederim.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Demek ki burada gerçek muhalefeti bundan
sonra göstermek gerekiyor, daha fazlasıyla, gensoruyla, daha fazla konularla.
Gündemimize dönelim diyorum, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Lehte Sayın Nurettin Canikli.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Başkanlık Divanının lehinde söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Biraz önce Sayın Vural da aslında belirtti. Bu grup önerisiyle
getirilen çalışma sistematiğinde o gün görüşülecek yasalar tadadî
olarak sayılmamıştır. Bir başka ifadeyle bir günlük sınırlama söz konusu
değildir. Yani şöyle olsaydı, “Şu gün, bugün mesela, 501 sıra sayılı Kanun
Tasarısı veya teklifi görüşülmeye başlanacak ve bitirilecek.” denmiş olsaydı o
zaman Sayın İçli haklı olurdu. Ama öyle değil, başlangıç konulmuyor, bitim
konuluyor grup kararlarına, önerilerine. Bugün için de “18 Haziran 2010 Cuma
günkü birleşimde 501 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın bitimine kadar.” Bu ne
anlama gelir? Bu, sıralamada 501 sıra sayılı kanuna kadar olan tüm kanun tasarı
ve teklifleri görüşülebilir ve bunlar müzakere edilebilir. Bu açıdan Sayın
Vural haklı. Ben aynen katılıyorum.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Bravo yani!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Sayın İçli’nin
ifade ettiği itiraz üzerine söylüyoruz. Konumuz o çünkü. Dolayısıyla orada
herhangi bir sıkıntı yok.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Siz gelin kardeşim. Niye gelmiyorsunuz?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Sayın Vural da öyle söyledi, niye
itiraz ediyorsunuz ki? Aynı şeyi söyledi Sayın Vural. Destekliyorum ben de.
Sayın Başkanlık Divanının tutumu doğrudur.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sayın Vural öyle söylemedi. Sayın Vural
sizin plansızlığınızı söyledi.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Yani doğruyu Sayın Vural söyleyince
bir sorun olmuyor, biz söyleyince mi problem oluyor? Yapmayın Allah aşkına!
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Plansızlığınızı söyledi. Tutanaktan
çıkarttırır, bakarız.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, gündeme
getirildiği için söylüyorum, dün neden Meclis toplanmadı ya da biraz önceki
ifadeyle “pes ettiniz” şeklinde. Bu doğru değil. Çünkü üç tane komisyon yoğun
olarak çalışıyordu; üç büyük komisyon, Anayasa Komisyonu, KİT Komisyonu, Plan
Bütçe Komisyonu. Bu da son derece doğal, zaman zaman
bunlar olabiliyor. Pes etmedi bu grup. Hiçbir zaman da pes etmeyecek, her zaman
dimdik ayakta. Bakın, çarşamba günü gece 05.30’da, sabaha karşı 05.30’da
yapılan yoklamada çoğunluk, toplantı yeter sayısı sağlandı değerli arkadaşlar,
-bu önemli bir olay- ve daha sonraki günlerde. Bir problemimiz yok bizim.
Bu Meclisin görevi yasa yapmak. Bu Meclisin en temel görevi bu,
yasa yapmak ve denetim yapmak. Herhangi bir kişi, kim olursa olsun, Meclise bu
görevini yapmasını teşvik etmesinden dolayı suçlanabilir mi değerli arkadaşlar?
Bundan daha garip bir düşünce olabilir mi?
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sayın Canikli,
yasa yapalım, yirmi dört saat çalışalım!
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Yaz tatili de yapmayalım!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Evet, gece geç saatlere kadar
çalışıyoruz. Nedeni çok açık. Çünkü, mevcut Tüzük’le
başka şekilde iş çıkarmak, ilerlemek mümkün değil, mümkün değil.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Yaz tatilini de yapmayalım, gerek yok.!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Yani, bu Meclisin yasa yapması
gerekiyor. Yasa talepleri ortada, bunların tamamlanması gerekiyor, bunların bitirilmesi
gerekiyor. Ama bu çalışma temposuyla…
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Meclis noter değil Sayın Canikli.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – İç Tüzük’ün verdiği imkânları da
kullanarak muhalefet, kendi açısından -elbette İç Tüzük’e uygundur- gereken her
tülü engellemeyi yapıyor. Dolayısıyla biz…
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Vatandaşın gündemindeki yasaları yapalım,
sizin değil.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Ama, Hükûmet açısından, Meclis açısından bakıldığında da bazı
yasaların bitirilmesi, tamamlanması gerekiyor. Dolayısıyla bu çalışmaların
yapılması gerekiyor değerli arkadaşlar.
ŞENOL BAL (İzmir) – Başbakanın istediğini değil.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Yani, bundan, Meclisin çalışmasından,
çok çalışmasından şikâyet etmeyelim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Canikli, teşekkür
ediyorum.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Vatandaşın istediklerini yapalım,
Başbakanın değil.
ŞENOL BAL (İzmir) – Başbakanın istediği değil.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Gelin, hep birlikte Tüzük’ü
değiştirelim ve daha etkin, daha verimli bir çalışma ortamı sağlayalım. Bu
olabilir, biz varız.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Başkanlık Divanının
tutumunda bir değişiklik olmamıştır.
Alınan karar gereğince, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, atlamayın, Başkanlık
tezkereleri var.
BAŞKAN – Arkadaşlar, Başkanlık Divanı görevini yapıyor. Takip
edemediğimiz hususlar olabilir, yapılabilir. Yani, şu ana kadar bütün işlemler gerçekleşmiştir.
2’nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer alan, Milletlerarası Para Fonu ile
Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki
Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
3.- Milletlerarası Para Fonu ile
Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki
Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer alan, Kamulaştırma Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.- Kamulaştırma Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/773) (S. Sayısı: 475) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Saygıdeğer milletvekilleri, geçen birleşimde tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı. Şimdi, maddelerine geçilmesini…
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, yoklama talebimiz var.
BAŞKAN – Tabii.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı. Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunacağım. Ancak ondan önce bir yoklama talebi vardır,
yoklama talebini yerine getireceğim:
Sayın İnce, Sayın Atay, Sayın Özdemir, Sayın Ünsal, Sayın Barış,
Sayın Günday, Sayın Çakır, Sayın Ertemür,
Sayın Aydoğan, Sayın Köktürk, Sayın Sönmez, Sayın
Pazarcı, Sayın Hacaloğlu, Sayın Arat, Sayın Mengü, Sayın Öymen, Sayın Özensoy, Sayın Bal, Sayın Uslu, Sayın Paksoy,
Sayın Günal.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Gerek yok, gerek yok bu kadarına.
BAŞKAN – Ayağa kalktığınız için mecburen okudum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sayın Bal oturmuştu Sayın Başkanım. Bravo
vallahi! 2 tane daha kazandırdınız! Ayakta değildi, oturuyordu Sayın Bal.
BAŞKAN – Sayın Günal… Sayın Günal, bakınız… Arkadaşlar…
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Oturuyordu yani. Saydık, oturuyordu,
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Günal, şunu ifade etmek
istiyorum: Bakınız, bu listeyi ben hazırlamadım. Bu liste Başkanlık Divanının
muhalefete mensup olan Kâtip Üyesi arkadaşımdan geldi, onun için okudum.
Lütfen…
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Bir şey demedim, oturmuştu.
BAŞKAN – Ne yapayım yani, okumayayım mı?
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Neyse, biz az daha konuşalım da gelsinler
bu arada.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, yoklama için iki dakika süre
veriyorum ve yoklama işletimi başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
4.- Kamulaştırma Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/773) (S. Sayısı: 475) (Devam)
(x) 475 S. Sayılı Basmayazı 16/6/2010 tarihli
118’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.
BAŞKAN – Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi okutuyorum:
KAMULAŞTIRMA KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA
DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı
Kamulaştırma Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"Kamulaştırmasız el koyma sebebiyle tazmin
GEÇİCİ MADDE 6- Kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya
kamulaştırması hiç yapılmamış olmasına rağmen 9/10/1956
tarihi ile 4/11/1983 tarihi arasında fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu
yararına ilişkin bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan
taşınmazlara veya kaynaklara kısmen veya tamamen veyahut irtifak hakkı tesis
etmek suretiyle malikin rızası olmaksızın fiili olarak el konulması sebebiyle,
malik tarafından ilgili idareden tazminat talebinde bulunulması halinde,
öncelikle uzlaşma yoluna gidilmesi esastır.
Tazminat müracaatı üzerine, fiilen el konulan taşınmazın
veya üzerinde tesis edilen irtifak hakkının malikin müracaat ettiği tarihteki
tahmini değeri; bu Kanunun 8 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre teşkil
edilen kıymet takdir komisyonu marifetiyle, taşınmazın el koyma tarihindeki
nitelikleri esas alınmak ve bu Kanunun 11 inci ve 12 nci
maddelerine göre hesaplanmak suretiyle tespit edilir. Tespitten sonra, bu Kanunun 8 inci maddesinin üçüncü fıkrasına
göre teşkilolunan uzlaşma komisyonunca, müracaat
tarihinden itibaren en geç altı ay içerisinde 7201 sayılı Tebligat Kanunu
hükümlerine göre tebliğ edilen bir yazı ile, tahmini
değer bildirilmeksizin, talep sahibi uzlaşma görüşmelerine davet edilir.
Uzlaşma; nakdi ödeme, idareye ait taşınmazın trampası, idareye ait
taşınmaz üzerinde sınırlı ayni hak tanınması veya imar mevzuatı çerçevesinde
başka bir yerde imar hakkı kullandırılması suretiyle yapılabilir.
Uzlaşma görüşmeleri, hukuki veya fiili engel bulunmadığı takdirde
davete icabet tarihinden itibaren en geç altı ay içerisinde sonuçlandırılır ve
uzlaşmaya varılıp varılmadığı, malik veya temsilcisi ile komisyon üyeleri
tarafından imzalanan bir tutanağa bağlanır. Bu tutanak ile uzlaşma
görüşmelerine ilişkin bilgi ve belgeler, açılacak davalarda taraflar aleyhine
delil teşkil etmez. Uzlaşmaya varılması halinde, üzerinde uzlaşılan hakkın
türünü, tanınma şart ve usullerini, nakdi ödemede bulunulacak ise miktarını ve
ödeme şartları ile taşınmazların tesciline veya terkinine dair muvafakati de
ihtiva eden bir sözleşme akdedilerek bu sözleşme çerçevesinde işlem yapılır ve
uzlaşma konusu taşınmazlar re'sen tapuya tescil veya
terkin edilir.
Uzlaşılan nakdi tazminat bedeli, bütçe imkanları dahilinde, sonraki yıllara sari olacak şekilde taksitli
olarak da ödenebilir. Taksitli ödeme süresince, 4/12/1984
tarihli ve 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine ilişkin Kanuna göre
ayrıca kanuni faiz ödenir.
İdare ve malik arasında uzlaşma sağlanamadığı takdirde,
uzlaşmazlık tutanağının tanzim edildiği veya ikinci fıkradaki sürenin uzlaşmaya
davet olmaksızın sona erdiği tarihten itibaren üç ay içerisinde malik
tarafından sadece tazminat davası açılabilir. Dava açılması halinde, fiilen el
konulan taşınmazın veya üzerinde tesis edilen irtifak hakkının müracaat
tarihindeki değeri, ikinci fıkranın birinci cümlesindeki esaslara göre
mahkemece tespit ve taşınmazın veya hakkın idare adına tesciline veya terkinine
ve malike tazminat ödenmesine hükmedilir. Tescile veya terkine ilişkin hüküm
kesin olup tarafların hükmedilen tazminata ilişkin temyiz hakkı saklıdır.
Kesinleşen mahkeme kararlarına istinaden bu madde uyarınca
ödemelerde kullanılmak üzere, ihtiyaç olması halinde, idarelerin yılı
bütçelerinde sermaye giderleri için öngörülen ödeneklerden yüzde iki pay
ayrılır. Kesinleşen alacakların toplam tutarının ayrılan ödeneğin toplam
tutarını aşması halinde, ödemeler, sonraki yıllara sari
olacak şekilde, garameten ve taksitlerle
gerçekleştirilir. Taksitlendirmede, bütçe imkanları
ile alacakların tutarları dikkate alınır. Taksitli ödeme süresince, 3095 sayılı
Kanuna göre ayrıca kanuni faiz ödenir. İdare tarafından, mahkeme kararı
gereğince nakdi ödeme yerine, üçüncü fıkrada belirtilen diğer uzlaşma yolları
da teklif edilebilir ve bu maddenin uzlaşmaya ilişkin hükümlerine göre işlem
yapılabilir.
Bu maddenin tazminata ilişkin hükümleri, vuku bulduğu tarih
itibarı ile bu maddenin kapsamında olan kamulaştırmasız el koymadan dolayı
açtıkları tazminat davası süre bakımından dava hakkının düştüğü gerekçesiyle
reddedilmiş olanlar hakkında da uygulanır. Evvelce açtıkları davalar sonunda
tazminat almaya hak kazanmış veya süre dışındaki sebeplerden dolayı davaları
reddedilmiş olanlar hakkında bu madde hükümleri uygulanmaz. Ancak, gerek iç
hukuka ve gerekse milletlerarası hukuka göre evvelce açtıkları davalar sonunda
hak kazanmış oldukları tazminat henüz ödenmemiş olanlara, idare tarafından
nakdi ödeme yerine, üçüncü fıkrada belirtilen diğer uzlaşma yolları teklif
edilebilir ve bu maddenin uzlaşmaya ilişkin hükümlerine göre işlem yapılabilir.
Vuku bulduğu tarih itibarı ile bu maddenin kapsamında olan
kamulaştırmasız el koymadan dolayı bu maddenin yürürlüğe girmesinden önce
tazmin talebiyle dava açmış olanlar; bu madde hükümlerine göre uzlaşma yoluna
gitmeyi isteyip istemediklerini bu maddenin yürürlüğe girmesinden itibaren üç
ay içinde idareye ve mahkemeye verecekleri dilekçeler ile bildirebilirler.
Uzlaşma talebi üzerine, uzlaşma görüşmelerinin neticesine kadar dava
bekletilir; uzlaşılamaması halinde, uzlaşmazlık tutanağının mahkemeye
sunulmasından sonra davaya devam edilir.
Bu madde uyarınca ödenecek olan tazminatın tahsili sebebiyle
idarelerin mal, hak ve alacakları haczedilemez."
BAŞKAN – Madde üzerinde ilk konuşmacı Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Edirne Milletvekili Sayın Cemaleddin
Uslu.
Sayın Uslu, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Tasarı’nın 1’inci maddesi
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Sizleri saygılarımla selamlıyorum.
1983 yılında çıkarılan 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun
38’inci maddesindeki “Kamulaştırma yapılmış ancak işlemleri tamamlanmamış veya
kamulaştırma hiç yapılmamış iken kamu hizmetine ayrılarak veya kamu yararına
yönelik bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmaz malın
malik, zilyet veya mirasçılarının bu taşınmaz mal ile ilgili her türlü dava
hakkı yirmi yıl geçmekle düşer. Bu süre taşınmaz
mala el koyma tarihinden başlar.” hükmü, 2003 yılında Anayasa Mahkemesi
tarafından iptal edilmiştir. Anayasa Mahkemesi tarafından verilen ve 4/11/2003 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe
giren iptal kararında bu maddenin Anayasa’mızın 2, 13, 35 ve 46’ncı maddelerine
aykırı olduğu vurgulanmış ve bu nedenle iptal kararı verilmiştir.
Tasarıya baktığımızda, tasarının, Kamulaştırma Kanunu’nun
38 inci maddesinin Anayasa Mahkemesince iptaline dayanak olan Anayasa’nın 2,
13, 35 ve 46’ncı maddelerini yeterince dikkate almadığı açıkça görülmektedir
çünkü Anayasa’mızın 46’ncı maddesinde “Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu
yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla,
özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla
gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî
irtifaklar kurmaya yetkilidir.
Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli nakden
ve peşin olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve
sulama projeleri ile iskân projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların
yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan
toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla gösterilir. Kanunun taksitle
ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz; bu
takdirde taksitler eşit olarak ödenir.
Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan doğruya
işleten küçük çiftçiye ait olanlarının bedeli, her halde peşin ödenir.”
şeklindeki açık hükmüne rağmen, tasarıda, idarelerin bütçelerinde sermaye
giderleri için öngördükleri ödenekten yüzde 2 pay ayrılacağı belirtilmekte ve
alacakların toplam tutarının ayrılan yüzde 2 ödeneğin toplam tutarını aşması
durumunda ise taksitlerle ödemenin gerçekleştirileceği belirlenmiştir. Oysa Anayasa’mızın -biraz önce ifade ettiğim- 46’ncı maddesi,
kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedelinin nakden ve peşin
olarak ödeneceğini açık olarak hükme bağlamıştır. Taksitlendirme yapılacak
istisnai durumları ise yine aynı maddede, kuşkuya yer bırakmayacak şekilde
saymıştır. Bu açık hükme rağmen, tasarının bu hususun dikkate alınmadan düzenlenmesi
uygulamada tekrar anlaşmazlıklara yol açacaktır.
Sayın milletvekilleri, kamulaştırmasız el koymayı yeniden
düzenleyen bu tasarının, ana ilke olarak kamulaştırma sonucu oluşan borcun
Anayasa’nın 46’ncı maddesinde belirlendiği şekliyle nakden ve peşin olarak
ödenmesini öngörmesi gerekirdi ancak tasarı, düzenleyici etki analizi
yapılmadan hazırlandığından, Hükûmet idarelerin nasıl
bir bedelle karşılaşacağını bilememekte, nakden ve peşin ödemeyi göze
alamamaktadır. Anayasa’nın 46’ncı maddesi hükmüne açıkça aykırılık teşkil
etmekte olduğunu bilmesine rağmen, Hükûmetin böyle
bir düzenlemeyi bütçe imkânları bakımından zora düşmekten çekindiği için bu
şekilde düzenlediği aşikârdır. Oysa, ciddi bir
araştırma ve düzenleyici etki analizi yapılması hâlinde bu endişelerin ne
ölçüde geçerli olduğu ortaya çıkabilirdi.
Kamulaştırma, Anayasa’nın 35’inci maddesinde teminat altına
alınmış olan mülkiyet hakkına getirilmiş bir sınırlamadır. İdare kendisine
Anayasa tarafından tanınan yetkileri yasaya uygun bir şekilde kullanmadan
taşınmaza el atarak kamulaştırma ilkelerine aykırı davranamaz. Eğer
kamulaştırma ilkelerine aykırı davranmışsa bu aykırılığı yine kamulaştırma
ilkelerine riayet ederek düzeltmek ve tazmin etmek durumundadır.
Değerli milletvekilleri, hukuk devleti, temel hak ve özgürlükleri
koruyup güçlendiren, her eylem ve işlemi hukuka uygun olan, Anayasa’ya aykırı
davranışlardan kaçınan, hukuku devlet organlarına egemen kılan, yargı
denetimine açık olan, yasaların üstünde, yasa koyucunun da bozamayacağı temel
hukuk ilkeleri ve Anayasa’nın bilincinde olan devlettir. Hukukun genel
ilkelerinden birisi de mülkiyet hakkının “zaman ötesi” niteliği ve mülkiyet
hakkının zaman aşımına uğramamasıdır. Bu nedenle, Medeni Kanun ve Borçlar
Kanunu tarafından bir taşınmazın malik, zilyet ve mirasçılarına tanınmış olan
hakların, hak sahiplerince yirmi yıl boyunca kullanılmaması, o taşınmazla
aralarındaki hukuksal ilişkinin sona erdiğini göstermez. Devletin fiilî
davranışının hukuk kurallarına uygun olması kazanılmış haklara saygı duyulmasını
gerektirir. Hukuk devletinin, hukukun genel ilkelerinin ve kazanılmış haklara
saygının amacı ise bireylerin hukuk güvenliğini sağlamaktır. Devlet kamu yararı
gözetirken bu ilkelere uymak durumundadır.
Tasarı her ne kadar kamulaştırmayı değil, kamulaştırmasız el koyma
nedeniyle tazminatı düzenliyorsa da konu kamulaştırma hukuku ile doğrudan
ilintili olduğundan, başta Anayasa’nın 46’ncı maddesi olmak üzere kamulaştırma
mevzuatına uygun bir düzenleme yapılması gerekirdi. Bu husus dikkate
alınmadığından dava yolunu zorlaştıran bir düzenleme yapılmıştır. Oysa, Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesi, dava yolunun
önündeki engelleri kaldırmakta ve bu konuda hiçbir tereddüde mahal
bırakmamaktadır. Bu nedenle, düzenleme, Anayasa’nın 36’ncı ve 138’inci
maddelerine de aykırıdır. Anayasa’nın 36’ncı maddesinde “Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan
kaçınamaz.” 138’inci maddenin dördüncü fıkrasında ise “Yasama ve yürütme
organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve
idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine
getirilmesini geciktiremez.” denilmektedir.
Değerli milletvekilleri, tasarı, uzlaşma yolu ile ödenecek
tazminat bedellerinin ve kesinleşen mahkeme kararlarına istinaden yapılacak
ödemelerin, idarelerin bütçelerinde sermaye giderleri için öngörülen
ödeneklerden yüzde 2 pay ayrılmak suretiyle, ödenecek tutarın ayrılan ödeneği
aşması durumunda herkese eşit olarak taksitlerle ödeme yapılacağını
öngörmektedir. Tasarı bu hâliyle Anayasa’ya aykırılık teşkil etmektedir.
Herhâlde Hükûmet ileride ne ile karşılaşacağını
bilemediği ve öngöremediği için taksitle ödemeyi getirmektedir. Ancak
bilinmeyen ve belirsiz bir durum için yine belirsiz bir taksitlendirme şekli
getirmek doğru değildir. Bu durumda en makul çözüm, ödemenin aylık eşit taksitler
hâlinde ve azami beş yıl içinde yapılmasıdır. Ayrıca mahkeme kararı üzerine
yapılacak ödemeler için bütçeden ayrılan yüzde 2’lik pay çok düşüktür. Bu oran,
eğer endişeler gerçekleşirse, yetersiz olacaktır.
Değerli milletvekilleri, tasarıda, uzlaşma yöntemlerinden birisi
olarak imar mevzuatı çerçevesinde başka bir yerde imar hakkı kullandırılması
öngörülmektedir. Tasarıda imar mevzuatına atıf yapılmışsa da imar hakkı
kullandırılmasının tanımı ve mahiyeti belirsiz olduğundan ve imar mevzuatında
henüz bir düzenleme yapılmadığından bu düzenleme yerinde değildir.
Tasarıda uzlaşma yöntemlerinden biri olarak, eğer kamu yararı
kalmamışsa taşınmazın idarenin elinde kaldığı süre için ecri misil ödemesi
şartıyla taşınmazın malikine aynen teslimi de öngörülebilirdi.
Hâlen devam eden kamulaştırmasız el atmaları ortadan kaldırmak
için 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 27’nci maddesindeki “acele
kamulaştırma” hükmünün yeniden düzenlenmesinde fayda vardır.
Bu kanun tasarısının uygulama tarihi ve kapsamı dikkate alınarak
tahminî bir maliyetin çıkarılmasında geç de olsa düzenleme etki analizinin
yapılmasında fayda bulunmaktadır. Tasarının görüşmeleri sırasında bu analiz
yapılmadığı için mevcut ve muhtemel dava sayıları ile ödenmesi muhtemel
bedeller konusunda tahminî bir öngörü dahi yapılamamıştır.
Bu duygu ve düşüncelerle sözlerimi bitiriyor, sizleri saygılarımla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Uslu.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın
Şahin Mengü, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın geçici 6’ncı maddesiyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, Başbakanlıktan yüce Meclise gelen
tasarıyı incelediğiniz zaman, bunun bir Anayasa Mahkemesi iptaline neden olan
maddenin düzenlenmesi olduğunu görüyorsunuz. Eğer bir yasa
maddesi ve kamulaştırma gibi bir yasa maddesi Anayasa Mahkemesi tarafından
iptal edildiği zaman bu işin mali tarafı olduğu için belki Bütçe Plan
Komisyonunda görüşülebilir ama Anayasa Mahkemesinin bozmasına uygun bir yeni
kanun tasarısı olup olmadığını incelemek de takdir buyurursunuz ki Anayasa Komisyonunun
görevi olması gerekir, yani Bütçe Plan Komisyonundan evvel Anayasa Komisyonunun
da bu tasarıyı incelemesi gerekirdi. Bence, bu bir eksiklik gibi geliyor
bana.
Hem mahkemenin gerekçesine baktığınız zaman hem de kanun
tasarısına baktığınız zaman diyor ki genel gerekçede… Bu
iptalden sonra, Anayasa Mahkemesinin iptalinden sonra iki değişik içtihat
oluştuğunu ortaya koyuyor ve bunlardan bir tanesi, yirmi yıllık dava açma
süresini geçirmiş olanların artık kamulaştırmasız el koyma sebebiyle dava açamayacağı,
diğer oluşan ve gelişen bir içtihat ise hiçbir süreye tabi olmaksızın dava
açabileceği yönünde olduğundan, bu içtihat aykırılığının giderilmesi için bu
yasa tasarısının hazırlandığı söyleniyor.
Şimdi, arkadaşlar, içtihat aykırılıkları her zaman olur. Eğer
içtihat aykırılıklarına Parlamento müdahale etmeye başlarsa, Parlamento bu
içtihat aykırılıklarını gidermeye başlarsa o hukukun dinamik yapısını
bozarsınız, işi iyice statik hâle getirirsiniz. Bu içtihatlar hukukunun egemen
olması hukuku daha dinamik hâlâ getirir ama -tabii çok açık, kırılmayın,
gücenmeyin ama- bunu daha Yargıtaya falan tam hâkim
olamadığınız için böyle düşündüğünüz inancındayım. Yoksa bırakırsınız bunu
kendi sürecine, içtihadı birleştirmeye nasıl gidileceğine dair Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanunu’nda yöntem vardır, o yöntemi çalıştırırsınız ve hadise yüce Kurul
tarafından yani İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu tarafından çözülebilir.
Şimdi, işlem yapmayı gerektiren bir durum olduğu zaman bunu
halkın yararına yapması gereken siyasal iktidarlar, yıllarca önce malları gasp
edilen insanların bu hak ettikleri paraları öderken aynı kamulaştırmada olduğu
gibi, Kamulaştırma Yasası’nda olduğu gibi veya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
içtihatlarında gelişen şekliyle bu kamulaştırmasız el konulan gayrimenkuller
üstünde yani malı mülkü gasp edilen insanların hakkını peşin ödemenin yolunu
aramak gerekir. Eğer
kamulaştırmasız el atmalarda bu takside bağlı ödemeyi -bunu- bir yöntem hâline
getirmeye başlarsanız belediyelerin bir konuda önünü açarsınız, bir alışkanlık
yaratırsınız. O da bir kamulaştırma yapmadan olayı daima kamulaştırmasız el
atmalarla götürme yöntemi olur ki bu, bir hukuk devletinde hukuka saygılı
olduğu iddia edilen bir devlette olmaması gerekir.
Şimdi başka bir özellik daha var: Uzlaşmaya çağrıda kamulaştırma
hukukunda ne yapıyorsunuz? Bir gayrimenkulü kamulaştırırken tahminî bedeli
yatırıyorsunuz ve bildiriyorsunuz. Burada uzlaştırmaya çağırırken yani bu
kamulaştırmasız el atmalarda ne yapıyorsunuz? Uzlaşmaya çağırıyorsunuz ama
uzlaşmaya çağırırken bir tahminî bedel koymuyorsunuz. Niye koymuyorsunuz? Yani
kamulaştırırsan tahminî bedeli tespit edebiliyorsun ve bunu yatırıyorsun, ona
göre vatandaşın önünü açıyorsun ama bunda bir bedel bildirmiyorsun. Sadece
bedelle uzlaşmaya çağırmıyorsun, gel sana başka yerde bir gayrimenkul üstünde
irtifak hakkı tesis ettim diyorsun, gel bir başka yerde bir gayrimenkulle
trampa yapalım diyorsun.
Şimdi, bütün bunlarda trampa teklifinde bulunduğunuz gayrimenkulün
de değerini yazmak durumdasınız, ne bileyim, üstünde bir ayni hak tesis
edeceğiniz gayrimenkulde de bu ayni hakkın değerini belirtmek durumundasınız.
Eğer siz bu ayni hak belirtmelerini yani bu değerlendirmeleri hiç belirtmeden
vatandaşı bir uzlaşmaya çağırıyorsanız ortada bir düalizm söz konusu.
Kamulaştırma Kanunu da böyle, bu yasa da böyle. Bunu yapamazsınız. O zaman
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatlarına uygun, bizim içtihatlarımıza da
uygun, bu tahminî bedelleri en azından ödemiyorsunuz, bari davete çağırırken
rakamı söylemek durumundasınız.
Şimdi, başka bir yasayı incelediğiniz zaman, bana göre, ciddi bir
Anayasa’ya aykırılık söz konusu. Nedir bu? Şimdi, bakın, çok enteresan bir
şekilde gerekçede diyor ki: “Gerek iç hukuka ve gerekse milletlerarası hukuka
göre evvelce açtıkları davalar sonunda hak kazanmış oldukları tazminat henüz
ödenmemiş olanlara, idare tarafından nakdî ödeme yerine üçüncü fıkrada
belirtilen diğer uzlaşma yolları teklif edilebilir ve bu maddenin uzlaşma
hükümlerine göre işlem yapılabilir.”
Yani siz bu yasayla, kesinleşmiş fakat henüz icra edilmemiş,
ödenmemiş bir para varsa siz mahkeme kararını değiştiriyorsunuz. Siz, benim hak
ettiğim, kazandığım bir davada elde ettiğim geliri nasıl tahsil edeceğime
mahkeme kararıyla nasıl karar veriyorsunuz? Bu, Anayasa’ya aykırı olur. Ben bir
dava açmışım, davayı hak etmişim. Ne olacak? O parayı bana ödemek
durumundasınız. Yani bu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden
geldiği zaman, şimdi Türkiye’de görüyoruz, umumiyetle, devlet, iç hukukumuza
göre yerel mahkemelerin verdiği kararlarda para ödemekte hiç istekli değildir
ama maalesef Avrupa’dan, hatta hatta bir hakem
mahkemesinden alınan karar sonrasında bile o kadar çabuk öderiz ki paraları, o
kadar çabuk öderiz ki içiniz sızlar.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine göre karar almış bir insanın
hakkını nasıl önleyeceksiniz? Ve bunun bütün temelinde de bu paralar ödenirse
bir anda idareler ve belediyeler bir bütçe sıkıntısına girer mantığı mı olacak?
Yani, bir özel ve tüzel kişi bir insanın, benim malımı gasp
ederse, o özel ve tüzel kişi hakkında benim aldığım mahkeme kararının
uygulanması farklı olacak, onda -hiçbir şekilde- bu üçüncü şahsın malını gasp
eden özel ve tüzel kişi parayı şakır şakır ödeyecek
ama bunu yani gaspı, aslında hiç yapmaması gereken devlet yapar ise… Yani
özel bir şahıs bir vatandaşın malını gasp eder… Ahlaki zaafı vardır,
bilmiyordur, aklınıza hangi şartı koyarsanız koyun, yaptı. Onun aleyhine aldığı
mahkeme kararında hiç böyle bir şey yok, kütür kütür
evindeki buzdolabına kadar satar, alacağınızı alırsınız. Peki, bütün yetkileri
elinde bulunan, her türlü hakkı olan devlet bu gaspı yaptıktan sonra, nasıl
olacak da siz bu adamın parasını belli şartlarda ödeyeceksiniz? Bunu hiçbir
hukuk devletinde kimseye anlatamazsınız.
Değerli arkadaşlarım, çok tehlikeli yere götürürüz ülkeyi. Gasbeder… Bakın, fiilen yapılmış şeyler vardır Türkiye’de.
Bir kavşağa bir yonca yaprağını (A) parseli üstüne de koyabilirsiniz, (B)
parseli üstüne de koyabilirsiniz. Eğer siz bu tarzda bir para ödeme modelini o
belediyelere, o kamu kuruluşlarına getirirseniz bunu çok kişisel tercihlerle
kullanırlar çünkü burada birini mağdur edebilirsiniz, birini mamur
edebilirsiniz. Getirirsiniz, (A) parseli üstüne oturttuğunuz bir kamu binasını,
dediğim gibi, bir yonca yaprağını koyarsınız, “Seneler sonra gel, sen bunun
parasını benden beş yılda taksitle, benim bütçem nasıl imkân veriyorsa öyle
al.” dersiniz. Peki, o yonca yaprağını koyduğunuz zaman, diğer tarafındaki (C)
parselinin değerinde meydana gelecek artışı bir başka şahsa bahşettiğimizi hiç
mi göz önüne almayacağız? Şimdi, yasanın bu Anayasa’ya aykırı
hükümlerini çok ciddi bir şekilde elden geçirmek lazım. Burada çok ciddi
Anayasa’ya aykırılık var. İki noktada Anayasa’ya aykırılık var: Bir tanesi ki
bir alınmış mahkeme kararını değiştirme hakkına sahip değilsiniz. Bakın, her
Anayasa Mahkemesine gittiğimizde kızıyorsunuz, söyleniyorsunuz. Şimdi, siz, bir
kazanılmış hakkı, mahkeme kararıyla kazanılmış bir hakkı bir parlamentodan
çıkaracağınız kanunla nasıl değiştireceksiniz? Bugün bu, yarın başka nelerin
gelebileceğini kestirebiliyor musunuz? Bugün, sizin siyasal iktidarınız bunu
yaptı, yarın bir başka gelen siyasal iktidar tam aksi bir şey yapar. Mahkeme
kararlarını parlamento kararlarıyla, kanunlarla değiştirirse nasıl çözeceğiz
hukuk devletinin sorunlarını? Hukuk devleti böyle çökertilir. Mahkemenin
verdiği kararla oynayamazsınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Mengü, konuşmanızı
tamamlar mısınız.
Buyurun efendim.
ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlarım, eğer bu yasa tasarısı, inanıyorum ki Anayasa
Komisyonuna gelseydi Plan ve Bütçe Komisyonundan evvel, çok daha farklı bir
şekillendirme olurdu, Anayasa’ya açıkça aykırı olan bu hükümler
düzeltilebilirdi.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Mengü.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Sırrı Sakık,
Muş Milletvekili.
Sayın Sakık, buyurun efendim.
BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; ben de Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına buradayım. Bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, bu kamulaştırmayla ilgili aslında sorunlarımız bir miktar
fazla, sürekli bunları gündeme taşıdık ama bu ülkede hukuk ve yargı bir türlü,
yani farklı bir şekilde işliyor. Yani günümüze, bugüne de dönersek yargının
aslında ne kadar adaletsiz bir şekilde yansıdığını hep birlikte görürüz.
Yani Muş’un Bulanık ilçesinde yapılan Alpaslan I Barajı’nın…
Aradan sekiz on yıl geçmiş, hâlen bir grup mağdurların hakları verilmedi. Su
altında kalan evler var, üç yüzün üzerinde ev su altında. Bütün başvurulara
rağmen bu konuda herhangi bir adım atılmadı ve insanların büyük bir çoğunluğu
çadırlarda yaşamını sürdürüyor. Yani hep sayın bakanlara sorduk, yetkili
birimlere bu konuda sualler ilettik ama bir netice alamadık. Yargı işlemiyor,
adalet yok. Yani adınız her ne kadar Adalet ve Kalkınma Partisi ise de adaletin
“A”sı yok gerçekten.
Şimdi bu insanların gidip malını, mülkünü, köyünü alıp istimlak edeceksiniz, parasını vermeyeceksiniz, yani
geçmişiyle, toprağıyla, mezarıyla, anılarıyla suyun altında kalacak, bunların
hakkını vermeyeceksiniz. Hep söyledik ve işlemiyor. Onun için bu konuda çok
fazla bir şey söylemeyeceğim.
Sevgili arkadaşlar, son iki güne dönüp bakarsak Türkiye’de neler
oluyor, neler bitiyor. Şimdi, bu yasalar dört dörtlük de olsa iç barışımız
olmadığı müddetçe yasaların hayata geçme şansı yoktur. Bakın, iki gündür
Türkiye’de neler oluyor:
Sınır ötesi operasyonlar, askerî ve kara… Yani şimdi bunları
yıllarca yaşamadık mı? Bu sınır ötesi operasyonlar sorunlarımızı çözdü mü?
Çözmedi. Peki, çözmediği noktada niye eskiyi tekrarlayıp yeniden sınır ötesi
operasyonlar, yeniden Türkiye’yi bir çatışma ortamına sürüklüyoruz? Buradan,
gerçekten geçmişten ders alınmalıdır.
Yine, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi İstanbul Milletvekili Sebahat
Tuncel’le ilgili günsüz zorla getirme kararı alıyor
ve dava ne? Barış ve Demokrasi Partisi Kadın Meclisine ait broşür, yani bir
demokratik hakkını kullanmak ve burada yargı halkın iradesini yok sayarak
Sebahat Hanım’ı polis zoruyla götürmek istiyor.
Yine, birkaç gündür gazeteciler Namık Durukan, İrfan Aktan, biri
yedi yıl altı ay hapis cezasıyla cezalandırılmak isteniyor, biri de bir yıl
altı ay ceza aldı. Bu da sizin açılım döneminizde olan bir uygulama.
Yine, “Roman açılımı” dediniz. Bu açılımda Sayın Başbakana karşı
bir grup öğrenci, parasız eğitim talebinde bulundu. Bu öğrencilerle ilgili iki
gün önce savcı, on beş yıl ceza istiyor. Bu nasıl bir açılım, bu nasıl bir
demokratik hak, onu anlamakta zorluk çekiyoruz.
Rize’de çalışan bir grup Kürt işçisinin, orada, İkizdere’de
işlerine son veriliyor. Sadece gerekçe, kimliklerinden dolayı ve bu işçilere
oradaki güvenlik birimleri “Biz sizin can güvenliğinizi sağlayamayız…” ve
işlerine son veriyorlar ve bu Kürtler kendi coğrafyasına geri dönüyor.
Yine, ekim ayında Habur’dan giriş yapan
bir barış grubu vardı. Sevgili arkadaşlar, bu barış grubu geldiğinde aslında
hepimizi umutlandıran bir süreçti. Sayın Başbakan “İyi şeyler olacak.” diyordu.
Sayın Cumhurbaşkanı da “İyi şeyler oluyor.” dediği zaman bir grup insan, Habur’dan çıkıp geldiler, Kandil ve Habur’dan.
Geldiklerinde de “Biz neye geldik, barış sürecine katkı sunmak üzere geldik.”
dediler ve geldikleri gün bu söylemlerle savcılar onları serbest bıraktı. Aynı
savcılar, dün Diyarbakır’da bunları yeniden tutukladı.
Şimdi, bunların elinde silah vardı geldiklerinde, silah olduğu
hâlde serbest kaldılar. Silahlarını bırakıp demokratik zeminde siyaset yapmak
üzere buraya geldiler ve dün onları tutukladınız, bir taraftan da adına
“açılım” diyorsunuz. Peki, serbest bırakan aynı savcı, tutuklayan aynı savcı,
arada ne değişti? O insanlar gelip burada silahlı bir eylem mi yaptılar? Hayır.
Ne oldu? 3B fırtınasına yakalandınız, Baykal’ın, Bahçeli’nin ve Başbuğ’un
fırtınasına. Onun için, boyun eğdiniz ve tekrar döndünüz, onları tutukladınız,
tekrar Türkiye’yi bir çatışma ortamına sürüklediniz.
Şimdi, bu elinde silah olmayan insanları tutuklayarak nasıl barışı
sağlayabilirsiniz?
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Kim tutukluyor, Hükûmet
mi tutukluyor?
SIRRI SAKIK (Devamla) – “Kim tutukluyor?” Siz peki, nesiniz,
göreviniz ne? Hükümetin görevi köşe laflar etmek midir?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Yargı bağımsız, yargı bağımsız.
Yargının bağımsız olduğunu bilmiyor musun? Yargı bağımsız,
yargı. Yargı hükümetin de askerin de emrinde değil, yargı bağımsız.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Şimdi, Sayın Başbakanı dinledim. Sadece
böyle hamasi nutuklar atarak bu ülkede iç barış sağlanamaz. Bu barışı
sağlayacaksanız elinizde bir yol haritası olacak, barışı sağlayacaksanız
yüreğiniz olması gerekir. Amerika’ya, İsrail’e rest çekiyorsunuz ama buradaki
güçlere karşı boynunuz kıldan ince.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Boş boş
konuşma! Yargı bağımsız. Ezbere konuşma! Yargı bağımsız.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Ya, bırakın. Yargının bağımsız olmadığını
en çok siz söylüyorsunuz. Bugün gazetelerde Adalet Bakanının yargının bağımsız…
Peki, size bir şey sorayım: Bugün, size bir şey…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Siz kendinize bakın esas! Siz
kendinize bakın, kendinize bakın! Milletten aldığınız yetkiyi nerede
kullanıyorsunuz? Kimden talimat alıyorsunuz?
SIRRI SAKIK (Devamla) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayalım.
Evet efendim,
buyurun.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Bütün konuşmalarımızı bu şekilde sabote
etmeyiniz. Bugün, bakınız, Erzincan Başsavcısının Yargıtaydan
nasıl tahliye olduğunu… Yargı bağımsız mıdır, söyler misiniz bana?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bakın, yargının kararları kesindir,
herkes ona uyacak, ister sevin beğenin, ister beğenmeyin.
BAŞKAN – Sayın Canikli, sırası
geldiğinde konuşalım efendim lütfen.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Biz de bazı kararlarını beğenmiyoruz,
bazı kararları bizim de hoşumuza gitmiyor, biz de beğenmiyoruz bazı kararlarını
ama uymak zorundayız.
BAŞKAN – Sayın Canikli…
SIRRI SAKIK (Devamla) – Şimdi, Sevgili Kardeşim, bak, ben size bir
şey söyleyeyim. Bakın, zamanımı çalmayın. Ben, daha önce biz ve grubumuz…
Bolu’da bir gazete şunu yaptı, dedi ki: “Ölen her şehit için 5 tane DTP’li milletvekilini öldürürseniz mübahtır.”
Oradaki savcı “Burada suç yok.” başvurumuz var, yerel mahkeme “Suç yok.”
Yargıtay “Suç yok.” diyor ve Yargıtay burada düşüncenin ifade edildiğini ve…
BURHAN KAYATÜRK (Ankara) – Tarafsız yargı, tarafsız.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Ben burada, Ali Suat Ertosun,
bununla ilgili bu kürsüde bir konuşma yapmıştım ve onunla ilgili iddialar vardı
ve ben de döndüm, bu iddiaları burada seslendirdim. Sayın Başkan da ikaz
etmişti ve bu zat dün beni 7,5 milyar lira mahkûm ettirdi. Bizi öldürün diye
talimat verenlere bu düşünce suçudur ama bu kürsüde bir şey söyleyince beş gün
içerisinde bu dava sonuçlandı.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hayır, bakın, beğenmeyebilirsiniz,
biz de bazı şeyleri beğenmiyoruz ama yargı bağımsız.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Buyurun işte, tarafsız olmadığını
söylüyorum. Bu kişiden kişiye değişiyor. Biz… Kürtlere karşı yargının nasıl
acımasız olduğunu siz de bilirsiniz, bütün dünya da bilir. Yargının askıya
alındığını hepimiz biliyoruz.
Bakın, bugün Ahmet Türk’e saldıran serbest kaldı, oysaki elindeki
silahı getirip, bırakıp “Ben barışa katkı sunuyorum.” diyenler tutuklanıyor.
Şimdi, buradan nasıl yargının bağımsız olduğunu söylüyorsunuz? Biz yargının
siyasallaştığını söylüyoruz. Yargı herkes için eşit koşullarda davranmak
zorundadır. Eğer gerçekten hukukun ve huzurun ülkesi aranıyorsa, yargının
bağımsız olması gerekir ama siz, yargının bu olup bitenlerine çıkıp, sahip
çıkıyorsunuz.
Ben size onlarca örnek veriyorum. Bakın, 1999 yılında yine bir
barış grubu geldi, silahlı güçler, Türkiye sınırları dışına gidildi ve iki grup
geldi, biri silahlı biri silahsızdı ve bu insanları tutukladınız. Hâlen
içeride. Getirip silahlarını teslim etti ve siz, hâlen dönüyorsunuz, yargının
bağımsız olduğunu söylüyorsunuz. Saldırıyı gerçekleştirenler özgür bırakılıyor
ve “Ben silah ve şiddetin dışında barışa katkı sunmak için buraya geliyorum.”
diyen insanlar cezalandırılıyor.
Şimdi, Sayın Başbakanın bugün açıklamaları var. Barış ve Demokrasi
Partisini şer cepheleriyle yan yana koymaya çalışıyor. Barış ve Demokrasi
Partisinin hedefi barıştır. Kimse şiddetten nemalanmıyor. Açıkça söylüyorum:
Kim ki kandan ve şiddetten nemalanıyorsa alçaktır ve bize de bu konuda iftira
atan varsa onlar da alçaktır. Biz, hiçbir dönem, ne şiddetten ne kandan
nemalanmadık…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Sakık, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
SIRRI SAKIK (Devamla) …ve kimsenin de kandan şiddetten
nemalanmasına müsaade etmeyiz. Bu ağır ithamlardan siz bu ülkenin iç barışını
sağlayamazsınız.
Terörü rant olarak gösteriyorsunuz,
oysaki bu şiddetin ve kanın kimin neması olduğunu, kimin bunlardan nemalandığını
siz hepiniz bizden çok çok iyi biliyorsunuz.
Onun için, kanın ve şiddetin durması için hepinize sorumluluklar
düşüyor, hepiniz bu sorumlulukları yerine getirmek zorundasınız, bundan
kaçamazsınız. Yani sizin gücünüzün bazı birimlere yetmediğini biliyoruz. En
masum insanları alıp tutuklayan bu yargı ve bölgede generaller çıkıp şunu
demiyor muydu: “Ben görevdeyken bazı savcı ve hâkimlerin evine bomba
koyuyordum. Onları kendi noktamda karar vermeye…” Bunlarla ilgili yargı dava
açtı mı? Bunlar mahkûm oldu mu? Bunlarla ilgili küçük bir işlem yapıldı mı? Biz
belgeli konuşuruz. Biz böyle afaki şeyler konuşmayız.
Onun için, yanlış yanlışsa bu yanlışa karşı bir duruş sergilemeliyiz.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hükûmetimizle
bir alakası yok, ben onu söylüyorum.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Eğer bir yanlış varsa hepimiz bu yanlışa
karşı bir duruş sergilemeliyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Sakık, tamamladınız mı
efendim konuşmanızı? Son cümlelerinizi alayım.
Buyurun.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Evet, barışın gelmesini engellemek isteyen güçler var. Bundan
nemalanmak isteyen güçler var. Bu güçler biliniyor ve tanınıyor. Ama bize bir
görev düşüyor, hayat bize bir şey öğretti: Bu argümanlarla,
bu yol, yöntemle bu ülkede iç barışımızı sağlayamayız. Sayın Başbakanın da
birilerini hedef tahtasına oturtarak olmayan bir projesini varmış gibi topluma
sunmaya hakkı yoktur çünkü elinizde bir proje yok, elinizde bir yol haritası
yok, nasıl çözeceğiz, bununla ilgili küçük bir projeniz yok. Bu işler
“İnşallah, maşallahla; anneler çocuklarına sahip çıksın.” ile olmuyor. Giden
çocuklar yirmi beş yaşında. Tıp eğitimi almış, hukuk eğitimi almış,
üniversiteyi bitirmiş bir çocuk annesini, babasını dinler mi? Sayın Başbakan bunu
iyi biliyor. Askere giden çocuklar da annelerinin iradesiyle ölüme gitmiyor.
Onun için, Sayın Başbakana da, size bize de, hepimize de bir uzlaşı kültürü ve
bir diyalog kültürü gerekli.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SIRRI SAKIK (Devamla) – Sayın Başkan, bitiriyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. İkinci dakikayı vermiştim Sayın Sakık, teşekkür ederim.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Peki Sayın Başkan, teşekkür ederim. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kocaeli
Milletvekili Sayın Eyüp Ayar, buyurun efendim.
AK PARTİ GRUBU ADINA EYÜP AYAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi hakkında grup adına söz almış bulunmaktayım.
Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, “Mülkiyet hakkı kutsaldır.” diyoruz. Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’ne göre de bakınız, “Bir kimse ancak kamu yararı
sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel
ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.” diyor. Bunun
yanında İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi gibi diğer uluslararası insan
hakları belgeleri de mülkiyet hakkını tanımaktadır.
Mülkiyet hakkını ihlal eden kamulaştırmasız el koymanın
Anayasa’mızda da dayanağı yoktur ve “haksız fiil” olarak nitelendirilmiştir,
temel insan haklarından mülkiyet hakkına müdahaledir. Dolayısıyla bedelinin
devletçe vatandaşa ödenmesi gerekir. Devlet vatandaşını hiçbir şekilde mağdur etmemelidir.
Devleti ayakta tutan en temel değer adalete verdiği önemdir. Vatandaşlarda
devlete karşı aidiyet duygusu, adalet duygusunun varlığı ile yeşerir ve büyür.
Bu bağlamda en temel insan hakkı olan mülkiyet hakkına azami özen göstermek en
başta devletin temel görevidir. Bu tasarıyla yapacağımız düzenleme de bu amaca
hizmet etmekte ve geçmişte yapılan yanlışları düzeltmektedir.
Değerli arkadaşlar, -burada, hassas bir konu- hem vatandaşın
mülkiyet hakkını korumak kollamak bu devletin birinci görevi ama aynı zamanda
devletin işlerinin de tabii ki yürümesi gerekiyor, devlette bir devamlılık da
var. Şimdi, burada yapacak olduğumuz şey, bu düzenlemeyle birlikte… 2942 sayılı
Kamulaştırma Kanunu’nun 38’inci maddesinde yer alan bir hüküm var. Zaten bu
yasa bir maddelik, 2 ve 3’üncü maddeleri de yürürlük ve yürütme maddeleri.
Konu zaten aşağı yukarı bütün herkes tarafından ortaya
konulmuştur. Yani burada, kamulaştırma yapılmış veya kamulaştırma süreci
tamamlanmamış veya kamulaştırma yapılmadan bir kamu hizmetine ayrılmış bir
yerde, bir yanlışlık varsa, bir itiraz varsa bunlarla ilgili yirmi yıllık bir
süre konulmuş. Yani vatandaş, devlete, mahkemeye, bu konuyla ilgili, hem
malikleri olsun hem zilyet veya varisleri yirmi yıl içerisinde müracaat
edebilir hükmü var.
Şimdi Anayasa Mahkemesi… Tabii bunlar AK PARTİ İktidarından çok
önce dönemlerde olan işler. 2003 yılında Anayasa Mahkemesi, süreyle ilgili bu
hükmü iptal etmiş. Şimdi, Yargıtay’da iki tane görüş ortaya çıkmış. Bir kısmı
diyor ki: “Anayasa Mahkemesi kararları geriye doğru işlemez.” Diğer bir görüş
de, “Bu, süreyle ilgili olduğu için geriye doğru işler.” diyor. İşte sıkıntı burada. Yani, geriye doğru işlediği zaman, ilk İstimlak Kanunu 1956 yılında çıkmış. Şimdi, buraya kadar
gidecek olduğu kesin ama daha öncelere de gidebilir. Bununla ilgili ortaya ne
çıkacak? Gerçekten -muhalefet partisi milletvekili arkadaşların da söylediği
gibi- bunun bir hesabı kitabı da yapılamamış, yapılması da mümkün değil çünkü
belki elli, altmış, yetmiş sene öncesinden beri olan bu işlerle ilgili dava
sayısı ne olacak, bu bilinmiyor. Ama ayrıca, bir bilinmeyen şey daha var:
Mahkemeler bu kararları verirken genelde -Türkiye’de maalesef ihtisas
mahkemelerinin sayısı da fazla olmadığı için- bilirkişi heyetleri
oluşturuyorlar ama açıkça söylüyorum -Türkiye’de bunun yüzlerce, belki binlerce
örneği var- bilirkişi raporlarının da suistimallere
çok açık olduğu da ortada.
Ben, yaşamış olduğumuz bir örneği burada vermek istiyorum: Kocaeli
Büyükşehir Belediyesi, Gebze ilçesinin yanından geçen E-5 üzerindeki bir
köprünün genişletilmesi için
Şimdi, burada yapılmak istenen, bu düzenlemeyle birlikte, bir
uzlaşma olsun istiyoruz. Bir uzlaşma komisyonu kurulacak, bundan önce bir değer
tespit komisyonu oluşturulacak, burada belirlenen değerlere göre şikâyette
bulunan kişi veya uzlaşma komisyonuna şikâyetten önce müracaat eden kişi
burayla ilgili hakkını arayacak burada.
M. FATİH ATAY (Aydın) – Şikâyet değil, hakkını arayan kişi!
EYÜP AYAR (Devamla) – Yani uzlaşmaya çağrılacak, bu yerle ilgili
eğer uzlaşabilirlerse… Yani burada hep para üzerinde duruldu, “Nakit olarak
peşinen ödensin.” diye. Bir defa, demin de bir örnek verdim. Bunun ne kadar
tutacağı, bunun peşin ödenip ödenmeyeceği de belirli değil. Ama bunun yanında
yeni geliştirilen usuller var, “Trampa yapılabilir.” deniliyor, “Takas
yapılabilir.” deniliyor, ayrıca imar hakkı kullandırılabilir. Şimdi,
arkadaşların bir itirazı da buna, imar hakkı kullandırılmak için imar
mevzuatında değişiklik yapılması gerektiğini söylüyorlar. Aslında buna gerek
yok çünkü imar mevzuatları açık, bugün uygulanıyor da zaten. İmar hakkı
kullandırmak demek, adamın 20 dönüm yerinin eğer 5 dönümünü almışsan, oradan
yol geçmişse veya başka bir iş için bunu almışsan kalan 15 dönümle ilgili… Yani o yerin özelliğine göre, imarın durumuna göre burası belki
konut alanıysa iş yerine çevrilebilir veya burada ne bileyim bir iş merkezi
yapılmasına veya bir sağlık tesisinin yapılmasına veya bir otel yapılmasına,
buna benzer bir imar hakkı verilerek, belki o konuyla ilgili karşı tarafı da
ikna ederek böyle bir anlaşma sağlanılabilir düşünülüyor.
M. FATİH ATAY (Aydın) – Bu, kişisel menfaat, kamu menfaati değil
ki.
EYÜP AYAR (Devamla) – Bir diğer konu da 2003 yılında bu Anayasa
Mahkemesi bu iptal kararını vermiş, işte, neredesiniz bu zamana kadar deniliyor
ama burada daha önceden de milletvekilliği yapmış arkadaşlar var, iki dönemdir,
inanın… Biliyorsunuz İç Tüzük’e göre Meclis 15.00-19.00 arası çalışıyor,
haftada üç gün -salı, çarşamba, perşembe- ama iki dönemdir böyle mi çalıştık?
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Sabahlara kadar çalışıyoruz.
EYÜP AYAR (Devamla) – İki dönemdir sabahlara kadar çalışıyoruz,
doğru söylüyor Alim Bey de oradan. Sabahlara kadar
çalışıyoruz. Yani boş durduğumuz yok. Onun için ha bire kanun çıkarıyoruz, ha
bire geçmişte kalmış, ne kadar kıyıda köşede, otuz senedir, kırk senedir
çıkmayan kanunları çıkarıyoruz.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Bu kanunlarla kime menfaat
sağlıyorsunuz?
EYÜP AYAR (Devamla) – Bunlar Türkiye'nin ihtiyaçları. Bakın,
Diyanet teşkilat yasası gelecek, otuz senedir çıkmayan bir yasaydı; Karayolları
Teşkilat Yasası geliyor; yani biz Türkiye'nin ne kadar problemleri varsa
hepsini tek tek çözüyoruz, çözmeye de devam edeceğiz.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Hangi şirkete menfaat sağlıyorsunuz?
EYÜP AYAR (Devamla) – Bu konuyla ilgili bir şey daha söyleyip
sözlerimi tamamlamak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, yasal süreçle ilgili söylenecek olan
söylenmiştir ama yine idarelerin elinin kolunun bağlanmaması için haciz
getirilemeyecek diye de bir son madde koyuyoruz. Yani idare vatandaşa olan
borcunu ödeyecek. Yani hem milletin parasını alacaksın hem üzerine yatacaksın,
onu ödemeyeceksin. Böyle bir anlayış olmaz!
M. FATİH ATAY (Aydın) – Ne kadar sürede? Ne kadar sürede?
EYÜP AYAR (Devamla) – Biz bunu KEY’lerde
gösterdik, biz bunu nemalarda gösterdik. Vatandaş devletine güvenmeli, devlet
de vatandaşına eziyet etmemeli, onun hakkını vermeli ama bunu yaparken diğer
taraftan da hizmetlerin yürümesinde sıkıntı olmayacak. İdarenin…
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Devlette devamlılık esastır.
EYÜP AYAR (Devamla) – Eğer uzlaşma olmazsa yine mahkemeye gidecek.
M. FATİH ATAY (Aydın) – Nereye gidiyor? Tahsil imkânı yok.
EYÜP AYAR (Devamla) – Yani mahkeme ortadan kalkmıyor ama mahkemeye
gitmeden önce bir uzlaşı yolu, bir ara formülle beraber belki hem bu
vatandaşların sıkıntıları giderilir hem de devlet belki daha büyük yüklerden,
daha büyük tazminatlardan da kurtulmuş olur. Yani Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ayar, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.
Buyurun.
EYÜP AYAR (Devamla) – Peki.
Bu yasanın hayırlı olmasını temenni ediyor, yüce Meclisi tekrar
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şahsı adına İzmir Milletvekili Tuğrul Yemişci…Yok.
Bursa Milletvekili Sayın Sedat Kızılcıklı…
O da yok.
Soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Işık, buyurun efendim.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Kütahya ili Emet ilçesi Çalcağıl
köyü, Etibor Maden İşletmesi sahası kenarında yer
alan bir köyümüz. Köyün 1969 yılından bu yana yaklaşık 20 bin dekar arazisi
kamulaştırılmış durumda. Ancak, köyün sakinlerinden Eti Maden İşletmesine on üç
yıl önce bir kişi alınmış, ondan bu yana bir kişi dahi alınmamış. İleri sürülen
şartlar oldukça ağır. Endüstri meslek lisesi mezunu olacak ve benzeri…
Biliyorsunuz o şartları. Şu anda köyün nüfusu 500’lerden 60’a düşmüş. Son
dönemde köyün tamamının kamulaştırılacağı ve arazinin bir kısmının daha
kamulaştırılacağı haberleri gerçekten köy halkını iyice tedirgin etmiş durumda.
Şimdi Çalcağıl köyü kamulaştırılacak mıdır? Köy
nereye taşınacak, bu belirli midir? Karar alınmış mıdır? Bir de köy
sakinlerinin, gerçek köy sakinlerinin işe yerleştirilmeleri konusunda özel bir
düzenleme yapılabilir mi? Çok ciddi bir problem. Çalcağıl
Emet.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Asil…
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, Eskişehir-Ankara Hızlı Tren Projesi tamamlandı. Eskişehir-İstanbul yolu da yapım aşamasında. Yalnız bu yol
yapılırken istimlak bedellerine yapılan itirazlar
sonucunda çoğu vatandaşımız aldığı istimlak bedelinden daha fazla avukat
masrafı ve mahkeme masrafı ödemek zorunda kaldılar. Şimdi, bunun için de icra
işlemleri başlatılmış, büyük mağduriyetler var. Zaten tarla sahipleri
tarlalarının ikiye bölünmesi sonucunda ve yol yapım aşaması noktasında hafriyat
çalışmaları nedeniyle tarlalarının büyük bir kısmını kaybetmiş durumdalar. Bu
mağduriyetleri gidermeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Özdemir…
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana soruyorum: Görüşülmekte olan tasarı, kamulaştırmasız
el atma davalarında yirmi yıllık hak düşürücü sürenin kaldırılmasına dair
Anayasa Mahkemesi kararı neticesinde Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine
getirilmiştir, ancak Anayasa Mahkemesinin kararı 2003 yılındadır. Aradan geçen
yedi yıllık süre içerisinde ne oldu da tasarı bugün Genel Kurul gündemindedir?
Bu yedi yıllık sürede yirmi yıllık hak düşürücü süre bağlamında 1983 öncesine
dair kaç dava açılmıştır? Açılan davalarda belirtilen toplam tazminat miktarı
nedir?
Aynı soruyla ilgili, 1983 öncesine dair seçim bölgem Gaziantep
merkezli kaç dava açılmıştır? Bu davalarda belirtilen toplam tazminat miktarı
nedir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Varlı…
MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Adana’nın Ceyhan ve Yumurtalık ilçeleri sınırları içerisinde bu
enerji bölgesiyle alakalı Çalık Grubunun özellikle vatandaşların ekip biçtiği
ecri misil ödediği hazine arazileriyle ilgili kamulaştırma yaptığı yönünde
bilgiler gelmektedir. Zaten sıkıntılı günler geçiren köylülerimizin elinden
alınıp bu gruba verilen arazilerle ilgili vatandaşlarımızın, köylülerimizin
mağduriyetini gidermek açısından onlara bir desteğiniz, katkınız veya bu
arazilerin onların elinde kalması yönünde bir çalışmanız olacak mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Yıldız…
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, sekiz yıllık AKP Hükûmeti
döneminde ne kadar kamulaştırma yapılmıştır? Ne kadar ödeme yapılmıştır? Ne
kadar ödenmeyen bedel kalmıştır? Antalya ilinde yapılan kamulaştırmalarla
ilgili ne kadar dava açılmıştır? Kaçı karara bağlanmıştır? Kaçı idarenin
lehinedir, kaçı vatandaşın lehinedir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Orhan…
AHMET ORHAN (Manisa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Manisa’nın Alaşehir ilçesi yılda 60 bin tırla
ihracat yapan önemli gümrük kapılarından bir tanesidir. Manisa Alaşehir’den
hareket eden 60 bin tırın en az yarısı Alaşehir-Kula
kara yolunu kullanmaktadır. Mevcut yol tır trafiğini kaldıracak durumda
olmayıp, kamulaştırma yapılmak suretiyle yolun genişletileceğine dair müteaddit
açıklamalar olmuştur. Bu yol üzerindeki kamulaştırma çalışmaları ne durumdadır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Evet, bir arkadaşımız kaldı.
Sayın Atay, buyurun efendim.
M. FATİH ATAY (Aydın) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, idarelerin keyfî uygulamalar yapmamaları için hukuk
kuralları konulur. Burada da idarenin kişilerin mülkiyet hakkından doğan
alacaklarının, kamulaştırma yaparak elde etmesi gereken paraların taksitler
hâlinde ödenmesi belirtilmektedir. Bunun süresini belirtmek hukuk devletinde
olması gereken bir kural değil midir? Niçin böyle belirsiz bir şekilde bu
kanunu getirirken böyle bir işlem yapmaya gerek duydunuz?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Bakanım.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Işık’ın sorusu… Evet, 1969 yılında 20 bin kamulaştırma…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
69’dan bu yana 20 bin dekarlık arazisi kamulaştırılmış bir köy.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Evet. Şimdi tabii ben oradaki konunun detayını bilmiyorum ama…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Size verebilirim.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) –
Vatandaşlarımızın köyünün altmış haneye düştüğünü ifade ediyorsunuz. Tekrar bir
kamulaştırma olup olmadığını bir araştıralım, bu konuda size bilgi verelim. Fakat, bildiğiniz gibi, bir şekilde özellikle yatırımlar
konusunda kamulaştırma gerçekleştirildiğinde -bu özellikle sulama projeleri
olabilir, diğer altyapı projeleri olabilir, özellikle enerji yapılarında da
olabilir- kamulaştırma yapıldığında vatandaşlarımızın bir iskân talebi olması
durumunda Bakanlığımızca bunlara yer tespitleri yapılıp, hak sahiplikleri
tespit edilip, vatandaşlar ayrıca, uygun gördükleri, onların da rızası
istikametinde iskân edilebiliyorlar. Bakanlık olarak, eğer kamulaştırılmadan
mütevellit yer değiştirildiğinde… Ki vatandaşın yer değişikliğinden dolayı en
az mağduriyete uğraması için yapılan bir çalışmadır bu. Bundan önceki
çalışmaların tamamında da Türkiye’de büyük çapta, hem kamulaştırmanın,
işlemlerin yürüyüşü açısından hem de vatandaşımızın aldığı bedel açısından
mağduriyet olmamaktadır. Hatta bazen, rayiç bedellerin üzerinde de kamulaştırma
bedelleri de genelde ödenmektedir.
Sayın Asil’in sorusu: Bu avukatlık masraflarıyla alakalı ve icra
takiplerinde, anladığım kadarıyla, vatandaşın alacak olduğu kamulaştırma
bedelinin bir kısmı masraflara gidiyor.
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Fazlası, fazlası.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Şimdi
burada, özellikle kamulaştırmada vatandaşın hak arama sisteminde buna benzer
şeyler olagelmektedir ama genelde bu tabii, vatandaşlarımızın biraz daha takip
etmesi, dikkat etmesi gereken bir konudur fakat bedeli itibarıyla, aldığı
bedelle, mahkeme masraflarındaki, oradaki oranlar, avukatların alması gereken
ücretlerin, bu bahsettiğiniz şekildeki gibi bir mağduriyete sebebiyet
vermeyecek şekilde aslında düzenlendiğini ben biliyorum.
Bununla ilgili, Adalet Bakanımızla görüşelim ve yazılı olarak da,
ne yapılabilir, size bilgi ulaştıralım.
Sayın Özdemir’in sorusu: Şimdi, niye 2003 yılında Anayasa
Mahkemesi 38’inci maddeyi iptal etti Kamulaştırma Kanunu’nda? 38’inci madde,
1983 yılında çıkmıştı. 83 yılında çıkan bu Kanun’un 38’inci
maddesi, bu Kanun’un çıktığı tarihten önce bir şekilde kamulaştırma bedeli
ödenmeden -netice itibarıyla söylüyorum- “el atma” diye tabir edilen nitelikte
bir kamu yatırımı, herhangi bir şekilde kamunun eline geçmiş olan arazi sahiplerinin
hak arama yolunu düzenleyen bir kanundu ve bu hak arama yolunu da yirmi yılla
sınırlandırmıştı. Yani el atmanın gerçekleştiği tarihten itibaren eğer
yirmi yıl geçmiş ise vatandaşa dava açma hakkı tanımıyor idi. Anayasa Mahkemesi
bu maddeyi iptal etti. Gerekçesi de burada da ifade edildi “mülkiyet hakkı ve
hak arama yolları sınırlandırılamaz” şeklinde gerekçeyle, özeti itibarıyla
söylüyorum. Şimdi biz bunu düzenliyoruz. Buradaki düzenlemenin kapsadığı alan
1983 yılından önce -1956 yılı arasında- bedeli ödenmeden el atılmış, vatandaşın
arazileri kullanılmış, yatırımlardaki o hak sahiplerine bugün bu hakkı yirmi
yıl süreyi kaldırarak yeniden düzenliyoruz aslında. Mesela yasalaştığı takdirde
bu tasarı 1983 yılından sonraki herhangi bir kamulaştırma işlemleriyle alakalı
herhangi bir konuyu kapsamıyor. Orada hak arama yolu açık. Burada kamuoyuna da
bilgilendirme açısından bu açıklamayı getiriyoruz.
Bir de o zamanki bu “el atma” olarak gerçekleştirilen bu alanların
birçoğunda da aslında bir kısım hak sahiplerinin -o günkü- bugün varislerinin
babaları, dedeleri -varsa- veya hâlâ sağsa kendileri bu kamu hizmetlerinin
gelmesine büyük ölçüde rıza göstermiş olan insanlar aslında. Belki kamulaştırma
bedelini talep etmeden de bu gerçekleşmişti. Gerçekleşenler var bunların
içerisinde.
BAŞKAN – Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlar mısınız efendim.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Onun için,
burada o gün mağdur olmuş, Anayasa Mahkemesinin gerekçesine göre de düzenlenmiş
olan bir tasarıdır. “Neden süre konulamıyor?” diye burada soruda var. O da
şudur: Bu konuda öne gelecek olan açılan davalarda ilgili kamu kurum ve
kuruluşlarının nasıl bir mali portreyle, yükümlülükle karşı karşıya kalacağını
şu anda hesaplayamıyoruz. Ama tasarının metninde uzlaşı olması hâlinde peşin
ödeme de söz konusu. Yüzde 2 yıllık yatırım bütçesini geçmediği takdirde yine
peşin ödeme söz konusu.
M. FATİH ATAY (Aydın) – Süre ne kadar, süre ne kadar?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Onun için,
yani zorunlu bir taksitlendirme olarak algılamamak lazım.
BAŞKAN – Sayın Bakanım süremiz doldu efendim.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Diğer kalan
sorulara yazılı olarak cevap vereceğiz Sayın Başkanım.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, madde üzerinde yedi adet
önerge vardır. Önergeleri geliş sırasına göre okutup aykırılık durumuna göre
işleme alacağım.
Buyurun efendim:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/773 Esas Numaralı Kanun Tasarısının çerçeve 1’inci maddesiyle
2942 sayılı “Kamulaştırma Kanununa” eklenen Geçici 6’ncı maddenin dördüncü
fıkrasında geçen “en geç altı ay” ibaresinin “en geç üç ay” olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Durdu
Mehmet Kastal
Osmaniye
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/773 Esas Numaralı Kanun Tasarısının çerçeve 1’inci maddesiyle
2942 sayılı “Kamulaştırma Kanununa” eklenen Geçici 6’ncı maddenin dördüncü
fıkrasında geçen “en geç altı ay” ibaresinin “en geç üç ay” olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Safiye
Seymenoğlu
Trabzon
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/773 Esas Numaralı Kanun Tasarısının çerçeve 1’inci maddesiyle
2942 sayılı “Kamulaştırma Kanununa” eklenen Geçici 6’ncı maddenin dördüncü
fıkrasında geçen “en geç altı ay” ibaresinin “en geç üç ay” olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
İkram
Dinçer
Van
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/773 Esas Numaralı Kanun Tasarısının çerçeve 1’inci maddesiyle
2942 sayılı “Kamulaştırma Kanununa” eklenen Geçici 6’ncı maddenin dördüncü
fıkrasında geçen “en geç altı ay” ibaresinin “en geç üç ay” olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Ahmet
Yeni
Samsun
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 Sıra Sayılı Tasarının 1’inci maddesi ile 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununa
eklenmesi öngörülen Geçici 6’ncı Maddenin yedinci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
M. Akif Hamzaçebi |
|
Ali Rıza Öztürk |
Malik Ecder Özdemir |
|
Trabzon |
|
Mersin |
Sivas |
|
Ali İhsan
Köktürk |
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Şevket Köse |
|
Zonguldak |
|
Malatya |
Adıyaman |
“Kesinleşen mahkeme kararlarına istinaden bu madde uyarınca
ödemelerde kullanılmak üzere, idarelerin yılı bütçelerinde yeterli ödenek
ayrılır. Zamanında yapılamayan ödemeler nedeniyle 3095 sayılı Kanuna göre
ayrıca kanuni faiz ödenir. İdare tarafından, mahkeme kararı gereğince nakdi
ödeme yerine, üçüncü fıkrada belirtilen diğer uzlaşma yolları da teklif
edilebilir ve bu maddenin uzlaşmaya ilişkin hükümlerine göre işlem yapılabilir.”
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 Sıra Sayılı Kamulaştırma Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 1’inci maddesinin Tasarı
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Erkan Akçay |
|
Mehmet Şandır |
Mustafa Kalaycı |
|
Manisa |
|
Mersin |
Konya |
|
Abdülkadir Akcan |
|
|
Cemaleddin Uslu |
|
Afyonkarahisar |
|
|
Edirne |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı yasa tasarısının 1 nci maddesi Anayasanın 46. maddesine aykırı olduğundan
tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Hasip Kaplan |
|
Osman Özçelik |
Akın Birdal |
|
|
Şırnak |
|
Siirt |
Diyarbakır |
|
|
Hamit Geylani |
|
|
Sırrı Sakık |
|
|
Hakkari |
|
|
Muş |
|
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Kaplan, siz mi konuşacaksınız?
Buyurun efendim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye, kamulaştırma davalarında 2000’li yıllara kadar çok yüklü tazminatlar
ödedi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararları sonucu ve Avrupa Birliği
üyelik sürecinde Anayasa’da 46’ncı madde değiştirildi. O dönem bu değişikliği
yapan koalisyon hükûmetlerine burada teşekkür etmek
istiyorum gerçekten.
Ne diyor 46’ncı madde? “Devlet” diyor, “Kamu tüzel kişileri”
diyor, kamulaştırma yapacağı zaman “…gerçek karşılıklarını peşin ödemek
şartıyla kamulaştırma yapmaya yetkilidir.” diyor. Anayasa’nın
hükmü bu. Peşin, tıkır tıkır, nakit. Hani
gidiyorsunuz ya; böyle, taksit taksit değil,
demokrasi gibi değil. Sizin hükûmet anlayışında hani
taksitle demokrasi var ya. Buna bir ikinci fıkra getirmiş, diyor ki,
kamulaştırmada “Tarım reformu, kıyı şeridi, turizm…” Saymış belli başlı
konuları. Bu konularda diyor, kanun gereği diyor, taksitlendirme yapılabilir.
Dikkat edin.
Bu kanun neyi düzenliyor arkadaşlar? Kamulaştırmasız el atmayı
düzenliyor. Devletin gasbını, devletin kurumlarının,
devletin kuruluşlarının, devletin belediyelerinin, Ankara Büyükşehir
Belediyesinin, Park, Oran Vadisi dâhil o vadilerin hepsini kentsel dönüşüm adı
altında kamulaştırmasız el atmasını düzenleyen bir yasa hükmü. Yani burada
kamulaştırma yok, kamulaştırmasız el atmayı düzenliyor. Durum bu iken çok açık
bir şey var, Anayasa hükmüne aykırı yasa teklifi verilemez. Anayasa’ya aykırı
yasa teklifi verirseniz Anayasa Mahkemesinden tekrar dönecek. Zaten Anayasa’nın
90’ıncı maddesi uluslararası sözleşmeleri bu konuda amir kılıyor.
Şimdi, Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin 1’inci maddesindeki mülkiyet hakkı ihlalinde kamulaştırmasız el
atma durumu mülkiyete erişimin sürekli ihlali olduğu için müruruzaman yoktur
denilen davalardandır dikkatinizi çekerim. Yani Anayasa Mahkemesinin 83 tarihli
yasa hükmünün iptali dahi, yirmi yıl zaman aşımı dâhil bütün bunlar dikkate
alındığı zaman bu Anayasa’ya aykırı bir kanun teklifi var. Şimdi,
diyebilirsiniz: “Çoğunluğumuz var, biz bunu, bir kanunla bu Anayasa’yı da
değiştirebiliriz.” Vallahi yani buna da pes denilir. Yani azıcık içinizde
hukukçu yok mu? Birilerinin gidip bunun, böyle olmayacağını Anayasa’nın 46’ncı
maddesinde kamulaştırma hükmünün 2001’de yazıldığını, peşin peşin
ödeneceğini, bunun öyle olmayacağını bir hukukçunun anlatması gerekiyor.
Anayasa Mahkemesinden dönmüş bir dava sonucu alınan bir kararı
2003’te, yedi sene sonra Meclise getiriyoruz, onu da elimize yüzümüze
bulaştırıyoruz. Bu olmaz arkadaşlar, bunun mutlaka Anayasa’ya uygun hâle
getirilmesi lazım. Onun için bu maddede yeniden bir yazılma gerekiyor. Nedir
yeniden yazılma? Bakın, üç önemli ihlal var. Bir, taşınmazın el koyma
tarihindeki niteliği. Ne münasebet, yirmi yıl, otuz yıl el koymuşsun vatandaşın
malına mülküne, şehir büyümüş, orada kıymetli bir arsa olmuş. “Efendim, otuz
sene önce gasbettiğim senin arazin tarlaydı, al sana
tarla parası.” diyeceksiniz bu vatandaşa. Vatandaş başka bir devletin vatandaşı
mı? Yok, kendi vatandaşın. O zaman onun mülkünü, kutsal
hakkını niye korumuyorsunuz?
Şimdi, burada ciddi bir hata var: Bugünkü değeri, niteliği dikkate
alınır. Diyorsunuz ki: “Taksitle...” Taksitle olmaz, bunun peşin olması
gerekiyor.
Yine, diyorsunuz ki: “Üç ay içinde dava açılır.” Siz yirmi yıllık
zaman aşımını getirip üç aylık bir dava zaman aşımıyla kesip neyi kurtarmak
istiyorsunuz, kimi kurtarmak istiyorsunuz? Gökçek’i mi kurtaracaksınız? Kimleri
kurtaracaksınız? Gerçekten, bunu düşününce korkuyorum. Biraz sonra bir önerge
getireceksiniz -daha geçen geri çekildi ya geçici maddeyle ilgili- getirirseniz
hiç şaşmam. Gökçek istemiştir. O önerge gelirse, burada da oylanırsa, hiç
şaşmam.
Arkadaşlar, bunu yapmayın. Bu, yanlıştır. Bu, gidişat yanlıştır.
Genel Başkanınızın ruh sağlığı iyi değil. Bugün bize bir saatini ayırdı. Diyor
ki: “Birileri rant sağlıyor bu çatışmalardan.”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kaplan, konuşmanızı tamamlayınız efendim.
Buyurun.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Tamamlıyorum.
Birileri rant sağlıyor, evet.
Bakacaksınız, kimin cebi var, kimin cipi var, kimin cüzdanı var, kimin şirkette
hisseleri nedir ve bakacaksınız, kimin gemicikleri kayıtlıdır gemi sicilinde, o
rantı son sekiz senede kim kapmış, ona bakacaksınız.
Rantsa rant, ihaleyse... Kim kime neyi ihale ediyor?
Bunu çıkıp açık koymalı. Bir başbakan bu ülkeyi yönetiyorsa, neyin ihalesini,
kim, nerede almış?
Ama bir şey söyleyeceğim burada: Habur’dan
barış grupları geldiği zaman Başbuğ’la, Sayın Beşir Atalay’la, Başbakanıyla,
Müsteşarıyla hepimiz Habur’daydık ve hepsinin bilgisi
dâhilinde MİT Müsteşarının görüşmeleriyle gelen planı açıklasınlar. Çıksın
Başbakan, açıklasın. Ne ölçüde, ne pazarlıkla, ne konuda geldiler de ne oldu da
o gün serbest bırakıp dün tutukladınız?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Gizli kapaklı bir şey yok!
HASİP KAPLAN (Devamla) – Ne değişti arada, ne değişti? Çıkıp
açıklayacaksınız.
EYÜP AYAR (Kocaeli) – Hem hukukçuyum diyorsun hem de...
HASİP KAPLAN (Devamla) – Hem görüşeceksiniz hem “Görüşmedim.”
diyeceksiniz, hem konuşacaksınız hem “Konuşmadım.” diyeceksiniz. Ondan sonra
gideceksiniz oraya... Yok öyle, yok böyle hikâye...
Herkes doğru oturup doğru konuşacak. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.
FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) – Varsa bildiğin açıkla.
III.- YOKLAMA
(MHP ve CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergenin oylamasından önce bir
yoklama talebi vardır. Yoklama talebini yerine getireceğim.
Sayın Vural, Sayın Günal, Sayın Enöz, Sayın Yıldız, Sayın Özensoy,
Sayın Taner, Sayın Asil, Sayın Homriş, Sayın Orhan,
Sayın Özdemir, Sayın Özkan, Sayın Akcan, Sayın Paksoy,
Sayın Bulut, Sayın Çelik, Sayın Ünsal, Sayın Akıncı, Sayın Köktürk, Sayın Arifağaoğlu, Sayın Pazarcı, Sayın Aydoğan,
Sayın Günday.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, yoklama için iki dakika süre
veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
4.- Kamulaştırma Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/773) (S. Sayısı: 475) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Kamulaştırma Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 1’inci maddesinin Tasarı
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Erkan
Akçay (Manisa) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
– Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Vural, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aslında bu Kamulaştırma Kanunu’nda yapılan değişiklik, Anayasa
Mahkemesinin iptaline dayanak teşkil eden Anayasa’nın 2, 13, 35 ve 46’ncı
maddeleri dikkate alınmadan yapılmıştır. Bir taraftan Anayasa Mahkemesinin
iptali için bir değişiklik getiriyorsunuz ama Anayasa Mahkemesinin diğer
maddelerini de dikkate almadan hazırlanmaktadır. Bu bakımdan, özellikle Anayasa
Mahkemesinin iptal kararıyla ortaya çıkan içtihat farklılığını ortadan
kaldırıyorsunuz ama bu konuda her şeyden önce Yargıtayın
içtihadı birleştirme kararının da beklendikten sonra böyle bir düzenlemenin
yapılması daha uygun olurdu. Muhtemelen yargının vereceği bu karardan dolayı,
zannederim, bir beklenti olumsuzluğu olduğu için böyle bir düzenleme, bu
içtihadı birleştirme kararı beklenmeden bugün getirilmiştir. Burada, bu
karardan korkulduğu anlaşılmaktadır. Niye korkuluyor, bilmiyorum. Yani
vatandaşın hakkını ve hukukunu koruyan bir mahkeme kararından “İnsanı yaşat ki
devlet yaşasın” diye nutuklarla siyaset yapanların niye korktuğunu anlamıyorum.
Yani, böylelikle, bir gücün, yürütmenin baskısıyla, haklarını kaybedenlere
karşı mahkemelerin o hakkı koruması karşısında, gücü elinde tutanların
insanların bu haklarının yok olmasını beklemesi, doğrusu, bir siyaset
anlayışının çarpıklığını da ortaya koymaktadır.
Şimdi, bu tasarı da, uzlaşma yoluyla ödenecek tazminat
bedellerinin bütçe imkânları dâhilinde, taksitler hâlinde ödenebileceğini ifade
ediyor. Dolayısıyla, idarelerin yıl içerisindeki bütçelerinde de yüzde 2 pay
ayrılmak suretiyle ödeme yapılacağını söylüyor. Dolayısıyla, böyle bir
düzenleme de taksit süresini ve tutarını belirsiz hâle getirmektedir.
Anayasa’nın 138’inci maddesine göre derhâl ödenmesi gerekir. O bakımdan, Hükûmet taksitle ödemeyi de öngörmektedir. Bu bakımdan, bu
haksız ve belirsiz bir düzenlemedir. Böyle bir taksitlendirme şekli getirmek de
doğru değildir. Bu durumda en makul çözüm, ödemenin aylık, eşit taksitler
hâlinde, azami beş yıl içerisinde yapılmasıdır. Böylelikle, Anayasa’nın 46’ncı
maddesine uygun olacaktır.
Diğer taraftan, bütçeler için ayrılan yüzde 2’lik pay da çok düşüktür
gerçekten. Yani yüzde 2’lik paylarla, bu durumda 2009 yılı için Karayolları
bütçesinde ayrılacak pay sadece 60 milyon TL’dir ki, bu, zannederim, bütün bu
endişeler gerçekleşirse yetersiz olacaktır. İşte, açıkçası, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde, son günlerde, sürekli olarak, insanlarımızın, milletimizin
hakkını ve hukukunu gücü elinde tutanların gasbetmeye
çalıştığı kanun tasarı ve teklifleri gündeme geliyor. “Hâkimiyet kayıtsız
şartsız milletindir.” diyen Türkiye Büyük Millet Meclisinde, insanlarımızın o
tasarruflarıyla aldıkları mülklere, devlet “Nasıl el koyarım, buradan nasıl rant dağıtırım?” diye kanun tasarı ve teklifleri getiriyor.
Doğrusu, bugünlerde çok dikkatli olmamız gerekir değerli milletvekilleri.
Geçenlerde olduğu gibi, kesinleşmiş mahkeme kararlarını bile… Bu mahkeme
kararlarından dolayı da milletin hakkını ödemesi gerekenleri bu yaptığı usulsüz
işlemler karşısında sorumsuz hâle dönüştürmek isteyen önergelerin nasıl gece
yarısı geldiğini görüyoruz. O bakımdan, gerçekten dikkatli olmamız gerekiyor.
Bu çerçevede, milletvekillerimizin oyunu ve parmağını kullanmak suretiyle
aslında kendilerinin rant dağıtım mekanizmasını
oluşturmak isteyen düzenlemeler yer almaktadır. O bakımdan, Milliyetçi Hareket
Partisi olarak özellikle bu tür kanun tasarı ve tekliflerinin bu son dönemde
sıkıştırılmasını da çok enteresan gördüğümüzü ifade etmek istiyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizce, mülkleri kamulaştırılan
vatandaşlarımızın haklarını zamanında vermek devletin görevidir. Eğer bir hakkı
alıyorsan bu hakkın bedelini de ödeyeceksin. Bu önergemiz de bunu temin etmeyen
geçici bu maddenin çıkarılmasına yöneliktir. Hükûmet
yeni bir teklifle, yeni bir tasarıyla geldiği takdirde, Milliyetçi Hareket
Partisi olarak bu hakkı, hukuku gözeten bir düzenlemeye destek verebileceğimizi
ifade ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural.
OKTAY VURAL (Devamla) – Milletimizin hakkını ve hukukunu korumayan
bu geçici maddenin kaldırılmasına yönelik önergemizin kabul edilmesini arz
ediyor, hepinize saygılarımı sunuyorum efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim sayın Vural.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 Sıra Sayılı Tasarının 1’inci maddesi ile 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununa
eklenmesi öngörülen Geçici 6’ncı Maddenin yedinci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Kesinleşen mahkeme kararlarına istinaden bu madde uyarınca
ödemelerde kullanılmak üzere, idarelerin yılı bütçelerinde yeterli ödenek
ayrılır. Zamanında yapılamayan ödemeler nedeniyle 3095 sayılı Kanuna göre
ayrıca kanuni faiz ödenir. İdare tarafından, mahkeme kararı gereğince nakdi
ödeme yerine, üçüncü fıkrada belirtilen diğer uzlaşma yolları da teklif
edilebilir ve bu maddenin uzlaşmaya ilişkin hükümlerine göre işlem
yapılabilir.”
M. Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
– Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Köktürk, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 475 sıra sayılı Yasa Tasarısı ile
Kamulaştırma Kanunu’na eklenmesi öngörülen geçici 6’ncı maddenin yedinci
fıkrasına yönelik önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, öncelikle, görüşmekte olduğumuz
yasa tasarısı, Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi grupları
adına konuşan sözcülerin de ifade ettiği gibi, gerek gerekçesi gerekse
düzenlediği hükümlerin niteliği itibarıyla hem Adalet Komisyonunun hem de
Anayasa Komisyonunun görüş ve değerlendirmelerine ihtiyaç hissettiği hâlde bu
tasarı sadece Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmek suretiyle Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna indirilmiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisinin parmak çoğunluğuna dayalı Meclis
uygulamalarında gerek temel kanun gerek torba kanun gerekse komisyonların
bay-pas edilmesi suretiyle gerçekleşen İç Tüzük ihlallerine burada bir yenisi
ekleniyor. İç Tüzük’ün 23’üncü maddesi, açıkça komisyonların, ana ve tali
komisyonlar ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının görev ve yetkilerini
düzenlemektedir. Burada birden fazla komisyonun görev alanına, sorumluluk
alanına ve değerlendirmelerine ihtiyaç duyulan bir tasarı görüşülmesine rağmen,
sadece ve sadece bir tek komisyonun görüşünün alınarak İç Tüzük’ün 23’üncü
maddesi açıkça ihlal edilmiştir. Ben komisyon gündeminden kaçırılan Adalet
Komisyonunun bir üyesi olarak öncelikle bu tavrı benimsemediğimizi, burada bir
kez daha tekrar etmeyi görev sayıyorum ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanını görev ve sorumluluklarını İç Tüzük’ün kendisine vermiş olduğu yetki
ve sorumluluklar çerçevesinde yerine getirmeye davet ediyorum.
Değerli milletvekilleri, tasarıda haksız işgal tazminatının
belirlenmesinde, hepimizin bildiği gibi, hem dava yolu hem de uzlaşma yolu
öngörülmektedir. Ancak her iki yöntemin benimsenmesinde maalesef öngörülen
seçenekler farklı olarak düzenlenmiş, dava yolunu benimseyenler âdeta
cezalandırılmıştır. Az önce Sayın Vural’ın da ifade ettiği gibi, hükmolunan
tazminatların, haksız el koyma tazminatlarının ödenmesinde, idarelerin yıllık
bütçelerinde ayrılan yatırım ödeneğinin yüzde 2’si oranında bir tutarın bütçeye
konulması öngörülmüş, toplam haksız el koyma tazminatlarının bu miktarı aşması
hâlinde ise taksitlere bölünerek yıllar itibarıyla ödeneceği ifade edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, bu düzenleme, uzlaşma yoluyla
tazminatların ödenmesinde getirilmemiş, böyle bir sınırlama öngörülmemiştir.
Getirilen sınırlama, açıkça Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6’ncı
maddesinde düzenlenen “adil yargılanma” hakkını ihlal ettiği gibi, bu adil
yargılanma hakkına paralel olarak, Anayasa’mızda “Hak arama hürriyeti” başlıklı
36’ncı maddesinin de açıkça ihlali niteliğini taşımaktadır. Yine Anayasa’mızın
138’inci maddesinde düzenlenen “mahkeme kararlarının bağlayıcılığı,
değiştirilemezliği ve geciktirilemezliği” ilkesini de açıkça ihlal etmektedir.
Anayasa’nın 36’ncı maddesine baktığımızda, 36’ncı madde açıkça
şunu ifade ediyor değerli milletvekilleri: Herkesin meşru yollardan faydalanmak
suretiyle davacı ve davalı olarak yargı makamları önünde adil yargılanma
hakkına sahip olduğunu ifade ediyor. Oysaki burada dava yoluyla hükmolunan
tazminatların ödenmesinde bütçeye sınırlı bir ödenek koymak suretiyle, dava
yolunu kullanmak isteyenler caydırılmaya çalışılmakta ve Anayasa’nın 36’ncı
maddesine aykırı olarak, davacı ve davalı olarak yargılama makamlarında dava
açma hakkı engellenmeye çalışılmaktadır.
Yine Anayasa’nın 138’inci maddesine baktığımızda, yasama ve
yürütme organlarıyla idarenin yargı kararlarıyla bağlı olduğu açıkça ifade
edilmiştir. Bu organlar, yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme
kararlarını değiştiremeyeceği gibi mahkeme kararlarının uygulanmasını da
geciktiremez. Ancak tasarının geçici 6’ncı maddesinin yedinci fıkrasında,
bütçeye sınırlı bir ödenek koymak suretiyle ve bu ödeneği aşan toplam el koyma
tazminatları durumu söz konusu olduğunda, yıllara ve taksitlere bölmek
suretiyle mahkeme kararlarının uygulanması değiştirilmekte ve
geciktirilmektedir. Bu her iki madde, aynı zamanda Anayasa’nın 2’nci maddesinde
yer alan hukuk devletinin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Köktürk.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) – Gerek Anayasa’nın 36’ncı maddesi
gerekse 138’inci maddesi, Anayasa’nın 2’nci maddesinde yer alan değiştirilmesi
teklif dahi edilemeyen hukuk devleti ilkesinin özünü oluşturmaktadır.
Dolayısıyla, söz konusu tasarıyla Anayasa’nın 36’ncı maddesi ve 138’inci
maddesi ihlal edildiği gibi, daha üst hukuk normu olan hukuk devleti ilkesi ve
hukuki güvenlik ilkesi ortadan kaldırılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bunların örneğini, örneğin, mayınlı
araziler yasasında gördük. Mayınlı araziler yasasında Anayasa ve Adalet
Komisyonu gündeminden kaçırılan ve Mecliste yasalaşan tasarı, hepimizin bildiği
gibi Anayasa Mahkemesinin gözünden kaçırılamamıştı. Ancak bizim dileğimiz,
halkımızın Anayasa’yla güvence altına alınan mülkiyet hakkını açıkça ihlal eden
ve Anayasa’ya açıkça aykırılık oluşturan bu tasarının, halkımızın oylarıyla
Meclise gelen milletvekillerinin gözlerinden kaçmamasıdır. Öncelikle, bunun
Anayasa’ya aykırılığı ve mülkiyet hakkını…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Köktürk.
III.- YOKLAMA
(MHP ve CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
OKTAY VURAL (İzmir) – Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Önergenin oylamasından önce bir yoklama talebi vardır.
Yoklama talebinde bulunan arkadaşların isimlerini tespit edeceğim:
Sayın Enöz, Sayın Özensoy,
Sayın Vural, Sayın Günal, Sayın Uslu, Sayın Yıldız,
Sayın Homriş, Sayın Işık, Sayın Özdemir, Sayın Taner,
Sayın Bulut, Sayın Akcan, Sayın Orhan, Sayın Çelik, Sayın Paksoy,
Sayın Akıncı, Sayın Ünsal, Sayın Öztürk, Sayın
Köktürk, Sayın Özkan.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, ismini kaydetmiş olduğumuz
arkadaşlarımız lütfen sisteme girmesinler.
Yoklama için iki dakikalık süre veriyorum ve yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.47
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat
PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu),
Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
120’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN – 475 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi
üzerinde verilen, Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve arkadaşlarının
önergesinin oylamasından önce yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı
bulunamamıştı. Bu nedenle yeniden yoklama yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
4.- Kamulaştırma Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/773) (S. Sayısı: 475) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, şimdi okutacağım dört önerge
de aynı mahiyette olduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım, istemleri
hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.
İlk önergeyi ve diğer önergelerin imza sahiplerini okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/773 Esas Numaralı Kanun Tasarısının çerçeve 1’inci maddesiyle
2942 sayılı “Kamulaştırma Kanununa” eklenen Geçici 6’ncı maddenin dördüncü
fıkrasında geçen “en geç altı ay” ibaresinin “en geç üç ay” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ahmet
Yeni
Samsun
Diğer önerge sahipleri:
|
İkram Dinçer |
|
Van |
|
Safiye Seymenoğlu |
|
Trabzon |
|
Durdu Mehmet Kastal |
|
Osmaniye |
BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergelere katılıyor musunuz efendim?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
– Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Verilen önerge ile uzlaşma görüşmelerinin daha kısa sürede
sonuçlandırılması amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeleri birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.
1’inci maddeye bağlı geçici 6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekilleri, 1’inci maddeye yeni bir geçici madde
eklenmesine ilişkin bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı “Kamulaştırma Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”na aşağıdaki geçici maddenin
eklenmesini arz ve teklif ederim.
Harun
Öztürk
İzmir
“Geçici Madde 7- Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar
Kamulaştırma Kanununun 38 inci maddesine göre el konulan taşınmazlarının
bedelini her ne suretle olursa olsun alamayan hak sahipleri, taşınmazların el
konulduğu tarihteki durumu esas alınarak hesaplanacak bugünkü değerini talep
edebilirler. Belirlenen değer üzerinde uzlaşılamaması hâlinde ortaya çıkan
ihtilaf bu kanun hükümlerine göre sonuçlandırılır.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
– Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Öztürk burada mı efendim?
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Taşınmazlarına kamulaştırmasız el konulan hak
sahiplerinin mağduriyetlerinin giderilmesi için işbu değişiklik önergesi
verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Çerçeve 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Madde üzerinde ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Amasya Milletvekili Sayın Hüseyin Ünsal’a aittir.
Sayın Ünsal, buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Kamulaştırma Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz
almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesinin yıllar evvel iptal
ettiği şey nihayet aklımıza geldi ve Meclis tatile girmeden sıkıştırılan
kanunlar arasına da bunu koyduk. Tabii bu kanunu da koyarken ciddi bir hazırlık
yapılmadığı için, kanun da tüm eksiklikleriyle, tekrar Anayasaya
aykırılıklarıyla ve vatandaşı cezalandırırcasına tekrar gündeme getirilmeye
başlandı.
Kanunda uzlaştırılma özendirilmeye çalışılıyor. Konuşan arkadaşlarımız
da bunun, uzlaştırmanın önemli olduğuna dair sözler söylediler ama uzlaşmayıp
dava açmaya kalktığınız zaman, işte o zaman yandınız. Burada bir cezalandırma
yöntemi vardır. Maalesef ve maalesef, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara
geldiği günden beri vatandaşı cezalandırma konusunda çok hünerli davranmaya
başlamıştır. Bu yasa bir ceza yasasıdır. Uzlaşmazsan git mahkemeye, mahkemeye
gidersen yirmi yılda öderim, uzlaşırsan benim söylediğim rakamı al, onu da ben
size bir ila beş yıl arasında öderim.
Bu konuyla ilgili biraz evvel Sayın Bakana sordum. Bayındırlık
Bakanımız uzlaşmayla ilgili ciddi bir rakam vermedi. Hükûmetin
elinde bir hazırlık da yok, ne kadar yer kamulaştırılacak, ne kadar para
ödenecek, bütçede ne kadar pay ayrılmış, henüz ellerinde bir rakam dahi yok.
Değerli arkadaşlarım, bu ceza iyi bir şey değil. Telefonda
dinliyorsunuz, ceza verdiriyorsunuz. Bir ticaret odası başkanı, bir iş adamı,
herhangi birisi çıkıyor konuşma yapıyor, vergi cezası veriyorsunuz. Bir
sanayici konuşuyor, sigorta cezası veriyorsunuz. Şimdi de bu cezayı “Ben senin
malına el koyacağım, eğer malını vermezsen git dava aç.” diyerek, “Yirmi yılda
ben senin paranı öderim.” diyerek, yatırımlara ayrılan paranın yüzde 2’si kadar
bütçede pay ayrılarak, maalesef uzun bir süreye yayılıyor.
Ben, bu konuyla ilgili fazla uzun konuşmadan, devletin elindeki
bir mülkiyetin nasıl hunharca saldırılarak usulsüz bir şekilde çarptırıldığını
ve el konulduğunu anlatmak istiyorum değerli arkadaşlarım. Bu
bir vicdan meselesi. İki gün evvel Kentsel Dönüşüm Yasası’nı çıkarttık
ve bugün de gazetelerde okuduk ki Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı “Bu
muhalefet yapan milletvekillerine ben kentsel dönüşüm dersleri veririm.” diyor.
Şimdi, bir kentsel dönüşümle ilgili bir şey anlatmak istiyorum ve
sizlerin vicdanına bırakıyorum. Değerli arkadaşlarım, şu tapu, Gazi Mustafa
Kemal Paşa’nın Atatürk Orman Çiftliği tapusu. Bu da vasiyeti.
Atatürk Orman Çiftliği’ni bırakırken bir vasiyet etmiş ve bu vasiyet
üzerine de bir kanun çıkmış. Bu kanunun 9’uncu ve 10’uncu maddesi çok açık:
“Müdürlüğün bütün malları Devlet malı hükmündedir. Bu mallar aleyhine suç
işleyenler Devlet malları aleyhine suç işler.” der.
10’uncu madde ise “Atatürk Orman Çiftliğinin bu kanunun yayımı
tarihindeki sınırları içinde bulunan gayrimenkullerin gerçek veya tüzelkişilere
devir ve temliki ve kamulaştırılması özel bir kanunla izin alınmasına
bağlıdır.” der.
Buraya kadar doğru ve bunun üzerine Gazi Üniversitesi, tıp
fakültesi yapmak ve tıp fakültesinde okuyan çocuklarımıza yurt yapmak amacıyla
1983 yılında başvurmuş ve Meclisten bir kanun çıkmış ve bu kanunda da, bugünkü
adı Çukurambar mevkisi olan ve çok ciddi değeri olan
bu arsaların büyük bir kısmı Gazi Üniversitesine devredilmiş ama devredilmeyen
bir kısmı da var.
Değerli arkadaşlarım, bu devredilmeyen kısmıyla ilgili oynanan
oyun işte burada ortaya çıktı, bu da bir KİT Komisyonu esnasında çıktı ve
Atatürk Orman Çiftliği arazileri üzerinde yapılan yanlış bir uygulamadan
dönülmesiyle ilgili Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun bir önerisi var.
Dolayısıyla bu öneri hiç ciddiye alınmadı. Bu öneride “Burası tıp fakültesi
yapmak üzere verilmiştir.” deniyor ama Gazi Üniversitesi adına tıp fakültesi
yapmak yerine, Gazi Üniversitesi adına parayı bir özel inşaat şirketi
yatırıyor. Bu özel inşaat şirketinin de adı bu raporda geçiyor, Kuzu İnşaat,
yani TOKİ’nin en önemli inşaat şirketlerinden bir
tanesi. Esas, tabii, bu Kuzu İnşaatı herkes biliyor; Sayın Başbakan ilk defa
milletvekili olurken ona seçim bürolarını açan inşaat şirketi ve bu Kuzu
İnşaatın neden buralara bu parayı yatırdığını hep beraber merak ediyoruz, esas
sıkıntısı burada. Çünkü tıp fakültesi yapılacak yere niye böyle bir para
yatırsın? Bu arada öğreniyoruz ki Büyükşehir Belediyesi ve Sayın Melih
Gökçek’in kentsel dönüşüm projesi var ve Atatürk’ün miras bıraktığı ticari, sınai ve konut alanı yapılmayacak alanlar, maalesef burada
bir konut alanına çevrilmiş ve Kuzu İnşaat da bunun adına parayı yatırıyor.
Değerli arkadaşlarım, burada Atatürk’ün mirasına ve devletin
malına bir suç işlenmektedir. Bu konuyu biz çok yakın zamanda Meclis gündemine
getirip tekrar sizlerle tartışmak istiyoruz. Bu konuyla ilgili kentsel dönüşüm
projesi hazırlanmış ve bu projelerin uzun bir süre -tarihlerini vermek
istiyorum: Ankara Büyükşehir Belediyesi Meclisinin 16/2/2007,
495 sayılı Kararı’yla; 16/3/2007, 797 sayılı Kararı’yla; 16/3/2007, 804 sayılı
Kararı’yla; 14/12/2007, 3203 sayılı Kararı’yla; 14/2/2008 günü, 470 sayılı
Kararı’yla kentsel dönüşüm projesi- ısrarla üzerinde durulmuş, her ısrarın
üzerine dava açılmış. Ankara 13. İdare Mahkemesi, Ankara 4. İdare Mahkemesi ve
tekrar Ankara 4. İdare Mahkemesi üç tane karar vererek bu kentsel dönüşüm
projesinin olmayacağını söylemiş. Bakın, 4. İdare Mahkemesi ne diyor: “Kentsel
dönüşüm ve gelişim projesi alanlarının spekülatif girişimlere
el verdiği, kamu yararından çok kişi yararı gözettiği.” Bir diğer kararda ise
değerli arkadaşlarım: “Atatürk Orman Çiftliği mülkiyetinde bulunan alanı kamu
kuruluşu olarak satın alan Gazi Üniversitesinin kamu hizmetine yönelik olarak
kullanımı yerine alanların konut yapılaşması ve rant
paylaşımına dönüştürülmesinin kamu yararına uygun düşmeyeceği.” diyor fakat
ısrarla bunun üzerinde duruluyor.
Bakın, Yüksek Denetleme Kurulu da bu konuda kararını vermiş ve
demiş ki: “Atatürk Orman Çiftliği üzerine Gazi Tıp Fakültesi yapılması
gerekirken 9 trilyon 600 milyar lira paranın Atatürk Orman Çiftliği hesaplarına
Kuzu Toplu Konut İnşaat tarafından yatırılmasının uygun olmayacağını, usulsüz
olacağını” söylemiş.
1919 yılından beri Atatürk’e ve Atatürkçülüğe karşı saldırılar
düzenlenmekte ama Atatürk’ün mirasına bu derece saygısızca davranmak, üstelik
Atatürk’ün vasiyetinde olmasına rağmen Atatürk Orman Çiftliği’nin amaç dışı
kullanılmasına izin vermek çok yanlış bir anlayıştır. Değerli arkadaşlarım, bu
konu tekrar Meclis gündemine gelecek ve Atatürk Orman Çiftliği arazileri
üzerindeki bu yanlış uygulamanın üzerine hep beraber gideceğiz.
Ben burada bir konuyu daha sizlere söylemek istiyorum, bu
kamulaştırma yasasıyla ilgili olarak. Kamulaştırma yasası tamamen hukuka aykırı
olarak gelişmiştir. Demin bir arkadaşımız konuşmasında belirttiler,
kamulaştırma yasası maalesef Adalet Komisyonuna getirilmemiştir ve tekrar
Anayasa’ya aykırı bir şekilde çıkarılmak istenmektedir. Bir: Kamulaştırma
yasasıyla ilgili bu hazırlıklar yapılırken, maalesef, Bakanlar Kurulu
kamulaştırılacak alanlarla ilgili olası bir rakamı ortaya koymamıştır,
kamulaştırmayla ilgili alanların metrajları ortaya konulmamıştır ve şu anda da
vatandaşa bir cezayla bu ortaya konulmak istenmektedir. Bunun çok yanlış bir
anlayış olduğunu ve üstelik de tatile giren Meclisimizin bu dönemlerine
sıkıştırılarak getirilmesinin çok sıkıntılı olduğunu tekrar belirtmek
istiyorum.
Sözlerime son verirken hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ünsal.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili Sayın
Hamit Geylani, buyurun efendim. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan yasanın 2’nci maddesi üzerine Barış ve
Demokrasi Partisi adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, mülkiyet hakkı Anayasa’da temel haklar ve
ödevlere ilişkin ikinci bölümde 35’inci maddede düzenlenmiştir. Kişilere bu
hakkın tanınması ve korunması yanında kamu yararı amacıyla veya yasayla
sınırlama getirilerek mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı
olamayacağı belirtilmiştir.
Medeni Yasa’nın 683’üncü maddesinde “Bir şeye malik olan kimse,
hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma,
yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir.” denilmektedir.
Yine Medeni Yasa'nın sınırsız mülkiyet kavramına Anayasa'nın
35’inci maddesi sınırlama getirmiştir. Anılan maddede yapılacak yasal sınırlamada
kamu yararı gözetilmektedir. Yine Anayasa'da hakkın niteliği ve kapsamı
açıklanmamıştır. Kamulaştırma ve devletleştirmeye ilişkin 46’ncı ve 47’nci
maddelerde bedel verilmeye yönelik düzenleme yapılarak mülkiyet hakkı
korunmuştur.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne eklenen ve mülkiyet hakkını da
kapsayan protokol Türkiye tarafından 1954 yılında kabul edilmiştir. Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi, uluslararası sözleşme niteliğindedir ve dolayısıyla
Sözleşme'yi kabul eden devletler yönünden de bağlayıcıdır.
Türkiye’yle ilgili olarak, 2004 yılında 7’nci sırada olan mülkiyet
hak ihlali, ne yazık ki 2005 ve 2006 yıllarında büyük artış göstererek 2’nci
sıraya yükselmiştir.
Gayrimenkul alanında da en çok başvuru konusu Kamulaştırma
Yasası’yla ilgilidir. Kıyı-kenar, tapuya veya kazandırıcı zaman aşımına dayalı
başvurular ile imar planı, orman, Kadastro Yasası ihtilaflarıdır.
Ek protokolün 1’inci maddesinde mülkiyet hakkına müdahale için üç
şart öngörülmektedir:
Birincisi, müdahale kamu yararı amacına yönelik olmalıdır.
İkincisi, müdahalenin yasayla öngörülen koşullara ve uluslararası
hukukun genel ilkelerine uygun olması gerekiyor.
Üçüncüsü ise, mülkiyete yönelik müdahalede amaca ulaşmak için
başvurulan yöntem ile hedeflenen amaç arasında orantılılık ve adil denge
olmalıdır.
Kamulaştırma Yasası’yla ilgili başvurularda kişinin mal
varlığından yoksun bırakılması sonucunu doğurduğundan, kamu yararı ile
bireylerin yoksunluğu arasındaki adil denge ve orantılılık ilişkisiyle
olmalıdır.
Bedelin zamanında ödenmesi ya da az ödenmesi en çok karşılaşılan
konulardan biri. Bir de hiçbir bedel ödenmeden devletin el koyduğu taşınmazlar
vardır ki bu konu, görüştüğümüz yasa tasarısının en önemli boyutunu
oluşturmaktadır.
Değerli arkadaşlar, hukuk devleti, temel hak ve özgürlükleri
koruyup, güçlendiren, her eylem ve işlemi hukuka uygun olan, hukuku devlet
organlarına egemen kılan, yargı denetimine açık olan, bireyin ve haklarının
devlete karşı korunduğu bir sistemdir. Devletin fiilî davranışının hukuk
kurallarına uygun olması, kazanılmış haklara saygı duyulması gerekir. Hukuk
devletinin, hukukun genel ilkelerinin ve kazanılmış haklara saygının amacı ise,
bireylerin hukuk güvenliğini de sağlamalıdır. Devlet kamu yararı gözetirken de
bu ilkelere kuşkusuz uymak zorundadır.
Kamulaştırma yöntemini kullanmadan yapılan el atmalar, itiraz
konusu kurallara göre yirmi yıl geçtikten sonra yasal bir kamulaştırmanın bütün
sonuçlarını doğurmakta ve taşınmazın idarenin tapu kütüğüne tesciliyle
sonuçlanmaktadır. Bu anayasal ve yasal dayanağı olmayan, kamulaştırma
olmaksızın bir el koymadır. Yirmi yıllık hak düşürücü sürenin geçmesiyle
taşınmaz malikinin her türlü dava açma hakkının engellenmesi ve taşınmazın
parayla ifade edilen bir bedel ödenmeksizin idareye geçmesi, evrensel hukuk
normları bakımından ve de hakkaniyet gereği kabul edilmez bir durumdur.
Anayasa Mahkemesi 2003 yılında aldığı bir kararla Kamulaştırma
Yasası’nın 38’inci maddesinin yirmi yıllık hak düşürücü süreyi düzenleyen
hükmünü iptal etmiştir. Tasarı, genel gerekçede de belirtildiği üzere Anayasa
Mahkemesinin iptal kararının ardından ortaya çıkan hukuksal çelişkileri
gidermeye yöneliktir ancak bize göre tasarının temel amacı, muhtemel tazminat
ödemeleri nedeniyle bütçe imkânlarının yeterli olamayacağı düşüncesiyle
ödemelerin uzun bir vadeye yayılması ve yurttaşların yine mağdur edilmesini
beraberinde getireceği kaygısını taşıyoruz.
Tasarı kamulaştırmasız el koyma hâlinde ödenmesi gereken
tazminatın miktarının tayinine ilişkin olarak iki yol belirlemiştir. Bunlar
uzlaşma yolu ve dava yollarıdır ancak tasarı her iki yolun seçilmesine ilişkin
olarak mülk sahiplerine eşit ve adil yaklaşmamıştır çünkü idareyle uzlaşmayarak
dava yolunu tercih eden malikler cezalandırılmaktadır.
Tasarıya göre, her iki yolda da uzlaşılan bedel veya hükmedilen
bedel bütçe imkânları çerçevesinde ödenecektir. Tasarıda, uzlaşma yoluyla
ödenecek tazminat bedelinin bütçe olanakları dahilinde
taksitler hâlinde ödenebileceğini, kesinleşen mahkeme kararları gereğince
yapılacak ödemelerin de, idarenin yıllık bütçelerinde sermaye giderleri için
öngörülen ödeneklerden yüzde 2 pay ayrılmak suretiyle ödenecek tutarın ayrılan
ödeneği aşması durumunda taksitlerle ödeme yapılacağı öngörülmektedir.
Değerli arkadaşlar, kısaca özetlediğimiz bu çelişki ve ilişkilerin
çokça pratikte sonuçlarını da görüyoruz. İzin verirseniz hukuksuzluğun ve
mağduriyetin somut bir örneğini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Şemdinli ilçemizin bir köyünde, uzun dönem avukatlığını da
yaptığım askerî amaçlı kamulaştırmasız el koyma davası 1984 yılında açılmış ve
anılan dava hâlen devam etmektedir. Aradan yirmi altı yıllık bir süre geçmiş,
askerî baskılar, bilirkişi olmayışı veya bilirkişinin reddi, hâkim değişikliği,
iklim koşulları, takdir ve hesap bilirkişilerinin yandaşlığı, güvenlik
gerekçeleri ve daha da sayacağımız engeller karşısında bugüne kadar bu dava
sonuçlanmamıştır. İşte, hak, hukuk ve adaletten söz etmek olanaklı mıdır?
Değerli arkadaşlar, demek hukukun her alanında siyasallaştığını,
burada mülkiyet haklarının verilmesinde de görmekteyiz. Daha yeni,
milletvekilimiz Sayın Sebahat Tuncel’in zorla
yakalanma kararının çıkması. Kendisi aramızda, gelip buradan da götürseler
şaşmamak gerekir.
Yine, yasaların arkasından dolanarak Erzincan Cumhuriyet
Savcısının Yargıtay tarafından tahliye edilmesi, Sayın Ahmet Türk’e darbe
girişiminde bulunan ve suçüstü yakalanan kişinin çok kısa bir zaman diliminde
tahliye edilmesi ve yeni saldırıların önünün açılması, toplumsal barışa bir
nefes, bir mesaj ve bir katkı olsun diye…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Geylani,
konuşmanızı tamamlayınız efendim.
HAMİT GEYLANİ (Devamla) – …devletin güvencesine güvenerek dağdan
ve Mahmur Kampı’ndan gelen barış gönüllülerinin davasının da, maalesef devlet
söz ve vaatlerinden vazgeçerek tutuklama ile sonuçlanması büyük bir güvensizlik
yaratmıştır. Bunlar son iki günün hukuk skandallarıdır değerli arkadaşlar.
Sistemin hak, hukuk ve adalet anlayışına kavuşması dileğiyle Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın
Behiç Çelik, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; 475 sıra sayılı Tasarı üzerinde grubum adına söz aldım. Bu
münasebetle, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Anayasa deyince, anayasa devletin çatısını
oluşturan yazılı bir metin olmanın yanında, devlet, toplum ve birey
ilişkilerini ve bu unsurlar arasındaki hak, yükümlülük ve özgürlükleri de
düzenleyen bir metinler zincirinden ibarettir. Bu itibarla, bireyin her türlü
hak ve özgürlüğünü garanti altına alan bir ülkede, demokratik bir ülkede yegâne
metin anayasadır. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti Anayasası da hem devletin
kurum ve kuruluşlarını, devletin yapısını ve devletin nasıl işleyeceğine
ilişkin hususları, devlet kurumları arasındaki ilişkileri hüküm altına alırken,
bireyin ekonomik, sosyal, siyasal ve temel hak ve özgürlüklerini veciz bir
şekilde düzenler.
Bu sebeple, Anayasa’nın içeriğine aykırı yasa yapmak da mümkün
değildir. Siyasal iktidarlara düşen, Anayasa hükümlerine uygun yasayı mümkün
olduğunca yapabilmektir. Parlamentoların, Parlamentomuzun bu konuda başarısı ve
hukuk devletinin gereğini ifa ederken yapmış olduğu çalışmalardaki isabet,
anayasa yargısı denetiminden sonra ortaya çıkar.
Bu itibarla, özellikle iktidar partisi AKP’nin anayasa yargısından
sürekli şikâyet ediyor olması, demek ki Parlamentoda çoğunluğu oluşturan
iktidar partisinin, AKP’nin hukuk devletinin temel nizamına, bireyin hak ve
özgürlüklerine, devlet kurumlarının iyi ve ahenkli işleyişine aykırı yasal
metinleri Parlamentoya sunmasından ileri gelmektedir.
Bu sözümden hareketle, karşımızda bulunan Kamulaştırma Yasa
Tasarısı da yine böyle bir eksik, topal ayağı ifade etmektedir. Kamulaştırma
Yasası, kamulaştırmasız el atmalar ve kamulaştırma yapılmakla birlikte işlemi
tamamlanmamış işlerle ilgili burada anayasa yargısından dönen bir metnin ortaya
çıkardığı boşluğu giderme amaçlı getirildiği iddiasında bulunuyorsunuz. Aslında böyle mi? Değil. Bu son günlerde özellikle getirilen
teklif ve tasarıların içeriğinin neredeyse tamamına yakını yine bizim
devletimizin temel işleyişlerine aykırı bir durum arz etmekte.
23’üncü Dönem Milletvekili olarak üç yılda gördüğüm tablo
-bir vatandaş olarak ifade ediyorum bunu- iktidar partisinin devletin bütün
kurumlarını, devletin bütün kurallarını aşındırma eğiliminde hareket etmesinin
yanında, muhalefet olarak -bilhassa kendimiz adına söylüyorum, Milliyetçi Hareket
Partisi- tam tersine, milletin üstün çıkarlarını koruyan, devleti yıpratmamaya
çalışan bir anlayışı ortaya koymaya çalışıyoruz ama iktidar bu konuda fevkalade
lakayıt içerisinde. Buna benzer kanunları getirerek devleti yıpratmada, devleti tahrip
etmede, devleti yerden yere vurmada iktidar partisinin üzerine yok. Böyle bir
şeyin tersi olması gerekir. İktidar daha sorumlu davranır, devleti korur,
milleti korur; lakayıt içerisinde olma özgürlüğüne
sahip olan muhalefet olmalı. Muhalefet sorumlu, iktidar sorumsuz ve gayet large, ucunu bırakıvermiş, neredeyse Türkiye Cumhuriyeti’ni
yıkma noktasına kadar getirme eğiliminde olan bir anlayışı temsil ediyor.
Burada kopmalar var arkadaşlar.
Bu itibarla, Kamulaştırma Kanunu’na tekrar dönersek, iktidar
partisinin bu konuda bilinçli hareket etmesi ve özellikle öbür yasalarla
birlikte, tartıştığımız… İller Bankası sorunu var, geçen gün çıkardığımız yine
bir yasa daha var, Ankara Büyükşehir Belediyesinin uygulamalarıyla ilgili
burada bütün hatipler bunu ifade ettiler; bizim de tespitlerimiz kısmen bu
yönde. Ama, siz toplumun temel sorunlarına eğilme
yerine, yapay, bazı belediye başkanlarını tatmin edecek düzenlemeleri bu
Parlamentoya getiriyorsunuz.
Şimdi ben, buradan Türk milletine sesleniyorum, konuşmacı olarak
çıkmış olduğum bu önemli, kutsal kürsünün başından ifade ediyorum: Konuşmaya
çıkmadan önce, Parlamentomuzda, Genel Kurulumuzda iktidar partisinin
milletvekillerini saydım 34 kişiydi, 34 kişi. Şimdi görüyorum ki bu 34’ün de
bir kısmı gitmiş. 34 olduğunu farz edersek 302 milletvekiliniz nerede? Nerede?
Mademki gelmeyeceksiniz o zaman Genel Kurulu kapatın, çalışmayın. Böyle,
koltukları bomboş bir iktidar grubu olmamalı burada. Bu tasarıyı getiren de
sizsiniz. (MHP sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamulaştırma, biliyorsunuz
Türkiye’mizin birçok ilinde yıllardır… Biz “istimlak”
dediğimiz günlerden gelmekteyiz. Devlete lüzumlu olan herhangi bir hususta
kamulaştırma yapmak önemlidir, yapılması da gerekir ama ben mesleği idarici
olan bir arkadaşınız olarak şunu ifade etmek isterim size: Kamulaştırmanın
hayırlı olanları var, hayırsız olanları var. Hayırlı olan kamulaştırmalar
topluma çok büyük katkılar yapar ve bunlar büyük getiriler olarak geri döner
ama bunun yanında öyle kamulaştırmalara tanıklık ettim ki… Örneğin, OSB
kamulaştırmaları, baraj kamulaştırmaları gibi ya da yol kamulaştırmaları gibi
kamulaştırmalar ve iyi niyetli, İmar Kanunu’nun icaplarını yerine getiren belediye
kamulaştırmaları gibi fevkalade önemli kamulaştırmaları takdirle karşılıyoruz.
Bunların olması da gerekir ama OSB kamulaştırmalarında öyle enteresan işler
görüyorsunuz ki her şey ayarlanmış oluyor. Birtakım avukatlar oluyor, birtakım
farklı meslek mensupları oluyor, bir çarkın içerisinde ve dönen bir kısır döngü
ve sonuçlandığı zaman siz çırpınıyorsunuz. Devletin kaynaklarını optimal kullanmak ve kamulaştırdığınız gayrimenkulün
karşılığını tam anlamıyla vermek için çırpınmanıza rağmen, kamu yararını çok
titiz bir şekilde korumanıza rağmen, ne yazık ki o çark size izin vermiyor ve
devlet milyarlarını, trilyonlarını kaybediyor. Onun için, eğer Hükûmet bu tasarıyı getirirken “kamulaştırmasız el
koymalara bir çözüm bulma” şeklinde bir kılıfın altında eğer kentsel bir rant kanunu çıkarmak istiyorsa ya da bir Deli Dumrul yasası hâlinde bunu getiriyorsa, topluma yine yazık
edersiniz. Biraz önce verdiğim OSB örneğinde olduğu gibi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Çelik.
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Bu sebeple, bizim Milliyetçi Hareket
Partisi olarak öncelikle burada kamulaştırmada titizlendiğimiz husus, kamunun,
halkın çıkarlarını en yüksek düzeyde devlet olarak biz koruyalım ama bunun
yanında devleti de yenilecek bir meta hâline düşürmeyelim, devletin de
çıkarlarını koruyalım. Devlet, bütün kötülüklere karşı halkın üzerinde bir
şemsiye gibi durur. Devlet olmazsa toplum da olmaz, devlet olmazsa kurumlar da
olmaz. Yapıyı bu şekilde algılamamız gerekir. Onun için buradan bu Deli Dumrul yasalarına “son” diyorum ve ayrıca rant kanunu şeklinde getirilmek istenen böyle yasalara “son”
diyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.
Şahsı adına Denizli Milletvekili Sayın Mehmet Yüksel, buyurun
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 475 sıra sayılı Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, 2942 sayılı Kamulaştırma
Kanunu’nun 38’inci maddesinde “Kamulaştırma yapılmış, ancak işlemleri
tamamlanmamış veya kamulaştırma hiç yapılmamış iken kamu hizmetine ayrılarak
veya kamu yararına yönelik bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan
taşınmaz malın malik, zilyed veya mirasçılarının bu
taşınmaz mal ile ilgili her türlü dava hakkı yirmi yıl geçmekle düşer. Bu süre taşınmaz mala elkoyma tarihinden
başlar.” hükmü Anayasa Mahkemesince 10/4/2003
tarihinde iptal edilmiş, bu iptal kararı da 4/11/2003 tarihinde Resmî Gazete’de
yayımlanmış ve süre içerisinde de iki tane farklı içtihat ortaya çıkmış. Bu içtihatlardan bir tanesi “Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye
yürümediği, iptal kararının yürürlüğe girdiği tarihe kadar yirmi yıllık dava
açma süresinin geçerli olduğu.” diğeri de “Anayasa Mahkemesinin iptal kararı
ile yirmi yıllık hak düşürücü süre ortadan kaldırıldığı için, kamulaştırmasız elkoyma sebebiyle her zaman dava açılabileceği yönünde ve
birbirinin tamamen zıddı olan içtihat farklılığı.”
Burada, Plan ve Bütçe Komisyonuna tasarı geldiği andan itibaren
gerek muhalefet partili milletvekili arkadaşlarımız gerekse iktidar partili
milletvekili arkadaşlarımız ve daha sonra alt komisyonda ve Bayındırlık İskân
Bakanlığımızın Değerli Bakanı, Müsteşarı, bürokrat arkadaşlarımız da konu
üzerinde enine boyuna tartıştılar. Zaten tasarıda da görüleceği gibi, muhalefet
partisindeki milletvekili arkadaşlarımızın karşı oy yazıları ve muhalefet
şerhleri de var. Burada önemli olan husus, vatandaşın kaybolmuş hakkının tekrar
tesis edilmesi, bir taraftan da, biraz önceki konuşmacı arkadaşımızın söylediği
gibi, devletimizin yani kamumuzun da haklarının korunması çünkü 1983’ten önceki
döneme ait, 1956 ile 1983 arasındaki döneme ait hak davası, hak için açılacak
davanın sayısı ve miktarı net olarak bilinmemektedir. Bu miktarın, kamu
kurumlarını, Devlet Su İşleri, Karayolları, özel idareler, belediyelerimiz ve buna
benzer kamu kurumlarının bütçelerini, onların işlemlerini ne derece olumlu veya
olumsuz etkileyeceği kesin olarak bilinmemektedir. Bu da dava sayısının ve
miktarının bilinmemesinden kaynaklanmaktadır. Burada hiç değilse kamunun eline
bir fırsat verilmekte, uzlaşma fırsatıyla vatandaşımızın kaybolan hakkını
yeniden almasının sağlanması, öncelikle uzlaşma yönüyle, konunun mahkemeye
taşınmadan halledilebilmesi hesaplanmış, planlanmıştır. Çünkü mevcut hâliyle
zaten yargının elinde dosyalar oldukça fazladır, yeni ilave dosyalar gelip de
olayı hepten çıkmaza sokmamak birinci planda düşünülmüş ve bir an önce
vatandaşın hakkının verilmesi hesap edilmiştir.
Tabii, bunu yaparken belki eksik kalan yanları olmuş olabilir ama
hedef, niyet tamamıyla vatandaşın kamulaştırma sırasında el koyma suretiyle
mağduriyetinin giderilmesi, hakkını arama imkânının sağlanması. Buna karşı
muhatap olarak da devletin, Devlet Su İşleri, Karayolları, özel idareler ve
belediyeler gibi kurumlarına sayısı ve miktarı belli olmayan taleplerin çözümü
için vatandaşın dava açma hakkı saklı olmak üzere uzlaşarak problemlerin
çözülmesi fırsatını veriyor ve vatandaşımızın da hakkına bir şekilde
ulaşabilmesini sağlamış oluyoruz.
Bu suretle, yasanın hazırlanmasında emeği geçen tüm iktidar,
muhalefet milletvekili arkadaşlarımıza eleştiri ve katkılarından dolayı
teşekkür ediyorum ve Bayındırlık ve İskân Bakanlığımızın çok değerli
personeline de bu konuda şükranlarımı sunuyorum.
Yasanın hayırlı olmasını diliyor, sevgi ve saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yüksel.
Şahsı adına Sayın Oktay Vural, buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın milletvekilleri, şahsım adına söz
almak istememim sebebi… Aslında mülkiyet hukuku ile demokrasi arasında son
derece önemli bir ilişki vardır. Yani mülkiyet hukukuna riayet edilmediği
ülkelerde demokrasinin… Özellikle vatandaşlarımızın demokratik haklarını
kullanması son derece sıkıntılıdır. O bakımdan, demokrasinin en önemli hususu
vatandaşların mülkiyet hakkına riayet etmektir. Dolayısıyla, bu mülkiyet
haklarına riayet etmeyen ve vatandaşın hukukunu ortadan kaldıran bir anlayış
hem demokrasiyi hem de devletin temelini sarsmaktadır. Bu bakımdan, esas
itibarıyla, Anayasa’mız kamulaştırmayla ilgili “Herkes, mülkiyet ve miras
haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.” diyor.
Şimdi, kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabilmesi aslında son
derece dikkat edilmesi gereken bir konudur. Çünkü kamu yararı kararı veren
mercilerin bu kararı alırken gerçekten kamu yararı mı yoksa kamu adına özel bir
kesime rant sağlamak amacıyla mı bu hususta karar
aldığı son derece dikkat edilmesi gereken bir husustur. O bakımdan, tekrar
dikkatinize vurgulamak istiyorum, yani kentlerde, işte devletin, merkezî
yönetimin ya da belediyelerin bu “kamulaştırma” olsun ya da “kentsel dönüşüm”
adı altında vatandaşların haklarını ve hukuklarını ortadan kaldırmaya yönelik
bu girişimler ceberut devlet anlayışının bir neticesidir. Çağdaş demokrasilerde
böyle bir anlayışın kabul edilmesi mümkün değildir. Bu konuda vatandaşlarımızı
gerçekten göz ardı eden ve bu konularla ilgili sürekli olarak işte “Biz
kentlerin düzelmesi için bu kararları alıyoruz.” demek suretiyle böyle büyük
kamusal yararları dile getirirken alttan aslında özel yararların dağıtımını
sağlayan bu tuzaklara dikkat etmek gerekir. O bakımdan, gerçek manada kamu
yararı nedir? Bugün geldiğimiz bu noktada “Toplu konut yapacağım.” diye bir
yerlerde vatandaşların topraklarını alıyorsunuz, kamulaştırıyorsunuz ama yıllar
geçiyor yapmıyorsunuz, ondan sonra orada rantı
oluşturacak yolları geçirmeden önce yandaşlarınıza kooperatif olarak
dağıtıyorsunuz, ondan sonra o vatandaşların hakkı hukuku kayboluyor.
Dolayısıyla, böyle bir zihniyet açıkçası çok tehlikelidir ve bu zamanlarda
özellikle AKP İktidarında vatandaşın özel mülkiyet hukukunu ve özellikle kamu
yararını da özel yararlarla açıkçası kamufle etmek
suretiyle hak ve hukuk zıyaına sahip olduğuna şahadet etmekteyiz. Bu bakımdan,
bir yerde kamu payı olarak yüzde 40’ını vatandaştan aldıktan sonra yeşil alan
olarak oluşturduğunuz bu alanları daha sonra yine bir kararla ticari ve konut
alanına çevirdiğiniz zaman inanılmaz şekilde rantı
dağıtmış oluyorsunuz. Bu Meclis, rant dağıtma meclisi
olarak görülmemelidir.
Değerli milletvekilleri, aslında bir konuya özellikle dikkatinizi
çekmek istiyorum. Bugün Sayın Başbakan il başkanları toplantısında özellikle
Türkiye Büyük Millet Meclisine ve milletvekillerine kimsenin tasvip edemeyeceği
bir üslup kullanmıştır.
M. NURİ YAMAN (Muş) – Meydan okudu meydan!
OKTAY VURAL (Devamla) – Bu üslup bir başbakana yakışmıyor, bir
milletvekiline yakışmıyor. Ve kalkıp orada “Tatil matil
yok, beyefendiler kuzu kuzu Meclise gelecekler!”
diyerek milletvekillerini hakir ve memur göstermek kimsenin haddi değildir. Biz
milletin iradesi için buradayız. (MHP sıralarından alkışlar) Hiç ayrım
yapmıyorum ama Meclisin çalışmasını istemek doğrudur ama kimse “Beyefendiler
kuzu kuzu Meclise gelecekler.” diye… Biz kimsenin
kuzusu değiliz, sözümüzü de sesimizi de burada esirgemeyiz. Buraya
milletvekilleri geliyorsa, sadece kullandıkları parmaktan dolayı gelmiyor,
milletin sesi ve sözcüsü olsun diye geliyor. Haksızlık karşısında susan dilsiz
şeytan mı olalım? Sadece parmağınızı mı istiyor? Bir milletvekiline “Kuzu kuzu gelirsiniz…” Memur gibi davranmak bir Başbakana, bir
milletvekiline yakışmıyor. Burada hangi partiden olursa olsun kendi
milletvekillerini memuru gibi gören, milletin vekillerini kuzu gibi gösteren
bir anlayış…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Meclisin çalışacağını söylüyor, öyle
bir şey yok Sayın Oktay. Meclis elbette çalışacak, Meclis görevini yapacak.
BAŞKAN – Sayın Vural konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
OKTAY VURAL (Devamla) – Gerçekten yani bu Meclisin
milletvekillerine kuzu muamelesi yapmak kimsenin haddi değil. Ne zaman ne
yapacağını milletin vekilleri gösterir. Bu sözü kim kullanıyorsa zamanında da
göstermesini bilir ama Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve milletvekillerinin
saygınlığını sağlamak hepimizin görevidir. Milletvekillerine kuzu muamelesi
yapmak, memur muamelesi yaparak tahkir etmek değerli arkadaşlarım kabul
edebileceğimiz bir üslup değildir. O bakımdan Sayın Başbakanın, bilmiyorum,
kendisi nerede kuzu gibi olmuş bilemiyorum ama…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hiçbir yerde… Aslanlar gibi.
OKTAY VURAL (Devamla) – …başka yerlerde kuzu gibi milletine
gelince aslan gibi kesiliyor! Türkiye Büyük Millet Meclisinden her milletvekili
de kuzu değil, milletin sesi ve sözcüsü olmalıdır.
Hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar, AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Kimlerin kuzu kuzu
olduğunu biliyoruz.
BAŞKAN – Sayın Vural teşekkür ederim.
Saygıdeğer arkadaşlarım lütfen…
Saygıdeğer milletvekilleri, İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre
verilmiş bir önerge vardır.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Madde görüşmelerinin İç Tüzük 72 uyarınca devam etmesini arz
ederiz.
|
Oktay Vural |
|
Beytullah Asil |
Behiç Çelik |
|
İzmir |
|
Eskişehir |
Mersin |
|
Hamit Homriş |
|
Recep Taner |
Mustafa Enöz |
|
Bursa |
|
Aydın |
Manisa |
Gerekçe:
Milletvekillerinin daha fazla bilgilendirilmesini temin etmek
için.
III.- YOKLAMA
(CHP ve MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, yoklama talebimiz var.
BAŞKAN – Tamam.
Sayın İnce, Sayın Yalçınkaya, Sayın Arifağaoğlu, Sayın Ünsal, Sayın Pazarcı, Sayın Öztürk, Sayın Arslan, Sayın
Dibek, Sayın Ertemür, Sayın Baratalı, Sayın Aydoğan, Sayın Kesici, Sayın Günday,
Sayın Özkan, Sayın Orhan, Sayın Özdemir, Sayın Işık, Sayın Yıldız, Sayın Homriş, Sayın Taner, Sayın Çelik.
Sayın milletvekilleri, oylamadan önce bir yoklama talebi vardır,
şimdi onu yerine getireceğim.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
4.- Kamulaştırma Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/773) (S. Sayısı: 475) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
On dakika süreyle soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Burada ekranda görünmüyordu, arkadaşlarımızın isimlerini okuyorum:
Sayın Yıldız, Sayın Işık, Sayın Taner, Sayın Dibek, Sayın Özdemir.
Sayın Taner, buyurun efendim.
RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, sekiz yıllık AKP İktidarı
döneminde Aydın ilinde yapılan toplam kamulaştırma miktarı ne kadardır?
İki, yine Aydın ilinde kamulaştırmalarla ilgili ilk tahakkuk ile
dava sonrası tahakkuk tutarı ne kadardır?
Üç, lehinize sonuçlanan davaların yüzdesi kaçtır?
Dört, ağırlıklı olarak kamulaştırma davalarını kaybetmenize rağmen
neden rayiç bedellerini yükseltmeyi düşünmüyorsunuz?
Beş, Aydınlı vatandaşlarımızın kamulaştırmalarıyla ilgili
ödenmeyen meblağ nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Taner.
Sayın Yıldız…
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, kamunun vatandaştan bir alacağı olduğunda vatandaş
borcunu ödeyinceye kadar ayni ve nakdi varlıklarını kullanamamakta, ödemelerini
yapma amacıyla bankalardan kredi alabilmek için gayrimenkulleri üzerinde ipotek
işlemi bile yapamamaktadır. Araçları yolda bağlanmaktadır. Vatandaş da kamudan
alacaklarını tahsil edinceye kadar alacaklı olduğu kurumun gelirlerine temlik
koyabilecek midir? Burada devlet uzlaşmadan bahsedebilmekte ama vatandaş
uzlaşma talep edememektedir, bunu nasıl açıklayacaksınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 2003-2010 döneminde Kütahya ili genelinde yapılan
kamulaştırma sayısı bu kamulaştırmalardaki toplam alan büyüklüğü ve
kamulaştırma bedelleri ne kadardır? Bu kamulaştırma işlemlerinden kaçı
mahkemelik olmuş, kaçı kamu aleyhine sonuçlanmış ve ne kadarının bedeli
ödenmemiştir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Dibek, buyurun.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Bakan, benim soracağım soru şu:
Tasarıda önce bir uzlaşma yöntemi getiriyorsunuz yani uzlaşmaya gelmeyen
kimsenin dava açma hakkı yok ama bizim Anayasa’mızın 36’ncı maddesi var, hak
arama hürriyetinden bahsediyor. Şimdi açıkça bu hüküm Anayasa’mızdaki 36’ncı
maddeyle çelişmiyor mu? Yani bu madde Anayasa’ya aykırı değil mi? Bu konudaki
düşüncenizi almak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Dibek.
Sayın Özdemir, buyurun efendim.
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakana soruyorum: Görüşülmekte olan teklifte idarenin dava
sonrasına beş yıl gibi bir süre ödeme yapması hüküm altına alınmaktadır ancak
bu beş yılda ödemelerin hukuk devleti ilkesine de aykırı olarak yargı
denetiminin nasıl olacağı gösterilmemektedir. Yine faiz denetiminin nasıl
olacağı da bilinmemektedir. Bu konuda bir düzenleme yapacak mısınız? Bu
denetimler nasıl yapılacaktır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özdemir.
Sayın Bakanım, buyurun efendim.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Taner’in sorusuna yazılı cevap vereceğiz.
Sayın Yıldız’ın sorusuna da yazılı cevap vereceğiz Sayın Başkanım.
Sayın Işık’ın sorusu da teknik bilgileri ve sayısal bilgileri
kapsadığı için ona da yazılı cevap vereceğiz.
Sayın Özdemir’in sorusunda, önce uzlaşmaya gelmeyenin dava açma
hakkı… Pardon, ismi yanlış yazmışım.
Şimdi, mevcut davalar var şu anda bekleyen, karar için Yargıtay
Genel Kurulunda. Bu yasanın yasalaşmasından sonra -eğer yasalaşırsa- bunlarla
ilgili bir süreci de tarif ediyor aslında tasarı fakat her halükârda vatandaşın
yargıya gitmesinin önünde kesin burada bir engel yok. Yani zaten vatandaşın
yargıya gitmesinin önünde bir düzenlemeyle herhangi bir şekilde bir engel
getirilmiyor ama yapılan sistem, özellikle bir kamulaştırma davası,
“kamulaştırma” olarak algılamamak lazım. Zaten tasarının isminden anlaşılacağı
gibi, tazmin etmenin usulünü burada biz düzenliyoruz. Tazminin içerisinde, o
günkü gayrimenkulün o günkü değerine göre de bir değer tespiti de söz konusu.
Burada değerli hatiplerin konuşmasında da oraya atıf yapıldı; o günkü
gayrimenkulün konumunu tespit etmeden bugün herhangi bir uzlaşıya veya tazmine
esas bir bedeli tespit etme imkânında yoksun kalırız. Mesela, bugün, eğer
Kızılay’ın göbeğinde bundan kırk yıl önce bir bedelsiz el atma gerçekleşmiş ise
o günkü Kızılay’ın konumundaki o gayrimenkulün bedeliyle bugün arasında
mukayese edilemeyecek kadar çok farklar var; 20 kat, 30 kat, 50 kat. Şimdi,
bugün aslında, eğer, bir tazmin söz konusu ise o günkü gayrimenkulün bugünkü eş
değer gayrimenkulün değerini bulmaya yönelik bir değer esasına aslında gitmek
lazım; tazmini de belki ona göre belirlemek lazım.
Tekrar ifade etmekte fayda var; aslında bu “bedelsiz el atma” diye
tabir ettiğimiz kavramın çoğunluğunu… Eğer incelenecek olursa
o gün de hak arama yolları ve Kamulaştırma Yasası mevcut idi. Bunların çoğu
rıza ile veya büyük bazı yerlerde kamu hizmeti gelsin de bizim diğer
alanlarımıza hem hizmeti alalım, diğer yerlerimiz kıymetlensin anlayışı da
bunlarda söz konusu olabiliyor çünkü bugün bunu tek şekilde kategorize etme
imkânına sahip değiliz.
Onun için vatandaş her hâlükârda idareye gelip eğer uzlaşı
yapılabilirse yargı sürecine gitmeden, orada peşin ödenme imkânı da söz konusu.
Uzlaşı olamazsa şayet, normal, buradaki yasada ifade edildiği gibi yargıya
müracaat edecek, oradan çıkan karar neticesinde kendisine ödeme yapılacak.
Fakat bizim, özellikle, bu süreyle ilgili yani “yatırım bütçesinin yüzde 2 kadarlık kısmıyla ancak ödeme yapılabilir”in
ifadesinde Anayasa’ya aykırılık ifade ediliyor, biz bunun Anayasa’ya aykırılık
ifade etmediğini düşünüyoruz. Sebebi şu: Özellikle tüm bu kuruluşlar kamu adına
iş ve işlem yapan, yatırım yapan kuruluşlar. Eğer herhangi bir kurumun kendi
yatırım bütçesi ve mali imkânlarının üzerini aşacak kadar bir mali yük ortaya
geldiğinde o kurumun çalışamaması durumuyla karşı karşıya kalabiliyoruz.
Yine, diğer bir soru: “Beş yıllık süre içerisinde bir faiz
denetimi var mı?” diye soruldu Sayın Özdemir tarafından. Faiz denetimi var,
“Kanuni yasal faiz uygulanır.” diye ifade ediyor.
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Ben teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Saygıdeğer milletvekilleri, madde üzerinde yedi adet önerge
vardır, önergeleri okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Kanun Tasarısının 2. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 2- Bu Kanun yayımından 6 ay sonra yürürlüğe girer.
|
Mustafa Kemal
Cengiz |
|
Erkan Akçay |
Behiç Çelik |
|
Çanakkale |
|
Manisa |
Mersin |
|
M. Akif Paksoy |
|
Akif Akkuş |
Metin Çobanoğlu |
|
Kahramanmaraş |
|
Mersin |
Kırşehir |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/773 Esas Numaralı Kanun Tasarısının 2’nci maddesinde geçen
“yayımı tarihinde” ibaresinin “31.12.2010 tarihinde” olarak değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Safiye
Seymenoğlu
Trabzon
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/773 Esas Numaralı Kanun Tasarısının 2’nci maddesinde geçen
“yayımı tarihinde” ibaresinin “31.12.2010 tarihinde” olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
İkram
Dinçer
Van
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/773 Esas Numaralı Kanun Tasarısının 2’nci maddesinde geçen
“yayımı tarihinde” ibaresinin “31.12.2010 tarihinde” olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Ahmet
Yeni
Samsun
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/773 Esas Numaralı Kanun Tasarısının 2’nci maddesinde geçen
“yayımı tarihinde” ibaresinin “31.12.2010 tarihinde” olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Durdu
Mehmet Kastal
Osmaniye
TBMM Başkanlığına
475. sıra sayılı Tasarının 2. Maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ederiz.
Madde 2- Bu Kanun yayımından 8 ay sonra yürürlüğe girer.
|
Oktay Vural |
|
Mehmet Günal |
Ahmet Duran
Bulut |
|
İzmir |
|
Antalya |
Balıkesir |
|
Alim Işık |
|
Recep Taner |
Behiç Çelik |
|
Kütahya |
|
Aydın |
Mersin |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 Sıra Sayılı Tasarının 2’nci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
M. Akif Hamzaçebi |
|
Ali Rıza Öztürk |
Malik Ecder Özdemir |
|
Trabzon |
|
Mersin |
Sivas |
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
|
Fatih Atay |
Şevket Köse |
|
Malatya |
|
Aydın |
Adıyaman |
“Madde 2- Bu Kanun 01.01.2011 tarihinde yürürlüğe girer.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ KADİR TINGIROĞLU (Sinop) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Öztürk, buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın 2’nci maddesinde verdiğimiz önerge üzerine Cumhuriyet Halk Partisi
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu tasarının hazırlanmasının esas amacı,
gerekçesine baktığımızda, 4/11/1983 tarihinden önce
taşınmazlarına kamulaştırmasız el konulan kişilerin haklarını düzenlemek için
bu tasarının getirildiği anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesi
2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 38’inci maddesinde yer alan “Kamulaştırma yapılmış
ancak işlemleri tamamlanmamış veya kamulaştırması hiç yapılmamış iken kamu
hizmetine ayrılarak veya kamu yararına yönelik bir ihtiyaca tahsis edilerek
üzerinde tesis yapılan taşınmaz malın malik ve zilyet veya mirasçılarının bu
taşınmaz mal ile ilgili her türlü dava hakkı yirmi yıl geçmekle düşer. Bu
süre taşınmaz mala el koyma tarihinden başlar.” hükmünü iptal etmiştir.
Değerli arkadaşlarım, burada düşünülmesi gereken esas meselelerden
birisi, şimdi Anayasa Mahkemesi bunu neden iptal etmiş? Anayasa Mahkemesi
mülkiyet hakkının temel hak ve hürriyetlerden olduğunu kabul ederek, bu
mülkiyet hakkında hak düşürücü sürenin olamayacağını belirtmiş ve bu nedenle
bunu iptal etmiştir. Şimdi, siz, Anayasa Mahkemesinin Anayasa’ya aykırı olduğu
nedenle iptal ettiği bir düzenlemeyi yeniden Anayasa’ya aykırı bir şekilde
getiriyorsunuz yani hukuksuzluğu hukuk kuralı hâline getiriyorsunuz.
AKP’li milletvekili arkadaşlarıma söylüyorum, bu demin görüşülen
maddenin altıncı fıkrasında “İdare ve malik arasında uzlaşma sağlanamadığı
takdirde, uzlaşmazlık tutanağının tanzim edildiği veya ikinci fıkradaki sürenin
uzlaşmaya davet olmaksızın sona erdiği tarihten itibaren üç ay içerisinde malik
tarafından sadece tazminat davası açılabilir...”
Şimdi, değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesi hak düşürücü süre
olmayacağı nedenle iptal ediyor. Siz, bu tasarının 1’inci maddesinin altıncı
fıkrasında üç aylık süre geçmekle tazminat davası açamayacağını söylüyorsunuz.
Şimdi, arazinin tapusu benim, üç ay geçti, üç ay geçtikten sonra ben dava
açamayacağım. Bu araziyi ne yapacağım ben? Bu arazinin turşusunu mu kuracağız
değerli arkadaşlarım? Yani kâğıt kadar değeri olmayan bir tapu senedi olabilir
mi? Bu kadar, Anayasa’nın iptal ettiği boşluğu doldurmak için, Anayasa’ya uygun
yasa yapılması gerekirken, bile bile, Anayasa’ya
aykırılığı açıkça belli olan bir maddeyi niye getiriyorsunuz? İnsanların
ellerindeki mülkiyet hakkını hiçe sayarak o insanların elindeki malı niye gasp
etme yoluna gidiyorsunuz?
Şimdi, esas olan şey burada kamulaştırmadır. Kamulaştırma
kuraldır. Elbette ki kamu hizmetine ayrılması gereken ve kamu hizmeti yapılacak
yerlere ilişkin arazilerde kamulaştırmanın nasıl yapılması gerektiği 2942
sayılı Kamulaştırma Kanunu’nda açıkça belirtilmiştir. Ancak, kamulaştırmasız el
koyma, yani haksız fiil temeline dayanan bu işlem, aslında çok istisnai
hâllerde yapılması gereken bir durumdur. Ama siz, getirdiğiniz düzenlemeyle bu
kamulaştırmasız el koymayı da kural hâline getiriyorsunuz?
Değerli arkadaşlarım, Anayasa’ya aykırı yasa yapma huyunuzdan
lütfen vazgeçiniz? Bakın, dün burada Kentsel Dönüşüm Kanunu yapıldı; 14
paragrafı ve 764 kelimeden oluşan bir madde vardı. Yani makale yazar gibi
-maşallah- kanun maddesi yazıyorsunuz. 14 fıkradan, 764 kelimeden oluşan bir
madde olur mu? Şimdi de getiriyorsunuz, Kamulaştırma Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun’da 10 paragraf, 667 kelimeden oluşan bir madde metni
getiriyorsunuz değerli arkadaşlarım. Burada milletvekilleri Meclis araştırma
önergesi verdiği zaman bile 500 kelimeden fazla olanlar kabul edilmiyor ama
siz, bir maddede çok sayıda paragraf, çok sayıda da kelimeden oluşan, makale
gibi maddelerden oluşan bir kanun tasarısı getiriyorsunuz ve kanun yapma
tekniğine aykırı davranıyorsunuz.
Şimdi, bu Kamulaştırma Kanunu aslında Adalet Komisyonunu
ilgilendirmesi gerekirken, bunu, hiç ilgisi olmayan Plan ve Bütçe Komisyonunda
görüşüyorsunuz. Artık, bunu alışkanlık hâline getirdiniz. Bakın, askerî ceza
mahkemelerinde değişiklik yapılmasına ilişkin kanun Millî Savunmadan geçiyor.
Ya, Allah aşkına, usul kanunu bu, usul kanunu! Usul kanunu birinci derece
yargılama yöntemiyle ilgilidir. Dolayısıyla, Adalet Komisyonu burada esas
komisyon olmalıdır. Yani, ilgisiz komisyonlardan ilgisi olmayan yasaları gözle
kaş arasında geçirip Genel Kurula getiriyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öztürk, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun efendim.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Burada da Anayasa Mahkemesi, aynı
şekilde “Mülkiyet hakkında hak düşürücü süre olmaz.” dediği hâlde, siz, bu hak
düşürücü süre geçtikten sonra, üç aylık bir süre koyuyorsunuz, dava açamayacağı
hükmünü getiriyorsunuz. Yani, siz, Anayasa’da hüküm altına alınmış, Anayasa
hükmüyle korunmuş mülkiyet hakkını bile korumuyorsunuz; siz, özgürlükleri böyle
mi koruyacaksınız? Siz, insanların ellerini kollarını bağlayarak, mülkiyet
hakkını çatır çatır ellerinden alıyorsunuz. Mülkiyet
hakkının temeline dinamit koyuyorsunuz. Bu, Anayasa’ya aykırıdır ve Anayasa
Mahkemesinden yarın döndüğü zaman da yine bağıracaksınız.
Şimdi, esas olan şey, çıkan yasaları Anayasa’ya aykırılığı
nedeniyle Anayasa Mahkemesi iptal edince bağırmak değildir. Burada eleştirileri
dikkate alarak, Anayasa’ya ve hukuk kurallarına uygun yasa yapmak esas
olmalıdır. Siz, Anayasa’ya aykırı yasa yapmayı kural hâline getirmişsiniz.
Tabii ki ondan sonra, buradan çıkan Anayasa’ya aykırı yasaların iptali için
Anayasa Mahkemesine gidilecektir, bundan daha doğal bir şey olamaz. Bu kürsüde
açıkça söylüyoruz, Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesine aykırı bir şekilde
bir düzenleme getiriyorsunuz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
475. sıra sayılı Tasarının 2. Maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ederiz.
Madde 2- Bu Kanun yayımından 8 ay sonra yürürlüğe girer.
Alim Işık (Kütahya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ KADİR TINGIROĞLU (Sinop) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Behiç Çelik konuşacak.
BAŞKAN – Sayın Çelik, buyurun efendim.
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinize saygılar sunuyorum.
475 sıra sayılı Tasarı’nın 2’nci maddesiyle ilgili vermiş
olduğumuz önerge üzerine söz aldım. Biraz önce grup adına yapmış olduğum
konuşmada da aslında bu değişikliklerle ilgili görüşlerimi yüce heyetinize arz
etmiştim ancak bu konuşmamda farklı bir hususa değinmek isterim.
Bilhassa Anayasa’mızda ifadesini bulan 46’ncı maddenin yani
mülkiyet hakkıyla ilgili söz konusu maddenin çok muhkem bir madde olduğunu
belirtmek istiyorum. Bu madde, mutlak ayni haklardan olan mülkiyet hakkının
kişinin vazgeçilmezleri arasında mütalaa edilmesi nedeniyle Anayasa’ya hüküm
olarak girmiştir. Ancak bunu korumak ve “Toplum yararına kamulaştırmalar
yapıyoruz.” diyerek mülkiyet hakkını sulandırmak ve sonuçta anayasal güvencenin
sulandırılması şeklinde neticelenecek bir mecraya sokmak tabii ki asla kabul
edilemez.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye, özellikle Kurtuluş Savaşı’na giden
süreçte, Balkan Harbi’nden ve Birinci Dünya Savaşı’ndan itibaren Osmanlı
coğrafyasında tarihçilerin ifadesine göre 5 milyon 200 bin insanını kaybetti.
Tarihî konulara girmeden şunu arz etmek istiyorum: Türkiye Cumhuriyeti
kurulduktan sonra bu ülke, Lozan Anlaşması’nı yapma başarısını gösterdi.
Türkiye gibi anlaşmayla toprakları dünyanın en sağlam toprakları hâline
getirilmiş dünyada ikinci bir ülke yok. Onun için Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusu
dünyada en geçerli tapulardan bir tanesidir. Bunun nedeni, bütün Avrupa
devletlerinin ve Sovyetler Birliği’nin, dolayısıyla, hepsinin birden tanımış
olduğu Türkiye Cumhuriyeti devletinin, yani egemenliğini ve bağımsızlığını
tanımış olduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin kesmiş olduğu bu tapunun sağlamlığını
Lozan’la biz sonuç itibarıyla elde etmiş olduk. Bunun çok büyük bize bir
avantajı var. Bir İngiliz, Fransız, İtalyan ya da Alman,
Türkiye’ye gelip tapu aldığı zaman bu tapu dünyanın en muhkem, en sağlam tapusu.
Aynı tapuyu bir Türk vatandaşı Almanya’da ya da İngiltere’de temin
edemez, alamaz çünkü bizim kuruluşumuzun uluslararası birtakım anlaşmalara
dayalı olması hasebiyle.
Bu itibarla, değerli arkadaşlar, bizim temel mülkiyet hukukumuzu
ve insanlarımızın mülkiyet hakkına ilişkin pozisyonlarını, statülerini bu
coğrafyada dağıtmadan muhafaza etmemiz gerekiyor. Bir zamanlar ben de
okumuştum, “Lozan Zafer mi, Hezimet mi?” diye; işte, tapumuzun sağlamlığı dahi
gösteriyor ki, Lozan zaferdir, ama bunları iddia eden maalesef bağnaz ve
cahiller hâlâ mevcuttur, o ayrı bir konu.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’miz kamulaştırma
hukuku açısından bugüne kadar uygulanan onlarca yanlışla bugüne gelmiştir.
Ancak, iktidar grubuna düşen, bu yanlışları bir bir
ortaya çıkarıp Kamulaştırma Kanunu’nun eksiklerini yeni baştan bir değişiklik
kanunu olarak getirip yapmaktır; burada bu yapılmamaktadır ya da yeni bir
kamulaştırma yasasının yapılması gerekmektedir; bu da yapılmamaktadır. Burada
toplum yararı da gözetilmemektedir. Onun için, biz Türkiye Büyük Millet Meclisi
olarak toplumsal meselelere duyarlı, milletimizin üstün millî çıkarlarını
önceleyen bir anlayışla çalışmak zorundayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çelik, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun efendim.
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Ama, görmekteyiz ki
bu maalesef olmamakta. Özellikle Hükûmetin, iktidar
partisi grubunun da demiyorum, Hükûmetin
dayatmalarıyla maalesef iktidar grubu kuzu kuzu zorla
çalıştırılmakta, oradan gönderilen metinler iktidar grubuna dikte
ettirilmektedir. Onun için, bütün bu tasarı ve teklifler manzumesini sizler ele
alarak, yeni baştan bir bir inceleyerek toplum lehine
karar vermek durumundasınız yoksa siz, içinizden çıkan bir avuç elitin sözlerine itibar etmek durumunda değilsiniz.
Onun için, sözümü burada noktalıyor ve önergemizin kabulünü yüce
heyetinize arz ve teklif ediyor, saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler.
Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım dört önerge de aynı
mahiyette olduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım, talepleri hâlinde
önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.
İlk önergeyi ve diğer önergelerin imza sahiplerini okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/773 Esas Numaralı Kanun Tasarısının 2’nci maddesinde geçen
“yayımı tarihinde” ibaresinin “31.12.2010 tarihinde” olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Durdu
Mehmet Kastal
Osmaniye
Diğer önerge sahipleri:
|
Ahmet Yeni |
|
Samsun |
|
İkram Dinçer |
|
Van |
|
Safiye Seymenoğlu |
|
Trabzon |
BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ KADİR TINGIROĞLU (Sinop) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Bu önerge ile kanunun yürürlüğe gireceği tarihin yıl sonuna ertelenmesi, böylece kanunda yapılacak olan
değişiklikler hakkında tarafların bilgi sahibi olması ve uygulayıcıların kanun
hükümlerine göre bütçelerini tasarlamaları amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Kanun Tasarısının 2. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Madde 2- Bu Kanun yayımından 6 ay sonra yürürlüğe girer.
Mustafa Kemal Cengiz
(Çanakkale) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ KADİR TINGIROĞLU (Sinop) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Vural…
OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kamulaştırma işlemlerine idarenin ve hak sahiplerinin uyumu
amacıyla süre verilmesi düşünülmüştür.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Madde üzerinde ilk söz Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
adına Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’a aittir.
Sayın Buldan, buyurun efendim. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 475 sıra sayılı Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerine Barış ve Demokrasi Partisi adına
söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öngörülen değişiklik ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun
38’inci maddesinin iptaline dair Anayasa Mahkemesi kararının gerekçeleri ve
maddenin iptal edilmesinden sonra yirmi yıllık dava açma süresini geçirmiş
olanların artık kamulaştırmasız el koyma sebebiyle dava açamayacağı ve hiçbir
süreye tabi olmaksızın dava açabileceği yönünde doğan ve birbirinin tamamen
zıttı olan içtihat farklılığı giderilmeye çalışılmış ise de getirilen düzenleme
bireylerin mağduriyetlerini gidermekten çok uzaktır. Zira, içtihat farklılığı, kişinin yargı yoluna gitmesini öncelikle
uzlaşma yoluna gidilmesi şartına bağlayarak giderilmeye çalışılmaktadır oysa
mülkiyet hakkı Anayasa ile korunma altına alınmış ve Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesiyle düzenlenmiş olup önceliği esastır. Dava açmaksızın uzlaşma yoluna
gidilmesi hâlinde taşınmazın değerinin neye göre tespit edileceği muğlaktır. Bu durumun bireyin zararına olduğu açıktır.
Ayrıca, düzenleme, bireye yapılacak olan ödemeyi taksitlere bağlamayı
öngörmektedir. Bu hâlde de taşınmazı üzerinde tasarruf hakkı engellenen birey,
bu hakkın tazmin yolundan bir yarar elde edemeyecektir. Tasarı uyarınca,
idarenin dilediği yerde kamulaştırmasız el koyma yolu ile taşınmazın vatandaşça
kullanımını engellemesi karşısında bireyin uğradığı zararın tazmini hususunda
devletin kaynaklarının yetersizliği bahane edilerek taksitlendirme yolu
önerilmektedir. Taksitlendirme yöntemi ise bireyin hakkına ulaşmasını
geciktirici bir yöntem olmanın dışında, tam olarak ulaşmasını da
engellemektedir. Zararını parça parça tazmin eden
birey, hakkına tam olarak ulaşmış sayılmaz. Bu noktada ihlal edilen hak,
bireyin mülkiyet hakkıdır.
Değerli milletvekilleri, tasarı ile öngörülen diğer husus da
bireyin zararının uzlaştırma komisyonunca takdir edilmesi ve taksitlendirmenin
yanında, idare ile taşınmazına el konulan malik arasında idareye ait bir
taşınmazın mülkiyetinin devri veya taşınmaz üzerinde sınırlı ayni hak tanınması
veya imar hakkı transferi yapılması hususlarıdır. Addedilen hususlar da yine
bireyin zararına, idarenin yararına durumlardır. Bu noktada, kamu yararından da
söz edilmesi mümkün olmamaktadır. Kamulaştırmasız el koyma yolu neticesinde
kamu yararına bir durumdan da söz edilemez. Bireyin taşınmazından dilediği gibi
tasarrufta bulunmasının yıllarca engellenmiş olması ve bu keyfî uygulamanın da
herhangi bir yaptırıma bağlı olmaması hukuk devleti ilkesinin en önemli
unsurlarından biri olan hukuk güvenliği ilkesini zedelemektedir. Anayasa’nın 13’üncü maddesinde temel hak ve hürriyetlerin, kamu
düzeninin, genel sağlığın korunması amacı ile ayrıca Anayasa’nın ilgili maddelerinde
öngörülen özel sebeplerle Anayasa’nın özüne ve ruhuna uygun olarak kanunla
sınırlanabileceği ancak temel hak ve hürriyetlerle ilgili genel ve özel
sınırlamaların demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olamayacağı ve
öngörüldükleri amaç dışında kalınmayacağı, bu maddede yer alan genel sınırlama
sebeplerinin temel hak ve hürriyetlerin tümü için geçerli olduğu
düzenlenmiştir. Bu husus, çağdaş, demokratik toplum düzeninde aynı
zamanda demokrasinin gereğidir.
Temel hak ve özgürlüklerin genişçe yer alması ve bunun da meşru
yollarla korunmasına imkân verilmiş olması aslında bir lütuf değil
zorunluluktur. Bir hak ihlali karşısında, bu ihlalin kaldırılması, yok
edilmesi, düzeltilmesi vesaire için meşru ve yasal yollarla başvurma hakkının
uzlaşma şartına bağlı kılınması da Anayasa’ya aykırılığın tartışılmaz
sebebidir. Bireyin şahsına özgü, aynı zamanda hukuk devletinin temel
taşlarından olan bu hak ve özgürlük ile kamu yararı arasında bulunan dengenin
güçsüz bireye karşı güçlü olan idare lehine bozulmuş olması bireyin sosyal ve
hukuk devleti ilkesine olan güvenini de sarsıcı nitelikte olduğu açıktır.
Mülkiyet hakkı, hukuk devletinin supabı niteliğinde bir haktır ve
bunun ihlali bireyin sisteme, sosyal ve hukuk devletine karşı olan güvenini
sarsıcı düzeyde olup devlet ve devleti temsil eden kurum ve organların her
türlü hak ihlal ve hataları aynı zamanda kendisinin de sorgulanmasına ve
eleştirilmesine neden olacaktır.
Değerli milletvekilleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin
13’üncü bölümünde yer alan hakların korunması ile ilgili hükümler başlıklı
kısmın (a) bendinin, 17’nci maddesinde: “Bu Sözleşme hükümlerinden hiçbiri, bir
devlete, topluluğa veya kişiye, Sözleşme'de tanınan hak ve özgürlüklerin yok
edilmesine veya burada öngörüldüğünden daha geniş ölçüde sınırlamalara
uğratılmasına yönelik bir etkinliğe girişme ya da eylemde bulunma hakkını
sağlar biçimde yorumlanamaz.”
Yine, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Ek Protokol-1, madde 1’de,
“Mülkiyetin korunması” başlıklı kısmında: “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve
mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır.”
Bu düzenlemeler, bilhassa Anayasa’nın 90’ıncı maddesinde de
belirtildiği üzere taraf olduğumuz uluslararası anlaşmaların yasa hükmünde
olmaları da göz önünde bulundurulduğunda, idareler, bu hükümleri de ihlal
ederek, bireyin özel mülkiyet hakkını ve buna bağlı olarak kişisel
menfaatlerini zedelemektedir. Böylece idarenin, kamu yararı gözeterek kişilerin
mülkiyet hakkını kullanmaktaki sınırlamanın ve zararının tazmininde ortaya
konulan çözümsüzlüğün kriterlerini düzenleyen doğrudan
Anayasa’nın 2’nci, 35’inci ve dolaylı olarak da 13’üncü maddesine ve Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 13’üncü bölümünde “Hakların korunması ile ilgili
hükümler” başlıklı kısmın (a) bendine, 17’nci maddesi ve Ek Protokol-1 madde
1’deki hükümlere aykırılık oluşturacak bir şekilde, aşarak ihlal etmiş olduğu
aşikârdır.
Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Buldan, teşekkür ederim.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili
Sayın Mehmet Akif Paksoy.
Sayın Paksoy, buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 475 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi bu vesileyle saygıyla selamlıyorum.
Kıymetli arkadaşlar, usulde ve gelenekte yasa adaleti, eşitliği,
vatandaşın hukukunu korumak için çıkarılır. Yüce Meclis, millet adına, milletin
hakkını, hukukunu korumak için yasa yapıyor. Bizim temel görevimiz bu. Ancak
son zamanlarda AKP Hükûmetine bir hâller oldu.
Meclise apar topar getirilen tasarı ve tekliflere baktığımızda, milletin
hakkının ve hukukunun korunması yerine, yandaşların gözetildiğini, bir kısım
yolsuzluk ve hukuksuzlukların üstünün örtülmek istendiğini görmekteyiz.
Kıymetli arkadaşlar, işinize gelmediği zaman, başta Anayasa
Mahkemesi olmak üzere yüksek yargıya, mahkemelere insafsız, haddinizi aşan
tenkitler yöneltiyorsunuz. Bakın, Anayasa Mahkemesi 2942 sayılı Kanun’un
38’inci maddesini 10 Nisan 2003 tarihinde iptal etmiş, bu iptal kararı 11 Nisan
2003 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanmış. Aradan sekiz yıl geçmiş, kılınız
kıpırdamamış. Hatta, bu sürede yargı kararlarını
etkisizleştirme suçunu işlemişsiniz. Ben, bu tasarıyı yüce Meclis gündemine
getirmekteki acelenizi iktidardan gideceğiniz korkunuza bağlıyorum.
Getirdiğiniz düzenleme iptal kararının karşılığı değil.
Komisyonlarda arkadaşlarınız ve diğer muhalefet milletvekillerinin haklı öneri
ve eleştirilerini dikkate almadınız. Sırf sayısal çoğunluğunuzdan hareketle
toplumdaki dayanışmayı ve uzlaşmayı bozduğunuz yetmiyormuş gibi, şimdi de
yasalarla hem mevzuatı hem de Türkiye'nin geleceğini kilitliyorsunuz.
Bu tasarı, sorunları çözmekten öte, daha büyük sorunlara yol
açacaktır. Bakın, Komisyonda arkadaşlarımız, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun
yakın bir zamanda içtihadı birleştirme kararı vereceğini belirterek söz konusu
içtihadın da değerlendirilmesi suretiyle yasal düzenleme yapılmasının daha
sağlıklı olacağını ifade etmişler. Bu anlamda, yasal düzenleme yapılmadan önce
kararın açıklanmasının beklenmesi gerektiğini ısrarla vurgulamışlar. Siz bu
uyarılara kulak asmadınız. Yarın Yargıtay Hukuk Genel Kurulu karar verdiğinde
oluşabilecek çelişkileri nasıl gidereceksiniz? Bunun cevabı bu tasarıda yok.
Bir başka husus: Kamulaştırma bedellerinin nakden ve peşin olarak
ödeneceği mevzuatımızda hüküm altına alınmıştır. Bu tasarıyla kamulaştırmasız
el koyma bedellerinin de aynı şekilde ödenmesi hüküm altına alınmalıydı. Ancak
tasarının düzenleyici etki analizi yapılmadığından Hükûmet
idarelerin nasıl bir bedelle karşılaşacağını bilememiş, bu yüzden nakden ve
peşin ödemeyi göze alamamıştır. Bu düzenleme pratikte hiçbir sonuç doğurmayacak
-gerekçesinde ifade edildiği- çok sayıda dava açılmasına mâni olamayacaktır.
Bir hukuk düşünün ki vatandaşlarını hukuksuzluğa mahkûm etsin ve
mağduriyetleri ortadan kaldırmayı hedeflerken mağduriyetlere sebebiyet versin,
insanları mahkemelere mecbur etsin. Bütçeden kamulaştırma bedelleri için
ayrılan yüzde 2’lik pay ile bu ödemelerin yapılma imkânı bulunmamaktadır. Bu
düzenleme, tıpkı bundan önce yüce Meclisten AKP’nin sayısal çoğunluğuyla geçen
birçok düzenleme gibi “dostlar alışverişte görsün” kabilinden bir düzenlemedir
ve yüce Meclisin zaman kaybından başka bir işlevi de olmayacaktır diye
düşünüyorum.
Sayın milletvekilleri, AKP Türkiye'nin gerçek gündemini saptırarak
suni konularla yüce Meclisi meşgul etmektedir. Bizim gerçek gündemimiz, mesela,
hububatın hasat mevsimidir. Hastalık ve iklim koşullarından dolayı özellikle
buğday rekoltesi önemli oranda azalmıştır. Türkiye
tarımda hızla üretimden uzaklaşmakta, ithalatçı konuma düşmektedir. Bu durumda
yüce Meclisin yapması gereken Türk çiftçisinin sorunlarına çözüm bulmaktır.
Yine, et ithalatı yapılarak ülkemizde hayvancılık öldürülmekte,
besiciler perişan edilmektedir. İnsanların alın teriyle helalinden para kazanmaları
devri kapanmış bulunmaktadır.
Son zamanlarda bölücü terör azgınlaşmıştır. Hatta Türkiye
Cumhuriyeti devletine meydan okunmaya başlanmıştır. Bölücü terör bu cüreti Hükûmetin sözde açılımından, kararsız politikalarından,
milli meseleleri oya tahvil etme kurnazlığından almıştır. Türk
milliyetçilerini, şehit cenazelerini istismar etmek gafletinde bulunanların
vicdanları ak olamaz. Şehit cenazelerinde "Şehitler ölmez, vatan
bölünmez.”, “Kahrolsun PKK" sloganları atmak ne zamandır istismar oldu?
Bakın, bir şehit babası ne diyor, kulaklarınızı açın ve iyi
dinleyin: "Hükûmet, sürüm sürüm
sürün. Hükûmet, dört çapulcuyla baş edemiyorsan ben
başka ne diyeyim! Koca bir devletin var, koca bir milletin var. Dört tane
çapulcu, devleti yok, milleti yok, dört çapulcuyla baş edemiyorsa yazıklar
olsun! Biz savaşmadık mı, bu millet savaşmadı mı? Biz de gideriz oraya.
Analarımız, bacılarımız kazma kürek ile sopayla savaşmadı mı? Hep beraber
savaşmadık mı?” diyor.
Bu Meclisin bugün tartışması gereken konu, bu şekildeki eksiz,
hukuksuz düzenlemeler değildir, Türkiye’nin gerçek gündemidir. Türkiye’nin
gerçek gündemi de yoksulluktur, yolsuzluktur, daha da önemlisi bölücü terördür.
Esas kandan nemalananlar ise yaldızlı nutuklar atarak güvenliklerini
sağlamaktan âciz oldukları Türk vatandaşlarını
İsrail’in katletmesine seyirci kalanlardır, Kırgızistan’daki hadiseleri
görmezden gelenlerdir. Haksız olanlar, Zonguldak’taki maden kazasında hâlâ
cesedine ulaşılamayan maden şehitlerini yok farz edip tazminat ödemeyen, aylık
bağlamayanlardır. Bizim bunları konuşmamız lazım.
Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Paksoy.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk.
Sayın Öztürk, buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan Kamulaştırma Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu Kamulaştırma Kanunu’ndaki değişikliğin,
Anayasa’nın 35’inci maddesinde güvenceye alınmış olan mülkiyet hakkının
doğrudan gaspı olduğunu ve bu değişikliğin Anayasa Mahkemesinin daha önceki
iptal kararında belirttiği gerekçeye tümüyle aykırı olduğunu az önce
belirtmiştim.
Şimdi, AKP’nin bir huyu var: AKP, Türkiye'nin bugünkü tablosunu
söylediğimiz zaman, hemen 2002’nin durumunu ortaya döküyor. 2002 ile bugünün
arasında aşağı yukarı dokuz yıllık bir süre geçti. Zaten 2002’deki mevcut
durumlar kötü olduğu için, halk tarafından o durumların beğenilmemesi nedeniyle
halk yığınları AKP’ye oy verdi, AKP’yi iktidar yaptı. AKP o zaman halk
yığınlarından oy alırken, zaten 2002’deki durumu düzelteceğini taahhütte
bulunarak, halka karşı âdeta senet imzalayarak onlardan oy aldı. Ama, şimdi, aradan geçen dokuz yıllık süreye rağmen, Türkiye
siyasal tarihine baktığımız zaman, aralıksız, kesintisiz, en fazla iktidar
olabilme şansını yakalamış bir siyasal parti olduğunuzu düşündüğümüzde, bu
süreye rağmen hâlâ daha dokuz yıl sonra, dokuz yıl önceki sorunları gerekçe
yaparsanız halka inandırıcılığınız olmadığı gibi, siz bu sorunları
çözemediğinizi bu kürsülerden itiraf etmiş olursunuz.
Değerli arkadaşlarım, 1994’ten bugüne kadar İstanbul Belediyesi
AKP zihniyetiyle yönetiliyor ama bugün İstanbul’da bir sel felaketi olduğu
zaman, bu kürsülere, televizyon ekranlarına çıkılıyor, 1994’ten önceki yani fi
tarihindeki yönetimler suçlanabiliniyor.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde 335 -yanılmıyorsam- AKP
milletvekili arkadaşımız var. Yasa ve kanun tekliflerinin nasıl görüşüldüğü
belli. Yasa ve kanun teklifleri iktidar partisinden geldiği zaman kabul
ediliyor, muhalefetin haklı talepleri bile reddediliyor. Oysa kendi
hazırladıkları yasa ve kanun tekliflerini Türkiye Büyük Millet Meclisinden
geçirme sorumluluğu çoğunluk partisi olarak iktidar partisinindir ama iktidar
partisi burada 335 milletvekili olmasına rağmen, toplantı için yeterli olan 164
milletvekiline 20 daha koyarsak 184, karar için yeterli olan 139 milletvekilini
dahi bulunduramıyor. Sayın Başbakan da televizyon ekranlarına çıkıyor,
muhalefetin Anayasa ve İç Tüzük’ten kaynaklanan haklarını kullandığı nedenle,
gerçekten hukuk dışı, gerçekten siyaset dışı sözler, haksız sözler
söyleyebiliyor. Değerli arkadaşlarım, eğer Cumhuriyet Halk Partisi bir sene
sonra iktidar olursa, siz muhalefet olarak bulunmasanız bile biz burada
-toplantı yeter sayısı olarak- kendi getirdiğimiz kanun ve teklifleri çıkarmak
için 184 sayısını bulunduracağız. Yani siz kendi yükümlülüğünüzü yerine
getirmiyorsunuz, bunu muhalefete yüklemeyi pekâlâ biliyorsunuz.
Yine, değerli arkadaşlarım, Adalet Bakanlığında Sayın Bakan HSYK’nın toplantılarına katılmıyor. Türkiye siyasal tarihinde
bugüne kadar çeşitli siyasi görüşlerden iktidarlar geldi, sağ iktidarlar geldi,
sol iktidarlar geldi, bu iktidar süresince yaşanmayan olaylar yaşandı. Burada HSYK’nın toplantılarını Sayın Bakan ve Müsteşar kilitliyor.
Hâkim ve Savcıların yaz kararnameleri geçen sene ilk defa eylül aylarına
sarkıyor. Eylül ayında çıkması gereken güz kararnamesi 2010 yılının Ocak ayında
çıkıyor ve Adalet Bakanı burada kalkıyor, Hâkim ve Savcıları suçlayabiliyor.
Değerli arkadaşlarım, iktidar olmak gerçekten bir sorumluluk
gerektirir. Yani iktidarda yapamadığınız şeyleri… Başkalarını suçlamakla bir
yere varamayacağınızı artık bilmeniz gerekiyor.
Bakın, Fazilet Partisi Grubu adına “Anamuhalefet
Partisi olarak bizim görevimiz, milletimiz için en güzel şeyleri samimi olarak
temenni etmektir. İktidar olarak sizin göreviniz de, temenni edilenleri,
iyilikleri, güzellikleri temin etmektir. Zira, güç
sizdedir, icra yetkisi de sizdedir. Doğru iş yaparsanız, ülkenin hayrına
adımlar atarsanız, hiç şüpheniz olmasın ki, size en büyük destek bizden gelir.
1961’den beri, en fazla Meclis desteğine sahip bir hükümetsiniz.
Hemen her yasayı çıkaracak bir çoğunluğunuz var. ‘Yerimiz dardı, oynayamadık’
da diyemezsiniz.” Ne kadar güzel bir söz değil mi arkadaşlarım? Yani gerçekten
tam da bugün görülerek söylenilmiş bir laf bu. Yani siz 1961’den beri değil,
belki Türkiye Cumhuriyeti siyasal tarihinde en fazla desteğe sahip, sayısal
desteğe sahip bir iktidar partisisiniz, yani çok şeyi söylerken “Çoğunluk
bizde.” diyorsunuz, “Bizim dediğimiz olacak.” diyorsunuz ama şurada Meclisi
bile çalıştıramıyorsunuz kendi getirdiğiniz kanunlarda. Ondan sonra Sayın
Başbakan çıkıyor, çok haksız bir şekilde muhalefeti suçluyor.
Şimdi, bu sözler, bu doğru sözler değerli arkadaşlarım, o zaman
Fazilet Partisi Grubu adına bu kürsüden 24 Haziran 1999 günü Sayın Cemil Çiçek
tarafından söylenilmiş sözlerdir. Bu sözlerin altına ben bugün de imzamı
atıyorum ama Sayın Cemil Çiçek’in bugün iktidar-muhalefet ilişkilerini
düzenlerken buna bakması gerektiğini düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, bugün, dokuz yıl sonra gelinen tabloya
baktığımız zaman, iktidar partisinin iyiliği veya kötülüğü eleştirilirken
iktidar partisinin, bundan on yıl önceki tabloyla değil, “Bugün Türkiye'nin
nerede olması gerekir sorusuna cevap aramak gerekiyor?” Yani, siz bugün
Türkiye’yi dokuz yıl önceki Türkiye’yle karşılaştırdığınızda elbette ki bugünkü
Türkiye dokuz yıl önceki Türkiye’den daha güzel olacak, yarının Türkiye’si
bugünün Türkiye’sinden daha güzel olacak ama burada tespit edilmesi gereken husus
şudur: 2010 yılında, 2011 yılında Türkiye hangi noktada olması gerekiyordu ve
nerededir? Türkiye'nin komşuları hangi noktada, Türkiye bu komşularına göre
nerededir? Bunlara bence bakmak lazım.
Şimdi, Birleşmiş Milletler İnsani Kalkınma Endeksi’ne göre
krizdeki Yunanistan 24’üncü sırada, iyi durumdaki Türkiye 79’uncu sırada.
İşsizlik: Krizdeki Yunanistan’da yüzde 11,6; iyi durumdaki Türkiye’de yüzde
14,4. Kayıt dış istihdam: Türkiye’de yüzde 48, nisanda
cari açık 4 milyar 361 milyon dolar, ocak-nisan cari açık 14 milyar 251 milyon
dolar, nisan ayında yıllıklandırılmış olarak cari
açık 24 milyar 650 milyon dolar. Sıcak para ve yüksek kur tehlike olmaya devam
ediyor. Bankalardaki mevduatın yüzde 42’si sadece 28 bin hesap sahibine ait.
Yoksul sayısı 12-13 milyon civarında.
AKP Grup Başkan Vekili Sayın Canikli’nin
bir televizyon programında söylediği gibi gerçekten utanç verici tablo, ben Canikli’yi kutluyorum. Ancak, bu tablonun utanç verici
olduğunu söylemek yetmez Sayın Canikli, bu tabloyu
değiştirmek lazım. Bu tabloyu değiştirebilmek gücü, iktidarı sizdedir.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hangisi utanç verici tablo?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Bir televizyonda söylediniz. “12-13
milyon yoksulluk. Bu, utanç vericidir.” dediniz, ben kulaklarımla duydum.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakın, hukuk devleti…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – 2002’de 19 milyondu onu da söyle bak.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Daha bir hafta önceki televizyon
programında söylediniz.
Değerli arkadaşlarım, daha devam ediyoruz. Adaletsizlik, yasama,
yürütme ve yargı boyutunda yaşanagelmekte.
Adaletsizliğe ilişkin olarak yüzlerce olay yazılabilir, söylenilebilir çünkü
Türkiye’de yaşananlar bu konuda çok zengin bir utanç verici arşiv sunmaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde en çok mahkûm edilen ülke
Türkiye. Adalet Bakanlığının verdiği verilere
göre, en çok ihlal kararı çıkan 2’nci ülke Türkiye, 1’inci ülke Rusya. Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinde adil yargılanma hakkının dünyada en fazla ihlal
edildiği ülke Türkiye, 1’inci sırada. Yani Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinde dosyaların yüzde 10’undan fazlası Türkiye’ye ait, ihlal
kararlarının yüzde 18’i Türkiye’ye ait, hak ihlallerinde Rusya, Ukrayna ve
Romanya’yla ön sıralarda.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, adil yargılanma hakkının
ihlalinin 1’inci sırada olduğu bir Türkiye’de bakın, tutukluluğun devamının
kararının verilmesi -soyut tutukluluk devamının kararı verilmesi- hiçbir
gerekçe belirtilmemesi Adalet Bakanlığının bize bildirdiği soru önergesine
verdiği yanıta göre, bir hak ihlalidir, adil yargılanma hakkının ihlalidir ve
bu nedenle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından Türkiye, tazminata mahkûm
edilmektedir. Yani mevcut delil durumu, işte
suçun vasıf ve mahiyeti gibi nedenlerle, soyut, afaki
nedenlerle, hiçbir gerekçe belirtmeden insanların haksız tutuklanmasını Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi hak ihlali saymaktadır ve bundan dolayı da Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi tarafından dört yüz otuz dokuz tane tazminata Türkiye, mahkûm
edilmiştir.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye böyle bir noktada. Şimdi, böyle bir
noktadaki Türkiye’de hiç sağa sola gerekçe bulmadan, dünü karalamadan...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öztürk, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun efendim.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Çünkü siz iktidar olmak, sorunları
çözmek için iktidara geldiniz. Siz 2002’den önceki tabloyu zaten görüyordunuz.
2002’den önceki tablo çok kötü olduğu için ve o siyasi partilerin hiçbirisi
2002’de Türkiye Büyük Millet Meclisine giremedi. Yani malumu ilan etmenin
anlamı yok ama bugün mesele olan şey şudur: Yarın siz de dünü karalayarak, dünü
kötüleyerek bugünün icraatlarını aklayamazsınız. Aslında doğru olan şey, siz
bugün gerçekten hukuk devleti ve hukuk güvenliğini sağlıyor musunuz? İnsanların
aç karnını doyuruyor musunuz? Gerçekten siz insanların haklarına, hukukuna
saygı duyuyor musunuz? Sizin bugün burada getirdiğiniz Kamulaştırma Yasası bile
Anayasa’nın 35’inci maddesinde hüküm altına alınmış olan mülkiyet hakkının gasbıdır. Sizin burada getirdiğiniz, Anayasa Mahkemesi
“mülkiyet hakkında hak düşürücü süre olması” demesine rağmen, siz üç aylık hak
düşürücü süre koyuyorsunuz değerli arkadaşlarım. Gerçekten AKP İktidarının
hakla, hukukla ilgisi kalmamıştır.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
AK PARTİ Grubu adına Giresun Milletvekili ve Grup Başkan Vekili
Sayın Nurettin Canikli. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 3’üncü madde üzerinde AK PARTİ Grubunun
görüşlerini arz etmek üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Esasında, söz alıp zamanı daha fazla çalmak gibi bir niyetim yoktu
ama Sayın Öztürk’ün bahsettiği bir husus var, ona
açıklık getirilmesi gerekiyor; o nedenle söz aldım.
Şimdi, bir televizyon programında doğru, bugün yani şu an
itibarıyla, en son yayınlanan rakamlar itibarıyla Türkiye’de fakir sayısı 13
milyon civarında. Gerçekten çok büyük bir rakam, çok ürkütücü
bir rakam. Keşke…
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – O yanlış o.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Yok, doğru, doğru, hayır rakam doğru,
13 milyon. 13 doğru, rakam doğru.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır yanlış, 18 milyon.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Boşuna uğraşmayın, rakam doğru yani
hiç kimse…
OKTAY VURAL (İzmir) – 13 milyon değil 18 milyon.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Sayın Öztürk’ün
bu rakamı doğru yani bu devletin resmî rakamları, ondan yana problem yok, rakam
doğru, rakam bugün 13 milyon. Bunda bir sıkıntı yok, hiç şey yok, bugün 13
milyon. Sayın Öztürk de belirtti.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Öztürk’ün
değil sizin söylediğiniz.
OKTAY VURAL (İzmir) – 18… 18…
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – O zaman, milyarder sayısı arttı.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Tabii, her zaman söylüyoruz yani
statik bir değerlendirme çoğu zaman yanıltıcı olur…
OKTAY VURAL (İzmir) – 18 milyon üzerinden yap hesabını.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …yani herhangi bir rakamı, herhangi
bir göstergeyi bir an itibarıyla alıp ortaya koyarsanız, ifade ederseniz bu çok
aydınlatıcı bir yaklaşım olmaz, çok anlam ifade etmez.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Onu siz yapıyorsunuz.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bunun mutlaka bir şeyle
karşılaştırılması gerekir doğal olarak.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hangisini, 18’i mi?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Fakirlik… Her rakam için geçerli, her
kriter için geçerli, konumuz olan fakirlik sayısı için
de geçerli.
OKTAY VURAL (İzmir) – 18 milyon, evet.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Şu an itibarıyla 13 milyon.
OKTAY VURAL (İzmir) – 18…
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Şimdi, tabii biz neyle
karşılaştıracağız AK PARTİ olarak? İktidara geldiğimiz yılla karşılaştıracağız
doğal olarak. Yani burada hiç kimse başka bir şey aramasın, yani 2001’le
karşılaştıramayız, 99’la karşılaştıramayız. Neden? Çünkü,
bir siyasi partinin, bir siyasi iktidarın performansının ölçülebilmesi için
iktidarı devraldığındaki gösterge ve rakamlarla şu anı ya da devrettiği ya da
tartıştığımız şu an itibarıyla aradaki fark açısından değerlendirmemiz gerekir.
Dolayısıyla, bu çerçevede sorulması gereken soru şu: Bugün 13
milyon olan fakir sayısı…
OKTAY VURAL (İzmir) – 18…
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …2002 yılında ne kadardı?
OKTAY VURAL (İzmir) – 18 bugün.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Ya da 2003 yılının başında ne kadardı
değerli arkadaşlar? Ne kadardı, tahmin edin? 19,5 milyon.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Tamam 19 olsun.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – 19,6 milyon, 2002 yılının sonunda, AK
PARTİ iktidarı devraldığında Türkiye’deki yoksul sayısı bu.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – İşsiz sayısı ne kadardı, işsiz sayısı?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bunun anlamı şu değerli arkadaşlar:
Yedi yıllık, sekiz yıllık AK PARTİ iktidarında yoksul sayısı tam 6,5 milyondan
fazla azalmış. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Allah Allah!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Evet. Yani hoşunuza gitmemiş
olabilir.
AKİF AKKUŞ (Mersin) – İnanıyor musunuz arkadaşlar?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Hoşunuza gitmemiş olabilir ama gerçek
bu.
Tabii, bütün siyasi iktidarlar bu hedefle iktidara gelirler,
göreve talip olurlar, milletten destek isterler ama geçmişe baktığınız zaman,
hemen hemen hiçbirisi başaramamış, tam aksine,
yoksulluk sayısı her yıl artmış.
AKİF AKKUŞ (Mersin) – İnsanlar aç geziyor sokakta, aç. Çıkın
sokağa.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Sadece bir istisnası var, AK PARTİ’nin iktidar olduğu dönem.
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Ancak gidersin, ancak!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Teşekkür etmeniz lazım değerli
arkadaşlarım. O azalan yoksulluk için teşekkür etmeniz lazım. Sadece bunun için
değil, 6,5 milyon insan için teşekkür etmeniz lazım.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – AKP’nin yoksulları zenginleşmiş
olabilir, ona itirazımız yok Sayın Canikli.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Hedefimiz, elbette minimum seviyeye
indirmek, onun için çalışıyoruz ve AK PARTİ hükûmetlerinin
bu yönde başarılı olacağına da hiç kimsenin kuşkusu yok. Neden? Geçmişe
baktığımız zaman, 19 milyonluk fakir sayısını 13 milyona indiren bir siyasi
iktidar, bunu gerçekleştirebilen, başarabilen bir siyasi iktidar mevcut olan şu
yoksulluk sayısını da minimize edebilir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Doğru değil o, doğru değil.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
OKTAY VURAL (İzmir) – 2002 yılındaki dolarla bugünkü doları
mukayese ediyorsunuz.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Sadece bu kadar değil değerli
arkadaşlar.
Bakın, aynı şey gelir dağılımı…
OKTAY VURAL (İzmir) – Dolar üzerinden yoksul sayısı tespit edilir
mi?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Sürekli arkadaşlarımız çıkıyor, gelir
dağılımının bozuk olduğundan, gelir dağılımının bozukluğundan bahsediyorlar.
Doğru, gerçekten Türkiye’de kronik sıkıntılardan bir tanesi de gelir
dağılımının bozukluğudur.
AKİF AKKUŞ (Mersin) – İşsizlik…
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Aynı şekilde, 2002 yılına kadar
baktığınız zaman gelir dağılım hep bozulmuş.
AKİF AKKUŞ (Mersin) – İşsizlik ne, işsizlik?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Hep bozulmuş gelir dağılımı. 2002’den
itibaren tablo değişmiş.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Şahısların borcu 141 milyar!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Örnek olarak, çok fazla zamanınızı
almak istemiyorum iki tane rakam vereceğim: Bakın, 2002 yılı sonunda
Türkiye’nin en fakir yüzde 20’sinin millî gelirden aldığı pay yüzde 5,1 iken
2007 -en son rakam bunlar, yayınlanan en son rakamlar- yılı sonunda değerli
arkadaşlarım, yüzde 6’ya çıkmış.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Kim yayınlıyor Sayın Canikli, yayınlayan kim?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Aynı şekilde, Türkiye’de en zengin
yüzde 20’nin millî gelirden aldığı pay yüzde 50’den 44’e düşmüş değerli
arkadaşlar.
Bakın, herkes bir şey söylüyor ama kusura bakmayın, kusura
bakmayın yani politik konuşmalar bunlar.
OKTAY VURAL (İzmir) – Benimki politik değil Sayın Canikli.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Gerçek anlamda ciddi, samimi
konuşmalar rakamlarla olan konuşmalardır. Bilimsel konuşmalar, anlamı olan
konuşmalar da bunlardır değerli arkadaşlar. Çıkarsınız ölmüş, bitmiş… Tamam da yani bunların mutlaka bir şeye dayanması gerekiyor
değerli arkadaşlar ve dayanması gereken şey de elbette datalardır, rakamlardır.
Bunları biz yayınlamadık, bunların kriterlerini biz
koymadık. Elli yıldan beri, altmış yıldan beri aynı şekilde hesaplanıyor. O
noktada da herhangi bir istikrar söz konusu, değişim söz konusu değil.
Dolayısıyla rahat olun.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Hiç TÜİK’in
rakamlarına bakmıyorsun; her sene revizyon!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Şimdi bakın değerli arkadaşlar,
uzatmaya gerek yok.
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Kaç tane yeşil kartlı var?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bugün dünya kavruluyor. Bugün dünya
kavruluyor. Amerika çok ciddi bir sarsıntı geçirdi. Avrupa Birliği üyesi başta
Yunanistan olmak üzere İspanya, İngiltere, Portekiz yanıyor değerli arkadaşlar,
ekonomik anlamda söylüyorum, yanıyor. Bugün Yunanistan’ın iflasından
bahsediliyor. Yunanistan’ın iflasından bahsediliyor. İngiltere’de çok ciddi
sıkıntılardan bahsediliyor. İspanya borçlanmakta zorlanıyor. Bakın, İspanya
gibi AB üyesi, Avrupa’nın 5’inci büyük ekonomisi borçlanmakta zorlanıyor
değerli arkadaşlar ve IMF’den çok ciddi kredi almak için şu anda başvurdu.
Kredi almak için başvurdu.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sizin keyfiniz iyi yani!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bizim keyfimiz değil, milletin keyfi
iyi, milletin keyfi değerli arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Neden
biliyor musunuz? Bakın, dünyadaki ekonomi yayınlarını okuyun. Dünyada
yayınlanan, ekonomi alanında haber yapan gazeteleri okuyun değerli arkadaşlar,
okuyun ve orada hep Türkiye’den övgüyle bahsediliyor. Bütün uluslararası
derecelendirme kuruluşları, bütün uluslararası iktisadi kuruluşlar Türkiye'nin
ekonomi politikasından ve uygulamasından başarıyla söz ediyorlar. Dereceler
yükseltiliyor sürekli olarak, bakın, dereceler sürekli yükseltiliyor değerli
arkadaşlar. Bu gurur hepimizin.
OKTAY VURAL (İzmir) – Lafla peynir gemisi yürümez Sayın Canikli!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bu gurur hepimizin, sadece iktidar
için değil; sizin de değerli arkadaşlar, sizin de. Siz de bununla gurur duyun,
utanmayın Allah aşkına yahu! Türk milletinin bir vatandaşı olarak bu hepimiz
için geçerli. Yani yurt dışına çıktığınız zaman “Ben Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşıyım.” dediğiniz zaman size bakışlar çok farklı artık. Başarılı olan, IMF’ye muhtaç olmayan, kendi evlatları tarafından
başarıyla yönetilen bir ekonomiye sahip olan bir ülkenin vatandaşları. (MHP
sıralarından “Yürü be!” sesleri) Siz gülebilirsiniz ama gerçek bunlar, dışarıya
çıktığınız zaman bunları görüyorsunuz değerli arkadaşlar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Onun için, lütfen, buraya çıktığınız zaman rakamlarla konuşun yani
ciddi olarak konuşun. Ha, bir yanlışlık varsa biz bunu söylüyoruz zaten.
İşsizlik için de bakın… Zamanımız belki yok. Esas, bir ekonomik
yönetimin, bir hükûmetin gerçek anlamdaki performansı
-işsizlik anlamında söylüyorum, istihdam anlamında söylüyorum- tarım dışı
istihdamda yaratılan istihdam kapasitesiyle ölçülür.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Ne alakası var!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bunu ben söylemiyorum, bunu bütün
iktisatçılar söylüyor değerli arkadaşlar, bütün iktisatçılar söylüyor.
O açıdan baktığınızda 2002’den 2009 yılına, 2010 yılına kadar
tarım dışı alanda tam 3,5 milyon istihdam oluşturulmuş, 3,5 milyon. Bu, gerçek.
Kabul etmeseniz de inkâr etseniz de bu gerçek arkadaşlar, bunu
değiştiremezsiniz.
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Canikli, 100
bin kişi uyuşturucudan geçiniyor bu ülkede, 100 bin kişi!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Sorun şu: Bakın, bütün gelişmiş
ekonomilerde tarım kesiminde çalışan insanların sayısının toplam istihdam
içindeki payı yüzde 5-6 civarında ama biz devraldığımızda yüzde 34; şu anda
yüzde 24’e düştü, daha da düşecek, düşmesi de gerekir. Neden?
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Kamulaştırmayla bunun ne alakası var?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bakın, tarımda çalışan insanların
sayısında azalma olduğu hâlde…
OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır, artma var! Olur
mu yahu, yeni rakamlarda artma var!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …tarımda üretimde bir azalma yok.
Neden? Çünkü bunlar gizli işsiz. Tarımda çalışıyor gözüküyorlardı
çalışmıyorlar. Bunların hepsi gerçek, hepsi reel değerli arkadaşlar.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sanal, sanal!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Yani bu ülkenin gelişmesinden, bu
ülkenin başarısından, bu ülkedeki gelir dağılımının düzelmesinden -ha, yeterli
değil, hâlâ sıkıntı, sorun devam ediyor, onu da söyleyelim- kimseye bir zarar
gelmez. Elbette bundan en büyük kazancı milletimiz alıyor değerli arkadaşlar.
Onun için, rahat olun, gerçekleri kabul edin. Ha, eleştirilmesi
gereken bir şey varsa çıkın konuşun, ona da hiç kimsenin bir itirazı olamaz
elbette. Şunu da söylemiyorum: “Her şey bitti, her şey halloldu.” Hayır, öyle
bir şey söylemiyoruz ama dünyanın kasıp kavrulduğu, Avrupa’nın en güçlü
ekonomilerinin ciddi sarsıntılar geçirdiği bir dönemde ve global
krizin bütün dünyayı ciddi anlamda sarstığı bir dönemde Türkiye ekonomisi,
IMF’nin parasına, finansal desteğine muhtaç olmadan, onun teknik desteğine
muhtaç olmadan başarıyla götürebiliyorsa ve bu dönemde, bu sıkıntılı dönemde
reytingini artırabiliyorsa bunun takdir edilmesi gerekir değerli arkadaşlarım,
teşekkür edilmesi gerekir. Yapılması gereken budur, başka bir şey değil.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bence bir cesaret madalyası da alın!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Canikli.
Şahsı adına Çorum Milletvekili Sayın Cahit Bağcı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
CAHİT BAĞCI (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Sözlerime başlarken sizleri saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, tasarının gerek tümü gerekse maddelerinin
müzakeresinde, kanunun hazırlanma sebebinin, Anayasa Mahkemesinin 2003
tarihinde 112 sayılı Kararı’yla iptal edilen 2942 sayılı Kanun’un 38’inci
maddesinin ilgili hükümlerinin yeniden düzenlenmesine yöneliktir. Burada,
Anayasa Mahkemesince iptalinden sonra Yargıtay nezdinde meydana gelen içtihat
farklılıkları ve gayrimenkullerine kamulaştırmasız el atılan vatandaşlarla
doğan ihtilafları en aza indirmek ve uzlaşmayı tekrar tesis etmek
amaçlanmaktadır.
Düzenleme ile taşınmaza malikin rızası olmaksızın kısmen veya
tamamen idarece el konulması sebebiyle tazminat talebinde bulunulması hâlinde
öncelikle uzlaşma yoluna gidilmesi öngörülmektedir. Uzlaşılan nakdî tazminat
bedellerinin taksitli olarak da ödenebilmesi kolaylığı getirilmektedir. İdare
ile malik arasında uzlaşma sağlanamazsa malik tarafından tazminat davası
açılabilecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işbu kanunun yayımı
tarihine kadar gerek iç hukuka gerekse uluslararası hukuka göre kazanılmış
ancak tazminatları ödenmemiş olanlara, nakdî ödeme yerine idareye ait başka bir
taşınmazla trampa veya üzerinde ayni hak veya başka bir yerde imar hakkı
kullandırma teklif edilebilecektir. Bu maddenin kapsamında olup bu maddenin
yürürlüğe girmesinden önce tazminat davası açmış olanlar, bu kanunun yürürlüğe
girmesinden itibaren üç ay içerisinde isterlerse uzlaşma taleplerini ilgili
idareye veya mahkemeye yazılı olarak bildirebilecektir. Bu talepte bulunan
vatandaşlar için açtıkları davalar uzlaşma sonuna kadar bekletilecektir.
Bu kanun, kamu yatırımları için geçmişte el koyma veya
kamulaştırma işlemlerinden doğan çok sayıda ihtilafın uzlaşma yoluyla
çözülmesine de vesile olacaktır diyor, kanunun ülkemize ve milletimize hayırlı
olması temennisiyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bağcı.
Şahsı adına Samsun Milletvekili Sayın Ahmet Yeni. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 475
sıra sayılı Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sekiz yıldır Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarında yüce
milletimizin menfaatine olan birçok kanun çıkarılmıştır. Bizim hedefimiz, 73
milyon milletimizin huzuru, güvenliği, mutluluğudur, ülkemizi medeni ülkeler
seviyesinin üzerine çıkarmak, insanımızı hak ettiği imkânlardan istifa
ettirmektir, ülkemizi dünyada sözü geçen lider ülke yapmaktır, Türkiye
ekonomisini dünyanın ilk on ekonomisi içerisine sokmaktır.
RECEP TANER (Aydın) – Sayın Yeni, karıştırıyorsun herhâlde.
Anayasa’nın iptal ettiği bir madde, yeni düzenleme değil!
AHMET YENİ (Devamla) – Milletin hak ve hukukunu en iyi bir şekilde
biz koruyoruz, biz koruyacağız. Yüce milletimizi mutlu ve memnun ettiğimiz için
bizi dört seçimdir Türkiye'nin her bölgesinde birinci parti hâline getirmiştir.
Bizim ifade ettiğimiz yolsuzlukla mücadele, yoksullukla mücadele ve yasaklarla
mücadele son bir şekilde devam ediyor.
Değerli milletvekilleri, AK PARTİ’nin
yaklaşık sekiz yıllık iktidarı süresince ortaya koyduğu başarılar hiçbir
dönemle kıyaslanamaz ama nereden nereye geldiğimizin hatırlatılması için, 2002
başlangıç rakam olduğu için, başlangıç yıl olduğu için, bunu… 2002’den önceki
yetmiş dokuz senede Türkiye’de
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Yanına şerit çekildi.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Pantolon paçası değil bunlar, yol, yol.
Nasıl yapıldığını biliyoruz.
AHMET YENİ (Devamla) – …IMF’ye 23,5 milyar dolar borcu varken biz
bunu 7,1 milyar dolara gerilettik. Bunları hatırlatmayalım mı? AK PARTİ
iktidara geldiğinde yani 2002’de kamu net borç stokunun gayrisafi millî hasılaya oranı yüzde 67 iken bugün yüzde 34’e düşürmek. Bunu
hatırlatmayalım mı?
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Var mı metninde? Kaç kilometre?
AHMET YENİ (Devamla) – 2002’yi biz hatırlattığımız zaman rahatsız
olanlar var. Hiç rahatsız olmayın, milletimiz mutlu.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Metinde var mı? Onu da oku. Kaç
kilometre?
AHMET YENİ (Devamla) – Ben İstanbul’da yaşardım daha önce.
İstanbul’daki çöp sorunlarını, dağlarını, su problemlerini konuşmayacağız,
hatırlatmayacağız, doğrudur. İSKİ’yi
hatırlatmayacağız.
RECEP TANER (Aydın) – Hâlâ devam ediyor, hâlâ devam ediyor.
AHMET YENİ (Devamla) – 22 bankanın ülkede battığını, batırıldığını
hatırlatmayacağız, doğrudur.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sayın Başkan, bir daha bizi “konuya gel”
diye uyarmayın. Arkadaş “İcraatın içinden” yapıyor!
AHMET YENİ (Devamla) – Biz, duble yollar,
Boğaz köprüleri, KÖYDES, BELDES, hızlı tren çalışmaları, Marmaray,
hastaneler, okullar, toplu konutlar...
RECEP TANER (Aydın) – Deniz Fenerleri.
AHMET YENİ (Devamla) – Ve uçakla seyahat etmeyen tüm
vatandaşlarımızı uçakla seyahat ettirmektir bizim hedefimiz, Türkiye’de petrol
aramalarını genişletmektir. Biz, hizmetin, demokrasinin, adaletin, huzurun,
güvenin, istikrarın, özgürlüğün, içte ve dışta saygınlığın sembolü olmuşuzdur.
Türkiye’de üretimin, değişimin ve gelişimin lideri olmuştur. Farklılıkların,
özgürlüklerin, bireysel tercihlerin, her türlü demokratik tepkinin güvencesi
olmuşuz. AK PARTİ kadar her bir ferdin hakkına, hukukuna, yaşam tarzına ve
düşüncesine samimiyetle saygı duyan, 72,5 milyon vatandaşımızı kucaklayan başka
bir parti yok.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Kendin bile inanmıyorsun, bak gülüyorsun!
AHMET YENİ (Devamla) – AK PARTİ, millet eliyle, millet iradesiyle
demokrasinin, adaletin, barışın ve huzurun mümkün olduğunu kanıtlayan bir
partidir. AK PARTİ’nin mücadelesi, millet adına,
milletle omuz omuza verilen ulvi bir mücadeledir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Seçim beyannamesinden okuyor!
AHMET YENİ (Devamla) – AK PARTİ’nin
mücadelesi, Türkiye’yi daha mutlu ve daha aydınlık bir geleceğe taşıma
mücadelesidir.
RECEP TANER (Aydın) – Sayın Yeni, kamulaştırmaya gel,
kamulaştırmaya.
AHMET YENİ (Devamla) – Vatanını, milletini ve medeniyetini
cansiperane savunan kahraman ecdadımıza borcumuzu ödeme, emanete hakkıyla sahip
çıkma mücadelesidir.
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Kim yazdırdı o yazıyı? Eline kim
verdi?
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Ahmet Bey, seni çok seviyoruz!
AHMET YENİ (Devamla) – AK PARTİ, ülkenin doğusundan batısına,
kuzeyinden güneyine her karışını görmekte ve işçisinden sanatçısına,
çiftçisinden bürokratına, her emeğin ve emekçinin alın terinin değerini veren
bir parti ve iktidardır. Çünkü AK PARTİ milletin partisidir, AK PARTİ milletin
vicdanıdır, milletin sesidir, milletin ta kendisidir. [MHP sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar(!)]
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Hangi milletin?
AHMET YENİ (Devamla) – Kanun tasarısı hayırlı olsun, milletimize
hayırlı uğurlu olsun.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, üç dakika daha süre verin
de, gerçekten çok veciz bir konuşma yaptı, herkes gülüyor çünkü!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemini
gerçekleştireceğiz.
Sayın Yıldız, buyurun efendim.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, kayıtlara geçmesi açısından bu soruyu soruyorum,
cevaplarsınız da sevinirim.
Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ile kamulaştırmasız el koyma yoluyla, taşınmazlara, uluslararası ilişkilerden
dolayı, kamu yararı bulunduğu gerekçesiyle, Avrupa Birliği, Amerika Birleşik
Devletleri ya da küresel şirketler adına el koyma yolu da dâhil midir? Böyle
bir planlamanız var mıdır? Örnekle sormam gerekirse, mayın yasasıyla, tarım yapılması
amacıyla İsrail’e vereceğiniz söylenen mayınlı araziler, Ceylanpınar Devlet
Üretme Çiftliği de var mıdır?
Kayıtlara geçmesi açısından soruyorum, cevaplarsanız teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldız.
Sayın Yaman…
M. NURİ YAMAN (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, bildiğiniz gibi, Alparslan 1 Barajı’nın sularının
yükselmesi sonucunda Bulanık Erentepe beldesindeki
Fatih Mahallesi’nde 300 tane haneyi sular bastı. Bunların içinden yaklaşık 190
tanesini, merada yapıldığı gerekçesiyle kamulaştırma kapsamı içine almadınız.
Ancak, Kamulaştırma Yasası’nın gereği olarak, en azından bunların enkaz
paralarını ödemeniz gerekirken, şu ana kadar bu konuda herhangi bir işlem
yapılmadı ve vatandaşlar mağdur. Bu enkaz paralarını, 180-190 hanenin enkaz
paralarını ne zaman ödemeyi düşünüyorsunuz?
İkincisi, yine bu baraj nedeniyle yaklaşık 12 köyden 8 tanesi şu
anda sular altında kaldı ve bunların yeni köy yerleşim yerleri şu tarih
itibarıyla yapılmadı. Yeni köy yerleşim yerlerini ne zamana kadar tamamlamayı
ve bu köylülerin herkesin kendi merasında, kendi tarlasının başında dağınık bir
şekilde bulunmalarını… Nasıl bir çözümle bir araya getireceksiniz? Yeni köy
yerleşim yerlerini ne kadarlık bir süre…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Yalçın…
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, partinizin Ordu iline önemli taahhütlerinden bir
tanesi çevre yolu idi. Son seçimde de milletvekili arkadaşlarımız bu konuyu çok
yoğun olarak kullandılar fakat hâlen çevre yolu çalışmaları başlamadı, Ordu
merkez için söylüyorum.
Sayın Bakanım, daha önemli bir problem ise yani bu yol başlamadığı
gibi çevre yolu yapılacak diye -istimlak edilen
yerlerde vatandaşlarımızın çok ciddi bir mağduriyeti var- vatandaşlarımız bu
yerler üzerinde ev yapamıyor, tasarrufta bulunamıyor. Yani ne devlet buraya yol
yapıyor ne de kamulaştırılan taşınmazları vatandaşın tasarrufuna terk ediyor.
Bu konuda partinizin ya da Bakanlığınızın bir çalışması var mıdır? Bizlerle
paylaşırsanız çok memnun olurum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Özdemir…
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakana soruyorum: Tasarıda, el koymaya konu olan taşınmazlar
üzerinde belirlenecek değer tespitinin Kanun’un 8’inci maddesine göre
belirlenmesi öngörülmektedir. 8’inci maddede de kıymet takdir komisyonunun
kamulaştırmayı yapacak idare bünyesinde oluşturulması hüküm altına
alınmaktadır. Öte yandan, bu komisyonun belirleyeceği değer üzerinde uzlaşma ya
da dava yolu şeklindeki seçenek hak sahibi için belirlenmiştir. Ancak,
tasarıda, uzlaşmada peşin ödeme söz konusu iken dava yolunda ödemenin taksitler
hâlinde yapılması öngörülmekte, böylece hak sahibine havuç değil, sopa
gösterilmektedir. Bu durum hak sahibine karşı haksız bir durum ortaya
çıkarmamakta mıdır? Bildiğiniz gibi, kamulaştırmasız el atma bir haksız fiil
niteliğindedir. Siz, idareye beş yıl gibi bir ödeme planı sunarak, idareyi
hukuksuzluğa özendirmektesiniz. Bu anayasal suçtur. İlgili hükmün hukuk devleti
ilkesiyle çelişip çelişmediğini düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, TKİ Genel Müdürlüğüne bağlı Kütahya ili Seyitömer ve Garp Linyit İşletmeleri Müessese
Müdürlüklerince kamulaştırılan sahalarda şimdiye kadar kaç kişi istihdam
edilmiştir? Bunların yakında Elektrik Üretim A.Ş. tarafından özelleştirilecek
olan termik santrallerle birlikte özelleştirme kapsamına alınması hâlinde,
buraya alınan ve istihdam edilen işçilerin durumu ne olacaktır? Özellikle, bu
konuda Hükûmetin görüşünü öğrenmek isterim, birçok
vatandaşımız var, cevaplayabilirseniz memnun olurum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, buyurun.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Özellikle, Sayın Yaman’ın sorusu, enkaz parası… İskân edilmiş
yerlerde, bildiğim kadarıyla, böyle bir paranın şu anda ödenmediği şeklinde.
Kamulaştırılıyor, vatandaşa kamulaştırma bedeli ödeniyor. Bizim Bakanlığımızın…
M. NURİ YAMAN (Muş) – Tapusuz bunlar, merada olduğu için…
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Evet, o
konuyla alakalı notumuzu bir alalım, şu anda bir bilgi yok, konunun detayıyla
yazılı olarak cevap verelim ama şunu ifade etmek istiyorum: Sekiz tane köyden
de bahsettiniz, kamulaştırılmış, ama henüz…
M. NURİ YAMAN (Muş) – Yerleşim yerleri…
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – …yerleşim
noktası tespit edilmemiş. Bunların bildiğiniz gibi önce hak sahiplikleri
oluşturuluyor. Yani, vatandaşların müracaatları alınıyor, kamulaştırma
yapıldıktan sonra, eğer vatandaş bir alanda iskân edilmek istiyor ise
müracaatta bulunuyor ve bu müracaatlara göre de yer tespitleri yapılıyor.
Projelendirilerek, Bakanlığımız, İskân Kanunu’ndan aldığı yetkiyle birlikte
bunları yerleştiriyor. Bu konuyla alakalı daha önce de bunu ifade etmiştiniz.
Üzerinde biz tekrar çalışacağız. Sizin söylediğinizden sanki iskân edilmek
isteyip edilememiş ifadesi çıkıyor ama bizdeki kayıtlarda, iskân edilmek
isteyip -yani hak sahipliği oluşmuş- edilemeyen şu anda yok. Yerleştirilmiş olan
var, şu anda çalışması devam eden bir bölüm var ama siz ifadenizde, sanki
yerleşmeyi istiyor, yerleştirilememiş vatandaşlarımızdan bahsediyorsunuz, bizde
böyle bir kayıt yok ama hemen konuyu araştırıyoruz.
M. NURİ YAMAN (Muş) – Böyle yerleşim yerlerini tespit etmeniz
gerekiyor.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Evet.
Ordu’da kamulaştırma yapılmış yer var. Sayın Milletvekilim, ben
orayı tam anlayamadım, herhâlde yol yapımına başlanılmamış, dolayısıyla bir
problemden bahsettiniz yoksa kamulaştırma kararı alınmış…
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Bakanım, kamulaştırma yapıldı, çevre
yoluna ne başlıyorsunuz ne de vatandaşlara iade ediyorsunuz taşınmazlarını.
Yani ya yolu yapın ya da vatandaşa iade edin, insanlar ev yapacak.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Hayır,
kamulaştırma yapılmışsa -yani o çok doğru bir ifade değil- kamulaştırma
gerçekleşmiş, yapılmış ise -şu anda bende bilgi yok- ya proje safhasındadır ya
ihale safhasındadır. Ama kamulaştırmayı yaptınız, yolu projelendirdiniz,
yapmıyorsanız yeri vatandaşa iade etme olayı çok doğru değil.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Ben on yıldır siyaset yapıyorum, on yıldır
aynı.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Bildiğiniz
gibi, Ünye’den geçiş inşaat hâlinde şu anda, hızlı bir şekilde devam ediyor.
Ordu’dan da… Ciddi anlamda böyle bir projesi var ama Sayın Ulaştırma Bakanımıza
biz bunu ifade edelim, yazılı olarak size bu konuda bir cevap versin.
Sayın Özdemir’in sorusu, 8’inci maddedeki komisyon marifetiyle,
uzlaşma çalışmalarını orası yürütüyor, beş yıllık süre ile birlikte bu
düzenleme çelişmiyor mu diye, anladığım doğruysa… Şimdi, Sayın Özdemir, şöyle:
Bizim şu anda düzenlediğimiz aslında kamulaştırma konusundaki ödemelerin
dışında farklı bir düzenleme. Tasarının isminden de anlaşılacağı gibi bu bir
tazmin edilme olayı; 83 yılından önceki, kamulaştırılıp bedeli ödenmeden
mülkiyeti kamuya geçmiş olan alanlarla ilgili, arazilerle ilgili. Dolayısıyla,
bu arazilerin şu anda geri dönüşü de söz konusu değildir yani bu kamuya geçmiş,
kamu hizmetlerinde bu araziler kullanılıyor. Böyle bir statüdeki gayrimenkulü
siz zaten yeni kamulaştırmaya tabi tutma imkânına da yeteri kadar sahip
değilsiniz, onun için adı “tazmin” olarak ifade ediliyor. Ama bu tazmin
bedelini, yaptığınız çalışmayla birlikte, o günkü değerinin bugüne taşınmasıyla
birlikte bir kamulaştırma bedeline esas olacak bir bedele getirebilirsiniz, bu
ayrı bir şey. Onun için, Anayasa’daki hüküm kamulaştırmayla ilgili bedelin
ödenmesiyledir, bu bir tazmindir, yani onun için Anayasa’ya aykırılığı söz
konusu değildir.
Sayın Işık’ın sorusu, yine, oradaki istihdamla ilgili.
Sayın Işık, tabii, TEDAŞ’la ilgili,
bildiğiniz gibi, özelleştiğinde yeni, ilave bir istihdam çok fazla sağlamıyor
ama 2’nci maddedeki sorunuzla ilgili şifahen de görüştük. Bildiğiniz gibi,
yörelerde eğer mesleki açıdan istihdamda bir zorluk varsa şayet, İŞKUR’la birlikte ortak bir çalışma yapılarak o tesisin
etrafında oturan ailelerin çocukları, gençler, işsizlerimiz meslek kursundan
geçirilerek önce orada çalışabilecek hâle getirilip bu konuda fayda
sağlanabilir. Çalışma Bakanlığımıza biz bunu iletelim.
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Bakan, üç maddede üç soru sordum,
cevap vermeye tenezzül etmediniz. Herhâlde soruya benzemiyordu sorularım.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, madde üzerinde yedi adet önerge
vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 Sıra Sayılı Kamulaştırma Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3. Maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ederiz.
|
Ali Rıza Öztürk |
|
Beytullah Asil |
Ahmet Orhan |
|
Mersin |
|
Eskişehir |
Manisa |
|
Abdülkadir Akcan |
|
Mustafa Enöz |
Hasan Çalış |
|
Afyonkarahisar |
|
Manisa |
Karaman |
|
Akif Akkuş |
|
Behiç Çelik |
Ahmet Duran
Bulut |
|
Mersin |
|
Mersin |
Balıkesir |
|
|
|
Oktay Vural |
|
|
|
|
İzmir |
|
Madde 3 – Bu kanun hükümlerini Kültür ve Turizm Bakanlığı yürütür.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 Sıra Sayılı Kamulaştırma Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3. Maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ederiz.
|
Hüseyin Yıldız |
|
Recep Taner |
Necati Özensoy |
|
Antalya |
|
Aydın |
Bursa |
|
Akif Akkuş |
|
Mustafa Enöz |
Behiç Çelik |
|
Mersin |
|
Manisa |
Mersin |
|
|
|
Mehmet Günal |
|
|
|
|
Antalya |
|
Madde 3 – Bu kanun hükümlerini Ulaştırma Bakanlığı yürütür.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 Sıra Sayılı Kamulaştırma Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3. Maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ederiz.
|
Behiç Çelik |
|
Hüseyin Yıldız |
Recep Taner |
|
Mersin |
|
Antalya |
Aydın |
|
Alim Işık |
|
|
Hasan Çalış |
|
Kütahya |
|
|
Karaman |
Madde 3- Bu kanun hükümlerini Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı
yürütür.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 Sıra Sayılı Kamulaştırma Kanununda
değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısının 3. üncü maddesinde yer alan
“Bakanlar Kurulu” ibaresinin “Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Alim Işık |
|
Mümin İnan |
M. Akif Paksoy |
|
Kütahya |
|
Niğde |
Kahramanmaraş |
|
Erkan Akçay |
|
Ahmet Orhan |
Hasan Çalış |
|
Manisa |
|
Manisa |
Karaman |
TBMM Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı kanun tasarısının 3. md.’nin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.
Madde-3: Bu kanun hükümleri Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı tarafından yürütülür.
|
Sırrı Sakık |
|
Ayla Akat |
Hamit Geylani |
|
Muş |
|
Batman |
Hakkâri |
|
Pervin Buldan |
|
Fatma Kurtulan |
Nuri Yaman |
|
Iğdır |
|
Van |
Muş |
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı
mahiyettedir. Önergeleri birlikte işleme alacağım ve talepleri hâlinde önerge
sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.
Önergeleri okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
475 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 3.ncü
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Madde 3
- Bu Kanunu İçişleri Bakanı yürütür.
|
Kayhan
Türkmenoğlu |
|
İdris Güllüce |
İsmail Göksel |
|
Van |
|
İstanbul |
Niğde |
|
Dr. Cafer Tatlıbal |
|
|
Lütfi Çırakoğlu |
|
Kahramanmaraş |
|
|
Rize |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 Sıra Sayılı Tasarının 3’üncü maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
M. Akif Hamzaçebi |
|
Ali Rıza Öztürk |
Malik Ecder Özdemir |
|
Trabzon |
|
Mersin |
Sivas |
|
Fatih Atay |
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Şevket Köse |
|
Aydın |
|
Malatya |
Adıyaman |
|
|
|
Turgut Dibek |
|
|
|
|
Kırklareli |
|
“Madde 3- Bu Kanun hükümlerini İçişleri Bakanı yürütür.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ KADİR TINGIROĞLU (Sinop) –
Katılmıyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, efendim, bu önergeyi okudunuz
ama bu önergenin gerekçesi yok.
BAŞKAN – Hangi önerge?
OKTAY VURAL (İzmir) – AKP Grubunun önergesinin gerekçesi yok.
Gerekçesiz önergeler işleme alınmaz.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Gerekçesi içinde efendim.
BAŞKAN – Fotokopisini…
OKTAY VURAL (İzmir) – İlave…
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Gerekçesi var.
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, gerekçeli olup olmadığını… Lütfen
bize göndersinler.
BAŞKAN – Burada okuttuğumuzda gerekçe var, fotokopisini göndereyim
Sayın Vural size.
OKTAY VURAL (İzmir) – Evet efendim çünkü önergenin usulüne uygun
verilip verilmediğini bilmemiz gerekir. Onun için, gönderdikten sonra işlem
yapın efendim.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ KADİR TINGIROĞLU (Sinop) –
“Katılmıyoruz.” demiştim Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Dibek, buyurun efendim.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
3’üncü maddeyle ilgili olarak verdiğimiz önerge hakkında söz aldım. Öncelikle
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, son madde. Aslında bu maddeye kadar ısrarla
söylendi ama ben de sözlerimin başında belirtmek istiyorum. Bu tek maddelik,
yani Kamulaştırma Kanunu’na geçici bir madde ilave edilmesiyle ilgili olan bu
madde de, tek maddelik bu kanun tasarısı da aslında açıkça Anayasa’ya aykırı.
Geçen akşam, yani dün değil ondan evvelki akşam burada bir milletvekili
arkadaşımızın, İstanbul Milletvekili Sayın Bayraktar’ın verdiği, Belediye Kanunu’nda
değişiklikle ilgili yine tek maddelik bir teklif vardı –aslında o da tasarıydı
ama- o teklif de açıkça Anayasa’ya aykırıydı. Ben şuna dikkat çekmek istiyorum:
Israrla AKP Grubu ya tasarı olarak ya da teklif olarak Anayasa’ya aykırı olan
bu teklifleri veya tasarıları Meclisin gündemine getiriyor. Tabii, bunları
burada dile getirmek zorunda kalıyoruz.
Değerli arkadaşlar, bugün Sayın Başbakanın il başkanları
toplantısında yaptığı konuşmanın bir kısmına ben tanık oldum. Sayın Başbakan
orada, Yargıtayın geçtiğimiz günlerde vermiş olduğu
ve basına da yansıyan bir kararla ilgili olarak “Yargı bu kararla
güvenilirliğini yitirmiştir.” gibi bir beyanda bulundu. Şimdi, hem bu
yaptıklarınızı bir taraftan görüyorum, değerlendiriyorum, bir taraftan da Sayın
Başbakanın bu konuşmalarını veya bu açıklamalarını karşılaştırdığımda tabii ki
ortada büyük bir çelişki, büyük bir yanlış olduğunu da tespit ediyorum değerli
arkadaşlar. Sayın Başbakan bunu niye söyledi? Biliyorsunuz, bir soruşturma
nedeniyle İstanbul’da hâlâ tutuklu olan Sayın Mehmet Haberal’la
ilgili olarak Yargıtayın vermiş olduğu bir tazminat
kararı var hâkimlerle ilgili olarak. Mahkeme kararını vermiş, gerekçesini
bilmiyoruz, Sayın Başbakan da bilmiyor ama o kararla ilgili olarak diyor ki
“Yargı güvenilirliğini yitirmiştir.”
Arkadaşlar, Yargıtay dün de bir karar verdi Sayın Cumhurbaşkanıyla
ilgili olarak. Biliyorsunuz, yerel bir mahkeme karar verdi “Kayıp trilyon
davasıyla ilgili olarak yargılanmalıdır.” diye ama Yargıtay “Hayır, olmaz.”
dedi. Yani, Başbakanın bakış açısıyla baktığımızda, o karar da yanlış, orada da
bu Yargıtaya güvenilmez gibi düşünmemiz lazım.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bunları tabii konuşurken çok dikkatli
olmamız lazım. Türkiye’de, maalesef, bak bunu üzülerek
belirtmek istiyorum yani bir taraftan da bir hukukçu olarak çok üzülüyorum ama
AKP döneminde, yargı öyle bir hâle getirildi ki bunu kötülük olarak da aslında
addetmek yani bunu “Türkiye’ye yaptığınız en büyük kötülüklerden biridir.”
demek de bana göre hafif kalır yani bu, artık bir ihanet boyutuna gidiyor. Yargı
bölündü, siyasete alet edildi. Orada, Erzurum’da, bir mahkeme, her türlü yasal
talebe rağmen bir dosyayı ısrarla dört aydır göndermiyor. İnsanlar aylarca
tutuklu, kimsenin sesi çıkmıyor. Sayın Başbakanın veya AKP İktidarının düşünceleri
doğrultusunda kararlar verilirse yargı bağımsız ve tarafsız ama bunun dışında
kararlar verilirse yargı güvenilirliğini yitirmiş durumda.
Değerli arkadaşlar, şimdi biz, bu kanunla ilgili olarak -buradan
geçecek- nereye gideceğiz? Anayasa Mahkemesine gideceğiz. Oradan bir karar
çıkacak. Yine mi yargı güvenilirliğini yitirmiş olacak eğer karar bizim
talebimiz doğrultusunda çıkarsa? Çok açık arkadaşlar, burada ne getiriyorsunuz?
Vatandaşın yıllar evvel mülkiyeti kendisine ait olan taşınmazına el koymuş
devletin herhangi bir kurumu, öyle veya böyle, işte, yol yapılacak veya başka
bir şekilde, bedeli ödenmemiş, kamulaştırma kararı alınmamış. Vatandaş,
taşınmazının bedelini talep edecek, diyorsunuz ki “Sana iki tane yol, önce
birincisi, uzlaşma için bize geleceksin, buraya gelmeden dava açmaya
gidemezsin.” Şimdi, uzlaşma için geldiğinde, tabii hangi şartları önüne
koyacaksınız, o uzlaşmak için ilgili devletin memurları bu vatandaşa ne
diyecek? Onları tabii ki burada sizler de biliyorsunuz, bizler de biliyoruz. Ama, vatandaşa “Sen dava açmayacaksın, önce bize geleceksin,
biz sana bir şeyler söyleyeceğiz, bizim önereceğimiz fiyatı kabul edersen
edersin. Eğer kabul edersen belki -o da belki- bunu sana peşin ödeyebiliriz.”
Çünkü yasanın ben içeriğine baktığımda orada da peşin ödeme gözükmüyor, o da
bir anlamda öyle açık bırakılmış. “Ama dava açarsan yani bizimle uzlaşmazsan
biz bunu taksitler hâlinde yıllara -hani halk arasında bir tabir var, ‘teneşir
vade’ denilir, öyle- sâri bir şekilde ödeyebiliriz.”
Değerli arkadaşlar, Anayasa’nın bir 36’ncı maddesi var, orada “Hak
arama hürriyeti” diyor. Vatandaş gider, hakkını arayabilir. Anayasa’nın
138’inci maddesi var, orada da son fıkrasında diyor ki: “Yargı kararları
yasama, yürütme ve idareyi bağlar. Bu kararlar değiştirilemez ve yerine
getirilmesi de hiçbir şekilde geciktirilemez.” Bütün bunlara baktığımızda, bu
kanun metni açıkça yasaya aykırı değerli arkadaşlar, ama ısrarla bunu
getiriyorsunuz ve Mecliste de bir anlamda dayatıyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Dibek.
TURGUT DİBEK (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, tabii, bunu
yapmamanız gerekir diye belirtiyoruz ama biz uyarılarımızı yapacağız. İnşallah
daha sonra gelecek olan kanunlarda da bu uyarılarımızı yapmayalım diyorum yani
o durumda kalmayalım ama maalesef bunlar oluyor.
Sayın Canikli burada az önce konuşurken
rakamlardan bahsetti. Canikli burada mı bilmiyorum
ama... Şimdi, yoksulluk sınırlarıyla veya sayılarıyla ilgili birtakım rakamları
vermişti arkadaşımız, o da kalktı, “Rakamlarla konuşalım.” dedi. Ben de Sayın Canikli’ye burada birkaç rakamdan bahsedeyim. Çantamda
taşıyorum çünkü konuştuğunuz zaman hemen çıkarmak adına.
Bakın, 2007 seçimlerinde Türkiye’de yeşil kartlı sayısı elimde. İl
il var bunlar ama. Sayın Canikli’nin
ili de var, onu da söyleyeceğim. 14 milyon 300 bin küsur yeşil kartlı sayısı
varmış 31 Temmuz 2007 tarihi itibarıyla Türkiye’de, değerli arkadaşlar. Yani
yeşil kartın kimlere verildiğini biliyoruz, bunlar yoksulun da yoksulu. Bu
sayıya bir dikkat etsin. Sayın Canikli’nin ilinde de,
Giresun’da da 2007’nin sonu itibarıyla yani 31 Temmuz itibarıyla 120.700 tane
yeşil kartlı var. Giresun’un nüfusunu kendisi bilir. Ondan sonra tabii ki, bu
sayı…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Son cümlelerinizi alayım Sayın Dibek.
TURGUT DİBEK (Devamla) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar, yani bu sayılar gerçek sayılar. Ben yeşil
kartın kimlere verildiğini çok iyi biliyorum, asgari ücretin 1/3’ü kadar geliri
dahi olmayan insanlara veriliyor. Ama 15 milyon yeşil kart, 2007’de, sizin
iktidarınızda bu ülkeye dağıtmışsınız. Bu kadar yoksul, yoksulun da yoksulu
yani asgari ücretin 1/3’ü kadar geliri olmayan insanlar var, 15 milyon. Bir de
bunun asgari ücretlisini görelim, yani 550-570 lira aylığa sahip olan
insanları, asgari ücrete sahip olan insanları. Baktığımız zaman, bu sayının 30
milyonları falan bulduğu zaten ortaya çıkıyor.
Yani Sayın Canikli de konuşurken
rakamlara bir baksın, eğer bunlar çıkarsa… Bizim de elimizde bu rakamlar var,
biz de sizlere bunları hatırlatmayı görev biliyoruz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Diğer önergenin gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
Yürütme değiştirilmektedir.
III.- YOKLAMA
(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
OKTAY VURAL (İzmir) – Yoklama istiyoruz efendim.
BAŞKAN – Önergenin oylamasından önce bir yoklama talebi vardır,
onu yerine getireceğim.
Yoklama talebinde bulunan sayın milletvekillerini tespit edeceğim:
Sayın Özensoy, Sayın Çelik, Sayın Vural, Sayın Günal, Sayın Paksoy, Sayın Asil,
Sayın Akkuş, Sayın Enöz, Sayın Akçay, Sayın Taner,
Sayın Akcan, Sayın Sipahi, Sayın Yıldız, Sayın Işık, Sayın Serdaroğlu,
Sayın Bulut, Sayın Korkmaz, Sayın Yalçın, Sayın Uslu, Sayın Ayhan.
Sayın milletvekilleri, yoklama için üç dakika süre veriyorum ve
yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
4.- Kamulaştırma Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/773) (S. Sayısı: 475) (Devam)
BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, şimdi okutacağım iki önerge
de aynı mahiyettedir. Önergeleri birlikte işleme alacağım ve talepleri hâlinde
önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.
Önergeleri okutuyorum:
TBMM Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı kanun tasarısının 3. md.’nin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.
Madde 3: Bu kanun hükümleri Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı tarafından yürütülür.
Sırrı
Sakık (Muş) ve arkadaşları
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 Sıra Sayılı Kamulaştırma Kanununda
değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısının 3 üncü maddesinde yer alan
“Bakanlar Kurulu” ibaresinin “Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Alim Işık (Kütahya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ KADİR TINGIROĞLU (Sinop) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN – Sayın Sakık, buyurun efendim.
(BDP sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tekrar
merhaba hepinize.
Biraz önce Canikli buradan konuşuyordu,
“Milletin keyfi yerinde.” diyordu. Yıl işte 1980, ihtilal olmuş. Vali, hem
belediye başkanlığına bakıyor hem bütün kurumların başı o, on yerden maaş
alıyor, geliyor Muş Belediyesinin önünde “Mefreze”
diye bir temizlik işçisiyle karşılaşıyor. Mefreze
oradan karı süpürürken vali diyor ki “Mefreze, keyif
senin keyfin.” falan. O da dönüyor diyor ki “Vali, sen belediyeden maaş
alıyorsun, sen bilmem valilikten alıyorsun, vakıftan alıyorsun, yenge hanım da
öğretmen. Keyif senin değil de Mefreze’nin keyfi.”
Yani Sayın Canikli’nin de anlattığı, keyif onun değil
ama yani Mefreze’nin keyfi.
Vatandaş nasıl mutlu, vatandaş nasıl huzurlu! Yani siz, biz,
hepimiz feryat ediyoruz. Biraz önce yine konuştum, yargının siyasallaştığını
söyledim, yine sizin grubunuzdan sesler yükseldi. Bugün en çok feryat eden
Sayın Başbakandı, yargının siyasallaştığını en çok söyleyen kendisiydi. Ne
diyor? Diyor ki “Burada şunu söylemek istiyorum: Kısa bir süre önce, malum 9
tane yargı mensubu, malum yine bir dava açılması sonucu bunlar cezalandırıldı.
Anayasa’yı çiğneyerek bu karar alındı.” ve diyor “Biz nereye sığınacağız?” Bu
feryadı bu ülkenin Başbakanı, sizin Genel Başkanınız yapıyor. Biz de işaret
ediyoruz ama oradan feryat ediyorsunuz, yargı bağımsız…
E siz de bilirsiniz, Allah da bilir, yargı bağımsız değil, yargı
siyasallaştı. Beş gün içerisinde bir dava sonuçlanır mı? Evet, ben mahkûm oldum
dün. Yargının siyasallaşması budur işte. Yani zaten Kürtler için yargı ilk
günden bugüne kadar siyasal kararlar veriyor ve bugün, bakın, yine söyledim: Cihaner’in davası. Yani suçlu mu, suçlu değil mi, onu
bilmiyoruz ama karar, halkın vicdanında mahkûm olan bir karardır. Yazboz
tahtasına dönüştü. Erzurum’dan Diyarbakır, Diyarbakır’dan İstanbul… Ben hukukçu
değilim ama az çok biliyorum ve nereden nasıl bir karar çıktığını az çok
hepimiz biliyoruz ve bugün yine Balyoz Operasyonu’nun mimarları tahliye oldu.
Kaç kezdir tahliye oluyorlar, ihtilal sonrası tekrar yargılanıyorlar ve tekrar
tutuklanıyorlar.
Şimdi, böyle bir ülkede gerçekten sizler dönüp yargının bağımsız
olduğunu söyleyebilir misiniz sevgili arkadaşlar? Burada hepimizin
sığınabileceği son limanın yargı olması gerekirken, ne yazık ki toplumun büyük
bir bölümünde… Evet, bizim cephemizde biz yargıya bu konuda güvenmiyoruz,
yargının siyasallaştığını söylüyoruz. Elinde silah olmayan insanları serbest
bırakıyorsunuz ama elinde silah olan… Elinde ıslak imza olan insanlar serbest
kalıyor, diğerleri tutuklanıyor. Burada yargının bağımsızlığından bahsedemeyiz
sevgili arkadaşlar.
Ve Sayın Başbakan tehdit ediyor, diyor ki: “Elimizde dosyalar var.”
Kimle ilgili? Barış ve Demokrasi Partisinin belediye başkanlarıyla ilgili.
Açıklayın. Açıklamak zorundasınız. Her gün belediye başkanlarımızın ensesinde
müfettişler duruyor ve hiç bugüne kadar akçeli işlerle ilgili bir tek dava
açılmadı. Sayın Başbakan, çıkıp bunları kamuoyuna açıklamak zorundasınız.
Tehdit ve şantajla bu işler olmaz. Barış ve Demokrasi Partisiyle kavga ederek
olmaz. Bize gücünüz yetmez kavga etmekle, biz kavganın içinden geliyoruz.
Bakın, size karşı bir cephe oluştu. Hem uluslararası arenada bir
Çin Seddi oluştu size karşı, iç kamuoyunda da böyle bir kampanya başladı size
karşı ama biz bu cephede yer almak istemiyoruz. Biz sorunlarımızı oturarak,
konuşarak çözmek istiyoruz. Bizi diğer cephelerle, şer cepheleriyle bir arada
tutmayın. Biz gerçekten sorunlarımızı barışçıl bir şekilde çözmek istiyoruz.
Hep de çıkıp buradan feryat ediyoruz. Biz sorunlarımızı hukuk ve huzur
içerisinde çözmek istiyoruz. Bizi farklı cephelerle iç içe göstermeye kimsenin
hakkı yok ve siz seçimlere endeksli çıkıp açıklamalar yaparak yani milliyetçi
cephelere oynayarak Türkiye’de barışı sağlayamazsınız. Siz çıkıp barış
saflarına uygun tespitler yapmalısınız, buna uygun şiarlarla halkı daha çok
kucaklayabileceğinizi düşünmeniz gerekirken ama ne yazık ki dönüp geçmişin argümanlarıyla bu sorunları çözmeye çalışıyorsunuz. Geçmişin
argümanları bu ülkede sorunları çözmedi, tam tersine
bir kangren hâline dönüştürdü.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Sakık, buyurun,
tamamlayın konuşmanızı.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Hepimizin acıları var, hepimizin yaraları var. Bu yaraları sarmak
zamanıdır.
İşte, yarın, tanıklar konuşuyor, gerçek buluşma. İşte bu sürecin
mağdurları var. Yani işte bunlar da hak, hukuk ve adalet istiyor, yargıdan bu
sorunların bir an önce çözülmesini istiyor. Ne diyor? “Kapı çalındı, açtık.
Resmi adamlar vardı, iki tane de sivil vardı. Kocamı alıp götürdüler. Üç beş
dakika sonra silah sesleri geldi. Koştum. Yağmur yağıyordu. İki ev ötede kocam
kanlar içinde yerdeydi. Oturdum yanına, başını dizime koydum. Tek kurşunla
başından vurmuşlardı. Yaraya bastırdım parmağımı, yara kanıyordu, kan
damlıyordu. Bağırdım, yardım istedim, kimse duymadı, kimse gelmedi!” diyor.
Hepimizin yaraları var, yaraları sarmak zorundayız.
Hepinize saygılar. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Işık? Yok.
Sayın Vural, gerekçeyi mi okutayım?
OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun hükümlerinin Bakanlar Kurulu yerine doğrudan ilgili Bakanlık
olan Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca yürütülmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 Sıra Sayılı Kamulaştırma Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3. Maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ederiz.
Behiç
Çelik (Mersin) ve arkadaşları
Madde 3- Bu kanun hükümlerini Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı
yürütür.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ KADİR TINGIROĞLU (Sinop) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Tasarının genel gerekçesinde Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararıyla
ortaya çıkan içtihat farklılığını gidermenin amaçlandığı ifade edilmektedir.
Oysa içtihat farklılığının yine Yargıtay tarafından giderilmesi, ya da
Yargıtay'ın içtihadı birleştirme kararından sonra yasal düzenleme yapılması
daha uygun olurdu. Bu tasarının TBMM Adalet Komisyonu'nda görüşülmemesini de
bir usul noksanlığı olarak değerlendiriyoruz.
Anayasa'nın 46 ncı maddesinde öngörülen
ve temel unsuru "kamu yararı" olan kamulaştırma, bir taşınmaz
üzerindeki mülkiyet hakkının, kamu yararı için karşılığı ödenmek suretiyle,
malikinin rızasına bakılmaksızın idarece kaldırılmasıdır. Kamulaştırma bedeli
nakden ve peşin ödenir. Kamulaştırmasız el koymayı yeniden düzenleyen bu
tasarının da ana ilke olarak, kamulaştırmayı düzenleyen Anayasa'nın 46 ncı maddesine paralel olarak, tazminatı da nakden ve peşin
olarak öngörmesi gerekirdi.
Ancak, tasarının düzenleyici etki analizi yapılmadığından hükûmet idarelerin nasıl bir bedelle karşılaşacağını
bilememekte ve nakden ve peşin ödemeyi göze alamamaktadır. Açıkçası hükûmet bütçe imkânları bakımından zora düşmekten
çekinmektedir. Oysa ciddi bir araştırma ve düzenleyici etki analizi yapılması
halinde bu endişelerin ne ölçüde geçerli olduğu ortaya çıkabilirdi.
Kamulaştırma, Anayasa'nın 35 inci maddesinde teminat altına
alınmış olan mülkiyet hakkına getirilmiş bir sınırlamadır. İdare, kendisine
Anayasa tarafından tanınan yetkileri yasaya uygun bir şekilde kullanmadan
taşınmaza el atarak kamulaştırma ilkelerine aykırı davranamaz. Eğer
kamulaştırma ilkelerine aykırı davranmışsa, bu aykırılığı yine kamulaştırma
ilkelerine riayet ederek düzeltmek ve tazmin etmek durumundadır.
Yürütmede etkinlik açısından verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 Sıra Sayılı Kamulaştırma Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3. Maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ederiz.
Mehmet
Günal (Antalya) ve arkadaşları
Madde 3 – Bu kanun hükümlerini Ulaştırma Bakanlığı yürütür.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ KADİR TINGIROĞLU (Sinop) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Günal, buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, yüce heyetinizi ve yüce Türk milletini
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, ben, gerçekten ne yapmaya çalıştığını AKP
Grubunun ve Hükûmetin anlayamıyorum çünkü siz… (AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Daha çok okumam lazım herhâlde, biraz daha
çalışacağım, inşallah ya da siz biraz Türkçe öğreneceksiniz ya da bir şeyler
öğreneceksiniz.
Şimdi, sizi de anlayamıyorum, sadece Grubu değil,
milletvekillerini de anlayamıyorum, grup yönetimini değil.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sen de hiçbir şey anlamıyorsun.
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Ne anlıyorsun ya? Anladığın bir şey var
mı senin?
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Sayın Başbakan demiş ki: “Efendim, biz
bir takvim belirledik. O takvime göre, uymazlarsa kuzu kuzu
gelirler, çalışırız.” Vallahi…
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Me… Me…
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Aferin, o “me”
sesi ancak size yakışır. Bence kuzu mu olacaksınız, koyun mu olacaksınız onu
siz bilirsiniz. Bizden olsa olsa kurt olur kurt, kuzu
da olmaz, koyun da olmaz. (MHP sıralarından alkışlar) Siz kuzu kuzu burada bekleyeceksiniz, bu anlaşıldı. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Başbakanın talimatı bizim için geçerli değil, onun için biz kuzu kuzu gelmeyiz. Biz, geliriz, kurt gibi burada otururuz. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Kimin kuzu…
Vallaha, onu siz bilirsiniz dedim, öylesiniz demedim. Başbakan
“Kuzu kuzu gelecekler.” diyor. Biz MHP Grubu olarak,
biz kurt gibi geliriz, gerisini siz bilirsiniz çünkü geliyorsunuz buraya gelen
önergeleri… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Benim şöyle bir önerim var size, anlayamadım dedim ama
anladığım kısmını bir anlatayım isterseniz; burada şöyle bir kolaylık yapalım
bence, böyle sabahlara kadar, akşamdan başlayıp sabahın 10.00’unda komisyon,
öğleden sonra Genel Kurul, sabaha kadar uğraşacağımıza sizi de kurtaralım: Biz,
size buradan bir kanun hükmünde kararname yetkisi verelim, siz de ikide bir
içeri gir, yoklama yap, koş, oraya git, parmak kaldırdan
kurtulun. Sayın Başbakan da kafasına göre gelsin,
istediği kararnameleri imzalasın, KHK çıkarın, Anayasa Mahkemesinden de
kurtulun, Meclisten de kurtulun, hepsinden kurtulun, muhalefet de kalmasın.
Vallahi bu işin başka çaresi görünmüyor bu şartlarda.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sizin zamanınızda öyle miydi?
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Şimdi, eğer… Değerli arkadaşlarım,
-burada, biz, komisyon üyesi arkadaşlarımız da var- Plan ve Bütçe Komisyonunu
ilgilendiren öyle kanunları oradan yangından mal kaçırır gibi kaçırdınız ki
burada Adalet Komisyonu tali komisyon oluyor. Nasıl bir anlayıştır, ben
anlamıyorum. Burada sadece ödenecek tazminatlarla ilgili kısmı, Plan ve Bütçe Komisyonunu
ilgilendiren kısım var. Bir sürü teşkilat kanunu bize gelmesin diye, sorun
olacak diye baypas edildi. Hatta Komisyon Başkanımızın Meclis Başkanlığına
uyarı yazısı var. Arşivden isterseniz size gönderebilirim.
Şimdi, ben bu şartlarda zorlanıyorum yani böyle o komisyondan
oraya, buradan buraya, sabah oraya... Peki, bunların aciliyeti
ne? Az önce Sayın Canikli de Sayın Yeni de AKP Hükûmetinin icraatlarından pembe tablolar çizdiler.
İcraatın içinden… Başbakanımızdan sonra milletvekilleri de herhâlde oradan alıp
özet mi okuyorlar anlayamıyorum, onu da anlayamıyorum.
AHMET YENİ (Samsun) – Anlayamazsın, çok çalışman lazım!
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Şimdi, konuyla alakası olmayan konularda
önümüze getiriyorsunuz. Biraz da siz çıkın anlatın diye söylüyorum. Maddelerde
boşluk var.
Şimdi, arkadaşlar, burada ya rakamları yanlış okuyoruz, ya başka
bir milletten siz söz ediyorsunuz ya başka bir ülkede yaşıyorsunuz. Ben
anlayamıyorum, bunu da anlayamıyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hesap bilmiyorlar.
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Bakın, rakam veriyorsunuz “Sekiz yıllık
iktidarda şunu yaptık.” diye. Peki, ben, itirazı varsa… Burada ekonomiyle
ilgili arkadaşlarımız da var, bürokratlar da var. Siz geldiğinizde “seksen
yılda yapılamayan” dediğiniz şeyler var ya, seksen yıllık iç borç rakamı 150
milyardı, şimdi kaç? Ben anlamıyorum, onu siz anlıyor musunuz? 340. Nereden
nereye?
ÜNAL KACIR (İstanbul) – O iş öyle hesaplanmaz! Öyle hesaplanmaz o!
Gayrisafi millî hasılaya oranını söyle!
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Tamam, anlatırsınız sonra. Ben söyleyeyim
de hesabını siz TÜİK’ten hesaplarsınız.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Hayır, hayır, sen bu işin uzmanısın,
gayrisafi millî hasılaya oranını söyle!
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Bakın, dış borç neredeymiş? 130. 130’dan
nereye çıkmış? 270 bine. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Yani yüzde 100’den daha fazla. Bravo, bravo yani.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Matematik bilir misin, matematik?
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Peki, işsizlikle ilgili rakamları
söylüyor arkadaşlarımız. Kendi rakamlarınızla 3,6 olmuş. Onun içerisine, içine
koymadığınız TÜİK’in sürekli maniple ettiği ve iş
arayıp da vazgeçenler, iş aramaktan umudunu kesenler, mevsimlik işsizleri de
eklediğiniz zaman 6,5-7 milyon insan yapıyor.
Şimdi siz, yoksullukta efendim şu kadar yoksul varmış diyorsunuz.
Yoksulluk sınırı 820 milyon diyor, 605 lira asgari ücret veriyorsunuz. Şimdi,
bunların hepsi, asgari ücret alanlar yoksulluğun altında mı değil mi?
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Siz 180 lira veriyordunuz.
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Peki, sekiz senedir siz ne yapıyorsunuz?
Sekiz senedir ne yapıyorsunuz?
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sen ne yaptın?
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Bakın değerli arkadaşlarım, 3,5
milyona... (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Normal şartlarda işsizliğin azalması için
yılda 700 bin kişiye iş bulunması lazım.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Günal,
lütfen yerinize oturun.
BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen. Sonuna geldik, tamamlayalım.
Sayın Günal, buyurun, konuşmanızı
tamamlayınız efendim.
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Sayın Başkan, burada yardımcılarınız var.
Arkadaşlar ayakta duruyor, hem de talimat veriyorlar yani.
BAŞKAN – Estağfurullah.
Buyurun efendim.
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Kendisini komisyon sözcüsü zannetti.
Burası komisyon değil Sayın Bilgiç, burada sizin sözcülüğünüz yok,
Divan burada.
Toparlıyorum Başkanım.
Değerli arkadaşlar, böyle heyecanlanmayın.
OKTAY VURAL (İzmir) – Anlat, gerçekleri anlat.
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Eğer söylediğim rakamlarda bir yanlışlık
varsa kürsü burada, bakanlar burada, Hükûmetin
temsilcisi burada, TÜİK’in rakamları burada.
Sayın Başbakan şunu söylemiş -bir şey daha söyleyeyim de orayı da
belki siz kapatırsınız, anlatırsınız bana- “İşsizliği yüzde 10’a düşüreceğiz.”
Bunun bir yolu, sadece bir iki aylık yaz mevsiminde geçici işçilerle kısmen
düşer ki geçen yıllara da bakacaksınız. Başka bir yolu da TÜİK’in
yine tanım değiştirmesidir. Herhâlde ancak o çözümü buldunuz.
Kusura bakmayın, bu şartlarda, bu hukuk tanımazlıkla, bu çalışma
ortamıyla, sizin her şeyi biz biliriz anlayışınızla bunun düzelme şansı yok.
İstihdam yaratan bir büyüme anlayışına geçmeden, üreten bir büyüme anlayışına
geçmeden maalesef bunlara devam edeceğiz ama sıcak paraya mahkûm, düşük
kur-yüksek faize mahkûm bir Hükûmetin de istihdam
yaratacak bir üretim ekonomisine geçmesini bekleyemiyoruz.
Biz kurt gibi burada hazır durmaya devam edeceğiz, siz kendiniz
bilirsiniz. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum…
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım, yoklama talep ediyoruz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Yetmiyor sayı. [MHP sıralarından ayağa
kalkmalar; AK PARTİ sıralarından alkışlar(!)]
BAŞKAN – Önergenin oylamasından önce yoklama talebi vardır.
Sayın İnce, Sayın Aslanoğlu, Sayın Öztürk, Sayın Köktürk, Sayın Barış, Sayın Erenkaya, Sayın Ünsal, Sayın Yalçınkaya,
Sayın Arifağaoğlu, Sayın Dibek, Sayın Ertemür, Sayın Hacaloğlu, Sayın Özyürek, Sayın Pazarcı, Sayın Öztürk,
Sayın Günal, Sayın Özensoy,
Sayın Asil, Sayın Uslu, Sayın Enöz, Sayın Akkuş.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
4.- Kamulaştırma Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/773) (S. Sayısı: 475) (Devam)
BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 Sıra Sayılı Kamulaştırma Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3. Maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ederiz.
Madde 3- Bu kanun hükümlerini Kültür ve Turizm Bakanlığı yürütür.
Beytullah Asil (Eskişehir) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ KADİR TINGIROĞLU (Sinop) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Öztürk, siz mi
konuşacaksınız?
Buyurun.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan Kamulaştırma Kanunu’nun değiştirilmesine dair kanun
tasarısının 3’üncü maddesinde verilen önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, aslında burada -yapılması gereken,
önerilmesi gereken- “Bu kanunu Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek
ile Sayın Başbakan birlikte yürütürler.” demek en doğrusuydu çünkü bu ve bundan
önceki, dün geçen kentsel dönüşüm kanununun, kamuoyunda yükselen seslere göre,
Sayın Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in telkinleriyle Türkiye
Büyük Millet Meclisine geldiği konusunda çok ciddi iddialar vardır.
Değerli arkadaşlarım, AKP Grup Başkan Vekili Sayın Nurettin Bey bu
kürsüde konuşurken “Milletin keyfi yerinde.” dedi, yoksulluk rakamlarını
kıyaslarken 2002’deki sayı ile 2009’daki sayıyı verdi. Şimdi, tabii, ben,
Başbakan Sayın Recep Bey’in keyfinin yerinde olduğunu, onun yol arkadaşlarının
keyfinin yerinde olduğunu biliyorum ama keşke milletin de keyfi yerinde
olsaydı. Milletin keyfinin yerinde olmasından bir milletvekili olarak değil,
sade bir vatandaş olarak mutluluk duyardım. Bu ülkede Sayın Başbakan 10
milyarlık Başbakanlık maaşına rağmen geçinemediğini söylüyor ise 500-600 milyon
asgari ücret alan bir vatandaşın geçinemediği çok ortadadır.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sen kaç lira alıyorsun?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, oturduğumuz
yerden kürsüde konuşan hatibe laf atarak düşüncelerimizi kabul
ettirebileceğinizi sanıyorsanız…
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sen ne alıyorsun?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – …bu düşünce ilkelliktir, çağ dışıdır
değerli arkadaşlarım.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, Sayın Nurettin Bey’e burada söylemek
istediğim konu şudur: Bir ülkenin yoksulluk sınırı, yoksulluk rakamları
konuşulurken uluslararası normlarda esas alınan, yoksullukta esas alınan kriter göreli yoksulluktur, o ülkenin ortalama
yoksulluğudur. 2002’de bu oran yüzde 14,7 iken 2008’de yüzde 15,1’miş bu rakam.
Bu rakamlar, TÜİK’in verdiği rakamlardır.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Değil.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – TÜİK kime bağlı? TÜİK Başbakana
bağlıdır. Çıkarsınız, yanlış dersiniz canım? Burada reel yoksulluk nerede Sayın
Nurettin Canikli, reel yoksulluk nerede?
Şimdi, bakın, Türk-İş yoksulluk sınırını 826 lira açıklamış, sizin
yandaş sendikanız 925 lira açıklamış…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – TÜİK’in
rakamları, TÜİK’in…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Yani, bakın, sizin yandaş sendikanızı
alırsak, Türkiye’de yoksulluk diz boyudur çünkü bugün yoksulluk sınırı 2.691
lira, açlık sınırı 826 ve 925 lira. Şimdi, ortalama emekli maaşları 750-800
lira. Türkiye’de 9 milyon 180 bin emekli var. Bunların ortalama maaşları
750-800 TL olduğuna göre, demek ki bu memur emeklilerinin yüzde 75’i değerli
arkadaşlarım, bu açlık sınırının altında. Bu TÜİK, Başbakana bağlı TÜİK her gün
hasar raporları yayınlamaktadır.
Değerli arkadaşlarım, hukuk devleti, insan haklarına saygı
gösteren ve bu hakları koruyucu, adil bir hukuk düzeni kuran ve bunu devam
ettirmeye kendini zorunlu sayan ve bütün faaliyetlerinde hukuka ve Anayasa’ya
uyan devlettir. Anayasa’nın egemenliği ve bağlayıcılığı yanında, yasa koyucunun
uymak zorunda bulunduğu ilkeler ve evrensel hukuk kuralları da vardır. Kamusal
yetkilerin kaynağı, dayanağı ve sınırı olan Anayasa’nın herhangi bir maddesine
aykırı bir yasa kuralı, doğal olarak hukuk devleti ilkesiyle bağdaşamaz değerli
arkadaşlarım. Demek ki yasaları koyan, Anayasa’yı çıkaran bu Meclis, aynı
zamanda, bu yasa kurallarına da, bu Anayasa’ya da uymak zorundadır yani getirdiği
kanunların teklifi budur.
Değerli arkadaşlarım, yine Anayasa’mızın 138’inci maddesinin son
fıkrası çok açık bir şekilde diyor ki: “Yasama ve yürütme organları ile idare,
mahkeme kararlarına uymak zorundadır.” Yani burada şöyle bir hüküm yok: “Türkiye
Cumhuriyetinin Başbakanı Sayın Recep Bey yargı kararlarına uymayacak.” diye bir
hüküm yok; uymak zorunda, herkes uymak zorunda.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ayıp, ayıp! Yakışmıyor, ayıp!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Ama değerli arkadaşlarım, Başbakan AKP
İl Başkanları Toplantısında yaptığı bir konuşmada…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bu şekilde konuşamazsın!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – …Yargıtayın
bir kararına atıfta bulunarak -benden önceki arkadaşım da söyledi- bir yasa
hükmünün uygulanmasına atıfta bulunarak “Yargı güvenilirliğini yitirdi.” diyor.
Değerli arkadaşlarım, “Bunun gerekçesi nedir?” diyor. Tabii,
gerekçesini biz okumadık ama söylemek istediğim konu şudur: Bakın, Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu’nun 573’üncü maddesi “Hâkim ve icra reisi aleyhine aşağıda
yazılan sebeplere binaen tazminat davası ikame olunabilir:”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öztürk, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – “İki taraftan birini tesahüp ve iltizam veya garez ve nefsaniyet dolayısıyla
diğeri aleyhine kanuna ve adalete mugayir bir hüküm ve karar verilmiş olması,”
Değerli arkadaşlarım, bu ülkede doktorların, avukatların
sorumluluğu vardır. Eğer… Bir yargıç kanuna aykırı bir karar verdiği zaman,
yasaya aykırı bir karar verdiği zaman bu kararından sorumludur. Bu kararın
yasaya aykırı olup olmadığını denetleme yetkisi bir üst mahkemeye aittir.
Şimdi, burada görülmekte olan bir dava nedeniyle verilen bir karadan dolayı
hakkı ihlal edildiğine inanan bir vatandaşımız Yargıtayda
dava açıyor. Elbette ki Yargıtayda dava açacak, çünkü
hakkında dava açılanları görecek mahkeme Yargıtay 4. Hukuk Dairesidir.
Yine burada AKP tarafından getirilen ve şu anda bu Genel Kurulda
görüşmeyi bekleyen Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 141’inci maddesinde,
devam eden maddelerinde hâkimlerin tazminat ödeme sorumluluğunu düzenleyen
maddeler vardır değerli arkadaşlarım, eski kanunda da vardır, yeni kanunda da vardır.
Bugüne kadar vatandaşların hâkimlerden, savcılardan korktuğu nedenle dava
açamamış olmaları bu yasa kurallarının olmadığı anlamına gelmez. Zaten o
nedenledir ki AKP’nin getirdiği…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öztürk, teşekkür ediyorum
efendim.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Bu hâkimlere ödenen tazminatların
devlet tarafından…
BAŞKAN – Sayın Öztürk, teşekkür
ediyorum, sağ olun.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan… Sayın Başkan, Sayın
Konuşmacı, ismimden bahsederek... (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Canikli.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, Sayın Konuşmacı ismimi
zikrederek hem sataşmada… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Arkadaşlar, bir dinleyelim lütfen.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – İsmimi zikrederek hem sataşmada
bulundu…
BAŞKAN – Ne gibi?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Çok net olarak hem de söylemediğim
şeylere başka anlamlar izafe ederek…
OKTAY VURAL (İzmir) – Ne dedi?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – 69’uncu maddeye göre söz istiyorum
Sayın Başkanım.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Hangi sataşma Sayın Başkan?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Kaç defa zikretti Sayın Başkan. Beş,
altı defa ismimden bahsetti.
BAŞKAN – Sayın Canikli, ne ifade
ettiğini ben artık kaçırmış olabilirim. Ne söyledi efendim?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Benim bahsettiğim yoksulluk
rakamlarından bahsetti.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Evet.
BAŞKAN – Evet.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Fakat yanlış şeyler söyledi, benim
söylemediğim şeyleri söyledi. Çok net olarak benim kullanmadığım ifadeleri bana
atfetti, izafe etti. 69’uncu madde çok açık Sayın Başkan.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Tutanakları getirttirin Sayın Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir) – Üzerinize almayınız.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Canikli. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Saygıdeğer arkadaşlarım, şunu ifade ediyorum: Yani yoksulluk
rakamlarını, TÜİK şöyle söyledi, böyle söyledi, tartışarak burada bir yere
gidemeyiz ama başka bir kısım faydaları var mıdır bu işlerin, onu bilmiyorum.
Ama burada yoksullukları tartışarak bir yere gidemeyiz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, bu yasayla alakası olmayan
şeyleri niye konuşuyor?
RECEP TANER (Aydın) – Grup Başkanına söyle.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Bu yasayla hiç alakası yok.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sayın Yeni’ye söyle.
BAŞKAN – Sayın Kacır, oturun efendim
lütfen. Allah Allah!
Sayın Canikli, buyurun efendim.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Değerli arkadaşlar, şimdi, bakın, bir
konuyu tartışıyoruz. Yani kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi gerekir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yanlış mı bilgilendiriliyor demek bu?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – O nedenle söz aldım. Öncelikle
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, tabii bu rakamlar kullanılırken bu rakamların ne anlama
geldiği, nasıl yorumlanması gerektiği konusunda detaya vâkıf olabilmek
gerekiyor. O olamadığı zaman çok gülünç ve askıda kalıyor gerçekten. Şimdi,
bakın, bir karşılaştırma yapılırken, hem bilimsel hem akademik bir
değerlendirme yapılırken aynı bazın aynı bazla
karşılaştırılması gerekir.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Göreli yoksulluk o işte.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Yani kamuoyu ifadesiyle elmanın
elmayla, armudun armutla karşılaştırılması gerekir. O zaman bir anlam ifade
eder. Yoksa bir anlam olmaz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Doğru, doğru.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Şimdi, TÜİK’in
rakamlarını kullanıyorum ben, herkes TÜİK’in
rakamlarını kullanıyor. 2002 yılından da önce TÜİK’in
rakamları kullanılıyordu ve bugün, TÜİK, 2002 yılından önce Türkiye İstatistik
Kurumu hangi kriterleri kullanarak bu rakamları,
dataları üretiyorsa bugün de aynı yöntemi kullanıyor değerli arkadaşlar.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ee tamam,
göreli yoksulluk.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Şimdi, eğer, siz, TÜİK’in
rakamlarını bir başka kurumun, bir başka kişinin rakamlarıyla
karşılaştırırsanız hiçbir anlam ifade edemezsiniz, hiçbir şey ortaya çıkmaz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Mehmet hep TÜİK’ten
bahsetti.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Ben çok net olarak, siz şimdi
sendikaların ya da başka kuruluşların rakamlarını karşılaştırdınız.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sayın Canikli,
biz de TÜİK rakamlarını söyledik.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bunun anlamlı olabilmesi için şunu
söylemeniz gerekirdi. Diyelim ki Türk-İş’in yoksulluk rakamları, yoksulluk
sayıları 2002 yılında ne kadar? Bunu söyleyebiliyor musunuz? Söyleyemiyorsunuz
bunu.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ben size göreli rakamlardan
bahsediyorum.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Sadece 2002’deki TÜİK’in
rakamlarıyla 2009 yılındaki ya da 2010 yılındaki Türk-İş’in rakamlarını
kıyaslıyorsunuz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Hayır, hayır.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Böyle bir şey olur mu değerli
arkadaşlar? Olduğu gibi butlan. Sizin hukuk diliyle
söylüyorum, butlandır.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, TÜİK’in
rakamlarını verdim size, göreli yoksulluk, göreli yoksulluk.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bakın değerli arkadaşlar, şimdi,
elbette Türkiye'nin sorunları var, herkesin sorunları var.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Göreli yoksulluk neymiş, onu söyleyin.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Ben şunu söylüyorum: Sorunlar 2002
yılında daha ağırdı, bugün daha hafif ama var. Daha çok yapacak işimiz var. O
nedenle millet zaten AK PARTİ’yi iktidara getirmeye
devam ediyor. Çünkü onun ışığını gördü, bunu fark etti, bunu keşfetti değerli
arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, 2002’deki göreli
yoksulluk kaç?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Niye getiriyor biliyor musunuz?
Bakın, 1978-1979…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Canikli, teşekkür
ediyorum efendim.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Söylesene, 2002’de kaçtı?
OKTAY VURAL (İzmir) – Fişi dışarıda, fişi dışarıda.
BAŞKAN – Mikrofonunuzu açayım, teşekkür edin Sayın Canikli.
Buyurun.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – 2002’dekini söylesene Sayın Canikli.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
4.- Kamulaştırma Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/773) (S. Sayısı: 475) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümünün oylamasından önce, oyunun
rengini belirtmek üzere, İç Tüzük’ün 86’ncı maddesine göre, aleyhte Sayın Harun
Öztürk, İzmir Milletvekili.
Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
oyumun rengini belirtmek üzere söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Kamulaştırma Kanunu, Anayasa’nın 35’inci maddesinde öngörülen
mülkiyet hakkına ve hakkın özüne zarar vermeden, kamu yararı gereği ne şekilde
sınırlama getirileceğini ayrıntılı bir şekilde düzenlemiştir. Kanun’un benimsediği
ana ilke, kamulaştırılacak taşınmazla ilgili olarak mal sahibiyle uzlaşılan
bedel üzerinden kamulaştırmanın yapılması şeklindedir. Kanun, uzlaşma
sağlanamaması hâlinde ihtilafın çözüm yerini asliye hukuk mahkemeleri olarak
belirlemiştir. Kanun’un açıklanan bu genel düzenlemesi Anayasa’mızın 35’inci
maddesine uygun bulunmakla birlikte, 38’inci maddesiyle, kamulaştırmasız el
konulan taşınmazlar için maliklerine hak talep edebilmeleri konusunda yirmi
yıllık zaman aşımı getirilmesi Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edilmiştir.
Yüksek Mahkemenin 2003 yılında Resmî Gazete’de yayınlanan iptal
kararı gerekçesinde şu ifadeler yer almaktadır: “Kamulaştırma, Anayasa’nın
35’inci maddesinde güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkına getirilmiş
anayasal bir sınırlamadır. İdare kendisine Anayasa tarafından tanınan olanak ve
yetkileri yasaya uygun bir biçimde kullanmaksınız taşınmaza el atarak
kamulaştırma ilkelerine aykırı davranamaz. Yirmi yıllık hak düşürücü sürenin
geçmesiyle taşınmaz malikinin her türlü dava açma hakkının engellenmesi ve
taşınmazın hiçbir karşılık ödenmeden idareye geçmesi mülkiyet hakkının
sınırlanmasını aşan, hakkın özünü zedeleyen bir durumdur ve hukuk devleti
ilkesine aykırıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de önüne gelen değişik
davalarda kamulaştırmasız el koymayı mülkiyet hakkına aykırı bulmuştur.”
Değerli milletvekilleri, şimdi, Anayasa Mahkemesinin bu iptal
kararı üzerine ortaya çıkan durumu değerlendirelim: İptal ile birlikte
mahkemeler, iki farklı görüşten hareketle farklı kararlar vermektedir.
Bir görüş Anayasa Mahkemesi iptal kararının geriye yürümeyeceği
gerekçesiyle iptal tarihi itibarıyla yirmi yıllık dava açma zaman aşımını
geçmiş olanların bir hak talep edemeyecekleri yönündedir.
Diğer görüş ise, iptal ile birlikte yirmi yıllık hak düşürücü süre
ortadan kaldırıldığından ve Anayasa’nın 90’ıncı maddesi gereği usulüne uygun
olarak onaylanan uluslararası sözleşmeler iç hukukumuzun üstünde olduğundan
yirmi yıllık süreyi geçirmiş olan hak sahipleri de her zaman dava açma hakkına
sahiptirler.
Bu iki farklı görüş nedeniyle Yargıtayın
bir içtihadı birleştirme kararı vermesi gerekmekte olup konunun Yargıtayın gündeminde olduğu da bilinmektedir.
Değerli milletvekilleri, yapılan bu açıklamalar çerçevesinde ne
yapılabilir:
Birinci seçenek, yasal bir düzenleme yapılmadan önce Yargıtayın içtihadı birleştirme kararı beklenebilir.
İçtihat zaman aşımı süresi dikkate alınmaksızın ilgililerin dava açabilecekleri
yolunda olur ise, mahkemelerin vereceği tazmin kararlarına göre vatandaşların
mağduriyetleri giderilebilir. İçtihat, Anayasa Mahkemesi kararının geriye
yürümeyeceği yolunda olur ise, bu kapsama giren vatandaşlarımızın, haklarını
aramak için Avrupa İnsan Hakları Mahkemelerine gitmek zorunda kalacaklarıdır. Yargıtayın bu ihtimalleri değerlendirdikten sonra vereceği
içtihadı birleştirme kararının, öncelikle beklenmesinin yerinde olduğu
düşünülmektedir. Hükûmet, sözünü ettiğimiz bu
seçeneği bir tarafa bırakarak, bu tasarıyla yapıldığı gibi, Yargıtayın
içtihadı birleştirme kararını beklemeden boşluğu doldurmak üzere yasal bir
düzenleme yapmaktadır.
Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz bu tasarı,
Anayasa’da öngörülen mülkiyet hakkının kamu yararına kanunla
sınırlandırılmasında mülkiyet hakkının özüne dokunmaktadır. Bu nedenle
Anayasa’ya aykırılık sürmektedir. Gerçekten de tasarı, Kamulaştırma Kanunu’na
eklemeyi öngördüğü geçici maddeyle 38’inci madde kapsamındakilere anılan
Kanun’da öngörülen bedel tespiti ödeme şekil ve süreleri ile faizler, yargı
kararları gereği yapılması gereken tazminler için getirilen bütçe kısıtları
gibi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öztürk, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun efendim.
HARUN ÖZTÜRK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
…konularda farklı, sınırlayıcı ve hak aramadan caydırıcı hükümler
getirilmekte ve kamulaştırmada hak sahipleri arasında eşitsizlik yaratmaktadır.
Bütün bunlar, bu tasarının da Anayasa’ya aykırı olduğunu açıkça
ortaya koymaktadır. Yapılması gereken, Kamulaştırma Kanunu’na eklenecek bir
geçici maddeyle 38’inci madde mağdurlarına anılan Kanun’un genel hükümleri
çerçevesinde başvuru hakkı tanımak ve tespit edilen bedelleri Kamulaştırma
Kanunu’nda öngörülen aynı usullerde ödeyerek vatandaşlar arasında ayrım
yapmamaktır.
Biraz önce, Plan ve Bütçe Komisyonunda olmam nedeniyle, vermiş
olduğum bu konudaki geçici önergede düşüncelerimi açıklama fırsatı bulamadım,
bu vesileyle belirtmiş oluyorum ve oyumun rengi hayır diyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.
Saygıdeğer milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre veriyorum ve oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Kamulaştırma Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucunu arz ediyorum:
“Oy sayısı : 220
Kabul : 212
Ret : 8
Çekimser : -
Boş : -
Geçersiz :
- (x)‑
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Fatih
Metin Yaşar
Tüzün
Bolu Bilecik”
Tasarının milletimize hayırlar getirmesi diliyorum.
Saat 21.00’de toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.14
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 21.13
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat
PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu),
Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
120’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
5’inci sırada yer alan Karayolları Genel Müdürlüğünün
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Bayram
Meral ve 20 Milletvekilinin 5539 Sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe komisyonları
raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
5.- Karayolları
Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile İstanbul
Milletvekili Bayram Meral ve 20 Milletvekilinin; 5539 Sayılı Karayolları Genel
Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/788, 2/226)
(S. Sayısı: 499) (x)
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 499 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç
Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir.
Bu nedenle, tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine
geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer
alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının tümü üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.
Sayın Kaplan, buyurun efendim. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Barış ve Demokrasi Partisinin
görüşlerini açıklamak üzere grup adına söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, daha önce, erişime kapalı kara yollarıyla
ilgili bir tasarı Meclise gelmişti ancak bu tasarı geri çekildi ve daha sonra,
Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı
olarak yeni bir kanun düzenlendi, Meclise gönderildi. Eğer bu
tasarı sadece Karayolları Genel Müdürlüğünün teşkilat ve görevlerini
belirlemeyle ilgili olsaydı elbette ki grup olarak farklı bir bakış açımız
olurdu ancak bunun içine özelleştirme konulduğu zaman, bütçe yapısı
değiştirildiği zaman, genel bütçeden özel, katma bütçeye dönüştürüldüğünde,
yine kamulaştırmayla ilgili esaslar eklendiği zaman, arazi trampası eklendiği
zaman, farklı bir kanun olarak, karma bir kanun olarak gelmiş oluyor ve bu
yönleriyle baktığımız zaman liberalleşme ve özelleştirme uygulamalarına pek
sıcak bakan Hükûmetin, yine bu anlayışla
Karayollarının teşkilat ve görevleriyle ilgili bir yasanın içine özelleştirme
hükümlerini koymak suretiyle farklı bir düzenlemeye gittiğini görüyoruz.
Şimdi burada birkaç başlığa vurgu yapmakta yarar görüyorum. 5018
sayılı Yasa’da genel bütçeli kurum, tasarı ile özel bütçeli bir kurum hâline
geliyor. Yine kamulaştırma, arazi, tesis kiralama 3996 sayılı yap-işlet-devret
modeli ile kamu-özel iş birliği hedefleniyor ki, bu da kamunun örgütlenmesine
aykırı bir durum. Kamulaştırma, tahsis konusunda da Genel Müdürlük yetkili
kılınıyor. Yine geçiş ücretleri, köprülerde yerel yönetimler dışlanıyor.
Örneğin, İstanbul’daki boğaz köprülerinin ücretlerinin belirlenmesinde yerel
yönetimlerin görüşü alınmıyor, bu konuda katılımı sağlanmıyor çoğulculuk adına.
Erişimi kontrollü uygulaması, belediye sınırları içinden geçen yollarda, hız
yollarıyla çelişki olarak belediyelerin, yerel yönetimlerin, özellikle İstanbul
gibi, İzmir gibi, Antalya gibi büyük metropol
kentlerimizde, büyükşehirlerde yerel yönetimlerin maalesef katılımcılığı
sağlanmıyor. Yani, bu noktadan baktığımız zaman, kara yollarının güzergâh
tespitinde de şehir imar planları bulunmasına rağmen belediyeler devre dışı
bırakılıyor.
Yine, trampa yetkisiyle, hazine arazilerinin “özelleştirme” adı
altında veya “kamulaştırma” adı altında, kamulaştırılan alanlardaki mülk
sahiplerine, hazineden başka yerlerden arazi verilerek bu şekilde bir trampa
yetkisi getiriliyor ki bu tür şeyler, özellikle seçim dönemleri yaklaştığı
zaman genellikle tartışmalı bir durum yaratıyor.
Tesisat kurulması, yerlerinin değiştirilmesi, otoyol ve tesis
işletme hakları konusunda, gerçekten özelleştirmenin tamamen alanı içinde,
Karayolları teşkilatıyla hiçbir ilgisi olmayan bir yaklaşım ile hükme alınıyor
ve burada kurulacak tesisler, dinlenme yerleri, hatta,
kimi zaman diyorlar işte, Bolu Dağı Tüneli’nden çıkış alanında Bolu Dağı’ndaki
esnafın kurulacak oradaki tesisleri, hatta hissedarları, oradaki esnaf, her
şey, daha önceden belirlenmiş denildiğine vâkıf oluyoruz.
Yine bu yasa tasarısıyla, Orman Kanunu diskalifiye ediliyor, demir
yollarında yine bu konudaki kararnamelerle bir çelişki yaratılıyor ve yollarda
bir tanımlama getiriliyor. İşte, devlet otoyolları, devlet yolları, il yolları
olarak bir değişim ve örgütlenme getiriliyor. Burada kamulaştırma yetkisi
sorunlu. Demin, bir önceki Kamulaştırma Yasası tartışmalarını yaşadık, Mecliste
oldukça hararetli tartışmalar oldu. Karayollarıyla ilgili çok ciddi
kamulaştırma sorunları hâlâ bekliyor. İşte, Bozüyük-Bilecik yolundaki Karayolu istimlakleri hâlâ tartışmalı, Alanya yolunda tartışmalar
var, başka birçok yerlerde bu kamulaştırmayla Karayolları arasında sorunlar
var.
Şimdi, Maden Kanunu temel bir kanun olarak Meclise gelecek. Maden
Araştırma Komisyonu bugün raporunu Meclis Başkanlığına teslim etti ve yine
Maden Kanunu değişikliği olmadan, henüz ana Maden Kanunu tartışılmadan bu
tasarı getiriliyor.
Bunların hepsini bir arada gördüğümüz zaman bu felsefik
olarak bir yaklaşım tarzıdır. Hükûmet özelleştirmeyi
çok seviyor, özelleştirmeyle devlet ortaklıklarını getirmeyi hedefliyor, buna
da “liberalleşme” diyor. Bundan sonra otoyollarda özel şirketlerin memurları,
trafik polisleri yerine artık para cezası kesebilecekler, köprü ücretlerini
belirleyebilecekler ve bunların denetimi konusunda da INTOSAI denetim kuralları
dikkate alınmayacak. Sayıştay Kanunu, Plan Bütçe Komisyonundan yeni çıktı.
Sayıştay Kanunu’na göre, özelleştirmeyle verilecek bu otoyolların yeni
oluşumunda denetim problemi doğacak.
Böylesi bir durumda ister istemez “Acaba AK PARTİ Hükûmeti -adım adım değil- dört nala
seçime mi gidiyor?” diye sormak geçiyor içimden. Yap-İşlet-Devret Yasası’yla…
Yap-işlet-devret modeli biliyorsunuz yaygın. İşte, Galataport’un
bugünlerde ihalesi olacak veya olmuştur, Harem İskelesi’nin ihalesi gündemde,
üçüncü köprünün ihalesi yap-işlet-devret modeliyle oldu. E, bunlar, rakamlara
vurduğunuz zaman, gerçekten çok çok büyük rakamlar,
çok çok üzerinde tartışılacak konular.
Akçeli işlerle ilgili bu tür yasaların çıkması… Örneğin, daha önce
de, bir iki gün önce de 70 bin kadro eğitime, emniyet teşkilatına çıktı. Yani
bütün bunları topladığınız zaman herhâlde seçim için… Sayın Başbakana da özel
kanun komisyondan geçti, Başbakan olarak Cumhurbaşkanı adayı olabilecek.
Hayırlı olsun diyoruz, ne diyeceğiz? Bu ülkede kişiye özel kanunlara hiç gerek
yoktu, Meclis üyelerinin hepsi için de benzeri bir hüküm getirilebilirdi.
Bütün bunlar Türkiye'nin gerçek gündemi değil. Bu gerçek gündemi
de olmayınca, AK PARTİ hükûmetlerinin de liberal
piyasa, serbest piyasa ekonomisi çerçevesinde özellikle sermaye ile iş yapma
potansiyeli olan bu yasaları hızla geçirdiğini görüyoruz. Böyle olunca da
doğrusu biz Meclisteki tek demokratik ana muhalefet olarak da böyle bir oy
vermeyeceğiz. Zaten, Meclise bir bakıyorum, solumda kuzular, sağımda kurtlar
var. Öyle dedi arkadaşlar, demin espri yaptılar. Onların arasında da bir de
gerçek bir muhalefete ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Siz
açıkta kalmışsınız.
M. NURİ YAMAN (Muş) – Kaplan, kaplan.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Şakası bir yana, arkadaşlar, günlerdir
sabahladık burada -iki üç gün- bugün de geç saatlere kadar çalışacağız. Çokça
komisyon toplantısı da bu arada oluyor, arada bir komisyonlara gidiyoruz.
Eğitim, emniyet, belediyeler, kamulaştırma… Bugün de Karayollarını görüşüyoruz,
arkasından, askerî mahkemelerin kuruluşuyla ilgili yasa tasarısı var.
Elbette ki bunları küçümsemiyoruz, büyük bir ülkeyiz, sorunlarımız
da çok. Mecliste çok çalışıyoruz da, sabahlıyoruz. Öyle ki dün yorgunluktan
arkadaşlarımız gelemedi, yoklamada yeterli sayı çıkmadı. Dün iki buçuk saat
sonra Meclis çalışamadı. Tabii, diğer yanda ülkemizde neler oluyor? Güncel
gündemi ne ülkenin? Bir yıl önce bugünlerde “Güzel şeyler oluyor.” diyordu
Sayın Cumhurbaşkanı. Açılım rüzgârı, barış umutları yayılıyordu, medyada
toplantılar, sivil toplumla görüşmeler sürüyordu. Silahların susmasını,
çatışmaların bitmesini, barışın gelmesini halkımız da çok arzuluyordu ancak “Habur’dan 34 terörist…” diyorlar bazıları, bazı siyasi
kesimler. 4 tanesi bebekti, 2 tanesi anne kucağındaydı. Altı aylık, bir
yaşında, üç yaşında, altı yaşında teröristlerle tanışma fırsatını Habur’da bulan milletvekillerinden biriyim, resimlerini de
çektim. Diyarbakır Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi bu 4 çocuğun büyümesini
bekliyor, dava açmadı, eğer büyüseler onlara da dava açacaklar örgüt
üyeliğinden. Şimdi 26 tanesi Mahmur’dan mülteci konumunda Birleşmiş Milletler
statüsünde ve oradan gelen, Türkiye’ye dönen insanlarımız. Bunlar 12 bin kişi
Mahmur’da. Şimdi savcı dava açmış, Habur’da serbest
bırakan savcı, hâkimler -aynı hâkim, savcılar- dava açmış “Mahmur kampındakiler
örgüt üyesidir…” Öyle bir karar çıkarsa 12 bin tane örgüt üyesi eşittir Mahmur
demek. Onlar “terörist” diyor. 93’te köyleri yakılan, faili meçhule uğrayan ve
Saddam’ın zulmü döneminde Irak’a sığınan, on sekiz senedir orada olan
yurttaşlarımız, özbeöz yurttaşlarımız kendi topraklarına gitmiş. 12 bin tane
Mahmur’daki mülteciyi eğer bu şekilde suçlar, mahkeme örgüt üyesi yaparsa,
Türkiye, kucağında yepyeni bir dış sorun, Birleşmiş Milletlerin mülteciler
hukuku kapsamında kucağında yeni bir sorun bulacaktır hiç şüphesiz. Bu bir
sorun.
Yine, silahlarını bırakıp Kandil’den gelen ve daha sonra sivil
kıyafetlerle halkın arasına karışan insanları, hiçbir şey değişmeden, yine ayni
hâkim, savcılar, dışarıda dolaşırken çağırdılar “Pişman mısın?” diye “Teslim
olmaya mı geldin?” diye sormaya başladılar. Bu da vahim bir olay çünkü 12 Eylül
askerî darbesi döneminde bir madde vardı, 170’inci madde “Cezasızlık hâli”
başlığı altındaydı. O cezasızlık hâli yerine şimdi böyle bir gurur kırıcı, onur
kırıcı suçlamayla insanların içeri alınması…
Şimdi “Bu dağdakileri indireceğiz.” derken barış için gelenleri
içeri almaya başlayınca, Ahmet Türk’e yumruk atanı da serbest bırakıyoruz bir
celsede, arkasından da Yargıtayda bir şeyler oluyor,
bir tahliye çıkıyor, Balyoz davasından bir bakıyorsunuz tahliyeler çıkıyor.
Yani yargının siyasallaşması, Türkiye'nin geleceği açısından korkunç bir hata
olarak önümüze çıkıyor.
Değerli arkadaşlarım, iyi yönetilemeyen bir barış girişiminin
trajik sonucu çatışmalar yeniden başladı. Her gün ölüm haberi geliyor ve sınır
ötesi kara ve hava operasyonları oluyor, ülkenin kuzeyinde, güneyinde
çatışmalar oluyor. Böyle bir ülkenin acil gündemi çatışmalar, ölümler, kardeş
kavgası, yaşam söz konusu olunca, ülkenin birliği dirliği söz konusu olunca,
burada kamulaştırma, Karayolları üzerinde konuşmanın çok da fazla anlamı
olmuyor.
Ben vicdanen rahat değilim. Sanmıyorum, siz Meclisin değerli
üyeleri, Hükûmetin üyeleri de vicdanen rahat
olmamalısınız diye düşünüyorum. Taş atan çocuklardan gizli dinlemeye, yargının
siyasallaşmasına, bırakın, toplumda umudun, ümidin kırıldığı, gerilimlerin
arttığı, şiddetin tırmandığı bu manzara karşısında rahat olmamalıyız.
Bizim içimiz yanıyor çünkü bu karmaşanın en çok yükünü, acısını
yaşayan bir ilin milletvekiliyim. Yüreğimiz kanarken Karayolları Yasası’nı
görüşerek cenazelerimiz daha çabuk ulaşsın diye daha güzel yollar mı yapacağız?
Hayır. Elbette ki yolları konuşacağız; konuşacağımız yollar barışa, kardeşliğe
açılan yollar olmalı. Bin yıldır birlikte yaşayan ve tarihin kardeşliğe mahkûm
ettiği Türk-Kürt kardeşliğinin güçlendirileceği yolları aramalıyız.
Hiçbirimiz masum değiliz. Mecliste bulunan tüm milletvekilleri,
tüm partiler masum değil ve bu sonucun sorumlularıdır. İstiklal Savaşı’nda,
Çanakkale’de, Anafartalar’da, Dumlupınar’da yan yana yatan şehit dedelerimizin,
ecdadımızın karşısında, bu turuncu koltuklarda, kırmızı plakalarda, kardeş kanını görmeyecek kadar duyarsız olabilme
vicdansızlığı, nasır bağlamış bir sorumsuzluğu, hareketsizlik ve çaresizliği
içinde seçimlerin küçük hesabına ülkemizin geleceğini heba edemeyiz.
Değerli milletvekilleri, müdafaai hukuk
cemiyetlerinde yabancılara, emperyalistlere karşı birlikte mücadele ettik.
“Meclis, Türklerin ve Kürtlerin meclisi” sözü Mustafa
Kemal ve İnönü’ye ait. Lozan’da vaat edilen ortak ev kurulacaktı, ortak ev
projesini hayata geçiremedik. Birlikte devletler kuran, direnen, aynı mevzide
ölen Kürt kardeşin Türk kardeşiyle eşit yaşamayı isteme hakkının var olduğu
inancını hayata geçiremedik. Tarihsel kin yok aramızda. İsyanlar yaşadık, otuz
yıldır süren bir çatışma ortamı yaşıyoruz ancak bu bir Türk-Kürt çatışması,
boğazlaşması olmaktan uzaktır. Koçgiri ayaklanmasında
çok sayıda Türk kökenli Alevi’nin katıldığı yadsınamıyor. Bugün Madımak
Oteli’nin müze olması için adımlar atılması bu sağduyunun eseri. Şeyh Sait ve
Dersim isyanına az da olsa Türk kökenliler de katılmışlardır. Ağrı isyanına
sürgünde Çerkezlerin kimileri katılmıştı. O hâlde bu isyanları Türklere karşı
değil, dönemin iktidarlarına ve siyasetlerine karşı olarak değerlendirmek daha
uygun olur. Böylesi bir bakış açısı sorunun çözümüne de yardımcı olacaktır
çünkü bin yıllık kardeşliğimizde aşılamayan tek “seçilmiş travma”
yoktur. Böylesi unutulmayan felaketlerin Türk-Kürt ilişkilerine damgasını
vurduğu söylenemez. Geçmişte yaşadıklarımız, bin yıldır süren kardeşliğimiz
tehlike altındadır. Çatışmalar, operasyonlar, şiddetin asla çözüm olmadığını,
tek çözüm yerinin Meclis ve demokratik siyaset olduğunu birlikte hayata örmek,
projelerini koymak zorundayız. Bunun da tek yolu diyalog, konuşma ve uzlaşmadan
geçiyor. Liderlerin böylesi bir günde bir araya gelmesi gerekiyor, partilerin
böylesi bir günde bir araya gelmesi gerekiyor. Değerli arkadaşlarım, böylesi
bir günde bütün bu ekonomi yasalarını bir kenara bırakıp Meclisin acil
gündemine, bu gündemle bir an önce gelmesi gerekiyor. Başkanlık Divanının bir an
önce bu konuda acil bir gündem toplantısıyla, gerekirse tatile çıkmayarak,
hafta sonları da, böyle bir çalışmayı başlatmak zorundayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaplan, konuşmanızı tamamlayınız efendim.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Dünya eski dünya değildir. Bir ırmakta iki kez yıkanılmıyor.
Militarizm Demokles’in kılıcı gibi toplumun tepesinde
sallanıyor on yılda bir yapılan darbelerle, ama çözüm kılıçta ve silahta
değildir. Siyasi sivil yöntemler Meclisin çözüm adresidir. Demokrasi, hukukun,
adaletin kılıcından başka kılıç hiçbirimiz tanımamalıyız.
Çağdaş, demokratik, uygar, güçlü ve kalkınmış bir Türkiye
için, 21’inci yüzyıla ayak basan aydınlık Türkiye için, Orta Çağ’dan kurtulmuş
ve feodal kalıntılarını yenmiş bir Türkiye için, günümüzde yaşanan
cepheleşmeden kurtulmuş, gerçek anlamda demokratik, laik bir Türkiye için,
bölücülük fobisinden sıyrılmış, kardeşçe ve birlik içinde yaşayan bir Türkiye
için, gelin, ülkenin gerçek gündeminde birleşelim, kardeş kavgasına son verecek
çözümleri geliştirelim, ülkemize barışı getirelim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla) – Bağlıyorum Sayın Başkan.
Barış ve uzlaşmanın ön koşullarından biri şiddete karşı olmaktır.
Nereden gelirse gelsin şiddet, çatışma çözümsüzlüktür. Hiçbir haklı nedeni,
gerekçesi olamaz. Özellikle de çatışma alanı ve çatışan tarafların dışında
kalan, sivil halka yönelik bireysel ya da kolektif şiddetin -resmî adı örgütsel
şiddetin- herkes karşısında olmalıdır.
Değerli arkadaşlarım, bu konuda gerçekten üzerimize düşen görev,
çağdaş, demokratik, çok dilli, çok kültürlü, problemlerine çare arayan bir
toplumun yaratılması ve acıların dindirilmesi için, çözüm için kendini sorumlu
hisseden her kesimin, yapının, çevrenin de Meclisle omuz omuza olması,
özellikle de medyanın bu konuda üzerine çok büyük görev düştüğünün bilinciyle…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen son cümlelerinizi alayım.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Bitiriyorum.
…bu konuda Meclisin bu duyarlılığı göstererek, bu yoğun çalışma
temposu içinde bu konuda bir araya gelmesini diliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA METİN ARİFAĞAOĞLU (Artvin) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Bayram Meral ve 20
Milletvekilinin; 5539 Sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 499 sıra sayılı Tasarı hakkında
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
Karayolları güçlü kuruluşlarımızdan biridir. 1950 yılında kurulan
Karayolları Genel Müdürlüğü, merkez ve taşra teşkilatları ile ülkemizin yol
konusunda uzman kuruluşlarından biridir.
Karayolları teşkilatında gerçekten kendini çok iyi yetiştirmiş
teknisyenler ve mühendisler bulunmaktadır. Yıllardır teknik kadroların
beklentisi gerçekleşmemiştir. Sekiz yıllık AKP İktidarında teknik elemanların
ekonomik koşullarında herhangi bir iyileşme yapılamamıştır. Karayolları Genel
Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Kanunu, Hükûmet
tarafından yeniden düzenlenmektedir ancak 16.817 kara yolu çalışanı hakkında
ekonomik koşulların iyileştirilmesine yönelik bir değişikliğe rastlamak mümkün
değildir.
Önceki yıllara oranla karayollarında personel sayısı gittikçe
azalmaktadır. Bugün, 11.268 işçi ve 5.549 memur ve teknik elemanı ile Karayolları,
64 bin kilometre yolun bakım ve onarımını gerçekleştirmekte, ayrıca programında
bulunan yeni yol yapımlarını da uygulamaya koymaktadır. Bu kadar personel ile
780 bin kilometrekare ülke coğrafyası üzerinde bulunan 64 bin kilometre yola
hizmet vermede zaman zaman müşavir firmalardan hizmet
alındığını biliyoruz. Yağmurda, feyezanda, heyelanda ve her koşulda
Karayollarında çalışanların gecesi gündüzü yoktur. Şube şefinden bölge müdürüne
kadar personel, ulaşımda hizmetin aksamaması için çaba sarf etmektedir. Yetki
verirsiniz, iş istersiniz ancak maaş konusuna çözüm getirmezsiniz. Bu kadar
köklü bir yasa tasarısında, çalışanların, emek verenlerin ekonomik koşullarını
düzeltmemek en büyük eksiklik değil midir? Sekiz yıllık iktidarınızda
işçisinden memuruna, teknisyeninden mühendisine kadar bordrolara imza atanlar
mağdur edilmiştir, mutlu edilememiştir.
Karayolları çok önemli kuruluşlardan biridir. Çok iyi yetişmiş
insan gücüyle yıllardır ulaşım sorunlarını çözmede Karayolları mensuplarının
çalışmaları küçümsenemez. Mühendisinden teknikerine, formeninden topoğrafına, iş makinesi operatöründen düz işçisine kadar
ücret politikasının iyi olduğunu söylemek mümkün değildir. Otuz yıllık bir
mühendisin aldığı ücretle, üniversitede okuyan çocuğuna ve zaruri ev ihtiyaçlarına
maaşını yetiştirmesi mümkün gözükmemektedir. Yetki verdiğiniz ve iş
beklediğiniz teknik kadronun maalesef maaşları iyi değildir.
Bu tasarıyla getirilen yenilikler nelerdir? Bunlardan çok azını
olumlu buluyoruz ancak geneline katılmamız mümkün değildir. Yol güzergâhı ve
değişikliklerine ilişkin imar yollarının yapımında, imar planı yapım ilkelerini
ve belediye meclislerinin var olan yetkilerini yok saymakta, imar planı yapma
yetkisi Karayollarına verilmektedir. Planlama alanında giderek artan kurumsal
ve yerel kaos ortadayken, bu yetkiyle, imar planı
yapımlarında var olan çok başlılığa Karayolları da ilave edilmektedir. Bu
durumu doğru bulmamız mümkün değildir. Yeni yapılacak olan yollar için
yapılacak imar planı uygulamalarında 3194 sayılı İmar Yasası’nın 18’inci
maddesi hükümleri dâhilinde alınacak düzenleme, ortaklık payına dâhil edilmesi
imar planı uygulamalarını rahatlatmayacak; aksine, zorlaştıracaktır. Ayrıca,
imar planı uygulamalarında yol güzergâhlarının dâhil edilmesi, 3194 sayılı
Yasa’nın 18’inci maddesini değiştirmeden mümkün değildir.
Otoyol özelleştirilmelerini durduran Danıştay kararına karşı yasal
düzenlemeyle, Karayollarının sorumluluğunda olan ve işletilen otoyolların
özelleştirilmesinin önü açılmaktadır. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak,
büyük gelir getiren otoyolların işletilmesinin özelleştirilmesini uygun
bulmuyoruz. Bu durum, Tekel ve SEKA’da yaşandığı gibi, çalışanların işlerinden
uzaklaştırılmasına neden olacaktır. Böylece, işsizliğin büyümesi
tetiklenecektir.
Mevcut otoyolların özelleştirilmesini uygun bulmuyoruz. Ancak,
yapım programında olan otoyolların yap-işlet-devret modeliyle uygun ve makul
şartlarla yapılmasının daha doğru olacağını düşünüyoruz. Yerli ve yabancı
firmaların yeni güzergâhları yap-işlet-devret modeliyle yapmasını olumlu ve
ülke çıkarlarına uygun bulduğumuzu özellikle belirtmek istiyorum.
Otoyollarda işletme hakkının verilmesi bir finansman modelidir,
borçlanmadan çok farklı değildir. Borçlanma, bugün alınacak bir finansman
karşılığında ileriki yıllarda elde edilecek gelirlerden ödeme taahhüdüne
girilmesidir. “İleriki yıllardaki gelirlerimi bekleyemem, bana şimdi sıcak para
lazım.” mantığıyla otoyolları özelleştirmeyi asla doğru bulmuyoruz.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarının 4’üncü
maddesinin (n) bendinde “3996 sayılı Bazı Yatırım ve Hizmetlerin
Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ve 3465 sayılı
Karayolları Genel Müdürlüğü Dışındaki Kuruluşların Otoyol Yapımı, Bakımı ve
İşletilmesi ile Görevlendirilmesi Hakkında Kanun kapsamında gerçekleştirilecek
yatırım ve hizmetlerle ilgili görevlendirilen şirketlere gerektiğinde ortak
olmak ve bununla ilgili işlemleri yapmak” şeklinde görev verilmiştir. Bu görev, Anayasa ve kamu ve özel hukuk hükümlerine tamamen
aykırıdır.
Karayolları Genel Müdürlüğü ihale alan ve ihale eden konumundadır.
Ayrıca, sözleşmenin uygulanması sırasında sözleşmenin her iki tarafında
olacağından tarafsız ve objektif olması mümkün olabilir mi? Elbette ki, olamaz.
Tasarının 18’inci maddesinde, kamu kurum ve kuruluşlarının hizmet
taleplerinin karşılanmasına, derneklerin de kapsam içine alınmasının mantığı ve
yararı anlaşılır değildir. AKP iktidarında bazı derneklere tanınan ayrıcalıklar
vatandaşların dolandırılmasına neden olmuştur. Burada benzer bir durumun
yaşanacağından endişe duymaktayız.
Karayolları gibi köklü ve donanımlı kuruluşta birçok ehil
mühendisin bulunmasına rağmen tasarının 27’nci maddesiyle yabancı personel
çalıştırılmasının önünün açılmasının ülkemiz gerçekleri ile örtüşmesi mümkün
değildir.
Karayollarında bulunan tüm mevcut kadroların iptal edilmesi ve
yeniden ihdas edilmesi, siyasi kadrolaşma uygulamalarına devam edileceğinin
açık ifadesidir.
5539 sayılı Kanun’da yer alan daire başkanlıklarının tamamına
yakını taslak metnin 7’nci maddesinde değiştirilmiştir. Şöyle ki: “Strateji
Geliştirme Daire Başkanlığı”na -dikkat buyurun “Strateji Geliştirme Dairesi
Başkanlığı”- sadece “si” eki geliyor. “Makine İkmal Daire Başkanlığı” araya bir
“ve” konuyor, “Makine ve İkmal Dairesi Başkanlığı” olarak değiştirilmiştir. Bir
diğer örnek: “Yapım Dairesi Başkanlığı” “Yol Yapım Dairesi Başkanlığı” şeklinde
değiştirilmektedir. Karayolları elbette ki yol yapacak, “yol” kelimesinin başa
gelmemesi, gelmesi bir şeyi değiştirmez.
Çok küçük ekleme ve çıkarmalarla, mevcut daire başkanlığı
kadrolarının iptalini ve yeni kadroların ihdasını tamamen yanlış buluyoruz.
Kadrolaşmayı amaçlayan uygulamalarınızı doğru ve hukuka uygun bulmuyoruz.
Çalışan, emek veren, hizmet veren kesimin herhangi bir yersiz ve haksız tayinlerinde
Danıştaya gitme hakkını ortadan kaldırmaya yönelik bu
tasarıya destek vermemiz mümkün değildir. Sekiz yıllık AKP İktidarı döneminde
en çok rastlanan yasal düzenlemelerde, siyasi kadroları yerleştirmek için
“bütün kadroların iptali ve yeni kadroların ihdası” maddesine yer
verilmektedir. “Demokratik açılım” diyorsunuz. Çalışanların haklarının elinden
alınması ve yargı yolunun kapatılmak istenmesi hangi ülkede “demokratik açılım”
olarak değerlendirilmektedir? Bu yaklaşımınızı, rejimin geleceği açısından çok
sakıncalı bulduğumuzu özellikle belirtmek istiyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarının 12’nci maddesiyle
Karayolları Genel Müdürlüğünün para ve mallarının statüsüne istisna ve
muafiyetler getirilmektedir. Vergi muafiyetlerinin vergi yasalarında
düzenlenmesi gerekmektedir. Kamu tüzel kişiliğine sahip olan bu kurumun bazı
faaliyetleri bir iktisadi işletme konumu oluşturmaktadır. Bu iktisadi işletmeye
vergi muafiyeti tanınması eşitlik ilkesine aykırı değil midir?
Taşıtların köprü geçiş ücretlerini düzenleyen 14’üncü maddesinde
en temel eksiklik, köprü geçiş ücretlerinin belirlenmesinde yetkinin bakana
verilmesidir. Şehir içi ulaşımlarında köprü geçişleri, koordinasyonun
sağlanması açısından oldukça önemlidir. Köprü ücretlerinin belirlenmesinde,
yerel yönetimlerin temsil edileceği bir komisyon tarafından belirlenmesinin
daha doğru olacağını düşünüyoruz.
Kara yolları ağında bulunan yolların rehabilite
edilerek başkentten bütün illere bölünmüş yolla ulaşılması projesi oldukça
doğrudur. Uygulamanın geciktirilmesi veya yavaşlatılması trafik kazalarının
artmasına davetiye çıkartmaktır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak yol konusunda
uzman kuruluş olarak Karayolları Genel Müdürlüğünü kabul ediyoruz ve bütün
yolların bu kuruluş tarafından yapılmasının doğru olacağını düşünüyoruz. Bazı
illerimizde yapılan barajlar nedeniyle yeni yollar Devlet Su İşleri tarafından
yapılmıştır, bir kısmının yapımı da devam etmektedir. Bütün illere bölünmüş
yolla gidilmesi projesine elbette ki destek vereceğiz ancak 2002 ve 2003
yılında yapımına başlanılan yollar için neden bölünmüş yol projesi
düşünülmemiştir? Örnek: Borçka-Artvin arası. İkinci örnek:
Yapımı devam eden Artvin-Erzurum yolu. Bu yollar bölünmüş yol olarak
maalesef projelendirilmemiştir. Bu yollar Devlet Su İşleri tarafından
yapılmaktadır. Baraj gölü içinde kalan ve kalacak yollar hangi standartta ise
Devlet Su İşleri tarafından, baraj gölü üstünden, aynı standartta yol
yapılmaktadır. Böylece, gelişen ve trafik yoğunluğu her gün artan ülkemizde,
yollar yeni yapılmasına rağmen, trafik güvenliği ve rahatlığına kavuşmak mümkün
olamamaktadır. Barajlardan dolayı Devlet Su İşleri tarafından yapılan yolların
eksikleri olabilir, proje standartları eleştirilebilir, ancak hızlı ve süratli
bir yapım çalışmasının uygulandığını özellikle belirtmek isterim. Barajlardan
dolayı bazı ilçelerin ve bazı köylerin yolları uzamıştır. Hükûmetler
halkın yaşantısını kolaylaştırmak, yaşam standardını yükseltmek için vardır,
ancak Artvin’de halkın yaşantısını kolaylaştıran değil zora sokan uygulamalar
yapılmıştır. Örnek: Borçka’dan Taraklı köyüne eskiden 7 kilometreye
gidiliyordu, şimdi, baraj yapıldıktan sonra bu yolun uzunluğu
Değerli milletvekilleri, hükûmetler
halkın yaşantısını kolaylaştırmak için vardır dedim. Ancak şimdi çok bariz
örnek veriyorum: Artvin’in Ardanuç ve Şavşat ilçelerinden kalkan bir vasıta, “Berta Köprüsü” denen yer… Tarihî Berta
Köprüsü şu anda çalışıyor, ancak, istikbalde, Deriner
Barajı su tuttuktan sonra buradaki Berta Köprüsü
baraj gölü içinde kalacaktır. Berta Köprüsü’nün
yanına büyük bir viyadük yapıldı. Viyadüğün
yapılması doğru. Şu sıralarda da inşaatı bitmiş olacak. Bu viyadükten
geçtikten sonra Artvin’e gitmek isteyenler… Eski yol vardı, bu eski yol
genişletilerek servis yolu olarak inşa edildi, şimdi, servis yolu olarak inşa
edilen bu yol daimî yol, kalıcı yol olsun istiyorlar, Artvin halkı bunu kabul
etmiyor. Şu anda çalışan ve tarihî Berta Köprüsü,
yani Ardanuç ve Şavşat yollarının birleştiği yerden Erzurum’a gitmek isteyen
bir kişi, bir otobüs, bir taşıt Artvin’e gidecek, Artvin’den dolaşacak. Çoruh
Nehri’nin Şavşat suyuyla birleştiği noktaya gelebilmesi için
MUHARREM İNCE (Yalova) – İmzası yok mu?
METİN ARİFAĞAOĞLU (Devamla) – İmzası var, Sayın Binali Yıldırım’ın imzası var.
Sayın Bakanın yazısında diyor ki: “Bu viyadüğü
Devlet Su İşleri yapacak.” Devlet Su İşleriyle gittik, tartıştık. Devlet Su
İşleri “Bizim protokolde buna yer verilmemiştir.” diyor. Artvin’e gittim,
Artvin’de Devlet Su İşleri Bölge Müdürüyle bu konuyu müzakere ettik. “Artvin’in
geleceğini ilgilendiriyor. Bu, bir yıl değil, beş yıl değil, elli yıl değil,
yüz yıllar hizmet edecek. Buradaki vatandaşlara zulüm etmeyin. Bu yolun
yapılması lazım, bu viyadüğün yapılması lazım.”
dedim. Dediler ki: “Evet, doğrudur. Fakat bu az bir proje değil, büyük
projedir.” Evet, büyük projedir. Ancak Artvin...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
METİN ARİFAĞAOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, bitiriyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Arifağaoğlu.
METİN ARİFAĞAOĞLU (Devamla) – Artvin bugüne kadar özveride
bulunmuştur. Muratlı Barajı ve Borçka Barajı üretime geçmiştir, ancak üretime
geçinceye kadar oranın tozunu, sıkıntısını orada yaşayanlar çekmiştir. Deriner Barajı devam ediyor, bir yıl sonra su tutacak. Su
tutmadan bu viyadüğün mutlaka yapılması lazım.
Viyadük, doğrudur,
Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.
Tekrar, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Afyonkarahisar
Milletvekili Sayın Abdülkadir Akcan, buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 499 sıra sayılı
Kanun Tasarısı ve Teklifi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve televizyonları başında bizi izleyen yüce
Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Gerekçesindeki ifadelere göre, esasen AKP’nin iktidara geldiği
dönemde yasalaşması gereken tasarıyı aradan ancak sekiz yıl geçtikten sonra
görüşmekteyiz. Tasarının eleştirilecek birçok yönü olmasına rağmen, sınırlı bir
sürede, önemli bulduğumuz sakıncaları sizlerle paylaşmak istiyorum.
Nisan 2008’de Maliye Bakanlığı tarafından Meclise gönderilen 1593
sayılı Erişme Kontrollü Karayolları Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı için o dönemde komisyonda dile getirilen
uyarılara rağmen, tasarı Genel Kurul gündemine indirilmiş, ancak iktidar
durumun vahametini geç de anlamış ve tasarıyı tekrar, geri çekmek zorunda
kalmıştır. Aradan geçen iki yılı aşkın zaman içinde… Bugün görüşmekte olduğumuz
tasarı, Karayolları Genel Müdürlüğünü bağlayan iki kanunu, 1593 sayılı Kanun
ile 5539 sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanun’un esasen birleştirilmesini amaçlasa da, Karayolları Genel Müdürlüğüne,
gerek özelleştirme gerekse karayollarındaki işlemler için TOKİ mahiyetinde
yetkiler tanınmaktadır.
Yeni tasarı neler getiriyor diye baktığımızda, AKP Hükûmeti, 18 Aralık 2009’da Meclise gönderdiği Karayolları
Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’yla ülkenin
fiziki altyapısında olumsuz ve genel kabul görmemiş radikal değişikler
yapacağının niyetini o günden belli etmiştir. Geldiğimiz noktada önümüzdeki
tasarı, maalesef, Anayasa’mıza ve hukuka aykırı maddeler barındırmakta, diğer
yandan, köprü ve otoyollarımızın sorunsuz satılabilmesi için hukuki boşlukları
kapatmaya yöneliktir. Genel müdüre ve bağlı bulunduğu bakana çok fazla yetkiler
tanıyan bu tasarı tam anlamıyla keyfîliğe neden olabilecek düzenlemeler
içermektedir.
Özelleştirme için Maliye Bakanlığı tarafından hazırlanan önceki
taslak, mevcut inşa edilecek yollar üzerindeki işletmelerin satılmasını
amaçlamakta ve Karayolları Genel Müdürlüğünün eskiden olduğu gibi inşa edilecek
yol üzerinde kalan arsaları kamulaştırmasını öngörmekteydi. Ancak görüşmekte
olduğumuz tasarıya göre, yolların geçeceği arsalar devletin diğer arsalarıyla
takas edilerek hem yolun geçtiği arsalar yolun işletici firmasına hem de hazine
veya devletin tasarrufu altındaki başka arsalar yolun geçtiği toprağın eski
sahibine satılabilecektir.
Kentsel arazilerin düzenlenmesinde belediyelerin kullandığı bu
uygulamaların Karayolları Genel Müdürlüğü için de geçerli olması kurumun bir
yıkım makinesine dönüştürülmesini kolaylaştıracak ve TOKİ gibi, kentin her
bölgesinde kamulaştırma maliyeti ödemeden kent planlarını geçersizleştirecek
yeni yollar ve rant bölgeleri inşa edilebilecektir.
Diğer yandan Türkiye Büyük Millet Meclisinin, kurumları yeterince
izlemesine engel olan ve bütçelerin gelir ve gider hesaplarını mevcut durumdan
düşük gösteren trampa uygulamasını da iktidar benimsemiş gözükmektedir. Ancak ne
olursa olsun bu dönemlerin gerekli denetiminin zamanı geldiğinde yapılacağını,
yapılanın hesabının sorulacağını unutmamak gerekir.
Değerli milletvekilleri, tasarıya eklenen bir başka maddeyle de
Orman Kanunu’nun değiştirilmesi istenmektedir. Buna göre karayolları
özelleştirme uygulamaları kapsamında yap-işlet-devret modeliyle yapılıyorsa,
orman arazilerine rastlasa dahi Çevre ve Orman Bakanlığının iznini beklemeye
gerek kalmayacaktır. Yolun tüm alanında ormana karşılık gelen büyüklük
oranındaki kısmı, işletme hakkı bedeliyle çarpılacak ve elde edilen fiyatın
binde 5’i bir defaya mahsus olarak Orman Genel Müdürlüğüne ödenecektir. Her
türlü vergi, resim ve harçtan muaf olacak bu tutarın dışında ne izin alınmasına
gerek kalacak ne de başka bir ödeme yapılacaktır.
Yol ve güzergâhın, yol ve üzerindeki tesisi işletecek olan
şirketin işletme hakkı için ödeyeceği toplam tutarın bir bölümünü Orman Genel
Müdürlüğüne ödemesi, ormanları yağmalama izni olarak algılanabilecektir. Bu
uygulamayla İstanbul’da yapılması düşünülen üçüncü köprü güzergâhında birçok
orman alanımız katledilebilecektir. Tabii, bunun bahanesini şimdiden duyuyor
gibiyiz: “Yerine yeni ağaçlar dikecek, genç ormanlar oluşturacağız.” Ancak bu
bahaneyi ileri sürenler unutmamalıdırlar ki, orman ve bitki örtüsünün yetişmesi
için yıllar gerekmektedir. Bu noktada, üçüncü köprünün seçilen güzergâhıyla
ilgili olarak, maddeler üzerinde vereceğimiz önergeler sırasında yüce Meclisi
bütün detayıyla bilgilendireceğimizi hatırlatmak isterim.
Değerli milletvekilleri, tasarıyla yasal süreçlerin işlemesi
gereksiz görülmektedir. AKP’nin alışkanlık hâline getirdiği ve gerçekte ciddi
sıkıntılara neden olan bir uygulamayı yine bu tasarıda görmekteyiz. Karayolları
Genel Müdürlüğünün statüsü değiştirilerek genel bütçeye dâhil olan kurum özel
bütçeli hâle getirilmektedir. Devlet tüzel kişiliği dışında özel bir kişilik
kazanacak olan Karayolları Genel Müdürlüğü, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanunu’nda belirlenen 1 no.lu Kamu İdaresi Cetveli’nden çıkarılarak, TOKİ’nin de yer aldığı 2 no.lu Kamu İdaresi Cetveli’ne
yerleştirilmektedir. Kurum her ne kadar kamu tüzel kişiliğini haiz yapılmak
istense de görevleri gereği aynı zamanda iktisadi bir kuruluştur, bu yüzden
vergi muafiyeti tanınması eşitlik ilkesine aykırılık içermektedir. Vergi
muafiyeti tanınması vergiyle ilgili kanunlarda gerçekleştirilmelidir, doğru
olanı budur.
Kamu tüzel kişiliği kazanan Genel Müdürlük, kendi başına gelir
tahsis eden ve bu gelirlerden harcama yapma yetkisine sahip bir kurum hâline
gelecektir. Aynı zamanda, Karayolları Genel Müdürlüğünün projeleri üzerindeki
DPT’nin vizesi de kalkmış olacak, kurum, harcama ve kararlarında DPT’nin
incelemelerinden uzaklaştırılmış olacaktır. Uzun zamandır, iktidarın gereğinden
pahalı, katma değer yaratmayacak birçok siyasi projelerine, görevi gereği
verimli olmadığı için karşı çıkan DPT, böylelikle devlet projelerinden,
özellikle ulaştırma ve DSİ projelerinden uzaklaştırılarak atıl durumda
bırakılmaktadır.
Daha önce, kentlerin planlamasında etkili kurumlar olan İller Bankası
ve Arsa Ofisinin etkisizleştirilerek, kentlerin mevcut planlarını alt üst eden
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Özelleştirme İdaresi, TOKİ gibi Karayolları Genel
Müdürlüğünde de pek çok kente çevre yolları yaparak kentlerin kontrolsüz
biçimde çeperlere doğru yayılmasına sebep olacaktır.
Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz tasarı ile
şirketlere yap-işlet-devret yöntemiyle satacağı tüm yollar için kurum, ayrıca o
yolun çevresindeki arazileri de yeniden düzenleyerek yapılaşmaya açılmasına
önayak olacaktır. Böylelikle, valiliğin onayı veya TOKİ’nin
hazırladığı imar planlarıyla belediye sahasının dışındaki arazilerde de arsa
vurguncularının hareket alanı genişletilmiş olacaktır.
Tasarının 3’üncü maddesiyle, Ulaştırma Bakanlığına bağlı, kamu
tüzel kişiliğine sahip Karayolları Genel Müdürlüğü kurulmak istenmektedir ancak
Ağustos 2007’de zaten Ulaştırma Bakanlığına bağlanan Genel Müdürlük, bu
değişiklik ile hiçbir yasal düzenlemeyi üç yıldır Türkiye Büyük Millet
Meclisine getirememiştir. Aradan otuz dört ay geçmesine rağmen bu konuda hâlen
hukuki sıkıntılar doğurabilecek yasal düzenlemeleri giderme ihtiyacı
bulunmaktadır. Örneğin, Karayolları Genel Müdürlüğü Dışındaki Kuruluşların
Erişme Kontrollü Karayolu (Otoyol) Yapımı, Bakımı ve İşletilmesi ile Görevlendirilmesi
Hakkında Kanun’un Uygulama Yönetmeliği’nde ilgili bakanlık hâlen Bayındır ve
İskân Bakanlığı olarak gözükmektedir, oysa idarenin başında bulunanların
yönetim becerilerini aksaklıklara mahal vermeden tüm yönleriyle göstermeleri
gerekmektedir.
Sayın milletvekilleri, diğer yandan, tasarıyla yapılmak istenen
bir başka üzücü durum ise ülkemize ciddi gelir getiren bu yatırımlarımızın da
elden çıkarılmak istenmesidir. 2002-2009 yılları arasında özelleştirme
uygulamalarının 30 milyar doları aşan gelirlerinin nerelerde kullanıldığına
baktığımızda, büyük bir kısmı ülkemizin borç ve faiz ödemesinde, bütçe
açıklarının kapatılmasında ve kalanı, idarenin giderlerinde kullanılmıştır.
Hangi özelleştirme uygulamasının geliriyle ne kadarlık
yeni istihdam ve üretim alanı yaratılmıştır, bunu sanırım Sayın Bakan kendisine
ait konuşma bölümünde açıklayacaktır.
Değerli milletvekilleri, tasarı, köprü ve otoyol kullanım
ücretlerinde, özelleştirme sonrası kullanıcıların daha yüksek kullanım ücreti
ödeyebilecekleri ifadeleri barındırmaktadır. Bugün liman özelleştirmelerinden
tutun, birçok özelleştirme sonrası kullanım ücretleri bir şekilde artmış ve bu
hususta davalar devam etmektedir. Yeri gelmişken bu durumun hukuki tespitini de
gözler önüne seren bir davayı kısaca sizlerle paylaşmak istiyorum: Ankara 10.
İdare Mahkemesi köprü ve otoyollara Ağustos 2007’de yapılan zammın yürütmesini
durdurmuştu. 7 Kasım 2006’da aldığı ara kararla, davalılara, yeni -Karayolları
Genel Müdürlüğü ve Bayındırlık ve İskân Bakanlığına- geçiş ücretlerinin belirlenmesinde
esas alınan ölçülerin ne şekilde belirleyici olduğunu ve önceki zammın
yapıldığı 1 Temmuz 2004’ten bu yana elde edilen gelirlerin miktarını sormuştur.
Yine mahkeme, bu gelirin bakım, onarım, amortisman
giderlerinin ne kadarını karşıladığını, enflasyon oranları dikkate alındığında
geçiş ücretinin ne kadar olması gerektiğinin açıklanmasını istemiştir.
Karayolları Genel Müdürlüğü ise otoyolların maliyetinin çok yüksek olduğu,
yüksek finansman kaynakları gerektirdiği, gelişmiş ülkelere oranla ülkemizde
ücretlerin daha düşük olduğu, yıllık enflasyon artışının da yeni yapım
maliyetlerini fazla yükselttiği gibi gerekçeler öne sürmüştür. Bunun üzerine,
Ankara 10. İdare Mahkemesi, 31 Ağustos 2007 yılında, köprü ve otoyollara
yapılan zammın yürütmesini durdurma gerekçesinde “Zammın herhangi bir ölçüye
dayanmadığı, ortada kapsamlı bir araştırma bulunmadığı, zammın iç kaynak
teminine yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Ulaşım sektörünün devlet gelirini
artırıcı bir kalem olarak görülmesi, gelişmiş ülkelerdeki geçiş ücretlerinin
emsal alınması hakkaniyete, külfetlerin adil dağıtılması ilkelerine aykırıdır.”
diyerek yürütmeyi durdurmuştur. Böylesine sürdürülebilir yüksek getiri sağlayan
köprü ve otoyol gibi varlıklarımızı özelleştirdiğimizde elimizde çok az
varlığımız kalacaktır. Kâr eden varlığı özelleştirmek kolaydır ancak bugüne
kadar zarar eden hangi varlığımız rasyonel ölçülerde özelleştirilebilmiştir? Bu
durumun da kamuoyuna açıklanması gerekecek ve yararlı olacaktır.
Sayın milletvekilleri, tasarının gerekçesinde, özelleştirme geliri
ile yeni otoyolların yapılabilmesi için kaynak sağlandığı ifade edilmektedir;
“Günümüzde 1 kilometrelik otoyolun maliyeti 10 milyon TL civarındadır.”
şeklinde ifadeler var. İktidarın yap-işlet-devret modeliyle yapmayı planladığı
6 yeni otoyolun uzunluğu bağlantı yollarıyla birlikte 2.300 kilometreyi
bulacaktır, bunun maliyeti de 23 milyar TL civarında olacaktır. Şimdi, bu
tasarıyla yapılacak özelleştirmeyle Hükûmet ne kadar
bir gelir elde etmeyi planlamaktadır ki yukarıda kabaca verdiğim maliyetin
önemli bir kesimini karşılayabilsin? Üstelik tasarı incelendiğinde, otoyol ve
köprüleri alan işletmeci şirketlere birçok maddi imkân sunulduğu da
görülmektedir. Yapılmak istenen düzenlemelerle otoyollarda yapılabilecek tesislere
ilişkin kısıtlamalar kaldırılırken ne tür tesislerin kurulabileceğine, ne tür
faaliyetlerin yapılabileceğine ya da yapılamayacağına ilişkin hiçbir yasal
sınırlama da getirilmemektedir. Tesislerin kurulması, yapılacak faaliyetlerin
belirlenmesi yapılacak sözleşmelere bırakılmaktadır. Bu durum, yapılacak
tesislerin niteliğini, sayısını, sıklığını, özelleştirme sonucunda işletmeyi
üstlenen firma ile iktidar arasındaki yakınlığın belirleyeceği bir yönteme
karşılık gelecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; düzenlemenin gerçekleşmesi
bir yandan ihale mevzuatına ve ahlaki değerlerimize açıkça aykırı gelişmelerin
yaşanmasına neden olabilecek, diğer yandan otoyollarda trafik güvenliğini
tehlikeye düşürecek gelişmelerin yaşanması kaçınılmaz hâle gelecektir. Otoyol
özelleştirmelerini özellikle belirli bir kesim için avantajlı duruma getireceği
anlaşılan düzenlemelerin yapılması sonrasında, otoyolların şehir geçişleri ve
bağlantıları, trafik güvenliği ve çevresel değerler açısından en doğru yerden
değil, işletmeciler açısından en kazançlı yerden yapılacaktır. Otoyol amacıyla
kamulaştırılan alanlarda geçmişte olduğu gibi yalnızca akaryakıt satış
istasyonları ile dinlenme tesisleri değil, işletmecinin sözleşme aşamasında
kabul ettirebildiği her türlü tahsis yapılabilecektir. Tasarının bu hâliyle
yasalaşması hâlinde yakın gelecekte maden işletmelerinden sanayi tesislerine,
turizm tesislerinden alışveriş merkezlerine kadar otoyol ile doğrudan ilgisi
olmayan çok ilginç tesislerin otoyollar boyunca kurulması gündeme gelebilecektir.
Tasarıda gördüğümüz diğer bir eksiklik ise ana hizmet danışma,
denetim ve yardımcı birimlerin görev, yetki ve sorumluluklarının yönetmelikle
düzenlenmesi isteğidir. Bu yaklaşım, Anayasa’mız ve 3046 sayılı Kanun’a
aykırılık teşkil edecektir. Yine, hâlen görevdeki birçok çalışanımız bu
tasarıyla mağdur edilmiş olacaktır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak otoyol ve köprülerimizin
özelleştirilmesi gerekçelerine katılmıyoruz. Yap-işlet modeliyle yapılması
planlanan yeni otoyol ve köprülerimizde de geçiş ücreti, işletme süresi ve
kalite güvencesinin yarıştırılmasını savunuyoruz.
Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısıyla, Karayollarının
etkinliğinin azaltıldığını görüyoruz. Etkinliğinin azaltılması, kendi görev
alanının, öteki kara yollarının da Karayolları Genel Müdürlüğünün bünyesine
alınarak, ucube, kalitesiz yol yapımının önüne geçerek, hatta hatta,
kara yolu ağına, Karayollarının bugün köy statüsünde bulunan köy yollarının,
köy-belde, belde-ilçe arası yolların yapımını da Karayollarının görev alanına
almayı planlamamız gerekirken, bu görevlerden uzaklaştırarak Karayolları Genel
Müdürlüğünü farklı noktalara çekmeye çabalıyoruz.
Değerli milletvekilleri, yapılan bölünmüş yollarla ilgili olarak
yaptığımız incelemeler, gerçekten kaliteden uzak yol yapılıyor olmasını
göstermektedir. Bu incelemeler sonunda, Sayın Başbakan tarafından açılan
yollara bakıyoruz. Sayın Başbakan en son nereyi açtı değerli milletvekilleri?
57’nci Hükûmetten önce de yapılmış, üstünün aşınması
iki defa değiştirilmiş, Ankara-Sivrihisar arasını da içeren Ankara-İzmir
bölünmüş yolunu açmıştır.
Değerli milletvekilleri, 57’nci Hükûmetin
Karayollarından sorumlu Bakanı olarak bizim o yolun açılmasını değil, üstünün
yeniden yeniden yapılmasını gündeme getirip aşınan
yüzeyin olumsuzluklarını kaldırdığımız bir yolun, Sayın Başbakan tarafından
sadece İzmir’den bakılarak, aslında İzmir-Manisa, Manisa Köprülü Kavşağı,
Manisa-Turgutlu Köprülü Kavşağı, Manisa-Kulu arası bölünmüş yol, 57’nci Hükûmet döneminde yapılmış, kullanıma açılmış iken,
Uşak-Afyon arası bölünmüş yol ihale edilmiş ve bir firma tarafından neredeyse
bitirilme noktasına gelmişken, sadece Afyon’un İscehisar ilçesiyle Emirdağ
kavşağı ve Sivrihisar arasındaki yolun AKP İktidarı döneminde ihale
edilmişliğini bir yana bırakarak, sanki tamamı bu iktidarlar döneminde ihale
edilmiş, yapılmış ve kullanıma sunulmuş gibi, Sayın Başbakanın konuşmalarında
da “Bizden öncekiler yan gelip yattı, hiçbir şey yapmadı. İşte biz bu yolları yaptık, şimdi de açıyoruz.” konuşmasını,
sözlerini dinleye dinleye bu yolların açılmış
olduğunu görüyoruz. Ama bu açtığı yolların… Kendi iktidarları döneminde, sekiz
yıllık dönemde sadece 125 kilometrelik… Hatta onun 25 kilometrelik kısmı da
İscehisar-Afyon merkez arası yapılmıştı, 100 kilometrelik kısmının ihale edilip
yapılmışlığı tamamlanmış bile değil değerli milletvekilleri. Bu yol hâlâ, şu
anda inşaatı devam eden bir yoldur.
İnşaatı devam eden yolları bitmiş, kendi dönemlerinde yapılmış ve
açılmış gibi, yandaş medyayı da birlikte taşıyarak kamuoyuna anlatmasını…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Akcan.
ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
…dünyanın 17’nci büyük ekonomisinin ait olduğu bu ülkeyi yöneten Hükûmetin Başbakanı sıfatıyla bu şekilde algılayıp,
kamuoyuna aktarmasını çok doğru bulmuyoruz.
Nasreddin Hoca’ya
sormuşlar “Dünyanın merkezi neresi?” diye. Rahmetlinin kabrinin türbesinin yanı
başında bir yuvarlak nokta var “Dünyanın merkezi burası.” diye gösteren, o
noktada sormuşlar: “Dünyanın merkezi burası.” demiş. “Ya, olur mu Hoca? Yapma.”
dediklerinde “İnanmıyorsanız gidin, ölçün.” demiş. Sayın Bakan günü geliyor “
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
AK PARTİ Grubu adına Afyonkarahisar
Milletvekili Sayın Halil Aydoğan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Grup adına hep Afyonlular konuşuyor Halil Bey! Evet, bir de sizi
dinleyelim bakalım.
Buyurun efendim.
AK PARTİ GRUBU ADINA HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 499 sıra sayılı Karayolları Genel
Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama
başlarken sizi, yüce Meclisi ve halkımızı saygıyla selamlıyorum.
5539 sayılı
Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanun’un yürürlüğe girdiği 1950 yılından
bugüne kadar geçen süre içinde tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kamu
yönetimi ve işletmeciliği anlayışı değişime uğramıştır. Bu kanun tasarısıyla,
toplumsal yaşantıda hayati önemi haiz kara yolu ulaşımının daha çağdaş
standartlar çerçevesinde, diğer ulaşım sistemleriyle uyumlu bir şekilde
düzenlenmesi amaçlanmaktadır. Böylece,
ülkemizde artan nüfus, ekonomik ve sosyal gelişmenin gerekleri doğrultusunda
sürekli artarak devam eden kara yolu ihtiyacı, Ulaştırma Ana Planı, Stratejik
Plan ve programlar çerçevesinde karşılanmış olacaktır.
Kara yollarının yapım, bakım ve onarımıyla ilgili hizmetlerin
gerçekleştirilmesinde Karayolları Genel Müdürlüğü dışındaki özel kişi ve
kuruluşlardan da yararlanılmakla birlikte, bu konuda kara yolları ile ilgili
mevzuatın ülkemizin bugün ulaşmış bulunduğu düzeye ve ihtiyaçlara cevap
verebilir yapıya kavuşturulması özel önem taşımaktadır. Niteliği itibarıyla
büyük finansman gerektiren kara yollarının yapım, bakım ve onarım işleri ile
günümüz ihtiyaç ve şartlarına uygun kalitede yolların yapımında ve
işletilmesinde özel sektörün sermaye katkısını ve işletmecilik anlayışını
devreye sokacak ya da daha etkin kılacak yeni kanuni düzenlemelere ihtiyaç
bulunmaktadır. Modern ve gelişmiş ulaştırma ve taşıma sistemlerine sahip olmak,
bu sistemler arasında en iyi entegrasyon ve
koordinasyonu sağlamak, teknolojik gelişmelere ayak uydurmak ekonomik
kalkınmanın ve refahın artırılması ve sürdürülmesinde önemli rol oynamaktadır.
Ayrıca buna uygun yapı oluşturmak devletin de bir görevidir. Ulaştırma, kendi
bünyesinde başlı başına bir ekonomik faaliyet olduğu gibi diğer bütün
sektörlerle yakın ilişkisi olan ve bu sektörleri olumlu yönde etkileyen önemli
bir hizmet sektörüdür. Bu nedenle, Adalet ve Kalkınma Partimizin parti
programında, partimiz, ulaştırma ve haberleşmenin ülke ekonomisinin en önemli altyapılarından
birini oluşturduğuna inanmaktadır. Bu nedenle ulaşım unsurları arasında entegrasyonu sağlayan, hızlı ve ekonomik bir hizmet sunan,
büyüme amacına en fazla katkıyı sağlayabilen ve çevreyi tahrip etmeyen bir
ulaştırma ve haberleşme altyapısını oluşturmak temel amacımızdır.
Partimiz, ülkemizdeki ulaştırma ve haberleşme sisteminin çağdaş
standartlara kavuşturulabilmesi için ulaştırma sistemleri arasında optimum dengeyi sağlayacak olan kara, deniz, hava ve demir
yolu için Ulaştırma Ana Planı’nı uygulamaya koyacaktır. “Devlet kara yollarını
bölünmüş yol hâline getirecek, güvenliği artırıcı eğitim, denetim ve
mühendislik hizmetlerini etkinleştirecektir.” denilmiştir.
Adalet ve Kalkınma Partimizin 2002 yılı seçim beyannamesinde
ulaştırma alt sektörlerinin hemen hepsinde plansız, birbirinden bağımsız ve
kısa vadeli çözümlere yönelinmesi ülkemizdeki
ulaştırma sisteminin en önemli sorunu olarak gözükmektedir. “Türkiye'nin
coğrafi konumuna ve uluslararası su yolları ve enerji kaynaklarına yakınlığı
dikkate alınarak Avrupa-Asya trafiği için ulaştırma sektörlerinin tamamını
kapsayan entegre bir taşımacılık sistemi
geliştirilecektir. Kara yolu altyapısı trafiğin gerektirdiği kesimlerde
bölünmüş yol sistemiyle güçlendirilecek, ana güzergâhlardaki kuzey-güney bağlantıları
iyileştirilecek, kara yollarımızda trafik kazalarının yoğunlaştığı kara
noktaların ortadan kaldırılmasına olağanüstü önem gösterilecektir. 15 bin
kilometre kara yolu, bölünmüş yol hâline getirilecektir. Özellikle büyük yük
çeken bazı ara arter durumundaki devlet kara yolları, bir seferberlik anlayışı
içinde en kısa zamanda bölünmüş yola dönüştürülecektir.” denilmiştir.
58’inci AK PARTİ Hükûmetimizin
Programı’nda “Ulaştırma sektöründe Hükûmetimizin
birinci önceliği, ulaşımın alt sektörleri arasındaki bütünleşmenin temini, ekonomik büyüme amacına en fazla katkının
sağlanması ve çevreyi tahrip etmeyen bir ulaştırma altyapısının
oluşturulmasıdır. Ulaştırma alt sektörlerinin tamamını ele alan bir ulaştırma
bilgi sistemi geliştirecektir.” denilmiştir.
59’uncu AK PARTİ Hükûmetimizin
Programı’nda “Ulaşım sistemimiz deniz taşımacılığı ve demir yolu işletmeciliği
öncelikli olmak üzere hazırlanmakta olan ulaşım ana planı çerçevesinde kara ve
hava ulaşımıyla da bir bütünlük içerisinde ele alınarak ulaşım modları arasında denge sağlanacaktır.” denilmiştir.
2007 Yılı AK PARTİ Seçim Beyannamesi’nde de “Türkiye, coğrafi
konumu itibariyle tüm ulaşım türlerinin rahatça kullanılabileceği bir ülke
olmasına rağmen, geçmişte uygulanan politikalar nedeniyle neredeyse tek tür
taşımacılığın yapıldığı bir ülke hâline gelmişti. AK PARTİ İktidarının
önceliği, ulaşım türleri arasında bütünlüğün sağlanmasıdır. Diğer bir ifade ile
hava yolu ile kara ve demir yolunun birlikte, deniz yolu ile demir yolu, kara
yolu ve hava yolunun müşterek kullanılabildiği kombine taşımacılığın
geliştirilmesidir.” denilmiştir.
60’ıncı AK PARTİ Hükûmetimizin
Programı’nda da “AK Parti İktidarı göreve geldiğinde ilk iş olarak ulaşım
sistemlerinin dengeli bir şekilde gelişimini sağlayacak bir Ulaştırma Ana Plan
Stratejisi’ni hazırlamıştır. Bu planda hedef gelecek on yıl için; kara, deniz,
demir yolu ve hava taşımacılığının birbirine paralel gelişimini sağlamak,
gerçekleştirilecek projelerle deniz ve hava taşımacılığı ile demir yolu
öncelikli olmak üzere tüm ulaşım türleri arasındaki dengeyi sağlamaktır.”
denilmiştir. Adalet ve Kalkınma Partisi olarak ulaşım projelerinde planlama
önceliklerimiz, verimli, erişilebilir, ekonomik, güvenli, sürdürülebilir,
eşitlikçi, çevreye duyarlı, yolculuk süresini, maliyeti ve modlar
arasındaki dengeyi esas alan bir politika anlayışı olmuştur ve bu anlayış bugün
de aynen devam etmektedir.
İktidarlarımız döneminde cumhuriyet tarihimizin en büyük kara yolu
seferberliğine hızla devam ederek 2003 yılında
Ulaşım sektörüne son yedi yılda 60 milyar TL yatırım yapılmıştır.
2010 yılında en büyük yatırım ödeneği 3 milyar 818 milyon 412 bin TL ile demir
yollarına ayrılmıştır. Bildiğiniz üzere, Ankara-Eskişehir hızlı tren hattı
işletmeye açılmış, Eskişehir-İzmit, Ankara-Konya ve Ankara-Sivas hattı
inşaatları devam ediyor.
İktidarımızda “Her Türk vatandaşı hayatında en az bir kere uçağa
binecek.” hedefine uygun olarak hava yolu halkın yoluna dönüştürülmüştür.
İktidarımızda gemi inşa sanayisi 23’üncü sıradan, sipariş adedi bazında dünya
5’inciliğine, yat inşaatı hızında da dünya 3’üncülüğüne yükselmiştir. Ayrıca,
on yedi yıldır tamamlanamayan Bolu Dağı Tüneli, yirmi dokuz yıldır konuşulan
Muğla-Göcek Tüneli, otuz yıldır bir türlü
bitirilemeyen Karadeniz sahil yolu, Bursa çevre yolu, İzmir çevre yolu kuzey
geçişi, Gaziantep-Şanlıurfa otoyolunun büyük bir kısmı, Adapazarı-Mekece-Bilecik geçişi Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarlarında
tamamlanmıştır. Demir yollarımıza AK PARTİ İktidarı döneminde yapılan yatırım
miktarı, son kırk yılda yapılanın üzerine çıkmıştır.
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarlarında ulaşım sektöründe
yapılan diğer hizmetleri de özet olarak sizlerle paylaşmak istiyorum.
Kara yolu taşıma sektöründe düzeni ve güvenliği sağlamak amacıyla
Karayolu Taşıma Kanunu çıkarılmış ve belge sistemine geçiş sağlanmıştır.
Böylece mali yeterlilik, mesleki yeterlilik ve mesleki itibarı esas alan
düzenleme ile sektörün sağlıklı yapılanmasını temin edecek adımlar atılmıştır.
2009 yılında proje stoku 2003 yılına göre yüzde 28 artmasına
rağmen, yapım süresi yirmi dört yıldan yedi yıla düşürülmüştür.
Araç muayenesi özelleştirilerek seksen bir ilde 191 sabit ve 72
adet seyyar istasyonla daha modern ve güvenilir sistemlerle araçlar muayeneye
tabi tutulmuş, yol kenarı denetimlerinde 2003 yılına kadar ortalama 20 bin araç
kontrol edilirken, 2009 yılında 4 milyon 95 bin 882 araç kontrol edilmiştir.
Yaptığımız kanuni düzenleme sonucunda 26 Mart 2010 tarihine kadar
18.443 araç hurdaya ayrılarak eski model ağır ticari taşıtların tasfiyesi
sağlanmıştır.
Demir yolu hatları ve demir yolu araç filosu yenilerek ve
uluslararası koridorlar geliştirilerek demir yolu yük taşımacılığı sürekli
artarken, bunun doğal sonucu olarak yerli demir yolu sanayi oluşumunu ve
gelişimini hızlandırmıştır.
İktidarımızda kara yollarında kuzey-güney akslarının yüzde 54’ü
tamamlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma
Partisinin parti programında, özelleştirme, daha rasyonel bir ekonomik yapının
oluşması için önemlidir. Özelleştirme, ekonomide verimi artırmayı, devleti
rekabet ortamını bozabilecek faaliyetlerden çıkarmayı sağlayacak bir
uygulamadır. Partimiz, hızlı ve toplumsal faydayı sağlayacak bir özelleştirmeye
imkân hazırlayacak hukuki ve idari düzenlemeleri yapacaktır. Hızlı ve şeffaf
bir özelleştirme gerçekleştirecektir.
Adalet ve Kalkınma Partisi 2002 yılı Seçim Beyannamesi’nde “Otoyol
yapım ve işletiminin özel sektör tarafından gerçekleştirilmesine yönelik
uygulanabilir finansman modelleri gelişti-rilecektir.”
denilmiştir.
58 ve 59’uncu AK PARTİ hükûmet
programlarımızda “Özelleştirmenin temel amacı ekonomide serbest piyasanın daha
iyi işlemesi için gerekli koşulların oluşumunu sağlamak, etkinlik ve
verimliliği artırmaktır. Piyasa ekonomisinde kamunun iktisadi rolü, piyasa
mekanizmasının iyi çalışması için gerekli düzenleyici ve denetleyici
mekanizmaları oluşturmaktır. Özelleştirmeye gerekli önem verilecek ve
özelleştirme hukukuna ve yönetimine evrensel standart getirilecektir.”
denilmiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisinin 2007 yılı Seçim Beyannamesi’nde de
“Kamu altyapı yatırımlarında özel sektör katılımını artırıcı modeller
geliştireceğiz. Geleneksel olarak kamu kaynaklarından karşılanan bazı altyapı
yatırımlarının tamamen özel sektör tarafından yapılıp işletilmesini sağlayacak
modelleri yaygınlaştıracağız. Kamu yatırımları için kaynak sorununu çözen,
yatırım ve işletme aşamalarında verimliliği artırmakta olan kamu-özel sektör iş
birliği modellerini, Avrupa Birliği müktesebatına uygun, sağlam bir yasal
zemine kavuşturacağız.” denilmiştir.
60’ıncı AK PARTİ Hükûmetimizin
programında da “Hükûmetimiz özelleştirme
uygulamalarını sadece kamu için bir gelir kaynağı olarak görmemekte, üretimdeki
verimliliğin ve istihdamın artmasını sağlayacak önemli bir politika aracı
olarak değerlendirmektedir. Önümüzdeki dönemde de özelleştirme programımızı
kararlılıkla devam ettireceğiz.” denilmiştir.
İş bu kanun tasarısında mevcut otoyolların işletme hakkının
devrine ilişkin gerekli hukuki düzenlemelere de yer verilmiştir. Genel
Müdürlüğün sorumluluğunda bulunan mevcut otoyollar ile bunlar üzerinde bulunan
bakım ve işletme tesisleri, hizmet tesisleri ve diğer mal ve hizmet üretim
birimleri ve varlıklarının işletme hakkının verilmesinin 4046 sayılı Kanun
çerçevesinde yapılacağı düzenlenmiştir. Böylelikle işletme hakkının verilmesine
ilişkin iş ve işlemler Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından yerine
getirilecektir.
Öte yandan, 3465 ve 3996 sayılı Kanun hükümleri madde metninde
saklı tutulmak yoluyla bu kanunlara göre yapılacak devir işlemleri Genel
Müdürlük tarafından yerine getirilecektir. Zaten şu anki meri mevzuat
çerçevesindeki uygulama da bu yöndedir.
1985-2002 arasında, on sekiz yılda yapılan özelleştirme tutarı
sadece 8 milyar dolar iken, 2003 yılından bugüne kadar yapılan özelleştirme
toplamı 30 milyar dolar civarına ulaşmıştır. Böylece, kamunun ekonomideki
ağırlığı azaltılırken, özel sektörün rolü artırılmıştır. Devletin birçok
sektörde üretim ve ticaretten çekilmesi serbest piyasa ekonomisinin gelişmesine
imkân sağlamıştır.
Adalet ve Kalkınma Partisi, 4 Kasım 2002 yılında genel
seçimlerde aldığı yüzde 34,29 oy oranını, 28 Mart 2004 yılında yerel seçimlerde
aldığı yüzde 41,67 oy oranını, 22 Temmuz 2007 tarihinde genel seçimlerde aldığı
yüzde 47 oy oranını ve nihayet 28 Mart 2009 tarihinde yerel seçimlerde aldığı
yüzde 39 oy oranını partimizin programı, seçim beyannameleri ve hükûmetlerimizin programlarına dayanarak ulaşımda ve kara
yollarında yaptığı başarılı icraatlar yanında, başta Sayın Başbakanımız Recep
Tayyip Erdoğan olmak üzere, AK PARTİ hükûmetlerinin
bütün alanlarda gerçekleştirdiği üstün performans sonucu halkımızın kendisine
gösterdiği teveccühle sağlamıştır ve bu teveccüh bugün de aynı şekilde devam
etmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun tasarının
Komisyondaki görüşmeleri sürecinde teknik, ayrıntılı ve kapsamlı
değerlendirmeler yapılmıştır. Bu kanun tasarısı ile Karayolları Genel Müdürlüğü
özel bütçeli bir kuruluş olmaktadır. Genel Müdürlüğün özel bütçeli bir kuruluş
olarak düzenlenmesi nedeniyle her türlü iç ve dış borçlanması Hazine
Müsteşarlığının iznine tabi kılınmaktadır. Otoyollar ile
erişme kontrolünün uygulandığı karayollarının geçişi ücreti olacak kesimlerini
belirleme yetkisi bu kesimlerdeki ücretleri geçiş ücretleri ile gelecek
yıllarda geçiş ücretlerinde yapılacak değişiklikler, ücretlendirilen kara
yolunun mesafesi, trafik yoğunluğu, aracın cinsi, sosyal ve ekonomik faktörler
dikkate alınarak çıkarılacak yönetmelikte belirtilen esas ve usuller
çerçevesinde Genel Müdürün teklifi üzerine Bakanın onayıyla yönetmelikle
yürürlüğe girecektir.
Otoyolları ile erişme kontrolünün uygulandığı karayolları için
belirlenen geçiş ücretlerini ödemeden geçiş yapanlara o güzergâhın en uzun
mesafesine ait geçiş ücretiyle birlikte bu ücretin 10 katı tutarındaki ceza
Genel Müdürlük açısından idari para cezası olarak düzenlenirken işletme hakkını
devralan işletici şirket açısından da sadece ceza olarak düzenlenmiştir.
Genel Müdürlüğün görev alanına giren işlerin yürütülmesiyle
ilgili olarak ortaya çıkabilecek ve ivedilikle çözülmesinde yarar görülen Genel
Müdürlük ile kamu kurum ve kuruluşları, gerçek veya tüzel kişiler arasında
çıkan ve henüz yargı mercilerine, hakeme veya icraya intikal etmemiş olan
uyuşmazlıklarda sulh yoluyla çözüm amacıyla belirlenen limitler dâhilinde Genel
Müdür, Bakan ve Bakanlar Kurulunun yetkileri düzenlenmiştir.
2918 sayılı Trafik Kanunu’nun 50’nci maddesinde yapılan
değişiklikle “…motorlu araçların cins ve kullanma amaçlarına göre
sürülebileceği en çok ve en az hız sınırlarının, şehirlerarası çift yönlü kara
yollarında 90 km/s, bölünmüş yollarda 110 km/s, otoyollarda 120 km/s hızı
geçmemek üzere yönetmelikte belirlenir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Biraz önce çok Değerli Bakanımız konuştular. Ben biliyorum ki,
Ula-Uşak, Uşak-Afyon, Afyon-Sivrihisar yolları AK PARTİ iktidarları döneminde
AK PARTİ’nin bakanları tarafından gerçekleştirilmiş
projelerdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bu kanun tasarısının Plan ve Bütçe Komisyonundaki, gerek
alt komisyon gerekse üst komisyonundaki çalışmalarda her türlü destek ve
katkıyı veren başta Komisyon Başkanımız olmak üzere, Sayın Ulaştırma
Bakanımıza, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’na,
diğer bakanlarımıza, bakanlıklarımıza, kamu kurum ve kuruluşlarının çok değerli
temsilcilerine ama özellikle Komisyonda görev yapan iktidar ve muhalefet
ayırımı gözetmeksizin Komisyondaki bütün üye arkadaşlarımıza teşekkürlerimi
sunuyorum.
Sözlerime son verirken Karayolları Genel Müdürlüğü Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun efendim.
HALİL AYDOĞAN (Devamla) – …yüce Meclisimiz tarafından uygun
görüldüğü takdirde, ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olmasını dilerken,
tekrar sizi, yüce Meclisimizi ve halkımızı saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aydoğan.
Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.41
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 22.56
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat
PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu),
Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
120’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
499 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Altıncı sırada yer alan, İller Bankası Anonim Şirketi Hakkında
Kanun Tasarısı ile 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde
Kararname ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine
başlayacağız.
6.- İller Bankası Anonim Şirketi
Hakkında Kanun Tasarısı ile 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Hükmünde Kararname ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/371,
1/101) (S. Sayısı: 477)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Yedinci sırada yer alan, Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı; 633 Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname ve Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun;
657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
7.- Diyanet
İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; 633 Sayılı Diyanet İşleri
Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Kastamonu Milletvekili
Mehmet Serdaroğlu’nun; 657 Sayılı Devlet Memurları
Kanununa Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/833, 1/162, 2/443) (S. Sayısı: 507)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri, 8’inci sırada yer alan, Askeri
Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Müdafaa
Mükellefiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı; Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Askeri
Öğrencilerden Başarı Gösteremeyenler Hakkında Kanun, Türk Silahlı Kuvvetleri
Personel Kanunu, Harp Okulları Kanunu ve Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Kamil Erdal
Sipahi’nin, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Ankara
Milletvekili Zekeriya Akıncı ve Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın, Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Milli Savunma
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
8.- Askeri
Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Müdafaa
Mükellefiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı; Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Askeri
Öğrencilerden Başarı Gösteremeyenler Hakkında Kanun, Türk Silahlı Kuvvetleri
Personel Kanunu, Harp Okulları Kanunu ve Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Kamil Erdal
Sipahi’nin, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Ankara
Milletvekili Zekeriya Akıncı ve Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın, Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Milli Savunma
Komisyonu Raporu (1/843, 1/433, 2/634, 2/664, 2/665) (S. Sayısı: 501) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 501 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç
Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında görüşülecektir. Bu nedenle tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra
bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara
Milletvekili Sayın Zekeriya Akıncı.
Sayın Akıncı, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; çok çeşitli konularda değişiklik yapılmasını öngören ve yeni
yapılanmaları, yeni uygulamaları getirmekte olan çok kapsamlı bir yasa
düzenlemesini görüşmekteyiz. Burada Seferberlik Kanunu’ndan tutunuz, askerî
mahkemelerin kuruluşu ve yargılama usulüne, Askerî Öğrencilerden Başarı
Gösteremeyenler Hakkındaki Kanun’dan uzman erbaşların bazı konularda
durumlarının iyileştirilmesine kadar çok çeşitli konularda yasa düzenlemesi
yapmaktayız.
Umut ediyorum ki biraz sonra yapılan görüşmelerin sonrasında yeni
bazı düzenlemelerle belki çok daha önemli sorunları da çözme imkânımız olacak.
Bunlardan bir tanesi kuşkusuz “telefon suçları” olarak tanımlanan suçlar
olacaktır.
Bu düzenlemelerin bir kısmı değerli arkadaşlarım, teknik konular.
Yani, silahlı kuvvetlerin işleyişinin daha hızlı, daha verimli ve daha yararlı
olması hedefleniyor burada. Örneğin “Millî Müdafaa Mükellefiyeti” diye
tanımladığımız, hepimizin “Seferberlik Kanunu” diye bildiği Kanun’la bugüne
kadar bütçeye gereksiz yükler getirmekte olan kimi uygulamalar kaldırılıyor ve
yeni bir düzenleme getiriliyor.
Askerî Hava Lisesi öğrencileri ile Deniz Lisesi öğrencileriyle
ilgili düzenlemeler var.
Yine aynı şekilde, uzun süreden beri belirgin bir haksızlık olarak
orta yerde duran Gülhane Askerî Tıp Fakültesi öğrencilerinin teğmen maaşı
alabilmelerini öngören yeni bir düzenleme de var.
Yine, mayın arama ve tarama, temizleme sırasında malul olanlarla,
ölenlerin dul ve yetimlerinin de kimi haklardan yararlanabilmesine olanak
sağlayan, özlük hakları farklılıklarının giderilmesini sağlayan düzenlemeler
var ve daha başkaca birçok konuda da düzenlemeler getirmekteyiz.
Bunların içinde bir tanesine özellikle dikkatinize çekmek
istiyorum. Bunlardan en önemlilerinden bir tanesi de askerî mahkemelerin
kuruluşuna dönük olan düzenleme. Kısa bir bilgi: 353 sayılı Askeri Mahkemelerin
Kuruluş ve Yargılama Usulü Kanunu’nda, 2’nci maddeye göre, bu askerî
mahkemelerde bugüne kadar 2 hâkim 1 subay bulunmaktaydı. Şimdi yapmış olduğumuz
düzenlemede ise mahkeme heyetinin tümünün hâkimlerden oluşmasını sağlamaktayız.
Bunu belki Avrupa Birliği uygulamalarına uyum adına da yapıyor olabiliriz ama
sonuç itibarıyla baktığımızda, askerî mahkemelerde, 2’nci maddenin
değiştirilmesi yoluyla, 3 askerî hâkimden, 3’ü de hâkim olan askerden
kurulmasını hükme bağlamaktayız.
Burada benim dikkatinizi çekmek istediğim konu şu: Yani bir
taraftan “Tamam, işin uzmanları olacak, bir uyum sağlanacak, askerî
mahkemelerin 3 üyesi de hâkimden oluşacak.” diyoruz, subayları çıkarıyoruz
mahkemelerden ama hepiniz hatırlayacaksınız, çok kısa bir süre önce de
yaptığımız bir Anayasa
değişikliği düzenlemesi de Sayın Cumhurbaşkanına yoldan geçen herhangi bir
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşını Anayasa Mahkemesine üye yapma hakkını veriyordu
ve bunu içine sindirenler vardı. Şimdi, bir tarafta silahlı kuvvetler kendi
mahkemelerini kurarken 3 üyenin de hâkim olması şartını koyuyor ama öbür
taraftan, her türlü yol denenerek, en ince hülle yöntemleri kullanılarak
Anayasa Mahkemesine kafamıza göre 1 yedek üye gösterdik atamak için; bin türlü
şeyler yapıyoruz. Buradaki çelişkiye dikkatinizi çekmek istiyorum. Eğer biz
Avrupa Birliğine uyum sağlayacaksak yani sadece askerî mahkemelerin
düzenlenmesi sırasında değil, Anayasa Mahkemesinin düzenlenmesinde, oluşmasında
da Avrupa’yı bir parça kendimize örnek alabilmeliyiz. Burada “Askerlerin 3’ü de
hâkim olsun.” derken “Siviller, yoldan geçen, bu işle hiç ilgisi olmayan Ahmet
Efendi de Anayasa Mahkemesine üye olabilir.” diyorlarsa burada bir gariplik
vardır diye dikkatinizi çekmek ve özellikle iktidarı da uyarmak istiyorum.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Fransa’da aynen var.
ZEKERİYA AKINCI (Devamla) – Onları çok konuştuk Sayın İyimaya, onları çok konuştuk.
Ayrıca, bu düzenlemelerin bir kısmı sadece teknik düzenlemeler
olma durumunda değillerdir. Birtakım sorunlar biliyorsunuz neredeyse toplumda
sosyal yaralar hâline dönüştü. Bu yasa düzenlemeleriyle bu yaraları da bir
parça iyileştirme şansını bulacağız, bu sorunları da çözeceğiz.
Bir örnek vermek istiyorum değerli arkadaşlarım: Bende var, hiç
kuşkum yok size de geldi çok sayıda faks ve mektuplar, burada özellikle
ailelerden ve askerî öğrencilerden gelen mektupların hemen hemen
içeriği aynıydı. Hepsi, askerî okullardan çeşitli nedenlerle ayrılan
öğrencilerin yükümlü oldukları masraflara ilişkin konularda düzenlenme
yapılması zorunluluğuydu. Sorun ne? Sorun şu: Çeşitli nedenlerle askerî okuldan
ayrılan öğrencilere biliyorsunuz bir senet veriyorlar. Bu senetlerde, 2003-2006
yılları arasında ne yazık ki -yükleme senetlerinde- personel ve amortisman giderleri de ilave edilmiş. Oysa daha önce
çıkarılmış olan yasa düzenlemesinde, 3/9/1985 günkü Resmî Gazete’de yayınlanan
düzenlemede ödettirilecek masraflar tek tek sayılmış
ama personel ve amortisman giderleri sayılmamış. Bir büyük haksızlık, bir dengesizlik, eşitsizlik. 2003 ve
2006 yılları arasında askerî okullardan ayrılmak durumunda olan öğrencilere amortisman ve personel giderleri ilave edilmiş. Ama o kadar
garip ki bu masrafların hemen hemen yüzde 50’sini de
bu personel ve amortisman giderleri teşkil ediyor.
Hâlbuki bu iki kalem masraf, devlet açısından sabit gider olup, askerî okuldan
çıkarılan veya ayrılan öğrencilerin ayrılması veya öğrenimine devam etmesi
nedeniyle azalan veya artan masraflar değildi. Yani 2002’de
giren öğrenci, tahminen 19 milyon civarında bir para ödemek zorunda kalıyorsa,
aynı okula 2003 yılında girmiş ve ayrılmak zorunda kalmış bir öğrenci neredeyse
35-40 bin lira civarında bir para, yani milyar para ödemek zorunda kalıyor idi.
Şimdi, bu yasa düzenlemesiyle, bu öğrencilerimiz arasında ödeyecekleri giderler
açısından, masraflar açısından ortaya çıkmış olan eşitsizliği de kaldıracağız. Yaklaşık,
bu ödemeler yüzde 50 civarında azalacaktır, personel ve amortisman
giderlerinin düşürülmesiyle. Bunun da okullarında daima başarılı olmuş ve
kendilerine askerliği bir meslek olarak seçmiş genç çocuklarımızın yaşadıkları
ve ailelerin yaşadıkları zorlukların aşılması için önemli bir düzenleme olduğu
kanaatindeyiz. Bu nedenle de Denizli Milletvekili arkadaşımızın gayretlerine
de, Sayın Ertemür’e de özellikle teşekkür etmek istiyorum.
Bir başka önemli düzenlememiz, değerli arkadaşlarım, hepiniz
biliyorsunuz, uzun bir süreden beri Türkiye çok önemli bir terör sorunu
yaşamakta ve terörle mücadele içerisinde de son yıllarda etkin olarak
kullanılmakta olan personelimizin başında 3269 sayılı Yasa’yla istihdam edilmiş
olan uzman erbaşlar gelmektedir. Hiç kuşku yok, uzman erbaşlarımız en zor
koşullarda, canları pahasına daima bu mücadelenin, terörle mücadelenin en
önünde ve en etkin yerlerinde ön aldılar, yer tuttular ve bunların bugün sayıları
60 bin civarında. Yaklaşık 30 bin civarında yurttaşımızın da uzman erbaşlıktan
ayrılmış olduklarını düşünürsek, aileleriyle birlikte tümünün yaklaşık 400 bin
kişilik bir geniş yurttaş topluluğunu oluşturduğunu dikkatinize sunmak isterim.
Ama bunlar, çok önemli bir sorun yaşadılar bugüne kadar, inşallah,
bu akşam yapacağımız düzenlemelerle onların bu sorunlarını da çözeceğiz. Çünkü
onlar, bugüne kadar bu görev süreleri içerisinde ortaya çıkan çeşitli
sorunlarının çözümü için kurmuş oldukları Emekli Uzmanlar Derneği aracılığıyla
çok çeşitli çabalar gösterdiler, yasalara saygılı bir biçimde, sabırlı ve
kararlı bir biçimde bu sorunların çözümünü talep ettiler. Bazen ek gösterge
istediler, bazen sosyal tesis taleplerini dile getirdiler. Ama bugün yapacağımız
düzenleme onların mazeret izinlerinin yıllık izinlerinden düşülmesini ortadan
kaldıracak ve bir de malul, gazi uzman erbaşların tıpkı subay, astsubay, uzman
jandarmalarda olduğu gibi göreve devam edebilmelerine kimi koşullarda olanak
sağlayacaktır.
Kuşkusuz bu düzenlemelerin her biri uzman erbaşlarımız için önemli
ama hepimiz biliyoruz, sizler de biliyorsunuz, uzman erbaşlarımızın en temel
sorunu, hiç kuşkusuz, bildik tanımıyla, emeklilik sorunu. Yani kırk beş yaşına
kadar yirmi beş yıl boyunca da hizmet etmiş olsalar, kırk beş yaşında yasal
olarak orduyla ilişkileri kesildiği andan itibaren, deyim yerindeyse, sudan
çıkmış balığa dönüyorlar ve tam bir çaresizlikle, tam bir açmazla yüz yüze
kalıyorlar çünkü bunca hizmetlerine karşılık emekli olabilmeyi hak edemiyorlar.
O yüzden arkadaşlarım, sizler de biliyorsunuz, dışarıda da sohbet ettik, her
birimize, kim bilir günde kaç tane, askerlikten ayrılmış uzman erbaş iş bulma
umudu ve talebiyle geliyor ama tek tek bulunabilecek
işlerin bu büyük kitlenin sorununu çözebilmesi mümkün değil. Hatta şu anda
görev yapmakta olan sözleşmeli subay ve astsubayların da en büyük sorunu olmaya adaydır bu
emeklilik sorunu. O yüzden, sivil-asker, hepimizin üzerinde düşünmesi gereken
ve en kısa sürede bir çözüm yolu bularak, derin bir yaraya dönüşen bu sorunun
üstesinden gelmemiz gerekmektedir, bunun şartları olgunlaşmıştır. Bunu,
yaşamlarının en güzel yıllarını terörle mücadele içerisinde yaşayarak geçiren
Anadolu’nun dört bir köşesindeki evlatlarımızın fazlasıyla hak etmiş olduğuna
da inanıyoruz. Özellikle basında, son günlerde, kendilerine bir sürpriz
yapılacağı, bir müjde verileceği biçimindeki haberlerin de onları nasıl
umutlandırdığını ve hepsinin, bugün yaptığımız görüşmeleri nasıl bir umutla ve
merakla izlediklerini de biliyorum. İnanıyorum ki Türkiye Cumhuriyeti
devletinin olanakları, bu yurttaşlarımıza emeklilik haklarını sağlayacak bir
yükü fazlasıyla karşılayacak güçtedir. Onlara bu müjdeyi, bu gece, buradan
sizlerin aracılığıyla vermek hem Hükûmet kanadının
hem de bizim üzerimizde önemli bir görev olarak durmaktadır. İnşallah bir
önergeyle, bu arkadaşlarımıza, bu akşamki oturumumuzdan, yıllarca bekledikleri
bu müjdeyi vereceğiz.
Bu düşünce ve duygularla, konuşmamı tamamlarken düzenlemelere
Cumhuriyet Halk Partisi olarak da “evet” oyu vereceğimizi ifade ediyor,
hepinizi bir kez daha sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akıncı.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Sayın Hasip
Kaplan, Şırnak Milletvekili.
Buyurun efendim.
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu ve diğer
kanunlar hakkında Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Evet, bir önceki Hatip de açıkladılar, muhtelif konuları içeren
bir karma, torba yasa tasarısı ve tekliflerinden oluşan 501 sıra sayılı bir
Kanun Tasarısı.
Burada, tabii, dikkat çekmek istediğim bir konu var: “Askerî
Mahkemeler”, “
Tabii ki, gönül arzu eder ki Mecliste bazı yasalar, tasarılar iç
dinamiklerle şekillensin -doğrusu bu- iç dinamiklerin tetiklemesiyle bazı
değişimler olsun ama çok zor oluyor. Yani bunu gördük. Eğer, Avrupa Birliğinin
uyum yasaları olmasaydı, bu askerî mahkemelerdeki subay üyenin değiştirilmesi,
hâkim teminatı konusu ve güvencesini konuşmayacaktık. Oysaki askerle,
emniyetten polisle ilgili gelen her türlü yasa burada makul ölçülerde bütün
grupların desteğiyle geçiyor. Biz bugüne kadar -hiçbir
şekilde- muhalefet dozumuzda sürekli dikkatli davrandık ve şunu ifade etmek
istiyorum, yani şunu paylaşmak istiyorum milletvekili arkadaşlarımla: Şimdi,
Anayasa Mahkememiz bir karar veriyor ve Anayasa Mahkememizin verdiği karar her
ne kadar burada yeni bir karar olarak geçse, 2009 Yargı Reformu Stratejisi’nde
Avrupa Birliği müzakerelerinde böyle bir söz verme durumu olsa dahi, daha
önceden de Anayasa Mahkememizin verdiği kararlar vardı, yani mahkemelerin
yapısı, yargıç teminatı, subay üyelerin durumuyla ilgili. Ancak nedense
kendi mahkemelerimizde biraz yargı konusunda… Evet, bu son zamanlarda yargı
siyasallaştırılıyor, çok şiddetli eleştiriler de var, tartışmalar da var. Bu
tartışma sancıları umuyorum ki, Türkiye’yi doğru bir çizgiye getirir. Evet,
Anayasa Mahkemesinin kararları da var Türkiye’de. Daha sonra Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin verdiği kararlar var, İncal
kararıyla -meşhurdur- İzmirli bir avukatın başvurusuyla verilen kararların
sonucu, verilen kararın akabinde, daha sonra devlet güvenlik mahkemeleriyle
ilgili kararlar verildi ve 2001 yılında asker üyenin, devlet güvenlik
mahkemelerinden çıkarılması sağlandı, ancak yerine özel ağır ceza mahkemeleri
kuruldu. Yani aslında şöyle bir hiyerarşi çizersek: Önce istiklal mahkemesi,
sonra sıkıyönetim mahkemeleri, sonra devlet güvenlik mahkemeleri ve şimdi de
özel ağır ceza mahkemeleri, bu silsile içinde geliyor. Burada çıkan
kararlardan, askerî mahkemelerin kuruluşu çerçevesinde, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesinin adil yargılanmayla ilgili bölümündeki kriterler
karşısında, 2004’te Meclisin Anayasa’nın 90’ıncı maddesini değiştirmesiyle,
uluslararası sözleşmelerin iç hukukun üstünde olması sonucunu doğuran
yükümlülük karşısında askerî mahkemelerin de buna uydurulması mecburiyeti hasıl oldu. “Bir subay üye” ibaresi, aslında buradan
kaynaklanıyor. 12 Eylülde sıkıyönetim davalarına giren avukat arkadaşlarımız
bilirler, biz o dönemi çokça yaşadık, subay üye, hukukçu olmayan bir disiplin
subayından oluşurdu, mahkemenin de başkanlığını yapardı yani o tür bir durum
vardı, oy hakkı vardı, oy hakkını kullanırdı bir üye olarak. Tabii, bu
düzenleme açısından baktığımız zaman, teknik anlamda, dış dinamiklerin
etkisiyle bir değişiklik yapıyoruz, keşke buna gerek kalmadan biz yapabilmiş
olsaydık derdim.
Yine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin dava dosyalarında
özellikle Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’yla ilgili ciddi sorunlar var.
Şimdi, askerin disiplin suçlarında, gizli belge olayı karşısında, belgeyi dahi
görmeden yargıçların verdiği kararlar vardı, bununla ilgili bir düzenleme olayı
var.
Silahların eşitliği ilkesi yani iddia ve savunmanın eşitliği
ilkesi çerçevesinde bir düzenleme olayı var, bu da dikkate alınmış.
“Ancak” ile başlayan bir parantez var, güvenlik, risk, konumlar
itibarıyla konulan bir hüküm, bu da bu ihtiyaçtan doğmuş.
İşte, dört tane madde saydım, bunların hepsi, eğer böyle bir
ihtiyaç olmasa değişmeyecekti.
Tabii, burada şunu ifade etmek istiyorum: Bazen düşünüyorum bir
hukukçu olarak, 12 Eylül askerî darbesi sonrası sıkıyönetim askerî
mahkemelerindeki yargılamalardaki yargıçlarla bugünkü siyasi davaları veya
özellikli davaları -Ergenekon çetesi olsun, KCK soruşturması olsun-
karşılaştırdığımız zaman bugün çok daha büyük bir dehşete düşüyoruz arkadaşlar.
Bugün yargının daha da çok siyasallaştığını, yargının daha çok ön yargısının
arttığını, yargının takım tutar gibi taraf tutar bir konuma düştüğünü
görüyoruz. Böylesi bir olayın yaşandığı bir süreçte özel yasalar ile işte
250’nci madde CMK’yla bir bakıyorsunuz Adalet
Bakanlığı yapmış, yıllarca bu reformların üzerinde çalışmış değerli bir insan,
Sayın Seyfi Oktay’ı çok rahatlıkla alıp yirmi dört saat insanlar sorguya
çekebiliyorlar veya bir telefon dinlemesine, bir başkasının telefon
dinlemesinden çok rahatlıkla ulaşılabiliyor.
Bu kadar zorluklar yaşanan bir yargı süreci içinde bu
değişiklikler yapılırken arada teknik, görevin gerektirdiği bazı değişiklikler
de var. Tabii, bu arada 20 bini aşkın asker askerlik görevi yaparken… Hepiniz
yapmışsınızdır askerliği, o zaman manyetolu telefonlar vardı -yaşlı olanlar bilir-
veya sırayla girilen kabin telefonları vardı, şimdi cep telefonları var, otuz
beş milyon tane cep telefonu var. Yani en çok da askerde ne çekilir? Hasretlik.
Askerler de arıyor, yani bir ağacın gölgesinde oturduğu zaman annesini,
babasını, ailesini arıyor. Şimdi, bunlarla ilgili yirmi bini aşkın disiplin
dosyası olduğu yönünde gelen talepler var. Grupların bu konuda bu disiplin
cezalarına bir çözüm bulmasının doğru bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum çünkü
askerliğini bitiriyor, terhis oluyor, gidiyor memleketine, arkasından evrak
geliyor, sivil mahkemede yargılanmaya devam ediyor.
Yine, kademe kademe bazı iyileştirmeler
olsa da teknik anlamda, örneğin uzman erbaşlık konusunda izin konusu çözülüyor.
Emeklilik konusunda çözüm yok. Tabii ki tam bir yeterlilik var mı, yok mu, biz
buradan söyleyince laf oluyor. Bir gün, Sırrı Bey buradan uzman erbaşlarla
ilgili bir iki söz söyledi, Genelkurmay Başkanımız tepki gösterdi. Yani doğru
değil mi? 60 bin tane uzman çavuş var; çocuğu, arkadaşı astsubay çocuğuyla
gidiyor -aynı yerde görev yapmışlar- astsubay gazinosunun kapısından geri
dönüyor veya emekliliğinde, kırk beş yaşında… Yani kırk beş yaşında sokağa
bırakılan hiçbir çalışan yoktur bir sosyal devlette. Yani buna benzer insani
değişimler konusunda adımlar atılması önemli.
Ben, tabii ki burada teknik konular var, girmek istemiyorum.
Örneğin, Millî Savunma Bakanlığına bağlı özel bütçeli ve tüzel kişilikli
kurulan Akaryakıt İkmal ve NATO POL tesisleri konusunda sadece şunu… Sayıştay
Kanunu geliyor, Sayıştay Kanunu çerçevesinde Meclisin denetiminin olabileceği
alanlarda yapılan değişikliklerde Meclisin kaygı duymaması gerektiğini
düşünüyorum ama mutlak surette, bunun denetimini Meclis adına Sayıştayın ilgi yönetmelikle yapması gerektiğini
düşünüyorum.
Burada karavanayla ilgili bazı teknik
düzenlemeler var ama en önemlisi, bir şey söylemek istiyorum: Burada askerlerle
ilgili, askerî mahkemelerle ilgili bir düzenleme var. Yeri geldiği zaman,
herkes vicdan, şey konusu yapıyor, doğru olarak da, haklı olarak da
konuşuluyor. Görev zamanında, görev anında yaralananlar, malul olanlar, çokça
bu otuz yıl süren çatışma döneminin ki -ne yazık ki diyorum- Yüzyıl Savaşları
bile otuz yıl sürmemiş dünyada… Eğer bakarsanız, Yüzyıl Savaşları’nın ömrünün,
bir tanesinin altmış yıl, geri kalan beş tanesinin otuz yıl olduğunu
görürsünüz. Bu konuda, alacağımız önlemler konusunda ben, şahsen, partim olarak
buna köklü bir çözüm bulmanın -artık otuz yıl sonra- arifesinde olmamız
gerektiğini düşünüyorum. Yani biz, sonuçları iyileştirmeyle bir çözüme
gidemeyiz. Sonuçların sebeplerini ortadan kaldırmak, ülkeyi şiddet sarmalından,
çatışma ortamından kurtarmak zorundayız. Budur, bu Meclisin görevi bu. Eğer
bunu sağlayabilirsek inanın çok daha önemli adımlar atarız. Nasıl yapabiliriz?
Çatışma ortamını sadece eleştirmek veya ilgili tarafları mahkûm etmek türünden
soyut sözler, örneğin, “kahrolsun” sloganları ile çözüm bulunmuyor, bulamayız.
Çözüm projelerdedir. Siyasetin, bilimin, insanlığın devreye girmesi gerekiyor,
Meclisin bunu şekillendirmesi gerekiyor, Meclisin bunların üzerinden bir çözüm
araması gerekiyor. Şiddet ve karşı şiddet… Şiddete başvuranların değişimlerine,
dönüşümlerine yönelik yol gösterici siyasetlerin de devreye girmesi şarttır.
Bunu tekrar ediyorum: Şiddet ve karşı şiddete başvuranların değişimlerine,
dönüşümlerine yönelik yol gösterici siyasetlerin de devreye girmesi şarttır.
Otuz yıldır askere havale edilen, sıkıyönetimlere, DGM’lere, özel ağır ceza
mahkemelerine havale edilen çözüm, çözümsüzlüktür. Türkiyeli, herkesin
kendisini serbestçe ifade edebileceği, eşit ve özgür koşullarda yaşayabileceği,
bir başkasının etnik kökenine, farklı kültürüne, ana diline, inancına saygı
duyabileceği, yeniden yapılanmış bir devlet içindeki çözüm en akılcı ve en
gerçekçi çözüm olacaktır.
Sayın milletvekilleri, çatışma ortamının giderilmesi, gerginliğin
azaltılıp rahatlamanın sağlanması, zıtlaşan, inatlaşan siyasetlerin
yumuşatılması konusunda herkese görev düşmektedir ancak bu konuda kamuoyunun
oluşmasında inkâr edilemez rol oynayan basın-yayın organlarının, aydınların,
politikacıların ve demokratik kuruluşların sorumlulukları daha bir üst
düzeydedir. Çağdaş, demokratik, çok dilli, çok kültürlü, problemlerine çare
arayan bir toplumun yaratılması, o acıların dindirilmesi için, çözüm için,
kendini sorumlu hisseden herkesin bu konuda adım atması gerekiyor; baskı
gruplarının harekete geçmesi gerekiyor; siyasetin dışında da bu ülkenin her
insanının bu konuda aynı şekilde sorumluluk duygusuyla hareket etmesi
gerekiyor. Bugün geldiğimiz nokta, kritik, tehlikeli, felaketlere kapı açıcı,
kışkırtılmış şuursuz kitlelerin kontrol edilemez noktaya geldiği bir linç
paranoyasının fotoğrafını veriyor.
Elias Canetti “Kitle ve İktidar” adlı kitabında “Kışkırtılmış
kitlelerin çabucak ulaşacağı bir hedefi vardır.” diyor. “Hedef bilinir, riskin
olmadığı hızla büyüyen kitlenin sınırsız üstünlüğü, cinayetlerin işlenmesinde
ceza alma kaygısının olmaması çok tehlikelidir.” diyor. Kışkırtılmış kitlelerin
hedefi çoğalıp belirsizleşince şuursuzca sağa sola saldırır. Kendisi gibi düşünmeyen
herkesi düşman görüyor, tahammülsüzlük had safhaya çıkıyor, saldırganlaşınca
hukuku, yasaları çiğnemeye, suç işlemeye başlıyor. İşte, Yugoslavya’daki milis ramboların Yugoslavya’yı getirdiği son durum budur.
Bizim, bunun karşısında, şiddetin tansiyonunu düşürmek için, başta
Meclis, Meclisteki bütün gruplara ve liderlere çok büyük görevler düşüyor.
Çatışma ortamındaki herkesin kendini gözden geçirmesi gerekiyor. 12 Eylül felsefesinin bize miras bıraktığı olağanüstü hâllere
karşı, baskıcı uygulamaların yarattığı karşı tepkici, ırkçı, şoven
milliyetçiliğe karşı, şiddete, silaha sarılmaya, ayrılıkçı oluşum ve
yaklaşımlara, bölünme ve iç savaş ile dış müdahalelere, askerî maceralara,
darbelere yol açacak tehlikeli uygulama ve mevzuatlara karşı, ülkenin birliği,
bütünlüğü içinde demokratik siyasetin çözüm adresi olduğunu göstermek,
gereklerini yerine getirmek için diyalog ve uzlaşı kanalları açık tutulmalı ve
bu konuda liderler gereğini yapmalıdır. Liderler bu Mecliste, bunun
tehlikesini görüp, Türkiye'nin geldiği yol ayrımında cesaretle bu kürsüden
gerek açık gerek kapalı oturumlarla bunun çözümünü aramalıdır. İnanıyorum ki
çözüm çok zor değildir Türkiye’de ve çözüm, üzerinde durulduğu zaman çok
yakındır. İnanın silahların sustuğu, Türkiye gündeminden düştüğü bir ülkede biz
de böyle yasaları yapmak zorunda kalmayız, bu tür yasaların, bu tür önlemlerin
alınmasına da gerek kalmaz. Bunu, gerçekten, ülkemizin bir yol ayrımında
olduğu…
Türkiye'nin “Nereye?” sorusunun kaygıdan uzak yanıtı aranmalı ve
elbette ki demokratikleşme olmalıdır diyoruz. İnsanlık tarihi demokrasi
kavramını da evrensel değerlere göre belirlemiştir.
Değerli arkadaşlar, bu konuştuğumuz konu, belki de demokrasinin
üçlü sacayağı olan siyasal demokrasi, ekonomik demokrasi ve kültürel demokrasi
konusunda Meclisin ciddi bir çalışma yapmasıyla birçok sorunun çözümünün
sağlanabileceğine inanıyoruz. Silahları susturmak, çözüm sağlayabilecek bir
uzlaşı ortamını yaratmak ve süreci harekete geçirmek Türkiyeli politikacıların,
Meclisin en başta gelen görevidir. Biz parti olarak Meclisi bu konuda harekete
geçmeye çağırıyoruz. Bu konuda gerçekten, gerekirse Meclisin tatile girmeden,
gerekirse cumartesi, pazar günleri de çalışarak ama bu konuyu görüşerek, ama bu
konuya çözüm arayarak, bunu seçim kaygısından uzak, parti, grup çıkarlarından
uzak, ülkenin çıkarlarını göz önüne alarak hayata geçirmek zorundayız. Biz bunu
hayata geçirmediğimiz zaman, bu çatışma ortamında doğacak çocuklarımız,
büyüyecek çocuklarımız yarın Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisinin
23’üncü Dönemini tarih ve halk karşısında sorguya alacaktır. Bunun hesabını,
eğer dökülen kanların önüne geçememe gayreti ve çabası içine girmediğimiz
zaman, inanın, çocuklarımız, torunlarımız bunların hesabını bize soracak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kaplan, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Bağlıyorum Sayın Başkan.
Şunu soracaklar: “Siz Mecliste Anayasa görüşmelerinde
sabahladınız, siz 1 Temmuzda tatile gitmek için Mecliste sabahlara kadar
çalıştınız. Ekonomik yasalarla, ihale yasalarıyla, kamulaştırma yasalarıyla uğraştınız.
İnsan hayatı hiç mi önemli değil? Yaşam hiç mi önemli değil?” Bin yıldır
tarihin kardeşliğe mahkûm ettiği Türk ve Kürt halkının kardeşliğinin, birlikte
yaşamanın, Türkiye'nin birliği içinde demokratik çözüm ve siyaseten çözüm
aramanın hiç mi önemi yoktu? Hiç mi harekete geçmediniz?” diye bizden hesap
soracaklardır. Bunun farkındayız.
Bütün arkadaşlarımızın bu duyarlılığı duymasını diliyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın
Kamil Erdal Sipahi, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, size ve
yüce Meclise saygılar sunarım.
Bugün Meclis gündeminin açılması sırasında bazı milletvekili
arkadaşlarımızla birlikte ilettiğimiz gibi, kahraman jandarma teşkilatımızın
171’inci kuruluş yıl dönümünü tekrar kutluyorum. Jandarmanın şehitlerini
rahmetle, gazilerini minnetle, mensuplarını saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Vefakâr, cefakâr, fedakâr jandarma teşkilatımıza nice uzun yıllar başarılar,
mutluluklar diliyorum.
501 sıra sayısıyla bugün Meclis gündemine gelen ve içinde şahsıma
ait teklifi de kapsayan yasa tasarısının tümü üzerinde partimin görüşlerini
belirteceğim.
Çok genel kapsamlı kırk altı maddenin tamamı yerine önemli
gördüğüm bazı maddeler üzerinde ve bu vesileyle ülkemizi sarsan vahim
gelişmelerle ilgili konuşacağım.
Tasarının tümüne olumlu bakıyoruz ancak görüşmeler sırasında artık
vahim boyuta erişen uzman erbaş kardeşlerimizin emeklilik sorunlarını değişiklik
önergesiyle bugün burada halletmek istiyoruz. Her gün şehit haberlerini
işittiğimiz bu uzman erbaşların yani yiğit Anadolu çocuklarının emekli olamadan
aileleriyle birlikte sokağa atılmalarına Milliyetçi Hareket Partisi olarak
bugün “Artık yeter, diğer partiler de bu işe katılsın ve bu işi burada
çözelim.” diyeceğiz. Bu konuda üç yıldır Mecliste mücadele ediyoruz. Bugün
kimse yeni bahaneler aramadan, yan çizmeden, daha önce kanun teklifi
verdiğimiz, defalarca önerge verdiğimiz bu konuyu burada halletmek istiyoruz.
Bu konuda olumlu bir girişim olduğu konusunda duyumlar almış bulunuyoruz. Böyle
bir girişimden ancak memnuniyet duyarız.
Biz, uzman erbaş kardeşlerimizle Ankara soğuğunda Abdi İpekçi
Parkında yaptıkları eylemde Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilleri olarak
birlikte olduk. Gücümüz yettiğince basınımızı bu konuda ilgi duymaya davet
ettik. Ortadoğu ve Tercüman gazeteleri, sağ olsunlar, o zaman bizleri kırmadı.
Grup Başkan Vekilimiz Sayın Mehmet Şandır’la beraber
onlar için kanun teklifi verdik, şimdi de değişiklik önergesi verdik. Bu konuda
Emekli Uzman Derneğiyle sürekli temas hâlindeyiz. Uzman erbaş kardeşlerimizin
hemen hemen her birisiyle temas hâlindeyiz.
Şu anda 57 bin uzman erbaş kardeşimiz görevde, sınır boylarında,
en ücra vatan köşelerinde memleketi korumakla, vatanın ve milletin bölünmez
bütünlüğü uğruna canlarını ortaya koymakla meşguller. Şehit haberlerinde en
fazla onların adı geçiyor. Şu anda 357 uzman erbaş kardeşimiz ailesiyle
birlikte işsiz ve aç. Bir genelge gereği kamu kurumlarına işe alınmaları
gerekiyor ama bütün kurum ve kuruluşların kapıları onlara kapalı, ya “bugün git
yarın gel” veya dosya altı veya “biz seni sonra ararız...” Eğer bugün 357 olan
sayıyı halledemezsek 2020 yılına kadar 18 bin uzman erbaş emekli olamadan
ailesiyle sokağa atılacak. Millî Savunma bütçesi görüşülürken Sayın Bakana “AKP
Hükûmetinin bu yiğit Anadolu çocuklarıyla alıp
veremediği nedir?” diye sormuştum. İşte bugün bu soruya cevap vermenin
zamanıdır. Önerimize “Evet” deyin ve bu soruyu bugün çözelim.
Aynı şekilde, en zor şartlarda canını ortaya koyan yiğit uzman
jandarma kardeşlerimiz var, yıllardır eşitsizlik yaşıyorlar. Lise mezunu
şartıyla işe başlayıp da ortaokul mezunu gibi ücret alan başka bir meslek grubu
örneği Türkiye Cumhuriyeti’nde mevcut değil. Bu çarpıklığı
sadece uzman jandarma yaşamakta. Kaldı ki bunların büyük bir çoğunluğu
lise mezunu da değil, Avrupa Birliğiyle yapılan bir sözleşme gereği bunların yüzde
80’ine yakını yüksek tahsil yapmış durumda ama ortaokul mezunu gibi işe
başlayıp ortaokul mezunu olarak emekli oluyorlar.
Aynı şekilde subay ve astsubayların eğitim süreçleri fiilî
hizmetlerden sayılırken aynı Silahlı Kuvvetlerde aynı Devlet Memurları
Kanunu’na göre görev yapan uzman jandarma kardeşlerimizin askerî eğitimleri
hizmetten sayılmıyor, fiilî hizmetten sayılmıyor.
Bu arada, astsubaylarımızla ilgili önemli sorunlar var. Bu
sorunları geçmişte Milliyetçi Hareket Partisi olarak defalarca dile getirdik,
kanun teklifi verdik, önerge verdik. Millî Savunma Bakanlığımızın, emeklileri
dâhil astsubaylarımızla ilgili verilmiş çok, geçmiş yıllara ait sözler var,
vaatler var ama maalesef çok ciddi anlamda gerçekleşen bir tek vaat yok.
Emeklilerine, bazı diğer meslek gruplarına yapıldığı gibi, aylık 100 Türk
lirası seyyanen zam verilecekti. Ne oldu? Üç yıl önce bu konu görüşülmüştü,
geçen yıl tekrar gündeme getirilmişti, maalesef hâlen ses yok, seda yok.
Gene üç yıl önce Mecliste komisyonda kabul edilip daha sonra
AKP’lilerin geri çektiği astsubaylarımızla ilgili bir derece, kademe ilerlemesi
konusu vardı. O ne oldu? Onun sonucu belli değil. Bu konu komisyonda kabul
edilip geri çekildiği için, bir noktada, Meclisimizin, şerefli astsubay
camiasına bir borcudur. Bu borcu siz ödemezseniz biz MHP iktidarı döneminde bu
borcu öderiz, merak etmeyin.
Gelelim iki hafta öncesine. Evet, 31 Mayıs günü iki çarpıcı ama
maalesef beklenen, Hükûmetimizin basiretsizliği
nedeniyle göz göre göre gelen iki olayla hep beraber
sarsıldık: İsrail saldırısı ve İskenderun saldırısı. Her iki olaydaki aziz
şehitlerimizi, yardım duyguları uğruna can verenleri rahmetle anıyorum,
ailelerine başsağlığı diliyorum. Her iki olay aslında ülkemize savaş ilanıdır.
Birini terörist, haydut ve korsan devlet İsrail, diğerini bölücü hainler
işlemiştir. İkisi de bile bile, göz göre göre gelmiştir; sürpriz, baskın, beklenmeyen olay
diyemezsiniz; AKP Hükûmetinin gözüne parmağını soka soka gelmiştir.
Birincisinden başlayalım: İsrail’in bu tip sabıkaları biliniyor
mu? Evet. İsrail’de mevcut hükûmetin bu konudaki
sabıkası biliniyor mu? Ona da evet. Türkiye-İsrail ilişkilerindeki gerginlik
biliniyor mu? O da evet. Saldırgan İsrail Hükûmeti bu
konuda yapacaklarını 27 Mayıs tarihinden itibaren açıkça ikaz ve ilan etmiş mi?
O da evet.
Sayın Bakan, şimdi soruyorum: Bunlar biline biline
otuz iki milletin insanı ve kendi 400 insanımızı ateşe atıp sahte kabadayılığa
soyunmanın, sonra da ağzımıza yüzümüze bulaştırıp itibarımızı yerle bir etmenin
mantığını bana lütfen birisi açıklasın. Önceden bir risk analizi yapılmış
mıdır? Olası kriz ve güvenlik planlaması yapılmış mıdır? İsrail’le ilişkiler
bilinirken ortak tatbikat ve savunma sanayisi projeleri hâlen devam etmiş
midir? Eğer ediyorsa bu ikiyüzlü bir politika mıdır, yoksa değil midir? Neden
bunlar milletten saklanmıştır? Kaldı ki Suriye sınırında mayın temizleme
olayının İsrail’e nasıl peşkeş çekilme olduğunu muhalefet olarak geçen sene
burada sizlerle tartıştık.
Konunun teferruatına girmeyeceğim, sadece bir husus üzerinde
durmak istiyorum. Bakın, Orta Doğu’da zor durumda olanlara yardım ve iyi niyet
ayrı şeydir, Orta Doğu’nun pisliğine bulaşmak ayrı şeydir. Neden ikincisini
tercih ettik, anlamış değiliz.
Çok kabadayı isek, konvoya deniz kuvvetleri refakat etse, havadan
güvenlik devriyesi -kep görevi diye adlandırdığımız görev- sağlansa olmaz
mıydı? Olmaz. Çünkü kendi ordusuna düşman iktidarımız sayesinde deniz
kuvvetlerimizin yarısı hapishanede, geri kalan yarısı soruşturmada; teröristler
karşılama törenlerinde, onlarla mücadele edenler ise Ermeni’nin, İsraillinin
duyduğu kinle sorgulanıp hapishanede. Türk ordusuna, kendi
ordusuna kin duymak, düşman olmak moda.
Gelelim teröre ve açılıma. 31 Mayısta 7 vatan evladı İskenderun’da
kahpece şehit ediliyor. Unutuldu, varsa yoksa İsrail’e sahte kabadayılık,
rezaletin atıp tutmalarla örtülmeye çalışılması. Sanki İskenderun’da hiçbir şey
olmadı, 7 vatan evladı şehit düşmedi. Nerede Hükûmetimiz,
nerede basınımız? Yok.
2002’de AKP Hükûmeti neredeyse bitmek
üzere olan bir terör devraldı ve yedi sene sonra terör olayı sayısı 10 misli
-rakamlarla sabittir- şehit sayısı 17 misli artmıştır. Terör için sorumlu arayanlar
aynaya baksın yeter.
Bu yetmiyor, bir de PKK açılımı var. 6 Nisan 2009’da Obama
Mecliste açılım talimatı veriyor. Bir ay sonra yani 9 Mayıs 2009’da
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bu ABD talimatının Türkçe mealini açıklıyor: “Güzel
şeyler olacak.” 22 Temmuzda aynı konuda Sayın Başbakanın açılım müjdeleri. 1
Ağustos 2009’da İçişleri Bakanı hem de Polis Akademisinde çalıştay
başlatıyor; konu malum, 12 ne idiği belirli adamla
açılım. Hangi adamlar? Hani hangi yandaş televizyonu açsanız hacıyatmaz gibi orada
artık seyretmekten midemizi bulandıran adamlar. Terörle mücadelenin
koordinatörü olması gereken İçişleri Bakanı, terörle müzakerenin, PKK ile
açılım iş birliğinin ve Habur karşılamasının
koordinatörü.
Hatay Milletvekilimiz Sayın Turan Çirkin 29 Mayıs 2010’da Hatay’da
basın açıklaması yapıyor, belgelidir: “Katil terör örgütü Hatay’da üstelendi, Amanoslarda üstlendi. Hatay’da kötü gelişmeler olacak.”
Evet, Milliyetçi Hareket Partisi Milletvekili Sayın Turan Çirkin’in Hatay
basınına yaptığı ve birçok basın organında yapılan açıklama bu. Bunu
milletvekilleri biliyor, Hatay halkı biliyor ama İçişleri Bakanı bilmiyor,
olaydan on gün sonra “Amanoslarda tedbir alacağız.”
diyor.
Bütün bunları Hatay’da vatandaşlar bilirken, milletvekillerimiz
ikaz ederken, Habur’da teröristleri karşılatan,
Ankara’da çuvalcı ABD’li generali bizzat karşılayan İçişleri Bakanı meşgul
çünkü Irak’tan aşiret reisi gelecek, onu karşılama hazırlığında. Hangi aşiret
reisi? Çok bilmiş bir Bakanımızın “Postal yalayıcısı.”
dediği, sonra karşıladığı, Dışişleri Bakanının ağabeyi.
Evet, açılım kronolojisine devam edelim:
11 Ağustos 2009, açılım konusunda Milliyetçi Hareket Partisinin Hükûmeti ikazı. “Bu gidiş tehlikeli, aklınızı başınıza
alın. Bu açılımın sonu önce ayrışmaya, sonra çatışmaya, sonunda kardeş
kavgasına gider.” diyoruz.
17 Ağustos 2009, İmralı’dan açılım konusunda yol haritası
açıklanıyor. Böylece ABD talimatlı olduğundan sonra, açılımın İmralı-PKK iş
birliği boyutu da ortaya çıkıyor.
Evet, daha sonra, 20 Ağustos 2009’da “Millî Güvenlik Kurulu
toplantısından açılıma destek var” diye bir haber çıkıyor. Milliyetçi Hareket
Partisi olarak buna çok sert bir tepki gösterince Genelkurmay bir açıklama
yapıp bu konudaki endişelerini dile getiriyor. Böylece de açılımın devlet
politikası olduğu, bütün kurum ve kuruluşların desteklediği şeklindeki Hükûmet açıklamalarının yalan olduğu belgeleniyor.
Sonuç: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “Güzel şeyler olacak.”
sözünden, yani açılımından bu yana, 18 Haziran 2010 itibarıyla açılımın bedeli
107 Mehmetçik, 4 kahraman polis, 6 geçici köy korucusu olmak üzere 117 şehit.
Demek ki Hükûmetimizin mantığıyla güzel şeyler
bunlar. Söylenecek bir tek şey var: Sakın başka sorumlu aramayın, lütfen aynaya
bakın.
MUSTAFA ÖZBAYRAK (Kırıkkale) – Siz bakın aynaya!
KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – Siz bakın da, biz nereye
bakacağımızı iyi biliriz.
Evet, bu arada birkaç konuya daha değineceğim. Açılım konusundaki,
PKK terörüyle mücadele konusundaki siyasi basiretsizlik bir yana bir de proje
bazında basiretsizlikler var. Nedir o? 3 Ekim 2008’de Aktütün
olayından sonra Sayın Başbakanın girişimiyle TOKİ, hani o meşhur TOKİ,
harikalar yaratan TOKİ iç güvenlik ve sınır karakollarının yapımı için
görevlendiriliyor. Yirmi aydan fazla geçti, yüz elli dört tane karakol
yapılacak, yapılan bana bir tane örnek gösterin. En hassas olan Aktütün Karakolu. Geçenlerde oraya giden kum kamyonlarına
PKK eylem yapıyor, Aktütün, en hassas durumda
karakola daha kum yeni gidiyor, takdirlerinize sunuyorum.
İkincisi, helikopter projesi, ATAK Projesi. Ben bu ATAK Projesi’nin teknik konuları üzerinde, efendim, ihale
projesi üzerinde hiç durmadım. Sayın Bakan da hatırlarlar, ben bu projenin
sadece, terör olayları devam ettiği için, ATAK Projesi gerçekleşinceye kadar
geçecek sürede terörle mücadelenin desteğini nasıl sağlayacağız konusunda
defalarca endişelerimi dile getirdim yaşayan birisi olarak çünkü silahlı
helikopter veya taarruz helikopterleri terörle mücadelenin olmazsa olmazıdır,
en büyük destek vasıtalarından bir tanesidir.
Burada silahlı helikopter olarak kullandığımız whiskey
tipi ve benim ciddiye almadığım (P) tipi kobra helikopterlerinin sayılarının,
durumlarının açıklamalarına girmeyeceğim. Sayın Bakan arzu ederlerse teker teker her birisinin durumunu da tartışmaya, teknik
durumlarını, baraka çöktüğü zaman hangisinin ne hâle geldiğini, şu anda ne
hâlde olduklarını tekrar açıklamaya hazırım.
Ben bu konuyu hassasiyetle dile getirdikçe, Sayın Bakan bu konuda
bir hassasiyet olmadığını dile getirdi, bu cevabı verdiler bana.
Ben tekrar ediyorum, konunun ihale boyutu, teknik boyutları
üzerinde hiç durmadım. İnşallah proje başarılı olur, zamanından önce
gerçekleşir çok büyük bir ihtiyaç olan proje. Hatta Sayın Bakan bu konuda
yapılacak Meclis araştırmasına “Keşke yapılsaydı.” şeklinde de güzel bir jestte
bulunmuştu ancak terörle mücadelede ne yapacağız arkadaşlar? Elde silahlı
helikopter kalmadı, büyük bir zafiyet var ve biz bu konuda Milliyetçi Hareket
Partisi olarak ikaz ettiğimizde “Hayır, hassasiyet yok.” dendi ama şimdi terör
azdı, terör arttı, işitiyoruz ki Hükûmetimiz telaşla,
aceleyle taarruz helikopteri temin etme peşinde. Bunun için de İtalyan T-129
modelinin kiralanması veya paket alımı şeklinde bir projenin… Bu konuda Savunma
Sanayii Müsteşarlığında görüşmeler yapıldığına dair
basın haberlerini aldık. Doğrudur yanlıştır üzerine gitmeyeceğim. Bu konuyu,
burada, ben, Sayın Bakana daha önce de hatırlatmıştım.
Maalesef Millî Savunma Komisyonu olarak bizler, AKP’li
arkadaşlarım dâhil, millî savunma konusundaki bütün projelerimizi basın
haricinde bilgi edinmekten mahrum ediliyoruz Millî Savunma Bakanlığı
tarafından. Bu bir gerçektir Sayın Bakan. Lütfen, Millî Savunma Komisyonu
olarak… İktidarıyla muhalefetiyle bizden saklanan, gizlenen, brifing
vermekten çekinilen her konuyu biz basından öğreniyoruz. Ondan sonra da
“Efendim, gerçekler öyle değildir.” diyorsunuz. Gerçekleri bize söylediniz, brife ettiniz de biz hayır mı dedik? Bu konuyu son
hatırlatma olarak lütfen kabul buyurursanız memnun olacağım.
Evet, şimdi, eğer bu haberler, basında yer alanlar doğruysa,
almayı düşünülen T-129 helikopterlerinden Allah Türkiye Cumhuriyeti’ni korusun.
İtalyan ordusunun kullanamadığı, modifiye etmek için
para kaynağı bulamadığı bir helikopter. Biz de bunu beğenmediğimiz için zaten
ATAK Projesi’yle bunun gelişmişi üzerine durduk, bunu modifiye
etmeyi düşündük. Bu helikopteri almayı lütfen düşünmeyin, istirham ediyorum,
bir bilen olarak söylüyorum. Türkiye şartlarında bu helikopterler uçamazlar. Modifiye etmek zorundasınız bu helikopterleri almak için. Modifiye etmek için gövde, motor, transmisyon, rotor, bütün
bu modifiyeyi yaptığınız zaman asgari iki sene
demektir. İki sene sonra zaten ATAK Projesi devreye girecek 2013’te Sayın
Bakan. Demek ki bu çözüm değil. Lütfen, eğer bu konuda bir çözüm aranıyorsa
paket alımı için başka bir çözüm arayın. Güneydoğu’daki mücadelenin desteği
için bunu bir bilen olarak ben size sadece teklif ediyorum.
Bir başka konu, malum, istihbarat konusundaki en önemli husus iki
tane: Bir tanesi, Amerika güya istihbarat desteği verecek de kullanacağız. Ne
kadar ciddi istihbarat desteği verdiği konusunda benim çok ciddi endişelerim
var çünkü Amerika’yla terörle iş birliği konusunda çok canı yanmış, Amerika-PKK
iş birliği konusunda çok, bizzat olaylar yaşamış bir arkadaşınızım. Birçok
örneği gerekirse size açık açık anlatırım. Bu
sabıkaları bile bile Amerika’nın istihbarat
desteğinden hâlâ ne umulur, anlamış değilim.
Kaldı ki basında bir haber yer aldı -onun da doğruluğunu
bilmiyorum-Amerika’nın verdiği istihbaratın altı veya sekiz saat geriden
geldiği söyleniyor. Buna istihbarat literatüründe
“istihbaratın eskiliği” tabiri kullanılır. Terörle mücadele gibi bir dönemde
altı sekiz saat geriden gelen istihbarat hiçbir işinize yaramaz. Bir de bu
istihbarata karşı tepki göstermek, etki göstermek için geçecek süreyi hesaba
katarsanız bu istihbaratı yok sayabilirsiniz değerli arkadaşlar. O hâlde bunu
ciddiye almayın.
Geriye ne kaldı? İnsansız hava aracı. Tutturduk
İsrail’le bir Heron Projesi. Sanki başka bunu yapma
imkânımız yoktu, İsrail’den başka yer yoktu. Tutturduk bir Heron
Projesi, yıllardır, geç verildi, motor arızası, o arızası, bu arızası,
İsrail’in peşinde koşuyoruz. Tazminat alın, verdiler vermediler, başka kaynak
bulunmadı. Zamanında bu Heron Projesi’ne
başlandığında üniversitelerle, Türkiye’deki teknik bu konudaki iş birliği
yapılacak insanlarla eğer gerekli araştırma geliştirme faaliyetleri birlikte
yapılmış olsaydı Türkiye kendisi millî imkânlarıyla bu İHA Projesi’ni İsrail’e
muhtaç olmadan, kimsenin peşinde koşmadan kendisi gerçekleştirmişti. Ama Heron Projesi’ne bel bağladık, bu yüzden millî projelerimiz
de gecikti, onlar da ikinci planda kaldı. Şimdi Heron’ların
ne olacağı belli değil, bir kısmı teslim edildi, bir kısmı teslim
edilmedi, teslim edilenler için İsrail
aldı personelini, son gelişmelerden sonra, gerisin geriye götürdü. Eğitim
konusu yarıda kaldı. Bunların teknik desteği, malzeme desteği, lojistik desteği
ne olacak? Eğitim ihtiyaçları bitti mi, onu bilmiyoruz. Bu proje Türkiye'nin
işine yarayacak mı yaramayacak mı? Yarın arızalar, düşmeler, eğitim sorunları
başladığı zaman, İsrail’le ilişkiler koptu, ne yapacağız belli değil. Bunu biz
neden daha önce akıl edemedik arkadaşlar? Neden akıl edemedik? Heron’a ve İsrail’e bu kadar çok bel bağlamak zorunda
mıydık? Türkiye bu kadar aciz bir ülke miydi? İsrail’e bu kadar mı muhtaçtı?
Türkiye’deki binlerce mühendis, Türkiye’deki yüzlerce savunma sanayisi kuruluşu…
Altı üstü insansız hava aracı dediğimiz, fotoğraf makinesi takılmış, model
uçağın geliştirilmişi. Yapamayacak mıydı Türkiye bunu? Neden o projelerimiz geride
kaldı? Evet, bunların cevabını ben Sayın Bakandan bekliyorum.
Şimdi, maalesef İsrail’in peşinden koşmakla meşgulüz. Bu konuyu
biraz yana yakıla anlattım ama yüce Meclisin bu konularda bilgilenmesinde fayda
umuyorum.
Konumuza geri dönersek, bu askerî mahkemelerde 2 askerî hâkim
yanında 1 de hâkim sınıfı dışında bir subay görevliydi. Bu konuda Anayasa
Mahkemesinin kararı üzerine, tamamı askerî hâkim üyelerden oluşacak. Şeriatın
kestiği parmak acımaz, doğrudur. Zamanında, tabii, yeteri kadar askerî hâkim
olmadığı için ve kıta tecrübesi de bu askerî yargı işlemine karışsın diye
alınmış bir karardı. Buna bir diyeceğimiz yok.
Ben, bu vesileyle Sayın Bakana bir konuyu hatırlatmak istiyorum.
Bir dakika daha sürem olacak herhâlde.
Bir de malumunuz, disiplin mahkemeleri var. Bu disiplin
mahkemeleri de alay, tugay seviyesindeki birliklerimizde kuruluyor. Ancak,
bizim askerî birliklerimiz gerek terörle mücadele gibi çok özel görevlerde…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Sipahi, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun efendim.
KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) -
Tamamlayacağım efendim.
…gerekse yurt dışındaki birçok barışı koruma, sağlama görevlerinde
görev yaptıkları için artık bu disiplin mahkemeleri de kıta subaylarının
yürüteceği görevler olmaktan çıktı. Bu konuda bazı birliklerimizde örnek
çalışmalar yapıldığını ve hâkim sınıfından bazı arkadaşlarımızın disiplin
mahkemelerinde görev aldığını biliyorum. Benim, yine silahlı kuvvetlere otuz
altı yılını vermiş birisi olarak Sayın Bakana teklifim, disiplin mahkemelerinin
de artık hâkim sınıfından olması. Bunların hem kendi komutanlarına adli
müşavirlik yapması hem de kıtanın içerisinde kazanacakları bu tecrübeleri daha
sonra askerî hâkim olarak askerî mahkemelerde kullanma imkânlarının sağlanması
konusudur.
Millî müdafaa mükellefiyeti konusuna girecektim ancak zaman geçti.
İkinci Dünya Harbi şartlarından kalma bir Millî Müdafaa Mükellefiyeti Kanunu’muz var. Komisyonda da bahsettim, bunun süratle
yenilenmesi lazım. Zaten Sayın Bakana orada da hatırlatmıştım, “Millî müdafaa
mükellefiyeti nedir, nasıl uygulanır?” diye bir broşür var. O broşür inşallah
vardır mevcudu Bakanlıkta; o olmadan bu kanunu anlamak mümkün değil.
Evet, ben sözlerimi bitirirken Milliyetçi Hareket Partisi olarak
değişiklik önergelerimiz hariç, tasarıya olumlu oy vereceğimizi belirtir, yüce
Meclisi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
AK PARTİ Grubu ve şahsı adına Nurettin Akman Çankırı Milletvekili.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetlerinin güncel bir kısım
ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama
Usulü Kanunu ile 13 kanun ve kanun hükmündeki kararnamede değişiklik yapılmasını
içeren tasarıyla ilgili olarak grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu vesileyle jandarma teşkilatımızın kuruluşunu tebrik ediyor,
vatanımızın en ücra köşesinde hizmet eden jandarma personelimize şükranlarımı
sunuyor, vatan uğrunda şehit olan evlatlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum.
Uygulamadan doğan bazı eksikliklerin giderilmesinin amaçlandığı
söz konusu değişikliklerden ilki 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve
Yargılama Usulü Kanunu’nda yapılan düzenlemedir.
353 sayılı Kanun’un “Mahkeme kuruluşu” başlıklı 2’nci maddesine
göre askerî mahkeme heyeti hâlen 2 askerî hâkim ve 1 subay üyeden oluşmaktadır.
Genelkurmay Başkanlığı kuruluşundaki askerî mahkeme ise general ve amiralleri
yargıladığı zaman 3 askerî hâkim ile 2 general veya amiralden kurulmaktadır.
Anayasa Mahkemesinin kararı ile 353 sayılı Kanun’un 2’nci
maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesinde yer alan “bir subay” ibaresi
Anayasa’ya aykırı görülerek iptal edilmiş ve iptal hükmünün, kararın Resmî Gazete’de
yayınlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesine karar
verilmiştir. Ayrıca 2009 Yılı Yargı Reformu Stratejisi’nde de askerî
mahkemelerden subay üyelerin çıkarılmasına ilişkin kanuni değişikliğin kısa
vadede gerçekleştirileceği ifade edilmiştir. Anayasa Mahkemesinin hâkim
bağımsızlığı ve hâkim teminatı ilkeleri çerçevesinde askerî mahkemelerin
meslekten hâkimlerden kurulması yönündeki kararı dikkate alınmıştır. 353 sayılı
Kanun’un 2’nci maddesi değiştirilerek askerî mahkemelerin 3 askerî hâkimden
kurulacağı hükme bağlanmış ve bu doğrultuda uygulama alanı kalmayan 353 sayılı
Kanun’un “Subay üyelerin nitelikleri”, “Subay üyelerin seçimi” ve “Kanunda
yazılı nitelikte subay üye bulunmaması” başlıklı 3, 4, 5’inci maddeleri
yürürlükten kaldırılmıştır.
Ayrıca aynı Kanun’un 19’uncu maddesinde yapılan düzenlemeyle
kurulla ve tek hâkimle bakılacak işler yeniden belirlenerek, subay ve
astsubayların işledikleri suçlara ait davalar ile ağır ceza mahkemesinin
görevine giren suçlara ait davalar hariç olmak üzere, üst sınırı beş yıla kadar
hapis cezasını gerektiren davalara tek hâkimle bakılacağı yönünde düzenleme
yapılmıştır.
Madde metinlerinde subaylara ilişkin hususlar bulunan 353 sayılı
Kanun’un 45’inci, 116’ncı ve 244’üncü maddeleri yeniden düzenlenmiştir.
Değerli arkadaşlarım, tasarıyla getirilen bir diğer değişiklik,
askerî okullardan çıkarılan veya ayrılan öğrencilerden personel ve amortisman giderleri alınmamasına yönelik düzenlemedir.
Geçtiğimiz günlerde Harp Okulu dördüncü sınıftan ayrılan emekli asker bir veli
otuz yıllık çalışması sonucu aldığı ikramiyenin tamamını oğlu için tazminat
kapsamında ödediğini belirtti ve çok mağdur bir durumda olduğunu ortaya
koymuştu. İşte, biz bu düzenlemeyle, bu durumda olan velilerin, bir anlamda,
masraflarını yüzde 50 kısaltmış oluyoruz.
5401 sayılı Askeri Öğrencilerden Başarı Gösteremeyenler
Hakkında Kanun’un 3’üncü, yine Harp Okulları Kanunu’nun ilgili maddeleri,
Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanunu’nun 45’inci maddesi, 926 sayılı Türk
Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nun 18’inci maddesi gereğince, sağlık
nedenleri dışında bir nedenle askerî öğrencilikten çıkarılan veya kendiliğinden
ayrılanlara devletçe yapılan masraflar, yasal faizi ile birlikte, öğrenci ve
kefiline ödettirilmektedir.
Askerî okula alınan öğrenciler ile silahlı kuvvetler hesabına
fakülte ve yüksekokullarda okuyan öğrenciler için, Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren
-ki tarihi 3/9/1983- yönetmelik ekinde yer alan yüklenme ve kefalet senedi
formatında, ödettirilecek masraflar kalemleri tek tek
sayılmış ve söz konusu yönetmelikte değişiklik yapılarak personel ve amortisman
giderleri masraf kalemleri arasına alınmış. İlave edilen bu iki kalem masraf,
tahakkuk ettirilen masrafların yüzde 50’sinden fazlasını içermektedir. Ancak,
bunlar sabit gelirler olup askerî okuldan çıkarılan veya ayrılan öğrencilerin
ayrılması veya öğrenimine devam etmesi nedeniyle azalan veya artan bir masraf
kalemi olmadığından, bu konuda düzenleme yapılması gerekliliği doğmuştur.
2003 yılı ve sonrasındaki yıllarda askerî okullara girmiş olup da
sağlık nedenleri dışında bir nedenle askerî öğrencilikten çıkarılan -akademik
başarısızlık ve disiplinsizlik gibi- veya kendiliğinden askerî öğrencilikten
ayrılan öğrenci velisi ve kefillerine kısmen de olsa maddi yönden bir rahatlama
sağlaması için bu yasal düzenlemeye ihtiyaç duyulmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 9’uncu
maddesiyle, mayın arama ve temizleme faaliyetlerinin fiilen icrası sırasında
malul olanlar ile ölenlerin dul ve yetimleri de 5434 sayılı Kanun’un ek 77’nci
maddesi kapsamına alınarak bu kişilerin maaşlarının da emsalleri gibi
yükseltilmesine imkân tanınmıştır.
Diğer taraftan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Yüksek İdare
Mahkemesi dava dosyalarındaki gizli belgelerin başvuru sahiplerine
incelettirilmemesinin, silahların eşitliği ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Bu bağlamda,
silahların eşitliği ilkesi çerçevesinde adil yargılanma hakkının korunması
hukuk devleti olmanın gereklerindendir.
Tasarı ile Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde görülen davalarda
gizli bilgi ve belgelerin taraf ve vekilleri tarafından incelenmesi ve idarece
karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgeler için taraf ve vekillerine itiraz
imkânı tanınmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Işıklar Askerî Lisesi, Hava
Kuvvetleri Komutanlığına devredilerek 2008-2009 eğitim-öğretim yılından
itibaren Hava Kuvvetleri Komutanlığı teşkilatında eğitim vermeye başlamıştır.
Işıklar Askerî Hava Lisesi, Hava Harp Okulunun asıl kaynağını teşkil eden pilot
adayı askerî öğrenci yetiştirmektedir. Bu maksatla, askerî hava lisesi
öğrencilerine havacılık nosyonu kazandırmak, Hava Kuvvetleri Komutanlığına olan
aidiyet duygularını arttırmak amacıyla paraşüt, planör ve benzeri havacılık
eğitim faaliyetlerine, deniz lisesi öğrencilerinin de dalış eğitimine
katılmalarını sağlama gerekliliği hasıl olmuştur.
Bu ihtiyaçtan hareketle tasarıda Türk Silahlı Kuvvetlerinde eğitim
ve öğrenim gören on altı yaşını tamamlamış tüm askerî öğrencilerin uçuş, dalış
ve paraşütle atlamalarından dolayı sakat kalmaları veya şehit olmaları hâlinde
2629 sayılı Kanun’dan yararlanmalarının sağlanmasına yönelik düzenleme hayata
geçirilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gülhane Askerî Tıp Akademisi
bünyesinde bulunan tıp fakültesinde lisans düzeyinde öğrenim gören öğrencilerin
özlük hakları 2955 sayılı Kanun’un 39’uncu maddesine göre düzenlenmektedir. Bu
maddeye göre öğrencilere 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu
hükümlerine göre harçlık öngörülmektedir. Dolayısıyla Gülhane Askerî Tıp
Fakültesi öğrencileri ancak altı yıllık öğretim süresinin sonunda teğmen
maaşına hak kazanmaktadırlar. Buna karşın emsalleri olan harp okulu öğrencileri
ise dört yılın sonunda mezun olarak teğmen maaşı almaya başlamaktadırlar.
Ayrıca, beşinci ve altıncı sınıflarda öğrenim gören Gülhane Askeri Tıp
Fakültesi öğrencileri, bu sınıflarda yoğun olarak eğitim hastanesinde
çalışmakta ve sağlık hizmeti vermektedirler. Bu durum uygulamada eşitsizliğe ve
Gülhane Askerî Tıp Fakültesinin tercih edilmemesine neden olmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarıda iaşe, ibate ve
diğer giderler dikkate alındığında, Gülhane Askeri Tıp Fakültesi 5’inci ve
6’ncı sınıf öğrencilerinin maaşlarının artırılmasına yönelik düzenleme
yapılmıştır.
Değerli milletvekilleri, silahlı kuvvetlerde subay, astsubay,
uzman jandarmaların yanı sıra uzman çavuş, uzman erbaş istihdam edilmektedir.
Uzman jandarma çavuşlar özel kanuna tabidir. Bugün, biz grup olarak verdiğimiz
bir önergeyle uzman çavuşlarla ilgili çok önemli bir eksikliği gidermiş
oluyoruz. Zannediyorum...
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Uzman erbaş.
NURETTİN AKMAN (Devamla) – Uzman çavuş, uzman erbaş, hepsi, uzman
onbaşılar da dâhil. Yani buradaki sistem, ifade ettiğim gibi üç tane; uzman
jandarma var, uzman erbaş var, uzman çavuş var. Uzman erbaşa uzman çavuş ve
uzman onbaşılar da dâhil.
Bugün getirdiğimiz bu önergeyle, değerli arkadaşlarım, uzman
erbaşların bu çok önemli eksikliğini, inşallah, onayınızla, yüce Meclisimizin
takdiriyle hep birlikte bir konsensüs içinde hayata
geçireceğiz. Çünkü zannediyorum, seçildiğimizden bu yana en çok bize müracaat
eden kadrolar uzman çavuşlar olmuştu.
Bu arkadaşlarımız, Türk Silahlı Kuvvetlerine, 1986 yılında kanunu
çıkarılmış, 1989 yılında da bu kanun uygulamaya geçilmiş ancak 2000 yılında,
2000-2001 yılında çıkarılan Sosyal Güvenlik Yasası’yla sıkıntılı bir noktaya
gelmişler. Çünkü yaş hadlerini geçtikleri için -önceden yirmi yılı
doldurduklarında emekli olma haklarına sahipti- bir yaş haddi geldiği için,
maalesef, kırk beş yaşında bu arkadaşlarımızı Türk Silahlı Kuvvetlerinde emekli
de edemiyoruz ve sokağa bırakıyoruz. Bu anlamda gelecek vaat etmediği için,
uzman çavuşlar sözleşmelerinin sonunda sözleşmelerini feshederek ayrılmaktadırlar
ve bu anlamda da bugün ülkemizde kanayan bir yara meydana gelmiş.
Değerli arkadaşlarım, bu yasanın onaylanmasını müteakip,
uzman çavuşlarımız -ki vatan uğrunda kahramanca hizmet eden, bu uğurda şehit
olan uzman çavuşlarımız- kırk beş yaşını doldurduktan sonra, sivil giyimli
olarak, elli iki yaşına kadar, Genelkurmay Başkanlığımızın ve Millî Savunma
Bakanlığımızın uygun gördüğü kurumlarda hizmetlerine devam edecekler ve elli
iki yaşında emeklilik haklarını kazanmış olacaklardır. Ben buradan temenni ediyorum, bugün, uzman erbaşlara vermiş
olduğumuz bu hak ve bu sorunu nasıl giderdiysek… Astsubay ve uzman jandarma
çavuşlarımızın da sorunları mevcut, bu konuda gerekli çalışmalar da yapılmakta.
İktidarımızla muhalefetimizle hep birlikte, bu sorunları da en kısa zamanda,
ümit ediyoruz, birlikte çözmüş olacağız.
Diğer taraftan, yine uzman erbaşların kadrolarında devamlılık arz
eden, teknik ve kritik görevlerde yetişmiş personel ihtiyacını karşılama
amacıyla bunların temini ve hizmet şartları ortaya koyulmakta. Hakları,
yükümlülüklerine ilişkin usul ve esaslar ilgili kanunla düzenlenmiştir. Bu
kanuna göre, her uzman erbaşın yılda, yol hariç, bir ay izin hakkı
bulunmaktadır. Ancak, 3269 sayılı Kanun’da, diğer kamu görelilerinin aksine,
uzman erbaşlara mazeret izni verilmesine ilişkin bir düzenleme yapılmamıştır.
Günlük bir kısım ihtiyaçların karşılanması da dâhil, ölüm, yangın, deprem ve su
baskını gibi olağanüstü mazeretler nedeniyle uzman erbaşlara verilen izinler
yıllık izinlerinden düşülmek zorunda kalınmaktadır. Bu durum, özellikle iç
güvenlik harekâtı icra eden birliklerde görevli personelin moral motivasyonunu olumsuz etkilemektedir. Bunun yanında, 3269
sayılı Kanun’da, terörle mücadelede yaralanarak malul olan uzman erbaşların
görevlerine devam edebilmelerine yönelik bir hüküm bulunmamaktadır. Tasarıyla,
subay, astsubay ve uzman jandarmalarda olduğu gibi, uzman erbaşlara mazeret
izni verilmiş, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında malul olan gazi
uzman erbaşların göreve devam edebilmesi imkânı tanınmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarıyla, ayrıca,
sözleşmeli subay ve astsubaylar ile uzman erbaşlar hakkında taban aylığı, kıdem
aylığı veya yabancı dil tazminatı ödemelerinde uygulamada karşılaşılan
tereddütler giderilmekte, bu personele 375 sayılı Kanun Hükmündeki
Kararname’nin 1’inci maddesinin (d) bendinde düzenlenen 750 Türk lirası
tutarındaki tazminatın ödenmesi sağlanmaktadır.
Bunun dışında, Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri
İşletme Başkanlığı, barışta ve savaşta Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve dış
takviye kuvvetlerin akaryakıt ve madeni yağ stoklarını muhafaza etmekte ve
bunları akaryakıt boru hattı veya diğer nakliye araçları ile askeri birliklere
ulaştırmakta ve Türkiye-NATO boru hattı ile akaryakıt tesislerinin işletme,
bakım ve çalışır hâlde bulundurulmasını sağlamaktadır. Değerli arkadaşlarım, bu Başkanlık da yeni bir kuruluşa, yapıya
kavuşturulmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, son olarak, kazandan beslenecek askerî
personel konusunda uygulamada yaşanan tereddütler giderilmekte, doğal afetlerde
görev alan personel ile komando birliklerinde görev yapan personel de kazandan
beslenecekler arasına dâhil edilmektedir.
Değerli arkadaşlarım, dünyada lider ülke olmak güçlü bir yönetim,
güçlü bir ekonomi, güçlü bir silahlı kuvvetlerin varlığıyla mümkündür. Temenni
ediyoruz, bu değişiklikler Türk Silahlı Kuvvetlerimizin gücüne güç katacaktır.
Diğer taraftan, benden önceki konuşmacı milletvekilimiz savunma
sanayisi ile alakalı olarak tabii farklı bir şekilde gündeme getirdiler, bir
hakkı teslim etmek durumundayım. Bizim Hükûmetimiz
döneminde Savunma Sanayii Müsteşarlığımız çok önemli
bir yapıya kavuşmuş, Sayın Başbakanımızın başkanlığında yılda iki defa toplanan
İcra Komitesi, TAI, Aselsan, Roketsan
gibi bu kuruluşlar da çok büyük icraatlara imza atmıştır. İşte, bugün
haberlerde görmüşsünüzdür, Fransa’da bir aracımız, âdeta -efendim, orada işte
gazetelere konu olduğu gibi- örnek, modern bir silah olarak takdim edilmiştir.
Onun için, hakkı teslim etmek durumunda olduğumuzu özellikle ifade etmek
istiyorum ve bugün, savunma sanayimiz yüzde 50 yerli katkıyı hayata
geçirmektedir. Onun için, ben Değerli Bakanımıza ve Savunma Sanayii
Müsteşarlığımıza şükranlarımı sunuyorum.
Bu kanunun hayırlı olmasını temenni ediyor, verdiğiniz katkılardan
dolayı şükranlarımı sunuyorum. Saygılar sunarım efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekilleri, şimdi, birinci bölümün görüşmelerine
başlıyoruz. Birinci bölüm madde 19’a bağlı ek geçici madde 89 ve ek geçici
madde 90 dâhil 1 ila 23’üncü maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ali
Rıza Ertemür, Denizli milletvekili.
Sayın Ertemür, konuşacak mısınız?
ALİ RIZA ERTEMÜR (Denizli) – Evet.
BAŞKAN - Sayın Ertemür, buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ERTEMÜR (Denizli) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 501 sıra sayılı Kanun Tasarısı’yla ilgili vermiş
olduğum kanun teklifi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, öncelikle, hemen ifade etmeliyim ki
Parlamentomuz hazırladığımız bu teklifimizi yasalaştırması hâlinde, bugüne
kadar süregelen bir olumsuzluğu ortadan kaldıracak ve binlerce aile rahat bir
nefes alacaktır. Bu nedenle, kanun teklifimize destek vermenizi, siz değerli
milletvekillerimizden, fakslarıyla bizlerden yardım isteyen aileler adına talep
ediyorum.
Değerli milletvekilleri, 5401 sayılı Askerî Öğrencilerden Başarı
Gösteremeyenler Hakkında Kanun’un 3’üncü, 4566 sayılı Harp Okulları Kanunu’nun
38’inci, 2955 sayılı Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanunu’nun 45'inci maddeleri
ile 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nun 18'inci maddesinin
(a) bendi gereğince, sağlık nedenleri dışındaki bir nedenle askeri
öğrencilikten çıkarılan veya kendiliğinden ayrılanlara, personel ve amortisman giderleri de dâhil edilerek, ilgili okul
komutanlıklarınca tahakkuka bağlanan masraflar yasal faiziyle birlikte öğrenci
veya kefillerine ödettirilmektedir.
Personel giderleri, askerî okulda istihdam edilen general, subay,
astsubay, sivil memur ve işçilere ödenen yıllık aylıkları toplamının öğrenci
sayısına bölünerek bulunan miktardır. Amortisman giderleri ise askerî okul
binaları ve demirbaşların yaşlanması, yıpranması nedeniyle maliyet hesabına
dâhil edilen bir masraf kalemidir. Değerli milletvekilleri, hâlbuki bu iki
kalem masraf, devletimiz yönünden yerine getirilmesi gereken bir yükümlülük
olduğu gibi, bir kısım öğrencilerin okutulması veya okuldan ayrılmasıyla azalan
veya çoğalan masraf kalemleri de değildir.
Personel ve amortisman giderleri, askerî
okuldan ayrılan veya çıkarılan öğrenciler nedeniyle tahakkuk ettirilen masraf
toplamının kara kuvvetlerine bağlı askerî okullarda yarısından fazlasını, hava
ve deniz kuvvetlerine bağlı askerî okullarda ise neredeyse üçte 2’sine yakın
bir bölümünü teşkil etmektedir. Örneğin, deniz lisesinde dört yıl okuduktan
sonra ayrılan bir öğrenciye çıkarılan masraf 75 bin TL, kara kuvvetlerine bağlı
askerî liselerden ayrılan aynı durumdaki bir öğrenci için çıkarılan masraf ise
50 bin TL civarındadır.
Değerli milletvekilleri, askerî okulların yatılı olması nedeniyle
bu okullarda okuyan öğrencilerin neredeyse tamamına yakını dar gelirli veya
orta gelir seviyesinde aile çocuklarıdır. Pek çok öğrenci velisi ya kırsal
kesimde geçimini bin bir güçlükle sağlayabilen bir aile, memur, SSK’lı, BAĞ-KUR’lu veya emeklidir; aldıkları aylık veya ücretlerle,
askerî okul idareleri tarafından hesaplanan askerî okul masraf ve faizlerini
ödemeleri mümkün olamamaktadır, bu yüzden pek çok öğrenci velisi perişan bir
durumdadır. Borcunu ödeyebilmek için bir kısım veliler istemedikleri hâlde
emekliye ayrılmakta ve emekli ikramiyelerini borcun ödenmesinde
kullanmaktadırlar.
Değerli milletvekilleri, bu durumdan askerî öğrencilikten ayrılan
ve kendisinden çok şey beklediğimiz gençlerimizin de fazlasıyla olumsuz yönde
etkilendikleri kuşkusuzdur. 2003 yılından önceki yıllarda askerî okullara giren
ve daha sonraki yıllarda ayrılan öğrencilerden personel ve amortisman
giderleri alınmamıştır. Hâlbuki 2003 yılından önce yürürlükte
olan mevzuat hükümleri ile 2003 yılı ve sonraki yıllarda askerî okullara giren
öğrencilere yapılan masraflar bire bir aynı olduğu hâlde bu iki kalem masraf
2003 yılından önce girenlerden alınmazken, 2003 yılından sonra askerî okullara
girmiş olan öğrencilerin okula kayıtları sırasında alınan yükleme senetlerinde
artış ve personel giderleri yazılı olduğu için bu masraf kalemleri
ödettirilmektedir.
Görüleceği gibi, mevcut uygulama, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası’nın 10’uncu maddesinde öngörülen “Kanun önünde eşitlik” ilkesine
açıkça aykırılık teşkil etmektedir. Hem çeşitli yıllarda giren askerî
öğrencilerden alınan masrafların farklı olması nedeniyle aralarında meydana
gelen eşitsizliğin giderilmesinin sağlanması ve hem de dar ve orta gelirli
ailelerin ödeme sıkıntılarının kısmen de olsa giderilmesi için bu yasanın
çıkarılmasında fayda görülmektedir. Askerî okuldan ayrılanlardan alınan
masrafların devletin diğer okullarında okuyan öğrencilere yapılan masraflardan
farklı olarak, yapılan masraflarla sınırlı olması gereklidir. Bu masraflar da
askerî öğrenciye yapılan giyim, kuşam, yiyecek, içecek, öğrenci harçlığı,
kitap, kırtasiye, aydınlatma, ısıtma, temizlik, ilaç, tedavi ve ulaşım
masraflarıdır. Bu masrafların ödetilmesinde öğrenci velilerinin hiçbir itirazı
yoktur.
Değerli milletvekilleri, yine ilgili yasalarda yapılan değişiklik
ile 2003 ve daha sonraki yıllarda askerî okula girip de ve daha sonraki
yıllarda askerî öğrencilikten ayrılanların yanında, gelecek yıllarda da aynı
durumla karşılaşmaları mümkün olan aileler yönünden de ileride bu tür
sorunların ortaya çıkması önlenmiş olacaktır.
Bu nedenle, hazırladığımız, huzurunuza getirdiğimiz kanun
teklifime desteklerinizi bekliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Ertemür, çok teşekkür
ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın
Mustafa Enöz.
Sayın Enöz, buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 501 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın birinci
bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, dünya coğrafyasında jeopolitik açıdan çok
önemli bir konumda olan ülkemizin doğal olarak güçlü bir orduya ve gerekli
teçhizata ihtiyacı bulunmaktadır. Ülkemize yönelik tehditler her zaman
olagelmiş, olmaya da devam edecektir. Son yüzyılda tehdit ve riskin nereden
geleceği de belli olmamaktadır. Bu zor coğrafyada güçlü bir devlet olmanın
yegâne şartının güçlü bir ordu ile mümkün olabileceği herkes tarafından
bilinmektedir. Askerî güç gelişen teknolojinin ürünü olan modern silahlarla ve
bu silahları kullanacak profesyonel elemanlarla donatılmadıkça etkinliğinden
kaybedecektir. Türk Silahlı Kuvvetleri de son yıllarda profesyonel orduya
geçişte önemli adımlar atmaktadır. Bu bağlamda, uzman erbaşların orduda
istihdam edilmeleri son derece önemlidir. Uzman erbaşlar, kendilerine sunulan
kıt imkânlarla bu ülke uğruna görevlerini büyük bir fedakârlıkla ve sabırla
yerine getirmektedirler, gerektiğinde canlarını ülkemiz uğruna feda
etmektedirler. Canları pahasına görev yapmakta olan uzman erbaşların özlük
haklarının tam istenildiği şekilde teslim edildiğini söylemek mümkün değildir.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin erbaş kadrolarında teknik ve devamlılık gerektiren
çağımızın teknolojik araç, gereç ve silahlarını en iyi şekilde kullanmak üzere
yetişmiş personel edinebilmek amacıyla 1986 yılında 3269 sayılı Uzman Erbaş
Kanunu yürürlüğe konulmuştur. Bu Kanun’da çeşitli zamanlarda değişiklikler
yapılarak uzman erbaşların durumları düzeltilmeye çalışılmıştır. Bu durumun
düzeltilmesi amacıyla, 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanunu’nun izinlerini düzenleyen
11’inci maddesi “Her uzman erbaşın yılda yol hariç bir ay izin hakkı vardır.
İzinler Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Yönetmeliği esaslarına göre
düzenlenir. Uzman erbaşlara yıllık izinleri dışında ayrıca 1111 sayılı Kanun’un
78’inci maddesinde belirtilen esaslara göre izin verilir. Verilen bu izinler
yıllık izinden sayılmaz.” hükmünü ifa etmektedir. Bu izinleri düzenleyen madde,
görüşmekte olduğumuz kanunun 27’nci maddesi ile yeniden düzenlenerek uzman
erbaşların barışta her yıl alacağı izin 45 güne çıkartılarak bu iznin 15 günü
mazeret izni olarak düzenlenmektedir. Yine uzman erbaşlara ana, baba, eş, çocuk
ve kardeşlerinin ölümü hâlinde 10 gün, yangın, deprem, su baskını gibi
felaketlerde de izinleri verilmektedir.
Bunlar gerçekten iyi şeylerdir ancak bugün uzman erbaşların içinde
bulundukları sıkıntıları had safhaya ulaşmıştır. Türk devleti ve Türk
milletinin varlığı uğruna hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan bu kahramanlar kırk
beş yaşına geldiklerinde yıllarca hizmet ettikleri ordu saflarından zorunlu
olarak ayrılmaktadırlar. Bu arkadaşlarımız emekli olabilmek için kapı kapı dolaşmakta ancak adamları olanlar iş bulabilmektedir.
Bu insanları bu duruma düşürmek, refüze etmek bize yakışmaz. Bu arkadaşlara
yazık etmeyelim. Bunların da çoluğu çocuğu ailesi var
ve hepsi bugün ekranları başında bizleri izliyor ve bu sorunlarına çözüm
bulmamızı bekliyor. Hükûmetin bu konuda adım atmasını
bekliyoruz. Verilecek önergenin kabulüyle bu sorunu çözelim. Bu konuyla ilgili
kanun teklifimiz ve önergemiz bulunmaktadır.
Değerli milletvekilleri, yine uzman erbaşların jandarmada olduğu
gibi lise mezunlarının en az bir yıl okulda eğitim almalarıyla unvanları “uzman
çavuş” olarak değiştirilmelidir. Bu arkadaşlarımız üniversite mezunu bile olsalar
maalesef ek gösterge alamıyorlar, bunu da düzenlememiz lazım. Yine güneydoğunun
ağır şartlarında dört yıllık görev süresinin de kısaltılmasında fayda
bulmaktayız.
Bu duygu ve düşüncelerimizle kanunumuzun hayırlı olması
temennisiyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Enöz, çok teşekkür
ederim.
Şahsı adına Hüseyin Gülsün, Tokat Milletvekili.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN GÜLSÜN (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
501 sıra sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile ilgili olarak söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün huzurlarınızda görüşülen bu tasarı ve teklifler ile Türk
Silahlı Kuvvetlerinin güncel bir kısım ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla
toplam on dört kanun ve kanun hükmünde kararnamede değişikliğe gidilmektedir.
Uygulamadan doğan bazı eksikliklerin düzeltilmesi, günümüz şartlarına uyulması
amaçlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii ki şu ana kadar
gruplar adına konuşan değerli hatipler, hangi konularla ilgili düzenleme
yapıldığını geniş bir şekilde açıklamıştır. Ben, düzenlemesi
yapılan, askerî mahkemelerin durumu, 3634 sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti
Kanunu ile seferberlik ve savaş hâlinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin daha pratik
olmasını temin etmek, askerî öğrencilerin uçuş, dalış ve paraşütle
atlamalarından dolayı sakatlanma veya ölüm hâlinde 2629 sayılı Kanun’dan
yararlanmaları ve yine, Gülhane Askerî Tıp Akademisinde okuyan tıp
öğrencilerinin beşinci, altıncı sınıfta maaş almasının sağlanması ve uzman
erbaşların izni ve özlük hakları gibi önemli konularda yapılan kanun
değişikliklerinin, Türk Silahlı Kuvvetlerimize ve milletimize hayırlı olmasını
diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Gülsün, çok teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, birinci bölüm üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde
üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı
oylarınıza sunacağım.
1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
8’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
9’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
10’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
11’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
12’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
13’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
14’üncü madde üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 501 sıra sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve
Yargılama Usulü Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 14 üncü maddesiyle
değiştirilen 357 sayılı Askeri Hakimler Kanununun 8
inci maddesinin; birinci fıkrasında yer alan "ve sıralı sicil üstlerinden
yeterli sicil alan" ibaresinin metinden çıkarılmasını, bir ve ikinci
fıkralarında, üçüncü fıkrasının ilk cümlesinde, aynı fıkranın (b) bendinin (1),
(2) ve (3) numaralı alt bentlerinde, beş ve altıncı fıkralarında bulunan
"temel askerlik ve subaylık anlayışı kazandırma" ibarelerinin
"adaylık öncesi intibak" şeklinde, beşinci fıkranın (b) bendindeki
"sağlık, disiplin ve ayırma" ibaresinin "sağlık ve
disiplin" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Bekir Bozdağ |
Nurettin Canikli |
Nuri Uslu |
|
Yozgat |
Giresun |
Uşak |
|
Celal Erbay |
Mehmet Sarı |
Halil Aydoğan |
|
Düzce |
Gaziantep |
Afyonkarahisar |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI HASAN KEMAL YARDIMCI (İstanbul) –
Katılıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Katılıyoruz
efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Anayasa Mahkemesinin 08 Ocak 2010 tarihli ve 27456 sayılı Resmi
Gazete'de yayımlanan 08 Ekim 2009 tarih ve 2006/105 Esas ve 2009/142 Karar
sayılı kararı ile 26/10/1963 tarihli ve 353 sayılı Askeri Hakimler
Kanununun 12 nci maddesinin (b) bendinin (1) numaralı
alt bendinde yer alan "kıdemli hakimler birlikte çalıştıkları
hakimlerin" ibaresi iptal edilmiştir. Bu sebeple askeri mahkemelerde görev
yapan yedek subay askeri hakimler sicil alamamaktadır.
Askeri hakim sınıfına alınacak kaynaklar arasında
bulunan askeri hakim yedek subaylar ile hukuk fakültesini bitirmiş çeşitli
sınıflara mensup yedek subay askeri hakim adayları arasında eşitsizliğin
ortadan kaldırılması amacıyla sicil şartı madde metninden çıkarılmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge istikametinde 14’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
15’inci madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 501 sıra Sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve
Yargılama Usulü Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 15 inci maddesi a) fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Mehmet Şandır |
Oktay Vural |
K. Erdal Sipahi |
|
Mersin |
İzmir |
İzmir |
|
Beytullah Asil |
Cemaleddin Uslu |
Mustafa Enöz |
|
Eskişehir |
Edirne |
Manisa |
|
Mehmet Günal |
|
Mümin İnan |
|
Antalya |
|
Niğde |
a) Sağlık sebepleri dışında ilişikleri kesilenlere, personel ve amortisman giderleri hariç, devlet tarafından yapılan
masraflar, sarf tarihinden tahsil tarihine kadar geçen süre hesaplanarak
ödettirilir. Bu ödemelerde faiz alınmaz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI HASAN KEMAL YARDIMCI (İstanbul) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Katılmıyoruz
efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bir öğrenim süreci için yapılan masraflara faiz uygulanmasının
mantıksal ve gerçekçi bir nedeni yoktur.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
16’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
17’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
18’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 19’a bağlı ek geçici madde 89’u oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 19’a bağlı ek geçici madde 90’ı oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Çerçeve 19’uncu maddeyi ekleriyle birlikte oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 20’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Yeni madde ihdasına dair üç adet önerge vardır.
Sayın milletvekilleri, üç önerge de aynı mahiyettedir.
Malumlarınız olduğu üzere görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun,
komisyon metninde bulunmayan, ancak tasarı veya teklif ile çok yakın ilgisi
bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla
katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı İç
Tüzük'ün 87'nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür. Bu nedenle, aynı
mahiyette olan üç önergeyi birlikte işleme alacağım ve önergeleri okuttuktan
sonra Komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla, 13 üyesiyle
katılırsa önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun
salt çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeleri işlemden kaldıracağım.
Şimdi önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 501 sıra sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve
Yargılama Usulü Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısına, çerçeve 20 nci
maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini ve diğer
maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Mehmet Şandır |
Oktay Vural |
K. Erdal Sipahi |
|
Mersin |
İzmir |
İzmir |
|
Beytullah Asil |
Cemaleddin Uslu |
Mehmet Günal |
|
Eskişehir |
Edirne |
Antalya |
|
|
Mümin İnan |
|
|
|
Niğde |
|
Madde 21- 16.06.1964 tarihli ve 477 sayılı Disiplin Mahkemeleri
Kuruluşu, Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkında Kanuna 61 nci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki madde
eklenmiştir.
“Yasak edilen cihaz ve aletleri bulunduran veya kullananlar"
Madde 61- a.Kıt'a, karargah ve kurumlarda
ya da görev esnasında bulundurulması veya kullanılması emirle yasak edilen; cep
telefonu, bilgisayar, radyo, teyp, fotoğraf makinesi gibi görüntü, ses ve
benzeri verileri ve bilgileri kaydeden, depolayan veya ileten her türlü cihaz
ve aletler ile aksamlarını bulunduran veya kullananlar on günden bir aya kadar
oda veya göz hapsi cezasıyla cezalandırılırlar.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 501 sıra sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve
Yargılama Usulü Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısına, çerçeve 20 nci
maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini ve diğer maddelerin
buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Bekir Bozdağ |
Nurettin Akman |
Suat Kılıç |
|
Yozgat |
Çankırı |
Samsun |
|
Ahmet Yeni |
Ayşe Nur
Bahçekapılı |
Nurettin Canikli |
|
Samsun |
İstanbul |
Giresun |
Madde 21- 16/6/1964 tarihli ve 477 sayılı
Disiplin Mahkemeleri Kuruluşu, Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları
Hakkında Kanuna 61 inci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki madde
eklenmiştir.
"Yasak edilen cihaz ve aletleri bulunduran veya kullananlar:
Madde 61- a.Kıt'a, karargah ve kurumlarda
ya da görev esnasında bulundurulması veya kullanılması emirle yasak edilen; cep
telefonu, bilgisayar, radyo, teyp, fotoğraf makinesi gibi görüntü, ses ve
benzeri verileri ve bilgileri kaydeden, depolayan veya ileten her türlü cihaz
ve aletler ile aksamlarını bulunduran veya kullananlar on günden bir aya kadar
oda veya göz hapsi cezasıyla cezalandırılırlar.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 501 sıra sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve
Yargılama Usulü Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısına, çerçeve 20 nci
maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini ve diğer
maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
M. Rıza Yalçınkaya |
Metin Arifağaoğlu |
Zekeriya Akıncı |
|
|
Bartın |
Artvin |
Ankara |
|
|
Ali Rıza Öztürk |
|
Hikmet Erenkaya |
|
|
Mersin |
|
Kocaeli |
|
Madde 21- 16.06.1964 tarihli ve 477 sayılı Disiplin Mahkemelerinin
Kuruluşu, Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkında Kanuna 61 inci
maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki madde eklenmiştir.
“Yasak edilen cihaz ve aletleri bulunduran veya kullananlar"
Madde 61- a.Kıt'a, karargah ve kurumlarda
ya da görev esnasında bulundurulması veya kullanılması emirle yasak edilen; cep
telefonu, bilgisayar, radyo, teyp, fotoğraf makinesi gibi görüntü, ses ve
benzeri verileri ve bilgileri kaydeden, depolayan veya ileten her türlü cihaz
ve aletler ile aksamlarını bulunduran veya kullananlar on günden bir aya kadar
oda veya göz hapsi cezasıyla cezalandırılırlar.
BAŞKAN – Sayın Komisyon, aynı mahiyetteki önergelere salt
çoğunluğunuzla katılıyor musunuz efendim?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI HASAN KEMAL YARDIMCI (İstanbul) –
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Evet, çoğunluk vardır, ben de gördüm.
Komisyon önergelere salt çoğunlukla katılmış olduğundan önergeler
üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.
Herhangi bir söz talebi? Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, böylece, maddeye yeni 21’inci madde
eklenmiş ve tasarının bundan sonraki madde numaraları teselsül ettirilmiştir.
Bundan sonraki görüşmelerimizde karışıklığa meydan vermemek için Komisyon
metnindeki madde numaralarından devam edeceğiz ancak kanunun yazımı esnasında
madde numaraları teselsül ettirecektir.
Madde 21’i oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 22’yi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 23’ü oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi -birinci bölüm üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır- ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm 24 ila 46’ncı maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya
Milletvekili Sayın Osman Kaptan. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA OSMAN KAPTAN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; gecenin bu saatinde hepinizi saygıyla selamlarım.
Ben on dakika konuşmayacağım, hakkım on dakika ama niye
konuşmayacağım? Bütün gruplar zaten oy birliğiyle bu tasarıları destekliyor.
Ben de teklif veren bir arkadaşınızım. Bu kanunu Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
olarak destekliyoruz, hayırlı olmasını diliyoruz.
Yalnız, şunu söylemek istiyorum sevgili arkadaşlarım: Bu hafta
verdiğimiz şehitlerin içinden bir tanesinin babası, televizyonlara yansıyan bir
şekilde, çok canıgönülden isyan ediyordu, tepki
gösteriyordu, “Milletimiz büyük, devletimiz büyük, ordumuz büyük, bu şehitler
niye devam ediyor?” diyordu. Evet, bu şehit ailemize başsağlığı diliyorum,
bütün şehit ailelerine başsağlığı diliyoruz ama bu şehit ailemizin söylediği
söze de hak vermemek işten değildir. Devletimiz büyük, milletimiz büyük,
ordumuz büyük fakat siyasal İktidarımız küçük. Siyasal İktidarımızın terör
konusundaki kafa karışıklığı sorunları maalesef çözemiyor. Bu terörle mücadele
konusunda Sayın Cumhurbaşkanımız “Tarihî fırsat.” diyordu, “Şehit vermeden,
maddi kayıp vermeden terör belasından siyasal adımlarla kurtulmamız mümkün.”
diyordu. Başbakan “Güzel şeyler olacak.” diyordu. Hükûmet
bu sözlerle açılımı başlattı. O günden, o açılımın başladığı günlerden bugüne
120 şehit verdik. Hani tarihî fırsattı? Hani güzel şeyler olacaktı?
Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaptan.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Behiç
Çelik, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce hepinize saygılar sunuyorum. Bu
yasanın ülkemize, milletimize, ordumuza ve bu yasanın hükümlerini uygulayacak
kurum ve kuruluşlara öncelikle hayırlı olmasını yürekten diliyorum.
Millî müdafaa mükellefiyeti konusu olsun, askerî yargı konusu
olsun, uzmanlarımızın sorunları olsun bu yasayla bir nebze olsun çözülmüş
olacak. Türkiye, devlet olarak her zaman güçlü bir devlettir, köklü kurumlar
oluşturabilmiş bir devlettir ve bu devletin milleti de, büyük Türk milleti de
büyük bir millettir, tarih yazmış, çağ açmış, çağ kapamış bir millettir. Bu
itibarla bu büyük milletin ve devletin ordusu da büyük ordudur. Buna layık
olarak bütün parti gruplarının birlikte millî meselelerde dayanışma içerisinde
olması, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim grubumuzun yürekten
temennisidir.
Bu duygularla tekrar hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP, AK
PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.
AK PARTİ Grubu adına Grup Başkan Vekili Sayın Nurettin Canikli.
Sayın Canikli, buyurun efendim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gerçekten hep birlikte, bütün arkadaşlarımız, bütün Meclis,
muhalefete mensup arkadaşlarımızla birlikte önemli sorunları çözüyoruz bu
akşam. Özellikle, uzun yıllardan beri sıkıntı içerisinde olan, canla başla bu
ülkenin bekası, bağımsızlığı için canlarını feda etmekten çekinmeyen uzman er
ve erbaş kardeşlerimizin sorunlarını çözüyoruz yine hep birlikte. Bu da son
derece önemli bir gelişmedir.
Gerçekten uzun yıllar son derece zor şartlar altında mücadele
ettikten, hizmet verdikten sonra hayatının baharında, kırk beş yaşında âdeta
sokağa terk edilmelerine hiç kimsenin gönlü razı olamazdı. Bu konuda bütün
toplumda bir konsensüs söz konusuydu ve Sayın
Başbakanımızın da talimatıyla, bu sorun hep birlikte, bütün diğer grupların da
katkılarıyla, onların da destek vermeleriyle çözülmüş olacak.
Öncelikle bu arkadaşlarımıza, uzman er ve erbaşlarımıza,
Türk Silahlı Kuvvetlerimize inşallah bu güzel adım hayırlı olur, hayırlara
vesile olur çünkü gerçekten onların -aileleriyle birlikte düşünüldüğünde- en
verimli çağını, dönemini burada geçirdikten sonra, artık sivil hayatta başka,
alternatif olarak hayatını idame ettirme imkânı hemen hemen
bulunmayan bu arkadaşlarımıza toplumun bu katkısı, bu desteği gerekiyordu. Hep birlikte çözüyoruz.
Ben emeği geçen tüm arkadaşlara, Bakanlığımıza, Silahlı
Kuvvetlerimize, muhalefete mensup arkadaşlarımıza, herkese teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Canikli.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, ikinci bölüm üzerideki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, ikinci bölümde yer alan maddeler, varsa o madde üzerindeki
önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı
oylarınıza arz edeceğim.
24’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
25’inci madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 501 sıra sayılı Kanun Tasarısının 25 inci
maddesinin aşağıdaki değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Nurettin Canikli |
Mehmet Sait
Dilek |
Bekir Bozdağ |
|
Giresun |
Isparta |
Yozgat |
|
T. Ziyaeddin Akbulut |
Hüseyin Gülsün |
Mehmet Ceylan |
|
Tekirdağ |
Tokat |
Karabük |
|
|
Ahmet İyimaya |
|
|
|
Ankara |
|
Madde 25 - 18/3/1986 tarihli ve 3269
sayılı Uzman Erbaş Kanununun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının ikinci
cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve bu cümleden sonra gelmek üzere
aşağıdaki cümleler eklenmiştir.
"Bunlardan;
a) İstihdam edildikleri kadronun görev özelliklerine göre sınıf ve
branşları ile ilgili sağlık nitelikleri uygun
olanların,
b) 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu
kapsamında malul olanlardan
istekleri, bilgi ve tecrübelerinin sınıfı
için faydalı olması ve fiziki noksanlıklarını kapatabilmesi
şartıyla mensup olduğu kuvvet komutanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı veya Sahil
Güvenlik Komutanlığı ile Genelkurmay Başkanlığınca uygun görülenlerden,
istihdam edilecekleri kadronun sağlık niteliklerini taşıyanların, müteakip
sözleşmeleri, bir yıldan az, beş yıldan fazla olmamak şartıyla azami kırkbeş yaşına girdikleri yıla kadar uzatılabilir. Yaş
sınırı nedeniyle Silahlı Kuvvetlerden ayrılacak olanlardan istekliler, merkezi
yönetim bütçe kanunlarında yer alan sınırlamalara tabi olmaksızın, Milli
Savunma Bakanlığı, MSB ANT Başkanlığı ve Türk Silahlı Kuvvetleri (Jandarma
Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı dâhil) kadrolarında emekli
aylığına hak kazandıkları tarihe kadar Devlet memuru olarak istihdam edilirler.
Atama işlemleri yaş sınırının dolmasından önce tamamlanır ve atanılan görevin
aylık ve diğer mali haklarına göreve başlanılan tarihten itibaren hak
kazanılır. Bunların uzman erbaşlıkta geçen hizmet süreleri 2/2/2005
tarihli ve 5289 sayılı Kanun hükümleri dikkate alınmak suretiyle, öğrenim
durumlarına göre yükselebilecekleri tavanı aşmamak kaydıyla kazanılmış hak
aylık derece ve kademelerinin tespitinde değerlendirilir. Bu fıkra uyarınca
atama işlemine tabi tutulanlara 16 ncı maddenin
ikinci fıkrasında yer alan ikramiye ödenmez. Bu fıkranın uygulanmasına ilişkin
usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI HASAN KEMAL YARDIMCI (İstanbul) –
Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Katılıyoruz
efendim.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Yaş sınırı nedeniyle emekli olmadan Türk Silahlı Kuvvetlerinden
ayrılmak zorunda kalan uzman erbaşların, mağduriyetlerinin giderilmesi amacıyla
emekli aylığına hak kazandıkları tarihe kadar Milli Savunma Bakanlığı ve Türk
Silahlı Kuvvetleri kadrolarında memur olarak istihdamları sağlanmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda 25’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
26’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
27’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
28’inci madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 501 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve
Yargılama Usulü Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 28 nci
Maddesinin sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Mehmet Şandır |
Oktay Vural |
K. Erdal Sipahi |
|
Mersin |
İzmir |
İzmir |
|
Beytullah Asil |
Mehmet Günal |
Cemaleddin Uslu |
|
Eskişehir |
Antalya |
Edirne |
|
|
Mümin İnan |
|
|
|
Niğde |
|
"Uzman erbaşlar sözleşmeleri sona erdikten sonra, emekli
olmaya hak kazanıncaya kadar, öncelikle Türk Silahlı Kuvvetlerindeki uygun
kadro görevlerinde, mümkün olmadığı takdirde önceden tespit edilecek kamu kurum
ve kuruluşlarında istihdam edilirler."
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 501 Sıra Sayılı kanun ile bazı kanun ve kanun
hükmünde kararnamelerde değişiklik yapılması hakkındaki kanun tasarısının 28.
Maddesinin sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Zekeriya Akıncı |
M. Rıza Yalçınkaya |
Osman Kaptan |
|
Ankara |
Bartın |
Antalya |
|
Metin Arifağaoğlu |
|
Hikmet Erenkaya |
|
Artvin |
|
Kocaeli |
“Uzman erbaşlar sözleşmeleri sona erdikten sonra, emekli oluncaya
kadar TSK de kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilirler.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI HASAN KEMAL YARDIMCI (İstanbul) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükümet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Biraz önce kabul
ettiğimiz önergeyle maksat hasıl olmuştur, onun için
katılmıyoruz.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Gerekçe efendim.
BAŞKAN – Buyurun.
Gerekçe:
Uzman erbaşlara emekli hakkı vermek için.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 501 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve
Yargılama Usulü Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 28 nci
Maddesinin sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Şandır (Mersin) ve arkadaşları
"Uzman erbaşlar sözleşmeleri sona erdikten sonra, emekli
olmaya hak kazanıncaya kadar, öncelikle Türk Silahlı Kuvvetlerindeki uygun
kadro görevlerinde, mümkün olmadığı takdirde önceden tespit edilecek kamu kurum
ve kuruluşlarında istihdam edilirler."
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI HASAN KEMAL YARDIMCI (İstanbul) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükümet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) –Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Sipahi buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, yüce Meclise saygılar
sunarım.
Önergemiz şuydu: “Uzman erbaşlar sözleşmeleri sona erdikten sonra,
emekli olmaya hak kazanıncaya kadar, öncelikle Türk Silahlı Kuvvetlerindeki
uygun kadro görevlerinde, mümkün olmadığı takdirde önceden tespit edilecek kamu
kurum ve kuruluşlarında istihdam edilirler.”
Bu konuda iktidar partisinin hazırladığı bir değişiklik
önergesinde 25’inci madde hâlinde, üç yıldır mücadelesini verdiğimiz bir
konunun halledildiğini burada yaşamaktan, duymaktan duyduğumuz memnuniyeti, ben
uzman erbaşlarımızla, onların aileleriyle ve yıllardır sokağa atılmış bir
şekilde yaşayan bu kardeşlerimizin aile fertleriyle paylaşmaktan son derece
memnunum, onların sevinçlerine ortak olmaktan son derece memnunum.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak üç yıldır onların kırk beş
yaşına girdiklerinde aile fertleriyle birlikte sokağa atılmamaları için
mücadele ettik. Abdi İpekçi Parkı’ndaki eylemde onlarla beraber olduk, basında
onlarla beraber olduk, kanun teklifleri verdik, soru önergeleri verdik.
Gecikmiş de olsa onların bu gecikmiş haklarının yerine getirilmesinden, onların
sınır boylarında, en ücra vatan köşelerinde terörle mücadele ederken canları
pahasına, aile fertleriyle birlikte yaptıkları mücadelenin karşılığını görmüş
olmalarından duyduğum memnuniyeti burada onlarla paylaşıyorum bütün diğer parti
milletvekilleriyle birlikte.
Özellikle kırk beş yaşını doldurduğu için yaklaşık altı ay önce
sokağa atılan ve üç beş defa telefonla beni arayan, kendisi hasta, 1 çocuğu
hasta, yeni doğum yapmış bir hanımefendinin, sokakta bulunmanın verdiği, aç
olmanın verdiği ızdırapla defalarca beni telefonla
aramasının hususiyetini ve duygusallığını yaşamıştım. Buradan, eğer beni
televizyon başında izlemeye devam ediyorsa, gelecek günlerin onlar için güzel
olmasını, onunla birlikte bu kötü kaderi paylaşan bütün arkadaşlarımın güzel
kaderlerinin devam etmesini diliyorum.
Bir geçici maddeyle şu anda ayrılmış olan uzman erbaşlarımızın
problemlerinin de müracaat hâlinde çözülme durumunda olduğunu öğrenmiş
bulunuyorum.
Ben, buraya sadece teşekkür için çıktım. Hem bu vesileyle, bu
25’inci maddeyle bu problemin hâllinden duyduğum teşekkürü ilgililere,
hazırlayanlara iletiyorum hem de uzman erbaş kardeşlerime aile fertleriyle
beraber hayırlı olsun diyorum.
İyi akşamlar. Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sipahi.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Kabul edilmiştir.
29’uncu madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 501 sıra sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve
Yargılama Usulü Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 29 ncu
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Mehmet Şandır |
Oktay Vural |
K. Erdal Sipahi |
|
Mersin |
İzmir |
İzmir |
|
Beytullah Asil |
Mümin İnan |
Cemaleddin Uslu |
|
Eskişehir |
Niğde |
Edirne |
|
|
Mehmet Günal |
|
|
|
Antalya |
|
Madde 29 – 28.5.1988 tarihli ve 3346 sayılı Uzman Jandarma Kanunun
5. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde yer alan “ilişkileri kesilenlere”
ibaresinden sonra gelmek üzere “personel ve amortisman
giderleri hariç” ibaresi ve maddenin sonuna aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“Uzman Jandarmaların, uzman jandarma okulunda geçen öğretim ve
eğitim süreleri fiili hizmet süresinden sayılır. Uzman Jandarmalar için
belirlenen gösterge tablosunda, lise veya dengi okul mezunu olmaları esas
alınır.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI HASAN KEMAL YARDIMCI (İstanbul) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Sipahi, buyurun efendim.
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, yüce Meclise saygılar
sunarım.
Bu konuyu konunun bütünü hakkında konuşurken de defalarca bu
konudaki açık haksızlığı sizlerle paylaşmaya çalışmıştım.
Yine Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilleri olarak çok sık
gündeme getirdiğimiz, kanun teklifi verdiğimiz, Grup Başkan Vekilimiz Sayın
Mehmet Şandır ile beraber, bir konu bu.
Gerçekten bu konuda açık bir haksızlık var. Bu konuya neden
“Hayır.” dendiğini anlamış değilim. Bu konu “Hayır.” denilecek bir konu
değildi. Aslında ben çok isterdim -bu uzman jandarma konusu İçişleri
Bakanlığını ilgilendiren bir konudur. Çünkü jandarma uzmanlık bir jandarma
geleneğidir ve bunlar devlet memurlarıdır- Sayın İçişleri Bakanının burada
olmasını tercih ederdim. Ancak Millî Savunma ile ilgili bir kanun içerisinde
personel konusunu ihtiva ettiği için buraya gelmişti. Bu açık haksızlığı
sizlerle bir kere daha paylaşıyorum. İnşallah bundan sonra tekrar bir kanun
teklifi vesilesiyle veya silahlı kuvvetlerle ilgili başka bir torba kanun veya
personelle ilgili bir kanun geldiğinde bu konuyu şimdiden kulak dolgunluğu
olması için sizin bilgilerinize sunuyorum. Lütfen, bu konudaki açık haksızlığı
sizler kabul edin. Vicdanlarınızda kabul edin bu yeter, gene “Hayır.”
diyecekseniz deyin sayın AKP’li milletvekilleri ama bu
açık haksızlığı hiç olmazsa vicdanlarınızda kabul edin, bir dahaki sefere
“Evet.” dersiniz.
Konu şu: Bu arkadaşlarımızı lise mezunu olma şartıyla işe
alıyorsunuz. Lise ve dengi okul mezunu olmadan uzman jandarma olma şansı yok bu
arkadaşların. Bu şartla aldığınız arkadaşlarımızı ortaokul mezunu olarak işe
başlatıp ortaokul mezunu olarak emekli ediyorsunuz. İşte açık
haksızlık bu. Kaldı ki bu arkadaşların yüzde 90’ı da yüksek tahsil
yapmış durumda. Yaptığınızın açık şeyi bu, haksızlık bu. Bana
böyle bir meslek grubu gösterin, lise mezunu olarak işe alınıp da ortaokul
mezunu gibi meslek hayatı boyunca maaş alan, öyle işe başlayıp öyle emekli olan
bana başka bir meslek grubu lütfen gösterin Türkiye Cumhuriyeti’nde. İşte
yaptığınız açık haksızlık bu.
İkinci bir konu: Bunlar devlet memuru. Silahlı kuvvetlerde devlet
memuru olan başka kimler var 657’ye tabi? Subaylar var, astsubaylar var.
Subayların harp okulunda geçen eğitim süreleri fiilî hizmetten sayılıyor,
astsubayların meslek yüksekokulunda geçen iki yıllık eğitim süreleri fiilî
hizmetten sayılıyor. E, bunlar da devlet memuru, uzman jandarmalar. Bunların
bir yıllık bir askerî eğitim süreleri var, diğerleri fiilî hizmetten
sayılıyorken bunların o bir yıllık hizmetleri neden sayılmıyor, bunun bana
birisi mantıki izahını yapsın. Bu açık bir eşitsizliktir.
Ben bu konuyu sizlere bu şekilde arz etmiş olayım, hem bu konunun
bütününde hem de şimdi arz etmiş olayım. Bilmiyorum ben Sayın Komisyonun ve Hükûmetin bu konudaki “Hayır.” kanaatlerine katılır mısınız
ama en azından vicdanınızda “Evet.” diyeceğiniz inancındayım; şimdi “Hayır.”
deseniz bile bu size açıkça anlattığım konulara bir daha sefere –inşallah
şimdi, dersiniz- “Evet.” demenizi tercih ederim.
Yüce Meclise saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Sipahi, teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmemiştir.
Madde 29’u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 30’u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 31’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 32’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 33’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Madde 34’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Madde 35’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Madde 36’yı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Madde 37’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Madde 38’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Madde 39’u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Madde 40’ı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Madde 41’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Madde 42’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
43’üncü madde üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 501 sıra sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve
Yargılama Usulü Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 43 üncü maddesiyle
değiştirilen 5668 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Besleme Kanununun 6 ncı maddesinin birinci fıkrasında yer alan “yüzer birlik
personeli” ibaresi, “gemide çeşitli sebeplerle bulunan kişiler de dahil yüzer birlik personeli” şeklinde değiştirilmiştir.
|
Bekir Bozdağ |
Nurettin Akman |
Suat Kılıç |
|
Yozgat |
Çankırı |
Samsun |
|
Nurettin Canikli |
Ayşe Nur
Bahçekapılı |
Ahmet Yeni |
|
Giresun |
İstanbul |
Samsun |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI HASAN KEMAL YARDIMCI (İstanbul) –
Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Katılıyoruz
efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Tatbikat, uluslararası yardım harekatı
veya denizde insani yardım gibi faaliyetler nedeniyle gemide zorunlu olarak
bulunan kişilerin de kazandan beslenmeleri amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda madde 43’ü oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 44’ü oylarınıza sunuyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım… Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Efendim…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım, çok kısa bir açıklama
yapabilir miyim?
BAŞKAN – Buyurun.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Şimdi, üzerinde mutabık kaldığımız bir
konu. Bütün partiler oy veriyor. Şimdi, madem bu önergeler verilecek, neden
iktidar partisi tarafından veriliyor bunlar? Grup başkan vekilleri olarak
bunlara imza atabilirdik, bu önergeleri ortak verebilirdik. Burada bir
nezaketsizlik var. Bunun kayıtlara geçmesini istiyorum.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Böyle olmamalıydı.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkanım, izin verirseniz…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Bizim de orada imzalarımızla birlikte
olmalıydı. Biz anlayış gösteriyoruz, destek veriyoruz, MHP destek veriyor,
Cumhuriyet Halk Partisi destek veriyor. Daha nazik bir geçiş olabilirdi.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İnce.
Sayın Canikli, buyurun.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, Sayın İnce’nin, yani
“Böyle bir ortamda nezaketsiz oldu.” ifadesini açıkçası biraz yadırgadım, önce
onu söyleyeyim.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Aynı nezakette olabilirdiniz.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ayrıca şu var: Bakın, bunların hepsi
teknik düzenlemeler ve biz, arkadaşlarımıza “Önergeleriniz varsa
birleştirelim.” diye de önerdik. Muharrem Bey size de söyledim ve size de
söyledim, yani ”Ortak önergelerde birlikte hareket edelim.” diye söyledim.
Dolayısıyla “Biz ayrı vereceğiz.” dediler. Bu nedenle…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Hayır, hayır. Öyle bir şey yok.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır, hayır. Ortak olan o cep telefonu…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bakın, Allah aşkına! Çok net olarak
şunu söyledim Sayın Başkanım: Kesinlikle ne böyle bir amacımız var ne böyle bir
niyetimiz var. Yani daha önceki görüşmelerde de ya da mutabakata vardığımız
konularda da hep birlikte imzalayarak verdik. Dolayısıyla böyle bir, yani
yanlış bir amaçla ya da art niyetli -öyle söyleyelim- bir amaç, hedef
kesinlikle söz konusu değildir Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Anladım. Yani diğer grup başkan vekili arkadaşlarımız da
“AK PARTİ’nin bu verdikleri önergelerde bizim de
imzalarımız olsaydı, çünkü mutabakat üzerine geçiyor, bizim de zaten bunlara
bir itirazımız yoktur.” ifadesini kullandılar.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım, madem teknik bir önerge
hepimizin imzası olabilirdi.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, Sayın Canikli
“Önerdik.” dedi. Böyle bir önerge gelmedi, önümüze de gelmedi. Bakın
emekliliklerle ilgili husus vardı. Sayın Bakan, bizim önergemize “Biz daha önce
kabul ettik.” demiş. Bu önergenin nerede hazırlandığını biliyoruz, kimin
hazırladığını biliyoruz. Keşke gruplara gelinseydi de “Burada ortak bir şekilde
verelim.” denseydi de her şey mutabakatla olsaydı, ona da “Evet.” diyoruz.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ama böyle bir önergenin geleceği
biliniyordu zaten Sayın Başkan. Bu önergede gizli, saklı, kapaklı bir şey yok
ki Allah aşkına! Yapmayın yani! Böyle bir…
OKTAY VURAL (İzmir) – Yani dolayısıyla böyle bir, AKP Grubunun bu
önergeler konusunda “Birleştirelim.” diye bir şeyi olmamıştır, kaldı ki burada
birleştirilen husus da oldu. Herkesin önergeleri burada aynı mahiyette olduğu
için oylandı ve eklendi biliyorsunuz cep telefonlarıyla ilgili.
BAŞKAN – Evet, inşallah, bundan sonraki başka bir kısım
görüşmelerde hep beraber hareket edersiniz.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Evet, bundan sonrakinde böyle olmasın
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hepinize teşekkür ediyorum efendim.
Madde 44’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarıya yeni geçici madde ihdasına dair iki adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 501 sıra sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve
Yargılama Usulü Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısına aşağıdaki geçici maddenin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Bekir Bozdağ |
Nurettin Akman |
Nurettin Canikli |
|
|
Yozgat |
Çankırı |
Giresun |
|
|
Ahmet Yeni |
Ayşe Nur
Bahçekapılı |
Suat Kılıç |
|
|
Samsun |
İstanbul |
Samsun |
|
"Geçici Madde-1 Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce,
Kanunun 21 inci maddesiyle 477 Sayılı Kanuna eklenen
Bu dosyalardan Askerî Yargıtay Başsavcılığında ve Askerî
Yargıtay'da inceleme aşamasında olanlar, hükmü veren askerî mahkemeye iade
edilir ve bunlar hakkında da birinci fıkra hükmü uygulanır."
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI HASAN KEMAL YARDIMCI (İstanbul) –
Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Önerge ile, bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten önce cep telefonu ve sair elektronik eşyaları bulundurmak veya
kullanmaktan kaynaklanan emre itaatsizlikte ısrar suçundan, haklarında askeri
mahkemelerce karar verilmiş sanık veya hükümlüler hakkında yapılacak işlemlere
ilişkin geçiş hükmü öngörülmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, böylece teklife, tasarıya yeni bir geçici
madde eklenmiştir.
Şimdi diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 501 sıra sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve
Yargılama Usulü Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısına aşağıdaki geçici maddenin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Bekir Bozdağ |
Nurettin Akman |
Nurettin Canikli |
|
Yozgat |
Çankırı |
Giresun |
|
Suat Kılıç |
Ayşe Nur
Bahçekapılı |
Ahmet Yeni |
|
Samsun |
İstanbul |
Samsun |
“Geçici Madde 2- Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce yaş
sınırı nedeniyle Silahlı Kuvvetlerden ayrılan ve emeklilik aylığına hak
kazanamamış olan uzman erbaşlar, üç ay içerisinde Milli Savunma Bakanlığına
müracaat etmeleri halinde, 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanununun bu Kanunun 26 ıncı maddesiyle değiştirilen 5 inci maddesi hükmünden
yararlandırılırlar."
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI HASAN KEMAL YARDIMCI (İstanbul) –
Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Katılıyoruz
efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce yaş sınırı nedeniyle
Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayrılan ve emeklilik aylığına hak kazanamamış olan
uzman erbaşlara da memuriyet hakkının tanınması amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Böylece tasarı ve tekliflere yeni bir geçici madde eklenmiştir.
45’inci madde üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 501 sıra sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve
Yargılama Usulü Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 45 inci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Bekir Bozdağ |
Nurettin Akman |
Suat Kılıç |
|
Yozgat |
Çankırı |
Samsun |
|
Nurettin Canikli |
Ayşe Nur
Bahçekapılı |
Ahmet Yeni |
|
Giresun |
İstanbul |
Samsun |
“Madde 45: Bu Kanunun;
a) 26’ncı maddesi 1/8/2010 tarihinde,
b) Diğer hükümleri yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI HASAN KEMAL YARDIMCI (İstanbul) –
Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Katılıyoruz
efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Önerge ile, Devlet memurluğuna
geçirilecek uzman erbaşların kadro çalışmalarının tamamlanabilmesi amacıyla 25
inci maddenin yürürlük tarihinin yeniden belirlenmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge istikametinde madde 45’i oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 46’yı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekilleri, tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır.
Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Milletimiz için ve Türk Silahlı Kuvvetleri için ve konuya ilgisi olanlar için
hayırlar getirmesini diliyorum. Hayırlı, uğurlu olsun inşallah.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, grup başkan vekili
arkadaşlarımıza ve sizlere, hepinize canıgönülden
teşekkür ediyorum.
Sözlü soru önergeleri ile alınan karar gereğince kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için 22 Haziran 2010 Salı günü saat 15.00’te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Sizlere ve bizleri izleyen seyircilerimize, izleyicilerimize
hayırlı geceler diliyorum.