Normal 25669 2 11 2010-07-20T06:47:00Z 2010-07-20T06:47:00Z 1 73882 421131 TBMM 3509 988 494025 11.9999 Clean Clean 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                            CİLT: 72                    YASAMA YILI: 4

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

120’nci Birleşim

18 Haziran 2010 Cuma

 

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

 

IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, jandarma teşkilatının 171’inci kuruluş yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Çankırı Milletvekili Nurettin Akman’ın, jandarma teşkilatının 171’inci kuruluş yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, yağmur, dolu, ve sel afetine uğrayan çiftçilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Mersin Milletvekili Akif Akkuş’un, son zamanlarda terör olaylarının birdenbire arttığına, ülke geneline yayılmaya başladığına, jandarma karakollarının da saldırıya uğradığına ve terörün bir an önce durdurulması için ne gerekiyorsa acilen yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

2.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, jandarma teşkilatının 171’inci kuruluş yıl dönümüne ilişkin açıklaması

3.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, Konya’nın bazı ilçelerinde meydana gelen dolu ve sel felaketine ilişkin açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Ürdün Senatosu Başkanı Taher Al Masri’nin, Karadağ Parlamentosu Başkanı Ranko Krivokapic’in ve Slovenya Ulusal Meclisi Başkanı Pavel Gantar’ın beraberlerinde birer Parlamento heyeti ile birlikte ülkemizi ayrı ayrı ziyaret etmelerinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1220)

 

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır ve 19 milletvekilinin, Adli Tıp Kurumunun işleyişindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/773)

2.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal ve 19 milletvekilinin, güvenlik kuvvetlerine yönelik, orantısız güç kullanımı iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/774)

3.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici ve 19 milletvekilinin, sosyal yardımlar konusunun araştırılarak yoksullukla mücadelede alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/775)

4.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 23 milletvekilinin, yatılı ilköğretim bölge okullarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/776)

 

C) Gensoru Önergeleri

1.- Barış ve Demokrasi Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın; uygulanan iç ve dış politikalarda Hükûmet Programı’nda verdiği sözleri yerine getirmediği, ekonomik ve sosyal sorunları çözmede başarılı olamadığı iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/12)

 

VII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- 8/6/2010 tarihli 113’üncü Birleşimde alınan karar gereğince, Genel Kurulda bugün itibarıyla günlük çalışma programına 501 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmeleriyle başlanılması gerekirken bu konuyla başlamadığı nedeniyle Başkanlık Divanının tutumu hakkında

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYON-LARDAN GELEN DİĞER İŞLER

 

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

 

 

 

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)

4.- Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/773) (S. Sayısı: 475)

 

 

 

5.- Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Bayram Meral ve 20 Milletvekilinin; 5539 Sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/788, 2/226)   (S. Sayısı: 499)

6.- İller Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Tasarısı ile 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/371, 1/101) (S. Sayısı: 477)

7.- Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; 633 Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun; 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/833, 1/162, 2/443) (S. Sayısı: 507)

8.- Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı; Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Askeri Öğrencilerden Başarı Gösteremeyenler Hakkında Kanun, Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu, Harp Okulları Kanunu ve Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Ankara Milletvekili Zekeriya Akıncı ve Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Milli Savunma Komisyonu Raporu (1/843, 1/433, 2/634, 2/664, 2/665) (S. Sayısı: 501)

 

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

X.- OYLAMALAR

1.- Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

 

XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Yedigöze Barajı ve HES inşaatına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/14497)

2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, sağlık çalışanlarının çalışma koşullarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/14537)

3.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, bir özelleştirme işlemine ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14577)

4.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya’da yeni açılacak cezaevi ve mahkemelere ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/14620)

5.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Boğaziçi’ne yapılacak üçüncü köprünün orman alanlarına etkisine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/14629)

6.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, TEDAŞ’a borçlu olan üreticilere ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14704)

7.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, orman işletmelerince çalıştırılan köylülerin sorunlarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/14752)

8.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlak’ın, çam kese böceğiyle mücadeleye ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/14803)

9.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, tutuklu ve hükümlülerin ailelerine yakın yerlere nakledilmelerine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/14023)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

‑TBMM Genel Kurulu saat 13.04’te açılarak üç oturum yaptı

Hatay Milletvekili Mustafa Öztürk,

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır,

Edirne Milletvekili Rasim Çakır,

17 Haziran Dünya Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü’ne ve Türkiye’deki çölleşme ve kuraklığa ilişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

Adana Milletvekili Hulusi Güvel,

Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay,

17 Haziran Dünya Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü’ne ve Türkiye’deki çölleşme ve kuraklığa;

Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı, Ergene’deki çevre kirliliğine,

Adıyaman Milletvekili Şevket Köse, Atatürk Barajı’nın etrafının ağaçlandırılmamasından dolayı her sene toprak kayması nedeniyle dolmasına,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

İstanbul Milletvekili D. Ali Torlak ve 34 milletvekilinin, su ürünleri sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla (10/769),

Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız ve 20 milletvekilinin, muz üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla (10/770),

Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş ve 38 milletvekilinin, domuz gribine yönelik uygulamalar konusunda (10/771),

Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş ve 19 milletvekilinin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yaylalara çıkışta yaşanan sorunların hayvancılığa ve arıcılığa etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla (10/772),

Birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Taşınır Donanım Üzerindeki Uluslararası Teminatlar Hakkında Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın geri verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi okundu; Dışişleri Komisyonunda bulunan kanun tasarısının Hükûmete geri verildiği bildirildi.

15 Haziran 2010 tarihinde TBMM Başkanlığına verilen “ülkemizde meydana gelen erozyon ve kuraklığa bağlı olarak oluşan çölleşmenin engellenmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi” konusundaki Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulda bilgiye sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 17/6/2010 tarihli birleşimde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),

3’üncü sırasında bulunan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/761) (S. Sayısı: 458),

Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

4’üncü sırasında bulunan ve görüşmelerine devam olunan, Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/773) (S. Sayısı: 475) tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı; maddelerine geçilmesi sırasında istem üzerine elektronik cihazla yapılan her iki açık oylamada da toplantı yeter sayısı bulunamadı.

Alınan karar gereğince, 18 Haziran 2010 Cuma günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime 15.21’de son verildi.

 

 

 

Sadık YAKUT

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

 

 

 

 

Yusuf COŞKUN

 

Yaşar TÜZÜN

 

Bingöl

 

Bilecik

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

  No.: 162

II.- GELEN KÂĞITLAR

18 Haziran 2010 Cuma

Meclis Araştırması Önergeleri

 

1.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır ve 19 Milletvekilinin, Adli Tıp Kurumunun işleyişindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/773) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.04.2010)

2.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal ve 19 Milletvekilinin, güvenlik kuvvetlerine yönelik orantısız güç kullanımı iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/774) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.04.2010)

3.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici ve 19 Milletvekilinin, sosyal yardımlar konusunun araştırılarak yoksullukla mücadelede alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/775) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.04.2010)

4.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 23 Milletvekilinin, yatılı ilköğretim bölge okullarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/776) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.04.2010)

Gensoru Önergesi

 

1.- Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın; uygulanan iç ve dış politikalarda Hükümet Programı’nda verdiği sözleri yerine getirmediği, ekonomik ve sosyal sorunları çözmede başarılı olamadığı iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında Anayasanın 99 uncu ve İçtüzüğün 106 ncı maddeleri uyarınca bir gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/12) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/06/2010) (Dağıtma tarihi: 18/06/2010)

 

 

No.: 162’ye ek

18 Haziran 2010 Cuma

Rapor

 

1.- Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/869) (S. Sayısı: 521) (Dağıtma tarihi: 18.6.2010) (GÜNDEME)


18 Haziran 2010 Cuma

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Fatih METİN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç milletvekili arkadaşıma gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, jandarma teşkilatının kuruluş yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Bilecik Milletvekili Sayın Yaşar Tüzün’e aittir.

Sayın Tüzün, buyurun efendim.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, jandarma teşkilatının 171’inci kuruluş yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; birçok devletlerin kuruluşundan daha eski bir kuruluşa ait jandarma teşkilatımızın 171’inci kuruluş yıl dönümü münasebetiyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bugünün dünden daha güvenilir olabilmesi adına emniyet ve asayiş ile kamu düzeninin korunmasını sağlayan, askerî kanunlar dışında yüzün üzerinde hukuk ve diğer kanunların uygulanmasını sağlayan, bu kanunları da uygularken halkla iç içe, halkın yanında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmez bütünlüğünün korunması konusunda büyük bir vatan sevgisiyle görev yapan jandarma teşkilatı büyük milletimizin sevgisini ve takdirini kazanmıştır.

Jandarma teşkilatımız ülkemizin bölünmez bütünlüğüne kasteden tüm terör örgütlerine karşı özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri ile bütün ülke sathında terörle mücadelenin en önemli unsuru olmuş ve olmaya devam etmektedir.

Ülkemizin en ücra köşelerinde gece gündüz, kar kış, hava muhalefeti tanımadan, tüm olumsuz koşullara rağmen canları pahasına görev yapan jandarma teşkilatı, Türk Silahlı Kuvvetlerinin halka açılan, halkla bütünleşen penceresidir.

Hiçbir dünya milletinde olmayan bu vatanı uğruna canlarını hiçe sayarak şehit ve gazi olmayı kendilerine büyük rütbe kabul eden Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Jandarma Komutanlığının bu görevlerini yerine getirirken yaşadıkları sıkıntıları dile getirmezsek onların bu onurlu duruşunu sergilemelerinde eksiklik olduğunu düşünürüm.

Değerli arkadaşlarım, onlar, aldıkları askerî terbiyeyle onurlu, gururlu duruşunu gösteren ve hiçbir şekilde sorumluluktan kaçmayan insanlardır ama jandarma teşkilatı personelinin sizler ve bizler gibi de aile yaşantısı yoktur. İki yıl doğu, üç yıl batı olmak üzere meslek hayatları boyunca ona yakın tayin görmektedirler. Jandarma tabiriyle söylüyorum: “Üç tayin bir yangın demektir.” Allah kimsenin başına vermesin, bir yangında evinizde kullandığımız eşyalar ne kadar zarar görüyorsa üç tayin gören bir rütbeli de o kadar zarar görüyor.

Değerli arkadaşlarım, özellikle doğu ve güneydoğu illerine tayin olduklarında, görev yerleri itibarıyla, bırakın lojman bulmayı, yerleşim biriminin dahi olmadığı karakol ve birliklerde görev aldıkları için ailelerini göremezler, çocuklarıyla bir araya gelemezler. Bizler asker olan çocuklarımıza altı ay, on beş ay hasretinden dayanamazken onlar aileleriyle yıllarca hasret çekerler ama hiç şikâyet etmezler. Batıya tayinleri çıkarken eşlerinin tayinlerini yakınlarına yaptıramazlar. Rütbelilerimizin eşleri genelde öğretmen veya sağlık personelidir ama özlük hakları oldukça azdır. Uzman er ve erbaşları bırakın fakülte mezunu olmayı yüksek lisans yapsalar dahi 1’inci derecede kadroya gelemezler. Üst rütbeye geçebilmeleri için yapılan sınavlar üniversite sınavlarından daha zordur. Üst sınıfa terfi ettirilecek rütbelilerin sayısı da oldukça azdır. Bu şartlar altında görev yapan binbaşı rütbesine gelmiş, diğer bir deyişle emekliliğini hak etmiş üst düzey bir rütbelinin eline makam tazminatı dâhil 2.600 Türk lirası maaş geçiyor.

Yine emekliliğini hak etmiş, bugüne kadar yaşadığı sıkıntıları bir tarafa bırakın, bir kıdemli başçavuşun eline aylık 2.400 lira maaş geçmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tüzün.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Canını, gençliğini hiçe sayan, görev uğruna ailesini dahi ikinci plana bırakan bir uzman çavuşun eline aylık 1.800 TL maaş geçmektedir. Jandarma personeli bu geliriyle nasıl onurlu bir yaşam mücadelesi verebilir? Lojman sayısı yetersizdir. Batı illerindeki ev kirasını mı ödesin, ailesini mi geçindirsin?

Değerli arkadaşlarım, sonuç itibarıyla jandarma teşkilatı Türk Silahlı Kuvvetlerinin halka açılan bir penceresidir hem güzel yurdumuzun güvenliği onlara emanettir hem sınırdaki mücadeleleri hem karakollardaki hem de cezaevindeki görevlerini biliyorsunuz. Ancak özellikle son sekiz yıldır Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı, Hükûmeti döneminde Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve jandarma teşkilatının özlük hakları noktasında hiçbir çalışma yapılmamıştır. Bu konuda çok mağdurdurlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tüzün.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, bugüne kadar vermiş olduğumuz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak kanun tekliflerimiz var. İktidar partisi milletvekili arkadaşlarımızın ve Hükûmetin bu konuda yeni özlük haklarının iyileştirilmesi noktasında çalışmayı derhâl başlatmalarını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tüzün.

Gündem dışı ikinci söz yine jandarma teşkilatımızın kuruluşuyla ilgili olarak söz isteyen Çankırı Milletvekili Nurettin Akman’a aittir.

Sayın Akman, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2.- Çankırı Milletvekili Nurettin Akman’ın, jandarma teşkilatının 171’inci kuruluş yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetlerimizin mümtaz bir parçası olan ve yirmi sekiz yıl saflarında hizmet etmekten gurur duyduğum jandarma teşkilatımızın kuruluş yıl dönümü sebebiyle şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve ülkemiz yüz ölçümünün yüzde 92’sinin emniyet ve asayişini, kamu düzenini sağlayan jandarma personelimizi de saygıyla selamlıyorum.

“Güzel yurdun güvenliği emanettir bizlere,

Jandarmadır ulaştıran adaleti her yere.”

Bu dizelerde de anlamını bulan Türkiye Cumhuriyeti jandarması, emniyet ve asayiş ile kamu düzeninin korunmasını sağlayan, kanun ve yönetmeliklerin kendisine verdiği görevleri yerine getiren silahlı bir güvenlik kuvvetidir. Jandarmamız, ülkemizin en ücra köşelerine kadar kurulan teşkilat yapısıyla, önleyici kolluk hizmetlerinin yanı sıra, yaklaşık beş yüz yasal mevzuatın kendisine verdiği mülki, askeri ve diğer görevleri yerine getirmektedir.

Sayın başkan, değerli milletvekilleri; zabıta hizmet ve faaliyetlerinin kuruluşu, insanlık tarihi ile başlamıştır. Yurttaşlarını tam bir güvenlik içinde yaşatmayı devlet yönetiminin temel ilkesi sayan yüce Türk ulusu, koyduğu yasaları uygulama görevini de güvenlik teşkilatlarına vermiştir. Göktürklerde yargan, Selçuklularda şahne, surta, Osmanlılarda ise subaşı ve zaptiyeler zabıta hizmet ve faaliyetlerini devirlerinin özelliklerine göre yürütmüşlerdir. Yeniçeri Ocağının kaldırılmasıyla kurulan askerî teşkilatlar vasıtasıyla güvenlik hizmeti yerine getirilmiş, 1846’da ise Zaptiye Müşirliği kurulmuştur.

14 Haziran 1869 tarihinde teşkilatın ilk nizamnamesi olan Asakir-i Zaptiye Nizamnamesi’nin çıkarıldığı tarih jandarmamızın kuruluş tarihi olarak kabul edilmiştir. Daha sonraki yıllarda İtalya ve Fransa’dan getirilen subaylar jandarmayı yeniden teşkilatlandırmışlardır. Jandarmamız İstiklal Savaşı’nda, Çanakkale Harbi’nde çok büyük yararlılıklar göstermiş, Anadolu ve Rumeli’deki isyanların bastırılmasında büyük rol oynamıştır.

Cumhuriyet dönemi ve daha sonraki yıllarda jandarma, çıkarılan yasa ve yönetmeliklerle kendisini yenilemiş, idari yapımız içerisinde, modern ülkeler jandarmaları paralelinde bugünkü yapısına kavuşmuştur. 2000’li yıllara gelindiğinde, jandarmamız günümüz şartlarına göre modern    araç-gereç, silah ve teçhizata kavuşmuş, yüce Meclisimizden çıkarılan yasalarla, bütçe kanunlarıyla da bugünkü gücü ve modern yapısına kavuşmuştur. Bu anlamda yüce Meclisimize şükranlarımı sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, jandarma teşkilatı kendi sorumluluk alanında yürüttüğü görevlerin yanı sıra, 1984 yılından günümüze kadar ülkemizin bölünmez bütünlüğüne kasteden PKK/KONGRA-GEL başta olmak üzere tüm terör örgütlerine karşı özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgemizde -kırsalında- terörle mücadelenin en önemli unsuru olmuş, bu uğurda binlerce şehit ve yaralı vermiştir. Huzurlarınızda, bu uğurda can veren, erinden generaline tüm şehitlerimizi rahmetle anıyor, gazilerimize sağlık ve mutluluk dolu bir yaşam diliyorum.

Teşkilatımız bugün 238 bin kişilik personel yapısıyla ülkemiz sınırları içerisindeki görevinin yanı sıra dünyanın muhtelif ülkeleriyle de imzalanan anlaşma ve protokollerle yirmiye yakın ülkenin jandarma personeline eğitim vermektedir. Yine, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları çerçevesinde çok uluslu organizasyonlarla icra edilen barışı destekleme ve koruma faaliyetleriyle ilgili olarak, Bosna-Hersek, Kosova, Gürcistan, Afganistan ve Sudan’da jandarma personeli başarıyla görev yapmaktadır.

Değerli milletvekilleri, sonuç olarak, Türkiye Cumhuriyeti jandarması geçmişte olduğu gibi gelecekte de ülkesinin ve milletinin hizmetinde ve emrinde olmaya devam edecektir. Bir kısım düşünce sahipleri jandarmamızın lağvedilmesini istemektedirler. Bu, Türkiye cumhuriyetine yapılacak en büyük kötülüktür. Modern ülke jandarmaları bugün ”karabineri” (jandarma) adı altında, Belçika, Fransa, Hollanda, İtalya kurumlarını yenileyerek, geleceğe güvenlik teşkilatlarını emin adımlarla yürütmektedirler.

Onun için jandarmamızın bugünkü kuruluş yıl dönümünü tebrik ediyorum, daha nice kuruluş yılları dilerken, memleketimizin en ücra köşesinin her yerinde feragat ve özveriyle hizmet eden er, uzman çavuş, sivil memur, astsubay ve subaylarımıza, emeklilerimize başarı ve mutluluklar, sağlık dolu bir yaşam diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akman.

Sayın Akkuş, buyurun efendim.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Mersin Milletvekili Akif Akkuş’un, son zamanlarda terör olaylarının birdenbire arttığına, ülke geneline yayılmaya başladığına, jandarma karakollarının da saldırıya uğradığına ve terörün bir an önce durdurulması için ne gerekiyorsa acilen yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Değerli milletvekilleri, son zamanlarda terör olaylarının birdenbire arttığı ve ülke geneline yayılmaya başladığı dikkat çekmektedir. Polis karakolları olduğu gibi jandarma karakolları da saldırılarla taciz ve tahrip edilmekte ve şehitler vermektedirler.

Yüreğine ateş düşen ana babalar duygularını bütün çıplaklığı ve yalınlığıyla ortaya koymakta, acilen terörün durdurulmasını istemektedirler. Evladını Şırnak Uludere’de şehit veren bir baba şöyle diyor: “Koca bir devletim var, koca bir milletim var; 4 tane çapulcu, devleti yok, milleti yok, 4 çapulcu ile baş edemiyorsa yazıklar olsun!” diyor. Dolayısıyla, bu babanın yüreğinin sesine katılmamak mümkün değil. Terörün bir an önce durdurulması için ne gerekiyorsa acilen yapılsın, diyor, saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Sipahi, buyurun efendim.

2.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, jandarma teşkilatının 171’inci kuruluş yıl dönümüne ilişkin açıklaması

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de şerefli jandarma teşkilatımızın 171’inci kuruluş yıl dönümünde bu güzide camianın şehitlerini rahmetle, gazilerini minnetle anıyorum, mensuplarına en iyi dileklerimi, saygılarımı ve sevgilerimi sunuyorum.

Hem bir jandarma çocuğu olarak hem de bünyesinde 2 defa görev yapmış olmaktan gurur duyduğum jandarma teşkilatını ben vefakâr, fedakâr ve cefakâr olmak üzere üç kelimeyle özetlerim. Ülkenin yüzde 92’sinde emniyet ve asayiş hizmetlerini yerine getirirken bölücü teröre karşı uzun yıllar tek başına mücadele eden, şu anda da iç güvenlik birimleri, komando birlikleri, özel harekât birimleri ve en kritik Irak kesiminin sınır bölümünde görev yapan şerefli jandarma teşkilatımızın büyük gayretlerini minnetle anıyorum, mensuplarına en iyi dileklerimi, sevgi ve saygı dileklerimi sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sipahi.

Sayın milletvekilleri, gündem dışı üçüncü söz dolu afetine uğrayan çiftçilerin sorunlarıyla ilgili olarak söz isteyen Tokat Milletvekili Reşat Doğru’ya aittir.

Sayın Doğru, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, yağmur, dolu, ve sel afetine uğrayan çiftçilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizin birçok yerinde sel, dolu, yağmur neticesi mahsullerini kaybeden çiftçilerin durumlarıyla ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sizlerin de bildiği gibi geçtiğimiz günlerde birçok yöremizde olduğu gibi Tokat ili Turhal ve Kazova bölgesi, Emirseyit, Büyükyıldız beldeleri, Çerçi ve Söngüt köyleri de dolu afetine ağır bir şekilde maruz kalmıştır. Bugün ülkemizin her yerinde afet var ve çiftçiler perişandır. Buradan Tokat’taki, Trabzon’daki, Rize’deki, Konya’daki, Kars’taki ve Ağrı’daki tüm çiftçilere geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum.

Toprağa emek verip topraktan gelecek ile yaşamını idame ettiren çiftçilerimizin durumu içler acısıdır. Tokat genelinde 50 bin dönüm ekili alanın hasar gördüğünü, bunun 10 bin dönümünün ise en ağır hasarlı olduğu Tarım İl Müdürlüğünce tespit edilmiştir. Ancak, tespitler yapılmış ama afete uğrayanların eline bir netice ulaşmamıştır. Yapılan incelemelerin sonucunda varılan acı bir gerçek önümüze çıkmaktadır. Tarım İl Müdürlüğünün yaptığı tespitlerde, örneğin Büyükyıldız kasabasında ağır hasara uğrayan 400 çiftçiden sadece 2’si ürünlerini sigortalatmıştır. Çiftçimiz istese de ürünlerini tapu sorunundan dolayı sigorta kapsamına aldıramamaktadır. Devletin acilen tapu sorununu çözmesi gerekmektedir, tapu sorunu olan yerlerde sigorta ve çiftçilik belgesi yapılmamaktadır.

Ülkemizin birçok yerinde olduğu gibi, buradaki çiftçilerin başka bir geliri yoktur. Hasar tespiti incelemesi hızlı yapılmalı, borç batağında bulunan, umutları tükenmiş olan insanlarımızın derdine çare bulunmalıdır. Eğer gerekli destekler zamanında verilmezse çiftçi, faiz batağına saplanacak ve tarlasını bile kaybedebilecektir.

Sayın milletvekilleri, son yılları çok ağır ekonomik şartlarla geçiren çiftçimiz, artık masal ya da siyasi bir söylem değil, çözüm istemektedir. Emeğinin karşılığını isteyen çiftçilerimiz, birçok ürününü sekiz yıl öncenin fiyatlarıyla satmaktadır. Çiftçilerimizden çok ucuz fiyatlarla alınan ürünlerin tüketiciye çok yüksek fiyatlarla satılması da ayrı bir sorundur.

2002 yılında buğday 35 kuruş, mazot 1 lira 224 kuruş, gübre 33 kuruş idi. Şimdi, 2010 yılında buğday 55 kuruş, mazot 3 lira 50 kuruş, gübre 105 kuruştur. Tarım Bakanlığının tespit ettiği buğday alım fiyatları, maliyeti bile karşılamamaktadır; sonuçta çiftçimiz kara kara düşünmektedir. Pancar, mısır dâhil, diğer bütün çiftçinin ürettiği ürünlerde de aynı tablo geçerlidir. Ülkemizde çiftçi can çekişmekte, her gün bir önceki günü ve yılı aramaktadır.

Çiftçimiz artık, sofrasına koyacak ekmek bulamamaktadır. Gübre, mazot, elektrik borçlarından dolayı 100 çiftçinin 80’i bankalar ya da devlet tarafından icraya verilmiş, ürününü gerçek değerinde satamamış, borç içerisinde de yüzmektedir.

AKP hükûmetleri zamanında neredeyse borçlu olmayan çiftçi bulunamaz hâle gelmiştir. Bu da Hükûmetin tarım politikasının iflas ettiğini göstermektedir.

Doğal afetlerin getirdiği zararlar da eklendiğinde ürününü kaybeden çiftçiye zamanında ve gerekli desteği vermezsek tarımda da sonumuz hayvancılıkta yaşadığımız sorunlardan daha büyük olarak karşımıza çıkacaktır. Yanlış Hükûmet politikaları neticesinde ülkemizde hayvancılık bitmiş ve vatandaşlarımız ithal ete muhtaç hâle gelmiştir. Bunları Meclis kürsüsünden sekiz yıldır dile getirdik ama maalesef Hükûmet ısrarla ikazlarımızı dikkate almamıştır ve sonuçta buraya gelmiştir. Artık siz de kabul eder duruma geldiniz ve beraberinde ithal et de alınmaya başlanmıştır. Tarımda da gerekli tedbirleri almaz, çiftçilerimizin sorunlarını acil çözmezsek tarım ürünlerimizi de ithal eder duruma geliriz.

Çiftçi reel manada desteklenmeyi ve sahip çıkılmayı bekliyor. Özellikle çiftçilerin desteği birçok Avrupa Birliği ülkelerinde veyahut da diğer ülkelere bakmış olduğumuz zaman gerçek ve reel manada desteklenmektedir. Örneğin pancar üreticisi Avrupa Birliği ülkelerinde harcamış olduğu paranın neredeyse yüzde 70’e varanını destek olarak almaktadır ama bizim ülkemizde ise tam tersi pancar üreticisini, neredeyse üretiminden tamamen vazgeçin dercesine, yüzde 8 veyahut da 10 destekle beraber bulunduruyoruz. Aynı zamanda kotalarla beraber bir de destek verilmediği zaman pancar üreticisi küsmüş ve aynı şekilde domates üreticisi küsmüş, buğday üreticisi küsmüş duruma gelmiştir.

Bakınız, şu anda buğdayın maliyetine bakıldığı zaman neredeyse 650 kuruş civarında olması gerekirken…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

REŞAT DOĞRU (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yani Toprak Mahsulleri Ofisinin dengeleme babından yaklaşık olarak 700 kuruşun üzerinde alım yapması gerekirken veyahut desteklemesi gerekirken 550-600 kuruş civarında bir fiyat verilmiştir. Bu fiyat da çiftçilerimizi üzmüş duruma gelmiştir.

Bakınız, bu itibarla -Tokat’tan bahsediyorum- Tokat bölgesi Kazova ve Kelkit Ovası dünyanın en verimli ovalarının başında gelmektedir ama Kelkit Ovası’ndaki, Kazova Vadisi’ndeki çiftçilerimiz tamamen neredeyse üretimden vazgeçer konuma gelmişler, “Acaba ben ne tür ürün ekeyim de bu sene zarar etmeyeyim” şeklinde bir düşünce içerisinde olmuşlardır. Hatta Büyükyıldız kasabasını belediye başkanımızla beraber ziyaret ederken orada çiftçinin bir tanesinin söylemi çok önemlidir. Çiftçi demiştir ki: “Ben özel sektörden işte, gübreyi aldım, fideyi aldım veyahut da çeşitli ilaçları aldım. Ben bunu ödeyemediğim zaman yarın o benim ödeyemediğim paralar faizlenmiş şeklinde benim karşıma gelecektir.” şeklinde söylemişlerdir.

Yani insanlar orayı ziyaret edince yüreklerinin yanmaması mümkün değildir. Bu manada da doğa şartlarından dolayı afete uğrayan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın konuşmanızı.

REŞAT DOĞRU (Devamla) – …bölgeler acilen tarımda afet bölgesi olarak ilan edilmeli ve ivedilikle soruna çareler bulunmalıdır.

Çiftçimiz, üreticimiz bunları bekliyor diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Kalaycı.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

3.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, Konya’nın bazı ilçelerinde meydana gelen dolu ve sel felaketine ilişkin açıklaması

MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Bu hafta içinde, başta Ereğli, Beyşehir ve Cihanbeyli ilçelerimiz olmak üzere, Konya’da meydana gelen dolu yağışı ve oluşan sel felaketi sonucu, çiftçimizin arpa, buğday başta olmak üzere sebzelerinde ve meyvelerinde önemli oranlarda hasar meydana gelmiştir. Beyşehirli, Ereğlili, Cihanbeylili, Konyalı çiftçilerimizin zararı büyüktür, çaresiz duruma düşmüşlerdir.

Hububat ambarı ve tarım şehri olan Konya’da, çiftçilerimizin tek gelir kaynağı olan ürünlerinde meydana gelen zarar mutlaka telafi edilmelidir; kredi, elektrik, prim gibi borçlarında ertelemeye gidilmelidir. Hükûmetin gerekli duyarlılığı göstereceğini ve gerekli Bakanlar Kurulu kararını çıkaracağını ümit ediyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kalaycı.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.

Buyurun:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Ürdün Senatosu Başkanı Taher Al Masri’nin, Karadağ Parlamentosu Başkanı Ranko Krivokapic’in ve Slovenya Ulusal Meclisi Başkanı Pavel Gantar’ın beraberlerinde birer Parlamento heyeti ile birlikte ülkemizi ayrı ayrı ziyaret etmelerinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1220)

17/06/2010

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Ürdün Senatosu Başkanı Sayın Taher Al Masri’nin, Karadağ Parlamentosu Başkanı Sayın Ranko Krivokapic’in ve Slovenya Ulusal Meclisi Başkanı Sayın Pavel Gantar’ın beraberlerinde birer Parlamento Heyeti ile birlikte ülkemizi ayrı ayrı ziyaret etmeleri Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı’nın 12 Haziran 2010 tarih ve 74 sayılı Kararı ile uygun bulunmuştur.

Söz konusu heyetlerin ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 7. Maddesi gereğince Genel Kurul’un bilgilerine sunulur.

                                                                                                         Mehmet Ali Şahin

                                                                                                Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                 Başkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır ve 19 milletvekilinin, Adli Tıp Kurumunun işleyişindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/773)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Adli Tıp Kurumunda yaşanan mevcut sorunların tespit edilmesi ve bu sorunların giderilmesine yönelik tedbir ve önlemlerin alınması amacıyla Anayasa’nın 98, İçtüzüğün 104 ve 105’inci Maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Sevahir Bayındır                        (Şırnak)

2) Selahattin Demirtaş                    (Diyarbakır)

3) Gültan Kışanak                          (Diyarbakır)

4) Ayla Akat Ata                            (Batman)

5) Bengi Yıldız                               (Batman)

6) Akın Birdal                                (Diyarbakır)

7) Emine Ayna                               (Mardin)

8) Fatma Kurtulan                          (Van)

9) Hasip Kaplan                             (Şırnak)

10) Hamit Geylani                          (Hakkâri)

11) İbrahim Binici                          (Şanlıurfa)

12) M. Nuri Yaman                        (Muş)

13) Mehmet Nezir Karabaş            (Bitlis)

14) Mehmet Ufuk Uras                  (İstanbul)

15) Osman Özçelik                         (Siirt)

16) Özdal Üçer                               (Van)

17) Pervin Buldan                          (Iğdır)

18) Sebahat Tuncel                         (İstanbul)

19) Sırrı Sakık                                           (Muş)

20) Şerafettin Halis                         (Tunceli)

Gerekçe:

Adli tıbbın Türkiye'deki mevcut yapılanması dünyadaki gelişmiş ülkelerde var olan örnekler ile karşılaştırıldığında önemli farklılıklar göze çarpmaktadır. Türkiye'de adli tıp Adalet Bakanlığına bağlı olarak bir resmi bilirkişilik yapılanması oluşturmuş, Yargıtay aracılığı ile de bilirkişilik hizmetlerinin bu kurumdan alınması için çeşitli düzenlemeler yapılmıştır. Adli Tıp Kurumu; dünyada örneği olmayan bir bilirkişilik modeli olarak, bilirkişilik kavramı ve uygulamadaki durum açısından önemli sakıncalar yaratmaktadır. Dünyanın hiçbir demokratik hukuk devletinde yargılamanın yapıldığı organla tarafsız bilirkişi aynı kuruma bağlı olarak çalışmadığı belirtilmektedir.

Adli Tıp Kurumunda yeterli derecede uzmanın bulunmamasından kaynaklı vermiş olduğu raporlar ve rapor tarihlerin çok ileri tarihlere atılması nedeniyle bilimsel vasfını yitirmeye başlamıştır. Mevcut uzman kadrolarının adli tıp uzmanları dışında herhangi bir eğitim programı ve sertifikasyon belgesine sahip olmadığı belirtilmektedir. Bugünkü yapısıyla, bir insan için yaşamsal öneme sahip ve nihai nitelikte olan bilirkişi raporlarının konusu ile ilgili olmayan kişilerce hazırlandığı, psikiyatri alanını ilgilendiren bir rapora; kadın-doğum, mikrobiyoloji, ortopedi uzmanının, eczacı veya antropolog imza attığı belirtilmektedir. Türkiye'de adli tıp ve adli bilimlerde hizmet ve insan gücü açısından var olan bu ciddi sorunlara, acilen bir çözüm oluşturulması gerekmektedir.

Adli tıp hizmetlerinin yürütülmesi için öncelikle Adli Tıp Kurumu'nun acilen bağımsız ve özerk bir yapıya kavuşturulması, adli tıp kurumunun özellikle tıp fakültesi bulunan illerde Sağlık Bakanlığı ile eşgüdümlü olarak hastane merkezli yapılara entegre edilmesi gerekmektedir. Türkiye'de, 233 bin kişiye bir adli tıp uzmanı düştüğü, bu alanda yaşanan eleman sıkıntısının yargı sürecinin de gecikmesine neden olduğu ve adli makamların bir olayla ilgili karar verme sürecinin gecikmesinin en önemli nedeninin adli tıp raporlarının zamanında hazırlanmamasından kaynaklandığı belirtilmektedir. Özellikle, Doğu illerinde adli tıp uzmanı sıkıntısının çok fazla olduğu da bilinmektedir. Yaklaşık 70 milyon nüfusa sahip Türkiye'de aktif halde bulunan yalnızca 300 adli tıp uzmanı bulunduğu göz önünde bulundurulduğunda bu durumun daha uzun yıllar daha devam edecek bir sorun olarak karşımıza çıkacağını göstermektedir.

Adli Tıp Kurumunun, Adalet Bakanlığı yerine Sağlık Bakanlığına bağlı çalışması gerekmekte, bu nedenle doktorların çalıştığı bir yerin Sağlık Bakanlığına bağlı olması gerekmektedir. Dünyadaki örnekleri incelendiğinde, adli tıbbın bir yere bağlı olmayan bağımsız bir kurum olduğu da görülmektedir.

Adli tıpta özellikle cinsel şiddet mağduru çocukların ifade verirken doktor doktor dolaştırılması, yaşadığı olayı karakol, savcılık, adli tıp vb. kurumlarda tekrar tekrar anlatması ve çocuk psikiyatristilerinin, psikologların, sosyal çalışmacıların olmadığı ortamlarda ifadelerinin alınması, konuştuğu kişilerin çoğunun cinsel şiddet konusunda eğitimli olmaması mağdurların ikinci bir travma yaşamalarına neden olmaktadır. Ayrıca, Adli Tıp Kurumu raporları geciktiği için tecavüz suçlularının çoğunlukla serbest bırakıldığı da belirtilmektedir.

Türkiye'deki bütün adli olguların tek bir merkeze yönlendirip tek merkez tarafından çözülmesinin beklenmesi, kurumda çalışan uzmanların yorum yapacağı vaka sayısının binlerce dosya olması, ilgili uzmanların yetersizliği gibi ciddi ve hayati önem taşıyan sorunların giderilmesi için Adli Tıp Kurumunun yapısının incelenip var olan sorunların yasal ve hukuksal çözümlerinin tespit edilmesi ve gerekli çözüm politikaların belirlenmesi bir araştırma komisyonunun kurulmasını gerektirmektedir.

2.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal ve 19 milletvekilinin, güvenlik kuvvetlerine yönelik, orantısız güç kullanımı iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/774)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Güvenlik güçlerinin ölçüsüzce şiddet kullanma eğiliminin araştırılması, yasalardaki boşlukların saptanması, idari ve adli yaptırımların yeterli olup olmadığının, denetim mekanizmalarının neler olabileceğinin araştırılıp saptanması için Anayasanın 98'nci, İçtüzük'ün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını dilerim. 22.04.2010

1) Akın Birdal                                (Diyarbakır)

2) Selahattin Demirtaş                    (Diyarbakır)

3) Gültan Kışanak                          (Diyarbakır)

4) Ayla Akat Ata                            (Batman)

5) Bengi Yıldız                               (Batman)

6) Emine Ayna                               (Mardin)

7) Fatma Kurtulan                          (Van)

8) Hasip Kaplan                             (Şırnak)

9) Hamit Geylani                            (Hakkâri)

10) İbrahim Binici                          (Şanlıurfa)

11) M. Nuri Yaman                        (Muş)

12) Mehmet Nezir Karabaş            (Bitlis)

13) Mehmet Ufuk Uras                  (İstanbul)

14) Osman Özçelik                         (Siirt)

15) Özdal Üçer                               (Van)

16) Pervin Buldan                          (Iğdır)

17) Sebahat Tuncel                         (İstanbul)

18) Sevahir Bayındır                      (Şırnak)

19) Sırrı Sakık                                (Muş)

20) Şerafettin Halis                         (Tunceli)

Gerekçe

Güvenlik güçlerinin varlık nedeni ve temel amacı yurttaşların can ve mal güvenliğini sağlamaktır. Bu görevini yerine getirirken kişinin yaşam hakkını koruması ve şiddet kullanmaması esastır. İnsan hakları mücadelesinin yüzyıllardır biriktirdiği değerler, hukukun üstünlüğü ve uluslararası sözleşmeler güvenlik güçlerinin görevlerini yerine getirme yöntemlerini belirlemektedir.

Ülkemizde ise tersi bir durum söz konusudur. Polisin gerek toplumsal olaylara müdahale biçimi, gerekse de yakalama ve sorgulama sırasında tutumu her zaman eleştirilmiştir. Polis Vazife ve Selahiyetleri yasasında 2007 yılı haziran ayında yapılan değişikliklerle polise olağanüstü yetkiler tanınmış, kullandığı yöntemler ve davranışlarından ise sorumsuz tutulmuştur. Bu tarihten sonra polisin dur ihtarına uymadığı gerekçesiyle öldürdüğü kişi sayısında ciddi bir artış olmuştur.

Bunların yanı sıra, demokratik tepkilerini göstermek isteyen ve etkinlik yapan bütün kesimlerin etkinliklerine ölçüsüz oranda şiddet kullanarak müdahale etmektedir.

Örneğin 2009 yılının 1 Mayısında İstanbul güvenlik güçlerince adeta yasak bölgeye çevrilmiş ve binlerce gaz bombası kullanılmıştır.

Ne yazık ki bu tek olay değildir.

Bu tür haberler günlük gazetelerin, televizyon haberlerinin nerdeyse ayrılmaz bir parçası olmuş durumdadır.

Dur ihtarına uymadığı gerekçesiyle Baran Tursun, karakolda ve cezaevinde gördüğü işkenceden dolayı Engin Çeber, Avcılarda parkta içki içtiği gerekçesiyle Feyzullah Ete'nin öldürülmesi ve benzer pek çok olay kamuoyu belleğinde yer etmiştir.

Son ayda ise Kuşadası'nda kovaladığı genci yakaladıktan sonra başına ateş ederek öldüren sivil polis çevredeki görgü tanıklarını da konuşmamaları için tehdit etmiştir. Hakkari’de annesinin elinden zorla dövülerek alınan ve yerlerde sürüklenen 14 yaşındaki çocuğun görüntüleri, üniversite sınavlarını protesto eden lise öğrencilerinin dövülerek, yumruklanarak gözaltına alınması polis şiddetinin ölçüsüzlüğünün göstergesidir.

Her demokratik tepkiyi, etkinliği bu şiddetle müdahale etmek hukukun üstünlüğünü esas alan demokratik bir devletin uygulaması olamaz. Bu uygulamalar olsa olsa polis devletini anımsatır.

Bu konuda başta İnsan Hakları Derneği olmak üzere pek çok insan hakları kuruluşları dikkat çekmekte ve eleştirmektedir. Uluslararası insan hakları kuruluşlarının yayınladığı raporlarda Türkiye bu konuda uyarılmakta, Polis Vazife ve Selahiyetleri yasasının değiştirilmesini, cezai yaptırımların ağırlaştırılmasını ve ciddi denetim mekanizmaları oluşturulmasını önermektedirler. Örneğin dünyanın önde gelen insan hakları örgütlerinden İnsan Hakları İzleme Örgütü yayınladığı raporda Türkiye'de "2007 başından beri polis şiddeti ve işkence şikâyetlerinde artış olduğu"nu ve "cezasızlık kültürünün devam ettiği"ne yer vermiştir. Örgüt, bu raporunda hükümete "başta durdurma ve arama ile kuvvet kullanma yetkisi olmak üzere, Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu'nun nasıl uygulandığını izleyecek ve değerlendirecek bir sistem kurulması" gibi birçok öneride bulunmuştur.

Demokratik devlet olmanın, korkusuzca yaşamanın, toplumsal barışın sağlanmasının koşulu bu önerilerin yerine getirilmesinden geçmektedir.

Bu çerçevede polisin ölçüsüzce şiddet kullanma eğiliminin araştırılması, yasalardaki boşlukların saptanması, idari ve adli yaptırımların yeterli olup olmadığının, denetim mekanizmalarının neler olabileceğinin araştırılıp saptanması için Meclis Araştırma Komisyonu kurulması yerinde olacaktır.

3.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici ve 19 milletvekilinin, sosyal yardımlar konusunun araştırılarak yoksullukla mücadelede alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/775)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na

Sosyal Yardım adı altında yapılan yardımların biçiminin, niteliğinin ve zamanlamasının halk ve halk kültürü üzerinde yaratmış olduğu negatif etkilerinin ortaya çıkarılması, bu yardımların yoksullukla mücadele etmedeki etkinliğinin saptanması ve yoksullukla mücadelede yeni yöntemlerin saptanması için, Anayasa'nın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.

1) İbrahim Binici                            (Şanlıurfa)

2) Selahattin Demirtaş                    (Diyarbakır)

3) Gültan Kışanak                          (Diyarbakır)

4) Ayla Akat Ata                            (Batman)

5) Bengi Yıldız                               (Batman)

6) Akın Birdal                                (Diyarbakır)

7) Emine Ayna                               (Mardin)

8) Fatma Kurtulan                          (Van)

9) Hasip Kaplan                             (Şırnak)

10) Hamit Geylani                          (Hakkâri)

11) M. Nuri Yaman                        (Muş)

12) Mehmet Nezir Karabaş            (Bitlis)

13) Mehmet Ufuk Uras                  (İstanbul)

14) Osman Özçelik                         (Siirt)

15) Özdal Üçer                               (Van)

16) Pervin Buldan                          (Iğdır)

17) Sebahat Tuncel                         (İstanbul)

18) Sevahir Bayındır                      (Şırnak)

19) Sırrı Sakık                                           (Muş)

20) Şerafettin Halis                         (Tunceli)

Gerekçe:

Türkiye, uygulanan yanlış politik tercihler sonucunda, telafisi güç sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. Özellikle uygulanan ekonomi politikaları ülkemizde yetersiz yatırım, tasarruf eksikliği ve bunların sonucunda kronik boyut kazanmış yüksek işsizlik durumunu ortaya çıkarmıştır. İşsizlik ve artmakta olan gelir uçurumunun en büyük sonucu ise yüksek oranlı bir yoksulluk olmuştur.

Cumhuriyet tarihi boyunca ülkemizin en büyük sorunlarından biri olagelen yoksulluk, son ekonomik krizle beraber daha da boyutlanmış ve derinlik kazanmıştır. Bu kriz sürecinde ve öncesinde işsizliğe ve yoksulluğa ilişkin sonuç alıcı önlemler alınmamış, bunun sonucunda işsiz ve yoksul yığınlar daha da artmış ve ülkeye genel bir yoksulluk hâli egemen olmuştur.

Dünyada yaşanan en büyük küresel kriz olan "Büyük Resesyon", ülkemizi de derinden etkilemiş, işsizlik % 13 - % 14 bandına oturmuş, bununla beraber yoksulluk oranı ise % 20’lerin üstünde ifade edilmeye başlanmıştır. Bölgeler arası eşitsizlik daha da artmış, işsizliğin en yüksek olduğu ille en düşük olduğu il arasındaki fark resmî rakamlara göre % 18,4 düzeyinde gerçekleşmiştir. Ancak, halkın içinde yaşadığı gerçekler ve gözlemlerin vermiş olduğu sonuçlar, bu farkların % 50'lerin üzerinde olduğunu göstermektedir.

Milli gelirin bireyler ve bölgeler arasındaki dağılımın adaletsizliğinden kaynaklı ortaya çıkan yoksulluk kronik bir hâl almışken, son küresel krizle birlikte bu durum daha da katlanılmaz bir hâl almıştır. Ancak hükümetler bu yoksulluk durumunu görmezden geldikleri gibi, bu yoksulluk durumu ucuz işgücü için bir kaynak ve seçim dönemlerinde de bir istismar hâli olarak algılanmaktadır.

1973 yılında en zengin % 20'lik kesim ile en yoksul % 20'lik kesimin milli gelirden aldıkları pay arasında % 55’lik bir fark varken, bu fark zamanla artarak devam etmiş ve günümüzde bu fark 13 katın üzerine çıkmıştır.

Yoksulluk bir ülkede adaletsiz vergi sistemi, yüksek faiz ve rant ekonomisi, piyasada tekelleşme, devlet teşviklerinin adaletsizliği, enflasyon, işsizlik vb. durumlar sonucunda ortaya çıkarken, yoksul olmanın ortaya çıkardığı öncelikli ihtiyaç alanları da eğitim, sağlık, sosyal güvenlik ve gelir ihtiyaçlarıdır.

Ancak Türkiye'de bu ihtiyaçlar karşılanmadığı gibi özellikle seçim dönemlerinde ortaya çıkan görüntüler tam anlamıyla insan onuruna bir saldırı niteliği taşımaktadır. Ülkemizin Edirne'sinden Hakkâri'sine kadar özellikle gıda yardımları nedeniyle ortaya çıkan manzaralar bütün dünya tarafından izlenmekte ve eleştirilmektedir. Yardımların düzenli ve doğru yerde yapılmaması, insanların çamur içinde birbirleriyle âdeta savaşarak yardım kapma görüntüleri, iş başvurularında yaşanan uzun kuyruklar, sıklıkla ortaya çıkan ve kamuoyunda derin tartışma ve kaygılara neden olan oy karşılığında yoksul kitlelere nakit yardımı gibi icraatlar, ülkemizde derin sosyolojik ve psikolojik travmalar ortaya çıkarabilecek nitelikte olaylardır.

Özellikle seçim dönemlerinde yapılan kalitesiz kömür dağıtımları AKP hükümetinin seçimlere yönelik bir icraatı olarak algılanırken, bunun sonucunda hem halk kültürüne bir saldırı, hem de yaratmış olduğu hava kirliliği nedeniyle halk sağlığı üzerinde bir tehdit durumunu ortaya çıkarmaktadır. 2009 yerel seçimlerinde seçimden hemen önce devlet eliyle Tunceli'de dağıtılan beyaz eşyaların AKP nin seçim rüşveti olduğu ortaya çıkmış, bu durumdan kaynaklı dönemin Tunceli valisi mahkeme kararıyla suçlu bulunmuş ve Tunceli İl Özel İdaresi'nin AKP seçim bürosu gibi işletildiği ortaya çıkmıştır. Ancak bununla beraber Diyarbakır'da kurulan Sarmaşık Derneğinin, en yoksul ailelere gıda bankası kurarak, yoksulların markette alışveriş yaparcasına gidip ihtiyaçlarını ücretsiz temin etmeleri üzerine, Diyarbakır valiliği bu yaklaşımı anlaşılmaz bir biçimde, kamu faydası olmadığı için yasaklayabilmiştir. Bu durum, kamu faydasının AKP faydasıyla paralel olup olmadığını da sorgular hâle gelmiştir.

Ülkemizde yapılan devlet yardımlarının toplum üzerinde oluşturduğu bütün negatif etkilerinin ortaya çıkarılıp bilinmesi ve buna karşı önlemlerin alınması için bir Meclis Araştırması'nın açılması gerekmektedir.

4.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 23 milletvekilinin, yatılı ilköğretim bölge okullarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/776)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kısaca YİBO olarak anılan Yatılı İlköğretim Bölge Okulları, özellikle son zamanlarda yalnızlığın okulları olarak adlandırılmaktadır. Bu anlamda YİBO’ların sorunları gündemi sık sık meşgul etmektedir. YİBO'larla ilgili yapılan bilimsel çalışmalar ve son günlerde ölümle sonuçlanan olaylar, YİBO'ların sorunlarının ciddi boyutlara ulaştığını göstermektedir.

YİBO'lar, yatılılık kavramını da içinde barındırdığından çok farklı kapsamlarda değerlendirilmesi gereken yerlerdir. YİBO'larda aile hasretiyle ve ayrıca güzel dostluklar, paylaşımlar vardır. Bunun yanında YİBO'lar çok çeşitli zorlukları da içinde barındırmaktadır. Çeşitli nedenlerle kurulan yatılı okullar, diğer örgün eğitim kurumlarından farklılık göstermektedir. Bunların en önemlisi; yatılı okullarda yaşamın gün boyu sürmesidir. Diğer okullar belirli bir saatte açılıp belirli bir saatte kapanırken, yatılı okullar sürekli olarak açıktır. Bu okullar aynı zamanda öğrencilerin barındıkları evleridir. Doğal olarak, yaşanan sorunların etki oranı da farklı olmaktadır. Öğretmenlerle öğrencilerin bir arada olması da bu durumu pekiştirmektedir.

YİBO'lar ilk olarak 1939 yılında yoksulluk yüzünden eğitim sürecine katılamamış köy çocukları için açılmıştır. Daha sonra ülkenin dört bir tarafına yayılmıştır. Günümüzde çoğunlukla Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde kurulan YİBO'lar, güvenlik nedeniyle okulları kapatılan öğrenciler ile hiç okulu bulunmayan ya da maddi durumu zayıf öğrencileri eğitim sistemi içerisine dahil etmeyi amaçlamıştır. Bölge eğitiminin sigortası olarak görülen bu okullar, eğitim faaliyetlerinin yanı sıra bulundukları bölgenin halkı ile bütünleşerek, onların sosyal, ekonomik, kültürel, sportif ve teknolojik gelişimlerini sağlama gibi ağır bir görevi de yüklenmiştir. Ülkemizin coğrafi açıdan dağlık, yerleşim açısından ise dağınık bölgelerinde kurulan bu okullar, köylerinde okul bulunmayan öğrencilere hizmet vermektedir.

Milli Eğitim Bakanlığı'na göre, YİBO'ların amaçları şunlardır: Nüfusu dağınık olan yerleri öğretmene ve okula kavuşturmak; köylerde özel eğitime, korunmaya muhtaç çocuklarla, okul öncesi eğitim için sınıflar açılmasını sağlamak; çevrenin sağlık, tarım, halk eğitimi ve her türlü kalkınma faaliyetine bir merkez vazifesi görmek; ilkokulu bitiren çocuklar için mecburi öğrenim çağının dışına çıkıncaya kadar tamamlayıcı kurslar ve sınıflar açmak ve bölge şartlarına göre çocuklara pratik kazandırmak, bu çocuklardan yetenekli olanlara ileri öğrenim imkanları hazırlamak; bağımsız eğitmenli okullarda mezun olan çocukların beş sınıflı ilkokulu bitirmelerini sağlamak; civarda tek öğretmenli ilkokullarda okuyan dördüncü ve beşinci sınıf öğrencilerinin birkaç öğretmeni bulunan okullardan faydalanmalarını sağlamak; çevre öğretmenlerinin birleşip görüştükleri ve tecrübelerini paylaştıkları bir yer olmak ve öğretmenlerin işbaşında yetiştirilmelerine hizmet etmektir.

Son günlerde basının gündeme getirmesiyle sorunlarının büyüklüğü bir kez daha gözler önüne serilen YİBO'lar, ülkemizin her yerinde sorunlarla anılmaktadır. Yöneticilerin vekaletle görevlerini sürdürmeleri; öğretmenlerin moral motivasyonlarının düşük olması; öğrencilere psikolojik danışma ve rehberlik konusunda yeterli hizmetin sunulamaması; denetçilerin destek vermekten ziyade açık arayan bir görev anlayışı içerisinde olmaları; mülki ve yerel idarenin yetersizlikleri, okullarda hizmetli yetersizliği ve buna bağlı olarak sağlık ve temizlik koşullarının yetersizleşmesi; okullarda gerekli eğitsel donanımın olmaması ve altyapı yetersizlikleri; yeni öğretmenlere meslek içi veya öncesi eğitimlerin yetersiz yüzeysel verilmesi; konut ve lojman yetersizliği; ek derslerin yetersiz olması ve bu ek derslerin ücretlerinin zamanında ödenmemesi; YİBO'larda belirgin bir sistemin olmayışı; kimi YİBO'larda yaşanan yolsuzluklar gibi çok sayıda sorun çözülmeyi beklemektedir.

Bu bağlamda, YİBO'larda yaşanan sorunların ve bu sorunların çözümlerinin araştırılması amacıyla Anayasa'nın 98. ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Şevket Köse                               (Adıyaman)

2) Sacid Yıldız                                (İstanbul)

3) Tekin Bingöl                              (Ankara)

4) Hüsnü Çöllü                               (Antalya)

5) Tayfur Süner                              (Antalya)

6) Atila Emek                                 (Antalya)

7) Gökhan Durgun                         (Hatay)

8) Enis Tütüncü                              (Tekirdağ)

9) Ali Arslan                                  (Muğla)

10) Nevingaye Erbatur                   (Adana)

11) Gürol Ergin                              (Muğla)

12) Nesrin Baytok                          (Ankara)

13) Mehmet Şevki Kulkuloğlu       (Kayseri)

14) Tacidar Seyhan                         (Adana)

15) Selçuk Ayhan                           (İzmir)

16) Ali Rıza Öztürk                        (Mersin)

17) Hulusi Güvel                            (Adana)

18) Abdulaziz Yazar                       (Hatay)

19) Ali Oksal                                  (Mersin)

20) Osman Kaptan                         (Antalya)

21) Durdu Özbolat                         (Kahramanmaraş)

22) Ahmet Küçük                           (Çanakkale)

23) Mehmet Ali Özpolat                 (İstanbul)

24) Ramazan Kerim Özkan            (Burdur)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Bir gensoru önergesi vardır. Önerge daha önce bastırılıp sayın üyelere bugün itibarıyla dağıtılmıştır.

Şimdi önergeyi okutuyorum:

C) Gensoru Önergeleri

1.- Barış ve Demokrasi Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın; uygulanan iç ve dış politikalarda Hükûmet Programı’nda verdiği sözleri yerine getirmediği, ekonomik ve sosyal sorunları çözmede başarılı olamadığı iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/12)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Hükûmet programında verdiği sözleri yerine getirmeyen, "açılım" derken "ayrımcılık" yapan, AB reformlarını askıya alan, gizli dinlemelerle kişi özgürlüğünü ihlal eden, yargıyı siyasallaştıran, parlamentonun iradesini yok sayan, muhaliflerine baskı kuran; toplumsal barışı tehlikeye sokan, BDP'yi hedef göstererek milletvekillerine yönelik saldırının önünü açan, İsrail'in yaptığı katliam sonrası ikili anlaşmaları iptal etmeyen, Türkiye'yi ekonomide ve dış politikada dışarıya bağımlı hâle getiren Sayın Başbakan R. Tayyip Erdoğan hakkında Anayasanın 99. ve İçtüzüğün 106. maddeleri uyarınca Gensoru açılması için gereğini arz ve talep ederiz. 15.06.2010

 

Ayla Akat Ata

 

 

Bengi Yıldız

 

Batman

 

 

Batman

 

BDP Grup Başkanvekili

 

 

BDP Grup Başkanvekili

Gerekçe:

AK Parti hükûmet programında gençlere iş, yoksullara aş, öğrencilere burs, memur ve işçiye de “enflasyona ezdirmeme” sözü verdi. Vergi yükünün hafifletilmesi ve bazılarının da kademeli kaldırılması, millî gelirin arttırılması, küçük işletmelere destek verilmesi, sosyal yardım tutarlarının arttırılması, sağlık güvencesinin genişletilmesi, özürlülerin sigorta bedelinin hazine tarafından ödenmesi, işsizlik fonunun kapsamının genişletilmesi öncelikli vaatler arasında yer aldı. Demokratikleşmenin sağlanması için başta Anayasa reformu olmak üzere Siyasi Partiler Yasası, seçim yasalarını değiştireceğini, AB müzakere sürecini ilerleteceğini, işkenceye sıfır tolerans tanınacağını, düşünce ve örgütlenme özgürlüğünü geliştireceğini, çoğulculuktan yana olduğunu, toplumsal barışı sağlayacağını vaat etti.

Bugün geldiğimiz noktada hükûmet bu vaatlerin hiçbirisini yerine getirmemiştir. Yargı-Yürütme-Yasama arasındaki ahenk bozulmuş, Meclis çoğunluğu hegemonyası "saltanat anlayışına" dönüşmüş, muhalefet âdeta dışlanmıştır. Halkın özgür iradesi ile seçilen Mecliste grubu bulunan partimiz dışlanmış, siyaset dışına itilmeye çalışılmıştır.

12 Eylül Anayasasını değiştirmek yerine, Hükümet kendi iktidar önceliklerini esas alan yama anayasa değişikliğine giderek, toplumdaki yeni anayasa taleplerini yok saymıştır. "Başörtüsü" konusunda geri adım atmış, toplumsal barışı sağlama çabaları yerine, tezkere ve operasyonlarla baskıcı politikalara yönelmiştir. "Açılım" derken "ayrımcılık" uygulamıştır.

Kürt sorunu, Kıbrıs sorunu ve ekonomik kriz gibi Türkiye'nin temel sorunlarının Meclis'e gelmesi engellenmiş, çözüm Washington'da, Brüksel'de, Bağdat'ta aranmış, Türkiye IMF, NATO, ABD ve İsrail'e daha bağımlı hale getirilmiştir. İktidarı boyunca İsrail ile ilişkileri daha da derinleştirmiş, Mavi Marmara gemisine saldırı sonrası ise sadece sözde tepkiler gösterirken, ikili anlaşmaları iptal etmeye yanaşmamıştır.

İnsan haklan alanında faili meçhul cinayetler, işkenceler artmıştır. Emek ve meslek örgütlerine, siyasi partilere, halka karşı acımasızca "orantısız aşırı güç" kullanılmıştır. Silopi ilçesinde polisin saldırısı sonucu BDP Milletvekili Sayın Sevahir Bayındır'ın ayağı kırılmış, diğer milletvekilleri de gazlı, biberli saldırıya maruz kalmıştır.

Düşünce özgürlüğü yok sayılarak, muhalif kim varsa TMK kapsamında yargı kıskacına alınmış, adil yargılanma hakkı ihlal edilmiş, yargı siyasallaştırılmıştır. Yasadışı dinleme, izleme sıradan hale gelerek insan hakları ayaklar altına alınmıştır.

İşsizlik ve toplu işten çıkarmalar artmış, enflasyon yükselmiş, dış borç, cari açık büyümüş, tarım sektörü çökmüş, artan zamlarla, "sosyal adalet-eşitlik" dengesi bozulmuştur. Polis ve jandarmaya ayrılan bütçe arttırılırken; sağlık, eğitim, adalet ve sosyal güvenlik alanlarında kısıtlamaya gidilmiştir.

Sosyal devletten uzaklaşılarak “Sadaka Devleti” anlayışına geçilmiş, seçim malzemesi olarak kullanılmıştır. Mülki amirler, emniyet müdürleri il, ilçe başkanı gibi çalışmaya başlamış, güvenlik güçleri muhalefet partilerinin seçim çalışmalarını baskı altına alarak engellemeye başlamıştır. 29 Mart yerel seçimleri sonrası DTP’nin 1600’ü aşkın yöneticisi, üyesi ve belediye başkanı tutuklanmış, yüzlerce çocuk cezaevlerine konulmuş, ağır cezalar verilmiş; demokratik siyasi çalışmalar engellenmiştir. Dağdakileri indireceğim derken, düz ovadaki siyasetçiler/seçilmişler baskı altına alınmış batıda 40’ın üzerinde linç girişimi yaşanmış, üniversitelerde öğrenciler saldırıya uğramış, önlem alma yerine YÖK ve İçişleri Bakanlığı “Gizli Eylem Planlarını” devreye koymuştur.

“Küresel Krizin” yükünü emekçi halka yükleyen, toplumsal barışın bozulmasına, ırkçı milliyetçi, linç kampanyalarına, sosyal patlamalara zemin hazırlayan, AB sürecini durduran, yaşama hakkının ve en temel hak ve hürriyetlerin tehdit altına alınmasına göz yuman Başbakan Sayın R. Tayyip Erdoğan hakkında Anayasa’nın 98 ve 99’uncu, TBMM İçtüzüğünün 106. maddeleri gereğince gensoru açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bilgilerinize sunulmuştur.

Gensorunun gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmenin gününü de kapsayan Danışma Kurulu Önerisi daha sonra onayınıza sunulacaktır.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Eskişehir Milletvekili Sayın Tayfun İçli’nin, “Bugün itibarıyla, daha önceden Danışma Kurulunun almış olduğu karar gereğince 501 sayılı Kanun’un görüşmelerine başlanılmadı.” diye bir dilekçesi vardır.

Sayın İçli’ye şu izahatı yapmak istiyorum: Sayın İçli, usul tartışması yapmak istiyorsunuz ama İç Tüzük’ü çok açık ve net olarak ifade etmek isterim. Bugüne kadar olduğu gibi, sizin görev yaptığınız Parlamento, geçmiş dönemlerde de hep kalan işlerden başlamıştır. Mesela, bugün itibarıyla, diyelim ki 1’inci sırada olan hususla ilgili olarak Sayın Komisyon ve Hükûmet oturduğu zaman, oradan başlamak mecburiyetimiz vardır. Dolayısıyla, “Danışma Kurulu öyle bir karar aldı. Efendim, bugün 501 sayılı Kanun’un bitimine kadar devam edilecektir, öbürleri görüşülmez, buradan başlanır…” Böyle bir usul yok, böyle bir uygulama da yok, böyle bir ifade de yok.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Kısaca izah edeyim.

BAŞKAN – Tatmin oldunuz mu efendim? Geçmişte böyle bir örnek var mı? Benim verdiklerime bir itirazınız var mı?

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sizi değil, Divanı, yüce makamı kastediyorum. İzin verirseniz kendimi ifade edeyim.

BAŞKAN – İfade edeceksiniz de şunu söylüyorum: Bu konuda Divanın yapmış olduğu, Başkanlığın yapmış olduğu işte bir usulsüzlük yok, İç Tüzük’e uygun davranmıştır Başkanlık, onu diyorum.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, kürsüden söz vermeyecekseniz yakına geleyim, bağırmayayım.

BAŞKAN – Kürsüden usulüm hakkında söz veririm de yani şunu diyorum: Siz de defaatle buradaydınız. Bugüne kadar bunlar her gün uygulandı, hiçbir itirazınız olmadı yani bugün itibarıyla bu iş usule aykırı diye mi bir iddianız var?

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, benim itirazım sizin şahsınıza değil, Divana.

BAŞKAN – Hayır, ben şahsıma almıyorum zaten, Divan olarak konuşuyorum.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – İzin verirseniz ifade edeyim. Bakın, burada çok ayrıntılı, her gün bir kanunun görüşülmesinin bitmesine kadar karar alındı. Teselsül ayrı bir olay. Dediğiniz doğrudur, çalışma kararı alınır, bir kanun bitmez, öbür kanundan -Hükûmet oturur- devam eder ama bakın elimdeki 8/6/2010 tarihli AKP grup önerisinde özellikle her gün bir kanunun görüşülmesi ve bitmesi kararlaştırılmış. Bakın, bugün sırada olacak ve görüşülmeye başlanacak olan 475 sıra sayılı Kanun 13 Haziran günü görüşülüp bitimine kadar karar alınmıştır. İzin verirseniz, kendimi Sayın Genel Kurula ifade edeyim.

BAŞKAN – Bakınız Sayın İçli, şunun için diyorum. Zaten ben size üç dakikalık süre verseydim şu ana kadar tamamlanırdı, orada bir şey yok ama şunu demek istiyorum, bakınız, bugüne kadar hep Başkanlık Divanında görev yapan arkadaşlarımızın takip ettiği usul şudur: Hangi usulde yarım kalmışsa yarım kalan işlerden başlanır. Bu iş böyledir, bu işin uygulaması da böyledir. Aksi bir şey yok ki.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Benim ifade ettiğim o değil ama Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hayır, aynı.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – İzin verirseniz ifade edeyim kendimi.

BAŞKAN – Buyurun.

Sayın İçli Başkanlık Divanının usulü hakkında bir söz istemiştir. Usulümüzün aleyhinde kendisine üç dakikalık söz veriyorum, lütfen buyurun.

VII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- 8/6/2010 tarihli 113’üncü Birleşimde alınan karar gereğince, Genel Kurulda bugün itibarıyla günlük çalışma programına 501 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmeleriyle başlanılması gerekirken bu konuyla başlamadığı nedeniyle Başkanlık Divanının tutumu hakkında

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, Divanın şimdiye kadar uygulamalarıyla ilgili bir itirazım yok. Bakın, elimde 8 Haziran 2010 tarihli AKP grup önerisi üzerine Genel Kurulun aldığı bir karar var. Bakın, teker teker tadat edilmiş. Teselsül keyfiyeti ayrı bir olay. Demiş ki: “8 Haziran 2010 Salı günü birleşimde 476 sıra sayılı kanun tasarısı görüşülecek, bitimine kadar.” 9, 10, 11, 15, 16, 17, 18… Bugün ayın 18’i. Dün Genel Kurul toplanamadı, toplantı yeter sayısı yoktu, dün yarım kaldı. Bugün, Genel Kurulun aldığı karar, ki Genel Kurul neden bu kararı aldı? AKP’nin grup önerisi. Peki, AKP Grubu bu öneriyi neden verdi? Sayın Başbakan dedi ki: “Haziran ayında otuz yasa bitecek.” Hatta bugün il başkanlarına seslenişinde “Arkadaşlar, bitmezse, biz bunu bitirinceye kadar çalışacağız bu kanunları.” dedi.

İşte, AKP’nin grup önerisinde Genel Kurula sunduğu çalışma takviminde, bütün günlerde hangi kanunların görüşüleceği ve o gün hangi kanunun biteceği de karar altına alındı. Bakın, 17 Haziranda 477 sıra sayılı kanun görüşülecekti, 16 Haziranda 499, 15 Haziranda da bugün görüşmelerine devam edeceğiniz kanun görüşülecekti. Bugün siz, eğer 501 sıra … Çünkü, bakın, temel kanun olarak görüşülüyor. Bir plan yapılmış, bir kanunun ancak bir günde bile bitmeyeceği düşünüldüğü için, gece 24’ten sonra da çalışma kararı alınmış bu kararda. O zaman, Genel Kurulun kararına uymamız lazım. Ya AKP yeni bir grup önerisi getirecek… Çünkü geçersiz kaldı bunlar, bu takvim artık işlemiyor. Genel Kurulun iradesinin dışında, eski Divanın aldığı teselsül hükümlerini burada uygulamak mümkün değil. Hemen AKP’nin bir grup önerisi getirerek, gündemde hangi kanunların görüşülmesini istiyorsa, Genel Kurulda bunu sunması lazım. Eğer bakın, İç Tüzük’ü uygulamazsak, ciddi sıkıntılar çıkıyor, bu bir.

Bir de Sayın Başkanım, milletvekilleri küçük düşüyor. Bakın, televizyonlarda, gazetelerde, uyuyan milletvekilleri… Bugün bir işçi, bir memur dahi sekiz saat çalışıyor, nöbetleşe bir sistem var. Yani milletvekillerinin bu derece onurlarını, bu derece yorucu bir çalışma temposunu bu elimizdeki takvimle uygulamak da Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığına gölge düşürür. Gelen kanun tasarı ve tekliflerini bırakın anlamaya zaman, okumaya zaman bulamıyoruz. Süratle, yağmur gibi kanunlar geliyor ve sağlıklı olmayan kanun, tasarı ve teklifleri burada yasalaşıyor. Sonra Anayasa Mahkemesine gidip iptal ettiği zaman da Anayasa Mahkemesini şikâyet ediyoruz halka: “Anayasa Mahkemesi böyle karar verdi.” Biz burada adam gibi bir kanun yapmakla yükümlüyüz ve aldığımız kararlara biz kendimiz uymak durumundayız. Bir karar alıyoruz, hadi olmadı gelenekler, eski Divanın aldığı kararlar. Eski divan… Şöyle karar, uygulaması şudur: Bir kanun bitmezse Hükûmet oturmaz, komisyon oturmaz teselsül eder. Ama burada günü gününe hangi kanunun görüşüleceği ve o kanun görüşüldükten sonra hangisinin biteceğini kararlaştırmışız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İçli, teşekkür ediyorum efendim.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Benim derdim bu Sayın Başkanım, benim itirazım bu.

Çok teşekkür ediyorum, sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkürler ederim.

Başkanlık Divanının tutumunun lehinde Sayın Oktay Vural, buyurun efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aslında Sayın Tayfun İçli’nin ifade ettiği husus, Parlamentoya gelen milletvekillerinin hangi kanunun ne zaman görüşüleceğine ilişkin daha önceki Danışma Kurulu kararı uyarınca bilgilendirilmek isteniyor. Şimdi, 501 sayılı olduğu için, muhtemelen milletvekilleri de bugün 501 olacak ama işte AKP Grubundaki hesap Meclise uymuyor. Bugün geldiğimiz nokta bu. Değerli milletvekillerini sabahlara kadar çalıştırıp bitimine kadar zorla çalıştırmanın aslında bu hesap kitaplarına uymadığını ortaya koyuyor. Bu bakımından, sizin Başkanlık Divanı olarak yapacak bir şeyiniz yok çünkü netice itibarıyla “501 sayılı Kanun’un bitimine kadar” denilince bu kanuna kadar bütün kanunları görüşmek durumundayız. Başkanlık Divanı olarak, bu konuda sizin yapacağınız bir uygulama yok ama şu elimizi vicdanımıza koyalım değerli milletvekilleri, Danışma Kurulu önerisi getirdi -Grup önerisi- AKP Grubu, bize ne danıştı, hiçbir şey yapmadı. Zaten muhalefeti yok sayıyorlar, burada milletvekillerini yok sayıyorlar bitimine kadar karar alıyorlar ama bitmiyor, uymuyor işte, tutmuyor. Yani bugün geldiğimiz noktada bugün bitmesini öngördüğünüz kanuna bile geçilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla gerçekten bu çalışma şartlarını bu şekilde empoze etmenin doğru olmadığı ortaya çıkmıştır. Burada Başkanlık Divanının bu uygulama açısından yapacağı bir şey yok ama her şeyden önce çoğunluk iradesinin -özellikle Meclisin çalışmaları konusunda ve kendileri de 1 Temmuzda tatile gitmek istediklerine göre- bu çalışma temposu konusunda muhakkak muhalefetle birlikte bir program hazırlarsa bu programa uymak o kadar mümkün olur. Dolayısıyla bizim bu Danışma Kurulu kararının alınmasında bir katkımız yoktur. Yani böyle bir programın uygulanmayacağını da ifade ettik, uygulanamayacağı da ortaya çıktı değerli milletvekilleri. Yani burada gerçekten bu Meclisi yönetirken, özellikle tatile girmeden önceki bu dönem içerisinde böyle bir uzlaşma temin etmeden bir gündem hazırlamanın, çalışma takvimi hazırlamanın çok sanal bir takvim olduğu ortaya çıkmıştır.

Umarım, bundan sonraki dönemler için bu bir ders olur ve bu konuda eğer Hükûmetin acilen istediği birtakım yasalar var ise ve bunlarla ilgili de muhalefetin, açıkçası muhalefet gerekçesi istikametinde yapacağı katkı aranmalıdır. Böyle bir katkı aranmamıştır, aranmamaya devam ediyor. Biz de bu konularla ilgili görüş ve düşüncelerimizi kanunlarda, tasarılarda dile getirmeye devam edeceğiz.

Tutumunuz doğrudur ancak çoğunluk partisinin önerisinin yerinde olmadığı da bugünkü çalışmalardan görülmektedir.

Hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Vural.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Lehte Sayın Başkan...

BAŞKAN – Evet, Başkanlık Divanının tutumunun aleyhinde Sayın Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.

Buyurun Sayın Kaplan. (BDP sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ Grubu bu önergeyi verip “Bitimine...” dediği gün ben gece buradan konuşmuştum, bitmez demiştim. Verdiğiniz tasarılar gece 12.00’de bitmez, ertesi güne sarkar, ertesi günün çalışmasına kadar devam eder ve tekrar ertesi gün devam edersiniz. Üç gün üst üste buraya geleceğiz. Bakalım, iktidar mı dayanacak, muhalefet mi dayanacak? Dün pes ettiniz. Dün çoğunluğu toplayamadınız. Kendi önergenize kendiniz dahi ayak uyduramadınız.

Şimdi, böyle bir çalışma tarzıyla, önergeyle Başbakan size emredebilir, kuzu kuzu geleceksiniz diyebilir, 5’ine kadar da -temmuzun- buradasınız diyebilir, eğer bu tasarıları çıkarmazsanız 15 Temmuza kadar da buradasınız diyebilir ama size diyebilir, yüce Meclise bu emri sökmez. Bunu, bir kere, söyleyeyim.

Dün kimileri dedi ki: “AK PARTİ’liler neden kayboldu? 184 kişi burada niye yok? Yeterli sayı niye yok? Niye kayboldu birdenbire?” Kimi dedi: “Kandil programı çıkarmışlar, kesinlikle kandil programı nedeniyle gittiler, böyle bir çalışmaları vardı.” Değil. Siz de insansınız, etten ve kemiktensiniz. Siz de uyursunuz, siz de tıraş olursunuz, siz de kıyafetinizi değiştirme gereği duyarsınız. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 4’üncü maddesinde “Angarya yasaktır.” dedik. Bu angaryanın yasak olduğunu Genel Başkanınızın da bilmesi lazım.

Tabii, Türkiye’nin gündemi sadece bunlar mı? Yani Türkiye’nin gündemine sıkıştırıp yirmi dört saat insanları çalıştırmak kolay. Gelin gerçek gündemini görüşelim Türkiye’nin. Türkiye’nin gerçek gündemine dönelim. Yani Türkiye’de bugün çatışma var, bugün kan akıyor, bugün insanlar ölüyor, bugün cenazeler geliyor. Gelin bunu tartışalım. Bugün Türkiye’nin gerçek gündemi bu. Ahmet Türk’e yumruk atanı birinci celsede salıverin, Diyarbakır’daki savcı, hâkime “Gidin Habur’dakini gelirken serbest bırakın, sonra istediğiniz zaman tutuklayın.” deyin, yargı siyasallaşsın, bu siyasallaşmanın çerçevesi Yargıtaya taşınsın, Cihaner’in davası Türkiye’nin hukuk tarihine farklı bir şekilde düşsün. Bu kadar karmaşa yaşanırken barış gruplarını içeri… Bugün de il başkanlarını toplamış Genel Başkan, tam bir saat konuşuyor “Barış ve Demokrasi Partisi…”

Arkadaşlar, bu Meclisin demokratik, ana muhalefet partisi, biz olmasak, bir Genel Başkan, bir Başbakan bütün konuşmasını bir grup toplantısında Barış ve Demokrasi Partisine de ayırmaz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaplan...

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bitiriyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bir il başkanları toplantısını da Barış ve Demokrasi Partisine ayırmazdı.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, süreniz doldu. Teşekkür ederim.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Demek ki burada gerçek muhalefeti bundan sonra göstermek gerekiyor, daha fazlasıyla, gensoruyla, daha fazla konularla.

Gündemimize dönelim diyorum, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Lehte Sayın Nurettin Canikli.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Başkanlık Divanının lehinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce Sayın Vural da aslında belirtti. Bu grup önerisiyle getirilen çalışma sistematiğinde o gün görüşülecek yasalar tadadî olarak sayılmamıştır. Bir başka ifadeyle bir günlük sınırlama söz konusu değildir. Yani şöyle olsaydı, “Şu gün, bugün mesela, 501 sıra sayılı Kanun Tasarısı veya teklifi görüşülmeye başlanacak ve bitirilecek.” denmiş olsaydı o zaman Sayın İçli haklı olurdu. Ama öyle değil, başlangıç konulmuyor, bitim konuluyor grup kararlarına, önerilerine. Bugün için de “18 Haziran 2010 Cuma günkü birleşimde 501 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın bitimine kadar.” Bu ne anlama gelir? Bu, sıralamada 501 sıra sayılı kanuna kadar olan tüm kanun tasarı ve teklifleri görüşülebilir ve bunlar müzakere edilebilir. Bu açıdan Sayın Vural haklı. Ben aynen katılıyorum.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Bravo yani!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Sayın İçli’nin ifade ettiği itiraz üzerine söylüyoruz. Konumuz o çünkü. Dolayısıyla orada herhangi bir sıkıntı yok.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Siz gelin kardeşim. Niye gelmiyorsunuz?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Sayın Vural da öyle söyledi, niye itiraz ediyorsunuz ki? Aynı şeyi söyledi Sayın Vural. Destekliyorum ben de. Sayın Başkanlık Divanının tutumu doğrudur.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sayın Vural öyle söylemedi. Sayın Vural sizin plansızlığınızı söyledi.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Yani doğruyu Sayın Vural söyleyince bir sorun olmuyor, biz söyleyince mi problem oluyor? Yapmayın Allah aşkına!

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Plansızlığınızı söyledi. Tutanaktan çıkarttırır, bakarız.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, gündeme getirildiği için söylüyorum, dün neden Meclis toplanmadı ya da biraz önceki ifadeyle “pes ettiniz” şeklinde. Bu doğru değil. Çünkü üç tane komisyon yoğun olarak çalışıyordu; üç büyük komisyon, Anayasa Komisyonu, KİT Komisyonu, Plan Bütçe Komisyonu. Bu da son derece doğal, zaman zaman bunlar olabiliyor. Pes etmedi bu grup. Hiçbir zaman da pes etmeyecek, her zaman dimdik ayakta. Bakın, çarşamba günü gece 05.30’da, sabaha karşı 05.30’da yapılan yoklamada çoğunluk, toplantı yeter sayısı sağlandı değerli arkadaşlar, -bu önemli bir olay- ve daha sonraki günlerde. Bir problemimiz yok bizim.

Bu Meclisin görevi yasa yapmak. Bu Meclisin en temel görevi bu, yasa yapmak ve denetim yapmak. Herhangi bir kişi, kim olursa olsun, Meclise bu görevini yapmasını teşvik etmesinden dolayı suçlanabilir mi değerli arkadaşlar? Bundan daha garip bir düşünce olabilir mi?

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sayın Canikli, yasa yapalım, yirmi dört saat çalışalım!

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Yaz tatili de yapmayalım!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Evet, gece geç saatlere kadar çalışıyoruz. Nedeni çok açık. Çünkü, mevcut Tüzük’le başka şekilde iş çıkarmak, ilerlemek mümkün değil, mümkün değil.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Yaz tatilini de yapmayalım, gerek yok.!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Yani, bu Meclisin yasa yapması gerekiyor. Yasa talepleri ortada, bunların tamamlanması gerekiyor, bunların bitirilmesi gerekiyor. Ama bu çalışma temposuyla…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Meclis noter değil Sayın Canikli.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – İç Tüzük’ün verdiği imkânları da kullanarak muhalefet, kendi açısından -elbette İç Tüzük’e uygundur- gereken her tülü engellemeyi yapıyor. Dolayısıyla biz…

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Vatandaşın gündemindeki yasaları yapalım, sizin değil.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Ama, Hükûmet açısından, Meclis açısından bakıldığında da bazı yasaların bitirilmesi, tamamlanması gerekiyor. Dolayısıyla bu çalışmaların yapılması gerekiyor değerli arkadaşlar.

ŞENOL BAL (İzmir) – Başbakanın istediğini değil.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Yani, bundan, Meclisin çalışmasından, çok çalışmasından şikâyet etmeyelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Canikli, teşekkür ediyorum.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Vatandaşın istediklerini yapalım, Başbakanın değil.

ŞENOL BAL (İzmir) – Başbakanın istediği değil.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Gelin, hep birlikte Tüzük’ü değiştirelim ve daha etkin, daha verimli bir çalışma ortamı sağlayalım. Bu olabilir, biz varız.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Başkanlık Divanının tutumunda bir değişiklik olmamıştır.

Alınan karar gereğince, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, atlamayın, Başkanlık tezkereleri var.

BAŞKAN – Arkadaşlar, Başkanlık Divanı görevini yapıyor. Takip edemediğimiz hususlar olabilir, yapılabilir. Yani, şu ana kadar bütün işlemler gerçekleşmiştir.

2’nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan, Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

4.- Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/773) (S. Sayısı: 475) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Saygıdeğer milletvekilleri, geçen birleşimde tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı. Şimdi, maddelerine geçilmesini…

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, yoklama talebimiz var.

BAŞKAN – Tabii.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı. Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım. Ancak ondan önce bir yoklama talebi vardır, yoklama talebini yerine getireceğim:

Sayın İnce, Sayın Atay, Sayın Özdemir, Sayın Ünsal, Sayın Barış, Sayın Günday, Sayın Çakır, Sayın Ertemür, Sayın Aydoğan, Sayın Köktürk, Sayın Sönmez, Sayın Pazarcı, Sayın Hacaloğlu, Sayın Arat, Sayın Mengü, Sayın Öymen, Sayın Özensoy, Sayın Bal, Sayın Uslu, Sayın Paksoy, Sayın Günal.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Gerek yok, gerek yok bu kadarına.

BAŞKAN – Ayağa kalktığınız için mecburen okudum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sayın Bal oturmuştu Sayın Başkanım. Bravo vallahi! 2 tane daha kazandırdınız! Ayakta değildi, oturuyordu Sayın Bal.

BAŞKAN – Sayın Günal… Sayın Günal, bakınız… Arkadaşlar…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Oturuyordu yani. Saydık, oturuyordu, Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Günal, şunu ifade etmek istiyorum: Bakınız, bu listeyi ben hazırlamadım. Bu liste Başkanlık Divanının muhalefete mensup olan Kâtip Üyesi arkadaşımdan geldi, onun için okudum. Lütfen…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Bir şey demedim, oturmuştu.

BAŞKAN – Ne yapayım yani, okumayayım mı?

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Neyse, biz az daha konuşalım da gelsinler bu arada.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, yoklama için iki dakika süre veriyorum ve yoklama işletimi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/773) (S. Sayısı: 475) (Devam)

                                    

(x) 475 S. Sayılı Basmayazı 16/6/2010 tarihli 118’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

BAŞKAN – Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

KAMULAŞTIRMA KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA

DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"Kamulaştırmasız el koyma sebebiyle tazmin

GEÇİCİ MADDE 6- Kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya kamulaştırması hiç yapılmamış olmasına rağmen 9/10/1956 tarihi ile 4/11/1983 tarihi arasında fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına ilişkin bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmazlara veya kaynaklara kısmen veya tamamen veyahut irtifak hakkı tesis etmek suretiyle malikin rızası olmaksızın fiili olarak el konulması sebebiyle, malik tarafından ilgili idareden tazminat talebinde bulunulması halinde, öncelikle uzlaşma yoluna gidilmesi esastır.

Tazminat müracaatı üzerine, fiilen el konulan taşınmazın veya üzerinde tesis edilen irtifak hakkının malikin müracaat ettiği tarihteki tahmini değeri; bu Kanunun 8 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre teşkil edilen kıymet takdir komisyonu marifetiyle, taşınmazın el koyma tarihindeki nitelikleri esas alınmak ve bu Kanunun 11 inci ve 12 nci maddelerine göre hesaplanmak suretiyle tespit edilir. Tespitten sonra, bu Kanunun 8 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre teşkilolunan uzlaşma komisyonunca, müracaat tarihinden itibaren en geç altı ay içerisinde 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edilen bir yazı ile, tahmini değer bildirilmeksizin, talep sahibi uzlaşma görüşmelerine davet edilir.

Uzlaşma; nakdi ödeme, idareye ait taşınmazın trampası, idareye ait taşınmaz üzerinde sınırlı ayni hak tanınması veya imar mevzuatı çerçevesinde başka bir yerde imar hakkı kullandırılması suretiyle yapılabilir.

Uzlaşma görüşmeleri, hukuki veya fiili engel bulunmadığı takdirde davete icabet tarihinden itibaren en geç altı ay içerisinde sonuçlandırılır ve uzlaşmaya varılıp varılmadığı, malik veya temsilcisi ile komisyon üyeleri tarafından imzalanan bir tutanağa bağlanır. Bu tutanak ile uzlaşma görüşmelerine ilişkin bilgi ve belgeler, açılacak davalarda taraflar aleyhine delil teşkil etmez. Uzlaşmaya varılması halinde, üzerinde uzlaşılan hakkın türünü, tanınma şart ve usullerini, nakdi ödemede bulunulacak ise miktarını ve ödeme şartları ile taşınmazların tesciline veya terkinine dair muvafakati de ihtiva eden bir sözleşme akdedilerek bu sözleşme çerçevesinde işlem yapılır ve uzlaşma konusu taşınmazlar re'sen tapuya tescil veya terkin edilir.

Uzlaşılan nakdi tazminat bedeli, bütçe imkanları dahilinde, sonraki yıllara sari olacak şekilde taksitli olarak da ödenebilir. Taksitli ödeme süresince, 4/12/1984 tarihli ve 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine ilişkin Kanuna göre ayrıca kanuni faiz ödenir.

İdare ve malik arasında uzlaşma sağlanamadığı takdirde, uzlaşmazlık tutanağının tanzim edildiği veya ikinci fıkradaki sürenin uzlaşmaya davet olmaksızın sona erdiği tarihten itibaren üç ay içerisinde malik tarafından sadece tazminat davası açılabilir. Dava açılması halinde, fiilen el konulan taşınmazın veya üzerinde tesis edilen irtifak hakkının müracaat tarihindeki değeri, ikinci fıkranın birinci cümlesindeki esaslara göre mahkemece tespit ve taşınmazın veya hakkın idare adına tesciline veya terkinine ve malike tazminat ödenmesine hükmedilir. Tescile veya terkine ilişkin hüküm kesin olup tarafların hükmedilen tazminata ilişkin temyiz hakkı saklıdır.

Kesinleşen mahkeme kararlarına istinaden bu madde uyarınca ödemelerde kullanılmak üzere, ihtiyaç olması halinde, idarelerin yılı bütçelerinde sermaye giderleri için öngörülen ödeneklerden yüzde iki pay ayrılır. Kesinleşen alacakların toplam tutarının ayrılan ödeneğin toplam tutarını aşması halinde, ödemeler, sonraki yıllara sari olacak şekilde, garameten ve taksitlerle gerçekleştirilir. Taksitlendirmede, bütçe imkanları ile alacakların tutarları dikkate alınır. Taksitli ödeme süresince, 3095 sayılı Kanuna göre ayrıca kanuni faiz ödenir. İdare tarafından, mahkeme kararı gereğince nakdi ödeme yerine, üçüncü fıkrada belirtilen diğer uzlaşma yolları da teklif edilebilir ve bu maddenin uzlaşmaya ilişkin hükümlerine göre işlem yapılabilir.

Bu maddenin tazminata ilişkin hükümleri, vuku bulduğu tarih itibarı ile bu maddenin kapsamında olan kamulaştırmasız el koymadan dolayı açtıkları tazminat davası süre bakımından dava hakkının düştüğü gerekçesiyle reddedilmiş olanlar hakkında da uygulanır. Evvelce açtıkları davalar sonunda tazminat almaya hak kazanmış veya süre dışındaki sebeplerden dolayı davaları reddedilmiş olanlar hakkında bu madde hükümleri uygulanmaz. Ancak, gerek iç hukuka ve gerekse milletlerarası hukuka göre evvelce açtıkları davalar sonunda hak kazanmış oldukları tazminat henüz ödenmemiş olanlara, idare tarafından nakdi ödeme yerine, üçüncü fıkrada belirtilen diğer uzlaşma yolları teklif edilebilir ve bu maddenin uzlaşmaya ilişkin hükümlerine göre işlem yapılabilir.

Vuku bulduğu tarih itibarı ile bu maddenin kapsamında olan kamulaştırmasız el koymadan dolayı bu maddenin yürürlüğe girmesinden önce tazmin talebiyle dava açmış olanlar; bu madde hükümlerine göre uzlaşma yoluna gitmeyi isteyip istemediklerini bu maddenin yürürlüğe girmesinden itibaren üç ay içinde idareye ve mahkemeye verecekleri dilekçeler ile bildirebilirler. Uzlaşma talebi üzerine, uzlaşma görüşmelerinin neticesine kadar dava bekletilir; uzlaşılamaması halinde, uzlaşmazlık tutanağının mahkemeye sunulmasından sonra davaya devam edilir.

Bu madde uyarınca ödenecek olan tazminatın tahsili sebebiyle idarelerin mal, hak ve alacakları haczedilemez."

BAŞKAN – Madde üzerinde ilk konuşmacı Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Edirne Milletvekili Sayın Cemaleddin Uslu.

Sayın Uslu, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Tasarı’nın 1’inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sizleri saygılarımla selamlıyorum.

1983 yılında çıkarılan 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 38’inci maddesindeki “Kamulaştırma yapılmış ancak işlemleri tamamlanmamış veya kamulaştırma hiç yapılmamış iken kamu hizmetine ayrılarak veya kamu yararına yönelik bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmaz malın malik, zilyet veya mirasçılarının bu taşınmaz mal ile ilgili her türlü dava hakkı yirmi yıl geçmekle düşer. Bu süre taşınmaz mala el koyma tarihinden başlar.” hükmü, 2003 yılında Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. Anayasa Mahkemesi tarafından verilen ve 4/11/2003 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren iptal kararında bu maddenin Anayasa’mızın 2, 13, 35 ve 46’ncı maddelerine aykırı olduğu vurgulanmış ve bu nedenle iptal kararı verilmiştir.

Tasarıya baktığımızda, tasarının, Kamulaştırma Kanunu’nun 38 inci maddesinin Anayasa Mahkemesince iptaline dayanak olan Anayasa’nın 2, 13, 35 ve 46’ncı maddelerini yeterince dikkate almadığı açıkça görülmektedir çünkü Anayasa’mızın 46’ncı maddesinde “Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir.

Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir.

Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan doğruya işleten küçük çiftçiye ait olanlarının bedeli, her halde peşin ödenir.” şeklindeki açık hükmüne rağmen, tasarıda, idarelerin bütçelerinde sermaye giderleri için öngördükleri ödenekten yüzde 2 pay ayrılacağı belirtilmekte ve alacakların toplam tutarının ayrılan yüzde 2 ödeneğin toplam tutarını aşması durumunda ise taksitlerle ödemenin gerçekleştirileceği belirlenmiştir. Oysa Anayasa’mızın -biraz önce ifade ettiğim- 46’ncı maddesi, kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedelinin nakden ve peşin olarak ödeneceğini açık olarak hükme bağlamıştır. Taksitlendirme yapılacak istisnai durumları ise yine aynı maddede, kuşkuya yer bırakmayacak şekilde saymıştır. Bu açık hükme rağmen, tasarının bu hususun dikkate alınmadan düzenlenmesi uygulamada tekrar anlaşmazlıklara yol açacaktır.

Sayın milletvekilleri, kamulaştırmasız el koymayı yeniden düzenleyen bu tasarının, ana ilke olarak kamulaştırma sonucu oluşan borcun Anayasa’nın 46’ncı maddesinde belirlendiği şekliyle nakden ve peşin olarak ödenmesini öngörmesi gerekirdi ancak tasarı, düzenleyici etki analizi yapılmadan hazırlandığından, Hükûmet idarelerin nasıl bir bedelle karşılaşacağını bilememekte, nakden ve peşin ödemeyi göze alamamaktadır. Anayasa’nın 46’ncı maddesi hükmüne açıkça aykırılık teşkil etmekte olduğunu bilmesine rağmen, Hükûmetin böyle bir düzenlemeyi bütçe imkânları bakımından zora düşmekten çekindiği için bu şekilde düzenlediği aşikârdır. Oysa, ciddi bir araştırma ve düzenleyici etki analizi yapılması hâlinde bu endişelerin ne ölçüde geçerli olduğu ortaya çıkabilirdi.

Kamulaştırma, Anayasa’nın 35’inci maddesinde teminat altına alınmış olan mülkiyet hakkına getirilmiş bir sınırlamadır. İdare kendisine Anayasa tarafından tanınan yetkileri yasaya uygun bir şekilde kullanmadan taşınmaza el atarak kamulaştırma ilkelerine aykırı davranamaz. Eğer kamulaştırma ilkelerine aykırı davranmışsa bu aykırılığı yine kamulaştırma ilkelerine riayet ederek düzeltmek ve tazmin etmek durumundadır.

Değerli milletvekilleri, hukuk devleti, temel hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her eylem ve işlemi hukuka uygun olan, Anayasa’ya aykırı davranışlardan kaçınan, hukuku devlet organlarına egemen kılan, yargı denetimine açık olan, yasaların üstünde, yasa koyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri ve Anayasa’nın bilincinde olan devlettir. Hukukun genel ilkelerinden birisi de mülkiyet hakkının “zaman ötesi” niteliği ve mülkiyet hakkının zaman aşımına uğramamasıdır. Bu nedenle, Medeni Kanun ve Borçlar Kanunu tarafından bir taşınmazın malik, zilyet ve mirasçılarına tanınmış olan hakların, hak sahiplerince yirmi yıl boyunca kullanılmaması, o taşınmazla aralarındaki hukuksal ilişkinin sona erdiğini göstermez. Devletin fiilî davranışının hukuk kurallarına uygun olması kazanılmış haklara saygı duyulmasını gerektirir. Hukuk devletinin, hukukun genel ilkelerinin ve kazanılmış haklara saygının amacı ise bireylerin hukuk güvenliğini sağlamaktır. Devlet kamu yararı gözetirken bu ilkelere uymak durumundadır.

Tasarı her ne kadar kamulaştırmayı değil, kamulaştırmasız el koyma nedeniyle tazminatı düzenliyorsa da konu kamulaştırma hukuku ile doğrudan ilintili olduğundan, başta Anayasa’nın 46’ncı maddesi olmak üzere kamulaştırma mevzuatına uygun bir düzenleme yapılması gerekirdi. Bu husus dikkate alınmadığından dava yolunu zorlaştıran bir düzenleme yapılmıştır. Oysa, Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesi, dava yolunun önündeki engelleri kaldırmakta ve bu konuda hiçbir tereddüde mahal bırakmamaktadır. Bu nedenle, düzenleme, Anayasa’nın 36’ncı ve 138’inci maddelerine de aykırıdır. Anayasa’nın 36’ncı maddesinde “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.

Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.” 138’inci maddenin dördüncü fıkrasında ise “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.” denilmektedir.

Değerli milletvekilleri, tasarı, uzlaşma yolu ile ödenecek tazminat bedellerinin ve kesinleşen mahkeme kararlarına istinaden yapılacak ödemelerin, idarelerin bütçelerinde sermaye giderleri için öngörülen ödeneklerden yüzde 2 pay ayrılmak suretiyle, ödenecek tutarın ayrılan ödeneği aşması durumunda herkese eşit olarak taksitlerle ödeme yapılacağını öngörmektedir. Tasarı bu hâliyle Anayasa’ya aykırılık teşkil etmektedir. Herhâlde Hükûmet ileride ne ile karşılaşacağını bilemediği ve öngöremediği için taksitle ödemeyi getirmektedir. Ancak bilinmeyen ve belirsiz bir durum için yine belirsiz bir taksitlendirme şekli getirmek doğru değildir. Bu durumda en makul çözüm, ödemenin aylık eşit taksitler hâlinde ve azami beş yıl içinde yapılmasıdır. Ayrıca mahkeme kararı üzerine yapılacak ödemeler için bütçeden ayrılan yüzde 2’lik pay çok düşüktür. Bu oran, eğer endişeler gerçekleşirse, yetersiz olacaktır.

Değerli milletvekilleri, tasarıda, uzlaşma yöntemlerinden birisi olarak imar mevzuatı çerçevesinde başka bir yerde imar hakkı kullandırılması öngörülmektedir. Tasarıda imar mevzuatına atıf yapılmışsa da imar hakkı kullandırılmasının tanımı ve mahiyeti belirsiz olduğundan ve imar mevzuatında henüz bir düzenleme yapılmadığından bu düzenleme yerinde değildir.

Tasarıda uzlaşma yöntemlerinden biri olarak, eğer kamu yararı kalmamışsa taşınmazın idarenin elinde kaldığı süre için ecri misil ödemesi şartıyla taşınmazın malikine aynen teslimi de öngörülebilirdi.

Hâlen devam eden kamulaştırmasız el atmaları ortadan kaldırmak için 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 27’nci maddesindeki “acele kamulaştırma” hükmünün yeniden düzenlenmesinde fayda vardır.

Bu kanun tasarısının uygulama tarihi ve kapsamı dikkate alınarak tahminî bir maliyetin çıkarılmasında geç de olsa düzenleme etki analizinin yapılmasında fayda bulunmaktadır. Tasarının görüşmeleri sırasında bu analiz yapılmadığı için mevcut ve muhtemel dava sayıları ile ödenmesi muhtemel bedeller konusunda tahminî bir öngörü dahi yapılamamıştır.

Bu duygu ve düşüncelerle sözlerimi bitiriyor, sizleri saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Uslu.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Şahin Mengü, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın geçici 6’ncı maddesiyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, Başbakanlıktan yüce Meclise gelen tasarıyı incelediğiniz zaman, bunun bir Anayasa Mahkemesi iptaline neden olan maddenin düzenlenmesi olduğunu görüyorsunuz. Eğer bir yasa maddesi ve kamulaştırma gibi bir yasa maddesi Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiği zaman bu işin mali tarafı olduğu için belki Bütçe Plan Komisyonunda görüşülebilir ama Anayasa Mahkemesinin bozmasına uygun bir yeni kanun tasarısı olup olmadığını incelemek de takdir buyurursunuz ki Anayasa Komisyonunun görevi olması gerekir, yani Bütçe Plan Komisyonundan evvel Anayasa Komisyonunun da bu tasarıyı incelemesi gerekirdi. Bence, bu bir eksiklik gibi geliyor bana.

Hem mahkemenin gerekçesine baktığınız zaman hem de kanun tasarısına baktığınız zaman diyor ki genel gerekçede… Bu iptalden sonra, Anayasa Mahkemesinin iptalinden sonra iki değişik içtihat oluştuğunu ortaya koyuyor ve bunlardan bir tanesi, yirmi yıllık dava açma süresini geçirmiş olanların artık kamulaştırmasız el koyma sebebiyle dava açamayacağı, diğer oluşan ve gelişen bir içtihat ise hiçbir süreye tabi olmaksızın dava açabileceği yönünde olduğundan, bu içtihat aykırılığının giderilmesi için bu yasa tasarısının hazırlandığı söyleniyor.

Şimdi, arkadaşlar, içtihat aykırılıkları her zaman olur. Eğer içtihat aykırılıklarına Parlamento müdahale etmeye başlarsa, Parlamento bu içtihat aykırılıklarını gidermeye başlarsa o hukukun dinamik yapısını bozarsınız, işi iyice statik hâle getirirsiniz. Bu içtihatlar hukukunun egemen olması hukuku daha dinamik hâlâ getirir ama -tabii çok açık, kırılmayın, gücenmeyin ama- bunu daha Yargıtaya falan tam hâkim olamadığınız için böyle düşündüğünüz inancındayım. Yoksa bırakırsınız bunu kendi sürecine, içtihadı birleştirmeye nasıl gidileceğine dair Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda yöntem vardır, o yöntemi çalıştırırsınız ve hadise yüce Kurul tarafından yani İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu tarafından çözülebilir.

Şimdi, işlem yapmayı gerektiren bir durum olduğu zaman bunu halkın yararına yapması gereken siyasal iktidarlar, yıllarca önce malları gasp edilen insanların bu hak ettikleri paraları öderken aynı kamulaştırmada olduğu gibi, Kamulaştırma Yasası’nda olduğu gibi veya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarında gelişen şekliyle bu kamulaştırmasız el konulan gayrimenkuller üstünde yani malı mülkü gasp edilen insanların hakkını peşin ödemenin yolunu aramak gerekir. Eğer kamulaştırmasız el atmalarda bu takside bağlı ödemeyi -bunu- bir yöntem hâline getirmeye başlarsanız belediyelerin bir konuda önünü açarsınız, bir alışkanlık yaratırsınız. O da bir kamulaştırma yapmadan olayı daima kamulaştırmasız el atmalarla götürme yöntemi olur ki bu, bir hukuk devletinde hukuka saygılı olduğu iddia edilen bir devlette olmaması gerekir.

Şimdi başka bir özellik daha var: Uzlaşmaya çağrıda kamulaştırma hukukunda ne yapıyorsunuz? Bir gayrimenkulü kamulaştırırken tahminî bedeli yatırıyorsunuz ve bildiriyorsunuz. Burada uzlaştırmaya çağırırken yani bu kamulaştırmasız el atmalarda ne yapıyorsunuz? Uzlaşmaya çağırıyorsunuz ama uzlaşmaya çağırırken bir tahminî bedel koymuyorsunuz. Niye koymuyorsunuz? Yani kamulaştırırsan tahminî bedeli tespit edebiliyorsun ve bunu yatırıyorsun, ona göre vatandaşın önünü açıyorsun ama bunda bir bedel bildirmiyorsun. Sadece bedelle uzlaşmaya çağırmıyorsun, gel sana başka yerde bir gayrimenkul üstünde irtifak hakkı tesis ettim diyorsun, gel bir başka yerde bir gayrimenkulle trampa yapalım diyorsun.

Şimdi, bütün bunlarda trampa teklifinde bulunduğunuz gayrimenkulün de değerini yazmak durumdasınız, ne bileyim, üstünde bir ayni hak tesis edeceğiniz gayrimenkulde de bu ayni hakkın değerini belirtmek durumundasınız. Eğer siz bu ayni hak belirtmelerini yani bu değerlendirmeleri hiç belirtmeden vatandaşı bir uzlaşmaya çağırıyorsanız ortada bir düalizm söz konusu. Kamulaştırma Kanunu da böyle, bu yasa da böyle. Bunu yapamazsınız. O zaman Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatlarına uygun, bizim içtihatlarımıza da uygun, bu tahminî bedelleri en azından ödemiyorsunuz, bari davete çağırırken rakamı söylemek durumundasınız.

Şimdi, başka bir yasayı incelediğiniz zaman, bana göre, ciddi bir Anayasa’ya aykırılık söz konusu. Nedir bu? Şimdi, bakın, çok enteresan bir şekilde gerekçede diyor ki: “Gerek iç hukuka ve gerekse milletlerarası hukuka göre evvelce açtıkları davalar sonunda hak kazanmış oldukları tazminat henüz ödenmemiş olanlara, idare tarafından nakdî ödeme yerine üçüncü fıkrada belirtilen diğer uzlaşma yolları teklif edilebilir ve bu maddenin uzlaşma hükümlerine göre işlem yapılabilir.”

Yani siz bu yasayla, kesinleşmiş fakat henüz icra edilmemiş, ödenmemiş bir para varsa siz mahkeme kararını değiştiriyorsunuz. Siz, benim hak ettiğim, kazandığım bir davada elde ettiğim geliri nasıl tahsil edeceğime mahkeme kararıyla nasıl karar veriyorsunuz? Bu, Anayasa’ya aykırı olur. Ben bir dava açmışım, davayı hak etmişim. Ne olacak? O parayı bana ödemek durumundasınız. Yani bu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden geldiği zaman, şimdi Türkiye’de görüyoruz, umumiyetle, devlet, iç hukukumuza göre yerel mahkemelerin verdiği kararlarda para ödemekte hiç istekli değildir ama maalesef Avrupa’dan, hatta hatta bir hakem mahkemesinden alınan karar sonrasında bile o kadar çabuk öderiz ki paraları, o kadar çabuk öderiz ki içiniz sızlar.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine göre karar almış bir insanın hakkını nasıl önleyeceksiniz? Ve bunun bütün temelinde de bu paralar ödenirse bir anda idareler ve belediyeler bir bütçe sıkıntısına girer mantığı mı olacak? Yani, bir özel ve tüzel kişi bir insanın, benim malımı gasp ederse, o özel ve tüzel kişi hakkında benim aldığım mahkeme kararının uygulanması farklı olacak, onda -hiçbir şekilde- bu üçüncü şahsın malını gasp eden özel ve tüzel kişi parayı şakır şakır ödeyecek ama bunu yani gaspı, aslında hiç yapmaması gereken devlet yapar ise… Yani özel bir şahıs bir vatandaşın malını gasp eder… Ahlaki zaafı vardır, bilmiyordur, aklınıza hangi şartı koyarsanız koyun, yaptı. Onun aleyhine aldığı mahkeme kararında hiç böyle bir şey yok, kütür kütür evindeki buzdolabına kadar satar, alacağınızı alırsınız. Peki, bütün yetkileri elinde bulunan, her türlü hakkı olan devlet bu gaspı yaptıktan sonra, nasıl olacak da siz bu adamın parasını belli şartlarda ödeyeceksiniz? Bunu hiçbir hukuk devletinde kimseye anlatamazsınız.

Değerli arkadaşlarım, çok tehlikeli yere götürürüz ülkeyi. Gasbeder… Bakın, fiilen yapılmış şeyler vardır Türkiye’de. Bir kavşağa bir yonca yaprağını (A) parseli üstüne de koyabilirsiniz, (B) parseli üstüne de koyabilirsiniz. Eğer siz bu tarzda bir para ödeme modelini o belediyelere, o kamu kuruluşlarına getirirseniz bunu çok kişisel tercihlerle kullanırlar çünkü burada birini mağdur edebilirsiniz, birini mamur edebilirsiniz. Getirirsiniz, (A) parseli üstüne oturttuğunuz bir kamu binasını, dediğim gibi, bir yonca yaprağını koyarsınız, “Seneler sonra gel, sen bunun parasını benden beş yılda taksitle, benim bütçem nasıl imkân veriyorsa öyle al.” dersiniz. Peki, o yonca yaprağını koyduğunuz zaman, diğer tarafındaki (C) parselinin değerinde meydana gelecek artışı bir başka şahsa bahşettiğimizi hiç mi göz önüne almayacağız? Şimdi, yasanın bu Anayasa’ya aykırı hükümlerini çok ciddi bir şekilde elden geçirmek lazım. Burada çok ciddi Anayasa’ya aykırılık var. İki noktada Anayasa’ya aykırılık var: Bir tanesi ki bir alınmış mahkeme kararını değiştirme hakkına sahip değilsiniz. Bakın, her Anayasa Mahkemesine gittiğimizde kızıyorsunuz, söyleniyorsunuz. Şimdi, siz, bir kazanılmış hakkı, mahkeme kararıyla kazanılmış bir hakkı bir parlamentodan çıkaracağınız kanunla nasıl değiştireceksiniz? Bugün bu, yarın başka nelerin gelebileceğini kestirebiliyor musunuz? Bugün, sizin siyasal iktidarınız bunu yaptı, yarın bir başka gelen siyasal iktidar tam aksi bir şey yapar. Mahkeme kararlarını parlamento kararlarıyla, kanunlarla değiştirirse nasıl çözeceğiz hukuk devletinin sorunlarını? Hukuk devleti böyle çökertilir. Mahkemenin verdiği kararla oynayamazsınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Mengü, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun efendim.

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlarım, eğer bu yasa tasarısı, inanıyorum ki Anayasa Komisyonuna gelseydi Plan ve Bütçe Komisyonundan evvel, çok daha farklı bir şekillendirme olurdu, Anayasa’ya açıkça aykırı olan bu hükümler düzeltilebilirdi.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Mengü.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Sırrı Sakık, Muş Milletvekili.

Sayın Sakık, buyurun efendim.

BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına buradayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, bu kamulaştırmayla ilgili aslında sorunlarımız bir miktar fazla, sürekli bunları gündeme taşıdık ama bu ülkede hukuk ve yargı bir türlü, yani farklı bir şekilde işliyor. Yani günümüze, bugüne de dönersek yargının aslında ne kadar adaletsiz bir şekilde yansıdığını hep birlikte görürüz.

Yani Muş’un Bulanık ilçesinde yapılan Alpaslan I Barajı’nın… Aradan sekiz on yıl geçmiş, hâlen bir grup mağdurların hakları verilmedi. Su altında kalan evler var, üç yüzün üzerinde ev su altında. Bütün başvurulara rağmen bu konuda herhangi bir adım atılmadı ve insanların büyük bir çoğunluğu çadırlarda yaşamını sürdürüyor. Yani hep sayın bakanlara sorduk, yetkili birimlere bu konuda sualler ilettik ama bir netice alamadık. Yargı işlemiyor, adalet yok. Yani adınız her ne kadar Adalet ve Kalkınma Partisi ise de adaletin “A”sı yok gerçekten.

Şimdi bu insanların gidip malını, mülkünü, köyünü alıp istimlak edeceksiniz, parasını vermeyeceksiniz, yani geçmişiyle, toprağıyla, mezarıyla, anılarıyla suyun altında kalacak, bunların hakkını vermeyeceksiniz. Hep söyledik ve işlemiyor. Onun için bu konuda çok fazla bir şey söylemeyeceğim.

Sevgili arkadaşlar, son iki güne dönüp bakarsak Türkiye’de neler oluyor, neler bitiyor. Şimdi, bu yasalar dört dörtlük de olsa iç barışımız olmadığı müddetçe yasaların hayata geçme şansı yoktur. Bakın, iki gündür Türkiye’de neler oluyor:

Sınır ötesi operasyonlar, askerî ve kara… Yani şimdi bunları yıllarca yaşamadık mı? Bu sınır ötesi operasyonlar sorunlarımızı çözdü mü? Çözmedi. Peki, çözmediği noktada niye eskiyi tekrarlayıp yeniden sınır ötesi operasyonlar, yeniden Türkiye’yi bir çatışma ortamına sürüklüyoruz? Buradan, gerçekten geçmişten ders alınmalıdır.

Yine, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’le ilgili günsüz zorla getirme kararı alıyor ve dava ne? Barış ve Demokrasi Partisi Kadın Meclisine ait broşür, yani bir demokratik hakkını kullanmak ve burada yargı halkın iradesini yok sayarak Sebahat Hanım’ı polis zoruyla götürmek istiyor.

Yine, birkaç gündür gazeteciler Namık Durukan, İrfan Aktan, biri yedi yıl altı ay hapis cezasıyla cezalandırılmak isteniyor, biri de bir yıl altı ay ceza aldı. Bu da sizin açılım döneminizde olan bir uygulama.

Yine, “Roman açılımı” dediniz. Bu açılımda Sayın Başbakana karşı bir grup öğrenci, parasız eğitim talebinde bulundu. Bu öğrencilerle ilgili iki gün önce savcı, on beş yıl ceza istiyor. Bu nasıl bir açılım, bu nasıl bir demokratik hak, onu anlamakta zorluk çekiyoruz.

Rize’de çalışan bir grup Kürt işçisinin, orada, İkizdere’de işlerine son veriliyor. Sadece gerekçe, kimliklerinden dolayı ve bu işçilere oradaki güvenlik birimleri “Biz sizin can güvenliğinizi sağlayamayız…” ve işlerine son veriyorlar ve bu Kürtler kendi coğrafyasına geri dönüyor.

Yine, ekim ayında Habur’dan giriş yapan bir barış grubu vardı. Sevgili arkadaşlar, bu barış grubu geldiğinde aslında hepimizi umutlandıran bir süreçti. Sayın Başbakan “İyi şeyler olacak.” diyordu. Sayın Cumhurbaşkanı da “İyi şeyler oluyor.” dediği zaman bir grup insan, Habur’dan çıkıp geldiler, Kandil ve Habur’dan. Geldiklerinde de “Biz neye geldik, barış sürecine katkı sunmak üzere geldik.” dediler ve geldikleri gün bu söylemlerle savcılar onları serbest bıraktı. Aynı savcılar, dün Diyarbakır’da bunları yeniden tutukladı.

Şimdi, bunların elinde silah vardı geldiklerinde, silah olduğu hâlde serbest kaldılar. Silahlarını bırakıp demokratik zeminde siyaset yapmak üzere buraya geldiler ve dün onları tutukladınız, bir taraftan da adına “açılım” diyorsunuz. Peki, serbest bırakan aynı savcı, tutuklayan aynı savcı, arada ne değişti? O insanlar gelip burada silahlı bir eylem mi yaptılar? Hayır. Ne oldu? 3B fırtınasına yakalandınız, Baykal’ın, Bahçeli’nin ve Başbuğ’un fırtınasına. Onun için, boyun eğdiniz ve tekrar döndünüz, onları tutukladınız, tekrar Türkiye’yi bir çatışma ortamına sürüklediniz.

Şimdi, bu elinde silah olmayan insanları tutuklayarak nasıl barışı sağlayabilirsiniz?

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Kim tutukluyor, Hükûmet mi tutukluyor?

SIRRI SAKIK (Devamla) – “Kim tutukluyor?” Siz peki, nesiniz, göreviniz ne? Hükümetin görevi köşe laflar etmek midir?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Yargı bağımsız, yargı bağımsız. Yargının bağımsız olduğunu bilmiyor musun? Yargı bağımsız, yargı. Yargı hükümetin de askerin de emrinde değil, yargı bağımsız.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Şimdi, Sayın Başbakanı dinledim. Sadece böyle hamasi nutuklar atarak bu ülkede iç barış sağlanamaz. Bu barışı sağlayacaksanız elinizde bir yol haritası olacak, barışı sağlayacaksanız yüreğiniz olması gerekir. Amerika’ya, İsrail’e rest çekiyorsunuz ama buradaki güçlere karşı boynunuz kıldan ince.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Boş boş konuşma! Yargı bağımsız. Ezbere konuşma! Yargı bağımsız.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Ya, bırakın. Yargının bağımsız olmadığını en çok siz söylüyorsunuz. Bugün gazetelerde Adalet Bakanının yargının bağımsız… Peki, size bir şey sorayım: Bugün, size bir şey…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Siz kendinize bakın esas! Siz kendinize bakın, kendinize bakın! Milletten aldığınız yetkiyi nerede kullanıyorsunuz? Kimden talimat alıyorsunuz?

SIRRI SAKIK (Devamla) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayalım.

Evet efendim, buyurun.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Bütün konuşmalarımızı bu şekilde sabote etmeyiniz. Bugün, bakınız, Erzincan Başsavcısının Yargıtaydan nasıl tahliye olduğunu… Yargı bağımsız mıdır, söyler misiniz bana?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bakın, yargının kararları kesindir, herkes ona uyacak, ister sevin beğenin, ister beğenmeyin.

BAŞKAN – Sayın Canikli, sırası geldiğinde konuşalım efendim lütfen.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Biz de bazı kararlarını beğenmiyoruz, bazı kararları bizim de hoşumuza gitmiyor, biz de beğenmiyoruz bazı kararlarını ama uymak zorundayız.

BAŞKAN – Sayın Canikli

SIRRI SAKIK (Devamla) – Şimdi, Sevgili Kardeşim, bak, ben size bir şey söyleyeyim. Bakın, zamanımı çalmayın. Ben, daha önce biz ve grubumuz… Bolu’da bir gazete şunu yaptı, dedi ki: “Ölen her şehit için 5 tane DTP’li milletvekilini öldürürseniz mübahtır.” Oradaki savcı “Burada suç yok.” başvurumuz var, yerel mahkeme “Suç yok.” Yargıtay “Suç yok.” diyor ve Yargıtay burada düşüncenin ifade edildiğini ve…

BURHAN KAYATÜRK (Ankara) – Tarafsız yargı, tarafsız.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Ben burada, Ali Suat Ertosun, bununla ilgili bu kürsüde bir konuşma yapmıştım ve onunla ilgili iddialar vardı ve ben de döndüm, bu iddiaları burada seslendirdim. Sayın Başkan da ikaz etmişti ve bu zat dün beni 7,5 milyar lira mahkûm ettirdi. Bizi öldürün diye talimat verenlere bu düşünce suçudur ama bu kürsüde bir şey söyleyince beş gün içerisinde bu dava sonuçlandı.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hayır, bakın, beğenmeyebilirsiniz, biz de bazı şeyleri beğenmiyoruz ama yargı bağımsız.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Buyurun işte, tarafsız olmadığını söylüyorum. Bu kişiden kişiye değişiyor. Biz… Kürtlere karşı yargının nasıl acımasız olduğunu siz de bilirsiniz, bütün dünya da bilir. Yargının askıya alındığını hepimiz biliyoruz.

Bakın, bugün Ahmet Türk’e saldıran serbest kaldı, oysaki elindeki silahı getirip, bırakıp “Ben barışa katkı sunuyorum.” diyenler tutuklanıyor. Şimdi, buradan nasıl yargının bağımsız olduğunu söylüyorsunuz? Biz yargının siyasallaştığını söylüyoruz. Yargı herkes için eşit koşullarda davranmak zorundadır. Eğer gerçekten hukukun ve huzurun ülkesi aranıyorsa, yargının bağımsız olması gerekir ama siz, yargının bu olup bitenlerine çıkıp, sahip çıkıyorsunuz.

Ben size onlarca örnek veriyorum. Bakın, 1999 yılında yine bir barış grubu geldi, silahlı güçler, Türkiye sınırları dışına gidildi ve iki grup geldi, biri silahlı biri silahsızdı ve bu insanları tutukladınız. Hâlen içeride. Getirip silahlarını teslim etti ve siz, hâlen dönüyorsunuz, yargının bağımsız olduğunu söylüyorsunuz. Saldırıyı gerçekleştirenler özgür bırakılıyor ve “Ben silah ve şiddetin dışında barışa katkı sunmak için buraya geliyorum.” diyen insanlar cezalandırılıyor.

Şimdi, Sayın Başbakanın bugün açıklamaları var. Barış ve Demokrasi Partisini şer cepheleriyle yan yana koymaya çalışıyor. Barış ve Demokrasi Partisinin hedefi barıştır. Kimse şiddetten nemalanmıyor. Açıkça söylüyorum: Kim ki kandan ve şiddetten nemalanıyorsa alçaktır ve bize de bu konuda iftira atan varsa onlar da alçaktır. Biz, hiçbir dönem, ne şiddetten ne kandan nemalanmadık…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Sakık, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

SIRRI SAKIK (Devamla) …ve kimsenin de kandan şiddetten nemalanmasına müsaade etmeyiz. Bu ağır ithamlardan siz bu ülkenin iç barışını sağlayamazsınız.

Terörü rant olarak gösteriyorsunuz, oysaki bu şiddetin ve kanın kimin neması olduğunu, kimin bunlardan nemalandığını siz hepiniz bizden çok çok iyi biliyorsunuz.

Onun için, kanın ve şiddetin durması için hepinize sorumluluklar düşüyor, hepiniz bu sorumlulukları yerine getirmek zorundasınız, bundan kaçamazsınız. Yani sizin gücünüzün bazı birimlere yetmediğini biliyoruz. En masum insanları alıp tutuklayan bu yargı ve bölgede generaller çıkıp şunu demiyor muydu: “Ben görevdeyken bazı savcı ve hâkimlerin evine bomba koyuyordum. Onları kendi noktamda karar vermeye…” Bunlarla ilgili yargı dava açtı mı? Bunlar mahkûm oldu mu? Bunlarla ilgili küçük bir işlem yapıldı mı? Biz belgeli konuşuruz. Biz böyle afaki şeyler konuşmayız. Onun için, yanlış yanlışsa bu yanlışa karşı bir duruş sergilemeliyiz.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hükûmetimizle bir alakası yok, ben onu söylüyorum.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Eğer bir yanlış varsa hepimiz bu yanlışa karşı bir duruş sergilemeliyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Sakık, tamamladınız mı efendim konuşmanızı? Son cümlelerinizi alayım.

Buyurun.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Evet, barışın gelmesini engellemek isteyen güçler var. Bundan nemalanmak isteyen güçler var. Bu güçler biliniyor ve tanınıyor. Ama bize bir görev düşüyor, hayat bize bir şey öğretti: Bu argümanlarla, bu yol, yöntemle bu ülkede iç barışımızı sağlayamayız. Sayın Başbakanın da birilerini hedef tahtasına oturtarak olmayan bir projesini varmış gibi topluma sunmaya hakkı yoktur çünkü elinizde bir proje yok, elinizde bir yol haritası yok, nasıl çözeceğiz, bununla ilgili küçük bir projeniz yok. Bu işler “İnşallah, maşallahla; anneler çocuklarına sahip çıksın.” ile olmuyor. Giden çocuklar yirmi beş yaşında. Tıp eğitimi almış, hukuk eğitimi almış, üniversiteyi bitirmiş bir çocuk annesini, babasını dinler mi? Sayın Başbakan bunu iyi biliyor. Askere giden çocuklar da annelerinin iradesiyle ölüme gitmiyor. Onun için, Sayın Başbakana da, size bize de, hepimize de bir uzlaşı kültürü ve bir diyalog kültürü gerekli.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SIRRI SAKIK (Devamla) – Sayın Başkan, bitiriyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. İkinci dakikayı vermiştim Sayın Sakık, teşekkür ederim.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Peki Sayın Başkan, teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kocaeli Milletvekili Sayın Eyüp Ayar, buyurun efendim.

AK PARTİ GRUBU ADINA EYÜP AYAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi hakkında grup adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, “Mülkiyet hakkı kutsaldır.” diyoruz. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne göre de bakınız, “Bir kimse ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.” diyor. Bunun yanında İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi gibi diğer uluslararası insan hakları belgeleri de mülkiyet hakkını tanımaktadır.

Mülkiyet hakkını ihlal eden kamulaştırmasız el koymanın Anayasa’mızda da dayanağı yoktur ve “haksız fiil” olarak nitelendirilmiştir, temel insan haklarından mülkiyet hakkına müdahaledir. Dolayısıyla bedelinin devletçe vatandaşa ödenmesi gerekir. Devlet vatandaşını hiçbir şekilde mağdur etmemelidir. Devleti ayakta tutan en temel değer adalete verdiği önemdir. Vatandaşlarda devlete karşı aidiyet duygusu, adalet duygusunun varlığı ile yeşerir ve büyür. Bu bağlamda en temel insan hakkı olan mülkiyet hakkına azami özen göstermek en başta devletin temel görevidir. Bu tasarıyla yapacağımız düzenleme de bu amaca hizmet etmekte ve geçmişte yapılan yanlışları düzeltmektedir.

Değerli arkadaşlar, -burada, hassas bir konu- hem vatandaşın mülkiyet hakkını korumak kollamak bu devletin birinci görevi ama aynı zamanda devletin işlerinin de tabii ki yürümesi gerekiyor, devlette bir devamlılık da var. Şimdi, burada yapacak olduğumuz şey, bu düzenlemeyle birlikte… 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 38’inci maddesinde yer alan bir hüküm var. Zaten bu yasa bir maddelik, 2 ve 3’üncü maddeleri de yürürlük ve yürütme maddeleri.

Konu zaten aşağı yukarı bütün herkes tarafından ortaya konulmuştur. Yani burada, kamulaştırma yapılmış veya kamulaştırma süreci tamamlanmamış veya kamulaştırma yapılmadan bir kamu hizmetine ayrılmış bir yerde, bir yanlışlık varsa, bir itiraz varsa bunlarla ilgili yirmi yıllık bir süre konulmuş. Yani vatandaş, devlete, mahkemeye, bu konuyla ilgili, hem malikleri olsun hem zilyet veya varisleri yirmi yıl içerisinde müracaat edebilir hükmü var.

Şimdi Anayasa Mahkemesi… Tabii bunlar AK PARTİ İktidarından çok önce dönemlerde olan işler. 2003 yılında Anayasa Mahkemesi, süreyle ilgili bu hükmü iptal etmiş. Şimdi, Yargıtay’da iki tane görüş ortaya çıkmış. Bir kısmı diyor ki: “Anayasa Mahkemesi kararları geriye doğru işlemez.” Diğer bir görüş de, “Bu, süreyle ilgili olduğu için geriye doğru işler.” diyor. İşte sıkıntı burada. Yani, geriye doğru işlediği zaman, ilk İstimlak Kanunu 1956 yılında çıkmış. Şimdi, buraya kadar gidecek olduğu kesin ama daha öncelere de gidebilir. Bununla ilgili ortaya ne çıkacak? Gerçekten -muhalefet partisi milletvekili arkadaşların da söylediği gibi- bunun bir hesabı kitabı da yapılamamış, yapılması da mümkün değil çünkü belki elli, altmış, yetmiş sene öncesinden beri olan bu işlerle ilgili dava sayısı ne olacak, bu bilinmiyor. Ama ayrıca, bir bilinmeyen şey daha var: Mahkemeler bu kararları verirken genelde -Türkiye’de maalesef ihtisas mahkemelerinin sayısı da fazla olmadığı için- bilirkişi heyetleri oluşturuyorlar ama açıkça söylüyorum -Türkiye’de bunun yüzlerce, belki binlerce örneği var- bilirkişi raporlarının da suistimallere çok açık olduğu da ortada.

Ben, yaşamış olduğumuz bir örneği burada vermek istiyorum: Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, Gebze ilçesinin yanından geçen E-5 üzerindeki bir köprünün genişletilmesi için 1.431 metrekare yeri -yani 1,5 dönüm de değil- istimlak etmek istedi ve bununla ilgili, o günkü parayla, 2006 yılında 1 trilyon 253 milyar bir bedel ortaya koydu ama bu hak sahipleri mahkemeye gittiler, mahkeme de bilirkişi heyeti oluşturdu. Bakınız, bilirkişi heyetinin aynı 1.431 metrekare yere vermiş olduğu rakam, 9 trilyon 938 milyar. Mahkeme de aşağı yukarı buna uydu. Bilir kişinin bu raporuna uyarak mahkemenin 1.400 metrekare yere vermiş olduğu değer 9 trilyon 233 milyar. Tabii ki yaklaşık 10 trilyon paranın bu kadar yere verilip bunun yapılması da mümkün değil. Köprü, bir köprü daha yapıldı ama bağlantıları yapılamadığı için köprü kaldı havada. Bunun için yani geçmişten bugüne kadar gelecek olan davaların ne kadar olacağı, tutarların ne olacağı da belli değil.

Şimdi, burada yapılmak istenen, bu düzenlemeyle birlikte, bir uzlaşma olsun istiyoruz. Bir uzlaşma komisyonu kurulacak, bundan önce bir değer tespit komisyonu oluşturulacak, burada belirlenen değerlere göre şikâyette bulunan kişi veya uzlaşma komisyonuna şikâyetten önce müracaat eden kişi burayla ilgili hakkını arayacak burada.

M. FATİH ATAY (Aydın) – Şikâyet değil, hakkını arayan kişi!

EYÜP AYAR (Devamla) – Yani uzlaşmaya çağrılacak, bu yerle ilgili eğer uzlaşabilirlerse… Yani burada hep para üzerinde duruldu, “Nakit olarak peşinen ödensin.” diye. Bir defa, demin de bir örnek verdim. Bunun ne kadar tutacağı, bunun peşin ödenip ödenmeyeceği de belirli değil. Ama bunun yanında yeni geliştirilen usuller var, “Trampa yapılabilir.” deniliyor, “Takas yapılabilir.” deniliyor, ayrıca imar hakkı kullandırılabilir. Şimdi, arkadaşların bir itirazı da buna, imar hakkı kullandırılmak için imar mevzuatında değişiklik yapılması gerektiğini söylüyorlar. Aslında buna gerek yok çünkü imar mevzuatları açık, bugün uygulanıyor da zaten. İmar hakkı kullandırmak demek, adamın 20 dönüm yerinin eğer 5 dönümünü almışsan, oradan yol geçmişse veya başka bir iş için bunu almışsan kalan 15 dönümle ilgili… Yani o yerin özelliğine göre, imarın durumuna göre burası belki konut alanıysa iş yerine çevrilebilir veya burada ne bileyim bir iş merkezi yapılmasına veya bir sağlık tesisinin yapılmasına veya bir otel yapılmasına, buna benzer bir imar hakkı verilerek, belki o konuyla ilgili karşı tarafı da ikna ederek böyle bir anlaşma sağlanılabilir düşünülüyor.

M. FATİH ATAY (Aydın) – Bu, kişisel menfaat, kamu menfaati değil ki.

EYÜP AYAR (Devamla) – Bir diğer konu da 2003 yılında bu Anayasa Mahkemesi bu iptal kararını vermiş, işte, neredesiniz bu zamana kadar deniliyor ama burada daha önceden de milletvekilliği yapmış arkadaşlar var, iki dönemdir, inanın… Biliyorsunuz İç Tüzük’e göre Meclis 15.00-19.00 arası çalışıyor, haftada üç gün -salı, çarşamba, perşembe- ama iki dönemdir böyle mi çalıştık?

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sabahlara kadar çalışıyoruz.

EYÜP AYAR (Devamla) – İki dönemdir sabahlara kadar çalışıyoruz, doğru söylüyor Alim Bey de oradan. Sabahlara kadar çalışıyoruz. Yani boş durduğumuz yok. Onun için ha bire kanun çıkarıyoruz, ha bire geçmişte kalmış, ne kadar kıyıda köşede, otuz senedir, kırk senedir çıkmayan kanunları çıkarıyoruz.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Bu kanunlarla kime menfaat sağlıyorsunuz?

EYÜP AYAR (Devamla) – Bunlar Türkiye'nin ihtiyaçları. Bakın, Diyanet teşkilat yasası gelecek, otuz senedir çıkmayan bir yasaydı; Karayolları Teşkilat Yasası geliyor; yani biz Türkiye'nin ne kadar problemleri varsa hepsini tek tek çözüyoruz, çözmeye de devam edeceğiz.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Hangi şirkete menfaat sağlıyorsunuz?

EYÜP AYAR (Devamla) – Bu konuyla ilgili bir şey daha söyleyip sözlerimi tamamlamak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, yasal süreçle ilgili söylenecek olan söylenmiştir ama yine idarelerin elinin kolunun bağlanmaması için haciz getirilemeyecek diye de bir son madde koyuyoruz. Yani idare vatandaşa olan borcunu ödeyecek. Yani hem milletin parasını alacaksın hem üzerine yatacaksın, onu ödemeyeceksin. Böyle bir anlayış olmaz!

M. FATİH ATAY (Aydın) – Ne kadar sürede? Ne kadar sürede?

EYÜP AYAR (Devamla) – Biz bunu KEY’lerde gösterdik, biz bunu nemalarda gösterdik. Vatandaş devletine güvenmeli, devlet de vatandaşına eziyet etmemeli, onun hakkını vermeli ama bunu yaparken diğer taraftan da hizmetlerin yürümesinde sıkıntı olmayacak. İdarenin…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Devlette devamlılık esastır.

EYÜP AYAR (Devamla) – Eğer uzlaşma olmazsa yine mahkemeye gidecek.

M. FATİH ATAY (Aydın) – Nereye gidiyor? Tahsil imkânı yok.

EYÜP AYAR (Devamla) – Yani mahkeme ortadan kalkmıyor ama mahkemeye gitmeden önce bir uzlaşı yolu, bir ara formülle beraber belki hem bu vatandaşların sıkıntıları giderilir hem de devlet belki daha büyük yüklerden, daha büyük tazminatlardan da kurtulmuş olur. Yani Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ayar, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

Buyurun.

EYÜP AYAR (Devamla) – Peki.

Bu yasanın hayırlı olmasını temenni ediyor, yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şahsı adına İzmir Milletvekili Tuğrul Yemişci…Yok.

Bursa Milletvekili Sayın Sedat Kızılcıklı… O da yok.

Soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Işık, buyurun efendim.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Kütahya ili Emet ilçesi Çalcağıl köyü, Etibor Maden İşletmesi sahası kenarında yer alan bir köyümüz. Köyün 1969 yılından bu yana yaklaşık 20 bin dekar arazisi kamulaştırılmış durumda. Ancak, köyün sakinlerinden Eti Maden İşletmesine on üç yıl önce bir kişi alınmış, ondan bu yana bir kişi dahi alınmamış. İleri sürülen şartlar oldukça ağır. Endüstri meslek lisesi mezunu olacak ve benzeri… Biliyorsunuz o şartları. Şu anda köyün nüfusu 500’lerden 60’a düşmüş. Son dönemde köyün tamamının kamulaştırılacağı ve arazinin bir kısmının daha kamulaştırılacağı haberleri gerçekten köy halkını iyice tedirgin etmiş durumda. Şimdi Çalcağıl köyü kamulaştırılacak mıdır? Köy nereye taşınacak, bu belirli midir? Karar alınmış mıdır? Bir de köy sakinlerinin, gerçek köy sakinlerinin işe yerleştirilmeleri konusunda özel bir düzenleme yapılabilir mi? Çok ciddi bir problem. Çalcağıl Emet.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Asil…

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, Eskişehir-Ankara Hızlı Tren Projesi tamamlandı. Eskişehir-İstanbul yolu da yapım aşamasında. Yalnız bu yol yapılırken istimlak bedellerine yapılan itirazlar sonucunda çoğu vatandaşımız aldığı istimlak bedelinden daha fazla avukat masrafı ve mahkeme masrafı ödemek zorunda kaldılar. Şimdi, bunun için de icra işlemleri başlatılmış, büyük mağduriyetler var. Zaten tarla sahipleri tarlalarının ikiye bölünmesi sonucunda ve yol yapım aşaması noktasında hafriyat çalışmaları nedeniyle tarlalarının büyük bir kısmını kaybetmiş durumdalar. Bu mağduriyetleri gidermeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana soruyorum: Görüşülmekte olan tasarı, kamulaştırmasız el atma davalarında yirmi yıllık hak düşürücü sürenin kaldırılmasına dair Anayasa Mahkemesi kararı neticesinde Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirilmiştir, ancak Anayasa Mahkemesinin kararı 2003 yılındadır. Aradan geçen yedi yıllık süre içerisinde ne oldu da tasarı bugün Genel Kurul gündemindedir? Bu yedi yıllık sürede yirmi yıllık hak düşürücü süre bağlamında 1983 öncesine dair kaç dava açılmıştır? Açılan davalarda belirtilen toplam tazminat miktarı nedir?

Aynı soruyla ilgili, 1983 öncesine dair seçim bölgem Gaziantep merkezli kaç dava açılmıştır? Bu davalarda belirtilen toplam tazminat miktarı nedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Varlı…

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Adana’nın Ceyhan ve Yumurtalık ilçeleri sınırları içerisinde bu enerji bölgesiyle alakalı Çalık Grubunun özellikle vatandaşların ekip biçtiği ecri misil ödediği hazine arazileriyle ilgili kamulaştırma yaptığı yönünde bilgiler gelmektedir. Zaten sıkıntılı günler geçiren köylülerimizin elinden alınıp bu gruba verilen arazilerle ilgili vatandaşlarımızın, köylülerimizin mağduriyetini gidermek açısından onlara bir desteğiniz, katkınız veya bu arazilerin onların elinde kalması yönünde bir çalışmanız olacak mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Yıldız…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, sekiz yıllık AKP Hükûmeti döneminde ne kadar kamulaştırma yapılmıştır? Ne kadar ödeme yapılmıştır? Ne kadar ödenmeyen bedel kalmıştır? Antalya ilinde yapılan kamulaştırmalarla ilgili ne kadar dava açılmıştır? Kaçı karara bağlanmıştır? Kaçı idarenin lehinedir, kaçı vatandaşın lehinedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Orhan…

AHMET ORHAN (Manisa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Manisa’nın Alaşehir ilçesi yılda 60 bin tırla ihracat yapan önemli gümrük kapılarından bir tanesidir. Manisa Alaşehir’den hareket eden 60 bin tırın en az yarısı Alaşehir-Kula kara yolunu kullanmaktadır. Mevcut yol tır trafiğini kaldıracak durumda olmayıp, kamulaştırma yapılmak suretiyle yolun genişletileceğine dair müteaddit açıklamalar olmuştur. Bu yol üzerindeki kamulaştırma çalışmaları ne durumdadır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Evet, bir arkadaşımız kaldı.

Sayın Atay, buyurun efendim.

M. FATİH ATAY (Aydın) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, idarelerin keyfî uygulamalar yapmamaları için hukuk kuralları konulur. Burada da idarenin kişilerin mülkiyet hakkından doğan alacaklarının, kamulaştırma yaparak elde etmesi gereken paraların taksitler hâlinde ödenmesi belirtilmektedir. Bunun süresini belirtmek hukuk devletinde olması gereken bir kural değil midir? Niçin böyle belirsiz bir şekilde bu kanunu getirirken böyle bir işlem yapmaya gerek duydunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Bakanım.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Işık’ın sorusu… Evet, 1969 yılında 20 bin kamulaştırma…

ALİM IŞIK (Kütahya) – 69’dan bu yana 20 bin dekarlık arazisi kamulaştırılmış bir köy.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Evet. Şimdi tabii ben oradaki konunun detayını bilmiyorum ama…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Size verebilirim.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Vatandaşlarımızın köyünün altmış haneye düştüğünü ifade ediyorsunuz. Tekrar bir kamulaştırma olup olmadığını bir araştıralım, bu konuda size bilgi verelim. Fakat, bildiğiniz gibi, bir şekilde özellikle yatırımlar konusunda kamulaştırma gerçekleştirildiğinde -bu özellikle sulama projeleri olabilir, diğer altyapı projeleri olabilir, özellikle enerji yapılarında da olabilir- kamulaştırma yapıldığında vatandaşlarımızın bir iskân talebi olması durumunda Bakanlığımızca bunlara yer tespitleri yapılıp, hak sahiplikleri tespit edilip, vatandaşlar ayrıca, uygun gördükleri, onların da rızası istikametinde iskân edilebiliyorlar. Bakanlık olarak, eğer kamulaştırılmadan mütevellit yer değiştirildiğinde… Ki vatandaşın yer değişikliğinden dolayı en az mağduriyete uğraması için yapılan bir çalışmadır bu. Bundan önceki çalışmaların tamamında da Türkiye’de büyük çapta, hem kamulaştırmanın, işlemlerin yürüyüşü açısından hem de vatandaşımızın aldığı bedel açısından mağduriyet olmamaktadır. Hatta bazen, rayiç bedellerin üzerinde de kamulaştırma bedelleri de genelde ödenmektedir.

Sayın Asil’in sorusu: Bu avukatlık masraflarıyla alakalı ve icra takiplerinde, anladığım kadarıyla, vatandaşın alacak olduğu kamulaştırma bedelinin bir kısmı masraflara gidiyor.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Fazlası, fazlası.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Şimdi burada, özellikle kamulaştırmada vatandaşın hak arama sisteminde buna benzer şeyler olagelmektedir ama genelde bu tabii, vatandaşlarımızın biraz daha takip etmesi, dikkat etmesi gereken bir konudur fakat bedeli itibarıyla, aldığı bedelle, mahkeme masraflarındaki, oradaki oranlar, avukatların alması gereken ücretlerin, bu bahsettiğiniz şekildeki gibi bir mağduriyete sebebiyet vermeyecek şekilde aslında düzenlendiğini ben biliyorum.

Bununla ilgili, Adalet Bakanımızla görüşelim ve yazılı olarak da, ne yapılabilir, size bilgi ulaştıralım.

Sayın Özdemir’in sorusu: Şimdi, niye 2003 yılında Anayasa Mahkemesi 38’inci maddeyi iptal etti Kamulaştırma Kanunu’nda? 38’inci madde, 1983 yılında çıkmıştı. 83 yılında çıkan bu Kanun’un 38’inci maddesi, bu Kanun’un çıktığı tarihten önce bir şekilde kamulaştırma bedeli ödenmeden -netice itibarıyla söylüyorum- “el atma” diye tabir edilen nitelikte bir kamu yatırımı, herhangi bir şekilde kamunun eline geçmiş olan arazi sahiplerinin hak arama yolunu düzenleyen bir kanundu ve bu hak arama yolunu da yirmi yılla sınırlandırmıştı. Yani el atmanın gerçekleştiği tarihten itibaren eğer yirmi yıl geçmiş ise vatandaşa dava açma hakkı tanımıyor idi. Anayasa Mahkemesi bu maddeyi iptal etti. Gerekçesi de burada da ifade edildi “mülkiyet hakkı ve hak arama yolları sınırlandırılamaz” şeklinde gerekçeyle, özeti itibarıyla söylüyorum. Şimdi biz bunu düzenliyoruz. Buradaki düzenlemenin kapsadığı alan 1983 yılından önce -1956 yılı arasında- bedeli ödenmeden el atılmış, vatandaşın arazileri kullanılmış, yatırımlardaki o hak sahiplerine bugün bu hakkı yirmi yıl süreyi kaldırarak yeniden düzenliyoruz aslında. Mesela yasalaştığı takdirde bu tasarı 1983 yılından sonraki herhangi bir kamulaştırma işlemleriyle alakalı herhangi bir konuyu kapsamıyor. Orada hak arama yolu açık. Burada kamuoyuna da bilgilendirme açısından bu açıklamayı getiriyoruz.

Bir de o zamanki bu “el atma” olarak gerçekleştirilen bu alanların birçoğunda da aslında bir kısım hak sahiplerinin -o günkü- bugün varislerinin babaları, dedeleri -varsa- veya hâlâ sağsa kendileri bu kamu hizmetlerinin gelmesine büyük ölçüde rıza göstermiş olan insanlar aslında. Belki kamulaştırma bedelini talep etmeden de bu gerçekleşmişti. Gerçekleşenler var bunların içerisinde.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlar mısınız efendim.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Onun için, burada o gün mağdur olmuş, Anayasa Mahkemesinin gerekçesine göre de düzenlenmiş olan bir tasarıdır. “Neden süre konulamıyor?” diye burada soruda var. O da şudur: Bu konuda öne gelecek olan açılan davalarda ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının nasıl bir mali portreyle, yükümlülükle karşı karşıya kalacağını şu anda hesaplayamıyoruz. Ama tasarının metninde uzlaşı olması hâlinde peşin ödeme de söz konusu. Yüzde 2 yıllık yatırım bütçesini geçmediği takdirde yine peşin ödeme söz konusu.

M. FATİH ATAY (Aydın) – Süre ne kadar, süre ne kadar?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Onun için, yani zorunlu bir taksitlendirme olarak algılamamak lazım.

BAŞKAN – Sayın Bakanım süremiz doldu efendim.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Diğer kalan sorulara yazılı olarak cevap vereceğiz Sayın Başkanım.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, madde üzerinde yedi adet önerge vardır. Önergeleri geliş sırasına göre okutup aykırılık durumuna göre işleme alacağım.

Buyurun efendim:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/773 Esas Numaralı Kanun Tasarısının çerçeve 1’inci maddesiyle 2942 sayılı “Kamulaştırma Kanununa” eklenen Geçici 6’ncı maddenin dördüncü fıkrasında geçen “en geç altı ay” ibaresinin “en geç üç ay” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                      Durdu Mehmet Kastal

                                                                                                                Osmaniye

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/773 Esas Numaralı Kanun Tasarısının çerçeve 1’inci maddesiyle 2942 sayılı “Kamulaştırma Kanununa” eklenen Geçici 6’ncı maddenin dördüncü fıkrasında geçen “en geç altı ay” ibaresinin “en geç üç ay” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                        Safiye Seymenoğlu

                                                                                                                 Trabzon

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/773 Esas Numaralı Kanun Tasarısının çerçeve 1’inci maddesiyle 2942 sayılı “Kamulaştırma Kanununa” eklenen Geçici 6’ncı maddenin dördüncü fıkrasında geçen “en geç altı ay” ibaresinin “en geç üç ay” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                             İkram Dinçer

                                                                                                                    Van

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/773 Esas Numaralı Kanun Tasarısının çerçeve 1’inci maddesiyle 2942 sayılı “Kamulaştırma Kanununa” eklenen Geçici 6’ncı maddenin dördüncü fıkrasında geçen “en geç altı ay” ibaresinin “en geç üç ay” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                              Ahmet Yeni

                                                                                                                 Samsun

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 Sıra Sayılı Tasarının 1’inci maddesi ile 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununa eklenmesi öngörülen Geçici 6’ncı Maddenin yedinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

M. Akif Hamzaçebi

 

Ali Rıza Öztürk

Malik Ecder Özdemir

 

Trabzon

 

Mersin

Sivas

 

Ali İhsan Köktürk

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Şevket Köse

 

Zonguldak

 

Malatya

Adıyaman

“Kesinleşen mahkeme kararlarına istinaden bu madde uyarınca ödemelerde kullanılmak üzere, idarelerin yılı bütçelerinde yeterli ödenek ayrılır. Zamanında yapılamayan ödemeler nedeniyle 3095 sayılı Kanuna göre ayrıca kanuni faiz ödenir. İdare tarafından, mahkeme kararı gereğince nakdi ödeme yerine, üçüncü fıkrada belirtilen diğer uzlaşma yolları da teklif edilebilir ve bu maddenin uzlaşmaya ilişkin hükümlerine göre işlem yapılabilir.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 Sıra Sayılı Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 1’inci maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Erkan Akçay

 

Mehmet Şandır

Mustafa Kalaycı

 

Manisa

 

Mersin

Konya

 

Abdülkadir Akcan

 

 

Cemaleddin Uslu

 

Afyonkarahisar

 

 

Edirne

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı yasa tasarısının 1 nci maddesi Anayasanın 46. maddesine aykırı olduğundan tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Hasip Kaplan

 

Osman Özçelik

Akın Birdal

 

 

Şırnak

 

Siirt

Diyarbakır

 

 

Hamit Geylani

 

 

Sırrı Sakık

 

 

Hakkari

 

 

Muş

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, siz mi konuşacaksınız?

Buyurun efendim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, kamulaştırma davalarında 2000’li yıllara kadar çok yüklü tazminatlar ödedi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararları sonucu ve Avrupa Birliği üyelik sürecinde Anayasa’da 46’ncı madde değiştirildi. O dönem bu değişikliği yapan koalisyon hükûmetlerine burada teşekkür etmek istiyorum gerçekten.

Ne diyor 46’ncı madde? “Devlet” diyor, “Kamu tüzel kişileri” diyor, kamulaştırma yapacağı zaman “…gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla kamulaştırma yapmaya yetkilidir.” diyor. Anayasa’nın hükmü bu. Peşin, tıkır tıkır, nakit. Hani gidiyorsunuz ya; böyle, taksit taksit değil, demokrasi gibi değil. Sizin hükûmet anlayışında hani taksitle demokrasi var ya. Buna bir ikinci fıkra getirmiş, diyor ki, kamulaştırmada “Tarım reformu, kıyı şeridi, turizm…” Saymış belli başlı konuları. Bu konularda diyor, kanun gereği diyor, taksitlendirme yapılabilir. Dikkat edin.

Bu kanun neyi düzenliyor arkadaşlar? Kamulaştırmasız el atmayı düzenliyor. Devletin gasbını, devletin kurumlarının, devletin kuruluşlarının, devletin belediyelerinin, Ankara Büyükşehir Belediyesinin, Park, Oran Vadisi dâhil o vadilerin hepsini kentsel dönüşüm adı altında kamulaştırmasız el atmasını düzenleyen bir yasa hükmü. Yani burada kamulaştırma yok, kamulaştırmasız el atmayı düzenliyor. Durum bu iken çok açık bir şey var, Anayasa hükmüne aykırı yasa teklifi verilemez. Anayasa’ya aykırı yasa teklifi verirseniz Anayasa Mahkemesinden tekrar dönecek. Zaten Anayasa’nın 90’ıncı maddesi uluslararası sözleşmeleri bu konuda amir kılıyor.

Şimdi, Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 1’inci maddesindeki mülkiyet hakkı ihlalinde kamulaştırmasız el atma durumu mülkiyete erişimin sürekli ihlali olduğu için müruruzaman yoktur denilen davalardandır dikkatinizi çekerim. Yani Anayasa Mahkemesinin 83 tarihli yasa hükmünün iptali dahi, yirmi yıl zaman aşımı dâhil bütün bunlar dikkate alındığı zaman bu Anayasa’ya aykırı bir kanun teklifi var. Şimdi, diyebilirsiniz: “Çoğunluğumuz var, biz bunu, bir kanunla bu Anayasa’yı da değiştirebiliriz.” Vallahi yani buna da pes denilir. Yani azıcık içinizde hukukçu yok mu? Birilerinin gidip bunun, böyle olmayacağını Anayasa’nın 46’ncı maddesinde kamulaştırma hükmünün 2001’de yazıldığını, peşin peşin ödeneceğini, bunun öyle olmayacağını bir hukukçunun anlatması gerekiyor.

Anayasa Mahkemesinden dönmüş bir dava sonucu alınan bir kararı 2003’te, yedi sene sonra Meclise getiriyoruz, onu da elimize yüzümüze bulaştırıyoruz. Bu olmaz arkadaşlar, bunun mutlaka Anayasa’ya uygun hâle getirilmesi lazım. Onun için bu maddede yeniden bir yazılma gerekiyor. Nedir yeniden yazılma? Bakın, üç önemli ihlal var. Bir, taşınmazın el koyma tarihindeki niteliği. Ne münasebet, yirmi yıl, otuz yıl el koymuşsun vatandaşın malına mülküne, şehir büyümüş, orada kıymetli bir arsa olmuş. “Efendim, otuz sene önce gasbettiğim senin arazin tarlaydı, al sana tarla parası.” diyeceksiniz bu vatandaşa. Vatandaş başka bir devletin vatandaşı mı? Yok, kendi vatandaşın. O zaman onun mülkünü, kutsal hakkını niye korumuyorsunuz?

Şimdi, burada ciddi bir hata var: Bugünkü değeri, niteliği dikkate alınır. Diyorsunuz ki: “Taksitle...” Taksitle olmaz, bunun peşin olması gerekiyor.

Yine, diyorsunuz ki: “Üç ay içinde dava açılır.” Siz yirmi yıllık zaman aşımını getirip üç aylık bir dava zaman aşımıyla kesip neyi kurtarmak istiyorsunuz, kimi kurtarmak istiyorsunuz? Gökçek’i mi kurtaracaksınız? Kimleri kurtaracaksınız? Gerçekten, bunu düşününce korkuyorum. Biraz sonra bir önerge getireceksiniz -daha geçen geri çekildi ya geçici maddeyle ilgili- getirirseniz hiç şaşmam. Gökçek istemiştir. O önerge gelirse, burada da oylanırsa, hiç şaşmam.

Arkadaşlar, bunu yapmayın. Bu, yanlıştır. Bu, gidişat yanlıştır. Genel Başkanınızın ruh sağlığı iyi değil. Bugün bize bir saatini ayırdı. Diyor ki: “Birileri rant sağlıyor bu çatışmalardan.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaplan, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

Buyurun.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Tamamlıyorum.

Birileri rant sağlıyor, evet. Bakacaksınız, kimin cebi var, kimin cipi var, kimin cüzdanı var, kimin şirkette hisseleri nedir ve bakacaksınız, kimin gemicikleri kayıtlıdır gemi sicilinde, o rantı son sekiz senede kim kapmış, ona bakacaksınız. Rantsa rant, ihaleyse... Kim kime neyi ihale ediyor? Bunu çıkıp açık koymalı. Bir başbakan bu ülkeyi yönetiyorsa, neyin ihalesini, kim, nerede almış?

Ama bir şey söyleyeceğim burada: Habur’dan barış grupları geldiği zaman Başbuğ’la, Sayın Beşir Atalay’la, Başbakanıyla, Müsteşarıyla hepimiz Habur’daydık ve hepsinin bilgisi dâhilinde MİT Müsteşarının görüşmeleriyle gelen planı açıklasınlar. Çıksın Başbakan, açıklasın. Ne ölçüde, ne pazarlıkla, ne konuda geldiler de ne oldu da o gün serbest bırakıp dün tutukladınız?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Gizli kapaklı bir şey yok!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Ne değişti arada, ne değişti? Çıkıp açıklayacaksınız.

EYÜP AYAR (Kocaeli) – Hem hukukçuyum diyorsun hem de...

HASİP KAPLAN (Devamla) – Hem görüşeceksiniz hem “Görüşmedim.” diyeceksiniz, hem konuşacaksınız hem “Konuşmadım.” diyeceksiniz. Ondan sonra gideceksiniz oraya... Yok öyle, yok böyle hikâye... Herkes doğru oturup doğru konuşacak. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.

FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) – Varsa bildiğin açıkla.

III.- YOKLAMA

(MHP ve CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergenin oylamasından önce bir yoklama talebi vardır. Yoklama talebini yerine getireceğim.

Sayın Vural, Sayın Günal, Sayın Enöz, Sayın Yıldız, Sayın Özensoy, Sayın Taner, Sayın Asil, Sayın Homriş, Sayın Orhan, Sayın Özdemir, Sayın Özkan, Sayın Akcan, Sayın Paksoy, Sayın Bulut, Sayın Çelik, Sayın Ünsal, Sayın Akıncı, Sayın Köktürk, Sayın Arifağaoğlu, Sayın Pazarcı, Sayın Aydoğan, Sayın Günday.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, yoklama için iki dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/773) (S. Sayısı: 475) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 1’inci maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                          Erkan Akçay (Manisa) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Vural, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aslında bu Kamulaştırma Kanunu’nda yapılan değişiklik, Anayasa Mahkemesinin iptaline dayanak teşkil eden Anayasa’nın 2, 13, 35 ve 46’ncı maddeleri dikkate alınmadan yapılmıştır. Bir taraftan Anayasa Mahkemesinin iptali için bir değişiklik getiriyorsunuz ama Anayasa Mahkemesinin diğer maddelerini de dikkate almadan hazırlanmaktadır. Bu bakımdan, özellikle Anayasa Mahkemesinin iptal kararıyla ortaya çıkan içtihat farklılığını ortadan kaldırıyorsunuz ama bu konuda her şeyden önce Yargıtayın içtihadı birleştirme kararının da beklendikten sonra böyle bir düzenlemenin yapılması daha uygun olurdu. Muhtemelen yargının vereceği bu karardan dolayı, zannederim, bir beklenti olumsuzluğu olduğu için böyle bir düzenleme, bu içtihadı birleştirme kararı beklenmeden bugün getirilmiştir. Burada, bu karardan korkulduğu anlaşılmaktadır. Niye korkuluyor, bilmiyorum. Yani vatandaşın hakkını ve hukukunu koruyan bir mahkeme kararından “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” diye nutuklarla siyaset yapanların niye korktuğunu anlamıyorum. Yani, böylelikle, bir gücün, yürütmenin baskısıyla, haklarını kaybedenlere karşı mahkemelerin o hakkı koruması karşısında, gücü elinde tutanların insanların bu haklarının yok olmasını beklemesi, doğrusu, bir siyaset anlayışının çarpıklığını da ortaya koymaktadır.

Şimdi, bu tasarı da, uzlaşma yoluyla ödenecek tazminat bedellerinin bütçe imkânları dâhilinde, taksitler hâlinde ödenebileceğini ifade ediyor. Dolayısıyla, idarelerin yıl içerisindeki bütçelerinde de yüzde 2 pay ayrılmak suretiyle ödeme yapılacağını söylüyor. Dolayısıyla, böyle bir düzenleme de taksit süresini ve tutarını belirsiz hâle getirmektedir. Anayasa’nın 138’inci maddesine göre derhâl ödenmesi gerekir. O bakımdan, Hükûmet taksitle ödemeyi de öngörmektedir. Bu bakımdan, bu haksız ve belirsiz bir düzenlemedir. Böyle bir taksitlendirme şekli getirmek de doğru değildir. Bu durumda en makul çözüm, ödemenin aylık, eşit taksitler hâlinde, azami beş yıl içerisinde yapılmasıdır. Böylelikle, Anayasa’nın 46’ncı maddesine uygun olacaktır.

Diğer taraftan, bütçeler için ayrılan yüzde 2’lik pay da çok düşüktür gerçekten. Yani yüzde 2’lik paylarla, bu durumda 2009 yılı için Karayolları bütçesinde ayrılacak pay sadece 60 milyon TL’dir ki, bu, zannederim, bütün bu endişeler gerçekleşirse yetersiz olacaktır. İşte, açıkçası, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, son günlerde, sürekli olarak, insanlarımızın, milletimizin hakkını ve hukukunu gücü elinde tutanların gasbetmeye çalıştığı kanun tasarı ve teklifleri gündeme geliyor. “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir.” diyen Türkiye Büyük Millet Meclisinde, insanlarımızın o tasarruflarıyla aldıkları mülklere, devlet “Nasıl el koyarım, buradan nasıl rant dağıtırım?” diye kanun tasarı ve teklifleri getiriyor. Doğrusu, bugünlerde çok dikkatli olmamız gerekir değerli milletvekilleri. Geçenlerde olduğu gibi, kesinleşmiş mahkeme kararlarını bile… Bu mahkeme kararlarından dolayı da milletin hakkını ödemesi gerekenleri bu yaptığı usulsüz işlemler karşısında sorumsuz hâle dönüştürmek isteyen önergelerin nasıl gece yarısı geldiğini görüyoruz. O bakımdan, gerçekten dikkatli olmamız gerekiyor. Bu çerçevede, milletvekillerimizin oyunu ve parmağını kullanmak suretiyle aslında kendilerinin rant dağıtım mekanizmasını oluşturmak isteyen düzenlemeler yer almaktadır. O bakımdan, Milliyetçi Hareket Partisi olarak özellikle bu tür kanun tasarı ve tekliflerinin bu son dönemde sıkıştırılmasını da çok enteresan gördüğümüzü ifade etmek istiyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizce, mülkleri kamulaştırılan vatandaşlarımızın haklarını zamanında vermek devletin görevidir. Eğer bir hakkı alıyorsan bu hakkın bedelini de ödeyeceksin. Bu önergemiz de bunu temin etmeyen geçici bu maddenin çıkarılmasına yöneliktir. Hükûmet yeni bir teklifle, yeni bir tasarıyla geldiği takdirde, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu hakkı, hukuku gözeten bir düzenlemeye destek verebileceğimizi ifade ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural.

OKTAY VURAL (Devamla) – Milletimizin hakkını ve hukukunu korumayan bu geçici maddenin kaldırılmasına yönelik önergemizin kabul edilmesini arz ediyor, hepinize saygılarımı sunuyorum efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim sayın Vural.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 Sıra Sayılı Tasarının 1’inci maddesi ile 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununa eklenmesi öngörülen Geçici 6’ncı Maddenin yedinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Kesinleşen mahkeme kararlarına istinaden bu madde uyarınca ödemelerde kullanılmak üzere, idarelerin yılı bütçelerinde yeterli ödenek ayrılır. Zamanında yapılamayan ödemeler nedeniyle 3095 sayılı Kanuna göre ayrıca kanuni faiz ödenir. İdare tarafından, mahkeme kararı gereğince nakdi ödeme yerine, üçüncü fıkrada belirtilen diğer uzlaşma yolları da teklif edilebilir ve bu maddenin uzlaşmaya ilişkin hükümlerine göre işlem yapılabilir.”

                                                                                M. Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Köktürk, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 475 sıra sayılı Yasa Tasarısı ile Kamulaştırma Kanunu’na eklenmesi öngörülen geçici 6’ncı maddenin yedinci fıkrasına yönelik önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, öncelikle, görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı, Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi grupları adına konuşan sözcülerin de ifade ettiği gibi, gerek gerekçesi gerekse düzenlediği hükümlerin niteliği itibarıyla hem Adalet Komisyonunun hem de Anayasa Komisyonunun görüş ve değerlendirmelerine ihtiyaç hissettiği hâlde bu tasarı sadece Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmek suretiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna indirilmiştir.

Adalet ve Kalkınma Partisinin parmak çoğunluğuna dayalı Meclis uygulamalarında gerek temel kanun gerek torba kanun gerekse komisyonların bay-pas edilmesi suretiyle gerçekleşen İç Tüzük ihlallerine burada bir yenisi ekleniyor. İç Tüzük’ün 23’üncü maddesi, açıkça komisyonların, ana ve tali komisyonlar ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının görev ve yetkilerini düzenlemektedir. Burada birden fazla komisyonun görev alanına, sorumluluk alanına ve değerlendirmelerine ihtiyaç duyulan bir tasarı görüşülmesine rağmen, sadece ve sadece bir tek komisyonun görüşünün alınarak İç Tüzük’ün 23’üncü maddesi açıkça ihlal edilmiştir. Ben komisyon gündeminden kaçırılan Adalet Komisyonunun bir üyesi olarak öncelikle bu tavrı benimsemediğimizi, burada bir kez daha tekrar etmeyi görev sayıyorum ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını görev ve sorumluluklarını İç Tüzük’ün kendisine vermiş olduğu yetki ve sorumluluklar çerçevesinde yerine getirmeye davet ediyorum.

Değerli milletvekilleri, tasarıda haksız işgal tazminatının belirlenmesinde, hepimizin bildiği gibi, hem dava yolu hem de uzlaşma yolu öngörülmektedir. Ancak her iki yöntemin benimsenmesinde maalesef öngörülen seçenekler farklı olarak düzenlenmiş, dava yolunu benimseyenler âdeta cezalandırılmıştır. Az önce Sayın Vural’ın da ifade ettiği gibi, hükmolunan tazminatların, haksız el koyma tazminatlarının ödenmesinde, idarelerin yıllık bütçelerinde ayrılan yatırım ödeneğinin yüzde 2’si oranında bir tutarın bütçeye konulması öngörülmüş, toplam haksız el koyma tazminatlarının bu miktarı aşması hâlinde ise taksitlere bölünerek yıllar itibarıyla ödeneceği ifade edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, bu düzenleme, uzlaşma yoluyla tazminatların ödenmesinde getirilmemiş, böyle bir sınırlama öngörülmemiştir. Getirilen sınırlama, açıkça Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesinde düzenlenen “adil yargılanma” hakkını ihlal ettiği gibi, bu adil yargılanma hakkına paralel olarak, Anayasa’mızda “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36’ncı maddesinin de açıkça ihlali niteliğini taşımaktadır. Yine Anayasa’mızın 138’inci maddesinde düzenlenen “mahkeme kararlarının bağlayıcılığı, değiştirilemezliği ve geciktirilemezliği” ilkesini de açıkça ihlal etmektedir.

Anayasa’nın 36’ncı maddesine baktığımızda, 36’ncı madde açıkça şunu ifade ediyor değerli milletvekilleri: Herkesin meşru yollardan faydalanmak suretiyle davacı ve davalı olarak yargı makamları önünde adil yargılanma hakkına sahip olduğunu ifade ediyor. Oysaki burada dava yoluyla hükmolunan tazminatların ödenmesinde bütçeye sınırlı bir ödenek koymak suretiyle, dava yolunu kullanmak isteyenler caydırılmaya çalışılmakta ve Anayasa’nın 36’ncı maddesine aykırı olarak, davacı ve davalı olarak yargılama makamlarında dava açma hakkı engellenmeye çalışılmaktadır.

Yine Anayasa’nın 138’inci maddesine baktığımızda, yasama ve yürütme organlarıyla idarenin yargı kararlarıyla bağlı olduğu açıkça ifade edilmiştir. Bu organlar, yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarını değiştiremeyeceği gibi mahkeme kararlarının uygulanmasını da geciktiremez. Ancak tasarının geçici 6’ncı maddesinin yedinci fıkrasında, bütçeye sınırlı bir ödenek koymak suretiyle ve bu ödeneği aşan toplam el koyma tazminatları durumu söz konusu olduğunda, yıllara ve taksitlere bölmek suretiyle mahkeme kararlarının uygulanması değiştirilmekte ve geciktirilmektedir. Bu her iki madde, aynı zamanda Anayasa’nın 2’nci maddesinde yer alan hukuk devletinin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Köktürk.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) – Gerek Anayasa’nın 36’ncı maddesi gerekse 138’inci maddesi, Anayasa’nın 2’nci maddesinde yer alan değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen hukuk devleti ilkesinin özünü oluşturmaktadır. Dolayısıyla, söz konusu tasarıyla Anayasa’nın 36’ncı maddesi ve 138’inci maddesi ihlal edildiği gibi, daha üst hukuk normu olan hukuk devleti ilkesi ve hukuki güvenlik ilkesi ortadan kaldırılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bunların örneğini, örneğin, mayınlı araziler yasasında gördük. Mayınlı araziler yasasında Anayasa ve Adalet Komisyonu gündeminden kaçırılan ve Mecliste yasalaşan tasarı, hepimizin bildiği gibi Anayasa Mahkemesinin gözünden kaçırılamamıştı. Ancak bizim dileğimiz, halkımızın Anayasa’yla güvence altına alınan mülkiyet hakkını açıkça ihlal eden ve Anayasa’ya açıkça aykırılık oluşturan bu tasarının, halkımızın oylarıyla Meclise gelen milletvekillerinin gözlerinden kaçmamasıdır. Öncelikle, bunun Anayasa’ya aykırılığı ve mülkiyet hakkını…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Köktürk.

III.- YOKLAMA

(MHP ve CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Önergenin oylamasından önce bir yoklama talebi vardır.

Yoklama talebinde bulunan arkadaşların isimlerini tespit edeceğim: Sayın Enöz, Sayın Özensoy, Sayın Vural, Sayın Günal, Sayın Uslu, Sayın Yıldız, Sayın Homriş, Sayın Işık, Sayın Özdemir, Sayın Taner, Sayın Bulut, Sayın Akcan, Sayın Orhan, Sayın Çelik, Sayın Paksoy, Sayın Akıncı, Sayın Ünsal, Sayın Öztürk, Sayın Köktürk, Sayın Özkan.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, ismini kaydetmiş olduğumuz arkadaşlarımız lütfen sisteme girmesinler.

Yoklama için iki dakikalık süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.47
İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN – 475 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde verilen, Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve arkadaşlarının önergesinin oylamasından önce yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Bu nedenle yeniden yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/773) (S. Sayısı: 475) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, şimdi okutacağım dört önerge de aynı mahiyette olduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım, istemleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.

İlk önergeyi ve diğer önergelerin imza sahiplerini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/773 Esas Numaralı Kanun Tasarısının çerçeve 1’inci maddesiyle 2942 sayılı “Kamulaştırma Kanununa” eklenen Geçici 6’ncı maddenin dördüncü fıkrasında geçen “en geç altı ay” ibaresinin “en geç üç ay” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                              Ahmet Yeni

                                                                                                                 Samsun

Diğer önerge sahipleri:

 

İkram Dinçer

 

Van

 

Safiye Seymenoğlu

 

Trabzon

 

Durdu Mehmet Kastal

 

Osmaniye

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergelere katılıyor musunuz efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Verilen önerge ile uzlaşma görüşmelerinin daha kısa sürede sonuçlandırılması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeleri birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

1’inci maddeye bağlı geçici 6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, 1’inci maddeye yeni bir geçici madde eklenmesine ilişkin bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı “Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”na aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                             Harun Öztürk

                                                                                                                    İzmir

“Geçici Madde 7- Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar Kamulaştırma Kanununun 38 inci maddesine göre el konulan taşınmazlarının bedelini her ne suretle olursa olsun alamayan hak sahipleri, taşınmazların el konulduğu tarihteki durumu esas alınarak hesaplanacak bugünkü değerini talep edebilirler. Belirlenen değer üzerinde uzlaşılamaması hâlinde ortaya çıkan ihtilaf bu kanun hükümlerine göre sonuçlandırılır.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECAİ BERBER (Manisa) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Öztürk burada mı efendim?

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Taşınmazlarına kamulaştırmasız el konulan hak sahiplerinin mağduriyetlerinin giderilmesi için işbu değişiklik önergesi verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Çerçeve 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Amasya Milletvekili Sayın Hüseyin Ünsal’a aittir.

Sayın Ünsal, buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesinin yıllar evvel iptal ettiği şey nihayet aklımıza geldi ve Meclis tatile girmeden sıkıştırılan kanunlar arasına da bunu koyduk. Tabii bu kanunu da koyarken ciddi bir hazırlık yapılmadığı için, kanun da tüm eksiklikleriyle, tekrar Anayasaya aykırılıklarıyla ve vatandaşı cezalandırırcasına tekrar gündeme getirilmeye başlandı.

Kanunda uzlaştırılma özendirilmeye çalışılıyor. Konuşan arkadaşlarımız da bunun, uzlaştırmanın önemli olduğuna dair sözler söylediler ama uzlaşmayıp dava açmaya kalktığınız zaman, işte o zaman yandınız. Burada bir cezalandırma yöntemi vardır. Maalesef ve maalesef, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldiği günden beri vatandaşı cezalandırma konusunda çok hünerli davranmaya başlamıştır. Bu yasa bir ceza yasasıdır. Uzlaşmazsan git mahkemeye, mahkemeye gidersen yirmi yılda öderim, uzlaşırsan benim söylediğim rakamı al, onu da ben size bir ila beş yıl arasında öderim.

Bu konuyla ilgili biraz evvel Sayın Bakana sordum. Bayındırlık Bakanımız uzlaşmayla ilgili ciddi bir rakam vermedi. Hükûmetin elinde bir hazırlık da yok, ne kadar yer kamulaştırılacak, ne kadar para ödenecek, bütçede ne kadar pay ayrılmış, henüz ellerinde bir rakam dahi yok.

Değerli arkadaşlarım, bu ceza iyi bir şey değil. Telefonda dinliyorsunuz, ceza verdiriyorsunuz. Bir ticaret odası başkanı, bir iş adamı, herhangi birisi çıkıyor konuşma yapıyor, vergi cezası veriyorsunuz. Bir sanayici konuşuyor, sigorta cezası veriyorsunuz. Şimdi de bu cezayı “Ben senin malına el koyacağım, eğer malını vermezsen git dava aç.” diyerek, “Yirmi yılda ben senin paranı öderim.” diyerek, yatırımlara ayrılan paranın yüzde 2’si kadar bütçede pay ayrılarak, maalesef uzun bir süreye yayılıyor.

Ben, bu konuyla ilgili fazla uzun konuşmadan, devletin elindeki bir mülkiyetin nasıl hunharca saldırılarak usulsüz bir şekilde çarptırıldığını ve el konulduğunu anlatmak istiyorum değerli arkadaşlarım. Bu bir vicdan meselesi. İki gün evvel Kentsel Dönüşüm Yasası’nı çıkarttık ve bugün de gazetelerde okuduk ki Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı “Bu muhalefet yapan milletvekillerine ben kentsel dönüşüm dersleri veririm.” diyor.

Şimdi, bir kentsel dönüşümle ilgili bir şey anlatmak istiyorum ve sizlerin vicdanına bırakıyorum. Değerli arkadaşlarım, şu tapu, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Atatürk Orman Çiftliği tapusu. Bu da vasiyeti. Atatürk Orman Çiftliği’ni bırakırken bir vasiyet etmiş ve bu vasiyet üzerine de bir kanun çıkmış. Bu kanunun 9’uncu ve 10’uncu maddesi çok açık: “Müdürlüğün bütün malları Devlet malı hükmündedir. Bu mallar aleyhine suç işleyenler Devlet malları aleyhine suç işler.” der.

10’uncu madde ise “Atatürk Orman Çiftliğinin bu kanunun yayımı tarihindeki sınırları içinde bulunan gayrimenkullerin gerçek veya tüzelkişilere devir ve temliki ve kamulaştırılması özel bir kanunla izin alınmasına bağlıdır.” der.

Buraya kadar doğru ve bunun üzerine Gazi Üniversitesi, tıp fakültesi yapmak ve tıp fakültesinde okuyan çocuklarımıza yurt yapmak amacıyla 1983 yılında başvurmuş ve Meclisten bir kanun çıkmış ve bu kanunda da, bugünkü adı Çukurambar mevkisi olan ve çok ciddi değeri olan bu arsaların büyük bir kısmı Gazi Üniversitesine devredilmiş ama devredilmeyen bir kısmı da var.

Değerli arkadaşlarım, bu devredilmeyen kısmıyla ilgili oynanan oyun işte burada ortaya çıktı, bu da bir KİT Komisyonu esnasında çıktı ve Atatürk Orman Çiftliği arazileri üzerinde yapılan yanlış bir uygulamadan dönülmesiyle ilgili Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun bir önerisi var. Dolayısıyla bu öneri hiç ciddiye alınmadı. Bu öneride “Burası tıp fakültesi yapmak üzere verilmiştir.” deniyor ama Gazi Üniversitesi adına tıp fakültesi yapmak yerine, Gazi Üniversitesi adına parayı bir özel inşaat şirketi yatırıyor. Bu özel inşaat şirketinin de adı bu raporda geçiyor, Kuzu İnşaat, yani TOKİ’nin en önemli inşaat şirketlerinden bir tanesi. Esas, tabii, bu Kuzu İnşaatı herkes biliyor; Sayın Başbakan ilk defa milletvekili olurken ona seçim bürolarını açan inşaat şirketi ve bu Kuzu İnşaatın neden buralara bu parayı yatırdığını hep beraber merak ediyoruz, esas sıkıntısı burada. Çünkü tıp fakültesi yapılacak yere niye böyle bir para yatırsın? Bu arada öğreniyoruz ki Büyükşehir Belediyesi ve Sayın Melih Gökçek’in kentsel dönüşüm projesi var ve Atatürk’ün miras bıraktığı ticari, sınai ve konut alanı yapılmayacak alanlar, maalesef burada bir konut alanına çevrilmiş ve Kuzu İnşaat da bunun adına parayı yatırıyor.

Değerli arkadaşlarım, burada Atatürk’ün mirasına ve devletin malına bir suç işlenmektedir. Bu konuyu biz çok yakın zamanda Meclis gündemine getirip tekrar sizlerle tartışmak istiyoruz. Bu konuyla ilgili kentsel dönüşüm projesi hazırlanmış ve bu projelerin uzun bir süre -tarihlerini vermek istiyorum: Ankara Büyükşehir Belediyesi Meclisinin 16/2/2007, 495 sayılı Kararı’yla; 16/3/2007, 797 sayılı Kararı’yla; 16/3/2007, 804 sayılı Kararı’yla; 14/12/2007, 3203 sayılı Kararı’yla; 14/2/2008 günü, 470 sayılı Kararı’yla kentsel dönüşüm projesi- ısrarla üzerinde durulmuş, her ısrarın üzerine dava açılmış. Ankara 13. İdare Mahkemesi, Ankara 4. İdare Mahkemesi ve tekrar Ankara 4. İdare Mahkemesi üç tane karar vererek bu kentsel dönüşüm projesinin olmayacağını söylemiş. Bakın, 4. İdare Mahkemesi ne diyor: “Kentsel dönüşüm ve gelişim projesi alanlarının spekülatif girişimlere el verdiği, kamu yararından çok kişi yararı gözettiği.” Bir diğer kararda ise değerli arkadaşlarım: “Atatürk Orman Çiftliği mülkiyetinde bulunan alanı kamu kuruluşu olarak satın alan Gazi Üniversitesinin kamu hizmetine yönelik olarak kullanımı yerine alanların konut yapılaşması ve rant paylaşımına dönüştürülmesinin kamu yararına uygun düşmeyeceği.” diyor fakat ısrarla bunun üzerinde duruluyor.

Bakın, Yüksek Denetleme Kurulu da bu konuda kararını vermiş ve demiş ki: “Atatürk Orman Çiftliği üzerine Gazi Tıp Fakültesi yapılması gerekirken 9 trilyon 600 milyar lira paranın Atatürk Orman Çiftliği hesaplarına Kuzu Toplu Konut İnşaat tarafından yatırılmasının uygun olmayacağını, usulsüz olacağını” söylemiş.

1919 yılından beri Atatürk’e ve Atatürkçülüğe karşı saldırılar düzenlenmekte ama Atatürk’ün mirasına bu derece saygısızca davranmak, üstelik Atatürk’ün vasiyetinde olmasına rağmen Atatürk Orman Çiftliği’nin amaç dışı kullanılmasına izin vermek çok yanlış bir anlayıştır. Değerli arkadaşlarım, bu konu tekrar Meclis gündemine gelecek ve Atatürk Orman Çiftliği arazileri üzerindeki bu yanlış uygulamanın üzerine hep beraber gideceğiz.

Ben burada bir konuyu daha sizlere söylemek istiyorum, bu kamulaştırma yasasıyla ilgili olarak. Kamulaştırma yasası tamamen hukuka aykırı olarak gelişmiştir. Demin bir arkadaşımız konuşmasında belirttiler, kamulaştırma yasası maalesef Adalet Komisyonuna getirilmemiştir ve tekrar Anayasa’ya aykırı bir şekilde çıkarılmak istenmektedir. Bir: Kamulaştırma yasasıyla ilgili bu hazırlıklar yapılırken, maalesef, Bakanlar Kurulu kamulaştırılacak alanlarla ilgili olası bir rakamı ortaya koymamıştır, kamulaştırmayla ilgili alanların metrajları ortaya konulmamıştır ve şu anda da vatandaşa bir cezayla bu ortaya konulmak istenmektedir. Bunun çok yanlış bir anlayış olduğunu ve üstelik de tatile giren Meclisimizin bu dönemlerine sıkıştırılarak getirilmesinin çok sıkıntılı olduğunu tekrar belirtmek istiyorum.

Sözlerime son verirken hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ünsal.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili Sayın Hamit Geylani, buyurun efendim. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasanın 2’nci maddesi üzerine Barış ve Demokrasi Partisi adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, mülkiyet hakkı Anayasa’da temel haklar ve ödevlere ilişkin ikinci bölümde 35’inci maddede düzenlenmiştir. Kişilere bu hakkın tanınması ve korunması yanında kamu yararı amacıyla veya yasayla sınırlama getirilerek mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağı belirtilmiştir.

Medeni Yasa’nın 683’üncü maddesinde “Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir.” denilmektedir.

Yine Medeni Yasa'nın sınırsız mülkiyet kavramına Anayasa'nın 35’inci maddesi sınırlama getirmiştir. Anılan maddede yapılacak yasal sınırlamada kamu yararı gözetilmektedir. Yine Anayasa'da hakkın niteliği ve kapsamı açıklanmamıştır. Kamulaştırma ve devletleştirmeye ilişkin 46’ncı ve 47’nci maddelerde bedel verilmeye yönelik düzenleme yapılarak mülkiyet hakkı korunmuştur.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne eklenen ve mülkiyet hakkını da kapsayan protokol Türkiye tarafından 1954 yılında kabul edilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, uluslararası sözleşme niteliğindedir ve dolayısıyla Sözleşme'yi kabul eden devletler yönünden de bağlayıcıdır.

Türkiye’yle ilgili olarak, 2004 yılında 7’nci sırada olan mülkiyet hak ihlali, ne yazık ki 2005 ve 2006 yıllarında büyük artış göstererek 2’nci sıraya yükselmiştir.

Gayrimenkul alanında da en çok başvuru konusu Kamulaştırma Yasası’yla ilgilidir. Kıyı-kenar, tapuya veya kazandırıcı zaman aşımına dayalı başvurular ile imar planı, orman, Kadastro Yasası ihtilaflarıdır.

Ek protokolün 1’inci maddesinde mülkiyet hakkına müdahale için üç şart öngörülmektedir:

Birincisi, müdahale kamu yararı amacına yönelik olmalıdır.

İkincisi, müdahalenin yasayla öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olması gerekiyor.

Üçüncüsü ise, mülkiyete yönelik müdahalede amaca ulaşmak için başvurulan yöntem ile hedeflenen amaç arasında orantılılık ve adil denge olmalıdır.

Kamulaştırma Yasası’yla ilgili başvurularda kişinin mal varlığından yoksun bırakılması sonucunu doğurduğundan, kamu yararı ile bireylerin yoksunluğu arasındaki adil denge ve orantılılık ilişkisiyle olmalıdır.

Bedelin zamanında ödenmesi ya da az ödenmesi en çok karşılaşılan konulardan biri. Bir de hiçbir bedel ödenmeden devletin el koyduğu taşınmazlar vardır ki bu konu, görüştüğümüz yasa tasarısının en önemli boyutunu oluşturmaktadır.

Değerli arkadaşlar, hukuk devleti, temel hak ve özgürlükleri koruyup, güçlendiren, her eylem ve işlemi hukuka uygun olan, hukuku devlet organlarına egemen kılan, yargı denetimine açık olan, bireyin ve haklarının devlete karşı korunduğu bir sistemdir. Devletin fiilî davranışının hukuk kurallarına uygun olması, kazanılmış haklara saygı duyulması gerekir. Hukuk devletinin, hukukun genel ilkelerinin ve kazanılmış haklara saygının amacı ise, bireylerin hukuk güvenliğini de sağlamalıdır. Devlet kamu yararı gözetirken de bu ilkelere kuşkusuz uymak zorundadır.

Kamulaştırma yöntemini kullanmadan yapılan el atmalar, itiraz konusu kurallara göre yirmi yıl geçtikten sonra yasal bir kamulaştırmanın bütün sonuçlarını doğurmakta ve taşınmazın idarenin tapu kütüğüne tesciliyle sonuçlanmaktadır. Bu anayasal ve yasal dayanağı olmayan, kamulaştırma olmaksızın bir el koymadır. Yirmi yıllık hak düşürücü sürenin geçmesiyle taşınmaz malikinin her türlü dava açma hakkının engellenmesi ve taşınmazın parayla ifade edilen bir bedel ödenmeksizin idareye geçmesi, evrensel hukuk normları bakımından ve de hakkaniyet gereği kabul edilmez bir durumdur.

Anayasa Mahkemesi 2003 yılında aldığı bir kararla Kamulaştırma Yasası’nın 38’inci maddesinin yirmi yıllık hak düşürücü süreyi düzenleyen hükmünü iptal etmiştir. Tasarı, genel gerekçede de belirtildiği üzere Anayasa Mahkemesinin iptal kararının ardından ortaya çıkan hukuksal çelişkileri gidermeye yöneliktir ancak bize göre tasarının temel amacı, muhtemel tazminat ödemeleri nedeniyle bütçe imkânlarının yeterli olamayacağı düşüncesiyle ödemelerin uzun bir vadeye yayılması ve yurttaşların yine mağdur edilmesini beraberinde getireceği kaygısını taşıyoruz.

Tasarı kamulaştırmasız el koyma hâlinde ödenmesi gereken tazminatın miktarının tayinine ilişkin olarak iki yol belirlemiştir. Bunlar uzlaşma yolu ve dava yollarıdır ancak tasarı her iki yolun seçilmesine ilişkin olarak mülk sahiplerine eşit ve adil yaklaşmamıştır çünkü idareyle uzlaşmayarak dava yolunu tercih eden malikler cezalandırılmaktadır.

Tasarıya göre, her iki yolda da uzlaşılan bedel veya hükmedilen bedel bütçe imkânları çerçevesinde ödenecektir. Tasarıda, uzlaşma yoluyla ödenecek tazminat bedelinin bütçe olanakları dahilinde taksitler hâlinde ödenebileceğini, kesinleşen mahkeme kararları gereğince yapılacak ödemelerin de, idarenin yıllık bütçelerinde sermaye giderleri için öngörülen ödeneklerden yüzde 2 pay ayrılmak suretiyle ödenecek tutarın ayrılan ödeneği aşması durumunda taksitlerle ödeme yapılacağı öngörülmektedir.

Değerli arkadaşlar, kısaca özetlediğimiz bu çelişki ve ilişkilerin çokça pratikte sonuçlarını da görüyoruz. İzin verirseniz hukuksuzluğun ve mağduriyetin somut bir örneğini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Şemdinli ilçemizin bir köyünde, uzun dönem avukatlığını da yaptığım askerî amaçlı kamulaştırmasız el koyma davası 1984 yılında açılmış ve anılan dava hâlen devam etmektedir. Aradan yirmi altı yıllık bir süre geçmiş, askerî baskılar, bilirkişi olmayışı veya bilirkişinin reddi, hâkim değişikliği, iklim koşulları, takdir ve hesap bilirkişilerinin yandaşlığı, güvenlik gerekçeleri ve daha da sayacağımız engeller karşısında bugüne kadar bu dava sonuçlanmamıştır. İşte, hak, hukuk ve adaletten söz etmek olanaklı mıdır?

Değerli arkadaşlar, demek hukukun her alanında siyasallaştığını, burada mülkiyet haklarının verilmesinde de görmekteyiz. Daha yeni, milletvekilimiz Sayın Sebahat Tuncel’in zorla yakalanma kararının çıkması. Kendisi aramızda, gelip buradan da götürseler şaşmamak gerekir.

Yine, yasaların arkasından dolanarak Erzincan Cumhuriyet Savcısının Yargıtay tarafından tahliye edilmesi, Sayın Ahmet Türk’e darbe girişiminde bulunan ve suçüstü yakalanan kişinin çok kısa bir zaman diliminde tahliye edilmesi ve yeni saldırıların önünün açılması, toplumsal barışa bir nefes, bir mesaj ve bir katkı olsun diye…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Geylani, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

HAMİT GEYLANİ (Devamla) – …devletin güvencesine güvenerek dağdan ve Mahmur Kampı’ndan gelen barış gönüllülerinin davasının da, maalesef devlet söz ve vaatlerinden vazgeçerek tutuklama ile sonuçlanması büyük bir güvensizlik yaratmıştır. Bunlar son iki günün hukuk skandallarıdır değerli arkadaşlar.

Sistemin hak, hukuk ve adalet anlayışına kavuşması dileğiyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Behiç Çelik, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 475 sıra sayılı Tasarı üzerinde grubum adına söz aldım. Bu münasebetle, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Anayasa deyince, anayasa devletin çatısını oluşturan yazılı bir metin olmanın yanında, devlet, toplum ve birey ilişkilerini ve bu unsurlar arasındaki hak, yükümlülük ve özgürlükleri de düzenleyen bir metinler zincirinden ibarettir. Bu itibarla, bireyin her türlü hak ve özgürlüğünü garanti altına alan bir ülkede, demokratik bir ülkede yegâne metin anayasadır. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti Anayasası da hem devletin kurum ve kuruluşlarını, devletin yapısını ve devletin nasıl işleyeceğine ilişkin hususları, devlet kurumları arasındaki ilişkileri hüküm altına alırken, bireyin ekonomik, sosyal, siyasal ve temel hak ve özgürlüklerini veciz bir şekilde düzenler.

Bu sebeple, Anayasa’nın içeriğine aykırı yasa yapmak da mümkün değildir. Siyasal iktidarlara düşen, Anayasa hükümlerine uygun yasayı mümkün olduğunca yapabilmektir. Parlamentoların, Parlamentomuzun bu konuda başarısı ve hukuk devletinin gereğini ifa ederken yapmış olduğu çalışmalardaki isabet, anayasa yargısı denetiminden sonra ortaya çıkar.

Bu itibarla, özellikle iktidar partisi AKP’nin anayasa yargısından sürekli şikâyet ediyor olması, demek ki Parlamentoda çoğunluğu oluşturan iktidar partisinin, AKP’nin hukuk devletinin temel nizamına, bireyin hak ve özgürlüklerine, devlet kurumlarının iyi ve ahenkli işleyişine aykırı yasal metinleri Parlamentoya sunmasından ileri gelmektedir.

Bu sözümden hareketle, karşımızda bulunan Kamulaştırma Yasa Tasarısı da yine böyle bir eksik, topal ayağı ifade etmektedir. Kamulaştırma Yasası, kamulaştırmasız el atmalar ve kamulaştırma yapılmakla birlikte işlemi tamamlanmamış işlerle ilgili burada anayasa yargısından dönen bir metnin ortaya çıkardığı boşluğu giderme amaçlı getirildiği iddiasında bulunuyorsunuz. Aslında böyle mi? Değil. Bu son günlerde özellikle getirilen teklif ve tasarıların içeriğinin neredeyse tamamına yakını yine bizim devletimizin temel işleyişlerine aykırı bir durum arz etmekte.

23’üncü Dönem Milletvekili olarak üç yılda gördüğüm tablo -bir vatandaş olarak ifade ediyorum bunu- iktidar partisinin devletin bütün kurumlarını, devletin bütün kurallarını aşındırma eğiliminde hareket etmesinin yanında, muhalefet olarak -bilhassa kendimiz adına söylüyorum, Milliyetçi Hareket Partisi- tam tersine, milletin üstün çıkarlarını koruyan, devleti yıpratmamaya çalışan bir anlayışı ortaya koymaya çalışıyoruz ama iktidar bu konuda fevkalade lakayıt içerisinde. Buna benzer kanunları getirerek devleti yıpratmada, devleti tahrip etmede, devleti yerden yere vurmada iktidar partisinin üzerine yok. Böyle bir şeyin tersi olması gerekir. İktidar daha sorumlu davranır, devleti korur, milleti korur; lakayıt içerisinde olma özgürlüğüne sahip olan muhalefet olmalı. Muhalefet sorumlu, iktidar sorumsuz ve gayet large, ucunu bırakıvermiş, neredeyse Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkma noktasına kadar getirme eğiliminde olan bir anlayışı temsil ediyor. Burada kopmalar var arkadaşlar.

Bu itibarla, Kamulaştırma Kanunu’na tekrar dönersek, iktidar partisinin bu konuda bilinçli hareket etmesi ve özellikle öbür yasalarla birlikte, tartıştığımız… İller Bankası sorunu var, geçen gün çıkardığımız yine bir yasa daha var, Ankara Büyükşehir Belediyesinin uygulamalarıyla ilgili burada bütün hatipler bunu ifade ettiler; bizim de tespitlerimiz kısmen bu yönde. Ama, siz toplumun temel sorunlarına eğilme yerine, yapay, bazı belediye başkanlarını tatmin edecek düzenlemeleri bu Parlamentoya getiriyorsunuz.

Şimdi ben, buradan Türk milletine sesleniyorum, konuşmacı olarak çıkmış olduğum bu önemli, kutsal kürsünün başından ifade ediyorum: Konuşmaya çıkmadan önce, Parlamentomuzda, Genel Kurulumuzda iktidar partisinin milletvekillerini saydım 34 kişiydi, 34 kişi. Şimdi görüyorum ki bu 34’ün de bir kısmı gitmiş. 34 olduğunu farz edersek 302 milletvekiliniz nerede? Nerede? Mademki gelmeyeceksiniz o zaman Genel Kurulu kapatın, çalışmayın. Böyle, koltukları bomboş bir iktidar grubu olmamalı burada. Bu tasarıyı getiren de sizsiniz. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamulaştırma, biliyorsunuz Türkiye’mizin birçok ilinde yıllardır… Biz “istimlak” dediğimiz günlerden gelmekteyiz. Devlete lüzumlu olan herhangi bir hususta kamulaştırma yapmak önemlidir, yapılması da gerekir ama ben mesleği idarici olan bir arkadaşınız olarak şunu ifade etmek isterim size: Kamulaştırmanın hayırlı olanları var, hayırsız olanları var. Hayırlı olan kamulaştırmalar topluma çok büyük katkılar yapar ve bunlar büyük getiriler olarak geri döner ama bunun yanında öyle kamulaştırmalara tanıklık ettim ki… Örneğin, OSB kamulaştırmaları, baraj kamulaştırmaları gibi ya da yol kamulaştırmaları gibi kamulaştırmalar ve iyi niyetli, İmar Kanunu’nun icaplarını yerine getiren belediye kamulaştırmaları gibi fevkalade önemli kamulaştırmaları takdirle karşılıyoruz. Bunların olması da gerekir ama OSB kamulaştırmalarında öyle enteresan işler görüyorsunuz ki her şey ayarlanmış oluyor. Birtakım avukatlar oluyor, birtakım farklı meslek mensupları oluyor, bir çarkın içerisinde ve dönen bir kısır döngü ve sonuçlandığı zaman siz çırpınıyorsunuz. Devletin kaynaklarını optimal kullanmak ve kamulaştırdığınız gayrimenkulün karşılığını tam anlamıyla vermek için çırpınmanıza rağmen, kamu yararını çok titiz bir şekilde korumanıza rağmen, ne yazık ki o çark size izin vermiyor ve devlet milyarlarını, trilyonlarını kaybediyor. Onun için, eğer Hükûmet bu tasarıyı getirirken “kamulaştırmasız el koymalara bir çözüm bulma” şeklinde bir kılıfın altında eğer kentsel bir rant kanunu çıkarmak istiyorsa ya da bir Deli Dumrul yasası hâlinde bunu getiriyorsa, topluma yine yazık edersiniz. Biraz önce verdiğim OSB örneğinde olduğu gibi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Çelik.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Bu sebeple, bizim Milliyetçi Hareket Partisi olarak öncelikle burada kamulaştırmada titizlendiğimiz husus, kamunun, halkın çıkarlarını en yüksek düzeyde devlet olarak biz koruyalım ama bunun yanında devleti de yenilecek bir meta hâline düşürmeyelim, devletin de çıkarlarını koruyalım. Devlet, bütün kötülüklere karşı halkın üzerinde bir şemsiye gibi durur. Devlet olmazsa toplum da olmaz, devlet olmazsa kurumlar da olmaz. Yapıyı bu şekilde algılamamız gerekir. Onun için buradan bu Deli Dumrul yasalarına “son” diyorum ve ayrıca rant kanunu şeklinde getirilmek istenen böyle yasalara “son” diyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.

Şahsı adına Denizli Milletvekili Sayın Mehmet Yüksel, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; 475 sıra sayılı Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 38’inci maddesinde “Kamulaştırma yapılmış, ancak işlemleri tamamlanmamış veya kamulaştırma hiç yapılmamış iken kamu hizmetine ayrılarak veya kamu yararına yönelik bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmaz malın malik, zilyed veya mirasçılarının bu taşınmaz mal ile ilgili her türlü dava hakkı yirmi yıl geçmekle düşer. Bu süre taşınmaz mala elkoyma tarihinden başlar.” hükmü Anayasa Mahkemesince 10/4/2003 tarihinde iptal edilmiş, bu iptal kararı da 4/11/2003 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanmış ve süre içerisinde de iki tane farklı içtihat ortaya çıkmış. Bu içtihatlardan bir tanesi “Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye yürümediği, iptal kararının yürürlüğe girdiği tarihe kadar yirmi yıllık dava açma süresinin geçerli olduğu.” diğeri de “Anayasa Mahkemesinin iptal kararı ile yirmi yıllık hak düşürücü süre ortadan kaldırıldığı için, kamulaştırmasız elkoyma sebebiyle her zaman dava açılabileceği yönünde ve birbirinin tamamen zıddı olan içtihat farklılığı.”

Burada, Plan ve Bütçe Komisyonuna tasarı geldiği andan itibaren gerek muhalefet partili milletvekili arkadaşlarımız gerekse iktidar partili milletvekili arkadaşlarımız ve daha sonra alt komisyonda ve Bayındırlık İskân Bakanlığımızın Değerli Bakanı, Müsteşarı, bürokrat arkadaşlarımız da konu üzerinde enine boyuna tartıştılar. Zaten tasarıda da görüleceği gibi, muhalefet partisindeki milletvekili arkadaşlarımızın karşı oy yazıları ve muhalefet şerhleri de var. Burada önemli olan husus, vatandaşın kaybolmuş hakkının tekrar tesis edilmesi, bir taraftan da, biraz önceki konuşmacı arkadaşımızın söylediği gibi, devletimizin yani kamumuzun da haklarının korunması çünkü 1983’ten önceki döneme ait, 1956 ile 1983 arasındaki döneme ait hak davası, hak için açılacak davanın sayısı ve miktarı net olarak bilinmemektedir. Bu miktarın, kamu kurumlarını, Devlet Su İşleri, Karayolları, özel idareler, belediyelerimiz ve buna benzer kamu kurumlarının bütçelerini, onların işlemlerini ne derece olumlu veya olumsuz etkileyeceği kesin olarak bilinmemektedir. Bu da dava sayısının ve miktarının bilinmemesinden kaynaklanmaktadır. Burada hiç değilse kamunun eline bir fırsat verilmekte, uzlaşma fırsatıyla vatandaşımızın kaybolan hakkını yeniden almasının sağlanması, öncelikle uzlaşma yönüyle, konunun mahkemeye taşınmadan halledilebilmesi hesaplanmış, planlanmıştır. Çünkü mevcut hâliyle zaten yargının elinde dosyalar oldukça fazladır, yeni ilave dosyalar gelip de olayı hepten çıkmaza sokmamak birinci planda düşünülmüş ve bir an önce vatandaşın hakkının verilmesi hesap edilmiştir.

Tabii, bunu yaparken belki eksik kalan yanları olmuş olabilir ama hedef, niyet tamamıyla vatandaşın kamulaştırma sırasında el koyma suretiyle mağduriyetinin giderilmesi, hakkını arama imkânının sağlanması. Buna karşı muhatap olarak da devletin, Devlet Su İşleri, Karayolları, özel idareler ve belediyeler gibi kurumlarına sayısı ve miktarı belli olmayan taleplerin çözümü için vatandaşın dava açma hakkı saklı olmak üzere uzlaşarak problemlerin çözülmesi fırsatını veriyor ve vatandaşımızın da hakkına bir şekilde ulaşabilmesini sağlamış oluyoruz.

Bu suretle, yasanın hazırlanmasında emeği geçen tüm iktidar, muhalefet milletvekili arkadaşlarımıza eleştiri ve katkılarından dolayı teşekkür ediyorum ve Bayındırlık ve İskân Bakanlığımızın çok değerli personeline de bu konuda şükranlarımı sunuyorum.

Yasanın hayırlı olmasını diliyor, sevgi ve saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yüksel.

Şahsı adına Sayın Oktay Vural, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın milletvekilleri, şahsım adına söz almak istememim sebebi… Aslında mülkiyet hukuku ile demokrasi arasında son derece önemli bir ilişki vardır. Yani mülkiyet hukukuna riayet edilmediği ülkelerde demokrasinin… Özellikle vatandaşlarımızın demokratik haklarını kullanması son derece sıkıntılıdır. O bakımdan, demokrasinin en önemli hususu vatandaşların mülkiyet hakkına riayet etmektir. Dolayısıyla, bu mülkiyet haklarına riayet etmeyen ve vatandaşın hukukunu ortadan kaldıran bir anlayış hem demokrasiyi hem de devletin temelini sarsmaktadır. Bu bakımdan, esas itibarıyla, Anayasa’mız kamulaştırmayla ilgili “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.” diyor.

Şimdi, kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabilmesi aslında son derece dikkat edilmesi gereken bir konudur. Çünkü kamu yararı kararı veren mercilerin bu kararı alırken gerçekten kamu yararı mı yoksa kamu adına özel bir kesime rant sağlamak amacıyla mı bu hususta karar aldığı son derece dikkat edilmesi gereken bir husustur. O bakımdan, tekrar dikkatinize vurgulamak istiyorum, yani kentlerde, işte devletin, merkezî yönetimin ya da belediyelerin bu “kamulaştırma” olsun ya da “kentsel dönüşüm” adı altında vatandaşların haklarını ve hukuklarını ortadan kaldırmaya yönelik bu girişimler ceberut devlet anlayışının bir neticesidir. Çağdaş demokrasilerde böyle bir anlayışın kabul edilmesi mümkün değildir. Bu konuda vatandaşlarımızı gerçekten göz ardı eden ve bu konularla ilgili sürekli olarak işte “Biz kentlerin düzelmesi için bu kararları alıyoruz.” demek suretiyle böyle büyük kamusal yararları dile getirirken alttan aslında özel yararların dağıtımını sağlayan bu tuzaklara dikkat etmek gerekir. O bakımdan, gerçek manada kamu yararı nedir? Bugün geldiğimiz bu noktada “Toplu konut yapacağım.” diye bir yerlerde vatandaşların topraklarını alıyorsunuz, kamulaştırıyorsunuz ama yıllar geçiyor yapmıyorsunuz, ondan sonra orada rantı oluşturacak yolları geçirmeden önce yandaşlarınıza kooperatif olarak dağıtıyorsunuz, ondan sonra o vatandaşların hakkı hukuku kayboluyor. Dolayısıyla, böyle bir zihniyet açıkçası çok tehlikelidir ve bu zamanlarda özellikle AKP İktidarında vatandaşın özel mülkiyet hukukunu ve özellikle kamu yararını da özel yararlarla açıkçası kamufle etmek suretiyle hak ve hukuk zıyaına sahip olduğuna şahadet etmekteyiz. Bu bakımdan, bir yerde kamu payı olarak yüzde 40’ını vatandaştan aldıktan sonra yeşil alan olarak oluşturduğunuz bu alanları daha sonra yine bir kararla ticari ve konut alanına çevirdiğiniz zaman inanılmaz şekilde rantı dağıtmış oluyorsunuz. Bu Meclis, rant dağıtma meclisi olarak görülmemelidir.

Değerli milletvekilleri, aslında bir konuya özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum. Bugün Sayın Başbakan il başkanları toplantısında özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisine ve milletvekillerine kimsenin tasvip edemeyeceği bir üslup kullanmıştır.

M. NURİ YAMAN (Muş) – Meydan okudu meydan!

OKTAY VURAL (Devamla) – Bu üslup bir başbakana yakışmıyor, bir milletvekiline yakışmıyor. Ve kalkıp orada “Tatil matil yok, beyefendiler kuzu kuzu Meclise gelecekler!” diyerek milletvekillerini hakir ve memur göstermek kimsenin haddi değildir. Biz milletin iradesi için buradayız. (MHP sıralarından alkışlar) Hiç ayrım yapmıyorum ama Meclisin çalışmasını istemek doğrudur ama kimse “Beyefendiler kuzu kuzu Meclise gelecekler.” diye… Biz kimsenin kuzusu değiliz, sözümüzü de sesimizi de burada esirgemeyiz. Buraya milletvekilleri geliyorsa, sadece kullandıkları parmaktan dolayı gelmiyor, milletin sesi ve sözcüsü olsun diye geliyor. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytan mı olalım? Sadece parmağınızı mı istiyor? Bir milletvekiline “Kuzu kuzu gelirsiniz…” Memur gibi davranmak bir Başbakana, bir milletvekiline yakışmıyor. Burada hangi partiden olursa olsun kendi milletvekillerini memuru gibi gören, milletin vekillerini kuzu gibi gösteren bir anlayış…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Meclisin çalışacağını söylüyor, öyle bir şey yok Sayın Oktay. Meclis elbette çalışacak, Meclis görevini yapacak.

BAŞKAN – Sayın Vural konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

OKTAY VURAL (Devamla) – Gerçekten yani bu Meclisin milletvekillerine kuzu muamelesi yapmak kimsenin haddi değil. Ne zaman ne yapacağını milletin vekilleri gösterir. Bu sözü kim kullanıyorsa zamanında da göstermesini bilir ama Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve milletvekillerinin saygınlığını sağlamak hepimizin görevidir. Milletvekillerine kuzu muamelesi yapmak, memur muamelesi yaparak tahkir etmek değerli arkadaşlarım kabul edebileceğimiz bir üslup değildir. O bakımdan Sayın Başbakanın, bilmiyorum, kendisi nerede kuzu gibi olmuş bilemiyorum ama…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hiçbir yerde… Aslanlar gibi.

OKTAY VURAL (Devamla) – …başka yerlerde kuzu gibi milletine gelince aslan gibi kesiliyor! Türkiye Büyük Millet Meclisinden her milletvekili de kuzu değil, milletin sesi ve sözcüsü olmalıdır.

Hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Kimlerin kuzu kuzu olduğunu biliyoruz.

BAŞKAN – Sayın Vural teşekkür ederim.

Saygıdeğer arkadaşlarım lütfen…

Saygıdeğer milletvekilleri, İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre verilmiş bir önerge vardır.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Madde görüşmelerinin İç Tüzük 72 uyarınca devam etmesini arz ederiz.

 

Oktay Vural

 

Beytullah Asil

Behiç Çelik

 

İzmir

 

Eskişehir

Mersin

 

Hamit Homriş

 

Recep Taner

Mustafa Enöz

 

Bursa

 

Aydın

Manisa

Gerekçe:

Milletvekillerinin daha fazla bilgilendirilmesini temin etmek için.

III.- YOKLAMA

(CHP ve MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, yoklama talebimiz var.

BAŞKAN – Tamam.

Sayın İnce, Sayın Yalçınkaya, Sayın Arifağaoğlu, Sayın Ünsal, Sayın Pazarcı, Sayın Öztürk, Sayın Arslan, Sayın Dibek, Sayın Ertemür, Sayın Baratalı, Sayın Aydoğan, Sayın Kesici, Sayın Günday, Sayın Özkan, Sayın Orhan, Sayın Özdemir, Sayın Işık, Sayın Yıldız, Sayın Homriş, Sayın Taner, Sayın Çelik.

Sayın milletvekilleri, oylamadan önce bir yoklama talebi vardır, şimdi onu yerine getireceğim.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/773) (S. Sayısı: 475) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

On dakika süreyle soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Burada ekranda görünmüyordu, arkadaşlarımızın isimlerini okuyorum: Sayın Yıldız, Sayın Işık, Sayın Taner, Sayın Dibek, Sayın Özdemir.

Sayın Taner, buyurun efendim.

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, sekiz yıllık AKP İktidarı döneminde Aydın ilinde yapılan toplam kamulaştırma miktarı ne kadardır?

İki, yine Aydın ilinde kamulaştırmalarla ilgili ilk tahakkuk ile dava sonrası tahakkuk tutarı ne kadardır?

Üç, lehinize sonuçlanan davaların yüzdesi kaçtır?

Dört, ağırlıklı olarak kamulaştırma davalarını kaybetmenize rağmen neden rayiç bedellerini yükseltmeyi düşünmüyorsunuz?

Beş, Aydınlı vatandaşlarımızın kamulaştırmalarıyla ilgili ödenmeyen meblağ nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Taner.

Sayın Yıldız…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, kamunun vatandaştan bir alacağı olduğunda vatandaş borcunu ödeyinceye kadar ayni ve nakdi varlıklarını kullanamamakta, ödemelerini yapma amacıyla bankalardan kredi alabilmek için gayrimenkulleri üzerinde ipotek işlemi bile yapamamaktadır. Araçları yolda bağlanmaktadır. Vatandaş da kamudan alacaklarını tahsil edinceye kadar alacaklı olduğu kurumun gelirlerine temlik koyabilecek midir? Burada devlet uzlaşmadan bahsedebilmekte ama vatandaş uzlaşma talep edememektedir, bunu nasıl açıklayacaksınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 2003-2010 döneminde Kütahya ili genelinde yapılan kamulaştırma sayısı bu kamulaştırmalardaki toplam alan büyüklüğü ve kamulaştırma bedelleri ne kadardır? Bu kamulaştırma işlemlerinden kaçı mahkemelik olmuş, kaçı kamu aleyhine sonuçlanmış ve ne kadarının bedeli ödenmemiştir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Dibek, buyurun.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Bakan, benim soracağım soru şu: Tasarıda önce bir uzlaşma yöntemi getiriyorsunuz yani uzlaşmaya gelmeyen kimsenin dava açma hakkı yok ama bizim Anayasa’mızın 36’ncı maddesi var, hak arama hürriyetinden bahsediyor. Şimdi açıkça bu hüküm Anayasa’mızdaki 36’ncı maddeyle çelişmiyor mu? Yani bu madde Anayasa’ya aykırı değil mi? Bu konudaki düşüncenizi almak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Dibek.

Sayın Özdemir, buyurun efendim.

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakana soruyorum: Görüşülmekte olan teklifte idarenin dava sonrasına beş yıl gibi bir süre ödeme yapması hüküm altına alınmaktadır ancak bu beş yılda ödemelerin hukuk devleti ilkesine de aykırı olarak yargı denetiminin nasıl olacağı gösterilmemektedir. Yine faiz denetiminin nasıl olacağı da bilinmemektedir. Bu konuda bir düzenleme yapacak mısınız? Bu denetimler nasıl yapılacaktır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özdemir.

Sayın Bakanım, buyurun efendim.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Taner’in sorusuna yazılı cevap vereceğiz.

Sayın Yıldız’ın sorusuna da yazılı cevap vereceğiz Sayın Başkanım.

Sayın Işık’ın sorusu da teknik bilgileri ve sayısal bilgileri kapsadığı için ona da yazılı cevap vereceğiz.

Sayın Özdemir’in sorusunda, önce uzlaşmaya gelmeyenin dava açma hakkı… Pardon, ismi yanlış yazmışım.

Şimdi, mevcut davalar var şu anda bekleyen, karar için Yargıtay Genel Kurulunda. Bu yasanın yasalaşmasından sonra -eğer yasalaşırsa- bunlarla ilgili bir süreci de tarif ediyor aslında tasarı fakat her halükârda vatandaşın yargıya gitmesinin önünde kesin burada bir engel yok. Yani zaten vatandaşın yargıya gitmesinin önünde bir düzenlemeyle herhangi bir şekilde bir engel getirilmiyor ama yapılan sistem, özellikle bir kamulaştırma davası, “kamulaştırma” olarak algılamamak lazım. Zaten tasarının isminden anlaşılacağı gibi, tazmin etmenin usulünü burada biz düzenliyoruz. Tazminin içerisinde, o günkü gayrimenkulün o günkü değerine göre de bir değer tespiti de söz konusu. Burada değerli hatiplerin konuşmasında da oraya atıf yapıldı; o günkü gayrimenkulün konumunu tespit etmeden bugün herhangi bir uzlaşıya veya tazmine esas bir bedeli tespit etme imkânında yoksun kalırız. Mesela, bugün, eğer Kızılay’ın göbeğinde bundan kırk yıl önce bir bedelsiz el atma gerçekleşmiş ise o günkü Kızılay’ın konumundaki o gayrimenkulün bedeliyle bugün arasında mukayese edilemeyecek kadar çok farklar var; 20 kat, 30 kat, 50 kat. Şimdi, bugün aslında, eğer, bir tazmin söz konusu ise o günkü gayrimenkulün bugünkü eş değer gayrimenkulün değerini bulmaya yönelik bir değer esasına aslında gitmek lazım; tazmini de belki ona göre belirlemek lazım.

Tekrar ifade etmekte fayda var; aslında bu “bedelsiz el atma” diye tabir ettiğimiz kavramın çoğunluğunu… Eğer incelenecek olursa o gün de hak arama yolları ve Kamulaştırma Yasası mevcut idi. Bunların çoğu rıza ile veya büyük bazı yerlerde kamu hizmeti gelsin de bizim diğer alanlarımıza hem hizmeti alalım, diğer yerlerimiz kıymetlensin anlayışı da bunlarda söz konusu olabiliyor çünkü bugün bunu tek şekilde kategorize etme imkânına sahip değiliz.

Onun için vatandaş her hâlükârda idareye gelip eğer uzlaşı yapılabilirse yargı sürecine gitmeden, orada peşin ödenme imkânı da söz konusu. Uzlaşı olamazsa şayet, normal, buradaki yasada ifade edildiği gibi yargıya müracaat edecek, oradan çıkan karar neticesinde kendisine ödeme yapılacak. Fakat bizim, özellikle, bu süreyle ilgili yani “yatırım bütçesinin yüzde 2 kadarlık kısmıyla ancak ödeme yapılabilir”in ifadesinde Anayasa’ya aykırılık ifade ediliyor, biz bunun Anayasa’ya aykırılık ifade etmediğini düşünüyoruz. Sebebi şu: Özellikle tüm bu kuruluşlar kamu adına iş ve işlem yapan, yatırım yapan kuruluşlar. Eğer herhangi bir kurumun kendi yatırım bütçesi ve mali imkânlarının üzerini aşacak kadar bir mali yük ortaya geldiğinde o kurumun çalışamaması durumuyla karşı karşıya kalabiliyoruz.

Yine, diğer bir soru: “Beş yıllık süre içerisinde bir faiz denetimi var mı?” diye soruldu Sayın Özdemir tarafından. Faiz denetimi var, “Kanuni yasal faiz uygulanır.” diye ifade ediyor.

Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Ben teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Saygıdeğer milletvekilleri, madde üzerinde yedi adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Kanun Tasarısının 2. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 2- Bu Kanun yayımından 6 ay sonra yürürlüğe girer.

 

Mustafa Kemal Cengiz

 

Erkan Akçay

Behiç Çelik

 

Çanakkale

 

Manisa

Mersin

 

M. Akif Paksoy

 

Akif Akkuş

Metin Çobanoğlu

 

Kahramanmaraş

 

Mersin

Kırşehir

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/773 Esas Numaralı Kanun Tasarısının 2’nci maddesinde geçen “yayımı tarihinde” ibaresinin “31.12.2010 tarihinde” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                        Safiye Seymenoğlu

                                                                                                                 Trabzon

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/773 Esas Numaralı Kanun Tasarısının 2’nci maddesinde geçen “yayımı tarihinde” ibaresinin “31.12.2010 tarihinde” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                             İkram Dinçer

                                                                                                                    Van

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/773 Esas Numaralı Kanun Tasarısının 2’nci maddesinde geçen “yayımı tarihinde” ibaresinin “31.12.2010 tarihinde” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                              Ahmet Yeni

                                                                                                                 Samsun

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/773 Esas Numaralı Kanun Tasarısının 2’nci maddesinde geçen “yayımı tarihinde” ibaresinin “31.12.2010 tarihinde” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                      Durdu Mehmet Kastal

                                                                                                                Osmaniye

TBMM Başkanlığına

475. sıra sayılı Tasarının 2. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

Madde 2- Bu Kanun yayımından 8 ay sonra yürürlüğe girer.

 

Oktay Vural

 

Mehmet Günal

Ahmet Duran Bulut

 

İzmir

 

Antalya

Balıkesir

 

Alim Işık

 

Recep Taner

Behiç Çelik

 

Kütahya

 

Aydın

Mersin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 Sıra Sayılı Tasarının 2’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

M. Akif Hamzaçebi

 

Ali Rıza Öztürk

Malik Ecder Özdemir

 

Trabzon

 

Mersin

Sivas

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

 

Fatih Atay

Şevket Köse

 

Malatya

 

Aydın

Adıyaman

“Madde 2- Bu Kanun 01.01.2011 tarihinde yürürlüğe girer.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ KADİR TINGIROĞLU (Sinop) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinde verdiğimiz önerge üzerine Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarının hazırlanmasının esas amacı, gerekçesine baktığımızda, 4/11/1983 tarihinden önce taşınmazlarına kamulaştırmasız el konulan kişilerin haklarını düzenlemek için bu tasarının getirildiği anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesi 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 38’inci maddesinde yer alan “Kamulaştırma yapılmış ancak işlemleri tamamlanmamış veya kamulaştırması hiç yapılmamış iken kamu hizmetine ayrılarak veya kamu yararına yönelik bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmaz malın malik ve zilyet veya mirasçılarının bu taşınmaz mal ile ilgili her türlü dava hakkı yirmi yıl geçmekle düşer. Bu süre taşınmaz mala el koyma tarihinden başlar.” hükmünü iptal etmiştir.

Değerli arkadaşlarım, burada düşünülmesi gereken esas meselelerden birisi, şimdi Anayasa Mahkemesi bunu neden iptal etmiş? Anayasa Mahkemesi mülkiyet hakkının temel hak ve hürriyetlerden olduğunu kabul ederek, bu mülkiyet hakkında hak düşürücü sürenin olamayacağını belirtmiş ve bu nedenle bunu iptal etmiştir. Şimdi, siz, Anayasa Mahkemesinin Anayasa’ya aykırı olduğu nedenle iptal ettiği bir düzenlemeyi yeniden Anayasa’ya aykırı bir şekilde getiriyorsunuz yani hukuksuzluğu hukuk kuralı hâline getiriyorsunuz.

AKP’li milletvekili arkadaşlarıma söylüyorum, bu demin görüşülen maddenin altıncı fıkrasında “İdare ve malik arasında uzlaşma sağlanamadığı takdirde, uzlaşmazlık tutanağının tanzim edildiği veya ikinci fıkradaki sürenin uzlaşmaya davet olmaksızın sona erdiği tarihten itibaren üç ay içerisinde malik tarafından sadece tazminat davası açılabilir...”

Şimdi, değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesi hak düşürücü süre olmayacağı nedenle iptal ediyor. Siz, bu tasarının 1’inci maddesinin altıncı fıkrasında üç aylık süre geçmekle tazminat davası açamayacağını söylüyorsunuz. Şimdi, arazinin tapusu benim, üç ay geçti, üç ay geçtikten sonra ben dava açamayacağım. Bu araziyi ne yapacağım ben? Bu arazinin turşusunu mu kuracağız değerli arkadaşlarım? Yani kâğıt kadar değeri olmayan bir tapu senedi olabilir mi? Bu kadar, Anayasa’nın iptal ettiği boşluğu doldurmak için, Anayasa’ya uygun yasa yapılması gerekirken, bile bile, Anayasa’ya aykırılığı açıkça belli olan bir maddeyi niye getiriyorsunuz? İnsanların ellerindeki mülkiyet hakkını hiçe sayarak o insanların elindeki malı niye gasp etme yoluna gidiyorsunuz?

Şimdi, esas olan şey burada kamulaştırmadır. Kamulaştırma kuraldır. Elbette ki kamu hizmetine ayrılması gereken ve kamu hizmeti yapılacak yerlere ilişkin arazilerde kamulaştırmanın nasıl yapılması gerektiği 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nda açıkça belirtilmiştir. Ancak, kamulaştırmasız el koyma, yani haksız fiil temeline dayanan bu işlem, aslında çok istisnai hâllerde yapılması gereken bir durumdur. Ama siz, getirdiğiniz düzenlemeyle bu kamulaştırmasız el koymayı da kural hâline getiriyorsunuz?

Değerli arkadaşlarım, Anayasa’ya aykırı yasa yapma huyunuzdan lütfen vazgeçiniz? Bakın, dün burada Kentsel Dönüşüm Kanunu yapıldı; 14 paragrafı ve 764 kelimeden oluşan bir madde vardı. Yani makale yazar gibi -maşallah- kanun maddesi yazıyorsunuz. 14 fıkradan, 764 kelimeden oluşan bir madde olur mu? Şimdi de getiriyorsunuz, Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’da 10 paragraf, 667 kelimeden oluşan bir madde metni getiriyorsunuz değerli arkadaşlarım. Burada milletvekilleri Meclis araştırma önergesi verdiği zaman bile 500 kelimeden fazla olanlar kabul edilmiyor ama siz, bir maddede çok sayıda paragraf, çok sayıda da kelimeden oluşan, makale gibi maddelerden oluşan bir kanun tasarısı getiriyorsunuz ve kanun yapma tekniğine aykırı davranıyorsunuz.

Şimdi, bu Kamulaştırma Kanunu aslında Adalet Komisyonunu ilgilendirmesi gerekirken, bunu, hiç ilgisi olmayan Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşüyorsunuz. Artık, bunu alışkanlık hâline getirdiniz. Bakın, askerî ceza mahkemelerinde değişiklik yapılmasına ilişkin kanun Millî Savunmadan geçiyor. Ya, Allah aşkına, usul kanunu bu, usul kanunu! Usul kanunu birinci derece yargılama yöntemiyle ilgilidir. Dolayısıyla, Adalet Komisyonu burada esas komisyon olmalıdır. Yani, ilgisiz komisyonlardan ilgisi olmayan yasaları gözle kaş arasında geçirip Genel Kurula getiriyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztürk, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Burada da Anayasa Mahkemesi, aynı şekilde “Mülkiyet hakkında hak düşürücü süre olmaz.” dediği hâlde, siz, bu hak düşürücü süre geçtikten sonra, üç aylık bir süre koyuyorsunuz, dava açamayacağı hükmünü getiriyorsunuz. Yani, siz, Anayasa’da hüküm altına alınmış, Anayasa hükmüyle korunmuş mülkiyet hakkını bile korumuyorsunuz; siz, özgürlükleri böyle mi koruyacaksınız? Siz, insanların ellerini kollarını bağlayarak, mülkiyet hakkını çatır çatır ellerinden alıyorsunuz. Mülkiyet hakkının temeline dinamit koyuyorsunuz. Bu, Anayasa’ya aykırıdır ve Anayasa Mahkemesinden yarın döndüğü zaman da yine bağıracaksınız.

Şimdi, esas olan şey, çıkan yasaları Anayasa’ya aykırılığı nedeniyle Anayasa Mahkemesi iptal edince bağırmak değildir. Burada eleştirileri dikkate alarak, Anayasa’ya ve hukuk kurallarına uygun yasa yapmak esas olmalıdır. Siz, Anayasa’ya aykırı yasa yapmayı kural hâline getirmişsiniz. Tabii ki ondan sonra, buradan çıkan Anayasa’ya aykırı yasaların iptali için Anayasa Mahkemesine gidilecektir, bundan daha doğal bir şey olamaz. Bu kürsüde açıkça söylüyoruz, Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesine aykırı bir şekilde bir düzenleme getiriyorsunuz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

475. sıra sayılı Tasarının 2. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

Madde 2- Bu Kanun yayımından 8 ay sonra yürürlüğe girer.

                                                                                            Alim Işık (Kütahya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ KADİR TINGIROĞLU (Sinop) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Behiç Çelik konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Çelik, buyurun efendim.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

475 sıra sayılı Tasarı’nın 2’nci maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz önerge üzerine söz aldım. Biraz önce grup adına yapmış olduğum konuşmada da aslında bu değişikliklerle ilgili görüşlerimi yüce heyetinize arz etmiştim ancak bu konuşmamda farklı bir hususa değinmek isterim.

Bilhassa Anayasa’mızda ifadesini bulan 46’ncı maddenin yani mülkiyet hakkıyla ilgili söz konusu maddenin çok muhkem bir madde olduğunu belirtmek istiyorum. Bu madde, mutlak ayni haklardan olan mülkiyet hakkının kişinin vazgeçilmezleri arasında mütalaa edilmesi nedeniyle Anayasa’ya hüküm olarak girmiştir. Ancak bunu korumak ve “Toplum yararına kamulaştırmalar yapıyoruz.” diyerek mülkiyet hakkını sulandırmak ve sonuçta anayasal güvencenin sulandırılması şeklinde neticelenecek bir mecraya sokmak tabii ki asla kabul edilemez.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye, özellikle Kurtuluş Savaşı’na giden süreçte, Balkan Harbi’nden ve Birinci Dünya Savaşı’ndan itibaren Osmanlı coğrafyasında tarihçilerin ifadesine göre 5 milyon 200 bin insanını kaybetti. Tarihî konulara girmeden şunu arz etmek istiyorum: Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra bu ülke, Lozan Anlaşması’nı yapma başarısını gösterdi. Türkiye gibi anlaşmayla toprakları dünyanın en sağlam toprakları hâline getirilmiş dünyada ikinci bir ülke yok. Onun için Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusu dünyada en geçerli tapulardan bir tanesidir. Bunun nedeni, bütün Avrupa devletlerinin ve Sovyetler Birliği’nin, dolayısıyla, hepsinin birden tanımış olduğu Türkiye Cumhuriyeti devletinin, yani egemenliğini ve bağımsızlığını tanımış olduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin kesmiş olduğu bu tapunun sağlamlığını Lozan’la biz sonuç itibarıyla elde etmiş olduk. Bunun çok büyük bize bir avantajı var. Bir İngiliz, Fransız, İtalyan ya da Alman, Türkiye’ye gelip tapu aldığı zaman bu tapu dünyanın en muhkem, en sağlam tapusu. Aynı tapuyu bir Türk vatandaşı Almanya’da ya da İngiltere’de temin edemez, alamaz çünkü bizim kuruluşumuzun uluslararası birtakım anlaşmalara dayalı olması hasebiyle.

Bu itibarla, değerli arkadaşlar, bizim temel mülkiyet hukukumuzu ve insanlarımızın mülkiyet hakkına ilişkin pozisyonlarını, statülerini bu coğrafyada dağıtmadan muhafaza etmemiz gerekiyor. Bir zamanlar ben de okumuştum, “Lozan Zafer mi, Hezimet mi?” diye; işte, tapumuzun sağlamlığı dahi gösteriyor ki, Lozan zaferdir, ama bunları iddia eden maalesef bağnaz ve cahiller hâlâ mevcuttur, o ayrı bir konu.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’miz kamulaştırma hukuku açısından bugüne kadar uygulanan onlarca yanlışla bugüne gelmiştir. Ancak, iktidar grubuna düşen, bu yanlışları bir bir ortaya çıkarıp Kamulaştırma Kanunu’nun eksiklerini yeni baştan bir değişiklik kanunu olarak getirip yapmaktır; burada bu yapılmamaktadır ya da yeni bir kamulaştırma yasasının yapılması gerekmektedir; bu da yapılmamaktadır. Burada toplum yararı da gözetilmemektedir. Onun için, biz Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak toplumsal meselelere duyarlı, milletimizin üstün millî çıkarlarını önceleyen bir anlayışla çalışmak zorundayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çelik, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun efendim.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Ama, görmekteyiz ki bu maalesef olmamakta. Özellikle Hükûmetin, iktidar partisi grubunun da demiyorum, Hükûmetin dayatmalarıyla maalesef iktidar grubu kuzu kuzu zorla çalıştırılmakta, oradan gönderilen metinler iktidar grubuna dikte ettirilmektedir. Onun için, bütün bu tasarı ve teklifler manzumesini sizler ele alarak, yeni baştan bir bir inceleyerek toplum lehine karar vermek durumundasınız yoksa siz, içinizden çıkan bir avuç elitin sözlerine itibar etmek durumunda değilsiniz.

Onun için, sözümü burada noktalıyor ve önergemizin kabulünü yüce heyetinize arz ve teklif ediyor, saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler. Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım dört önerge de aynı mahiyette olduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım, talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.

İlk önergeyi ve diğer önergelerin imza sahiplerini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/773 Esas Numaralı Kanun Tasarısının 2’nci maddesinde geçen “yayımı tarihinde” ibaresinin “31.12.2010 tarihinde” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                      Durdu Mehmet Kastal

                                                                                                                Osmaniye

Diğer önerge sahipleri:

 

Ahmet Yeni

 

Samsun

 

İkram Dinçer

 

Van

 

Safiye Seymenoğlu

 

Trabzon

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ KADİR TINGIROĞLU (Sinop) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Bu önerge ile kanunun yürürlüğe gireceği tarihin yıl sonuna ertelenmesi, böylece kanunda yapılacak olan değişiklikler hakkında tarafların bilgi sahibi olması ve uygulayıcıların kanun hükümlerine göre bütçelerini tasarlamaları amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Kanun Tasarısının 2. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Madde 2- Bu Kanun yayımından 6 ay sonra yürürlüğe girer.

                                                                       Mustafa Kemal Cengiz (Çanakkale) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ KADİR TINGIROĞLU (Sinop) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Vural…

OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kamulaştırma işlemlerine idarenin ve hak sahiplerinin uyumu amacıyla süre verilmesi düşünülmüştür.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde ilk söz Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’a aittir.

Sayın Buldan, buyurun efendim. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 475 sıra sayılı Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerine Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öngörülen değişiklik ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 38’inci maddesinin iptaline dair Anayasa Mahkemesi kararının gerekçeleri ve maddenin iptal edilmesinden sonra yirmi yıllık dava açma süresini geçirmiş olanların artık kamulaştırmasız el koyma sebebiyle dava açamayacağı ve hiçbir süreye tabi olmaksızın dava açabileceği yönünde doğan ve birbirinin tamamen zıttı olan içtihat farklılığı giderilmeye çalışılmış ise de getirilen düzenleme bireylerin mağduriyetlerini gidermekten çok uzaktır. Zira, içtihat farklılığı, kişinin yargı yoluna gitmesini öncelikle uzlaşma yoluna gidilmesi şartına bağlayarak giderilmeye çalışılmaktadır oysa mülkiyet hakkı Anayasa ile korunma altına alınmış ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesiyle düzenlenmiş olup önceliği esastır. Dava açmaksızın uzlaşma yoluna gidilmesi hâlinde taşınmazın değerinin neye göre tespit edileceği muğlaktır. Bu durumun bireyin zararına olduğu açıktır. Ayrıca, düzenleme, bireye yapılacak olan ödemeyi taksitlere bağlamayı öngörmektedir. Bu hâlde de taşınmazı üzerinde tasarruf hakkı engellenen birey, bu hakkın tazmin yolundan bir yarar elde edemeyecektir. Tasarı uyarınca, idarenin dilediği yerde kamulaştırmasız el koyma yolu ile taşınmazın vatandaşça kullanımını engellemesi karşısında bireyin uğradığı zararın tazmini hususunda devletin kaynaklarının yetersizliği bahane edilerek taksitlendirme yolu önerilmektedir. Taksitlendirme yöntemi ise bireyin hakkına ulaşmasını geciktirici bir yöntem olmanın dışında, tam olarak ulaşmasını da engellemektedir. Zararını parça parça tazmin eden birey, hakkına tam olarak ulaşmış sayılmaz. Bu noktada ihlal edilen hak, bireyin mülkiyet hakkıdır.

Değerli milletvekilleri, tasarı ile öngörülen diğer husus da bireyin zararının uzlaştırma komisyonunca takdir edilmesi ve taksitlendirmenin yanında, idare ile taşınmazına el konulan malik arasında idareye ait bir taşınmazın mülkiyetinin devri veya taşınmaz üzerinde sınırlı ayni hak tanınması veya imar hakkı transferi yapılması hususlarıdır. Addedilen hususlar da yine bireyin zararına, idarenin yararına durumlardır. Bu noktada, kamu yararından da söz edilmesi mümkün olmamaktadır. Kamulaştırmasız el koyma yolu neticesinde kamu yararına bir durumdan da söz edilemez. Bireyin taşınmazından dilediği gibi tasarrufta bulunmasının yıllarca engellenmiş olması ve bu keyfî uygulamanın da herhangi bir yaptırıma bağlı olmaması hukuk devleti ilkesinin en önemli unsurlarından biri olan hukuk güvenliği ilkesini zedelemektedir. Anayasa’nın 13’üncü maddesinde temel hak ve hürriyetlerin, kamu düzeninin, genel sağlığın korunması amacı ile ayrıca Anayasa’nın ilgili maddelerinde öngörülen özel sebeplerle Anayasa’nın özüne ve ruhuna uygun olarak kanunla sınırlanabileceği ancak temel hak ve hürriyetlerle ilgili genel ve özel sınırlamaların demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olamayacağı ve öngörüldükleri amaç dışında kalınmayacağı, bu maddede yer alan genel sınırlama sebeplerinin temel hak ve hürriyetlerin tümü için geçerli olduğu düzenlenmiştir. Bu husus, çağdaş, demokratik toplum düzeninde aynı zamanda demokrasinin gereğidir.

Temel hak ve özgürlüklerin genişçe yer alması ve bunun da meşru yollarla korunmasına imkân verilmiş olması aslında bir lütuf değil zorunluluktur. Bir hak ihlali karşısında, bu ihlalin kaldırılması, yok edilmesi, düzeltilmesi vesaire için meşru ve yasal yollarla başvurma hakkının uzlaşma şartına bağlı kılınması da Anayasa’ya aykırılığın tartışılmaz sebebidir. Bireyin şahsına özgü, aynı zamanda hukuk devletinin temel taşlarından olan bu hak ve özgürlük ile kamu yararı arasında bulunan dengenin güçsüz bireye karşı güçlü olan idare lehine bozulmuş olması bireyin sosyal ve hukuk devleti ilkesine olan güvenini de sarsıcı nitelikte olduğu açıktır.

Mülkiyet hakkı, hukuk devletinin supabı niteliğinde bir haktır ve bunun ihlali bireyin sisteme, sosyal ve hukuk devletine karşı olan güvenini sarsıcı düzeyde olup devlet ve devleti temsil eden kurum ve organların her türlü hak ihlal ve hataları aynı zamanda kendisinin de sorgulanmasına ve eleştirilmesine neden olacaktır.

Değerli milletvekilleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 13’üncü bölümünde yer alan hakların korunması ile ilgili hükümler başlıklı kısmın (a) bendinin, 17’nci maddesinde: “Bu Sözleşme hükümlerinden hiçbiri, bir devlete, topluluğa veya kişiye, Sözleşme'de tanınan hak ve özgürlüklerin yok edilmesine veya burada öngörüldüğünden daha geniş ölçüde sınırlamalara uğratılmasına yönelik bir etkinliğe girişme ya da eylemde bulunma hakkını sağlar biçimde yorumlanamaz.”

Yine, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Ek Protokol-1, madde 1’de, “Mülkiyetin korunması” başlıklı kısmında: “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır.”

Bu düzenlemeler, bilhassa Anayasa’nın 90’ıncı maddesinde de belirtildiği üzere taraf olduğumuz uluslararası anlaşmaların yasa hükmünde olmaları da göz önünde bulundurulduğunda, idareler, bu hükümleri de ihlal ederek, bireyin özel mülkiyet hakkını ve buna bağlı olarak kişisel menfaatlerini zedelemektedir. Böylece idarenin, kamu yararı gözeterek kişilerin mülkiyet hakkını kullanmaktaki sınırlamanın ve zararının tazmininde ortaya konulan çözümsüzlüğün kriterlerini düzenleyen doğrudan Anayasa’nın 2’nci, 35’inci ve dolaylı olarak da 13’üncü maddesine ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 13’üncü bölümünde “Hakların korunması ile ilgili hükümler” başlıklı kısmın (a) bendine, 17’nci maddesi ve Ek Protokol-1 madde 1’deki hükümlere aykırılık oluşturacak bir şekilde, aşarak ihlal etmiş olduğu aşikârdır.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Buldan, teşekkür ederim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet Akif Paksoy.

Sayın Paksoy, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 475 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi bu vesileyle saygıyla selamlıyorum.

Kıymetli arkadaşlar, usulde ve gelenekte yasa adaleti, eşitliği, vatandaşın hukukunu korumak için çıkarılır. Yüce Meclis, millet adına, milletin hakkını, hukukunu korumak için yasa yapıyor. Bizim temel görevimiz bu. Ancak son zamanlarda AKP Hükûmetine bir hâller oldu. Meclise apar topar getirilen tasarı ve tekliflere baktığımızda, milletin hakkının ve hukukunun korunması yerine, yandaşların gözetildiğini, bir kısım yolsuzluk ve hukuksuzlukların üstünün örtülmek istendiğini görmekteyiz.

Kıymetli arkadaşlar, işinize gelmediği zaman, başta Anayasa Mahkemesi olmak üzere yüksek yargıya, mahkemelere insafsız, haddinizi aşan tenkitler yöneltiyorsunuz. Bakın, Anayasa Mahkemesi 2942 sayılı Kanun’un 38’inci maddesini 10 Nisan 2003 tarihinde iptal etmiş, bu iptal kararı 11 Nisan 2003 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanmış. Aradan sekiz yıl geçmiş, kılınız kıpırdamamış. Hatta, bu sürede yargı kararlarını etkisizleştirme suçunu işlemişsiniz. Ben, bu tasarıyı yüce Meclis gündemine getirmekteki acelenizi iktidardan gideceğiniz korkunuza bağlıyorum.

Getirdiğiniz düzenleme iptal kararının karşılığı değil. Komisyonlarda arkadaşlarınız ve diğer muhalefet milletvekillerinin haklı öneri ve eleştirilerini dikkate almadınız. Sırf sayısal çoğunluğunuzdan hareketle toplumdaki dayanışmayı ve uzlaşmayı bozduğunuz yetmiyormuş gibi, şimdi de yasalarla hem mevzuatı hem de Türkiye'nin geleceğini kilitliyorsunuz.

Bu tasarı, sorunları çözmekten öte, daha büyük sorunlara yol açacaktır. Bakın, Komisyonda arkadaşlarımız, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun yakın bir zamanda içtihadı birleştirme kararı vereceğini belirterek söz konusu içtihadın da değerlendirilmesi suretiyle yasal düzenleme yapılmasının daha sağlıklı olacağını ifade etmişler. Bu anlamda, yasal düzenleme yapılmadan önce kararın açıklanmasının beklenmesi gerektiğini ısrarla vurgulamışlar. Siz bu uyarılara kulak asmadınız. Yarın Yargıtay Hukuk Genel Kurulu karar verdiğinde oluşabilecek çelişkileri nasıl gidereceksiniz? Bunun cevabı bu tasarıda yok.

Bir başka husus: Kamulaştırma bedellerinin nakden ve peşin olarak ödeneceği mevzuatımızda hüküm altına alınmıştır. Bu tasarıyla kamulaştırmasız el koyma bedellerinin de aynı şekilde ödenmesi hüküm altına alınmalıydı. Ancak tasarının düzenleyici etki analizi yapılmadığından Hükûmet idarelerin nasıl bir bedelle karşılaşacağını bilememiş, bu yüzden nakden ve peşin ödemeyi göze alamamıştır. Bu düzenleme pratikte hiçbir sonuç doğurmayacak -gerekçesinde ifade edildiği- çok sayıda dava açılmasına mâni olamayacaktır.

Bir hukuk düşünün ki vatandaşlarını hukuksuzluğa mahkûm etsin ve mağduriyetleri ortadan kaldırmayı hedeflerken mağduriyetlere sebebiyet versin, insanları mahkemelere mecbur etsin. Bütçeden kamulaştırma bedelleri için ayrılan yüzde 2’lik pay ile bu ödemelerin yapılma imkânı bulunmamaktadır. Bu düzenleme, tıpkı bundan önce yüce Meclisten AKP’nin sayısal çoğunluğuyla geçen birçok düzenleme gibi “dostlar alışverişte görsün” kabilinden bir düzenlemedir ve yüce Meclisin zaman kaybından başka bir işlevi de olmayacaktır diye düşünüyorum.

Sayın milletvekilleri, AKP Türkiye'nin gerçek gündemini saptırarak suni konularla yüce Meclisi meşgul etmektedir. Bizim gerçek gündemimiz, mesela, hububatın hasat mevsimidir. Hastalık ve iklim koşullarından dolayı özellikle buğday rekoltesi önemli oranda azalmıştır. Türkiye tarımda hızla üretimden uzaklaşmakta, ithalatçı konuma düşmektedir. Bu durumda yüce Meclisin yapması gereken Türk çiftçisinin sorunlarına çözüm bulmaktır.

Yine, et ithalatı yapılarak ülkemizde hayvancılık öldürülmekte, besiciler perişan edilmektedir. İnsanların alın teriyle helalinden para kazanmaları devri kapanmış bulunmaktadır.

Son zamanlarda bölücü terör azgınlaşmıştır. Hatta Türkiye Cumhuriyeti devletine meydan okunmaya başlanmıştır. Bölücü terör bu cüreti Hükûmetin sözde açılımından, kararsız politikalarından, milli meseleleri oya tahvil etme kurnazlığından almıştır. Türk milliyetçilerini, şehit cenazelerini istismar etmek gafletinde bulunanların vicdanları ak olamaz. Şehit cenazelerinde "Şehitler ölmez, vatan bölünmez.”, “Kahrolsun PKK" sloganları atmak ne zamandır istismar oldu?

Bakın, bir şehit babası ne diyor, kulaklarınızı açın ve iyi dinleyin: "Hükûmet, sürüm sürüm sürün. Hükûmet, dört çapulcuyla baş edemiyorsan ben başka ne diyeyim! Koca bir devletin var, koca bir milletin var. Dört tane çapulcu, devleti yok, milleti yok, dört çapulcuyla baş edemiyorsa yazıklar olsun! Biz savaşmadık mı, bu millet savaşmadı mı? Biz de gideriz oraya. Analarımız, bacılarımız kazma kürek ile sopayla savaşmadı mı? Hep beraber savaşmadık mı?” diyor.

Bu Meclisin bugün tartışması gereken konu, bu şekildeki eksiz, hukuksuz düzenlemeler değildir, Türkiye’nin gerçek gündemidir. Türkiye’nin gerçek gündemi de yoksulluktur, yolsuzluktur, daha da önemlisi bölücü terördür. Esas kandan nemalananlar ise yaldızlı nutuklar atarak güvenliklerini sağlamaktan âciz oldukları Türk vatandaşlarını İsrail’in katletmesine seyirci kalanlardır, Kırgızistan’daki hadiseleri görmezden gelenlerdir. Haksız olanlar, Zonguldak’taki maden kazasında hâlâ cesedine ulaşılamayan maden şehitlerini yok farz edip tazminat ödemeyen, aylık bağlamayanlardır. Bizim bunları konuşmamız lazım.

Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Paksoy.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk.

Sayın Öztürk, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu Kamulaştırma Kanunu’ndaki değişikliğin, Anayasa’nın 35’inci maddesinde güvenceye alınmış olan mülkiyet hakkının doğrudan gaspı olduğunu ve bu değişikliğin Anayasa Mahkemesinin daha önceki iptal kararında belirttiği gerekçeye tümüyle aykırı olduğunu az önce belirtmiştim.

Şimdi, AKP’nin bir huyu var: AKP, Türkiye'nin bugünkü tablosunu söylediğimiz zaman, hemen 2002’nin durumunu ortaya döküyor. 2002 ile bugünün arasında aşağı yukarı dokuz yıllık bir süre geçti. Zaten 2002’deki mevcut durumlar kötü olduğu için, halk tarafından o durumların beğenilmemesi nedeniyle halk yığınları AKP’ye oy verdi, AKP’yi iktidar yaptı. AKP o zaman halk yığınlarından oy alırken, zaten 2002’deki durumu düzelteceğini taahhütte bulunarak, halka karşı âdeta senet imzalayarak onlardan oy aldı. Ama, şimdi, aradan geçen dokuz yıllık süreye rağmen, Türkiye siyasal tarihine baktığımız zaman, aralıksız, kesintisiz, en fazla iktidar olabilme şansını yakalamış bir siyasal parti olduğunuzu düşündüğümüzde, bu süreye rağmen hâlâ daha dokuz yıl sonra, dokuz yıl önceki sorunları gerekçe yaparsanız halka inandırıcılığınız olmadığı gibi, siz bu sorunları çözemediğinizi bu kürsülerden itiraf etmiş olursunuz.

Değerli arkadaşlarım, 1994’ten bugüne kadar İstanbul Belediyesi AKP zihniyetiyle yönetiliyor ama bugün İstanbul’da bir sel felaketi olduğu zaman, bu kürsülere, televizyon ekranlarına çıkılıyor, 1994’ten önceki yani fi tarihindeki yönetimler suçlanabiliniyor.

Türkiye Büyük Millet Meclisinde 335 -yanılmıyorsam- AKP milletvekili arkadaşımız var. Yasa ve kanun tekliflerinin nasıl görüşüldüğü belli. Yasa ve kanun teklifleri iktidar partisinden geldiği zaman kabul ediliyor, muhalefetin haklı talepleri bile reddediliyor. Oysa kendi hazırladıkları yasa ve kanun tekliflerini Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçirme sorumluluğu çoğunluk partisi olarak iktidar partisinindir ama iktidar partisi burada 335 milletvekili olmasına rağmen, toplantı için yeterli olan 164 milletvekiline 20 daha koyarsak 184, karar için yeterli olan 139 milletvekilini dahi bulunduramıyor. Sayın Başbakan da televizyon ekranlarına çıkıyor, muhalefetin Anayasa ve İç Tüzük’ten kaynaklanan haklarını kullandığı nedenle, gerçekten hukuk dışı, gerçekten siyaset dışı sözler, haksız sözler söyleyebiliyor. Değerli arkadaşlarım, eğer Cumhuriyet Halk Partisi bir sene sonra iktidar olursa, siz muhalefet olarak bulunmasanız bile biz burada -toplantı yeter sayısı olarak- kendi getirdiğimiz kanun ve teklifleri çıkarmak için 184 sayısını bulunduracağız. Yani siz kendi yükümlülüğünüzü yerine getirmiyorsunuz, bunu muhalefete yüklemeyi pekâlâ biliyorsunuz.

Yine, değerli arkadaşlarım, Adalet Bakanlığında Sayın Bakan HSYK’nın toplantılarına katılmıyor. Türkiye siyasal tarihinde bugüne kadar çeşitli siyasi görüşlerden iktidarlar geldi, sağ iktidarlar geldi, sol iktidarlar geldi, bu iktidar süresince yaşanmayan olaylar yaşandı. Burada HSYK’nın toplantılarını Sayın Bakan ve Müsteşar kilitliyor. Hâkim ve Savcıların yaz kararnameleri geçen sene ilk defa eylül aylarına sarkıyor. Eylül ayında çıkması gereken güz kararnamesi 2010 yılının Ocak ayında çıkıyor ve Adalet Bakanı burada kalkıyor, Hâkim ve Savcıları suçlayabiliyor.

Değerli arkadaşlarım, iktidar olmak gerçekten bir sorumluluk gerektirir. Yani iktidarda yapamadığınız şeyleri… Başkalarını suçlamakla bir yere varamayacağınızı artık bilmeniz gerekiyor.

Bakın, Fazilet Partisi Grubu adına “Anamuhalefet Partisi olarak bizim görevimiz, milletimiz için en güzel şeyleri samimi olarak temenni etmektir. İktidar olarak sizin göreviniz de, temenni edilenleri, iyilikleri, güzellikleri temin etmektir. Zira, güç sizdedir, icra yetkisi de sizdedir. Doğru iş yaparsanız, ülkenin hayrına adımlar atarsanız, hiç şüpheniz olmasın ki, size en büyük destek bizden gelir.

1961’den beri, en fazla Meclis desteğine sahip bir hükümetsiniz. Hemen her yasayı çıkaracak bir çoğunluğunuz var. ‘Yerimiz dardı, oynayamadık’ da diyemezsiniz.” Ne kadar güzel bir söz değil mi arkadaşlarım? Yani gerçekten tam da bugün görülerek söylenilmiş bir laf bu. Yani siz 1961’den beri değil, belki Türkiye Cumhuriyeti siyasal tarihinde en fazla desteğe sahip, sayısal desteğe sahip bir iktidar partisisiniz, yani çok şeyi söylerken “Çoğunluk bizde.” diyorsunuz, “Bizim dediğimiz olacak.” diyorsunuz ama şurada Meclisi bile çalıştıramıyorsunuz kendi getirdiğiniz kanunlarda. Ondan sonra Sayın Başbakan çıkıyor, çok haksız bir şekilde muhalefeti suçluyor.

Şimdi, bu sözler, bu doğru sözler değerli arkadaşlarım, o zaman Fazilet Partisi Grubu adına bu kürsüden 24 Haziran 1999 günü Sayın Cemil Çiçek tarafından söylenilmiş sözlerdir. Bu sözlerin altına ben bugün de imzamı atıyorum ama Sayın Cemil Çiçek’in bugün iktidar-muhalefet ilişkilerini düzenlerken buna bakması gerektiğini düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugün, dokuz yıl sonra gelinen tabloya baktığımız zaman, iktidar partisinin iyiliği veya kötülüğü eleştirilirken iktidar partisinin, bundan on yıl önceki tabloyla değil, “Bugün Türkiye'nin nerede olması gerekir sorusuna cevap aramak gerekiyor?” Yani, siz bugün Türkiye’yi dokuz yıl önceki Türkiye’yle karşılaştırdığınızda elbette ki bugünkü Türkiye dokuz yıl önceki Türkiye’den daha güzel olacak, yarının Türkiye’si bugünün Türkiye’sinden daha güzel olacak ama burada tespit edilmesi gereken husus şudur: 2010 yılında, 2011 yılında Türkiye hangi noktada olması gerekiyordu ve nerededir? Türkiye'nin komşuları hangi noktada, Türkiye bu komşularına göre nerededir? Bunlara bence bakmak lazım.

Şimdi, Birleşmiş Milletler İnsani Kalkınma Endeksi’ne göre krizdeki Yunanistan 24’üncü sırada, iyi durumdaki Türkiye 79’uncu sırada. İşsizlik: Krizdeki Yunanistan’da yüzde 11,6; iyi durumdaki Türkiye’de yüzde 14,4. Kayıt dış istihdam: Türkiye’de yüzde 48, nisanda cari açık 4 milyar 361 milyon dolar, ocak-nisan cari açık 14 milyar 251 milyon dolar, nisan ayında yıllıklandırılmış olarak cari açık 24 milyar 650 milyon dolar. Sıcak para ve yüksek kur tehlike olmaya devam ediyor. Bankalardaki mevduatın yüzde 42’si sadece 28 bin hesap sahibine ait. Yoksul sayısı 12-13 milyon civarında.

AKP Grup Başkan Vekili Sayın Canikli’nin bir televizyon programında söylediği gibi gerçekten utanç verici tablo, ben Canikli’yi kutluyorum. Ancak, bu tablonun utanç verici olduğunu söylemek yetmez Sayın Canikli, bu tabloyu değiştirmek lazım. Bu tabloyu değiştirebilmek gücü, iktidarı sizdedir.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hangisi utanç verici tablo?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Bir televizyonda söylediniz. “12-13 milyon yoksulluk. Bu, utanç vericidir.” dediniz, ben kulaklarımla duydum.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakın, hukuk devleti…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – 2002’de 19 milyondu onu da söyle bak.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Daha bir hafta önceki televizyon programında söylediniz.

Değerli arkadaşlarım, daha devam ediyoruz. Adaletsizlik, yasama, yürütme ve yargı boyutunda yaşanagelmekte. Adaletsizliğe ilişkin olarak yüzlerce olay yazılabilir, söylenilebilir çünkü Türkiye’de yaşananlar bu konuda çok zengin bir utanç verici arşiv sunmaktadır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde en çok mahkûm edilen ülke Türkiye. Adalet Bakanlığının verdiği verilere göre, en çok ihlal kararı çıkan 2’nci ülke Türkiye, 1’inci ülke Rusya. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde adil yargılanma hakkının dünyada en fazla ihlal edildiği ülke Türkiye, 1’inci sırada. Yani Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde dosyaların yüzde 10’undan fazlası Türkiye’ye ait, ihlal kararlarının yüzde 18’i Türkiye’ye ait, hak ihlallerinde Rusya, Ukrayna ve Romanya’yla ön sıralarda.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, adil yargılanma hakkının ihlalinin 1’inci sırada olduğu bir Türkiye’de bakın, tutukluluğun devamının kararının verilmesi -soyut tutukluluk devamının kararı verilmesi- hiçbir gerekçe belirtilmemesi Adalet Bakanlığının bize bildirdiği soru önergesine verdiği yanıta göre, bir hak ihlalidir, adil yargılanma hakkının ihlalidir ve bu nedenle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından Türkiye, tazminata mahkûm edilmektedir. Yani mevcut delil durumu, işte suçun vasıf ve mahiyeti gibi nedenlerle, soyut, afaki nedenlerle, hiçbir gerekçe belirtmeden insanların haksız tutuklanmasını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi hak ihlali saymaktadır ve bundan dolayı da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından dört yüz otuz dokuz tane tazminata Türkiye, mahkûm edilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye böyle bir noktada. Şimdi, böyle bir noktadaki Türkiye’de hiç sağa sola gerekçe bulmadan, dünü karalamadan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztürk, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Çünkü siz iktidar olmak, sorunları çözmek için iktidara geldiniz. Siz 2002’den önceki tabloyu zaten görüyordunuz. 2002’den önceki tablo çok kötü olduğu için ve o siyasi partilerin hiçbirisi 2002’de Türkiye Büyük Millet Meclisine giremedi. Yani malumu ilan etmenin anlamı yok ama bugün mesele olan şey şudur: Yarın siz de dünü karalayarak, dünü kötüleyerek bugünün icraatlarını aklayamazsınız. Aslında doğru olan şey, siz bugün gerçekten hukuk devleti ve hukuk güvenliğini sağlıyor musunuz? İnsanların aç karnını doyuruyor musunuz? Gerçekten siz insanların haklarına, hukukuna saygı duyuyor musunuz? Sizin bugün burada getirdiğiniz Kamulaştırma Yasası bile Anayasa’nın 35’inci maddesinde hüküm altına alınmış olan mülkiyet hakkının gasbıdır. Sizin burada getirdiğiniz, Anayasa Mahkemesi “mülkiyet hakkında hak düşürücü süre olması” demesine rağmen, siz üç aylık hak düşürücü süre koyuyorsunuz değerli arkadaşlarım. Gerçekten AKP İktidarının hakla, hukukla ilgisi kalmamıştır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

AK PARTİ Grubu adına Giresun Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Nurettin Canikli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 3’üncü madde üzerinde AK PARTİ Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Esasında, söz alıp zamanı daha fazla çalmak gibi bir niyetim yoktu ama Sayın Öztürk’ün bahsettiği bir husus var, ona açıklık getirilmesi gerekiyor; o nedenle söz aldım.

Şimdi, bir televizyon programında doğru, bugün yani şu an itibarıyla, en son yayınlanan rakamlar itibarıyla Türkiye’de fakir sayısı 13 milyon civarında. Gerçekten çok büyük bir rakam, çok ürkütücü bir rakam. Keşke…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – O yanlış o.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Yok, doğru, doğru, hayır rakam doğru, 13 milyon. 13 doğru, rakam doğru.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır yanlış, 18 milyon.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Boşuna uğraşmayın, rakam doğru yani hiç kimse…

OKTAY VURAL (İzmir) – 13 milyon değil 18 milyon.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Sayın Öztürk’ün bu rakamı doğru yani bu devletin resmî rakamları, ondan yana problem yok, rakam doğru, rakam bugün 13 milyon. Bunda bir sıkıntı yok, hiç şey yok, bugün 13 milyon. Sayın Öztürk de belirtti.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Öztürk’ün değil sizin söylediğiniz.

OKTAY VURAL (İzmir) – 18… 18…

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – O zaman, milyarder sayısı arttı.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Tabii, her zaman söylüyoruz yani statik bir değerlendirme çoğu zaman yanıltıcı olur…

OKTAY VURAL (İzmir) – 18 milyon üzerinden yap hesabını.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …yani herhangi bir rakamı, herhangi bir göstergeyi bir an itibarıyla alıp ortaya koyarsanız, ifade ederseniz bu çok aydınlatıcı bir yaklaşım olmaz, çok anlam ifade etmez.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Onu siz yapıyorsunuz.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bunun mutlaka bir şeyle karşılaştırılması gerekir doğal olarak.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hangisini, 18’i mi?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Fakirlik… Her rakam için geçerli, her kriter için geçerli, konumuz olan fakirlik sayısı için de geçerli.

OKTAY VURAL (İzmir) – 18 milyon, evet.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Şu an itibarıyla 13 milyon.

OKTAY VURAL (İzmir) – 18…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Şimdi, tabii biz neyle karşılaştıracağız AK PARTİ olarak? İktidara geldiğimiz yılla karşılaştıracağız doğal olarak. Yani burada hiç kimse başka bir şey aramasın, yani 2001’le karşılaştıramayız, 99’la karşılaştıramayız. Neden? Çünkü, bir siyasi partinin, bir siyasi iktidarın performansının ölçülebilmesi için iktidarı devraldığındaki gösterge ve rakamlarla şu anı ya da devrettiği ya da tartıştığımız şu an itibarıyla aradaki fark açısından değerlendirmemiz gerekir.

Dolayısıyla, bu çerçevede sorulması gereken soru şu: Bugün 13 milyon olan fakir sayısı…

OKTAY VURAL (İzmir) – 18…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …2002 yılında ne kadardı?

OKTAY VURAL (İzmir) – 18 bugün.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Ya da 2003 yılının başında ne kadardı değerli arkadaşlar? Ne kadardı, tahmin edin? 19,5 milyon.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Tamam 19 olsun.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – 19,6 milyon, 2002 yılının sonunda, AK PARTİ iktidarı devraldığında Türkiye’deki yoksul sayısı bu.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – İşsiz sayısı ne kadardı, işsiz sayısı?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bunun anlamı şu değerli arkadaşlar: Yedi yıllık, sekiz yıllık AK PARTİ iktidarında yoksul sayısı tam 6,5 milyondan fazla azalmış. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Allah Allah!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Evet. Yani hoşunuza gitmemiş olabilir.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – İnanıyor musunuz arkadaşlar?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Hoşunuza gitmemiş olabilir ama gerçek bu.

Tabii, bütün siyasi iktidarlar bu hedefle iktidara gelirler, göreve talip olurlar, milletten destek isterler ama geçmişe baktığınız zaman, hemen hemen hiçbirisi başaramamış, tam aksine, yoksulluk sayısı her yıl artmış.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – İnsanlar aç geziyor sokakta, aç. Çıkın sokağa.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Sadece bir istisnası var, AK PARTİ’nin iktidar olduğu dönem.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Ancak gidersin, ancak!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Teşekkür etmeniz lazım değerli arkadaşlarım. O azalan yoksulluk için teşekkür etmeniz lazım. Sadece bunun için değil, 6,5 milyon insan için teşekkür etmeniz lazım.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – AKP’nin yoksulları zenginleşmiş olabilir, ona itirazımız yok Sayın Canikli.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Hedefimiz, elbette minimum seviyeye indirmek, onun için çalışıyoruz ve AK PARTİ hükûmetlerinin bu yönde başarılı olacağına da hiç kimsenin kuşkusu yok. Neden? Geçmişe baktığımız zaman, 19 milyonluk fakir sayısını 13 milyona indiren bir siyasi iktidar, bunu gerçekleştirebilen, başarabilen bir siyasi iktidar mevcut olan şu yoksulluk sayısını da minimize edebilir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Doğru değil o, doğru değil.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

OKTAY VURAL (İzmir) – 2002 yılındaki dolarla bugünkü doları mukayese ediyorsunuz.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Sadece bu kadar değil değerli arkadaşlar.

Bakın, aynı şey gelir dağılımı…

OKTAY VURAL (İzmir) – Dolar üzerinden yoksul sayısı tespit edilir mi?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Sürekli arkadaşlarımız çıkıyor, gelir dağılımının bozuk olduğundan, gelir dağılımının bozukluğundan bahsediyorlar. Doğru, gerçekten Türkiye’de kronik sıkıntılardan bir tanesi de gelir dağılımının bozukluğudur.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – İşsizlik…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Aynı şekilde, 2002 yılına kadar baktığınız zaman gelir dağılım hep bozulmuş.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – İşsizlik ne, işsizlik?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Hep bozulmuş gelir dağılımı. 2002’den itibaren tablo değişmiş.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Şahısların borcu 141 milyar!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Örnek olarak, çok fazla zamanınızı almak istemiyorum iki tane rakam vereceğim: Bakın, 2002 yılı sonunda Türkiye’nin en fakir yüzde 20’sinin millî gelirden aldığı pay yüzde 5,1 iken 2007 -en son rakam bunlar, yayınlanan en son rakamlar- yılı sonunda değerli arkadaşlarım, yüzde 6’ya çıkmış.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Kim yayınlıyor Sayın Canikli, yayınlayan kim?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Aynı şekilde, Türkiye’de en zengin yüzde 20’nin millî gelirden aldığı pay yüzde 50’den 44’e düşmüş değerli arkadaşlar.

Bakın, herkes bir şey söylüyor ama kusura bakmayın, kusura bakmayın yani politik konuşmalar bunlar.

OKTAY VURAL (İzmir) – Benimki politik değil Sayın Canikli.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Gerçek anlamda ciddi, samimi konuşmalar rakamlarla olan konuşmalardır. Bilimsel konuşmalar, anlamı olan konuşmalar da bunlardır değerli arkadaşlar. Çıkarsınız ölmüş, bitmiş… Tamam da yani bunların mutlaka bir şeye dayanması gerekiyor değerli arkadaşlar ve dayanması gereken şey de elbette datalardır, rakamlardır. Bunları biz yayınlamadık, bunların kriterlerini biz koymadık. Elli yıldan beri, altmış yıldan beri aynı şekilde hesaplanıyor. O noktada da herhangi bir istikrar söz konusu, değişim söz konusu değil. Dolayısıyla rahat olun.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Hiç TÜİK’in rakamlarına bakmıyorsun; her sene revizyon!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Şimdi bakın değerli arkadaşlar, uzatmaya gerek yok.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Kaç tane yeşil kartlı var?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bugün dünya kavruluyor. Bugün dünya kavruluyor. Amerika çok ciddi bir sarsıntı geçirdi. Avrupa Birliği üyesi başta Yunanistan olmak üzere İspanya, İngiltere, Portekiz yanıyor değerli arkadaşlar, ekonomik anlamda söylüyorum, yanıyor. Bugün Yunanistan’ın iflasından bahsediliyor. Yunanistan’ın iflasından bahsediliyor. İngiltere’de çok ciddi sıkıntılardan bahsediliyor. İspanya borçlanmakta zorlanıyor. Bakın, İspanya gibi AB üyesi, Avrupa’nın 5’inci büyük ekonomisi borçlanmakta zorlanıyor değerli arkadaşlar ve IMF’den çok ciddi kredi almak için şu anda başvurdu. Kredi almak için başvurdu.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sizin keyfiniz iyi yani!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bizim keyfimiz değil, milletin keyfi iyi, milletin keyfi değerli arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Neden biliyor musunuz? Bakın, dünyadaki ekonomi yayınlarını okuyun. Dünyada yayınlanan, ekonomi alanında haber yapan gazeteleri okuyun değerli arkadaşlar, okuyun ve orada hep Türkiye’den övgüyle bahsediliyor. Bütün uluslararası derecelendirme kuruluşları, bütün uluslararası iktisadi kuruluşlar Türkiye'nin ekonomi politikasından ve uygulamasından başarıyla söz ediyorlar. Dereceler yükseltiliyor sürekli olarak, bakın, dereceler sürekli yükseltiliyor değerli arkadaşlar. Bu gurur hepimizin.

OKTAY VURAL (İzmir) – Lafla peynir gemisi yürümez Sayın Canikli!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bu gurur hepimizin, sadece iktidar için değil; sizin de değerli arkadaşlar, sizin de. Siz de bununla gurur duyun, utanmayın Allah aşkına yahu! Türk milletinin bir vatandaşı olarak bu hepimiz için geçerli. Yani yurt dışına çıktığınız zaman “Ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım.” dediğiniz zaman size bakışlar çok farklı artık. Başarılı olan, IMF’ye muhtaç olmayan, kendi evlatları tarafından başarıyla yönetilen bir ekonomiye sahip olan bir ülkenin vatandaşları. (MHP sıralarından “Yürü be!” sesleri) Siz gülebilirsiniz ama gerçek bunlar, dışarıya çıktığınız zaman bunları görüyorsunuz değerli arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Onun için, lütfen, buraya çıktığınız zaman rakamlarla konuşun yani ciddi olarak konuşun. Ha, bir yanlışlık varsa biz bunu söylüyoruz zaten.

İşsizlik için de bakın… Zamanımız belki yok. Esas, bir ekonomik yönetimin, bir hükûmetin gerçek anlamdaki performansı -işsizlik anlamında söylüyorum, istihdam anlamında söylüyorum- tarım dışı istihdamda yaratılan istihdam kapasitesiyle ölçülür.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Ne alakası var!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bunu ben söylemiyorum, bunu bütün iktisatçılar söylüyor değerli arkadaşlar, bütün iktisatçılar söylüyor.

O açıdan baktığınızda 2002’den 2009 yılına, 2010 yılına kadar tarım dışı alanda tam 3,5 milyon istihdam oluşturulmuş, 3,5 milyon. Bu, gerçek. Kabul etmeseniz de inkâr etseniz de bu gerçek arkadaşlar, bunu değiştiremezsiniz.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Canikli, 100 bin kişi uyuşturucudan geçiniyor bu ülkede, 100 bin kişi!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Sorun şu: Bakın, bütün gelişmiş ekonomilerde tarım kesiminde çalışan insanların sayısının toplam istihdam içindeki payı yüzde 5-6 civarında ama biz devraldığımızda yüzde 34; şu anda yüzde 24’e düştü, daha da düşecek, düşmesi de gerekir. Neden?

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Kamulaştırmayla bunun ne alakası var?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bakın, tarımda çalışan insanların sayısında azalma olduğu hâlde…

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır, artma var! Olur mu yahu, yeni rakamlarda artma var!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …tarımda üretimde bir azalma yok. Neden? Çünkü bunlar gizli işsiz. Tarımda çalışıyor gözüküyorlardı çalışmıyorlar. Bunların hepsi gerçek, hepsi reel değerli arkadaşlar.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sanal, sanal!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Yani bu ülkenin gelişmesinden, bu ülkenin başarısından, bu ülkedeki gelir dağılımının düzelmesinden -ha, yeterli değil, hâlâ sıkıntı, sorun devam ediyor, onu da söyleyelim- kimseye bir zarar gelmez. Elbette bundan en büyük kazancı milletimiz alıyor değerli arkadaşlar.

Onun için, rahat olun, gerçekleri kabul edin. Ha, eleştirilmesi gereken bir şey varsa çıkın konuşun, ona da hiç kimsenin bir itirazı olamaz elbette. Şunu da söylemiyorum: “Her şey bitti, her şey halloldu.” Hayır, öyle bir şey söylemiyoruz ama dünyanın kasıp kavrulduğu, Avrupa’nın en güçlü ekonomilerinin ciddi sarsıntılar geçirdiği bir dönemde ve global krizin bütün dünyayı ciddi anlamda sarstığı bir dönemde Türkiye ekonomisi, IMF’nin parasına, finansal desteğine muhtaç olmadan, onun teknik desteğine muhtaç olmadan başarıyla götürebiliyorsa ve bu dönemde, bu sıkıntılı dönemde reytingini artırabiliyorsa bunun takdir edilmesi gerekir değerli arkadaşlarım, teşekkür edilmesi gerekir. Yapılması gereken budur, başka bir şey değil.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bence bir cesaret madalyası da alın!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Canikli.

Şahsı adına Çorum Milletvekili Sayın Cahit Bağcı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

CAHİT BAĞCI (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 475 sıra sayılı Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken sizleri saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, tasarının gerek tümü gerekse maddelerinin müzakeresinde, kanunun hazırlanma sebebinin, Anayasa Mahkemesinin 2003 tarihinde 112 sayılı Kararı’yla iptal edilen 2942 sayılı Kanun’un 38’inci maddesinin ilgili hükümlerinin yeniden düzenlenmesine yöneliktir. Burada, Anayasa Mahkemesince iptalinden sonra Yargıtay nezdinde meydana gelen içtihat farklılıkları ve gayrimenkullerine kamulaştırmasız el atılan vatandaşlarla doğan ihtilafları en aza indirmek ve uzlaşmayı tekrar tesis etmek amaçlanmaktadır.

Düzenleme ile taşınmaza malikin rızası olmaksızın kısmen veya tamamen idarece el konulması sebebiyle tazminat talebinde bulunulması hâlinde öncelikle uzlaşma yoluna gidilmesi öngörülmektedir. Uzlaşılan nakdî tazminat bedellerinin taksitli olarak da ödenebilmesi kolaylığı getirilmektedir. İdare ile malik arasında uzlaşma sağlanamazsa malik tarafından tazminat davası açılabilecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işbu kanunun yayımı tarihine kadar gerek iç hukuka gerekse uluslararası hukuka göre kazanılmış ancak tazminatları ödenmemiş olanlara, nakdî ödeme yerine idareye ait başka bir taşınmazla trampa veya üzerinde ayni hak veya başka bir yerde imar hakkı kullandırma teklif edilebilecektir. Bu maddenin kapsamında olup bu maddenin yürürlüğe girmesinden önce tazminat davası açmış olanlar, bu kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren üç ay içerisinde isterlerse uzlaşma taleplerini ilgili idareye veya mahkemeye yazılı olarak bildirebilecektir. Bu talepte bulunan vatandaşlar için açtıkları davalar uzlaşma sonuna kadar bekletilecektir.

Bu kanun, kamu yatırımları için geçmişte el koyma veya kamulaştırma işlemlerinden doğan çok sayıda ihtilafın uzlaşma yoluyla çözülmesine de vesile olacaktır diyor, kanunun ülkemize ve milletimize hayırlı olması temennisiyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bağcı.

Şahsı adına Samsun Milletvekili Sayın Ahmet Yeni. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 475 sıra sayılı Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sekiz yıldır Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarında yüce milletimizin menfaatine olan birçok kanun çıkarılmıştır. Bizim hedefimiz, 73 milyon milletimizin huzuru, güvenliği, mutluluğudur, ülkemizi medeni ülkeler seviyesinin üzerine çıkarmak, insanımızı hak ettiği imkânlardan istifa ettirmektir, ülkemizi dünyada sözü geçen lider ülke yapmaktır, Türkiye ekonomisini dünyanın ilk on ekonomisi içerisine sokmaktır.

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Yeni, karıştırıyorsun herhâlde. Anayasa’nın iptal ettiği bir madde, yeni düzenleme değil!

AHMET YENİ (Devamla) – Milletin hak ve hukukunu en iyi bir şekilde biz koruyoruz, biz koruyacağız. Yüce milletimizi mutlu ve memnun ettiğimiz için bizi dört seçimdir Türkiye'nin her bölgesinde birinci parti hâline getirmiştir. Bizim ifade ettiğimiz yolsuzlukla mücadele, yoksullukla mücadele ve yasaklarla mücadele son bir şekilde devam ediyor.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ’nin yaklaşık sekiz yıllık iktidarı süresince ortaya koyduğu başarılar hiçbir dönemle kıyaslanamaz ama nereden nereye geldiğimizin hatırlatılması için, 2002 başlangıç rakam olduğu için, başlangıç yıl olduğu için, bunu… 2002’den önceki yetmiş dokuz senede Türkiye’de 6.101 kilometre duble yol yapılırken biz yedi senede 14.450 kilometre duble yol yaptık. 2002’de Türkiye’nin IMF’ye 23,5 milyar dolar...

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Yanına şerit çekildi.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Pantolon paçası değil bunlar, yol, yol. Nasıl yapıldığını biliyoruz.

AHMET YENİ (Devamla) – …IMF’ye 23,5 milyar dolar borcu varken biz bunu 7,1 milyar dolara gerilettik. Bunları hatırlatmayalım mı? AK PARTİ iktidara geldiğinde yani 2002’de kamu net borç stokunun gayrisafi millî hasılaya oranı yüzde 67 iken bugün yüzde 34’e düşürmek. Bunu hatırlatmayalım mı?

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Var mı metninde? Kaç kilometre?

AHMET YENİ (Devamla) – 2002’yi biz hatırlattığımız zaman rahatsız olanlar var. Hiç rahatsız olmayın, milletimiz mutlu.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Metinde var mı? Onu da oku. Kaç kilometre?

AHMET YENİ (Devamla) – Ben İstanbul’da yaşardım daha önce. İstanbul’daki çöp sorunlarını, dağlarını, su problemlerini konuşmayacağız, hatırlatmayacağız, doğrudur. İSKİ’yi hatırlatmayacağız.

RECEP TANER (Aydın) – Hâlâ devam ediyor, hâlâ devam ediyor.

AHMET YENİ (Devamla) – 22 bankanın ülkede battığını, batırıldığını hatırlatmayacağız, doğrudur.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sayın Başkan, bir daha bizi “konuya gel” diye uyarmayın. Arkadaş “İcraatın içinden” yapıyor!

AHMET YENİ (Devamla) – Biz, duble yollar, Boğaz köprüleri, KÖYDES, BELDES, hızlı tren çalışmaları, Marmaray, hastaneler, okullar, toplu konutlar...

RECEP TANER (Aydın) – Deniz Fenerleri.

AHMET YENİ (Devamla) – Ve uçakla seyahat etmeyen tüm vatandaşlarımızı uçakla seyahat ettirmektir bizim hedefimiz, Türkiye’de petrol aramalarını genişletmektir. Biz, hizmetin, demokrasinin, adaletin, huzurun, güvenin, istikrarın, özgürlüğün, içte ve dışta saygınlığın sembolü olmuşuzdur. Türkiye’de üretimin, değişimin ve gelişimin lideri olmuştur. Farklılıkların, özgürlüklerin, bireysel tercihlerin, her türlü demokratik tepkinin güvencesi olmuşuz. AK PARTİ kadar her bir ferdin hakkına, hukukuna, yaşam tarzına ve düşüncesine samimiyetle saygı duyan, 72,5 milyon vatandaşımızı kucaklayan başka bir parti yok.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Kendin bile inanmıyorsun, bak gülüyorsun!

AHMET YENİ (Devamla) – AK PARTİ, millet eliyle, millet iradesiyle demokrasinin, adaletin, barışın ve huzurun mümkün olduğunu kanıtlayan bir partidir. AK PARTİ’nin mücadelesi, millet adına, milletle omuz omuza verilen ulvi bir mücadeledir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Seçim beyannamesinden okuyor!

AHMET YENİ (Devamla) – AK PARTİ’nin mücadelesi, Türkiye’yi daha mutlu ve daha aydınlık bir geleceğe taşıma mücadelesidir.

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Yeni, kamulaştırmaya gel, kamulaştırmaya.

AHMET YENİ (Devamla) – Vatanını, milletini ve medeniyetini cansiperane savunan kahraman ecdadımıza borcumuzu ödeme, emanete hakkıyla sahip çıkma mücadelesidir.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Kim yazdırdı o yazıyı? Eline kim verdi?

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Ahmet Bey, seni çok seviyoruz!

AHMET YENİ (Devamla) – AK PARTİ, ülkenin doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine her karışını görmekte ve işçisinden sanatçısına, çiftçisinden bürokratına, her emeğin ve emekçinin alın terinin değerini veren bir parti ve iktidardır. Çünkü AK PARTİ milletin partisidir, AK PARTİ milletin vicdanıdır, milletin sesidir, milletin ta kendisidir. [MHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar(!)]

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Hangi milletin?

AHMET YENİ (Devamla) – Kanun tasarısı hayırlı olsun, milletimize hayırlı uğurlu olsun.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, üç dakika daha süre verin de, gerçekten çok veciz bir konuşma yaptı, herkes gülüyor çünkü!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz.

Sayın Yıldız, buyurun efendim.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, kayıtlara geçmesi açısından bu soruyu soruyorum, cevaplarsınız da sevinirim.

Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile kamulaştırmasız el koyma yoluyla, taşınmazlara, uluslararası ilişkilerden dolayı, kamu yararı bulunduğu gerekçesiyle, Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri ya da küresel şirketler adına el koyma yolu da dâhil midir? Böyle bir planlamanız var mıdır? Örnekle sormam gerekirse, mayın yasasıyla, tarım yapılması amacıyla İsrail’e vereceğiniz söylenen mayınlı araziler, Ceylanpınar Devlet Üretme Çiftliği de var mıdır?

Kayıtlara geçmesi açısından soruyorum, cevaplarsanız teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldız.

Sayın Yaman…

M. NURİ YAMAN (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, bildiğiniz gibi, Alparslan 1 Barajı’nın sularının yükselmesi sonucunda Bulanık Erentepe beldesindeki Fatih Mahallesi’nde 300 tane haneyi sular bastı. Bunların içinden yaklaşık 190 tanesini, merada yapıldığı gerekçesiyle kamulaştırma kapsamı içine almadınız. Ancak, Kamulaştırma Yasası’nın gereği olarak, en azından bunların enkaz paralarını ödemeniz gerekirken, şu ana kadar bu konuda herhangi bir işlem yapılmadı ve vatandaşlar mağdur. Bu enkaz paralarını, 180-190 hanenin enkaz paralarını ne zaman ödemeyi düşünüyorsunuz?

İkincisi, yine bu baraj nedeniyle yaklaşık 12 köyden 8 tanesi şu anda sular altında kaldı ve bunların yeni köy yerleşim yerleri şu tarih itibarıyla yapılmadı. Yeni köy yerleşim yerlerini ne zamana kadar tamamlamayı ve bu köylülerin herkesin kendi merasında, kendi tarlasının başında dağınık bir şekilde bulunmalarını… Nasıl bir çözümle bir araya getireceksiniz? Yeni köy yerleşim yerlerini ne kadarlık bir süre…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Yalçın…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, partinizin Ordu iline önemli taahhütlerinden bir tanesi çevre yolu idi. Son seçimde de milletvekili arkadaşlarımız bu konuyu çok yoğun olarak kullandılar fakat hâlen çevre yolu çalışmaları başlamadı, Ordu merkez için söylüyorum.

Sayın Bakanım, daha önemli bir problem ise yani bu yol başlamadığı gibi çevre yolu yapılacak diye -istimlak edilen yerlerde vatandaşlarımızın çok ciddi bir mağduriyeti var- vatandaşlarımız bu yerler üzerinde ev yapamıyor, tasarrufta bulunamıyor. Yani ne devlet buraya yol yapıyor ne de kamulaştırılan taşınmazları vatandaşın tasarrufuna terk ediyor. Bu konuda partinizin ya da Bakanlığınızın bir çalışması var mıdır? Bizlerle paylaşırsanız çok memnun olurum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakana soruyorum: Tasarıda, el koymaya konu olan taşınmazlar üzerinde belirlenecek değer tespitinin Kanun’un 8’inci maddesine göre belirlenmesi öngörülmektedir. 8’inci maddede de kıymet takdir komisyonunun kamulaştırmayı yapacak idare bünyesinde oluşturulması hüküm altına alınmaktadır. Öte yandan, bu komisyonun belirleyeceği değer üzerinde uzlaşma ya da dava yolu şeklindeki seçenek hak sahibi için belirlenmiştir. Ancak, tasarıda, uzlaşmada peşin ödeme söz konusu iken dava yolunda ödemenin taksitler hâlinde yapılması öngörülmekte, böylece hak sahibine havuç değil, sopa gösterilmektedir. Bu durum hak sahibine karşı haksız bir durum ortaya çıkarmamakta mıdır? Bildiğiniz gibi, kamulaştırmasız el atma bir haksız fiil niteliğindedir. Siz, idareye beş yıl gibi bir ödeme planı sunarak, idareyi hukuksuzluğa özendirmektesiniz. Bu anayasal suçtur. İlgili hükmün hukuk devleti ilkesiyle çelişip çelişmediğini düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, TKİ Genel Müdürlüğüne bağlı Kütahya ili Seyitömer ve Garp Linyit İşletmeleri Müessese Müdürlüklerince kamulaştırılan sahalarda şimdiye kadar kaç kişi istihdam edilmiştir? Bunların yakında Elektrik Üretim A.Ş. tarafından özelleştirilecek olan termik santrallerle birlikte özelleştirme kapsamına alınması hâlinde, buraya alınan ve istihdam edilen işçilerin durumu ne olacaktır? Özellikle, bu konuda Hükûmetin görüşünü öğrenmek isterim, birçok vatandaşımız var, cevaplayabilirseniz memnun olurum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, buyurun.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Özellikle, Sayın Yaman’ın sorusu, enkaz parası… İskân edilmiş yerlerde, bildiğim kadarıyla, böyle bir paranın şu anda ödenmediği şeklinde. Kamulaştırılıyor, vatandaşa kamulaştırma bedeli ödeniyor. Bizim Bakanlığımızın…

M. NURİ YAMAN (Muş) – Tapusuz bunlar, merada olduğu için…

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Evet, o konuyla alakalı notumuzu bir alalım, şu anda bir bilgi yok, konunun detayıyla yazılı olarak cevap verelim ama şunu ifade etmek istiyorum: Sekiz tane köyden de bahsettiniz, kamulaştırılmış, ama henüz…

M. NURİ YAMAN (Muş) – Yerleşim yerleri…

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – …yerleşim noktası tespit edilmemiş. Bunların bildiğiniz gibi önce hak sahiplikleri oluşturuluyor. Yani, vatandaşların müracaatları alınıyor, kamulaştırma yapıldıktan sonra, eğer vatandaş bir alanda iskân edilmek istiyor ise müracaatta bulunuyor ve bu müracaatlara göre de yer tespitleri yapılıyor. Projelendirilerek, Bakanlığımız, İskân Kanunu’ndan aldığı yetkiyle birlikte bunları yerleştiriyor. Bu konuyla alakalı daha önce de bunu ifade etmiştiniz. Üzerinde biz tekrar çalışacağız. Sizin söylediğinizden sanki iskân edilmek isteyip edilememiş ifadesi çıkıyor ama bizdeki kayıtlarda, iskân edilmek isteyip -yani hak sahipliği oluşmuş- edilemeyen şu anda yok. Yerleştirilmiş olan var, şu anda çalışması devam eden bir bölüm var ama siz ifadenizde, sanki yerleşmeyi istiyor, yerleştirilememiş vatandaşlarımızdan bahsediyorsunuz, bizde böyle bir kayıt yok ama hemen konuyu araştırıyoruz.

M. NURİ YAMAN (Muş) – Böyle yerleşim yerlerini tespit etmeniz gerekiyor.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Evet.

Ordu’da kamulaştırma yapılmış yer var. Sayın Milletvekilim, ben orayı tam anlayamadım, herhâlde yol yapımına başlanılmamış, dolayısıyla bir problemden bahsettiniz yoksa kamulaştırma kararı alınmış…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Bakanım, kamulaştırma yapıldı, çevre yoluna ne başlıyorsunuz ne de vatandaşlara iade ediyorsunuz taşınmazlarını. Yani ya yolu yapın ya da vatandaşa iade edin, insanlar ev yapacak.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Hayır, kamulaştırma yapılmışsa -yani o çok doğru bir ifade değil- kamulaştırma gerçekleşmiş, yapılmış ise -şu anda bende bilgi yok- ya proje safhasındadır ya ihale safhasındadır. Ama kamulaştırmayı yaptınız, yolu projelendirdiniz, yapmıyorsanız yeri vatandaşa iade etme olayı çok doğru değil.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Ben on yıldır siyaset yapıyorum, on yıldır aynı.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Bildiğiniz gibi, Ünye’den geçiş inşaat hâlinde şu anda, hızlı bir şekilde devam ediyor. Ordu’dan da… Ciddi anlamda böyle bir projesi var ama Sayın Ulaştırma Bakanımıza biz bunu ifade edelim, yazılı olarak size bu konuda bir cevap versin.

Sayın Özdemir’in sorusu, 8’inci maddedeki komisyon marifetiyle, uzlaşma çalışmalarını orası yürütüyor, beş yıllık süre ile birlikte bu düzenleme çelişmiyor mu diye, anladığım doğruysa… Şimdi, Sayın Özdemir, şöyle: Bizim şu anda düzenlediğimiz aslında kamulaştırma konusundaki ödemelerin dışında farklı bir düzenleme. Tasarının isminden de anlaşılacağı gibi bu bir tazmin edilme olayı; 83 yılından önceki, kamulaştırılıp bedeli ödenmeden mülkiyeti kamuya geçmiş olan alanlarla ilgili, arazilerle ilgili. Dolayısıyla, bu arazilerin şu anda geri dönüşü de söz konusu değildir yani bu kamuya geçmiş, kamu hizmetlerinde bu araziler kullanılıyor. Böyle bir statüdeki gayrimenkulü siz zaten yeni kamulaştırmaya tabi tutma imkânına da yeteri kadar sahip değilsiniz, onun için adı “tazmin” olarak ifade ediliyor. Ama bu tazmin bedelini, yaptığınız çalışmayla birlikte, o günkü değerinin bugüne taşınmasıyla birlikte bir kamulaştırma bedeline esas olacak bir bedele getirebilirsiniz, bu ayrı bir şey. Onun için, Anayasa’daki hüküm kamulaştırmayla ilgili bedelin ödenmesiyledir, bu bir tazmindir, yani onun için Anayasa’ya aykırılığı söz konusu değildir.

Sayın Işık’ın sorusu, yine, oradaki istihdamla ilgili.

Sayın Işık, tabii, TEDAŞ’la ilgili, bildiğiniz gibi, özelleştiğinde yeni, ilave bir istihdam çok fazla sağlamıyor ama 2’nci maddedeki sorunuzla ilgili şifahen de görüştük. Bildiğiniz gibi, yörelerde eğer mesleki açıdan istihdamda bir zorluk varsa şayet, İŞKUR’la birlikte ortak bir çalışma yapılarak o tesisin etrafında oturan ailelerin çocukları, gençler, işsizlerimiz meslek kursundan geçirilerek önce orada çalışabilecek hâle getirilip bu konuda fayda sağlanabilir. Çalışma Bakanlığımıza biz bunu iletelim.

Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Bakan, üç maddede üç soru sordum, cevap vermeye tenezzül etmediniz. Herhâlde soruya benzemiyordu sorularım.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, madde üzerinde yedi adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 Sıra Sayılı Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

 

Ali Rıza Öztürk

 

Beytullah Asil

Ahmet Orhan

 

Mersin

 

Eskişehir

Manisa

 

Abdülkadir Akcan

 

Mustafa Enöz

Hasan Çalış

 

Afyonkarahisar

 

Manisa

Karaman

 

Akif Akkuş

 

Behiç Çelik

Ahmet Duran Bulut

 

Mersin

 

Mersin

Balıkesir

 

 

 

Oktay Vural

 

 

 

 

İzmir

 

Madde 3 – Bu kanun hükümlerini Kültür ve Turizm Bakanlığı yürütür.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 Sıra Sayılı Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

 

Hüseyin Yıldız

 

Recep Taner

Necati Özensoy

 

Antalya

 

Aydın

Bursa

 

Akif Akkuş

 

Mustafa Enöz

Behiç Çelik

 

Mersin

 

Manisa

Mersin

 

 

 

Mehmet Günal

 

 

 

 

Antalya

 

Madde 3 – Bu kanun hükümlerini Ulaştırma Bakanlığı yürütür.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 Sıra Sayılı Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

 

Behiç Çelik

 

Hüseyin Yıldız

Recep Taner

 

Mersin

 

Antalya

Aydın

 

Alim Işık

 

 

Hasan Çalış

 

Kütahya

 

 

Karaman

Madde 3- Bu kanun hükümlerini Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı yürütür.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 Sıra Sayılı Kamulaştırma Kanununda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısının 3. üncü maddesinde yer alan “Bakanlar Kurulu” ibaresinin “Bayındırlık ve İskan Bakanlığı” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Alim Işık

 

Mümin İnan

M. Akif Paksoy

 

Kütahya

 

Niğde

Kahramanmaraş

 

Erkan Akçay

 

Ahmet Orhan

Hasan Çalış

 

Manisa

 

Manisa

Karaman

TBMM Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı kanun tasarısının 3. md.’nin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

Madde-3: Bu kanun hükümleri Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından yürütülür.

 

Sırrı Sakık

 

Ayla Akat

Hamit Geylani

 

Muş

 

Batman

Hakkâri

 

Pervin Buldan

 

Fatma Kurtulan

Nuri Yaman

 

Iğdır

 

Van

Muş

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir. Önergeleri birlikte işleme alacağım ve talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.

Önergeleri okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

475 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 3.ncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Madde 3

- Bu Kanunu İçişleri Bakanı yürütür.

 

Kayhan Türkmenoğlu

 

İdris Güllüce

İsmail Göksel

 

Van

 

İstanbul

Niğde

 

Dr. Cafer Tatlıbal

 

 

Lütfi Çırakoğlu

 

Kahramanmaraş

 

 

Rize

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 Sıra Sayılı Tasarının 3’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

M. Akif Hamzaçebi

 

Ali Rıza Öztürk

Malik Ecder Özdemir

 

Trabzon

 

Mersin

Sivas

 

Fatih Atay

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Şevket Köse

 

Aydın

 

Malatya

Adıyaman

 

 

 

Turgut Dibek

 

 

 

 

Kırklareli

 

“Madde 3- Bu Kanun hükümlerini İçişleri Bakanı yürütür.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ KADİR TINGIROĞLU (Sinop) – Katılmıyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, efendim, bu önergeyi okudunuz ama bu önergenin gerekçesi yok.

BAŞKAN – Hangi önerge?

OKTAY VURAL (İzmir) – AKP Grubunun önergesinin gerekçesi yok. Gerekçesiz önergeler işleme alınmaz.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Gerekçesi içinde efendim.

BAŞKAN – Fotokopisini…

OKTAY VURAL (İzmir) – İlave…

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Gerekçesi var.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, gerekçeli olup olmadığını… Lütfen bize göndersinler.

BAŞKAN – Burada okuttuğumuzda gerekçe var, fotokopisini göndereyim Sayın Vural size.

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet efendim çünkü önergenin usulüne uygun verilip verilmediğini bilmemiz gerekir. Onun için, gönderdikten sonra işlem yapın efendim.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ KADİR TINGIROĞLU (Sinop) – “Katılmıyoruz.” demiştim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Dibek, buyurun efendim.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3’üncü maddeyle ilgili olarak verdiğimiz önerge hakkında söz aldım. Öncelikle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, son madde. Aslında bu maddeye kadar ısrarla söylendi ama ben de sözlerimin başında belirtmek istiyorum. Bu tek maddelik, yani Kamulaştırma Kanunu’na geçici bir madde ilave edilmesiyle ilgili olan bu madde de, tek maddelik bu kanun tasarısı da aslında açıkça Anayasa’ya aykırı. Geçen akşam, yani dün değil ondan evvelki akşam burada bir milletvekili arkadaşımızın, İstanbul Milletvekili Sayın Bayraktar’ın verdiği, Belediye Kanunu’nda değişiklikle ilgili yine tek maddelik bir teklif vardı –aslında o da tasarıydı ama- o teklif de açıkça Anayasa’ya aykırıydı. Ben şuna dikkat çekmek istiyorum: Israrla AKP Grubu ya tasarı olarak ya da teklif olarak Anayasa’ya aykırı olan bu teklifleri veya tasarıları Meclisin gündemine getiriyor. Tabii, bunları burada dile getirmek zorunda kalıyoruz.

Değerli arkadaşlar, bugün Sayın Başbakanın il başkanları toplantısında yaptığı konuşmanın bir kısmına ben tanık oldum. Sayın Başbakan orada, Yargıtayın geçtiğimiz günlerde vermiş olduğu ve basına da yansıyan bir kararla ilgili olarak “Yargı bu kararla güvenilirliğini yitirmiştir.” gibi bir beyanda bulundu. Şimdi, hem bu yaptıklarınızı bir taraftan görüyorum, değerlendiriyorum, bir taraftan da Sayın Başbakanın bu konuşmalarını veya bu açıklamalarını karşılaştırdığımda tabii ki ortada büyük bir çelişki, büyük bir yanlış olduğunu da tespit ediyorum değerli arkadaşlar. Sayın Başbakan bunu niye söyledi? Biliyorsunuz, bir soruşturma nedeniyle İstanbul’da hâlâ tutuklu olan Sayın Mehmet Haberal’la ilgili olarak Yargıtayın vermiş olduğu bir tazminat kararı var hâkimlerle ilgili olarak. Mahkeme kararını vermiş, gerekçesini bilmiyoruz, Sayın Başbakan da bilmiyor ama o kararla ilgili olarak diyor ki “Yargı güvenilirliğini yitirmiştir.”

Arkadaşlar, Yargıtay dün de bir karar verdi Sayın Cumhurbaşkanıyla ilgili olarak. Biliyorsunuz, yerel bir mahkeme karar verdi “Kayıp trilyon davasıyla ilgili olarak yargılanmalıdır.” diye ama Yargıtay “Hayır, olmaz.” dedi. Yani, Başbakanın bakış açısıyla baktığımızda, o karar da yanlış, orada da bu Yargıtaya güvenilmez gibi düşünmemiz lazım.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bunları tabii konuşurken çok dikkatli olmamız lazım. Türkiye’de, maalesef, bak bunu üzülerek belirtmek istiyorum yani bir taraftan da bir hukukçu olarak çok üzülüyorum ama AKP döneminde, yargı öyle bir hâle getirildi ki bunu kötülük olarak da aslında addetmek yani bunu “Türkiye’ye yaptığınız en büyük kötülüklerden biridir.” demek de bana göre hafif kalır yani bu, artık bir ihanet boyutuna gidiyor. Yargı bölündü, siyasete alet edildi. Orada, Erzurum’da, bir mahkeme, her türlü yasal talebe rağmen bir dosyayı ısrarla dört aydır göndermiyor. İnsanlar aylarca tutuklu, kimsenin sesi çıkmıyor. Sayın Başbakanın veya AKP İktidarının düşünceleri doğrultusunda kararlar verilirse yargı bağımsız ve tarafsız ama bunun dışında kararlar verilirse yargı güvenilirliğini yitirmiş durumda.

Değerli arkadaşlar, şimdi biz, bu kanunla ilgili olarak -buradan geçecek- nereye gideceğiz? Anayasa Mahkemesine gideceğiz. Oradan bir karar çıkacak. Yine mi yargı güvenilirliğini yitirmiş olacak eğer karar bizim talebimiz doğrultusunda çıkarsa? Çok açık arkadaşlar, burada ne getiriyorsunuz? Vatandaşın yıllar evvel mülkiyeti kendisine ait olan taşınmazına el koymuş devletin herhangi bir kurumu, öyle veya böyle, işte, yol yapılacak veya başka bir şekilde, bedeli ödenmemiş, kamulaştırma kararı alınmamış. Vatandaş, taşınmazının bedelini talep edecek, diyorsunuz ki “Sana iki tane yol, önce birincisi, uzlaşma için bize geleceksin, buraya gelmeden dava açmaya gidemezsin.” Şimdi, uzlaşma için geldiğinde, tabii hangi şartları önüne koyacaksınız, o uzlaşmak için ilgili devletin memurları bu vatandaşa ne diyecek? Onları tabii ki burada sizler de biliyorsunuz, bizler de biliyoruz. Ama, vatandaşa “Sen dava açmayacaksın, önce bize geleceksin, biz sana bir şeyler söyleyeceğiz, bizim önereceğimiz fiyatı kabul edersen edersin. Eğer kabul edersen belki -o da belki- bunu sana peşin ödeyebiliriz.” Çünkü yasanın ben içeriğine baktığımda orada da peşin ödeme gözükmüyor, o da bir anlamda öyle açık bırakılmış. “Ama dava açarsan yani bizimle uzlaşmazsan biz bunu taksitler hâlinde yıllara -hani halk arasında bir tabir var, ‘teneşir vade’ denilir, öyle- sâri bir şekilde ödeyebiliriz.”

Değerli arkadaşlar, Anayasa’nın bir 36’ncı maddesi var, orada “Hak arama hürriyeti” diyor. Vatandaş gider, hakkını arayabilir. Anayasa’nın 138’inci maddesi var, orada da son fıkrasında diyor ki: “Yargı kararları yasama, yürütme ve idareyi bağlar. Bu kararlar değiştirilemez ve yerine getirilmesi de hiçbir şekilde geciktirilemez.” Bütün bunlara baktığımızda, bu kanun metni açıkça yasaya aykırı değerli arkadaşlar, ama ısrarla bunu getiriyorsunuz ve Mecliste de bir anlamda dayatıyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Dibek.

TURGUT DİBEK (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, tabii, bunu yapmamanız gerekir diye belirtiyoruz ama biz uyarılarımızı yapacağız. İnşallah daha sonra gelecek olan kanunlarda da bu uyarılarımızı yapmayalım diyorum yani o durumda kalmayalım ama maalesef bunlar oluyor.

Sayın Canikli burada az önce konuşurken rakamlardan bahsetti. Canikli burada mı bilmiyorum ama... Şimdi, yoksulluk sınırlarıyla veya sayılarıyla ilgili birtakım rakamları vermişti arkadaşımız, o da kalktı, “Rakamlarla konuşalım.” dedi. Ben de Sayın Canikli’ye burada birkaç rakamdan bahsedeyim. Çantamda taşıyorum çünkü konuştuğunuz zaman hemen çıkarmak adına.

Bakın, 2007 seçimlerinde Türkiye’de yeşil kartlı sayısı elimde. İl il var bunlar ama. Sayın Canikli’nin ili de var, onu da söyleyeceğim. 14 milyon 300 bin küsur yeşil kartlı sayısı varmış 31 Temmuz 2007 tarihi itibarıyla Türkiye’de, değerli arkadaşlar. Yani yeşil kartın kimlere verildiğini biliyoruz, bunlar yoksulun da yoksulu. Bu sayıya bir dikkat etsin. Sayın Canikli’nin ilinde de, Giresun’da da 2007’nin sonu itibarıyla yani 31 Temmuz itibarıyla 120.700 tane yeşil kartlı var. Giresun’un nüfusunu kendisi bilir. Ondan sonra tabii ki, bu sayı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Son cümlelerinizi alayım Sayın Dibek.

TURGUT DİBEK (Devamla) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, yani bu sayılar gerçek sayılar. Ben yeşil kartın kimlere verildiğini çok iyi biliyorum, asgari ücretin 1/3’ü kadar geliri dahi olmayan insanlara veriliyor. Ama 15 milyon yeşil kart, 2007’de, sizin iktidarınızda bu ülkeye dağıtmışsınız. Bu kadar yoksul, yoksulun da yoksulu yani asgari ücretin 1/3’ü kadar geliri olmayan insanlar var, 15 milyon. Bir de bunun asgari ücretlisini görelim, yani 550-570 lira aylığa sahip olan insanları, asgari ücrete sahip olan insanları. Baktığımız zaman, bu sayının 30 milyonları falan bulduğu zaten ortaya çıkıyor.

Yani Sayın Canikli de konuşurken rakamlara bir baksın, eğer bunlar çıkarsa… Bizim de elimizde bu rakamlar var, biz de sizlere bunları hatırlatmayı görev biliyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Diğer önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Yürütme değiştirilmektedir.

III.- YOKLAMA

(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Yoklama istiyoruz efendim.

BAŞKAN – Önergenin oylamasından önce bir yoklama talebi vardır, onu yerine getireceğim.

Yoklama talebinde bulunan sayın milletvekillerini tespit edeceğim: Sayın Özensoy, Sayın Çelik, Sayın Vural, Sayın Günal, Sayın Paksoy, Sayın Asil, Sayın Akkuş, Sayın Enöz, Sayın Akçay, Sayın Taner, Sayın Akcan, Sayın Sipahi, Sayın Yıldız, Sayın Işık, Sayın Serdaroğlu, Sayın Bulut, Sayın Korkmaz, Sayın Yalçın, Sayın Uslu, Sayın Ayhan.

Sayın milletvekilleri, yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/773) (S. Sayısı: 475) (Devam)

BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, şimdi okutacağım iki önerge de aynı mahiyettedir. Önergeleri birlikte işleme alacağım ve talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.

Önergeleri okutuyorum:

TBMM Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı kanun tasarısının 3. md.’nin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

Madde 3: Bu kanun hükümleri Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından yürütülür.

                                                                                              Sırrı Sakık (Muş) ve arkadaşları

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 Sıra Sayılı Kamulaştırma Kanununda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısının 3 üncü maddesinde yer alan “Bakanlar Kurulu” ibaresinin “Bayındırlık ve İskan Bakanlığı” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                            Alim Işık (Kütahya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ KADİR TINGIROĞLU (Sinop) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Sakık, buyurun efendim. (BDP sıralarından alkışlar)

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tekrar merhaba hepinize.

Biraz önce Canikli buradan konuşuyordu, “Milletin keyfi yerinde.” diyordu. Yıl işte 1980, ihtilal olmuş. Vali, hem belediye başkanlığına bakıyor hem bütün kurumların başı o, on yerden maaş alıyor, geliyor Muş Belediyesinin önünde “Mefreze” diye bir temizlik işçisiyle karşılaşıyor. Mefreze oradan karı süpürürken vali diyor ki “Mefreze, keyif senin keyfin.” falan. O da dönüyor diyor ki “Vali, sen belediyeden maaş alıyorsun, sen bilmem valilikten alıyorsun, vakıftan alıyorsun, yenge hanım da öğretmen. Keyif senin değil de Mefreze’nin keyfi.” Yani Sayın Canikli’nin de anlattığı, keyif onun değil ama yani Mefreze’nin keyfi.

Vatandaş nasıl mutlu, vatandaş nasıl huzurlu! Yani siz, biz, hepimiz feryat ediyoruz. Biraz önce yine konuştum, yargının siyasallaştığını söyledim, yine sizin grubunuzdan sesler yükseldi. Bugün en çok feryat eden Sayın Başbakandı, yargının siyasallaştığını en çok söyleyen kendisiydi. Ne diyor? Diyor ki “Burada şunu söylemek istiyorum: Kısa bir süre önce, malum 9 tane yargı mensubu, malum yine bir dava açılması sonucu bunlar cezalandırıldı. Anayasa’yı çiğneyerek bu karar alındı.” ve diyor “Biz nereye sığınacağız?” Bu feryadı bu ülkenin Başbakanı, sizin Genel Başkanınız yapıyor. Biz de işaret ediyoruz ama oradan feryat ediyorsunuz, yargı bağımsız…

E siz de bilirsiniz, Allah da bilir, yargı bağımsız değil, yargı siyasallaştı. Beş gün içerisinde bir dava sonuçlanır mı? Evet, ben mahkûm oldum dün. Yargının siyasallaşması budur işte. Yani zaten Kürtler için yargı ilk günden bugüne kadar siyasal kararlar veriyor ve bugün, bakın, yine söyledim: Cihaner’in davası. Yani suçlu mu, suçlu değil mi, onu bilmiyoruz ama karar, halkın vicdanında mahkûm olan bir karardır. Yazboz tahtasına dönüştü. Erzurum’dan Diyarbakır, Diyarbakır’dan İstanbul… Ben hukukçu değilim ama az çok biliyorum ve nereden nasıl bir karar çıktığını az çok hepimiz biliyoruz ve bugün yine Balyoz Operasyonu’nun mimarları tahliye oldu. Kaç kezdir tahliye oluyorlar, ihtilal sonrası tekrar yargılanıyorlar ve tekrar tutuklanıyorlar.

Şimdi, böyle bir ülkede gerçekten sizler dönüp yargının bağımsız olduğunu söyleyebilir misiniz sevgili arkadaşlar? Burada hepimizin sığınabileceği son limanın yargı olması gerekirken, ne yazık ki toplumun büyük bir bölümünde… Evet, bizim cephemizde biz yargıya bu konuda güvenmiyoruz, yargının siyasallaştığını söylüyoruz. Elinde silah olmayan insanları serbest bırakıyorsunuz ama elinde silah olan… Elinde ıslak imza olan insanlar serbest kalıyor, diğerleri tutuklanıyor. Burada yargının bağımsızlığından bahsedemeyiz sevgili arkadaşlar.

Ve Sayın Başbakan tehdit ediyor, diyor ki: “Elimizde dosyalar var.” Kimle ilgili? Barış ve Demokrasi Partisinin belediye başkanlarıyla ilgili. Açıklayın. Açıklamak zorundasınız. Her gün belediye başkanlarımızın ensesinde müfettişler duruyor ve hiç bugüne kadar akçeli işlerle ilgili bir tek dava açılmadı. Sayın Başbakan, çıkıp bunları kamuoyuna açıklamak zorundasınız. Tehdit ve şantajla bu işler olmaz. Barış ve Demokrasi Partisiyle kavga ederek olmaz. Bize gücünüz yetmez kavga etmekle, biz kavganın içinden geliyoruz.

Bakın, size karşı bir cephe oluştu. Hem uluslararası arenada bir Çin Seddi oluştu size karşı, iç kamuoyunda da böyle bir kampanya başladı size karşı ama biz bu cephede yer almak istemiyoruz. Biz sorunlarımızı oturarak, konuşarak çözmek istiyoruz. Bizi diğer cephelerle, şer cepheleriyle bir arada tutmayın. Biz gerçekten sorunlarımızı barışçıl bir şekilde çözmek istiyoruz. Hep de çıkıp buradan feryat ediyoruz. Biz sorunlarımızı hukuk ve huzur içerisinde çözmek istiyoruz. Bizi farklı cephelerle iç içe göstermeye kimsenin hakkı yok ve siz seçimlere endeksli çıkıp açıklamalar yaparak yani milliyetçi cephelere oynayarak Türkiye’de barışı sağlayamazsınız. Siz çıkıp barış saflarına uygun tespitler yapmalısınız, buna uygun şiarlarla halkı daha çok kucaklayabileceğinizi düşünmeniz gerekirken ama ne yazık ki dönüp geçmişin argümanlarıyla bu sorunları çözmeye çalışıyorsunuz. Geçmişin argümanları bu ülkede sorunları çözmedi, tam tersine bir kangren hâline dönüştürdü.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Sakık, buyurun, tamamlayın konuşmanızı.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Hepimizin acıları var, hepimizin yaraları var. Bu yaraları sarmak zamanıdır.

İşte, yarın, tanıklar konuşuyor, gerçek buluşma. İşte bu sürecin mağdurları var. Yani işte bunlar da hak, hukuk ve adalet istiyor, yargıdan bu sorunların bir an önce çözülmesini istiyor. Ne diyor? “Kapı çalındı, açtık. Resmi adamlar vardı, iki tane de sivil vardı. Kocamı alıp götürdüler. Üç beş dakika sonra silah sesleri geldi. Koştum. Yağmur yağıyordu. İki ev ötede kocam kanlar içinde yerdeydi. Oturdum yanına, başını dizime koydum. Tek kurşunla başından vurmuşlardı. Yaraya bastırdım parmağımı, yara kanıyordu, kan damlıyordu. Bağırdım, yardım istedim, kimse duymadı, kimse gelmedi!” diyor.

Hepimizin yaraları var, yaraları sarmak zorundayız.

Hepinize saygılar. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Işık? Yok.

Sayın Vural, gerekçeyi mi okutayım?

OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kanun hükümlerinin Bakanlar Kurulu yerine doğrudan ilgili Bakanlık olan Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca yürütülmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 Sıra Sayılı Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

                                                                                            Behiç Çelik (Mersin) ve arkadaşları

Madde 3- Bu kanun hükümlerini Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı yürütür.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ KADİR TINGIROĞLU (Sinop) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Tasarının genel gerekçesinde Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararıyla ortaya çıkan içtihat farklılığını gidermenin amaçlandığı ifade edilmektedir. Oysa içtihat farklılığının yine Yargıtay tarafından giderilmesi, ya da Yargıtay'ın içtihadı birleştirme kararından sonra yasal düzenleme yapılması daha uygun olurdu. Bu tasarının TBMM Adalet Komisyonu'nda görüşülmemesini de bir usul noksanlığı olarak değerlendiriyoruz.

Anayasa'nın 46 ncı maddesinde öngörülen ve temel unsuru "kamu yararı" olan kamulaştırma, bir taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkının, kamu yararı için karşılığı ödenmek suretiyle, malikinin rızasına bakılmaksızın idarece kaldırılmasıdır. Kamulaştırma bedeli nakden ve peşin ödenir. Kamulaştırmasız el koymayı yeniden düzenleyen bu tasarının da ana ilke olarak, kamulaştırmayı düzenleyen Anayasa'nın 46 ncı maddesine paralel olarak, tazminatı da nakden ve peşin olarak öngörmesi gerekirdi.

Ancak, tasarının düzenleyici etki analizi yapılmadığından hükûmet idarelerin nasıl bir bedelle karşılaşacağını bilememekte ve nakden ve peşin ödemeyi göze alamamaktadır. Açıkçası hükûmet bütçe imkânları bakımından zora düşmekten çekinmektedir. Oysa ciddi bir araştırma ve düzenleyici etki analizi yapılması halinde bu endişelerin ne ölçüde geçerli olduğu ortaya çıkabilirdi.

Kamulaştırma, Anayasa'nın 35 inci maddesinde teminat altına alınmış olan mülkiyet hakkına getirilmiş bir sınırlamadır. İdare, kendisine Anayasa tarafından tanınan yetkileri yasaya uygun bir şekilde kullanmadan taşınmaza el atarak kamulaştırma ilkelerine aykırı davranamaz. Eğer kamulaştırma ilkelerine aykırı davranmışsa, bu aykırılığı yine kamulaştırma ilkelerine riayet ederek düzeltmek ve tazmin etmek durumundadır.

Yürütmede etkinlik açısından verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 Sıra Sayılı Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

                                                                                         Mehmet Günal (Antalya) ve arkadaşları

Madde 3 – Bu kanun hükümlerini Ulaştırma Bakanlığı yürütür.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ KADİR TINGIROĞLU (Sinop) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Günal, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, yüce heyetinizi ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, ben, gerçekten ne yapmaya çalıştığını AKP Grubunun ve Hükûmetin anlayamıyorum çünkü siz… (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Daha çok okumam lazım herhâlde, biraz daha çalışacağım, inşallah ya da siz biraz Türkçe öğreneceksiniz ya da bir şeyler öğreneceksiniz.

Şimdi, sizi de anlayamıyorum, sadece Grubu değil, milletvekillerini de anlayamıyorum, grup yönetimini değil.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sen de hiçbir şey anlamıyorsun.

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Ne anlıyorsun ya? Anladığın bir şey var mı senin?

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Sayın Başbakan demiş ki: “Efendim, biz bir takvim belirledik. O takvime göre, uymazlarsa kuzu kuzu gelirler, çalışırız.” Vallahi…

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – MeMe

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Aferin, o “me” sesi ancak size yakışır. Bence kuzu mu olacaksınız, koyun mu olacaksınız onu siz bilirsiniz. Bizden olsa olsa kurt olur kurt, kuzu da olmaz, koyun da olmaz. (MHP sıralarından alkışlar) Siz kuzu kuzu burada bekleyeceksiniz, bu anlaşıldı. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Başbakanın talimatı bizim için geçerli değil, onun için biz kuzu kuzu gelmeyiz. Biz, geliriz, kurt gibi burada otururuz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Kimin kuzu…

Vallaha, onu siz bilirsiniz dedim, öylesiniz demedim. Başbakan “Kuzu kuzu gelecekler.” diyor. Biz MHP Grubu olarak, biz kurt gibi geliriz, gerisini siz bilirsiniz çünkü geliyorsunuz buraya gelen önergeleri… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Benim şöyle bir önerim var size, anlayamadım dedim ama anladığım kısmını bir anlatayım isterseniz; burada şöyle bir kolaylık yapalım bence, böyle sabahlara kadar, akşamdan başlayıp sabahın 10.00’unda komisyon, öğleden sonra Genel Kurul, sabaha kadar uğraşacağımıza sizi de kurtaralım: Biz, size buradan bir kanun hükmünde kararname yetkisi verelim, siz de ikide bir içeri gir, yoklama yap, koş, oraya git, parmak kaldırdan kurtulun. Sayın Başbakan da kafasına göre gelsin, istediği kararnameleri imzalasın, KHK çıkarın, Anayasa Mahkemesinden de kurtulun, Meclisten de kurtulun, hepsinden kurtulun, muhalefet de kalmasın. Vallahi bu işin başka çaresi görünmüyor bu şartlarda.

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sizin zamanınızda öyle miydi?

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Şimdi, eğer… Değerli arkadaşlarım, -burada, biz, komisyon üyesi arkadaşlarımız da var- Plan ve Bütçe Komisyonunu ilgilendiren öyle kanunları oradan yangından mal kaçırır gibi kaçırdınız ki burada Adalet Komisyonu tali komisyon oluyor. Nasıl bir anlayıştır, ben anlamıyorum. Burada sadece ödenecek tazminatlarla ilgili kısmı, Plan ve Bütçe Komisyonunu ilgilendiren kısım var. Bir sürü teşkilat kanunu bize gelmesin diye, sorun olacak diye baypas edildi. Hatta Komisyon Başkanımızın Meclis Başkanlığına uyarı yazısı var. Arşivden isterseniz size gönderebilirim.

Şimdi, ben bu şartlarda zorlanıyorum yani böyle o komisyondan oraya, buradan buraya, sabah oraya... Peki, bunların aciliyeti ne? Az önce Sayın Canikli de Sayın Yeni de AKP Hükûmetinin icraatlarından pembe tablolar çizdiler. İcraatın içinden… Başbakanımızdan sonra milletvekilleri de herhâlde oradan alıp özet mi okuyorlar anlayamıyorum, onu da anlayamıyorum.

AHMET YENİ (Samsun) – Anlayamazsın, çok çalışman lazım!

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Şimdi, konuyla alakası olmayan konularda önümüze getiriyorsunuz. Biraz da siz çıkın anlatın diye söylüyorum. Maddelerde boşluk var.

Şimdi, arkadaşlar, burada ya rakamları yanlış okuyoruz, ya başka bir milletten siz söz ediyorsunuz ya başka bir ülkede yaşıyorsunuz. Ben anlayamıyorum, bunu da anlayamıyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hesap bilmiyorlar.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Bakın, rakam veriyorsunuz “Sekiz yıllık iktidarda şunu yaptık.” diye. Peki, ben, itirazı varsa… Burada ekonomiyle ilgili arkadaşlarımız da var, bürokratlar da var. Siz geldiğinizde “seksen yılda yapılamayan” dediğiniz şeyler var ya, seksen yıllık iç borç rakamı 150 milyardı, şimdi kaç? Ben anlamıyorum, onu siz anlıyor musunuz? 340. Nereden nereye?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – O iş öyle hesaplanmaz! Öyle hesaplanmaz o! Gayrisafi millî hasılaya oranını söyle!

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Tamam, anlatırsınız sonra. Ben söyleyeyim de hesabını siz TÜİK’ten hesaplarsınız.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Hayır, hayır, sen bu işin uzmanısın, gayrisafi millî hasılaya oranını söyle!

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Bakın, dış borç neredeymiş? 130. 130’dan nereye çıkmış? 270 bine. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Yani yüzde 100’den daha fazla. Bravo, bravo yani.

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Matematik bilir misin, matematik?

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Peki, işsizlikle ilgili rakamları söylüyor arkadaşlarımız. Kendi rakamlarınızla 3,6 olmuş. Onun içerisine, içine koymadığınız TÜİK’in sürekli maniple ettiği ve iş arayıp da vazgeçenler, iş aramaktan umudunu kesenler, mevsimlik işsizleri de eklediğiniz zaman 6,5-7 milyon insan yapıyor.

Şimdi siz, yoksullukta efendim şu kadar yoksul varmış diyorsunuz. Yoksulluk sınırı 820 milyon diyor, 605 lira asgari ücret veriyorsunuz. Şimdi, bunların hepsi, asgari ücret alanlar yoksulluğun altında mı değil mi?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Siz 180 lira veriyordunuz.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Peki, sekiz senedir siz ne yapıyorsunuz? Sekiz senedir ne yapıyorsunuz?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sen ne yaptın?

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Bakın değerli arkadaşlarım, 3,5 milyona... (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Normal şartlarda işsizliğin azalması için yılda 700 bin kişiye iş bulunması lazım.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Günal, lütfen yerinize oturun.

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen. Sonuna geldik, tamamlayalım.

Sayın Günal, buyurun, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Sayın Başkan, burada yardımcılarınız var. Arkadaşlar ayakta duruyor, hem de talimat veriyorlar yani.

BAŞKAN – Estağfurullah.

Buyurun efendim.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Kendisini komisyon sözcüsü zannetti.

Burası komisyon değil Sayın Bilgiç, burada sizin sözcülüğünüz yok, Divan burada.

Toparlıyorum Başkanım.

Değerli arkadaşlar, böyle heyecanlanmayın.

OKTAY VURAL (İzmir) – Anlat, gerçekleri anlat.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Eğer söylediğim rakamlarda bir yanlışlık varsa kürsü burada, bakanlar burada, Hükûmetin temsilcisi burada, TÜİK’in rakamları burada.

Sayın Başbakan şunu söylemiş -bir şey daha söyleyeyim de orayı da belki siz kapatırsınız, anlatırsınız bana- “İşsizliği yüzde 10’a düşüreceğiz.” Bunun bir yolu, sadece bir iki aylık yaz mevsiminde geçici işçilerle kısmen düşer ki geçen yıllara da bakacaksınız. Başka bir yolu da TÜİK’in yine tanım değiştirmesidir. Herhâlde ancak o çözümü buldunuz.

Kusura bakmayın, bu şartlarda, bu hukuk tanımazlıkla, bu çalışma ortamıyla, sizin her şeyi biz biliriz anlayışınızla bunun düzelme şansı yok. İstihdam yaratan bir büyüme anlayışına geçmeden, üreten bir büyüme anlayışına geçmeden maalesef bunlara devam edeceğiz ama sıcak paraya mahkûm, düşük kur-yüksek faize mahkûm bir Hükûmetin de istihdam yaratacak bir üretim ekonomisine geçmesini bekleyemiyoruz.

Biz kurt gibi burada hazır durmaya devam edeceğiz, siz kendiniz bilirsiniz. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım, yoklama talep ediyoruz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Yetmiyor sayı. [MHP sıralarından ayağa kalkmalar; AK PARTİ sıralarından alkışlar(!)]

BAŞKAN – Önergenin oylamasından önce yoklama talebi vardır.

Sayın İnce, Sayın Aslanoğlu, Sayın Öztürk, Sayın Köktürk, Sayın Barış, Sayın Erenkaya, Sayın Ünsal, Sayın Yalçınkaya, Sayın Arifağaoğlu, Sayın Dibek, Sayın Ertemür, Sayın Hacaloğlu, Sayın Özyürek, Sayın Pazarcı, Sayın Öztürk, Sayın Günal, Sayın Özensoy, Sayın Asil, Sayın Uslu, Sayın Enöz, Sayın Akkuş.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/773) (S. Sayısı: 475) (Devam)

BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 475 Sıra Sayılı Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

Madde 3- Bu kanun hükümlerini Kültür ve Turizm Bakanlığı yürütür.

                                                                                        Beytullah Asil (Eskişehir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ KADİR TINGIROĞLU (Sinop) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, siz mi konuşacaksınız?

Buyurun.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Kamulaştırma Kanunu’nun değiştirilmesine dair kanun tasarısının 3’üncü maddesinde verilen önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, aslında burada -yapılması gereken, önerilmesi gereken- “Bu kanunu Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ile Sayın Başbakan birlikte yürütürler.” demek en doğrusuydu çünkü bu ve bundan önceki, dün geçen kentsel dönüşüm kanununun, kamuoyunda yükselen seslere göre, Sayın Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in telkinleriyle Türkiye Büyük Millet Meclisine geldiği konusunda çok ciddi iddialar vardır.

Değerli arkadaşlarım, AKP Grup Başkan Vekili Sayın Nurettin Bey bu kürsüde konuşurken “Milletin keyfi yerinde.” dedi, yoksulluk rakamlarını kıyaslarken 2002’deki sayı ile 2009’daki sayıyı verdi. Şimdi, tabii, ben, Başbakan Sayın Recep Bey’in keyfinin yerinde olduğunu, onun yol arkadaşlarının keyfinin yerinde olduğunu biliyorum ama keşke milletin de keyfi yerinde olsaydı. Milletin keyfinin yerinde olmasından bir milletvekili olarak değil, sade bir vatandaş olarak mutluluk duyardım. Bu ülkede Sayın Başbakan 10 milyarlık Başbakanlık maaşına rağmen geçinemediğini söylüyor ise 500-600 milyon asgari ücret alan bir vatandaşın geçinemediği çok ortadadır.

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sen kaç lira alıyorsun?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, oturduğumuz yerden kürsüde konuşan hatibe laf atarak düşüncelerimizi kabul ettirebileceğinizi sanıyorsanız…

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sen ne alıyorsun?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – …bu düşünce ilkelliktir, çağ dışıdır değerli arkadaşlarım.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, Sayın Nurettin Bey’e burada söylemek istediğim konu şudur: Bir ülkenin yoksulluk sınırı, yoksulluk rakamları konuşulurken uluslararası normlarda esas alınan, yoksullukta esas alınan kriter göreli yoksulluktur, o ülkenin ortalama yoksulluğudur. 2002’de bu oran yüzde 14,7 iken 2008’de yüzde 15,1’miş bu rakam. Bu rakamlar, TÜİK’in verdiği rakamlardır.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Değil.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – TÜİK kime bağlı? TÜİK Başbakana bağlıdır. Çıkarsınız, yanlış dersiniz canım? Burada reel yoksulluk nerede Sayın Nurettin Canikli, reel yoksulluk nerede?

Şimdi, bakın, Türk-İş yoksulluk sınırını 826 lira açıklamış, sizin yandaş sendikanız 925 lira açıklamış…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – TÜİK’in rakamları, TÜİK’in

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Yani, bakın, sizin yandaş sendikanızı alırsak, Türkiye’de yoksulluk diz boyudur çünkü bugün yoksulluk sınırı 2.691 lira, açlık sınırı 826 ve 925 lira. Şimdi, ortalama emekli maaşları 750-800 lira. Türkiye’de 9 milyon 180 bin emekli var. Bunların ortalama maaşları 750-800 TL olduğuna göre, demek ki bu memur emeklilerinin yüzde 75’i değerli arkadaşlarım, bu açlık sınırının altında. Bu TÜİK, Başbakana bağlı TÜİK her gün hasar raporları yayınlamaktadır.

Değerli arkadaşlarım, hukuk devleti, insan haklarına saygı gösteren ve bu hakları koruyucu, adil bir hukuk düzeni kuran ve bunu devam ettirmeye kendini zorunlu sayan ve bütün faaliyetlerinde hukuka ve Anayasa’ya uyan devlettir. Anayasa’nın egemenliği ve bağlayıcılığı yanında, yasa koyucunun uymak zorunda bulunduğu ilkeler ve evrensel hukuk kuralları da vardır. Kamusal yetkilerin kaynağı, dayanağı ve sınırı olan Anayasa’nın herhangi bir maddesine aykırı bir yasa kuralı, doğal olarak hukuk devleti ilkesiyle bağdaşamaz değerli arkadaşlarım. Demek ki yasaları koyan, Anayasa’yı çıkaran bu Meclis, aynı zamanda, bu yasa kurallarına da, bu Anayasa’ya da uymak zorundadır yani getirdiği kanunların teklifi budur.

Değerli arkadaşlarım, yine Anayasa’mızın 138’inci maddesinin son fıkrası çok açık bir şekilde diyor ki: “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır.” Yani burada şöyle bir hüküm yok: “Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı Sayın Recep Bey yargı kararlarına uymayacak.” diye bir hüküm yok; uymak zorunda, herkes uymak zorunda.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ayıp, ayıp! Yakışmıyor, ayıp!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Ama değerli arkadaşlarım, Başbakan AKP İl Başkanları Toplantısında yaptığı bir konuşmada…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bu şekilde konuşamazsın!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – …Yargıtayın bir kararına atıfta bulunarak -benden önceki arkadaşım da söyledi- bir yasa hükmünün uygulanmasına atıfta bulunarak “Yargı güvenilirliğini yitirdi.” diyor.

Değerli arkadaşlarım, “Bunun gerekçesi nedir?” diyor. Tabii, gerekçesini biz okumadık ama söylemek istediğim konu şudur: Bakın, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 573’üncü maddesi “Hâkim ve icra reisi aleyhine aşağıda yazılan sebeplere binaen tazminat davası ikame olunabilir:”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztürk, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – “İki taraftan birini tesahüp ve iltizam veya garez ve nefsaniyet dolayısıyla diğeri aleyhine kanuna ve adalete mugayir bir hüküm ve karar verilmiş olması,”

Değerli arkadaşlarım, bu ülkede doktorların, avukatların sorumluluğu vardır. Eğer… Bir yargıç kanuna aykırı bir karar verdiği zaman, yasaya aykırı bir karar verdiği zaman bu kararından sorumludur. Bu kararın yasaya aykırı olup olmadığını denetleme yetkisi bir üst mahkemeye aittir. Şimdi, burada görülmekte olan bir dava nedeniyle verilen bir karadan dolayı hakkı ihlal edildiğine inanan bir vatandaşımız Yargıtayda dava açıyor. Elbette ki Yargıtayda dava açacak, çünkü hakkında dava açılanları görecek mahkeme Yargıtay 4. Hukuk Dairesidir.

Yine burada AKP tarafından getirilen ve şu anda bu Genel Kurulda görüşmeyi bekleyen Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 141’inci maddesinde, devam eden maddelerinde hâkimlerin tazminat ödeme sorumluluğunu düzenleyen maddeler vardır değerli arkadaşlarım, eski kanunda da vardır, yeni kanunda da vardır. Bugüne kadar vatandaşların hâkimlerden, savcılardan korktuğu nedenle dava açamamış olmaları bu yasa kurallarının olmadığı anlamına gelmez. Zaten o nedenledir ki AKP’nin getirdiği…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztürk, teşekkür ediyorum efendim.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Bu hâkimlere ödenen tazminatların devlet tarafından…

BAŞKAN – Sayın Öztürk, teşekkür ediyorum, sağ olun.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan… Sayın Başkan, Sayın Konuşmacı, ismimden bahsederek... (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Canikli.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, Sayın Konuşmacı ismimi zikrederek hem sataşmada… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Arkadaşlar, bir dinleyelim lütfen.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – İsmimi zikrederek hem sataşmada bulundu…

BAŞKAN – Ne gibi?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Çok net olarak hem de söylemediğim şeylere başka anlamlar izafe ederek…

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne dedi?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – 69’uncu maddeye göre söz istiyorum Sayın Başkanım.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Hangi sataşma Sayın Başkan?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Kaç defa zikretti Sayın Başkan. Beş, altı defa ismimden bahsetti.

BAŞKAN – Sayın Canikli, ne ifade ettiğini ben artık kaçırmış olabilirim. Ne söyledi efendim?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Benim bahsettiğim yoksulluk rakamlarından bahsetti.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Evet.

BAŞKAN – Evet.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Fakat yanlış şeyler söyledi, benim söylemediğim şeyleri söyledi. Çok net olarak benim kullanmadığım ifadeleri bana atfetti, izafe etti. 69’uncu madde çok açık Sayın Başkan.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Tutanakları getirttirin Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Üzerinize almayınız.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Canikli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Saygıdeğer arkadaşlarım, şunu ifade ediyorum: Yani yoksulluk rakamlarını, TÜİK şöyle söyledi, böyle söyledi, tartışarak burada bir yere gidemeyiz ama başka bir kısım faydaları var mıdır bu işlerin, onu bilmiyorum. Ama burada yoksullukları tartışarak bir yere gidemeyiz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, bu yasayla alakası olmayan şeyleri niye konuşuyor?

RECEP TANER (Aydın) – Grup Başkanına söyle.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Bu yasayla hiç alakası yok.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sayın Yeni’ye söyle.

BAŞKAN – Sayın Kacır, oturun efendim lütfen. Allah Allah!

Sayın Canikli, buyurun efendim.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Değerli arkadaşlar, şimdi, bakın, bir konuyu tartışıyoruz. Yani kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi gerekir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yanlış mı bilgilendiriliyor demek bu?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – O nedenle söz aldım. Öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, tabii bu rakamlar kullanılırken bu rakamların ne anlama geldiği, nasıl yorumlanması gerektiği konusunda detaya vâkıf olabilmek gerekiyor. O olamadığı zaman çok gülünç ve askıda kalıyor gerçekten. Şimdi, bakın, bir karşılaştırma yapılırken, hem bilimsel hem akademik bir değerlendirme yapılırken aynı bazın aynı bazla karşılaştırılması gerekir.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Göreli yoksulluk o işte.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Yani kamuoyu ifadesiyle elmanın elmayla, armudun armutla karşılaştırılması gerekir. O zaman bir anlam ifade eder. Yoksa bir anlam olmaz.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Doğru, doğru.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Şimdi, TÜİK’in rakamlarını kullanıyorum ben, herkes TÜİK’in rakamlarını kullanıyor. 2002 yılından da önce TÜİK’in rakamları kullanılıyordu ve bugün, TÜİK, 2002 yılından önce Türkiye İstatistik Kurumu hangi kriterleri kullanarak bu rakamları, dataları üretiyorsa bugün de aynı yöntemi kullanıyor değerli arkadaşlar.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ee tamam, göreli yoksulluk.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Şimdi, eğer, siz, TÜİK’in rakamlarını bir başka kurumun, bir başka kişinin rakamlarıyla karşılaştırırsanız hiçbir anlam ifade edemezsiniz, hiçbir şey ortaya çıkmaz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Mehmet hep TÜİK’ten bahsetti.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Ben çok net olarak, siz şimdi sendikaların ya da başka kuruluşların rakamlarını karşılaştırdınız.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sayın Canikli, biz de TÜİK rakamlarını söyledik.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bunun anlamlı olabilmesi için şunu söylemeniz gerekirdi. Diyelim ki Türk-İş’in yoksulluk rakamları, yoksulluk sayıları 2002 yılında ne kadar? Bunu söyleyebiliyor musunuz? Söyleyemiyorsunuz bunu.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ben size göreli rakamlardan bahsediyorum.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Sadece 2002’deki TÜİK’in rakamlarıyla 2009 yılındaki ya da 2010 yılındaki Türk-İş’in rakamlarını kıyaslıyorsunuz.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Hayır, hayır.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Böyle bir şey olur mu değerli arkadaşlar? Olduğu gibi butlan. Sizin hukuk diliyle söylüyorum, butlandır.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, TÜİK’in rakamlarını verdim size, göreli yoksulluk, göreli yoksulluk.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bakın değerli arkadaşlar, şimdi, elbette Türkiye'nin sorunları var, herkesin sorunları var.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Göreli yoksulluk neymiş, onu söyleyin.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Ben şunu söylüyorum: Sorunlar 2002 yılında daha ağırdı, bugün daha hafif ama var. Daha çok yapacak işimiz var. O nedenle millet zaten AK PARTİ’yi iktidara getirmeye devam ediyor. Çünkü onun ışığını gördü, bunu fark etti, bunu keşfetti değerli arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, 2002’deki göreli yoksulluk kaç?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Niye getiriyor biliyor musunuz? Bakın, 1978-1979…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Canikli, teşekkür ediyorum efendim.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Söylesene, 2002’de kaçtı?

OKTAY VURAL (İzmir) – Fişi dışarıda, fişi dışarıda.

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açayım, teşekkür edin Sayın Canikli.

Buyurun.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – 2002’dekini söylesene Sayın Canikli.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/773) (S. Sayısı: 475) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümünün oylamasından önce, oyunun rengini belirtmek üzere, İç Tüzük’ün 86’ncı maddesine göre, aleyhte Sayın Harun Öztürk, İzmir Milletvekili.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; oyumun rengini belirtmek üzere söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Kamulaştırma Kanunu, Anayasa’nın 35’inci maddesinde öngörülen mülkiyet hakkına ve hakkın özüne zarar vermeden, kamu yararı gereği ne şekilde sınırlama getirileceğini ayrıntılı bir şekilde düzenlemiştir. Kanun’un benimsediği ana ilke, kamulaştırılacak taşınmazla ilgili olarak mal sahibiyle uzlaşılan bedel üzerinden kamulaştırmanın yapılması şeklindedir. Kanun, uzlaşma sağlanamaması hâlinde ihtilafın çözüm yerini asliye hukuk mahkemeleri olarak belirlemiştir. Kanun’un açıklanan bu genel düzenlemesi Anayasa’mızın 35’inci maddesine uygun bulunmakla birlikte, 38’inci maddesiyle, kamulaştırmasız el konulan taşınmazlar için maliklerine hak talep edebilmeleri konusunda yirmi yıllık zaman aşımı getirilmesi Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edilmiştir.

Yüksek Mahkemenin 2003 yılında Resmî Gazete’de yayınlanan iptal kararı gerekçesinde şu ifadeler yer almaktadır: “Kamulaştırma, Anayasa’nın 35’inci maddesinde güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkına getirilmiş anayasal bir sınırlamadır. İdare kendisine Anayasa tarafından tanınan olanak ve yetkileri yasaya uygun bir biçimde kullanmaksınız taşınmaza el atarak kamulaştırma ilkelerine aykırı davranamaz. Yirmi yıllık hak düşürücü sürenin geçmesiyle taşınmaz malikinin her türlü dava açma hakkının engellenmesi ve taşınmazın hiçbir karşılık ödenmeden idareye geçmesi mülkiyet hakkının sınırlanmasını aşan, hakkın özünü zedeleyen bir durumdur ve hukuk devleti ilkesine aykırıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de önüne gelen değişik davalarda kamulaştırmasız el koymayı mülkiyet hakkına aykırı bulmuştur.”

Değerli milletvekilleri, şimdi, Anayasa Mahkemesinin bu iptal kararı üzerine ortaya çıkan durumu değerlendirelim: İptal ile birlikte mahkemeler, iki farklı görüşten hareketle farklı kararlar vermektedir.

Bir görüş Anayasa Mahkemesi iptal kararının geriye yürümeyeceği gerekçesiyle iptal tarihi itibarıyla yirmi yıllık dava açma zaman aşımını geçmiş olanların bir hak talep edemeyecekleri yönündedir.

Diğer görüş ise, iptal ile birlikte yirmi yıllık hak düşürücü süre ortadan kaldırıldığından ve Anayasa’nın 90’ıncı maddesi gereği usulüne uygun olarak onaylanan uluslararası sözleşmeler iç hukukumuzun üstünde olduğundan yirmi yıllık süreyi geçirmiş olan hak sahipleri de her zaman dava açma hakkına sahiptirler.

Bu iki farklı görüş nedeniyle Yargıtayın bir içtihadı birleştirme kararı vermesi gerekmekte olup konunun Yargıtayın gündeminde olduğu da bilinmektedir.

Değerli milletvekilleri, yapılan bu açıklamalar çerçevesinde ne yapılabilir:

Birinci seçenek, yasal bir düzenleme yapılmadan önce Yargıtayın içtihadı birleştirme kararı beklenebilir. İçtihat zaman aşımı süresi dikkate alınmaksızın ilgililerin dava açabilecekleri yolunda olur ise, mahkemelerin vereceği tazmin kararlarına göre vatandaşların mağduriyetleri giderilebilir. İçtihat, Anayasa Mahkemesi kararının geriye yürümeyeceği yolunda olur ise, bu kapsama giren vatandaşlarımızın, haklarını aramak için Avrupa İnsan Hakları Mahkemelerine gitmek zorunda kalacaklarıdır. Yargıtayın bu ihtimalleri değerlendirdikten sonra vereceği içtihadı birleştirme kararının, öncelikle beklenmesinin yerinde olduğu düşünülmektedir. Hükûmet, sözünü ettiğimiz bu seçeneği bir tarafa bırakarak, bu tasarıyla yapıldığı gibi, Yargıtayın içtihadı birleştirme kararını beklemeden boşluğu doldurmak üzere yasal bir düzenleme yapmaktadır.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz bu tasarı, Anayasa’da öngörülen mülkiyet hakkının kamu yararına kanunla sınırlandırılmasında mülkiyet hakkının özüne dokunmaktadır. Bu nedenle Anayasa’ya aykırılık sürmektedir. Gerçekten de tasarı, Kamulaştırma Kanunu’na eklemeyi öngördüğü geçici maddeyle 38’inci madde kapsamındakilere anılan Kanun’da öngörülen bedel tespiti ödeme şekil ve süreleri ile faizler, yargı kararları gereği yapılması gereken tazminler için getirilen bütçe kısıtları gibi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztürk, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

HARUN ÖZTÜRK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

…konularda farklı, sınırlayıcı ve hak aramadan caydırıcı hükümler getirilmekte ve kamulaştırmada hak sahipleri arasında eşitsizlik yaratmaktadır.

Bütün bunlar, bu tasarının da Anayasa’ya aykırı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Yapılması gereken, Kamulaştırma Kanunu’na eklenecek bir geçici maddeyle 38’inci madde mağdurlarına anılan Kanun’un genel hükümleri çerçevesinde başvuru hakkı tanımak ve tespit edilen bedelleri Kamulaştırma Kanunu’nda öngörülen aynı usullerde ödeyerek vatandaşlar arasında ayrım yapmamaktır.

Biraz önce, Plan ve Bütçe Komisyonunda olmam nedeniyle, vermiş olduğum bu konudaki geçici önergede düşüncelerimi açıklama fırsatı bulamadım, bu vesileyle belirtmiş oluyorum ve oyumun rengi hayır diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.

Saygıdeğer milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucunu arz ediyorum:

“Oy sayısı       :            220

Kabul              :            212

Ret                  :                8

Çekimser        :                 -

Boş                 :                 -

Geçersiz          :                  - (x)‑

                                          

                        Kâtip Üye                                                               Kâtip Üye

                       Fatih Metin                                                            Yaşar Tüzün

                             Bolu                                                                     Bilecik”

Tasarının milletimize hayırlar getirmesi diliyorum.

Saat 21.00’de toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.14
ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 21.13

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

5’inci sırada yer alan Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Bayram Meral ve 20 Milletvekilinin 5539 Sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe komisyonları raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

5.- Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Bayram Meral ve 20 Milletvekilinin; 5539 Sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/788, 2/226)   (S. Sayısı: 499) (x)

BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon raporu 499 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir.

Bu nedenle, tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Tasarının tümü üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.

Sayın Kaplan, buyurun efendim. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Barış ve Demokrasi Partisinin görüşlerini açıklamak üzere grup adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, daha önce, erişime kapalı kara yollarıyla ilgili bir tasarı Meclise gelmişti ancak bu tasarı geri çekildi ve daha sonra, Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı olarak yeni bir kanun düzenlendi, Meclise gönderildi. Eğer bu tasarı sadece Karayolları Genel Müdürlüğünün teşkilat ve görevlerini belirlemeyle ilgili olsaydı elbette ki grup olarak farklı bir bakış açımız olurdu ancak bunun içine özelleştirme konulduğu zaman, bütçe yapısı değiştirildiği zaman, genel bütçeden özel, katma bütçeye dönüştürüldüğünde, yine kamulaştırmayla ilgili esaslar eklendiği zaman, arazi trampası eklendiği zaman, farklı bir kanun olarak, karma bir kanun olarak gelmiş oluyor ve bu yönleriyle baktığımız zaman liberalleşme ve özelleştirme uygulamalarına pek sıcak bakan Hükûmetin, yine bu anlayışla Karayollarının teşkilat ve görevleriyle ilgili bir yasanın içine özelleştirme hükümlerini koymak suretiyle farklı bir düzenlemeye gittiğini görüyoruz.

Şimdi burada birkaç başlığa vurgu yapmakta yarar görüyorum. 5018 sayılı Yasa’da genel bütçeli kurum, tasarı ile özel bütçeli bir kurum hâline geliyor. Yine kamulaştırma, arazi, tesis kiralama 3996 sayılı yap-işlet-devret modeli ile kamu-özel iş birliği hedefleniyor ki, bu da kamunun örgütlenmesine aykırı bir durum. Kamulaştırma, tahsis konusunda da Genel Müdürlük yetkili kılınıyor. Yine geçiş ücretleri, köprülerde yerel yönetimler dışlanıyor. Örneğin, İstanbul’daki boğaz köprülerinin ücretlerinin belirlenmesinde yerel yönetimlerin görüşü alınmıyor, bu konuda katılımı sağlanmıyor çoğulculuk adına. Erişimi kontrollü uygulaması, belediye sınırları içinden geçen yollarda, hız yollarıyla çelişki olarak belediyelerin, yerel yönetimlerin, özellikle İstanbul gibi, İzmir gibi, Antalya gibi büyük metropol kentlerimizde, büyükşehirlerde yerel yönetimlerin maalesef katılımcılığı sağlanmıyor. Yani, bu noktadan baktığımız zaman, kara yollarının güzergâh tespitinde de şehir imar planları bulunmasına rağmen belediyeler devre dışı bırakılıyor.

Yine, trampa yetkisiyle, hazine arazilerinin “özelleştirme” adı altında veya “kamulaştırma” adı altında, kamulaştırılan alanlardaki mülk sahiplerine, hazineden başka yerlerden arazi verilerek bu şekilde bir trampa yetkisi getiriliyor ki bu tür şeyler, özellikle seçim dönemleri yaklaştığı zaman genellikle tartışmalı bir durum yaratıyor.

Tesisat kurulması, yerlerinin değiştirilmesi, otoyol ve tesis işletme hakları konusunda, gerçekten özelleştirmenin tamamen alanı içinde, Karayolları teşkilatıyla hiçbir ilgisi olmayan bir yaklaşım ile hükme alınıyor ve burada kurulacak tesisler, dinlenme yerleri, hatta, kimi zaman diyorlar işte, Bolu Dağı Tüneli’nden çıkış alanında Bolu Dağı’ndaki esnafın kurulacak oradaki tesisleri, hatta hissedarları, oradaki esnaf, her şey, daha önceden belirlenmiş denildiğine vâkıf oluyoruz.

Yine bu yasa tasarısıyla, Orman Kanunu diskalifiye ediliyor, demir yollarında yine bu konudaki kararnamelerle bir çelişki yaratılıyor ve yollarda bir tanımlama getiriliyor. İşte, devlet otoyolları, devlet yolları, il yolları olarak bir değişim ve örgütlenme getiriliyor. Burada kamulaştırma yetkisi sorunlu. Demin, bir önceki Kamulaştırma Yasası tartışmalarını yaşadık, Mecliste oldukça hararetli tartışmalar oldu. Karayollarıyla ilgili çok ciddi kamulaştırma sorunları hâlâ bekliyor. İşte, Bozüyük-Bilecik yolundaki Karayolu istimlakleri hâlâ tartışmalı, Alanya yolunda tartışmalar var, başka birçok yerlerde bu kamulaştırmayla Karayolları arasında sorunlar var.

Şimdi, Maden Kanunu temel bir kanun olarak Meclise gelecek. Maden Araştırma Komisyonu bugün raporunu Meclis Başkanlığına teslim etti ve yine Maden Kanunu değişikliği olmadan, henüz ana Maden Kanunu tartışılmadan bu tasarı getiriliyor.

Bunların hepsini bir arada gördüğümüz zaman bu felsefik olarak bir yaklaşım tarzıdır. Hükûmet özelleştirmeyi çok seviyor, özelleştirmeyle devlet ortaklıklarını getirmeyi hedefliyor, buna da “liberalleşme” diyor. Bundan sonra otoyollarda özel şirketlerin memurları, trafik polisleri yerine artık para cezası kesebilecekler, köprü ücretlerini belirleyebilecekler ve bunların denetimi konusunda da INTOSAI denetim kuralları dikkate alınmayacak. Sayıştay Kanunu, Plan Bütçe Komisyonundan yeni çıktı. Sayıştay Kanunu’na göre, özelleştirmeyle verilecek bu otoyolların yeni oluşumunda denetim problemi doğacak.

Böylesi bir durumda ister istemez “Acaba AK PARTİ Hükûmeti -adım adım değil- dört nala seçime mi gidiyor?” diye sormak geçiyor içimden. Yap-İşlet-Devret Yasası’yla… Yap-işlet-devret modeli biliyorsunuz yaygın. İşte, Galataport’un bugünlerde ihalesi olacak veya olmuştur, Harem İskelesi’nin ihalesi gündemde, üçüncü köprünün ihalesi yap-işlet-devret modeliyle oldu. E, bunlar, rakamlara vurduğunuz zaman, gerçekten çok çok büyük rakamlar, çok çok üzerinde tartışılacak konular.

Akçeli işlerle ilgili bu tür yasaların çıkması… Örneğin, daha önce de, bir iki gün önce de 70 bin kadro eğitime, emniyet teşkilatına çıktı. Yani bütün bunları topladığınız zaman herhâlde seçim için… Sayın Başbakana da özel kanun komisyondan geçti, Başbakan olarak Cumhurbaşkanı adayı olabilecek. Hayırlı olsun diyoruz, ne diyeceğiz? Bu ülkede kişiye özel kanunlara hiç gerek yoktu, Meclis üyelerinin hepsi için de benzeri bir hüküm getirilebilirdi.

Bütün bunlar Türkiye'nin gerçek gündemi değil. Bu gerçek gündemi de olmayınca, AK PARTİ hükûmetlerinin de liberal piyasa, serbest piyasa ekonomisi çerçevesinde özellikle sermaye ile iş yapma potansiyeli olan bu yasaları hızla geçirdiğini görüyoruz. Böyle olunca da doğrusu biz Meclisteki tek demokratik ana muhalefet olarak da böyle bir oy vermeyeceğiz. Zaten, Meclise bir bakıyorum, solumda kuzular, sağımda kurtlar var. Öyle dedi arkadaşlar, demin espri yaptılar. Onların arasında da bir de gerçek bir muhalefete ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Siz açıkta kalmışsınız.

M. NURİ YAMAN (Muş) – Kaplan, kaplan.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Şakası bir yana, arkadaşlar, günlerdir sabahladık burada -iki üç gün- bugün de geç saatlere kadar çalışacağız. Çokça komisyon toplantısı da bu arada oluyor, arada bir komisyonlara gidiyoruz. Eğitim, emniyet, belediyeler, kamulaştırma… Bugün de Karayollarını görüşüyoruz, arkasından, askerî mahkemelerin kuruluşuyla ilgili yasa tasarısı var.

Elbette ki bunları küçümsemiyoruz, büyük bir ülkeyiz, sorunlarımız da çok. Mecliste çok çalışıyoruz da, sabahlıyoruz. Öyle ki dün yorgunluktan arkadaşlarımız gelemedi, yoklamada yeterli sayı çıkmadı. Dün iki buçuk saat sonra Meclis çalışamadı. Tabii, diğer yanda ülkemizde neler oluyor? Güncel gündemi ne ülkenin? Bir yıl önce bugünlerde “Güzel şeyler oluyor.” diyordu Sayın Cumhurbaşkanı. Açılım rüzgârı, barış umutları yayılıyordu, medyada toplantılar, sivil toplumla görüşmeler sürüyordu. Silahların susmasını, çatışmaların bitmesini, barışın gelmesini halkımız da çok arzuluyordu ancak “Habur’dan 34 terörist…” diyorlar bazıları, bazı siyasi kesimler. 4 tanesi bebekti, 2 tanesi anne kucağındaydı. Altı aylık, bir yaşında, üç yaşında, altı yaşında teröristlerle tanışma fırsatını Habur’da bulan milletvekillerinden biriyim, resimlerini de çektim. Diyarbakır Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi bu 4 çocuğun büyümesini bekliyor, dava açmadı, eğer büyüseler onlara da dava açacaklar örgüt üyeliğinden. Şimdi 26 tanesi Mahmur’dan mülteci konumunda Birleşmiş Milletler statüsünde ve oradan gelen, Türkiye’ye dönen insanlarımız. Bunlar 12 bin kişi Mahmur’da. Şimdi savcı dava açmış, Habur’da serbest bırakan savcı, hâkimler -aynı hâkim, savcılar- dava açmış “Mahmur kampındakiler örgüt üyesidir…” Öyle bir karar çıkarsa 12 bin tane örgüt üyesi eşittir Mahmur demek. Onlar “terörist” diyor. 93’te köyleri yakılan, faili meçhule uğrayan ve Saddam’ın zulmü döneminde Irak’a sığınan, on sekiz senedir orada olan yurttaşlarımız, özbeöz yurttaşlarımız kendi topraklarına gitmiş. 12 bin tane Mahmur’daki mülteciyi eğer bu şekilde suçlar, mahkeme örgüt üyesi yaparsa, Türkiye, kucağında yepyeni bir dış sorun, Birleşmiş Milletlerin mülteciler hukuku kapsamında kucağında yeni bir sorun bulacaktır hiç şüphesiz. Bu bir sorun.

Yine, silahlarını bırakıp Kandil’den gelen ve daha sonra sivil kıyafetlerle halkın arasına karışan insanları, hiçbir şey değişmeden, yine ayni hâkim, savcılar, dışarıda dolaşırken çağırdılar “Pişman mısın?” diye “Teslim olmaya mı geldin?” diye sormaya başladılar. Bu da vahim bir olay çünkü 12 Eylül askerî darbesi döneminde bir madde vardı, 170’inci madde “Cezasızlık hâli” başlığı altındaydı. O cezasızlık hâli yerine şimdi böyle bir gurur kırıcı, onur kırıcı suçlamayla insanların içeri alınması…

Şimdi “Bu dağdakileri indireceğiz.” derken barış için gelenleri içeri almaya başlayınca, Ahmet Türk’e yumruk atanı da serbest bırakıyoruz bir celsede, arkasından da Yargıtayda bir şeyler oluyor, bir tahliye çıkıyor, Balyoz davasından bir bakıyorsunuz tahliyeler çıkıyor. Yani yargının siyasallaşması, Türkiye'nin geleceği açısından korkunç bir hata olarak önümüze çıkıyor.

Değerli arkadaşlarım, iyi yönetilemeyen bir barış girişiminin trajik sonucu çatışmalar yeniden başladı. Her gün ölüm haberi geliyor ve sınır ötesi kara ve hava operasyonları oluyor, ülkenin kuzeyinde, güneyinde çatışmalar oluyor. Böyle bir ülkenin acil gündemi çatışmalar, ölümler, kardeş kavgası, yaşam söz konusu olunca, ülkenin birliği dirliği söz konusu olunca, burada kamulaştırma, Karayolları üzerinde konuşmanın çok da fazla anlamı olmuyor.

Ben vicdanen rahat değilim. Sanmıyorum, siz Meclisin değerli üyeleri, Hükûmetin üyeleri de vicdanen rahat olmamalısınız diye düşünüyorum. Taş atan çocuklardan gizli dinlemeye, yargının siyasallaşmasına, bırakın, toplumda umudun, ümidin kırıldığı, gerilimlerin arttığı, şiddetin tırmandığı bu manzara karşısında rahat olmamalıyız.

Bizim içimiz yanıyor çünkü bu karmaşanın en çok yükünü, acısını yaşayan bir ilin milletvekiliyim. Yüreğimiz kanarken Karayolları Yasası’nı görüşerek cenazelerimiz daha çabuk ulaşsın diye daha güzel yollar mı yapacağız? Hayır. Elbette ki yolları konuşacağız; konuşacağımız yollar barışa, kardeşliğe açılan yollar olmalı. Bin yıldır birlikte yaşayan ve tarihin kardeşliğe mahkûm ettiği Türk-Kürt kardeşliğinin güçlendirileceği yolları aramalıyız.

Hiçbirimiz masum değiliz. Mecliste bulunan tüm milletvekilleri, tüm partiler masum değil ve bu sonucun sorumlularıdır. İstiklal Savaşı’nda, Çanakkale’de, Anafartalar’da, Dumlupınar’da yan yana yatan şehit dedelerimizin, ecdadımızın karşısında, bu turuncu koltuklarda, kırmızı plakalarda, kardeş kanını görmeyecek kadar duyarsız olabilme vicdansızlığı, nasır bağlamış bir sorumsuzluğu, hareketsizlik ve çaresizliği içinde seçimlerin küçük hesabına ülkemizin geleceğini heba edemeyiz.

Değerli milletvekilleri, müdafaai hukuk cemiyetlerinde yabancılara, emperyalistlere karşı birlikte mücadele ettik. “Meclis, Türklerin ve Kürtlerin meclisi” sözü Mustafa Kemal ve İnönü’ye ait. Lozan’da vaat edilen ortak ev kurulacaktı, ortak ev projesini hayata geçiremedik. Birlikte devletler kuran, direnen, aynı mevzide ölen Kürt kardeşin Türk kardeşiyle eşit yaşamayı isteme hakkının var olduğu inancını hayata geçiremedik. Tarihsel kin yok aramızda. İsyanlar yaşadık, otuz yıldır süren bir çatışma ortamı yaşıyoruz ancak bu bir Türk-Kürt çatışması, boğazlaşması olmaktan uzaktır. Koçgiri ayaklanmasında çok sayıda Türk kökenli Alevi’nin katıldığı yadsınamıyor. Bugün Madımak Oteli’nin müze olması için adımlar atılması bu sağduyunun eseri. Şeyh Sait ve Dersim isyanına az da olsa Türk kökenliler de katılmışlardır. Ağrı isyanına sürgünde Çerkezlerin kimileri katılmıştı. O hâlde bu isyanları Türklere karşı değil, dönemin iktidarlarına ve siyasetlerine karşı olarak değerlendirmek daha uygun olur. Böylesi bir bakış açısı sorunun çözümüne de yardımcı olacaktır çünkü bin yıllık kardeşliğimizde aşılamayan tek “seçilmiş travma” yoktur. Böylesi unutulmayan felaketlerin Türk-Kürt ilişkilerine damgasını vurduğu söylenemez. Geçmişte yaşadıklarımız, bin yıldır süren kardeşliğimiz tehlike altındadır. Çatışmalar, operasyonlar, şiddetin asla çözüm olmadığını, tek çözüm yerinin Meclis ve demokratik siyaset olduğunu birlikte hayata örmek, projelerini koymak zorundayız. Bunun da tek yolu diyalog, konuşma ve uzlaşmadan geçiyor. Liderlerin böylesi bir günde bir araya gelmesi gerekiyor, partilerin böylesi bir günde bir araya gelmesi gerekiyor. Değerli arkadaşlarım, böylesi bir günde bütün bu ekonomi yasalarını bir kenara bırakıp Meclisin acil gündemine, bu gündemle bir an önce gelmesi gerekiyor. Başkanlık Divanının bir an önce bu konuda acil bir gündem toplantısıyla, gerekirse tatile çıkmayarak, hafta sonları da, böyle bir çalışmayı başlatmak zorundayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaplan, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Dünya eski dünya değildir. Bir ırmakta iki kez yıkanılmıyor. Militarizm Demokles’in kılıcı gibi toplumun tepesinde sallanıyor on yılda bir yapılan darbelerle, ama çözüm kılıçta ve silahta değildir. Siyasi sivil yöntemler Meclisin çözüm adresidir. Demokrasi, hukukun, adaletin kılıcından başka kılıç hiçbirimiz tanımamalıyız.

Çağdaş, demokratik, uygar, güçlü ve kalkınmış bir Türkiye için, 21’inci yüzyıla ayak basan aydınlık Türkiye için, Orta Çağ’dan kurtulmuş ve feodal kalıntılarını yenmiş bir Türkiye için, günümüzde yaşanan cepheleşmeden kurtulmuş, gerçek anlamda demokratik, laik bir Türkiye için, bölücülük fobisinden sıyrılmış, kardeşçe ve birlik içinde yaşayan bir Türkiye için, gelin, ülkenin gerçek gündeminde birleşelim, kardeş kavgasına son verecek çözümleri geliştirelim, ülkemize barışı getirelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bağlıyorum Sayın Başkan.

Barış ve uzlaşmanın ön koşullarından biri şiddete karşı olmaktır. Nereden gelirse gelsin şiddet, çatışma çözümsüzlüktür. Hiçbir haklı nedeni, gerekçesi olamaz. Özellikle de çatışma alanı ve çatışan tarafların dışında kalan, sivil halka yönelik bireysel ya da kolektif şiddetin -resmî adı örgütsel şiddetin- herkes karşısında olmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, bu konuda gerçekten üzerimize düşen görev, çağdaş, demokratik, çok dilli, çok kültürlü, problemlerine çare arayan bir toplumun yaratılması ve acıların dindirilmesi için, çözüm için kendini sorumlu hisseden her kesimin, yapının, çevrenin de Meclisle omuz omuza olması, özellikle de medyanın bu konuda üzerine çok büyük görev düştüğünün bilinciyle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen son cümlelerinizi alayım.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bitiriyorum.

…bu konuda Meclisin bu duyarlılığı göstererek, bu yoğun çalışma temposu içinde bu konuda bir araya gelmesini diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA METİN ARİFAĞAOĞLU (Artvin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Bayram Meral ve 20 Milletvekilinin; 5539 Sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 499 sıra sayılı Tasarı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

Karayolları güçlü kuruluşlarımızdan biridir. 1950 yılında kurulan Karayolları Genel Müdürlüğü, merkez ve taşra teşkilatları ile ülkemizin yol konusunda uzman kuruluşlarından biridir.

Karayolları teşkilatında gerçekten kendini çok iyi yetiştirmiş teknisyenler ve mühendisler bulunmaktadır. Yıllardır teknik kadroların beklentisi gerçekleşmemiştir. Sekiz yıllık AKP İktidarında teknik elemanların ekonomik koşullarında herhangi bir iyileşme yapılamamıştır. Karayolları Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Kanunu, Hükûmet tarafından yeniden düzenlenmektedir ancak 16.817 kara yolu çalışanı hakkında ekonomik koşulların iyileştirilmesine yönelik bir değişikliğe rastlamak mümkün değildir.

Önceki yıllara oranla karayollarında personel sayısı gittikçe azalmaktadır. Bugün, 11.268 işçi ve 5.549 memur ve teknik elemanı ile Karayolları, 64 bin kilometre yolun bakım ve onarımını gerçekleştirmekte, ayrıca programında bulunan yeni yol yapımlarını da uygulamaya koymaktadır. Bu kadar personel ile 780 bin kilometrekare ülke coğrafyası üzerinde bulunan 64 bin kilometre yola hizmet vermede zaman zaman müşavir firmalardan hizmet alındığını biliyoruz. Yağmurda, feyezanda, heyelanda ve her koşulda Karayollarında çalışanların gecesi gündüzü yoktur. Şube şefinden bölge müdürüne kadar personel, ulaşımda hizmetin aksamaması için çaba sarf etmektedir. Yetki verirsiniz, iş istersiniz ancak maaş konusuna çözüm getirmezsiniz. Bu kadar köklü bir yasa tasarısında, çalışanların, emek verenlerin ekonomik koşullarını düzeltmemek en büyük eksiklik değil midir? Sekiz yıllık iktidarınızda işçisinden memuruna, teknisyeninden mühendisine kadar bordrolara imza atanlar mağdur edilmiştir, mutlu edilememiştir.

Karayolları çok önemli kuruluşlardan biridir. Çok iyi yetişmiş insan gücüyle yıllardır ulaşım sorunlarını çözmede Karayolları mensuplarının çalışmaları küçümsenemez. Mühendisinden teknikerine, formeninden topoğrafına, iş makinesi operatöründen düz işçisine kadar ücret politikasının iyi olduğunu söylemek mümkün değildir. Otuz yıllık bir mühendisin aldığı ücretle, üniversitede okuyan çocuğuna ve zaruri ev ihtiyaçlarına maaşını yetiştirmesi mümkün gözükmemektedir. Yetki verdiğiniz ve iş beklediğiniz teknik kadronun maalesef maaşları iyi değildir.

Bu tasarıyla getirilen yenilikler nelerdir? Bunlardan çok azını olumlu buluyoruz ancak geneline katılmamız mümkün değildir. Yol güzergâhı ve değişikliklerine ilişkin imar yollarının yapımında, imar planı yapım ilkelerini ve belediye meclislerinin var olan yetkilerini yok saymakta, imar planı yapma yetkisi Karayollarına verilmektedir. Planlama alanında giderek artan kurumsal ve yerel kaos ortadayken, bu yetkiyle, imar planı yapımlarında var olan çok başlılığa Karayolları da ilave edilmektedir. Bu durumu doğru bulmamız mümkün değildir. Yeni yapılacak olan yollar için yapılacak imar planı uygulamalarında 3194 sayılı İmar Yasası’nın 18’inci maddesi hükümleri dâhilinde alınacak düzenleme, ortaklık payına dâhil edilmesi imar planı uygulamalarını rahatlatmayacak; aksine, zorlaştıracaktır. Ayrıca, imar planı uygulamalarında yol güzergâhlarının dâhil edilmesi, 3194 sayılı Yasa’nın 18’inci maddesini değiştirmeden mümkün değildir.

Otoyol özelleştirilmelerini durduran Danıştay kararına karşı yasal düzenlemeyle, Karayollarının sorumluluğunda olan ve işletilen otoyolların özelleştirilmesinin önü açılmaktadır. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, büyük gelir getiren otoyolların işletilmesinin özelleştirilmesini uygun bulmuyoruz. Bu durum, Tekel ve SEKA’da yaşandığı gibi, çalışanların işlerinden uzaklaştırılmasına neden olacaktır. Böylece, işsizliğin büyümesi tetiklenecektir.

Mevcut otoyolların özelleştirilmesini uygun bulmuyoruz. Ancak, yapım programında olan otoyolların yap-işlet-devret modeliyle uygun ve makul şartlarla yapılmasının daha doğru olacağını düşünüyoruz. Yerli ve yabancı firmaların yeni güzergâhları yap-işlet-devret modeliyle yapmasını olumlu ve ülke çıkarlarına uygun bulduğumuzu özellikle belirtmek istiyorum.

Otoyollarda işletme hakkının verilmesi bir finansman modelidir, borçlanmadan çok farklı değildir. Borçlanma, bugün alınacak bir finansman karşılığında ileriki yıllarda elde edilecek gelirlerden ödeme taahhüdüne girilmesidir. “İleriki yıllardaki gelirlerimi bekleyemem, bana şimdi sıcak para lazım.” mantığıyla otoyolları özelleştirmeyi asla doğru bulmuyoruz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarının 4’üncü maddesinin (n) bendinde “3996 sayılı Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ve 3465 sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Dışındaki Kuruluşların Otoyol Yapımı, Bakımı ve İşletilmesi ile Görevlendirilmesi Hakkında Kanun kapsamında gerçekleştirilecek yatırım ve hizmetlerle ilgili görevlendirilen şirketlere gerektiğinde ortak olmak ve bununla ilgili işlemleri yapmak” şeklinde görev verilmiştir. Bu görev, Anayasa ve kamu ve özel hukuk hükümlerine tamamen aykırıdır.

Karayolları Genel Müdürlüğü ihale alan ve ihale eden konumundadır. Ayrıca, sözleşmenin uygulanması sırasında sözleşmenin her iki tarafında olacağından tarafsız ve objektif olması mümkün olabilir mi? Elbette ki, olamaz.

Tasarının 18’inci maddesinde, kamu kurum ve kuruluşlarının hizmet taleplerinin karşılanmasına, derneklerin de kapsam içine alınmasının mantığı ve yararı anlaşılır değildir. AKP iktidarında bazı derneklere tanınan ayrıcalıklar vatandaşların dolandırılmasına neden olmuştur. Burada benzer bir durumun yaşanacağından endişe duymaktayız.

Karayolları gibi köklü ve donanımlı kuruluşta birçok ehil mühendisin bulunmasına rağmen tasarının 27’nci maddesiyle yabancı personel çalıştırılmasının önünün açılmasının ülkemiz gerçekleri ile örtüşmesi mümkün değildir.

Karayollarında bulunan tüm mevcut kadroların iptal edilmesi ve yeniden ihdas edilmesi, siyasi kadrolaşma uygulamalarına devam edileceğinin açık ifadesidir.

5539 sayılı Kanun’da yer alan daire başkanlıklarının tamamına yakını taslak metnin 7’nci maddesinde değiştirilmiştir. Şöyle ki: “Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı”na -dikkat buyurun “Strateji Geliştirme Dairesi Başkanlığı”- sadece “si” eki geliyor. “Makine İkmal Daire Başkanlığı” araya bir “ve” konuyor, “Makine ve İkmal Dairesi Başkanlığı” olarak değiştirilmiştir. Bir diğer örnek: “Yapım Dairesi Başkanlığı” “Yol Yapım Dairesi Başkanlığı” şeklinde değiştirilmektedir. Karayolları elbette ki yol yapacak, “yol” kelimesinin başa gelmemesi, gelmesi bir şeyi değiştirmez.

Çok küçük ekleme ve çıkarmalarla, mevcut daire başkanlığı kadrolarının iptalini ve yeni kadroların ihdasını tamamen yanlış buluyoruz. Kadrolaşmayı amaçlayan uygulamalarınızı doğru ve hukuka uygun bulmuyoruz. Çalışan, emek veren, hizmet veren kesimin herhangi bir yersiz ve haksız tayinlerinde Danıştaya gitme hakkını ortadan kaldırmaya yönelik bu tasarıya destek vermemiz mümkün değildir. Sekiz yıllık AKP İktidarı döneminde en çok rastlanan yasal düzenlemelerde, siyasi kadroları yerleştirmek için “bütün kadroların iptali ve yeni kadroların ihdası” maddesine yer verilmektedir. “Demokratik açılım” diyorsunuz. Çalışanların haklarının elinden alınması ve yargı yolunun kapatılmak istenmesi hangi ülkede “demokratik açılım” olarak değerlendirilmektedir? Bu yaklaşımınızı, rejimin geleceği açısından çok sakıncalı bulduğumuzu özellikle belirtmek istiyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarının 12’nci maddesiyle Karayolları Genel Müdürlüğünün para ve mallarının statüsüne istisna ve muafiyetler getirilmektedir. Vergi muafiyetlerinin vergi yasalarında düzenlenmesi gerekmektedir. Kamu tüzel kişiliğine sahip olan bu kurumun bazı faaliyetleri bir iktisadi işletme konumu oluşturmaktadır. Bu iktisadi işletmeye vergi muafiyeti tanınması eşitlik ilkesine aykırı değil midir?

Taşıtların köprü geçiş ücretlerini düzenleyen 14’üncü maddesinde en temel eksiklik, köprü geçiş ücretlerinin belirlenmesinde yetkinin bakana verilmesidir. Şehir içi ulaşımlarında köprü geçişleri, koordinasyonun sağlanması açısından oldukça önemlidir. Köprü ücretlerinin belirlenmesinde, yerel yönetimlerin temsil edileceği bir komisyon tarafından belirlenmesinin daha doğru olacağını düşünüyoruz.

Kara yolları ağında bulunan yolların rehabilite edilerek başkentten bütün illere bölünmüş yolla ulaşılması projesi oldukça doğrudur. Uygulamanın geciktirilmesi veya yavaşlatılması trafik kazalarının artmasına davetiye çıkartmaktır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak yol konusunda uzman kuruluş olarak Karayolları Genel Müdürlüğünü kabul ediyoruz ve bütün yolların bu kuruluş tarafından yapılmasının doğru olacağını düşünüyoruz. Bazı illerimizde yapılan barajlar nedeniyle yeni yollar Devlet Su İşleri tarafından yapılmıştır, bir kısmının yapımı da devam etmektedir. Bütün illere bölünmüş yolla gidilmesi projesine elbette ki destek vereceğiz ancak 2002 ve 2003 yılında yapımına başlanılan yollar için neden bölünmüş yol projesi düşünülmemiştir? Örnek: Borçka-Artvin arası. İkinci örnek: Yapımı devam eden Artvin-Erzurum yolu. Bu yollar bölünmüş yol olarak maalesef projelendirilmemiştir. Bu yollar Devlet Su İşleri tarafından yapılmaktadır. Baraj gölü içinde kalan ve kalacak yollar hangi standartta ise Devlet Su İşleri tarafından, baraj gölü üstünden, aynı standartta yol yapılmaktadır. Böylece, gelişen ve trafik yoğunluğu her gün artan ülkemizde, yollar yeni yapılmasına rağmen, trafik güvenliği ve rahatlığına kavuşmak mümkün olamamaktadır. Barajlardan dolayı Devlet Su İşleri tarafından yapılan yolların eksikleri olabilir, proje standartları eleştirilebilir, ancak hızlı ve süratli bir yapım çalışmasının uygulandığını özellikle belirtmek isterim. Barajlardan dolayı bazı ilçelerin ve bazı köylerin yolları uzamıştır. Hükûmetler halkın yaşantısını kolaylaştırmak, yaşam standardını yükseltmek için vardır, ancak Artvin’de halkın yaşantısını kolaylaştıran değil zora sokan uygulamalar yapılmıştır. Örnek: Borçka’dan Taraklı köyüne eskiden 7 kilometreye gidiliyordu, şimdi, baraj yapıldıktan sonra bu yolun uzunluğu 16 kilometre oldu. Artvin Köprübaşı’ndan Ardanuç ilçesine önceden yirmi-yirmi beş dakikada gidiliyordu, şimdi, bir saat-bir saat on dakikaya gidiliyor.

Değerli milletvekilleri, hükûmetler halkın yaşantısını kolaylaştırmak için vardır dedim. Ancak şimdi çok bariz örnek veriyorum: Artvin’in Ardanuç ve Şavşat ilçelerinden kalkan bir vasıta, “Berta Köprüsü” denen yer… Tarihî Berta Köprüsü şu anda çalışıyor, ancak, istikbalde, Deriner Barajı su tuttuktan sonra buradaki Berta Köprüsü baraj gölü içinde kalacaktır. Berta Köprüsü’nün yanına büyük bir viyadük yapıldı. Viyadüğün yapılması doğru. Şu sıralarda da inşaatı bitmiş olacak. Bu viyadükten geçtikten sonra Artvin’e gitmek isteyenler… Eski yol vardı, bu eski yol genişletilerek servis yolu olarak inşa edildi, şimdi, servis yolu olarak inşa edilen bu yol daimî yol, kalıcı yol olsun istiyorlar, Artvin halkı bunu kabul etmiyor. Şu anda çalışan ve tarihî Berta Köprüsü, yani Ardanuç ve Şavşat yollarının birleştiği yerden Erzurum’a gitmek isteyen bir kişi, bir otobüs, bir taşıt Artvin’e gidecek, Artvin’den dolaşacak. Çoruh Nehri’nin Şavşat suyuyla birleştiği noktaya gelebilmesi için 33 kilometre gitmesi lazım, 33 kilometre! Yani, kulağı böyle göstermektense böyle gösteriyoruz. Bunu biz kabul etmiyoruz. Ne istiyoruz? Bu Berta Köprüsü’nden şu anda devam eden, şu anda çalışan, vadi boyunca yol vardır. Bu yolun üst kotlarından, baraj gölü üstü kotlarından, yataydan 7-8 kilometre yolla Şavşat suyunun Çoruh Nehri’yle birleştiği noktaya ulaşıyorsunuz. Buraya bir viyadük istiyoruz. Niye istiyoruz? Şu anda Artvin-Erzurum yolu Çoruh Vadisi’nin sol sahilinden yapılıyor, şu anda yeni yapılan yol sol sahilinden. Peki, mevcut yol, şu anda çalışan yol Çoruh Vadisi’nin sağ sahilindendir. Eski yol sağ sahilinden yeni yol sol sahilinden. Vatandaşın yaşamını kolaylaştırmak için, Şavşat suyunun Çoruh Nehri’yle birleştiği noktaya mutlaka bir viyadük gerekmektedir. Bu konuda Sayın Bakana ben bir soru önergesi yazdım. Bu önergem 16 Aralık 2009 tarihinde. Sayın Bakan, bana 24 Mart 2010 tarihinde cevap veriyor ve Sayın Bakanımız diyor ki: “Bizim Devlet Su İşleriyle protokolümüz vardır. Bu protokol gereğince bu yolu ve viyadüğü Devlet Su İşleri yapacak.” Bu, Sayın Bakanın bize cevabi yazısını yanıma aldım, Devlet Su İşlerine gittim. Devlet Su İşleri haritaları açtı, haritalar üzerinden tartıştık ve buradaki görevliler “Evet, bu yola ihtiyaç vardır ancak bizim protokolümüzde yoktur.” diyor. Sayın Bakan, size bu yazıyı takdim edeceğim konuşmamın bitiminde. Sayın Bakanın yazısında Devlet Su İşleri...

MUHARREM İNCE (Yalova) – İmzası yok mu?

METİN ARİFAĞAOĞLU (Devamla) – İmzası var, Sayın Binali Yıldırım’ın imzası var.

Sayın Bakanın yazısında diyor ki: “Bu viyadüğü Devlet Su İşleri yapacak.” Devlet Su İşleriyle gittik, tartıştık. Devlet Su İşleri “Bizim protokolde buna yer verilmemiştir.” diyor. Artvin’e gittim, Artvin’de Devlet Su İşleri Bölge Müdürüyle bu konuyu müzakere ettik. “Artvin’in geleceğini ilgilendiriyor. Bu, bir yıl değil, beş yıl değil, elli yıl değil, yüz yıllar hizmet edecek. Buradaki vatandaşlara zulüm etmeyin. Bu yolun yapılması lazım, bu viyadüğün yapılması lazım.” dedim. Dediler ki: “Evet, doğrudur. Fakat bu az bir proje değil, büyük projedir.” Evet, büyük projedir. Ancak Artvin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

METİN ARİFAĞAOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, bitiriyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Arifağaoğlu.

METİN ARİFAĞAOĞLU (Devamla) – Artvin bugüne kadar özveride bulunmuştur. Muratlı Barajı ve Borçka Barajı üretime geçmiştir, ancak üretime geçinceye kadar oranın tozunu, sıkıntısını orada yaşayanlar çekmiştir. Deriner Barajı devam ediyor, bir yıl sonra su tutacak. Su tutmadan bu viyadüğün mutlaka yapılması lazım. Viyadük, doğrudur, 450 metre kadar uzunluğunda, orta ayakları yüksekliği 180-200 metre olabilir. Fakat bu viyadüğe ve tarihî Berta Köprüsü’nden bu bahsettiğim viyadüğe kadar olan yola da ihtiyaç bulunmaktadır. Sayın Bakan, Artvinlilerin bu sorununu çözeceğinize inanıyorum.

Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.

Tekrar, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Abdülkadir Akcan, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 499 sıra sayılı Kanun Tasarısı ve Teklifi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve televizyonları başında bizi izleyen yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum.

Gerekçesindeki ifadelere göre, esasen AKP’nin iktidara geldiği dönemde yasalaşması gereken tasarıyı aradan ancak sekiz yıl geçtikten sonra görüşmekteyiz. Tasarının eleştirilecek birçok yönü olmasına rağmen, sınırlı bir sürede, önemli bulduğumuz sakıncaları sizlerle paylaşmak istiyorum.

Nisan 2008’de Maliye Bakanlığı tarafından Meclise gönderilen 1593 sayılı Erişme Kontrollü Karayolları Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı için o dönemde komisyonda dile getirilen uyarılara rağmen, tasarı Genel Kurul gündemine indirilmiş, ancak iktidar durumun vahametini geç de anlamış ve tasarıyı tekrar, geri çekmek zorunda kalmıştır. Aradan geçen iki yılı aşkın zaman içinde… Bugün görüşmekte olduğumuz tasarı, Karayolları Genel Müdürlüğünü bağlayan iki kanunu, 1593 sayılı Kanun ile 5539 sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un esasen birleştirilmesini amaçlasa da, Karayolları Genel Müdürlüğüne, gerek özelleştirme gerekse karayollarındaki işlemler için TOKİ mahiyetinde yetkiler tanınmaktadır.

Yeni tasarı neler getiriyor diye baktığımızda, AKP Hükûmeti, 18 Aralık 2009’da Meclise gönderdiği Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’yla ülkenin fiziki altyapısında olumsuz ve genel kabul görmemiş radikal değişikler yapacağının niyetini o günden belli etmiştir. Geldiğimiz noktada önümüzdeki tasarı, maalesef, Anayasa’mıza ve hukuka aykırı maddeler barındırmakta, diğer yandan, köprü ve otoyollarımızın sorunsuz satılabilmesi için hukuki boşlukları kapatmaya yöneliktir. Genel müdüre ve bağlı bulunduğu bakana çok fazla yetkiler tanıyan bu tasarı tam anlamıyla keyfîliğe neden olabilecek düzenlemeler içermektedir.

Özelleştirme için Maliye Bakanlığı tarafından hazırlanan önceki taslak, mevcut inşa edilecek yollar üzerindeki işletmelerin satılmasını amaçlamakta ve Karayolları Genel Müdürlüğünün eskiden olduğu gibi inşa edilecek yol üzerinde kalan arsaları kamulaştırmasını öngörmekteydi. Ancak görüşmekte olduğumuz tasarıya göre, yolların geçeceği arsalar devletin diğer arsalarıyla takas edilerek hem yolun geçtiği arsalar yolun işletici firmasına hem de hazine veya devletin tasarrufu altındaki başka arsalar yolun geçtiği toprağın eski sahibine satılabilecektir.

Kentsel arazilerin düzenlenmesinde belediyelerin kullandığı bu uygulamaların Karayolları Genel Müdürlüğü için de geçerli olması kurumun bir yıkım makinesine dönüştürülmesini kolaylaştıracak ve TOKİ gibi, kentin her bölgesinde kamulaştırma maliyeti ödemeden kent planlarını geçersizleştirecek yeni yollar ve rant bölgeleri inşa edilebilecektir.

Diğer yandan Türkiye Büyük Millet Meclisinin, kurumları yeterince izlemesine engel olan ve bütçelerin gelir ve gider hesaplarını mevcut durumdan düşük gösteren trampa uygulamasını da iktidar  benimsemiş gözükmektedir. Ancak ne olursa olsun bu dönemlerin gerekli denetiminin zamanı geldiğinde yapılacağını, yapılanın hesabının sorulacağını unutmamak gerekir.

Değerli milletvekilleri, tasarıya eklenen bir başka maddeyle de Orman Kanunu’nun değiştirilmesi istenmektedir. Buna göre karayolları özelleştirme uygulamaları kapsamında yap-işlet-devret modeliyle yapılıyorsa, orman arazilerine rastlasa dahi Çevre ve Orman Bakanlığının iznini beklemeye gerek kalmayacaktır. Yolun tüm alanında ormana karşılık gelen büyüklük oranındaki kısmı, işletme hakkı bedeliyle çarpılacak ve elde edilen fiyatın binde 5’i bir defaya mahsus olarak Orman Genel Müdürlüğüne ödenecektir. Her türlü vergi, resim ve harçtan muaf olacak bu tutarın dışında ne izin alınmasına gerek kalacak ne de başka bir ödeme yapılacaktır.

Yol ve güzergâhın, yol ve üzerindeki tesisi işletecek olan şirketin işletme hakkı için ödeyeceği toplam tutarın bir bölümünü Orman Genel Müdürlüğüne ödemesi, ormanları yağmalama izni olarak algılanabilecektir. Bu uygulamayla İstanbul’da yapılması düşünülen üçüncü köprü güzergâhında birçok orman alanımız katledilebilecektir. Tabii, bunun bahanesini şimdiden duyuyor gibiyiz: “Yerine yeni ağaçlar dikecek, genç ormanlar oluşturacağız.” Ancak bu bahaneyi ileri sürenler unutmamalıdırlar ki, orman ve bitki örtüsünün yetişmesi için yıllar gerekmektedir. Bu noktada, üçüncü köprünün seçilen güzergâhıyla ilgili olarak, maddeler üzerinde vereceğimiz önergeler sırasında yüce Meclisi bütün detayıyla bilgilendireceğimizi hatırlatmak isterim.

Değerli milletvekilleri, tasarıyla yasal süreçlerin işlemesi gereksiz görülmektedir. AKP’nin alışkanlık hâline getirdiği ve gerçekte ciddi sıkıntılara neden olan bir uygulamayı yine bu tasarıda görmekteyiz. Karayolları Genel Müdürlüğünün statüsü değiştirilerek genel bütçeye dâhil olan kurum özel bütçeli hâle getirilmektedir. Devlet tüzel kişiliği dışında özel bir kişilik kazanacak olan Karayolları Genel Müdürlüğü, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nda belirlenen 1 no.lu Kamu İdaresi Cetveli’nden çıkarılarak, TOKİ’nin de yer aldığı 2 no.lu Kamu İdaresi Cetveli’ne yerleştirilmektedir. Kurum her ne kadar kamu tüzel kişiliğini haiz yapılmak istense de görevleri gereği aynı zamanda iktisadi bir kuruluştur, bu yüzden vergi muafiyeti tanınması eşitlik ilkesine aykırılık içermektedir. Vergi muafiyeti tanınması vergiyle ilgili kanunlarda gerçekleştirilmelidir, doğru olanı budur.

Kamu tüzel kişiliği kazanan Genel Müdürlük, kendi başına gelir tahsis eden ve bu gelirlerden harcama yapma yetkisine sahip bir kurum hâline gelecektir. Aynı zamanda, Karayolları Genel Müdürlüğünün projeleri üzerindeki DPT’nin vizesi de kalkmış olacak, kurum, harcama ve kararlarında DPT’nin incelemelerinden uzaklaştırılmış olacaktır. Uzun zamandır, iktidarın gereğinden pahalı, katma değer yaratmayacak birçok siyasi projelerine, görevi gereği verimli olmadığı için karşı çıkan DPT, böylelikle devlet projelerinden, özellikle ulaştırma ve DSİ projelerinden uzaklaştırılarak atıl durumda bırakılmaktadır.

Daha önce, kentlerin planlamasında etkili kurumlar olan İller Bankası ve Arsa Ofisinin etkisizleştirilerek, kentlerin mevcut planlarını alt üst eden Kültür ve Turizm Bakanlığı, Özelleştirme İdaresi, TOKİ gibi Karayolları Genel Müdürlüğünde de pek çok kente çevre yolları yaparak kentlerin kontrolsüz biçimde çeperlere doğru yayılmasına sebep olacaktır.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz tasarı ile şirketlere yap-işlet-devret yöntemiyle satacağı tüm yollar için kurum, ayrıca o yolun çevresindeki arazileri de yeniden düzenleyerek yapılaşmaya açılmasına önayak olacaktır. Böylelikle, valiliğin onayı veya TOKİ’nin hazırladığı imar planlarıyla belediye sahasının dışındaki arazilerde de arsa vurguncularının hareket alanı genişletilmiş olacaktır.

Tasarının 3’üncü maddesiyle, Ulaştırma Bakanlığına bağlı, kamu tüzel kişiliğine sahip Karayolları Genel Müdürlüğü kurulmak istenmektedir ancak Ağustos 2007’de zaten Ulaştırma Bakanlığına bağlanan Genel Müdürlük, bu değişiklik ile hiçbir yasal düzenlemeyi üç yıldır Türkiye Büyük Millet Meclisine getirememiştir. Aradan otuz dört ay geçmesine rağmen bu konuda hâlen hukuki sıkıntılar doğurabilecek yasal düzenlemeleri giderme ihtiyacı bulunmaktadır. Örneğin, Karayolları Genel Müdürlüğü Dışındaki Kuruluşların Erişme Kontrollü Karayolu (Otoyol) Yapımı, Bakımı ve İşletilmesi ile Görevlendirilmesi Hakkında Kanun’un Uygulama Yönetmeliği’nde ilgili bakanlık hâlen Bayındır ve İskân Bakanlığı olarak gözükmektedir, oysa idarenin başında bulunanların yönetim becerilerini aksaklıklara mahal vermeden tüm yönleriyle göstermeleri gerekmektedir.

Sayın milletvekilleri, diğer yandan, tasarıyla yapılmak istenen bir başka üzücü durum ise ülkemize ciddi gelir getiren bu yatırımlarımızın da elden çıkarılmak istenmesidir. 2002-2009 yılları arasında özelleştirme uygulamalarının 30 milyar doları aşan gelirlerinin nerelerde kullanıldığına baktığımızda, büyük bir kısmı ülkemizin borç ve faiz ödemesinde, bütçe açıklarının kapatılmasında ve kalanı, idarenin giderlerinde kullanılmıştır. Hangi özelleştirme uygulamasının geliriyle ne kadarlık yeni istihdam ve üretim alanı yaratılmıştır, bunu sanırım Sayın Bakan kendisine ait konuşma bölümünde açıklayacaktır.

Değerli milletvekilleri, tasarı, köprü ve otoyol kullanım ücretlerinde, özelleştirme sonrası kullanıcıların daha yüksek kullanım ücreti ödeyebilecekleri ifadeleri barındırmaktadır. Bugün liman özelleştirmelerinden tutun, birçok özelleştirme sonrası kullanım ücretleri bir şekilde artmış ve bu hususta davalar devam etmektedir. Yeri gelmişken bu durumun hukuki tespitini de gözler önüne seren bir davayı kısaca sizlerle paylaşmak istiyorum: Ankara 10. İdare Mahkemesi köprü ve otoyollara Ağustos 2007’de yapılan zammın yürütmesini durdurmuştu. 7 Kasım 2006’da aldığı ara kararla, davalılara, yeni -Karayolları Genel Müdürlüğü ve Bayındırlık ve İskân Bakanlığına- geçiş ücretlerinin belirlenmesinde esas alınan ölçülerin ne şekilde belirleyici olduğunu ve önceki zammın yapıldığı 1 Temmuz 2004’ten bu yana elde edilen gelirlerin miktarını sormuştur. Yine mahkeme, bu gelirin bakım, onarım, amortisman giderlerinin ne kadarını karşıladığını, enflasyon oranları dikkate alındığında geçiş ücretinin ne kadar olması gerektiğinin açıklanmasını istemiştir. Karayolları Genel Müdürlüğü ise otoyolların maliyetinin çok yüksek olduğu, yüksek finansman kaynakları gerektirdiği, gelişmiş ülkelere oranla ülkemizde ücretlerin daha düşük olduğu, yıllık enflasyon artışının da yeni yapım maliyetlerini fazla yükselttiği gibi gerekçeler öne sürmüştür. Bunun üzerine, Ankara 10. İdare Mahkemesi, 31 Ağustos 2007 yılında, köprü ve otoyollara yapılan zammın yürütmesini durdurma gerekçesinde “Zammın herhangi bir ölçüye dayanmadığı, ortada kapsamlı bir araştırma bulunmadığı, zammın iç kaynak teminine yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Ulaşım sektörünün devlet gelirini artırıcı bir kalem olarak görülmesi, gelişmiş ülkelerdeki geçiş ücretlerinin emsal alınması hakkaniyete, külfetlerin adil dağıtılması ilkelerine aykırıdır.” diyerek yürütmeyi durdurmuştur. Böylesine sürdürülebilir yüksek getiri sağlayan köprü ve otoyol gibi varlıklarımızı özelleştirdiğimizde elimizde çok az varlığımız kalacaktır. Kâr eden varlığı özelleştirmek kolaydır ancak bugüne kadar zarar eden hangi varlığımız rasyonel ölçülerde özelleştirilebilmiştir? Bu durumun da kamuoyuna açıklanması gerekecek ve yararlı olacaktır.

Sayın milletvekilleri, tasarının gerekçesinde, özelleştirme geliri ile yeni otoyolların yapılabilmesi için kaynak sağlandığı ifade edilmektedir; “Günümüzde 1 kilometrelik otoyolun maliyeti 10 milyon TL civarındadır.” şeklinde ifadeler var. İktidarın yap-işlet-devret modeliyle yapmayı planladığı 6 yeni otoyolun uzunluğu bağlantı yollarıyla birlikte 2.300 kilometreyi bulacaktır, bunun maliyeti de 23 milyar TL civarında olacaktır. Şimdi, bu tasarıyla yapılacak özelleştirmeyle Hükûmet ne kadar bir gelir elde etmeyi planlamaktadır ki yukarıda kabaca verdiğim maliyetin önemli bir kesimini karşılayabilsin? Üstelik tasarı incelendiğinde, otoyol ve köprüleri alan işletmeci şirketlere birçok maddi imkân sunulduğu da görülmektedir. Yapılmak istenen düzenlemelerle otoyollarda yapılabilecek tesislere ilişkin kısıtlamalar kaldırılırken ne tür tesislerin kurulabileceğine, ne tür faaliyetlerin yapılabileceğine ya da yapılamayacağına ilişkin hiçbir yasal sınırlama da getirilmemektedir. Tesislerin kurulması, yapılacak faaliyetlerin belirlenmesi yapılacak sözleşmelere bırakılmaktadır. Bu durum, yapılacak tesislerin niteliğini, sayısını, sıklığını, özelleştirme sonucunda işletmeyi üstlenen firma ile iktidar arasındaki yakınlığın belirleyeceği bir yönteme karşılık gelecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; düzenlemenin gerçekleşmesi bir yandan ihale mevzuatına ve ahlaki değerlerimize açıkça aykırı gelişmelerin yaşanmasına neden olabilecek, diğer yandan otoyollarda trafik güvenliğini tehlikeye düşürecek gelişmelerin yaşanması kaçınılmaz hâle gelecektir. Otoyol özelleştirmelerini özellikle belirli bir kesim için avantajlı duruma getireceği anlaşılan düzenlemelerin yapılması sonrasında, otoyolların şehir geçişleri ve bağlantıları, trafik güvenliği ve çevresel değerler açısından en doğru yerden değil, işletmeciler açısından en kazançlı yerden yapılacaktır. Otoyol amacıyla kamulaştırılan alanlarda geçmişte olduğu gibi yalnızca akaryakıt satış istasyonları ile dinlenme tesisleri değil, işletmecinin sözleşme aşamasında kabul ettirebildiği her türlü tahsis yapılabilecektir. Tasarının bu hâliyle yasalaşması hâlinde yakın gelecekte maden işletmelerinden sanayi tesislerine, turizm tesislerinden alışveriş merkezlerine kadar otoyol ile doğrudan ilgisi olmayan çok ilginç tesislerin otoyollar boyunca kurulması gündeme gelebilecektir.

Tasarıda gördüğümüz diğer bir eksiklik ise ana hizmet danışma, denetim ve yardımcı birimlerin görev, yetki ve sorumluluklarının yönetmelikle düzenlenmesi isteğidir. Bu yaklaşım, Anayasa’mız ve 3046 sayılı Kanun’a aykırılık teşkil edecektir. Yine, hâlen görevdeki birçok çalışanımız bu tasarıyla mağdur edilmiş olacaktır.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak otoyol ve köprülerimizin özelleştirilmesi gerekçelerine katılmıyoruz. Yap-işlet modeliyle yapılması planlanan yeni otoyol ve köprülerimizde de geçiş ücreti, işletme süresi ve kalite güvencesinin yarıştırılmasını savunuyoruz.

Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısıyla, Karayollarının etkinliğinin azaltıldığını görüyoruz. Etkinliğinin azaltılması, kendi görev alanının, öteki kara yollarının da Karayolları Genel Müdürlüğünün bünyesine alınarak, ucube, kalitesiz yol yapımının önüne geçerek, hatta hatta, kara yolu ağına, Karayollarının bugün köy statüsünde bulunan köy yollarının, köy-belde, belde-ilçe arası yolların yapımını da Karayollarının görev alanına almayı planlamamız gerekirken, bu görevlerden uzaklaştırarak Karayolları Genel Müdürlüğünü farklı noktalara çekmeye çabalıyoruz.

Değerli milletvekilleri, yapılan bölünmüş yollarla ilgili olarak yaptığımız incelemeler, gerçekten kaliteden uzak yol yapılıyor olmasını göstermektedir. Bu incelemeler sonunda, Sayın Başbakan tarafından açılan yollara bakıyoruz. Sayın Başbakan en son nereyi açtı değerli milletvekilleri? 57’nci Hükûmetten önce de yapılmış, üstünün aşınması iki defa değiştirilmiş, Ankara-Sivrihisar arasını da içeren Ankara-İzmir bölünmüş yolunu açmıştır.

Değerli milletvekilleri, 57’nci Hükûmetin Karayollarından sorumlu Bakanı olarak bizim o yolun açılmasını değil, üstünün yeniden yeniden yapılmasını gündeme getirip aşınan yüzeyin olumsuzluklarını kaldırdığımız bir yolun, Sayın Başbakan tarafından sadece İzmir’den bakılarak, aslında İzmir-Manisa, Manisa Köprülü Kavşağı, Manisa-Turgutlu Köprülü Kavşağı, Manisa-Kulu arası bölünmüş yol, 57’nci Hükûmet döneminde yapılmış, kullanıma açılmış iken, Uşak-Afyon arası bölünmüş yol ihale edilmiş ve bir firma tarafından neredeyse bitirilme noktasına gelmişken, sadece Afyon’un İscehisar ilçesiyle Emirdağ kavşağı ve Sivrihisar arasındaki yolun AKP İktidarı döneminde ihale edilmişliğini bir yana bırakarak, sanki tamamı bu iktidarlar döneminde ihale edilmiş, yapılmış ve kullanıma sunulmuş gibi, Sayın Başbakanın konuşmalarında da “Bizden öncekiler yan gelip yattı, hiçbir şey yapmadı. İşte biz bu yolları yaptık, şimdi de açıyoruz.” konuşmasını, sözlerini dinleye dinleye bu yolların açılmış olduğunu görüyoruz. Ama bu açtığı yolların… Kendi iktidarları döneminde, sekiz yıllık dönemde sadece 125 kilometrelik… Hatta onun 25 kilometrelik kısmı da İscehisar-Afyon merkez arası yapılmıştı, 100 kilometrelik kısmının ihale edilip yapılmışlığı tamamlanmış bile değil değerli milletvekilleri. Bu yol hâlâ, şu anda inşaatı devam eden bir yoldur.

İnşaatı devam eden yolları bitmiş, kendi dönemlerinde yapılmış ve açılmış gibi, yandaş medyayı da birlikte taşıyarak kamuoyuna anlatmasını…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akcan.

ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

…dünyanın 17’nci büyük ekonomisinin ait olduğu bu ülkeyi yöneten Hükûmetin Başbakanı sıfatıyla bu şekilde algılayıp, kamuoyuna aktarmasını çok doğru bulmuyoruz.

Nasreddin Hoca’ya sormuşlar “Dünyanın merkezi neresi?” diye. Rahmetlinin kabrinin türbesinin yanı başında bir yuvarlak nokta var “Dünyanın merkezi burası.” diye gösteren, o noktada sormuşlar: “Dünyanın merkezi burası.” demiş. “Ya, olur mu Hoca? Yapma.” dediklerinde “İnanmıyorsanız gidin, ölçün.” demiş. Sayın Bakan günü geliyor “9.500 kilometre bölünmüş yol yaptık.” diyor, aradan altı ay geçiyor, bu yol 11 bin kilometreye çıkıyor. “Ya, olur mu böyle şey?” denildiğinde, siz de inanmıyorsanız değerli milletvekilleri gidip ölçebilirsiniz; inanmıyorsanız gidin, ölçün! Nasılsa kimse gidip bunu ölçmeyecek, üfür Allah üfür!

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

AK PARTİ Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Halil Aydoğan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Grup adına hep Afyonlular konuşuyor Halil Bey! Evet, bir de sizi dinleyelim bakalım.

Buyurun efendim.

AK PARTİ GRUBU ADINA HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 499 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlarken sizi, yüce Meclisi ve halkımızı saygıyla selamlıyorum.

5539 sayılı  Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un  yürürlüğe girdiği 1950 yılından bugüne kadar geçen süre içinde tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kamu yönetimi ve işletmeciliği anlayışı değişime uğramıştır. Bu kanun tasarısıyla, toplumsal yaşantıda hayati önemi haiz kara yolu ulaşımının daha çağdaş standartlar çerçevesinde, diğer ulaşım sistemleriyle uyumlu bir şekilde düzenlenmesi amaçlanmaktadır.  Böylece, ülkemizde artan nüfus, ekonomik ve sosyal gelişmenin gerekleri doğrultusunda sürekli artarak devam eden kara yolu ihtiyacı, Ulaştırma Ana Planı, Stratejik Plan ve programlar çerçevesinde karşılanmış olacaktır.

Kara yollarının yapım, bakım ve onarımıyla ilgili hizmetlerin gerçekleştirilmesinde Karayolları Genel Müdürlüğü dışındaki özel kişi ve kuruluşlardan da yararlanılmakla birlikte, bu konuda kara yolları ile ilgili mevzuatın ülkemizin bugün ulaşmış bulunduğu düzeye ve ihtiyaçlara cevap verebilir yapıya kavuşturulması özel önem taşımaktadır. Niteliği itibarıyla büyük finansman gerektiren kara yollarının yapım, bakım ve onarım işleri ile günümüz ihtiyaç ve şartlarına uygun kalitede yolların yapımında ve işletilmesinde özel sektörün sermaye katkısını ve işletmecilik anlayışını devreye sokacak ya da daha etkin kılacak yeni kanuni düzenlemelere ihtiyaç bulunmaktadır. Modern ve gelişmiş ulaştırma ve taşıma sistemlerine sahip olmak, bu sistemler arasında en iyi entegrasyon ve koordinasyonu sağlamak, teknolojik gelişmelere ayak uydurmak ekonomik kalkınmanın ve refahın artırılması ve sürdürülmesinde önemli rol oynamaktadır. Ayrıca buna uygun yapı oluşturmak devletin de bir görevidir. Ulaştırma, kendi bünyesinde başlı başına bir ekonomik faaliyet olduğu gibi diğer bütün sektörlerle yakın ilişkisi olan ve bu sektörleri olumlu yönde etkileyen önemli bir hizmet sektörüdür. Bu nedenle, Adalet ve Kalkınma Partimizin parti programında, partimiz, ulaştırma ve haberleşmenin ülke ekonomisinin en önemli altyapılarından birini oluşturduğuna inanmaktadır. Bu nedenle ulaşım unsurları arasında entegrasyonu sağlayan, hızlı ve ekonomik bir hizmet sunan, büyüme amacına en fazla katkıyı sağlayabilen ve çevreyi tahrip etmeyen bir ulaştırma ve haberleşme altyapısını oluşturmak temel amacımızdır.

Partimiz, ülkemizdeki ulaştırma ve haberleşme sisteminin çağdaş standartlara kavuşturulabilmesi için ulaştırma sistemleri arasında optimum dengeyi sağlayacak olan kara, deniz, hava ve demir yolu için Ulaştırma Ana Planı’nı uygulamaya koyacaktır. “Devlet kara yollarını bölünmüş yol hâline getirecek, güvenliği artırıcı eğitim, denetim ve mühendislik hizmetlerini etkinleştirecektir.” denilmiştir.

Adalet ve Kalkınma Partimizin 2002 yılı seçim beyannamesinde ulaştırma alt sektörlerinin hemen hepsinde plansız, birbirinden bağımsız ve kısa vadeli çözümlere yönelinmesi ülkemizdeki ulaştırma sisteminin en önemli sorunu olarak gözükmektedir. “Türkiye'nin coğrafi konumuna ve uluslararası su yolları ve enerji kaynaklarına yakınlığı dikkate alınarak Avrupa-Asya trafiği için ulaştırma sektörlerinin tamamını kapsayan entegre bir taşımacılık sistemi geliştirilecektir. Kara yolu altyapısı trafiğin gerektirdiği kesimlerde bölünmüş yol sistemiyle güçlendirilecek, ana güzergâhlardaki kuzey-güney bağlantıları iyileştirilecek, kara yollarımızda trafik kazalarının yoğunlaştığı kara noktaların ortadan kaldırılmasına olağanüstü önem gösterilecektir. 15 bin kilometre kara yolu, bölünmüş yol hâline getirilecektir. Özellikle büyük yük çeken bazı ara arter durumundaki devlet kara yolları, bir seferberlik anlayışı içinde en kısa zamanda bölünmüş yola dönüştürülecektir.” denilmiştir. 

58’inci AK PARTİ Hükûmetimizin Programı’nda “Ulaştırma sektöründe Hükûmetimizin birinci önceliği, ulaşımın alt sektörleri arasındaki bütünleşmenin temini,  ekonomik büyüme amacına en fazla katkının sağlanması ve çevreyi tahrip etmeyen bir ulaştırma altyapısının oluşturulmasıdır. Ulaştırma alt sektörlerinin tamamını ele alan bir ulaştırma bilgi sistemi geliştirecektir.” denilmiştir.

59’uncu AK PARTİ Hükûmetimizin Programı’nda “Ulaşım sistemimiz deniz taşımacılığı ve demir yolu işletmeciliği öncelikli olmak üzere hazırlanmakta olan ulaşım ana planı çerçevesinde kara ve hava ulaşımıyla da bir bütünlük içerisinde ele alınarak ulaşım modları arasında denge sağlanacaktır.” denilmiştir.

2007 Yılı AK PARTİ Seçim Beyannamesi’nde de “Türkiye, coğrafi konumu itibariyle tüm ulaşım türlerinin rahatça kullanılabileceği bir ülke olmasına rağmen, geçmişte uygulanan politikalar nedeniyle neredeyse tek tür taşımacılığın yapıldığı bir ülke hâline gelmişti. AK PARTİ İktidarının önceliği, ulaşım türleri arasında bütünlüğün sağlanmasıdır. Diğer bir ifade ile hava yolu ile kara ve demir yolunun birlikte, deniz yolu ile demir yolu, kara yolu ve hava yolunun müşterek kullanılabildiği kombine taşımacılığın geliştirilmesidir.” denilmiştir.

60’ıncı AK PARTİ Hükûmetimizin Programı’nda da “AK Parti İktidarı göreve geldiğinde ilk iş olarak ulaşım sistemlerinin dengeli bir şekilde gelişimini sağlayacak bir Ulaştırma Ana Plan Stratejisi’ni hazırlamıştır. Bu planda hedef gelecek on yıl için; kara, deniz, demir yolu ve hava taşımacılığının birbirine paralel gelişimini sağlamak, gerçekleştirilecek projelerle deniz ve hava taşımacılığı ile demir yolu öncelikli olmak üzere tüm ulaşım türleri arasındaki dengeyi sağlamaktır.” denilmiştir. Adalet ve Kalkınma Partisi olarak ulaşım projelerinde planlama önceliklerimiz, verimli, erişilebilir, ekonomik, güvenli, sürdürülebilir, eşitlikçi, çevreye duyarlı, yolculuk süresini, maliyeti ve modlar arasındaki dengeyi esas alan bir politika anlayışı olmuştur ve bu anlayış bugün de aynen devam etmektedir.

İktidarlarımız döneminde cumhuriyet tarihimizin en büyük kara yolu seferberliğine hızla devam ederek 2003 yılında 6.101 kilometre olan bölünmüş yol uzunluğunu 17.474 kilometreye çıkardık. 2012 hedefimiz 22.500 kilometredir. Cumhuriyetimizin 100’üncü yılında, yani 2023 yılındaki hedefimiz 32 bin kilometre bölünmüş yol, 22.500 kilometre demir yolu ağı, 10 milyar dolarlık gemi inşa geliri, hava yollarında da bölgesinde üs olmak ve dünyanın en büyük 10 ekonomisinden 1’i olmaktır.

Ulaşım sektörüne son yedi yılda 60 milyar TL yatırım yapılmıştır. 2010 yılında en büyük yatırım ödeneği 3 milyar 818 milyon 412 bin TL ile demir yollarına ayrılmıştır. Bildiğiniz üzere, Ankara-Eskişehir hızlı tren hattı işletmeye açılmış, Eskişehir-İzmit, Ankara-Konya ve Ankara-Sivas hattı inşaatları devam ediyor.

İktidarımızda “Her Türk vatandaşı hayatında en az bir kere uçağa binecek.” hedefine uygun olarak hava yolu halkın yoluna dönüştürülmüştür. İktidarımızda gemi inşa sanayisi 23’üncü sıradan, sipariş adedi bazında dünya 5’inciliğine, yat inşaatı hızında da dünya 3’üncülüğüne yükselmiştir. Ayrıca, on yedi yıldır tamamlanamayan Bolu Dağı Tüneli, yirmi dokuz yıldır konuşulan Muğla-Göcek Tüneli, otuz yıldır bir türlü bitirilemeyen Karadeniz sahil yolu, Bursa çevre yolu, İzmir çevre yolu kuzey geçişi, Gaziantep-Şanlıurfa otoyolunun büyük bir kısmı, Adapazarı-Mekece-Bilecik geçişi Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarlarında tamamlanmıştır. Demir yollarımıza AK PARTİ İktidarı döneminde yapılan yatırım miktarı, son kırk yılda yapılanın üzerine çıkmıştır.

Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarlarında ulaşım sektöründe yapılan diğer hizmetleri de özet olarak sizlerle paylaşmak istiyorum.

Kara yolu taşıma sektöründe düzeni ve güvenliği sağlamak amacıyla Karayolu Taşıma Kanunu çıkarılmış ve belge sistemine geçiş sağlanmıştır. Böylece mali yeterlilik, mesleki yeterlilik ve mesleki itibarı esas alan düzenleme ile sektörün sağlıklı yapılanmasını temin edecek adımlar atılmıştır.

2009 yılında proje stoku 2003 yılına göre yüzde 28 artmasına rağmen, yapım süresi yirmi dört yıldan yedi yıla düşürülmüştür. 11.373 kilometre ilave bölünmüş yolun sağladığı yıllık seyahat süresinin azalması, yıllık akaryakıt sarfiyat tasarrufu ile hem 3 milyar 815 milyon TL ekonomik tasarruf ve 1 milyon 650 bin ton emisyon salımında azalma ile çevresel fayda sağlanmıştır.

Araç muayenesi özelleştirilerek seksen bir ilde 191 sabit ve 72 adet seyyar istasyonla daha modern ve güvenilir sistemlerle araçlar muayeneye tabi tutulmuş, yol kenarı denetimlerinde 2003 yılına kadar ortalama 20 bin araç kontrol edilirken, 2009 yılında 4 milyon 95 bin 882 araç kontrol edilmiştir.

Yaptığımız kanuni düzenleme sonucunda 26 Mart 2010 tarihine kadar 18.443 araç hurdaya ayrılarak eski model ağır ticari taşıtların tasfiyesi sağlanmıştır.

Demir yolu hatları ve demir yolu araç filosu yenilerek ve uluslararası koridorlar geliştirilerek demir yolu yük taşımacılığı sürekli artarken, bunun doğal sonucu olarak yerli demir yolu sanayi oluşumunu ve gelişimini hızlandırmıştır.

İktidarımızda kara yollarında kuzey-güney akslarının yüzde 54’ü tamamlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisinin parti programında, özelleştirme, daha rasyonel bir ekonomik yapının oluşması için önemlidir. Özelleştirme, ekonomide verimi artırmayı, devleti rekabet ortamını bozabilecek faaliyetlerden çıkarmayı sağlayacak bir uygulamadır. Partimiz, hızlı ve toplumsal faydayı sağlayacak bir özelleştirmeye imkân hazırlayacak hukuki ve idari düzenlemeleri yapacaktır. Hızlı ve şeffaf bir özelleştirme gerçekleştirecektir.

Adalet ve Kalkınma Partisi 2002 yılı Seçim Beyannamesi’nde “Otoyol yapım ve işletiminin özel sektör tarafından gerçekleştirilmesine yönelik uygulanabilir finansman modelleri gelişti-rilecektir.” denilmiştir.

58 ve 59’uncu AK PARTİ hükûmet programlarımızda “Özelleştirmenin temel amacı ekonomide serbest piyasanın daha iyi işlemesi için gerekli koşulların oluşumunu sağlamak, etkinlik ve verimliliği artırmaktır. Piyasa ekonomisinde kamunun iktisadi rolü, piyasa mekanizmasının iyi çalışması için gerekli düzenleyici ve denetleyici mekanizmaları oluşturmaktır. Özelleştirmeye gerekli önem verilecek ve özelleştirme hukukuna ve yönetimine evrensel standart getirilecektir.” denilmiştir.

Adalet ve Kalkınma Partisinin 2007 yılı Seçim Beyannamesi’nde de “Kamu altyapı yatırımlarında özel sektör katılımını artırıcı modeller geliştireceğiz. Geleneksel olarak kamu kaynaklarından karşılanan bazı altyapı yatırımlarının tamamen özel sektör tarafından yapılıp işletilmesini sağlayacak modelleri yaygınlaştıracağız. Kamu yatırımları için kaynak sorununu çözen, yatırım ve işletme aşamalarında verimliliği artırmakta olan kamu-özel sektör iş birliği modellerini, Avrupa Birliği müktesebatına uygun, sağlam bir yasal zemine kavuşturacağız.” denilmiştir.

60’ıncı AK PARTİ Hükûmetimizin programında da “Hükûmetimiz özelleştirme uygulamalarını sadece kamu için bir gelir kaynağı olarak görmemekte, üretimdeki verimliliğin ve istihdamın artmasını sağlayacak önemli bir politika aracı olarak değerlendirmektedir. Önümüzdeki dönemde de özelleştirme programımızı kararlılıkla devam ettireceğiz.” denilmiştir.

İş bu kanun tasarısında mevcut otoyolların işletme hakkının devrine ilişkin gerekli hukuki düzenlemelere de yer verilmiştir. Genel Müdürlüğün sorumluluğunda bulunan mevcut otoyollar ile bunlar üzerinde bulunan bakım ve işletme tesisleri, hizmet tesisleri ve diğer mal ve hizmet üretim birimleri ve varlıklarının işletme hakkının verilmesinin 4046 sayılı Kanun çerçevesinde yapılacağı düzenlenmiştir. Böylelikle işletme hakkının verilmesine ilişkin iş ve işlemler Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından yerine getirilecektir.

Öte yandan, 3465 ve 3996 sayılı Kanun hükümleri madde metninde saklı tutulmak yoluyla bu kanunlara göre yapılacak devir işlemleri Genel Müdürlük tarafından yerine getirilecektir. Zaten şu anki meri mevzuat çerçevesindeki uygulama da bu yöndedir.

1985-2002 arasında, on sekiz yılda yapılan özelleştirme tutarı sadece 8 milyar dolar iken, 2003 yılından bugüne kadar yapılan özelleştirme toplamı 30 milyar dolar civarına ulaşmıştır. Böylece, kamunun ekonomideki ağırlığı azaltılırken, özel sektörün rolü artırılmıştır. Devletin birçok sektörde üretim ve ticaretten çekilmesi serbest piyasa ekonomisinin gelişmesine imkân sağlamıştır.

Adalet ve Kalkınma Partisi, 4 Kasım 2002 yılında genel seçimlerde aldığı yüzde 34,29 oy oranını, 28 Mart 2004 yılında yerel seçimlerde aldığı yüzde 41,67 oy oranını, 22 Temmuz 2007 tarihinde genel seçimlerde aldığı yüzde 47 oy oranını ve nihayet 28 Mart 2009 tarihinde yerel seçimlerde aldığı yüzde 39 oy oranını partimizin programı, seçim beyannameleri ve hükûmetlerimizin programlarına dayanarak ulaşımda ve kara yollarında yaptığı başarılı icraatlar yanında, başta Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, AK PARTİ hükûmetlerinin bütün alanlarda gerçekleştirdiği üstün performans sonucu halkımızın kendisine gösterdiği teveccühle sağlamıştır ve bu teveccüh bugün de aynı şekilde devam etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun tasarının Komisyondaki görüşmeleri sürecinde teknik, ayrıntılı ve kapsamlı değerlendirmeler yapılmıştır. Bu kanun tasarısı ile Karayolları Genel Müdürlüğü özel bütçeli bir kuruluş olmaktadır. Genel Müdürlüğün özel bütçeli bir kuruluş olarak düzenlenmesi nedeniyle her türlü iç ve dış borçlanması Hazine Müsteşarlığının iznine tabi kılınmaktadır. Otoyollar ile erişme kontrolünün uygulandığı karayollarının geçişi ücreti olacak kesimlerini belirleme yetkisi bu kesimlerdeki ücretleri geçiş ücretleri ile gelecek yıllarda geçiş ücretlerinde yapılacak değişiklikler, ücretlendirilen kara yolunun mesafesi, trafik yoğunluğu, aracın cinsi, sosyal ve ekonomik faktörler dikkate alınarak çıkarılacak yönetmelikte belirtilen esas ve usuller çerçevesinde Genel Müdürün teklifi üzerine Bakanın onayıyla yönetmelikle yürürlüğe girecektir.

Otoyolları ile erişme kontrolünün uygulandığı karayolları için belirlenen geçiş ücretlerini ödemeden geçiş yapanlara o güzergâhın en uzun mesafesine ait geçiş ücretiyle birlikte bu ücretin 10 katı tutarındaki ceza Genel Müdürlük açısından idari para cezası olarak düzenlenirken işletme hakkını devralan işletici şirket açısından da sadece ceza olarak düzenlenmiştir.

Genel Müdürlüğün görev alanına giren işlerin yürütülmesiyle ilgili olarak ortaya çıkabilecek ve ivedilikle çözülmesinde yarar görülen Genel Müdürlük ile kamu kurum ve kuruluşları, gerçek veya tüzel kişiler arasında çıkan ve henüz yargı mercilerine, hakeme veya icraya intikal etmemiş olan uyuşmazlıklarda sulh yoluyla çözüm amacıyla belirlenen limitler dâhilinde Genel Müdür, Bakan ve Bakanlar Kurulunun yetkileri düzenlenmiştir.

2918 sayılı Trafik Kanunu’nun 50’nci maddesinde yapılan değişiklikle “…motorlu araçların cins ve kullanma amaçlarına göre sürülebileceği en çok ve en az hız sınırlarının, şehirlerarası çift yönlü kara yollarında 90 km/s, bölünmüş yollarda 110 km/s, otoyollarda 120 km/s hızı geçmemek üzere yönetmelikte belirlenir.” şeklinde düzenlenmiştir.

Biraz önce çok Değerli Bakanımız konuştular. Ben biliyorum ki, Ula-Uşak, Uşak-Afyon, Afyon-Sivrihisar yolları AK PARTİ iktidarları döneminde AK PARTİ’nin bakanları tarafından gerçekleştirilmiş projelerdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bu kanun tasarısının Plan ve Bütçe Komisyonundaki, gerek alt komisyon gerekse üst komisyonundaki çalışmalarda her türlü destek ve katkıyı veren başta Komisyon Başkanımız olmak üzere, Sayın Ulaştırma Bakanımıza, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’na, diğer bakanlarımıza, bakanlıklarımıza, kamu kurum ve kuruluşlarının çok değerli temsilcilerine ama özellikle Komisyonda görev yapan iktidar ve muhalefet ayırımı gözetmeksizin Komisyondaki bütün üye arkadaşlarımıza teşekkürlerimi sunuyorum.

Sözlerime son verirken Karayolları Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim. 

HALİL AYDOĞAN (Devamla) – …yüce Meclisimiz tarafından uygun görüldüğü takdirde, ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olmasını dilerken, tekrar sizi, yüce Meclisimizi ve halkımızı saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aydoğan.

Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.41
DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 22.56

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

499 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Altıncı sırada yer alan, İller Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Tasarısı ile 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

6.- İller Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Tasarısı ile 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/371, 1/101) (S. Sayısı: 477)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Yedinci sırada yer alan, Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; 633 Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun; 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

7.- Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; 633 Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun; 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/833, 1/162, 2/443) (S. Sayısı: 507)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, 8’inci sırada yer alan, Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı; Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Askeri Öğrencilerden Başarı Gösteremeyenler Hakkında Kanun, Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu, Harp Okulları Kanunu ve Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Ankara Milletvekili Zekeriya Akıncı ve Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Milli Savunma Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

8.- Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı; Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Askeri Öğrencilerden Başarı Gösteremeyenler Hakkında Kanun, Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu, Harp Okulları Kanunu ve Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Ankara Milletvekili Zekeriya Akıncı ve Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Milli Savunma Komisyonu Raporu (1/843, 1/433, 2/634, 2/664, 2/665) (S. Sayısı: 501) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon raporu 501 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında görüşülecektir. Bu nedenle tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Zekeriya Akıncı.

Sayın Akıncı, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok çeşitli konularda değişiklik yapılmasını öngören ve yeni yapılanmaları, yeni uygulamaları getirmekte olan çok kapsamlı bir yasa düzenlemesini görüşmekteyiz. Burada Seferberlik Kanunu’ndan tutunuz, askerî mahkemelerin kuruluşu ve yargılama usulüne, Askerî Öğrencilerden Başarı Gösteremeyenler Hakkındaki Kanun’dan uzman erbaşların bazı konularda durumlarının iyileştirilmesine kadar çok çeşitli konularda yasa düzenlemesi yapmaktayız.

Umut ediyorum ki biraz sonra yapılan görüşmelerin sonrasında yeni bazı düzenlemelerle belki çok daha önemli sorunları da çözme imkânımız olacak. Bunlardan bir tanesi kuşkusuz “telefon suçları” olarak tanımlanan suçlar olacaktır.

Bu düzenlemelerin bir kısmı değerli arkadaşlarım, teknik konular. Yani, silahlı kuvvetlerin işleyişinin daha hızlı, daha verimli ve daha yararlı olması hedefleniyor burada. Örneğin “Millî Müdafaa Mükellefiyeti” diye tanımladığımız, hepimizin “Seferberlik Kanunu” diye bildiği Kanun’la bugüne kadar bütçeye gereksiz yükler getirmekte olan kimi uygulamalar kaldırılıyor ve yeni bir düzenleme getiriliyor.

Askerî Hava Lisesi öğrencileri ile Deniz Lisesi öğrencileriyle ilgili düzenlemeler var.

Yine aynı şekilde, uzun süreden beri belirgin bir haksızlık olarak orta yerde duran Gülhane Askerî Tıp Fakültesi öğrencilerinin teğmen maaşı alabilmelerini öngören yeni bir düzenleme de var.

Yine, mayın arama ve tarama, temizleme sırasında malul olanlarla, ölenlerin dul ve yetimlerinin de kimi haklardan yararlanabilmesine olanak sağlayan, özlük hakları farklılıklarının giderilmesini sağlayan düzenlemeler var ve daha başkaca birçok konuda da düzenlemeler getirmekteyiz.

Bunların içinde bir tanesine özellikle dikkatinize çekmek istiyorum. Bunlardan en önemlilerinden bir tanesi de askerî mahkemelerin kuruluşuna dönük olan düzenleme. Kısa bir bilgi: 353 sayılı Askeri Mahkemelerin Kuruluş ve Yargılama Usulü Kanunu’nda, 2’nci maddeye göre, bu askerî mahkemelerde bugüne kadar 2 hâkim 1 subay bulunmaktaydı. Şimdi yapmış olduğumuz düzenlemede ise mahkeme heyetinin tümünün hâkimlerden oluşmasını sağlamaktayız. Bunu belki Avrupa Birliği uygulamalarına uyum adına da yapıyor olabiliriz ama sonuç itibarıyla baktığımızda, askerî mahkemelerde, 2’nci maddenin değiştirilmesi yoluyla, 3 askerî hâkimden, 3’ü de hâkim olan askerden kurulmasını hükme bağlamaktayız.

Burada benim dikkatinizi çekmek istediğim konu şu: Yani bir taraftan “Tamam, işin uzmanları olacak, bir uyum sağlanacak, askerî mahkemelerin 3 üyesi de hâkimden oluşacak.” diyoruz, subayları çıkarıyoruz mahkemelerden ama hepiniz hatırlayacaksınız, çok kısa bir süre önce de yaptığımız bir  Anayasa değişikliği düzenlemesi de Sayın Cumhurbaşkanına yoldan geçen herhangi bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşını Anayasa Mahkemesine üye yapma hakkını veriyordu ve bunu içine sindirenler vardı. Şimdi, bir tarafta silahlı kuvvetler kendi mahkemelerini kurarken 3 üyenin de hâkim olması şartını koyuyor ama öbür taraftan, her türlü yol denenerek, en ince hülle yöntemleri kullanılarak Anayasa Mahkemesine kafamıza göre 1 yedek üye gösterdik atamak için; bin türlü şeyler yapıyoruz. Buradaki çelişkiye dikkatinizi çekmek istiyorum. Eğer biz Avrupa Birliğine uyum sağlayacaksak yani sadece askerî mahkemelerin düzenlenmesi sırasında değil, Anayasa Mahkemesinin düzenlenmesinde, oluşmasında da Avrupa’yı bir parça kendimize örnek alabilmeliyiz. Burada “Askerlerin 3’ü de hâkim olsun.” derken “Siviller, yoldan geçen, bu işle hiç ilgisi olmayan Ahmet Efendi de Anayasa Mahkemesine üye olabilir.” diyorlarsa burada bir gariplik vardır diye dikkatinizi çekmek ve özellikle iktidarı da uyarmak istiyorum.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Fransa’da aynen var.

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) – Onları çok konuştuk Sayın İyimaya, onları çok konuştuk.

Ayrıca, bu düzenlemelerin bir kısmı sadece teknik düzenlemeler olma durumunda değillerdir. Birtakım sorunlar biliyorsunuz neredeyse toplumda sosyal yaralar hâline dönüştü. Bu yasa düzenlemeleriyle bu yaraları da bir parça iyileştirme şansını bulacağız, bu sorunları da çözeceğiz.

Bir örnek vermek istiyorum değerli arkadaşlarım: Bende var, hiç kuşkum yok size de geldi çok sayıda faks ve mektuplar, burada özellikle ailelerden ve askerî öğrencilerden gelen mektupların hemen hemen içeriği aynıydı. Hepsi, askerî okullardan çeşitli nedenlerle ayrılan öğrencilerin yükümlü oldukları masraflara ilişkin konularda düzenlenme yapılması zorunluluğuydu. Sorun ne? Sorun şu: Çeşitli nedenlerle askerî okuldan ayrılan öğrencilere biliyorsunuz bir senet veriyorlar. Bu senetlerde, 2003-2006 yılları arasında ne yazık ki -yükleme senetlerinde- personel ve amortisman giderleri de ilave edilmiş. Oysa daha önce çıkarılmış olan yasa düzenlemesinde, 3/9/1985 günkü Resmî Gazete’de yayınlanan düzenlemede ödettirilecek masraflar tek tek sayılmış ama personel ve amortisman giderleri sayılmamış. Bir büyük haksızlık, bir dengesizlik, eşitsizlik. 2003 ve 2006 yılları arasında askerî okullardan ayrılmak durumunda olan öğrencilere amortisman ve personel giderleri ilave edilmiş. Ama o kadar garip ki bu masrafların hemen hemen yüzde 50’sini de bu personel ve amortisman giderleri teşkil ediyor. Hâlbuki bu iki kalem masraf, devlet açısından sabit gider olup, askerî okuldan çıkarılan veya ayrılan öğrencilerin ayrılması veya öğrenimine devam etmesi nedeniyle azalan veya artan masraflar değildi. Yani 2002’de giren öğrenci, tahminen 19 milyon civarında bir para ödemek zorunda kalıyorsa, aynı okula 2003 yılında girmiş ve ayrılmak zorunda kalmış bir öğrenci neredeyse 35-40 bin lira civarında bir para, yani milyar para ödemek zorunda kalıyor idi. Şimdi, bu yasa düzenlemesiyle, bu öğrencilerimiz arasında ödeyecekleri giderler açısından, masraflar açısından ortaya çıkmış olan eşitsizliği de kaldıracağız. Yaklaşık, bu ödemeler yüzde 50 civarında azalacaktır, personel ve amortisman giderlerinin düşürülmesiyle. Bunun da okullarında daima başarılı olmuş ve kendilerine askerliği bir meslek olarak seçmiş genç çocuklarımızın yaşadıkları ve ailelerin yaşadıkları zorlukların aşılması için önemli bir düzenleme olduğu kanaatindeyiz. Bu nedenle de Denizli Milletvekili arkadaşımızın gayretlerine de, Sayın Ertemür’e de özellikle teşekkür etmek istiyorum.

Bir başka önemli düzenlememiz, değerli arkadaşlarım, hepiniz biliyorsunuz, uzun bir süreden beri Türkiye çok önemli bir terör sorunu yaşamakta ve terörle mücadele içerisinde de son yıllarda etkin olarak kullanılmakta olan personelimizin başında 3269 sayılı Yasa’yla istihdam edilmiş olan uzman erbaşlar gelmektedir. Hiç kuşku yok, uzman erbaşlarımız en zor koşullarda, canları pahasına daima bu mücadelenin, terörle mücadelenin en önünde ve en etkin yerlerinde ön aldılar, yer tuttular ve bunların bugün sayıları 60 bin civarında. Yaklaşık 30 bin civarında yurttaşımızın da uzman erbaşlıktan ayrılmış olduklarını düşünürsek, aileleriyle birlikte tümünün yaklaşık 400 bin kişilik bir geniş yurttaş topluluğunu oluşturduğunu dikkatinize sunmak isterim.

Ama bunlar, çok önemli bir sorun yaşadılar bugüne kadar, inşallah, bu akşam yapacağımız düzenlemelerle onların bu sorunlarını da çözeceğiz. Çünkü onlar, bugüne kadar bu görev süreleri içerisinde ortaya çıkan çeşitli sorunlarının çözümü için kurmuş oldukları Emekli Uzmanlar Derneği aracılığıyla çok çeşitli çabalar gösterdiler, yasalara saygılı bir biçimde, sabırlı ve kararlı bir biçimde bu sorunların çözümünü talep ettiler. Bazen ek gösterge istediler, bazen sosyal tesis taleplerini dile getirdiler. Ama bugün yapacağımız düzenleme onların mazeret izinlerinin yıllık izinlerinden düşülmesini ortadan kaldıracak ve bir de malul, gazi uzman erbaşların tıpkı subay, astsubay, uzman jandarmalarda olduğu gibi göreve devam edebilmelerine kimi koşullarda olanak sağlayacaktır.

Kuşkusuz bu düzenlemelerin her biri uzman erbaşlarımız için önemli ama hepimiz biliyoruz, sizler de biliyorsunuz, uzman erbaşlarımızın en temel sorunu, hiç kuşkusuz, bildik tanımıyla, emeklilik sorunu. Yani kırk beş yaşına kadar yirmi beş yıl boyunca da hizmet etmiş olsalar, kırk beş yaşında yasal olarak orduyla ilişkileri kesildiği andan itibaren, deyim yerindeyse, sudan çıkmış balığa dönüyorlar ve tam bir çaresizlikle, tam bir açmazla yüz yüze kalıyorlar çünkü bunca hizmetlerine karşılık emekli olabilmeyi hak edemiyorlar. O yüzden arkadaşlarım, sizler de biliyorsunuz, dışarıda da sohbet ettik, her birimize, kim bilir günde kaç tane, askerlikten ayrılmış uzman erbaş iş bulma umudu ve talebiyle geliyor ama tek tek bulunabilecek işlerin bu büyük kitlenin sorununu çözebilmesi mümkün değil. Hatta şu anda görev yapmakta olan sözleşmeli subay ve astsubayların da en  büyük sorunu olmaya adaydır bu emeklilik sorunu. O yüzden, sivil-asker, hepimizin üzerinde düşünmesi gereken ve en kısa sürede bir çözüm yolu bularak, derin bir yaraya dönüşen bu sorunun üstesinden gelmemiz gerekmektedir, bunun şartları olgunlaşmıştır. Bunu, yaşamlarının en güzel yıllarını terörle mücadele içerisinde yaşayarak geçiren Anadolu’nun dört bir köşesindeki evlatlarımızın fazlasıyla hak etmiş olduğuna da inanıyoruz. Özellikle basında, son günlerde, kendilerine bir sürpriz yapılacağı, bir müjde verileceği biçimindeki haberlerin de onları nasıl umutlandırdığını ve hepsinin, bugün yaptığımız görüşmeleri nasıl bir umutla ve merakla izlediklerini de biliyorum. İnanıyorum ki Türkiye Cumhuriyeti devletinin olanakları, bu yurttaşlarımıza emeklilik haklarını sağlayacak bir yükü fazlasıyla karşılayacak güçtedir. Onlara bu müjdeyi, bu gece, buradan sizlerin aracılığıyla vermek hem Hükûmet kanadının hem de bizim üzerimizde önemli bir görev olarak durmaktadır. İnşallah bir önergeyle, bu arkadaşlarımıza, bu akşamki oturumumuzdan, yıllarca bekledikleri bu müjdeyi vereceğiz.

Bu düşünce ve duygularla, konuşmamı tamamlarken düzenlemelere Cumhuriyet Halk Partisi olarak da “evet” oyu vereceğimizi ifade ediyor, hepinizi bir kez daha sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akıncı.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Sayın Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.

Buyurun efendim.

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu ve diğer kanunlar hakkında Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, bir önceki Hatip de açıkladılar, muhtelif konuları içeren bir karma, torba yasa tasarısı ve tekliflerinden oluşan 501 sıra sayılı bir Kanun Tasarısı.

Burada, tabii, dikkat çekmek istediğim bir konu var: “Askerî Mahkemeler”, “353” denildiği zaman hukukçuların kafasına 12 Eylül, 12 Eylül askerî yargılamaları, sıkıyönetim mahkemeleri, 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu, onun işleyişleri gelir. İnşallah, ülkemiz, bir daha, hiçbir zaman bu darbe ve sıkıyönetim dönemlerini yaşamayacak ve bu tür yargılamalara gerek kalmayacak. Ancak biz, yargı birliği açısından, askerî yargılamanın da -askerî idari yargılamanın da, ceza yargılamasının da- yargı birliği içinde ele alınmasının doğru olduğuna inanan bir parti olarak, gerçekten, yine askerî yargıçlarımızın da yer alacağı Yargıtay bünyesinde kurulacak dairelerle bunun pekâlâ olabileceğini, ancak bunun ciddi bir Anayasa reformu konusu olduğunu, Anayasa reformu olmaktan öte yargı stratejisi çerçevesinde ciddi olarak ele alınması gereken bir konu olduğunu düşünüyoruz.

Tabii ki, gönül arzu eder ki Mecliste bazı yasalar, tasarılar iç dinamiklerle şekillensin -doğrusu bu- iç dinamiklerin tetiklemesiyle bazı değişimler olsun ama çok zor oluyor. Yani bunu gördük. Eğer, Avrupa Birliğinin uyum yasaları olmasaydı, bu askerî mahkemelerdeki subay üyenin değiştirilmesi, hâkim teminatı konusu ve güvencesini konuşmayacaktık. Oysaki askerle, emniyetten polisle ilgili gelen her türlü yasa burada makul ölçülerde bütün grupların desteğiyle geçiyor. Biz bugüne kadar -hiçbir şekilde- muhalefet dozumuzda sürekli dikkatli davrandık ve şunu ifade etmek istiyorum, yani şunu paylaşmak istiyorum milletvekili arkadaşlarımla: Şimdi, Anayasa Mahkememiz bir karar veriyor ve Anayasa Mahkememizin verdiği karar her ne kadar burada yeni bir karar olarak geçse, 2009 Yargı Reformu Stratejisi’nde Avrupa Birliği müzakerelerinde böyle bir söz verme durumu olsa dahi, daha önceden de Anayasa Mahkememizin verdiği kararlar vardı, yani mahkemelerin yapısı, yargıç teminatı, subay üyelerin durumuyla ilgili. Ancak nedense kendi mahkemelerimizde biraz yargı konusunda… Evet, bu son zamanlarda yargı siyasallaştırılıyor, çok şiddetli eleştiriler de var, tartışmalar da var. Bu tartışma sancıları umuyorum ki, Türkiye’yi doğru bir çizgiye getirir. Evet, Anayasa Mahkemesinin kararları da var Türkiye’de. Daha sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği kararlar var, İncal kararıyla -meşhurdur- İzmirli bir avukatın başvurusuyla verilen kararların sonucu, verilen kararın akabinde, daha sonra devlet güvenlik mahkemeleriyle ilgili kararlar verildi ve 2001 yılında asker üyenin, devlet güvenlik mahkemelerinden çıkarılması sağlandı, ancak yerine özel ağır ceza mahkemeleri kuruldu. Yani aslında şöyle bir hiyerarşi çizersek: Önce istiklal mahkemesi, sonra sıkıyönetim mahkemeleri, sonra devlet güvenlik mahkemeleri ve şimdi de özel ağır ceza mahkemeleri, bu silsile içinde geliyor. Burada çıkan kararlardan, askerî mahkemelerin kuruluşu çerçevesinde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesinin adil yargılanmayla ilgili bölümündeki kriterler karşısında, 2004’te Meclisin Anayasa’nın 90’ıncı maddesini değiştirmesiyle, uluslararası sözleşmelerin iç hukukun üstünde olması sonucunu doğuran yükümlülük karşısında askerî mahkemelerin de buna uydurulması mecburiyeti hasıl oldu. “Bir subay üye” ibaresi, aslında buradan kaynaklanıyor. 12 Eylülde sıkıyönetim davalarına giren avukat arkadaşlarımız bilirler, biz o dönemi çokça yaşadık, subay üye, hukukçu olmayan bir disiplin subayından oluşurdu, mahkemenin de başkanlığını yapardı yani o tür bir durum vardı, oy hakkı vardı, oy hakkını kullanırdı bir üye olarak. Tabii, bu düzenleme açısından baktığımız zaman, teknik anlamda, dış dinamiklerin etkisiyle bir değişiklik yapıyoruz, keşke buna gerek kalmadan biz yapabilmiş olsaydık derdim.

Yine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin dava dosyalarında özellikle Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’yla ilgili ciddi sorunlar var. Şimdi, askerin disiplin suçlarında, gizli belge olayı karşısında, belgeyi dahi görmeden yargıçların verdiği kararlar vardı, bununla ilgili bir düzenleme olayı var.

Silahların eşitliği ilkesi yani iddia ve savunmanın eşitliği ilkesi çerçevesinde bir düzenleme olayı var, bu da dikkate alınmış.

“Ancak” ile başlayan bir parantez var, güvenlik, risk, konumlar itibarıyla konulan bir hüküm, bu da bu ihtiyaçtan doğmuş.

İşte, dört tane madde saydım, bunların hepsi, eğer böyle bir ihtiyaç olmasa değişmeyecekti.

Tabii, burada şunu ifade etmek istiyorum: Bazen düşünüyorum bir hukukçu olarak, 12 Eylül askerî darbesi sonrası sıkıyönetim askerî mahkemelerindeki yargılamalardaki yargıçlarla bugünkü siyasi davaları veya özellikli davaları -Ergenekon çetesi olsun, KCK soruşturması olsun- karşılaştırdığımız zaman bugün çok daha büyük bir dehşete düşüyoruz arkadaşlar. Bugün yargının daha da çok siyasallaştığını, yargının daha çok ön yargısının arttığını, yargının takım tutar gibi taraf tutar bir konuma düştüğünü görüyoruz. Böylesi bir olayın yaşandığı bir süreçte özel yasalar ile işte 250’nci madde CMK’yla bir bakıyorsunuz Adalet Bakanlığı yapmış, yıllarca bu reformların üzerinde çalışmış değerli bir insan, Sayın Seyfi Oktay’ı çok rahatlıkla alıp yirmi dört saat insanlar sorguya çekebiliyorlar veya bir telefon dinlemesine, bir başkasının telefon dinlemesinden çok rahatlıkla ulaşılabiliyor.

Bu kadar zorluklar yaşanan bir yargı süreci içinde bu değişiklikler yapılırken arada teknik, görevin gerektirdiği bazı değişiklikler de var. Tabii, bu arada 20 bini aşkın asker askerlik görevi yaparken… Hepiniz yapmışsınızdır askerliği, o zaman manyetolu telefonlar vardı -yaşlı olanlar bilir- veya sırayla girilen kabin telefonları vardı, şimdi cep telefonları var, otuz beş milyon tane cep telefonu var. Yani en çok da askerde ne çekilir? Hasretlik. Askerler de arıyor, yani bir ağacın gölgesinde oturduğu zaman annesini, babasını, ailesini arıyor. Şimdi, bunlarla ilgili yirmi bini aşkın disiplin dosyası olduğu yönünde gelen talepler var. Grupların bu konuda bu disiplin cezalarına bir çözüm bulmasının doğru bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum çünkü askerliğini bitiriyor, terhis oluyor, gidiyor memleketine, arkasından evrak geliyor, sivil mahkemede yargılanmaya devam ediyor.

Yine, kademe kademe bazı iyileştirmeler olsa da teknik anlamda, örneğin uzman erbaşlık konusunda izin konusu çözülüyor. Emeklilik konusunda çözüm yok. Tabii ki tam bir yeterlilik var mı, yok mu, biz buradan söyleyince laf oluyor. Bir gün, Sırrı Bey buradan uzman erbaşlarla ilgili bir iki söz söyledi, Genelkurmay Başkanımız tepki gösterdi. Yani doğru değil mi? 60 bin tane uzman çavuş var; çocuğu, arkadaşı astsubay çocuğuyla gidiyor -aynı yerde görev yapmışlar- astsubay gazinosunun kapısından geri dönüyor veya emekliliğinde, kırk beş yaşında… Yani kırk beş yaşında sokağa bırakılan hiçbir çalışan yoktur bir sosyal devlette. Yani buna benzer insani değişimler konusunda adımlar atılması önemli.

Ben, tabii ki burada teknik konular var, girmek istemiyorum. Örneğin, Millî Savunma Bakanlığına bağlı özel bütçeli ve tüzel kişilikli kurulan Akaryakıt İkmal ve NATO POL tesisleri konusunda sadece şunu… Sayıştay Kanunu geliyor, Sayıştay Kanunu çerçevesinde Meclisin denetiminin olabileceği alanlarda yapılan değişikliklerde Meclisin kaygı duymaması gerektiğini düşünüyorum ama mutlak surette, bunun denetimini Meclis adına Sayıştayın ilgi yönetmelikle yapması gerektiğini düşünüyorum.

Burada karavanayla ilgili bazı teknik düzenlemeler var ama en önemlisi, bir şey söylemek istiyorum: Burada askerlerle ilgili, askerî mahkemelerle ilgili bir düzenleme var. Yeri geldiği zaman, herkes vicdan, şey konusu yapıyor, doğru olarak da, haklı olarak da konuşuluyor. Görev zamanında, görev anında yaralananlar, malul olanlar, çokça bu otuz yıl süren çatışma döneminin ki -ne yazık ki diyorum- Yüzyıl Savaşları bile otuz yıl sürmemiş dünyada… Eğer bakarsanız, Yüzyıl Savaşları’nın ömrünün, bir tanesinin altmış yıl, geri kalan beş tanesinin otuz yıl olduğunu görürsünüz. Bu konuda, alacağımız önlemler konusunda ben, şahsen, partim olarak buna köklü bir çözüm bulmanın -artık otuz yıl sonra- arifesinde olmamız gerektiğini düşünüyorum. Yani biz, sonuçları iyileştirmeyle bir çözüme gidemeyiz. Sonuçların sebeplerini ortadan kaldırmak, ülkeyi şiddet sarmalından, çatışma ortamından kurtarmak zorundayız. Budur, bu Meclisin görevi bu. Eğer bunu sağlayabilirsek inanın çok daha önemli adımlar atarız. Nasıl yapabiliriz? Çatışma ortamını sadece eleştirmek veya ilgili tarafları mahkûm etmek türünden soyut sözler, örneğin, “kahrolsun” sloganları ile çözüm bulunmuyor, bulamayız. Çözüm projelerdedir. Siyasetin, bilimin, insanlığın devreye girmesi gerekiyor, Meclisin bunu şekillendirmesi gerekiyor, Meclisin bunların üzerinden bir çözüm araması gerekiyor. Şiddet ve karşı şiddet… Şiddete başvuranların değişimlerine, dönüşümlerine yönelik yol gösterici siyasetlerin de devreye girmesi şarttır. Bunu tekrar ediyorum: Şiddet ve karşı şiddete başvuranların değişimlerine, dönüşümlerine yönelik yol gösterici siyasetlerin de devreye girmesi şarttır. Otuz yıldır askere havale edilen, sıkıyönetimlere, DGM’lere, özel ağır ceza mahkemelerine havale edilen çözüm, çözümsüzlüktür. Türkiyeli, herkesin kendisini serbestçe ifade edebileceği, eşit ve özgür koşullarda yaşayabileceği, bir başkasının etnik kökenine, farklı kültürüne, ana diline, inancına saygı duyabileceği, yeniden yapılanmış bir devlet içindeki çözüm en akılcı ve en gerçekçi çözüm olacaktır.

Sayın milletvekilleri, çatışma ortamının giderilmesi, gerginliğin azaltılıp rahatlamanın sağlanması, zıtlaşan, inatlaşan siyasetlerin yumuşatılması konusunda herkese görev düşmektedir ancak bu konuda kamuoyunun oluşmasında inkâr edilemez rol oynayan basın-yayın organlarının, aydınların, politikacıların ve demokratik kuruluşların sorumlulukları daha bir üst düzeydedir. Çağdaş, demokratik, çok dilli, çok kültürlü, problemlerine çare arayan bir toplumun yaratılması, o acıların dindirilmesi için, çözüm için, kendini sorumlu hisseden herkesin bu konuda adım atması gerekiyor; baskı gruplarının harekete geçmesi gerekiyor; siyasetin dışında da bu ülkenin her insanının bu konuda aynı şekilde sorumluluk duygusuyla hareket etmesi gerekiyor. Bugün geldiğimiz nokta, kritik, tehlikeli, felaketlere kapı açıcı, kışkırtılmış şuursuz kitlelerin kontrol edilemez noktaya geldiği bir linç paranoyasının fotoğrafını veriyor.

Elias Canetti “Kitle ve İktidar” adlı kitabında “Kışkırtılmış kitlelerin çabucak ulaşacağı bir hedefi vardır.” diyor. “Hedef bilinir, riskin olmadığı hızla büyüyen kitlenin sınırsız üstünlüğü, cinayetlerin işlenmesinde ceza alma kaygısının olmaması çok tehlikelidir.” diyor. Kışkırtılmış kitlelerin hedefi çoğalıp belirsizleşince şuursuzca sağa sola saldırır. Kendisi gibi düşünmeyen herkesi düşman görüyor, tahammülsüzlük had safhaya çıkıyor, saldırganlaşınca hukuku, yasaları çiğnemeye, suç işlemeye başlıyor. İşte, Yugoslavya’daki milis ramboların Yugoslavya’yı getirdiği son durum budur.

Bizim, bunun karşısında, şiddetin tansiyonunu düşürmek için, başta Meclis, Meclisteki bütün gruplara ve liderlere çok büyük görevler düşüyor. Çatışma ortamındaki herkesin kendini gözden geçirmesi gerekiyor. 12 Eylül felsefesinin bize miras bıraktığı olağanüstü hâllere karşı, baskıcı uygulamaların yarattığı karşı tepkici, ırkçı, şoven milliyetçiliğe karşı, şiddete, silaha sarılmaya, ayrılıkçı oluşum ve yaklaşımlara, bölünme ve iç savaş ile dış müdahalelere, askerî maceralara, darbelere yol açacak tehlikeli uygulama ve mevzuatlara karşı, ülkenin birliği, bütünlüğü içinde demokratik siyasetin çözüm adresi olduğunu göstermek, gereklerini yerine getirmek için diyalog ve uzlaşı kanalları açık tutulmalı ve bu konuda liderler gereğini yapmalıdır. Liderler bu Mecliste, bunun tehlikesini görüp, Türkiye'nin geldiği yol ayrımında cesaretle bu kürsüden gerek açık gerek kapalı oturumlarla bunun çözümünü aramalıdır. İnanıyorum ki çözüm çok zor değildir Türkiye’de ve çözüm, üzerinde durulduğu zaman çok yakındır. İnanın silahların sustuğu, Türkiye gündeminden düştüğü bir ülkede biz de böyle yasaları yapmak zorunda kalmayız, bu tür yasaların, bu tür önlemlerin alınmasına da gerek kalmaz. Bunu, gerçekten, ülkemizin bir yol ayrımında olduğu…

Türkiye'nin “Nereye?” sorusunun kaygıdan uzak yanıtı aranmalı ve elbette ki demokratikleşme olmalıdır diyoruz. İnsanlık tarihi demokrasi kavramını da evrensel değerlere göre belirlemiştir.

Değerli arkadaşlar, bu konuştuğumuz konu, belki de demokrasinin üçlü sacayağı olan siyasal demokrasi, ekonomik demokrasi ve kültürel demokrasi konusunda Meclisin ciddi bir çalışma yapmasıyla birçok sorunun çözümünün sağlanabileceğine inanıyoruz. Silahları susturmak, çözüm sağlayabilecek bir uzlaşı ortamını yaratmak ve süreci harekete geçirmek Türkiyeli politikacıların, Meclisin en başta gelen görevidir. Biz parti olarak Meclisi bu konuda harekete geçmeye çağırıyoruz. Bu konuda gerçekten, gerekirse Meclisin tatile girmeden, gerekirse cumartesi, pazar günleri de çalışarak ama bu konuyu görüşerek, ama bu konuya çözüm arayarak, bunu seçim kaygısından uzak, parti, grup çıkarlarından uzak, ülkenin çıkarlarını göz önüne alarak hayata geçirmek zorundayız. Biz bunu hayata geçirmediğimiz zaman, bu çatışma ortamında doğacak çocuklarımız, büyüyecek çocuklarımız yarın Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisinin 23’üncü Dönemini tarih ve halk karşısında sorguya alacaktır. Bunun hesabını, eğer dökülen kanların önüne geçememe gayreti ve çabası içine girmediğimiz zaman, inanın, çocuklarımız, torunlarımız bunların hesabını bize soracak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaplan, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bağlıyorum Sayın Başkan.

Şunu soracaklar: “Siz Mecliste Anayasa görüşmelerinde sabahladınız, siz 1 Temmuzda tatile gitmek için Mecliste sabahlara kadar çalıştınız. Ekonomik yasalarla, ihale yasalarıyla, kamulaştırma yasalarıyla uğraştınız. İnsan hayatı hiç mi önemli değil? Yaşam hiç mi önemli değil?” Bin yıldır tarihin kardeşliğe mahkûm ettiği Türk ve Kürt halkının kardeşliğinin, birlikte yaşamanın, Türkiye'nin birliği içinde demokratik çözüm ve siyaseten çözüm aramanın hiç mi önemi yoktu? Hiç mi harekete geçmediniz?” diye bizden hesap soracaklardır. Bunun farkındayız.

Bütün arkadaşlarımızın bu duyarlılığı duymasını diliyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Kamil Erdal Sipahi, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, size ve yüce Meclise saygılar sunarım.

Bugün Meclis gündeminin açılması sırasında bazı milletvekili arkadaşlarımızla birlikte ilettiğimiz gibi, kahraman jandarma teşkilatımızın 171’inci kuruluş yıl dönümünü tekrar kutluyorum. Jandarmanın şehitlerini rahmetle, gazilerini minnetle, mensuplarını saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Vefakâr, cefakâr, fedakâr jandarma teşkilatımıza nice uzun yıllar başarılar, mutluluklar diliyorum.

501 sıra sayısıyla bugün Meclis gündemine gelen ve içinde şahsıma ait teklifi de kapsayan yasa tasarısının tümü üzerinde partimin görüşlerini belirteceğim.

Çok genel kapsamlı kırk altı maddenin tamamı yerine önemli gördüğüm bazı maddeler üzerinde ve bu vesileyle ülkemizi sarsan vahim gelişmelerle ilgili konuşacağım.

Tasarının tümüne olumlu bakıyoruz ancak görüşmeler sırasında artık vahim boyuta erişen uzman erbaş kardeşlerimizin emeklilik sorunlarını değişiklik önergesiyle bugün burada halletmek istiyoruz. Her gün şehit haberlerini işittiğimiz bu uzman erbaşların yani yiğit Anadolu çocuklarının emekli olamadan aileleriyle birlikte sokağa atılmalarına Milliyetçi Hareket Partisi olarak bugün “Artık yeter, diğer partiler de bu işe katılsın ve bu işi burada çözelim.” diyeceğiz. Bu konuda üç yıldır Mecliste mücadele ediyoruz. Bugün kimse yeni bahaneler aramadan, yan çizmeden, daha önce kanun teklifi verdiğimiz, defalarca önerge verdiğimiz bu konuyu burada halletmek istiyoruz. Bu konuda olumlu bir girişim olduğu konusunda duyumlar almış bulunuyoruz. Böyle bir girişimden ancak memnuniyet duyarız.

Biz, uzman erbaş kardeşlerimizle Ankara soğuğunda Abdi İpekçi Parkında yaptıkları eylemde Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilleri olarak birlikte olduk. Gücümüz yettiğince basınımızı bu konuda ilgi duymaya davet ettik. Ortadoğu ve Tercüman gazeteleri, sağ olsunlar, o zaman bizleri kırmadı. Grup Başkan Vekilimiz Sayın Mehmet Şandır’la beraber onlar için kanun teklifi verdik, şimdi de değişiklik önergesi verdik. Bu konuda Emekli Uzman Derneğiyle sürekli temas hâlindeyiz. Uzman erbaş kardeşlerimizin hemen hemen her birisiyle temas hâlindeyiz.

Şu anda 57 bin uzman erbaş kardeşimiz görevde, sınır boylarında, en ücra vatan köşelerinde memleketi korumakla, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü uğruna canlarını ortaya koymakla meşguller. Şehit haberlerinde en fazla onların adı geçiyor. Şu anda 357 uzman erbaş kardeşimiz ailesiyle birlikte işsiz ve aç. Bir genelge gereği kamu kurumlarına işe alınmaları gerekiyor ama bütün kurum ve kuruluşların kapıları onlara kapalı, ya “bugün git yarın gel” veya dosya altı veya “biz seni sonra ararız...” Eğer bugün 357 olan sayıyı halledemezsek 2020 yılına kadar 18 bin uzman erbaş emekli olamadan ailesiyle sokağa atılacak. Millî Savunma bütçesi görüşülürken Sayın Bakana “AKP Hükûmetinin bu yiğit Anadolu çocuklarıyla alıp veremediği nedir?” diye sormuştum. İşte bugün bu soruya cevap vermenin zamanıdır. Önerimize “Evet” deyin ve bu soruyu bugün çözelim.

Aynı şekilde, en zor şartlarda canını ortaya koyan yiğit uzman jandarma kardeşlerimiz var, yıllardır eşitsizlik yaşıyorlar. Lise mezunu şartıyla işe başlayıp da ortaokul mezunu gibi ücret alan başka bir meslek grubu örneği Türkiye Cumhuriyeti’nde mevcut değil. Bu çarpıklığı sadece uzman jandarma yaşamakta. Kaldı ki bunların büyük bir çoğunluğu lise mezunu da değil, Avrupa Birliğiyle yapılan bir sözleşme gereği bunların yüzde 80’ine yakını yüksek tahsil yapmış durumda ama ortaokul mezunu gibi işe başlayıp ortaokul mezunu olarak emekli oluyorlar.

Aynı şekilde subay ve astsubayların eğitim süreçleri fiilî hizmetlerden sayılırken aynı Silahlı Kuvvetlerde aynı Devlet Memurları Kanunu’na göre görev yapan uzman jandarma kardeşlerimizin askerî eğitimleri hizmetten sayılmıyor, fiilî hizmetten sayılmıyor.

Bu arada, astsubaylarımızla ilgili önemli sorunlar var. Bu sorunları geçmişte Milliyetçi Hareket Partisi olarak defalarca dile getirdik, kanun teklifi verdik, önerge verdik. Millî Savunma Bakanlığımızın, emeklileri dâhil astsubaylarımızla ilgili verilmiş çok, geçmiş yıllara ait sözler var, vaatler var ama maalesef çok ciddi anlamda gerçekleşen bir tek vaat yok. Emeklilerine, bazı diğer meslek gruplarına yapıldığı gibi, aylık 100 Türk lirası seyyanen zam verilecekti. Ne oldu? Üç yıl önce bu konu görüşülmüştü, geçen yıl tekrar gündeme getirilmişti, maalesef hâlen ses yok, seda yok.

Gene üç yıl önce Mecliste komisyonda kabul edilip daha sonra AKP’lilerin geri çektiği astsubaylarımızla ilgili bir derece, kademe ilerlemesi konusu vardı. O ne oldu? Onun sonucu belli değil. Bu konu komisyonda kabul edilip geri çekildiği için, bir noktada, Meclisimizin, şerefli astsubay camiasına bir borcudur. Bu borcu siz ödemezseniz biz MHP iktidarı döneminde bu borcu öderiz, merak etmeyin.

Gelelim iki hafta öncesine. Evet, 31 Mayıs günü iki çarpıcı ama maalesef beklenen, Hükûmetimizin basiretsizliği nedeniyle göz göre göre gelen iki olayla hep beraber sarsıldık: İsrail saldırısı ve İskenderun saldırısı. Her iki olaydaki aziz şehitlerimizi, yardım duyguları uğruna can verenleri rahmetle anıyorum, ailelerine başsağlığı diliyorum. Her iki olay aslında ülkemize savaş ilanıdır. Birini terörist, haydut ve korsan devlet İsrail, diğerini bölücü hainler işlemiştir. İkisi de bile bile, göz göre göre gelmiştir; sürpriz, baskın, beklenmeyen olay diyemezsiniz; AKP Hükûmetinin gözüne parmağını soka soka gelmiştir.

Birincisinden başlayalım: İsrail’in bu tip sabıkaları biliniyor mu? Evet. İsrail’de mevcut hükûmetin bu konudaki sabıkası biliniyor mu? Ona da evet. Türkiye-İsrail ilişkilerindeki gerginlik biliniyor mu? O da evet. Saldırgan İsrail Hükûmeti bu konuda yapacaklarını 27 Mayıs tarihinden itibaren açıkça ikaz ve ilan etmiş mi? O da evet.

Sayın Bakan, şimdi soruyorum: Bunlar biline biline otuz iki milletin insanı ve kendi 400 insanımızı ateşe atıp sahte kabadayılığa soyunmanın, sonra da ağzımıza yüzümüze bulaştırıp itibarımızı yerle bir etmenin mantığını bana lütfen birisi açıklasın. Önceden bir risk analizi yapılmış mıdır? Olası kriz ve güvenlik planlaması yapılmış mıdır? İsrail’le ilişkiler bilinirken ortak tatbikat ve savunma sanayisi projeleri hâlen devam etmiş midir? Eğer ediyorsa bu ikiyüzlü bir politika mıdır, yoksa değil midir? Neden bunlar milletten saklanmıştır? Kaldı ki Suriye sınırında mayın temizleme olayının İsrail’e nasıl peşkeş çekilme olduğunu muhalefet olarak geçen sene burada sizlerle tartıştık.

Konunun teferruatına girmeyeceğim, sadece bir husus üzerinde durmak istiyorum. Bakın, Orta Doğu’da zor durumda olanlara yardım ve iyi niyet ayrı şeydir, Orta Doğu’nun pisliğine bulaşmak ayrı şeydir. Neden ikincisini tercih ettik, anlamış değiliz.

Çok kabadayı isek, konvoya deniz kuvvetleri refakat etse, havadan güvenlik devriyesi -kep görevi diye adlandırdığımız görev- sağlansa olmaz mıydı? Olmaz. Çünkü kendi ordusuna düşman iktidarımız sayesinde deniz kuvvetlerimizin yarısı hapishanede, geri kalan yarısı soruşturmada; teröristler karşılama törenlerinde, onlarla mücadele edenler ise Ermeni’nin, İsraillinin duyduğu kinle sorgulanıp hapishanede. Türk ordusuna, kendi ordusuna kin duymak, düşman olmak moda.

Gelelim teröre ve açılıma. 31 Mayısta 7 vatan evladı İskenderun’da kahpece şehit ediliyor. Unutuldu, varsa yoksa İsrail’e sahte kabadayılık, rezaletin atıp tutmalarla örtülmeye çalışılması. Sanki İskenderun’da hiçbir şey olmadı, 7 vatan evladı şehit düşmedi. Nerede Hükûmetimiz, nerede basınımız? Yok.

2002’de AKP Hükûmeti neredeyse bitmek üzere olan bir terör devraldı ve yedi sene sonra terör olayı sayısı 10 misli -rakamlarla sabittir- şehit sayısı 17 misli artmıştır. Terör için sorumlu arayanlar aynaya baksın yeter.

Bu yetmiyor, bir de PKK açılımı var. 6 Nisan 2009’da Obama Mecliste açılım talimatı veriyor. Bir ay sonra yani 9 Mayıs 2009’da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bu ABD talimatının Türkçe mealini açıklıyor: “Güzel şeyler olacak.” 22 Temmuzda aynı konuda Sayın Başbakanın açılım müjdeleri. 1 Ağustos 2009’da İçişleri Bakanı hem de Polis Akademisinde çalıştay başlatıyor; konu malum, 12 ne idiği belirli adamla açılım. Hangi adamlar? Hani hangi yandaş televizyonu açsanız hacıyatmaz gibi orada artık seyretmekten midemizi bulandıran adamlar. Terörle mücadelenin koordinatörü olması gereken İçişleri Bakanı, terörle müzakerenin, PKK ile açılım iş birliğinin ve Habur karşılamasının koordinatörü.

Hatay Milletvekilimiz Sayın Turan Çirkin 29 Mayıs 2010’da Hatay’da basın açıklaması yapıyor, belgelidir: “Katil terör örgütü Hatay’da üstelendi, Amanoslarda üstlendi. Hatay’da kötü gelişmeler olacak.” Evet, Milliyetçi Hareket Partisi Milletvekili Sayın Turan Çirkin’in Hatay basınına yaptığı ve birçok basın organında yapılan açıklama bu. Bunu milletvekilleri biliyor, Hatay halkı biliyor ama İçişleri Bakanı bilmiyor, olaydan on gün sonra “Amanoslarda tedbir alacağız.” diyor.

Bütün bunları Hatay’da vatandaşlar bilirken, milletvekillerimiz ikaz ederken, Habur’da teröristleri karşılatan, Ankara’da çuvalcı ABD’li generali bizzat karşılayan İçişleri Bakanı meşgul çünkü Irak’tan aşiret reisi gelecek, onu karşılama hazırlığında. Hangi aşiret reisi? Çok bilmiş bir Bakanımızın “Postal yalayıcısı.” dediği, sonra karşıladığı, Dışişleri Bakanının ağabeyi.

Evet, açılım kronolojisine devam edelim:

11 Ağustos 2009, açılım konusunda Milliyetçi Hareket Partisinin Hükûmeti ikazı. “Bu gidiş tehlikeli, aklınızı başınıza alın. Bu açılımın sonu önce ayrışmaya, sonra çatışmaya, sonunda kardeş kavgasına gider.” diyoruz.

17 Ağustos 2009, İmralı’dan açılım konusunda yol haritası açıklanıyor. Böylece ABD talimatlı olduğundan sonra, açılımın İmralı-PKK iş birliği boyutu da ortaya çıkıyor.

Evet, daha sonra, 20 Ağustos 2009’da “Millî Güvenlik Kurulu toplantısından açılıma destek var” diye bir haber çıkıyor. Milliyetçi Hareket Partisi olarak buna çok sert bir tepki gösterince Genelkurmay bir açıklama yapıp bu konudaki endişelerini dile getiriyor. Böylece de açılımın devlet politikası olduğu, bütün kurum ve kuruluşların desteklediği şeklindeki Hükûmet açıklamalarının yalan olduğu belgeleniyor.

Sonuç: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “Güzel şeyler olacak.” sözünden, yani açılımından bu yana, 18 Haziran 2010 itibarıyla açılımın bedeli 107 Mehmetçik, 4 kahraman polis, 6 geçici köy korucusu olmak üzere 117 şehit. Demek ki Hükûmetimizin mantığıyla güzel şeyler bunlar. Söylenecek bir tek şey var: Sakın başka sorumlu aramayın, lütfen aynaya bakın.

MUSTAFA ÖZBAYRAK (Kırıkkale) – Siz bakın aynaya!

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – Siz bakın da, biz nereye bakacağımızı iyi biliriz.

Evet, bu arada birkaç konuya daha değineceğim. Açılım konusundaki, PKK terörüyle mücadele konusundaki siyasi basiretsizlik bir yana bir de proje bazında basiretsizlikler var. Nedir o? 3 Ekim 2008’de Aktütün olayından sonra Sayın Başbakanın girişimiyle TOKİ, hani o meşhur TOKİ, harikalar yaratan TOKİ iç güvenlik ve sınır karakollarının yapımı için görevlendiriliyor. Yirmi aydan fazla geçti, yüz elli dört tane karakol yapılacak, yapılan bana bir tane örnek gösterin. En hassas olan Aktütün Karakolu. Geçenlerde oraya giden kum kamyonlarına PKK eylem yapıyor, Aktütün, en hassas durumda karakola daha kum yeni gidiyor, takdirlerinize sunuyorum.

İkincisi, helikopter projesi, ATAK Projesi. Ben bu ATAK Projesi’nin teknik konuları üzerinde, efendim, ihale projesi üzerinde hiç durmadım. Sayın Bakan da hatırlarlar, ben bu projenin sadece, terör olayları devam ettiği için, ATAK Projesi gerçekleşinceye kadar geçecek sürede terörle mücadelenin desteğini nasıl sağlayacağız konusunda defalarca endişelerimi dile getirdim yaşayan birisi olarak çünkü silahlı helikopter veya taarruz helikopterleri terörle mücadelenin olmazsa olmazıdır, en büyük destek vasıtalarından bir tanesidir.

Burada silahlı helikopter olarak kullandığımız whiskey tipi ve benim ciddiye almadığım (P) tipi kobra helikopterlerinin sayılarının, durumlarının açıklamalarına girmeyeceğim. Sayın Bakan arzu ederlerse teker teker her birisinin durumunu da tartışmaya, teknik durumlarını, baraka çöktüğü zaman hangisinin ne hâle geldiğini, şu anda ne hâlde olduklarını tekrar açıklamaya hazırım.

Ben bu konuyu hassasiyetle dile getirdikçe, Sayın Bakan bu konuda bir hassasiyet olmadığını dile getirdi, bu cevabı verdiler bana.

Ben tekrar ediyorum, konunun ihale boyutu, teknik boyutları üzerinde hiç durmadım. İnşallah proje başarılı olur, zamanından önce gerçekleşir çok büyük bir ihtiyaç olan proje. Hatta Sayın Bakan bu konuda yapılacak Meclis araştırmasına “Keşke yapılsaydı.” şeklinde de güzel bir jestte bulunmuştu ancak terörle mücadelede ne yapacağız arkadaşlar? Elde silahlı helikopter kalmadı, büyük bir zafiyet var ve biz bu konuda Milliyetçi Hareket Partisi olarak ikaz ettiğimizde “Hayır, hassasiyet yok.” dendi ama şimdi terör azdı, terör arttı, işitiyoruz ki Hükûmetimiz telaşla, aceleyle taarruz helikopteri temin etme peşinde. Bunun için de İtalyan T-129 modelinin kiralanması veya paket alımı şeklinde bir projenin… Bu konuda Savunma Sanayii Müsteşarlığında görüşmeler yapıldığına dair basın haberlerini aldık. Doğrudur yanlıştır üzerine gitmeyeceğim. Bu konuyu, burada, ben, Sayın Bakana daha önce de hatırlatmıştım.

Maalesef Millî Savunma Komisyonu olarak bizler, AKP’li arkadaşlarım dâhil, millî savunma konusundaki bütün projelerimizi basın haricinde bilgi edinmekten mahrum ediliyoruz Millî Savunma Bakanlığı tarafından. Bu bir gerçektir Sayın Bakan. Lütfen, Millî Savunma Komisyonu olarak… İktidarıyla muhalefetiyle bizden saklanan, gizlenen, brifing vermekten çekinilen her konuyu biz basından öğreniyoruz. Ondan sonra da “Efendim, gerçekler öyle değildir.” diyorsunuz. Gerçekleri bize söylediniz, brife ettiniz de biz hayır mı dedik? Bu konuyu son hatırlatma olarak lütfen kabul buyurursanız memnun olacağım.

Evet, şimdi, eğer bu haberler, basında yer alanlar doğruysa, almayı düşünülen T-129 helikopterlerinden Allah Türkiye Cumhuriyeti’ni korusun. İtalyan ordusunun kullanamadığı, modifiye etmek için para kaynağı bulamadığı bir helikopter. Biz de bunu beğenmediğimiz için zaten ATAK Projesi’yle bunun gelişmişi üzerine durduk, bunu modifiye etmeyi düşündük. Bu helikopteri almayı lütfen düşünmeyin, istirham ediyorum, bir bilen olarak söylüyorum. Türkiye şartlarında bu helikopterler uçamazlar. Modifiye etmek zorundasınız bu helikopterleri almak için. Modifiye etmek için gövde, motor, transmisyon, rotor, bütün bu modifiyeyi yaptığınız zaman asgari iki sene demektir. İki sene sonra zaten ATAK Projesi devreye girecek 2013’te Sayın Bakan. Demek ki bu çözüm değil. Lütfen, eğer bu konuda bir çözüm aranıyorsa paket alımı için başka bir çözüm arayın. Güneydoğu’daki mücadelenin desteği için bunu bir bilen olarak ben size sadece teklif ediyorum.

Bir başka konu, malum, istihbarat konusundaki en önemli husus iki tane: Bir tanesi, Amerika güya istihbarat desteği verecek de kullanacağız. Ne kadar ciddi istihbarat desteği verdiği konusunda benim çok ciddi endişelerim var çünkü Amerika’yla terörle iş birliği konusunda çok canı yanmış, Amerika-PKK iş birliği konusunda çok, bizzat olaylar yaşamış bir arkadaşınızım. Birçok örneği gerekirse size açık açık anlatırım. Bu sabıkaları bile bile Amerika’nın istihbarat desteğinden hâlâ ne umulur, anlamış değilim.

Kaldı ki basında bir haber yer aldı -onun da doğruluğunu bilmiyorum-Amerika’nın verdiği istihbaratın altı veya sekiz saat geriden geldiği söyleniyor. Buna istihbarat literatüründe “istihbaratın eskiliği” tabiri kullanılır. Terörle mücadele gibi bir dönemde altı sekiz saat geriden gelen istihbarat hiçbir işinize yaramaz. Bir de bu istihbarata karşı tepki göstermek, etki göstermek için geçecek süreyi hesaba katarsanız bu istihbaratı yok sayabilirsiniz değerli arkadaşlar. O hâlde bunu ciddiye almayın.

Geriye ne kaldı? İnsansız hava aracı. Tutturduk İsrail’le bir Heron Projesi. Sanki başka bunu yapma imkânımız yoktu, İsrail’den başka yer yoktu. Tutturduk bir Heron Projesi, yıllardır, geç verildi, motor arızası, o arızası, bu arızası, İsrail’in peşinde koşuyoruz. Tazminat alın, verdiler vermediler, başka kaynak bulunmadı. Zamanında bu Heron Projesi’ne başlandığında üniversitelerle, Türkiye’deki teknik bu konudaki iş birliği yapılacak insanlarla eğer gerekli araştırma geliştirme faaliyetleri birlikte yapılmış olsaydı Türkiye kendisi millî imkânlarıyla bu İHA Projesi’ni İsrail’e muhtaç olmadan, kimsenin peşinde koşmadan kendisi gerçekleştirmişti. Ama Heron Projesi’ne bel bağladık, bu yüzden millî projelerimiz de gecikti, onlar da ikinci planda kaldı. Şimdi Heron’ların ne olacağı belli değil, bir kısmı teslim edildi, bir kısmı teslim edilmedi,  teslim edilenler için İsrail aldı personelini, son gelişmelerden sonra, gerisin geriye götürdü. Eğitim konusu yarıda kaldı. Bunların teknik desteği, malzeme desteği, lojistik desteği ne olacak? Eğitim ihtiyaçları bitti mi, onu bilmiyoruz. Bu proje Türkiye'nin işine yarayacak mı yaramayacak mı? Yarın arızalar, düşmeler, eğitim sorunları başladığı zaman, İsrail’le ilişkiler koptu, ne yapacağız belli değil. Bunu biz neden daha önce akıl edemedik arkadaşlar? Neden akıl edemedik? Heron’a ve İsrail’e bu kadar çok bel bağlamak zorunda mıydık? Türkiye bu kadar aciz bir ülke miydi? İsrail’e bu kadar mı muhtaçtı? Türkiye’deki binlerce mühendis, Türkiye’deki yüzlerce savunma sanayisi kuruluşu… Altı üstü insansız hava aracı dediğimiz, fotoğraf makinesi takılmış, model uçağın geliştirilmişi. Yapamayacak mıydı Türkiye bunu? Neden o projelerimiz  geride kaldı? Evet, bunların cevabını ben Sayın Bakandan bekliyorum.

Şimdi, maalesef İsrail’in peşinden koşmakla meşgulüz. Bu konuyu biraz yana yakıla anlattım ama yüce Meclisin bu konularda bilgilenmesinde fayda umuyorum.

Konumuza geri dönersek, bu askerî mahkemelerde 2 askerî hâkim yanında 1 de hâkim sınıfı dışında bir subay görevliydi. Bu konuda Anayasa Mahkemesinin kararı üzerine, tamamı askerî hâkim üyelerden oluşacak. Şeriatın kestiği parmak acımaz, doğrudur. Zamanında, tabii, yeteri kadar askerî hâkim olmadığı için ve kıta tecrübesi de bu askerî yargı işlemine karışsın diye alınmış bir karardı. Buna bir diyeceğimiz yok.

Ben, bu vesileyle Sayın Bakana bir konuyu hatırlatmak istiyorum. Bir dakika daha sürem olacak herhâlde.

Bir de malumunuz, disiplin mahkemeleri var. Bu disiplin mahkemeleri de alay, tugay seviyesindeki birliklerimizde kuruluyor. Ancak, bizim askerî birliklerimiz gerek terörle mücadele gibi çok özel görevlerde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Sipahi, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun efendim.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) -  Tamamlayacağım efendim.

…gerekse yurt dışındaki birçok barışı koruma, sağlama görevlerinde görev yaptıkları için artık bu disiplin mahkemeleri de kıta subaylarının yürüteceği görevler olmaktan çıktı. Bu konuda bazı birliklerimizde örnek çalışmalar yapıldığını ve hâkim sınıfından bazı arkadaşlarımızın disiplin mahkemelerinde görev aldığını biliyorum. Benim, yine silahlı kuvvetlere otuz altı yılını vermiş birisi olarak Sayın Bakana teklifim, disiplin mahkemelerinin de artık hâkim sınıfından olması. Bunların hem kendi komutanlarına adli müşavirlik yapması hem de kıtanın içerisinde kazanacakları bu tecrübeleri daha sonra askerî hâkim olarak askerî mahkemelerde kullanma imkânlarının sağlanması konusudur.

Millî müdafaa mükellefiyeti konusuna girecektim ancak zaman geçti. İkinci Dünya Harbi şartlarından kalma bir Millî Müdafaa Mükellefiyeti Kanunu’muz var. Komisyonda da bahsettim, bunun süratle yenilenmesi lazım. Zaten Sayın Bakana orada da hatırlatmıştım, “Millî müdafaa mükellefiyeti nedir, nasıl uygulanır?” diye bir broşür var. O broşür inşallah vardır mevcudu Bakanlıkta; o olmadan bu kanunu anlamak mümkün değil.

Evet, ben sözlerimi bitirirken Milliyetçi Hareket Partisi olarak değişiklik önergelerimiz hariç, tasarıya olumlu oy vereceğimizi belirtir, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

AK PARTİ Grubu ve şahsı adına Nurettin Akman Çankırı Milletvekili.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetlerinin güncel bir kısım ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu ile 13 kanun ve kanun hükmündeki kararnamede değişiklik yapılmasını içeren tasarıyla ilgili olarak grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu vesileyle jandarma teşkilatımızın kuruluşunu tebrik ediyor, vatanımızın en ücra köşesinde hizmet eden jandarma personelimize şükranlarımı sunuyor, vatan uğrunda şehit olan evlatlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum.

Uygulamadan doğan bazı eksikliklerin giderilmesinin amaçlandığı söz konusu değişikliklerden ilki 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu’nda yapılan düzenlemedir.

353 sayılı Kanun’un “Mahkeme kuruluşu” başlıklı 2’nci maddesine göre askerî mahkeme heyeti hâlen 2 askerî hâkim ve 1 subay üyeden oluşmaktadır. Genelkurmay Başkanlığı kuruluşundaki askerî mahkeme ise general ve amiralleri yargıladığı zaman 3 askerî hâkim ile 2 general veya amiralden kurulmaktadır.

Anayasa Mahkemesinin kararı ile 353 sayılı Kanun’un 2’nci maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesinde yer alan “bir subay” ibaresi Anayasa’ya aykırı görülerek iptal edilmiş ve iptal hükmünün, kararın Resmî Gazete’de yayınlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiştir. Ayrıca 2009 Yılı Yargı Reformu Stratejisi’nde de askerî mahkemelerden subay üyelerin çıkarılmasına ilişkin kanuni değişikliğin kısa vadede gerçekleştirileceği ifade edilmiştir. Anayasa Mahkemesinin hâkim bağımsızlığı ve hâkim teminatı ilkeleri çerçevesinde askerî mahkemelerin meslekten hâkimlerden kurulması yönündeki kararı dikkate alınmıştır. 353 sayılı Kanun’un 2’nci maddesi değiştirilerek askerî mahkemelerin 3 askerî hâkimden kurulacağı hükme bağlanmış ve bu doğrultuda uygulama alanı kalmayan 353 sayılı Kanun’un “Subay üyelerin nitelikleri”, “Subay üyelerin seçimi” ve “Kanunda yazılı nitelikte subay üye bulunmaması” başlıklı 3, 4, 5’inci maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır.

Ayrıca aynı Kanun’un 19’uncu maddesinde yapılan düzenlemeyle kurulla ve tek hâkimle bakılacak işler yeniden belirlenerek, subay ve astsubayların işledikleri suçlara ait davalar ile ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçlara ait davalar hariç olmak üzere, üst sınırı beş yıla kadar hapis cezasını gerektiren davalara tek hâkimle bakılacağı yönünde düzenleme yapılmıştır.

Madde metinlerinde subaylara ilişkin hususlar bulunan 353 sayılı Kanun’un 45’inci, 116’ncı ve 244’üncü maddeleri yeniden düzenlenmiştir.

Değerli arkadaşlarım, tasarıyla getirilen bir diğer değişiklik, askerî okullardan çıkarılan veya ayrılan öğrencilerden personel ve amortisman giderleri alınmamasına yönelik düzenlemedir. Geçtiğimiz günlerde Harp Okulu dördüncü sınıftan ayrılan emekli asker bir veli otuz yıllık çalışması sonucu aldığı ikramiyenin tamamını oğlu için tazminat kapsamında ödediğini belirtti ve çok mağdur bir durumda olduğunu ortaya koymuştu. İşte, biz bu düzenlemeyle, bu durumda olan velilerin, bir anlamda, masraflarını yüzde 50 kısaltmış oluyoruz.

5401 sayılı Askeri Öğrencilerden Başarı Gösteremeyenler Hakkında Kanun’un 3’üncü, yine Harp Okulları Kanunu’nun ilgili maddeleri, Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanunu’nun 45’inci maddesi, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nun 18’inci maddesi gereğince, sağlık nedenleri dışında bir nedenle askerî öğrencilikten çıkarılan veya kendiliğinden ayrılanlara devletçe yapılan masraflar, yasal faizi ile birlikte, öğrenci ve kefiline ödettirilmektedir.

Askerî okula alınan öğrenciler ile silahlı kuvvetler hesabına fakülte ve yüksekokullarda okuyan öğrenciler için, Resmî  Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren -ki tarihi 3/9/1983- yönetmelik ekinde yer alan yüklenme ve kefalet senedi formatında, ödettirilecek masraflar kalemleri tek tek sayılmış ve söz konusu yönetmelikte değişiklik yapılarak personel ve amortisman giderleri masraf kalemleri arasına alınmış. İlave edilen bu iki kalem masraf, tahakkuk ettirilen masrafların yüzde 50’sinden fazlasını içermektedir. Ancak, bunlar sabit gelirler olup askerî okuldan çıkarılan veya ayrılan öğrencilerin ayrılması veya öğrenimine devam etmesi nedeniyle azalan veya artan bir masraf kalemi olmadığından, bu konuda düzenleme yapılması gerekliliği doğmuştur.

2003 yılı ve sonrasındaki yıllarda askerî okullara girmiş olup da sağlık nedenleri dışında bir nedenle askerî öğrencilikten çıkarılan -akademik başarısızlık ve disiplinsizlik gibi- veya kendiliğinden askerî öğrencilikten ayrılan öğrenci velisi ve kefillerine kısmen de olsa maddi yönden bir rahatlama sağlaması için bu yasal düzenlemeye ihtiyaç duyulmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 9’uncu maddesiyle, mayın arama ve temizleme faaliyetlerinin fiilen icrası sırasında malul olanlar ile ölenlerin dul ve yetimleri de 5434 sayılı Kanun’un ek 77’nci maddesi kapsamına alınarak bu kişilerin maaşlarının da emsalleri gibi yükseltilmesine imkân tanınmıştır.

Diğer taraftan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Yüksek İdare Mahkemesi dava dosyalarındaki gizli belgelerin başvuru sahiplerine incelettirilmemesinin, silahların eşitliği ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Bu bağlamda, silahların eşitliği ilkesi çerçevesinde adil yargılanma hakkının korunması hukuk devleti olmanın gereklerindendir.

Tasarı ile Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde görülen davalarda gizli bilgi ve belgelerin taraf ve vekilleri tarafından incelenmesi ve idarece karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgeler için taraf ve vekillerine itiraz imkânı tanınmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Işıklar Askerî Lisesi, Hava Kuvvetleri Komutanlığına devredilerek 2008-2009 eğitim-öğretim yılından itibaren Hava Kuvvetleri Komutanlığı teşkilatında eğitim vermeye başlamıştır. Işıklar Askerî Hava Lisesi, Hava Harp Okulunun asıl kaynağını teşkil eden pilot adayı askerî öğrenci yetiştirmektedir. Bu maksatla, askerî hava lisesi öğrencilerine havacılık nosyonu kazandırmak, Hava Kuvvetleri Komutanlığına olan aidiyet duygularını arttırmak amacıyla paraşüt, planör ve benzeri havacılık eğitim faaliyetlerine, deniz lisesi öğrencilerinin de dalış eğitimine katılmalarını sağlama gerekliliği hasıl olmuştur.

Bu ihtiyaçtan hareketle tasarıda Türk Silahlı Kuvvetlerinde eğitim ve öğrenim gören on altı yaşını tamamlamış tüm askerî öğrencilerin uçuş, dalış ve paraşütle atlamalarından dolayı sakat kalmaları veya şehit olmaları hâlinde 2629 sayılı Kanun’dan yararlanmalarının sağlanmasına yönelik düzenleme hayata geçirilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gülhane Askerî Tıp Akademisi bünyesinde bulunan tıp fakültesinde lisans düzeyinde öğrenim gören öğrencilerin özlük hakları 2955 sayılı Kanun’un 39’uncu maddesine göre düzenlenmektedir. Bu maddeye göre öğrencilere 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu hükümlerine göre harçlık öngörülmektedir. Dolayısıyla Gülhane Askerî Tıp Fakültesi öğrencileri ancak altı yıllık öğretim süresinin sonunda teğmen maaşına hak kazanmaktadırlar. Buna karşın emsalleri olan harp okulu öğrencileri ise dört yılın sonunda mezun olarak teğmen maaşı almaya başlamaktadırlar. Ayrıca, beşinci ve altıncı sınıflarda öğrenim gören Gülhane Askeri Tıp Fakültesi öğrencileri, bu sınıflarda yoğun olarak eğitim hastanesinde çalışmakta ve sağlık hizmeti vermektedirler. Bu durum uygulamada eşitsizliğe ve Gülhane Askerî Tıp Fakültesinin tercih edilmemesine neden olmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarıda iaşe, ibate ve diğer giderler dikkate alındığında, Gülhane Askeri Tıp Fakültesi 5’inci ve 6’ncı sınıf öğrencilerinin maaşlarının artırılmasına yönelik düzenleme yapılmıştır.

Değerli milletvekilleri, silahlı kuvvetlerde subay, astsubay, uzman jandarmaların yanı sıra uzman çavuş, uzman erbaş istihdam edilmektedir. Uzman jandarma çavuşlar özel kanuna tabidir. Bugün, biz grup olarak verdiğimiz bir önergeyle uzman çavuşlarla ilgili çok önemli bir eksikliği gidermiş oluyoruz. Zannediyorum...

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Uzman erbaş.

NURETTİN AKMAN (Devamla) – Uzman çavuş, uzman erbaş, hepsi, uzman onbaşılar da dâhil. Yani buradaki sistem, ifade ettiğim gibi üç tane; uzman jandarma var, uzman erbaş var, uzman çavuş var. Uzman erbaşa uzman çavuş ve uzman onbaşılar da dâhil.

Bugün getirdiğimiz bu önergeyle, değerli arkadaşlarım, uzman erbaşların bu çok önemli eksikliğini, inşallah, onayınızla, yüce Meclisimizin takdiriyle hep birlikte bir konsensüs içinde hayata geçireceğiz. Çünkü zannediyorum, seçildiğimizden bu yana en çok bize müracaat eden kadrolar uzman çavuşlar olmuştu.

Bu arkadaşlarımız, Türk Silahlı Kuvvetlerine, 1986 yılında kanunu çıkarılmış, 1989 yılında da bu kanun uygulamaya geçilmiş ancak 2000 yılında, 2000-2001 yılında çıkarılan Sosyal Güvenlik Yasası’yla sıkıntılı bir noktaya gelmişler. Çünkü yaş hadlerini geçtikleri için -önceden yirmi yılı doldurduklarında emekli olma haklarına sahipti- bir yaş haddi geldiği için, maalesef, kırk beş yaşında bu arkadaşlarımızı Türk Silahlı Kuvvetlerinde emekli de edemiyoruz ve sokağa bırakıyoruz. Bu anlamda gelecek vaat etmediği için, uzman çavuşlar sözleşmelerinin sonunda sözleşmelerini feshederek ayrılmaktadırlar ve bu anlamda da bugün ülkemizde kanayan bir yara meydana gelmiş.

Değerli arkadaşlarım, bu yasanın onaylanmasını müteakip, uzman çavuşlarımız -ki vatan uğrunda kahramanca hizmet eden, bu uğurda şehit olan uzman çavuşlarımız- kırk beş yaşını doldurduktan sonra, sivil giyimli olarak, elli iki yaşına kadar, Genelkurmay Başkanlığımızın ve Millî Savunma Bakanlığımızın uygun gördüğü kurumlarda hizmetlerine devam edecekler ve elli iki yaşında emeklilik haklarını kazanmış olacaklardır. Ben buradan temenni ediyorum, bugün, uzman erbaşlara vermiş olduğumuz bu hak ve bu sorunu nasıl giderdiysek… Astsubay ve uzman jandarma çavuşlarımızın da sorunları mevcut, bu konuda gerekli çalışmalar da yapılmakta. İktidarımızla muhalefetimizle hep birlikte, bu sorunları da en kısa zamanda, ümit ediyoruz, birlikte çözmüş olacağız.

Diğer taraftan, yine uzman erbaşların kadrolarında devamlılık arz eden, teknik ve kritik görevlerde yetişmiş personel ihtiyacını karşılama amacıyla bunların temini ve hizmet şartları ortaya koyulmakta. Hakları, yükümlülüklerine ilişkin usul ve esaslar ilgili kanunla düzenlenmiştir. Bu kanuna göre, her uzman erbaşın yılda, yol hariç, bir ay izin hakkı bulunmaktadır. Ancak, 3269 sayılı Kanun’da, diğer kamu görelilerinin aksine, uzman erbaşlara mazeret izni verilmesine ilişkin bir düzenleme yapılmamıştır. Günlük bir kısım ihtiyaçların karşılanması da dâhil, ölüm, yangın, deprem ve su baskını gibi olağanüstü mazeretler nedeniyle uzman erbaşlara verilen izinler yıllık izinlerinden düşülmek zorunda kalınmaktadır. Bu durum, özellikle iç güvenlik harekâtı icra eden birliklerde görevli personelin moral motivasyonunu olumsuz etkilemektedir. Bunun yanında, 3269 sayılı Kanun’da, terörle mücadelede yaralanarak malul olan uzman erbaşların görevlerine devam edebilmelerine yönelik bir hüküm bulunmamaktadır. Tasarıyla, subay, astsubay ve uzman jandarmalarda olduğu gibi, uzman erbaşlara mazeret izni verilmiş, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında malul olan gazi uzman erbaşların göreve devam edebilmesi imkânı tanınmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarıyla, ayrıca, sözleşmeli subay ve astsubaylar ile uzman erbaşlar hakkında taban aylığı, kıdem aylığı veya yabancı dil tazminatı ödemelerinde uygulamada karşılaşılan tereddütler giderilmekte, bu personele 375 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname’nin 1’inci maddesinin (d) bendinde düzenlenen 750 Türk lirası tutarındaki tazminatın ödenmesi sağlanmaktadır.

Bunun dışında, Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletme Başkanlığı, barışta ve savaşta Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve dış takviye kuvvetlerin akaryakıt ve madeni yağ stoklarını muhafaza etmekte ve bunları akaryakıt boru hattı veya diğer nakliye araçları ile askeri birliklere ulaştırmakta ve Türkiye-NATO boru hattı ile akaryakıt tesislerinin işletme, bakım ve çalışır hâlde bulundurulmasını sağlamaktadır. Değerli arkadaşlarım, bu Başkanlık da yeni bir kuruluşa, yapıya kavuşturulmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, son olarak, kazandan beslenecek askerî personel konusunda uygulamada yaşanan tereddütler giderilmekte, doğal afetlerde görev alan personel ile komando birliklerinde görev yapan personel de kazandan beslenecekler arasına dâhil edilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, dünyada lider ülke olmak güçlü bir yönetim, güçlü bir ekonomi, güçlü bir silahlı kuvvetlerin varlığıyla mümkündür. Temenni ediyoruz, bu değişiklikler Türk Silahlı Kuvvetlerimizin gücüne güç katacaktır.

Diğer taraftan, benden önceki konuşmacı milletvekilimiz savunma sanayisi ile alakalı olarak tabii farklı bir şekilde gündeme getirdiler, bir hakkı teslim etmek durumundayım. Bizim Hükûmetimiz döneminde Savunma Sanayii Müsteşarlığımız çok önemli bir yapıya kavuşmuş, Sayın Başbakanımızın başkanlığında yılda iki defa toplanan İcra Komitesi, TAI, Aselsan, Roketsan gibi bu kuruluşlar da çok büyük icraatlara imza atmıştır. İşte, bugün haberlerde görmüşsünüzdür, Fransa’da bir aracımız, âdeta -efendim, orada işte gazetelere konu olduğu gibi- örnek, modern bir silah olarak takdim edilmiştir. Onun için, hakkı teslim etmek durumunda olduğumuzu özellikle ifade etmek istiyorum ve bugün, savunma sanayimiz yüzde 50 yerli katkıyı hayata geçirmektedir. Onun için, ben Değerli Bakanımıza ve Savunma Sanayii Müsteşarlığımıza şükranlarımı sunuyorum.

Bu kanunun hayırlı olmasını temenni ediyor, verdiğiniz katkılardan dolayı şükranlarımı sunuyorum. Saygılar sunarım efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, şimdi, birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz. Birinci bölüm madde 19’a bağlı ek geçici madde 89 ve ek geçici madde 90 dâhil 1 ila 23’üncü maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ali Rıza Ertemür, Denizli milletvekili.

Sayın Ertemür, konuşacak mısınız?

ALİ RIZA ERTEMÜR (Denizli) – Evet.

BAŞKAN - Sayın Ertemür, buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ERTEMÜR (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 501 sıra sayılı  Kanun Tasarısı’yla ilgili vermiş olduğum kanun teklifi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, öncelikle, hemen ifade etmeliyim ki Parlamentomuz hazırladığımız bu teklifimizi yasalaştırması hâlinde, bugüne kadar süregelen bir olumsuzluğu ortadan kaldıracak ve binlerce aile rahat bir nefes alacaktır. Bu nedenle, kanun teklifimize destek vermenizi, siz değerli milletvekillerimizden, fakslarıyla bizlerden yardım isteyen aileler adına talep ediyorum.

Değerli milletvekilleri, 5401 sayılı Askerî Öğrencilerden Başarı Gösteremeyenler Hakkında Kanun’un 3’üncü, 4566 sayılı Harp Okulları Kanunu’nun 38’inci, 2955 sayılı Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanunu’nun 45'inci maddeleri ile 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nun 18'inci maddesinin (a) bendi gereğince, sağlık nedenleri dışındaki bir nedenle askeri öğrencilikten çıkarılan veya kendiliğinden ayrılanlara, personel ve amortisman giderleri de dâhil edilerek, ilgili okul komutanlıklarınca tahakkuka bağlanan masraflar yasal faiziyle birlikte öğrenci veya kefillerine ödettirilmektedir.

Personel giderleri, askerî okulda istihdam edilen general, subay, astsubay, sivil memur ve işçilere ödenen yıllık aylıkları toplamının öğrenci sayısına bölünerek bulunan miktardır. Amortisman giderleri ise askerî okul binaları ve demirbaşların yaşlanması, yıpranması nedeniyle maliyet hesabına dâhil edilen bir masraf kalemidir. Değerli milletvekilleri, hâlbuki bu iki kalem masraf, devletimiz yönünden yerine getirilmesi gereken bir yükümlülük olduğu gibi, bir kısım öğrencilerin okutulması veya okuldan ayrılmasıyla azalan veya çoğalan masraf kalemleri de değildir.

Personel ve amortisman giderleri, askerî okuldan ayrılan veya çıkarılan öğrenciler nedeniyle tahakkuk ettirilen masraf toplamının kara kuvvetlerine bağlı askerî okullarda yarısından fazlasını, hava ve deniz kuvvetlerine bağlı askerî okullarda ise neredeyse üçte 2’sine yakın bir bölümünü teşkil etmektedir. Örneğin, deniz lisesinde dört yıl okuduktan sonra ayrılan bir öğrenciye çıkarılan masraf 75 bin TL, kara kuvvetlerine bağlı askerî liselerden ayrılan aynı durumdaki bir öğrenci için çıkarılan masraf ise 50 bin TL civarındadır.

Değerli milletvekilleri, askerî okulların yatılı olması nedeniyle bu okullarda okuyan öğrencilerin neredeyse tamamına yakını dar gelirli veya orta gelir seviyesinde aile çocuklarıdır. Pek çok öğrenci velisi ya kırsal kesimde geçimini bin bir güçlükle sağlayabilen bir aile, memur, SSK’lı, BAĞ-KUR’lu veya emeklidir; aldıkları aylık veya ücretlerle, askerî okul idareleri tarafından hesaplanan askerî okul masraf ve faizlerini ödemeleri mümkün olamamaktadır, bu yüzden pek çok öğrenci velisi perişan bir durumdadır. Borcunu ödeyebilmek için bir kısım veliler istemedikleri hâlde emekliye ayrılmakta ve emekli ikramiyelerini borcun ödenmesinde kullanmaktadırlar.

Değerli milletvekilleri, bu durumdan askerî öğrencilikten ayrılan ve kendisinden çok şey beklediğimiz gençlerimizin de fazlasıyla olumsuz yönde etkilendikleri kuşkusuzdur. 2003 yılından önceki yıllarda askerî okullara giren ve daha sonraki yıllarda ayrılan öğrencilerden personel ve amortisman giderleri alınmamıştır. Hâlbuki 2003 yılından önce yürürlükte olan mevzuat hükümleri ile 2003 yılı ve sonraki yıllarda askerî okullara giren öğrencilere yapılan masraflar bire bir aynı olduğu hâlde bu iki kalem masraf 2003 yılından önce girenlerden alınmazken, 2003 yılından sonra askerî okullara girmiş olan öğrencilerin okula kayıtları sırasında alınan yükleme senetlerinde artış ve personel giderleri yazılı olduğu için bu masraf kalemleri ödettirilmektedir.

Görüleceği gibi, mevcut uygulama, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 10’uncu maddesinde öngörülen “Kanun önünde eşitlik” ilkesine açıkça aykırılık teşkil etmektedir. Hem çeşitli yıllarda giren askerî öğrencilerden alınan masrafların farklı olması nedeniyle aralarında meydana gelen eşitsizliğin giderilmesinin sağlanması ve hem de dar ve orta gelirli ailelerin ödeme sıkıntılarının kısmen de olsa giderilmesi için bu yasanın çıkarılmasında fayda görülmektedir. Askerî okuldan ayrılanlardan alınan masrafların devletin diğer okullarında okuyan öğrencilere yapılan masraflardan farklı olarak, yapılan masraflarla sınırlı olması gereklidir. Bu masraflar da askerî öğrenciye yapılan giyim, kuşam, yiyecek, içecek, öğrenci harçlığı, kitap, kırtasiye, aydınlatma, ısıtma, temizlik, ilaç, tedavi ve ulaşım masraflarıdır. Bu masrafların ödetilmesinde öğrenci velilerinin hiçbir itirazı yoktur.

Değerli milletvekilleri, yine ilgili yasalarda yapılan değişiklik ile 2003 ve daha sonraki yıllarda askerî okula girip de ve daha sonraki yıllarda askerî öğrencilikten ayrılanların yanında, gelecek yıllarda da aynı durumla karşılaşmaları mümkün olan aileler yönünden de ileride bu tür sorunların ortaya çıkması önlenmiş olacaktır.

Bu nedenle, hazırladığımız, huzurunuza getirdiğimiz kanun teklifime desteklerinizi bekliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Ertemür, çok teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Mustafa Enöz.

Sayın Enöz, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 501 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, dünya coğrafyasında jeopolitik açıdan çok önemli bir konumda olan ülkemizin doğal olarak güçlü bir orduya ve gerekli teçhizata ihtiyacı bulunmaktadır. Ülkemize yönelik tehditler her zaman olagelmiş, olmaya da devam edecektir. Son yüzyılda tehdit ve riskin nereden geleceği de belli olmamaktadır. Bu zor coğrafyada güçlü bir devlet olmanın yegâne şartının güçlü bir ordu ile mümkün olabileceği herkes tarafından bilinmektedir. Askerî güç gelişen teknolojinin ürünü olan modern silahlarla ve bu silahları kullanacak profesyonel elemanlarla donatılmadıkça etkinliğinden kaybedecektir. Türk Silahlı Kuvvetleri de son yıllarda profesyonel orduya geçişte önemli adımlar atmaktadır. Bu bağlamda, uzman erbaşların orduda istihdam edilmeleri son derece önemlidir. Uzman erbaşlar, kendilerine sunulan kıt imkânlarla bu ülke uğruna görevlerini büyük bir fedakârlıkla ve sabırla yerine getirmektedirler, gerektiğinde canlarını ülkemiz uğruna feda etmektedirler. Canları pahasına görev yapmakta olan uzman erbaşların özlük haklarının tam istenildiği şekilde teslim edildiğini söylemek mümkün değildir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin erbaş kadrolarında teknik ve devamlılık gerektiren çağımızın teknolojik araç, gereç ve silahlarını en iyi şekilde kullanmak üzere yetişmiş personel edinebilmek amacıyla 1986 yılında 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanunu yürürlüğe konulmuştur. Bu Kanun’da çeşitli zamanlarda değişiklikler yapılarak uzman erbaşların durumları düzeltilmeye çalışılmıştır. Bu durumun düzeltilmesi amacıyla, 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanunu’nun izinlerini düzenleyen 11’inci maddesi “Her uzman erbaşın yılda yol hariç bir ay izin hakkı vardır. İzinler Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Yönetmeliği esaslarına göre düzenlenir. Uzman erbaşlara yıllık izinleri dışında ayrıca 1111 sayılı Kanun’un 78’inci maddesinde belirtilen esaslara göre izin verilir. Verilen bu izinler yıllık izinden sayılmaz.” hükmünü ifa etmektedir. Bu izinleri düzenleyen madde, görüşmekte olduğumuz kanunun 27’nci maddesi ile yeniden düzenlenerek uzman erbaşların barışta her yıl alacağı izin 45 güne çıkartılarak bu iznin 15 günü mazeret izni olarak düzenlenmektedir. Yine uzman erbaşlara ana, baba, eş, çocuk ve kardeşlerinin ölümü hâlinde 10 gün, yangın, deprem, su baskını gibi felaketlerde de izinleri verilmektedir.

Bunlar gerçekten iyi şeylerdir ancak bugün uzman erbaşların içinde bulundukları sıkıntıları had safhaya ulaşmıştır. Türk devleti ve Türk milletinin varlığı uğruna hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan bu kahramanlar kırk beş yaşına geldiklerinde yıllarca hizmet ettikleri ordu saflarından zorunlu olarak ayrılmaktadırlar. Bu arkadaşlarımız emekli olabilmek için kapı kapı dolaşmakta ancak adamları olanlar iş bulabilmektedir. Bu insanları bu duruma düşürmek, refüze etmek bize yakışmaz. Bu arkadaşlara yazık etmeyelim. Bunların da çoluğu çocuğu ailesi var ve hepsi bugün ekranları başında bizleri izliyor ve bu sorunlarına çözüm bulmamızı bekliyor. Hükûmetin bu konuda adım atmasını bekliyoruz. Verilecek önergenin kabulüyle bu sorunu çözelim. Bu konuyla ilgili kanun teklifimiz ve önergemiz bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, yine uzman erbaşların jandarmada olduğu gibi lise mezunlarının en az bir yıl okulda eğitim almalarıyla unvanları “uzman çavuş” olarak değiştirilmelidir. Bu arkadaşlarımız üniversite mezunu bile olsalar maalesef ek gösterge alamıyorlar, bunu da düzenlememiz lazım. Yine güneydoğunun ağır şartlarında dört yıllık görev süresinin de kısaltılmasında fayda bulmaktayız.

Bu duygu ve düşüncelerimizle kanunumuzun hayırlı olması temennisiyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Enöz, çok teşekkür ederim.

Şahsı adına Hüseyin Gülsün, Tokat Milletvekili.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN GÜLSÜN (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 501 sıra sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile ilgili olarak söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün huzurlarınızda görüşülen bu tasarı ve teklifler ile Türk Silahlı Kuvvetlerinin güncel bir kısım ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla toplam on dört kanun ve kanun hükmünde kararnamede değişikliğe gidilmektedir. Uygulamadan doğan bazı eksikliklerin düzeltilmesi, günümüz şartlarına uyulması amaçlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii ki şu ana kadar gruplar adına konuşan değerli hatipler, hangi konularla ilgili düzenleme yapıldığını geniş bir şekilde açıklamıştır. Ben, düzenlemesi yapılan, askerî mahkemelerin durumu, 3634 sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanunu ile seferberlik ve savaş hâlinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin daha pratik olmasını temin etmek, askerî öğrencilerin uçuş, dalış ve paraşütle atlamalarından dolayı sakatlanma veya ölüm hâlinde 2629 sayılı Kanun’dan yararlanmaları ve yine, Gülhane Askerî Tıp Akademisinde okuyan tıp öğrencilerinin beşinci, altıncı sınıfta maaş almasının sağlanması ve uzman erbaşların izni ve özlük hakları gibi önemli konularda yapılan kanun değişikliklerinin, Türk Silahlı Kuvvetlerimize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Gülsün, çok teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

8’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

9’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

10’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

11’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

12’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

13’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

14’üncü madde üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 501 sıra sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 14 üncü maddesiyle değiştirilen 357 sayılı Askeri Hakimler Kanununun 8 inci maddesinin; birinci fıkrasında yer alan "ve sıralı sicil üstlerinden yeterli sicil alan" ibaresinin metinden çıkarılmasını, bir ve ikinci fıkralarında, üçüncü fıkrasının ilk cümlesinde, aynı fıkranın (b) bendinin (1), (2) ve (3) numaralı alt bentlerinde, beş ve altıncı fıkralarında bulunan "temel askerlik ve subaylık anlayışı kazandırma" ibarelerinin "adaylık öncesi intibak" şeklinde, beşinci fıkranın (b) bendindeki "sağlık, disiplin ve ayırma" ibaresinin "sağlık ve disiplin" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Bekir Bozdağ

Nurettin Canikli

Nuri Uslu

 

Yozgat

Giresun

Uşak

 

Celal Erbay

Mehmet Sarı

Halil Aydoğan

 

Düzce

Gaziantep

Afyonkarahisar

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI HASAN KEMAL YARDIMCI (İstanbul) – Katılıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Anayasa Mahkemesinin 08 Ocak 2010 tarihli ve 27456 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 08 Ekim 2009 tarih ve 2006/105 Esas ve 2009/142 Karar sayılı kararı ile 26/10/1963 tarihli ve 353 sayılı Askeri Hakimler Kanununun 12 nci maddesinin (b) bendinin (1) numaralı alt bendinde yer alan "kıdemli hakimler birlikte çalıştıkları hakimlerin" ibaresi iptal edilmiştir. Bu sebeple askeri mahkemelerde görev yapan yedek subay askeri hakimler sicil alamamaktadır. Askeri hakim sınıfına alınacak kaynaklar arasında bulunan askeri hakim yedek subaylar ile hukuk fakültesini bitirmiş çeşitli sınıflara mensup yedek subay askeri hakim adayları arasında eşitsizliğin ortadan kaldırılması amacıyla sicil şartı madde metninden çıkarılmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge istikametinde 14’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

15’inci madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 501 sıra Sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 15 inci maddesi a) fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mehmet Şandır

Oktay Vural

K. Erdal Sipahi

 

Mersin

İzmir

İzmir

 

Beytullah Asil

Cemaleddin Uslu

Mustafa Enöz

 

Eskişehir

Edirne

Manisa

 

Mehmet Günal

 

Mümin İnan

 

Antalya

 

Niğde

a) Sağlık sebepleri dışında ilişikleri kesilenlere, personel ve amortisman giderleri hariç, devlet tarafından yapılan masraflar, sarf tarihinden tahsil tarihine kadar geçen süre hesaplanarak ödettirilir. Bu ödemelerde faiz alınmaz.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI HASAN KEMAL YARDIMCI (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Katılmıyoruz efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bir öğrenim süreci için yapılan masraflara faiz uygulanmasının mantıksal ve gerçekçi bir nedeni yoktur.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

16’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

17’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

18’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 19’a bağlı ek geçici madde 89’u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 19’a bağlı ek geçici madde 90’ı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Çerçeve 19’uncu maddeyi ekleriyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 20’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Yeni madde ihdasına dair üç adet önerge vardır.

Sayın milletvekilleri, üç önerge de aynı mahiyettedir. Malumlarınız olduğu üzere görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun, komisyon metninde bulunmayan, ancak tasarı veya teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı İç Tüzük'ün 87'nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür. Bu nedenle, aynı mahiyette olan üç önergeyi birlikte işleme alacağım ve önergeleri okuttuktan sonra Komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla, 13 üyesiyle katılırsa önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeleri işlemden kaldıracağım.

Şimdi önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 501 sıra sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısına, çerçeve 20 nci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mehmet Şandır

Oktay Vural

K. Erdal Sipahi

 

Mersin

İzmir

İzmir

 

Beytullah Asil

Cemaleddin Uslu

Mehmet Günal

 

Eskişehir

Edirne

Antalya

 

 

Mümin İnan

 

 

 

Niğde

 

Madde 21- 16.06.1964 tarihli ve 477 sayılı Disiplin Mahkemeleri Kuruluşu, Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkında Kanuna 61 nci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki madde eklenmiştir.

“Yasak edilen cihaz ve aletleri bulunduran veya kullananlar"

Madde 61- a.Kıt'a, karargah ve kurumlarda ya da görev esnasında bulundurulması veya kullanılması emirle yasak edilen; cep telefonu, bilgisayar, radyo, teyp, fotoğraf makinesi gibi görüntü, ses ve benzeri verileri ve bilgileri kaydeden, depolayan veya ileten her türlü cihaz ve aletler ile aksamlarını bulunduran veya kullananlar on günden bir aya kadar oda veya göz hapsi cezasıyla cezalandırılırlar.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 501 sıra sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısına, çerçeve 20 nci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Bekir Bozdağ

Nurettin Akman

Suat Kılıç

 

Yozgat

Çankırı

Samsun

 

Ahmet Yeni

Ayşe Nur Bahçekapılı

Nurettin Canikli

 

Samsun

İstanbul

Giresun

Madde 21- 16/6/1964 tarihli ve 477 sayılı Disiplin Mahkemeleri Kuruluşu, Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkında Kanuna 61 inci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki madde eklenmiştir.

"Yasak edilen cihaz ve aletleri bulunduran veya kullananlar:

Madde 61- a.Kıt'a, karargah ve kurumlarda ya da görev esnasında bulundurulması veya kullanılması emirle yasak edilen; cep telefonu, bilgisayar, radyo, teyp, fotoğraf makinesi gibi görüntü, ses ve benzeri verileri ve bilgileri kaydeden, depolayan veya ileten her türlü cihaz ve aletler ile aksamlarını bulunduran veya kullananlar on günden bir aya kadar oda veya göz hapsi cezasıyla cezalandırılırlar.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 501 sıra sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısına, çerçeve 20 nci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

M. Rıza Yalçınkaya

Metin Arifağaoğlu

Zekeriya Akıncı

 

 

Bartın

Artvin

Ankara

 

 

Ali Rıza Öztürk

 

Hikmet Erenkaya

 

 

Mersin

 

Kocaeli

 

Madde 21- 16.06.1964 tarihli ve 477 sayılı Disiplin Mahkemelerinin Kuruluşu, Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkında Kanuna 61 inci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki madde eklenmiştir.

“Yasak edilen cihaz ve aletleri bulunduran veya kullananlar"

Madde 61- a.Kıt'a, karargah ve kurumlarda ya da görev esnasında bulundurulması veya kullanılması emirle yasak edilen; cep telefonu, bilgisayar, radyo, teyp, fotoğraf makinesi gibi görüntü, ses ve benzeri verileri ve bilgileri kaydeden, depolayan veya ileten her türlü cihaz ve aletler ile aksamlarını bulunduran veya kullananlar on günden bir aya kadar oda veya göz hapsi cezasıyla cezalandırılırlar.

BAŞKAN – Sayın Komisyon, aynı mahiyetteki önergelere salt çoğunluğunuzla katılıyor musunuz efendim?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI HASAN KEMAL YARDIMCI (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Evet, çoğunluk vardır, ben de gördüm.

Komisyon önergelere salt çoğunlukla katılmış olduğundan önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.

Herhangi bir söz talebi? Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, böylece, maddeye yeni 21’inci madde eklenmiş ve tasarının bundan sonraki madde numaraları teselsül ettirilmiştir. Bundan sonraki görüşmelerimizde karışıklığa meydan vermemek için Komisyon metnindeki madde numaralarından devam edeceğiz ancak kanunun yazımı esnasında madde numaraları teselsül ettirecektir.

Madde 21’i oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 22’yi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 23’ü oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi -birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır- ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci bölüm 24 ila 46’ncı maddeleri kapsamaktadır.

İkinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Osman Kaptan. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA OSMAN KAPTAN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; gecenin bu saatinde hepinizi saygıyla selamlarım.

Ben on dakika konuşmayacağım, hakkım on dakika ama niye konuşmayacağım? Bütün gruplar zaten oy birliğiyle bu tasarıları destekliyor. Ben de teklif veren bir arkadaşınızım. Bu kanunu Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak destekliyoruz, hayırlı olmasını diliyoruz.

Yalnız, şunu söylemek istiyorum sevgili arkadaşlarım: Bu hafta verdiğimiz şehitlerin içinden bir tanesinin babası, televizyonlara yansıyan bir şekilde, çok canıgönülden isyan ediyordu, tepki gösteriyordu, “Milletimiz büyük, devletimiz büyük, ordumuz büyük, bu şehitler niye devam ediyor?” diyordu. Evet, bu şehit ailemize başsağlığı diliyorum, bütün şehit ailelerine başsağlığı diliyoruz ama bu şehit ailemizin söylediği söze de hak vermemek işten değildir. Devletimiz büyük, milletimiz büyük, ordumuz büyük fakat siyasal İktidarımız küçük. Siyasal İktidarımızın terör konusundaki kafa karışıklığı sorunları maalesef çözemiyor. Bu terörle mücadele konusunda Sayın Cumhurbaşkanımız “Tarihî fırsat.” diyordu, “Şehit vermeden, maddi kayıp vermeden terör belasından siyasal adımlarla kurtulmamız mümkün.” diyordu. Başbakan “Güzel şeyler olacak.” diyordu. Hükûmet bu sözlerle açılımı başlattı. O günden, o açılımın başladığı günlerden bugüne 120 şehit verdik. Hani tarihî fırsattı? Hani güzel şeyler olacaktı?

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaptan.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Behiç Çelik, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce hepinize saygılar sunuyorum. Bu yasanın ülkemize, milletimize, ordumuza ve bu yasanın hükümlerini uygulayacak kurum ve kuruluşlara öncelikle hayırlı olmasını yürekten diliyorum.

Millî müdafaa mükellefiyeti konusu olsun, askerî yargı konusu olsun, uzmanlarımızın sorunları olsun bu yasayla bir nebze olsun çözülmüş olacak. Türkiye, devlet olarak her zaman güçlü bir devlettir, köklü kurumlar oluşturabilmiş bir devlettir ve bu devletin milleti de, büyük Türk milleti de büyük bir millettir, tarih yazmış, çağ açmış, çağ kapamış bir millettir. Bu itibarla bu büyük milletin ve devletin ordusu da büyük ordudur. Buna layık olarak bütün parti gruplarının birlikte millî meselelerde dayanışma içerisinde olması, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim grubumuzun yürekten temennisidir.

Bu duygularla tekrar hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP, AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.

AK PARTİ Grubu adına Grup Başkan Vekili Sayın Nurettin Canikli.

Sayın Canikli, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gerçekten hep birlikte, bütün arkadaşlarımız, bütün Meclis, muhalefete mensup arkadaşlarımızla birlikte önemli sorunları çözüyoruz bu akşam. Özellikle, uzun yıllardan beri sıkıntı içerisinde olan, canla başla bu ülkenin bekası, bağımsızlığı için canlarını feda etmekten çekinmeyen uzman er ve erbaş kardeşlerimizin sorunlarını çözüyoruz yine hep birlikte. Bu da son derece önemli bir gelişmedir.

Gerçekten uzun yıllar son derece zor şartlar altında mücadele ettikten, hizmet verdikten sonra hayatının baharında, kırk beş yaşında âdeta sokağa terk edilmelerine hiç kimsenin gönlü razı olamazdı. Bu konuda bütün toplumda bir konsensüs söz konusuydu ve Sayın Başbakanımızın da talimatıyla, bu sorun hep birlikte, bütün diğer grupların da katkılarıyla, onların da destek vermeleriyle çözülmüş olacak.

Öncelikle bu arkadaşlarımıza, uzman er ve erbaşlarımıza, Türk Silahlı Kuvvetlerimize inşallah bu güzel adım hayırlı olur, hayırlara vesile olur çünkü gerçekten onların -aileleriyle birlikte düşünüldüğünde- en verimli çağını, dönemini burada geçirdikten sonra, artık sivil hayatta başka, alternatif olarak hayatını idame ettirme imkânı hemen hemen bulunmayan bu arkadaşlarımıza toplumun bu katkısı, bu desteği gerekiyordu. Hep birlikte çözüyoruz.

Ben emeği geçen tüm arkadaşlara, Bakanlığımıza, Silahlı Kuvvetlerimize, muhalefete mensup arkadaşlarımıza, herkese teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Canikli.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, ikinci bölüm üzerideki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, ikinci bölümde yer alan maddeler, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza arz edeceğim.

24’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

25’inci madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 501 sıra sayılı Kanun Tasarısının 25 inci maddesinin aşağıdaki değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Nurettin Canikli

Mehmet Sait Dilek

Bekir Bozdağ

 

Giresun

Isparta

Yozgat

 

T. Ziyaeddin Akbulut

Hüseyin Gülsün

Mehmet Ceylan

 

Tekirdağ

Tokat

Karabük

 

 

Ahmet İyimaya

 

 

 

Ankara

 

Madde 25 - 18/3/1986 tarihli ve 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanununun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve bu cümleden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümleler eklenmiştir.

"Bunlardan;

a) İstihdam edildikleri kadronun görev özelliklerine göre sınıf ve branşları ile ilgili sağlık nitelikleri uygun olanların,

b) 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında malul olanlardan  istekleri,  bilgi  ve tecrübelerinin  sınıfı  için faydalı  olması  ve fiziki noksanlıklarını kapatabilmesi şartıyla mensup olduğu kuvvet komutanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı veya Sahil Güvenlik Komutanlığı ile Genelkurmay Başkanlığınca uygun görülenlerden, istihdam edilecekleri kadronun sağlık niteliklerini taşıyanların, müteakip sözleşmeleri, bir yıldan az, beş yıldan fazla olmamak şartıyla azami kırkbeş yaşına girdikleri yıla kadar uzatılabilir. Yaş sınırı nedeniyle Silahlı Kuvvetlerden ayrılacak olanlardan istekliler, merkezi yönetim bütçe kanunlarında yer alan sınırlamalara tabi olmaksızın, Milli Savunma Bakanlığı, MSB ANT Başkanlığı ve Türk Silahlı Kuvvetleri (Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı dâhil) kadrolarında emekli aylığına hak kazandıkları tarihe kadar Devlet memuru olarak istihdam edilirler. Atama işlemleri yaş sınırının dolmasından önce tamamlanır ve atanılan görevin aylık ve diğer mali haklarına göreve başlanılan tarihten itibaren hak kazanılır. Bunların uzman erbaşlıkta geçen hizmet süreleri 2/2/2005 tarihli ve 5289 sayılı Kanun hükümleri dikkate alınmak suretiyle, öğrenim durumlarına göre yükselebilecekleri tavanı aşmamak kaydıyla kazanılmış hak aylık derece ve kademelerinin tespitinde değerlendirilir. Bu fıkra uyarınca atama işlemine tabi tutulanlara 16 ncı maddenin ikinci fıkrasında yer alan ikramiye ödenmez. Bu fıkranın uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI HASAN KEMAL YARDIMCI (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Katılıyoruz efendim.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Yaş sınırı nedeniyle emekli olmadan Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayrılmak zorunda kalan uzman erbaşların, mağduriyetlerinin giderilmesi amacıyla emekli aylığına hak kazandıkları tarihe kadar Milli Savunma Bakanlığı ve Türk Silahlı Kuvvetleri kadrolarında memur olarak istihdamları sağlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 25’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

26’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

27’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

28’inci madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 501 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 28 nci Maddesinin sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mehmet Şandır

Oktay Vural

K. Erdal Sipahi

 

Mersin

İzmir

İzmir

 

Beytullah Asil

Mehmet Günal

Cemaleddin Uslu

 

Eskişehir

Antalya

Edirne

 

 

Mümin İnan

 

 

 

Niğde

 

"Uzman erbaşlar sözleşmeleri sona erdikten sonra, emekli olmaya hak kazanıncaya kadar, öncelikle Türk Silahlı Kuvvetlerindeki uygun kadro görevlerinde, mümkün olmadığı takdirde önceden tespit edilecek kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilirler."

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 501 Sıra Sayılı kanun ile bazı kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik yapılması hakkındaki kanun tasarısının 28. Maddesinin sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Zekeriya Akıncı

M. Rıza Yalçınkaya

Osman Kaptan

 

Ankara

Bartın

Antalya

 

Metin Arifağaoğlu

 

Hikmet Erenkaya

 

Artvin

 

Kocaeli

“Uzman erbaşlar sözleşmeleri sona erdikten sonra, emekli oluncaya kadar TSK de kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilirler.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI HASAN KEMAL YARDIMCI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Biraz önce kabul ettiğimiz önergeyle maksat hasıl olmuştur, onun için katılmıyoruz.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Gerekçe efendim.

BAŞKAN – Buyurun.

Gerekçe:

Uzman erbaşlara emekli hakkı vermek için.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 501 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 28 nci Maddesinin sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                         Mehmet Şandır (Mersin) ve arkadaşları

"Uzman erbaşlar sözleşmeleri sona erdikten sonra, emekli olmaya hak kazanıncaya kadar, öncelikle Türk Silahlı Kuvvetlerindeki uygun kadro görevlerinde, mümkün olmadığı takdirde önceden tespit edilecek kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilirler."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI HASAN KEMAL YARDIMCI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) –Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Sipahi  buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, yüce Meclise saygılar sunarım.

Önergemiz şuydu: “Uzman erbaşlar sözleşmeleri sona erdikten sonra, emekli olmaya hak kazanıncaya kadar, öncelikle Türk Silahlı Kuvvetlerindeki uygun kadro görevlerinde, mümkün olmadığı takdirde önceden tespit edilecek kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilirler.”

Bu konuda iktidar partisinin hazırladığı bir değişiklik önergesinde 25’inci madde hâlinde, üç yıldır mücadelesini verdiğimiz bir konunun halledildiğini burada yaşamaktan, duymaktan duyduğumuz memnuniyeti, ben uzman erbaşlarımızla, onların aileleriyle ve yıllardır sokağa atılmış bir şekilde yaşayan bu kardeşlerimizin aile fertleriyle paylaşmaktan son derece memnunum, onların sevinçlerine ortak olmaktan son derece memnunum.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak üç yıldır onların kırk beş yaşına girdiklerinde aile fertleriyle birlikte sokağa atılmamaları için mücadele ettik. Abdi İpekçi Parkı’ndaki eylemde onlarla beraber olduk, basında onlarla beraber olduk, kanun teklifleri verdik, soru önergeleri verdik. Gecikmiş de olsa onların bu gecikmiş haklarının yerine getirilmesinden, onların sınır boylarında, en ücra vatan köşelerinde terörle mücadele ederken canları pahasına, aile fertleriyle birlikte yaptıkları mücadelenin karşılığını görmüş olmalarından duyduğum memnuniyeti burada onlarla paylaşıyorum bütün diğer parti milletvekilleriyle birlikte.

Özellikle kırk beş yaşını doldurduğu için yaklaşık altı ay önce sokağa atılan ve üç beş defa telefonla beni arayan, kendisi hasta, 1 çocuğu hasta, yeni doğum yapmış bir hanımefendinin, sokakta bulunmanın verdiği, aç olmanın verdiği ızdırapla defalarca beni telefonla aramasının hususiyetini ve duygusallığını yaşamıştım. Buradan, eğer beni televizyon başında izlemeye devam ediyorsa, gelecek günlerin onlar için güzel olmasını, onunla birlikte bu kötü kaderi paylaşan bütün arkadaşlarımın güzel kaderlerinin devam etmesini diliyorum.

Bir geçici maddeyle şu anda ayrılmış olan uzman erbaşlarımızın problemlerinin de müracaat hâlinde çözülme durumunda olduğunu öğrenmiş bulunuyorum.

Ben, buraya sadece teşekkür için çıktım. Hem bu vesileyle, bu 25’inci maddeyle bu problemin hâllinden duyduğum teşekkürü ilgililere, hazırlayanlara iletiyorum hem de uzman erbaş kardeşlerime aile fertleriyle beraber hayırlı olsun diyorum.

İyi akşamlar. Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sipahi.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Kabul edilmiştir.

29’uncu madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 501 sıra sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 29 ncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mehmet Şandır

Oktay Vural

K. Erdal Sipahi

 

Mersin

İzmir

İzmir

 

Beytullah Asil

Mümin İnan

Cemaleddin Uslu

 

Eskişehir

Niğde

Edirne

 

 

Mehmet Günal

 

 

 

Antalya

 

Madde 29 – 28.5.1988 tarihli ve 3346 sayılı Uzman Jandarma Kanunun 5. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde yer alan “ilişkileri kesilenlere” ibaresinden sonra gelmek üzere “personel ve amortisman giderleri hariç” ibaresi ve maddenin sonuna aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

“Uzman Jandarmaların, uzman jandarma okulunda geçen öğretim ve eğitim süreleri fiili hizmet süresinden sayılır. Uzman Jandarmalar için belirlenen gösterge tablosunda, lise veya dengi okul mezunu olmaları esas alınır.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI HASAN KEMAL YARDIMCI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Sipahi, buyurun efendim.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, yüce Meclise saygılar sunarım.

Bu konuyu konunun bütünü hakkında konuşurken de defalarca bu konudaki açık haksızlığı sizlerle paylaşmaya çalışmıştım.

Yine Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilleri olarak çok sık gündeme getirdiğimiz, kanun teklifi verdiğimiz, Grup Başkan Vekilimiz Sayın Mehmet Şandır ile beraber, bir konu bu.

Gerçekten bu konuda açık bir haksızlık var. Bu konuya neden “Hayır.” dendiğini anlamış değilim. Bu konu “Hayır.” denilecek bir konu değildi. Aslında ben çok isterdim -bu uzman jandarma konusu İçişleri Bakanlığını ilgilendiren bir konudur. Çünkü jandarma uzmanlık bir jandarma geleneğidir ve bunlar devlet memurlarıdır- Sayın İçişleri Bakanının burada olmasını tercih ederdim. Ancak Millî Savunma ile ilgili bir kanun içerisinde personel konusunu ihtiva ettiği için buraya gelmişti. Bu açık haksızlığı sizlerle bir kere daha paylaşıyorum. İnşallah bundan sonra tekrar bir kanun teklifi vesilesiyle veya silahlı kuvvetlerle ilgili başka bir torba kanun veya personelle ilgili bir kanun geldiğinde bu konuyu şimdiden kulak dolgunluğu olması için sizin bilgilerinize sunuyorum. Lütfen, bu konudaki açık haksızlığı sizler kabul edin. Vicdanlarınızda kabul edin bu yeter, gene “Hayır.” diyecekseniz deyin sayın AKP’li milletvekilleri ama bu açık haksızlığı hiç olmazsa vicdanlarınızda kabul edin, bir dahaki sefere “Evet.” dersiniz.

Konu şu: Bu arkadaşlarımızı lise mezunu olma şartıyla işe alıyorsunuz. Lise ve dengi okul mezunu olmadan uzman jandarma olma şansı yok bu arkadaşların. Bu şartla aldığınız arkadaşlarımızı ortaokul mezunu olarak işe başlatıp ortaokul mezunu olarak emekli ediyorsunuz. İşte açık haksızlık bu. Kaldı ki bu arkadaşların yüzde 90’ı da yüksek tahsil yapmış durumda. Yaptığınızın açık şeyi bu, haksızlık bu. Bana böyle bir meslek grubu gösterin, lise mezunu olarak işe alınıp da ortaokul mezunu gibi meslek hayatı boyunca maaş alan, öyle işe başlayıp öyle emekli olan bana başka bir meslek grubu lütfen gösterin Türkiye Cumhuriyeti’nde. İşte yaptığınız açık haksızlık bu.

İkinci bir konu: Bunlar devlet memuru. Silahlı kuvvetlerde devlet memuru olan başka kimler var 657’ye tabi? Subaylar var, astsubaylar var. Subayların harp okulunda geçen eğitim süreleri fiilî hizmetten sayılıyor, astsubayların meslek yüksekokulunda geçen iki yıllık eğitim süreleri fiilî hizmetten sayılıyor. E, bunlar da devlet memuru, uzman jandarmalar. Bunların bir yıllık bir askerî eğitim süreleri var, diğerleri fiilî hizmetten sayılıyorken bunların o bir yıllık hizmetleri neden sayılmıyor, bunun bana birisi mantıki izahını yapsın. Bu açık bir eşitsizliktir.

Ben bu konuyu sizlere bu şekilde arz etmiş olayım, hem bu konunun bütününde hem de şimdi arz etmiş olayım. Bilmiyorum ben Sayın Komisyonun ve Hükûmetin bu konudaki “Hayır.” kanaatlerine katılır mısınız ama en azından vicdanınızda “Evet.” diyeceğiniz inancındayım; şimdi “Hayır.” deseniz bile bu size açıkça anlattığım konulara bir daha sefere –inşallah şimdi, dersiniz- “Evet.” demenizi tercih ederim.

Yüce Meclise saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Sipahi, teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir. 

Madde 29’u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 

Madde 30’u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 

Madde 31’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 

Madde 32’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 

Madde 33’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 34’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 35’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 36’yı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 37’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 38’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 39’u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 40’ı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 41’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 42’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

43’üncü madde üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 501 sıra sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 43 üncü maddesiyle değiştirilen 5668 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Besleme Kanununun 6 ncı maddesinin birinci fıkrasında yer alan “yüzer birlik personeli” ibaresi, “gemide çeşitli sebeplerle bulunan kişiler de dahil yüzer birlik personeli” şeklinde değiştirilmiştir.

 

Bekir Bozdağ

Nurettin Akman

Suat Kılıç

 

Yozgat

Çankırı

Samsun

 

Nurettin Canikli

Ayşe Nur Bahçekapılı

Ahmet Yeni

 

Giresun

İstanbul

Samsun

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI HASAN KEMAL YARDIMCI (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tatbikat, uluslararası yardım harekatı veya denizde insani yardım gibi faaliyetler nedeniyle gemide zorunlu olarak bulunan kişilerin de kazandan beslenmeleri amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda madde 43’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 44’ü oylarınıza sunuyorum.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım… Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Efendim…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım, çok kısa bir açıklama yapabilir miyim?

BAŞKAN – Buyurun.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Şimdi, üzerinde mutabık kaldığımız bir konu. Bütün partiler oy veriyor. Şimdi, madem bu önergeler verilecek, neden iktidar partisi tarafından veriliyor bunlar? Grup başkan vekilleri olarak bunlara imza atabilirdik, bu önergeleri ortak verebilirdik. Burada bir nezaketsizlik var. Bunun kayıtlara geçmesini istiyorum.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Böyle olmamalıydı.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkanım, izin verirseniz…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Bizim de orada imzalarımızla birlikte olmalıydı. Biz anlayış gösteriyoruz, destek veriyoruz, MHP destek veriyor, Cumhuriyet Halk Partisi destek veriyor. Daha nazik bir geçiş olabilirdi.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İnce.

Sayın Canikli, buyurun.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, Sayın İnce’nin, yani “Böyle bir ortamda nezaketsiz oldu.” ifadesini açıkçası biraz yadırgadım, önce onu söyleyeyim.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Aynı nezakette olabilirdiniz.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ayrıca şu var: Bakın, bunların hepsi teknik düzenlemeler ve biz, arkadaşlarımıza “Önergeleriniz varsa birleştirelim.” diye de önerdik. Muharrem Bey size de söyledim ve size de söyledim, yani ”Ortak önergelerde birlikte hareket edelim.” diye söyledim. Dolayısıyla “Biz ayrı vereceğiz.” dediler. Bu nedenle…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Hayır, hayır. Öyle bir şey yok.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır, hayır. Ortak olan o cep telefonu…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bakın, Allah aşkına! Çok net olarak şunu söyledim Sayın Başkanım: Kesinlikle ne böyle bir amacımız var ne böyle bir niyetimiz var. Yani daha önceki görüşmelerde de ya da mutabakata vardığımız konularda da hep birlikte imzalayarak verdik. Dolayısıyla böyle bir, yani yanlış bir amaçla ya da art niyetli -öyle söyleyelim- bir amaç, hedef kesinlikle söz konusu değildir Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Anladım. Yani diğer grup başkan vekili arkadaşlarımız da “AK PARTİ’nin bu verdikleri önergelerde bizim de imzalarımız olsaydı, çünkü mutabakat üzerine geçiyor, bizim de zaten bunlara bir itirazımız yoktur.” ifadesini kullandılar.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım, madem teknik bir önerge hepimizin imzası olabilirdi.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, Sayın Canikli “Önerdik.” dedi. Böyle bir önerge gelmedi, önümüze de gelmedi. Bakın emekliliklerle ilgili husus vardı. Sayın Bakan, bizim önergemize “Biz daha önce kabul ettik.” demiş. Bu önergenin nerede hazırlandığını biliyoruz, kimin hazırladığını biliyoruz. Keşke gruplara gelinseydi de “Burada ortak bir şekilde verelim.” denseydi de her şey mutabakatla olsaydı, ona da “Evet.” diyoruz.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ama böyle bir önergenin geleceği biliniyordu zaten Sayın Başkan. Bu önergede gizli, saklı, kapaklı bir şey yok ki Allah aşkına! Yapmayın yani! Böyle bir…

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani dolayısıyla böyle bir, AKP Grubunun bu önergeler konusunda “Birleştirelim.” diye bir şeyi olmamıştır, kaldı ki burada birleştirilen husus da oldu. Herkesin önergeleri burada aynı mahiyette olduğu için oylandı ve eklendi biliyorsunuz cep telefonlarıyla ilgili.

BAŞKAN – Evet, inşallah, bundan sonraki başka bir kısım görüşmelerde hep beraber hareket edersiniz.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Evet, bundan sonrakinde böyle olmasın Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hepinize teşekkür ediyorum efendim.

Madde 44’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarıya yeni geçici madde ihdasına dair iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 501 sıra sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısına aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Bekir Bozdağ

Nurettin Akman

Nurettin Canikli

 

 

Yozgat

Çankırı

Giresun

 

 

Ahmet Yeni

Ayşe Nur Bahçekapılı

Suat Kılıç

 

 

Samsun

İstanbul

Samsun

 

"Geçici Madde-1 Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce, Kanunun 21 inci maddesiyle 477 Sayılı Kanuna eklenen 61 a maddesinde belirtilen eylemler sebebiyle emre itaatsizlikte ısrar suçundan askeri mahkemelerce verilmiş ve henüz kesinleşmemiş olan hükümler ile kesinleşmiş ancak infaz edilmemiş olan mahkumiyet kararları hakkında; hükmü veren askerî mahkeme tarafından, sanık veya hükümlülerin başvurusu aranmaksızın ve askerî savcının yazılı görüşü alınmak suretiyle, dosya üzerinden inceleme yapılarak, şartları mevcut ise infazın durdurulmasına, askerî mahkemenin görevsizliğine ve dosyanın yetkili ve görevli disiplin mahkemesine gönderilmesine karar verilir.

Bu dosyalardan Askerî Yargıtay Başsavcılığında ve Askerî Yargıtay'da inceleme aşamasında olanlar, hükmü veren askerî mahkemeye iade edilir ve bunlar hakkında da birinci fıkra hükmü uygulanır."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI HASAN KEMAL YARDIMCI (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Önerge ile, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce cep telefonu ve sair elektronik eşyaları bulundurmak veya kullanmaktan kaynaklanan emre itaatsizlikte ısrar suçundan, haklarında askeri mahkemelerce karar verilmiş sanık veya hükümlüler hakkında yapılacak işlemlere ilişkin geçiş hükmü öngörülmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, böylece teklife, tasarıya yeni bir geçici madde eklenmiştir.

Şimdi diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 501 sıra sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısına aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Bekir Bozdağ

Nurettin Akman

Nurettin Canikli

 

Yozgat

Çankırı

Giresun

 

Suat Kılıç

Ayşe Nur Bahçekapılı

Ahmet Yeni

 

Samsun

İstanbul

Samsun

“Geçici Madde 2- Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce yaş sınırı nedeniyle Silahlı Kuvvetlerden ayrılan ve emeklilik aylığına hak kazanamamış olan uzman erbaşlar, üç ay içerisinde Milli Savunma Bakanlığına müracaat etmeleri halinde, 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanununun bu Kanunun 26 ıncı maddesiyle değiştirilen 5 inci maddesi hükmünden yararlandırılırlar."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI HASAN KEMAL YARDIMCI (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce yaş sınırı nedeniyle Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayrılan ve emeklilik aylığına hak kazanamamış olan uzman erbaşlara da memuriyet hakkının tanınması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Böylece tasarı ve tekliflere yeni bir geçici madde eklenmiştir.

45’inci madde üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 501 sıra sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 45 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Bekir Bozdağ

Nurettin Akman

Suat Kılıç

 

Yozgat

Çankırı

Samsun

 

Nurettin Canikli

Ayşe Nur Bahçekapılı

Ahmet Yeni

 

Giresun

İstanbul

Samsun

“Madde 45: Bu Kanunun;

a) 26’ncı maddesi 1/8/2010 tarihinde,

b) Diğer hükümleri yayımı tarihinde yürürlüğe girer.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI HASAN KEMAL YARDIMCI (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önerge ile, Devlet memurluğuna geçirilecek uzman erbaşların kadro çalışmalarının tamamlanabilmesi amacıyla 25 inci maddenin yürürlük tarihinin yeniden belirlenmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge istikametinde madde 45’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 46’yı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Milletimiz için ve Türk Silahlı Kuvvetleri için ve konuya ilgisi olanlar için hayırlar getirmesini diliyorum. Hayırlı, uğurlu olsun inşallah.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, grup başkan vekili arkadaşlarımıza ve sizlere, hepinize canıgönülden teşekkür ediyorum.

Sözlü soru önergeleri ile alınan karar gereğince kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 22 Haziran 2010 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Sizlere ve bizleri izleyen seyircilerimize, izleyicilerimize hayırlı geceler diliyorum.

Kapanma Saati: 01.05